32
Sayı: 2008/07 15 Şubat 2008 50 YKr Sosyalizm İçin TEGA... TEKEL, Tersane,

Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Sayı: 2008/07 15 Şubat 2008 50 YKr

Sosyalizm İçin

TEGA...TEKEL,

Tersane,

Page 2: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLEREmekçiler gerici güçlerin peşinetakılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3Emperyalist gericilik gölgesinde dincigericilik ilerlemeyi sürdürüyor. . . . . . . . 4TÜSİAD–AKP ilişkileri ve krizdinamikleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5Uzun çalışma süreleri ve işsizlik . . . . . . 6Tersane işçileri insanca bir yaşam veözgürlük istiyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7TEGA direnişi saldırılara rağmensürüyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8-9Türban dalaşı ve üstü örtülen gerçekgündem - A. Deniz . . . . . . . . . . . . . . . . 10Laik–anti laik çatışması neye hizmetediyor? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 114. Ticari Eğitime Karşı GençlikKoordinasyonu toplanıyor! . . . . . . . . . 12İşçi ve emekçi hareketinden... . . . . . . . 13SSGSS saldırısı ve gelişen mücadelesüreci üzerine Harb-İş Sendikası AnadoluŞube Başkanı Hüseyin Över ilekonuştuk.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14SSGSS karşıtı faaliyetlerden... . . . . . . . 15TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...Kadın sorunu ve sınıf içinde kadınçalışması / 2 . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-19Emekçi Kadın Kurultayıçalışmalarından... . . . . . . . . . . . . . . . . 20Ev eksenli çalışma: Emekçi evlerineuzanan sömürü zinciri! . . . . . . . . . . . . . 21Nükleer santrallere hayır!. . . . . . . . . . . 22Fahişeleştiren düzene çanak tutmak!A. Eylül . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23Kenya’da iğreti çözüm! . . . . . . . . . . . . 24Savaş aygıtı NATO’nun 44. MünihGüvenlik Konferansı… . . . . . . . . . . . . 25Köln’de “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” gecesi . . . . . . . . . . . . . . . . . 26Demokrasi mücadelesi mi, iktidarçekişmesi mi? - M. Can Yüce . . . . . . . 27Sitemizin Ocak ayı rakamları... . . . . . . 28Gündem, Devrimci Demokrasi gazetesive Sosyalist Barikat dergisitemsilcileriyle basına yönelik sansürüzerine konuştuk. . . . . . . . . . . . . . . 29-30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.de

http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008Fiyatı: 50 Ykr

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Tuzla tersaneler, TEGA, Tekel... Bu üç alandayaşanan eylem ve direnişler, dikkatlerin bu alanlarayönelmesini sağlamış bulunuyor. Sınıf hareketininönümüzdeki dönem nasıl bir seyir izleyeceğininişaretleri bu üç alandaki eylem ve direnişlerintablosundan görülebilir.

Tersaneler cehennemi işçi kanı ve canı üzerinesaltanat kuran asalak patronların cenneti adeta. İşcinayetlerinin gündelik bir hal aldığı bir bölge. Ancakumudun, direnişin ve dişe diş mücadelenindinamiklerinin de biriktirildiği bir alan. Tersane işçisiöfkeli, kararlı ve ölümlere sessizce boyun eğmeyen birdirengenliği bağrında taşıyor.

TEGA Mühendislik işçisi Ankara Sincan OrganizeSanayı Bölgesi’nde bir ilk başarıyor. Onun içindir kiSincan Organize Sanayi’nin asalak patronlar takımıhızla biraraya geliyor, TEGA işçinin direnme ruhunu vemücadele kararlılığı daha baştan ezmek istiyor. ZiraTEGA işçisinin sendikal örgütlenme başarısı tümSincan Organize Sanayi’nde yankısını bulmaktagecikmeyecektir. Onun içindir ki, eski “solcu” ve ancakşimdinin kan emicisi TEGA patronu, devletin kollukgüçlerini ve özel güvenlikçi denen çakal takımınıTEGA işçisinin üzerine sürüyor, tehdit ediyor,kurşunluyor, gözaltına aldırıyor, grev kırıcı işçileriharekete geçirerek grevi bitirmek ve sendikalörgütlenme bilincini yok etmek istiyor.

Ancak TEGA işçisi yanlız değildir. TEGA işçisininsesi-soluğu, coşkusu, mücadele kararlılığı, direnmeruhu anında sınıf kardeşlerinin dayanışma bilinciylekuşanıp TEGA işçisine güç veriyor, sınıf kinini biliyor,kazanma azmini körüklüyor.

TEKEL işçileri geçtiğimiz aylarda değişik kentlerdebinlerin katıldığı eylem ve mitingler gerçekleştirdiler.Önümüzdeki günlerde özelleştirme saldırısına karşıyeniden direniş ateşini harlayacaklar. TEKEL işçileribir taraftan özelleştirme saldırısını püskürtmek içinmücadelelerin sürdürerek geleceklerine ve onurlarınasahip çıkarken, diğer taraftan saldırı karşısında edilgendavranan işbirlikçi sendikal korucu takımına da gerekliyanıtı vereceklerdir. Cevizli TEKEL işçileri geçtiğimizhaftalarda gerçekleştirdiği eylemde bunu ortayakoydular.

Sınıfhareketinin bu üçfarklı cephedekifarklı kesitleriortak bir ekseneişaret ediyor.Sınıfın farklıbölükleri farklıalanlardadirenme ruhunuve mücadelekararlılığınıbüyütüyorlar.Sermayeninkendi iççatışmasındataraflaştırmayaçalıştığı işçi veemekçiler, kendigerçekzeminlerinde taraflaşarak yanıt vermelidir.

Sınıfın direnen bölüklerinin yalnız kalmaması, sınıfdayanışmasının ve kardeşliğinin büyütülmesi bugün enacil ve en büyük ihtiyaçtır.

Sınıf devrimcileri kendi cephelerinden bu ihtiyacayanıt vermek için tüm çabayı ortaya koymaklayükümlüdürler.

* * *17 Şubat ve 24 Şubat tarihlerinde iki ayrı kentte

Emekçi Kadın Kurultayları gerçekleştirilecek. İzmir’debu Pazar gerçekleştirilecek Çiğli İşçi Kurultayı açık kidaha dar sınırlar içinde gerçekleştirilecek bir etkinlikolacaktır. Ancak anlamlı bir birikim ve deneyimedönüşeceğinden kuşku duymuyoruz. 24 Şubat’taİstanbul’da gerçekleştirilecek Emekçi Kadın Kurultayı,sınıf çalışmamızın bu alanında yeni ve ileri birpratiğinin örneği olacaktır.

Sınıf devrimcileri, tüm alanlardan çalışmamızın buyeni örneklerini izlemek, deneyimlerinden en etkinbiçimde yararlanabilmek için bu etkinliklerekatılmalıdır. Hem politik katkı hem de katılımyönünden güçlendirici tüm çabalar, bu alandakiçalışmamızı sağlam bir temele kavuşturacaktır.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Kapak Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

TBMM Genel Kurulu’nda 9 Şubat’ta yapılan ikincitur oylamada, 103 ret oyuna karşılık 411 oyla kabuledilen kanunla türbanın yükseköğretimde serbestbırakılmasının yolu açıldı. Dinci-gerici AKP ile ırkçı-faşist MHP ortaklığıyla kabul edilen yasa,cumhurbaşkanı tarafından onaylanırsa, dinci gericilikönemli bir mevzi kazanmış olacak. Tabii dincigericiliğin Çankaya tepesini denetlediği gözönünealındığında kanunun onaylanma ihtimali yüksektir.Nitekim bazı üniversiteler şimdiden kapılarını türbanlıöğrencilere açmış bulunuyor.

Dinci-gerici cephenin bu adımıyla türban etrafındadönen tartışma daha da alevlenirken, destekçilerinisokaklara çıkaran taraflar kararlılık gösterisindebulundu. Ancak gerici güç odakları arasındaki buçatışmada dinci-gerici cenahın üstünlüğü ele geçirdiğigözlenmektedir. Irkçılık histerisi yayıldığında faşistpartiyle aynı kulvarda buluşan “sol kılıklı”milliyetçiler şaşkınlık içinde görünmektedir. Zira AKP,faşist partinin desteğini alarak taarruza geçmiştir.

Bu gelişmeler, faşist partinin kendilerineyaklaştığını savunan “sol kılıklı” milliyetçilerinfoyasını ortaya çıkarmıştır. Olaylar gösteriyor ki, faşistparti yerli yerinde dururken, bu çevreler faşist partiyeyaklaşmıştır. Perinçekçi İP’in MHP’yle ittifakkurmasında olduğu gibi, faşist parti bir kez daha onlarıhayal kırıklığına uğratmıştır. Zira bu ülkede hem faşistcenah dinci gericiliğe yakın olmuş hem dinci-gericicenah ırkçılıkla malul olmuştur. AKP-MHP ittifakınınbu kritik evrede kolaylıkla sağlanması, büyük ölçüdebu doku yakınlığıyla da ilgilidir.

Laikliğin bekçisi olduğunu öne süren cenahı asılgüçsüz kılan ise generallerin son günlerdekisuskunluğudur. Dinci-gericiliği denetim altında tutmakiçin “postmodern darbe” yapan, “e-muhtıra”yayınlayan generaller, son gelişmelerle pek ilgiligörünmüyorlar. İkinci NATO ordusuna “ilerici”payeler biçen, dahası bu fanteziye inanarak“postal”dan medet umanların derin bir düş kırıklığınayuvarlandıkları kesin.

Kürt halkı üzerine bomba yağdırmakla meşgul olanAmerikancı generaller ile “türbana özgürlük” içincihat açan Amerikancı AKP’nin zımni bir anlaşmayavarmış olmaları ihtimal dışı değildir. Zira TayyipErdoğan ile Genelkurmay İkinci Başkanı’nın geçenKasım ayında Beyaz Saray’da huzura çıkmasındansonra taraflar arasındaki çatışma belli bir dengedetutulmuştur. Bu koşullarda tarafların bazı konulardakarşılıklı tavizler vermesine dayalı, yeni dengelerigözeten zımni bir anlaşmaya varmaları önünde birengel görünmüyor.

Taraflar arasında zımni bir anlaşma sağlanmış olsabile, gerici güç odakları arasındaki çıkar çatışmalarıdevam edecek, emekçiler yine cenahlardan birininpeşine takılmak istenecektir. Bu arada bazı sol kurumya da çevrelerin dinci-laik çatışmasında dolaylı da olsataraf olma eğilimi sergilemeleri, kafa karışıklığınındaha da artmasına hizmet edecektir.

Hem türban savunucusu hem türban karşıtıkesimler farklı çevrelerde taraftar bulabilmektedir.Dinci gericilerle onlara yedeklenenler türbanısavunmanın özgürlüğü savunmak olduğunu önesürerken, karşı cephede olanlar ise, türbana karşı

çıkmanın laik-demokratik kazanımlara sahip çıkmakanlamına geldiğini iddia ediyor.

Tarafların tartışmalarında işçi sınıfına, emekçilere,ezilen Kürt halkına yer yoktur. Ekonomik-sosyalkazanımların gaspına, demokratik hak veözgürlüklerin tırpanlanmasına ses çıkaran olmadığıgibi özelleştirme saldırısına karşı çıkan da yok.Sendikalaştıkları için patronların bekçi köpekliğiniyapan kolluk kuvvetlerinin saldırısına uğrayan işçileredestek veren taraf olmadığı gibi, Kürt halkınıntepesine bomba yağdırılmasını da hep birliktealkışlıyorlar.

Bunun böyle olması taraflar adına kaba birriyakârlık gösterisi yapıldığını ortaya sermeklebirlikte, şaşırtıcı değildir. Zira bu bilinçli bir sınıfın,burjuvazinin tüm kesimlerinin kölelik ve yağmadüzeni kapitalizmi savunma içgüdülerinin kaçınılmazsonucudur. Onlar özgürlüğü de demokrasiyi dekendileri için istiyorlar. Yani emekçilerin ürettiği artı-değerin yağmasından daha büyük bir pay almaözgürlüğü peşindedirler.

Biliniyor ki, kapitalistler için sömürüde sınırsızözgürlük olduğu yerde, işçi sınıfı ve emekçiler içinkölelik vardır. O halde, en basit demokratik hakkıkullanma özgürlüğü bile, ancak emekçilerin çalışmave yaşam koşullarına nasıl yansıdığına bakılarakölçülebilir. Diğer bir ölçüt ise, işçi sınıfıyla ezilenlerindavasını savunan siyasi güçlerin, yani devrimcihareketin faaliyet yürütme özgürlüğüyle ilgilidir. Buölçüt üzerinden bakıldığında, ne dinci-gerici cenah nepostaldan medet uman ancak hayal kırıklığına uğrayan“laik” cenah demokrattır. Zira taraflar, hem işçisınıfının çalışma ve yaşam koşullarının giderekkötüleşmesine yol açan neoliberal saldırıya destekveriyor, hem de devrimcileri “terörist” kategorisineyerleştirip her tür haktan mahrum bırakılmasınısavunuyorlar.

Genelde işçi sınıfı, daha özel planda ise sınıfın ilerikesimleri bu sahte ikilemi reddetmelidir. Taraflardanbirinin peşine takılmak, işçi sınıfının cellatlarınınhizmetine girmekten başka bir anlam taşımayacaktır.

Taraflardan biri sömürü ve köleliğe karşıdirenmeyi değil avuç açmayı önerirken, öbürü ırkçı-şoven zehirle işçi sınıfının birliğini parçalamaya

gayret ederek aynı amaca hizmet ediyor.Biri dinsel aidiyeti öne çıkarırken, diğeri ulusal

aidiyeti öne çıkarıyor. Yani her iki taraf da, işçisınıfının sınıf kimliğinin, sınıf aidiyetininyozlaştırılması için uğraşıyor. Demek oluyor ki,taraflar hem işçilerin birliğini baltalamaya hem dehaklar arası kardeşliği yıkmaya çalışıyorlar.

Unutmamak gerekir ki, bu uğursuz çabaları bilinçliolduğu kadar planlıdır da. Çünkü onlar başka birdünyanın, kapitalizmin kokmuş karanlıklar dünyasınınmensuplarıdır.

İşçi sınıfıyla ezilenler, asalak kapitalistlerin veonlar adına siyaset yapanların peşine düşmektenözenle kaçınmalıdırlar. Bunun yolu kendi sınıfınındavası uğruna mücadele etmeyi başarmaktan geçiyor.Egemenler karşımıza iki gerici bayrakla çıkıyorlar.Onları elimizin tersiyle itmek, işçi sınıfı veemekçilerin kızıl bayrağı altında birleşerek yanıtvermek gerekiyor.

Sömürücü sınıflardan ya da onların çıkarlarınıtemsil eden düzen partilerinden medet ummak,egemenler arası çatışmada bir tarafın kuyruğunatakılmak, tam bir aymazlık olacaktır. Böylesi biraymazlığın yaratacağı sonuç ise kölelik içindeçürümek olabilir ancak.

Elbette işçi sınıfı ve emekçilerin en azından öncübilinçli kesimleri, egemenlerin kurduğu bu tuzaklarınfarkındadır. Fakat saldırıların boyutu göz önünealındığında, farkında olmak yetmez. Bu bilinciemekçiler arasında alabildiğine yayarak eylemlimücadeleye kanalize etmek gerekir.

Sınıf devrimcileri, başlayan bahar sürecini bubilinci işçi sınıfıyla emekçilere taşımanın birolanağına çevirebilmelidirler. İşbirlikçi sermayeiktidarının ekonomik-sosyal, ideolojik-politiksaldırısının hedefindeki emekçiler saldırılara karşımücadelenin öznesi haline getirlebilmelidirler. Buamaçla emekçileri uyarmak, bilinçlendirmek,örgütlemek, daha da önemlisi eylemli mücadeleninasli unsurları haline getirmek büyük bir önemtaşımaktadır. Hem düzenin pervasız saldırılarına karşıetkili bir yanıt vermek hem de devrim ve sosyalizmdavasını güçlendirmek, bu alanda sağlanacak başarıylabağlantılı olacaktır.

Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!

İşçi sınıfı ve emekçilerin gündemi saldırıfuryasına karşı direniş olmalıdır!

Page 4: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Emperyalizm gölgesindeki gericilik...4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Türban davasında bir perde daha kapandı...

Emperyalist gericilik gölgesinde dincigericilik ilerlemeyi sürdürüyor

Ankara Meclis’indeki türban maratonu sonaererken, Ankara sokaklarında laiklik maratonu vardı.Parmak hesabına vurulduğunda, meclistekimaratonun sonucu daha baştan biliniyordu. Bilinenoldu, maratonu dinciler kazandı. Sokaktakimaratonda ise ne parmak hesabı ve hatta ne de kellehesabı yapılmadığına göre, ortada kazanan dakaybeden de yok. Zaten sokaktaki maratonakatılanlar, meclis galiplerinin aksine, neistediklerinden ve neye dayanarak istediklerindenpek emin değiller.

Meclistekiler, son derece bilinçli ve planlı bir“harekat”ın uygulayıcıları. Bu harekatı yürütürkendayandıkları gücün karşısında “Anayasa’nındeğiştirilemez maddeleri”, “cumhuriyetin değişmezilkeleri”, “Anayasa Mahkemesi” türünden engellerinçok fazla bir engel teşkil etmeyeceğini biliyorlar.CHP ve yandaşlarının ve sokağa taşan “laikçi”muhalefetin, yürütülen harekatın adını telaffuzetmekten kaçındığı açıktır. Zaten, tam da bukaçınmadır ki, harekat karşıtlarını tereddüttebırakmak suretiyle zayıf düşürmektedir.

ABD’de planlanan ve içerdeki uşakları eliyleuygulamaya konan bu planın adı ne türbanharekatıdır, ne de bu türban çıkışıyla başlamıştır.Geçmişi “yeşil kuşak” projesine kadar dayanan,sonrasında “ılımlı islam” adıyla pazarlanan harekatkapsamında ülke, adım adım dinciliğe, dincipolitikaya teslim edilmiştir. Teslim edilmesiniisteyen ABD’dir, ancak teslim edenler, çok iyibilindiği gibi, başta 12 Eylül’ün cuntacı generalleriolmak üzere, TSK’dır. ABD’de planlanan herönemli harekat, öncelikle TSK’nın kabul veonayından geçmektedir. Zaten, her darbesinegerekçe yaptığı üzere, “Cumhuriyet’inkoruyucu/kollayıcı” gücü ordudur.

Seçim öncesi alevlenen benzer tartışmalarsırasında düzenlenen Cumhuriyet Mitingleri de, bu“koruma/kollama” görevine, sokakta da çok fazlasayıda inanan bulunduğunu göstermişti. Dahadoğrusu, sokağa dökülen yüzbinler neye inanacağınıçok fazla bilmese de, miting düzenleyicilerinin,sunucularının, propagandistlerinin sergilediği tutum,orduya güvenmek, sırtını orduya dayamak, darbekışkırtıcılığı yapmak ve benzerinden ibaret oldu.

Ancak bu aynı süreç, dinci Başbakan’la laikçiGenelkurmay İkinci Başkanı generalin, Bush’unkarşısına elele çıkmaları, efendinin direktiflerinibirlikte ezberlemeleri olayına da tanıklık etti.Dolayısıyla, sokaktaki “cumhuriyetçi”yeezberletilmeye çalışılanlar da böylece bozulmuşoldu.

Dün bozulan bu ezber bugünün türbanmitinglerine de birebir yansımış bulunuyor. Sadecesokağa dökülen sayısını değil, dövizlere, söylemlereiliştirilen sloganları da etkilemiş görünüyor budurum. Artık miting düzenleyicileri eskisi kadarordu şakşakçılığı, darbe çığırtkanlığı yapmıyor. Helehele, türban aşamasında MHP’nin de harekataaçıktan katılmasıyla, MHP propagandası da tümdenunutulmuş görünüyor.

Mitinglere katılımın düşüklüğünde, bu MHP

firesinin de belirli bir payı bulunduğunu gözardıetmemek gerekiyor. Ancak bu pay da, tıpkı TSK payıgibi “laikçilerin inançlarındaki” aşınmayı anlatıyor.Yoksa, mitinglere katılan MHP’li sayısını değil.

Gelişmeler, TSK’nın Cumhuriyet değerlerinin“yılmaz bekçisi” olmadığının yanısıra, MHPmilliyetçiliğinin de “milli” olmadığını açık seçikgöstermiş bulunuyor. TSK, ABD emperyalizminindirektifleri doğrultusunda, “Laik Cumhuriyet”ten“Ilımlı İslam Cumhuriyeti”ne geçiş operasyonunun;Milliyetçi MHP de, aynı doğrultuda “milli” değerlersahtekarlığını bir yana bırakıp, emperyalisthedeflerin uygulayıcısı olmuştur.

CHP’ye gelince… O kitlelerin gözünde çoktanteşhir olmuştur, hiçbir konuda herhangi birinandırıcılığı kalmamıştır.

Şimdi sokaktaki insan -ki çoğu emekçidir-modern değerlere bağlılıkta, onları korumaktanereye, kime, hangi güce inanacak, dayanacaktır?

Başka bir deyişle, emperyalist stratejilere veiçerdeki uygulayıcılarına rağmen İslami gericiliğeteslim olmamakta direnen, çağdaş bir ülke, çağdaşbir toplum istemini çeşitli biçimlerde ifade etmeye

çalışan kitlelerin bu talebi, nasıl, kimin tarafındankarşılanabilir, çağdaş bir ülke ve toplum nasıl, hangigüç veya güçler tarafından yeniden kurulabilir?..

İslami gericiliği her düzeyde kullanan, Türkiyehalkına, bölge halklarına dayatan, içerdekiişbirlikçileri eliyle zorla uygulatan (12 Eylül buzorun en tipik örneklerinden biridir) Amerikanemperyalizminin emir ve baskılarına boyuneğmeyecek bir iktidar gücü olmadan, dinci ve hertürlü gericiliğe karşı mücadelenin kalıcı bir başarıylasonuçlanamayacağı açıktır. İktidar gücü, emperyalistgericiliğin de işbirlikçisi konumundaki burjuvagericiliğin elinden alınmadığı sürece, ileri/ilerici herhareket bu iktidarın zor aygıtları aracılığıylabastırılmaya devam edilecektir.

Modern bir Türkiye isteyen sokaktaki insan,bunu gerçekleştirebilecek tek ilerici sınıfın, işçisınıfının iktidar mücadelesine destek vermekzorundadır. Emperyalist dayatmalar ancak onunlahiçbir göbek bağı bulunmayan proletarya iktidarıtarafından reddedilebilir. Modern bir toplum, ona ençok ihtiyacı olan işçi ve emekçi kitleler tarafındaninşa edilebilir.

Türbana ilişkin eylemlerden...

“Türbanla örtülmek istenen ülkeningerçek gündemidir!”

Alevi örgütleri ve KESK’ten türban eylemi9 Şubat günü Konak Sümerbank önünde toplanan KESK Şubeler Platformu ile Alevi Bektaşi ve Yöre

Dernekleri Platformu bileşenleri, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını sağlayan yasayı protesto ettiler.Eyleme yaklaşık 500 kişi katıldı.

İlk açıklamayı KESK dönem sözcüsü yaptı. Açıklamada, din ve vicdan hürriyetinin türban tartışmalarınaindirgendiği, halkın temel ihtiyaç maddelerine birbiri ardına zamlar yağdığı, SSGSS ile halkın sağlık vegüvenli gelecek hakkının gaspedildiği bir süreçte ülke gündeminin “türban” tartışmalarına boğulduğu ifadeedildi.

Ardından Alevi Bektaşi ve Yöre Dernekleri Platformu adına konuşma yapıldı. Devlet bütçesinin önemli birkısmının sadece bir kesime hizmet veren din işlerine kullanıldığı dile getirildi. Hastane sayısının 1220, sağlıkocağı sayısının 6300, doktor sayısının 77 bin, öğretmen açığının 220 bin, okul sayısının 67 bin olduğu birülkede, 90 bin cami ve 100 bin kadrolu imamın bulunduğu, böyle bir ülkede laiklikten, eşitlikten, adaletten sözetmenin imkânsız olduğunu ifade edildi.

Eylemde “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP!”, “Parasız sağlık, parasız eğitim!”,“Türkiye laiktir, laik kalacak!”, “Eğitim haktır satılamaz!”, “Türkiye laik değildir, laik olacak!” sloganlarıatıldı. Eyleme TKP, Yurtsever Cephe, HKP destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmirBursa’da türban protestosu!9 Şubat günü KESK Bursa Şubeler Platformu, TMMOB, Bursa Tabip Odası ve DİSK Güney Marmara

Temsilciliği tarafından, Heykel-AVP tiyatrosu önünde, türban üzerinden yaratılan suni gündeme karşı bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı basın açıklamasında, AKP ve MHP’nin türbanıdemokrasi ve vicdan özgürlüğü adına gündeme taşıdığı belirtildi. Ülkenin özgürlük sorununun türbanaindirgendiğine değinilerek, zorunlu din derslerini kaldıran, Diyanet’in durumunu gözden geçiren, Alevilerintaleplerini dikkate alan bir yaklaşımla din ve vicdan özgürlüklerinden söz edilebileceği söylendi.

“Toplumu ayrıştıran türban düzenlemesi geri çekilmelidir!”, “ 2 milyon kamu emekçisi grev hakkıistiyor!”, “ Özgürlük, özerk demokratik üniversiteyle gelir!”, “Türbanla örtülmek istenen ülkenin gerçekgündemidir!” dövizlerinin taşındığı eylemde “Gerici faşist eğitime hayır!”, “Türban bahane, kamplaştırmaşahane!”, “Gerici faşist kadrolara hayır!”, “İnsanca yaşam, demokratik Türkiye!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Page 5: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Düzen içi çatışma... Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Tekelci sermayenin örgütü TÜSİAD bir dönemdirhükümete “uzun süredir ertelenen ekonomikreformlara yeni bir ivme” kazandırması talimatınıvermekteydi. 2007 yılını siyasal çalkantılarındamgasını vurduğu bir kayıp yıl olarak değerlendirenTÜSİAD, dünya ölçeğinde bir ekonomik durgunlukyaşandığı tespitine de dayanarak, “yapısal reformlar”için 2008’de acilen harekete geçilmesini istiyordu.

Sermaye hükümeti 2008’in başında yeni bir“reform” paketini açarak, TÜSİAD’ın bu isteminiyanıtladı. Bu “reform” paketi, daha öncekileri dekatlayan ve onların yarım bıraktıklarını da içerecekölçüde kapsamlı bir yıkım paketiydi. Başta TEKELolmak üzere elde kalmış son KİT’lerinözelleştirilmesi, emekçilerin sosyal güvenlik veemeklilik haklarının yanısıra burjuvazinin özel önemverdiği kıdem tazminatının gaspını da içerecekbiçimde çalışma koşullarını tam olarak esnetecekönlemlerin alınması gibi saldırılar, bu yıkım paketininbelli başlı maddelerini oluşturuyordu. İşçi veemekçilerin ellerindeki son kazanımlar altın tepsideburjuvaziye sunulurken, üstüne bir de yağlı bir teşvikve vergi indirimi paketi ikram ediliyordu.

AKP hükümeti 2008’e tekelci burjuvazinintalimatını harfiyen yerine getirme kararlılığıylagirerken, işçi ve emekçiler cephesinden de bu saldırıdalgasına karşı mücadelenin sorunları ve görevlerigündemdeydi. Bundan dolayı Ocak ayı işçi ve emekçieylemleriyle geçti. SSGSS Yasa Tasarısı’na karşı baştaİstanbul olmak üzere birçok kentte yerel platformlaroluşturuldu ve bu platformlar bir dizi eylemgerçekleştirdiler. İşçi ve emekçilerin geniş bölüklerihenüz mücadele sürecine katılmamakla birlikte,saldırılar karşısında belli bir duyarlılık kazandılar.Diğer yandan, özelleştirmenin ilk hedeflerindenTEKEL’de bir dizi işçi eylemi gerçekleşti.Fabrikalarda dışavurulan mücadele kararlılığı, merkezieylemleri de zorladı. Yıllara yayılan ekonomik vesosyal saldırılarla çalışma koşullarının iyiceağırlaşması, yıkım ve sefaletin derinleşmesi karşısındabirçok fabrikada gerçekleşen direniş ve grevler de buhareketliliğe eklendi. Bu tablo, uzun süredir kendiniortaya koyamayan sınıf hareketinin yerindenkımıldamaya başladığını göstermekte, gerekhükümetin, gerek burjuvazinin ve gerekse de sendikabürokratlarının rahatsızlıklarını büyütmekteydi.Yanısıra düzenin iç gerilimlerinin gölgesinde kalan,şovenizmle perdelenen emek-sermaye çelişkisinigörünür hale getirmekte, en azından yolunutemizlemekteydi.

Ancak, gelişmeler bu yönde bir seyir izlerken, biranda türban konusu öne sürüldü ve siyasal süreç başkabir yön kazandı. Ağır ekonomik-sosyal saldırılarınhazırlıkları kendi seyrinde devam ederken,gündemdeki yerini kaybetti. Türban tartışmasıyla busaldırılara karşı verilen mücadele ve tepkiler boğuldu.Böylelikle AKP hükümeti ağır sosyal yıkımsaldırısının yarattığı toplumsal öfkenin hedefiolmaktan kurtulmuş, özellikle de dini kullanarak işçive emekçilerin özellikle geri bilinçli kesimleriüzerinde kurduğu etkiyi korumuş ve güçlendirmişoldu.

Bu durum her şeyden önce, AKP’nin tekelciburjuvazi adına yürütmeyi planladığı saldırıprogramının geleceği açısından büyük bir olanakanlamına gelmektedir. Ancak buna karşın TÜSİAD,türban konusunun gündeme getirilmesini, kendi

ekonomik ve siyasal ihtiyaçları açısından öncelikligörmediğini açıkladı ve hükümet üzerindebeklentilerini karşılamak için harekete geçmesiyönündeki basıncını arttırdı.

TÜSİAD’ın bu baskısı, türban manevrasınınsaldırıların uygulamaya sokulmasında sağladığıavantajları yadsıyor olmaktan gelmiyor kuşkusuz.TÜSİAD elbette bunun bilincinde. Bununla birlikte,TÜSİAD’ın dinci partiyi kullanma tarzı ve onukullanmanın karşılığı olarak tanıdığı sınırlar belli.TÜSİAD, dinci partinin işçi ve emekçilerin genişkesimleri ile ara katmanlar üzerinde sahip olduğusiyasi gücü tepe tepe kullanmak istiyor vekullanıyordu. Bunun karşılığında ise AKP’ninarkasında duran ve onun hükümet olmaktan gelenayrıcalıklarını kullanarak devlet ihaleleriyle büyükservetler edinmekte olan burjuvaziye engelolmuyordu. İşçi ve emekçilere yöneltilen neoliberalsaldırganlıkta ortaklaştıkları ve aralarında yağma vepazarın bölüşülmesinde belli bir denge oluşturduklarıölçüde bugüne kadar bu ilişki bir biçimdesürdürülmekteydi.

Öte taraftan, “ılımlı İslam modeli”nin gereği olanve daha çok ülke dışında icra edilen politikuygulamalar dışında, tabanının ana beklentisi olantürban ve benzeri, düzenin yerleşik değer vegeleneklerine rengini verecek girişimlerdebulunmamak AKP’nin önüne bir kırmızı çizgi olarakkonulmuştu. AKP, cumhurbaşkanlığı seçimlerinekadar kendisi için konulmuş bu çizgilere büyük ölçüdeuydu. Ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tabanınbasıncı belirleyici oldu ve düzenin iç dengelerinisarsma pahasına bu çizgilerde önemli gedikler açıldı.Fakat bu süreç AKP’nin tabanı üzerindeki etkisinigüçlendirip toplumun geniş kesimleri üzerine deyaymasıyla sonuçlandığı ölçüde, tekelci burjuvazi içinAKP’nin kullanım ömrünü uzatmış oldu. Bu yenidurum üzerinden tekelci burjuvazi, AKP’yi belirlediğisınırlarda kullanmak üzere hazırlıklarını yaptı,beklentilerini ortaya koydu ve 2007’de kaybettiklerini2008’de fazlasıyla almak üzere hesaplarını yaptı.

Ancak tekelci burjuvazinin hesapları çarşıyauymadı. Daha önce tabanı tarafından sıkıştırılmakpahasına tekelci burjuvazinin hizmetinde sınırtanımadan çalışan AKP, bu kez tabanının büyükölçüde oyulmasıyla sonuçlanacak bir saldırıprogramını uygulamaya geçmeden önce bir siyasiödün koparmanın hesabını yaptı. Bir yerde de, ağıryıkımın faturası kendisine kesilerek bir tarafa atılmaktehlikesinin kuvvetli bir ihtimal olduğu bir dönemdeen azından avans alma yoluna gitti. Bir kez dahatekelci burjuvazi ve ordunun kırmızı çizgilerinizorlamak pahasına türbanı sahneye sürdü. Böylecetekelci burjuvazinin kendisine muhtaç olmadurumundan yararlanmak istedi.

AKP’nin bu tutumu karşısında tekelci burjuvazininesneme ve sineye çekme olanaklarının son derece darolduğunu söylemek gerek. Bu darlık, siyasal alandançok ekonomik alanda yaşanan gelişmelerle ilgili. AKPyeni palazlanmış bir sermaye çevresiyle etle tırnakgibi iç içe. Bu yeni palazlanmış burjuva güçlerintekelci burjuvazinin geleneksel çekirdeği ile karşıkarşıya gelememiş olması, daha çok ekonomidekinispi büyüme koşullarının sağladığı imkanlardandolayıdır. Oysa, Türkiye kapitalizminin oldukçakırılgan yapısıyla ilk adaylarından olduğu küresel krizve çöküş dalgasının ağırlığının hissedildiği

bugünlerde, bu hassas işbirliğinin bozulmasıkaçınılmaz olacaktır. Zira kriz dönemleri, işçi veemekçiler üzerindeki yıkımın ve sefaletin katlanmasıanlamına geldiği gibi, burjuva saflarda ayakta kalmakiçin çetin bir mücadelenin sürdüğü dönemlerdir deaynı zamanda. Bundan dolayı tekelci burjuvazi biryandan AKP’yi kullanmak isterken, diğer taraftanonun İslami kimliği ile birlikte arkasındaki sermayegüçlerini hedef alan bir mücadeleyi yürütmekisteyecektir. Bu da önümüzdeki dönemde gerekekonomi alanında ve gerekse de siyaset sahnesindeoldukça çalkantılı ve kavgalı günlerin yaşanacağınıgöstermektedir. Zira, mali-ekonomik temeldekiçatışma, siyasal araç ve mevzilere dayanılarakyürütülecektir.

Bugün AKP eliyle kurulu devlet düzeninde önemlisiyasi mevziler kazanmakta olan burjuva güçler,şimdiden sertleşmesi muhtemel bu gerici sınıfkavgasında önemli avantajlar sağlamış bulunmaktadır.TÜSİAD’ın bugün çeşitli biçimlerde ortaya koyduğurahatsızlığı önemli ölçüde buradan dakaynaklanmaktadır.

Yapısal bir kriz içerisinde bulunan düzen bir kezdaha “kolay başarının sınırları”na gelip dayanmışbulunmaktadır. Ekonomide ve siyasette -içeride vedışarıda- oldukça çalkantılı ve çatışmalı bir dönemonu bekliyor. Düzen, küresel bir ekonomik ve malikrizin dalgalarıyla yüzyüzedir ve artık böyle bir krizdönemini karşılayacak siyasal istikrardan dayoksundur. Kendi içerisinde bölünmüştür ve bubölünme olası ekonomik krizle birliktederinleşebilecektir. Mevcut siyasal gerilimleringerisinde, düzen güçlerinin hesaplarını bu zorluçatışmalı günlere göre yapıyor olmalarının önemli birpayı vardır.

Elbette, işçi sınıfının bir siyasal-toplumsal güçolarak sahneye çıkamaması durumunda, burjuvazibugüne kadar olduğu gibi bu krizi de yönetmeyibaşarabilir. Yeni bir güç dengesi üzerinden kendiarasında göreli bir iç uyum sağlayabilir. Şovenizm vedinsel gericilik gibi silahlara dayanarak, işçi veemekçilere krizlerinin faturasını ödetip yoluna devamedebilir.

İşçi ve emekçilerin, öncelikle öncü devrimcigüçlerinin sürece bu gözle bakmaları, politik-pratikhazırlıklarını buna göre yapmaları büyük önemtaşımaktadır. Eğer bu hazırlıklar hakkıylayapılabilirse, düzenin krizi derinleştirilebilir ve onutemellerinden sarsmak mümkün olabilir.

TÜSİAD–AKP ilişkileri ve kriz dinamikleri

Page 6: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Geleceğimize ve onurumuza sahip çıkalım!6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Sermaye işsizlik sopası ile kölece çalışma koşullarını dayatıyor...

Uzun çalışma süreleri ve işsizlikKapitalist sistemde işsizlik, kaynağını sistemden

alan yapısal bir sorundur. Dolayısıyla işsizliksorununun köklü bir biçimde çözülmesi imkansızdır.Üstelik kapitalist sistemdeki egemen güç olan sermayesınıfı, işsizlik sorununu çözmek gibi bir niyetten deyoksundur. Zira bir işsizler ordusunun varlığı sermayesınıfının tercih ettiği bir durumdur. Sermaye bu işsizlerordusunu kullanarak, fabrikalarda çalışanlara sokaktaişsiz gezenleri göstererek, onları bu yolla sindiripkorkutarak pek çok saldırı politikasını daha kolaylıklahayata geçirme imkanı bulmaktadır. Onun bu konudatek dikkat ettiği nokta, işsizliğin kendi başınıağrıtmayacak sınırlar içinde tutulmasıdır.

Yinelemek gerekirse, sermaye işsizlik sopasınıkullanarak işçi ve emekçilerin kölece çalışmakoşullarına, düşük ücretlere, hak gasplarına, uzunçalışma saatlerine sessizce katlanmalarınısağlamaktadır. Bu bize, işsizlik sorunu ile sınıfın veemekçilerin yaşadığı bütün diğer sorunlar, yüzyüzekaldığı saldırılar arasında çok güçlü bir bağ olduğunugöstermektedir.

Gerçekten de işsizlik sorunu bugün bu kadaryaygın ve ürkütücü bir hal almış olmasa, sermaye nehak gasplarını ne de kölece çalışma koşullarını budenli pervasız bir biçimde dayatabilirdi. Tersinden deaynı şeyi söylemek mümkündür; sermayenin düşükücret politikalarına, hak gasplarına, giderek daha dakötüleşen çalışma koşullarına, uzayan çalışmasaatlerine karşı işçi sınıfı cephesinden az-çok etkili birdirenç gösterilebiliyor olsaydı, işsizlik sorunu bukadar yaygın ve yakıcı bir sorun halini almazdı. Busoyut bir öngörü değil. Tam tersine yaşanan somutdurumun en açık şekilde ortaya koyduğu bir gerçek.

Geçtiğimiz günlerde Hak-İş Sendikası tarafındanyayınlanan bir rapor, işsizlik ve uzun çalışma saatleriarasındaki yakın ilişkiyi bir kez daha gündeme taşıdı.“İşsizlik Kıskacında Modern Kölelik: Fazla Çalışma”başlıklı rapor, medyada “Türkiye’de işçiler modernköle”, “Türk işçisi Avrupalı’dan çok çalışıyor” gibibaşlıklarla yer aldı. Hükümetin işçi sınıfı hareketiiçindeki kolu olarak davranan Hak-İş’in bu türdenraporlar yayınlamasının pek alışılmış bir şeyolmadığını belirtelim ve raporun içeriğine göz atalım.

Raporda işsizliğin patronlar tarafından çalışanlarakarşı bir tehdit unsuru olarak kullanıldığı, kapasite veüretim artışının işçi sayısı arttırılarak değil mevcutişçiler daha fazla çalıştırılarak karşılandığı saptanıyor.Bu sayede işçilere yasal süreleri hayli aşan fazlaçalışmalar yaptırıldığı ortaya konuluyor. Türkiye’deresmi haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğu, bunarağmen mesailerle birlikte ortalama haftalık çalışmasüresinin 50 saati bulduğu, bazı sektörlerde ise busürenin 72 saate kadar çıktığı belirtiliyor. ABülkelerinde ise bu sürenin fazla mesailer de dahil enfazla 48 saate ulaştığı vurgulanıyor. ÖrneğinTürkiye’de imalat sanayii işçisi haftada ortalama 52.1saat çalışırken aynı oran Yunanistan’da 42.7 saat.

Kölelik yasasındaki fazla çalışma ve denkleştirmeile ilgili hükümlerin revize edilmesi ve çalışmasürelerinin AB ortalamalarına çekilmesi halinde iseişsizliğin yüzde 25 oranında azaltılabileceğine dikkatçekiliyor.

Bugün Hak-İş tarafından kenarından köşesindenele alınmakla birlikte, işsizlik ve uzun çalışma süreleriarasındaki ilişki bilinmeyen, yeni keşfedilen birgerçeklik değildir. Sınıf devrimcilerinin çeşitli

değerlendirmelerinde de bu konuya değişik vesilelerledikkat çekilmiştir.

“Uzun çalışma süreleri ve zorunlu mesailer, işçisınıfının diğer bir temel sorunu olan işsizlikle de sıkısıkıya bağlantılıdır. Uzun çalışma süreleri ve yaygınfazla mesai uygulaması patronların işgücüne olanihtiyaçlarını azaltmaktadır. Kapitalist sınıfsal konumugereği sokaktaki işsizin nasıl geçineceğini değil kendikârını nasıl arttırabileceğini düşünmektedir.Dolayısıyla 8 saat çalıştırdığı iki işçiye ücret ödemekyerine tek işçiyi 16 saat çalıştırmak onun daha çokişine gelmektedir. Patronlar teknolojik yenilikleri veyeni üretim metodlarını, çalışma sürelerini kısaltmakve daha fazla insana iş imkanı sağlamak için değil,tersine işçi sayısını daha da azaltmak içinkullanmaktadır.

Öte yandan patronlar işçileri daha kötü koşullara,daha düşük ücretlere ve daha uzun çalışma sürelerineikna etmek için onları işten atmakla tehdit etmektedir.Yani uzun işgünü işsizliği arttırırken, işsizlik de uzunişgünü uygulamasının daha da yaygınlaşıpkuralsızlaşmasına zemin oluşturmaktadır.

Bir taraftan işçilerin kuralsızca, ölümüne koşullaraltında geceli-gündüzlü çalıştırılması, diğer taraftanbüyük bir işsizler ordusunun sokakları doldurması.Bunlar kapitalist düzenin birbirini tamamlayan ikitemel özelliğidir.” (7 saatlik işgünü, 35 saatlikçalışma haftası! Kızıl Bayrak, 23 Mart ‘02)

Bütün bunlardan çıkan sonuç, işçi sınıfının kötüçalışma ve yaşam koşullarına karşı sorunlarının vedolayısıyla istemlerinin birbiriyle bağlantılı olduğu,hiçbirinin diğerlerinden kopartılarak elealınamayacağı, çözülemeyeceği gerçeğidir. Nasıl kiişçi sınıfını kötü çalışma ve yaşam koşullarınamahkum eden sermaye politikaları bir bütünlükiçerisindeyse, işçi sınıfı ve emekçilerin bunlara karşısavunacağı talepler de bir bütünlük halindedir. Elbetteduruma göre kimi sorunlara karşı mücadele daha daönem kazanabilir. Fakat bu durum kötü çalışma veyaşam koşullarına karşı mücadelenin ve taleplerin birbütünlük içinde ele alınması ve savunulmasınıgereksiz kılan bir şey değildir.

Bunun kendisi mücadelenin bütünlüğünü sağlama,farklı sorunlarla karşı karşıya olan sınıf bölüklerinisermayeye karşı mücadele içinde birleştirmeimkanlarını da arttıracaktır. “Herkese iş, tümçalışanlara iş güvencesi!” talebini öne sürerken “Hertürlü fazla mesainin yasaklanması!” talebini dilegetirmemek ya da örneğin “İnsanca yaşamaya yeten,vergiden muaf asgari ücret!” talebini görmezdengelmek bütünlüğü gözden kaçırmak olacaktır.

Sınıf hareketinin belli kıpırdanmalar yaşadığı, bellibirikimlerin yaratıldığı şu süreçte, kötü çalışma veyaşam koşullarına karşı mücadele taleplerini belli birbütünlük içerisinde yığınlara taşımanın daha bir önemkazandığı ortadadır.

TMMOB: “İş cinayetinintakipçisiyiz!”

İSKİ’nin Melen Suyu Boğaz Geçiş Projesi SarayburnuŞantiyesi’nde yaşamını yitiren Harita ve Kadastro MühendisiGülseren Yurttaş’in iş cinayeti davası sürüyor.

8 Şubat günü görülen duruşmaya, TMMOB’ye bağlıodaların yöneticileri, Gülseren Yurttaş’ın arkadaş vemeslektaşları katıldı. Duruşmada Yurttaş’ın ablası ve erkekkardeşi ifade verdiler. Bilirkişi raporunda “Yurttaş’ın kusurubulunduğu”na dair tespitin doğru olmadığınısöyleyerek,Yurttaş’ın yaşamının her alanında dikkatli biriolduğunu vurguladılar. Duruşmada bilirkişi raporunun tekrarincelenmesi kararı alındı.

Duruşmanın ardından Adliye önünde toplanarak “İşcinayeti ile kaybettiğimiz Gülseren Yurttaş’ın davasınıntakipçisiyiz!” pankartını açan TMMOB üyeleri, yaptıklarıyürüyüş sonrasında Sultanahmet Parkı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdiler.

Açıklamada konuşan TMMOB İKK Sekreteri, “Bilindiğigibi üç gün önce de yine Tuzla’da bir iş kazası oldu. Busorumsuzluğun ve denetimsizliğin, sonuçtataşeronlaştırmanın getirdiği iş kazaları insanlarımızınduyarsızlığı sonucu devam edecek gibi gözüküyor” dedi.Para hırsıyla ülke yağmalanırken, iş kazalarında insanölümlerinin hiçe sayıldığını vurguladı. Bu cinayetlere karşıduyarlılık yaratmak için TMMOB olarak her yerde, hermahkeme önünde sorunu dile getirmeye devam edeceklerini,4 Nisan 2008 tarihine ertelenen mahkemede de buradaolacaklarını ifade etti.

Açıklamada “ Özelleştirmelere hayır!”, “Taşeronlaşmayahayır!”, “Gülseren Yurttaş’ı kar hırsı öldürdü”, “İş kazasıdeğil cinayet” dövizleri taşındı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 7: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Direne direne kazanacağız! Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Tersaneler cehenneminden gelen TİB-DER üyesibir işçi, tersane patronlarına biriktirdiği öfkesini veinsanca bir düzende çalışma ve yaşam isteğini 10Şubat günü Galatasaray Lisesi önünde şöylehaykırıyordu:

“Şahin Çelik Tersanesi’nde bir arkadaşımız işcinayetine kurban gitmiştir. Kurban gittiğiyetmiyormuş gibi arkadaşımızın ölüsüne bile değervermiyorlar, sahip çıkmıyorlar. Arkadaşımızın ölüsünüvinçle ayağa kaldırıyorlar. Bu resmen katliamdır.‘Artık yeter ölmek istemiyoruz!” TİB-DER üyesininbu konuşması “Artık ölmek istemiyoruz!” sloganıylakesiliyor.

Tersane işçileri kölece çalışma koşullarının hükümsürdüğü, kuralsızlığın kural sayıldığı Tuzla tersanelerhavzasında yaşanan iş cinayetlerine, işçi katliamlarınakarşı mücadeleyi yükseltiyorlar. Tersane İşçileriBirliği Derneği, bir süredir büyük bir emek veçabayla çalışmalarını sürdürdüğü “İş güvenliği ve işçisağlığı tedbirleri alınsın!” başlıklı kampanyayı bugünTaksim’de yaptığı bir yürüyüşle sonlandırdı.

Davutpaşa’da yaşanan patlamada ölen 23 kişiyle eşzamanlı olarak tersaneler havzasındaki işçi ölümleri14 Ocak ‘08 tarihinde Sedef Tersanesi’nde çalışırkeniş cinayetine kurban giden Onur Bayoğlu ve 4 Şubat‘08 tarihinde Şahin Çelik Tersanesi’nde çalışan MetinTuran’ın katledilmesiyle devam etmişti. Ancak bu kezdirisi tersane patronları için bir “baret” kadar değertaşımayan işçilerin ölüsüne de aynı tavır sergilendi. 4Şubat günü iş cinayetinde yaşamını yitiren MetinTuran’ın cesedi tersanede iple sallandırıldı.

Saat 12.00’de Beyoğlu Emek Sineması önündetoplanan tersane işçileri, “Sigortasız çalışmaya, işcinayetlerine karşı örgütlü mücadeleye!” pankartınınaçıldığı yürüyüş boyunca iş cinayetlerini ve asalaktersane patronlarını teşhir eden konuşmalar yaptılar.

Tersane işçileri yağmur altında yaptıkları yürüyüşboyunca, “Artık ölmek istemiyoruz!”, “Direne direnekazanacağız!”, “Katil GİSBİR hesap verecek!”,“Tersanede grev, tersanede direniş!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!”, “Tersane işçisi köle değildir!”,“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” sloganlarını attılar.

Sloganlarla Galatasaray Lisesi önüne gelen tersaneişçileri, burada bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.İlk olarak bir tersane işçisi yaptığı konuşma ile direnişçağrısı yaptı: “Arkadaşlar gördüğünüz gibi ne işgüvenliği var ne de iş sağlığı var! Emniyet kemerini,bareti bile bize aldırmak istiyorlar. Ölmek için miçalışıyoruz, yaşamak için mi? Yaşamak istiyoruz,ölmek istemiyoruz. Yeter artık durmak yok, direnmekvar! Her insan çalışmak istiyor. Bu dünyayı kuranbizsek yaşamak da bizim hakkımızdır. Sosyal güvenceve iş güvenliği istiyoruz. İş sağlığı istiyoruz.Maaşlarımız bile verilmiyor. Buna dur demeliyizartık! Özgürlük istiyoruz!”

Tersane işçisinin konuşmasının ardından TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu basın açıklamasınıyaptı. Nihadioğlu, Türkiye ve dünyada yaşanan işkazaları ve cinayetlerinin istatistiki verileriniaktardığı açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Bugün iş cinayetlerine kurban giden sınıfkardeşlerimizi anmak ve sorumluların yargılanmasınıtalep etmek için buradayız. Bugün Bursa’da diri diriyanarak can veren 5 kadın tekstil işçisini,Davutpaşa’da göz göre göre ölüme gönderilen çoğuişçi 23 kişiyi, göçük altında kalarak yaşamını yitiren

maden işçilerini, tersaneler cehenneminde 1983yılından bugüne kadar yitirdiğimiz 100’ü aşkın işçikardeşimizi unutturmamak için buradayız. Kokuşmuşdüzenin asalak patronlarından hesap soracağımızıhaykırmak için buradayız.”

Son 7,5 ayda 14 tersane işçisinin yaşamınıyitirdiğini belirterek açıklamasına devam eden TİB-DER Başkanı, 2007 yılında tersanelerde“incelemeler”de bulunan Çalışma Bakanı FarukÇelik’in ziyaretinin ardından işçi ölümlerinin devamettiğinin altını çizerek şunları söyledi:

“Biz iş cinayetlerinin ve diğer tüm sorunlarımızınancak işçilerin örgütlü gücüyle çözülebileceğinidüşünüyoruz. Ancak tersanelerde gerçekleşebilecekbir Grev sorunlarımızı bir nebze hafifletebilir.Tersanelerde greve hazırlandığımızı da buradan ilanediyoruz.”

Açıklamanın sonunda talepler sıralandı:* Kişisel koruyucu Donanımlar (baret, gözlük,

eldiven, çelik uçlu ayakkabı, emniyet kemeri) tersanetarafından sağlansın!

* Her tersaneye revir, ambulans ve acil müdahaledoktoru sağlansın!

* Kansere neden olan ve doğayı tahrip eden grittozuyla çalışmak yasaklansın!

* İş cinayetlerinin önemli sebeplerinden biri olantaşeronluk sistemi kaldırılsın, kadro hakkı tanınsın!

* İş cinayetlerinin sorumluları yargılansın!* İşçilere belli periyotlarla işçi sağlığı ve iş

güvenliği eğitimi verilsin!* İş kazaları çoğunlukla fazla mesailerde

gerçekleşiyor, zorunlu mesai kaldırılsın!* 7 saatlik iş günü, 35 saatlik çalışma haftası!* Her işçiye her iş yaptırılmasın! İşçiler kendi

uzmanlık alanlarına göre konumlandırılsın!* Birçok kazaya yol açan vinç ve forklift gibi alet

ve makinelerin periyodik kontrolleri yapılsın!* Gemi inşa sektörü ağır ve tehlikeli işler

kapsamına alınsın!Tersane işçilerinin eylemi etraftan insanlar

tarafından ilgiyle karşılandı. TİB-DER üyeleri,yürüyüş ve açıklama boyunca “İş cinayetlerine karşı,sigortasız çalışmaya karşı, düşük ücretlere karşıGREVE! Tersanede grev tersanede direniş!” sloganınıattılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Dearsan Tersanesi’nde iş cinayeti!Tersane cehenneminde bir ayda 3. ölüm!

Tersane patronlarının aşırı kâr hırsı tersanelerde seri cinayetlere davetiye çıkarıyor. 4 Şubat günü ŞahinÇelik Tersanesi’nde Metin Turan’ın ölümünden sonra yeni “iş kaza”ları olmuş ancak ölümle sonuçlanmamıştı.9 Şubat günü Sedef Tersanesi ile Dearsan Tersanesi’nde iş kazaları oldu. Ağır yaralanan arkadaşlar halen tedavigörüyor. 12 Şubat günü ise yine Dearsan Tersanesi’nde çalışan tavcı yardımcısı Cevat Toy iş cinayetine kurbangitti.

20’li yaşlarda olduğu bildirilen Cevat Toy tersanenin kadrolu işçisiydi. Öğle yemeğinden sonra bir yakınıtersane idaresine Toy’un kaybolduğunu bildirdi. Tersane yönetimi “bir şey olmaz” diyerek olayı geçiştirdi.Akrabasının saatler süren araması sonucu Toy’un, geminin kazan dairesine düştüğü ve vücudunun çeşitliyerlerine demir lamaların saplandığı görüldü. Yardımına koşan işçi arkadaşları durumu tersaneye bildirdi.Sağlık birimleri kaza yerine geldiğinde Toy halen yaşıyordu. Bir müddet sonra kalbi durdu.

Dearsan’da çalışan TİB-DER üyeleri cinayetin olduğu kazan dairesine yönelince tersanenin güvenliğimüdahale etti. Uzun süren gerginliğin ardından TİB-DER yöneticileri de tersaneye gitti.

Tersane İşçileri Birliği Derneği

Tersane işçileri insanca bir yaşam ve özgürlük istiyor!

“Artık ölmek istemiyoruz!”

Page 8: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Sınıfa karşı sınıf!8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

TEGA direnişi saldırılara rağmen sürüyor...

TEGA işçisiyle dayanışmayı büyütelim!Ankara Sincan Organize Sanayi Bölgesi tarihinde

7 Şubat günü bir ilk yaşandı. Yaklaşık 8 ay önceBMİS’te örgütlenen ve ardından TİS masasına oturanTEGA işçileri, TİS’te yaşanan uzlaşmazlığın ardındancoşkulu bir eylem ile greve çıktılar.

TİS sürecinin patron tarafından kilitlenmesiylebirlikte alınan grev kararı ile birlikte 56 işçi iştençıkarılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişti. Busüreçte işçilere yönelik gözaltı vb. bir dizi saldırıgerçekleşti. TEGA patronunun ve OSB yönetiminingrevi kırmak için gerçekleştirdiği tüm saldırılararağmen 7 Şubat günü grev pankartı fabrikaya asıldı.

Grev töreni öncesi BMİS, Organize SanayiBölgesi’ne kalkan işçi trenine ve civara grevinduyurusunu içeren bildiriler dağıttı. Kitlesel birşekilde dağıtılan bildirinin ardından işçiler toplu birşekilde Organize Sanayi’nin kapısına geldiler.

TEGA grevi saat 9:00’da, OSB önünde toplananişçilerin ve dayanışma için gelen kurumların coşkulusloganları ile başladı. “Bu işyerinde grev var! / DİSK”imzalı pankart açılarak halaylar çekilmeye başlandı.Greve ve öncesinde yaşanan direniş sürecine dairkonuşmalar yapıldı.

Sloganlar ve halaylarla süren bekleyişin ardındangrev pankartının ardında yürüyüşe geçildi. Organizesanayi içerisinde gerçekleşen yürüyüş boyunca“TEGA işçisi köle değildir!”, “Söz bitti sıra grevde!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Atılan işçileronurumuzdur!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”,“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları coşkulu bir şekilde atıldı. Çevredebulunan işçiler de eylemi alkışlarla desteklediler.

Fabrikanın önüne gelindiğinde kitle, pankartınetrafında toplanarak slogan atmaya devam etti. BuradaDİSK ve BMİS yöneticileri grev gözcüsü önlüklerinigiydiler. Ardından BMİS Anadolu Şube başkanıSeyfettin Gülengül işçileri ve dayanışma için gelenkurumları selamlayan bir konuşma gerçekleştirdi.Kısaca grev sürecini ve patronun gerçekleştirdiğisaldırıları anlattı. Ardından DİSK genel başkanyardımcısı ve BMİS genel başkanı Adnan Serdaroğlu,greve dair basın açıklamasında şunları söyledi:

“... TEGA işyerinin TİS görüşmelerinebaşladığımız tarih ilginçtir; 12 Eylül. Biz işçiler,emekçiler ve onların dostları, yol arkadaşlarıaçısından unutulmaması gereken bir tarih. Çünkü 12Eylül 1980’le birlikte bu ülkede asıl darbe işçi sınıfı veonun örgütü olan sendikalara indirilmiştir. Üstelik bugeçici bir darbe değildir. Tam çeyrek asır önceişçilerin tüm haklarını kullanmalarına engel olmak,onları sermayenin köleleri haline dönüştürmek içinuygulamaya konulan yasalar, bugün halayürürlülüktedir…

TEGA işvereni de 12 Eylül süreciniyaşayanlardandır. Ama kendisi bugün, işçi sınıfıkarşıtı 12 Eylül yasalarının bütün olanaklarını TEGAişçilerine karşı kullanmaya çalışmaktadır… 12 Eylülzindanlarından, işkencehanelerinden öğrenilenyöntemlerin, bütün inceliği ile işçilerin üzerindeuygulanmaya çalışılması öfkemizi bir kat dahaarttırıyor… Biz elbette ki bunun bir sınıf mücadelesiolduğunu, bu mücadelenin içinde saf değiştirmenin,dönmenin sık rastlanan bir durum olduğunubiliyoruz...”

Konuşması sık sık “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “TEGA işçisi köle değildir!” sloganları ilekesilen Serdaroğlu, açıklamaya şu sözlerle devam etti:

“Sıradan bir grev yaşamıyoruz. Bu grev, TEGAişçilerinin sendikalı çalışması engellenmek içinyapılıyor. Üstelik sadece bu işyerinde değil, OSB’nindiğer işyerlerine de sendikanın girmemesiniisteyenlere karşı yapılıyor… Bugünkü grevimizinnedeni ücret veya sözleşmenin yürürlülük tarihi değil,işverenin kafasının derinliklerinde yatan sendikakarşıtlığıdır... TEGA işçilerinin başarısı sizlerin bubölgedeki kölelik koşullarını değiştirmenizin yolunuaçacak. Bu greve sahip çıkın. Grevci işçilerden birsıcak selamı, bir grev ziyaretini esirgemeyin…”

Basın açıklaması coşkulu sloganlarla bitirildi.Ardından sendika yöneticileri grev pankartını TEGAfabrikasına astılar. Islıklar, alkışlar ve sloganlareşliğinde TEGA grevi başlatıldı. Grev töreni çekilenhalayların ardından sona erdi.

Sınıf devrimcileri olarak grev törenine “TEGAişçisi yalnız değildir! İşçileri birliği sermayeyiyenecek / BDSP” şiarlı dövizlerimizle katıldık ve“TEGA işçisi yalnız değildir!” sloganı ile fabrikadanayrıldık. İşçiler de atığımız sloganlara eşlik ederekbizleri uğurladı.

TEGA işçilerine gözaltı terörü

9 Şubat günü TEGA patronu Murat Çavuşoğlu,grevi kırmak için fabrikaya 25 işçiyi kaçak olaraksokarak üretimi sürdürmeye çalıştı. TEGA patronunungrevi kırmaya yönelik gerçekleştirdiği bu saldırıyıhaber alan işçiler ve DİSK temsilcileri TEGA önündetoplandılar. Bu sırada jandarma da fabrikanın önüneyığınak yapmaya başladı. Sendika temsilcilerijandarmaya, içeride hukuksuz bir şekilde kaçak işçiçalıştırıldığını, bu işçilerin fabrikadan çıkarılmasıgerektiğini, jandarmanın bunu yapmadığı koşuldakendilerinin kaçak olarak çalışan işçileri dışarıçıkaracaklarını söyledi. Sermayenin bekçiliğini yapanjandarma ise “burada beklemeyin, dağılın” vb.sözleriyle işçileri ve sendikacıları taciz etmeye devametti.

Bunun üzerine fabrikanın kapısına yüklenen işçilerkapıyı kırdılar. ÖGB’ler ve jandarma işçilere saldırdıve arbede çıktı. Çok sayıda işçi gözaltına alındı.Gözaltına alınan işçiler Fatih Jandarma Karakolu’na

götürüldü. İşçiler akşam saatlerinde bırakıldılar.Geriye kalan işçiler, sendika yöneticileri ve

dayanışmak için gelen kurum temsilcileri TEGAönündeki bekleyişlerini sürdürdüler. Bu sıradajandarma tacizleri devam etti. Saldırı haberininardından TEGA işçileri ile dayanışmaya giden üçİşçiden İşçiye çalışanı ve 2 UID-Der üyesi TEGAönünde keyfi bir şekilde durdurularak kimlik kontrolüyapılmak istendi. Kimlik göstermeyi kabul etmeyenbülten çalışanları zorla gözaltına alındı. BMİSaracılığıyla avukatların gelmesinin ardından bültençalışanları bırakıldılar.

Saldırı sürüyor

TEGA patronu Murat Çavuşoğlu, 11 Şubat günü deyoğun jandarma ablukası eşliğinde grev kırıcı işçilerifabrikaya soktu. DİSK ve BMİS yöneticileri buhukuksuzluğa karşı girişimlerde bulundular. TEGApatronu hakkında suç duyurusunda bulunansendikacılar, ayrıca Çalışma Bakanlığı’na başvurdular.

Grevin 6. gününde de saldırılar aralıksız devametti. 12 Şubat sabahı saat 8.00’de grev gözcüleri nöbetdeğişimi için geldiklerinde, fabrikanın 300 metreuzağında özel güvenlik şirketinin elemanlarıtarafından durduruldular. İşçiler gereken yanıtıvermekte gecikmediler. Bunun üzerine daha dakuduran özel güvenlikçiler işçilere silahlarını çektiler.Ardından olay yerine gelen jandarma işçileri gözaltınaaldı. 6 saat karakolda tutulan işçiler ifadelerialındıktan sonra serbest bırakıldılar. TEGA patronukaçak işçi çalıştırma uygulamasını da tekrar sahneyekoydu, grev kırıcı 35 işçi yine jandarma gözetimindefabrikaya sokuldu.

Page 9: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

TEGA işçileri kardeşler!Bizler Tuzla tersanelerinde çalışan işçiler olarak, ilk

günden beri grevinizi büyük bir coşku ve heyecanlaizliyoruz. Kendimizi size kısaca tanıtmak ve çalışmakoşullarımızdan bahsetmek isteriz. Bizler İstanbul’unküçük bir yerinde, Tuzla’da dünyanın en zenginlerine, enlüks yatları, en büyük gemileri üreten tersane işçileriyiz.

Birçoğunuz tersaneleri televizyonlardaizlemişsinizdir. Ya tersane patronlarının Çalışma BakanıFaruk Çelik’le poz verip gemi indirirken şampanyapatlatıp eğlendiklerini, ya da tersane patronları ya daonların çocuklarının gece hayatlarını izlersiniz. Oysabizim yaşantımızdan bahseden yok. Öyleyse bizbahsedelim.

Tuzla tersaneleri aslında yasaların hiç uğramadığıbir yer. Tıpkı Sincan Organize Sanayi Bölgesi gibi.Taşeronluk tersanelerde yasaya aykırı olduğu halde 2500taşeron bulunuyor, kaçak işçilik çok yaygın, çalışan 30bin işçinin yarısı sigortasız. Taşeronlarda çalışanişçilerin çoğu hem düşük ücretle çalışıyor hem deücretini zamanında alamıyor. Ama her şeyden önemlisiİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün gerekleriniyerine getirmeyerek iş cinayetlerine kurban gitmemizeneden oluyor. Son 7 ay içerisinde 14 işçi kardeşimizbundan dolayı yaşamını yitirdi.

Tüm bu “cehennem” koşullarını yaratan patronlarınaşırı kâr hırsıdır. Bu ülkede bu cehennemi sadece bizyaşamıyoruz. Milyonlarca işçi yaşıyor. Siz TEGAişçileri de bunun bir parçasısınız. Bunca saldırıya ve hakgaspına rağmen işçiler olarak halen sessizliğimizikoruyoruz. Oysa Ankara’nın Sincan Bölgesi’ndekiTEGA işçileri olarak bu sessizliği yırttınız. Biz işçilerede bu yakışır. Şimdi bu çığlığa bütün OSB işçileri kulakvermeli, onlar da harekete geçmelidir. Çünkü bizler yahep beraber kurtulur ya da hep beraber çökeriz. Bakın!Sincan OSB patronları biraraya gelmişler. MuhtemelenGREV’in nasıl bastırılacağını ve diğer işletmelereyayılmasını nasıl engelleyeceklerini tartışıyorlar. Şuhalde tüm OSB işçileri de birleşmelidir. Yoksa kanımızıemmeye devam edecekler.

Bizde de tersane patronlarının bir birliği var. Gemiİnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR). Yani patronlar heryerde birlik. Öyleyse biz de birlik olacağız. Çünküsermaye, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik saldırılarınıgünbegün arttırıyor. Bu saldırıların başında ise

sendikasızlaştırma saldırısı geliyor. Her yerde işçilerinörgütlü olduğu sendikalara dönük tahammülsüz birsaldırgan tutum var. Dahası çıkarılan iş yasaları tümdenpatronların çıkarlarına hizmet eden yasalar.

4857 sayılı İş Kanunu işçi sınıfının kazanılmış olan150 yıllık kazanımlarını tümden tırpanladı. İşçi sınıfınaise bir takım kırıntılar bıraktı. Asalak patronlar bukırıntıları dahi vermiyor. Bu gasplara karşı başlatılandireniş ya da GREV’lere de pervasızca saldırılıyor. Buülkenin bakanı, milletvekilleri, polisi, askeri haklı olanişçinin mücadelesinin karşısına dikiliyor. Cop kullanıyor,gözaltına alıyor. Tıpkı sizin yaşadığınız gibi…

Toplu iş sözleşme görüşmelerinde anlaşmasağlanamaması ve patronun sendikal örgütlenmeyeyönelik saldırılarını engellemek için başlattığınızGREV, önce patronun grev kırıcı işçileri fabrikayasokması, ardından jandarmanın sizi gözaltına almasıylasüren bir saldırı dalgası var. Anlaşılan bu saldırı dalgasıbununla da bitmeyecek. Ancak ilk elden siz TEGAişçilerin ortaya koyduğu tavır oldukça anlamlı. Bundansonraki saldırıları da aynı kararlılık ve yiğitliktegöğüsleyeceğinizden eminiz.

Şimdi TEGA işçisinin birlikteliğini koruması lazım!Şimdi TEGA işçilerinin aileleri ve çocuklarıyla

birlikte fabrikanın önünde barikat olması lazım!Şimdi OSB’de çalışan binlerce işçinin TEGA

işçileriyle dayanışması lazım!Ve şimdi emekten yana tüm güçlerin OSB işçileriyle

dayanışması lazım!OSB’de gerçekleşen bu ilk GREV’in başarısı,

örgütlü davranan 17 patronun yenilgisi anlamınagelecek.

Bu GREV’in başarısı OSB’de çalışan binlercesendikasız işçide örgüt bilinci yaratacaktır. Bu anlamdabu GREV yaşamsal bir önem taşıyor.

Bizler Tuzla tersaneler cehenneminde çalışan işçilerolarak TEGA’da başlattığınız GREV’i selamlıyor,sizinle dayanışma içerisinde olacağımızı ilan ediyoruz.Birbirimizi tanımıyor olabiliriz, ancak adımız işçisoyadımız sonuna kadar mücadele olmalıdır. Başarılardiliyoruz.

TEGA işçisi yalnız değildir!İşçileri birliği sermayeyi yenecek!

Tersane İşçileri Birliği Derneği12 Şubat 2008

TEGA işçileri coşkulu, kararlı ve öfkeli

TEGA işçileri, saldırıları protesto etmek vesuç duyurusunda bulunmak için 13 Şubat günüSincan-Fatih Adliyesi önündeydiler. “Sendikalıçalışmak istiyoruz, anayasal hakkımızengellenemez!” imzalı pankartı açan işçiler,“Yaşasın sınıf dayanışması!”, “TEGA işçisi köledeğildir!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”,“İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” sloganları attılar.

BMİS İç Anadolu Şube Başkanı SeyfettinGülengül Adliye önünde basın açıklamasınıokudu. DİSK Bölge temsilcisi Tayfun Görgün ileSosyal-İş başkanı konuşma yaptı. Ardından“Genel grev, genel direniş!” sloganı atıldı. Destekveren kurumlar selamlandı ve Tersane İşçileriBirliği Derneği’nin TEGA işçilerine dayanışmamesajı yolladığı duyuruldu. TEGA işçileri alkışlarve “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganıylatersane işçilerini selamladılar.

Ardından TEGA patronu Murat Çavuşoğlu,Sincan İlçe Jandarma Komutanı ve CATSET adlıözel güvenlik şirketi güvenlik elemanlarıhakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Sınıf devrimcileri basın açıklamasına “TEGAişçisi yalnız değildir!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” şiarlı BDSP ve İşçidenİşçiye imzalı dövizlerle katıldılar.

TEGA grevi Sincan OSB tarihinde bir ilktir.Bundan dolayıdır ki bölgedeki diğer fabrikalarınpatronları ve genel müdürleri TEGA’yı sık sıkziyaret ediyorlar. Greve büyük bir “ilgi” gösterenpatronların asıl korkusu, grevin başarısıdurumunda OSB’deki sınıfın örgütlenmesiningüçlü bir mevzi yaratacak olmasıdır.

Her türlü saldırıya kararlı bir direnişle yanıtveren TEGA işçisiyle sınıf dayanışmasınıyükseltmek ertelenemez bir görevdir.

Sincan’dan sınıf devrimcileri

Davutpaşa’da yaşanan patlama sonucu 23 kişican verdi. Kuşkusuz bu olay Türkiye’de ne bir ilktine de son olacak. Yetkililer utanmazcaaçıklamalarında bulunarak, “işyeri ruhsatsızdı!”diyerek, hiçbir şekilde sorumlu olmadıklarınıbelirttiler. Fakat sorun o kadar basit değil. Bizlerbiliyoruz ki, bu bir sistem sorunudur. Kapitalistsistem hiçbir biçimde kendiliğinden insanca yaşamve çalışma koşulları sağlamaz. Tersine bu düzenücretli kölelik düzenidir. Bu düzen emeğin sömürüsüüzerine kurulmuştur. Sefalet, açlık, gözyaşı ve ölümüretmektedir.

Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci. Buda gösteriyor ki, sınırsız bir kâr hırsıyla davranan

asalak patronlar sınıfı, işçi ve emekçiler azgıncasömürmekte, iş güvenliği ve işçi sağlığı tedbirlerialınmayarak her gün onlarca işçi ve emekçininölümüne göz yummaktadırlar.

Tüm Türkiye’de olduğu gibi Davutpaşa’da dayüzlerce ruhsatsız işletmede her gün binlerce işçi,kötü ve ağır koşullarda altında ezilmektedir. Hakalmak isteyen, sendikalaşmak için mücadele edenişçiler anında kapı dışarı edilmekte, fabrikakapılarında 24 saat nöbet tutan kolluk güçleripatronları sınıfına hizmet ederek hak almamücadelesine saldırmaktadırlar.

Bu düzen çeteleri aklayan, katilleri serbestbırakan para babalarının düzenidir. Daha dün

Bursa’daki bir tekstil fabrikasının kapılarıkilitlendiği için 5 kadın işçi yanarak can vermemişmiydi? Daha dün madenlerdeki grizu patlamalarısonucu onlarca işçi can vermemiş miydi? Daha düninşaatlarda, tersanelerde iş güvenliği önlemlerialınmadığı için onlarca işçi can vermedi mi?

Ve bugün Davutpaşa’da 23 kişi öldü, yüzlercesiyaralandı. Dün yaşadığımız cinayetleri bugünetaşımak istemiyoruz. Dünlerin bugün olmaması içinbu düzeni tarihin çöplüğüne gönderene dekmücadele bayrağını yükseltmemiz gerekiyor.Küçükçekmece’den tekstil işçileri olarak “gün sınıfdayanışmasını yükseltme günüdür” diyoruz.

Küçükçekmece’den tekstil işçileri

TEGA grevcilerini heyecan ve coşkuyla selamlıyoruz!

Onurlu mücadelenizdeyanınızdayız!

Haramilerin saltanatını yıkacağız, sosyalizmi kuracağız!

Page 10: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Düzen cephesi...10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Geçtiğimiz hafta siyaset gündeminin merkezine,gerçek sorunların örtüsü, emekçilerin gözbağı türbanyerleşti. AKP-MHP koalisyonu, türbana “Anayasalgüvence” sağlamayı amaçlayan Anayasa’nın 10. ve42. maddelerindeki değişikliği Meclis’ten geçirdi.Şimdi sıra Cumhurbaşkanı Gül’de. CHP dedeğişikliğini Anayasa Mahkemesi’ne götürmek içinhazırlanıyor.

Sözkonusu değişikliklerin Anayasa Mahkemesitarafından iptal edilmesi ihtimali zayıf değildir. Budurumda AKP yerel seçimler öncesinde seçmentabanına, “bakın ben yapmaya çalıştım ama izinvermediler” mesajı verebilecektir. Elbette işin enönemli boyutu, gerçek gündemlerin, emekçilereyönelik saldırıların üzerinin bu konuyla örtülmesidir.

Bugün laik cephe ile dinci cephe arasında türbantartışması alevlenmiş durumda. Son anayasadeğişikliğiyle birlikte üniversitelere türbanlagirilebileceği iddia edilse de, sorunun bu kadar basitolmadığı söyleniyor. Buna göre; üniversitelerde türbankullanımı, anayasanın değiştirilmesi bileönerilemeyecek olan maddeleri ve AnayasaMahkemesi ile Yargıtay’ın bu maddelere göndermeyapan önceki kararlarıyla engellenmiş, bu engellemeAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından daonaylanmıştır. Bu ulusal ve uluslararası hukuksaliçtihat gözönünde bulundurulduğunda, anayasanın iki,Yüksek Öğretim Yasası’nın bir maddesinindeğiştirilmesiyle türbanın serbest bırakılması kolayolmayacak, türbanlı öğrencilerin üniversitelere girmesikarşısında yapılacak her itiraz, mahkemeler tarafındanhaklı bulunabilecektir.

Eski YÖK Başkanı ve anayasa hukukçusu Prof. Dr.Erdoğan Teziç, Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa’nındeğiştirilmesi teklif edilemez maddeleri sözkonusuolduğunda, sadece şekil yönünden değil, içerikyönünden de denetleyebileceğini, dolayısıyla son“mini anayasa” değişikliğini iptal edebileceğinivurguluyor. Eski Yargıtay Cumhuriyet BaşsavcısıSabih Kanadoğlu da son değişikliğin üniversitelerdetürbanı serbest bırakamayacağını savunarak,“Anayasanın temel ilkeleri bulunduğu sürece,isterseniz ‘Yüksek öğretim kurumlarında kılık kıyafetserbesttir’ diye bir hüküm koyun, bu da türbanı serbestbırakıcı bir hüküm haline gelmez” diyor.

Elbette AKP kurmayları da bunu biliyor, fakathem tabanı üzerindeki etkisini artıracak hem deülkedeki gerçek gündemlerin örtüsü olabilecek bir“Türban operasyonu”na ihtiyaç duyuyor. Bu konudaABD’den de gereken desteği almış bulunuyor.

ABD yönetimi, AKP’nin “türban operasyonu”nunarkasında olduğunu açıkladı. Matt Bryza, türbanın“Türkiye’nin karar vereceği bir iç sorun” olduğunuvurgulayarak, “Türban takmak, kadınlar için kişisel birseçimdir. ABD, demokratik toplumların saygıgöstermesi gereken din özgürlüğünü desteklemeyisürdürüyor” dedi. Burada dikkat çeken nokta, ABDyönetiminin AKP-MHP ittifakıyla neredeyse aynıargümanların kullanılmasıydı. Kuşkusuz ki Bryza’nınaçıklaması, Ortadoğu’ya yönelik ABD stratejisindeTürkiye’ye biçilen “ılımlı islam”cı taşeron rolündenhaberdar olan hiç kimseyi şaşırtmadı.

AKP’nin “türban operasyonu” sermaye devletininlaik niteliğine yönelik ciddi bir saldırı olarak gören

CHP, bu mini anayasa değişikliğine karşı her türlüyasal mücadeleyi vereceğini ilan etti. Baykal,“cumhuriyetin kendini savunma mekanizmalarını”türbanın serbest bırakılmasına yönelik anayasadeğişikliği girişimine karşı göreve çağırdı. Baykal’ınbu çağrısının hemen ardından, başta Yargıtay, Danıştayve üniversitelerin yönetim kurulları olmak üzerebirçok kurum ve kuruluş, AKP-MHP gerici ittifakınınanayasa değişikliği paketine karşı sert açıklamalaryaptı.

Ama bu kez alışılmadık bir şey oldu. “Laikcumhuriyetin bekçisi” olan ordudan bu kez hiçbirciddi tepki gelmedi! Bu durum, Genelkurmay BaşkanıOrgeneral Yaşar Büyükanıt’ın yaptığı basıntoplantısına kadar sürdü. Ancak Büyükanıt’ın konuyu,“Bir şey söylememiz malumu ilandan ileri gitmez,onun için bu konuda herhangi bir şey söylemekistemiyorum” diyerek, yumuşak biçimde geçiştirdi.

Bütün göstergeler, ABD’nin de arabuluculuğuyla,geçici bir denge durumunun sağlandığını gösteriyor.Bu mutabakat ilk meyvesini, devletin PKK’ye karşı,sınırötesini de kapsayan topyekûn bir saldırıyagirişmesiyle verdi. PKK’ye yönelik bahar aylarındakapsamlı bir kara operasyonu olacağı tahmin ediliyor.Bunun için, Genelkurmay ile AKP arasındakiuzlaşmanın önümüzdeki aylarda da sürmesigerekecek. Buradan bakıldığında Genelkurmay’ıntürban konusunda sessiz kalması bir anlam kazanıyor.

Kuşkusuz, bugün kurulmuş olan denge geçici birdurumu ifade etmektedir. Eğer AKP, tabanının,partisindeki çeşitli unsurların, yaklaşan belediyeseçimlerinin vb. basıncıyla türban meselesindekendisine çizilen çerçeveyi zorlamaya devam ederse,çatışma derinleşecektir.

Öte yandan, ordudan görmeye alışık olduğumuztavrı bu kez TÜSİAD gösteriyor. O, ekonomi alanındaçok daha önemli düzenlemeler (bu yaklaşan ekonomikkrize karşı yeni saldırı yasaları anlamına geliyor)

dururken, türbanı gündeme getirdiği için hem AKP’yive ona destek veren MHP’yi fırçalıyor.

Bugün türban krizi, sermaye sınıfının içindebulunduğu derin açmazı bütün çıplaklığıyla gözlerönüne sermektedir. Türkiye kapitalizminin iç dengelerison on yıl içinde büyük ölçüde değişmiş, burjuvaziningeleneksel kesimlerinin karşısına “Anadolukaplanları” olarak adlandırılan ve AKP iktidarındasiyasi temsilini bulan yeni bir kesim dikilmiştir. Bukesim, Türkiye ekonomisinin uluslararası rekabeteaçılması sürecinde iyice semirmiştir. Şimdi topluma,kendi değerlerini ve yaşam tarzını da dayatmayaçalıştığı ölçüde hem geleneksel burjuvazinin hem deKemalist seçkinlerin “batılı” değerleriyle çatışmayagirmektedir. Ayrıca buna ABD’nin Büyük OrtadoğuPlanı çerçevesinde Türkiye’nin “batılı” kimliğinintörpülenmesi ve islam dininin daha da egemenkılınması anlamına gelecek değişiklikleri deeklemeliyiz.

Kimi laik burjuvaların ve kemalist seçkinlerinaçmazı, ülkeyi ABD emperyalizminin gerici “ılımlıislam” projesine uygun hale getirenlerin bizzatkendilerinin olmasıdır. Onlar, Cumhuriyet tarihiboyunca ilerici, devrimci harekete karşı dinciliksilahını kullanmışlardır. Şimdi aynı silah onların“batılı” yaşam tarzlarını tehdit etmektedir.

Açıktır ki, dinci gericilik ile laikçi geçinen düzengüçleri arasındaki çatışmada taraf olmak, emekçiyığınları bölmek ve düzene bağlamaktan başka birsonuç yaratmaz. Yapılması gereken, bu oyunu deşifreetmek, işçileri, emekçileri ve Kürt halkını, kendilerikarşısında aynı safta duran düzen güçlerine karşıtaraflaştırmak, birleşik bir güç olarak hareketegeçirebilmektir. Sınıf mücadelesinin önümüzekoyduğu görevlere sarılmalı, ordu ve AKP eliyleyürütülen siyasal-sosyal ve ekonomik saldırılara karşı“sınıfa karşı sınıf” perspektifiyle mücadeleyiyükseltmeliyiz.

Türban dalaşı ve üstü örtülengerçek gündem

A. Deniz

Page 11: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

9 Şubat’ta Ankara Sıhhiye Meydanı’nda,onbinlerce kişinin katıldığı “Bağımsızlık ve LaiklikMitingi” düzenlendi. Mitingte yapılan konuşmalarda,türbana yönelik Anayasa değişikliğinin laikliğe aykırıolduğu, devletin laik niteliğinin değiştirilmekistendiği, bağımsızlığının zedelendiği vurgulandı.

Ekonomisi İMF’ye, iç güvenliği CİA’ya,savunması Pentogan’a havale edilmiş olan sermayedevletinin bağımsızlığından söz etmek kaba biraldatmacanın ifadesiydi. Eylem boyunca en fazla öneçıkarılan ve kitlenin de haykırdığı slogan, “Türkiyelaiktir, laik kalacak!” sloganıydı. Sadece bu mitingtedeğil, AKP ve MHP’nin anayasa değişikliklerinigündeme taşıdığı süreçten itibaren, “laiklik eldengidiyor, şeriat geliyor’ argümanlarıyla hareketegeçenler, “Türkiye laiktir, laik kalacak!” şiarınıdillerinden hiç düşürmediler.

Sermaye devleti laik mi?

Din ve dini eğitim sermaye devleti tarafından herdönemde önemsenmiştir. Zira şükürcü mantığı işçi veemekçilerin bilincine yerleştirmek, sermayeiktidarının ayakta kalması için temel bir ihtiyaçtır.

Sıhhiye mitingine katılan onbinler en fazla,“Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganınıhaykırdılar. Oysa din ve devlet işlerinin birbirindenayrılması olarak tanımlanan laikliğin izine sermayedevletinin tarihinde hiç mi hiç rastlanmadı.

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak80 bin camide 150 bini aşkın imam görev yapıyor.İlahiyat fakülteleri ve imam hatip liselerinin sayısınısürekli artıran, Kur’an kurslarının önünü açarak diniörgütlenmenin zeminini düzleyen, Aleviler’e Sünniinancını dayatan, Alevi emekçilerinin yaşadığıköylere cami yapan, kısacası Aleviler’inSünnileştirilmesi programının baş aktörlüğünü yapanda “laik” sermaye devletinin kendisidir.

Diyanet İşleri tek bir mezhebin temsilcisidurumundadır. Sermaye devleti diğer din vemezhepleri ise yok saymaktadır. Sünnilik devletinresmi dini haline getirilerek, diğer tüm din vemezhepler yok sayılmaktadır.

Sermaye düzeni, dinin siyasal amaçlar içinkullanıldığı, laik olmayan bir düzendir. Burjuva sınıfiktidarı, sömürü düzeninin devamı için her dönemdine sarılmış, anti laik uygulamalara destek vermiştir.Özgürlükleri ve yasakları kendi ihtiyaçlarıçerçevesinde şekillendirmiştir. Laiklik tanımının tamkarşıtı bir anlayışla, devlet ve din işlerini iç içegeçiren bir devletin laik olamayacağı açıktır.

“Türkiye laiktir, laik kalacak!“ sloganlarınıatanlar büyük bir bilinç bulanıklığı içindebulunuyorlar. “Laik” Türkiye, farklı mezhep veinançlara yaşam hakkı tanınmadığı, öte yandan çeşitlimilliyet ve mezheplerden kapitalistlerin kasalarınıdoldurduğu bir ülkedir.

Laik-anti laik çatışması neye hizmet ediyor?

Laiklik/anti-laiklik tartışmaları, dinci partiAKP’nin sermaye adına hükümet olduğu 6 yılı aşkınbir süredir öne çıkıyor. Laikliği savunmak adına

kampanyalar, gösteriler düzenleniyor.İşçi ve emekçilerin laik/anti laik bölünmesinden

hiçbir bir kazanımı yoktur. İşçi ve emekçilerin butemelde kutuplaşarak bölünmesinden kazançlı çıkanyalnızca burjuvazidir. Alevi-Sünni, laik-şeriatçı,Türk-Kürt, hangi temelde olursa olsun işçi veemekçilerin birleşik mücadelesini engelleyen her türayrım, sömürü üzerine kurulu olan sermaye iktidarınıgüçlendirmekte, emek-sermaye çatışmasını isezayıflamaktadır. Bundan dolayıdır ki, 9 Şubatmitingini düzenleyenler, burjuvazinin çıkarlarınınbilinçli bekçileridir.

Laik/anti laik çatışmasının öncüleri sermayeiktidarına hizmette ortaklaşmışlardır. Kapitalistsömürü ve baskı düzenine, emperyalist savaşa,demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğa, Kürthalkına yönelik imha ve inkara karşı bir tavırlarıyoktur. “Laik Türkiye” söylemini ağzındandüşürmeyenler, dinci sermaye hükümeti kadar kuruludüzenden yana bir tutuma sahiptirler.

Devlete egemen olan burjuvazi dini, sömürüyügizlemek, işçi ve emekçilerin mücadelesiniengellemek için etkin bir araç olarak her zamankullandı. Bu nedenle kendi denetiminde dininyaygınlaştırılmasını, kurumlaştırılmasını sağladı. Biryandan da laiklik maskesini her zaman yüzündetaşıdı.

12 Eylül karşı-devriminin generalleri bir yandanlaiklik ve Atatürkçülüğü dillerinden düşürmezken,diğer yandan “Yeşil Kuşak Projesi” çerçevesindedinsel eğitim kurumlarının çoğaltılması,yaygınlaştırılması, din eğitiminin zorunlu halegetirilmesi için tüm güçleriyle çalıştılar. Kontrgerilla,halkın dini inançlarını kullanarak hizbikontraörgütlenmeleri yaratmış, bunları Kürt hareketine karşı

kullanmıştır. Kontrgerilla’nın sivil uzantıları, sivilfaşist örgütlenmeleriyle birlikte, halkın diniinançlarını kullanıp birbirine karşı kışkırtmak içinprovokasyonlar tezgahlamışlardır. 9 Şubat mitingininorganizatörleri, ”laik Türkiye” için orduyu görevedavet emişlerdir.

Laik/anti laik çatışmasına ortak olmayalım,düzene karşı mücadeleyi yükseltelim!

Bugün başörtüsü, giyim kuşam üzerinden laik/antilaik çatışması yürütülmekte, işçi ve emekçiler butemelde bölünmek istenmektedir.

Türban tartışması üzerinden körüklenen laik/antilaik çatışması ile, mevcut sınıfsal çelişkilerin,uzlaşmaz karşıtlıkların üstü örtülmek istenmektedi.Gerçek çelişki ve çatışma emek ile sermaye, işçi sınıfıile burjuvazi arasındaki çatışmadır. Laik ya dinci, tümdüzen partileri düzene hizmette sınırtanımamaktadırlar.

Milyonlarca işçi ve emekçi her gün işsiz kalma,evsiz kalma tehdidi altında yaşamını sürdürmektedir.Böyle bir ortamda ortaya türban tartışması atılmakta,işçi ve emekçiler bu temelde saflaştırılmayaçalışılmaktadır.

Her türden yapay bölünmenin panzehiri, işçi veemekçilerin emek-sermaye çatışmasını temel alanpolitik mücadelesidir. İşçi ve emekçiler hak veözgürlüklerden yoksunluğa son vermek için birleşip,düzene karşı mücadele etme yolunu tutmalı,laiklik/anti laiklik çatışmasında taraf olmayıreddetmeli, emek-sermaye çatışmasının üzerineçekilmek istenen kara perdeyi yırtma sorumluluğu ilehareket etmelidir.

Laik–anti laik çatışması neyehizmet ediyor?

Türbana karşı açıklamalardan...JMO: “Gericiliğe karşı mücadeleyi yükseltelim!”Jeoloji Mühendisleri Odası, 11 Şubat günü basın açıklaması yaparak, gericiliğe karşı mücadeleyi

yükseltme çağrısı yaptı. Açıklamada şunlar söylendi: “Bugün yaşananlar 1950’li yıllardan başlayan ve 12Eylül 1980 darbe ortamının yarattığı sürecin bir parçasıdır. 12 Eylül darbesi ile ülkemizdedemokratikleşmenin önüne set çekilirken, imam-hatipler çoğaltılmış, kuran kursları her mahalleye yayılmış,ilköğretim okullarında din dersleri zorunlu hale getirilmiş, diyanet işleri başkanlığının bütçesi başbakanlığınbütçesinden fazlayken, sağlık ve eğitim hakkımız bazı ‘mutlu’ kesimlerin rant alanı haline getirilmiş vetoplum bu anlayışla afyonlanarak uyuşturulmuştur. Emperyalizmin yeşil kuşak projesi ile başlattığı kuşatmabugün ılımlı islam projesi ile devam etmektedir...”

Açıklamada, emekten, özgürlükten, adaletten, eşitlikten, demokrasiden, bilimden ve bir arada kardeşçeyaşamdan yana olan herkes yan yana durmaya ve birlikte mücadeleye çağrıldı.

Eğitim-Sen’den açıklamaEğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Alaaddin Dinçer “türban sorunu”na ilişkin olarak 8

Şubat’ta basın toplantısı gerçekleştirdi. Dinçer yaptığı açıklamada, AKP ve MHP’nin türban üzerinden rantsağlamayı hedeflediklerini söyledi. Türban tartışması yaratılarak eğitim alanındaki sorunların üzerininörtülmeye çalışıldığını vurgulayarak, “türbanın” diğer temel hak ve özgürlüklerden bağımsız ele alınmasınakarşı çıktı. Dinçer açıklamasını şöyle noktaladı: “Eğitim Sen, başta eğitim hakkı olmak üzere, Türkiye’ninbütün sorunlarına özgürlükten, eşitlikten, demokrasiden ve emekten yana çözümler getirmek konusundataraftır. Bu nedenle, toplumu ayrışmaya iterek bölen, yeniden kutuplaşmalar yaratılmasına neden olan türbandüzenlemesi derhal geri çekilmelidir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 12: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

23 Şubat’ta buluşalım!12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

5. Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonutoplantısı 23 Şubat 2008 tarihinde İstanbul’dagerçekleşecek. Onlarca üniversiteden katılımınhedeflendiği Koordinasyon toplantısında -gündemönerilerine açık bir biçimde- temelde iki başlıktartışılacak.

Birinci oturumda Koordinasyon bileşenleri yenidönem gençlik hareketinin gündemlerini tartışacak.Bu çerçevede Koordinasyon toplantısının dahaverimli ve güçlü geçebilmesinin tüm katılımcılarınüzerine düşen bir sorumluluk olduğunubelirtmeliyiz. Koordinasyon toplantısına katılmadanönce, ilgili oturum başlıklarına ilişkin olaraksistematik bir okuma ve tartışma sürecininyaşanabilmesi gerekiyor. Bu bağlamdasunabileceğimiz öneriler şunlardır:

* Öncelikle yeni YÖK Başkanı’nın açıklamalarıve kimi liberallerin bu açıklamalarıgerekçelendirmeleri dikkatli bir biçimde okunmalıve tartışılmalıdır. Zira eğitimdeki neoliberaldönüşümler planında önemsenmesi gereken buaçıklamalara paralel uygulamalar yeni dönemgençlik hareketinin temel bir gündeminioluşturacaktır.

* Konuya ilişkin okumaları bütünleyen bir tarzdaticari eğitim sorununun derinleşen kapsamı, özeldeparalı eğitim saldırısı, sermaye düzeninin pratik hattıile bütünleşen bir biçimde tartışılabilmelidir. Öndenyürütülecek tartışmalar Koordinasyon toplantısınadüşünsel bir zenginlik katacaktır.

* Koordinasyon toplantısında bir diziüniversitenin biraraya geliyor olmasının verdiğiavantajı kullanarak üniversitelerde ticari eğitimsorununa ilişkin ortaya çıkan gelişmeler vedeneyimler aktarılabilmelidir. Yeni dönemingündemlerinin güçlü bir biçimdetanımlanabilmesinde sözkonusu gelişme vedeneyimlerin önemi açıktır.

* Üniversiteler merkezli yürüyen türbantartışmaları ve bu sorunun üniversitelere yansıyansonuçları Koordinasyon toplantısına taşınmalıdır.

* Koordinasyon toplantısının ikinci oturumunda,birleşik bir gençlik örgütlenmesi deneyimi olarakGenç-Sen’in bugünkü tablosuna devrimci bir

müdahalenin koşulları, yöntemi ve pratik hattıtartışılacaktır. Bu başlığın Koordinasyon toplantısındagüçlü bir tartışmaya konu edilebilmesinin önemiaçıktır. Burada sağlanacak açıklık, bugün gençlikhareketi açısından önemli bir olanağı ifade eden birbirleşik gençlik örgütlenmesini güçlendirme çabasıüzerinden ele alınmalıdır. Bu konudaki ön hazırlıkoldukça önem taşımaktadır. Ön hazırlık içinsunabileceğimiz öneriler şunlardır:

1- Koordinasyon toplantısına katılacak olan tümyerellerin Genç-Sen Genel Kurulu’na ilişkin yapılmışdeğerlendirmeleri okumaları, bugün Genç-Seniçerisinde yaşanan politik taraflaşmanınanlaşılabilmesi açısından önemlidir.

2- Hemen hemen tüm üniversitelerde Genç-Sen ileilgili çeşitli adımlar atılıyor. Atılan adımlar, gerek elealınan gündemler, gerekse faaliyetin örgütlenmeyöntemi ile birlikte bütünlüklü olaraktartışılabilmelidir.

3- Her üniversiteden katılacak unsurların, Genç-Sen’e yerel ölçekte hangi gündemsel çerçevede vehangi yöntemsel bütünlükle müdahale etmeyidüşündüklerine ilişkin bir tartışmayı Koordinasyon’ataşımaları geliştirici olacaktır. Bu konudaKoordinasyona katılacak her yerelin bir tebliğhazırlaması işlevsel olacaktır. Bu tebliğler, toplantısonunda Koordinasyon’un sonuç bildirgesinihazırlamakla görevlendireceği komisyonun güçlü birbildirge hazırlayabilmesi açısından kolaylaştırıcı veyol gösterici olacaktır

***23 Şubat günü gerçekleştirecek toplantı, bir

dönem boyunca ticari eğitime karşı yürütülecekmücadelenin gerek gündeminin oluşturulması,gerekse Genç-Sen zeminindeki müdahaleninçerçevesinin tanımlaması bakımında büyük bir önemtaşımaktadır. Bu olanağı güçlü bir değerlendirmeninzeminine çevirebilmek, bugün gençlik hareketiiçerisinde ticari eğitime karşı tutum alan duyarlıbütün unsurların ortak sorumluluğudur.

Bu gündemlere duyarlı her kişi ve kurumuKoordinasyon toplantısına katılmaya ve düşünceleriniortaya koymaya çağırıyoruz.

Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu

5. Ticari Eğitime Karşı GençlikKoordinasyonu toplantısına çağrı!

Devlet terörüne karşıeylemler...

İzmir: “Devlet terörüne son!”11 Şubat günü Kemeraltı girişinde biraraya

gelen Alınteri, BDSP, DHP, EHP, ESP, HÖC,Partizan, Köz ve Kaldıraç son dönemlerde artanpolis terörünü, devrimci kurumlara ve Kürt halkınadönük saldırıları protesto etti.

Açıklamada, ülkedeki bütün sorunların birkenara bırakılarak türbanın tartışıldığı-tartıştırıldığı,özgürlükten bahsedenlerin hak ve özgürlüklermücadelesi veren kurumları bastığı ifade edildi.Kevser Mırzak’ın mezarına gittikleri ve basınaçıklamasına katıldıkları için Ankara ve Adana’dabirçok kişinin gözaltına alınıp tutuklandığınadeğinildi.

Açıklama İzmir Emniyeti’nin devrimci vedemokrat güçleri yıldırmak için uyguladığıyöntemlerin teşhiri ile sürdü. ESP, İzmir TemelHaklar ve İzmir Gençlik Derneği çalışan veyöneticilerinin çeşitli komplolar ile gözaltınaalınarak tutuklandıkları belirtildi.

Yaklaşık 40 kişinin katıldığı eylemde, “Baskılar,gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz!”, “Devletterörüne son!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm”,“Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir

Adana: “Tutuklular serbestbırakılsın!”

Ankara’da katledilen Kevser Mırzak için yapılanbasın açıklaması nedeniyle tutuklanan kurumtemsilcileri için 8 Şubat günü Adana Adliyesiönünde bir basın açıklaması düzenlendi.

Avukat Gülşen Battal tarafından okunanaçıklamada, basın açıklamasına katılanlarındemokrasinin, insan haklarının, ifade özgürlüğününgelişimi için mücadele ettikleri vurgulanarak, bununbu insanların temsil ettikleri demokratik kitleörgütlerinin varlık koşulu olduğu söylendi.Ardından ÇHD Genel Sekreteri Selçuk Kozağaçlıbir konuşma yaparak, tutuklamaların hiçbir haklıdayanağı olmadığını, bu nedenle de meşruolmadığını, tutuklananların serbest bırakılmalarıgerektiğini vurguladı. Dilekçelerin verilmesi içinAdliye’ye girilmesiyle basın açıklaması sona erdi.

Kızıl Bayrak/Adana

Page 13: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Bursa Sendikalar Birliği’denYörsan ziyareti

Sendikalı oldukları için patron tarafından iştenatılan Yörsan işçilerinin direnişi sürüyor. Atılanişçilerin yerine grev kırıcılarının alınması ve üretiminhala sürüyor olmasına rağmen işçilerin coşku vekararlılığı devam ediyor.

Direnişin 67. gününde Bursa Sendikalar Birliği,direnen YÖRSAN işçilerini ziyaret etti.

Alkış ve sloganlarla işçilerin bulunduğu alanadoğru yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş boyunca“Yörsan işçisi yalnız değildir!” sloganı atıldı. Yörsanişçileri de ziyaretçilerini “Yaşasın sınıf dayanışması!”sloganıyla karşıladılar.

Direniş yerinde ilk konuşmayı yapan Tek Gıda-İşGenel Başkan yardımcısı Gürsel Köse şunları söyledi:“Türkiye’nin gündemi türban değildir. Türkiye’ningündemi emek sorunudur. Emeğe yönelik saldırılardır.Ankara’ya sesleniyoruz, Ankara bu yanan ateşi gör!Bu gündemi saptırmaya çalışan Ankara’yı protestoediyoruz. Bizi bu zor günde yalnız bırakmayan, BursaSendikalar Birliği’ne desteklerinden dolayı teşekkürediyoruz.” Ayrıca sendika ve işçiler Yörsan ürünleriniboykot etme çağrısında bulundular.

Daha sonra Eğitim-Sen, BMİS, Petrol-İş, TÜMTİSBursa şube başkanları birer konuşma yaparak, Yörsanişçilerinin haklı mücadelelerinde yanında olacaklarınısöylediler.

Ziyaret boyunca “Yörsan işçisi yalnız değildir!”,“Kurtuluş tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”,“Direne direne kazanacağız!”, “Hainler işçi sınıfınahesap verecek!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok”sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Taşeron işçilerinden “ücret”eylemi!

Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp FakültesiHastanesi’nde İlmero adlı taşeron şirkete bağlı olarakçalışan sağlık işçileri, düzensiz aldıkları ücretlerininyine ödenmemesi üzerine, 12 Şubat sabahı iş

yavaşlatma eylemi gerçekleştirdiler. Sabah mesai saati başlangıcı olan 8:00’de

poliknikler önüne gelen yaklaşık 600 taşeron sağlıkişçisi ilk önce basın açıklaması gerçekleştirdi.Açıklamada güvencesiz çalıştırmanın emekçileraçısından yarattığı sorunlara değinildi, tüm işçiler içingüvenceli iş, güvenli gelecek talebi dile getirildi.Yaklaşık 1,5 saat süren eylem boyunca işçiler sık sık“Köle değil işçiyiz!”, “Taşeron işçiyiz, örgütlüyüz,güçlüyüz!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok!”, “Direnedirene kazanacağız!”, “Üreten biziz, yöneten de bizolacağız!” sloganları attılar.

SES’in de destek verdiği eylemin ardından işçiler,ücretleri yatana kadar sürecek olan iş yavaşlatmaeylemlerini gerçekleştirdiler.

TEKEL’de eylemler büyüyor!Tekel işçileri sigara fabrikalarında özelleştirme

karşıtı mücadeleyi hızlandırıyor. Tek Gıda-İşSendikası, 18 Şubat’ta Ankara’da merkezli bir eylemhazırlığı yapıyor.

Tekel işçileri 15 Şubat günü Türkiye genelinde birgün işyerlerini terketmeme eylemi yapacaklar. Tekelihalesi için verilecek teklifin son gününü iseAnkara’da kitlesel olarak karşılayacaklar. Saat14.00’te Ankara Özelleştirme İdaresi Başkanlığıönünde miting yapacak işçilere eşleri de katılacak.

Tek Gıda-İş Sendikası, Bölge ve ŞubeBaşkanlıkları’na gönderdiği duyuruda, GenişletilmişBaşkanlar Kurulu’nun aldığı karar doğrultusunda bireylemlilik sürecinin başlatılmasını ve işyerlerindeeylem komiteleri oluşturulmasını karar altına aldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BES 3 No’lu Şube Kurulu...KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası İstanbul

3 No’lu (Kadıköy) Şube 4. Olağan Genel Kurulu 10Şubat günü gerçekleştirildi. Seçimleri, bir önceki şubeyönetimine karşı “Demokratik Dayanışma” listesikazandı. “Mücadelede Birlik” Listesi’nden Nafi Maraşise listeyi delerek yönetim kuruluna girdi.

Genel kurulda TTB Merkez Konseyi Üyesi AliÇerkezoğlu GSS saldırısını üzerine bir konuşma yaptı.Demokratik Dayanışma listesinden seçimlere katılanHatice Çolakoğulları, son iki yıllık süreçte yaşanansaldırılara değinerek, meclisin gündeminde olan GSSyasa tasarısına, kıdem tazminatının ortadankaldırılmasına ve özelleştirmelere karşı mücadeleyiyükseltme çağrısı yaptı. BES eski Şube Başkanı NafiMaraş da bir konuşma yaptı.

Sosyalist Kamu Emekçileri kurulda KESK’in genelkurul sürecine yönelik hazırladıkları broşürlerindağıtımını gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TTB ve SES: “Atamalar gerialınsın!”

Sağlık Bakanlığı uzun dönemdir sağlık alanındakadrolaşma çabasında. 2005 yılı içerisinde 175 şef veşef yardımcısını keyfi bir biçimde atayan SağlıkBakanlığı, TTB ve SES’in açtığı davalar sonucuatamaların Anayasa Mahkemesi’nce durdurulmasınınardından bu hamlesini geri çekmek zorunda kalmıştı.

TTB ve SES yöneticileri 12 Şubat günü İstanbulTabip Odası’nda gerçekleştirdikleri basın toplantısıyla,konuya ilişkin olarak TBMM’ye verilen yasa teklifinieleştirdiler ve atamaların geri alınmasını istediler.Klinik atamalarının hukuka aykırılığına dikkatçekerek, Sağlık Bakanlığı’nı yargı kararlarına uymayadavet ettiler. Yapılan açıklamada şunlar söylendi:

“Eğitim ve araştırma hastaneleri ülkemizin uzmanhekimlerinin %50’sini yetiştirmekte ve yoğun birşekilde sağlık hizmeti sunmaktadır. Bu hastanelerdekieğitici kadrolar şef, şef yardımcıları vebaşasistanlardır. Dünyada uzmanlık eğitimi verenkuruluşlara eğiticilerin nesnel ölçütlere göre sınavlaseçilmediği ve Sağlık Bakanlığı tarafından direktatama yapıldığı başka bir ülke yoktur. Biz sağlıkörgütleri olarak; siyasi kadrolaşmaya açık ve hukukaaçıkça aykırı bu sorunun bir an önce bilimsel, objektif,adaletli ve eğitimin gerektirdiği niteliklere uygunbiçimde çözümlenmesini istiyoruz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Yapı-Yol Sen’den protestoYapı-Yol Sen İstanbul Şubesi, 12 Şubat’ta, Tuzla

tersaneler bölgesinde yaşanan yeni iş cinayeti sonucuyaşamını yitiren Cevat Toy ile ilgili yazılı bir açıklamayaptı. Açıklamada şunlar söylendi:

“Tuzla’da yine bir iş kazası (!) olmuştur. Artıkbunlar iş kazaları değil, iş cinayetleridir! İş sağlığı veiş güvenliğinden yoksun sigortasız-sendikasız çalışmadüzeninin hüküm sürdüğü Tuzla tersaneler bölgesi, busistemin nasıl çalıştığının bir göstergesidir.

Ruhsatı olmayan, her türlü kölece çalışmadüzeninin hüküm sürdüğü iş yerlerinde, vahşikapitalizmin gerçek yüzü bir kez daha açığa çıkmıştır.

Sorumluları bellidir ve yargılanmalıdırlar,kınıyoruz!..”

İşçi ve emekçi hareketinden...

Page 14: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Sınıfa karşı sınıf!14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

- 2008 yılı işçi ve emekçilere saldırı paketlerininhayata geçmeye başlandığı bir yıl olacağa benziyor.Bu yılın en ağır saldırılarından biri de SosyalSigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı.Bunun karşısında İstanbul genelinde odaların,sendikaların ve kitle örgütlerinin içinde yer aldığı birplatform var. İstanbul Şubeler platformu da süreceaktif katılıyor. Hem Şubeler Platformu hem deyerellerde ve fabrikalar düzeyinde bu süreç nasılseyrediyor? Sizin Harb-İş olarak bu süreçte tabanınızadönük nasıl bir çalışma planınız var?

Şubeler platformu ihtiyacı yalnız bu yasaçerçevesinde doğmadı. İstanbul Şubeler Platformu‘90’lı yılların başından beri var. Ama yer yer ivmekazandı, kaybetti. En son 2008 yılına girerkengirerken bu zayıf tablo Hava-İş ve Telekom greviüzerinden dağıldı. Özellikle Telekom sürecinde iyi birçalışma yürüttüğümüzü düşünüyoruz. Eylemörgütlemek, basın açıklamaları yapmak, bildiridağıtmak, işyerlerinde maddi destek toplamak olsuntabanımıza inen bir çalışma yürüttük. Şimdi isepeşinden “sosyal güvenlik reformu” dedikleri yasageldi. Buna yönelik 15-16 sendika şubesinin katıldığıİstanbul Şubeler Platformu olarak bir paneldüzenledik. Buradaki hedefimiz şuydu: Halkın,işçilerin bu yasa hakkında yeterince bilgi sahibiolmadığı, yasa tartışmasının emekli maaşının kesilipkesilmeyeceğine indirgendiği, ama işin özünün buolmadığını kavratmak için bu paneli düzenledik.

Sonuç olarak, öncelikle işyeri temsilcilerininbilgilendirilmesi ve işyeri temsilcilerinden tabanadoğru inen bir bilgilendirme süreci, bilgilendirmesürecinin sonrasında yerellerden basın açıklamaları,eylemlerin aşağıdan örülerek kitlesel mitingler halindemerkeze taşınması üzerinden bir program çıkardık.Bana göre başarılı bir panel oldu. Hem katılımaçısından hem de içerik açısından. Bunun dışındamerkezi platformun hazırladığı el ilanları ve broşürleride işyerlerine dağıttık. Kendi özgülümüzde Harb-İşAnadolu Yakası Şubesi olarak bir bildiri hazırladık veişyerlerimize yaygın olarak dağıttık. Bu hazırlıklarınarkasından da Kadıköy eylemine katıldık.

Saldırı devam ediyor. Yasa alt komisyonlarda amagündemi türban tartışmasına sıkıştırarak yasayı alttanalta çıkartacakları endişesi taşıyoruz.

- Süreç devam ederken bir Ankara yürüyüşügerçekleşti. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu yürüyüş DİSK, KESK ve meslek odalarınınkararı çerçevesinde gerçekleşen bir yürüyüştü. Banagöre başarısız bir yürüyüştü. Çünkü bu kadar geniştabanı olan örgütlerin aldığı bir kararın bu kadar zayıfbir eyleme konu edilmesi düşündürücü. Ankaramemur kenti, sendikaların kendi taban katılımı ise bin-iki bin. Böylesi zayıf katılımlı bir eylem yapmakvarolan havayı kırdı. En az 5-6 bin olmalıydı. Yine deumutsuzluğa kapılmamak lazım. Yeniden havayıcanlandırıp tekrar süreci hareketlendirmek gerekiyor.Gerek merkezi platform gerek yerel platformtoplantıları gerekse kendi tabanımız üzerindenyapacağımız eğitim toplantılarıyla süreci örmeyedevam edeceğiz. Tabii ne kadar başarılı oluruz? Bunun

cevabı, bu işin muhataplarının, bu yasa karşısındaduranların bu işin altına ne kadar inanarak girdiklerinebağlı. Bazen o bileşenlerin içinde “biz yapsak da zateno yasa çıkacak ama biz yapmış olalım” diyenleri degörüyorum. Bu bizim açımızdan olumsuz bir durumtabii ki.

- Yasa karşısında muhalefet örmek için bir dizianlamlı program ve eylemlilik ifade ettiniz. Sizce bukadar ağır bir saldırı için bu hazırlıklar yeterli mi? Buyasa nasıl püskürtülebilir?

- Bir takım eylem pratikleri bize bir şeyleranlatıyor. Eskiden bu tür platformlarda herkes kendigücünü gösterme yarışına girerdi. Ama bu bileşenebaktığımda tablo biraz daha farklı. Herkes bir iş var vebu iş yapılmak zorunda diyerek bakıyor. Beni birazhayal kırıklığına uğratan Kadıköy’deki katılım. Birhafta sonu eylemi, “5 binin üzerine bir katılım olur”diyordum açıkçası, her yaptığın eylem büyüyerekgitmeli ki hedefe doğru daha sağlam ilerleyesin. Neyapmak gerekir? Bu tabloyu değiştirmek için işçi veemekçilerin olduğu yerlerde yoğun bir bilgilendirmeçalışması yapılması gerekiyor. Herkes bu yasa yoluylaneler kaybettiğini algılamalı. Bunun dışında adımadım örerek tansiyon yükseltilmeli, maceracılığa izinverilmemeli. Gerçekçi örgütlenmeli. Yerellerdensağlam adımlarla merkezde hedefe kilitlenmeli vefinal eyleminde de o yasa geri çekilene kadar geridönülmemeli. Özellikle Ankara eylemlerinin havaboşaltan eylemlerden uzak olması gerekiyor.

- Bu ancak işçi ve emekçilerin tabandan güçlüörgütlenmesiyle bağlantılı değil mi?

- Bu durum sadece kendi dinamikleriyle deaçıklanamaz. Öyle ki, 70 kuruma çağrı yapıyorsunuzyanıt yok. Kıblesini çevirmiş “genel merkez nediyor?” Eğer yukarı emir vermezse adım atmıyor.Merkez evet diyecek! Temsilciler işçileri eylemlere,alanlara taşıyacak. Bu sadece 15 sendikacıylaçözülmez, herkesin katılması lazım. Katılması için iseinanması lazım. Altından üstüne kadar. Bazen insanşüphelenmiyor değil. Geçen Aksaray yürüyüşüsırasında Tek Gıda-İş Cevizli Kartal yürüyüşükoymuş. Bu eylem 10 gün öncesinden açıklanmış. Bukadar tesadüf olamaz. Özelleştirme de bizimsorunumuz. Gücümüz aman aman değil zaten,örgütsüz bir yığın var, olanı da bölerseniz nasılbüyüyecek. Bir eylem daha aynı oldu. Ben Türk-İşyöneticilerini de eleştirdim.

- Türk-İş’ten eleştirilerinize bir yanıt var mı?- “Tek Gıda-İş’in kendi içinde daha önceden aldığı

karar” diye ifade ediliyor. Tek Gıda-İş’in GenelBaşkanı Türk-İş’te yönetici.

- Bu Tekel işçileri için de kötü. Çünkü mücadelesürecinde sınıfın diğer bölüklerini yanında görmek güçverir. Bu bu tutum dayanışmayı da bölüyor.

- İşin acı tarafı ateş düştüğü yeri yakıyor. Amaböyle değil de her yeri yaksaydı bu süreç daha çabukpüskürtülürdü. Birkaç aydır eylemler örgütlüyoruzama Tek Gıda-İş’i hiç bir yerde görmedik. Ama en sonbasın açıklamasında Tek Gıda-İş en öndeydi. Bunun

dışında yereller ayaklarını yere basarsa merkezlerizorlar ve birleştiririz.

- Yereller bu süreci nasıl örmeli?- Aşağıdan havayı yükseltmek lazım. Yukardan

karar almak yetmiyor. Birkaç sendikanın işçileri bölgetoplantıları düzenleyebilir. Burada doğru tabançalışması yapmalı. Örneğin Türk-İş, DİSK genel grevkararı aldı üç gün sonraya. Biz bunu nasıluygulayacağız? Televizyondan basın açıklamasıylapazartesi genel grev, kimse işe gitmeyecek desen neolur? Acaba hayata geçecek mi? Sistemi durduracakbir genel grev örgütlemek gerekir. Ulaşım çalışıyor,gaz çalışıyor, bankalar çalışıyor... Neymiş belediyelerçöpleri toplamıyormuş. Ne işe yarar. Grev kararıalmadan önce alt yapısını hazırlayacaksın, grevdediğin anda hakikaten hayat duracak.

- Bu çalışmalar hedefini genel greve bağlamalıdiyorsunuz öyle mi?

- Eğer yasayı geri püskürtmekse hedefin,altyapısını iyi örerek genel greve hazırlanmalısın.Ayrıca bu platform ve bileşenlerinin bu yasa çıkanakadar birlikteliğini sürdürmesi gerekiyor. Hazirandiyorlar, o açıdan bu birlikteliği diri tutmak çokönemli. Yasa geçtikten sonra ne yaparsan yap eskihavayı yakalayamazsın.

- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?- Emperyalist-kapitalist sistem dünyada her alanda

saldırılarını yoğunlaştırdı. Yalnız ülkemizde değil,Yunanistan, Almanya, Fransa, İtalya’da çalışanlarınhaklarını geri almak için saldırıyor. Güç bulamayıncageri çekiliyor, bulursa değiştiriyor. Bu global birsaldırı artık. Çalışanların da aklını başına alma zamanıgeldi geçiyor. Güçlerini birleştirecekler, başka çareleriyok. Haklarını geri almak için mücadele edecekler,yeni haklar kazanmak için güçlerini büyüterek yarınayürüyecekler. Başka kurtuluş yok!

SSGSS saldırısı ve gelişen mücadele süreci üzerine Harb-İş Sendikası Anadolu Şube BaşkanıHüseyin Över ile konuştuk....

“Güçlerimizi birleştirmekten başka çare yok!”

Page 15: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Geleceğimize ve onurumuza sahip çıkalım! Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

SSGSS karşıtı faaliyetlerden...

“Herkese sağlık ve güvenli gelecek!”İstanbul: “Hükümet yasanı al

başına ört!”Pek çok sendika, meslek odası, siyasi parti ve

devrimci kurumun oluşturduğu “Herkese SağlıkGüvenli Gelecek Platformu”, yasa tasarısına karşıeylem ve etkinliklerini sürdürüyor.

Platformun 3. Bölge bileşenleri, 10 Şubat günü,meclisin gündeminde bulunan Sosyal Sigortalar veGenel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nın geriçekilmesi talebiyle Bahçelievler AKP binası önündebasın açıklaması gerçekleştirdiler. ArdındanŞirinevler Meydanı’na kadar sloganlar eşliğindebildiri dağıtımı yaptılar.

“Söz bitti sıra eylemde!”, “Sağlık haktırsatılmaz!”, “Karşı çıkarsak yapamazlar!”, “IMFemrediyor, AKP meclisten geçiriyor!”, “Herkesesağlık hakkı!” dövizlerinin açıldığı eylemde basınaçıklamasını Eğitim-Sen 1 Nolu Şube Başkanı NihatDede yaptı. AKP hükümetinin SSGSS Yasa TasarısınıIMF ve büyük sermayenin emriyle hazırladığınıvurgulayarak, 20 Şubat eylemine çağrı yaptı: “Bizkarşı çıkarsak, birlikte mücadele edersek bu yasanınmeclisten geçmesini engelleyebiliriz. Bu hedefle, 20Şubat Çarşamba günü tüm Türkiye’de Türk TabiblerBirliği, Türk-İş, DİSK, KESK, TMMOB, BASK ileEczacılar ve Diş Hekimleri Odaları da dahil olmaküzere 11.30’da alanlarda olacağız.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Dudullu’da SSGSS karşıtı işçitoplantısı

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nunÜmraniye yerelinde çalışmasını yürüten BDSP,OSİM-DER, Alınteri ve EMEP, 9 Şubat günü birpanel gerçekleştirdi. OSB-İMES İşçileri Derneği’ndegerçekleşen panele İstanbul Tabip Odası SağlıkPolitikaları Komisyonu üyesi Aysun Erbahçelikatıldı.

Platform adına OSİM-DER Başkanı’nın yaptığıaçılış konuşmasında, HSGG Platformu ve yaptığıçalışmalar anlatıldı. Ardından Erbahçeli, SSGSS YasaTasarısı’nın genel kapsamı, amacı ve açığaçıkaracağı sonuçlar üzerinden barkovizyon eşliğindecanlı bir sunum gerçekleştirdi. Sunum ilgiyle izlendi.Sunumun ardından soru-cevap ve forum bölümünegeçildi. Onun üzerinde işçi söz alarak, yasa tasarısıhakkında soru sordu ve kendi düşüncelerini ifade etti.

Konuşmalarda ağırlıklı olarak yasa tasarısının işçive emekçilerin yaşamına olumsuz etkilerinedeğinilerek tasarıya karşı yapılması gerekenlertartışıldı. Birçok işçi tasarı hakkında daha öncesindeçok bir fikri olmadığını, burada anlatılanları kendiçevrelerine aktaracaklarını ifade etti. Tasarının“sağlıkta dönüşüm” projesi çerçevesinde emperyalistpolitikaların bir uzantısı olduğu ifade edildi vesorunun bir sistem sorunu olduğu vurgulandı. Dr.Erbahçeli, bu tartışmalar sırasında, koruyucuhekimlik ve ücretsiz sağlık alanında ilk uygulamanınSSCB’de gerçekleştiğini, bugünde ise sadece Küba,Venezuella gibi kapitalizme direnen ülkelerdeuygulandığını vurguladı.

İşçiler tasarının kapsamını kendi çevrelerineanlatmak ve platform çalışmalarını kendifabrikalarına taşımak konusundaki niyetlerini ifadeettiler. Gerçekleştirilecek merkezi eylem veetkinliklere katılımın yanısıra yerelde de bir dizi

eylem ve etkinlik örgütlenmesinin gerekliliğine işaretettiler. Yasa tasarısına karşı mücadeleninfabrikalardaki çalışma koşullarına karşı mücadele ilebirleşmesi gerektiğini ifade ederek, komiteleşmeyeve birlikte mücadeleye vurgu yaptılar.

Kısa bir aranın ardından panel bölgedekifabrikalarda çalışan iki işçinin gerçekleştirdiği müzikdinletisi ile sona erdi. Panele 60’ı aşkın işçi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Bursa: “Biz karşı çıkarsakyapamazlar”

SSGSS Yasa Tasarısı’na karşı 7 Şubat günüFomara Meydanı’nda, “Herkese Sağlık GüvenliGelecek Platformu” ve “Bursa Sendikalar Birliği”tarafından ortak bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada, AKP hükümetinin GSS saldırısı ilebirlikte işçi ve emekçilere ancak 120 yaşınageldiğinde emekliliğin reva görüldüğü belirtildi.Türban üzerinden suni gündem yaratılarak busaldırının üzerinin örtülmeye çalışıldığı söylendi.Ancak birleşik bir mücadele ile yasanın meclistengeçirilmeyeceği vurguladı ve “biz karşı çıkarsakyapamazlar” denildi.

“Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Alınteriminkarşılığını istiyorum!”, “Sendika hakkımızengellenemez!” dövizlerinin taşındığı eylemde,“Herkese sağlık güvenli gelecek”, “Parasız eğitim,parasız sağlık “, “AKP yasanı al başına çal!”sloganları atıldı. Eyleme 100’ü aşkın kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Adana: “Herkese eşit sağlıkhakkı!”

Şakirpaşa İşçi Kültür Evi bünyesinde Ocakayından bu yana faaliyetini sürdüren Emekçi KadınKomisyonu, 10 Şubat günü Şakirpaşa İşçi KültürEvi’nde “Genel Sağlık Sigortası” konulu bir panelgerçekleştirdi.

Panel, Şakirpaşa İKE Emekçi Kadın Komisyonuadına yapılan açılış konuşmasıyla başladı. Kadınsorunun aslında işçi kadın sorunu olduğu, emekçikadınların kurtuluşunun işçi sınıfının kurtuluşununbir parçası olduğu belirtildi. Kadının yaşadığı çiftesömürünün nedeninin özel mülkiyet düzeni olduğuve kadının kurtuluşunun ancak sosyalizmle mümkünolacağı vurgulandı. Kadın komisyonun kurulmasürecine ve işlevine değinilen konuşmada,SSGSS’nin özellikle emekçi kadınlar üzerindeyaratacağı yıkımın altı çizildi.

Ardından SES üyesi Nazan Eroğlu, SSGSS’ninyaratacağı yıkıcı sonuçları anlattı. Bundan sonra

yoksulların hastane kapılarında kalacaklarını, “parankadar sağlık” döneminin başlayacağını belirtti.Hastaların sağlık ocakları ve hastanelere gittiklerindeyaşayacakları sorunlara değinerek, bundan sonraprim ödemeyenlerin sağlık hakkındanyararlanamayacağını ya da katkı payı ödemekzorunda kalacaklarını vurguladı.

Ardından SES Adana Şube Eğitim SekreteriHalide İnce konuştu. Aile hekimliğinin 2-3 yılboyunca DB tarafından finanse edileceğini, bunedenle ilk yıllarda yıkımın daha sınırlı olacağını, bufinansmanın ortadan kalkmasıyla işçi ve emekçilerinkaderleriyle başbaşa kalacaklarını söyledi. Ayrıca,emeklilik yaşının yükseltilmesine, emeklimaaşlarından yapılacak kesintilere ve sigortaprimlerinin arttırılması yoluyla maaşlarındüşürülmesine değindi.

Soru-cevap bölümünde katılımcılar SSGSS veAile Hekimliği konusundaki sorunlarını ifade ettiler.Tartışma tasarıya karşı yapılması gerekenler üzerindeşekillendi. Merkezi platformun yerel ayaklarınınoluşturulması, sağlık ocakları önünde basınaçıklamaları yapılması vb. öneriler dile getirildi.

Panel, GSS ve Aile Hekimliği karşıtı çalışmanındevam ettirilmesi, herkese eşit, parasız sağlık hakkıiçin mücadelenin yükseltilmesi ve 8 Mart’a katılımçağrısıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Mamak’ta SSGSS karşıtı faaliyetMamak’tan sınıfı devrimcileri olarak, sermayenin

sağlık ve gelecek hakkının gaspına yöneliksaldırılarına karşı etkin bir faaliyet yürütme hedefiylehareket ediyoruz. Bu çerçevede çıkardığımız çalışmaprogramımızı hayata geçiriyoruz.

Saldırı gündemli bir yerel bülten çıkartmahazırlığımız sürüyor. Ayrıca SSGSS saldırısına karşıişçi ve emekçileri bilinçlendirme hedefiyle bir panelgerçekleştireceğiz. 16 Şubat’ta Mamak İşçi KültürEvi’nde yapacağımız panelin ön çalışmasınıemekçilerle birebir ilişki kuracak bir temeldeörgütlüyoruz. Merkezi ve yerel araçlarımızı güçlü birşekilde kullanmayı planlıyoruz.

Panele çağrı ve BDSP imzalı “SSGSS YasaTasarısı Mecliste! Sağlık hakkı için genel grev geneldireniş!” şiarlı afişlerimizi yaygın bir biçimdekullandık. Akşemsettin, Ege Son Durak, TepeDurağı, Çöplük, Cengizhan, Şirintepe ve Tuzluçayırmahallelerinde yaklaşık 600 afiş yapıldı. Ayrıca panelçağrı amaçlı 150 afiş kullanıldı. Önümüzde günlerdeSSGSS karşıtı faaliyetimizi farklı araçları kullanaraksürdüreceğiz.

Mamak BDSP

“20 Şubat’ta alanlardayız!”TBMM’de görüşülmek üzere bekleyen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’na karşı

geçtiğimiz günlerde Ankara yürüyüşü gerçekleştiren meslek örgütleri ve sendikalar, yeni eylem programlarınıkamuoyuna açıkladılar. TTB, TMMOB, KESK, DİSK, TDB, TEB, TÜRMOB, BASK ve Türk-İş, 20 Şubat’tatüm Türkiye çapında alan etkinlikleri örgütleyecek.

8 Şubat 2008 tarihinde Türk Tabipleri Birliği’nde kurum temsilcilerinin katılımıyla bir basın toplantısıdüzenlendi. Toplantıda, meslek örgütleri ve sendikalar adına ortak açıklamayı TTB Merkez Konseyi BaşkanıGençay Gürsoy yaptı. Gürsoy, sendikalar ve meslek örgütleri olarak 20 Şubat 2008 tarihinde saat 11.30’datüm illerde alan etkinlikleri gerçekleştirileceklerini ifade etti.

Page 16: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Kadın sorunu ve sınıf içi16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

CMYK

IIKadın çalışmasının örgütsel boyutları

Kadın çalışmasının sorunları tartışılırken halenüzerinde en fazla zorlanma yaşanılan konu herhaldeörgütlenme sorunudur. Kadın çalışmasının anlamı,önemi ve kapsamı az çok bellidir de örgütlenmesi neolacaktır, nasıl ele alınacaktır, kadın çalışmasınayönelen yoldaşlarımızı en çok yoran sorun budursanıyorum.

Örgüt sorunu her zaman politik çizgiye, buçizginin içeriğine ve ihtiyaçlarına bağlı ve tabi birsorundur. Kadın çalışmasını genel olarak ve belli birdurumda ele alışınız, sonuçta kadın örgütlenmesini elealış tarzınızı da belirleyecektir.

Bu konudaki en büyük karışıklık, gelenekselküçük-burjuva akımların kadın örgütlenmesini dahaçok bağımsız kadın dernekleri ya da birlikleribiçiminde ele alışından kaynaklanmaktadır.Sözkonusu akımların bu bakışı ve uygulaması, onlarınkadın sorununu ve çalışmasını ele alışlarından ayrı birdurum değildir, buna daha önce de işaret ettim. Sorunugenel bir kadın sorunu ve kendi içinde bir kadınçalışması olarak ele aldıkları için, kullandıklarıörgütsel araçlar da buna göre ortaya çıkmaktadır.Kadın dernekleri ya da birlikleri adı altında kurulanörgütlere baktığımızda, genel kadın sorunları temasıüzerinden, daha çok da genel bir propaganda sınırlarıiçinde ve genellikle de son derece kısır kalanfaaliyetler görürüz. Bizim bu tür deneyimler ya dauygulamalardan öğrenebileceğimiz bir şey yoktur, zirakadın sorununa ve dolayısıyla da çalışmasınabakışımız, bu sorunu pratik planda ele alışımıztümüyle ve temelden farklıdır.

Komünist partisinin kadın çalışması işçi kadınlareksenine oturacaksa ve bu çalışma işçi kadının saltezilen cins konumu üzerinden değil, onu dakapsayacak biçimde fakat asıl olarak sınıf kimliğiüzerinden kucaklayacaksa, bu durumda kadınörgütlenmesi sorunu her şeyden önce, işçi kadınınbaşta sendikalar olmak üzere tüm sınıf örgütlerinegeniş katmanlar halinde çekilebilmesi ve bu örgütlerbünyesinde etkin kılınması sorunudur. Kadınlarınörgütlenmesinden bu kadar çok söz edip de kadınlarınörgütlenmesi denilince sorunun bu en temel yönününgözden kaçırılması ya da yeterince gözetilmemesi,kadın sorununu ele alıştaki çarpıklığın biryansımasıdır ve kesin olarak kaynağında burjuva veküçük-burjuva feminist anlayışların etkisi vardır.Feminist akımlar kadın sorununu sınıfsal esaslarüzerinden ele almayıp sorunu salt cinsiyetçi biryaklaşımla ve tüm kadın kitlesini kesecek biçimdeortaya koydukları için, sonuçta örgüt sorununa dabağımsız bir kadın örgütü sorunu olarakyaklaşmaktadırlar. Kadınlar birliği, kadınlar derneğivb. örgütsel biçimler, tarihten günümüze tipik feministörgüt modelleridir. Politik bakış burada da örgütsorununun ele alınışını belirlemektedir.

Oysa komünist partisi için kadın çalışmasınınörgütsel boyutu, her şeyden önce emekçi kadınınkendi mesleki ve sınıfsal örgütlerine çekilmesi, bu

örgütlerde etkin ve egemen kılınması sorunudur.Bugün kadın işçi kitlesinin büyük bir bölümü sendikalörgütlenmeden bile yoksundur. Herşeye rağmensendikalarda örgütlü olanlar ise bu örgütlerde etkin veinisiyatifli bir konumdan yoksundurlar. Bu böyleolduğuna göre, işçi ve emekçi kadını herşeyden öncekendi sınıfsal kimliği üzerinden kazanmayı ve etkinkılmayı hedefleyen komünist partisi, onları örgütlemesorununa da öncelikle ve temelde buradanyaklaşmalıdır.

Fakat komünist partisi işçi kadına yönelikçalışmasını yalnızca onun sınıf konumundankaynaklanan sorunlarına indirgemediğine, bu temelüzerinde işçi kadının cinsel konumundan gelen özgülsorunlarını ve çıkarlarını da bu çalışmanın temelönemde bir boyutu olarak ele aldığına göre,çalışmanın bu boyutunun örgütsel biçimine de birçözüm getirebilmelidir. İşin aslında burada sözkonusuolan, bizzat kadın kitlelerini örgütlemenin bir biçimiolmaktan çok, onlara etkin ve amaca uygun birbiçimde yönelebilmenin örgütsel biçimidir. Bu datemelde bir kadın örgütüdür, zira esası yönündenbilinçli ve etkin işçi ve emekçi kadınları geniş işçi veemekçi kadın kitlelerine yöneltmenin örgütsel birbiçimidir. Fakat yine de ayrı ve kitlesel bir kadınörgütü değil fakat sınıf örgütlerinin kadınlara yöneliközgül çalışmasını üstlenecek uzmanlaşmış bir özelörgütlenmedir burada sözkonusu olan.

Tarihsel deneyimlerin ve pratik gerçeklerinışığında ele aldığımızda, bu ihtiyaca uygun düşenörgütsel biçim, işçi ve emekçi KadınKomisyonları’dır. Sınıf içinde İşçi KadınKomisyonları ve öteki emekçi kadın katmanlarıiçinde Emekçi Kadın Komisyonları. Bu örgütselbiçim, sınıfın ve emekçilerin fabrika ve işletme birimörgütlerinden sendikaya kadar tüm mesleki ve sınıfsalkitlesel örgütleri için, dahası onların fabrika veişletmelerden bölge, il ve ülke düzeyine kadar herkademesi için bir ihtiyaç, bir zorunluluktur. Bunlarbağımsız kadın örgütleri değil, fakat mevcut sınıförgütlerinin içinde, onların kendi hedef kitlesi içindekikadınlara yönelik özgül çalışmanın ihtiyaçlarına yanıtverebilen özgül ya da uzmanlaşmış örgütlenmelerolacaktır. Her düzeydeki kadın komisyonlarının temelişlevi, bulunduğu alanda kadınlara yönelik özgülçalışmayı düşünmek, planlamak ve somutlaştırmaktanöteye, bunu bünyesinde yer aldığı örgütün genelinemaledebilmektir.

Bu tür komisyonlar yalnızca temel mesleki vesınıfsal örgütlerin bünyesinde değil fakat aynızamanda kültür kurumlarından işçi derneklerine kadarsınıfa ve emekçilere yönelik her türden devrimci vedemokratik örgütlerin bünyesinde de gündemegetirilmelidir. Bir kültür kurumu ya da işçi derneği, buyolla kadın çalışmasında özel bir uzmanlaşmayısağlamak yoluna gitmiş olmakla kalmaz, tam da busayede etkin bir emekçi kadın çalışması yürütebilmeyikendisi yönünden güvenceye de almış olur.

Komünist partisi sınıf bilincine uluşmış kadın veerkek komünistlerin öncü devrimci partisidir.Komünist partisinin kendi örgütsel oluşumunda

TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...

Kadın sorunu ve sınıf iç

Page 17: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

inde kadın çalışması / 2 Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008 � Kızıl Bayrak � 17

CMYK

cinsiyet esasına göre herhangi bir türden örgütlenmesözkonusu olamaz. Fakat işçilere ve emekçilereyönelik etkin bir çalışma yürütmekte olan ve bundanböyle bunun kadınlara yönelik özgül boyutunu çokdaha özel bir dikkatle gözetmekle yüzyüze bulunanpartimiz, elbette bu çalışmayı amaca uygun biçimlerdeyürütmesini kolaylaştıracak özel örgütselgörevlendirmeler yapabilir ve yapmalıdır da. Bununötesinde sorun komünist partisinin karşısına daha çoketkisi ya da denetimi altındaki kitle örgütleri ya dakurumlar üzerinden çıkacaktır. Bu alanlarda ise işçi yada emekçi kadın komisyonları sorunun yanıtınıoluşturmaktadır.

Parti sınıf çalışmasının tüm alanlarında ve heralanın kendi içinde değişik düzeylerde işçi ya daemekçi kadın komisyonları kurmak, kadın çalışmasınıbu yolla da somutlamak, uzmanlaştırmak zorundadır.Ve bu kadın komisyonları bulunduğu kurumun,örgütün, işçi derneğinin, sendikanın emekçi kadınayönelik olarak yürütmesi gereken o özgül çalışmanınsorunlarını, ihtiyaçlarını, planlarını ortaya çıkarmanınve bünyesinde bulunduğu örgüte maletmenin temelaracı ve dayanağı olabilmelidir. Komisyonlarınçalışmanın bu özgül boyutunu üstlenmeleri, ama bunuçalışmanın genelinden de koparmamaları, tam tersineözgül olanı genel olana bağlamanın etkin araçlarıolarak ele almaları gerekir. İşçi kadın çalışması genelsınıf çalışmamızın organik bir boyutudur, bu temelönemde perspektif, işçi ya da emekçi kadınkomisyonlarının çalışmasına da ışık tutmalıdır.Emekçi kadın komisyonları kadın çalışmasınınsorunlarını tüm özgül boyutları ile düşünecek,somutlayacak, bağlı olduğu örgütün gündeminesokacak, böylece genel çalışmanın bir boyutunadönüştürecek ve gerektiğinde bütün güçlerin önemliölçüde bu iş için seferber edilmesini sağlayacaktır.

Semt ağırlıklı kadın çalışması veörgütlenme sorunları

Buraya kadar ortaya konulanlar sınıf ve kamuemekçileri bünyesindeki kadın çalışması ve bununörgütsel boyutları konusunda belli bir fikir veriyorolmalıdır. Geriye bir de semt çalışması, semtlerbünyesinde kadın çalışması sorunu kalıyor. Bu çalışmaözel bir önem taşıdığı için değil, ama halihazırdakipratik deneyimin bir bölümü bu alandan yaşandığı içinüzerinde kısaca da olsa durmak gerekiyor.

Öncelikle semt eksenli çalışan bir partiolmadığımızı, kendi içinde semtleri esas alan birsiyasal çalışmadan bilinçli bir tutumla kaçındığımızı,bunu halkçı sapmanın tipik belirtisi olarakgördüğümüzü vurgulamak gerekir. Partimizin genelpolitik çalışması sınıf eksenli bir çalışmadır ve bu onutüm geleneksel halkçı akımlardan ayıran temel birözelliğidir. Güç ve olanaklarımızın onda dokuzu sınıfayöneltilmiş durumdadır ve sınıf hareketi içinde ciddibir mesafe alıncaya kadar da bu böyle devamedecektir. Sınıf çalışmasının ekseni ise doğal olarakfabrikalar, işletmeler, sanayi siteleri ve havzalarıdır.Bu böyle ise eğer, bu durumda kadın çalışmasının

pratik boyutunda bizim için öncelikli ve temel olan,sınıf çalışması içerisinde kadın sorunu ve çalışmasıdır,ki bunun üzerinde de durmuş bulunuyoruz.

Fakat öte yandan sınıf çalışmasına bağlı olarak veonu güçlendirmek amacı çerçevesinde belli semtlerdeçalıştığımız da bir olgudur. Bu çalışmaların önemli birbölümü kısırdır ve yararı fazlasıyla tartışmalıdır. Bunedenle abartılmamalı, mevcutlar gözden geçirilerekburalardaki çalışma ya genel sınıf çalışmasının hedefve ihtiyaçlarına tabi kılınabilmeli ya da kendi içimkanlarıyla sürdürülebildiği kadar sürdürülmelidir.

Bunları önemle gözönünde bulundurmak kaydıyla,semtlerde yürütülecek kadın çalışmasına yönelikolarak da elbette belli bir bakışımız olabilmelidir. Zirafaaliyet yürüttüğümüz her alanda, çalışmamızın birkadın çalışması boyutu mutlaka olmalıdır. Her alandaözgül kadın sorunu siyasal çalışmamızın bir parçasıolabilmelidir, dolayısıyla aynı şekilde semtlerde de...Öte yandan, buralarda da çalışmanın etkin bir şekildeyürütülmesini kolaylaştıracak özgül görevlendirmeler,örgütlenmeler olmalıdır.

Semtler yapıları gereği kitlelerin heterojen birsosyal-sınıfsal yapı sergiledikleri alanlardır. Semtağırlıklı bir kadın çalışması denildiğinde, bu heterojenyapıyı kesen kendi içinde genel bir kadın çalışmasıakla gelebilmektedir, ki bu halihazırdaki halkçıakımlar pratiğinin kadın çalışmasına izdüşümüdür. Bizbundan kesin olarak kaçınmalıyız. Semtlerde kadınçalışması, bizim bu semtlerde perspektiflerimizeuygun bir biçimde yürüttüğümüz genel çalışmanınemekçi kadın boyutu olarak ele alınmalıdır. Bugüniçin bundan ötesinin bir mantığı olmadığı gibi kalıcıbir sonuç yaratma şansı da yoktur. Semtlerde genel birkadın çalışmasının bir mantığı yoktur, zira üretim dışıheterojen bir sosyal ortamda kadınları sınıfkimlikleriyle bağlantılı bir biçimde örgütleyebilmeninmaddi zemini yoktur.

Evet, daha önce de örneklendi konuşmalar içinde;semtlerde çalışıyoruz, kurumlarımız var, semtlerdeemekçi kadınlar var, işçilerin eşleri var ve bunlaragitmenin yolunu-yöntemini bulabilmeliyiz, denildi.Semtlerde kurumlarınız ya da dernekleriniz varsa,bunların işçilere, emekçilere yönelik belli çalışmalarıvarsa, bu durumda bu çalışma bu aynı işçi veemekçilerin kadın kesimlerine özgül bir yönelişi deiçermek, çalışma bununla birleşmek, böylecezenginleşmek durumundadır. Kültür kurumunuz ya daçalışmasını semtlere de yönelten işçi derneğiniz kendibünyesinde emekçi kadın komisyonları kurmak, bunadayanarak işçi ve emekçi kadınlara, bu arada işçieşlerine yönelik özgül bir çalışmayı somutlamakdurumundadır. Sosyal mücadelenin bugünküdüzeyinde ve semt çalışmasının bugünküsomutluğunda söylenebilecek olan herhalde budur.

Kuşkusuz bu çalışmanın yürütülüş tarzının birfabrika ya da işletmedeki çalışmaya göre belirgin birbiçimde farklılaşan yönleri vardır. Bir fabrikada kadın-erkek işçi içiçedir, ezilen cins konusundaki tümönyargılara rağmen işçiler sınıf konumları üzerindenkendilerini ortak kimlik içinde görürler. Oysa semtlerböyle değildir, burada ortak sınıfsal konum ve

kimlikler kaybolur ya da geri plana düşer, geriye kadınve erkek yığınlar kalır. Erkekten farklı olarak semtteemekçi kadın belirgin biçimde eve ve ev işlerinebağımlıdır.

Böyle bir sosyal-kültürel ortamda emekçikadınlara, hele de ev kadınlarına yönelik çalışma, özelyönelimler gerektirmesinin ötesinde bizzat kadınlarlayürütülmeyi de gerektirir. Zira bugünün Türkiye’sindeemekçilere egemen ortalama bilinç ve kültürelgelişmişlik düzeyi, geri bilince dayalı geleneksel değeryargıları, egemen kültür ve duyarlılıklar, başkatürlüsünü kaldıramaz, hepimizin çok iyi bildiği gibi.Ancak canlı bir sosyal mücadele ortamı bunukaldırabilir, bu ise daha farklı bir durum ve düzeydir.Örneğin işçi kadının grevde nöbet tutmasını bir erkekişçi problem etmez, bu mücadele ortamında mücadeleyoldaşı durumundaki kadını geleneksel önyargılarınınnesnesi değil fakat omuz omuza yürütmekte olduklarımücadelenin öznesi olarak görür. Mücadele ve eylemiçindeki işçi kadın, işçi erkek için mücadele yoldaşıdır,ve bunun tersi... Ama sonuçta biz bugünün durgunortamında semtlerde kadın çalışması yürütmekistiyoruz. Yoksul ve emekçi kadınlara, işçi eşlerinegitmek istiyoruz... Bu ancak kadınlar eliyle, kadındevrimci kadrolar eliyle yürütülebilir bir çalışmadır.Bu nokta önemle gözetilmek durumundadır ve zatenhayatın içinde başka türlü olamayacağını da deneyimdaha ilk adımda gösteriyordur.

Öte yandan, tam da bu aynı nedenle, semtlerdeözel olarak kadınlara hitap eden bir dizi etkinlik deörgütlemek yoluna gitmek gerekir. Elbette biztoplantılarımıza, panel ve konferanslarımıza,gecelerimize, festivallerimize kadın-erkek emekçileribirarada çekmek için azami bir gayret gösteririz. Fakatbunun ötesinde özellikle ev kadınlarının genişkatılımını kolaylaştıracak, ilgilerini artıracak,kendilerini kolay ve rahat bir biçimde ortayakoymalarını sağlayabilecek özel türden etkinlerler dedüşünmeli ve gerçekleştirmeliyiz. Biz bu özgünlüğü,toplumun genel politik ve kültürel düzeyini,mücadelenin bugünkü düzeyini gözeterek hesabakatmazsak, semtlerdeki emekçi kadına, hele de evkadınına yeterli bir başarıyla seslenemeyiz ve onukapatılmış bulunduğu kapalı ve dar yaşamın dışınaçekemeyiz.

Yine de semtler üzerinden emekçi kadın çalışması,hele de ev kadınlarına yönelik bir çalışma bugün içinfazla abartılmamalıdır. Bu bugünkü koşullar sürdüğüsürece kısır ve verimsiz bir çalışma olarak kalmayamahkumdur. Sosyal hareketlilik yoksa, kendi içindekadınlara siz kadınsınız, bakın evlere kapatılmışsınız,durumunuz şu, bir dizi haktan ve olanaktan yoksunuzvb. diyerek seslenmekle alınabilecek sonuçların bellisınırları var. Biz bu tür bir çalışmayı ancak bütünselçalışmanın, iyi-kötü yürüyen, etkisini yayabilen birçalışmanın kadın boyutu olarak ele alırsak verimlisonuçlara ulaşabiliriz. Örneğin biz X semtindeçalışıyoruz, orada zaten her koldan kadın ve erkekemekçilere sesleniyoruz, toplantılar yapıyoruz,eylemler düzenlemeye çalışıyoruz, festivalleryapıyoruz... İşte ancak bu çalışmanın bir parçası

inde kadın çalışması / 2

Page 18: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 218 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

olarak kadınlar üzerinden de ek bir çalışma verimlisonuçlar üretebilir. Çünkü bütün öteki çalışmalar dasonuçta buna hizmet ediyor. Ama bu genel çalışmadansoyutlanmış, kendi içinde bir emekçi kadın çalışması,fazlaca bir anlamı ve sonucu olmayacak bir çalışmadır,kısır ve verimsiz kalması kaçınılmazdır, bunun dabilincinde olalım.

Bağımsız kadın dernekleri ve feministgruplaşmalar

Buraya kadar söylenenler yeterli bir fikir veriyorolsa bile çok kısa olarak bugünün Türkiye’sinde halenbazı örnekleri olan bağımsız kadın derneklerine dedeğinmek gerekir. Feminist çevrelerin böyleörgütlerde biraraya gelmesinde, bu türden yapılarıkendilerine birleşme zeminleri olarak seçmelerindeanlaşılmaz bir yan yok, zira feminizmin kendi özündeböyle bir yönelim var. Feminist yönelim kadınsorununu kendi içinde tecrit eder, kendine yeterli,kendi içinde bütünlüğü olan bağımsız bir sorunhalinde ele alır. Böyle olunca da, bunun örgütselbiçimi doğal olarak ayrı bir kadın örgütü olarak ortayaçıkar.

Fakat bir de kendilerini marksist olarak gören,buna rağmen kadın sorunu ve örgütlenmesi denilincebunu bağımsız kadın dernekleri ya da birlikleribiçiminde ele alan çevreler var. Böylelerinin bu pratiğien iyi durumda bir bilinçsizlik ve kendiliğindencilikifadesidir. İşin aslında feminist etkilenme, feministetkinin ardından sürüklenmedir burada sözkonusuolan. Nitekim bu yönelimde olanlar bir dönemfeministlerle birlikte 8 Martlar’ın içinin boşaltmasınada katkıda bulunabilmişler, salt kadınlardan oluşan bir8 Mart eylemi saçmalığına ortak olabilmişlerdir.

Sosyal bir kaynaşmanın olmadığı ve dolayısıylaorta sınıf eksenli de olsa bağımsız bir kadın hareketiçıkışı için de koşulların bulunmadığı bir ortamda,genellikle tabela örgütleri olarak kalan butürden demokratikkadın derneklerininayrıca pratik bir işlevide yoktur. Bunlar, ifadeuygunsa, kadın sorunuüzerinden halkla ilişkilerbürosu gibidir. Bununötesinde yürüttüklerianlamlı bir özgül çalışmayoktur. Denilebilir ki busınırlar içinde olsunyapılanın yine de biranlamı olamaz mı? Belkide olabilir. Fakatkomünistler işin bukadarını Emekçi KadınKomisyonları üzerindençok daha fazlasıylayapabileceklerinigöstereceklerdir ve bu her bakımdan amaca dahauygun olur. Bu komisyonlar, gerçekte bünyesinde yeraldıkları sınıf örgütlerinden bağımsız bir konumasahip olmasalar da bu hiçbir biçimde onların toplumunve emekçi kadınların karşısına bağımsız bir kimlik veinisiyatifle çıkmalarına, bu kimlik üzerinden toplumave kadın kitlelerine hitap etmelerine engel değildir.

Örgüt sorunu kuşkusuz somut bir sorundur. Genel,her döneme ilişkin, her döneme karşılık veren birçözümü yoktur. Bugün bağımsız bir kadınörgütlenmesi, kadın kurumlaşması, kadın birlikleri yada kadın dernekleri, gerekli değildir, ama bu herdurumda, yarının genel sosyal bir hareketlenmesi iledeğişebilecek yeni koşullarda da gerekli olmazanlamına gelmez. Yarın bunu gerektiren durumlarbelki ortaya çıkabilir. Örneğin ‘70’li yıllarda genelsosyal kaynaşma içerisinde bunun bir anlamı, bir işlevi

olabilirdi. Kadını buradan da mücadeleye çekmeninaraçları olarak bunlar özel ve özgül bir işlevgörebilirlerdi. Nitekim bu doğrultuda belli yapılar daortaya çıkmıştı. Sosyal kaynaşmanın bu türdenkarmaşık ortamlarında kadınlara yönelik çalışmayaburadan giderek de bakabiliriz, bu türden olanakları dakendi sınırları içinde değerlendirebiliriz, günügeldiğinde. Fakat bugünün sorunu hiçbir biçimde budeğildir, bunun altını özellikle çiziyorum.

Öte yandan, sorun salt bizim tercihimizle ilgili dedeğildir. Yarının sosyal hareketlenme dönemleriortaya kendi iç dinamizmiyle bağımsız kitlesel kadınörgütleri de çıkarabilir pekala. ‘60’lı yılların sonundave ‘70’li yılların başında ABD’de ve Avrupa’da ortasınıf kadınları ekseninde ve feminist akımlarşahsında bunun örnekleri var nitekim. Yarın ola kibizde de bu türden kitlesel kadın hareketleri veonların bağımsız olmayı seçen örgütleri ortayaçıkabilir. Bunlar kitlesel bir kadın hareketinedayanan örgütler olurlarsa eğer, elbette biz de birbiçimde bunlar içinde çalışma yolunu gider vekucakladıkları kitle ile devrimci işçi hareketiarasındaki bağları güçlendirmeye, bu hareketidevrimci işçi hareketi eksenine bağlamaya çalışırız.Bunlar ayrı sorunlar. Biz konuya genelyaklaşımlarımız içerisinde bütün bunlara yer veririz.Ama kendi çalışmamız ve yönelimimiz sözkonusuolduğu sürece de sınıfsal esaslardan şaşmayız vedolayısıyla, kadın sorununa olduğu kadar onunörgütlenmesine de buradan bakarız. Sınıf ve emekçihareketini cinsiyet esasları üzerinden bölmeye yönelenher türden sapmaya karşı da kararlılıkla mücadeleederiz.

Biz bugün, feministlerle birlikte bazı küçük-burjuva akımların yaptığını yaparak, yani kendi içindeayrı, salt kadın sorunu ekseninde ve bağımsız kadınörgütlerine dayalı bir çalışma yürüterek, herhangi birmesafe alamayız. Küçük-burjuvazinin aydınlanmış,

kadın sorununa duyarlı çokdar bir kesiminde belki birparça yankı bulabiliriz, amaemekçi kadını salt kadınsorunlarına dayalı bir teşhirve ajitasyon çalışmasıüzerinden kazanmamız veharekete geçirmemizmümkün değildir.

Seyhan yoldaşsunumunda anlamlı birnoktaya işaret etti; kadınlariçin önemli olan sigortadır,önemli olan tencereyegirecek aştır, önemli olansosyal geçim sorunlarıdır,çocuklarının bakımı vegeleceğidir, vb. dedi. Yanikadın herşeyden önce

emekçi olarak ezilmektedir. Bu durumda sizonun kadın kimliğinden kaynaklanan sorunlarını da bueksen üzerinden ele alabildiğiniz ölçüde, onu buradansosyal mücadeleye çekebildiğiniz ölçüde, bir de kadınolmasından kaynaklanan sorunlar üzerinden çekmekşansı yakalarsınız, üstelik bunu çok daha rahatyakalarsınız. Ama eğer kadını sosyal-sınıfsalbakımdan uyarıp, bilinçlendirip mücadele içineçekememişseniz, onu salt kadın olarak uyandırmayayönelik çabalar boşunadır, bu kendi ekseni etrafındadönüp dolanmaktan başka bir sonuç yaratmaz.

Kaldı ki kadınların salt ezilen cins konumuüzerinden hareketlendiği dönemler de sosyalmücadelenin geliştiği, sosyal çelişkilerin keskinleştiğive genel planda kitlelerin hareketlendiği dönemlerdir.Örneğin ‘60’lı yıllarda batı dünyasında boy gösterenfeminist akımları aynı dönemin genel sosyalcanlılığından, genel olarak o günlerin dünyasındakisosyal mücadele dalgasından ayrı düşünmenin olanağı

yoktur.Dönemin o genel sosyal mücadele vekaynaşma ortamında, tüm ezilen kesim ve katmanlarbir biçimde hareketleniyor, mücadelenin genel etkisialtında, ezilen cins adına eşitlik ve özgürlük istemiyleortaya çıkan kadın hareketleri de bu ortamda kendinebir alan açabiliyordu. Nitekim bu genel dalganındüşmesi ve ortama sosyal durgunluğun çökmesi, dahaçok orta sınıftan kadınların damgasını taşıyan çeşitçeşit feminist akımların önce yozlaşmasına veardından da hızla sahneden çekilmesine yolaçmıştır.

Feminist kadın hareketi genel toplumsalhareketlenmenin bir ürünü ve boyutu olarak ortayaçıktığı sürece belli sınırlar içinde ilerici bir gelişmeninifadesidir ve devrimci sınıf hareketi, sınırlarıkonusunda hiçbir hayale kapılmaksızın, ona belli birilgi de gösterebilir. Kuşkusuz böyle bir kadınhareketinin bazı demokratik burjuva reformları (dahaçok da yasal düzenlemeler planında) zorlamasıdışında, kendi sınırları içerisinde kadın sorununa birçözüm bulma imkanı ve şansı yoktur. Sonuçta bumesele temelde gidip kapitalist sömürü ilişkilerine,burjuva sınıf egemenliği ilişkilerine dayanmaktadır.Feminist harekete damgasını vuran orta sınıf kadını isetam da sınıfsal konumunun bir yansıması olarak butemele hiçbir biçimde dokunmaz, dokunmak istemez.Zira kendisi de sosyal bakımdan aynı düzendenbeslenmekte, sınıf çıkarları bu sosyal düzenindevamını gerektirmektedir. Onun sorunu bu düzenintemelleri üzerinde ezilen bir cins olmaktankaynaklanan sorunlarına (cinsel aşağılanma vehorlanmadan tutunuz da özellikle mesleki alanda fırsateşitsizliğinin yarattığı maddi sorunlara kadar) reformsınırları dahilinde çözümler bulmaktır. Tarih boyuncave ‘60’lı yıllar dünyasında başgösteren son çıkışında,burjuva ve küçük-burjuva feminist akımların ufkuhiçbir biçimde bu sınırları aşmamıştır.

1960’lı yılların batı dünyasında kendisini “sosyalistfeminist” olarak niteleyen kadınlar da var kuşkusuz.Kadın sorunundan hareketle siyasal yaşama katılan,ama sorunu incelediği zaman da bunun geneltoplumsal sorunla, düzen ve devlet iktidarı sorunu ilebağını fark eden ve buradan sosyalizme ve Marksizmeyakınlaşan (tersinden, feminist dalganın etkisi altında“sosyalist feminist” bir eğilime yönelenler de varkuşkusuz), fakat uluslararası komünist hareketindeneyimlerinin kadın sorununun özgül yanını ihmalettiğini de gören, bu temelde ona belli bakımlardanhaklı eleştiriler yönelten öğeler de var, aynı feministdalganın içinde. Fakat bunların hareket içindeki yerison derece talidir. Yine de kadın sorunu ile işçi sınıfıdavası arasındaki bağı gören bu türden feministöğelerin varlığı önemlidir. Ne de olsa bunlar feministhareketin içinden gelen, yani özel bir sorun ve

Page 19: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 2 Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

duyarlılıktan yola çıkarak genel toplumsal sorunaulaşan öğelerdir.

Türkiye’de ise gelişmenin yönü tam tersinedir. 12Eylül sonrası dönemin ürünü feminist gruplaşmalar,büyük ölçüde karşı-devrim döneminin ezici ağırlığıaltında devrimden yüz çevirmiş öğelerin ürünüolmuştur. Burada herhangi bir kadın hareketi değil,yalnızca edilgen kadın gruplaşmaları sözkonusudur. 12Eylül sonrasında genel sosyal dava konusundakiumutlar yitirilince, büyük bir kitle devrimci politikyaşamdan koptu ve düzenle bütünleşti. Sosyal, siyasal,kültürel her türlü dava unutuldu bunlar tarafından.Devrimden, yani genel sosyal sorunun devrimciçözümünden umut kesenlerin çok küçük bir bölümüise ‘80’li yılların sonunda ortaya çıkan o feministgruplaşmaların temelini oluşturdular. Yani bu tersinebir gidiştir ve bundan dolayı da son derece sağlıksızbir durumun ifadesidir. Bu çevrelerin kadın sorunualanında, devrimci hareketin genel zayıflığından vebazı devrimci çevrelerin aymazlığından dayararlanarak, bir dönem için reformistlerle elele 8Martlar’ın içini boşaltmak dışında halen başardıklarıbir işte de yoktur, olamaz da...

III Kadın yayını sorunu

Seyhan yoldaşın sunumunda kadınlara yönelikyayın tartışması da dile getirildi. Bu, güçlü bir çıkışhalinde geliştirmek istediğimiz kadın çalışması içinelbette temel önemde bir ihtiyaçtır, fakat yazık ki bunahiç değilse şimdilik hazır olduğumuz söylenemez.Halihazırdaki yayınlarımız bile kadın sorununu doğrudürüst işleyemiyorlar henüz. Bu kuşkusuz bu alandakizayıflığımızın bir göstergesi. Mevcut yayınlarımızınbu alandaki zayıflığını bir parça gidermeksizin, ayrıbir kadın yayını bu aşamada çok gerçekçi görünmüyor.

Eğer bu alanda gerçekten bir potansiyelimizolduğuna inanılıyorsa, bu öncelikle mevcutyayınlarımız üzerinden açığa çıkarılmalı ki, böyleceyarınki bir kadın yayını için de bir hazırlık olabilsin.Buradan bir ilk deneyim ve birikim sağlamaksızındosdoğru bir kadın yayını gündeme getirmek bugünkükoşullarda bizi zorlar. Kültür kurumlarının yakıngeçmişteki yayın denemesinin çok geçmeden kesintiyeuğradığını unutamayız, buradan çıkaracağımızsonuçlar olabilmeli.

Önümüzdeki süreçte bu soruna ve çalışmaya ilgiduyan ileri kadrolarımız eliyle partinin mevcutyayınlarını kadın boyutu üzerinden bir parçagüçlendirmeyi başarabilirsek, ilerde buna dayanaraközgül bir kadın yayınını gündeme getirebiliriz ve buçok da iyi olur. Toplam parti çalışmasının kadınboyutunun aydınlatılmasında ve yönlendirilmesindeözel bir işlev de yerine getirir. Ama bugünkü aşamada,8 Martlar’ın o olağan yoğunluğunu saklı tutarsanız,mevcut yayınlarımızda kadın sorununu pek az elealabiliyoruz, bu bir gerçek. Öncelikle bu zaafiyetigidermeliyiz ve bunu da gerçekten bir ihtiyaç olankadın yayınına bir hazırlık olarak ele almalıyız.

Yayın sorununu vesile ederek bazı ek noktalaradeğinmek istiyorum. Çalışmamız bugün için esasıyönünden sınıf eksenli olabilir, bu çerçevede biz dahaçok işçi kadına sesleniyor olabiliriz. Ama biz devrimcibir politik partiyiz, toplumdaki her türlü haksızlığa veeşitsizliğe karşı sistemli bir biçimde tutum almak,bunu genel teşhir ve ajitasyon faaliyetimizin birparçası haline getirmekle yükümlüyüz. Dolayısıyla,bizim bugünkü koşullarda kadın çalışmasını esasıyönünden işçi çalışmasının bir boyutu olarak elealmamız ile genel planda toplumdaki kadın sorunuylailgilenmemiz ve onu gerektirdiği durumlarda etkili birteşhir ve ajitasyonun konusu haline getirmemiz ikiayrı şeydir. Bu ikincisini unutursak, işte o noktadaekonomistler düzeyine düşeriz. Buradan bakıldığında,

yayınlarımızda kadın sorununun bu kadar az işlenmesibizim payımıza ayrıca bir zaafiyet göstergesidir.

Toplumumuzda kadın bir yandan gelenekselkültürün bin türlü etkisi ve baskısı altında acıçekmektedir, öte yandan da kozmopolit burjuvakültürü içerisinde kadın ve kadın kimliği sistemlibiçimde aşağılanmaktadır. Örneğin Türkiye’deki bütüngünlük gazeteler ve bunların web siteleri gündelikolarak çıplak kadın resimleriyle doludur, hemen tümbüyük televizyonlarda her vesileyle kadın imajıpazarlanmakta, reklamlarda aynı şey yapılmaktadır.Özetle kadın gündelik olarak aşağılanmakta, bir metaolarak pazarlanmaktadır. Burjuva sınıf düzeniFatih’deki kadını çarşafa sokarken Nişantaşı’ndakiningöbeğini açtırmakta, her ikidurumda da kadınıaşağılamakta, ikinci sınıf birinsan ya da bir cinsel objedurumuna düşürmektedir.

Böyle bir toplumdabizim kadın sorununailişkin genel teşhir veajitasyonumuz, bir yandankadına yönelik gelenekselgerici ideoloji ve kültürü,öte yandan burjuvakozmopolitizmininçürümüşlüğünü hedefalmalıdır. Kapitalizminkadını ezen vemetalaştıran tutum veuygulamalarına, bunungündelik yansımalarınakarşı etkili bir mücadeleyiyayın organlarımız üzerinden verebilmeli, sistemli birteşhirini yapabilmeliyiz. Bu kendi insanımızı,ulaşabildiğimiz emekçiyi eğitebilmenin de temelgereklerinden biridir. Düzeni buradan da, onun kadınayaklaşımı ve bunun gündelik yansımaları üzerinden de“suçüstü” yakalayabilmeli, kitlelere bunu somutluğuiçinde gösterebilmeliyiz.

Bu açıdan da halen çok çok zayıf bir durumdayız.Bunun gerisinde yayın organlarımızla ilgili genelsorunların yanısıra bir dizi başka sorun durmaktadırkuşkusuz. Bunu bir parça olsun yapabilecekkadrolarımız elbette var, ama bunlar bir dizi başka işlemeşgul oldukları için, sonuçta bu iş aksayabilmektedir.Ama bunu giderebilmek durumundayız. Kadın sorunuüzerinden gündeme getirilecek sistemli bir çaba bugüniçin hiç değilse yayınlarımız üzerinden böyle bir boyutda içermek durumundadır.

Sonuç olarak; kadına yönelik yayın sorunu,öncelikle yayınlarımızın kadın boyutunu güçlendirmekolarak çıkıyor karşımıza. Ve bu elbette bir kadınyayınının bir altyapısı, bir ön hazırlık süreci olarakkavranabilmelidir.

Partide kadın sorunu üzerine sağlam bir eğitim ve kavrayış geliştirilmelidir

Kadın sorununu ciddi bir siyasal mücadele, ciddibir sınıf savaşı sorunu olarak ele alabilmemiz,insanımızın bu konudaki donanımıyla çokbağlantılıdır. Bu konuda sağlam ve oturmuş birkavrayış olmadığını, yaşam ve çalışma içerisindeyansıyanlar üzerinden biliyoruz.

Kadrolarımızın ve sempatizan çeperimizin kadınsorunu konusundaki eğitimi iki boyutlu olarakdüşünülmelidir.

Bunlardan ilki, partide ve çeperinde genel olarakkadın sorunu konusunda sağlam bir teorik donanımınsağlanması sorunudur. Bunun esası Marksizmin kadınsorununa teorik bakışının partiye maledilmesidir.Böyle bir eğitime ciddi bir biçimde ihtiyaç olduğuanlaşılıyor. Kadın sorunu üzerine belli metinlerimiz

olduğu halde, bunlar konunun özünü ve genelçerçevesini genel hatlarıyla verdikleri halde, kadınçalışması içindeki yoldaşlarımız bile hala sorununortaya konuluşunda zorlanabiliyorlarsa, bunu bualanda derinlemesine bir eğitimden yoksunluğungöstergesi saymak gerekir. Demek ki gerçekten böylebir eğitime, kadın sorununda sağlam bir kavrayışaihtiyaç var. Mevcut metinlerimiz asgari bir kavrayışıvermek konusunda elbetteki yeterli. Popüler biriçeriği, rahat bir anlatımı olan metinler bunlar. Amabunların anlaşılmasını ve kavranmasını özel bir çabahaline getirebilmeliyiz. Bu ise ancak onlara dakaynaklık eden marksist metinler temelinde bireğitimle birleştirilebilirse, gerekli sonuçlarısağlayabilir.

Sorunun bir başkayönü ise kadınayaklaşımda ataerkilideoloji ve kültürün, yanısıra burjuva yozluğununetkilerinin saflarımızdanözel bir çabaylakazınmasıdır. Kadın-erkekilişkilerinin tüm yönleriyledevrimcileşmesidir, bununbir alanı olarak sevgi veberaberlik ilişkilerinin debuna göre şekillenmesidir.Yüzeysel, gelgeç ilişkilerinve özellikle erkeklerinsergilediği faydacıeğilimlerin terkedilmesidir.Erkek ve kadın militanınkomünist yeni insan ortakpaydasında birleşebilmesidir.

Bunlar, kadın sorununun salt marksist teorikçerçevede kavranışının çok daha ötesinde bir sorunlarbütünüdür. Elbette öncelikle böyle bir teorik kavrayışıgerektirir, fakat bu kendi başına hiçbir biçimde yeterliolmaz, sorunu çözmez. Burada asıl ve çözücü olan,bilincin ve kişiliğin çok yönlü olarakdevrimcileşmesidir, egemen ideoloji ve kültürünetkilerinin kazınmasıdır. Bu, özü bakımından, teorikdağarcığın gelişmesiyle değil, fakat ideolojik vekültürel açıdan, ahlak ve moral değerler bakımından,devrimci sınıf mücadelesi içinde çok yönlü birdönüşüm sorunudur.

Dar anlamda partimizin saflarında kadın sorunununçözümü için bu tür bir dönüşüm, küçük-burjuvakökenli aydın ve yarı-aydın kadrolar, elbette en baştaerkek kadrolar, ama onlarla birlikte kadın kadrolar içinde, özellikle gereklidir. 12 Eylül sonrasının gençkuşaklarının bu açıdan hiç de iyi bir pratiksergilemedikleri düşünülürse, bu alanda bilinçli birmücadele ve köklü bir devrimci dönüşüm özellikleönemli ve gereklidir.

Saflarımızı ciddi bir iç eğitime, ciddi bir ideolojikeğitim ve mücadeleye kesin bir biçimde ihtiyaçolmakla birlikte, partinin kendi içinde kadınsorununda olumlu bir konumda olduğunu davurgulamak gerekir. Saflarımızda epeyce kadın yoldaşvar, kadın üyelerin genel üye sayısına oranı hayliyüksek sayılır, yarı yarıya değilse bile buna yaklaşanbir orandadır. Bir dizi önemli görevde kadınyoldaşlarımız vardır. Partimizde kadın yoldaşlara herzaman güven duyulmuştur, önleri açılmıştır ve bu daçok kendiliğinden bir davranış değildir. Partininkadına bakışının kendi yaşamı üzerinden yansımasıdır.Partinin kadın sorunundaki bilinci ve pratik yaklaşımıbuna uygun olmasa, bu öyle kendiliğinden olabilecekbir şey değildir. Ama hala da sorunun özününkavranmasında ve sindirilmesinde katetmemiz gerekenbüyük mesafeler olduğu da bir gerçektir. Yenidönemde güçlü bir çıkışa dönüştürmek istediğimizkadın çalışması, bunun çözücü bir vesilesi olmalıdır.

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

Page 20: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Emekçi Kadın Kurultayları’nda buluşalım!20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Yeni bir dünya yaratmakiçin kadın–erkek birlikte

mücadeleye!Bizlere “kadın kutsaldır” deniliyor. Fakat bu

bizi yanıltmasın. Bugünkü sistemde bu sözdedirve yalandır. Kadınlara karşı her türlü hakareti,sömürüyü meşru gösteren birçok atasözü vedeyim toplumsal yaşamda yaygın şekildekullanılmaktadır. Örneğin “Saçı uzun aklı kısa”,“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksiketmeyeceksin” vb. sözlerle kadınlar ikinci sınıfinsan yerine konulmaktadır. Bizleri önce kutsaldiyerek yüceltiyorlar; sonra da aptal, değersizcins olarak gösteriyorlar. Yine bütün dinikitaplarda ve yayınlarda da kadını erkeğin kölesiolarak gören, onun malıymış gibi kabullendirenbir anlayışla karşılaşıyoruz. Kadının fizikselyapısı ile erkeğin fiziksel yapısı karşılaştırılıp,erkeğin kadından daha dayanıklı ve güçlü olduğusöyleniyor ve bundan hareketle de kadın eziliphor görülüyor. Kadının, erkeğe nazaran zekasınıngelişmediği söyleniyor. Oysa tüm bunlar gayribilimsel yaklaşımlardır, kadına karşı gelenekselönyargıların bugünkü düzen kültürü üzerindenyansımalarıdır.

Kadının köleliği, ikinci sınıf insan konumunadüşmesi, sınıflı toplumla, yani özel mülkiyetinortaya çıkmasıyla başlamıştır. Bundan önce isekadının evleneceği kişiyi kendisinin seçtiği, aileve akrabalık ilişkilerinin kadına göredüzenlendiği, doğurganlığından dolayı saygıduyulduğu binlerce yılı bulan uzunca bir tarihidönem yaşanmıştır. Bu dönem tarihsel gelişmeninanaerkilliğe dayalı dönemidir. Özel mülkiyetin vedolayısıyla sınıfların henüz bulunmadığı bu tarihidönemde kadının toplumda önemli ve saygın biryeri vardı.

Kapitalizmle birlikte ise kadınlar evlerindenalınıp fabrikalara konulmuştur. Bugün bizkadınlar vahşi sömürü koşullarını üzerimizde enağır şekilde hissetmekteyiz. İşçi ve emekçikadınlar, fabrika ve işyerlerinde karşılaştığı kötümuamele ve ağır çalışma koşullarının üstüne, birde kadın olmasından dolayı üstüne binengörevleri (ev işleri, çocuk bakımı vs.) yapmakzorunda kalmaktadır. Bu durumda kadınlar hemsınıfsal hem de cinsel sömürüye maruzkalmaktadırlar.

Kapitalist düzenin hüküm sürdüğü ülkemizdede kadının emeği olabildiğince ucuzakapatılmaya çalışılır. Çünkü kadın hem fizikselyapısı nedeniyle erkek işçilere göre daha hızlıçalışabilmekte, hem de ezilmişliği yüzündenfazlaca itiraz edememektedir. Bu ise kapitalizmiçin bulunmaz bir nimet ve tabii ki azami kârimkanıdır. Bu yüzdendir ki kadın işçilerin birçoğu sigortasız, güvencesiz ve düşük ücretleçalıştırılmaktadır.

Bunun için tüm emekçi kadınların sınıfkardeşleri olan işçi ve emekçi erkeklerle örgütlümücadele içinde yer alması zorunludur. Özelmülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla birlikte,kadınların kölelik zincirinden kurtulmasının ilkolanakları da yaratılacaktır. İnsanın insantarafından sömürülmediği, bütün toplumsalzenginliklerin üretenler tarafından eşit bir şekildepaylaşıldığı bir dünyayı yaratmak için örgütlümücadeleye.

Kadın ve erkeklerin hayatlarını,Bizi birbirimize bağlayan Kelimeyle bağlayalım YOLDAŞLAR..!

MayakovskiBursa’dan bir kadın devrimci

Ümraniye’de 24 Şubat’ahazırlanıyoruz!

24 Şubat tarihinde toplanacak EmekçiKadın Kurultayı için İstanbul’un farklıbölgelerinde hazırlık çalışmaları sürüyor. Bizde bölgemizdeki çalışmamızı yoğunlaştırmışbulunuyoruz.

“Özgürlük ve eşitlik için emekçi kadınlarbir adım ileri!” şiarıyla yola çıktığımızkurultay çalışmasını çeşitli materyallerinkullanımının yanısıra yerel toplantılar veemekçi kadınlarla yaptığımız görüşmelertemelinde sürdürüyoruz.

Hedeflediğimiz ev toplantılarındandördünü gerçekleştirdik. Değişikmahallelerde yaptığımız bu toplantılarverimli tartışmalara konu oldu. Toplantılardakomisyonlarımızın çalışmalarını vekurultayın amacını anlattık. Toplantıyakatılan emekçi kadınlar imzalarıyla kurultayıdestek sundular ve kurultaya katılacaklarınıbelirttiler.

Ev toplantıları dışında bir fabrikatoplantısı gerçekleştirdik. Toplantıya katılanişçi kadınlar komisyon çalışmalarına destekvereceklerini ifade ettiler. İmza föylerinifabrikalarına götürerek arkadaşlarından imzatopladılar.

Kurultay hazırlık çalışmaları kapsamındageçtiğimiz hafta Sultanbeyli’de iki evtoplantısı gerçekleştirdik. Ayrıca işçiservislerinin geçiş güzergahlarında anketyaptık, 200’e yakın evi ziyaret ettik. İki toplantıyayaklaşık 30 kadın katıldı. Emekçi kadınlar kendiyaşadıkları sorunları dile getirdiler. Daha önceçalıştıklarını, şimdi ev işleri ve çocuk bakımınedeniyle çalışamadıklarını, bu nedenle toplumsal vesiyasal yaşama katılamadıklarını ifade ettiler.

Toplantılarda emekçi kadınların yaşadığı çokyönlü sorunlar ve bu sorunlara karşı nasıl birmücadele hattı oluşturulacağı tartışıldı. Kurultayda busorunların tartışılacağı ve çözüm önerileri temelindebir mücadele programı oluşturulacağı ifade edildi.

OSİM-DER İşçi Kadın Komisyonu

Esenyurt’ta kurultay çalışması...Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu olarak, 24

Şubat tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilecek olanEmekçi Kadın Kurultayı’nın hazırlık çalışmalarınadevam ediyoruz.

Afiş, bildiri ve anket vb. araçları kullanmanınyanısıra kurultaya destek amaçlı hazırladığımız kartsatışlarına da başladık. Yaptığımız ev ziyaretlerindeemekçi kadınların yaşadıkları sorunları ve kadınınözgürleşmesinin önündeki engelleri tartışarak EmekçiKadın Kurultayını dönük hazırlıklarımızı güçlendirmeyönünde adımlar atıyoruz. Önümüzdeki hafta evtoplantıları gerçekleştireceğiz.

Faaliyetlerimize, emekçi kadınların yoğun çalıştığıfabrikalar ile duraklara, pazarlara dağıtacağımızbülten ve bildirilerle, afiş çalışmalarıyla ve evtoplantılarıyla devam edeceğiz.

Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu

Kurultay çağrısı Tekel işçisine!Emekçi Kadın Komisyonları, 24 Şubat’ta

toplanacak olan Emekçi Kadın Kurultayı’nın hazırlıkçalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyorlar. EmekçiKadın Kurultayı’na çağrı broşürleri 13 Şubat günüKartal Cevizli Tekel işçileriyle buluştu. Sabah07.30’da başlayan dağıtımda özelleştirme süreciniyaşayan Tekel işçilerine “Emekçi Kadınlar bir adımileri!” çağrısı yapıldı.

Kartal-Maltepe-Pendik Emekçi KadınKomisyonu

Çiğli’de Emekçi Kadın Kurultayıçalışmalarından…

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonuolarak, 17 Şubat günü düzenleyeceğimiz EmekçiKadın Kurultayı için hazırlık çalışmalarınısürdürüyoruz. Kurultaya çağrı amaçlı çıkardığımızafişlerimizi Ata Sanayi Sitesi’nde, Çiğli merkezde,Harmandalı, Küçük Çiğli ve Güzeltepe semtlerindeyaygın bir şekilde yaptık. Çağrı bildirilerimize iseÇiğli Organize’deki fabrika önlerinde, Harmandalısemt pazarında ve Çiğli’nin emekçi semtlerindedağıttık.

Bunların dışında ev ziyaretleri ile emekçikadınlara kurultaya katılım çağrısı yapıyoruz. Emekçikadınları kurultay kürsüsünü kullanmaya davetediyoruz. Kurultay’ın teknik hazırlıkları konusundada komisyonumuz kolektif bir şekilde çalışıyor.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonuçalışanları

Emekçi Kadın Kurultayı çalışmalarından...

“Özgürlük ve eşitlik için emekçikadınlar bir adım ileri!”

Page 21: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Emekçi Kadın Kurultayları’nda buluşalım! Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

‘80’li yılların başında dünya genelindebaşlayan, ‘90’lardan beri de hız kazanıpbelirginleşen neoliberal saldırılar, üretimiparçalanabilir hale getirerek sermayeyiuluslararası rekabet koşullarında ucuz emekarayışına itti. Dünya ölçeğinde izlenen neoliberalpolitikalar kapitalist üretim ve bölüşümilişkilerine yeni bir biçim kazandırarak köklüdönüşümler yarattı. İlk olarak “fordist üretim”denilen ve binlerce işçinin çalıştığı, toplu üretimyapılan büyük fabrikalar kapatılarak, emeğindaha ucuza çalıştırılabildiği gelişmekte olanülkelere taşındı. İletişim ve ulaştırmateknolojilerindeki gelişme sayesinde de gittikleriülkelerde küçük fabrika ve atölyeler şeklindeüretimi bölünebilir hale getirdiler. Uluslararasıölçekte taşeron zinciriyle gerçekleşen buüretimin esası esnek çalışmaya dayalı olmasıdır.

Küreselleşme ile artan esnek üretim yığınlarhalinde işsizliği ve yoksullaşmayı da beraberindegetirdi. İnsanların karşısına geçimlerini sağlamakiçin çalışabilecekleri “informel” işler çıktı.

“Esnekleşme” olarak da adlandırılan vekalıcılaşan informel çalışma tarzı, fason üretimve taşeronlaştırma gibi uygulamalarla yaygınlaştıve kayıt dışı, sigortasız, sosyal güvencesiz, düşükücretli çalışmaya dayalı bir sistem oluştu. Çocukişçiliği, ücretsiz aile emeği ve kaçak yabancıişçilik yaygın kullanılarak sömürü biçimi daha daağırlaştırıldı.

Hızla devinen bu sürecin en önemliözelliklerinden birisi de, kadınların toplumsalüretime daha fazla katılmaları oldu. Kadınemeğinin ucuzluğu, örgütsüzlüğü ve artı-değeridaha fazla üretmesi sermayeyi daha daiştahlandırıyordu. Çünkü kadın işgücü, yedek,sürekliliği olmayan, güvence aramayan ve kolaykontrol edilen ikincil işgücü olarak görülüyordu.

Sermaye, esnekleşme ile işçi sınıfınınkazanılmış haklarını elinden alıp, sınıfı vahşikapitalizm döneminin koşullarına geridöndürmeye çalışıyor. Esnek üretim, tümçalışanlar için sigortasız, sendikasız, işgüvencesiz ve sosyal haklardan yoksun olarakçalışmak anlamına geliyor. Bu çalışmakoşullarından en fazla etkilenen kesim ise emekçikadınlardır.

Taşeron işçiler, belirli süreli sözleşmeliişçiler, geçici işçiler, yarım zamanlı çalışanişçiler, ödünç işçilik, çağrı üzerine çalışanişçilerle çeşitleşen esnekleşme, örgütsüzleşmeanlamına geliyor. Aynı zamanda esnek üretimaynı işletmenin, eve iş verme, evde çalışma,fason üretim gibi yöntemlerle iş saatlerininbelirsiz olduğu ev işçiliğini de geliştirdi.Sömürünün küreselleşmesinin ürünü politikalar,ev-eksenli çalışanların büyüyen bir çalışankesimi olmasına yol açtı. İşletmelerdeki taşeronzincirlerinin bir ayağı ev eksenli çalışmaya kadaruzandı.

Kadın işgücünün kullanımının öne çıkanbiçimlerinden birini artık ev eksenli çalışmaoluşturuyor. Küreselleşme ve üretiminparçalanması ile birlikte, ev-eksenli çalışmayapek çok yeni iş ve özellik eklendi. İşlerfabrikalardan, atölyelerden çıkarılıp mahallelere,

evlere doğru yöneldikçe, yani informelleştikçe,ev-eksenli çalışma çeşitlendi, ev-eksenliçalışanların sayısı arttı.

Ev-eksenli çalışmanın önde gelen özelliği,yapılan işin ve çalışanların görünmezliği. Ortayaçıkan ürünlerin nerede, kim tarafındanüretildiğini bilmek de, üründen anlamak daimkansız. Ev-eksenli çalışanların yüzde 80-90gibi oranlardaki büyük çoğunluğunun kadınolması görünmezliğinin bir nedenidir. Çünkü, bukadınlar işgücü piyasası istatistiklerindegenellikle “ev kadını” veya “işsiz” sayılırlar,çalışan insanlar olarak kabul edilmezler. Zatenev-eksenli çalışan kadınların da büyük çoğunluğukendisini “çalışan insan” olarak görmez. Eğerevde ev-eksenli çalışan biri varsa, kadınlar onunişlerine de genellikle “yardım” ederler. Bunu daaile içi dayanışmanın gereği ya da kendilerininev-içindeki görevlerinden biri olarak yaparlar. “İşyaptıklarını”, “çalıştıklarını” düşünmezler.

Ev eksenli üretimin yaygınlaşmasına nedenolan neoliberal politikaları sayesinde sayılarımilyonlarla ifade edilen çoğunluk, evde iş yapmayoluyla geçimini sağlıyor. Latin Amerikaülkelerinin yanısıra Almanya, Hong Kong, İtalya,Japonya ve Meksika’da da enformal sektöriçerisinde ev işçilerinin oranı giderek artıyor.Aracılardan parça başı iş alıp evde çalışanlarinformal sektörde en örgütsüz kesimioluşturuyor.

İşyerindeki üretimin parçalanarak evlereverilmesi işçilik maliyetlerini düşürünce, evlerkadın emeği sömürüsünün en azami olduğuyerler haline geldi. Makineli üretimleyapılabilecek birçok iş asgarinin çok çok altındaücretle, tam gün, hiçbir iş güvencesi olmayan,emeklilik, sağlık gibi sosyal hak vegüvencelerden yoksun emekçi kadınlartarafından gerçekleştirilir hale geldi. Ev içi vedışı ilişkileri de parçalayan ev-eksenli çalışma ilebirlikte, milyonlarca kadının atıl emeği kapitalistüretim içine çekilerek dünyanın her yerindesermayenin hizmetine ucuz emek olaraksunuluyor. Parça başı işçilerle ev kadınlarınınsömürüsü üst boyutlara çıkarılıyor.

Evlere verilen işlerdeki üretim sırasındamilyonlarca işçi, son derece ucuza ve üretimaçısından büyük bir zaman alacak tarzdaçalıştırılıp sömürülüyor. Oysa bugünün teknikimkanlarıyla çok daha büyük miktarlarda ve kısasürede, kol emeği kullanılmaksızın yapılabilecekişlerdir bunlar. İşsizliğin kitlesel olarak artması,ücretlerin giderek düşmesi, yoksulluğun hızlabüyümesi ev eksenli çalışmayı da yaygınlaşıyor.

Evde çalışmayı sadece kadın üzerinden değil,işin çocuklara da dağıtılarak aile boyu yapılmasışeklinde düşünmek gerekiyor. Başta kız çocuklarıolmak üzere tüm aileyi etkileyen bir sistem bu.

Kapitalist sömürü sisteminin ve ürettiğipolitikaların bir sonucu olan ev eksenli çalışmakadın emeğini en had safhada sömürmektedir.Harcanan emeğin çok altında ücret alan emekçikadınlar, emeğinin ve harcadığı zamanın farkınavarıp sömürüye karşı mücadele yolunu tutmalı,parça başı ücretin yükseltilmesi, sigorta vb.talepleri yükselterek örgütlenmelidir.

Ev eksenli çalışma: Emekçievlerine uzanan sömürü zinciri!

Emekçi kadın mücadelesinde SEWA deneyimi

Emekçi kadınlar birçok sebepten kaynaklı evde çalışmakzorunda kalıyorlar. Ya eşleri izin vermiyor, ya çocuklarınabakacak kimse olmuyor, ya evi fabrikalara çok uzak oluyor…Kısacası ev eksenli çalışan emekçi kadınlar, günün 24 saatikayıt dışı çalıştırılıyor. Sermaye için ucuz iş gücü anlamınagelen evde parça başı çalışma, emekçi kadınlar için sömürücehennemi, güvencesizlik, sosyal yaşamdan mahrumluk veörgütsüzlük anlamına geliyor.

Evde parça başı üretim yapan kadınların örgütlenipmücadele edebilmesi fabrikalarda, atölyelerde üretim içindebulunan kadınlardan görünürde daha zordur. Çünkü eveksenli çalışan kadınlar dağınıktır ve ortak muhatap aldıklarıtanımlı patronları yoktur. Fakat sömürü cehenneminde bukadar çok yıpranan kadınların daha çok mücadele etmesi vekavga bayrağını yükseltmesi gerektiği de ortadadır.

Bu koşullar sadece ülkemiz için geçerli değildir.Dünyanın bir çok yerinde, üretimin parçalanması sonucu eveksenli çalışma da yaygınlaşmaktadır. Aynı zamanda bualandaki azgın sömürüye karşı mücadele de örgütlenmektedir.Hindistan’daki SEWA (Serbest çalışan kadınlar örgütü) da buörgütlenmelerden biridir.

Ev eksenli çalışan işçi kadınların sendikası:SEWA

SEWA, 7 yıl süren hukuksal mücadelesinin ardından, “birpatrona karşı bağımlı çalışmak değil, önemli olan bağımlıçalışmak” fikriyle, işçi karnesi alınarak sendikalaşmanınönünü açtı. 1972 yılında Tekstil İş Örgütü’nden (TLA)ayrılarak, Serbest Çalışan Kadınlar Örgütü olarak kuruldu.Hindistan’da böylesi bir sendika kurmak acil bir ihtiyaçtı.Çünkü çoğu ev eksenli çalışanlar yoksul kadınlardı.

1970’li yılların başında TLA Kadın Kolu’nunfaaliyetlerinin kapsamı genişledi. O tarihte kadınterzilerindeki kadın işçilerin sömürülmesi şikâyetleriniincelemek üzere bir araştırma yapıldı. Bu araştırmasendikalaşmanın geniş yığınlara ulaşmadığını ortaya çıkardı.Bundan sonra TLA dikiş dikenler, başlarında yük taşıyanlarve sokak satıcıları da dâhil serbest çalışan kadınlarıörgütlemeye başladı. Gelecek hakkında karar vermek içinyapılan bir toplantıda kadınlar, yeni örgütün sendika olarakkurulmasını düşündüler. Çünkü serbest çalışanların hiçbirgerçek örgütlenme geçmişi yoktu. Yeni örgüte SerbestÇalışan Kadınlar Örgütü (SEWA) denildi. SEWA’nınyürüttüğü ilk mücadele sendika olarak resmen tanınmamücadelesi oldu. SEWA’nın kuruluş amacı kadınlarıörgütlemek ve dört temel güvenceden, iş güvencesi, gelirgüvencesi, gıda güvencesi ve sosyal güvenceden (sağlık,çocuk bakımı ve barınak) yararlanmalarını sağlamaktı.

Sendikanın örgütlenmesi 15-50 arası üyeden oluşan işkolukomitelerine dayanmaktadır. SEWA üyeleri ağırlıkla sabit birişi olmayan yoksul ve ezilen kadınlardan oluşmaktadır.Bunlar küçük satıcılar (sebze, meyve, balık, yumurtasatıcıları, işportacı vb.), evde çalışanlar ve kol emekçileridir.2000 yılı itibariyle SEWA’nın toplam üye sayısı 2 milyonunbiraz üzerindedir. SEWA, mücadelesini somut bir hedefeyönelik çok yönlü kampanyalara dayandırmaktadır. Bumücadelenin temel birimi köy ya da mahalle düzeyindekitoplantılardır. Toplantılara ulaşılabilen en geniş sayıda insankatılmaktadır.

SEWA, kurulduğu andan itibaren çok büyük bir mücadelebaşlattı ve bu büyük mücadelenin sonunda da, BMbünyesindeki İLO’yu, 4 Haziran 1996’da bir sözleşmeyezorladı. Bu sözleşme evde çalışan kadınlarla ilgili bazımaddeleri içeriyor. Evde çalışan kadınların bazı koşullarınıniyileştirilmesi ve onların bazı yasal haklardan faydalanmalarıiçin sözleşme maddeleri oluşturuldu.

SEWA, yakın tarihimizin en önemli deneyimlerindenbiridir. Gelişen emekçi kadın örgütlenmesinin bir parçasıdır.SEWA, ev eksenli çalışan işçi kadınları tanımlı hale getirdi veonlar lehine çeşitli kazanımların elde edilmesini sağladı.

Page 22: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Ya barbarlık, ya sosyalizm!22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Nükleer santrallerin önünü açmak için son hazırlıklartamamlanıyor. Nükleer santral ihalesi için ilan, TürkiyeElektrik Ticaret Taahhüt AŞ (TETAŞ) tarafından 21Şubat’ ta yayınlanacak. İlandan sonra ihaleye girecekolan firmalar teklif verecek. Mayıs-Haziran dönemindeverilen teklifler sonuçlandırılacak. 18 yerli firmanınilgilendiği Mersin-Akkuyu santrali için teklif verenlerinarasında Koç, Sabancı, Ciner, Doğuş, Zorlu, Ak Enerji,Tekfen, Çalık, Akkök gibi Türkiye’nin en büyük sermayegrupları bulunuyor.

Türkiye’de elektrik üretimi amacıyla kurulmasıtasarlanan nükleer santrallerle ilgili ilk adımlar 1967-1970 yıllarında atıldı. ‘76 yılında Akkuyu, ‘80 yılında iseSinop-İnceburun santral yeri olarak belirlendi. Ancak ‘86yılında meydana gelen Çernobil faciası nükleer santralkazalarının insan ve çevre sağlığı açısından etkileriniçarpıcı bir şekilde gösterdiği için, nükleer santral kurmaheveslileri bu çalışmalarını birsüre ara vermek zorunda kaldılar.

Toplumsal hafızanınzayıflığına güvenerek ve aradan 6yıl geçmesini fırsat bilerek, ‘92yılında Türkiye Elektrik Kurumunükleer santral için uluslararasısermaye gruplarına davet mektubuyazdı. Akkuyu nükleer santralprojesi ‘93’te Resmi Gazete’deyayınlanarak yatırım programınaalındı. ‘96 yılında Akkuyu içinyapılan ihalede, uluslararası sermayegruplarından teklif alındı. Bu ihalelersantrali kuracak şirketin yapısı vedenetimi ile ilgili prosedüre ilişkinsebeplerden dolayı ertelendi.

21 Şubat’ta ihaleye çıkarılacaknükleer santral işine talip şirketlerdenbiri olan General Electric, daha öncekiihaleye de teklif vermişti. Yeni ihaleyeGeneral Electric’in Sabancı ile ortak girmesiningündemde olduğu belirtiliyor. Bu doğrultuda başbakanlageçtiğimiz günlerde bir görüşme yapıldı.

Sabancı Holding enerji sektörüne büyük hedeflerlegiriyor. Hedefi 2015 yılına kadar toplam elektriküretiminin %10’unu üretir hale gelmek. Enerjisektöründe 10 yıldır faaliyet yürüten Sabancı Holdingtemsilcileri, “Türkiye’de özel sektör yatırımı olaraknükleer santral yapılacaksa en doğru adres SabancıHolding’dir” diyorlar. Nükleer santrallerin dünyanınbirçok yerinde kamuoyu tepkisine neden olduğunubildiklerini, ama Türkiye’deki kamuoyu araştırmalarınınnüfusun çoğunluğunun bilinçli olarak nükleere karşıolmadığını gösterdiğini iddia ediyorlar. Ama dahaşimdiden şu kaygılarını da dile getiriyorlar: “Çeşitliaçılardan kamu güvencelerinin verilmesi gerekiyor.Çünkü nükleer tüm dünyada tartışılan bir konu ve çokpahalı bir yatırım. Bu yatırımı yapıp da yarın öbür gün‘Biz Türkiye’de nükleeri istemiyoruz’ diye bir konununçıkmaması gerekiyor. Örneğin nükleerden vazgeçilmesidurumunda yapılan yatırımın kamu tarafından gerialınması gerekiyor.”

Sermayenin derdi uzun vadede kârlı olan bu sektördeileride bir sorunla karşılaşmamak. Nükleer santralleregenelde gösterilen tepkiyi gözeterek, kamuoyunun “ikna”edilmesi gerektiğini düşünüyor.

Özellikle Çernobil kazası sonrası kanser vakalarınedeniyle ülkemizde yeterince olmasa da nükleersantrallere bir tepki var. Bu nedenle kamuoyunu nükleer

konusunda “ikna” etmek için pek çok argümankullanılıyor. En çok kullanılan argüman ise, enerjisıkıntısı ve kalkınma üzerine. Türkiye için nükleersantralin bir tercih değil zorunluluk haline geldiğini önesüren Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) hazırladığı“Nükleer Enerjide Acil Durum” başlıklı raporda,dünyada nükleer santrallerden elektrik üretiminin 1950’liyıllarda başladığı hatırlatılarak, kısır tartışmalarla vakitkaybedildiği iddia ediliyor. ATO Başkanı Sinan Aygünşunları söylüyor: ‘’Çernobil sendromu yüzünden nükleersantral kuramadık. Dünya 60 yıl önce nükleer enerjiyeyüzünü dönerken, biz sırtımızı döndük. Bugün enyakınımızdaki ülkelerde nükleer santraller bulunuyor.Ayrıca etrafımızda, 2 bine yakın yüzer-gezer nükleersantral var, nükleer denizaltılar var. Gerekli önemleralındığında nükleer enerji güvenli bir enerji türüdür.

Türkiye ciddi bir enerji dar boğazıile karşı karşıya. Önümüzde ikiseçenek var. Ya karanlık ya nükleersantral.”

Türkiye’nin büyümesi içinenerji çeşitlenmesine ihtiyacıolduğunu vurgulayan ÖmerSabancı da “güvenlik ve atıkkonusunda teknolojide çok büyükilerlemeler var, yeter kikamuoyunu bu konuda çok iyibilgilendirelim” diyor. Enerji veTabii Kaynaklar Bakanı HilmiGüler ise, “Nükleer enerjiyidünyada Almanya, Japonyaherkes kullanıyor.Karbondioksiti yok ve dünyabunu kullanıyor.” diyerek,bilinçleri bulandırmayaçalışıyor.

Oysa nükleer santrallerinriski radyoaktif etkisinden dolayıdır. Çoğu ülke‘70’lerden bu yana nükleer santral yatımlarındanvazgeçiyor ve var olanları kapatmaya çalışıyor. Dünyaüzerinde nükleer enerji kullanan 32 ülke var. Her yıltoplam 12 bin ton nükleer atık üretiliyor. Bu atıklarındepolanması büyük bir sorun, zira nükleer atıkları yokedecek bir teknoloji henüz bulunmuş değil. Nükleeratıkların yaydıkları radyasyonun ölümcül etkisi nedeniylebaşta Avrupa ülkeleri kendi topraklarında depolamakistemiyor. Nükleer atık içerisinde bulunan Plütonyum’unradyasyon yaymaması için binlerce yıl geçmesigerekiyor.

Ayrıca, nükleer santraller yoluyla enerji üretimi,kapitalistlerin iddia ettiğinin aksine, hiç de ekonomikdeğil. Üstelik 30 yıl içinde sökülmesi gerekiyor.Ortalama bir nükleer santral yaklaşık 3-5 milyar dolaramal oluyor. Böyle bir santral yılda yaklaşık 11 milyarkilovattsaat enerji üretiyor. Diğer yandan ise yıldaortalama 60 metreküp radyoaktif atık açığa çıkarıyor.Atıkların ortadan kaldırılması, yaklaşık 38 milyonEuro’ya mal oluyor.

Elektrik Mühendisleri Odası, Türkiye’de enerjiüretimi krizi değil, enerji yönetimi krizinin olduğunubelirtiyor. Bir avuç asalağın çıkarına uğruna insan veçevre sağlığını yok sayan sermaye devletinin sözcüleriise “ya karanlık ya nükleer” diye dayatmada bulunuyor.Bu kapitalist barbarlara karşı “ya barbarlık yasosyalizm!” demekten ve kapitalizm belasındankurtulmak için örgütlü mücadeleyi yükseltmekten başkaseçeneğimiz yok.

“Hrant için, adalet için!”

Agos Gazetesi Genel Yayın YönetmeniHrant Dink’in katledilmesi ile ilgili davanınüçüncü duruşması 11 Şubat günü görüldü.

Mahkeme devam ederken, “Hrant DinkDuyarlılık Grubu” Adliye önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi. Grup adınaaçıklamayı milletvekili Ayşenur Bahçekapılıyaptı. Bir araya gelme sebeplerinin HrantDink’in katledilmesinin vicdanlarında açtığıyara olduğunu, dava ile ilgili tüm sorumlularaulaşılması gerektiğini söyleyerek, tüm kişi vekuruluşların vicdani açıdan elinden geleniyapmasını istedi.

Daha sonra “Hrant’ın Arkadaşları” adınabir basın açıklaması gerçekleştirildi. “Hrantiçin, adalet için” pankartının açıldığı eylemdebasın açıklamasını Derya Alabora yaptı. Budavanın Hrant’ın cesaretine, samimiyetine,inancına sahip çıkma davası olduğunu, aynızamanda demokrasi ve hukuk sınavı olduğunuifade etti. Alabora şöyle devam etti:

“Hrant’ın arkadaşları olarak talebimiz,hem Hrant Dink cinayeti davasında, hem deErgenekon operasyonu kapsamında açılacakdavalarda, adalet mekanizmalarınıngörevlerini hakkıyla yerine getirmeleri, buşebekenin ve ardındakilerin, ucu nereye gidersegitsin ortaya çıkarılmasıdır. Beklentimiz,Ergenekon operasyonunun Hrant Dinkcinayetine ve benzer şekilde gerçekleşen RahipSantoro cinayetine, Malatya katliamına ışıktutmasıdır... Hrant’ın katledilişinden bu yana,adalet istediği için sokaklara dökülen onbinlerolarak bir kez daha söylüyoruz, burada Hrantiçin, adalet için burada olduğumuz gibi, yarında burada olacağız. Bu ülke ırkçılıktan vemilliyetçilikten arınmış bir ülke olana kadar,Hrant Dink’in arzu ettiği ülke olana kadar,adalet nöbeti tutmaya devam edeceğiz.”

Eylem boyunca “Hepimiz Hrant’ız,hepimiz Ermeni’yiz!” ve “Faşizme inatkardeşimsin Hrant!” sloganları atıldı. Eyleme400 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Nükleer santrallere hayır!

Page 23: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Fahişeleştiren düzen gerçeği! Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Kendine Laura D. ismini seçen genç kadınanlatımına şu sözlerle başlıyor: “Adım Laura. 19yaşındayım. Filoloji öğrencisiyim ve eğitimmasraflarımı ödemek için fahişelik yapmak zorundakaldım. Bu durumda olan yalnız ben değilim. Sanırımbenim durumumda olan 40 binden fazla kız öğrencivar. Her şey garip bir şekilde, nerede biteceği ve buişin hesabını kendime nasıl vereceğimi düşünmedenbaşladı. Ağzımda gümüş kaşıkla doğmadım. Hiçbirzaman lüks ve refah içindeyaşamadım. Ama bu yıla kadar daherhangi bir şeyin eksikliğini deduymadım. Öğrenme isteğim veüniversite yıllarımın yaşamımın engüzel ve sorunsuz yılları olacağınadair inancım vardı. Üniversitehayatımın ilk yılının tam ve gerçekbir kabusa dönüşeceğini hayal bileedemezdim.” (Benim SevgiliAraştırmalarım)

Fransa’da üniversite eğitimioldukça pahalı ve bu sorun, yakınzamanda Türkiye’de de sanki sihirlibir değnekmiş gibi lanse edilen burssistemi ile aşılmaya çalışılıyor.Eğitimin paralılaştırılması sürecininbir ürünü olarak Fransa’da bugününiversiteye kayıtlı olan 2.2 milyonöğrencinin %45.5’i çalışarak okuyor.Yine yapılan araştırmalara göre, 225 bin üniversitelieğitim giderlerini karşılayabilmekte zorlanıyor.Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 40 binden fazlaöğrenci ise eğitim giderlerini fuhuş yaparak karşılıyor.Öğrencilerin fuhuş yaparak geçimlerini sağlamalarınıngerisinde elbette kapitalist toplum düzenininaşındırdığı değer yargılarının, bireycileşmenin veyabancılaşmanın da dolaysız etkileri sözkonusu, ancaktemel etkenin maddi olanaksızlıklar olduğu açık. ZiraLaura D. örneğinde de görüldüğü gibi Fransa’da bursalmak çok kolay değil. Not ortalaması vb. kriterlerinyanısıra farklı kriterler de devreye giriyor. Örneğinbabası işçi, annesi ise hasta bakıcı olan Laura D.,temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmasına rağmen,burs alabilmek için fazla zengin bulunuyor.

Fransa’da yayınlanan ve “Benim SevgiliAraştırmalarım” ismini taşıyan bu çarpıcı öz yaşamöyküsü ile gündeme oturan konunun Fransa’ya özgüolmadığını bilmek için ise alim olmak gerekmiyor.Hafızalarımızı biraz zorlayarak bir 10 yıl geriyegittiğimiz zaman, burjuva medyada ODTÜ’lü gençkadınların eğitim giderlerini karşılayabilmek içinfahişelik yaptıklarını ilan eden haberlerihatırlayabiliriz. Bu haliyle sorunun evrensel olduğu veeğitim alanında neo-liberal politikalar etkinleştiğiölçüde derinleştiği açık...

Laura D.’nin adını silip, yerine Ayşe, Fatma yazın...

Sermaye düzeninin bugün geniş gençlikyığınlarına vaadebilecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Bu,Türkiye’de de, Fransa’da da böyledir. Gençlikyığınları bir yandan meta düzeninin değer yargıları ileadım adım ahlaki bir çöküntünün içine itilirken, diğeryandan geleceksizlik içerisinde kıvranmaktadır.Dünyanın hemen hemen bütün gelişmiş kapitalisttoplumlarında eğitimin paralılaştırılması süreci

hızlandırılmıştır. İşçi ve emekçi çocukları eğitimgiderlerini karşılayabilmek için çok ağır bedellerödemektedir. Sermaye düzeni gençlerin önüne ucuzemek sömürüsünden beden sömürüsüne genişyelpazede bir seçenekler yığını sunmaktadır. Ve buseçeneklerin çıktığı kapı ise ya intihar ya da hercinsten köleliğin içselleştirilmesi olmaktadır. Gelinenyerde eğitim giderlerini karşılayamadığı için birkaç yıl

önce intihar eden Özkan’la ya dasilah sanayii için çalıştırılanODTÜ’lü öğrenciler ile fahişelikyaparak yaşamlarını sürdürmekzorunda kalan üniversitelilerarasında niteliksel bir farktanımlamaya çalışmak, beterinbeteri var tesellisinden öte biranlam ifade etmeyecektir.

Türkiye’de bugün resmentartışılmasa da Laura D. ile aynıkoşullarda yaşayan binlerceüniversite öğrencisininbulunduğu bir gerçek. Ve yineçiçeği burnunda YÖKBaşkanı’nın açıklamalarınabakarak önümüzdeki yıllarda busayının katlanarak artacağıgünyüzü gibi

ortada. LauraD.’nin yaşam öyküsü de bu yüzdenkapitalist barbarlığın, sermayedüzeninin fahişeleştiren yüzü olarakokunmalı ve kavranmalıdır.

Düzen fahişeleştiriyor, Baskın Oran aracılık

yapıyor!

“Benim SevgiliAraştırmalarım” kitabı ile ilgilitartışmalar, tam da Türkiye’deparalı eğitim modellerinin solmaskesi takmış liberallertarafından teorize edildiği vegüzellendiği günlere denk geldi.Bu eş zamanlılık, 22 Temmuzseçimlerinde reformist solun genişçebir kesiminin, nasıl bir siyasal-toplumsal modeletrafında kenetlendiğinin gözler önüne serilmesiaçısından da oldukça yararlı oldu. Zira solun ortak

adayı, ezilenlerin sesi olma iddiasındaki Oran, yeniYÖK Başkanı eğitimin paralılaşması ile ilgili birkaçcümle kurar kurmaz, hızla paralı eğitimsavunuculuğuna soyundu ve Laura’ları fahişeleştirenAvrupa modelini güzelleye güzelleye bitiremedi.

Baskın Oran’ın 13 Ocak tarihli Radikal İki ekindeyer alan yazısının başlığı konuyu özlü bir biçimdeanlatıyor: “Bedava üniversite ezberi”...

Seçim süreci boyunca bir yandan solundeğerlerinden nemalanarak bu değerlere üstü açık birsaldırıyı başlatan Oran, 13 Ocak tarihinde kalemealdığı bir yazı ile, seçim dönemi boyunca“işgücünden” faydalandığı gençler için nasıl birgelecek kurguladığını özlü bir biçimde ifade etmişoldu. Burjuvazinin tezlerinin bir tekrarından ibaretolan bu yazıda yeralan önermelerle Laura D’nin özyaşam öyküsü kısaca karşılaştırıldığında, bir ay kadarönce Gregor Samsa olarak nitelediğimiz BaskınOran’a daha ağır bir “sıfat” yakıştırmak gerekiyor.

“Üniversite paralı olur ama isteyene, ihtiyacı olana4 yıl burs verilir!” Baskın Oran’ın sözkonusu yazısınınözeti ve ciddiye alınır tek tezini bu cümle oluşturuyor.Zira Oran, burjuvazinin yıllardır uygulamak içintaklalar attığı bu tezi emekçi gençlerinin yararınaymışgibi sunma acizce çabasına girişerek, “burs alanöğrenci, ‘bursum kesilir’ diye daha çok ders çalışır”vb. cinsinden saçma sapan gerekçeler ortaya atıyor.

Sonuç olarak, yazının özetimahiyetindeki bu tek cümle,Laura D.’yi fahişeliğe itensürecin de ilk halkasınıoluşturuyor. Evet, sermaye düzenifahişeleştiriyor! Baskın Oran isesermaye düzeninin daha genişkesimleri fahişeleştirmekten başkabir işlev taşımayan bu tezlerinisavunarak ve savunmanın daötesinde güzelleyerek, sermayedüzeninin fahişelik dayatmasınaaracılık yapıyor!

Baskın Oran’ı solun ortak adayıolarak tanımlayan ve peşinetakılanlarsa bütün bunlara nesnelolarak çanak tutuyor. Bu tablodakendini sorgulaması gerekenler,seçim dönemi boyunca bu çirkefpolitik düzleme eklemlenenlerdir. Zira

buradaki politik düzlem, emeği de, bedeni de üçkuruşa satabilecek cinstendir!

Fahişeleştiren düzene çanak tutmak!A. Eylül

İzmir LGP’den paralı eğitime karşı protesto!10 Şubat günü Karşıyaka Çarşı girişinde YÖK Başkanı Y. Ziya Özcan’ın “Herkes üniversiyeye gitmemeli,

tüm üniversiteler paralı olmalı” yönlü açıklamalarını protesto etmek için imza topladık. Yanısıra ajitasyonkonuşmaları eşliğinde Liselilerin Sesi satışı yaptık. Ajitasyon konuşmalarımızda, tüm ülke gündemini aylardırel kadar beze sıkıştıranların, toplumu laik-antilaik kutuplaşması temelinde bölenlerin, aynı süreçte saldırıyasalarını bir bir meclisten geçirdiklerini, YÖK Başkanı’nın da buradan aldığı güçle pervasızca emekçiçocuklarına hakaret ettiğini vurguladık. Bu ticari zihniyeti bulunduğumuz her alanda teşhir ve protestoedeceğimizi dile getirdik.

İki saat boyunca gerçekleştirdiğimiz dergi satışımıza halkın yoğun bir ilgisi oldu. 200’e yakın imzatopladık, Liselilerin Sesi’ni ve yerel yayınımız Katalizör’ü işçi ve emekçi çocuklarına ulaştırdık. İnsanların birmeta haline getirilen eğitim sistemine karşı olağanüstü tepkisi olduğunu gözlemledik. Ticari eğitime karşıtorunu için imza atan yaşlı bir teyzenin sözleri çok şeyi özetliyordu: “Ülkeyi kaç aydır türban için oyalıyorlar,bizim gerçek gündemimiz yok mu? Üniversiteler paralı olursa oğlumu, kızımı yarın nasıl okutacağım?”

İzmir Liseli Gençlik Platformu Girişimi

Page 24: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Batılı emperyalistlerin “istikrar vahası” Kenya,geçen Aralık ayında yapılan devlet başkanlığıseçimlerinin ardından kaosa sürüklenmiş, kısa süredeyayılan çatışmalarda bini aşkın insan öldürülmüştü,yüzbinlerce Kenyalı ise yerini yurdunu terk etmekzorunda kalmıştı. “Vaha”nın çöle dönüşmesinişimdilik çıkarlarına uygun bulmayan emperyalistgüçler, tarafları uzlaştırmak için temsilcilerini acilenbaşkent Nairobi’ye göndermişti.

Sürece ağırlığını koyan ABD-Britanya ikilisi, eskiBM genel sekreteri Kofi Annan aracılığıyla taraflarıiktidar ve rant paylaşımı konusunda anlaşmayazorladı. Savaş kundakçılarına yakınlığıyla bilinenşimdiki BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun da, KofiAnnan’la birlikte Nairobi’ye giderek,Washington’daki efendilerin hedefe ulaşması içinçalıştı.

Son günlerde Nairobi’den gelen haberlerebakılırsa, günler boyu süren görüşmeler sonundataraflar uzlaşmaya varmış görünüyor. BaşkentNairobi’de gazetecilere konuyla ilgili açıklama yapanKofi Annan, gelecek hafta uzlaşmaya varılabileceğinisöyledi. Annan, “Hepimiz siyasi bir uzlaşmaya ihtiyaçolduğunda, siyasi uzlaşının gerekli olduğunda hemfikiriz ve böylesi bir uzlaşının ayrıntıları üzerindeçalışıyoruz” dedi.

Kenya’dan gelen haberlerde, hile yaparak

cumhurbaşkanlığı koltuğunu gaspeden MwaiKibaki’nin partisinin, ana muhalefetteki TuruncuDemokratik Hareket ile yetki paylaşımına dayalıgeçici bir hükümet kurulmasına razı olduğubildiriliyor. Ancak sözkonusu hükümetin göreve nezaman başlayacağı ya da kaç yıl ülkeyi yöneteceğinedair kararların henüz netleşmediği ifade ediliyor.Muhalefet tarafının ise “olumlu bir gelişme”densözetmekle yetindiği dile getiriliyor.

Nairobi’de bulunan gözlemciler siyasi süreçteciddi bir değişim olduğu, çıkmazın aşılıyor gibigöründüğü, iyimser bir havanın oluşmaya başladığıyönünde yorumlar yaparken, “kabile savaşları”görünümü alan çatışmaların faturasını ödeyen yoksulKenyalılar’ın olayları nasıl yorumladığına dair kaydadeğer bilgilere ulaşılamıyor.

Sınıf çatışmalarının üzerini örten etnik, dinsel,mezhepsel savaşlar, kabileler arası çatışmalar,halkların birbirini boğazlamasından başka bir işeyaramıyor. Başka bir ifadeyle, birbirini boğazlayanhalklar kölelikten kurtulamıyor. Bu yönüyle bu türçatışmaların bitirilmesi şarttır. Ancak pek çok örnektegörüldüğü gibi, Kenya’da da emperyalist güçlerinsürece dahil olmaları, halklar arası kardeşliği tesisetmenin önünde engeldir. Yapay ayrımlara son veriphalklar arası kardeşliği inşa etmek ise, emperyalistlerile işbirlikçilerine karşı birleşik direnişten geçiyor.

Kenya’da iğreti çözüm!

Aç, susuz, ilaçsız, elektriksiz bırakılan GazzeŞeridi’ndeki bir milyon 500 bin Filistinli, Gazze-Mısır arasındaki 12 km’lik sınır duvarının 8 km’siniyıkmış, Mısır’a akın ederek emperyalist-siyonistkuşatmayı kısa süreli de olsa parçalamıştı. Birkaçgün süren “özgürlüğü” değerlendiren Gazzeliler’inneredeyse tümü Mısır’a giriş-çıkış yapabilmişti.

Aksi yöndeki iddialarına rağmen (ki HüsnüMübarek yönetimi Filistin halkının dostu olduğunuiddia eder), Refah sınır kapısını kapatan Mısır,gerçekte “Gazze hapishanesi”nin gardiyanlığınıyapıyor. Zira Refah, Gazze’nin dünyaya açılan tekkapısıdır. Ancak bu kapı geçen yazdan beri gericiMübarek yönetimi tarafından kapalı tutuluyordu.

Gazzeliler duvarları yıkıp Mısır’a akın ettikleriandan itibaren ABD-İsrail ikilisinin baskısına maruzkalan Amerikancı Mısır rejimi, hem Filistin halkınınkararlı direnişini kırmakta zorlandığı hem Araphalklarının tepkisinden çekindiği için sınırı hemen kapatamamıştı. Fakat ilk fırsatta gardiyanlığa başlamaktangeri durmadı.

Gazze’deki yönetimi elinde tutan Hamas örgütü ile Filistin halkının Refah kapısının sürekli açık tutulmasıyönündeki talepleri, Kahire’deki gericiler tarafından kulak arkası edildi. Filistinliler’in bu yöndeki ısrarı Mısırrejiminin tehditleriyle karşılaştı.

Mısır sınırında istikrarsızlık yarattıkları gerekçesiyle hem İsrail’i hem de Hamas’ı eleştiren Mısır DışişleriBakanı Ahmet Ebul Geyt, devlet televizyonundaki bir söyleşide, “Mısır sınırını her kim ihlal edersebacaklarını kırarız” dedi. İsrail’i Gazze Şeridi’ni dış dünyaya kapatarak insani kriz yaratmakla suçlayan EbulGeyt, Hamas’ı da İsrail’e yönelik füze saldırıları nedeniyle eleştirdi.

Görünen o ki, Filistinliler ile ırkçı-siyonistleri aynı kefeye koyan Mısırlı bakan, Gazze’yi abluka altına alanemperyalist-siyonist güçlerle girdiği suç ortaklığının üstünü örtmeye çalışıyor. Oysa Gazze’deki Filistinliler’invahşi bir abluka ile boğulmak istendiği somut bir durumdur. Refah sınır kapısını kapatarak emperyalist-siyonist güçler adına gardiyanlık yapan Mısır rejimi ise, Filistin halkı şahsında insanlığa karşı işlenen bu ağırsuça ortak olmaktadır.

Dünya sendikalarıİstanbul’da buluşacak!

DİSK’in 13. Genel Kurulu 15-17 Şubattarihlerinde gerçekleşecek. DİSK, GenelKurulu’ndan bir gün önce ise, bir sempozyuma evsahipliği yapacak. 14 Şubat 2008 tarihindeCaddebostan Kültür Merkezi’nde “UluslararasıSendikal Hareket ve Sendikal Mücadelede YeniDeneyimler” başlıklı bir sempozyumdüzenlenecek.

DİSK sempozyumla ilgili yaptığı açıklamadaşunları söyledi: “Bir gün sürecek sempozyum,uluslararası sendikal hareket içinde görülen farklıanlayışların temsilcilerini bir araya getirerek,uluslararası deneyimleri paylaşma ve karşılaştırmaşansı yaratacak. Sempozyumda, sendikal haklarkapsamında neo-liberal politikalar karşısındageliştirilen mücadele yolları, sendikalarınhükümetlere ve uluslararası tekellere karşıaldıkları tutumlar, üçlü yapılara katılımları ve eldeedilen başarılar değerlendirilecek. Bunun yanısıra, uluslararası sendikal yapıların yerelçalışmalara katkıları, uluslararası dayanışmanınönündeki engeller ve başarılı örnekler detartışılacak.”

Sempozyuma Uluslararası SendikalarKonfederasyonu (ITUC) Cenevre Bürosu MüdürYardımcısı Raquel Gonzales, İngiltere’den TUC-CWU Genel Sekreteri Billy Hayes, Güney AfrikaCumhuriyeti’nden COSATU Başkan YardımcısıViolet Seboni, Güney Kore’den KCTU GenelBaşkan Yardımcısı Young-Ok Jin, Filipinler’denKMU Genel Başkanı Elmer Labog, Arjantin’denCTA Uluslararası İlişkiler Danışmanı HectorEduardo Mendez, Brezilya’dan CUT Uluslararasıİlişkiler Danışmanı Clair Siobhan Ruppert veFransa’dan CGT Uluslararası İlişkiler ve AvrupaSorumlusu Mariannick Lebris katılacak. AyrıcaTürkiye’den akademisyenler, gazeteciler,sendikalardan ve demokratik kitle örgütlerindentemsilciler yeralacak.

İzmir Cezaeviİnisiyatifi:

“Tecrite son!”Hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine, keyfi

uygulamalara ve tecrite karşı eylem yapan İzmirCezaevi İnisiyatifi, 9 Şubat günü Konak Postanesiönünde toplanarak Adalet Bakanlığı’na mektupgönderdi.

Eylemde “Hapishanelerde baskı, saldırı vetecrite son!” pankartı açıldı. Yapılan açıklamada,hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri her geçen günartarken “özgürlük” söylemlerinin türbanvesilesiyle dile getirildiği, hapishanelerdeki hakihlallerinin özgürlük kapsamı dışında ele alındığıvurgulandı. Hapishanelerde yaşanan ölümlere,hücre saldırısına, kamerayla yapılan sohbet“hakkı”na, sürgün ve sevklere değinildi. Açıklama,hapishanelerde yaşanan ölümlere, tecrite vesaldırılara son verilmesi çağrısıyla son buldu.

Eyleme BDSP, Alınteri, Partizan da katılarakdestek verdi. Yaklaşık 30 kişinin katıldığı eylemde“Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Tecritölümdür, istemiyoruz!”, “İçerde, dışarda hücreleriparçala!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir

Gerici Mısır rejiminden Filistinliler’e küstah tehdit

Page 25: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Afganistan’daki aczi giderek derinleşenemperyalist-kapitalist düzenin savaş aygıtı NATO,“44. Münih Güvenlik Konferansı”nı Almanya’nınMünih kentinde gerçekleştirdi.

“Silah tüccarlarının Davos Forumu” olarak bilinenMünih Güvenlik Konferansı’na aralarında TayyipErdoğan’ın da bulunduğu 250’ye yakın kişi katıldı.Generaller, silah tüccarları, askeri danışmanlar, savaşsimsarları, siyasetçiler topluluğunun katıldığı zirvedeöncelik, yeni savaş planları hazırlamaya hasredildi.

BMW’nin bünyesinde yer alan Quandt StiftungVakfı ile Alman ordusu tarafından organize edilenkonferansın güvenliğini, Alman ordusuna bağlı400’ye yakın ağır silahlarla donatılmış komandolarınsağladığı bildirildi. Yanısıra Almanya’nın çeşitlieyaletlerinden getirilen 5 bine yakın polis dekonferansın toplandığı otelin çevresindekonuşlandırıldı. Münih kentinin hava sahası zirvebitene kadar uçuşlara kapalı tutuldu.

Savaş baronları adına yapılan açıklamaya göre,ağır silahlarla donanmış binlerce kişilik bir ordutarafından korunan konferansın gündemini,“İstikrarsız Dünya: Değişen İktidar Dengeleri, EksikStratejiler...” oluşturdu. Halkların kanını akıttıkçakasaları dolan savaş baronları, konferans boyuncayeni askeri stratejiler belirlemek, ortak askeri savaşplanları hazırlamak, yeni savaş koalisyonları kurmakiçin çaba harcadılar.

Kapitalist devletlerin militarist, bürokratik, siyasikurum temsilcilerinin yanısıra, enva-i çeşit savaşaracı üreten çok sayıda büyük tekelin temsilcileri dekonferansta hazır bulundu. Aralarında BOEING,BMW, Siemens AG, Rolls Royce, Lockheed Martin,Ford, General Dynamics Corporation gibi büyükşirketlerin temsilcilerinin de bulunduğu savaş sanayiipatronları, kapitalist devlet temsilcileriyle kafa kafayavererek halklara karşı yeni cepheler açmanın yollarınıaradılar.

Konferansa katılan büyük tekellerin eziciçoğunluğunun ilgi alanlarına bakıldığında, halklarakarşı yeni cepheler açılmasına verdikleri öncelik dahakolay anlaşılır.

Tank parçaları ve top üretim şirketi, elektroniksistemler ve lojistik şirketi, savaş gemileri ve sualtısavaş botları üretim şirketi, tank üretim şirketi, uçakve silah üretim şirketi, uçak üretim şirketi, tank veküçük çaplı silahlar üretim şirketi, silah elektronikteknolojisi üretim şirketi, askeri danışmanlık şirketi...

Halklara karşı yeni cepheler açmak içindüzenlenen bir konferansın açılış konuşmasını yapma“şerefi”nin Türk sermaye devletinin başbakanı TayyipErdoğan’a verilmesi rastlantı olmasa gerek. Bölgehalklarının emperyalist-siyonist güçlerin hedefindeolduğu, dahası bu halklara karşı yeni cephelerinaçılması için hazırlıkların devam ettiği bir dönemde“Ortadoğu’da Türkiye’nin rolü” üzerine konuşandinci takımının başı Erdoğan, hükümetiyle birliktekimlerin hizmetinde olduğunu bir kez daha teyit etmişoldu.

Ülke içinde bir bez parçasını bayrak yapıp“özgürlük savaşı” yürüten dinci gericiliğin başı, savaşbaronlarının huzurunda Ortadoğu’da yeni rollerüstlenme doğrultusunda yaptığı konuşma ile savaşbaronları indindeki “itibarını” epey yükseltmiş olmalı.

Uğursuz konferansa damgasını vuran bu kezPentagon’un şefi general Robert Gates oldu. NATO

üyesi devletleri Afganistan bataklığına dalmayaçağıran ABD Savunma Bakanı, aksi halde savaşaygıtının işlevini yerine getiremeyeceği konusundauyardı.

Zirvede konuşan Pentagon şefi, Avrupakamuoyuna seslenerek, Afganistan’da savaşmaktankaçarsanız, terörden kurtuluşunuz olmaz tehdidinisavurdu. ABD’li generale göre, NATO üyesi devletlerAfganistan’da kazanmak için ABD savaş makinesiylegiriştikleri suç ortaklığını daha da pekiştirmelidir.

“Savaşmak isteyen ve istemeyenlerden oluşanikiye bölünmüş bir ittifak olamayız, olmamalıyız”diye konuşan Gates, Avrupa ülkeleri başta olmaküzere diğer ülkeler de Afganistan işgaline katkıdabulunmazlarsa, bunun “NATO’nun sonu” anlamınageleceğini savundu.

NATO şefi De Hoop Scheffer de, konferanstayaptığı konuşmada, NATO’ya üye ülkelerinAfganistan’daki çabalarını takdir ettiğini belirtti,“ancak müttefikler Afganistan’daki çabalarınıartırabilir” diyerek, işgal kuvvetlerinin içindebulunduğu açmazı da yeniden hatırlattı.

Bilindiği gibi komutasını NATO’nun devraldığıAfganistan’daki işgalci güç İSAF bünyesindekibirliklerden sadece ABD, İngiltere, Hollanda, Kanadaçatışma bölgelerinde asker bulunduruyor. Bu aradaKanada, kısa süre önce, diğer NATO üyelerinin askergöndermemesi durumunda kuvvet çekeceğiniaçıklamıştı. Baskılara direnen Alman emperyalizmiise, halen çatışma bölgelerine asker göndermektenkaçınıyor. Afganistan’dan tabut taşımaktan çekinenTürk generalleri de çatışmalı bölgeye gitmeyi gözealabilmiş değiller.

Afganistan işgalindeki fiyasko, tüm kıyıcılığınarağmen savaş aygıtının gücünün sınırları olduğunuortaya koyarken, Münih Güvenlik Konferansı, buaygıtın halkların geleceği açısından büyük bir tehlikeoluşturduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Zirveyi protesto eden binlerce kişi, savaş aygıtıNATO’yu lanetlerken, emperyalist savaş ve işgallereson verilmesini talep etti. Bu ve benzer eylemleranlamlı ve gerekli olmakla birlikte, eylemlerin sonuçalıcı olabilmesi için, mücadelenin savaşın kaynağıolan tekelci kapitalizmi de hedef alması gerekiyor.

Savaş örgütü NATO dağıtılsın! Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Savaş aygıtı NATO’nun 44. Münih Güvenlik Konferansı…

Halklara karşı yeni cepheler açma arayışı

Münih’te protesto eylemi!44. Münih Güvenlik Konferansı’nda biraraya gelen

savaş tacirlerinin gündeminde dünyadaki değişeniktidar dengeleri vardı. Karşı cephede ise gösteriler veformlar...

9 Şubat günü Münih Marienplatz’da düzenlenen ve10 bin kişinin katıldığı eylem saat 16.00’da başladı.Eylemde değişik kurumlar konuşmalar yaptılar. Kitlenincanlılığı atılan sloganlara da yansıyordu.

Diğer taraftan eylem alanı ve çevresi tam anlamıylapolis kuşatması altındaydı. Eyleme katılmak isteyenkişiler ya kontrolden geçiriliyor ya da yol güzergahıdeğiştiriliyordu.

Saat 18.00’de yürüyüşe geçen kitle, yol boyuncataşıdıkları pankart ve dövizlerde emperyalist işgal ve savaşı protesto etti.

Biz de eyleme, BİRKAR imzalı, “Emperyalist işgal ve savaşa karşı enternasyonal dayanışmaya!” şiarınınyazılı olduğu pankartımızla katıldık.

Yürüyüş Başbakanlık binası önünde yapılan konuşmalarla sona erdi.BİRKAR / Stuttgart

Page 26: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Yurtdışında bir süredir, faşist saldırılara ve şovenizmekarşı “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarıyla,politik-pratik bir faaliyet yürütüyoruz. Bu faaliyetin birparçası olarak 10 Şubat günü bir gece gerçekleştirdik.Gecemize 200’ün üzerinde işçi, emekçi ve genç katıldı.

Etkinliğimizin öncesinde yaşanan yoğun pratiksüreçten dolayı, etkinliğin ön hazırlıklarını iki hafta gibikısa bir süre zarfına sığdırmak zorunda kaldık. Köln’ünbelli başlı yerlerine 500 afiş yaptık. Emekçi mahallerindeposta kutularına ve esnafa binlerce el ilanı dağıttık.Onlarca emekçi evini ziyaret ederek etkinliğe davet ettik.

Etkinliğimiz kısa bir açılış konuşması veselamlamayla başladı. Devrim ve sosyalizm davasıuğruna şehit düşen devrimciler için saygı duruşununardından, içerisinde Salkımsöğüt şiir grubundanarkadaşların da yeraldığı yedi genç arkadaş, canlı müzikeşliğinde, Nazım, A. Arif ve diğer devrimci şairlerimizinşiirlerinden oluşan bir şiir dinletisi sundular.

Etkinliğin konuşmasını yapmak üzere sahneye davetedilen yoldaş konuşmasında, T. Erdoğan’ın bir gün önceMünih’te katıldığı NATO toplantısı ve etkinliğimizle aynıgün Köln’de yaptığı gövde gösterisine değinerek başladı.Türkiye’deki laiklik-şeriat sahte ikilemi, Kürt sorunu,Alevi sorunu ve son zamanlarda mayalanmaya başlayanyeni bir işçi hareketinden bahsettikten sonra,konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Bir ülkede KomünistManifesto 160. yılında, üstelik de ona sahip çıkan,içlerinde, o ülkenin namuslu ve dürüst aydınlarının dabulunduğu yüzlerce kişi tarafından, birkaç gün boyuncave hararetle tartışılıyorsa, o ülkede umut var demektir.”

Ardından Köln İşçi Gençlik-Kültür Evi tiyatro grububu etkinlik için hazırladığı bir oyunu sergiledi.

Türkiye’de polise tanınan yeni yetkilerle birlikte hatsafhaya ulaşan ve sıradan vatandaşın bile nasibini aldığıpolis terörünü teşhir eden kısa oyun beğeniyle izlendi.

Aradan sonra, etkinliğimize dayanışma amacıylakatılan sanatçı dostumuz Mikail Aslan, beş kişilik birkadro ile sahneye çıktı. Zazaca ağırlıklı parçalarseslendiren Mikail Aslan, etkinliğimize güç ve coşkukattı. Bir saatten fazla bir süre sahnede kalan Aslan’ınyaptığı samimi konuşmalar sempati toplarken, sahneyedavet ettiği Dersimli bir emekçi kadının söylediği Zazacabir parça da oldukça beğenildi.

Katılımı, programı ve coşkusu ile nitelikli, tok vedevrimci bir etkinlik gerçekleştirdik.

Köln İşçi-Gençlik Kültür Evi emekçileri

Köln’de Erdoğan protestosu!Sermaye devletinin başbakanı Tayyip Erdoğan 10

Şubat’ta Köln’e geldi. Köln’ün Deutz semtinde bulunanyaklaşık 18 bin kapasiteli Kölnarena’da yapmak istediğigövde gösterisi, DEKÖP-A bileşenleri ve YEKKOM’unortaklaşa organize ettiği bir mitingle protesto edildi.

Erdoğan önce Almanya’nın Ludwigshafen kentineuğradı. Burada, neo nazilerce kundaklama ihtimali ağırlıkkazanan yangında yaşamını yitirenlerin ailelerini ziyaretetti, sahte gözyaşları döktü. Geçtiğimiz günlerdeİstanbul’un göbeğinde 23 kişinin yaşamını yitirdiğiyangının sorumlularından biri olan Erdoğan’ın bu davranışıtam bir utanmazlık örneğiydi.

Ardından Münih’deki 44. NATO Güvenlik Zirvesi’nekatıldı. Başta ABD olmak üzere, emperyalistlere bir kez daha bağlılığını bildirdi, dünya halklarının aleyhine tümkararların altını imzaladı. Köln Erdoğan’ın üçüncü durağı oldu.

DEKÖP-A bileşenleri Köln’de, Türkiyeli emekçilerin yoğun olarak oturdukları birkaç semtte gruplar halinde,Erdoğan ziyaretini teşhir eden mitinge çağrı bildirileri dağıttılar, afiş çalışması yaptılar. Yapılan bu sınırlı amaanlamlı çalışma, hem çalışmayı yapanlar ve hem de hedef kitle üzerinde olumlu bir etki bıraktı.

Köln’deki protestoya yaklaşık bin kişi katıldı. Kürt kitlesinin çoğunluğunu oluşturduğu mitingde 4 saat boyuncafaşizm, şovenizm ve gericilik karşıtı sloganlar atıldı. Protestoya Anadolu Federasyonu da katıldı. Ortak pankartınyanısıra her kurum kendi pankartını açtı, çok sayıda döviz taşıdı.

Bir-Kar olarak eyleme “Faşizme ve şovenizme karşı yaşasın halkların kardeşliği!” yazılı pankartımızla katıldık.Eylemde DEKÖP-A’nın ortak bildirileri yaygın şekilde dağıtıldı.

Eylemde “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Kürdistan faşizme mezar olacak!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”,“Terörist Erdoğan!” sloganları sıklıkla atılırken, Kürt kitlesi sık sık “Biji serok Apo”, “PKK halktır, halk burada!”sloganlarını attı.

Erdoğan taraftarlarıyla zaman zaman gergin anların da yaşandığı protesto mitingi oldukça coşkulu biratmosferde gerçekleşti.

Bir-Kar / Köln

BİR–KAR:“Ludwigshafen’daki katliamınsorumlusu Alman sermayedüzenidir!”

“(...) 3 Şubat 2008 tarihinde, Almanya’nınLudwigshafen kentinde, Türkiyeliler’e ait 4katlı bir binada büyük bir yangın çıktı. Buyangında, 5’i çocuk toplam 9 kişi yaşamınıyitirdi, 2’si ağır olmak üzere 60 kişi deyaralandı.

Önce yangının gaz sızması sonucumeydana geldiği açıklaması yapıldı. Fakat,yangından kurtulan iki çocuğun, ‘’yangınaorta yaşlı bir adamın yol açtığı’’ şeklindekiaçıklamaları ile olayın niteliği değişti.Yangının, bir gaz sızması değil de, neo-nazilerce gerçekleştirilen bir kundaklamasonucu çıktığı iddiası, gündeme bir bombagibi düştü...

Sözkonusu olan Avrupa ve Avrupa’nın engelişmiş ülkesi olan Almanya’dır. Almanya, bu‘’yaşlı kıta’’ nın en zengin ülkesidir. Hala,refahın ve temel hak ve özgürlüklerin kalesiolarak sunulmaktadır. Nedir ki gerçek bununtersidir. Hiçbir yalan makinesi, bu arada daAlman devleti, insanlığın gözleri önündecereyan eden olayların gerisindeki temelgerçekleri gizleyemez.

Ludwigshafen’deki yangının çıktığı 4 katlıbina tümüyle ahşaptır. Yangına karşı hiçbirdayanıklılığı yoktur. ... Dünya zengini Avrupave Almanya, insanlığın konut sorununuçözememiştir. En temel hakkı olan, yaşamhakkının güvencesi de yoktur. Almanya’da dainsan yaşamı hiçe sayılmaktadır ve her şeyAlman tekellerinin aşırı kar hırsına göredüzenlenmiştir.

Öte yandan Almanya, günümüzdeAvrupa’da ayrımcılıkta, yabancıdüşmanlığında ve ırkçılıkta başı çekmektedir.Faşist propaganda gitgide meşrulukkazanmaktadır. Faşist partilerin propanda,örgütlenme ve insanlık dışı her türlü eylemininönündeki engeller kaldırılmıştır. Hitler artığıneo-nazi çeteler sokaklara salınmıştır. ...Dolayısıyla, hangi nedenle çıkmış olursaolsun, öncekilerin olduğu gibi bu olayın asılsorumlusu da, kendi sefil çıkarları içininsanların yaşamını hiçe sayan, ırkçılığı veyabancı düşmanlığını kışkırtan, Neo-nazilerikundaklama eylemleri için teşvik edipcesaretlendiren, Alman tekelleri ve devletidir...

İşçilerin Birliği Halkların KardeşliğiPlatformu olarak, Ludwigshafen’deki katliamıprotesto ediyor, yerli-yabancı, doğulu-batılıtüm uluslardan işçileri, emekçileri, ilerici vedevrimcileri, birleşik bir sınıf mücadelesi içinher türlü çabayı ortaya koymayaçağırıyoruz.”

İşçilerin Birliği, Halkların KardeşliğiPlatformu

7 Şubat 2008

İşçilerin birliği, halkların kardeşliğini büyütelim!26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Köln’de “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” gecesi

Page 27: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Düzen içi çatışma üzerine... Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Demokrasi mücadelesi mi, iktidarçekişmesi mi?

M. Can Yüce

Son iki haftadır siyasal gündemi “türban”eksenindeki gelişmeler, tartışmalar etkilemektedir.Türban eksenli gelişmeler ve tartışmalar, aynızamanda büyük bir kafa karışıklığını yaratmakta,kavram kargaşası yaratarak yoluna devam etmektedir.

Şu anda etkin olan iki taraf var. Biri, türbanınüniversitelerde serbest olmasını savunan ve bunuözgürleşmenin, demokraside ilerlemenin bir gereğisayan taraf; diğeri, bu girişimi laiklik karşıtı ve İslamigericilik olarak lanse eden ve “Laik Cumhuriyeti”koruma adına ilgili kurumları ve toplumu hareketegeçirmeye çalışan taraf...

Kuşkusuz birinci tarafın bayraktarlığını yapan,temel gücünü oluşturan AKP’dir, onu bütün dini veliberal çevreler, MHP türünde İslamiyet’i Türkçülüğünhizmetine koşturan faşist partiler, tarikatlardesteklemektedir... Bu noktada iç ve dış tekelcisermaye güçlerini de unutmamak gerekiyor. Bunlarınbaşında ABD’nin sağladığı desteği not etmek gerekir.

Öbür tarafta kendisini kemalist, cumhuriyetçi velaik olarak tanımlayan güçler var, bunun başını daCHP çekiyor. Ama bu ikincisinin AKP-MHP ittifakıkarşısından bir şey yapamadığı da akılda tutulmasıgereken bir olgudur! Ordu ise “bizim bu konudakitutumumuz biliniyor. Malumu ilan etmenin anlamıyok” türünde açıklamalarla daha “geriden” ve“edilgen” bir duruş sergilemektedir... Bunu 27 Nisandarbe girişiminden alınan ders olarak yorumlayanlarda az değildir. Ancak sorunun daha derinlerinde başkahesaplar mı var, yoksa bu başka bir şeye mi dayanıyor;bu soruya kesin ve tam bir yanıt vermek bu aşamadagüçtür! Baykal türünden politikacılar, ordunun bututumunu “gölge etmesinler başka ihsan istemez”biçiminde bir tepkiyle karşıladılar. Kısacası gelişmelerbiliniyor. Daha faza ayrıntıya girmek fazlalık olurkanısındayız.

Peki, türban ekseninde yaşananları nasıl okumak,nasıl değerlendirmek gerekir? Bu konuda devrimcitutum nedir, ne olmalıdır? Bu sorulara kısa kısayanıtlar getirmek, yaratılan puslu havanındağıtılmasına, devrimci demokratik tutumunnetleşmesine katkı sunacaktır düşüncesindeyiz.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, ortada birdemokrasi mücadelesi, hak ve özgürlükleri genişletmeçabası yok! AKP ve onu destekleyen güç ve çevrelerinböyle bir programı, dahası niyeti ve eylemi yok!

Aynı şekilde kendisini laik, cumhuriyetçi olaraktanımlayan kesimin de “gericilik ve şeriat” tehlikesinekarşı “ileri ve çağdaş” bir yaşamı savunma gibi birderdi ve programı yok...

Sorunun özü, demokrasi, modernizm ve gerilicilikarasındaki mücadele sorunu değildir! Sorunun özü,iktidar mevzilerini genişletme ve koruma çekişmesidir.Bu iktidar çekişmesi, ideolojik ve sembolik öğeleraltında gizlenmektedir.

AKP, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerkonusunda TC’nin geleneksel ve yerleşik çizgisindenfarklı bir konumda değildir. Hatta kimi durumlardakendisini kanıtlama kaygısı, onu, daha gerici, antidemokratik bir pratiğe yöneltmektedir. Kürdistansorunu, Aleviler’in inançsal kimliklerini tanıma vebunun gerektirdiği düzenlemeleri yapma, kişisel hakve özgürlükleri genişletme, örneğin yıllardırgündemde olan TCK’nin 301. maddesi konusundaayak sürme gibi somut örnekler, AKP’nin gerici, ırkçı-

şoven ve özel savaşçı özelliklerini anlatmaktadır. AKP, son birkaç ay içinde yakaladığı iç ve dış güç

dengeleri iyi okuyarak lehine olan bu durumu iktidarmevzilerini güçlendirme, yeni mevziler kazanma ve“rakiplerini” hareketsiz bırakma yönündekullanmaktadır. Bu son birkaç aylık pratiği bu konudabaşarılı olduğunu gösteriyor... 22 Temmuzseçimlerinde kazandıkları görece gücü kullanarak,ordu ve onu destekleyen parti ve bürokratikmekanizmaları hareketsiz bırakarak yeni ataklar yaptı:

Cumhurbaşkanlığına kendi adamını yerleştirdi,Anayasa Mahkemesi içinde yeni bir mevzi kazandı,YÖK Başkanı’nı atadı, şimdi ise MHP’nin verdiğidestekle “türban yasağını” kaldırıyor. Türban üzerindeverilen mücadelenin politik boyutları kadar psikolojik-moral boyutları da önemlidir. “Sadece hükümet değil,iktidar da olduk” güç gösterisi ve güç kanıtlamanınsimgesel ifadesidir bu. Bu politik ve psikolojikmotivasyonla yeni ataklara geçecekleri beklenmelidir!En azından kazandıkları mevzileri sindirme vesindirtmede önemli bir güç kazandıkları bir olgudur.

Peki, bu iktidar tırmanışı “laik cumhuriyetintemellerini sarsmaya” ya da tümden ortadankaldırmaya kadar varır mı, varabilir mi? Bu soruyaihtiyatlı bir yanıt vermekte, güncel gelişmelerinsıcaklığından sıyrılarak tartışmakta yarar var. Hemenbelirtmeliyiz ki, gelinen noktada AKP’nin varolangücü ve arkasındaki iç ve dış destekler, görecelidir,konjonktür olan noktaları da az değildir!

Bunun dışında AKP’nin tüm yönleriyle “şeriat”hedefine sahip bir parti olduğunu söylemek mümkündeğildir. Dayandığı iç ve dış sermaye çevrelerininböyle bir programı yok. “Ilımlı İslam” olaraktanımlanan proje, egemen olan laikliğin kimi İslamiöğelerle sulandırılmasını, geniş toplumsal kesimleriçin daha kabul edilebilir bir hale getirilmesinianlatmaktadır! Dün MSP-RP, bugün daha geniş birtabana oturan AKP’nin “dinci” ideolojik ve politikçizgileri, kemalist laikliği “halkçılaştırmayı”hedeflemektedir. Yani TC’nin temel nitelikleri vepolitikaları konusunda AKP de diğer parti ve kurumlargibi bir devlet ve düzen partisidir!

Hiç kuşkusuz insanlar yaşam tarzlarında, bireyseltercihlerinde, giyim kuşamlarında özgür olmalıdırlar,bu konuda varolan bütün engeller, kısıtlamalar veyasaklar ortadan kaldırılmalıdır. Türkiye’de okullar,üniversiteler, devlet daireleri birer askeri kışlayı veonun “nizamını” andırmaktadır. Bu da boşuna değildir,ideolojik, politik ve ruhsal denetim ve egemenlikanlayışının bir ürünüdür! “Kılık kıyafet”, “Şapkadevrimi” ile yapılmak isten bir yönüyle bu, biryönüyle toplumu üstten ve kışla düzeniyle dönüştürmeamacına dönüktü. Dolayısıyla demokratikleşme, hakve özgürlüklerin genişletilmesi daha kapsamlı vebütünlüklü bir bakış açısını ve programatik yaklaşımızorunlu kılmaktadır.

Türban veya başörtüsü, belli bir ideolojik ve politikduruşun ve yaşam tarzının sembolik bir ifadesi...Kuşkusuz bunu tercih edebilirler... Bunu baskı veyasaklarla önlemenin bir anlamı yok, aynı zamandademokratik bir tutum da değildir. Ama bununla birliktetürban veya başörtüsü altında gizletilen gerici bakışaçısını, Ortaçağ gericiliğini de deşifre etmek, teşhiretmek devrimci demokrat bir görevdir! Türbanı takankadınlar ve genç kızlar, bunu özgür iradeleriyle mi

yapıyorlar? Buna olanakları, güçleri ve daha daönemlisi bunun toplumsal zemini var mı? Ataerkilsistemlerin, bu bağlamda dinlerin, tarikatların, dinselkurumların kadını denetleme, baskı altında tutma,özgür yaşama katılımı önleme, en genel ifadeylekölelik dışında kadına öngördüğü bir yaşam seçeneğivar mı?

Evet, insanlar köle ve bunun her düzeydenbiçiminin egemen olduğu bir yaşam tercihiniyapabilirler, bunu zor araçlarıyla önlemenin olanağıyok, doğru da değil! Ama “özgürlük” adına sunulantercihin özgürlük olmadığını anlatmak, kölelikolduğunu döne döne vurgulamak devrimcilerin göreviolmalıdır!

Ayrıntıya girmek bir makalenin sınırlarını aşar,ancak bir iki örnekle konuyu somutlaştırmakta yararvar: Basına da yansıdı: Bir dizi tartışma veçekişmeden sonra Cumhurbaşkanı seçilen A. Gül’üneşi Hayrünisa Gül, 15 yaşında evlendiriliyor.Evlendirilmeden önce başı açık, evlendirildikten sonrabaşını bağlıyor ve toplumsal yaşamdan çekilerek“evinin kadını” oluyor. Şimdi bu örnekte başörtüsüveya türban, özgürlük mü getirdi? Peki, başı açıkolsaydı daha mı özgür olacaktı? Kuşkusuz buradabaşın açık veya kapalı olması özgürleşmede temel birölçü değildir! Özde öyle olmakla birlikte kadınlar içintürban ve başörtüsünün erkek, toplum, aile ve devlettarafından dinsel bir zorunluluk olarak dayatılması,kadın köleleşmesi bakımından çok daha geri birdurumu anlatmaktadır! Aynı durum T. Erdoğan’ın eşiiçin de geçerlidir. Kendisinin ifadesine göre belli biryaşa kadar başı açıktır, ama “ağabey” dayatmasıylatürbana mahkûm oluyor. Bugün ise türban takmayı“özgürlüklerin genişletilmesi” olarak yansıtan birpartinin, bir hükümetin, 1 numaralı kadını… Bu,İslamcı kadın ve kızlar için ciddi bir paradoks, trajikbir paradoks…

Bu kısa değerlendirmelerden devrimcilerin busoruna nasıl bakmaları ve nasıl bir tutum almalarıgerektiği, ana çizgileriyle de olsa ortaya çıkmıştır:

Bir: Ortada bir demokrasi ve özgürlüklerigenişletme mücadelesi değil, verili güç dengeleri vegüç ilişkileri bağlamında daha fazla iktidar olma,iktidar mevzilerini koruma çekişmesi var. Türbaneksenli gelişmeler bunun yüzeye vuran yansımalarıdır!

İki: İki egemen gücün arkasında saf tutmakdevrimcilerin tutumu olamaz! Tersine bu çirkin, anti-demokratizmde, ırkçı şoven kampanyada, özel savaştabirbiriyle yarışan “iki tarafa” karşı da net, kesin veikirciksiz durmak, halkın, emekçilerin dikkatini temelsorunları üzerine çekmek ve bunların mücadelesinivermek esastır!

Üç: Anılan iktidar çekişmesi, Kürt halkına veemekçilere daha fazla baskı, özel savaş operasyonları,daha yoğun sömürü olarak yansıyacaktır,yansımaktadır...

Dört: Türbanı, İslam’ı kadın özgürlük sorunubağlamında tartışmak, dinsel gericiliğin ve kullandığısimgelerin en çok kadına, kadın özgürlüğünevurduğunu anlatmak, bu konudaki aldatıcı görüşleriteşhir etmek yine ertelenmemesi gerek diğer birdevrimci görevdir!

Halkımızı ve emekçileri daha zorlu günlerbekliyor. Buna hazırlıklı olmak gerekiyor.

12 Şubat 2008

Page 28: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

kizilbayrak.net Ocak ayı rakamları...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Sitemizin aylık izlenme rakamlarını okurlarımıza sunmaya Ocak ayı rakamlarıile devam ediyoruz.

Aralık ayında 122.092 olan toplam ziyaretçi sayısı Ocak ayında küçük birartışla 122.479’a yükselmiş bulunuyor. Buna göre, Aralık ayında 3.940 olangünlük ortalama ziyaretçi sayısı, Ocak ayında 3.951 olarak gerçekleşmişdurumda. Aralık ayında bakılan sayfa sayısı aylık toplam olarak 671.866 vegünlük ortalama olarak 21.673 idi. Ocak ayında bakılan sayfa sayısı belli birartışla aylık toplam olarak 702.511 ve günlük ortalama olarak 22.662 olarakgerçekleşti.

Sitemizin Ocak ayırakamları...

“Devrim şehitleriölümsüzdür!”

Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri, 10 Şubat günü,“Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya adayanlar” için biretkinlik düzenledi.

Şehit ve tutsak yakınlarının da içinde olduğu yüzlercekişinin katıldığı etkinlikte, devrimin değerleri ve budeğerlerin temsilcisi şehitlere sahip çıkma bilinci öneçıktı.

İlk olarak Aynur Haşhaş, ardından Mehmet Ekicisahneye çıktı. Ardından Temel Demirer coşkulu birkonuşma yaptı. Kapitalizmin ebediliği yalanlarınınparamparça olduğunu, yükselen sınıf ve halkhareketlerinin bunun somut göstergesi olduğunu söyledi.İbrahim Kaypakkaya ve diğer devrimci önderleriselamlayan konuşma alkış ve sloganlarla karşılandı.

Beğeniyle izlenen “Oğulları öldürülen analar” isimlitek kişilik oyunun ardından Pınar Sağ halk ezgilerindenoluşan bir dinleti sundu. Alevilere yönelik saldırılara dadeğinen sağ, sözlerini “Yaşasın halkların kardeşliği!”sloganıyla noktaladı. “İbrahim yoldaşa ağıt” türküsüyumruklar sıkılı bir şekilde hep birlikte söylendi. GrupKeops söylediği parçalar da büyük beğeni topladı.

Programın sonuna doğru, önce Ümit Altıntaş, SezaiEkinci, Endercan Yıldız, Cafer Cangöz, Aydın Hanbayatve Ali Rıza Sabur için hazırlanmış künyeler yakınlarınaverildi. Ardından 30’u aşkın Partizan şehidinin ailesisahneye davet edildi. Aileler çocuklarına ilişkinkonuşmalar yaptılar. Duygulu anların yaşandığı tören“Anaların öfkesi katilleri boğacak!” sloganlarıylakarşılandı.

Son olarak Sadık Gürbüz sahneye çıktı. Etkinlikboyunca sloganlar hiç susmadı.

Kızıl Bayrak/İstanbul

“Haklarımız..! Seçeneğimiz var..!”Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 15-16 Mart tarihlerinde Ankara’da, “Yok

edilen ayrımcılık değil, haklarımız..! SEÇENEĞİMİZ VAR..!” konulu bir kadın sempozyumugerçekleştirecek.

Sempozyum dört ana başlıktan oluşuyor. İlkini, “Toplumsal cinsiyet açısından istihdam ve sosyalgüvenlik politikalarının kadınlar üzerinde etkisi” başlığını taşıyor. Bu bölümde akademisyenler konu ileilgili sunumlar yapacaklar.

İkinci başlık ise, “Avrupa’da ve Türkiye’de toplumsal muhalefet ve sendikal hareketin karşılaştırmalıolarak kadın sorununa yaklaşımı”. Bu bölümde sendikal hareketin içinde yeralan kadınlar konuşacak.

İkinci günün ilk sunumunu ise “İşkollarında farklı statüdeki çalışma biçiminin yarattığı sorunlar veörgütlenmeye yansımaları” başlığı altında KESK’e bağlı sendikaların genel merkezleri gerçekleştirecek.Son oturum ise, “Farklı statüde çalışanların sendikal hareketten beklentileri ve mücadele deneyimleri”başlığını taşıyor.

Çiğli Organize’de yemek fabrikasında çalışan bir işçi kadınla konuştuk...

“Kadın–erkek ortak dayanışmaya!”- İş yerinde yaşadığınız sorunlardan bahsedebilir misiniz?- Düşük ücretle, uzun saatler çalıştırılıyoruz. Ulaşım sorunumuz oluyor, ilgilenmiyorlar. Eve dönüş

için kendi cebimizden para veriyoruz. İşyerinde iş ‘kazası’ oluyor, umursamıyorlar. İzin vermedikleriiçin sağlık kuruluşlarına gidemiyoruz. Örneğin, geçenlerde elimi cam bardak kesti, müdüre haberverdim. Bana ilk olarak “ kaç bardak kırdın?” diye sordu. Benim elimin kesilmesi umurunda bile değil.

- Bu sorunlara karşı çözüm önerileriniz?- Topluca bilinçlenmek. Yemek şirketinde çalışan kadın-erkek ortak dayanışma içinde olmalıyız,

yöneticilere sesimizi duyurmalıyız. Aksi takdirde böyle sömürülmeye devam ederiz.

- İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonu tarafından 17 Şubat’ta düzenlenecek Emekçi KadınKurultayı hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

- Öncelikle kurultayı kadın emekçilere duyurmak lazım. Kadın komisyonuyla kadınlarıbilinçlendirmek istiyorsak, insanların güven duymalarını sağlamalıyız. Kadın komisyonunun emekçikadınların sorunlarına çözüm konusunda adres olması için kurultay öncü olmalı.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Page 29: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Devlet terörüne ve dağıtım tekeline boyun eğmeyelim! Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

- Sol-sosyalist-devrimci basın-yayın organlarınadönük baskılar her dönem yaşandı. Yakın dönemde deiçerde ve dışarda atbaşı giden saldırılarla beraber işçive emekçilerin sesi olan muhalif basın yayın organlarısusturulmak istendi. Gündem Gazetesi, Atılım vegazetemize dönük yayın yasağı ve kapatma saldırısıarka arkaya devreye sokuldu. Muhalif basına dönüksaldırılarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Gündem: Bana göre temel düğüm şurada: Mevcutstatükoyu savunan bir yapı var. Bu yapı yekpare biryapı değil elbette. Çünkü farklı iktidar grupları var.Statükocu dediğimiz yapının dışında, ona alternatifolduğunu iddia eden bir de AKP’nin başını çektiği birkesim var. İkisi de muhalif kesimleri baskı altınaalmaya, susturmaya yönelik bir tutum içerisinde. Eskistatükocu devlet yapısının alternatifi olduğunu iddiaeden kesimlerin, teorik olarak baktığımızda,özgürlükçü olması gerekiyor. Oysa birbirinden farklıolmadığı görülüyor.

Biri farklı argümanlarla (12 Eylül dönemininsansür-sıkıyönetim kararnameleri) basına yönelikkararnameleri geliştiren bir yapıydı. Yıllardır devrimcibasına, devrimci yurtsever kalemlere yönelikçıkartılan kararnameyi daha da ileri boyutlara taşıdılar.Saldırı ‘90’lardan itibaren fütursuzlaştı. Örneğin Kürtbasınına baktığımızda, ‘90’da ilk haftalık gazetelerolan Yeni Ülke ve Halk Gerçeği gazeteleri çıktı.Günlük gazete yayınına 1993’de adım atıldıktan sonra,dönemin kirli savaş ortamını deşifre eden, bunugünlük olarak halklara ulaştırmaya çalışan biryaygınlığa eriştiği zaman, muazzam bir baskıpolitikası gündeme kondu. Bu baskı 94’de ÖzgürÜlke’nin bombalanmasıyla tırmandırıldı.

Bu uygulamada seyir bayrağını şu an AKPdevralmış durumda. Onlar da eski kışla zihniyetigazeteciliği yerine anti-özgürlük bloku oluşturuyor.Kendine yandaş bir basın oluşturuyor. Eski sisteministediği kışla gazeteciliği yerine, türbanla örtülmüş birgazeteciliği arzulayan bir şekilde karşımıza çıkıyor.Bunu yaparken de, basın şu ana kadar Türkiye’deolmamış ölçüde bir kapatma, sansür uygulamasıylakarşı karşıya geldi.

2006 Ağustos ve Kasım’ında Ülkede ÖzgürGündem’in kapatılmasıyla bu kapatma serisi başlamış,Gündem’le devam etmiş, Yaşamda Gündem, AzadiyaVelat, Güncel Demokrasi, Güncel, Gerçek Demokrasi,Yedinci Gün, Yaşamda Gündem, Haftaya Bakış,Yaşamda Demokrasi ile sürmüştür. 2007 yılında 9gazete 19 kez kapatılmıştır. Buna haftalık yayın yapanAtılım, Kızıl Bayrak, Yürüyüş gibi basın organlarını daeklediğimizde, iş daha da boyutlanıyor. Çünküdevrimci bir kalem, devrimci bir ses istenmiyor.2008’de bu furya devam ediyor. Toplumsal

Demokrasi, Yedinci Gün yine Ocak’ta kapatıldı.Haftaya Bakış en son 2 Şubat’ta kapatıldı. Geçmiştedevletin o statükocu yapılanması DGM eliyle basınısusturmaya çalışıyordu, şimdi AKP bunu Ağır Cezaeliyle yürütüyor. Çünkü DGM’ler isim olarak ortadankaldırıldı, ama zihniyet hala Ağır Ceza’da devamediyor.

Basına kapatma cezaları 3713 sayılı TMK’yla,5187 sayılı Basın Kanunu’yla geliyor. Bunlardemoklesin kılıcı gibi özgür basının üzerindesallanıyor. En çok kullanılan, basın kanununun 25.maddesi. Oysa Basın Kanunu’nda 3. madde “basınözgürdür”, bu özgürlük bilgi edinme, yayma,eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerirdiyor. Ama 25. maddeye geldiğimiz zaman, 25.maddeye kadar yazılanların bir anlam ifade etmediğiortaya çıkıyor. 25. maddeye göre, çıkan yayının ikinüshası Cumhuriyet Savcılığı’na iletiliyor. Savcı birsakınca görürse kendine göre yorum yapıyor,merkezden yönlendirmeli siyasi kapatmalar oluyor.Sisteme cepheden muhalif olan, kışla gazeteciliği iletürbanla örtülmüş gazeteciliğin dışında yayın yapangazeteleri savcı yönlendirmeyle “sakınca var” diyerekdurdurabiliyor, kapatabiliyor. Savcı sakıncagörmüyorsa hakim vasıtasıyla yapılıyor. Adeta faşistideolojilerin doğduğu ülkelerden kopya edilmiş.Örneğin İspanya’da basına benzer şekilde muazzambir basınç uygulanmış, sesinin kısılması için her türlüpsikolojik baskı, tutuklama, işkence, gözaltı vb.kullanılmıştır. Türkiye’de de benzer şeylerlekarşılaşıyorsunuz. Onlarca insan öldürülmüş, basınçalışanı gözaltına alınmış, cezaevine konulmuş. (...)

- Özgür basın geleneği, devrimci basın geleneğihiçbir zaman baskılara karşı teslim olmadı, herkoşulda yayın çizgisini sürdürdü. Kapatmalara,engellemelere rağmen bu süreç devam ediyor. DoğanDağıtım, Kürt halkına karşı saldırıların yoğunlaştığı,sosyal yıkım saldırıların arttırıldığı, çeşitli yasalarınmecliste görüşüldüğü bir dönemde devrimci, muhalifsol basının işçi ve emekçilere ulaşmasının önünükapatmış oldu. Bu engele karşı nasıl bir mücadelehattı izlenmelidir? Nasıl bir ortak program etrafındabirleşmelidir?

Gündem: Bir taraftan devletin resmi kurumlarınınmuhalif basına yönelik baskı stratejisi var. Bunu asker,polis, savcı, hakim, mahkemeler ve hükümet eliyleyütürüyor. Bir taraftan da muhalif basının önündekihandikaplardan birisi olarak tekelleşme olgusukarşımıza ortaya çıkıyor. Basının tekelleşmesininmutlaka kırılması gerekir. Çünkü sermayenin gölgesialtında haber ister istemez manipüle ediliyor ya dagörmezden geliniyor. Halkın haber alma özgürlüğünüengelleyen bu tarz yönelimlere karşı muhalif kalemlerhaber ürettikleri zaman birçok kesim zor durumdakalıyor. Zira, resmi alanın dışında sermaye devreyegiriyor. Çalışmaların farklı bir şekilde engellendiğinigörüyorsunuz. Yayın dağıtımını bir-iki şirketgerçekleştiriyor. Fiili olarak, halkın desteğiyle ayaktakalmaya çalışan gazetelerin maddi olarakkaldıramayacağı bir ücret talep ederek, onuengellemeye çalışıyor. Böylece bir nevi sansür

uygulanmış oluyor. Bütün bunları kırmak, halkadayalı, halkın içinden doğan basın organlarını yaymakgerekiyor.

Basın kendi yerel dağıtım ağlarını örgütleyebilir.Seslerini duyurmayanların sesi olmak için çabagöstererek bunu gerçekleştirebilir. Yılgınlık yerine,kenara çekilmek yerine o iradeyi sergileyebilmeli.

Muhalif basının, muhalif seslerin cesaretle ortayaçıkabilmesi gerekiyor. Örneğin Dreyfus davasındaEmile Zola’nın cesur tutumunun ihanetle suçlandığıdönemlerde, La Figaro’nın ona olanak açması,mektuplarına yer vermesi, en son “İtham ediyorum”diye Laura gazetesinde manşette yayınlanan ünlümektubu... Basının hiçbir zaman gözaltı, sansür vekapatmalara karşı yılmaması gerekiyor. Ancak oşekilde barajları yıkabilirsiniz. Sistemin çarklarını buşekilde kırabilirsiniz. Mevcut statükocu durum bütünmedyayı ipotek almaya çalışıyor. İfade özgürlüğünü,düşünce, bilim ve sanat özgürlüğünü ipotek almayaçalışıyor. Devlet bütün medyanın kendisinin ideolojikaygıtı olmasını istiyor. Bunun AKP de tersindenizliyor. Bütün medyanın şeriat hükümlerine göre yazıpçizmesini istiyor. Alternatif bir sol istemiyor. Bukuşatma ancak, “bütün ülkelerin basın emekçileribirleşin!” şeklinde formüle edilerek, bir dayanışmaiçerisinde kırılabilir.

- Devrimci-sosyalist çizgide yayın hayatınısürdüren gazete ve dergiler her dönem baskılarla,engelleme girişimleriyle karşılaştılar. Son olarak daDoğan Dağıtım’ın gazete ve dergiler üzerindenkurumlara büyük maddi külfet getiren yeni biruygulaması, sosyalist-devrimci basının karşısına“dağıtım sansürü” olarak çıktı. Sansür uygulamasınailişkin düşünceleriniz neler?

Devrimci Demokrasi: “Dağıtım sansürü”nüaslında bu ülkeyi yöneten gerici iktidarın uygulamayakoyduğu baskıların küçük bir tezahürü olarak görmeklazım. “Bu ülkeyi yönetenler” dedik, çünkü Doğan

Gündem, Devrimci Demokrasi gazetesi ve Sosyalist Barikat dergisi temsilcileriyle basına yönelik sansürüzerine konuştuk....

“Her türlü yöntem ve araçla sansürünüstüne gitmeliyiz”

Page 30: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Devlet terörüne ve dağıtım tekeline boyun eğmeyelim!30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/07 � 15 Şubat 2008

Holding gerici iktidarın ortaklarından biridir,komprador burjuvazinin önemli temsilcilerindendir.Faşizm ile yönettikleri bu düzene karşı çıkanları“sansür”lemek onlar açısından doğal bir davranıştır.Onlar, baskıyla, manipülasyonla, hilelerle yönettikleribu düzene alternatif olanları güle oynayakarşılamazlar elbette. Bizleri susturmak için ellerindengelen her yöntemi kullanmak noktasında birliktehareket etmekten kaçınmazlar.

Sansür uygulaması devam etmektedir. Bu zamanakadar devrim ve demokrasi güçleri işkencelerle,tehditlerle susturulmak istendi. Susmayanlargözaltılarda kaybedildiler, kurşuna dizilerekkatledildiler. Hapishanelere konularak doğruları halkaaktarmaları engellenmeye çalışıldı. Bunun sayısızörneği var.

Amed büromuzun çalışını İlyas Aktaş, 2006yılında bir haber takibi sırasında polis tarafındanvurulup katledildi. Gazetemizin eski Yazı İşleriMüdürü Erdal Güler gazetemizde yayımlananhaberlerden dolayı bu yıl tutuklandı, şimdiki Yazıİşleri Müdürümüz yüzlerce dava ile karşı karşıya.Diğer devrimci-demokrat yayınlar için de durum farklıdeğil. İstanbul’da Yürüyüş dergisini dağıtan FerhatGerçek polis tarafından vurularak öldürülmeyeçalışıldı. Bunların dışında sayısız baskı, yargılama vekatliam; Hrant Dink’in vurulması, Metin Göktepe’ningözaltında katledilmesi, Musa Anter’in katledilmesi,Özgür Ülke gazetesine bomba atılması, gazetebürolarının basılıp gazetecilerin örgüt üyesi iddiasylatutuklanması...

Bizim açımızdan sansürün bugünün bir politikasıolmadığı nettir. Sansürün bir devlet politikasıolduğunu, devrim ve demokrasi mücadelesinin tarihiniirdeleyerek, devlet tarafından hangi uygulamalaramaruz kaldıklarını görerek anlayabiliriz.

Sansür, bu ülkede ve ülke dışında yaşayanmilyonlarca kişiyi etkileyen bir uygulamadır. Sansür,doğrunun, gerçeğin yaşamla buluşup, perdenin önüneçıkmasını engellemeyi amaçlar. Bugün DoğanDağıtım gibi şirketlerin uyguladığı “dağıtım sansürü”de böyledir ancak, genel baskı ortamı içerisindefaaliyetlerimizin sürdürülmesi noktasında büyük birengel teşkil etmemektedir. Yani büyük sansürortamında bu ancak komprador burjuvazinin “minik”bir sansür uygulaması olarak yer edinebilir.

Bu yüzden komprador burjuvazinin “dağıtımsansürü” bizim açımızdan önümüzdeki büyükengellerden birisi değildir. Bu zamana kadaruygulanan baskı ve sansüre karşı halkımızdanaldığımız güçle baş ettik ve bunu yine boşadüşüreceğimize inanıyoruz. Çünkü onlar efendileriolan emperyalizmden güç alıyorlar, oysa biz binlerceyıllık bir kültürü yaratan işçilerin, köylülerin,emekçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin oluşturduğuhalk kitlelerinden...

- “Dağıtım sansürü” başta olmak üzere basınayönelik bu sansür uygulamalarına karşı nasıl birmücadele hattı izlenmeli? Bu çerçevede sol-sosyalist-devrimci basın yayın organları beraber neleryapabilirler?

Devrimci Demokrasi: Bu zamana kadar mücadeleettiğimiz yöne iyice sarılmamız gerekiyor. Bizdağıtımımızın esasını Doğan Dağıtım üzerindenyapmıyoruz. Dağıtımımız esasen “aktivist” dediğimizokurlarımız üzerinden şekilleniyor. Tabii şu ankendimizi yeterli düzeyde görmüyoruz, fakat devletindayattığı sansüre karşı alternatif çözümün kendigücüne dayanma anlayışı üzerinden şekilleneceğireddedemeyeceğimiz bir doğrudur. Bu anlamdamevcut çabamız ve gücümüz büyük önemtaşımaktadır. Bu bağlamda, işçilerle, köylülerle,emekçilerle, alternatifini yaratacaklarla içiçe olmamızgerekiyor. Bu gücü hiçbir sansür uygulayıcısı

durduramaz. Bu perspektifle faaliyetini sürdüren birçok

devrimci, demokrat yayın bulunuyor. Bunların birliktehareket edebilmeleri hedef kitleye ulaşmak noktasındabüyük önem taşıyor. Ancak bu noktada parçalı birduruş var. Ancak gerici sistemin devrim ve demokrasimücadelesine topyekûn saldırısı sırasında ya dasaldırılar özel olarak bir devrimci, demokrat çevreyeyoğunlaştığında bir dayanışma, birlikte hareket etmetepkisi göstermekteyiz. Gerçek şudur ki, birliktehareket etmeyi ancak sistemin saldırılarıkoşullamaktadır. Bunun sistemin saldırıları karşısındabir tepki olma boyutundan çıkıp, gerici sistemkarşısında yürütülen mücadelenin olmazsa olmaz birolgusu haline gelmesi gerekir. Politik gündemlerdebirlikte hareket etme kültürü gelişmedikçe, buolgunluğa erişilmedikçe bütün girişimlerin altı boşkalmaktadır. Ortak birşeyler yapılması elzemdir fakatbuna engel teşkil eden bazı kalıpların, statükolarınparçalanması da şarttır.

1 Mayıs, 8 Mart gibi tarihlerde dahi birarayagelirken ne tür sıkıntılarla yüzyüze kaldığımızıhepimiz iyi biliyoruz. Bu olgunlukla hareketedildiğinde daha gerçekçi adımlar atılabilir. Buradanortak bir dağıtım ağı fikri çıkabilir, şimdilik daha uçtagörülebilecek öneriler de çıkabilir. Genel siyasiçizgisinde uzlaşılmış, örneğin genel olarak her türlümilliyetçi yaklaşımdan uzak, anti-emperyalist, anti-feodal, anti-faşist bir çizgisi olan, ortak, güçlü, zenginbir yayın, bunun basım-yayım işlerini yapan ortak birkuruluş... Bu şekilde güçlendirebileceğimiz bağımsızbir kuruluş her çevrenin kendine özgü yayınlarınakesinlikle bir sansür olmadan uygun koşullardadağıtım imkanı sağlanabilir ve böylece tekelci dağıtımşirketlerine muhtaç kalınmaz.

- Devrimci-sosyalist çizgide yayın hayatınısürdüren gazete ve dergiler her dönem baskılarla,engelleme girişimleriyle karşılaştılar. Son olarak daDoğan Dağıtım’ın gazete ve dergiler üzerindenkurumlara büyük maddi külfet getiren yeni biruygulaması, sosyalist-devrimci basının karşısına“dağıtım sansürü” olarak çıktı. Sansür uygulamasınailişkin düşünceleriniz neler?

Sosyalist Barikat: Doğan Dağıtım yetkilisibizimle görüşürken, böyle bir uygulamanın aslında“biz sizi dağıtmayacağız” anlamına geldiğini kendiside itiraf etmişti. Aslında dağıtım sürerken de bir türsansür vardı, çünkü fiilen yayın dağıtılmıyordu. Ancaksiz zorlarsanız, ısrarla üstüne giderseniz, belki birparça işler düzeliyordu. Şimdi ise tümden susturma vebastırma amaçlanıyor. Öyle görünüyor ki,Genelkurmay’ın emriyle başlatılan “topyekun savaş”basın alanında kendisini böyle ortaya koyuyor. Aykırıbir ses duyulmamalı, her şey düzen sınırları içindecereyan etmeli, türban vb. tartışmalar ya da başkagündemlerle ortalık oyalanırken, farklı düşünceler vegündemler kendini ortaya koyamamalı. Örneğinşovenist yaygaranın ortasında biri çıkıp geçen yıl işcinayetlerinde 1600 kişinin öldüğünü ve bu rakamınölen asker sayısını onlarca kez katladığını söylerse,sonuçta bu moda deyimle “ezber bozucu” bir şeydir.Asıl problem de zaten burada, yani “gerçek gündem”diyebileceğimiz temel sorunların kenara itilmesinde.

- “Dağıtım sansürü” başta olmak üzere basına

yönelik bu sansür uygulamalarına karşı nasıl birmücadele hattı izlenmeli? Bu çerçevede sol-sosyalist-devrimci basın-yayın organları beraber neleryapabilirler?

Sosyalist Barikat: Elbette sosyalist basın olanaklıbütün yol ve araçlarla bu konudaki tepkisini ortayakoymalı. Genelde bu tür durumlarda sadece basıntemsilcilerinin bir araya geldiği toplantılar yapılır veeylemlere katılım da yayınlar üzerinden olur. Belkibunu da zorlamalı, platform ve kitle örgütlenmelerinide işin içine katmalıyız. Sonuçta fiilen onlar dayayınların okuru ve dağıtımcısıdırlar. Bunun ötesinde,dağıtım işini fiilen örgütlemek gibi bir düşünce genelolarak mevcut olsa da (ki daha önceleri de bu türöneriler gelmişti) solun ortak iş yapma ve bunu kalıcıkılma konusundaki gelenekleri henüz çok güçlü değil.Ama yine de bu aklımızın bir köşesinde olmalı vegenel olarak her türlü yöntem ve araçla sansürünüstüne gitmeliyiz. Biz genel olarak bu konuda makulönerilere açığız.

- Devrimci-sosyalist çizgide yayın hayatınısürdüren gazete ve dergiler her dönem baskılarla,engelleme girişimleriyle karşılaştılar. Son olarak daDoğan Dağıtım’ın gazete ve dergiler üzerindenkurumlara büyük maddi külfet getiren yeni biruygulaması, sosyalist-devrimci basının karşısına“dağıtım sansürü” olarak çıktı. Sansür uygulamasınailişkin düşünceleriniz neler?

Proleter Devrimci Duruş Dergisi: Yay-Sat’ıntutumunu kuşkusuz meşru bir hakkımızın gaspedilmesi olarak görmek zorundayız. Çünkü DoğanHolding devrimci basının dağıtımını “babasınınhayrı”na üstlenmemişti. Nice bedeller ödenerekkazanılmış bir haktı bu. Her şeyde olduğu gibidevrimci basının legal alanda meşruiyetkazanmasında ve dağıtımın holdingler aracılığı ile deyapılabilmesinde şehitlerimizin kanı var, büyük biremek var.

Fakat öte yandan burjuvazi çok sıkışmış durumda.Ağır sömürüye dayanan sistemini yaşatabilmek içinher yönden saldırıya geçiyor. Kitleleri sağır ve dilsizbırakmak bu nedenle onun için ölüm-kalım sorunu vekitleleri aydınlatacak her araca da saldırmak önemkazanıyor. Bunların başında devrimci basın geliyor.Yaptığı bu. Açıktan yasaklayamadığı bu dönem fahişfiyatlar öne sürerek en geniş kitlelere ulaşmamızıengellemek istedi.

Burjuvazinin aldığı her önlem karşılığını bulur.İşte, bu konuda örgütlenmemizin ve ortak hareketetmemizin önünü açtı. Kaldı ki bizler geçmişten buyana engelleri yara yara yolumuzu açtık. Yine aynışey olacak. Ardından devrimci basınımızın daha çoksahiplenilmesinin yolu düzlenecek.

Burjuvazi tüm gücüyle işçi ve emekçilerinsabrının taştığı günlere hazırlanıyor. Biz de…Saldırıların boyutu çok büyük. Yanıtın da o ölçüdegüçlü olması gerekiyor. İşçi ve emekçilerin büyükbölüklerine ulaşmamızın yollarını arıyoruz hepimiz.Güçlerimizi dağıtım alanında da birleştirmek vegüçlü bir dayanışma içine girmek bu nedenle deönemliydi. Gecikmeden ilk adımları atmamızındeğeri de burada. Bu değeri geniş kitleleretaşıyabilirsek daha iyi olacak.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 31: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist

Ankara Dikmen vadisinde 8 Ocak’ta korkunç biriş cinayeti işlendi. Colin inşaat firmasında çalışanbir inşaat işçisi kamyonun altında ezilerek canverdi. Colin inşaat vadinin tünel işlerini yapan birfirmadır ve bu firma gibi vadinin işlerini yürütenonlarca irili ufaklı firma ve şirket faaliyetsürdürmektedir bu alanda. Dikmen Vadisi güyaBüyükşehir Belediyesi tarafından yapılmaktadır.Fakat her iş bir firmaya devredilmekte, inşaatonlarca taşeron firma tarafından işçilerin canı vekanı pahasına devam etmektedir.

Kuşkusuz, bu proje tamamlandığında yapılanevlerde oturacak olan da, vadinin yeşil manzarasınıseyredecek olan da canı kanı pahasına çalışanişçiler değil, zengin kodamanlardır. Bu sefalet vesefahat ancak işçi ve emekçilerin birleşerek busömürü düzenini yıkması ve sosyalist iktidarıkurmasıyla son bulacaktır. Binbir emekle yapılanevlerde ise fabrikalardan, gecekondularındançıkarak ayağa kalkan işçi-emekçiler, yani gerçeksahipleri oturacaklardır.

Ankara’dan bir Kızıl Bayrak okuru

CMYK

MücadelePostası

Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanıNo: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82)

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Partizan, 11 Şubat günü Nevşehir ÜniversitesiÖğrencisi Yeni Demokrat Gençlik’ten Uğur Doğanisimli öğrencinin 15-20 kişilik faşist bir grubunsaldırısına uğradığını açıkladı. Linç girişimineilişkin yazılı açıklamada şunlar söylendi:

“... Nevşehir’de 11 Şubat 2008 tarihinde saat15.00-15.30 sularında üniversitenin merkezkafeteryasında Yeni Demokrat Gençlik’ten UğurDoğan adlı İktisat Fakültesi 4. sınıf öğrencisine 15-20 kişilik faşist bir grup tarafından linç saldırısıdüzenlendi. Faşist grup Doğan’ı darp ederek

yaralanmasına neden oldular. Grubun başını AhmetTuran ve Erdal Yıldız gibi Ülkü Ocağı üyelerininçektiği öğrenilirken, bu olay NevşehirÜniversite’sinde son 3 aydır Ülkü Ocaklarıüyelerinin estirdiği 4. terör olayı olmuştur. Doğan’asaldıran faşistler okul içinde de polislerle kol kolagezmektedirler. ... Sivil faşistlerin saldırıların buolayla bitmeyeceğini bizler biliyoruz. Çünkü busaldırılar direkt devletin beslediği ve devrimci,demokrat insanların üzerine saldığı bugüne kadardefalarca kez kanıtlanmıştır...”

Mamak İşçi Kültür Evi’nde üç yıldır düzenlediğimiz birlik ve dayanışma aşuresinin dördüncüsünü10 Şubat günü gerçekleştirdik.

Mamaklı emekçilerin bir arada kaynattığı aşuremiz, SSGSS saldırısı ve düzen gericiliğinin bir aradatartışıldığı bir atmosferde geçti.

Mamak İşçi Kültür Evi önüne “Herkese ulaşılabilir, nitelikli sağlık!/BDSP” imzalı pankart asılırken,etkinlik sırasında BDSP’nin 16 Şubat günü Mamak İşçi Kültür Evi’nde düzenleyeceği SSGSS gündemlipanele çağrı yapan bildirilerin dağıtımı yapıldı.

Birlik ve Dayanışma aşuresine 150 kişilik katılım gerçekleşti.Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları

Mamak’ta birlik ve dayanışma aşuresi!

Dikmen vadisinde iş cinayeti

Vicdani retçi Halil Savda, Lübnan Başkonsolosluğuönünde yapılan basın açıklamasında kullandığı ifadelernedeniyle “halkı askerlikten soğutmak” gerekçesiyleyargılanıyor. Davanın ikinci duruşması 11 Şubat günüSultanahmet Adliyesi’nde görüldü.

Savda yaptığı savunmada, bireysel şiddetin yanı sıraörgütlü şiddeti ve devletlerin tekelindeki şiddetireddettiğini, bütün şiddet biçimlerini veorganizasyonlarının eleştirilebilir olmasının gerekliliğinibelirtti. Savda “Öldürmeyin demeyi suç sayan TCK’nın318. maddesi kaldırılmalıdır!” sözleriyle savunmasınısonlandırdı. Savda’nın avukatı da, yargılamanın,Anayasanın 25. ve 26. maddeleriyle düzenlenen düşünceve kanaat özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yaymaözgürlüğüne aykırı olduğunu dile getirdi.

Sanık vekilinin gerekçeli ve yazılı savunmasınıbildirmesi için dava 2 Haziran 2008 günü saat 10.00’aertelendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Devletin Kürt halkına tahammülsüzlüğü her günyeni örneklerle kendini ortaya koyuyor. Bu kez deDiyarbakır’da yaşları 10 ile 15 arasında değişen 10çocuk, Kürtçe marş söyledikleri için 5 yıla kadar hapisistemi ile yargılanıyor.

Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Çocuk Korusuüyesi olan 10 çocuk, Amerika’nın San Franciscokentinde düzenlenen Dünya Müzik Festivali’nde “EyRaqip” marşını okudukları için, 1 yıldan 5 yıla kadarhapis istemi ile yargılanacak.

Koroya üye 10 ile 15 yaş arasındaki 10 çocuk 12Şubat günü Diyarbakır Adliyesi’nde savcılığa ifadeverdi. Çocuklar “Ey Raqip”in yasak olduğunubilmediklerini söylediler. Çocuklardan 4’ünün ifadesi 12yaş altı oldukları için alınmazken, 6’sının ifadelerialındıktan sonra “suçun bilincinde olup olmadıklarınıntespiti” için farik-mümeyyiz raporu alınmasına kararverildi.

Çocukların, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2maddesi uyarınca “Yasadışı örgüt propagandası”yaptıkları iddiasıyla 1 yıldan 5 yıla kadar hapsi isteniyor.

Savda: “318. maddekaldırılmalıdır!”

Çocuklara hapis istemi!

Partizan okuruna “linç!” girişimi!

“İş dünyası” hükümeti göreve çağırıyor!Sabah gazetesinin 10 Şubat tarihli sayısının finans bölümünde, “iş dünyası”ndan kan emici vampirlerle

yapılan röportajlara yer verilmiş. Röportaj yapılanlar arasında 12 Eylül darbesinin ardından “bugüne kadarişçiler güldü, bugünden sonra biz güleceğiz” diyen Halit Narin, Zorlu Grubu’nun Başkanı A. Nazif Zorluve Tuncay Özilhan gibi birçok asalak yer alıyordu. Ekonomideki gidişatı değerlendiren bu asalaklarınortaklaştıkları en temel saldırı başlıklarını şöyle ifade edebiliriz.

1. Hükümetin yarattığı siyasi gündem ekonominin önüne geçiyor. 2. Ekonomide tam olarak bir program açıklanmalı.3. Sosyal güvenlik yasası bir an önce geçmeli.4. Devalüasyon beklentisi.5. Patronlardan alınan vergide indirimin 5 puanın üzerine çıkarılması.6. Kayıt dışında temel alınması gerekenin maliye ve SSK değil, ithalat ve ihracat olması.7. Patronlar ve siyasiler kafa kafaya vererek bu sorunları çözmeli.Tüm bu sıralanan saldırı başlıkları ile hükümeti hizmete çağırıyorlar. Hükümetin ise efendisine hizmet

etmekte sınır tanımadığını pratiklerinden biliyoruz. Hadi kolay gelsin uşak takımı! Efendilerinizdentalimatını aldınız, saldırılarınızı aralıksız sürdürün bakalım. Bakalım nereye kadar başaracaksınız? Hepbirlikte göreceğiz!

Dudullu’dan bir işçi

Page 32: Sosyalizm İçin - kizilbayrak.org 2008 - 07.pdf2 ★ Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3 Emperyalist