Upload
vothu
View
256
Download
2
Embed Size (px)
Citation preview
15
TÜRKLER
CĠLT 9
OSMANLI
YENĠ TÜRKĠYE YAYINLARI
2002
ANKARA
16
YAYIN KURULU
17
DANIġMA KURULU
18
KISALTMALAR
19
ĠÇĠNDEKĠLER (LĠNKLENDĠRĠLMĠġ)
TÜRKLER YAYIN KURULU DANIġMA KURULU KISALTMALAR
KIRKDOKUZUNCU BÖLÜM, OSMANLI DEVLETĠ'NĠN KURULUġU / OSMAN GAZĠ, ORHAN GAZĠ, I. MURAD, I. BAYEZĠD 24
Osmanlı Devleti'nin KuruluĢundan Fetret Dönemine / Prof. Dr. Feridun Emecen [s.15-32] 24
A. OSMANLI TARĠHĠ ÜZERĠNE DÜġÜNCELER 56
Türkiye'deki Tarihi AnlayıĢ ġekilleri: Yeniçağ BaĢlarında Siyasi ve Ġktisadi Bunalımlar / Prof. Dr. Suraiya Faroqhi [s.33-44] 56
Osmanlı Ġmparatorluğu'nun Tarihî Coğrafyası / Prof. Dr. Wolf Dieter Hütteroth [s.45-53] 80
Osmanlı Devri Türk Kültür ve Medeniyetinin Temel Özellikleri / Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal [s.54-59] 95
Görülmeyen Osmanlı: Geç Ortaçağ ve Modern Dönemlerde Akdeniz Tarihinin Kayıp Devleti / Prof. Dr. Kate Fleet
[s.60-65] 106
B. KURULUġ 118
Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu / Prof. Dr. Halil İnalcık [s.66-88] 118
Osmanlı Vekâyinamelerindeki Soykütükleri Hakkında Notlar / Yrd. Doç. Dr. Cezmi Karasu [s.89-98] 160
Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunda Hizmeti Geçen Alpler ve Gaziler / Doç. Dr. Ahmet Şimşirgil [s.99-106] 178
Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri / Dr. Zafer Erginli [s.107-115] 193
Erken Osmanlı'nın Fetih ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi / H. Çetin Arslan [s.116-121]
212
Osmanlı - Bizans İlişkileri / Prof. Dr. Melek Delilbaşı [s.122-132] 223
C. BALKANLAR'DA OSMANLI HÂKĠMĠYETĠ VE ĠSKÂN SĠYASETĠ 242
Osmanlı İmparatorluğu'nda Kolonizatör Türk Dervişleri / Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan [s.133-153] 242
Balkanlar'da Osmanlı Hakimiyeti ve İskân Siyaseti / Doç. Dr. Mehmet İnbaşı [s.154-164] 279
Osmanlı Devleti'nin Rumeli'de Fetih ve İskan Siyaseti / Doç. Dr. Halime Doğru [s.165-176] 302
Rumeli'ye Yapılan İskânlar Neticesinde Kurulan Yeni Yerleşim Yerleri (1432-1481) / Havva Selçuk [s.177-186] 327
Yunanistan'da Osmanlı Hâkimiyetinin Kurulması (1361-1461) / Dr. Levent Kayapınar [s.187-195] 347
Güney Arnavutluk'ta Osmanlı Hakimiyeti / Bilgehan Pamuk [s.196-205] 364
Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV ve XVI. Yüzyıllarda Eflak ve Boğdan / Prof. Dr.
Viorel Panaite [s.206-218] 382
80
Osmanlı Ġmparatorluğu'nun Tarihî Coğrafyası / Prof. Dr. Wolf Dieter
Hütteroth [s.45-53]
Erlangen Üniversitesi Nürnberg Coğrafya Enstitüsü / Almanya
OnbeĢ onaltÝncÝ yüzyÝllardaki hÝzlÝ geliĢimi sÝrasÝnda, OsmanlÝ Ġmparatorluğu inanÝlmaz
derecede farklÝ manzaralar içermekteydi: Akdeniz yakÝnlarÝnda nemli, tropik ormanlar, Balkanlar‘da ve
Tuna ülkelerinde serin eski ormanlar ve Kuzey Afrika, Arap YarÝmadasÝ‘nda son derece kurak çôller.
Bu bôlge pek çok ônemli ÝsÝ ve yağÝĢ sÝnÝrÝyla çeĢitlilik gôstermektedir. Sonuç olarak tarÝm
yapma olanaklarÝ da son derece farklÝlÝk gôsterir. Bunlardan en ônemlisi, bir tarafta ormanlarÝn, ya da
eski ormanlarÝn, bulunduğu bôlgeyi, ôte taraftaki açÝk bozkÝr alanlarÝndan kabaca ayÝran hattÝr. Bu
bakÝmdan çoğunlukla 300 milimetrelik bir yÝllÝk yağÝĢ çizgisi kullanÝlÝr. OsmanlÝ‘nÝn bütün Tuna
topraklarÝnÝ, Anadolu‘nun neredeyse tamamÝnÝ ve Levant‘Ýn Akdeniz‘deki bôlgesini içeren ve daha
nemli olan tarafta, ormanlÝk alan ve geniĢ tahÝl tarÝmÝ kalÝntÝlarÝnÝ buluyoruz. AynÝ zamanda bu,
herhangi bir ek suni sulama kanalÝ olmaksÝzÝn tahÝl tarÝmÝna olanak veren hattÝr. Yaz yağmurlarÝnÝn
yağdÝğÝ Tuna ülkeleri, KÝrÝm, Kuzey Anadolu, Kafkaslar ve hatta Yemen gibi eski OsmanlÝ
topraklarÝnda, bu hattÝn yerini daha yüksek yağÝĢ çizgileri alabilir, ôrneğin 400 milimetrelik bir hat.
Daha ―kuru‖ olan diğer tarafta ise, artÝk hakiki ormanlar bulunmamaktadÝr. Orman-bozkÝrlar, doğal
bozkÝrlar ve çôller hüküm sürer.
Ġkinci ônemli sÝnÝr, kÝĢ havasÝdÝr. ġiddetli kÝĢ soğuğu olarak +5 Cþlik ortalama Ocak çizgisi, ilk ve
en ônemli çizgidir. Ocak‘ta 0 Cþlik hat ise, ikinci ônemli ekim sÝnÝrÝdÝr: Daha soğuk tarafta her mevsim
yeĢil kalan bitkiler ve ağaçlar yaĢayamazlar.
+5 Cþlik sÝnÝr, Dalmaçya kÝyÝlarÝnÝ, Yunanistan‘Ý ve BatÝ Anadolu‘nun bazÝ kesimlerini, güney
Anadolu‘nun kÝyÝ bôlgelerini ve dağlar hariç bütün Arap topraklarÝnÝ kapsar. BatÝ Gürcistan ve Türk
Karadenizi‘nin doğusunda kalan kÝyÝlar da bu gruba dahildir. 0 Cþlik Ocak hattÝ, kuĢkusuz, bu bôlgenin
daha iç kÝsÝmlarÝna da yerleĢtirilebilir. Bu kÝsÝm, aĢağÝ Bulgaristan‘Ý ve güney KÝrÝm‘Ý içerir, BatÝ
Anadolu‘nun düzlüklerine kadar uzanÝr, Türkiye‘nin güney dağlarÝ boyunca 800-1000 metreye kadar
çÝkar ve DiyarbakÝr havzasÝ ve Levant dağlarÝnÝn orta seviyesini kapsar. Doğuya ve kuzeye doğru
gidildikçe, her mevsim yeĢil bitkiler için fazla soğuk bir hava olduğu açÝkça gôrülür. Doğu Anadolu‘nun
bazÝ kesimleri (Kars), Moskova‘nÝn havasÝna benzer bir kÝĢ iklimi bile gôsterebilir.
Doğal yerleĢimin bir neticesi olarak, bir çok eski insani uyum ôrneklerine rastlanabilir. Ġlk olarak,
Akdeniz kÝyÝlarÝ boyunca +5 Cþlik Ocak hattÝnÝn tarÝmsal sonuçlarÝnÝ ele alalÝm. Zeytin ve zeytin
yağÝnÝn kullanÝmÝ burada, Akdeniz‘in baĢka bôlgelerinde olduğu gibi, bir adettir. Daha kuru alt-tropik
alanlara gidildikçe, en azÝndan yağ üretilen Antep fÝstÝğÝ yetiĢtirilebilir. Karadeniz dağlarÝnda fÝndÝk eski
çağlardan beri bôlgenin yağ bitkisidir. Akdeniz‘in alüvyonlu düzlüklerinde yağlÝ bitki olarak susamÝ
buluyoruz. Ġmparatorluğun kÝĢ soğuğunun hakim olduğu alanlarda ise, bugün bôlgesel olarak üretimi
81
sürdürülen hayvansal yağlara bel bağlanmasÝ gerekiyordu. Bilinen bütün dônemlerde hakim tahÝl türü
buğdaydÝ. Ancak OsmanlÝlar zamanÝnda arpa, bugün olduğundan çok daha büyük bir ôneme sahipti:
HayvanlarÝn beslenmesinde temel gÝda arpaydÝ. Son yüzyÝllarda arpanÝn kullanÝmÝ, buğday üretimi
için tahsis edilen alanla yaklaĢÝk olarak aynÝ miktarda tarÝm alanÝ gerektirmekteydi. Diğer tahÝl ürünleri
ise, nemli Karadeniz ülkelerindeki mÝsÝr hariç olmak üzere, bir ônem taĢÝmamaktadÝr. Geleneksel
Afrika darÝsÝ yerine, yaklaĢÝk olarak 18/19. yüzyÝllardan beri orada bôlgesel üretim hüküm sürmektedir.
Ġklimin nemli oluĢunun bir sonucu da, ôzellikle Tuna ülkelerinde, ormanlarÝn hayvan sürüleri için
kullanÝlmasÝ imkanÝdÝr. Yaz yağmuru alan bu kesimlerde farklÝ meĢe türleri dağlarÝn orta seviyelerine
kadar hüküm sürmektedir. Bununla beraber meĢe ağacÝ Anadolu‘da ve Arap ülkelerinde de yok
değildir. Ancak binlerce yÝllÝk insan etkisinden dolayÝ çok daha az bir ôneme sahiptir. Bunun bir
neticesi olarak farklÝ beĢeri kullanÝm alanlarÝ doğmuĢtur. MeĢe palamudunun domuzlar için yem olarak
kullanÝlmasÝ, çok uzun zamandan beridir engin meĢe ormanlarÝnÝn en akÝlcÝ kullanÝm yollarÝndan biri
olmuĢtur. Tuna ülkelerinin kôylülerinin baĢka bir seçme ĢansÝ hemen hiç yoktu. Ne var ki Müslümanlar
için domuz yetiĢtiriciliği yasaktÝ. Tuna ülkelerindeki kôylülerin din değiĢtirmesindeki son derece vasat
baĢarÝnÝn -en azÝndan diğerleri yanÝnda sayÝlabilecek- nedenlerinden biri, muhtemelen bôlge
kôylülerinin domuz sürüsü yetiĢtirmesinin kaçÝnÝlmazlÝğÝna dayanmaktaydÝ.
Ancak yine de ülkenin bazÝ kesimlerinin tarÝma yônelik olarak kullanÝlmasÝ için Ģartlar, eski
çağlarda olduğundan çok daha farklÝ bir hale gelmiĢti: Sulanabilir nehir düzlüklerinin tercihi ve
hakimiyeti, en azÝndan Asya tarafÝnda çok uzun zamandan beri uygundu. Mümkün olan her yerde
―normal‖ tarÝm arazileri aranÝyor ve kullanÝlÝyordu; Hatta yağmur suyu ile beslenen arazilerde
kullanÝlan tarÝm tekniklerindeki değiĢimler bile kesinlikle ônemsizdi. OsmanlÝlar geldiğinde, toprağÝn
kullanÝmÝ konusunda binlerce yÝllÝk bir gelenek hüküm sürüyordu. 20.yy.‘a kadar herhangi bir değiĢiklik
beklenmesi pek de mümkün değildi.
Bu geleneksel yôntemin sonucu, tarÝmÝn tepeler üzerinde ve tabii ki düzlük, havza ve nehir
teraslarÝnÝn bataklÝk olmayan kÝsÝmlarÝnda yoğunlaĢmasÝ olmalÝydÝ. KÝrsal yerleĢim muhtemelen daha
geç bir tarihte, ôzellikle 18 ve 19. yüzyÝllarda, havza ve düzlüklerde bir Ģekilde yaygÝnlaĢmÝĢtÝ.
KuĢkusuz sel tehlikesi olan alanlar Türklerden ônceki zamanlarda bile kullanÝlmadÝ. Bunun nüfus
üzerinde bazÝ sonuçlarÝ oldu: Tehlikeli sÝtma pek çok yerde, salgÝn vak‘alarÝnÝn olduğu bôlgeler halini
aldÝ. Daha sonralarÝ da çiftçilerin açÝk alanlarÝ kolonileĢtirmesi kôylülerin basit tarÝm araçlarÝyla
neredeyse hiç mümkün olmadÝ.
19. yüzyÝla kadar Akdeniz‘in her bôlgesinde olduğu gibi, tarÝm aletleri ve onlarÝn kullanÝmÝ
OsmanlÝ zamanÝnda da değiĢiklik gôstermedi. Tuna‘dan Arap ülkelerine kadar her yerde basit ahĢap
saban Avrupa‘nÝn pek çok yerinde olduğu gibi hakimdi. Bir eĢek sÝrtÝnda rahatça taĢÝnabiliyordu.
Bugün sadece Suriye‘de Hama‘da bilinen bir yôntem olarak, suyu alçak teraslarÝn seviyesine
çÝkarmada kullanÝlan su çarkÝ Bosna ve Macaristan‘Ýn iç kesimlerinde bile yaygÝndÝ ve elbette, sadece
FÝrat ve Dicle‘de değil aynÝ zamanda Asya tarafÝndaki pek çok nehirde kullanÝlÝyordu. Değirmenler
82
için, Avrupa‘nÝn dikey dônüĢ yapan çarkÝ yerine, günümüzde bile kÝsmen bulunan yatay hareketli
çarklar kullanÝmdaydÝ. Bütün OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘nda atlÝ arabalarla ulaĢÝm imkansÝzdÝ. Bunun tek
istisnasÝ ise Viyana-Ġstanbul yoluydu. OsmanlÝ ülkelerindeki düzlük alanlarda sadece iki tekerlekli, bir
çift ôküz koĢulmuĢ hantal arabalar biliniyordu.
YaygÝn emniyetsizlik, nüfus seyrekliği ve Ortaçağ tarÝm teknikleri gibi basit arazi kullanÝmÝ
ĢartlarÝnÝn bir sonucu olarak, bugün geliĢmiĢ olan, kÝsmen de epeyce verimli alanlara ait olan değiĢik
türde kÝrlÝk alanlardan yararlanma fikri geç ortaya çÝktÝ. Bu ilk olarak, ôzellikle imparatorluğun Asya
tarafÝndaki dağlarÝn geniĢ kesimlerinde yer alan yerleĢim alanlarÝnÝn yüksekliği ile ilgili bir konudur. Bu
dağ sÝralarÝnÝn daha yüksek bôlgelerinin ekonomik bir değer olarak kullanÝmÝ genellikle yaz aylarÝ
boyunca sürü otlatan gôçebelerde gôrülür. Kôyler sadece alçak seviyelerde, gôçebelerin gôç
yollarÝndan çok uzakta mevcuttu. Karadeniz kÝyÝsÝndaki dağlarda dahi yerleĢim alanlarÝ bugünkü
seviyeye ulaĢmamÝĢtÝ. Bu durumun bir istisnasÝ sadece etnik veya dini azÝnlÝklarÝn olduğu bôlgelerde
mevcuttu. Lübnan dağlarÝndaki Dürzi ve Maronitlerin kÝrsal alanlardaki yerleĢimleri, Nesturi
HÝristiyanlarÝn Doğu Toroslardaki, veya bugünkü Türkiye‘nin Doğu Karadeniz kesimindeki HÝristiyan
ve Laz yerleĢimleri muhtemelen Orta �ağ‘dan bu yana dağlara doğru yayÝldÝ.
OsmanlÝ dôneminin günümüze kÝyasla ikinci ve belki de daha ônemli olan farklÝlÝğÝ kÝyÝ
düzlüklerinin açÝkça ihmal edilmesiydi. Nedeni her yerde aynÝydÝ. Ġlk ve en ônemli Ģey yerleĢimcilerin
Ģahsi güvenliğiydi. Kesinlikle tarÝm nedenler arasÝnda ikinci sÝrada geliyordu. Ancak tarihin bildiğimiz
dônemlerinin çoğunda emniyet, meĢhur korsanlÝklardan dolayÝ kÝyÝ kesimlerinde hep tehlike
altÝndaydÝ. Polonius Güney Anadolu kÝyÝlarÝnda meĢhur ―korsan savaĢÝ‖nÝ bile baĢlatmÝĢtÝ. Bu tehlikeli
ortam 19. yüzyÝla kadar fazla değiĢmedi. Bugünkü kÝyÝ kôyleri, en azÝndan eski kesimler, genellikle
kÝyÝ Ģeridinden belli bir uzaklÝkta kurulmuĢtur. Bu durum eski OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘nun bütün
kÝyÝlarÝnda karĢÝmÝza çÝkar. Hatta çoğunlukla Türk ve Kazak korsanlarÝn bulunduğu Karadeniz
kÝyÝlarÝndaki denize yakÝn yerleĢim yerlerinde bile yağma korkusu vardÝ. 19. yüzyÝlda korsanlÝğÝn
ortadan kalkmasÝ, sÝtmanÝn gücünü kaybetmesi, sulama ve Akdeniz tarÝmÝnda yeni fÝrsatlarÝn
doğmasÝndan sonradÝr ki, bu durum 19. yüzyÝl sonlarÝnda değiĢti. Doğu Akdeniz kÝyÝlarÝ, BatÝ
Akdeniz‘le, ôrneğin Ġtalya kÝyÝlarÝyla, karĢÝlaĢtÝrÝldÝğÝnda, bu tür modern geliĢmeleri bir yüzyÝl daha
beklemek zorundaydÝ.
20. yy.‘dan hemen ônce, OsmanlÝ dônemindeki en parlak kÝrsal bôlge devri kuĢkusuz 16.
yüzyÝlda oldu. Yerel yerleĢim ve ekonomiyle bağlantÝlÝ binlerce iyi korunmuĢ bôlgesel tahrir kaydÝ
sayesinde elimizde son derece iyi bilgi bulunuyor. Güney Slovakya‘dan Arabistan‘Ýn aĢağÝ kesimlerine
kadar uzanan bu bôlgesel tahrir kayÝtlarÝ bize her bir kent, kôy, dônemsel ya da kabile yerleĢimi
(mezra‘a) hakkÝnda 15. yüzyÝldan 17. yüzyÝla kadar gittikçe artan bir güvenilirlikte ve bütünlükte bilgi
vermektedir. Sadece büyük Arap kabileleri bu sayÝmdan uzak durabiliyordu. KÝsmen de Irak ve Doğu
Anadolu‘daki kabileler için geçerliydi bu. Ne var ki uç bôlgelerdeki tahrirlerle ilgili olarak elimizde kesin
bilgiler bulunmuyor. �te yandan BatÝ Anadolu‘da ve Güney Balkanlar‘da erken geliĢmiĢ bazÝ eyaletler
için bu kaynaklarÝ 15 yy. için bile kullanabiliyoruz.
83
BazÝ erken dônem AvrupalÝ gezginlerin seyahatnameleri de bize o ülkenin o zamanki durumu
hakkÝnda bir ipucu vermektedir. Bu dônemin ilk ônemli belirtisi, kentlerin korunmasÝnda faydalanÝlan
tarihi surlarÝn artÝk eskisi kadar ônemli gôrünmediği gerçeğidir. Sadece kôylere değil, Ģehirlere de
saldÝran düĢman ya da haydut beklentisi artÝk yoktu. Sonuç olarak 16. yüzyÝlda kentsel yerleĢim, tarihi
surlarÝn ôtesine geçebilmekteydi. KuĢkusuz bu durum BatÝ ve Orta Anadolu, Suriye‘nin iç kÝsÝmlarÝ ve
Güney Balkanlar‘daki topraklar gibi sadece imparatorluğun ―güvenli‖ kesimleri için geçerliydi.
Macaristan, Bosna sÝnÝr bôlgesi gibi Avusturya‘ya doğru gidildikçe bu beklentilerin azalmasÝ sôz
konusu olmalÝ.
Elbette bugün ile karĢÝlaĢtÝrÝldÝğÝnda Ģehirlerin sayÝsÝ çok daha azdÝ. Genellikle bilindiği gibi,
bugünkü kentlerin çoğunluğu, 19. hatta 20. yüzyÝldan daha ôncesine dayanan kôylerden ya da
bôlgesel pazarlardan geliĢerek olmuĢtu. Gerçek anlamda OsmanlÝ‘nÝn kuruluĢ dônemindeki ―tarihi‖
kentler ya da antik dônemden kalan kentler Ģehir merkezindeki eski minareleriyle hemen her yerde
ayÝrt edilebilmektedir, en azÝndan Tuna topraklarÝndakiler, sonraki devletler tarafÝndan yerinde
bÝrakÝlmÝĢsa.
Hemen bütün tarihi kentler bir kalenin mevcudiyeti ile kimlik kazanmaktaydÝ. Mümkün olduğu
takdirde, Avrupa‘daki gibi, kale bir ôlçüde daha yüksekte bir yere kuruluyordu. Bununla birlikte pek
çok Avrupa kalesinden ayrÝlan çok ônemli bir fark vardÝ: OsmanlÝ zamanÝnda kullanÝlan kalelerin
hemen tamamÝnda, Avrupa kalelerindeki ―palas‖ benzeri herhangi bir Ģey yoktur. Lübnan ve Doğu
Anadolu‘daki birkaç istisna haricinde, ôzel bir yapÝ talep edebilen bir ―kale efendisi‖ bulunmuyordu.
Kalenin baĢÝndaki kiĢi genelde kÝsa aralÝklarla, kimi zaman her yÝl değiĢen OsmanlÝ askerleriydi. �te
yandan pekçok OsmanlÝ kalesi dikkat çeken bir büyüklükteydi. AynÝ zamanda bôlgenin askeri gücü ve
aileleri için barÝnak gôrevi gôrüyordu ve bu nedenle belli bir büyüklükte olmasÝ gerekiyordu.
OsmanlÝ zamanÝnda Ģehirlerin gôrünüĢü de değiĢti. En azÝndan bir-iki kent için 17.-18. yüzyÝlda
iki katlÝ yapÝlarÝn geliĢtiğini biliyoruz; en azÝndan orta sÝnÝfÝn evleri, çoğunlukla ikinci bir bôlmeye
sahipti (Faroqhi 1987). 20. yüzyÝla kadar h�l� kôylerde hakim olan eski düz çatÝ yerine,
imparatorluğun Asya tarafÝndaki eğimli çatÝ ôrneği muhtemelen yine aynÝ dônemde yayÝldÝ.
Anadolu ve kÝsmen Balkanlar‘da bütün OsmanlÝ dônemi boyunca varlÝğÝnÝ koruyan bir farklÝlÝk
da Ġmparatorluğun Asya tarafÝndaki, ve hatta kÝsmen de Avrupa kesimindeki gôçebelerin üstlendiği
ekonomik ve siyasi rol ve gôçebe hayatÝydÝ. �nceki Bizans dônemindeki gôçebelikle ilgili herhangi bir
bilgi yok gibi gôrünüyor. Gôçebelik muhtemelen Arabistan dÝĢÝnda hiç olmadÝ ya da sadece ihmal
edilebilir bir ôlçüdeydi. Bu nedenle gôçebelik Anadolu‘da çok eskiye dayanan bir bôlgesel yaĢam ve
ekonomi değildir. Daha ziyade Selçuklu dôneminden geriye gitmeyen yeni oluĢmuĢ bir yaĢam biçimi
gibi gôrünüyor. KuĢkusuz, Arabistan‘da çok daha eskiye dayanan kôkleri mevcuttur.
Gôçebeliği elbette OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘nun o dônemdeki daha kuru bôlgeleri için son derece
uygun bir bôlgesel yaĢam ekonomisi olarak gôrmek mümkün. En azÝndan bu kuru alanlar gôçebelik
84
sayesinde bir ôlçüye kadar kullanÝma açÝlmÝĢ oldu. Yine de çoğu gôçebe kabilelerinin bilinen savaĢçÝ
karakteri, gôçebe bôlgelerinde tarÝmla uğraĢan yerleĢmecilerin yeni kôyler oluĢturmasÝnÝ engelliyordu.
�rdün, Suriye ve Anadolu‘nun güneyinde 19. yüzyÝl boyunca yerleĢim mümkün olmadÝ.
Balkan YarÝmadasÝ‘nda ise gôçebelerin rolü daha ônemsizdi. Yine de bazÝ Rumen Aroman ve
Kutso-ulahlar ve Yunan Sarakatlar 20. yüzyÝla kadar gôçebe yaĢamlarÝnÝ koruyabildiler.
Gôçebelik için en ônemli unsur kÝĢÝn olduğu kadar yazÝn da yeterli sayÝda yaylaya
ulaĢabilmektir. Sadece yaylalara gôç mevsimi sisteminde olduğu gibi çobanlar değil, bütün nüfus
oraya birlikte gider. Bu, Kuzey Arabistan Bedevileri, yani resmi olarak ―OsmanlÝ‖ Bedevileri için en
azÝndan bir miktar yağmurun yağdÝğÝ kÝĢ dôneminde çôllere gitmek ve kuru yaz aylarÝndaki ―verimli
hilal‖ denilen dônemde kuzey bozkÝrlarÝna geri dônmek anlamÝna geliyordu. Bôlgelerinde sürülerini, en
güney uçtaki çiftçilerin anÝzlarÝyla yaz boyunca beslemek zorundaydÝlar. Türk gôçebeler genelde dağ
gôçebeliğini takip ediyordu. Baharda Toroslar‘Ýn yamaçlarÝna çÝkarlar, sonra Eylül-Ekim dôneminde
güney düzlüklerine ve kÝyÝlarÝna dônerlerdi. Orta Anadolu gôçebeleri için kÝyÝya giden yollar hem çok
uzundu hem de BizanslÝlar tarafÝndan uzun süre kesilmekteydi. KÝĢÝn dağlÝk alanlarÝn düzlüklerinde
konaklamak zorundaydÝlar. Nemli ikliminden dolayÝ Kuzey Anadolu‘da genel olarak gôçebe
bulunmazdÝ. Balkan topraklarÝna ise sadece bazÝ Türk gôçebe gruplarÝ ulaĢabiliyordu. Bunlar da
Romen-Yunan gôçebe gruplarÝ gibi, sÝnÝrlÝ sayÝlarÝ yüzünden oldukça zayÝf durumdaydÝ.
Gôçebelerin en iyi dônemleri olan 14. ve 15. yüzyÝldaki sayÝsÝyla ilgili bilgiler çeliĢkilidir. Yine de
elimizdeki rakamlarla karĢÝlaĢtÝrÝldÝğÝnda, siyasi ve askeri ônemlerinin büyük bir sayÝ yansÝttÝğÝnÝ
tahmin edebiliyoruz. 16. yüzyÝlda Anadolu‘da ve Suriye‘de ―cema‘at‖ olarak adlandÝrÝlan insanlarÝn
sayÝsÝ, sôz konusu sancaktaki nüfusun dôrtte birini nadiren geçmektedir. Sadece çôle doğru bazÝ
bôlgelerde, yalnÝzca ―liva‖ ya da ―sancak‖ olarak tasnif edilmiĢ yerlerde, yoğun bir gôçebe nüfusu
bulunuyordu.
Tarihin pek çok devresinde gôçebeler yerleĢik hayata geçmiĢ olmalÝ. Bugün h�l� pek çok kôyde
farklÝ OsmanlÝ devirlerinden kalan geleneklere ve kabilelerden alÝnan kôy isimlerine rastlanÝr. Ancak
tehlikeli zamanlarda tersine hareketler de meydana gelmekteydi. Kôylüler tekrar gôçebe hayata
dônebiliyorlardÝ. Her iki ihtimal de daima karĢÝlÝklÝ olarak mevcuttu. Gôçebeler her zaman saban
kullanabiliyorlardÝ ve kôylüler de koyun yetiĢtiriciliğini biliyorlardÝ.
Kent, kôy ve gôçebe nüfusun tam sayÝsÝyla ilgili OsmanlÝ kaynaklarÝ değerlendirildiğinde çÝkan
ĢaĢÝrtÝcÝ sonuç Ģudur: Tuna‘dan Arabistan‘a kadar bugün mevcut olan kentlerin hemen tamamÝ ve pek
çok kôy OsmanlÝ zamanÝnda umulandan çok daha az nüfusa sahipti. Nüfusla ilgili en sağlam belgeler
16. yüzyÝlda OsmanlÝ tahrir kayÝtlarÝdÝr. Ancak rakamlarÝ toplamada çÝkabilecek bazÝ makul hatalara
rağmen, yine de bazÝ temel sorunlar mevcuttur.
Ġlk soru sayÝmÝn bütünlüğü ile ilgilidir. Bildiğimiz kadarÝyla pek çok grup yer almaz: TÝmar
sahipleri (zaim, sipahi), hükümet gôrevlileri, kale muhafÝzlarÝ ve elbette kôlelerin tamamÝ. KadÝnlar ve
85
çocuklar da yoktur; oğlanlar ise sadece ergenlikten sonra yer alÝr ki, bu ergenlik, bôlgedeki idarenin
değerlendirmesine gôre farklÝ yaĢlarda tahmin edilirdi. Bu nedenle tahmin edilmiĢ vergi mükellefi
sayÝsÝndan muhtemel toplam nüfusa ulaĢabilmek için belli bir çarpan uygulamak zorunludur. Bu
gereken çarpan bir çok tartÝĢmayÝ da beraberinde getirmiĢ, 3,5 ile 7 arasÝnda olduğu farz edilmiĢtir.
Ne var ki son yÝllarda pek çok araĢtÝrmacÝ daha indirgenmiĢ bir çarpana meyletmektedir. OnlarÝn
gôrüĢüne uygun olarak, genelde tahmin edilmiĢ vergi mükellefi sayÝsÝnÝ 4 ile çarparak muhtemel
toplam nüfusa ulaĢÝyoruz.
Bu Ģekil bir istatistik yôntem kullanarak elde ettiğimiz nüfus tahminleri pek de tatminkar değildir
aslÝnda. Mandater dônemindeki Filistin, Ġsrail ve BatÝ ġeria bôlgelerinde 16. yüzyÝlda en fazla 200.000
yerleĢimci vardÝ. Oysa 20. yüzyÝla karĢÝlÝk gelen rakamlar neredeyse bunun 30 kat fazlasÝdÝr.
Transjordan‘da, yani bugünkü �rdün KrallÝğÝ‘na karĢÝlÝk gelen bôlgede ise sadece 50.000 yerleĢimci
vardÝ. OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘nun diğer bôlgelerinde 16. yüzyÝlda karĢÝmÝza çÝkan rakamlar
karĢÝlaĢtÝrÝlabilir ôlçüdedir. Sadece baĢkent Ġstanbul muhtemelen 16. yüzyÝl Avrupa‘sÝnÝn en büyük
kentiydi ve birkaç yüz bin yerleĢimcisiyle Paris‘i dahi geride bÝrakmÝĢtÝ.
Bu rakamlar nüfusun o zamandan bu yana aĢÝrÝ bir artÝĢ gôsterdiğine iĢaret ediyor. En büyük
artÝĢ ise 20. yüzyÝlda oldu. OsmanlÝ imparatorluğu‘nun geniĢ kesimlerinde, ôzellikle Asya tarafÝnda bu
artÝĢ hemen hiçbir azalma gôstermedi. 19. yy.‘Ýn son dônemindeki değerler ise burada, Tuna
ülkeleriyle kÝyaslandÝğÝnda h�l� daha az bir artÝĢ olduğunu gôsteriyor. YakÝn Doğu‘da modern tÝbbÝn
kôylere kadar ulaĢÝp çocuk ôlümlerini azaltmasÝ ancak 20. yy.‘Ýn ortalarÝndan itibaren baĢladÝ. AĢÝrÝ
nüfus artÝĢÝ ―dalgasÝ‖ imparatorluğun topraklarÝ boyunca kuzeybatÝdan güneydoğuya doğru ilerledi.
OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘nun son derece iyi bir biçimde belgelenmiĢ olan 16. yy.‘daki durumunu
yeniden kurmaya yônelik amacÝmÝz vasÝtasÝyla, imparatorluğun o dônemdeki farklÝ eyaletlerinin içinde
bulunduğu duruma iliĢkin pek çok sonuç elde etmekteyiz. Ancak bütün imparatorluğu kapsayan bir
genel gôrüĢ Ģu ana kadar pek mümkün olmamÝĢtÝr. Bu durum geleceğe ―deftercilik‖ (defterology) ile
ilgili ciddi bir iĢ yüklüyor. Bununla birlikte, 15/16. yy.‘da Güneydoğu Avrupa ve GüneybatÝ Asya‘nÝn
geniĢ alanlarÝnda yapÝlan bu ayrÝntÝlÝ tahrirlerle, Türkiye, büyük ôlçüde yerel tarihin detaylÝ olarak
belgelenebildiği ülkeler grubuna dahil olmuĢtur. Ġngilizlerin Domesday BooklarÝ kadar eskiye
uzanmasa da, OsmanlÝ belgelerinin bütünlükleri ve ônemi, bôlgesel tarih için Domesday Booklarla
mukayese edilebilir.
16. yy.‘Ýn bu meĢhur ―Yüksek OsmanlÝ‖ devresini takip eden dônem yaklaĢÝk olarak bütün
imparatorluğun değiĢim geçirdiği bir dônemdi: KÝrsal yerleĢimde bir azalma ve idarenin gücünde bir
kayÝp sôz konusuydu. 17./18. yy.‘larÝ kapsayan dônem ve kÝsmen de 19. yy. merkezi devlet
otoritesinin ve düzenli idarenin iyice küçüldüğü bir dônem oldu.
Gerileme çağÝ, 16. yy.‘Ýn sonlarÝnda yavaĢ yavaĢ, hükümet etkisinin azalmasÝnÝn bir sonucu
olarak Celali isyanlarÝnÝn baĢlamasÝyla meydana çÝktÝ. Arap topraklarÝnda ya da Tuna ülkelerinde de
86
buna paralel isyanlarÝn olup olmadÝğÝ ile ilgili bugüne kadar yeterli bilgi edinmiĢ değiliz. Yine de
hükümetin otoritesi OsmanlÝlarÝn bütün topraklarÝnda gücünü kaybetmeye baĢlamÝĢ olmalÝ.
KuĢkusuz her yerde merkezi idarenin zayÝflamasÝnÝn sonucu olarak yerel güçlerin yükseldiğini
gôzlemleyebiliriz. 17 ve 18. yy.‘larda ortaya çÝkan bu yerel idareciler, bôlgelerinin ileri gelenleri, yani
AyanlardÝ. OnlarÝn büyük bir çoğunluğu kesinlikle az ya da çok sultana sadÝktÝ ve onu destekliyordu.
En azÝndan kendi mali çÝkarlarÝna müdahale edilmediği sürece. Tam olarak hesaplanmÝĢ olmamakla
birlikte pek çok ayan muhtemelen belli bir miktar parayÝ hazineye ―vergi‖ olarak ôdemekteydi. Ancak
Ģiddetli merkeziyetçilik ve imparatorluğun parlak günlerinin sÝkÝ denetimleri artÝk yoktu. Ġmparatorluğun
son yüzyÝllarÝnda sultanÝn merkezi gücünün etkisi son derece yetersiz kalÝyordu ve merkezden
organize edilen reformlar hayata geçirilemiyordu.
Bütün bunlar, daha ônceleri sultanÝn doğrudan idaresiyle karĢÝlaĢtÝrÝldÝğÝnda, yerel AyanlarÝn
kontrolündeki yerlerde idarenin etkinliğinin ve emniyetinin çok ciddi bir biçimde güç kaybettiği
anlamÝna gelmemeli. Hatta yerel idarecilerin en güçlü olduğu bôlgelerde dahi, toprak tasarruf eden
kôylülerin ônceki zamanlara kÝyasla daha fazla güvende olduklarÝ varsayÝlabilir: �iftçiler yÝllÝk olarak
değiĢen ve az ya da çok rüĢvet yiyen vergi memurlarÝyla artÝk yüz yüze gelmiyor, aksine istikrarlÝ
Ģartlar altÝnda olduklarÝnÝ biliyorlardÝ. Ayanlar elbette idarelerini kendileri ve çocuklarÝ için istikrarlÝ
kÝlmaya çalÝĢÝyorlar, mülklerinin kuĢaktan kuĢağa devamÝ için uğraĢÝyorlardÝ. Yine de Ayanlar dônemi,
kôylülerin hayat ĢartlarÝnÝ iyileĢtirme konusunda bir çoğunun hiçbir Ģey yapmamasÝndan dolayÝ, bir
duraklama devresi olarak değerlendirilmelidir. Ayanlar, durumlarÝnÝn meĢruiyeti eğitim ve uluslararasÝ
bağlantÝlar veya kôylere yônelik doğrudan müdahaleler bakÝmÝndan hiçbir Ģekilde Avrupa‘daki orta
sÝnÝf ile karĢÝlaĢtÝrÝlamaz.
Yine de, 17. ve 19. yüzyÝllar arasÝndaki dônem OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘nda, bôlgesel anlamda
ônemi h�l� aydÝnlatÝlmayÝ bekleyen farklÝ yeniliklerin ortaya çÝktÝğÝ bir zaman dilimidir.
�ncelikle bazÝ tarÝm ürünlerinin üretiminin ancak bu dônemde yaygÝnlÝk kazanmaya baĢladÝğÝnÝ
dile getirmek gerekiyor. �rneğin pirincin, 15. yy.‘da Meriç bôlgesinde bir kaç yerde zikredildiğini
biliyoruz. Ancak ürünün pek çok ovada yaygÝnlaĢmasÝ için çiftçilere değil, düzenli çalÝĢan pirinç
iĢçilerine ihtiyaç vardÝ. Ne var ki bunlar Ayan dôneminden ônce yoktu. AynÝ durum pamuk üreticiliği
için de geçerlidir. Anadolu‘da pamuk biliniyordu ancak, sadece minder türü Ģeyleri doldurmakta
kullanÝlÝyordu. BaĢlangÝçta, her amaca uygun olmayan kÝsa lifli türü yetiĢtirildi. Orta lifli tür OsmanlÝnÝn
son dôneminde ortaya çÝktÝ. 20. yy.‘Ýn ―pamuk patlamasÝ‖ ise bu türün yaygÝnlaĢmasÝndan sonra
gerçekleĢti.
DahasÝ, Amerika‘dan yeni tarÝm ürünleri geliyordu. Bunlar içinde en ônemlisi mÝsÝrdÝr.
Muhtemelen ülkeyle aynÝ adÝ taĢÝyan bu ürün MÝsÝr üzerinden geldi. Ancak nemli bôlgelerde yayÝlmasÝ
biraz daha geç oldu. 17. yüzyÝl OsmanlÝ kaynaklarÝ mÝsÝrdan bahsetmez. Ancak sonralarÝ, 19. yüzyÝla
kadar ve daha da fazla 20. yüzyÝlda iyice yaygÝnlaĢtÝ. Bu, Tuna ülkelerinin yağÝĢlÝ yaz geçiren bütün
87
bôlgelerinde ve mÝsÝrÝn, geleneksel Afrika darÝsÝnÝn neredeyse tamamen yerini aldÝğÝ Türkiye‘nin
Karadeniz kÝyÝlarÝ boyunca meydana geldi. Kuzey Anadolu‘daki dağÝlÝmÝ ise, mÝsÝrÝn doğrudan
doğruya batÝ Kafkaslardaki dağÝlÝmÝ ile bağlantÝlÝydÝ. Amerika‘dan gelen bir baĢka yenilik tütün oldu.
Bütün Türkiye kÝyÝlarÝ boyunca ve kÝsmen de batÝ kÝyÝlarÝnda yayÝldÝ ve h�l� yayÝlmaktadÝr. Yunan
MakedonyasÝnda son derece yaygÝndÝr ve ayrÝca Tuna ülkelerinin sÝcak yaz geçiren bôlgelerinde
kÝsmen bulunur. Günümüzde ise Virginia tütününe olan dünya çapÝndaki ilgiden dolayÝ bu tütünün
ônemi biraz olsun azalmÝĢtÝr.
�zellikle 17 ve 18. yüzyÝllarda karĢÝmÝza çÝkan çok ônemli bir geliĢim, OsmanlÝ
Ġmparatorluğu‘nun büyük bir kesiminde çiftliklerin malikhanelerin doğuĢu ve büyümesidir. Bununla
birlikte, daha ônceleri mevcut olmayan yeni bir yerleĢim türü de birlikte gelmiĢtir. Genellikle ―estate‖
olarak tercüme edilen bu tabir, asÝl anlamÝnÝ ancak kÝsmen karĢÝlamaktadÝr. Babadan oğla geçen
mülk, merkezi hükümetin gôzetimi altÝnda, Avrupa‘daki orta sÝnÝfÝn aksine, hiçbir dônemde tam bir
kesinlik arz etmiyordu. �iftlik mülkiyeti ise ôzde bir yerel iktidar meselesiydi ve merkezi hükümetin pek
az dahli vardÝ.
�iftliklerin ortaya çÝkÝĢÝndaki en ônemli neden, üst sÝnÝfÝn 17, 18 ve 19. yüzyÝllardaki ekonomik
fÝrsatlara akÝllÝca uyum gôstermiĢ olmasÝndandÝr. Hububat üretimi ve sonralarÝ hayvan yetiĢtiriciliği
OsmanlÝ topraklarÝnda, ôzellikle yasal ya da yasadÝĢÝ ihracatÝn mümkün olduğu bôlgelerde, belli bir
k�rlÝlÝk sağlamaya baĢladÝ. Ancak bu, çiftlik ürünlerinin temelde, iktisadi olarak makul mesafelerdeki
pazarlara veya ihracat olanaklarÝnÝn olduğu yerlere ulaĢtÝğÝ bôlgelerde mümkündü. Bu, bir de
pazarlara ucuz taĢÝmacÝlÝğÝn yapÝlabildiği sefere açÝk deniz yollarÝnda mümkündü. 19. yüzyÝl
sonlarÝnda ortaya çÝkmalarÝndan hemen sonra ayrÝntÝlÝ topografik haritalardaki ―çiftlik‖ isimleri üzerine
bir genel değerlendirme henüz yapÝlmÝĢ değildir. Ancak bôylesi ucuz taĢÝma vasÝtalarÝyla çiftliklerin
dağÝlÝmÝ arasÝndaki iliĢkiyi gôstereceği kesindir.
�iftliklerin ya da eski çiftliklerin çoğunluğu BatÝ Anadolu‘da, Kuzey Yunanistan‘da,
Bulgaristan‘da, Makedonya ve Güney SÝrbistan‘da karĢÝmÝza çÝkÝyor. Orta Anadolu‘da fazla olmadÝğÝ
gibi, Doğu Anadolu ve Arap ülkelerinde çiftliklerin etkisine hemen hiç rastlanmÝyor. KuĢkusuz bu
bôlgelerde çok büyük, hatta belki de batÝ Anadolu‘dakinden bile büyük, toprak tasarruflarÝ mevcuttu.
Ancak bunlar, tamamiyle normal kôy ahalisine hükmeden toprak sahipleri Ģeklinde mevcut
bulunuyorlardÝ, teĢkilat yapÝlarÝ ―çiftlikvari‖ değildi. AslÝnda teĢkilat (henüz), Ege ve Tuna topraklarÝna
kÝyasla imparatorluğun doğusundaki yerlerin gôreceli ―geri kalmÝĢlÝğÝ‖nÝn temel unsurlarÝndan biri olan
merkantilist biçimde oluĢturulmuĢ değildi.
�iftlik-vari toprak tasarruflarÝna daha ayrÝntÝlÝ olarak bakacak olursak, Slavca ―polje‖ olarak
bilinen ―ova‖lardaki, havzalarÝn geniĢ düzlüklerindeki hakim dağÝlÝmlarÝnÝ gôrürüz. Bunun iki ônemli
nedeni vardÝ: Birincisi, bu havzalarda yerleĢim fazla yoktu, ya da henüz çok değildi, bôylece uygun
arazi bulmak daha kolaydÝ. Ġkinci olarak, tepelik bôlgelerde mecburi olarak toprağÝ bôlüp parçalama
uygulamasÝna gerek olmaksÝzÝn, araziyi geniĢ çiftlikler halinde bütünlüklü bir biçimde tasarruf etmek
88
sadece havzalarda mümkün olabiliyordu. Gelecek düzlüklerdeydi, ve bu bakÝmdan çiftlik sahipleri
bugüne kadar haklÝlÝklarÝnÝ devam ettirdiler.
�iftliklerin ekonomisi baĢlangÝçta temel olarak hububat tarÝmÝna dayanÝyordu. En azÝndan çevre
kôylerden bu iĢi yapabilecek insanlar istihdam edilebildiği sürece bu bôyleydi. Bir çiftlikte yirmi veya
daha fazla çiftin iĢlediği yônünde elimizde bilgiler bulunuyor (Nagata 1976). 18. ve 19. yüzyÝl boyunca,
ne var ki, bu yarÝ-kôle iĢgücü gittikçe daha fazla demode oldu. Kôylüler genellikle dağlara kaçÝyor,
çiftlik sahipleri arazileri için daha az insan gücüne ihtiyaç duyan baĢka kullanÝm yôntemi aramak
zorunda kalÝyorlardÝ. Pek çok çiftlik, belki de çoğunluğu, çôzümü tarÝmsal üretimden hayvancÝlÝğa
geçmekte buldu. Koyun ya da sÝğÝr sürülerini kiralamak çok daha az iĢgücü gerektiriyordu ve sÝğÝrlar
çiftlikte her akĢam gôzlem altÝnda tutulabiliyordu. Ek olarak ekonomik koĢullar da Orta Avrupa‘ya sÝğÝr
satÝĢÝ yônünde değiĢmekteydi. 19. yüzyÝlda düzlük arazilerin geniĢ yollarÝ, toprağÝn bakÝmdan mahrum
olmasÝnÝn ve bataklÝk ortamlarÝn geniĢlemesinin bir sonucu olarak, kabaca otlaktan baĢka bir iĢ için
kullanÝlamÝyordu. �iftliklerin çoğu, Tuna ve Balkan devletlerinin bağÝmsÝzlÝğÝ dônemine bu kullanÝm
biçimiyle geldiler. Bugün bu çiftliklerden geriye hemen hiçbir Ģey kalmamÝĢtÝr: Eski Müslüman yônetici
sÝnÝfÝn tasarruf ettiği topraklar olarak millileĢtirilmiĢ, bôlünmüĢ ya da komünist dônemden çok ônce
yerel ahali buralara yerleĢmiĢtir.
Türkiye gibi sosyalist tarÝm reformunun uygulanmadÝğÝ ülkelerde dahi, mülkün miras hukukuna
gôre basitçe bôlünmesi çiftliklerin gitgide küçülmesine yol açtÝ. OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘nun hüküm
sürdüğü topraklar üzerinde kurulan ülkelerin hiçbirinde eski çiftlikler artÝk bir sorun teĢkil etmiyorlar.
17. ve 19. yüzyÝllar boyunca yaĢanan geliĢmelerin bir baĢka neticesi de yerel nüfusun büyük
bôlümünün dağlÝk ve ormanlÝk alanlara doğru kaçÝĢÝydÝ. Ġmparatorluğun son devirlerinde OsmanlÝ
hükümetinin gayrimüslim teba üzerindeki baskÝsÝ artmÝĢ olmalÝ ki, kôy nüfusu kurtuluĢu kaçmakta
buluyordu. O zamandan bu yana, ôzellikle Balkanlar‘da, dağlÝk ve ormanlÝk alanlarda yaĢayan ciddi
bir nüfusun mevcut olduğunu gôrüyoruz (Wilhelmy 1935). Yerli halkÝn hangi Ģartlarda ve ne zaman
kaçtÝğÝ ve dağlardaki küçük aile kôylerine ilk yerleĢimleri ile ilgili çeĢitli raporlar bulunuyor.
Dağ ormanlarÝndaki bu küçük kÝrsal yerleĢimler, Rodop‘ta, Balkan tepelerinde, Makedonya ve
Bosna‘da büyük ôlçüde Bulgar, SÝrp ve BosnalÝ yerleĢimcilerin eseriydi. Ormanlarda alÝĢÝlmadÝk
yaĢam ĢartlarÝnÝ beklenmedik vergilere ve düzlüklerdeki baskÝya tercih etmiĢlerdi.
Ġmparatorluğun Türk ve Arap topraklarÝnda bile kÝrsal nüfus bu dônemde azalma gôsterir. Yine
de imparatorluğun Müslüman nüfusunun hakim olduğu bôlgelerde bu durum, çiftliklerin güvenliği ve
toprak iĢletimi meselesinden ziyade, sÝrf kôylülerin güvenliği meselesiydi. Uzaktaki küçük aile
kôylerinde hayat ĢartlarÝ Ģüphesiz daha emniyetliydi, ancak aynÝ zamanda daha ilkel ve geriydi. Bu da
Orta �ağ aile yapÝsÝnÝn sürmesine yol açtÝ. (Slavca Zadruga: GeniĢ aile, Türkçe karĢÝlÝğÝ Sülale,
Arapça aila, ehl). Bu yerel aile oluĢumunun o dônemdeki baĢka hiçbir Avrupa ülkesinde benzeri
bulunmaz.
89
19. yüzyÝlÝn sonu ve ôzellikle 20. yüzyÝlÝn baĢlarÝnda bu kapsamdaki ülkelerin durumu tamamen
değiĢti.
Bu değiĢim, 19. yüzyÝl baĢlarÝnda, bir zamanlarÝn güçlü imparatorluğunun geri kalmÝĢlÝğÝnÝ az ya
da çok gizlice kabullenmiĢ olan OsmanlÝ hükümetinin yüksek rütbeli gôrevlileriyle baĢladÝ, ancak ilk
reform adÝmlarÝ Sultan Abdülmecid‘in zamanÝndan ônce 19. yüzyÝlda atÝldÝ. 19. yüzyÝl ortalarÝnda,
1856 yÝlÝnda, ―Tanzimat-Ý Hayriye‖ yasa haline geldi. BaĢlangÝçta tereddütlü olarak, sonralarÝ artan bir
hÝzla reform hareketi ve modern Avrupa tekniklerinin hücumu OsmanlÝ eyaletlerindeki etkilerini
arttÝrmaya baĢladÝ.
KÝrsal bôlgenin geliĢimi için atÝlan en ônemli adÝm genellikle kaybedilen topraklardan çÝkan
Müslüman muhacirlerin geliĢiydi. 19. yüzyÝlÝn altmÝĢlÝ yÝllarÝnda KÝrÝm‘dan çÝkan Tatarlar ilk gelenler
oldu. Kafkaslardaki �erkesler ve aynÝ zamanda Güneydoğu Rusya‘da Nogay-Tatarlar diğerlerini
izledi. Birinci Dünya SavaĢÝ‘na kadar pek çok muhacir dalgasÝ, Balkanlar‘dan çÝkÝp geldi. Bir kÝsmÝ
Kafkaslar‘dan Bulgaristan‘a geldikten sonra ikinci kez gôç etmek zorunda kaldÝlar. �zellikle
Balkanlar‘dan gelen kalÝcÝ muhacir dalgasÝ gerçekte 20. yüzyÝlÝn ikinci yarÝsÝna kadar hiç durmadÝ.
Tam sayÝsÝ Ģu an elimizde olmasa da, muhacirlerin toplam sayÝsÝ bir kaç milyon olarak tahmin
edilebilir.
OsmanlÝ Hükümeti muhacirlere tarÝmsal iĢler verdi. KarĢÝlÝksÝz toprak genelde Anadolu‘da sôz
konusuydu. Ancak yeni muhacir kôylerinin bir çoğundan sonralarÝ vazgeçildi veya gelenler için uygun
olmayan yerler seçildiğinden nüfusunu kaybetti. Kafkas dağ ormanlarÝndan gelen insanlar
�ukurova‘da fazla mutlu olamadÝlar, binlercesi sÝtmadan ôldü.
Bôlgenin yerli halkÝ daha sonra yoğun bir direniĢ gôsterdi. Ancak herhalük�rda muhacirlerin
çoğu Türk Devleti‘ne sonunda baĢarÝlÝ bir biçimde uyum sağladÝ. Müslüman olduklarÝndan dolayÝ,
Yunan ve Ermeniler gibi gayrimüslim azÝnlÝklardan çok daha kolay uyum sağlayabiliyorlardÝ.
Ġsmi en son anÝlan grup olan Ermeniler ve YunanlÝlarÝn uyumu baĢarÝlÝ olmadÝ. Ġki gurptan 2,5-3
milyon insan 1915/16 yÝllarÝnda kaçtÝ, gôç etti veya ôldü, ya da 1923 yÝlÝnda ülkeyi terk etmek zorunda
kaldÝ. Bu dônemde yüzbinlerce insan hayatÝnÝ kaybetti (McCarthy 1983). AynÝ zamanda Birinci Dünya
SavaĢÝ sÝrasÝnda, Rus iĢgalinde daha fazla sayÝda Müslüman Türk ve Kürt doğu Anadolu‘da ôldü.
Yunan-Türk nüfusun yer değiĢtirmesinde 400.000 Türk‘e karĢÝlÝk 1,4 milyon YunanlÝ vardÝ. Ancak bu
hesaba Kuzey Yunanistan‘daki topraklarÝ savaĢ esnasÝndan terk eden pek çok Türk dahil
edilmemiĢtir. 19. yüzyÝldan 1923 yÝlÝna gelene kadar olan dônemdeki toplam rakamÝ dikkate
aldÝğÝmÝzda, iki milletin iliĢkisi bizi daha akÝlcÝ bir rakama ulaĢtÝracaktÝr.
Muhacirlerin bir çoğunun, az ya da çok Anadolu‘nun boĢ kalan kÝsÝmlarÝna yeniden
yerleĢtirilmesine çalÝĢÝldÝ. Andrews‘un (TAVO 1990) hazÝrladÝğÝ oldukça ayrÝntÝlÝ Muhacir kôyleri
haritasÝ Anadolu‘nun iç kÝsÝmlarÝnda bir yoğunluk olduğunu gôsteriyor. Suriye topraklarÝnda sadece bir
kaç muhacir kôyü bulunmuĢtur.
90
Ġlk düzenli kôy planlarÝ ve tarla sistemleri bu dônemde ortaya çÝkar: Muhacir kôyleri,
yerleĢimcilerinin soyundan gelmedikleri için, eski kôyün merkezinde, bir bakÝma muntazam bir satranç
tahtasÝna benzeyen bir plana sahipti. Bu durum, Anadolu‘dan Filistin‘e kadar ister �erkes ister Yunan
kôyleri olsun, her yerden gelen muhacirlerin yerleĢtiği kôyler için aynÝydÝ. Bu, Türk idarecilerin
tasarlayÝp organize ettikleri yerleĢimlerin en ônemli hareket noktasÝ gibi gôrünüyor. BozkÝrdaki
tarÝmsal alanlarÝn ilk parçalarÝnÝn her zamanki ―tam‖ bôlümlenmesi bile sadece muntazam dar araziler
biçiminde mümkün olabiliyordu. Bu tür dar arazilerin geniĢliğinin basitçe ôlçülmesi o zamanlar
karmaĢÝk araçlar olmaksÝzÝn en basit toprak bôlümlemesi biçimi gibiydi. Ancak daha sonralarÝ, yeni
kôyün nüfusu arttÝğÝnda, yeni toprak ihtiyacÝ farklÝ zamanlarda ve farklÝ ailelerde ortaya çÝktÝ. Ortak dar
arazi bôlümlemesi, geriye kalan bozkÝrlarda, muntazam olmayan, birbirinden ayrÝ iĢletilen topraklarla
yer değiĢtirdi.
Yerli halkÝn yeni bôlgesel yerleĢimi ve birbirinden ayrÝ arazi iĢletimi, muhacir kolonizasyonu ile
paralel olarak baĢladÝ. Nedenlerden bir tanesi son derece basit ve dünyanÝn her yerinde geçerli olan
bir nedendir:
―Yeni gelenler‖den daha hÝzlÝ olmak ve düzlüklerdeki geleneksel otlak hakkÝnÝ kullanmak.
DahasÝ, Modern Türk polisinin ve askerinin silahlanmasÝ kôylülerin eski moda silahlarÝndan çok daha
üstündü. Her tür direniĢ umutsuz gôrünmekteydi. Dağlardaki kôylerin geleneksel saklÝ konumlarÝ artÝk
ônemini kaybetmekteydi. AynÝ zamanda düzlük alanlardaki yerel güvenlik gitgide artmÝĢ, emniyete
verilen ônceliğin yerini paraya yônelik düĢünce almÝĢtÝ. GeniĢ alanlardaki hububat tarÝmÝ yerleĢimler
için yeni bir motif oldu. Bôlgesel olarak yeni demiryollarÝ geniĢlemeyi teĢvik ediyor, hububat artÝk tren
sayesinde Ġstanbul pazarlarÝna çok daha ucuz olarak taĢÝnÝp satÝlabiliyordu.
―YukarÝdan aĢağÝya‖, gizli dağ yerlerinden aĢağÝya daha iyi kullanÝlabilen düzlük alanlara doğru
ilerleyen bu geliĢme, laik sürecin, 19. ve 20. yüzyÝlÝn en büyük geliĢiminin, bir baĢarÝsÝdÝr. �nemli
neticeleri asla gôz ardÝ edilemez. Bugün binlerce Anadolu dağ kôyü sadece birkaç yaĢlÝ tarafÝndan
kullanÝlmakta veya neredeyse tamamen boĢ olarak durmaktadÝr. Düz alanlar çok daha iyi fÝrsatlar
sunar. �zellikle hÝzla büyüyen Ģehirler günümüzde yeni kazanç kapÝlarÝ sunmaktalar. Bu süreç
batÝdan doğuya Anadolu‘da yayÝldÝ; Ġkinci Dünya SavaĢÝ‘ndan ônce Ege ve Trakya‘da, savaĢtan sonra
Orta Anadolu‘da, ve günümüzde de doğuda ortaya çÝktÝ. AĢağÝ yukarÝ aynÝ süreç Yunanistan‘da Ġkinci
Dünya SavaĢÝ‘ndan ônce gerçekleĢirken, Arabistan‘Ýn dağlarÝ da boĢalmaktaydÝ. Ġtalya ve güney
Fransa‘da da aynÝ süreç uzun bir süre ônce yaĢanmÝĢtÝ. AĢağÝ yukarÝ bütün Akdeniz ülkelerinde
gôrüldü.
Bu geliĢime paralel olarak, soyutlanmÝĢ yeni birçok çiftlik yapÝlarÝ meydana getirme eğilimi dikkat
çekici bir biçimde yayÝldÝ. Bu kesinlikle Doğu Akdeniz‘in bir çok bôlgesi için yeni bir Ģeydir. Sadece
Karadeniz dağlarÝnda toprak azlÝğÝndan kaynaklanan bir dağÝnÝk yerleĢim geleneği mevcuttur. Diğer
bütün bôlgelerde, genel olarak insanlarÝ birlikte yaĢamaya gôtüren neden güvenlik meselesiydi. Bir de
kÝsmen su kaynaklarÝnÝn azlÝğÝ bir neden olabilir. ġimdi, 20. yüzyÝlÝn sonunda, Akdeniz kÝyÝlarÝnÝn tek
91
tek çiftliklerle dolu olduğunu, yeni yollar boyunca ya da yeni yollara doğru, aynÝ zamanda da meyilli
yüzeylere doğru yayÝldÝğÝnÝ gôrüyoruz. Seralarda tarÝm son derece yaygÝnlaĢmÝĢtÝr. Erken bir vakitte
ürünün yetiĢtirilmesine olanak sağlamaktadÝr. BaĢka bôlgelerde mülkiyetin belgelenmesi (Filistin)
ayrÝca arazide bireysel yerleĢimi teĢvik edici bir unsur olmaktadÝr.
AynÝ zamanda bir çok yeni kent geliĢmekte ve bunlarÝn çoğu yeni idari mahaller olarak
seçilmekteydi. 19. yüzyÝl sonu ve 20. yüzyÝl baĢlarÝ, kentlerin kurulduğu, ôzellikle yeni bôlgesel
kentlerin ortaya çÝktÝğÝ bir devirdir. Bu eğilim, dağlÝk alanlardaki geleneksel yerel merkezlere ulaĢma
imkanlarÝnÝn ortadan kalkmasÝyla baĢladÝ. Geleneksel idarecilerin ya da yôneticilerin bulunduklarÝ
yerler olan eski kaleler ônemini kaybetti, artÝk bu yerler yeni ekonomik ihtiyaçlara cevap vermez
oldular. Düzlük alanlardaki yeni ve hÝzla büyüyen kôylerden buralara ulaĢmak da son derece zordu.
Yerel ve bôlgesel idare daha kolaylÝkla eriĢilebilen mahaller seçmek zorunda kaldÝ.
Bu yeni merkezlerin çekirdeği genellikle tarihi pazarlardÝ. Eski zamanlardan beri haftanÝn belli bir
gününde açÝk alanda herkese açÝk bir pazar kurulurdu. Bu yerler, farklÝ yônlerden kolayca eriĢilebilir
bir noktada olduklarÝ için uzun süre merkezi ônemlerini korudular. Yerel bir devlet memuru
(Kaymakam, ya da müdür-i nahiye) ve ayrÝca bazÝ polisler buralara yerleĢtiriliyordu. Genellikle bir çok
dükkan ve lokanta bunu takip ediyor ve daha sonra diğer resmi ve ôzel kurumlar ortaya çÝkÝyordu. Bu
yeni yerleĢimlerin ilk aĢamasÝnÝn baĢlangÝcÝ Anadolu, Suriye ve Irak‘ta son derece birbirine benzer
olmuĢ olmalÝdÝr. Son zamanlara kadar ônemini koruyan unsur, yerelleĢmenin temel ilkesiydi: SÝradan
kôylü kaymakamÝnÝn huzuruna yürüyerek bir gün içinde kolayca varabilmeliydi. Bu ilke kuĢkusuz
motorlu trafiğin mevcut olduğu günümüzde artÝk ortadan kalkmÝĢ bulunuyor, ancak yüz yÝl ônceki
kentleĢme için ônemliydi.
�nemli bir değiĢiklik de, Tuna ülkelerinden Arap topraklarÝna kadar, bugün için h�l� geçerli olan
yer isimlerinin sÝk sÝk değiĢmesidir. 19. yüzyÝlÝn ortalarÝna kadar bu kôy isimleri, yerel idarecilerin
ilgisinden tamamen uzakta, geleneklere gôre yerel ahali tarafÝndan konulmaktaydÝ. Hatta bir çok
Romen kôy ismi küçük Ģekil değiĢiklikleriyle bugüne kadar gelebilmiĢtir. Ancak OsmanlÝnÝn son
zamanlarÝnda değiĢim baĢlamÝĢtÝ: Muhacir kôylerinin isimleri sÝk sÝk yôneticinin isminin
ArapçalaĢtÝrÝlmÝĢ Ģekliyle adlandÝrÝlÝyordu: Mecidiye, Muradiye, Mahmudiye gibi. Diğer ülkelerde
değiĢiklikler diğer kurallarÝ takip etti. Yunanistan‘da ôrneğin bugün Türkçeden gelen herhangi bir kôy
ismi bulmak hemen hemen imkansÝzdÝr. Bu sôzde ―Türkokratya‖ bütün kôy isimlerinden silinip
atÝlmÝĢtÝr. Türkiye‘de de Türkçe kôkten gelmeyen bütün kôy isimlerinin değiĢtirilmesi eğilimini
gôrüyoruz. �zellikle doğu Anadolu‘da bunlarÝn sayÝlarÝ binleri bulur. Hatta Müslüman isimleri bile
―gerçek Türk‖ isimlere dônüĢtürülmüĢtür. Arap ülkelerinde isim değiĢikliği daha az gôrülür, ancak
Kürtçe ―Türbe Sipi‖nin (Kuzey Suriye) Arapça ―Kubur el-Beid‖e çevrilmesi ôrneği, ve yakÝn
zamanlarda milliyetçi izler taĢÝyan ―Kahtani‖ ôrneği dikkat çekicidir. ġehir isimlerinin değiĢtirilmesi ise
bugüne kadar sÝk olmuĢ değildir. Ancak sÝk sÝk eklemeler yapÝlmaktadÝr: Urfa‘nÝn ġanlÝurfa‘ya,
Ayntab‘Ýn Gaziantep‘e çevrilmesi gibi. Bütün coğrafi-tarihi araĢtÝrmalar için isimlerdeki bu istikrarsÝzlÝk
ciddi bir engel oluĢturmaktadÝr.
92
Günümüzdeki durum ise bu çalÝĢmanÝn konusu değildir. Ancak günümüzün en ônemli eğilimleri
Ģôyle ifade edilebilir:
Son on yÝllÝk dônemde, toprak kullanÝmÝndaki değiĢim, yaklaĢÝk olarak 1960‘lardan bu yana,
beklenilenden çok daha fÝrtÝnalÝ geçmiĢtir. En dikkat çekici, ya da en aĢik�r değiĢim, tarÝmÝn
makineleĢmesidir. Bugün, traktôrün ulaĢamadÝğÝ dağ arazilerini katmazsak, sadece büyük toprak
sahiplerinin değil, hemen hemen her çiftçinin, traktôrü vardÝr. AynÝ zamanda bir zamanlarÝn küçük
tarlalarÝ, makinalara uygun hale gelmesi için kôylüler arasÝndaki basit anlaĢmalar sayesinde
birleĢtirilmiĢ, büyütülmüĢtür. KÝrsal alandaki mevcut bu durum, dolayÝsÝyla bundan kÝrk yÝl ôncesiyle
kÝyaslanamayacak bir noktadadÝr.
Ġkinci ônemli eğilim ise sulama tarÝmÝnÝn yaygÝnlaĢmasÝdÝr. Bu da, yalnÝzca OsmanlÝ
Ġmparatorluğu‘nun ardÝndan gelen devletlerde değil, bütün YakÝn Doğu‘da karĢÝmÝza çÝkan bir
durumdur. �umra‘nÝn (1914) sulanmasÝ projesiyle Türkiye, MÝsÝr dÝĢÝndaki YakÝn Doğu ülkeleri
arasÝnda modern sulama sistemini kuran ilk ülke olmuĢtur. Birinci Dünya SavaĢÝ‘ndan ônceki dônemle
karĢÝlaĢtÝrÝldÝğÝnda, Türkiye‘nin bugünkü sÝnÝrlarÝ dahilindeki sulama alanÝ beĢ kat artmÝĢ ve yaklaĢÝk 6
milyon hektara ulaĢmÝĢtÝr. Sulamayla bütün tarÝm ürünlerindeki verimlilik buna bağlÝ olarak artÝĢ
gôstermiĢtir.
�çüncü bir eğilim, nadiren dile getirilen idari kurumlarÝn büyüyen etkisi ve büyük bir nüfusun
geliĢen ekonomik düĢünce yapÝsÝdÝr. Hayvan sayÝsÝ, ôzellikle keçi, at ve katÝr, aynÝ zamanda deve,
hatta Ankara keçisi ve koyun, uzun bir süredir ciddi bir biçimde azaldÝ. Bu sadece tarÝmsal iĢler ya da
ulaĢÝm için artÝk hayvan gücüne ihtiyaç duyulmamasÝndan değil, aynÝ zamanda ÝsÝnma yôntemi olarak
hayvan gübresine duyulan talebin azalmasÝndan dolayÝ da bôyle olmuĢtur. Bir baĢka modern etki ise
ormancÝlÝğÝn günümüzde artan etkisidir. Ormanlarda beslenen (ve ―ormanla‖ beslenen) keçi sürüleri
artÝk nadiren gôrülüyor. Bir zamanlar kÝraç olan geniĢ topraklar Ģimdi ağaçlandÝrÝlÝyor.KÝrsal kesimden
Ģehire ve Ģehirdeki iĢ alanlarÝna doğru nüfusun akmasÝ, belki de günümüzün en dikkat çekici
eğilimidir. Türkiye‘de, Ģehirde yaĢayan nüfus (1995) çoğunluğu oluĢturur. OsmanlÝ Ġmparatorluğu‘ndan
sonraki diğer ülkelerde durum aĢağÝ yukarÝ aynÝdÝr. ġehirlerdeki muhtemel basit iĢlerin sayÝsÝ,
geleneksel kôy ekonomisiyle karĢÝlaĢtÝrÝldÝğÝnda çok daha fazladÝr. Günümüz Türkiye‘sinin Avrupa‘nÝn
ortalama yaĢam ĢartlarÝna uyum sağlamasÝ daha uzun yÝllar alabilir, ve Tuna bôlgesindeki pek çok
eski OsmanlÝ toprağÝ h�l� daha ileri seviyede olabilir. Ancak geliĢim devam etmektedir ve eski
OsmanlÝ ülkeleri gelecek on yÝllÝk dônemde Avrupa seviyesini yakalayabilir.
Akdağ, M. (1963): Celali ĠsyanlarÝ 1550-1603.-Ankara.
Alexander, J. C. (1985): Toward a History of Post-Byzantine Greece: The Ottoman
Kanunnames for the Greek Lands ca. 1500-1600.-Athens.
Braudel, F. (1986): Sozialgeschichte des 15.-18. Jahrhunderts.-(Original
93
title: La Mediterranee et le monde mediterraneen a l´epoque de Philippe II.-German translation
according to IV. edition 1979) München
Busch-Zantner, R. (1938): Agrarverfassung und Siedlung in Südosteuropa, unter besonderer
Berücksichtigung der Türkenzeit.-Leipziger Vierteljahrsschrift für Südosteuropa, Beihefte, Nr. 3.
Dols, M. (1979): The second plague pandemic and ist recurrences in the Middle East 1347-
1894.-Journ. Of the Econ. and Soc. Hist. Of the Orient (JESHO) 22/2, pp. 162-189.
Faroqhi, S. (1987): Rural Society in Anatolia and the Balkans during the Sixteenth Century.-
Turcica, Revue des Etudes Turques. I: vol. IX, p.161-195; II: vol. XI, p. 103-153.
Faroqhi, S. (2000): Ottoman Peasants and Rural Life: The Historiography of The Twentieth
Century.-Archivum Ottomanicum 18, p. 153-182.
Faroqhi, S. (1987): Men of Modest Substance-House Owners and House Property in
Seventeenth-Century Ankara and Kayseri.-Cambridge.
Flohn, H.; Fantechi, R. (eds.) (1984): The Climate of Europe: Past, Present and Future. Natural
and Man-Induced Climatic Changes.: A European Perspective.-Doordrecht, Boston, Lancaster.
Gassner, G.; Christiansen-Weniger, F. (1942/43): Dendroklimatologische Untersuchungen über
die Jahresringentwicklung der Kiefern in Anatolien.- Nova Acta Leopoldina N. F., vol. 12/80, Halle.
Hôhfeld, V. (1988): Near East-Early and Late Settled Areas., 1: 8 Mill.- Map A IX 1 of: Tübingen
Atlas of the Near East (TAVO), Tübingen.
Hütteroth, W.-D. (1982): Türkei.-Wiss. L�nderkunden Vol. 21, Darmstadt.
Hütteroth, W.-D. (1993): The Role of the Ottoman Empire in the Early Modern World-System.-
In: H.J. Nitz (ed.): The Early-Modern World- System in Geographical Perspective.-Stuttgart.
ĠnalcÝk, H. (1983): The Emergence of Big Farms, �iftliks: State, Landlords and Tenants.-In: J. L.
Baque-Grammont/P. Dumont (eds.): Contributions a l´histoire economique et sociale de l´empire
Ottoman.-Coll. Turcica III, p. 105-126.
ĠnalcÝk, H.; Quataert, D. (eds.) (1994): An Economic and Social History of the Ottoman Empire
1300-1914.-Cambridge Univ. Press.
Ġslamoğlu-Ġnan, H.; Faroqhi, S. (1979): Crop Patterns and Agricultural Production Trends in
Sixteenth Century Anatolia, Review.-Revue d´etudes interdisciplinaires II, p. 401-436.
94
Le Roy Ladurie, E. (1973): Times of Feast and Times of Famine: A History of the Climate since
the Year 1000.-London.
Keyder, C.; Tabak, F. (eds.) (1991): Landholding and Commercial Agriculture In the Middle
East.-Albany/N.Y.
McGowan, B. (1981): Economic Life in Ottoman Europe. Taxation, Trade and Struggle for Land
1600-1800. Cambridge. Nagata, Y. (1976): Some Documents on the Big Farms (Ciftliks) of the
Notables in Western Anatolia.-Inst. for the Study of Languages in Asia and Africa. Tokyo. Planhol, X.
de (1965): Les Nomades, la Steppe et la Foret en Anatolie.- Geogr. Zeitschr. 53/1-2, p. 101-116.
Planhol, X. de (1975): Kulturgeographische Grundlagen der islamischen Geschichte.-(translated
from french by H. Halm.-Orig. title: Les fondements geographiques de l´histoire de l´Islam.-Paris
1968).
Vakalopoulos, A. E. (1963): Le retraite des populations greques vers les
regions eloingees et montagneuse pendant la domination Turque.- Balkan Studies 4, p. 265-
276, Thessaloniki.
Wagstaff, J. M. (1993): The Role of the Eastern Mediterranean for the World Economy.-
Erdkundl. Wissen 110, p. 327-342.
Wallerstein, I.; Decdeli, H.; Kasaba, R. (1987): The Incorporation of the Ottoman Empire into the
World Economy.-In: H. Islamoglu-Inan (ed.): The Ottoman Empire and the World economy. p. 88-97,
Cambridge.
Wilhelmy, H. (1935): Hochbulgarien I: Die l�ndlichen Siedlungen und die b�uerliche Wirtschaft.-
Schr. Geogr. Inst. Kiel IV, Kiel. Tercüme: Babür Turna