8
SPİNOZA’DA ÖZGÜRLÜK KAVRAMININ YERİ VE ÖNEMİ Seyit Ahmet ATAK Özet/Abstract Spinoza, ilk önce, özgürlük kavramını bir felsefi bakış içerisinde ele alır. Bu yüzden, felsefenin önemli yaklaşımlarından biri olan idealist yaklaşıma uygun olarak, aklı ön plana çıkartır ve aklın kendisinin her şeyi çözebileceğini düşünür. Akılla hareket etmeyen birey, tutkularının ve duygularının kölesi olacağından, yaşadığı dünya içersinde özgürleşmesini gerçekleştiremeyecektir. Akılcı bir özgürlük anlayışını ortaya koymaya çalışan Spinoza, ne bireyin kararlarında ve hareketlerinde özgür olmadığını şünen determinist anlayışın, ne de bireyin söz konusu alanlarda özgür olduğunu savunan indeterminist yaklaşımın yanında yer almış, aksine bu iki bakış acısını uzlaştırma gayreti içersinde olmuştur. Bu ilişkiyi daha sağlam temele oturtmak için, O, mutlak anlamda özgürlüğün belirleyicisi konumunda olan Tanrı’yı ön plana çıkartmıştır. Özgürlük problemi, Spinoza’da, felsefi bir konu olduğu kadar, toplumsal hayatla da doğrudan ilişkili bir konudur. Çünkü birey, kendisi kadar başkalarının da var olduğunun bilincine vararak, farklı siyasal düşüncelere ve inançlara karşı saygılı olmayı bilir. Anahtar Kelimeler: Spinoza, Özgürlük, Devlet, Tanrı, Akıl The State And İmportance Of The Concept Of Freedom According To Spinoza Spinoza, first of all, deals with the concept of freedom within a philosophical viewpoint. Because of this, in accordance with idealist approach which is one of important approaches in philosophy, he puts forward the reason and thinks that the reason can solve everything. Since the individual which dosen’t act with reason will be the slave of his passions and his feelings, he won’t be able to realize his becoming free in the world where he lives. While Spinoza tries to put forward an approache of rationalist freedom, he supports neither the determinist understanding that accepts the individual is not free in his decisions and in his acts, nor the indeterminist approach that accepts the individula is free in related areas. On the contrary he tried to reconcile both viewpoints. To founding this relation firmly, he put forward the God as absolute determiner of freedom. The freedom problem, according to Spinoza besides being a philosophical subject, also is a subject directly related with the social life. Because, the individual by comprehending that also others exist like himself, behaves respectfully to different political thoughts and beliefs. Key Words: Spinoza, freedom, government, reason, God GİRİŞ Özgürlük, insanı insan yapan bir değer olması kadar, insanda-evrende, tarihte- doğada, istenilen-istenilmeyen, zorunluluk-zorunsuzluk, yaratan-yaratılan arasındaki çelişkileri ve karşıtlıkları birer uyum haline getiren ve insanın bilinçlenmesine yardımcı olan bir güç olarak doğa sistemi içinde görülebilir. Özgürlük, metafiziksel anlamda sadece Tanrı için söz konusu iken, sosyal alanda insan için düşünce, inanç ve siyasal özgürlük alanlarından bahsedebilir. İnsan için özgür olabilmenin ilk koşulu, O’nun akıl ve düşünme özelliklerini en yüksek derecede kullanmasına, kendi tutkularından, başkalarının önyargılarından kendini kurtarmasına bağlıdır. Dicle Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü

Spinoza ve Özgürlük

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Spinoza ve Özgürlük

SPİNOZA’DA ÖZGÜRLÜK KAVRAMININ YERİ VE ÖNEMİ

Seyit Ahmet ATAK∗

Özet/Abstract Spinoza, ilk önce, özgürlük kavramını bir felsefi bakış içerisinde ele alır. Bu yüzden, felsefenin

önemli yaklaşımlarından biri olan idealist yaklaşıma uygun olarak, aklı ön plana çıkartır ve aklın kendisinin her şeyi çözebileceğini düşünür. Akılla hareket etmeyen birey, tutkularının ve duygularının kölesi olacağından, yaşadığı dünya içersinde özgürleşmesini gerçekleştiremeyecektir.

Akılcı bir özgürlük anlayışını ortaya koymaya çalışan Spinoza, ne bireyin kararlarında ve hareketlerinde özgür olmadığını düşünen determinist anlayışın, ne de bireyin söz konusu alanlarda özgür olduğunu savunan indeterminist yaklaşımın yanında yer almış, aksine bu iki bakış acısını uzlaştırma gayreti içersinde olmuştur. Bu ilişkiyi daha sağlam temele oturtmak için, O, mutlak anlamda özgürlüğün belirleyicisi konumunda olan Tanrı’yı ön plana çıkartmıştır.

Özgürlük problemi, Spinoza’da, felsefi bir konu olduğu kadar, toplumsal hayatla da doğrudan ilişkili bir konudur. Çünkü birey, kendisi kadar başkalarının da var olduğunun bilincine vararak, farklı siyasal düşüncelere ve inançlara karşı saygılı olmayı bilir.

Anahtar Kelimeler: Spinoza, Özgürlük, Devlet, Tanrı, Akıl The State And İmportance Of The Concept Of Freedom According To Spinoza Spinoza, first of all, deals with the concept of freedom within a philosophical viewpoint. Because

of this, in accordance with idealist approach which is one of important approaches in philosophy, he puts forward the reason and thinks that the reason can solve everything. Since the individual which dosen’t act with reason will be the slave of his passions and his feelings, he won’t be able to realize his becoming free in the world where he lives.

While Spinoza tries to put forward an approache of rationalist freedom, he supports neither the determinist understanding that accepts the individual is not free in his decisions and in his acts, nor the indeterminist approach that accepts the individula is free in related areas. On the contrary he tried to reconcile both viewpoints. To founding this relation firmly, he put forward the God as absolute determiner of freedom.

The freedom problem, according to Spinoza besides being a philosophical subject, also is a subject directly related with the social life.

Because, the individual by comprehending that also others exist like himself, behaves respectfully to different political thoughts and beliefs.

Key Words: Spinoza, freedom, government, reason, God GİRİŞ Özgürlük, insanı insan yapan bir değer olması kadar, insanda-evrende, tarihte-

doğada, istenilen-istenilmeyen, zorunluluk-zorunsuzluk, yaratan-yaratılan arasındaki çelişkileri ve karşıtlıkları birer uyum haline getiren ve insanın bilinçlenmesine yardımcı olan bir güç olarak doğa sistemi içinde görülebilir. Özgürlük, metafiziksel anlamda sadece Tanrı için söz konusu iken, sosyal alanda insan için düşünce, inanç ve siyasal özgürlük alanlarından bahsedebilir. İnsan için özgür olabilmenin ilk koşulu, O’nun akıl ve düşünme özelliklerini en yüksek derecede kullanmasına, kendi tutkularından, başkalarının önyargılarından kendini kurtarmasına bağlıdır.

∗ Dicle Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü

Page 2: Spinoza ve Özgürlük

SBArD Mart 2005, Sayı 5, sh. 65 – 72

66

Özgürlük kavramı, yaşamın en önemli sorunlarından biri olarak, çağlar boyunca toplumları ve bireyleri ilgilendirmiştir. Denilebilir ki tarih, özgürlük-otorite çatışmasının ürünüdür. Felsefe açısından özgürlük sorununa bakıldığında, evrende çeşitli engellerin, dış belirlemelerin insanı sardığı görülür. İnsanın, her şeyden önce, belli kuralların ve yasaların geçerli olduğu bir doğada bulunduğu açıktır. Nedensellik bağına dayalı belirlenimden kaçınılması imkânsız görünmektedir. Dışarıda oluşan olgu ve olaylardan insanı soyutladığımız gibi, felsefe yalnızca soyut irade özgürlüğü değil, tümel olarak özgürlüğü değerlendirip, soyuttan somuta geçebilmelidir.

Özgürlük olayının her şeyden önce başı boşluk, istediğini yapma ya da bir keyfilik olmadığını görmek gerekir. Onu bireysel keyfilik, bedensel ve maddi istek ve arzuların bir yansıması olarak görmek büyük bir yanılgı meydana getirir. Özgürlük, kişinin kendi kendini belirlemesi, denetlemesi, yönlendirmesi ve düzenlemesidir. Kişinin hiçbir dış baskının etkisinde kalmadan veya zorlanmadan, kendi öznel arzu ve isteğiyle, bilinçli bir davranışta bulunmasıdır. Özgürlük, başka kişi ya da kişilerin buyruğuna girmeden, başka toplumun boyunduruğu altında olmadan, diğer bir ulusun işgali, ekonomik ve siyasi baskısı olmadan kendi kendini yönetmesi ve kendi kendine kararlar alıp, bunları gerçekleştirmesidir. Bu nedenle, özgürlük, bireye ait bir özellik olabildiği gibi, toplumsal ve ulusal düzeyde de olabilir.

Özgür irade, dinsel ahlak kuramlarının da önemli bir problemidir. Kimi dinsel doktrinler, insan iradesinin kısmi, Tanrı iradesini külli kabul ederek, insana Tanrı’nın neyi yapıp neyi yapmayacağını bildirmiş olduğunu ileri sürmektedir. Fakat onları zorunlu olarak bir şey yapmaya zorlamamıştır. Buna göre, Tanrı insana kısmı bir irade vererek, iyileri kötülerden seçmesini istemiştir. İnsanda kısmı irade sayesinde seçim yapabilme özgürlüğü vardır. Aynı şekilde, tam tersini savunan görüşler de söz konusudur. Buna göre, her insanın bir kaderi vardır ve bu kader yaşanmak zorundadır. Bu nedenle, insanın kısmı(cüzi) iradesi, külli irade karşısında özgür değildir.

Ahlak felsefesi açısından özgür iradeyi ele aldığımızda, birey belli koşul ve durum karşısında bir seçim yapar. Birey, başka bir zaman ve mekanda, aynı koşullar ve durumlar karşısında, daha önceki tercihinden farklı bir seçim yapabiliyorsa, bu durum özgür iradenin var olduğunu gösterir. Buradan hareketle özgürlük, yapılan eylemlerin arkasında kendimizin olması ve bundan doğacak farklı durumların bilincinde olarak, gerekli sorumlulukları alabilmek şeklinde tanımlanabilir(1).

Spinoza için özgürlük, herhangi bir nedeni olmayan bir davranışta bulunma yetisi değildir. Başka deyişle özgürlük, herhangi bir neden tarafından belirlenmemişlik değildir. Tersine o bir belirlenmedir. Ancak bize yabancı olan, dıştan olan bir neden tarafından değil, bizim kendimiz tarafından belirlenmemizdir(2).

Spinoza’da zorunluluk-özgürlük bağı özgür iradeyi yok eder. Bir başka deyişle, belirlenimlerimizin tabiattan ve sosyallikten kaynaklandığı düşünülürse, artık özgürlük diye bir şey yoktur. Örneğin; yuvarlanan taş yuvarlandığının bilincine varırsa kendini özgür sanacaktır. Ama özgürlük kavramının Spinoza düşüncesindeki içi boşalmış hali,

Page 3: Spinoza ve Özgürlük

Seyit Ahmet ATAK

67

gücün kutsanmasına değil, tekil varlığın özerkliğine atlanan bir basamak olacaktır. Bir başka anlatımla, Spinoza’da özgürlükten söz edilecekse bu, ancak –eksiksiz eylem olarak- her insanın kişisel ve özerk eylemi olabilecektir (3).

Spinoza’da, akılla bedene ve tutkulara hakim olmak mümkün olmadığından, ortaya iki imkânsız çıkar: Önce insanlar bedenlerine ve dillerine hakim olamazlar, sonra devlet insanların tutkularını ve dile getirdiklerini denetleyemez. Zaten akıl bedene hakim olamadığına göre, bedenin aklı aşan gücüne bağlı olan dil de tabii olarak sınır tanımaz. Dolayısıyla, hiçbir insan, gücünden vazgeçemeyeceği için, konuşma özgürlüğünden vazgeçemez. Hiçbir sivil güç tutkular, düşünce ve ifade konusunda yasalar çıkaramaz, çünkü bunlar tabii olarak sivil gücün karşısındadırlar. Düşünce ve ifade özgürlüğü kişiye bağlı vazgeçilmez bir haktan ya da örneğin direnme hakkından kaynaklanmaz, düpedüz bedensel imkânsızlıktan kaynaklanır (4).

Kişiliğinin oluşmasında ve biçimlenmesinde bireyin etkin bir rolü olduğu gerçektir. Aynı şekilde, toplum da bireylerden etkilenir. Kişiye haklarını garanti eden toplum, aslında kendi hayatını, üretkenliğini ve kalıcılığını garanti altına almaktadır. Üyelerinin farklı düşünme ve bunu açıklayabilme hakkının olmadığı bir toplumda asla dinamik bir yapıdan söz edilemez. Bu anlamda, toplumun dinamik yapıya kavuşmasını sağlayan faktörlerden biri düşünce özgürlüğüdür denilebilir (5).

Düşünce özgürlüğü, bireysel ve toplumsal yaşamın bütün sorunlarına yönelik olarak, bireylerin vermek istediği cevapları kendi kendine seçme ve hazırlama, davranış ve eylemlerini bu cevaplara uygun hale getirme ve bunların gerçek olduğunu başkalarına iletme imkânıdır (6). Yine düşünce özgürlüğü, insanın karşılaştığı bütün sorunlara vermek istediği yanıtları kendi kendine seçebilmesi, bireysel ve sosyal davranışlarını bu cevaplara uydurabilmesi imkânıdır (7).

Spinoza’ya göre gerçek devletin ereği, ölçüsüz bir egoizmin insanlar arasında yaratacağı bir genel savaş durumuna son vermek, barışı sağlamaktır. Ancak, bu barış bir kölelik, bir barbarlık olmamalı, devlet insanı hayvan veya makine yapmamalı, onu bu benzeri bir aşağılık duruma indirmemeli; tersine, beden ve ruhun birlikte geliştirilmesine elverişli özgür bir ortam hazırlamalıdır. Devletin gücü, ancak bireylerin özgür iradelerinden, devlete özgür olarak katılmalarından, devleti özgür olarak onaylamalarından doğar. Devlet içinde yer almakla insan, haklarından vazgeçmiş değildir, bu nedenle, hakların güvence altına alınmasını ve gelişmesini garanti etmiş olur. Onun için, devlet düşünme, konuşma ve yazma özgürlüğünü baskı altında bulundurursa amacına aykırı davranmış olur. Yine dinin ne devlet ne de bilimle bir ilgisi bulunmamaktadır. Devlet, insanın manevi hayatının tam bir özgürlük ortamında gelişmesini sağlamak zorundadır. Devlet dış eyleme karışabilir, gönüllere müdahale edemez (8). İnanç özgürlüğü, diğer haklar gibi, insanların vazgeçemeyeceği temel haklardan biridir. Birey inancının gereğini yaşayabilmeli, toplumu ve devleti oluşturanlar da buna hoşgörüyle bakabilmelidir. Birey inanç konusunda yargılanacaksa ancak sonuçları açısından yargılanmalıdır (9).

Page 4: Spinoza ve Özgürlük

SBArD Mart 2005, Sayı 5, sh. 65 – 72

68

Hayal gücü ile tanımanın akılla tanımaya göre eksik ve yetersiz olduğu öne sürülebilir. Hayal gücünün ortaya koyduğu bilgiye güven dış dünyadaki varlıklara tabi olmayı gerekli kılar. Dış dünyadaki varlıklarla karşılaşmada birey kendi etkinliğini geliştiremez, aksine bir güçsüzlüğe sürüklenir ve tutkularının kölesi olur. Denizdeki dalgalar gibi ileri geri hareket eder. Ama birey, akılla, zavallı kölelikten kurtulur, eğer akla uygun bilgiye yükselirsek, derinliğimizde bulunan özümüzün gücüyle kendine özgü bir etkinlik geliştirebilir. Akılla tanıyan bir insanın yaşamı sevinç ve özgürlük içinde geçirilmiş bir yaşamdır.

Akılla yaşayan özgür bir insan, yerinde bir davranışla sonuçlanacak kudretli bir içgüdüyle doludur. Dünyada bütün varlıkların temelinde yatan her şeyi kapsayan kudreti tanır. Böyle bir kişi her türlü sınırlandırılıştan kurtulmuş olur. Özgür insan, ölümü düşünmez ve onun bilgeliği ölüm üzerine meditasyonda bulunmak değil, tersine, hayat üzerine kafa yormaktır (10).

Özgürlük, doğada hüküm süren nedenselliğe ilişkin bilgiyle gerçekleşir. Spinoza’ya göre insan, düşüncesinde idelerin, doğadaki değişimlere, neden-sonuç ilişkilerine tekabül eden doğru entelektüel düzeni gereği gibi izlediği ölçüde ve sürece özgürleşir. Nedenlere ilişkin gerçek bilgiye sahip olmak doğanın bütününe ilişkin bilgiye sahip olmak anlamına gelir. Spinoza’ya göre, doğaya ve doğanın bir parçası olan kendimize ilişkin bilgiye sahip olduğumuz ölçüde, duygularımızın ve arzularımızın kölesi olmaktan kurtulur, bireysel şeyleri sevmeyi veya onlardan nefret etmeyi unuturuz. Özgür insan, doğadaki münferit olay, kişi ya da nesnelerden etkilenmeyen, onların niçin oldukları gibi olduklarını ve neden olduklarından başka türlü olamayacaklarını anlamaya çalışan ve bu bilgiyle kendini dönüştürüp gerçekleştiren insandır(11).

Spinoza’nın duyguların esiri olan kimseyi köle olarak nitelendirmesi, daha sonraki dönemlerde O’nun en büyük hayranı ve temsilcilerinden biri olan Hegel’in köle-efendi diyalektiğinin esin kaynağı olmuştur(12). Özgür insan, sadece aklın buyruklarına göre yaşayan, ölüm korkusu duymayan kişidir(13). Yine özgür insan, cahiller arasında ise, gücü yettiği kadar onların iyiliklerinden ve onlardan gelecek faydadan kaçınmaya çalışmalıdır(14). Diğer taraftan, özgür insan, başka insanlarla kendi arasında dostluk bağı kurmaya çalışır, bunun için, onlara kendi sanılarından eşit diye beklenilen bir takım iyilikler yaparak değil, kendisini ve başkalarını aklın özgür hükmüne göre yönelterek gerçekleştirirken, bilgisizlere karşı kin beslemez, onlardan nefret etmez, onların istek ve tutkularına değil, yalnız akla işi bırakmak için mümkün olduğu kadar onların yaptığı iyiliklerden kaçınmalıdır. Özgür insanlar birbirlerine karşı tamamen faydalı ve birbirlerine tamamen sıkı dostluk ile bağlıdırlar. Hiçbir zaman aldatıcı olarak değil, her zaman iyi niyetle hareket ederler(15).

Birey toplumun temel öğesidir ve bilinçle hareket etmek zorundadır. Özgür birey, özgürlüğün sadece kendi yaşam alanıyla sınırlı olmadığını bilerek, toplumu

Page 5: Spinoza ve Özgürlük

Seyit Ahmet ATAK

69

oluşturan diğer bireylere değer verip, onlarla paylaşmak ve kaynaşmanın bir ihtiyaç olduğunun farkında olmalıdır.

Düşüncenin bir toplumda özgür olması önemlidir; çünkü, düşüncenin baskı altında olması söz konusu olduğunda bütün diğer baskılar da mümkündür. İnsanın düşündüğünü içten ve dıştan herhangi bir etken olmaksızın söyleyebilmesi ve yazabilmesinin doğal bir hak olduğunu unutmamız gerekir(16).

Özgürlük en uygun olarak Tanrı için söz konusudur. Çünkü tabiatta olup biten her şey Tanrı tarafından tayin edilmiştir. Zaten özgürlüğünün bilincine varan insan, kesinlikle Tanrı’ya ulaşır. Bu yüzden özgürlükle Tanrı birbirinden ayrılmaz. Birey, özgürlüğü içinde, yalnız kendi kendisiyle var değil, bana kendi varlığım özgürlüğümün içinde verilmiştir. Çünkü ben, kendi dışıma çıkabilirim, ama özgür oluşumu baskı altına alamam. En yüksek özgürlük, kendini özgür zaman içinde, dünyadan bağımsız ve aşkın varlığa en derin bir bağlılık olarak bilir. Spinoza’ya göre; kısacası, insanın özgür oluşu, onun varoluşu diyebiliriz(17). İnsanın, sonsuzluk ile sonlunun, geçici ile kalıcının, özgürlük ile zorunluluğun bir sentezi olduğunu unutmamak gerekir(18).

Spinoza’ya göre, insan iradesi, kendi kendini tek başına tayin etme gücü mutlak olan ve hür bir yetenek değildir. Bu, aynı ad altında yer alan bütün özel istekleri kucaklayan ortak bir terimdir(19). İrade özgür sebep olarak değil, ancak zaruri sebep olarak kendi kendisinde vardır, ya da başka bir şeyde vardır(20). İnsanın gücü tamamıyla sınırlanmış ve dış tesirlerin gücü tarafından sonsuz derecede aşılmıştır; bundan dolayı, insanın dışarıdaki şeyleri emri altına alması için mutlak gücü yoktur.

Tanrı mutlak özgür varlık iken aynı zamanda sonsuz varlıktır. Yani özü ebediyen var oluşunu ihtiva eden varlıktır. İnsan hem özgür hem de esir olabilir, çünkü bir yandan belirlenmiş bir özdür, diğer taraftan da sadece kendi özünden gelmeyen bir var oluşun sebebidir. O’nun özgürlüğü, varlığını ve oluş tarzlarını izah eden ve kuşatan, sebep ve etkenleri benimsemeye muvaffak olduğu ölçüde gelişir(21).

Spinoza, çok yönlü tutumuyla kendisinden sonraki çağların birçok düşünürünü etkilemiştir. Alman idealistleri idealist yanını; materyalistler maddeci yanını benimsemiş, sistemlerini O’nun düşünceleri üstüne temellendirmişlerdir denilebilir. O, bir yandan katı bir belirlenimciliği ortaya koyarken, bireysel özgürlüğe de kapı açmıştır. Her şeyi Tanrı’ya bağlar ama, Tanrı’yla özdeş olan evrende, tüm nesne ve olgular maddesel yasalara tabidir. Buradan hareketle, çelişki ve uyumun bir arada varolabileceği ileri sürülmektedir. Evrende belirlemeler vardır, ancak bu, insanın körü kürüne boyun eğmesini gerektirmez. Evrenin yasalarını bulmak, değiştirme imkânlarını artırmak, yenilikler getirmek özgürlük alanlarımızdır(22).

Spinoza, Tanrı için söz konusu olan özgürlükle, insan için söz konusu olan özgürlüğü birbirinden ayırmaktadır. Anladığımız ancak nedeni bilmediğimiz olaylarla kavrayamadığımız ve nedenini bilmediğimiz olaylar arasında bir ayırım yapılması gerektiğini ileri sürer. O, insanın, ancak eylemlerinin nedenleri hakkında uygun ve doğru bir fikre sahip olduğu ölçüde özgürleştiğini savunur. Özgürlüğün bir derecesi

Page 6: Spinoza ve Özgürlük

SBArD Mart 2005, Sayı 5, sh. 65 – 72

70

vardır ve özgürlük, O’na göre zorunluluğun bilincinde olmaktan meydana gelir. Özgürlük, determinizm veya daha doğrusu metafiziksel bir determinizm içinde gerçekleşen bir özgürlüktür (23).

SONUÇ Spinoza’ya göre, insanın özgür olması, akıl sahibi olması, aklını kullanabilmesi

demektir. O’na göre, insan aklını kullanabildiği oranda özgür olabilir. Ayrıca, insan özgür olduğu ölçüde fıtratını, varoluşunu ve gerçek insan olma vasfını gerçekleştirir. Bu anlamda düşünce ve inanç özgürlüğü insanın en doğal hakkıdır. Devlet, söz konusu bu tabii hakları sağlamak ve güvence altına almakla yükümlüdür. Zira, O’na göre devletin gerçek hedefi özgürlüktür. Devletin amacı insanları akıllı varlıklardan hayvanlara veya basit canlılara dönüştürmek değil, bilakis onların akıllarını güvenlik içinde özgürce kullanabilmelerine imkân sağlamaktır. Çünkü, böyle bir özgürlük olmazsa, O’na göre toplumsal saygı ve barış güvenlik içinde geliştirilemez. Akla göre hareket eden toplumun en belirgin özelliklerinden birinin hoşgörü ortamı olduğu unutulmamalıdır. Bu hoşgörü, dinsel alandan başlayarak özgürce konuşabilme ve farklı fikirler karşısında hoşgörülü olmaya kadar genişletilebilir.

Spinoza’ya göre, iki şey insan özgürlüğünü sınırlayabilir. Bunun ilki Tanrıdır, çünkü, Tanrı söz konusu olduğunda insanın özgürlüğüne bir sınır çizmek kaçınılmaz olacaktır. Mutlak anlamda tek gerçek özgür olma vasfı Tanrı’ya aittir. İnsan ancak Tanrı’yı bildiği ve sevdiği ölçüde kendini gerçekleştirebilir ve özgür olmanın değerine varabilir. İkincisi ise, özgürlüğün güvencesi olan devlettir. Devlet, toplumsal barışın gereği olarak, anarşi ve düzensizlik ortamına fırsat vermemek, insanların esenliğini temin etmek için özgürlüğe gerektiğinde bir sınır koyabilir. Ancak, bu sınırlılık keyfi bir durumu ifade etmemelidir. Zira devlet özgürlüğü sağlamak ve özgür ortamı temini için gayret etmek zorundadır.

Gerçek özgürlük, kendi tabiatının zorunluluğunu bilmesi, buna uyum sağlayabilmesidir denilebilir. İnsanın bilmediklerinin esiri olduğunda, ancak zorunluluklarını bildikleri ve söz konusu zorunlulukların bilincine ulaştığı nispette özgür olabilir. İnsan, iç ve dış yaşamda bir özgürlüğe sahip olmazsa, bitkisel veya hayvansal yaşamın garip ve zavallı bir hiçi olmaktan ileri gidemez.

Özgürlüğü değerli kılan, genellikle zannedildiği gibi, onun iyinin bir aracı olması değildir. Bir imkânlılık durumu, bir kapasite ve bir potansiyel olması itibariyle kendi başına bir değerdir. Çünkü, önemli olan insanın “iyi”yi fiilen seçmesi değil, iyiyi de kötüyü de seçebilme kapasitesine, hakkına sahip olmasıdır. Özgür insan, sorumluluğu kendisine ait olmak üzere, bu seçimi yapabilen insandır.

DİPNOTLAR

(1)A.Kadir ÇÜÇEN, Felsefeye Giriş, Asa Yayıncılık, Bursa 2001, s.266-267 (2)Ahmet ARSLAN, Felsefeye Giriş, Vadi Yayınları, Ankara 1996, s.125-126

Page 7: Spinoza ve Özgürlük

Seyit Ahmet ATAK

71

(3)Cemal Bali AKAL, “Hukuka Karşı Haklar, Spinoza’da Yerellik ve Evrensellik Sorunu”, Doğu Batı Dergisi, Sayı 22, Ankara 2002, s.33 (4) (Cemal Bali AKAL, a.g.m., s.35 (5)İlhan AKIN, Temel Hak ve Özgürlükler, İÜHF Yayınları, İstanbul 1971, s.147, Adnan Küçük, İfade Hürriyetinin Unsurları, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara 2003, s.2-3 (6)İbrahim Özden KABALOĞLU, “Düşünce Özgürlüğü”, “İnsan Hakları”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000, s.106 (7)Erdoğan TEZİÇ, “Türkiye’de Siyasal Düşünce ve Örgütlenme Özgürlüğü”, Anayasa Yargısı, Ankara 1990, s.33 (8)C.Bali AKAL, a.g.m., s.34 (9)Macit GÖKBERK, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1966, s.304 (10)Charles WERNER, Kötülük Problemi,(çev. Sedat Umran), Kaknüs Yayıncılık, İstanbul 2000, s.20 (11)Alasdair MACINTYRE, Ethik’in Kısa Tarihi, (çev.Solmaz-Hakkı Hünler), Paradigma Yayıncılık, İstanbul 2001, s.161-162 (12)HEGEL, Tinin Görüngü Bilimi, (çev.Aziz Yardımlı), İdea Yayıncılık, İstanbul 1996, ALEXANDRE Kojeve, Hegel Felsefesine Giriş, (çev. Selahattin Hilav), Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul 2001, s.85 (13)Ahmet CEVİZCİ, Etiğe Giriş, Paradigma Yayıncılık, İstanbul 2002, s.117 (14)Etiğe Giriş, a.g.e., s.11 (15)Çağatay ÜSTÜN, Birey ve Toplum, Kalem, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi Yayınları, İzmir 2003, s.7 (16)Tulin BUMİN, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, İstanbul 1996, s.68 (17)Karl CASPER, Felsefe Nedir? (çev.Zeki Eyüpoğlu), Say Yayınları, İstanbul 1995, s.75 (18)Sören KİERKEGAARD, Ölümcül Hastalık Umutsuzluk, (çev. M. Mukadder Yakupoğlu), Ayrıntı Yayıncılık, İstanbul 1997, s.26 (19)Nurettin TOPÇU, İsyan Ahlakı, Dergah Yayınları, İstanbul 1995, s.35 (20)TOPÇU, a.g.e., s.2 (21)TOPÇU, a.g.e., s.22 (22)Niyazi ÖKTEM, Özgürlük Sorunu ve Hukuk, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul 1977, s.65 (23)Ahmet CEVİZCİ, On Yedinci Yüzyıl Felsefesi Tarihi, Asa Yayınları, Bursa 2001, s.145

KAYNAKÇA AKAL Cemal Bali (2002); “Hukuka Karşı Haklar, Spinoza’da Yerellik ve Evrensellik Sorunu”, Doğu Batı Dergisi, Sayı 22, Ankara AKIN İlhan (1971); Temel Hak ve Özgürlükler, İÜHF Yayınları, İstanbul

Page 8: Spinoza ve Özgürlük

SBArD Mart 2005, Sayı 5, sh. 65 – 72

72

ARSLAN Ahmet (1996); Felsefeye Giriş, Vadi Yayınları, Ankara BAYRAKTAR Mehmet (1986); İslam Felsefesine Giriş, A.Ü.İ.F. Yayınları, Ankara CASPER Karl (1995); Felsefe Nedir?, (çev. Zeki Eyüpoğlu), Say Yayınları, İstanbul CEVİZCİ Ahmet (2001); Onyedinci Yüzyıl Felsefesi Tarihi, Asa Yayınları, Bursa CEVİZCİ Ahmet (2002); Etiğe Giriş, Paradigma Yayınları, İstanbul ÇÜÇEN A. Kadir (2001); Felsefeye Giriş, Asa Yayıncılık, Bursa HEGEL (1996); Tinin Görüngü Bilimi, (çev. Aziz Yardımlı), İdea Yayıncılık, İstanbul GÖKBERK Macit (1996); Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1966 KİERKEGAARD Sören (1997); Ölümcül Hastalık Umutsuzluk, (çev. M. Mukadder Yakupoğlu), Ayrıntı Yayıncılık, İstanbul KOJEVE Alexandre (2001); Hegel Felsefesine Giriş, (çev. Selahattin Hilav), Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul KÜÇÜK Adnan (2003); İfade Hürriyetinin Unsurları, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara MACINTYRE Alasdaire (2001); Ethikin Kısa Tarihi, (çev.Solmaz-Hakkı Hünler), Paradigma Yayıncılık, İstanbul TEZİÇ Erdoğan (1990); “Türkiye’de Siyasal Düşünce ve Örgütlenme Özgürlüğü”, Anayasa Yargısı, Ankara TOPÇU Nurettin (1995); İsyan Ahlakı, Dergah Yayınları, İstanbul TUĞCU Tuncer (2000); Batı Felsefe Tarihi, Alesta Yayınları, Ankara ÖKTEM Niyazi (1977); Özgürlük Sorunu ve Hukuk, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul ÜSTÜN Çağatay (2003); Birey ve Toplum, Kalem, E.Ü. İletişim Fakültesi Yayınları, İzmir ÖZDEN İbrahim (2000); “Düşünce Özgürlüğü”, “İnsan Hakları”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul WEBER Alfred (1993); Felsefe Tarihi, (çev. H.Vehbi Eralp), Sosyal Yayınları, İstanbul WERNER Charles (2000); Kötülük Problemi, (çev. Sedat Umran), Kaknüs Yayıncılık, İstanbul