Upload
lekien
View
232
Download
4
Embed Size (px)
Citation preview
SON YÜZYlLlN ÖNDE GELEN İSLAM HUKUKÇULARlNDAN MUSTAFAAHMED ez-ZERKA ve FETAVA'SI
Doç. Dr. Ahmet YAMAN*
GİRİŞ
Yirminci asrın son yılı 1999, aynı zamanda İslam dünyasının bu yüzyılda yetiş
tirdiği önemli alimlerden üçünün de dar-ı bakaya intikal ettiği bir yıl oldu. islam
dünyasının doğusunda Hint Altkıtası'nı aydınlatan Şeyh Ebu'I-Hasen en-Nedvi,
23 Ramazan 1420/31 Aralık I 999 Cuma günü, sünnet-hadis konusundaki derin vu
kQfiyeti ve rivayetindeki titizliğiyle tanınan Arnavut asıllı Şeyh Nasıruddln el-Ei
biini 24 Muharrem 1420/6 Mayıs 1999 Perşembe günü, ve nihayet özellikle mu
amelat alanı olmak üzere İslam hukukunun teori ve pratiğinden kanunlaştırmaya
kadar meşkur gayretleri olan Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerka Haziran ayının ilk
haftasında ahirete uğurlandılar.
Bu yazı, vefatından kısa bir süre önce neşredilen Fetava isimli eseri ekseninde
Mustafa Ahmed ez-Zerka'yı konu edinecektir.
I. HAYATI VE FIKHI DÜŞÜNCESi
Öğrencisi Mecd Ahmed Mekkl'nin verdiği bilgilere görel Mustafa ez-Zerka,
ı 1?.?.11 904 yılınrl;ı Sııriye'ııirı H ;ıle b kentinde doğ'Y!UŞt!.!r. Bf!bf!s!, f!!!§.!;:e f:!kih Ah-
* Selçuk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
ez-Zerka'nın hayatına ilişkin bilgileri, büyük ölçüdeMecd A. Mekki'ye borçluyum. Mekki bizzat
hacasından dinlediklerine ve Muhammed Meczfib'un Ulema ve Müfekkirun Araftülıum isimli kitabına (2/343-370) dayanarak Fetava Mustafa ez-Zerka'nın girişinde (s. 21-36) bu bilgileri bize sunmaktadır.
31
DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2000
med ez-Zerka (v. 1357/1938)2, dedesi ise yine bir fakih olan Muhammed ez-Zer
ka'dır.3 İlimle hemhal olmuş bu ailede dünyaya gelmenin kendisine sunduğu im
kanları değerlendirmesini bilen ez-Zerka, bu meyanda babasından hanefi fıkhının
esas ve furuu ile Osmanlı Devleti'nin son yüzyılın ağırlıklı olarak medeni hukuk
kodunu oluşturan Mecelle-i Alıkflm-ı Ad!iyye'yi okumuştur. Aile ortamı ve ilk eği
tim-öğretim faaliyeti itibariyle hanefi mezhebinin hakim olduğu bir ınuhitte yetiş
miştir. Nitekim bir fetvasında kendisini ''ben, dededen babaya hanefiyim" diye4 ni
telendirıniştir.
Bu ilk öğrenim devresinde babası yanında şu iki isim de onun hem şahsiyetini
belirlemede hem de ilmi donanımında etkili olmuştur: Hadis ve siyer hocası Mu
hammed Rağıb et-Tabbah (v. 1370/1951 ); ak ai d, tefsir ve belağat h oc ası Muham
med el-Huneyfi (v. 1342/192.4). ez-Zerka daha sonraları Ahmed Mektebl eş-Şafii
(v. 1342/1924), Ahmed el-Kürdi (v. 1373/1954), İbrahim Selklnl (v. 1367/1948),
İsa Beyantini (v. 1362/1943) ve Ahmed eş-Şemma (v. 1362/1943) isimli hocaların
dan da değişik ilimleri tahsil etmiştir.
Ulum-ı 'dliyye denilen temel şer'! ilimler ile ulı?m-ı dliyye denilen klasik alet
ilimlerini böylece tahsil etmiş olan ez-Zerka, 1933 yılında, daha sonra Dımaşk Üni
versitesi adını alacak olan Suriye Üniversitesi'nin hem Hukuk hem de Edebiyat Fa
kültesi'ni bitirmiştir. Öğrenimini ilerietmek amacıyla Suriye dışına da çıkmış, 1947
yılında, daha sonra Kahire Üniversitesi adını alacak olan I. Fuad Üniversitesi Hu
kuk Fakültesi'nin İslam Hukuku Bölümü'nden mezun olmuştur.
Bu arada bir taraftan ders-i am olarak Haleb Emev'i' Camii'nde ve Arap edebi
yatı ile fıkıh hocası olarak Hüsreviyye Medresesi'nde öğretim faaliyetinde bulunur
ken bir taraftan da avukatlık ile meşgul olan ez-Zerka, 1944 yılında Suriye/Şam
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne medeni ukuk ve İslam hukuku öğretim üyesi ola
rak tayin edilmiş ve 1966 yılındaki emekliliğine değin bu görevini sürdürmüştür.
Bu tarihten sonra artık Suriye dışında eğitim-öğretim ve telif çalışınalarını sür
düren hoca, 1966 yılından itibaren beş yıl süreyle Kuveyt Diyanet İşleri ve Vakıf-
2 Hayatı için bkz. Abdülfettah Ebu Gudde, Teracim Sittemin Kibdri Fukalıdi'l-Alenıi'l-İslamf ji'lKanzi 'r-Rabi 'a Aşera ve Asaruhumu 'l-Fıkhiyye, Beyrut 1997, s. 83-11 O.
3 Hayatı için bkz. Muhammed Rağıb et-Tabbah, A 'lamu'n-Nübela bi Tarihi Halebi ş -Şelıbd, Haleb,
ts, 7/629-638; Ebu Gudde, age., s. 83-84. 4 Fetilvd Mustafa ez-Zerk/i, s. 199.
SON YÜZYlLlN ÖNDE GELEN İSLAM HUKUKÇULARlNDAN MUSTAFAAHMEr ez-ZERKA VE FETAVA'SI
lar Bakanlığı 'nın yürüttüğü el-Mevsıl 'atii 'l-Fıkhiyyel F1kıh Ansiklopedisi projesin
de uzman olarak çalışmıştır. Ürdün Üniversitesi Şeri'at Fakültesi'nin daveti üzeri
ne hukuk başlangıcı, medeni hukuk ve İslam hukuku dersleri vermek üzere 1971
yılında Ürdün'e gitmiş ve I 989 yılına kadar bu görevini sürdürınüştür.
Arap Ülkeleri Birliği Genel Sekreterliği 'nin bünyesinde, İslam hukukuna ınüra
caatla hazırlanıp bütün Arap ülkelerinde uygulanınası planlanan Arap Medeni Ka
nunu projesinde de 1981-1984 yılları arasında görev alan ez-Zerka, aynı zamanda
iki ayrı fıkıh akademisinin de üyesi idi. Bu cümleden olarak Dünya İslam Birli
ği/Rabıtatü'I-Alemi'l-İslaml'nin 1978 yılında Mekke'de kurduğu Mecma'u '1-Flk
hi '1-İslamf'ye bu tarihten itibaren; İslam Konferansı Teşkilatı/ Munazzametüi
Mü'temeri'l-İslaml'ye bağlı olarak 1984 yılında ilk toplantısını yapan Cidde
merkezli M ec ma 'u' l-F1klıi '1-İsliimi 'ye de yine bu tarihten itibaren uzman olarak
katılmıştır.
Bütün bu ilmi mesaisi yanında yaşadığı toplumunun siyasi, iktisadi ve ictiınal
meseleleri ile de yakından ilgilenen merhum hukukçu, 1954 ve 196 I yıllarında iki
dönem Suriye Parlamentosu'na da seçilmiştir.
Fetiivô Mustafa ez-Zerkô'ya geleneksel İsimlendirme üslubuna uyarak el-Fetô
vô 'z-Zerkiiviyye başlığını yak ı ştıran ve bir takdim yazısı yazan5 Prof. Dr. Yusuf el
Karada vi' nin de belirttiği gibi o, üç tür fıkhın yani derin anlayış ve ince kavrayışın
da kendisinde buluştuğu bir ilim adamıdır. Bir başka ifadeyle o, ana kaynaklara ve
temel metinlere hakim olma anlamıııdafakflıjl'n-nusıls, İslamın temel hedefleri ve
kanun koyucunun nihai maksatlarını kavrama anlamında fakih fi fehmi'l-makasıd
ve nihayet yaşadığı çağın, ortamın ve toplumun gerçeklerini bilmek anlamındaja
kfhjlfehmi'l-vôkt' idi.6
İşte bu üç ayrı fıkıh türlindeki becerisi ile meseleleri ele alıp değerlendirirken
-kendisini hanefi olarak takdim etmekle beraber- islamı tek bir mezhebin temsil
edemeyeceği gerçeğinden hareket etmiştir. Eserinin birçok yerinde karşımıza çıkan
kuk sistemidir. Sadece hir mezhebe sıkı sıkıya bağlanıp diğer nıezheplerin çöziim
lemelerine kapıyı kapama anlamındaki mezhep taassubu, bireyi bu mübarek di-
5 Fel!il'rl Mllstof{, e:-Zer/.:rl. s. 5-J.'i.
6 Karaclfıvi, Fetôı·r/ !ıtusra{(t e:-Zcrkrl'ya y:ızclığı takdim. s. X.
:n
DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAY!: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2000
nin/hukukun meziyetlerinden mahrum eder. Kaldı ki, böyle bir anlayış cehalet ve
sapkııılıktan başka bir şey değildir.7 Öğretim ve telif hayatına başladığı ilk yıllar
dan itibaren onun böyle bir açılıma sahip olduğunu 1367/1948 yılında yazdığı şu
yazısında da görebiliyoruz: "Hukuki Alandaki Mezhep Taassubu, Şeri'atın Uçsuz
Bucaksız Bahçesinde Karanlık ve Daracık Bir Kodese Girmek Denıektir". 8
Onun fikh1 bakışında öne çıkan bir başka nokta, İslam hukukunun kendi kaideJerinin ve sabitelerinin dışına taşmamak kaydıyla, kolayiaştırma ve hafifleştirme il
kesinin benimsenmesidir. Fetvaları arasında sarfettiği şu sözleri, bu bakış açısını
göstermektedir: "Bazı mezheplerde konuyla ilgili bir genişlik varken en katı görüşle fetva vermeyi doğru bulnıuyorum. "9 "Yabancı ülkelerde yaşayan müsliimanları,
kazanımlarını heder edecek ve kendilerini sıkzntıya sokacak bir yaklaşımla zor durumda bırakmak istemiyorum." 10 "Allah 'ın seni zorlamadığı şeye sen kendini niye
zorluyorsun. Hz. Peygamber'in (sas) buyurduğu gibi kim bu dinle yarış yapmaya
kalkışırsa mutlaka mağlub olur.ll Öyleyse dinin ruhsatlarını, itidalini ve müsamalıasım kabul et!" 12 "Evladım! Allah bu mübarek dini bize kofaylaştmmşl3 ve bizi
bu alanda aşzrzlık ve bağnazlıktan nıenetmiştir. İslam alimlerinin nezdinde yerleşik bir kuraldır ki, Allah azfmetlerinin kullamlması gibi ruhsat/arından yarar/amlma
smdan da hoşlanzrl4. Bu ruhsatlardan birisi de usulüne uygun, geçerli ictihatlar
arasmda mubah kılaniizin verenfıkhi görüşlerin mevcudiyetidir."l5
Sigorta sözleşmeleri gibi kadim fıkıh eserierinde hükmü bulunmayan yeni ma
li muamelelerle ilgili kanaatini serdederken sarfettiği şu cümlelerinde de mezkur
7 Bkz. age., s. 76, ısı, 199,209,373-374,465.
8 "el-Asabiyyetü'l-Mezhebiyyefi'I-Flklı Sicnün Dayytkıuı Muzlimfi Cenneti'ş-Şerf'ati'l-Feylıd ",Me
celletü'ş-Şihab, yıl: I, sy: 2, !367/!948. En son kaleme aldığı el-Fıklıu'l-İslami ve Medarisülı ile
el-Akl ve'l-Ftklıfi Felımi'I-Hadfsi'n-Nebevf isimli kitaplarında da aynı düşünceyi işleyen ez-Zerka,
Fetc/vd'sının değişik yerlerinde de konuya temas etmiştir. Bkz., age., s. 363,371.
9 Fetôv!i Mustafa ez-Zerkii, s. 566.
1 O age., s. 623.
ll Buhar!, el-Cami'u's-Salıflı, İstanbull98I, "İman", 29; Müsliııı, e/-Ciimi'u's-Sahflı, İstanbul 1981,
"Bir", 52. ,,..., '"'""" -,. 0
ıL. ae,c., ~. L.1 t-Lıö.
!3 B;:;.k::ıtZi 2/185~ i"v1:ı;Uc J/V, Ni~a 4/2ö. Bu konuda okz. Nevevi, et-JCrht~\' bı'l-K1yôJn li Zevi'l-Fadl
ve'l-Meziyye min Elıli'l-İslam, Dımaşk !982; Mansur Muhammed M. Hafnavi, et-Teysfr ji't-Teş
rf'i'I-İslamf, Kalıire 1991.
14 Bu ifade aslındaAlımed b. Hanbel (v. 241/855) ve Beyhaki (v. 458/1065) tarafından hadis olarak ri
vayet edilmiştir. Bkz., Müsned, İstanbul 1981, 2/108; es-Sünenü'I-Kübra, Beyrut 1994, 3/200. Ay
rıca bkz. Münavi., Feydu'l-Kadfr, Beynıt 1391,2/292.
!5 age., s. 217.
SON YüzylLlN ÖNDE GELEN İSLAM HUKUKÇULARlNDAN MUSTAFAAHMEr ez-ZERKA VE FErA V kSI
yaklaşımı görmek mümkündür: "Hızla yayılmış ve günümüz ticarz hayatının vazge
çilmez zarureti haline gelmiş bu gibi konular karşısında bizler, klasik kaynaklarımızdaki ruhsat ve izin açılımlarını araştmnalıyız. Bu tür mali muameleterin cevazı için bir çıkış noktası bulduğumuz an onu devreye sokmalıyız. Bu imkanı kullanmak varken, naslarda iki türlü bir anlama imkanı yani delalet olduğunda zorlaştı
rıcı ve darlaştırıcı olan delaleti tercih etmemeliyiz. Çağlll problemlerine çözüm bulma konusundaki fikhf yaklaşım tarzımrzın, zarar değil açzk bir fayda sağlamasi şartzyla böyle olması gerektiğine inanıyorum."16
ez-Zerka'nın bu tür yaklaşımlarını öven, Yusuf el-Karadavi, bu düşünce tarzı
nın bazılarınca tesahül/gerekli itinayı göstermeme biçiminde algılandığından yakı
nır ve aksine büyük beceri ve itina isteyen hukuki değerlendirmelerin bu tür değer
lendirmeler olduğunu belirtir. I? Gerçekten de tabiinin önde gelen müctehitlerinden
Süfyan b. Said es-Sevri (v.l611777) ile Süfyan b. Uyeyne (v. 198/813) tam da bu
noktayla ilgili olarak şu tesbiti yapmışlardır: "Bize sorarsan ilim, güvenilir kişiden
ruhsatları öğrenmektir; zorlaştırmaya gelince onu herkes becerir." ı 8 Hanefilerin
muhakkık alimlerinden Kema!üddin Muhammed İbnü'l-Hümam (v. 86!/1456) da
et-Tahrfr isimli fıkıh usulü eserinde, fıkh! görüşler arasından ruhsat hükümleri ara
yıp bulmanın yadırganacak bir tutum olmadığını, aksine insan doğasının bunu gerektirdiğini belirtmiştir. ı 9
Nasiarın aniaşılmasında aklın rolü üzerinde duran merhum müellif, bumeyanda
hümüklerin gerekçelendirilmesi demek olan ta'lflü'l-ahkam'a da vurgu yapmıştır:
"İslam dininin ilk özelliği onun akıl temeli üzerinde yükselmesidil: İslamın amelf hü
kümleri maslahata ve en uygun olana riayet ilkesiyle gerekçelendirilnıiştir. Nakli bil
ginin yani nasların her şeyden önce dikkate alınacağı gerçeği, aklı bu bilinen mer
tebesinden düşünnez. Çünkü nassın anlaşılması aklf bir çabayı gerekli krlar".20
İşte bu fıkhl arka plan bizi, nasların anlaşılmasında ve hükmün varlık-yokluk
bakımından naslarla irtibatında illeti n mutlak işlevine götürmektedir. 21 İbadet ko-
16 age., s. 404; ayrıca bkz. s. 76. 95. 562. 566. 623.
17 Kardavi, age .• takdim, s. 9.
ı ::s Muhammed:;;. er-Kal1munı, er-t<ulıasu't-f'ılc!ızyye, tunus ts., s. 1; Anınet Yaman, "Kur an ve ::,ım-
netre Hukuki Ruhsatlar", SÜİF. Dergisi, sy: 6 (1996), s. 414.
19 İbnü'l-Hümiinı, et-Tahrfr, Kalıire 1351 (Emir Padişah'ııı Teysfru't-Talırfr'i ile birlikte), 4/254.
20 age., s. 579-580.
21 Konuyla ilgili olarak bkz. Seralıs!, Usül, Beyrut 1993, 2/144-149; isnevl. ei-Telllhidfi](ılırici'l-Fu
ru'a/e'/-Usıll, Beyrut 1987, s. 463 vd.; Muhammed Mustafa Şelebl, Ta'lflii'l-Aiıkam, Beyrut 1981. s. 14-35; 94 vd.
j.)
DIYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2000
nularında/taabbudl hükümlerde bile bu akli ta'lllin söz konusu olacağını belirten
ez-Zerka22, bununla birlikte şu uyarıda da bulunur: "Yalnız müslüman-mümin bir
bireyin, hikmetini/gerekçesini kavrayamadığı zamandinin bir hükmünü terk etme
si caiz değildir. Çünkü böyle bir uygulama, İslamın hükümlerini kabul veya reddet
mede, herkesin kendi eksik aklını ve yetersiz bilgisini ölçü alması neticesini doğu
rur. Oysa böyle bir bireye düşen görev, helal ve haram sayma konusunda önüne çı
kan bir nas olursa -hikmetini kavrasın ya da kavramasın- onun gereğini yerine ge
tirmektir. "23
İbadet alanında bile ta'lllin ve dolayısıyla kıyasın yapılabileceği konusunda
olumlu bir kanaata sahip olmakla birlikte ez-Zerka, bu önemli düşüncenin açılımı
üzerinde yeterince durmamıştır. Eskiden yeniye İslam hukukçularının genellikle ka
bul etmedikleri24 ibadetlerde kzyas sorunu üzerinde şu noktalar dikkate alınabilir:
Oruçlu iken hanımını öpen Hz. Ömer (ra), bu davranışın orucu bozmuş olabile
ceğini düşünerek Hz. Peygamber'e (sas) danışınca onun şu kıyaslaması ile karşılaş
mıştı: "Şayet ağzına su alip çalkalasan sonra da çıkarsaydın ne olurdu? Orucun
bozulmazdı değil mi? İşte bu da öyledir. "25 Allah Rasulü (sas), kedinin artığının
necis olmadığını belirtirken bunun sebebini de söylemiştir: "Çünkü o, sürekli sizin
aranızda bulunur."26 Yine o (sas), bayanların istihada/hastalık kanının temizlik ve
ibadete etkisini anlatırken "Bu, patlamış damardan gelen bir kandzr, mıım için sen
her bir namaz için abdest al! "27 buyurarak yine bir kıyaslama yapmıştır. Tabiln
müctehitlerinden İbn Şihab ez-Zühri'nin "Seferde öğle ile ikindi namazları cem edilir mi?" sorusuna, sahabi Salim b. Abdiilah (ra) kı yas yaparak şu cevabı vermiş
ti: ''Evet cem edilir, bunda bir sakınca yoktur. Hem sen insanların Arafat'daki na
maz kılzş şekillerini bilmiyor musun? "28
Taabbudi hükümlerde metodotojik bir ilke olarak kıyası reddeden fakihler, fu
rfı'a yani tikel hüküm koyma alanına geldiklerinde daha farklı davranmışlardır. Me-
22 Fetiivô Mustafa ez-Zerkii, s. 159 (ru'yet-i hilal meselesi dolayısıyla).
Ll age., s. 222. ligıli pratik örnekler için bkz. s. 315,317-318,386-390.
L'+ Bu ııoK.ıayia iigıii guzeı bır ozet olarak bkz. Zencani, Jalırfcii'I-Furü'a/le'I-Usül, Beyrut 1987, s.
127-131: 309-312; Şevkanl, İrşiidii'I-Fulııl/, Beyrut 1993, s. 375-377.
25 Ebu Davud, Siinen, İstanbul 1981, "Sav m". 33; Müsııed, 1/2!.
26 Ebu Davud, "1ulıara'', 38; Tirmizi, Sünen, İstanbul 1981, "T(i/zdra, 69: Miisned, 51296. 27 Buhar!, "Hayz", 26; Miislim, "Hayz", 64: Ebu Davud. ''Tahara". 109: Miisned 6/141.
28 Malik, Muvatta (Suyilti, Tenviru'l-Havô/ık ile birlikte. Kalıire ts.), "el-Cem be\'lle's-Sa/ôtevn", 11162.
36
SON YÜ2YIUN ÖNDE GELEN İSLAM HUKUKÇULARlNDAN MUSTAFAAHMEr ez-ZERKA VE FEf A YA'Sl
sela İmam Şiifil, had ve kefffıretlerde, takdirat ya da mukadderat denen sayısal ko
nularda ve ruhsatların tesbitinde kıyasın geçerli olacağını kabul etmiştir.29 Bu ka
bul, şafii mezhebi içinde mesela şu hükümterin yerleşmesini sağlamıştır: Hz. Pey
gamber'in, tedavi amacıyla Uran! kabilesi mensupianna deve bevli içmeleri tavsi
yesine kıyasen, yüzdeyüzü hamr (el-hamru's-sırf) olmamak kaydıyla başka necis
maddeler de ilaç olarak kullanılabilir, Allah Rasulü'nün, hastalık endişesinden do
layı hacca gitmemeyi tasarlayan Duba'a bint Zübeyr'e hitaben "Hacca niyet et ve
'Al/ahım, beni nerede aciz bırakırsan ihranıdan çıkış yerim oras1 olsun' diye şart
koş! "30 şeklindeki buyruğuna kıyasla, hastalık dışında paranın tükenmesi, binitin
kaybolması vb. özürler sebebiyle de aynı uygulama yapılabilir. 3!
Hanefiler de ibadet hükümlerinin tesbitinde sık sık kıyaslamalarda
bulunmuşlardır. Mesela ramazan ayında bilerek bir şeyler yemenin keffareti gerek
tireceği hususunu, Hz. Peygamber (sas) tarafından belirlenen cinsel ilişki örneğine
(mak!sün aleyh veya asi), çıktığı yerin dışına taşan kanın abdesti bozacağı hük
münü, abctesti boşaltun organlarından çıkan atıkların bozacağını bildiren hadise
kıyaslamaları böyledir.
Şu halde ez-Zerka'nın taabbudi hükümlerde kıyasın geçerli olacağına dair
görüşü, klasik temelleri ve örnekleri itibariyle tutarlı görünmektedir.
II. ESERLERİ VE FETAVA'SI
1. el-Medhalü 'l-Fıkhiyyü 'l-Anı: el-Fıklıu 'l-İslanıf jf Sevbihi '1-Cedfd: Onun ilk
eserlerinden birisi olan ve asıl şöhretini kazandıran üç ciltlik bu kitap, Suriye Üni
versitesi Hukuk Fakültesi'nde okutulmak üzere hazırlanmış olan bir ders kitabıdır.
İslam hukuk başlangıcı ve tarihi, İslam medeni hukukuna giriş, borçlar, eşya ve şa
hıs hukukuna ilişkin genel nazariyeter ile kavaid-i fıkhiyye ve örf konularını içeren
bu eser, ilk defa 1945 yılmda Dımaşk'ta neşredilmiş; 1949 yılında Suriye Medeni
Kanunu'nun Fransa modeli esas alınarak yapılan değişikliğine değin medeni hukuk
derslerinde okutulmuştur. ez-Zerka, eserinin üçüncü baskısına yazdığı önsözde,
müslümanların kendi muazzam fıkıh mirasları dururken asker! ihtilalin fırsat biJi-
29 Zencani, Tahrfcü'/-Furu'a/e'l-Usı1l, s. 132-135; İsnevi, et-Temlıid, s. 463; Abdulkerim b. Ali en
Nemle, er-Rulıasu'ş-Şer'iyye ve İsbdtühd bi'[-K,yds, Riyad 1410, s. 187.
30 MUslim, "Hac", 104-107; Ebu Davud, "Mendsik", 22; Tirmizi, "Hac", 97.
31 Başka örneklerle birlikte bkz. İsnevi, age., s. 463-467. Bu konuda ayrıca bkz. Ahmet er-Raysihıl, Medhal ila Makds1di'ş-Şeria, ed-Diiru'l-Beyda I 996, s. 26-42.
37
DiYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAY!: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2000
nip Batı kanunlarının benimsenmesini şiddetle eleştirmiştir.32 Bu değerli eser Çağ
daş Yaklaşımla İslam Hukuku (İstanbul 1 993) adıyla Servet Armağan tarafından
Türkçeye de tercüme edilmiştir.
2. el-Ukudü'l-Miisemmat fi'l-Fıkhi'l-İslamf: Akdii'l-Bey: 1948 yılında Dı
maşk'ta basılan eser, İslam borçlar hukukunun model akdi olan bey' lsatım sözleş
mesini konu edinmektedir.
3. el-lstzslah ve' !-M asali/u 'l-Miirsele fi '1-Fıkhi'l-İslanıf: İslam hukuk usulünün
deliller kısmında ıncelenen ve ez-Zerka'nın özel önem verdiği masiahat ilkesi ve
buna dayanarak hüküm verme konusunu inceleyen eser 1988 'de Dımaşk 'ta basri
mıştır.
4. el-Fi'lii'd-Dar ve'd-Daman fih: Borçlar hukunda önemli bir borç kaynağı
olarak incelenen haksız fiiller ile ilgili hükümleri ihtiva etmekte olup l988'de Dı
maşk/Beyrut'ta neşredilmiştir.
5. Niztunu 'ı- Te 'min ve 'r-Ra 'yü' ş-Şer 'f filı : Değişik açılardan sigorta akdi ve iş
lemlerini konu edinen eser, 1984 yılında Beyrut'ta neşredilmiştir. Ana gövdesini 1-
6 Nisan ı 961 yılında Şam' da düzenlenen İslam Hukuku Haftası 'nda sunulan tebli
ğin oluşturduğu eserin tebliğ formu, Hayreddin Karaman tarafından Türkçeye ter
cüme edilmiştir: İsiama Göre Faizsiz Banka, Kalkınma ve Sigorta, İstanbul 1976,
s. 139-193.
6. Szyağa Şer 'iyye li Nazariyyetü 't- Te' assiif fi İsti 'mali' !-Hak: Hakkın kötüye
kullanılması teorisi ile ilgili olan kitap 1 987'de Arnman'da basılmıştır.
7. el-Akl ve'l-Fzkhjf Fehmi'l-Hadfsi'n-Nebevf: Kadınların diyeti, modern ast
ronomi tekniği ile hilalin tesbiti, fıtır adakasının ödeme şekli ve benzeri konuları
ele alan kitap 1996 yılında Dımaşk/Beyrut'ta basılmıştır.
8. el-Ftkhu'l-İslamf ve Medarisülı: UNESCO'nun talebi üzerine kaleme alınan
bu kitapçık ana hatlarıyla İslam hukukunu ve ekallerini tanıtmakta olup 1995 yılın
da Dımaşk/Beyrut'ta neşredilmiştir.
9. Viicılbu Tatbfki'ş-Şerf'a: İslam hukukunun uygulanmasının gerekliliğini ko
nu edinen eser, ez-Zerka'nın muhtemelen Medine İslam Üniversitesi'nde verdiği
konferansları ihtiva etmektedir ve 1979 yılında Medine'de basılmıştır.
32 Zerka, el-Medhalü'l-Flkhiyyü'l-Anı, Dımaşk !967, l/3-10.
38
SON YüzyıuN ÖNDE GELEN İSLAM HUKUK ÇULARINDAN MUSTAFAAHMET ez-ZERKA VE FEfA V kSI
10. el-Kenzü'l-Mersıldfi Kavaidi't-Talmtıd: 1987 yılında Dımaşk'ta neşredilen
eser, Nasrullah Yusuf'un tercümesi üzerine ez-Zerka'nın tahkikini ihtiva etmektedir.
11. Meşru'u Kanuni'l-Ahvali'ş-Şalıszyyeti'l-Muvahlıad li'l-İklfmeyni'l-Mısrf
ve's-Surf fi Ahdi'l-Vahde Beynehwıu'i : 568 sayfadan oluşan eser, Mısır ve Suri
ye'nin 1958-1961 yılları arasında birleşmesiyle kurulan Birleşik Arap Cumhuriye
ti'nin medeni hukuk kodu taslaklarından biri olup en son 1996 yılında Dımaşk'ta
basılmıştır.
12. Alıkamu'l-Evkaf: 1997 yılında Arnman'da neşredilen 226 sayfalık eser, İs
lam Şahıs Hukukunun en önemli tüzel kişilerinden biri olan vakıflar ile ilgili tartış
malı konuları ihtiva etmektedir.
13. Şerlıu'l-Kanuni'l-Medenf es-Surf: Suriye Medeni Kanunu'nu İslam huku
ku ile mukayeseler yapılarak şerheden bir eserdir.
14. Fetava Mustafa ez-Zerka: Onun yakın öğrencilerinden Mecd Ahmed Mek
kl'nin, değişik dergilerde, bunlar içinde özellikle Prof. Dr. Mustafa es-Siba'I'nin
Dımaşk'ta yayımladığı Hadaratü'l-İslam Dergisi'nin 1380-1384 yılları arasındaki
sayılarında ve Şeyh Said Ramazan'ın editörü olduğu önce Kahire sonra Dımaşk
merkezli el-Müslinıtın Dergisi'nde yer alan veya ez-Zerka'nın bizzat kendisinin
Mecd A. Mekkl'ye elden verdiği yazılı fetvalardan oluşmaktadır. Mustafa ez-Zer
ka tarafından tekrar gözden geçirilen ve 1999 yılında Dımaşk'ta nerşedilen eser şu
başlıklarla on kısımda tertip edilmiştir: Akaid, İbadetler, Yiyecek-içecekler, Tıbbi
Konular, Aile ve Miras Hukuku, Farklı Konular, Pozitif Hukuk-Fıkıh ilişkisi ve İc
tihat Problemi, Ceza Hukuku, Mali Muameleler, Bankacılık İşlemleri.
Fetvaların sunuınımda önce müsteftinin kendi ifadeleriyle sorusu verilmiş. aile
hukuku gibi mahrem bilgiler içeren bölümler dışında müsteftinin açık kimliği ila
ve edilmiş ardından da ez-Zerka'nın cevabı eklenmiştir. Ona mesele arzedip fetva
isteyenler arasında Prof. Dr. Muhammed Zeki Abdülber (s. 51 5), Ürdün Diyanet İş
leri ve Vakıfiar E akanı ~rof. Dr. lshak ei-feriüm (s. 353-36ı ), ıvıısır Y uKseK Man
keme Reisi Ali Ali Mansur (s. 391), Prof. Dr. Abdurrahman es-Sabun! (s. 614) ve
Prof. Dr. Subhi es-Salih (s. 407) gibi tanınan isimler de vardır.
Bir başka özellik olarak fetvaların tarihleri ve neşredildikleri yerler de kayde
dilmiştir. Buna göre fetvaların en eskisi 26 Rab i' u 'I-Evvel 1375/1955 tarihini taşır
ken en sonuncusu 14 Rabl'u'l-Evvel 1419/1998 tarihinde verilmiştir.
39
DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2000
Aynı zamanda bir takdim yazısı da yazan Prof. Dr. Yusuf el-Karadavl'nin yer
yer düşdüğü notlar33, esere ayrı bir zenginlik kazandırmıştır. Genellikle uzun olma
yan cevaplar vermeye çalışan ez-Zerka, kimi meselelerde taı1ışmaya girmiş ve ko
nuyu etraflı bir biçimde ele almıştır. Diğerlerine nisbetle daha geniş olarak değin
diği konular arasında şunlar öne çıkmaktadır:
Fıtır sadakasının malın mutlaka aynından değil kıymetinden de verilebileceği
(s. 147-153), kamer! ayların hilalinin astronomik hesapla tesbiti (s. 157-169), uçak
la hacca gidecek olanların mikat yerleri (s. 177 -190), hacda şeytan taşlama, kurban
kesme ve traş olup i h ramdan çıkmanın tertibi (s. 197-21 0), kadınların had ve kı s as
davalarındaki şahitlikleri ve kadınların diyetinin miktarı (s. 385-390), toprak rantı
(s. 467-475), malikin hisse satımından cayması halinde aracı kurumun bir bedel
alıp alamayacağı (s. 522-532), yabancı bankalardaki mevduatın faizi (s. 595-613).
Kısa bir süre önce kaybettiğimiz büyük hukukçu Mustafa ez-Zerka'yı tanıtma
yı amaçlayan bu küçük araştırmaya, onun fetvalarından seçilmiş bir demetle nokta
koyacağım:
1- Müslümanların namazlanndaki kıraat niçin sadece Arapça ile olur?
Bazıları, müslümanın kendi konuştuğu dil ile namaz kılmasını makul bulabilir
ler. Ancak şu sayacağımız gerekçeler, bu düşüncenin doğru olmadığını göstermek
tedir:
a. İlk olarak i'tikadi/metafizik bir gerçek olarak Kur'an'ın nitelemesine göre
Hz. Peygamberin zevceleri, müslümanların anneleri makamındadır (el-Ahzab
6/33). Biz biliyoruz ki, onların hepsi Arapça konuşuyorlardı; öyleyse bu dil, bütün
müslümanların ana dili konumundadır.
b. İslam inancına göre Kur'an, Yüce Allah'ın kelamıdır. Yerine geirilmesi iste
nen ibadetlerde bu kelamın bizzat kendi nasları geçerli olacaktır. Çünkü müslüman
Allah 'ın mukaddes kelamını okumak suretiyle O'na doğru bir sefere çıkar.
Rasulullah'a vahyedilen orijinal nas, Arapçadır. Onun bir başka dile çevirisi, ne ka-
du::~ Gzc:ıı!i G~üi~sa v!süı1 ai!ıayct iıısa.:ı-ıi t~ı çabanın ürünüdür, dolayısıyla namazcia
Ali ah· a yönelik olan seferin ruhi boyutuna hal el getırir.
c. Namaz diğer herhangi bir dua ile bir tutulamayacağından, onun kendine ait
şartları bulunduğundan ve bir de namaz, bütün müslümanların cemaatle birlikte kı-
33 Kardavl'nin başiyeleri için bkz, s. 351,353,394,511,514.
SON YÜZYIUN ÖNDE GELEN İSLAM HUKUKÇULARlNDAN MUSTAFAAHMEr ez-ZERKA VE FETAVA'sı
lacakları bir özelliğe sahip olduğundan dolayı ortak bir dil zeminin varlığı zaruri
dir.
d. İslam belli bir böyge ya da milletin dini olsaydı, namazda o belli bölgenin di
li geçerli olabilirdi. Oysa bu din, evrenseldir.
e. Bütün bunlara ilaveten, Kur'an -her ne kadar birnesir de olsa- nazmın bütün
özelliklerine, söz diziminin ahengine, olağanüstü ifade gücüne ve belağatma öyle
sahiptir ki, bir harfini değiştirip kelimelerini oynatsanız hemen kendisini hissettirir.
Bu özelliği bir başka dilde bulmak mümkün değildir.
Ebu Hanife, Arapça dışında başka dillerde namaz kılınabileceğine dair görüşün
den, bir çok hanefi fıkıh kaynağının verdiği bilgiye göre daha sonraları dönmüştür.34
2. Hayatta olanların yaptığı arnelierin hangileri ölülere ulaşır?
Allah'a yakınlaştıncı olan ve ibadetitaat cinsinden sayılan arnelierin sevabı ölü
lere bağışlanabilir. Mesela fakiriere verilen sadakalar bu cümledendir.35
3. İçinde hayvan kam da bulunan ilaçlarm tedavide kuHamlmasmm hük
mü nedir?
Bu tip bir ilaç olan Hormodausse Sırop'un prospektüsünde şu bilgiler verilmek
tedir: Sağlıklı hayvan kanı büyük bir hormon deposudur ve bundan elde edilen ilaç
Iara hormodausse denir. Böyle mustahzarlar, sağlıklı ve genç bir hayvanda deveran
eden bütün hormonların yanında aynı zamanda alyuvarların etkinliğini artırmak
üzere karaciğer özütü de ihtiva etmektedir. Büyük ve küçükbaş hayvanların kanla
rından elde edilen ilaç, hayatın düzenli akışı için bedene gerekli olan bütün salgıta
rın temininde yardımcı olur.
Bu soruya cevap vermekte, ortalıkta olan kuvvetli şüplelerden dolayı bir hayli
tereddüt ettim. Neden sonra İslam Hukuku Haftası'nı fırsat bildim ve toplantılara
katılan İslam hukukçularıyla konuyu müzakere ettim. Mısırlı hocalarımız Muham
med Ebu Zelıra ve Ali el-Hafif ile Suriyeli alimlerimiz Ma'rGf ed-Devalibl, Mun
tasır el-Kettanl ve el-Mübarek ile ortak bir celsede buluşup konuyu ayrıntılarıyla
inceledikten sonra hepimizde şu kanaat oluştu: Bu ve benzeri ilaçların tedavi ama
cıyla kullanımında herhangi bir şer'! sakınca yoktur. Çünkü Kur'an'ın açıkça ha-
34 Fetava Mustafa az-Zerka, s. 106-109. 35 age., s. 119.
4i
DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2000
ram kıldığı kan, akmış olan kandır; soruda konu edilen kan ise böyle değildir. O,
birtakım kimyasal yollarla kandan alınmış hücreler konumundadır ki, bu ameliye
sırasında geçirdiği istihiileler/dönüşümler sebebiyle kan özelliğini yitirmiştir. Tıpkı
şarabın sirkeye, necis bir maddenin tuza dönüşmesi gibi.
Şu halde bu ilaç, kan olma özelliğini taşımadığından dolayı kullanılabilir ve içi
lebilir bir nitelik taşımaktadır.36
4. Umumü'l-belva/kaçımlması güç hale gelmiş genel bir adet olması gerekçesine binaen bayanların başlarını açmaları caiz midir?
Bayan saçı, uzman kuaförlerin elinde onların en alımlı ve en gösterişli süslen
me aracı haline gelmiş durumdadır. Kur'an'ın tevil götürmez apaçık nasları ile
Sünnetin sabit verilerine aykırı olduğu için kadınların saçlarını açmaları haramdır.
Bu konu, kendine has çerçevesi ve hükümleri bulunan umum'l-belvd kapsamına
girmez. Zira umumü'l-belva, bir şeyin ihtiyaç haline gelmiş olması veya kaçınılma
sının bir hayli güçleşmiş olması haliyle ilgilidir. İçki içmek, kadın-erkek karışık
dans etmek, mini etek giyrnek gibi kesin haramlar, zaruret hali hariç, hiçbir durum
da genelin müptelası olduğu bir ihtiyaç sayılamayacağından mubah da görülemez.
Çünkü müslüman birey, herhangi bir darlığa düşmeden bunlardan kaçınabilir. Dar
görüşlü kimi insanların bu tür haramlardan kaçınmayı, kendilerine gerici, mutaas
sıp ve donuk yaftası takılacağı endişesiyle zor görmeleri onların müslüman kimlik
lerindeki şahsiyet zaafından kaynaklanmaktadır. Tıpkı kendisine, ortamın gereğini
düşünemiyor, ne tutucu adam demelerinden korkup toplantıyı izleme uğruna nama
zını geçiren kişinin durumu gibi.
Müslümana düşen görev, ffısıklar ne derse desin, dininin gereklerini yerine ge
tirerek şerefleneceğini bilmektir. Aksi halde bozgunculara kapılıp dini değerleri
parça parça heba edersek sonunda din diye elde bir şey kalmaz. "De ki, gerçek Rab
binizdendir. Dileyen inans m, dileyen inkar etsin" (Kehf 18/29). 37
5. Miladi yıl başını kutlamak, bunun için kart bastırmak veya satmak caiz midir?
~.1U~!üm~r! bi: kişi, hdstiyurı bir ta:tud.tgirün yilbctŞH1i kutlayalıillr~ bu, onlara
gösterilen bir mücfımele yani karşılıklı nezaket demektir. İslam bu tür kibar davra-
36 age., s. 233-234. Bu konuda yukarıda geçen ve İsııevl'den iktibas ettiğimiz Şafii ictilıadına tekrar
bakınız.
37 age .. s. 262-265.
SON YÜ2Y!UN Öl\'DE GELEN İSLAM HUKUKÇULARINDAN MUSTAFAAHMEr ez-ZERKA VE FETAVA 'Sl
nışları yasaklamamıştır. Kaldı ki, Hz. İsa, İslam inancına göre Allah'ın ülü'l-azm
elçilerinden bir tanesi dir. Y ılbaşiarındaki bu tür tebrikleşmelerin onların dinlerine
benzemek anlamına geleceğinden haram olduğunu söyleyenler yanılıyorlar. Çünkü
bu tebrikleşmelerin ve yıl başını belirlemenin dinle, hristiyanların sapkınlıklarıyla
bir ilgisi yoktur. Nitekim Hz. Ömer (ra), takvim için sene başını belirlemede alına
cak kıstası tesbit için ashabı topladığında onların içinden Bizansın yıl başlangıcını
veya yahudilerin takvim anlayışını almayı teklif edenler olmuştu. Eğer bu hara!T'
olsaydı, onu teklif eden bir sahabi çıkmazdı.
Yılbaşlarındaki kutlamalarda yapılan yanlış, haram ve münker davranışlar ayrı
ca ele alınmalıdır.38
6. İslam hukuku açısından sigortanın hükmü nedir? Bu, bir ıvazh hibe ak
di olarak değerlendirilebilir mi?
Subhi es-Salih'in 1972 yılında sorduğu bu soruya özetle şu cevabı yazmıştım:
Sigorta sistemi bana göre, şer'an geçerli bir yardımlaşma gayesine matuf karşılıklı
akdedilen bir sözleşmedir. Sigorta sözleşmeleri, konusu ve türü itibariyle yeni bir
akit çeşididir ve geçerliliği konusunda herhangi bir şer'i engel de yoktur. Caiz sa
yabilmek için onu illa da İslam hukukunda bilinen bir akde, bu cümleden olarak da
ıvazlı hibe akdine benzetmek mecburiyeünde değiliz. Zira;
a. İslam hukuku, kendi akit teorisinin ilkelerine ve şer'i/hukuki maksatlarına
ters düşmediği sürece yeni konular içeren yeni akit türlerini ihdas etmeyi engelle
memektedir.
b. Sigorta akdini bilinen klasik akitlerden birine oturtmak ve bütün yönleriyle
onunla aynı hükümlere tabi kılmak hem sigorta akdini yapan tarafların maksatları
nı karşılamaz hem de gerçekte sigorta akdine varlık kazandırmaz. Sözgelimi onun
için model olmak üzere hibe akdini ele alsak, hibenin kendine has hükümleri bu
lunduğundan ve mesela hibe konusu olan şey kabzedilmediği sürece hibe akdi de
tamam olamayacağından sigorta akdi onunla çelişme içinde olacaktır.
Bizce bu sigorta akdi başlıbaşına bağımsız yeni bir akit türüdür ve şer'i genel
es:csbr?. ~')'?.'' y?.rcl!ıııl;ışııı::ı ;ım::ırı t::ı~ırlığınrl::ın onıı men edecek bir norm da yoktur.
Fakat tek tek sigorta akİtierinde bahis mevzuu olabilecek özel şartlara gelince bun
lara toptan caizdir demek mümkün değildir; şartlar, geçerlilik açısından ayrıca ele
alınmalıdır. Nasıl ki, satım/bey' akdinin Kur'an'ın ifadesine göre caiz olması (Ba-
38 age., s. 355-357.
4.5
DiYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2000
kara 2/275), her türüyle satım akdinin caiz olacağı sonucunu doğurmuyorsa, sigor
ta akitlerindeki şartlar:n da caiz olanı vardır, olmayanı vardır. En doğrusunu Allah
bilir.39
7. Ticarethaneterin çekiliş yaparak müşterilerine verdikleri hediyeterin
hükmü nedir'?
Tacirlerin, kendi mağazalarından belli miktarda alışveriş yapan müşterilerine
çekiliş kuponu verip sonra kur'a ile hediye dağıtmaları ile ilgili sorunun cevabında
şu noktayı ayırmalıyız. Müşterilerinin rağbetini artırmak için büyük miktarda alış
veriş yapanlara oyuncak veya kalem gibi küçük hediyeler vermekle, çekiliş yapıp
araba, ev, beyaz eşya ve benzeri hediyeleri vermek aynı şey değildir. Birincisi nor
mal bir uygulama olup caiz iken ikincisi böyle değildir. Zira bu ikincisi hem bir
taraftan piyangoya (yanasib) benzetmekte hem de küçük esnafın aleyhinde haksız
bir rekabet ortamı doğurduğundan ekonomik olarak da bir çok sıkıntıya zemin ha
zırlamaktadır. Bütün bu sebepler dolayısıyla böyle uygulamaları caiz görmüyo
rum.40
8. Mesken ihtiyacı içinde olan bir kişi bankadan faizli konut kredisi alabi
lir mi?
Haksız yere adam öldürmek gibi, zamret halinin bile asla mubah kılmadığı bazı ha
ramlar yanında, mesela faiz ve bir başkasının malını izinsiz almak gibi kimi zaruret hal
lerinde mubah hale gelen davranışlar da vardır. Bu ikincilerde sadece açlık tehlikesi de
ğil, mesela ikrah hali, kendisi veya çoluk-çocuğu ile ilgili bir tehlikeyi gidermek de dik
kate alınabilir. Fakat açıktır ki, zaruret kapsamına illa da bir evin mülkiyetine sahip ol
mak girmez. Kira ile oturmak da zarur! mesken ihtiyacını giderir. Nitekim pek çok insan
kiralama yoluyla evlerde oturuyorlar. Aynı şekilde mevcut ticaretini geliştirmek de zam
ret kapsamına girmez. Kişi elindeki sermayesi ile işini çevirmeli, büyüyeceğim diye fa
izli kredi almamalıdır. Bilgim ölçüsünde benim düşüncelerim böyledir, tabiatıyla en doğ-
Garik-i rahmet olması niyazıyla ...
39 age., s. 407-4 l 1.
40 age., s. 513-514.
41 age., s. 588.
44