27
GÜNCEL B İ L İ M DERGİSİ YIL 4 ŞUBAT 2015 27 RAHATSIZ EDİCİ ANILARI SİLEBİLİRİZ AMA NASIL ? ALTIN ORAN A A Ş S KIN M Kİ Y I KANGURU ANNELİK

ŞUBAT 2015

Embed Size (px)

DESCRIPTION

KAPSUL PLUS

Citation preview

Page 1: ŞUBAT 2015

G Ü N C E L B İ L İ MD E R G İ S İ

YIL 4 ŞUBAT 2015

27

RAHATSIZ EDİCİ ANILARI

SİLEBİLİRİZ

AMA

NASIL ?

ALTIN ORAN A AŞ SKIN MKİ Y I KANGURU ANNELİK

Page 2: ŞUBAT 2015

Editörden

Değerli Kapsül Plus Okuyucuları;

Bir bilim dergisi olarak günümüz koşullarında sizlere en iyi bilgileri sunmak için ekip olarak her an yeni araştırmaları takip ediyor ,

sayfalarımızı bir bir dolduruyoruz. Sizler için seçtiğimiz güncel konular ve bilim dünyasındaki yeni araştırmalarla Şubat sayımızda

karşınızdayız. Bu ay da sizler için ilgi çekici olarak gördüğümüz konular şu şekilde;

Her insan geçmişte yaşadığı kötü anıları unutmak ister.Peki geçmişte yaşanan kötü anıları bilinçaltımızdan silmek mümkün mü? ''Bilinçaltı

nasıl temizlenir?'' yazımızda tüm sorularınız cevap bulacak. İnsan vücudu kimyasal olayların gerçekleştiği mükemmel bir

makinedir.Hayata birde biyokimyasal olarak bakarsak hangi şaşırtıcı bilgilerle karşılaşırız. Tüm canlıları inceleyen biyoloji bilim dalı

uzaydaki yaşamıda inceliyor. Yeni bir alanla tanışın :Astrobiyoloji.Her sabah soframızdan eksik olmayan peynirin mikroorganizmalarla olan

ilgisi nedir ? , Prematüre bebekler için Kanguru bakımı nasıl yapılmalıdır ? Ölümsüzlük mantarı nedir? Sorularımızın cevaplarını

merak ediyor ve daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız dergimizin sayfalarını büyük bir heyecanla çevirmeye başlayın.

Geleceğe daha aydınlık bakmanız dileğiyle…

Kapsül Plus Ailesi

Page 3: ŞUBAT 2015

içind

ekile

riçi

ndek

iler

içind

ekile

r5>

10

BİLİNÇALTI NASIL

TEMİZLENİR? 11>

12

HAYATA BİYOKİMYASAL

BAKIŞ

13>

16

BEYİNGPRSİ

17-2

0

ASTROBİYOLOJİ

21>

26 ALTIN ORAN

27>

28

ÖLÜMSÜZLÜK MANTARI

29>

32 KANGURU ANNELİK

37>

42

BÖCEKLER

43>

46

GİZEM SİNEMASI PEYNİR

47>

48

STEVE JOBS

49

DÜNYANIN EN

ZEHİRLİ TIRTILI

50 AŞKIN

KİMYASI

51>

52

HABERLER

KAPSUL PLUS YAYINCILIK adına İMTİYAZ SAHİBİA. Tuna [email protected]

KÜNYE

GENEL YAYIN YÖNETMENİAnıl TUNA

[email protected]

DANIŞMANDoç.Dr.Fulya Dilek Gökalp MURANLI

[email protected]

YAYIN KOORDİNATÖRÜTayfun GÖZLER

[email protected]

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜMete Arslan [email protected]

GÖRSEL YÖNETMENLERAslıhan DİKMEN

[email protected]

Özge BİÇEROĞ[email protected]

HABERLER EDİTÖRÜEmine Ceyda SÖZÜER

[email protected]

İLETİŞİM BİLGİLERİ[email protected]

[email protected]

https://www.facebook.com/KapsulPlus2013

https://twitter.com/kapsulplus

http://issuu.com/kapsulplus2013

http://kapsulplus.blogspot.com/

Telefon:05078313473

Page 4: ŞUBAT 2015

BİLİNÇ ALTI NASIL

TEMİZLENİR ?rued bilinçaltı kavramını ortaya attığından beridir bir çok

F teori türedi. Bilinçaltı kayıtları derken ise genel olarak kastedilen şey bilinçli olarak hatırlayamadığımız, farkında

olmadığımız ama bizim hayatımızı etkileyen kayıtlardır.En çok aldığım maillerden biri, 'Bilinçaltımı nasıl temizlerim?'

sorusu. İnsanın aklına bir elektrik süpürgesi ile sanki bütün toz, kirin temizlenmesi ve böylelikle rahatsızlık veren tüm

sıkıntılardan kurtulmak geliyor. Maalesef bilinçaltını temizlemek evimizi temizlemek gibi değildir. Çünkü zihnimizde duygular çok

karmakarışık bağlantılar oluşturur. Örneğin küçükken yaşadığınız bir dayak yeme olayı, hem sizde otoriteye karşı bir ürkeklik, korku oluşturabilir fakat bunun yanında o olaydan

ötürü başka konularda çok güçlü bir kişilik geliştirmenize de yol açabilir. Bu yüzden yaşadığınız rahatsızlık veren olayın

hafızanızdan silinmesi sadece acıyı değil, kişiliğinizi de yok edebilir. Ayrıca silme diye bir durum da yok. Jim Carry ile Kate

Winslet'ın oynadığı 'Sil Baştan' filmi aşk acısını hafızasından sildirmeye çalışan iki kişinin hikayesini ve daha sonra nelerle karşılaştıklarını anlatıyor. Film boyunca silme denilen olayın

aslında gerçekten olmadığını görüyoruz. Hatta filmin sloganı şu; 'Onu aklından çıkardın, peki ya kalbinden?’

Ben hep derim ki, 'Geleceğimizi yaşadığımız olaylar değil, o olaylara verdiğimiz anlamlar şekillendirir.' Bu yüzden geçmişte

yaşadığımız kötü anıları silemeyiz ama onların anlamlarını değiştirebiliriz.

5>

6

Page 5: ŞUBAT 2015

Peki Geçmişte Bizi Rahatsız Eden Bir Olayı Nasıl

Değiştirebiliriz?

1) Yüzleşme Bir olayla ne kadar fazla karşılaşırsanız,

duygusal yoğunluğu o kadar azalacaktır.

Sözgelimi denize hayran biri deniz

kenarına taşındıktan 1-2 ay sonra artık

deniz ona sıradan gelmeye başlayacaktır.Ya

da yüksek sesli bir yerde uzun bir süre

kalırsanız o ses artık sizi rahatsız

etmeyecektir, sıradanlaşacaktır. (Psikolojide

buna hedonik adaptasyon denir.)

Köpekten korkan insanları 'kendi

kontrolüm' altında köpeklerin yanına

sokarım ve bir süre sonra köpeklerle ilgili

korkuları duyarsızlaşır ve tamamen yok

olur.

Hayattaki korkularımızla yüzleştiğimizde

onların aslında korkulacak bir şey

olmadıklarını çoğu zaman keşfetmişizdir.

2) Güçlü Bir Kimlikle Anlam Değiştirme Güçlü Bir Kimlik metodu ile geçmişe dönüp o

olayla yüzleşebilirsiniz. İlk önce hayran

olduğunuz güçlü bir kişiyi düşünün ya da bir

hayvanı… Şimdi onun tüm özelliklerini alıp,

hatta o olup sizi rahatsız eden o anıya gidin.

Tam o anının içine girdiğinizde şu soruyu

sorun: Bu olay …… (kendi isminiz) ne öğretti?

(Fakat bu soruyu rol modeliniz veya seçtiğiniz

güçlü bir hayvan olarak soracaksınız.)

Bu yöntem yüzleşmeye korktuğunuz bir

anınızın karşısına güçlü bir kimlikle çıkmayı

sağlar. Bir aslanda korktuğunuzu varsayalaım

ama Yeşil Dev (Hulk) olsaydınız muhtemelen

korkmazdınız :)

Güçlü bir kimlikle anlam değiştirme güçlü bir

şekilde olaylarla yüzleşmenizi sağlamaktadır.

3) Resimlerin Boyutları ve Seslerini Değiştirme Zihnimizdeki tüm kayıtlar beş duyumuzdan gelen verilerle oluşur. (Resim,ses,koku,tat,dokunma)Geçmişe ait tüm yaşanan olaylar beynimizde bir film dosyası şeklinde depolanıyor. Bazıları HD

kalitesinde depolanırken bazılarının görüntü kalitesi çok bozuk oluyor. Bazılarının sesleri 5+1iken bazılarının sesleri çok bozuk çıkıyor. Bazı görüntüler 100 ekranken bazıları 37 ekran

olarak kaydediliyor. (Koku ve tatları şimdilik katmıyorum)

Genellikle bir fobi (yoğun duygusal olay) oluşurken, beynimiz yaşanan olayı ve beraberinde yoğun duyguları o kadar net bir şekilde kaydediyor ki, adeta 200 ekran,HD kalite 5+1 ses sistemi gibi ve ne zaman o fobi ile ilgili bir uyaran görse (mesela örümcek, yılan vs.) yaşadığı

olay hemen tüm canlılığı ile gözünün önüne geliyor ve aynı korkuyu yaşıyor.10 senedir, dar kapalı alanlara karşı fobisi olan bir arkadaşımla çalışıp bu fobisini tam 5 dk.'da

yok etmesini sağladım. Üstüne bir yorgan attığınızda daha 1. saniyesinde çığlık atıp bağırıyordu.İlk önce onunla görüntüsü hakkında konuştum, tabii ki bu gördüğü görüntü aynen yukarıda

bahsettiğim gibi çok canlı bir görüntüydü. İlk önce korkma anını bir film gibi izledik ve ona bazı komik detaylar koyduk. Böylece absürd bir komedi gibi olacaktı. (Korkunç Bir Film serisi gibi)

Filme o kadar çok saçma sapan ayrıntı koydum ki gülmeye başladı. Sonra görüntüyü 100 ekrandan 37 ekrana indirdim, sesleri de bulanıklaştırdım. Ve bir kaç düzenleme daha yaptıktan

sonra, aynı şeyi bir kaç defa daha yaptırdım.Şimdi deneme zamanı gelmişti. Yorgan ve pike gibi şeyi tekrar üstüne atacak 20 saniye tutacaktım. Yorganı üstüne attım, atar atmaz kahkahalarla gülmeye başladı. “Yahu senin

korkman gerekiyor, niye gülüyorsun” dedikçe daha fazla gülmeye başladı, hatta gözlerinden yaşlar geldi. Dedim ister gül ister gülme 20 saniye tutacağım bunu :) 20 saniye tuttum ve hiç bir

korku hissetmeden, çok rahatlamış bir şekilde kalktı.Not: Organizmanın hayatta kal komutuna giren ve duygusal yoğunlukla tekrarlanmış olaylarda

bu teknik işe yaramayabilir. Bir Psikiyatr'a danışmanız tavsiye edilir.Aynı zamanda kişi bundan ikincil bir kazanç sağlıyorsa doğal olarak bunu yapmak istemeyecek,

yapmak istese bile zihninde canlandıramayacaktır.

7>

8

Page 6: ŞUBAT 2015

4) Hipnotik Trans Durumlarından YararlanmaKişi eğer bilinçliliğini kontrol edemiyorsa ve yukarıdaki teknikleri

uygulayamıyorsa, kendisi hipnotik trans durumlarından yararlanabilir. Hipnotik trans durumları hepimizin gün içinde aralıklarla girdiği bir

durumdur. Bunu kullanmayı bildiğinizde değişim sorunu yaşamazsınız.Ayrca kişi sorununun kaynağını hatırlamayabilir. Bu durumlarda ise bir profesyonel yardımı ile bu resmi değiştirebilirsiniz. EN İYİSİ İSE BUNU

KENDİNİZİN yapacak bir yeteneğe gelmenizdir. (Kendi kendine meditasyon ve oto-hipnoz kitaplarından yararlanabilirsiniz.)

Research Quarterly'de yayınlanan çok ilginç bir araştırma var. Bu araştırmada basketbol oynayan öğrenciler üç guruba ayrılıyorlar. İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antreman

yapıyor. Ter döküyor. İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor,yan gelip yatıyor. Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinsel antreman yapıyor. Yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar

yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen

tebrikleri kabul ediyorlar. 20 günün sonunda her gün antreman yapan ilk gurubun performansında % 24'lük bir artış oluyor. Yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi, hiçbir değişiklik yok. Zihinsel antreman

yapan üçüncü gurubun performansında da % 23'lük bir artış oluyor. Dikkat edin! Topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı

sağlıyorlar. Yani bilinçaltı beş duyunun etkili bir şekilde kullanıldığı ve canlı hayallerin kullanıldığı bir senaryonun sürekli tekrarlanmasıyla, aslında henüz gerçekleşmemiş şeyleri gerçekmiş gibi kabul etmeye

başlıyor ve beyne bu sinyali gönderiyor. Ne müthiş bir güç öyle değil mi? Maalesef korkularımız da bu yolla oluşuyor. İnsanoğlunun doğuştan sahip

olduğu iki temel korku var. Düşme ve ses korkusu. Diğer bütün korkularımızı süreç içerisinde öğreniyoruz…

Ruhsal ÇalışmalarEski kadim bilgilerde zihin-beden-ruh dengesinden bahsedilir. Spor

yapmak, psikolojinizi disipline etmek ve rahatlatıcı meditatif çalışmalar yapmak mutluluğu destekleyici en önemli etmenlerden

biridir.Her sabah yapacağınız on dakikalık meditasyon etkisini bir hafta içinde gösterecektir. Meditasyon teknikleri içinde zazen tekniğini tavsiye ederim. Türkiye'de bu konuda bir çok kitap bulabilirsiniz.

Özet Olarak yukarıdaki tekniklerden birini veya bir kaçını kendiniz için uygulayabilir ve denemeler yapabilirsiniz. Unutmayın hiç bir şey

emek sarfetmeden kolayca olmuyor ama doğru teknik kullanılmadığında ise ne kadar emek sarfetseniz amaca

ulaşamıyorsunuz. Batıya doğru yürüyüp güneşin doğuşunu göremeyiz.

Yardımcı olabildiysem ne mutlu...

KAYNAK

http://hakanmenguc.org/bilincalti-nasil-temizlenir/#.VLgl09KsU8p

HAKAN MENGÜÇPsikoterapist , Yaşam Koçu ,Yazar

9>

10

Page 7: ŞUBAT 2015

N L A ?A Y RS A II Ş ZYAŞAMA DAİR

BİYOKİMYASAL BİR BAKIŞ

Yaşam nedir? Bu soru belki de ilk filozoflardan bu yana sorulan ve hala da popülerliğini yitirmemiş bir

sorudur. Birçok kitap, deneme, şiir ve diğer sanat eserleri bu soru üzerine ortaya çıkmıştır.

“Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”

Nazım Hikmet

Bizim bu yazıda ilgileneceğimiz kısım ise sorunun biyolojik ve biyokimyasal anlamı.Dünyamızdaki yaşamın temeli hücrelerdir. Hücreleri keşfetmemizden bu yana yaşam ve canlılık üzerine pek çok fikir üretilmiştir. Hücre biyolojisiyle ilgili çalışmalarıyla bilinen Henri Dutrochet 1824'te: “Yaşam, fiziksel düzen söz konusu olduğu müddetçe hareketten başka bir şey değildir ve ölüm de, bu hareketin kesilmesidir.” demiştir. Yaşamın kapsamlı tanımı bir kenara, yaşamın temel karakteristiklerini inceleyeceğiz. Bunlardan ilki, hücrelerin kendilerini kopyalayabilmesi; yani bir hücrenin büyüyerek iki yeni hücreye bölünmesi ve kendinden daha fazla hücre yaratması. İkincisi, düzeni sürdürebilmeleri. Böylece hücrelerinin içindeki hareket ve molekül sentezi gibi bütün aktiviteler için enerji üretebilmeleri. Üçüncüsü gelişebilmeleri. Sonuncusu ise ölmeleridir.

Hücreler bölünerek kendilerini kopyalayabilirler. İki çeşit bölünme vardır, mitoz

ve mayoz bölünme. Bu şekilde hücre kendi genini yeni oluşan hücreye aktarır. Hücre bu işlemi yaparken onu sınırlayan bir şey vardır: telomer. DNA'nın ucunda telomer adı verilen

bölgeler bulunur. Belirli uzunlukta olan telomerler, hücre bölündükçe kısalır. Bu

kısalmanın ne olduğunu hepimiz gözlemliyoruz aslında: Hücre, telomerler kısaldıkça yaşlanma.yaşlanır ve bitince artık kendini kopyalayamaz. Eğer telomerleri onaracak proteinlere sahipse iş

değişir, hücre sonsuza dek bölünebilir.

Yaşamın ikinci temel prensibi, büyümeyi ve yeni moleküllerin sentezini de kapsayan hücrenin

içindeki düzeni devam ettirmek, bunun için de enerji tedarik etmektir. Hücre,

hem şekerler ve lipitler gibi küçük moleküllerle ilgili çok sayıda kimyasal

reaksiyonun gerçekleştiği, hem de protein ve nükleik asitler gibi büyük

moleküllerin yapıldığı küçük bir kimya fabrikasını andırır.

Hayatın üçüncü özelliği, yaşamın ve bakteriden bitkiye

kadar bütün yaşayan organizmaların kendini var

etme yolu olan evrimdir. Darwin'in muhteşem keşfinin

temeli, özelliklerin bir nesilden diğerine

aktarılabileceği ve bu kalıtımın, organizmaların

ebeveynden farklı yavrular doğurabilmesine imkan

tanıyacak şekilde farklılaşabileceğidir.

Son olarak, hücrelerin ölmesi. Nihayetinde ölüm de yaşamın önemli bir

özelliğidir. Bu tuhaf görünebilir ama birinin ölebilmesi için önce yaşıyor

olması gerekir. Hücre ölümü bütün temel işlevler durunca gerçekleşir.

Yaşamın bu temel karakteristiklerini bir dahaki sayımızda daha derinlemesine inceleyeceğiz. Hücre bölünmesi hangi yapılar kullanılarak gerçekleşir? Enerji

nasıl tedarik edilir? Evrim kalıtım bazında kendini nasıl gösterir? Hücreler neden ölür? Bu soruların cevapları için

bir dahaki sayımızda görüşmek üzere! :)

(Lewis Wolpert, Nasıl Yaşarız Neden Ölürüz kitabından

baz alınarak yazılmıştır.) 11

>12

BİLİME DAİR HERŞEY EKİBİhttps://www.facebook.com/bilimedairhersey

Page 8: ŞUBAT 2015

B EYİN GPS' İBeynin Navigasyonal Yeri ve

Grid Hücre Sistemi

2014 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü Dr. John M. O'Keefe, Dr. May-Britt

Moser and Dr. Edvard I. Moser

onum duyusu, bedenin çevredeki ve ortamdaki

Kobjelere göre pozisyon algısını verir.Navigasyon sırasında, önceki pozisyon bilgisi ve hareketin

entegrasyonuna dayanan mesafe ve yön duyusuyla bağlantılıdır.

Nerede olduğumuzu nasıl biliyoruz?Bir yerden bir yere giderken yolumuzu nasıl buluyoruz?Nasıl oluyor da bu bilgiyi tekrar aynı rotayı izleyerek yolumuzu bulmamızı sağlayacak biçimde saklayabiliyoruz?

18. yüzyılda Alman filozof Immanuel Kant (1724-1804)

Bazı mental kabiliyetlerin deneyimden bağımsız oluştuğunu tartışmıştır. Konum algısını, dış dünyanın organize edilip algılanmak zorunda olması nedeniyle doğuştan gelen bir yetenek olarak

düşünmüştür.Konumun beyindeki haritaya benzer temsili fikri, deneysel psikolog Edward Tolman tarafından savunulmuştur . Hayvanların konum ve olaylar arasında ilişki kurabildiklerini ve bu çevre keşiflerinin yavaş yavaş hayvanların yönlerini ve çevrede uygun yolu bulmalarını sağlayan bilişsel haritanın oluşumuyla sonuçlandığını önermiştir. Etrafta yaygın olan ve kronik olarak vücuda yerleştirilen mikro teller kullanılarak ), hayvanların beynindeki hücrelerden kayıt alınması tekniklerinin ortaya çıkması, bu sorulara yaklaşmayı mümkün hale getirdi.

John O'Keefe 1971' de bir sıçanın beynindeki belirli sinir hücrelerinin, sıçan ortamdaki belirli bir yerdeyken etkinleştiğini keşfetti.O' Keefe bu yer hücrelerinin çevrenin içsel bir haritasını oluşturduğunu öne sürdü.

Konum Hücrelerinin BulunmasıJohn O'Keefe, Dostrovsky ile birlikte, CA1 diye adlandır ı lan dorsal bölmedeki hipokampusun nöronlarını kaydederek, sınırlı bir alanda serbestçe hareket eden sıçanlardaki konum hücrelerini keşfetmişti Konum hücreleri, daha önce beyindeki hiçbir hücrede görülmeyen bir şekilde aktif oluyordu.Belirli konum hücreleri, hayvan ortam içinde belirli bir yerdeyken aktif oluyordu. O'Keefe, sistematik bir şekilde çevreyi değiştirerek ve konum sahalarının oluşumu için farklı teorik olanakları test ederek, ateşleyen konum hücresinin tam olarak duyu nöronlarında aktiviteyi yansıtmadığını fakat çevrenin karmaşık bütününü temsil ettiğini gösterdi. Farklı konum hücreleri farklı yerlerde aktif olabilir ve birçok konum hücresi aktivasyonlarının birleşimi, belirli bir çevreyi temsil eden iç nöral harita oluşturur . O'Keefe, Nadel ile birlikte konum hücrelerinin beyne uzamsal bir referans harita sistemi ya da konum duyusu sağladığını sonuçlandırdı

Hipokampusun, farklı zamanlarda ve farklı çevrelerde aktif olan farklı konum hücrelerinin aktivitesinin birleşimi tarafından temsil edilen çoklu harita içerebildiğini gösterdi. Aktif konum hücrelerinin belirli bir kombinasyon serisi bu yüzden eşsiz bir çevreyi temsil ederken, öte yandan diğer kombinasyonlar diğer çevreleri temsil eder. O'Keefe' in keşifleri sayesinde, bilişsel harita teorisi beyindeki temsilcisini bulmuş oldu.

Neden O'Keefe O'Keefe' in deneylerindeki bir ön koşul, serbestçe hareket eden hayvanlarda uygun kayıt tekniklerinin geliştirilmesiydi. O'Keefe bu teknikleri ilk kullananlardan olmasına rağmen, sağlam hayvanların hipokampal ya da sinir hücrelerinden kayıt alan ilk kişi olamamıştır.Ama araştırmacılar çoğunlukla kısıtlı davranışsal görev ya da katı uyarıcı-uyaran protokolleri kullanmıştır. Bunun aksine O'Keefe, hücresel aktiviteyi doğal davranış süresince kayıt etmiş ve bu da onun, eşsiz konum sahalarını gözlemlemesini ve bunların konum duyusunu temsil eden konum hücrelerindeki nöral aktiviteyle ilişkilendirmesini sağlamıştır.

Bundan sonraki deneylerde O'Keefe, konum hücrelerinin bellek işlevlerine sahip olabileceğini göstermiştir Birçok konum hücresinde farklı çevrelerde aynı anda yeniden düzenlemeye yeniden haritalama denir.

Konum hücrelerinin BulunmasıO'Keefe yeniden haritalamanın öğrenildiğini ve bir kez yapıldığında her daim sabit kalabileceğini göstermiştir . Bu yüzden konum hücreleri, bellek süreçleri için hücresel bir alt yapı sağlayabilir ve burada bir çevrenin belleği konum hücrelerinin belirli kombinasyonlarıyla depolanabilir. 1980 ve 1990'lar boyunca genel teori, konum sahalarının oluşumunun bizzat hipokampusun kendi içerisinde oluştuğuydu.Bilim insanları olarak şunu merak ediyorlardı;ateşleyen konum hücreleri hipokampusun dışındaki aktiviteyi nasıl meydana getiriyor?.

13

>14

Page 9: ŞUBAT 2015

May-Britt Moser ve Edvard Moser

2005' te beynin hipokampusa yakın entorinal korteks adlı bölgesinde, sıçan

belirli konumlardan geçtiğinde etkinleşen başka sinir hücrelerini

keşfetti.Hipokampusteki asıl girdi, sıçanın beyninin dorsal ucundaki bir yapıdan yani entorinal

korteksten geliyor.Entorinal kortekste çıktının büyük kısmı hipokampusun içindeki dentat girusa, oradan sırasıyla hipokampusun CA3

bölgesine bağlanır ve sonra da dorsal hipokampusteki CA1 bölgesine yönelir. İlginç şekilde bu bölge, John O'Keefe'

in konum hücrelerini bulduğu bölgeyle aynı yerdir.

2002' de, Moser' lar entorinal korteksten CA3' e yönelimde bağlantı

kopukluğu olmasının CA1 konum hücrelerini durdurmadığını buldu Bu buluşlar ve medial entorinal

korteksin direk olarak ve karşılıklı olarak CA1 bölgesine bağlandığı bilgisi, May-Britt Moser ve Edvard

Moser' ın konum kodlama hücreleri için medial entorinal kortekse

bakmalarına sebep oldu.Yaptıkları ilk çalışmada, diğerlerinin

gösterdiklerine benzer olarak, medial entorinal korteksin hipokampusteki

konum hücrelerinin özelliklerine benzer hücreler içerdiklerini saptadılar.Ancak hayvanların hareket etmesi için daha büyük karşılaşmalar kullanılarak yapılan sonraki çalışmada alışılmadık özelliklere sahip yeni bir hücre tipi;

grid hücrelerini keşfettiler .

Medial entorinal korteksin aynı bölgesindeki grid hücreleri aynı zamanlama ve koordinat

oryantasyonuyla ama farklı aşamalarla ateşliyor.

Bu şekilde de çevrenin her noktasını kaplıyor.

Moserlar korteksin ventral kısmındaki en büyük sahalarla birlikte, medial

entorinal korteksteki koordinat sahası mesafesinin farklılık gösterdiğini

buldular. Ayrıca grid oluşumunu duyu ya da motor

sinyallerin basit iletiminden değil karmaşık bir ağ aktivitesinden doğduğunu göstermişlerdir.

Moserlar grid hücrelerinin bir navigasyon ya da entegrasyon sistemi yolunun parçası

olduğunu sonuçlandırdılar. Grid sistemi, hareket mesafesini

ölçmede bir çözüm sağlamış ve de hipokampusteki uzamsal haritaya bir

metrik eklemiştir. Moserlar daha sonra, grid hücrelerinin ana yön hücrelerinin, sınır hücrelerinin

ve hatta birçok durumda birleşik fonksiyondaki hücrelerin medial

entorinal kortekste bir ağa tutunduklarını göstermiştir .

Ana-yön hücreleri ilk kez James Ranck (1985) tarafından beynin başka bir

bölgesinde; subikulumda tanımlanmıştır. Bu hücreler, bir pusula işlevindedir ve hayvanın başı belirli bir yöne işaret

ettiğinde aktif olurlar.

Grid hücreleri şaşırtıcı bir ateşleme seyri

gösterdi. Arı kovanının altıgen deliklerine

benzer şekilde, hücreler bir aradayken

genişletilmiş nodlardan altıgen şeklinde

koordinat oluşturdukları açık kutunun

içinde birçok konumda aktiflerdi.

Sınır hücreleri hayvan kapalı bir ortamda hareket ederken duvara nazaran aktifti.

Sınır hücrelerinin varlığı O'Keefe ve iş arkadaşlarının teorik modellemesiyle tahmin edildi .

Moserlar grid, ana-yön ve sınır hücrelerinin hipokampal konum hücrelerine yönlendiğini

göstermiştir.Moserlar ayrıca entorinal korteksin farklı bölgelerindeki çoklu grid hücre kayıtlarını

kullanarak, bu hücrelerin farklı koordinat zamanları arasında değişen işlevsel modüllerde birkaç

santimetreden metreye, böylece küçükten büyük her ortamı kapsayarak organize olduklarını göstermiştir.

Moserlar daha sonrasında, grid hücreleriyle konum hücreleri arasındaki ilişkiyi teorik

modellerle , lezyon çalışmalarıyla ve yeniden haritalama deneyleriyle keşfetti.

Moser' lar ve O'Keefe' in bu ve diğer çalışmaları, diğer araştırmacılarınki gibi, medial entorinal korteksteki grid hücreleriyle hipokampusteki konum hücreleri ve entorinal korteksteki diğer

uzamsal-ayarlanmış hücreler olan sınır hücreleri arasında karşılıklı etkileşim olduğunu ve bu

etkileşimin konum hücrelerinin ateşleme seyrinin oluşumuna katkı sağlayabileceğini göstermiştir .

Grid Ve Konum Hücre Sistemleri İnsanlar Da Dahil Birçok Memeli

Türünde Bulunmuş

İnsanlar büyük hipokampal-entorinal beyin yapısına sahiptir ve bu yapıların uzamsal öğrenme ve epizodik

bellekle bağlantılı olduğu uzun zamandır bilinmektedir .

Araştırmacılar operasyon öncesi araştırma yapılan insan epilepsi hastalarının beynindeki sinir hücrelerinin direk olarak kaydı alındığında

hipokampuste konum-benzeri hücrelerini ve entorinal kortekste grid-benzeri hücreleri

bulmuşlardır.Fonksiyonel görüntülemeyi kullanarak Doeller ve ark. (2010) insan entorinal korteksinde grid hücrelerinin

var olduğuna dair destek sağladı.

Bilişsel Sinirbilim Araştırmalarında Konum Ve Grid Hücrelerinin Keşiflerinin Önemi

Konum-kodlama hücrelerinin hipokampal yapılarda uzamsal belleğin depolanma veya geri

çağırma ile ilgili olduğu yeni bir temadır.1950'lerde Scoville ve Milner (1957), epilepsi

tedavisi için cerrahi operasyonla iki hipokampusu çıkarılan hasta Henry Molaison (HM) hakkında

kendi raporlarını yayınlamıştır. HM'in klinik gözlemlerde yeni bilgileri kodlayamadığı gerçeğine dayanarak,

hipokampinin kaybı uzak belleğindekileri geri çağırabildiği halde, ciddi bellek bozukluklarına

sebep olmaktadır. HM sonraları epizodik bellek ) denilen, kendi deneyimlediğimiz olayları hatırlama becerisini

kaybetmiştir. Konum hücrelerinin epizodik belleği kodladığına

dair doğrudan bir kanıt yoktur. Ancak, konum hücreleri sadece güncel uzamsal konumu değil, ayrıca hayvanın anlık bulunduğu

ve bir sonraki gideceği yeri kodlayabiliyor.Hayvanlar iki farklı fiziksel ortam arasında hızlıca

tele-transport yapılırken konum hücrelerinde zamanla geçmiş ve günümüz örtüşebilir .

Geçmişte ve günümüzde konumların kodlanması, epizodik bellekte olduğu gibi beynin geçici olarak düzenlenen olayların temsillerinin hatırlanmasını

sağlayabilir. Bir bellek kodlandıktan sonra, uyku sırasında olduğu gibi ileriki konsolidasyon aşamasına

uğrar.Uyuyan hayvanlarda çoklu elektrot ile kayıt grubu, aktif navigasyon pekiştirildiği sırada

uzamsal rota belleklerinin nasıl meydana geldiği çalışmasını mümkün kıldı.

Davranış gösterildiği sırada belirli bir sekansta aktif olan konum hücre grupları, sonraki uyku

sırasında epizotlarda aynı aktivasyon sıralamasını gösteriyor.

Konum hücrelerinin aktivitesi hem herhangi bir zamanda ortam pozisyonunu tanımlamak hem

de ortamın geçmiş deneyimlerini hatırlamak için kullanılabilir.

Harita olmadan şehirdeki milyonlarca konum arasında nasıl yön bulacaklarını uzun yıllar eğitim

dönemi sayesinde geliştiren ve bu eğitim periyodundan sonra Londra taksi şoförlerinin

kontrol grubuna kıyasla daha büyük hipokampal hacme sahip oldukları buluşu bu düşünceyle

ilişkili olabilir.

ReferansThe 2014 Nobel Prize in Physiology or Medicine – Press Release.Nobelprize.org.Nobel Media AB 2014.Web.24 Oct 2014. 1

5>

16

DUYGU İNCE KALENörobilim Yüksek Lisans

Page 10: ŞUBAT 2015

EVRENİN BİYOLOJİSİ :

ASTROBİYOLOJİ

''Astrobiyoloji terimi, eski Yunanca'daki “yıldız, takımyıldız” anlamına gelen astron “yaşam” anlamına gelen bios ve “çalışma, inceleme” anlamına gelen -logia sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşmuştur. Astrobiyoloji kısa zaman önce ortaya çıkmış ve hâlen gelişmekte olan bir alandır. Evrenin başka yerlerinde yaşamın olup

olmadığı meselesi, doğrulanabilir bir varsayım içerdiğinden, bilimsel sorgulamanın geçerli olduğu bir konudur. ''

strobiyoloji ya da egzobiyoloji, disiplinler arası

Abir bilim olup, özellikle evrende yaşamın ortaya

çıkmasını ve evrimini sağlayan jeokimyasal ve

biyokimyasal etken ve süreçleri konu alır; bir başka deyişle,

evrende biyolojik kökenin, evrimin, dağılımın ve canlıların

geleceğinin incelenmesidir. Bilimsel disiplinler arası alan Güneş

Sistemi'miz içinde ve dışında kalan "yaşanabilir gezegen"lerdeki

yaşanabilir ortamların araştırılmasını, abiyogenez kanıtlarının

araştırılmasını, Mars'ta ve Güneş Sistemi'mizde yaşamı, Dünya'daki

yaşamın evriminin kökenleri ve erken dönemleri üzerine

laboratuvar çalışmalarını ve alan araştırmalarını ve yaşam

potansiyelinin Dünya ve uzaydaki zorluklara uyarlanması

Astrobiyolojinin ilgilendiği konular şu sorular üzerine kurulmuştur:

Canlı sistemleri nasıl ortaya çıkmıştır? Yaşanabilir çevreler nasıl oluşmuş ve nasıl

evrimleşmiştir? Dünya dışındaki ortamlarda yaşam var olabilir

mi? Gezegenimiz dışında bir karasal yaşam nasıl var

olur ve adaptasyon ne şekilde gerçekleşir?

Astrobiyolojinin NASA tarafından belirlenen 7 temel amacı ve bunların içerdiği, araştırma

alanlarının neler olduklarını gösteren konular şunlardır:

1)Evrende yaşanabilir ortamların tabiatını ve dağılımını anlamak.

Yaşanabilir gezegenlerin oluşum ve evrim modellerinin oluşturulması.

Güneş Sistemi'miz dışındaki yaşanabilir gezegenlerin doğrudan ve

dolaylı astronomik gözlemleri.

2)Yaşanabilir ortamları, prebiyotik kimyayı ve Güneş Sistemi'mizdeki yaşam belirtilerini şimdiki ve geçmiş

halleriyle keşfetmek. Mars'ın keşfi

Güneş Sistemi-dışı'nın keşfi.

3)Kozmik ve gezegensel belirtilerden yola çıkarak yaşamın nasıl meydana gelebileceğini anlamak.

Dünyadaki bütün suların kuyruklu yıldızların dünyaya düşmesiyle

oluştuğu düşünülüyor.

Prebiyotik materyel ve katalizör kaynakları

Fonksiyonel biyomoleküllerin kökenleri ve evrimi

Enerjetik aktarımın kökenleri

Hücreselliğin (selülarite) ve protobiyolojik sistemlerin kökenleri

Varsa, evrendeki zeki canlılara bir mesaj iletmek üzere, 3 Mart 1972'de

fırlatılan Pioneer 10 uzay aracına eklenen sembolik resim plakası

4)Dünya'daki yaşamın geçmişte gezegensel sistemdeki ve Güneş Sistemi'ndeki

değişimlerle nasıl bir etkileşim içinde bulunmuş olduğunu anlamak.

Dünya'nın erken biyosferi

Karmaşık yaşamın oluşması

Dünya-dışı olayların biyosfer üzerindeki etkileri

5)Yaşamın çevresel sınırlarını ve evrim mekanizmalarını (işleyişlerini) anlamak.

Mikroorganizmalardaki moleküler evrim ve çevreye

bağımlılık

Mikrobik toplululukların toplu evrimi

Aşırılık gösteren sistemlere biyokimyasal

adaptasyon.

6)Dünya'da ve diğer ortamlarda yaşamın geleceğini biçimlendiren ilkeleri anlamak Çevresel değişimler, element ve unsurların biyota

tarafından çevrimi, topluluklar ve ekosistemler

Yaşamın Dünya-dışı ortamlarda adaptasyonu ve

evrimi

7)Dünya'daki ve diğer dünyalardaki yaşam işaretlerinin nasıl farkına varılacağını

tanımlamak Güneş Sistemi materyellerinde aranacak "canlılık

işaretleri"

Yakın gezegen sistemlerinde aranacak canlılık

işaretleri.

Astrobiyoloji, doğal olarak, yaşamın, yeryüzünde ortaya çıktığı gibi, Güneş

Sistemi'miz içinde veya dışında bulunan başka yerlerde, başka gezegenlerde de

ortaya çıkmış olabileceği kabulünü içerir. Bizimkinden "kökten farklı ortamlar"

içeren diğer kozmik cisimler üzerinde de yaşam izleri mevcut olabileceğinden,

astrobiyolojide "basit organik madde"den (biyomoleküller, peptidik, nükleik ya da

lipidik zincirler) daha karmaşık yapılara (ilk hücreler, ilk genetik sistemler) doğru

uzanan evrime hükmeden olası süreçlerin araştırılması söz konusudur. Dolayısıyla

bu süreçlerin araştırılmasında, organik kimya, inorganik kimya, biyokimya, hücre

biyolojisi, iklimbilim, jeokimya, gezegenbilim ve enformatik modelizasyon gibi

çeşitli bilimsel alanların, bir bütünü tamamlayacak tarzda, derin bir etkileşim

içinde olmaları kaçınılmaz hale gelir. Örneğin, astrobiyologlar yeni gezegenler keşfetmek ve bunların yaşanabilirliğini

saptamak üzere astronomlarla, moleküler etkileşimlerden yaşama geçişi anlamak üzere

kimyacılarla, diğer gezegenler üzerindeki anahtar mineraller ve suya ilişkin kanıtları incelemek üzere jeologlarla, en erken yaşam türlerini araştırmak ve

anlamak üzere paleontologlar ve moleküler biyologlarla ve bunların yanı sıra, iklimbilimcilerle,

gezegenbilimcilerle ve diğer çeşitli bilim dallarındaki bilim insanlarıyla iş birliği içinde çalışırlar. Günümüzde gitgide

genişleyen astrobiyoloji aynı zamanda, hangi türde olursa olsun Dünya-dışı

yaşama ve varsa Dünya-dışı zeki yaşama ilişkin araştırmayla da (Dünya Dışı Akıllı

Yaşam Araştırması) da ilgilenmektedir. Fakat olası gelişmeleri beklemekte olan

bu son değinilen araştırma sahası (Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması) şimdilik

çok marjinal durumdadır.

17

>1

8

Page 11: ŞUBAT 2015

Astrobiyoloji 21.yy.'da NASA'nın ve ESA'nın

(European Space Agency) Güneş Sistemi keşif projelerinde

giderek artan bir önemle odak haline gelmiştir. Bu alanda

Avrupalılar'ın astrobiyolojiyle ilgili ilk uygulaması Mayıs

2001'de İtalya'da yer almış, ardından Aurora Programı

uygulamaya konulmuştur.Halihazırda NASA bünyesinde

NASA Astrobiyoloji Enstitüsü bu alanda çalışmalarını

sürdürmekte ve gerek ABD üniversitelerinde (University of

Arizona, Penn State University) gerekse Britanya (University

of Glamorgan) Kanada, İrlanda gibi diğer ülkelerin

üniversitelerinde okutulan astrobiyoloji, üniversitelerde

giderek yaygınlaşmaktadır.

Günümüzde astrobiyolojinin özel bir araştırma alanı

da Dünya'ya yakınlığı ve jeolojik tarihi nedeniyle Mars

gezegeninde yaşamın araştırılmasıdır. Mars'ın yüzeyinde

geçmişte bol miktarda sıvı su bulunduğuna ilişkin olarak

günümüzde yeterince kanıt bulunmaktadır. Bilindiği gibi,

su, karbon temelli yaşamın oluşmasını haber veren bir ön

belirti sayılır. Viking Programı ile Beagle-2 sonda

araçlarının her ikisi de özellikle Mars'ta yaşamın

araştırılmasına yönelik çalışmalarla görevlendirilmişti. Bu

konuda Viking Programının sonuçlarının yetersiz olduğu

kabul edilir.

Astrobiyolojinin baş rolde olacağı bir başka proje Jüpiter'in su içerdiği sanılan

uydularına uzay gemisinin gönderilmesinin planlandığı Jupiter Icy Moons Orbiter

Projesi idi. Fakat NASA'nın tercihlerindeki değişmeler ve 2005'te finansmanın

kesilmesi sorunu projenin iptalini getirdi. Hali hazırda Phoenix, Mars'taki mikrobik

yaşamın geçmişteki ve şimdiki durumunun anlaşılması için çevreyi ve gezegendeki

suyun tarihini araştırmaktadır. NASA bu araştırmanın daha değişik bilim araçlarıyla

sürdürülmesi için 2009'da da Mars Science Laboratory adlı uzay keşif aracını

fırlatmayı planlamıştır.

Ksenobiyoloji Dünya-dışı yaşama ilişkin sistemli araştırma, çok disiplinli bir bilimsel

çalışma olup İngiltere, ABD ve Kanada gibi birçok ülkenin

üniversitelerinde okutulmaktadır; Amerikan hükûmeti ise bu alanda

NASA Astrobiyoloji Enstitüsü'nü kurmuştur. Bununla birlikte Dünya-dışı

yaşamın nitelenmesinin yerine oturmuş olduğu pek söylenemez.

Muhtemel Dünya-dışı yaşamın nasıl bir şey olduğu, türleri ve mahiyeti

hakkında bir uzlaşma yoktur. Bu alandaki hipotezler ve tahminler büyük

bir çeşitlilik göstermektedir.

Kimilerine göre ksenobiyoloji ve astrobiyoloji yanlışlıkla

eşanlamlı olarak kullanılan iki terimdir. Böyle düşünenlerden

biyolog Jack Cohen ve matematikçi Ian Stewart ksenobiyojiyi

astrobiyolojiden ayırt ederler. Onlara göre, astrobiyoloji yalnızca Güneş

Sistemi dışında Dünya-benzeri yaşam araştırmasıdır. Evrende yaşam

konusuna daha geniş bir perspektiften bakan ve evrendeki yaşamın

Dünya'daki yaşama benzer olmayabileceğinden yola çıkan

kseonobiyologlar ise, “karbon şovenizmi “adı verilen yaşamın muhakkak

karbon temelli olduğu görüşüne karşı çıkarlar ve çalışmalarında karbon

ve oksijene gerek duymayabilecek canlı türleri de olabileceği olasılığını

gözden uzak tutmazlar.

19

>20

KAPSUL PLUS

Page 12: ŞUBAT 2015

ALTIN ORAN VE

Phİ SAYISI

1,618

Altın oran, Fi (phi) sayısı olarak bilinir. Neticede matematiksel bir kavramdır ve değeri de 1,618 dir. Fibonacci sayıları ve

altın oran matematiğin en ilgi çekici konuları arasındadır. Leonardo Fibonacci 13. yüzyılda yaşamış bir İtalyan matematikçisiydi.

Leonardo Fibonacci İtalya'nın Pisa şehrinde doğmuş olan İtalyan bir matematikçidir, bu nedenle Pisalı Leonardo olarak da anılmaktadır. Fibonacci bir problemi araştırırken bu sayıları buluyor ve kendi adını veriyor. 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987.. dizisi Fibonacci dizisi olarak geçiyor. Fibonacci dizisinin özelliği kendinden önceki iki ardışık sayının toplamının kenisinden sonraki sayıya eşit olmasıdır. Dizilim içinde bir sayıyı kendisinden önce gelen sayıya bölerek ilerlersek ulaşacağımız sonuç 1,618 rakamına sürekli yaklaşacak şekilde oluşacaktır.

Altın Oran'ı eski mısırlılar ve yunanlılar bulmuş ve daha çok mimaride kullanmışlardır, basit anlamıyla altın oran; bütünün parçaları arasında olan geometrik ve sayısal bir oran bağlantısıdır. Allahû Tealâ, kâinatı kusursuz bir düzen içinde yaratmıştır. Uzayda, yeryüzünde, canlılarda, bitkilerde olağanüstü bir uyum, insanı hayrete düşüren ve hayranlık uyandıran harikalıklar vardır. Altın oran, dünyanın, insanların, bitkilerin, ağaçların…, kısacası kâinatın yaratılışında yaratıcının kullandığı orandır.

21

>22

Page 13: ŞUBAT 2015

oğada bir bütünün

Dparçaları arasında

gözlemlenen, yüzyıllarca

sanat ve mimaride uygulanmış,

uyum açısından en yetkin

boyutları verdiği sanılan

geometrik ve sayısal bir oran

bağıntısıdır. Doğada en belirgin

örneklerine insan vücudunda,

deniz kabuklularında ve ağaç

dallarında rastlanır.

Platon'a göre kozmik fiziğin

anahtarı bu orandır. Altın oranı

bir dikdörtgenin boyunun enine

olan "en estetik" oranı olarak

tanımlayanlar da vardır. Aynı

zamanda insanlar da teknolojide

ve hayatta bu oranı

kullanmaktadırlar. Kısaca biz altın

orana“göz nizamının oranı”

diyebiliriz. Çoğu zaman doğayı

gözlediğimizde bu oranın

varlığını görebiliriz.

Bazı kaynaklarda ise Allah'ın

“yeryüzündeki imzası” olarak

da bilinir.

Şöyle ki; yeryüzündeki en küçük

nano nesneden devasa yapılara,

devasa doğal varlıklara kadar

herşeyde 1,618... oranı

mevcuttur.

Eski Mısırlılar ve Yunanlılar

tarafından keşfedilmiş, mimaride

ve sanatta kullanılmıştır. Göze

çok hoş gelen bir orandır. Altın

orana ilişkin matematik bilgisi ilk

kez İ.Ö. 3. yüzyılda Öklid'in

Stoikheia ("Öğeler") adlı

yapıtında "aşıt ve ortalama

oran" adıyla kayda geçirilmiştir.

Eldeki veriler, bu bilginin

geçmişinin aslında Eski Mısır'da

İ.Ö. 3000 yılına kadar

dayandığını göstermektedir.

İNSAN VÜCUDUNDA ALTIN ORANİnsan Yüzü

Yüzümüzde altın oranı bulabileceğimiz bir çok yer vardır. Bunlardan biri kaşların

arasındaki boşlukla, gözbebekleri arasındaki boşluğun oranıdır. Bunun gibi

üst damaktaki ön iki dişin enlerinin toplamının boyların toplamına oranı, 1,618'i vermektedir. Bunlar kuşkusuz

standart olarak kabul edilen insan yüzleri için geçerlidir.

El ParmaklarıParmaklarımızın tam orta kısmındaki boğumu, altın

oran doğrusundaki B noktası olarak kabul

edersek; elimize doğru olan kısa parçanın

tırnağımıza doğru olan uzun parçaya oranı ile

tırnağa doğru olan uzun parçanın tüm parmağımıza

olan oranı eşit olacaktır. Ayrıca büyük parçaların küçük parçalara oranı

1,618' i verecektir.

Kollar Kolumuz dirseğimizden iki parçaya ayrılmaktadır. Kolumuzda omzumuza

doğru olan kısa parçanın elimize doğru olan uzun parçaya oranı ile elimize

doğru olan uzun parçanın tüm kolumuzun

uzunluğuna oranı eşittir. Ayrıca büyük parçaların küçük parçalara oranı

1,618 i ( ) vermektedir.

Akciğer Akciğerlerimizin içinde kas

ve bağ dokusundan meydana gelen bronşlar ve bunların sıralı olduğu bronş ağacı bulunmaktadır. İşte bu ağacın dallarının uzunlukları arasındaki oran, altın orana

eşittir.

DNA İnsan vücudundaki en küçük

elementlerde bile altın orandan bahsedilmektedir. DNA, düşey doğrultuda iç içe açılmış iki ayrı sarmaldan oluşmaktadır ve bu

sarmalların uzunluğu 34 angström, genişlikleri 21

angtröm'dür. 21 ve 34 sayıları, Fibonacci sayı dizisinde arka arkaya gelen iki sayıdır ve

bunların birbirine oranı altın orandır.

23

>24

Page 14: ŞUBAT 2015

Kar Kristalleri Kristallerin

kollarındaki

kısa uzantılarla,

uzunlar

arasında her

zaman altın

orana uyan bir

ölçü

bulunmaktadır

Mısır Piramitleri Milattan önce yapıldığı

düşünülen bir yapı olduğu

bilinmesine rağmen, altın oranı

birebir görebildiğimiz Keops

Piramidi'nin taban uzunluğu ile

yüksekliğinin birbirine oranı altın

oranı vermektedir.

Selimiye Camisi Mimar Sinan,

altın oranı

Edirne'deki

Selimiye

Camisi'nde

kullanmıştır.

Caminin

minarelerindeki

ışıklı bölmelerin

oranı, altın

oranına eşittir.

Bu durum

Süleymaniye

Camisi'nde de

geçerlidir.

Çam Kozalağı Kozalağın içindeki merkez

noktadan dışarıya doğru spiral

biçiminde uzayan her bir tanenin

eğrilik açısı, bize altın oranı

vermektedir.

Ayçiçeği Tıpkı papatyadaki gibi,

çiçeğin merkezinden sağa

doğru gidenlerle sola doğru

giden taneciklerin oranı altın

orana eşittir. Papatyaya

benzeyen çiçeklerin

neredeyse tamamında bu

oran geçerlidir.

Salyangoz Salyangozların sırtlarındaki

sarmal kıvrımlar, onların

korunarak büyümeleri için en

uygun yöntemdir. Bu sarmal

kıvrımlar bir kağıda

aktarıldığında bir altın

dikdörtgen elde edilmektedir.

Yani bunun kısa kenarının uzun

kenarına oranı altın orana eşittir.

DOĞADA VAR OLAN

ALTIN ORAN

Kaynaklar:

http://www.altinoran.org http://goldennumber.net

http://www.itusozluk.com http://www.levocan.com

http://technorati.com http://www.bilgiustam.com

25

>26

FARUK YALÇINMatematik Yüksek Lisans

Page 15: ŞUBAT 2015

27

>28

Reishi veya lingzhi (Ganoderma lucidum), Polyporaceae familyasından geleneksel Çin tıbbında yaklaşık 4000 yıldır ilaç olarak kullanılan sıvı olarak özünün tüketildiği bir mantar türüdür Kansere karşı Japonya Sağlık Bakanlığınca ilaç olarak kabul gören Reishi,

Japoncada “Ölümsüzlük” anlamına gelmektedir..Yenilebilir bir mantar değildir. Genellikle meşe ve erik ağacı kütüklerinde, üzerlerinde yaklaşık 9 aylık gibi bir sürede yetiştirilir. Reishi mantarı yumuşak, altı odacıksız, belirgin bir sapı olmayan yumuşak, düz ve kırmızı cilalı bir şapkaya sahip olan bir mantardır. Mantarın yaşına göre alt kısmı kahverenginin çeşitli tonlarındadır. Altında odacıkları bulunmaz ve sporlarını çok ince gözeneklerden yayar. Buruk bir tadı vardır.

Yapısının %90 su olan mantarların aksine Reishi mantarı (Ganoderma Lucıdum) sadece %75 su içerir. Bunun da iki sonucu vardır. İlk olarak yapısındaki su miktarının diğer mantarlarınkinden az olmasından dolayı, aktif bileşen miktarı daha fazladır. Öte yandan, su içeriğinin az olmasından ve yapısında kitin içermesinden dolayı, Ganoderma Lucıdum' un gövdesi sert bir yapıya sahiptir. Bu nedenle kimse bu mantarı işlem görmeden yiyemez.Ganoderma Lucidum'daki anti kanser ajanları Polysaccharid'ler ve Germanium'dur. Ganoderma'nın Polysaccharid fraksiyonu geniş olarak anti tümor tesirinden sorumludur.

ETKİLERİ VE YAN ETKİLERİ*Ganoderma lucidum, kemoterapi veya radyoterapi sonrasında oluşan yan etkiler olan saç dökülmesi, iştah kaybı, yorgunluk, kemik iliği supresyonu ve enfeksiyon riskini ortadan kaldırır. *Ganoderma lucidum'un ana niteliği kanser ile savaştır.İn vitro testlerle kanser tümörlerine karşı Ganoderma lucidum bileşenlerinin etkili olduğu gösterilmekle kalmayıp Reishi den izole edilen ve Ling zhi -8 adı verilen bir proteinin transplant reddini engellediği de gösterilmiştir. * Bağışıklığın arttırılmasına ve endokrin sistemin düzenlenmesine yardım eder. Tümorleri engeller, zararlı serbest radikallerin oluşumunu elimine eder. * Kanserli hücrelerin DNA sentezini bozar, tümörlü hücrelerin terminal enzim aktivitesini yok eder, T ve B lymphocyt'lerindeki macrophage'ı düzenler ve arttırır böylelikle kanser hücrelerinin yayılmasını kontrol altında tutar. * Karaciğer detoksifikasyonunu arttırır ve böylelikle karaciğer fonksiyonunu geliştirerek karaciğerde yeni hücre üretimini tetikler. * Özellikle böbrek rahatsızlıklarında verimlidir.*2000 yılı aşkın süreden beri Çin ve Japon halklarının sağlıklı yaşam ve uzun ömür için

kullandığı Reishi mantarı, özellikle karaciğer bozuklukları, artrit ve hipertansiyon gibi rahatsızlıklar için tercih edilmiştir. Günümüzde insanlarla yapılan araştırmalarda da

Reishi'nin antiallerjik, antiemflamatuar, antiviral, anti bakteriyel ve özellikle antioksidant (yaşlanmayı geciktirici ) özellik taşıyan bileşikler içerdiği bulunmuştur.

* Reishi metabolik ve psişik yorgunlukları (kendini hasta hissetme veya mutsuzluk gibi) yaşam sevincine ve sağlıklı bir psikolojiye dönüştürmede büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Bağışıklığını güçlendirme, fiziksel canlılığını koruma ve geliştirme ve her türlü asabi yorgunluktan korunabilme yönünde kendine yüksek düzeyde yardımcı olabilir.

CANLILAR DÜNYASICANLILAR DÜNYASI(Ganoderma lucidium , Red Reishi )

ÖLÜMSÜZLÜK MANTARIÖLÜMSÜZLÜK MANTARI

Yapılan araştırmalarda Ganodermanın bitkisel destek olarak kullanıldığında;

a) Kemoterapi ve radyoterapi sonrasında oluşan yan etkileri asgari düzeye indirdiği,

b) Tümörlü organın hayatta kalma süresini uzattığı ve başka organlara sıçrama olasılığını

azalttığı, c) Yaşam kalitesini geliştirdiği,

d) Vakanın kendini tekrarlamasını engellediği ortaya çıkmıştır.

Kaynaklar

http://ganodermamantar.blogspot.com.tr/

www.healthcastle.com/herb_mushroom_reishi.shtml

A Ajitih T, K janardhanan K. Indian medicinal mushrooms as a source of antioxidant and antitumor agents. J Clin Biochem Nutr. 2007;40(3):157-62

Burçak G. Andican G. Oksidatif DNA hasarı ve yaslanma Cerrahpaşa Tıp Dergisi. 2004; 35 (4)

Berger A, Rein D, kratky E, Monnard I, Hajjaj H, Meirim I, Pigeut-Welsch C, Hauser J, Mace K, Niederberger P. Cholesterol – lowering properties of ganoderma lucidum in vitro, ex vivo. And in

KAPSUL PLUS

Page 16: ŞUBAT 2015

KAN NG NUR LU İ A E K

Özellikle prematüre doğan bebeklere anne vücudunun doğal bir kuvöz olarak kullanıldığı kanguru bakımı

öneriliyor.

Kangru bakımı nedir?

Kanguru bakımı (KB), anne ve bebek

bağlanmasını sağlayan, yenidoğanın

dış ortama uyumunu kolaylaştıran ten

tene temasa denir. Özellikle bakım

kaynakları sınırlı olan ülkelerde düşük

doğum ağırlıklı bebeklerin geleneksel

bakımına ek olarak öne sürülen etkili

ve güvenli alternatif bir yöntemdir.

Bebek sırtını kaplayan bir parça

battaniye dışında tamamen çıplak dik

bir şekilde annenin göğsüne temas

eder pozisyondadır, bebek annenin

tişörtü içinde oldukça fazla bir kangru

torbasını andıran bir şekilde

durmaktadır. Bu benzerlik “kangru

bakımı terimi” ni ortaya çıkarmıştır.

Kangru bakımı nasıl ortaya çıktı?

Kanguru bakımı vücut direnci düşük

olan tam gelişmeden doğan prematüre

bebekler için geliştirildi. Kangru bakımı

1970'lerde Colombia'da hastanelerde

enfeksiyon hastalıklarının artması ve

yeterli bebek ekipmanının ve

malzemenin olmaması nedeniyle

gelişen yenidoğan bebeklerindeki

yüksek ölüm oranını önlemek için

doğdu. Böylece erken doğan bu

bebeklerin ölüm oranlarında % 70"den

% 30" a bir düşüş gerçekleşmiştir.

Bebekler enfeksiyondan, solunum

problemlerinden ve ilgisizlikten

ölüyordu. Araştırmacılar annelerinin

vücuduna uzun süre yakın temasta

olan bebeklerin hem uzun süre

yaşadığını hem de korunduğu

gerçeğini buldular. Amerika'da

hastaneler ten-ten temasını yenidoğan

bebeklerin anne ve babalarıyla

sağlayarak kangru bakımını

desteklemektedir.

Kangru bakımının yararları nelerdir ?

Bebeği kapsayan yararları:

Düzenli kalp atışları

En uygun solunum alışkanlıklarını

geliştirir

Gelişmiş oksijen satürasyonu seviyesi

(Oksijenin bebeğin doku ve

organlarına ne kadar iyi ulaştığını

gösterir)

Uyku zamanında artma

Daha hızlı kilo artışı

Ağlamada azalma

Emmede daha çok başarı

Erken dönemde taburculuk

Aileyi kapsayan yararları:

Ailenin bebekleriyle olan bağlarında

duygularında gelişme

Anne sütünde artma

Annenin bebeği emzirmede güveninde

artma

Ailenin bebeğin iyi bakıldığı konusunda

güven duygusunda artma

Kontrol duygusunda artma

29

>30

Page 17: ŞUBAT 2015

Anne-bebek bağlanmasına etkileri

* Anne- bebek ilişkisinin başlatılması için etkili ve güvenli bir alternatiftir. * Ten tene temasın sağlanmasıyla

birlikte anne bebek etkileşimi olumlu etkilenir.

* Annenin yeterlilik duygularını artar ve annelik rolüne erken uyum sağlar. *Anne memnuniyeti ve anne bebek bağlanmasının artmasında pozitif

etkileri vardır. * Anne bebek çifti arasında düzenli

etkileşim olduğu gözlenir.

Psiko-sosyal Etkileri

Anne karnındaki ortamdan farklı bir ortama geçmede yapay ısı

düzenleme, besleme ve fiziksel temas eksikliği, preterm yenidoğanın; hatta term yenidoğanın üzerinde önemli

zararlı etkileri olabileceği bildirilmiştir. Hastane rutinlerinde anne bebeğin ayrılması annelerin bebeklerine dokunmalarına engel oluşturmaktadır. KB ebeveynlerin bebeklerine doğrudan dokunma,

giyiminde ve emzirilmesinde etkin bir rol almasına ortam sunar. Böylece

bebekler daha az yenidoğan stresine maruz kalarak, dış ortama uyumları kolaylaşmış olur. 2018 yenidoğanı

içeren 60 çalışmada KB ilk 24 saatte başlatılan ve 24 saatten sonra

başlatılan grup karşılaştırılmış. İlk 24 saatte başlatılan grupta anne-

yenidoğan etkileşiminin daha iyi oldu gözlenmiştir.

Davranışsal Etkileri

Ten tene temas sağlanan bebekler * Vücut ısılarını korurlar.

* Daha az ağlarlar. * Daha çabuk uykuya geçerler.

* Daha uzun süre uyurlar. * Daha sakin olurlar, ağlama ve

huzursuzluk süreleri kısalır. * Salgıladıkları endorfin sayesinde

ağrı ile daha iyi başederler. * Yoğun bakım stresi ile daha iyi

başeder * KB ailelerin, bebekleri ile ilgili korku ve anksiyetelerini azaltır.

Kangru bakımı neden işe yarıyor?

Kangru bakımının yukarıda yazılı yararları

çalışmalarla gösterilmiştir. Aslında

çalışmalarda cil-cilt temasıyla tutmanın

bebeğin kalp atışlarını ve solunumunu

düzenlediği, oksijen satürasyonununun

geliştiği ve bebek vücut ısısının ve kalorisinin

daha iyi sonuölar gösterdiği bulundu.

Bir anne bebeğini kangru metoduyla

tuttuğunda yeni doğan tioik olarak anne

göğüslerine sokulur ve 2-3 dakika içinde uyur.

Anne göğüsleri bebeğin ihtiyacına göre ısıda

değişiklik gösterir. Diğer bir ifadeyle bebek

soğuksa göğüs ısısı artarak bebeği ısıtır,

bebek sıcaksa göğüs ısısı düşerek bebei

normal vücut ısınsa getirir. Bu temas

sırasındaki ekstra uyku ve vücut ısısındaki

düzenleme bebeğin gelişimi ve gerekli kilo

alması üzerine yarar sağlar. Anne teni

üzerinde olmak bebeğin aynı zamanda

solunum ve kalp atışlarını düzenler. Sonuç

olarak, çalışmalar kangru bakımının bebeğin

beyin gelişimi üzerinde de pozitif etkileri

olduğunu göstermektedir.Düşük kilolu yeni

doğanlarda Kangru Bakımının güvenliğini ve

etkinliğini değerlendiren çalışmaların

sonucunda elde edilen bulgular, Kangru

Bakımı Tekniği anne sütünü, bebeğin

emmesini artırmada, büyüme ve kilo alımını

geliştirerek bebeğin hastane kalma süresini

kısaltmaktadır.

Kangru bakımına nasıl başlıyoruz?

Kangru bakımı konusunda aileye yol

gösterecek genel talimatlar aşağıda

belirtilmiştir.

Sutyeninizi çıkarınız, önü rahatça

açılabilecek bluz veya tişört giyinin.(

Hastane gömleği de kullanabilirsiniz).

Bebek sadece alt bezi veya şapka giyecek,

göğsünüze dik bir konumda

yerleştirilecek.

Bebeği tişörtünüzle, hastane gömleğiyle

veya battaniyeyle arkadan sarın.

Artık sadece rahatlayın ve bu eşsiz

deneyimden yararlanın.

Bu şekilde bebeğinizi tutmak için haftada

3–4 kez 1 saatlik bir zaman planlayın.

Bebeğinizin dinlenmesine izin verin.

Bebeğinizle oynamanız için bu uygun

zaman değil.

Babalar da bebeklerine kangru bakımı

verebilir. Babanın vücusundan farklı

hisler alan bebek farklı tepkiler

verecektir. Ayrıntılı bilgi için hemşireye

başvurulabilir.

31

>32

KAPSUL PLUS

Page 18: ŞUBAT 2015

9 ŞUBAT DÜNYA SİGARA

BIRAKMA GÜNÜ

ünya üzerinde yaşayan insanların sağlığını tehdit eden en önemli etkenlerden biri sigara

Dkullanımıdır. Önemli bir halk sağlığı sorunu olan sigara kullanımı aynı zamande birey ve

ülke ekonomisini olumsuz yönde etkileyen bir alışkanlıktır. “9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma

Günü” adı altında tertip edilen etkinliklerin amacı; sigara kullanma alışkanlığı olan insanların

sigaranın zararları konusundaki bilgilerini artırmak suretiyle, insanların sigara kullanma

alışkanlığından uzaklaşmasına sebep olacak birtakım davranış değişikliklerine sebep olmaktır.

Başka bir ifade ile, “9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü” sigaranın zararları konusunda

toplumsal farkındalık oluşturmaktır.

Sigara içildiği anda vücut olumsuz yönde etkilenmeye başlar, nabız sayısı yükselir, kişi daha hızlı

nefes alıp vermeye başlar, kan dolaşımı yavaşlar. Sigara, içinde yaklaşık 3700 zehirli madde

barındıran bir karışımdır. Bunların büyük bir bölümü kanserojendir. Bu maddelerin en zararları

karbonmonoksit, hidrojen siyanid ve amonyaktır ve bu zehirli kimyasal maddeler, bir nefes sigarayla

kan dolaşımına karışır. Bunun sonucunda zaman içinde birtakım akciğer ve diğer organlarla ilgili

rahatsızlıkları başlar. Sigara kullanan kişiler daha sık grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara maruz

kalırlar.

Tüm bu olumsuz etkilerine rağmen sigara bırakıldığı andan itibaren vücut kendi kendini tamir etmeye başlar.

Ancak on yıl içinde vücut hiç sigara içmemiş bir insanın vücudu haline gelebilmektedir. Sigarayı bırakmak için

kanser ya da kalp hastası olmayı beklememeliyiz, zira böyle bir durumda vücudunuzun kendini tamir etmesi

için yeterli vaktimiz olamayabilir.

Sigara içilen bir ortamda bulunmak ve bu ortamdaki kirli havayı teneffüs etmek pasif sigara kullanımı olarak

ifade edilir. Pasif sigara kullanımı, yani sigara içilen bir ortamda bulunmak ta, aktif sigara kullanımının

sebep olduğu hastalıklara hemen aynı oranlarda yol açabilmektedir.

Sigara, günümüzde yaygın olarak tütünün kağıda sarılmasıyla yapılarak kullanılan bu

içeceğin M.S ve 18. yüzyılda Avrupa'ya İspanya yoluyla Amerika Kıtası'ndan geldiği

sanılmaktadır. İlk yıllarda tütün yaprağına daha sonra da ince kağıda sarılarak içilmeye

başlanmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından sigara ile mücadele kapsamında 1987 yılından bu yana 9 Şubat Dünya Sigarayı

Bırakma Günü olarak anılmaktadır.

Her yıl dünyada yaklaşık 2.500.000 kişi sigaranın sebep olduğu hastalıklar yüzünden hayatını

kaybetmektedir. Sigaranın sebep olduğu en önemli ölüm sebebi akciğer kanseridir, bunu kalp

hastalıkları ve diğer kanser türleri takip etmektedir.

Sigara içme yasağı65 ülke sigara içimine çeşitli sınırlamalar getirmiştir.Dünya üzerinde

bilinen ilk uygulama 1993 yılında ABD'nin Kaliforniya eyaletinde

başlamıştır. Hollanda ve İrlanda'da 1 Ocak 2004, Fransa'da 1 Şubat

2007, İngiltere'de 1 Mayıs 2007, Almanya'da 1 Ocak 2008, İspanya'da

1 Ocak 2006, Norveç'te 1 Haziran 2004, İsveç'te 1 Mayıs 2005 ve

Kosova'da 1 Mart 2011 tarihinde kapalı yerlerde sigara içilmesi

yasaklanmıştır.

Türkiye'de sigara tüketimine ilişkin ilk yasal kısıtlama, 26 Kasım 1996

tarih ve 22829 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 4207 sayılı Tütün

Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun ile öngörülmüştür.

Bu Kanun ile sigara başta olmak üzere tütün ürünlerinin zararlarının

anlatılması ve tüketiminin önlenmesine ilişkin tanıtım, vb. uygulamalar

gündelik hayatta yer bulmaya başlamıştır.

9 Şubat tarihi, sigaradan kurtulmak isteyen bireyler için önemli bir başlangıç olabilir. Bir bağımlılık türü olan sigaradan kurtulma yönündeki en önemli adım, kişinin sigarayı bırakma konusundaki kararlılığıdır. Bu konudaki

kararlılık en önemli adım olmakla birlikte, bir hastalık olarak kabul edilen sigara kullanma alışkanlığından kurtulabilmek için sağlık çalışanlarının desteğine de çok ihtiyaç duyulabilir. Bu durumda en yakın sağlık kurum ve kuruluşlarına

müracaat edilerek veya Bakanlığımızın “Alo 171 Sigara Bırakma Hattı” aranarak destek istenmelidir.

33

>34

Page 19: ŞUBAT 2015

Sigarayı bırakmada öncelikli olarak yapılacak

işlemleri sıralayacak olursak;

· İradenizi sonuna kadarkullanmayı göze alınız.

· İş ve iş çevresinde sigara

içen arkadaş ve

çevrelerden kesin olarak

uzaklaşınız .

· Size sigarayı hatırlatan her

şeyi hayatınızdan

uzaklaştırınız.

· Kendinizde sigara arzusu

uyandıran yiyecek ve

içeceklerden uzak durunuz

.

· Özellikle kendinizde sigara

arzusu şiddetlenince bir

bardak su içiniz .

· Sizi strese sokacak

konulardan ve

tartışmalardan uzak

durunuz.

· Boş zamanlarınızda sportif

faaliyetlere hiç olmazsa

uygun yürüyüşler yapınız.

Mümkünse birkaç

arkadaşla grup halinde

bırakınız ve bu savaşta

mistik ve manevi

duygularınızı da devreye

sokunuz.

Sigarayı bıraktıktan sonra

Sigarayı bıraktıktan 2 saat

sonra nikotin vücudunuzu

terk etmeye başlar.

6 saat sonra kalp atış hızı ve

kan basıncı düşmeye başlar.

12 saat sonra sigara

dumanından kaynaklanan

zehirli karbonmonoksit kan

dolaşımınızdan temizlenir ve

ciğerlerinizin daha iyi

çalışmasını sağlar.

2 gün sonra tat ve koku

duyularınız keskinleşir.

2-12 hafta içinde kan

dolaşımı iyileşir, bu da

yürüme, koşma gibi fiziksel

aktiviteleri kolaylaştırır.

3-9 hafta sonra öksürme,

nefes darlığı, hırıltı gibi

problemler azalır ve

akciğerleriniz güçlenir.

5 yıl içinde kalp krizi riski yarı

yarıya azalır.

10 yıl sonra akciğer kanseri

riski yarıya inerken kalp krizi

riski hiç sigara içmemiş bir

kişinin riskiyle aynı orana

düşer.

Kaynaklar

http://sakaryahsm.gov.tr/detay/242/9-subat-dunya-sIgarayi-birakma-

gunu.aspx

http://www.tapdk.gov.tr/tr/duyurular/9-subat-sigarayi-birakma-gunu.aspx

http://www.duzcesaglik.gov.tr/index.php/haberler/90-9-subat-dunya-

sigara-birakma-gunu

http://www.yesilay.org.tr/tr/bagimlilik/sigara-ve-tutun-bagimliligi 35

>36

KAPSUL PLUS

Page 20: ŞUBAT 2015

Eski Dostlarımıza Merhaba Deyin: BÖCEKLER

Böcekler dünyanın birçok yerinde insanlar

için zararlı, iğrenç ve korkutucu olmaktan çok, hayatlarının önemli bir kısmını meşgul eden ve derin etkiler bırakan canlılar olmuşlardır. İnsan hayatında önemli bir payı olan böceklerin bu rolleri birçok insan tarafından bilinmemektedir.

Böceklerin insan kültüründeki

rolleri hakkındaki çalışmalar genellikle

E n t o m o l o j i b i l i m i n i n a l t ı n d a

yürütülmektedir. Bu roller araştırıldıkça

ortaya çıkan ilginç sonuçlar insanları

şaşırtmış ve heyecanlandırmıştır.

İnsanlar için böcekler faydalı keşiflerin

yapılmasına ilham kaynağı olmuştur.

İnsan hayatında yiyecek, ilaç, uğur, süs

eşyası, sembol, eğlence, edebiyat,

roman, şiir, film ve oyun, eğlence ve

müzik, çocuk edebiyatı ve çizgi filmler,

halkbilimi, rüya tabirleri, el sanatları ve

mücevherler, tarih, din, halk sağlığı,

adli davalara ip uçları bulma (Forensic

entomoloji), besin kaynağı olarak yer

almıştır.

İ n s a n o ğ l u v e b ö c e k l e r

arasındaki ilişki uygarlıktan oldukça

önce başlamış ve günümüze değin

devam etmiştir. Kuşkusuz ki insanlık var

olduğu sürece devam edecektir. Bu ilişki

hem insanın hem de bazı böceklerin

sürekli olarak aynı zamanda aynı şeyleri

istemesinden kaynaklanmaktadır.

Genelde insanoğlu kendini doğanın

sahibi ve hâkimi kabul ederse de

aslında böcekler dünyanın asıl sahibi

o lmuşlar ve insanın meydana

gelişinden çok önce ortaya çıkmışlardır.

37

>38

Page 21: ŞUBAT 2015

İnsanoğlu ve böcekler arasındaki

ilişki uygarlıktan oldukça önce başlamış

ve günümüze değin devam etmiştir.

Kuşkusuz ki insanlık var olduğu sürece

devam edecektir. Bu ilişki hem insanın

hem de bazı böceklerin sürekli olarak

aynı zamanda aynı şeyleri istemesinden

kaynaklanmaktadır. Genelde insanoğlu

kendini doğanın sahibi ve hâkimi kabul

ederse de aslında böcekler dünyanın asıl

sahibi olmuşlar ve insanın meydana

gelişinden çok önce ortaya çıkmışlardır.

Tarih boyunca insanlarla böcekler

arasındaki ilişkilerin kaynağında doğa

nimetlerinden yararlanma gayreti

gelmektedir. İnsanlar ve böcekler bu

nimetlere sahip olmak için büyük caba

s a r f e t m i ş v e e t m e y e d e v a m

etmektedirler. Dünya var olduğu sürece

de bu ilişkiler devam edecektir. İnsan

böcek ilişkilerini ya da insan böcek

savaşının hakiki galibi bugüne kadar

daima böcekler olmuştur. Zaten

insanoğlunun savaşını kaybettiği tek

canlı da böceklerdir.

Yaklaşık olarak 50 milyon yıldan beri

yaşayan böcekler yeryüzüne iyi bir

şekilde yerleşmişlerdir.

Böcekler dünyada en çok çeşitliliğe sahip olan

hayvanlar olup, canlılar âleminin en kalabalık sınıfıdır.

Dünya da tanımı yapılan hayvan türlerinin 4/5 ini böcekler

oluşturmaktadır. Doğada yaşayan böceklerin %99'dan

fazlasının insanlar için faydalı olduğu bilinmektedir. Bilinen

yaklaşık 1 milyon 300 bin böcek türünün sadece %1'nden

daha azı doğaya zarar vermektedir. Sayısal olarak az

olmalarına rağmen bu zararlıların etkileri oldukça büyük

olmaktadır (Demir ve ark. 2008).

İnsanların büyük çoğunluğu, sözcüğün tam

anlamıyla böceklerden tiksinir ve korkarlar. Bazılarında bu

korku, fobi derecesine kadar ileri gider. Oysa birkaç türünü

saymazsak, böceklerin insana hiçbir zararı yoktur. Tam

tersine yararları çok fazladır. Çünkü böcekler, yeryüzünde

''yaşam'' denilen altın zincirin en önemli parçalarından birini

oluştururlar.

Dünyada insan nüfusu giderek artmakta ve buna paralel

olarak gıda talebi de yükselmektedir. İşte tam da bu nokta

da devreye böcekler girer. Yaşamın temelinde böcekler

vardır. Başta tozlaşma, ürettiği metabolik oluşumlarla

ekonomik değer, temel besin üretimi ve bu alandaki

kullanımları, bunun yanı sıra farklı zararlı böceklere ya da

bitki gruplarına karşı savunma mekanizması olarak

kullanımı, toprağın havalanmasını, topraktaki leşlerin

sindirilmesi gibi doğal ve yararlı faaliyetlerde bulunurlar.

Bunlardan farklı olarak zaman zaman sanatçılar, yazarlar,

kuyumcular, takı tasarımcılar vb. meslek grupları da

böceklerin estetik yanlarından faydalanabilirler

Forensic entomolojide kullanılmaları

Böceklerden, bazı suç olaylarını çözmede

yararlanılmaktadır. Cesetler üzerinde

bulunan böceklerin gelişmesine bakılarak

cesedin kaç günlük olduğu, nasıl öldürüldüğü ve cesette

bulunan böcekler ile ortamda bulunan böcekler

karşılaştırılarak cinayetin aynı yerde mi yoksa farklı bir

alanda mı işlenip bu ortama getirildiği hakkında bilgiler

edinilmektedir. Bu metotlar ile özellikle yurt dışında ve

ülkemizde de cinayetler aydınlatılmıştır.

Ölümden hemen sonra, hayvan veya insan

cesetlerinin dokularından yayılan kokular, sinekler ve

diğer omurgasızlar için çok çekicidir. Cesede ilk gelenler Calliphoridae familyasına ait olan mavi ve

yeşil şişe sinek türleri ve bunu takiben Sarcophagidae familyasına ait leş sinek türleridir. Cinayet veya

şüpheli ölüm vakalarında ölümün gerçekleşmesinden sonra geçen zamanın saptanması pek çok

olayın aydınlatılabilmesi için gereklidir ve larvaların büyüme hızlarına dayalı tahmini saatlerle ifade

edilebilir doğruluktadır.

Çürümüş cesetler farklı canlı türleri için geçici, değişen bir besin kaynağı oluşturur. Bunun yanında

cesedin bulunduğu ortama bağlı olarak etçiller, kemiriciler, balıklar ve diğer canlılar da cesede

saldırarak cesedin parçalanmasına katkıda bulunur. Bu canlıların içinde en büyük zararı veren

böcekler, sadece açıkta kalmış cesedi harap etmekle kalmayıp aynı zamanda gömülmüş cesetlerin yok

olmasında da etkin rol oynarlar

Besin kaynağı olarak

kullanılmaları

Böcekler büyük bir protein kaynağı

olup yağ ve diğer besin öğelerince

zengindir. İnsan gıdası olarak 500

kadar böcek türünün yenildiği bilinmektedir.

Bun lar ın %40 ' ı Meks ika l ı la r tara f ından

tüketilmektedir.

Böcek yemek düşüncesi bugün ve geçmiş

yıllarda birçok insan tarafından hoş görülmemiştir.

Fakat çoğu kültürde de böcekler ve diğer

Arthropodalar yiyecek olarak kullanılmaktadır.

Böcekler Paris ve Londra'daki birçok lüks

restoranlarda özel bir yemek olarak servis edilmektedir. Bugün dünyanın birçok yerinde böcekler insan

besininin bir bölümünü oluşturmaktadır. Bunun başlıca sebepleri: Böceklerin protein, karbonhidrat,

mineral ve vitaminler bakımından zengin buna karşın yağ oranı düşük iyi bir besin olmaları, kolay bulunur

olmaları ve fazla yer kaplamamalarıdır. Böcekler besin değeri bakımından geleneksel olarak tükettiğimiz

etlerden daha değerlidir. Dünyanın değişik ülkelerinde böcek yiyen insanlar böceklerin çok lezzetli

olduklarını ve bütün insanlara böcek yemeyi tavsiye ettiklerini bildirmektedirler.

Java'da termitler, Arabistan ve Afrika'da çekirgeler, Güney Amerika'da karınca gibi böcekler

insanlar tarafından besin olarak alınırlar.

39

>40

Page 22: ŞUBAT 2015

Esin kaynağı olarak

(Biyomimikri) kullanılmalarıCanlıların birçok biyolojik ve morfolojik

özellikleri insanlar tarafından incelenerek, taklit

edilmeye çalışılmıştır (Biyomimikri). İnsanların

bu keşifler için en çok kullandığı canlı grubu ise

böceklerdir. Örneğin; NASA'nın kullandığı uzay

aracı örümceklerden esinlenmiştir. Ayrıca,

helikopter'in keşfinde Yusufçuklardan

esinlenilmiştir.

Oyun ve böcekler

Cricket oyunu; on birer kişilik iki takımın

arasında oynanmaktadır. Oyunun amacı küçük ve

ağır bir topu, ucu kıvrık sopalarla vurarak karşı kaleye

sokmaktır. Birçok ülkede federasyonu vardır ve resmi

bir ligi oluşturulmuştur. Avrupa'da birçok okulda

tercih, edilen bir bahçe spor dalıdır. Oyuna ismini

veren “Criket” cırcır böceği anlamındadır. Ayrıca,

çocuk oyunu olarak “Beyaz kelebekler” diye bir oyun

bulunmaktadır. Çocuklar kol kola girerek bir halka

oluşturmakta ve dönerek “Beyaz kelebekler nereye

uçtunuz, sonunuz geldiyse, bir eş bulunuz” şarkıyı

söyleyerek dairenin içinde bulunan bir çocuğun eş

seçmesini isterler. Plastikten yapılmış böcekler,

çocuklar için oyuncak olmuşlardır. Bu plastik böcekler

çocukların ilgisini çok fazla çekmektedir. Plastik olarak

yapılan böcekler daha çok Yusufçuk, kelebek, tırtıl ve

arılardır. Ayrıca çocuk eşyalarının bir parçası böcek şeklinde olabilmektedir. Örneğin; bir çocuk saatinin

akrep ve yelkovanı böcek seklinde yapılabilmektedir.

Halk bilimi ve böcekler

Böcekler insanların efsanelerinde,

inanışlarında ve masallarında da önemli bir yer

almaktadır. Örneğin; Afyonkarahisar ili, Çay

ilçesi, Elbiz deresi ağzında Bambul Tekkesi diye

anılan yerde 2 kabir bulunmaktadır. Bu

kabirlerin birinde bulunan şahısın kerameti

olarak şöyle bir inanış vardır; mahsullere (arpa,

buğday vb.) bambul böceği saldırdığında

tekkenin yanından biraz toprak alarak tarlaya

serpildiğinde bambul böceklerinin bu araziyi

terk ettiğine inanılmaktadır

Sivas ili, Kangal ilçesi, Etyemez köyünde,

Etyemez baba diye bilinen bir türbe

bulunmaktadır. Bu türbeye yurdumuzun her

tarafından binlerce insan gitmekte ve türbeyi

ziyaret etmektedir. Türbeyi ziyaret etmelerindeki

amaçlardan biri böcek sokmalarına karşı önlem

almaktır. Ayrıca uğur böceği, üzerinize konarsa

yıl boyunca uğur sayılır. Ancak, hiçbir zaman için

öldürmemek ve ezmemek gerekir. O zaman

uğursuzluk getirdiğine inanılmaktadır.

Edebiyat, roman ve şiirlerde kullanılmaları

Böcekler ülkemizde ve dünyada romanda, hikayede, şiirde, atasözlerinde ve deyimlerde sık sık kullanılmıştır.

Örneğin; İngiltere'de böcekler yüzden fazla modern romana isim olmuşlardır. Ayrıca, “Anlayana sivrisinek saz,

anlamayana davul zurna az” ve “Çanakta balın olsun Bağdat'tan sinek gelir” gibi atasözlerinde, “Dilini eşek arısı

soksun” , “Sinek avlamak” ve “Sinekkaydı tıraş” gibi deyimlere de halk arasında sıkça yer verilmiştir.

Böcekler, çocuklar için yazılmış bir çok masal ve hikayede önemli roller üstlenmişlerdir. Örnek olarak;

“Canavar Otu ile Kahraman Minik Böcek”, “Küçük Tırtıl”, “Ağustos Böceği ile Karınca” gibi hikayeler verilebilir.

Böcekler fıkralarda ve bilmecelerde yer bulmaktadır. Örneğin; Bir ağaçtan bir zencinin koluna düşen böcek ne diye

feryat eder? (Eyvah karakola düştüm).

Din ve böcekler

Böcekler mitolojide sadece dünyayı yaratan tanrı olarak görülmemektedir. Aynı zamanda tanrıdan mesaj

veren, yaratıcının temsilcisi olarak bazen görev yapan ve sık sık insan ruhunda sembolik olarak görev aldığına inanılan

yaratıklar olarak algılanmaktadır. Bununla beraber Ağustos böcekleri, Gübre böcekleri ve bazı böcekler genellikle

yeniden doğuşun, yeniden dirilişin ve olumsuz bir hayatın sembolü olarak görülmüşlerdir. Japon mitolojisinde

örümcekler, tanrıların cennette boyun eğdirerek baskı yaptığı şeytanın sembolü olarak görülmektedir.

İsim ve simgelerde böcekler

Böceklerin bazıları, çalışma alanları kendileri ile pek alakalı olamayan şirketlere isim olmuşlardır. Örneğin;

Böcek yapım, Arı gıda, Sinekli bakkal vb. Ayrıca birçok aileye soy isim olmuşlardır. Örneğin; Neşe Karaböcek,

Böcekler çalışkan olmaları ve uğur getirdiklerine inanmalarından dolayı partilerin bayraklarını amblem olarak

süslemişlerdir. Örnek olarak; Arı, uğurböceği , kelebek vb.

Buprestidae ve Scarabaeidae II. Tarih öncesi çağda Mısır'da kutsal böcek olarak tanınmış ayrıca krallara isim

olarak kullanılmıştır.

Tarih ve böcekler

Türk tarihinde, Çekirge istilaları iç göçe sebep olmuştur. 1826 tarihinde Beyşehir sancağında meydana

gelen çekirge istilası sebebi ile 100 kadar aile diğer yerleşim yerlerine göç etmiştir. 1828 yılında Bergama'da

yaşanan benzer bir durumda halk başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır. Tanzimat Döneminde Kıbrıs adasında

1845'den 1869'a kadar belirli aralıklarla süren çekirge saldırıları tarihte “çekirge istilası” olarak geçmektedir. Bu

olay, adada bazı sosyo-ekonomik sonuçlar meydana getirmiştir.

41

>42

OZAN ÖZTÜRKBİYOLOG

KaynaklarAktaç, N., (2003): Entomoloji Ders Notları, EdirneDemirsoy, A., (2006): Yaşamın Temel Kuralları, Omurgasızlar/Böcekler (Entomoloji), Cilt –II, Kisim-II, Dokuzuncu Baskı, AnkaraÖzbek, H., (2002): Arılar ve Doğa (Derleme), Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Erzurum, Uludağ Arıcılık Dergisi Ağustos.

Page 23: ŞUBAT 2015

Bizim sofralarımızdan ve hatta bizden binlerce yıl

önce yaşamış atalarımızın sofralarından

bile eksik olmayan peynirin, bakterilerin ve

mantarların başrol oynadığı bir

mikroorganizmalar sineması olduğunu biliyor muydunuz?

GİZEM SİNEMASI :PEYNİR 43

>44

Page 24: ŞUBAT 2015

undan yıllar önce peynir,

Binsanların muhafaza etme sıkıntısı yaşadıkları sütün,

kullanım süresini uzatmak istemeleri sonucu ortaya çıktı. Günümüzde ise bir çok çeşide sahip olmakla birlikte, çeşitlendirilmede sınır tanılamayan, sofralarımızda çeşitlerini görmekten mutluluk duyduğumuz bir besin kaynağı. Hatta bu çeşitlendirme de koltuk altı ve ayak parmakları arasında ki bakterileri bir seçenek olarak görüp deneme yapanlar bile var. Peynir için bir gizem sineması demiştik. Peki, bu sinemanın oyuncuları kimler? Ve ya oyunu her seferinde farklı bir gizeme, farklı bir tada götüren başroller nelerdir? Peynir, bakteri ve mantarların yardımıyla oluşurken onların özelliklerine göre de çeşitleri bulunuyor. Süte asidik bir ortam yaratmak için katılan laktobasil ya da streptokok, bakterilerin bu yolda ki en önemli rolünü başlatıyor. Ardında oyuna dahil olan yardımcı oyuncu enzim, süt proteinlerini parçalıyor. Bu olaydan sonra proteinler yağıda aralarına alarak bir topak oluşturmaya başlıyorlar. Eğer halk dili ve halk gözlemine dönersek biz buna 'sütün kesilmesi' diyoruz. İkinci temel sahne olarak bu topaklar süzülüp üzerine baskı konularak beklenildiğinde peynir ortaya çıkıyor.

Bir peynir kalitesi: Küfler

Böyle bir bekleme de dahil olmak isteyen bir sürü

oyuncu mikroorganizma çıkıyor ortaya.

Kendi özelliklerini peynire geçirmeye

başlıyorlar. Mesela Fransa'da

ki mağarada bulunan Penicillium roqueforti adlı mantarın 'rokfor' peynirine, cam göbeği renkli

dokuyu kazandırdığını biliyor muydunuz? Bu peynire istenilen dokuyu kazandırmak için bu

mağaralarda olgunlaştırılır. Uygun koşullar sağlayamayan ülkeler, aynı özellikleri sağlayacak

bakterileri dışarıdan ekleyerek de üretim yapabiliyorlar. Yalnız bu işlemler sırasında

mantarın gelişiminin büyük bir önemi var. Örneğin; Penicillium roqueforti

Havaya ihtiyaç duyduğu halde fazla oksijenli ortamlarda ölme tehlikesi çok yüksektir. Üreticiler bu nazlı oyuncunun oynama koşullarını da peynir kabına metal çubuklar sokarak açtıkları deliklerle sağlamışlar. Küf, peynirde ki yağı, yağ asitleri ve metil ketonlara dönüştürerek o sabunumsu tat ve belirgin kokuyu ortaya çıkarmış olur. Normalde vücuda alındığında toksin üreterek sağlığa zarar

veren hatta ölüme yol açan bu küfler, peynir dokusunda bu tehlikeleri kaybederler.

Senaryo da sınır tanımayanlar için ayak kokulu peynir:

Siz hiç peynirli cips yedikten sonra odaya giren insanların 'Burası ayak kokuyor' dediğini duydunuz mu? Ya da peynirli bir ürünün

paketini açtığınızda ayak kokusu aldınız mı? Epoisses ya da Limburger gibi olgunlaştırılırken

bir çok kez tuzlu su ile yıkanan kabuklu peynirlerin başrol oyuncusu Brevi bakterilinen

adlı bakteridir. Bu oyuncumuzun yaydığı butrik asit ve izovalerik asit gibi karakteristik özellikler

peynire 'ayak kokusu' özelliği veriyor. Bu bakterinin bize oyunu insanlarda ayak

kokusunu yapan bakterinin de bu olmasıdır.

Bilim insanları yüzyıllardır peynirler üzerinde bir sürü senaryo uygulamışlar. Başrolleri

senaryoda değiştirerek bir çok çeşit peynir üretimi sağlamışlar. Oyuncuların,

mikroorganizmaların etkileri ve karakteristik özellikleri hakkında ki çalışmalar bu işi daha

da gizemli hale getirmekte. Size bundan sonra ki yaşamınız da gizem

sinemasında iyi seyirler diliyoruz.

45

>46

AYŞE BEYZA SÖZÜERGIDA MÜHENDİSLİĞİ

Page 25: ŞUBAT 2015

S TEVE JOBSSteve Jobs, Amerikalı Joanne Carole Schieble ve Suriye asıllı Abdulfattah John Jandali'nin

oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Biyolojik annesi evlenmemiş bir üniversite mezunuydu ve

Steve'i evlatlık vermeye karar vermişti. Steve'in öz annesi yeni ailenin anne ve babasının

üniversite mezunu olmadıklarını gördüğünde Steve'i evlatlık vermekten vazgeçmişti ama,

Steve'in üniversiteye gönderileceği sözü üzerine evlatlık verme işlemlerindeki kâğıtları

imzalamayı kabul etti. eve Jobs 1972 yılında 17 yaşındayken, Cupertino, Kaliforniya'da

bulunan Homestead High School'dan mezun olmuştu ve sonunda Portland, Oregon'daki Reed

College'e başvurmuş ve kabul edilmişti.

Fakat ailesinin tüm birikiminin üniversite eğitimine harcandığını gören Steve, üniversiteyi 1.

dönem sonunda terk etmiştir. Steve, geçmişe baktığında hayatında vermiş olduğu kararların

en etkilisinin bu olduğunu söylemektedir. Çünkü okuldan ayrılarak hem almakla yükümlü

olduğu ilgisini çekmeyen derslere katılım zorunluluğunu ortadan kaldırmıştır ve ailesinin

birikimlerini harcamayı bırakmıştır hem de ilgi duyduğu alanlara yönelebilmek için gerekli

olan zamanı yaratmıştır.

Steve Jobs üniversiteden ayrıldıktan sonra bir yurt odası bulunmadığı için arkadaşlarının

odasında yerlerde yatmıştır. Kola şişelerinin depozitoları ile yemekler almış ve her pazar iyi

bir yemek yiyebilmek uğruna 7 mil uzaktaki bir kiliseye gitmiştir. Aynı zamanda Steve, kendi

ilgi alanına giren kaligrafi derslerine o zamanların en iyi kaligrafi eğitimi veren ve aynı

zamanda ayrıldığı üniversite olan Reed üniversitesinde girmeye başlamıştır. Steve, o günlerde

öğrendiklerinin sanatsal ve tarihsel yönünü o kadar güzel ve harika bulmuştur ki bilimin hiçbir

zaman bu derece de bir ilerleme yapıp bunu yakalayamayacağını ileri sürmüştür.

Jobs'a göre içine düştüğü ve paha biçilemez dediği her olay merakı sayesinde gelişti.

APPLE'IN KURULUŞU

Jobs liseden arkadaşı Steve Wozniak ile birlikte 1976 yılında Jobs 21, Wozniak 26

yaşındayken Apple Computer Co.'yu Jobs'ın ailesinin garajında kurdular. İlk piyasaya

sürdükleri bilgisayarın adı Apple I'dı. İlk bilgisayarları fazla dikkat çekmemiş fakat 1977'de

piyasaya sürdükleri Apple II ev piyasasında sağlam bir yer elde etmiş ve Apple'ın yerini

sağlamlaştırmıştı. Artık piyasada büyük bir değere sahip olan Apple, Jobs önderliğinde

kendini yenilemeye sürekli devam etti.

APPLE'DAN KOVULMASI

Apple artık büyük bir şirketti ve şirketi kendisiyle yönetebilecek yetenekli olduğuna inandığı

John Scully'i (O zaman Pepsi-Cola'nın CEO'su) “Ömrünün sonuna kadar sadece şekerli su mu

satmak istiyorsun yoksa dünyayı değiştirmek mi istiyorsun?” sözleriyle ikna ederek Apple'ın

yeni CEO'su haline getirdi. İlk seneden sonra fikir konusunda zıtlık yaşadılar ve bir noktadan

sonra fikirleri birbirinden tamamen ayrıldı. Yönetim kurulunun karşı tarafta yer alması sonucu

Jobs Apple'dan ayrılmak zorunda kaldı.

APPLE'A DÖNMESİ

1996 yılında Apple Jobs'u geri getirmek için NeXT'i satın aldı ve Apple artık NeXT'te geliştirilen

teknolojiyle son halini almıştı. MAC OS X işletim sistemi de temellerini NeXT'ten almıştır.Jobs

artık şirketi sadece bilgisayar şirketi olmasının ötesinde ürün yelpazesini genişleterek iPod'u

piyasaya sürdü. Jobs önderliğindeki Apple daha sonra iPad, iPhone gibi alanında lider

ürünleri piyasaya sürdü.Tüm bunların sebebinin Apple'dan kovulması olduğuna inanan Jobs,

kendisini acı da olsa bu ilaca ihtiyacı olan bir hasta olarak değerlendiriyor.

Kaynaklar

http://fullbilgi.blogspot.com.tr/2011/10/applei-kuran-adam-steve-jobsin-siradisi.html

http://e-bergi.com/y/Steve-Jobs

“Asla yılmayın, vazgeçmeyin, inanın, kalbinizin sesini dinleyin ve yaptığınız işi sevin!” 4

7>

48

KAPSUL PLUS

Page 26: ŞUBAT 2015

49

>50

DÜNYANIN EN TEHLİKELİ TIRTILI

Lonomia obliqua

ünyada sadece Güney

DAmerika'da yaşayan Lonomia obliqua adıyla bilinen bu

tırtılların olağanüstü güzel bir görüntüsü var.Bir canlıdan çok ağaç dalına benzeyen sevimli tırtıllar, diğer akrabalarının tersine ölümcül bir zehir

taşıyor.

Zehirleri o kadar etkili ki, dokunduğunuz anda önce müthiş bir

acı hissediyorsunuz.Ardından dokunduğunuz bölge kısa süre içerisinde morarıyor ve insana

dayanması zor bir acı veriyor.Bu şiddetli acı günlerce geçmiyor.

Dünyanın en tehlikeli tırtılı kabul edilen Lonomia obliqua, süper bir kamuflaj özelliğine sahip.Bukelamonlar gibi bulunduğu ortamın rengine uyum

sağlayan bu zehirli tırtıllar, ağaçların gövdesinde adeta görünmez oluyor.

Her yıl binlerce kişi bu tırtılların zehirleri nedeniyle hastanelik oluyor.İç kanama ve bazı durumlarda ölüme sebep olan

bu küçük zehir torbası Brezilya'da bulunuyor.

KAPSUL PLUSKAYNAKhttp://www.forumlordum.net/bocekler/24743-dunyanin-en-tehlikeli-tirtili-zehirli-tirtil.html

Aşk, uyuşturucu bağımlılığı, obsesif-kompulsif bozukluklar ve diğer bilişsel sorunların meydana geldiği bölgelerdeki moleküllerin etkileşimi sonucunda

meydana gelir. “Aşk kimyasalı” olarak bilinen

Dopamin beyinde mutluluk hissi

yaratmaya başlıyor. Yüksek

miktarlardaki dopamin aynı zamanda

noradrenalin denilen ve dikkati, kısa

süreli hafızayı, hiperaktiviteyi,

uykusuzluğu ve hedef amaçlı

davranışları tetikliyor. Yani aşk

evresindeki çiftlerin gözü birbirlerinden

başka hiçbir şey görmüyor.

Testesteron Yükseltir

Her ne kadar testesteron maço bir

hormon olarak düşünülse de, iki kişide

de ateşi yükseltmeye yarar.“Romantik

bir aşk için gerekli birçok parçadan

sadece biri” diyor Fisher. “Seks

testesteron seviyesini yukarıya

çekebilir.”Erkekler doğal olarak daha

yüksek testesteron seviyesine sahiptir.

Ayrıca tükürükte de eser miktarda

vardır. Bir teoriye göre dudaklar

birleştiği zaman, bu hormonun diğer

partnere geçişi cinsel isteği artırır.

Diliniz dolanır

Aşk iksirinin bir diğer bileşeni ise

nöroepinefrin.Bu stres hormonu

kalp hızını artırıyor. Sizin için özel

bir insan sizi fark ettiğinde daha

sıcak ve heyecanlı hissetmenizin

nedeni bu olabilir.Fisher

midenizde kelebeklerin uçmasına

benzer duyguya sebep olan şeyin

de nöroepinefrin olabileceğini

söylüyor. “O garip duygunun

kaynağı nöroepinefrin olabilir.

Terleyen avuçlar, kuruyan ağız,

çıkmayan kelimeler.”

Burnunuzu Takip Edin

İlk bakışın önemli olduğu söylenir,

ama burun da önemli bir rol oynuyor.

Kimyasal taşıyıcı olan feromonlar

cinsel çekimde büyük rol

oynuyorlar.“Birine aşık olduğunuzda,

onun kokusu güçlü bir şey” olabilir

diyor Fisher. “Kadınlar erkek

arkadaşlarının t-shirt'lerini giyerler ve

tarihteki hikayelerde hep sevdiğinin

mendilini tutan erkekler vardır.”

Serotonin , barsak duvarındaki

hücrelerde, kanda pıhtılaşmaya

katkıda bulunan hücreler olan

trombositlerde ve beyinde bulunan bir

maddedir. İnsanın kendini iyi

hissetmesine yol açtığına

inanılmaktadır.Aşkın alevli evresinde,

bu olaylar gelişirken beyindeki

Serotonin azalır. Pisa Üniversitesinden

Dr Donatella Marazzitti, bu evre aşkta,

serotoninin azaldığını saptamış ve bu

azalışın, “obsessive-compulsive

“bozukluğu gösteren hastalarda da

görüldüğüne dikkati çekmiştir.

Kaynaklar :http://selcukerez.com/wordpress/?p=851 http://multiyasam.com/ask-vucut-kimyanizi-nasil-degistirir/

A IŞ SKIN K AİMY

KAPSUL PLUS

Page 27: ŞUBAT 2015

51-5

2

HABERLER

DOĞUM YAPAN KURBAĞA

Bilinen tüm kurbağa türleri arasında tek doğum yapan Sulawesi kurbağası keşfedildi. Yeni kurbağa türü Limnonectes larvaepartus dişileri

yumurtlamak yerine canlı iribaş doğuruyor. California Üniversitesinden Jim McGuire, "Dünyada bilinen 6,000 kurbağa türünün tamamı harici dölleme sistemi kullanır. Erkek dişiyi yakalar ve dişi yumurtalarını bırakırken erkek de eş zamanlı olarak döller. Çiftleşme şekli kurbağalar arasında değişiklik gösterebilir. Bu

yeni kurbağa türü yumurtalarını içeride dölleyecek şekilde evrimleşmiş sadece 10-12 türden birisi ve aralarında doğum yapan tek kurbağa

türü. " diyor.Resim Bilgisi : ( a ) Solda ki erkek, Sağda ki dişi. (b) Tetalar ile Dişi (c)

Erkek ve sarı daire için de iki tane L. larvaepartus yavrusu (d) Yavrunun 25. evrede sırt ve karın kısmı

Haberin devamı ;http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0115884

DÜNYA'NIN İKİNCİ EN UZUN BÖCEĞİ VİETNAM'DA KEŞFEDİLDİ

Değnek böceği olarak bilinen etkileyici canlının vücut uzunluğu 32 cm ulaşıyor, ön kollarını açtığında bu uzunluk 52 santimetreye kadar büyüyor. Bu canlıların Vietnam'ın kuzeyinde yaşadığı rapor edildi.

Vietnam ormanlarında Biyolog Dr Joachim Bresseel ve Dr Jerome Constant tarafından keşfedilen canlı değnek böceklerinin üyesi olduğu Phasmatodea ailesinin alt türü. Phryganistria heusii yentuensis olarak

isimlendirilen canlı bilinen ikinci en uzun böcek.Haberin devamı;

http://www.bilimnedir.com/bitkiler-ve-hayvanlar/dunyanin-ikinci-en-uzun-bocegi-vietnamda-kesfedildi

İLK DEFA GÜNEŞ'TEN GÖRÜNTÜ ALINMAK İÇİN NUSTAR KULLANILDI

Kara delikleri ve güneş sistemimiz dışındaki diğer cisimleri araştırmak için tasarlanan görevde, güneş sistemimize dönüp güneşin görüntülerini aldı. NASA'nın Nuclear Spectroscopic Telescope Array, yada NuSTAR olarak bilinen teleskop dizisi güneşin ilk defa detaylı yüksek enerjili X-ray portresini çekti. Fizikçi David Smith,

"NuSTAR bize güneşin atmosferinin derinliklerinden eşsiz görüntüler sunuyor." dedi.Haberin devamı ;

http://www.nustar.caltech.edu/news/nustar141222

YENİ ARAŞTIRMAYA GÖRE RASTGELE MUTASYON KANSERDE BASKIN ROL OYNUYOR

Johns Hopkins Kimmel Kanser Merkezinden bilim insanları kök hücreler bölündüğünde meydana gelen rastgele mutasyonların neden olduğu kanser olaylarını hesaplayan istatistiksel bir model geliştirdi. Yetişkin dokularda meydana gelen kanser oranının üçte ikisi "kötü şans" olarak açıklanabilir, genlerde meydana gelen mutasyon kanserin büyümesine neden oluyor, geriye kalanlar ise mirasla kalmış gen ve çevresel

faktörler.Haberin devamı ;

http://www.sciencemag.org/content/347/6217/78

EN ŞANSLI KAN GRUBU55 bin kişi üzerinde yapılan araştırma, 0 kan grubuna sahip olanların kanser ve bir dizi önemli hastalık için daha az risk taşıdığını gösterdi.

Araştırma, kan gruplarıyla hastalıklar arasında önemli bağlantı olduğunu gösteriyor.A,B, AB grubu kana sahip olanların, 0 grubu kana sahip olanlara göre daha fazla sağlık riski taşıdığı ortaya

çıktı.Bu durum, 0 grubu dışındakilerin kesinlikle hastalık riski taşıdığı anlamına gelmiyor. Beslenme, spor alışkanlığı gibi bir dizi önemli faktör de söz konusu fakat, kan grubu 0 olanların bir dizi önemli

hastalığa yakalanma riski daha düşük.üHaberin devamı ;

http://www.ntv.com.tr/saglik/en-sansli-kan-grubu,yk7pDJbAhU-eMZ3HzfQFNQ

BAKTERİLERDE DİRENCİ ÖNLEYEN ANTİBİYOTİK BULUNDUNortheastern Üniversitesi'nden Kim Lewis ve ekibinin, Alman ve İngiliz meslektaşlarıyla fareler üzerinde yaptığı araştırma, "teixobactin" adlı

antibiyotiğin ağır enfeksiyonları dirence yol açmadan yok edebildiğini gösterdi.

Bir toprak örneğinde bulunan antibiyotiğin, hücre duvarlarının yıkılmasını sağlayarak bakterileri öldürdüğü belirtildi.

Haberin devamı ;http://www.trthaber.com/haber/saglik/bakterilerde-direnci-onleyen-

antibiyotik-bulundu-160831.html

'ISMARLAMA BEBEKLER' YOLDA MI?

İngiliz bilim adamlarına göre, son yıllarda kaydedilen hızlı gelişmeler, "genetik yapısı değiştirilmiş bebek" yapılmasının yolunu açabilecek düzeye

geldi. Bilim adamları toplumun artık buna hazır olması gerektiğini söylüyor.Gen kopyalama, bir başka deyişle klonlama dalındaki öncü çalışmalarıyla

tanınan Prof. Dr. Tony Perry, artık farelerde DNA'nın döllenme anında neredeyse hata payı olmadan değiştirilebildiğini bildirdi.

Perry, son iki yıl içinde kaydedilen ilerlemeyle, isteğe göre bebekler üretmenin artık bilim kurgu olmaktan çıktığını kaydetti.

Haberin devamı ;http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/01/150119_designer_babies

BULGARİSTAN VE TÜRKİYE'DE: Temnothorax flavicornis'in İLK KAYITLARI

Formicidae-Hymenoptera familyasında bulunan Temnothorax flavicornis karınca

türleri son zamanlar da Bulgaristan ve Türkiye' de bulundu. Bulgar örnekleri ülkenin güney

kesimlerinde, Türkiye'de ise üç yerleşim türlerinin Avrupa kısmında ve Batı Anadolu'da

tespit edilmiştir.Haberin devamı ;

https://www.academia.edu/10085356/First_Records_of_Temnothorax_flavicornis_Emery_1870_Hymen

optera_Formicidae_in_Bulgaria_and_Turkey