40
Aralık / Décembre 2013 No: 87 Herkese eşit mesafede... Tel: +336 81 48 55 39 [email protected] objektif actu Sinema Günleri Bu yıl 25.’si düzenlenecek olan Türk filmleri gösterimi 12 Aralık 2013-14 Ocak 2014 tarihleri arasında Odyssée Sineması’nda gerçekleşecek. Uğur Yücel, Beren Saat gibi ünlü oyuncuların da konuk olacağı etkinliklere, Grup Turquoise da 11 Ocak’ta bir konserle katkıda bulunacak. S:35 Başlıyor Türkler AB vatandaşlığına geçişte ikinci sıradalar AB istatistik dairesi Eurostat'ın son verilerine göre 2011 yılında 48 bin 900 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir AB ülkesinin vatandaşı olmaya hak kazandı. AB vatandaşlığına geçiş sıralamasında Türkler yüzde 6,2 ile ikinci sırada yer alıyorlar. S:6 Başkonsolosluk, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın bulundukları yerlerde oy kullanmalarına ilişkin bir duyuru yayınladı. Lastikleriniz kışa hazır mı ? S:2 Yurtdışında Oy Kullanma Hakkı Geliyor S:6 S:34

Objektif Aralık

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Objektif gazetesi 87. sayısı

Citation preview

Page 1: Objektif Aralık

Aralık / Décembre 2013 No: 87

Herkese eşit mesafede...

Tel: +336 81 48 55 39 [email protected] objektif actu

Sinema Günleri Bu yıl 25.’si düzenlenecek olanTürk filmleri gösterimi 12 Aralık2013-14 Ocak 2014 tarihleriarasında OdysséeSineması’nda gerçekleşecek.Uğur Yücel, Beren Saat gibiünlü oyuncuların da konukolacağı etkinliklere, GrupTurquoise da 11 Ocak’ta birkonserle katkıda bulunacak.

S:35

BaşlıyorTürkler AB vatandaşlığına

geçişte ikinci sıradalar

AB istatistik dairesi Eurostat'ın son verilerine göre2011 yılında 48 bin 900 Türkiye Cumhuriyeti

vatandaşı bir AB ülkesinin vatandaşı olmaya hakkazandı. AB vatandaşlığına geçiş sıralamasındaTürkler yüzde 6,2 ile ikinci sırada yer alıyorlar.

S:6

Başkonsolosluk,yurtdışında yaşayanvatandaşlarımızın

bulundukları yerlerde oykullanmalarına ilişkin bir

duyuru yayınladı.

Lastikleriniz kışa hazır mı?S:2

Yurtdışında Oy Kullanma Hakkı Geliyor

S:6

S:34

Page 2: Objektif Aralık
Page 3: Objektif Aralık
Page 4: Objektif Aralık

4

ARALIK / DECEMBRE

2013 N° 87

5, Impasse des Prunelles67820 Wittisheim

Tel: 03 88 85 83 66 [email protected]

* Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi/Journal mensuel d’infos,

d’annonces et de publicités.

* İmtiyaz sahibi/Edité par: Edition Objectif

* Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication: Fahri [email protected]

* Grafik-Dizayn: Murat Ateş

Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distributionTuncer KIRÖMEROĞLU

[email protected]

TEMSİLCİLERİMİZ

SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustafa GÜÇLÜTel : +33 6 07 61 09 24

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİTel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINES-HAGUENAU - BISCHWILLERLUNEVILLE-BOUXWILLER-WISSEMBOURG ve çevresiKemal ERGÜLTel : +33 6 70 47 09 02

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des

Sun Print / Offenbach

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymayasöz vermiştir.

/Objektif promet à respecter les principes et leslois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber vefotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

/Toute reproduction de nos articles, textes d’an-nonces ou publicités parues dans notre journal est

libre sous l’obligation de citer le nom du journal.

*Dépôt Légal: Décembre 2013

BANKA BİLGİLERİ/Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2167 5415 462SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTRSIRET No : 539 864 06600011

EditionObjectif

ALİ BAŞARAN

YAZIYORUM

Eğitimci - [email protected]

verilen öğrenime katılabiliyorlardı.

Birkaç önemli tarih1808 : Napolyon, kızların liselere gitmesini yasaklıyor.1836 : Kızların ilkokula gitmeleri için gerekli düzenle-melerin yapılması.1850 : Falloux yasası ile 800’den fazla nüfusu olanyerlerde kızlar için okulların açılması.1861 : İlk kez, bir kız öğrencinin (Julie-Victoire Daubie)lise diploması-Baccalauréat- sınavına girmesi.1862 : Bayanlar için laik devlet meslek liselerinin açıl-ması.1879 : Her valilik alanında bir bayan öğretmen okulu-nun açılması.1880 : Yasayla kızlar için laik liselerin açılması.1881 : Kızlar için yüksek okulun (Ecole Normale Su-périeure) Sevres’de açılması.28 Mart 1882 : Ferry Yasası’yla ücretsiz, laik zorunluilk okulun kız ve erkek öğrenciler için oluşması.1919 : Bayanlar için de lise diplamasının başlaması1924 : Yasayla kız ve erkeklerin lise programlarınınaynılaştırılması.1963 : Kızlı erkekli (mixité) kolej ve liselerin « normal» öğretim sistemi olarak kabulu.11 Temmuz 1975 : Haby Yasası’yla tüm kamu okulla-rının, kız ve erkek öğrencilerini birlikte alma zorunlu-luğunun getirildi..

Günümüzde ise kız ve erkeklerin her dalda yaygın bi-çimde yer alabilmelerini sağlamak amacıyla FransızEğitim Bakanlığı her rektörlük içinde « Kız ve erkekarasında şans eşitliği » bölümleri oluşturdu.

Eğitim ve öğretimde cinsiyet farklılığıEğitimin kızlı-erkekli karışık olmasına rağmen, eğitimsisteminde cinsiyet ayırımı yapılmadığını söylemekhâlâ güç. Matematik, fizik gibi « Erkekler için » denilenbazı branşlarda erkekler daha yoğun ve başarılı, be-şeri bilimler ise daha çok kızların yoğunlaştığı dallar.İstatistiklere göre kızlar, bilimsel hazırlık sınıflarının%30 unu oluştururken, edebiyat hazırlık sınıflarının%75 ini oluşturmaktalar. Aynı biçimde lise son sınıfıngenel ya da teknolojik bölümünde, kızların %93ü sos-yal ve medikal bilimde yoğunlaşırken, erkekler ise%94 ile enformatik ve üretim dalında egemenler.

Eğitim, öğretim, çalışma, meslek, ücret, sağlık hızmet-leri, kültürel etkinlikler, seyahat özgürlüğü… kısacasıkız-erkek ya da bay-bayan eşitliğinin hayatın her ala-nında mutlak biçimde sağlanması mücadelesi veril-mektedir. Böylesi bir çağda yüzyıllardır kazanılmış vegünümüz uygulamasında sorun olmayan kızlı-erkekliöğretimi sorgulayarak, yeniden asırlarca geriye gitmekarzusu demokratik Cumhuriyet yönetimini kabullene-meyen, işine geleni yapan totaliter diktatörlük ya daeski sistem özlemindeki yaman tutuculuktan başka birşey olamaz.Kız ve erkeklerin aynı sıralarda ve aynı eğitime tabi tu-tulmaları günümüzde kadın-erkek eşitliğinde bir iler-leme olarak herkesçe kabullenilir. 20. yüzyıldaAvrupa’da, dini okulların büyükçe bir bölümü de dahilbu uygulamaya geçildi. Kızlı-erkekli eğitimin olmasıiçin mücadele edenler, bunu cinsiyet eşitliğinde önemlibir adım olarak görürler.

27 Kasım 2013

Türkiye’de son dönemlerde erkek ve kadınların bi-rarada olmasından korkanlar, bunların uzaktanda olsa bir birine bakmasından da ciddi biçimdehuylanmaktalar.

O nedenle de öneri üstüne öneriler geliştirmekte,yürütmelikler, yasalar hazırlamaktalar. « Hamilekadın sokağa çıkmasın », «Çok eşlilik resmileşsin», « Kız ve erkekler aynı binada oturmasın », «Öğ-renci evlerinde kız-erkek olmasın », «Sokakta el-ele tutulmasın », « Kızlar, kadınlar etek giymesin», « Televizyon sunucusu bayanlar boyun vegögüs bölümü görünmeyecek biçimde giyinsin »,« Başbakan geldiğinde açık giysi satan (mayo, iççamaşır) mağazalar vitrinlerini kapatsın »…

Bunlar da yetmedi..İktidar partisinin Büyük Millet Meclisi Başkanvekilibuyuruyor: « Kız ve erkek okullarını ayırmakgerek »

Bir eğitimci olarak, bunların çağdışı, kabullenile-mez olduğunu belirteyim. Ayrıca cinsiyetler arasıayırımcılıkla, insanın dişi cinsiyetini öcüleştirenhatta şeytanlaştıran, erken cinsiyetini de vahşileş-tirerek ona karşı saldırganlaştıran bir anlayışınürünü bunlar.

Tarihsel olarak, insanın ilk var olduğu günden buzamana kadar geçirdiği evrimi tersine mi döndü-mek istiyorlar ?

İsterseniz yaşadığımız Fransa’da kız-erkek eştli-ğine giden evrime kısaca bir göz atalım. Karışıköğretim nedir?

Kız ve erkeklerin aynı sınıfta eğitim ve öğretimgörmeleridir. Fransa’da 1960 yıllarında özel okulve devlet okullarında yaygınlaştırılmıştır. Bu sis-tem, kız ve erkeklere ayrımcılık yapmadan aynıöğrenimi vermek amacıyla Fransa’da zorunluhale getirilmiştir

Fransa’da 1975’ten beri kızlı-erkekli okul zorunlu.Öğrencilerin –farklı cinsten- birbirlerine saygılı vehöşgörülü olmasını geliştiren bu uygulama mes-leki yönlendirme ve öğretimde cinsler arası ayrım-cılığı ortadan kaldırmadı tabii.

Kızlı-erkekli (mixte) okul tarihçesiBu öğretim sisteminin tarihçesi, kızların eğitimi veöğretimi sorusuna bağlıdır. Kız öğrencilerin ilk-okula gönderilmelerinin örgütlenmesi için 1836 yı-lını beklemek gerekiyor. Bu tarihe kadar sadecezengin ailelerin kızları, genellikle dini kurumlarda

ERKEK VE KIZLARIN OKULLARI AYRILSIN!

Page 5: Objektif Aralık
Page 6: Objektif Aralık

6

T. C. Strasbourg Başkonsolosluğu, yurt-dışında yaşayan vatandaşlarımızın bu-lundukları yerlerde oy kullanmalarınailişkin bir duyuru yayınladı.« Türk toplumunun değerli mensupları,Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın,ülkemizde yapılacak Cumhurbaşkanıseçimi, milletvekili genel seçimi ve hal-koylamalarında, bulundukları ülkelerdeaçılacak sandıklarda oy kullanabilmele-rine ilişkin hazırlıklar devam etmektedir.Mevcut aşamada aşağıdaki hususlarındikkate getirilmesinde yarar görülmüş-tür.Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızınseçim döneminde oy kullanabilmeleriiçin "Yurtdışı Seçmen Kütüğü"ne kayıtlıolmaları gerekmektedir. Yurtdışı Seç-men Kütüğü'nde yer almanın tek yolu,

yurtiçinde nüfus müdürlüklerine, yurtdı-şında ise konsolosluklarımıza başvura-rak "adres beyanı"nda bulunmaktır.Yurtdışında yaşayan ve seçmen niteli-ğine sahip olan vatandaşlarımız, evvelceadres beyanında bulunmuşlarsa, Yurt-dışı Seçmen Kütüğü'ne kayıtlı olup olma-dıklarını, Yüksek Seçim KuruluBaşkanlığı'nın internet sitesinden(https://www.ysk.gov.tr/ysk/index.html)kontrol edebilirler.Yurtdışında yaşayan ve seçmen niteli-ğini taşımakla birlikte, Yurtdışı SeçmenKütüğü'nde kayıtlı olmayan vatandaşla-rımızın,1. Başkonsolosluğumuza şahsen müra-caatla "Adres Beyan Formu" doldurarak,2. T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatan-daşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün inter-

net sitesinden(http://www.nvi.gov.tr/Hakki-mizda/Projeler,Aks.html?pa-geindex=11) indirebilecekleri"Yurtdışında Yaşayan Vatan-daşlarımız İçin Adres BeyanFormu-B (ön ve arka sayfa)"yieksiksiz doldurduktan sonra,nüfus cüzdanlarının önlü/arkalıfotokopisiyle birlikte posta yo-luyla Başkonsolosluğumuza göndere-rek,3. T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatan-daşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün inter-net sitesinden(http://www.nvi.gov.tr/Hakkimizda/Proje-ler,Aks.html?pageindex=11) indirebile-cekleri "Yurtdışında YaşayanVatandaşlarımız İçin Adres Beyan

Formu-B (ön ve arka sayfa)"yi eksiksizdoldurduktan sonra, nüfus cüzdanlarınınönlü/arkalı fotokopisiyle birlikte posta yo-luyla İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatan-daşlık İşleri Genel Müdürlüğüne ya danüfus kayıtlarının bulunduğu Nüfus Mü-dürlüğüne göndererek, adres beyanındabulunmaları mümkündür.

Saygıyla duyurulur."

«Yurtdışında Oy Kullanma» Hakkında Duyuru

Başkonsolos Serhat AKSEN de bağışadestek oldu11 Kasım 2013 günü düzenlenen yardımkampanyasında, salonu dolduran yar-dım severler arasında Karlsruhe Baş-konsolosu Serhat Aksen ve Çalışma

Sosyal Güvenlik Ataşesi Osman Kayada kök hücre vericisi olmak için kollarınısıvadılar. Diplomatlar, Hatice ve diğerle-rine yardım için kan örneği verirken her-kese de örnek oldular. Offenburg Belediye Başkan Yardımcısı

Dr. ChristophJopen de kam-panyaya destekolanlar içindeyerini aldı. Lösemi hastasıHatice ve eşiAyhan Satmazda toplantı esna-sında, «Herkesinyardımcı olma-sını istiyoruz.Hasta eşim Ha-tice için aynıdoku örneklerinin bulunması çok enderolmasına rağmen, belki başka bir has-taya yardımı olabilir. Bugün bizim içinburaya gelen, bağışta bulunan herkeseteşekkür ediyoruz » diye konuştular.Fotoğraflarda Karlsruhe BaşkonsolosuSerhat Aksen doku tiplemesi için kan

veriyor ve kayıt işlemi, ayakta bağıştabulunanlar soldan 3. Din Ataşesi Mus-tafa Akpınar, Çalışma ve Sosyal Güven-lik Ataşesi Osman Kaya, OffenburgBelediye Başkan Yardımcısı Dr. Chri-stopf Joppen, Karlsruhe BaşkonsolosuSerhat Aksen ve hasta eşin kocasıAyhan Satmaz.

Offenburg Hatice İçin Yardıma Koştu

Strasbourg - Bir Avrupa Birliği ülkesininvatandaşlığına geçen Türk kökenli sayısıher geçen gün artıyor. AB istatistik dai-resi Eurostat'ın son verilerine göre 2011yılında 48 bin 900 Türkiye Cumhuriyetivatandaşı bir AB ülkesinin vatandaşı ol-maya hak kazandı. Bu rakamın yaklaşıkyüzde 58'ini Alman vatandaşlığına geç-miş Türkler oluşturuyor. Eurostat verilerine göre 2011 yılında 783bin 100 yabancı bir AB ülkesinin vatan-daşlığına geçti. Bu rakam 2010 yılınaoranla yüzde 4'lük bir azalmaya işaretediyor. Eurostat bu durumu İngiltere,Fransa, İspanya ve İtalya gibi ülkelerinvatandaşlığa geçişleri frenlemiş olmala-

rına bağlıyor. Eurostat'a göre vatandaş-lığa geçişler 2010 yılına oranla İngilte-re'de yüzde 9, Fransa'da yüzde 20,İspanya'da yüzde 7, İtalya'da yüzde 15gerilemiş durumda. Genel nüfusu gide-rek azalan Almanya ise yüzde 5'lik ar-tışla istisna oluşturuyor. Sayısal azalmaya rağmen AB vatandaş-lığına geçişlerin 4'te 3'ünün bu beş ül-kede gerçekleştiğini not etmekte faydavar. AB geneline bakıldığında Faslılar yüzde8,2'lik oranla "AB vatandaşlığına geçiş"sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Fas-lıları; yüzde 6,2 ile Türkler, yüzde 4,3 ileEkvatorlular, yüzde 4 ile de Hintliler izli-

yor. Türkler AB vatandaşlığınageçişte; Almanya ve Avustur-ya'da 1'inci, Hollanda'da 2'inci,Belçika, Fransa ve Finlandi-ya'da ise 3'üncü sırada geliyor-lar. Eurostat verileri, TürklerinAlmanya'da vatandaşlık alanyabancıların yüzde 25,7'sinioluşturduğunu gösteriyor.Türkler; Avusturya'da vatandaşlık alan-ların yüzde 17,6'sını, Hollanda'da yüzde17,6'sını, Belçika'da yüzde 7,9'unu,Fransa'da yüzde 5,5'ini, Finlandiya'dayüzde 3,6'sını, Danimarka'da ise yüzde5,5'ini oluşturmakta. Vatandaşlık alanlar ortalama 32,5 ya-

şında. AB vatandaşlığına geçenlerinyaklaşık 3'te 1'ini 25 yaş altı nüfus oluş-tururken, 25-44 yaş grubu neredeyseyarısını, 55 yaş üstü nüfus ise sadeceyüzde 7'sini oluşturmakta. AB vatandaş-lığına geçenlerin yüzde 52'si kadınlar-dan oluşuyor.

Türkler AB vatandaşlığında ikinci sırada

Page 7: Objektif Aralık

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin iç-tihat veritabanının Türkçe versiyonubugün Strasbourg'da Adalet Bakanı Sa-dullah Ergin'in de katıldığı bir törenle hiz-mete girdi. Törende Antakya Medeniyetler Korosuda Türkçe, Arapça, Fransızca ve İbra-nice parçalar-dan oluşan birmini konserverdi. Törende bir ko-nuşma yapanAdalet BakanıSadullah Ergin,AİHM veritabı-nın "Türkiye'ninsavunma ref-lekslerini değiştireceğini ve sadece Tür-kiye hakkındaki kararların değil, diğer

ülkelerle ilgili içtihat değeri taşıyan ka-rarların da Türkçe'ye çevrileceğini" söy-ledi. AİHM Başkanı Dean Spielmann, Türkçeveritabanının hizmete girmesi üzerineyazılı bir açıklama yayımladı. Açıkla-mada, "Mahkeme;

karar ve yayınlarımızın pek çoğunun ter-cüme edilmesi de dâhil olmak üzere,

Türkiye CumhuriyetiAdalet Bakanlığı’nın, içti-hatları yayma faaliyetleri-mize sağladığı destekseviyesinden etkilenmiş-tir. Bunların tümü, Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesi’nin ulu-sal düzeyde dahaetkin bir şekilde uy-gulanmasına büyükkatkıda bulunmak-tadır ve diğer Dev-letlere örnek teşkiledebilir” ifadelerineyer verildi. Veritabanının Türk-çe'ye çevrilmesifikri AİHM ile Türk

hükümeti arasında son yıllarda başlatı-lan yoğun diyalog çerçevesinde doğdu.

Kısmen Türk hükümetinin gönüllü katkı-sıyla finanse edilen Türkçe veritabanıylaTürk yargıç, savcı ve avukatlarının AİHMiçtihatlarını daha iyi özümsemeleri vekullanabilmelerini hedefleniyor. KısacaHUDOC olarak bilinen veritabanı bu-güne kadar sadece Avrupa Konseyi'ninresmi dilleri olan İngilizce ve Fransızcayayın yapmaktaydı. Türkçe resmi dil ol-maksızın veritabanı dili olarak kullanılanilk dil olarak tarihe geçmiş oldu. NTV'ninAİHM kaynaklarından edindiği bilgiyegöre Rusya da Türkiye örneğini izleye-rek veritabanının Rusça hizmet vermesiiçin çalışma başlatmış bulunuyor.

AİHM veritabanı Türkçe hizmette

Almanya’da 22 Eylül 2013’te yapılan seçimlerin ardın-dan Başbakan Angela Merkel liderliğindeki HıristiyanBirlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti(SPD) lideri Sigmar Gabriel arasında yeni hükümet içinuzlaşma sağlandı.Koalisyon sözleşmesine göre Almanya’da doğup bü-yüyen Türkiyeli göçmenlere çifte vatandaşlık hakkı ta-nınacak. Almanya’da doğan göçmen çocukları 23yaşına geldiklerinde ya Türk vatandaşlığını ya daAlman vatandaşlığını seçmek zorunda kalıyorlardı.Koalisyon sözleşmesinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği(AB) üyelik sürecinin “ucu açık” olduğu ve müzakeresürecinin otomatik olarak üyelikle sonuçlanmasının sözkonusu olmadığı, tam üyeliğin baştan garanti edileme-yeceği de vurgulandı.Sözleşmede, “AB’nin yeni üye kabul edemeyecek yada Türkiye’nin üyeliğin gerektirdiği yükümlülükleri ta-mamen yerine getiremeyecek durumda olması halindeTürkiye, AB ve Almanya ile olan imtiyazlı ilişkilerinigüçlendirecek şekilde Avrupa yapılarına olabildiğince

sıkı bir biçimde bağlanmalıdır” denildi.Türkiye’nin son yıllardaki ekonomik gelişimi ve yaptığıreformların övüldüğü sözleşmede, Türkiye’nin Avrupaiçin stratejik ve ekonomik olarak çok önemli olduğu, ABile Türkiye arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesinin ar-zulandığı, dış politika ve güvenlik politikalarında dayakın stratejik işbirliği yapılacağı vurgulandı.Ancak koalisyon anlaşması ay başında SPD üyeleri ta-rafından oylanacak. Sonucun ise aralık ortasında alın-ması bekleniyor. Kararın olumsuz olması halindeyeniden seçime gidilmesi de söz konusu.Koalisyon anlaşmasında sadece Almanya’da doğangöçmen kökenlilere çifte vatandaşlık hakkı verilmesieleştirilere de neden oldu.Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Başkanı Sü-leyman Çelik, “Her şeye rağmen bu bir adımdır, olumlubakmamız lazım” derken, düzenlemeyi yetersiz buldu-ğunu ifade etti.Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Kenan Kolatda çifte vatandaşlık konusundaki düzenlemenin yeter-

siz olduğunu belirterek, düzenlemenin geneli kapsa-mamasının birinci ve ikinci kuşağa yapılan en büyükhaksızlık ve saygısızlık olduğunu söyledi. (Cumhuriyet’ten)

Vatandaşlarımıza Almanya’da Çifte Vatandaşlık Umudu

Avrupa Parlamentosu KPK EşBaşkanı, Siirt milletvekili Afif De-mirkıran başkanlığındaki, Mer-sin milletvekili ÇiğdemMünevver Ökten ve İstanbulmilletvekili Ayşe Eser Danışoğ-lu’ndan oluşan heyet onuruna,T. C. Strasbourg BaşkonsolosuSerdar Cengiz, 19 Kasım 2013akşamı saat 19:30’da ikamet-gahta akşam yemeği düzenledi.TBMM Dış İlişkiler ve ProtokolBaşkanlığı Yasama Uzman Yar-dımcısı Ayşegül Sezer, Brük-sel’den gelen yetkililer, çeşitlidernek başkanları ve basınmensuplarının da katıldığı re-

sepsiyon, Serdar Cengiz’in mü-kemmel ev sahipliği altında çoksıcak bir ortamda gerçekleşti.Başlangıçta tüm katılımcıların sı-rayla kendilerini tanıttığı, yenenyemek esnasında ve sonra-sında ise oluşan küçük gruplarhalinde güzel ve verimli sohbet-lerin yapıldığı toplantı, ilerleyensaatlerde çektirilen toplu hatırafotoğrafı ile son buldu.Türkiye’den gelen heyetlere re-zidansında verdiği yemeklerdeburada yaşayan vatandaşları veyerel basını onlarla bir araya ge-tiren Serdar Cengiz’i bu yararlıişlevinden ötürü kutluyoruz.

Milletvekilleri Başkonsolosluk Rezidansındaydı

7

Page 8: Objektif Aralık

FatihKARAKAYAKarakaya. @gmail.comhttp://twitter.com/fkarakaya

FRANSA GÜNDEMİ

Ankara’da dayın yoksa!Bu sözü küçüklüğümden beri duyardım.Ne demek istediklerini anlamasam da bir“dayının” olmasının önemini kavramıştım. Şimdilerde hâlâ geçerli mi bilmiyorum amaçok şeyin değiştiğini görüyoruz. Bir sefe-rinde 70’lik yolda 80 ile geçince radara ya-kalanmıştım. Polise elbet rüşvet teklifetmedim ama onlar da bir çorba parası is-tememişlerdi. Eskiden rahatlıkla istedikle-rini hatırlıyorum! Zaten bundan sonra da Ankara’da banadayı lazım değil de Paris’te lazım olduğukesin. Bu çıkarınız, ayrıcalıklı olmak içindeğil en doğal hakkınız için bile başvurma-nız gereken yol haline geldi. Geçtiğimiz günlerde Fransa’da ırkçılık ile il-gili bir rapor okudum. Irkçılığın bu kadar ilerigittiğini rakamlarla görmek insana şok et-kisi veriyor. Yıllardır demokrasi, insan hak-ları kelimelerini ağızlarındanbırakmayanlar, Müslümanlara ders ver-meye kalkan Fransızlar meğer aşırı dere-cede ırkçıymış. Bu bela o kadar ileri gitti ki geçtiğimiz haftasiyahî olan adalet bakanı bile bundan na-sibini aldı. Bakanın yaptıkları ile değil sırfrengi ile dalga geçmek artık sıradanlaştı.Kadını ülkenin “özgür” gazeteleri maymundiye hakaret etti (Maymun gibi akıllı olanbakan Taubira muzuna kavuştu). Fran-sa’da siyahları aşağılamak için hep may-mun kullanılır. Irkçı parti adayı daFacebook sayfasında bir maymun ve ba-kanın resmini yayınlayarak altına 18 aylık –şimdi diye yazmıştı.

İçişleri Bakanı gazeteyi kapattırmak içintüm hukuki yolları deneyeceğini açıkladı.İnsan onurunu kıran bu tür davranışlara el-bette izin verilmemeli. Ama daha birkaç ayönce aynı şekilde Müslümanları ve Pey-gamberini terörist gibi gösteren, olmadıkhakaretleri yapan gazete “ifade özgürlü-ğünde” öncü savaşçı diye ödüllendirildi. Böyle bir ortamda Müslümanlara ve siyah-lara şimdi de romanlara ırkçılık yapılmışçok mu zor? Yapılan araştırmalarda biryandan ırkçı partilerin yükselişte olduğudiğer yandan da insanların artık rahatlıklakendilerini ırkçı diye tanımladığı görülüyor. Türkiye’ye her seferinde nasıl hareket ede-ceğini söyleyen Fransa parlamentosundasıkı durun yabancı kökenli oranı sadece%0,5! Topraklarında sırf 6 milyon Müslü-man bulunduran Fransa yabancı kökenliFransızlara bile tahammülü yok. Sadecebelediye meclis üyelerinde oran yüksek-

miş. Ama yürütme görevlerinde yine ya-bancılar dışlanıyormuş. Tabii biz çok iyibiliyoruz ki o dışlanmayanlar da aslındaFransızlardan bir farkı yok!Kan donduran diğer bir araştırma ise evbulma konusunda. Fransa iş gücüne ih-tiyaç duyduğunda bu insanları HLMdenen sosyal evlere mahkûm etti. Hiçbirestetiği olmayan beton yığınlarının altınasoktu. Daha sonra o mahallelerde işsiz-lik, şiddet artınca yine yabancıları suç-ladı. Bazı insanlar bu duruma dur demek içinbüyük fedakârlık gösterip bu mahalleler-den kaçmak istedi. Çocuklarına iyi birgelecek sunabilmek için bu şarttı. Amagel gör ki ırkçıların gazabına uğradılar.Irkçılıkla mücadele eden bir dernek çe-şitli şehirlerde 100 kiralık ev ilanına sahteadaylar göndermiş. Emlakçılar adaylar arasında “köktenFransız” olanlarla “Arap” kökenli olanla-rın arasında ayrımcılığı gözler önündesermiş. Ziyaret için %82’de bir ayrımcılık gözük-mezken yine de %15 Fransızlara, %3kadın Araplara öncelik tanınmış. Ancakiş ciddiye bindiğinde %60 dairede bir farkgörülmemiş. Ama %36’sında Fransızlartercih edilirken, Arap kadınların sadece%4’ü ilk kabul edilen olmuş. Ayrımcılık sadece etnik kökenle kalma-mış, bir de buna cinsiyet eklenmiş. Erkekadaylar için durum daha vahim. HiçbirArap kökenli erkeğe öncelik tanınmaz-ken %63 erkek Fransızların dosyasıkabul görmüş. Fark gözetmeyenlerinoranı %37’de kalmış. Araştırmada sahte adayların geliri orta-lama aynı olduğu halde neden Araplarazorluk çıkartıldığı ortaya çıkmış. Gün geçtikçe fark daha da artıyor. Şah-sen ben de o sosyal evlerde oturmayıreddettim ve 8 yıl önce özel bir daireyetaşındım. Ajans bize evi vermek isteme-mişti ama ev sahibini bularak zorla kabulettirmiştik. Şimdi yeniden taşınmam gerekiyor. Birajanstan uygun bir yer bulduk. Yaklaşık3 aydır görüşüyoruz. Sürekli yeni belge-ler istiyorlar, tüm şartlara uyuyoruz.Sözde tamam diyorlar ama bir türlü söz-leşmeyi imzalamak için randevu vermi-yorlar. Güya ev sahibi biraz beklemekistiyormuş. Ama dün aynı dairenin ilanını yeniden in-ternette görünce telefona sarılmak iste-dim ama işe yaramayacaktı. Ben deParis’te olmasa da Strasbourg’ta bir dayıbulup üzerlerine saldım. Büyük ihtimaldaireyi verecekler. Peki değişen ne? Her istedikleri şarta uy-duğum halde onları rahatsız eden neydi?Irkçılık mı? Yok canım o da ne? Fran-sa’da öyle bir şey katiyen yok! Üstelik Arap da değilim!!!

Galatasaray’ın Hâli!Bilen biliyor, ben kökten birGalatasaray taraftarıyım. Ama,iç dünyamda ne denli iyi vesağlıklı bir Galatasaraylı oldu-ğumu düşünürsem düşüne-yim, yorumlarımda –tabii kielimden geldiği kadar- objektifolmaya gayret ediyorum.Son iki yılın şampiyonu, geçensene Şampiyonlar Ligi çeyrekfinalinde Real Madrid’i elindenkaçırmış bir takımın gönüldaşıolarak, bu yıl hem bir yandan‘nasıl olsa bir yerlere geliriz’rahatlığında, hem de öte yan-dan ‘aman, olmazsa olmasın’boşvermişliğinde gibiyiz sanki.Aslında, bu bir züğürt tesellisi;bal gibi de her kulvarda başarıistiyoruz ve takımın hâlini gö-rünce de kendimize boş avun-tular arıyoruz.Oysa, kral çıplak: G. Saray busene hiç tat vermiyor...Takımda ruh yok, gayret yok,hava yok, sevgi-güven ortamıyok; yok oğlu yok...Pekiyi, neden?Bence ya da benim futbol bil-gimce, çöküşün baş sorum-lusu Başkan Ünal Aysal.Çünkü, kurumsallaşacağımderken, takımdaki kolej hava-sını, arkadaşlığı, renk ve formaaşkını yitirtti, artık tekmeyekafa atan özverili oyunculargöremez olduk.Beki kurumsallaşmak iyidir,hatta ticarette-iş hayatında el-zemdir de ama, kitlelere mâlolmuş bir klüpte, profesyonel-liğin yanı sıra, amatör heye-can, top oynama zevki,dayanışma, taraftarlara müca-deleci bir oyun izletme gibi et-menler de yer almalı değilmidir? Bu, işini para ve kariyeriçin yapan ‘elemanlar’la olabilirmi?Ol(a)madığı, takımın bu se-zonki içler acısı durumuylagünyüzüne çıkmıştır...Yapılan yanlışların ilki, Flor-ya’ya, oyunculara ve taraftarabir tür sevgi ve sempati siner-jisi sunan, takımın neşe vemoral kaynağı, bir tür naifliğin

ve delicesine takım tutmanınsembolü olan A. Albayrak’ınuzaklaştırılması olmuştur.Buna Ali Dürüst’ü de ekleyebi-lirsiniz.Sonra, takımın çok ihtiyacıolan sağ ve sol bekler ile yi birstoperin alınmayışı bunun üze-rine tuz biber ekerken, çok an-lamsız bir zamanlamayla veolmayacak bir dönemde FatihTerim’in gönderilişi ve hiç deşık olmayan gönderiliş biçimi,sonun başlangıcını getirmiştir.Bütün bunlara ilaveten, bir dedünya futbolunda üst sıralardaolmayan, beraberlikler ve tekfarklı galibiyetler sistemi üze-rine kurulu İtalyan ekolündenbir teknik direktör de tanıma-dığı bu takımın başına geçiri-lince, başarısızlık kaçınılmazolmuştur.Fulbolculardaki form düşüklük-lerini, net pozisyonların nedengole çevrilemediğini, defansınniçin sürekli alarm verdiğini,iyileşmeyen sakatlıkları, presyapılamamasını, kondüsyonsorununu filan hiç kurcalama-yalım isterseniz...Belki de Başkan bir gün haklıçıkacak, kurumsallaşan G.Saray ( eğer kurumsallaşabi-lirse doğallıkla), bu yıl olmasada gelecek sezonlarda kupa-lara ambargo koyup Avrupa’dabaşarıdan başarıya koşacak;kimbilir?Umudumuz artık budur; bu se-neyi kayıp ilan edip, çaresiz,gelecekten medet umma nok-tasına geldik.Mahcubiyetimiz bundandır!Yine de, top yuvarlaktır, hiçbelli olmaz diye tesellimizi sür-dürelim mi?Eğer böyle olursa, yani 2014Mayıs’ında şampiyon olursak,bu yazıyı çıkartıp bana yedirir-siniz; ben de seve seve yer,mutlu bir yanılma oldu derim.Ne de olsa Cimbom çok bü-yüktür, onun yanında bizim dü-şüncelerimiz ise çok küçük.

Başka bir deyişle, konu Gala-tasaray’sa, gerisi teferruattır...

Fahri EKMEKCİ

[email protected]

AZICIK

8

Page 9: Objektif Aralık
Page 10: Objektif Aralık
Page 11: Objektif Aralık
Page 12: Objektif Aralık
Page 13: Objektif Aralık

13

MODERN TOPLUM YAŞAMIMIZİçine doğmuş olduğumuz modern toplumun karmaşıklığı in-sanı şaşırtacak bir seviyeye geldi. Her dönem bütün kuşaklaryaşadıkları dönemin karmaşıklığından söz etmişlerdir. Ancakyaşı benim gibi 50’li ve daha fazla olanlar için, bu muazzamteknolojik gelişmelere tanık olanların başı fena halde dönmüşdurumda. Çok uzak bir geçmiş değil, yaklaşık 30 yıl öncebenim lise eğitimi yıllarımda ‘’Sibernetik Çağ’’ diye bir olgu-dan söz edilirdi. Bu çağın bambaşka bir hayat yaratacağınıve her şeyi etkileyip değiştireceğini söylerlerdi. Yaşadığımızo andaki hayattan çok farklı hayatlar olacağı vurgulanırdı. Ha-tırlarım o zamanlardaki muhayyilemle; sadece uçan dairele-riyle, çok modern camsı binalarıyla mimari yönden değişik birgelecek tahayyülü çıkarabiliyordum sadece.Bugün topluma baktığımda, bu ‘’Sibernetik Çağ’’ denilenşeyin, iletişimdeki muazzam gelişmelerin ve internetin yoğunkullanımının, toplumsal hayatı nasıl dönüştürdüğünü görebi-liyorum.Her şeyden önce hayatın her alanında hız çok arttı, özellikleiş yaşamında. Klasik ofis ortamından artık ofisin akıllı telefon-lar, tabletler sayesinde her yere taşındığına şahit olabiliyo-ruz.Üretici güçler teknolojik gelişmeler sayesinde çok fazla mik-tar ve çeşitte mal ve hizmet arzı sunuyorlar.Bilgiye ulaşım internet sayesinde hem çok kolaylaştı hem debilginin muhtevası çok çeşitlendi. Kalın ciltli ansiklopediler ta-rihe karıştı ve kütüphanelerimizin işlevleri değişti. Bir dizüstübilgisayar hepsini ve daha fazlasını içerisinde barındırıyorartık.Toplumsal hayat o denli hızlandı ki hayatın peşinde koşupyakalamak artık imkansızlaştı. Ama aynı zamanda tüm hayatçeşitleri de herkes için görünür hale geldi. Dünyanın bir ucun-dan öbür ucuna kim nasıl yaşıyor, ne yapıyor konuları artıkherkesin malumu durumunda.Bütün bunlara baktığımızda hayatımızın normalde eskiyegöre çok daha kolay, çok daha verimli ve çok daha güzel ol-ması gerekir diye düşünüyor insan. Eskiye göre kıyaslana-mayacak imkanlar, insanları meşgul edecek birçok tüketimaracı, daha renkli, daha albenili oyuncaklar, oyunlar var. Nor-mal şartlar altında insanlar mutlu olmalı. Fakat ne var ki oncakoşuşturma, meşguliyet, daha fazla iletişim araçlarını kulla-narak dıştan bakanı şaşırtacak denli etkin bireyler görüntü-sünün altı hiç de öyle değil gibi.Herkeste bir şeyleri, eldekileri kaybetme korkusu var. Enönemlisi de işini kaybetme ve buna bağlı olarak gelecekumudunun yitirilmesi. İş yaşamının kendi iç rekabet mekaniz-maları ve insanlar arası iletişim ve ilişki biçimleri de kişilerinmutluluğunu sağlamadığı gibi, engel de olabiliyor çoğu kez.İşsizlik bu gün için en büyük stres kaynağı. İşsiz ve gelirdenmahrum kişi en başta kendi organik hayatını devam ettirmeimkânından mahrum oluyor, hayata dâhil olamıyor ve sistemdışına itiliyor. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri konu dışı etsek bileen gelişmiş ülkelerde işsizlik oranları artık %10 ların altınadüşmüyor.Bu denli teknolojik gelişme, çağları değiştiren bunca ilerle-meye rağmen en temel sorunlarımızı neden hâlâ çözemiyo-ruz, neden mutlu olamıyoruz?Yazmaya devam edeceğiz.

İ[email protected]

İbrahim Acar

İskenderun Çocukları1.bölümDağın eteklerinde...Çocukluğum, eski bir evin tozlarla kaplı çatıkatına benzer biraz. Evin bu bölmesinde, kar-tonlara düzenli bir şekilde yerleştirilmiş neresim ve oyuncaklar vardır ne de her seneNoel bayramlarında çıkarılıp kullanılan çam-ağacı süslemeleri... Zaman aşımıyla oluşmuşdeliklerden yağmur damlalarının sızdığı, tava-nın her köşesinde örümcek ağlarının cömertçeörüldüğü bir çatıkatını düşünün. Öyle ki... nedenli sağlam ve zamana dirençli olsalar da ta-vana destek veren mertekler bile bu istilacılarakarşı tamamen çaresizdirler...Çocukluk... Hayatımızın, hiç şüphesiz en hassas ve belir-leyici olan bu dönemi ya sürekli olarak yenidenyaşamaya çalıştığımız bir rüyadır ya da umut-suzca uyanmaya gayret ettiğimiz bir kabûs. Yetişkin bir yaşa gelinceye değin, beni buzaman dilimine sıkı sıkıya bağlayan gizemiçözmek için uğraştım hep... Hayat ağacınınkök salması, yapraklanması ve daha sonra dameyve vermesi için gerekli olan suyu aramaküzere bir kuyunun dibine atılmiş boş bir kovagibi... Zengin anılarla dolu mazideki bu ısrarlı arayı-şım, varlığımın başladığı ve beni “kendi özben-liğimi arama” yolunda bir maceraya atan obelirgin noktada kaybettiğim şeyi bulmamayardım edecek mi? Kim bilir...Her an üstümüze yıkılma ihtimali olan bir dağıneteğinde, sarı boyalı küçük bir evde dünyayageldim. Bu evi annem, iki-üç işçinin yardımıylave babamla birlikte satın almış oldukları arsaüzerinde kendi elleriyle inşa etmişti. Evin ya-pımı bitene kadar, bu arsa üzerinde alelacelekurdukları derme çatma bir barakada yaşa-maya devam ederek...Çok kişi annemi, bu arsa üzerinde ev yapma-ması için iknaya çalıştı ama, nafile. - Üzerinize düşecek, dikkat et... Delilik bu!Cesaret kırıcı tüm ikazlara ve hatta belediyeyeyapılan ruhsatsız inşaat ihbarlarına rağmen,evin yapımını yine de başardı annem. Kocası-nın tezkeresini almasından kısa bir süreönce... Bu zafer, ilk çocuğuna -yani abime- ge-beyken ve cebinde çok az bir parayla giriştiğibir mücadelede kendini yapayalnız bulanannem için hiç de kolay olmadı tabii.Sık sık annemi düşünürüm: yemek pişirirken,o dönemlerde kullanılan tipten ve içi közle doludemirle ütü yaparken, kaynar suda çamaşır yı-karken, gece-gündüz demeden komşu kadınınçok cüz’i bir para karşılığı sipariş ettiği elbiseveya eteği dikerken, satış için onlarca kilobiber salçasını hazırlarken... Salça için kullan-

dığı Antep biberleri öylesine acıydılar ki zavallıannem, ellerinin acısından bütün bir gece uyu-yamazdı.Babam askerlik görevi boyunca aldığı kısa sü-reli izinler sırasında evin yapımına azıcık daolsa katkıda bulunuyor, annemi destekliyordu.Tezkeresini alıp nihayet eve döndüğünde in-şaat yeni bitmişti. Dönüşünün hemen ardındanküçük ailesini beslemek için derhal çalışmayakoyuldu. Aynı zamanda gençliğini de yaşa-maya devam ederek... Evlendiğinde yalnızcaonsekiz yaşındaydı. Otuzaltı yaşına geldi-ğinde ise altı çocuk sahibi bir babaydı. O za-manlar doğum kontrol yöntemleri henüztanınmıyordu ve zaten çoğunluk, doğan bebe-ğin rızkının Allah tarafından gönderileceğineinanıyordu. Tabii ki başka bir yoldan... Dolayısıyla endişelenmeye mahal yoktu!Evimizin avlusunda, her sene kocaman kırmızıve ballı meyvelerini dibine döken kocaman birdut ağacı vardı. Yere düşerek ezilen bu mey-veler o denli ağız sulandırıcıydılar ki karıncalariçin mükemmel bir yiyecek oluşturuyorlardı. Buyaşlı ağacın yaprakları da, ara sıra yetiştirdiği-miz ipekböceklerini beslemede kullanılıyordu. Arka avluda, içi pek de dolu olmayan bir tavukkümesi... Gece vakti dağdan gelen yabanihayvanlar burada kendilerine gayet kolay birziyafet sunmaya alışmışlardı. Yüzeyinin büyük bir kısmı kocaman bir asmaağacıyla kaplanmış olan dama çıkmak için,evin bir duvarına dayalı duran bir de tahta mer-diven vardı. Dağın tehditlerine korkusuzcagöğüs geren ve sarı boyalı evi koruduğu izle-nimini veren o yaşlı ve mağrur asmanın kalındallarından cömert üzüm salkımları sarkardı.Çocukluğumun evi... koynunda büyük mutlu-luklarla birlikte derin üzüntülerin de yaşandığıbu yapının bir şatoyla uzaktan veya yakındanbir alakası yoktu ama... ailemin birlik kalmasınısağlayan, onu zamandan, yabancı gözlerdenve bizi gece-gündüz hiç yorulmadan sinsicegözetleyen dağdan koruyan bir kale gibi gö-rünürdü bana. Evimizin hemen yanında bulunan ve bu pek deolağan olmayan peyzaj içinde özel bir yeriolan sokak lambasını da unutmamak gerektabii... Aile bütünlüğünü neredeyse bozacakbir sahne yaşatmıştı hepimize. Bir yaz günüağabeyim Robert, kablolarına takılan bir uçurt-mayı kurtarmak üzere sözkonusu sokak lam-basına tırmanmış ve aldığı elektrik şokunedeniyle birkaç metre yükseklikten yere ça-kılmıştı.Çocukluğumun, hiç şüphesiz, en çarpıcı anıla-rından biri oldu bu. Ağabeyim uzun bir süreölüm-kalım mücadelesi vermiş, ailesine de ha-yatının büyük korkularından birini yaşatmıştı.. Sonuncusu da değildi bu!Doğduğum eve adeta hükmeden dağı düşün-meden geçirdiğim tek bir günüm yoktur, diye-bilirim. Önümüzde bir duvar gibi dik ve birinsan büstü edasıyla duran o dağ, gözümüzükorkutmaya ve daha ileriyi görmemize engelolmaya çalışıyordu sanki.

Bu dağın ötesinde kim bilir ne vardı...

SİZDEN BİRİ

ALBERA MEYNİOĞLU

[email protected]

Page 14: Objektif Aralık

Katılımcılar Gazeteci Latif Şimşek vePsikolog Erdinç Üstündağ idiStrasbourg Ditib’de, 24 Kasım 2004 ta-rihinde, Muavin Konsolos İlhan Güneşve geniş bir halk topluluğunun yanı sıra,gazeteci Latif Şimşek ve psikolog ErdinçÜstündağ’ın konuşmacı olarak katıldık-ları bir panel düzenlendi.Moderatörlüğünü Din Hizmetleri Ataşesive Strasbourg İlahiyat Fakültesi DekanıProf. Fazlı Arabacı’nın yaptığı Medya ko-nulu panelde ilk sözü alan Prof. Arabacı,medyanın dördüncü kuvvet olmasına vetoplumu yönlendirip bilgilendirme işl-evine vurgu yaparak, kitleler üzerindekietkisine değindi. Daha sonra konuşan psikolog ErdinçÜstündağ ise, herkese hoşgeldin deyipFazlı Arabacı ve Ditib’e teşekkürleriniilettikten sonra, medyanın psikolojisinive etkisini konuşmak istediğini ama za-manın kısıtlı olmasından dolayı sözühemen Latif Şimşek’e vererek ondandaha fazla istifade etmenin daha iyi ola-cağını düşündüğünü belirtti.Herkesin merakla beklediği yazar LatifŞimşek ise sözlerine Fazlı Arabacı ileErdinç Üstündağ’a teşekkür ederek, din-leyici olarak gelen güzide kalabalıktanşeref duyduğunu söyleyerek başladı.Daha sonra medyanın normal demokra-silerde dördüncü kuvvet olduğunu doğ-

rularken, ikinci veya üçüncü dünya ülke-lerinde derin devlet ile medyanın birincikuvvet sayılmaları lâzım geldiğini belirttive “Türkiye gibi demokratikleşmesini vesanayileşmesini tamamlamamış ülke-lerde medya derin yapıların bir sonucu-dur, kamuoyunu darbelere hazırlamaklagörevlidir” dedi.Konuşmasına ana eksen olarak Türki-ye’deki olağanüstü dönemlerde medya-nın rolünü alan Şimşek, ülkemizindönemleri olarak Mustafa Kemal Atatürk,Millî Şef, Demokrat Parti, İnönü, 12 Mart,12 Eylül, 28 Şubat post-modern darbesive 27 Nisan e-muhtırası’nı sıraladı.Genelde şu anki hükümetle tamamenaynı bakış açısından olayları yorumlayanŞimşek, son dönemlerin en önemli olay-ları olarak Gezi Parkı’nı ve Meclis’e ba-şörtüsüyle girilebilmesini gösterdi.Başörtüsü konusunda, 99’daki MerveKavakçı’nın aksine, hiç de kıyamet kop-madığını söyleyen Şimşek, Gezi Par-kı’nın arkasındaki güçler olarak daönemli bir medya grubunu, ülkenin enbüyük holdingini, marjinal grupları vekimi sermaya topluluklarını saydı. Olayınspontan deği, önceden planlı olduğunusavlayan yazar, buna kanıt olarak daCNN International kanalının haftalar ön-cesi naklen yayın aracı kiralamış olma-sını gösterdi ve hedefin, AKP’den de öte,

RTE olduğunu belirtti.Kısaca Ahmet Kaya’yada değinen Şimşek,önceden çok aykırı görülen kimi söylem-lerinin, son demokrasi paketi ve açılımlarsonrasında masum kaldıklarını ifade etti.Bu konuda zamanında Hürriyet’in ilksayfalarından ve bazı yazarlardan örn-keler gösteren Şimşek, bunları medya-nın yalan haberlerinin etkisini anlatmakiçin dile getirdiğinin belirtti.Daha sonra eski dönemlerden, özelliklede 28 Şubat ve 27 Nisan’dan bahsedenŞimşek, bu devirlerde yapılan haksızlık-lardan ve manipülasyonlardan örneklervererek, Refah Partisi ve Erbakan ileAKP ve Erdoğan çizgisine yaşatılanmağduriyetleri örnekledi. “28 Şubat son-suza dek sürecek dediler ama 8 yılda,2007’nin 27 Nisanı’nda bitti” diye konu-şan Şimşek, bunun nedeni olarak daCemil Çiçek’in tarihî konuşması ile hü-kümetin dik duruşunu gösterdi.Medyaya asıl baskının İsmet İnönü dö-neminde olduğunu, İnönü’nün bu ko-nuda yazılı ve sözlü basına en büyükdiktatörlüğü yaptığını, Cumhuriyet gaze-tesinin bile kapatıldığını; medyaya enbüyük baskının CHP ve darbe dönemle-rinde görüldüğünü söyleyen Şimşek, ko-nuyu günümüze getirerek, Erdoğan’ınkişisel baskı kurmadığını, diğer dönem-

lere kıyasla bu dönemde baskı yapıldı-ğını söylemenin doğru olmadığını, du-rumdan vazife çıkaran medyagörevlilerinin bulunduğunu, aşırı eleştiriyapan veya delilsiz yazan yazarlarınişten çıkarıldığını, bunun da baskı olarakgörüldüğünü ifade etti. Sözcü gazete-sini, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun ve Yıl-maz Özdil gibi isimlerin hâlâ yazıyorolmalarını sözlerine kanıt olarak sunanŞimşek, Oktay Ekşi ve Uğur Dündar gibigazetecileri de o dönemki davranışlarınedeniyle eleştirirken, kendi progra-mında onları nasıl susturmuş olduğunuanlattı.(Bu, orada olmayan ve cevap vermesimümkün bulunmayan kişilere bir sa-taşma oluşturduğundan, medya ahla-kına ve vicdana aykırı bir tutum olarakgözümüze çarptı.)Son olarak Ankara İstikal Mahkemesi ta-rafından 1926’da idam edilen İskilipli AtıfHoca konusundan örnek veren Şimşek,o dönemdeki basının olayları fazla bü-yütmeyen, kısa ve yorumsuz haberleriniiyi bir örnek olarak ileri sürdü.Panel, daha sonra dinleyicilerin sorula-rına Latif Şimşek’in verdiği cevaplarlason buldu.

Ditib’de Medya Paneli

Milli Görüş Strasbourg Eyyüb SultanCamii salonunda kan bağışı gerçekleş-tirildi.IGMG Genel Merkezi tarafından sunulanbu proje Doğu Fransa Bölgesi KadınlarGençlik Teşkilatı bünyesinde organizeedildi.Proje sorumlusu Bölge Gençlik SosyalHizmetler Başkanı ve aynı zamandakimya-biyoloji lisans 3 bölümünde oku-yan Ümmügülsüm Turhan; yoğun biruğraş ve çaba neticesinde EFS’i ( Etab-lissement Français du Sang- Kan BağışMerkezi ) ikna etti. Bu kampanya, sosyal paylaşım siteleri,afiş, ev sohbetleri gibi tanıtımlarla duyu-ruldu.Neticede kadın erkek herkesin yoğun ilgigösterdiği bu kampanya, 22 Kasım 2013Cuma günü 3 doktor, 8 hemşire ve yar-dımcıları ile Strasbourg Eyyüb SultanCamii salonunda beklentinin de üze-rinde bir katılımla gerçekleştirilmiş oldu.Kampanya sorumlusu ÜmmügülsümTurhan düşüncelerini şöyle ifade etti:

''Projenin amacı, Müslümanlar olarakbulunduğumuz toplumda insanlık gör-evimizi ihmal etmediğimizi, hayat kurtar-manın bizim için de dinimizin bir gereğiolduğunu yansıtmak idi. İnşallah bualanda sosyal hizmetler çalışmalarımızıarttırıp insanlığa daha faydalı olmayıümid ediyoruz. Niyetimiz bunun gibi bir-çok hayırlara kapı açmaktır.'' EFS ( Kan Bağışı Merkezi ) görevlileriproje sorumlusu Ümmügülsüm Turhan

kardeşimizi bu güzel organizasyondandolayı tebrik ederek umduklarının üs-tünde iyi bir netice aldıklarını söyledilerve bu hizmetlerin devamını beklediklerinidile getirdiler.Program bir hatıra fotoğrafı ile sona erdi.

Doğu Fransa Bölgesi’nde bir ilke imza atıldı

14

Page 15: Objektif Aralık

Galatasaray’ın taraftar gruplarından ult-rAslan, 5 kasım 2013 tarihinde Kopen-hag’a karşı oynanan Şampiyonlar Ligimaçı sonrasında gözaltına alınan üç ta-raftarla ilgili olarak 18 Kasım’da Av-rupa’nın çeşitli yerlerinde protestogösterisi yaptı.Strasbourg’ta da Danimarka konsolos-luğu önünde toplanan taraftarlar, konso-losluğa siyah çelenk bırakırken, bir debasın bildirisi yayınladılar.Etkili olduğu, taraftarların ertesi günkümahkemede serbest bırakılmalarıyla ka-nıtlanan basın bildirisi şöyle: « Sevgili Basın Mensupları,5 Kasım 2013 tarihinde Danimarka’nınbaşkentinde oynanan Kopenhag – Gala-tasaray Şampiyonlar Ligi müsabakası-nın akabinde polisin Galatasaraydeplasman tribününe anlamsız ve sertmüdahalesi sonrasında üç kardeşimizgözaltına alınmıştır. 6 Kasım’da çıkarıldıkları nöbetçi mah-keme tarafından hiçbir belge ve kanıtadayanak gösterilmeden 13 gün süreylenezarete alınan kardeşlerimiz 19Kasım’da, yani yarın, tekrar mahkeme

önüne çıkartılacaktır. Danimarka devleti ve yetkililerinin, geç-tiğimiz yıllarda yaşanan olaylarda gös-terdikleri tutum ve yer aldıkları tarafkamuoyunun malumudur.Danimarka’nın bu sıradaşı ve AvrupaBirliği normlarıyla asla bağdaşmayanyargı sürecinden büyük endişe duydu-ğumuzu belirtmek isteriz.Ne yazık ki bu hukuk skandallarına karşıgirişimlerimiz bugüne kadar sonuçsuzkalmıştır. Kardeşlerimizin tutuksuz yar-gılanması konusunda Danimarka ma-kamları kıllarını dahi kıpırdatmamış vetüm işlemleri gayet yavaş ve bir yıp-ratma politikası içerisinde yürütmeye ça-lışmıştır.Kardeşlerimizin adil olmayan bu koşul-larda cezaevinde tutulması bizleri fazla-sıyla rahatsız etmektedir.Bu süreçte yaşanan skandalların bir anönce sona erdirilmesi için kardeşlerimi-zin insan haklarına ve AB normlarınauygun yargılanmaları gerekmektedir.Bizler bugün Danimara Kraliyeti’nin Ber-lin, Viyana, Londra, Brüksel, Dublin, DenHaag, Varşova ve Moskova Büyükelçi-

liklerinin yanı sıra Strazburg,Lyon, Zürih, Nürnberg, Hamburg,Frankfurt, Stuttgart ve Köln konso-loslukları önünde eş zamanlı ola-rak Danimarka devletinin bututumunu protesto etmek ve ya-rınki duruşma ile bu yanlışa sonvermeye davet etmek için bulunu-yoruz.Kısacası; Danimarka makamları-nın adalet ve hukuk sistemine gü-venmediğimizden dolayı bukardeşlerimizin serbest bırakılması veyayaşadıkları Almanya ve Hollanda’ya iadeedilmelerini bekliyoruz.Son olarak, kardeşlerimize uygulananbu zulüm sadece Galatasaray taraftar-larına değil, tüm Türkiye halkına maledilmiş bir haksız hakaret ve yargılamaolarak tarafımızca değerlendirilmektedir.ultrAslan – AVRUPA ve dünyadaki tümultrAslan mensupları olarak Cihan, Ali veMehmet kardeşlerimizi hiçbir şekildeyalnız bırakmadık, bırakmayacağız ve buhaksızlığa tepkilerimizi en yüksek perde-den göstermeye devam edeceğiz.Haklı tepkimize bir sembol olarak, şu

anda Avrupa´nın birçok bölgesinde Da-nimarka elçilikleri ve konsolosluklarınasiyah çelenk bırakıyoruz.Bu yaşanılan süreçte başta TürkiyeCumhuriyet Dişişleri Bakanlığına, Tür-kiye Cumhuriyeti Danimarka Büyükelçi-liğine, müsteşar Derya Hanım’a,Türkiye´deki abi ve kardeşlerimize, tümultrAslan-Avrupa mensuplarına ve biz-leri yürüdüğümüz bu yolda, haklı müca-delemizde destekleyen, sahip çıkan tümGalatasaray taraftarlarına teşekkürü birborç biliriz.

ultrAslan-AVRUPA Koordinatörlüğü»

GEÇ KALMIŞ VEDAOna veda etmeden gitmiştim. Sanki okadar yıl onunla geçmemiş gibi... Sankibeni ben yapanlardan biri o değilmişgibi... Ondan uzaklaşırken kara gözle-rini dikmişti arkamdan, belki bir ümitdöner gözlerimle veda ederim diyebeklemişti bir süre. Ama dönmedim.

3,5 yıl önceydi. Ona mı kızgındım gider-ken, kendime mi yoksa kör, sağır, dilsizdaha da vahimi ruhsuz insanlardanalamadığım hınçlarım için onu mugünah keçisi ilan etmiştim bilmiyorum.Tek bildiğim mutsuz olduğumdu. Bütünsuçları, haksızlıkları ona yükleyip kaç-mak kolayıma gelmişti belki. İnsanoğluyaşama tutunabilmek için iki yoldan bi-rini tercih etmek zorunda kalıyor so-nunda. Ya ateşle oynaya yana kendiside ateş olup çıkıyor ya da tamamıylabir kül yığını olup hırslarını ve tutkularınıo küllerin altına gömüyor. Ben ikincisiniseçtim. Daha güvenli ama ışıksız olanı.Işıksız, hissiz, mat ama tehlikesiz. Bukarar bana en doğrusu gibi görünm-

üştü o sıralar. Çünkü artık savaşamı-yordum. Benim içimdeki ateş, çarkıdöndürmeye yetmiyordu. Hep dahafazlasını istiyordu hayat, daha fazlaateş. Ama bu yanma korkusu, ya dasonunda yakan bir insana dönüşmekorkusu, elimi, kolumu bağladı işte.Ben de şunu söyledim kendime: Körük-leyemiyorsan söndür.

Biraz da bunun içindi dönüp bakmayı-şım. Onun « Kal ve savaş! » diyen göz-leriyle beni ikna etmesinden korktumçünkü. Ama o, kızgın, küskün ya dakorkak oluşuma ses etmedi. O da bili-yordu sonuçta, ne ben ilktim giden nede son olacaktım. Gidenlerin sebeple-rini bildiği gibi benimkileri de biliyorduelbet. Yargılamıyordu, kınamıyordu,küçük görmüyordu. Bu ateşten dü-zende, ya en yüksekte ya da en dipteolunduğunu benden kat be kat fazlagörmüştü. « Riskler şahıslara aittir vesirkimizde herhangi bir teminat bulun-mamaktadır. Şans ipinin üstündekicambazlara başarılar ve güneşli gün-ler…» Tabii cambaz olmayı reddetmez-sen.

Halbuki aramız hep böyle değildi.Onunla geçen çocukluğumu ve gençli-ğimi düşündüğümde aklıma halengüzel anılar gelir. Belki biraz da melan-koli. Gerçi onunla yaşayıp da melanko-

liye düşmeyen tek bir kişiye dahi rast-lamadım henüz. Ama herkes onu ol-duğu gibi severdi, yarı şakacı, yarıhüzünlü. Ben de onu öyle sevdim.Fazla bir şey istemeden, fazla da birşey vermeden. Hayallere ve umutlarabalıklama dalmadan. Çünkü biliyordukki şu ikiyüzlü ortamda her şeyi mükem-mel hale getirmek ne benim elimdeydine de onun. Burnumuzun direği kırılsada çürük insan kokusundan, «Yeter be!Gidin şu ruhunuzu temizleyin » diyemi-yorduk. Hoş, hangi birine söyleyecek-sin ve ne değişecek. O yüzden biz dezamana havale ederdik her şeyi.Çünkü bizim oralarda zamandan başkaadalet terazisi yoktur. Acıklı da olsabiz, haklının hakkını verenin de, haksı-zın kalemini kıranın da zaman oldu-ğuna inanan insanlarız, inanmakisteyen, başka seçeneği olmayan.

Şimdi ise aradan 3,5 yıl geçmişkenkendimi onunla yaşadığım anılarıniçinde buluyorum. 9 yaşında oluyorum.Ağaçlara tırmanıyorum, o dutların, çağ-laların, eriklerin tadını tekrar hisset-meye çalışıyorum ağzımda. Anne diyesesleniyorum sonra balkona, kızının nekadar yüksek dallara çıkabildiğini göre-bilsin diye gururlanarak. Dostlarımlakol kola dolaşıyorum sokaklarda, dün-yada sadece biz varmışçasına özgürlü-ğün damarlarımda ilk defa dolaştığı o

yaşlara gidiyorum. 16 yaşında oluyo-rum. Her milli bayramda yürüye yürüyeokulcana gittiğimiz Anıtkabir’in meyda-nında beklerken buluyorum kendimi.Askerlerle, öğrencilerle, vatandaşlarladolu o insan selinin içinden geçip girdi-ğimiz mozoledeki o sessizliği anımsı-yorum. Kızılay Meydanı’nda, YükselCaddesi’nde buluyorum kendimi. Elle-rinde gazetelerle bizlerden büyük ablave abilerin bu kadar yüksek sesle birşeyler söylemeye çalışmasının arka-sında bir sebep olmalı diye düşünüyo-rum. Haklılığa ve haksızlığa kafayorduğum yaşlara gidiyorum. 20 ya-şında oluyorum. Kuğulu Park’ın arna-vut kaldırımlarında yürüyorum. Karınavucumda eriyişini izliyorum. Karın Ku-ğulu Park’a ve ona ne kadar yakıştığınıdüşünüyorum oturduğum bankta. Elle-rim üşüyor, yanaklarıma kar değiyor,tıp..tıp..Hoşuma gidiyor. Aşka dalıyo-rum.

Elbet geleceğim sana geri. Belki şöylebir akşam oturmasına, hal hatır sor-maya, gönül almaya; belki de bavu-lumla, ümitlerimle, avucumdaküllerimden ayıkladığım minik bir ateşparçasıyla, cambaz olmaya... Kabuledersin tekrar belki bu vefasız kızınıderdine ortak olmaya. Ama o vakit ge-lene kadar hasretle, sevgiyle kara göz-lerinden öperim Ankara.

BuketEKŞİ

Naçiz'hane

UltrAslan’dan Avrupa Çapında Protesto15

Page 16: Objektif Aralık
Page 17: Objektif Aralık

Bu yıl yine kış mevsimin gelmesiyle bir-likte araba kullananları bir telaş sardı. Bütün lastikçiler dolu, nedeni de kışlıklastiklerin zorunlu takılması. Onun içinde bir bilene soralım dedik ve Emir AutoTamirhanesi sahibi Süleyman Türk‘lekonuşarak arabaların kışlık bakımı hak-kında bilgi aldık. Süleyman Türk bu hususta şunları söy-

ledi: „Arabalarda en önemli konu lastik-ler; kışın gelmesiyle birlikte kışlık lastik-lerin takılması ve araba bakımı önemlihale geldi. Kar olmasa bile yerlerin yaşoluşu, yaprakların bütün yolları doldur-ması da buz sayılır. Kışlık lastiği olmayan arabalarda böylesibir durumda, yani kayarak bir kazaolursa haklı da olsanız haksız durumadüşersiniz çünkü bu mevsimde kışlıklastiklerin takılma zorunluğu var.

Tabii ki araba kışa hazırlarken sadecelastikle bitmiyor; motor bakımı, yağlarındeğiştirilme zamanı gelmişse bunun ya-pılması, frenlerin kontrolü, cam silgeçle-rinin çalışır durumda olması vb…Karbüratöre antifrizin konması da soğukhavalarda koruyucu olduğundan unutul-mamalıdır. Bütün sürücülere kazasız bir kış dönemidileriz.“

Arabanız kışa hazır mı?

Karlsruhe Luisen Str. 68 adresinde hizmet veren Trend Hair Beauty salonu, onuncuyılını 23.11.13 Cumartesi akşamı muhteşem bir şekilde kutladı. Kutlamada canlı müzik ve genç mankenlerin düzenlediği saç defilesinde işadamıMahmut Toman ve ekibi ayakta alkışlandı. Trend Hair Beauty salonu geniş ve modern bir şekilde dizayn edilmis. Tecrübeli vegüler yüzlü personeliyle tam not alan Beauty salonu sahibi işadamı MahmutToman’dan sizler için şu bilgileri aldık: „Birçok hizmeti bir çatı altında toplayarakmüşterilerimizin isteklerine göre saç kesimi, gelin başı, saç ekleme veya uzatma,cildi gençleştiren, kırışıkları gideren, yaşlılık lekelerini yok etmek için deneyimli ar-kadaşlarımız var. Ayrıca salonumuzda Lomi Lomi Havai masajı, manikür, pedikür,kalıcı makyaj, kirpik uzatma ve diş beyazlaştırma işlemlerini uzman ve profesyonelekibimizle yapıyor, ağrısız modern teknolojiyle müşterilerimize hizmet veriyoruz.“ Daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler 0721 325 45 70 no’lu telefondan salona ulaşa-bilirler. Bizler de Objektif Gazetesi olarak başarılarını kutluyor ve daha nice on yıllardiliyoruz.

Hasan BELLİKLİ / Karlsruhe

Muhteşem kutlama!

Kehl’de bulunan Alevi Kültür Merkezi – Cemevi yetkilileri, merkezin 2013 Kasımayı boyunca yapmış bulunduğu etkinliklere ilişkin bilgi verdiler.Buna göre, ilk önce 16 kasım 2013’de saat 10:00-15:00 arası Kehl şehir mer-

kezine kurulan çadırda aşure yapılıp tüm gelen geçene dağıtıldı ve hazırlananAlmanca-Fransızca ve Türkçe broşürlerle aşurenin önemine ve Aleviliğe deği-nildi. Oldukça ilgi gören aşure çadırı sonrasında saat 15:00’da Kehl AKM-Cem-evi binasına geçildi ve orada da tüm canlarla beraber aşureler paylaşıldı.İkinci olarak, 23 kasım 2013’de Cemevi’nde Almanya Alevi Birlikleri Federas-yonu Cenaze Fonu’ndan Dursun Karadağ, Kehl AKM üyelerine Cenaze Kol-lektifi, Cenaze yıkama, transfer ve defin işlemleri hakkında bilgiler sundu.Üyelerin çok ilgi gösterdiği bilgi sunumunda cenaze durumu başımıza geldi-ğinde ne yapılması gerektiğine değinildi. Üçüncüsü, 24 kasım 2013’de Yas-ı Matem Muharrem Ayini’nin bitimiyle KehlNiedereichhalle'de "12 İmamlar aşkına Muharrem cemi" adı altında Cem ger-çekleşti. Zeynel Aslan dede tarafında yürütülen Cem'de Rehber olarak CoşkunAkbaba ve Zakir olarak Rıza Aslandoğan görev aldı. Yaklaşık 500 kişinin katıl-dığı Cem'de Kehl AKM semah ekibi Semah döndü ve cem tutuldu. Kehl ve çev-resinden gelen canların çok memnun kaldığı Kehl AKM'nin ilk Cem'i kesilenkurbanların etleriyle yapılan Pilav-Et lokmalarının dağıtılmasıyla son buldu.

KEHL AKM – CEMEVİ’nin Kasım Etkinlikleri

17

Satılık fond de commerceMulhouse’da bulunan Chez Hoto isimli restaurant,

tüm malzemesiyle acilen satılıktır.Her şeye müsait, döner izni var, terası mevcut,

150 m2, 80 kişilik, işlekyerde, müşterisi hazır.

Fiyatı enteresan.Ciddi olarak ilgilenenler için

Tel: 06 33 97 12 55

Page 18: Objektif Aralık
Page 19: Objektif Aralık
Page 20: Objektif Aralık
Page 21: Objektif Aralık
Page 22: Objektif Aralık
Page 23: Objektif Aralık
Page 24: Objektif Aralık

Les méfaits de l’alcoolRevenons et concluons notre chapitre surles méfaits de l’alcool que j’avais abordé2 mois auparavant. Je tiens à rappelerqu’au-delà de la tolérance culturelle ac-cordée en France envers cette drogue,cette dernière est responsable du décèsd’environ 50 000 personnes au sein de cepays.Elle a également un impact social nonnégligeable puisqu’elle conduit à des sé-parations, à l’isolement et à la marginali-sation d’une certaine partie de lapopulation.N’oublions pas également les accidentsde la circulation et les nombreux domma-ges collatéraux engendrés…De ce fait, elle représente un véritabledanger public pour la population. Le prob-lème, c’est que le citoyen lambda ne serend pas compte de l’impact de cette dro-gue à l’échelle nationale voire mondiale.Comme je l’avais évoqué au cours demon dernier article, il n’y a pas mieux quel’hôpital pour assimiler la gravité de la si-tuation.L’alcool ploie. Et même les personnes do-tées d’une grande volonté sont soumise àson emprise. Il faut de ce fait éviter touteconsommation, ne serait-ce qu’un simpleverre…Pour revenir sur ses effets systémiques,rappelons qu’elle provoque des troublesde l’appareil cardio-vasculaire.Elle est responsable d’hypotension (ba-isse de tension). Avec le temps, c’est l’ef-fet inverse qui est observé: elle engendreune hypertension artérielle. Par ailleurs,le muscle cardiaque subit de plein fouetses effets néfastes : insuffisance cardia-que, arythmie (trouble du rythme) en sontles principales conséquences.Sur le plan de l’appareil sexuel, les hom-mes sont atteints d’impuissance, les fem-mes de troubles des règles. A ce proposles enfants nés d’une mère alcooliquesont systématiquement atteint d’une défi-cience mentale!La cause de mortalité la plus importantechez les alcooliques après les patholo-gies cardiovasculaires reste le cancer. Onretrouve principalement les cancers de lagorge, de l’œsophage, de l’estomac et dupancréas. Pour faire court, l’alcool causedes ravages là où elle circule, que ce soitdans le corps ou sur le marché…Vous l’aurez compris, fustigez la, évitezla, fuyez la du regard…A bon entendeur…

Dr.CİHAN BİRCAN

Médecin urgentisteCH Marie-Madeleine [email protected]

FARUK BEYAZ

[email protected]

SPORTİF BAKIŞ

Heyecanını yitirmiş klüp başkanlarıSevgili Objektif gazetesi okuyucuları,Sizlere bu yazımda, ne yazık ki heyecanınıyitirmiş klüp başkanlarından bahsedece-ğim; sırf paralı ve inat oldukları için, güzideklüplerimizi dünyaya rezil ediyorlar.Örnek olarak Galatasaray klübünü göste-rirsek yanılmayız sanıyorum; sadece tele-fonlarına cevap vermedi bahanesiylegörevinden alnan Fatih Terim’e çok amaçok yazık oldu, Galatasaray klübünde hephizmet etmistir.Hangi yönetim gelirse gelsin akıllarınaFatih hoca gelirdi takımı çalıştırması için;sayın Aysal Galatasaray klübüne başkanolduğunda takım hüsranlardaydı, Fatihhoca kendi karizmasıyla yaptırdı transfer-leri hem de ucuza giderek, yani bonservisielinde olan oyuncularla anlaşmıştı.Peki siz ne yaptınız sayın Aysal? Telefo-nununuza cevap vermedi diye gönderdi-ğin adam seni şampiyon yaptı, seninkarizmana karizma kattı, seni sadece Türktoplumuna değil dünyaya duyurdu, senidünyanin en büyük kanalı olan NewYork’daki BBC’ye çıkarttı, yılın başkanı ol-dunuz . İşte benim ülkemde görevini ya-panı artistik bir şekilde görevden alırlar… Daha sonra sözüm ona cesur adam la-kaplı Mancini’yi getiriyorsun. Başkanım,bu adamı getiriyorsun da, peki sen inana-biliyor musunuz bu sene başarılı olacağı-nıza? Elinizde yıldızlar topluluğu olsa bile faydalıolamaz, çünkü adamın kendi stilini oturt-ması lazım, onun da kendine göre stilivar...Sizin kaprisiniz yüzünden olan taraftarlaraoluyor, gerçek anlamda mağdur oluyorlar.Onlar Avrupa’da başarı beklerken, Avru-palı takımlardan fark yemeye başladınız.Kimse bana kızmasın, ben yine söylüyo-rum; belki Fatih Terim hocanın hatalarıolabilir, ama hatasız insan olmaz, herkeshata yapabilir, ama siz hata değil kaprisyaptınız; sizin için önemli olan galiba ar-tistliğiniz yani çevredeki havanız! Unutma-yınız ki o havayı size Fatih Terim verdi.Galatasaray klübünün elinde yıldızları ola-bilir, ama önemli olan o yıldızları oynata-bilmek, hiçbirini birbirine küstürmedenoynatabilmek, onlara yeri geldiğinde ba-balık, ağabeylik yapabilmektir. Ama görü-nen o ki, bu dediklerimin hiçbiriniyapamayacaklar artık! Ne diyelim, hayırlısı olsun… Bir başka yazıda görüşmek üzere saygıla-rımla…

Nişanlanma evlenme vaadiyle olurEvlilik bağının kurulmasından önce, nişanlanma sözleş-mesinin yapılması 6. yüzyıldan beri, Türklerde geçerli birusuldür.İslam Hukuku ile şu an yürürlükte olan Medeni Kanunarasında nişanlanma konusundaki kurallar bakımındanbir fark yoktur.Evlilik akdinin bitmesinde olduğu gibi nişanın bozulmasıhalinde nişanlıların da birbirlerinden tazminat istemeyehakları vardır. Nişanlılardan biri haklı bir neden olmaksızın nişanı boz-duğu takdirde veya onun yüzünden nişan bozulduğu tak-dirde, kusurlu olan taraf diğer nişanlıya uygun birtazminat ödemek zorundadır. Medeni Kanun’da 'Nişanlanma evlenme vaadiyle olur'denmektedir.Nişanlanma herhangi bir şarta bağlanmamıştır, sözlüveya yazılı olabileceği gibi açık veya örtülü irade beyan-larıyla da meydana gelebilir.Yasada (TMK. 119. madde) nişanlılığın evlenmeye zor-lamak için dava hakkı vermeyeceği, evlenmekten ka-çınma hali için cayma veya cezai şart kabul edilmiş ise,bu cezai şart ve tazminatın tahsilinin istenemeyeceği,dava da açılamayacağı, ödeme yapılmış ise ödemeningeri verilmesinin talep edilemeyeceği belirtilmektedir.Başlık parasından söz edilmemiştir. Yani başlık parası verilmişse geri istenemeyecektir.Özetle; nişanın bozulmasından dolayı üç tür dava açıla-bilmektedir:1. Maddi tazminat davası2. Manevi tazminat davası3. Hediyelerin geri verilmesi davası. Davaların açılma süresi, nişanın bozulduğu günden iti-baren 1 YILDIR. Bu süre içinde açılmayan davalar zamanaşımına uğra-yacaktır.Bir evlenme vaadinin nişanlanma sayılabilmesi için bazışartların gerçekleşmesi gerekmektedir.Bu şartları, 'Kişiye ve Konuya Bağlı Şartlar' diye ikiye ayı-rabiliriz.Kişiye Bağlı Şartlarda; kanun koyucu kişinin ayırt etmegücünü ve nişanlanma iradesinin sağlam olmasını arar.Yasal temsilcinin rızası da gerekmektedir tam ehliyeti bu-lunmayanlarda.Kesin bir evlenme engelinin varlığı ve ahlak ve adabaaykırılık ise "Konuya Bağlı Şartlar" altında değerlendiri-lir.Göz önünde tutulması gereken hususlar şunlardır:- Maddi tazminat davasında, davacının yaptığı harcama-ları kanıtlaması istenecektir.- Hediyelerin iadesi davasında, verilen hediyelerin cinsve niteliği ve değerleri gerektiğinde bilirkişiye tespit etti-rilecek, hediyelerin alışılmışın dışında olan hediyelerdenbulunup bulunmadığı da araştırılacaktır.- Hediyelerin iadesi alışılmışın dışında olan hediyeler içingeçerli bulunacaktır.- Her üç dava türü de her türlü delille ispatlanabilir.- Mahkemece göz önünde tutulacak en önemli husus; ni-şanın bozulması durumunda, davalı nişanlının kusurluolup olmadığının tespitidir

[email protected]

ÖzlemAĞCA

Avukat

24

Page 25: Objektif Aralık
Page 26: Objektif Aralık

Ataşelik bürosunun açılışının birinci yılımünasebetiyle, Ticaret Ataşemiz FisunAKTUĞ’u ziyaret etmiş ve söyleşimizinilk bölümünü geçen ay sizlere sunmuş-tuk.Bu sayıda kaldığımız yerden devam edi-yoruz...« Kolayla yetinmeyen, kendimle yarışanbir yapım var, ama yine de ilk bir yıliçinde bir şeyler yaptık diyebilirim; bü-royu açtık, mevzuatı öğrendik, muha-taplarımızla tanıştık, ikiyatırım konferansı, biraçılış resepsiyonu dü-zenledik, dernekleri-mizle ve firmalarlaorganizasyonlar yaptık…Tabii ki önümüzdekisene daha fazlasınıyapmayı planlıyorum;bu bağlamda ticaretodaları ve ticarî kurum-ların desteği bizim içinçok önemli. Fransız fir-malarına ulaşmaktayerel ticaret ve sanayiodaları önemli partner-lerimiz arasındadır.Türkiye’nin ticaret mev-zuatı, yatırım mevzuatıve destek programlarıile ilgili duyurularımıziçin vatandaşlarımızB a ş k o n s o l o s l u ğ u -muz’un web sitesine gi-rebilir ya da telefonlabize başvurabilirler (0369 14 66 65). Ayrıca bir

de twitter hesabı açmak aşamasındayız(ticaretstrazburg).Burada iş yapmak, yeni iş kurmak ya daolanı devralmak isteyen girişimci vatan-daşlarımıza öncelikli tavsiyem, konula-rına göre ticaret veya meslek odalarıylayakın ilişki içinde olmaları, onların websitelerini izlemeleridir. Çünkü ne de olsaFransa’nın firmalarıdır, burada vergiödemekte ve buranın ekonomisine katkısağlamaktadırlar. Dolayısıyla bu odalar-

dan bilgi, yardım,destek talebindebulunmak onlarınhakkıdır. Bu istih-dam konusundada olabilir, hukuk-sal hususlar daolabilir.Fransa’nın bu dö-nemde küçük veorta ölçekli şirket-lerin uluslararası-l a ş t ı r ı l m a s ıyönünde de gay-retleri var; bu an-lamdaki teşvik veyardımları izle-mekte fayda var.Buradaki firmalartabii ki Türkiye’ylebağlantısı olan, di-lini bilen firmalar;bu tür firmalarlailişkide olmak

Türk pazarına açılmada, hem Fransızhem de Türk şirketleri için yeni fırsatlargetirebilir..Ticari veya sinai alanda faaliyet göste-ren firmalar ihracatçı ve/veya ithalatçıolma potansiyeline de sahiptir; firmalaraküçük bir üretim için bile bir miktar gir-diyi dışardan sağlamak durumundadır.Bunu Fransa’dan ucuza temin edemi-yorsa, neden Türkiye’den etmesin?Böylece maliyetleri düşecek, rekâbet

gücü artacaktır. Bu hemTürk hem de Fransız firma-ları için böyledir.Yani ticarete kapalı bir çer-çeveyle bakmamak lâzım, ti-caret her şeyi kapsayabilir.Örneğin ihracatçı bir firmabir ülkeye uzun süreler malsatar, ama bir gün görür kiüretimini orada sürdürmekdaha avantajlıdır, üretiminioraya yönlendirebilir.Buradaki Türk işadamlarıdernekleri türü örgütlerin ça-lışmalarını da takip ediyo-rum; fuar ve benzeri başarılıçalışmalarını görmek benimemnun ediyor. Firmalarınkarşılaştırılmasını sağladık-ları için, bu tür organizas-yonları faydalı buluyoruz. Butür etkinliklerin daha da art-tırılması gerektiği de açıktır;biz de, zaman içinde, buyöndeki çabalarmızı dahada yoğunlaştıracağız.Ataşeleğimizin kapıları herzaman herkese açıktır; ay-

rıca telefonla, internet veya posta yo-luyla da bize soru ve sorunlarınıaktarabilirler; kendilerine elimizden gel-diğince yardımcı olmaya çalışıyoruz.Gümrükle ilgili konular doğrudan bi-zimle ilgili değilse de, onlara da cevapverme, bizi aşarsa da gümrük müşavir-liklerine yönlendirme yoluna gidiyoruz.Kısacası, küçüklü-büyüklü, ticaretyapan veya yapmayı düşünen firmala-rımıza kapımız açık; yukarıda da dedi-ğim gibi, bizden talebi olan firmalar,yazılı ya da e-posta ([email protected]) yoluyla başvurabilirler.Yerel bazdaki sorunları konusunda da,Başkonsolosluk olarak kendilerine çe-şitli alanlarda yol göstermeye çabalıyo-ruz.

Objektif gazetesine, gelip sohbet ettiği-niz ve sayfalarınızda güzel haberlereyer verdiğiniz için teşekkür ederim.Tüm vatandaşlarımıza da iyi dilekleri-mizi sunuyorum… “

Ticaret Ataşesi Fisun AKTUĞ’u Konuk Ettik (2)

Fisun AKTUĞ Kimdir?1983 senesinde ODTÜ’den mezun ol-duktan sonra aynı yıl Ekonomi Bakan-lığı’nda (Dış Ticaret Müsteşarlığı) üçaşamalı yabancı dil ve mesleki bilgi sına-vını kazanarak Dış Ticaret Uzman yar-dımcısı olarak göreve başladım. Bilaharekurum içi sınavlardan da geçerek Dış Ti-caret Uzmanı oldum. 1989 yılına kadarAvrupa Birliği bölümünde çalıştım, mes-leki birikimim ve mevzuat bilgim nede-niyle Brüksel’deki Avrupa BirliğiNezdinde Türkiye Daimî Temsilciliği’neTicaret Müşavir Yardımcısı olarak atan-dım. Bu görev yerinde hemen her günü-müz Avrupa Komisyonu yetkilileri ileticari mevzuata ve uygulamalara ilişkinsorunların tartışılması, çözümü ile ge-çerdi. Yoğun ve verimli bir görevdi. 1992 yılında Bakanlık merkezine, AvrupaBirliği Genel Müdürlüğü’ne döndüm.Orada kısa bir süre Şube Müdürlüğü,sonra da Tarım Dairesi Başkanlığı yap-tım; 1996 yılında imzalanan Gümrük Bir-liği’ne kadar giden süreçte bu biriminmutfağında çalışmak, aktif olarak görevyapmak ve süreci yakından izlemekmesleki açıdan büyük bir şanstı. DünyaTicaret Örgütü dahil olmak üzere ulusla-rası ticareti yöneten belli başlı tüm konu-lar ve mevzuat ile haşır neşir olduğumuzbir dönemdi. 1997 yılında Ticaret Müşaviri olarak Pa-ris’e atandım. 2000’de merkeze dönüp,değişik birimlerde çalıştıktan sonra, 2010yılında Pakistan’a T.C. Karaçi Başkonso-losluğu’na Ticaret Ataşesi olarak atan-dım. Pakistan’ın başkenti İslamabad,ama, Karaçi ekonomisi ülke milli gelirininyüzde altmışını sağlıyor. Afganistan’dakiinşaat sektörünün sevkiyatları ve Natosevkiyatları da Karaçi limanından ger-çekleştiriliyor. Önemli bir görev merkeziidi. Görev yaptığım dönemde ihracatı-mızda ve dış ticaret dengemizde olumlugelişmeler kaydedildi. Benim açımdanhem başarılı bir çalışma dönemi hem dedeğişik, değerli bir tecrübe oldu Pakis-tan.Sonrasında da, 2012 yılının Ekim so-nunda Strasbourg’a geldim. Normalprosedüre göre buradaki görev süreminsonunda merkeze döneceğim; sonrasınıise zaman gösterecek…Evliyim, bir kızımız var; Toulouse’da Ede-biyat okuyor.

Gümrük Birliği HakkındaGümrük Birliği öncesinde sanayimiz kendi iç pazarında bilerekâbette zorlanan bir sanayi idi; GB yalnızca gümrük ver-gilerinden ibaret bir anlaşma olmayıp, patent, rekâbet, stan-dardizasyon gibi ticareti destekleyen pek çok alandamevzuat uyumunu da kapsayan bir rejimdir. Bu alanlardamevzuat uyumunun sağlanması Türk sanayi sektörünündışa açılımını ve rekâbet gücünü artırmıştır. Sanayi ürünlerimiz hem iç hem de dış piyasalarda kolaycarekâbet edebilir hale gelmiştir. Bugün Avrupa piyasasındabeyaz eşya, elektrikli makinalar gibi çeşitli ürünlerde önemlibir pazar payına sahibiz. O tarihlerde bazı detaylarda idealeulaşılamamış olunsa da, takip eden süreçte ve günümüzdebunlar da tamamlanmaktadır. Neticede hiç iş çıkartmazsanızhatanız eksiğiniz olmaz, iş yaparsanız eksikler olabilir,zaman içerisinde giderilir. Ekonomik tahlilde, Gümrük Bir-liği’nin sanayi sektörümüzün gelişimine ve yatırım ortamınakatkı sağladığını düşünüyorum. Ancak bugünkü konjonktürde; gelişmiş ekonomilerde kro-nikleşen refah ve istihdam krizleri, temelini Dünya TicaretÖrgütü kurallarından alan uluslararası serbest ticaret reji-minde revize edilmesine ihtiyaç olan noktaların mevcut ol-duğunun işaretini de vermektedir.

26

Page 27: Objektif Aralık

27

AsiyeDEMİRELDRACH

[email protected]

HAS FİKİRLER ZİKREDİLİYORSon bir aydır Türkiye’deki yetişkin insanların özel hayatına tâbi olantartışmalar çok gülünç geliyor!Kız- erkek öğrencilere ayar verip hizaya getirmeye çalışmakla, onlarınomuzlarına ağır yük yüklemekle, has fikirler zikrediliyor. Gidin, hima-yenizdeki kimsesiz yurtlarından kaçıp sokak zebanilerinin eline düşen,resit olmamış çocuklara sahip çıkın, dedirtecek kadar vahim bir durumvar Türkiye’de! Meçhule doğru giden kimsesiz çocukların eğitimleriyleilgilenilmiyor. Alkol ve uyuşturucu madde kullandırarak kötü niyetli şa-hısların cinsel istismarına maruz kalan 18 yaş altı kız çocuklarını hilelivaadlerle kandıran adamlar, hiçbir ceza almadan çıkıyorlar. Bunlarkonuşulsa da, hafife alınıyor. Ayrıca, kamu alanlarını yağmalayan,doğal hayatı talan eden, toplumun yaşantısını cehenneme çevirenlereözenle destek veriliyor. O kadar çok şey var ki, hangisini umursayalımşimdi!Şahsi fikirlerle keyfileşip de hızını alamayınca vurun abalıya misalikadınların ahlakını sorgulayıp, onların bedeni üzerinde tahakküm ku-rulmaya çalışılıyor. Çirkinleşerek devinen insan figürleri gibiler! Saç-malıklarla kadınlara ve kızlara ayan beyan hakaret ediliyor. Ne var ki,şahsi bir bakış açısıyla devlet gücünü kullanarak, keyfe göre devletşekillendiriliyor. Dinsel ve ahlaki değerlerle yaklaşarak sosyal baskıylagençleri bu kadar hırpalayan, güvenmeyen bir devlet yönetenleri, bugençlere ne kadar parlak bir eğitim zemini sunabilir ki?Öte yandan, iki yıl önce Van’daki depremden sonra, hâlâ konteynerkentte yaşayan aileler var. Hava buz, eksi ikilerde, vali elektiriği kes-miş. Yılıp gitsinler diye. Bu çirkinliklerin yapılmasında hiç beis görül-müyor. Oysa, bu insanların başını sokacak bir eve ihtiyaçları var.Reşit olmuş, yetişkin kız öğrencilerin namus bekçiliğine ihtiyaçları ol-madığı herkesçe biliniyor zaten, bunu geçin!İşin gerçeği ise, durumu iyiye gitmeyen ekonominin devasa boyutunugizlemek. Böylece, dikkatleri bir karmaşaya kaydırarak, kurulan yapaydengenin dozunu her gün arttırarak toplumun olumlu beklentileri canlıtutulmaya çalışılıyor. Amaç algıyı geciktirerek zaman kazanmak. Bun-lar, müstesna kampanyaların bir parçasıdır maalesef.Bakınız, Avrupalı insanlar nelerle meşgul son zamanlarda: sadecekuüçük bir örnek vermek istiyorum. Geçen hafta Strasbourg AvrupaGençlik Merkezi’nde, ROSVELT 12 ve ACTE 67 derneklerinin düzen-ledigi bir foruma davetliydim. Çeşitli Avrupa ülkelerinden milletvekillerikonuşmacı olarak katıldılar. Avrupa Birliği milletvekillerinden KarimaDELI, Fransa’nın Yeşiller partisinden; Philippe LAMBERTS, BelçikaYeşillerden; Thomas HAENDEL, sol partiden; Evelyn REGNER,Avusturya Sosyal Demokrat partiden. Yanı sıra, Almanya OsnabruckÜniversitesi’nden ekonomi ve politika araştırmacısı Prof. Dr. MohssenMassarrat; cinsler arasi eşitlik ve politikadan sorumlu sosyolog Mar-gareta Steinruke; Paris Dauphine Üniversitesi’nden sosyologi Prof.Dominique Méda. Forumun amacı, haftalık 35 çalışma saatini 30 saa-tin altına çekmek ve işsizliği en aza indirgemek, böylece çalışmayan-lara da birazcık da olsa iş olanağı yaratmak. Ne şanslı şu Avrupalılardedim!Zira, dünya insanı ne kadar farklı bir çerçeveden bakıyor. Krizdennasıl çıkarız, işsizlere iş alanı nasıl yaratırız diye çırpınıyorlar. Oysa,biz hâlâ Ortaçağ’dan kalma düşüncelerle yönetiliyoruz. Dünya ortakpaydayı elinde tutarken, biz bu paydayı en çok yitirdiğimiz bir dönem-deyiz ne yazık ki! Aradaki uçurum insanı çileden çıkartacak cinstenmaalesef! Bir boşlukta adlandıramadığımız ve kendimize hiç yakıştı-ramadığımız bir küçülme duygusunun kıskacında hissettiriyor budurum.

Un monde sans énergie nuclé-aire, c’est possible!Nous avons vu dans un article précé-dent les dangers de l’énergie nuclé-aire pour l’homme et sonenvironnement. Une des premièresconditions pour sortir du nucléaire,c’est de réduire notre consommationd’énergie, sans pour autant revenir àl’âge de la bougie. Tout d’abord par la chasse au gaspil-lage aussi bien dans nos maisons quedans les villes et les entreprises. Parexemple extinction des éclairages,chauffages et climatisations inutiles,extinction des appareils inutilisés,suppression des trajets courts en voi-ture etc… En changeant notre compor-tement, nous pouvons réaliser 20 à40% d’économies tout en vivant dansde bonnes conditions!Economisons l’énergie, mais pas nosidées! Repensons notre monde. D’ail-leurs certains ont déjà commencé, enparticulier en Alsace: la Région Alsacea beaucoup amélioré les transports encommun (trains plus fréquents). Laville de Strasbourg favorise le tram etles pistes cyclables. Dans le village entransition d’Ungersheim dans le Haut-Rhin, la municipalité incite les habi-tants à agir ensemble pour une vieplus respectueuse de l’homme et dela nature en utilisant moins d’énergie.Chaque année ils ajoutent une réali-sation concrète: centrale photovoltaï-que, autonomie alimentaire,autonomie intellectuelle (démocratieparticipative). En résumé, de nouvelles manières deconstruire avec des matériaux renou-velables, de se nourrir avec des ali-ments sains et de proximité, de sedéplacer et de transporter de manièreréfléchie sont à mettre en place pourfaire mieux avec moins d’énergie.Elles auront aussi l’avantage de relan-cer l’industrie et l’agriculture biologi-que: on prévoit 440 000 emplois dansles économies d’énergie.En complément de ces mesures demeilleure organisation de notre con-sommation d’énergie, il est nécessairede faire appel à d’autres sourcesd’énergie qui remplaceront l’énergienucléaire et les énergies fossiles. Il estimportant que les nouvelles énergiesdevront avant tout être renouvelables,c’est-à-dire qui n’épuisent pas les res-

L’homme et la nature

Ekrem ATAC

[email protected]

sources de la planète et ne sont pas dan-gereux. Parmi ces énergies renouvelab-les, on cite le solaire, l’éolien, le biogaz,le bois-énergie, l’hydraulique, l’énergiedes vagues, la géothermie etc… Le soleil est la source d’énergie la plus im-portante sur notre planète. Le soleil envoie10 000 fois plus d’énergie que l’ensemblede notre consommation. Si vous avez unprojet de rénovation ou construction debâtiment, pensez à faire installer des pan-neaux solaires thermiques pour chaufferl’eau du chauffe-eau et du chauffage parle sol et des panneaux photovoltaïquespour produire de l’électricité. Il est possiblede couvrir 25% de notre consommationélectrique d’ici 20 ans en installant suffi-samment de panneaux photovoltaïques.Une autre grande source d’énergie renou-velable est l’éolien, la production d’élect-ricité par la force du vent. Les éoliennespeuvent être placées sur terre ou en mer.L’électricité produite par les éoliennes enEurope en 2011 correspondait déjà àl’équivalent de 29 centrales nucléaires.C’est en grande partie grâce à l’énergie duvent que le Danemark peut se passer decentrales nucléaires. Il faut se battre pourobtenir la même chose en France avecdes délais d’autorisation plus courts qu’ac-tuellement.L’eau est aussi une bonne source d’éner-gie naturelle utilisée depuis longtempspour faire tourner les moulins. Les Etatsont fait des projets de barrages pour utili-ser cette énergie à grande échelle. Maiscertains projets sont démesurés et implan-tés contre l’avis des populations. En Tur-quie il y a déjà 500 barrages dont 300petits. Mais certains projets gigantesquescomme Ilisu baraji à Hasankeyf, 5 barra-ges sur le Munzur Nehri à Tunceli et Fir-tina Vadisi à Rize sont contraires àl’environnement et de plus risquent d’en-gloutir des sites archéologiques, culturelset humains irremplaçables. Ailleurs dansle monde on peut citer Belo Monte au Bré-sil. En Chine la construction du barragedes 3 Gorges a créé un désastre écologi-que et humain en déplaçant 1,5 million depersonnes.Le biogaz est une source d’énergie inté-ressante dans la mesure où on le produitpar la fermentation des déchets végétaux.Il n’est intéressant que s’il est réellementproduit avec des déchets et non pas desvégétaux pouvant servir à l’alimentationhumaine ou animale. Pour le bien-être des hommes et de la pla-nète, il est important d’utiliser des énergiesqui nous font vivre et d’abandonner lesénergies qui tuent. Sortir du nucléaire, fai-sons-le tous ensemble pour sauver notreavenir!

Pour vous informer plus, voyez le sitewww.sortirdunucleaire.org

Page 28: Objektif Aralık

AKP inanç ve aidiyet üzerine kurulmuşulusa üçüncü 'B'yi yani 'davranışı' da da-yatma yoluna girmiş durumdaTürkiye Cumhuriyeti’nin üzerine inşaedildiği temellerin iki tanesinin çok zayıfolduğu, gerçek birer çatlak olarak başın-dan günümüze toplumsal yapıyı sarstığıartık anlaşılmış bir gerçek. Bunlardan bi-rincisi etnik çatlak ki bu başlarda Ermenikırımında sonlarda da Kürt meselesindegözümüze sokulmuş durumda. Çerkes-ler, Lazlar gibi diğer halının altına süpü-rülmüş etnik kırılmalardaki hareketlilikdikkate alınırsa, yepyeni bir sosyal söz-leşme olmadan toplumsal yapıyı olduğugibi tutmak imkânsız gibi görünüyor.İkinci çatlak elbette din konusunda. Buçatlak önce Müslüman – Gayrimüslimekseninde kendini gösterdi. Daha sonrazorlayıcı laisizm – halk dinselliği konu-sunda devam etti. Nihayet seküler top-lum dinsel ahlakçı yönetim kırılmasınavardı. Bütün bu süreç Sünni – Alevi kırıl-ması ile de desteklendi.Türkiye’de din konusuna eğilmek ancak“din” olgusunun tanımıyla mümkün. İn-gilizce bir çalışmada “Din” olgusunun 3değişik kavramsal çerçevede tanımlana-bileceğini savunmuş, buna da 3 B teorisiismini vermiştim. Bunlar İnanç (Belief),Aidiyet (Belonging) ve Davranış (Beha-viour). Bu çerçeveden bakıldığındaCumhuriyetin kurucularının “din karşıtı”oldukları kesinlikle söylenemez.İlk B, yani İnanç konusunda Cumhuriyetson derece net bir politika gütmüştür.Devlet, 1924’ten bugüne halkın inanma-sını istemiş, bunun için elinden geleniyapmış, hatta zorlamış, ancak inancıulusallaştırmıştır. Diyanet İşleri Başkan-lığı, Hilafet müessesesinin el değiştirme-

sinden başka bir şey değildir. Bu derecegüçlü bir ideolojik aygıtla ulus inşasınakatkıda bulunulmuş, Sünnilikle milliyet-çiliğin harmanı bir Türk İslam’ı yaratılmışve buna inanılması adeta şart koşulmuş-tur. Elhamdülillah hepimiz Türk’üz.İkinci “B”, yani Aidiyet konusunda daşüpheye yer yoktur. Ulusun yaratılma-sında Türklüğe aidiyet kriterlerinin enönemlisi hatta bazen yegane kriter Müs-lümanlığa aidiyet olmuştur. Bu 1923’tekiZorunlu Nüfus mübadelesinde olduğugibi 2013’de AKP söylemlerinde de gö-rülür. Türk Müslümandır, Müslüman ol-mayan Türkofon bize uzaktır, Türkofonolmayan Müslüman Türkleştirilebilir. Buaçıdan bakıldığında Müslümanlık1923’den günümüze kadar Devlet’iniçinde, Devlet de Müslümanlığın içinde-dir.Aslında bütün tartışma üçüncü “B”, yaniDavranış konusunda odaklanıyor. Dinseldavranış şekli elbette sadece ibadetdeğil. Dilden giyim kuşama, müziktenyeme içme alışkanlıklarına, zamanın bö-lünmesinden mekanın planlanmasınakadar birçok alanda dinsel davranış bu-lunabilir. Bu durumun da odak noktasıgörünürlük meselesidir.Cumhuriyetin kurucuları ve daha sonrarejimi kontrol altında tutan Bürokrasi veAsker, Türkiye toplumunun Müslümaninancına sahip olmasını, Müslümanlığaait olmasını ama Müslüman “gibi görün-memesini” istediler. Burada Fransız-ca’daki être / paraître yani benimçevirimle “olmak”/ “gibi görünmek” iki-lemi açıklayıcı olabilir. Kurucu ve devamettirici elit (ki bu kavram da sorunlu),Müslüman gibi görünmenin modern birtopluma yakışmadığı düşüncesindeydi-

ler. Bu tip bir görünürlüğü kabul edilebilirkılan iki kategori vardı onların gözünde :yaşlılık, yani ölüme yaklaştıkça dinseldavranışların meşrulaşması (“Benim ba-baannem de başörtüsü takıyor” söylemi)ve kırsallık, yani alt sınıfa ait olma du-rumu (“Dinsel davranış cehaletle ilgilidir”söylemi). Sonuçta hakim sınıflar dinseldavranışı (sadece davranışı, inancı yada aidiyeti değil), özel alana sıkıştırmayaçabaladılar ve “isteyen evinde ya da ca-mide namazını kılıyor, özgürlük budur”dediler.Bu iki söylem 1960’ların toplumsal çal-kalanmalarıyla duvara çarptı. Birincisikırsal kesimden büyük şehirlere göçledinsel görünürlük şehirlileşti ve on yıllarboyunca kanıksanarak artık kırsallıkla vecahillikle ilişkilendirilemez hale geldi.İkincisi şehirlerde doğan genç nesillerdinsel görünürlük talep etmeye başladı-lar ve dinsel davranış şekli yaşlılıkla sı-nırlandırılamaz hale geldi. Müslümanlarmodernitelerini yaratma hakkı talep etti-ler ve bunu kazandılar.Bu iki orta vadeli dönüşümün sonucu el-bette AKP’dir. Siyasal İslam’dan doğanhareket şehirli genç Müslüman nesilleriarkasına aldı. Dinsel davranış özgürlüğütalebini de “insan hakları” çerçevesineoturtup liberal demokratların da deste-ğini garantiledi ve dinsel görünürlükmeşruiyete erişti. Başörtüsü meselesielbette bunun sembolü ancak 1990’larakadar adı bile geçmeyen Helal et ko-nusu, 1980’lerden günümüze hızlanarakartan cami inşaatlarıyla mekanın Müslü-manlaştırılması, Ezanın desibelinin gö-rülmedik bir seviyeye ulaşması, alkoltüketimi konusu, kürtaj konusu, evlilikdışı cinsel ilişkiler konusu (“gayrimeşru

hayatlar”) vedaha niceleriörnek olarakverilebilir.Ancak bek-lenmedik birşey oldu.A K P2 0 0 7 ’ y ekadar özgürlükler çerçevesinde meşrui-yet ararken askeri tasfiye edip bürokra-siyi Müslümanlaştırdıktan sonra devletinideolojik aygıtlarını dönüştürmemeye,tam aksine aynı aygıtları tersine bir zor-lama için kullanmaya yöneldi. Yani dev-letin yeni hâkimleri din dışı davranışşekillerini aşağılamaya, özele itmeyebaşladılar. “İsteyen evinde ya da belirle-diğimiz mahallelerde tıksırıncaya kadariçiyor, özgürlük budur” dediler. Hatta bukonuda, dinin kutsallığını kullanarak Ke-malistlerden bir adım öteye geçtikleri,artık evin içini de kamu kontrolüne tabibir alan olarak görmeye başladıkları söy-lenebilir. Sonuçta AKP İnanç ve Aidiyetüzerine kurulmuş ulusa üçüncü “B”yiyani Davranışı da dayatma yoluna gir-miş durumda.Ancak dinsel davranışın aşağılanmasın-dan nasıl bir tepki hareketi doğmuş vebu hareket AKP gibi bir oluşumu iktidarataşımışsa, diyalektiğin sonucu olarak,dinsel davranışın dayatılması da aynıtepkiyi yaratacak potansiyele sahiptir.Umarım bu sarkaç hareketi bir uçtandiğer uca savrulduktan sonra ortalardabir yerde yavaşlayabilir ve dinsel görü-nürlükle dinsel olmayan görünürlük bir-birlerini bir şey olmaya zorlamadan varolabilirler. Laiklik de budur. Ne laikçi zor-lama ne de dinci dayatma.

Prof. Dr. Samim Akgönül

Türkiye’de din, 3 B teorisi ve AKP

28

Satılık fond de commerce

Barr’daki Le Rôtissoir isimlisnack satılıktır. 170 m2 işyeri

ile kullanım alanı + teras.Park problemi yok. Sadecedönerci olarak da açılabilir.

İçinde 50 000 €’luk malzemebulunuyor. Kirası 1 300 €

(anlaşılabilir).Hava parası 60 000 €.

Lütfen bu işi bilenler ve ciddiolanlar arasınlar.

Tel: 09 50 67 61 93 / 06 69 07 06 84

8 Yıldır vatandaşlarımıza hizmet vermekten gurur duyuyoruz.

Kitabımıza gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz.

Hizmetlerimiz:Depresyon, Panik Atak, Saplantı Takıntı,

Cinsellik, Çocuk Eğitimi, Çocuklarda Motivasyon / Konsantrasyon

kumar bağımlılığı

AVRUPA PSİKOLOJİ MERKEZİ

Tel: 0049 7851 496 15 03www.kekeleme-psikoloji.de

Psikolog Erdinç ÜstündağAlsace ve çevresi için

Her türlü Test (IQ ve Konzentire) yapılır.Resmi kurumlar için her dilde rapor verilir.

Page 29: Objektif Aralık
Page 30: Objektif Aralık
Page 31: Objektif Aralık
Page 32: Objektif Aralık
Page 33: Objektif Aralık

HASAN KARAKAYA

BİR SÖZDENBİR ÖZDEN

DİLİN AFETLERİ VE TOPLUM ARASINDAKİ İLİŞKİLERİMİZ

Hz. Adem’den bu yana çoğalmaya başlayan toplumlar

arasındaki uzaklaşmalar, neticesinde kabileler halinde

yaşamaya çalışan insanlar aralarındaki problemleri hal-

letme arzusunda olanlar birçok şeyden feragat ederek

aralarındaki ilişkileri en mükemmel noktaya taşımak zo-

rundalar.

Aralarındaki tartışmaları cebelleşmeleri anlaşmamazlık-

ları sorunları o çevrede bulunan önde giden bilge kişi-

lerin önderliğinde kurulan meclisler dahilinde çözerler

idi.

Tabii bu toplumlar şu içinde yaşadığımız zaman itiba-

riyle, yirmibirinci asırda birçok çalışmaların teknoloji ile

birleşmesi, bazı toplumların da o teknolojiyi kullanama-

ması mutlaka bir toplumda kuşaklar çatısmasını gün yü-

züne çıkarıyor.

Şu anda dünya telaşına düşmüş bir çok toplum, birbir-

lerinden uzaklaşmanın nedenlerini araştırırken bazı top-

lumlar da kendini bilmez, kalbi kin ve nefretle dolu,

kendi hissiyatlarına kapılmış, sadece işlerin kendi de-

netimi altında yürümesini isteyen aklı evveller her top-

lumun içerisine düşmüş ağaç kurtları gibidir.

Onlar sadece kendi emellerini tatmin sürecini dopingle-

yerek bir başkalarının hiçbir değeri bulunmamaktadır.

Dilleriyle bulundukları toplum içerisinde sureti haktan

görünüp gönüller arasında yaraları derinleştirmeye

devam ederler ve neticede kangren haline gelir.

Bu konuda Peygamber Efendimiz sav şöyle buyuruyor:

İnsan oğlu sabaha vardığı zaman bütün uzuvlar dil’e

yalvararak şöyle derler: Bizim hakkımızda Allah’tan

kork; çünkü biz ancak seninle kaimiz, doğru olursan

doğru oluruz, eğri olursan eğri oluruz ) TİRMİZİ: 4.C.

2518.N.

Sefahat, rezalet ve azgınlık içinde kendinden başka

kimseyi düşünmeyen benciller var. Manevi lezzetleri

tatmamış nice insanlar var.. Bizler müslümanız. Yeryü-

zünün onur abideleriyiz. Her insan fıtratta kardeşimizdir.

Ufkumuzu yedi kat semalara çıkartan.. gözümüzün nuru

Kur’an-ı kerimi okuyalım, anlayalım ve öğretelim.

Ümmet ruhu ile hareket etmeyi Rabbim nasip eylesin.

Dünyanın bir yerinde kardeşinin ayağına diken batsa

dünyanın başka bir yerinde olmamıza rağmen bunu his-

seden ve üzülen bir ümmetin zümreleriyiz. Rabbim

sana şükürler olsun bizi şükredenlerden ettin.

Toplumu parçalara bölen, insanları renklerine ve kafa-

tası şekillerine göre tasnif eden veya tuttuğu takıma

göre insanları değerlendirerek karşı takımın insanlarını

sanki bir düşman gibi algılayan ve böylece toplum ya-

pısını zayıflatan “Irkçılık hastalığını” da İslam’da yasak-

lamaktadır.

İslam; “Biz insanları bir erkek ve bir kadından yarattık.

Sonra onları kabile kabile ayırdık ki bunlar birbirleriyle

tanışıp kaynaşsınlar” hükmünü koymaktadır.

Peygamberimiz (sav) ise “İslam’da Arap’ın Acem’e

(Arap olmayanlara) Acem’in de Arap’a üstünlüğü yok-

tur. Üstünlük ancak takvadadır (her işinde Allah’ın rıza-

sını öne almak)” buyurarak derinin renklerine göre

insanların ayrılamayacağını beyan etmiştir.

Asr-ı saadette bunun bizzat örneğini de koyan Pey-

gamberimiz, bir taraftan Arap Hazreti Ebu Bekir’ Sid-

dik (ra) e, bir taraftan Habeşli bir siyahî köle olan

Bilal-i Habeşi’(ra)ye ve diğer taraftan Farslı (İranlı)

Selman-i Farisi’(ra) ye aynı derecede iltifat etmişler

ve kıyamete kadar gelecek Müslümanlara da örnek

olmuşlardır.

Bugün bu uygulamayı, Hicaz’a hacca giden dünya

Müslümanları Kâbe’nin huzurunda yaşamakta, beya-

zıyla, siyahıyla, zencisiyle, kırmızı derilisiyle aynı safta

aynı elbiseler içinde birbirleriyle kardeşliklerinin haz-

zını yaşamaktadırlar.

Irkı, dili, rengi ne olursa olsun bütün Müslümanları bir-

birine kardeş ilan eden İslam, bunların dağınık olma-

larına izin vermemiş, mutlaka toplu olmalarını

istemiştir. Bu konu da Kur’an-ı Kerim; “Allah’ın ipine

sımsıkı sarılın. Ayrılıp tefrikaya düşmeyin” buyurmuş-

tur.

Ayette, “Allahın ipi…” olarak tarif edilen Kur’anı kerim-

dir. “…sarılın…” ifadesi ise Kur’an da bildirilen emir ve

yasaklara uyun demektir. Hemen sonra gelen ifade

de ise “Ayrılıp tefrikaya düşmeyin” yasağı Müslüman-

ların bir vücut ve bir kalp olmalarına işaret etmekte,

herhangi bir şekilde birbirleriyle çekişmeye düşme-

meleri istenmektedir.

Yukarıda verilen ayette Allah’ın ipine sarılmak böylece

İslam’a inanan insanların bir bütün olmaları emredi-

lirken, ayrılıp tefrikaya düşmeleri ise yasaklanmış bu-

lunmaktadır.

Bugün adı Müslüman olduğu halde İslam’ın toplumun

oluşmasında ortaya koyduğu bu ana hükümlere uy-

mayarak “ayrışanlar ve tefrikaya düşenler” yine bir

takım adı Müslüman kişiler tarafından büyük destek

görmekte böylece bu tip ayrışmacı insanlara ve dola-

yısıyla inançlarından prim vermektedirler. Görülüyor

ki Kur'anı kerim ayetlerde ve Peygamber Efendimizin

hadislerde vurgulanan kardeşlik bütünlük sevgi ve

saygılar bir tarafa bırakılıp adeta nefislerin esiri haline

gelerek bir toplumu kırk parçaya bölmeye çalışanlar

(inşallah hiçbir zaman emellerine ulaşamayacaklar)

var.

Bir düşünün ağzımızın içerisinde el kadar bir et par-

çası ama onun yaptığı onun saçtığı zehiri de zerafeti

de hiçbir varlığın saçmadığını herkes bilir!

Hangi davayı, hangi ideolojiyi, hangi fraksiyonu, hangi

meşrebi güdersen güt ama belli zamanlar ölçüsünde

yapılan olayları toplum arasına nifak tohumları gibi

sokma. Bu toplumun arasına atılan nifak tohumları bir

gün gelir onun ateşi seni de yakar beni de yakar top-

lumu da yakar, ama en çok da bu toplumun temel taş-

ları olan geleceğimizin garantileri ve daha nice yıllar

nesillerimizin devam edeceği beyinlerine onarılmaz

yaralar açar, o zaman bu nesillerin nasıl heba edildi-

ğine bakıp bakıp ah etmeden bugünden o günlerin

hesaplarını iyi yapmalıyız.

Sonuç itibariyle her kim olursa olsun sosyal faaliyet

gösteren toplumlarda her türlü düşünceye sahip in-

sanlar olmalı, ama o sosyal kuruluşlarda belirli fikirler

ön plana alınmamalı, hatta bu gibi toplumun birbirle-

riyle her zaman bir arada bulunmalarını sağlayan ku-

ruluşlarda net bir şekilde siyasi polemiklere prim

verilmemeli.

İnsanların nefisleri akıllarının önünde giderse birçok

bela ve musibetlere duçar olacağını söylemek müm-

kün. Ama nefislerimizin akıllarımıza hizmet ettiği sü-

rece geleceğimizin garanti altında olacağını

neredeyse yüzde yüz biliyoruz.

33

GÖZAYDINLIĞIKehl’deki Best Möbel’in sahiplerindenSamet ve Meral AKYOL çiftinin kızları

Sidüney12 Kasım 2013 tarihinde dünyamıza mer-

haba dedi.AKYOL ailesini kutlar, minik yavruya uzun ve sağlıklı bir

ömür dileriz.Objektif Gazete

GÖZAYDINLIĞIFidan (Karayel) ve Ulaş ACINIKLI’nın kızları

Melin Evin 13 Kasım 2013 tarihinde dünyaya gözlerini açtı.

Genç çifti kutlar, kızımıza uzun ve sağlıklı bir hayat dileriz.Objektif Gazete

Satılık Garaj Kehl’de, Bahnhof Str. 6 adresinde bulunan Reifen

Kenan isimli garaj sahibinden satılıktır.Kehl-Strasbourg ana yolu üzerindeki tam teçhizatlı

garaj 150 m2 olup, müşterisi hazırdır. Tüm tamir ve lastik işleri yapılabilmektedir.

Tel: 0049 173 41 27 064

Satılık fond de commerce

Turistik Barr şehrinde, 9 Grand’ rue adresindeki Au PetitCrue isimli Barr’ın en eski döner kebapçısı.

59 m2, 25 kişi kapasiteli + teras, müşterisi hazır, işlekyerde, iş değişikliği nedeniyle çok uygun fiyata satılıktır.

Kirası 700 €.Tel: 03 88 08 52 63

Satılık fond de commerce

Colmar’da çalışır vaziyette, lüks döşenmiş, şehirmerkezinde, tüm malzemesi mevcut, yeni, hiçbir ek-siği olmayan, teraslı, 220 m2, Türk restoranı sağlık

nedenlerinden satılıktır.3-6-9 bay’lıdır, 1 600 € TTC kirası var, park sorunu

yoktur.Servis saatlerinde aranmaması rica olunur.

Tel: 06 52 91 93 92

Page 34: Objektif Aralık

34

Strasbourg’ta Öğretmenler Günü“Maison des Enfants” isimli derneğin,Başkan Semra Boz ve Başkan Yardım-cısı Murat Özdemir öncülüğünde düzen-lediği Öğretmenler Günü etkinliği, busene 26 Kasım 2013 tarihinde, Cronen-bourg’daki Centre Socio Culturel’de ger-çekleştirildi.Başkonsolosumuz Serdar Cengiz, Mua-vin Konsolos ve Eğitim Ataşesi vekiliCan Mutluer'ın yanı sıra, Muavin Konso-los Ufuk Çorlu, eski Strasbourg BelediyeBaşkanı Senatör Fabienne Keller,ELCO (Enseginants en Langues et Cul-tures d’Origines) üyeleri, Fransız okulyöneticileri, öğretmenler, basın mensup-ları ve vatandaşlarımızın katıldığı törencoşku içinde geçti. Semra Boz, Gün’le ilgili olarak, « Bütünöğretmenler bir araya toplanıp birbirimizitanımak ve mesleki ortaklıktan bahset-mek düşüncesindeydik.

Ayrıca Strasbourg Akademik Müfettiş-liği’nden de bu faaliyete çok sıcak bak-tıklarını duymak bize moral verdi.Akademi’den Remy Kovzlik beni bizzataradı ve bu inisyatif için tebrik ederek,ileride başka projelerde birlikte çalışabi-leceğimizi söyledi. Bu sene yabancı öğretmenlerden fazlakatılım olmadıysa bile, bunun bir ilk ol-masına rağmen çok güzel bir buluşmaoldu. Seneye daha farklı düşünülebilirkatılım için. » şeklinde konuştu.Başkonsolos Serdar Cengiz ise, toplan-tıda günün önemini güzel bir konuş-mayla ifade etti:« Sayın Senatris, Sayın Belediye Meclisüyesi, Sayın Dernek Yöneticileri, değerliÖğretmenler,24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyledüzenlenen resepsiyona hoş geldiniz. Türkiye’nin çağdaşlaşmasının önünüaçan; ulusuna öğretmenlik, rehberlik

yapan MustafaKemal Atatürk’e1929 yılında “Baş-öğretmen” unvanıverilişinin yıldö-nümü olan 24Kasım, ülkemizde32 yıldan bu yanaÖğretmenler Günüolarak kutlanmakta-dır. Bu gün vesilesiyle,görevden çok biryaşam biçimi olarak

tarif edilmesi gereken öğretmenlik mes-leğinin, geleceğimizin teminatı olan ço-cuklarımızın başarılı bireyler olarakyetişmesinde sahip oldukları öneme dik-kat çekilmektedir.Öğrencilerimizin, iyi bir eğitim alarak bu-lundukları ülkenin diline, kültürüne, tari-hine hakim olmalarına ve içindeyaşadıkları toplumla bütünleşmelerinebüyük önem atfediyoruz. Ancak bu ya-pılırken, öğrencilerimizin ana dillerinden,kültürlerinden ve tarihlerinden uzaklaş-mamaları da aynı derecede önem taşı-maktadır. Araştırmalar göstermektedirki, ana dillerini iyi bilen ve konuşan ço-cuklar, bir başka dili de kolaylıkla öğre-nebilmektedirler. Bu çerçevede, öğretmenlik yapmaküzere belirli süreler için buraya gelmiş,bazen zor koşullarda bu görevini sürdür-mekte olan öğretmenlerimize şükranborçluyuz. İyi yetişmiş ve özgüvenlerigelişmiş gençler hem kendi çevrelerine,hem ülkelerine daha yararlı bireyler olur-

lar. Gençlerimizin iyi yetişmesi için ge-rekli bütün koşullar Fransa’nın gelenek-sel köklü eğitim sistemince güvencealtına alınmıştır. Bu durum, benzer şe-kilde, öğrenim hayatını izleyen dö-nemde, bilim, sanat, teknoloji gibikonularda da en fazla yararı elde etmeyönünde Fransa’nın demokratik kurum-larınca teminat altına alınmıştır. Siz öğretmenlerimizin bu güzel ve an-lamlı gününü kutluyor; eğitim gibi değerlive önemli bu görevinizdeki başarılarını-zın devamını diliyorum. »Fabienne Keller ise, yaptığı konuşması-nın ilk cümlelerini Türkçe olarak söyledi.Keller, "Merhaba! Aranızda bulunmak-tan mutluluk duyuyorum!" dedi. Fran-sa'da yaşayan Türkler’in kendilerini artıktamamen Fransız hisetmesi gerektiğininaltını çizdi.Boz'un verdiği dans derslerindeki öğren-cilerinden Sibel Özkul ve Sueda Abaisimli miniklerse geceyi seslendirdiklerişiirlerle keyiflendirdiler.

Strasbourg’ta Öğretmenler Günü etkinliği

Page 35: Objektif Aralık

35

Çeyrek asırdır Strasbourg ve çevresin-deki sinemaseverlerin dört gözle bekle-diği Türk filmleri etkinliği bu sene 12Aralık 2013 – 14 Ocak 2014 tarihleri ara-sında, her zamanki gibi tarihî OdysséeSineması’nda gerçekleştirilecek.Bu vesileyle, sinemanın müdürü ve et-kinliğin mimarı Faruk Günaltay’dan siz-ler için bilgi aldık.“Aslında bu etkinlik başlarda 15 gün sü-rüyordu ama sonra, benimle başlayıpTürkofobi olarak devam eden suikastlarneticesinde, inadına dört veya beş haftayapmaya başladık! Yani, bu konulardadik durmak gerekir diye düşünüyorum...Öncelikle, 12 Aralık tarihinde, UğurYücel, Beren Saat ve Kenan Doğulu’nungeleceğini müjdelemek isterim. Açılışı-mız, bu tarihte U. Yücel’in Benim Dün-yam filmiyle olacak. Ertesi gün, yineYücel’in, Saraybosna ve Toronto festi-vallerinden ödül almış bir yapım olanSoğuk filmini izleyeceğiz.Bunun yanı sıra, bu sene göstereceği-miz filmler şunlar: Atalay Taşdiken’inMeryem ve Momo isimli filmleri, MahmutFazıl Coşkun’un Yozgat Blues’u, ÇağanIrmak’tan Tamam mıyız?, Özgü Na-mal’ın oynadığı ve Ketche’nin yönettiğiBu İşte Bir Yalnızlık Var, Özcan De-niz’den Su ve Ateş, Tolga Örnek’in sonfilmi Senin Hikâyen, ayrıca SerdarAkar’ın yönetmenliğini yaptığı Behzat Çve Sermiyan Midyat’ın yönettiği Hükü-met Kadın 2. Fatih Akın’ın belgeseli olan Polluting Pa-radise’ı ile Pelin Esmer’in GözetlemeKulesi ve Emin Alper’in Tepenin Ardındaisimli fimleri de bu seneki programadahil olan diğer filmler.Bir de, Kudret Güneş’in, Paris’te yaşa-yan ve ölümüne açlık grevi yapan Gü-neydoğulu bir kadın miltanın öyküsünüanlatan Medyanın İzinde isimli filmi var.Atalay Taşdiken (14 Aralık-Meryem),Mahmut Fazıl Coşkun (21 Aralık-YozgatBlues), Tolga Örnek, Timuçin Esen(Ocak 2014-Senin Hikâyen) de filmleringalalarında buraya gelecek diğer isim-ler.Türk Sineması’nın durumu bir ara endişevericiydi; dinci demagoji propagandasıya da belli çevrelere iyi görünmek ama-cıyla çok seviyesiz, sıradan filmler ya-pıldı. Ama Gezi olaylarından sonra,sanıyorum Türkiye toplumundaki bu yenigerilimler herkesin gözünün açılmasınasebep oldu, bunun da bir esin kaynağıolacağına eminim. Bir diğer deyişle, Ge-zi’den sonra korkular aşıldığı, demagoji-lere karşı durma kültürü geliştiği için,sinemamız için de bazı kısır döngüler

aşılacaktır. Her zaman umutlu olmaklâzım...Türk Sineması ticarî film kapasitesi açı-sından çok şeyler yapıyor; artık Al-manya, Fransa gibi ülkelerde ticarîyollarla filmlerin gösterilme imkânı sağ-

lanmış oldu. Bunda, bizimki gibi etkinlik-lerin de kesinlikle katkısı ve payı vardır.Biz her zaman mütevazı yaklaşsak da,25 senedir yapılan bu etkinliğin boşunagittiğini de söyleyemeyiz. Özellikle Av-rupa’da Türk filmlerinin gösterilmesi açı-sından bizim etkinliğin etkisi çokbüyüktür.Odyssée bir rampa olmuştur ve artık Av-rupa’nın ve Fransa’ın birçok yerindeTürk filmleri gösterilmektedir. Şundan bi-liyorum ki, çoğu kereler hâlâ bizi arıyor-lar filmleri getirtmek için, dağıtımcılarkonusunda yardımcı olmamız için...Bu durum hem Fransa’daki ırkçıları hemde ters düşünen Türk kökenli insanlarırahatsız edebilir, ama bu bir gerçektir.Biz bunu övünmek için de dile getirmi-yoruz ama inkâr etmemek gerekir;benim gönüm ve vicdanım rahat bu ko-nuda...Strasbourg’taki seyirciler alıştılar artık

Türk filmi görmeye; o kadar ki, Kehl şeh-rinde, bizim sayemizde Türk filmleri gös-termenin ne denli ilginç olacağınıdüşünen dostumuz Alman bir sinemasahibi var! Örneğin, bugünlerde, oranınüç salonunda üç Türk filmi gösteriliyor...Odyssée ve Türk Sinema Günleri olma-saydı, hayatta bu kadar hızlı bir seyir iz-lemezdi bu durum.Bugüne kadar bize çok düşmanca dav-ranan insanlar oldu; hatta maalesef Türkkökenli ‘ufuklardan’ bile olumsuz tepkilergeldi. Mesela 22 Haziran’daki Gezi’yleilgili şiddeti kınamak için düzenlediğimizo güzel ve salonun ful dolu olduğu sua-reyi protesto eden, filmi görmeden filminyalanlarla dolu olduğunu iddia eden bazıinsanlar oldu, yazık olsun onlara! Maa-lesef bu tip ilerici, aydın olmayan, darufuklu, sekter, lüzumsuzca militan dav-

ranışlardan dolayı o akşam bir paradoksyaşadık: 6 kişinin öldürüldüğü (ki birisinide bir polis vurdu ateş ederek) aşırı birpolis şiddetini kınayan bir film, robocopdonanımlı polis koruması altında göste-

rilmiş oldu! Kınanan şiddet Türki-ye’deydi, bizi koruyan polis iseFransız’dı... Böyle durumlara Türkiye’nindüşmemesi daha iyi olurdu diye düşünü-yorum.B u bölgede bir Türkofobi olduğunumaalesef biliyoruz. Bu tür ayrımcılıklar,yabancı düşmanı hareketler aslen ceha-lete dayanır. Karşıdaki olarak gördüğüninsanı tanıyıp bilmediğin için onları öte-kileştirip, düşman haline dönüştürüyor-sun. Böylece de, Don Kişotvari birşekilde, sözüm ona onların zararlı etkinekarşı mücadele ediyorsun. O nedenle,bu cehalete karşı, hepimizin Türk has-sasiyetlerimiz olduğuna göre, bunu on-lara tanıtmak zorundayız.Bu durumda hem gençlerimizin anava-tan duyarlılıklarıyla buluşmaları, hem deilişkide oldukları Türk olmayan arkadaş-ları, komşuları ve benzerleriyle iyi diya-log kurmaları için, onları da alıp bufilmlere gelmeleri gerekir. Ayrıca, önemliyönetmen ve aktörlerle buluşmak da çokgüzel bir fırsattır. Bu bir kültürel, duygu-sal, düşünsel buluşmadır da... Herkesibekliyoruz...Son olarak, geçen senelerde olduğugibi, artık gelenek haline gelmek üzereolan, Turquoise Müzik Topluluğu’nun 11Ocak 2014 Cumartesi akşamı, saat18.30’da vereceği konserimiz olacak.Orada da güzel heyecanlar, rüyalar, his-ler Türkiye tatlarıyla Strasbourg’un gö-beğinde yaşanmış olacak. Bu da çokgüze bir şey tabii ki...Herkes Odyssée’ye gelsin ki, ilerideOdyssée artık yok, yazık oldu deneme-sin...”

25. Türk Sinema Günleri 12 Aralık’ta BaşlıyorUğur Yücel-Beren Saat-Kenan Doğulu ilk gün sizlerle

Page 36: Objektif Aralık

2

Page 37: Objektif Aralık

37

Pazar 22 Aralık 2013 saat 13h00 Vandoeuvre lesNancy’de sağlık ve eğitim alanlarında bilgilendirmegünü tertipliyoruz. Günün önemi ve bir amacı sizlerisağlık alanlarında bilgilendirmektir.Özenle hazırlanmış olan bu "sağlık günü" burada eği-timini tamamlayıp değişik sağlık alanlarında mezunolan diş hekimi, eczacı, doğum uzmanı, doktor, psiko-log, sağlıkçı ve hemşire gibi profesyonel bir ekip tara-fından sunulmaktadır. Gün boyu yapılacak Türkçeağırlıklı sunumlar sağlık sorunlarını aydınlatıp, toplulu-ğumuzu bilinçlendirmek adına farklı konularda bilgi sa-hibi olmanıza yardımcı olacaktır. Hazırlık toplantılarıgüzel bir ortamda, bir o kadar da samimiyet ve ciddiyetiçerisinde geçiyor. Bu ekip, sizlere güzel bir gün hazır-layıp sunabilmek için büyük bir zaman ve enerji harcı-yor.Ayrıca bölgemizde farklı farklı bölüm ve üniversiteler-den Türk öğrencilerimiz eğitim olanakları hakkındagençlerimizi ve velileri bilgilendireceklerdir. Üniversite-lilerle sohbet etme imkanı ve tüm sorularınızı sorma fır-satı bulacaksınız. Her şeyin başı eğitimdir, eğitim ile içiçe olan insanlar kendisine ve çevresine her zamanfaydalı bireyler olmuşlardır, bu nedenle sizleri okumuşve okuyan canlı örnekler ile karşılaştırmak istiyoruz. Buolayın (seminerin) temel amacı insanlara genel sağlıkbilgi aktarmak ve ortaokul, lisedeki bütün gençlerimizieğitim ve meslek seçimlerinde iyi yönlerdirmektir. Bu gün hepimiz için farklı bir gün olacaktır. Biraz da siz-leri dinlendirmek için zaman zaman müzik ziyafetimizolacak. Herkes davetlidir (hiçbir ayrım yapılmadan),yeme ve içme ihtiyaçlarınızı yerinde temin edebilirsinizve giriş ücretsizdir.Organisé par: « L’ASSOCIATION DU CORPS MEDI-

CAL FRANCO-TURC » ACMFTSur une journée, nous allons aborder plu-sieurs thèmes du domaine de la santé,(conférences et ateliers de mise en prati-que), forum des métiers pour aider à l’ori-entation des jeunes dans l’enseignementdu second degré. Déroulement de la journée : 1) Conférence sous forme de présentati-ons effectuées par des professionnels tur-cophones en turc et en français.=>Thèmes abordés:- Le don d'organes et la mort encéphali-que- Les soins du nourrisson- Les problèmes cardio-vasculaires - L’ urgence ophtalmique- La psychologie- Le bon usage des médicaments- Prise en charge des patients à risque enOdontologie2) Forum des métiers (Oriaction ) pourl'ensemble des étudiants3) Les ateliers pratiques =>Thèmes abordés: -Comment réagir face à un accident de laroute ? -Initiation aux gestes de premiers secours-les différentes obturations dentaires-Prise de tension artérielle et glycémie ca-pillaire-Présentation d'une ambulance ainsi que du matérieldisponible

-Épistaxis4) Musique sous forme de 2 mini concerts 6) Buffet froid en fin de journée

Mikail KILINÇ birinci olduSaint Dié’ye yakın Raon l’Etape gölündeTurna balığı yakalama etkinliği yapıldı.Les amis de la gaule - Amatör Olta Balıkçı-ları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğiadına Clairupt gölünde yapılan etkinlikaşamasında açıklama yapan Dernek Baş-kanı, "Turna Balığı Yakalama" YarışmasınaSaint Dié ye ve çevresinden yarışmacı ola-

rak 80 amatör balıkçının katıldığını belirtti.Katılanlar arasında eski Saint Dié DernekBaşkanı Mikail KILINÇ da vardı.Turna balığı yakalama etkinliğine, 80 balık-çının aileleri ve yakınlarıyla birlikte yaklaşık300 kişinin katılımı sağlandı. Etkinlik 30Kasım 2013 Cumartesi günü saat 07.30'dabaşlayıp akşama saat 17.30’de sona erdi.Turna balığı yakalama yarışması aşama-

sında hakem üyeleri gün boyunca yapılanetkinlik sonucunda yaptıkları değerlen-dirme sonucunda dereceye girenleri belir-ledi. Yarışmada yakalanan balıklar boy veağırlığına göre derecelendirildi. Mikail KI-LINÇ yarışmada 97 cm – 4.500 gr en uzunturna balığı yakalayarak yarışmanın birin-cisi oldu ve büyük ödülü aldı. Bu başarısınıObjektif ailesi olarak tebrik ediyoruz.

Bu sezon Saint Dié FC Türk bir senearadan sonra tekrar district Vosges li-gine döndü, amatör üçüncü ligde oynu-yor.

FC Türk 13 puanla ve averajla üçüncü;birinci ve ikinci aynı puanla yer alıyor. Futbol takımının hedefi şampiyon olarakbir üst tura çıkmak. Dahası Fair Playödülüne en büyük aday ve sezon so-nunda hem şampiyonluk kazanmakhem de bu ödülü almak istiyor. Takımın

antrenörü Hasan Yapar, "Futbolcularazimle ve istekle çalışarak hedefe ula-şacağına inanıyorlar. Haftada futbolcu-lar iki antrenman yapabiliyorlar.Yakında devre arası var ve bu aradayeni oluşan takımı daha iyi hazırlamakistiyoruz.

Genç Türk futbolculardan oluşan takımiyi bir hava yaratmış durumda. Onlarabaşarıların artması ve şampiyon olma-ları dileklerimi sunuyorum" dedi.

Saint Dié FC Türk şampiyonluk hedefliyorMustafa GÜÇLÜ - Saint Dié des Vosges

Turna Balığı Yakalama Yarışması Yapıldı

Fransa Türk Tabipler Birliği duyurusu

Page 38: Objektif Aralık
Page 39: Objektif Aralık
Page 40: Objektif Aralık