Upload
others
View
22
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI
ARAP KABİLECİLİK ANLAYIŞININ HZ. OSMAN DÖNEMİ
SİYASİ GELİŞMELERİNE ETKİSİ
(YÜKSEK LİSANS TEZİ)
Hazırlayan Danışman
Hasan BARLAK Yrd. Doç. Dr. İsrafil BALCI
Samsun–2006
II
III
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü'ne
Bu çalışma, jürimiz tarafından İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim
Dalı'nda YÜKSEK LİSANS tezi olarak kabul edilmiştir.
Başkan……………………………...
Üye…………………………………
Üye………………………………… Onay Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu
onaylarım.
…/…/……
IV
ÖNSÖZ
Bir toplumda yaşanan değişim, o toplumun bütün yönleriyle sahip olduğu
kültürün yok olması şeklinde anlaşılmamalıdır. Yüzyılların getirmiş olduğu birikim,
sosyal bünyeyle bütünleşip o toplumun kimliğini oluşturur. Eski toplum ve uygarlıkların
devamı olan medeniyetler geniş bir yelpazede incelendiği zaman siyasî ve sosyal hayata
dair anlayışlarının eski yapı taşları üzerine oturduğu görülür. Tarihin çeşitli
dönemlerinde neredeyse bütün toplumlarda siyasî ya da dinî içerikli değişim
müdahaleleri olmuştur. Toplumsal değişimin gerçekleşmesi daha çok yeni değerler
bütününün özümsenmesi ve doğru bir şekilde algılanmasıyla ilgilidir. Birçok toplumda
kabul edilen sisteme rağmen bireyin, bazı grupların ya da cemiyetin tamamının, geçmişi
hatırlatacak davranışlar içine girdiğinin görülmesi dikkati çeken bir nokta olmuştur.
İslâm öncesi Arap toplumunun inanç, ahlâk, siyaset, hukuk ve ekonomi
alanlarında sahip olduğu belli değerleri vardı. Bunlar Arap sosyal hayatının
vazgeçilmezleri durumundaydı. Araplar için tanımlayıcı anlayışlardan biri de asabiyet
yani kabilecilikti. Her kabile kendi konumunu korumanın mücadelesi içindeydi.
Asabiyet fertler için çok güçlü bir psikolojik yönlendiriciydi. Öyle ki, kardeş diğer
kardeşini amcaoğluna karşı koruyor, başka bir sülâle söz konusu olduğu zaman aynı
amcaoğluyla o sülâleye karşı omuz omuza mücadele ediyordu. Kabileler aşağıya doğru
daralıyor, yukarıya doğru genişliyor; fakat kabilecilik anlayışı her boyuttaki ilişkide
varlığını koruyordu. Aynı kabile içinde bireylerin birbirlerine bağlılıkları göz önüne
alınırsa asabiyet aynı zamanda bir yaşam sigortası oluyordu. Her şeye rağmen Arap
yarımadasına dağılan bu kabilelerin çatışma üzerine kurulu düzeni, bölgede siyasî
birliği engelliyordu. Hayatlarının önemli bir bölümünü savaşlarla geçiren bu toplum
birimleri, sosyal yaşantıları gereği, yüksek bir medeniyet de geliştiremiyorlardı.
Yarımadanın Müslümanlaşmasından sonra temelde inanç olmak üzere Arap
toplumu bütün yönleriyle önemli bir değişim geçirdi. İslâm, eski inanç, anlayış ve
uygulamaların bir bölümünü tamamen kaldırmış, bir bölümünü kısmen değiştirmiş, bir
bölümüne de dokunmamıştı. Bununla beraber İslâm'ın öngördüğü toplum, öncekinden
çok farklı özelliklere sahip olacaktı. Hz. Peygamber'in daveti ve icraatları bu değişimi
gerçekleştirmişti. Buna rağmen sahabîlerden bazıları henüz Hz. Peygamber hayattayken
İslâm'dan önceki durumlarını hatırlatacak davranışlarda bulunabiliyor ve bizzat Hz.
V
Peygamber tarafından uyarılıyorlardı. Onun vefatına yakın bir dönemde başlayan ve
vefatıyla büyük bir hız kazanan ridde olaylarıyla İslâm toplumunda ilk kırılma yaşanmış
ve bu olaylar Hz. Ebû Bekir'in kararlı tutumuyla bastırılmıştı. Hz. Ebû Bekir'den sonra
halife olan Hz. Ömer döneminde ise İslâm toplumu içinde ciddi bir sorun yaşanmadı.
Hz. Muhammed'in daveti en büyük etkilerinden birini kabilecilik anlayışı
üzerinde gösterdi. İslâm asabiyetten kaynaklanan her çeşit olumsuz tutum ve davranışa
karşı çıkıyor, bu da en büyük etkisini fertlerin ve kabilelerin birbirlerine karşı
durumlarında gösteriyordu. Yarımadanın tamamındaki kabile fertleri, devletin birer
vatandaşı konumuna gelmişti. İdaredeki tutarlı uygulamaların da etkisiyle Araplar
arasında siyasî birlik sağlanmış oluyordu.
Hz. Osman dönemine gelindiğinde İslâm'ın ilk dönemlerindeki olumsuz
tutumlarına bağlı olarak kendilerini yönetime uzak hisseden Ümeyyeoğulları için yeni
bir dönem başladı. İktidarının başından itibaren özellikle Ümeyyeoğulları açısından
olumlu icraatlar yapan halifenin uygulamaları farklı etkenlerle birlikte, zamanla Emevî
sülâlesine karşı diğer kabile mensuplarında reaksiyona sebeb oldu. Böylece toplumda
kabileye bağlı çekişmeler kendini gösterdi. Özellikle garnizon şehirlerine yerleştirilen
bedevi Araplar olayları kabile aklıyla yorumlarken, iktidarın temsilcileri ise kendi
adlarına olsun kabile duruşunu kıramıyorlardı. Gelişmeler Hz. Osman'ın öldürülmesini
beraberinde getirdi.
Biz bu çalışmamızda Arap kabilecilik anlayışının Hz. Osman dönemi siyasî
gelişmeleri üzerine etkilerini inceledik. Tarihî olayları tek nedene bağlayarak açıklamak
hem eksik hem yanlış anlaşılmaya neden olacağından konumuzun özüne bağlı kalarak
olayların dinî, siyasî, ekonomik, diğer yönlerine değinmeyi ihmal etmedik. Bununla
beraber ülkede yaşanan çalkantılara Arap sosyo-politik hayatının kabile zemini üzerine
kurulmasının imkân verdiğini gördük. Bu bağlamda döneme damgasını vuran Kureyş-
çevre kabileler ve Emevî-Haşimî çekişmesi tezimizin odağında yer aldı.
Araştırma konusunun seçimi ve yürütülmesi esnasında büyük emeği olan
danışman hocam Yrd. Doç. Dr. İsrafil Balcı'ya teşekkürü önemli bir borç bilirim. Ayrıca
çalışmam boyunca yakın ilgi ve desteklerini gördüğüm hocalarımız Prof. Dr. Osman
Zümrüt'e, Prof. Dr. M. Zeki Terzi'ye, Yrd. Doç. Dr. Kenan Ayar'a ve eşim Yasemin
Barlak'a minnettarlığımı belirtmek isterim.
VI
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………...IV
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………….VI
ÖZET…………………………………………………………………………………. IX
ABSTRACT………………………………………………………………………….....X
KISALTMALAR………………………………………………………………….......XI
GİRİŞ…………………………………………………………………………………... 1
A. Araştırmanın Kaynakları ve Metodu…………………………………………...…….1
B. Arap Toplumunda Kabile Yapısı ve Kabilecilik Anlayışı……………………………5
a. Araplarda Kabile ve Arap Soyları……………………………………………..5
b. Arap Kültüründe Kabilecilik Anlayışı……………………………………….10
c. Kureyş Kabilesi………………………………………………………………13
C. İslâmî Dönemde Kabilecilik…………………………………………..……….……17
a. Hz. Muhammed Dönemi……………………………………………………..17
aa. İslâm'ın Kabilecilik Anlayışına Bakışı……………………………...17
ab. Hz. Muhammed Döneminde Kabilecilik…………………………...19
b. Hz. Ebû Bekir Dönemi…………………………………………………….…23
c. Hz. Ömer Dönemi……………………………………………………………26
BİRİNCİ BÖLÜM
HZ. OSMAN DÖNEMİNDE KABİLECİLİK………………………………29
A. Hz. Osman'ın Halife Seçilmesi………………………………………………….…..29
a. Şûra Olayı ve Kabile İlintisi………………………………………………….29
b. Ümeyyeoğullarını İktidara Taşıyan Sebepler………………………………..43
B. Hz. Osman'ın Halife Seçilmesinden Sonra Kabilecilik Açısından Yaşanan
Gelişmeler………………………………………………………………………………48
a. Fetihlerden Sonra Kabilelerin Yerleşimi…………………………………….48
b. Ümeyyeoğullarında Kabilecilik Kültürünün Yeniden Dirilmesi…….………52
c. Atamalarda Kabile Faktörü…………………………………………………..53
VII
ca. Kûfe…………………………………………………………………55
cb. Mısır………………………………………………………………...58
cc. Basra………………………………………………………………...59
cd. Şam………………………………………………………………….60
ce. Medine………………………………………………………………62
d. Hz. Osman Dönemi Fetih Hareketlerinde Kabile……………………………63
e. Eyaletlerde Ortaya Çıkan Kabilecilik Reaksiyonları………………………...71
ea. Saîd b. el-Âs'ın Sevad Arazisine Bakışına Kabile Başkaldırısı….….71
eb. Muaviye b. Ebî Süfyan'ın Kureyş Bildirisi…………………………74
ec. Basra'ya ve Şam'a Gönderilen Farklı İki Sürgün………………..…..81
ed. Kur'an'ın Kureyş Lehçesine Göre Düzenlenerek Çoğaltılması……..83
İKİNCİ BÖLÜM
HZ. OSMAN'A KARŞI GELİŞEN MUHALEFETTE KABİLE
FAKTÖRÜ…………………………………………………………………………….85
A. Hz. Osman'ın Akrabalarıyla İlgili Tutumu………………………………………….85
B. Arap Kabilelerinin İktidara Bakışı…………………………………………………..89
a. Kureyş'e Muhalefet…………………………………………………………..89
b. Ümeyyeoğullarına Muhalefet………………………………………………..96
C. Hz. Osman'a Karşı İslâm Adına Yapılan Muhalefetin Kabilecilik Açısından
Değerlendirilmesi…………………………………………………………………..…100
a. Ebû Zer el-Gıfârî Olayı……………………………………………………..101
b. Ammâr b. Yâsir'in Muhalefeti……………………………………………...104
c. Ubade b. es-Sâmit'in Muhalefeti……………………………………………106
D. Abdullah b. Sebe ve Yemen Kabilelerinin Siyasal Gelişmelerle İlgisi……………107
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İKTİDAR MUHALEFET İLİŞKİLERİNDE KABİLE VE HZ. OSMAN'IN
ÖLDÜRÜLMESİ…………………………………………………………………….115
A. Emevî-Hâşimî Çekişmesi ve Hz. Osman'ın Uygulamaları………….………….….115
a. Eyaletlere Müfettiş Gönderilmesi…………………………………………..118
b. Olağanüstü Valiler Toplantısı………………………………………………119
VIII
c. İsyan Hareketi ve Halifenin Kuşatılması…………………..……….………122
d. Mervan b. Hakem ve Kabileci Davranışları…………………..………..…..130
e. Medine Baskınını Önleme Girişimleri…………………………………..….134
B. Hz. Osman'ın Öldürülmesi…………………………………………………………135
SONUÇ……………………………………………………………………………….141
BİBLİYOGRAFYA………………………………………………………………….145
IX
ÖZET
İslâm'dan önce Arap siyasî ve sosyal hayatının temelini kabile yaşantısı
oluşturuyordu. Kabile yaşantısı İslâm'dan sonraki dönemde de devam etmiştir. Özellikle
Hz. Osman döneminde ortaya çıkan siyasî kargaşada kabile reaksiyonlarının daha
yoğun bir şekilde yaşandığı dikkat çekmektedir. Bu çalışma sözü edilen siyasî
olaylardaki kabile rolünü irdelemektedir. Araştırmanın giriş bölümünde Arap kabile
yapısı ve kabilecilik anlayışını irdeledik.
Birinci bölümde Hz. Osman döneminde gelişen siyasî hadiselerde kabile
faktörünü ele aldık. Bu bağlamda Hz. Osman'ın halife seçilmesi, Emevîlerin hilafeti ele
geçirmeleri, önemli idari görevlere bu kabileden atamaların yapılması, Hz. Osman
dönemindeki fetih hareketlerinde kabile faktörü ve önemli merkezlerde meydana gelen
siyasî olaylarda kabile etkisi üzerinde durulmuştur.
İkinci bölümde Hz. Osman'a karşı gelişen muhalefet hareketleri kabile
düzleminde incelenmiştir. Ayrıca Arap kabilelerinin iktidara karşı tutumu ve bazı ileri
gelen kişilerin bireysel muhalefeti gibi konular ele alınmıştır.
Tezin üçüncü bölümünde Emevî-Hâşimî mücadelesi ve bu bağlamda her iki
kabilenin birbirine karşı rekabeti ele alınmıştır. Ayrıca eyaletlerde ortaya çıkan siyasî
olayların araştırılması için müfettişler görevlendirilmesi, isyan hareketi ve bu bağlamda
kabile tutumunun söz konusu olaylarla ilintisi gibi konular ele alınmıştır. Son olarak Hz.
Osman'ın öldürülmesi, kabile boyutuyla ele alınıp değerlendirilmiştir.
X
ABSTRACT
Before Islam, political and social life of Arabs was based on tribal life. And the
same sytem went on even after Islam. It is also noteworthy that tribal reactions were
immense in the political unrest that appeared at the time of Caliph Othman. This study
aims to investigate the role of tribe on these events. In the introduction, the structure of
Arab tribes and the notion of tribalism are discussed.
In the first chapter the role of tribes in political events at the time of Caliph
Othman was dealt with. In this sense, we pointed out that Caliph Othman's election as
caliph, the Umayyads' capturing the caliphate, designation of people from this tribe for
important positions, tribe as a factor in the conquest movements at the time of Caliph
Othman, and the effect of the tribes on the political events which took place in
important centers.
In the second chapter, the emergence of opposition movements against Caliph
Othman were examined in terms of tribalism. In addition, in this section, the attitudes of
Arab tribes towards the government and the personal opposition of some political
establishment are handled.
In the third chapter, the struggle between Umayyads and Hashimis and the
rivalry between them are handled. We also examined nomination of inspectors to
investigate the political events which happened in the provinces, rebellion movements
and the connection between the events in the question and tribalism. Finally we made an
evaluation about Caliph Othman's assasination and its connection with the tribalism.
XI
KISALTMALAR
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen madde
a.g.mk. : Adı geçen makale
A.Ü.İ.F. : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
b. : Bin
bt. : Bint
bkz. : Bakınız
b.y.y. : Basım yeri yok
çev. : Çeviren
DİA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
H., h. : Hicrî
Haz. : Hazırlayan
Hz. : Hazreti
İA : İslâm Ansiklopedisi
İ.Ü.E.F. : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
M., m. : Milâdî
M.Ü.İ.F. : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
M.Ö. : Milattan önce
M.S. : Milattan sonra
M.E.B. : Millî Eğitim Bakanlığı
OMÜİFD : Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi
öl. : Ölüm tarihi
s. : Sayfa
thk. : Tahkik
t.y. : Tarih yok
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
T.C. : Türkiye Cumhuriyeti
tsh : Tashih
tlk : Ta'lik
T.T.K. : Türk Tarih Kurumu
Yay. : Yayınları
1
GİRİŞ
A. Araştırmanın Kaynakları ve Metodu
İslâm tarihinde Müslümanlar arasında yaşanan ilk ciddi çalkantının, "fitne"
olarak isimlendirilen, Hz. Osman dönemindeki iç karışıklıklar olduğu söylenebilir. Ele
aldığımız bu dönemin belki en önemli özelliği İslâm öncesi Arap toplumunda egemen
olan kabile kültürünün yeniden dirilmeye başlamasıdır. Tarihçiler Hz. Osman dönemi
siyasî gelişmelerinde Arap kabile asabiyetinin önemli bir etkisi olduğunda neredeyse
hemfikirdirler. Bu nedenle tezimize Arap toplumunda kabile kültürüyle ilgili
açıklamalardan başlamayı uygun bulduk.
Klasik tarih kaynaklarında olaylar daha çok belli bir sıraya göre ve zaman zaman
ana hatlarıyla, bazen de detaylı olarak verilmiştir. Bu olaylar tarihçinin olaylara bakış
açısına ya da psikolojik şartlanmalarına göre kurgulanmıştır. Kitapların yazılmış olduğu
dönemlerdeki tarih anlayışı da, olayların bize belli bir anlayışla aktarılmasını
sağlamıştır. Araştırmamızda kullandığımız kaynaklardan kabilecilikle ilgili olguları
seçerek tesbit etmeye çalıştık. Olaylar aktarılırken kabile vurgusu yapılmamışsa da, adı
geçen kişi ya da grupların kabilelerinden hareketle kabile ilgisini görmeye çalıştık. Hz.
Osman döneminde gelişen siyasî olayları kabile faktörü açısından incelediğimizden,
Arap kabile asabiyeti ile doğrudan ilgisi olmayan hâdiselere ancak konumuzdaki
bütünlüğü bozmayacak ölçüde değindik. Kaldı ki, olayları bütün yönleriyle ele almak
çalışmamızın amacına uygun düşmeyecekti. Araştırmamızın özelliği gereği olayları
aktarırken kronolojik sıraya sürekli riayet edemesek de, akıcılığı korumak amacıyla
belli bir düzen içinde yazmaya gayret ettik.
Tetkiklerimizi yaparken bilimsel objektiflik ilkesine bağlılığı hedef edindik.
Konumuzla ilgili yazılmış ulaşabildiğimiz bütün kaynak ve araştırmalardan
yararlanmaya çalıştık. Rivayetleri sadece aktarmakla kalmayıp, ilgili konudaki
değerlendirmelerle çalışmamızı zenginleştirdik. Ayrıca olayları ele alırken kendi
yorumlarımızı katmayı da ihmal etmedik.
Araşmamızda İslâm öncesi dönemde Arap kabileleri ve kabilecilik anlayışı ile
ilgili olarak, İbn Hazm'ın (456/1064) Cemheretü Ensâbi'l Arab'ı,1 Nüveyrî'nin
1 İbn Hazm Ebû Muhammed Ali b. Ahmed, Cemheretu Ensâbi'l-Arab, thk. ve tlk. Abdüsselâm
Muhammed Harun, Dâru'l-Mearîf, Kahire, t.y.
2
(733/1332) Nihayetü'l-Ereb'i,2 İbn Haldun'un (808/1405–1406) Mukaddime'si,3 Cevad
Ali'nin el-Mufassal'ı,4 Ahmed Emin'in Fecrü'l İslâm'ı,5 Şemseddin Günaltay'ın İslam
Öncesi Araplar ve Dinleri6 Neşet Çağatay'ın İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye
Çağı,7 yararlandığımız kaynaklardan başlıcalarıdır. Kavramlar için İbn Manzur'un
(771/1369) Lisânü'l Arab'ını8 ve Zebîdi'nin (1205/1790) Tâcu'l Arûs'unu,9 kullandık.
Bu eserlerden çalışmamızla ilgili olarak verilmiş bilgileri özenle seçmeye gayret ettik.
Hz. Peygamber döneminde yaşanan olayları en ayrıntılı olarak aktaran kitaplar
siyer ve meğazi eserleri olduğu için İbn İshak (151/768),10 Vakidî (207/823),11 İbn
Hişam (218/833),12 bu bölümde eserlerini kullandığımız müelliflerin başlıcalarıdır. Bu
kaynaklarda İslâm öncesi dönemle ilgili olarak çeşitli bilgiler bulunmaktadır. İslâm
öncesi dönemle ilgili yaptığımız açıklamalarda bu eserlerden yararlanmayı ihmal
etmedik. Konumuzla ilgili hadisleri ise Buharî (256/870)13 ve Müslim'den (261/874)14
aldık.
Tabakât sınıfına giren kaynaklardan İbn Sa'd'ın (276/889) Tabakâtü'l Kübrâ'sı,15
Belâzurî'nin (279/892) Ensâbu'l Eşrâf'ı,16 İbnü'l-Esîr'in (630/1232) Üsdü'l Ğâbe'si17 ve
İbn Hacer'in (852/1448) Tehzîb'inden18 yararlandık. Bu eserleri özellikle
araştırmamızda adları geçen şahıslar ve kabileleri hakkındaki bilgi vermek için 2 Nüveyrî Şihabüddin Ahmed b. Abdülvahhab, Nihayetü'l-Ereb fî Fünîni'l-Edeb, I-XXVII, Dâru'l-
Kütüb, Kahire, t.y., 3 İbn Haldun, Mukaddime, çev. Zakir Kadirî Ugan, I-III, M.E.B. Yay., İstanbul, 1989. 4 Cevad Ali, El-Mufassal fî Tarihi'l-Arab Kable'l-İslâm, I-X, Beyrut, 1970. 5 Ahmed Emin, Fecrü'l-İslâm, Dâru'l Kitabi'l-Arabî, Beyrut, 1969. 6 Şemseddin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Sadeleştirenler: M. Mahfuz Söylemez, Mustafa
Hizmetli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 1997. 7 Neşet Çağatay, İslâm Öncesi Arap Tarihi Ve Cahiliye Çağı, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1982. 8 İbn Manzur, Lisânü'l-Arabu'l-Muhit, I-III, Dâru Lisâni'l-Arab, Beyrut, 1970. 9 Seyyid Muhammed Murtaza Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, I-X, Dâru'l-Fikr, b.y.y., t.y. 10 İbn İshak, Muhammed b. Yesâr, Sîretü İbn İshak, thk. ve ta'lîk: Muhammed Hamidullah, hayra
hizmet vakfı, Konya, 1981. 11 Vâkıdî Muhammed b. Ömer, Kitabü'l-Meğâzî, thk. Marsden Jones, I-III, Âlimu'l-Kütüb, Beyrut, 1984. 12 İbn Hişâm Ebû Muhammed Abdülmelik b. Eyyûb el- Himyerî, es-Sîretu'n-Nebeviyye, thk. Mustafa
es-Saka ve diğerleri, I-IV, Kahire, 1936. 13 Buhârî Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahihu'l-Buharî, Düzenleyen, Mustafa Dîb el-Buğâ, Dâru İbn Kesîr, Beyrut, 1990.
14 Müslim, Ebû'l-Hüseyn Müslim b. Haccac el-Kuşeyrî en-Neysaburî, Sahihu Müslim, thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, 33/İmâret, 1850, (III, 1478), Dâru Ehyai'l-Kütübi'l-Arabiyye, b.y.y., 1955.
15 İbn Sa'd Muhammed, et-Tabakatü'l-Kübrâ, I-VIII, Dâru Sadr, Beyrut, t.y. 16 Belâzurî Ahmed b. Yahya b. Câbir, Ensâbü'l-Eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr, Riyâd Ziriklî, I-XI, Dâru'l-
Fikr, Beyrut, 1996. 17 İbnü'l-Esîr İzzüddin Ebi'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdülkerim el-Cezerî, Üsdü'l-Ğâbe fî
Ma'rifeti's-Sahabe, I-VII, thk. ve tlk., Muhammed İbrahim el-Bina, Muhammed Ahmet Âşûr, Dâru'ş-Şa'b, Kahire, 1970.
18 İbn Hacer Şihâbüddin Ebi'l-Fadl Ahmed b. Ali el-Askalanî, Tehzîbü't-Tehzîb, I-XII, Dâru Sadr, Beyrut, 1968.
3
kullandık. Özellikle Ensâbu'l Eşrâf'ın bazı detaylı anlatımlarından alıntı yapma imkânı
bulduk.
Genel tarih kitaplarından Taberî'nin (310/922) Tarih'i,19 İbnü'l-Esîr'in
(630/1232) el-Kâmil'i20 başvurduğumuz temel kaynaklardandır. Her iki eser de
araştırdığımız dönem hakkında detaylı bilgi verdiği için bu eserlere sık sık başvurduk.
Halife'nin (240/854) Tarih'i21 çalışmamızda yararlandığımız diğer temel kaynaklardan
birisidir. Hz. Osman dönemi olayları hakkında önemli bilgiler veren bu eseri,
rivayetlerinin de tercih edildiğini düşünerek sıkça kullandık. Ümeyyeoğullarını iktidara
taşıyan sebeplerlerle birlikte Emevî-Haşimî çekişmesini işlerken özellikle Makrizî'den
(845/1444)22 yararlandık. Bunlardan başka İbn Şebbe (262/876),23 Ya'kubî (294/897),24
Mes'ûdî (845/1444),25 İbn Kuteybe (276/889),26 eserlerinden yararlandığımız diğer
müelliflerdendir. Fetih hareketleri ve sonrasındaki kabile iskânı konusunda Belâzurî'nin
(279/892) Futûhu'l-Buldân'ı27 ve İbn A'sem'in (314/926)28 el-Futûh'u müracat ettiğimiz
kaynaklardandır. Ayrıca coğrafya kaynaklarından Yâkut el-Hamevî'nin (626/1229)
Mu'cemu'l-Buldân isimli eserini29 kullandık.
İbrahim Sarıçam,30 ve Ethem Ruhi Fığlalı'nın31 yapmış olduğu araştırmalar
konumuzun ilgili başlıklarında bize önemli ölçüde rehberlik etti. Ayrıca Sabri
19 Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerîr Taberî, Târîhu't-Taberî; Târîhu'l-Umem ve'l-Mulûk, I-V, Dâru'l-
Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1987. 20 İbnü'l-Esîr, İzzüddin Ebi'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdülkerim, el-Kâmil fî't-Tarih, XII, Dâru
Sadr, Dâru Beyrut, Beyrut, 1965. 21 Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayyât Halife b. Hayyât Tarihi, çev. Abdulhalik Bakır, Ankara,
2001. 22 Takıyyuddin el-Makrizî, Resâilü'l-Makrizî, et-Tenazu' ve't-Tehasum Fîma Beyne Benî Ümeyye ve
Benî Haşim, thk., Ramazan el-Bedrî, Ahmed Mustafa Kasım, Dâru'l-Hadîs, Kahire, 1998. 23 İbn Şebbe, Ebû Zeyd Ömer el-Basrî, Tarihu'l-Medineti'l-Münevvere, thk. Fehim Muhammed Şeltut,
I-IV, Dâru'l-İsfehan, Cidde, t.y. 24 Ya'kûbî Ahmed b. Ebî Ya'kûb b. Ca'fer b. Vehb b. Vâzıh el-Kâtib el-Abbâsî, Tarihu'l-Ya'kûbî, I-II,
Dâru Sadr, Beyrut, t.y. 25 Mes'ûdî Ebû'l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali, Murûcu'z-Zeheb, thk. Muhammed Muhyiddin
Abdülhamid, I-IV, Mısır, 1964. 26 İbn Kuteybe Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî, el-İmâme ve's-Siyâse, thk. Taha
Muhammed Zeynî, I-II, Kahire, 1967; el-Mearif, tsh., tlk. Muhammed İsmail Abdullah es-Sâvî, İhyau't-Türasi'l-Arabî, Beyrut, 1970.
27 Belâzurî Ahmed b. Yahya b. Cabir, Futûhu'l-Buldân, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1978. 28 İbn A'sem Ebû Muhammed Ahmed, el-Futûh, I-IV, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1986. 29 Yâkut el-Hamevî, Şihabüddin Ebî Abdullah Yakut b. Abdillah, Mu'cemu'l-Buldân, Dâru Sadr, Beyrut,
1957. 30 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2004; İslâm Öncesinden Abbâsîlere Kadar Emevî-Hâşimî İlişkileri, TDV Yay., Ankara, 1997.
31 Ethem Ruhi Fığlalı, İbâdiye'nin Doğuşu ve Görüşleri, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1983; Çağımızda Îtikadî İslâm Mezhepleri, Selçuk Yay., Ankara, 1990.
4
Hizmetli'nin32 çalışmaları da bize destek oldu. Burada bilgi ve yorumlarından
yararlandığımız müelliflerden Ahmed Cevdet'in33 adını da özellikle anmalıyız.
Araştırmamızda batılı bilim adamlarından Wellhausen,34 Watt,35 Bernard
Lewis,36 Ostrogorsky37 istifade ettiğimiz bilim adamları arasındadır.
Kabilecilikle ilgili olarak yaptığı değerlendirmelerle göz dolduran Durî'nin
çalışmaları38 konumuza genel bir bakış kazandırması bakımından oldukça faydalı oldu.
Aynı konuda İslâm öncesinden başlamak üzere Abbasiler döneminin ortalarına kadar,
siyasî olayları akide, kabile ve ganimet bağlamında ele alıp yorumlayan Câbirî'den39
yararlandık. Kabilecilik konusunda yapılmış Türkçe araştırmalardan Adem Apak'ın
Asabiyet'i40 de yararlandığımız çalışmalar arasındadır.
Tezimiz bir giriş ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde öncelikle
Arap toplumunda kabile yapısı ve kabilecilik anlayışını Arap soylarıyla birlikte ele
aldık. Konumuzla ilgili olarak Kureyş kabilesine özel bir başlık açtık. Daha sonra İslâm
sonrası dönemdeki olayları ve uygulamaları kabilecilik bağlamında ele alıp
değerlendirdik.
Birinci bölümde Hz. Osman döneminde kabilecilik tezahürlerini işledik. Bu
bağlamda şûra olayının kabile boyutu, Ümeyyeoğullarının iktidara yürüyüşü öncelikle
ele aldığımız konulardan oldu. Daha sonraki olaylarla ilgisi nedeniyle fetihlerden
sonraki kabile yerleşimlerini bir başlık altında yazdık. Kabilecilikle doğrudan ilgisi
olması nedeniyle Hz. Osman'ın yönetimde yapmış olduğu atamalar, fetihlerde
kabilecilik olgusu ve eyaletlerde kabilecilik bağlamında ortaya çıkan gelişmeler bu
bölümde ele aldığımız konulardan oldu.
32 Sabri Hizmetli, İslâm Tarihi, A.Ü.İ.F. Yay. Ankara, 1991; "Tarihî Rivâyetlere Göre Hz. Osman'ın
Öldürülmesi", A.Ü.İ.F. Dergisi, Cilt: XXVII, Ankara, 1985. 33 Ahmet Cevdet, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hûlafa, haz. Mahir İz, I-VI, T.C. Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 2000. 34 Julius Wellhausen, İslâm'ın En Eski Tarihine Giriş, çev. Fikret Işıltan, İ.Ü.E.F. Yay., İstanbul, 1960;
Arap Devleti ve Sukutu, çev. Fikret Işıltan, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yay., Ankara, 1963.
35 W. Montgomery Watt, Hz. Muhammed Mekke'de, çev. Rami Ayas, Azmi Yüksel, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1986; İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, çev. Ulvi Murat Kılavuz, Birey Yay., İstanbul, 2001; İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Şa-to, İstanbul, 2001.
36 Bernard Lewis, Tarihte Araplar, çev. Hakkı Dursun Yıldız, Anka Yay., İstanbul, 2000. 37 Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, T.T.K., Ankara, 1995. 38 A. Aziz Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, çev. Hayrettin Yücesoy, Endülüs Yay., İstanbul, 1991; İslam İktisat Tarihine Giriş, çev. Sabri Orman, Endülüs Yay., İstanbul, 1991.
39 Muhammed Âbid Câbirî, İslâm'da Siyasal Akıl, çev. Vecdi Akyüz, Kitabevi Yay., İstanbul, 1997. 40 Adem Apak, Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyasî Tarihindeki Etkileri, Düşünce Kitabevi Yay., İstanbul, 2004.
5
Çalışmamızın ikinci bölümünde Hz. Osman'a karşı gelişen muhalefeti kabile
yönüyle inceleyip değerlendirdik. Bu bağlamda Ümeyyeoğulları, Kureyş kabilesi ve
çevre kabilelerin pozisyonlarını iktidar-muhalefet ilişkileri açısından değerlendirdik. Bu
bölümde ayrıca Hz. Osman'a karşı İslâm adına yapılan muhalefeti ve bu muhalefetin
aktörlerini kabile yönüyle ele aldık. Hz. Osman dönemi fitne olaylarında, özellikle
Taberî'de görüşleri ve faaliyetleri hakkında detaylı olarak bilgi verilen Abdullah b. Sebe
için ayrı bir başlık açtık. Bu başlığa Yemen kabilelerinin siyasal gelişmelere ilgisini
dâhil etmeyi de uygun bulduk.
Olayların geldiği son aşamada Hz. Osman'ın uygulamaları, Emevî-Haşimî
çekişmesi, Mervan b. Hakem'in tutumu ve Hz. Osman'ın öldürülmesiyle sonuçlanan
kuşatma girişimi üçüncü bölümde incelediğimiz konulardır. Çalışmamızı Hz. Osman
döneminde yaşanan gelişmelerin kabilecilikle ilgili boyutunun değerlendirildiği bir
sonuç bölümüyle bitirdik.
Araştırmamızda pratik olması bakımından dipnot ve bibliyografyada müellif
isimlerinin başındaki belirleyici tanım edatlarını kullanmadık. Hem konunun daha net
görülmesini sağlamak, hem anlatımın akışını bozmamak için gerekli yerlerde aktarmayı
uygun gördüğümüz bilgiyi dipnotta verdik.
B. Arap Toplumunda Kabile Yapısı ve Kabilecilik Anlayışı
a. Araplarda Kabile ve Arap Soyları
Arapça bir sözcük olan kabile kelimesi KBL kökünden gelmektedir. Kabile,
sözlükte kuyunun başındaki kaya ve iki yanından onu güçlendiren destek, aynı babanın
çocukları, bir ağacın dalları,41 karşılıklı bir şekilde duran, birbirine geçmiş kafatası
kemiklerinden her biri42 gibi anlamlara gelir. Istılah anlamı ise, üyelerini ortak bir soy
altında birleştiren topluluk43 demektir. Buradaki soy birliği mutlaka kan bağı ifade
etmeyip, bireyin o kabileden olduğuna inanmasıyla da gerçekleşir.44 Arap toplumunda
en büyük birlik kabiledir. Bu topluluktan bir ağacın dalları gibi küçük alt boylar
türemektedir.45 Toplumları bir araya getiren alt birimler insan vücudunun bazı
41 İbn-i Manzur, (a.g.e.), III, 12; Zebîdî, (a.g.e.), VIII, 72. 42 Zebîdî, (a.g.e.), VIII, 72. 43 Rağıb el-İsbehânî Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal, el-Müfredât Fî Garîbi'l-Kur'an, Kahraman
Yay., İstanbul, 1986, s. 592; Zebîdî, (a.g.e.), VIII, 72; İbn-i Manzur, (a.g.e.), III, 12. 44 Zebîdî, (a.g.e.), VIII, 72. 45 Cevad Ali, (a.g.e.), I, 511.
6
organlarına benzetilmek suretiyle, aynı atadan gelen ve birbirine kan bağıyla bağlı olan
insan topluluklarına kabile adı verilmiştir.46 Kabile, akrabalık ve görev bilinciyle
birbirine bağlanan üyelerini, siyasal özerklik duygusu ve kabile ekseninde gerçekleşen
toplumsal uyuma sahip bireyler olarak yetiştiren sosyal bir yapı olarak da
tanımlanabilir.47
Arap kabilelerinin küçükten büyüğe ya da büyükten küçüğe doğru
derecelendirilmesi hakkında farklı isimler bulunmakla birlikte, kabile kavramının bütün
sınıflar için ortak olarak kullanıldığı söylenebilir. Bu sınıfların derecelendirilmesi için
genel olarak onlu bir sistem kabul edilir. Sıralama büyükten küçüğe doğru; cizm,
cumhur, şa'b, kabile, imâre, batn, fahz, aşîre, fâsıla, raht şeklindedir.48 İbnü'l-Kelbî, şa'b,
kabile, imâre, batn ve fahz şeklinde bir derecelendirme yaparak şa'bı en üst sınıfa
koymuştur.49
Araplarda en yakın nesep ilişkisi kardeşlik, babalık ve amcalık olarak kabul
edilmiştir. Böylece aşağıdan yukarıya doğru birinci basamakta aile yer alır. Ardından
fâsila, batn, imâre ve diğer sınıflar gelir.50
Arabistan yarımadasındaki Arapların çoğu göçebe kabile hayatı yaşamaktaydı.
Yerleşik hayat yaşayanlar da bir medeniyet geliştirme gayreti içinde olmadı. Yemen
bölgesi gibi medenileşmiş bölgeler bulunmakla beraber yarımadanın geneli göçebedir.
Araplar, toplumsal düzenlerini kendi aralarında sağlayan kabilelere bölünmüş
durumdaydılar. Kabileler arasında sıkı bir ilişki ağı olmakla beraber, sürekli çekişme
içindeydiler. İki veya daha çok kabilenin saldırmak, baskınları engellemek ya da diğer
nedenlerle birleşip anlaştıkları olurdu.51
Kabileleri idare ve siyaset açısından ele aldığımızda şunu görmekteyiz. Bu
alanlardaki yetkiler asabiyet ve buna bağlı olarak adayın etki gücüyle ilişkiliydi. Benzer
özelliklere sahip adaylar olduğunda yaşlı olan tercih ediliyordu. Araplarda yaşlı
anlamına gelen "şeyh" kelimesinin başkan anlamında da kullanılması bu duruma işaret
46 Casim Avcı, Recep Şentürk, "Kabile", DİA, İstanbul, 2001, XXIV, 30. 47 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, çev. Osman Akınbay, Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yay.,
Ankara, 1999, s. 372. 48 Nüveyrî, (a.g.e.), II, 277, 284–285. 49 Zebîdî, (a.g.e.), VIII, 72. Bu tasnifler hakkında çeşitli bilgiler için bkz. Cevad Ali, el-Mufassal, I, 509–
514. 50 Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi, çev. Zeki Megamiz, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1974, IV, 17,
18. 51 Emin, (a.g.e.), s. 4.
7
etmektedir.52 Kabile reisi bir kral gibi görev dağıtma ya da ceza verme yetkilerine sahip
değildi. Onun daha çok hakemlik yetkisine sahip olduğu söylenebilir. Kabile içindeki
aile üyelerinden oluşan bir de meclis bulunmaktaydı ki, bunlar kamuoyunun sözcüleri
konumundaydılar. Hak ve ödevler kabile içindeki aileler arasında paylaşılır, dışarıdan
müdahale söz konusu olamazdı.53 Uçsuz bucaksız çöl ortamında kendilerine özel bir
hayat yaşayan kabileler kendilerini tek başına ve kendilerine egemen özgür bir varlık
kabul ederlerdi. Kabile kendisini en azından egemenlik açısından diğer kabilelerle eşit
görürdü.54
Araplar eski zamanlarda yarımada ve çevresinde bazı devletler kurmuşlardır.
Yemen'de Maîn (M.Ö. 1400–650), Sebe (M.Ö. 750–115) ve Himyerîler (M.Ö. 115-M.S.
525), Kuzey Arabistan'da Nabatî (M.Ö. IV. yüzyıl-M.S. 106), Tedmür (M.Ö. 3000-M.S.
273), Gassânî (M.Ö. III. yüzyıl-M.S. 634), Hîre (M.S. III. yüzyıl–634) ve Kinde (M.S.
V-IV. Yüzyıl) gibi devletler bunlardandır.55 Milâdî VI. Yüzyılda Arap yarımadası yeni
bir döneme girmişti. Yerleşik hayat yerine daha çok kabile hayatının geçerli olduğu
saha genişledi. Hatta kabile merkezli kavramlar yerleşik hayat yaşayan toplumlarda bile
belirgin bir erk haline gelmişti.56 Burada İslâm öncesi Arabistan'daki emirliklerden
bahsetmek de yerinde olacaktır. Bunların başında "melik" unvanlı kabile kralları
bulunmaktaydı. Otorite alanları temelde bölgesel ve kendi kabilelerinin topraklarıyla
sınırlı olan bu kralların bazı durumlarda birkaç kabilenin birleşmesiyle toprakları kabile
federasyonu şekline dönüşerek egemenlik sahaları genişleyebilirdi.57 Yemen'de, Basra
körfezi kıyılarında ve Suriye'nin güneyinde kurulan emirliklerde kralların soyundan
olmak veya idareyi elinde bulunduran kabileye mensup olmak asalet nedenlerindendi.
Hicaz bölgesinde ise teşkilatlanmış bir yönetim bulunmakla beraber buradaki siyasî
yapının bilinen anlamıyla bir devletin özelliklerini taşıdığını söylemek güçtür. Mekke'de
Kureyş, Medine'de Evs ve Hazrec, Taif'te Sakif bu şehirlerin önemli kabilelerindendi.
52 Zeydan, (a.g.e.), IV, 46. 53 Lewis, (a.g.e.), s. 43. 54 Câbirî, (a.g.e.), s. 331. 55 Hakkı Dursun Yıldız, "Arap", DİA, İstanbul, 1991, III, 273–275. Ayrıca bkz. Çağatay, (a.g.e.), s. 10–
80. 56 Durî, İslam İktisat Tarihine Giriş, s. 18. 57 Khalil Athamina, "İslam Öncesi Arabistan'da Kabile Kralları", çev. İsrafil Balcı, Celal Emanet,
OMÜİFD, Sayı: 18–19, Samsun, 2005, s. 193.
8
Buna bağlı olarak Araplarda ait olduğu soyu bilmek toplumsal imaj açısından
kaçınılmazdı. Bu durum Nesep ilmini tetikleyen önemli belirleyicilerden olmuştur.58
Tarihçiler, kabilelerin soylarının belirlenmesine büyük önem vermişlerdir. Fakat
bu konuda verilen bilgilerin bir kısmı tartışmalıdır.59 Bütün Arapların soylarının Nûh'un
oğlu Sâm'a dayandığı rivayet edilmektedir.60
Nesep bilginleri, kuzey Araplarının Hz. İsmail'e, güney Araplarının ise Kahtan'ın
soyuna dayandığını söylerler. Bu kabul, Tevrat'ta geçen bir bilgiye dayanmaktadır.61
Klasik olarak güney Arapları için Yemenliler ya da Kahtanîler, kuzey Arapları için
Adnanîler denilmektedir. Olaylar ve birbirini takip eden savaşlar Adnanîlerle Kahtanîler
arasındaki düşmanlığı körükleyerek, birbirlerine karşı sürekli çekişme halinde
olmalarına sebep olmuştur. Zaman içinde Kahtanîler neseplerini çeşitli yollardan
Adnanîlere katmışlardır. Kahtanîler de dâhil edilerek bütün Arapların soylarını Hz.
İsmail'e bağlayanlar da vardır.62
Klasik kaynaklarda geçen genel bir katagoriye göre Araplar Aribe, Mütearribe,
Müsta'ribe olmak üzere üç kısma ayrılırlar. Bu tasnife göre Âd, Semûd, Tasm, Cedis
gibi soyu tükenen kavimler Arabü'l-Aribe olarak ifade edilir. Arabü'l-Aribe'nin dilini
kullanarak onların yaşadığı bölgeyi yurt edinen Kahtanoğullarına Arabü'l-Mütearribe
denir. Arabü'l-Müsta'ribe ise İsmailoğullarından olan Adnanîler için kullanılır.63
Değişik açıklamalar bulunmakla beraber, Arap soylarının geleneksel olarak iki
kategori altında değerlendirildiğini söyleyebiliriz. Bunlar, Arab-ı bâide ve Arab-ı bâkiye
olarak isimlendirilirler. Birinci gruba dahil olanlar, tarihin önceki dönemlerinde
yaşayarak çeşitli nedenlerle yok olmuş toplumlardır. Arab-ı bâide'nin önde gelen
kolları, Âd, Semûd, Medyen, Tasm, Amâlika, Câsim, Abdi Dahm, Ubeyl, Hadûra,
Cedîs ve Birinci Cürhüm kavimleridir.64
Soyları devam eden Araplara ise Arab-ı bâkiye denilmektedir. Arab-ı bâkiye de,
Arabistan Arapları olarak bilinen Arab-ı âribe ve Araplaşmış Araplar şeklinde
tanımlanan Arab-ı müsta'ribe olmak üzere iki başlık altında ele alınmaktadır. Arab-ı
58 Çağatay, (a.g.e.), s. 129. 59 Emin, (a.g.e.), s. 5. 60 İbn Hişâm, (a.g.e.), I, 8. 61 İbn Hazm, (a.g.e.), s. 8. 62 Emin, (a.g.e.), s. 5–6. 63 Nüveyri, (a.g.e.), II, 292; İbn Hazm, (a.g.e.), s. 486. 64 Yıldız, DİA, (a.g.m.), s. 273; Ayrıca bkz. Emin (a.g.e), s. 6; Philip K. Hitti, Siyasî ve Kültürel İslâm
Tarihi, çev. Salih Tuğ, M.Ü.İ.F. Yay., İstanbul, 1995, I, 56.
9
Âribe olarak bilinen bu birinci gruba Kahtanîler65 denilmektedir. Anavatanları Yemen
olan bu Araplar66 önce, Cürhüm ve Ya'rub olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Ayrıca,
Ya'rub'dan da Kehlân ve Himyer adındaki iki farklı koldan birçok kabile türemiştir.
Sözünü ettiğimiz bu kabileler, değişik zamanlarda çeşitli nedenlere bağlı olarak
anavatanlarından göç etmiş ve Arabistan Yarımadasında çeşitli bölgelere
yerleşmişlerdir. Kehlânîlerden olan Ezd kabilesi kuzeye göç etmiştir.67 Güçlü bir kabile
olan Ezd Umman'da hüküm sürdü. Şam'ın doğusunda devlet kuran Gassanîler ve
Kureyş'ten önce Mekke'ye gelen Huzaa kabilesi de bunlardandır.68 Bunlardan olan
Sa'lebe b. Amr, Hicaz tarafına yönelerek Medine'ye yerleşti. Evs ve Hazrec kabileleri
onun soyundan gelmiştir. Hârise b. Amr ise önce Merrüzzahrân'a yerleşti. Daha sonra
Mekke'ye geldi. Bu sırada Mekke'de Cürhümlüler oturmaktaydı. Onlarla girdiği
mücadeleden galip çıkarak burayı kendisine yurt edindi. İmrân b. Amr Uman'a, Cefne b.
Amr Suriye'ye, Lahm ve Cüzâm kabileleri Hîre'ye, Tay kabilesi Ecâ ve Selmâ
Dağlarına,69 Cüzam'a nispet edilen70 Kinde kabilesi önce Bahreyn, sonra Hadramut ve
son olarak da Necid'e yerleşti.71
Arab-ı Müsta'ribe olarak isimlendirilenler kökenleri itibariyle Arap olmayıp,
sonradan Araplaşanlardır. Bunlara Adnanîler, İsmâilîler, Meaddîler, Nizârîler
denilmektedir. Küçük yaşta Mekke'ye gelen Hz. İsmail, Kahtanî soyundan gelen
Cürhümlüler arasında büyüyüp yetişti. Hz. İsmail burada evlendi ve bu evliliklerinden
doğan çocuklar büyüyüp, zemzem kuyusu civarında yerleştiler. Daha sonra onlardan her
biri bir kabilenin reisi oldu. Hz.İsmail'in soyundan gelenler, Cürhümlüler'e karışarak
Araplaştığı için bunlara Arab-ı Müsta'ribe denildi. Soyları Adnan'a ulaşan başlıca
kabileler şunlardır: Adnân, Mead, Nizâr (İyâd, Enmar, Rebîa, Mudar), Rebîa (Esed,
Aneze, Abdülkays, Vâil), Mudar (Kays Aylan, İlyâs), Kays Aylan (Süleym, Hevâzin,
Gatafân), Gatafân (Abs, Zübyân), İlyâs (Temîm, Huzeyl, Esed, Kinâne), Kinâne
(Kureyş), Kureyş (Cemûh, Sehm, Adiy, Mahzûm, Teym, Zühre, Kusay), Kusay
(Abdüddâr, Esed b. Abdüluzzâ, Abdümenâf), Abdümenâf (Abdüşems, Nevfel, Muttalip,
65 Kahtanî kabileler için bkz. İbn Hazm, (a.g.e.), 484–485. 66 Hitti, (a.g.e.), I, 56; Yıldız, DİA, (a.g.m.), s. 273. 67 Yıldız, DİA, (a.g.m.), s. 273. 68 Emin, (a.g.e), s. 7. 69 Yıldız, DİA, (a.g.m.), s. 273. 70 Emin, (a.g.e), s. 7. 71 Yıldız, DİA, (a.g.m.), s. 273.
10
Hâşim).72 Rebîa'nın en meşhur kabileleri Esed ve Vâil, Mudar'ın en meşhur kabileleri
ise Kays Aylan, Temîm, Huzeyl'dir.73
Adnanîlere mensup kabileler çoğaldıkça, Mekke'den ayrılarak Arabistan
Yarımadası'nda değişik bölgelere yayıldılar. Abdülkays kabilesi Bahreyn'e, Benû
Hanîfe Yemâme'ye, Bekir b. Vâil kabilesinin bir bölümü Yemâme ile Bahreyn arasına,
Tağlib el-Cezîre'ye, Temîm'in bir kısmı Bahreyn'e, diğerleri de Basra'ya, Süleym
Medine yakınlarına, Sakîf Tâif'e, Hevâzin Evtâs'a, Esed ile Teymâ Kûfe'ye, Zübyân da
Teymâ ile Havran arasında bir bölgeye, Kinâne kabilesi de Tihâme'ye yerleşti. Bu
kabileler içerisinde yerleşik hayat süren Kureyş kabilesi hariç, diğer Adnanî kabileler,
Tihâme, Necid ve Hicaz'da göçebe ya da yarı göçebe bir hayat yaşamaktaydılar.74
b. Arap Kültüründe Kabilecilik Anlayışı
Arapça bir kelime olan asabiyet ASB kökünden gelmektedir. Bu kökten türemiş
asabiyet kelimesiyle yapı ve anlam yakınlığına sahip sözcüklerde genel olarak şu
anlamlar vardır: "Eklem bağları, kendisiyle bağlanılan şey, onunla maskelenilen ve razı
olunan şey, kişinin çocukları ve baba tarafından akrabaları". Asabiyet kelimesine
gelince, "kişiyi akrabalarının yardımına çağırarak, zalim de olsalar, mazlum da olsalar
soyu aleyhine fırsat kollayanlara karşı kavmiyle birlikte olmaya davet etmesi", şeklinde
tanımlanmaktadır. Bir grup Arap, başka bir kabileye karşı birleşip toplandıklarında
asabiyet anlamında kabilecilik yaptıkları söylenir. Asabiyet duygusuyla hareket eden
kimse, kendi kavminden olanları savunur ve kabilesinin başına gelen kendi başına
gelmiş gibi davranır. Bir kabile üyesi de herhangi bir haksızlığa uğrarsa kabilesinin ona
bakışı aynı şekilde gerçekleşir.75
Asabiyet üstün olduklarına inanan bir topluluğun tek fert ve tek beden oldukları
anlayışıyla üyelerini birbirine bağlayan toplumsal bir bilinçtir. Kabile üyeleri asabiyet
ekseninde hak ve sorumluluklarının farkında olarak ortak menfaat, aidiyet duygusu,
grup ve değer özelliği taşıyan bir idrak ile güçlü bir dayanışma atmosferi oluştururlar.
Kabile bağlılığı sorumluluk isteyen zarurî bir bağlılıktır. Öyle ki, kardeşi zalim de olsa
72 İbn Hazm, (a.g.e.), s. 9–14; Yıldız, DİA, (a.g.m.), s. 273. 73 Emin, (a.g.e), s. 7–8. 74 Yıldız, DİA, (a.g.m.), s. 273. 75 İbn-i Manzûr, (a.g.e.), II, 790–792. Benzer anlamlar için bkz. Zebîdî, (a.g.e.), I, 383–384.
11
mazlum da olsa ona yardım etmesini gerektirir. Asabiyet, toplumlarına şu bakış açısını
kazandırır: "Bizim en kötümüz başkalarının en iyisinden daha iyidir."76
Asabiyet daha çok soy birliğine bağlı olarak gerçekleştirilen dayanışma olarak
anlaşılır. Ancak nesep cetvellerinin doğruluğu üzerindeki şüpheler ve uydurma nesep
iddiaları asabiyete soy birliğini aşan bir tanım yapma ihtiyacını doğurmaktadır.77
Asabiyetin oluşması için soyların gerçek anlamda bir kişide birleşmesi ya da nesep
cetvellerindeki kabile bağlantılarının kesinlik ifade etmesi gerekmez. Asıl olan kabile
mensuplarının bir asılda birleştiklerine inanmalarıdır. Böylece asabiyet kabile üyelerinin
her şartta birbirlerine destek olmalarını sağlayan manevi güç ve dayanışma duygusu
olarak kendini gösterir.78 Kabile mensuplarındaki aşırı bağlılık duygusu, herhangi bir
kabileyi kendilerinin normal avı ve yağma veya katledilmeye müstehak hedefi olarak
görmelerine neden olmaktaydı.79 Bu durumda kabile asabiyetinin iki temel esasa
dayandığı anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki kabile üyelerinin aynı soydan geldiklerine
inanmaları, ikincisi ise kabilenin müşterek menfaatidir.80
İslâm önsesi dönemde insanlar hac mevsiminde el-Muharref denilen yere
geldiklerinde bir erkek bir dağın üzerine çıkarak şöyle derdi: "Ben filan oğlu filanım,
şöyle yaptım, babam şöyle yaptı, dedem şöyle yaptı." O bu şekilde kendisinin ve
atalarının yaptıklarını sayarak övünürdü.81
İbn Haldun üzerinde özellikle durduğu asabiyet kavramının toplum ve
devletlerin hayatındaki ehemmiyetini kendine ait derin bir bakışla ayrıntılı olarak
değerlendiren tarihçilerimizdendir. O, az bir kısmını dışarda tutarak hısımlık ve
akrabalık bağının, insanlarda fıtrattan gelen tabiî bir durum olduğunu ifade ediyor.
Akrabası bir haksızlığa uğradığında ya da bir felaketle karşılaştığında yakınlarının ona
destek olmak istediğini, aralarındaki akrabalık bağı ne derece yakınsa yardım etme
eğilimlerinin de o derece yüksek olacağını belirtiyor.82 Asabiyet sahibi olan toplumlarda
başkanlığın devamlı olarak belli bir nesepten gelen sülalelerde olduğunu söylüyor.
Böylece kabilenin diğer boyları başkanlıktan mahrum olmuş oluyorlar. Liderlik kuvvet
ve kudret gerektirir. Dolayısıyla özel olan bu nesepten gelen sülâlenin diğer boylara
76 Abdülaziz Kabbânî, el-Asabiyye Bünyetü'l-Müctemei'l-Arabiyye, Beyrut, 1997, s. 40. 77 Apak, Asabiyet, s. 21. 78 Hânî Yahya Nasrî, Asabiyye Lâ Taifiyye, Dâru'l-Kalem, Beyrut, 1982, s. 127. 79 Hitti, (a.g.e.), I, 51. 80 Cevad Ali, (a.g.e.), I, 467. 81 İbn İshak, (a.g.e.), 77. 82 İbn Haldun, Mukaddime, I, 323–324.
12
göre daha üstün olması şart oluyor. İbn Haldun başkanlığın zayıf bir sülâlenin eline
geçmesini küçük bir ihtimal olarak görüyor. Bu gerçekleşmiş olsa dahi durumun
süreklilik arzetmeyeceğini, başkanlığın sürekli olarak el değiştireceğini ifade ediyor.83
Devlet ile asabiyet arasında ilişki kurarak güçlü asabiyet bağlarının devlet kurmadaki
rolünü belirtiyor. Ardından devlet başkanının güçlü bir iktidara sahip olabilmek için
asabiyetten azamî destek alması gerektiğini de ifade ediyor.84 İbn Haldun'un görüşlerini
siyaset bilimi açısından değerlendiren Kışlalı, onun asabiyeti grup dayanışmasının
ürünü olan bir güç şeklinde anladığını ifade ediyor. Göçebelerde daha üstün olan
asabiyet duygusunu, İbn Haldun'nun birleştirici, eyleme yöneltici, karşılıklı
yardımlaşmayı ve birbirini korumayı sağlayan özelliklere sahip bir erk olarak
gördüğünü belirtiyor. Ardından ona göre asabiyetin sonucunun ve amacının devlete
ulaşmak olduğunu ilave ediyor.85
Araplarda hakiki akrabalık dışında bir de hükmî veya sebebî olarak
niteleyebileceğimiz kabile üyeliği bulunmaktadır. Bu çeşitli nedenlere bağlı olarak hilf
(anlaşma), velâ (azadetme), istilhak (katılma) ve muahat (kardeşlik) gibi yollarla klana
katılmakla olurdu. Cezadan veya esaretten kurtulmak isteyen ya da, davasında kendine
destek arayan bir Arap için bu yollardan uygun olanı bulunmaz bir nimetti. Kabileye
herhangi bir şekilde katılan birey artık o kabilenin gerçek üyesi gibi kabul edilirdi.
Özellikle kan davalarında, kısas ve diyet durumlarında kabilenin bütün fertleri ortak
hareket etmek durumundaydı.86 Kabileler arası savaşlar dikkate alındığında kan
akrabalığı kadar hükmî akrabalığın da önemi ortaya çıkar.
Durî Arabistan'daki toplumsal atmosferi açıklarken şunları söylemektedir:
"Yarımadanın ortasındaki arazinin genişliği, tabiatın sertliği, ulaşımın zorluğu ve
bedeviliğin yaygınlığı birleşik bir devletin ortaya çıkmasını ve hakiki bir politik sistemi
engellemiştir. Toprağa bağlılığı göçebelik engeller; bilinç ortaklığı ve yardımlaşmayı da
yakın topluluklarda bile hayatın zorluğu ve yaşam mücadelesi akim bırakır. Toprağa
yayılma lehçelerin çoğalmasına yardım eder; sınırın ise -göçebe zihniyetinde- hiçbir
anlamı yoktur. Mümkün olacak nihaî bağlılık unsuru kabile asabiyetidir ki, bu da
83 İbn Haldun, Mukaddime, I, 331–332. 84 İbn Haldun, Mukaddime, I, 352–353. 85 Ahmet Taner Kışlalı, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, Ankara, 2003, s. 55. 86 İbn Haldun, Mukaddime, s.329; Günaltay, (a.g.e.), s.107–109.
13
parçalayıcı bir asabiyettir. Bunlardan dolayı bedevi kabilesi dışında hiçbir beşeri
otoriteye boyun eğmez ve dolayısıyla devlet düşüncesini idrak edemez."87
Asabiyetin temel dayanağının ensap cetvelleri olduğunu söyleyebiliriz. Sami
kavimler içinde neseplerine Araplar kadar düşkün olanı yoktur.88 Araplarda nesep
bilgisi diğer milletlerde görülmemiş şekilde bir ilim dalına dönüşmüştür. Bu konuda
yazılmış eserlerden olarak İbn Hazm'ın Cemheretü Ensâbi'l-Arab'ı, Belâzurî'nin
Ensâbu'l-Eşraf'ı, Sem'anî'nin Ensâb'ı zikredilebilir. Arapların neseple ilgileri, sadece
atalarını tanımak ve yadetmek amacını taşımazdı. Aynı zamanda siyasî, toplumsal ve
ilmî bakışlarına yön verirdi. Kabile ittifaklarında ve düşmanlıklarda nesep cetvellerinin
belirleyici bir rolü bulunmaktaydı. Ensap bilgilerinin ise doğru olup olmadığı üzerinde
pek durulmaz ve kabul edilmiş şekline inanılırdı.89
c. Kureyş Kabilesi
Hz. Osman döneminde yaşanan kabile çekişmeleri geriye doğru uzantılarını eski
Mekke toplumunda bulur. Bu dönemdeki siyasal gelişmelerin anlaşılması Arabistan
yarımadasındaki kabilelerin tanınmasından belki daha çok İslâm öncesinde Mekke'nin
ve Kureyş kabilesinin tanınmasını gerekli kılar. Ayrıca konumuz açısından büyük bir
önemi haiz olan Emevî-Haşimî çekişmesinin kökleri de bu dönemlere kadar uzanır.
Kabile açısından bir değerlendirme yaptığımızda şu sonuçla karşılaşmaktayız: Kureyş'in
Mekke'deki dar alanlı hâkimiyeti İslâm'la birlikte bütün Arabistan yarımadasına
ulaşmıştı. Arkasından gerçekleşen fetih hareketleriyle bu egemenlik Suriye, Irak, İran,
Kuzey Afrika gibi geniş toprakları içine alan bir coğrafyaya yayıldı. İşte sözünü
ettiğimiz bu durumlardan dolayı Mekke tarihi ve Kureyş kabilesi üzerinde durmanın
yerinde olacağı kanaatindeyiz.
Mekke'de yaşayan ilk Araplar, haklarında oldukça sınırlı bilgiler bulunan
Amâlika, Ad ve Semud kavimleridir.90 Onlardan sonra Cürhüm, Huzaa, Kinâne ve
Kureyş kabilelerinin Mekke'yi yurt edindiğini görüyoruz.91 Kureyş'ten önce Mekke'de
Kâbe ile ilgili görevler Cürhümlüler tarafından yürütülmekteydi. Bunlar zamanla
görevlerini kötüye kullanmaya başladılar. Bunun üzerine Benû Bekr b. Abdi Menat b.
87 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 69. 88 Nüveyrî, (a.g.e.), II, 276. 89 Adem Apak, Asabiyet, s. 34. 90 İbn Sa'd, I, 51; Çağatay, (a.g.e.), s. 82. 91 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 95–96.
14
Kinane ve Huzaa'dan Gubşân düzenledikleri bir toplantıdan sonra aldıkları karar
neticesinde Cürhümlüler'le savaşarak onları Mekke'den sürdüler.92 Bunun ardından
Huzaa'dan Gubşan, Benû Bekr b. Abdi Menat b. Kinane olmaksızın Kâbe'nin idaresini
üstlendi.93 Aynı dönemde Kureyş mensupları burada dağınık gruplar halinde birtakım
aileler olarak yaşamaktaydılar.94
Mekke'nin Kureyş kabilesinin hâkimiyetine geçişi Hz. Peygamber'in atalarından
olan Kusay b. Kilâb tarafından gerçekleştirildi.95 Kâbe'nin işlerini ve Mekke idaresini
uzun yıllar elinde tutan Huzaalıların ileri gelen şeflerinden olan Huleyl b. Hubşiyye
kızını Kusay b. Kilâb ile evlendirdi.96 Bu evlilikten Kusay'ın Abdüddâr, Abdümenaf,
Abdüluzza ve Abdükusay adlı çocukları dünyaya geldi. Kusay'ın çocukları büyüdükten
sonra malı ve nüfuzu giderek arttı. Kayınpederi Huleyl vefat edince Huzaa ve Benû
Bekr'i Mekke'den çıkaran Kusay, Kâbe'nin yönetimini eline geçirdi.97 Böylece Kuzey
Arap kabilelerinden olan Kureyş, Kusay'ın girişimiyle Kâbe ve Mekke idaresini eline
geçirmiş oldu.98
Kusay b. Kilâb, Hz. İsmail'in soyundan gelen Kureyşlilerin diğer Arap
kabilelerinden üstün olduklarını düşünüyordu.99 O, Kureyşlileri Kâbe'nin yakın
çevresine yerleştirdi. Kinâne kabilesinin önde gelenleri bu nedenle Kusay'ı kınadılar.
Onlar bu davranışın Araplar nezdinde büyük bir iş olduğunu ifade ettiler. Kusay,
Kâbe'nin kutsallığından yararlanarak Araplara karşı Kureyş'in manevî bir saygınlık
kazanmasını istiyordu.100 Kureyş'i kendine itaat ettiren Kusay, Mekke'de tesis ettiği
otorite ile Kureyş'i Arapların hürmet ettiği lider bir kabile konumuna getirdi. Kâbe'nin
kutsallığı, Kureyş kabilesine üstünlük kazandırmaktaydı. Kureyş, bu durumu ticarî
hayatta değerlendirerek diğer Araplar karşısında imtiyazlı bir konuma ulaştı.101 Kusay
Mekke'ye yerleşip idareyi eline aldıktan sonra Kureyş diğer kabilelere nazaran ayrı bir
değer kazanmış oldu. Devam eden süreçte Kureyş adı Arap adından farklı bir anlamda
92 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 119. 93 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 122. 94 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 123. 95 Günaltay, (a.g.e.), s.52. 96 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 123 97 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 123–124. 98 Lewis, (a.g.e.), s, 49. 99 İbn-i Hişam, (a.g.e.), I, 123–124. 100 Ya'kûbî, (a.g.e.), I, 239. 101 Yaşar Çelikkol, İslâm Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2003, s. 112.
15
kullanılmaya başlandı.102 Kureyş soyundan gelenlerin bu özel konumlarını İslâm'dan
sonrada koruduklarını görmekteyiz. İslâm'ın ortaya çıktığı günlerde Mekke on kişilik bir
meclis tarafından yönetiliyordu. Kabile önderlerinden oluşan bu kurula Mele yani
senato deniliyordu.103
Hz. Peygamber'in risaleti başladığı dönemde Mekke'de oturan Kureyş'in kabile
soyları şu şekildeydi: Haris b. Fihroğulları (Kureyş), Muharib b. Fihroğulları, Âmir b.
Luey b. Gâlib b. Fihroğulları, Adiy b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları, Cumah b.
Amr b. Hesîs b. Adiy b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları, Sehm b. Amr b. Hesîs b.
Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları, Teym b. Mürre b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b.
Fihroğulları, Mahzum b. Yakaza b. Murre b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları,
Zühre b. Kilab b. Murre b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları, Esed b. Abdiluzzâ b.
Kusay b. Kilab b. Murre b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları, Abdüddâr b. Kusay b.
Kilab b. Murre b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları, Abdümenaf b. Kusay b. Kilab b.
Murre b. Ka'b b. Luey b. Gâlib b. Fihroğulları. Abdümenaf'ın Muttalib, Nevfel,
Abdüşems ve Haşim adlarında dört oğlu vardı. Hâşim Hz. Muhammed'in dedesi
Abdülmuttalib'in babasıdır.104 Mekke'de Kureyş kabilesinin kollarından Kâbe'nin yakın
çevresine yerleşenlere Kureyş el-Bitah, dış mahallelerde oturanlara ise Kureyş ez-
Zevahir adı verilmiştir.105 Ayrıca Mekke'nin etrafında özellikle kuzey ve güney
bölgelerinde yaşayan kabileler bulunmaktaydı. "Ehâbiş" olarak isimlendirilen bu
kabileler Kureyş ile ittifak halindeydiler.106
Burada daha sonraki gelişmelere de ışık tutması açısından İslâm öncesi dönemde
Kureyş içinde yaşanan önemli bir siyasî kutuplaşma vakasını aktarmakta yarar
görüyoruz. Kusay Kâbe hizmetlerini oğulları arasında dağıtmıştı.107 Kendisinden sonra
çocuklarından Abdümenafoğuları ile Abdüddâroğulları arasında Kâbe hizmetleri
konusunda yaşanan çekişme iki kardeş kabileyi karşı karşıya getirdi. Bu durum Kureyş
kabilelerinin bölünmesine ve iki karşı blokun oluşmasına neden oldu. Esedoğulları,
Zühreoğulları, Teymoğulları, Hâris b. Fihroğulları Abdümenafoğulları'nın yanında yer
aldı. Bunlar kendilerini "Mutayyebûn" olarak isimlendirdi. Mahzumoğulları,
102 Câbirî, (a.g.e.), s. 152. 103 Hizmetli, İslâm Tarihi, s. 51. 104 Câbirî, (a.g.e.), s.153. 105 Günaltay, (a.g.e.), s.52; Watt, Hz. Muhammed Mekke'de, s. 12. 106 Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İrfan Yay., İstanbul, 1993, I, 279. 107 Ezrakî Ebu'l-Velid, Kâbe ve Mekke Tarihi, çev. Y. Vehbi Yavuz, Feyiz Yay., İstanbul, 1974, s. 97.
16
Sehmoğulları, Cumahoğulları, Adiyyoğulları ise Abduddâroğulları ile ittifak antlaşması
yaptı. Onlar kendileri için "Ahlâf" adını uygun bulmuşlardı. Bununla beraber tarafsız
kalan kabileler de vardı. Âmir b. Luayy ve Muhârib b. Fihroğulları ise her iki gruba da
dâhil olmayarak dışarıda kalmıştı.108 Bu dönemde doğan bu gruplaşma ciddi anlamda
kötü bir netice vermedi.109
Abdümenafoğulları ile Abdüddâroğulları, Kâbe hizmetlerini paylaşmak suretiyle
anlaştılar. Hicabe, liva ve nedvenin Abdüddâroğullarının elinde kalması, rifade ve
sikayenin ise Abdümenafoğullarına verilmesi kararlaştırıldı.110 Rifade ve sikayeyi
Abdümenaf'ın oğullarından Haşim üstlendi. Hz. Peygamber dönemine gelindiğinde
kıyâde görevi Ümeyyoğullarının elindeydi.111 İslâm'dan sonra diğer liderlerin de ölmesi
üzerine Mekkelilerin Hz. Peygamber'e karşı giriştikleri mücadelede onlara Ebû Süfyan
öncülük etmeye başladı.112
Emevî-Hâşimî çekişmesinin kökleri Abdümenaf'ın oğullarından Hâşim ile
Abdüşems'in oğlu dolayısıyla Hâşim'in yeğeni Ümeyye arasında çıkan anlaşmazlığa
kadar uzatılır.113 Hâşim'in vefatından Hz. Muhammed'in peygamberliğine kadar devam
eden süreçte Hâşimoğullarının Ümeyyeoğullarına göre daha üstün olduğu
anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber döneminde Haşimoğullarının lideri konumunda olan
kişi Ebû Talip idi. Varlıklı bir adam olmayan Ebû Talip'in saygıdeğer kimliği ile
ekonomik gücü arasında doğrudan bir ilişki bulunmuyordu. Her şeye rağmen ölümü
Haşimoğullarının Mekke'deki nüfuzuna önemli bir darbe vurmuştu.114 Ümeyyeoğulları
ise hem servet olarak Haşimoğullarından varlıklı, hem de nüfus olarak daha
kalabalıktılar.115 Bu sülâleden olan Ebû Süfyan Mekke'nin önde gelen
zenginlerindendi.116 İslâm'ın ortaya çıkışıyla birlikte Ümeyyeoğullarının Hz.
Peygamber'e karşı yürüttükleri muhalefette bu gücün büyük etkisi olmalıdır.
108 İbn-i Hişam, (a.g.e.), I, 138. 109 İbn-i Hişam, (a.g.e.), I, 140. 110 İbn-i Hişam, (a.g.e.), I, 140. 111 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 30. 112 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, s. 85. 113 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, I, 68. 114 Adnan Demircan, Ali-Muaviye Kavgası, Beyan Yay., İstanbul 2002, s, 20. 115 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, s. 81. 116 H. İbrahim Hasan, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, çev. İsmail Yiğit, Sadreddin Gümüş,
Kayıhan Yay., İstanbul, 1985, I, 85.
17
C. İslâmî Dönemde Kabilecilik
Hz. Peygamber'in İslâm davetine başlamasıyla Arap tarihinde yeni bir sayfa
açıldı. İnsanların İslâm dini etrafında birliğe çağırılmaları Arap kabileciliğine vurulan
en önemli darbe oldu. Özellikle Mekke döneminde bu durumun etkilerini görmek
mümkündür. Hz. Osman'ın Müslüman olması amcası Hakem b. Ebi'l-As açısından
anlaşılır bir durum değildi. Nasıl olur da Ümeyyeoğullarından bir kişi atalarının dinini
terk edip yeni bir dine inanırdı.117 Medine döneminde Müslümanlar arasında da zaman
zaman asabiyet tezahürleri ortaya çıktı. Gerek Hz. Peygamber ve gerek kendisinden
sonraki iki halife asabiyete karşı önemli tedbirler aldılar. Ancak her şeye rağmen
değişim kolay olmadı. Arap kabileciliği hem sözünü ettiğimiz dönemlerde hem
sonrasında müslümanların başını ciddi anlamda ağrıttı.
a. Hz. Muhammed Dönemi
aa. İslâm'ın Kabilecilik Anlayışına Bakışı
Arap toplumunun karakteristik özelliklerinden biri olan asabiyet, Hz.
Peygamber'in davetiyle beraber etkisini hızla kaybetmeye başladı. Bu durum özellikle
İslâm'ın erken döneminde kendini gösterdi. Kur'an'daki toplumsal ayetler
incelendiğinde doğrudan Arap ırkının ya da herhangi bir Arap kabilesinin hedef
alınmadığı görülür. Kur'an'daki ayetlerde alemşümullük özelliği dikkat çeker. Bu
durumu hitap olarak "nas"118 kelimesi ve benzer anlamlarda insan topluluklarını ifade
eden kavramlarda görmek mümkündür. Hz. Peygamber'in komşu devletlere gönderdiği
İslâm'a davet mektupları da bu keyfiyetin delilleri olarak gösterilebilir.119
Arap kabile geleneklerinde başkanlık seçimi çok çeşitli ve değişik uygulamalarla
yapılmıştır. İslâm toplumu oluştuğunda, bu konudaki anlayış farklılaşmaya başladı. Bu
olağan bir gelişmeydi. Çünkü Hz. Peygamber kabile kültürü üzerinden değil, dinin
prensiplerine göre hareket ediyordu. İslâm'ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri
kabile hiyerarşisini ortadan kaldırmaktı. Böyleyken Hz. Peygamber'in eski geleneklere
117 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 55. 118 Kur'an, Nas (114): 1–3, Yunus (10): 57, Sebe (34): 28, A'raf (7): 158. 119 Mehmed Said Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği İslam'da İlk Siyasi Kavmiyetçilik, Kitâbiyât,
Ankara, 2005, s. 15–17.
18
uyması beklenemezdi.120 Beynelmilel anlayışa sahip bir din elbette kabileler üstü bir
mahiyeti haiz olmalıdır. Müslüman toplumlarda ideal, herhangi kabileye veya ırka
hizmet değil, iyi ve güzel olanı gerçekleştirmek, her türlü çirkinliği ortadan
kaldırmaktır.121 Hz. Peygamber insanlar arası eşitliğin izahını veda hutbesinde son
derece net olarak ortaya koymuştur.122 Kutsal bir kitap olarak Kur'an, her çeşit düşünce,
kültür, servet, bilinç ve sağlığa sahip bireye ve toplumlara hitap eden bir özelliğe
sahiptir.123
İslâm literatüründe Hz. Peygamber'in kabilesinin Kureyş olduğu ittifakla
belirtilmesine rağmen Kur'an-ı Kerim'de bu noktaya özel bir vurgu yapılmamış, "senin
kavmin" şeklinde genel bir isnadla yetinilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de yer alan Kureyş
sûresinde ise Kureyş'in yaz ve kış mevsimlerinde yaptıkları ticarî seyahatlerle sahip
oldukları ekonomik imkânların onlara Allah'ın lütfu olduğu vurgulanarak, onlardan
kendilerini doyuran ve korkudan emin kılan Allah'a kulluk etmeleri istenmektedir. Öyle
ki, onlar Allah'ın beytinin etrafında oturmaktadırlar.124 Böylece Kur'an'da adı geçtiği
için bu kabilenin yüceltildiği gibi bir sonucun çıkarılmasının doğru olmayacağı
kanaatindeyiz. Üstelik Mekke'de İslâm'ın ilk senelerinde nazil olan bu sûre o günlerde
çoğunluğu İslâm'a düşman olan bu kabileyi uyarı niteliğindedir.125 Kur'an'da kabile ve
şa'b kelimelerinin de geçtiği ayette şu hususlara vurgu yapılır:
"Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle
tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en
değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden
haberdardır."126
Görüldüğü gibi kabile olgusuna işaret eden bu ayette ırk ve kabile farklılığı bir
hikmete dayandırılmaktadır. Bu hikmet millet ve kabilelerin "tearufu"dur.127 Burada
insanlar soy üstünlüğüyle öğünmekten menedilirken Allah'a karşı sorumluluklar
120 Ziyauddin Rayyıs, İslamda Siyasi Düşünce Tarihi, çev. İbrahim Sarmış, Nehir Yay., İstanbul, 1995,
s. 37. 121 Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği, s. 19–20. 122 Vâkıdî, (a.g.e.), III, 1111–1113. 123 Osman Zümrüt, İslâm'da Kamu Oyu Oluşumu, Kazancı Yay., Ankara, 1977, s. 259. 124 Kur'an, Kureyş (106): 1–4. Ayet meâllerinde Türkiye Diyanet Vakfı'nın Hayrettin Karaman ve diğer
üyeler tarafından hazırlanan (Ankara, 1997) Kur'an-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâlinden yararlanılmıştır. 125 Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği, s. 33. 126 Kur'an, Hucurât (49): 13. 127 Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği, s. 21.
19
bağlamında inanç ve davranışta olgunluğa davet edilmektedirler. Bu konu ile ilgili hadis
metinlerine baktığımızda şunu görmekteyiz:
"Asabiyet duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken ya da asabiyet
davası güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü cahiliye
ölümüdür".128
Hz. Peygamber kabilecilik dürtüsüyle yapılan hareketleri kınadı ve bu
davranışların faili olan kimselerin İslâm öncesi Arap toplumuna ait bir duruş içinde
olduklarını belirtti. Bununla beraber İslâm asabiyeti etkisiz hale getirmek için insanlarda
tabi olarak bulunan akraba eğilimine sıla-i rahim prensibiyle129 farklı ve müsbet bir
boyut kazandırmıştır. Müslümanlara akrabalarına karşı dini ve ahlakî sorumluluklar
yüklenerek akrabalık bağının korunması istenmiştir. Bu yeni anlayışta akrabalık bağının
korunmasına yapılan vurgu, soyun üstün tutulması düşüncesinden
kaynaklanmamaktadır. Aksine toplumsal düzenin sağlanması ve yardımlaşma
hedeflenmektedir.130 İslâmda akrabalık maddi veraset ve nikâh sahasında geçerli olup,
bunun dışındaki meselelerde bir imtiyaza sahip değildir.131
ab. Hz. Muhammed Döneminde Kabilecilik
Hz. Muhammed'in İslâm davetine başlamasının hemen ardından insanların
kabile anlayışlarına bağlı olarak bu yeni harekete karşı olumlu ya da olumsuz bir duruş
içine girdiklerini görmekteyiz. Biz bu konuda bazı noktalara değinip, bazı örnekleri
vermekle yetineceğiz. Mekkelilerin İslâm'a karşı çıkmalarının en önemli nedenlerinden
biri kabile asabiyetiydi. Hz. Peygamber Kureyş kabilesinin Haşimoğulları kolundan
idi.132 Nesebi asil olmakla beraber varlıklı ve nüfuzlu bir kişi olmaması nedeniyle
Araplar onun dinî ve siyasî otoriteyi elinde bulundurmasını kabüllenemediler.133 Onun
peygamberliğinin onay görmesi diğer kabilelerin bir bakıma Haşimoğullarının
üstünlüğünü kabul etmesi anlamına geliyordu. Bu durum ise Ümeyyeoğulları ve
Mahzûmoğulları başta olmak üzere Mekkelilerin kabul edeceği bir şey değildi.134
128 Müslim, 33/İmâret, 1850, (III, 1478). 129 Kur'an, Nahl (16): 90. 130 Apak, Asabiyet, s. 83. 131 Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği, s. 22. 132 İbn Sa'd, (a.g.e.), I, 20; İbnü'l-Cevzî, Ebû'l-Ferec Abdurrahman, el-Vefa bi Ahvali'l-Mustafa, thk.
Mustafa Abdülvahid, Dâru'l-Kütübi'l-Hadîse, Mısır, 1966, I, 76. 133 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 80. 134 Câbirî, (a.g.e.), s. 171.
20
Mekkelilerin İslâm'a karşı aldıkları tavrın kabile boyutunu göstermesi açısından
Mahzumoğullarından Ebû Cehil'in aşağıdaki sözleri ilginçtir:
"Biz ve Abdümenafoğulları şan ve şeref uğrunda birbirimizle sürekli yarıştık.
Onlar yedirdiler biz de yedirdik. Onlar görev yüklendiler, biz de yüklendik. Onlar verip
iyilik etti, biz de yaptık. Öyle ki develer üzerinde karşılıklı diz çöküp yarış atları gibi
yarıştık. Şimdi onlar, 'Gökten kendisine vahiy gelen bir peygamberimiz var.' dediler.
Biz buna nasıl ulaşabiliriz? Allah'a yemin olsun ki, ona asla inanmayız ve onu tasdik
etmeyiz."135
İslâm'a karşı kabilelerin durumunu göstermek için Watt'ın tasnifinden
yararlanmamız mümkündür. Tasnif İslâm öncesi Ahlâf-Mutayyebûn bloklaşmasından
başlayarak Hz. Muhammed'in davet çalışmalarının devam ettiği dönemi de içine alacak
şekilde gelişen kabile ilişkilerini gösterecek tarzdadır.
A Grubu B Grubu C Grubu_
Hâşim Abdüşems Mahzum
Muttalib _________ Sehm
Zühre Nevfel Cumah
Teym Esed Abdüddâr
Haris b. Fihr Âmir
Adiy
Bu tabloda A grubu Esed'in çıkıp Adiy'in eklendiği eski Hilfu'l-Fudûl
topluluğudur. Adiy'in eklenmesi Ömer b. Hattab'ın Müslüman olmasıyla açıklanabilir.
Bununla beraber daha önceden Adiy ile Abdüşems arasındaki düşmanlık göz önünde
bulundurulduğunda C grubu ile Abdüşems arasındaki uyuşmanın sonucu olabileceği
daha ihtimal dâhilindedir. B ve C grupları arasındaki bağlar ve özellikle Abdüşems'in C
grubuyla ticaretten kaynaklanan sıkı ilişkisi ayrıca dikkate alınması gereken bir
durumdur. C grubu Adiy'in kaybedildiği eski Ahlâf topluluğudur.136
Ümeyyeoğullarını da özel olarak ilave ettiğimizde C grubunun Hz. Muhammed'e
ve Müslümanlara karşı en büyük düşmanlık yapan kabilelerden oluştuğunu görürüz.
Davet aşamasındaki olayları dikkate aldığımızda B Grubunun tarafsız olduğunu
söyleyebiliriz. A grubu ise Hz. Peygamber'in yanında olarak ona ve Müslümanlara
135 İbn İshak, (a.g.e.), s. 170. 136 W. Montgomery Watt, Hz. Muhammed Mekke'de, çev. M. Rami Ayas, Azmi Yüksel, A.Ü.İ.F.Yay.,
Ankara, 1986, s. 13-14.
21
destek veren kabilelerden oluşmaktadır. Bunlar kendileri İslâm dinine katılmasalar da
Müslümanları himaye etmişlerdir.137 Burada Müslümanlara karşı yaklaşık üç yıl devam
eden boykotun bütün Haşimoğulları ile Muttalipoğullarını kapsadığını hatırlamamız
yerinde olacaktır.138 Durî gelişmeleri şöyle değerlendiriyor: "Müslüman olsun ya da
olmasın Benû Hâşim –Ebû Leheb- hariç kabile asabiyeti sebebiyle onu koruyordu.
Kureyş ise dahili bir fitneye sebeb olur endişesiyle ona karşı etkili tedbirler almakta
tereddüt ediyordu. Kureyş, çağrının sahibine karşı boykot uygulamayı denedi, bu da
Benû Haşim'e karşı toplumsal, sivil bir mücadele vermekti. Fakat boykot başarılı
olamadı. Başarısızlığında kabile asabiyetinin etkisi büyük olmuştu."139
İslâm'a çağrıda Hz. Muhammed'in ilk muhataplarının yakın akrabaları olduğunu
görmekteyiz.140 Yakın çevreye yöneliş asabiyet açısından değerlendirildiğinde
davetçinin bu davranışının toplumsal olarak müsbet bir sonuç vermesi beklenir. Ancak
akrabaları onun davetini kabul noktasında hemen harekete geçmediler. Bununla beraber
biz İslâm'ın bu erken dönemlerinde akide olarak değil fakat kabile olarak Hz.
Peygamber'in sülâlesini onun yanında görmekteyiz. Özellikle o dönemde
Haşimoğullarının lideri konumunda bulunan amcası Ebû Talip'in himayesinin Hz.
Peygamber'in hayatında özel bir yeri vardır.141
Hz. Muhammed'in diğer amcası Ebû Leheb'in durumu ise dikkat çekici bir
mahiyeti haizdir. Bilindiği gibi o, İslâm'a ve Hz. Muhammed'e karşı aşırı düşmanlık
gösterenlerden olmuştur. Ebû Leheb'in, yeğeni Hz. Muhammed'e muhalefeti iki nedenle
açıklanabilir. Birinci neden olarak, Ebû Leheb'in eşi Ümmü Cemil'in
Ümeyyeoğullarının önemli isimlerinden Ebû Süfyan b. Harb b. Abdişems'in kız kardeşi
olmasını söyleyebiliriz. İkinci neden olarak ise, Hz. Peygamber'in babası Abdullah ile
Ebû Talip'in ana-baba bir, Ebû Leheb ile Abbas'ın ise baba bir, anne ayrı kardeşler
olmasını gösterebiliriz. Aslında bu durum Ebû Talip'in Hz. Muhammed'e verdiği desteği
bir yönüyle açıklaması açısından da önemlidir.142
Hz. Muhammed'in Kureyş'e yaptığı çağrıda kabile asabiyetinden yaralanmaya
çalıştığını ifade edebiliriz. İbn İshak bu konuda Hz. Peygamber'in Kureyş'e şöyle hitap
137 Apak, Asabiyet, s. 61. 138 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 375–379. 139 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 80. 140 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 280–281. 141 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 282. 142 Câbirî, (a.g.e.), s. 160.
22
ettiğini bildirmektedir: "Ey Kureyş topluluğu, bana itaat edin ki, kıyamete kadar bütün
insanlar sizin arkanızdan yürüsün." Bu arada onu dinleyenler arasında bulunan Ebû
Cehil şöyle dedi: "Vallahi, ey kardeşimin oğlu, biz sana bey'at edersek, ne Mudar ve ne
de Rabia sana bey'at eder." Hz. Peygamber, "Bilakis, Allah'a yemin olsun ki isteseler de
istemeseler de, onlar da, Acem de, Rum da bey'at edecek." buyurdu.143 Hz.
Peygamber'in akrabalarından ve Kureyş'ten sonra, dışa açılarak önce diğer Arap
kabilelerine,144 ardından davet mektuplarıyla farklı milletlere yöneldiğini görüyoruz.145
Müslümanlar Medine'ye hicret ettiklerinde kabile asabiyetinin Hz. Peygamber'e
iki açıdan desteği oldu. Birincisi, Medineliler baba tarafından Hz. Muhammed'in
dayıları oluyorlardı. Bu nedenle aralarında güçlü bir bağ vardı. İkinci olarak Evs,
Hazrec ve Yahudiler arasındaki asabiyet merkezli çekişmeler Medine'de birleşik bir
otoritenin oluşmasına engel oluyor, bu durum Müslümanlar'ın işine yarıyordu.146
İslâm'ın Medine dönemi Müslümanlar'a bir devlet kazandırdı. Ardından devam eden
çalışmalar doğrultusunda Müslümanların her geçen gün yarımadadaki varlıkları pekişti.
Hz. Peygamber Medine'de birliği sağlamak amacıyla Arap kabileleri ve Yahudilerle
ittifak antlaşmaları yaptı.147 Hz. Muhammed gerek iç siyasette gerekse dış siyasette
Müslümanların yeni sosyal yapılarındaki bütünlüğü korumaya çalışıyordu. Arap
kabileciliğini kırma girişimlerinin en önemlilerinden olarak Ensar ve Muhacirlerler
arasında gerçekleştirilen kardeşlik uygulamasını ifade edebiliriz.148 Bununla beraber
bazen Ensar ve Muhacirler arasında, bazen aralarında geçmişe dayanan bir rekabet
bulunan Medineli Evs ve Hazrec kabileleri arasında asabiyete bağlı sorunlar
yaşanabiliyordu. Bu çeşit problemlerden biri "ifk" hadisesinde kendini gösterdi.
Bilindiği gibi başta Abdullah b. Übey b. Selül olmak üzere diğer şahısların yaptığı
dedikodular olayın odağındaki Hz. Aişe'yi ve Hz. Peygamberi oldukça yıpratmıştı. Hz.
Peygamber bu hadiseye sebebiyet veren şahıslar hakkında sahabîlerine konuşmuş,
rahatsızlığını dile getirmişti. Hz. Muhammed'in sözlerinden sonra Üseyd b. Hudayr
şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resûlü, şayet Evs'den iseler biz onlara yeteriz. Şayet onlar
kardeşlerimiz Hazrec'den iseler bize emret. Vallahi, onlar boyunlarının vurulmasını
143 İbn İshak, (a.g.e.), 190. 144 Vâkıdî, (a.g.e.), III, 1030–1031. 145 Davet mektupları hakkında ayrıntılı bilgiler için bkz. Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, ss. 300–450. 146 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 81. 147 İbn Hişam, (a.g.e.), II, 147–150. 148 İbn Hişam, (a.g.e.), II, 150–152; Martin Lings, Hz. Muhammed'in Hayatı, çev. Nazife Şişman, İnsan
Yay., İstanbul, 2004, s. 181.
23
haketmiştirler. Bunun üzerine Hazrec'ten Sa'd b. Ubade ayağa kalkarak "Allah'ın
bekasına yemin olsun ki, yalan söyledin. Onların boyunlarını vurmayız. Vallahi sen bu
sözü onların Hazrec'ten olduğunu bildiğin için söyledin. Eğer onlar senin kavminden
olsalardı bunu söylemezdin." şeklinde çıkışta bulundu. Üseyd ona cevap olarak,
"Allah'ın bekasına andolsun ki yalan söyledin. Fakat sen münafıklardan yana mücadele
veren bir münafıksın." dedi. Hz. Aişe bunun ardından insanların birbirlerine vurmak
üzere kalktıklarını, hatta neredeyse Evs ve Hazrec arasında kötü bir çatışmanın
olacağını ifade etmektedir.149
Hz. Muhammed Medine'de gerçekleştirdiği organizasyonla insanları din bağıyla
birbirine bağladı. O, Müslümanlar içinde kabile ve kabilenin bazı geleneklerini şekli
olarak kabul etmekle beraber, onların bağımsız bir varlık olmalarına imkân tanımadı.150
Her şeye rağmen Hz. Peygamber döneminde kabileciliğe bağlı sorunlar yaşandı.
Hz. Peygamber idarede adalet, ahlâk, istişare, bey'at ve ehliyet esaslarından
hareket etti. O, sahabeden birini atamanın dışında Müslüman olan kabilelere yine kendi
içlerinden bir vali tayin edebiliyordu. Hz. Peygamber valiler dışında çeşitli bölgeler için
zekât tahsildarları görevlendiriyor, ayrıca Medine dışına çıkarken yerine vekil
bırakıyordu.151 Hz. Peygamber'in bu idarî uygulamalarında kabilecilik görüntülerinin
bulunmaması özellikle dikkati çeker.
b. Hz. Ebû Bekir Dönemi
Hz. Peygamber'in vefatının hemen ardından Ensar Benû Sâide Sakîfesinde
toplandı. Amaçları Hazrec kabilesinin lideri Sa'd b. Ubade'ye bey'at etmekti. Ancak
Ensar'ın Evs kolu, başkan olarak Hazreç'ten Sa'd b. Ubade'nin seçileceğini görünce
gelişmelerin kendi aleyhlerine döneceği kaygısına kapıldı. Konu hakkında
bilgilendirilen Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrah toplantıya katıldı.
Burada bir araya gelen topluluk hilafet meselesini konuştular. Ensar ve Muhacirler
arasında zaman zaman temposu yükselen tartışmalar yaşandı. Hz. Ebû Bekir şöyle
diyordu: "Biz Muhacirler topluluğu İslâm'a ilk girenleriz. İnsanlar bu konuda bize tabi
olmuştur. Biz Allah Resûlü'nün aşiretiyiz. Bununla birlikte biz Arap neseplerinin
149 İbn Hişam, (a.g.e.), III, 313; Taberî, (a.g.e.), II, 113. 150 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 81. 151 Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 294–297.
24
kesişme noktasıyız. Hiçbir Arap kabilesi yoktur ki, Kureyş'in onda çocuğu olmasın.152
Hz. Ebû Bekir bu ve benzeri rivayet edilen konuşmalarıyla Arapların Kureyş dışında bir
kabileden emir kabul etmeyeceklerine vurgu yapmaktaydı.153 Hz. Ömer'in desteği, Evs-
Hazrec çekişmesi ve diğer nedenlerin etkisi neticesinde Hz. Ebû Bekir'e bey'at edildi.154
Hz. Ali'nin bey'at konusunda bir süre geciktiği rivayet edilmiştir.155
Câbirî ilk halife seçiminde hâkim anlayışın kabile mantığı olduğunu
belirtmektedir. Ona göre sahabe, kuvvetler dengesini göz önüne alarak, güç, yetkinlik
ve devletin çıkarını gözetmiştir.156 Rayyıs ise tam aksine en yaşlı üyenin
seçilmediğinden ve diğer faktörlerden hareketle bu seçimde Arap kabile geleneklerine
göre hareket edilmediğini belirtmektedir.157 Gerçekten Hz. Ebû Bekir Kureyş'in zayıf
bir kolu olan Teym'e mensuptur.158 Durî, Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesinde çeşitli
şekillerde kendisini gösteren İslâmî etkiye de vurgu yapmaktadır. Hz. Ebû Bekir, Hz.
Peygamber'in hastalığı sırasında müslümanlara namaz kıldırmakla görevlendirilmişti.
Bu da onun halifelik konusunda adaylığına işaret kabul edildi. Ayrıca Durî, Arap
geleneklerinde kabile egemenliğinin tanınmasına rağmen yönetimde mirasçılığın hiç bir
suretle kabul edilmediğini de eklemektedir. Bu nedenle Muhacirler Ensar'a karşı
çıkarken Peygamber'in aşireti olduklarını ileri sürdüler. Fakat Peygamber'in amca
oğlunu seçmediler.159 Bu seçimde taraflar İslâm'a olan hizmetlerini halifelik için ortaya
koydular. Buna rağmen bu ilk seçimde kendini gösteren kabileci yaklaşımları
yadsıyamayız.160 Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesinin nedenleri hakkında çok şey
söylenebilir. Hz. Peygamber'e on yıldan fazla başdanışmanlık yapmış bir kişi olarak
idarî konularda tecrübeliydi. Kızı Aişe ile evli olan Hz. Peygamber hastalığında
imamlık görevini ona tevdi etmişti.161
152 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 13. 153 Bu rivayetlerin en önemlilerinden biri, "İmamlar Kureyştendir." şeklinde ifade edilen hadistir. Hadis,
Buharî'de geçmektedir ve ravisi Muaviye'dir. Buharî, 65/Menakibu Kureyş, 2 (III, 1289–1290); Hatipoğlu İslâm bilim tarihinde âlimlerin büyük çoğunluğu tarafından hadis olarak kabul edilen bu ifadenin tarihi bir hâdisenin yanlış anlaşılmasından kaynaklandığını söylemektedir. Bkz. Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği, s. 53–87; Câbirî, (a.g.e.), 270–272.
154 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 123; Taberî, (a.g.e.), II, 241–244. 155 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 19. 156 Câbirî, (a.g.e.), s. 272–273. 157 Rayyıs, (a.g.e.), s. 41–42. 158 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 169; Rayyıs, (a.g.e.), s. 42. 159 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 91, 92. 160 Cem Zorlu, İslam'da İlk İktidar Mücadelesi, Yediveren Kitap, Konya, 2002, s. 250. 161 Watt, İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, s. 58.
25
Hz. Ebû Bekir, halife seçildiğinde başta Ebû Süfyan olmak üzere
Ümeyyeoğulları rahatsız oldular. Müslümanlar, yeni halifeye bey'at etmek için
toplandıklarında, Ebû Süfyan akrabalarına şöyle seslenmişti: "Ey Abdimenafoğulları,
siz nasıl olur da kendinize ait olan işleri Ebû Bekir'e bırakırsınız?162 Yine o Hz. Ali'ye
gelerek şöyle dedi: "Siz, Ebû Kuhafeoğlunun sizi idare etmesine nasıl rıza gösterirsiniz?
Diğer rivayette, 'Kureyş'in en zayıf kabilesinden bir adama bey'at ettiniz.' denmektedir.
Allah'a yemin olsun ki isterseniz onun üzerine her taraftan süvariler getirebilirim".163
Ebû Süfyan'ın bu ifaderi kabile çekişmesini göstermesi açısından önemlidir.
Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesinin hemen ardından Arap kabilelerinin irtidat
hareketleri başladı. Bu Arapların Kureyş'ten bir emîri tanımayacakları anlamına
geliyordu. Mekke, Medine, Taif ve Benû Abdülkays yurdu dışındaki bütün bölgelerde
devlete karşı büyük bir muhalefet başladı. Bu başkaldırıdaki en önemli saik kabile
asabiyeti olmalıdır. Öyle ki, bu asabiyet bazı kabilelere mensup bireyleri peygamberlik
iddasında bulunmaya kadar itmişti. Hz. Ebû Bekir dinden dönen ya da zekât vermeyi
reddeden bu Araplar üzerine büyük bir kararlılıkla gitti. Halid b. Velid başta olmak
üzere görevlendirmiş olduğu komutanların üstün gayretleri ile devlet otoritesini yeniden
kanıtladı.164
Kureyş'e mensup emîrler, başkaldırı ve riddet savaşlarını bitirerek devrin iki
büyük devleti olan Sâsânî ve Bizans imparatorluklarına Irak ve Suriye topraklarında
büyük mağlubiyetler yaşattılar. Bu komutanların önemli bir bölümü
Abdümenafoğullarından ve özellikle de Ümeyyeoğullarındandı. İslâm tarihindeki
başarılı komutanlardan olan Hâlid b. Velid, Hz. Ebû Bekir zamanındaki savaşlarda
büyük ün kazandı. O Ümeyyeoğullarının müttefiklerinden olan Mahzumoğullarındandı.
Hz. Ebû Bekir'in yönetimi boyunca Ali b. Ebî Talip ve Haşimoğulları ise Medine'de
sessiz ve saygıdeğer bir hayat sürdürdüler. Onlar aynı dönemlerde devlet açısından
hatırı sayılır işler yapamadılar. Hz. Peygamber'in hayatının sonlarından itibaren Kureyş
kabileleri önemli sorumluluklar yüklenmişlerdi. Böylece onlar bir yandan devletin
yeniden kurulmasında başarılı adımlar atarken, öte yandan devletin Kureyşleşmesini
gerçekleştiriyorlardı.165
162 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 126. 163 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, II, 271; Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 61. 164 H. İbrahim, (a.g.e.), II, 15–21. 165 Câbirî, (a.g.e.), s. 284.
26
Hz. Ebû Bekir idari atamalarında kabileler arası dengeyi korumaya dikkat etti.
irtidat hareketlerini bastırmak için görevlendirdiği komutanlardan Halid b. Velid Kureyş
kabilesinin Mahzumoğulları kolundan,166 Halid b. Saîd b. el-Âs Kureyş'in
Ümeyyeoğulları kolundan,167 Ya'la b. Ümeyye Temîm kabilesinden,168 Alâ b. el-
Hadramî Yemenli Hadramevt kabilesinden169 idi. Onun aynı zamanda bu
komutanlardan bazılarını gönderdiği bölgelere vali olarak atadığını da görmekteyiz.170
c. Hz. Ömer Dönemi
Hz. Ebû Bekir rahatsızlanıp vefatının yaklaştığını hissedince, Abdurrahman b.
Avf, Osman b. Affan ve Talha b. Ubeydullah gibi büyük sahabîlerle Hz. Ömer'i tayin
etme konusunu görüştü. Onun Hz. Ali'ye danıştığı konusunda bir rivayet
bulunmamaktadır ki, bu dikkat çekicidir. Bu sahabîlerin Hz. Ömer konusundaki kaygısı
onun mizacının sertliğiydi. Bununla beraber Hz. Ömer'in adı ashabın seçkinleri
tarafından onaylandı.171 Ardından insanlarla genel bir toplantı yapan Hz. Ebû Bekir, Hz.
Ömer'i halife tayin etti.172 Böylece Ensar da yönetimden kopmuş oldu.173
Hz. Ebû Bekir'in halife seçiminde izlediği metod Arap kabile geleneklerine
aykırı değildi.174 Ancak belki de en önemli nokta Ömer b. Hattab'ın Kureyş kabilesinin
Adiy koluna mensup bir kişi175 olarak halife seçilmesidir. Şüphesiz Adiy kabilesi Benû
Ümeyye ya da Benû Mahzum gibi güçlü bir kabile (fahd) değildi. Hz. Ebû Bekir ve Hz.
Ömer'in halife seçilmeleri Hz. Peygamber'e yakın olmaları ve dindeki konumlarıyla
yakından ilgilidir. Dolayısıyla Hz. Ömer'in halife seçilmesinde İslâmi faktörler de
önemli ölçüde rol oynamıştır.176
166 İbn Sa'd, (a.g.e.), IV, 252; İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, II, 109–110; İbn Hacer, (a.g.e.), III, s. 124. 167 İbn Sa'd, (a.g.e.), IV, 94; İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, II, 97. 168 Ya'la b. Münye olarak bilinir. Münye annesinin adıdır. Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde de
valilik görevlerinde bulunmuştur. Kendisi Ümeyyeoğullarından olmamakla birlikte bu kabilenin eski müttefiklerinden Benû Nevfel'in halîfidir. İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, V, 523; İbn Hacer, (a.g.e.), XI, s. 399–400.
169 Harb b. Ümeyye'nin halifidir. İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, IV, 74. 170 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 103–115; Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 128–138. 171 Taberî, (a.g.e.), II, 352–353. 172 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 23–25; Taberî, (a.g.e.), II, 352–353. 173 Câbirî, (a.g.e.), s. 284. 174 Câbirî, (a.g.e.), s. 284. 175 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 265. 176 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 92.
27
Hz. Ömer döneminde devletin yapısı iyice oturdu ve Kureyş yönetimde egemen
kabile konumuna geldi.177 Bununla beraber Hz. Ömer kişisel olarak Kureyş'e özel bir
imtiyaz tanımadı.178
Hz. Ömer iç siyasette kabileler arasında eşitlik ilkesini korumaya büyük önem
verdi.179 Vefat ettiğinde büyük eyaletlerdeki valileri Kûfe'de Sakîf (Kays) kabilesinden
Muğîre b. Şu'be,180 Basra'da Eşar (Yemen) kabilesinden Ebû Mûsa el-Eş'ârî,181 Mısır'da
Sehm (Kureyş) kabilesinden Amr b. el-Âs,182 Şam'da Benû Ümeyye (Kureyş)
kabilesinden Muaviye b. Ebî Süfyan idi.183
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer vali ya da komutan atamaları konusunda kabileler
arası denge politikası takip ettiler. Onlar herhangi bir kabilenin ya da şahsın ön plana
çıkmamasına özellikle dikkat ettiler.184 Valileri ve ordu komutanlarını kendi
kabilelerinden veya belli kabilelerden değil, nitelikli kişilerden seçtiler.185 Ayrıca her
ikisinin dikkat çeken bir uygulaması da Haşimoğullarının yönetimden uzak
tutulmasıdır. Bu politika gelişmelerin Haşimoğullarının rakibi Ümeyyeoğulları lehine
ortaya çıkmasını sağladı.186
Hz. Ömer'in uygulamış olduğu mali politikalar daha sonra ortaya çıkacak olan
kabileci itirazlara dolaylı olarak zemin hazırladı. Hz. Ebû Bekir ganimetleri eşit olarak
dağıtıyordu. Hz. Ömer divanü'l-atâ'yı kurdu ve Hz. Peygamber'e yakınlık, İslâm'ı kabul
etmede öncelik, yararlı hizmet ve faaliyetler, fakirlik ve zenginlik gibi ölçütlere göre bir
maaş düzenlemesi yaptı. Bu sistem Muhacirlerle Ensar'ı atâ konusunda öne geçirmişti.
Diğer Müslümanlara daha düşük seviyede atâ vermişti. Hz. Ömer'in bir diğer
uygulaması da fethedilen toprakların gazilere dağıtılmaması oldu. O, bu toprakları
Müslümanların ortak malı kabul ederek beytülmale aktardı. Savaşçılara ise sadece atâ
ve rızık tahsis etti. Kabilelerin bu uygulamalardan hoşlanmayacakları aşikârdı. Ne var
177 Câbirî, (a.g.e.), s. 284. 178 Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği, s. 50. 179 Ahmet Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, Ankara, 2001, s. 123. 180 İbn Sa'd, (a.g.e.), IV, 284. 181 İbn Sa'd, (a.g.e.), IV, 105. 182 İbn Hacer, (a.g.e.), VIII, 56. 183 Taberî, (a.g.e.), II, 587; İbn Hacer, (a.g.e.), X, 207. 184 Ömer Rıza, İslâm Tarihi, Marifet Matbaası, İstanbul, 1928, VIII, 27. 185 İbrahim Sarıçam, Emevî Hâşimî İlişkileri İslâm Öncesinden Abbâsîlere Kadar, Türkiye Diyanet
Vakfı Yay. Ankara, 1997, s. 221. 186 Apak, Asabiyet, s. 133–134.
28
ki, Hz. Ömer'in dirayetli yönetimi nedeniyle problem olmayan bu uygulamalar, yönetim
anlayışına dayalı birtakım huzursuzluklarla birlikte Hz. Osman'ın sonunu hazırladı.187
Hz. Ömer'in uygulamış olduğu iskân politikası özellikle Emsar adıyla anılan
ordugâh şehirlerde yeni bir kabile yapısının ortaya çıkmasını sağladı.188 Diğer taraftan
kabilenin ötesinde bu şehirlerin Arap kültürünün yerleşmesinde ve yayılmasında büyük
rol oynadığı görülmektedir.189
187 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 100–102. 188 Câbirî, (a.g.e.), s. 312–313. 189 Lewis, (a.g.e.), s, 79.
29
BİRİNCİ BÖLÜM
HZ. OSMAN DÖNEMİNDE KABİLECİLİK
A. Hz. Osman'ın Halife Seçilmesi
a. Şûra Olayı ve Kabile İlintisi
Müslümanların ikinci halifesi Hz. Ömer, h. 27 Zilhicce 23 (m. 4 Kasım 644)'de
öldürüldü.190 Olay tarih kaynaklarında şöyle aktarılmaktadır: Hz. Ömer bir gün çarşı
pazarı dolaşmak üzere dışarı çıktığında, yolda Muğire b. Şu'be'nin Hıristiyan kölesi Ebû
Lu'lu' ile karşılaştı. Köle, Hz. Ömer'e, efendisinin kendisini günlük kazancına oranla
fazla ücret ödemeye zorladığını söyleyip bu konuda yardım etmesini istedi. Aralarında
geçen konuşmada Hz. Ömer ona ödediği ücretin fazla olmadığını söyledi. Ebû Lu'lu'
halife ile yaşadığı diyalogdan rahatsız olarak ayrıldı. Bu olaydan üç gün sonra, Ebû
Lu'lu', sabah namazı için mescidde toplanan Müslümanların arasına karıştı. Namaz
kıldırmakta olan Hz. Ömer'e hançerle saldırarak altı darbe vurdu. Halife uğradığı bu
suikast sonucunda ağır yaralandı.191
Hz. Ömer'in yönetimde kaldığı süre içinde, devletin sınırları genişlemiş ve iç
siyasette istikrarlı bir politika takip edilmişti. Halk genel olarak Hz. Ömer'in idaresinden
ve uygulamalarından memnundu. Onun yapacağı atamaya da güveniyorlardı. Nitekim
Hz. Ömer yaralandığında insanlar ona gelerek şöyle dediler: "Ey Mü'minlerin Emîri,
kendi yerine birini tayin etsen". Onun cevabı şöyle oldu: "Ebû Ubeyde b. el-Cerrah
hayatta olsaydı onu halife olarak atardım. Şayet Rabbim bana bu davranışımın nedenini
sorarsa senin peygamberinin onun için, "O, bu ümmetin eminidir." dediğini işittim
derdim. Ebû Huzeyfe'nin kölesi Salim hayatta olsaydı onu seçerdim. Rabbim bana bunu
da sorsa, senin peygamberinin, "Salim'in Allah'a olan sevgisi çok kuvvetlidir." dediğini
duydum derdim. Bu arada kendisine oğlu Abdullah'ı halife adayı göstermesi önerildi.
Bu sözden oldukça rahatsız olan halife sözün sahibine, "Allah sana acısın. Vallahi sen,
bu sözünle Allah'ın rızasını gözetmedin." şeklinde cevap verdi. Bundan sonra,
kendisinin halife seçilmesinden büyük bir mutluluk duymadığını, ailesinden bir kişiye
de bu işi asla tevdi etmeyeceğini, Allah'a ancak kendisi adına hesap verebileceğini ifade
190 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 190; Taberî, (a.g.e.), II, 561; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 52. 191 Taberî, (a.g.e.), II, 559–560; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 49–50.
30
etti.192 Yine yaralıyken yanına giren bir grup Hz. Ömer'den Hz. Osman'ı, onların
ardından gelen diğer bir grup da Hz. Ali'yi halife tayin etmesini istediler. Ancak o her
iki tarafın teklifini de reddetti.193
Halifeye, yerine birisini atama konusunda ısrarlar devam edince bir ara, uygun
gördüğü birini atayacağını söylemiş, fakat daha sonra bu düşüncesinden vazgeçmiştir.
Hatta halifenin Hz. Ali'yi atama niyetinde olduğu söylenmiştir. Daha sonra o, halifelik
seçimini cennetle müjdelendiği rivayet edilen on kişiden hayatta kalan Ali b. Ebî Talip,
Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas, Zübeyr b. Avvam ve Talha
b. Ubeydullah'tan oluşan altı kişilik bir şûraya bıraktığını açıkladı.194 Bu kararını şu
sözleri ekleyerek noktaladı: "Onlar içlerinden birini seçsinler. Onlar seçtiklerinde en
iyisini seçerler ve ona destek olurlar."195 Bu altı kişinin hepsi kabilelerinin reisleri
konumundaydılar ve destekçileri vardı. Ayrıca Hz. Ömer'in şûrası şeyhi seçen kabile
nüfuzluları meclisine benzetilebilir. Muhtemelen Mekke'deki "mele" uygulamasından
esinlenilmişti. Bununla beraber İslâmî bir nokta olarak Hz. Peygamber'in bu sahabîlerin
hepsinden memnun olarak vefat ettiği hatırlanmalıdır.196
Hz. Ömer'in kendisinden vekil tayin edilmesi istendikten sonra hilafet işini
şûraya havale etmesi dikkat çekicidir. Bu durumu onun sorumluluktan çekinmesi ya da
adaylardan biri üzerinde karar verememesine bağlayabiliriz. Bununla beraber Hz. Ömer
Ebû Ubeyde ve Salim hakkında göstermediği tereddüdü Ali b. Ebî Talip ve Osman b.
Affan hakkında göstermiştir. Herhalde Salim bu iki şahıstan üstün değildi. Ancak Hz.
Ali ve Hz. Osman'ın sülâleleri büyük ve nüfuzlu sülâlelerdi. Hz. Ömer hilafetin
Haşimoğulları ya da Ümeyyeoğulları elinde bir kabile yönetimine dönüşmemesi için bu
iki şahıstan birini doğrudan halife seçmemiş olmalıdır. Salim zaten nüfuzlu bir kabile
mensubu olmadığı gibi Ebû Huzeyfe'nin mevlâsı olduğu için böyle bir tehlike yoktu.197
Ebû Ubeyde ise Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinâneoğullarından idi.198 Kendisi hatırı
sayılır bir sahabî olmakla beraber kabilesinden kaynaklanan bir nüfuza sahip değildi. 192 Taberî, (a.g.e.), II, 580; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 65; Watt, İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu,
s. 63. 193 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 261. 194 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 340; Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 160; Taberî, (a.g.e.), II, 580; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III,
66; Rayyıs, (a.g.e.), s. 171-172; Bahriye Üçok, İslâmTarihi; Emevîler Abbasîler, M.E.B. Yay., Ankara, 1979, s. 1.
195 Taberî, (a.g.e.), II, 580; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 66. 196 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 92–93. 197 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 85; Murat Akarsu, Hz. Osman ve Hilâfeti, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2001, s. 46. 198 İbn Sa'd, III, 409.
31
Hz. Ömer, cennetle müjdelenen on kişiden biri olmasına rağmen amcasının oğlu
Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'i kurula sokmamıştı. Amcasının oğlu olması nedeniyle
onu halife seçmelerinden çekinmişti.199 O, kendi oğlunu da aşağıda ifade edeceğimiz
üzere sadece eşitlik durumunda oy kullanma ve kendisinin aday olmaması şartıyla
şûraya dâhil etmiştir.200
Câbirî, Hz. Ömer'in devlet başkanlığı seçimi için belirlediği bu kişilerin, o günün
kamuoyu temsilcileri olduğunu söylemektedir.201 Bu şahıslar İslâm'ın en erken
döneminde, Müslüman olmuşlar ve Hz. Muhammed döneminden itibaren oluşturulan
siyasal düzende etkin rollerde bulunmuşlardı. Müslümanlar halifeliğin vasiyetle
belirlenmesini Hz. Ebu Bekir ile yaşamış ve bunu yadırgamamışlardı. Haşimoğulları
halifeliğin kendi hakları olduğunu düşünüyorlardı ve Hz. Ömer'in halife olarak Ali b.
Ebî Talip'i seçmesini umuyorlardı.202 Doğal olarak Ümeyyeoğullarının beklentisi de Hz.
Osman'dan yana idi. Burada dikkati çeken komisyon üyelerinin hepsinin Kureyşli
olması ve üyelerin birbirleriyle uzak ya da yakın bir akrabalık bağının bulunmasıydı.
Yönetimde söz sahibi olabilmek İslâm'a hizmet ile doğrudan orantılıydı. Diğer bir nokta
da şûra üyelerinin önemli kabilelere mensup kişiler olmalarıdır. Büyük sahabeden
olmalarına rağmen güçlü kabilelere mensup olmayan herhangi bir aday şûrada yer
almamıştır. Ümeyyeoğullarından olan Osman b. Affan203 ile Haşimoğullarından olan
Ali b. Ebî Talip204 şûranın iki önemli ismidir. Onların gücü muhtemelen kabilelerinin
nüfuzundan ve İslâm'daki konumlarından kaynaklanıyordu. Bilindiği gibi onlar
Abdümenafoğullarındandı.205 Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebî Vakkas amca
çocukları olup Kureyş'in Zühreoğullarına mensupturlar.206 Zübeyr b. Avam, Esed b.
Abdiluzzâoğullarından,207 Talha b. Ubeydullah ise Hz. Ebû Bekir'in de kabilesi olan
Teymoğullarındandı.208 Talha b. Ubeydullah kendi adına da güçlü bir aday değildi.
Çünkü kabilesi diğer kabilelerden zayıftı ve ilk halife bu kabileden seçilmişti. Esed b.
Abdiluzzâ b. Kusayoğullarından olan Zübeyr'in durumu da Talha'dan farklı değildi.
199 İbn Kesîr Ebû'l-Fida, el-Bidâye ve'n-Nihaye, Mektebetü'l-Mearif, Beyrut, 1974, VII, 145. 200 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 67; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 145. 201 Câbirî, (a.g.e.), s. 239. 202Akbulut, (a.g.e.), s. 130. 203 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 53; Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 195. 204 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 19. 205 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 19–53. 206 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 124–137. 207 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 100. 208 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 214.
32
Bunlar, amcaoğulları Abdümenafoğullarına nispetle küçük bir kabileydi. Aynı zamanda
Zübeyr, Haşimoğulları kanadında yer alıyordu. Hz. Peygamber'in halasının oğlu olduğu
için, Hz. Peygamber'in amcasının oğlu olan Ali b. Ebî Talip'in önüne geçmesi zor
gözüküyordu. Abdurrahman b. Avf ile Sa'd b. Ebî Vakkas, önemli bir kabile olan
Zühreoğullarından olmakla beraber Abdümenafoğullarıyla ne İslâm öncesi, ne de İslâm
döneminde eşit konumda olmuşlardı. Böylece kurulda Abdümenafoğulları ön plana
çıkacak, seçim Ali b. Ebî Talip ile Osman b. Affan arasında geçecekti.209
Tâha Hüseyin Hz. Ömer'i şûraya katılan kişilerin sayısının azlığı nedeniyle
eleştirmektedir. Halife adayı olarak değil, fakat Abdullah b. Ömer gibi toplumun diğer
seçkin kişilerinin kendileriyle istişare edilmek üzere görüşmelere dâhil edilerek şûranın
daha geniş tutulabileceğini ifade etmektedir.210 Devletin hâkim olduğu geniş topraklar
göz önünde bulundurulduğunda, büyük şehirlerdeki ya da en azından Mekke, Medine ve
Taif'te oturan Müslüman kabile önderlerinin görüşleri alınamaz mıydı?211 Ancak burada
gözden kaçırılmaması gereken nokta, Arap toplumunda İslâm adına yaşanan değişimdir.
Şûra üyeleri bu değişimin öncüleri olmuşlardır. Ayrıca böyle bir uygulama İslâm öncesi
Arap siyaset geleneklerini hatırlatacak bir mahiyet de arzetmektedir ki, Hz. Ömer eski
Arap kültürünü hatırlatacak uygulamalardan ısrarla kaçınmaktaydı. Bununla beraber
sosyolojik anlamda bakıldığında, Ensar'dan şûrada üye bulunmaması dikkati
çekmektedir. Adayların hepsinin Kureyş mensubu olmasının ve bu kurulda
Medinelilerden herhangi bir kişinin bulunmamasının onlardan -diğer görevler dışında-
halife seçimi konusunda bir katkı beklenmediği şeklinde yorumlanabileceği gibi212 bu
durum Muhacirlerin ya da Kureyş'in kendisini Ensar'a göre hilafet konusunda daha
öncelikli hakka sahip olduğu şeklinde görmek istediğinin bir uzantısı olarak da
düşünülebilir. Acaba Ensar'ın konumu görmezlikten mi gelindi? Ya da Ensar'ın halifelik
konusunda herhangi bir talebi yok muydu? Hâlbuki Hz. Peygamber Müslümanların
tümünü ilgilendiren konularda Ensar'ın konumunu mutlaka gözetmiştir ve Ensar da Hz.
Peygamber'in vefat etmesi üzerine hilafet konusundaki iradesini açıkça ortaya
koymuştur. Örneğin Hz. Peygamber ekseriyetini Ezd kabilesinin oluşturduğu Uman
bölgesine h. 8 / (m. 629) yılında Hazrec kabilesinden Ebû Zeyd ile Sehm kabilesinden
209 Câbirî, (a.g.e.), s. 289–290. 210 Tâha Hüseyin, el-Fitnetü'l-Kübrâ Osman, Dâru'l-Mearif, Kahire, 1968, I, 61. 211 Akbulut, (a.g.e.), s. 130. 212 Laura Veccia Vaglieri, "Raşid Halifeler ve Emevî Halifeleri", çev. İlhan Kutluer, İslâm Tarihi
Kültür ve Medeniyeti, Kitabevi Yay., İstanbul, 1997, I, 81.
33
Amr b. el-Âs'ı İslâm'a davet için göndermişti. Ebû Zeyd Ensar'dan, Amr ise
Muhacirlerden idi. Hz. Peygamber'in bu görevlendirmesi Ensar ve Muhacirler
arasındaki dengeyi gözetmesi bakımından dikkate değerdir.213 Bu uygulamaya Hz. Ebû
Bekir zamanında da dikkat edilmiştir. Nitekim irtidat olaylarında isyancılarla mücadele
sırasında Muhacirlerden Halid b. Velid başkomutan iken Ensar kuvvetlerinin başında
Sabit b. Kays b. Şemmâs el-Ensarî getirilmiştir.214 Hz. Ömer de gerekli gördüğü
durumlarda Ensar'ı şûraya davet etmiş ve onların görüşlerine başvurmuştur.215 Ancak
hilafet konusuna Ensar'ı dâhil etmemesi düşündürücüdür. Acaba ilk halife Hz. Ebû
Bekir'in seçimi sırasındaki Ensar'ın aceleci tutumunun Hz. Ömer'in bu kararında etkisi
olabilir mi? Öte yandan acaba şûra olayında Ensar'ın endirekt konumda tutulmasına
kendi içlerinden bir tepki yükselmemiş midir? Bu konuda kaynakların cömert
davranmaması bir bakıma sessiz tepki olarak yorumlanabilir. Ya da bu sessiz tepkinin
somut tezahürü olarak doğrudan ilgisi olmamakla beraber Hz. Osman'ın kuşatma
günlerinde Ensar'dan destek görmemesi düşünülebilir. Ayrıca ilk halife seçiminde
halifeliğin Kureyş lehine sonuçlanması Ensar'ın bu konudaki iddiasından vazgeçtiği
şeklinde de yorumlanabilir. Bununla beraber biz Ensar'ın hilafet meselesinden uzak
tutulmasının nedenlerinden birini Muhacirlerin başından beri İslâm hareketini
omuzlayan kişiler olmasıyla ilgili görüyoruz. Bu nedenle Muhacirler doğal olarak
hilafetin kendilerinin hakkı olduğunu düşünüyordu. Her şeyden önce Hz. Peygamber
kendi aralarından çıkmış bir insandı. Elbette, Ensar'ın İslâm'a katkıları büyüktü, ancak
Muhacirler dinleri uğruna yurtlarından çıkarılmış iken onlar kendi şehirlerinde kendi
evlerinde oturuyorlardı. Muhacirlerin yaşadıkları eziklik onları zayıf dönemlerinde daha
ihtiraslı, güçlü dönemlerinde ise daha aktif yapmıştır. Bunlara ilaveten Muhacirlerin ve
özellikle de Kureyş'in Arap aşiretleri nezdindeki etkili konumları da dikkate alındığında,
bu konudaki girişimcilikleri daha iyi anlaşılacaktır.
Şûra heyetine katılacak olanlar Hz. Ömer tarafından açıklandıktan sonra Abbas
b. Abdülmuttalip Hz. Ali'den şûraya katılmamasını istedi. Hz. Ali, "Muhalefet etmeyi
hoş bulmuyorum." deyince Abbas, "Öyleyse hoşlanmayacağın bir şeyle
karşılaşacaksın." şeklinde mukabelede bulundu.216
213 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 87. 214 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 105. 215 Bkz. İsrafil Balcı, "Diplomat ve Devlet Adamı Yönüyle Hz. Ömer", OMÜİFD, Sayı: 16, Samsun,
2003, s. 193. 216 Taberî, (a.g.e.), II, 580; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 66.
34
Ömer b. Hattab ertesi gün şûra üyelerini yanına çağırarak onların ümmet
içindeki konumlarını vurgulayan bir konuşma yaptı. Daha sonra onlara istişareye
geçmelerini söyledi. Çok geçmeden sesler yükselince halife, görüşmeleri
durdurmalarını istedi. Toplantıya kendisinin ölümünden sonra başlanmasını, üç gün
içinde halifenin seçilmesini ve Abdullah b. Ömer'in de şûrada müşavir olarak
bulunmasını söyledi. Bu görüşmelerin yapıldığı sıralarda Talha b. Ubeydullah
Medine'de değildi. Bu durumda üç gün içinde Medine'ye varacak olursa şûraya
katılacaktı. Fakat gelmediği takdirde seçim onsuz yapılmış olacaktı. Bununla beraber
Hz. Ömer Talha'yı kimin ikna edeceğini sorunca, Sa'd b. Ebî Vakkas da bu işi
üstlenmişti. Bundan sonra Hz. Ömer adaylar hakkındaki kanaatlerini belirtmişti.217
Hz. Ömer seçimde çekişmenin iki aday arasında yaşanacağının bilincindeydi. O
İslâm toplumunun eski kabile çatışmalarını yaşamasından korkuyor olmalıydı ki, Hz.
Ali'ye şu tavsiyede bulunmuştu: "Bu topluluk senin hakkını, senin üstün değerini,
Allah'ın elçisine olan yakınlığını, Allah'ın sana vermiş olduğu ilmini, fakihliğini ve
dindarlığını bilmektedir. Seni seçebilirler. Ey Ali, eğer halife olursan Allah'tan kork ve
Haşimoğullarını insanların üzerine musallat etme". Sonra Hz. Osman'a yöneldi ve şöyle
dedi: "Bu topluluk senin Allah'ın elçisiyle olan akrabalık bağını, saygınlığını, geçmişini
bilmektedir ve seni seçebilirler. Eğer halife olursan Allah'tan kork ve Ümeyyeoğullarını
insanların üzerine musallat etme".218
Hz. Ömer Ebû Talha el-Ensarî'ye Ensar'dan elli kişi seçmesini ve halife
seçilinceye kadar şûra heyetinin kapısında beklemesini söyledi. Mikdad b. Esved'den
kendisi defnedildikten sonra kurulu toplamasını ve bir eve yerleştirmesini istedi. Onlar
da burada aralarından birini seçeceklerdi. Üç gün boyunca namazları kıldırması için de
Suheyb'i görevlendirdi. O, yerine Ebû Talha Zeyd b. Sehl el-Ensarî'yi vekil atayarak
ona şunları söyledi: "Heyeti bir eve yerleştirerek onların başında bekleyiniz. Üyelerden
beş kişi aynı görüşte olup, bir kişi muhalefet ederse onun başını vur. Dört kişi bir
görüşte birleşip ikisi karşı çıkarsa onların da başını vur. Şayet üç kişi bir tarafta, diğer
üç kişi diğer tarafta olursa Abdullah b. Ömer'i hakem tayin ediniz. Abdullah'ın
hakemliğini kabul etmezlerse Abdurrahman b. Avf'ın içinde bulunduğu gruba tabi
217 Taberî, (a.g.e.), II, 581; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 66–67. 218 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 340; İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 29; Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI,
120.
35
olunuz. Geri kalanlar ümmetin ittifak ettiği görüşe karşı çıkarsa onları da öldürünüz."219
Bu olaydan sonra Ali b. Ebî Talip Haşimoğullarından yanında bulunan bir gruba
şöyle demişti: "Kavminize sizinle ilgili bir konuda itaat ederseniz bilin ki emirliğe asla
getirilmezsiniz.220
Haşimîlerin ileri gelenlerinden olan amcası Abbas221 ile yeğeni Ali b. Ebi Talip
arasında geçen aşağıdaki diyalog kabile asabiyeti ve her ikisinin hilafet stratejisi
açısından dikkat çekicidir. Abbas b. Abdülmuttalip Hz. Ali'ye yanlış yaptığını,
dolayısıyla hilafetin Ümeyyeoğullarına geçmiş olduğunu söyler. Ali b. Ebî Talip şöyle
der: "Siz çoğunluğun yanında olunuz. Şûra üyelerinden iki kişi birini seçerse siz
Abdurrahman b. Avf'ın içinde bulunduğu tarafa yöneliniz. Sa'd b. Ebî Vakkas amcasının
oğluna muhalefet etmez. Abdurrahman da Osman'ın yakın akrabasıdır. O da onlara
muhalefet etmez. Onlardan birisi bu işi mutlaka diğerine verecektir. Böyleyken diğerleri
beni destekleseler de benim açımdan bunun bir değeri olmaz". Abbas b. Abdülmuttalip
Hz. Ali'ye hilafet konusunda girişken olmadığını ifade eden şu sözleri söyledi: "Sana
hangi konuda bir teklif getirsem mutlaka sevmediğim ve beklentimden farklı bir şekilde
geri döndüm. Allah'ın Rasûlü vefat etmeden önce senden bu işi kimin yükleneceği
konusunda ona sormanı istedim, fakat yapmadın. Onun vefatından sonra bu işte acele
etmeni söyledim, yine yapmadın. Ömer seni şûra üyelerinden seçtiği zaman onlardan
uzak durmanı, aralarına katılmamanı söyledim, yine kabul etmedin. Bu nedenle bu
konuda şu sözlerime kulak ver: Bu iş kesinlikle sana tevdi edilinceye kadar, şûra üyeleri
sana neyi teklif ederlerse bizden başkasını seçmelerine hiçbir zaman müsaade etme ki,
başkalarının eline geçmesin. Allah'a yemin olsun ki, Osman seçilecek olursa onu
mutlaka bir kötülükle yüklenecek ve onunla beraber olacak hayırdan da fayda
gelmeyecektir". Buna karşılık Hz. Ali "Osman seçilecek olursa onun ölümünden sonra
bu işi kendi aralarında nasıl dağıtacaklarını ona hatırlatacağım. Şayet onlar bu şekilde
davranacak olurlarsa, benden hoşlanmayacakları bir karşılık bulacaklar." şeklinde
219 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 160; Taberî, (a.g.e.), II, 581; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 67. 220 Taberî, (a.g.e.), II, 581; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 67. 221 Abbas b. Abdülmuttalip'in hilafet konusundaki arzusu dikkat çekicidir. Onu Hz. Peygamber'in
vefatının hemen ardından bu işe soyunmuş görüyoruz. O kendisini aday gösteremediği için her fırsatta yeğeni Ali'yi teşvik etmektedir. Bu durumu onun eski kabile kültürünün etkisi altında daha fazla kalmasıyla açıklayabiliriz. Aslında bu haraketleriyle Abbas Emevîlerin Ebû Süfyan'ı ile karşılaştırılabilir. Onun arzusu bir şekilde bu olaylardan ancak bir asır kadar sonra Abbasi devletinin kurulmasıyla gerçekleşecektir.
36
karşılık verdi. 222
Hz. Peygamber zamanında gücü önemli ölçüde törpülenen kabile asabiyeti onun
vefatından sonra ortaya çıkan olaylarda bazen doğrudan bazen dolaylı bir etkiyle her
geçen gün varlığını biraz daha hissettirmeye başlamıştı. Nitekim şûra olayında
Haşimoğulları Hz. Ali'yi, Ümeyyeoğulları Hz. Osman'ı destekleyecek, öte yandan
Kureyş'in diğer kolları idarenin Haşimoğullarına geçmemesi için gayret gösterecektir.223
Hz. Ömer vefat edip defnedilince şûra üyeleri Misver b. Mahreme'nin evinde
toplandılar.224 Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, şûra heyetinin görüşmeleri
hakkında birbirinden farklı rivayetler bulunmaktadır.225 Bu durum daha sonraki
kuşakların meseleyi kendi bireysel tutumları, ideolojik ve psikolojik şartlanmalarıyla ele
almış olmalarıyla izah edilebilir.226 Toplantı başladığında Talha b. Ubeydullah
Medine'ye ulaşmamıştı. Dolayısıyla şûra görüşmelere bir kişi eksik başlamıştı. Toplantı
devam ederken sesler yükselip tartışma alevlenince Ebû Talha onları uyararak acele
etmelerini, üç günde bitirmedikleri takdirde süreyi uzatmayacağını söyledi.227 Bunun
üzerine Abdurrahman b. Avf adaylıktan kimin çekilmek istediğini sordu. Hiç kimse
cevap vermeyince toplantının hakemliğini yapmak üzere adaylıktan çekildiğini açıkladı.
Ali b. Ebî Talip dışındaki üyeler razı oldular. Hz. Ali'nin sessiz kalması üzerine
Abdurrahman b. Avf onun görüşünü sordu. Ali b. Ebî Talip, onun hakkı ihlâl
etmeyeceğine, arzusuna tabi olmayacağına, akrabasını korumayacağına ve ümmetin
menfaatini gözetmek konusunda samimi davranacağına dair güvence vermesine karşılık
kabul edeceğini söyledi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf, seçilecek kimseden razı
olarak ona itaat etmeleri noktasında onlardan söz istedikten sonra şunu ekledi:
"Akrabamı akrabam olduğu için kayırmayacağıma ve Müslümanlara bu konuda zarar
vermeyeceğime dair Allah'a söz veriyorum." O da aynı şekilde onlardan söz aldı.228
Yukarıda geçen diyalog Hz. Ali'nin akrabalık bağı nedeniyle Abdurrahman b.
Avf'ın Hz Osman'ı tercih etme konusundaki çekincesini göstermektedir. Ahmet Cevdet
222 Taberî, (a.g.e.), II, 581; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 67–68 223 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 267. 224 Taberî, (a.g.e.), II, 582; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 68; Şûra üyelerinin toplandığı yer konusunda farklı
rivayetler vardır. Beytülmalde, ya da Hz. Aişe'nin evinde toplandıkları da ifade edilmektedir. 225 Lewis, (a.g.e.), s, 83. 226 Watt, İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, s. 64. 227 Ebû Talha'nın şûra üyelerini bir an önce karar vermeleri için "Acele edin, acele edin, vakit yaklaştı,
müddet bitti." diyerek uyardığını rivayet etmektedir. Bkz. Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 160; ayrıca bkz. Taberî, (a.g.e.), II, 582; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 68.
228 Taberî, (a.g.e.), II, 582; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 68, 69; Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 268.
37
Abdurrahman'ın verdiği teminatın Hz. Ali'nin düşüncesini değiştirdiğine işaret
etmektedir. O bu sahabîlerin seçkin insanlar olduğunu, verdikleri sözü çiğneyerek bir
kişiyi diğeri aleyhine böyle bir nedenle kayırmayacaklarını ifade etmektedir.229
Abdurrahman b. Avf, Ali b. Ebî Talip'e yönelerek "Hz. Peygamber'e olan
yakınlığın ve İslâm'a bağlılıktaki samimiyetin nedeniyle halifelik için en hak sahibi ve
liyakatli kişi kendini görüyorsun. Bununla beraber halifelik için kendin dışında bir
kişiyi önerme durumunda olsan şûra üyelerinden kimi layık görürdün?" diye sordu. Hz.
Ali "Osman" dedi. Bundan sonra Abdurrahman b. Avf, Hz Osman'a benzer bir soru
sormak üzere onunla bir araya geldi. O'na şöyle dedi: "Ben, Abdümenaf'ın önde
gelenlerinden, Allah Rasûlü'nün akrabalarından amcasının oğlu, İslâm'a ilk girenlerden
ve faziletli bir kişiyim; bu iş bana bırakılmalıdır." diyorsun. Ancak şayet sen aday
olmasaydın bu topluluktan hangisini halifeliğe daha hak sahibi görürdün? Hz. Osman,
"Ali" cevabını verdi230.
Ali b. Ebî Talip, Sa'd b. Ebî Vakkas'la bir araya geldiğinde ona şu ayeti okudu:
"Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına
riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir."231 Sonra ona
şöyle diyerek devam etti: "Sana Allah Rasûlüne olan yakınlığımı, amcam Hamza'ya
olan akrabalığımı hatırlatmak isterim. Bu nedenle senin Abdurrahman'la birlikte
Osman'a destek olmamanı isterim"232
Abdurrahman b. Avf, Hz. Ömer'in onlara tayin etmiş olduğu sürenin son
gecesinde Hz. Peygamber'in sahabesiyle görüş alış verişlerinde bulundu. Ayrıca
Medine'de karşılaştığı kişilerle, ordu komutanlarıyla ve toplumun önde gelen
Müslümanlarıyla istişare etti. Bu gecenin sabahında o, Zübeyr b. Avvam'ı ve Sa'd b. Ebî
Vakkas'ı karşısına aldı ve Zübeyr'e şöyle söyledi: "Abdümenaf'ı ve bu işi birbirinden
uzak tut. Buna karşılık Zübeyr b. Avvam, Ali b. Ebî Talip'i desteklediğini ifade etti.
Sonra Sa'd b. Ebî Vakkas'a dönerek "Sen de oyunu bana ver." dedi. Sa'd b. Ebî Vakkas
ona, "Şayet kendini seçeceksen oyumu sana veririm, fakat Osman'ı seçeceksen oyumu
Ali'ye kullanmak beni daha çok sevindirir." diyerek karşılık verdi. Ardından "Be hey
adam sen gel, bu bey'ati kendine yap ve kendini halife tayin et de, bizi sevindir." diye
229 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 269. 230 Taberî, (a.g.e.), II, 582; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 69, 70; Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 269. 231 Kur'an, Nisâ (4): 1. 232 Taberî, (a.g.e.), II, 582; İbnü'l-Esîr'de ifade "destek olmanı isterim." şeklindedir. Bkz. İbnü'l-Esîr, el-
Kâmil, III, 69.
38
ekledi. Abdurrahman b. Avf buna karşılık, "Ben başka bir kimseyi seçmek için
adaylıktan çekildim, bunu yapacak olsaydım bu şekilde davranmazdım." dedi.233 İkisi
arasında geçen bu konuşmaya rağmen olayın gidişatından Sa'd b. Ebî Vakkas'ın
Abdurrahman b. Avf lehine çekildiği anlaşılmaktadır.
Taberî'de geçen diğer rivayete göre Abdurrahman b. Avf kendileri olmadığı
takdirde halifeliğe kimi layık gördükleri konusunda Zübeyr ve Sa'd b. Ebî Vakkas'ın
görüşlerini sordu. İkisi de Osman'ı tercih ettiklerini söylediler.234
Diğer bir rivayette Abdurrahman b. Avf, üç kişinin üç kişi lehine çekilmesini
önerdi. Bunun üzerine Zübeyr b. Avvam, Ali b. Ebî Talip lehine, Talha b. Ubeydullah,
Osman b. Affan lehine, Sa'd b. Ebî Vakkas da Abdurrahman b. Avf lehine
çekildiklerini açıkladılar. Bu rivayete göre Talha b. Ubeydullah şûra toplantısına
katılmıştır. Ayrıca Sa'd b. Ebî Vakkas'la ilgili bölüm yukarıdaki bilgiyle
örtüşmektedir.235
Üçüncü günün ardından sabah namazı kılındı. Namazdan sonra şûra üyeleri bir
araya geldi. Arkasından Muhacirlerden, İslâm'ın önde gelenlerinden ve Ensar'ın değerli
isimlerinden pek çok kişi çağırıldı. Gelenlerin hepsi mescidde toplandı. Abdurrahman b.
Avf cemaate, "Ey insanlar, herkes memleketlerine dönmek istiyor, ama emirlerinin kim
olduğunu bilerek." şeklinde bir açıklama yaptı. Saîd b. Zeyd, "Biz seni buna layık
görüyoruz." dedi.236 Ammar b. Yasîr "Müslümanların ihtilafa düşmesini istemiyorsan
Ali'ye bey'at et." dedi. Miktad b. Esved ona destek olacak nitelikte "Ammar doğru
söylüyor, Ali'ye bey'at edersen biz de onaylıyor ve bey'at ediyoruz." dedi. Abdullah b.
Ebî Serh muhalif bir çıkışla "Kureyş'in ihtilafa düşmesini istemiyorsan Osman'a bey'at
et," dedi. Abdullah b. Ebî Rebîa onu onaylayarak "Doğru söyledin, Osman'a bey'at
edersen biz de işittik ve itaat ettik." dedi. Ammar b. Yasîr Abdullah'a "Sen ne zaman
Müslümanlara nasihat etmeye başladın." diyerek çıkıştı.237
Hz. Ali ile Hz. Osman çekişmesi bu noktadan sonra Emevî-Haşimî rekabetine
dönüşmeye başladı.238 Rivayetler Haşimoğullarıyla Ümeyyeoğulları arasındaki
mücadelenin gerçekten sert geçtiğini göstermektedir. Bu, İslâm'ın üzerini örttüğü fakat
233 Taberî, (a.g.e.), II, 582; İbnü'l- Esîr, el-Kâmil, III, 69–70. 234 Taberî, (a.g.e.), II, 585. 235 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 30. 236 Taberî, (a.g.e.), II, 583. 237 Taberî, (a.g.e.), II, 583; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 70 238 H. İbrahim Hasan, (a.g.e.), I, 328.
39
güçlü bir şekilde doğmak üzere olan eski bir kabile çekişmesidir.239 Ammar b. Yasîr'in
çıkışından sonra Haşimoğullarıyla Ümeyyeoğulları karşılıklı olarak atışmaya başladılar.
Tartışma üzerine Ammar b. Yasîr şöyle bir konuşma yaptı: "Ey insanlar! Yüce Allah
sizi peygamberiyle onurlandırdı, diniyle yüceltti, bu görevi nasıl olur da
peygamberimizin ehl-i beytinden uzak tutarsınız?" Mahzumoğullarından birisi: "Ey
Sümeyye'nin oğlu, ileri gittin, sen kim oluyorsun da Kureyş'in seçeceği emiri tayin etme
cüretini gösteriyorsun?" diyerek Ammar'a bağırdı. Bilindiği gibi Ammar bir köle
çocuğuydu.240 Müslümanlar adına söz söylemek istemesi ve Ali'den yana olması
Emevîleri rahatsız etmişti. Bunun üzerine Sa'd b. Ebî Vakkas Abdurrahman b. Avf'a
yönelerek şöyle dedi: "Ey Abdurrahman, insanlar arasında fitne çıkıp, aramızda
yayılmadan bu işi bitir." Abdurrahman b. Avf sözü alarak şöyle konuştu: "Ben
Müslümanlarla ve toplumun önde gelenleriyle konuşup bu işi sonuca bağladığımı
düşünüyordum. Ey şûra ehli bu konuda kendinize bir tuzak hazırlamayınız." Bundan
sonra Ali b. Ebî Talip'i çağırarak ona şöyle dedi: "Bu işi yüklendikten sonra Allah'ın
kitabı, peygamberinin sünneti ve ondan sonraki halifelerin yolundan gideceğine söz
verir misin? Hz. Ali "İnşaallah ilmim ve gücüm oranında bunu yapacağım." şeklinde
cevap verdi. Ardından Hz. Osman'ı çağırdı ve aynı soruyu ona da sordu: Osman b.
Affan "Evet, onların yolundan gideceğim." cevabını verdi. Bunun üzerine Abdurrahman
b. Avf başını yukarı doğru kaldırdı, Hz. Osman'ın elini tutup havaya kaldırarak "Şahit ol
Allah'ım, Şahit ol Allah'ım, ben boynumda olan emaneti Osman'ın boynuna böylece
yükledim." diyerek ona bey'at etti.241 Bunun üzerine insanlar Hz. Osman'ı çevirdiler ve
ona bey'at etmeye başladılar.242
Hz. Ali sonuçtan oldukça rahatsız olmuştu. O, memnuniyetsizliğini şu sözleriyle
dile getirdi: "Bize karşı birleşip dayanışmanız yalnız bugüne özel değildir. Hz. Ali şu
ayeti okuyarak devam etti: 'Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız
karşısında (bana) yardım edecek olan ancak Allah'tır.'243 Vallahi, kendisinden sonra
halife olarak seni tayin etmesi için bu işte Osman'ı seçtin. O her gün bir iş içindedir."
Hz. Ali'nin bu sözleri üzerine Abdurrahman b. Avf ona kendisi açısından risk taşıyacak
239 Câbirî, (a.g.e.), s. 291. 240 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 379. 241 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 162; Taberî, (a.g.e.), II, 586; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 71; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII,
146–147. 242 İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 147. 243 Kur'an, Yûsuf (12): 18.
40
şekilde konuştuğunu ifade eden şu sözleri söyledi: "Ey Ali kendi aleyhinde bir
davranışa sebep olma." Hz. Ali, ona "zaten iş oluruna varacak" şeklinde cevap verdi.
Mikdad Abdurrahman'a dönerek "Ey Abdurrahman, vallahi hak ve adaletle hüküm
verecek bir kişiyi terk ettin." dedi. Abdurrahman ise cevap olarak şunları söyledi: "Ey
Mikdad, vallahi ben Müslümanlar adına içtihadda bulundum." Mikdad şöyle cevap
verdi: "Şayet sen Allah'ın rızasını istemişsen, Allah sana bunun sevabını mutlaka
verecektir. Peygamberlerinden sonra bu ehl-i beytin başına gelenlerin hiç kimsenin
başına geldiğini görmedim. Kendisinden daha adil yargıda bulunacak ve ondan daha
âlim birisini görmediğim bir adamı terk etmelerinden dolayı Kureyş'e gerçekten hayret
ediyorum. Şayet onun için bana yardım edecek birilerini bulursam." Abdurrahman
Mikdad'ın sözlerini tamamlamasına izin vermeden araya girdi: "Ey Mikdad, Allah'tan
kork, senin fitne çıkarmandan korkuyorum."244 Başka bir rivayette yukarıdaki cümle
şöyle tamamlanmaktadır: "Allah'a yemin olsun ki Kureyş'e karşı yardımcılar bulabilsem
Hz. Peygamber'le beraber Bedir günü savaştığım gibi onlarla savaşırdım."245 Orada
bulunanlardan bir adam söze karışarak Mikdad'a şöyle dedi: "Allah sana merhamet
etsin, bu ehl-i beyt dediğin kimseler kimlerdir ve bu sözünü ettiğin adam kimdir?"
Mikdad şöyle cevap verdi: "Ehl-i beyt Abdülmuttalipoğullarıdır ve o adam da Ali b. Ebî
Talip'tir." Bu arada Hz. Ali şöyle dedi: "İnsanlar Kureyş'e bakar, Kureyş de birbirine
bakar." Şöyle devam etti: "Haşimoğulları başınıza getirilecek olursa, bu iş onlardan asla
çıkmaz, onların dışında kalırsa siz bunu kendi aranızda dolaştırır durursunuz."246
Kureyş'in Haşimoğullarına karşı bu yaklaşımı ilginçtir. Onlar, Hz. Peygamber bir varis
bırakmamasına rağmen, daha sonraki dönemde Haşimoğullarının -eğer sahip olurlarsa-
uzun yıllar devam edeceğini düşündükleri iktidarından endişelenmektedirler.
Bu diyalogların devamı niteliğinde olabilecek farklı bir bilgi şunları
içermektedir: Abdurrahman b. Avf, Ali b.Ebî Talip'e dönerek Osman b.Affan'a bey'at
etmesini istedi. Hz. Ali, bey'at etmeye niyetli görünmüyor olmalı ki Abdurrahman ona
"Bey'at et, yoksa boynunu vururum." dedi. O gün ondan başkasında kılıç
bulunmuyordu. Hz. Ali öfkeli bir şekilde çıkarken şûra üyeleri ona katılarak, "Seninle
vuruşmamızı istemiyorsan bey'at et." dediler. Bunun üzerine Ali b. Ebî Talip dönerek
244 Taberî, (a.g.e.), II, 583; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 71. 245 Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 352. 246 Taberî, (a.g.e.), II, 583; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 72; Burada Ali b.Ebî Talip'in kastettiği daha çok
Emevî sülâlesi olmalıdır.
41
Osman b. Affan'a bey'at etti.247 İbn Kesîr, İbn Cerîr248 gibi birçok tarihçinin
tanımadıkları kişilerden nakillerde bulunarak seçimden sonra Hz. Ali'nin
Abdurrahman'a "Sen bana hile yaptın. Osman akraban olduğu için onu halife seçtin ki,
yönetim işlerinde her gün seninle istişare yapsın." dediğini belirtirler. Ayrıca onlar Hz.
Ali'nin Hz. Osman'a bey'at etmekte tereddüt ettiğini, bunun üzerine Abdurrahman b.
Avf'ın ona "Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile
olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir."249 ayetini
okuduktan sonra bey'at ettiğini bildirmektedirler. İbn Kesîr bu tür rivayetleri kesinlikle
reddederek, bunların sahih kitaplarda yer alan nakillere ters düştüğünü ifade ediyor.250
Böylece h. 3 Muharrem 24 (m. 644–645)'te Hz. Osman'a halife olarak bey'at
edilmiş oldu.251 Onun nesebi Osman b. Affan b. Ebi'l-As b. Ümeyye b. Abdişems b.
Abdimenaf b. Kusay'dır.252 Bey'at günü Şûra üyeleri de mescidde bulunmak üzere
Müslümanlar gruplar halinde gelerek Osman'a bey'at ettiler. Daha önce görülmemiş bir
uygulama olarak farklı eyaletlerden gelenler de ona bey'at etmişti.253 Bu ve benzeri
rivayetlerden Hz. Osman'ın halifeliğinin halk tarafından onandığı anlaşılmaktadır.
Halkın bu teveccühü Hz. Osman'dan kişiliği nedeniyle beklenen esneklikle yakından
ilgili olmalıdır.
Bütün bu diyaloglarda dikkati çeken husus konuşmaların özellikle Kureyş
merkezli olmasıdır. Hz. Peygamber'in Kureyş'ten olması, Kureyş'in Araplar arasındaki
mevkisi254 ve ilk iki halife Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in, ayrıca önde gelen sahabîlerin
çoğunluğunun Kureyş'e mensup olmaları, Kureyş'in ön plana çıkmasında etkili olan
nedenler olarak düşünülebilir. Nitekim bu konuşmalar gerçekleşirken Kureyş'e karşı bir
muhalefet görülmemektedir. Aksine yukarıda açıklandığı gibi Kureyş'in kendi içinde bir
çekişme söz konusudur.
Daha önce Talha b. Ubeydullah'ın şehir dışında olması nedeniyle şûra
toplantısına katılma durumunun görüşme günlerinde Medine'ye ulaşmasına bağlı
247 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 128. 248 Taberî, (a.g.e.), II, 586. 249 Kur'an, el-Fetih (48): 10. 250 İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 147. 251 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 79. Bey'at tarihi hakkında farklı bilgiler de bulunmaktadır. 252 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 53; Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 195. 253 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 79. 254 Hz. Ebû Bekir de birinci halife seçiminde bu noktanın altını çizerek, "Emr işini Araplar ancak kendi
aralarında en ünlü ve şerefli kabile olarak telâkki ettikleri Kureyş için kabul edeceklerdir." demiştir. Bkz: Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 1108.
42
olduğunu ifade etmiştik. Bu doğrudan Hz. Ömer'in talimatıydı. Talha b. Ubeydullah,
Hz. Osman'a bey'at edildiği gün Medine'ye geldi. Ona Hz. Osman'a bey'at edildiği
söylenince: "Bütün Kureyş bu işten razı oldu mu?" diye sordu. Talha'ya "evet" cevabı
verildi. Talha Hz. Osman'a gelince, Hz. Osman ona şöyle dedi: "Sen kendi oyunu
dilediğin gibi kullanabilirsin. Şayet bana bey'at etmek istemezsen ben bu işten
vazgeçerim." Talha "bu işten vazgeçer misin diye sorunca, Hz. Osman "evet" cevabını
verdi. Talha bu defa "Bütün Müslümanlar sana bey'at ettiler mi? diye sordu. Hz. Osman
"evet" cevabını yineleyince, Talha, "Ben de razı oldum. Müslümanların üzerinde icma
ettikleri bir konuda ben nasıl yüz çeviririm." diyerek ona bey'at etti.255
Kabile açısından bakılacak olursa, şûra seçimindeki çekişmenin Haşimoğullarını
temsil eden Ali b. Ebî Talip ile Ümeyyeoğullarını temsil eden Osman b. Affan arasında
geçtiği görülmektedir. Hadise azınlık çoğunluk ölçütüne göre incelendiğinde
Ümeyyeoğullarının, genel olarak da Abdüşemsoğullarının, amcaoğulları
Haşimoğullarından daha kalabalık olduğu görülür. Dikkat edilmesi gereken önemli bir
nokta da Ümeyyeoğullarının, Mahzumoğullarının müttefiki olmasıdır. Bu,
Haşimoğulları için aleyhte bir durumdu. Bunun anlamı şudur; seçim sayı açısından da
demokratik olarak Osman lehine gerçekleşmiştir. Öte yandan şûra üyelerinin insanların
önderleri konumunda olduklarını da dikkate almak gerekir.256
Şûrada uygulanan seçim yöntemi eski kabile geleneklerini hatırlatmakla
beraber257 kabile etkisinin yanında İslâmî faktörleri de ihtiva etmektedir. Abdurrahman
b. Avf'ın Allah'ın kitabı ve peygamberin sünnetine tâbi olma yanında ilk iki halifenin
yolundan gitmeyi de şart koştuğu sorusuna Hz. Osman'ın tereddütsüz verdiği cevap
onun seçilmesinde önemli bir paya sahip olmalıdır. Yine Abdurrahman b. Avf'ın
toplumun önde gelen insanlarına danışması ve halkın görüşlerini alması, buna bağlı
olarak Hz. Osman'a karşı duyulan eğilim Ümeyyeoğullarının adayları için iyi bir
propaganda çalışması yaptığına işaret etmektedir. Hz. Ali'nin yukarıda geçen
Abdurrahman b. Avf'a karşı yaptığı itham, Haşimoğulları ve Kureyş'in diğer kolları ile
ilgili olarak yaptığı değerlendirme, seçimin kabile yönünü göstermesi açısından
önemlidir.258
255 Taberî, (a.g.e.), II, 583; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 72. 256 Câbirî, (a.g.e.), s. 295–296. 257 Hitti, (a.g.e.), I, 274; Câbirî, (a.g.e.), s. 295. 258 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 94.
43
Hz. Osman'ın üyelerin en yaşlısı olması, onun halife seçilmesinin önemli
nedenlerinden biri olarak görülebilir.259 Bilindiği gibi Araplarda İslâm'dan önce kabile
reisleri genellikle yaşlılardan tercih edilmekteydi.260 Bu örfî anlayışın şûra üyeleri ve
kendilerine danışılan kişiler üzerinde en azından psikolojik ve tomlumsal bir baskı
oluşturduğu düşünülebilir. Aynı zamanda yönetimde daha ziyade tecrübeli insanlara
güven, bütün siyasî sistemler için bir realitedir. Wellhausen diğer üyelerin Hz. Ali'nin
üstünlüğünü tanımak istemedikleri için Emevî sülâlesinden oldukça yaşlı olan Hz.
Osman'ı seçtiklerini söylemektedir. Ona göre Hz. Osman adaylar arasında en gevşek ve
niteliksiz olanı idi. Onlar bu nedenle onu tercih ediyorlar, başlarına yeni bir Ömer
istemiyorlardı. Ancak yanılmaktaydılar, çünkü Hz.Osman'ın zayıf özellikleri aşireti
tarafından değerlendirilecek ve Hz. Osman'ın iktidarı boyunca yönetimde söz sahibi
olacaklardır.261 Watt ise Hz. Osman'ın o gün için kuruldaki en nitelikli devlet adamı
olması ihtimalini yüksek görmektedir. Mekke'li iş adamlarının önemli bir bölümü
Ümeyyeoğullarındandı ve onlar idarecilik vasıflarına da haiz bulunmaktaydılar. Böyle
olunca Hz. Osman'ın da benzer özellikleri tevarüs etmesi düşünülebilecektir.262
b. Ümeyyeoğullarını İktidara Taşıyan Sebepler
İslâm'ın erken dönemleri siyasî açıdan incelendiğinde halifelik seçimlerinde eski
kabile geleneklerin belli bir paya sahip olduğu görülebilir.263 Kabile etkenini yadsımak
şöyle dursun, sosyolojik açıdan baktığımızda asabiyet Arap toplum yapısının bir gerçeği
olarak karşımıza çıkar. Bu bölüme koyduğumuz başlıktan kastettiğimiz devlet
yönetiminde kabileler arası kıyasıya devam eden bir çekişmenin, nihayet Hz. Osman'ın
iktidara gelmesiyle Ümeyyeoğulları lehine döndüğü değil, fakat İslâm öncesi
dönemlerden beri devam eden Benî Haşim ve Benî Ümeyye çekişmesinin Hz. Osman
döneminde bir bakıma yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu durum Hz. Osman'ın halife olarak
seçilmesi kadar halifeliği döneminde gerçekleşenlerle de ilgilidir. Kabilecilik açısından
gelinen noktada kendi uygulamalarının etkisi olmakla beraber, daha önemlisi onun
halifeliğinin Emevîler tarafından değerlendirilmesi ve iktidarı döneminde
259 Hitti, (a.g.e.), I, 274; Durî, (a.g.e.), s. 94. 260 Zeydan, (a.g.e.), IV, 46. 261 Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu, s. 19. 262 Watt, İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, s. 64. 263 Durî, İslam İktisat Tarihine Giriş, s. 26.
44
Ümeyyeoğullarının kendilerini adeta devletin sahipleri olarak görmeleridir.264
Mekke'nin fethine kadar Hz. Peygamber'e karşı sürekli muhalefette bulunan
Ümeyyeoğulları, bundan sonra belki de hiç beklemedikleri bir şekilde, değer gördüler
ve önemli görevler almaya başladılar. Ümeyyeoğulları içinde eskiden beri idare
konusunda yetenekli kişiler bulunmaktaydı. Buna bağlı olarak onlar yönetim işlerinde
tecrübe sahibiydiler. İslâm'dan önce Mekke'de "kıyade" görevini Ümeyyeoğullarından
Abdüşems almış, ondan sonra da bu görev bu sülâlenin elinde kalmıştı. Bedir
savaşından sonra Mekke'de idare, Ümeyyeoğullarından Ebû Süfyan'ın uhdesine
geçmişti. Başta Muaviye olmak üzere bazı Ümeyyeli gençler de Ebû Süfyan'ın yanında
yetişmişlerdi. Hz. Muhammed onların bu konudaki tecrübelerini göz önünde
bulundurarak, Ümeyyeoğullarından bazı kişileri önemli memuriyetlerde
görevlendirmiştir.265 Hz. Peygamber'in onlara vermiş olduğu bu görevlerde onları,
siyasî anlamda kazanma düşüncesi de etkili olmalıdır. Biz bu bölümde Hz. Osman
dönemine kadar özellikle Ümeyyeğullarının, buna bağlı olarak da bir bakıma siyasî
rakipleri kabul edebileceğimiz Haşimoğullarının devlet yönetimindeki rolleri üzerinde
duracağız.
Ümeyyeoğullarının iktidara gelmesine karşı en ciddi reaksiyon gösteren
tarihçilerden birinin Makrizî olduğunu görmekteyiz. Makrizî Ümeyyeoğullarının
Haşimoğullarına rağmen nesep olarak Hz. Peygamber'e uzaklıklarını dile getirdikten
sonra nasıl olupta hilafete el uzattıklarına şaşırdığını belirterek onların bütün olumsuz
yönlerini bir bir ortaya koyuyor. O, bu konuyu ele aldığı "et-Tenazu' ve't-Tehasum Fîma
Beyne Benî Ümeyye ve Benî Haşim" isimli risalesinde İslam öncesinden başlayarak
Abbâsiler dönemi dâhil Emevî-Haşimî çekişmesini kendi bakışıyla değerlendiriyor.
Makrizî şunları söylemektedir: "Yemin ederim ki Ümeyyeoğullarıyla hilafet arasındaki
mesafeden daha uzak bir mesafe yoktur. Zira Ümeyyeoğullarının hilafete gelmeleri için
de ortada hiçbir sebep yoktur. Onların 'Biz Kureyşliyiz.' diyerek kendilerini Kureyş'le
özdeşleştirmelerinden başka bu işle hiçbir alakaları yoktur."266
Hz. Peygamber'in Ümeyyeoğullarından yaptığı ilk atama, Ebû Abdurrahman
Attâb b. Esîd b. Ebi'l-As b. Ümeyye b. Abdişems el-Kureşî el-Emevî'dir. Attâb,
264 Lewis, (a.g.e.), s. 84. 265 Adem Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, İnsanYay., İstanbul, 2003, s. 60. 266 Makrizî, (a.g.e.), s. 13–14; Takıyyuddin Makrizî, "en-Nizâ ve't-Tehâsum fî mâ Beyne Benî Ümeyye ve
Benî Hâşîm", çev. Abdulhalik Bakır, Ortaçağ Tarih ve Medeniyetine Dair Çeviriler, Ankara, 2004, s. 117–118.
45
Mekke'nin fethi esnasında Müslüman olmuştu. H. 8 / (8m. 630) yılında Mekke'nin
fethinden sonra başlamış olduğu valilik görevine, Hz. Ebû Bekir ile aynı günde vefatına
kadar devam etmişti. 267 Aynı zamanda Osman b. Affan'ın amcasının oğlu olan Attab'ın,
pek çok yönden nitelikli bir kişi olduğu anlaşılmaktadır.
Allah Resulü'nün, San'a'ya atadığı kişi yine Ümeyyeoğullarından Halid b. Saîd
idi.268 Hz. Peygamber onu hicretin onuncu yılında Yemen'in zekâtlarını toplamak
amacıyla göndermişti. Allah Resulü vefat ettiğinde o, Yemen'deki görevine devam
ediyordu.269
Hz. Peygamber, Bahreyn'e Ebân b. Saîd b. el-Âs b. Ümeyye'yi vali olarak atadı.
Ebân b. Saîd, Ümeyyeoğullarının müttefiki olan el-Alâ b. el-Hadremî'nin görevden
alınmasından sonra Bahreyn'in kara ve denizinden sorumlu amili idi. Amr b. Saîd b. el-
Âs b. Ümeyye de Hz. Peygamber vefat ettiği zaman Teyma, Hayber, Tebük ve Fedek
beldelerinde yöneticiydi. Hz. Peygamber vefat ettiğinde Necrân amili Ebû Süfyan b.
Harb b. Ümeyye idi.270
Makrizî, Hz. Peygamber döneminde Ümeyyeoğullarından ya da onların
müttefiklerinden devlet işlerinde görevlendirdiği kişiler hakkında ayrıntılı bilgiler
vermektedir. O, onların Allah Resul'ü tarafından önce fetih hareketlerinde
görevlendirilmeleri, sonra da Müslümanlar tarafından fethedilen beldelere Emevilerden
yapılan atamaların onların iktidar açısından önlerini açtığını ve Haşimoğullarının aksine
onları ümitvar kıldığını ifade etmektedir.271
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer döneminde uygulanan kabileler arası denge
politikasına rağmen, yapılan atamalarda kabile olarak Ümeyyeoğulları ve diğer
kabilelerden de bazı isimler ön plana çıkarken, özellikle Haşimoğullarının yönetimden
uzak tutulduklarını görmekteyiz. Duruma Benî Ümeyye açısından baktığımızda bizi
şöyle bir manzara karşılamaktadır. Hz. Ebû Bekir Hz. Peygamber'in
Ümeyyeoğullarından Mekke valisi olarak atadığı Attab b. Esîd'i görevinde bıraktı.272
Ümeyye ailesinden olan Osman b. Affan'ı ise kâtiplik görevine getirdi.273 Hz.
267 Vâkıdî, (a.g.e.), III, 889–959; İbn Hişâm, (a.g.e), IV, 83; Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 123; Makrizî,
(a.g.e.), s. 45–46. 268 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 123; Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 111; Makrizî, (a.g.e.), s.46. 269 Makrizî, (a.g.e.), s.46. 270 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 123; Makrizî (a.g.e.), s. 46–47. 271 Makrizî (a.g.e.), s. 48–49. 272 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 123; Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 138; Taberî, (a.g.e.), II, 352. 273 Taberî, (a.g.e.), II, 351.
46
Peygamber'in Yemen bölgesine idareci olarak atadığı Halid b. Saîd b. el-Âs, Amr b.
Saîd b. el-Âs, Ebân b. Saîd b. el-Âs kardeşler Hz. Peygamber vefat edince
görevlerinden çekildiler. Onlar Hz. Ebû Bekir'e Ebû Uhayhaoğulları olarak Allah
Resulünden sonra hiç kimse adına çalışmayacaklarını söylediler. Onlar Rumlarla
savaşmak için Şam tarafına gittiler ve o bölgede katıldıkları savaşlarda öldüler.274
Onların bu davranışı üyesi oldukları Ümeyyeoğulları kabilesinin Hz. Ebû Bekir'in
halifeliğine muhalefetiyle ilişkili olarak değerlendirilebilir.275 Hz. Ebû Bekir h.13 / m.
634 yılında Şam fetihlerine çıkacak olan orduya Halid b. Saîd b. el-Âs'ı komutan olarak
görevlendirmişti. Ancak Halid daha önce Hz. Ebû Bekir'in halifeliğe getirilişi ile ilgili
olarak Hz. Ali ve Hz. Osman'a çıkışmıştı. Hz. Ömer bu durumu gündeme getirerek onun
bu görevden geri çekilmesini istedi. Aşırı ısrarları üzerine Hz. Ebû Bekir onu bu önemli
görevden alarak Teyma'da bulunan Müslümanlara gönderdiği yardımcı kuvvetin başına
getirdi.276 Hz. Ömer Halid b. Saîd b. el-Âs'a verilen sancağın Yezid b. Ebî Süfyan'a
verilmesini teklif etti. Hz. Ebû Bekir bu öneriyi olumlu karşılayarak Yezid'i Şam'a
çıkan ilk ordunun başına komutan olarak atadı.277 Hz. Ebû Bekir'in
Ümeyyeoğullarından278 komutanlık verdiği kişilerden biri de Velid b. Ukbe'dir.279
Hz. Ebû Bekir döneminde başlayan Şam fetih hareketleri Hz. Ömer döneminde
de hızlanarak devam etti. H.14 / (m. 635) yılında gerçekleşen Dımeşk kuşatmasında
Yezid b. Muaviye başkomutanlık görevini yürütürken, kardeşi Muaviye öncü
kuvvetlerin başındaydı.280 Fetihten sonra bu bölgedeki savaşlarda başkomutan olan Ebû
Ubeyde şehrin idaresini Yezid b. Muaviye'ye bırakarak Hıms seferine çıktı.281 Yezid
daha sonra Dımeşk'in sahil şehirlerinde fetihlere devam etti. Bu arada kardeşi Muaviye
de yanında bulunmaktaydı. Bu bölgede yapılan savaşlarda Müslümanlar büyük başarılar
kazanıyorlardı.282
Hz. Ömer h.17 / (m. 638) yılında Muaviye b. Ebî Süfyan'ı Ürdün yöresine vali
olarak atadı. Bu yılda ortaya çıkan Amevas taunu binlerce Müslümanla birlikte
başkomutanlardan önce Ebû Ubeyde, ardından onun yerine tayin edilen Hazrec 274 Makrizî (a.g.e.), s. 47. 275 Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s. 70. 276 Taberî, (a.g.e.), II, 331–332. 277 Taberî, (a.g.e.), II, 331; İbn A'sem, (a.g.e.), I/II, 83. 278 İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, V, 451. 279 Taberî, (a.g.e.), II, 332. 280 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 133. 281 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 137. 282 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 133.
47
kabilesinin Benî Seleme kolundan Muaz b. Cebel'in ölümüne sebep oldu. Bu
gelişmeden sonra Hz. Ömer Suriye bölgesinin tamamını Yezid b. Ebî Süfyan'nın
kontrolüne verdi. Yezid'in ölümü üzerine halife onun sorumlu olduğu bölgeye Muaviye
b. Ebî Süfyan'ı atadı.283 Bu durumdan son derece memnun olan Ebû Süfyan'ın Hz.
Ömer'e teşekkür ettikten sonra şöyle dediği rivayet edilir: "Ey Mü'minlerin emiri
akrabalık seni bağladı."284 Muaviye'nin Şam valiliğine atanması Benî Ümeyye için
memnuniyet verici bir gelişme idi. Benî Haşim ise eski rakipleri olan bir aileden böyle
bir atamanın gerçekleşmesine olumsuz bakıyorlardı. Hiç şüphesiz bu,
Ümeyyeoğullarının Hz. Ömer'den kazandıkları önemli bir zaferdi. Katılmış olduğu
fetihlerde elde ettiği başarılar Muaviye'nin politik etkinliğini artırmaktaydı. Öyle ki,
Şam bölgesinde müstakil davranabilecek bir konuma gelme yolunda adım adım
ilerliyordu. Nitekim o Ümeyyeoğullarının Şam bölgesi fetihlerindeki başarılarının bir
meyvesi olarak Hz. Osman dönemine kudretli bir idareci olarak girdi.285 Hz. Ömer'in
Ümeyyeoğullarından savaşlarda komutanlık verdiği ve ayrıca yönetici olarak tayin ettiği
kişilerden biri de Velid b. Ukbe'dir.286
Bu konu üzerinde özellikle çalışarak Benî Ümeyye'nin aşama aşama devlet
yönetimini ele geçirmesini şiddetle kınayan Makrizî'nin söylediklerinden çıkarılacak
sonuç şudur; Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer döneminde Haşimoğullarının
yönetimden uzak tutulması, doğrudan Ümeyyeoğullarının işine yaramıştır. Mekke'nin
fethiyle beraber Araplar nezdinde kaybettikleri itibarlarını böylece daha sonraki
yöneticilik ve fetih hareketlerinde gösterdikleri başarılarıyla kurtarmış oldular. Nihayet
şûra olayına gelindiğinde her ne kadar ilk Müslümanlardan olsa da kabile açısından
kendi adayları olan Osman b. Affan'ın seçilmesiyle arzu ettikleri noktaya gelmiş
oldular. Böylece Ali b. Ebî Talip'e karşı zafer kazandılar. Câbirî, bu olayın nedenini
ifade ederken o güne kadar yaşananlara atfen Ümeyyeoğullarının zaten başından beri
devletin sahipleri olduklarını ifade etmektedir.287
Görüldüğü üzere Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde gelişmeler
Ümeyyeoğullarının lehine, Haşimoğullarının aleyhine gelişti. Ümeyyeoğulları kısa
sürede gelişmelere ayak uydurarak fetih hareketlerinde büyük başarılara imza attılar.
283 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 194; Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 145–146. 284 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 146. 285 Ömer Ferruh, Tarihu Sadri'l-İslâm ve'd-Devleti'l-Emeviyye, Beyrut, 1976, s. 105. 286 Taberî, (a.g.e.), II, 485. 287 Câbirî, (a.g.e.), s. 299.
48
Hz. Ebû Bekir halife seçildiğinde Hz. Ali ve Hz. Abbas Haşimilerin liderleri
konumundaydılar. Bu dönemde Haşimoğullarından yönetici seçilmediği gibi yönetici
seçimi konusunda da onlara danışılmamıştı. Böylece onlar olayların dışında kaldılar.
Her geçen gün Ümeyyeoğullarının yönetim ve insanlar nezdindeki değeri arttı.288
Durum, Haşimoğulları ve Ümeyyeoğulları ilişkileri açısından
değerlendirildiğinde iki kabile arasında Mekke'nin fethinden önce başlayan ve fetihle
beraber kemale eren yumuşama ve dostluk, Hz. Peygamber ve ilk iki halife döneminde
de sürdü. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde dostluğun devam etmesi, önemli
ölçüde bu iki halifenin Kureyş'in Teym ve Adiy kollarından olmalarıyla açıklanabilir.
Böylece Ümeyyeoğullarıyla Haşimoğulları arasında hilafet nedeniyle bir çekişme
yaşanmamıştır.289 Bununla beraber Hz. Ali'nin ve onun şahsında Haşimoğullarının
siyasî alanda devre dışı bırakılması Emevî-Haşimî çekişmesinde birinci grubun avantajlı
konuma geçmesini sağladı.290 İki kabile arasındaki çekişmenin kendisini açık bir şekilde
tekrar şûra olayında gösterdiği söylenebilir.
Bütün bunların yanı sıra şunu belirtmek gerekir ki Hz. Osman ilk
Müslümanlardan idi ve sahabe içinde seçkin bir yeri vardı. Onun, Hz. Peygamber
döneminde olsun, kendisinden önceki iki halife döneminde olsun, gerek idarî konularda
gerek toplumsal konularda Müslümanlar için çok hizmeti olmuştu.291 Şûradaki adaylarla
karşılaştırıldığında liyakat olarak da kendisinin halifeliği hak ettiği söylenebilir.
Nitekim Hz. Ömer şûrayı açıkladıktan sonra adayların zafiyetlerini belirtmişti. Bunlara
o günkü konjoktürel değerlendirmeler ilave edildiğinde sonucun yine Hz. Osman lehine
döneceği görülecektir.
B. Hz. Osman'ın Halife Seçilmesinden Sonra Kabilecilik Açısından Yaşanan
Gelişmeler
a. Fetihlerden Sonra Kabilelerin Yerleşimi
Hz. Ömer fetihlerden elde edilen cizye, haraç ve diğer vergilerden doğan
gelirleri sistemli bir biçimde Müslümanlara dağıtmak amacıyla divan müessesesini
kurdu. Divan teşkilinde asıl dayanak kabile oldu. Fey'den hisse alacaklar aileleriyle
288 Adnan Demircan, Ali Muaviye Kavgası, Beyan Yay., İstanbul, 2002, s. 31. 289 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, s. 221. 290 Apak, Asabiyet, s. 134. 291 Akarsu, (a.g.e.), s. 25–44.
49
birlikte kabile esasına göre divan defterlerine kaydedildi.292 Bu divanlarda nesepten
hareket edilmesi asabiyet duygusunu harekete geçirdi. Hz. Ömer muhtemelen bunun
farkındaydı. Ancak o, nesep çizelgelerini kabilelerin siyasî olarak kamplara bölünmeleri
için değil, iktisadî sistemin gereği olarak kullanmıştı. Araplar'da düzenli ordu birlikleri
bulunmadığı için savaşlara kabile birlikleri halinde gitmeleri kaçınılmazdı. Buna bağlı
olarak kurulacak olan ordugâh şehirlerinin kabile sistemi esasına göre düzenlenmesi
gerekiyordu.293
Hz. Ömer döneminde fetihlerin geniş bir coğrafyada devam etmesi, Arap
göçlerini beraberinde getirdi. Gerçekleştirilen fetihlerden başarılı sonuçlar alınınca
Basra, Kûfe, Fustat gibi yeni şehirler kuruldu. Ordugâh olarak kurulan bu şehirlerde
yerleşim planları kabile merkezli olarak yapılıyordu.294 Özellikle Hz. Ömer ve Hz.
Osman dönemlerinde yeni kurulan bu şehirlere Arap yarımadasının farklı bölgelerinden
Arap kabileleri yerleştirildi.295 Yeni kurulan şehirlerde kabileler yeni güç dengeleri
oluşturdular. Bu durumda dar kapsamlı kabile asabiyeti yerini soy asabiyetine bıraktı.
Hemdân, Mezhic, Kinâne, Cüzam asabiyeti yerine Nizar, Mudar, Rebia, Adnan ve
Kahtan asabiyeti söz konusu oldu.296 Aslında Hz. Ömer bunu engelleyecek tedbirler
almıştı. Irak'a yönelmeyi tercih eden kabileleri Suriye'ye, Suriye'yi tercih edenleri tam
aksine gönderiyordu. "Böylelikle Ömer zamanında "fetih" kabileleri bağımsız ama
doğrudan iletişim ve kaynaşma içinde birimler olarak askerî karargâhlarda (emsâr)
toplamakla belirginleşen yeni bir kabile durumu yaratmıştır. Öyle ki bu durum bir
yandan genel asabiyetleri arıtıyor, bir yandan da birbirine karşı uyarıyordu."297
Arap göçleri fetihlerle irtibatlıydı. Dolayısıyla yerleşim her zaman planlı bir
şekilde gerçekleşmedi. Farklı bölgelere akan kabile grupları şehirlerde karışık kabile
oluşumlarını da beraberinde getirdi.298 Ülke genelindeki yeni kabile yerleşimi siyasî
gelişmeleri doğrudan etkiledi. Bu yeni durum zaman zaman çeşitli şekillerde kabileler
arası sürtüşmelere sebep oluyordu. Özellikle Hz. Osman döneminin ikinci yarısında
fetihlerin durması, kabile üyelerinin iktidara karşı sıkıntılarını su yüzüne çıkardı. Bu
292 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 153. Taberî, (a.g.e.), II, 452–454; Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 138–139. 293 Apak, Asabiyet, s. 171. 294 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 138–139. 295 Apak, Asabiyet, s. 172. 296 Apak, Asabiyet, s. 173. 297 Câbirî, (a.g.e.), s. 314–315. 298 İhsan Nass, el-Asabiyyetü'l-Kabeliyye ve Eseruhâ fi'ş-Şi'ri'l-Emevî, Dâru'l-Yekzeti'l-Arabiyye,
Beyrut, 1964, s. 213.
50
dönemde ortaya çıkan siyasî karışıklıkları daha net görebilmek için, ülkenin genelindeki
kabile iskânı üzerinde durmamız gerekmektedir.
İyâd, Bekr, Benî Tağlib, Kudaa ve Kelb kabileleri İslâm öncesi dönemden beri
Irak ve civarında yaşıyorlardı. Hz. Ebû Bekir zamanında Halid b. Velid bu kabilelerle
savaşmış ve onları itaat altına almıştı.299 Bu arada Müslüman olan bu kabilelerin Hz.
Ebû Bekir ve Hz. Ömer tarafından bölgeye gönderilen diğer kabilelerle birleşerek bu
coğrafyada Müslüman Arapları temsil ettikleri anlaşılmaktadır. Irak'a genellikle Mudar
ve Rebia'ya mensup kabileler göç etmişti. Bununla beraber içlerinde Yemen asıllılar da
vardı.300
H. 17 / (m. 638) yılında halifenin emriyle Kûfe şehrini kuran Sa'd b. Ebî
Vakkas301 Yemenli kabileleri şehrin doğusuna yerleştirirken, Nizarlılarları batı kısmına
yerleştirdi.302 Kûfe'de başlangıçta Yemen asıllı kabileler Nizar kabilelerine göre
çoğunluktaydı.303 Bu bölgeye kabilelerin tam manasıyla yerleşimi Cemel savaşından
kısa bir süre önce tamamlandı. Kûfe'ye yerleşen kabileler şöyledir:
Hemdan ve Himyer, Mezhic, Eş'ar ve Tay, Kureyş, Kinâne, Esed, Temîm,
Dâbbe, Ribab, Kays, Abdülkays, Kinde, Hadramut, Kudaa, Mehre, Ezd Becîle, Has'am,
Huzaa, Ensâr.304 Kûfe'ye farklı ırklardan insanların yanı sıra birçok nesepten Arap
kabileleri yerleşti.305 Şehrin nüfusu Hz. Ali'nin başkenti buraya taşıması sonucunda
hızla artış göstermiş olmalıdır. Ancak Sıffîn savaşında Hz. Ali'nin tahkimi kabul etmesi
yüzünden başta Temîm kabilesinden Araplar olmak üzere binlece Kûfeli ondan ayrıldı.
Ziyad'ın Irak valiliği döneminde ise Kûfeli savaşçı sayısının 60 bin dolayında olduğu
belirtilmektedir.306
Basra, h. 14 veya 16 (m. 635–636 veya 637) yılında Utbe b. Ğazvân tarafından
kuruldu.307 Daha önce bu civarda yaşayan Temîm ve Bekr kabileleri bu şehre
299 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s.118–119. 300 Câbirî, (a.g.e.), s. 315. 301 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 274. 302 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 275–276. 303 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 276. 304 Minkarî Nasr b. Müzahim, Vak'atü Sıffîn, thk. ve şerh, Abdüsselâm Muhammed Harun, el-
Müessesetü'l-Arabiyyetü'l-Hadîse, Kahire, 1962, s. 117. 305 Kûfe'nin demoğrafik yapısı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. M. Mahfuz Söylemez, Bedevîlikten
Hadârîliğe Kûfe, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2001, ss. 95-171. 306 Casim Avcı, "Kûfe", DİA, Ankara, 2002, XXVI, 339–340. 307 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 341–342; Taberî, (a.g.e.), II, 438–439.
51
yerleştirildi.308 Bunlara Ezd ve Abdüşems kabileleri de eklendi.309 Şehirde yaşayan
kabileleri şöylece sıralayabiliriz:
Temîm, Dâbbe, Ribab, Abdülkays, Bekr b. Vâil, Ezd ve Ehlü'l-Aliye310 yani
Kureyş, Kinâne, Becîle, Has'am, Müzeyne ve Esed kabileleri. Basra'da yaşayan
kabileler arasında bu bölgeye hâkim olanlar Temîm ve Bekr b. Vâil'in çeşitli kollarıydı.
Hicaz'dan gelen Kureyş, Kinâne ve Kays Aylan bunlara göre daha azdı. Doğu Arabistan
ve Uman'dan gelip buraya yerleşen Abdülkays ve Ezd kabileleri daha sonraki yıllarda
bölge siyasetinde aktif rol oynamışlardır.311
Hz. Ömer Basra ve Kûfe karargâh şehirlerini kurduğunda, Medine'de sorun
çıkaran Haşimoğullarını Kûfe'ye, düşmanlarını da Basra'ya göndermişti. Bu uygulama
Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde iki şehrin birbirine düşman olmasında önemli rol
oynadı.312
Şam bölgesine İslâm öncesi dönemlerden itibaren Ğassân, Tenûh, Lahm,
Cüzam, Kudaa ve Kelb kabileleri başta olmak üzere Yemen asıllı kabileler
yerleşmişlerdi. Hâkimiyet Kelb kabilesi başta olmak üzere Yemenlilerdeydi. Buradaki
çekişme Yemenli Kelb kabilesi ile Mudarlı Kays kabilesi arasındaydı. Bu kabilelerin
yanı sıra Suriye'de Kays kabilesinin kollarından Hevazin, Gatafan ve Süleym gibi
kabileler de vardı.313 Suriye kabile düzeni açısından Irak'tan farklı bir yapı arzediyordu.
Buradaki Arapların tamamı buraya göç yoluyla gelmemişlerdi. Bunların önemli bir
bölümü İslâm'dan önce ve sonra da Gassânîler olarak bilinen Araplardı.314 Fetihlerden
sonra Ebû Ubeyde Şam bölgesindeki çeşitli yerlere savaşçı grupları yerleştirmişti.
Müslümanların bölgeye gelmesiyle İslâm'ı kabul eden Araplar da bu iskân planına dâhil
edildi. Ayrıca fetih amacıyla gönderilmeyip çöllerden gelen Kays kabilesinden bazı
zümreleri de buraya yerleştirdi.315
Muaviye, Şam ve Cezîre bölgesinde Hz. Osman'ın valisi olunca halife ona
Arapları şehir ve köylerden uzak ve hiç kimsenin üzerinde hakkı bulunmayan topraklara
yerleştirmesini emretti. Bu emir üzerine Muaviye Temîm kabilesini er-Râbiye'ye, Kays,
308 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 336. 309 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 366–367. 310 Minkarî, (a.g.e.), s. 117. 311 Abdülhâlik Bâkır, "Basra", DİA, İstanbul, 1992, V, 110. 312 Ferruh, (a.g.e.), 104. 313 Câbirî, (a.g.e.), s. 314–315. 314 Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu, s. 26. 315 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 155.
52
Esed ve başka kabilelerden çeşitli grupları da el-Mâzihîn ve el-Müdeybir'e yerleştirdi.
Diyârmudar'ın bütün bölgelerinde aynı uygulamayı yaptı. Rebia kabilesi mensuplarını
da kendi yurtlarına yerleştirdi.316
Müslümanlar Mısır fethine devam ederken burada kurulan Fustat şehrini
ordugâh olarak kullandılar.317 Mısır fetih hareketleriyle birlikte buraya gelen ve yerleşen
Yemen kabileleri için diğer bir merkez olmuştu.318 Mısır'da kabile çekişmelerinin Kûfe
ve Basra'ya göra daha zayıf olduğu görülmektedir.319 Bununla beraber Hz. Osman'a
karşı girişilen harekette Mısır'a yerleşen kabilelerin girişimleri inkâr edilemez bir öneme
sahiptir.
Horasan fetihleri Hz. Ömer'le başlayarak Hz. Osman zamanında devam etti.
Bölge fetihlerinde asıl olarak Abdullah b. Âmir'in emrindeki Basralılar görev aldı.320
Bunun yanında buradaki savaşlara Kûfelilerden katılanlar da olmalıdır. Daha sonra bu
Basra ve Kûfelilerin bölgeye yerleştiklerini düşündüğümüzde Horosan'da Kûfe ve
Basra'dakine benzer bir kabile yapısının bulunduğunu söyleyebiliriz. Bölgedeki planlı
Arap iskânı ise Muaviye döneminde gerçekleşti.321
Şüphesiz bu sözünü ettiğimiz bölgelerde adlarını andıklarımızdan başka
kabileler de yaşamaktaydı. Zaten kuşakların değişmesi kabile zenginliğini beraberinde
getirirken, Arap göçleri de ülke genelindeki kabile çeşitliliğini sürekli artırmaktaydı.
b. Ümeyyeoğullarında Kabilecilik Kültürünün Yeniden Dirilmesi
Hz. Osman'ın halife seçilmesi Ümeyyeoğulları için bir anlamda yeni bir
başlangıç oldu. Mekke'nin fethinden sonra kendilerine verilen görevlere rağmen devlet
mekanizmasında ikinci planda kalan Benû Ümeyye bu yeni dönemde eski konumlarını
yeniden kazanma şansını yakaladı.322 Bu durumu çok net olarak ifade eden kişi Ebû
Süfyan olmuştur. Ammar b. Yasîr'in bildirdiğine göre Osman b. Affan halife seçildiği
zaman Ümeyyeoğulları onun evinde toplandılar. O dönemde gözleri görmeyen Ebû
Süfyan aralarında Emevîlerden başka kimse olup olmadığını sorduktan sonra şöyle
konuştu: "Ey Ümeyyeoğulları, hilafeti çabuk kazanın. Allah'a yemin olsun ki, onun
316 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 182. 317 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 214. 318 Câbirî, (a.g.e.), s. 315. 319 Apak, Asabiyet, s. 179. 320 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 204. 321 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 400. 322 Apak, Asabiyet, s. 141.
53
sizin olmasını arzu ediyordum. Hilafet artık sizin çocuklarınıza miras kalacaktır." Bu
sözleri duyan Hz. Osman onu azarladı.323 Onun akrabalarına yaptığı bu konuşma
Ümeyyeoğullarının hilafete bakışını göstermesi açısından ilgi çekicidir.
Bu konuyla ilgili diğer bir rivayette şunlar kaydedilir: Hz. Osman halife
seçildiğinde Ebû Süfyan, Hz. Hamza'nın mezarı başına gelerek şöyle demişti: "Allah,
sana rahmet etsin ey Ebâ Umâre, bugün bizim elimize geçen bir şey için bizimle
savaştın". Ayrıca Ebû Süfyan'ın, Hz. Hamza'nın mezarının başına gelerek ayağıyla
tekmeleyip: "Ey Hamza! Dün bizimle uğruna savaştığın şeye bugün biz sahip olduk.
Oysa biz hilafete Teym ve Adiy'den daha layık idik." dediği de rivayet edilir.324
İslâm, Araplar arasında öteden beri gelen geleneksel kabilecilik anlayışını her ne
kadar kaldırmış ise de Hz. Peygamber döneminden itibaren gün geçtikçe kavmiyetçilik
uç vermeye başlamıştı.325 Hz. Osman'ın halife seçilmesi, yeni dinin getirilerini süratle
fark eden Mekke'nin eski oligarşik sınıfının başarısına dönüştüğü görülür. Özellikle
Ümeyyeoğulları Medine'de o zamana kadar hâkim olan diğer kabilelerden ciddi şekilde
rahatsız idi. Onların yönetime dönük ihtirasları Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in verdiği
görevlerle her ne kadar söndürülmeye çalışıldıysa da başarı sağlanamadı. Onlar ancak
idarenin kendilerine geçmesiyle amaçlarına ulaşacaklardı. Hz. Osman Emevîlerden Hz.
Peygamber'in önde gelen sahabileri içinde tek kişiydi ve halife olabilecek itibara sahipti.
Hz. Osman'ın halife seçilmesi Ümeyyeoğullarının zaferi oldu. Yeni halifenin
akrabalarının da etkisi altında kalarak devletin önemli mevkilerine bu sülâleden
kimseleri yerleştirmesiyle bu zafer pekişmiş oluyordu.326
c. Atamalarda Kabile Faktörü
İktidara geldiği ilk yıldan itibaren Hz. Osman'ın yaptığı atamalar, onun idarî
politikasının değerlendirilmesi açısından büyük önem taşır. O, görevlendirmelerinde
tercihlerini özellikle kendi akrabalarından yana kullanmıştı.327 Bu akrabalarından devlet
kâtibi Mervan b. Hakem ve bazı valilerin tutum ve davranışları, ayrıca bu paralelde
yaşanan gelişmeler ülkede büyük sorunlar yaratacak, başlayan isyan hareketi Hz.
323 Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 352–353. 324 Makrizî, (a.g.e.), s. 57. 325 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 267. 326 Lewis, (a.g.e.), s. 84. 327 Taberî, (a.g.e.), II, 693; Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 13.
54
Osman'ın öldürülmesi sonucunu doğuracak, bununla beraber sular halifenin
öldürülmesiyle de durulmayacaktır.
Hz. Osman'ın akrabalarına karşı duyduğu yakınlık iki şekilde açıklanabilir. O
karakter olarak ailesine düşkün bir kişiydi. Bununla beraber onun bu niteliği, akrabaları
tarafından kanaatimizce istismar edildi. Ümeyyeoğulları Hz. Peygamber'in ailesi gibi
Abdümenaf soyuna mensuptu. Onlar aynı soya mensup olan Haşim ve
Muttaliboğullarına göre daha kuvvetli ve zengin olmalarına rağmen, Hz. Peygamber
döneminde büyük nüfuz kaybına uğramışlardı. İşte Hz. Osman'ın sözünü ettiğimiz iyi
vasfı Benû Ümeyye sülâlesinin eski itibarlarını kazanma hırslarını kamçılamış ve Hz.
Osman'ın bu yönü onlar tarafından sömürülmüştür.328
İkinci nokta şöyle açıklanabilir: Eyalet valileri çok geniş yetkilerle
donatılmışlardı. Hz. Osman merkezden uzak yerlerde kontrolü sağlamak amacıyla
muhtemelen kendisine bağlı kalacaklarını düşündüğü yakınlarını bu görevlere getirmeyi
tercih etmişti. Oysa kendisinden önceki iki halife de vali ya da komutan atamalarında
akrabalık bağını dikkate almadıkları gibi daha çok liyakat ve kabile dengelerini
gözetmişlerdi. Ancak Hz. Osman akrabalarının hırslarına mağlup olmuştu.329
Bununla beraber Hz. Osman'ın yönetici olarak atadığı akrabalarının zafiyetleri
bir kenara bırakılırsa kabiliyetli idareciler oldukları söylenebilir. Onlar gerek iç
siyasette, gerek dış siyasette genel olarak başarılıydılar. Ancak Arap siyasal yapısı
onların bazı söz ve davranışlarını kaldırmamıştır. Burada hemen ifade edelim ki ülkede
yaşanan olumsuzluklar sadece Hz. Osman'ın ve valilerinin icraatlarıyla da açıklanamaz.
Hz. Osman halife seçildiğinde büyük eyaletlerdeki valiler Kûfe'de Sakîf (Kays)
kabilesinden Muğîre b. Şu'be,330 Basra'da Eşar (Yemen) kabilesinden Ebû Musa el-
Eş'ârî,331 Mısır'da Sehm (Kureyş) kabilesinden Amr b. el-Âs,332 Şam'da Benû Ümeyye
(Kureyş) kabilesinden Muaviye b. Ebî Süfyan333 idi.334
328 Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu, s. 19; Fığlalı, Çağımızda Îtikadî İslâm Mezhepleri, s. 38. 329 Fığlalı, (a.g.e.), s. 38. 330 İbn Sa'd, (a.g.e.), IV, 284. 331 İbn Sa'd, (a.g.e.), IV, 105. 332 İbn Hacer, (a.g.e.), VIII, 56. 333 Taberî, (a.g.e.), II, 587; İbn Hacer, (a.g.e.), X, 207. 334 Taberî, (a.g.e.), II, 587.
55
ca. Kûfe
Hz. Osman devlet başkanlığı görevine başlayınca Hz. Ömer'in vasiyeti üzerine
ilk siyasî icraatını gerçekleştirerek h. 24 (m. 644–645) yılında Sakîf kabilesinden Kûfe
valisi olan Muğîre b. Şu'be'yi azledip, yerine Zühreoğulları'ndan Sa'd b. Ebî Vakkas'ı
atadı.335 O bu konuda şöyle söylemiştir: "Ben Muğîre'yi herhangi bir kötülük veya
hıyanetinden dolayı değil, benden önceki halifenin vasiyetinin gereği olarak görevinden
aldım ve yerine Sa'd'ı tayin ettim." Başka bir rivayete göre Hz. Ömer'in vasiyeti üzerine
Hz. Osman onun valilerini bir yıl müddetle görevde tutmuştur. Bu rivayete göre o,
hilafetinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra h. 25 (m. 645–646) yılında Muğîre'yi
azlederek yerine Sa'd'ı atamıştır.336 Kûfe Hz. Ömer zamanında doğudaki fetihler için
karargâh olarak kurulan bir şehirdi. Daha sonraları fetihlere katılan Güneyli Araplar için
yerleşim birimi yapılan Kûfe, Hz. Ömer ve Hz. Osman döneminde problemlerin yoğun
olarak yaşandığı bir merkeze dönüştü.337
H. 26 (m. 646–647) yılında gelişen bir olay Sa'd b. Ebî Vakkas'ın azliyle
sonuçlandı. Sa'd Kûfe beytülmalinden sorumlu olan Abdullah b. Mes'ûd'dan bir miktar
borç almıştı. Ödeme vakti gelince Abdullah b. Mes'ûd borcu istedi, Sa'd ödeyemeyince
aralarında tartışma oldu. İkisi arasında yaşanan bu sorun büyüyerek Kûfe'ye maloldu.
Taberî bu olayın Kûfe halkı arasında meydana gelen ilk anlaşmazlık olduğunu ifade
etmektedir. Bu ihtilaf üzerine Hz. Osman Sa'd b. Ebî Vakkas'ı Kûfe valiliğinden alarak
yerine kendisinin ana bir kardeşi olan Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt'ı atadı.338 Onun Kûfe
valiliği yaklaşık bir buçuk yıl sürmüştü.339 Velîd b. Ukbe bundan önce Hz. Ömer
döneminde atandığı el-Cezîre valiliği görevini yürütmekteydi. O, Kûfe'ye gelip göreve
başladığında Sa'd b. Ebî Vakkas ona şöyle dedi: "Bizden ayrıldıktan sonra senin zekân
mı arttı, yoksa biz mi ahmaklaştık?" Velîd b. Ukbe bu söze şöyle cevap verdi: "Ey Ebû
İshak, ne biz zekileştik, ne de sen ahmaklaştın, fakat kavim bize yöneldi,340 hakkımızda
böyle düşünme, her şey böyledir ve herkes böyle davranır, bu mülk bir gün birisi
tarafından, ertesi gün bir başkası tarafından yenir." Velîd b. Ukbe'nin bu sözleri
Emevilerin kabile-devlet anlayışını göstermesi bakımından manidardır. Sa'd b. Ebî
335 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 138; Taberî, (a.g.e.), II, 590. 336 Taberî, (a.g.e.), II, 590; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 79. 337 Söylemez, (a.g.e.), s. 22. 338 Taberî, (a.g.e.), II, 595–596; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 82. 339 Taberî, (a.g.e.), II, 596. 340 İbn Kuteybe, el-Mearif, s. 106; Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 138.
56
Vakkas ise, "Bu görevleri artık bir saltanat haline getirdiğinizi görüyorum." diyerek
muhtemelen idarî yapıda ortaya konan kabile kadrolaşmasına göndermede bulunmuştur.
Bu konuşma gerçekleşirken yanlarında olduğu anlaşılan Abdullah b. Mes'ûd rahatsız
olmuş olmalı ki diyaloğu şu sözleriyle bitirmiştir: "Bizden sonra insanlar kurtuluşa mı
erdiler, yoksa bozuldular mı? Bilmiyorum."341
Kûfe'de beş yıl valilik yapan Velid b. Ukbe orada bir hayli sevilmişti. Ahmet
Cevdet ashabın memuriyetleri ibadet kabul ettiklerini, oysa Emevîlerin idarî görevleri
yemeklik edindiklerini söylüyor. Ona göre Kufelilerin Velid'i sevmelerinin nedeni
ahlaklarının kötü oluşudur. Böylece her iki tarafın yaşam tarzları örtüşmüş oluyordu.342
İslâm tarihinin en sorunlu vilayetlerinden olan bu şehirde işlenen bir cinayet
Velid için sıkıntılı günlerin başlangıcı oldu. Bir gün Kûfe'lilerden bir grup genç İbn
Heyseman el-Huzâî adındaki bir adama saldırdılar. O da kılıcını çekip onlara karşı
koydu. Olayı gören Ebû Şüreyh el-Huzâî343 onları ayırmaya çalıştı, fakat başaramadı.
Gençler İbn Heyseman'ı öldürdüler. Züheyr b. Cündeb el-Ezdî, Mürevvi' b. Ebî
Mürevvi' el-Esedî, Şübeyl b. el-Ubey el-Ezdî İbn Heyseman cinayetinde adı geçen
kişiler arasındaydı. Katiller olayın hemen ardından yakalandılar. Ebû Şüreyh ve oğlu,
olayda adı geçen kişilerin katil olduklarına şahitlik ettiler. Kûfe valisi Velid b. Ukbe,
durumu Hz. Osman'a bildirdiğinde halife, onların öldürülmesini emretti. Bunun üzerine
idam edildiler. Bununla beraber doğabilecek bir kan davasını engellemek için, valinin
isteği üzerine bir barış antlaşması yapılması istendi.344
Velid b. Ukbe, Hz. Ömer döneminde Benû Tağlib kabilesinin zekâtlarını
toplamakla görevlendirilmişti. Velid bu kabileden Hıristiyan bir şair olan Ebû Zübeyd
ile o zaman tanışmıştı. Ebû Zübeyd'in dayıları onun alacağına zorla el koymuşlardı.
Velid de onun hakkının iadesini sağlamıştı. O, bu durum nedeniyle Velid'den çok
memnun kalmış ve Müslüman olmuştu.345 Daha sonra Kûfe'ye yerleşen Ebû Zübeyd
burada Velid ile dostluğunu sürdürmüş, hatta bir gün sarhoş olduğu halde vali ile
mescide girmişti.346 Daha önce Ebû Heyseman'ın katillerinin vali tarafından
öldürtülmesi nedeniyle bunların akrabaları Velid b. Ukbe'nin vereceği bir açığın ardına
341 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 82, 83. 342 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 276. 343 Ebû Şüreyh el-Huzâî Medine'den Kûfe'ye gelip yerleşmişti. Bak. İbnü'l-Esîr, III, 105. 344 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 105. 345 Bu rivayetin aksine Ebû Mihnef Ebû Zübeyd'in Müslüman olmadığını Hristiyan olarak kaldığını
bildirmektedir. Bkz. Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 140, 141; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 105. 346 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 140, 141.
57
düşmüşlerdi. Bir ara Velid b. Ukbe'nin kendisini takip eden birisi tarafından içki içtiği
söylendi. Bu söz Kûfe'de birtakım spekülâsyonlara neden oldu. Cündeb, bir grup insanla
birlikte Abdullah b. Mes'ûd'a gelerek Velid'in gece gündüz içki içtiğini söyledi. İbn
Mes'ûd onlara "Kim birimizin ayıbını örterse biz de onun gizli yönlerini araştırıp
durmayız." diyerek karşılık verdi. Velid bu tarafsız cevabı duyunca rahatsız oldu ve
Abdullah b. Mes'ûd'a gelerek bu nedenle tartıştı.347
Kûfe'ye Zürâre adında bir sihirbaz gelmişti. Bu sihirbazın yaptığı gösterilerle
insanları yanlış anlayışlara sürüklediği düşünülmüş olacak ki Velid, Abdullah b.
Mes'ûd'dan onun hakkında görüş istedi. O da sihirbazın öldürülmesini emretti. Velid
onu öldüreceği sırada, Cündeb'in de aralarında bulunduğu bir topluluk oraya ulaştı ve
sihirbazı Cündeb öldürdü. Bunun üzerine Velid Cündeb'i hapsederek, durumu Hz.
Osman'a bildirdi.348 Hz. Osman, tazirle cezalandırılarak serbest bırakılmasını emretti.
Ancak Cündeb'in hapsedilmesine kızan Ezd kabilesi mensupları Hz. Osman'a giderek
Velid b. Ukbe'nin azledilmesini istediler. Bu istekleri halife tarafından geri çevrildi.
Onlar Kûfe'ye döndüklerinde etraflarına epey adam topladılar. Öte yandan Ebû Zeynep
ve Ebû Müverri' isimli kişiler kendisiyle sohbet ederken Velid'in uyuya kalması üzerine
onun elindeki mührü alarak Medine'ye geldiler ve onun içki içtiğine dair Hz. Osman'a
şikâyette bulundular. Bunun üzerine halife Velid'i Medine'ye çağırarak onun yanında
şikâyette bulunan iki kişiye, Velid'in içki içtiğini gördüklerine dair şahitlik edip
edemeyeceklerini sordu. Onlar "Hayır." cevabını verince bu defa Hz. Osman Velid'in
içki içtiğini nasıl iddia ettiklerini sorduğunda onlar, Velid'in sakalından şarap
damladığını gördüklerini söylediler. Hz. Osman Saîd b. el-Âs'a, Velid'e had
uygulamasını emretti. Bu uygulamanın her iki tarafın aileleri arasında bir düşmanlığa
neden olduğu söylenmektedir. Daha doğru kabul edilen diğer bir rivayette Abdullah b.
Ca'fer b. Ebî Talip'in had uyguladığı kaydedilmiştir.349
Velid'in azledilmesiyle ilgili olarak kaynaklarda geçen diğer bir rivayete göre,
Velid b. Ukbe bir gün içkili olduğu için Kûfe halkına sabah namazını dört rekât olarak
kıldırdı. Sonra cemaate dönüp "Daha da artırayım mı?" diye sordu. Bu olaydan oldukça
rahatsız olan Abdullah b. Mes'ûd, Hz. Osman'a gelerek durumu açıkladı. Velid b.
347 Taberî, (a.g.e.), II, 610; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 106. 348 Mes'ûdî, (a,.g.e.), II, 348. 349 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 105, 106; İbn Haldun Abdurrahman b. Muhammed, Tarîhu İbni Haldun
Kitabu'l-İber ve Divanü'l-Mübtedei ve'l-Haber, Müessesetü'l-Alemî li'l-Matbûat, Beyrut, 1971, II, 134.
58
Ukbe'nin içki içtiğini öğrenen Hz. Osman, h. 30 / m. 650 yılında onu Kûfe valiliğinden
azlederek yerine yine Emevîlerden Saîd b. el-Âs'ı tayin etti. Hz. Osman, Hz. Ali'ye had
uygulaması için emir verdi. Hz. Ali de bu görevi Abdullah b. Ca'fer'e havale etti.350
Saîd b. el-Âs'ın Kûfe valiliğinden alınması Hz. Osman'ın arzusu dışında,
benzerlerine uymayan bir gelişme olduğundan onu farklı bir başlık altında ele aldık. Bu
değişiklikle Kûfe valiliğine Ebû Musa el-Eş'ârî atanacak,351 fakat ülkede sular çoktan
bulanmış olacaktır.
cb. Mısır
Mısır Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Amr b. el-Âs'ın girişimi sonucunda
fethedildi. Amr Mısır topraklarının müslümanların güç kazanması açısından önemini
belirterek Mısır'a sefer için halifeden izin istemişti.352 Hz. Ömer onayladıktan sonra h.
18 (m. 639) / h. 22 (m. 642–643) yılları arasında yapılan savaşlarla Mısır'ın tamamı
fethedilmiş oldu.353
Mısır Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Amr b. el-Âs tarafından yönetildi.354 Hz.
Osman halife seçildiğinde farklı bir uygulamaya gitti. O Mısır'ın tamamında iki kişiyi
birden görevlendirdi. Yeni duruma göre Amr Mısır genel valiliği görevini yürütürken,
Abdullah harac amilliği görevini yerine getirecekti. Amr bu görevlendirmeden rahatsız
oldu. Abdullah b. Sa'd Hz. Osman'a bir mektup göndererek Amr b. el-Âs'ın vergi ile
ilgili konulara müdahale ettiğini bildirdi. Aynı şekilde Amr b. el-Âs halifeye gönderdiği
mektupta Abdullah b. Sa'd'ın savaş işlerine karıştığını yazdı. Amr Hz.Osman'dan haraç
amilliği görevinin de kendisine verilmesini istiyordu.355 Ancak Amr Mısır'dan haraç ve
cizye olarak iki milyon dinar toplamışken, Abdullah b. Sa'd aynı vergileri dört milyon
dinar olarak topladı. Bunun üzerine Hz. Osman, "Senden sonra ineğin sütü çoğaldı."
demek suretiyle Abdullah'ın ekonomide başarılı olduğunu ve ondan sonra Mısır
gelirlerinin iyice arttığını belirtti. Bundan rahatsız olan Amr, "Bu nedenle siz onun
çocuklarını arıklattınız.356 Emir ineği sağarken ben boynuzlarını tutan olmak
350 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 107. 351 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 223. 352 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 147–148. 353 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 176–178; Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 214–232; Ya'kûbî, (a.g.e.), II,
147–148. 354 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 194. 355 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 224; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 88; Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 278–279. 356 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 217.
59
istemiyorum."357 demek suretiyle tepkisini dile getirdi. Bunun üzerine Hz. Osman Amr
b. el-Âs'ı Mısır valiliğinden alıp yerine tam yetkiyle Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh'i
atadı.358 Böylece bu iki kişi arasındaki anlaşmazlık h. 27 (m. 647–648) yılında Amr b.
el-Âs'ın azli ve halifenin sütkardeşi ya da anabir kardeşi359 olan Abdullah b. Sa'd'ın vali
olarak atanmasıyla sonuçlandı.360
cc. Basra
Hz. Osman h. 29 (m. 649–650) yılında Ebû Mûsa el-Eş'ârî'yi Basra, Osman b.
Ebi'l-As'ı da Fâris valiliğinden alarak bu iki bölgeye Abdullah b. Âmir b. Küreyz'i vali
olarak atadı.361 Abdullah b. Âmir Hz. Osman'ın dayısının oğluydu. Bu değişiklik Hz.
Osman'ın hilafetinin üçüncü yılında ortaya çıkan bir isyan nedeniyle yaşandı. Ebû Mûsa
el-Eş'ârî ayaklanmayı bastırmak için insanları savaşa teşvik etmek amacıyla bir
konuşma yaptı. O konuşmasında savaşa yaya olarak katılmanın daha faziletli olduğunu
söylemişti. Bunun üzerine Müslümanlardan bir bölümü sefere yaya olarak çıkmaya
karar verdiler. Diğer bir grup ise "Acele etmeyelim, valinin nasıl davranacağını
bekleyelim, şayet o söylediği şekilde hareket ederse biz de ona uyarız." dediler. Ebû
Mûsa sefer için köşkünden çıkarken eşyasını kırk katıra yüklemişti. Bunu gören
Müslümanlar onu davranışı nedeniyle eleştirerek, engel olmaya kalktılar. Ebû Mûsa
onları azarladı. Bu gelişmeden sonra bazı kişiler Hz. Osman'a gelerek valilerini şikâyet
ettiler ve onun azledilmesini talep ettiler. Ayrıca onlar her istedikleri konuda kendilerine
soru sorulmamasını rica ettiler. Hz. Osman onlara vali olarak kimi istediklerini sordu.
Ğaylân b. Hareşe adındaki bir Basralı: "Topraklarımızı yiyen bu adamdan başka kim
olursa olsun kabul ederiz. Aranızda oldukça düşkün olup da onu bu düşkünlüğünden
kurtarmak istediğiniz bir kimse yok mu? Ey Kureyş kabilesi, bu Eş'âr kabilesine
mensup ihtiyar adam daha ne zamana kadar bu toprakların kanını emecek?" diye
haykırdı. Hz. Osman durumun ciddiyeti üzerine Ebû Mûsa el-Eş'ârî'yi Basra
valiliğinden azledip, yerine Abdullah b. Âmir b. Küreyz'i atadı.362 Bu tayin nedeniyle
Hz. Ali, Talha ve Zübeyr Hz. Osman'a "Ömer sana Ümeyyeoğullarını insanların
357 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 225. 358 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 164; Taberî, (a.g.e.), II, 656; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 151; Ostrogorsky, (a.g.e.), s.
107. 359 İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 151. 360 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 88. 361 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 200. 362 Taberî, (a.g.e.), II, 604–605; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 99–100.
60
boyunlarına yük etmemeni vasiyet etmemiş miydi?" diyerek kınadılar. Halife onlara
herhangi bir cevap vermedi.363 Ebû Mûsa el-Eş'ârî bu değişikliği öğrendiği zaman "Size
mal biriktiren ve haraç toplayan genç bir çocuk geliyor. O nineleri, teyzeleri, halaları
cömert olan birisidir. İki ordu onun emrine verilmiştir." demek suretiyle eleştirmişti.
Valilik görevine atanmasından sonra Ebû Mûsa ve Osman b. Ebi'l-As es-Sakafî'nin
Umman ve Bahreyn'deki orduları birleştirilerek bu sırada yirmi beş yaşında olan
Abdullah b. Âmir'in emrine verildi.364
Basra'da Kureyş kabilesi ile aynı soydan gelen Mudarlılar çoğunlukta iken
Yemen kökenli kabileler azınlıkdaydı. Hz. Ömer muhtemelen kabile asabiyetini
engellemek maksadıyla halkının ekseriyeti Yemenli olan Kûfe, Şam ve Mısır'a Mudarlı
valiler atamıştı. Yine aynı amaçla halkının çoğu Mudarlı olan Basra'ya Yemen kökenli
Ebû Mûsa el-Eş'ârî'yi vali tayin etmişti.365 Hz. Osman döneminde büyük eyaletlere
halifenin akrabalarının tayin edilmesi kabile asabiyetine doğrudan destek sağladı. Bu
durum Basra'da çoğunluğu oluşturan Mudarlıların Yemen kökenli valilerinin yerine
kendilerine etnik olarak daha yakın Kureyşli birinin atanmasını istemelerine neden
olarak gösterilebilir.366
Abdullah b. Âmir'in valilik görevinin hakkını büyük ölçüde verdiği söylenebilir.
Fetihlerde gösterdiği başarıların yanı sıra şehrin imar edilmesinde önemli çalışmaları
oldu.367 Onun döneminde Basra küçük bir ordugâh şehri olmaktan çıkıp, körfezin
doğusundaki bölgelerin idaresinden sorumlu bir merkez haline geldi. Bahreyn de
Basra'ya bağlanarak bu bölgenin divanları buraya nakledildi. Böylece Abdullah'ın
yönettiği şehir büyük bir iktisadî büyüme gerçekleştirdi.368
cd. Şam
Arapların Dimaşk olarak adlandırdıkları Şam genel anlamda Suriye topraklarını
ifade etmektedir. Şam bu bölgenin ticari ve kültürel olarak en büyük merkezi
durumundaydı. Bu önemi coğrafi konumuyla da ilgili olup oldukça eski dönemlere
363 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 139. 364 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 200; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 100. 365 Tâha Hüseyin, (a.g.e.), I, 114. 366 Kenan Ayar, "Ebû Mûsâ el-Eş'arî'nin İdari Ve Siyasi Faaliyetleri", Din Bilimleri Akademik Araştırma
Dergisi, www.dinbilimleri.com/dergi, Yıl: 1, Sayı: 3, 2001. 367 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 200–206. 368 Mustafa Fayda, "Abdullah b. Âmir", DİA, İstanbul, 1988, I, 84.
61
kadar uzanır.369 Hz. Ömer döneminde Ümeyyeoğulları kabilesinden Muaviye b. Ebî
Süfyan'ın vali tayin edildiği Şam eyaletinde Hz. Osman herhangi bir değişikliğe
gitmedi. Ayrıca Ümeyr b. Sa'd idaresindeki Humus ve Kinnesrin şehirlerini ve Abdullah
b. Alkame tarafından yönetilen Filistin topraklarını da onun idaresine dâhil etti.370 Ebû
Süfyan İslâm'ın erken dönemlerinden Mekke'nin fethine kadar Hz. Peygamber'e karşı
Mekke önde gelenleriyle birlikte mücadele etti. Muaviye bu yıllarda babası vasıtasıyla
Kureyşlilerin anladığı manada idare usullerini kavrama fırsatı buldu.371 Müslüman
olduğu tarih hakkında kaynaklarımızda farklı bilgiler bulunmakla birlikte anne ve
babasıyla birlikte Mekke'nin fethinde Müslüman olduğu görüşü ağır basmaktadır.372 Hz.
Peygamber'in Huneyn savaşında sonra Muaviye ve kardeşi Yezid'i Müellefe-i kulûb'ten
kabul edip onlara ganimetlerden yüzer deve vermesi bu durmu kanıtlar mahiyettedir.373
Hz. Peygamber'e vahiy kâtipliği yaptığı da rivayet edilen Muaviye, Suriye
fetihlerinde ağabeyi Yezid'in yanında komutan olarak büyük başarılara imza attı.374 Hz.
Ömer Yezid'i Ürdün valiliğine atadı. Muaviye Yezid'in hastalanması üzerine ordu
komutanlığına getirildi ve bu arada Kayseriya Muaviye tarafından fethedildi. Yezid'in
vefatı üzerine Hz. Ömer onu ağabeyisinin sahip olduğu bütün yetkilerle Şam ve
çevresine vali tayin etti.375
Muaviye'nin siyasî grafiği Hz. Ömer döneminde yükselmeye başladı. Hz. Osman
dönemi ise onun nüfuz kazanması için büyük avantajlar getirdi. Fetihlerde elde ettiği
başarılar kadar Şam'da uyguladığı idarî politika da onun siyasal kariyerinde etkili oldu.
Muaviye Şam'daki askerî gücünü asıl olarak Yemen kökenli olup Suriye'ye yerleşen
Kelb kabilesine dayandırdı. O bu kabileden Meysun isimli bir kadınla evlenerek bu
kabile ile akrabalık ilişkisi kurdu. Ayrıca Hz. Osman'ı da aynı kabileden Naile bt. el-
Ferafise ile evlendirmek suretiyle politik gücüne merkezden de destek sağlamış oldu.376
Muaviye hâkimiyeti altındaki insanları kendisine iyice bağlayarak idaresi döneminde
369 R. Hartmann, "Şam", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997, XI, 298. 370 Taberî, (a.g.e.), II, 618–619; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 117. 371 H. Lammens, "Muâviye", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997, VIII, 438. İrfan Aycan, Saltanata Giden
Yolda Muaviye bin Ebî Süfyan, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2001, s.26-32 372 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 459. 373 Vâkidî, (a.g.e.), III, 944–945. 374 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 123–124. 375 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 146–147; H. Lammens, "Muâviye", İA, VIII, 438; Hitti, (a.g.e.), I, 233. 376 İbn Hibban Muhammed b. Hibban b. Ahmed Ebî Hatim, Kitâbü's-Sikât, Dairetü'l-Mearifi'l-
Osmaniye, Haydarabad, 1975, II. 248.
62
Suriye'yi devletin en iyi yetiştirilmiş ve en iyi teşkilatlandırılmış askerî birliklerine sahip
eyaleti haline getirdi.377
ce. Medine
Hz. Osman'ın atamaları içinde en önemlilerinden biri de devletin merkezi olan
Medine'de amcasının oğlu Mervan b. Hakem'i devlet kâtipliğine getirmesi oldu.378 O
aynı zamanda halifenin danışmanlığını yapıyordu. Halifenin ona hangi ölçüde danıştığı
konusunda bir şey söylemek güç olsa da, Mervan'ın halifeyi yönlendirme gayretiyle
ilgili olarak elimizde hayli bilgi bulunmaktadır. Hatta onun bununla da yetinmeyerek
halife adına icraatta bulunmaya da kalkıştığı ifade edilmektedir.379
Mervan, İslâm daveti döneminde Müslümanlara en fazla eziyet eden Mekke
önde gelenlerinden Hakem b. Ebi'l-As'ın oğludur. Hakem tulekadan380 olup Mekke'nin
fethinde Müslüman oldu. Medine'ye gelen Hakem burada da Hz. Peygamber'e karşı
saygısız tutumlarını sürdürüp, devlet sırlarını ifşa edince Taif'e sürgün edildi. Mervan da
babasıyla birlikte gitmek mecburiyetinde kaldı. Bu sürgün nedeniyle ona "Tarid
b.Tarid" yani kovulmuş oğlu kovulmuş adı verildi.381 Onlar ne Hz. Peygamber ne de
Hz. Osman'dan önceki iki halife döneminde Medine'ye dönebildiler. Hz. Osman bu
konuda Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'den ricada bulunmuşsa da bu girişimler sonuçsuz
kaldı. Hz. Osman halife seçilince amcası Hakem'in ve oğlu Mervan'ın Medine'ye
dönmesine izin verdi. Müslümanlar halifenin bu davranışından rahatsız oldular.382 Hz.
Osman Hz. Peygamber'in bu konuda kendisine söz verdiğini, fakat yapmak için vakit
bulunamadığını ifade etti.383
Böylece iktidarın bütün kilit görevleri Benû Ümeyye'ye teslim edilmiş oluyordu.
Bir açıdan yetkilerin bu şekilde tek kabilenin elinde toplanması, resmen değil fakat
pratik olarak saltanat yönetimini anımsatmaktadır.384 Bir karşılaştırma yaptığımızda Hz.
Osman'ın tayin politikasının gerek Hz. Peygamberin gerekse kendisinden önceki iki
377 H. Lammens, "Muâviye", İ.A., VIII, 438,439. 378 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 223; Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s. 130. 379 H. Lammens, "Mervan", İA, M.E.B Yay., Eskişehir, 1997, VII, 777. 380 "Tuleka": "Serbest bırakılanlar ve salıverilenler" anlamına gelen bu tabir, İslâm tarih geleneğinde
müslümanlığı Mekke'nin fethinden sonra kabul edenler için aşağılayıcı bir sıfat olarak kullanılagelmiştir.
381 H. Lammens, "Mervan", İA, VII, 777. 382 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 164. 383 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 282. 384 Ebu'l-A'la el-Mevdûdi, Hilâfet ve Saltanat, çev. Ali Genceli, Hilâl Yay., İstanbul, 1980, s. 130.
63
halifenin yaklaşımından farklı olduğu görülecektir. Hz. Peygamber Ali b. Ebî Talip
dışında Benû Haşim'den önemli bir görevlendirme yapmamıştır. Hz Ebû Bekir ve Hz.
Ömer ise kendi akrabalarını devlet yönetiminden özellikle uzak tutmuşlardır. Onlar Hz.
Muhammed döneminde etkisi önemli ölçüde kırılan kabile asabiyetinin tekrar
dirilmesine imkân vermek istemiyorlardı.385 Ancak Hz. Osman'ın atamalarına ters bir
açıdan bakacak olursak ilginç bir durumla karşılaşırız. Önceki üç dönemde
Ümeyyeoğulları'nın çeşitli görevlerle ön plana çıkmalarını açıklamıştık. Dolayısıyla bir
bakıma Hz. Peygamber, Hz Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in bir derecede gerçekleştirdikleri
bu uygulamayı Hz. Osman bütün önemli valilikleri akrabalarına vermek suretiyle
tamamlamıştır. Böylece o, atamalar konusunda gerçekleştirdiği icraatlarla şûrada
verdiği söze uygun hareket etmiyordu. O, Abdurrahman b. Avf'a kendisinden önceki iki
halifenin yolundan gideceğine dair söz vermişti. Yine Hz. Ömer ondan şayet halife
olursa Benû Ebî Muayt'ı insanların başına musallat etmemesini istemişti.386 Hz.
Osman'ın akrabalarına karşı lütufkâr tutumu devam ettikçe kabilelerin sorgulamalarının
şiddeti de arttı.
d. Hz. Osman Dönemi Fetih Hareketlerinde Kabile
Arap geleneklerinde müstesna bir mevki olan komutanlık görevine İslâm
öncesinde kıyade deniliyordu.387 Kıyade onu üstlenen kişi ve kabile için büyük bir itibar
vesilesiydi. Bu dönemde Ümeyyeoğullarının itibarı da mal ve evlat çokluğunun yanısıra
Kureyş kabilesindeki ordu komutanlığına bağlı bulunuyordu.388
Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin döneminde komutanlık devlet başkanının
görevlerinden biriydi. Sağlığında bütün orduların genel komutanı Hz. Peygamber,
sonraki dönemlerde halifeydi. Zamanla genişleyen topraklar ve değişen şartlar
halifelerin bütün savaşlara bizzat katılmasını engelledi.389 Genel olarak Hulefa-i Raşidin
döneminde gerçekleşen fetihlerde komutanlık görevini valilerin ya da halife ve valiler
tarafından tayin edilen kişilerin üstlendiğini görmekteyiz. Hz. Osman zamanında da bu
uygulama devam etti. Tabiatıyla büyük eyalet valilerinin hepsi Emevî ailesinden olunca
385 Apak, Asabiyet, s. 143. 386 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 29. 387 Çağatay, (a.g.e.), s. 129; Yaşar Çelikkol, (a.g.e.), s. 239. 388 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, s. 81. 389 M. Zeki Terzi, Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn Döneminde Askerî Teşkilât, Sönmez Yay.
Samsun, 1990, s. 41.
64
savaşlarda da genel olarak komutanlık görevini üstlenmiş oluyorlardı. Şunu hemen ifade
etmek gerekir ki bu dönemde fetihlerden başarılı sonuçlar elde edildi. Ancak bu
başarıların daha sonra yaşanan iç karışıklıklara müsbet bir etkisinden pek
bahsedemiyoruz. Buna ilave olarak bazı savaşlarda kabilecilik anlayışından
kaynaklanan ciddi problemler de yaşandı.
Fetih orduları kabile savaşçılarından oluşuyordu. Askerler ise geçimlerini maaş
ve ganimetten sağlıyorlardı. Bunula beraber tamamı fetihlere katıldığı halde kabilelerin
tamamına kıyasla ancak küçük bir azınlık bundan kazançlı çıkmıştı.390 Başından beri
savaşlara katılan askerler asıl olarak Arap kabilelerinden meydana geliyor ve bunlar da
kabile esasına göre divan defterlerine kaydediliyordu.391 Etkisini ciddi anlamda
Emevîler döneminde gösterse de mevalinin "askerlik divanına" kayıtla olmaksızın
savaşlara katılması da farklı bir şikâyet konusuydu.392
Hz. Osman döneminde atamalara bağlı olarak yaşanan önemli gelişmelerden
biri, vali değişikliklerinin gerçekleştirildiği yakın dönemlerde, fethedilmiş bölgelerde
halkın yapılan antlaşmaları bozarak devlete isyan etmesidir. Bu beldelerde düzenin
sağlanması yeni seferleri gerektirdi. Hiç şüphesiz bu durum ülke açısından önemli bir
yük olmaktaydı. Örneğin böyle bir gelişme Hz. Osman'ın Velid b. Ukbe'yi Kûfe'ye tayin
etmesinden sonra Velid'in Azerbaycan valisi olan Ukbe b. Ferkad'ı azletmesi üzerine
yaşandı. Azerbaycan halkı daha önce yapmış oldukları antlaşmayı bozarak devlete
başkaldırdılar. Velid b. Ukbe bu bölgede devletin egemenliğini yeniden kurmak
amacıyla h. 25 (m. 645–646) yılında Azerbaycan üzerine bir sefer düzenledi ve yaptığı
savaşı kazanarak antlaşmayı yineledi. Antlaşmaya göre onlardan sekiz yüz bin dirhem
alınacaktı. Bu çevrede yapılan savaşlarda çok sayıda esir ve yüklü miktarlarda da
ganimet kazanıldı.393 Ayrıca Velid b. Ukbe, Kuteybe b. Ma'n b. Malikoğullarından
Selman b. Rebîa el-Bahilî'yi Berzea'ya gönderdi. Buranın halkı Ermeni idi. O bu
bölgeden başarılı sonuçlar elde etti.394 Bu çatışmaların hemen ardından Hz. Osman
Velid'e yazdığı bir mektupta ondan Şam valisi Muaviye'ye yardım etmesini istiyordu.
Velid hemen bir ordu hazırlayıp Bizans askerlerine karşı destek olmaları için Şam'a
390 Durî, İslam İktisat Tarihine Giriş, s. 32. 391 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 153; Taberî, II, 452. 392 Durî, İslam İktisat Tarihine Giriş, s. 60. 393 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 83. 394 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 196; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 83-84; Hakkı Dursun Yıldız (İlmî Müşavir
ve Redaktör), Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Kombassan A.Ş., Konya, 1994, II, 198.
65
önderdi. Bizans topraklarına yapılan akınlardan fevkelade kazançlı sonuçlar elde
edildi.395 Ermeniye, Tiflis ve bu civarda yapılan savaşlarda aldığı olumlu neticelerle
adından söz ettiren komutanlardan biri de Habib b. Mesleme'dir.396
Saîd b. el-Âs Kûfe valiliği görevine atanmasının hemen ardından (h. 30 / m.
650–651) içinde Hasan b. Ali, Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Amr,
Abdullah b. Zübeyr Abdullah b. Ömer ve Huzeyfe b. Yeman'ın da bulunduğu büyük bir
orduyla Taberistan'a hareket ederek burayı fethetti.397 Şamlıların da iştirak etmiş olduğu
Ermeni cephesi savaşlarında Kûfe, Basra ve Şam askerleri arasında Kur'an okuma
konusunda neredeyse çatışmaya dönüşecek ihtilaflar çıktı ve anlaşmazlık ancak
Medine'ye taşınmak suretiyle çözüme bağlandı.398
Saîd b. el-Âs Kadisiye ve Eyyam halkına haber göndererek onları methetmiş ve
içlerinden ihtiyaç sahibi kimseleri kendisine bildirmelerini istemişti. Durumu öğrenen
Kûfeliler vali aleyhinde konuşmaya başladılar. Hz. Osman yaşanan gelişmeler üzerine
Kûfelilere yazdığı mektupta hakka sarılmalarını, aralarında fitnenin bir hayli
yaygınlaştığını söyledikten sonra kendilerinin haklarının mutlaka onlara verileceğini,
Irak halkının hakkı olan payın mutlaka onlarla birlikte şehirlerde yaşayan insanlara
ulaştırılacağını ifade etti. Fakat bir sorun vardı. Onların payları şehirlerinden
çıkarılanlarla nasıl ödenecekti. Halife şöyle bir çözüm bulmuştu. Onlar ellerinde
bulunan payı diledikleri şekilde tasarruf edebilecekler, Hicaz ya da Yemen'e götürüp
satabileceklerdi. Bu duruma sevindiler. Ardından bu insanlar fetihlerden kazandıkları
ganimetleri çeşitli kabilelerden kimselere hoşnut olacakları fiyatlarla satmaya
başladılar.399 Ancak satın alanlar zaten zengindiler ve satış bedelini onlar belirliyordu.
Sonuç paylarını satanların aleyhine gelişti. Onlar bu şekilde iktisaden zayıflamış
oldular.400
H. 32 / (m. 652–653) senesinde komutanlığını Abdurrahman b. Rebîa el-
Bahilî'nin yaptığı bir orduyla Hazar Hakanlığına karşı bir sefere çıkıldı, ancak bu sefer
başarısız olduğu gibi komutan Abdurrahman b. Rebîa'da öldürüldü. Onun vefatı üzerine
395 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 83. 396 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 83. 397 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 205; Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s.330; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 109–
110. 398 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 111–112; Bu olayla ilgili detayları "Kur'an'ın Kureyş Lehçesine Göre
Düzenlenerek Çoğaltılması" bölümünde ele aldığımızdan burada tekrarlamayı uygun bulmadık. 399 Taberî, (a.g.e.), II, 613; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 109. 400 Câbirî, (a.g.e.), s. 365.
66
Saîd b. el-Âs, Selman b. Rebîa'yı bu bölgeye vali olarak atadı. Aynı zamanda o
Kûfeliler üzerine de Huzeyfe b. el-Yeman'ı görevlendirmişti. Hz. Osman Habib b.
Mesleme komutasında bir grup askeri onlara yardım etmesi için gönderdi. Yeni gelen
bu askerlerin başına Selman geçince Habib bu durumu kabul etmek istemedi.
Komutanlık rekabeti askerler üzerinde de etkisini gösterdi. Şamlılar gerekirse Selman'ı
dövebileceklerini söylediler. Bunun üzerine Kûfeliler de benzer şekilde Habib'i dövüp,
hapsedebileceklerini, karşı çıkmaları halinde ise aralarında kan dökmeye kadar varacak
bir çatışmanın yaşanacağını ifade ettiler. Bu olay İbnü'l-Esîr'de Kûfelilerle Şamlılar
arasında ilk ihtilaf olarak kaydedilir.401 Komutanlık nedeniyle yaşanan bu çekişme
Araplarda bu makamın değerini göstermesi bakımından olduğu kadar, kabileler arası
rekabetin boyutlarını sergilemesi bakımından da dikkat çekicidir.
Abdullah b. Âmir Basra valisi iken Fars halkı ayaklanarak vali Ubeydullah b.
Ma'mer'i öldürdü. Bunun üzerine Abdullah b. Âmir bölgeye hareket etti. İsyanlar
bastırıldı, Gur, İstahr402 ve Darabcird şehirleri fethedildi. Abdullah b. Âmir h. 31 / m.
(651–652) yılında önce ayaklanan Horasan, ardından Kuhistan ve Nisabur üzerine
yürüdü. Ahnef b. Kays da emrindeki orduyla Toharistan ve Mervu'r-Ruz'a hareket etti.
Bu bölgelerde yaşanan savaşlarda Müslümanlar galip gelerek pek çok yeri fethettiler.
Ayrıca Kirman, Sicistan ve Kabil Abdullah b. Âmir döneminde fethedildi. Bu arada
Harizm'de de savaşlar yapıldı, ancak başarı sağlanamadı.403 Bu savaşlar esnasında
Ahnef'in bir grup süvariyle düşman üzerine gönderdiği Akra b. Hâbis et-Temîmî'ye
söyledikleri kabileye yaptığı vurgu açısından önemlidir: "Ey Temîmoğulları, birbirinizi
seviniz ve birbirinize muhabbet besleyiniz…" O, sözlerine İslâm'a bağlılık ifadeleri ve
savaş hukukunun gerektirdiği değerlerin açıklamasıyla devam etti.404
Muaviye b. Ebî Süfyan'ın valisi olduğu Şam bölgesinde sağlam bir idare vardı.
Muaviye'nin başarılı stratejileriyle yönetim ve halk arasında tam bir uyum hâkimdi. Bu
uyum fetih hareketlerine de yansımaktaydı. Muaviye'ye bağlı ordular Bizans
kuvvetleriyle birçok savaş yaparak Antakya ve Tarsus'a kadar ulaştılar. Muaviye Şam
ve Cezîre askerlerini aldığı kalelere yerleştirerek geri döndü.405 Ayrıca Muaviye h. 33 /
401 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 131–133; Yıldız, İslâm Tarihi, II, 198. 402 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 201. İbn A'sem, (a.g.e.), I/II, 337–338. 403 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 203; İbn A'sem, (a.g.e.), I/II, 338–341; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 119–
129. 404 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 126. 405 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 86.
67
(m. 653–654) senesinde bizzat kendisinin de katıldığı Rum seferinde Malatya önlerine
kadar ilerledi.406
Kuvvetli bir donanma olmaksızın Bizans'a karşı mücadelenin
yürütülemeyeceğini anlayan ilk devlet adamı Muaviye olmalıdır.407 O en önemli
başarılarından birini de denizcilik sahasında gerçekleştirdi. Bilindiği gibi o daha önce
deniz seferi için Hz. Ömer'den izin istemiş, fakat bu isteği kabul görmemişti. Hz.
Osman halife olunca Muaviye bu defa aynı konuda yeni halifeye müracaatta bulundu.
Aşırı ısrarları üzerine Hz. Osman Muaviye'nin teklifini kabul etti. Böylece Müslümanlar
deniz seferi için hazırlanan donanmayla h. 28 / (m. 648–649)'de Kıbrıs'a haraket ederek
adayı fethettiler.408 Kıbrısın fethinin üzerinden çok geçmeden ada halkı Rumlarla ittifak
yaparak Müslümanlarla yaptıkları antlaşmayı bozdular. Bunun üzerine h. 33 / m. (653–
654) yılında Kıbrıs'a düzenlenen ikinci bir seferle adadaki Müslüman hâkimiyeti iyice
perçinlenmiş oldu.409 Ostrogorsky, Arapların deniz savaşlarında gösterdikleri başarıların
Bizans'ın denizdeki hegemonyasını sarstığını söyledikten sonra hilafet merkezli iç
karışıklıkların fetihlerden doğrudan sonuç alınmasını engellediğini belirtiyor.410
Bizanslılardan gelen bir teklif üzerine İskenderiye halkı Müslümanlarla yapmış
oldukları antlaşmayı bozdular. H. 25 / (m. 645–646) senesinde İskenderiye önlerine
gelen Bizans donanması şehir halkının da yardımıyla İskenderiye'yi ele geçirdi. Bu
gelişme üzerine Amr b. el-Âs güçlü bir orduyla Rumların üzerine gitti. Yaşanan şiddetli
çarpışmalardan sonra İskenderiye Rumlardan geri alındı.411 Ostrogorsky, Amr b. el-
Âs'ın Mısır valiliğinden alınmasının Bizanslılara Mısır'a taarruz için cesaret verdiğini ve
Bizans kumandanı Manuel'in kuvvetli bir donanmanın başında olduğu halde Mısır'a
yöneldiğini söylemektedir.412 Bu durumda Amr b. el-Âs'ın Mısır valiliğinden alınmış
yerine Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh'in atanmış olması ve Bizanslılara karşı eski validen
destek istenmiş olması durumu söz konusudur. Belâzurî'de böyle bir rivayet vardır.
Buna göre vali değişikliğinin hemen ardından Rumlar İskenderiye'ye inince Mısırlılar
halifeden Rumlarla yapılacak savaş bitinceye kadar Amr'ı yerinde bırakmasını istediler.
406 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 208; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 137. 407 Ostrogorsky, (a.g.e.), s. 108. 408 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 200; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 95–97. 409 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 157–158; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 137; Ostrogorsky, (a.g.e.), s. 108. 410 Ostrogorsky, (a.g.e.), s. 109. 411 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 197; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 81. 412 Ostrogorsky, (a.g.e.), s. 107.
68
Çünkü Amr savaşmayı iyi biliyor ve düşmana korku veriyordu. Hz. Osman bu teklifi
kabul etti ve savaş sonuna kadar onu görevinde bıraktı.413
Abdullah b. Sa'd h. 25 / m. (645–646) Amr b. el Âs'ın Mısır valiliği döneminde
Hz. Osman'ın emriyle Afrika'da bazı seferler tertip etti. Hz.Osman ona "Şayet Afrika'da
bazı fetihleri gerçekleştirecek olursan ele geçen ganimetlerin beşte birinin beşte birini
sana veririm."414 demişti. Ayrıca Hz. Osman, Abdullah b. Nafi' b. Abdi'l-Kays ve
Abdullah b. Abdi Nafi' b. Hars'ı donatmış olduğu bazı askerî birliklerin başına geçirerek
Abdullah b. Sa'd'ın komutasında Afrika askerleriyle bir araya gelip Endülüs üzerine
gitmelerini emretmişti. Bu askerî hareketlerden başarılı sonuçlar alındı.415
Abdullah b. Sa'd, Mısır'a vali olduktan sonra Kuzey Afrika'nın geri kalan
topraklarında fetih yapmak için Hz. Osman'dan müsaade istedi. Halife, bu konuyu
sahabilerle istişare etti. Neticede sefere çıkılmasına izin verdi. Bu orduda sahabeden
önemli isimler vardı. İslâm tarihinde İfrikiyye seferi olarak bilinen bu savaşa h. 27 / m.
(647–648) yılında çıkıldı.416 Müslümanlar ilk olarak Trablusgarp'daki (Tripoli) Rumları
yenilgiye uğratarak şehri ele geçirdi. Müslümanların hızla üzerlerine geldiklerini
öğrenen komutan Georgias başkent Subeytula'ya çekilmişti. Daha sonra karşı karşıya
gelen iki ordu şiddetli bir savaşa tutuştular. Bu arada Hz. Osman, Medine'den Abdullah
b. Zübeyr'in yönetiminde takviye bir kuvvet gönderdi. Abdullah b. Zübeyr, üstün
gayretleri ve uyguladığı savaş taktikleriyle savaşın Müslümanlar tarafından
kazanılmasını sağladı. Komutan Georgias Abdullah b. Zübeyr tarafından öldürüldü.
Rum askerleri dağıldılar. Böylece İfrikıyye'nin en önemli şehri olan Subeytula
Müslümanların eline geçti. İbnü'l-Esîr bu savaşta müslümanların o güne kadar ele
geçmeyen miktarda ganimet kazandıklarını belirtmektedir.417 Abdullah b. Sa'd
Subeytula'nın fethinden sonra askerlerini çevre şehirlere gönderdi. Her gidilen yerden
ya büyük ganimetler elde ediliyor ya da bölge halkıyla vergi karşılığında antlaşma
yapılıyordu.418 Nitekim İfrikiyye'nin ileri gelenleri kendilerini bırakması karşılığında
413 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 225. 414 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 88; Nadir Özkuyumcu, Fethinden Emevîlerin Sonuna Kadar Mısır ve
Kuzey Afrika, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1993, s. 139.
415 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 88–89. 416 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s.227–228; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 89. 417 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 89–91. 418 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 199.
69
Abdullah b. Sa'd'la üçyüz kantar altın karşılığında anlaşma yaptılar.419 Afrika
fetihlerinde elde edilen ganimetlerin beşte biri Medine'ye gönderildi. Mervan b. Hakem
Hz. Osman'ın onay verdiği bir satışla Afrika'dan gelen ganimetleri beş yüz bin dinar
karşılığında satın aldı. Farklı bir rivayette Hz. Osman'ın Afrika ganimetlerinin beşte
birini Abdullah b. Sa'd'a verdiği ya da onları Mervan b. Hakem'e verdiği
kaydedilmektedir.420 Her halükârda ganimetle ilgili olarak Ümeyyeoğulları'ndan bu iki
kişinin adı geçmektedir ki, bu durum kamuoyunda yankı bularak, daha sonraki
gelişmelerde muhalefet için başkaldırıya gerekçe gösterilecek şaibeli konulardan biri
olacaktır.
H. 34 / m. (654–655)'te Müslümanlarla Bizans arasında Zâtü's-Savâri adı verilen
deniz savaşı gerçekleşti.421 Mısır valisi Abdullah b. Sa'd, Rumlarla girdiği bu büyük
mücadelede Suriye orduları komutanı Muaviye'nin de desteğini almıştı. Müslümanlar
bu savaştan büyük bir zafer kazanarak çıktılar. Bu savaş'ta Ümeyyeoğulları'na
muhalefeti göstermesi açısından belirtilmesi gereken önemli gelişmeler oldu. İki büyük
sahabînin çocukları olan Muhammed b. Ebî Huzeyfe ve Muhammed b. Ebî Bekir bu
savaş sırasında Hz. Osman'a karşı açıkça muhalefet etmeye başladılar. Onlar Hz.
Osman'ın kendinden önceki iki halife Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in yolundan
gitmediğini, değişik uygulamalarda bulunduğunu söylüyorlardı. Abdullah b. Sa'd'ın Hz.
Peygamber'e ihanet ettiği gerekçesiyle vali atanmasını kınıyorlar, aynı şekilde Abdullah
b. Âmir ve Saîd b. el-Âs gibi kişilerin vali yapılmalarını da eleştiriyorlardı. Hz.
Peygamber'in Medine'den sürgün ettiği kimseleri ashabın muhalefetine rağmen
Medine'ye getirmesi de, Hz. Osman'ın tenkit edildiği konular arasındaydı. Bu
konuşmalar Abdullah b. Sa'd'ın kulağına gitmişti. Ancak valinin bu ikisine karşı pek
etkili olamadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber Muhammed b. Ebî Huzeyfe ve
Muhammed b. Ebî Bekir'in sözleri diğer insanlar arasında rağbet gördü ve onlara
muhalefet hareketinde siyasal destek sağlamış oldu.422
Ezd,423 Benû Bekr, Abdülkays, Kinde, Temim ve Huzaa gibi civar kabileleri
fetih hareketlerine katılarak büyük başarılar kazanmışlardı. Çoğu göçebe olan bu
419 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s.228. 420 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 91. 421 Taberî, (a.g.e.), II, 641. 422 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 117–118. 423 Mustafa Fayda, İslâmiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1982, s. 65.
70
Araplar, yapılan savaşların kendileri sayesinde kazanıldığına ınanıyorlardı.424 Bu bakış
onları merkezî idareye ve Kureyş'e karşı cüretkâr davranışlara sevketti.
Büyük fetihler sonucunda haraç arazileri çoğaldı. Ancak bu gelirler doğrudan
merkeze ulaşmıyordu. Fethedilen bölgelerin gelirleri o bölgeden sorumlu valinin
beytülmaline gidiyordu. Eyalet hazinelerinde toplanın para çeşitli şekillerde
harcanırken, savaşçılar bundan mahrum edildi ve sadece cüz'î bir miktar maaşla
yetinmeleri istendi.425 Şam valisi Muaviye bazen savaşlardan elde edilen ganimet ya da
sonradan toplanan vergi gelirlerinden Medine'ye hiç pay göndermiyordu. Diğer valiler
ise kendi eyeletlerindeki harcamalardan arta kalanı gönderiyorlardı.426 Böyle
uygulamaların insanların şikâyetlerini artırması olağandı. Bu durumda Ebû Zer ve
Ubâde b. es-Samit gibi sahabîlerin eleştirilerini anlamak kolaylaşmaktadır.
Hz. Osman döneminde yapılan fetihlerin önemli bir bölümünün daha önce
Müslümanlar tarafından fethedilen topraklarda gerçekleştiği görülmektedir. Sözü edilen
bu bölgelerde yaşanan isyan hareketleri çeşitli nedenlere bağlanabilir. Her halükârda
gerek bu sınıftaki topraklarda gerek yapılan diğer savaşlarda büyük başarılar sağlanmış
ve ciddi anlamda ganimet kazanılmıştı. Ayrıca ülke sınırlarına anlaşmayla dâhil edilen
şehir halklarıyla önemli miktarlarda vergi karşılığında mutabakat sağlanmıştı. Fetihlerle
ilgili olarak en önemli sorun ganimet ya da vergilerin değerlendirilmesi noktasında
yaşandı. Halife başta olmak üzere bütün Emevî valileri kabilelerle ortak kazanılan bu
servetin tasarrufu konusunda yine bu kabileler tarafından yargılanmaya başlandı. Hiç
şüphesiz Ümeyyeoğullarında her geçen gün yükselen aristokrat eğilim, sözü edilen
yaklaşıma destek niteliğindeydi.
Hz. Osman'ın hilafetinin ilerleyen yıllarında fetih hareketleri iyice yavaşladı.
Halifenin uygulamaları ve idarî zaafları sınırlardaki askerler arasında birtakım
huzursuzlukları gündeme getirdi. Hz. Ömer döneminde büyük fetihler yapılmış ve Arap
kabilelerinin fethedilen eyaletlere yerleştirilmesi hemen hemen tamamlanmıştı. Böylece
nüfus fazlalığının verdiği kuvvet ortadan kalkmış oluyordu. Coğrafî olarak ulaşılan
sınırlar yeni fetihleri zorlaştırıyordu. Doğuda İran'ın düşman halkı ve yüksek yaylası,
kuzeyde Anadolu ve batıda Akdeniz savaşçılar için büyük müşkiller doğuruyordu.
424 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 321. 425 H. İbrahim, (a.g.e.), II, 31. 426 Akarsu, (a.g.e.), 129.
71
Fetihlerin durması kabilelere o güne kadar ilgilenemedikleri devlet meseleleri hakkında
düşünme ve faaliyet imkânı verdi.427
e. Eyaletlerde Ortaya Çıkan Kabilecilik Reaksiyonları
Hz. Ömer zamanında kurulan Kûfe şehri428 İslâm'ın erken dönemlerinden
itibaren siyasî kargaşanın yaşandığı önemli merkezlerden birisi olarak dikkat çeker.
Burada problemler Hz. Ömer döneminde başladı. Belli aralıklarla Hz. Osman ve Hz. Ali
dönemlerinde de çeşitli şekillerde devam etti. Kabile üzerine kurulu sosyal düzende
yaşanan her olay bir şekilde kabile ilgisini gerektiriyordu.429
Atamalarla ilgili bölümde açıkladığımız Velid b. Ukbe'nin azli olayında
rivayetlerin önemli bir bölümüne göre kabileciliğin dolaylı bir etkisi bulunmaktadır.
Velid'in görevden alınması Ezd kabilesi tarafından uğradığı takip sonucunda
gerçekleşmiş gibi görülmektedir.430 Bununla beraber hedef Ümeyyeoğulları değil,
intikam alınmak istenen validir. Yani olayın kişisel yönü ağır basmaktadır. Ancak
valinin bu vak'ada adının geçmesi dahi, bunun daha sonraki olaylarda muhalifler
tarafından Benû Ümeyye aleyhine malzeme olarak kullanılmasını beraberinde
getirecektir. Herhalde vali farklı bir kabilenin üyesi de olsaydı netice değişmeyecekti.
Bunu değerlendirmek geçmişe dönük bir komplo teorisinden öteye geçmeyecek
niteliktedir.
ea. Saîd b. el-Âs'ın Sevad Arazisine Bakışına Kabile Başkaldırısı
İslâm tarihinde uzun bir süre siyasal düşünce olarak Kureyş'in diğer Araplardan
daha ayrıcalıklı olduğu ve emirlik konusunda doğal bir liyakat taşıdıkları anlayışının
egemen olduğu görülmektedir. Buna ilk tepki Yemenli Ezd ve Temim kabilesinden
geldi. Hareket noktaları, hilafet dâhil tüm değerlerin, İslâm adına savaşan bütün
Müslümanlar için eşit hak ve statüde olması kanaatiydi.431
Saîd b. el-Âs, Kûfe'ye vali olarak atanmasından sonra orada her şeye yeniden
başlamak istemişti. Halka müsbet yaklaşıyor, dengeleri korumaya çalışıyordu. Bununla
beraber Kûfe halkını belli oranda tanıdıktan sonra Hz. Osman'a göndermiş olduğu
427 Lewis, (a.g.e.), s. 84–85. 428 Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s. 274. 429 K. V. Zettersteen, "Kûfe", İA, VI, 964–965. 430 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 105–107. 431 Rayyıs, (a.g.e.), s. 54.
72
mektupta Kûfe'deki sosyal düzenin anormalliğinden şikâyet ediyordu. Sorun bu
bölgenin ilk fatihleri ile buraya sonradan yerleşen kabileler arasında yaşanıyordu. Vali
değerli kimselerin saygı görmediğini, ayak takımı ve bedevîlerin ise eşrafı oynadığını
söylüyordu. Halife ise gönderdiği cevabi yazıda valisine insanlara hakka yakınlıkları
ölçüsünde muamele etmesini ve herkesin mevkiini korumaya özen göstermesini
emretti.432
Hz Osman döneminde kabile asabiyeti açısından yaşanan en önemli gelişme
zannediyoruz bu bölümde ele alacağımız rivayetlerin konusudur. Öyle ki Kûfe'de
tutuşan bir ateş diğer vilayetlere de sıçrayacak ve Kureyş'e karşı büyük bir muhalefete
dönüşecektir.
Fetihlerle birlikte ülke toprakları genişlerken kabilelerin asabiyet ruhu da
artıyordu. Artık Ensar ve Muhacirlerin siyasî ve iktisadî konumu kabileleri rahatsız
etmeye başlamış ve eyaletlerde onların yerini Arap kabile reisleri almıştı.433 Saîd b. el-
Âs ile birlikte Kûfe'ye gelen Ümeyyeoğullarından bazı kişiler onun kimi
uygulamalarına engel olmak istediler. Ancak Saîd onları dinlemedi. O, Kadisiye gazileri
ve diğer Müslümanlarla bir araya gelip Kûfe'de huzurlu bir ortam oluşturmaya çalıştı.434
Saîd b. el-Âs, zaman zaman Kûfe seçkinleriyle konağında görüşür, sohbet
ederdi. Diğer insanlar ise ancak onlardan sonra Saîd'in yanına çıkarlardı. Bir gün Kûfe
eşrafı vali Saîd b. el-Âs ile sohbet ederlerken Esed kabilesinden Hubeyş adlı birisi şöyle
dedi: "Talha b. Ubeydullah ne kadar cömert bir adamdır." Bunun üzerine Saîd: "Evet,
en-Neşestec köyünün sahibi olan bir adam elbette cömert olur. Allah'a yemin olsun ki
benim de böyle bir köyüm ve arazim olsaydı hepinizi rahat ettirirdim." şeklinde karşılık
verdi. Abdurrahman b. Hubeyş de "Vallahi bu vadinin senin olmasını isterdim." diyerek
onun gönlünü okşadı.435 Bu arada valinin yanında bulunan ileri gelenlerden bazıları bu
konuşmalardan oldukça rahatsız oldu. Bilindiği gibi sözü edilen topraklar ve benzerleri
fetihlerle elde edilmişti ve gaziler bu araziler üzerinde doğrudan hak sahibi olduklarını
düşünüyorlardı. Hubeyş yanlış anlaşıldıklarını belirttiyse de ikna olmadılar, mecliste
yaşanan tartışma büyüdü ve orada bulunanlardan el-Eşter,436 Cündeb, İbn Zi'l-Heneke,
432 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 108. 433 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 322. 434 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 137–138. 435 Bahsi geçen yer Kûfe'ye yakın bir bölgede, Fırat kenarında daha önceden Kisra'ya ait bir araziydi. Bkz. İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III,138.
436 Neha' kabilesinden olan Malik, el-Eşter sanıyla tanınmıştır. İbn Hacer, (a.g.e.), X, 11.
73
Sa'sa'a, İbn Kevve', Kumeyl ve Umeyr b. Dâbi'î, Abdurrahman b. Hubeyş'e saldırarak
onu ve babasını dövdüler. Saîd b. el-Âs, onlara mani olmak istedi, fakat başarılı
olamadı. Bu olayı öğrenen Esed kabilesi mensupları, valilik köşkünün etrafında
toplandılar. Farklı kabile üyeleri de olay yerine geldiler. Bunun üzerine Saîd b. el-Âs,
toplananlara hitaben bir konuşma yaparak olayın büyütülmemesini istedi. Onlar da
dağıldılar. Dövülen iki kişi kendilerine geldiklerinde valiye, adamlarının onları
dövdüklerini söyledi. Saîd, durumun böyle olmadığını ifade ederek bu olayı daha ileri
götürmemelerini istedi.437
Bu konudaki ikinci rivayet durumu daha iyi açıklamaktadır. Saîd b. el-Âs'ın
evinde yapılan ve aralarında Malik b. Ka'b el-Erhabî, ile Neha' kabilesinden Esved b.
Yezid, Alkame b. Kays, Malik el-Eşter438 ve diğer bazı kişilerin bulunduğu bir
oturumda vali Saîd bir ara "Bu sevad arazisi Kureyş'in bahçesidir." şeklinde bir söz
sarfetti. Bunun üzerine Malik el-Eşter ona şöyle mukabelede bulundu: "Yüce Allah'ın
bize kılıçlarımızla armağan ettiği bu sevad arazilerinin senin ve kabilenin mülkü
olduğunu mu söylüyorsun"?439 Orada bulunanlardan bazıları da ona katıldı. Bu defa vali
Saîd b. el-Âs'ın koruma görevlisi Abdurrahman el-Esedî söze karışarak onlara emirin
sözüne itiraz etmemeleri için ihtarda bulundu. O bununla da yetinmeyerek bu adamlara
karşı ağır sözler söyledi. Bundan sonra oldukça öfkelendiği anlaşılan Malik el-Eşter:
"Bunlar da kim? Allah'a yemin olsun ki bu adam sizi fitneye sokmak istiyor." deyince
Abdurrahman'a saldırdılar ve onu bayıltıncaya kadar dövdüler. O kendine geldiğinde
Saîd'e, seçkin adamlarının kendisini neredeyse öldüreceğini söyledi.440
Valinin köşkünde gerçekleşen bu olayın sadece bir cümleden kaynaklandığı
kanaatinde değiliz. Kureyş dışındaki kabile mensubu savaşçıların fetihlerden elde edilen
ganimetin dağıtılmasıyla ilgili sıkıntıları vardı.441 Hadiselerin gelişme biçimi de bunu
göstermektedir. Gelişmeler Ümeyyeoğullarının valilerini ciddi olarak zan altında
bırakıyordu. Muhalefetin yükselen sesi, "Osman kendi akrabasından memleketi iyi idare
437 Taberî, (a.g.e.), II, 634; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III,138. 438 Kûfe'de cereyan eden siyasî hadiselerde adı çok geçen kabilelerin başında gelen Neha' kabilesi Hz.
Osman döneminden itibaren sıkı bir Emevî muhalifi olarak dikkat çekmektedir. Öncelikle Kûfe'de, ardından bütün ülkede ortaya çıkan olaylarda bu kabilenin reisi Malik el-Eşter önemli faaliyetlerde bulunmuştu. Bkz. Söylemez, (a.g.e.), 118.
439 Taberî, (a.g.e.), II, 637; Mes'ûdî, (a,.g.e.), II, 346; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 138–139. 440 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 138–139. 441 Hamilton A. R. Gibb, İslam Medeniyeti Üzerine Araştırmalar, çev. Kadir Durak ve diğerleri,
Endülüs Yay., İstanbul, 1991, s. 19.
74
etmeğe gücü yetmeyen kimseleri vali tayin ediyor." şeklinde sözleri dillendirmeye
başladı.442
Yaşanan bu rahatsız edici olaydan sonra Saîd b. el-Âs, kendi yanında artık
sohbet yapılmayacağını belirtti. Ancak onun bu kararı daha olumsuz gelişmelere sebep
oldu. Bu defa Kûfeliler kendi evlerinde toplanarak Hz. Osman ve Saîd b. el-Âs
hakkında hakarete varacak derecede konuşmaya başladılar. Anlaşılan o ki, halk bir
şekilde Ümeyyeoğulları iktidarından rahatsızdı. Nitekim sözünü ettiğimiz bu
muhaliflerin sayısı her geçen gün artmaktaydı. Saîd b. el-Âs, Kûfe'de olup bitenleri
halifeye bildiren bir mektup yazdı.443 O mektubunda şu ifadelere yer veriyordu: "Eşter
ve Kurrâ olarak isimlendirilen arkadaşları nedeniyle Kûfe'ye hâkim olamıyorum. Onlar
cahil kimselerdir."444 Hz. Osman, onların Şam valisi Muaviye b. Ebî Süfyan'a
gönderilmelerini emretti. Halife, Muaviye'ye gönderdiği mektupta, bu kişilerin adeta
fitne için yaratıldığını ve onları engellemesini istedi. Şayet ıslah olurlarsa Kûfe'ye, aksi
takdirde kendisine göndermesini istedi.445
eb. Muaviye b. Ebî Süfyan'ın Kureyş Bildirisi
Halifenin emri gereği muhalifler Şam'a gönderildi.446 Kaynakların verdiği
bilgilere göre Muaviye b. Ebî Süfyan'ın onlarla yakından ilgilendiği anlaşılmaktadır.447
Ayrıca Irak'ta kendilerine ödenen maaş, burada da ödeniyordu.448 İki taraf da sancılıydı.
Aslında onların kendisine gönderildikleri kişi, Ümeyyeoğullarının Arap kabile
kültürünü yoğun bir şekilde taşıyan valilerinden biriydi.
Muaviye bir gün bu kimselere şöyle hitap etti: "Siz Arapların bir kavmisiniz.
İslâm ile onur kazandınız ve birçok topluma karşı galip gelerek üstün oldunuz. Böylece
varlığınızı korudunuz. Sizlerin Kureyş'i kınadığını işittim. Şayet Kureyş olmasaydı zelil
olurdunuz. İmamlarınız sizin için koruyucu kalkandırlar. Onlardan ayrılmayınız.
Emirleriniz sizden kaynaklanan her çeşit zorluğa sabrediyor. Geçim ve rızkınızı da
temin ediyorlar. Eğer bu yaklaşımınızdan vazgeçmezseniz yüce Allah size kötü
muamele edecek kimseleri musallat eder ve onlar da size karşı asla sabırlı
442 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 327. 443 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 139. 444 İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 1141; Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 152. 445 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 139. 446 Taberî, (a.g.e.), II, 635; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 165. 447 İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 1141; Taberî, (a.g.e.), II, 635. 448 Taberî, (a.g.e.), II, 635; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 139.
75
davranmazlar. Siz yaşarken ve öldükten sonra Müslümanlar ve reaya üzerine yaptığınız
kötülüklerde onlara ortak olursunuz."449
Kureyş kabilesi için yapılan övgü dolu bu açıklamalara Abd kabilesinden Sa'sa'a
b. Sûhan450 şöyle cevap verdi: "Kureyş'ten söz ettin. Cahiliye devrinde Kureyş
kabilesinin nüfuzu diğer kabilelerden üstün olmadığı gibi, öteki kabilelerden daha güçlü
de değildi ki onunla bizi korkutasın. Kalkandan bahsettin, kalkan yandığı takdirde o ateş
bize gelir."451
Muaviye'nin karşılığı ise şöyle oldu: "Sizi şimdi tanıdım. Ne olduğunuzu
anladığım gibi sizi aldatan tek şeyin akıllarınızın yetersizliği olduğunu fark ettim.
Sözcüleri olduğun halde senin de akılsız olduğunu görüyorum. Ben sana İslâm'ın
büyüklüğünü, iyiliğini ve nimetini anlatıyorum; sen bana cahiliye geleneğinden
bahsediyorsun. Sizin bu durumunuzu ve işinizi büyüten kavmi Allah rezil etsin.
Anlayacağınızı zannetmesem de benden şunları öğrenmenizi öneririm: Kureyş, ne
cahiliye döneminde ne de İslâm döneminde kendi kendine yüce oldu. Bu yücelik, ancak
Allah'ın elinde gerçekleşmiştir. Kureyş, Araplar içinde en kalabalık ve en güçlü olan
kabile değildi. Fakat Kureyşliler, Arapların en cömertleri, soy olarak en üstün olanları
ve içlerinde en merhametlileri idiler. Cahiliye döneminde ve insanlar birbirlerini yiyip
dururken bu özelliklerini korumuşlardır. Bütün bunlar Allah'ın takdiriyle
gerçekleşmiştir. Yüce Allah, onları diğer insanlara karşı koruyacak bir Harem-i Şerif
inşa ettirmiştir. Siz, Araplardan, Acemlerden, siyahından, kırmızısından, Kureyş
haricinde kendi memleketinde belaya uğrayıp da bundan kurtulan kimse gördünüz mü?
Kureyş'e karşı düşmanlık besleyenleri Yüce Allah'ın zelil ettiğini bilmiyor musunuz?
Bu durum Yüce Allah'ın kendi dinine tabi olup, bu dini yüceltmeye gayret eden
insanları kurtarmak ve yüceltmek istediği vakte kadar devam etmiştir. Yüce Allah
insanları dünya heva ve hevesinden ahiretin azabından sakındırmaya çalışanları da aynı
şekilde kurtarmıştır. İşte Yüce Allah iman edenleri bu şekilde ayırmış, bu din için
onların en hayırlıları olarak da Kureyş'i seçip çıkarmıştır. Bu dine sarılmaları nedeniyle
de idareyi onlara vermiş ve halifeliği de onların üstlenmelerini istemiştir. Kaldı ki başka
kimseye de pek yakışmaz. Yüce Allah onları İslâm'dan önce küfür üzere oldukları halde
449 Taberî, (a.g.e.), II, 635; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 139. 450 İbn Hacer, (a.g.e.), IV, 422. 451 Taberî, (a.g.e.), II, 635; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 139–140.
76
dahi korumuşken kendi dini üzerinde oldukları sırada nasıl korumaz. Bunu nasıl
söyleyebilirsin! Sana ve arkadaşlarına yazıklar olsun!"452
Muaviye b. Ebî Süfyan bundan sonra Sa'sa'a'ya onun memleketini, kabilesini ve
kendisini kötüleyecek çeşitli sözler sarf etti. Kabilesinin yaşadığı bölgenin
değersizliğini, ait olduğu yerde şan ve şeref sahibi insanların bulunmadığını, vaktiyle
Araplar içinde en parçalanmış kabile olduklarını ve Sâsânî egemenliğinde yaşadıklarını
söyleyerek onu tahkir etti.453 İslâm davetine rağmen kendisinin geç bir dönemde
Müslüman olup, ayrıca Allah'ın dinine zarar vermeye çalıştığını ifade etti. Bununla
beraber onun davranışının Kureyş'e bir zarar veremeyeceğini ve Kureyş'in de bu tarz
davranışları ciddiye almayacağını söyledi. Ayrıca o, onların kendilerine düşeni
yapacaklarını da belirtti. Muaviye son olarak onların davranışlarının şeytanın
yönlendirmesi sonucu gerçekleştiğini ve yaklaşımlarının Allah'ın üzerlerine indirdiği bir
şer olduğunu ilave etti.454
Bu diyaloglardan sonra yanlarından ayrılan Şam valisi tekrar geldiğinde
diledikleri yere gidebileceklerini söyleyerek bazı açıklamalarda bulundu. Onlara
kimseye fayda ya da zararları dokunamayacağını, eğer olumlu olacaksa kendi gruplarına
katılmalarını, ancak Allah'ın kendilerine verdiği nimetlerin onları azdırıp kargaşaya
sebep olacak girişimlere sürüklememesini söyledi. Muaviye onlara kendisini ilk olarak
Allah Resûlü'nün görevlendirdiğini, ardından Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman
tarafından görevlendirildiğini belirtti. Hz. Peygamberin uhdesine iş verdiği kimselerde
liyakat aradığını özellikle ifade etti. Dolayısıyla o idare açısından nitelikli bir insan
olduğunu söylüyordu. Muaviye sözlerini Allah'ın her şeyden haberdar olduğunu ve
onların bunu bilerek hareket etmeleri gerektiğini belirtecek ifadelerle bitirdi.455
Muaviye b. Ebî Süfyan sözü edilen insanlarla konuştuktan sonra halifeye onlar
hakkında oldukça sert ve ağır ithamlarla dolu bir mektup gönderdi. Muhalifleri fitne
çıkarmakla itham ettiği yazısında, onların akıldan ve dinden yoksun olduklarını ve
adaletin onlara sıkıntı verdiğini söylüyordu. Yine onların Allah'tan bir şey
452 Taberî, (a.g.e.), II, 635; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 140. 453 Sözü edilen bölge Arabistan yarımadasının kuzeyinde yer alıyordu. Burada Lahm kabilesine mensup
Araplar yaşamaktaydı. Sâsânî egemenliğinde Hîreliler adıyla anılan yarı bağımsız bir devlete sahiptiler. İbn Habîb Ebû Ca'fer Muhammed, Kitabu'l-Muhabber, tsh. Eliza Lichten-Städter, Dâru'l-Afaki'l-Cedide, Beyrut, t.y., s. 358–361; Çağatay, (a.g.e.), s. 65-76; ayrıca bkz. Athamina, (a.g.mk.), s. 206-207.
454 Taberî, (a.g.e.), II, 635–336; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 140–141. 455 Taberî, (a.g.e.), II, 636; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 141.
77
dilemediklerini ve delille konuşmadıkları gibi, zimmet ehlinin mallarına da göz
diktiklerini belirtmekteydi.456 Muaviye'nin bu argümanıyla bu kişilerin yaklaşımını
saptırdığı görülmektedir. Sürgün edilen bu kişiler kurrâdan idi.457 Abdullah b.
Mes'ûd'un çevresinde bulunmuşlar, ondan ders almışlardı.458 Böyleyken onların dinden
yoksun olduklarını düşünmek pek makul değildir. Bununla beraber Muaviye onların
İslâm'ı eksik öğrendikleri ya da yanlış yorumladıklarını ifade etseydi herhalde bu
konuya daha doğru yaklaşmış olurdu. Ayrıca giriştikleri faaliyetler onların akılları
konusunda da bir problemleri olmadığını göstermektedir. Aslında Muaviye'nin siyasî bir
muhalafeti, dinî bir zemine taşımak suretiyle muhaliflerini yıpratmaya çalıştığı
anlaşılmaktadır. Yaklaşımı kişiseldir. İktisâdi bir sorun görmezlikten gelinmektadir.
Nitekim onların zimmet ehlinin mallarına göz diktiklerini söylemektedir ki, aksine bu
adamların meselesi savaşçı olarak haklarının başkaları yani Ümeyyeoğulları tarafından
gasp edilmesiydi.459 Sonra Muaviye mektubunda Hz. Osman'a onların Saîd b. el-Âs ve
çevresinden de uzak tutulmaları gerektiğini söylüyordu.460
Bu konuşmalardan sonra onların Cezîre'ye gönderildiklerinden söz edilmektedir.
Zira o sırada Humus valisi olan Halid b. Velid'in oğlu Abdurrahman onların yanına
gelmelerini istemişti. Abdurrahman bu ekibi pek hoş karşılamadı. Yaptıkları
davranışları Şeytan'la ilişkilendirdikten sonra, onları şiddetle azarlayıp tehdit etti. Bu
adamları yanında bir ay psikolojik bir baskı altında tuttuktan sonra, tevbe ettiklerini
açıklamaları üzerine onları serbest bıraktı ve el-Eşter'i Medine'ye Hz. Osman'ın yanına
gönderdi.461 Burada Abdurrahman b. Halid'in Mahzumoğullarından462 olduğunu ve
Mahzumoğullarının da Ümeyyeoğullarının müttefiki olduğunu hatırlamanın yerinde
olacağı kanaatindeyiz.463
Bu muhaliflerin Muaviye'yle aralarında geçen diyalogla ilgili diğer bir rivayette
Muaviye'nin onlara babası Ebû Süfyan'ın nitelikli bir adam olduğundan övgüyle
bahsettiği ifade edilmektedir. Sa'sa'a bunun üzerine onu yalancılıkla itham ederek
insanlar arasında Ebû Süfyan'dan daha hayırlı kimselerin bulunduğunu söyledi. Farklı
456 Taberî, (a.g.e.), II, 636; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 141. 457 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 152. 458 Selîm Nu'aymî, "Hâricîlerin Doğuşu", çev. Harun Yıldız, OMÜİFD, Sayı: 10, Samsun, 1998, s. 518. 459 Câbirî, (a.g.e.), 377. 460 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 142. 461 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 142; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 166. 462 İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, III, 440. 463 Câbirî, (a.g.e.), 304.
78
bir oturumda Muaviye onlara güzel sözler söyleyip, hayırlı işler yapmalarını önerdi.
Sa'sa'a ise ona "Sen buna değecek ve Allah'a isyan konusunda kendisine itaat edilecek
bir adam değilsin." diyerek cevap verdi. Muaviye şöyle dedi: "Ben sizinle ilk defa
karşılaşıp konuşmaya başladığımda Allah'a itaat etmenizi ve onun peygamberinin
yolundan gitmenizi, Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp ayrılmamanızı söylememiş miydim?"
Onlar şöyle dediler: "Hayır, sen ayrılıkla ve Allah Resulünün getirdiklerine muhalefet
etmekle başladın." O da: "Evet, size bu şekilde demiş olsam da şimdi size iyi olanı
emrediyorum. Allah'a tevbe edip, sizi Allah'a ve onun Peygamberine itaate ve cemaate
bağlı olmaya, önderlerinizi yüceltmeye ve onları hayır yoluna yöneltmeye davet
ediyorum." Sa'sa'a şöyle karşılık verdi: "Biz de şu anda ifa ettiğin görevden ayrılmanı
ve senden daha hayırlı, babası senin babandan daha iyi ve daha önce İslâm'a girmiş,
imanı ve ameli de babandan daha iyi ve üstün olan kişilere bu görevi devretmeni
istiyoruz." Muaviye şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki benim İslâm'da bir önceliğim
vardır, ancak benden önce Müslüman olanların da bir önceliği ve üstünlüğü vardır.
Bununla beraber durumu şu anda bulunduğum halden daha iyi ve takva sahibi kimse
yoktur." Muaviye, Hz. Ömer'in de hiç kimseye ayrıcalık tanımayan birisi olarak bunu
gördüğünü ve görevinden ayrılmasına neden olacak hiçbir şey yapmadığını, bununla
beraber Mü'minlerin emirinin bunu uygun gördüğü takdirde görevinden derhal
ayrılabileceğini ifade etti. Muaviye, bundan sonra onlara yine davranışlarının yanlış
olduğunu, yaklaşımlarının kendilerini sıkıntıya sokacağını, ayrıca isyanda direndikleri
takdirde Allah'ın dünya ve ahirette onları zorluklara ve meşakkatlere sürükleyeceğini
söyledi. Bu tehditler üzerine onlar Muaviye'nin üzerine atıldı. Bu saldırı karşısında
Muaviye onları şu sözlerle uyardı: "Burası Kûfe değildir. Allah'a yemin olsun ki
Şamlılar bana karşı yaptıklarınızı görürlerse sizi onların elinden kurtaramam. Hepinizi
öldürürler. Sizin yaptıklarınız mütemadiyen birbirlerine benzer şeylerdir."464 Bu arada
Eşter ve Amr'ın cüretkâr çıkışları sonucu Muaviye bu ikisini hapsettirdi. Zeyd b. Sûhan,
"Şayet biz zalim isek tövbe ediyoruz, yok şayet mazlum isek Allah'tan afiyet dileriz."
deyince, Muaviye onun iyi bir kişi olduğunu düşündü ve dilerse memleketine
dönebileceğini söyledi.465
Bu diyaloglarda Muaviye b. Ebî Süfyan'ın sürekli olarak bir şekilde kabileye
vurgu yaptığı görülmektedir. Oysa bu insanlar kabileci duruşa baş kaldırmışlardı. 464 Taberî, (a.g.e.), II, 637–638; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 142–144. 465 İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 1141.
79
Bilindiği gibi halife Hz. Osman da Muaviye de Ümeyyeoğullarındandır. Başkaldırı ise
genelde Kureyş'e, özelde ise Ümeyyeoğullarınadır. Muaviye'nin her şeye rağmen
dayatmacı bir mantıkla onlara aba altından sopa göstermesi de doğrusu anlaşılır gibi
değildir. Aslında o söz konusu grubu akılsızlıkla itham ederken kendi yaklaşımlarını
korumaya çalışmaktadır. Objektif bir değerlendirmeyle bakılırsa şayet samimi iseler bu
insanların itirazlarının çok da anlamsız durmadığı söylenebilir. Kaynakların aktarış
biçimini dikkate aldığımızda, Muaviye'nin onlara karşı metotta müsbet, fakat
uygulamada menfi bir tutum içinde olduğu görülmektedir.
Rivayetin bundan sonraki bölümü daha önce belirttiğimiz şekilde Muaviye'nin
Hz. Osman'a gönderdiği mektupla devam etmektedir. Halife ona gönderdiği mektupta
onları Kûfe'ye, Saîd b. el-Âs'ın yanına göndermesini emretti.466 Bu bilgi önceki
anlatılanlardaki Muaviye'nin talebine aykırı görülmektedir. Hatırlanacağı gibi o,
halifeden bu adamların Kûfe'ye yaklaştırılmamalarını talep etmişti.
Rivayetin devamına göre Muaviye onları Kûfe'ye gönderdi. Ancak sonuç
değişmedi. Onlar orada eski tutum ve davranışlarına devam ederek Saîd b. el-Âs'ı iyice
çıkmaza soktular. Saîd, Hz. Osman'a durumu bildirdi. Halife bu kişilerin Humus'a
Abdurrahman b. Halid'in yanına gönderilmelerini emredince oraya gönderildiler.
Abdurrahman onları ağırlayarak ihtiyaçlarını karşıladı.467
Sözü edilen bu kişilerin kimler olduğu hakkında kaynaklarda küçük farklar
vardır. Bununla beraber isimlerin çoğu ortaktır. İbn Kesîr sayılarının dokuz ya da on
olduğunu bildirmektedir.468 Kaynaklarda geçen isimler şunlardır: Mâlik b. Hâris el-
Eşter en-Nehâî, Sabit b. Kays el-Hemdânî, Kümeyl b. Ziyâd en-Nehâî, Zeyd b. Sûhan
el-Abdî ve kardeşi Sa'sa'a, Cündeb b. Züheyr el-Gâmidî, Cündeb b. Ka'b el-Ezdî, Urve
b. Ca'd ve Amr b. el-Hamik el-Huzaî ve İbn Kevva' Amr b. Zürâre, Hâris b. Abdullah
el-A'verî, Yezid en-Nehaî, Eş'ar b. Kays.469
Ayrıca Muaviye ile İbn el-Kevva' arasında geçtiği ifade edilen ilginç bir diyalog
daha vardır. Bir defasında Muaviye İbn el-Kevva'a kendisi hakkındaki düşüncesini
sordu. O da Muaviye hakkında son derece güzel sözler söyledi. Durumdan memnun
kalan Muaviye onun arkadaşları arasında en akıllı kişi olduğunu belirtti. Muaviye
466 Taberî, (a.g.e.), II, 638; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 144; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 166. 467 Taberî, (a.g.e.), II, 639; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 144; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 166. 468 İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 165. 469 İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 1141; Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 155–159; İbn Hazm, (a.g.e.), s. 414–415;
Taberî, (a.g.e.), II, 639; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 144; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 165–166.
80
ardından İbn el-Kevva'a eyaletlerde yaşanan gelişmeler ve olayların failleri hakkında ne
düşündüğünü sordu. İbn el-Kevva' şöyle cevap verdi: "Medineliler ümmet içinde
kötülükten uzak durmak konusunda en hırslı, fakat onun üstesinden bir türlü gelemeyen
kimselerdir. Kûfe halkı ise topluca gelir, fakat paramparça dönerler. Mısırlılar insanlar
arasında kötülüğe en çok eğilimi olup en çabuk pişman olanlardır. Şam halkına gelince,
onlar insanlar arasında kendilerine öğüt verenlere en çok itaat eden ve kendilerini
saptıranlara en çok karşı çıkan kimselerdir."470
Sürgün olaylarını yaşayan kişiler bazı kaynaklarda Kurra adıyla anılmaktadır.471
Kurra hakkında kesin ve ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Rivayetlerde, onların
badiyeden Basra ve Kûfe gibi şehirlere göç ettikleri ve dini öğrenmek amacıyla bu
şehirlerdeki sahabilerle bir araya geldikleri ifade edilmektedir. Kurra'dan olanlar
Kur'an'ı ezberlemeye ve okumaya büyük önem veriyorlar ve çokça ibadet ediyorlardı.
İslâm'a olan yönelişleri kabile bağlarını zayıflatmıştı. Gönüllerindeki kabile asabiyeti
ortadan kalkıp, onun yerini Allah'a ve dine bağlılık almıştı. Bu nedenle nesep bağını çok
az dikkate alan bu kişiler, farklı kabile üyelerinden meydana geliyorlardı. Onların çoğu
Bekr ve Temîm kabilelerindendi. Kur'an naslarının tatbikine büyük önem veren bu
kimseler Kur'an'ı basit bedevî mantığıyla algılama eğilimindeydiler. İslâm'ın ruhunun
birleştirdiği bu kimseler Müslümanlar arasında eşitlik istiyorlardı.472 Sözü edilen bu
insanların eşitliğe yaptıkları vurgu siyasal açıdan dikkat çekicidir. Nitekim tarihte bütün
toplumlarda eşitlik ilkesi çeşitli şekillerde gündeme getirilmiştir.473
Her ne olursa olsun Hz. Osman'ın emriyle sürgüne gönderilen bu kişilerin
durumu ülke genelinde yönetim için büyük bir soruna dönüşmüştür. Halifenin onlara
karşı daha radikal bir çareye başvurmamasının altında sosyo politik şartların yanı sıra
dindar kişiliklerine duyduğu saygının etkisi olmalıdır. Onların yönetim aleyhtarı olarak
geldikleri eyaletlerde valiler tarafından ağırlanmaları yönetime karşı muhalefetin sesinin
yükseldiği böyle bir dönemde insanlar nezdinde itibar kazanmalarına vesile olmuş
olmalıdır. Bu durumun onların halka, dolayısıyla kabilelere dönük olarak yaptıkları
propagandanın etkisini artırdığını söyleyebiliriz. Bunun dışında Muaviye ile
konuşmalarını hatırlarsak farklı bir boyutla da karşılaşırız. Şöyle ki aslında
470 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 144. 471 İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 1141; Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 152; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 165. 472 Nu'aymî, (a.g.mk.), s. 519. 473 Norman P. Barry, Modern Siyaset Teorisi, çev. Mustafa Erdoğan-Yusuf Şahin, Liberte Yay., Ankara,
2000, s. 191.
81
propagandacılar nadiren tartışırlar. Tezleri lehine delil getirme konusundaysa Muaviye
ile diyaloglarında görüldüğü üzere cesurdurlar ve propagandanın özü madalyonun
yalnızca bir yüzünü göstermektir.474 Oysa halkın ve devletin yaşama düzenini koruması
gerekir. Bu noktada bireylere düşen yaptıkları özel etkinliklerle sosyal yapının düzenli
bir biçimde devamına katkı sağlamaktır.475
Ayrıca bu bölümde ele aldığımız sorun sadece on-onbeş adamın yönetimi
protesto etmesinden ibaret değildir. H. 33–34 (m. 353–654 / 654–655) senelerine
gelindiğinde Hz. Osman'ın valilerine karşı gösterilen tepkinin bütün eyaletlere yayıldığı
anlaşılmaktadır. Muaviye'nin ihsan ve siyasetle yönettiği Suriye hariç bütün vilayetler
Kureyş'e ve hayatının son yıllarında akrabaları olan Emevilerin nüfuzuna boyun eğen
Hz. Osman'ın siyasetine karşı öfke duyanlarla kaynıyordu. Şüphesiz Hz. Osman'a karşı
başkaldırının temelinde dini öğeler ve iktisadî uygulamaların büyük etkisi vardı. Ancak
başkaldırıyı barındıran ve destekleyen kabile çerçevesi olmasaydı bu etkenler yalnız
başına iktidara büyük bir darbe vuramayacaktı. Sonuçta Hz. Osman'a karşı kabile
düzleminde ortaya çıkan başkaldırının Kureyş'e karşı Arapların başkaldırısına
dönüştüğünü söyleyebiliriz.476
ec. Basra'ya ve Şam'a Gönderilen Farklı İki Sürgün
Hümran b. Eban adındaki bir kişinin adet halinde bir kadınla zifafa girmesi
üzerine Hz. Osman'nın onu eşinden ayırarak Basra'ya sürgün ettiği söylenir. Hümran,
Basra'ya geldiğinde vali Abdullah b. Âmir'le görüştü ve iyi bir diyalog kurdu. Onlar bir
gün birlikte Basra'da saygıdeğer bir adam olduğu anlaşılan Âmir b. Abdi'l-Kays'ı ziyaret
ettiler. Yanına ulaştıklarında o Kur'an okumaktaydı. Vali Abdullah b. Amir ona
kendisini niçin ziyaret etmediğini sordu. Ardından dilerse kendisine görev
verebileceğini hatta evlendirebileceğini söyledi. Ancak o söylenenleri üzerine almadı,
başkaları üzerinden cevaplar verdi. Bunun üzerine ona Hümran'ın onun için kendisini
İbrahim'in evlatlarından dahi üstün tuttuğunu söylediğini ifade etti. Bunun doğru olup
olmadığını sordu. Abdullah b. Âmir Kur'an-ı Kerim'i açarak "Allah Âdem'i, Nuh'u
474 J. A. C. Brown, Siyasal Propaganda, çev. Yusuf Yazar, Ağaç Yay., İstanbul, 1992, s. 35. 475 G. W. F. Hegel, Tarihte Akıl, çev. Önay Sözer, Kabalcı Yay., İstanbul, 2003, s. 100. 476 Câbirî, (a.g.e.), s. 319.
82
İbrahim ailesi ile İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldı."477 ayet-i kerimesini
okudu.478
Acaba Temîm kabilesinden olan bu adama sorulan soru, onun Kureyş'e karşı bir
duruş sergilediğini mi ima ediyordu? Bilindiği gibi Kureyş kabilesi soyunu Adnan'a
oradan da Hz. İsmail ve Hz. İbrahim'e dayandırıyordu. Gerçi Temîm kabilesi de aynı
soydan gelmekteydi, fakat bu durum daha çok Kureyş'e ait bir itibar olarak
görülmekteydi. Nitekim Kureyş, kendileri dışındaki kabilelere Araplar demek suretiyle
konumlarına diğerlerine göre bir ayrıcalık kazandırmaktaydılar.479 Ayrıca eğer daha
önce kastedildiğini belirttiğimiz yaklaşım doğruysa, diğer kabilelerde Kureyş'e karşı
gelişen eşitlik anlayışı da Âmir'in tavrıyla ilgili olarak düşünülebilir.
Bu olaydan sonra Âmir b. Abdi'l-Kays'ın karşısına geçen Hümran bir müddet
daha Basra'da kaldıktan sonra halifenin kendisine izin vermesiyle birlikte yanında bazı
kimselerle beraber Medine'ye geldi. O, Medine'de Âmir b. Abdi'l-Kays'ın
evlenmediğini, et yemediğini ve Cuma namazına gitmediğini söyleyerek ona iftira attı.
Bu ithamlar neticesini verdi ve Âmir b. Abdi'l-Kays Şam'a sürgüne gönderildi. Ancak
Şam'a geldiğinde onun tirit yediğini gören Muaviye kendisine iftira edildiğini anladı.
Onunla ilgili diğer meseleleri sordu. Âmir bunların içyüzünü ve suçlamalarla ilgili
gerekçelerini açıkladı. Muaviye onun Basra'ya dönmesine izin verdi. Buna rağmen o
kendisine karşı türlü komploların düzenlendiği bir şehre gitmek istemediğini söyleyerek
Şam'da kaldı. O burada yalnız ve mütedeyyin bir hayat yaşadı.480
Yaşanan her sürgün hadisesi mevcut yönetime karşı muhalif bakışı desteklemiş
olmalıdır. Hümran mevla idi. Bununla beraber Emeviler döneminde mevalinin devletin
Arapçı politikasından rahatsızlığı düşünülecek olursa, bu tür sürgünlerin bu konuda bir
başlangıç olduğu düşünülebilir. Zahid ve kendi halinde birisi olan Âmir b. Abdi'l-
Kays'ın sürgünü ise tam bir talihsizliktir. Bu olay onun kabiledaşlarını ve Kureyş
dışındaki diğer kabile mensuplarını rahatsız etmiş olabilir. Kaldı ki bu adamlar
toplumun önde gelen kişilerinden olmasalar da, bir yönetimin adının sürgün olaylarıyla
çokça anılması, iktidara karşı gelişen muhalefeti destekleyecektir. Toplum bu
sürgünlerin gerekçeleriyle de pek fazla ilgilenmeyecektir.
477 Kur'an, Âl-i İmrân (3): 33. 478 Taberî, (a.g.e.), II, 639; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 145. 479 Câbirî, (a.g.e.), s. 152; Lewis, (a.g.e.), s. 22. 480 Taberî, (a.g.e.), II, 640; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 145–146.
83
ed. Kur'an'ın Kureyş Lehçesine Göre Düzenlenerek Çoğaltılması
Hz. Osman'ın önemli icraatlarından birisi Kur'an'ın yeniden toplanarak
çoğaltılmasıdır. Aslında dinî sahada yapılmış bir iş olarak görülmekle beraber bu
girişimin siyasî etkisi büyük olmuştu. Abdullah b. Mes'ûd'un manevi otoritesinden
destek alan Kûfeliler, bu vesileyle halifeye karşı bir başkaldırı gerekçesi daha bulmuş
oldular.481
H. 30 (m. 650–651) yılında Saîd b. el-Âs Huzeyfe'yle beraber savaştığı Rey
bölgesinden geri döndüklerinde Huzeyfe, Saîd b. el-Âs'a seferde askerler arasında
Kur'an okuma konusunda yaşanan problemlerden kaygıyla bahsetti. Üzerine gidilmediği
takdirde bu durumun büyük bir ihtilafa dönüşebileceğini belirten Huzeyfe, Hıms
halkından bazı kimselerin kendi okuyuşlarını diğer Müslümanlardan daha doğru
bulduğunu, Kûfelilerin kendi kıraatlarını savunduğunu, Basra'lıların da kendi
okuyuşlarını beğenip, Mushaflarına "kalplerin nüvesi" adını verdiklerini söyledi.
Hımslılar Kur'an eğitimini Mikdad'dan, Kûfeliler Abdullah b. Mes'ûd'dan, Basralılar
Ebû Musa el-Eş'ârî'den almışlardı.482
Kûfe'ye vardıklarında Huzeyfe bir toplantı düzenleyerek sorunu sahabilerle
paylaştı. Onlar durumun ciddiyeti konusunda ona hak verdiler. İbn Mes'ûd'un
arkadaşları ise Huzeyfe'ye "Ne demek istiyorsun? Biz İbn Mes'ûd'un kıraatı üzerine
okumayalım mı? diyerek itiraz ettiler. Bunun üzerine Huzeyfe onlara "Sizler bedevî
adamlarsınız, susunuz, hata üzerindesiniz." demek suretiyle karşılık verdi. Huzeyfe,
Abdullah b. Mes'ûd, Saîd b. el-Âs ve diğerleri ateşli bir tartışmadan sonra dağıldı.
Abdullah b. Mes'ûd483 kendi ekolüyle ilgili olacakları fark etmiş olmalı ki gelişmelerden
oldukça rahatsız olmuştu. Huzeyfe vakit kaybetmeden meseleyi görüşmek üzere
Medine'ye çıkageldi. Konuyu Hz. Osman'a açtı, halife sahabileri toplayarak istişarede
bulundu. Bu toplantıda tek bir Kur'an nüshası üzerinden Kur'an'ın çoğaltılması fikrinde
ittifak edildiği anlaşılmaktadır. Hz. Ebû Bekir döneminde Zeyd b. Sabit başkanlığındaki
komisyon tarafından bir kitap haline getirilen Kur'an, Hz. Ebû Bekir'in yanında
481 C. Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, çev. Neş'et Çağatay, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara,
1964, I, 59; Ferruh, (a.g.e.), s. 117. 482 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 111. 483 Nesebi Ebû Abdurrahman Abdullah b. Mes'ûd b. Gafil b. Habîb el-Hüzelî'dir. Babasından dolayı Benû
Zührenin halifi olarak tanınmıştır. İslâm'dan önce fakir bir ailenin çocuğu olduğu için pek tanınmayan İbn Mes'ûd, Müslüman olduktan sonra yaptığı çalışmalarla büyük bir ün kazanmıştır. İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 150–158; İsmail Cerrahoğlu, "Abdullah b. Mes'ûd", DİA, İstanbul, 1988, I, 114–117.
84
bulunuyordu. Onun vefatından sonra Hz. Ömer'e teslim edilen mushaf Hz. Ömer'in
öldürülmesi üzerine kızı Hafsa tarafından alınıp muhafaza edilmişti.484
Hz. Osman Hz. Hafsa'nın yanında bulunan bu nüshayı aldıktan sonra Zeyd b.
Sabit, Abdullah b. Zübeyr, Saîd b. el-Âs ve Abdurrahman b. el-Hars b. Hişam'ın içinde
bulunduğu komiteye vererek çoğaltmalarını emretti. Halife onlara ihtilafa düştükleri bir
noktada Kureyş şivesi üzerine yazmalarını söyledi. O bunun nedeni olarak Kur'an'ın
Kureyş şivesi üzerine inmesini göstermişti. Komisyon çoğaltma işini tamamladıktan
sonra Hz. Hafsa'nın Kur'an'ı Kerîm'i kendisine iade edildi. Hz. Osman örnek nüshadan
çoğaltılan mushaflardan her birini bir eyalete gönderdi ve insanların ellerindeki diğer
Kur'an notlarını yakmalarını emretti.485 Kûfe'de Abdullah b. Mes'ûd ve ona tabi olanlar
durumdan oldukça rahatsız oldular. Diğer eyaletler ise Kur'an'lar kendilerine ulaştığında
büyük bir memnuniyet duydular.486 Böylece herkes tarafından kabul edilen Kur'an
metni Hz. Osman'ın girişimiyle oluşturulmuş oldu.487 Bununla beraber Abdullah b.
Mes'ûd vefatına kadar Kûfe'de iki yıl kendi kıratını okutmaya devam etti.488
Bu mushaflarda nokta ve hareke yoktu. Lehçe farklarını da göz önünde
bulundurduğumuzda Kurra'nın kıraatte değişiklik yapma alanını kavramış oluruz. Bu
durum bazı ihtilaflara yol açtı ve Kurra'ya etkin bir mahalli nüfuz kazandırdı. Her
eyaletin kendi Kurrasını desteklemesiyle de bölge asabiyeti kendini gösterdi. Böylece
Hz. Ömer'in başlatıp Hz. Osman'ın sürdürdüğü merkeziyetçi yönetim zayıflatılarak
devletin gücüne sınırlandırma getirilirmeye çalışılırken yerel varlığın güçlenmesi
sağlanıyordu. Kur'an'ın Hz. Osman tarafından toplanması ise ülkede birliği sağlamak
için gerekli dinî-siyasî bir hareketti. Bu şekilde Kurra'nın nüfuzuna ve merkeziyetçiliğe
karşı yönelişlerine sınır konulmuş oluyordu. Dikkat edilirse Hz. Osman Kur'an'ı tahrifle
suçlanmamıştır. Bu da bize bu olayda çıkarılan gürültünün siyasî amaçlı olduğunu
göstermektedir.489
484 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 112. 485 İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 992; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 112. 486 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 112; H.A.R. Gibb, Mohammedanism, Oxford Unıversıty Press, United
Stades of America, 1970, s. 33–34. 487 Fazlur Rahman, İslâm, çev. Mehmed Dağ-Mehmet Aydın, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2000, s. 89. 488 Algül, (a.g.e.), II, 389. 489 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 99–100.
85
İKİNCİ BÖLÜM
HZ. OSMAN'A KARŞI GELİŞEN MUHALEFETTE KABİLE FAKTÖRÜ
A. Hz. Osman'ın Akrabalarıyla İlgili Tutumu
Hz. Osman akrabalarına karşı yakın duruşu ve yakınlarını önemli idarî görevlere
getirmesiyle tanınr. Bunun yanında o sürekli Ümeyyeoğullarıyla istişare ederken Hz.
Ömer'in görüşlerine çokça başvurduğu Ali b. Ebî Talib, Sa'd b. Ebî Vakkas, Talha b.
Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam gibi büyük sahabîlerin görüşlerine başvurmadığı gibi,
onların rahatsızlıklarını da dikkate almamıştır. Üstelik Hz. Osman'ın istişarede
bulunduğu kişiler arasında güvenilmeyen isimler de bulunmaktaydı.490
Ümeyyeoğullarını önemli idarî görevlere ataması491 Hz. Osman'ın eleştirildiği
başlıca konulardan birisiydi. Hilafetinin ilk yıllarında Kûfe, Basra ve Mısır gibi büyük
eyaletlerin valilerini azlederek yerlerine Ümeyyeoğullarından kimseleri ataması dikkat
çeker. Hz. Ömer'in vasiyeti üzerine h. 24 / (m. 644–645) yılında Sakîf kabilesinden
Kûfe valisi olan Muğîre b. Şu'be azledilip, yerine Zühreoğulları'ndan Sa'd b. Ebî Vakkas
getirilmiştir.492 H. 26 / (m. 646–647)'de Sa'd b. Ebî Vakkas azledip yerine halifenin ana
bir kardeşi Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt atandı. Ardından h. 30 / (m. 650–651) yılında
Velid Kûfe valiliğinden alınarak yerine yine Ümeyyeoğullarından Saîd b. el-Âs tayin
edildi. H. 27 / (m. 647–648)'de Sehmoğullarından Amr b. el-Âs Mısır valiliğinden alınıp
yerine Hz. Osman'ın sütkardeşi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh atandı. H. 29 / (m. 649–
650) yılında Eş'âr kabilesinden Basra valisi olan Ebû Mûsa el-Eş'ârî görevinden alınarak
yerine halifenin dayısının oğlu olan Abdullah b. Âmir atandı. Benû Ümeyye'den olan
Şam valisi Muaviye'ye dokunulmadığı gibi yetki alanı daha da genişletildi. Hz. Osman
Medine'de ise amcasının oğlu olan Mervan b. Hakem'i devlet kâtipliğine getirdi.493
Böylece devletin bütün büyük makamları Emevîler tarafından doldurulmuş oldu. Bu
şekliyle ülkedeki yönetim bir saltanat manzarası arzetmeye başladı.494
Daha önce ifade ettiğimiz gibi Hz. Osman'ın tayin politikası ne Hz.
Peygamber'in, ne de kendisinden önce devlet başkanlığı yapmış Hz. Ebû Bekir ve Hz.
490 Muhammed Ebû Zehra, İslâm'da Siyasî İtikadî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, Çev. Hasan Karakaya,
Kerim Aytekin, Hisar Yay., İstanbul, t.y., s. 33-34; Câbirî, (a.g.e.), s. 371. 491 Ferruh, (a.g.e.), s. 113. 492 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 138; Taberî, (a.g.e.), II, 590. 493 Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 343–344; Ferruh, (a.g.e.), 113–114; Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti,
s. 130. 494 Mevdûdi, (a.g.e.), 130.
86
Ömer'in uygulamalarına uyuyordu. Hz. Peygamber, Ali b. Ebî Talip hariç
Haşimoğullarına devlet kademelerinde önemli görevler vermemişti. Hz. Ebû Bekir ve
Hz. Ömer özellikle kendi akrabalarını devlet görevlerinden uzak tutmuşlardı.
Kendisinden sonraki durumdan endişelenen Hz. Ömer yaralandığında Hz. Osman'a "Ey
Osman, eğer halife olursan Allah'tan kork ve Ümeyyeoğullarını insanların üzerine
musallat etme" demişti.495 Yine Abdurrahman b. Avf Hz. Osman'a "Allah'ın kitabı,
Peygamber'in sünneti ve ondan sonraki halifelerin yolundan gitmesi" şartına bağlı
olarak bey'at etmiş ve onu bu şarta "evet" dediği için halife seçmişti.496
Hz. Osman'ın merkez ile vilayetler arasında birlik sağlamak ve kabiliyetli
gördüğü akrabalarından yararlanmak amacıyla onları işbaşına getirdiği düşünülebilir.
Bu takdirde Hz. Ömer'in Arap toplumundan güçlü bir devlet çıkarma amacına, o bu
şekilde ulaşmak istemiştir diyebiliriz. Ancak Hz. Ömer Arapların psikolojisini tanıyan,
dirayetli bir yöneticiydi. Valilerini değişik kabilelerden seçmesine rağmen, sıkı bir
denetimle istediğini başarabilmişti.497 Hz. Osman aynı şeyi akrabalarıyla başaramadı ve
onların ihtirasına mağlup oldu. Onun yaklaşımını istismar eden Ümeyyeoğulları, Hz.
Peygamber döneminde kaybettikleri nüfuzlarını kazanmak istemişlerdi.498
Emevîlere mensup kişilerin iş başına getirilmesi, toplumda rahatsızlık yarattı.
Muaviye b. Ebî Süfyan, Velid b. Ukbe, Mervan b. Hakem İslâm'a Mekke'nin
fethedilmesinden sonra girmişlerdi. Bundan önce hepsi İslâm davetine karşı savaşanlar
tarafında yer almaktaydılar. Müslüman olduktan sonra irtidat eden Abdullah b. Sa'd ise
Hz. Osman aracılığıyla öldürülmekten kurtulabilmişti.499 Bu insanlar İslâm'a sadakatle
bağlı olan sahabenin önde gelenlerinden olmadıkları gibi ahlaken de mümtaz niteliklere
sahip bulunmuyorlardı. Velid b. Ukbe h. 9 / (m. 630–631) senesinde Hz. Peygamber
tarafından Mustalikoğullarının zekâtını toplamak üzere gönderilmişti. Onlarla
görüşmeden geri dönen Velid Hz. Peygamber'e onların zekât vermek istemediklerini
söyleyince hakkında kınayıcı mahiyette bir ayet inmişti.500 Mervan b. Hakem babası ile
birlikte sürgüne gönderilmiş ve "Tarid b. Tarid" yani "Kovulmuş oğlu Kovulmuş"
495 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 29. 496 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 162; Celâlüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr Suyûtî, Tarîhu'l-Hulefâ, thk.
Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, Metbeetü's-Seade, Mısır, 1952, s. 154. 497 Nu'aymî, (a.g.mk), s. 514–515. 498 Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu, s. 19; Fığlalı, İbâdiye'nin Doğuşu ve Görüşleri, s.36. 499 İbn Hişam, (a.g.e.), IV, 51–52. 500 İbn Hişam, (a.g.e.), III, 308–309.
87
olarak isimlendirilmişti.501
Burada adı geçen Ümeyyeoğullarından hepsinin gerçekleştirdikleri işler dikkate
alındığında idarî anlamda görevlerinin hakkını verdikleri söylenebilir. Özellikle
fetihlerde gösterdikleri başarılar etkileyicidir. Bununla beraber bu durumdan her şeye
rağmen bu kişilerden başka yetenekli insanlar yoktu sonucu çıkarılamaz. Herhalde çok
geniş bir coğrafyada hüküm süren büyük bir ülkede idarî işler konusunda liyakat sahibi
başkaları da olmalıdır.502 Böyleyken kabile çizgisinde ortaya çıkan her tür gelişmenin
insanların dikkatlerini çektiği bir toplumda bütün mühim idarî görevlerin bir sülâleye
verilmesi kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık meydana getirdi.
Hz. Osman'ın çok eleştirildiği konulardan biri de akrabalarına ekonomik olarak
sağladığı parasal ya da maddî destekdir. Bu konuda kaynaklarımızda muhtelif rivayetler
vardır. Her halükârda bu mesele Hz. Osman'ın başını ciddi anlamda ağrıtmıştır. Hz.
Osman öncelikle Hz. Peygamber'in Taif'e sürgün etmiş olduğu amcası Hakem b. Ebi'l-
As'ı Medine'ye getirtti. Ayrıca Fedek arazisini devlete ait mallardan kabul edip mukataa
olarak Hakem'in oğlu Mervan'a hasretti.503 Medine çarşısının gelirini Mervan'ın kardeşi
Hâris'e tahsis eden halife, damadı Abdullah b. Halid'e de altı yüz bin dirhem vermişti.504
Abdullah b. Sa'd'ın Afrika'da düzenlediği fetihlerle ilgili olarak Hz.Osman ona
"Şayet Afrika'da bazı fetihleri gerçekleştirecek olursan ele geçen ganimetlerin beşte
birinin beşte birini sana veririm." demişti.505 Oldukça başarılı geçen bu fetihlerden
yüklü miktarda ganimet elde edildi.506 Abdullah b. Sa'd'ın kendine düşen payı aldıktan
sonra, ganimetlerin beşte birini Medine'ye gönderdiği ve yapılan bir açık artırma
sonunda Mervan'ın bunları beş yüz bin dinar karşılığında satın aldığı
kaydedilmektedir.507 Ayrıca Hz. Osman'ın Afrika ganimetlerinin beşte birini Abdullah
b. Sa'd ya da Mervan b. Hakem'e verdiği kaydedilmektedir. İbnü'l-Esîr'in verdiği bilgiye
göre; Hz. Osman ilk gazvelerden elde edilenlerden sözü edilen payı Abdullah b. Sa'd'a,
ikinci gazvede elde edilen ganimetlerden ise aynı payı Mervan b. Hakem'e vermiştir.508
İnsanları rahatsız eden ve halk arasında çeşitli dedikodulara sebebiyet veren diğer bir
501 H. Lammens, "Mervan", İA, VII, 777. 502 Mevdûdi, (a.g.e.), 131. 503 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 282. 504 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 168. 505 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 88; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 151–152. 506 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 199; Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 165; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 91. 507 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 91. İbnü'l-Esîr en en doğru haber olarak bunu kabul etmektedir. 508 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 91.
88
nokta da şu olmuştu: Değeri çok fazla tutan bu mallar toptan satışa çıkarıldığında
Mervan b. Hakem onları satın aldı, ancak sadece belli bir miktarının karşılığını
ödeyebildi. Kalan borcu halife tarafından silindi. Bu da malların değerinin düşmesi
anlamına geliyordu.509
Mısır valisi Abdullah'ın ganimetlerden özel bir pay alması askerler arasında
itirazlara neden olmuştur. Öyleki bu konudaki rahatsızlıklar Hz. Osman'a bizzat iletildi.
Halife savaşçıların temsilcileriyle görüşerek razı değillerse valiye verilen malları geri
alabileceğini söyledi. Razı olmadıklarını beyan ettiler. Bunun üzerine Hz. Osman
Abdullah'a bir mektup göndererek elindeki malları askere dağıtmasını emretti.510
Hz. Osman bir defasında beytülmal memuruna Hakem b. Ebi'l-As'a hazineden
bir miktar para vermesini emretti. Beytülmal görevlisi halifeye, "Ben sizin veya
sülâlenizin değil bütün müslümanların hazine memuruyum." diyerek dairenin
anahtarlarını Hz. Osman'ın önüne attı. Hz. Osman ona, "Sen bizim hazine
memurumuzsun, verdiğimizi alırsın, sustuğumuzda da susarsın." şeklinde mukabelede
bulundu. Bunun üzerine hazine memuru görevini bıraktı. Ardından yerine Zeyd b. Sabit
tayin edildi.511
Hz. Osman akrabalarına yaptığı yardımlar konusundaki eleştirilere "Sıla-i
rahim" yaptığını söyleyerek şöyle cevap veriyordu; (Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'i
kasdederek) "Onlar beytülmal hususunda kendilerini ve akrabalarını sıkıntıya
sokmaktan hoşlanıyorlardı. Fakat ben sıla-i rahimi tercih ediyorum."512 Hz. Osman, Hz.
Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in ellerinde olan hakkı terkettiklerini ve akrabalarına mal
vermediklerini, kendisinin ise malı akrabaları arasında taksim ettiğini söylerken şu
değerlendirmeyi yapmaktaydı:513 "İki kişi nefislerine birtakım konularda
zulmetmişlerdi. Ancak onların sergiledikleri tutum da elbette takdire şayandı. Allah'ın
elçisi akrabalarına veriyordu. Ben de aynı şekilde sıkıntı içinde yaşamakta olan ve
geçim darlığı çeken kimselere ihsanda bulundum. Bu ihtiyaç sahiplerine elimi sonuna
kadar açtım. Bu konuda hatalı davrandığımı düşünüyorsanız bunu bana söyleyin. Ben
de sizin vereceğiniz karara tabi olayım." Yanındakiler Hz. Osman'a şöyle dediler:
509 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 282. 510 Zehebî Şemsüddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Tarîhu'l-İslâm ve Vefeyâtü'l-Meşahîr ve'l-
A'lâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmurî, Dâru'l-Kütübi'l-Arabiyye, Beyrut, 1987, II, 319–320. 511 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 168–169. 512 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 64. 513 Zehebî, (a.g.e.), II, 432.
89
"İsabet ettin ve iyilik yaptın fakat Abdullah b. Esîd'e 50000, Mervan'a 15000 dirhem
verdin." Hz. Ali, Talha ve Zübeyr bu davranışını doğru bulmadıklarını açıkladılar.
Bunun üzerine Hz. Osman Abdullah'a ve Mervan'a verilen paraları geri aldı.514
Hz. Osman'ın akrabalarına bakışını göstermesi bakımından henüz Hz.
Peygamber döneminde yaşanan bir hadiseyi aktarmak istiyoruz: Mekke'de
Müslümanlara karşı işkencelerin arttığı sıralarda ashab Allah Resûlüne "Artık biz
çoğaldık. Bizden her on kişiye emir verseniz de gece Kureyş önderlerinden birini
yakalayıp öldürseler. Böylece şehir bizim olsa." dediler. Hz. Peygamber bu tekliften
memnun olmuştu. Hatta sevinci yüzünden okunuyordu. O sırada Osman b. Affan ayağa
kalkarak "Ey Allah'ın Resûlü, oğullarımız, babalarımız, kardeşlerimiz var. Onlara zarar
gelir." demek suretiyle kaygısını dile getirdi. Hz. Osman bunu birkaç kere tekrarlayınca
Hz. Peygamber ilk söylenen sözleri beğenmedi. Bu yüzünden de anlaşıldı ve yapılan
teklifi reddetti.515 Bu örnek Hz. Osman'ın akrabalarına olan düşkünlüğünün derecesini
göstermesi açısından önemlidir. Diğer Müslümanlar işkence görüyorlar ve çıkar bir yol
arıyorlardı. Hz. Osman ise Müslüman olmasına rağmen pek çok Müslümanın
karşılaştığı sıkıntılarla karşılaşmamıştı. Bununla beraber sözü edilen teklifin ne derece
stratejik olduğu ayrı bir tartışma konusudur.
B. Arap Kabilelerinin İktidara Bakışı
a. Kureyş'e Muhalefet
Hz. Osman'ın halife olması Arap toplumunda İslâm öncesi dönemin egemen
anlayışlarından kabile asabiyetine bağlı çekişmeleri yeniden gündeme getirdi.516 Bu
dönemde devlete karşı girişilen başkaldırı hareketi kabile açısından incelendiğinde iki
daire oluşturduğu görülür. Bunlardan birincisi ve aynı zamanda merkezde yer alanı
Ümeyyeoğullarına muhalefet dairesi, ikincisi ise bütün ülke genelinde kendini gösteren
Kureyş'e muhalefet dairesidir. Kureyş dairesi içinde Hz. Osman'a karşı merkezde oluşan
muhalefetin şûra olayı517 ile başladığı söylenebilir. Zira Hz. Ömer kendisinden sonraki
halifenin seçimi için belirlediği yöntemle Hz. Osman için sürekli muhalifler yaratmış
oldu. Sözü edilen muhalifler şûra heyetinin diğer üyelerinden olan Ali b. Ebî Talip,
514 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 157. 515 İbn İshak, (a.g.e.), s. 173. 516 Akarsu, (a.g. tez), s. 184. 517 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 119–131; Taberî, (a.g.e.), II, 580–587.
90
Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam ve Abdurrahman b. Avf'dı. Bu şahsiyetler Hz.
Osman'ın hilafeti boyunca merkezde ona ve Ümeyyeoğullarına karşı muhalafeti temsil
eden semboller olarak kendini gösterdi. Ayrıca Hz. Osman bu siyasi rakiplerini etkisiz
kılmayı başarabilecek güçlü bir kişiliğe de sahip olamadı.518
Kûfe, Basra ve Mısır'da yani çevrede oluşan muhalefet519 Hz. Osman'ın
öldürülmesi sonucunu doğurdu. Bu arada yaşanan gelişmeler Arap toplumuna yeni bir
kabile bakışı getirdi. Artık Kureyş karşıtlığı siyasal hayatın bir parçası olmuştu.
Ekonomik gelişmeler bu bakışı tetikleyen unsurlardandı. Hz. Osman döneminde
zenginler ve yoksullar arasındaki sosyal ve ekonomik farklar genişleyip belirginleşerek
iki tabakanın arasının açılmasına sebep olmuştu. Fetihler sonucunda ganimet ve haraca
bağlı olarak elde edilen servet, merkezde belli bir azınlığın elinde toplandı. Eyaletlerde
oturan emekli askerler ve muhtelif kabile mensubu bedeviler çeşitli nedenlerle büyük
şehirlere göç ediyorlardı. Bu da şehirlerin yerleşmiş toplum yapısına ek olarak düzensiz
bir hacim genişlemesini beraberinde getiriyordu.520 Mes'ûdî'nin Hz. Osman zamanında
mal sahibi olanlar hakkında açtığı bölüm ve bazı sahabîlerin servetleri hakkında verdiği
ayrıntılı bilgiler bize çevredeki kabilelerin ekonomik açıdan Kureyş'ten rahatsızlığı
hakkında bir fikir verir mahiyettedir.521
Bu dönemde Kureyş'e karşı gelişmekte olan muhalefete işaret etmesi açısından
Saîd b. el-Âs'ın Kûfe'ye atandıktan bir müddet sonra halifeye yazdıkları dikkat
çekicidir. O, daha önce belirttiğimiz üzere Kûfe halkı içinde yaşanan önemli bir
çelişkiyi dile getirmiş, Müslümanlar arasında değer görmesi gereken büyük
şahsiyetlerin rencide edilirken, ayak takımı ve bedevî Arapların şehirde egemen sınıf
konumunda olduklarını ifade etmişti.522
Hz. Osman'ın halifeliğinin son yıllarına yaklaşıldığında ise Kûfe başta olmak
üzere ülkenin hemen tamamında Hz. Osman iktidarına karşı ciddi rahatsızlık
hareketlerinin başladığı ve ülke dâhilinde Arap kabile asabiyeti tezahürlerinin iyiden
iyiye hissedilir hale geldiği görülmektedir. Ancak asabiyet İslâm öncesi dönemden
farklı bir mahiyet arz ediyordu. Bu defa yöneliş devlet otoritesine karşıydı ve mevcut
518 Câbirî, (a.g.e.), s. 370–371. 519 Bu yerlerin ordugâh eyaletleri olduğu hatırlanmalıdır. Bu vilayetlerde askerlerin yanı sıra çeşitli
meslek gruplarından insanlar da yerleşmişti. Lewis, (a.g.e.), s. 79. 520 Câbirî, (a.g.e.), s. 372. 521 Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 342. 522 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 108.
91
yönetimde değişiklikler yapma gayesini güdüyordu. Eyaletlerde Kureyş-Kureyş
dışındaki kabileler, merkezde ise Emevî-Haşimî mücadelesi bariz bir şekilde varlığını
hissettirmekteydi.523 Benû Bekr, Abdülkays, Rebia, Ezd, Kinde, Temim, Kudaa gibi
kabileler İslâm'ın geç dönemlerinde Müslüman olmuşlardı. Bununla beraber bu
kabileler İslâm fetihlerine büyük katkı sağladılar. Bu nedenle onlar kendilerinde idareye
müdahale hakkı görüyorlar ve iktidara karşı muhalif hareket ediyorlardı.524 Sebepler
temelde siyasî ve ekonomik bir içeriğe sahipti. Doğal olarak iktidarda Kureyş olduğu
için muhalif söylemlerde Kureyş'e karşıt yaklaşımlar dikkati çekmekteydi. Kaldı ki o
günün Arap toplumunda siyaset kabileden bağımsız düşünülemezdi.
H. 34 (m. 645–655)'de İslâm tarihinde "Yevmu'l-Cer'a Olayları" olarak anılan
hareketle Kûfeliler Hz. Osman'a büyük bir idarî yaptırım uygulattılar.525 Olaylar şöyle
başladı: Müslümanlardan bir grup toplanarak Hz. Osman'ın uygulamaları hakkında
çeşitli değerlendirmelerde bulundu. Onlar yönetimden şikâyetçi oldukları hususları
bildirmek üzere Âmir b. Abdi'l-Kays'ı Hz. Osman'a temsilci olarak göndermeyi
kararlaştırdılar. Bu adla tanınmakla beraber onun asıl adı Âmir b. Abdullah et-Temîmî
el-Anberî'dir. Âmir Hz. Osman'a gelerek Müslümanların onun icraatlarını gözden
geçirip tartıştığını ve halife olarak kendisinde birçok yanlış gördüklerini söyledi.
Bundan dolayı Allah'tan korkmasını ve tevbe etmesini istedi. Hz. Osman ona, "Şu
adama bakın, konuşmasını duyan okuma yazma bildiğini sanır, buraya gelmiş bana
hakaret edercesine bir şeyler söylüyor. Vallahi o, Allah'ın nerede olduğunu dahi
bilmez." şeklinde mukabelede bulundu. Âmir halifeye şöyle cevap verdi: "Hayır, ben
Allah'ın nerede olduğunu gerçekten biliyorum. Yüce Allah elbette gözetleme yerindedir.
O her zaman kullarının eylemlerini takip eder."526 Bu rivayet Âmir b. Abdi'l-Kays ile
ilgili olarak ele aldığımız sürgün rivayetiyle bir parça çelişmektedir. Acaba Hz. Osman
bu davranışından sonra mı Âmir'i Şam'a sürgün etmişti. Bu durumda Şam'da
gerçekleşen olaylarla ilgili bir tutarsızlık olmaktadır. İbnü'l-Esîr birinci hadiseyi h. 33,
ikinci hadiseyi h. 34 senesi olayları arasında aktarmaktadır. İki olayın birer yıl arayla
ortaya çıktığını düşündüğümüzde de karşımıza şu çıkmaktadır: Şam'da yaşamakta olan
Âmir sözü edilen toplantıda nasıl bulunmuştur? Gerçi toplantının yeri hakkında bilgi
523 Hüseyin Algül, İslâm Tarihi, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1986, II, 413. 524 İbn Haldun, Tarih, II, 138. 525 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 208. 526 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 149.
92
verilmemektedir, ancak Şam olması ihtimali neredeyse imkânsızdır. Âmir'in bu arada
Kûfe'ye gelmiş olması mümkündür. Ancak birinci rivayetteki ifadelerden anlaşılan
Âmir'in siyasetten uzak, kendi halinde bir zahid olduğudur.527 Böylesi önemli bir
girişimde görevlendirilmesi ilginç düşmektedir. Her şeye rağmen Kurradan olduğu
anlaşılan bu şahıs saygıdeğer konumundan yararlanmak isteyen muhalifler tarafından
seçilerek, kendisinin de davranışlarını İslâm'a aykırı bulduğu halifeyle mesele hakkında
görüşmeye gelmiş olabilir.
Yukarıdakine benzer bir rivayet Belâzurî'de geçmektedir. Buna göre Kurra'dan
olan kişiler Kûfe valisi hakkındaki şikâyetlerini bildiren bir mektupla Ebû Rebîa'yı Hz.
Osman'a gönderdiler. Ebû Rebîa halifeyle yaşadığı diyalogtan sonra dövüldü ve
hapsedildi. Halife ayrıca Saîd b. el-Âs'a Kûfe'de mektubu yazanlardan biri olan Ka'b b.
Abde'yi cezalandırmasını ve atâsını keserek şehirden uzaklaştırmasını emretti. Ancak
Hz. Osman daha sonra bu uygulamasından vazgeçti.528 Bu kayıt ile İbnü'l-Esîr'de geçen
Âmir b. Abdi'l-Kays'ın sürgün hadisesi muhtemelen aynı olaydır. Birinci rivayette
sürgüne gönderilen kişi olarak ifade edilen Âmir gerçekte Ka'b b. Abde olmalıdır.
Rivayetlerde geçen ifadelerin benzerliğinden böyle bir sonuç çıkarmak mümkündür.
H. 34 (m. 654–655) yılında dâhili karışıklıklar nedeniyle Hz. Osman valilerini
Medine'ye çağırarak onlarla genel durum hakkında bir istişare toplantısı yaptı. Bu
toplantıya Şam valisi Muaviye b. Ebî Süfyan, Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh,
Kûfe valisi Saîd b. el-Âs, Basra valisi Abdullah b. Âmir ve eski Mısır valisi Amr b. el-
Âs katıldı. Halifenin toplantıda şöyle konuştuğu rivayet edilmektedir: "Her kişinin
vezirleri ve ona nasihat eden adamları vardır. Sizler de benim vezirlerim ve bana
tavsiyede bulunan kimselersiniz. Aynı zamanda güvenilir adamlarımsınız." Hz.
Osman'ın bu son ifadesi onun görev konusunda liyakat kadar güvene de önem verdiğini
göstermektedir. Hz. Osman bundan sonra eyaletlerden gelen şikâyetlerden bahsederek
onlardan durumu düzeltmek için önerilerinin ne olduğunu sordu. Abdullah b. Âmir
insanları cihada göndermesini, böylece onların kendi başlarının çaresine düşerek isyanı
akıllarına dahi getiremeyeceklerini ifade etti. Saîd b. el-Âs isyan hareketlerinin
öncülerinin öldürülmesini, böylece taraftarlarının dağılıp, sorunun temelli olarak
halledileceğini söyledi. Hz. Osman bunun en isabetli görüş olmakla beraber, tehlikeli ve
kargaşayı artıracak bir niteliğe sahip olduğunu belirtti. Muaviye b. Ebî Süfyan valilerin 527 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 140–141. 528 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 153–154.
93
muhalif kişilere karşı yerel otorite kullanmak konusunda yetkilerinin artırılmasını
istedi.529 Bu durumda her vali kendi bölgesindeki olaylarla doğrudan ilgilenecekti.
Abdullah b. Sa'd insanların mal ve para verilerek susturulabileceğini ifade etti. Amr b.
el-Âs ise halifeye ülkeyi Ümeyyeoğulları sülâlesiyle yönettiğini ve valilerinin de
kendisi gibi davranışlar sergilediklerini söyledi. Böyleyken kendisinin ya görevden
ayrılmasını ya da olayların üzerine büyük bir kararlılıkla gitmesi gerektiğini belirtti. Hz.
Osman söylenenlerden rahatsız olunca Amr bir manevra yaparak sözlerini değiştirdi ve
durumu kurtarma yoluna gitti. Toplantı sonunda Hz. Osman valilerine eyaletlerine
dönmelerini söyledi. Karar olarak muhaliflere dağıtılmak üzere belli malların
hazırlanmasını emretti.530
Yukarıda anlatıldığı şekilde Kûfe valisi Saîd b. el-Âs da yanında bulunan bir
heyetle birlikte Medine'ye Hz. Osman'la görüşmeye gelmişti. Ne var ki Saîd, bu
toplantıdan bir yıl kadar önce Kûfe kurmaylarının neredeyse tamamını görevlendirerek
çeşitli bölgelere göndermişti. Böylece Kûfe'de iktidarı temsil eden önemli isimlerden
hemen hiç kimse kalmamıştı. Bu arada İbnü's-Sevdâ531 Kûfe'deki muhalif grup
üyeleriyle mektuplaşmaktaydı. İşte bu sıralarda bu adamlardan biri olan Yezid b.
Kays532 halife Hz. Osman'ın azledilmesini istedi. Ka'ka' b. Amr bu çıkışı üzerine onu
yakalayınca kendisinin aslında halifenin değil Saîd'in azledilmesini istediğini söyledi.
Ka'ka' ona dokunmadı.533 Ka'ka'nın bu davranışı ilginçtir. O yaklaşımıyla sanki Saîd b.
el-Âs'ın görevden alınmasına sıcak bakmaktadır. Zaten gelişmelerden Kûfe valisine
karşı küçük bir başkaldırı olarak başlayan muhalefetin gittikçe büyüyerek şehrin
neredeyse tamamına egemen olduğu anlaşılmaktadır.
Yezid b. Kays daha önce de Kûfe'den sürgün edilenlere mektup yazarak onları
Kûfe'ye çağırmıştı. Onlar da bu davet üzerine Kûfe'ye gelmişlerdi. Bu olayları takip
eden bir Cuma günü el-Eşter insanların mescidde toplandığı sırada mescidin kapısına
gelip dayanarak şöyle bağırdı: "Ben size mü'minlerin emiri Hz. Osman'ın katından 529 Muaviye kendi bölgesinden emin olduğu için böyle konuşuyor olmalıdır. Onun daha sonraki
gelişmelerde de duruma göre vaziyet aldığı dikkatlerden kaçmamaktadır. 530 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 149–150. 531 Burada İbnü's-Sevdâ olarak ifade edilen şahıs Abdullah b. Sebe'dir. Hz. Osman ve Hz. Ali dönemi
hadiseleri içinde adı özellikle Taberî'de çokca anılır. Ancak bu şahsın gerçekten yaşadığının dahi şüpheli olduğu belirtilmektedir. Hakkında daha sonra bilgi vereceğimizden adı geçen bahislerde rivayetin akışını bozmayarak olayı anlatıldığı şekilde aktarmayı tercih ettik.
532 Bundan sonraki olaylarda Hz. Osman'a karşı Kûfe'de radikal girişimlerde bulunacak olan Yezid, Cebele ehlinden olup, Ebû Halid eş-Şamî adıyla anılır. Nesebi, Yezid b. Kays b. Süleyman es-Sîlihînî Ebû Sehl'dir. İbn Hacer, (a.g.e.), XI, 354.
533 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 147.
94
geliyorum. Saîd halifeyle kadınlarınıza verilen maaşların yüz dirhem azaltılması,
zorluklarla karşılaşmış olanlarınızın maaşlarının iki bin dirheme indirilmesi ve
ganimetlerinizin Kureyşlilere peşkeş çekilmesi konusunda görüşmek isterken bırakıp
geldim. Orada bulunanların onu ciddiye almadıkları söylenmektedir. Ayrıca işin nereye
varabileceğini fark edenlerin ise insanları uyarmaya çalıştığı, fakat onlara da kulak asan
olmadığı belirtilmektedir. Diğer taraftan Yezid b. Kays bir tellala Saîd'in yaptığına
engel olmak isteyenleri kendisine katılmaya davet eden bir çağrı yaptırıyordu. İbnü'l-
Esîr Müslümanların bir kısmının Yezid'e katıldığını, bazı ileri gelenlerin ise mescidde
kaldıklarını bildirmektedir. Aynı gün Kûfe'de vali vekili olan Amr b. Hureys mescidin
minberine çıkarak Müslümanları itaate ve birliğe davet etti. Ka'ka' b. Amr ona bu selin
önüne geçilemeyeceğini ve bu kargaşanın ancak kılıçla son bulacağını söyledi.
Ardından Kûfelilerin bu günleri çok arayacağını, fakat Allah'ın onlara bunu nasip
etmeyeceğini söyleyerek, böyleyken yapılması gereken tek şeyin sabretmek olduğunu
ifade etti. Onun sözlerine Amr b. Hureys karşılık vererek sabredeceğini söyledi ve
mescidden ayrıldı evine gitti.534
Yezid b. Kays ve el-Eşter yanlarındaki toplulukla beraber Kûfe'den çıkarak
Kadisiye yakınlarında bir yer olan el-Cer'a'da konakladılar. Medine'den dönen Saîd b.
el-Âs onlarla orada karşılaştı. Onlar vali Saîd'e şöyle dediler: "Sana hiçbir şekilde
ihtiyacımız yoktur." Saîd b. el-Âs ise, "Sizin mü'minlerin emirine bir kişi, bana da bir
kişi göndermeniz yeterlidir. Aklı başında olan bin kişinin bir adamın üzerine gitmesi
normal midir?" şeklinde cevap vererek yanlarından ayrıldı. Sonra onlar Saîd'in devesi
üzerinde gitmekte olan kölesini fark ettiler. Durumu soruşturduklarında o, "Vallahi
Saîd'e geri dönmek yakışmazdı." dedi. Bu söz üzerine Eşter bu köleyi öldürdü. Saîd b.
el-Âs Medine'ye geri döndü. Olanları Hz. Osman'a anlatarak Kûfelilerin Ebû Mûsa el-
Eş'ârî'yi vali olarak istediklerini ifade etti.535
Halife Hz. Osman Kûfelilerin istekleri doğrultusunda Kûfe valisi Saîd b. el-Âs'ı
azlederek yerine Ebû Mûsa el-Eş'ârî'yi atadı.536 Bu değişikliğin ardından Hz. Osman
Kûfelilere hitaben şunları yazdı: "…Ben sizin istediğiniz kişiyi başınıza getirerek Saîd'i
bu görevden aldım. Vallahi, şunu biliniz ki size içimdekilerin hepsini söyleyerek, bu
konuda yaptıklarınıza karşı bütün sabrımı kullanacağım." Hz. Osman onları barışa
534 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 148. 535 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 208; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 148. 536 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 208.
95
yöneltmek için her şeyi yapacağını, Allah'a isyan niteliği taşımayacak bütün tekliflerine
açık olduğunu, aynı şekilde kendisinde gördükleri yanlış uygulamalara karşı itiraz
edebileceklerini belirtti. Ayrıca Allah indinde bir delilleri kalmaması için arzu ettikleri
her şeyi yapabileceğini ilave etti.537 Gerçekte halifenin bu sözleri gerek Kûfe'li
muhaliflere, gerek bu muhalefetten cesaret alacaklara verilmiş büyük bir taviz mahiyeti
taşıyacaktı. Her ne kadar Hz. Osman'ın ifadeleri onun Allah'a saygısını göstermesi
açısından değer taşısa da siyasal konjöktür açısından uygun düşmemiş gibi
görülmektedir.
Bu arada Kûfe'den daha önce ayrılmış olan emirlerden bazıları geri gelmişti.
Karkisiye'den dönen Cerîr, Hulvan'dan dönen Uteybe b. en-Nehhas bunlardandı. Ebû
Mûsa el-Eş'ârî onlarla konuşarak cemaatten ayrılmamalarını ve halifeye itaat etmelerini
istedi. Kabul ettiler ve yeni vali tarafından görev yerlerine iade edildiler.538
Şüphesiz mesele sadece Kureyş'e muhalefetten ibaret değildi. Yaşananlar
ülkenin içinde bulunduğu iktisadî, ictimaî ve siyasî yapı ile doğrudan ilişkiliydi. Zaten
Araplar devlet düzenine henüz alışmamışlardı. Hz. Osman'ın tavizkâr idaresi ise onların
agresif tutumları için fırsat niteliği taşıyordu.539
Aslında kabilelerin Kureyş'e karşı muhalefeti henüz Hz. Ebû Bekir döneminde
ridde olaylarıyla başlamıştı. Hz. Ebû Bekir'in tavizsiz tutumuyla bu ilk hareket etkisiz
hale getirilmişti. Kabile üyelerinin daha sonraki dönemde devlete bağlılıkları İslâm'ı
biraz daha benimsemeleriyle açıklanabileceği gibi, devletin zenginleşmesinin ve bu
zenginlikten kabilelerin faydalanmasının etkisi de inkâr edilmemelidir. Nitekim Hz.
Ömer fethedilen toprakları gelirleri devlete kalmak üzere önceki sahiplerine
bıraktığında kabileler bu yeni durumdan ziyadesiyle rahatsız olmuşlardı. Hz. Ömer'in
dirayetli yönetimi onların büyük bir reaksiyona girişmelerini engelledi. Bununla beraber
Hz. Ömer'in Kûfe konusunda yaşadığı sorunlar dikkate alındığında problemlerin sahip
olduğu mazi daha net görülür. Hz. Osman döneminde kabilelerin muhalefeti halifenin
esnek tutumlarıyla doğrudan ilişkili oldu. Kökleri eskilere uzanan bu muhalefetin hızlı
çıkışı için Hz. Osman bulunmaz bir fırsattı.
537 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 148–149. 538 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 149. 539 Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 14.
96
b. Ümeyyeoğullarına Muhalefet
Ümeyyeoğullarına karşı gelişen muhalefetin önderleri daha önce ifade ettiğimiz
gibi Hz. Ali, Talha ve Zübeyr idi.540 Hz. Aişe de halifeyi eleştiren isimler arasındaydı.
Wellhausen Sa'd b. Ebî Vakkas'ın makam hırsı olmadığını ve Abdurrahman b. Avf'ın da
Hz. Osman'dan önce vefat ettiğini belirttikten sonra, muhalefet açısından şûranın bu iki
üyesinin yerini Hz. Aişe'nin doldurduğunu söylemektedir. O şöyle devam ediyor;
Ashabın önde gelenleri İslâm'la kazandıkları konumlarının Ümeyyeoğulları tarafından
tehdit edildiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle toplumun seçkinleri olan bu sahabîler
halifeyi kliğinden ayırmaya çalıştılar. Başaramayınca Hz. Osman'ın aleyhine döndüler.
Onun Medine'deki nüfuzunun temellerini oydular ve eyaletlerdeki kabilelerinin ona
karşı hoşnutsuzluğunu beslediler.541 Böylece Kureyş kendi içinde bölünmüş oldu.542
Doğal olarak başkent Medine muhalefet hareketlerinden en fazla etkilenen
merkezdi. Öncelikle eyaletlerde yaşanan karışıklıkların faturası Medine'deki yönetime
kesiliyordu.543 Zaten hilafeti boyunca karşılaşılan bütün olumsuzlukların müsebbibi
olarak Hz. Osman görüldü. Onun önemli görevlere akrabalarını getirerek devlet
imkânlarının Ümeyyeoğullarna tahsis edilmesi özellikle Haşimoğullarının, sahabenin ve
halkın iktidara bakışını olumsuz olarak etkilemişti. Eyaletlerdeki valilerinin yanlış
uygulamaları ise halifeye karşı gelişen muhalefeti adeta körüklüyordu.544
Hz. Osman'ın devlet polikası Emeviler için özel imkânlar doğurmuştu. Ne var ki
etrafındaki Emevîler halifeyi yanlış yönlendiriyorlardı.545 Üstelik onların Hz. Osman'ı
değil kendilerini düşündükleri anlaşılmaktadır. Halifenin yaşının ilerlemesi devlet
işlerinin kâtibi Mervan b. Hakem'in eline geçmesini sağlamıştı. Hatta Emevîler iyice
azıtıp sokaklarda tavır ve davranışlarıyla rahatsızlık vermeye başlamışlardı.
Muhataplarına "Biz Kureyşliyiz." diyerek egemenliklerini kabile ile kabul ettirmeye
çalışıyorlardı. Onlara karşı çıkanlar ise, "Kureyş içinde Emevîlerden daha şerefli
Haşimoğulları vardır." diyerek itiraz ediyorlardı. İşte böylece İslâm öncesi kabile
asabiyeti yeniden boy vermiş oluyordu.546
540 Câbirî, (a.g.e.), s. 371. 541 Wellhusen, Arap Devleti ve Sukutu, s. 20. 542 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 98. 543 Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s. 147. 544 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 323. 545 G. Levi Della Vida, "Osman", İA, M.E.B Yay., Eskişehir, 1997, IX, 430. 546 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 324.
97
Medine'deki muhalefetin boyutunu göstermesi açısından Ebû Zer'in sürgünde
olduğu Rebeze'de ölmesi üzerine Hz. Osman'ın uygulamasını değerlendiren
Abdurrahman b. Avf ile Hz. Ali arasında geçen diyalog ilgi çekicidir. Hz. Ali, onun
şûradaki hakemliğine gönderme yaparak "Bu senin işindir." deyince Abdurrahman,
"Dilersen sen kılıcını al, ben de alayım. Şüphesiz o bana verdiği söze muhalefet etti."547
demek suretiyle tepkisini ortaya koydu.
Kûfe valisi Saîd b. el-Âs'ın şehrin önde gelenleriyle yaptığı bir sohbette
kullandığı "Bu Sevad arazisi Kureyş'in bahçesidir." ifadesi onun için valilik görevinde
sonun başlangıcı oldu. Bu sözün ardından doğan tartışmada muhafızı Abdurrahman el-
Esedî feci şekilde dövülmüştü. Abdurrahman Esed kabilesindendi. Bu olay bu kabile
mensuplarının halifeye tavır almaları için yeterli sebep oldu.548 Bu olaydan sonra Saîd
b. el-Âs Kûfe eşrafıyla bu tür oturumlar yapmamaya karar verdi. Malik el-Eşter ve
arkadaşları da valiye karşı açıkca muhalefete başladı. Hepsi Kûfe'ye yerleşen kabilelerin
önde gelen kişilerinden gelen bu muhalefet kenti önemli siyasal gelişmelere gebe
bıraktı.549
Mısır'da sorunların h. 27 senesinde (m. 647–648) Amr b. el As'ın valilikten
alınıp yerine Abdullah b. Sa'd'ın atanmasıyla başladığı söylenebilir. Eski valinin bizzat
kendisi ve idaresi döneminde edindiği taraftar kitlesi Hz. Osman'a karşı büyük bir
protesto faaliyetine girişti. Abdullah b. Sa'd'ın taraftarları da yönetimi müdafa
ediyordu.550 Muhalefet için en büyük koz Amr b. el-Âs gibi fatih bir devlet adamının
yerine Abdullah b. Sa'd gibi vaktiyle dinden dönen bir kişinin tayin edilmesiydi.551
Abdullah b. Sa'd başarılı bir devlet adamıydı. Valiliği döneminde Mısır
gelirlerini artırmış, Müslümanlarla Sudanlılar arasındaki ilişkileri düzenlemiş ve
Muaviye'nin Kıbrıs seferine yardımcı olmuştu. Bundan başka Afrika kıtasında Roma
imparatorluğunun elinde bulunan pek çok kenti ele geçirdiği gibi, Roma donanmasına
karşı (h. 34 / m. 654–655) Zâtü's-Savâri deniz savaşında büyük başarı sağlamıştı.552
Ancak bu başarılar iktidara yöneltilen eleştirilere engel olamıyordu. Ayrıca Zâtü's-
Savâri savaşında Ümeyyeoğullarına muhalefetin sesi Muhammed b. Ebî Huzeyfe ve
547 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 171. 548 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 138–139. 549 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 139. 550 İhsan Süreyya Sırma, İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Beyan Yay., İstanbul, 1990, s. 120. 551 Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s. 144. 552 C. H. Becker, "Abdullah b. Sa'd", İA, M.E.B Yay., Eskişehir, 1997, I, 41.
98
Muhammed b. Ebî Bekir'in şahsında iyice yükseldi. Onlar Hz. Osman'ın uygulamalarını
Hz. Peygamber'in ve önceki halifelerin uygulamalarına aykırı bulduklarını ilan ettiler.
Abdullah b. Sa'd'ın Hz. Peygamber'e karşı tavrı ve irtidat etmesi, onlar için ciddi bir
malzemeydi. Vali atamaları ve Hz. Peygamber'in Medine'den sürgün ettiği kimselerin
Medine'ye getirilmesi Hz. Osman'a karşı kullanılan mühim delillerdi. Muhammed b.
Ebî Huzeyfe ve Muhammed b. Ebî Bekir'in iki büyük sahabînin çocuğu olmaları onları
destekledi ve çeşitli kabilelere mensub birçok kimse onlara katıldı.553 Muhammed b.
Ebî Bekir Hz. Osman'dan büyük bir memuriyet istemişti. Halife kendisine istediği
görevi vermeyince çok üzülmüş ve ona düşman kesilmişti.554 Bu ikisi faaliyetlerini
devam ettirdikleri Mısır'da en büyük yardımı Ammar b. Yasir'den gördüler.
Câbirî, Mısır muhalefetini şu sözlerle ifade etmektedir: "Ammar, Muhammed b.
Ebî Bekir ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe, Osman'a karşı tepki hareketlerinin
eşgüdümünü sağlayan 'yüksek kurul' gibiydi. 'Çevre'deki isyancılar ve 'merkez'deki Ali,
Talha ve Zübeyr gibi sembollerle ilişki içindeydiler."555 Gerçekten bu isimler Hz.
Osman'ın yönetimini çeşitli şekillerde sürekli yıpratmaya devam ettiler.556
Basra valisi Ebû Mûsa el-Eş'ârî'yi görevinden alan (h. 29 / m. 649–650) Hz.
Osman, yerine genç ve deneyimsiz olan dayısının oğlu Abdullah b. Âmir'i atamıştı. Bu
atama nedeniyle Basralılar rahatsızlık duymadılar. Çünkü bu, onların arzu ettiği bir
değişiklikti. İyi bir yönetim sergileyen Abdullah başarılı fetihler yaptı. Bununla beraber
sorumluluğu altındaki bölgelerde birtakım sorunlar mevcuttu. Ülke genelinde yaşanan
siyasî, iktisadî ve kültürel sorunlar, Basra için de söz konusuydu. İktidardan indirmek
üzere Hz. Osman'a karşı yürüyen gruplardan birinin Basra'dan gelmesi bunun açık
kanıtıdır.557
Ammar b. Yasir'in Hz. Osman'a götürdüğü bir şikayet mektubunun ardından ağır
bir şekilde dövülmesi,558 Ümeyyeoğulların'a çeşitli şekillerde parasal destek
sağlanırken, sahabenin önemli isimlerinden Abdullah b. Mes'ûd'un Kur'an'ın
553 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 117–118. 554 Ömer Rıza, (a.g.e.), VIII, 52. 555 Câbirî, (a.g.e.), s. 444. 556 H. İbrahim, (a.g.e.), II, 34–35. 557 Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s. 146. 558 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 35–36.
99
çoğaltılması konusunda halifeyle yaşamış olduğu polemik nedeniyle maaşının
kesilmesi559 ve benzer uygulamalar insanların son derece tepkisini çekmişti.
Hz. Osman'a ve dolayısıyla Ümeyyeoğullarına karşı yürütülen muhalefet
hareketlerine Amr b. el-Âs da dâhil edilmelidir. Hz. Osman'la yaşadığı tartışmanın
ardından Medine'den ayrılan Amr daha sonra şöyle diyecektir. "Dağ başlarında
gördüğüm çobanlara varıncaya kadar herkesi Osman'ın aleyhinde sürekli kışkırttım."560
Ülke genelinde maaş uygulamasına bağlı olarak yaşanan sorunlar sancılı bir
diğer noktaydı. Fakirler-zenginler, idareciler-başkaldıranlar olarak herkes ganimet,
cizye ve haraç'tan oluşan kaynaklardan yararlanıyorlardı. Yoksullar yoksulluklarının
nedenini yanlı dağıtım yapılmasında görüyorlardı. Dağıtımı yapan halife olduğuna göre
asıl sorumlu kişi de halifenin kendisi olacaktı. Kaynaklarımızda fitnenin sorumluları
olarak gösterilen kargaşacılar ve bedeviler fakirlikleri nedeniyle zenginlerin mallarına
göz dikiyor değillerdi. Onlar zenginlerin eliyle atâ sahibi olmak istiyorlardı. Onlara göre
ülkede zulüm vardı. Hz. Osman ve Ümeyyeoğulları da iktidarın zenginleri olduklarına
göre zulmün uygulayıcıları onlar oluyorlardı. Diğer zenginler iktidarı üstlendiklerinde
bu sözü edilen yoksulları refaha kavuşturacaklardı. Bu bakış nedeniyle ciddi mal
varlığına sahip olan Talha ve Zübeyr muhalefetin iktidar adaylarıydı. Burada
muhalefetin sahabe içinde zengin bir adam olmayan Hz. Ali'ye bakışını farklı
değerlendirmek gerekir. Bununla beraber her halükarda halk ve sözü edilen seçkin
kişiler için Emeviler'e muhalefet ortak bir buluşma noktası idi.561
Burada kabileleri harekete geçiren nedenlerden biri olan "ikta" üzerinde de
durmamız gerekmektedir. Bazı toprakların Araplara ikta olarak verilmesi Hz. Ömer'in
uygulamalarındandı. Hz. Osman bu uygulamayı genişleterek başta "sevad" arazisi
olmak üzere çok sayıda ikta verdi. Ayrıca o Muaviye'ye Suriye sahillerine bazı grupları
yerleştirilerek onlara ikta verilmesini emretti. Muaviye bu emri oldukça genişleterek
uyguladı. Suriye'deki bazı arazıleri kendisine ayırarak bir bölümünü de yandaşlarına
bağışladı.562 Gerek Hz. Osman'ın gerekse Muaviye'nin bu uygulamaları kabile iskân
politikası açısından değerlendirilebilir. Stratejik önemi olan bölgelerin müstahkem
merkezler haline dönüştürülmesi bir devlet politikasıdır. Devlet bir yandan üzerinde
559 Ya'kûbi, II, 170. 560 Taberî, (a.g.e.), II, 656. 561 Câbirî, (a.g.e.), s. 376–377. 562 Durî, İslam İktisat Tarihine Giriş, s. 39.
100
kurulduğu topraklara iyice egemen konuma gelirken öte yandan bu merkezler
vasıtasıyla dışa açılma imkânına sahip olacaktı. Ancak verilen iktaların sahiplerine
kazandırdığı güç ve gelir gözönüne alındığında kabilelerin önemli ağırlığını
Ümeyyeoğullarının oluşturduğu ikta uygulamasına neden itiraz ettiği daha net anlaşılır.
Emevî-Haşimî çekişmesi de muhalefeti destekledi. İlk halife Hz. Ebû Bekir
Teym,563 Hz. Ömer ise Adiy kabilesindendi.564 Bu durum mücadeleleri İslâm öncesine
dayanan Emevî-Haşimî ilişkilerini olumlu yönde etkiledi. Ancak Hz. Osman'ın halife
seçilmesi ve akrabalarına olan temayülü, öncelikle Haşimoğulları'nı rahatsız etti. Buna
bir de yapılan yanlış işlerin eklenmesi Haşimoğullarını yönetim aleyhinde bulunmaya
sevketti. İdareden memnun olmayan diğer kabile mensuplarının Ümeyyeoğullarına karşı
Haşimoğullarının yanında yer alması iki karşıt siyasî grubun oluşmasına neden oldu.565
Hz. Ali'nin adeta bir simge olduğu bu muhalefet Ümeyyeoğulları için son derece etkili
oldu ve Hz. Osman'ın öldürülmesine kadar bütün olaylarda etkisini gösterdi.
Bu dönemde devlete karşı hareketler arasında adı zikredilmesi gerekenlerden bir
diğeri de toprakları fethedilen İran, Suriye, Mısır gibi bölgelerin müslüman olmayan
halklarının muhalefetidir. Gerçi onlar iktidarda Emevîler olmasa da devlete herhalde
hoş bakmayacaklardı. Bununla beraber Hz. Osman'ın dirayetli bir yönetime sahip
olmaması ve müslümanların kendi içlerinde yaşadıkları fiili çekişmenin onları
cesaretlendirdiğini söyleyebiliriz. Abdullah b. Sebe'nin faaliyetleri bu cümleden olarak
değerlendirilebilir.566
C. Hz. Osman'a Karşı İslâm Adına Yapılan Muhalefetin Kabilecilik
Açısından Değerlendirilmesi
İslâm siyasî düşüncesinde muhalefet denilince inançla yakın ilişkisi olan ve dinî
değişkenin hâkimiyeti dolayısıyla değişmez bir nitelik taşıyan bir yapıyla karşılaşırız.
Muhalefet, dine aykırı olduğu görülen ya da düşünülen her şeye karşı çıkıştır. İslâm
tarihindeki bütün muhalefet hareketlerinin başlangıç noktası, Kur'an ve Hz.
Peygamber'in sünnetinde yer alan değerleri ifade eden ideal İslâm modelinden sapışa
563 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 169. 564 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 265. 565 Ferruh, (a.g.e.), s. 112. 566 Bkz. Abdullah b. Sebe ve Yemen Kabilelerinin Siyasal Gelişmelerle İlgisi.
101
karşı çıkışta kendini gösterir.567 Hz. Osman'a karşı gelişen muhalefetin bir ayağını Hz.
Peygamber'in davetinin erken dönemlerinde Müslüman olan, ancak özellikle kabile
açısından kendilerini koruyacak kimseler bulunmayan, zayıf sahabîlerin saflarında
belirginleşen ve aynı zamanda dinî anlayıştan kaynaklanan bir duruşun vücuda
getirdiğini görmekteyiz. Bu zayıf kişiler Kureyş tarafından pek çok işkenceye maruz
kalmışlar, ancak zaaf göstermeden Allah Resûlüne bağlılıklarını sürdürmüşlerdi. Hz.
Peygamber Medine'ye hicret ettikten sonra çoğu suffe ashabı olan bu kimseler Mekke
fethedilip, Hz. Peygamber Kureyş'i affedinceye kadar İslâm adına Kureyş'le savaştılar.
Fetihten sonra Müslüman olan Kureyşliler ise "serbest bırakılanlar" anlamına gelmekle
beraber kendileri için aşağılayıcı bir tabir olarak kullanılan "tuleka" sıfatıyla
anılacaklardı.568
Hz. Osman dönemine gelindiğinde önemli bir bölümünü Ümeyyeoğullarının
teşkil ettiği Kureyş'in tuleka denilen sınıfı ve onların yakınları elinde ciddi bir servet
birikimi olmuş ve pek çoğu önemli mevkiler edinmişti. Hz. Osman'nın çevresini
Emevîlerin oluşturması, büyük vilayetlerdeki idarî görevlerden sahabîleri çekip
yerlerine Ümeyyeoğullarından gençleri ataması başta olmak üzere halifenin diğer
icraatları İslâm'ı bizzat Hz. Peygamber'le yaşayan bu sahabîleri protestoya sevketti.
Devletin imkânlarını ellerinde bulunduran Emevîlerin neredeyse tamamına yakını
İslâm'ı sonradan öğrenmişti ve daha önemlisi onun felsefesine ve teknik bilgisine hakîm
değillerdi. Ayrıca onlar sahabe vicdanını rahatsız edecek politik icraatlarına ilaveten
dünyevî bir hırs ve lüks eğilimine sahip idiler. İşte kendilerinden bahsedeceğimiz bu
sahabîler bu gidişe karşı seslerini korkusuzca yükselttiler. Onlar güçlü kabilelere
mensup olmadıkları gibi iktisaden de zayıf kimselerdi. Kaynaklara göre protestoların
Hz. Osman'ın Şam valisi Muaviye döneminde başladığı anlaşılmaktadır.569
a. Ebû Zer el-Gıfarî Olayı
Taberî ve İbnü'l-Esîr, Ebû Zer el-Gıfarî'nin570 h. 30 (m. 650–651) yılında
Şam'dan Medine'ye gönderilip, oradan da Rebeze'ye sürgün edilmesine yer vererek
567 Nevin Abdülhâlık Mustafa, İslâm Düşüncesinde Muhalefet, çev. Vecdi Akyüz, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 2001, s. 68.
568 Câbirî, (a.g.e.), s. 438. 569 Câbirî, (a.g.e.), s. 438–439. 570 Adı Cündeb b. Cünâde, nesebi İbn Cünâde b Ku'ayb b. Su'ayr b. Vak'a b. Haram b. Süfyan b. Abîd b.
Haram b. Gifar b. Müleyl b. Damra b. Bekr b. Abdi Menat b. Kinâne b. Hüzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar'dır. İbn Sa'd, (a.g.e.), IV, 219.
102
Muaviye b. Ebî Süfyan'ın Şam'da ona karşı ölümle tehdit etmeye varan çok ciddi
psikolojik baskılar uyguladığını belirtirler. Ayrıca onun Medine'den sürgün edilmesine
dair birtakım haberler olduğunu naklederler. Bir kısım kaynaklar bu konuda Hz.
Osman'ı haklı bulmaktadır. Nitekim onlar bu rivayetleri anlatmaktan hoşlanmadıklarını
da eklemektedirler.571 Ebû Zer hakkındaki rivayetleri incelediğimizde karşımıza şunlar
çıkar:
İbnu's-Sevda Şam'a geldiği zaman Ebû Zer el-Gıfarî ile karşılaşmış ve ona
şunları söylemişti: "Ey Ebû Zer, Muaviye 'Mal Allah'ın malıdır, her şey Allah'ındır.'
diyor. Sanki o bu sözüyle Müslümanlara rağmen Müslümanların adını silmek istiyor.
Sen buna şaşırmıyor musun?" Bu sözlerden sonra Muaviye'nin yanına giden Ebû Zer
ona Müslümanların malı için neden Allah'ın malı ifadesini kullandığını sordu. Muaviye
ona "Allah'ın rahmeti üzerine olsun ey Ebû Zer, biz Allah'ın kulları, mal da onun,
yaratıklar onun yaratığı, iş de onun işi değil midir?" dedi. Ebû Zer böyle olmakla
beraber onun bu şekilde söylememesini istedi. Bunun üzerine Muaviye onun uyarısına
uyarak Müslümanların malı olarak niteleyeceğini ifade etti. İbnu's-Sevda sahabeden
Ebu'd-Derda'ya da benzer sözler söylemişti. Fakat ondan yüz bulamamıştı. Ebu'd-
Derda'nın ona, "Sen kimsin? Zannederim, Vallahi Yahudisin." dediği rivayet
edilmektedir. Ebu'd-Derda Ubâde b. es-Sâmit'e geldi, onu aldı, Muaviye'ye götürdü. Bu
adam Ebû Zer'i sana karşı kışkırtıyor." dedi.572
Ebû Zer el-Gıfarî kaynaklarda zühd ve takva üzerine hayat yaşayan bir sahabi
olarak takdim edilmektedir. O hem Müslümanların bir gecelik yiyeceğinden başka mala
sahip olamayacağını iddia ediyor hem de bir Müslüman'ın mal biriktiremeyeceğini ve
fazla malını Allah yolunda hak sahibi kimselere dağıtması gerektiği savunuyordu. Bu
konudaki görüşlerine "Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar
yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele."573 ayetini delil getiriyordu. O
merkezine bu ayeti koyduğu propagandasını ısrarla sürdürürken zenginleri cehennem
ateşiyle tehdit ediyor, fakirlere ise bu aristokratik gelişmelere karşı mesajlar
gönderiyordu. Onun tepkisi öncelikle Muaviye ve Ümeyyeoğullarına karşıydı.574
571 Taberî, (a.g.e.), II, 615; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 113. 572 Taberî, (a.g.e.), II, 615; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 114. 573 Kur'an, Tevbe (9): 34. 574 Taberî, (a.g.e.), II, 615; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 114.
103
Muaviye'nin Şam'da yaşadığı lüks hayat Ebû Zer'i rahatsız ediyordu. O
yapılanların müsriflik olduğunu ve Hz. Peygamber'in uygulamalarına aykırı olduğunu
düşünüyordu.575 Muaviye Şam'da "beyaz" sarayını yaptırdığında Ebû Zer Muaviye'ye
gidip şöyle dedi: "Ey Muaviye, bu saray Allah'ın malındansa bu hainliktir. Kendi
malındansa savurganlıktır." Muaviye ona her hangi bir cevap vermedi.576
Ebû Zer şöyle diyordu: Allah'a yemin olsun, daha önce görmediğimiz işler
ortaya çıktı. Bunlar ne Allah'ın kitabında, ne de peygamberinin sünnetinde var. Vallahi,
söndürülen bir gerçek, yaşatılan bir yanlış, yalanlanan bir doğru sözlü görüyorum."
Habib b. Mesleme, Muaviye'ye şöyle dedi: "Ebû Zer Şam'ı senin aleyhine kışkırtıyor.
Onlara ihtiyacınız varsa Şamlılara yardım et." Nihayet Ebû Zer'in yaklaşımları topluma
maloldu. Muaviye durumu Hz. Osman'a bildirdiğinde halife Ebû Zer'i en kötü binitle
kendisine göndermesini istedi. Muaviye onu gece gündüz sürekli yolculuk yapan bir
grupla Medine'ye gönderdi.577 Ebû Zer Medine'ye ulaştığında Hz. Osman ona
Şamlıların kendisinden şikâyetlerinden bahsederek neler olduğunu sordu. Ebû Zer
gelişmeleri kendi bakış açısına göre değerlendirdi. Hz. Osman ona kendisinin
Müslümanlara ancak Allah'ın belirttiği kadarını emredebileceğini, bunun ötesinde
ekonomik meseleler dâhil ancak tavsiyede bulunabileceğini ifade etti. Ebû Zer
zenginlerin mallarını komşuya, akrabalarına ve kardeşlerine hayır olarak infak
etmedikçe onlardan razı olmayacaklarını söyledi. Bu arada orada bulunan Ka'bu'l-Ahbar
söze karışarak farzları yerine getiren kişinin görevini yapmış olacağını belirtince bu
müdahaleden oldukça rahatsız olan Ebû Zer asasıyla onu yaralayacak biçimde bir darbe
indirdi. Ardından Ka'bu'l-Ahbar'a bir Yahudi'nin oğlu olduğunu hatırlatarak bu
meseleye karışmamasını söyledi. Bu olayın diyetini Hz. Osman'ın ödediği
bildirilmektedir. Yaşananlardan sonra Ebû Zer Medine'den ayrılmak için halifeden izin
istedi. Hz. Osman'da ihtiyaçlarını karşılayarak onu Rebeze köyüne gönderdi.578
Belâzurî'nin rivayetinde gerek Ebû Zer'in gerekse Hz. Osman'ın tavrı daha
radikaldir. Ebû Zer'in Medine'ye geldiğinde Hz. Osman'a şöyle dediğini rivayet
etmektedir: "Çocukları tayin ediyorsun, adam kayırıyorsun, tulekaya yakınlık
575 İsrafil Balcı, "Bir Yalnız Sahabi Ebû Zer el-Gıfarî", OMÜİFD, Sayı: 10, Samsun, 1998, s. 375. 576 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 167. 577 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 167. 578 Taberî, (a.g.e.), II, 615–616; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 115. Burada bir mesele nedeniyle Medine
dışına yerleşen bir kişi olarak Rafi' b. Hudeyc'in adı da zikredilmektedir.
104
gösteriyorsun." Bu eleştirilerin devam etmesi üzerine Hz. Osman onu Medine dışındaki
Rebeze'ye579 sürgün etti.580
Ebû Zer Rebeze'de bir rivayete göre, h. 31 (651–652), diğer rivayete göre h. 32
(652–653) yılında vefat etti. Cenazesini Abdullah b. Mes'ûd, Temim kabilesinden Ebû
Müfrez, Bekr b. Abdullah, Neha' kabilesinden Alkame b. Kays ve Malik el-Eşter,
Halhal ed-Dabiyyi, Amr b. Ukbe es-Sülemî ve adlarını zikretmediğimiz bir grup insan
kaldırdı. Ebû Zer'in defin işine katılan isimler Hz. Osman'a karşı oluşan muhalefet
cephesi hakkında da bir fikir verir niteliktedir.581
Ahmet Cevdet Ebû Zer olayında Hz. Osman'ı haklı görmektedir. Bütün insanlara
zühd hayatını dayatmanın doğru olmadığını, zenginleşen bir toplumun bunun
getirilerinden yararlanabileceğini ifade etmektedir.582 Hz. Osman da servete karşı
şiddetli bir muhalefet başlatan Ebû Zer'i sürgün etmenin en uygun yol olacağını
düşünmüş olmalıdır.583 Ancak onun muhalefeti kabilevî kaygılardan daha çok kendi
hayat tarzıyla alakalı bireysel bir reaksiyondur.
b. Ammâr b. Yâsir'in Muhalefeti
Halifeye karşı olan rahatsızlıkla ilgili olarak tartışmaların en ciddi biçimde
yaşandığı yer başkent Medine idi. Hz. Osman'ın hatalı görülen icraatları Hz. Ali, Hz.
Aişe, Talha ve Zübeyr başta olmak üzere, sahabenin önde gelenleri tarafından eleştiriye
muhatap oluyordu. Benzer şekilde zayıf sahabîlerin İslâm adına yaptıkları protestolarda
sadece Şam'a özgü değildi. İdarenin merkezi Medine başta olmak üzere bütün eyaletlere
yayılmıştı. Ali b. Ebî Talip etrafında kümelenen bu muhalefet hareketinin birinci
devresi Benû Sâide Sakifesinde oluşmuştu. "Şûra" toplantısında kendini gösteren ikinci
basamak ise, muhalefetin netleşmesini ve genişlemesini beraberinde getirmişti. Hz.
Osman'a karşı gerek Medine ve gerekse Mısır'da belirginleşen protesto hareketinde
büyük rolü olan eski zayıflardan biri olarak Ammar b. Yasir'i görmekteyiz.584
Ammâr b. Yâsir başından beri Hz. Osman'a karşı Hz. Ali'yi desteklemekteydi.
Mikdad b. Esved de onun gibi düşünüyordu. Şûra toplantısının yapıldığı günlerde
579 Medine'nin Irak yönünde üç günlük mesafefede bir köydür. Yâkut el-Hamevî, Şihabüddin Ebî
Abdullah Yakut b. Abdillah, Mu'cemu'l-Buldan, Dâru Sadr, Beyrut, 1957, III, 24. 580 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 167. 581 Taberî, (a.g.e.), II, 629–630; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 134. 582 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 309. 583 Laura Veccia Vaglieri, "Raşid Halifeler ve Emevî Halifeleri", (a.g.e.), I, 82. 584 Câbirî, (a.g.e.), s. 441.
105
Ammar'ın Hz. Osman'ın halife seçilmesine gösterdiği büyük tepkiyi daha önce ifade
etmiştik. Ammar ve bu grupta adı geçen öteki sahabîler aynı zamanda İslâm'a olan
bağlılıklarındaki hassasiyetleriyle parlayan isimlerdi.585
Ammâr b. Yâsir'in babası Kahtanîdir. Mezhic kabilesinin Ans koluna mensuptur.
Vaktiyle Mekke'ye gelerek Mahzumoğullarından birisinin cariyesiyle evlenen Yâsir'in
oğlu Ammâr da Benî Mahzum'un azadlısıdır.586 Dolayısıyla Ammar Mahzumoğullarının
müttefiki konumundaydı. O, Hz. Osman'a iktidarının özellikle sorunlu olan ikinci
döneminde bilinçli, kararlı ve cesur çıkışlarda bulundu. Halifenin karşısına çıkmaktan,
onunla çatışmaktan korkmadı. Ammâr'ın bu davranışının arkasında
Mahzumoğulları'ndan gördüğü desteğin yattığı düşünülebilir. Mikdad b. Esved gibi
diğer arkadaşları kendilerini savunacak kabileleri olmadığı için böyle bir korumadan
mahrum idiler.587 Aşağıda aktaracağımız rivayetin Ammar'ın sözünü ettiğimiz konumu
hakkında dikkat çekici bir örnek olacağı kanaatindeyiz:
Sahabeden bir grup toplanarak Hz. Osman'ın Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve
Hz. Ömer'in uygulamalarına aykırı davrandığı hususları dile getiren bir mektup
yazdılar. Ardından mektubu Hz. Osman'ın bizzat kendisine verme konusunda
sözleştiler. Ammâr b. Yâsir ve Mikdad b. Esved mektubu götüren on kişinin içindeydi.
Mektup Ammar'ın elindeyken halifeye yaklaştıkları sırada gruptakiler Ammâr'ın
yanından yavaş yavaş ayrıldılar. Ammâr yoluna devam edip Hz. Osman'ın yanına geldi
ve ondan izin istedi. Ammâr halifenin huzuruna çıktığında Mervan b. Hakem ve
Ümeyyeoğullarından bazıları da oradaydı. Mektubu halifeye verdi. Hz. Osman mektubu
okudu ve "Bunu sen mi yazdın?" diye sordu. Ammâr "Evet." dedi. Hz. Osman "Yanında
kimler vardı?" diye sordu. Ammâr şu cevabı verdi: "Yanımda senin korkundan dağılan
bir bölük insan vardı." Hz. Osman "Onlar kimdi?" diye sorunca, "Onları sana
söyleyemem." dedi. Hz. Osman: "Onlar arasında buna neden sen cesaret ettin?" deyince
Mervan söze karışarak şöyle dedi: "Ey mü'minlerin emiri, bu siyah adam (Ammar)
insanları sana karşı kışkırttı. Eğer sen onu öldürürsen, ardından sevdiğin birini
kaybedersin." Hz. Osman, "Onu dövün." dedi. Ona vurdular. Hz. Osman da onlarla
beraber vurdu. Karnını yaraladılar ve kendinden geçti. Çekip evin kapısı önüne
585 Câbirî, (a.g.e.), s. 442. 586 İbn Hişam, (a.g.e.), I, 379. 587 Câbirî, (a.g.e.), s. 444.
106
bıraktılar. Ardından alması için Ümmü Seleme'ye haber gönderildi.588 Ammâr
Mahzumoğullarının müttefiği konumunda olduğu için bu kabile mensupları ona
yapılanlara son derece öfkeliydi. Hatta Hz. Osman öğle namazına çıkınca, Hişam b.
Velid b. Muğîre yoluna çıktı ve şöyle dedi: "Şayet Ammar bu dayak nedeniyle ölürse
karşılık olarak Ümeyyeoğullarından büyük bir adamı öldüreceğim."589
Ammâr b. Yâsir Hz. Osman aleyhine hem başkent Medine'de hem Mısır'da
çalışmalarda bulundu. Halifeye karşı muhalefeti o derecedeydi ki, Hz. Osman kuşatma
altına alındığı günlerde, isyancıları isteklerini yerine getireceği vaadiyle eyaletlerine
dönmeye ikna için sahabeden nüfuzlarını kullanmalarını istemişti. Başlarında Hz. Ali
olduğu halde bu amaçla çıktılar. Ammâr onlara katılmadı. Hz. Osman onu ikna etmesi
için Sa'd b. Ebî Vakkas'ı gönderdi. Ammâr bu teklife karşılık olarak şu cevabı verdi:
"Yemin olsun, onları geri çevirmeyeceğim."590
Câbirî Ebû Zer ile Ammâr'ı karşılaştırarak Ebû Zer'in muhalefetinin siyasî bir
hedefi bulunmadığını, buna karşın Ammar'ın muhalefetinin derin politik amaçlar
taşıdığını, ayrıca rivayetlerin ona Hz. Osman'a karşı başkaldırıyı kışkırtmada temel rolü
verdiğini belirtmektedir.591 Ebû Zer davranışlarında belki de ileriye dönük siyasî bir
gaye gütmüyordu, ancak ifade etmeliyiz ki sosyolojik olarak bıraktığı etki açısından,
Ebû Zer'in muhalefetinin Hz. Osman'a siyasal anlamda vurduğu darbe Ammar'ınkinden
az görülmemektedir.
c. Ubade b. es-Sâmit'in Muhalefeti
Ensar'dan olan Ubade b. es-Samit Hazrec kabilesindendir. Akabe bey'atlarına
katılan on iki nakipden biriydi. Hz. Ömer döneminde Filistin'de yargıçlık yapan592
Ubade Suriye'ye yerleşmişti.593 O Şam'da İslâm'a aykırı gördüğü ticarî faaliyetlere
doğrudan müdahale ediyor, insanların yanlış yaptıklarını düşündüğü konularda onları
uyarıyordu. Yine böyle bir davranışı nedeniyle Muaviye onu çağırtarak ondan böyle
davranmamasını istedi. Ubade Maviye istemese bile doğru bildiğini söyleyeceğini
588 Hz. Peygamber'in eşi olan Ümmü Seleme Mahzumoğulları kabilesindendi. Daha önce ifade ettiğimiz
üzere Ammar bu kabilenin müttefikiydi. Câbirî, (a.g.e.), s. 444. 589 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 35–36. 590 Taberî, (a.g.e.), II, 657–658. 591 Câbirî, (a.g.e.), s. 442–443. 592 Zehebî, (a.g.e.), II, 422. 593 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 546; Zehebî, (a.g.e.), II, 422.
107
belirtti. Muaviye zeki bir adamdı. Şöyle cevap verdi: "Benimle Hz. Muhammed'in
ashabı arasında, onlardan göreceğimiz aftan daha güzel bir şey bulamayız."594
Rivayetlere göre Ubade b. es-Samit girişimlerinde Müslüman gayr-ı Müslim
ayırımı yapmamaktaydı. O çarşı pazarda sergilediği eylemlerden başka Muaviye'yi
eleştiriyor, onun kusurlarını ortaya döküyordu. Bu durumdan oldukça rahatsız olan
Muaviye Hz. Osman'ı durumdan haberdar etti. Şöyle diyordu: "Ubade Şam'ı ve halkını
huzursuz etti. Ya onu vazgeçir, ya da onunla Şam'ı birbirinden ayıracağım." Halife
Ubade'yi kendisine göndermesini istedi. O, Medine'ye gelince Hz. Osman ona: "Ey
Ubade, bizden ne istiyorsun?" diye sordu. Ubade Hz. Osman'ın ve insanların huzurunda
davranışlarını Hz. Peygamber'in bir hadisini delil getirerek savundu.595
Bu örneklerden hareketle Hz. Osman'a karşı sahabe ekseninde İslâm adına
yapılan muhalefetin Şam'da etkili olduğunu söyleyebiliriz. Eleştirinin birinci yönü
Muaviye'nin uygulamalarından kaynaklanırken, ikinci noktayı Muaviye'nin Şam'daki
sosyal hayata müdahalesizliğinin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Muhtemelen Hazrec
kabilesinden olan Ubade'nin muhalefeti Medine'de de etkisini gösterdi. Hz. Osman'ın
kuşatma günlerinde Ensar'dan önemli bir destek görmemesi bu durumla ilgili olarak
düşünülebilir.
Sadece Ubade değil halifeyle sorun yaşayan Ebû Zer el-Gıfarî, Ammar b. Yasir
ve Abdullah b. Mes'ûd gibi seçkin sahabîlerden herhangi birinin kendi kabilesi ya da
onu koruyan kabilenin Hz. Osman'a karşı olumlu bakması artık söz konusu olmazdı.
D. Abdullah b. Sebe ve Yemen Kabilelerinin Siyasal Gelişmelerle İlgisi
Abdullah b. Sebe hakkındaki bilgilerimizin tek kaynağı, rivayetleri bize Taberî
tarafından nakledilen Seyf b. Ömer'dir. Abdullah b. Sebe, İslâm tarihi kaynaklarının bir
bölümünde, Hz. Osman hilafetinin ikinci yarısında ortaya çıkan memnuniyetsizliğin
Hicaz, Irak ve Mısır'da yayılmasında ve İslâm dünyasında ilk fitnenin ortaya
çıkmasında yegâne amil olduğu ifade edilen ve yakın zamanlara kadar da Şiiliğin
kurucusu olarak kabul edilen ünlü bir isimdir.596 Eğer Hz. Ali'nin öldürülmesinden
sonra da yaşamış ise, ric'at görüşünü gulat-ı şianın inanç esaslarına uygun bir şekilde
594 İbn Asakir Ebu'l-Kasım Ali b. el-Hasan, Tehzîbu Tarihi Dımaşk el-Kebir, Düzenleyen, Abdülkadir
Bedran, Dâru İhyai't-Türasi'l-Arabî, Beyrut, 1987, VII, 215. 595 İbn Asakir, (a.g.e.), VII, 214–215; Zehebî, (a.g.e.), II, 423–424. 596 Fığlalı, İslâm Mezhepleri, s. 289.
108
değiştirmiş olması mümkün gözükmektedir.597 Onun adı kaynaklarda İbnü's-Sevdâ, İbn
Sebâ, İbn Vehb b. Sebâ, İbnü's-Sevdâ es-Sebeî, İbn Sebe el-Himyerî, İbn Sebe Vehb er-
Râsibî el-Hemedânî olarak da geçmektedir.598
Abdullah b. Sebe hakkında Taberî'de nakledilen rivayet kendisi ve görüşleriyle
ilgili olarak bize şu bilgileri vermektedir:599 Hz. Osman döneminde Müslüman olan
Abdullah b. Sebe annesi siyah ırktan olan Sana'lı bir Yahudi idi. İslâm dininin temel
anlayışlarına aykırı olan görüşlerini Hicaz, Basra, Kûfe ve Şam eyaletlerinde yaymaya
çalıştı. Son olarak geldiği Şam'da tutunamayıp Şamlılar tarafından buradan çıkarınca
Mısır'a gitti. Orada şunları söyledi: "İnsanların İsa'nın döneceğini iddia ederken,
Muhammed dönecektir diyenleri yalanlamalarına hayret ediyorum. Hâlbuki Yüce ve
Aziz Allah: 'Kur'an'ı sana farz kılan Allah elbette seni döneceğin yere döndürecektir.'600
buyurmaktadır. Bu nedenle Muhammed dönüş konusunda İsa'dan daha hak sahibidir."
Onun ric'at akidesini ortaya koyduğu bu görüşü kabul gördü ve insanlar bu meseleyi
konuşmaya başladılar. O daha sonra "vasi" düşüncesini açıkladı. Şöyle diyordu: "Bin
peygamber gelmiştir ve her peygamberin de bir vasisi vardır. Ali'de Muhammed'in
vasisidir. Muhammed nebilerin sonuncusu, Ali de vasilerin sonuncusudur." İbn Sebe bu
sözlerinden sonra Hz. Peygamber'in vasiyetine uyulmadığını, bunu yapanların büyük bir
zulüm işlediklerini, Hz. Osman'ın halifeliği haksız olarak aldığını söyleyerek insanları
bu konuda yöneticilerine başkaldırıya davet etmeye başladı. Aynı zamanda o bu
propagandasını İslâm'ın iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak (emru bi'l-ma'ruf
ve nehyu ani'l-münker) anlayışıyla temellendirerek kendisinin yaptığını insanların
yapmalarını talep ediyordu. Sonra o eyaletlere mektuplar göndererek muhalefet
hareketine katılanlarla haberleşti ve onları kendi yoluna çağırdı. 601
Nihayet İbn Sebe ve onun gibi düşünenler eleştirilerini açıktan yapmaya
başladılar. Her şehir halkı diğerleriyle kendi valileri ve yönetimin kusurları hakkında
yazışmaya başladı. Her vilayet diğerleri hakkında, "Bizim durumumuz iyi, onlarınki
kötüymüş." şeklinde konuşmaya başladı. Her şehir halkı kendi afiyetleri nedeniyle
Allah'a şükrediyorlardı. Bu mektuplar Medine'ye kadar ulaşmıştı. Bu gelişmeler üzerine
597 M. Th. Houtsma, "Abdullah b. Saba", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997, I, 40. 598 Ethem Ruhi Fığlalı, "Abdullah b.Sebe", DİA, İstanbul, 1988, I, 133. 599 Sözü edilen rivayetler Taberî'ye çok benzer bir şekilde İbnü'l-Esîr'de de aktarıldığı için dipnotlarımıza
onu ilave etmeyi de uygun bulduk. 600 Kur'an, Kasas (28): 85. 601 Taberî, (a.g.e.), II, 647; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 154.
109
bazı kimseler Hz. Osman'a gelerek kendilerine gelen haberlerin ona ulaşıp ulaşmadığını
sordular. Halife, "Hayır vallahi bana esenlik haberlerinden başka bir şey gelmedi." dedi.
Bunun üzerine onlar, kendilerine ulaşan haberleri anlattılar. Hz. Osman, onlara, "Sizler
benim yardımcılarım ve ve mü'minlerin şahitlerisiniz. Bana yol gösteriniz." dedi. Onlar,
"Sana şunu öneririz dediler: "Kendilerine güvendiğin kimseleri sana haber getirmeleri
için bu şehirlere gönder." Daha sonra anlatacağımız üzere Hz. Osman bunu yaptı.602
Mısır'a giden Ammâr b. Yâsir geri dönmekte gecikmişti. Bu sırada Abdullah b.
Sa'd b. Ebî Serh'in mektubu geldi. O, Mısır'da bir grup insanın Ammâr'a meylettiğini
belirttikten sonra, onun etrafından ayrılmayan bu kişilerin Abdullah b. es-Sevdâ, Halid
b. Mülcem, Sevdan b. Hımran ve Kinâne b. Bişr olduğunu ifade ediyordu.603 Bu
anlatılanlara göre Abdullah b. Sebe ülkede yaşanan kargaşanın baş aktörü olmaktadır.
Abdullah b. Sebe hakkında diğer bir rivayet şöyledir. Abdullah b. Âmir'in Basra
valiliğinin üçüncü yılında Kaysoğullarından bir adam Basra'da Hukeym b. Cebele el-
Abdî'ye misafir oldu. Abdullah b. Âmir'e bu kişinin Abdullah b. Sebe olduğu haberi
geldi. Burada bir müddet kaldığı anlaşılan Abdullah b. Sebe'nin etrafında bir grup insan
oluştu. O, bu kimselere kafaları karıştıracak alışılmadık sözler söylemekteydi. Konu
hakkında bilgilendirildiği anlaşılan Abdullah b. Âmir ona kim olduğunu ve ne yapmaya
çalıştığını sordu. Abdullah b. Sebe kendisinin aslen ehl-i kitap olduğunu, ancak
Müslüman olup Basra'da yaşamak istediğini söyledi. Abdullah b. Âmir onun güven vaat
etmediğini ifade ederek Basra'dan ayrılmasını söyledi. Abdullah b. Sebe önce Kûfe'ye
gitti, ancak oradan da çıkarılınca Mısır'a giderek oraya yerleşti. Onun bundan sonra
Basra ve Kûfe'deki taraftarlarıyla mektuplaşarak irtibat kurduğu bildirilmektedir.604
Abdullah b. Sebe Taberî'de Hz. Ali döneminde gerçekleşen Cemel vak'asında da
önemli bir isim olarak anılır.605 Bundan sonra ondan hiç bahsedilmez. Hz. Osman
dönemindeki fitnede böylesi rol almış bir şahsiyetin bundan sonraki olaylarda adının
anılmaması Seyf b. Ömer'in bu rivayeti hakkında ciddi şüphelere neden olmaktadır.
Taha Hüseyin onun Hz. Osman dönemindeki faaliyetlerine değindikten sonra şunu
söylemektedir: "Gariptir ki bu tarihçiler Sıffin savaşını rivayet ederken Sebeiyye'yi tam
anlamıyla unutmuşlar veya tamamen ihmal etmişlerdir."606 Bununla beraber Abdullah b.
602 Taberî, (a.g.e.), II, 647–648; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 154–155. 603 Taberî, (a.g.e.), II, 648; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 155. 604 Taberî, (a.g.e.), II, 639; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 144–145. 605 Taberî, (a.g.e.), III, 32; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 235–236. 606 Tâha Hüseyin, (a.g.e.), II, 90.
110
Sebe'nin daha sonraki olaylarda adının geçmemesi çeşitli şekillerde açıklanabilir.
Örneğin faaliyetleri fark edilerek faili mechul bir şekilde öldürülmüş olabilir.
Fığlalı, Bağdâdî'nin Abdullah b. Sebe ile Abdullah b. Sevdâ isimlerinden iki ayrı
şahısmış gibi bahsettiğini, şii müelliflerden el-Kummî'nin ise Abdullah b. Sebe'yi
Abdullah b. Vehb er-Râsibî el-Hemedânî olarak tanıttığını ifade etmektedir. Bu
durumda Abdullah b. Sebe adı onun lakabı olmaktadır.607 Ancak biz Abdullah b. Vehb
er-Râsibî'yi Haricîlerin emîri olarak tanımaktayız.608 O Sıffın savaşından sonra Hz.
Ali'nin saflarından ayrılarak Medâin'e gitmek düşüncesiyle arkadaşlarıyla anlaşan ve bu
iş için Nehreven'a geçmeyi kararlaştıran kişilerden biridir.609 Kendilerine nispet edilen
özellikler nedeniyle aralarındaki yakın benzerliğe bağlı olarak Abdullah b. Sebe'nin
Ammar b. Yasir ile aynı kişi olduğunu ifade eden bir diğer teori de pek çok açıdan ciddi
açmazlara sahiptir.610
Konuya bu bilgiler ışığında baktığımızda Abdullah b. Sebe adının bir simge mi
olduğu yoksa tarihî bir kişiye mi işaret ettiğinin tam bir netlik kazanmadığı ortadadır.
Abdullah b. Sebe'nin fitne için kullanılan takma bir ad olduğu düşünülebilir.
Bunula beraber tamamen uydurma bir şahıs olup, hiç yaşamamış olsa dahi siyasî İslâm
tarihi ve mezhepler tarihi içinde işgal ettiği yer düşünülecek olursa, kendisinden, en
azından daha sonraki dönemlerde, bilgisel anlamdaki etkisinden dolayı bahsetmenin
gerekliliği ortaya çıkar. Böylece biz ilgili dönemlerde İslâm toplumlarının düşünce
yapısını ve yönelişlerini görmek açısından oldukça önemli verilere ulaşabiliriz.
Seyf b. Ömer'in hemen bütün rical âlimlerine göre rivayetleri güvenilmez kabul
edilmiştir.611 Seyf'in rivayetini kritik ederken kendisinden şüphelenilen en önemli
noktalardan biri de bu derece önemli bir rivayetin o dönemin olaylarını ciddi bir şekilde
ele alan İbn Sad (230/845), Belâzurî (279/892), Nasr b. Müzahim el-Minkarî (212/827)
ve Yakubî (292/904) gibi ilk ikisi Sünnî, diğer ikisi Şii olarak bilinen tarihçiler
tarafından zikredilmemiş olmasıdır. Bununla beraber Seyf b. Ömer'in Abdullah b. Sebe
hakkındaki rivayeti hem İslâm dünyasında hem de oryantalistler tarafından genel bir
kabul görmüş ve birkaçı dışında çok önemli bir tenkide uğramamıştır.612
607 Fığlalı, İslâm Mezhepleri, s. 293. 608 M. Th. Houtsma, "Abdullah b. Vahb al-Râsibî", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997, I, 44. 609 Taberî, (a.g.e.), III, 115; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 334–336. 610 Bkz. Fığlalı, İslâm Mezhepleri, s. 297–298. 611 İbn Hacer, (a.g.e.), IV, 295–296. 612 Fığlalı, İslâm Mezhepleri, s. 294.
111
Seyf'in rivayetinde itiraz gören diğer bir nokta ise Abdullah b. Sebe hakkında
anlatılanlar yok sayıldığı zaman gelişmelerin önemli bir değişikliğe uğramamasıdır.613
Wellhausen diğer ravilerin rivayetleriyle çelişmesi ve haberlerindeki bazı tutarsızlıklar
nedeniyle Seyf b. Ömer'i şiddetle tenkit etmektedir.614 Durî ise fitne döneminde
Abdullah b. Sebe gibi bir kısım mevalinin gizli ve şüpheli rollerine ilişkin bazı
işaretlerin bulunmasına rağmen, doğru olsa dahi bunların tarihi olarak anılmaya değer
olmadıklarını söylemektedir.615
Hizmetli, I. Asır sonlarına doğru yaşayan Seyf b. Ömer'in616 kabilesi Benû
Temîm'in fitne olaylarına katılmaması sebebiyle rivayetlerine güvenebileceğimizi
belirtmektedir.617
Hz. Osman döneminde idareye karşı gelişen muhalefetin önemli bir ayağını da
Yemen kökenli kabilelerin oluşturduğu görülmektedir. Genel muhalefetten farklı bir
şekilde, ince bir açıdan bakıldığında bu durum ile Abdullah b. Sebe'nin müdahil olduğu
rivayet edilen olaylar arasında dolaylı bir ilişkinin bulunduğu dikkati çeker.
H. 9 ( m. 630–631) elçiler yılında Eş'âs b. Kays başkanlığında bir Kinde kurulu
Yemen'den Hz. Peygamber'e gelmişti. Eş'âs b. Kays sözünü ettiğimiz görüşmede Hz.
Muhammed'le yakınlık kurmak amacıyla "Biz Âkilü'l-Müraroğullarıyız, sen de Âkilü'l-
Müraroğlusun." dedi. Hz. Peygamber bunu şöyle açıkladı. "Abbas b. Abdulmuttalib ile
Rebia b. Haris tüccar idiler. Bu ikisi Araplar arasında konuşurken, "Biz Âkilü'l-
Müraroğullarıyız." diyerek bununla şereflenirlerdi. Çünkü Âkilü'l-Mürar'ın sülâlesi olan
Kinde kabilesi melikler idiler." Hz. Muhammed sözüne şöyle devam etti: "Hayır, bilakis
biz Benû Nadr b. Kinâne'yiz. Anamızın nesebine tabi olmayız. Babamızdan nesebimizi
nefyetmeyiz."618 Bilindiği gibi Hz. Peygamber'in ninesi Yemenliydi.619 Gerçi Hz.
Peygamber ona Kureyş'in anne soyunu değil baba soyunu takip ettiğini söylemişti fakat
ortada akrabalık alâkasının da devreye sokulduğu dostça bir girişim bulunmaktaydı.
Buna ilaveten Eş'âs b. Kays söz konusu görüşmede akrabalık bağını kuvvetlendirmek
için kızkardeşini Hz. Peygamber'le evlendirmek istemiş ve Peygamber de bunu kabul
613 Fığlalı, İslâm Mezhepleri, s. 300. 614 Welhausen, İslâm'ın En Eski Tarihine Giriş, ss. 1–4 ve 102–121. 615 Durî, İslam İktisat Tarihine Giriş, s. 32. 616 İbn Hacer, (a.g.e.), IV, 295–296. 617 Hizmetli, "Tarihî Rivâyetlere Göre Hz. Osman'ın Öldürülmesi", s.169–170. 618 İbn Hişam, (a.g.e.), IV, 232. 619 Cabiri, (a.g.e.), 422.
112
etmişti. Ancak evlilik gerçekleşmeden önce Hz. Peygamber vefat etmişti. Bütün bunlar
bu yakınlığı pekiştirici mahiyetteydi.620
Burada ifade edilmesi gereken noktalardan birisi de, bu Yemenli kabilelerin
Kureyş'le olan tarihi rekabetidir.621 Hz. Muhammed ve Kindeliler arasında yaşananlar
bu rekabetin özellikle Haşimoğulları bağlamında aşılmasında öncülük etti. Ayrıca
Haşimoğullarından bazı kimselerin Yemen kabilelerinden kadınlarla evlenmiş olması,
İslâm öncesi dönemde gerçekleştirilen ittifaklar622 ve Yemenli Huzaa kabilesinin,
Bekroğullarına ve Hudeybiye antlaşması gereğince Kureyş'e karşı Hz. Peygamber'in
yanında yer alması onların Haşimoğullarına yakınlıklarının gelişmesini sağlayan
etkenlerden oldu.623
Diğer önemli bir olay da şudur: Hz. Peygamber h.10 (m. 631–632) yılında Halid
b. Velid'i İslâm daveti için Yemen'e göndermişti. Aradan altı ay geçmesine rağmen
Halid'den herhangi bir haber alınamamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber Ali b. Ebî
Talip'i Yemen'e göndererek onu ve yanındakileri geri çağırmasını istedi. Hz. Ali onlara
Hz. Peygamber'in mektubunu okuyunca Hemedan kabilesi hemen bir gün içinde
Müslüman oldu. Devam eden süreçte Yemen halkları hızla İslâm'a girdiler. Halid b.
Velid Yemenlilerden altı ayda bir sonuç alamamışken onların Haşimoğullarından Ali b.
Ebî Talib'in davetine derhal cevap vermeleri İslâm öncesi kabile ilişkileri dikkate
alındığında şöyle açıklanabilir: Halid b. Velid İslâm öncesinde Kureyş kabilesinin güçlü
kollarından olan Mahzumoğullarındandı. Aynı dönemde Ümeyyeoğulları ve
Mahzumoğulları Kureyş'e önderlik eder konumdaydı. İşte Yemenliler İslâm'a davet
girişiminde daha önce ifade ettiğimiz ticaret, siyasî ittifak ve dayılık ilişkisi
doğrultusunda Kureyş'e bağlanmayı reddederken Haşimoğullarının yanında yer almayı
kabul ediyorlardı.624
620 İbn Habib, (a.g.e.), s. 94–95. 621 Cabiri, (a.g.e.), 423. 622 Abdülmuttalib b. Haşim'in babasından kalan bir arsaya amcası Nevfel el koymuş, akrabaları da güçlü
kabilelerden oluşan Ahlâf ittifakı karşısında onu yalnız bırakmıştı. Abdülmuttalib Yesrib'deki dayıları Neccaroğullarından yardım istedi. Onlar bu davete icabet ettiler ve arsayı amcasından geri alarak ona teslim ettiler. Bilindiği gibi Neccaroğullarının ataları Yesrib'e Yemen'den gelmişlerdi. Taberî, (a.g.e.), II, 77–79; F. Buhl, "Abdülmuttalib", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997, I, 100.
623 Cabiri, (a.g.e.), s. 424. 624 Bkz. Cabiri, (a.g.e.), 424–425.
113
Bunlardan başka İbn Sebe'nin ileri sürdüğü vasi düşüncesini Yemen'deki
mehdilik kültürüyle ilişkilendirmek suretiyle konuya bir başka açıdan dikkat çekmenin
yararlı olacağı kanaatindeyiz.625
Seyf b. Ömer'in rivayeti kabul edildiğinde gerek teknik açıdan gerekse rivayetin
içeriği açısından bir dizi sorunla karşılaşmaktayız. Birinci noktanın değerlendirmesini
yukarıda yapmıştık. Şimdi ikinci hususa geldiğimizde Abdullah b. Sebe'nin Ebû Zer el-
Gıfarî, Ammâr b. Yâsir ve Ebu'd-Derdâ gibi sahabîlerle görüştüğü, düşüncelerini onlarla
paylaştığı belirtilmektedir. Hz. Peygamber'in eğitiminde yetişmiş sözü edilen bu
sahabîlerin Hz. Osman'ın ve Ümeyyeoğullarına mensup valilerin birtakım icraatlarını
eleştirmekle beraber İbn Sebe gibi bir kişi tarafından ayartıldıklarını düşünmek pek
makul görülmemektedir. Ayrıca amaç Hz. Osman'ın katli hadisesine adı karışmış bazı
sahabe ve diğer müslümanları temize çıkarmaksa yine yanlıştır. Çünkü bu durumda -
eğer doğruysa- tarihî gerçekleri örtbas etmiş oluruz ki insanları yanlış bilgilendirmek
suretiyle tarih bilimi üzerinden yanlış yorum yapılmasına sebep oluruz.626 Câbirî ise İbn
Sebe hakkındaki rivayetlerin İslâmi vicdanı sorumluluktan kurtarmak niyeti
çerçevesinde oluşturulmuş olabileceğini ifade etmektedir.627
Muhammed Hamidullah, Hz. Osman'ın katli hadisesinde temel rolü Abdullah b.
Sebe ve taraftarlarına vermektedirler. Ona göre olaylar son derece ustaca hazırlanmış bir
planın ürünüdür ve bu planda rol alan failler gerçekten Müslüman değillerdir.628
Seyf'in rivayetini taşıdığı senaryo unsurlarından arındırdığımızda doğru kabul
etmemizi gerektirecek tarihî ve sosyolojik gerekçelerin bulunduğu da söylenebilir.
Ayrıca Taberî dışındaki ilk dönem İslâm tarihi kaynaklarında bizzat Abdullah b. Sebe
adı anılmamakla beraber Hz. Osman dönemindeki isyan hareketinde en azından
muhalefeti kızıştıran bazı kimselerden bahsedilmektedir.629 Bu veriler bize bazı ipuçları
sunar mahiyettedir. Müslümanların Abdullah b. Sebe ya da onun gibi insanların
düşüncelerinden etkilenmeleri muhtemelen ilk değildir ve İslâm tarihi incelendiğinde
son olmadığı anlaşılmaktadır. Burada yukarıda sözü edilen sahabîlerin İbn Sebe
tarafından kandırıldıklarını kasdetmiyoruz. İlgili dönemde iktidar kaynaklı
625 Cabiri, (a.g.e.), s. 432. 626 Fığlalı, (a.g.e.), s. 299. 627 Cabiri, (a.g.e.), s. 431. 628 Muhammed Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, çev. İhsan Süreyya Sırma, Beyan Yay., İstanbul, 1992, ss. 142–148.
629 Hizmetli, (a.g.mk.), s. 169.
114
gelişmelerden bir şekilde rahatsız olan önemli bir kitlenin bu tür yönlendirmelere açık
olabileceklerini ifade ediyoruz. Müslüman halkın rahatsızlığının İbn Sebe gibi insanlar
tarafından değerlendirilmesi olası durmaktadır. Kaldı ki Müslümanların fethettikleri
topraklar üzerinde yaşayan Yahudi ve Hıristiyan nüfus içerisinde Müslümanların
iktidarından rahatsız olup aleyhte propaganda yapan birilerinin ortaya çıkması olağan
bir durumdur.630 Bunlardan bir bölümü ekonomik ve toplumsal nedenlerle İslâm'a
girdiğini açıklamış olabilir. İşte bu insanlar özellikle Müslüman Arapların
zafiyetlerinden istifade etmek yoluna gitmiş olamazlar mı? Bu durumda malzeme olarak
kullanılmaya en müsait öğe herhalde Arap toplumundaki eski kabile asabiyetidir.
Böylece hedefin yakın ucunda Emevileri temsil eden Hz. Osman bulunurken, uzak
ucunda Kureyş olacaktır.
630 Laura Veccia Vaglieri, "Raşid Halifeler ve Emevî Halifeleri", (a.g.e.), I, 82.
115
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İKTİDAR MUHALEFET İLİŞKİLERİNDE KABİLE VE HZ. OSMAN'IN
ÖLDÜRÜLMESİ
A. Emevî-Haşimî Çekişmesi ve Hz. Osman'ın Uygulamaları
Haşimoğulları, hilafetinin ilk altı yıllık döneminde başta Hz. Ali olmak üzere
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'e karşı sergiledikleri olumlu tavrı Hz. Osman'a da
gösterdiler. Ona itaat etmenin ötesinde icraatlarında, destek oldular ve görüş alış
verişinde bulundular. Bu dönemde gerçekleştirilen fetih hareketlerine bizzat
katıldılar.631 H. 30 (m. 650–651) yılında Ümeyyeoğullarından Saîd b. el-Âs'ın
komutanlığında yapılan Taberistan seferine Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Abdullah b.
Abbas da katıldılar.632 Yine Hz. Ali hazırlanan tek Kur'an nüshasının çoğaltılması ve
diğerlerinin imha edilmesi meselesinde Hz. Osma'ı desteklemişti.633 Hz. Osman'ın
ilerleyen yıllarda takip ettiği siyaset Haşimoğullarıyla ilişkilerinin olumsuz bir seyre
girmesine neden oldu. Anneannesi Haşimoğullarından olan Hz. Osman Hz.
Peygamber'in iki kızıyla evlenmişti ve aynı zamanda Hz. Ali'nin bacanağıydı. Hz.
Osman'ın ilk Müslümanlardan olmasına bağlı olarak kendisinin Haşimoğullarına iyi
davrandığını söyleyebiliriz. Ancak diğer Emevîler için aynı şeyi söylemek zordur. Velid
b. Ukbe ve Saîd b. el-Âs'ın babalarının Bedir savaşında Hz. Ali tarafından öldürülmesi,
Hz. Ali'nin Mervan'ın babası Hakem'in Medine'ye getirilmesine karşı çıkması, Hz.
Osman'ın valilerinin hatalarını sürekli olarak Hz. Osman'a iletmesi gibi nedenler
Ümeyyeoğullarının tutumlarında etkiliydi.634 Özellikle Hz. Osman'a karşı isyanın
başlamasıyla Hz. Ali ile arasındaki ilişkilerin zaman zaman ciddi anlamda gerginleştiği
görülecektir.
Hz. Osman'a karşı ortaya çıkan başkaldırı hareketi her ne kadar eyaletlerden
neş'et etmişse de, başkent Medine'nin de muhalefette önemli bir paya sahip olduğu
anlaşılmaktadır.635 Zaten kuşatma günlerinde isyancıların fevkelade rahat hareket
etmeleri de bu durumu kanıtlar mahiyettedir. H. 34 (654–655) yılı içinde sahabîlerden
631 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, s.236. 632 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 205; Belâzurî, Futûhu'l-Buldân, s.330; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 109–
110. 633 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 112. 634 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, s.236–237. 635 Lewis, (a.g.e.), s. 85.
116
bazıları ülkede yaşanan kargaşayla ilgili olarak diğerlerine onların dikkatlarini
Medine'ye yöneltecek ifadeler taşıyan mektuplar yazmışlardı. Bu olay aynı zamanda
bazı kimselerin Hz. Osman'dan çeşitli menfaatler sağladığı bir döneme rastlıyordu.
Eyaletler arasında devam eden bu faaliyetleri fark eden Zeyd b. Sabit, Ebû Useyd es-
Saidî, Ka'b b. Malik ve Hassan b. Sabit gibi şahsiyetler bu konuda insanları
uyarmaktaydılar.636 Bununla beraber Hz. Osman her geçen gün biraz daha yalnızlığa
itildi. Hz. Ali ise bir kaç yıldır adeta muhalefetin sözcülüğünü yapıyordu. Bunun önemli
bir nedeni de yönetimin icraatları konusunda şikâyette bulunanların
cezalandırılmasıydı.637
Bu günlerde Ali b. Ebî Talib'in yanına gelen bazı kimseler onunla meselelerin
kritiğini yaparak, kendisinin temsilci kimliğiyle halifeye gitmesi konusunda anlaştılar.
Hz. Ali, Hz. Osman'a geldiğinde, aslında söylemek istediği her şeyi onun da bildiğini
belirttikten sonra onun Müslümanlar nezdindeki değerini ifade edecek açıklamalarda
bulundu. Sözleri sitem yüklüydü. Allah'tan korkup nefsini Allah'tan sakındırmasını
istiyordu. Hz. Ali şöyle devam etti: "Ey Osman, şunu çok iyi bil ki, Allah'ın kulları
içinde en üstün ve faziletli olanı adil bir halifedir. Öyle bir halife ki kendisi hidayet
üzerindedir ve başkalarını da doğru yola iletir. Bilinen sünnetleri uygular ve terkedilmiş
sünnetleri ortadan kaldırır. Allah'a yemin olsun ki bütün bunlar apaçıktır. Sünnet
ayaktadır ve kıstasları bellidir. Bid'atler de bellidir ve onların da ölçüsü vardır. Allah
katında insanların en şerli ve kötüsü delâlette olan ve insanları da delâlete sokan zalim
idarecilerdir. Onlar malum sünnetleri öldürerek terkedilmiş bid'atları uygulamaya
koyarlar. Ey Osman, ben seni Allah'ın darbeleri ve intikamı konusunda uyarırım, senin
bunlardan uzak olmanı dilerim. Allah'ın azabı şiddetli ve elimdir. Ey Osman, senin bu
ümmet içinde öldürülerek, ölüm kapısını açıp kıyamet gününe kadar bu kapının açık
kalmasına sebep olacak bir devlet başkanı olmandan sakınmanı dilerim." Hz. Ali, böyle
bir devlet başkanın insanları fitneye sürükleyerek onları paramparça bir halde
terkedeceğini ve onların artık gerçekleri göremeyeceğini ifade eden sözleriyle
konuşmasını bitirdi.638
Hz. Osman, Ali b. Ebî Talip'in sözlerinden oldukça rahatsız olmuştu. O, Muğîre
b. Şu'be'yi Hz. Ömer'in göreve getirdiğini, kendisinin ise akrabası olan Abdullah b.
636 Taberî, (a.g.e.), II, 644; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 150–151. 637 Aycan, (a.g.e.), s. 81. 638 Taberî, (a.g.e.), II, 644–645; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 151.
117
Âmir'i vali olarak atadığını söyledi. Böyleyken onu neden kınadığını sordu? Hz. Ali
Ömer b. Hattab'ın valilerini hata işlemeleri durumunda cezalandırdığını ve onları sürekli
gözetim altında tuttuğunu, oysa kendisinin bu kontrolü yapmadığı gibi akrabalarına
karşı yumuşak davrandığını ifade etti. Hz. Osman onların Hz. Ali'nin de akrabaları
olduğunu hatırlattığında, Hz. Ali, bunun böyle olduğunu fakat nitelik ve üstünlüğün
başkalarında olduğunu belirtti. Hz. Osman, Muaviye'yi Hz. Ömer'in atadığını,
kendisinin ise onu görevinde bıraktığını ifade edince, Hz. Ali şöyle sordu: "Muaviye'nin
Hz. Ömer'den Hz. Ömer'in kölesi Yerfe'den daha çok korktuğunu bilmiyor musun?" Hz.
Osman bunu onaylayınca Hz. Ali şöyle devam etti: "Bugün Muaviye sana danışmadan
bir yığın iş çevirip, 'Halife böyle emretti.' diyor. Sen ise bunu bilmene rağmen onu
engellemiyorsun."639
Hz. Osman bu görüşmeden sonra mescidde halka hitaben bir konuşma yaptı.
Halife yönetime karşı artan eleştiri ve şikâyetin ümmetin uğradığı bir felaket olduğunu
belirtiyor, bu çizgide yaşanan gelişmelere sosyolojik tahlillerle kınama yüklü çeşitli
açıklamalar getiriyordu. Nihayet o sözlerine şöyle devam etti: "Vallahi İbn Hattab'ı
kınamadığınız konularda beni ayıplayıp eleştiriyorsunuz. O, size ayağıyla tekme vurur,
eliyle tokat atar veya size gerekeni söylerdi. Siz beğenseniz de beğenmeseniz de onu
onaylar sesinizi çıkarmazdınız. Ben size karşı yumuşak davrandım. Size omuzlarımı
destek yaptım. Elimi ve dilimi sizden uzak tuttum, bana karşı cesaretli olmanıza imkân
sağladım. Fakat Allah'a yemin ederim ki, taraftarlarımın sayısı çoktur, yardımcılarım da
yakındır. Onları çağırırsam bana hemen gelirler." Hz. Osman tehdit dolu sözlerine
devam ediyor, onlardan kendisini eleştirmemelerini ve valilerini kınamamalarını
istiyordu.640
Hz. Ömer'den toplumsal anlamda bütünlük arzeden güçlü bir ülke devralan Hz.
Osman, burada kendisine bağlı bir topluluktan ve yardımcılardan bahsetmekle, ülkedeki
sosyal yapının çözüldüğünü ve fiilî olarak bölünmüşlüğü kabul ediyordu. Aslında o bu
şekildeki davranışlarıyla gelecekteki Emevî saltanatına zemin oluşturmaktaydı. Çünkü
bu dönem Kureyş'e dayalı idarî ve siyasî bir yapıdan, daha özele inerek hanedan
karakterli siyasî bir yapının hazırlanmasını sağlamıştır.641
Hz. Osman'ın konuşmasının ardından Mervan b. Hakem ayağa kalkıp şöyle dedi:
639 Taberî, (a.g.e.), II, 645; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 151–152. 640 Taberî, (a.g.e.), II, 645; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 152–153. 641 Aycan, (a.g.e.), s. 82.
118
"Dilerseniz sizinle bizim aramızda kılıç hüküm versin…" Mervan'ın bu sözleri üzerine
Hz. Osman, ona şöyle bağırdı: "Sus, konuşma! Arkadaşlarımı ve beni bırak, aramıza
girme. Sen bu meselede söz söyleyecek durumda değilsin. Ben sana daha önce bu
konularda asla konuşmamanı söylememiş miydim?" Mervan sustu. Hz. Osman
minberden inerek mescitten ayrıldı. Tehdit dolu bu sözler Hz. Osman'a karşı öfkeyi
iyice artırdı.642
a. Eyaletlere Müfettiş Gönderilmesi
Abdullah b. Sebe, Hz. Osman'ın hilafeti haksızlıkla aldığını söyleyerek,
halifeliğin Hz. Ali'nin hakkı olduğu yolundaki görüşlerini yaymaya çalışıyor ve ülkenin
muhtelif bölgelerinde kargaşa çıkarmak isteyenlerle sürekli mektuplaşıyordu. Bir
eyaletten diğerine o eyaletin büyük sorunlar yaşadığını ifade edecek mektuplar
geliyordu. Bu mektuplar Medine'ye kadar ulaşıyor, her şehir halkı kendi huzurları
nedeniyle Allah'a şükrediyordu. Bu gelişmeler üzerine bir grup Müslüman Hz. Osman'a
gelerek onlara diğer şehirlerden gelen haberlerin kendisine ulaşıp ulaşmadığını sordular.
Halife kendisine sadece iyilik ve esenlik bilgisi ulaştığını söyledi. Ardından sahabîlere,
onların yönetimde ortakları olduğunu ve kendisine ne önerdiklerini sordu. Onlar, diğer
eyaletlere durumu öğrenmek üzere müfettişler gönderilmesini tavsiye ettiler.643
Hz. Osman bu teklifi hemen uygulamaya koydu. Muhammed b. Mesleme'yi
Kûfe'ye, Usâme b. Zeyd'i Basra'ya, Abdullah b. Ömer'i Suriye'ye, Ammâr b. Yâsir'i
Mısır'a ve bunlar gibi bazı kimseleri de diğer bölgelere gönderdi. Ammâr hariç diğerleri
gittikleri yerlerde gerekli araştırmaları tamamlayarak döndüler. Hepsi aynı şeyi
söylüyordu. Eyaletler sakin ve sorunsuzdu. Onlar ne önde gelen Müslümanlardan ne
halktan herhangi bir memnuniyetsizlik görmediklerini belirttiler. Ammâr b. Yâsir'in geri
dönmemesi Müslümanları endişelendirmişti. Onun başına kötü bir şey geldiğinden
korktular. Bu arada Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh'ten Ammâr'ın Mısır'da
aralarında Abdullah b. Sevdâ, Halid b. Mülcem, Sevdan b. Hımran ve Kinâne b. Bişr'in
bulundağu muhalif gruba meylettiğini bildiren mektup geldi.644
Hz. Osman müfettişlerin raporlarını değerlendirdikten sonra eyaletlere halka
hitaben yazılmış mektuplar gönderdi. O mektuplarında ülke sorunlarını görüşmek üzere
642 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 36; Taberî, (a.g.e.), II, 646; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 153. 643 Taberî, (a.g.e.), II, 647; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 154–155. 644 Taberî, (a.g.e.), II, 648; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 155.
119
valileriyle her yıl toplantı düzenleyeceğini bildiriyor, bu toplantılarda halkın uğradığı
haksızlıkların üstüne gidileceği mesajını veriyordu. Ayrıca halife herhangi bir şekilde
zarara uğrayan kişiye kendisine ve valilerine müracaat etmek suretiyle haklarının iade
edileceğini söylüyordu. Hz. Osman'ın bu davranışı vilayetlerde yaşanan gerginliği bir an
olsun dağıtmış ve Müslümanları memnun etmişti.645
b. Olağanüstü Valiler Toplantısı
Ülkede yaşanan huzursuzlukların artması üzerine Hz. Osman her yıl vali ve ordu
komutanlarıyla toplantı düzenlemeye başlamıştı.646 Nitekim o, h. 35 (m. 655–656)
yılında gerekçeleri itibariyle olağanüstü denebilecek bir toplantı için valilerini
Medine'ye çağırdı. Toplantı Basra valisi Abdullah b. Âmir, Şam valisi Muaviye b. Ebî
Süfyan, Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh, eski Kûfe valisi Saîd b. el-Âs ve eski
Mısır valisi Amr b. el-Âs'ın katılımlarıyla gerçekleşti. Muhalefetin sesi iyice yükselmiş,
sorunlar artmış ve gerginlik had safhaya ulaşmış olmalıydı ki halife valileriyle
konuşmasında oldukça öfkeli bir duruş sergilemişti. Hz. Osman onlara şehirlerden gelen
şikâyetler ve yayılan şayiaların sebebini soruyor, ayrıca neden bu fitnenin halifenin
etrafında dönüp dolaştığını merak ediyordu. Bu durum onu endişelendirmekteydi.
Valiler Hz. Osman'a bölgelerinde her şeyin yolunda olduğunu söylediler. Nitekim
eyaletlere araştırma için giden müfettişlerin verdiği bilgiler de bu doğrultudaydı. Onlar
haberlerin doğru olmadığını, şikâyet sahiplerinin de sözlerine itibar edilmez kimseler
olduklarını belirttiler. Bunun üzerine Hz. Osman valilerine mevcut durumu düzeltmek
için ne önerdiklerini sordu. Saîd b. el-Âs söylenenleri asılsız bulduğunu ve yaşanan
olayların son derece gizli olarak hazırlanmış bir planın işletilmesi olarak gördüğünü
ifade etti. Onun açıklamalarında Müslümanların kasıtlı bir şekilde bir komploya kurban
edilmek istenmelerinin işareti vardı. Saîd değerlendirmesinin ardından fitneyi
çıkaranların öldürülmelerini teklif etti. Abdullah b. Sa'd insanlara yerine getirmeleri
gereken görevleri ifa etmelerini emretmesini, Muaviye ise her valinin kendi bölgesiyle
ilgilenmesini önerdi. Amr b. el-Âs öncelikle Hz. Osman'ın insanlara yumuşak
davrandığını, böylece onları yönetime karşı cüretkâr davranmaya ittiğini ifade etti.
Onlara Hz. Ömer'in verdiğinden fazlasını vermişti. Amr'a göre Hz. Osman kendisinden
önceki iki halifenin yolundan giderek gerektiğinde şiddet kullanmalı, gereken yerde 645 Taberî, (a.g.e.), II, 648; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 155. 646 İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 1095.
120
esnek davranmalıydı.647
Hz. Osman görüşleri dinledikten sonra ümmetin başına gelecek bir felaketten
korktuğunu ifade etti. Fitneden endişe ettiğini söyleyen halife, gelişmeleri Allah'ın
sınırlarını koruyarak ve insanlara ihsanlarda bulunarak yatıştıracağını belirtti. O hiç
kimsenin kendisine karşı ileri sürecek bir delili olmasın istiyordu. Hz. Osman
valilerinden halkı sükûnete davet etmelerini ve hakları olanı onlara ödemelerini
istedi.648 Vali toplantılarında dikkati çeken husus, yanlışlıkların nasıl düzeltilmesi
gerektiğinin değil de muhaliflerin nasıl sindirilebileceğinin görüşülmesidir. Dolayısıyla
halifenin şiddete maruz kalmasının ya da öldürülmesinin, halifenin güvenliği açısından
ele alınmadığı görülmektedir. Aksine halifenin konumu Ümeyyeoğullarının işgal ettiği
mevkiler açısından önemli olmaktadır.649
Hz. Osman, Medine'de Muaviye'nin de hazır bulunduğu bir oturumda Hz. Ali,
Talha ve Zübeyr ile konuşmuştu. Muaviye bu görüşmede bu sahabîlere kendilerinin
Müslümanların önde gelen şahsiyetlerinden olduklarını hatırlatarak, Hz. Osman'ı halife
seçtiklerini söyledi. Haklarında halife'yi eleştirdiklerine dair bazı sözlerin dolandığını
ifade ederek, onları herhangi birini göreve getirmeleri konusunda insanları
yönlendirmemeleri için uyardı. Hz. Ali'nin Muaviye'ye karşı gösterdiği çıkış bir Emevî-
Haşimî gerginliği yaratacak türdendi. O, şöyle dedi: "Allah canını alasıca, annen seni
kaybedesice. Sen bu işlere neden karışıyorsun?" Muaviye ondan annesini bu meselelere
karıştırmadan söylediklerine cevap vermesini istedi. Hz. Osman söze karışarak "Evet,
kardeşimin oğlu doğru konuştu. Ben size kendim ve uygulamalarım hakkında bazı
açıklamalar yapmak istiyorum. İki kişi kendi nefislerine bazı konularda zulmetmişlerdi.
Ancak onların sergiledikleri tutum da elbette takdir edilmelidir. Allah'ın elçisi
akrabalarına veriyordu. Ben de aynı şekilde sıkıntı içinde yaşayan ve geçim darlığı
çeken kimselere sürekli verdim. Bu ihtiyaç sahipleri için elimi sonuna kadar açtım. Bu
konuda yanlış yaptığımı düşünüyorsanız söyleyin. Ben de sizin vereceğiniz kararlara
tabi olayım." şeklinde açıklamada bulundu. Onlar Hz. Osman'a şöyle dediler: "İsabet
ettin ve iyilik yaptın fakat Abdullah b. Esîd'e 50000, Mervan'a 15000 dirhem verdin."
Bunun üzerine Hz. Osman sözü edilen kişilere verilen paraları geri aldı. Onlar da
647 Taberî, (a.g.e.), II, 648; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 155–156. 648 Taberî, (a.g.e.), II, 648–649; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 156. 649 Aycan, (a.g.e.), s. 83.
121
halifenin bu davranışından memnun kalmış olarak ayrıldılar.650
Hz. Osman'a karşı Medine'deki muhalefet Muhacir ve Ensar cephesinde ciddi bir
boyuta ulaşmıştı.651 Muaviye Medine'de bulunduğu günler içinde bu durumun iyiden
iyiye farkına vardı. Hz. Osman'a şu teklifte bulundu: "Sana karşı isyan ettiklerinde
kendilerine mukavemet edemeyeceğin kimseler sana saldırmadan önce bize gel,
insanları bize son derece itaatkâr olan Suriye'ye gidelim." Hz. Osman kendisini ölüme
götürse de Allah Resûlü'nün komşuluğunu hiçbir şeye değişmeyeceğini söyledi.
Muaviye bu defa kendisi hakkında ileri geri konuşanları bastırmak amacıyla652 bir ordu
göndermeyi önerdi. Ancak Hz. Osman bu teklifi de Hz. Peygamber'in komşularını
sıkıntıya sokmak istemediğini belirterek geri çevirdi. Muviye, "Allah'a yemin olsun ki
tuzağa düşürülecek ve suikaste uğrayacaksın." deyince Hz. Osman: "Allah bana yeter. O
ne güzel vekildir." şeklinde cevap verdi.653
Muaviye b. Ebî Süfyan Medine'den ayrılırken içlerinde Hz. Ali Talha ve
Zübeyr'in de bulunduğu Muhacirlerden müteşekkil bir topluluğa uğradı ve onlara şöyle
hitap etti: "Biliyorsunuz ki Hz. Muhammed insanlara peygamber olarak gönderilinceye
kadar onlar liderlik için yarışır ve onu elde etmek için çalışırlardı. Onlar bu göreve sahip
olmak için öncelik esasına, güç ve kuvvet unsurlarına dayanır, azim ve gayretlerini
ortaya koyarak bu konuda üstünlük iddia ederlerdi. Başkanlığı ele geçiren kişiler ise
hâkimiyetlerini sağlayarak diğer insanları kendilerine tabi kılmış olurlardı. Bugün de
insanlar bunu arzulayıp dünya meselelerinde yarışa girişseler bu iş onlardan alınır ve
Yüce Allah onu başkalarına verir. Yüce Allah işleri değiştirmeye kadirdir ve güçlüdür.
Biliniz ki ihtiyar bir adamı aranızda bırakıp ayrılıyorum. Siz onunla ilgili olarak
birbirinize güzel öğütte bulununuz, ona destek olunuz ki mutlu olasınız." Muaviye bu
sözlerinden sonra Şam'a hareket etti. O gittikten sonra Hz. Ali, Muaviye'nin
söylediklerinde bir hayır görmediğini belirtirken, Zübeyr de onun sözlerinin kendileri
için çok rahatsızlık verici olduğunu ifade etti.654
650 Taberî, (a.g.e.), II, 649–650; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 157. 651 Ferruh, (a.g.e.), s. 118. 652 Bu konuda İbn Şebbe'de geçen rivayetlerde Muaviye'nin davranışlarıyla özellikle Muhacirleri hedef
aldığı anlaşılmaktadır. Zaten daha önce belirttiğimiz gibi, Medine'deki muhalefetin merkezinde Muhacirlerden bir grup bulunmaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla Ensar'dan iktidarın uygulamalarına karşı olanlar bunu daha çok olaylara ilgisiz kalmak suretiyle göstermekteydiler. İbn Şebbe, (a.g.e.), III, 1094–1097.
653 Taberî, (a.g.e.), II, 650; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 157. 654 Taberî, (a.g.e.), II, 649; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 157–158.
122
c. İsyan Hareketi ve Halifenin Kuşatılması
Müfettişlerin eyaletlerden getirdikleri resmî raporlar ile ülkenin genel
panoraması arasında ciddi bir çelişki bulunduğu görülmektedir. Zira yönetime karşı
gelişen başkaldırı trendi her geçen gün yükselmekteydi. Olaylar neredeyse bütün
eyaletlere sıçramıştı. Özellikle Kûfe ve h. 27 (647–648) senesinde Amr b. el-Âs'ın
valilik görevinden alınmasından sonra Mısır muhalif hareketlerin en yoğun yaşandığı
merkezlerden birisi olmuştu.655
Muhammed b. Ebî Bekir ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe Mısır'da Hz. Osman
aleyhtarı isimler arasında önde gelenlerdendi.656 Bu ikisinin muhalefetinde yönetim
karşıtları için büyük bir avantaj vardı. Onlar Kureyştendi ve Muhammed b. Ebî Bekir ile
Muhammed b. Ebî Huzeyfe'nin şahsında Kureyş kendine karşı duruyordu. Doğal olarak
Mısır'daki eleştirilerin ilk muhatabı vali Abdullah b. Sa'd idi. Mısır'lı bir heyet valilerini
şikâyet etmek üzere Medine'ye gelmişti. Hz. Osman kendisine gelen bu kişileri
dinledikten sonra onlara Abdullah b. Sa'd'a bir uyarı mektubu göndereceğini söyledi.
Halifenin mektubu Mısır valisine ulaştı ancak vali Hz. Osman'ın uyarılarını pek dikkate
almadı. Hatta kendisi hakkında şikâyette bulunanları döverken birini de öldürdü.657 Bu
gelişme Mısır'daki muhalefetin radikal bir çıkış göstermesi için önemli bir gerekçe oldu.
Ayrıca başkaldırı hareketinin sıcak bir boyuta ulaşmasında özellikle Medine'de bulunan
sahabîler başta olmak üzere, bazı kişilerin ülkenin çeşitli yerlerine gönderdikleri
söylenen haberlerin etkili olduğu ifade edilmektedir. Bu haberlerde Hz. Muhammed'in
dininin bizzat halife tarafından fesada uğratıldığı ve bu nedenle dini yeni baştan ikame
etmek için insanları Medine'ye davet ettikleri bildirilmekteydi.658
Valilerin eyaletlerden ayrılmasından sonra muhalif gruplar Hz. Osman'a karşı
hep birlikte ayaklanmak için anlaşmışlar, ancak bunu başaramamışlardı. Bu defa valiler
illere döndükten sonra farklı vilayetlerdeki muhalif kabile reisleri isyancılarla
haberleşerek halifeyi sorgulamak üzere gruplar halinde Medine'ye gitmeyi
karalaştırdılar. Bu üç eyaletten ayrılanların hepsi hacca gitmek üzere yola çıktıklarını
açıklayarak h. 35 (m. 655–656) Şevval ayında hareket ettiler. Mısırlılar bir rivayete göre
toplam sayıları beş yüz, diğerine göre bin kişilik dört bölük halinde Medine'ye doğru
655 Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s. 167. 656 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 161. 657 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 39; Suyûtî, (a.g.e.), s. 157; Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 346; Ebû
Zehra, (a.g.e.), s. 35. 658 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 168.
123
yola çıktılar. Bu bölüklerin başında Huzaa ve Kinde gibi Yemenli kabilelere mensup
emirler vardı. Reisleri Yemenli el-Gâfikî b. Harb el-Akkî idi. Abdurrahman b. Udeys el-
Belevî, Kinâne b. Bişr el-Leysî, Sevdan b. Hımran es-Sekûnî ve Kuteyre b. Fülan es-
Sekûnî ise Mısırlılar içinde adları özellikle anılanlardır. Kûfeliler de dört bölük idiler ve
sayılaları Mısırlılar kadardı. Onlar da başlarında Zeyd b. Suhan el-Abdî, Eşter en-Nehaî,
Ziyad b. Nadr el-Harisî ve Abdullah b. el-Asam el-Âmirî olduğu halde yola çıktılar.
Bunlar Yemen ve yarımadanın doğu kabilelerinden idiler. Hepsinin başında ise Âmir b.
Sa'sa'aoğullarından Amr b. Es'âm vardı. Basra'dan gelenler de dört gruptu ve sayıları
Mısırlılar kadardı. Komutanları Abdülkays ve Hanifeoğullarından idi. Hepsinin başında
Temîm kabilesinden Hurkûs b. Zübeyr es-Sa'dî vardı. Hukeym b. Cebele el-Abdî,
Züreyh b. Abbad, Bişr b. Şureyh el-Kaysî ve İbn el-Muhteriş ise bölükteki diğer önemli
kişilerdi. Böylece isyancıların saflarında Yemenlilerin başat olduğu anlaşılmaktadır.659
Onların beraberinde Kureyş'ten Muhammed b. Ebî Bekir vardı.660
Nihai hedefleri Hz. Osman'ı halifelikten indirmek olan bu gruplar, ondan sonra
kimi halife seçecekleri hakkında herhangi bir görüş birliğine sahip değildiler. Basralılar
Talha b. Ubeydullah'ın, Kûfeliler Zübeyr b. Avvam'ın, Mısırlılar Ali b. Ebî Talip'in
halife olmasını istemekteydiler.661 Gruplar Medine'ye üç günlük bir mesafe kaldığında
durdular. Basralılar Zû-Huşub, Kûfeliler el-Avas, Mısırlılar Zi'l-Merve'de konakladılar.
Onlar Medine'de kendileri için bir ordu hazırlandığı haberini almışlardı. Bu bilginin
doğruluğunun araştırılması gerekiyordu. Aksi takdirde planları suya düşeceği gibi
hayatları da tehlikeye girebilirdi. Kûfe ileri gelenlerinden Ziyâd b. Nadr ile Abdullah b.
el-Asam Mısır ve Basralılarla ortak bir görüşme yaparak Medine'ye topluca girmeden
önce kendilerinin gidip bir ön görüşme yapmalarının uygun olacağını ifade ettiler.
Böylece onlar hem sözü edilen ordu hakkında gerçeği öğrenecek hem de Medine'de bir
nabız yoklaması yapacaklardı. Bu iki şahıs Medine'ye vardı. Hz. Peygamber'in
hanımlarından bazılarıyla, Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'le konuştular. Onlar isteklerinin
valilerden bazılarının görevden alınması olduğunu belirtiyorlardı. Bu amaçla sözü
edilen sahabîlerden Hz. Osman'dan randevu almalarını talep ettiler. Übey b. Ka'b
onlarla görüşerek taleplerinden vazgeçmelerini istedi. Onlar da arkadaşlarının yanına
döndüler. Muhalifler bu defa Mısırlılardan bir grubun Hz. Ali ile, Basralılardan bir
659 Taberî, (a.g.e.), 652; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 158–159; Câbirî, (a.g.e.), 320. 660 Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 352. 661 Taberî, (a.g.e.), II, 652; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 159.
124
grubun Hz. Talha ile, Kûfelilerden bir grubun da Hz. Zübeyr ile ayrı ayrı görüşmesini
kararlaştırdılar.662
Mısırlılar Hz. Ali'yi Medine'de zeytinyağı sıkılan bir yerde buldular. Hz. Ali
onların bu şekilde ciddi bir eylem planı üzerinde olduklarını görünce durumdan
haberdar etmek için oğlu Hasan'ı Hz. Osman'a gönderdi.663 Konuşmalarına öfkelenen
Hz. Ali onlara bağırarak yanından kovdu. Onları kovarken Hz. Ali'nin şöyle dediği
rivayet edilmektedir: "Bu ümmetin salih kişileri bilmektedir ki, Zi'l-Merve, Zi Huşub ve
el-Avas'da toplanan askerler Resûlullah'ın diliyle lanetlenmiştir." Mısırlılar Hz. Ali'nin
bu yaklaşımından sonra hemen ayrıldılar. Öte yandan Basralılar Talha'nın, Kûfeliler
Zübeyr'in yanına geldiler. Görüşmenin içeriği Mısırlıların Hz. Ali ile yaptığı
konuşmadan farklı değildi ve bu iki sahabinin gelenlere karşı davranışı da Hz. Ali'nin
yaptığından farklı olmamıştı.664
Mısırlıların Hz. Ali'ye, Kûfelilerin Hz. Zübeyr'e, Basralıların da Hz. Talha'ya
gönderdikleri heyetlerin görüştükleri kişiyi halife görmek istediklerini belirttikleri ve
ortak söylemlerinin, "Şayet biz sana bey'at edip diğerlerini yalanlarlarsak onların
cemaatlerini dağıtarak onları geldikleri yere göndeririz." olduğu rivayet edilmektedir.665
Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'e yapılan bu tekliflerin Kureyş'in insanlar nezdindeki
ağırlığını hissedilir biçimde koruduğunu gösterdiği iddia edilebilir. Bununla beraber
şüphesiz bu şahsiyetlerin Hz. Peygamber'in önde gelen sahabîlerinden olmaları ve Hz.
Ömer'in şûrasında bulunmaları öncelikli olarak onlarla görüşülmesinin asıl nedenidir.
Kureyş'e karşı duyulan rahatsızlık daha çok toplumsal olaylara kabile bakışıyla yaklaşan
yöneticilerle ilgiliydi. Dolayısıyla hedef o gün için Kureyş'i politik anlamda temsil eden
Ümeyyeoğullarıydı. Dönemin sosyo-politik şartları altında bakıldığında Hicaz dışındaki
kabilelere mensup bu adamların kendi içlerinden bir aday çıkarmaları asla akıl alır bir iş
olmazdı ve onların da böyle bir şeye hiçbir zaman niyetlenmedikleri anlaşılmaktadır.
Kaldı ki insanlar kabile ölçüsüne bağlı olmaksızın sahabilerin önemli bir bölümüne
haksızlık yapıldığını düşünüyor, iktidarı bu nedenle eleştiriyorlardı.
Asilerin niyetinin ciddi olduğunu farkeden Hz. Osman kendisi üzerinde
akrabalık hakkı bulunduğunu belirterek Müslümanlar nezdindeki değerinin adeta
662 Taberî, (a.g.e.), II, 652–653; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 159. 663 Taberî, (a.g.e.), II, 653; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 159. 664 Taberî, (a.g.e.), II, 653; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 159. 665 Taberî; (a.g.e.), II, 652–653; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 159.
125
tartışılmaz olduğunu ifade ettiği Hz. Ali'den onlarla konuşmasını istedi.666 Hz. Ali
isyancıları neye karşılık geri çevireceğini sorduğunda Hz. Osman, "Senin işaret
edeceğin ve tavsiyede bulunacağın her konuda sana uymak karşılığında" cevabını verdi.
Hz. Ali ona kendisiyle daha önce defalarca konuştuğunu, ama onun yine bildiğini
yaptığını söyledikten sonra şöyle devam etti: "Bugün meydana gelen bu olaylar
Mervan'ın, İbn Âmir'in, Muaviye ve Abdullah b. Sa'd'ın yaptıklarının sonucudur. Sen bu
adamlara uydun, bana uymadın." Hz. Osman bu defa ona tabi olacağına kesinlikle söz
verdi.667
Hz. Ali yanında Muhacirler ve Ensar'dan otuz kişilik bir topluluk olduğu halde
asilerle konuşmaya gitti. Saîd b. Zeyd, Ebû Cehm el-Adevî, Cübeyr b. Mut'îm, Hakim
b. Hizan, Ümeyyeoğullarından Mervan b. Hakem, Saîd b. el-Âs, Abdurrahman b. Attab,
Ensar'dan Ebû Useyd es-Saidî, Ebû Humeyd, Ka'b b. Malik, Zeyd b. Sâbit ve Hassan b.
Sâbit ile Medinedeki Araplardan Niyar b. Nikrez bu cemaat içinde yer alan
isimlerdendi.668 Mısırlılar Abdullah b. Sa'd'ın görevden azlini, yerine Muhammed b. Ebî
Bekir'in vali olarak atanmasını istiyorlardı. Bu talepleri kabul edildi.669 Arzulanan
neticenin gerçekleşmesinden sonra Mısırlılar valileriyle geri dönerken Kûfe ve
Basralılar da eyaletlerine doğru yola çıktılar.670
Diğer bir rivayette ise isyancıların Hz. Osman'ın uygulamaları hakkında
Kur'an'dan ayetler okuyarak halifeyi muhakeme etmeye kalkıştıkları ifade edilmektedir.
İsyancılar Hz. Osman'dan Yunus suresini okumasını istediler. Halife okumaya başladı
ve …"De ki: Size Allah mı izin verdi? Yoksa Allah'a karşı yalan mı
uyduruyorsunuz?"671 ayetine gelince onlar Hz. Osman'a şu soruyu sordular: "Dur! El
koyduğun topraklar konusunda sana acaba Allah mı izin verdi, yoksa Allah'a karşı yalan
mı uyduruyorsun?" Hz. Osman okuduğu ayetlerin iniş sebeplerini söyledikten sonra,
sözü edilen toprakların Hz. Ömer zamanında zekât develeri için ayırıldığını, kendisinin
ise zekât develerinin artması nedeniyle toprakları genişlettiğini söyledi. Ayetleri okuyup
666 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 176; Taberî, (a.g.e.), II, 657; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 162. 667 Taberî, (a.g.e.), II, 657; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 162. 668 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 176; Taberî, (a.g.e.), II, 658; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 162–163. 669 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 183. 670 İbn Şebbe, (a.g.e.), IV, 1152; İbn Kuteybe, el-Mearif, 84; Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 353. 671 Kur'an, Yunus (10): 59.
126
değerlendirmeye devam ettiler. Halife onların her itirazına çok net açıklamalar yaparak
ikna olmalarını sağladı. Neticede isyancılar yurtlarına döndüler.672
Rivayet edildiğine göre Mısırlılar Medine'den üç konaklık bir mesafe kadar
uzaklaştıklarında yakınlarından siyahî bir kölenin geçtiğini gördüler. Onun
hareketlerinden şüphelenen Mısırlılar köleyi yakalayıp sorgulamaya başladılar. Köleye
nereye gittiğini sorduklarında önce Hz. Osman'ın, sonra da Mervan'ın kölesi olduğunu
ve halife tarafından Mısır valiliğine gönderildiğini söyledi. Üzerini aradıklarında
Abdullah b. Sa'd'a yazılmış bir mektup buldular. Mektupta Mısır valisine görevine
devam etmesi, ayrıca Muhammed b. Ebî Bekir başta olmak üzere Medine'den gelen
isyancıların bazılarının öldürülmeleri, bazılarının da çeşitli şekillerde cezalandırılmaları
ve hapsedilmeleri isteniyordu.673 Söz konusu mektubu götüren kişinin Ebû A'ver es-
Sülemî olduğu kaydedilmektedir.674
Mısırlılar infial halinde geri döndüler. Medine'ye girdiklerinde Hz. Ali'yi
buldular ve ona şöyle dediler: "Allah'ın düşmanının hakkımızda şunu şunu yazdığını
görmüyor musun? Allah, onun kanını helal kılmıştır; kalk, bizimle gel, ona gidelim."
Hz. Ali şöyle dedi: "Vallahi ben sizinle gelmem." Bu söz üzerine, onlar şunu söylediler:
"O zaman, bize neden mektup yazdın?" O da: "Vallahi ben size asla mektup
yazmadım." dedi. Mısırlılar bu defa birbirlerine bakmaya başladılar.675
Muhammed b. Ebî Bekir Temimoğullarını ve diğer kabilelerden taraftarlarını
topladı.676 Bu arada Medine'den ayrılan Kûfe ve Basralılar da Mısırlılarla birlikte tekrar
geri geldiler.677 Bir araya gelen asiler halifenin evini kuşattılar. Halife şimdi şiddetli bir
kuşatmayla karşı karşıyaydı. Hz. Ali, Kûfe ve Basralılara, "O kadar uzaklaştıktan sonra
siz niçin geldiniz?" diye sordu. Onlar gerçek niyetlerinin halifeyi azletmek olduğunu
ifade ettiler.678 Konu Hz. Osman'a taşındığında o, mektubun kendisiyle ilgisi olmadığını
söyledi.679 Asiler şöyle dediler: "Nasıl olur da birisi kalkar ve senin köleni, senin zekât
mallarından bir deve üzerine bindirip, ona bir mektup verir ve mektubu sana ait mühürle
mühürleyip valiye gönderir ve senin bundan haberin olmaz? Sen ya gerçekten doğru 672 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 209–210. 673 Taberî, (a.g.e.), II, 662; İbn Hibban, (a.g.e.), II, 258; Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 353; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil,
III, 168. 674 Taberî, (a.g.e.), II, 662; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 168. 675 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 210; İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 40; Taberî, (a.g.e.), II, 656. 676 Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 356. 677 İbn Sa'd, (a.g.e.), III, 65; Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 353; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 160. 678 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 160. 679 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 210; Taberî, (a.g.e.), II, 667.
127
söylüyorsun ya da yalan. Eğer yalan söylüyorsan haksız yere öldürülmemizi emrettiğin
için görevi bırakman gerekir. Eğer doğru söylüyorsan zafiyet göstermenden ve bu
şekilde işler çevirenlere karşı gaflet içinde olduğundan dolayı istifa etmelisin."680
İsyancılar açık bir şekilde Hz. Osman'ın hilafetten ayrılmasını istemekteydiler. Hz.
Osman ise Allah'ın kendisine giydirdiği bu elbiseyi asla çıkarmayacağını, ancak tevbe
edebileceğini ifade edince, asiler Hz. Osman halifelik görevinden çekilmedikçe ya da
onu öldürmedikçe Medine'den ayrılmayacaklarını belirttiler. Hatta arkadaşlarının ve
akrabalarının kendilerini engellemeye kalkışmaları halinde onlarla da çarpışacaklarını
eklediler. Hz. Osman ise halifeliği terk etmektense ölümü tercih edeceğini, ayrıca
onlarla çarpışma konusunda hiç kimseye asla emir vermeyeceğini söyledi.681
Bu konuşmalardan sonra gerginlik hat safhaya ulaşmıştı. Asilerin giriştikleri bu
hareketten dönme niyetleri yoktu. Olayın üzerine gitmeye devam ettiler. Mektubu Hz.
Osman'ın yazmadığı kesinlik kazanınca, şüpheler Mervan b. Hakem üzerinde
yoğunlaştı.682 Bunun üzerine isyancılar Hz. Osman'dan Mervan'ı kendilerine teslim
etmesini istediler. Ancak halife onu öldüreceklerinden endişe ettiği için Mervan'ı onlara
teslim etmeye yanaşmadı.683 Mektup olayı gerek teknik açıdan gerek hadiseyi mantık
çerçevesinde açıklayabilmek açısından ciddi anlamda sorunlu bir görünüm
arzetmektedir. Mektubu ne Hz. Osman'ın ne de Mervan b. Hakem'in yazdığını kabul
etmek makul görülmektedir. Bununla beraber Hizmetli bu olayı Hz. Osman'a ve onun
şahsında devlete karşı düzenlenmiş ince bir komplo olarak açıklamaktadır.684
Medine baskınıyla ilgili olarak ayrıca şunlar kaydedilir: İsyancılar Medine'ye
topluca girme kararı aldıktan sonra tekbirler getirerek şehre girdiler. Halifenin evini
kuşatan isyancılar kendilerine müdahale etmeyenlere zarar vermeyeceklerini
söylüyorlardı.685
İsyancıların şehre girmesinin ardından halifenin namazdan sonra okuduğu hutbe
olayları iyice kızıştırdı. Hz. Osman hutbesinde isyan eden bu kalabalığa hitaben şöyle
dedi: "Ey asiler! Allah'a sığının, bütün Medine halkı sizin Resûlullah'ın diliyle
lanetlendiğinizi biliyor. Hatalarınızı iyilik yaparak düzeltmeye çalışınız." Halifenin bu
680 Taberî, (a.g.e.), II, 667; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 169. 681 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 169–170. 682 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 170. 683 Suyûtî, (a.g.e.), 159. 684 Hizmetli, (a.g.mk.), s. 155. 685 Taberî, (a.g.e.), II, 653; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 160.
128
sözleri üzerine Muhammed b. Mesleme ayağa kalkarak Hz. Peygamber'in laneti
konusunda şehadet ettiğini açıkladı. Ancak Hukeym b. Cebele onu zorla oturttu.
Ardından Zeyd b. Sabit ayağa kalkınca Muhammed b. Ebî Kuteyr zor kullanmak
suretiyle onu oturttu. Bu kişisel çekişmelerden sonra isyancılar ayaklandılar. Mescid
karıştı ve yaşanan arbede içinde hırpalanan Hz. Osman bayıldı. Nihayet halife evine
götürüldü. Gelişmeler üzerine aralarında Sa'd b. Ebî Vakkas, Hüseyin b. Ali, Zeyd b.
Sabit ve Ebû Hureyre'nin bulunduğu bir kısım Medineli Müslüman Hz. Osman'ın evi
önünde nöbet tutmak istediler. Ancak Hz. Osman onların bu girişimini reddetti. Bu
arada Hz. Ali, Talha ve Zübeyr geçmiş olsun dileklerini sunmak ve gelişmeler hakkında
değerlendirme yapmak için Hz. Osman'ı ziyaret ettiler. Görüşme anında Mervan b.
Hakem başta olmak üzere Ümeyyeoğullarından bir grup da halifenin yanında
bulunuyordu. Yaşananlardan Hz. Ali'yi sorumlu tutan Emevîler ona şöyle tehditte
bulundular: "Bizi helâk ettin, Mü'minlerin emirine bunları sen yaptın. Allah'a yemin
olsun ki, amacına ulaştığında dünyayı senin başına yıkacağız." Bu sözlere öfkelenen Hz.
Ali yanındakilerle birlikte orayı terk etti.686
Farklı bir rivayette şu bilgiler aktarılmaktadır: İsyan günlerinde Muhammed b.
Ebî Bekir687 isyancılarla birlikte geldiği Medine'de Hz. Osman'a karşı isyanın önde
gelenlerinden birisiydi. Muhammed b. Ebî Huzeyfe ise Mısır'da halife aleyhtarı
faaliyetlerine devam etmekteydi. Muhalif grubun Mısır'dan hareketinden sonra Mısır
valisi Abdullah b. Sa'd gelenlerin niyetlerini umre yapmak olarak açıklamalarına
rağmen, bunun doğru olmadığını, asıl gayelerinin halifeyi görevinden indirmek ya da
öldürmek olduğunu Hz. Osman'a bildirmişti.688 Bunun üzerine Hz. Osman Medine'de
bir hutbe okuyarak gelenlerin amacının fitne çıkarmak olduğunu söyleyerek hareketi
kınayan genel bir açıklama yapmıştı.689
686 Taberî, (a.g.e.), II, 661; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 160–161. 687 Muhammed b. Ebî Bekir'in bu işe katılması onunla Ali b. Ebî Talip ve Hüseyin b. Ali arasındaki nesep
bağıyla ilişkili olarak düşünülebilir. Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir'in vefatından sonra Muhammed'in annesi Esma bt. Umeys ile evlenmişti. Dolayısıyla Muhammed Hz. Ali'nin üvey oğluydu. Ayrıca Muhammed ile Hüseyin b. Ali bacanak idiler. Bu ikisi Sâsânî hanedanından III. Yezdicerd'in kızlarıyla evliydiler. H. İbrahim Hasan, (a.g.e.), II, 34. İşte Hz. Ali'nin isyan hareketinde yumuşak karnı diyebileceğimiz bir yer de Muhammed b. Ebî Bekir'in bu olay içinde yer almasıdır. Hz. Ali, gelişmelerde her ne kadar halifeyi müdafa pozisyonunda olsa da, bu akrabalık bağı nedeniyle isyancılarla bir şekilde alâkalı görünüyordu. Anlaşılan kendisi onlardan uzak dursa dahi, asiler Muhammed nedeniyle onu kendilerine yakın görmekteydiler.
688 Taberî, (a.g.e.), II, 657; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 161–162. 689 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 162.
129
Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh'in Mısırlılar'a karşı Hz. Osman'ı korumak amacıyla
Medine'ye gelmek üzere yola çıktığı rivayet edilmektedir. Eyle'ye ulaştığında halifenin
kuşatma altında olduğunu ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe'nin Mısırda kontrolu ele
geçirdiğini haber aldı. Geri dönen Abdullah b. Sa'd Mısır'a sokulmayınca Filistin'e
giderek Hz. Osman'ın öldürülmesine kadar orada kaldı.690
Bu konudaki diğer bir rivayette geçen bazı ifadeler kabilecilik açısından dikkat
çekicidir. Bu rivayete göre Hz. Osman'ın muhasara altına alındığı günlerde Hz. Ali
Hayber'de bulunuyordu. Medine'ye geldiğinde bir grup Müslümanın Talha'nın yanında
toplandığını gördü. Orada bulunanlar Hz. Ali'nin üzerlerinde etkisi olabileceği kişilerdi.
İşte bu sıralarda Hz. Ali'nin Medine'ye geldiğini öğrenen Hz. Osman, ona giderek
şunları söyledi: "Benim senin üzerinde İslâm'ın hakkı olduğu kadar kardeşliğin,
akrabalığın ve sihriyyetin de hakları vardır. Eğer bütün bunlar olmasaydı ve biz de
cahiliye devrinde olsaydık Teymoğullarından bir kimsenin, Abdümenaf'tan emirleri
olan birini çekiştirmesi ayıp olurdu."691 Daha önce ifade ettiğimiz gibi Talha b.
Ubeydullah Kureyş'in zayıf bir kolu olan Teymoğulları kabilesindendi. Bilindiği gibi
Osman b. Affan ile Ali b. Ebî Talip'in soyları ataları Abdümenaf'ta birleşmektedir. Bu
iki sahabînin akrabalıklarının dışında şüphesiz Haşimoğullarının ve Ümeyyeoğullarının
İslâm öncesi dönemde de varolan büyük prestijleri dikkate alındığında, kabile
gelenekleri açısından Hz. Osman bu davranışı nedeniyle Talha'ya sitem etmekte ve
akrabası olan Hz. Ali'den yardım istemektedir. Hz. Osman'a göre İslâm'ın bu konularda
getirdiği yeni anlayış muhalifleri tarafından adeta bir koz olarak kullanılmış olmaktadır.
Hz. Ali, Hz. Osman'ın yukarıdaki sözlerinden sonra Talha'nın evine giderek ona "Ey
Talha senin de içinde olduğun bu iş nedir?" diye sordu. Talha yaptığı davranışın bıçak
kemiğe dayandıktan sonra yapılacak türden davranışlardan olduğunu ifade edince Hz.
Ali beytülmale geldi ve kapıyı kırarak Müslümanlara mal dağıtmaya başladı. Hz. Ali'nin
bu davranışı üzerine Talha'nın etrafında toplanan insanlar dağıldılar. Halife de bu
durumdan son derece memnun oldu. Bu olaydan sonra Hz. Osman'ın yanına gelen Talha
ile aralarında şöyle bir konuşma geçer: Talha, "Ey mü'minlerin emiri, ben bir iş yapmak
istedim, ancak Yüce Allah engelledi." Hz. Osman ona şu sözlerle karşılık verdi: "Sen
tevbe etmiş olarak geldin, fakat buraya mağlup ulaştın. Allah sana yeter ey Talha! 692
690 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 162. 691 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 167. 692 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 167.
130
Emevî-Hâşimî çekişmesi açısından bakıldığında bu rivayetlere göre Hz. Ali'nin
Hz. Osman'a karşı üzerine düşen görevleri yaptığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber bu
iki sahabî arasındaki gerginliğe işaret eden farklı rivayetlerde bulunmaktadır.693 Ayrıca
bu iki şahsiyetin diyalog ve davranışları üzerinden gelişen atmosfer durumdan vazife
çıkarmak isteyen kabile üyeleri tarafından bir çekişmeye dönüştürülmekteydi.
d. Mervan b. Hakem ve Kabileci Davranışları
Hz. Osman'ın iktidarının sonlarına doğru ortaya çıkan başkaldırı hareketinde
özellikle kabilelerin eğilimleri büyük rol oynadı.694 Böyleyken, kuşatmanın devam ettiği
günlerde Mervan b. Hakem kabilecilik açısından ciddi anlamda problemli davranışlar
sergilemeye devam etti. Onun çıkışlarıyla kabilelerin iktidardan rahatsızlığı ve Emevî-
Haşimî çekişmesi adeta şahlandı.
Hz. Ali ve Muhammed b. Mesleme Mısırlılarla görüşüp onları geri dönmeye
ikna ettikten sonra Mervan, Hz. Osman'a gelerek onun Müslümanlara yaşanan
gerginliğin sorunsuz bir şekilde kapatıldığını açıklayan bir konuşma yapmasının uygun
olacağını söyledi. Aksi takdirde bu girişimden cesaret alan bazı kimselerin benzer
şekilde ve daha güçlü hareketlere girişebileceğini ifade etti. Hz. Osman o gün mescidde
Müslümanları toplayıp Mervan'ın önerdiği şekilde bir konuşma yaptı. Ancak konuşma
beklenen neticeyi vermedi. O sırada mescidde bulunan Amr b. el-Âs ona: "Allah'tan
kork ey Osman, sen bir çok günah yüklendin, biz de seninle beraber aynı günahlara
ortak olduk. Allah'a tevbe et ve Allah'a dön." şeklinde bir hitapta bulundu. Hz. Osman
Amr'a onu hırpalayacak şekilde bir karşılık verdi. Fakat farklı bir ses de Amr'ı
destekleyince, Hz. Osman ellerini kaldırıp "Allah'ım ben sana ilk tevbe edenlerden
biriyim" dedi.695
Amr b. el-Âs bu olaydan sonra Medine'den ayrılıp Filistin'e gitti. O yola
çıkarken Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'e uğrayarak onlara, Hz. Osman aleyhinde konuştu.
Ancak Amr bununla yetinmedi ve karşılaştığı herkesi halifeye karşı kışkırtmaya çalıştı.
Amr b. el-Âs bu durumunu şöyle ifade etmektedir: "Dağ başlarında gördüğüm
çobanlara varıncaya kadar herkesi Osman'ın aleyhinde sürekli kışkırttım."696
693 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 36. 694 Rayyıs, (a.g.e.), s. 172. 695 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 36; Taberî, (a.g.e.), II, 661; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 163. 696 Taberî, (a.g.e.), II, 656; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 163.
131
Farklı bir rivayette Hz. Osman'a Mısırlıların ayrılmasından sonra halka konuşma
yapmasını öneren kişi Hz. Ali olarak gösterilmektedir. Hz. Ali ona şöyle demiştir:
"Halka bir konuşma yap. İnsanlar ve Yüce Allah senin kalbinde ayrılık düşüncesi
olmadığını bilsinler ve emaneti sana teslim etsinler. Bütün eyaletler senin aleyhinde
çalkalanıyor. Bunu yap ki sonra Basra'dan ve Kûfe'den başka birileri çıkıp gelirse 'Ey
Ali git ve onları ikna et.' demene gerek kalmasın. Eğer böyle yapmazsan işte o zaman
göreceğin gibi ben de seninle akrabalık bağlarımı koparmış ve senin bana olan hakkını
da hafife almış olurum." Hz. Ali'nin bu sözlerinden sonra Hz. Osman kalkıp bir hutbe
okudu. Ancak birinci rivayette olduğu gibi onun bu hutbesinin Müslümanlar arasında
bazı ihtilaflara yol açtığı ifade edilmektedir. O hutbesinin sonunda tevbe etti. Sonra
toplumun ileri gelenlerinin kendisine gelerek görüşlerini bildirmelerini istedi. Halife
herkesle her türlü diyaloğa açık olduğunu, bir köle dâhi kendisini hakka iletecek olsa
ona uyacağını ve Allah'a giden yoldan başka hiçbir yolun olmadığını söylemişti.697
Onun bu söylediklerine ilave olarak "Mervan'ı ve yakınlarını sizden ve kendimden
uzaklaştıracağım, onları sizinle aramızda perde edinmeyeceğim." sözleri Müslümanların
Mervan'a karşı rahatsızlıklarını göstermesi bakımından önemlidir.698
Hz. Osman mescidden döndüğünde Mervan, Saîd ve Ümeyyeoğullarından bir
grubun evde beklediğini gördü. Onlar Hz. Osman'ın mesciddeki hutbesini
dinlememişlerdi. Halife oturduğunda Mervan konuşmak için izin istedi. Hz. Osman'ın
karısı Naile bt. el-Ferafise ondan kesinlikle konuşmamasını istedi. Naile, Mervan ve
diğer Emevî önde gelenlerinin Hz. Osman'a karşı gelişen başkaldırıyı alevlendirdiklerini
düşünüyor, onların herhangi bir şekilde halifeyi yönlendirmelerine engel olmak
istiyordu. Naile'nin müdahalesi Mervan'ı rahatsız edince atıştılar. Ardından Mervan
tekrar Hz. Osman'dan izin alarak isyan hareketi ve Hz. Osman'ın tevbesi üzerine bir
değerlendirme yaptı. O halifenin davranışına saygı duyduğunu ancak dışarıda heyecanlı
bir kalabalığın beklediğini söyledi.699 Bunun üzerine Hz. Osman Mervan'dan onlarla
konuşmasını istedi. Mervan bunu yaptı, ancak onun konuşması isyancıları yatıştırmak
697 Taberî, (a.g.e.), II, 659; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 164. 698 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 164. 699 Bu rivayet isyanın sadece eyaletlerden gelenlerle sınırlı kalmadığını, aksine Medinelilerden de önemli
bir grubun Hz. Osman'a başkaldırdığını göstermektedir. Böyle değilse anlatılanlarda çelişki vardır. Mısırlılar geri dönmüşse Hz. Osman neden Mervan'dan kapıda toplandığı ifade edilen kalabalıkla konuşmasını istesin? Anlaşılan Emevîler dışında herkes Hz. Osman'ın görevden el çekmesini istiyordu. Ancak halifenin beklenmedik direnişi hesapları bozdu. Müslümanlar arzulamasalar da olaylar Hz. Osman'ın ölümünü beraberinde getirdi. Akbulut(a.g.e.), s. 166.
132
yerine adeta çileden çıkardı. Mervan b. Hakem kapıya çıktı ve asilere şöyle seslendi:
"Size ne oluyor, sanki yağma yapmak üzere toplanmış gelmişsiniz. Sizi yüzleri çirkin
insanlar, ne istiyorsunuz? Bizim iktidarımızı elimizden almak için mi geldiniz. Buradan
çıkıp gidin. Allah'a yemin olsun, bize saldırıp kasteddiğiniz takdirde, bizden
hoşlanmayacağınız şeyler göreceksiniz. Başınıza gelecek olanlardan da memnun
olmayacaksınız. Evlerinize dönün. Vallahi biz şu anda elimizde bulundurduğumuz
yönetim işinde asla mağlup olmayız.700
Mervan'ın bu konuşması halifenin evi önünde toplanan insanları Hz. Ali'ye
başvurmaya sevketti. Hz. Ali o gün için yaşananları kendisi açısından şu sözleriyle ifade
etti: "Ey Allah'ın kulları, ey Müslümanlar, ben evimde oturduğumda 'Beni,
akrabalığımızı, hukukumuzu terk ettin.' der. Konuştuğumda Mervan gelir kendisiyle
oynar, yaşının ilerlemesini kullanarak onu istediği şekilde yönlendirmeye yeltenir. Oysa
o Allah Resûlünün en yakın sahabîlerinden biridir."701
Hz. Ali bu açıklamalarından sonra öfkeli bir şekilde Hz. Osman'ın yanına gitti ve
ona şöyle serzenişte bulundu: "Mervan'dan razı olan sen değil misin? O da seni
dininden ve aklından saptırıncaya kadar senden razı değil mi? Sahibinin çekip getirdiği
yere yönelen deve gibi onun elinde mi kaldın? Allah'a yemin olsun ki, Mervan ne din
hakkında, ne kendisi hakkında herhangi bir görüşe sahiptir. Vallahi ben Mervan'ın seni
bir bu tarafa, bir o tarafa çekip durduğunu görüyorum. Ben bu sözlerimden sonra bir
daha sana gelip serzenişte bulunmayacağım. Sen itibarını kaybettin ve kendi görüşünü
koruyamadın."702
Hz. Ali ayrıldıktan sonra Hz. Osman'ın hanımı Naile de Mervan hakkında Hz.
Ali'nin söylediklerini teyit edecek mahiyette ikisi arasında geçen diyaloğu işittiğini,
halifenin Hz. Ali'ye uymak yerine Mervan'nın arzularına göre hareket ettiğini
yadsıyarak ifade etti. Hz. Osman ne önerdiğini sorunca, Naile şöyle karşılık verdi:
"Allah'ta korkman ve senden önceki iki arkadaşının sünnetine tabi olman gerekir. Sen
Mervan'a itaat ettiğin zaman seni ölüme götürür. Mervan'ın insanların nazarında hiçbir
itibarı, heybeti ve sevgisi yoktur. Bu nedenle de insanlar seni terkederler. Ali'ye haber
gönder, gönlünü al. O senin akrabandır, ona tabi ol." Naile'nin bu sözlerinden sonra Hz.
700 Taberî, (a.g.e.), II, 659; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 164–165; Muhammed Rıza, Zi'n-Nureyn Osman b.
Affan el-Halifetü's-Salis, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1982, s. 166–167. 701 Taberî, (a.g.e.), II, 660; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 165. 702 Taberî, (a.g.e.), II, 659; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 165–166.
133
Osman'nın Hz. Ali'yi çağırttığı rivayet edilir. Ancak Hz. Ali bu çağrıya "Ben ona
dönmemem gerektiğini artık anlamış bulunuyorum." diyerek icabet etmemiştir.703
Mervan'ın bu günlerde işi iyice çığırından çıkardığı anlaşılmaktadır. Nitekim
Naile'nin kendisi hakkındaki sözleri kulağına gidince o, Hz. Osman'n yanında Naile'ye
hesap sormaya kalkmıştı. Hz. Osman ise ona "Sakın ona bir tek söz söyleme, seni yüzü
kara adam. Vallahi o bana senden daha iyi nasihat eder." diyerek azarlamıştır.704
Hz. Osman gece Hz. Ali'nin evine gitti. Hz. Ali'ye o güne kadar kendisine
söylenenlere uymadığını, ancak artık uyacağını söyledi. Hz. Ali ona güvenmiyordu.
Halifeye insanlara minberden söz verdiğini, sonra Mervan'ın kalkıp kendi evinin önünde
insanlara hakaretler yağdırdığını ifade etti. Bunun üzerine Hz. Osman, Hz. Ali'nin
yanından çıkarken "Beni yalnız, yardımsız bıraktın. İnsanların bana karşı cesaretli
olmalarına sebep oldun." dedi. Hz. Ali bu sitemi kabul etmedi. Hz. Osman'a insanları
zararları dokunmasın diyerek sürekli ondan uzaklaştırmaya çalıştığını, onun da
görüşmelerinde kendisini onayladığını ifade etti. Ancak bundan sonra halifenin yine
Mervan'ın söylediği şekilde hareket ederek Hz. Ali'nin sözlerini kulak ardı ettiğini
belirtti.705
Mervan, Hz. Osman yönetiminde başından itibaren sürekli etkin oldu. Onun
halifeye sadece kâtiplik yapmadığı, zaman zaman daha öte davranışlar içinde bulunduğu
görülmektedir. Şu soru sorulabilir: Halife hemen herkesin muhalefetine rağmen neden
hâlâ Mervan b. Hakem'i görevinde tutuyor ve onu en azından dinlemeye değer
buluyordu? Hz. Osman'ın daha önce belirttiğimiz diğer nedenlerin yanında, her şeye
rağmen Mervan'ın görüşlerini dikkate alması Mervan'ın kanaatlerinin iktidar açısından
kabul edilebilir yanlarının bulunması ve ikna edici bir kişiliğe sahip olmasıyla
açıklanabilir. Belki de Hz. Osman, Mervan b. Hakem ve Saîd b. el-Âs706 gibi
Emevîlerin görüşlerinin isyanın ayak seslerinin duyulmasından itibaren uygulandığı
takdirde sonuç getirebileceğini düşünüyor, fakat onların önerdiği yoldaki girişimleri
kendi idarî ilkelerine aykırı buluyordu. Davranışlarından Mervan'ın siyaset konusunda
iddialı olduğu anlaşılmaktadır. Onun olaylara müdahalesinin basit, alelade çıkışlar
703 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 166. 704 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 166; Muhammed Rıza, (a.g.e.), s. 168. 705 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 166. 706 Saîd b. el-Âs valiler toplantısında ülkedeki hareketin bilinçli bir şekilde planlandığını ve bu işin
öncülerinin tesbit edilerek öldürülmeleri gerektiğini savunmuştu. Ancak Hz. Osman bu şiddetli muhalefete karşı sadece eyaletlere mektuplar göndermek ve etkili hutbeler okumakla yetiniyordu. Ahmet Turan, İslâm Mezhepleri Tarihi, Eser Matbaası, Samsun, 1993, s. 19.
134
olarak düşünülmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Aksine o, günü kendisi açısından en iyi
şekilde değerlendirmeye çalışıyor, öte yandan geleceğine yatırım yapıyordu. Onun daha
sonraki siyasî yaşantısı dikkate alındığında bu durum daha net görülür.
e. Medine Baskınını Önleme Girişimleri
Hz. Osman çok geniş topraklara hükmeden bir devlet başkanı olmasına rağmen,
Medine'de hazır bir merkez ordusu ya da muhafız olarak herhangi bir birliği yoktu.707
Kuşatmanın ciddi boyutlara ulaşması Hz. Osman'ı başka çareler aramaya yönlendirdi.
Medine'de halifeyi savunma arzusu içinde olan birkaç kişi vardı, ancak halife onlarla,
isyancıları karşı karşıya getirmek istemiyordu.708 Bu durumda halifenin yardım almak
için tek alternatifi kalıyordu. Büyük eyaletlerin -aynı zamanda her biri kendi akrabaları
olan- Emevî valilerinden destek almak. Hz. Osman'ın bu isteğinin nasıl bir netice
verdiği hakkında kaynaklarda farklı rivayetler bulunmaktadır.
Hz. Osman, Şam, Kûfe ve Basra valilerine mektuplar göndererek yardım
talebinde bulundu. Halifenin bu isteğine ilk cevap gecikmeli de olsa Muaviye'den
geldi.709 Herşeye rağmen Şam valisi Muaviye b. Ebî Süfyan, Habib b. Mesleme el-
Fihrî'yi; Basra valisi Abdullah b. Âmir, Mücaşî b. Mes'ûd es-Sülemî'yi; Mısır valisi
Abdullah b. Sa'd, Muaviye b. Hudeyc'i Medine'ye gönderdi. Kûfe'den de Ka'ka' b.
Amr'ın hazırladığı bir birlik yola çıktı.710 Şam dışındaki vilayetlerden gönderildikleri
bildirilen birliklerin ne yaptıkları ya da ne oldukları hakkında kaynaklarda tatmin edici
bilgilere rastlayamadık. Şam'dan gelen Habib b. Mesleme el-Fihrî ve Basra'dan gelen
Mücaşî b. Mes'ûd es-Sülemî emrindeki askerler henüz Medine'ye ulaşmadan Hz.
Osman'ın öldürüldüğünü öğrenince geri döndüler.711
Ya'kûbî Muaviye'nin Hz. Osman'ın çağrısına cevap vermek üzere onikibin
kişilik bir orduyla bizzat hareket ettiğini söylemektedir. Ancak Muaviye ordusunu Şam
sınırında bekleterek kendisi halifeyle görüşmeye gelmiştir. Hz. Osman bu davranışından
dolayı Mıuviye'ye sitem ederek onu öldürülmesi halinde kendisinin kanı üzerinden hak
talebinde bulunmakla itham etti ve ordusuyla birlikte destek vermesini istedi. Muaviye
bu emri yerine getirmek üzere gitti fakat onlar Medine'ye ulaşmadan önce Hz. Osman
707 Watt, İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, s. 64. 708 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 161. 709 İbn Şebbe, (a.g.e.), IV, 1289; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 170. 710 Taberî; (a.g.e.), II, 672; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 160, 170. 711 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 170.
135
öldürülmüştü.712 Ancak Ya'kûbî'nin bu rivayeti tartışmalıdır. Nitekim isyan hareketinin
ayyuka ulaştığı bir zamanda Medine'ye gelen Muaviye'nin asileri aşarak halife ile rahat
bir görüşme yapması pek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca bu rivayetin diğer
kaynaklarca desteklenmemesi de bu konudaki şüpheleri artırmaktadır.713
Bütün bu riayetlerden, Hz. Osman'ın güçlü yıllarında iktidarından her şekilde
yararlanma yoluna giden Ümeyyeoğullarının, öldürülmesine yakın bir zamanda yine
onun üzerinden çıkar hesabı yaptıkları anlaşılmaktadır. Nitekim onların Hz. Osman
yaklaşık kırk gün714 muhasara altında tutulmasına rağmen bu süre içerisinde hiçbir
olumlu tavır sergilemedikleri görülmektedir. Aksine onlar adeta halife ile isyancıları
karşı karşıya getirmeye çalıştılar. Acaba Ümeyyeoğulları Hz. Osman'ın öldürüleceğine
kanaat getirip, gerçekten onun kanı üzerinden iktidarlarını koruma hesabı mı
yapıyorlardı?715
B. Hz. Osman'ın Öldürülmesi
Hz. Osman'ın yakın adamları, onunla istişare ederek Hz. Ali'den yardım
istemesini ve imdat kuvvetleri gelinceye kadar asilere atiyyeler vererek onları
oyalamasını önerdiler. Ancak halife isyancıların artık bu şekilde ikna
edilemeyeceklerinin farkındaydı. Mervan, hiçbir güvence ve ahitleri olmayan bu
adamların açık bir isyana giriştiklerini söyleyerek oyalanmalarının uygun olacağını
belirtti. Hz. Osman, Hz. Ali'yi çağırtarak hayatından endişe ettiğini söyledi ve
istediklerini vererek isyancıları geri çevirmesini istedi. Hz. Ali ona "İnsanlar senin
öldürülmenden daha çok adaletine muhtaçtırlar." diye mukabelede bulundu.716 Hz. Ali,
ayrıca insanların ondan güven beklediğini, verdiği sözleri tutması gerektiğini ve
dolayısıyla kendisini de aldatmamasını söyledi. Bununla beraber Hz. Ali ondan gereken
teminatı aldıktan sonra isyancılarla görüştü. İsyancı topluluk Hz. Ali'ye güveniyordu.
Onun öncülüğüyle bazı kamu yetkililerinin görevlerinden azledilmesi ve haksızlıkların
düzeltilmesine dair bir ahitname yazıldı. Fakat Hz. Osman'ın çarpışma için hazırlık
yapmaya başlamasıyla bu girişim de netice vermedi. Hz. Osman "Sizin istediğiniz
kişileri göreve getirip, istemediklerinizi görevden çekersem benim burada bulunmamın 712 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 175. 713 Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s. 175. 714 Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 176; Taberî, (a.g.e.), II, 672; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 190. 715 Aycan, (a.g.e.), s. 87. 716 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 171; Muhammed Rıza, (a.g.e.), s. 171.
136
hiçbir anlamı kalmaz." diyordu. Asiler, "Allah'a yemin olsun ki ya bu isteklerimizi
yerine getirirsin ya da azledilir veya öldürülürsün." şeklinde karşılık veriyorlardı. Hz.
Osman ise Yüce Allah'ın kendisine giydirdiği hilafet gömleğini asla sırtından
çıkarmayacağını söylüyor ve isyancıların isteklerini kesinlikle reddediyordu.717
Hz. Osman etrafındaki çemberin iyice daraldığı günlerde evinin balkonundan
insanlara seslendi. O, kendisinin Hz. Ömer'in öldürülmesinden sonra Allah'ın iradesinde
şûranın kararı ve Müslümanların onayıyla halife seçildiğini söyledi. Kendisinin iyi bir
geçmişe sahip olduğunu, öldürülmesini gerektirecek herhangi bir suç da işlemediğini
belirtti. İsyancılar ise onun önceleri nitelikli bir Müslüman iken daha sonra değiştiğini
ve ölümü gerektirecek suçlar da işlediğini söyleyerek haksızlık yapan insanları
kendinden uzak tutmadığını ve halifelik makamını kendilerine karşı bir koz olarak
kullandığını dile getirdiler.718
Kuşatmanın ilerleyen günlerinde Hz. Osman'ın suyu isyancılar tarafından
kesilmişti.719 Bu yeni gelişmeye kadar halifeyle ilişkisini kesen Hz. Ali bu olayda
Talha'dan ona su götürmesini istedi.720 Ancak Hz. Ali'nin gönderdiği suyu almak
isteyen Ümeyyeoğulları ile Benû Zühre, Benû Mahzum ve Gıfarîlerden olan kimseler
arasında tartışma çıktı. Çünkü Benû Zühre, Abdullah b. Mes'ûd; Benû Mahzum, Ammâr
b. Yâsir ve Gıfarîler de Ebû Zer nedeniyle Hz. Osman'a kızgın idiler.721
Kuşatma devam ederken Hz. Osman isyancılara seslenerek Ru'me kuyusunu
satın alıp hibe ettiğini ve Peygamber mescidinin genişletilmesi için bir araziyi satın
aldığını hatırlatarak onların bu iyiliklerini bilip bilmediklerini sordu. İsyancılar onu
doğrulayınca bir ara muhasara kısmen hafifletildi. Ancak Malik el-Eşter isyancılara
şöyle seslendi: "Öyle anlıyorum ki, o sizi kandırmaya çalışıyor."722
717 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 211–212; Taberî, (a.g.e.), II, 664; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 171. Hz.
Osman ile asiler şu konuda anlaşamadılar: Asiler beğenmedikleri halifeyi iktidardan düşürmeyi İslâm'ın gereği olarak kabul ederlerken Hz. Osman halifenin kendisini azletmesinin caiz olmadığına inanıyordu. Mehmed Hatiboğlu, Hazreti Peygamberin Vefatından Emevilerin Sonuna Kadar Siyasi İctimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri, (Basılmamış Doçentlik Tezi), Ankara, 1967, s. 30.
718 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 171–172. 719 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 40–41; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 166. 720 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 166. 721 Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 134; Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 353. 722 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 172–173.
137
Bu arada hacca gitmek üzere hazırlanmış olan Hz. Aişe,723 kardeşi Muhammed
b. Ebî Bekir'in de kendisiyle birlikte gelmesini istedi. Muhammed b. Ebî Bekir bu
davete icabet etmedi. Hz. Aişe ise elinden gelse asileri engellemek istediğini
söylüyordu. Bu olayla ilgili olarak Kâtip Hanzala'nın Muhammed b. Ebî Bekir'e
söylediği şu sözler dikkat çekicidir: "Mü'minlerin annesi kendisiyle birlikte hacca
gitmeni istiyor. Sen ise ona katılmıyorsun ve Allah'ın helal kılmadığı bir konuda bu
Arapların kurtlarına uyuyorsun değil mi? Vallahi bu iş eğer müsabakaya bırakılacak
olursa Benû Abdimenaf seni mutlaka yener."724
Asiler hac mevsimi münasebetiyle Hicaz'a gelecek olan Müslümanların
kendilerini engelleyeceğinden ve öldürülebileceklerinden endişe etmeye başladılar. Bu
nedenle ellerini çabuk tutup Hz. Osman'ı bir an önce öldürme kararı aldılar. Bu amaçla
Hz. Osman'ın evine saldırdılar. Hasan b. Ali, Abdullah b. Zübeyr, Muhammed b. Talha,
Mervan b. Hakem, Saîd b. el-Âs ve diğer bir grup kimse onlara engel olmaya kalkışınca
aralarında çarpışmalar oldu.725 Hz. Osman bu sahabe çocuklarından döğüşmemelerini
istiyordu. Ancak onlar asilerle çarpışmaya devam ediyorlardı. Hz. Osman için en
hararetli biçimde savaşan kişinin Ebû Hureyre olduğu rivayet edilmektedir.726 Bu kritik
anlarda dahi Mervan tahrik unsuru davranışlardan geri durmuyordu. Evin önünde
toplananlara karşı şiir türünde hakarat içeren sözler sarfediyordu. Onun bu sözleri
üzerine Benû Leys kabilesinden el-Beya' adında birisi Mervan'ın üzerine atılarak ona bir
darbe indirdi. Mervan da ona vurdu. Ancak boynundan aldığı darbe Mervan'ı ağır
yaralamıştı. Yere düşen Mervan'ı öldürmek üzere Ubeyd b. Rifa'a ez- Zürekî ileri atıldı.
Bu arada İbrahim b. Adiy'in annesi ve aynı zamanda Mervan'ın sütannesi olan bir kadın
araya girerek onu öldürülmekten kurtardı. Nitekim Mervan'ın çocukları Emeviler
döneminde bu kadının oğlu İbrahim'e annesinin bu davranışı nedeniyle önemli görevler
vereceklerdir.727
723 Hz. Aişe'nin iktidara karşı muhalefetine rağmen Hz. Ali gibi Hz. Osman'ın katline asla karışmadığı
ifade edilmektedir. Hz. Aişe, Hz. Osman'ın öldürülmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdiğinde, onun yazdığı mektuplarla isyancılara talimat verdiği söylenmiş, fakat o bunu kesinlikle reddetmiştir. A'meş, ravilerin görüşlerinin onun dilinden mektup yazıldığı şeklinde olduğunu belirtmektedir. Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 220. Lewis'de Hz. Aişe, Hz. Ali ve Amr b. el-Âs'ın Hz. Osman'ın öldürülmesi olayına müdahil olmadıkları kanaatindedir. Lewis, (a.g.e.), s. 85.
724 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 173. 725 Taberî, (a.g.e.), II, 674; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 174. 726 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 41; Taberî, (a.g.e.), II, 675; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 175–176. 727 Taberî, (a.g.e.), II, 670; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 176–177.
138
Kapıda yaşanan çarpışmalar esnasında Hasan b. Ali ve Muhammed b. Talha'ya
ok isabet etti ve yaralandılar. Hz. Ali'nin azadlısı Kanber'in de başı yarıldı. İsyancılar
Hasan b. Ali ve Mervan b. Hakem'in yaralanmasının Haşimoğulları ve
Ümeyyeoğullarını öfkelendirebileceğini düşünerek kaygıya kapıldılar.728 Bunun üzerine
Hz. Osman'ın evine girmek için farklı bir yol aradılar. Halifenin evine bitişik olan Amr
b. Hazm'ın evinden içeri daldılar.729 Hz. Osman'ı öldürmek için bir katil adayı
seçmişlerdi. Bu adam halifenin yanına girdi. Hz. Osman bu şahsa yaşanan olayları İslâm
adına ve kendi açısından değerlendirdi. Bundan etkilenen adam girişiminden vazgeçti.
İkinci katil adayı Leysoğullarından birisiydi. Onun girişimi de sonuçsuz kaldı. Bu defa
Kureyş'ten bir katil adayı seçildi. Netice yine değişmedi. Hz. Osman'ın yanına giren ve
onu öldürmeyenlerin sonuncusu Muhammed b. Ebî Bekir oldu. Muhammed b. Ebî
Bekir'i karşısında gören Hz. Osman ona, "Sana yazıklar olsun, sen Allah'a mı karşı
geliyorsun, ona mı kızıyorsun? Benim sana karşı işlediğim bir suç ya da yaptığım bir
haksızlık mı var?" diye serzenişte bulundu. Muhammed b. Ebî Bekir Hz. Osman'ı
sakalından tutarak "Allah seni rezil etsin ey Na'sel." deyince Hz. Osman "Ben Na'sel
değilim, ben Osman'ım ve mü'minlerin emiriyim." şeklinde karşılık verdi. Muhammed
b. Ebî Bekir şöyle devam etti: "Muaviye sana yaramadı, İbn Âmir sana yaramadı,
mektupların bile sana bir fayda vermedi." Hz. Osman şöyle cevap verdi: "Bana karşı
öyle bir tutum sergiledin ki baban olsaydı bunu asla yapmazdı.730 Bunun üzerine
Muhammed b. Ebî Bekir, "Şayet babam senin yaptığın bu işleri görseydi hilafetini
reddederdi. Şu anda sana sakalını tutmaktan daha fazlasını yapmak istiyorum." deyince,
Hz. Osman ona, "Senin bu yaptıklarına karşı Allah'a sığınıp ondan yardım dilerim."
demek suretiyle karşılık verdi. Bu sözlerden sonra Muhammed b. Ebî Bekir onu
bırakarak dışarı çıktı.731
Muhammed b. Ebî Bekir'in Hz. Osman'ı öldürmeyip yanından çıktığını gören
isyancılardan Kuteyre, Sevdan b. Hımran ve el-Gâfikî isimli kişiler içeri girdiler. Elinde
bulunan bir demirle Hz. Osman'a bir darbe indiren el-Gâfikî ayağıyla da Kur'an-ı
Kerim'i tekmeledi. Öte yandan Hz. Osman'ı öldürmek üzere kılıcını indiren Sevdan b.
Hımran'a engel olmak üzere halifenin karısı Naile elini kaldırınca inen kılıç darbesi
728 Mes'ûdî, (a.g.e.), II, 354; Ahmet Cevdet, (a.g.e.), II, 360. 729 Taberî, (a.g.e.), II, 677; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 177; Wellhausen, İslâm'ın En Eski Tarihine Giriş,
s. 117. 730 Halife b. Hayyât, (a.g.e.), s. 217; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 177–178. 731 Taberî, (a.g.e.), II, 677; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 177–178.
139
onun parmaklarını kesti. Böylece Sevdan Hz. Osman'ı öldürdü. Başka bir rivayette Hz.
Osman'ı Kinane b. Bişr et-Tüceybî'in öldürdüğü rivayet edilir.732
Yine isyancılardan Amr b. Hamik adında bir kişinin Hz. Osman'ın vefatından
önce göğsüne oturmak suretiyle ona dokuz darbe indirdiği ve bu arada şöyle dediği
rivayet edilir: "Bunlardan üçünü Allah için, geri kalan altı tanesini ona karşı beslediğim
kinden dolayı vurdum."733
Neticede oniki yıl halifelik yapan Hz. Osman h. 18 Zilhicce 35 / m. 17 Haziran
656 tarihinde seksen altı yaşındayken öldürüldü. 734
Hz. Osman'ı öldüren isyancılardan bazılarının Hz. Osman'ın hizmetçileri
tarafından orada öldürüldüğü ve diğer isyancıların evi ve beytülmali yağmalayarak
etrafı talan ettikleri bildirilmektedir.735
İbnü'l-Esîr'de yer alan Vakidî kaynaklı bir bilgiye göre, Hz. Osman'ın cenazesi
namaz için musallaya konduğunda Umeyr b. Dabi adında bir adam onun üzerine atladı
ve kaburga kemiklerinden birkaçını kırdı. Onun bu davranışı gerçekleştirirken söylediği
sözler Hz. Osman'ın öldürülmesinde kabilenin etkisini farklı bir açıdan bir kez daha
ortaya koymaktadır. O şöyle diyordu: "Babamı (Dabi kabilesinden) hapse attın ve
ölünceye kadar onu hapiste tuttun."736
Bu günlerde Filistin'de bulunan Amr b. el-Âs Medine'den gelen, bir adama
oradaki gelişmeleri sordu. Bu şahıs Hz. Osman'ın öldürüldüğünü söyleyince Amr şöyle
dedi: "Bana Abdullah'ın babası derler. Ben bir yarayı kaşıdığımda onu mutlaka
azdırırım." Bu arada Amr'ın yanında bulunan Selâme b. Ravh el-Cüzâmî de ona şöyle
mukabelede bulundu: "Ey Kureyşliler, sizinle Araplar arasında bir kapı vardı, onu da
kırdınız."737
Hz. Osman'ın defninin isyancıların taşkınlıkları sebebiyle bir hayli zor
gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Hatta Ensar'dan bir grup müslümanın, cenaze
namazını kılmak isteyenlere engel olmak istedikleri, ancak fitne korkusuyla
vazgeçtikleri rivayet edilmektedir. Hz. Ali bu olaylarda da insanları sağduyulu
732 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 178. 733 Taberî, (a.g.e.), II, 677; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 179. 734 Kaynaklarda öldürüldüğü tarih ve yaşı hakkında bazı küçük farklar bulunmaktadır. Halife b. Hayyât,
(a.g.e.), s. 220; Ya'kûbî, (a.g.e.), II, 176; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 179; Lewis, (a.g.e.), s. 86. 735 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 179. 736 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 179; İbn Kesîr, (a.g.e.), VII, 191. 737 Taberî, (a.g.e.), II, 656–657; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 163.
140
davranmaya davet ediyordu. Hz. Osman'ın bu şartlar altında kaldırılan cenazesine çok
az insan katılmıştı.738
Kaynaklarda Hz. Osman'ın öldürülmesine sebep olan uygulamalar ya da olaylar
hakkında bir dizi bilgi aktarılır. Devlet adamlarının atamaları, mushafların yakılarak tek
örnek nüsha bırakılması, dinî sahada yapılan bazı yenilik ve farklı uygulamalar, bir
kısım arazilerin devletleştirilmesi, bazı sahabîlere karşı gerçekleştirilen yaptırımlar, Hz.
Osman'ın Ümeyyeoğullarına karşı cömert davranışları, Hz. Peygamber'in yüzüğünün
Eris kuyusuna düşürülmesi bunların başlıcalarıdır.739 Bunula beraber sorun sadece bu
birkaç mesele ile ilgili görülmemelidir.740 Toplumsal sarsıntılar patlama anlarında
doğmazlar, aksine onlar bir birikimin ürünüdür. Fitne olarak isimlendirilen kaos Hz.
Osman'ın kendisinin oluşturmayıp miras olarak devraldığı, ancak değiştiremediği
şartlarla da doğrudan ilişkiliydi.741 Hz. Ömer devrinde genişleme heyecanıyla
hissedilmeyen gerginlikler Hz. Osman döneminde giderek gün yüzüne çıktı.
Memnuniyetsizliği destekleyen faktörlerin çoğalmasıyla olaylar birdenbire patlak
verdi.742 İşte Hz. Osman böyle bir durumda kendisini kabilelerin muhalefetiyle karşı
karşıya buldu. Bu dönemde karşılaşılan problemler Arap toplumunda devlet anlayışının
henüz tam olarak oluşmamış olması bakımından da değerlendirilmelidir. Bedeviler çöl
hayatının özgür ortamından kopup, ayrıntılı ve güçlü bir bürakrasinin kontrolü altına
girmek durumunda kaldılar. Bu onları bir yönden memnun etmiş olsa da, eski kabile
kültürlerine oldukça ters düşüyordu.743 Ancak yeni Arap devleti, Medine hükümetinin
ihtiyaç duymadığı düzenlemelere yeni yapısı gereği ihtiyaç duymaktaydı.744
Hz. Osman'ın kabilelerce düzenlenen bir suikaste uğraması745 İslâm tarihinde bir
dönüm noktası oldu. Halifenin isyancılar tarafından öldürülmesi Müslümanlarda büyük
üzüntü yarattı. Daha önemlisi Arap kabilelerinde İslâm inancıyla beraber ortaya çıkan
birlikteliğin ve buna bağlı olarak halifelik makamının itibarını zayıflattı. Bundan sonra
hükümet ile kabileler arasındaki bağlar yalnız siyasî ve iktisadî düzeyde kaldı.746
738 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 180. 739 İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 35–37; Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, VI, 133–138; Mes'ûdî,
(a.g.e.), II, 347–352; Algül, (a.g.e.), II, 443–444; ayrıca bkz. Hizmetli, (a.g.mk.), s. 169. 740 Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 13. 741 Durî, İlk Dönem İslam Tarihi, s. 96. 742 Watt, İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, s. 64. 743 Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 13–14. 744 Nu'aymî, (a.g.mk.), s. 514. 745 Gibb, (a.g.e.), s. 19–20. 746 Lewis, (a.g.e.), 86.
141
SONUÇ
İslâm öncesi dönemde Araplarda sosyal hayat kabile üzerine kurulmuştu. Kabile
üyelerini bir arada tutup, onlara dışarıya karşı mücadele ruhu veren yegâne güdü ise
kabile asabiyeti idi. Bu yapı ve anlayış Hz. Peygamber'le başlayan süreçte gücünü
büyük ölçüde kaybetmişti. Ancak Hz. Osman'ın öldürülmesiyle sonuçlanan iç
karışıklıklarda kabile asabiyeti kendisini yeniden gösterdi.
Arap soyları arasında Kureyş kabilesinin özellikle Kusay'dan sonra ayrıcalıklı
bir konum kazandığını görüyoruz. Öyle ki, zamanla Kureyş ayrı, Arap ayrı anlamlar
ifade eder olmuştu. İslâm'dan önce kabileler Arabistan yarımadasına dağılmışken,
Mekke'de Kureyş egemendi. İslâm'dan sonra Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz.
Ömer döneminde siyasal iktidarı yine Kureyş temsil ediyordu. Ancak Hz. Peygamber'in
uygulamalarında asabiyet vurgusuna rastlanmamaktadır. İslâm'la birlikte bir yandan
asabiyetten kaynaklanan olumsuz davranış ve uygulamaların önüne geçme mücadelesi
verilirken, öte yandan Arap kabileleri arasında birliği sağlanmanın gayreti gösterildi.
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer her ne kadar Kureyş'in iki ayrı kolundan idareciler olsalar
da büyük oranda kabileler arası dengeyi korumaya çalıştılar. Her şeye rağmen Hz. Ebû
Bekir dönemi ridde savaşlarında, Hz. Ömer dönemi fetih hareketlerinde Kureyş kabilesi
ön planda oldu. Onların başarısı bununla sınırlı kalmayıp, siyasî, iktisadî ve dinî pek
çok alanda kendisini gösterdi. Hz. Ömer döneminin sonlarına gelindiğinde siyasal
anlamda devlet adeta Kureyş'in olmuştu.
Hz. Ömer'in, vefatından önce halifeyi seçmek üzere oluşturduğu şûra üyelerinin
hepsi Kureyş kabilesindendi. Şûrada çekişme, Ümeyyeoğullarından Osman b. Affan ile
Haşimoğullarından Ali b. Ebî Talip arasında yaşandı. Bu iki kabile aynı zamanda
Kureyş'in iki güçlü koluydu. Şûradan halife olarak Hz. Osman çıktı. Bu sadece Hz.
Osman'ın değil, aynı zamanda Ümeyyeoğullarının galibiyetiydi. Böylece
Ümeyyeoğulları Mekke'nin fethiyle beraber kaybettikleri nüfuz ve iktidarlarını elde
etmek için yeni bir fırsat kazandılar. Aslında Hz. Ömer'in belirlemiş olduğu seçim
yöntemi şûradaki çekişme bir yana, daha sonrası için de Hz. Osman'a karşı merkezde
sürekli bir muhalefet oluşturdu.
Ümeyyeoğulları her ne kadar geç Müslüman olsalar da Hz. Osman'dan önceki
dönemlerde önemli idari görevler almışlar ve büyük başarılara imza atmışlardı. Böylece
onlar gelecek dönemler için önlerini açmış bulundular. Hz. Osman, halife seçilmesinin
142
ardından kısa bir zaman sonra eyalet valilerini çeşitli nedenlerle değiştirmeye başladı.
Halife yeni valilerini akrabaları olan Ümeyyeoğullarından atıyordu. Önceleri net bir
tepki almadığı anlaşılan bu atamalar valilerin uygulamalarıyla ülkede büyük bir idarî
soruna dönüştü.
Hz. Osman'ın devlet başkanlığının ilk altı yılında ciddi bir sorun yaşanmadı.
Ancak daha sonra çeşitli nedenlere bağlı olarak ülkede bir dizi problem ortaya çıktı.
Büyük bir bölümü, Hz. Ömer döneminde askerî şehirlere yerleştirilen Araplar, aldıkları
maaşı yetersiz görmekteydiler. Fetihlerin durma noktasına gelmesi de ganimet
gelirlerini bitirmişti. Çoğu bedevî olan fatih Araplar daha önce kazandıklarını çoktan
harcamışlardı. Ezd, Benû Bekr, Abdülkays, Kinde, Temim, Huzaa ve fetihlere katılan
diğer kabileler başarıları nedeniyle daha fazla itibar ve ekonomik kâr istiyorlardı.
Bu arada ticareti iyi bilen Kureyş mensupları, sahip oldukları imkânları iyi
değerlendirdiler ve her geçen gün biraz daha zenginleştiler. Onların ulaşmış olduğu
ekonomik nokta çölden gelen bedevîlerin sadece gözlerini kamaştırmakla kalmadı, aynı
zamanda Kureyş'e karşı muhalefeti tetikleyen en önemli gerekçelerden biri oldu.
Hz. Osman'ın akrabalarına beytülmalden yaptığı söylenen yardımlar ve
akrabalarına yakın durması eleştirilmesine neden oldu. Kur'an'ın Kureyş lehçesine göre
düzenlenerek çoğaltılması kabile düzleminde ortaya çıktı. Abdullah b. Mes'ûd'un
odağında olduğu Kur'an tartışmaları Kûfe'de oluşan muhalefetten başka Medine'deki
muhalefeti de etkiledi. Ebû Zer el-Gıfârî özelde Muaviye'nin Şam'daki politikalarına,
genelde ise ülkedeki ekonomik yaşantı anlayışına karşı çıkmaktaydı. Onun bu nedenle
Rebeze köyüne sürgüne gönderilmesi Ümeyyeoğulları aleyhine önemli bir gelişme
oldu. Bunlardan başka Ammâr b. Yâsir'in muhalif tutumu nedeniyle dövülmesi, eyalet
valilerinin siyasî, iktisadî ve ahlakî sahalarda gösterdikleri bazı hoyratça tutumlar,
merkezde Ümeyyeoğullarına karşı, çevrede ise Kureyş'e karşı büyük bir muhalefet
doğurdu. Medine'de muhalefetin temsilciliğini Hz. Ali, Talha ve Zübeyr yaparken, diğer
kabilelerin önde gelenleri de çevre eyaletlerde Hz. Osman'ı ve valilerini şiddetle
eleştirmeye koyuldular. Abdullah b. Sebe'nin gelişmelerdeki etkisi tartışılmakla birlikte,
o müdahil edilmese de olayların akışında önemli bir değişiklik olmamaktadır.
Bu dönemde yaşanan karışıklıklar daha çok Hz. Osman'ın uygulamalarıyla
açıklanmaktadır. Ancak problem halifenin Hz. Ömer'den miras aldığı şartlarla da
doğrudan ilgilidir. Atâ'nın eşit dağıtılmaması ve savaşçıların fethedilen topraklardan
143
doğrudan kazanç sağlayamamaları Hz. Ömer'den beri şikayet edilen bir durumdu. Hz.
Ömer'in kurmuş olduğu mali sistem, şimdi Hz. Osman'ı zora sokmuştu. Hz. Ömer'den
sonra Hz. Osman'ın esnek idaresi kabilelere rahatsızlıklarını açıkça ifade etme imkânı
verdi. Ayrıca Araplar kabileden devlete henüz yakın bir zamanda geçmişlerdi. Buna
bağlı olarak iktidar-muhalefet ilişkilerinde olayların kabile mantığıyla yorumlanması
ihtimal dahilindedir. Gerçek etkisini daha sonraki dönemlerde göstermiş olsa da, kabile
dürtülerine eyaletlerde gelişmeye başlayan bölge asabiyetini ilave etmenin yerinde
olacağı kanaatindeyiz.
Kûfe valisi Saîd b. el-Âs'ın konağında yaptığı bir oturumda sarfettiği, "Sevad
arazisi Kureyş'in bahçesidir." sözü Hz. Osman'a karşı başkaldırının anahtarı niteliğinde
bir ifade oldu. Neha' kabilesinden Malik el-Eşter ona şiddetle karşı çıktı. Kabile ileri
gelenleri valiyle tartıştılar. Bu olay Kûfe'de hükümetle kabilelerin arasını ayırdı.
Kûfe'de uç veren hareketin önü alınamayınca muhalifler Şam'a sürüldüler. Orada diğer
Emevî valisi Muaviye'den tatlı-sert bir Kureyş bildirisi dinlediler. Muaviye ısrarla
Kureyş kabilesinin üstünlüğünü kanıtlamaya çalıştığı konuşmasında onların bugünkü
konumlarını da Kureyş'e borçlu olduklarını söylüyordu. Muhalefetin ise Kureyş'in
üstünlüğünü kabul etmeye asla yanaşmadığı bu ortamda bütün gelişmeler adeta kabileye
odaklanmıştı.
Sürgünler çözüm getirmedi. Kabilelerin baskısı karşısında Hz. Osman valileriyle
toplantılar düzenliyor, fakat alınan kararlar soruna çözüm getirecek türden olmuyordu.
Nihayet muhalefetin kabile temsilcileri, rahatsız olanlarla birlikte h. 35 (m. 655–656)
yılında Kûfe, Basra ve Mısır'dan üç grup halinde Medineye geldiler. İsyancıların
emirleri Huzaa, Kinde, Temim, Âmir b. Sa'sa'aoğulları, Abdülkays ve Hanifeoğulları
kabilelerinden idi. Topluluk içerisinde Yemen kökenli kabile mensupları ağırlıktaydı.
Yarımadanın doğu kabilelerinden olanlardan başka Kureyş'ten Muhammed b. Ebî
Bekir'de isyancılar arasındaydı. Yönetim onlarla önce anlaşma yoluna gitti. Bu
sağlanamayınca halifenin evi kuşatma altına alındı. İsyancılar, Hz. Osman'dan hilafetten
çekilmesini istediler. O buna asla yanaşmadı. Bu sıralarda Hz. Osman ile isyancılar
arasındaki diyalog daha çok Hz. Ali aracılığıyla gerçekleşiyordu. Ancak Hz. Ali ne
iktidara yaranabiliyor, ne de isyancıları memnun edebiliyordu. Bu süreçte yaşananlar
Emevî-Haşimî çekişmesini adeta zirveye taşıdı. Mervan b. Hakem'in kabileci söz ve
davranışları, isyancıları iyice çileden çıkardı. Hz. Osman'ı öldürme kararı alarak evine
144
girdiler. Halifenin yakasına yapışan ilk kişi Hz. Ebû Bekir'in oğlu Muhammed olmuştu.
Hz. Osman kabilelerce uğradığı bu saldırı sonucunda hayatını kaybetti. Böylece döneme
damgasını vuran bu kavgadan kabile galip çıkmış oldu.
145
BİBLİYOGRAFYA
AHMET CEVDET, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hûlafa, haz. Mahir İz, I-VI, T. C.
Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2000.
AKARSU, Murat, Hz. Osman ve Hilâfeti, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2001.
AKBULUT, Ahmet, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, Ankara, 2001.
ALGÜL, Hüseyin, İslâm Tarihi, I-IV, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1986.
APAK, Adem, Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyasî Tarihindeki Etkileri,
Düşünce Kitabevi Yay., İstanbul, 2004.
----------,Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, İnsanYay., İstanbul, 2003.
ATHAMİNA, Khalil, "İslam Öncesi Arabistan'da Kabile Kralları", çev. İsrafil Balcı,
Celal Emanet, OMÜİFD, Sayı: 18–19, Samsun, 2005, ss. 193–212.
AVCI, Casim, ŞENTÜRK, Recep, "Kabile", DİA, İstanbul, 2001.
-----------,"Kûfe", DİA, Ankara, 2002.
AYAR, Kenan, "Ebû Mûsâ el-Eş'arî'nin İdari Ve Siyasi Faaliyetleri", Din Bilimleri
Akademik Araştırma Dergisi, www.dinbilimleri.com/dergi, Yıl: 1, Sayı: 3,
2001.
AYCAN, İrfan, Saltanata Giden Yolda Muaviye bin Ebî Süfyan, Ankara Okulu
Yay., Ankara, 2001.
BAKIR, Abdülhâlik, "Basra", DİA, İstanbul, 1992.
BALCI, İsrafil, "Bir Yalnız Sahabi Ebû Zer el-Gıfarî", OMÜİFD, Sayı: 10, Samsun,
1998, ss. 351–386.
-----------,"Diplomat ve Devlet Adamı Yönüyle Hz. Ömer", OMÜİFD, Sayı: 16,
Samsun, 2003, ss. 185–203.
BARRY, Norman P., Modern Siyaset Teorisi, çev. Mustafa Erdoğan-Yusuf Şahin,
Liberte Yay., Ankara, 2000.
BELÂZURÎ, Ahmed b. Yahya b. Câbir (öl. 279/892), Ensâbü'l-Eşrâf, thk. Süheyl
Zekkâr, Riyâd Ziriklî, I-XXI, Dâru'l-Fikr, Beyrut, 1996.
-----------, Futûhu'l-Buldân, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1978.
BECKER, C.H., "Abdullah b. Sa'd", İA, M.E.B Yay., Eskişehir, 1997.
146
BROCKELMANN, C., İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, çev. Neşet Çağatay,
A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1964.
BROWN, J. A. C., Siyasal Propaganda, çev. Yusuf Yazar, Ağaç Yay., İstanbul, 1992.
BUHÂRÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail (öl. 256/870), Sahîhu'l-Buharî,
Düzenleyen, Mustafa Dîb el-Buğâ, I-VI, Dâru İbn Kesîr, Beyrut, 1990.
BUHL, F., "Abdülmuttalib", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997.
CÂBİRÎ, Muhammed Âbid, İslâm'da Siyasal Akıl, çev. Vecdi Akyüz, Kitabevi Yay.,
İstanbul, 1997.
CERRAHOĞLU, İsmail, "Abdullah b. Mes'ûd", DİA, İstanbul, 1988.
CEVAD, ALİ, el-Mufassal fî Tarihi'l-Arab Kable'l-İslâm, I-X, Beyrut, 1970.
ÇAĞATAY, Neşet, İslâm Öncesi Arap Tarihi Ve Cahiliye Çağı, A.Ü.İ.F. Yay.,
Ankara, 1982.
ÇELİKKOL, Yaşar, İslâm Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2003.
DEMİRCAN, Adnan, Ali-Muaviye Kavgası, Beyan Yay., İstanbul, 2002.
DURÎ, A. Aziz, İlk Dönem İslâm Tarihi, çev. Hayrettin Yücesoy, Endülüs Yay.,
İstanbul, 1991.
-----------,İslam İktisat Tarihine Giriş, çev. Sabri Orman, Endülüs Yay., İstanbul,
1991.
EBÛ ZEHRA, Muhammed, İslâm'da Siyasî İtikadî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, çev.
Hasan Karakaya, Kerim Aytekin, Hisar Yay., İstanbul, t.y.
EMİN, Ahmed, Fecrü'l-İslâm, Dâru'l Kitabi'l-Arabî, Beyrut, 1969.
EZRAKÎ, Ebu'l-Velid (öl. 223/837), Kâbe ve Mekke Tarihi, çev. Y. Vehbi Yavuz,
Feyiz Yay., İstanbul, 1974.
FAYDA, Mustafa, "Abdullah b. Âmir", DİA, İstanbul, 1988.
-----------,İslâmiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1982.
FAZLUR RAHMAN, İslâm, çev. Mehmed Dağ, Mehmet Aydın, Ankara Okulu Yay.,
Ankara, 2000.
FERRUH, Ömer, Tarihu Sadri'l-İslâm ve'd-Devleti'l-Emeviyye, Beyrut, 1976.
FIĞLALI, Ethem Ruhi, "Abdullah b.Sebe" ,DİA, İstanbul, 1988.
-----------,Çağımızda Îtikadî İslâm Mezhepleri, Selçuk Yay., Ankara, 1990.
-----------,İbâdiye'nin Doğuşu ve Görüşleri, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1983.
147
GIBB, H.A.R., Mohammedanism, Oxford Unıversıty Press, United Stades of America,
1970.
-----------,İslam Medeniyeti Üzerine Araştırmalar, çev. Kadir Durak ve diğerleri,
Endülüs Yay., İstanbul, 1991.
GÜNALTAY, Şemseddin, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Sadeleştirenler: M.
Mahfuz Söylemez, Mustafa Hizmetli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 1997.
HALİFE, b. Hayyât (öl. 240/854), Tarihu Halife b. Hayyât Halife b. Hayyât Tarihi,
çev. Abdulhalik Bakır, Ankara, 2001.
HASAN, H. İbrahim, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, çev. İsmail Yiğit,
Sadreddin Gümüş, I-VI, Kayıhan Yay., İstanbul, 1985.
HATİBOĞLU, Mehmed Said, Hilafetin Kureyşliliği İslam'da İlk Siyasi
Kavmiyetçilik, Kitâbiyât, Ankara, 2005.
-----------,Hazreti Peygamberin Vefatından Emevilerin Sonuna Kadar Siyasi
İctimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri, (Basılmamış Doçentlik Tezi),
Ankara, 1967.
HAMİDULLAH, Muhammed, İslâm Müesseselerine Giriş, çev. İhsan Süreyya Sırma,
Beyan Yay., İstanbul, 1992.
-----------,İslâm Peygamberi, çev., Salih Tuğ, I-II, İrfan Yay., İstanbul, 1993.
HEGEL, G. W. F., Tarihte Akıl, çev. Önay Sözer, Kabalcı Yay., İstanbul, 2003.
HİTTİ, Philip K., Siyâsî ve Kültürel İslâm Tarihi, çev. Salih Tuğ, I-II, M.Ü.İ.F. Yay.,
İstanbul, 1995.
HARTMANN, R., "Şam", İA, M.E.B., Eskişehir, 1997.
HİZMETLİ, Sabri, İslâm Tarihi, A.Ü.İ.F. Yay. Ankara, 1991.
-----------,"Tarihî Rivâyetlere Göre Hz. Osman'ın Öldürülmesi", A.Ü.İ.F. Dergisi, Cilt:
XXVII, Ankara, 1985, ss. 149–176.
HOUTSMA, M. Th., "Abdullah b. Saba", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997.
-----------,"Abdullah b. Vahb al-Râsibî", İA, M.E.B. Yay., Eskişehir, 1997.
İBN ASAKİR, Ebu'l-Kasım Ali b. el-Hasan (öl. 571/1175), Tehzîbu Tarihi Dımaşk
el-Kebir, Düzenleyen, Abdülkadir Bedran, I-VII, Dâru İhyai't-Türasi'l-Arabî,
Beyrut, 1987.
İBN A'SEM, Ebû Muhammed Ahmed (öl. 314/926), el-Futûh, I-IV, Dâru'l-Kütübi'l-
İlmiyye, Beyrut, 1986.
148
İBN HABîB, Ebû Ca'fer Muhammed (öl. 245/859), Kitabu'l-Muhabber, tsh. Eliza
Lichten-Städter, Dâru'l-Afaki'l-Cedide, Beyrut, t.y.
İBN HACER, Şihâbüddin Ebi'l-Fadl Ahmed b. Ali el-Askalanî (öl. 852/1448),
Tehzîbü't-Tehzîb, I-XII, Dâru Sadr, Beyrut, 1968.
İBN HALDUN, (öl. 808/1405), Mukaddime, çev. Zakir Kadirî Ugan, I-III, M.E.B.
Yay., İstanbul, 1989.
-----------,Tarîhu İbni Haldun Kitabu'l-İber ve Divanü'l-Mübtedei ve'l-Haber,
I-VII, Müessesetü'l-Alemî li'l-Matbûat, Beyrut, 1971.
İBN HAZM, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed (öl. 456/1063), Cemheretu Ensâbi'l-
Arab, thk. ve tlk. Abdüsselâm Muhammed Harun, Dâru'l-Mearîf, Kahire, t.y.
İBN HİBBAN, Muhammed b. Hibban b. Ahmed Ebî Hatim (öl. 354/965), Kitâbü's-
Sikât, I-II, Dairetü'l-Mearifi'l-Osmaniye, Haydarabad, 1975.
İBN HİŞÂM, Ebû Muhammed Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî
(öl. 218/833), es-Sîretu'n-Nebeviyye, thk. Mustafa es-Saka ve Diğerleri, I-IV,
Kahire, 1936.
İBN İSHAK, Muhammed b. Yesâr (öl. 151/768), Sîretü İbn İshak, thk. ve ta'lîk:
Muhammed Hamidullah, hayra hizmet vakfı, Konya, 1981.
İBN KESÎR, Ebû'l-Fida (öl. 774/1372), el-Bidâye ve'n-Nihaye, I-XIV, Mektebetü'l-
Mearif, Beyrut, 1974.
İBN KUTEYBE, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî (öl. 276/828),
el-İmâme ve's-Siyâse, thk. Taha Muhammed Zeynî, I-II, Kahire, 1967.
-----------,el-Mearif, tsh., tlk. Muhammed İsmail Abdullah es-Sâvî, İhyau't-Türasi'l-
Arabî, Beyrut, 1970.
İBN MANZUR, Ebu'l-Fadl Muhammed b. Mükerrem (öl. 711/1311), Lisânü'l-Arabi'l-
Muhit, I-III, Dâru Lisâni'l-Arab, Beyrut, 1970.
İBN SA'D, Muhammed (öl. 230/844), et-Tabakatü'l-Kübrâ, I-VIII, Dâru Sadr, Beyrut,
t.y.
İBN ŞEBBE, Ebû Zeyd Ömer el-Basrî (öl. 262/876), Tarihu'l-Medineti'l-Münevvere,
thk. Fehim Muhammed Şeltut, I-IV, Dâru'l-İsfehan, Cidde, t.y.
İBNÜ'L-CEVZÎ, Ebû'l-Ferec Abdurrahman (öl. 597/1201), el-Vefa bi Ahvali'l-
Mustafa, thk. Mustafa Abdülvahid, I-II, Dâru'l-Kütübi'l-Hadîse, Mısır, 1966.
149
İBNÜ'L-ESÎR, İzzüddin Ebi'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdülkerim (öl. 630/1232),
el-Kâmil fî't-Tarih, I-XII, Dâru Sadr, Beyrut, 1965.
-----------,Üsdü'l-Ğâbe fî Ma'rifeti's-Sahabe, I-VII, thk. ve tlk., Muhammed İbrahim
el-Bina, Muhammed Ahmet Âşûr, Dâru'ş-Şa'b, Kahire, 1970.
KABBÂNÎ, Abdülaziz, el-Asabiyye Bünyetü'l-Müctemei'l-Arabiyye, Beyrut, 1997.
KIŞLALI, Ahmet Taner, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, Ankara, 2003.
LAMMENS, H., "Mervan", İA, M.E.B., Eskişehir, 1997.
-----------,"Muâviye", İA, M.E.B., Eskişehir, 1997.
LEWİS, Bernard, Tarihte Araplar, çev. Hakkı Dursun Yıldız, Anka Yay., İstanbul,
2000.
LİNGS, Martin, Hz. Muhammed'in Hayatı, çev. Nazife Şişman, İnsan Yay., İstanbul,
2004.
MAKRİZÎ, Takıyyuddin (öl. 845/1442), Resâilü'l-Makrizî, "et-Tenazu' ve't-Tehasum
Fîma Beyne Benî Ümeyye ve Benî Haşim", thk., Ramazan el-Bedrî, Ahmed
Mustafa Kasım, Dâru'l-Hadîs, Kahire, 1998.
-----------,"en-Nizâ ve't-Tehâsum fî mâ Beyne Benî Ümeyye ve Benî Hâşîm", çev.
Abdülhâlik Bakır, Ortaçağ Tarih ve Medeniyetine Dair Çeviriler, Ankara,
2004.
MARSHALL, Gordon, Sosyoloji Sözlüğü, çev. Osman Akınbay, Derya Kömürcü,
Bilim ve Sanat Yay. Ankara, 1999.
MES'ÛDÎ, Ebû'l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali (öl. 346/957), Murûcu'z-Zeheb, thk.
Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, I-IV, Mısır, 1964.
MEVDÛDİ, Ebu'l-A'la, Hilâfet ve Saltanat, çev. Ali Genceli, Hilâl Yay., İstanbul,
1980.
MİNKARÎ, Nasr b. Müzahim (öl. 212/827), Vak'atü Sıffîn, thk. ve şerh, Abdüsselâm
Muhammed Harun, el-Müessesetü'l-Arabiyyetü'l-Hadîse, Kahire, 1962.
MUSTAFA, Nevin Abdülhâlık, İslâm Düşüncesinde Muhalefet, çev. Vecdi Akyüz,
Ayışığı Kitapları, İstanbul, 2001.
MÜSLİM, İmam Ebî'l-Hüseyn Müslim b. Haccac el-Kuşeyrî en-Neysaburî
(öl. 261/875), Sahihu Müslim, thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, I-V, Dâru
İhyai'l-Kütübi'l-Arabiyye, b.y.y., 1955.
NASRÎ, Hânî Yahya, Asabiyye Lâ Taifiyye, Dâru'l-Kalem, Beyrut, 1982.
150
NASS, İhsan, el-Asabiyyetü'l-Kabeliyye ve Eseruhâ fi'ş-Şi'ri'l-Emeviyye, Dâru'l-
Yekzeti'l-Arabiyye, Beyrut, 1964.
NU'AYMÎ, Selîm, "Hâricîlerin Doğuşu", çev. Harun Yıldız, OMÜİFD, Sayı: 10,
Samsun, 1998, ss. 513–536.
NÜVEYRÎ, Şihabüddin Ahmed b. Abdülvahhab (öl. 732/1332), Nihayetü'l-Ereb fî
Fünîni'l-Edeb, XXVII, Kahire, t.y.
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, T.T.K., Ankara,
1995.
ÖZKUYUMCU, Nadir, Fethinden Emevîlerin Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey
Afrika, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, 1993.
RÂĞIB EL-İSBEHÂNÎ, Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal (öl. 502/1108),
el-Müfredât Fî Garîbi'l-Kur'an, Kahraman Yay., İstanbul, 1986.
RAYYIS, Ziyauddin, İslamda Siyasi Düşünce Tarihi, çev. İbrahim Sarmış, Nehir
Yay., İstanbul, 1995.
RIZA, Muhammed, Zi'n-Nureyn Osman b. Affan el-Halifetü's-Salis, Dâru'l-Kütübi'l-
İlmiyye, Beyrut, 1982.
RIZA, Ömer, İslâm Tarihi, I-IX, Marifet Matbaası, İstanbul, 1928.
SARIÇAM, İbrahim, Emevî Hâşimî İlişkileri (İslâm Öncesinden Abbâsîlere Kadar),
Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Ankara, 1997.
-----------,Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.,
Ankara, 2004.
SIRMA, İhsan Süreyya, İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Beyan Yay.,
İstanbul, 1990.
SÖYLEMEZ, M. Mahfuz, Bedevîlikten Hadârîliğe Kûfe, Ankara Okulu Yay., Ankara,
2001.
SUYÛTÎ, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (öl. 911/1505), Tarîhu'l-Hulefâ, thk.
Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, Metbeetü's-Seade, Mısır, 1952.
TABERÎ, Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerîr (öl. 310/922), Târîhu'l-Ümem ve'l-Mülûk,
I-V, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1987.
TÂHÂ, Hüseyin, el-Fitnetü'l-Kübrâ Osman, II, Dâru'l-Mearif, Kahire, 1968.
151
TERZİ, M. Zeki, Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn Döneminde Askerî Teşkilât,
Sönmez Yay. Samsun, 1990.
TURAN, Ahmet, İslâm Mezhepleri Tarihi, Eser Matbaası, Samsun, 1993.
ÜÇOK, Bahriye, İslâmTarihi Emevîler Abbasîler, M.E.B. Yay., Ankara, 1979.
VAGLİERİ, Laura Veccia, "Raşid Halifeler ve Emevî Halifeleri", çev. İlhan Kutluer,
İslâm Tarihi Kültür ve Medeniyeti, I-IV, Kitabevi Yay., İstanbul, 1997.
VÂKIDÎ, Muhammed b. Ömer (öl. 207/822), Kitabü'l-Meğâzî, thk. Marsden Jones,
I-III, Âlimu'l-Kütüb, Beyrut, 1984.
VİDA, G. Levi Della, "Osman", İA, M.E.B., Eskişehir, 1997.
YA'KÛBÎ, Ahmed b. Ebî Ya'kûb b. Ca'fer b. Vehb b. Vâzıh el-Kâtib el-Abbâsî
(öl. 292/905), Tarihu'l-Ya'kûbî, I-II, Dâru Sadr, Beyrut, t.y.
YÂKUT EL-HAMEVÎ, Şihabüddin Ebî Abdullah Yakut b. Abdillah (öl. 626/1228),
Mu'cemu'l-Buldan, I-V, Dâru Sadr, Beyrut, 1957.
YILDIZ, Hakkı Dursun, "Arap", DİA, İstanbul, 1991.
-----------,(İlmî Müşavir ve Redaktör), Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi,
I-XV, Kombassan A. Ş., Konya, 1994.
WATT, W. Montgomery, Hz. Muhammed Mekke'de, çev. M. Rami Ayas, Azmi
Yüksel, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara, 1986.
-----------,İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Şa-to,
İstanbul, 2001.
-----------,İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, çev. Ulvi Murat Kılavuz, Birey
Yay., İstanbul, 2001.
WELLHAUSEN, Julius, Arap Devleti ve Sukutu, çev. Fikret Işıltan, Ankara
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yay., Ankara, 1963.
-----------,İslâm'ın En Eski Tarihine Giriş, çev. Fikret Işıltan, İ.Ü.E.F. Yay., İstanbul,
1960.
ZEBÎDÎ, Seyyid Muhammed Murtaza (öl. 1205/1790), Tâcu'l-Arûs, I-X, Dâru'l-Fikr,
b.y.y., t.y.
ZEHEBÎ, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed b. Osman (öl. 747/1346), Tarîhu'l-İslâm
ve Vefeyâtü'l-Meşahîr ve'l-A'lâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmurî, I-XX,
Dâru'l-Kütübi'l-Arabiyye, Beyrut, 1987.
ZETTERSTEEN, K. V., "Kûfe", İA, M.E.B., Eskişehir, 1997.
152
ZEYDAN, Corci, İslâm Medeniyeti Tarihi, çev. Zeki Megamiz, I-V, Üçdal Neşriyat,
İstanbul, 1974.
ZORLU, Cem, İslam'da İlk İktidar Mücadelesi, Yediveren Kitap, Konya, 2002.
ZÜMRÜT, Osman, İslâm'da Kamu Oyu Oluşumu, Kazancı Yay., Ankara, 1977.
153