25
RAMAZAN ve ORUÇ Berat Açıl - Fahrettin Altun Serhat Aslaner - Mustafa Demiray Halis Kaya Editörler

RAMAZAN ve ORUÇ - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239290/2015_YAZICIN.pdf · 2016. 1. 19. · Ramazan aylarında Ulu Cami’nin güzel bir tasviri için bkz. Mustafa Kara, Bursa’da

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • RAMAZAN

    ve

    ORUÇ

    Berat Açıl - Fahrettin Altun

    Serhat Aslaner - Mustafa Demiray

    Halis Kaya

    Editörler

  • Ramazan ve Oruç

    Proje

    Ümraniye Belediye Başkanlığı adına

    Hasan CANÜmraniye Belediye Başkanı

    EditörlerBerat Açıl - Fahrettin Altun - Serhat Aslaner

    Mustafa Demiray - Halis Kaya

    Proje YönetimiMesut Özdemir

    Başkan Yardımcısı

    Tuba KızıltanKültü r Müdürü

    Tashih İlhan Süzgünİç tasarım Ender Boztürk

    Kapak görseli: Hamid Aytaç“Ramazan ayı, ki içinde Kur’ân nüzul etmiştir.” el-Bakara 2/185.

    (1378/1959. Hilmi Şenalp Koleksiyonu)Kapak tasarımı Emin Albayrak

    Atatürk Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. No: 63 Ümraniye/İstanbulTel: 0216 443 56 00 / 184 Faks: 0216 335 32 76

    www.umraniye.bel.tr

    copyright©2015 Ümraniye BelediyesiKitabın tüm yayın hakları Ümraniye Belediyesi’ne aittir.

    Yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

    Haziran 2015, İstanbul

    Baskı: Belikan Basım 0212 613 79 55

  • 247

    Giriş

    Vaaz ve vaizin dinimizin anlatılması ve benimsetilmesindeki yeri ve önemi herkesçe malumdur. Yine bilinen bir gerçektir ki, geçmişten günü-müze Müslüman toplumların bütün bireylerinin okullarda veya başka bazı dinî kurum ve kuruluşlarda düzenli ve yeterli dinî eğitim alamadıkları du-rumlarda onlar bu eksikliklerini, çoğu defa vaizlerin vaazlarıyla gidermiş-ler veya hiç değilse dinî konularda yeterli bilgilenme yönündeki ilk isteği, dinledikleri vaazlar dolayısıyla hissetmiş ve sonrasında da bu doğrultuda çabalar sarf ederek yeterli dinî bilgiye sahip olabilmişlerdir. İslam tarihinin değişik devir ve devrelerine bakıldığında ise genelde camilerde haftanın muayyen gün ve zamanlarında görev yapan vaizlerin, en fazla da ramazan ayında kürsülere çıkarak, Müslümanlara bilmediklerini öğretmeyi, yanlış bildiklerini düzeltmeyi, kısacası İslam dinini en doğru biçimiyle anlatıp benimsetmeyi hedeflemiş oldukları açıklıkla müşahede edilebilir.

    Vaaz ve vaizlerle, genelde irşad hizmetleri açısından Tanzimat’tan Cumhuriyet’e akıp giden zaman içerisindeki Osmanlı Türk-İslam toplumuna baktığımızda, bu konunun her düzeydeki Müslümanların gündemlerindeki önemli yerini daima muhafaza etmiş olduğunu görürüz. Nitekim yöneticile-rin özellikle ramazanlarda vaaz ve irşad hizmetleriyle yakından ilgilendiğini, kürsülerden yalan yanlış bilgilerin tekrar edilmemesi yönünde muhtelif ted-birler aldıklarını gösteren çok sayıda arşiv vesikasına sahip bulunmaktayız.

    * Prof. Dr., Ankara Üniversitesi.

    Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ramazanda Vaaz ve İrşad Hizmetleri Üzerine Bazı DeğerlendirmelerN e s i m i Y a z ı c ı *

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    248

    Bunun yanında toplumun aynası mesabesindeki süreli yayın organlarında zaman zaman konunun değişik yönleriyle ele alındığını tespit etmekteyiz. Nihayet muhtelif yazarların değişik amaçlarla yazmış oldukları kitaplarda da bu yolda, farklı hatıra ve değerlendirmelere şahit olmaktayız.1 Biz bu teb-liğimizde, işte bu üç grup malzemeden, muhtelif araştırmalarımız sırasında tespit edebildiğimizin bir kısmını değerlendirmeyi ön görmekteyiz.

    Ramazan’da Camiler, Vaaz ve Vaizler

    Tanzimat’tan Cumhuriyet’e giden süreçte ramazan, cami, cemaat, vaaz ve vaiz ilişkisini kavramak için uzun anlatımlar yerine ilki 1893 Bur-sa’sına, ikincisi 1899 İstanbul’una ait dönemin iki gazetesinden kısa alıntı-lar yapmanın yeterli olabileceğini düşünmekteyiz. Bursa’da haftalık olarak yayınlanan Bursa gazetesinin 3 Şubat 1893 tarihli nüshasında “Ramazan Muhbiri” Cami-i Kebîr (Ulu Cami)’i şu ifadelerle tanıtmaktadır:2

    Hulûl-i mâh-ı sıyâm-ı gufrân-encâmdan beri kürsi-nişîn-i va’z-u nasîhat hâcegân-ı kirâm efrâd-ı ümmete tarîf ve talîm-i mesâil-i diniyye etmekle evkât-güzâr olup bilhassa ikindi namazını müteâkip müezzin mahfili altın-da ahz-i mevkî-i fazîlet eden Yusuf Efendi ile minber-i şerîfin sol tarafında icrâ-yı va’z-u nasîhat eyleyen Hafız Ömer ve cami-i şerîf-i mezkûrun garb-ı şimâlî köşesinde ihrâz-ı mevkî-i kemâlât eden hoca efendilerin ferâiz-i ilâhiyye ve sünen-i risâlet-penâhîyi el-hak cemaat-i İslâmiyyenin ihtiya-cat-ı diniyyelerine muvâfık olarak bir lisan-ı münasip ile tebyîn eylemeleri mûceb-i mahzûziyet-i Müslimîn olmaktadır.

    1899 Ramazan’ında önce Ayasofya Camii, müteakiben de İstan-bul’un diğer selatin camileri Sabah gazetesinde şu cümlelerle tasvir edilmektedir:3

    1 Bu tebliğimizde biz burada künyelerini vereceğimiz önceki bir kısım çalışmamız-dan değişik oranlarda faydalanmış bulunmaktayız. Bkz. Nesimi Yazıcı, “Osmanlı-ların Son Döneminde Din Görevlisi Yetiştirme Çabaları Üzerine Bazı Gözlemler”, Diyanet Dergisi, c. XVII, S. (Ankara Ekim-Kasım-Aralık 11), s. -1; a.mlf.,

    “Karesi Gazetesi Penceresinden Balıkesir’de Dinî Hayat Üzerine Bazı Gözlemler (11-11)”, AÜİFD, c. XXXVII (Ankara 1), s. 1-1; a.mlf., “Tanzimat Döne-mi Ramazanlarında Vaaz ve İrşad Hizmetleri Üzerine Değerlendirmeler”, Diyanet İlmi Dergi, c. XLI, S. (Ankara Temmuz-Ağustos-Eylül ), s. 1-11.

    Bursa, Nr. 11, 1 Ramazan 11. Ramazan aylarında Ulu Cami’nin güzel bir tasviri için bkz. Mustafa Kara, Bursa’da Kırklar Meclisi, Bursa, 11, s. 11-1.

    Sabah, Nr. , Ramazan 11; Sabah, Nr. , Ramazan 11. Sabah ga-zetesinde 1 Ramazan’ın vaaz ve vaizlerle ilgili olarak geniş bilgi için bkz. Işıl

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    249

    Cevâmi-i şerîfede huffâz-ı hoş-elhânı, va’z-u nasâyihi istimâ eden ehl-i din kesretle görülmekte idi. Ayasofya Cami-i Şerîfi’nde dün vâiz efendilerin nasâyih-i mürşidânesi birçok mü’min tarafından can kulağıyla dinlenmişti. Ulemâ-yı zevi’l-ihtirâmın telkinât-ı diniyyesi kulûb-ı mü’minîni pür-nur ediyordu. […] Cevâmi-i şerîfe derûn ve bîrûnu yüzlerce, binlerce erbâb-ı ziyaret ve ashâb-ı zühd ve takvâ ile mâlî idi. Her camide vâiz efendiler halka savm ve salâtın fezâil-i maddî ve maneviyesine mâh-ı gufrân-nişâ-nın ulviyyetine ve zekat ve sadaka-i fıtraya dair nice nice âyât-ı celîle ve ahâdîs-i mübâreke-i nebeviyyeyi bir lisân-ı belîğ ile vaaz ve telkîn ediyorlar ve envâr-ı İslâmiyyeyi lemeân eden beşûş simâlarda işbu vaaz ve telkînâtın netâyic-i hasene ve müessiresini görüyor idiler.

    Bilindiği gibi Osmanlı ülkesinde ramazan bir kültür, başlı başına bir hayat tarzı, yaşam biçimi idi. Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver de Diyanet İşleri Reisliği 1960 Yıllığı’na yazmış olduğu kısa fakat değerli makalesine işte bu hususu etraflıca anlatabilmek amacıyla Ramazan Medeniyeti baş-lığını koymuştu.4 Gerçekten de ramazan ayı orucuyla, teravihiyle, iftar ve sahurlarıyla, mukabelesiyle, itikâfıyla, cami ve cemaatiyle… Hatta eğlence hayatındaki değişik uygulamalarıyla Osmanlı ülkesinde ve bilhassa da onun başkentinde farklı bir mevsim olarak yaşanırdı. Bu farklılıklar ara-sında vaaz ve irşad faaliyetlerinin ise şüphesiz çok özel ve özellikli bir yeri bulunmakta idi. Müslüman halk ramazan ayını en güzel biçimde geçirmek için her türlü maddi ve manevi hazırlıklarını yaptığı gibi, yöneticiler de herkes için ve her bakımdan ramazanın en uygun şartlarda geçmesinin tedbirlerini alırlardı. Bu çerçevede uzunca bir geçmişten beri zaman za-man varaka-i mahsusalar neşredildiği gibi,5 ramazanlar için bunların özel bir versiyonu olarak tenbihnameler hazırlanır ve dönemin imkânlarıyla halka duyurular yapılırdı.6

    Ramazan ve irşad faaliyetleri söz konusu edildiğinde ilmiye sını-fının geniş bir bölümünü içeren kapsamlı bir bütünün hatırlanmasının gerekeceği şüphesizdir. Nitekim en üst düzeydekileri başkent İstanbul’da bulunmakla birlikte ülke geneline yayılmış olan medrese ve medreselileri bu çabanın önemli parçaları olarak değerlendirmemiz yerinde olacaktır.

    Yazıcı, İstanbul’da Ramazan Hayatı (Sabah 11H/1M), Ankara, , AÜİF Yayınlanmamış Lisans Tezi, s. -.

    Ankara, 1, s. 1-. Nesimi Yazıcı, “Türk Basın Tarihinde Varaka-i Mahsûsalar”, XII. Türk Tarih

    Kongresi Bildiriler, Ankara, , c. III, s. -. Nesimi Yazıcı, “Ramazan Tenbihnâmeleri”, AÜİFD, c. XLVI (Ankara ),

    s. 1-11.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    250

    Cerre çıkmak terimi ile özetlenebilecek olan bu faaliyet çerçevesinde med-rese talebeleri merkezden muhite dağılır, ders yılı içerisinde öğrendikle-rini ramazan ayında en küçük yerleşim birimlerindekilere kadar, ülkenin Müslüman ahalisiyle paylaşır, böylece bir taraftan öğrendiklerini anlatarak bilgilerini teyit ve takviye ederken diğer taraftan da gelecek dönemde ih-tiyaçları olacak harçlığın bir kısmını da elde etmiş olurlardı.7 Ramazanda medrese ve irşad faaliyetleri denildiğinde talebeler yanında başta müderris ve dersiamlar olmak üzere onun çeşitli düzeydeki öğretim elemanlarınca da önemli çalışmaların gerçekleştirilmekte olduğunu düşünmemizin ye-rinde olacağı açıktır. Şüphesiz bütün bunlar ve burada isimlerine atıfta bile bulunulamayan diğerleri yanında irşad faaliyetlerinin en önemli unsurları geneldeki isimlendirilmeleriyle vaizler ve camilerdeki vaaz kürsüleriydi.

    İncelediğimiz dönemin gazete ve mecmua olarak nitelenebilecek süreli basınında ramazanla, onun ayrılmaz bir parçasını oluşturan vaaz ve irşad faaliyetleriyle ilgili muhtelif kayıtlarla karşılaşmamız mümkün olmaktadır. Bunlardan bizim dikkatimizi çeken birkaçını hatırlatmak, hem durumun daha iyi anlaşılmasına hem de bunlara dayanarak bir kısım değerlendirmeler yapmamıza imkân verecektir.

    Takvim-i Vekayi’den öğrendiğimize göre, 1834 Ramazan’ında II. Mahmud, tebaasının durumunu bizzat görebilmek, muhtaçlara yardımlar dağıtmak üzere tebdilen çok sayıda selatin camiye ziyaretlerde bulunmuş, buralarda cemaate iştirak ederek namaz kılmış, bu sırada vaaz ve vaizlerle de ilgilenmiş, onlara ihsanlarda bulunmuştur.8 Takip eden dönemin bütün padişahları yani Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, Meh-med Reşad ve Mehmed Vahdeddin için de benzer durumların, hiç değilse Cuma Selamlığına iştirak etmiş olmaları dolayısıyla, geçerli olduğunu ve bu durumun yansımalarının dönemin süreli basınından büyük oranda takip edilebileceğini ifade edebiliriz.9

    Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Ankara, 1, s. -; Osman Nuri Ergin, Mu-allim M. Cevdet’in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi, İstanbul, 1, s. ; François Georgeon, “İmparatorluktan Cumhuriyet’e İstanbul’da Ramazan”, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak, Çev. Maide Selen, İstanbul, , s. ; İnceledi-ğimiz dönemde cerre çıkmanın haklı olarak belirli bir tenkide tabi tutulduğu da görülmektedir. Bkz. Recai Doğan, “Osmanlı’nın Son Döneminde Yaygın Din Eğitiminde Vaaz ve Vaizlik”, Diyanet İlmi Dergi (Osmanlı Devleti’nin . Kuruluş Yıldönümü Özel Sayı), c. XXXV, S. 1 (Ankara Ocak-Şubat-Mart 1), s. 1-1.

    Def’a , 1 Şevval 1. Osmanlılarda hükümdarın halkın serbestçe cemaate iştirak edebildiği bir ca-

    mide cuma namazı kılması, bu münasebetle saraydan ayrılıp dönüşüne kadar

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    251

    Osmanlı ülkesinde ramazanda vaaz ve irşad faaliyetleri denildiğin-de padişah, yakın çevresi ve saray mensuplarından veya özel durumları olanlardan önce bizim hedefimiz erkek kadın, yaşlı genç ayrımı söz ko-nusu edilmeden her düzeydeki Müslümanlardır. Çünkü sultan ve çevresi için diğerleri yanında uzun bir geçmişten beri devam edip gelen Huzur Dersleri uygulamasının bulunduğunu,10 tarikat mensuplarının da kendi durumlarıyla mütenasip bir irşad faaliyetinde uygulamacı ve/veya muha-tap olduklarını,11 teravih namazının kılındığı bir kısım konak ve evlerde ise hususi vaazlar veya muhtelif dinî eserlerin okunması tarzında bir faaliyetin cereyan etmiş olduğunu belirtmemiz gerekir.12

    izlenen usul ve erkânla ilgili olarak bkz. Mehmet İpşirli, “Cuma Selâmlığı”, DİA, c. VIII, s. -; a.mlf., “Osmanlılarda Cuma Selâmlığı (Halk-Hükümdar Müna-sebetleri Açısından Önemi)”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul, 11, s. -1.

    1 Huzur Dersleri için bkz. Ebü’lulâ Mardin, Huzûr Dersleri, İstanbul, 11, c. I,; Nşr. İsmet Sungurbey, İstanbul, 1, c. II-III; Mehmet İpşirli, “Huzur Dersleri”, DİA, c. XVIII, s. 1-; son dönem uygulamaları için bkz. Tahsin Paşa, Sultan Abdülhamid Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları, İstanbul, 1; Halid Ziya Uşak-lıgil, Saray ve Ötesi: Son Hatıralar, İstanbul, 11, c. II; Lütfi Simavi, Osmanlı Sarayının Son Günleri, İstanbul, .

    11 François Georgeon, a.g.m., s. -; Ruşen Eşref Önaydın, Ayrılıklar, İstanbul, 1’ten nakleden Özlem Olgun, Ramazan Kitabı, İstanbul, , s. -; Hüseyin Râğıb, 11 Ramazan’ında İslâm Mecmuası’nda yayınlanan Rama-zan Hatıralarından (S. , Ramazan 1, s. 11-1) başlıklı yazısında çocukluğunun ramazanları ile ilgili sorulan bir soruya cevap verirken bazı geceler evde kalıp misafirlerle sohbete katıldığını, bazı geceler de babasından izin alarak karagöze gittiğini belirttikten sonra ramazanda tekkelerin durum-larıyla ilgili şunları ifade etmektedir: “Ramazan gecelerinin hatırımda en çok iz ve zevk bırakan demleri evimizden yirmi adım ötedeki Hacı Derviş Tekke-si’ne zikre gittiğim zamanlardı. Derin bir vecd ve istiğrak içinde tamamıyla kendilerinden geçen mahalle ihtiyarlarının bir ağızdan tekrar ettikleri Allah […] nidaları camiin yüksek sâmit kubbesinde uğultulu kalın akisler yapar ve akisler arasından bir ilâhi halinde yükselen ince ve keskin sesimin dalgaları tâ evimize, annemin kulağına kadar giderdi.”

    1 Ahmet Rasim (Ramazan Sohbetleri, İstanbul Tarihsiz, s. 1-1) özellikle kış ramazanlarında evlerde toplanılarak teravih kılındıktan sonra çeşitli tef-sirler, Buhârî-i Şerif, Kısas-ı Enbiya, Mesnevî Şerhi, Siyer, Menâkıb-ı Meşâhir, Hikâyât-ı Evliyâ, Muharebât-ı Meşhûre, Cihannümâ, Tâcu’t-Tevârih, Nâimâ, Raşit, Cevdet, Ata tarihleri, el yazısı nice makbul eserlerin okunduğunu, bazı yerlerde ise Muhammediye, Ahmediye, Battal Gazi, Taberî, Binbir Gece Masal-ları, Leylâ ve Mecnun, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kanber, Hayber Kalesi, Kesik Baş, Dev Masalları gibi kitapların okunduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bkz. Johann

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    252

    Camilere devam eden cemaat ve buralarda muhatap oldukları vaaz ve vaizlerle ilgili olarak süreli basından birkaç örnek vermek gerekirse, ilk olarak 1867 Ramazan’ının söz konu edildiği “Ramazan Tarif-i Ahvâline Dâir” başlığıyla Tasvir-i Efkâr’ın arka arkaya üç sayısında yayınlanmış Namık Kemal’e ait makaleyi hatırlayabiliriz.13 Buna göre; vaazdan maksat halkı terbiyedir. Vaizlerin, içinde bulundukları zamanın ve halkın ihti-yaçlarını dikkate almaları, dinin hükümlerini ve umumi adabı bilmeleri gerekir. Mevcut vaizler içerisinde İslam’ı en güzel biçimde anlatanlar bu-lunmakla birlikte, çoğu geyik hikâyesi anlatmakta, bu gelişme döneminde hâlâ İsrâiliyyât nakletmektedir. Buna karşılık cemaat de bu kabil vaizleri dinlememektedir. Vaaz ve vaizlik hizmetlerinin layıkı veçhile yerine getiril-mesi hâlinde pek ziyade faydalı olacağı şüphesizdir. Namık Kemal, rama-zanla ilgili diğer bir kısım konulardan da bahsettiği makalesinin ilerleyen bir yerinde de, ikindi namazları sonrasında Şehzade Camii’nde kürsüye çıkan Ali Suavî’den ve onun cemaatin çok rağbetini kazanan vaazlarından söz etmektedir.14

    Tanzimat yıllarından başlayarak Cumhuriyet’e yakın döneme kadar İstanbul hayatını çeşitli yönleriyle gazete makalelerinde aktarmış bulunun Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, İstanbul halkının ramazan vaizlerine gös-terdikleri ilgiden söz eder. Zaten İstanbullular arasında ramazan ayında konuşulan konular içerisinde en önemli yeri, hangi camide hangi hafızın Kur’an okumakta olduğu, vaizlerin derslerinde nelerden bahsettikleri meseleleri alırdı. Ali Rıza Bey anlatımına Bayezid Camii’nde vaaz eden Kayserili bir vaizle Arap Camii’nde kürsüye çıkan Şeyh Şellâfe diye isim-lendirilen vaizi anarak devam eder. Ona göre her ikisi de cemaatten bol bahşiş almalarına karşılık dinî doğru biçimde anlatma görevini usulüne uygun olarak yapamamaktadırlar.15

    Hadîka gazetesi 1870 Ramazan’ın hemen öncesinde dört sayıdan sonra, bir sebep gösterilmeden yayından kaldırılmış bulunan bir seri

    Strauss, “Konuşma”, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak, Çev. Maide Selen, İstanbul, , s. .

    1 Nr. , , , , , 1 K. Sânî 1; ayrıca bkz. Fevziye Abdullah Tansel, Namık Kemal’in Hususî Mektupları, Ankara, 1, c. I, s. , , , .

    1 Ali Suavî’nin Şehzade Camii’ndeki vaazlarının daha önceki yıllarda da aynı rağbeti kazanmış olduğu anlaşılmaktadır. 1 Ramazan’ı için bkz. Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, Haz. Ali Şükrü Çoruk, İstanbul, 1, s. ; 1 Ramazan’ı için bkz. Abdullah Uçman, “Ali Suâvî”, DİA, c. II, s. .

    1 Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, a.g.e., s. -.

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    253

    makale neşrine başlar. Yazarının ismi verilmemiş bu makalenin ilk bölümü “Mevâiz-i Mühimme” ve “Müdekkika” başlığını taşır ve vaazlarla vaizlerden bahseder. Toplumu oluşturan fertlerin tamamı okullara gidememiş, dola-yısıyla dinlerini mektepte öğrenme imkânı bulamamıştır. Bu durumda va-izlerin devreye girmeleri gerekmektedir. Bununla birlikte bu hizmette hiç de iyi bir düzen tutturulamamıştır. Cemaati oluşturan kişilerin düzeyleri çok farklıdır. Vaizlerin bu durumu dikkate almaları gerekirken, onların her biri kendine göre bir yol tutarak farklı yöntemler uygulamaktadırlar. Me-şihat makamı birkaç yıldır vaaz ve vaizlerle ilgili önemli çabalar içerisine girmiş olmakla birlikte henüz yeterli derecede başarı elde edilememiştir.16

    İlgilendiğimiz dönemin süreli yayınlarının önemli bir kısmının bil-hassa da ramazan öncesi veya ramazan ayı süresince vaaz ve vaizlerden bahsetmiş olmalarını düşünmemiz mümkündür. Bu durumun bir örneği olmak üzere biz Basîret’te Basîretçi Ali Efendi’nin Şehir Mektubu başlığıyla sürekli yayınladığı yazıları arasında 1873-77 yılları Ramazanlarında yayın-lanan ve doğrudan vaaz ve vaiz konusunu işleyen birkaçını hatırlayabiliriz. Ali Efendi’nin yazılarında vaaz ve vaizlikle ilgili olarak hâlihazır durumun olumlu yönlerini vurgulaması kadar, şimdiki ve geçmişteki olumsuzlukla-ra da dikkat çektiği, ciddi tenkitlere yer verdiğini görmekteyiz.17 Çorlu’da Arabacıbaşı Camii’ndeki genç bir vaizin Sadrazam Fuad Paşa’yı şiddetle tenkit etmesini doğru bulmayan Basîretçi Ali Efendi, 1293/1877-78 Os-manlı Rus Harbi sırasında ise vaizlerin bilhassa da beden ve malla cihadın Müslümanlara farz olduğu üzerinde durmalarının gereğini vurgular. Ali Efendi’ye ait şu tespit ve düşünceler hem onun ve hem de döneminde birçok yazarın görüşlerini anlatır niteliktedir;

    Vâkıa vâiz efendilerin vakit ve hâle âşinâ olanları o yolda icrâ-yı va’z-u nasihatle sâmiîni müstefit edecekleri bedîhî ise de bir takım hikâyeler ile halkı beyhûde işgal ederek ne dünyaya ve ne de ahirete yarar nasâyihte bulunmayacakları emsali delâletiyle müteyakkın olduğundan, o misillûle-rin dahi menâfi-i dünyeviyye ve uhreviyyeyi mûceb ve ecr-ü hasenâtı câlip mevâiz-i münasibe icrası için kendilerine merci-i âlîsinden emir ve ihtâr-ı keyfiyet buyurulsa, mûceb-i hazz-u şükrân olur.

    1 Hadîka, Nr. , Şaban 1. Bu konuyla ilgili olarak kaleme aldığımız kısa bir değerlendirme yazısı için bkz. “Vaaz ve Vâizlerimiz”, Diyanet Aylık Dergi, S. (Ankara Nisan 1), s. -.

    1 Ali Efendi’nin Basîret’teki Şehir Mektupları, Nuri Sağlam tarafından bugünkü alfabeye çevrilerek yayınlanmış bulunmaktadır. Bkz. Basîretçi Ali Efendi, İstanbul Mektupları, İstanbul, 1, s. 1-11, 1, -, , 1.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    254

    Ramazanda vaaz ve vaizlerin durumlarının, çok sayıda yazarımızca da işlenmiş olduğunu görmekteyiz. Bunlardan örnek olmak üzere Halide Edip Adıvar ve Sermet Muhtar Alus’u hatırlayabiliriz.

    1884’te İstanbul’da doğan Halide Edip Adıvar Mor Salkımlı Ev adlı eserinde çocukluk yıllarında sütninem dediği Nevres Bacı’yla gittiği Süley-maniye Camii’nin bir tasvirini yapmakta, bu arada vaaz vermekte olanlar arasında yazarımızın ilgisini çeken bir vaizi şu cümlelerle anlatmaktadır:18

    Belki de mantık icabı, insanın son durağı -onun kanaatince- cehennem olduğu için, muhtelif yerlerini, azabın her şeklini, erişilmez ve tabiî sanatkâr kudreti ile çiziyordu. Her halde dünyada da ahirette de sonsuz ve çeşitli azaplara maruz ve mahkûm olduğunu kalabalığın kafasına yerleştirmek istiyordu. Uzun ve bol siyah cübbesinin içinde kolları bu karanlık istikbali gösteren hareketle inip kalkıyor, sesi bir yanardağ alevi gibi etrafa korku sa-çıyordu. […] Ben korktum, sürünerek Bacı’nın yanına gittim, çarşafının içine saklandım. O anda, din bana müphem ve korkunç bir şey gibi görünüyordu.

    Sermet Muhtar Alus ise Ramazanda Camiler başlıklı yazısında güzel örnekleri yanında cemaate;19 “Ey cemaat, cehennemliğiz, cehennemlik. Zebanîler dillerimizi ateşten kerpetenlerle çekecekler. Tabanlarımızı kızgın demirlerde gezdirecekler! Bedenlerimizi cayır cayır küllerimizi küreklerle savuracaklar!” şeklinde seslenen vaizlerin de bulunduğundan bahsetmektedir. Osmanlı başkenti İstanbul ile ilgili örneklerimize, sözü daha fazla uzatmamak için20 gelecekte Şeyhülislamlık makamına kadar yükselecek olan Musa Kâzım’ın 1895’te yayınlanan Meslek-i İrşad başlıklı makalesinden yapacağımız alıntı ile son verelim:21 “Gerek Ramazan-ı

    1 Mor Salkımlı Ev, İstanbul, 1, s. -1’den nakleden Özlem Olgun, Ramazan Kitabı, s. . Ramazan ayında Müslüman hanımların vaaz dinlemek de dâhil olmak üzere, çeşitli nedenlerle camilere gitmelerinin uzun bir geçmişten beri bazı sorunlar ortaya çıkardığı görülebilmektedir. Nitekim bir örnek olmak üzere Recep 1/1 Şubat 1 tarihli belgede kadınların özellikle Eyüp Sultan Camii’ne girişlerinin bir düzenlemeye tâbi tutulduğunu (Cevdet, Dahiliye, 1) görüyoruz. Ramazan tenbihnamelerinde ise hem kıyafet ve hem de camilere gidiş konusunda düzenlemeler bulunmaktadır. Bu çerçevede Sultan Ahmed, Şehzade ve Lâleli Camileri, namaz vakitleri dışında yalnızca hanımların namaz kılmalarına, vaaz dinlemelerine ayrılabiliyordu. Bkz. Nesimi Yazıcı, Ramazan Tenbihnâmeleri, s. 1-11.

    1 İstanbul Yazıları, s. 1-1’ten nakleden Özlem Olgun, a.g.e., s.-. Konumuzla ilgili muhtelif eserlerde bilgi bulmak mümkündür. Bir örnek olarak

    bkz. Mehmet Halit Bayrı, İstanbul Folkloru, İstanbul, 1, s. 1-1.1 Tercüman-ı Hakikat ve Musavver Servet-i Fünûn Tarafından Girit Muhtacînine

    İâne Nüsha-i Yegâne-i Fevkalâde, İstanbul, 11, s. -.

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    255

    Şerîfte ve gerek eyyâm-ı sâirede cevâmi-i şerîfede va’z-u nasihat ile iştigal edenlerin kısm-ı âzamı menâkıp ve mevâiz ile vakit geçirip erkân ve usûl-i dini ispata dair hiçbir delil serd etmedikleri ve bu sebeple erbâb-ı maârifin nazar-ı istihzasına hedef oldukları çeşm-i teessürle görülmektedir ki, bu-nun intaç edeceği vahametin derecesi nezd-i uli’n-nihâda hafî değildir.”22

    Ramazanda vaaz ve vaizler konusu İstanbul dışındaki taşra bölgeleri için de önemli idi. Nitekim Balıkesir söz konusu olduğunda Karesi gazetesi sayesinde bu durumu yakından takip etmemiz mümkün olabilmektedir.23 Karesi gazetesi günümüzde Balıkesir ismiyle tanınan Karesi’nin vilayet sta-tüsüne yükseltilmesi dolayısıyla, dönemin geçerli şartları çerçevesinde 17 Mart 1886’da yayına başlayarak Karesi’nin sancak olarak Hüdavendigâr’a bağlanması üzerine 105. sayısıyla 11 Mayıs 1888’de birinci dönem yayınına son vermiş resmî vilayet gazetesidir. Karesi’nin gerek bu ilk döneminde ve gerekse Balıkesir’in yine Karesi ismiyle müstakil sancak statüsünü kazan-masından sonra, 26 senelik bir arayı takiben 27 Nisan 1914’te başlayan ikinci döneminde vaaz ve vaizlikle ilgili önemli bazı kayıtlar bulunmaktadır.

    Burada yalnızca incelediğimiz dönemde özellikle de ramazanlarda vaaz ve vaizlerle ilgili hususlar bir fikir edinilecek kadarıyla irdeleniyorsa da Kasım 11 ve Şubat 11’e ait iki örneği de vermeden geçmek istemiyoruz. Mustafa Naim imzalı Fena Vâizler (Hayru’l-Kelâm, S. 1, İstanbul Zilhicce 11/ T. Sânî 1, s. ) başlıklı makalenin son cümlesinde; “El-Hâsıl sarıklılar avâm ve avâm da sarıklı olmasın denildiği gibi vâiz câhil, câhil de vâiz olmasın” sonucuna ulaşılırken, Dâru’l-Fünûn İlahiyat Şubesi mezunlarından Hoca Şîr İdrisî kaleme aldığı İslâm İntibahı Ulemâ-yı Kirâm Hazerâtına Lozan’dan Bir Hitap başlıklı makalesinde (İslâm Mecmuası, S. , 1 Şubat 1, s. ) bir dostunun daveti üzerine istemeden gittiği Lozan’ın en büyük kilisesindeki durum ile gün önce Ayasofya Camii’ndeki vaizin durumunu kıyaslamaktaydı. “Fakat arada ne kadar büyük tezat var. [...] Evet gün mukaddem tekmil âlem-i İslâm’ın takdîs ve tebcîl ettiği o büyük Ayasofya Câmi-i Şerîfi’nde bulunuyordum. Fakat büyüklük nâmına ne görüyor, ne işitiyordum? Kemâl-i esef ve hacâletle itiraf ediyorum ki, burada vaaz nâmına dinlediğim sözlerin kâffesi, değil tekmil âlem-i İslâm’ın matmah-ı enzârı koca Türkiye’nin pây-ı tahtı olan muazzam İstanbul’un en büyük ve en mübeccel câmiinde, küre-i arzın en muzlim köşesi ve vahşi ahalisi nerede ise onların bile mabed nâmına ittihâz edecekleri bir küçücük binada vaaz nâmı altında söylenmeyecek, söylenmesinden hakikaten âr olunacak kadar hurâfât ve mâ-lâ-yâniden ibaret idi.”

    Karesi’nin bu konudaki yayınları ve değerlendirilmesi daha önceki bir çalışmamızda belirli ölçüler içerisinde yapılmış bulunmaktadır. Bkz. Nesimi Yazıcı, “Karesi Gazetesi Penceresinden Balıkesir’de Dinî Hayat Üzerine Bazı Gözlemler (11-11)”, AÜİFD, c. XXXVII (Ankara 1), s. 1-1.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    256

    Nitekim 30 Haziran 1886 tarihli Karesi24 gazetesinde yer alan şu haber bu açıdan dikkat çekicidir:

    İşbu Ramazan-ı bâisü’l-gufrânda diğer yerlerde olduğu misillû şehrimiz-de vakî cevâmî-i şerîfede dahi ulemâmız tarafından güzel güzel dersler okunup va’z-u nasîhatler edilmekte ve hele Gürcistan ciheti muhacirleri ümerâsından Vilâyet Müdde-i Umumî Muavini Ali Haydar Bey’in birader-leri mekremetlû Şefik Bey dahi Zağnos Paşa Cami-i Şerîfi’ni tedrîs-i Tefsir-i şerîf ile ihyâ etmekte olmasıyla ve mûmâ-ileyhin hadâset-i sinniyye bera-ber fazilet-i ilmiyesi cümleyi meftûn etmesiyle tezyîn-i sahife için ilân-ı keyfiyete müsâraat olunmuştur.

    Karesi’nin ikinci döneminde ise muhtemelen, ileride ülkemizin sayılı din âlimleri arasında yer alacak olan Hasan Basri (Çantay)’ın yönetiminde bulunması dolayısıyla dinî konulara önem verdiği görülmektedir. 1914 ve 1915 seneleri Ramazanlarında Sîretî imzasıyla dörder sayı hâlinde yayın-lanmış ve ramazan ayı ile bu ayda bilhassa da köylerde yapılacak vaazları değerlendirmekte olan “Ramazan Vaazları (Vaaz Nasıl Olmalıdır?)”25 ve

    “Oruç Ayı ve Vaazlar”26 başlıklı makaleleri bu çerçevede değerlendirmemiz mümkündür. Sîretî, Karesi’de dile getirdiği görüşlerini o sırada Balıkesir’de de yakından takip edilmekte olan Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlü’r-Reşad’da da tekrarlamaktan geri kalmamıştır.27 Sîretî’ye göre; Balıkesir’de ramazanlarda

    “Yirmi evli bir köye varıncaya kadar Ramazan Hocaları tedarik edilir. Onlar bütün bir ayı vaazlarla, nasihatlerle, ahlakı düzeltmek işleriyle geçirirler ve hele mukabelelere, teravihlere, dualara halkın küme küme koşması sağlam bir birleşmenin pek parlak örneğini gösterir. Hülâsa Ramazan Müslümanların canı gibi sevdiği büyük ve mübarek bir aydır” Ramazan ayı nefislerimizi terbiye etmek, daha iyiye, güzele, doğruya ulaşmak için çok önemli bir fırsattır. Bütün bunlara erişmede en büyük yardımcılarımız ise vaazlar, Ramazan Hocalarıdır. Peki bunlar üzerlerine düşen görevleri gerektiği gibi yapabilmekte midirler? Hayır! Eksiklikleri nelerdir? Nasıl çalışmaları gerekmektedir?

    Karesi, Nr. 1, Ramazan 1. Karesi, Nr. 1, 1, 1, 1, Şaban-Ramazan 1. Karesi, Nr. 1-, 1-, 1-, 1-, Şaban-Ramazan 1. Nitekim Sebîlü’r-Reşad’ın sorumlu müdürü Eşref Edip’in hem eski abonelerden

    ücretlerini toplamak hem de yeni aboneler kaydetmek amacıyla Balıkesir’e gelmesi Karesi’de yankı bulmuş ve kendisine gerekli yakınlık ve yardımın gösterilmesi istenmiştir. Karesi, Nr. -1, -11, -111, Recep-Şaban 1.

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    257

    “Bunların en ziyade oyalandıkları şey Benî İsrâil hikâyelerinden, masallardan, akla, doğru düşünüşe hiç uymayan saçmalardan, hurâfât-tan -mesela- dünyanın koca öküzün boynuzu üzerinde durduğuna dair gülünçlüklerden ibaret[tir].” Vaazlar, nasihatler, zamanın gidişine, icabına, ihtiyaçlarına uygun olmak lazımdır. Vaazlarda manevi hayatımız kadar, maddi hayatımızı ilgilendiren konular da işlenmelidir. “Züğürtlüğün faziletlerini, zenginliğin fenalıklarını, kuvvetin faidesizliklerini, dünyanın ehemmiyetsizliğini […] hâlâ dolu dizgin söyleyerek, bu milleti esirliğe, helâ-ke, bataklığa sürüklemek revâ mıdır? […] Şimdiye kadar vaaz eden zevâtın bir kısmı terk-i dünyayı, (yanlış anlaşılan şekliyle) tevekkülü, fakirliği emir ve telkin edegelmişlerdir.” Hâlbuki “Müslüman dini -ahireti unutmamak şartıyla- bizim servet ve” zenginlik sahibi olmamızı hedefler. Ramazan vaizleri cehalete karşı savaş açmalıdırlar. Ayrıca Müslümanlığın kardeşlik dini olduğunu, aralarında geçimsizlik, dargınlık olmasının dince hoş kar-şılanmadığını telkin etmelidirler. Bu arada evlenme düğünleri ve sünnet cemiyetlerinin çok masraflı olmaması gerektiğini de ısrarla anlatmalıdırlar.

    Karesi gazetesi vaizlerin nasıl olması gerektiğini ise Zağnos Paşa Ca-mii Kürsü Şeyhliği için yapılacak imtihan dolayısıyla 27 Mayıs 1916 tarihli sayısında özlü bir ifade ile ortaya koymuş bulunmaktadır.28

    Bir Rica

    İlanât kısmımızda okunacağı üzere, Zağnos Mehmed Paşa Cami-i Şerîfi Kürsü Şeyhliği için Perşembe günü müsabaka imtihanı icrâ edilecektir. Memleketimizin en büyüt camii olan Zağnos Paşa’da binlerce halka telkinât yapacak zâtın biraz Arapça bilmekten ziyâde, ahalîmizin ictimâî dertlerine hakkıyla vâkıf olması, bu dertlerin ıslahı çareleri ne ise buna ait esaslı bir kanaate mâlik bulunması cidden lâzımdır. Binâenaleyh imtihanın ve sual-lerin bu dâirede icrâ ve tertip olunmasını alâkadar heyetten ehemmiyetle rica etmeyi münasip gördük.

    Karesi, birkaç hafta sonra çıkan sayısında ise29 Meşihat makamından ramazan dolayısıyla bir vaaz programı hazırlanarak gönderildiğini, gazete-nin bu konu üzerinde zaten ısrarla durmakta olduğundan, memleket hoca-larının programa uygun biçimde görevlendirilmiş olduklarını, “her gün öğ-leden sonra devam eden bu vaazlar halkın ihtiyâcât-ı ruhiyelerine tetâbuk ettiği için Cami-i Kebîr’i büyük bir cemaatle doldurduklarını” ifade ederek geçmiş ve gelecek vaaz programını ve vaizleri göstermiş bulunmaktadır.

    Karesi, Nr. -11, Recep 1. Karesi, Nr. 1-11, 1 Ramazan 1.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    258

    Balıkesir’de vaaz ve irşad faaliyetlerine önem verilmesi daha sonraki yıllar için de geçerli bir durumdur. Nitekim biraz sonra sözünü edeceğimiz Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye kurulduğunda taşra teşkilatının Balıkesir’de de oluşturulmasında hiç gecikilmemiş ve şehir merkezi kadar köyleri de içeren geniş kapsamlı bir çalışma gerçekleştirilmiştir.30 Ramazanda vaaz ve vaizlerle ilgili olarak Osmanlı ülkesinin muhtelif yörelerine bakıldığında değişik örneklerle karşılaşılacağında şüphe yoksa da biz bu kadarlık bir hatırlatma ile yetinmek istiyoruz.31

    Osmanlı yönetiminin ramazanlarda vaaz ve irşad hizmetleriyle ilgili tutumları konusuna da birkaç örnekle değinmemiz yerinde olacaktır. 1847 Ramazan’ında İstanbul camilerindeki vaaz ve vaizlerle ilgili hususlar Meclis-i Vâlâ’da geniş biçimde görüşülmüş, nihai karar için durum sadaret kanalıyla padişaha sunulmuştur. Buradaki şu ifadeler durumun fotoğrafını eksiksiz gösterir niteliktedir:32

    Eşref-i şuhûr-u eyyâm olan şehr-i Ramazan-ı mağfiret-nişanda cevâmî ve mesâcid-i şerîfeye tecemmû eden efrâd-ı muvahhidin istimâğ-ı mevâiz ile tashih-i mesâil-i diniyye eylemeleri fezâil-i İslâmiye’den olduğu halde ekseri ol günlerde taşralardan ve şuradan buradan gelen vâiz suretinde efendiler bir takım kelimât-ı bî-manâ ile evkât-güzâr olarak bunlardan kat’â bir şey istifade olunmayub belki ezhân-ı nâsı tağlît eylediklerinden başka itirazât-ı gayr-ı lâyıkayı dahi davet edeceğinden

    bunlar için mutlak olarak uygun tedbirleri almak, böylelikle de dinin eksiksiz ve doğru biçimde anlatılması ve öğretilmesinin sağlanması ge-rekmektedir. Benzer tespitler ilerleyen ramazanlarda da devletin sorumlu makamlarınca sürekli gündeme getirilmiştir. Nitekim tebliğimizi uzatma-mak adına aradan yarım yüzyıldan fazla bir süre geçtiğinde, 1 Ramazan 1318/23 Aralık 1900 tarihiyle Meşihat makamına gönderilen resmî tezki-reyi göstererek sözlerimizi bağlayabiliriz.33

    Balıkesir Encümeni’nin faaliyetleriyle ilgili olarak bkz. Cerîde-i İlmiye, S. (İstanbul 1 C. Evvel 1), s. 1-1’den naklen Zekeriya Akman, Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bir Üst Kurul Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye, Ankara, , s. 1, 111-11.

    1 Çocukluk dönemindeki Isparta ramazanlarını anlatan Hakkı’nın diğerleri yanında vaaz ve vaizlerle ilgili izlenimleri için bkz. Bizim Ramazanlar, İslâm Mecmuası, S. , Ramazan 1, s. 1-1.

    İrade, Meclis-i Vâlâ, . Yıldız Esas Evrakı, /.

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    259

    Ramazan-ı şerîf münasebetiyle ve halka vaaz ve nasîhat vesîlesiyle Bâb-ı Meşîhat’ca mâlûm ve mezûn olmayan ve hattâ behre-i ilmiyesi bile bu-lunmayan ve başına sarık saran bazı adamların cevâmî-i şerîfede vaaz-u nasîhate kıyâm etmekte ve bunların içinde sadedin haricine çıkarak po-litikadan ve sâireden dahi bahsedenler bulunmakta olduğu ve bunların ale’l-usûl camîlerden kaldırıldığı mesmû olmuş olup kendilerine vâiz sıfatı takınan bu gibi adamların şu hal ve harekette bulunmaları câiz olamayaca-ğından Bâb-ı Meşîhat’ca Büyük Kavuklular tarafından ve memurîn-i zabıta cânibinden suret-i dâimede iltizâm-ı dikkat edilerek bu misillû ahvâle meydan verilmemesi

    önemle talep edilmektedir.

    Dönemin şahitlerinin eserlerinde, basının özellikle de İkinci Meş-rutiyet döneminin gazete ve dergilerinde, nihayet devletin resmî belgele-rinde görülen bu durum, yani vaaz ve vaizlerdeki yetersizlikler, eksiklikler şüphesiz bir kısım tedbirlerin alınmasını gerektirmekteydi ve bu hususta gerek ramazan özeli ve gerekse hizmetin geneli dikkate alınarak vaaz ve vaizlerle ilgili çeşitli uygulamaların yapılmakta olduğu veya yapılmaya çalışıldığı görülmekteydi ki, burada bunlarla ilgili olarak, kronolojik çizgiyi takip ederek belgelere dayanan, çok özlü bilgiler verebiliriz.

    Yukarıda sözünü ettiğimiz 1847 Ramazan’ı dolayısıyla çözüme katkı olmak üzere ortaya konan teklif ve uygulama, hiç değilse Bâyezid, Fatih ve Yeni Camii gibi cemaatin kalabalık olduğu yerlerde, vaaz hizmetlerinde gerçek din ulemasından faydalanılmasının sağlanmasıydı. O dönem için bunlar meşhur hoca efendiler ve medreselerin müderrisleri, dersiam efendilerdi. Bunların önemli bir kısmı devletin maaşlı çalışanlarıydı veya emekliye ayrılmış hoca efendilerdi. Maaşı olanlara cüzi bir miktarda ek üc-ret ödenebilir, diğerlerine de bir şekilde maddi katkı sağlanabilirdi. Bunlar da camilerde tefsir, hadis gibi konularda dersler verebilirlerdi.34 Öyle de yapıldı. Elimizdeki belgeler ertesi ve onu takip eden senenin ramazanları (1848 ve 1849) geldiğinde konunun tekrar masaya yatırıldığını, benzer görüşlerin dile getirilerek, uygulamanın devamı yönünde karar alındığını göstermektedir.35 Fakat aradan yaklaşık on sene geçtiğinde yani 1859 Ramazan’ı geldiğinde yapılan tespit, elde edilen neticenin yeterli faydayı sağlamadığı yönünde tezahür etmişti.36 Buna göre; ramazan aylarında vaaz yerine geçmek üzere dersiam efendiler bazı camilerde ders okutmak-

    İrade, Meclis-i Vâlâ, . İrade, Meclis-i Vâlâ, 1, 1. İrade, Dahiliye, .

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    260

    taysalar da ve uygulama bu sene aynen devam ettirilecekse de, bu hizmet her camiye yaygınlaştırılamadığı gibi, bütün hoca efendiler dersleriyle yeterli faydayı sağlayamamaktaydılar. Bunun nedenleri şu şekilde ortaya konmuş bulunmaktaydı:

    Ancak avâmm-ı nâs dersten ziyade vaaz ve nasîhatten istifade edeceklerine ve zeyl şeyhleri efendiler duâcıları dahi usûl-i vaaz ve nasîhate dersiâm hoca efendilerden ziyâde kesb-i mahâret eylemiş oldukları vâzıhâttan bulunduğuna mebni […] bundan böyle her sene Ramazan-ı kesîru’l-fe-yezânda her gün bâde’l-asr usulleri vechile kürsüye çıkarak avâmm-ı nâsın müstefit olacakları surette vaaz ve nasîhat eylemek üzere leffen takdim kılı-nan pusulada mezkûr 1 cevâmî-i şerîfeye dahi zeyl şeyhlerinden muktedir münasiplerinin tayin olunması […] meşâyih-i mûmâ-ileyhime mûceb-i şevk ve gayretleri olmak için

    Ayasofya Şeyhi 1000, diğerleri 500’er kuruştan toplam 7500 kuruşun atâyâ tertibatından ödenmesine karar verilmiştir.

    Aradan iki sene geçtiğinde kürsü şeyhleri Meşihat makamına müracaatta bulunarak görevlendirilen 14 kürsü şeyhinin bu görevi mü-navebe ile yapmakta oldukları, hâlbuki tamamının ramazanda bu şekilde görevlendirilmelerinin daha doğru ve hakkaniyetli olacağını, bunun için 9.000 kuruş ilave edilerek toplam 16.500 kuruş atıyye verilmesinin yeterli olacağını ifade etmişlerdir. Belgeden anlaşılan, bu sırada 32 kürsü şeyhi-nin bulunduğudur. Bunlarla ilgili Şeyhülislamlık tezkiresinde bu görev-lendirmenin; “Ramazan-ı şerîfte kesîru’l-cemaat olan cevâmî-i şerîfede bâde’l-asr ibâdullaha nush-u pend ve tedrîs-i ulûm-ı nâfia etmek” üzere yapıldığı ifade edilmiştir.37

    Anlatmaya çalıştığımız uygulamanın daha sonraki senelerin rama-zanlarında da, dersiamların da kürsü şeyhleriyle birlikte görev yapmaları tarzında, kısmen değişikliğe uğramakla birlikte, devam ettirildiği görülmek-tedir.38 Nitekim öncekinden 25 sene sonrasının tarihini taşıyan 1886 tarihli bir belgede, 1300 senesi Ramazan’ı/1886 Temmuz’undan itibaren “berâ-yı vaaz-u nasîhat selâtîn-i izâm cevâmî-i şerîfesine memur edilen dersiâm ve meşâyih efendilere atıye-i seniyye olarak kable’l-îd itası mukarrer olan 30.000 guruş” un ödenmesi istenmektedir. Belgeden anlaşılan bu miktarın daha önce 47.000 kuruş iken Mart 1296/1880’den itibaren tamamen kal-dırılmış, daha sonra azalmakla birlikte 1883’ten itibaren devam ettirilmiş

    İrade, Dahiliye, 1. İrade, Dahiliye, 1.

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    261

    olduğudur. Belgeden kaç vaiz (dersiâm-meşâyih) olduğu anlaşılamamak-tadır. Bu konudaki son belgemiz Zilkade 1307/Haziran 1890 tarihli olup

    “Bâb-ı Fetvâ’dan memuren cevâmi-i şerîfede vaaz ve nasîhat eden dersiâm efendiler ile selâtîn-i izâm cevâmii Cuma vâizleri efendilere” bütçedeki sıkıntı dolayısıyla geciken dersiyelerinin ödendiğini göstermektedir.39

    Konumuzu aşmak bahasına da olsa bundan sonraki tarihlerde özelde ramazan vaazları, genelde bütün vaaz ve vaizlik hizmetlerinin geliştirilme-si yönündeki bazı çalışmaları da, hiç değilse ismen, hatırlamamız yerinde olacaktır. İkinci Meşrutiyet döneminin gazete ve bilhassa da dergilerinde vaaz ve vaizlik konusu her yönü ile geniş biçimde tartışılmıştır.40 Bu arada bazı dergilerde örnek vaazlar yayınlanarak hizmet kalitesinin arttırılması-na çalışılmıştır.41 Alay Müftüsü Mehmed Şakir Efendi’nin İrşâdü’l-Gâfilîn adlı eseri yayınlandığında Beyânü’l-Hak bunu; “ihvân-ı dine ve bilhassa talebe-i ulûm efendilere tavsiye” etmiştir.42 Fakat daha da önemlisi ve bu sırada vaizlikle görevlendirileceklerin yetiştirilmesine önem ve öncelik ve-ren bir anlayışın uygulamaya geçirilmesi, Medresetü’l-Vâzîn’in açılmasıdır.

    İrade, Dahiliye, . Bu konuda bkz. Nesimi Yazıcı, Osmanlıların Son Döneminde Dingörevlisi

    Yetiştirme Çabaları Üzerine Bazı Gözlemler, s. 1 vd. Konuyu çok yönlü inceleyen değerli bir çalışma olarak bkz. Recai Doğan, “Osmanlı’nın Son Döneminde Yaygın Din Eğitiminde Vaaz ve Vaizlik”, Diyanet İlmi Dergi (Osmanlı Devleti’nin . Kuruluş Yıldönümü Özel Sayı), c. XXXV, S. 1 (Ankara Ocak-Şubat-Mart 1), s. 11-.

    1 Örnek; Beyânü’l-Hak, S. ( Şaban 1), s. vd. Bu dergide başka bazı örnek vaazlar da bulunduğu gibi, diğer bir kısım dergide de benzer uygulamanın yapıldığını söyleyebiliriz. Nitekim Sebîlü’r-Reşâd sayıları yanında özellikle de Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin yönetiminde bulunduğu devrede Cerîde-i İlmiye’de (Örnek; Ferit (Kam)’ın Ayasofya Kürsüsünden Vaazları, S. 1’den itibaren, s. 1, 1, 1, 1, 11, 1, 1, 1…). İslâm Mecmuası’nın 1-1/11-11 yılı ramazanlarına ait iki sayısında da (Ramaz-ı Şerîf Ayının Hulûlü Münasebetiyle Bâb-ı Celîl-i Meşîhatin Ümmete Mev’izası, S. , 1 Ramazan 1, s. - ve Mev’iza Beyannâme-i Meşîhatpenâhî, S. , Ramazan 1, s. 1-1) Meşîhat Makamı’nca yayınlanmış iki örnek vaaz yer almaktadır. Ders Vekâleti’nden kadılara gönderilen Cemaziyülahır 1/Nisan 11 tarihli tezkire-i aliyyede vaaz konusuna dikkat çekilmekte, vaazların içinde bulunulan zaman ve cemaatin ihtiyaçlarına göre düzenlenmesinin gereği önemle vurgulanmaktaydı. Cerîde-i İlmiye, S. (Cemaziyülevvel 1), s. 1-1.

    Beyânü’l-Hak, S. ( Şevval 1), son sayfa.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    262

    Konuyla ilgili ilk teşebbüs olarak 1909’da medreselerin ıslahını hedefine yönelik olarak çalışmalar yapmak üzere Meşihat’ça 1909’da kurulan Islâh-ı Medâris Encümeni’nin çalışmalarını hatırlayabiliriz. Söz konusu encümen medreselerde ihtisaslaşmayı ön görmekte ve bu çerçe-vede “Vâizîn ve Mürşidîn” yetiştirmeye mahsus bir şubenin açılmasını teklif etmekte ise de, çalışmalarından olumlu bir sonuç elde edilememiş-ti.43 Bu sırada Osmanlı başkentinde ehil vaizler yetiştirilmesi konusunda yine sonuca ulaşmayan öncü bir girişimlerden birinin de 1910’da Şeyh Reşit Rıza’dan geldiğini görmekteyiz.44 Nihayet süre giden tartışmalarla konu yeterince oluşturulduğunda dört yıllık yüksek düzeyli bir eğitim ve öğretimi öngören Medresetü’l-Vâizîn, Islâh-ı Medâris Encümeni’nin prog-ramları da değerlendirilerek 28 Aralık 1912’de Soğukçeşme-Vanî Efendi Medresesi’nde açıldı. Medresetü’l-Vâizîn Hayri Efendi’nin şeyhülislamlı-ğının başında 19 Şubat 1914 tarihli Medresetü’l-Vâizîn Nizamnâmesi’nin45 ve yine aynı sene içerisinde 89 maddelik Medresetü’l-Vâizîn Nizamnâmesi Mucibince Tanzim Olunan Talimatnâme’nin46 de çıkarılmasıyla yeniden düzenlendi.47 Hayri Efendi’nin bu konuyla yakından ilgilendiğinin bir kanıtı olarak, göreve başlamasının hemen akabinde 9 Nisan 1914’te cami-lerde yapılacak vaaz ve nasihat hizmetlerinin ancak yeterli şartları taşıyan din bilginlerince yapılması, ehliyetsiz kişilerin kürsüye çıkarak halka aslı

    H., “Medresetü’l-Vâizîn”, Sebîlü’r-Reşâd, S. ( Muharrem 1), s. 1-1. Reşit Rıza, “Meşrutiyet İstanbul’una Seyahat ve Dâru’l-İlm ve’l-İrşâd Projesi”, Çev.

    İrfan İnce, İstanbul Araştırmaları, S. (İstanbul 1), s. 1-1; Mustafa Ergün, “II. Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Durumu ve Islah Çalışmaları”, DTCFD., c. XXX, S. 1- (Ankara 1), s. -.

    Medresetü’l-Vâizîn Nizamnâmesi, Düstur, Dersaadet, 1, c. II/, s. 1-1. İkinci Meşrutiyet dönemi din eğitimi hareketleri ve genel medreseler yanında Medresetü’l-Vâizîn ile ilgili geniş bilgi için bkz. Recai Doğan, “II. Meşrutiyet Dönemi Eğitim Hareketlerinde Din Eğitim-Öğretimi”, İFD., c. XXXVIII (Ankara 1), s. 1-.

    Bu talimatname, Medresetü’l-Vâizîn Nizamnâmesi ile birlikte Medresetü’l-Vâizîn Nizamnâme ve Talimatnâmesi, İstanbul, 1/1’da basılmıştır.

    Medresetü’l-Vâzîn’in değerlendirmesine burada girmiyorsak da yapılan bir tenkide burada yer verebiliriz. Şîr İdrisî imzasıyla İslâm Mecmuası’nda Rama-zan 1’de yayınlanan İslâm İntibahı Avrupa’da Ruhânîler başlıklı makalede (S. 1, İstanbul Ramazan 1/1 Temmuz 1, s. 1) şu değerlendirmeye yer verilmektedir: “Fakat bizim Medresetü’l-Vâizîn’den değil neşirsiz intişâr, tâmîmsiz taammüm mümkün ve mutasavver değildir. Bilhassa pek çok hurafe-lerle karışıp muammâ ve luğaz haline gelen Avrupalılara değil Müslümanların kendilerine bile gizli kalan İslâm’ın taammümü ciddi teşebbüslere muhtaçtır. Hak-gun olamazsak bile râst-bîn olalım; hakikati yapamazsak bile görelim.”

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    263

    esası olmayan bilgiler vermelerinin, hurafeler anlatmalarının böylece de hissiyât-ı İslâm’ı rencide etmelerinin önüne geçmeyi hedefleyen Cevâmî ve Mesâcid-i Şerîfede Vaaz ve Nasihat Edecek Ulemâ Hakkında Nizamnâ-me’yi 9 Nisan 1914’te çıkarmış, aynı ay içerisinde de gerekli yerlere tamim etmiştir.48

    Medresetü’l-Vâizîn 1919 sonlarında Medresetü’l-Eimme ve’l-Hutabâ ile iki şube olarak Medresetü’l-İrşâd adı altında Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye önceki döneminden bir sene eksiğiyle üç yıllık bir yüksek okul hâlinde bir-leşmiştir.49 Medresetü’l-Vâizîn Evkâf-ı Hümayûn Nezareti Müssesât-ı İlmiye Müdüriyeti’ne bağlı olduğu hâlde Medresetü’l-İrşâd, Meşîhat Makamı’nın bir birimi tarzında kurulmuş olan Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’ye bağlıdır ki, yakın geçmişte tamamlanarak Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında çıkmış bulunan Zekeriya Akman’ın doktora tezi sayesinde biz bu kurumu ve o dönemde İslam’ın geniş çevrelere anlatılması konusunu çok daha iyi anlama imkânına kavuşmuş bulunmaktayız.50

    Düstur, Dersaadet, 1, c. II/, s. ; Cerîde-i İlmiye, S. 1 (İstanbul Receb 1), s. 1-1. Nizamnamenin uygulanmasıyla ilgili çok sayıda bilgi bulunmaktadır. Örnek olarak bkz. Elmalılı Mehmed Râmiz Efendi’nin kaleme aldığı Şeyhülislâm Efendi Hazretlerine Açık Arîza başlıklı makalede (Hayru’l-Kelâm, S. , Şaban 1, s ) Miraç Gecesi ikindi namazı sonrasında Ayasofya Camii’nde kalabalık cemaat bulunduğu hâlde kimse kürsüye çıkarak vaaz etmediği, bunun üzerine muhtemelen cemaat tara-fından tanınan bir hoca efendiye ricada bulunulduğu, ısrara dayamayan kişinin kürsüye çıkarak bir ayet ve bir hadis okuduysa da hemen polis tara-fından kendisinden vaaz için vesika istendiği, gösteremeyince de vaaza son vermesi sağlandığı belirtilmektedir. Yazar böyle bir mabette bu gibi önemli bir zamanda neden vaiz bulundurulmadığını sormaktadır.

    Son devrin önemli din uleması arasında yer alan Kâmil Miras bizzat görev yaptığı Medresetü’l-İrşâd’ın teşkilâtına ait nizamnâme ile programının da ilk defa kendisi tarafından hazırlandığını ifade etmektedir. Bkz. Nesimi Yazıcı, Kâmil Miras Hayatı ve Eserleri, Ankara, , s. -; Medresetü’l-Vâizîn ve Medresetü’l-İrşâd ile ilgili geniş bilgi için bkz. Nesimi Yazıcı, Osmanlıların Son Döneminde Dingörevlisi Yetiştirme Çabaları Üzerine Bazı Gözlemler, s. 1-11; ayrıca bkz. Recai Doğan, a.g.m., s. 1-. Medresetü’l-İrşâd Nizamnâmesi ile ilgili olarak bkz. Cerîde-i İlmiye, S. 1 (İstanbul R. Evvel 1, s. 1-11.

    Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde yönetimimde Dâru’l-Hikmeti’l-İslâ-miye Kurumu (11-1) başlığıyla (Ankara ) hazırlanan bu tez Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bir Üst Kurul Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye (Ankara, ) ismiyle yayınlanmış bulunmaktadır. Biz de burada kendisinden geniş ölçüde faydalanmış bulunuyoruz. Ayrıca bkz. Sadık Albayrak, Son Devrin İslâm Akademisi, İstanbul, 1; a.mlf., “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye”, DİA, c.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    264

    5 Mart 1918 tarihli kanunla kurularak aynı senenin 12 Ağustos’unda çalışmaya başlamış olan Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye, İstanbul’daki merkezi yanında ülke içerisinde oluşturduğu fahri taşra encümenleriyle ve bu teb-liğ dolayısıyla bizi bilhassa da ilgilendirdiği yönüyle İslam dini ve ahlaki değerlerimizin korunması için camilerde vaazlar verilmesi dâhil, her türlü imkânı kullanarak, 21 Ekim 1922’ye kadarki dört senelik ömründe önemli çalışmalar yapmıştır. Karar Defteri’nde gösterilen 171 oturumda 273 ko-nuda kararlar alınmış, kurumun hedefleri doğrultusunda beyannameler ve makaleler yayınlanmış, halkın İslam dinini daha iyi ve doğru olarak öğ-renmesinde etkili olan farklı tür ve düzeylerdeki mekteplerdeki din eğitim ve öğretiminin kalitesiyle yakından ilgilenilmiştir.

    Talimatnamesi’nin 32 ve 33. maddeleri Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmi-ye’ye; Müslümanların dinî terbiyeleri ve İslam dininin yüce meziyetinin geliştirilmesi amacına yönelik olarak başta Maarif ve Evkaf Nezaretleri ol-mak üzere devletin ilgili diğer kurum ve kuruluşlarıyla koordineli çalışma görevi vermişti. Bu çerçevede kuruluşundan itibaren Dâru’l-Hikmeti’l-İs-lâmiye, Medresetü’l-Vâzîn ile yakından ve çok yönlü olmak üzere diğer medreseler ve okullarla da ilgilenmiştir.

    Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin kuruluş kanununun birinci madde-sinde görevinin; “Akâid-i İslâmiye’yi efkâr ve itikâdât-ı bâtılaya karşı mü-dafaa ve mesâil-i itikâdiyye ve ameliyyeyi tedkik ve ahlâk-ı âliye-i diniyye, hüküm ve fezâil-i İslâmiyye’yi neşr ve tâmîm ile mükellef” şeklinde tarif edilmiş olması dolayısıyla, İslâm dininin tebliği onun en önemli görevini oluşturmakta idi. Nitekim kurumun çalışmalarının en büyük bölümünü bu yönde yaptığı yayınlar ve merkezde bizzat üyeleri veya Meşîhat’a bağlı diğer görevliler, taşralarda da müftü ve vaizler vasıtasıyla gerçekleştirdiği vaaz ve irşad faaliyetleri oluşturmuştur. Bu hizmet yalnızca camilerde ve cuma günlerinde değil, dergâh ve tekkeleri, kutsal gün ve geceleri de içerecek bi-çimde yapılmıştır. Yayın faaliyetleri ise diğer imkânlar yanında bilhassa da doğrudan kendisine bağlanmış olan Cerîde-i İlmiye vasıtasıyla gerçekleşti-rilmiştir.51 Bu vesileyle hatırlanabilecek bir hizmet de Dâru’l-Hikmeti’l-İs-

    VIII, s. -. Medreselerin Osmanlı ülkesindeki son yılları ve kaldırılmaları için bkz. Esma Çelik, Tevhid-i Tedrisat Kanununa Kadar Türkiye’de Medreseler (1-1), Ankara, , Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırlanan yüksek lisans tezi.

    1 Bkz. Sadık Eraslan, Meşihat-i İslâmiyye ve Ceride-i İlmiyye Osmanlılarda Fetva Makamı ve Yayın Organı, Ankara, , s. 11-1; Nesimi Yazıcı, “Cerîde-i İl-miye”, DİA, c. VII, s. -. Meşîhat Makamı’nın yayın organı olarak Meşihat

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    265

    lâmiye’nin her biri örnek vaaz niteliğinde hazırlanarak yayınlamış olduğu on adet beyannamedir ki, bunların dördü bizim tebliğimizin konusu olan ramazanla ilgilidir. Aynı şekilde Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin Ramazan ayı ve bu aydaki vaaz ve irşad hizmetleriyle ilişkilendirilebilecek bir önemli hizmet alanı da Cerîde-i İlmiye’de gerek kendi üyelerince ve gerekse diğer din bilginlerince kaleme alınan makaleleridir. Üyelerden İzmirli İsmail Hakkı’nın Oruç ve Ramazanın Faziletleri ile Dâru’l-Muallimîn öğrencile-rine verilen Dinî Mev’izalar başlıklı iki vaazı, Muhammed Hamdi’nin Din Nasihattır… gibi makaleler bu kabildendir.

    Ülkenin içinde bulunduğu son derece olumsuz şartlara rağmen Dâ-ru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin merkezde olduğu kadar taşrada da, yer yer çok etkin biçimde çalışmış olduğu görülmektedir. Nitekim Zekeriya Akman’ın Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında neşredilmiş bulunan doktora tezinden bunları özlü biçimde de olsa takip etmemiz mümkün olmaktadır.

    Şüphesiz bu örneklerin artırılması mümkünse de incelemeye çalış-tığımız geniş zaman dilimi içerisinde başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesi genelinde, görevini iyi ve doğru biçimde yapanlar yanında, yeterin-ce başarılı olamayan hatta son derece eksik ve hatalı biçimde vaaz eden, fayda yerine zarara neden olan vaizlerin de bulunduğunun gösterilmesi açısından bu kadarının yeterli olduğu düşünülebilir.

    Sonuç

    Tanzimat’tan Cumhuriyet’e ramazanda vaaz ve irşad hizmetleri konusunda, bizim tespit edebildiğimiz belli başlı hususlara temas etmiş bulunuyoruz. Buna göre vaaz ve irşad hizmetleri, özellikle de ramazan aylarında, Osmanlı toplumunda her zaman önemli olmuştur. Bu ayda ca-miler, vaaz dinlemek isteyen her düzeyde cemaatle dolup taşmıştır. Fakat incelediğimiz devrede sözünü ettiğimiz hizmetler bir kısım ciddi sorunlar-la da birlikte anılmaktadır. Bunların başında dinî bilgi açısından yetersiz bazı vaizlerin kürsülerde görev yapmaları gelmektedir. Bu durumda vaaz ve vaizden beklenen fayda temin edilemediği gibi, eksik ve hatta yanlış bilgilerin cemaate aktarılmasıyla sakıncalı durumlar ortaya çıkmaktadır. Basında önceleri yer yer, İkinci Meşrutiyet döneminde ise yoğun biçimde

    mektupçuluğunun yönetiminde Recep 1/ Mayıs 11’te yayına başlayan Cerîde-i İlmiye . sayısından itibaren Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye tarafından neşredildiyse de sayı yayınlanacak olan dergide Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye üyelerinin yazıları 1. sayıdan itibaren yayınlanmıştır.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    266

    vurgulanan bu hususlar, daha Tanzimat’ın ilk yıllarından itibaren yönetici-lerin de dikkatlerini çekmiş, vaaz kürsülerine yeterli dinî bilgiye sahip olan ve bunu uygun şekillerde cemaate aktarabilenlerin çıkmaları yönünde çözüm önerileri üretilmeye çalışılmıştır.

    İkinci Meşrutiyet yılları her şeyin daha açık konuşulur ve yazılır hâle gelmesiyle birlikte vaaz, vaizler ve irşad konuları çok yoğun biçimde tartı-şılmış, bu çerçevede bir taraftan yetersiz kişilerin vaaz kürsülerine çıkma-larının önüne geçmeye çalışılırken, diğer taraftar da dinî bilgiye sahip olma yanında bunu uygun yol ve yöntemlerle cemaate aktarabilecek niteliklere sahip vaizler yetiştirilmesi hedefine yönelik olarak somut bazı adımlar atılmıştır. Bu münasebetle Medresetü’l-Vâizîn ile Medresetü’l-İrşâd Vâizîn Şubesi’ni hatırlamamız yerinde olacaktır. Nihayet son olarak karşımıza çok yönlü bir proje ve uygulama olarak Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye çıkacaktır.

    Tebliğimizi bağlarken alınan ve alınmaya çalışılan tedbirlerin sonuçlarının da değerlendirilmesinin gerektiği düşünülebilir. Şüphesiz bunların yeterli veya yetersiz bir kısım olumlu neticeler elde edilmesi-ne imkân vereceğini/vermiş olduğunu değerlendirmemiz için yeterli verilerimiz bulunmaktadır. Fakat her şeyin son on on beş sene içerisine sığdırılmasının imkânsızlığı da ortadadır. Bu nedenle bütün bunların, hiç değilse, toplumda bir farkındalık yaratmış olduğunu düşünmemiz gerekir. Böylelikle de Cumhuriyet yöneticilerine gidilecek yolun açık biçimde gös-terilmiş olduğuna şüphe yoktur.

    Kaynakça

    Adıvar, H. E. (1998). Mor Salkımlı Ev. İstanbul.Ahmet Rasim. ( t.y.). Ramazan Sohbetleri. İstanbul.Akman, Z. (2009). Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bir Üst Kurul Dâru’l-Hik-

    meti’l-İslâmiye. Ankara.Akyüz, Y. (1982). Türk Eğitim Tarihi. Ankara.Albayrak, S. (t.y.). “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi için-

    de (Cilt VIII, ss. 506-507).Albayrak, S. (1998). Son Devrin İslâm Akademisi. İstanbul.Alus, S. M. (1952). İstanbul Yazıları, s. 142-143’ten nakleden Özlem Olgun, a.g.e.,

    s. 245-246.Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey. (2001). Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı. Çoruk, Ş.

    A. (Haz.). İstanbul.Basîretçi Ali Efendi. (2001). İstanbul Mektupları. İstanbul.Bayrı, M. H. (1947). İstanbul Folkloru. İstanbul.

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    267

    Beyânü’l-Hak. (1327, 7 Şaban). (Sayı 39, s. 893).

    Beyânü’l-Hak. (1328, 6 Şevval). (Sayı 80, son sayfa).

    Bursa. (1310, 16 Ramazan). (Nr. 116).

    Cerîde-i İlmiye. (1332, 3 Recep). (Sayı 1. ss. 18-19).

    Cerîde-i İlmiye. (1334, Cemaziyülevvel). (Sayı 23, ss. 513-514).

    Çelik, E. (2000). Tevhid-i Tedrisat Kanununa Kadar Türkiye’de Medreseler (1920-

    1924) (basılmamış yüksek lisans tezi). Ankara Üniversitesi, Ankara.

    Doğan, R. (1998). “II. Meşrutiyet Dönemi Eğitim Hareketlerinde Din Eğitim-Öğ-

    retimi.” İFD., (Cilt XXXVIII). 361-445.

    Doğan, R. (1999, Ocak-Şubat-Mart). “Osmanlı’nın Son Döneminde Yaygın Din

    Eğitiminde Vaaz ve Vaizlik.” Diyanet İlmi Dergi, 1, (Osmanlı Devleti’nin 700.

    Kuruluş Yıldönümü Özel Sayı, Cilt XXXV), 185-186.

    Düstur. (1334). Dersaadet (Cilt II/6, s. 375).

    Ebü’lulâ Mardin, Huzûr Dersleri, İstanbul, 1951, c. I; Nşr. İsmet Sungurbey, İstan-

    bul, 1966, c. II-III.

    Elmalılı Mehmed Râmiz Efendi. (1332, 8 Şaban). Efendi Hazretlerine Açık Arîza

    (Hayru’l-Kelâm, S. 33, s. 257).

    Eraslan, S. (2009). Meşihat-i İslâmiyye ve Ceride-i İlmiyye Osmanlılarda Fetva Ma-

    kamı ve Yayın Organı. Ankara.

    Ergin, O. N. (1937). Muallim M. Cevdet’in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi. İstanbul.

    Ergün, M. (1982). “II. Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Durumu ve Islah Ça-

    lışmaları.” DTCFD., 1-2, (Cilt XXX), 88-89.

    Ferit (Kam), “Ayasofya Kürsüsünden Vaazlar”, Cerîde-i İlmiye, S. 51’den itibaren, s.

    1333, 1668, 1692, 1729, 1761, 1797, 1859, 1893; “Ramaz-ı Şerîf Ayının Hulûlü

    Münasebetiyle Bâb-ı Celîl-i Meşîhatin Ümmete Mev’izası”, İslâm Mecmu-

    ası, S. 45, 12 Ramazan 1334, s. 920-923; “Mev’iza Beyannâme-i Meşîhat-

    penâhî”, İslâm Mecmuası, S. 54, 24 Ramazan 1335, s. 1064-1067.

    Georgeon, F. (2000). “İmparatorluktan Cumhuriyete İstanbul’da Ramazan.” Os-

    manlı İmparatorluğu’nda Yaşamak, (M. Selen, Çev.). İstanbul.

    H., “Medresetü’l-Vâizîn”, Sebîlü’r-Reşâd, S. 273 (5 Muharrem 1332), s. 194-195.

    Hadîka. (1287, 25 Şaban). (Nr. 40).

    Hoca Şîr İdrisî. (1329, 15 Şubat). İslâm İntibahı Ulemâ-yı Kirâm Hazerâtına Lo-

    zan’dan Bir Hitap (İslâm Mecmuası, 2, s. 88).

    Hoca Şîr İdrisî. (1332, 7 Ramazan; 1330, 17 Temmuz). “İslâm İntibahı Avrupa’da

    Ruhânîler.” İslâm Mecmuası, 13, 410.

    Hüseyin Râğıb. (1335, 24 Ramazan). 1916 Ramazan’ında İslâm Mecmuası’nda Ya-

    yınlanan Ramazan Hatıralarından (Sayı 54, ss. 1071-1073).

    İpşirli, M. (1991). “Osmanlılarda Cuma Selâmlığı (Halk-Hükümdar Münasebetleri

    Açısından Önemi).” Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan içinde (ss. 459-

    471). İstanbul.

  • T A N Z İ M A T ’ T A N C U M H U R İ Y E T ’ E R A M A Z A N D A V A A Z V E İ R Ş A D H İ Z M E T L E R İ

    268

    İpşirli, M. (1993). “Cuma Selâmlığı.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi içinde (Cilt VIII, ss. 90-92).

    İpşirli, M. (1998). “Huzur Dersleri.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi içinde (Cilt XVIII, ss. 441-444).

    Kara, M. (2011). Bursa’da Kırklar Meclisi. Bursa.Medresetü’l-Vâizîn Nizamnâmesi. (1334). Düstur, Dersaadet, (Cilt II/6, ss. 212-

    215).Medresetü’l-Vâizîn Nizamnâme ve Talimatnâmesi, İstanbul, 1332/1329. Musa Kazım. (1313). Tercüman-ı Hakikat ve Musavver Servet-i Fünûn Tarafından

    Girit Muhtacînine İâne Nüsha-i Yegâne-i Fevkalâde. İstanbul.Mustafa Naim. Fena Vâizler (Hayru’l-Kelâm, S. 1, İstanbul 20 Zilhicce 1331/8 T.

    Sânî 1329, s. 3) Olgun, Ö. (2000). Ramazan Kitabı. İstanbul.Reşit Rıza. (1998). “Meşrutiyet İstanbul’una Seyahat ve Dâru’l-İlm ve’l-İrşâd Pro-

    jesi.” (İ. İnce, Çev.). İstanbul Araştırmaları, 5, ss. 167-170.Sabah. (1316, 4 Ramazan). (Nr. 3287).Sabah. (1316, 20 Ramazan). (Nr. 3303).Simavi L. (2006). Osmanlı Sarayının Son Günleri. İstanbul.Strauss, J. (2000). “Konuşma.” Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak. (M. Selen,

    Çev.). İstanbul.Tahsin Paşa. (1990). Sultan Abdülhamid Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları. İstan-

    bul.Takvim-i Vekayi. (1249, 17 Şevval). Def’a 78.Uçman, A. (t.y.). “Ali Suâvî.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi içinde (Cilt II, s. 445).Uşaklıgil, H. Z. (1941). Saray ve Ötesi: Son Hatıralar (Cilt II). İstanbul.Uzun, M. (2007). “Ramazan (Kültür ve Edebiyat).” Diyanet İslâm Ansiklopedisi

    içinde (Cilt XXXIV, s. 436).Ünver, S. (1960). Ankara.Ünaydın, R. E. (1923). Ayrılıklar. İstanbul.Tansel, F. A. (1967). Namık Kemal’in Hususî Mektupları (Cilt I). Ankara.Yazıcı, I. (2002). İstanbul’da Ramazan Hayatı (Sabah 1316H/1899M.) (basılmamış

    lisans tezi). AÜİF, Ankara.Yazıcı, N. (t.y.). “Cerîde-i İlmiye.” Diyanet İslâm Ansiklopedisi içinde (Cilt VII, ss.

    407-408).Yazıcı, N. (1991, Ekim-Kasım-Aralık). “Osmanlıların Son Döneminde Dingörevlisi

    Yetiştirme Çabaları Üzerine Bazı Gözlemler.” Diyanet Dergisi, 4, (Cilt XVII), 56-123.

    Yazıcı, N. (1996, Nisan). “Vaaz ve Vâizlerimiz.” Diyanet Aylık Dergi, 64, ss. 28-29.Yazıcı, N. (1997, Eylül). “Yine Vaaz ve Vâizlerimiz.” Diyanet Aylık Dergi, 81, 8-10.Yazıcı, N. (1998). “Karesi Gazetesi Penceresinden Balıkesir’de Dinî Hayat Üzerine

    Bazı Gözlemler (1916-1917).” AÜİFD., (Cilt XXXVII), 105-129.

  • N E S İ M İ Y A Z I C I

    269

    Yazıcı, N. (2000). “Türk Basın Tarihinde Varaka-i Mahsûsalar.” XII. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, (Cilt III), 725-735.

    Yazıcı, N. (2003). “Maarif Dergisi Penceresinden Osmanlı Başkentinde 1892 Ra-mazanına Bir Bakış.” İSTEM., 1, (Yıl 1), 51-62.

    Yazıcı, N. (2002). Kâmil Miras Hayatı ve Eserleri. Ankara.Yazıcı, N. (2005). “Ramazan Tenbihnâmeleri”, AÜİFD., (Cilt XLVI), 1-11.Yazıcı, N. (2005, Temmuz-Ağustos-Eylül).“Tanzimat Dönemi Ramazanlarında

    Vaaz ve İrşad Hizmetleri Üzerine Değerlendirmeler.” Diyanet İlmi Dergi, 3, (Cilt XLI), 105-116.