14
OĞUZ ATAY • Tehlikeli Oyunlar

OĞUZ ATAY • Tehlikeli Oyunlar - iletisim.com.tr · Oğuz Atay’ı okumak bilinç ve duyarlılığın yaşamayı anlamlı kılan bir bireşime, bir çeşit yaratıcılığa yönelteceğine

  • Upload
    others

  • View
    22

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

OĞUZ ATAY • Tehlikeli Oyunlar

Sinan Yayınları, 1973 (1 baskı)

İletişim Yayınları 27 • Oğuz Atay Bütün Eserleri Dizisi 2ISBN-13: 978-975-470-209-5© 1984 İletişim Yayıncılık A. Ş.1-30. BASKI 1984-2014, İstanbul31. BASKI 2015, İstanbul32. BASKI 2015, İstanbul33. BASKI 2015, İstanbul

KAPAK Ümit KıvançKAPAK FOTOĞRAFI Ara GülerUYGULAMA Hüsnü AbbasDÜZELTİ Sezar AtmacaBASKI ve CİLT Sena Ofset · SERTİFİKA NO. 12064

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 38 46

İletişim Yayınları · SERTİFİKA NO. 10721

Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbulTel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

OĞUZ ATAY

TehlikeliOyunlar

“ÖNSÖZ”

Ey Sevgili Okur,

Şu elinde tuttuğun Tehlikeli Oyunlar’ı okumak üzere olduğun içinseni ne kadar kıskandığımı açıklamakla başlamak istiyorum bir so-lukta yazıp bitirmek istediğim bu önsöze. Niçin mi kıskanıyorumseni? Heyecan ve serüven dolu bir yolculuğa benzeyen bu okumauğraşıyla ilk kez karşı karşıya olduğun için elbet. Bu önsözü bir so-lukta yazıp bitirmek isteyişime gelince, belki bunun nedenini sende kestirebilirsin. Oğuz Atay “önsözlerden hiç mi hiç hoşlanmazdı.O kendine özgü inceliğiyle bir güzel alaya alırdı her türlü önsözü.Ama bu kitabın XIV. bölümünde de belirtildiği gibi, “Ülkemiz bü-yük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak,hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dün-yanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. Küçük topluluk-lar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyre-derek günlük oyunlarımıza başlarız. Ben, Hikmet IV zamanında–yani Hikmet I olduğum sıralarda– bu oyunu ciddiye almış ve bü-tün oyunları heyecanla seyretmiştim. Sonunda, kendi oyunumu,bütün bu oyunların dışında ve gerçek olarak yaşamaya karar ver-dim. İnsanlarımız, aynı piyesi yıllardır aynı biçimde oynamanın yor-gunluğu ve gerçeğe bir türlü benzetememenin bezginliği içindey-

5

ken ben, bizlere bugüne kadar hiç yararı dokunmamış olan aklın–daha doğrusu, akıl olduğunu sandığımız akıl taklidinin– zincirle-rinden kurtularak, bütün ülkeleri ve onların gerçek kişilerini içinealan büyük heyecanı içinde bulunuyorum.” Diyelim ki, ben de buheyecanı paylaştığım için soyunuyorum onun deyimiyle bu “ÖnsözAmca” rolüne. Hem sonra, kendini bir kez oyunların büyüsünekaptırdı mı insan kolay kolay sahneyi terk etmek de istemiyor. Amabenimki pek öyle düpedüz bir rol çalma arsızlığı değil. Ben kısacaTehlikeli Oyunlar’ın önemli bulduğum birkaç özelliği üzerinde dur-mak istiyorum. Bunların en önemlisi yazarın anlatım özgürlüğünüsağlayan “oyun oynama” yöntemi. Daha doğrusu, yazarın “insan-ların oynadıkları oyunlar” adını verdiği bölümler. Oyun içinde oyu-nun, roman içinde oyunun ya da roman içinde değişik anlatı bi-çimlerinin bir araç olarak kullanılması daha önce denenmiş biryöntem. Ama Oğuz Atay’ın yapıtlarında bu yöntemin bizim yazını-mızda benzeri görülmemiş bir ustalık ve zenginlikle kullandığı dabir gerçek.

Oğuz Atay Tehlikeli Oyunlar’ın yazımını 26 Mart 1973’te ta-mamlamış. Tutunamayanlar’ın bitiriliş tarihi 26 Temmuz 1970 ol-duğuna göre, ikinci romanının tasarlanışı ve yazılışı bu üç yıllık sü-re içinde gerçekleşmiş. Yazarın ilk romanını bitirdikten sonra tut-maya başladığı günlükten de anlaşılacağı gibi, Tehlikeli Oyunlarolay örgüsü kişileri, anlattığı çevre, ele aldığı sorunlar ve bütünbunları dile getirmek için yararlanılan anlatım teknikleri açısındanüzerinde uzun uzun düşünülmüş, roman son biçimini alıncaya ka-dar birkaç kez yazılmış, kurgu kaygısı ve ayrıntı seçimi kolayca an-laşılan çok titiz bir çalışmanın ürünüdür. Oğuz Atay’ın “düşüneninsan”ı ne tam anlamıyla organik bir parçası olabildiği, ne de büs-bütün kopabildiği bir toplumda yaşamaktadır. Bu toplum eski-yeni,Doğu-Batı, düş-gerçek, duygu-düşünce, kadın-erkek gibi çatışma-lardan kaynaklanan yoğun bir kargaşanın içindedir. Bu toplumdakiinsanların yaşama biçimlerini duygu ve düşünce yapılarını sözünüettiğim kargaşayı oluşturan sayısız ayrıntı koşullandırmaktadır. Ro-manın kahramanı Hikmet Benol kargaşanın temelinde yatan ger-çekliği araştırırken sürekli olarak birer ipucu gibi gördüğü bu ayrın-tılara takılır. Düşünen bir insan olarak gerçeklerle ilgilenmenin teh-

6

likeli bir tutum olduğunu görür. Her şeyden önce gerçeklerle içten-likle ilgilenmek toplumu yönetenlerce tehlikeli sayıldığı için, HikmetBenol da gerçeklerle oyun oynuyormuş gibi ilgilenme yolunu se-çer. Oğuz Atay’ın “düşünen insan”ı böylece “oynayan insan”a dö-nüşmüştür. İnsanın “oynayan bir varlık” (Homo Ludens) oluşu Rö-nesans’ın başından beri kendi yeteneklerini sınaması için bir çıkışnoktası olmamış mıydı? Shakespeare bu yüzden “Bir sahnedir bü-tün dünya”, dememiş miydi? Ünlü İspanyol oyun yazarı Calde-ron’un da Hayat Bir Düştür adlı bir erkek oyunu yok muydu? İşteOğuz Atay bu yazarlara öykünerek değil, ama gerçekliği algılama-da böyle bir bakış açısının önemini kavrayarak kendine özgü birkurgu oluşturur. Oyun öğesinin önemi böylece ortaya çıkınca,günlüğünde açıkladığı gibi dramatik biçim konusunu ayrıntılı bi-çimde inceler, Ortaçağ ibret oyunlarındaki simgesel adlı oyun kah-ramanları da, Shakespeare’in tragedya anlayışı da, Karagöz veMeddah gibi geleneksel tiyatro biçimlerimiz de Oğuz Atay’ın sergi-lemek istediği gerçekleri dile getirmede onun büyük bir ustalıklayararlandığı anlatım olanakları sağlar. Onun yararlandığı bu anla-tım olanakları bazı yazarlarda olduğu gibi biçimsel bir gövde gös-terisi olarak değil, onun tanık olduğu, tanık olmaktan da öte, bü-yük bir yoğunlukla yaşadığı kargaşanın zorladığı bir çeşitlilikle vetam bir işlevsellikle karşımıza çıkar. Tehlikeli Oyunlar Hamlet’i, DonKişot’u, Faust’u ve daha nice oyun ve roman kahramanını çağrıştı-ran parodilere bu yüzden korkusuzca yer verir. Gene bu yüzdenalaturka şarkılar, ilkokul manzumeleri, genç kızların okumaktanhoşlandıkları “hissi aşk romanları”, hamasi duyguları körükleyentarihi kahramanlar, bilincimizin ve bilinçaltımızın çöplüğünü oluştu-ran bürokratik söylemler Oğuz Atay için vazgeçilmez birer esinkaynağı olur.

Tutunamayanlar’da Selim Işık’ın olduğu gibi, Tehlikeli Oyun-lar’da da Hikmet Benol’un hayatının intiharla noktalanması yaza-rın yücelttiği ya da önerdiği bir çözüm olarak düşünülmemelidir.Gerçekler birer oyun olarak, daha doğrusu hayat bir oyun olaraksunulduğuna göre, buradaki intiharı böyle bir oyunun mantıksalve biçimsel sonucu olarak görmek bana akla daha yakın gibi geli-yor. Kaldı ki, Oğuz Atay’ın roman ve oyun kahramanları aracılığıyla

7

nerdeyse bir saplantı niteliğiyle karşımıza çıkardığı ölüm olgusuonun yaşama tutkusunu vurgulayan bir kavramdır. Godard’ın “Ser-seri Âşıklar” (A Bout de Soufle) filminde bir yazarla yapılan görüş-mede, yazar son isteğinin ölümsüzleşmek ve ölmek olduğunu söy-lüyordu. Oğuz Atay’ın kahramanları ise ölerek ölümsüzleşmek is-ter gibidirler.

Pirandello Altı Kişi Yazarını Arıyor diye bir oyun yazmıştı. Ger-çekliğin kaypaklığını, göreceliğini sergileyen bu oyun bana OğuzAtay’ın benzer bir sorunu ele alırken okurunu arayan bir yazar ola-rak tanımlanabileceğini düşündürdü. “Ben buradayım, sevgili oku-rum, sen neredesin?” derken, belki bir yandan okurun ilgisizliğikarşısındaki kırgınlığını dile getiriyordu. Ama bir yandan da okurunkitaplarındaki düşünsel yaratıcılığa katılımı için bir çağrıda bulunu-yordu. Oğuz Atay’ı okumak bilinç ve duyarlılığın yaşamayı anlamlıkılan bir bireşime, bir çeşit yaratıcılığa yönelteceğine ben bu yüz-den inanıyorum. Onun bu kitapları yazmakla dizginleyemediği ya-şama coşkusunu okurlarıyla büyük bir içtenlik ve cömertlikle pay-laşmak istediğine inandığım gibi.

CEVAT ÇAPAN

Eylül 1984

8

Sevin’e

I. BÖLÜM

1 GECEKONDU

(Yandaki odadan Asuman ile Naciye Hanımın sesleri du-yulur.)

HİKMET: Neden alçak sesle konuşuyorlar? (Düşünür.) Ya-takta, bütün sesler insana boğuk gelir. Hayır, alçak sesle ko-nuşmuyorlar; sesleri uzaktan geldiği için öyle sanıyorum. Al-lah kahretsin! Bütün söylediklerini anlıyorum. (Yüzükoyunyatar; başını yastığa, daha doğrusu, kılıf geçirilerek yastık ha-line getirilmiş mindere bütün gücüyle bastırır.) Duymak iste-miyorum homurtularınızı işte! (Başını kaldırarak, sesleringeldiği yöne çevirir.) Bir kelimeni bile duymak istemiyorumNaciye Teyze! (Ümitsizlikle başını yastığa bırakır.) Sonundahiç insan sesi çıkaramazsın inşallah; hayvanca homurtular-dan ibaret kalırsın. (Yastığı düşürür.) Kapı aralık olduğu hal-de kimseyi göremiyorum. (Eliyle yatağın baş tarafını yoklar.Yastığı bulamaz.) Yastık durmadan düşer; çünkü divanın baştarafı duvara ulaşamaz; çünkü arada bir yerde koltuk vardır.Koltuk biraz sola çekilse... senin için misafir odalarının düze-

13

nini bozamazlar. Gülerim bu misafir odasına. (Gülümser.)Hay Allah! Durup dururken bu gülümseme de nereden çıktı?(Somurtur.) Uyuduğumu sanıyorlar; yastığı düşürdüğümüduymuşlarsa... Duysunlar da bu işkenceye son versinler. Ha-yır, duymasınlar; durum daha çok karışır ve nefretlerinindoğrultusu değişir. Buna alışmak üzereyim, yeni nefretlerleuğraşamam. (Kollarını yavaşça yataktan aşağı uzatır, yastığıyukarı çeker.) Beni duyuyorlar mı acaba? (Başını kapıya çevi-rir.) Naciye Teyze! Ölmüş dayımın sağ kalmış karısı! (Sesinialçaltır.) Öyle deme; onun ekmeğini yiyorsun. Anladık! Bil-mem ki başka türlü nasıl bela olsam başınıza? Beni yiyip biti-ren şu pireler gibi gerçekten kanınızı emsem. (Kaşınır.)

NACİYE HANIM: Artık dayanamıyorum.HİKMET: Ölürsün inşallah! Kimsenin acımadığı bir ölü

olursun. (Yorganı hırsla iki yanına sarar.)NACİYE HANIM: Oğlanın bütün yükünü sırtıma bırakıp

gitti.HİKMET: Yalan söylüyorsun! Kısa bir süre için, anlıyor mu-

sun? Kısa bir süre için. (Yorganı başına çeker, yatağın içindebüzülür.) İnsan nasıl kaybolabilir? Kimseye görünmeden biryerden çıkıp gitsem. Bir köşede ölüp kalsam sonra da. Birbirini-ze sarılıp ağlaşırsınız: Biz ona gavur eziyeti yaparken zavallı ço-cuk ıslak bir duvarın dibinde... herkes çevreme toplanmış. İlgilimemur, kalabalığı yararak yanıma geliyor: Bu genç ölü hangievden çıktı? İşte başınız belaya girdi. Cevap verin bakalım!

NACİYE HANIM: Atölyeden zorlukla izin alıyorum, koşuphemen yemeğini veriyorum.

HİKMET: Bir kere oldu bu yalnız bir kere. Üstelik sen ısrarettin: Pis lokantalarda mideni bozma dedin. Aynı bu sözlerlesöyledim. Ben üç liraya karnımı doyuruyordum. Artin’in lo-kantasında. Akşamdan kalmış fasulyeyi ısıtmasını ben de bi-lirdim. (Sırtüstü yatar.) Başka şeyler düşünebilsem. (Bir süresusar.) Ben duygulu ve romantik bir insanım, anlıyor musun?

14