Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :1
Değerli milletvekilleri, Sayın Coşkun, Komisyonumuza hoş geldiniz.
AHMET HAKAN COŞKUN – Hoş bulduk.
BAŞKAN – Öncelikle Komisyon davetimizi kabul edip burada bulunduğunuz için ve
bize şimdiden vereceğiniz bilgi, paylaşacağınız görüşleriniz için çok teşekkür ediyoruz.
Ben, sizi kısaca öncelikle Komisyonumuz hakkında bilgilendirmek istiyorum. Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunan dört siyasi parti grubunun vermiş oldukları ortak
doğrultudaki önergelerin birleştirilmesi suretiyle oluşturulan Komisyonumuz, ülkemizde
demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralarla, demokrasiyi işlevsiz kılan girişim ve
süreçlerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulmuştur.
Bildiğiniz gibi, bu son genel seçimlerden sonra oluşan parlamento, temsilî demokrasi
anlamında Türkiye’de hem seçimlere katılım hem de Meclisteki temsil noktasında en yüksek
düzeyde temsil ediliyor. Bu anlamda, kurulmuş olan bu Komisyonumuzu da millet iradesinin
tecelli ettiği temsil anlamında demokratik bir girişim olarak son derece önemsiyoruz.
Meclis araştırma komisyonları ile ilgili ve Komisyonumuzun çalışmaları ile ilgili de
kısaca bilgilendirmek istiyorum. Her şeyden önce bu Komisyon, Meclis İçtüzüğü
çerçevesinde çalışan bir araştırma komisyonudur ve amacı da sadece bilgi edinmektir.
Demokratik bir ortamda davet ettiğimiz konuklarımıza, bir dönemin veya belli dönemlerin
aydınlatılması konusunda görüşlerini, önerilerini aldıktan sonra sorular yöneltiyoruz. Sorulara
cevap verip vermemekle veya farklı bir şekilde yanıtlamak herhangi bir suç ilzam etmediği
gibi yargısal bir faaliyet de icra etmiyoruz. Soruşturma komisyonu gibi çalışmadığımız gibi
sorgulama faaliyeti de yapmıyoruz. Yargılama yetkisinin kullanımı anlamına gelebilecek tüm
konulardan da titizlikle kaçınıyoruz, kaçınmaya çalışıyoruz.
Bu çerçevede kurulan bu Komisyonumuz “tüm boyutlarıyla” dediği için ve önergelerin
kapsamı çok geniş olduğu için öncelikle hangi alanları incelediğimizi size bildirmek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi siyasi sonuçları, darbelerin, veya onların yarattığı sonuçların. Diğeri,
hukuki sonuçları. Üçüncüsü ekonomik boyutları. Dış bağlantılar, uluslararası sistem
dördüncüsü. Psikolojik ve sosyolojik etkileri toplum üzerinde –olumlu-olumsuz anlamda- zihin
oluşturma noktasında ve en sonuncusu olmakla birlikte aslında öncelik planları içerisinde yer
alan medya ayağı.
1960 darbesinden itibaren başlayarak baktığımızda, medya, darbe öncesinde, darbe
sırasında ve darbe sonrasında olumlu veya olumsuz bir şekilde rol oynamış. Dolayısıyla
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :2 “dördüncü kuvvet” olarak tanımladığımız ve demokraside hakikaten vazgeçilmez olduğunu
düşündüğümüz basının, böyle dönemlerdeki rollerinin ne olduğu konusunda bir inceleme
yapıyoruz. Elbette ki, bu değerlendirmeleri yaparken bazı basın ve yayın organlarının farklı
siyasi görüşleri olabilir, farklı siyasi partileri destekleyebilirler. Sorguladığımız veya
araştırdığımız konu bu değil elbette bu Komisyon olarak. Bize, bu, çok sorulduğu için
söylüyorum. Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde de bazı gazeteler bazı siyasi görüşleri
desteklerler bu çok normaldir ama “Ülkemizde acaba medya dönemsel olarak belli siyasi
partileri veya düşünceleri desteklemenin karşılığında egemen bir güç oluşturmak ve devlete
eklemlenmiş bir ekonomik çıkar doğrultusunda mı hareket ediyor yoksa ideolojik mi
davranıyor?” gibi farklı soru başlıklarımız var. Bunları, detaylara girdiğimizde sorular olarak
sorabiliriz sizlere ama genel olarak siz o dönemde… Sizi davet eden Komisyonumuz 28
Şubat alt komisyonu ama burada 1960 darbesi dahil olmak üzere birkaç komisyon, farklı
komisyon da bulunuyor. Eğer genel bir değerlendirme yapmak isterseniz, darbeler ve
darbelere ilişkin bakış açınızı kısa bir değerlendirme yapmanızı istiyoruz. Ondan sonra somut
sorularımıza geçiyoruz ama ben size genel bir değerlendirme yapmak için sözü bırakmadan
önce milletvekillerimizi size tanıtmak istiyorum.
Solumda, Yaşar Karayel Bey, AK PARTİ Kayseri Milletvekili ve 28 Şubat Alt
Komisyon Başkanı. İdris Şahin Bey, Çankırı Milletvekili ve Komisyon Sözcüsü, AK PARTİ
Milletvekili. Mehmet Şeker Bey, Cumhuriyet Halk Partisi Gaziantep Milletvekili, o da 28 Şubat
Alt Komisyon Üyesi. Enver Yılmaz Bey, AK PARTİ İstanbul Milletvekili, 1960 Darbesi, 71
Muhtırası Alt Komisyonu Başkanı. Feyzullah Kıyıklık Bey, AK PARTİ İstanbul Milletvekili.
Özcan Yeniçeri Bey, Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili, 1960 ve 71 –tekrar- Alt
Komisyonu Üyesi. Süreyya Sırrı Önder, Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Milletvekili ve 28
Şubat Alt Komisyonu Üyesi.
Genel bir değerlendirme yapmak üzere size sözü bırakmadan önce bir hatırlatma:
Kısa bir öz geçmişinizle başlarsanız konuşmaya. Genel değerlendirmenizi almak üzere sözü
size bırakıyorum.
Buyurun lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, ben usul hakkında bir şey
sorabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :3
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Doğrusu, ben Sayın Ahmet Hakan’ı hangi
perspektifle dinleyeceğimizi bilmiyorum. Dönemde sorumluluğu olan birisi mi, dönemin
mağduru mu, bu ikisi değilse niye çağrıldı? Bir de, çağrılış biçimine dair bir spekülasyon var.
Bir televizyon programında “’Niye dinlenmiyor?’ dedi” diye. Bence bunun bir açıklanmaya
muhtaç bir hâli var.
BAŞKAN – Evet. Eğer bu konuda bir talebiniz varsa usul hakkında, ben hemen usul
hakkında değerlendirme yapayım. Tamam.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Komisyonunun ciddiyetini de gözeterek buna
bir cevap vermenizi diliyorum.
BAŞKAN – Peki. Bir cevap verelim ondan sonra başlayalım.
28 Şubat alt komisyonu olarak yaptığımız iç değerlendirme toplantısında, dönemin, o
dönemin medya organlarında baskı oluşturan veya baskı oluşturulduğunu düşündüğümüz
basın kadar aynı zamanda aksi yönde yayın yapan kuruluşların da genel yayın
yönetmenlerini, etkili gazetecilerini ve sahiplerini davet ettik. O dönemde, 28 Şubat
sürecinde, en yoğun bir şekilde, sürecin aleyhinde yayın yapmakla birlikte baskı
oluşturulduğunu düşündüğümüz bir yayın kuruluşunun, kendisi haber koordinatörüydü.
Döneme ilişkin sorularımız olacak kendisine. Bu amaçla çağırdık. İç değerlendirmelerimiz de
toplantıda, bütün üyelerin kararıyla alındı o gün. Siz burada olmadığınız için o iç toplantı,
karar almada bulunmamıştınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Buyurun lütfen.
AHMET HAKAN COŞKUN – Başlayabilir miyim?
BAŞKAN – Tabii ki.
AHMET HAKAN COŞKUN – Teşekkür ederim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır, hayır. Burada moderatör sen değilsin.
AHMET HAKAN COŞKUN – Nimet Hanım gayet güzel modere ediyor.
Ben, 1966 Yozgat doğumluyum. Gazeteciliğe üniversite tahsilinden sonra başladım.
Önce TGRT’de çalıştım bir süre, ardından da 1994 yılında Kanal 7‘de muhabir olarak
başladım. Çok kısa bir süre sonrada Kanal 7’nin Haber Dairesi Başkanı oldum. 11 yıl Kanal
7’de çalıştım. Daha sonra Sabah gazetesine geçtim. Sabah gazetesinde bir buçuk yıl
çalıştım. Daha sonra Hürriyet’e geçtim. 2005 yılından beri de Hürriyet gazetesinde
yazıyorum, CNN TÜRK’te de program yapıyorum.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :4
Bir genel sunuş hazırlamadım açıkçası ben kafamda. Siz zaten konukları
dinliyorsunuz bu konuyla ilgili, genel değerlendirmeler herkes yaptı. Ben de izin verirseniz
eğer bir genel değerlendirme yapmak yerine, bana sormak istediğiniz soruları cevaplamayı
tercih ederim. Onun daha benim açımdan iyi olacağını düşünüyorum.
BAŞKAN – Tamam. Başlayabilir miyim o zaman?
Komisyon üyelerimiz izin verirlerse, usul hakkında bir tartışma açmazsanız.
Genellikle “Başkan” sıfatıyla öncelikle soruları sormak üzere milletvekillerimize söz veriyorum
ama bir sunum yapılmaması durumunda ben değerlendiriyorum.
Dediğim gibi 28 Şubat sürecinde merkez medya ve sizin o tarihlerde temsil ettiğiniz
medya arasında yaratılan haberler, üretilen haberlerle ilgili büyük bir çatışma vardı ve bu
haberlerin büyük bir çoğunluğunu da hem program arkası olarak ele alıyordunuz hem de
“İskele Sancak” programlarında ele alıyordunuz. 28 Şubat sürecinde, her şeyden önce şu
başlıkla sorayım, gerçekte bir irtica tehdidi olup olmadığı konusundaki kanaatlerinizi
yazılarınızla paylaştınız, bunu sormayacağım. Bunların arka planlarını çıkarırken… Şimdi
ben hızlı hızlı soracağım, kapsamlı soracağım. Aklınızda tutabilirseniz eğer ve not alırsanız…
Şimdi, bir haber vardı o tarihlerde. Belki siz çok iyi hatırlarsınız biraz trajikomik, Dinç
Bilgin’in yönettiği dönemde Sabah gazetesinde “Cinci Cemile” haberi yapılıyor. Cinci Cemile
haberi işte, bir şekilde erkekleri kandırıp tuzağına düşüren bir kadın şeklinde fakat daha
sonra anlaşılıyor ki -bunu deşifre eden sizdiniz- bu Mısırlı ünlü bir sanatçı. Hatırlıyor
musunuz bu haberi? Ünlü bir sanatçının haberiydi. Bu ve buna benzer sayısız üretilmiş
haberin bilgi sahibi… Daha sonra -yani bu Mısır’daki ünlü sanatçı aslında dergiye kapak
olmuş birisi ama “Cinci Cemile” diye birisi yok- bir sahte şeyh haberi, yine sizin tarafınızdan
yapılan.
Aynı zamanda o dönemde ele aldığınız önemli konulardan bir tanesiydi. Sanıyorum
iki kez “İskele Sancak” konusu… “Petrol Ofisi” ve “Kâğıt kaçakçılığı” konusunu “İskele
Sancak”ta iki kez ele aldınız ve tüm yönleriyle ele aldınız. Yani, o konudaki
değerlendirmelerinizi bugün tekrar alabilir miyiz? O, Petrol Ofisi ve kâğıt kaçakçılığı haberleri
de dâhil olmak üzere, daha sonra sizin üzerinizde bunlar bir baskı oluşturdu mu? Sizin
aleyhinizde yapılan haberleri sıralayacağım birazdan. Bunlar ile onlar arasında bir bağlantı
kuruyor musunuz?
O dönemde sizin askerlerle hiç ilişkiniz oldu mu? Fadime Şahin olayının tezgâh
olduğunu siz bir basın mensubu olarak kendi hassasiyetlerinizle mi algıladınız yoksa size bu
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :5 konuda bir bilgi geldi mi? Daha ayrıntılı bir bilgi öğrenebildiniz mi ve bu haberi engellemek
isteyen oldu mu? Yani bunu sizin nasıl fark ettiğinizi soruyorum. Askerlik yapmamak için
rapor aldığınız o dönemde çok konu edildi. Yani bu haberleri yapmanızla birlikte sizin
aleyhinize askerliğiniz da dâhil olmak üzere kişisel hayatınıza dair hatta yakınlarınıza dair
olumsuz haberler yapıldı.
“İskele Sancak, cepler dolacak” türü manşetler atıldı. Bu yolsuzluk haberlerinde
isminiz karıştırıldı, kardeşinizin de ortağı olduğu bir şirket kanalıyla. Ve o dönemde, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı ve şimdiki Başbakanımız Tayyip Erdoğan hakkında Mülkiye
Müfettişi Candan Eren’in düzenlediği bir rapor vardı. İGDAŞ eski Genel Müdürü Fuat Şengül
ve 70 sanık… Yani bunların içerisinden birçoğunu siz şahsen tanıyorsunuz. Gözaltına
alındılar, uzun süre baskı ve işkence gördüler. O soruşturmaya da sizin adınız şu şekilde
geçti: İroni Ajansım... Başbakan da hatta o dönemde Belediye Başkanı sıfatıyla kameraların
önüne geçti “İddialarını ispatlayamayanlar -bu kadar açık konuşuyorum- namussuzdur,
şerefsizdir.” dedi. 3 Kasım seçimlerine geldik, -bunlar 2001 yılıydı ve 3 Kasım seçimleri oldu
dokunulmazlık oldu- ama o dosyada siz de ajansın ortağı olarak, orada yolsuzluk yapan
ajansın ortaklarından birisi olarak adınız geçti. Siyasi yasaklar ve yolsuzluk suçlamaları her
dönem ideolojik kaygılardan ziyade bu tür iftiralarla -bu bir iftiraysa eğer- böyle mi sürer,
böyle mi uygulanır, strateji her zaman böyle mi gider?
Aynı zamanda size bir soru daha sormak istiyorum: Yine Kanal 7’nin haber
koordinatörü olarak görev yaptınız. Fakat biz 28 Şubat sürecini çok önce bir tarihten alıyoruz
Ahmet Bey. 1993-94 yıllarından alıyoruz, 2007’ye kadar gelen süreç olarak
değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, aslında sizinle ilgili 2001 yılında çıkan haberlerden bazılarıydı
bu Milliyet’te. Yani iki özel husus, dediğim gibi o yolsuzluk suçlaması da dâhil olmak üzere.
Bu çok uzun sürüyor, yani 1992-93 yıllarında görev almış olmanıza rağmen aradan çok uzun
yıllar geçse dahi uzun süre devam edebiliyor. Bu itibarsızlaştırma veya ideolojik kavgaların
kişiler üzerinden yürütülmesi meselesi. Aynı minvalde, o dönemde görev yaptığınız Kanal
yöneticilerinin Deniz Feneri Derneği hakkında açılan soruşturma nedeniyle gözaltına alınıp
tutuklandıklarında da, yani “Vicdanen ben böyle bir şey yaptıklarına inanmıyorum.” tarzında
bir yazı da yazdınız. Şimdi, özellikle türbanla ilgili yapılan o dönemdeki baskılar, hastaneye
alınmama… Bunlarla ilgili yaptığınız haberler çok yoğundu ve çok destekleyici ve çok da
bilinen şeyler olduğu için ben girmiyorum, özellikle bu hususlara bu açıdan girdim.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :6
Hâlen daha sormak istiyorum: Askerlik yapmamanızla ilgili haberler üzerinizde bu
konuda bir baskı ve tehdit unsuru olarak kullanıldı mı? Çevik Bir, sizin hakkınızda da o
dönemde -ben şimdi burada telaffuz etmeyeceğim, daha sonra not olarak belki tutanaklara
geçer- çok ağır bir tehdit içeren bir açıklamayı sizin de kulağınıza gidecek kişilerin yanında
kullandı mı? O dönemde zarara uğrayan herkes size geliyordu çünkü cesaretle bir yayın
yapıyordunuz, bütün mağdurlar geliyordu. Bunlardan aklınızda kalan ve en önemli olduğunu
düşündüğünüz, paylaşmak istedikleriniz var mı?
2001 yılında dahi yapılan haberlerden bir başka örnek vereceğim sizinle ilgili.
Uluslararası teröre destek verenler listesinde adı yer alan Yasin El Kadı’dan para aldığınız
haberi yapıldı hakkınızda. Kanaltürk’e çıkmıştı yanılmıyorsam bu haber. Karavan bir şirket
kurup paraların size aktarıldığı “Naylon Ahmet” başlığıyla haber yapılmıştı. Aleyhinizde
yapılan bu haberlerle ilgili -son olarak söylüyorum- o dönemde yaşananları gözünüzün önüne
aldığınızda 2007’ye kadarki süreçte yapılan ve yapılagelmeye devam eden tüm bu haberleri
değerlendirirseniz, bu kavga ideolojik mi, ekonomik mi veya sebep ne? Size bırakıyorum, söz
sizin.
AHMET HAKAN COŞKUN – Çok teşekkür ederim. Çok uzun bir soru.
BAŞKAN – Sorularım evet biraz uzun oldu ama arkadaşlara zaman bırakmak adına
da…
AHMET HAKAN COŞKUN – Şimdi, 28 Şubat sürecinde… Ben 1992’de girdim Kanal
7’ye. 2005 yılına kadar da yaklaşık yani 12 yıl orada çalıştım. O zamanki medya düzenini
şöyle bir hatırlarsak bir tarafta bütün gazete ve televizyonlar vardı bir tarafta da Kanal 7
vardı. Kanal 7’nin yanında başka bir televizyon kanalı yoktu. Yani, şöyle bir ortam söz
konusu değildi: İkiye bölünmüş bir medya. Böyle bir şey yoktu. Daha çok bütün medya ve
ona karşı konumlanmış bir Kanal 7 vardı, bizim çalıştığımız televizyon kanalı. Şimdi, bu tablo
içerisinde bizim işimiz çok zordu tabii o dönemde. Çünkü bizimle aynı frekansta olması
gereken ya da olmasını düşündüğümüz başka televizyon kanalı mesela Samanyolu, TGRT,
onlar çok pasif bir yayıncılık çizgisi izliyorlardı, çok pasif kalmışlardı hatta süreçle barışık bir
yayın çizgisi izlemeye çalışıyorlardı. Oysa biz direnen, söylemesi gereken şeyi söyleyen,
sözünün sakınmayan, o dönem o koşullar içerisinde hayli zor olan bir habercilik ve bir
televizyonculuk, yayıncılık yapmaya çalıştık. Bu cepheleşme çok keskin bir cepheleşmeydi o
zaman toplumsal cepheleşme. Medyada da, çok büyük bir medya gücüne karşı çok zayıf
kalmış ama buna rağmen sesini çıkarmaya çalışan bir medya ortamı. Ben de o televizyon
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :7 kanalının en görünen yüzüydüm. Yani, tabii, ben tek başıma yapmıyordum o işleri, bütün
arkadaşlarımız hep birlikte yapıyorduk ama ben çok orada görünen taraftaydım. Bu nedenle
tepkiler büyük ölçüde benim üzerime odaklanıyordu. Çünkü biz, bu, medyada yapılan
birtakım, sizin de örneklerini az önce sıraladığınız, onlar gibi daha birçok örnek var. O
örnekleri ortaya koyarak medyanın, özellikle irtica tehdidiyle ilgili abartılı yaklaşımlarına bir
cevap veriyorduk ve onları, o iddialarını boşa çıkaracak bir yayıncılık yapıyorduk. O nedenle
ben çok hedef hâline geldim, hedef oldum kişisel olarak. Benim, işte bir yolsuzluk yapılan bir
şirkete ortak olduğum iddiası ortaya atıldı. İşte, Yasin El Kadı’dan para aldığım iddia edildi.
Başka bir sürü, o saydıklarınızın hepsi iddia edildi fakat bu askerlik meselesiyle ilgili benim
başıma gelen olay 28 Şubat’tan çok sonradır, daha yeni bir şeydir bu.
Ben, bugünkü AK PARTİ iktidarına da düşmanlık yapan birisi değilim ama eleştirel
yaklaşan biriyim. Bu askerlik iddiası, bugünkü AK PARTİ iktidarına yönelik eleştirel
yaklaşımım nedeniyle AK PARTİ’ye yakın bir gazete tarafından günlerce yayın yapıldı.
Mahkemeye verdim, mahkemeyi kazandım fakat buna rağmen o yayınlar sürdü, sürdürüldü,
sürdürttürüldü. 28 Şubat’ta ben hedef hâline gelmiştim. “Yasin Elkadı’dan para aldı.” yok işte
“Yolsuzluk yaptı.” dediler. Günümüzde de AK PARTİ’ye yönelik daha eleştirel bir bakış
sergilediğim için de işte “askerliğini yapmadı, kaçtı” gibi tuhaf…
BAŞKAN – Çok pardon, burada bir gazete politikası olarak mı uygulandığını
düşünüyorsunuz, bir köşe yazarının mı yazdığını iddia ediyorsunuz?
AHMET HAKAN ÇOŞKUN – Hayır, bu köşe yazarıyla ilgili bir şey değil.
BAŞKAN – Yani bir haber olarak mı çıkıyor, bir köşe yazısı olarak mı çıkıyor?
AHMET HAKAN ÇOŞKUN – Köşe yazısı olarak çıkıyor ama bir köşe yazarı böyle bir
iddiayı, yalanla dolu bir iddiayı, hakkında ceza verilmiş… Mahkemeden ceza verildi, “Bu
konuyla ilgili bir daha yazma!” diye. 42 kez yazdı yani bu artık gazetenin de bir politikası olur.
Yani, bir genel yayın yönetmeni vardır, bir gazete vardır. Ben biri hakkında 42 tane yazı
yazamam yani bana yazdırmazlar. Ben de köşe yazısı yazıyorum, hiç kimse hakkında 42
kere aynı iddiayı aynı kişiye yönelik yazılmaz. Yani, bu arkasında belli bir desteğin olduğu bir
yazı türü. Söylemek istediğim şey şu: 28 Şubatta o dönem direnen bir televizyon kanalının
görünen yüzü olmaktan kaynaklanan… Gerçekten çok büyük ithamlara maruz kaldım ama
şimdi de kalıyorum yani şimdi de farklı değil, bu ithamlar çerçevesinde bakılacak olursa.
Benim medyayla ilgili görüşüm şudur: Bizim toplumumuzda güç kimdeyse medya
hemen onun yanında hizalanır. 28 Şubatta güç askerdeydi, askerin yanında hizalandı. Şimdi
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :8 başka bir güç var, yine medya o gücün etrafında hizalanıyor. Ahalimiz de böyledir bizim yani
halkımız da farklı bir tutum içine girmez. Yargımız, üniversitelerimiz, bürokrasimiz, sivil
toplumumuz, bunlar da böyledir yani güç kimdeyse onun yanında hemen hizalanırlar,
yutkunurlar, seslerini çıkarmazlar, bir süreliğine o gücün etrafında şekillenirler. 28 Şubatı
yapan askerlerdi yani 28 Şubat, böyle, askerlerin kışkırtılması sonucu, medya tarafından
kışkırtılması sonucu, ya da sivil toplum ya da iş dünyası tarafından kışkırtılması sonucu olan
bir şey değildi bana kalırsa.
BAŞKAN – İşte ilk başta genel değerlendirmelerinizi o yüzden almak istedim. Önce
bunları alsaydık başka türlü sorular da sorma şeyimiz olacaktı ki devam edeceğiz tabii ki.
AHMET HAKAN ÇOŞKUN – Yine sorabilirsiniz! Yani askerlerin kışkırtılması sonucu
falan olmuş bir şey değildir, askerler zaten tırnak içinde “kışkırmış” durumdaydılar yani onlar
başlattılar bu hareketi.
BAŞKAN – Peki, bu örnek haberlere ne diyorsunuz? Bu uyduruk, sayısız haberlerin
medyada… Daha sonra bunların kapatma davalarına konu edilmesi, suç duyurularına konu
edilmesi, bunların ceza davalarına … Yani, kuvvet komutanları medyada yer alan bu
haberleri suç duyuruları olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerine gönderdiler çoğunu. Yani,
oluşturulan ortamda askerler yaptı, medya… Yani, ikisi arasında bir yorum daha yapın. Yani
medyada oluşturulan bu haberler direkt kuvvet komutanları tarafından Devlet Güvenlik
Mahkemelerine suç duyurusu olarak gidiyordu ve o dönemde hazırlanan davaların çoğu -ben
de bir ceza avukatı olarak çalışıyordum- tamamen medyada yer alan haber kupürlerine
dayalı suç duyurularıydı ve bunlarla yargılanıyordu insanlar. Yani, hangisi taşıyıcı rol oynadı
konusunda onun sorumlusunu bulmak veya yargılamak değil bizim işimizi ama bunu
yorumlamanızı rica edeceğim.
AHMET HAKAN ÇOŞKUN – Zaten ben ikinci cümlemde söyleyecektim, hemen o
cümleden sonra. Şimdi, bir tahlil yapıyoruz. Şimdi, ilk işaret fişeği ne zaman atıldı yani irtica
tehdidiyle ilgili ilk işaret fişeğini atan kimdi, hangi unsurdu? Müteharrik güç neydi,
hareketlendirici güç? Askerlerdi. Askerler yaptılar yani askerler bu konuyla, bu irtica
tehdidiyle ilgili olarak Refahyol Hükûmetini bir tehdit olarak gördüler ve bunu da öyle çok
saklamadan, gizlemeden açıkça ortaya koydular. Medya, sivil toplum, siyaset bu stratejiye
uygun bir tavır içerisine girdi. Askerin bu stratejisini destekledi. Onu bir seferberlik görev emri
gibi algıladı, o şekilde davrandı. Yani, bütün medya böyle davrandı, bütün sivil toplum
örgütleri böyle davrandı, bütün iş dünyası böyle davrandı, bütün üniversite mensupları böyle
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :9 davrandı, yargı böyle davrandı. Ama hep şöyle analizler yapılıyor, o yüzden ben bunu
söyledim. Sanki önce medya ve sivil toplum, bürokrasi, şu bu filan kışkırttı, sonra askerler
onların dolduruşuna gelerek bunu yaptılar.” gibi bir analiz yapılıyor. Ben o analizi
yapanlardan değilim yani ben, önceliğin yine askerlerden kaynaklandığını düşünüyorum ya
da hareketi başlatan güçlerin askerler olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla, bu genel değerlendirmeyi de yapacağım, başka da sorularınızdan…
Çevik Bir’le ilgili bir soru var.
Benim Çevik Bir’le ilgili… Ben iki defa ağır cezada yargılandım 28 Şubat sürecinde,
ikisi de yine yaptığımız haberlerle ilgiliydi ve ikisinde de Çevik Bir’in bir yazısıyla yani bir suç
duyurusu yazısıyla mahkemeye sevk olundum. Çevik Bir “Bu şahsın falanca gün akşam
televizyonda yapmış olduğu şu programdan dolayı yargılanmasını rica ederim.” diyerek
mahkemeye bir suç duyurusunda bulunmuş, bana da çok tuhaf geldi böyle ricayla
mahkemeye nasıl başvuruluyor diye fakat beraat ettim ben o iki yargılamada da ağır cezada
yargılandıktan sonra, iki suç duyurusunda da beraat ettim, beraatla sonuçlandı o zaman.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Çevik Bir hakkında soruşturma açılmadı mı
mahkemeye talimat vermekten ?
AHMET HAKAN COŞKUN – Yok, öyle bir şey görmedim ben.
BAŞKAN – Genellikle “Rica ederim.” şeklindeki yazılar yazılır ve bu şekilde
yargılamalar yapılırdı. O döneme dair çok… Biz komisyon olarak bunları istedik yani ne
kadar çok suç duyurusunda bulunuldu, kaç kişi hakkında nasıl işlemler yapıldı…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Şu anda herhangi bir yurttaş herhangi bir konudan
dolayı herhangi bir kişi aleyhinde mahkemenin işte şu işlemi yapması için bir ricada
bulunabilir mi? Böyle bir talimat…
BAŞKAN – Sadece suç duyurusunda bulunabilir “Rica ederim.” emir kipidir, amirler
bulunabilir.
AHMET HAKAN COŞKUN – Hatta çok özür dilerim, sözünüzü kesiyorum ama orada
şey de vardı hatırladığım kadarıyla, eğer yanlış hatırlamıyorsam: “Yargılanmasını rica ederim
ve sonucunun bize bildirilmesini…”
BAŞKAN – Evet, mutlaka. “Mutlaka bildirilmesi…” Bu şekilde giderdi yazılar.
Biz bu konuda, geçen hafta o dönemin devlet güvenlik mahkemesi savcılarını
dinledik, başsavcıya bugüne kadar böyle bir yazı gelip gelmediğini… “Hayır, bize hiç
gelmedi.” dedi.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :10
AHMET HAKAN COŞKUN – Ben gördüm gözümle.
BAŞKAN – Tabii. Biz de biliyoruz, çoğunu gördük de…
Bir dönemi tüm yönleriyle aydınlatmaya çalışıyoruz. Amacımız, burada, toplumsal
manada yaşadığımız bu gerçekliklerden yola çıkarak daha gelişmiş bir demokratik toplum
olma yani hepimiz bugün diyoruz ki: “Bu demokratik bir topluma yakışmaz, bir kuvvet
komutanı yargıya talimat veremez. Bir basın mensubu hakkında ‘Yargılansın.’ diye emir kipi
kullanamaz.” Ama…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yargıyla konuşursun, gereğini yapar en
azından…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Burada bir şey söyleyelim de kayıtlara girsin…
BAŞKAN – Şimdi sorulara geçeceğim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Hayır, şunu söyleyeyim de Nimet Hanım.
Olay şu: Eğer hukukçular, mesela siz, Ahmet Hakan’a suç duyurusunda bulunurken
böyle bir mahkemeyi etkileyecek, hukukun genel esprisine uygun düşmeyen bir yaklaşımdan
dolayı eğer siz de sessiz kaydıysanız, bunları yapmaya devam eder.
BAŞKAN – Suç duyurusunda bulunduk.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bulundunuz mu? Tamam.
BAŞKAN – Hem HSYK’ya o dönemin savcıları hakkında “Böyle bir şeyi nasıl kabul
ettiler?” diye bulunduk.
Hukuken sonuç alamadığımız bir dönemden söz ediyoruz. Aslında, darbe dönemleri
kendi hukukunu getirir ama 28 Şubat atipik bir dönem. Dolayısıyla, asimetrik bir dönem aynı
zamanda, dolayısıyla, yorumlamakta ve değerlendirmeye daha açık olmasının nedeni biraz
da bu yönleriyle…
Size sorduğum sorulardan belki unuttunuz mu diye… Askerlerle hiç ilişkiniz oldu mu?
Size doğrudan bir tehdit geldi mi?
AHMET HAKAN COŞKUN – Hayır, hiçbir ilişkimim olmadı.
BAŞKAN – Fadime Şahin olayını önceden mi haber aldınız?
AHMET HAKAN COŞKUN – Fadime Şahin’le ilgili, evet, onunla ilgili ilginç bir
anekdot anlatacağım.
Biliyorsunuz, bu Aczimendi lideri Müslüm Gündüz bir evde Fadime Şahin’le basıldı,
polis kameralarıyla bunu tespit ettiler. Bir süre, uzun bir süre, sanıyorum, yanlış
hatırlamıyorsam, birkaç gün biz sadece Aczimendi lideri Müslüm Gündüz’ü konuştuk fakat
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :11 onun yanındaki kadının kim olduğuna dair herhangi bir bilgi kamuoyuna yansımadı. Olaydan
üç dört gün sonra bir öğleden sonraydı, beni Fadime Şahin isimli birisinin aradığını söylediler.
Ben de telefonu aldım ama Fadime Şahin’i kimse tanımıyor, ben de tanımıyorum, o zamana
kadar hiç ortaya çıkmış değil, yüzü gözükmemiş, “Buyurun.” dedim, “Ben Fadime Şahin.”
“Evet, kimsiniz?” “O, Müslüm Gündüz’ün yanında yüzünü göremediğiniz kadın benim.”dedi.
“Buyurun, ne istiyorsunuz?” dedim. “Ben bu konularla ilgili, tarikatlarla ilgili size bilgi vermek
istiyorum, yayına çıkmak istiyorum, sizin canlı yayınınıza çıkmak istiyorum, konuşmak
istiyorum.” dedi. Ben de telefonunu aldım. Biz bir değerlendirme yapmak istedik televizyon
yöneticileriyle çünkü bu konu önemli bir konuydu çünkü o zaman şöyle bir durum da vardı:
Bu konu üzerinden irtica tehdidi, bu konu üzerinden antidemokratik baskı ortamı oluşturma
gibi sorunlar vardı. “Acaba biz böyle bir yayını yaparsak o havaya hizmet mi ederiz, katkı mı
sunarız? Yoksa biz bu Fadime Şahin’i çıkarıp İslami cemaatler içerisindeki sorunların
topluma aksettirilmesinde öncü rolü mü oynamalıyız?” şeklinde bir gidip geldik fakat sonra
cesaret edemedik açıkçası. Ben çıkarılmasından yanaydım ama televizyon yöneticileri
çıkarılmaması gerektiğine, daha doğrusu çıkarmamamızın daha doğru olabileceğine karar
verdiler, birkaç gün sonra da Star televizyonunda çıktı ve konuştu Fadime Şahin, oradan
tanıyorum yani oradan tanıdım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Kiminle konuştu?
AHMET HAKAN COŞKUN – Star televizyonunda, o zaman, ana haber bülteninde
çıkıp konuştu. Zaten ondan sonra da çok meşhur oldu Fadime Şahin.
Belki bu olaydan yola çıkarak Fadime Şahin üzerine yapılan komplo teorilerini de
biraz sorgulamak gerektiğini düşünüyorum yani…
BAŞKAN – Sizden sonra Sisi’yi dinleyeceğiz.
AHMET HAKAN COŞKUN – Evet, o bölüme dikkat edelim diye söylüyorum.
BAŞKAN – O bölüme girmek gerekir diye…
Petrol Ofisi ve kâğıt kaçakçılığı programını sadece sundunuz mu? Siz o konuya
ilişkin bir şeyler hatırlıyor musunuz?
AHMET HAKAN COŞKUN – Ben, böyle POAŞ’la ilgili, kâğıt kaçakçılığıyla ilgili…
BAŞKAN – İskele Sancak’ta birkaç program yaptınız.
AHMET HAKAN COŞKUN – Ben hatırlamıyorum ama biz o dönem, böyle spesifik
olarak Petrol Ofisi ve kâğıt kaçakçılığı diye bir program yaptığımızı hatırlamıyorum ama o
dönem, medya…
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :12
BAŞKAN – Aslında şöyle bir paralelize durum var da, benim böyle bir kronolojik
inceleme…
Sizin bu haberleri yapmanızdan hemen sonra sizin yolsuzluk haberleriniz, “Cepler
dolacak, Ahmet Hakan coşmuş.” falan türü haberlerin merkez medyada çıkmaya başladığını
görüyoruz. Yani bir paralellik var, itibarsızlaştırma ile sizin yaptığınız haberler arasında bir
paralellik var. O yüzden sordum.
AHMET HAKAN COŞKUN – Ben genel, böyle doğrudan bir paralellik kurmuyorum
çünkü hatırlamıyorum gerçekten. Ayrıca, şeyi de hatırlamıyorum, bakmam lazım yani biz
Petrol Ofisi ve kâğıt kaçakçılığı üzerine spesifik bir şey yapmadık diye hatırlıyorum ama şunu
yaptık: O dönem, mesela, medyanın elde ettiği teşvik primleri meselesini haber yaptığımızı
hatırlıyorum. Teşvik primleri üzerine yayın yapmıştık, büyük medya organlarına verilen
teşviklerle ilgili. Bu konularla ilgili yayınlar yaptık fakat Petrol Ofisi ve kâğıt kaçakçılığıyla ilgili
değil o.
BAŞKAN – Bunu şöyle açayım: Belki spesifik olarak tek o olmayabilir ama belirleyici,
döneme damgasını vuran olayları çözümlemeye çalışırken, aslında dediğim gibi, siyasi ve
ideolojik bir tutum almanın demokratik toplumlarda çok normal olduğunu düşünüyoruz.
Bunun bir kez daha altını çiziyorum yani bu böyle değil. Burada medya patronlarını
dinlerken, Dinç Bilgin “O dönem, biz Tansu Çiller’i destekliyorduk, Aydın Doğan da Mesut
Yılmaz’ı destekliyordu. Dolayısıyla, aslında aramızdaki bu destekleme…” Biz de bunu, siyasi
olarak desteklemenin, bir siyasi partiyi desteklemenin çok daha antidemokratik görmediğimizi
de söyledik fakat daha sonra, aynı dönemde medya patronları eğer siyasete bu
desteklemenin karşılığında bir çıkar ilişkisine girmişlerse ve ekonomik bir sonuç elde
etmişlerse sorgulanması gerekenin demokratik toplumlarda bu olduğunu düşündük. Ayrıca,
aynı şekilde, daha sonra satın alınan bankalar ve bunlar kurgulandıktan sonra, yine “28
Şubat’ı askerler yaptı.” dediniz ya yani bu askerlerin de tek amacının ülkedeki laik devlet
düzeninin elden gitmek olduğu mu yani bu kaygıyla hareket edilmesini de daha samimi
bulabiliriz ama bu kaygı değil de böyle bir heyula yaratıldıktan sonra ekonomik çıkar elde
edilip, sermaye el değiştirildiyse ki, birçok yönetici, o dönemde alınan bankaların birçok
yönetim kurullarına o dönemin askerlerinin, emekli askerlerinin alındığını da görüyoruz.
Sorguladığımız konu şu: Demokratik bir ülkede asker ile medya arasında, siyaset
arasındaki ilişkinin o dönemde çok sorguladığınız ve belki haberlere konu ettiğiniz; bu, bir
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :13 sistem sorgulamasıydı. O yüzden, o döneme ait bugünkü görüşlerinizi soruyorum. Belki
açıklayıcı olabildi mi, onu bilmiyorum.
AHMET HAKAN COŞKUN – Çok açıklayıcı oldu.
Şunu söylemek istiyorum: Ben spesifik olarak “Evet, o dönem medya patronları şu,
şu ihaleleri almışlardır, bu ihaleleri de haksız almışlardır.” diye bir örnek sunabilecek…
BAŞKAN – Zaten bu soruyu sormuyorum size Sayın Coşkun. Biz bu soruları medya
patronlarının kendilerine sorduk. Biz sadece diyoruz ki: Bir medya mensubu olarak, bunu etik
açıdan, bugün değerlendiğinizde, o günkü değerlendirmelerinizi biliyoruz yani az çok
yayınlarınızdan biliyoruz, bugün…
AHMET HAKAN COŞKUN – Bugün de aynı şekilde değerlendiriyorum yani farklı bir
değerlendirme içinde değilim. Ben şunu söylüyorum sadece: Askerler darbe yapıyorlar, çok
samimi hislerle müdahale ediyorlar, memleketin irtica tehdidi altında olduğunu düşünüyorlar.
Medya buna destek veriyor, sivil toplum destek veriyor. Daha sonra, bir hükûmet gidiyor,
yerine yeni bir hükûmet geliyor. O hükûmet, her zamanki sistem içerisinde rant dağıtım
merkezi hâline dönüşüyor, rant dağıtıyor yani bunlar oluyor ama “28 Şubat sırf rant
dağıtımını belirlemek için yapılmıştır.” diyemeyiz. Onu söylemeye çalışıyorum yani doğal
sonucudur o onun. Askerler, birtakım bankaların yönetim kurulu üyesi olmak için yapmadılar
bunu, doğal sonucu, öyle oldu yani o zamanlar öyleydi. O zaman muhafazakâr şirketlerin de
yönetim kurullarında mutlaka 1-2 tane asker vardı, racon oydu yani.
BAŞKAN – Mesela?
AHMET HAKAN COŞKUN – Benim bildiğim, mesela İhlas’ta vardı, Ülker’de vardı.
BAŞKAN – Az önce örnek verdiğiniz yayın gruplarıyla da bağlantılı yorumlayabiliriz.
Ben size son bir soru soracağım, daha sonra milletvekillerimize söz vereceğim.
Siyaset-ekonomi ilişkisi filan belki çok sorgulanması gereken bir şey, o ayrı da,
Erbakan’la sizin o dönemde çok yakın görüştüğünüzü, çok samimi görüştüğünüzü, söylenen
şeylerden ve… O dönemde aslında yeteri kadar -burada söylenenleri size soracağım, o
kadar yakın görüşüyorsanız eğer bir kişilik tanımlaması yapabilir misiniz diye- cesaretli
davranmadı, eğer tankın üstüne çıksaydı veya cevap verseydi veya şöyle davransaydı sonuç
böyle olmazdı.” diyorlar. Yakından tanıyan biri olarak onu korkmakla suçlayanlara karşılık
Erbakan’la ilgili bir genel değerlendirme yapar mısınız?
AHMET HAKAN COŞKUN – Yaparım ama yani ben…
BAŞKAN - Yapmak istemezseniz yapmayın.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :14
AHMET HAKAN COŞKUN – Hayır, yaparım.
Ben rahmetli Erbakan Hoca’yla şey değildim yani çok yakın, onu çok yakından
tanıyabilecek, bu analizi…
BAŞKAN – Sık görüşebilen…
AHMET HAKAN COŞKUN – Yok.
BAŞKAN – Değil miydi?
AHMET HAKAN COŞKUN – Hayır, sık da görüşmüyordum.
BAŞKAN - Peki, yanlış bir soru sordum o zaman.
AHMET HAKAN COŞKUN – Çok mesafeli bir ilişkimiz vardı. Ama bu sorduğunuz
soruya isterseniz yine de yakından görüşmeyen biri olarak da cevap verebilirim.
BAŞKAN – Tabii ki, ben herkese genel olarak sorabilirim.
AHMET HAKAN COŞKUN – Hoca’nın bir stili var, siyaset yapma tarzı var. O tarza
uygun davrandı, çekindi, daha farklı sonuçlar elde edebilirdi, direnebilirdi, bir tutum alabilirdi.
Zordu tabii yani bunları da hesap ederek konuşmak lazım. Partisi birinci parti olarak çıkmıştı
ama yeterince milletvekili yoktu.
BAŞKAN – Koalisyon…
AHMET HAKAN COŞKUN – Bir koalisyon ortamı içerisindeydi. Bir de yıllardır bir
davayı getirmiş bir yere, artık hükûmet olması gerekiyor, taban öyle bir beklenti içerisinde. O
hükûmeti sürdürebilmesi gerekiyordu çünkü biraz gayrimeşru da addediliyordu Refah Partisi.
İktidarda olmak Refah Partisi açısından bir meşruiyet sağlayacaktı çünkü şöyle yıpratıcı bir
kampanyanın muhatabı oluyordu Refah Partisi: “Bunlar ne kadar oy alırlarsa alsınlar asker
bunlara iktidarı vermez, iş başına gelemezler.” gibi bir yıpratıcı kampanyanın hedefi hâline
gelmişti, o bakımlardan Erbakan direnmeyi, rest çekmeyi, istifa etmeyi, seçime gitmeyi falan
düşünmedi. Hani ben mesela, keşke rest çekseydi, istifa etseydi… Ben ama hayata hep öyle
bakıyorum, daha radikal, daha köşeli bakıyorum. O tür bir bakışı da anlayabiliyorum yani
onun da çeşitli nedenleri olabilir diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Çok kişisel bir değerlendirmeydi sorduğum, cevap vermeyebilirdiniz,
verdiğiniz için ben çok teşekkür ediyorum.
Şimdi milletvekillerimizin sorularına geçiyoruz. Mehmet Şeker Bey, Gaziantep
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili.
Buyurun lütfen.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Hakan hoş geldiniz.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :15
AHMET HAKAN COŞKUN – Hoş bulduk efendim.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Ben biraz daha somut sorular sormak istiyorum.
Tabii bundan önceki…
BAŞKAN – Benimkiler somut değil miydi?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Yani daha çok kişisel, hani sizinle diğer gruplar
arasındaki sorulardı. Benimki biraz daha genel ve somut sorular olacak.
Tabii ki, dünyada Türkiye tek başına yaşamıyor. Komşularımız var, çevremiz var, bir
ekonomik yaşantı var dünyada. Gerek sosyal, gerek ekonomik, gerek jeopolitik açıdan
bakıldığında o günkü konjonktürde, yani bu askerler gece yatıp, sabahleyin kalkıp “Biz de
bugün, aklımıza geldi bir darbe yapalım, şu Erbakan’ı da gönderelim, yerine de başka birini
getirelim.” mantığıyla hareket ettiklerini zannetmiyorum. Dünyanın bir yapılanması var, bu
yapılanmanın içerisinde sizce o günkü ortamı bir gözünüzün önüne getirirseniz Amerika’nın
rolü var mıydı dış güç olarak?
AHMET HAKAN COŞKUN – Cevaplayayım mı?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Olur isterseniz…
AHMET HAKAN COŞKUN – Vallahi ben, o günleri gün gün yaşayan bir gazeteciyim.
Ben ilk müdahalenin sinyallerini yani müdahale derken demokratik yapıya anormal
sayabileceğimiz o ilk sinyaller geldiğinde benim gözüm iki yere çevrildi. Birisi, Amerika, biri
de Avrupa. Yani bunlar herhâlde…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Tel Aviv.
AHMET HAKAN COŞKUN – Tel Aviv değil. Tel Aviv’e hiçbir zaman çevrilmedi benim
gözüm. Oraya da şunun için çevrildi, yani yoksa bir bağlantı noktası olarak değil. “Bakalım ne
yapacaklar.” yani böyle bir demokrasi karşıtı tutum karşısında “Batı ne yapacak” diye baktım.
Ben, Amerika Birleşik Devletleri’nin o zamanın Dışişleri Bakanı -Olbrayt’tı galiba- Olbrayt,
sanki böyle Türkiye’de iki eşit güç arasında büyük bir mücadele varmış, bu iki eşit güç bir
kavgaya tutuşmuşlar gibi işte her iki tarafa da sükunet çağrısı yaptığını gördüm. Hepimiz
gördük zaten sadece ben değil ama ben çok iyi hatırlıyorum bunu çünkü o zaman Amerika
Birleşik Devletleri dünyaya demokrasi filan falan dersleri veriyor, orada beklersiniz ki
prensipler doğrultusunda “Ya askerler nasıl müdahale eder, böyle bir şey olur mu, burası
demokratik bir ülke, siz karışmayın, sivil hükûmet hani.” filan demesini beklerken tam da bu
tutumu izledi. Avrupa Birliğinden de ben böyle çok net, sert, demokrasi dışı gelişmelere
dikkat çeken, bunları yargılayan, yadırgayan bir tutum görmedim yani Avrupa Birliğinden
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :16 biraz daha belki işte demokrasiye dikkat çeken küçük açıklamalar yapılsa dahi, onlar bile
Türkiye’deki bu Hükûmetin kendi o zamanki o Refahyol Hükûmetinin kendi çıkarlarına ters bir
hükûmet olduğunu düşündükleri için ilkesiz davrandılar yani hem Amerika hem Avrupa tepki
göstermediler, süreci bir anlamda imalı da olsa desteklemiş oldular yani. Böyle bir
uluslararası parçası var işin, yani onu da ihmal etmememiz lazım. Kaygı duydular yani
Erbakan Hükûmetinden.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Bütün olağanüstü durumlarda, yani 1960’ta, 71’de,
12 Eylül 1980’de, 28 Şubatta, bugün de bütün iktidarlar güçlerini ya da yapacakları şeyi yargı
eliyle yapıyorlar. Yani o gün de öyleydi, bugün de böyle, belki yarın da böyle devam edecek.
Yargı eliyle yapıyorlar, hukuku kullanıyorlar ve biz de sonra işte burada tabii, bazı şeylere
kızıyoruz ama dönüp bakıyoruz 12 Eylülün getirdiği anayasa, 1982 Anayasası’yla bu ülke
hâlâ yönetiliyor, antidemokratik yasalar, antidemokratik kanunlar devam ediyor. İşte, Seçim
Kanunu duruyor, Siyasi Partiler Yasası’nı 12 Eylülde getirmişler, yine YÖK Kanunu, HSYK,
Millî Güvenlik Kurulu gibi bir kurul dünyanın çoğu ülkesinde yok ama bizim ülkemizde var
maalesef. Bütün bu pencereden bakınca yani geçmişte darbelerle hesaplaşmak, geçmişle
hesaplaşmak tabii, kanun yoluyla olması gerekiyor. Hukuka da çekidüzen veren şey,
hukuktur sonuçta. Bunların yapılmamasını “Bundan sonra darbe olmaz.” demekle, iyi niyet
belirtileriyle darbenin önlenmesi mümkün değil. Bunların bu kadar gecikmesinin sebebini
nerede görüyorsunuz? Onu sormak istiyorum.
Bir de, size gerek yargıdan, gerekse askerlerden, gerekse başka bir kurumdan
“Şöyle yayın yapın, şunları yapmazsanız iyi olur.” gibi bir talimat geldi mi? Onu merak
ediyorum. Tabii siz de…
AHMET HAKAN COŞKUN – Ne zaman?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – 28 Şubat sürecinde.
Tabii, şunu da söylemek gerekiyor bu ülkede -ilginç bir şey- biz hep ekonomik
boyutunu konuştuk biraz önce. Bütün gelen misafirlerimiz, konuklarımız bunları söylediler.
Darbelerin bir ekonomik yapılanması var. “Birileri zengin oldu, birileri bu işten kazançlı çıktı.”
denildi ama Nereden Buldun Yasası çıkartılmaya çalışıldığında bu Mecliste, bu ülkede bunu
gündeme getiren arkadaşımız da yerle bir oldu. Yani adı sanı kayboldu. Demek ki birileri bazı
düzenlemeleri bu ülkede istemiyor. Bazı düzenlemelerin yapılmasını istemiyor. Bu konuda da
fikrinizi almak istiyorum.
AHMET HAKAN COŞKUN – Teşekkür ederim.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :17
Bu, ekonomi meselesiyle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Ben yine ısrarla ve inatla
aynı şeyin altını çizeceğim. Türkiye’de darbeler “Ekonomi el değiştirsin, buradan ekonomik
bir çıkar elde edelim, ihale kapalım.” diye yapılmıyor. Daha ideolojik nedenlerle yapılıyor.
Onun doğal sonucu oluyor ekonomik kazanımlar. Ama Türkiye’de her dönem suyun başını
kim tutuyorsa o, ihaleleri dağıtıyor yani bu da bir gerçek. Yani bugün de suyun başını tutanlar
ihaleleri dağıtıyorlar. Dün de öyleydi. 28 Şubat döneminde de öyleydi. Onu söylemek
istiyorum.
Bana hiçbir kimseden, askerden falan böyle bir telkin -o dönem için- gelmesi zaten
mümkün değildi çünkü bizim konumlandığımız yer öyle bir yer değildi. Bunları söylemek
isterim yani sorularınıza cevap olarak.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Bir de şeyi sormuştum. Yani bu ülkede, evet
hepimiz söylüyoruz, darbe olmasın istiyoruz.
AHMET HAKAN COŞKUN – Şimdi, o konuda da izin verirseniz şunu söyleyeyim:
Türkiye’de darbe olur yani olmaz değil çünkü bizdeki yaklaşım şöyle: Darbeler veya 28 Şubat
veya böyle muhtıra ortamları nedir? Demokrasinin boğulmak istendiği, aykırı seslerin
çıkmasından hoşlanılmadığı, eleştiriye tahammülsüzlük gösterildiği en nihayetinde sonuçta.
Bu ortamlar böyle bir Türkiye yaratıyordu. Bizim darbelerle filan baş edebilmemiz için
öncelikle bütün toplum kesimlerinin üzerinde anlaşacakları, üzerinde mutabık kalacakları bir
demokrasiyi tesis etmemiz gerekiyor. Yoksa bu tür sorgulamalar, bir tür rövanşa dönüşüyor.
Yani dün yapılanların bugün böyle sorgulaması yapılıyor Mecliste, işte araştırma
komisyonunda.
BAŞKAN – Ya lütfen sorgulama değil… Girişte çok uzun bir şekilde kendimizi
anlatmaya çalıştım Sayın Hakan.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Algılama.
AHMET HAKAN COŞKUN – Tamam, “sorgulama” kelimesini geri alayım.
BAŞKAN – Evet, lütfen. Araştırma yapıyoruz.
AHMET HAKAN COŞKUN – Bu konular araştırılıyor.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sorgulama ve anlama bizimki.
BAŞKAN – Evet, bizim anlamaya çalıştığımız bir şeyler var.
AHMET HAKAN COŞKUN – Yarın da bu dönemi araştıracaklar ve anlamaya
çalışacaklar.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Demirel de böyle demişti tam.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :18
AHMET HAKAN COŞKUN – Öyle mi demişti?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Evet, tam da öyle demişti.
BAŞKAN – Biz de gelir anlatırız.
AHMET HAKAN COŞKUN – Tabii anlatırsınız.
Yani şunu anlatmaya çalışıyorum: Bir darbeyle toplumsal hesaplaşmayı yapabilmek
için toplumun bütün kesimlerinin bu ülkede tam ve eksiksiz demokrasinin gerçekleştiği
konusunda hemfikir olması gerekir. Yoksa yine araştırılır, yine anlamaya çalışılır bu böyle
süreç devam eder gider. O eksiksiz demokrasi ortamı sağlanmadan –sizin sorunuzun cevabı
olarak söylüyorum- ne yapsak boş.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.
Özcan Yeniçeri Bey, buyurun lütfen.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Evet, Ahmet Bey, tekrar hoş geldiniz.
AHMET HAKAN COŞKUN – Hoş bulduk efendim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Biz gelemedik ama siz geldiniz.
Şimdi, şöyle, Kanal 7‘den şu anda CNN’e geldiniz yani özet olarak ifade edilirse.
Şimdi, Kanal 7‘de program yaparken biraz önce anlattığınız olgularla muhatap oldunuz, şu
anda da CNN’de program yapıyorsunuz. Şimdi, orada bir itibarsızlaştırma faaliyetlerinin
olduğunu biraz önce arkadaşlar söyledi, siz de onu onayladınız. Buraya geçtikten sonra da
bu itibarsızlaştırma bu sefer karşı cepheden mi türedi? Çünkü izliyoruz biz hadiseleri, biraz
malumatımız var. Kendinizi şu anda yine savunmak, yine bu konuda işte kendi kendinize
mukabil bir tavır içerisine girmek gibi bir durumunuz var mı yoksa “Artık nasıl olsa 28 Şubat
dönemi sona erdi, daha rahatım, daha hukuki, daha demokratik bir düzene girdik, biraz daha
rahatım” mı diyorsunuz? Bu bir.
İkincisi…
AHMET HAKAN COŞKUN – İsterseniz bunu cevaplayayım. Yöntem olarak olabilir mi
böyle bir şey?
BAŞKAN – Buyurun, olabilir tabii ki.
AHMET HAKAN COŞKUN – Şimdi, Nimet Hanım’ın sorusuna cevap verirken de
aslında kısmen değinmeye çalışmıştım. Ben o dönemde, 28 Şubat döneminde gerçekten bir
kesimin ister istemez sözcüsü gibi algılandım -yani ben kendimi öyle konumlandırmadım,
öyle olduğumu da iddia etmiyorum ama öyle algılandım- ve o dönem çeşitli itibarsızlaştırma
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :19 kampanyalarının da hedefi oldum. Sonra, ben evet çalıştığım iş yerini değiştirdim ama
benim, mesela dünya görüşümde çok böyle esaslı bir değişiklik olmadı. Ben hâlâ tıpkı Kanal
7‘de çalıştığım dönemde olduğu gibi türban özgürlüğünü, başörtüsü özgürlüğünü sonuna
kadar savunuyorum, demokrasiyi savunuyorum, müdahale falan filan böyle şeylere karşıyım,
bireysel özgürlükleri savunuyorum fakat tek bir fark oldu, bu dönemki iktidara da eleştirel
bakıyorum.
Şimdi, bu dönem, mesela benim askerliğimle ilgili yalan yanlış –az önce söyledim-
kırk iki tane yazı yazıyor bir tanesi. Ondan sonra bir başkası çıkıyor televizyon kanalında
“Ahmet Hakan tutuklanacak.” diyor. “Ergenekon’dan tutuklanacak.” diyor. Bunu bir kere
söylemiyor, on kere söylüyor. Mesela 28 Şubat döneminde bana kimse böyle bir şey demedi,
“Ahmet Hakan tutuklanacak.” filan diye bir televizyon kanalında benim adım böyle anılmadı.
Yani itibarsızlaştırmanın bir başka versiyonunu da bu dönemde görüyoruz, görmekteyiz.
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Ahmet Bey, Akit gazetesinin haberlerini… Hükûmetle
bağlantı kuruyorsunuz. Verdiği cevapta…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Hayır Hükûmet değil, Hükûmet değil canım.
AHMET HAKAN COŞKUN – Pardon, anlamadım.
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Akit gazetesinin haberlerini…
AHMET HAKAN COŞKUN – Bu, Akit gazetesinin haberi değildi yalnız. Bunlar, Akit
gazetesi ayrı bir hikâye de yani bunlar böyle televizyonda…
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Veya x gazetesinin…
BAŞKAN – Hayır, ben şunu söylemeye çalışıyorum: Dönemin bir koşulu var,
koşullar…
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Hayır, bugünle kıyaslandığında diyorsunuz ki: “Bugün
de bir medya grubu, Hükûmete yakın bir medya grubu bana bu şekliyle saldırdı, kırk iki tane
haber yaptı şahsımla alakalı.” yani o yayın grubunun Hükûmetle bağlantısını böyle resmî
olarak ispatlayabilecek, somut olarak “ Evet, bu Hükûmetin yayın organıdır.” tarifi kapsamına
sokabilecek bir bilginiz, bir belgeniz var mı?
AHMET HAKAN COŞKUN – Hayır, yok.
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Niye böyle bir değerlendirme yapabiliyorsunuz?
AHMET HAKAN COŞKUN – Peki, ben size bir şey sorayım: 28 Şubat sürecinde beni
itibarsızlaştıran yayın organları askerlere mi aitti, askerlerin miydi?
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :20
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Hayır, onu en iyi bilecek olan sizsiniz, zaten onu
soruyoruz size.
AHMET HAKAN COŞKUN – O zaman soruyorum: Askerin miydi o televizyon kanalı,
gazete? Beni itibarsızlaştıran yayın organlarının askerlerle doğrudan ilişkisi var mıydı? O
atmosferin yayın organlarıydı. O atmosfer o zaman askerlerin borusunun ötmesine yol
açıyordu, şimdi de iktidarın borusunun ötmesine yol açan bir atmosfer içerisindeyiz. O
atmosfer içerisinde, düşünebiliyor musunuz, birisi sizinle ilgili “Tutuklanacak.” diyor. Hiçbir
savcı da demiyor ki “Ya kardeşim sen kimsin, sen benimle ilgili…”
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Hükûmetle ne alakası var, o “Tutuklanacak.” tarifinin?
AHMET HAKAN COŞKUN – Atmosferden bahsediyorum.
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Atmosferin Hükûmetle bağlantısı ne, nasıl ispat
edebiliyorsunuz bunu?
AHMET HAKAN COŞKUN – Kim yani hangi… Hükûmet mesela bir atmosfer yaymaz
mı?
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Yani 28 Şubat sürecinde bunu Hükûmet yapmadığına
göre demek ki bugün de Hükûmetle bir bağlantı kurmanız hukuki anlamda bir çelişki.
AHMET HAKAN COŞKUN – O zaman savcılar mesela neden bu şahsı, sağda solda
“Şu tutuklanacak, bu tutuklanacak.” diyen şahsı çağırıp…
ENVER YILMAZ (İstanbul) – O adliyenin, savcının meselesi, Hükûmetin meselesi
olamaz ki.
AHMET HAKAN COŞKUN – Peki, Adalet Bakanı mesela bu konuya müdahale
edemez mi?
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Yani Adalet Bakanının böyle bir yükümlülüğü olmaz,
adli takibatı gerektirir yani bireysel mevzuyu Hükûmete yıkıyorsunuz, çok doğru değil bu
uygulama. Hukuken doğru değil.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Ya neyse, Enver Bey, bir dakika, ben şu sorularımı bir
sorayım.
Şimdi, elbette hukuken değil bu, fiilen oluyor çünkü bu işler. Onun için biraz hukuk
dışı olduğu için o zaten hukukla bağdaşmıyor.
Şimdi, o dönemi anlatırken biraz, bir şeyi gözden kaçırıyoruz biz, 28 Şubatı. O
dönem Cezayir’de bir FIS hareketi vardı ve bu FIS hareketi -biliyorsunuz- büyük bir oy
çoğunluğuyla işbaşına gelmişti ve bu işbaşına gelmesiyle birlikte de Batı topyekûn bu FIS
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :21 hareketini ezmek için seçimi gayrimeşru ilan etti ve bu FIS’çilere de Cezayir iç savaşı
başlattılar ve Cezayir’de bu konuda büyük bir, kan gövdeyi götüren bir çatışma çıktı. Onun
arkasından da Türkiye’de 28 Şubat öncesi Refahyol’un…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – 91, 91.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – 91 döneminde…
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Bana mı soruyorsun Ağabey soruyu? Ahmet Bey’e
baksana.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Hayır, hayır, yok. 91 süreci sonrasında da Türkiye’de
meydana gelen bu yapı, oturmuş güç odaklarını rahatsız etti, “Acaba Türkiye’de de Cezayir’e
benzer bir durum ortaya çıkar mı?” diye. Olguya bakarken biraz buradaki uluslararası
yansımalarının buradan kaynaklandığının altını çizmek gerekiyor. Şimdi, onu özellikle
açıklama şeyinde söyledim ama size.
AHMET HAKAN COŞKUN – Söyleyeyim mi, cevap vereyim mi? Cezayir’deki FIS
hareketiyle bizim, Türkiye’deki Refah Partisi hareketi hiç yani öyle bir…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Hiç ilgisi yok. İlgi yok da İslami bir gelişmeden
bahsederek Batı korktu, onu söylemek istiyorum.
AHMET HAKAN COŞKUN – Ama yani Batı’nın da -işte dediğim gibi- korkmasını
gerektirecek bir durum söz konusu değildi. Bu ancak “İstismar etti.” diye açıklanabilir çünkü
hiç alakası yoktu yani FIS başka bir şey Refah Partisi başka bir şey.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bölgedeki İslami gelişme ya da…
AHMET HAKAN COŞKUN – Bundan kaygılanmış olabilir.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Vurguyu ona yapmaya çalıştım.
AHMET HAKAN COŞKUN – O bakımdan haklısınız.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Peki, sizin bir gözaltına alınmanız söz konusuydu.
Sabahın veya gecenin bir vaktinde gözaltına alındınız. Bunun nedenleri neydi? Bir şeydi
galiba, işte, ifadeniz alınacak diye. Fakat çok geç -bildiğimiz kadarıyla- 5 sularında…
AHMET HAKAN COŞKUN – Sabah 5’te, evet.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Evet, sabah 5’te gözaltına alındınız. Nedir, bundan ne
hissettiniz? Yani bir baskı hissettiniz mi orada, nedir, niye alıyorlar?
AHMET HAKAN COŞKUN – Yok, baskı olarak algılamadım onu ben. Yani bir ifade
nedeniyle, bir ifade vermediğim için bir davayla ilgili “Aranıyor” gözüktüğüm için karakoldan
geldiler. Ankara’daydım, Ankara’da kaldığım otel odasında sabah 5’te götürdüler. Bu rutin bir
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :22 uygulamaymış, bana özgü değilmiş, öyle izah ettiler, sonra Adalet Bakanı da aradı beni. Yani
öyle bir baskı olarak hissetmedim. Ben emniyetin hoyrat uygulamalarından biri olarak onu
gördüm ve hatta adalet Bakanı “Haklısın, bu çok hoyrat bir uygulama, buna son vereceğiz.”
dedi. Eğer son verdilerse buna vesile olmuş oldum yani ben.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – 5’te değil de, saat 9’da çağrılabilirdi.
AHMET HAKAN COŞKUN – Yani evet, evet.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Şimdi, denetim üç türlüdür. “İç denetim, dış denetim
ve otodenetim” diye biz kategorize ederiz. Dış denetim dışarıdaki unsurların koymuş olduğu
kurallar, kaideler çerçevesinde hareket etmeye bizi zorlar. İç denetim ise çalıştığımız
kurumun bizi denetlemesi şeklinde gerçekleşir. Otodenetim ise kendi kendimizi denetlemek
biçiminde oluşur. Siz gerek program yaparken gerek soru sorarken “Yahu, şunu
söylemeliydim ya da şunu söylemem gerekiyor ya da şunu yazmamalıydım ya da şunu
yazmam gerekiyor.” diye bu iç ve dış deneticilerin üzerinizde bıraktığı psikolojiyle hareket
ettiğiniz oldu mu? Kendi kendinize otodenetim uyguluyor musunuz, hâlihazırda da?
AHMET HAKAN COŞKUN – Hep uyguluyorum, her zaman uyguluyorum yani o
kaçınılmaz bir şey. Ama yani otodenetim de… Benim televizyonda yaptığım programlarda,
yazı yazarken farklı bir üslubum var. Ben söylemek istediğim her şeyi belli bir üslup dâhilinde
söyleyebiliyorum. Ama o kastettiğiniz eğer “Belli bir üslup gözetmeksizin söyleyebiliyor
musun?” Hayır, otodenetim yapıyorum yani.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yani “Üslup hâline getirip söylemek istediğimi dolaylı
da olsa söylüyorum.” diyorsunuz.
AHMET HAKAN COŞKUN – Söylüyorum evet.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Peki, son bir soru sorayım. Bu dönemde de
üzerinizde baskı hissediyor musunuz görünen ya da görünmeyen, doğrudan ya da dolaylı?
Daha önceki dönemlerdeki hissettiklerinizle -eğer hissediyorsanız- daha mı şiddetli, daha mı
az rafine?
AHMET HAKAN COŞKUN – Vallahi, şiddet arasında bir orantı kurmak istemiyorum
yani öyle bir şey yapmak istemiyorum. Az önceki konuşmayla ilgili de, sizin de araya girip
sorduğunuz sorularla ilgili de, bir şey söyleyeceğim. Şimdi, burada biz bir dönem analizi
yapıyoruz yani bir “28 Şubat” dediğimiz zaman bir atmosfer analizi yapıyoruz, iklim, yaratılan
iklimle ilgili bir analiz yapıyoruz. Bu iklimi kim yaratıyor? O zaman kim egemen güçse o
yaratıyor. Yani Refah Partisi o zaman egemen bir güç filan değildi, iktidarda olmasına
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :23 rağmen egemen bir güç değildi çünkü egemen güç başkaydı. Refah Partisi orada zar zor
ayakta durmaya çalışan, itilip kakılan bir Hükûmetti o dönem için. Dolayısıyla, “28 Şubatta şu
oldu, bu oldu, şu gazete şunu yazdı, beni itibarsızlaştırmaya çalıştılar.” derken nasıl o
dönemin yaydığı atmosferden, o dönemin egemenlerinin oluşturduğu iklimden söz ediyorsak
şimdi de bu dönem kimse egemen, onların oluşturduğu iklimden cesaret alarak birtakım işler
yapanlarla ilgili bir şeyler söyleyebiliriz.
BAŞKAN – Elbette.
AHMET HAKAN COŞKUN – Yani bu bir atmosfer analizidir, iklim analizidir. Hiçbir
demokratik ülkede, demokrasinin ortaya konduğu, demokrasinin bütün kurumlarıyla çalıştığı
bir ülkede bir tane televizyon kanalında her akşam, bir tane adamın teki çıkıp da “Filanca
tutuklanacak, falanca tutuklanacak.” der mi, diyebilir mi, yani böyle bir demokrasi olabilir mi?
Benim kastettiğim oydu. Yani yoksa ben “Hükûmet ona emir veriyor, o da doğrudan bunu
gidiyor, söylüyor.” demiyorum. Ben 28 Şubatta da askerlerin doğrudan emir vermeden
yaydıkları atmosferle bu işleri yaptıklarını düşünüyorum. Onu söylemeye çalıştım.
BAŞKAN – Şimdi ben bir usul… Belki çok kısa bir -Değerli Milletvekilimize söz
vermeden önce- usul hatırlatması yapmak istiyorum yeniden. Komisyonumuzu ve görevlerini
çizerken aslında usul uyarısıyla -Süreyya Sırrı Önder Bey’in usul uyarısıyla- aslında neyi
araştırdığımızın ve sizi buraya hangi nedenle davet ettiğimizin çerçevesini çizdim. Elbette
değerli milletvekillerimiz iktidar partisi ve bugünü de değerlendirmek isteyebilirler. Bugünü
değerlendirmek üzere size soru da sorabilirler. Bunları cevaplandırabilirsiniz yani demokratik
bir ortamdasınız ama asıl bunların bizim görev alanımıza yani Komisyonun gündemine hâkim
olmak açısından söylüyorum, bugünkü Hükûmetin tutumuyla ilgili eleştirilerinizi zaten yazan
ve televizyonda programlar yapan birisiniz. Dolayısıyla, biz kendi çerçevemiz içerisinde o
döneme ait olan sülukleri konuşmak üzere sizi davet ettik ve sorularımızı da bu yönde
sormaya çalışıyoruz. Dolayısıyla, “O güne ait değerlendirmeleri genel olarak yapamam ama
bugün de aynı şeyler sürüyor.” diyebilirsiniz, demenizde bizim açımızdan bir engel yok. Biz
de bu anlamda… Ama bu bir politik tartışmaya gider aramızda. Sizin değil ama bu benim, bu
Komisyonun Başkanı olarak şu andan itibaren -başka bir yere gider ve- yönetmekte güçlük
çekebileceğim bir husustur. Bütün üye arkadaşlarıma sizin…
AHMET HAKAN COŞKUN – Çok özür dilerim ama ben böyle, dünle bugün arasında
bir bağlantı kurmaya meraklı değilim, yani ben sadece sorulara cevap veriyorum.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :24
BAŞKAN – Biliyorum. Hayır, ben sadece usul açısından yani muhalefetin de bu tür
değerlendirmeleri olabilir ama bu kıyaslamalar değil, biz sizi tarihsel takvim içerisinde bir
aralığın, bir dönemin önemli pozisyonunda bulunmuş bir haberci olarak davet ettik, bu
çerçevede soruyoruz.
Feyzullah…
İDRİS BAL (Çorum) – Ben, sorunu sormadan Ağabeyim, bir cümleyle bir tespit
yapmak istiyorum müsaade ederseniz.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Tabii, istediğini söyle. Ne dersen…
BAŞKAN – Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra…
Evet.
İDRİS BAL (Çorum) – Tabii ki arkadaşlarımızın sormuş olduğu suallere karşılık
kendinizce, mutlaka kendi gözünüzle de haklı olabilecek şekilde bir açıklama yaptınız ama
bir kıyas yaparken haksızlık yaptınız, demokrasi adına bir haksızlık yaptığınızı düşünüyorum.
Çünkü dünün, 28 Şubatın olağanüstü sürecini ve o günün koşullarını değerlendirirken
egemen güç olarak, askeri düşünerek egemen güç olarak ifade ettiniz. Bugünün egemen
gücüyle askerin kıyaslanması arasında demokrasiyle bağdaşır hiçbir yan yok. Bugünün
egemen gücü bir siyasi parti ve arkasında millet desteğini almış ve demokratik teamüller ve
sandıkla iş başına gelmiş bir egemen güçtür. Bu ikisinin arasında bir tezatlık oluştu, onu
belirtmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Feyzullah Kıyıklık Bey, buyurun lütfen.
AHMET HAKAN COŞKUN – Çok özür dilerim. Ben, şöyle, yani iki egemen güç
arasında bir meşruiyet analizi yapmadım. Yani tabii ki 28 Şubat sürecindeki egemen güç
gayrimeşrudur, şu anki egemen güç meşrudur. Ben yaydıkları iklim bakımından bir
karşılaştırma yaptım.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Evet, hoş geldiniz, teşekkür ederiz.
Ben önce şunu söylemek istiyorum: Siz, 28 Şubatın ve diğer darbelerin de askerin
tamamen kendisinin yaptığını, diğerlerinin de, belki, o günkü iklime ayak uydurduklarını
söylüyorsunuz. Ancak gerek gazetelerde gerek buraya çağırdığımız insanların
konuşmalarında gerekse uluslararası ilişkilerde bu işlerin sadece askerlerin kendisinden
doğan ideolojik bir olay olmadığını gösteriyor. Ben bunu sadece belgelere bu şekilde
geçmesi için söylüyorum. Belki asker de bu işin içinde olan ve belki de kullanılan güçlerden
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :25 birisi. Hemen hemen bütün, şimdiye kadar değerlendirenler de bu şekilde değerlendirdi. Siz
birçok şeylere şahit oldunuz. Çünkü medya olarak hemen hemen, Türkiye’de televizyon
olarak, tek, bu işleri dile getiren, 28 Şubat esnasındaki sıkıntıları söyleyebilen tek televizyon
Kanal 7’ydi. Diğerlerinin hiçbirisi, sağda veya solda, nerede olurlarsa olsunlar objektiflik adına
dahi bu işlere hiç yaklaşmıyorlardı. Siz bunları yaşadınız, gördünüz, bildiniz. Ancak
Türkiye’den… Çok basit bir soru ama ben şunu sormak istiyorum: Tuncay Güney olayı var.
Nedense bütün gazeteciler, televizyoncular, gazeteler, televizyonlar bu olayla pek ilgilenmedi
ama Adil Serdar Saçan Bey’in bunu çok uzun bir müddet, yedi güne yakın sorguladığı ve
sonradan da yurt dışına götürüldüğü biliniyor ve bu adamın İstanbul’daki ve Türkiye’deki
hareketleri de çok değişik kulvarlarda yürümüş. Siz bu kişiyle hiç… Size de… Çünkü birçok
televizyon ve gazeteleri gezdi bu insan. Ben dahi iki kere… Benim yanıma gelmişti, biz tabii
gazete veya televizyon değildik, söylediklerimizin hiçbirisiyle pek ilgilenmediler. Siz bu
şahısla tanıştınız mı? Çünkü bunun bilgilerinin, ben çok şeyleri çok daha rahat
çözebileceğine inandığım bilgilerin o insanda olduğunu zannediyorum.
AHMET HAKAN COŞKUN – Hiç tanışmadık, hiç karşılaşmadık, hiçbir temasımız
olmadı, benim olmadı yani.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Sizin olmadı.
AHMET HAKAN COŞKUN – Benim olmadı.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Televizyon sahiplerinizin bununla teması
mümkün mü?
AHMET HAKAN COŞKUN – Onların da bir teması olmadığını düşünüyorum.
Olmamıştır.
BAŞKAN – Evet, tamam mı Feyzullah Bey? Diğer konuğumuza geçiyoruz.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Tamam, bitti efendim.
BAŞKAN – Sayın Hakan, öncelikle çok teşekkür ediyoruz, katılımınız, katkılarınız,
tüm değerlendirmeleriniz için. Bizler istifade ettik, umarım sizler de burada bulunmaktan… En
azından sorgulanmadığınız düşüncesiyle ayrılıyorsunuzdur diye ümit ediyoruz.
AHMET HAKAN COŞKUN – Hayır, tam tersi, ben de çok memnun oldum, çok güzel
sorular oldu.
Çok teşekkür ediyorum ben de. Sağ olun.
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz tekrar, katılımınız, katkılarınız, tüm
değerlendirmeleriniz için. İyi çalışmalar.
T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : (10/236)28Şub. Giriş : 17.45 Tarih : 15/10/2012 Grup : Birsen Sayfa :26
AHMET HAKAN COŞKUN – Sağ olun.
Kapanma Saati:18.30