83

Siyaset Andrew Heywood

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Siyaset Andrew Heywood
Page 2: Siyaset Andrew Heywood

İçindekilerKutucuklar Listesi ..................................................xii

Önsöz ....................................................................... xvii

Teşekkürler ............................................................. xix

Kısım 1 Siyaset Teorileri

Birinci Bölüm:

Siyaset Nedir? ......................................................1

İkinci Bölüm:

Hükümetler, Sistemler ve Rejimler ..... 31

Üçüncü Bölüm:

Siyasî İdeolojiler ............................................. 57

Dördüncü Bölüm:

Demokrasi ..........................................................95

Beşinci Bölüm:

Devlet .................................................................123

Kısım 2 Milletler ve Globalizasyon

Altıncı Bölüm:

Milletler ve Milliyetçilik ............................151

Yedinci Bölüm:

Küresel Siyaset ..............................................181

Sekizinci Bölüm:

Ulusaltı Siyaset ..............................................229

Kısım 3 Siyasî Etkileşim

Dokuzuncu Bölüm:

Ekonomi ve Toplum ..................................257

Onuncu Bölüm:

Siyasî Kültür, İletişim ve Meşruiyet ..290

Onbirinci Bölüm:

Temsil, Seçimler ve Oy Kullanma .....323

Onikinci Bölüm:

Partiler ve Parti Sistemleri ..................... 357

Onüçüncü Bölüm:

Anayasa, Hukuk ve Yargı ........................387

Kısım 4 Hükümet Mekanizması Ondördüncü Bölüm:

Anayasalar, Hukuk ve Yargı ...................417

Onbeşinci Bölüm:

Meclisler............................................................447

Onaltıncı Bölüm:

Siyasî İktidarlar ..............................................475

Onyedinci Bölüm:

Bürokrasiler .....................................................505

Onsekizinci Bölüm:

Ordular ve Güvenlik Güçleri ................533

Kısım 5 Siyasa Süreci ve Sistem Performansı

Ondokuzuncu Bölüm:

Siyasa Süreci ve Sistem Performansı .......

Sözlük .......................................................................591

Bibliyoğrafya ........................................................615

İndeks.......................................................................627

Page 3: Siyaset Andrew Heywood

Geniş İçindekilerKutucuklar Listesi / xii

Önsöz / xvii

Teşekkürler / xix

Kısım 1 Siyaset Teorileri

1. Siyaset Nedir?................1

Siyasetin Tanımlanması2Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset 3Kamusal İşler Olarak Siyaset 8Uzlaşma ve Mutabakat Olarak Siyaset10İktidar Olarak Siyaset12

Siyaseti İncelemek15Siyasetin İncelenmesinde Yaklaşımlar 15

Felsefi Gelenek16

Ampirik Gelenek 16

Bilimsel Gelenek 17

Yeni Gelişmeler 18

Siyaseti Bilimsel Olarak İncelemek Mümkün müdür? 21

Kavramlar, Modeller ve Teoriler.....22

Özet ....................................29

Tartışma Soruları..............29

İleri Okumalar ..................29

2. Hükümetler, Sistemler ve Rejimler 31

Geleneksel Sınıflandırma Sistemleri 32Siyasal Sistemleri Sınıflandırmak Neden Gereklidir? 33Klasik Tipolojiler34Üç Dünya Tipolojisi37

Modern Dünyanın Rejimleri40

Batı Poliarşileri43Yeni Demokrasiler46Doğu Asya Rejimleri49İslamî Rejimler51Askeri Rejimler53

Özet..................................54

Tartışma Soruları..............55

İleri Okumalar..................55

3. Siyasî İdeolojiler 57

Siyasî İdeoloji Nedir?........58

Liberalizm.........................60Liberalizmin Unsurları..................61Klasik Liberalizm.........................62Modern Liberalizm.......................64

Muhafazakârlık.................65Muhafazakârlığın Unsurları...........66Paternalist Muhafazakârlık...........68Yeni Sağ.....................................69

Neoliberalizm.........................70

Neomuhafazakârlık.................70

Sosyalizm..........................71Sosyalizmin Unsurları..................72Marksizm...................................74

Marksizmin Unsurları...............75

Ortodoks Komünizm................77

Modern Marksizm...................78

Sosyal Demokrasi........................79Üçüncü Yol.................................82

Diğer İdeolojik Gelenekler.......................83 Faşizm........................................83Anarşizm....................................85Feminizm....................................86Çevrecilik....................................87Dinî Fundamentalizm...................88

İdeolojinin Sonu Mu?........90

Özet ..................................91

Tartışma Soruları..............92

İleri Okumalar...................93

4. Demokrasi....................95Demokrasiyi Tanımlamak.....................96Halk Kimlerden Oluşur..................97Halk Nasıl Yönetmeli....................99Halk Yönetiminin Sınırları Nelerdir?99

Demokrasi Modelleri.......101Klasik Demokrasi.......................102Koruyucu Demokrasi..................104Kalkınmacı Demokrasi................105

Page 4: Siyaset Andrew Heywood

Halk Demokrasisi.......................109

Uygulamada Demokrasi: Farklı Görüşler 110Plüralist Yaklaşım.......................111Elitist Yaklaşım..........................113 Korporatist Yaklaşım..................116Yeni Sağ Yaklaşım......................118Marksist Yaklaşım......................119

Özet.................................120

Tartışma Soruları............121

İleri Okumalar.................122

5. Devlet.........................123Devlet Nedir?..................124Rakip Devlet Teorileri.................127Plüralist Devlet..........................127Kapitalist Devlet........................131Leviathan Devlet.......................134Patriarkal Devlet........................135

Devletin Rolü..................137Minimal Devlet..........................138 Kalkınmacı Devlet......................140Sosyal Demokrat Devletler..........140 Kollektifleştirilmiş Devlet.............141Totaliter Devlet..........................142

“İçi Boş” Bir Devlet mi?...143Globalleşme..............................143Devletin Yeniden Yapılandırılması.........................144Devlet-altı Yönetişim..................145

Özet.................................146

Tartışma Soruları.............147

İleri Okumalar.................147

Kısım 2 Milletler ve Globalizasyon

6. Milletler ve Milliyetçilik151

Ulus Nedir?......................152Kültürel Topluluklar Olarak Uluslar 154Siyasal Topluluklar Olarak Uluslar......................................156

Milliyetçiliğin Çeşitleri.....159Liberal Milliyetçilik......................160Muhafazakâr Milliyetçilik.............164

Yayılmacı Milliyetçilik..................166Antikolonyal Milliyetçilik..............169

Çokkültürlülük................172

Ulus-Devletin Bir Geleceği Var mı?.............176

Özet.................................178

Tartışma Soruları.............179

Daha Fazla Okuma...........179

7. Küresel Siyaset...........181Dünya Siyasetini Anlamak 182İdealizm...................................182Realizm....................................184Pluralizm...................................187Marksizm..................................188

Değişen Dünya Düzeni....190Soğuk Savaşın Yükseliş ve Çöküşü.....................................190Yirmibirinci Yüzyıl Dünya Düzeni......................................191

Küreselleşmenin Dinamikleri 199Küreselleştiren Eğilimler 199Küreselleşme: Teoriler ve Tartışmalar 202

Bölgeselleşme 207Avrupa Biriliği211

Dünya Devletine Doğru Mu? 218Birleşmiş Milletler.......................221

Özet.................................225

Tartışma Soruları.............226

İlave Okuma....................227

8. Ulusaltı Siyaset229

Merkezden Yönetim mi, Yerinden Yönetim mi?.....230

Merkez-Çevre İlişkisi.......232Federalist Sistemler....................233

Neden Fedaralizm?................234

Fedaralizmin Özellikleri..........236

Fedaralizmin Değerlendirilmesi.................238

Üniter Sistemler.........................240Yerel Yönetim.......................241

Yetki Devri (Devolution).........241

Etnik ve Topluluk Siyaseti...........................246Etnik Siyasetin Yükselişi.............246 Bir Topluluk Siyaseti mi?.............250

Page 5: Siyaset Andrew Heywood

Özet.................................250

Tartışma Soruları.............253

İlave Okuma....................253

Kısım 3 Siyasî Etkileşim

9. Ekonomi ve Toplum...257

İktisadî Sistemeler..........258Dünya Üzerindeki Kapitalist Sistemler 260

Teşebbüs Kapitalizmi.............261

Sosyal Kapitalizm...................263

Kollektif Kapitalizm................265

Yönetilen Kapitalizm mi Yoksa Yönetilmeyen Kapitalizm mi?

Sosyalizmin Çeşitleri..................270Devlet Sosyalizmi..................271

Piyasa Sosyalizmi..................273

İktisadî Bir “Üçüncü Yol” var mıdır? 274

Sosyal Yapı ve Bölünmeler 276 Sosyal Sınıf 278

Sınıf Temelli Politikanın Yükselişi ve Düşüşü............................279

Alt Sınıf Kimlerden Oluşur?.....281

Irk...........................................283Toplumsal Cinsiyet.....................283

Özet.................................286

Tartışma Soruları.............287

İleri Okumalar.................288

10. Siyasî Kültür, İletişim ve Meşruiyet 290

Düşünce Bağlamında Siyaset: Kültür ve İle-tişim 291 Yurttaşlık Kültürü veya İdolojik Hegemonya 291 Kitle İletişim Araçları ve Siyasi Anlamda İletişim 294Sosyal Sermayede Meydana Gelen Düşüş 301

Meşruiyet ve Siyasî İstikrar 306 İktidarı Meşrulaştırma 306Meşruiyet Krizleri 310Devrimlerin Meydana Gelmesinin Sebebi Nedir 312

Marksist Devrim Teorileri 314

Marksist Olmayan Devrim Teorileri 316

Özet.................................319

Tartışma Soruları.............320

İleri Okumalar.................321

11. Temsil, Seçimler ve Oy Kullanma 323

Temsil..............................324Temsil Teorileri..........................325

Mütevelli Modeli....................325

Delege Modeli.......................326

Vekâlet Modeli.......................329

Benzerlik Modeli....................330

Seçimler .........................332 Seçimlerin İşlevleri ....................333Seçim Sistemleri: Tartışmalar ve Müzakereler 335Seçimlerin İhtiva Ettiği Anlam Nedir? 344

Oy Verme Davranışı.........348Oy Verme Teorileri.....................350

Parti Kimliği Modeli................350

Sosyolojik Model...................351

Rasyonel Tercih Modeli...........352

Hâkim İdeoloji Modeli............352

Özet.................................353

Tartışma Soruları.............354

İleri Okumalar.................354

12. Partiler ve Parti Sistemleri 357

Parti Politikası 356Parti Biçimleri 358Partilerin İşlevleri 361

Temsil 362

Seçkinler Sınıfı Oluşturma ve İstihdam Etme 364

Hedef Belirleme 364

Çıkarları İfade Etme ve Gerçekleştirme 365

Sosyalleşme ve Harekete Geçme 366

Hükümet Organizasyonu 366

Parti Organizasyonu: Güç Nerede Durur? 367

Parti Sistemleri...............371Tek Parti Sistemleri....................371İki Partili Sistemler.....................374Hakim Parti Sistemleri................376Çok Partili Sistemler...................378Partilerin Düşüşü?...........381

Özet ................................383

Tartışma Soruları.............384

İleri Okumalar.................384

13. Anayasa, Hukuk ve Yargı 387

Page 6: Siyaset Andrew Heywood

Grup Siyaseti 388Grup Türleri 388

Komünal Gruplar 389

Kurumsal Gruplar 389

Dernek Grupları 390

Grup Siyaseti Modelleri..............393Çoğulcu (Plüralist) Model........393

Korporatist Model..................395

Yeni Sağ Modeli.....................397

Grup Siyaset Tarzları..................399Çıkar Grupları Ne Kadar Önemlidir?............................399

Gruplar Etkilerini Nasıl Gösterirler?...........................402

Toplumsal Hareketler......408 Yeni Toplumsal Hareketler...........408

Özet.................................412

Tartışma Soruları.............413

İleri Okumalar.................413

Kısım 4 Hükümet Mekanizması 14. Anayasalar, Hukuk ve Yargı 417

Anayasalar......................418Anayasaların Sınıflanması...........419

Anayasanın Amacı.................426

Devletleri Yetkilendirmek........427

Değerler ve Hedefler Oluşturmak...........................427

Yönetimde Denge Sağlamak...428

Özgürlüğü Korumak...............428

Rejimleri Meşrulaştırmak........429

Anayasalar Önemli Midir?...........430

Hukuk..............................433Hukuk, Ahlâk ve Siyaset.............433

Yargı................................436Yargıçlar Siyasi Midirler?.............437Yargıçlar Siyaset Yapmakta mıdırlar?...................440

Özet.................................443

Tartışma Soruları.............444

İleri Okumalar.................445

15. Meclisler...................447

Meclislerin Rolü...............448Parlamenter Sistemler ve Başkanlık Sistemleri 449

Meclislerin Fonksiyonları 454Yasama................................454

Temsil..................................455

İnceleme ve Teftiş.................456

Siyasete Katma ve Eğitme......457

Meşruluk..............................458

Meclisleri Yapısı..............459 Bir Meclis mi, Yoksa İki mi?........459Komisyon Sistemleri...................463

Meclislerin Performansı...465Meclisler Siyaset Üretir mi?.........465Niçin Meclisler Güç Kaybetmektedir?......................469

Disiplinli Siyasî Partiler............470

‘Cüsseli’ Hükümet..................470

Liderlik Yokluğu.....................471

Çıkar Grupları ve Medya Gücü..........................471

Meclisler Yükselişte mi?..............471

Özet.................................472

Tartışma Soruları.............473

İleri Okumalar.................473

16. Siyasî İktidarlar........475

Yürütmenin Rolü.............476Yürütmede Kim, Kimdir?.............476Siyasî Yürütmenin Fonksiyonları.......................478 Merasim Önderliği.................478 Siyasa Üretmede Liderlik........479 Halk Liderliği.........................479 Bürokratik Liderlik.................480Kriz Liderliği..........................480

Yürütmenin Gücü: Kim Yönetiyor?................480Başkanlar..................................482Başbakanlar..............................487Kabineler...................................492

Liderlik Siyaseti...............495 Liderlik Teorileri.........................496 Liderlik Tarzları..........................500

Özet.................................503

Tartışma Soruları.............504

İleri Okumalar.................504

17. Bürokrasiler.............505

Bürokrasi Teorileri...........506Rasyonel-İdarî Model.................507Güç Bloğu Modeli......................509

Page 7: Siyaset Andrew Heywood

Bürokratik Aşırı Masraf Modeli.....510

Bürokrasilerin Rolü.........512Bürokrasilerin Fonksiyonları........512

İdare....................................513

Çıkarları Dile Getirmek...........515

Siyasî İstikrar.........................515

Bürokrasilerin Örgütlenmesi........516

Bürokratik Güç: Kontrol Dışı mı?...............521Bürokratik Gücün Kaynakları.......521Bürokratlar Nasıl kontrol Edilebilir?..................................525

Siyasî Hesap Verebilirlik.........525

Siyasallaştırma......................528

Karşı Bürokrasiler...................529

Özet.................................531

Tartışma Soruları.............532

İleri Okumalar.................532

18. Ordular ve Güvenlik Güçleri 533

Ordu ve Siyaset...............534Ordunun Rolü............................535

Savaş Aracı...........................537

İç Düzenin Güvencesi............537

Çıkar Grubu..........................539

Sivil Düzenin Alternatifi..........542

Ordunun Kontrol Edilmesi...........544Ordu Ne Zaman İktidara El Koyar?547

Polis ve Siyaset...............550Polisin Rolü...............................551

Toplum Polisliği.....................552

Siyasî Polislik.........................553

Polis Devletleri......................555

Siyasi Kontrol ve Hesap Verebilirlik.................................546

Özet.................................559

Tartışma Soruları.............560

İleri Okumalar.................560

Kısım 5 Siyasa Süreci ve Sistem Performansı

19. Siyasa Süreci ve Sistem Performansı

Siyasa Süreci...................564Karar Alma Teorileri...................564

Rasyonel Aktör Modelleri........565

Küçük Adımlarla İlerleme (İnkrementalizm) Modelleri....566

Bürokratik Örgüt Modelleri.....567

İnanç Sistemi Modelleri..........567

Siyasa Sürecindeki Aşamalar.......570Başlatma..............................571

Oluşturma (Formüle Etme)....573

Yürürlüğe Koyma..................575

Değerlendirme......................577

Sistem Performansı.........577İstikrar Performansı...............577Maddi Performans.................581Yurttaşlık Performansı............583Demokrasi Performansı..........584

Özet ...............................586

Tartışma Soruları............587

İleri Okumalar................587

Sözlük....................................591

Bibliyoğrafya...........................615

İndeks....................................627

Page 8: Siyaset Andrew Heywood

21

Siyaset Nedir?

“İnsan doğası gereği siyasî hayvandır.”

Aristoteles, Siyaset

Siyaset ilgi çekicidir, çünkü insanlar birbirleriyle uyuşmazlık ha-lindedirler. İnsanlar nasıl yaşamaları gerektiği konusunda hemfi-kir değildirler. Kim neyi almalıdır? İktidar ve kaynaklar nasıl da-ğıtılmalıdır? Toplum işbirliği temeline mi dayanmalıdır, yoksa ça-tışma temeline mi?. Aynı zamanda insanlar, bu gibi sorunların na-sıl çözüme kavuşturulacağı konusunda da hemfikir değildirler. Ko-lektif kararlar nasıl alınmalıdır? Söz kimde olmalıdır? Her bir kişi-nin ne kadar etkisi olmalıdır? Ve bunun gibi. Aristoteles’e göre, in-sanların kendi hayatlarını iyileştirmek ve İyi Toplum’u yaratmak için giriştikleri faaliyet olarak siyaseti “en üstün bilim” yapan bu-dur. Siyaset, her şeyden önce sosyal bir faaliyettir; o daima bir di-yalogdur, asla bir monolog değildir. Robinson Crusoe gibi yalnız bireyler basit bir ekonomi geliştirebilirler, bir sanat ortaya çıkara-bilirler, vesaire; ama siyaset yapamazlar. Siyaset ancak bir başka in-sanın, Cuma’nın gelişiyle ortaya çıkar. Ne var ki, siyasetin özünde yatan uyuşmazlık, aynı zamanda onun doğası ve nasıl incelenme-si gerektiği konularında da geçerlidir. İnsanlar karşılıklı sosyal etkileşimi “siyasi” yapa-nın ne olduğu konusunda olduğu gibi, siyasi faaliyetin en iyi nasıl analiz edilebileceği ve açıklanabileceği mevzusunda da hemfikir değildirler.

Bu bölümde ele alınan başlıca konular şunlardır:

Bölüm-1-

1. Bir faaliyet olarak siyasetin tanımlayıcı unsurları nelerdir?2. “Siyaset” farklı düşünürler ve gelenekler tarafından nasıl anlaşılmaktadır?

Anahtar Konular

Siyasetin Tanımlanması ................2Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset ..............................................3Kamusal İşler Olarak Siyaset .............8Uzlaşma ve Mutabakat Olarak Siyaset ...........................................10İktidar Olarak Siyaset ...........................12

Siyaseti İncelemek ........................15Siyasetin İncelenmesindeYaklaşımlar ..................................................15Felsefi Gelenek ........................................16Ampirik Gelenek ....................................16Bilimsel Gelenek ....................................17Yeni Gelişmeler .......................................18Siyaseti Bilimsel Olarak İncelemek Mümkün müdür .........21Kavramlar, Modeller ve Teoriler ....................................................22

Özet ....................................................29Tartışma Soruları ...........................29İleri Okumalar .................................29

İçindekiler

Page 9: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

22

Siyasetin TanımlanmasıSiyaset, en geniş anlamda, insanların hayatlarını düzenleyen genel kuralları yapmak, korumak ve değiştirmek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir. Siyaset akademik bir konu olmakla birlikte (bazen büyük S harfiyle “Siyaset” şeklinde kullanılır), aslın-da hiç şüphesiz bu faaliyetin incelenmesidir. Bu çerçevede, siyaset, çatışma ve iş-birliği olgularıyla karmaşık bir bağlantı içindedir. Bir yandan, rakip fikirlerin, fark-lı isteklerin, rekabet eden ihtiyaçların ve çatışan çıkarların varlığı, insanların beraber-ce tâbi oldukları kurallar hakkında hemfikir olmamalarını beraberinde getirir; diğer yandan, insanlar bilirler ki, bu kurallar üzerinde etkili olmak veya onların yürürlükte kalmasını sağlamak için birlikte çalışmak, yani, Hannah Arendt’in (bkz. s. 28) siyasî iktidarı tanımlarken kullandığı ifadeyle, “elbirliği etmek” zorundadırlar. İşte bu ne-denle, siyasetin temel özelliği, genellikle rakip görüşlerin ve birbiriyle rekabet halin-deki çıkarların uzlaştırıldığı bir çatışmayı çözme süreci olarak tasvir edilir. Ancak, si-yaset, bu geniş anlamıyla, tüm çatışmaların çözüme kavuşturulduğu veya kavuşturu-labildiği faaliyet olarak değil, bunun başarılmasından çok, bir çatışma çözme arayı-şı olarak düşünülebilir. Bununla birlikte, çeşitliliğin (hepimiz aynı değiliz) ve kıtlığın (talebi karşılamaya yetecek miktarda mal-hizmet asla olmayacak) kaçınılmazlığı, si-yaseti insanlık durumunun zorunlu bir boyutu haline getirir.

Siyasetin anlamını netleştirmeye yönelik her çaba, yine de iki büyük problemle karşı karşıyadır. Bunlardan ilki, kelimenin gündelik dilde kullanımından kaynakla-nan bir yı-ğın çağrışımla ilgilidir; diğer bir ifadeyle siyaset “yüklü” bir terimdir. İnsanlar genellikle örneğin iktisadı, coğrafyayı, tarihi ve biyolojiyi sırf akademik bir konu olarak görürken, pek az insan siyasete kendi ön fikirlerinden bağımsız olarak bakar. Örneğin pek çokla-rı, siyaset konusuna tarafsız ve hislere kapılmaksızın yaklaşabilmenin mümkün olduğu-na inanmayı güç bularak, otomatik olarak siyaset incelemecilerinin ve hocalarının bir şekilde tarafgir olduklarını farz ederler. Daha kötüsü, siyaset genellikle “kirli” bir keli-me olarak düşünülür: bir yandan sıkıntıyı ve derdi, kargaşayı ve hatta şiddeti, diğer yan-dan aldatma, manipülasyon ve yalana ilişkin imgeleri çağrıştırır. Bu çağrışımlar yeni bir

şey de değildir. Samuel Johnson, 1775 gibi erken bir tarihte, siyaseti “dünyada yükselmenin aracından başka bir şey değil” diyerek hor gö-rürken, ondokuzuncu yüzyıl Amerikan tarihçisi Henry Adams, onu, “nefretin sistematik organizasyonu” olarak özetliyordu. Bu yüzden, siyaseti tanımlamaya yönelik her girişim, terimi bu tür çağrışımlardan ayırma çabasını gerekli kılmaktadır. Bunu yapmanın en bilinen yolu,

Çatışma: Muhalif güçler arasında, fikirlerin, terci-hlerin, ihtiyaçların ve çıkarların farklılığını yansıtan rekabet.İşbirliği: Birlikte çalışma, hedeflere kolektif faaliyet yoluyla ulaşma.

3. Siyaset tüm sosyal kurumlarda mı mevcuttur, yoksa sadece onlardan birinde mi?

4. Akademik bir disiplin olarak siyasetin incelenmesinde hangi yaklaşımlar benimsenmektedir?a

5. Siyasetin incelenmesi bilimsel olabilir mi?6. Siyasi analizde kavramlar, modeller ve teoriler ne gibi roller oynarlar?

Page 10: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

23

terimi bu kötü şöhretinden kurtarmak ve siyasetin değerli, hatta övgüye değer olduğu fikrini yerleştirmek için çaba sarfetmektir.

İkinci ve halledilmesi daha zor olan güçlük, saygın otoritelerin bile bu kavram hakkında hemfikir olmayışlarıdır. Siyaset şu tür farklı biçimlerde tanımlanır: ikti-dar kullanma, otorite kullanma, kolektif karar alma, kıt kaynakların tahsisi, aldatma ve manipülasyon yapma vs. Bu kitapta ileri sürülen “genel sosyal kuralların yapıl-ması, korunması ve değiştirilmesi” şeklindeki siyaset tanımının üstünlüğü, rekabet halinde-ki tanımların tümünü değilse bile çoğunu kapsayacak kadar geniş olmasıdır. Bunun-la birlikte problem, bu tanımın açılmasında ve anlamının netleştirilmesin-de ortaya çıkar. Örneğin “siyaset” kuralların yapılmasına, korunmasına ve değiştiril-mesine ilişkin belirli bir yolu mu (barışçı yolla, tartışarak değiştirilmesini mi) ifade etmekte-dir, yoksa bu yolların tümünü mü? Buna benzer diğer bir soru da şudur: si-yaset tüm sosyal bağlamlarda ve kurumlarda mı geçerlidir, yoksa bunlar arasında sa-dece belirli bir tanesinde, yani devlette ve kamusal hayatta mı geçerlidir?

Bu çerçeveden bakıldığında siyaset, terimin çok sayıda kabul edilebilir veya meşru anlamı bulunması anlamında, “özü bakımından tartışmalı” bir kavram ola-rak değerlendirilebilir Diğer yandan, bu farklı görüşler, aynı kavrama ilişkin ra-kip anlayışlardan ibaret olabilirler. İster rakip kavramlar isterse alternatif anlayış-lar söz konusu olsun, en derin entelektüel ve ideolojik anlaşmazlıkların bir bölü-mü bu konunun akademik olarak incelenmesinde açığa çıktığından, “siyasetin ne olduğu”na ilişkin tartışma yapılmaya değer. Burada incelenecek olan siyaset hak-kındaki farklı görüşler şunlardır:

▶ hükümet etme sanatı olarak siyaset

▶ kamusal işler (kamu meseleleri) olarak siyaset

▶ uzlaşma ve mutabakat olarak siyaset

▶ iktidarın ve kaynakların dağıtımı olarak siyaset.

Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset

“Siyaset bir bilim değil... bir sanattır”. Bunu Şansölye (Başbakan) Bismarck’ın Al-man Parlamentosu’nda söylediği rivayet edilir. Bismarck’ın zihnindeki sanat, hükü-met etme sanatıdır; yani, kolektif kararların alınması ve uygulanması yoluyla toplum içinde kontrol tesis etmektir. Bu, muhtemelen, politikanın, Eski Yunan’daki orijinal anlamından türetilen klasik tanımıdır.

“Siyaset” (politics) kelimesi polisden gelir ki bunun sözlük anlamı şehir devle-tidir. Eski Yunan toplumu, her biri kendi hükümet sistemine sahip bağımsız şehir-devletleri topluluğu şeklindeydi. Bu şehir devletlerinin en büyüğü ve etkili olanı, ge-nellikle demokratik yönetimin beşiği olarak tasvir edilen Atina idi. Bunun ışığında siyaset polisin işlerine, daha doğrusu “polisle ilgili olan”a atıfla anlaşılabilir. Bundan dolayı, bu tanımın modern biçimi, “devletle ilgili olan”dır. Bu siyaset görüşü, teri-

Page 11: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

24

min gündelik kullanımında açıkça belirginleşir: kamu görevi alan insanların “siyasette” oldukları veya buna çalışanların “siyasete gir-dikleri” söylenir. Bu, akademik siyaset biliminin de devamına kat-kıda bulunduğu bir tanımdır.

Birçok bakımdan, siyasetin “devletle ilgili olan” anlamına gel-diği fikri bu disiplin hakkındaki geleneksel görüştür ve bu fikir akademik araştırmanın devlet aygıtının personeli ve mekanizma-sı üstünde odaklanması eğiliminde ifadesini bulur. Siyaseti ince-lemek de aslında devleti veya daha geniş anlamda otoritenin kul-lanımını incelemektir. Bu görüş, siyaseti “değerlerin otorite ara-cılığıyla paylaştırılması” olarak tanımlayan etkili bir Amerikan si-yaset bilimcisi olan David Easton’ın yazılarında (1979, 1981) ile-ri sürülmüştür. Bununla Easton’un kastettiği, siyasetin, devletin toplumdan gelen baskılara özellikle çıkarların, ödüllerin ve ceza-ların dağıtılması yoluyla cevap verdiği çeşitli süreçleri kapsadığı-dır. “Otorite aracılığıyla dağıtılan değerler”, toplumda yaygın ola-rak kabul edilen ve vatandaşlar tarafından bağlayıcı olduğu düşü-nülen değerlerdir. Bu yaklaşımda siyaset, toplum için bir faaliyet

planı tesis eden resmî veya otoriteye dayanan kararlar anlamındaki “siyasa”yı (po-licy) (bkz. s. 512) akla getirmektedir.

Ancak, bu tanımın dikkati çeken yönü, çok sınırlı bir siyaset görüşü sunmasıdır. Siyaset, devlet aygıtı etrafında dönen bir sosyal örgütlenme sisteminde (polity) ger-çekleşen şeydir. Dolayısıyla, siyaset bakanlar kurulunda, yasama meclislerinde, hü-kümet dairelerinde ve bu kapsamdaki yerlerde yürütülür; ve özellikle siyasetçi-ler, kamu görevlileri ve lobiciler gibi sınırlı sayıdaki belirli bir insan grubu tarafın-dan ger-çekleştirilir. Bunun anlamı, insanların çoğunun, kurumların çoğunun ve sosyal faaliyet-lerin çoğunun siyasetin “dışında” kabul edilmesidir. İş çevreleri, okullar, diğer eğitim kurumları, cemaatler, aileler ve diğerleri bu anlamda “siyasi olmayan”dır; çünkü bun-lar “ülkenin yönetimi” işine dahil değildirler. Bunun yanında, siyaseti temelde devlete-bağlı bir faaliyet olarak tasvir etmek, ulus-aşan teknoloji ve çok uluslu şirketler gibi, modern hayatta gittikçe daha fazla önem kazanan uluslararası veya global etkileri göz ardı etmek demektir. Bu anlamdaki siyaset tanımı, ulus-devletin (bkz. s. 170) dünya olaylarında hâlâ bağımsız bir aktör olarak görülebildiği günlerden kalmadır. Dahası, karmaşık toplumların yönetimi ödevinin artık sadece hükümet tarafından yürütüle-

meyeceğine ve geniş ölçüde bir dizi kamu ve özel sektör toplulukla-rının da buna dahil olmasını gerektirdiğine ilişkin yaklaşım gittikçe daha fazla kabul görmektedir. Bu durum, hükümet etmenin yeri-ne “yönetişim”in geçmesi fikrinde yansımasını bulmaktadır.

Bu tanımı daha fazla daraltmak da mümkündür. Siyasete, par-ti siyasetiyle eşde-ğer bir anlam verme eğiliminde belirgin biçim-de bunu görebiliriz. Başka bir ifadeyle burada “siyasî olan”ın ala-nı, bilinçli bir biçimde ideolojik kanaatlerle hareket eden ve siya-

Polis: (Yunanca) Şehir devle-ti; klasik olarak sosyal örgütlen-menin en yüksek ve en arzuya şayan şeklini ifade eden bir an-lamda. (bkz. 26) Polity: Siyasi otoritenin uygu-lanması yoluyla örgütlenmiş bir toplum; Aristoteles’e göre ço-ğunluk tarafından herkesin çı-karına olan yönetimdir.

Otorite

En basit şekliyle otorite “meş-ru iktidar” olarak tanımlanabi-lir. İktidar, başkalarının davranış-larını etkileme gücü iken, otori-te bunu yapma hakkıdır. Dola-yısıyla otorite herhangi bir şekil-de zorlama veya manipülasyon-dan ziyade, kabul edilmiş bir ita-at ödevine dayanır. Bu anlamda otorite meşruluk veya haklılık-la örtülü iktidardır. Weber, itaatin tesis edilebileceği farklı zeminle-re dayalı üç çeşit otoriteyi birbi-rinden ayırmaktadır: geleneksel otorite köklerini tarihten almak-ta, karizmatik otorite kişilikten gelmekte ve hukuki-rasyonal otorite ise bir dizi gayri-şahsi ku-rala dayanmaktadır (bkz. ikti-darın meşrulaştırılmasına iliş-kin kısım)

Kavramlar

Page 12: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

25

si partiler gibi resmî bir örgüte üyelik yoluyla bu kanaatlerini ger-çekleştirmek için çalışan devlet aktörlerinin faaliyetleriyle sınır-landırılmaktadır. Bu, siyasetçilerin “siyasî”, kamu görevlilerinin ise, -hiç kuşkusuz tarafsız kaldıkları veya profesyonel tarzda dav-randıkları sürece- “gayri siyasî” şeklinde tanımlandıkları anlam-dır. Benzer biçimde hakimler de, hukuku tarafsız ve geçerli kanıt-lara uygun biçimde yorumladıklarında “gayri siyasî”, eğer kararla-rı kendi kişisel tercihlerinden veya diğer türden bir tarafgirlikten etkilenmişse “siyasî” olarak görülürler.

Siyaset ile devlet işleri arasındaki ilişki, siyasete neden bu kadar sık biçimde negatif veya pejoratif (kötüleyici) imajlar yüklendiğini açık-lamaya da yardımcı olabi-lir. Bunun sebebi, toplumdaki yaygın algı-layışta, siyasetin siyasetçinin faaliyetleriyle yakından bağlantılı görül-mesidir. Kabaca ifade etmek gerekirse siyasetçiler, genellikle kişisel ihtiraslarını kamu hizmeti retoriğiyle veya ideolojik yargılarla örten, iktidar peşindeki iki yüzlüler olarak görülürler. Bu algı, aslında gittik-çe yoğunlaşan medya ifşaatlarıyla, yolsuzlukların ve eğriliklerin daha etkili biçimde gün ışığına çıkarılmasıyla beraber modern dönemde çok daha yaygın hale gelmiş olup, anti-siyaset gibi bir olgunun or-taya çıkmasına da sebep olmuştur. Klasik siyasî hayatın kadrosuna ve aygıtına ilişkin bu reddedişin kökleri, kendi çıkarına hizmet eden, iki yüzlü ve ilkesiz bir faaliyet olarak siyaset görüşünde ifadesini bulur ve “makam siyaseti” veya “politicking” (siyaset oynamak) gibi küçültü-cü sözlerde açıkça görülebilir. Bu tür bir siyaset imajının kaynağı, Hü-kümdar ([1531] 1961) adlı eserinde kimi zaman siyasî liderler tara-fından kurnazlığın, zalimliğin ve manipülasyonun kullanılışına dikkat çekerek, tama-men realist bir siyaset değerlendirmesi geliştiren Niccolò Machiavelli’nin yazdıklarına kadar geriye götürülebilir.

Bu tür olumsuz bir siyaset algısı, özellikle bireylerin kendi çıkarlarının peşinde koş-tukları, siyasî gücün yozlaştırıcı olduğu, çünkü bu gücün “iktidardakileri” makamları-nı kişisel amaçları için başkaları pahasına istismar etmeye sevk ettiği şeklindeki liberal

Niccolò Machiavelii (1469-1527)İtalyan siyasetçi ve yazar. Bir avukatın (civil lawyer) oğlu olan Machiavelli’nin kamu hayatına ilişkin bil-gisi, zaman zaman onun için tehlikeli olan siyasi bakımdan istikrarsız Floransa’daki varlığından ge-liyordu. 1498-1512 arasında second chancellor olarak hizmet yaptı ve Fransa’ya, Almanya’ya ve İtalya’nın her tarafına görevle gönderildi. Kısa süreli bir hapsedilişten ve Medici yönetiminin restoras-yonundan sonra Machiavelli edebi kariyerine başladı. Başlıca eseri olan ve 1531’de yayımlanan Hü-kümdar, ağırlıklı olarak onun Cesare Borgia’nın devlet yöneticiliğine ve o dönemde egemen olan güç siyasetine ilişkin şahsi gözlemlerine dayanmaktadır. Kitap, geleceğin birleşik İtalya’sının hüküm-darı için bir rehber olması için kaleme alınmıştır. “Makyavelist” sıfatı onun ardından “hilekarlık ve iki-yüzlülük” anlamlarında kullanılmaya başlamıştır.

Yönetişim (Governance)

Yönetişim, yönetimden daha geniş bir terimdir. Hâlâ yerleşik ve üzerinde uzlaşılmış bir tanımı olmasa da, en geniş anlamıyla, sosyal hayatın koordine edilmesine yarayan çeşitli yolları ifade etmektedir. Dolayısıyla, hükümet, yönetişimin kapsa-mındaki kurumlardan biri olarak görülebilir; ve “hükümetsiz yönetişim” (Rhodes, 1996) mümkündür. Başlıca yönetim usulleri, piyasalar, hiyerarşiler ve şebekelerdir. Terimin daha geniş kullanımı, kamu işletmeciliği-nin yeni biçimlerinin gelişimi, kamu-özel partnerliğinin büyümesi siyasal ağların öneminin gittikçe artması ile ulus-üstü ve ulus-altı organizasyonların (“çok düzeyli yönetişim”) etkisinin yükselmesi gibi gelişmelerle sonuçlanan, devlet/toplum ayrımının bula-nıklaşmasını ifade etmektedir. Kimilerince yönetişim kumanda ve denetim mekanizmalarından vazgeçmeye istişare ve pazarlığa itibar etmeye ilişkin bir yöneliş iken, kimileri de onun “daha az hükümet”ten ve serbest piyasa-dan yana bir tercihi yansıttığını savunur.

Kavramlar

Page 13: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

26

siyaset görüşünü yansıtmaktadır. Bu fikir en meşhur ifadesini Lord Acton’un (1834-1902) şu vecizesinde bulur: “iktidar yozlaşmaya meyillidir; mutlak iktidar ise mutlaka yozlaşır”. Ancak, siyaseti böyle görenlerin bile pek azı, siyasî faaliyetin sosyal varoluşun sürekli ve kaçınılmaz bir boyutu olduğundan kuşku duyarlar. Değerlerin otorite aracı-lığıyla bölüştürülmesine ilişkin bir çeşit mekanizmanın olmaması durumunda toplum, erken dönem sosyal sözleşme teorisyenlerinin ileri sürdükleri gibi, kolaylıkla herkesin herkese karşı iç savaşa girmesiyle bir parçalanma yaşayabilecektir. Dolayısıyla, yapıl-ması gereken, siyasete bir son vermek veya siyasetçileri tasfiye etmek değil, siyasetin, hükümet gücünün kötüye kullanılmamasını sağlayacak bir frenler ve kısıtlamalar çer-çevesi içinde yürütülmesini sağlamaktır.

Kamusal İşler Olarak Siyaset

İkinci ve daha geniş anlamda siyaset kavrayışı, hükümetin dar alanının ötesine geçe-rek, “kamu hayatı” veya “kamusal işler” olarak düşünüleni içine alır. Diğer bir ifadey-le “siyasî olan” ile “siyasî olmayan” ayrımı, özellikle hayatın kamusal alanı ile özel ola-rak düşünülen alanı arasındaki ayrımla örtüşür. Bu tür bir siyaset yaklaşımı, genellik-le meşhur Yunan filozofu Aristoteles’e kadar götürülebilir. Aristoteles, Siyaset adlı ese-rinde insanın “doğası gereği bir siyasî hayvan” olduğunu ifade ediyordu. Bununla insa-nın ancak siyasî toplum içinde “iyi hayat”ı yaşayabileceğini anlatmak istiyordu. Bu ba-kış açısına göre siyaset, “adil toplum” yaratmaya ilişkin etik bir faaliyettir; Aristoteles’in ifadesiyle “bilimlerin üstadı”dır.

Ancak, “kamusal” hayat ile “özel” hayat arasındaki sınır nerede çizilmelidir? Kamu-sal alan ile özel alan arasındaki geleneksel ayrım, devlet ile sivil toplum ayrımına uy-maktadır. Devlet kurumları (hükümet aygıtı, mahkemeler, polis, ordu, sosyal güven-lik sistemi ve diğerleri), topluluk hayatının kolektif olarak örgütlenmesinden sorum-

lu olmaları anlamında “kamusal” olarak görülebilirler. Dahası bun-lar, vergilendirme yoluyla gerçekleştirilen kamusal harcamalarla fi-nanse edilirler. Buna karşılık sivil toplum, Edmund Burke’ün (bkz. s. 77) “küçük müfrezeler” olarak isimlendirdiği, aile ve akrabalık grup-ları, özel işletmeler, sendikalar, klüpler, cemaat grupları ve diğerlerin-den oluşur; ve bunlar, bireysel vatandaşlar tarafından, toplumdan zi-

Aristoteles (384-322 M.Ö.)Yunan filozof. Aristoteles, Platon’un öğrencisi ve Büyük İskender’in özel hocasıydı. M.Ö. 355’te Atina’da kendi felsefe okulunu kurdu. Onun ders anlatırken aşağı-yukarı yürüme eğiliminden do-layı bu okul “peripatetik okulu” olarak isimlendirildi. Onun ders notlarından oluşan yaşayan 22 ese-ri, mantıktan fiziğe, metafiziğe, astronomiye, meteorolojiye, biyolojiye, etike ve siyasete kadar ge-niş bir alanı kapsamaktadır. Aristoteles’in eserleri ortaçağda İslam felsefesi için temel oluşturmuş ve daha sonra da Hıristiyan teolojisine girmiştir. Onun en bilinen siyasi eseri, ideal devlet düzenini in-celediği Siyaset’tir.

Anti-Siyaset: Resmi ve yerleşik siyasi süreçlerden duyulan ha-yal kırıklığı; mevcut siyasete ka-tılmamış sistem karşıtı partile-ri destekleme veya doğrudan eyleme geçme gibi biçimlerde ifadesini bulur. (bkz. 29)

Page 14: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

27

yade kendi çıkarlarını tatmin etmesi için kurulmuş ve finanse edili-yor olmaları anlamında “özel”dir. Bu “kamusal/özel” ayrımı temelin-de siyaset, devletin kendi faaliyetleriyle ve sadece kamusal organlar eliyle yürütülen sorumluluklarla sınırlıdır. Dolayısıyla bireylerin ken-di kendileri için yaptıkları ve yapabildikleri faaliyetlere ilişkin hayat alanları (iktisadî, sosyal, ev hayatına ilişkin, kişisel, kültürel ve sanat-sal alanlar vb.) açıkça “siyasî olmayan”dır.

Alternatif bir “kamusal/özel” ayrımı, kimi zaman “siyasi” ile “kişisel” arasında yapılan daha ince başka bir ayrımla tanımlanır (bkz. şekil 1.1). Sivil toplum her ne kadar devletten ayırt edilebi-lirse de, kamuya açık, alenen faaliyet gösteren ve toplumun katı-labildiği kurumları, yani geniş anlamda “kamusal” olarak düşü-nülebilecek bir dizi kurumu da kapsamaktadır. Bu yaklaşımın en ciddi sonuçlarından biri, özellikle ekonomiyi özel alandan kamu-sal alana taşıyarak siyasî kavramını genişletmesidir. Böylece işye-rinde de bir siyaset tarzı bulunabilir. Bu görüş iş dünyası, cema-atler/topluluklar, klüpler ve sendikalar gibi kurumları “kamusal” olarak almasına rağmen, yine de sınırlı bir siyaset görüşü olarak kalmaktadır. Çünkü bu yaklaşıma göre siyaset “şahsî” işlere ve kurumlara el atmaz ve atmamalıdır. Özellikle feminist düşünürler, bunun siyasetin sokak kapısında ke-sin bir biçimde durmasını ifade ettiğine işaret etmişlerdir; siyasetin ailede, ev ha-yatında veya kişisel ilişkilerde yeri yoktur. Bu yaklaşım, örneğin siyasetçilerin ken-di profesyonel işleri ile kişisel veya ailevî hayatları arasına belirgin bir çizgi çek-me eğiliminde ifadesini bulmaktadır. Böylece onlar, ortaklarını aldatmalarını veya çocuklarına kötü davranmalarını “şahsî” meseleler şeklinde sınıflandırarak, bunun kamusal işleri yürütmelerini engellemedi-ği gerekçesiyle, bu türden davranışların siyasî önemini inkâr edebilmektedirler.

İktidar

En geniş anlamda iktidar, arzulanan bir sonuca ulaşma gücüdür ve zaman zaman bir şeyi “yapmaya muktedir” olmaya atıfla kullanılır. Bu anlam, birinin kendisini hayatta (canlı) tu-tabilmesinden, ekonomik bü-yümeyi teşvik eden bir yönetim gücüne kadar her şeyi kapsar. Ancak, siyasette iktidar, bir ilişki olarak düşünülür; yani başkaları-nın davranışlarını, onların tercih etmedikleri yönde etkileme gücü olarak. Bu da toplum “üze-rinde iktidar” sahibi olmaya atıfla kullanılır. Daha dar anlamda iktidar, güç veya manipülasyona yakın biçimde ve içinde rasyonel iknayı da de barındıran “etki”nin aksine cezalandırabilme veya mükafatlandırabilme gücü olarak kullanılmaktadır.

Kavramlar

Şekil 1.1 Kamu/özel ayrımı konusunda iki görüş

Page 15: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

28

Temelde “kamusal” bir faaliyet olarak anlaşılan bu siyaset yaklaşımının olum-lu ve olumsuz çağrışımları mevcuttur. Aristoteles’e kadar giden bir gelenekte siya-set, özellikle bu “kamusal” niteliğinden dolayı asil ve münevver bir faaliyet olarak gö-rülmüştür. Bu yaklaşım, İnsanlık Durumu (1958) adlı eserinde siyasetin beşeri (in-sana ilişkin) faaliyetin en önemli biçimi olduğunu, çünkü bunun özgür ve eşit va-tandaşlar arasında karşılıklı etkileşimi içerdiğini ileri süren Hannah Arendt tara-fından da açıkça onaylanmıştır. Bu faaliyet, hayata anlam vermekte ve her bir bi-reyin yegâneliğini teyid etmektedir. Siyasî katılımı bizatihi iyi olarak tasvir eden Jean-Jacques Rousseau (bkz. s. 110) ve John Stuart Mill (bkz. s. 75) gi-bi teoris-yenler de benzer sonuçlara varmışlardır. Rousseau, siyasi hayatta sadece bütün va-tandaşların doğrudan ve sürekli katılımı yoluyla devletin ortak iyiye veya onun kavramsallaştırmasıyla “genel irade”ye ulaşılabileceğini ileri sürmüştür. Mill’in yaklaşımında da “kamusal” hayata katılım, bireyin kişisel, ahlaki ve entelektüel ge-lişimine katkıda bulunması bakımından eğiticidir.

Ancak, bunun tam aksine, kamusal faaliyet olarak siyaset, isten-meyen bir müdahale şeklinde de tasvir edilebilir. Özellikle liberal teorisyenler, “özel” hayatın bir tercih, kişisel özgürlük ve bireysel sorumluluk alanı olduğu temelinden hareketle, devlete karşı sivil toplumdan yana bir tercihi sergilemişlerdir. Bu en açık biçimde on-ların “siyasi” olanın alanını daraltma ve genel olarak ifade edildiği şekliyle siyaseti, iş dünyası, spor ve aile hayatı gibi özel faaliyetle-rin dışında tutma çabalarında görülebilir. Bu bakış açısından siya-set basitçe, insanların diledikleri gibi davranmalarını önlemesi ba-kımından zararlıdır. Örneğin siyaset firmaların kendi işlerini nasıl yürüteceklerine veya sporu kimlerle ve nasıl yapacağımıza veya ço-cuklarımızı nasıl büyüteceğimize müdahale edebilir.

Uzlaşma ve Mutabakat Olarak Siyaset

Üçüncü siyaset algılaması politikanın yürütüldüğü alandan ziyade kararların alınma tarzıyla ilgilidir. Daha spesifik olarak, siyaset ça-tışmayı çözmenin belirli bir yolu olarak görülür: yani, zor veya çıp-

Sivil Toplum

Sivil toplum kavramı çeşitli şekil-lerde tanımlanabilir. Orijinal ha-liyle, devlet otoritesi altın-da, ka-nunla yönetilen bir toplum, yani “siyasi topluluk” anlamında kul-lanılmıştır. Daha ge-nel anlamda bu kavram hükümetten bağım-sız olmaları ve kendi amaçlarını izleyen bireyler tarafından oluş-turulmaları anlamında “özel” ku-rumları tanımlamak için kullanılır ve devletten ayırt edilir. Bu bağ-lamda “sivil toplum” özerk grup ve birliklerin alanını ifade etmek-tedir; yani iş ve çalışma grupla-rının, çıkar gruplarının, klüple-rin, ailelerin vs. Ancak, Hegel, aile ile sivil toplumu birbirinden ayı-rarak, bunlardan ikincisini ego-izm ve bencilliğin alanı olarak görmüştür.

Kavramlar

Hannah Arendt (1906-75)Alman siyaset teorisyeni ve filozof. Hannah Arendt orta-sınıf bir Yahudi ailede yetişti. 1933’te Na-zizmden kurtul-mak için Almanya’dan kaçıp, belli başlı eserlerini vereceği ABD’ye yerleşti. Onun ge-niş bir alana yayılan ve kendine özgü eserleri, Heidegger (1889-1976) ve Jaspers’in (1883-1969) va-roluşçuluğundan etkilenmiştir;ve bunu “engelsiz düşünce” olarak tanımlamaktadır. Başlıca eserleri arasında Totalitarizmin Kökleri (1951), Beşeri Durum (1958), Devrim Üstüne (1963) ve “kötülüğün ba-yağılığı” üzerine bir çalışma olarak tanımladığı Eichmann Küdüs’te (1963) bulunmaktadır.

Page 16: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

29

lak güç kullanmadan, uzlaşma, uyuşma ve müzakere yoluyla çözmenin. Bu, siyaseti “mümkün olanın sanatı” olarak tasvir eden yaklaşımı ifade eder. Bu tür bir tanım, as-lında kavramın gündelik kullanımının içinde mevcuttur. Örneğin bir soruna ilişkin olarak “siyasi” çözümden söz edildiğinde, barışçıl müzakere ve hakemlik yoluyla çö-züm kastedilir; bunun tam zıddı olan ve genellikle “askeri” çözüm olarak görülen şey değil. Bu siyaset görüşü de, yine Aristoteles’in yazılarına, özellikle de onun aristokra-tik ve demokratik unsurları bir araya getirmesi anlamında “karma” bir nitelik taşıyan ideal bir hükümet sistemi olarak gördüğü “polity” kavramına kadar geriye götürü-lebilir. Bu görüşün modern dönemdeki önde gelen taraftarlarından biri de Bernard Crick’tir. Crick şöyle bir tanım sunmaktadır:

Siyaset, farklılaşan çıkarların, iktidardan onlara bütün bir toplumun refahı ve varlığının deva-mı için taşıdıkları önemle orantılı bir pay vererek, belirli bir kurallar bütününü içinde uzlaştı-rılması faaliyetidir (Crick, [1992] 200: 21).

Bu yaklaşıma göre siyasetin anahtarı, iktidarın yaygın biçimde dağıtılmasıdır. Crick, çatışmanın kaçınılmaz olduğunu kabul ederek, sosyal grup ve çıkarların basitçe ezilip ekarte edilemeyeceğini, iktidara sahip olduklarında uzlaşabileceklerini ileri sürmüştür. Bu nedenle Crick, siyaseti “düzen probleminin şiddet ve zorlama yerine uzlaşmayla çö-zümü” olarak tasvir etmektedir. Bu tür bir siyaset yaklaşımı, liberalrasyonalist ilkele-re derin bir bağlılığı yansıtmaktadır. Toplumun uzlaşması mümkün olmayan bir çatış-madan ziyade mutabakatla karakterize edilebileceğine ve müzakere ve tartışmanın faydasına sağlam bir inanca dayanmaktadır. Diğer bir ifadeyle uzlaşmazlıklar, yıldırma ve şiddete başvurmaksızın çözülebi-lir. Bununla beraber Crick’in siyaset anlayışı, Batılı plüralist demok-rasilerde mevcut siyaset biçimine yönelik güçlü bir eğilimi ifade ettiği şeklinde eleştirilmiştir. Bu eleştiriye göre Crick siyaseti, seçim tercihi ve parti rekabetiyle özdeşleştirmektedir. Sonuç olarak onun modeli-nin, örneğin tek partili devletler veya askerî rejimler hakkında söyle-yebileceği çok az şey vardır.

Bu siyaset yaklaşımı aşikâr bir şekilde olumlu niteliktedir. Siya-set hiç şüphesiz ütopik bir çözüm değil (uzlaşma sadece bir tarafın tam olarak tatmin olmasına izin verilmemesi, tüm taraflar tarafın-dan tavizler verilmesi anlamına gelir), kan dökme ve zalimlik gibi alternatiflere karşı açık bir tercihi ifade etmektedir. Bu anlamda si-yaset medenî ve medenileştirici bir güç olarak görülebilir. İnsanlar bir faaliyet olarak siyasete saygı duymaya teşvik edilebilir ve kendi toplumlarının siyasî hayatına dahil olmaya hazırlanabilir. Bununla beraber Crick siyasetin çatışmalı ve genellikle ihmal edilen bir faali-yet olduğunu gördü. Ona göre, siyasetin en büyük düşmanı “ne pa-hasına olursa olsun kesin bir sonuç alma arzusu” idi ve bu yaklaşım, siyasî ideolojilerin ayartıcı etkisinden demokrasiye duyulan kör bir imana, azgın bir milliyetçilikten objektif hakikatin bulunmasında

Mutabakat (Konsensüs)

Mutabakat kelimesi anlaşma manasındadır; ama anlaşmanın özel bir türüne işaret eder. Muta-bakat her şeyden önce geniş bir uzlaşmayı ifade eder; ve uzlaş-manın içeriği geniş bir bireyler veya gruplar bütünü tarafından kabul edilmektedir. İkinci olarak, tam ve kesin bir uzlaşma değil, temel veya başlıca ilkeler konu-sunda bir uzlaşma vardır. Diğer bir ifadeyle bir mutabakat, vur-gular veya ayrıntılar konusun-da hem fikir olmamaya izin ve-rir. “Mutabakat siyaseti” ise iki an-lamda kullanılır: Usule ilişkin mu-tabakat, kararların siyasi parti-ler veya hükümet ile başlıca çı-kar grupları arasında bir istişare ve pazarlık yoluyla alınması ko-nusunda bir istekliliği ifade eder. Öze ilişkin mutabakat ise, temel siyasi hedefler hakkındaki uzlaş-mada ifadesini bulan, iki veya daha fazla siyasi partinin ideolo-jik pozisyonlarındaki çakışmadır. Örneğin İngiltere’nin 1945 son-rası sosyal demokrat mutabaka-tı ve Almanyanın sosyal piyasa mutabakatı gibi.

Kavramlar

Page 17: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

30

bilimden çok şey beklenmesine kadar pek çok şekilde kendisini göstereceği konu-sunda uyarıda bulundu.

İktidar Olarak Siyaset

Siyasetin dördüncü anlamı, hem en geniş hem de en radikal olanıdır. Bu yaklaşım siyaseti belirli bir alana (hükümete, devlete veya “kamu” alanına) hapsetmekten-se, bütün sosyal faaliyetlerde ve beşerî varoluşun her alanında geçerli görür. Adri-an Leftwich’in Siyaset Nedir? Faaliyet ve İncelenmesi (1984: 64) adlı eserinde de ifa-de edildiği gibi, “siyaset formel ve informel, kamu ve özel bütün kolektif faaliyetle-rin ve bütün beşerî grupların, kurumların ve toplumların tam merkezindedir”. Bu anlamda siyaset karşılıklı sosyal etkileşimin her düzeyinde mevcuttur. Uluslar ara-sında ve global düzeyde olduğu gibi, ailelerde ve küçük arkadaş gruplarında da bu-lunur. Ancak, siyasî faaliyeti diğerlerinden ayıran temel özellik nedir? Siyaseti di-ğer herhangi bir sosyal davranıştan ayıran vasıf hangisidir?

En geniş anlamıyla siyaset, beşerî varoluşun akışı içinde kaynakların üretimi, dağıtımı ve kullanımıyla ilgilidir. Siyaset gerçekte iktidar demektir; yani hangi yol-la olursa olsun, arzulanan bir neticeye ulaşabilme kapasitesidir. Bu fikir en kısa ve özlü biçimde Harold Lasswell’in kitabının isminde özetlenmiştir: Siyaset: Kim, Neyi, Ne Zaman Alır? (1936). Bu yaklaşımda siyaset, farklılık ve çatışmayla ilgili-dir; ama onun temel muhtevasında kıtlığın mevcudiyeti bulunmaktadır. Basit bir gerçek vardır: beşerî arzu ve ihtiyaçlar sonsuz, ama onları karşılayacak kaynaklar daima sınırlıdır. Bu bağlamda siyaset, kıt kaynaklar üzerinde bir mücadele olarak görülürken, iktidar da bu mücadelenin yapılmasının yolu olarak görülür.

Odaklanmaİktidarın “Yüzleri”İktidar, A’nın B’ye, aksi halde B’nin yapmayabileceği bir şeyi yaptırması olarak tanımlanabilir. Bununla beraber A, çeşitli yollarla B’yi etkileyebilir. Bu da bizi iktidarın çeşitli boyutları veya “yüzleri” arasında bir ayrıma götürür:

Karar verme olarak siyaset: İktidarın bu yüzü bazı yollarla kararların muhtevasını etkileyen bilinçli eylemlerden oluşur. İktida-rın bu klasik şekli, sürece müdahil olan aktörlerin bilinen tercihleri ışığında kararların analizi yoluyla iktidarı elinde bulunduranlar hakkında bazı yargılara ulaşan Robert Dahl’ın Kimler Yönetiyor? Bir Amerikan Şehrinde Demokrasi ve İktidar (1961) adlı eserinde bu-lunur. Ancak, bu kararlar çok çeşitli yollarla etkilenebilir. Keith Boulding, İktidarın Üç Yüzü (1989) adlı kitabında güç kullanımı veya tehdidi (sopa) ile karşılıklı kazanç sağlayan verimli mübadele (pazarlık), yükümlülük oluşturma, sadakat ve taahhüt (öpücük) ara-sında bir ayrıma gitmektedir.

Gündem belirleme olarak siyaset: İktidarın ikinci yüzü, Bachrach ve Baratz (1962) tarafından da ileri sürüldüğü gibi, alınan kararları önleyebilme gücüdür; yani aslında “karar vermeme” dir. Bu da ilk planda konu ve önerilerin tartışılmasının önlenmesi münasebetiy-le, siyasi gündem oluşturma veya onu kontrol altında tutma gücünü ifade eder. Örneğin özel girişimciler hem kampanya düzenle-me yoluyla tüketiciyi koruma yasalarını engellemek şeklinde bir iktidar uygulayabilirler (iktidarın birinci yüzü), hem de partiler ve si-yasetçiler nezdinde lobi yaparak tüketici hakları sorununun kamusal olarak tartışılmasını engelleme şeklinde bir iktidar uygulayabi-lirler (ikinci yüzü).

Düşünce kontrolü olarak iktidar: İktidarın üçüncü yüzü, başkalarını, düşündükleri-ni, ne istediklerini veya neye ihtiyaç duydukları-nı belirleme yoluyla etkileme gücüdür. (Lukes, 1974). Bu ideolojik endoktrinasyon (doktrin aşılama) veya psikolojik kontrol olarak ifa-desini bulan iktidardır. Tüketicinin çıkarlarının halihazırda işletmeler tarafından korunduğu konusunda (mesela “çevre dostu” ürün-ler şeklinde) insanları ikna ederek, katı tüketiciyi koruma yasaları yapılması yönündeki baskıları gidermeye çalışan reklam sanayii-nin gücü bunun bir örneği olabilir. Siyasi hayatta iktidarın bu şekilde uygulanması, propagandada veya daha genel olarak ideoloji-nin etkisinde görülebilir.

Page 18: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

31

Bu iktidar anlayışının savunucuları arasında feministler ve Marksistler de vardır. Modern feministler “siyasî olan” konusuna özel bir ilgi göstermişlerdir. Bu ilgi alışı-lagelmiş siyaset tanımlarının kadını belirgin bir biçimde siyasî hayattan dışladığı ger-çeğinden gelir. Geleneksel olarak, kadınlar, merkezinde aile ve ev içi sorumlulukla-rın bulunduğu “özel” alanla sınırlandırılmıştır. Buna karşılık erkekler, geleneksel ola-rak siyaseti ve “kamusal” hayatın diğer alanlarını hakimiyetleri altında tutmuşlardır. Bu yüzden radikal feministler, bunun yerine “kişisel olan, siyasî olanla özdeştir” di-yerek, “kamusal/özel” ayrımına saldırırlar. Bu slogan ev içi, aile ve kişisel hayattaki her şeyin aynı zamanda siyasî olduğuna ve bunun gerçekte diğer tüm siyasî mücade-lenin temeli olduğuna ilişkin radikal feminist inancı içerir. Bu yaklaşım hiç şüphesiz, daha radikal bir siyaset anlayışıyla desteklenmelidir. Bu görüş Kate Millet’in Cinsel Siyaset (1969: 23)’inde özetlenmektedir. Millet siyaseti “bir grup insanın bir diğeri tarafından kontrol edilmesini sağlayan iktidaryapılı ilişkiler ve düzenlemeler” olarak tanımlamaktadır. Bu bakımdan feministlerin “gündelik hayatın siyaseti”yle ilgili ol-dukları söylenebilir. Onların yaklaşımına göre aile içi ilişkiler, kocalar ve karıları ara-sındaki, ebeveyn ve çocukları arasındaki ilişkiler, her parçasıyla işverenler ve işçiler veya hükümet ve vatandaşlar arasındaki ilişkiler kadar siyasîdir.

Marksistler de “siyaset” kavramını iki anlamda kullanmışlardır. Marx (bkz. s. 74), “siyaset” kavramını bir düzeyde devlet aygıtına ilişkin alışılagelen anlamın-da kullanmıştır. Komünist Manifestosu’nda ([1848] 1967) siyasî iktidarı “bir sını-fın diğerini sömürmesini sağlayan örgütlü iktidardan ibaret” olarak ifade etmiştir. Marx’a göre siyaset, hukuk ve kültürle beraber, sosyal hayatın gerçek temeli olan iktisadi “temel”den ayrı olarak “üst yapı”nın bir parçasıdır. Bununla beraber Marx, iktisadî “temel” ile hukukî ve siyasî “üstyapı”yı birbirinden bütünüyle ayrı görme-miştir. “Üstyapı”nın iktisadî “temel”den çıktığına ve onu yansıttığına inanmıştır. Ona göre, daha derin bir düzeyde siyasî iktidar, köklerini sınıf sisteminde bulur: Lenin’in (bkz. s. 113) de belirttiği gibi, “siyaset, iktisadın en kesif şeklidir”. Siya-setin devlet ve dar bir kamusal alanla sınırlandırılabileceğine inananların tersine, Marksistlerin “iktisadi olan siyasî olandır” fikrine inandıkları söylenebilir. Bu yak-laşımdan hareketle Marksistler, siyasetin merkezine sınıf mücadelesiyle niteledik-leri sivil toplumu koyarlar.

Bu tür görüşler, siyaseti büyük ölçüde olumsuz anlamda tasvir eder. Buna göre siyaset de, oldukça basit bir anlamda, baskı ve boyun eğdirmeyle ilgilidir. Radikal feministler, toplumun patriarkal bir yapıda olduğunu düşünürken, onlara göre pat-riarkal toplumda kadınlara sistematik şekilde boyun eğdirilir ve kadınlar erkek ik-tidarına tâbi kılınır. Geleneksel olarak Marksistler kapitalist toplumda siyasetin, proletaryanın burjuvazi tarafından sömürülmesiyle karakterize edildiğini ileri sü-rer. Ama diğer taraftan siyasete bu olumsuz yaklaşım, aynı zamanda adaletsizliğe ve tahakküme de onun aracılığıyla meydan okunabileceği fikriyle dengelenir. Ör-neğin Marx, sınıf sömürüsünün bir proletarya devrimi yoluyla yıkılabileceğini ön-görmüş; radikal feministler ise sosyal cinsiyet ilişkilerinin cinsel bir devrim yoluy-la yeniden düzenlenmesine duyulan ihtiyacı ifade etmişlerdir. Bununla beraber, şurası açıktır ki, siyaset iktidar ve tahakküm olarak tasvir edildiğinde, onun beşerî

Page 19: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

32

Yunanlı filozof Platon aristokratik bir ailede doğdu. Etik ve felsefi diyaloglarında başlıca şahsiyet olan Sokrates’in izleyicisi oldu. M.Ö. 399’da Sokrates’in ölümünden sonra, yeni Atina yönetici sınıfı-nı eğitmek için kendi akademisini kurdu. Platon, maddi dünyanın soyut ve ölümsüz “idealar”ın mü-kemmel olmayan kopyalarından ibaret olduğunu öğretti. Devlet ve Kanunlar isimli kitabında şerh ettiği siyaset felsefesi, ideal devleti, bir adalet teorisi halinde tasvir etme çabasıdır. Platon’un eserle-ri Hıristiyanlık üzerinde ve genel olarak da Avrupa kültürü üzerinde geniş bir etki yapmıştır.

varoluşun kaçınılmaz bir boyutu olarak görülmesi gerekmez. Feministler, insanla-rın sosyal cinsiyetlerinden ziyade kişilik özelliklerine göre değerlendirildikleri cin-siyetçi olmayan bir toplumun inşası durumunda “cinsel siyaset”in son bulmasını beklerler. Marksistler de sınıfsız bir toplumun kurulmasıyla “sınıf siyaseti”nin son bulacağına inanırlar. Böylece siyaset alışageldiğimiz anlamıyla son bulacak ve ni-hayet devlet de “silinip gidecektir”.

Siyaseti İncelemekSiyasetin İncelenmesine YaklaşımlarSiyasî faaliyetin tabiatı konusundaki uyuşmazlık, akademik bir disiplin olarak si-yasetin tabiatı hakkındaki münakaşayla uyum arz eder. Entelektüel çalışmanın en eski alanlarından birisi olarak siyaset, ilk başlardan bu yana felsefenin, tarihin veya hukukun bir dalı olarak görülmüştü. Onun temel amacı, beşerî toplumun dayanması gereken temel prensipleri meydana çıkarmaktı. Ancak, ondokuzun-cu yüzyılın sonlarından itibaren, gittikçe artan bir şekilde, felsefî vurgu yerini, si-yaseti bilimsel bir disipline çevirmeye yönelik bir girişime bırakmaya başladı. Bu gelişimin en yüksek noktasına ise, önceki geleneğin anlamsız bir metafizik olarak açıkça reddedildiği 1950’lerde ve 1960’larda ulaşıldı. Ancak, o zamanlardan beri, katı bir siyaset bilimi tutkusu azalmaya ve siyasî değerlerin ve normatif teorile-rin daima önemli olduğu fikri yeniden kabul edilmeye başlandı. Eğer herkes tara-fından kabul edilebilecek evrensel değerlere ulaşmayı öngören “geleneksel” çaba terk edilirse, hakikatin ortaya çıkarılmasının tek aracını bilimin sağlayacağı ısra-rı kalıyordu. Oysa bugünkü son şekliyle bu disiplin çok daha zengin ve heyecan uyandırıcıdır; ve bunun sebebi hiç şüphesiz bir dizi teorik yaklaşımı ve çok çeşitli analiz ekollerini kucaklamış olmasıdır.

Felsefî Gelenek Siyasî analizin kökleri Eski Yunan’a ve genellikle “siyaset felsefesi” olarak isimlendi-rilen geleneğe kadar götürülebilir. Siyaset felsefesi, temelde etik, yerleşik veya nor-

Platon (M.Ö. 427-347)

Page 20: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

33

matif sorunlarla meşgul olur ve “bu şudur”dan ziyade “bu şu olmalıdır” veya “şöy-le olsun”la ilgilidir. Platon ve Aristoteles, genellikle bu geleneğin kurucu babaları olarak kabul edilirler. Onların fikirleri Augustine (340-430) ve Aquinas (122-574) gibi Ortaçağ teorisyenlerinin yazılarında yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Örneğin, Platon’un çalışmalarının merkezî teması, ideal bir toplumun tabiatını tasvir etme ça-basıydı ki; ona göre, ideal toplum bir filozof krallar sınıfının hakimiyetinde olan ger-çek bir diktatörlük şeklini alıyordu.

Bu tür yazılar siyasete “geleneksel” olarak adlandırılan yaklaşım için temel oluştur-muştur. Bu, siyasî düşünceye odak oluşturan fikir ve doktrinlerin analitik bir şekilde incelenmesini gerektirir. Çok genel bir anlamda, bu inceleme –örneğin Platon’dan Marx’a uzanan– “başlıca” düşünürlerin bir koleksiyonuna ve klasik metinlerin bir listesine odaklanan bir siyasî düşünceler tarihi şeklini almaktadır. Bu yaklaşım edebî analiz niteliği taşır. Esas olarak büyük düşünürlerin neler söyledikleriyle, görüşleri-ni nasıl geliştirip, nasıl meşrulaştırdıklarıyla ve eserlerini hangi entelektüel bağlamda verdikleriyle ilgilidir. Bu tür analizler eleştirel bir yaklaşımla ve titiz bir şekilde ger-çekleştirilmiş olsalar bile, “neden devlete itaat etmeyelim?”, “ödüller nasıl dağıtılma-lıdır?” ve “bireysel özgürlüğün sınırları ne olmalıdır?” gibi normatif sorunlarla uğraş-tıkları sürece bilimsel alanda objektif olamazlar.

Ampirik GelenekNormatif teori kurmaya göre daha az meşhur olsa da, tasvirî (betimleyici) veya am-pirik gelenek de siyasî düşüncenin en erken dönemlerine kadar götürülebilir. Onu, Aristoteles’in siyasî düzenleri sınıflandırma çabasında, Machiavelli’nin siyasî hüner ko-nusundaki realist yaklaşımında ve Montesquieu’nun (bkz. s. 404) hükümet ve huku-ka ilişkin sosyolojik teorisinde görebiliriz. Bu tür eserler, bir çok bakımdan bugün kar-şılaştırmalı devlet sistemleri olarak adlandırılan çalışma alanı için temel oluşturmuş ve bu disipline esaslı bir kurumsal yaklaşım teşkil etmiştir. Özellikle ABD ve İngiltere’de egemen analiz geleneği haline gelmiştir. Siyasî analize ampirik yaklaşımın temel özelli-ği, siyasî gerçekliğe duygusal olmayan ve tarafsız bir temel oluşturma çabasıdır. Norma-tif yaklaşım, yargıda bulunması ve öneriler sunması anlamında “emredici” iken, bu yak-laşım analiz etme ve açıklama çabası bakımından “tasvirî/betimleyici”dir.

Tasvirî siyasî analiz, felsefî temelini, on yedinci yüzyıldan itibaren John Locke (bkz. s. 74) ve David Hume (1711-76) gibi teorisyenlerin eserleri aracılığıyla yayı-lan ampirisizm doktrininden almıştır. Ampirisizm doktrini, dene-yin (tecrübenin) bilginin tek temeli olduğunu ve dolayısıyla bü-tün hipotezlerin ve teorilerin bir gözlem süreciyle test edilmesi ge-rektiğini ileri sürer. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren bu tür fikir-ler, özellikle Auguste Comte (1798-1857)’un yazılarında somutla-şan entelleküel bir akım olarak pozitivizm şeklinde gelişmiştir. Bu doktrin, sosyal bilimlerin ve felsefî incelemenin bütün türlerinin, kesin bir biçimde doğal bilimlerin yöntemlerine bağlı olması gerek-

Objektif: Gözlemciden bağımsız olarak mevcut ve gösterilebilir olan; duygularla, değerlerle veya tarafgirlikle bozulmamış olan.Normatif: Emredici değerler ve davranış standartları; bu “nedir”den ziyade, bu “ne olmalıdır”la ilgilidir.

Page 21: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

34

tiğini ileri sürmektedir. Bilim, hakikati ortaya çıkarmanın güvenilir tek yolu olarak görüldüğünde, bir siyaset biliminin geliştirilmesi yönünde baskı da kaçınılmaz olur.

Bilimsel GelenekSiyaseti bilimsel anlamda tanımlamaya çalışan ilk teorisyen Karl Marx’tı. Marx tari-hin materyalist kavranışı dediği yöntemi kullanarak, tarihsel gelişimin motor gücü-nü ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu, onun doğal bilimlerdeki yasalarla aynı statüde gör-düğü ispatlara dayalı “yasalar”ı temel alarak geleceğe yönelik öngörülerde bulunma-sını mümkün kıldı. Bilimsel analiz modası da on dokuzuncu yüzyılda başlıca analiz yöntemi olarak kabul edildi. 1870’lerde “siyaset bilimi” dersleri Oxford, Paris ve Co-lombia üniversitelerinde müfredata girdi ve 1906’dan itibaren Amerikan Siyaset Bi-limi Dergisi yayımlanmaya başladı. Ancak, bir siyaset bilimi için duyulan heyecan, en güçlü şekilde ABD’de, ağırlıklı olarak davranışsalcılığa dayanan bir siyasî analiz şeklinin doğmasıyla beraber, 1950’lerde ve 1960’larda zirveye ulaştı. Bu ilk kez siya-sete güvenilir bir bilimsel kimlik veriyordu; çünkü daha önce eksik olan bir şeyi sağ-lıyordu: test edilebilir hipotezlere karşı objektif ve ölçülebilir veriyi. David Easton gibi siyasî analistler, siyasetin doğal bilimlerin metodolojisine uyarlanması gerekti-ğini ilan ettiler. Bu yaklaşım nicel araştırma metotları için kullanıma en uygun olan alanlarda, örneğin oy verme davranışı, kanun yapıcılarının davranışı, yerel siyasetçi-lerin ve lobicilerin davranışı gibi konularda çatışmaları bollaştırdı.

Ancak, davranışsalcılık 1960’lardan itibaren gittikçe artan bir şekilde baskı al-tına girmeye başladı. Öncelikle, davranışsalcılığın doğrudan gözlemlenebilir ola-nın ötesine geçmeyi engelleyerek, siyasî analizin vizyonunu önemli ölçüde daralt-tığı ileri sürüldü. Davranışsal analiz her ne kadar, oy verme çalışmaları gibi alanlar-da son derece değerli kavrayışlar üretmişse ve üretmeye devam ediyorsa da, ölçü-lebilir veriye duyulan dar bir saplantı, siyaset bilimini daraltma tehdidi içermekte-dir. Daha kaygı verici olan ise, bu durumun bütün bir normatif siyasî teoriye sırtı-nı dönen siyaset bilimciler topluluğu ortaya çıkarmaya müsait olmasıdır. “Özgür-lük”, “eşitlik”, “adalet”, “hak” gibi kavramlar, ampirik olarak doğrulanamıyor olma-larından dolayı, kimi zaman anlamsız olarak görülüp dışlanır. Davranışsalcılıktan duyulan tatminsizlik, John Rawls (bkz. s. 88) ve Robert Nozick (bkz. s. 138) gibi teorisyenlerin eserlerinde de görüldüğü gibi, 1970’lerden itibaren normatif sorun-ların yeniden canlanmasıyla beraber daha da arttı.

Dahası, davranışsalcılığın bilimselliği de sorgulanmaya başlandı. Davranışsal-cılığın objektif ve güvenilir olduğunu ileri sürmenin temelinde, onun “değerba-

ğımsız” olduğu iddiası vardır: yani, ona etik veya normatif inanç-lar bulaşmamıştır. Ancak, eğer analizin odağında gözlemlenebi-lir bir davranış varsa, aslında örtük bir biçimde statükoyu meş-rulaştırma anlamını taşıyan mevcut siyasi düzenlemeleri tanım-lamaktan çok da fazla bir şey yapmak da güçtür. Bu muhafaza-kar değerbağımlılık, “demokrasi”nin aslında gözlemlenebilir bir

Davranışsalcılık: Sosyal teori-lerin sadece araştırma için ge-rekli nicel verileri sağlayan göz-lemlenebilir davranışlar temeli üzerine inşa edilmesi gerektiği-ne inanmak.

Page 22: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

35

davranış anlamında yeniden tanımlanmasında görülebilir. Böyle-ce, “halkın kendi kendisini yönetmesi” (tam olarak tarif etmek ge-rekirse, halk tarafından yönetim) anlamı yerine, demokrasiye se-çim mekanizması aracılığıyla iktidarı kazanmak için rekabet eden elitler arasındaki bir mücadele anlamı verilebilir. Diğer bir ifadey-le bu yaklaşımda demokrasi, gelişmiş Batı’daki demokratik olarak adlandırılan si-yasi sistemlerde olup bitenlerden ibaret bir anlamda ele alınabilir.

Yeni GelişmelerSiyasete yeni teorik yaklaşımlar arasında, formel siyasi teori, çeşitli “siyasi iktisat” teo-rileri, “kamu tercihi teorisi” (bkz. s. 367) ve “rasyonel tercihler teorisi” bulunmaktadır. Bu yaklaşım, ağırlıklı olarak işlemsel kurallara, genellikle de rasyonel özçıkarını izleyen bireylerin davranışlarına dayalı olarak kurulan iktisadi teorilerin örneklerine dayan-maktadır. En belirgin şekliyle ABD’de gelişen ve özellikle Virginia Okulu versiyonuy-la tanınan formel siyasi teori, en azından oy verenlerin, lobicilerin, bürokratların ve si-yasetçilerin eylemlerini olduğu kadar, uluslararası sistemdeki devletlerin davranışlarını da anlamaya yönelik yaklaşımları sağlaması bakımından yararlı bir analitik aygıttır. Bu yaklaşım, siyasi analiz üzerindeki en geniş etkisini, kurumsal kamu tercihi okulu olarak bilinen şekliyle yapmıştır. Bu tür tekniklerin, parti rekabeti, çıkar gruplarının davranışı ve bürokratların siyasa yapımına etkileri gibi alanlarda, Anthony Downs, Mancur Ol-son ve William Niskanen gibi yazarlar tarafından kullanımı, bir son-raki bölümde tartışılmıştır. Bu yaklaşım, iktisattan ziyade matemati-ğin alanında gelişen oyun teorisi şekliyle de mevcuttur. Oyun teori-sinde en fazla bilinen örnek “mahkumun ikilemi”dir (prisoner’s di-lemma) (bkz. Şekil 1.2).

Bununla beraber, rasyoneltercihler yaklaşımı hiçbir biçimde ev-rensel kabul görmez. Destekleyicileri, bu yaklaşımın siyaset olgusu-nun tartışılmasına ciddi bir keskinlik kazandırdığını ileri sürerken, eleştirenler ise onun temel öngörülerini sorgularlar. Onlara göre, örneğin insanın rasyonelliğini abartmak, insanların nadiren tercihe şayan bir hedefler bütününe sahip olduklarını ve kararlarını ender olarak tam ve geçerli bilgiye dayanarak aldıklarını gözardı etmekte-dir. Dahası, soyut bir birey anlayışından hareket eden rasyonelter-cihler teorisinin birçok eksikliğinden biri de, insanın kendi çıkarını izleyen özelliğinin sadece doğuştan gelmeyip, aynı zamanda sosyal olarak koşullanmış olabileceğini tanımayı ihmal etmesinde olduğu gibi, sosyal ve tarihi etkenlere yeterli önemi vermemesidir. Sonuç olarak, akademik bir disiplin olarak siyasetin incelenmesinde çok çeşitli yaklaşımlar geliştirilmiştir.

Bu yaklaşımlar, modern siyaset teorisini hem daha fazla farklı-laştırmış, hem de zenginleştirmiştir. Geleneksel normatif, kurum-

Bilim, Bilimizm

Bilim (İngilizce science; Latince “bilgi” anlamındaki “scientia”dan gelir). Tekrarlanabilir deney, göz-lem ve sonuç çıkarma yoluyla, olguların güvenilir bir açıklama-sını genliştirmeyi amaçla-yan bir çalışma alanıdır. Mevcut delillere karşı getirilen hipotez-leri doğrulamaya (kanıtlanmış doğru) yarayan “bilimsel metot” değer-bağımsız ve objektif ha-kikatin ortaya çıkarılmasının bir yolu olarak görülür. Ancak, Karl Popper (1902-94) “gerçek”lerin daima bir sonraki tecrübeyle çürütülebilecek olmasından dolayı bilimin sadece hipotezleri çürütebileceğini ileri sürmüştür. Bilimizm ise güvenilir bilginin tek kaynağının bilimsel metot olduğu ve dolayısıyla bilimsel metotun tabii bilimlerde olduğu kadar, felsefe, tarih ve siyaset gibi alanlarda da uygulanması gerektiği inancıdır. Bu anlamda Marksizm, faydacılık ve ırkçılık da bilimizm kapsamındadır.

Kavramlar

Ampirik: Gözlem ve deneye da-yalı olan; ampirik bilgi, duyu bilgileri ve tecrübeden gelir. (bkz. 34)

Page 23: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

36

sal ve davranışçı yaklaşımlara eklenen sadece rasyonel-tercihler teorisi değildir; bir dizi yeni fikir ve konu da katılmıştır. Özellikle 1970’lerden bu yana feminizm, sosyal cinsiyet farklılıkları ve partiarkal yapıların öneminin farkına varılmasını sağlamış ve bu süreçte “siyasi olan”a ilişkin yerleşik anlayışı sorgulamıştır. “Yeni kurumsalcılık” akımı da, dikkatleri kurumların biçimsel, yapısal boyutundan, daha geniş bir bağ-lamdaki önemlerine, hali hazırdaki davranışlarına ve siyasa sürecindeki sonuçları-na yöneltmiştir. Yeşil siyaset, yerleşik siyasi ve sosyal teorinin antroposentrik (insan merkezci) vurgusuna meydan okumuş ve siyasi ve sosyal anlayışa holistik bir yakla-şımın öncülüğünü yapmıştır. 1923’te kurulan ve kaynağını neo-Marksizmden (bkz. s. 133) alan Frankfurt Okulu’nun Eleştirel Teorisi, Freud ve Weber (bkz. s. 281) da-hil çok çeşitli kaynaklardan etkilenerek, eleştiri fikrini bütün sosyal pratikleri kapsa-yacak şekilde genişletmiştir. Postmodernizm (bkz. s. 97) ise mutlak ve evrensel ha-kikat fikrini sorgulamış ve biçok şeyin olduğu gibi söylem teorisinin doğuşuna da katkıda bulunmuştur. Son olarak, genel ama çok köklü bir değişim ise, siyaset felse-

OdaklanmaMahkumun İkilemiAyrı ayrı hücrelere alınmış iki suçlu, birbirlerini “ele vermek” veya vermemek gibi iki seçenekle karşı karşıyadır. Eğer onlardan biri su-çunu itiraf eder ve diğerini mahkum etmek için gerekli kanıtları sağlarsa, cezalandırılmadan serbest bırakılacaktır ve bütün suç or-tağının üzerine kalacak ve ortağı on yıl hapse mahkum olacaktır. Eğer iki suçlu da suçu itiraf ederlerse, altışar yıl hapis yatacaklardır. Eğer ikisi birden itiraf etmeyi reddederlerse, ufak bir mahkumiyet alacaklar ve birer yıla mahkum olacaklardır. Seçenekler şekil 1.2’de gösterilmiştir. Maruz kaldıkları ikilem karşısında, diğerinin kendisini “ele vermesi” durumunda en yüksek cezayı alacağı korkusuyla, muhtemelen her ikisi de suçunu itiraf edecektir. Burada ironik olan şudur ki, bu oyun, rasyonel (akılcı) davranışın en kötü sonuca gö-türdüğünü göstermektedir (her iki mahkum da toplam oniki yıl hapis yatacaktır). Aslında onlar işbirliği yapmamanın ve birbirlerine güvenmemenin cezasını çekeceklerdir. Bununla beraber, bu oyun çeşitli zamanlarda tekrarlanırsa, mümkündür ki suçlular, kendi çı-karlarını düşünmenin de işbirliğinden geçtiğini öğreneceklerdir ve bu bilgi her ikisini de itiraf etmeyi reddetmeye teşvik edecektir.

Şekil 1.2Mahkumun İkilemindeki Seçenekler

Page 24: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

37

fesi ile siyaset biliminin bugün artık birbirinden daha az ayrı ve dolayısıyla daha az rakip çalışma alanları olarak inceleniyor olmasıdır. Bunun yerine, her iki alan da, si-yasi bilginin açığa çıkarılmasının çatışan yolları olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

Siyaseti Bilimsel Olarak İncelemek Mümkün müdür?

Siyasetin incelenmesinin titiz ve eleştirel olmanın geniş anlamında bilimsel olması gerektiği yaygın olarak kabul edilmekle beraber, bazıları, yukarıda da belirtildiği gibi, siyasetin daha dar bir anlamda bilimsel olarak incelenebileceğini, yani incelemede doğal bilimlerin metodolojisinin kullanılabileceğini ileri sürerler. Bu iddia, Marksist ve pozitivist sosyal bilimciler tarafından ileri sürülmüştür ve 1950’lerdeki “davranış-çı devrim”in odağında yer almıştır. Siyaseti bir bilim olarak kabul etmenin çekicili-ği açıktır. Çünkü “doğru”yu “yanlış”tan ayırt etmenin tarafsız ve güvenilir bir aracı-nın bulunduğunu ve böylece bizi siyasetin dünyası hakkında objektif bilgiye ulaştı-racağını vaad etmektedir. Buna ulaşmanın anahtarı ise “olgular” (ampirik kanıtlar) ile “değerler”i (normatif ve ahlakî inançları) birbirinden ayırmaktır. Olgular, güveni-lir ve tutarlı bir biçimde açıklanabilir olmaları anlamında objektiftir ve kanıtlanabilir. Buna karşılık değerler, tabiatı icabı subjektiftir ve kanaate bağlıdır.

Bununla beraber, bir siyaset bilimi kurmaya ilişkin her çaba üç temel güçlükle kar-şı karşıyadır. Bunlardan ilki veri sorunudur. Her şeyden önce, insan laboratuarda in-celenebilecek bir kurbağa veya mikroskop altında gözlemlenebilecek bir hücre de-ğildir. Bir insanın “içine” giremeyiz veya onun üzerinde tekrarlanabilir deneyler ya-pamayız. Dolayısıyla, bireysel davranış hakkında öğrenebileceğimiz şeyler sınırlı ve yüzeyseldir. Eksiksiz bir verimiz yok ise hipotezlerimizi test etmek için ihtiyaç duy-duğumuz güvenilir araçlarımız da yok demektir. Sorunu çözmenin tek yolu, deter-minizm doktrinini kabul ederek, düşünen özneyi bütünüyle göz ardı etmektir. Bu-nun bir örneği (davranışsalcılığa karşıt olarak) John B. Watson (1878-1958) ve B. F. Skinner’in (1904-90) fikirlerinde somutlaşan davranışçılık olabilir. Bu yaklaşım, in-san davranışının şartlı tepki veya refleksler anlamında tam olarak açıklanabileceğini ifade etmektedir. Diğer bir örnek ise, SSCB’deki bilimsel incelemelere hakim olan ve Marksizmin kaba bir türünü ifade eden “diyalektik materyalizm”dir.

İkinci olarak, gizli değerlerin varlığından kaynaklanan güçlükler vardır. Siyasi mo-del ve teorilerin tamamen değer-bağımsız olduğu fikrini, daha dikkatli incelemeler-le desteklemek güçtür. Olgular ve değerler birbirine öylesine sarıl-mıştır ki, onları birbirinden ayırmak genellikle imkansızdır. Bunun sebebi, insan tabiatı, toplum, devletin rolü vs. hakkındaki teorile-rin, kaçınılmaz bir şekilde gizil siyasi ve ideolojik içerikleri olan ön-görüler üzerine temellendirilmiş olmasıdır. Örneğin muhafazakar bir değer tarafgirliği davranışsalcılıkta, rasyonel-tercihler teorisin-de ve sistem teorisinde görülebilir. Benzer biçimde, feminist siyasi teoriler de köklerini, sosyal cinsiyet ayrımlarının tabiatı ve önemi hakkındaki öngörülerde bulurlar.

Kurum: Şekli veya resmi bir rol ve statüsü olan, iyi tesis edilmiş yapı daha geniş anlamda, dü-zenli ve öngörülebilir davranışı mümkün kılan kurallar bütünü, “oyunun kuralları”. (bkz. 38)Söylem: Karşılıklı olarak gerçekleşen beşeri etkileşim, özellikle de iletişim; söylem, iktidar ilişkilerini açığa çıkarır veya gösterir.

Page 25: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

38

Üçüncüsü, sosyal bilimlerdeki tarafsızlık efsanesidir. Doğal bi-limciler, çalıştıkla-rı konuya, neyi keşfedecekleri konusunda önce-den bir şeyi farz etmeden, objektif ve tarafsız bir tarzda yaklaşabi-lirken, siyasette bunu başarabilmek güç ve bel-ki de imkansızdır. Si-yaset nasıl tarif edilirse edilsin, bizim içinde yaşadığımız ve büyü-düğümüz toplumun yapısı ve fonksiyonlarına ilişkin sorular sorar. Ailevi arkaplan, sosyal tecrübe, iktisadi pozisyon, kişisel sempati-ler vs., siyaset ve etrafımızda-ki dünya hakkında her birimizde pe-şin hükümler oluşturur. Bunun anlamı, mutlak tarafsızlık veya nötr olma anlamında bilimsel objektifliğin, araştırma metodumuz ne kadar özenli olursa olsun, her zaman siyasi analizde ulaşılamaya-cak bir hedef olarak kalacağıdır. Belki de güvenilir bir bilgi biriki-mine ulaşmanın önündeki en büyük tehdit bu türden tarafgirlikle-rimizden değil, siyasi bakımdan nötr olmaya ilişkin sahte iddiada ifadesini bulan tarafgirliğin mevcut olduğu gerçeğinin kabul edil-mesinin başarılamamasından gelmektedir.

Kavramlar, Modeller ve Teoriler

Kavramlar, modeller ve teoriler, siyasi analizin araçlarıdır. Bununla beraber, siyaset-teki pek çok şey gibi, analitik aygıtlar da özenle kullanılmalıdır. Önce kavramları ele alalım. Kavram, herhangi bir şey hakkında, genellikle tek bir kelime veya kısa bir cümle ile ifade edilen genel bir fikirdir. Kavram, özel bir isimden veya bir nesnenin isminden daha fazla bir şeydir. Örneğin bir kedi (diğerlerinden ayrı, belirli bir kedi) hakkında konuşmakla, bir “kedi” (bir kedi düşüncesi) kavramına sahip olmak arasın-da bir fark vardır. Kedi kavramı bir “nesne” değil bir “fikir”dir; bir kediye ayırıcı vas-fını veren çeşitli özelliklerin (“tüylü bir memeli”, “küçük”, “evcil”, “fare ve sıçan yaka-layan” vs.) oluşturduğu bir fikir. “Eşitlik” de bir ilke veya idealdir. Bu, bir koşucunun dünya rekorunu “egale ettiğini” veya bir mirasın iki kardeş arasında eşit biçimde pay-laşıldığını söylediğimizde kullandığımız anlamdan farklıdır. Aynı şekilde “başkanlık” dediğimizde de belirli bir başkana değil, yürütme gücünün organizasyonuna ilişkin bir dizi fikre atıfta bulunuruz.

Öyleyse bir kavramın değeri nereden gelir? Kavramlar, bizim onlarla düşündü-ğümüz, eleştirdiğimiz, tartıştığımız, açıkladığımız ve analiz ettiğimiz araçlardır. Dış dünyayı sadece algılamak, bize onun hakkında bir bilgi vermez. Dünyayı an-lamlandırmak için, bir anlamda, ona bir anlam yükleriz ve bunu kavram inşa etme yoluyla yaparız. Oldukça basit bir ifadeyle, bir kediye kedi muamelesi yapmak için, öncelikle onun ne olduğuna dair bir kavrama sahip olmamız gerekir. Aynı zaman-da kavramlar, nesnelerin benzer formlarını veya benzer özelliklerini tanıyarak, on-ları sınıflandırmamıza da yardım eder. Örneğin bir kedi, “kediler” sınıfının bir üye-sidir. Bu bakımdan kavramlar “genel”dir; bir dizi nesneyle ve aslında genel fikrin ti-pik özelliklerine uyan herhangi bir nesneyle ilişkilidir. Bizim siyasetin dünyası hak-

İdeal tip

İdeal bir tip (bazen “saf tip” de denir), neredeyse sonsuz de-recede karmaşık bir realiteden, onun mantıksal sonuçlarını gös-tererek bir anlam çıkarma çaba-sıyla gerçekleşen zihinsel bir in-şadır. İdeal tipler ilk olarak ikti-satta kullanıldılar (örneğin, tam rekabet fikri). Sosyal bilimlerde Max Weber’le beraber zirveye çı-kan ideal tipler, realitenin gerçe-ğe yakın bir tahmini değil, onu açıklamak için geliştirilmiş araç-lardır. İdeal tipler ne “gerçeğin tü-ketici bir yansımasıdır” ne de etik bir ideal. Weberyen ideal tip ör-nekleri arasında otorite ve bü-rokrasi de vardır.

Kavramlar

Page 26: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

39

kındaki bilgimizin, bu dünyayı anlamlandırmamıza yardımcı olan kavramların geliştirilme-si ve saflaştırılması yoluyla oluşturulduğu-nu söylemek abartı sayılmaz. Bu anlamda kavramlar, beşeri bilginin inşa edici parçalarıdır.

Bununla beraber, kavramlar aynı zamanda güvenilmez kişiler gibi de olabilirler. Her şeyden önce anlamaya çalıştığımız siyasi ger-çeklik, sürekli biçimde değişken ve büyük ölçüde karmaşıktır. Her zaman “demokrasi”, “insan hakları” ve “kapitalizm” gibi kavramla-rın fazla yuvarlak ve tanımlamaya çalıştığı -yeterince somut bir bi-çim arzetmeyen- gerçekliklerden daha somut olma tehlikesi vardır. Max Weber, be-lirli kavramları “ideal tipler” olarak tanıyarak bu sorunun üstesinden gelmeye çalış-mıştır. Bu yaklaşım, kullandığımız kavramların, inceleme konusu olan olgunun be-lirli temel veya merkezi özelliklerinin seçilerek alınmasıyla inşa edildiği, dolayısıy-la diğer özelliklerine yeterince önem verilmediği veya tamamen gözardı edildiği anla-mına gelir. Bu anlamda “devrim” kavramı, köklü ve genellikle şiddet içeren siyasi de-ğişime dikkat çeken ideal bir tip olarak görülebilir. Bu, bizim örneğin 1789 Fransız Devrimi ile 1989-91 Doğu Avrupa devrimleri arasındaki önemli paralelliklere vurgu yaparak, onları anlamlandırmamıza katkıda bulunur. Bununla beraber kavram özen-le kullanılmalıdır; çünkü hayati farklılıkları gizleyerek anlamayı -bu örnekte, devri-min ideolojik ve sosyal karakterini gereği gibi anlamlandırmayı- bozabilir. Bu sebep-le, kavramları veya ideal tipleri “doğru” veya “yanlış” olarak değil, sadece az veya çok “faydalı” olarak düşünmek daha doğru olacaktır.

Diğer bir sorun ise, siyasi kavramların genellikle derin bir ideolojik çekişmeye konu olmasıdır. Siyaset kısmen, terimlere ve kavramlara meşru anlamlarını vermek için yapılan bir mücadeledir. Örneğin düşmanlar “özgürlüğü savunmak”, “demok-rasiyi desteklemek” veya “adaletten yana olmak” iddialarıyla tartışabilir, kavga ede-bilir ve hatta savaşa girebilirler. Sorun, “özgürlük”, “demokrasi” ve “adalet” gibi keli-melerin farklı insanlara göre farklı anlamlar ifade etmesidir. O halde biz “gerçek” de-mokrasiyi, “gerçek” özgürlüğü veya “gerçek” adaleti nasıl tesis edebiliriz? En basit ce-vap, bunu yapamayacağımızdır. “Siyaset”i yukarıdaki gibi tanımlamaya çalıştığımız-da, pek çok siyasi kavramın birbiriyle rekabet eden çeşitleri olduğunu da kabul et-memiz gerekir. Bu tür kavramlar en iyi ifadeyle “temelden ihtilaflı” kavramlar (Gal-lie, 1955-56) olarak görülür. Bu ihtilaflar öylesine derinlere gider ki, hiçbir nötr veya yerleşik bir tanım geliştirilemez. Aslında tek bir terim, hiç birinin onun “doğru” anla-mı olarak kabul edilemeyeceği bir dizi rakip kavramı temsil edebilir. Örneğin siyase-ti, devletle ilgili olan, kamusal hayatın yürütülmesi, tartışma ve uzlaşma, iktidarın ve kaynakların dağıtımı olarak tanımlamaların hepsi eşit ölçüde meşrudur.

Modeller ve teoriler kavramlardan daha geniştir: bunlar tek bir fikirden ziyade bir fikirler bütününü kapsarlar. Bir model genellikle, tıpkı bir oyuncak bebek evi veya maket uçak gibi, genellikle bir şeyin daha küçük ölçüdeki temsili olarak düşünülür. Bu anlamda modelin amacı, orijinal nesneye mümkün olduğunca sadık bir benzer-lik ortaya koyabilmektir. Bununla beraber, kavramsal modellerin hiçbir biçimde bir

Determinizm: Beşeri faaliyet ve tercihlerin bütünüyle dışsal faktörler tarafından belirlendiği inancı; determinizm hür irade-nin bir efsaneden ibaret oldu-ğunu ima eder. (bkz. 37)Tarafgirlik: Beşeri yargıları (ge-nellikle bilinçsizce) etkileyen sempatiler veya önyargılar; ta-rafgirlik, gerçeğin anlamının bozulmasını ima eder. (bkz. 37)

Page 27: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

40

nesneye benzeme zorunluluğu yoktur. Örneğin ekonominin bir bilgisayar modeli-nin, ekonominin kendisiyle fiziksel olarak da benzerlik taşıması gerektiğini konu-sunda ısrar etmek saçma olurdu. Kavramsal modeller, daha ziyade analitik araçlardır; onların değeri, kafa karıştırıcı ve dağınık bir olgular yığını olarak görülebilecek olgu-lara anlam yüklenmesini mümkün kılan aygıtlar olmalarından gelir. Basit bir gerçek, olguların kendi kendilerine konuşamayacaklarıdır: bunlar yorumlanmalı ve organize edilmelidir. Modeller, ilgili oldukları ampirik verinin anlam ve önemini vurgulayan bir ilişkiler ağını içermeleri bakımından bu ödevin tamamlanmasına yardımcı olur-lar. Bunu anlamanın en iyi yolu bir örnektir. Siyasi analizdeki en etkili modellerden biri, David Easton (1979, 1981) tarafından geliştirilen siyasi sistem modelidir. Bunu bir çizelge halinde gösterebiliriz (bkz. Şekil 1.3).

Bu iddialı model, sistem analizi olarak adlandırılan bir uygulamayla, başlıca siyasi ak-törlerin işlevlerini olduğu kadar, bütün bir siyasi süreci de açıklama iddiasındadır. Bir sis-tem, kolektif bir varlık oluşturan, bir dizi karşılıklı olarak birbiriyle bağlantı-lı ve birbirine karşılıklı olarak bağımlı parçalardan oluşan organize edilmiş ve karmaşık bir bütündür. Si-yasi sistem örneğinde, Easton’un “girdi” ve “çıktı” olarak adlandırdıkları arasında bir bağ-lantı vardır. Siyasi sistemde girdiler, genel toplumun destek ve taleplerinden oluşur. Ta-lepler de daha yüksek hayat standardı için baskı oluşturmaktan, daha fazla istihdam bek-lentisine ve daha bol refah ödemelerinden, azınlık ve birey haklarına daha fazla güven-ce sağlanmasına kadar uzanır. Diğer yandan destekler ise vergi ödeyerek, bağlılık suna-

rak ve kamusal hayata katılmaya istekli davranarak, toplumun siyasi sis-teme katkıda bulunması için bir yol oluşturur. Çıktılar, siyasa oluştur-ma, kanun yapma, vergi koyma ve kamu fonları tahsis etmeyi içeren hükümet kararları ve faaliyetlerinden oluşur. Bu çıktılar, sonraki talep ve destekleri şekillendirecek olan “geri bildirimler” (feedback) üretir-ler. Easton’un modelinin anahtar fikri, varlığını sürdürmesinin çıktıla-

Model: Önemli ilişkileri ve kar-şılıklı etkileşimleri vurgulayarak, anlamayı kolaylaştırmayı amaç-layan ampirik verilerin teorik bir ifadesi.lamının bozulmasını ima eder. (bkz. s. 40)

Şekil 1.3Siyasî Sistem

Page 28: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

41

rın girdilerle uyumlu olmasına bağlı olması bakımından, politik siste-min uzun dönemde dengeye veya politik istikrara meyilli olduğudur.

Bununla beraber, kavramsal modellerin, olsa olsa açıklamaya ça-lıştıkları gerçekliğin bir basitleştirmesi olabileceğini akılda tutmak hayati öneme sahiptir. Bu modeller, sadece anlamayı kolaylaştıran aygıtlardır; güvenilir bilgi değil. Easton’un modeli örneğinde, siyasi partiler ve çıkar grupları, temel işlevleri siyasi sisteme gir-di akışını düzenlemek olan “kapı görevlileri” şeklinde tasvir edilirler. Bu on-ların en önemli işlevlerinden birisi olmakla beraber, partiler ve çı-kar grupları, aynı zamanda kamusal algıları da idare ederek, kamu-sal taleplerin niteliğinin şekillenmesine de yardımcı olur. Kısacası bunlar, uygulamada sistem modelinin öngördüğünden daha ilginç ve daha karmaşık olan kurumlardır. Aynı şekilde Easton’un mode-li siyasi sistemlerin popüler baskılara niçin ve nasıl reaksiyon verdi-ğinin açıklanmasında, siyasi sistemlerin niçin baskıyı ve zorlama-yı kullandığının (ki tüm sistemler bunu bir dereceye kadar yapar) açıklanmasında olduğundan daha başarılıdır.

Teori ve model terimleri siyasette genellikle birbirinin yerine kul-lanılır. Teoriler ve modeller, siyasi analiz araçları olarak kullanılan kavramsal yapılardır. Bununla beraber, dar anlamda teori bir öneridir. Teori, ampirik veriler bütününün sistema-tik bir açıklamasını sunar. Buna karşılık mo-del, sadece açıklayıcı bir aygıttır; bu yönüyle, daha çok henüz test edilmemiş bir hipo-teze benzer. Bu anlamda siyasette, teoriler için az veya çok “doğru” denirken, modeller için ancak, az veya çok “faydalı” denebilir. Ancak açıkçası, teoriler ve modeller genellik-le birbirleriyle karşılıklı olarak bağlantılıdırlar: geniş siyasi teoriler, bir dizi modeller ha-linde açıklanabilirler. Örneğin çoğulculuk teorisi (4. ve 5. Bölüm’de tartışılmıştır), bir devlet modeli, bir seçim rekabeti modeli, bir grup siyaseti modeli gibi modeller içerir.

Bununla beraber, gerçekte tüm kavramsal aygıtlar, teoriler ve modeller, gizli değer-ler ve örtük yargılar içermektedir. Bu sebeple, tamamen saf teoriler inşa etmek güçtür; değerler ve normatif inançlar değişmez bir biçimde teorilere sızar. Kavramlar söz konu-su olduğunda bu, toplumun bazı terimlerini (örneğin “demokrasi”, “özgürlük” ve “ada-let” gibi) “yaşasın!” gibi ünlemlerle, diğer bazılarını (örneğin “çatışma”, “anarşi”, “ide-oloji” ve hatta “siyaset” gibi) ise “öğğ!” gibi ünlemlerle kullanma eğiliminde ifadesi-ni bulur. Modeller ve teoriler aynı zamanda, bir dizi peşin hüküm ihtiva etmeleri an-lamında “yüklü”dürler. Örneğin, rasyonel-tercih teorilerinin (yukarıda incelenmişti) değer-bağımsız olduğu iddiasını kabul etmek güçtür. Beşeri varlıkların temelde bencil ve kendine saygı duyan varlıklar oldukları ön kabulüne dayalı olduklarından dolayı, si-yasi bakımdan bu teorilerin genellikle muhafazakar siyasa önerileriyle sonuçlanmaları şaşırtıcı değildir. Aynı şekilde, Marksistler tarafından ileri sürülen si-yasetin sınıf teorileri de, tarih ve toplum hakkında daha geniş teorile-re dayanmaktadır ve gerçekten de bu teoriler de nihai anlamda bütün bir sosyal felsefenin geçerliliğine dayanmaktadırlar.

Paradigma

Genel anlamda bir paradig-ma, daha ziyade ideal tip tar-zında, belirli bir fenomenin ilgi-li özelliklerinin altını çizen bir ka-lıp veya modeldir. Ancak Kuhn (1962) tarafından kullanılan an-lamda, bilgiye ulaşma çabasının onun kapsamında gerçekleşti-rilmeye çalışıldığı, karşılıklı olarak birbiriyle ilişkili değerleri, teorile-ri ve öngörüleri içine alan ente-lektüel bir çerçeveyi ifade eder. Bu bağlamda “normal” bilim, yer-leşik bir entelektüel çerçeve için-de işler; “devrimci” bilimde ise, eski paradigmanın yerine yenisi-ni koymaya yönelik bir çaba var-dır. Bu teorinin radikal bir ifade-si, “gerçek” ile “yanlış” olanın nihai anlamda tespit edilemeyeceği-dir. Bu yaklaşıma göre bunlar sa-dece, kabul edilmiş bir paradig-ma içinde işleyen ve er-geç yeri-ni başkasına bırakacak olan ge-çici yargılardır.

Kavramlar

Teori: Hipotezden farklı olarak, genellikle güvenilir bir bilgi olarak sunulan, ampirik verinin sistematik bir açıklaması.

Page 29: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

42

Bu bakımdan, modeller ve mikro teoriler gibi analitik aygıtların, daha geniş mak-ro teoriler üzerine inşa edilmesinin bir anlamı vardır. Siyasi analizin başlıca teorik araçları, iktidarla ve devletin rolü meselesiyle ilgili olanlardır: çoğulculuk (plüra-lizm) (bkz. s. 114), elitizm (bkz. s. 116), sınıf analizi vb. Bu teoriler 4. ve 5. Bölümler-de ele alınmıştır. Ancak daha yakından baktığımızda, bu teorilerin pek çoğunun, bel-li başlı ideolojik geleneklerden birinin veya diğerinin önkabüllerini ve inançlarını yansıttığını görürüz. Bu gelenekler, daha çok Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı’nda (1962) paradigma olarak adlandırdığı türden bir işlev görür. Paradigma, entelektüel inceleme sürecini planlamaya yardımcı olan, birbiriyle bağlantılı ilkeler, doktrinler ve teoriler bütünüdür. Bir paradigma, temelde bilgiye ulaşma uğraşının onun içinde gerçekleştirileceği bir çerçeve kurar. Bu, iktisatta Keynezyenizmin ye-rini monetarizmin almasında (ve belki de devamında neo-Keynezyenizme geri dö-nüşle) kendisini gösterir; ve ulaştırma/taşımacılık siyasasında bu durum Yeşil fikir-lerin yükselişinde görülebilir.

Kuhn’a göre tabiat bilimleri her zaman tek bir paradigmanın hakimiyeti altın-dadır; bilim de eski paradigmanın yenisi tarafından yerinden edildiği bir dizi “dev-rimler” aracılığıyla gelişir. Ancak, içinde paradigmaların birbiriyle rekabet ve mü-cadele ettiği bir savaş alanı olan siyasi ve sosyal inceleme farklıdır. Bu paradigma-lar, genellik-le liberalizm, muhafazakarlık, sosyalizm, faşizm ve feminizm gibi siya-si ideoloji-ler olarak adlandırılan geniş sosyal felsefeler şeklinde bulunurlar. Her biri sosyal varoluşa ilişkin kendi yaklaşımını ifade eder; her biri belirli bir dünya görüşü sunar. Bu ideolojileri teorik paradigmalar olarak tasvir etmek, belirli bir grup veya sını-fın çıkarlarını öne çıkarıyor olması dolayısıyla, siyasi analizin tamamının olma-sa da çoğunun dar anlamda ideolojik olduğu anlamına gelmez. Tersine, ideolojilerin teorik paradigmalar olarak tasviri, sadece siyasi analizin belirli bir ideolojik gelenek teme-li üzerine inşa edildiğini ifade eder. Örneğin akademik siyaset biliminin önem-li bir bölümü, liberal-rasyonalist önkabullere uygun olarak inşa edilmiştir ve dolayı-sıyla liberal geleneğin mirasının izlerini taşır.

Kavramsal analizin farklı düzeyleri, şekil 1.4’te bir çizelge halinde gösterilmiştir.

Şekil 1.4Kavramsal Analizin Düzeyleri

Page 30: Siyaset Andrew Heywood

Siyaset Teorileri

43

Özet

☆ Siyaset, insanların ona tâbi olarak yaşadıkları genel kuralları oluşturmak, koru-mak ve değiştirmek amacıyla yaptıkları faaliyettir. Bu yönüyle, esas olarak siya-set, bir yandan farklılık ve çatışmanın varlığıyla karmaşık bir biçimde bağlantılı, diğer yandan işbirliği ve kolektif eylemle ilişkili olan bir sosyal faaliyettir. Siyaseti en doğru biçimde anlamak için, onu tüm çatışmaları çözen veya çözebilen bir fa-aliyet olarak değil, -bunu başarmaktan öte- bir çatışma çözme çabası olarak gör-mek gerekir.

☆ Siyaset, farklı düşünürler ve farklı gelenekler tarafından farklı biçimlerde anlaşıl-mıştır. Siyaset, “devletle ilgili olan” veya bir hükümet etme sanatı olarak, kamusal işlerin yürütülmesi ve yönetimi olarak, çatışmanın tartışma ve uzlaşma yo-luyla çözümü olarak ve sosyal varoluşun akışı içinde kaynakların üretimi, dağıtımı ve kullanımı olarak görülmüştür.

☆ “Siyasî” olanın alanı konusunda kayda değer bir tartışma vardır. Klasik olarak siya-set, “kamusal” alanda faaliyet gösteren, sosyal varoluşun kolektif örgütlenmesiyle ilgili kurumları ve aktörleri içeren dar anlamıyla ele alınmıştır. Bununla beraber siyaset iktidar-bağlantılı ilişkiler anlamında anlaşılacak olursa, onun “özel” alan için de geçerli olduğu söylenebilir.

☆ Akademik bir disiplin olarak siyaset üzerine yapılan çalışmalarda farklı yakla-şımlar benimsenmiştir. Bu yaklaşımlar, siyaset felsefesini veya normatif teori analizini (özel olarak kurumlar ve yapılarla ilgili olan ampirik bir geleneği) dav-ranışsal analiz yoluyla bilimsel kesinlik oluşturma çabalarını ve rasyoneltercih teorisi de dahil bir dizi modern yaklaşımı içerir.

☆ Siyaset bilimi, olgular ve değerler arasında bir ayrım yaparak, siyasetin dünyası hakkında objektif bilgiye ulaşmanın mümkün olması derecesinde bilimseldir. An-cak bu çaba, güvenilir bilgiye ulaşmanın güçlüğü, siyasi modellerde zımnen mev-cut olan değerler ve tüm siyaset bilimcileri için geçerli olan tarafgirlik dolayısıyla sekteye uğrar.

☆ Kavramlar, modeller ve teoriler, bilgi bütünleri sağlayan siyasi analiz araçları-dır. Ancak bunlar sadece analitik aygıtlardır. Anlayışımızı geliştirmeye katkıda bulunmakla beraber, tanımlamaya çalıştıkları şekilsiz ve karmaşık gerçeklikler-den daha fazla işlenmiş ve tutarlıdırlar. Bunların ötesinde, nihai olarak tüm sos-yal ve siyasi çalışmalar, belirli bir entelektüel çerçeve veya ideolojik paradigma içinde gerçekleştirilir.

Page 31: Siyaset Andrew Heywood

Andrew Heywood

44

Tartışma Soruları

★ Eğer siyaset temelde sosyal bir faaliyet ise, neden tüm sosyal faaliyetler de siyasî değildir?

★ Siyaset neden sık sık olumsuz çağrışım yapmaktadır?

★ Siyaseti nasıl değerli ve saygın bir faaliyet olarak savunurdunuz?

★ Siyaset kaçınılmaz mıdır? Siyasete bir son verilebilir mi?

★ Bir siyaset bilimi fikri nasıl bu kadar çekici hale gelebilmiştir?

★ Siyaseti objektif biçimde ve tarafgir olmadan çalışmak mümkün müdür?

İleri Okumalar

Ball, A. ve B. Guy Peters, Modern Politics and Government (5th ed.), (Basingstoke: Palgrave and New York: Chatham House Publishers Inc., 2000). Geniş bir dizi temayı ve konu-yu ele alan popüler bir siyasete giriş kitabı.

Crick, B. In Defence of Politics (rev. ed.), (Harmondsworth and New York: Penguin, 2000). Düşmanlarına karşı siyaseti (münhasıran liberal anlamıyla) meşrulaştırmaya yönelik özenli ve teşvik edici bir çaba.

Heywood, A. Key Concepts in Politics (Basingstoke: Palgrave, 2000). Siyasi analizde karşı kar-şıya gelen başlıca büyük fikirlere ve kavramlara ilişkin açık ve anlaşılır bir rehber.

Leftwich, A. (ed.) What is Politics? The Activity and Its Study (Oxford and New York: Black-well, 1984). Farklı siyaset kavramlarını ve bu disiplinin içindeki birbirine zıt görüşleri ele alan çok faydalı bir denemeler koleksiyonu.

Marsh, D. ve G. Stoker (eds) Theory and Methods in Political Science (2nd ed.) (Basingstoke: Palgrave, 2002). Siyaset biliminin tabiatının ve alanının hem anlaşılır ve hem de kap-samlı ve sofistike biçimde bir incelenmesi.

Page 32: Siyaset Andrew Heywood

Bölüm-3-

Siyasî İdeoloji Nedir? ...................58Liberalizm.........................................60

Liberalizmin Unsurları ........................61Klasik Liberalizm .....................................62Modern Liberalizm ..............................64

Muhafazakârlık ..............................65Muhafazakârlığın Unsurları ...........66Paternalist Muhafazakârlık .............68Yeni Sağ ........................................................69Neoliberalizm...........................................70Neomuhafazakârlık .............................70

Sosyalizm .........................................71Sosyalizmin Unsurları .........................72Marksizm .....................................................74Marksizmin Unsurları .........................75Ortodoks Komünizm .........................77Modern Marksizm ................................78Sosyal Demokrasi .................................79Üçüncü Yol .................................................82

Diğer İdeolojikGelenekler........................................83

Faşizm ............................................................83Anarşizm ......................................................85Feminizm ....................................................86Çevrecilik .....................................................87Dinî Fundamentalizm........................88

İdeolojinin Sonu Mu ....................90Özet ....................................................91Tartışma Soruları ...........................92İleri Okumalar .................................93

İçindekiler

1. Siyasi ideoloji nedir?2. Başlıca ideolojilerden her birinin kendine özgü temaları, teorileri ve ilkeleri nelerdir?3. Her ideolojiyi kuşatan rakip gelenekler veya iç gerilimler nelerdir?4. Belli başlı ideolojiler zaman içinde nasıl değişmektedir?5. İdeolojilerin yükselişi ve düşüşü nasıl açıklanabilir?6. İdeolojinin sonu gelmiş midir? İdeolojinin sonu olabilir mi?

Anahtar Konular

Siyasî İdeolojiler

“Filozoflar çeşitli şekillerde sadece dünyayı yorumladılar; oysa mesele onu değiştirmektir”.

Karl Marx, Feuerbach Üzerine Tezler (1845)

Hiç kimse dünyayı olduğu gibi görmez. Hepimiz dünyaya teori-lerin, faraziyelerin ve önkabullerin perdesinin gerisinden bakarız. Bu anlamda gözlemleme ve yorumlama, ayrılmaz biçimde birbi-rine bağlıdır: dünyaya baktığımızda, aynı zamanda ona bir anlam da yükleriz. Bunun siyaset bilimi çalışması bakımından önemli so-nuçları vardır. Özellikle siyasi araştırmaya başlarken beraberimiz-de getirdiğimiz önkabüllerimizin ve faraziyelerimizin açığa çıkarıl-ması gereğini vurgular. En derin boyutuyla bu önkabüllerin kökle-ri, genellikle “siyasi ideolojiler” olarak kavramsallaştırılan daha ge-niş siyasi inançlarda veya geleneklerdedir. Bu “izm”lerden her biri (liberalizm, sosyalizm, muhafazakârlık, feminizm, faşizm vd.) ayrı bir entelektüel çerçeve veya paradigma oluşturur ve her biri bizlere kendi siyasi gerçeklik anlayışını, kendi dünya görüşünü sunar. Bu-nunla beraber, hem ideolojinin tabiatı, hem de iyi veya kötü, siyasi hayattaki rolü hakkında derin bir uzlaşmazlık söz konusudur.

Bu bölümde ele alınacak olan başlıca konular şunlardır:

Page 33: Siyaset Andrew Heywood

Siyasî İdeoloji Nedir?Siyasi analizde göze çarpan en ihtilaflı kavramlardan birisi de ideolojidir. Her ne ka-dar günümüzde bu kavramın nötr anlamda kullanılması yönünde bir eğilim varsa da, geliştirilmiş bir sosyal felsefeye veya dünya görüşüne atıfta bulunması bakımın-dan, geçmişte ideoloji kavramının ağırlıklı olarak olumsuz veya pejoratif (kötüleyi-ci) çağrışımları bulunmaktaydı. İdeoloji kavramı, kimi zaman eğri büğrü yollardan geçerek ulaştığı kariyeri boyunca, yaygın olarak rakip inanç veya doktrinleri suçla-mak veya eleştirmek için bir silah olarak kullanıldı.

“İdeoloji” kavramı 1796’da Fransız filozof Destutt de Tracy (1754-1836) tara-fından icat edildi. Tracy bu kavramı, bilinçli düşünce ve fikirlerin kaynaklarını açı-ğa çıkarmayı amaçlayan yeni bir “fikirler bilimi”ni (ideaoloji) ifade etmek için kul-landı. Onun ümidi, ideolojiye er veya geç zooloji veya biyoloji gibi yerleşik bilim-lerle aynı statüyü kazandırmaktı. Ancak kavrama daha kalıcı bir anlam, ondoku-zuncu yüzyılda Karl Marx’ın yazılarıyla yüklendi. Marx’a göre ideoloji “yönetici sınıf ”ın fikirlerine, yani sınıflı sistemi desteklemeye ve sömürüyü devam ettirmeye katkıda bulunan fikirlere karşılık geliyordu. Erken dönem çalışmalarından Alman İdeolojisi’nde Marx ve Engels şöyle yazıyorlardı:

“Yönetici sınıfın fikirleri her çağda egemen fikirlerdir; yani toplumda maddi güce ha-kim olan sınıf, aynı zamanda entelektüel güce de hakimdir. Zihinsel üretim araçları-nı elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarının kontrolünü de elinde tutar.”

Marksist anlamda ideolojinin tanımlayıcı vasfı, onun sahteliğindedir: ideoloji, alt sınıfları şaşırtarak ve yanıltarak, tüm sınıflı toplumların taşıdığı çelişkilerin üze-rini örter. Kapitalizm söz konusu olduğunda, mülk sahibi olan burjuvazinin ideolo-jisi (burjuva ideolojisi), sömürülen proleterya arasında, onların içinde bulundukları sömürüye ilişkin gerçekleri görmelerini engelleyerek, aldanmayı veya “yanlış bilinci” besler. Bununla beraber Marx tüm siyasi görüşlerin ideolojik nitelikte olduğuna inan-madı. Sınıf sömürüsünü ve baskı sürecini ortaya koymaya çalıştığı kendi çalışmasının bilimsel olduğunu ileri sürdü. Ona göre bilim ile ideoloji, hakikat ile sahtelik arasın-da açık bir ayrım yapılabilirdi. Ancak bu ayrım, Lenin (bkz. s. 113) ve Gramsci (bkz. s. 270) gibi sonraki Marksistlerin yazılarında bulanıklaşmaya başladı. Onlar sadece “burjuva ideolojisi” kavramına değil, “sosyalist ideoloji” veya “proleterya ideolojisi” gibi Marx’ın saçma bulabileceği kavramlara da atıfta bulundular.

Kavramın alternatif kullanımları, liberaller ve muhafazakârlar tarafından da geliştirildi. İki dünya savaşı arası dönemde totaliter diktatörlüklerin ortaya çıkışı, Karl Popper (1902-94), J. L. Talmon ve Hannah Arendt (bkz. s. 28) gibi yazar-ları, ideolojiyi boyun eğme ve itaat sağlayan bir sosyal denetim aygıtı olarak gör-meye yöneltti. Kavramın ağırlıklı olarak faşizm ve komünizm örneklerine daya-lı Soğuk Savaş dönemi liberal kullanımı, ideolojiyi, bir hakikat tekeli iddiası olan ve muhalif fikirleri ve rakip inançları hoşgörmeyi reddeden “kapalı” bir düşünce

Page 34: Siyaset Andrew Heywood

sistemi olarak görüyordu. Buna karşılık, temelde bireysel özgür-lüğe bağlı olan liberalizm ile muhafazakârlık ve demokratik sos-yalizm gibi geniş ölçüde liberal ilkelere bağlı olan doktrinler tam olarak ideoloji değildi. Bu doktrinler, özgür tartışma, muhalefet ve eleştiriye izin vermeleri, hatta bunlar üzerinde ısrar etmeleri anlamında “açık” sayılıyordu.

“İdeoloji” kavramının münhasıran muhafazakâr kullanımı, Michael Oakeshott (bkz. s. 279) gibi düşünürler tarafından ge-liştirilmiştir. Bu görüş özel olarak, büyük ölçüde insan zihninin dünyayı bütün boyutlarıyla kavrayabilme kapasitesine sahip ol-madığı inancından kaynaklanan rasyonalizmin değeri hakkında-ki muhafazakâr şüpheciliği yansıtmaktadır. Oakeshott’un belirtti-ği gibi, siyasi faaliyette insan “sonsuz ve dipsiz bir denize yelken açmıştır”. Bu yaklaşımdan hareketle, ideolojiler soyut “düşünce sistemleri”; yani açıkça kavranamaz olanı açıklama iddiasıyla siya-si gerçekliği çarpıtan fikirler bütünü olarak görülürler. Bu neden-le muhafazakârlar geleneksel olarak kendilerinin de bir ideoloji-ye bağlı olduğu fikrini reddederler; bunun yerine muhafazakârlığı bir eğilim, bir “zihinsel tavır” olarak görürler ve kendi inançlarını pragmatizmde, gelenekte (bkz. s. 548) ve tarihte bulurlar.

Ancak bu kullanımların her birinin sakıncası, bunların olumsuz veya kötüleyici olması dolayısıyla, kavramın kullanımını sınırlamasıdır. Diğer bir ifa-deyle belirli siyasi doktrinler, “ideoloji” kavramının dışında kalırlar. Örneğin Marx, kendi fikirlerinin ideolojik değil bilimsel olduğunda ısrar etmiştir; liberaller, liberaliz-min de bir ideoloji olarak görülmesi gerektiğini inkar etmişlerdir; ve muhafazakârlar, geleneksel olarak ideolojik tarz siyasetten çok pragmatik olanı benimsemişlerdir. Da-hası, bu kullanımların her biri değer yüklüdür ve belirli bir siyasi doktrine uygundur. “İdeoloji”nin kapsayıcı bir tanımı (tüm siyasi geleneklere uygulanabilecek bir tanım) nötr olmalıdır; ideolojilerin “iyi” veya “kötü”, doğru veya yanlış, özgürleştirici veya baskıcı olduğu fikrini reddetmelidir. Bu, kavramın ideolojiyi eylemtemelli inanç sis-temi, siyasi faaliyete rehberlik eden veya ilham veren karşılıklı olarak birbiriyle ilişkili fikirler bütünü olarak gören modern, sosyal bilimsel anlamıdır.

LiberalizmSiyasi ideolojilere ilişkin herhangi bir anlatım liberalizmle başla-malıdır. Bunun nedeni liberalizmin aslında sanayileşmiş Batının ideolojisi olması ve genellikle bir dizi rakip değer ve inancı kucak-lamaya elverişli bir meta-ideoloji olarak tanımlanmasıdır. Her ne kadar liberalizm ondokuzuncu yüzyılın başlarına kadar tekamül etmiş bir siyasi inanç olarak ortaya çıkmamışsa da, liberal teori-ler ve ilkeler ondan önceki üçyüz yıl boyunca tedrici olarak ve far-

Rasyonalizm: Dünyanın, rasyonel bir yapıda olduğu ön kabulüne dayalı olarak, insan aklı aracılığıyla anlaşılabileceği ve açıklanabileceği inancı. Pragmatizm: Pratik durum ve hedeflerin öncelikli olarak vur-gulandığı bir teori ve pratik; pragmatizm soyut fikirlere karşı bir güvensizliği ifade eder.

İdeoloji

Sosyal bilim bakış açısından bir ideoloji, mevcut iktidar ilişkileri sistemini korumayı, değiştirme-yi veya yıkmayı amaçlayan ve or-ganize bir siyasi eylem için temel teşkil eden, az veya çok tutarlı bir fikirler bütünüdür. Bu anlam-da bütün ideolojiler (a) genel-likle bir “dünya görüşü” şeklinde, mevcut düzene ilişkin bir değer-lendirme sunarlar; (b) bir İyi Top-lum vizyonu çerçevesinde, arzu-lanan bir gelecek modeli sağlar-lar; ve (c) siyasi değişimin nasıl olabileceği ve nasıl olma-sı ge-rektiği konusunda bir çerçeve çi-zerler. Bununla beraber ideoloji-ler, değişmez bir şekilde mühür-lenmiş düşünce sistemleri değil-dir; daha ziyade, birçok noktada bir diğeriyle çakı-şan değişken fi-kirler bütünüdür. “Temel” düzey-de ideolojiler siyaset felsefelerine benzerler; “tatbiki” düzeyde ise geniş siyasi hareketler şeklini alır-lar (Seliger, 1976).

Kavramlar

Page 35: Siyaset Andrew Heywood

kına varılabilir biçimde gelişmişti. Liberalizm, feodalizmin yıkılı-şının ve onun yıkıldığı yerde bir piyasanın veya kapitalist toplu-mun gelişmesinin ürünüydü. Erken dönem liberalizmi kuşkusuz yükselen bir sanayi orta sınıfının arzularını yansıtıyordu ve libera-lizmle kapitalizm ta o zamandan beri yakından bağlantılıydı (ba-

zıları bunun özü gereği bir bağlantı olduğunu ileri sürmüşlerdir). En erken şekliyle liberalizm siyasi bir doktrindi. Anayasal ve -daha sonraları da- temsili hükümeti sa-vunmak yerine mutlakiyete (bkz. s. 36) ve feodal imtiyazlara saldırıyordu. Ondo-kuzuncu yüzyılın başlarından itibaren laissez faire kapitalizminin (bkz. s. 265) er-demleri olarak ünlenen ve her çeşit hükümet müdahalesini mahkum eden ayrı bir yaklaşım olarak liberal iktisadi düşünce gelişti. Bu, klasik liberalizmin veya ondo-kuzuncu yüzyıl liberalizminin merkezi teması oldu. Ancak ondokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren refah reformunu ve iktisadi müdahaleyi daha tercihe şayan gö-ren bir çeşit sosyal liberalizm ortaya çıktı. Bu tür bir vurgu modern, yirminci yüzyıl liberalizminin kendine has bir teması haline geldi.

Liberalizmin Unsurları ▶ Bireycilik: Bireycilik (bkz. s. 254) liberal ideolojinin merkezi ilkesidir.

Herhangi bir sosyal gruba veya kolektif bütüne karşı olarak, bireysel insanın en yüksek derecede öneme sahip olduğu inancını yansıtır. Bu yaklaşımda be-şeri varlıklar her şeyden önce birey olarak görülür. Bireyler eşit ahlaki değerde, ayrı ve biricik şahsiyetler olarak kabul edilir. Bu çerçevede liberalizmin hedefi, içinde bireyin serpilip gelişebileceği, her birinin yeteneği ölçüsünde yapabile-ceğinin en iyisini yaparak, kendi tanımladığı “iyi” doğrultusunda ilerleyebile-ceği bir toplum inşa etmektir. Bu da, bireylerin kendi ahlaki kararlarını kendi-lerinin almasını mümkün kılan bir kurallar bütünü oluşturması anlamında, li-beralizmin ahlaki bakımdan nötr olduğu şeklindeki görüşü desteklemektedir.

▶ Özgürlük: Bireysel özgürlük (freedom) veya “liberty” (bu iki terim birbi-rinin yerine kullanılabilir), liberalizmin merkezi değeridir; ona eşitlik, adalet veya otoriteye göre öncelik tanınır. Bu, doğal olarak bireye duyulan inançtan ve herkesin kendi seçtiği veya hoşlandığı şekilde davranmasını sağlama arzu-sundan kaynaklanır. Bununla birlikte liberaller, bir bireyin özgürlüğünün di-ğerlerinin özgürlüğünü tehdit edebileceğini ve özgürlüğün kurallara riayetsiz-lik haline gelebileceğini göz önüne alarak, “hukuka bağlı özgürlük”ü savunur-lar. Dolayısıyla bireylerin “herkes için aynı özgürlük” ilkesiyle uyumlu biçim-de mümkün olan maksimum özgürlükten yararlanmaları idealini savunurlar.

▶ Akıl: Liberaller dünyanın rasyonel bir yapısı olduğuna ve bunun insan aklı ve eleştirel bir tetkik yoluyla keşfedilebileceğine inanırlar. Bu da liberalleri, bireylerin kendi adlarına en makul yargılarda bulunma yeteneğine sahip bu-lunduklarına ve pek çok durumda kendi çıkarlarının ne olduğunu değerlen-

Meta-ideoloji: İdeolojik tartışmanın onun üzerinde yer aldığı daha yüksek veya ikinci tür bir ideoloji ( s. 72).

Page 36: Siyaset Andrew Heywood

dirmede en iyi yargıçlar olabildiklerine ilişkin bir inanca yö-neltir. Bu inanç, aynı zamanda liberalleri ilerlemeye ve be-şeri varlıkların anlaşmazlıklarını kan dökme veya savaş yeri-ne tartışma ve ikna yoluyla çözebilme kapasitelerine inanma-ya teşvik eder.

▶ Eşitlik: Bireycilik, temele ilişkin bir eşitliği ifade eder; yani bireylerin en azından ahlaki değer anlamında “eşit doğ-dukları” inancını yansıtır. Bu eşit haklara ve yetkilere ilişkin liberal bağlılıkta, özellikle de hukuki eşitlikte (kanun önünde eşitlik) ve siya-si eşitlikte (bir kişi bir oy, bir oy bir değer) belirginleşir. Ancak bireyler aynı seviyede yeteneğe ve çalışma isteğine sahip olmadıklarından dolayı, liberaller sosyal eşitliği veya gelir eşitliğini desteklemezler. Bunun yerine, tüm bireyle-re kendi eşit olmayan potansiyellerini gerçekleştirmeleri bakımından eşit şans tanıyan fırsat eşitliğini (“eşit oyun alanını”) savunurlar. Dolayısıyla liberaller, kabaca yetenek artı çok çalışmayı ifade eden liyakate dayalı meritokrasi ilke-sini desteklerler.

▶ Hoşgörü: Liberaller hoşgörünün (ki bu tahammül demektir; yani insanla-rın mutabık olmadıkları fikir, konuşma ve davranışlara müsaade etmeye gö-nüllü olmasıdır) hem bireysel özgürlüğün, hem de sosyal zenginleşmenin ga-rantisi olduğuna inanırlar. Ahlaki, kültürel ve siyasi çeşitlilik şeklindeki plüra-lizmin (bkz. s. 112) olumlu ve sağlıklı olduğuna, bütün inançların, fikirlerin serbest piyasasında test edilmesini sağlayarak tartışmayı ve entelektüel geliş-meyi desteklediğine inanırlar. Dahası liberaller rakip fikirler ve çıkarlar arasın-da doğal bir ahenk veya denge olduğuna ve dolayısıyla uzlaşmaz çelişki fikri-nin genellikle geçerli olmadığına da inanma eğilimindedirler.

▶ Rıza: Liberal yaklaşımda otorite ve sosyal ilişkiler daima rızaya ve gönüllü anlaşmaya dayalıdır. Dolayısıyla yönetim de “yönetilenlerin rızasına” dayan-malıdır. Bu doktrin, liberalleri temsilden ve demokrasiden yana olmaya teş-vik eder. Benzer biçimde sosyal organlar ve birlikler de kendi öz çıkarını izle-meyi amaçlayan bireylerin gönüllü olarak dahil oldukları sözleşmeler yoluyla gerçekleştirilir. Bu anlamda otorite “aşağıdan” gelir ve daima meşruluk (bkz. s. 282) temeline dayanır.

▶ Anayasacılık: Liberaller, hükümeti bir toplumda düzen ve istikrarın hayati öneme sahip teminatı olarak görmekle birlikte, hükümetin bireye karşı bir ti-ranlığa dönüşebilme tehlikesi arzettiğinin sürekli farkındadırlar (“iktidar yoz-laştırır” (Lord Acton)). Bu yüzden sınırlı yönetime inanırlar. Bu hedefe ise, yönetim gücünün bölünmesiyle, çeşitli yönetim kurumları arasında bir den-ge ve kontrol yaratılmasıyla, devletle birey arasındaki ilişkileri tanımlayan bir haklar beyannamesi içeren kodifiye edilmiş veya “yazılı” bir anayasanın oluş-turulmasıyla ulaşılabilir.

İlerleme: İleri doğru hareket etme; tarihin, bilgi birikimine ve hikmete dayalı olarak beşeri gelişmeyle karakterize edilebi-leceği inancı.Meritokrasi: Hünerli olanlar ta-rafından yönetim; makam ve mükafaatların, kabiliyet (yeter-lilik) temelinde dağıtılması ge-rektiğine dayalı ilke.

Page 37: Siyaset Andrew Heywood

Klasik Liberalizm

Klasik liberalizmin merkezi teması, onun bireyciliğin en uçtaki biçimine duyulan bağlılıktadır. Beşeri varlıklar egoist, yalnızca kendi çıkarını gözeten ve kendine gü-venen yaratıklar olarak görülür. C. B. Macpherson’un “sahiplenici bireycilik” ola-rak kavramsallaştırdığı bu yaklaşımda bireyler, kendi kişiliklerinin ve kapasiteleri-nin sahibi olan ve topluma veya diğer bireylere hiçbir şey borçlu olmayan varlıklar olarak görülürler. Bu atomist toplum yaklaşımı, müdahalesizlik veya birey üzerin-de dışsal bir zorlamanın yokluğu anlamındaki “negatif ” özgürlük inancıyla destek-lenir. Bu yaklaşımda, devlete ve tüm biçimleriyle hükümet müdahalesine karşı de-rin bir sempatisizlik vardır.

Tom Paine’in (bkz. s. 298) ifadesiyle devlet “zorunlu bir kötülük”tür. Devlet, en azından düzeni ve güvenliği tesis etmesi ve sözleşmelerin uygulanmasını sağla-ması anlamında “zorunlu”dur. Bununla beraber, topluma kolektif bir irade empo-

ze etmesi, dolayısıyla bireyin özgürlüğünü ve sorumluluğunu sı-nırlaması anlamında “kötülük”tür. Bu yüzden klasik liberal ideal-de devlet, vatandaşın diğer vatandaşların tecavüzünden korunma-sı rolüyle sınırlı olduğu minimal veya “gece bekçisi” devlet olarak kurgulanır. İktisadi liberalizm şeklinde bu konum, serbest piya-sa mekanizmasına duyulan derin bir inançla ve ekonominin en iyi işlemesinin hükümet tarafından kendi haline bırakıldığında ger-çekleşebileceği inancıyla desteklenir. Bu bağlamda laissezfaire ka-pitalizmi, refahı teminat altına alan, bireysel özgürlüğü destekle-yen, liyakata göre bireylerin yükselişine ve düşüşüne izin veren ve sosyal adaleti sağlayan bir sistem olarak görülür.

Modern Liberalizm

Modern liberalizm, devlet müdahalesine daha sempatik bakmasıyla tanımlanır. As-lında ABD’de “liberal” kavramı sürekli olarak, “minimal” hükümeti değil büyük hükümeti destekleyenleri ifade etmek için kullanılır. Bu değişiklik, sanayi kapita-

John Locke (1632-1704)İngiliz filozof ve siyasetçi. Locke İngiltere’de, Somerset’te dünyaya geldi. 1661’de ilk Shaftsbury kontu Anthony Ashley Cooper’in sekreteri olmadan önce, Oxford Üniversitesinde tıp öğrenimi aldı. Locke’un siyasi görüşleri İngiliz Devriminin hazırlayan ortamda karşı gelişti ve genellikle İngiltere’de Orangelı William yönetiminde mutlakiyetçi yönetime son verilip anayasal bir monarşinin kuruldu-ğu 1688’deki “Şanlı Devrim”e meşruluk sağlayan fikirler olarak görüldü. Hayat, hürriyet ve mülkiyet olarak belirlediği “doğal” veya Tanrı vergisi haklar üzerinde özel bir vurgu yapan Locke, erken dö-nem liberalizminin gelişiminde anahtar bir düşünür-dür. Temsili hükümetin ve hoşgörünün bir ta-raftarı olarak Locke’un görüşleri, Amerikan Devrimi üzerinde ciddi bir etki yaptı. Onun en önemli siyasi eserleri Hoşgörü Üstüne Bir Mektup (1689) ve Hükümet Üstüne İki İnceleme’dir ([1690] 1965).

Atomizm: Toplumun, genel olarak, başka bireylere çok az şey borçlu olan veya hiçbir şey borçlu olmayan, kendi kendi-sine yeterli bireylerden oluştu-ğu inancı.İktisadi liberalizm: Piyasanın herkes için doğal olarak refah ve fırsat üretmeye eğilimli, kendi kendisini düzenleyen bir mekanizma olduğu inancı.Büyük hükümet: Genellikle iktisadi yönetim ve sosyal regü-lasyonu ifade eden müdahaleci hükümet.

Page 38: Siyaset Andrew Heywood

İngiliz filozof, iktisatçı ve siyasetçi. Mill, babası faydacı teorisyen James Mill (1773-1836) tarafından katı ve yoğun bir eğitime tabi tutuldu. Bunun sonucu olarak Mill, 20 yaşında, Coleridge ve Alman İdealistlerinden etkilenerek daha beşeri bir felsefe geliştirdikten sonra, zihinsel bir yıkıma uğradı. Aralarında Özgürlük Üstüne (1859), Temsili Hükümet Üstüne Düşünceler (1861), Kadının Hüküm Altına Alınması’nın (1869) da bulunduğu başlıca eserleri, liberal fikriyatın gelişiminde güçlü bir etki yap-tı. Mill’in değişken ve karmaşık eserleri, klasik ve modern liberalizm ayrımını belirginleştirdi. Onun devlet müdahaleciliğine ilişkin güvensizliği bariz biçimde ondokuzuncu yüzyılın ilkelerinden geli-yordu; ama kadınların genel oy hakkına veya işçi birliklerine duyduğu sempati kadar, bireysel ha-yatın niteliği (“bireyselliğe” bağlılığında ifadesini bulur) üzerindeki vurgusu da, açıkça yirminci yüz-yıldaki gelişmeleri bekledi.

lizminin sadece yeni biçimlerde adaletsizlik ürettiğinin ve halk kitlelerini piyasa-nın kaprislerine tâbi kıldığının kabul edilmesiyle ortaya çıkmıştır. J. S. Mill’in eser-lerinden etkilenen ve Yeni Liberaller olarak anılanlar (T. H. Green (1836-82), L. T. Hobhouse (1864-1929) ve A. J. Hobson (1858-1940) gibi isimler) daha geniş, “pozitif ” bir özgürlük görüşünün bayraktarlığını yapmışlardır. Bu yaklaşımda öz-gürlük, aç kalma özgürlüğünden fazla bir şeyi ifade etmeyebilecek olan, sadece ken-di haline bırakılma anlamına gelmez. Daha ziyade, kişisel gelişimle ve bireyin başa-rılı olmasıyla bağlantılıdır; yani bireyin kendisine yeterli hale gelmesini sağlama ye-teneğiyle ve onun kendisini gerçekleştirmeye ulaşmasıyla.

Bu görüş sosyal liberalizm veya refah liberalizmi için temel oluşturur. Bu da devlet müdahalesinin tanınmasıyla, özellikle bireysel varoluşu çürüten sosyal kötülüklerden bireyi koruyarak özgürlüğü genişletebilecek olan sosyal refah (bkz. 584 s.) biçimin-deki müdahalelerin tanınmasıyla tasvir edilir. Bu kötülükler İngiltere’de 1942 yılında-ki Beveridge Raporunda “beş dev” olarak teşhis ediliyordu. Bunlar, fakirlik, cehalet, işsizlik, bakımsızlık ve hastalıktı. Aynı şekilde modern liberaller, laissezfaire kapitaliz-mine ilişkin inançlarını terk ettiler. Bu durum büyük ölçüde J. M. Keynes’in (bkz. s. 268), büyüme ve refaha sadece yönetilen veya regüle edilen bir kapitalizmle ulaşıla-bileceğine ve anahtar iktisadi sorumlulukların devletin eline bırakılması gerektiğine dair fikirlerinin bir ürünüydü. Bununla birlikte modern liberallerin kolektif önlemle-re ve hükümet müdahalesine verdikleri destek daima şartlı olmuştur. Onların kaygı-sı zayıf ve kırılgan olanın, gerçekten de kendisine yardım etmeye muktedir olmayanın içinde bulunduğu kötü durumla ilgilidir. Hedefleri, her şeyden önce bireyleri içinde bulundukları durumun gerektirdiği sorumlulukları almaya ve kendi ahlaki tercihleri-ni yapmaya muktedir kılacak noktaya yükseltmektir. Liberalizmin ilkelerini refah ve yeniden dağıtım siyasetiyle uzlaştırmaya ilişkin en etkili modern girişim John Rawls (bkz. s. 88) tarafından gerçekleştirilmiştir.

MuhafazakârlıkMuhafazakâr fikirler ve doktrinler ilk olarak onsekizinci yüzyılın sonlarında ve on-dokuzuncu yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Bunlar, birçok bakımdan Fransız Dev-

John Stuart Mill (1806-73)

Page 39: Siyaset Andrew Heywood

riminde ifadesini bulan büyük ölçekteki iktisadi ve siyasi değişime karşı bir tepki olarak ortaya çıktılar. Bu anlamda muhafazakârlık Ancien Régime’e (Eski Rejim’e) dönmeye ilişkin bir eğilimi ifa-de ediyordu. Muhafazakârlık, liberalizmin, sosyaliz-min ve milli-yetçiliğin gelişiminin serbest bıraktığı baskılara direnmeye çalışa-rak, gittikçe daha güç durumlara düşen geleneksel sosyal düzenin savunmasına geçti. Ancak muhafaza-kâr düşüncedeki bölünmeler daha baştan itibaren barizdi. Kıta Avrupa’sında Joseph de Maistre

(1753-1921) gibi düşünürlerin çalışmalarında ifadesini bulan bir muhafazakârlık türü gelişti. Herhangi bir reform düşüncesini peşinen reddeden bu muhafazakârlık, belirgin bir biçimde otokratik ve tepkiseldi. Bununla birlikte ABD ve İngiltere’de, Edmund Burke’ün “muhafaza etmek için değişim” fikrinde ifadesini bulan, daha ih-tiyatlı, daha esnek ve sonuçta daha ba-şarılı bir muhafazakârlık türü ortaya çıktı. Bu yaklaşım, ondokuzuncu yüzyılda muhafazakârların “Tek Ulus” paternalist sancağı altında bir sosyal reform davasını üstlenmelerini mümkün kıldı. İngiltere’de bu ge-lenek zirve noktasına 1950’lerde Muhafazakâr Parti’nin, savaş sonrası dönemin dü-zenini kabul etmesi ve Keynezyen sosyal demokrasinin kendine özgü bir versiyo-nunu benimsemesiyle ulaştı. Ancak bu tür fikirler, 1970’lerden itibaren Yeni Sağ’ın ortaya çıkmasıyla birlikte, gittikçe baskı altına alınmaya başlandı. Yeni Sağ’ın radi-kal anti devletçi ve anti paternalist muhafazakârlık türü, ağırlıklı olarak liberal tema-lara ve değerlere dayandı.

Muhafazakârlığın Unsurları ▶ Gelenek: Muhafazakâr düşüncenin merkezi teması olan “muhafaza arzusu”, ge-

leneğin idrak edilen erdemleriyle, yerleşik ananelere ve zaman içinde kalımlılığı-nı göstermiş olan kurumlara duyulan saygıyla yakından ilişkilidir. Bu yaklaşımda ge-lenek, geçmişin birikmiş bilgeliğini ve “zamanının testinden geçmiş” kurum ve uy-gulamaları yansıtmaktadır ve hem bugün yaşayanların, hem de gelecek nesille-rin yararına korunmalıdır. Aynı zamanda gelenek, bireylere sosyal ve tarihsel bir aidi-yet hisi vererek, istikrar ve güvenliği geliştirme erdemine de sahiptir.

▶ Pragmatizm: Geleneksel olarak muhafazakârlar, yaşadığımız dünyanın son-suz karmaşıklığı dolayısıyla, insanın rasyonelliğinin sınırlılığına vurgu yaparlar. Bu yüz-den soyut ilkelere ve düşünce sistemlerine güvenilmez. Onların yerini tecrü-beye, tarihe ve her şeyin ötesinde pragmatizme duyulan inanç alır; yani eylemin pratik şartlar ve pratik hedefler tarafından, “işleyen” tarafından şekillendirilmesi gerektiği inancı. Bu çerçevede muhafazakârlar, kendi inançlarını bir ideoloji ola-rak tanımla-mak yerine, bir “zihin durumu” veya bir “hayat görüşü” olarak tanım-lamayı tercih ederler ve bunun ilkesiz bir oportünizme varacağı fikrini reddederler.

▶ Beşeri mükemmel olmayış: Muhafazakâr insan doğası anlayışı önemli ölçü-de karamsardır. Bu yaklaşımda beşeri varlıklar, aşina olunana ve denenip test edil-miş olana yönelen, istikrarlı ve düzenli topluluklar içinde yaşama ihtiyacı hisseden,

Yeniden dağıtım: Artan oranlı vergiler ve refah önlemleri yoluyla, maddi eşitsizliklerin azaltılması.Ancien Régime: Fransızca, ke-lime anlamı olarak eski düzen; genellikle Fransız Devriminden önce gelen mutlakiyetçi yapı-larla bağlantılı olarak kullanılır.

Page 40: Siyaset Andrew Heywood

Genellikle AngloAmerikan muhafazakar geleneğinin babası olarak görülen Dublin doğumlu İngi-liz devlet adamı ve siyaset teorisyeni. Burke’ün eskimeyen şöhreti bir dizi eserine, özellikle de Fran-sız Devrimini eleştirdiği Fransa’daki Devrim Üstüne Düşünceler ([1790] 1968) adlı eserine dayanır. Amerikan Devrimine sempatiyle bakmasına rağmen Burke, hikmetin büyük ölçüde tecrübe, ge-lenek ve tarihte yattığını ileri sürerek, Fransız siyasetinin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi soyut il-kelere göre yeniden biçimlendirilmesine ilişkin çabalarını gür bir sesle eleştirdi. Bununla beraber, “muhafaza için değişim”i inatçı bir biçimde reddetmesinden dolayı Fransız monarşisinin de kendi akibetinden sorumlu olduğunu düşünüyordu. Burke, kötülüğü önleyebileceğini ama ender olarak iyiliği arttırabileceğini düşündüğü hükümete karşı karamsar bir bakış açısına sahipti. Piyasa güçle-rini ise “doğal hukuk” olarak görüyordu.

sınırlı, bağımlı ve güvenlik arayan yaratıklardır. Buna ilave olarak bireyler ahlaki ba-kımdan bozukturlar; bencillikle, açgözlülükle ve iktidar ihtirasıyla lekelenmişler-dir. Bu bağlamda suçun ve düzensizliğin kökleri toplumdan ziyade beşeri bireyde-dir. Dolayısıyla düzenin idamesi (bkz. s. 497) güçlü bir devletin, sağlam kanunla-rın ve katı cezaların varlığına ihtiyaç gösterir.

▶ Organizmacılık: Muhafazakârlar, toplumu bireysel yaratıcılığın ürünü olan bir yapım şeklinde görmek yerine, geleneksel olarak onu organik bir bütün veya yaşa-yan bir varlık olarak görürler. Bu çerçevede toplum, çeşitli kurumlarıyla veya top-lumun sağlığına ve istikrarına katkıda bulunan “toplumun dokusu”yla (aile, yerel cemaatler, millet vb.) doğal bir gereklilik olarak inşa edilmiştir. Bütün, onu oluştu-ran bireysel parçaların toplamından daha fazla bir şeydir. Paylaşılan (ve genellike “geleneksel olan) değerler ile ortak kültür de, topluluğun idamesi ve sosyal uyum bakımından hayati önemde kabul edilir.

▶ Hiyerarşi: Muhafazakâr yaklaşımda sosyal konum ve statülerin derece-lendirilmesi, organik bir toplumda doğal ve kaçınılmazdır. Bunlar, örneğin me-murların ve işçilerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin, ailelerin ve çocuklarının fark-lılaşan rollerini ve sorumluluklarını yansıtır. Ancak bu yaklaşımda hiyerarşi ve eşit-sizlik çatışmaya sebep olmaz; çünkü toplum karşılıklı yükümlülüklerle ve müteka-bil ödevlerle birbirine bağlıdır. Aslında bir kimsenin “hayattaki mevkisi” büyük öl-çüde şans ve doğuma bağlı olduğundan dolayı, müreffeh ve imtiyazlı olan, daha az talihli olanlara karşı belirli bir sorumluluk taşır.

▶ Otorite: Muhafazakârlar, bir dereceye kadar, otoritenin daima “yukarıdan aşa-ğıya” uygulandığını ve bunun bilgi, tecrübe veya eğitimden yoksun olanlara ken-di çıkarlarını doğru olarak izleyebilmeleri için liderlik ve rehberlik ve destek sağla-dığını (ebeveynin çocukları üzerindeki otoritesinde olduğu gibi) düşünürler. Es-kiden doğal aristokrasi fikri etkili olmuşsa da, bugün otorite ve liderlik, genellik-le daha çok bir tecrübe ve eğitimin ürünü olarak görülmektedir. Otoritenin erde-mi, onun insanlara kim olduklarına ve onlardan ne beklendiğine ilişkin somut bir duygu veren bir sosyal uyum kaynağı olmasındandır. Bu yüzden özgürlük sorum-lulukla birlikte varolur; dolayısıyla da genel olarak ödev ve yükümlülüklerin gönül-lü kabulünden ibarettir.

Edmund Burke (1729-97)

Page 41: Siyaset Andrew Heywood

▶ Mülkiyet: Muhafazakârlar mülk sahipliğini, insanlara güvenlik ve hükümet-ten bağımsızlık düzeyi vermesi, onları kanunlara ve başkalarının mülkiyetine saygı göstermeye teşvik etmesi bakımından hayati öneme sahip görürler. Aynı zaman-da mülkiyet, insanların kişiliklerinin dışsallaştırılması halidir; ki böylece onlar sa-hip oldukları şeylerde, yani evlerinde, arabalarında vs. kendilerini “görürler”. An-cak mülk sahipliği hakları olduğu kadar sorumlulukları da kapsar. Bu yaklaşımda bizler, bir anlamda sadece, geçmiş nesillerden devraldıklarımızı (“aile gümüşleri”) ve belki de gelecek nesillerin değerlerini ifade eden mülkiyetin muhafızlarıyızdır.

Paternalist Muhafazakârlık

Muhafazakâr düşüncedeki paternalist damar, organizmacılık, hiyerarşi ve ödev gibi ilkelerle tamamen tutarlıdır ve geleneksel muhafazakârlığın doğal bir sonucu ola-rak görülebilir. Benjamin Disraeli’nin erken dönem yazılarında sıkça görülebileceği gibi paternalizm sağduyu ile ilkenin bir bileşimini oluşturur. İngiltere’nin “iki ulus: Zengin ve Fakir” olarak ikiye ayrılması tehlikesine dikkat çeken Disraeli, yaygın bir sosyal devrim korkusunu ifade etmiştir. Bu uyarı, “yukarıdan reform”un “aşağıdan devrim”e kıyasla tercihe şayan olduğunu kabul etmesi gereken imtiyazlının özçıka-rına bir sesleniştir. Bu mesaj, köklerini noblesse oblige (asalet ödevi) gibi neofe-odal fikirlerde bulan ödev ve sosyal yükümlülük ilkelerine bir çağrıyla desteklen-mektedir. Aslında bu yaklaşımda ödev, imtiyazın fiyatıdır; muktedir ve mülk sahi-bi olan, sosyal uyum ve beraberliğe ilişkin daha geniş menfaatler adına, daha az hali vakti yerinde olana karşı bir sorumluluğu da miras almaktadır. Tekulus ilkesiyle so-nuçlanan, tam bir Tory duruşu olarak ifade edilebilecek olan ve birbirine bağlı ve istikrarlı bir hiyerarşi şeklindeki organik bir denge görüşünü ifade eden bu yakla-şım, sosyal eşitlik idealine fazlaca sıcak bakmaz.

Tekulus geleneği, sadece sosyal reforma yönelik bir eğilimi tecessüm ettirmek-le kalmaz; aynı zamanda iktisadi politikaya ilişkin temelde pragmatik bir yaklaşımı da yansıtır. Bu, 1950’lerde İngiltere’de Harold Macmillan (1894-1986), R. A. But-

ler (1902-82) ve Ian MacLeod (1913-70) gibi isimlerce benimse-nen “orta yol” yaklaşımında görülebilir. Bu yaklaşım, iktisadi örgüt-lenmenin iki ideolojik modelinden, yani bir yandan laissez faire ka-pitalizminden, diğer yandan ise sosyalizmden ve merkezi planlama-cılıktan kaçınır. Bunlardan ilki, sosyal uyumu imkansız hale getiren ve zayıf ve kırılgan olanı cezalandıran bir serbestiyle sonuçlanacağı temelinde reddedilirken, ikincisi ise yekpare taştan bir devlet dire-ği ortaya çıkardığından ve her türden bağımsızlık ve teşebbüsü ez-diğinden dolayı reddedilir. Dolayısıyla çözüm, devletle birey arasın-daki dengenin “işe yarayan”a göre pragmatik biçimde ayarlanabile-ceği, piyasa rekabeti ile hükümet regülasyonunun bir karışımında yatmaktadır (“bencillik içermeyen özel teşebbüs” (H. Macmillan)). Buna çok benzer sonuçlara, 1945’ten sonra Hıristiyan Demokrasi

Doğal aristokrasi: Kabiliyet ve liderliğin, çaba veya kendi ken-disini geliştirme yoluyla elde edilemeyeceği, bunun doğuş-tan gelen veya fıtrî bir nitelik ol-duğu fikri. (bkz. 80)Noblesse oblige: Fransızca, kelime anlamı olarak soyluların yükümlülüğü; genel anlamda, daha az talihli veya daha az imtiyazlı olanları koruma veya onlara yol gösterme sorum-luluğu.Toryizm: Muhafazakarlık içinde hiyerarşiye inançla, geleneğe vurgu yapmayla ve ödev ve or-ganizmacılığa verilen destekle nitelenen ideolojik bir duruş.

Page 42: Siyaset Andrew Heywood

Avusturyalı iktisatçı ve siyaset felsefecisi. London School of Economics’de ve Chicago, Freiburg ve Salzburg Üniversi telerinde ders veren bir akademisyen olarak Hayek 1974’te Nobel İktisat Ödülü-nü aldı. Avusturya Okulunun bir taraftarı olarak, bireyciliğin ve piyasa düzeninin samimi bir inana-nı ve sosyalizmin amansız bir eleştiricisiydi. Kölelik Yolu (1948), onun iktisadi müdahaleciliğe saldır-dığı öncü bir eserdir; Özgürlüğün Temel Yapısı (1960) ile Hukuk, Yasama ve Özgürlük (1979) gibi son-raki çalışmalarında siyaset felsefesinde çeşitli temalar geliştirdi. Hayek’in eserleri, Yeni Sağ’ın yükse-lişinde kayda değer bir etki yaptı.

ilkelerini benimseyen Kıta Avrupası muhafazakârları tarafından ulaşılmış ve en katı şekliyle Alman Hıristiyan Demokratlarının (the Christlich Demokratische Union (CDU)) “sosyal piyasa” felsefesinde ifadesini bulmuştur. Bu felsefe, özel teşebbüs ve rekabetin erdemlerini yansıttığı ölçüde bir piyasa stratejisidir; ama bu yolla sağlanan refahın, toplumun daha büyük olan menfaati için kullanılması gereğine inanması ba-kımından da sosyaldir.

Yeni Sağ

Yeni Sağ, muhafazakâr düşüncede, hem 1945 sonrası devlet müdahalesi yönünde-ki eğilimlere, hem de liberal veya ilerlemeci sosyal değerlerin yaygınlaşmasına karşı bir tür karşıdevrimle sonuçlanan bir ayrılışı ifade etmektedir. Yeni Sağ fikirlerin izleri 1970’lere, savaş sonrası kaydedilen refah patlamasının sona ermesiyle, sosyal çöküşe ilişkin olarak büyüyen kaygılarla ve otorite kaybıyla kendisini belli eden Keynezyen sosyal demokrasinin aynı dönemdeki bariz başarısızlığına kadar götürülebilir. Bu tür fikirler en büyük etkisini İngiltere ve ABD’de gösterdi ve bu ülkelerde sırasıyla Thatc-herizm ve Reaganizm formunda ifadesini buldu. Bunlar, devlet odaklı örgütlenme bi-çimlerinden piyasa odaklı olanlara doğru bir değişime sebebiyet vererek daha geniş, hatta dünya çağında bir etki oluşturdular. Bununla birlikte Yeni Sağ, genellikle “neo-liberalizm” ve “neomuhafazakârlık” olarak kavramsallaştırılan iki ayrı geleneği nikah-lamaya ilişkin bir çaba olarak, uyumlu ve sistematik bir felsefe oluşturmaz. Her ne ka-dar bu ikisi arasında siyasi ve ideolojik bir gerilim mevcut olsa da, bunlar, güçlü ama minimal devlet hedefini yani Andrew Gamble’in (1981) ifadesiyle “özgür ekonomi ve güçlü devlet”i desteklemede bir araya getirilebilirler.

Neo-liberalizmNeo-liberalizm, Friedrich Hayek ve Milton Friedman (bkz. s. 248) gibi serbest piya-sa iktisatçılarının ve Robert Nozick (bkz. s. 138) gibi filozofların yazılarında gelişti-rilen klasik siyasi iktisadın güncelleştirilmiş bir türüdür. Neo-liberalizmin merkezi il-keleri piyasa ve bireydir. Başlıca neoliberal hedef ise, regüle edilmeyen piyasa kapi-talizminin verimliliği, büyümeyi ve yaygın refahı beraberinde getireceği inancından

Friedrich von Hayek (1899-1992)

Page 43: Siyaset Andrew Heywood

hareketle, “devletin sınırlarını geri itmek”tir. Bu yaklaşımda devle-tin “ölü eli” inisiyatifi tüketmekte ve teşebbüs gücünü kırmaktadır; hükümet ne kadar iyi niyetli olursa olsun, beşeri işlerde değişmez biçimde zarar verici etkide bulunmaktadır. Bu, liberal Yeni Sağ’ın mülkiyet politikasına ilgisinde ve devlet teşebbüsü veya millileştir-meye karşı özel teşebbüse yönelik tercihinde yansıma bulmaktadır.

Kısacası “özel iyidir; kamu kötü”. Bu tür fikirler, Margaret Thatcher’ın “toplum diye bir şey yoktur; sadece bireyler ve aileleri vardır” şeklindeki meşhur iddiasında ifadesi-ni bulan katı bir bireycilikle bağlantılıdır. Dadı devlet, bağımlılık kültürünün kaynağı ve piyasa ortamındaki tercih özgürlüğü olarak anlaşılan özgürlüğün tahripçisi olarak görülür. Onun yerine kendineyardıma, bireysel sorumluluğa ve girişimciliğe duyulan inanç konulur. Bu tür fikirlerin, bazılarınca neoliberal globalleşme olarak görülen glo-balleşme süreciyle geliştiği yaygın olarak düşünülmektedir.

Neo-muhafazakârlıkNeo-muhafazakârlık, ondokuzuncu yüzyılın muhafazakâr sosyal ilkelerini yeniden canlandırmıştır. Muhafazakâr Yeni Sağ her şeyden önce otoriteyi restore etmeyi ve geleneksel değerlere -özellikle de onlar arasında aile, din ve milletle bağlantılı olan-larına- dönmeyi arzular. Paylaşılan değerlerin ve ortak bir kültürün sosyal bağlılık ortaya çıkardığına ve medeni varoluşu mümkün kıldığına inanılırken, otorite de, di-siplin ve saygı ürettiği temelinden hareketle, sosyal istikrarın teminatı olarak görü-lür. Bu bağlamda neomuhafazakârlığın düşmanları, 1960’ların değerlerindeki gibi düşünmeyi, ben kültünü ve “herkesin kendi işine bakması”nı ifade eden müsama-hakarlıktır. Aslında ABD’de kendisini neoneomuhafazakâr olarak tanımlayanlar-dan pek çoğu, Kennedy-Johnson dönemi ilerlemeci reformlarının ortaya çıkardığı hayal kırıklığı ortamında büyüyen eski liberallerden oluşur. Neo-muhafazakârlığın diğer bir boyutu, çokkültürlü ve çok dinli toplumların ortaya çıkışını, bunların ça-tışma doğurucu ve doğası gereği istikrarsız oldukları gerekçesiyle, kaygıyla karşıla-ma eğilimidir. Bu yaklaşım aynı zamanda, çokkültürlülükten ve Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi ulus-üstü organların büyüyen etkisinden yana şüpheci olan dar bir milliyetçilikle de bağlantılıdır.

SosyalizmSosyalist fikirler onyedinci yüzyılın “Levellers ve Diggers”ine veya Thomas More’un Ütopya’sına ([1516] 1965) veya hatta Platon’un Devlet’ine kadar geriye götürülebilir-se de, sosyalizm ondokuzuncu yüzyılın başlarına kadar, siyasi bir inanç olarak şekil-lenmiş değildi. Sosyalizm sanayi kapitalizminin ortaya çıkışına karşı bir tepki olarak gelişti. Önceleri fabrika üretiminin yaygınlaşmasının tehdit ettiği esnaf ve zanaatkar-ların çıkarlarını dile getirdi; ancak bundan kısa bir süre sonra büyüyen sanayi işçi sı-nıfıyla, yani erken sanayileşme döneminin “fabrika yemi”yle bağlantılı hale geldi. İlk biçimleriyle sosyalizm köktenci (bkz. s. 89), ütopyacı ve devrimci karakter taşımaya

Dadı devlet: Geniş sosyal sorumlulukları olan devlet. Bu kavram, refah programlarının haklı görülemeyeceğini ve bireyi alçaltıcı olduğunu ima etmektedir.

Page 44: Siyaset Andrew Heywood

eğilimliydi. Hedefi, piyasa mübadelesine dayalı kapitalist ekonomi-yi kaldırmak ve yerine nitelik bakımından ondan farklı olan ve ge-nellikle ortak mülkiyet ilkesi üzerine bina edilen sosyalist toplumu koymaktı. Sosyalizmin bu şeklinin en etkili temsilcisi, fikirleri yir-minci yüzyıl komünizmi için temel oluşturan Karl Marx’tı.

Ancak ondokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren, çalışma şart-larıyla ücretlerin iyileştirilmesinin ve sendikalarla sosyalist siyasi partilerin büyümesinin bir sonucu olarak, işçi sınıfının tedrici ola-rak kapitalist toplumla bütünleşmesini yansıtan reformist bir sos-yalist gelenek ortaya çıktı. Sosyalizmin bu türü, “parlamenter yol”u benimseyerek, sosyalizme barışçı, aşamalı ve yasal yoldan geçişin mümkün olduğu-nu ilan etti. Reformist sosyalizmin iki kaynağı vardı. ilki, Robert Oven (1771-1858), Charles Fourier (1772-1837) ve William Morris (1854-96) gibi düşünürlerle bağlan-tılı olan ahlaki sosyalizmin hümanist geleneğiydi. Diğeri ise, özellikle Eduard Bern-stein (bkz. s. 80) tarafından geliştirilen revizyonist Marksizm şeklindeydi.

Yirminci yüzyılın büyük bölümünde sosyalist hareket böylece iki rakip kampa ayrıldı. Lenin (bkz. s. 113) ve Bolşevikler örneğini izleyen devrimci sosyalistler kendilerini komünist olarak adlandırırken, bir tür anayasal politikayı izleyen refor-mist sosyalistler, gittikçe daha fazla sosyal demokrasi olarak adlandırılacak bir yolu benimsediler. Bu rekabet sadece sosyalizme ulaşmak için en uygun araçların neler olduğu konusunda değil, aynı zamanda sosyalist hedefin kendisinin gerçekte ne ol-duğu konusunda da odaklanıyordu. Sosyal demokratlar ortak mülkiyet ve planla-ma gibi fundamentalist ilkelere sırtlarını döndüler ve sosyalizme refah devleti, ye-niden dağıtım ve iktisadi yönetim anlamında yeniden şekil verdiler. Bununla bera-ber, sosyalizmin her iki biçimi de yirminci yüzyılın sonlarında, kimilerini “sosyaliz-min ölümü”nü ve postsosyalist toplumun doğuşunu ilan etmeye teşvik eden bir kri-ze girdi. Bu süreçteki en dramatik hadise, 1989-91 yılları arasındaki doğu Avrupa devrimlerinin beraberinde getirdiği komünizmin çöküşüydü; ama sosyal demokra-si de geleneksel ilkeleri bakımından sürekli bir gerileme içindeydi ve bu yüzden ba-zıları onun artık modern liberalizmden ayırt edilemediğini öne sürecekti.

Sosyalizmin Unsurları ▶ Topluluk: Sosyalizmin odağında, ortak bir insaniyetin varlığıyla bağlantılı bir

sosyal varlık olarak insan görüşü vardır. Şair John Donne’nin ifadesiyle “hiçbir in-san tek başına bir ada değildir; herkes Kıta’nın bir kısmı ve ana karanın bir parçası-dır”. Bu yaklaşım, topluluğun (bkz. s. 250) önemine bir göndermedir; ve bireysel kimliğin sosyal ilişkiyle, sosyal gruplara ve kolektif organlara üyelik yoluyla nasıl biçimlendirildiğinin önemle altını çizmektedir. Sosyalistler terbiye etme, bakma ve besleyip büyütmenin insan doğasından önemli olduğunu vurgulama ve birey-sel davranışı esas olarak doğuştan gelen niteliklerden çok sosyal faktörlerle açıkla-ma eğilimindedirler.

Müsamahakarlık: İnsanların kendi ahlaki tercihlerini ken-dilerinin yapmasına izin veril-mesine istekli olmak; müsama-hakarlık, emredici/resmi de-ğerlerin olmadığını savunur. (bkz. 80)Revizyonizm: Orijinal veya yer-leşik inançların tadilatı; reviz-yonizm ilkenin terk edilme-sini veya bir kanaat kaybını ima eder.

Page 45: Siyaset Andrew Heywood

▶ Kardeşlik: Ortak insanlığı paylaşan beşeri varlıklar olarak insanlar, birbirle-rine yoldaşlık veya kardeşlik hissiyle bağlıdırlar (buradaki “kardeşlik”, tüm in-sanları içine alacak biçimde genişletilmiştir). Bu yaklaşım sosyalistleri rekabet-ten çok işbirliğini tercih etmeye ve bireyciliğe (bkz. s. 254) karşı kolektivizmi desteklemeye teşvik eder. Bu yaklaşımda rekabet, bireyleri birbirine karşı kış-kırtır, küskünlüğü, çatışmayı ve düşmanlığı beslerken, işbirliği, insanların kolek-tif enerjilerini bir takım faaliyetine dönüştürmelerini mümkün kılar ve topluluk bağlarını güçlendirir.

▶ Sosyal eşitlik: Eşitlik, sosyalizmin merkezi değeridir. Sosyalizm bazen eşit-likçiliğin bir türü ve eşitliğin diğer değerlere önceliğine duyulan inanç olarak tas-vir edilir. Sosyalistler özelde sosyal eşitliğin, yani fırsat eşitliğine karşı gelir eşitli-ğinin önemini vurgularlar. Bireylerin kendilerini diğer insanlarla özdeşleştirme-lerini teşvik eden sosyal eşitlik yolunun, sosyal istikrarın ve bütünlüğün başlıca garantisi olduğuna inanırlar. Aynı zamanda eşitlik, hukuki ve siyasi hakların uy-gulanması için bir temel de oluşturur.

▶ İhtiyaç: Eşitliğe duyulan sempati, aynı zamanda maddi menfaatlerin sadece çalışma veya liyakat temelinde değil, ihtiyaç temelinde dağıtımına ilişkin sosya-list inancı da yansıtır. Bu ilkenin klasik formülasyonu Marx’ın komünist dağıtım ilkesinde bulunur: “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre”. Bu yak-laşım, temel ihtiyaçların (yeme, içme, barınma, sağlık, kişisel güvenlik, vb.) tat-mininin, değerli bir beşeri varoluşun ve sosyal hayata katılımın önşartı olduğu inancını yansıtır. Ancak açıktır ki, ihtiyaca göre dağıtım, insanların sadece mad-di güdülerle değil, ahlaki güdülerle de hareket etmelerini gerektirir.

▶ Sosyal sınıf: Sosyalizm genellikle sınıf politikasının bir şekli olarak sunulur. Öncelikle sosyalistler toplumu gelir veya refahın dağıtımı bakımından analiz etme ve dolayısıyla sınıfı önemli (genellikle en önemli) bir sosyal bölünme ko-nusu olarak görme eğilimindedirler. İkinci olarak sosyalizm geleneksel olarak ezilen ve sömürülen işçi sınıfının (nasıl tanımlanırsa) çıkarlarının yanındadır ve yine geleneksel olarak işçi sınıfını sosyal değişimin ve hatta sosyal devrimin bir aktörü olarak görür. Bununla birlikte sınıf ayrımları tedavi edilebilir: sosya-list hedef, hem ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin tamamen kaldırılması, hem de ciddi biçimde azaltılmasıdır.

▶ Ortak mülkiyet: Sosyalizm ile ortak mülkiyet arasındaki ilişki ciddi biçimde tartışmalıdır. Bazıları bunu sosyalizmin bizatihi amacı olarak; diğer bazıları ise bunun sadece daha geniş bir eşitlik ortaya çıkarmak için seçtiği basit bir aracı olarak görürler. Ortak mülkiyete ilişkin sosyalist argüman (ister Sovyet stili dev-let kolektifleştirmesi olsun, isterse de seçici devletleştirme (bir “karma ekono-mi”), onun maddi kaynakları ortak iyiye ulaşma amacıyla koordine etmenin bir aracı olmasındandır. Onlara göre özel mülkiyet bencilliği, açgözlülüğü ve sosyal bölünmeyi teşvik eder. Ancak modern sosyalizm mülkiyete ilişkin bu dar yakla-şımdan epeyce ayrılmıştır.

Page 46: Siyaset Andrew Heywood

Marksizm

Teorik bir sistem olarak Marksizm, batı kültürüne hakim olan ve modern dönem-deki entelektüel ilgiyi belirleyen liberal rasyonalizme karşı başlıca alternatifi teş-kil etmiştir. Siyasi bir güç olarak da uluslararası komünist hareket biçiminde Mark-sizm, en azından 191791 yılları arasında, batı kapitalizminin başlıca düşmanı ola-rak görülmüştür. Bu durum Marksizmi ele almadaki merkezi bir güçlüğün altını çizmektedir: Bu, Karl Marx ve Friedrich Engels’in (1820-95) klasik yazılarından gelen bir sosyal felsefe olarak Marksizm ile birçok bakımdan klasik ilkelerden ayrı-lan veya onları revize eden yirminci yüzyıl komünizm olgusu arasındaki farklılıktır. Dolayısıyla yirminci yüzyılın sonunda komünizmin çöküşü, bir siyasi ideoloji olarak Marksizmin ölümü olarak alınmamalıdır; bu durum aslında Leninizmin ve Staliniz-min kalıntılarından kurtulan Marksizme taze bir başlangıç imkanı da verebilir.

Aslında bir ölçüde sorun, Marx’ın kendi yazılarının geniş alanlı ve kompleks tabiatlı olmasından ve dolayısıyla onun bazılarınca iktisadi determinist, diğer ba-zılarınca ise hümanist sosyalist olarak yorumlanmasına imkan vermesinden kay-naklanmaktadır. Diğer bir ayrım, onun erken dönem yazılarının niteliği ile sonra-ki dönem yazılarınınki arasına bir ayrım konularak yapılabilir. Genellikle bu “genç Marx” ile “olgun Marx” ayrımı şeklinde tasvir edilir. Bununla birlikte açık olan şu-dur ki, Marx kapitalizmin köklü bir ahlaki bir eleştirisini yapmış olmaktan ziya-de, sosyal ve tarihi gelişimin asıl doğasını keşfetmekle ilgili olması anlamında yeni bir sosyalizm türünü, bilimsel sosyalizmi geliştirdiğine inanıyordu. Marx’ın fikir-leri ve teorileri onun ölümünden sonra, büyük ölçüde onun hayat boyu birlikte çalıştığı Engels’in, Alman sosyalist lider Karl Kautsky’nin (1854-1938) ve Georgi Plekhanov’un (1856-1918) yazılarıyla daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. Ge-nellikle diyalektik materyalizm olarak adlandırılan bir ortodoks Marksizm türü (bu terim Marx tarafından değil, Plekhanov tarafından icat edil-miştir) ortaya çıktı ve daha sonra Sovyet komünizminin temeli olarak kullanıldı. Bu “vülger” Marksizm, hiç kuşkusuz mekanistik teorilere ve tarihsel determinizme, Marx’ın kendi yazılarındakin-den daha güçlü bir vurgu yaptı.

Karl Marx (1818-83)Genellikle yirminci yüzyıl komünizminin babası olarak tasvir edilen Alman filozof, iktisatçı ve si-yasi düşünür. Üniversite hocası olarak kısa bir kariyerin ardından gazeteciliğe başladı ve gittik-çe daha çok sosyalist harekete dahil oldu. 1843’te Paris’e taşındı. Prusya’dan çıkarılmasının ardın-dan ise Londra’ya yerleşti ve hayatının geri kalanında aktif bir devrimci ve yazar olarak çalıştı. Arka-daşı ve hayat boyu onunla işbirliği yapan kişi olan Friedrich Engels tarafından desteklendi. Marx, 1864’te Birinci Enternasyonal’in kurulmasına yardım etti; ancak bu, 1871’de Marx’ı destekleyenler-le, Bakunin’in önderlik ettiği anarşistler arasındaki büyüyen çelişkinin sonucu olarak çöktü. Onun ciltler dolusu yazısı ölümüne kadar yayınlanmadan kaldıysa da, klasik eseri üç ciltlik Kapital’dir ([1867, 1885, 1894] 1970). Onun en tanınan ve en anlaşılabilir çalışması ise Komünist Manifesto’dur ([1848] 1967).

Diyalektik Materyalizm: Or-todoks komünist devletler-de entellektüel hayata ha-kim olan, Marksizmin kaba ve de-terminist şekli.

Page 47: Siyaset Andrew Heywood

Marksizmin Unsurları ▶ Tarihsel materyalizm: Marksist felsefenin köşe taşı, Engels’in deyişiyle “ta-

rihin materyalist kavranışı”dır. Bu yaklaşım insanların kendi geçim araçlarını ürettiği ve yeniden ürettiği iktisadi hayat ve koşulların önemini vurgulamakta-dır. Marx, esas olarak “üretim tarzı”ndan veya iktisadi sistemden oluşan iktisa-di “temel”in, ideolojik veya siyasi “üstyapı”yı şartladığını veya belirlediğini ile-ri sürmüştür. Bu, sosyal ve tarihsel gelişimin, iktisadi ve sınıfsal faktörler çerçe-vesinde açıklanabileceğini ifade eder. Sonraki dönem Marksistleri bunu, beşe-ri aktörlerin işlevleri ne olursa olsun değişmez iktisadi “yasalar”ın tarihi ileriye taşıdığı fikrini ima eden mekanik bir ilişki olarak tasvir etmişlerdir.

▶ Diyalektik değişim: Hegel’i (bkz. s. 127) izleyen Marx, tarihsel değişimin itici gücünün diyalektik olduğuna, yani gelişimin daha yüksek bir aşamasıyla sonuçlanan rekabet eden güçler arasındaki karşılıklı etkileşim süreci olduğu-na inandı. Materyalist versiyonunda bu model, tarihsel değişimin sınıf antago-nizmasında ifadesini bulan “üretim tarzı”ndaki iç çelişkilerin bir sonucu oldu-ğu anlamına gelir. Ortodoks Marksizm (“diyalektik materyalizm”), diyalektiği, doğal ve beşeri süreci biçimlendiren gayri şahsi bir güç olarak tasvir etmektedir.

▶ Yabancılaşma: Yabancılaşma, Marx’ın erken dönem yazılarındaki merkezi bir temadır. Bu, kapitalizm şartları altında emeğin sadece bir tü-ketim malına indirgendiği ve çalışmanın kişiliksizleştirilmiş bir faaliyet haline geldiği bir süreçtir. Bu yaklaşıma göre işçiler kendi emeklerinin ürününe, kendi emek süreçlerine, kendi iş arkadaş-larına ve sonuçta yaratıcı ve sosyal varlıklar olarak kendilerine ya-

bancılaşırlar. Bu çerçevede yabancılaşmamış emek, kendi amaçlarına ulaşma-nın ve kendisini gerçekleştirmenin vazgeçilmez kaynağıdır.

▶ Sınıf çatışması: Kapitalist toplumdaki temel çelişki, özel mülkiyetin varlı-ğından doğar. Bu da burjuvazi veya kapitalist sınıfla, yani “üretim araçlarının sahipleri” ile proleterya, yani mülk sahibi olmayan ve dolayısıyla kendi emek-lerini satarak geçinenler (“ücretli köleler”) arasında bir ayrılık yaratır. Burjuva-zi “yönetici sınıf ”tır. Bu sınıf zenginliğe sahip olması bakımından sadece iktisa-di gücü elinde bulundurmaz; aynı zamanda devlet aygıtı yoluyla siyasi güç de ifa eder ve sahip olduğu fikirler dönemin “egemen fikirleri” olduğundan dolayı ideolojik iktidara da sahiptir.

▶ Artık değer: Burjuvazi ile proleterya arasındaki ilişki, kapitalist sistemde pro-leteryanın zorunlu ve sistematik olarak sömürülüyor olması dolayısıyla gideri-lemez bir çelişkiyi ifade eder. Marx, tüm değerin malların üretimi için sarfedi-len emekten geldiğine inanmıştır. Bunun anlamı, kâr arayışının kapitalist giri-şimcileri, işçilere harcadıkları emeğin değerinden daha azını ödeyerek, “artık değer”lerini onlardan almaya zorlamasıdır. Bu yüzden kapitalizm mahiyeti ge-reği istikrarsızdır; çünkü proleterya sömürü ve baskıyla ebediyyen uzlaşamaz.

▶ Proleterya devrimi: Marx, kapitalizmin ölmeye mahkum olduğuna ve pro-

Yabancılaşma: Bir kişiliksizleşme durumu veya süreci; insanın kendi gerçek veya aslî tabiatın-dan ayrılması.

Page 48: Siyaset Andrew Heywood

leteryanın da onun “mezar kazıcısı” olduğuna inandı. Onun analizine göre kapi-talizm, gittikçe şiddeti artan bir dizi aşırı üretim krizinden geçecekti. Bu krizler proleteryaya devrimci bir sınıf bilinci getirebilirdi. Marx proleter devrimin ka-çınılmaz olduğunu ve onun üretim araçlarına el koymayı amaçlayan kendiliğin-den bir ayaklanma şeklinde gerçekleşeceğini öngördü. Bununla birlikte Marx, son yıllarında, sosyalizme barışçı geçişin mümkünlüğü hakkında kafa yordu.

▶ Komünizm: Marx proleter devrimin, mülksüzleştirilen burjuvazi tarafından girişilebilecek bir karşıdevrimi kontrol altına almak için, geçici bir “sosyalist” sürece götürebileceğini öngördü. Ancak sınıf antagonizması sona erdiğinde ve komünist toplum tam olarak gerçekleştirildiğinde, proleterya devleti de kolay-ca “sönümlenecek”ti. Komünist (bkz. s. 60) bir toplum, zenginliğin herkes ta-rafından ortak mülkiyet konusu haline getirilmesi ve “meta üretimi”nin yerine gerçek beşeri ihtiyaçların tatminine uyarlanmış “kullanım için üretim”in koyul-ması anlamında sınıfsız olacaktı. Böylece “insanın tarih öncesi”, insanların ilk kez kendi kaderlerini şekillendirmelerinin ve tüm potansiyellerini gerçekleştir-melerinin (“her bir bireyin özgür gelişimi, herkesin özgür gelişiminin önkoşu-ludur” (Marx)) mümkün hale gelmesiyle son bulacaktı.

Ortodoks KomünizmMarksizm uygulamada ayrılmaz biçimde Sovyet komünizmine ve özellikle de ilk iki Sovyet lidere, V. I. Lenin’e ve Joseph Stalin’e bağlıdır. Aslında yirminci yüz-yıl komünizmi en iyi MarksizmLeninizm şeklinde, yani bir dizi Leninist teori ve doktrinle modifiye edilmiş ortodoks Marksizm olarak anlaşılabilir. Lenin’in Marksizme merkezi katkısı, onun devrimci veya öncü parti teorisidir. Bu teori Lenin’in, burjuva fikirleri ve inançları tarafından yanlış yola sevkedilen proleter-yanın, kapitalizmi yıkmak yerine kendi çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme ar-zusunu yansıtan “sendika bilinci”nin ötesinde bir şey geliştireme-yeceğinden ve dolayısıyla da devrimci potansiyelini gerçekleşti-remeyeceğinden duyduğu korkuda ifadesini bulur. Bu nedenle Marksizmle teçhiz edilmiş öncü bir partinin, “işçi sınıfının ön-cüsü” olarak hizmet etmesi gerekiyordu. Bu yeni tür bir parti ola-

Sınıf Bilinci: Kişinin hali hazır-daki sınıf çıkarlarının farında olmasını ifade eden Marksist bir kavram; sınıf bilincine sahip bir sınıf kendisi için sınıftır.

Joseph Stalin (1879-1953)1924-53 yıllarının SSCB lideri. Stalin (“çelikten adam” anlamında, sonradan alınmış bir isim) bir ayakkabıcının oğluydu. Devrimci faaliyetlerinden dolayı okulundan kovuldu ve 1903’te Bolşe-vik Partisi’ne katıldı. 1922’de Komünist Partisi’nin genel sekreteri oldu. Lenin’in ölümünün ardın-dan girdiği iktidar mücadelesini kazandıktan sonra, özenle işlenmiş bir kişi kültü tarafından des-teklenen ve gittikçe gaddarlaşan totaliter bir diktatörlük kurdu. Onun ideolojik mirası, “Tek ülke-de sosyalizm” doktrinine sıkıca bağlıydı. Bu doktrin, kapitalist kuşatılmaya direnme ve bir sınıf ola-rak kulak’ları (zengin köylüleri) tasfiye etme ihtiyacı anlamında sanayileşme ve kolektifleştirme-yi meşrulaştırıyordu. Böylece Stalin, Marksistbenzeri bir sınıf savaşı fikriyle, Rus milliyetçiliğinin çe-kiciliğini birleştirdi.

Page 49: Siyaset Andrew Heywood

caktı; bir kitle partisi değil, birbiriyle sıkıca kaynaşmış, ideolojik liderlik yetene-ğine sahip profesyonellerin ve kendisini devrime adamışların partisi olacaktı. Ör-gütlenmesi, tartışma özgürlüğü ile faaliyet birliğinin uzlaştırılmasını öngören de-mokratik sosyalizm ilkesine dayanacaktı. Lenin’in Bolşevikleri 1917’de Rusya’da iktidara el koyduklarında, proleterya sınıfının çıkarlarına göre hareket etme iddi-asındaki bir öncü parti oluşturdular. Böylece proleterya diktatörlüğü, uygulama-da Komünist Partisi diktatörlüğü oldu (Bolşevik Parti 1918’de kendisini Komü-nist Partisi olarak isimlendirdi). Bu parti Sovyet tek parti sisteminde “öncü ve reh-ber güç” olarak faaliyet gösteriyordu.

Ancak SSCB, 1930’larda Stalin’in “ikinci devrim”inden, 1917 Bolşevik Devri-mindekinden çok daha derin biçimde etkilendi. Sovyet toplumunun yeniden şe-killendirilmesinde Stalin ortodoks bir komünizm modeli yarattı. Bu model 1945 sonrası Çin, Kuzey Kore ve Küba gibi ülkelerle, bütün Doğu Avrupa tarafından iz-lendi. Stalin’in yaptığı değişiklikler büyük ölçüde onun en önemli ideolojik yeni-liğinden, SSCB’nin herhangi bir uluslararası devrime gerek olmadan “sosyalizmi inşa” edebileceğini öngören “Tek Ülkede Sosyalizm” doktrininden geliyordu. İkti-sadi Stalinizm olarak adlandırılan şey, 1928’de özel teşebbüsün hızlı ve toptan bi-çimde kökünün kazınmasına yol açan birinci Beş Yıllık Planın uygulamaya konul-masıyla başladı. Bunu 1929’da tarımın kolektifleştirilmesi izledi. Tüm kaynaklar devletin kontrolü altına alındı ve Devlet Planlama Komitesi (Gosplan) tarafından idare edilen bir merkezi planlama sistemi kuruldu.

Stalin’in yaptığı siyasi değişiklikler de daha az dramatik değildi. 1930’lar bo-yunca, Komünist Partisinde, devlet bürokrasisinde ve orduda, tüm muhalefet ve tartışma kalıntılarının kökünü kazıyan bir dizi temizlik yapan Stalin, SSCB’yi bir kişi diktatörlüğüne dönüştürdü. Stalin, sistematik yıldırma, baskı ve terör yoluy-la SSCB’yi aslında totaliter bir diktatörlüğe dönüştürdü. Her ne kadar ortodoks komünizmin bu daha gaddar olan yüzü, 1953’te Stalin’in ölümünden sonra de-vam etmediyse de, Leninist Partinin asli ilkeleri (hiyerarşik organizasyon ve di-siplin) ve iktisadi Stalinizm (devlet kolektivizasyonu ve merkezi planlama) re-form baskısına karşı inatçı bir biçimde direndi. Bu durum, sadece planlama siste-minin başarısızlığını sergilemede ve uzun süreden beri baskı altında tutulan siyasi

Herbert Marcuse (1898-1979)Alman siyaset felsefecisi, sosyal teorisyeni ve Frankurt Okulunun kurucularından. Hitler Almanya’sından gelen bir sığınmacı olarak Marcuse 1934’ten sonra ABD’de yaşadı. Ağırlıklı olarak Hegel ve Freud’a dayanan bir tür NeoMarksizmi geliştirdi. Marcuse Yeni Sol’un önde gelen bir dü-şünürü ve öğrenci hareketinin “guru”su olarak 1960’larda tanınmaya başladı. Marcuse, muhake-me ve tartışmayı hakimiyeti altına alan ve muhalefeti absorbe eden her şeyi kapsayıcı bir baskı-cı sistem olarak ileri sanayi toplumunu tasvir etti. Onun umudu proleteryaya değil, öğrenciler, et-nik azınlıklar, kadınlar ve Üçüncü Dünya ülkeleri gibi marjinalleştirilmiş gruplara dayanıyordu. En önemli eserleri arasında Akıl ve Devrim (1941), Eros ve Medeniyet (1958) ve Tek Boyutlu İnsan: İleri Sa-nayi Toplumlarının İdeolojisi Üstüne Çalışmalar (1964) da vardır.

Page 50: Siyaset Andrew Heywood

güçleri serbest bırakmakta başarılı olan Gorbaçov’un perestroika reform sürecin-de (1985-91) belirgin hale geldi. Nihayet bunlar Sovyet komünizmini Troçki’nin (Trotsky) (bkz. s. 461) çok farklı bir bağlamda söylediği gibi “tarihin çöp sepeti-ne” gönderdi.

Modern MarksizmMarksizmin daha karmaşık ve daha ince bir biçimi Batı Avrupa’da gelişti. Sovyet Marksizminin mekanistik ve bariz biçimde bilimsel nosyonlarıyla karşıt biçimde, batı Marksizmi Hegelyen fikirler-den ve Marx’ın erken dönem yazılarındaki “yaratıcı insan” üzeri-ne vurgusundan etkilenme eğilimindeydi. Diğer bir ifadeyle beşe-ri varlıklar, sadece gayrişahsi maddi güçler tarafından kontrol edi-len kuklalar olarak değil, tarihin yapıcıları olarak görülüyordu. Ekonomi ile siyaset arasında, hayatın maddi koşulları ile beşeri varlıkların kendi kaderlerini biçimlendi-rebilme kapasiteleri arasında karşılıklı bir ilişkinin varlığında ısrar eden batı Mark-sistleri, katı “altyapı-üstyapı” deli gömleğinden ayrılıp kurtulabiliyorlardı. Bu yüz-den onların fikirleri bazen neoMarksist (bkz. s. 133) olarak kavramsallaştırılıyor-du. Bu yaklaşım sınıf mücadelesini sosyal analizin başlangıcı ve sonu olarak almaya karşı bir isteksizliği yansıtıyordu.

Macar Marksist Georg Lukacs (1885-1971), Marksizmi hümanist bir felsefe olarak sunan ilk kişilerdendi. Lukacs, kapitalizmin işçileri edilgen nesnelere veya piyasada alınıp satılan mallara indirgeyerek insanlıktan çıkardığı “şeyleştirme” sü-recini vurguladı. 1929-35 arasında yazılan Hapishane Defterleri’nde Antonio Gramsci kapitalizmin sadece iktisadi baskıyla değil, siyasi ve kültürel faktörler-le de muhafaza edilme düzeyinin altını çizdi. Gramsci bunu ideolojik “hegemon-ya” olarak isimlendirdi. Marksizmin daha açık biçimde Hegelyen şekli, önde ge-len üyeleri Theodor Adorno (1903-69), Max Horkheimer (1895-1973) ve Her-bert Marcuse olan Fankfurt Okulu tarafından geliştirildi. Frankfurt teorisyenleri Marksist ekonomi politiğin, Hegelyen felsefenin ve Freudçu psikolojinin bir karı-şımı olan ve 1960’larda Yeni Sol üzerinde ciddi bir etki yapan “eleştirel teori”yi ge-liştirdiler. Jurgen Habermas da Frankfurtçuların sonraki kuşağında yer aldı.

Eduard Bernstein (1850-1932)Alman sosyalist siyasetçi ve teorisyen. Alman SPD’nin erken dönem bir üyesi olan Bernstein, Orto-doks Marksizmi revize ve modernize etme çabası anlamında revizyonizmin önde gelen savunucu-larından birisi oldu. İngiliz Fabianizminden ve Kant’ın felsefesinden etkilenen Bernstein, sınıf sava-şının mevcut olmadığını vurgulayan ve sosyalizme barışçıl bir şekilde geçişin mümkün olduğunu ilan eden, ağırlıklı olarak ampirik bir eleştiri geliştirdi. Bu yaklaşım onun Evrimci Sosyalizm ([1898] 1962) adlı eserinde tarif edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’na muhalefeti dolayısıyla SPD’den ayrıldı ve daha sonra geri döndü. Bernstein genellikle modern sosyal demokrasinin kurucu figürlerinden bi-risi olarak görülür.

Perestroika: Rusça, kelime an-lamı olarak, yeniden yapılanma; Sovyet sistemini, komünist bir çerçevede liberalleştirme ve de-mokratikleştirme çabasını ifade eden bir slogan.

Page 51: Siyaset Andrew Heywood

Sosyal Demokrasi

Sosyal demokrasi, klasik liberalizmin ve fundamentalist sosyalizmin teorik tutar-lılığından yoksundur. Bunlardan ilki piyasaya bağlıyken ve diğeri de ortak mülki-yet davasının savunucusuyken, sosyal demokrasi piyasa ile devlet ve birey ile top-luluk arasında bir dengeyi savunur. Sosyalizmin kalbinde, bir yandan refah üret-menin tek güvenilir mekanizması olarak kapitalizmin bir kabulü, diğer yandan refahın piyasa ilkelerinden çok ahlaki ilkelere göre dağıtılması arzusu arasında bir uzlaşma bulunmaktadır. Sosyalistler için piyasaya geri dönmek güç ve zaman zaman acı verici bir süreci ifade ediyordu ve bu süreç ideolojik bir kanaatten çok pratik koşullar ve seçim avantajları tarafından belirleniyordu. Yirminci yüzyılın başlarında bu süreç faaliyetteydi ve örneğin Alman Sosyal Demokrat Partisinin (Sozialdemokratische Partei Deutschlands (SPD)) estirdiği reformizm rüzgarın-da, özellikle de Eduard Bernstein gibi revizyonist Marksistlerin doğurduğu etki-de görülebiliyordu. SDP’nin 1959’daki Bad Godesburg kongresinde Marksizm resmen terk edildi ve “mümkün olduğu yerde rekabet, gerekli olduğu yerde plan-lama” ilkesi benimsendi. Benzer bir süreç, Marksizmin kesinliğine hiçbir zaman demir atmamış olan etik veya “ütopik” sosyalistler arasında da ortaya çıktı. Ör-neğin baştan beri “tedriciliğin kaçınılmazlığı” inancına bağlı olan İngiliz İşçi Par-tisi de 1950’lerden itibaren, savunduğu sosyalizme millileştirmeden ziyade eşit-lik anlamında yeniden şekil verdi (Crosland 1956).

Modern sosyal demokrat düşüncenin başlıca özelliği, haksızlığa uğrayana, zayıf ve kırılgan olana ilişkin kaygısıdır. Bununla birlikte sosyal demokraside, onu sos-yalist gelenekle sınırlandırmayı mümkün kılmayan bir duyarlılık da vardır. Onda acıma ve ortak insanlığa sosyalist inanç, pozitif özgürlüğe ve fırsat eşitliğine libe-ral bağlılık ve hatta babaya ait bir sorumluluk ve ilgiyle muhafazakâr duyarlılığı gör-mek mümkündür. Sosyal demokrasi, kaynakları ne olursa olsun, genellikle refah devletçiliği, yeniden dağıtım ve sosyal adalet gibi ilkeler temelinde ifadesini bulur. İkinci Dünya Savaşı sonrası ilk dönemlerde yaygın biçimde kabul edilen biçimiy-le Keynezyen sosyal demokrasi, devlet müdahaleciliği yoluyla kapitalizmi “insani-leştirmeye” ilişkin somut bir arzuyla birleşiyordu. Keynezyen iktisat politikalarının

John Rawls (1921 doğumlu)ABD’li akademisyen ve siyaset felsefecisi. Onun başlıca eseri Bir Adalet Teorisi (1970), siyaset felsefe-sinde İkinci Dünya Savaşından sonra yazılmış en önemli çalışma olarak görülür. Hem modern libe-ralleri hem de sosyal demokratları etkilemiştir. Rawls, sosyal eşitsizliğin sadece en az avantajlılar ya-rarına olması durumunda (ki bu onlara bir çalışma güdüsü sağlayacaktır) haklılaştırılabileceği inan-cına dayalı bir “hakkaniyet olarak adalet” teorisi önerdi. Eşitlik lehine bu çıkarsama, Rawls’a göre, ne kadar çok insan kendi hüner ve kabiliyetlerinin bilgisinden mahrum olursa, o kadar çok insan ega-literyen olmayan bir toplumdan ziyade egaliteryen bir toplumda yaşamak isteyecektir. İnsanların çoğu için fakirlikten duyulan korku, zenginliğe duyulan arzudan ağır basacağından, yeniden dağı-tım ve refah, hakkaniyet zemininde savunulabilir. Onun bu erken dönem eserindeki evrenselci çı-karsamalar, Siyasi Liberalizm (1993) adlı çalışmasında bir derece tadil edilmiştir.

Page 52: Siyaset Andrew Heywood

tam istihdamı sağlayacağına, karma ekonominin hükümetin ikti-sadi faaliyeti regüle etmesine katkıda bulunabileceğine ve artan oranlı vergiler yoluyla finanse edilen geniş kapsamlı refah tedbir-lerinin, zengin ile fakir arasındaki mesafeyi daraltabileceğine ina-nılıyordu. Bununla birlikte azalan ekonomik büyüme ile en azın-dan ilerlemiş sanayi toplumlarında “halinden memnun çoğunlu-ğun” (Galbraith, 1992) ortaya çıkışı, ilave bir revizyon sürecini de beraberinde getirdi.

Sosyal demokrasinin sosyalist karakteri uzun zamandır bir-çok bakımdan sorgulanıyordu. Örneğin bazı sosyalistler, “sosyal demokrasi” kavramını ilkesiz uzlaşma ve hatta ihaneti ifade eden kötü anlamlarda kullandılar. Anthony Crosland (1918-77) gibi diğer başkaları ise sosyalistlerin değişen tarihi gerçeklerle uzlaş-ması gerektiğini ileri sürdüler ve John Rawls gibi liberal teoris-yenlerin fikirlerinden etkilenilmesinden memnun oldular. Ancak 1980’lerde ve 1990’larda sosyal demokrasi daha bariz bir biçim-de geriledi. Bunun birçok sebebi vardı. ilk olarak, sınıf yapısındaki değişim ve özellikle de profesyonel ve bürokratik mesleklerin bü-yümesi, geleneksel işçi sınıfının çıkarları odaklı sosyal demokrat siyasaların artık seçim başarısı bakımından geçerli olmadığı anla-mına geliyordu. İkinci olarak globalleşme Keynezyenizm gibi ik-tisadi yönetimin özellikle tüm ulusal biçimlerini gereksiz hale ge-tirmiş olarak göründü. Üçüncü olarak, millileştirilmiş sanayiler ve iktisadi planlama, en azından gelişmiş ülkelerde verimsizliğini ispatladı. Dördüncü olarak, komünizmin çöküşü, sadece devlet kolektifleştirmesinin değil, tüm “yukarı-danaşağıya” sosyalist modellerin entelektüel ve ideolojik inanılırlığının altını oydu. Bu bağlamda siyasetçiler ve siyasi düşünürler için ideolojik bir “üçüncü yol” fikrini benimsemek, gittikçe daha fazla moda olmaya başladı.

Üçüncü yol

“Üçüncü yol”, muğlak bir kavramdır ve farklı yorumları mevcuttur. Çünkü üçüncü-yol, modern liberalizmi, tekulus muhafazakârlığını ve modernize edilmiş sosyal de-mokrasiyi de içine alan farklı ideolojik geleneklere dayanır. Farklı ülkelerde, ABD’de Yeni Demokratları ve Bill Clinton’u, İngiltere’de Yeni İşçi Partisini ve Tony Blair’i ol-duğu kadar, Almanya, Hollanda, İtalya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde ortaya çıkan-ları da içine alan farklı üçüncüyol projeleri de geliştirilmiştir. Bununla birlikte, üçün-cüyol temalarının belirli ortak özellikleri teşhis edilebilir. Bunlardan ilki, sosyaliz-min veya en azından onun “yukarıdanaşağıya” devlet müdahaleciliği biçiminin öl-düğüdür; yani İngiltere’de İşçi Partisi tüzüğünün 1995’de yeniden yazılan ve “dina-mik piyasa ekonomisi”ne atıfta bulunan 4. Maddesinde ifade edilene alternatif yok-tur. Buna, globalleşmenin genel bir kabulü ile kapitalizmin enformasyon teknolojisi-

Üçüncü Yol

“Üçüncü yol”, hem kapitalizme, hem de sosyalizme bir alternatif oluşturma fikrini kap-samaktadır. Bu yaklaşım, dikkatleri faşizm, sosyal demokrasi ve en son ola-rak post-sosyalizm dahil, çeşitli geleneklerden siyasî düşünürleri cezbeden ideolojik bir pozisyo-na çekmektedir. Modern şekliyle “üçüncü yol”, eski-tarz sosyal de-mokrasiye ve neoliberalizme bir alternatiftir. Bunlardan ilki red-dedilmektedir; çünkü modern bilgi-temelli ve piyasa-odaklı ekonomiye uy-gun olmayan devletçi yapılarla bütünleş-tirmektir. İkincisi de reddedi-lir; çünkü toplum ahlâkî temel-lerinin altını oyan bir herkese açık yarış ortaya çıkarır. Anahtar üçüncü-yol değerleri, fırsat, so-rumluluk ve topluluktur. Üçüncü yol kimi zaman “yeni” veya mo-dernize edilmiş sosyal demokra-si olarak tasvir edilse de, karşıtla-rı onun sosyalist gelenekten bü-tünüyle koptuğunu ve piyasa ve özel sektör çözümlerini benim-sediğini ileri sürerler.

Kavramlar

Page 53: Siyaset Andrew Heywood

ne, bireysel hünere ve işgücü ve girişim esnekliğine öncelikli bir yer veren “bilgi ekonomisi”ne dönüştüğü inancı eşlik etmiştir. Üçün-cüyol politikasının ikinci boyutu ise, neoliberalizme karşıt biçimde, hükümetin hayati bir iktisadi ve sosyal role sahip olduğunun tanın-

masıdır. Bununla birlikte bu rol, eğitim ve maharetin geliştirilmesi yoluyla uluslararası rekabet gücünün teşvik edilmesi ile piyasa kapitalizminin yarattığı baskıyı kontrol al-tına almak için cemaatlerin ve sivil toplumun güçlendirilmesi amacına odaklanmıştır. Bu anlamda üçüncüyol duruşu, liberal komünteryenizmin bir formudur; onun “yeni bireyciliği” bir yandan haklar ile girişimcilik, diğer yandan sosyal ödev ile ahlaki so-rumluluk arasında bir denge kurmak ister.

Üçüncüyol politikasının son boyutu, onun eşitleştirmenin bir biçimi olarak gö-rülebilecek olan sosyalist eşitlikçilikle bağlarını koparması ve onun yerine liberal fırsat eşitliği ve meritokrasi ilkelerini benimsemesidir. Üçüncüyol siyasetçileri ge-nellikle refah reformunu desteklerler. Hem neoliberallerin “kendi ayaklarının üs-tünde dur” ısrarını, hem de sosyal demokratların “beşikten mezara” refah devle-ti bağlılıklarını redderek, temelde modern liberal bir inanç olan “insanlara yardım et ki onlar kendilerine yardım etsinler” veya Clinton’un insanlara “dağıtma, ellerin-den tut” yaklaşımını benimserler. Bu onları “workfare state” dedikleri şeyi, yani ça-lışmak isteyen ve kendisine güvenen bireylere fayda veya eğitim anlamında şartlı olarak verilen hükümet desteğini desteklemeye yöneltir. Öte yandan üçünücü yo-lün eleştirisi, onun aynı anda hem piyasanın dinamizmini destekleyip hem de pi-yasanın doğurduğu sosyal bölünmeye karşı uyarması bakımından çelişkili olduğu ve merkezsol projeden uzaklaşıp sağa doğru bir değişim anlamına geldiği yönünde eleştirilmiştir. Üçüncüyol, örneğin neoliberal çerçeveyi benimsediği, özellikle glo-bal kapitalizmi desteklediği ve komünteryenlerin aileyi güçlendirme ve “kaba” ka-nun ve düzen politikasından yana olma talebinde somutlaşan otoriteryenizme kay-mayı savunduğu gerekçesiyle mahkum edilmiştir.

Diğer İdeolojik GeleneklerFaşizm

Liberalizm, muhafazakârlık ve sosyalizm ondokuzuncu yüzyıl ideolojileriyken, fa-şizm yirminci yüzyılın çocuğudur. Bazıları onun özellikle iki savaş arası dönemin bir fenomeni olduğunu söylerler. Her ne kadar faşist inançların kökleri ondokuzun-cu yüzyılın sonlarına kadar geriye götürülebilirse de, bu fikirler Birinci Dünya Sava-şı ve sonrasında; bu süreci karakterize eden devrimlerle savaşın etkili bir karışımıy-la bütünleşmiş ve şekillenmiştir. Faşizmin belli başlı iki ifadesi, 1922-43 yıllarında-ki İtalya’da Mussolini’nin Faşist diktatörlüğü ve 1933-45 yıllarındaki Almanya’da Hitler’in Nazi diktatörlüğüdür. Neofaşizm ve neoNazizm formlarının yeniden su yüzüne çıkışı, yirminci yüzyılın son yıllarındadır; ve avantajı, iktisadi krizler ile ko-münizmin çöküşünü izleyen siyasi istikrarsızlığın birleşmiş olmasıdır.

Girişimcilik: Ticarî risk alma ve kâr-odaklı iş faaliyetiyle bütünle-şen değer ve pratikler.

Page 54: Siyaset Andrew Heywood

Birçok bakımdan faşizm, Fransız Devriminden bu yana batı siyasi düşüncesin-de hakim olan fikirlere ve değerlere karşı bir isyanı ifade ediyordu; bir İtalyan Fa-şist sloganı “1789 öldü” diyordu. Rasyonalizm, ilerleme, özgürlük ve eşitlik gibi de-ğerler, mücadele, liderlik, iktidar, kahramanlık ve savaş adına alaşağı ediliyordu. Bu anlamda faşizmin bir “antikarakter”i vardır. Büyük ölçüde karşıtı olduğu şeylerle tanımlanır: o antikapitalizmin, antiliberalizmin, antibireyciliğin, anti-komünizmin vd. bir şeklidir. Bununla birlikte bütün bir faşizmi ifade eden merkezi bir tema, or-ganik olarak birleşmiş ulusal bir topluluk imgesidir. Bu onun “birlik yoluyla güçlü-lük” inancında ifadesini bulur. Sözlük anlamıyla alındığında birey hiçbirşeydir; bi-reysel kimlik topluluğunki veya sosyal grubunki tarafından tamamen absorbe edil-melidir. Faşist ideal, ödev, şeref ve kendini feda etme duygusuyla güdülenen, haya-tını ulusunun veya ırkının şanına adamaya hazır ve en yüce lidere sorgusuz sualsiz bir itaatle bağlı “yeni insan”ın, bir kahramanın idealidir.

Bununla birlikte tüm faşistler birbirinin aynı değildir. İtalyan Faşizmi, devletçili-ğin (bkz. s. 141), temelde “totaliter” bir devlete sorgusuz sualsiz bir saygıya ve mut-lak sadakate dayalı olan aşırı bir şekliydi. Faşist filozof Gentile (1875-1944) bunu şöyle ifade ediyordu: “her şey devlet için; hiçbir şey devlete karşı değil; hiçbir şey devletin dışında değil”. Öte yandan Alman Nasyonel Sosyalizmi ise geniş ölçüde ırkçılık ( bkz. s. 162) temeli üzerine inşa edilmişti. Onun iki merkezi teması, Arya-nizm (Alman halkının “üstün ırk”tan olduğu ve dünyaya hakim olmasının mukad-der olduğu inancı) ve Yahudileri doğası gereği kötü olarak betimleyen ve onların kökünü kazımayı amaçlayan antiSemitizmin (bkz. s. 163) şiddetli bir biçimidir. Bu inanç daha sonra “Nihai Çözüm”de ifadesini bulmuştur.

Anarşizm

Siyasi ideolojiler arasında anarşizm, ulusal düzeyde bile hiçbir anarşist partinin ik-tidara gelmeyi başaramış olması anlamında, alışılmış bir siyasi ideoloji değildir. Bu-nunla birlikte anarşist hareket, örneğin İspanya, Fransa, Rusya ve Meksika’da, yir-minci yüzyılın ilk dönemi boyunca güçlüydü ve anarşist fikirler, kanunun, hükü-metin veya devletin yararlı veya vazgeçilmez olduğu türünden klasik fikirlere mey-dan okuyarak, siyasi tartışmayı daha verimli hale getirdiler. Anarşizmin merkezi te-

Adolf Hitler (1889-1945)Alman Nazi diktatörü. Hitler, Avusturyalı bir gümrük memurunun oğluydu. 1919’da Alman İşçi Partisi’ne (daha sonra Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei (NSDAP)’ye veya Nazi Partisi’ne katıldı ve 1921’de onun lideri oldu. 1933’te Almanya’nın Şansölyesi olarak atandı ve er-tesi yıl kendisini Führer (Önder) ilan etti. Aynı zamanda bir tek-parti diktatörlüğü kurdu. Hitler’in dünya görüşünün Mein Kampf (Kavgam) adlı kitabında ([1925] 1969) resmedilmiş olan merkezî özelliği, yayılmacı Alman milliyetçiliğiyle keskin bir anti-semitizmi bir tarih teorisi halinde kaynaş-tırmasıydı. Onun teorisine göre Almanlar ve Yahudiler arasında sonsuz bir savaş vardı ve bu sa-vaş sırasıyla iyi ve kötü güçler arasındaki savaşı temsil ediyordu. Hitler’in siyasaları, kesinlikle, İkinci Dünya Savaşının ve Holocaust’un vuku bulmasını katkıda bulundu.

Page 55: Siyaset Andrew Heywood

ması, siyasi otoritenin tüm şekilleriyle, özellikle de devlet şekliyle, hem kötü hem de gereksiz (anarşinin kelime anlamı “yönetimin olmaması”dır) olduğudur. Bu-nunla birlikte, özgür bireylerin kendi işlerini gönüllü sözleşmeler ve işbirliği yoluy-la kendilerinin idare edebileceği devletsiz bir toplum yönündeki anarşist tercih, iki rakip gelenek temelinde geliştirilmiştir: liberal bireycilik ve sosyalist komünterye-nizm. Dolayısıyla anarşizm, liberalizm ile sosyalizm arasındaki bir kesişme noktası; “ultraliberalizmin” ve “ultrasosyalizmin” bir formu olarak düşünülebilir.

Devlete karşı liberal yaklaşım, bireycilik ve özgürlük ile tercih üzerine temel-lendirilmiştir. Liberallerden farklı olarak William Godwin (1756-1836) gibi bi-reyci anarşistler, özgür ve rasyonel insanların kendi işlerini barışçı ve kendiliğin-den bir süreç içinde idare edebileceklerine ve hükümetin istenmeyen türden bir zorlamayı ifade ettiğine inandılar. Modern bireyciler, devlet otoritesinin yoklu-ğunda toplumun kendi kendisini nasıl düzenleyebileceğini açıklamak için genel-likle piyasaya bakarlar ve serbest piyasa ekonomisinin bir formu olan bir tür anar-kokapitalizm modeli geliştirirler. Ancak daha yaygın olarak tanınan anarşist ge-lenek, topluluk, işbirliği, eşitlik ve ortak mülkiyet gibi sosyalist fikirlere dayanır. Bu bağlamda kolektivist anarşistler, bizim sosyal, toplu halde yaşamayı seven ve temelde işbirliğine elverişli tabiatımızdan gelen sosyal dayanışmaya ilişkin beşe-ri kapasitemize vurgu yaparlar. Bu temelden hareketle, örneğin Fransız anarşist Pierre Joseph Proudhon (bkz. s. 218), bağımsız köylülerin, esnaf ve zanaatkarla-rın oluşturdukları küçük toplulukların, kapitalizmin adaletsizliğinden ve sömü-rüsünden kaçınarak, adil ve eşit bir mübadele sistemini kullanarak kendi hayatla-rını yönetebilecekleri inancını yansıtan, ortakçılık (mutualism) olarak adlandır-dığı bir model önermiştir. Rus Peter Kropotkin (1842-1921) gibi diğer anarşist-ler ise temel ilkeleri ortak mülkiyet, ademimerkeziyetçilik ve kendi kendini yöne-tim olan bir anarkokomünizm formu geliştirdi.

Feminizm

Toplumlarda feminist taleplerin ifadesini bulmasının tarihi Eski Çin’e kadar ge-riye götürülebilirse de, bu talepler Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Bir Müdafası’na ([1792] 1985) kadar geliştirilmiş bir siyasi teori tarafından destek-

Mary Wollstonecraft(1889-1945)İngiliz sosyal teorisyeni ve feminist. Rousseau’nun demokratik radikalizminden derin bir şekilde et-kilenen Wollstonecraft, kadınlara genel oy hakkı hareketinin doğmasından 50 yıl önce ilk sistematik feminist eleştiriyi geliştirdi. Onun en önemli çalışması Kadın Haklarının Bir Müdafaası ([1792] 1985), Locke’çu liberalizmden etkilenmişti ve “kişilik” fikri temelinde kadınların eşit haklarını, özellikle de eğitim hakkını vurguluyordu. Ancak, bu eser, çağdaş feminizmin kaygılarıyla da ilgili olan kadınlığın kendisinin de daha karmaşık bir analizini geliştiriyordu. Wollstonecraft, anarşist William Goodwin ile evliydi ve Frankenstein romanın yazarı Mary Shelley’nin annesiydi.

Page 56: Siyaset Andrew Heywood

lenmemiştir. Esasen, 1840’lar ve 1850’lerde kadınların oy hakkı hareketinin “ilk-dalga feminizm” adı adı altında ortaya çıkışına kadar feminist fikirler geniş kitle-lere ulaşmış değildi. Yirminci yüzyılın başlarında, batılı ülkelerin çoğunda kadın-lara oy hakkı hareketinin başarıya ulaşması, kadın hareketini başlangıçtaki ama-cından ve örgütleyici ilkesinden yoksun bırakmıştır. Ancak 1960’larda “ikincidal-ga feminizm” ortaya çıktı. Bu yıllarda, büyüyen Kadının Özgürlük Hareketi’nin (WLM) talepleri daha radikal, hatta kimi zaman devrimciydi. Feminist teori ve doktrinler birbirinden farklıydı; ama onların ortak özelliği, hangi yolla olursa ol-sun, kadının sosyal rolünü geliştirmeye ilişkin ortak arzularıydı. Dolayısıyla femi-nizmin başlıca temaları, ilk olarak, toplumun cinsel veya gender (toplumsal cinsi-yet) eşitsizliğiyle karakterize edilebileceği; ikinci olarak ise, erkek iktidarını yan-sıtan bu yapının yıkılabileceği ve yıkılması gerektiğiydi.

Birbiriyle çelişen en azından üç feminist gelenek teşhis edilebilir. Wollstonec-raft ve Betty Friedan (bkz. s. 371) gibi liberal feministler, kadının ikinci plan-da olmasını, toplumda hakların ve fırsatların eşitsiz dağıtılmasıyla açıklama eği-limindeydiler. Bu “eşit haklar feminizmi” temelde reformisttir. Bu hareket, “özel” veya ev içi hayatı yeniden düzenleme amacından çok “kamusal” alanın reformuy-la, yani kadının hukuki ve siyasi statüsünün yükseltilmesi ve onların eğitim ve ka-riyer durumlarının geliştirilmesiyle ilgiliydi. Buna karşılık sosyalist feministler, kadınların örneğin ev içi emekte erkek işçilerin yükünü hafiflettikleri, kapitalist işçi nesillerini yetiştirdikleri, eğitimlerine yardımcı oldukları ve emek ordusunun yedek kuvvetleri olarak faaliyet gösterdikleri bir yer olarak aile veya ev hayatıyla sınırlandırılmış iktisadi önemine dikkat çekerek, genellikle kadının ikinci plan-da olmasıyla kapitalist üretim biçimi arasındaki bağlantıya vurgu yapıyorlardı.

Ancak ikincidalga feminizmin ayırıcı vasfı, geleneksel siyasi doktrinlerden gel-meyen bir feminist eleştirinin ortaya çıkışının, özellikle de radikal feminizmin bir ürünü olmasıdır. Radikal feministler, gender ayrımının toplumdaki en temel ve en önemli bölünmeyi ifade ettiğine inandılar. Onların gözünde, tarihi ve çağdaş tüm toplumlar patriarşi (bkz. s. 135) ve Kate Millett’in (1969) ifadeleriyle, “nü-fusun yarısı olan kadınların diğer yarısı olan erkekler tarafından denetim altında tutulduğu” kurumlarla nitelenebilirdi. Bu yüzden radikal feministler, cinsel bir devrime, özellikle şahsi, ev içi ve aileyle ilgili hayatı yeniden yapılandıracak bir devrime ihtiyaç olduğunu ilan ettiler. Bu bağlamda radikal feminizmin ayırıcı slo-ganı “şahsi olan siyasidir” şeklindedir. Ancak radikal feminizmin sadece aşırı biçimi erkeği bir “düşman” olarak tasvir eder ve kadının erkek toplumundan çekilmesine ve kimi zaman siyasi lezbiyenlikle ifadesini bulan bir duruşa ihtiyaç olduğunu ilan eder.

Çevrecilik

Çevrecilik genellikle yirminci yüzyılın sonlarındaki ekolojik veya Yeşil hareketin ortaya çıkışıyla bağlantılı yeni bir ideoloji olarak görülse de, köklerini ondoku-zuncu yüzyı-lın sanayileşmeye karşı isyanına kadar geriye götürmek mümkün-

Page 57: Siyaset Andrew Heywood

dür. Bu bağlamda çevrecilik, iktisadi gelişimin artan hızının doğal dünyaya verdi-ği zarara ilişkin kaygıyı (nükleer teknolojinin, asit yağmurlarının, ozon tabakası-nın delinmesinin, global ısınmanın vs. ortaya çıkmasıyla yirminci yüzyılın ikin-ci yarısında şiddetlenmiştir) ve beşeri varoluşun gücünü kaybetmesinden ve so-nuçta insan türünün varlığını devam ettirebilmesinden yana bir endişeyi yansıt-maktadır. Bu tür endişeler kimi zaman geleneksel ideolojiler vasıtasıyla da ifade edilir. Örneğin ekososyalizm çevre tahribatını kapitalizmin doymak bilmez kâr hırsıyla açıklamaktadır. Ekomuhafazakârlık, muhafaza davasını geleneksel değer-leri ve yerleşik kurumları koruma arzusuna bağlar. Ekofeminizm ise ekolojik kri-zin kaynağını, erkeklerin doğal süreçlere ve doğal dünyaya karşı kadınlara göre daha az duyarlı olmaları durumunu yansıtan erkek iktidarı sistemine bağlar.

Ancak çevreciliğe radikal keskinliğini veren, onun diğer tüm ideolojilerden adapte edilen antroposentrik veya insan-merkezli duruşa bir alternatif sun-muş olduğu gerçeğidir; çevrecilik doğal dünyaya, sadece beşeri ihtiyaçları tatmin etme-ye uygun bir kaynak gözüyle bakmaz. Çevrecilik veya onun bazı taraftarları, eko-lojinin önemini vurgulayarak, ekolojizm insan türünü doğanın sadece bir parça-sı olarak vasıflandıran, kendi ifadeleriyle, ekosentrik bir dünya görüşü geliştirirler.

Bu alandaki en etkili teorilerden birisi, James Lovelock (1979) ta-rafından geliştirilen Gaia hipotezidir. Bu hipotez, bir gezegen ola-rak dünyayı her şeyden önce kendi canlılığını koruma endişesi ta-şıyan yaşayan bir organizma olarak tasvir eder. Başkaları ise, Ta-oizm veya Zen Budizm gibi hayatın tekliğini vurgulayan doğu dinlerine bir sempatiyi ifade ederler. “Yüzeysel” ekolojistler veya

Şekil 3.1Çevrecilerin iddia ettikleri gibi, çevre konusunda insanların tutumu hem insanoğlunun geleceğini

hem de doğayı tehdit etmektedir

Antropocentrism (İnsan merkezcilik): İnsanın ihtiyaç ve çıkarlarının daha üstün bir ahlâkî ve felsefî öneme sahip olduğu inancı; eko-sentrizmin (çevre merkezcilik) zıttı.

Page 58: Siyaset Andrew Heywood

“açık Yeşiller” gibi bazı çevreci baskı gruplarına göre, özçıkara ve sağduyuya yö-nelik bir çağrı, insanoğlunu ekolojik bakımdan güçlü siyasaları ve hayat tarzlarını benimsemeye ikna edecektir. Diğer yandan “Derin” ekolojistler veya “koyu Yeşil-ler” ise, siyasi önceliklerin radikal bir şekilde yeniden düzenlemesinin ve ekosiste-min çıkarlarına tek tek türlerin çıkarları karşısında öncelik verme iradesinin dışında hiç bir şeyin gezegenimizin ve insanlığın devamını sağlayamayacağında ısrarlıdırlar. Her iki grubun üyeleri de 1970’lerden beri Almanya, Avusturya ve Avrupa’nın di-ğer yerlerine yayılmış olan “zıt” Yeşil partilerin içinde bulunmaktadır.

Dini Fundamentalizm

Din ve siyaset bazı noktalarda, en azından başlıca ideolojik geleneklerin gelişimin-de, birbiriyle örtüşür. Örneğin ahlakî sosyalizm, çeşitli dini inançlar üzerine temel-lendirilmiştir ve Hıristiyan sosyalizmi, İslam sosyalizmi vb. biçimlerde ortaya çık-maktadır. Protestanlık, siyasi ifadesini klasik liberalizmde bulan kişisel çalışma ile bireysel sorumluluk fikirlerinin şekillenmesine yardımcı olmuştur. Bununla bera-ber dini fundamentalizm, siyaseti (ve aslında kişisel ve sosyal varoluşun tüm boyut-larını) dini doktrinin “vahyedilmiş hakikat”ine göre ikinci sırada görmesi bakımın-dan farklıdır. Bu yaklaşıma göre, siyasi ve sosyal hayat, kutsal metinlerin harfi har-fine anlaşılan hakikatlerince genel olarak desteklenen asli veya orijinal dini ilkeler olarak görülen bir temel üzerinde örgütlenmelidir. Bu türden ilkeleri kapsayıcı bir dünya görüşü halinde geliştirmek mümkün olduğunda, dini fundamentalizm başlı başına bir ideoloji olarak değerlendirilebilir.

Dini fundamentalizmin kaynağı nedir ve onun yirminci yüz-yılın sonlarındaki dirilişini nasıl açıklamak gerekir? Bu konuda birbiriyle çelişen iki açıklama getirilmiştir. Bunlardan biri, fun-damentalizmi esas itibariyle bir sapma olarak, toplumların mo-dern ve seküler bir kültüre alışmaları sürecinde gerçekleştirdikleri uyumun bir arazı olarak görür. İkinci yaklaşım fundamentalizmin (arızî değil) kalıcı olduğunu ileri sürer ve onun sekülerizmin in-sanın “yüksek” veya manevi hakikate olan sürekli arzusunu tatmin etmedeki başarısızlığının bir sonucu olduğuna inanır.

Dinî fundamentalizmin çeşitli biçimleri dünyanın farklı yer-lerinde ortaya çıkmıştır. Örneğin, ABD’de 1970’lerden beri kür-taj karşıtı, okullarda dua edilmesi ve geleneksel aile değerlerine dönüş yanlısı kampanya yürüten “Yeni Hıristiyan Sağı”nın orta-ya çıkışının bir ürünü olarak Hıristiyan fundamentalizminin öne-mi yükselmiştir. İsrail’de uzun süre küçük dini partiler tarafından temsil edilen Yahudi fundamentalizmi, “Yahudi anavatanı”nın bazı kısımlarının yeni ortaya çıkan Filistin devletine verilmesi-ni önleme girişimlerinin bir sonucu olarak önem kazanmıştır. Hindistan’da Hindu fundamentalizmi, Batı sekülerizminin yayılı-

Ekoloji, Ekolojizm

Ekoloji (Yunanca oikos ve logos’tan gelir ve anlamı “ev hak-kında çalışma”dır), yaşayan or-ganizmalar ve onların çevrele-ri arasındaki ilişkinin çalışması-dır. Bu anlamda yaşamın bütün formlarını destekleyen bir ilişki-ler ağının varlığına dikkat çeker ve tabiattaki karşılıklı bağlantılı-lığı vurgular. Ekoloji (bu kavram ilk olarak 1873’te Ernest Heackel tarafından kullanılmıştır), bir bi-lim, tanımlayıcı bir ilke veya hat-ta ahlâkî bir değer olarak görü-lebilir. Ekolojizm ise, ekolojik ön-görüler üzerinde inşa edilmiş bir siyasî doktrin veya ideoloji-dir. Buna göre insan doğanın bir parçasıdır, onun “efendisi” değil-dir. Ekolojizm bazen çevrecilik-ten ayrılır; bunlardan ilki biosent-rik veya ekosentrik bir perspek-tifi benimserken, ikincisi tabiatı nihaî anlamda insanın menfaati adına korumakla bağlantılıdır.

Kavramlar

Page 59: Siyaset Andrew Heywood

şına karşı bir direniş ve Sih dini ve İslam gibi rakip inançların etki-sine karşı bir mücadele olarak ortaya çıkmıştır.

Modern fundamentalizmin siyasi bakımdan en önemli olanı ise, şüphesiz İslam fundamentalizmidir. 1979’da Ayetullah Hu-meyni (1900-89) liderliğinde dünyanın ilk İslamcı devletinin kurulmasına götüren İran Devrimiyle bu fundamentalizm önem kazanmıştır. Daha sonra bütün Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya ve Asya’nın bazı kısımlarına yayılmıştır. İran’ın Şii fundamentaliz-mi en hararetli bağlılığı ve kendini adamayı ortaya çıkarmışsa da, genel olarak İslam, batılı güçlerin yenisömürgeciliğine yö-nelik bir antipati ile her şeyi mübah gören anlayışın ve mater-yalizmin yayılışına karşı bir direniş çabası olarak, antibatıcılı-ğın ifadesinin bir aracı olmuştur. Bu yaklaşım en açık biçimde, 1997-2001 yılları arasında Afganistan’daki Taliban rejiminde ifadesini bulmuştur. İslam fundamentalizmi, özelde gelişmek-te olan ülkelerdeki 1970’lere kadar İslamcı veya MarksistLeni-nist biçimleriyle sosyalizme çekilen kentli yoksulların talepleri-ne tercüman olmakta başarılı olmuştur.

İdeolojinin Sonu mu?Yirminci yüzyılın sonlarında ideoloji konusundaki tartışmaların çoğu, ideolojinin ölümüne veya en azından onun azalan önemine ilişkin öngörülere odaklanmıştır. Bu, “ideolojinin sonu” tartışması olarak bilinen şeydir. 1950’lerde başlamış; İkinci Dünya Savaşının sonunda faşizmin ve gelişmiş Batı’daki komünizmin çöküşüyle hızlanmış-tır. İdeolojinin Sonu? 1950’lerde Siyasi Fikirlerin Tükenişi Üstüne (1960) adlı çalışmasında Amerikalı sosyolog Daniel Bell, siyasi fikirler stoğunun tükendiğini bil-diriyordu. Onun yaklaşımına göre etiksel ve ideolojik sorunlar artık ilgisiz hale gel-mişti; çünkü Batı toplumlarının çoğunda, partiler sadece daha yüksek düzeyde eko-nomik büyüme ve maddi refah önererek iktidar yarışı yapıyorlardı. Bununla beraber Bell’in dikkat çektiği, belli başlı partiler arasında ideolojik tartışmayı askıya almaya götüren geniş bir ideolojik mutabakatın (bkz. s. 10) ortaya çıktığı süreç, çok da ideo-lojinin sona ermesi değildi. 1950’lerde ve 1960’larda egemen olan ideoloji, refah ka-

pitalizminin bir biçimiydi ve İngiltere ile başka yerlerde Keynezyen-refah devletçi mutabakatın bir biçimini temsil ediyordu.

Bu tartışmaya daha yakın zamanlardaki bir katkı, “Tarihin Sonu?” başlıklı denemesiyle Francis Fukuyama (bkz. s. 55) tara-fından yapıldı. Fukuyama siyasi ideolojinin artık önemsiz hale gel-diğini değil, ama daha ziyade tek bir ideolojinin, liberal demokra-sinin tüm rakiplerine karşı zafer kazandığını ve bunun nihai zafer olduğunu ileri sürdü. Bu deneme, doğu Avrupa’da komünizmin çöktüğü ortamda kaleme alınmıştı ve Fukuyama bu süreci dün-

Fundamentalizm (Kökten-cilik)

Fundamentalizm (Latin-ce “temel” anlamındaki fundamentum’dan gelir), belirli ilkelerin muhtevasına bakılmak-sızın, karşı çıkılamaz ve üstün bir otoritesi olan temel “hakikat-ler” olarak tanındığı bir düşün-ce stilidir. Bu bağlamda belli baş-lı fondamentalizmlerin, destek-leyicilerinin doktrine ait kesin-likten gelen ciddiyet ve coşku-yu göstermeye eğilimli olmaları-nın dışında ortak yönleri çok az-dır veya hiç yoktur. Her ne kadar genellikle dinle ve kutsal metin-lerin motamot anlamıyla birlik-te anılsa da, fundamentalizm si-yasi akidelerde de bulunur. Libe-ral şüpheciliğin bile, bütün teo-rilerden şüphe edilmesi gerek-tiğine ilişkin bu teorinin kendisi hariç, bu temel inancı kapsadığı söylenebilir.

Kavramlar

Sekülerizm: Genellikle kili-se ile devletin birbirinden ay-rılması arzusunda ifadesini bu-lan, dinin seküler (dünyevi) işle-re müdahale etmemesi gerek-tiği inancı. Sosyal reflexivity: Karşılıklı bir ilişki ve birbirine bağımlı olma çerçevesinde, yüksek derece bir özerkliğe sahip olan insanla-rın karşılıklı etkileşimi.

Page 60: Siyaset Andrew Heywood

ya tarihi bakımından önem taşıyan bir ideoloji olarak Marksizm-Leninizmin ölümünün göstergesi olarak yorumladı. Buna karşı-lık Anthony Giddens (1994) ise, globalleşmeyle, geleneğin gücü-nün azalmasıyla ve sosyal dönüşlülüğün (reflexivity) genişleme-siyle nitelenen bir toplumda, sağın ve solun klasik ideolojilerinin gittikçe gereksiz hale geldiğini ileri sürüyordu. Bununla beraber, bu gelişmeleri alternatif bir yorumlama yolu, başlıca ideolojilerin veya “büyük anlatı”ların, esas olarak içinden geçmekte olduğu-muz modernleşme sürecinin bir ürünü olduğunu ileri süren post-modernizm tarafından sunuldu. Diğer yandan tam da ideolojinin sonu, tarihin sonu veya modernliğin sonu iddiasının kendisi ide-olojik olarak görülebilir. Nihai anlamda ideolojinin ölümünü ilan etmekten ziyade, bu tartışmalar belki sadece ideolojik olanın sağ salim ayakta olduğunu ve ideolojinin evriminin süregelen ve belki de sonu olmayan bir süreç olduğunu göstermektedir.

Postmodernizm, Postmo-dernlik

Postmodernizm, ilk olarak Batı sanatı, mimarisi ve genel olarak kültürel gelişimi içindeki deney-sel akımları tarif etmek için kul-lanılan ihtilaflı ve kafa karıştıran bir kavramdır. Bir sosyal ve siya-si analiz aracı olarak postmoder-nizm, sanayileşme ve sınıf da-yanışmasıyla yapılanan toplum-dan gittikçe daha fazla parçala-nan, plüralist bir bilgi toplumuna (yani postmodernliğe) doğru bir değişime dikkat çekmektedir. Bu toplumda bireyler üreticiden tü-keticiye dönüşmek-te ve bireyci-lik de etnik, dini ve sınıfsal bağlı-lıkların yerini almaktadır. Bu yak-laşımdan ha-reketle, Marksizm ve liberalizm gibi klasik ideoloji-ler, modernleşme sürecinde ge-liştirilmiş geçersiz “meta-anlatılar” olarak görülüp reddedilme eği-limindedir. Postmodernistler ke-sin diye bir şeyin olmadığını id-dia ederler; mutlak ve evrensel hakikat, sahte bir kibir olarak gö-rülüp dışlanır. Bu anlamda post-modernizm bir “anti-temelcilik” örneğidir. Onların vurgusu, söy-lemin, müzakerenin ve demok-rasinin önemi konusunadır.

Kavramlar

Page 61: Siyaset Andrew Heywood

Özet

☆ İdeoloji, genellikle olumsuz imalar içeren tartışmalı bir siyasi terimdir. Sosyal-bilimsel anlamda siyasi bir teori, organize sosyal faaliyet için bir temel oluş-turan, az veya çok tutarlı bir fikirler bütünüdür. Onun temel özellikleri, mev-cut güç ilişkilerinin bir izahı, arzulanan geleceğin bir modeli ve siyasi değişi-min nasıl ortaya çıkabileceğini ve çıkması gerektiğini gösteren bir taslak olma-sından gelir.

☆ İdeolojiler siyasi teoriyi siyasi pratiğe bağlar. Bir düzeyde ideolojiler, bir değer-ler, teoriler ve doktrinler koleksiyonu oluşturan siyasi felsefelere benzer; ki bu da ayrı bir dünya görüşü demektir. Bununla beraber diğer bir düzeyde ise ide-olojiler, daha geniş siyasi hareketler biçimini alırlar ve siyasi liderlerin, partile-rin ve grupların faaliyetleriyle ifadesini bulurlar.

☆ Her ideoloji kendine özgü bir ilkeler ve fikirler bütünüyle birleşir. Her ne ka-dar bu fikirler ayrı bir yolla birbirine kenetlenmiş olmaları anlamında “elele giderler”se de, ancak nisbi bir anlamda sistematik ve tutarlıdırlar. Bu bağlam-da tüm ideolojiler bir dizi rakip gelenekler ve içsel gerilimler oluştururlar. Do-layısıyla ideolojilerdeki iç çatışmalar, kimi zaman ideolojiler arasındakinden daha hararetli olur.

☆ İdeolojiler hiçbir biçimde birbirinden büsbütün yalıtılmış ve değişmez düşün-ce sistemleri değildirler. Birçok noktada birbirleriyle örtüşürler ve kimi zaman da ortak ilgilere ve ortak bir literatüre sahiptirler. Hem başka ideolojilerle etki-leşimde bulundukları ve onların gelişmesini etkiledikleri, hem de değişen ta-rihsel şartlara uygulandıkça zamanla değiştikleri için, ideolojiler daima siyasi ve fikri olarak yenilenirler. Belirli ideolojilerin önemi, siyasi, sosyal ve iktisadi koşullara ve kendisini teorik bakımdan yenileyebilme kapasitesine bağlı olarak artar veya azalır. Yirminci yüzyılın ideolojik çatışmaları, liberalizm, sosyalizm ve muhafazakârlık gibi belli başlı ideolojileri, kendi geleneksel ilkelerini göz-den geçirmeye zorlamış; ve feminizm, ekolojizm ve dini fundamentalizm gibi yeni ideolojileri beslemiştir.

☆ İdeolojinin sonu hakkındaki tartışmalar çok çeşitli biçimler almaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası ilk dönemlerde bu tartışmalar, faşizmin ve komünizmin azalan cazibesine ve iktisadi meselelerin siyasi meselelerin yerine geçtiği fikri-ne bağlı olarak yürütülüyordu. “Tarihin sonu” tezi liberal demokrasinin dünya çapında zafer kazandığını ileri sürmektedir. Postmodernizm ise, klasik ideolo-jilerin artık gündem dışı kaldığını, çünkü onların esas olarak modernleşme sü-recinin erken döneminin bir ürünü olduğunu ifade etmektedir.

Tartışma Soruları

★ Neden ideoloji kavramı genellikle olumsuz çağrışımlar yapar?

Page 62: Siyaset Andrew Heywood

★ Liberalizmle sosyalizmi artık birbirinden ayırt etmek mümkün müdür?

★ Yeni Sağ fikirler hangi bakımlardan geleneksel muhafazakârlığınkilerle çatış-maktadır?

★ “Üçüncü yol”, anlamlı ve tutarlı bir ideolojik yaklaşım mıdır?

★ Marksizmin bir geleceği var mıdır?

★ Faşizmin yükselişinde en çok hangi koşullar itici güç oluşturmaktadır?

★ Anarşistler imkânsızı mı istemektedirler?

★ Feminizm, ekolojizm ve fundamentalizm neden önem kazanmaktadır? Bunla-rın klasik siyasi inançların yerini alma potansiyeli var mıdır?

★ İdeolojiden vazgeçmek mümkün müdür?

İleri Okumalar

Heywood, A. Political Ideologies: An Introduction (2nd ed.) (Basingstoke and New York: Palgrave 1997). Başlıca ideolojik gelenekler için anlaşılır, güncel ve kapsamlı bir rehber.

McLellan, D. Ideology (Milton Keynes: Open University Press; Minneapolis: University of Minnesota Press, 1986). Bu anlaşılması güç kavramın kısa, açık-seçik ama dört başı mamur bir tartışması.

Belirli ideolojiler hakkında iyi bir giriş için şunlara da bakılabilir: Liberalizm için Arblas-ter (1984), muhafazakârlık için O’Sullivan (1976), sosyalizm için Wright (1987), üçüncü yol için Giddens (2001), anarşizm için Marshall (1991), faşizm için Laqueur (1979), feminizm için Bryson (1992), ekolojizm için Dobson (1990) ve dini funda-mentalizm için Marty ve Appleby (1993).

Page 63: Siyaset Andrew Heywood

Bibliyografya

Acton, Lord (1956) Essays on Freedom and Po-wer. London: Meridian.

Adams, I. (1989) The Logic of Political Belief: A Philosophical Analysis. London and New York: Harvester Wheatsheaf.

Adams, I. (2001) Political Ideology Today, 2nd edn. Manchester: Manchester University Press.

Adonis, A. and Hames, T. (1994) A Conservati-ve Revolution? The Thatcher– Reagan Deca-de in Perspective. Manchester: Manchester University Press.

Ahmed, A. and Donnan, H. (1994) Islam, Glo-balization and Postmodernity. London and New York: Routledge.

Ahmed, R. (2001) Jihad: The Rise of Militant Is-lam in Central Asia. New Haven, CT: Yale University Press.

Alter, P. (1989) Nationalism. London: Edward Arnold.

Anderson, B. (1983) Imagined Communities: Reflections on the Origins and Spread of Na-tionalism. London: Verso.

Arblaster, A. (1984) The Rise and Decline of Wes-tern Liberalism. Oxford: Basil Blackwell.

Arendt, H. (1951) The Origins of Totalitaria-nism. London: Allen & Unwin.

Aristotle(1962),ThePolitics,trans.T.Sinclair.Harmondsworth:Penguin(Chicago,IL:UniversityofChicagoPress,1985).

Aughey, A., Jones, G. and Riches, W. T. M. (1992) The Conservative Political Tradi-tion in Britain and the United States. Lon-don: Pinter.

Bahro, R. (1982) Socialism and Survival. Lon-don: Heretic Books.

Bahro, R. (1984) From Red to Green. London: Verso/New Left Books.

Bakunin, M. (1973) Selected Writings, ed. Leh-ning. London: Cape.

Bakunin, M. (1977) ‘Church and State’, in G. Woodcock (ed.), The Anarchist Reader. London: Fontana.

Ball, T. and Dagger, R. (2002) Political Ideologi-es and the Democratic Ideal, 4th edn. Lon-don and New York: Longman.

Baradat, L. P. (2003) Political Ideologies: Their Origins and Impact, 8th edn. Upper Saddle River, NJ: Prentice Hall.

Barker, R. (1997) Political Ideas in Modern Bri-tain: In and After the 20th Century, 2nd edn. London and New York: Routledge.

Barry, J. (1999) Rethinking Green Politics. Lon-don and Thousand Oaks, CA: Sage.

Barry, N. (1987) The New Right. London: Cro-om Helm.

Baxter, B. (1999) Ecologism: An Introduction. Edinburgh: Edinburgh University Press.

Beasley, C. (1999) What is Feminism? London: Sage.

Beauvoir, S. de (1968) The Second Sex, trans. H. M. Parshley. New York: Bantam.

Bell, D. (1960) The End of Ideology. Glencoe, IL: Free Press.

Bellamy, R. (1992) Liberalism and Modern So-ciety: An Historical Argument. Cambridge: Polity Press.

Benn, T. (1980) Arguments for Democracy. Har-mondsworth: Penguin.

Bentham,J.(1970)Introduction to the Principle-sof Morals and Legislation,ed.J.BurnsandH.L.A.Hart.London:AthlonePress(Glenco

Page 64: Siyaset Andrew Heywood

e,IL:FreePress,1970).

Berki, R. N. (1975) Socialism. London: Dent.

Berlin, I. (1969) ‘Two Concepts of Liberty’, in Four Essays on Liberty. London: Oxford University Press.

Bernstein, E. (1962) Evolutionary Socialism. New York: Schocken.

Blakeley, G. and Bryson, V. (eds) (2002) Con-temporary Political Concepts: A Critical Int-roduction. London: Pluto Press.

Bobbio, N. (1996) Left and Right. Oxford: Po-lity Press.

Bobbitt, P. (2002) The Shield of Achilles. New York: Knopf and London: Allen Lane.

Bookchin, M. (1975) Our Synthetic Environ-ment. London: Harper & Row.

Bookchin, M. (1977) ‘Anarchism and Ecology’, in G. Woodcock (ed.), The Anarchist Rea-der. London: Fontana.

Boulding, K. (1966) ‘The Economics of the Co-ming Spaceship Earth’, in H. Jarrett (ed.), Environmental Quality in a Growing Eco-nomy. Baltimore: Johns Hopkins Press.

Bourne, R. (1977) ‘War is the Health of the Sta-te’, in G. Woodcock (ed.), The Anarchist Reader. London: Fontana.

Bracher, K. D. (1985) The Age of Ideologies: A History of Political Thought in the Twentieth Century. London: Methuen.

Bramwell, A. (1989) Ecology in the Twentieth Century: A History. New Haven, CT and London: Yale University Press.

Bramwell, A. (1994) The Fading of the Greens: The Decline of Environmental Politics in the West. New Haven, CT and London: Yale University Press.

Brown, D. (2000) Contemporary Nationalism: Civic, Ethnocultural and Multicultural Poli-tics. London: Routledge.

Brownmiller, S. (1975) Against Our Will: Men, Women and Rape. New York: Simon &

Schuster.

Bruce, S. (1993) ‘Fundamentalism, Ethnicity and Enclave’, in M. Marty and R. S. App-leby (eds), Fundamentalism and the State. Chicago, IL and London: Chicago Uni-versity Press.

Bruce, S. (2000) Fundamentalism. Oxford: Po-lity Press.

Bryson, V. (2003) Feminist Political Theory: An Introduction, 2nd ed. Basingstoke:Palgrave Macmillan.

Burke, E. (1968) Reflectionson the Revolution in France. Harmondsworth: Penguin.

Burke, E. (1975) On Government, Politics and Society, ed. B. W. Hill. London: Fontana.

Burnham, J. (1960) The Managerial Revolution. Harmondsworth: Penguin and Blooming-ton: Indiana University Press.

Butler, C. (2002) Postmodernism: A Very Short Introduction. Oxford and New York: Ox-ford University Press.

Capra, F. (1975) The Tao of Physics. London: Fontana.

Capra, F. (1982) The Turning Point. London: Fontana (Boston, MA: Shambhala, 1983).

Capra, F. (1997) The Web of Life: A New Synthe-sis of Mind and Matter. London: Flamingo.

Carson, R. (1962) The Silent Spring. Boston, MA: Houghton Mifflin.

Carter, A. (1971) The Political Theory of Anarc-hism. London: Routledge & Kegan Paul.

Cecil, H. (1912) Conservatism. London and New York: Home University Library.

Chamberlain, H. S. (1913) Foundations of the Nineteenth Century. New York: John Lane.

Charvert, J. (1982) Feminism. London: Dent.

Club of Rome. See Meadows et al. (1972).

Collins, P. (1993) Ideology After the Fall of Com-munism. London: Bowerdean.

Page 65: Siyaset Andrew Heywood

Constant, B. (1988) Political Writings. Camb-ridge: Cambridge University Press.

Conway, D. (1995) Classical Liberalism: The Unvanquished Ideal. London: Macmil-lan and New York: St Martin’s Press.

Coole, D. (1993) Women in Political Theory: From Ancient Misogyny to Contempo-rary Feminism, 2nd edn. Hemel Hemp-stead: Harvester Wheatsheaf.

Costa, M. D. and James, S. (1972) The Power of Women and the Subordination of the Community. Bristol: Falling Wall Press.

Crewe, I. (1989) ‘Values: The Crusade that Failed’, in D. Kavanagh and A. Seldon (eds), The Thatcher Effect. Oxford: Oxford University Press.

Crick, B. (1962) A Defence of Politics. Har-mondsworth: Penguin.

Critchley, T. A. (1970) The Conquest of Vio-lence. London: Constable.

Crosland, C. A. R. (1956) The Future of Soci-alism. London: Cape (Des Plaines, IL:

Greenwood, 1977). Dahl, R. (1961) Who Governs? Democracy and Power in an American City. New Haven, CT: Yale University Press.

Dalai Lama (1996) The Power of Buddhism. London: Newleaf.

Daly, H. (1974) ‘Steady-state economics vs growthmania: a critique of orthodox conceptions of growth, wants, scarcity and efficiency’, in Policy Sciences, vol. 5, pp. 149–67.

Daly, M. (1979) Gyn/Ecology: The Meta-Ethics of Radical Feminism. Boston, MA: Beacon Press.

Darwin, C. (1972) On the Origin of Species. London: Dent.

Dickinson, G. L. (1916) The European Anarchy. London: Allen & Unwin.

Dobson, A. (1991) The Green Reader. Lon-don: Andre´ Deutsch.

Dobson, A. (2000) Green Political Thought, 3rd edn. London: HarperCollins.

Downs,A.(1957) An Economic Theory ofDe-mocracy. NewYork: Harper&Row.

Eagleton, T. (1991) Ideology: An Introducti-on. London and New York: Verso.

Eatwell, R. (1996) Fascism: A History. Lon-don: Vintage.

Eatwell, R. and O’Sullivan, N. (eds) (1989) The Nature of the Right: European and American Politics and Political Thought since 1789. London: Pinter.

Eatwell, R. and Wright, A. (eds) (1999) Contemporary Political Ideologies, 2nd edn. London: Pinter.

Eccleshall, R. et al. (2003) Political Ideolo-gies: An Introduction, 3rd edn. London and New York: Routledge.

Eckersley,R.(1992) Environmentalism and Political Theory: Towards an Ecocentric Approach. London: UCLPress.

Edgar, D. (1988) ‘The Free or the Good’, in R. Levitas (ed.) The Ideology of the New Right. Oxford: Polity Press.

Ehrenfeld, D. (1978) The Arrogance of Huma-nism. Oxford: Oxford University Press.

Ehrlich, P. and Ehrlich, A. (1970) Populati-on, Resources and Environment: Issues in Human Ecology. London: W. H. Free-man.

Ehrlich, P. and Harriman, R. (1971) How to be a Survivor. London: Pan.

Elshtain, J. B. (1981) Public Man, Private Wo-man: Women in Social and Political Tho-ught. Oxford: Martin Robertson and Princeton, NJ: Princeton University Press.

Engels, F. (1976) The Origins of the Family,

Page 66: Siyaset Andrew Heywood

Private Property and the State. London: Lawrence & Wishart (New York: Path-finder, 1972).

Etzioni, A. (1995) The Spirit of Community: Rights, Responsibilities and the Commu-nitarian Agenda. London: Fontana.

Eysenck, H. (1964) Sense and Nonsense in Psychology. Harmondsworth: Penguin.

Faludi, S. (1991) Backlash: The Undeclared War Against American Women. New York: Crown.

Fanon, F. (1965) The Wretched of the Earth. Harmondsworth: Penguin (New York: Grove-Weidenfeld, 1988).

Faure, S. (1977) ‘Anarchy–Anarchist’, in G. Woodcock (ed.), The Anarchist Reader London: Fontana.

Figes, E. (1970) Patriarchal Attitudes. Green-wich, CT: Fawcett.

Firestone, S. (1972) The Dialectic of Sex. New York: Basic Books.

Foley, M. (1994) (ed.) Ideas that Shape Poli-tics. Manchester and New York: Manc-hester University Press.

Fox, W. (1990) Towards a Transpersonal Eco-logy: Developing the Foundations for Envi-ronmentalism. Boston, MA: Shambhala.

Freeden, M. (1996) Ideologies and Political Theory: A Conceptual Approach. Oxford and New York: Oxford University Press.

Freeden, M. (2001) Reassessing Political Ide-ologies: The Durability of Dissent. Lon-don and New York: Routledge.

Freedman,J. (2001) Feminism. Buckingha-mand Philadelphia, PA: Open Univer-sity Press.

Friedan, B. (1963) The Feminine Mystique. New York: Norton.

Friedan, B. (1983) The Second Stage. London: Abacus (New York: Summit, 1981).

Friedman, M. (1962) Capitalism and Free-dom. Chicago, IL: University of Chica-go Press.

Friedman, M. and R. Friedman (1980) Free to Choose. Harmondsworth: Penguin (New York: Bantam, 1983).

Friedrich, C. J. and Brzezinski, Z. (1963) To-talitarian Dictatorship and Autocracy.NewYork: Praeger.

Fromm, E. (1979) To Have or To Be. Lon-don: Abacus.

Fromm, E. (1984) The Fear of Freedom. Lon-don: Ark.

Fukuyama, F. (1989) ‘The End of History’, National Interest, Summer.

Galbraith, J. K. (1992) The Culture of Com-mitment. London: Sinclair Stevenson.

Gallie, W. B. (1955–6) ‘Essentially Contes-ted Context’, in Proceedings of the Aris-totelian Society, vol. 56.

Gamble, A. (1988) The Free Economy and the Strong State. London: Macmillan (Durham, NC: Duke University Press, 1988).

Gandhi, M. (1971) Selected Writings of Ma-hatma Gandhi, ed. R. Duncan. Lon-don: Fontana.

Garvey, J. H. (1993) ‘Fundamentalism and Politics’, in Martin E. Marty and R. Scott Appleby (eds), Fundamentalisms and the State. Chicago, IL and London: University of Chicago Press.

Gasset, J. Ortega (1972) The Revolt of the Masses. London: Allen & Unwin.

Gellner, E. (1983) Nations and Nationalism. Oxford: Blackwell.

Giddens, A. (1984) The Constitution of Soci-ety. Cambridge: Polity Press.

Giddens, A. (1994) Beyond Left and Right: The Future of Radical Politics. Cambrid-

Page 67: Siyaset Andrew Heywood

ge: Polity Press.

Giddens, A. (1998) The Third Way: The Re-newal of Social Democracy. Cambridge: Polity Press.

Giddens, A. (2000) The Third Way and Its Critics. Cambridge: Polity Press.

Gilmour, I. (1978) Inside Right: A Study of Conservatism. London: Quartet Books.

Gilmour, I. (1992) Dancing with Dogma: Britain under Thatcherism. London: Si-mon & Schuster.

Gobineau, J.-A. (1970) Gobineau: Selected Political Writings, ed. M. D. Biddiss. New York: Harper & Row.

Godwin, W. (1971) Enquiry Concerning Po-litical Justice, ed. K. C. Carter. Oxford: Oxford University Press.

Goldman, E. (1969) Anarchism and Other Essays. New York: Dover.

Goldsmith, E. (1988) The Great U-Turn: De-industrialising Society. Bideford: Green Books.

Goldsmith, E. et al. (eds) (1972) Blueprint for Survival. Harmondsworth: Penguin.

Goodin, R. E. (1992) Green Political Theory. Oxford: Polity Press.

Goodman, P. (1964) Compulsory Misedu- cation. New York: Vintage Books.

Goodman, P. (1977) ‘Normal Politics and the Psychology of Power’, in G. Wood-cock (ed.), The Anarchist Reader. Lon-don: Fontana.

Goodwin, B. (1997) Using Political Ideas, 4th edn. London: John Wiley & Sons.

Gorz, A. (1982) Farewell to The Working Class. London: Pluto Press (Boston, MA: South End Press, 1982).

Gould, B. (1985) Socialism and Freedom. London: Macmillan (Wakefield, NH: Longwood, 1986).

Gramsci, A. (1971) Selections from the Pri-son Notebooks, ed. Q. Hoare and G. Nowell-Smith. London: Lawrence & Wishart.

Gray, J. (1995a) Enlightenment’s Wake: Poli-tics and Culture at the Close of the Mo-dern Age. London: Routledge.

Gray, J. (1995b) Liberalism, 2nd edn. Milton Keynes: Open University Press.

Gray, J. (1996) Post-liberalism: Studies in Po-litical Thought. London: Routledge.

Gray, J. (1997) Endgames: Questions in Late Modern Political Thought. Cambridge and Malden, MA: Blackwell.

Gray, J. (2000) Two Faces of Liberalism. Cambridge: Polity Press.

Gray, J. and Willetts, D. (1997) Is Conserva-tism Dead? London: Profile Books.

Green, T. H. (1988) Works, R. Nettles-hip (ed.). London: Oxford University Press (New York: AMS Press, 1984).

Greenleaf, W. H. (1983) The British Political Tradition: The Ideological Heritage, vol. 2. London: Methuen.

Greer, G. (1970) The Female Eunuch. New York: McGraw-Hill.

Greer, G. (1985) Sex and Destiny. New York: Harper & Row.

Greer, G. (1999) The Whole Woman. Lon-don: Doubleday.

Gregor, A. J. (1969) The Ideology of Fascism. New York: Free Press.

Griffin, R. (1993) The Nature of Fascism. London: Routledge.

Griffin, R. (ed.) (1995) Fascism. Oxford and New York: Oxford University Press.

Griffin, R. (ed.) (1998) International Fas-cism: Theories, Causes and the New Con-sensus. London: Arnold and New York: Oxford University Press.

Page 68: Siyaset Andrew Heywood

Hadden, J. K. and Shupe, A. (eds) (1986) Prophetic Religions and Politics: Religi-on and Political Order. New York: Para-gon House.

Hall, J. A. (1988) Liberalism: Politics, Ideo-logy and the Market. London: Paladin.

Hall, S. and Jacques, M. (eds) (1983) The Po-litics of Thatcherism. London: Lawren-ce & Wishart.

Harrington, M. (1993) Socialism, Past and Future. London: Pluto Press.

Hattersley, R. (1987) Choose Freedom. Har- mondsworth: Penguin.

Hayek, F. A. von (1944) The Road to Serf-dom. London: Routledge & Kegan Paul (Chicago, IL: University of Chica-go Press, 1956, new edn).

Hayek, F. A. von (1960) The Constitution of Liberty. London: Routledge & Kegan Paul.

Hayward, T. (1998) Political Theory and Eco-logical Values. Cambridge: Polity Press.

Heath, A., Jowell, R. and Curtice, J. (1985) How Britain Votes. Oxford: Pergamon.

Heffernan, R. (2001) New Labour and Thatc-herism. London: Palgrave.

Hegel, G. W. F. (1942) The Philosophy of Right, trans. T. M. Knox. Oxford: Cla-rendon Press.

Hiro, D. (1988) Islamic Fundamentalism. London: Paladin.

Hitler, A. (1969) Mein Kampf. London: Hutchinson (Boston, MA: Houghton Mifflin, 1973).

Hobbes, T. (1968) Leviathan, ed. C. B. Macpherson. Harmondsworth: Pen-guin.

Hobhouse, L. T. (1911) Liberalism. London: Thornton Butterworth.

Hobsbawm, E. (1983) ‘Inventing Tradition’,

in E. Hobsbawm and T. Ranger (eds) The Invention of Tradition. Cambridge: Cambridge University Press.

Hobsbawm, E. (1992) Nations and Nationa-lism since 1780: Programme, Myth and Reality, 2nd edn. Cambridge: Camb-ridge University Press.

Hobsbawm, E. (1994) Age of Extremes: The Short Twentieth Century 1914–1991. London: Michael Joseph.

Hobson, J. A. (1902) Imperialism: A Study. London: Nisbet.

Holden, B. (1993) Understanding Liberal De-mocracy, 2nd edn. Hemel Hempstead: Harvester Wheatsheaf.

Honderich, T. (1991) Conservatism. Har-mondsworth: Penguin.

Huntington, S. (1993) ‘The Clash of Civi-lizations’, Foreign Affairs, vol. 72, no. 3.

Hutchinson, J. and Smith, A. D. (eds) (1994) Nationalism. Oxford and New York: Oxford University Press. Hutton, W. (1995) The State We’re In. London: Jonathan Cape.

Illich, I. (1973) Deschooling Society. Har-mondsworth: Penguin (New York: Harper & Row, 1983).

Inglehart, R. (1977) The Silent Revoluti-on: Changing Values and Political Styles amongst Western Publics. Princeton, NJ: Princeton University Press.

Jefferson, T. (1972) Notes on the State of Vir-ginia. New York: W.W. Norton.

Jefferson, T. (1979) ‘The United States Dec-laration of Independence’, in W.

Laqueur and B. Rubin (eds), The Human Rights Reader. New York: Meridan. Jo-urnal of Political Ideologies. Abingdon, UK and Cambridge, MA: Carfax.

Kallis, A. A. (ed.) (2003) The Fascist Reader. London and New York: Routledge.

Page 69: Siyaset Andrew Heywood

Kant, I. (1991) Kant: Political Writings, ed. Hans Reiss, trans. H. B. Nisbet. Camb-ridge: Cambridge University Press.

Kautsky, K. (1902) The Social Revolution. Chicago: Kerr. Kedourie, E. (1985) Nationalism, rev. edn. London: Hutc-hinson.

Keynes, J. M. (1963) The General Theory of Employment, Interest and Money Lon-don: Macmillan (San Diego: Harcourt Brace Jovanovich, 1965).

Kingdom, J. (1992) No Such Thing as So-ciety? Individualism and Community. Buckingham and Philadelphia PA: Open University Press.

Klein, M. (2001) No Logo. London: Flamingo.

Kropotkin, P. (1914) Mutual Aid. Boston, MA: Porter Sargent.

Kuhn, T. (1962) The Structure of Scientific Revolutions. Chicago, IL: Chicago Uni-versity Press.

Laclau, E. and Mouffe, C. Hegemony and So-cialist Strategy. London: Verso.

Lane, D. (1996) The Rise an d Fall of State So-cialism. Oxford: Polity Press.

Laqueur, W. (ed.) (1979) Fascism: A Reader’s Guide. Harmondsworth: Penguin.

Larrain, J.(1983)Marxism and Ideology. Lon-don: Macmillan.

Leach, R. (1996) British Political Ideologies, 2nd ed. London: Harvester Wheatsheaf.

Lenin, V. I. (1964) The State and Revolution. Peking: People’s Publishing House.

Lenin, V. I. (1970) Imperialism, the Highest Stage of Capitalism. Moscow: Progress Publishers.

Lenin, V. I. (1988) What is to be Done? Har-mondsworth and New York: Penguin.

Leopold, A. (1968) Sand County Almanac. Oxford: Oxford University Press.

Letwin, S. R. (1992) The Anatomy of Thatc-herism. London: Fontana.

Lindblom, C. (1977) Politics and Markets. New York: Basic Books.

Lipset, S. M. (1983) Political Man: The Soci-al Bases of Behaviour. London: Heine-mann.

Locke, J. (1962) Two Treatises of Govern-ment. Cambridge: Cambridge Univer-sity Press.

Locke, J. (1963) A Letter Concerning Tolerati-on. The Hague: Martinus Nijhoff.

Lovelock, J. (1979) Gaia: A New Look at Life on Earth. Oxford and New York: Ox-ford University Press.

Lovelock, J. (1988) ‘Man and Gaia’, in E. Goldsmith and N. Hilyard (eds), The Earth Report. London: Mitchell Beazley.

Lyotard, J. F. (1984) The Postmodern Condi-tion: The Power of Knowledge. Minnea-polis: University of Minnesota Press.

MacIntyre, A. (1981) After Virtue. London: Duckworth.

Macmillan, H. (1966) The Middle Way. Lon-don: Macmillan.

Macpherson, C. B. (1973) Democratic The-ory: Essays in Retrieval. Oxford: Cla-rendon Press.

Maistre, J. de (1971) The Works of Joseph de Maistre, trans. J. Lively. New York:

Schocken. Mannheim, K. (1960) Ideology and Utopia. London: Routledge & Ke-gan Paul.

Manning, D. (1976) Liberalism. London: Dent.

Marcuse, H. (1964) One Dimensional Man: Studies in the Ideology of Advanced In-dustrial Society. Boston, MA: Beacon.

Marquand, D. (1988) The Unprincipled Soci-ety. London: Fontana.

Page 70: Siyaset Andrew Heywood

Marquand, D. (1992) The Progressive Dilem-ma. London: Heinemann.

Marquand, D. and Seldon, A. (1996) The Ide-as that Shaped Post-War Britain. Lon-don: Fontana.

Marshall, P. (1993) Demanding the Impos-sible: A History of Anarchism. London: Fontana.

Marshall, P. (1995) Nature’s Web: Rethinking our Place on Earth. London: Cassell.

Martell, L. (2001) Social Democracy: Global and National Perspectives. Basingstoke and New York: Palgrave.

Marty, M. E. (1988) ‘Fundamentalism as a Social Phenomenon’, Bulletin of the American Academy of Arts and Sciences, vol. 42, pp. 15–29.

Marty, M. E. and Appleby, R. S. (eds) (1993) Fundamentalisms and the State: Rema-king Polities, Economies, and Militance.London: University of Chicago Press.

Marx, K. and Engels, F. (1968) Selected Works. London: Lawrence & Wishart.

Marx, K. and Engels, F. (1970) The German Ideology. London: Lawrence & Wishart.

McLellan, D. (1979) Marxism After Marx. London: Macmillan.

McLellan, D. (1980) The Thought of Karl Marx, 2nd edn. London: Macmillan.

McLellan, D. (1995) Ideology. 2nd ed. Milton Keynes: Open University Press.

Meadows, D. H., Meadows, D. L., Randers, D. and Williams, W. (1972) The Limits to Growth. London: Pan (New York: New American Library, 1972).

Michels, R. (1958) Political Parties. Glen-coe, IL: Free Press.

Miliband, R. (1969) The State in Capitalist Society. London: Verso (New York: Ba-sic, 1978).

Miliband, R. (1995) Socialism for a Sceptical Age. Oxford: Polity.

Mill, J. S. (1970) On the Subjection of Women. London: Dent.

Mill, J. S. (1972) Utilitarianism, On Liberty and Consideration on Representative Go-vernment. London: Dent.

Miller, D. (1984) Anarchism. London: Dent. Millett, K. (1970) Sexual Politics. New York: Doubleday.

Mitchell, J. (1971) Women’s Estate. Har-mondsworth: Penguin.

Mitchell, J. (1975) Psychoanalysis and Femi-nism. London: Penguin.

Montesquieu, C. de (1969) The Spirit of Laws. Glencoe, IL: Free Press.

More, T. (1965) Utopia. Harmondsworth: Penguin (New York: Norton, 1976).

Morland, D. (1997) Demanding the Impos-sible: Human Nature and Politics in Nineteenth-Century Social Anarchism. London and Washington, DC: Cassell.

Mosca, G. (1939) The Ruling Class, trans. and ed. A. Livingstone. New York: McGraw-Hill.

Moschonas, G. (2002) In the Name of Social Democracy–The Great Transformation: 1945 to the Present. London and New-York: Verso.

Murray, C. (1984) Losing Ground: American Social Policy: 1950–1980. New York: Basic Books.

Murray, C. and Herrnstein, R. (1995) The Bell Curve: Intelligence and Class Struc-ture in American Life. New York: Free Press.

Naess, A. (1973) ‘The shallow and the deep, long-range ecology movement: a sum-mary’, Inquiry, vol. 16.

Naess, A. (1989) Community and Lifestyle:

Page 71: Siyaset Andrew Heywood

Outline of an Ecosophy. Cambridge: Cambridge University Press.

Neocleous, M. (1997) Fascism. Milton Key- nes: Open University Press.

Nietzsche, F. (1961) Thus Spoke Zarathust-ra, trans. R. J. Hollingdale. Harmond-sworth: Penguin (New York: Random, 1982).

Nolte, E. (1965) Three Faces of Fascism: Ac-tion Francaise, Italian Fascism and Nati-onal Socialism. London: Weidenfeld & Nicolson.

Nozick, R. (1974) Anarchy, State and Uto-pia. Oxford: Blackwell (New York: Ba-sic, 1974).

Oakeshott, M. (1962) Rationalism in Poli-tics and Other Essays. London: Methu-en (New York: Routledge Chapman & Hall, 1981).

Ohmae, K. (1989) Borderless World: Power and Strategy in the Interlinked Economy (London: HarperCollins).

O’Sullivan, N. (1976) Conservatism. London: Dent and New York: St Martin’s Press.

O’Sullivan, N. (1983) Fascism. London: Dent.

Paglia, C. (1990) Sex, Art and American Cul-ture. New Haven, CT: Yale University.

Paglia, C. (1992) Sexual Personae: Art and Decadence from Nefertiti to Emily Dic-kinson. Harmondsworth: Penguin.

Parekh, B. (1994) ‘The Concept of Funda-mentalism’, in A. Shtromas (ed.), The End of ‘isms’? Reflections on the Fate of Ideological Politics after Communism’s Collapse. Oxford and Cambridge, MA: Blackwell.

Parekh, B. (2000) Rethinking Multicultura-lism: Cultural Diversity and Political Theory. Basingstoke: Macmillan.

Pareto, V. (1935) The Mind and Society. Lon-don: Cape and New York: AMS Press.

Passmore, K. (2002) Fascism: A Very Short Introduction. Oxford and New York: Oxford University Press.

Pierson, C. (1995) Socialism After Com- mu-nism. Cambridge: Polity Press.

Plato (1955) The Republic, trans. H. D. Lee. Harmondsworth: Penguin (New York: Random, 1983).

Popper, K. (1945) The Open Society and Its Enemies. London: Routledge & Kegan Paul.

Popper, K. (1957) The Poverty of Historicism. London: Routledge.

Poulantzas, N. (1968) Political Power and Social Class. London: New Left Books (New York: Routledge Chapman & Hall, 1987).

Proudhon, P. J. (1970) What is Property?, trans. B. R. Tucker. New York: Dover.

Purkis, J. and Bowen, J. (1997) Twenty-First Century Anarchism: Unorthodox Ideas for a New Millennium. London: Cassell.

Ramsay, M. (1997) What’s Wrong with Libe-ralism? A Radical Critique of Liberal Po-litical Philosophy. London: Leicester Uni- versity Press.

Randall, V. (1987) Women and Politics: An International Perspective, 2nd edn. Ba-singstoke: Macmillan.

Rawls, J. (1970) A Theory of Justice. Oxford: Oxford University Press (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1971).

Rawls, J. (1993) Political Liberalism. New York: Colombia University Press.

Regan, T. (1983) The Case for Animal Rights. London: Routledge & Kegan Paul.

Roemer, J. (ed.) (1986) Analytical Mar-xism, Cambridge: Cambridge Univer-sity Press.

Rorty, R. (1989) Contingency, Irony and Soli-

Page 72: Siyaset Andrew Heywood

darity. Cambridge: Cambridge Univer-sity Press.

Rothbard, M. (1978) For a New Liberty. New York: Macmillan.

Rousseau, J. J. (1913) The Social Contract and Discourse, ed. G. D. H. Cole. London: Dent (Glencoe, IL: Free Press, 1969).

Roussopoulos, D. (ed.) (2002) The Anarc-hist Papers. New York and London: Black Rose Books.

Sandel, M. (1982) Liberalism and the Limits of Justice. Cambridge: Cambridge Uni-versity Press.

Sassoon, D. (1997) One Hundred Years of So-cialism. London: Fontana.

Schneir, M. (1995) The Vintage Book of Femi-nism: The Essential Writings of the Con-temporary Women’s Movement. Lon-don: Vintage.

Scholte, J. A. (2001) Globalization: An Intro-duction. London: Palgrave.

Schumacher, E. F. (1973) Small is Beautiful: A Study of Economics as if People Mat-tered. London: Blond & Briggs (New York: Harper & Row, 1989).

Schumpeter, J. (1976) Capitalism, Socialism and Democracy. London: Allen & Un-win (Magnolia, MA: Petersmith, 1983).

Schwarzmantel, J. (1991) Socialism and the Idea of the Nation. Hemel Hempstead: Harvester Wheatsheaf.

Schwartzmantel, J. (1998) The Age of Ideo-logy: Political Ideologies from the Ame-rican Revolution to Post-Modern Times. Basingstoke: Macmillan.

Scruton, R. (2001) The Meaning of Con-servatism, 3rd edn. Basingstoke: Mac-millan.

Seliger, M. (1976) Politics and Ideology. Lon-don: Allen & Unwin (Glencoe, IL: Free Press, 1976).

Shtromas, A. (ed.) (1994) The End of ‘isms’? Reflections on the Fate of Ideological Poli-tics after Communism’s Collapse. Oxford and Cambridge, MA: Blackwell.

Singer, P. (1976) Animal Liberation. New York: Jonathan Cape.

Smart, B. (1993) Postmodernity. London and New York: Routledge.

Smiles, S. (1986) Self-Help. Harmondsworth: Penguin.

Smith, A. (1976) An Enquiry into the Na-ture and Causes of the Wealth of Nati-ons. Chicago, IL: University of Chica-go Press.

Smith, A. D. (1986) The Ethnic Origins of Nations. Oxford: Blackwell.

Smith, A. D. (1991) National Identity. Har-mondsworth: Penguin.

Smith, A. D. (2001) Nationalism: Theory, Ideology, History. Cambridge and Mal-den, MA: Polity Press.

Sorel, G. (1950) Reflections on Violence, trans. T. E. Hulme and J. Roth. New York: Macmillan.

Spencer, H. (1940) The Man versus the State. London: Watts & Co.

Spencer, H. (1967) On Social Evolution: Se-lected Writings. Chicago, IL: University of Chicago Press.

Spencer, P. and Wollman, H. (2002) Natio-nalism: A Critical Introduction. London and Thousand Oaks, CA: Sage.

Squires, J. (1999) Gender in Political The-ory. Cambridge and Malden, MA: Po-lity Press.

Stirner, M. (1971) The Ego and His Own, ed. J. Carroll. London: Cape.

Sumner, W. (1959) Folkways. New York: Doubleday.

Sydie, R. A. (1987) Natural Women, Cultu-

Page 73: Siyaset Andrew Heywood

red Men: A Feminist Perspective on Soci-ological Theory. Milton Keynes: Open University Press.

Talmon, J. L. (1952) The Origins of Totali-tarian Democracy. London: Secker & Warburg.

Tam, H. (1998) Communitarianism: A New Agenda for Politics and Citizenship. London: Macmillan.

Tawney, R. H. (1921) The Acquisitive So-ciety. London: Bell (San Diego: Harco-urt Brace Jovanovich, 1955).

Tawney, R. H. (1969) Equality. London: Al-len & Unwin.

Thompson, J. B. (1984) Studies in the The-ory of Ideology. Cambridge: Polity Press.

Thoreau, H. D. (1983) Civil Disobedience. Harmondsworth: Penguin.

Tocqueville, A. de (1968) Democracy in Ame-rica. London: Fontana (New York: McGraw, 1981).

Tolstoy, L. (1937) Recollections and Essays. Oxford: Oxford University Press.

United Nations (1972). See Ward and Du-bois (1972).

United Nations (1980) Compendium of Sta-tistics: 1977. New York: United Nations.

Vincent, A. (1995) Modern Political Ideologi-es, 2nd ed. Oxford: Blackwell.

Ward, B. and Dubois, R. (1972) Only One Earth. Harmondsworth: Penguin.

White, S. (ed.) (2001) New Labour: The Progressive Future? London: Palgrave.

Willetts, D. (1992) Modern Conservatism. Harmondsworth: Penguin.

Wollstonecraft, M. (1967) A Vindication of the Rights of Women, ed. C. W. Hagel-man. New York: Norton.

Wolff, R. P. (1998) In Defence of Anarc-hism,

2nd ed. Berkeley, CA: University of Ca-lifornia Press.

Woodcock, G. (1962) Anarchism: A History of Libertarian Ideas and Movements. Har-mondsworth and New York: Penguin.

Woolf, S. J. (1981) (ed.) European Fascism. London: Weidenfeld & Nicolson.

Wright, A. (1996) Socialisms: Theories and Practices. Oxford and New York: Ox-ford University Press.

Page 74: Siyaset Andrew Heywood

İndeksSiyahla yazılan numaralar kutucuklar içinde açıklamanın bulunduğu sayfayı gösterir. İtalik yazılmış numaralarsa metinde, sayfa altında ya da sözlükte tanımlan sayfayı gösterir.

A

Abacha 64, 482, 489Abercrombie 265Action 162, 354, 555Açık hükümet 516Adam Smith 13, 152, 172,

239, 240, 241, 329, 367, 470, 551, 552, 556

Adonis 516, 547Adorno 516, 547Afganistan 516, 547Afrika Birliği Örgütü 216Afrika Ulusal Kongresi

256, 335Albrow 450Alexander 13, 159, 168,

217, 218, 393, 405Allende 488, 489Allison 181, 507Almanya 25, 28, 56, 86,

89, 90, 91, 95, 138, 139, 140, 150, 151, 152, 161, 162, 163, 166, 183, 184, 187, 188, 200, 201, 203, 204, 205, 206, 207, 209, 218, 220, 221, 239, 240, 241, 248, 256, 262, 263, 284, 285, 303, 304, 305, 307, 320, 321, 337,

338, 348, 352, 358, 374, 377, 380, 382, 398, 403, 406, 407, 408, 409, 410, 427, 432, 436, 459, 466, 468, 477, 478, 485, 493, 494, 496, 507, 510

Almond 262, 263, 264, 286

Alter 172, 547Alt Sınıf 8, 235, 254Amerika Birleşik Devletleri

194, 197, 216, 217Anarşi 130, 138, 526Anayasacılık 11, 73, 378,

526Anderson 154, 547Annan 208, 209Anomi 526Anti-semitizm 11Apartheid 256Appleby 99, 548, 550,

554Aquinas 33, 177Aquino 483Arblaster 99, 122, 547Arendt 13, 22, 28, 70,

364, 547Aristo 384Aristoteles 13, 15, 21, 24,

26, 28, 29, 33, 47, 48, 50, 51, 65, 101,

108, 112, 386, 439, 494, 540

Arjantin 180, 198, 238, 249, 405, 482, 483

Arrow 308Askeri rejimler 56Asquith 485Asya değerleri 61, 526Asya-Pasifik Ekonomik

İşbirliği 198Atina 23, 26, 32, 57, 105,

107, 108, 121, 372, 522, 526

Atomizm 74, 526, 534Augustine 33Austin 384Avrupa Birliği 80, 142,

158, 170, 196, 198, 199, 201, 202, 203, 210, 211, 240, 306, 362, 378, 379, 436, 463

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı 185

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı 185

Avustralya 57, 153, 166, 218, 219, 220, 228, 280, 297, 303, 309, 333, 355, 360, 373, 376, 389, 398, 404,

Page 75: Siyaset Andrew Heywood

406, 409, 412, 422, 432, 437, 457, 467

Avusturya 58, 79, 95, 117, 139, 157, 163, 201, 218, 240, 256, 352, 353, 358, 359, 406, 407, 430, 431, 470

Azikiwe 164

B

Baasçılık 486Bachrach 30Bagehot 377, 395Bakan sorumluluğu 466,

467, 468, 527Balkanizasyon 527Ball 44, 547Balladur 431Banda 164Baratz 30Barber 440, 441Barrett 514Başkanlık sistemi 334, 417Beard 380Beck 195Beer 511Beetham 277, 472Belçika 58, 170, 201, 208,

217, 228, 229, 276, 297, 307, 337, 401, 407

Bell 96, 255, 274, 547, 554, 557

Bentham 13, 106, 109, 505, 547

Bentley 351Berlin 13, 167, 168, 182,

342, 382, 548Bernstein 13, 81, 87, 88,

548Bertsch 525Bicameralism 533Birch 313Bireycilik 11, 72, 73, 250,

527, 535Birleşmiş Milletler 7, 80,

142, 150, 158, 169, 170, 175, 177, 183, 206, 208, 216, 257, 378, 386

Bismarck 23, 159, 163Blair 89, 271, 309, 329,

376, 383, 413, 434, 435, 444, 461, 468, 470, 513, 516

Bodin 51Bogdanor 393Bolivar 157Bonapartizm 441, 527Bookchin 231, 233, 548Bosna 60, 209, 230, 482Boulding 30, 508, 548Braybrooke 506Bretenbach 248Brewer 498Britanya 153, 155, 160,

161, 164, 168, 227, 238, 300, 301, 304, 305, 320, 321, 323, 326, 330, 333, 334, 336, 337, 338, 339

Brittan 119, 279Brooker 66, 498, 525Brown 16, 259, 286, 360,

390, 548Bryson 99, 548Brzezinski 550Budizm 94

Bulgaristan 59, 60, 203Bull 179Bullitt 440Burchill 211Burden 248Burgess 233Burke 13, 26, 76, 77, 110,

168, 262, 291, 292, 293, 319, 548

Burnham 116, 452, 463, 548

Burns 442Burton 178, 180Burundi 156, 318Bush 160, 182, 185, 187,

199, 361, 390, 429, 441, 443, 481

Butler 78, 308, 516, 548

C

Calvocoressi 66Campbell 308Capra 548Carr 179, 390Carter 178, 357, 400, 429,

515, 548, 551Castle 463Castles 342Castro 439, 494, 506, 508Cezayir 164, 165, 166Chamberlain 163, 256,

548Chirac 413, 431Chomsky 13, 186, 187,

211, 268, 363Churchill 101, 183, 200,

485Cinsiyet 8, 12, 235, 257Clarke 525

Page 76: Siyaset Andrew Heywood

Clinton 89, 90, 231, 235, 271, 334, 429, 430, 441, 457, 460

Coates 248Cobden 160, 415Cohen 286Comte 33Consociational 58, 538Crick 29, 44, 102, 549Cromwell 485Crosland 88, 89, 549Crossman 434, 463Crowther-Hunt 463Çeçenya 187Çekoslavakya 163, 230Çoğunlukçuluk 103

D

Dahl 13, 30, 56, 57, 114, 115, 116, 122, 131, 350, 351, 390, 549

Dalai Lama 439, 440, 549Daly 257, 549Danimarka 117, 201, 376,

406, 495Davidson 418Davies 284Davranışçılık 528Davranışsalcılık 34De Gaulle 325, 383, 413,

431, 443Demokrasi 5, 6, 7, 10, 11,

12, 30, 52, 53, 57, 59, 60, 69, 78, 88, 101, 102, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 111, 113, 114, 116, 122, 223, 224, 314, 317, 503, 522, 523,

525, 528, 537, 544Demokratizasyon 529Departmantalizm 11, 460Desai 435Détente 184, 185Determinizm 39, 529Devletlerarasıcılık 11, 192,

201, 529Devlin 386Dicey 385Disraeli 78, 159Diyalektik 83, 84, 529Diyalektik materyalizm

529Djilas 247, 454Dobson 99, 549Doe 482Doğal aristokrasi 78, 529Doğal hukuk 529Downs 35, 117, 307, 321,

504, 549Dönitz 485Dunleavy 145, 312, 437,

455Durkheim 230Duverger 331Dünya Ticaret Örgütü

142, 192, 198, 206, 363

Dye 516

E

Easton 24, 34, 40, 41Eccleston 388Eden 508Einstein 149Eisenhower 391, 429,

430, 441, 480, 484Elgie 446Elitizm 11, 115, 116, 530

El Salvador 494Endonezya 164, 198, 428,

488Engels 70, 83, 84, 140,

264, 265, 453, 549, 554

Erhard 240Etnisite 11, 228, 233, 530Etnosentrizm 508, 531Etzioni 231, 506, 550Euratom 201

F

Fas 276, 431Faşizm 6, 69, 90, 531Faydacılık 11, 505, 531Federalizm 217, 221, 232,

233, 531Feminizm 6, 69, 92, 99,

136, 178, 257, 531Fichte 151, 163Filipinler 198, 483, 486Finlandiya 201, 400, 403,

427, 430, 431, 486Foley 434, 550Fonksiyonalizm 531Fordizm 11, 15, 253, 340Fourier 81Frankfurt Okulu 36, 278Fransa 25, 52, 56, 77, 91,

132, 139, 143, 155, 159, 161, 163, 164, 180, 200, 201, 202, 203, 207, 218, 224, 225, 226, 228, 229, 239, 240, 246, 256, 280, 283, 284, 292, 298, 300, 301, 302, 325, 337, 346, 356,

Page 77: Siyaset Andrew Heywood

373, 374, 376, 388, 396, 399, 400, 401, 404, 406, 409, 413, 423, 427, 430, 431, 435, 436, 441, 443, 456, 459, 460, 462, 465, 466, 467, 470, 484, 493, 495

Freud 36, 86, 440Friedman 13, 79, 138,

239, 244, 510, 520, 550

Friedrich 13, 52, 79, 83, 127, 138, 153, 239, 240, 244, 438, 439, 510, 550

Fromm 364, 550Fudge 514Fukuyama 13, 54, 55, 96,

184, 195, 198, 245, 550

Fundamentalizm 6, 11, 63, 69, 95, 96, 531

G

Gagnon 233Galbraith 13, 89, 131,

254, 255, 350, 351, 550

Galler İskoçya 143, 153, 227, 228, 300, 376

Gallie 39, 550Gamble 79, 513, 550Gana 164, 332, 333, 482Gandhi 59, 335, 362, 382,

391, 434, 550Gardner 443, 446Garvey 13, 153, 226, 228,

550

Gelenek 6, 11, 21, 32, 33, 34, 76, 277, 322, 531

Gellner 152, 172, 229, 550

George 182, 185, 187, 194, 199, 218, 329, 361, 390, 429, 441, 443, 481, 484, 485

Gill 122Gingrich 412Glazer 233Gobineau 256, 551Godwin 92, 551Gorz 253, 551Goulart 488Graham 342, 383, 507Gramsci 13, 70, 87, 133,

263, 264, 265, 267, 278, 551

Green 75, 547, 549, 551Greer 364, 551Griffith 376, 389Griffiths 286, 393Grup siyaseti 366Guelke 498Gunn 512Gurr 283Guy Peters 44, 145, 446,

472Güney Afrika 155, 158,

256, 290, 296, 335, 406, 440

Güney Kore 61, 139, 242, 534

Güney Yemen 165Gürcistan 216, 481

H

Habermas 13, 87, 120, 121, 278

Hadenius 66Hague 66, 553Haig 485Hailsham 376, 399Hamilton 13, 114, 217,

218, 405Hampden-Turner 259Hann 509Hareketsizlik 532Harrop 66, 298, 313Hart 384, 547Hartz 381Hawke 309, 437, 438Hayek 13, 79, 138, 239,

244, 247, 510, 520, 552

Hazell 376Heath 470, 552Hegel 13, 28, 84, 86, 126,

127, 141, 552Hegemonya 8, 11, 261,

262, 263, 532Heidegger 28Held 122, 196, 211Herder 13, 151, 152, 168,

262Herman 187, 268Herrnstein 255, 554Hertz 352Herzen 168Hettne 211Heywood 44, 99Hıristiyanlık 32Hırvatistan 60, 185, 203Hill 265, 334, 548, 551,

554Himmler 493

Page 78: Siyaset Andrew Heywood

Hindistan 49, 56, 57, 58, 59, 95, 150, 164, 188, 207, 208, 218, 219, 252, 254, 301, 320, 335, 373, 379, 380, 381, 382, 391, 398, 406, 407, 422, 427, 432, 433, 434, 435, 462, 466, 479, 487, 488, 491

Hitler 13, 86, 90, 91, 104, 140, 163, 164, 186, 205, 276, 284, 348, 382, 436, 439, 442, 478, 481, 485, 507, 508, 510, 537, 552

Hizipçilik 11, 319, 330, 532

Hobbes 13, 51, 127, 129, 130, 178, 385, 386, 400, 517, 518, 552

Hobhouse 75, 552Hobsbawm 154, 552Hobson 75, 193, 552Hogwood 512Hollanda 89, 164, 201,

202, 246, 276, 337, 352, 359, 373, 404, 406, 431, 432

Holmes 498, 525Hood 514Horkheimer 87, 278Hough 459Hume 33, 498Humphreys 311Huntington 13, 56, 59,

198, 199, 484, 552Husbands 312Hutchinson 172, 552, 553

Hutton 241, 255, 552

I

Inglehart 274, 552Inotai 211Irak 140, 165, 182, 185,

186, 208, 284, 428, 486, 519

İdealizm 7, 175, 176, 210, 532

İngiltere 29, 33, 49, 52, 56, 57, 74, 75, 76, 78, 79, 89, 96, 101, 103, 106, 110, 118, 138, 142, 143, 150, 153, 155, 159, 164, 166, 183, 200, 201, 202, 205, 206, 207, 208, 229, 244, 254, 255, 256, 257, 262, 263, 269, 271, 273, 276, 277, 279, 280, 290, 292, 297, 300, 301, 302, 303, 306, 309, 310, 311, 312, 320, 323, 329, 346, 347, 353, 355, 356, 358, 360, 361, 367, 373, 374, 376, 377, 379, 383, 385, 391, 392, 393, 399, 401, 402, 403, 405, 407, 409, 410, 411, 412, 417, 418, 422, 431, 432, 434, 435, 436, 437, 443, 444, 446, 456, 457, 459, 461, 462, 463, 464, 466, 467, 468, 469, 470,

477, 479, 485, 488, 489, 490, 491, 492, 493, 496, 506, 510, 513, 515, 516, 544

İnsan hakları 385, 533İran 63, 96, 103, 166, 405,

443, 470, 471, 476, 486

İrlanda 150, 153, 155, 195, 201, 225, 226, 227, 300, 305, 347, 348, 376, 401, 407, 432, 479, 493, 494

İskoçya 143, 153, 227, 228, 300, 376

İspanya 59, 64, 91, 143, 176, 225, 228, 229, 276, 280, 337, 373, 376, 396, 431, 484, 487, 493, 498, 525

İsrail 57, 95, 208, 231, 307, 338, 373, 376, 406, 427, 486

İsveç 117, 139, 201, 238, 240, 249, 335, 338, 352, 358, 360, 373, 398, 406, 413, 436, 461, 495, 512

İsviçre 58, 103, 108, 150, 216, 217, 219, 220, 290, 307, 406, 478

İtalya 25, 52, 56, 89, 90, 117, 143, 157, 159, 162, 201, 228, 229, 238, 249, 262, 263, 272, 297, 300, 304, 305, 306, 320, 335, 336, 337, 338, 340, 346, 347, 357, 399,

Page 79: Siyaset Andrew Heywood

433, 436, 470, 510, 531

J

Jackson 468Jahn 163James Mill 13, 15, 28, 75,

109, 110, 111, 157, 167, 224, 284, 291, 292, 339, 385, 386, 450, 505, 522, 554

Janis 508Japonya 49, 56, 62, 138,

139, 162, 176, 183, 184, 187, 188, 198, 205, 206, 207, 209, 239, 242, 246, 257, 330, 335, 336, 352, 356, 357, 359, 388, 396, 398, 409, 414, 456, 457, 462, 463, 491, 496, 510, 512, 533

Jaruzelski 484Jaspers 28Jay 114, 218, 405Jefferson 13, 339, 405,

552Jervis 508Jessop 133, 141, 145Jingoizm 162, 533John Stuart Mill 13, 15,

28, 75, 109, 110, 111, 157, 167, 224, 284, 291, 292, 339, 385, 386, 450, 505, 522, 554

Jospin 413, 431

K

Kabine 12, 325, 422, 423, 435, 436, 470, 533

Kamboçya 165Kamu tercihi 353, 455,

480, 513, 533Kanada 57, 150, 166, 198,

216, 217, 218, 219, 221, 222, 227, 228, 297, 301, 333, 339, 360, 373, 404, 407, 422

Kant 13, 87, 151, 177, 553Kaplan ekonomiler 139,

533Katz 314Kautsky 83, 553Keating 438Kegley 211Kennan 182Kenya 164, 195Kerin 438Key 44, 311, 555Keynes 13, 75, 99, 122,

205, 243, 244, 472, 510, 534, 551, 553, 554, 557

Keynesyenizm 243, 244, 245, 534

King 228, 256, 279, 362, 492

Kinnock 329Kirchheimer 320Kişilik kültü 441, 446Kitchener 485Klein 13, 195, 363, 364,

553Klientalizm 458, 534Kohl 437Kolko 183

Kollektif güvenlik 534Kollektif sorumluluk 534Kollektivizasyon 534Kollektivizm 11Kolonyalizm 11, 165, 534Komünizm 6, 11, 60, 65,

69, 85, 518, 534Konfederasyonlar 216Konfüçyanizm 11, 61, 65,

535Korporatizm 11, 352, 353,

366, 367, 535Kosova 141, 188, 197Kozmopolitanizm 11,

160, 535Kötü idare 535Kressel 438Kristol 274Kropotkin 48, 92, 231,

245, 553Kruşçev 228, 256, 279,

362, 492Kuhn 41, 42, 553Kuveyt 182, 185, 208,

276, 486Kuvvetler ayrılığı 399, 411,

418, 535Kuzey İrlanda 150, 153,

155, 225, 226, 227, 300, 305, 376, 479, 493, 494

Kuzey Kore 86, 165Küba 86, 181, 208, 247,

486, 489, 494, 506, 507

Küba füze krizi 507Kürtler 153

L

Page 80: Siyaset Andrew Heywood

Laclau 364, 553Lafont 151Laissez-faire 11, 241, 243,

442, 443, 445Landauer 231Lane 393, 548, 553Laqueur 99, 552, 553Lasswell 30Le Bon 441Le Grand 516Lenin 13, 31, 70, 81, 85,

86, 112, 113, 132, 181, 193, 246, 281, 282, 442, 453, 493, 510, 535, 553

Leninizm 60, 165, 280, 282, 327, 332, 387, 535

Le Pen 161, 256Liberal demokrasi 53,

107, 113, 518, 535Liberteryenizm 536Lijphart 57, 66, 418Lin Biao 484Lindblom 56, 57, 114,

131, 350, 352, 506, 553

List 240, 241, 258Litvanya 60, 203Locke 13, 33, 51, 74, 92,

108, 114, 129, 130, 137, 138, 396, 414, 553

Loomis 367Lord Acton 26, 73, 547Lovelock 94, 553Lukacs 87Lukes 30, 265Lüksemburg 201, 307,

387

M

Macaristan 59, 60, 197, 203, 208, 248, 249, 285, 428

Machiavelli 13, 25, 33, 178, 421, 536

MacIntyre 231, 522, 553Mackintosh 434MacLeod 78Macmillan 66, 78, 313,

498, 548, 549, 550, 551, 553, 554, 555, 556, 557

Macpherson 74, 122, 552, 553

Madison 114, 115, 217, 218, 221, 390, 405, 406

Mair 342Maistre 76, 553Major 273, 330, 435, 443,

461, 513, 516Malcolm X 153, 228, 256Malezya 61, 62, 63, 138,

198, 216, 220, 392, 407

Managerialism 536Mandela 439, 440Maoizm 280Mao Zedong 13, 280, 282Marcos 483, 486Marcuse 13, 86, 87, 253,

265, 553Marquand 119, 139, 553,

554Marsh 44Marty 99, 548, 550, 554

Marx 13, 15, 31, 33, 34, 60, 69, 70, 71, 81, 82, 83, 84, 85, 87, 107, 112, 127, 131, 132, 133, 140, 165, 181, 193, 195, 245, 246, 252, 253, 262, 264, 280, 281, 282, 441, 452, 453, 536, 554

Maslow 273Mason 259Maurras 162, 163Mazzini 13, 157, 159, 170,

199, 346McCauley 183McCormick 211McDonaldizasyon 191,

536McDowell 259McGovern 329McKenzie 328McLellan 99, 554McLuhan 175Meinecke 153, 155Meksika 91, 194, 198,

216, 218, 219, 262, 453, 486

Mercosur 198Meritokrasi 73, 536Merkantilizm 205, 536Merkezîleşme 494, 496,

536Meşruiyet krizi 286Meşruluk 9, 395, 404Michels 115, 116, 326,

328, 452, 453, 554Miliband 133, 352, 404,

452, 453, 554

Page 81: Siyaset Andrew Heywood

Mill 13, 15, 28, 75, 109, 110, 111, 157, 167, 224, 284, 291, 292, 339, 385, 386, 450, 505, 522, 554

Miller 298, 313, 554Millett 93, 554Milliyetçilik 5, 7, 11, 149,

150, 151, 152, 156, 157, 159, 161, 164, 166, 172, 225, 537

Mills 116, 352Mitterrand 224Mobutu 332, 483Model 8, 9, 40, 289, 310,

345, 351, 352, 449, 451, 537

Monarşi 13, 431, 537Monbiot 359Monetarizm 244, 245,

537Monizm 356, 537Monnet 13, 200, 201Montesquieu 33, 51, 52,

114, 151, 396, 414, 423, 554

More 48, 80, 554Morgenthau 179Morris 81Mosca 115, 116, 554Moseley 249Mouffe 364, 553Moxon-Browne 498Moynihan 233Mugabe 333Muhafazakârlık 6, 69, 75,

76, 78, 537, 544, 546

Muhammad 228

Muller-Armack 240Multipolarity 528Murdoch 267, 271, 309Murray 231, 255, 516, 554Mussolini 90, 104, 141,

163, 186, 249, 264, 276, 481, 531

N

Namibya 164, 195Nasser 439Nazi Partisi 91, 320Neofaşizm 90Neofonksiyonalizm 537Neoidealizm 537Neokolonyalizm 537Neo-korporatizm 117Neoliberalizm 6, 69, 537Neoplüralizm 11, 130,

538Nepal 378, 431Neumann 320, 321Neustadt 428New Deal 221, 390, 411,

428, 430, 456, 507Niemi 314Nietzsche 13, 438, 439,

555Nijerya 64, 141, 156, 164,

216, 219, 230, 414, 482, 487, 488, 489

nisbî temsil 58, 300, 301Nisbî temsil 300, 538Niskanen 35, 134, 454Nixon 184, 267, 381, 390,

404, 428, 430, 441, 471

Nkrumah 164, 333Nomenklatura 538

Nordlinger 131, 484, 498, 525

Norris 314North 183, 198, 470Norveç 117, 318, 337,

360, 406, 436Nove 248Nozick 13, 34, 79, 138,

555

O

Oakeshott 13, 71, 273, 274, 555

O’Brien 393Offe 120, 278Ohmae 189, 555O’Leary 145Oleszek 418Oligarşinin Tunç Kanunu

326, 538Olson 35, 119, 354, 355,

418, 513O’Neill 213Organisizm 538O’Sullivan 99, 549, 555Otarşi 205, 538Öncülük 332, 538

P

Paine 13, 74, 292, 293, 345, 371

Panama 160Papalık 180Parekh 168, 172, 555Pareto 115, 116, 555Parlamenter hükümet

539Parti demokrasisi 327,

341, 539Parti hükümeti 334, 342,

Page 82: Siyaset Andrew Heywood

539Parti sistemleri 318, 341,

342Paternalizm 539Patriarşi 12, 135, 539Peron 249Perot 334, 339Peru 198, 486, 498, 525Philo 286Pierre 13, 145, 216Pierson 555Pinkney 487, 498, 525Pinochet 64, 482, 488,

489, 494Platon 13, 15, 26, 32, 33,

48, 80, 101, 107, 108, 111, 384, 523

Plekhanov 83Plüralizm 12, 114, 540Polonya 59, 60, 163, 203,

414, 428, 484, 507Polsby 351Pompidou 431Popülizm 12, 444, 540Portekiz 59, 64, 164, 201,

373, 430, 484Postmodernizm 12, 36,

97, 98Poulantzas 133, 555Powell 160, 481Pozitif hukuk 540Pozitivizm 540Pragmatizm 71, 76, 540Pressman 514Pringle 259Proudhon 13, 92, 216,

217, 231, 299, 555Przeworski 59, 60Pulzer 311

Putin 430Putnam 13, 272, 287

Q

Quangolar 13, 462

R

Refah 13, 56, 136, 139, 214, 279, 519, 524, 541

Rıza 73, 109, 187, 541

S

Sabatier 508Saddam 140, 284, 442,

481, 486, 489, 519Saint-Simon 199Sandel 231, 522, 556Sartori 331, 337, 342Saunders 259Scammel 267Schlesinger 428Schmidt 233, 437Scholte 189, 211, 556Schumacher 13, 231, 248,

250, 556Schuman 200, 201Schumpeter 13, 57, 116,

117, 295, 296, 321, 523, 556

Sedgemore 463Sekülerizm 96Seliger 71, 556Sendikalar 239, 241, 349,

358, 362serbest piyasa 74, 79, 92,

138, 191, 239, 244, 249, 434, 454, 463, 505, 520, 544

serbest ticaret 190, 194, 197, 198, 205, 206, 352, 365

Sınıf bilinci 281, 542Simon 157, 199, 245, 287,

505, 548, 551Singapur 61, 62, 138, 139,

242, 396, 534Singh 435Sivil itaatsizlik 362Siyah Müslümanlar 228Siyasa 5, 9, 10, 12, 16, 55,

119, 246, 411, 421, 424, 425, 457, 458, 463, 470, 472, 501, 503, 504, 509, 510, 511, 512, 513, 515, 516, 517, 524, 525, 536, 542

Siyasi eşitlik 109, 113Siyasî kültür 262, 285, 355Skinner 37Skocpol 284Slovakya 60, 143, 203Soros 194Sosyal adalet 543Sosyal demokrasi 88, 543Sosyal sermaye 274, 543Sosyal sözleşme 129, 543Spooner 138Stalin 13, 85, 86, 140,

183, 246, 248, 284, 436, 441, 442, 453, 485, 493, 506, 543

Stalinizm 60, 86, 246, 332, 441, 453, 543

Stirner 125, 556Stoker 16, 44Stokes 308

Page 83: Siyaset Andrew Heywood

Sunkel 211Sun Tzu 178Şii 63, 96, 519

T

Tacikistan 482Taliban 63, 96Talmon 70, 111, 557Tamiller 153Tanzanya 164, 332, 333Taoizm 61, 94tarihin sonu 54, 97, 184,

195Tarrow 367Tek Kutupluluk 185Tek Meclislilik 544Teokrasi 12, 62, 544Terörizm 12, 482, 492Thatcher 80, 159, 160,

203, 206, 244, 250, 273, 276, 277, 279, 309, 321, 330, 334, 336, 355, 356, 408, 413, 434, 435, 437, 439, 444, 461, 468, 469, 470, 506, 510, 513, 516, 547, 549

Thatcherizm 79, 338, 434, 444

Thompson 193, 557Thoreau 47, 362, 557Titmuss 520Tocqueville 13, 49, 111,

272, 283, 284, 317, 346, 557

Totaliteryenizm 12, 52Tracy 70Travers 516Troçki 259

Trompenaars 259Tucker 138, 555Turner 259, 265Türkiye 203, 396, 414

U

Ukrayna 170Uluslararasıcılık 12, 178,

545Uluslararası Para Fonu 60,

192, 198, 205, 206ulusüstücülük 201Umman 373Üçüncü yol 89, 99Ütopya 12, 48, 49, 80,

138, 382, 545

V

Vasıflı çoğunluk oyu 545Vatandaşlık 545Verba 262, 263, 264, 286Veseth 259

W

Wachendorfer-Schmidt 233

Wagner 152, 163, 438Warren 388, 390, 430Watergate krizi 381Watson 37Weber 13, 24, 36, 38, 39,

127, 253, 275, 276, 277, 279, 441, 449, 451, 452, 453, 458, 463

Westminster model 545Wildavsky 514Wildmann 342Wilford 498

Wittkopf 211Wollstonecraft 13, 92, 93,

557

X

Xenophobia 545

Y

Yeltsin 412, 430, 481Yeni demokrasiler 56, 546Yeni Sol 12, 86, 87, 109,

363Yergin 183Yozlaşma 12, 459, 546Yugoslavya 60, 143, 159,

183, 185, 187, 188, 209, 230, 248, 249, 386, 406, 478

Yunanistan 59, 64, 201, 482

Yurtseverlik 12, 161Yurttaşlık kültürü 285, 286