108
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI İSTANBUL GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 1. ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ KLİNİĞİ Klinik Şefi; Prof. Dr. İrfan ESENKAYA PROKSİMAL FEMORAL ÇİVİ İLE TEDAVİ ETTİĞİMİZ İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLARINDA KLİNİK SONUÇLARIMIZ UZMANLIK TEZİ Dr. Mustafa ÇAKIR TEZ DANIŞMANI Op. Dr. Kaya Hüsnü AKAN İSTANBUL-2009

PROKSİMAL FEMORAL ÇİVİLE TEDAVİ - · PDF fileii ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimimin son yılında tanıştığım, birlikte çalışmaktan onur duyduğum 1. Ortopedi ve Travmatoloji

  • Upload
    lamnhu

  • View
    237

  • Download
    7

Embed Size (px)

Citation preview

T.C.

SAĞLIK BAKANLIĞI

İSTANBUL GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

1. ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ KLİNİĞİ

Klinik Şefi; Prof. Dr. İrfan ESENKAYA

PROKSİMAL FEMORAL ÇİVİ İLE TEDAVİ

ETTİĞİMİZ İNTERTROKANTERİK FEMUR

KIRIKLARINDA KLİNİK SONUÇLARIMIZ

UZMANLIK TEZİ

Dr. Mustafa ÇAKIR

TEZ DANIŞMANI

Op. Dr. Kaya Hüsnü AKAN

İSTANBUL-2009

i

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ……………………………………………………………………….... ii

ŞEKİL LİSTESİ………………………………………………………………...iii

TABLO LİSTESİ…………………………………………………………….....v

GRAFİK LİSTESİ……………………………………………………………... vi

ÖZET……………………………………………………………………………vii

SUMMARY…………………………………………………………………..... ix

1. GİRİŞ VE AMAÇ……………………………………………………………1

2. GENEL BİLGİLER………………………………………………………….

2.1. Tarihçe…………………………………………………………………..

2.2. Anatomi……………………………………………………………….....

2.3. Kalça eklemi biyomekaniği……………………………………………...

2.4. İntertrokanterik femur kırıkları……………………………………….....

2.5. İntertrokanterik femur kırıklarında tedavi……………………………….

2.6. Komplikasyonlar………………………………………………………...

4

4

7

17

19

26

40

3. HASTALAR VE YÖNTEM…………………………………………………

3.1. Ameliyat tekniği…………………………………………………………

3.2. Radyografik değerlendirme……………………………………………...

3.3. Klinik değerlendirme…………………………………………………....

3.4. İstatistiksel değerlendirme……………………………………………....

43

44

47

48

51

4. BULGULAR…………………………………………………………………

4.1. Distal kilitleme yapılan olgulardan örnekler……………………………

4.2. Distal kilitleme yapılmayan olgulardan örnekler……………………….

52

67

70

5. TARTIŞMA………………………………………………………………..... 75

6. SONUÇLAR………………………………………………………………… 89

7. KAYNAKLAR……………………………………………………………… 91

ii

ÖNSÖZ

Uzmanlık eğitimimin son yılında tanıştığım, birlikte çalışmaktan onur

duyduğum 1. Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şefi, değerli hocam Prof. Dr. İrfan

ESENKAYA’ya tezimin hazırlanması ve düzenlenmesindeki büyük katkılarından

dolayı saygı ve şükranlarımı sunarım.

Uzmanlık eğitimim süresince her konuda desteğini hissettiğim, engin

tecrübelerini benimle paylaşarak sosyal ve medikal açıdan yetişmemde büyük

katkıları olan 1. Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şef Yrd. değerli hocam Op. Dr.

Erol TURHAN’a saygı ve şükranlarımı sunarım.

Tezimde sonuçlarını değerlendirdiğim implantın geliştirilmesinde büyük

katkıları olan tez danışmanım Op. Dr. Kaya AKAN’a tezimin oluşturulmasındaki

katkılarından dolayı saygı ve şükranlarımı sunarım.

Asistanlık eğitimim süresince bilgi birikimleri ve deneyimlerinden

yararlandığım, birçok temel ilkeyi kazandığım, gerek bilimsel gerekse sosyal

gelişimimde birçok katkıları olan kliniğimizin değerli uzmanları; Op. Dr. Bahattin

ÜNSAÇ’a, Op. Dr. Can DEMİRÇAY’a, Op. Dr. Oğuz POYANLI’ya, Op. Dr. Koray

ÜNAY’a, eski klinik şefimiz Doç. Dr. Nadir ŞENER’e, kliniğimizden ayrılan değerli

uzmanlarımız Op. Dr. Ömer KARATOPRAK, Op. Dr. Hakkı BABATÜRK ve Op.

Dr. Emre DEMİRÇAY’a saygı ve şükranlarımı sunarım.

Asistanlık eğitimim süresince acı tatlı birçok anıyı paylaştığımız değerli

asistan arkadaşlarıma, servis ve ameliyathanemizin tüm hemşire ve personeline

teşekkür ederim.

Bugünlere gelmemde önemli paya sahip desteklerini hep hissettiğim annem

ve babama teşekkür ederim.

Bana her konuda destek olan, her türlü güçlüğe birlikte katlandığımız sevgili

eşim, hayat arkadaşım Dr. Çağlar ÇAKIR’a teşekkür ederim…

Dr. Mustafa ÇAKIR

iii

ŞEKİL LİSTESİ

Sayfa No

Şekil 1: Sol femur üst ucu kemik yapısı………………………………............ 7

Şekil 2: Femur proksimalinin trabeküler konfigürasyonu……………………..9

Şekil 3: Kalkar femorale……………………………………………………….9

Şekil 4: Kalça eklemi bağları……………………………………...…….……. 10

Şekil 5: Femur üst ucunun kanlanması……………………….………….…… 11

Şekil 6: Kalça eklemi ve uyluk kaslarının arkadan görünümü….……………..16

Şekil 7: Kalça eklemi ve uyluk kaslarının önden görünümü………….….........16

Şekil 8: Kalça eklem biyomekaniği……………………….…………………...18

Şekil 9: Boyd ve Griffin sınıflaması…………………………………………...23

Şekil 10: Evans sınıflaması…………………………………………………….. 23

Şekil 11: Evans-Jensen sınıflaması……………………………………….……. 24

Şekil 12: AO sınıflaması……………………………………………………….. 25

Şekil 13: Dimon-Hugston yöntemi……………………………………….……..27

Şekil 14: Jewett Çivi Plağı………………………………………….………….. 28

Şekil 15: 130 °AO kamalı plağı………………………………………….…….. 28

Şekil 16: LCP proksimal femur plağı…………………………………….……..29

Şekil 17: Richards dinamik kalça vidası……………………………………….. 30

Şekil 18: Medoff’un aksiyel-kompresyon yapan çifte vidalı plak sistemi……...30

Şekil 19: Talon kalça kompresyon vidası……………………………………….30

Şekil 20: Gofried perkutanöz kompresyon plağı = PCCP……………………... 31

Şekil 21: R.A.B. plağı…………………………………………………………...31

Şekil 22: Trokanter stabilize edici plak ve kalça vidası kombinasyonu………...31

Şekil 23: Ender çivisi……………………………………………………………32

Şekil 24: SGN-Standart gamma çivisi……………………………………..........32

Şekil 25: TGN-Trokanterik gamma çivisi…………………………………........32

Şekil 26: İMHS…………………………………………………………….........33

Şekil 27: Tan –İntertan………………………………………………….............33

Şekil 28: PFN………....……………………………………………………....... 33

Şekil 29: PFN- A…………………………………………………….................. 34

Şekil 30: Vero nail………………………………………………........................34

iv

Sayfa No

Şekil 31: PROFIN…………………………………………………………….....34

Şekil 32: Singh indeksi……………………………………………………….....36

Şekil 33 Garden dizilim indeksi…………………………………………...….. 38

Şekil 34: Tip-apeks indeks değerinin hesaplanması………...………………......39

Şekil 35: Ön-arka grafi ve lateral grafilerde

Parker vida-baş oran indeksinin hesaplanması…………………......... 40

Şekil 36: Profin uygulamasında traksiyon masasındaki hasta ve

skopinin pozisyonu……………………………………………............44

Şekil 37: Hastanın örtülmesi ……………………………………………........... 44

Şekil 38: 5 cm’lik cilt insizyonu………………………………………...............44

Şekil 39: Giriş yerinin skopi görüntüsü………………………………………... 44

Şekil 40: Çivinin yerleştirilmesi ………………………………………..............45

Şekil 41: Çivi yerleştirildikten sonraki skopi görüntüsü……………………….45

Şekil 42: Boyun vidalarını gönderirken doku koruyucunun yerleştirilmesi…… 45

Şekil 43: Skopi görüntüleri ile vidaların yerleşiminin kontrol edilmesi……….. 46

Şekil 44: Ameliyat sonrası cilt kapatıldıktan sonra insizyonların görüntüsü…...46

Şekil 45: Komplikasyonlar - Olgu 1…............…………………………….…... 61

Şekil 46: Komplikasyonlar - Olgu 2……............…………………………….....62

Şekil 47: Komplikasyonlar - Olgu 3...........………………………………......... 62

Şekil 48: Komplikasyonlar - Olgu 4………............…………………….…....... 63

Şekil 49: Komplikasyonlar - Olgu 5…............………………………................ 64

Şekil 50: Komplikasyonlar - Olgu 6…............…………………………............ 65

Şekil 51: Komplikasyonlar - Olgu 7……............……………………….…....... 65

Şekil 52: Distal kilitleme yapılan olgulardan örnek - Olgu 1…..…...…......... 67

Şekil 53: Distal kilitleme yapılan olgulardan örnek - Olgu 2……….…......... 68

Şekil 54: Distal kilitleme yapılan olgulardan örnek - Olgu 3…………..….... 69

Şekil 55: Distal kilitleme yapılmayan olgulardan örnek - Olgu 4………....... 70

Şekil 56: Distal kilitleme yapılmayan olgulardan örnek - Olgu 5………….... 71

Şekil 57: Distal kilitleme yapılmayan olgulardan örnek - Olgu 6……........... 72

Şekil 58: Distal kilitleme yapılmayan olgulardan örnek - Olgu 7……........... 73

Şekil 59: Distal kilitleme yapılmayan olgulardan örnek - Olgu 8…............... 74

v

TABLO LİSTESİ

Sayfa No

Tablo 1: Kalça çevresinin arter ve sinirleri…………………………………...... 13

Tablo 2: Kalçanın ön ve medial grup kasları………………..…………...…..... 14

Tablo 3: Kalçanın arka grup kasları…………………...……………………..... 15

Tablo 4: Haris Kalça Skoru (HKS)..................................................................... 48

Tablo 5: Modifiye Barthel Günlük Yaşam Aktivite İndeksi (MBİ)…..……..... 50

Tablo 6: Kırıkların AO sınıflamasına göre dağılımı………………………….... 53

Tablo 7: Distal kilitleme ile kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik,

HKS ve MBİ arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak incelenmesi....... 54

Tablo 8: Distal kilitleme ile skopi süresi ve ameliyat süresi ortalamalarının

istatistiksel olarak incelenmesi …………………….............................55

Tablo 9: Kan transfüzyonu ile ameliyat süreleri arasındaki ilişkinin

istatistiksel olarak incelenmesi……………………………………...... 56

Tablo 10: Redüksiyon ile mekanik yetmezlik gelişmesi arasındaki ilişkinin

istatistiksel olarak incelenmesi……………………………………..... 57

Tablo 11: Singh indeksi ile kırık tipi ve mekanik yetmezlik

gelişmesi arasındaki ilişkinin incelenmesi…………………………... 57

Tablo 12: HKS, kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik, yaş ve

ameliyat günü arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak incelenmesi….. 58

Tablo 13: MBİ, kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik, yaş ve

ameliyat günü arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak incelenmesi…... 59

vi

GRAFİK LİSTESİ

Sayfa No

Grafik 1: Hastaların cinsiyet dağılımı grafiği……………………………….. 52

Grafik 2: Hastaların taraf dağılımı grafiği……………………...….…….….. 52

Grafik 3: Hastaların kırık oluşum mekanizmaları grafiği………….…..…… 53

Grafik 4: Distal kilitleme yapılan ve yapılmayan grupların ameliyat süresi

ortalamaları grafiği…………………………………………………………... 55

Grafik 5: Distal kilitleme yapılan ve yapılmayan grupların skopi süresi

ortalamaları grafiği.………………….……………………………………..... 56

Grafik 6: Ameliyat süresi ve kan transfüzyon miktarları grafiği…………… 56

Grafik 7: HKS-yaş grafiği ……………………………………….…………. 59

Grafik 8: MBİ-yaş grafiği…………………………………………………... 60

vii

ÖZET

PROKSİMAL FEMORAL ÇİVİ İLE TEDAVİ ETTİĞİMİZ

İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLARINDA KLİNİK

SONUÇLARIMIZ

S.B. İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Ortopedi ve

Travmatoloji Kliniği’nde Mart 2006–Ocak 2009 tarihleri arasında intertrokanterik

femur kırığı nedeniyle PROFİN çivisi ile internal tespit uygulanan 111 hasta

retrospektif olarak değerlendirildi. İlk 6 ay içinde ölen 18 hasta ve 6 aydan az takipli

45 hasta çalışmadan çıkarıldı. 48 hasta klinik ve radyografik olarak değerlendirildi.

Değerlendirmeye alınan 48 hastamızın 27’si (% 56,2) kadın, 21’i (% 43,8)

erkekti. 25 (% 52) hastada sağ, 23 (% 48) hastada sol intertrokanterik femur kırığı

mevcuttu. Hastalarımızın yaş ortalamaları 72,1 yıl (33-86) idi. Hastalar ortalama

22,16 ay (9-48) takip edildiler.

Klinik, fonksiyonel değerlendirme Harris kalça skoru (HKS) ve modifiye

Barthel günlük yaşam indeksi (MBİ) ile yapıldı. HKS, 4 (% 8,5) hastada kötü olarak,

MBİ, 5 (% 10,5) hastada tam bağımlı olarak değerlendirildi. HKS ve MBİ ile kırık

tipi, redüksiyon, ve mekanik yetmezlik gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı

farklılık gözlenmedi. HKS ve MBİ ile klinik, fonksiyonel değerlendirme, istatistiksel

olarak yaş ortalamaları düşük olan hastalarda daha iyi olarak bulundu.

Radyolojik değerlendirmede kırık redüksiyonunun yeterliliğini belirlemek

amacıyla ameliyat sonrası grafilerde sağlam ve kırık kalçanın, redüksiyonun

devamlılığını belirlemek için de son kontrollerde çekilen grafilerde kırık kalçanın

boyun-cisim açısı ölçüldü. Ayrıca kaynama, avasküler nekroz, Z-etkisi, ters Z-etkisi,

cut-out (sıyrılma), femur diafiz kırığı, mekanik yetmezlik gelişimi ve kemik

kalitesini belirleyebilmek için Singh indeksi değerlendirildi.

Mekanik yetmezlik gelişen 2 (% 4,2) hastada Z-etkisi, 1 (% 2,1) hastada Z-

etkisi+femur başı avasküler nekrozu, 4 (% 8,4) hastada ters Z-etkisi, 1 (% 2,1)

hastada cut-out (sıyrılma), 2 (% 4,2) hastada femur diyafiz kırığı, 1 (% 2,1) hastada

proksimal vidaların ve distal vidanın yanlış yerleşimi saptandı. Hastalardan 9’u (%

18) mekanik yetmezlik nedeniyle yeniden ameliyat edildi.

viii

Hastaların son kontrol grafileri değerlendirildiğinde 47 (% 98) hastada

kaynama, 1 (% 2) hastada da kaynamama tespit edildi.

Ameliyat sonrası erken grafilerdeki redüksiyon ile mekanik yetmezlik

gelişimi ve kırık tipi arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi.

Mekanik yetmezlik gelişen hastaların % 91’inde Singh indeksi 3’ün altında

idi. Singh indeksi ile kırık tipi ve mekanik yetmezlik gelişmesi arasında pozitif

korelasyon gözlendi.

Takip edilen 48 hastadan 18 (% 37,5) hastada dinamik kilitleme, 6 (% 12,5)

hastada statik kilitleme yapıldı. Hastalardan 24’üne (% 50) distal kilitleme

yapılmadı. Distal kilitleme ile kırık tipi, redüksiyon durumu, mekanik yetmezlik

gelişmesi, HKS ve MBİ arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi.

Ortalama ameliyat süresi (ciltten cilde) 70 dakika (40-120), ortalama skopi

süresi 1,1 (0,5-3,7) dakika olarak bulundu.

Distal kilitleme yapılmayan grupta ortalama ameliyat ve skopi süreleri

kilitleme yapılan gruba göre daha kısa olarak bulundu.

Ameliyat süresi ortalamaları ile kanama arasındaki ilişki istatistiksel olarak

incelendi. Hastalardan 22’sine (% 46) ameliyat sonrası kan replasmanı yapılmadı,

kan replasmanı yapılan 26 (% 54) hastada ortalama 1,1 (1-4) ünite eritrosit

süspansiyonu kullanıldı.

İntertrokanterik kırıkların tedavisinde, diğer internal tespit yöntemleri ve

hemiartroplasti ile karşılaştırıldığında, minimal invaziv teknikle uygulanabilmesi,

kısa ameliyat süresi, daha az kanamaya neden olması ve düşük ölüm oranları

nedeniyle PROFİN ile internal tespit iyi bir seçenek olarak görülmektedir.

ix

SUMMARY

THE CLINICAL RESULTS OF THE INTERTROCHANTERIC FEMORAL

FRACTURE CASES TREATED WITH PROXIMAL FEMORAL NAIL

Between March 2006 and January 2009, 111 consecutive patients with

intertrochanteric femur fractures, which were undergone osteosynthesis by PROFIN

nail at S.B. İstanbul Göztepe Training and Research Hospital 1st Orthopedy and

Traumatology Clinic were examined retrospectively. During the first 6 months 18

patients died and 45 patients with follow-ups shorter than 6 months were excluded

from the study. The remaining 48 patients were examined clinically and

radiographically.

Of the 48 patients evaluated, 27 (56,2 %) were female, and 21 (43,8 %) were

male and 25 (52 %) of the intertrochanteric fractures were right, and 23 (48 %) of

them were left. The mean age was 72,1 (range 33-86) years. The mean follow-up was

22,2 months (range 9-48).

Clinical and functional evaluation was carried out via Harris Hip Score

(HHS) and Modified Barthel’s Index of Activities of Daily Living (MBI). HHS was

evaluated poor at 4 patients (8,5 %), MBI was evaluated as totally dependent at 5

patients (10,5 %). No statistically significant difference was observed among fracture

type, reduction and mechanical failure via HHS and MBI.

Clinical and functional evaluation with HHS and MBI scores were found

statistically better at lower age group patients.

In radiological evaluation, in order to find out the sufficiency of fracture

reduction in postoperative x-rays with the aim of determining the reduction

permanence of healthy and broken hip, femur neck-shaft angle was measured at the

x-rays taken at last follow-ups. Additionally we also evaluated union, avascular

necrosis, Z-effect, reverse-Z-effect, cut-out, femur diaphisial fracture and Singh

index at the x-rays.

In 2 patients (4,2 %) Z-effect, in 1 patient (2,1 %) Z-effect and avascular

necrosis, in 4 patients (8,4 %) reverse-Z-effect, in 1 patient (2,1 %) lag screw cut-out

and implant failure, in 2 patients (4.2 %) femur diaphysis fracture, in 1 patient

x

(2,1 %) misplacement of neck screws and distal lock screws were found. Nine

patients (18 %) were re-operated due to mechanical failure.

When last follow-up x-rays of the patients were evaluated, 47 patients (98 %)

showed union and in 1 patient (2 %) showed nonunion.

Reduction and mechanic failure at the early post-operative x-rays were not

statistically correlated with the fracture type.

At the 91 % of the patients was developed mechanical failure the Singh index

was below 3. Fracture type and mechanical failure were found positively correlated

with Singh index.

Technical difficulties experienced in sending two screws to femur neck at

previously used 135° screw-nail angle proximal femoral nails, were not experienced

with 126° screw-nail angle PROFIN nails during osteosynthesis. Two neck screws

were sent to femur neck at 48 patients.

Out of followed-up 48 patients, dynamic locking was performed at 18

patients (37,5 %), static locking was applied to 6 patients (12,5 %), and no distal

locking was performed at 24 patients (50 %). No statistically significant difference

could be observed with distal locking and fracture type, reduction situation,

mechanical failure, HHS and MBI.

Mean duration of surgery (skin to skin) was 70 minutes (40-120 min) The

average fluoroscopy time was 1,1 minutes (range, 0,5-3,7 min).

At the no distal locking group, average operation and fluoroscopy durations

were found shorter when compared with the distal locking group.

The mean operation time and bleeding volumes were compared. No blood

replacement was needed at 22 patients (46 %) and, 1,1 (1-4) units erythrocyte

suspension was used at 26 patients (54 %).

Internal fixation with PROFIN may be a better alternative in the treatment of

intertrochanteric fractures, when compared with other internal fixation methods and

hemiarthroplasty, owing to its minimally invasive applicability, short operation time,

lesser bleeding and low mortality rates.

1

1. GİRİŞ VE AMAÇ

Yapılan birçok epidemiyolojik çalışmada, tahmin edilenin aksine, kalça

kırıklarının insidansının arttığı gösterilmiştir. Bunda, toplumun yaşam süresinin

uzamasının etkili olduğu düşünülmektedir. Kalça kırıkları içerisinde femur boyun

kırıkları ve intertrokanterik kırıklar yaş gruplarına göre değişmekle beraber aynı

sıklıkla görülmektedir (1). İntertrokanterik kırıkların % 95’i yaşlılarda düşük ve orta

enerjili travmalarla diğer % 5’i genç nüfusta yüksek enerjili travmalarla meydana

gelir (1,2). Yaşam süresinin artmasına paralel olarak özellikle instabil

intertrokanterik parçalı kırık tiplerinin sıklığı artmaktadır (3). İntertrokanterik femur

kırıkları, kadınlarda erkeklerden 2 ile 8 kat daha fazla görülür. Diğer risk faktörleri

arasında beyaz ırk, nörolojik hastalıkların eşlik etmesi, malnütrisyon, görme

bozukluğu, malignite ve fiziksel aktivitede düşüş sayılabilir (1). İntertrokanterik kırıklarda ölüm oranları, intrakapsüler kalça kırıklarına göre

daha yaşlı hasta grubunda görüldüğü için daha fazladır ve travmadan sonra ki ilk yıl

içinde % 10’dan % 30’a kadar değişiklik göstermektedir. İlk yıldan sonra hastaların

yaşam beklentisi normal yaş grubundaki ölüm oranlarına döner (1,2).

Kemik kitlesinde azalma, instabil intertrokanterik kırıkların çok parçalı

olmasına yol açmaktadır. Bu kırıklar; kemik dansitesi 0,6 gr/cm3 veya daha az olan

kadınlarda 100 yaşam yılında % 16,6 oranında, nadiren de kemik dansitesi 1gr/cm3

veya daha fazla olanlarda ortaya çıkar. Osteopeninin yaşla olan bu bağlantısı,

cinsiyet veya sıklıkla söylendiği gibi menapozla ilişkili değildir. Çoğu kırık ev

ortamında basit ve orta dereceli travma ile ortaya çıkar (3). İntertrokanterik femur

kırığı olan hastalar, intrakapsüler kalça kırığı olan hastalardan daha yaşlıdır, günlük

aktivitelerinde daha fazla desteğe ihtiyaç duyarlar ve aktiviteleri ev içi hareketle

sınırlıdır (4). İntertrokanterik kalça kırıklı hastada tedavi planı, hastanın kırık öncesi

fiziksel yeterliliği, yaşam beklentisi, mental durumu, emosyonel durumu ve çevre ile

uyumunu da içeren sosyal durumu dikkate alınarak yapılmalıdır (3).

2

İntertrokanterik femur kırığı olan hastaların tedavisinde çeşitli yöntemler

denenmiştir. Bunlar içerisinde en basiti ve maliyeti düşük olanı konservatif tedavidir.

Ancak konservatif tedaviye bağlı yüksek ölüm oranları bildirilmiştir (3).

Konservatif tedavi ile alınan kötü sonuçlar üzerine, günümüzde cerrahi

girişimler daha çok tercih edilmektedir (5).

Hastaların yatağa bağımlılıktan kurtarılıp daha erken mobilize edilmeleri ve

kırık öncesi yaşam standartlarına daha erken dönebilmeleri, cerrahi tedavi metodları

ile mümkün olmaktadır. Bu sürenin 2 günü geçmesi bir yıl içindeki mortaliteyi 2 kat

artırmaktadır (3).

Erken cerrahi girişim; pulmoner komplikasyonlar, üriner sistem enfeksiyonu,

derin ven trombozu ve bası yarası riskini azaltır, optimum rehabilitasyon sağlar (3).

Bununla birlikte; non-ambulatuvar demanslı hastalar, eski kırıklı hastalar,

terminal dönem hastalığı olanlar veya instabil medikal problemli hastalarda

konservatif tedavi göreceli olarak endikedir (3).

Tedavide kırığa uygun implant seçimi de oldukça önemlidir. İmplant

stabilitesi beş faktöre bağlıdır. Bunlar; kemiğin kalitesi, kırığın tipi, sağlanan

redüksiyon, seçilen implantın dizaynı ve implantın kemiğin içindeki pozisyonudur.

Cerrah, sadece son üç özelliği etkileyebilir. Ancak ilk iki faktörü ve tedavi planını iyi

değerlendirmelidir (1,3).

Yapılan biyomekanik çalışmalar, instabil ekstrakapsüler proksimal femur

kırıklarında intramedüller çivilerin plak sistemlerinden daha üstün olduğunu

göstermiştir (6,7). Bu nedenle, kliniğimizde intertrokanterik bölge kırıklarının

tedavisinde proksimal femoral çiviler tercih edilmektedir. Bu çivilerin kullanımında

birçok intraoperatif teknik problemle karşılaşılmıştır. En sık rastlanılan intraoperatif

teknik problem ise, daha önce kullanılan boyun-cisim açısı 135° olan ve femur

boynuna iki vida gönderilen sistemlerde proksimal vidanın femur boynunun süperior

korteksine takılmasına bağlı ikinci vidanın gönderilememesidir.

Erişkinde femur boyun-cisim açısı genellikle 125° ve 135° arasındadır.

Yapılan antropometrik çalışmalarda, femur boyun-cisim açısının yaşla birlikte

kademeli olarak azaldığı gösterilmiştir. Ortalama açı 125°’nin hemen altındadır (3,8).

Literatür bilgileri ışığında, problemin boyun-cisim açısındaki azalmaya bağlı

olabileceği ve bu problemin önceden kullanılan sistemlerden daha az boyun-cisim

açısı olan bir implant kullanarak çözülebileceği düşünüldü. Haziran 2006 tarihinden

itibaren yeni bir proksimal femoral çivi olan 126° boyun-cisim açılı PROFİN

3

(Proksimal Femoral İntramedüller Nail. TST SAN – İSTANBUL) kliniğimizde

kullanılmaya başlandı.

Bu çalışmada amacımız, yeni bir implant olan PROFİN ile tedavi ettiğimiz

intertrokanterik femur kırıklarının sonuçlarını klinik ve radyografik olarak

değerlendirmektir.

4

2. GENEL BİLGİLER

2.1. TARİHÇE:

Kalça kırıkları için konservatif tedavi ve ateller Hipokrat döneminden beri

denenmektedir (9).

Ayaktan çekerek uygulanan Buck traksiyonu, bu bölge kırıklarının

redüksiyonu için Amerikan iç savaşı döneminde uygulanmaya başlamıştır (9).

1860’da Philips, femur boyun kırıklarını, femur proksimalinden laterale ve

distalinden ayağa doğru ağırlıkla traksiyon yaparak tedavi etmiştir (9).

1904’de Whitman, traksiyonla kırığı redükte ederek abduksiyonda pelvipedal

alçı yapmış ve bu uygulamasında radyografiden yararlanmıştır (10).

1907’de Steinmann ve Kirschner, kendi adlarıyla anılan çivi ve telleri

kullanarak femur distalinden iskelet traksiyonunu uygulamışlardır (9).

1923’de Russell, diz altından, hareket olanağı veren, dinamik traksiyon

uygulamış, buna Pearson eki ve Thomas ateli ekleyerek daha kullanılır duruma

getirmiştir (11).

Böhler ve Braun, dizi fleksiyonda ve uyluğu 45° eğimde tutan ateller

üzerinden ayaktan askı ile suprakondiler femur veya tibia proksimalinden geçilen

Steinmann çivisi ile traksiyon yöntemini uygulamıştır (9).

1933’de Leadbetter, proksimal femur kırıklarında kalça ve diz 90°

fleksiyondayken uyluk aksında elle direk traksiyon, adduksiyon ve 45° iç rotasyona

getirilerek yapılan kapalı redüksiyon manevrasını tanımlamıştır (10).

1957’de Mc Elvenny, hastayı kırık masasında iki bacaktan traksiyon

uygulayarak tedavi etmeye çalışmıştır (9).

Konservatif tedavi ile alınan kötü sonuçlar üzerine, günümüzde cerrahi

girişimler daha çok tercih edilmektedir. Konservatif tedavi, herhangi bir cerrahi

girişimi kaldıramayacak kadar çok yaşlı ve ameliyat olsa bile yürüyemeyeceği

düşünülen hastalarla sınırlı tutulmaktadır (5).

İnternal tespite ait ilk uygulamalar, Almanya’dan 1878’de Langenbeck ve

Amerika’dan 1897’de Nicolaysen’in kalça kırık tespitinde kullandıkları çiviyle tespit

yöntemleridir (9).

5

Femur başının yerini alacak protez yapma çalışmaları da 1890’lara uzanır.

1922’de Hey-Grooves’un fildişi, 1948’de Judet kardeşlerin akrilik femur başı

protezleri başarılı olamamıştır. Metal alaşımlı ilk kalça protezi 1950 yılında A.T.

Moore tarafından geliştirilmiştir. 1951’de Thompson vitalyum kalın stemli

endoprotezi geliştirmiştir. Ülkemizde Thompson protezi ilk kez 1959 yılında Rıdvan

Ege tarafından uygulanmıştır (9).

1900’de Amerikalı Davis ve Da Costa femur boyun kırıklarını marangoz

vidaları ile tespit etmişlerdir (9).

Boston’lu Smith Peterson, femur boynu kırıklarının internal fiksasyonu için

1925’de başlayıp 1931’de yayınladığı femur boynuna yerleştirilen üç kanatlı çivi,

hem baş ve boynu tespit ettiği, hem de rotasyonu önlediği için konservatif tedavi ile

mortalitesi ve komplikasyonları fazla olan femur boyun kırığı tedavisinde büyük bir

dönemi başlatmıştır (7,9).

1930’lu yılların sonuna doğru Amerikalı Thornton, içinden Kirshner’in

klavuz teli geçirilen kanüllü Smith Petersen çivilerini geliştirmiştir (9).

1934’de Jewett, Smith Petersen çivisi ile femura yaslanan bir parça halindeki

plaklı çivileri geliştirerek trokanterik kırıklarda internal fiksasyon yöntemini

uygulamıştır. Ülkemizde Jewett çivisi ilk olarak 1959 yılında Rıdvan Ege tarafından

kullanılmıştır (9). 1937’de Stuck ve Venable vücutta en az reaksiyon yapan vitallium

alaşımını kullanmaya başladıktan sonra, kalça kırıklarında bu çiviler daha çok

kullanılmaya başlanmıştır (9).

1943 ve 1945 yılları arasında Bowth, Moore, Neufield ve Bosworth, femur

başına giden kaması olan plakları uygulamışlardır (8).

1945’de Küntscher ve Maatz, trokanterik bölge kırıklarında kendi adları ile

anılan (Küntscher’in Y çivisi) çiviyi kullanmışlardır (7).

1946’da Mc Laughlin, femur boynuna girecek çivi ile femur cismine yaslanan

bir plak arasında 110° ile 160° açı verilebilen plaklı çivi sistemini kullanmıştır (9).

1951’de Pohl, ilk kayıcı kalça vidasını geliştirmiştir (7,9).

1953’de Pugh ve 1958 de Massie, iç içe kayarak kompresyon sağlayan

çivilerini geliştirmişlerdir (12).

Trokanterik bölge kırıklarının tedavisine eksternal fiksatör kullanımı ile ilgili

ilk yayın, 1957’de A.B.D’de Scott tarafından yapılmıştır. 1984’de De Bastiani,

subtrokanterik bölge kırıklı bir olguya dinamik aksiyel fiksatör uygulamıştır.

6

Ülkemizde, trokanterik femur kırıklarında eksternal fiksatör ilk defa 1988 yılında

Ankara Numune Hastanesinde Dr. Orhan Girgin tarafından uygulanmıştır (9).

1960’lı yıllarda ve 1970’li yılların başlarında Müler-Algöwer-Villenegger ve

arkadaşları, AO gurubu olarak dinamik kompresyon plaklarını kullanmaya

başlamışlardır. Birçok firma tarafından benzeri yapılan bu plak vida sistemi halen

intertrokanterik kırıkların tespitinde en çok kullanılan implantlardan biridir (9).

1967’de Zickel ve 1984 de Russel-Taylor, proksimaldeki çivi deliklerinden

boyuna da vida gönderilen çivilerini geliştirmişlerdir (9).

1967’de Dimon-Hugston ve 1975’de Sarmiento, redükte edilemeyen

kırıklarda uyguladıkları medial deplasman osteotomisini yayınlamışlardır (3,9,13).

1950’de Lezius’un tanımladığı, fakat 1968’de Ender’in yeni bir görüşle

yaygın olarak uygulamaya başladığı elastiki kondilosefalik çiviler, intertrokanterik

femur kırıklarının tedavisinde oldukça çok kullanılmıştır (9).

1978’de Jensen, implant stabilitesi açısından dinamik kalça vidasının tepesi

ile femur başı eklem yüzeyi arasında en az 10 mm olması gerektiğini önermiştir.

1979’da ise Kyle aksine bu mesafenin 10 mm’yi geçmemesi gerektiğini

vurgulamıştır (13).

1990’da Medoff ve arkadaşları, hem aksiyel hem de frontal planda

kompresyon yapmayı sağlayan dinamik aksiyel kompresyon plağını kullanmışlardır

(9).

1988’de SGN (Standart Gamma Nail) (7,14), 1996’da AO gurubu tarafından

PFN (Proksimal Femoral Nail) çivileri geliştirilerek kullanılmaya başlanmıştır (15).

1992’de Parker, dinamik kalça vidasının femur başı içindeki konumu ile

mekanik yetmezlik arasındaki ilişkiyi saptayabilmek için oransal bir metot tarif

etmiştir (16).

1995’de Baumgaertner ve arkadaşları, implant stabilitesi açısından dinamik

kalça vidasının başı ile femur başı eklem yüzeyi merkezi arasındaki mesafenin

mekanik yetmezlik üzerindeki etkisini tarif etmiş ve “tip-apeks indeksi” kavramını

ortaya atmışlardır (17,18).

1998 yılında İntramedüller Hip Screw (İMHS), Gamma çivisi ve PFN’ye

alternatif üretilmiş, ancak artmış femur diafiz kırığı riski nedeniyle yaygın kullanım

alanı bulamamıştır (5).

7

1998’de Madsen ve arkadaşları, büyük trokanter üzerinden Buttres etkisiyle

aşırı kollaps ve medializasyonu önlediklerini söyledikleri trokanter stabilize edici

plak uygulamasını tanımlamışlardır (19).

2004 yılında, yine AO gurubu tarafından boyun tespitini helikal bir vidayla

sağlayan PFN-A çivisi geliştirilmiştir (20).

2005 yılında kliniğimizin katkısıyla tasarlanarak üretilen PROFİN (TST

SAN, İSTANBUL) çivisi, ülkemizde trokanterik bölge kırıklarının tedavisinde

yaygın olarak kullanılmaktadır.

2.2. ANATOMİ: Femur, insan vücudundaki en

uzun ve en kuvvetli kemiktir. Büyük

bir kısmı silindirik ve öne doğru

eğimli olup, femur cisminin

proksimali femur boynu ve küresel

femur başı ile devam eder. Distalde,

tibia ile eklem yapan lateral ve

medial kondillerden oluşmaktadır.

Femur başı, bir kürenin yarısından

biraz büyük olup hyalin kıkırdak ile

kaplıdır ve merkezden uzaklaştıkça

kıkırdak kalınlığı azalır. Femur

başının düzgün yapısını fovea kapitis

bozar. Femur’un oblik yapısı kişiden

kişiye farklılık göstermektedir.

Femur boynu ortalama 5 cm

uzunluğunda olup, femur cismini

femur başına bağlar (21).

Boyun-cisim açısı, yetişkinlerde genellikle 125°-135°’dir (3). Yapılan

çalışmalarda, artan yaş ile bu açının azaldığı gösterilmiştir. Yaşlılarda boyun-cisim

açısı ortalama 120° civarındadır (3,8).

Frontal plandaki bu açılanmaya ek olarak, aksiyel planda femur boynu ile

femur kondilleri arasında 10°-15°’lik bir anteversiyon açısı mevcutur (3).

1. Fovea kapitis femoris 2. Büyük trokanter 3. Femur başı 4. İntertrokanterik hat 5. Küçük trokanter 6. Femur boynu 7. Pektineal hat 8. Dörtgensi tüberkül 9. Femur cismi 10. Linea aspera, medial dudak 11. Trokanterik fossa

Şekil 1: Sol femur üst ucu kemik yapısı; A: Ön.

B: Arka iç (22).

8

-Büyük trokanter (Trokanter majör), boyun ve cisim birleşkesinden

yukarıya doğru uzanan geniş dörtgensi bir yapıdır. Kalça abduktör kasları buraya

yapışır (22).

-Küçük trokanter (Trokanter minör) ise, femur boynunun cisim ile

buluştuğu arka, alt ve iç kısmındaki konik bir çıkıntıdır. Kalça fleksörü olan iliopsoas

kası buraya yapışır (22).

-İntertrokanterik hat (Linea intertrokanterika), femur boyun ve cisim

birleşkesinde, büyük trokanterin ön yüzünde, üst ve dış kenarından başlayarak

inferomediale doğru kabarık bir hat şeklinde uzanır. Femur boynunun en alt

seviyesinde trokanter minör ile aynı hizada ikinci bir tüberkül ile sonlanır. Arka

yüzde ise büyük trokanterin posterosuperior köşesinden küçük trokantere doğru

uzanır (22) (Şekil 1).

2.2.1. Femur üst ucu iç yapısı

Küre şeklini andıran femur başındaki sert kemik duvar, proksimale ve distale

doğru incelir ve femur başı içerisindeki kavite trabeküler kemik ile kaplanır. 1938

yılında Ward, femur proksimalindeki trabeküler yapıyı tanımlamıştır. Femur başına

etki eden kuvvetlere göre trabeküler sistem iki ana grupta toplanır. Femur boynu

inferomedialinden başlayıp femur başına doğru uzanan gruba birincil kompresif

grup, femur cismi medialinden büyük trokantere uzanan gruba ikincil kompresif

grup adı verilir. Femur cismi lateralinden başlayıp femur başına doğru genişçe bir

kavis oluşturan ana gruba birincil tensil grup, femur cismi lateralinden başlayıp

ikincil kompresif grup ile ağ yapan trabekülasyona ise ikincil tensil grup adı

verilmektedir. Merkez bölgede trabeküler yapıların ortasında, göreceli olarak

kesişmenin olmadığı ve diğer bölgelere kıyasla kemik doku hacminin az olduğu

bölge Ward üçgeni olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca büyük trokanterde stres

çizgileri boyunca trokanter major grubu olarak adlandırılan başka bir grup daha

bulunmaktadır. Femur başına etki eden ağırlık kuvveti birincil kompresif trabeküler

bölgeden intertrokanterik bölgeye doğru yönlendirilmektedir (Şekil 2).

9

Linea asperanın yakınındaki

kompakt kemikten başlayarak boynun

trabeküler yapısı içine doğru uzanan,

medialde femur boynunun arka duvarı ile

birleşen, lateralde ise büyük trokantere devam eden sert kemik yapıya kalkar

femorale adı verilir (Şekil 3). Femur

boynundan diafize yük aktarımında

posteromedial bölgede destek sağlar.

Kalkar femoralenin de katıldığı

intertrokanterik kırıklar instabil olarak

kabul edilir. Kırık redüksiyonu sırasında

bu bölgenin devamlılığının sağlanması

önemlidir (3).

2.2.2. Kalça eklemi

Sferoidal bir eklem olup dışbükey eklem yüzü bir küre, içbükey eklem yüzü

ise bu küreyi kısmen içine alan yuvarlak bir çukur şeklindedir. Frontal, sagital ve

horizontal olmak üzere üç ana eksende sırasıyla, abdüksiyon-addüksiyon, fleksiyon -

ekstansiyon ve rotasyon hareketleri yapabilir. Ayrıca tüm eksenlerdeki hareketlerin

Şekil 2: A: Femur proksimalinin trabeküler konfigürasyonu (22). B: Femur proksimalindeki

trabeküler sistemin şematik görünümü (1).

A B

Şekil 3: Kalkar femoralenin A, Aksiyel

kesitlerde, B, sagittal kesitlerde görüntüsü (5).

A

B

10

katılımıyla sirkümdiksiyon hareketi yapar (23). Eklem merkezi, inguinal ligamanın

orta 1/3'nün kısmen inferiorunda bulunur. Eklem yüzeyleri birbirine uygun şekilde

eğimli olsa da tam anlamı ile uyumluluk yoktur. Baş ve boyun önde tamamen, arka

tarafta ise intertrokanterik kabartının 1,5 cm superomedialine kadar kapsül ile

sarılıdır (21).

2.2.3. Eklem kapsülü ve bağları

Eklem kapsülü, asetabulumun kemik kenarına çepeçevre yapışır. Femoral

tarafta ise önde büyük trokanter ve intertrokanterik hat üzerine, arkada

intertrokanterik kabartının 1,5 cm superomedialine yapışır (21).

Ligamentum iliofemorale (Bertin bağı): Spina iliaka anterior inferiordan

başlayarak kapsülün ön yüzünde bir yelpaze gibi ilerler ve intertrokanterik hatta

yapışarak sonlanır (Şekil 4A). Eklemin ortasında, ikiye ayrılıp ters “Y” görünümünü

aldığı için “Bigelow’un Y-şekilli ligamanı” olarak da adlandırılır. Bacağın yük

taşıma pozisyonu sırasında hiperekstansiyona gelmesine engel olur (22,23).

Ligamentum pubofemorale: Pubik kemiğin alt kısmından başlayarak

laterale doğru uzanır. Kapsülün medial yüzü ve intertrokanterik hatta yapışır (Şekil

4A). Uyluğun ekstansiyon ve abdüksiyon hareketlerini kısıtlar, femur başına önden

destek olur (23).

Şekil 4: Kalça eklemi bağları: A: Ön. B: Arka (22).

A B

11

Ligamentum iskiofemorale: Arkada tuber iskiadikum yakınından başlar ve

öne dolanarak intertrokanterik hatta yapışır (Şekil 4B). Femuru arkadan destekler ve

aşırı iç rotasyona engel olur (23).

Eklem dışında bulunan bu üç bağ dışında insisura asetabulinin dış kenarından

başlayıp fovea kapitise yapışan ligamentum kapitis femoris bulunur. Bu bağın

içinden obturator arterin küçük bir dalı geçer ve epifiz kapanmadan önce beslenmeye

yardımcı olur. Ligamentum kapitis femoris başın addüksiyon ve dış rotasyon

hareketlerini sınırlar (23). 2.2.4. Femur üst ucunun kanlanması

Proksimal femuru besleyen arterler ekstrakapsüler sirkumfleks arterler,

asendan (çıkan) servikal dallar ve ligamentum teres arteri olarak üç grupta

incelenmektedir (24).

Ekstrakapsüler sirkumfleks arterler, posteriorda medial femoral sirkumfleks

arterin büyükçe bir dalının, anteriora doğru uzanarak lateral femoral sirkumfleks

arterin dalları ile birleşmesi sonucu oluşur. Süperior ve inferior gluteal arterler de

uzantılar vererek bu dolaşıma katkıda bulunmaktadırlar. Asendan servikal dallar,

ekstra kapsüler sirkumfleks arterlerden çıkarlar ve eklem kapsülünü delerek kapsülün

orbiküler liflerinin altından femur başına doğru uzanırlar. Asendan servikal arterler;

anterior, medial, posterior ve lateral olmak üzere dört kısma ayrılırlar (24).

Şekil 5: Femur üst ucu kanlanması: A: Ön. B: Arka (23).

A B

12

Femur başı ve boynuna ulaşan kanın önemli bir kısmı lateral gruptan

sağlanmaktadır. Sinoviyal kıvrımların ve fibröz uzantıların altında ilerleyen asendan

retinakular arterler eklem kıkırdağına kadar uzanır. Eklem kıkırdağı kenarında, bu

arterler “subsinoviyal arteriyel çember” olarak tanımlanan bir çember oluştururlar.

Bu çember, anatomik varyasyona göre tam ya da kısmi olabilir ve buradan femur

başına giren epifizyel arterler ayrılır. Ligamentum teres arteri ise obturator arterin

asetabular dalından ayrılır ve yetişkinlerde femur proksimalinin % 20’sini besler.

Femoral nutrisyonel arter, femurun intertrokanterik ve subtrokanterik bölgesinin

beslenmesini sağlayan en önemli yapıdır. Tek ise genelde arteria profunda femorisin

ikinci perforan dalından, iki adet bulunuyorsa bir ve üçüncü perforan dallarından

ayrılır (24).

Kalça eklemi çevresinin uyluk kas, arter ve sinirleri tablo 1-3 ve şekil 6-7’de

özetlenmiştir.

13

Tablo 1: Kalça çevresinin arter ve sinirleri (24).

A. İliaka eksterna A. İlika Kommunis’ in uç dalıdır. Pelvis ön kolonunun iç yüzünde, m.

psoas major üzerinden medial kenar boyunca oblik olarak aşağı doğru

seyreder. V. İliaka Eksterna, artere eşlik eder. Proksimalde psoas kasının

medial kenarı boyunca arterin posteromedialindedir.

A. Femoralis A. İliaka Eksterna’nın, ligamentum inguinale’nin altından geçtikten

sonraki uzantısıdır. Kapsülün hemen anterior ve medialinden seyreder. V.

Femoralis, V. Femoralis Profundus ve V. Safena Magna’nın da katılımıyla

inguinal ligamanın altından geçtikten sonra V. İliaka Eksterna adını alır.

A. Profunda Femoris İnguinal ligamanın 3,5 cm. altında A. Femoralis’in lateralinden çıkar,

posterioruna geçer ve pektineus ile addüktor longus kasları arasında

seyreder.

A. Sirkumfleksia

Femoris Lateralis

A. Femoris Profunda’nın lateralinden ayrıldıktan sonra sartorius ve rektus

kasları arasından geçer, vastus lateralis üzerinde inen ve çıkan dallara

ayrılır.

A. Sirkumfleksia

Femoris Medialis

A. Femoris Profunda’nın medialinden ya da femoral arterden çıkar.

Pektineus ile psoas kasları arasında femur medialinden döner ve

posteriorda linea intertrokanterika boyunca seyreder.

A. Glutealis superior

ve dalları

A. İliaka İnterna’nın posterior bölümünün dallarıdır. Siyatik çentiğin

superiorundan geçerek çıkarken asetabulumun posterior kolonuna çok

yakın seyreder.

A. Glutealis inferior

ve dalları

A. İlika İnterna’nın anterior bölümünün dallarıdır. Posterior kolona en

yakın oldukları yer spina iskiadika ve incisura iskiadika minor

çevresindedir.

N. İskiadikus L 4–5 ve S 1–2-3’den gelen üst sakral pleksus köklerinin devamıdır.

İncisura iskiadika majorden geçerek pelvisten çıkmadan önce priform

kasın anterior ve medialinden geçer. İnfrapriformis fossadan çıkar,

asetabulum arka kolonunun posterolateral yüzünden geçer. İncisura

iskiadika major’dan geçerken n. perenous kommunis’e ait lifler lateralde

yer alır ve daha kolay yaralanabilir.

N. Femoralis L 2–3–4 köklerinden oluşur. Pelviste iliopsoas üzerinde seyreder ve

uyluğa femoral üçgenden girer. Femoral üçgen, kalça ekleminin hemen

anterior ve medialinde inguinal ligaman, sartorius ve adduktor longus

kasları tarafından oluşturulur.

14

Tablo 2: Kalçanın ön ve medial grup kasları (24).

ADI BAŞLANGICI SONLANIŞI ARTER-SİNİR GÖREVİ

M. Sartorius

SİAS (spina iliaka

anterior superior)

Tuberositas tibia

mediali

Femoral arter, derin iliak

ve medial genikulat

arterler

N. femoralis

Uyluk fleksiyon,

abdüksiyon ve dış

rotasyonu. Ayrıca diz

fleksiyonuna yardımcı olur.

M. Kuadriseps femoris

a- M. rektus

femoris

SİAİ (Spina iliaka

anterior inferior)

Patellanın üst ve

yan kenarlarına

tutunarak lig

.patella ve

retinakula patella

olarak tuberositas

tibia’da sonlanır.

Derin femoral arter ve

genikulat arterler

N. femoralis

Dize ekstansiyon yaptırır.

Ayrıca m. rektus femoris

kalça ekleminde fleksiyonu

destekler.

b- M. vastus

medialis

Linea asperanın

medial dudağı

c- M. vastus

lateralis

Linea asperanın

lateral dudağı

d- M. Vastus

intermedius

Femur ön yüzü

M. İliopsoas

T12 ve L1-5 vertebra

corpusları, fossa

iliaca, SİAİ ve eklem

kapsülünün önü

Trokanter minör

Lomber arterler, renal

arterler, eksternal iliak ve

iliolumbal arterler

L 1-3 sinirler

Kalça fleksiyon, iç ve dış

rotasyonu, ayrıca lomber

vartebraların lateral

fleksiyonuna yardımcı

M. Pektineus

Os pubis

Linea pektinea

femoris

Obturator, medial

sirkumfleks, a. profunda

femoris ve derin eksternal

pudental arterler

N. femoralis

Uyluğa addüksiyon yaptırır.

Kalça ekleminde fleksiyon

ve dış rotasyona yardım

eder

M. Addüktör

longus

Os pubis’in ramus

superior ve inferioru

arasındaki sınırdan

Linea asperanın

medial dudağının

1/3 orta bölümü

Femoral arter, a. profunda

femoris, obturator ve

medial sirkumfleks arter

N. obturatorius

Uyluğa addüksiyon yaptırır,

kalça fleksiyonuna yardım

eder

M. Addüktör

brevis

Ramus superior os

pubis den

Linea asperanın

medial dudağının

proksimali

Femoral arter, a. profunda

femoris, obturator ve

medial sirkumfleks arter

N. obturatorius

Uyluk addüksiyonu yapar,

kalça fleksiyonuna yardım

eder

M. Addüktör

magnus

İskion kolu ve tuber

iskiadikum

Linea aspera 2/3

proksimalinden

femur medial

epikondiline

kadar

Arterleri ortak olup

obturator sinir dışında

siyatik sinirin tibial

dalından da innerve olur

Uyluğa adduksiyon yaptırır.

Ayrıca kalça ekleminde

ekstansiyon ve dış

rotasyona yardım eder

M. Grasilis

Ramus inferiora ossis

pubis

Tuberositas tibia

mediali

Obturator, medial

sirkumfleks, genikulat

arterler

N. obturatorius

Uyluğa adduksiyon yaptırır.

Diz fleksiyonu ve bacağın

iç rotasyonuna yardım eder

15

Tablo 3: Kalçanın arka grup kasları (24).

ADI BAŞLANGICI SONLANIŞI ARTER-SİNİR GÖREVİ

M. Gluteus

maksimus

Linea glutea posterior'un

arka kısmı, fasya

torakolumbalis, os

sakrum'un arka yüzü ve

sakrotuberal ligaman

Tuberositas glutea ve

traktus iliotibialis

fasya lata

İnferior ve superior gluteal

arterler, lateral sakral

arterler

N. Gluteus inferior

Uyluğa kuvvetli ekstansiyon

yaptırır; üst bölümü

abduksiyonu, alt bölümü

adduksiyonu destekler.

M. Gluteus

medius İliak kanadın dış yüzünde

krista iliaka, linea glutea

posterior ve anterior

arasından

Trokanter major

Superior ve inferior gluteal

arterler ve internal pudental

arter

N. Gluteus superior

Uyluğun abdüksiyonu;

bunun yanında kısmen içe,

kısmen de dışa rotasyon

yaptırır. M. Gluteus

minimus

M. Tensor

fasia lata SİAS

Fasya lata'nın traktus

iliotibialisi

Superior ve inferior gluteal

arterler

N. Gluteus superior

Fasya lata’yı gerer; uyluğa

fleksiyon ve addüksiyon

yaptırır. Ayrıca dizin

ekstansiyonuna yardım eder.

M. Piriformis

Sakrum'un pelvik

yüzünde 2-4 sakral

foraminaların çevresi

Trokanter major

Superior ve inferior gluteal

arterler, internal pudental

arterler, lateral sakral

arterler

N. Gluteus superior

Uyluğun dış rotasyonu

yanında abduksiyona da

katılır

M.

Obturatoryus

internus

Obturator foramen iç

tarafı ve obturator

membran

Trokanterik fossa

Superior ve inferior gluteal

arterler, internal pudental

arterler

N. Gluteus superior, L5-

S1'den çıkan muskuler

sinirler

Uyluğa dış rotasyon yaptırır.

M. Gemellus

superior

Spina iskiadika

M. Gemellus

inferior

Tuber iskiadikum

M.

Obturatoryus

eksternus

Obturator foramen'in dış

çevresi ve obturator

membran

Arterler aynıdır.

N. Obturatorius'dan innerve

olur

Uyluğa dış rotasyon yaptırır.

Ayrıca kalça ekleminda

fleksiyona katılır.

M. Kuadratus

femoris

Tuber iskiadikum dış

kenarı

Krista

intertrokanterika

İnternal pudental arter,

inferior gluteal arter, lateral

ve medial sirkumfleks

femoral arterler

N. Muskuli kuadratus

femoris

Uyluğa dış rotasyon yaptırır.

Ayrıca kalça ekleminde

abduksiyonuna katılır.

16

Şekil 6: Kalça eklemi ve uyluk kaslarının arkadan görünümü (23).

Şekil 7: Kalça eklemi ve uyluk kaslarının önden görünümü (23).

17

2.3. KALÇA EKLEMİ BİYOMEKANİĞİ

Kalça eklemi ve trokanterik bölge, ayakta durma ve yürüme esnasında statik

ve dinamik kuvvetlerin birleştiği ve dağıldığı bir bölgedir. Anatomik pozisyonda

ayakta dururken her bir kalçaya vücut ağırlığının yaklaşık üçte biri büyüklüğünde

yük etki etmektedir (25).

Yürüme esnasında bileşke kuvvetler femur başının anterosuperior bölgesine

etki eder. Normal kalça ekleminin ön-arka grafisinde, asetabulumun subkondral

bölgesindeki kemik yoğunluğunun artmış olduğu bölge yük taşıma yüzeyini gösterir.

Yürüme siklusunun değişik zamanlarında, femur başının yük altında kaldığı

anatomik segmentler değişmektedir. Topuğun yere temas ettiği zaman

anterosuperomedial, parmakların yerden kaldırıldığı zaman posterosuperolateral

bölge yük altında kalır. Proksimal femura yansıyan yükler kompresif ve tensil

trabeküler yapılar tarafından dağıtılır (26).

Statik konumda ayakta dururken Pauwels'e göre her iki kalçaya etki eden

yükler eşittir. Tek kalçaya binen yük gövde ağırlığının yarısı kadar veya üçte

birinden daha azdır. Normalde S5 önünden geçen vücut ağırlığı vektörü, abdüktör

kas kuvveti tarafından dengelenir. Yürümenin salınım fazında bir tarafın ekstremitesi

yerden kaldırıldığında, o tarafın ağırlığı gövde ağırlığına eklenecek ve normalde tam

gövdenin ortasından geçen ağırlık merkezi karşı tarafa kayacaktır. Bu durumda,

dengeyi abduktör kas kuvveti sağlamaktadır (26).

Femur başı rotasyon merkezi olacağı için, femur başı merkezini etkileyen

bileşke kuvvet (R)’in büyüklüğü, abdüktör kas gücü (M) ve vücut ağırlığı (K)

kuvvetlerinin vektöryel toplamına eşittir (Şekil 8).

Yapılan çalışmalar sonucunda, vücut ağırlık çizgisinin femur başı rotasyon

merkezine olan uzaklığının abdüktör kasların femur başı merkezine olan dikey

uzaklığının üç katı olduğu tespit edilmiştir. Pelvis’in dengede kalabilmesi için

kaldıraç kanunu prensiplerine göre;

Kuvvet x Kuvvet kolu = Yük x Yük kolu olmalıdır.

Bu durumda; K: Vücut ağırlığı, M: Abdüktör kasgücü, R: Femur başı merkezini

etkileyen bileşke kuvvet (K ve M’nin vektöryel toplamına eşittir. Femur boynu ile

16° açı yaparak femur başı merkezinden ve boynun inferomedialine yani kalkar

femorale’ye yakın geçer), OB: Abdüktör kaldıraç kolu, OC: Vücut ağırlık çizgisinin

femur başı merkezine uzaklığı, M x OB = K x OC, M = K x OC / OB dir. OC = 3 x OB

18

M = K x 3 OB / OB ise M = 3 K, R = M + K olduğuna göre, M = 3K ise R = 4 K dır.

Burada, R = 4 x 5 / 6 (~ 3.4) vücut ağırlığıdır.

Tek kalçaya etki eden yüklerin toplamı vücut ağırlığının 3 katıdır. Yük

taşıyan bir kalçada pelvisin dengede olabilmesi için abdüktör kas kuvvetinin vücut

ağırlığı momentinin üç katı kadar kuvvete sahip olması gereklidir. Bununla beraber

tırmanma, koşma, atlama gibi hareketlerde vücut ağırlığının yaklaşık 10 katı kadar

yük kalça eklemi üzerine binmektedir (26).

Femur epifiz, metafiz ve diafizi, şekil ve yapıları bakımından çeşitli mekanik

fonksiyonlara sahiptirler. Epifiz'in görevi, pelvisten gelen kuvvetleri femur başı

içindeki spongioz bölgeye aktarmaktır. Metafiz ise gelen kuvvetleri mekanik olarak

spongioz dokulara yönelterek tensil ve kompresif yüklenmelere çevirir. Diafiz

korteksi de metafizde femur eksenine uygun yönlere çevrilmiş olan kuvvetleri alır.

Bu kuvvetler femurun subtrokanterik bölgesinden itibaren spongioz yapıların ek

katkısı olmadan yalnızca kemiğin kortikal tabakası tarafından taşınır. Proksimal

femura yansıyan yükler kompresif ve tensil trabeküler yapı tarafından dağıtılır.

Fizyolojik konumda kompresif kuvvetler femur boynunun inferiorunda

yoğunlaşırken, süperiorda gerilme görülmez. Uygun olmayan durumlarda boynun

süperiorunda gerilme, inferiorunda kompresyon kuvvetleri artar (26).

Şekil 8: Kalça eklem biyomekaniği (26).

19

İntertrokanterik bölge kortikal ve sıkı spongioz kemikten oluşur.

Trabekülaların karmaşık mimarisi, kemik yapının şekli ve homojen olmayan dağılımı

nedeniyle kırık hattı en az direnç gösteren yol boyunca ilerler. Kemik tarafından

emilen enerji kırığın basit veya parçalı oluşunu belirler. Osteoporoz varlığında

makaslama, kompresyon ve tensil kuvvetlerin yoğunlaştığı kalça bölgesinde, bu

kuvvetleri emecek kemik doku azaldığı için parçalı kırık görülme ihtimali daha

fazladır. İntertrokanterik kırıklar daha büyük zorlamalarla oluştuğundan femur boynu

kırıklarına göre osteoporozun daha belirgin olduğu ileri yaşlarda görülür (5).

Kas kuvvetleri kalça ekleminin biyomekaniğinde önemli yer tutar. Yürürken

veya ayakta dururken femur boynunda oluşan makaslama kuvvetlerini kalça

abdüktörü olan gluteus medius kası karşılar. Kas güçlerindeki göreceli azalma

yorgunluk kırığına yatkınlık oluşturur. Trokanterik bölgeye yapışan değişik

yönlerdeki kuvvetli kaslar nedeniyle bu bölge kırıkları deplase olmaya eğilimlidir.

Osteoporoz nedeniyle oluşan, medial desteğin kaybolduğu parçalı kırıklar, yapışan

kuvvetli kasların kasılmasıyla çoğu kez instabildirler (5).

Stabil kırıklarda medial desteğin sağlam olmasından dolayı, kuvvetler tüm

femur boyunca yayılır. Böylece tespit materyalinin taşıdığı yük az olmaktatır.

İnstabil kırıklarda yani trokanter minörün ayrıldığı durumlarda ise posteromedial

desteğin yokluğu nedeni ile yükün büyük kısmını tespit aracı taşır. İnstabil kırıklarda

çok sık görülen varus açılanmasının sebebi de bu bölge kaslarının ve yüklenmenin

yarattığı kuvvetin büyük bölümünün tespit aracı tarafından karşılanmasıdır (5).

2.4. İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLARI:

2.4.1. Yaralanmanın mekanizması:

Yaşlılarda kalça kırıkları % 90 oranında basit düşmelerle meydana gelir.

Bunun aksine genç erişkinlerdeki kalça kırıkları genellikle motorsiklet kazaları veya

yüksekten düşme gibi yüksek enerjili travmalarla meydana gelir. Bu durumlarda

olası göğüs, baş, boyun ve batın yaralanmaları araştırılmalıdır. Düşme eğilimi yaşla

birlikte görme bozukluğu, azalmış refleksler, vasküler hastalıklar ve eşlik eden kas

iskelet patolojileri ile daha da artar. Yaşlı beyaz kadınlarda düşmelerin sadece % 5-%

10’u kırıkla sonuçlanır ve % 2’sinden azı kalça kırığıdır. Bu düşmelerin büyük bir

kısmının kalça kırığı ile sonuçlanmaması, düşme mekaniğinin kırık oluşumunda

önemli olduğunu göstermektedir (5).

20

Cummings ve Newitt, düşmelerin kalça kırığı ile sonuçlanmasına dört

faktörün katkıda bulunduğunu söylemişlerdir (5);

1- Kalça üzerine düşmelidir,

2- Düşmenin enerjisini azaltacak koruyucu refleksler kritik eşikten az olmalıdır,

3- Kalça çevresindeki kas ve yağ dokusu gibi lokal şok emici yapılar yetersiz

olmalıdır,

4- Kalça bölgesinde kemik gücü yetersiz olmalıdır.

Kalçanın büyük trokantere yakın yan tarafına doğru düşmeler, diğer bölgelere

göre daha fazla kalça kırığı ile sonuçlanır. Bu tür düşmeler, kişinin durması veya

yavaş yürümesi gibi momentumun az veya hiç olmadığı durumlarda daha sık

görülür. Bu durum, yaşlılardaki düşmelerin büyük bir kısmının kırıkla

sonuçlanmasını açıklamaktadır. Ayrıca, yaşlılarda kas gücü ve reaksiyon süresi gibi

koruyucu yanıtların çok az veya çok geç olması da kırık oluşumunda önemlidir (5).

Cilt altı yağ dokusu ve kalçayı çevreleyen kaslar, düşmenin ortaya çıkardığı

enerjinin büyük bir kısmını absorbe edebilir. Kas kitlesinin yaşla orantılı olarak

azalması, kalça kırığı oluşumunda yardımcıdır. Her ne kadar, kalça bölgesi kasları

korumada önemli ise de, bu kasların düşüş sırasında kasılması kalça kırığı sıklığında

artışa yol açmaktadır. Bir laboratuar çalışmasında, Hayes ve arkadaşları kaslar

gevşekken oluşan düşüşlerde kırık sıklığında % 7’lik bir azalma olduğunu

göstermişlerdir (5).

Siklik mekanik stresler sonucu da kalça kırığı ortaya çıkabilir. Genç ve orta

yaşlı bireylerde tekrarlayan mekanik stresler sonucu normal kemikte ortaya çıkan

stres kırığı, yorgunluk kırığı olarak tanımlanmaktadır. Yaşlılar, osteoporoz,

osteomalazi ve kemik gücünün azaldığı diğer hastalıklara bağlı olarak, normal

aktivitelerde dahi düşük miktarda ve az sayıdaki yüklenmeler, kemik gücünde

yetersizliğe yol açabilir. Bu tür bir kırık, yetersizlik kırığı olarak tanımlanır (5).

2.4.2. Belirti ve bulgular:

Proksimal femur kırığına maruz kalmış hastanın klinik görünümü tip, şiddet

etyolojisine göre çok farklılık gösterebilir. Deplase kırıklar belirgin olarak

semptomatiktir. Hastalar genelde geçirilmiş bir travmayı takiben kalça bölgesinde

ağrı ve yürüyememe şikayeti ile acil servise başvururlar. Bu hastalarda travmanın

oluş şekli, hastanın yaşı, mevcut hastalıkları ve klinik görünümü bize tanı ve

21

tedavide yardımcı olur. Hastanın şuur durumu, mevcut dahili hastalıkları ve ilave

travma hikayesi mutlaka sorgulanmalıdır (5).

Diğer taraftan deplase olmamış veya impakte kırıklı hastalar ambulatuvar

olabilir ve minimal ağrıları olabilir. Ayrıca kalça bölgesinde ağrısı olan ancak daha

önce travma geçirmemiş hastalarda olabilir. Durum her ne olursa olsun klinisyen

kalça bölgesinde ağrı olan her hastada kalça kırığını ekarte etmelidir. Tüm kırıklarda

olduğu gibi mümkün olduğu durumlarda yaralanmanın mekanizmasının

tanımlanması önemlidir. Yaşlılarda ki kalça kırıklarının büyük bir kısmı düşük

enerjili düşmeler sonucu ortaya çıkar. Buna karşın gençlerde sıklıkla motosiklet

kazası gibi yüksek enerjili travmalar sorumludur. Proksimal femurda stres kırığı olan

hastalar her ne kadar travmayı spesifik olarak tanımlayamasalar da fiziksel

aktivitenin tipi, süresi ve sıklığı konusunda sorgulanmalıdır. Travma öyküsü olmayan

hastalarda patolojik kırıklar düşünülmelidir (5).

Bu bölge kırıkları kapsül içi kırıklar olmadıklarından erken tedavi avantaj

olsa da ortopedik acil sayılmazlar. Yaşlı hastalarda hem ameliyat stresini mümkün

olduğunca azaltabilmek hem de ameliyat sonrası rehabilitasyonu kolaylaştırmak

açısından dahili sorunların tedavi edilmesinde fayda vardır. Fakat bu sürenin 2 günü

geçmesi bir yıl içindeki ölüm oranını 2 kat artırmaktadır (1).

2.4.3. Fizik muayene:

Proksimal femur kırığı olan hastalarda deformitenin miktarı kırık

deplasmanının derecesi ile orantılıdır, deplase olmayan kırıklı hastalarda deformite

olmayabilir. Deplase kırıklarda etkilenen ekstremitede kısalık, dış rotasyon ve

abduksiyon deformitesi sıktır (13)

Büyük trokantere yakın bölgede palpasyonda gerginlik ve ekimoz görülebilir.

Uyluk üst kısmı kanama ve ödem nedeniyle şiştir. Kalçanın hareket açıklığının test

edilmesi ağrılı olmaktadır ve bu nedenle kaçınılmalıdır. Her ne kadar kalça kırığı

sonrası nörovasküler zedelenme nadir olsa da dikkatli inceleme yine de gereklidir.

Daha önceden var olan periferik vasküler hastalıklar veya nöropati dikkatli cilt

incelemesi gerektirir ve bu nedenle redüksiyon manevraları sırasında şiddetli baskı

uygulamaktan kaçınılmalıdır. Daha önceden var olan sakrum veya topukta bası

yaraları değerlendirmeli uygun tedavisi başlanmalıdır (5).

22

2.4.4.Radyografik görüntüleme:

İntertrokanterik kalça kırığının görüntülenmesinde standart ön-arka ve yan

grafiler en önemli yöntemlerdir. Birçok vakada bu görüntüler trokanterik kalça

kırığının tanısını koymamızı sağlar ve kırık paternini de gösterir. Öncelikle kırıktan

şüphelenilen kalçanın hafif traksiyonda, trokanter minörün 10 cm distaline kadar

olan bölgeyi de içine alan tam ön-arka grafisi çekilir Ön-arka grafi, kırık

lokalizasyonunu, sınıflandırmasını, medial destek varlığı veya yokluğununu ve

kemik kalitesini tanımlamada önemlidir. Kırığı ekarte etmek ve kırılmamış

proksimal femurda trabeküler paterni değerlendirmek için ekstremite internal

rotasyona getirilerek grafi çekilmelidir. Yan görünüm genellikle posterior kırık

fragmanlarının durumunu tanımlama da kullanılır. Kırık şüphesi ve kliniği mevcut

iken grafi fikir vermiyorsa yaralanmadan 48 saat sonra Teknesyum 99m kemik

sintigrafisi ile tanı konabilir (3). Yaralanmadan 3 gün sonra kemik sintigrafisinin %

100 pozitif olduğu gösterilmiştir. Günümüzde daha kısa sürelerde ve tekrara gerek

kalmadan tanıya ulaşılabilme açısından manyetik rezonans görüntüleme yönteminin

kullanımı yaygınlaşmaktadır (3,5).

2.4.5. Sınıflama

Tedavinin planlanması ve prognozun belirlenebilmesi açısından bugüne kadar

çeşitli sınıflamalar tanımlanmıştır. Sınıflamada en çok dikkat edilen, kırıkların stabil

veya instabil kırıklar olarak ayırt edilebilmesidir. Stabil kırıklar trokanter minörün

sağlam olduğu ve parçalanmanın olmadığı kırıklar olarak tarif edilmektedir. Stabil

kırıklarda redüksiyon sonrası posteromedial korteksin devamlılığı korunmuştur. Bu

kırıklar varus veya retroversiyona deplase olmazlar. İnstabil kırıklar,

posteromedialde deplase parçalı fragmanın olduğu kırıklardır. Ayrıca ters oblik

kırıklar da instabil olarak kabul edilirler (1,2,5).

Kırık stabilitesinin belirlenmesinde trokanter minör önemli rol oynar. İnstabil

kırık değerlendirilmesinde sadece trokanter minörün ayrılması yetmez. Parçanın

büyüklüğü ve deplasman miktarı da önemlidir. Trokanter minör medial ve posterior

yerleşimli olduğundan burada oluşacak geniş bir defekt, kırığı varus veya

retroversiyona deplase edebilir. Ayrıca tedavi sonrası bu bölgede yük iletimini daha

çok implant taşır. Bu nedenle tedavi öncesinde kırığın stabilitesinin doğru

değerlendirilmesi ve en uygun tedavi şeklinin belirlenmesi gereklidir (1-3,5).

23

Şekil 9: Boyd ve Griffin sınıflaması (1).

Şekil 10: Evans sınıflaması (5).

Birçok sınıflama sistemi tanımlanmıştır. Yaygın kullanılan sınıflama sistemleri,

Boyd ve Griffin sınıflaması, Evans sınıflaması, Evans-Jensen sınıflaması ve

AO/ASIF sınıflamasıdır (1).

2.4.5.1. Boyd ve Griffin sınıflaması (1949).

Kırığın redükte edilebilirliğine göre

dört tip kırık tarif edilmiştir (Şekil 9):

Tip 1: Trokanter çizgisi boyunca tek bir kırık

hattı vardır. Nondeplase ya da redüksiyonu

kolay stabil kırıklardır.

Tip 2: İki planlı, ana kırık hattının trokanter

çizgisi üzerinde bulunduğu ilave kırık hatları

ile beraber olan kırıklar. Parçalanma

miktarına göre redüksiyonu ve tedavisi

zordur.

Tip 3: Küçük trokanteri içine alan ve kırık

hattının distale doğru uzandığı subtrokanterik

kırıklar; parçalı olabilir, instabildir.

Redüksiyonu genellikle çok zordur.

Tip 4: Trokanterik ve subtrokanterik

bölgelerde en az iki planda kırık hattı vardır,

femur diafiz kırığı spiral, oblik olabilir veya

kelebek fragman içerebilir, instabildir.

Redüksiyonu ve tedavisi zordur (1).

2.4.5.2. Evans sınıflaması (1949).

Evans, kırıkları stabil ve instabil

olarak ayırarak basit bir sınıflandırma sistemi

önermiştir (Şekil 10). Stabil olmayan kırıkları

ise, anatomik ya da anatomiye yakın

redüksiyon ile stabilite sağlanabilecekler ve

anatomik redüksiyon ile stabilite sağlanması

güç olanlar olarak ikiye ayırmıştır (1,5,27).

24

Şekil 11: Evans-Jensen sınıflaması (3).

Tip 1: İntertrokanterik hat boyunca uzanan kırıklardır.

a- Deplase olmamış iki parçalı kırık (stabil)

b- Deplase olmuş iki parçalı kırık (redüksiyon sonrası stabil)

c- Küçük trokanterin ayrıldığı kırık (instabil)

d- Büyük ve küçük trokanterlerin ayrıldığı parçalı kırık (instabil)

Tip 2: Ters oblik kırıklardır.

Adduktor kasların çekmesi nedeniyle femur diafizi mediale doğru deplese olma

eğilimindedir (instabil).

2.4.5.3. Evans-Jensen Sınıflaması (1975)

Tip I- Basit ayrılmamış iki parçalı kırıklardır.

Tip II- İki parçalı ve ayrışmış kırıklardır

Tip 1 ve 2 kırıklar stabildir. Her iki planda 4

mm den daha az kırık aralığı mevcuttur.

Hastaların %’94 ünde anatomik redüksiyon

sağlanabilir.

Tip III- Büyük trokanter parçasının ayrık

olduğu üç parçalı kırıklardır.

Tip IV- Küçük trokanter parçasının ayrık

olduğu üç parçalı kırıklardır. Tip III

kırıklarının % 33'ünde, Tip IV kırıklarının %

21'inde anatomik redüksiyon sağlanabilir.

Tespit sonrası redüksiyon kaybı oranı Tip

III'de % 55 ve Tip IV’de % 61 olarak

bildirilmiştir.

25

Tip V- Dört parçalı kırıklardır (Şekil 11). Tip V kırıkların % 8’inde redüksiyon

sağlansa da sonrasında % 78 oranında redüksiyon kaybı bildirilmiştir (3).

2.4.5.4. AO/ASIF sınıflaması (1990).

Ortopedik travma birliğinin sayısal kırık sınıflamasına göre intertrokanterik

kalça kırıkları Tip 31 A dır. 3 guruba ayrılır. Bu guruplar kendi içinde parçalı olma

derecesi kırık hattının oblikliği esas alınarak alt guruplara bölünür. Çoğunlukla A1.1

den A2.1 e kadar stabil, A2.2 den A3.3 e kadar instabil kırıklardır (1) (Şekil 12).

A1- İki parçalı basit kırıklar. Oblik

kırık hattı trokanter majörden medial

kortekse doğrudur. Trokanter majörün

lateral korteksi sağlamdır.

31-A1.1: Kırık hattı intertrokanterik hat

boyunca uzanır.

31-A1.2: Kırık hattı trokanter majörün

içinden geçer.

31-A1.3: Kırık hattı trokanter minörün

altından geçer.

A2- Medial korteksin parçalı olduğu

kırıklardır. Bu kırıklarda da trokanter

majörün lateral korteksi sağlamdır.

31-A2.1: Bir ara parçalı kırıklardır

31-A2.2: Birkaç ara parçalı kırıklardır.

31-A2.3: Trokanter minörün 1 cm’den

daha aşağısına uzanan kırıklardır.

A3- Kırık hattı medial ve lateral

korteks boyunca uzanır. Ters oblik kırıkları da içerir. İnstabil kırıklardır.

31-A3.1: Basit oblik kırıklardır.

31-A3.2: Basit transvers kırıklardır.

31-A3.3: Çok parçalı kırıklardır.

Şekil 12: AO sınıflaması (1).

26

2.5. İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLARINDA TEDAVİ

İntertrokanterik femur kırıkları tedavi seçenekleri ve cerrahi yöntemler

açısından çeşitlilik göstermektedirler. Yöntem ne olursa olsun hepsinde ortak amaç

hastayı en erken dönemde ayağa kaldırmak ve kırık öncesi fonksiyonların

kazanılmasını sağlamaktır (3).

2.5.1 Konservatif tedavi

Günümüzde konservatif tedavi oldukça azalmış ve endikasyon alanı

kısıtlanmıştır. İntertrokanterik femur kırıklarının konservatif tedavisinde yüksek

ölüm oranları bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda, konservatif tedavi edilen

hastalarında ilk yıl içindeki ölüm % 35’e varan oranlarda bildirmiştir (3).

Hasta konforunun artması, bakımının kolaylaşması ve fonksiyonların geri

kazanımı açısından cerrahi yöntemler ne kadar üstün olsa da anestezi açısından çok

riskli, instabil, medikal problemi olan hastalar, kırık öncesinde de hareketsiz bir

yaşamı olan demanslı hastalar, septik hastalar ve cerrahi insizyon bölgesinde

ilerlemiş cilt hastalığı olan hastalarda konservatif tedavi uygulanabilir bir seçenektir

(3).

Konservatif tedavi ile dekübitis ülserleri, üriner sistem infeksiyonları,

solunum problemleri tromboemboli ve bası yaraları gibi komplikasyonların

gelişebileceği unutulmamalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Yürüme potansiyeli

olmayan yatağa bağımlı hastalarda analjezikler ile ağrı kontrolü ve ardından

olabildiğince erken dönemde yatak içi hareket başlanmalıdır. Yürüme potansiyeli

olan hastalar ise 2-3 aylık traksiyon sonrası kısmi yük ile mobilize edilmeli ve

radyolojik olarak kaynama görüldüğünde tam yük verdirilmelidir (3,5).

2.5.2. Cerrahi tedavi

İntertrokanterik kırıklarda cerrahi uygulamanın amacı; kırığın anatomik

redüksiyonunu sağladıktan sonra mekanik olarak güçlü ve iyi uygulanmış bir implant

ile kırık tespitini sağlamaktır. Stabil bir tespit ile hastaya erken hareket verilebilir ve

hastalar fonksiyonel olarak sosyal yaşama daha erken dönebilirler. Erken hareket,

27

pulmoner komplikasyonları, derin ven trombozunu, bası yarası gelişimini ve genel

durumun bozulmasını önlemede avantaj sağlar (3).

Cerrahi zamanlama için genel kabul, hastaların anestezi açısından risk yaratan

dahili sorunlarının ilk 12-24 saatte stabil hale getirilerek cerrahi tedavinin

uygulanmasıdır. Cerrahi uygulama süresi 72 saati geçerse komplikasyon oranı

artmakta ve yaşam beklentisi azalmaktadır (1).

Normal anatomik dizilimin sağlanması tüm kırık tedavilerindeki ana amaçtır.

Fakat instabil intertrokanterik kırıklarda bu her zaman mümkün olmaz. Bu durumda,

stabil bir dizilim yaratıp implant ile kemik arasındaki yükün dengeli bölüşmesini

sağlamak amacıyla anatomik olmayan redüksiyon şekilleri tanımlanmıştır. Bunlar;

Dimon-Hughston yöntemi, Wayne County yöntemi, varus pozisyonunda internal

fiksasyon, kırıktaki stabiliteyi sağlamadan kayıcı kalça çivisi ile tespit ve Sarmiento

yöntemleridir (3).

2.5.2.1. Dimon-Hughston yöntemi

1967 yılında Dimon ve Hughston tarafından

tarif edilen instabil intertrokanterik femur kırıklarında

distal femur cismini mediale kaydırılarak proksimal

parçanın medial çıkıntısı distal cismin medullasına

yerleştirdikten sora fiksasyon uygulanan bir

yöntemdir (Şekil 13).

Daha öncesinde Aufranc, Boyd ve Andersen

tarafından da önerilmiş olan bu yöntem medial

deplasman osteotomisi olarak da bilinir

(1,2,3,12,13,28,29).

2.5.2.2. Valgus Osteotomisi :

Sarmiento tarafından önerilen, stabiliteyi

arttırmak için femur şaftının proksimalinden bir kama çıkartılıp daha transvers hale

getirilip kırık boyun parçasının valgusta tespit edildiği bir yöntemdir. Böylece varusa

zorlayan kuvvetlere karşı destek sağlanır. Fiksasyon için sabit açılı plaklar ya da

kayıcı vidalar kullanılabilir (2,3,5,12).

Son yapılan çalışmalar anatomik redüksiyonun Dimon-Hughston ve

Sarmiento tarafından tarif edilen intertrokanterik medial deplasman osteotomisinden

Şekil 13: Dimon-Hugston yöntemi (1).

28

daha fazla yük paylaşımı sağladığını ve stabilitenin osteotomi ile artırılamadığını

göstermiştir (1).

2.5.2.3. Trokanterik kırıklarda kullanılan implantlar: (3).

1. Sabit açılı vida plaklar

2. Değişken açılı vida plaklar

3. Kayıcı vida plaklar

4. Kayıcı ve kompresyon yapıcı vida-plak sistemleri

5. Trokanteri stabilize edici plaklar

6. İntramedüller çiviler

7. Endoprotezler

8. Eksternal fiksatörler

9. Diğer yöntemler

2.5.2.3.1. Sabit açılı vida plaklar:

Bu vidaların uygulanmasından önce stabil bir

redüksiyon gerekmektedir. Holt, Jewett gibi artık sık

kullanılmayan implantlar ve kompresyon yapma özelliği

olduğu belirtilen AO veya Mittermainer gibi implantlar ile

redüksiyon sonrası iyi sonuçlar elde edilmiştir. Bu çivilerin

femur başına penetrasyon ve femur başından sıyrılma gibi

komplikasyon oranlarının yüksek olduğu bildirilmektedir

(1,8,29,30).

-Jewett çivi plağı:

1941 yılında geliştirilmiştir. Tek

parça halindeki üç kanatlı çivi ve

yan plaktan oluşur (1,8,30) (Şekil 14).

-95º ve 130º AO kamalı plakları:

Açık plaklama tekniklerinde tecrübeli cerrahların özellikle

AO/OTA 31-A3 kırıklarda tercih ettikleri implantlardır.

Proksimal parçanın stabil kontrolünü sağlarlar ve

translasyonel instabiliteyi engellerler. Uygulanmaları zordur,

ameliyat süresi ve kan kaybının fazla olması gibi

dezavantajları vardır (1) (Şekil 15). Şekil 15: 130° AO kamalı plağı (3).

Şekil 14: Jewett çivi

plağı (1).

29

-LCP proksimal femur plağı:

İnstabil, osteoporotik çok parçalı kırıklar

için tasarlanmıştır. Proksimal parçayı plağa

kilitlenen vidalarıyla sabit açılı olarak tespit derler.

Büyük trokanterin tespiti avantaj sağlar (31) (Şekil

16).

2.5.2.3.2. Değişken açılı vida plaklar:

Jewett çivisi gibi sabit açılı plaklar ile

yapılan tedavide, değişken boyun cisim açılarına

uyum sağlamakta çekilen güçlükler nedeniyle, plak

ile boyun vidası arasındaki açının ayarlanabildiği

plaklar geliştirilmiştir. Smith-Peterson çivisi ile

uyumlu sistemler olup proksimalinde istenen açının

verilebileceği dişli yarıklar bulunur. Ayrıca özel dişli somun ve vida ile sabitlenebilen

femur plağı sayesinde sabit açılı çivi plaklar ile yaşanan zorluklar ortadan kalkmıştır.

Avantajı redüksiyonla elde edilen açıya uygun olarak vidanın femur başı içinde

istenen konumda yerleştirilebilmesidir. Fakat bu implantların açılanma yerindeki

zayıflık nedeniyle biyomekanik sağlamlığı diğer implantlara göre zayıftır (8).

-McLaughlin plağı: Tarihsel değeri olan bir plaktır. Femur boynuna giden

çivi ile femura yaslanan plak kısımları somunlu menteşe ile sıkıştırılarak 110° ile 160°

arasında istenilen açı verilerek kırık veya osteotomide kullanılabilen plaklı çivi

sistemidir. Sabit açılı çivi ve plaklara alternatif olarak kullanılmıştır. Kompresyon

yapıcı etkisi yoktur. Somunlu ucu çok kırıldığından taraftar bulamamıştır (8).

2.5.2.3.3. Kayıcı vida plaklar:

1950'li yıllarda Schumpelick, Jantzam, Pugh ve Massie birbirlerinden

bağımsız olarak kayıcı vida-plak çeşitleri tariflemişlerdir. Ayrıca çoklu vidayla

kullanılan Deyerle plağının da kırık impaksiyonuna izin verdiği bildirilmiştir. Kayıcı

vida-plakların bir kısmı (Pugh ve Massie) keskin uçlu, bir kısmı ise (Richards)

penetrasyonu önleyecek şekilde künt uçludur. Yürürken kalçaya binen yüklerle

teleskopik hareket ile ikincil kompresyon oluşur (8,12,13,32). Kayıcı vida-plakların

bir kısmının (Pugh ve Massie) sadece ikincil kompresyon özelikleri vardır.

Şekil 16: LCP proksimal

femur plağı (31).

30

2.5.2.3.4. Kayıcı ve kompresyon yapıcı vida-plak sistemleri

-Richards dinamik kalça vidası:

Ana vida (lag vidası, çektirme vidası, dinamik

kalça vidası), plak-namlu kısmı ve kompresyon

vidasından oluşur (Şekil 17). Kansellöz kemikte iyi

kavrama sağlar. Yürürken kalçaya binen yüklerle oluşan

ikinci kompresyon dışında cerrah ameliyat sırasında

primer kompresyon uygulayabilir. Stabil

intertrokanterik femur kırıklarının tedavisinde oldukça

yaygın olarak kullanılan bir implanttır

(1,2,3,11,29,30,33-36).

Medoff’ un aksiyel kompresyon

yapan çifte vidalı plak sistemi:

Trokanterik kırıklarda kullanılan

Medoff vida-plak sistemi, standart vidalı

plaklarda da bulunan çektirme vidası

dışında, distalde femur cismi lateraline

yerleştirilen plağın en alt ucundaki iki

vidayla dinamik kompresyon yapmaya izin veren bir sistemdir. (Şekil 18). Böylece

femur cismi boyunca uygulanan aksiyel kompresyon sayesinde özellikle instabil ve

ters oblik kırıklarda implanttan çok kemiğe yük binmesi sağlanır. Femur boynuna

yerleştirilen vidayı çevreleyen namlunun devamı olan plak uzantısı her iki yana

kelebek kanadı gibi uzanan tarzdadır (1,11,37,38).

-Talon kalça kompresyon

vidası: (Şekil 19).

Dört adet çıkarılabilen ve

femur boynuna dağılan

çıkıntılar içeren çektirme

vidası ile plaktan oluşan

bir sistemdir (38,39). Şekil 19: Talon kalça kompresyon vidası (39).

Şekil 17: Richards dinamik kalça vidası (3).

Şekil 18: Medoff’un aksiyel-kompresyon

yapan çifte vidalı plak sistemi (1).

31

-Gofried perkutanöz kompresyon plağı = PCCP:

Minimal invaziv teknikle uygulanması ve femur

başına gönderilen iki vida ile rotasyonu önlemesi

avantajlarıdır (38,40) (Şekil 20).

-R.A.B. Plağı (Rigidity

Augmentasyon Baixauli ):

120°’lik H şeklinde kamalı plak ve

destek vidasından oluşmaktadır.

Destek vidası 150° açıyla kamaya

gönderilir, böylece yükün bir kısmı kama aracılığıyla

kortekse yansımadan plağa geçirilir (41,42) (Şekil 21).

2.5.2.3.5. Trokanter Stabilize Edici Plak ve Kalça

Vidası Kombinasyonu:

Dinamik kalça çivisi plağına ek olarak tutturulan ve

büyük trokanter için destek görevini üstleneceğine inanılan ek

plaklardır (Şekil 22). Bu plaklar sayesinde kırık hattında aşırı

kompresyon ve femur cisminin medial translasyonu önlenir.

Bu sistemle, % 20 oranında bildirilen aşırı kayma ve

medializasyonun % 3,5 oranına indiği bildirilmiştir (1,38,43).

2.5.2.3.6. İntramedüller Çiviler:

Medüller kanalda kuvvet çizgilerine

daha yakın yerleştirildiklerinden taşımaları

gereken makaslama kuvvetleri standart

vida-plaklardan daha azdır. Bu tarz çivilerin üç tipi yaygın olarak kullanılmıştır.

-Ender Çivileri:

İlk olarak 1970 yılında kullanılan bu çivilerin avantajları, kırık hattını

açmadan, multipl bükülebilir kondilosefalik çivilerle tespit sağlaması nedeniyle

enfeksiyon riskinin, kan kaybının ve ameliyat zamanının azaltılması olarak

sıralanmaktadır. Ender bu çivileri yaşlı pertrokanterik kırıklı hastalarda önermiştir.

Şekil 20: PCCP (40).

Şekil 21: R.A.B plağı

(42).

Şekil 22: Trokanter stabilize edici plak ve kalça vidası kombinasyonu (1)

32

Şekil 23: Ender çivisi (3).

Bu konudaki ilk deneyimlerin sonuçları iyi olsa da

zamanla kısalık, rotasyon, femur başı perforasyonları,

dize migrasyon, varus ve dış rotasyon deformitesi ve

gelişen diz ağrıları nedeni ile kullanımları zaman

içerisinde azalmıştır (3,44-48) (Şekil 23).

-Rijit Kondilosefalik Çivi: İlk kez Küntscher ve

Harris tarafından kullanılmıştır. Harris'in Ender

çivilerinde görülen rotasyon deformitesini önlemek

amacı ile geliştirdigi kondilosefalik çivilerdir. İmplantın

femur boynuna gönderilen bölümünün, kayıcı özelliği

yoktur. Ekstramedüller tespite göre daha çok fiksasyon

kaybına neden olması kullanımını sınırlamıştır (3,46).

-Kilitli İntramedüller Çiviler: Gamma çivisi ve benzerleri bu grupta yer

alırlar. En önemli avantajları, uzunluğu ve rotasyonu güvenilir şekilde korumalarının

yanında kırık impaksiyonuna izin vererek erken yük verilmesini olanaklı kılmalarıdır

(5).

-Gamma çivisi: 1988 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Standart gamma

çivisinin uzunluğu 200 mm,

proksimal çapı 17 mm, distal

çapı 11 mm mediolateral

eğimi 10°’dir (Şekil 24)

(3,7,38,49-51).

Günümüzde ikinci kuşak

gamma çivisi kullanımdadır

(Trokanterik Gamma Çivisi).

Gamma-2 çivisinin uzunluğu

180 mm, proksimal çapı

15,5 mm, distal çapı 11 mm,

mediolateral eğimi 4° ve

çivi-vida açısı 120°, 125° ve 130°’dir (Şekil 25) (38,52-55).

Şekil 25: TGN-Trokanterik

gamma çivisi (38).

Şekil 24: SGN-Standart

gamma çivisi (38).

33

-İntramedüller Kalça Vidası (İMHS):

Mediolateral eğimi 4° dir. 18-21 cm uzunluk ve 10,

12, 14 ile 16 mm çap seçenekleri mevcuttur. Boyuna

gönderilen vida kayıcı özelliktedir (5,11,27) (Şekil 26).

-Trokanterik Antegrad Nail = TAN:

Proksimal çapı 13 mm ve uzunluğu 15 cm’dir. Distal

de 10 ve 11.5 mm çap seçenekleri mevcuttur. Mediolateral

eğimi 5°, çivi-vida açısı 135°’dir (Şekil 27-A). İntertan, yeni

geliştirilen dizaynıdır. Mediolateral eğimi 4º’dir.Boyun

vidası kendi içinde kilitlenen ikili vida

kombinasyonudur. Subtrokanterik

kırıklarda femur boynuna 11 mm’lik tek

vida gönderilerek kullanılabilir.

Osteoporotik kemikte rotasyonel

stabiliteyi arttırmak ve Z-etkisini

önleyebilmek için geliştirilmiştir.

Distalinde femur diafizinde stres

yüklenmesini azaltacak yarık

mevcuttur. Kompresyon uygulanabilir

(56) (Şekil 27-B).

-Proksimal Femoral Nail = PFN:

AO tarafından geliştirilmiştir. Uzunluğu 240 mm

proksimal çapı 17 mm’dir. 10, 11 ve 12 mm distal çap

seçenekleri mevcuttur. Proksimalde femur boynuna biri 11

mm kalınlığında esas tespiti sağlayan diğeri 6,5 mm

rotasyonu önlemek için kullanılan iki adet vida kullanılır.

Dinamik ve statik kilitlenebilir (15,53,57-63) (Şekil 28).

Şekil 28: PFN (53).

Şekil 26: İMHS (11).

A

Şekil 27: A: Tan. B: İntertan (56).

34

-Proksimal Femoral Nail-Antirotasyon = PFN-A:

AO nun PFN den sonra geliştirdiği yeni bir çividir.

PFN den en önemli farkı femur boynuna gönderilen vidanın

helikal şekilli olmasıdır. Tek vida ile rotasyonel stabilite

sağlanmaktadır. Mediolateral eğimi 6°, çivi-vida açısı

130°’dir. Çivinin boyu 240 mm, proksimal çapı 17 mm’dir.

Distal çapı 10, 11 ve 12 mm seçenekleri mevcuttur. Statik ya

da dinamik kilitleme yapılabilir (20) (Şekil 29).

-Vero Nail :

Ortofix’in yeni geliştirdiği bir çividir.

Mediolateral eğimi 5°, çivi-vida açısı

128°’dir. Çivi boyu 200 mm, proksimal

çapı 15 mm, distal çapı 10 mm’dir. Statik

ve dinamik kilitlenebilir. En önemli farkı

AO 31-A3 intertrokanterik kırıklar ve

subtrokanterik kırıklarda proksimal boyun

vidasının istenirse 120° açı ile konverjan

konfigürasyonda kullanılabilmesidir. Anatomik uzun çivi seçeneği vardır (64) (Şekil

31).

-PROFİN (Proksimal Femoral İntramedüller Nail) :

Mediolateral eğimi 6°, çivi-vida

açısı 126°, proksimal çapı 16 mm’dir. Üç

farklı distal çap (10, 11 ve 12 mm) ve iki

farklı boy seçeneği (220 mm ve 250 mm)

mevcuttur. Çivinin distalinde esnemeye

izin veren, femur diafizinde stres

odaklanmasını azaltan bir yarık vardır.

Boyun vidalarının her ikisine de ayrı ayrı

kompresyon uygulanabilir. Distalde

dinamik ve statik kilitleme seçenekleri

mevcuttur (65) (Şekil 31).

Şekil 29: PFN-A (20).

Şekil 31: PROFIN (65)

Şekil 30: Vero nail (64).

35

2.5.2.3.7. Endoprotezler:

Çok parçalı ve ileri derecede instabil kırıklarda, yaşlı hastalarda, patolojik

kırıklarda, genel sağlığı rehabilitasyon güçlüğü doğuran hastalarda, internal tespitin

başarısız olduğu olgularda ve inflamatuar hastalık zemininde gelişen kırıklarda

Leinbach tipi endoprotez veya bipolar protezler ya da total kalça protezi

kullanılmaktadır. Protez sonrası rehabilitasyonun ve yük verdirmenin kolay olması,

sayılan nedenlere sahip hastalarda kullanımını arttırmıştır. Endoprotez uygulaması

osteosenteze göre daha invazivdir ve derin enfeksiyon gibi önemli komplikasyonları

vardır. Osteosentez sonrası gelişen komplikasyonlar nedeniyle yapılan revizyonlarda

da endoprotez sık olarak kullanılmaktadır (8,66-73).

2.5.2.3.8. Eksternal fiksatörler

İlk olarak 1957 yılında lrwin Scott tarafından yayınlanmış olan bu yöntemin

endikasyonu sınırlıdır. Yazarlar bu yöntemi, açık kırıklarda, anestezi alamayacak

durumda olan yaşlı hastalarda lokal anestezi ile uygulanabilmesi nedeniyle ve

metastatik tümörü olan hastalarda önermektedirler (74,75).

2.5.2.3.9. Diğer yöntemler

İntertrokanterik kırıkların yalnız başına vidalarla tespitinin tedavide yeri

yoktur. Vidalar çok parçalı kırıklarda parçalar arası stabiliteyi veya kelebek parçaları

tespit etmede kullanılabilirler. Vida-plak sistemlerinde, plak yukarısında büyük

trokanterden uygulanan kansellöz vida hem rotasyonu önlemekte hem de ek stabilite

kazandırmaktaktadır. Kayıcı vidalarla kullanıldığında lag vidasına paralel

yerleştirilmesi gerekir. Bu uygulamanın yararı tam olarak araştırılmamıştır. Nadiren,

medialde bulunan büyük kırık parçalarını tespit için serklaj telleri veya bantlar

kullanılsa da, bunların tespit gücünü ne ölçüde arttırdıklarına ilişkin yeterli bilgi

yoktur (3).

2.5.3 İmplant Stabilitesinin Değerlendirilmesi

Kaufer, Matthews ve Sonstegard, intertrokanterik kırıklarda stabilitenin

belirlenmesinde cerraha yol gösterecek beş faktör tanımlamıştır. Bu faktörler,

kemiğin kalitesi, kırık şekli, redüksiyonun kalitesi, implantın tipi ve implantın

yerleşimidir (1,3,76).

36

2.5.3.1. Kemiğin kalitesi

İntertrokanterik kırıklar sıklıkla yaşlı nüfusta ve özellikle osteoporoz,

osteomalazi ve Paget hastalığı zemininde oluşmaktadır. Osteoporoz varlığında

zamanla kemik trabeküllerinin sayı ve kalitesi azalmakta, kalkar femorale erimekte

ve tespitin başarısı proksimal parçadaki kansellöz kemiğin yapısına bağlı

kalmaktadır. Bu konuda Singh ve arkadaşları kalça ön-arka grafisinde trabeküllerin

varlığına göre derecelendirme yapmışlar (Şekil 32) ve klinik pratikte yararlı

olacağını savunmuşlardır (3).

Singh indeksi değerlendirmesi:

6. derece: Tüm trabeküler gruplar görünür haldedir.

5. derece: Primer tensil ve kompresif trabeküler yapılar hafifçe silinmiş, Ward

üçgeni belirgin hale gelmiştir.

4. derece: Primer tensil trabeküler yapı ileri derecede silinmiş, fakat hala

lateral korteksten femur boynunun üst kısmına doğru fark edilebilir haldedir.

3. derece: Primer tensil trabeküllerin devamında kırılma vardır.

2. derece: Sadece primer kompresif trabekülerin varlığı görülebilir.

1. derece: Primer kompresif trabeküller azalmış ve belirsiz hale gelmişlerdir.

Şekil 32: Singh indeksi (3).

37

2.5.3.2. Kırığın şekli

İntertrokanterik bölge kırıklarında posteromedial korteksinin parçalı olup

olmaması fiksasyonun başarısında çok önemlidir. Posteromedial bölgenin ayrık

olduğu kırıklar instabil kırıklardır ve redüksiyonu sağlamak zordur. Bu durum

ameliyat süresinin uzamasına, ölüm oranı ve enfeksiyon riskinin artmasına neden

olur. Bunun yanında ameliyat sonrası rehabilitasyon sırasında implanta binen aşırı

yük nedeniyle kırılma ve penetrasyon gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Ayrıca

posteromedial yetmezlikte varusa ve retroversiyona deplasman kolaylaşır. Trokanter

minör bölgesindeki parçalanma, kırık stabilitesini belirlemede deplasman miktarı ya

da trokanter major kırığı varlığına göre daha önemlidir. Kırık şekli kendi başına

stabiliteyi tanımlamak için yeterli değildir. Ameliyat sırasında küçük parçaları tespit

etmeye çalışmaktansa ana parçaların tespitine vakit ayırmak gereklidir (1,3,26).

2.5.3.3. Kırık redüksiyonunun kalitesi:

Kırığın stabil redüksiyonu sağlanırsa varus ve posteriora deplase eden

kuvvetleri karşılayabilen yeterli medial ve posterior temas alanı mevcut olur. Kırıklar

kapalı ya da açık yöntemlerle redükte edilirler. Öncelikle anestezi altında kapalı

redüksiyon denenmelidir. Bunun için Leadbetter kalça fleksiyonda iken bir

redüksiyon tekniği tanımlamıştır. Bu teknikte kalça 90° fleksiyona getirilir ve uyluk

iç rotasyona zorlandıktan sonra femur boyunca traksiyon uygulanır. Daha sonra

ekstremitenin iç rotasyonu korunarak abdüksiyona çevrilir ve daha sonra

ekstansiyonda ameliyat masası seviyesine indirilir. Redüksiyon tam ise ekstremite

spontan olarak dış rotasyona gelmeyecektir. Çok parçalı kırıklarda traksiyon, hafif

abdüksiyon ve hafif dış rotasyon ile redüksiyon denenir. Büyük trokanter hafif

etkilenmişse nötral pozisyon, stabil kırıklarda ise hafif iç rotasyon ile kapalı

redüksiyon denenir. Varus deformitesini yenmek için aksiyel traksiyon uygulanır.

İnstabil kırıklarda ise iç rotasyon ve hafif abdüksiyon ile redüksiyon sağlanabilir

(10).

Cerrahiye başlamadan önce proksimal ve distal parçalar arasındaki açılanma

ve translasyon değerlendirilmelidir. Boyun-cisim açısı diğer taraf ile

karşılaştırıldığında ön-arka grafide nötral ya da hafif valgusta olması, lateral grafide

ise 20°’den az açılanma kabul edilir sınırlardır (17,18,77).

38

Ayrıca Garden dizilim indeksi ile de redüksiyon kalitesi değerlendirilebilir

(Şekil 33). Bu indekse göre, yeterli redüksiyon için femur cismi ile primer kompresif

trabeküller arasındaki açının ön-arka planda 160°, lateral planda ise 180°

olması gereklidir (1).

Kırığın redüksiyonu yeterli değilse açık anatomik redüksiyon düşünülmelidir.

Literatürde açık redüksiyon gerekliliği % 10 civarında bildirilmiştir. Ters oblik

kırıklarda kayıcı kalça çivisi kullanılıyorsa kapalı redüksiyon sonrası stabilite

sağlanamayabilir. Bu tip kırıklarda açık redüksiyon ile kırığın dişlendirilmesi ya da

95° açılı plak ile tespit ya da intramedüller çiviler önerilmektedir (1,3,5,6).

2.5.3.4. İmplant tipi

Stabil kırıklarda redüksiyon kolaylığı ve kaynama probleminin genellikle

yaşanmaması nedeniyle seçilecek implant türünün sonuçları pek etkilemediği ifade

edilse de, instabil kırıklarda posteromedial destek yetersiz olduğundan uygun implant

seçimi önemlidir. Ters oblik kırıklar, kalkar desteğini kaybolduğu büyük

posteromedial fragman içeren kırıklar ve subtrokanterik kırıklarda biyomekanik

üstünlükleri nedeniyle intramedüller çiviler ile tedavi tercih edilir (1,3,5,6,15).

Femurun öne eğimi nedeniyle uzun çivi kullanılan hastalarda hekime bağlı

kırıklara sebebiyet vermemek için yarıçapı 1,5 m-2,2 m arasında olan anatomik uzun

çiviler tercih edilmelidir (6).

Şekil 33: Garden Dizilim İndeksi (Ön-arka ve lateral grafiler üzerinden) (1).

39

2.5.3.5.İmplantın yerleştirilmesi

Çektirme vidasının femur başındaki konumu ile ilgili tartışmalar halen devam

etmektedir. Yazarlar vidanın yerleşimi konusunda tanımlama yaparken vidanın

tepesinin femur başı eklem yüzeyi merkezine olan uzaklığı ya da vidanın kendisinin

femur başı içindeki konumuna göre yorum yapmışlardır. Jensen, çektirme vidası

tepesinin femur başı apeksine 10 mm’den daha uzak olması gerektiğini ifade

ederken, Kyle aksine 10 mm içinde olması gerektiğini savunmuştur (13).

Baumgaertner ise bu uzaklığı hem ön-arka hem de lateral planda ölçüp grafiye ait

büyütme miktarını da hesapladıktan sonra (Şekil 34) 24 mm’nin üstündeki değerlerin

mekanik yetmezliğe neden olacağını bildirmiştir (1,17,18).

Vidanın baş içindeki konumu ile ilgili yapılan tanımlamalarda temel olarak

baş ön-arka planda süperior, merkez, inferior; lateral planda ise anterior, merkez ve

posterior olarak üçer kısma ayrılmıştır. Davis her iki grafide merkezi yerleşimi

uygun bulurken, Mainds, Newman ve Thomas ön-arka planda inferior veya merkezi

yerleştirmenin ideal olduğunu vurgulamışlardır (78). 1992 yılında Parker, vidanın

ön-arka ve lateral grafilerde baş içindeki konumu ile implant yetmezliği arasındaki

ilişkiyi değerlendirmiştir (1). Bu ölçüm yönteminde AB/ACx100 şeklinde yapılan

hesaplama 0-100 arasında bir oran verir (Şekil 35). Ön-arka ve lateral planlarda

ölçülen bu oran 66 ve üstünde bir değer ise vidanın baş içinde süperior/anterior

pozisyonda olduğu ve yetmezliğe neden olabileceği, 33 ve altında bir değer ise ön-

arka ve lateral grafilerde vidanın baş içinde inferior/posterior yerleşimli olduğu ve

stabiliteye katkıda bulunabileceği bildirilmiştir.

Şekil 34: Tip-apeks indeks değerinin hesaplanması (1).

40

Bu ölçüm sonucunda Parker, ön-arka grafide inferior veya merkez, lateral

grafide ise merkez yerleşimin stabilite açısından en güvenilir yerleşim olduğu

sonucuna varmıştır (16).

2.6. KOMPLİKASYONLAR:

Kalça kırığı tedavisinde basit yara enfeksiyonundan ölüme kadar değişen

spektrumda komplikasyonlar gelişebilir.

2.6.1. Genel komplikasyonlar:

Venöz tromboemboli, yağ embolisi, yüzeyel hematom, enfeksiyon, bası

yaraları, idrar yolu enfeksiyonu, gastrointestinal sisteme ait komplikasyonlar,

pulmoner emboli, atelektazi, kardiyak bozukluklar ve ölüm gibi ciddi

komplikasyonlar görülebilir (3)

2.6.2. Yapılan osteosenteze bağlı komplikasyonlar:

-Kaynamama: İntertrokanterik femur kırıklarının tedavisinden sonra

kaynamama oranları % 1-% 2 olarak bildirilmiştir (3,27). Hastada devam eden kalça

ağrısı olması, radyografik kontrollerde boyun şaft açısının değişmesi, konsolüdasyon

görülmemesi kaynamama göstergesidir (15).

-Yanlış kaynama: Özellikle instabil kırıklarda proksimal parçada varus ve

rotasyonel deformite oluşabilir. Kötü redüksiyon, osteoporoz, vidaların kısa olması

veya uygun planda yerleştirilmemesi yanlış kaynama nedenleri arasındadır (5,27).

-Avasküler nekroz: İntertrokanterik kırıklardan sonra çok nadir görülür

(5,27,41).

Şekil 35: A, Ön-arka ve B, lateral grafilerde vida-baş oran indeksinin hesaplanması (16).

41

-İmplant yetmezliği: İmplantlı kalçaya yük verildiğinde vücut ağırlığı

implantı varus moment kolunun uzunluğu ile orantılı olarak varusa zorlar. En sık

görülen komplikasyon proksimal parçanın varusa gelmesine bağlı rotasyon kusuru ve

kaynamamadır. Vidanın asetebuluma migrasyonuna bağlı olarak nadiren de olsa

osteonekroz ortaya çıkabilir. Vidanın femur başına uygunsuz yerleştirilmesi, ikinci

bir kanal oluşmasına neden olan kötü pozisyonda vidalama, stabil redüksiyonun

sağlanamaması, implantın kayma kapasitesini aşan kırık kolapsı ve ciddi osteopeni

bu komplikasyonun nedenidir (5,27).

İnstabil kırıklarda implant yetmezliği insidansı literatürde % 4 ile % 20

arasındadır. Çektirme vidasının başı sıyırması genellikle ameliyat sonrası ilk üç ay

içerisinde görülür (5).

Kemik teması ile stabil redüksiyonun sağlanamadığı durumlarda yük aktarımı

ağırlıklı olarak implant üzerinden olacağından makaslayıcı kuvvetlerin etkisiyle çivi

veya vida en zayıf yerinden kırılır. Kaufer, posteromedial devamlılığın sağlandığı

stabil redüksiyonun tek başına implantın gücünden % 30 daha fazla stabilite

sağladığını göstermiştir. Posteromedial devamlılık ile kemik stabilizasyonunun

sağlanması ve yük vermenin kaynama görülene kadar geciktirilmesi implant üzerinde

oluşacak aşırı yüklenmeyi önler. Ameliyat sonrası dönemde devam eden ağrı,

yürüme bozukluğu, kısalık ve rotasyonel deformite implant ile ilgili bir problem

olduğunu düşündürür. İyi bir fizik muayene ve radyografik değerlendirme ile implant

problemi ortaya konur (5).

-Femur diafiz kırığı: Özellikle standart gamma çivisi gibi kısa proksimal

femoral çivilerin kullanımı sırasında femoral giriş yeri hatalıysa çivi medullaya

gönderilirken çekiç kullanıldığında ameliyat sırasında femur diafiz kırığı gelişebilir

(6). Ameliyat sonrası dönemde çivinin distal ucunun femur anterior korteksinde

oluşturduğu stres kuvvetleri nedeniyle femur diafiz kırığı oluştuğu gamma çivisi ile

yapılan çalışmalarda % 2,2 - % 17 arasında bildirilmektedir (14,15,38,50,59).

-Cut-out (sıyrılma): Dinamik kalça vidası uygulamalarından sonra en sık

görülen mekanik yetmezlik çivinin femur başından sıyrılması sonrası proksimal

parçanın varusa açılandığı cut-out deformitesidir (3). Standart gamma çivisi ile

yapılan çalışmalarda cut-out deformitesi oranı % 2 ile % 4,3 arasında bildirilmektedir

(34).

42

-Z-etkisi: Femur boynuna gönderilen vidalardan, proksimaldeki kalça

çivisinin mediale kalça eklemine doğru kayması ve eklem kıkırdağında

destrüksiyona neden olmasıdır (15 ).

-Ters Z-etkisi: Femur boynuna gönderilen vidalardan proksimaldeki kalça

çivisinin laterale kaymasına ters Z-etkisi denir ve vidanın çıkarılmasını gerektiren bir

komplikasyondur (15).

Z-etkisi ve ters Z-etkisi femur boynuna çift vida gönderilen intramedüller

çivilerde gelişen Boldin’in tanımladığı bir komplikasyondur (59).

43

3. HASTALAR VE YÖNTEM:

S.B. İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Ortopedi ve

Travmatoloji Kliniği’nde Mart 2006–Ocak 2009 tarihleri arasında intertrokanterik

femur kırığı nedeniyle PROFİN çivisi ile osteosentez uygulanan 111 hasta

retrospektif olarak değerlendirildi. 68 (% 61) hasta kadın, 43 (% 39) hasta erkek idi.

54 (% 49) hastada sol, 57 (% 51) hastada ise sağ kalça kırığı mevcuttu.

Hastalarımızın yaş ortalaması 72,8 (33-95) idi.

Travma oluşum mekanizması değerlendirildiğinde, 95 (% 85,6) hastada ev içi

düşme, 5 (% 4,5) hastada yüksekten düşme, 4 (% 3,6) hastada araç dışı trafik kazası,

4 (% 3,6) hastada yolda yürürken düşme, 1 (% 0,9) hastada darp, 1 (% 0,9) hastada

merdivenden düşme ve 1 (% 0,9) hastada da minibüsten inerken düşmeye bağlı kırık

söz konusu idi.

İlk 6 ay içinde ölen 18 hasta ve 6 aydan az takipli 45 hasta çalışmadan

çıkarıldı. 48 hasta klinik ve radyografik olarak değerlendirildi. Değerlendirmeye

alınan 27’si (% 56,2) kadın, 21’i (% 43,8) erkek olan 48 hastamızın 25’inde (% 52)

sağ, 23’ünde (% 48) sol tarafta intertrokanterik femur kırığı oluşmuştu.

Ameliyat amacıyla servise yatırılmış tüm hastalara bir engel yoksa aynı gün

kiloya göre ayarlanan dozlarda düşük molekül ağırlıklı heparin ile derin ven

trombozu profilaksisi başlandı ve taburcu olana kadar devam edildi. Ameliyata

hazırlık amacıyla EKG, elektrolitler, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, tam kan

sayımı ve kan grubu, kanama zamanları ve seroloji tetkikleri yapıldı. Hastaların

tümüne başvuru anında her iki kalça ön-arka, kırık tarafın kalça dahil femur ön-arka

ve yan grafileri çekildi. İntertrokanterik kırıklar AO sınıflamasına göre

sınıflandırıldı. Mevcut dahili hastalıklarına yönelik olarak gerekli branş

konsültasyonlarının ardından anestezi kliniğince değerlendirilen hastaların genel

durumu elverişli olduğuna karar verildiğinde cerrahi girişim uygulandı. Hastalara

travma tarihinden itibaren ortalama 4,9. (1.–15.) günde PROFİN ile osteosentez

uygulandı.

44

3.1. AMELİYAT TEKNİĞİ

Hastalar traksiyon masasında,

supin pozisyonda ve skopi kontrolünde

ameliyat edilir. Proflaktik antibiyoterapi

olarak ameliyattan 30 dakika önce iki

gram ve ameliyat sonrası ikinci gün diren

alınana kadar 4×1 gram sefamezin

intravenöz olarak uygulanır. Skopi, ön-

arka ve yan görüntünün rahatça

alınabilmesi için traksiyon masasının

bacakları arasına yerleştirilir (Şekil 36).

Deplase, instabil, traksiyon masasında

redükte edilemeyen kırıklarda Leadbetter

tarafından proksimal femur kırıkları için

tarif edilen redüksiyon manevrası

uygulanır (10). Skopi ile redüksiyonun

kalitesi kontrol edilir. Uygun pozisyon

sağlandıktan sonra cilt % 7,5’luk povidon

iyot ile yıkanır. Ardından % 10’luk

povidon iyot ile kırık taraf ayak

bileğinden göğüs alt hizasına kadar

boyanır. Cerrahi örtme yapıldıktan sonra

cerrahi alan steril yara örtüsü ile kaplanır

(Şekil 37). Büyük trokanterden başlayarak,

proksimale doğru beş cm’lik lateral

longitudinal insizyon ile cilt, cilt altı ve

fasya geçilir (Şekil 38). Trokanter major

palpe edilerek tepesinden Kirschner teli ön

arka ve yan planda santral olmasına dikkat

edilerek intramedüller olarak gönderilir.

Skopi ile telin pozisyonu kontrol edilir.

Şekil 36: Profin uygulamasında traksiyon masasındaki hasta ve skopinin pozisyonu.

Şekil 39: Giriş yerinin skopi görüntüsü.

Şekil 38: 5 cm’lik cilt insizyonu.

Şekil 37: Hastanın örtülmesi.

45

Tam tepe noktasından girilmesine dikkat edilir. Daha lateralden girilmesi varus

deformitesine neden olabilir (Şekil 39).

Giriş yeri uygunsa kılavuz tel

üzerinden 16 mm’lik oyucu ile oyulur.

Kılavuz tel tam kırık hattından geçiyorsa

oyma işlemi sırasında çivinin proksimal

çapı kadar oyabilmek için hızlı tur ve az

basınç uygulayarak oyma işlemi sabırla

yapılmalıdır. Skopi ile kontrol edilerek

femur medullasına uygun çapta çivi

seçilir. Çakma kılavuzuna adapte edilir ve

çivi el ile itilerek intramedüller olarak

yerleştirilir (Şekil 40). Bu aşamada çivi

medüllaya yerleştirilemezse çekiç ile

çakılmamalı, bir boy küçük çivi ile

değiştirilmelidir. Boyun vidaları

gönderilmeden önce skopi ile redüksiyon

kontrol edilir. İki vidanın da femur boynu

içine yerleşebileceği kadar çivi gönderilir

(Şekil 41).

Çivi gönderildikten sonra boyun

vidalarını göndermek için doku koruyucu

içi boş silindirik klavuz femur lateral

korteksine tam temas edecek şekilde

yerleştirilir (Şekil 42).

Önce distaldeki silindirik doku

koruyucu klavuz içinden 1 adet Kirschner

teli gönderilir. Skopi ile her iki planda

telin yeri kontrol edilir. Uygunsa kirschner teli üzerinden kanüllü drill ile oyulur.

Telin yerinin uygunluğundan emin olunmadan oyma işlemi yapılmamalıdır. Yiv

açıcı ile vida yolu hazırlanır ve vida boyu femur başında subkondral bölgeye kadar

gönderilecek şekilde ölçülür ve uygun vida gönderilir. Vida boyu ölçümünde eğer

kırık fragmanlar çivi gönderilirken deplese olmuşsa kompresyona ihtiyaç olup

Şekil 40: Çivinin yerleştirilmesi.

Şekil 41: Çivi yerleştirildikten sonraki skopi görüntüsü.

Şekil 42: Boyun vidalarını gönderirken doku koruyucu klavuzun yerleştirilmesi.

46

olmadığına dikkat edilerek uygun boyda vida seçilmelidir. Kompresyon

tamamlandıktan sonra yine silindirik doku koruyucu klavuz kullanılarak

proksimaldeki vida için de aynı işlemler tekrar edilerek subkondral bölgeye gidecek

şekilde hesaplanır ve gönderilir.

Skopi ile vidaların yerleşimi ve redüksiyon kontrol edilir (Şekil 43).

Tespitin stabilizasyonuna ve

dinamizasyon ihtiyacına göre dinamik

ya da statik kilitlenebilir. Cerrahın

tercihine göre distal kilitleme

yapılmayabilir. Dren yerleştirilerek

usulüne uygun olarak katlar kapatılır

(Şekil 44).

Ameliyattan hemen sonra hemoglobin, üre, kreatinin ve elektrolit kontrolü

yapıldı. Hematokrit 27 gr/dl’nin altında olan hastalara eritrosit süspansiyonu verildi.

Şekil 43: A, Ön arka B, yan skopi görüntüleri ile vidaların yerleşiminin kontrol edilmesi.

Şekil 44: Ameliyat sonrası cilt kapatıldıktan sonra insizyonların görüntüsü.

47

3.2. RADYOGRAFİK DEĞERLENDİRME

Ameliyat sonrası birinci gün dren çekildikten sonra her iki kalça ön-arka ve

kırık kalçanın yan grafileri çekildi. Redüksiyon değerlendirmesinde Baumgaertner’in

redüksiyon kriterleri kullanıldı (16,17,67).

1)Dizilim: a.Ön arka grafide; hafif valgus ya da normal boyun-cisim açısında

olması,

b.Yan grafide; 20°’den az açılanma olması,

2)Deplasman: Kırık parçaları arasında 4 mm’den az deplasman olması

istenir.

Redüksiyon, bu kriterlere göre iyi, kabul edilebilir ve kötü olarak

değerlendirildi. Hem dizilim hem de deplasman miktarı iyiyse redüksiyon iyi, dizilim

ya da deplasman miktarından biri iyiyse redüksiyon kabul edilebilir, hem dizilim

kötü hem de deplasman miktarı fazla ise redüksiyon kötü olarak kabul edildi (17,18).

Radyolojik değerlendirmede kırık redüksiyonunun yeterliliğini belirlemek

amacıyla ameliyat sonrası grafilerde sağlam ve kırık kalçanın, redüksiyonun

devamlılığını belirlemek içinde son kontrollerde çekilen grafilerde femur boyun-

cisim açısı ölçüldü. Kaynama, avasküler nekroz, femur diafiz kırığı ile Z-etkisi, ters

Z-etkisi ve cut out (sıyrılma) gibi mekanik yetmezlikler değerlendirildi.

İmplant stabilitesini değerlendirmede kullanılan Baumgaertner’in önerdiği

tip-apeks indeksi, Cleveland’ın tarif ettiği vidanın femur başı içindeki konumu,

Garden dizilim indeksi ve vida-baş oran indeksi gibi değerlendirme kriterleri bizim

kullandığımız sistemde femur boynuna aynı çapta iki adet çektirme vidası

gönderildiği için kullanılmadı

Kemik kalitesi hastaların mevcut ameliyat öncesi grafileri ile Singh indeksi

kullanılarak yapıldı.

48

3.3. KLİNİK DEĞERLENDİRME

Klinik sonuçlar için ağrı, yürüme kapasitesi, aktivite ve eklem hareketlerinin

değerlendirildiği Haris Kalça Skorlama Sistemi (HKS) (Tablo 4) ve hastaların

kendilerine bakım görevlerindeki bağımsızlıklarını değerlendirmek amacıyla

Modifiye Barthel İndeksi (MBİ) (Tablo 5) kullanıldı.

Tablo 4: Haris Kalça Skoru (HKS) (64). HARRİS KALÇA SKORU 1.AĞRI (Toplam 44 puan)

A. Yok ve ya ihmal edilecek kadar 44 puan

B. Çok hafif, ara sıra ve aktiviteleri etkilemiyor 40 puan

C. Hafif ağrı, ortalama aktiviteleri etkilemiyor, alışılmışın dışındaki aktivitelerde nadiren orta derecede ağrı, aspirin kullanılması

30 puan

D. Orta derecede, dayanılabilir ağrı. Sıradan aktivite veya işte biraz kısıtlama. Aspirinden daha güçlü ağrı kesici ilaçlara ihtiyaç duyabilir.

20 puan

E. Şiddetli ağrı, aktivitelerde şiddetli kısıtlamalar 10 puan

F. Tamamen yetisiz, kötürüm, yatalak, yatakta ağrılı 0 puan

2.İŞLEV (Toplam 47 puan)

A. Yürüme (Toplam 33 puan)

1. Topallama a. Yok 11 puan

b. Hafif 8 puan

c. Orta 5 puan

d. İleri derecede 0 puan

2. Destek a. Yok 11 puan

b. Uzun yürüyüşlerde baston 7 puan

c. Genellikle baston 5 puan

d. Tek koltuk değneği 3 puan

e. Çift koltuk değneği 0 puan

f. Yürüyemiyor 0 puan

3. Yürüme mesafesi a.Kısıtlama yok 11 puan

b. 6 blok 8 puan

c. 2-3 blok 5 puan

d. Ev içi 2 puan

e. Yatağa bağımlı 0 puan

B. Etkinlikler (Toplam 14 puan)

1. Merdiven çıkma a. Normal olarak 4 puan

b. Trabzanları kullanarak 2 puan

c. Zorlanarak 1 puan

d. Merdiven çıkamıyor 0 puan

2. Ayakkabı ve çorap giyme a. Kolaylıkla 4 puan

b.Zorlukla 2 puan

c.Giyemiyor 0 puan

3. Oturma a. 1 saat rahatlıkla oturabiliyor 5 puan

b. Yüksek sandalyede 30 dakika 3 puan

c. Hiçbir sandalyede rahat değil 0 puan

4. Toplu taşıma araçlarına binebilme 1 puan

49

3.DEFORMİTE YOKLUĞU (Toplam 4 puan)

A. 30 dereceden az sabit fleksiyon kontroktürü 1 puan

B. 10 dereceden az sabit adduksiyon 1 puan

C. 10 dereceden az ekstansiyonda içe rotasyon 1 puan

D. 3.2 cm den az bacak eşitsizliği 1 puan

4.HAREKET GENİŞLİĞİ (Maksimum 5 puan)

A. Fleksiyon 0 - 45° × 1.0

45 - 90° × 0.6

90 - 100° × 0.3

B. Abduksiyon 0 - 15° × 0.8

15 - 20° × 0.3

⟩ 20° × 0

C. Ekstansiyonda dış rotasyon 0 - 15° × 0.4

⟩ 15° × 0

D. Ekstansiyonda iç rotasyon Her derece × 0

F. Adduksiyon 0 - 15° × 0.2

Hareket genişliği toplam puanını saptamak için indeks değerler toplamı 0.05 katsayısı ile çarpılır.

Harris Kalça Skoruna göre; 90-100 puan arası çok iyi, 80-89 puan arası iyi,

70-79 puan arası orta ve 69 puan altı kötü olarak değerlendirildi.

50

Tablo 5: Modifiye Barthel Günlük Yaşam Aktivite İndeksi (MBİ) (66) MODİFİYE BARTHEL GÜNLÜK YAŞAM AKTİVİTE İNDEKSİ

AKTİVİTE PUAN ÖZELLİK

Bağırsak alışkanlıkları 0 İnkontinans

5 Haftada 1 kez tutamama

10 Kontinans

Mesane 0 İnkontinans

5 24 saatte 1 kez tutamama

10 Kontinans

Kişisel bakım 0 Bakım için yardıma ihtiyacı olması

5 Kişisel bakımını bağımsız olarak sağlaması

Tuvalet kullanımı 0 Bağımlı

5 Kısmi yardıma ihtiyacı olması

10 Bağımsız olarak her türlü ihtiyacını giderir

Beslenme 0 Bağımlı

5 Kesme ve yağ sürme gibi durumlarda yardıma ihtiyaç

10 Bağımsız

Transfer 0 Yapamama, oturma dengesini sağlayamaz

5 Hasta oturabilir, 1 veya 2 kişinin yardımına ihtiyaç

10 Sözel veya fiziksel küçük bir yardıma ihtiyaç

15 Bağımsız

Hareketlilik 0 Hareketsiz

5 Sözel veya fiziksel 1 kişinin yardımına ihtiyaç

10 Bağımsız (Bastonla da olabilir)

Giyinme 0 Bağımlı

5 Yardıma gereksinim var ancak yarısını yapabilir

10 Bağımsız (düğme, fermuar, bağcık, vb. )

Merdivenler 0 Çıkamama

5 Sözel, fiziksel veya baston yardımına ihtiyaç

10 Bağımsız

Banyo 0 Bağımlı

5 Bağımsız

Modifiye Barthel İndeksine göre; 0-20 puan tam bağımlı, 21-61 puan ileri

derecede bağımlı, 62-90 puan orta derecede bağımlı, 91-99 puan hafif derecede

bağımlı, 100 puan tam bağımsızlığı gösterir.

51

3.4. İSTATİSTİKSEL DEĞERLENDİRME

-HKS ve MBİ ile kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik ve yaş,

-Distal kilitleme ile kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik, HKS, MBİ,

ameliyat süresi ve skopi süresi,

-Ameliyat süresi ile skopi süresi, redüksiyon ve kan transfüzyon miktarları

arasında bir ilişki olup olmadığı istatistiksel olarak değerlendirildi.

Çalışmamızdaki istatistiksel analizler NCSS 2007 paket programı ile yapıldı.

Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama, standart

sapma) yanı sıra gruplar arası karşılaştırmalarda tek yönlü varyans analizi alt grup

karşılaştırmalarında Tukey çoklu karşılaştırma testi, ikili grupların karşılaştırmasında

Bağımsız t testi, nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi, değişkenlerin

birbirleriyle ilişkilerini belirlemede Pearson Korelasyon testi kullanıldı. Sonuçlar,

anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.

52

4. BULGULAR: Mart 2006 ile Ocak 2009 yılları arasında kliniğimizde intertrokanterik femur

kırığı nedeniyle ameliyat edilerek PROFİN ile internal tespit yapılan 111 hastanın

tamamına telefon ile ulaşıldı. 18 (% 16,2) hastanın ilk 6 ay içinde, 2 (% 1,8) hastanın 6

ay ile 1 yıl arasında, 14 (% 12,6) hastanın 1. yıldan sonra olmak üzere toplam 34 (%

30,5) hastanın öldüğü öğrenildi. İlk 6 ay içinde ölen 18 hasta ve 6 aydan az takipli 45

hasta çalışmadan çıkarıldı.

48 hasta klinik ve radyografik olarak değerlendirildi. Ortalama takip süresi 22,2

(9-48) aydı.

Değerlendirmeye alınan 48 hastamızın 27’si (% 56,2) kadın, 21’i (% 43,8)

erkekti (Grafik 1).

43,8% 56,2%ERKEK

KADIN

Grafik 1: Hastaların cinsiyet dağılımı grafiği.

25 (% 52) hastada sağ, 23 (% 48) hastada sol intertrokanterik femur kırığı

mevcut olup (Grafik 2), yaş ortalamaları 72,1 (33-86) idi.

23 25SAĞ

SOL

Grafik 2: Hastaların taraf dağılımı grafiği.

53

Kırık oluş nedenleri 38 (% 79) hastada evde düşme, 5 (% 10,5) hastada

yüksekten düşme, 2 (% 4,2) hastada araç dışı trafik kazası, 1 (% 2,1) hastada darp, 1

(% 2,1) hastada minibüsten inerken düşme, 1 (% 2,1) hastada yolda düşme idi (Grafik

3).

81%

2% 2%2%11%

2%EVDE DÜŞME

YÜKSEKTENDÜŞMEADTK

YOLDA DÜŞME

DARP

MİNİBÜSTENDÜŞME

Grafik 3: hastaların kırık oluşum mekanizmaları grafiği.

Değerlendirmeye alınan hastalar AO sınıflaması ile sınıflandırıldı (Tablo 6).

Tablo 6: Kırıkların AO sınıflamasına göre dağılımı.

KIRIK TİPİ HASTA SAYISI %

31A1 - 1 - -

31A1 - 2 7 14,6

31A1 - 3 - -

31A2 - 1 16 33,4

31A2 - 2 10 21

31A2 - 3 10 21

31A3 – 1 1 2

31A3 – 2 2 4

31A3 - 3 2 4

TOPLAM 48 100

54

Hastanede kalış süresi ortalama 12,5 (4-33) gündü. 23 (% 47,9) hasta genel

anestezi ile, 25 (% 52,1) hasta spinal anestezi ile ameliyat edildi.

Takip edilen 48 (% 100) hastanın tamamında redüksiyon kapalı olarak yapıldı.

Ortalama ameliyat süresi (ciltten cilde) 70 dakika (40-120), ortalama skopi süresi 1,1

(0,5-3,7) dakika olarak bulundu.

Bizim serimizde takip edilen 48 hastadan 18 (% 37,5) hastada dinamik

kilitleme, 6 (% 12,5) hastada statik kilitleme yapıldı. Hastalardan 24’üne (% 50) distal

kilitleme yapılmadı.

Distal kilitleme ile kırık tipi, ameliyat sonrası çekilen erken grafilerdeki

redüksiyon, mekanik yetmezlik gelişimi, HKS ve MBİ arasındaki ilişki istatistiksel

olarak incelendi (Tablo 7).

Tablo 7: Distal kilitleme ile kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik, HKS ve MBİ arasındaki ilişkinin

istatistiksel olarak incelenmesi.

DİSTAL KİLİT KİLİT YOK

DİNAMİK STATİK

KIRIK TİPİ A1-2 5 20,8 % 2 11,1 % 0 0,0 % A2-1 11 45,8 % 5 27,8 % 0 0,0 % A2-2 4 16,7 % 5 27,8 % 1 16,7 % A2-3 3 12,5 % 6 33,3 % 1 16,7 % χ²:28,82 A3-123 1 4,2 % 0 0,0 % 4 66,7 % p=0,001

REDÜKSİYON Kötü 0 0,0 % 1 5,6% 1 16,7 % Kabul Edilebilir 8 33,3 % 9 50,0 % 3 50,0 % χ²:5,62 İyi 21 66,7 % 8 44,4 % 2 33,3 % p=0,229

MEKANİK YETMEZLİK

Yok 21 87.5 % 12 50,0 % 4 66.6 % χ²:2,48 Var 3 12.5 % 6 50,0 % 2 33.3 % p=0,288

HKS Kötü 0 0,0 % 3 16,7 % 1 16,7 % Orta 9 37,5 % 4 22,2 % 2 33,3 % İyi 5 20,8 % 8 44,4 % 1 16,7 % χ²:9,17 Çok iyi 10 41,7 % 3 16,7 % 2 33,3 % p=0,164

MBİ İeri derecede bağımlı

2 8,3% 2 11,1 % 1 16,7 %

Orta derecede bağımlı

8 33,3% 11 61,1% 2 33,3 %

Hafif derecede 5 20,8% 0 0,0% 0 0,0 % χ²:8 Tam bağımsız 9 37,5% 5 27,8% 3 50,0 % p=0,238

Distal kilitleme ile kırık tipi, redüksiyon durumu, mekanik yetmezlik, HKS ve

MBİ arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi.

Distal kilitleme ile ameliyat süreleri arasındaki ilişki istatistiksel olarak

incelendi (Tablo 8).

55

Tablo 8: Distal kilitleme ile skopi süresi ve ameliyat süresi ortalamalarının istatistiksel olarak

incelenmesi.

Distal kilit Kilit Yok n:24 Dinamik n:18 Statik n:6 F p Ameliyat süresi

62,5±16,94 74,72±17,28 81,67±19,66 4,22 0,021

Skopi süresi 0,82±0,23 1,34±0,74 1,8±1,27 7 0,002

Distal kilitleme ile ameliyat süresi ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı farklılık gözlendi (p=0,021).

Özellikle statik kilitleme yapılan gurubun ameliyat süresi distal kilitleme

yapılmayan gurubun ameliyat süresinden istatistiksel olarak anlamlı derecede uzun

bulundu (p=0,049), (Grafik 4).

0102030405060708090

Kilit Yok n:24 Dinamik kilitlemen:18

Statik kilitleme n:6

Ameliyat Süresi

Grafik 4: Distal kilitleme yapılan ve yapılmayan grupların ameliyat süresi ortalamaları grafiği.

Distal kilitleme ile skopi süresi arasındaki ilişki istatitiksel olarak incelendi

(Tablo 8).

Distal kilitleme ile skopi süresi ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı farklılık gözlendi (p=0,002).

Distal kilitleme yapılmayan gurubunun skopi süresi dinamik ve statik

kilitleme yapılan guruplardan istatistiksel olarak anlamlı derecede kısa bulundu

(p=0,032, p=0,005), (Grafik 5).

56

00,20,40,60,8

11,21,41,61,8

Kilit Yok n:24 Dinamik kilitlemen:18

Statik kilitleme n:6

Skopi Süresi

Grafik 5: Distal kilitleme yapılan ve yapılmayan grupların skopi süresi ortalamaları grafiği.

Ameliyat süresi ortalamaları ile kanama arasındaki ilişki istatistiksel olarak

incelendi (Tablo 9). 22 (% 46) hastada ameliyat sonrası kan replasmanı yapılmadı. Kan

replasmanı yapılan 26 (% 54) hastada ortalama 1,1 (1-4) ünite eritrosit süspansiyonu

kulanıldı. Tablo 9: Kan transfüzyonu ile ameliyat süreleri arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak incelenmesi.

Ameliyat süreleri ile kan transfüzyonu arasında istatistiksel olarak anlamlı

farklılık gözlenmedi (Tablo 9), (Grafik 6).

60

62

64

66

68

70

Kan Transfüzyonu(-) n:22 Kan Transfüzyonu(+) n:26

Ameliyat Süresi

Grafik 6: Ameliyat süresi ve kan transfüzyon miktarları grafiği.

Kan Transfüzyonu(-) n:22

Kan Transfüzyonu(+) n:26

t p

Ameliyat Süresi 69,09±17,36 69,81±19,82 -0,132 0,896

57

Hastaların ameliyat sonrası çekilen erken grafilerinde redüksiyonları

Baumgaertner’in redüksiyon kriterlerine göre değerlendirildi.

Redüksiyon 26 (% 54,1) hastada iyi, 20 (% 41,7) hastada kabul edilebilir, 2 (%

4,2) hastada kötü olarak değerlendirildi.

Redüksiyon ile mekanik yetmezlik gelişmesi arasındaki ilişki istatistiksel

olarak incelendi (Tablo 10).

Tablo 10: Redüksiyon ile mekanik yetmezlik gelişmesi arasındaki ilişkinin istatistisel olarak

incelenmesi.

Mekanik yetmezlik(-)

Mekanik yetmezlik(+)

Redüksiyon Kötü 0 0 % 2 100 % Kabul Edilebilir 12 60 % 8 40 % χ²:5,05 İyi 25 96 % 1 4 % p=0,080

Redüksiyonun kötü olduğu hastaların tamamında mekanik yetmezlik gelişti.

Hastalarda kemik kalitesini belirlemek için ameliyat öncesi grafilerinde Singh

indeksi değerlendirildi. Singh indeksi ile kırık tipi ve mekanik yetmezlik gelişimi

arasındaki ilişki araştırıldı (Tablo 11).

Tablo 11: Singh indeksi ile kırık tipi ve mekanik yetmezlik gelişimi arasındaki ilişkinin incelenmesi

Mekanik yetmezlik gelişen hastaların % 90,8’inde Singh indeksi 3’ün altında

idi. Kırık tipi AO sınıflamasına göre instabil kabul edilen A2-2 ile A3-3 kırıklı 25

hastadan 18 (% 72) hastada Singh indeksi 3’ün altında bulundu.

Singh indeksi ile kırık tipi ve mekanik yetmezlik gelişimi arasında pozitif

korelasyon gözlendi.

Singh indeksi 6 5 4 3 2 1 Kırık tipi A1-2 7 14,5% 0 0% 0 0% 5 71,5% 2 18,5% 0 0% 0 0%

A2-1 16 33,3% 1 6,25% 1 6,25% 10 62,5% 4 25% 0 0% 0 0% A2-2 10 20,9% 0 0% 0 0% 3 30% 6 60% 1 10% 0 0% A2-3 10 20,9% 0 0% 0 0% 3 30% 7 70% 0 0% 0 0% A3-123 5 10,4% 0 0% 0 0% 2 40% 3 60% 0 0% 0 0%

Mekanik yetmezlik

var 11 23% 0 0% 0 0% 1 9,1% 9 81,8% 1 9,1% 0 0% yok 37 77% 1 2,7% 1 2,7% 22 59,5% 13 35,1% 0 0% 0 0%

58

HKS değerlendirmesinde 15 (% 31,2) hastada çok iyi, 14 (% 29,1) hastada iyi,

15 (% 31,2) orta, 4 (% 8,5) hastada kötü olarak bulundu.

HKS ile kırık tipi, ameliyat sonrası çekilen erken grafilerdeki redüksiyon,

mekanik yetmezlik, yaş ve ameliyat günü ortalamaları (kırıldıktan sonra ameliyat

oluncaya kadar geçen süre) arasındaki ilişki araştırıldı (Tablo 12).

Tablo 12: HKS ile kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik, yaş ve ameliyat günü arasındaki ilişkinin

istatistiksel değerlendirilmesi.

HKS ile kırık tipi, redüksiyon ve ameliyat günü arasında istatistiksel olarak

anlamlı farklılık gözlenmedi.

HKS ile mekanik yetmezlik ve yaş arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık

gözlenmedi.

HKS çok iyi olan gurubun yaş ortalamaları iyi olan gruptan istatistiksel olarak

anlamlı derecede düşük bulundu (p=0,009), (Grafik 7).

Haris kalça skoru kötü olan grubunun tümünde mekanik yetmezlik geliştiği

gözlendi.

Harris kalça skoru Kötü Orta İyi Çok iyi Kırık tipi A1-2 1 25,00 % 0 0,00 % 2 14,30 % 4 26,70 %

A2-1 1 25,00 % 7 46,70 % 3 21,40 % 5 33,30 % A2-2 0 0,00 % 3 20,00 % 6 42,90 % 1 6,70 % A2-3 2 50,00 % 3 20,00 % 2 14,30 % 3 20,00 % χ²

:13,75 A3-123 0 0,00 % 2 13,30 % 1 7,10 % 2 13,30 % p=0,317

Redüksiyon Kötü 1 25,00 % 0 0,00 % 1 7,10 % 0 0,00 % Kabul Edilebilir

3 75,00 % 7 46,70 % 5 35,70 % 5 33,30 % χ²:9,86

İyi 0 0,00 % 8 53,30 % 8 57,10 % 10 66,70 % p=0,13 Mekanik Yetmezlik

Yok 0 0,00 % 11 73,30 % 7 50,00 % 12 80,00 % χ ²:10,31

Var 4 100,00 % 4 26,70 % 7 50,00 % 3 20,00 % p=0,016 Yaş 73,75±7,5 72±10,24 64,47±15,91 64,47±15,91 p=0,017 Ameliyatın kaçıncı gün yapıldığı

5,75±4,86 5,8±2,98 4,07±1,73 5,73±2,99 P=0,335

59

01020304050607080

Kötü Orta İyi Çok iyi

Harris Kalça Skoru

Yaş

Grafik 7: HKS-yaş grafiği. MBİ değerlendirmesinde; 17 (% 35,5) hasta tam bağımsız, 6 (% 12,5 ) hasta

hafif bağımlı, 20 (% 41,5 ) hasta orta derecede bağımlı ve 5 (% 10,5) hasta bağımlı

olarak değerlendirildi.

MBİ ile kırık tipi, ameliyat sonrası erken dönem grafilerindeki redüksiyon

durumu, mekanik yetmezlik, yaş ve ameliyat günü arasındaki ilişki araştırıldı (Tablo

13).

Tablo 13: MBİ ile kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik, yaş ve ameliyat günü arasındaki ilişkinin

istatistiksel olarak incelenmesi.

MBİ İeri derecede bağımlı

Orta derecede bağımlı

Hafif derecede bağımlı

Tam bağımsız

Kırık tipi A1-2 1 20,0% 2 9,5% 0 0,0% 4 23,5% A2-1 1 20,0% 7 33,3% 3 60,0% 5 29,4% A2-2 2 40,0% 4 19,0% 1 20,0% 3 17,6% A2-3 1 20,0% 6 28,6% 1 20,0% 2 11,8% χ²:7,73 A3-123 0 0,0% 2 9,5% 0 0,0% 3 17,6% p=0,806

Redüksiyon Kötü 0 0,0% 2 9,5% 0 0,0% 0 0,0% Kabul Edilebilir

3 60,0% 9 42,9% 1 20,0% 7 41,2% χ²:4,58

İyi 2 40,0% 10 47,6% 4 80,0% 10 58,8% p=0,598 Mekanik Yetmezlik

Yok 4 80,0% 15 71,4% 4 80,0% 14 82.3% χ²:2,76 Var 1 20,0% 6 28,6% 1 20,0% 3 17,7% p=0,429

Yaş 78,4±4,39 75,86±8,61 69,6±4,22 65±15,53 Ameliyatın kaçıncı gün yapıldığı

5,2±1,1 5,1±3,35 5,6±2,19 5,41±2,94

MBİ ile kırık tipi, redüksiyon, mekanik yetmezlik ve ameliyat günü dağılımları

arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi.

60

MBİ ile yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi

(p=0,019).

Tam bağımsız grubun yaş ortalamaları orta ve ileri derecede bağımlı

hastalardan istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p=0,041, p=0,023),

(Grafik 8).

01020304050607080

İeri derecedebağımlı n:5

Ortaderecede

bağımlı n:21

Hafifderecede

bağımlı n:5

Tambağımsız

n:17

Yaş

Grafik 8: MBİ-yaş grafiği.

Ameliyat sonrası erken grafilerde femur boyun-cisim açılarının ortalaması

128,8° (116°-138°) olarak bulundu. Hastaların son kontrol grafilerindeki ölçümlerde

ise sekonder varus gelişimi araştırıldı. 5 (% 10,5) hastada sekonder varus tespit edildi.

Mekanik ve teknik hatalara bağlı, 2 (% 4,2) hastada Z-etkisi, 1 (% 2,1) hastada Z-etkisi

+ femur başı avasküler nekrozu, 4 (% 8,4) hastada ters-Z etkisi, 1 (% 2,1) hastada cut-

out (sıyrılma), 2 (% 4,2) hastada femur diyafiz kırığı, 1 (% 2,1) hastada femur boynuna

gönderilen vidaların ve distal kilit vidasının yanlış yerleşimi, 6 (% 12,5) hastada da

kollaps ile kaynama nedeniyle proksimaldeki iki vidada da laterale 5 mm-10 mm

arasında migrasyon izlendi. Bu 6 hastanın tamamında kaynama sağlandı, herhangi bir

şikayetleri olmadı ve ikinci bir girişim yapılmadı.

Hastaların son kontrol grafileri değerlendirildiğinde 47 (% 98) hastada

kaynama, 1 (% 2) hastada da kaynamama tespit edildi.

Mekanik ve teknik hatalara bağlı komplikasyonlar ile kırık tipi ve ameliyat

sonrası erken grafilerdeki redüksiyon arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık

gözlenmedi.

Hastalardan 9’u (% 18,7) mkanik yetmezlik nedeniyle yeniden ameliyat edildi.

61

1 hastaya femur lateral korteksinde kırık, 1 hastaya da boyun vidaları ve distal

vidanın yanlış yerleşimi nedeniyle revizyon yapıldı. 1 hastaya sıyrılma ve implant

yetmezliği nedeniyle total kalça artroplastisi yapıldı. 2 hastadan Z-etkisi, 1 hastadan Z-

etkisi+femur başı AVN nedeniyle kalça eklemine migre olan, 3 hastadan da ters-Z

etkisi nedeniyle tensor faysa latada irritasyon yapan boyun vidaları çıkarıldı.

Vidaları çıkarılan guruptan 1 (% 2,1) hastada, ikinci ameliyattan 2 ay sonra

kollumda stres kırığı gelişti ve parsiyel kalça artroplastisi yapıldı (Şekil 45).

BC

Şekil 45: A, Ameliyat öncesi, B, ameliyat sonrası erken dönem, C, implantlar çıkarıldıktan sonra 2.

ay gelişen kollum femoris kırığı ve D, son ameliyat sonrası erken dönem grafileri.

D

BA

62

Ameliyatın 9. ayında distal boyun vidasında yetmezlik ve cut-out (sıyrılma)

gelişen hastadan implantlar çıkarıldı ve aynı seansta total kalça artroplastisi yapıldı

(Şekil 46).

Ameliyat sonrası 7. günde, boyun vidalarının hemen altında femur lateral

korteksinde kırık gelişen hastada distal kilitleme yapılmamıştı. Hasta yeniden ameliyat

edilerek, boyun vidaları bir uzun boy ile değiştirildi ve distal statik kilitleme yapılarak

stabilizasyon arttırıldı, kaynama sağlandı (Şekil 47).

Şekil 46: A, Ameliyat öncesi, B, ameliyat sonrası erken dönem, C, 9. ay implant yetmezliği ve

sıyrılma sonrası, D, son ameliyat sonrası erken dönem grafileri.

A C DB

Şekil 47: A, Ameliyat öncesi B, ameliyat sonrası erken dönem, C, revizyon sonrası erken dönem ve

D, revizyon onrası 12. ay kontrol grafileri.

AA C DB

63

Başka bir ilde yaşamaya başlayan ve takipten çıkan 1 hastada ameliyat sonrası

4.yılda, 4 ay önce başlayan kalça ağrısı nedeniyle çekilen grafilerinde Z-etkisi+femur

başı avasküler nekrozu teşhis edildi. Hastanın 1. yıl kontrolünde femur başı AVN ve Z-

etkisi görülmemişti. Hastaya 2 seanslı revizyon planlandı. 1. seansta implantlar

çıkarıldı (Şekil 48).

T

A B C D

Şekil 48: A, Ameliyat öncesi, B, ameliyat sonrası erken dönem, C, 1. yıl kontrol ön-arka

grafisi, D, 1. yıl kontrol yan grafi, E, 4. yıl kontrol ön-arka grafisi, F, 4.yıl kontrol yan grafi ve

G, son ameliyat sonrası erken dönem grafisi.

FE G

64

Ters-Z etkisi nedeniyle 1 hastadan tensor fasya latada iritasyon yapan vidalar ameliyat

sonrası 14. ayda çıkarıldı. Kaynama olmadığı izlendi ve bu hastaya artroplasti

planlandı (Şekil 49). Bu hasta, takipli hastalar içinde kaynama izlenmeyen tek hastaydı.

Ameliyat sonrası 4. ayda düşme sonrası periprostetik femur diafiz kırığı gelişen

hasta, medikal problemleri nedeniyle ameliyat edilemedi. Hasta derotasyon ateli ile

takip edildi ve kaynama sağlandı (Şekil 50).

Şekil 49: A, Ameliyat öncesi, B, ameliyat sonrası erken dönem, C, 3. ay kontrol grafisi,

D, 6. ay kontrol grafisi, E, 1. yıl kontrol grafisi ve F, 1. yıl boyun vidaları çıkarıldıktan

sonra erken grafileri (Kaynama yok).

A B C

D E F

65

Ameliyat sonrası kontrol grafilerinde boyun vidalarının ve distal kilit

vidasının yanlış yerleşimi tespit edilen 1 hastaya aynı sistem ile revizyon

yapılarak kaynama sağlandı (Şekil 51).

T

Şekil 51: A, Ameliyat öncesi, B, ameliyat sonrası erken dönem, C, 6. hafta kontrol

ön arka grafi, D, 6. hafta kontrol yan grafi, E, revizyon sonrası erken dönem ve

F, revizyon sonrası 2. yıl kontrol grafileri.

B A C

D E F

Şekil 50: A, Ameliyat öncesi, B, ameliyat sonrası erken dönem ve C, ameliyat

sonrası 4. ayda femur diafiz kırığı sonrası erken dönem grafileri.

B C

AA

A

66

Ters Z-etkisi gelişen ve tensor fasya lata’da iritasyonu olan 1 (% 2) hastamız,

ikinci ameliyatı istemediği için vidalar çıkarılmadı. 2 (% 4,1) hastada, enfeksiyon

gelişti. Enfeksiyon gelişen hastalardan biri, lateral kortekste kırık nedeniyle revizyon

yapılan hastaydı. Bu 2 hastada da Acinetobacter üredi. 3 hafta uygun antibiyoterapi

sonrasında, ikinci bir ameliyata gerek olmadan akıntı kesildi. Enfeksiyon parametreleri

normal sınırlara gerileyen hastalar oral antibiyoterapi ile taburcu edildi ve bu 2 hastada

da kaynama sağlandı.

67

4.1. DİSTAL KİLİTLEME YAPILAN OLGULARDAN ÖRNEKLER

Olgu 1: İ.Ç, 64 yaşında, erkek, takip süresi 15 ay, Haris Kalça Skoru:100. Modifiye

Barthel İndeksi: 100 (çok iyi sonuç) (Şekil 52).

Şekil 52: Olgu 1 A, Ameliyat öncesi her iki kalça ön arka, B, ameliyat öncesi sol

kalça ön arka grafileri, C-D, ameliyat sonrası erken dönem her iki kalça ön arka

ve sol kalça ön arka grafileri ve E-F, ameliyat sonrası 15.ay her iki kalça ön arka

ve sol kalça lateral grafileri.

A B

C D

E F

68

Olgu 2: U.G, 80 yaşında, bayan, takip süresi 24 ay, Haris kalça Skoru: 90.

Modifiye Barthel İndeksi: 100 (çok iyi sonuç) (Şekil 53).

D C

B

Şekil 53: Olgu 2 A, Ameliyat öncesi her iki kalça ön arka grafi, B, ameliyat

sonrası erken sol kalça ön arka grafi, C–D, ameliyat sonrası 24. ay kontrol her iki

kalça ön arka ve sol kalça lateral grafileri.

A B

C D

69

Olgu 3: E. Y, 33 yaşında, erkek, takip süresi 9 ay, Haris Kalça Skoru: 100. Modifiye

Barthel İndeksi: 100 (çok iyi sonuç) (Şekil 54).

A

B

E D C

A

F

Şekil 54: Olgu 3 A, Ameliyat öncesi her iki kalça ön arka grafi, B, ameliyat sonrası erken her iki

kalça ön arka grafileri, C-D, ameliyat sonrası erken dönem sağ kalça ön arka ve yan grafileri, E-F,

ameliyat sonrası 9. ay kontrol ön arka ve yan grafileri.

70

4.2. DİSTAL KİLİTLEME YAPILMAYAN OLGULARDAN

ÖRNEKLER:

Olgu 4: N. K. 71 yaşında, kadın, 20 ay takipli, Haris Kalça Soru: 98. Modifiye

Barthel İndeksi: 95 (çok iyi sonuç) (Şekil 55).

A B

C D

E F

C

C

E F Şekil 55: Olgu 4: A, Ameliyat öncesi sağ kalça ön arka grafi, B, ameliyat

sonrası erken dönem sağ kalça ön arka grafi, C, ameliyat sonrası erken dönem

sağ kalça yan grafi, D, ameliyat sonrası 20. ay kontrol her iki kalça ön arka

grafileri ve E, ameliyat sonrası 20. ay kontrol sağ kalça yan grafi.

A B C

D E

71

Olgu 5: A.D. 72 yaşında, kadın, 38 ay takipli, Harris Kalça Skoru: 76. Modifiye

Barthel İndeksi: 90 (orta sonuç) (Şekil 56).

Şekil 56: Olgu 5: A, Ameliyat öncesi her iki kalça ön arka grafileri, B, ameliyat sonrası

erken sağ kalça ön arka grafi ,C-D, ameliyat sonrası 38. ay kontrol her iki kalça ön arka

ve sağ kalça yan grafileri.

A B

C D

72

Olgu 6: C. D, 59 yaşında, erkek, 36 ay takipli, Haris Kalça Skoru: 79. Modifiye

Barthel İndeksi:100 (orta klinik sonuç, tam bağımsız) (Şekil 57).

Şekil 57: Olgu 6 A, Ameliyat öncesi sol kalça ön arka grafi, B-C, ameliyat sonrası

erken dönem sol kalça ön arka ve yan grafileri, D-E, ameliyat sonrası 36. ay kontrol

her iki kalça ön arka ve sol kalça yan grafileri.

D

A

E

B C

73

Şekil 58: Olgu 7 A-B, Ameliyat öncesi her iki kalça ön arka ve yan grafileri, C-D, ameliyat

sonrası erken dönem her iki kalça ön arka ve sol kalça yan grafileri, E-F, ameliyat sonrası 16

ay kontrol her iki kalça ön arka ve sol kalça yan grafileri.

Olgu 7: Y.Ö, 74 yaşında, erkek, 16 ay takipli, Haris Kalça Skoru: 100, Modifiye

Barthel İndeksi: 100 (çok iyi sonuç) (Şekil 58).

B

D

A

C D

E F

74

Olgu 8: S. K. 80 yaşında, kadın, 12 ay takipli, Haris kalça skoru:73. Modifiye

Barthel indeksi: 50 (orta klinik sonuç, ileri derecede bağımlı) (Şekil 59).

F E

D C

Şekil 59: A-B, Ameliyat öncesi her iki kalça ve sol kalça ön arka grafileri, C-D,

ameliyat sonrası erken her iki kalça ve sol kalça ön arka grafileri, E-F, ameliyat

sonrası 12. ay kontrol her iki kalça ve sol kalça ön arka grafileri.

A

B

C D

E F

C E F

B

75

4. TARTIŞMA Toplumlarda yaşam süresinin uzamasına paralel olarak stabil olmayan parçalı

intertrokanterik kırıkların sıklığı giderek artmaktadır (3). 1990 yılında dünyada

ortalama 1,7 milyon proksimal femur kırığı meydana gelirken, 2050 yılında bu

sayının 6,3 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir (64).

İntertrokanterik kırıkların % 95’i yaşlılarda, düşük ve orta enerjili travmalarla

meydana gelmektedir. Kapsül içi kalça kırıklarına göre daha yaşlı hasta grubunda

görüldüğünden ölüm oranları diğer kalça kırıklarına göre daha fazladır. Ölüm oranı

travmadan sonraki ilk yıl içerisinde % 18 ile % 33 arasında değişmektedir (64).

Ülkemizde 2005 yılında Kesmezacar ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada,

intertrokanterik femur kırıklı yaşlı hastalarda internal tespit ile hemiartroplastiyi

karşılaştırmışlar, endoprotez uygulanan hastalarda ilk 6 ayda ölüm oranı % 48,8 iken

internal tespit yapılan hastalarda bu oranın % 34,2 olarak gerçekleştiğini

bildirmişlerdir. Ameliyat sonrası ölüm oranları hemiartroplasti grubunda daha fazla

olduğu için tedavide öncelikli olarak internal tespiti önermişlerdir (66). Kim ve

arkadaşları instabil intertrokanterik kırıklarda hemiartroplasti ve PFN ile internal

tespit sonuçlarını karşılaştırmışlar, 3. yılda hemiartroplasti grubunda ölüm oranlarını

% 55 buna karşılık PFN grubunda % 17 olarak bildirmişlerdir.

Bizim çalışmamızda ise bir yıllık ölüm oranı % 18 olup literatürde bildirilen

ortalamaların alt sınırında yer almıştır. Çalışmamızda ölüm oranları değerlendirilen

111 hastanın yaş ortalaması 72,8 (33–95) idi. Bu hastaların % 77’si 65 yaş üzerinde

idi. İlk yıl içinde ölen hastalardan yalnızca 2’si 65 yaş altındaydı. Bu hastalardan

birincisine kronik böbrek yetmezliği nedeniyle 10 yıldır hemodiyaliz yapılırken,

diğer hasta da menengiom tanısıyla kırık öncesi bir yıl içinde 4 cerrahi girişim

geçirmişti. İlk yıl içinde ölen 65 yaş üzerindeki 18 hastadan 13’ünün daha önceden

tanısı konmuş ek bir veya daha fazla hastalığı mevcuttu (Akciğer Ca. (1),

hipertansiyon+akciğer Ca (1), hipertansiyon+glioblastom (1), hipertansiyon+kronik

böbrek yetmezliği (1), hipertansiyon+tip 2 diyabet (2), kronik obstruktif akciğer

76

hastalığı (1), hipertansiyon (6)). İlk yıl içinde ölen hastaların % 90’ının 65 yaş

üstünde olması ve bu hastalarında %75’ine ek medikal problemler eşlik etmesine

rağmen saptanan düşük ölüm oranları, literatürde hemiartroplasti uygulanan

hastalarda bildirilen % 48’e varan ölüm oranları ile karşılaştırıldığında

intertrokanterik kalça kırıklarının tedavisinde intramedüller çivilerin yaşam süresi

yönünden avantajlı bir tedavi seçeneği olduğunu düşündürmektedir. .

Sistemik ek medikal sorunları bulunan bu hastaların mümkün olan en kısa

sürede ayağa kaldırılarak en azından kırık öncesi aktivite düzeyine eriştirilmeleri,

derin ven trombozu, pulmoner emboli, pnömoni, bası yaraları, üremi ve üriner sistem

enfeksiyonları gibi ölüm oranını arttıran komplikasyonların sıklığını da azaltacaktır

(6,64). Cerrahi tedavi seçeneği intertrokanterik kırıklarda komplikasyonları ve ölüm

oranlarını azaltmak, hastaların kırık öncesi aktivite düzeylerine dönmelerini

sağlamak için ilk tedavi olarak tercih edilmelidir. Uygulanacak cerrahi tedavinin, ilk

48 saat içinde hasta medikal açıdan mümkün olduğu kadar stabil olduktan sonra

yapılması gerektiğini savunan araştırmacılara karşın hastanın genel durumunun

düzeltilip yapılması gerektiğini savunan araştırmacılar da vardır (1).

Smektala ve arkadaşları, artroplasti ve internal fiksasyonla tedavi edilen 2916

proksimal femur kırıklı hastada ameliyat zamanı ile komplikasyon ve ölüm oranı

ilişkisini araştırmışlardır. Değerlendirmelerinde ilk 12 saatte ameliyat edilenleri kısa

süre, 12–36 saatte ameliyat edilenleri orta süre, 36 saatten sonra ameliyat edilenleri

uzun süre olarak gruplandırmışlardır. Bu çalışmalarında bir yıllık ölüm oranını %

18,1-% 20,5 arasında bildirirlerken, ölüm oranı ile ameliyat zamanı arasında

istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptayamamışlar, ancak “uzun süre”de ameliyat

edilen hastalarda komplikasyon oranlarının daha fazla olduğunu bildirmişlerdir (80).

Bizde çalışmamızda ameliyat günü ile ölüm oranları arasında ilişki

saptayamadık. Hastalarımızın cerrahi girişimleri, ek hastalıkları yönünden stabil

olduklarında yatışlarının ortalama 5,3. (1.–15.) gününde gerçekleştirilebilmiştir. İlk

yıl içinde ölen 20 hasta, yatışlarını izleyen ortalama 4,5. (2.–12.) günde, genel

ameliyat günü ortalamalarımızdan daha kısa sürede ameliyat edilmişlerdir.

Hastalarımızın ameliyat günü ortalamaları ile klinik fonksiyonel sonuçlarını

değerlendirdiğimiz HKS ve günlük aktivitelerinde bağımsızlığı değerlendirdiğimiz

MBİ arasındaki ilişkiyi istatistiksel olarak incelediğimizde ise anlamlı farklılık

gözlenmedi.

77

Bizim çalışmamızda ilk 6 ay içinde ölen hastalardan birisinde doppler US ile

desteklenmiş semptomatik derin ven trombozu teşhis edildi. Hiçbir hastamızda

pulmoner emboli gelişmedi. Bazı hastalarda topuk ve sakral bölgede pansumanla

iyileşen başlangıç bası yaraları gelişti, ancak hiçbir hastada ek müdahale gerekmedi.

İntertrokanterik kırıkların cerrahi tedavisinde osteosentez ve artroplasti

uygulamaları iki ana seçeneği oluşturmaktadır. Artroplasti, ileri yaşlarda çok parçalı

kırığı ve çok sayıda sistemik hastalığı olan hastalarda erken hareket için

önerilmektedir. Rosenfeld ve arkadaşları Leinbach protezi ile tedavi ettikleri 38

hastada % 87, Stern ve Goldstein 29 hastada % 88, Pinder ve arkadaşları 180 hastalık

serilerinde hastaların tamamının kırık öncesi aktivite durumlarına döndüğünü

bildirmişlerdir (69). Bununla birlikte ameliyat sırasında geniş insizyon gerektirmesi,

kanama miktarının fazla olması, kemik çimentosu kullanımına bağlı hipotansiyon ve

emboli, ameliyat sonrası protezin dislokasyonu, derin ve yüzeyel enfeksiyon

oranlarının daha fazla olması, geç dönemde gevşeme ve asetebular erozyon gibi ciddi

komplikasyonlar protez kullanımını sınırlamaktadır (68).

Ayrıca total kalça artroplastisi de intertrokanterik femur kırıklarının primer

tedavisinde nadiren kullanılsa da daha çok femur başı avasküler nekrozu ve

kaynamama gibi komplikasyonların tedavisinde kullanılmaktadır (72).

Osteosentez, internal veya eksternal olarak yapılabilir. Genel durumu bozuk,

anestezi alması mümkün olmayan hastalarda, konservatif tedavinin

komplikasyonlarından korumak, hastanın hareketini ve bakımını kolaylaştırmak için

lokal anestezi altında eksternal fiksatörlerle tespit önerilmektedir (38). Vossinakis ve

Badras, kayıcı kalça çivisi ile eksternal fiksatörleri karşılaştırdıkları bir

çalışmalarında, eksternal fiksatör uygulanan hastalarda kan kaybının çok az

olduğunu, ameliyat süresinin kısa olduğunu, hastanede kalış süresinin kısa olduğunu

ve mekanik komplikasyonların daha az olduğunu bildirmişlerdir. Çivi dibi

enfeksiyonunun yüksek oranda görülmesine rağmen uzun dönem takiplerde sorun

teşkil etmediğini, kırığın iyileşmesi, ölüm oranları ve fonksiyonel sonuçlar açısından

iki grup arasında fark olmadığını belirtmişlerdir (74).

Eksternal tespit, ameliyat ve anestezi süresinin kısa olması, ameliyat

sonrasında vidanın ekleme penetrasyonunun kolaylıkla düzeltilebilmesi gibi

avantajlarının yanında, internal tespit yöntemleri kadar stabil olmaması ve çivi dibi

enfeksiyonu gibi dezavantajlara da sahip olması, kullanımını genel durumu bozuk

anestezi alması mümkün olmayan hastalarla sınırlamaktadır.

78

Günümüzde intertrokanterik femur kırıklarının standart tedavisini internal

tespit yöntemleri oluşturmaktadır. Amaç kırığın anatomik redüksiyonunu sağlamak,

kırık tipine uygun implantı seçmek, ideal implant yerleşimini sağlayarak kırığı stabil

bir şekilde tespit etmektir (15). Kaufer, intertrokanterik kırıkların internal tespitinde

kırığın redüksiyonu, implantın şekli, implantın yerleştirilmesi, kemiğin kalitesi ve

kırığın tipini stabiliteyi etkileyen beş faktör olarak tanımlamıştır (1,3,76).

Kemik kalitesinin, intertrokanterik kırıklarda tespitin sağlamlığını etkilediği

birçok çalışmada gösterilmiştir. Kırıklar sıklıkla yaşlı nüfusta ve özellikle osteoporoz

zemininde oluşmaktadır. Osteoporoz varlığında zamanla kemik trabeküllerinin sayı

ve kalitesi azalmakta, kalkar femorale erimekte ve tespitin başarısı proksimal

parçadaki kansellöz kemiğin yapısına bağlı kalmaktadır. Kim ve arkadaşları internal

tespit ile tedavi ettikleri osteoporotik hastalarda başarısızlık oranını % 50 olarak

bildirmişlerdir (73). Bu konuda Singh ve arkadaşları kalça ön-arka grafisinde

trabeküllerin varlığına göre derecelendirme yapmışlar ve klinik pratikte yararlı

olacağını savunmuşlardır (3). Kaufer, Singh’in tarif ettiği yöntemin ekipman

gerektirmediğini ve kolay uygulanabileceğini ancak yumuşak doku miktarının

radyografik olarak kemik kalitesini değerlendirmeyi zorlaştırdığını belirtmiştir(69).

Bizim çalışmamızda mevcut ameliyat öncesi grafilerle Singh indeksi

değerlendirilerek yapılan ölçümler Tablo 11 de verilmiştir. Çalışmamızda Singh

indeksi ile kırık tipleri ve mekanik yetmezlik gelişimi arasında pozitif bir korelasyon

gözlendi.

Kırık sınıflamaları genel olarak kırığın tanımlanması kadar tedavide de yol

gösterici olmalıdır. İntertrokanterik kırıkları tanımlayabilmek için birçok sınıflama

sistemi tanımlanmıştır. AO sınıflamasının güvenilirliği yapılan çalışmalarda diğer

sınıflama sistemlerine göre daha yüksek bulunmuştur (81). Biz de çalışmamızda kırık

tipleri ile klinik ve radyografik sonuçların daha doğru ilişkilendirilebilmesi için AO

sınıflamasını kullandık. Değerlendirmeye aldığımız 48 hastadan 7 (% 14,6) hasta A1,

36 (% 75) hasta A2, 5 (% 10,4) hasta A3 idi. AO sınıflamasına göre A2.2 ile A3.3

arasındaki kırık tipleri instabil kabul edilmektedir. Çalışmamızda 25 (% 52) hasta

A2.2-A3.3 instabil kırıklı idi.

Kırık tipleri ile HKS ve MBİ arasındaki ilişkisiyi istatistiksel olarak

inceledik. Çalışmamızda 25 (% 52) instabil ve 23 (% 48) stabil kırıklı hastada kırık

tipi ile klinik fonksiyonel sonuçlar arasında anlamlı ilişki gözlenmedi. Kırık tipi ile

fonksiyonel sonuçlar arasında ilişki olmaması, instabil kırıklarda bile redüksiyon

79

sonrası sağlanacak stabilite ile klinik ve fonksiyonel sonuçların iyi olabileceğini

düşündürmektedir.

Valverde, redüksiyon implant yerleştirilmeden önce yapıldığı için kötü

redüksiyonun implant ile ilişkilendirilmesinin doğru olmadığını söylemiştir (14).

Haidukewych ise intramedüller çivilerin giriş yeri doğru değil ise başlangıç

redüksiyonunun bozulacağı, distal parçanın lateralize, proksimal parçanın medialize

olarak varusa neden olabileceğini söylemiştir (6,82).

Wilson, Jewet çivisi ile tedavi ettiği 1015 intertrokanterik kırıklı hastanın

değerlendirmesinde redüksiyon ve çivi pozisyonunun önemini belirtmiştir,

redüksiyon ve çivi pozisyonunun iyi olduğu hastalarda mekanik komplikasyonlara

bağlı tekrar ameliyat oranını % 3,3 kötü olduğu hastalarda % 28 olarak bildirmiştir

(30).

Çalışmamızda redüksiyonun değerlendirmesinde Baumgaertner’in

tanımladığı kriterler kullanılmıştır. Bu kriterlere göre redüksiyon, 2 (% 2,1) hastada

kötü, 20 (% 41,7) hastada kabul edilebilir, 26 (% 54,2) hastada iyi olarak

değerlendirildi. Redüksiyon kalitesi ile distal kilitleme tipi, HKS ve MBİ arasındaki

ilişki istatistiksel olarak incelendiğinde, anlamlı bir farklılık gözlenmedi. Ancak

redüksiyonun kötü olduğu 2 hastada da mekanik yetmezlik gelişti. Redüksiyon

kalitesinin ameliyat sonrası grafilerde kötü olarak değerlendirildiği hastalardan

birinde 4 mm’den fazla deplasman ve boyun-cisim açısında hafif varusu vardı. Bu

hastaya kaynama sağlanıncaya kadar kontrollü bastırma uygulandı (çift koltuk

değneği ile ayak ucunu yere değdirme şeklinde). Kırık parçaları arasındaki

deplasman azalarak varusta kaynama sağlandı. Z-etkisi gelişen hastadan boyun

vidası çıkarıldı. Bu hastanın son kontrolünde HKS (69 puan) ile klinik fonksiyonel

sonuç orta, MBİ (65 puan) ile de orta derecede bağımlı olarak değerlendirildi.

Redüksiyon kalitesi kötü olan diğer hastada kırık parçalar arasında 4 mm’den fazla

deplasman ve yan grafide 20º’den fazla açılanma mevcuttu. Bu hastada da kaynama

sağlanıncaya kadar kontrollü bastırma uygulandı. Ters Z-etkisi gelişen hastada

kaynama sağlandı. Son kontrolünde HKS (81 puan) ile klinik sonuç iyi, MBİ (80

puan) ile orta derecede bağımlı olarak değerlendirildi. Hasta ikinci bir ameliyatı

kabul etmediği için vidalar çıkarılmadı.

Baumgaertner kriterlerine göre kırık parçalar arasında 4 mm’den fazla

deplasman olduğunda redüksiyon kabul edilebilir olarak değerlendirilmektedir.

Ancak intramedüller çivilerin biyomekanik avantajları ve boyun vidalarının kayıcı

80

özelliği nedeniyle hastalara kontrollü yük verdirildiğinde ameliyat sonrası görülen

radyolojik deplasman miktarı azalarak kaynama sağlanabilmekte, klinik ve

fonksiyonel olarak çok iyi sonuçlanabilmektedir. Bizim çalışmamızda redüksiyon

kalitesi kabul edilebilir olarak değerlendirilen 4 (% 8,3) hastada HKS ile klinik

fonksiyonel değerlendirme çok iyi olarak sonuçlandı.

Ancak Kasimatis ve arkadaşları instabil kırıklarda redüksiyon ve implantın

yerleşiminin önemli olduğunu, gamma çivisi ile fiksasyon yaptıkları dört hastada

meydana gelen çivide kırılmanın erken yük verme ile ilişkili olabileceğini

bildirmişlerdir (49). Ballal ve arkadaşları PFN ile fiksasyon yaptıkları 216

extrakapsüler kalça kırıklı hastadan 12 hastada çivinin kırıldığını, bunun kötü

redüksiyonla ilişkili olabileceğini bildirmişlerdir (60).

Ayrıca Baumgaertner kriterlere göre redüksiyonu doğru olarak

değerlendirebilmek için iyi çekilmiş yan grafiler gerekmektedir. Ancak ameliyat

sonrası dönemde ağrı nedeniyle hastalara yan grafilerin çekilmesinde güçlük

yaşanmakta, bu da radyolojik değerlendirmenin doğru olarak yapılmasını

güçleştirmektedir. Klinik ve fonksiyonel sonuçlarla redüksiyon arasındaki ilişkinin

daha doğru olarak değerlendirilebilmesi için ameliyat sonrası grafilerin

ameliyathanede çekilmesi uygun olabilir (77).

Literatürde implantın yerleşiminin tespitin sağlamlığını nasıl etkilediğini

araştıran birçok çalışma mevcuttur. Çektirme vidasının femur başındaki konumu ile

ilgili tartışmalar halen devam etmektedir. Yazarlar vidanın yerleşimi konusunda

tanımlama yaparken vidanın tepesinin femur başı eklem yüzeyi merkezine olan

uzaklığı ya da vidanın kendisinin femur başı içindeki konumuna göre yorum

yapmışlardır. Jensen çektirme vidası tepesinin femur başı apeksine 10 mm den daha

uzak olması gerektiğini ifade ederken, Kyle aksine 10 mm içinde olması gerektiğini

savunmuştur (13). Baumgaertner ise bu uzaklığı hem ön-arka hem de lateral planda

ölçüp grafiye ait büyütme miktarını da hesapladıktan sonra 24 mm’nin üstündeki

değerlerin mekanik yetmezliğe neden olacağını bildirmiştir (5,17,18). Vidanın baş

içindeki konumu ile ilgili yapılan tanımlamalarda temel olarak baş ön-arka planda

süperior, merkez, inferior; lateral planda ise anterior, merkez ve posterior olarak üçer

kısma ayrılmıştır. Davis her iki grafide merkezi yerleşimi uygun bulurken, Mainds,

Newman ve Thomas ön-arka planda inferior veya merkezi yerleştirmenin ideal

olduğunu vurgulamışlardır (78). 1992 yılında Parker, vidanın ön-arka ve lateral

grafilerde baş içindeki konumu ile implant yetmezliği arasındaki ilişkiyi

81

değerlendirmiştir (1,16). Bu ölçüm yönteminde AB/ACx100 şeklinde yapılan

hesaplama 0-100 arasında bir oran verir (Şekil 35). Ön-arka ve lateral planlarda

ölçülen bu oran 66 ve üstünde bir değer ise vidanın baş içinde süperior/anterior

pozisyonda olduğu ve yetmezliğe neden olabileceği, 33 ve altında bir değer ise ön-

arka ve lateral grafilerde vidanın baş içinde inferior/posterior yerleşimli olduğu ve

stabiliteye katkıda bulunabileceği bildirilmiştir. Bu ölçüm sonucunda Parker, ön-arka

grafide inferior veya merkez, lateral grafide ise merkez yerleşimin stabilite açısından

en güvenilir yerleşim olduğu sonucuna varmıştır.

Ancak implant yerleşimi ile ilgili biyomekanik ve klinik çalışmalar dinamik

kalça vidası ve gamma çivisi gibi femur boynuna tek çektirme vidası gönderilen

sistemler için tanımlanmıştır (1,16,17,18,58). Morihara ve arkadaşları PFN ile

fiksasyon yaptıkları 87 hastada femur boynu içinde implantın yerleşimini Cleveland

kriterlerine göre değerlendirmiş ve ön arka görüntülerde inferiorda, yan grafide

merkezde olmasını önermiştir (58).

PFN de boyuna iki vida gönderilmektedir; femur boynuna gönderilen

vidalardan distaldeki vida çektirme vidası, proksimaldeki daha ince olan derotasyon

vidasıdır. Ölçümler çektirme vidasının yerine göre yapılmaktadır. Ayrıca Morihara

bu çalışmasında Z-etkisi ve ters Z-etkisi gelişmesini önlemek için derotasyon

vidasının çektirme vidasından 10-15 mm daha kısa kullanılmasını önermiştir (58).

Bizim çalışmamızda kullandığımız PROFİN de femur boynuna giden iki adet

çektirme vidası mevcuttur. Literatürde iki adet çektirme vidası kullanıldığında

vidaların yerleşimi ile ilgili biyomekanik ve klinik çalışma bulunamamıştır. İmplant

yerleşimi ile ilgili tanımlanan mevcut parametreler değerlendirilememiştir. Ancak

ameliyat sırasında vidaların subkondral bölgeye kadar gönderilmesine dikkat

edilmiştir.

İntertrokanterik kırıkların cerrahi tedavisinde implant seçimi ile ilgili

tartışmalar halen devam etmektedir. Ekstramedüller implantlardan en çok kullanılanı

dinamik kalça vidalarıdır. Stabil kırıklarda kırık hattında kontrollü kompresyona izin

vererek implanta binen yükün kemikle paylaşılmasını sağlarlar. Biyomekanik olarak

kompresyon etkisiyle plağa binen yük azalır (27). Dinamik kalça vidalarının stabil

kırıkların tedavisinde iyi bir seçenek olmalarını sağlayan avantajları instabil kırıklar

için geçerli değildir. Redüksiyon sonrası posteromedial devamlılığın sağlanamadığı

kırıklar, transtrokanterik kırıklar, subtrokanterik uzanımlı kırıklar ve ters oblik

kırıklar instabil kırıklar olarak kabul edilirler. Ters oblik kırıklar, posteromedial

82

korteks sağlam olsa bile kırığa etkiyen kuvvetlerin vektörel bileşkesi nedeniyle

instabil kabul edilirler, yük verildiğinde dış rotasyona ve varusa kayma

eğilimindedirler (5). Dinamik kalça çivisi sisteminin ters oblik kırıklarda kulanımına

ait literatürde %56’ya varan ve çektirme vidasının femur başından sıyrılması, plağın

femur diafizinden ayrılması, kompresyon vidası ya da çektirme vidasının sistemden

ayrılması gibi mekanik yetmezlik oranları bildirilmiştir. Bunlar içerisinde en sık

görüleni çektirme vidasının femur başından sıyrılmasıdır (5,29,31).

Haidukewych ve arkadaşları intertrokanterik kırıkların tedavisinde sonuçları

iyileştirmek için önerilerde bulunmuştur. Buna göre dinamik kalça vidalarının

(DHS) lateral korteksin de kırıldığı proksimal femur kırıklarında kullanımı artık

önerilmemektedir. Bu tip kırıklarda DHS sistemi yerine trokanterik stabilizasyon

plağı, Medoff plağı, 95º açılı kamalı plaklar veya kilitli plakların kullanılabileceği

belirtilmektedir. Daha sorunlu olan ters oblik kırıklarda ise intramedüller çivilerin

dinamik kalça vidalarından biyomekanik olarak daha üstün olduğu bildirilmiş ancak

kilitli plaklar ile intramedüller çivileri karşılaştıran çalışma gösterilmemiştir (6).

Yapılan biyomekanik çalışmalarda, intramedüller çivi uygulamasının, medial

aksa yakın yerleşimi nedeniyle daha etkili yük transferi sağlaması, kısa kaldıraç kolu

sayesinde implanta binen yükü azaltarak mekanik yetmezlik riskini azaltması ve

kontrollü kırık impaksiyonu gibi mekanik avantajları nedeniyle ekstramedüller

implantlardan biyomekanik olarak daha üstün olduğu gösterilmiştir. Çivi uygulaması

transtrokanterik kırıklar ve ters oblik kırıkların en sık komplikasyonu olan femur

diafizinin medializasyonunu da önler. Özellikle yaşlı hastaların ameliyattan hemen

sonra tam yük ile mobilize edilmelerini sağlamaktadır. Bu avantajları nedeniyle

intramedüller çivilerin bütün instabil kırıklarda kullanımı önerilmektedir (5,71).

İntramedüller kısa çivilerin ilk kuşağı olan standart gamma çivisi ile değişik

çalışmalarda % 18’in üzerinde femur kırığı ve % 8-% 15 arasında yeniden ameliyat

gerektiren mekanik yetmezlik oranları bildirilmiştir (57,59).

Kukla ve arkadaşları standart gamma çivisi ile tedavi edilen 839’u instabil

toplam 1000 pertrokanterik femur kırıklı hastayı değerlendirdikleri çalışmalarında

ameliyat sırasında 34 hastada distal kilitlemede güçlük ve buna bağlı olarak 3 vakada

femur diafiz kırığı, 2 hastada da femur diafizinde fissür bildirmişlerdir. Ameliyat

sonrası dönemde 21 hastada boyun vidasında sıyrılma, 11 hastada femur diafiz kırığı,

17 hastada derin enfeksiyon, 3 hastada yüzeysel enfeksiyon ve 7 hastada derin ven

trombozu bildirmişlerdir. 6 yıl süren takipleri sonrasında cerrahi tecrübenin

83

artmasıyla ameliyat sırasındaki komplikasyonların azalabileceğini, ameliyat sonrası

geç dönem komplikasyonların ise hasta yaşı ile ilgili olduğu için değişmeyeceğini

bildirmişlerdir (7).

Valverde ve arkadaşları gamma çivisiyle tedavi ettikleri 188 pertrokanterik

kırık olgusunda ameliyat sırasında 8 hastada distal kilitleme güçlüğü, 1 hastada

femur diafiz kırığı, 7 hastada lateral korteks kırığı, 6 hastada çektirme vidasının

femur başının dışına yerleştiğini bildirmişlerdir. Ameliyat sonrası takiplerde 2

hastada 20º’den fazla varus ve buna bağlı kısalık, 7 hastada cut-out (sıyrılma) ,6

hastada femur diafiz kırığı, 4 hastada enfeksiyon, 1 hastada kaynamama ve1 hastada

çivinin kırıldığını bildirmişlerdir (14).

Standart gamma çivisi ile bildirilen yüksek mekanik yetmezlik oranlarını

azaltmak için AO\ASIF tarafından PFN çivisi geliştirilmiştir (57).

PFN çivisi ile tedavi sırasında femur diafiz kırığı görülme oranları % 0-% 3,3

arasındadır. Simmermacher ve arkadaşları, 191 proksimal femur kırığının

tedavisinde PFN kullanmış, hiçbir hastalarında femur diafiz kırığı gelişmediğini,

redüksiyonun kötü olduğu 10 hastada teknik problemlere bağlı ikinci ameliyat

gerektiğini bildirmişlerdir. Ancak bu çalışmalarında Z-etkisi ve ters Z-etkisi ile ilgili

bir değerlendirme yapmamışlardır (57).

Domingo ve arkadaşları PFN ile tedavi ettikleri 195 hastada % 12 teknik

yetmezlik, 4 hastada cut-out (sıyrılma), 1 femur diafiz kırığı ve ikinci ameliyat

oranlarını % 3 olarak bildirmişlerdir (59).

Banan ve arkadaşları PFN ile tedavi ettikleri 60 instabil intertrokanterik

kırıklı hastada % 8,7 teknik yetmezlik, 4 hastada cut-out (sıyrılma), 1 hastada

implant yetmezliği ve 2 hastada femur diafiz kırığı, ikinci ameliyat oranlarını % 6,5

olarak bildirmişlerdir (83).

Boldin ve arkadaşlarının 55 vakalık instabil intertrokanterik ve subtrokanterik

kırıklı PFN ile tedavi ettikleri hastalardan 3’ünde Z-etkisi, 2 hastada ters-Z etkisi, 2

hastada sıyrılma, % 18,7 teknik yetersizlik ve ikinci ameliyat oranlarını % 18 olarak

bildirmişlerdir. Z-etkisini önlemek için vidanın başına pul koyulmasını önermişlerdir

(15).

Saudan ve arkadaşları 206 stabil intertrokanterik kırıklı hastada PFN ile

dinamik kalça vidasını karşılaştırmışlar ve PFN kullanımında bir üstünlük olmadığını

bildirmişlerdir. Ancak olguları yalnızca AO 31-A1 ve A2 kırıkları içermektedir (63).

84

Menezes ve arkadaşları, PFN ile tedavi ettikleri, 129’u en az bir yıl takipli

155 hastalık serilerinde, 3 (% 2) hastada fiksasyon yetersizliği, 1 (% 0,7) hastada

femur diafiz kırığı, 1 (% 0,7) hastada ters-Z etkisi, vidaları çıkarılan 1 hastanın

kollumunda stress kırığı geliştiğini ve ikinci ameliyat oranını da % 12,3 olarak

bildirmişlerdir (61).

Sadowski ve arkadaşları 39 hastalık instabil kırıklı PFN ve 95º sabit açılı

dinamik kondiler vida ile tedavi ettikleri hastalarında implanta bağlı majör bir

komplikasyon bildirmemişlerdir. İnstabil intertrokanterik kırıkların tedavisinde PFN

sistemini önermişlerdir (59)

Tyllianakis ve arkadaşları PFN ile tedavi ettikleri instabil pertrokanterik

kırıklı, ortalama 20 ay takipli 45 hastayı değerlendirdikleri çalışmalarında bütün

hastalarda kaynama sağlandığını bildirmişlerdir. Ameliyat sırasında % 41 teknik

problem, takiplerde % 30,4 mekanik yetmezlik geliştiğini ve ikincil ameliyat oranını

da % 28,8 olarak bildirmişlerdir. 2 hastayı cut-out (sıyrılma), 5 hastayı Z-etkisi, 1

hastayı ters Z-etkisi, 2 hastayı da implant yetmezliği nedeniyle ikinci kez ameliyat

ettiklerini, femur başı AVN gelişen bir hastaya total kalça artroplastisi ile revizyon

yaptıklarını bildirmişlerdir. Teknik ve mekanik komplikasyonların kırığın tipi ve

ameliyat tekniğinde yetersizlik ile ilgili olabileceğini belirtmişlerdir (59).

Çalışmamızda kullandığımız PROFİN çivisinde de PFN ye benzer şekilde

femur başına iki vida gitmektedir. Ancak bu vidaların ikisinin de çektirme yapıcı

özelliği mevcuttur. PFN den farklı olarak, çivi distalinde stres konsantrasyonunu

azaltan, esnemeye izin veren distal yarık vardır. Çivi-vida açısı 126°’dir.

PROFİN ile tedavi ettiğimiz 48 hastada, kliniğimizde daha önce kullanılan

135° boyun-cisim açılı proksimal femoral çivilerin kullanımı sırasında femur boyun

vidalarından proksimaldeki vidanın femur boynu içine yerleştirilmesinde güçlükle

karşılaşılmamıştır. Tyllianakis ve arkadaşları PFN ile tedavi ettikleri 45 hastadan 3

hastada femur boynuna gönderilen derotasyon vidasını uygun boyda

gönderemediklerini, 3 hastada ise sadece çektirme vidasını gönderebildiklerini

bildirmişlerdir (59). Biz bu güçlüğün femur boyun-cisim açısın ileri yaşlarda

azalması ile ilgili olduğunu düşünüyoruz. Çivi-vida açısı 126° olan PROFİN ile

tedavi tedavi ettiğimiz 48 hastanın tamamında femur boynuna iki çektirme vidası da

gönderilebildi. Bunun tespitin stabilitesini arttırdığını ve rotasyonu önlemede önemli

olduğunu düşünüyoruz. Hiçbir hastada ameliyat sırasında femur diafiz kırığı

85

gelişmedi. Femur diafiz kırığı oluşturmamak için çivi elle itilerek yerleştirildi. Çekiç

kullanılmadı. Ayrıca PROFİN’in distalindeki stres konsantrasyonunu azaltıcı

yarığında femur diafiz kırığı gelişmesini önlemede etkili olduğu söylenebilir.

Bizim çalışmamızda değerlendirilen ortalama 22.2 (9-48) ay takipli 48

hastadan 9 (% 18) hastada, yeniden ameliyat gerektiren mekanik komplikasyon

gelişti. Bir hastaya femur lateral korteksinde kırık nedeniyle, 1 hastaya da boyun

vidaları ve distal vidaların yanlış yerleşimi nedeniyle revizyon yapıldı. Bir hastada

vida sıyrılması ve implant yetmezliği nedeniyle total kalça artroplastisi yapılırken, 2

hastada Z-etkisi, 1 hastada Z-etkisi+femur başı AVN nedeniyle kalça eklemine migre

olan, 3 hastada da ters Z-etkisi nedeniyle tensor fasya latada irritasyon yapan boyun

vidaları çıkarıldı. Ters Z-etkisi nedeniyle vidaları çıkarılan gruptan 1 (% 2) hastada,

ikinci ameliyattan 2 ay sonra kollumda stres kırığı gelişti ve parsiyel kalça

artroplastisi yapıldı. Menezes de 129 hastalık serisinde benzer bir komplikasyon

bildirmiştir. Ters Z-etkisi nedeniyle vidaları çıkarılan 1 hastaya kaynamama

nedeniyle, bir hastaya da Z-etkisi ve femur başı avasküler nekrozu nedeniyle total

kalça artroplastisi planlandı. Tyllianakis ve arkadaşları da PFN ile tedavi ettikleri 45

hastalık serilerinde avasküler nekroz nedeniyle total kalça artroplastisi ile revizyon

yaptıkları bir hasta bildirmişlerdir (59).

Literatürde PFN ile yapılan çalışmalarda bildirilen takiplerde % 30.4’e varan

mekanik yetmezlik, % 28.8’e varan ikinci ameliyat oranları ile kıyaslandığında,

bizim çalışmamızda ikinci ameliyat oranları daha düşük bulunmuştur.

Ülkemizden Özkan ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada en az 12

ay takipli, distal kilitleme yapmadıkları, PROFİN ile tedavi edilen 24 hastada AO 31-

A1 ve 31-A2 stabil intertrokanterik kırıklı hastalarda iyi klinik ve fonksiyonel sonuç

bildirmişlerdir (65). Bizim çalışmamızda takip edilen 48 hastadan 18 (% 37,5)

hastada dinamik kilitleme, 6 (% 12,5) hastada statik kilitleme yapıldı. Proksimal

femurda lateral korteksin sağlam olduğu AO 31-A1 ve 31-A2 kırıklı 24 (% 50)

hastada distal kilitleme yapılmadı. Ancak distal kilitleme yapılmayan hastalarda,

çektirme vidaları gönderilirken femur lateral korteksinde kırık oluşturmamaya dikkat

edildi, eğer buna dikkat edilmezse kırık parçalar arasında rotasyon gelişebilir.

Çalışmamızda kilitleme tipi ile mekanik yetmezlik gelişimi, redüksiyon

durumu, kırık tipi ve klinik fonksiyonlar arasındaki ilişki istatistiksel olarak incelendi

ve aralarında anlamlı farklılık saptanmadı.

86

Distal kilitleme ile ameliyat süresi ve skopi süresi arasındaki ilişki

incelendiğinde distal kilitleme yapılmayan grupta ameliyat süresi ve skopi süresi

anlamlı olarak kısa bulundu.

Literatürde gamma çivisi ile yapılan çalışmalarda distal kilitlemenin

güçlüğünden sıklıkla bahsedilmektedir. Kukla ve arkadaşları gamma çivisi ile tedavi

ettikleri 1000 hastalık serilerinde distal kilitleme sırasında hatalı delgi nedeniyle

ameliyat sırasında 5 femur diafiz kırığı geliştiğini bildirmiştir (7). Valverde ve

arkadaşları gamma çivisi ile tedavi ettikleri pertrokanterik femur kırıklı 188 hastalık

serilerinde 8 hastada distal kilitleme güçlüğü ve bir femur diafiz kırığı bildirmişlerdir

(14).

Ameliyat ve skopi süresini kısalttığı, femur diafizinde vida ve hatalı delgiye

bağlı diafiz kırığı riskini azalttığı düşünülürse seçilmiş vakalarda distal kilitleme

yapılmayabilir. Distal kilitleme ile tedavideki klinik, mekanik ve fonksiyonel

sonuçları doğru olarak değerlendirmek için daha fazla hastanın değerlendirilmesi

uygun olabilir.

Kalça fonksiyonlarının değerlendirilmesinde en çok kullanılan skorlama

sistemleri Harris Kalça Skoru, Modifiye Haris Kalça Skoru, Salvati-Wilson Skoru ve

Merle d’Aubigne kriterleridir. Bu çalışmada literatürde yaygın olarak kullanılması ve

sonuçlarının tekrarlanabilmesi açısından birçok araştırmacı tarafından tercih edilen

Harris Kalça Skorlama Sistemi’ni (HKS) kullandık. Harris kalça skoru klinik

sonuçlar için ağrı, yürüme kapasitesi, aktivite ve eklem hareketlerinin

değerlendirildiği bir sistemdir. Bu değerlendirme sonucunda HKS, 15 (% 31,2)

hastada çok iyi, 14 (% 29,1) hastada iyi, 15 (% 31,2) hastada orta, 4 (% 8,5) hastada

kötü olarak bulundu. HKS ile kırık tipi, ameliyat sonrası çekilen erken grafilerde

saptanan redüksiyon durumu, mekanik yetmezlik olup olmaması, yaş ve ameliyat

günü ortalamaları (kırıldıktan sonra ameliyat oluncaya kadar geçen süre) arasındaki

ilişki istatistiksel olarak incelendi.

HKS ile kırık tipi, redüksiyon dağılımı, ameliyat günü, mekanik yetmezlik

gelişimi ve distal kilitleme tipi arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık

gözlenmedi.

HKS’ nun çok iyi olduğu hastalarda yaş ortalamasının diğer gruplardan daha

az olduğu gözlendi.

HKS’ nun kötü olduğu 4 (% 8,4) hastanın hepsi mekanik komplikasyonlar

nedeniyle yeniden ameliyat edilen hastalardı. İki (% 4,2) hastadan Z-etkisi nedeniyle,

87

2 (% 4,2) hastadan da ters Z-etkisi nedeniyle tensor fasya latada ağrı nedeniyle

boyun vidaları çıkarıldı.

Hataların ameliyat sonrası fonksiyonel durumunu daha doğru

değerlendirebilmek ancak hastaların kırılmadan önceki fonksiyonel durumu ile

kaynama sonrasındaki fonksiyonel durumu aradaki farkın değerlendirilmesi ile

mümkün olabilir. Mevcut skorlama sistemlerinin hepsinde kalça eklem hareket

açıklığı değerlendirilen parametrelerden biridir. Hastaların kırık tarafının eklem

hareketlerini ameliyat öncesi değerlendirmek mümkün olamayacağından kalça kırıklı

hastalarda farklı bir skorlama sisteminin kullanılması uygun olabilir.

Hastaların kendilerine bakım görevlerindeki bağımsızlıklarını değerlendirmek

amacıyla Modifiye Barthel indeksi (MBİ) kullanıldı. MBİ değerlendirmesinde, 17 (%

35,5) hastanın tam bağımsız, 6 (% 12,5) hastanın hafif bağımlı, 20 (% 41,5 ) hastanın

orta derecede bağımlı, 5 (% 10,5) hasta bağımlı olduğu saptandı. MBİ ile kırık tipi,

redüksiyon durumu, mekanik yetmezlik ve ameliyat günü dağılımları arasında

istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi.

Ancak MBİ ile yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık

gözlendi (p>0.05). Tam bağımsız gurubun yaş ortalamaları orta ve ileri derecede

bağımlı hastalardan istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p>0.05).

Bu çalışmada 5 (% 10,5) hasta MBİ’ ne göre bağımlı olarak değerlendirildi.

Bu hastalardan 3’ünde kırık öncesinde geçirdikleri serebrovasküler hastalık

nedeniyle aynı taraf ekstremitelerinde kuvvet kaybı vardı. Bir hastada da kolon

kanseri nedeniyle bağırsak kontrolü olmadığı için MBİ düşük olarak bulundu.

Hastaların kendilerine bakım görevlerinde bağımsızlıklarını değerlendirmede kırık

öncesi durumlarının da değerlendirilmesi ya da ek sistemik hastalıklardan

etkilenmeyecek bir değerlendirme sisteminin kullanılması daha uygun olabilir.

İntertrokanterik kırıkların intramedüller çiviler ile tedavisinin biyomekanik

avantajlarının yanında en önemli kazançlarından birisi de minimal invaziv teknikle

uygulanabilmesi ve buna bağlı olarak ameliyat süresinin kısalması ve kanamanın az

olması olarak bildirilmektedir (6).

Babst ve arkadaşları, 39 intertrokanterik kırıklı hastayı dinamik kalça vidası

ve trokanterik stabilizasyon plağı kombinasyonu ile tedavi ettiği çalışmasında

ortalama ameliyat süresini 119 dakika olarak bildirmişlerdir (43).

88

Simmermacher ve arkadaşları, 191 proksimal femur kırıklı hastanın

tedavisinde PFN kullanmış, ortalama ameliyat sürelerini de 68,7 dakika olarak

bildirmişlerdir (57).

Takigami ve arkadaşları, 50 intertrokanterik kırıklı hastayı PFN-A ile tedavi

ettikleri çalışmalarında ortalama ameliyat süresini 20,3 dakika olarak bildirmişlerdir

(20).

Bellabarba ve arkadaşları, gamma çivisi ile tedavi ettikleri 100 pertrokanterik

kırıklı hastada yaptıkları çalışmalarında ortalama ameliyat süresini 53 (22-151)

dakika, ortalama kan kaybını 104ml (50-700) olarak bildirmişlerdir (51).

Watson ve arkadaşları Medoff kayıcı plak ve kalça vidası ile tedavi ettikleri

182 kalça kırıklı hastada stabil kırıklarda ortalama ameliyat süresini 95 (60-160)

dakika, ortalama kan kaybını 227 ml olarak bildirmişlerdir. Aynı çalışmada instabil

kırıklarda ortalama ameliyat süresini 118 (50-250) dakika, ortalama kan kaybını 270

(100-800) ml olarak bildirmişlerdir (37).

Kim ve arkadaşları hemiartroplasti ve PFN ile internal fiksasyonu

karşılaştırdıkları çalışmalarında yüksek ölüm oranları yanında ameliyat süresi ve

kanama miktarının da hemiartroplasti grubunda daha fazla olduğunu bildirmişlerdir

(73).

Bizim çalışmamızda takip edilen 48 (% 100) hastanın tamamında redüksiyon

kapalı olarak yapıldı. Ortalama ameliyat süresi (ciltten cilde) 70 (40-120) dakika,

ortalama skopi süresi 1,1 (0,5-3,7) dakika olarak bulundu. 22 (% 46) hastada

ameliyat sonrası kan replasmanı yapılmadı, kan replasmanı yapılan 26 (% 54)

hastada ortalama 1,1 (1-4) ünite eritrosit süspansiyonu kullanıldı.

Literatürde intertrokanterik kırıkların tedavisinde kullanılan intramedüller

çiviler dışında diğer internal tespit yöntemleri ile karşılaştırıldığında bizim

çalışmamızdaki ortalama ameliyat süreleri ve kanama miktarı daha az olarak

bulundu. Femur boynuna iki vida gönderilen ve benzer biyomekanik özelliklere

sahip olan PFN çivisi ile yapılan çalışmalarla karşılaştırıldığında ameliyat süreleri ve

kanama miktarlarının benzer olduğu ancak femur boynuna bir çektirme vidası

gönderilen Gamma nail ve PFN-A ile internal tespit yapılan çalışmalarda ortalama

ameliyat sürelerinin daha kısa olduğu görüldü.

89

5. SONUÇLAR

Günümüzde intertrokanterik femur kırıklarının konsevatif tedavisi

komplikasyon oranlarının yüksek olması nedeniyle tercih edilmemektedir. Bu

komplikasyonları azaltmak, hastaları erken ve hızlı bir şekilde yaralanma öncesi

hareket ve fonksiyonel seviyesine döndürmek için cerrahi tedavi seçenekleri tercih

edilmelidir.

İntertrokanterik kırıkların tedavisinde, diğer internal tespit yöntemleri ve

hemiartroplasti ile karşılaştırıldığında, minimal invaziv teknikle uygulanabilmesi,

kısa ameliyat süresi, daha az kanamaya neden olması ve düşük ölüm oranları

nedeniyle PROFİN ile internal tespit iyi bir seçenek olarak görülmektedir.

Intramedüller çivilerin 1. jenerasyonu olan Gamma çivisi ile bildirilen distal

kilitlemede güçlük ve ameliyat sırasında femur diyafiz kırığı gelişmesi gibi teknik

güçlükler ile PROFİN ile tedavi sırasında karşılaşılmamıştır.

İntertrokanterik kırıkların PROFİN ile tedavisinde distal kilitleme

yapmadığımız hastalarda, klinik, fonksiyonel sonuçlar ile mekanik yetmezlik

gelişimi arasında ilişki bulunmamıştır. Distal kilitleme yapılmayan hastalarda

ameliyat süresi ve skopi süresi daha kısa olarak bulunmuştur. Ayrıca yanlış delgiye

bağlı femur diafiz kırığı riskide distal kilitleme yapılmadığında azalmaktadır. Bu

nedenlerle proksimal vidaların giriş bölgesinde femur lateral korteksinin sağlam

olduğu seçilmiş intertrokanterik kırıklı hastalarda distal kilitleme yapılmayabilir.

Çalışmamızda kırık tipi ve redüksiyon kalitesi ile mekanik yetmezlik

gelişimi, klinik ve fonksiyonel sonuçlar arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki

gözlenmemesine rağmen redüksiyonun kötü olduğu hastalarda mekanik yetmezlik

gelişmiştir. Ayrıca kemik kalitesi ile kırık tipi ve mekanik yetmezlik gelişimi

arasında pozitif korelasyon gözlendi.

Kemik kalitesinin kötü olduğu hastalarda, iyi redüksiyon kadar elde edilen

redüksiyonun korunmasıda önemlidir. PROFİN’de diğer intramedüller çivilerin

biyomekanik özelliklerine ek olarak femur boynuna iki çektirme vidası yerleştirildiği

için daha sağlam tespit sağlayabileceği bu sayede redüksiyonun korunmasında ve

rotasyonel stabilitenin sağlanmasında daha etkili olabileceği düşünülmüştür. Ancak

PROFİN de kullanılan vidaların femur başına yerleşimi ve tutunma gücü ile ilgili

90

biyomekanik çalışmalar bulunmamaktadır, bununla ilgili biyomekanik çalışmalara

ihtiyaç vardır.

Literatürle karşılaştırıldığında intertrokanterik kırıkların cerrahi tedavisinde

PROFİN ile internal tespitin iyi bir seçenek olduğunu düşünmekteyiz.

91

 

KAYNAKLAR

1- Lavelle DG. Fractures and dislocations of the Hip. In: Canale ST, Beaty JH (eds)

Campell’s Operative Orthopaedics. (11. Ed) Mosby Year Book, Philadelphia 2008, pp

3237-3285.

2- Kyle RF, Campbell SJ. Intertrochanteric Fractures. In: Chapman MW (ed), Operative

Orthopaedics (2. Ed) J.B. Lippincott Company, Philadelphia 1993, pp 595-604.

3- Levy RN, Capozzi JD, Mont MA. Intertrochanteric Hip Fractures.In: Browner DB,

Jupiter JB, Levine AM. (eds) Skeletal Trauma V:2; WB Saunders Company, USA

1992, pp 1443-1471.

4- Koval KJ, Aharonoff GB, Rokito AS, et al. Patient with femoral neck and

intertrochanteric fractures. Clin Orthop Relat Res 1996;330:166-172.

5- Koval KJ, Zuckerman JD. Intertrochanteric Fractures.In: Bucholz RW, Heckman JD,

Rockwood and Green's Fractures in Adults Vol.2 (5. Ed) Lippincott-Philadelphia 2001,

pp1635-1663.

6- Haidukewych GJ. Intertrochanteric fractures: Ten tips to improve results. J Bone Joint

Surg 2009;91:712-719.

7- Kukla C, Heinz T, GaeblerC, et al. The Standard gamma nail: A critical analysis of

1000 cases. J Trauma 2001;51:77-83.

8- Isaac B, Vettivel S, Prasad R, et al. Prediction of the femoral neck-shaft angle from the

length of the femoral neck. Clin Anat 1997;10:318-323.

9- Ege R. Kalça Cerrahisi ve Sorunları; Trokanterik bölge kırıkları. Türk Hava Kurumu

Basımevi. 1. Baskı, Ankara 1994,2-10.

10- Leadbetter WG. A treatment for fracture of the neck of the femur. Clin Orthop Relat

Res 2002;399:4-8.

11- Russell RH. Fracture of the femur: A clinical study. Clin Orthop Relat Res

1987;224:4-11.

12- Zickel RE. Fractures of the adult femur excluding the femoral head and neck: A

review and evaluation of current therapy.Clin Orthop Relat Res 1980;147:93-114.

13- Kyle RF,et al. Fractures of the Proximal Part of the Femur. J Bone Joint Surg 1994;76-

A;(6):924-950.

14- Valverde JA, Alonso MG, Porro JG, et al. Use of the gamma nail in the treatment of

fractures of the proximal femur. J Orthop Trauma 2003;17(8 Suppl):51-56.

92

 

15- Boldin C, Seibert FJ, Fankhauser F, et al. The proximal femoral nail (PFN)-a minimal

invasive treatment of unstable proximal femoral fractures: A prospective study of 55

patients with a follow-up of 15 months. Acta Orthop Scand 2003;74:53-58.

16- Parker MJ, Cutting-Out of the dynamic hip screw related to its position. J Bone Joint

Surg 1992;74-B:625-630.

17- Baumgaertner MR, Curtin SL, Lindskog DM, et al. The value of the tip-apex distance

in predicting failure of peritrochanteric fractures of the hip. J Bone Joint Surg

1995;77-A(7):1058-1064.

18- Baumgaertner MR, Solberg BD. Awareness of tip-apex distance reduces failure of

fixation of trochanteric fractures of the hip. J Bone Joint Surg 1997, 79-B(6): 969-971.

19- Madsen EJ, Naess L, Aune AK. Dynamic hip screw with trochanteric stabilizing plate

in the treatment of unstable proximal femoral fractures: A comparative study with the

Gamma nail and compression hip screw. J Orthop Trauma 1998;12:241-248.

20- Takigami I, Matsumoto K, Ohara A, et al. Treatment of trochanteric fractures with the

PFNA (Proximal femoral nail antirotation) nail system. Report of early results. Bull

NYU Hosp Jt Dis 2008;66:276-279.

21- Hughes PE, Hsu JC, Matava MJ. Hip anatomy and biomechanics in the athlete. Sports

Med Arthroscopy Review. 2002;10:103-114.

22- Burin D, Pritchard S. (Çeviri Editörü: Prof. Dr. Alaittin Elhan) Mc Minn Renkli

Anatomi Atlası. 4.Baskı, Ankara1998.

23- Tompson JC (Çeviri: Ağaoğlu E, Aksoy MC, Alanay A, Atilla B, Öznur A.) Netter

Ortopedik Anatomi Atlası. Palme Yayıncılık, Ankara 2003, s.147-198.

24- Moory D, Williams P. Myology In: Gray's Anatomy. (38. Ed) Churchill-Livingstone,

1995, pp 635-645.

25- Eftekhar NS. Biomechanics: fixation and loosening. In : Shannon Canty (ed) Total Hip

Arthroplasty Vol 1; Mosby, St Louis1993, pp 223-300.

26- Günel U. Kalça eklemi biyomekaniği. Ege R (Editör). Kalça cerrahisi ve sorunları 1.

Baskı. Ankara: Türk Hava Kurumu Basımevi;1994, s.53-61.

27- Koval KJ, Zuckerman JD. Hip fractures: Evaluation and treatment of intertrochanteric

fractures. J Am Acad Orthop Surg 1994;2:150-156.

93

 

28- Hopkins CT, Nugent, JT, Dimon JH. Medial displacement osteotomy for unstable

intertrochanteric fractures. Clin Orthop Relat Res 1989;245:169-172.

29- Heyse-Moore GH, MacEachern AG, Evans JDC. Treatment of intertrochanteric

fractures of the femur: A comparison of the Richards screw-plate with the Jewett nail-

plate. J Bone Joint Surg 1983;65-B(3):262-267.

30- Wilson HJ, Rubin BD, Helbig FEJ, Fielding JW, Unis GJ. Treatment of

intertrochanteric fractures with the Jewett nail: Experience with 1015 cases. Clin

Orthop Relat Res 1980;148:186-191.

31- Eric A, Hasenboehler MD, Juan FA et al. Treatment of complex proximal femoral

fractures with the proximal compression plate. Orthopedics 2007;30:618

32- Apel DM, Patwardhan A, Pinzur MS, Dobozi NR. Axial loading studies of unstable

intertrochanteric fractures of the femur. Clin Orthop Relat Res 1989;246:156-164.

33- Ecker ML, Joyce JJ, Kohl EJ. The treatment of trochanteric hip fractures using a

compression screw. J Bone Joint Surg 1975;57-A(1):23-26.

34- Korkmaz A, Hüner H, Akyıldız M, Cevher İ, Çetinus E. İntertrokanterik kırıklarda

dinamik kompresyon çivisi (DHS) uygulaması ve sonuçları. Acta Orthop Traum Turc

1992;26:24-27.

35- Rao JP, Banzon MT, Weiss AB, Rayhack J. Treatment of unstable intertrochanteric

fractures with anatomic reduction and compression hip screw fixation. Clin Orthop

Relat Res 1983;175:65-71.

36- Kyle RF, Wright TM, Burstein AH. Biomechanical analysis of the sliding

characteristics of compression hip screws. J Bone Joint Surg 1980;62-A(8):1308-1314.

37- Watson JT, Moed BR, Cramer KE, Karges DE. Comparison of the compression hip

screw with the Medoff sliding plate for intertrochanteric fractures. Clin Orthop Relat

Res 1998;348:79-86.

38- Ricci WM. New implants for the treatment of intertrochanteric femur fractures.

Techniques in Orthopaedics 2008;23:222-230.

39- Bramlet DG. Use of the Talon hip compression screw in intertrochanteric fractures of

the hip. Clin Orthop Relat Res 2004;425:93-99.

40- Gotfried Y. Percutaneous compression plating of intertrochanteric hip fractures. J

Orthop Trauma 2000;14:490-495.

94

 

41- Baixauli EJ, Baixauli F Jr, Baixauli F, Lozano JA. Avascular necrosis of the femoral

head after intertrochanteric fractures. J Orthop Trauma 1999;13:134-137.

42- Buciuto R, Hammer R. RAB Plate versus Sliding Hip Screw for unstable Trochanteric

Hip Fractures: Stability of the Fixation and Modes Of failure-Radiographic Analysis

of 218 Fractures. J Trauma. 2001;50:545-550.

43- Babst R, Renner N, Biedermann M, et al. Clinical results using the trochanter

stabilizing plate (TSP): The modular extension of the dynamic hip screw (DHS) for

internal fixation of selected unstable intertrochanteric fractures. J Orthop Trauma

1988;12:392-399.

44- Öztürk İ, Domaniç Ü. Trokanterik kırıkların Ender çivileri ile tedavisinden sonra

görülen dışa rotasyon deformitesinin nedenleri ve önlemleri. Acta Orthop Trauma Turc

1986;20:297-300.

45- Öztürk İ. Stabil ve anstabil trokanterik bölge kırıklarında Ender çivileri

uygulanmasının geç sonuçları. Acta Orthop Traum Turc 1987;21:59-63.

46- Harris LJ. Closed retrograde intramedullary nailing of peritrochanteric fractures of the

femur with a new nail. J Bone Joint Surg 1980;.62-A:1185-1193.

47- Whitelaw GP, Segal D, Sanzone CF, Ober NS, Hadley N. Unstable

intertrochanteric/subtrochanteric fractures of the femur. Clin Orthop Relat Res

1990;252:238-244.

48- -Rao JP, Hambly M, King J, Beneviena J. A comparative analysis of Ender's Rod and

compression screw and side plate fixation of intertrochanteric fractures of the hip. Clin

Orthop Relat Res 1990;256:125-131.

49- Kasimatis GB, Lambiris E, Tyllianakis, Giannikas D. Gamma nail breakage: a report

of four cases. J Orthop Surg 2007;15:368-372.

50- Ahrengart L, Törnkvist H, Fornander P, et al. A randomized study of the compression

hip screw and Gamma nail in 426 fractures. Clin Orthop 2002;401:209-221.

51- Bellabarba C, Herscovici D, Ricci WM. Percutaneous treatment of peritrochanteric

fractures using the Gamma nail. Clin Orthop Relat Res 2000;375:38-50.

52-  Crawford CH, Malkani AL, Cordray S, Roberts CS, Sligar W. The trochanteric nail

versus the sliding hip screw for intertrochanteric hip fractures: A review of 93 cases. J

Trauma 2006;60:325-329.

95

 

53- Bienkowski P, Reindl R, Berry GK, Iakoub E, Harvey EJ. A new intramedullary nail

device for treatment of intertrochanteric hip fractures: Perioperative experience. J

Trauma 2006;61:1458-1462.

54- Utrilla AL, Reig JS, Munoz FM, Tufanisco CB. Trochanteric Gamma nail and

compression hip screw for trochanteric fractures. A randomized, prospective,

comparative study in 210 elderly patients with a new design of the Gamma nail. J

Orthop Trauma 2005;19:229-233.

55- Park SY, Yang KH, Yoo JH, Yoon HK, Park HW. The treatment of reverse obliquity,

intertrochanteric fractures with the intramedullary hip nail. J Trauma 2008;65:852-

857.

56- Ruecker AH. Trigen-Intertan Surgical Technique. 2008; Smith&Nephew (USA).

57- Simmermacher RKJ, Bosch AM, Van der Werken C. The AO/ASIF-proksimal femoral

nail (PFN): a new device fort he treatment of unstable proximal femoral fractures.

Injury. 1999;30:327-332.

58- Morihara T, Arai Y, Tokugawa S et al. Proximal femoral nail for treatment of

trchanteric femoral fractures. J Orthop Surg. 2007;15(3):273-277.

59- Tyllianakis M, Panagopoulos A, Papasimos S, Mousafiris K. Treatment of

extrakapsular hip fractures with the proximal femoral nail (PFN): Long term result in

45 patients. Acta Orthop. Belg 2004;70:444-454.

60- Ballal MSG, Emms N, Ramakrishnan M, Thomas G. Proximal femoral nail failures in

extracapsular fractures of the hip. J Orthop Surg 2008;16:146-149.

61- Menezes DF, Gamulin A, Noesberger B. Is the proximal femoral nail a suitable

implant for treatment of all trochanteric fractures? Clin Orthop Relat Res

2005;439:221-227.

62- Min WK, Kim SY, Kim TK, et al. Proximal femoral nail for the treatment of reverse

obliquity intertrochanteric fractures compared with gamma nail. J Trauma

2007;63:1054-1060.

63- Saudan M, Lübbeke A, Sadowski C, Riand N, Stern R, Hoffmeyer P. Pertrochanteric

fractures: Is there an advantage to an intramedullary nail? A randomized, prospective

study of 206 patients comparing the dynamic hip screw and proximal femoral nail. J

Orthop Trauma 2002;16:386-393.

96

 

64- Lavini F, Renzi-Brivio L, Aulisa R, et al. The treatment of stable and unstable

proximal femoral fractures with a new trochanteric nail: results of a multicentre study

with the Veronail. Strat Traum Limb Recon 2008;3:15-21.

65- Ozkan K, Unay K, Demircay C ve ark. Distal unlocked proximal femoral

intramedullary nailing for intrertrochanteric femur fractures. Int Orthop

2009;33(5):1397-1400.

66- Kesmezacar H, Ogut T, Bilgili G ve ark. Treatment of intertrochanteric femur fractures

in elderly patients: internal fixation or hemiarthroplasty Acta Orthop Traumatol Turc

2005;39:287-294.

67- Haentjens P, Casteleyn PP, Boeck HD, Handelberg F, Opdecam P. Treatment of

unstable intertrochanteric and subtrochanteric fractures in elderly patients. J Bone

Joint Surg 1981;71-A(8):1214-1225.

68- Stern MB, Goldstein TB. The use of the Leinbach prosthesis in intertrochanteric

fractures of the hip. Clin Orthop Relat Res 1977;128:325-331.

69- Stern MB, Angerman A. Comminuted intertrochanteric fractures treated with a

Leinbach prosthesis. Clin Orthop Relad Res 1987;218:75-80.

70- Chan KC, Gill GS. Cemented hemiarthroplasties for elderly patients with

intertrochanteric fractures. Cin Orthop Relat Res 2000;371:206-215.

71- Malkani AL, Karandikar N. Revision fixation for failed intertrochanteric fractures.

Techniques in Orthopaedics 2002;17:443-447.

72- Waddell JP, Morton J, Schemitsch EH. The role of total hip replacement in

intertrochanteric fractures of the femur. Clin Orthop Relat Res 2004;429:49-53.

73- Kim SY, Kim YG, Hwang JK. Cementless calcar-replacement hemiartroplasty

compared with intramedullary fixation of unstable intertrochanteric fractures. A

prospective, randomized study. J Bone Joint Surg 2005;87 (10):2186-2192.

74- Moroni A, Faldini C, Pegreffi F et al. Dynamic hip screw compared with external

fixation for treatment of osteoporotic pertrochanteric fractures. A prospective,

randomized study. J Bone Joint Surg 2005;87(4):753-759.

75- Christodoulou NA, Sdrenias CV. External fixation of select intertrochanteric fractures

with single hip screw. Clin Orthop Relat Res 2000;381:204-211.

76- Kaufer H: Mechanics of the treatment of hip injuries. Clin Orthop Relat Res

1980;146:53-61.

97

 

77- Baumgaertner MR, Curtin SL, Lindskog DM. Intramedullary versus extramedullary

fixation for the treatment of intertrochanteric hip fractures. Clin Orthop Relat Res

1998;348:87-94.

78- Davis TRC, Sher JL, Horsman A, Simpson M, Porter BB, Checketts RG.

Intertochanteric femoral fractures. Mechanical failure after internal fixation. J Bone

Joint Surg 1990;72-B:26-31.

79- Williams M.R. New implants for the treatment of intertrochanteric femur fractures,

Tecniques in Ortopaedics 2008;23(3):222-231.

80- Smektala R, Endres HG, Dasch B, et el. The effect of time-to-surgery on outcome in

elderly patients with proximal femoral fractures. BMC Musculoskeletal Disorders

2008;9:171-180.

81- Jin WJ, Dai LY, Cui YM et al. Reliability of classification system for intertrochanteric

fractures of the proximal femur in experienced orthopaedic surgeons. Injury 2005;36:

858-861.

82- Haidukewych GJ, Berrry DJ. Salvage of failed internal fixation of intertrochanteric hip

fractures. Clin Orthop Relat Res 2003;412:184-188.

83- Banan H, Al-Sabti A, Jimulia T, Hart AJ. The treatment of unstable, extracapsular hip

fractures with the AO/ASIF proximal femoral nail (PFN)- our first 60 cases. Injury

2002;33:401-405.