170
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI TÜRKİYE’NİN DIŞ BORÇ YAPISI ve KAMU BORCUNUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ Yüksek Lisans Tezi Mustafa Fıstık Tez Danışmanı Prof. Dr. Oğuz Oyan Ankara-2003

T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI

TÜRKİYE’NİN DIŞ BORÇ YAPISI ve KAMU BORCUNUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ

Yüksek Lisans Tezi

Mustafa Fıstık

Tez Danışmanı Prof. Dr. Oğuz Oyan

Ankara-2003

Page 2: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

2

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ...............................................................................................................1

BÖLÜM I

KAVRAMSAL ve KURAMSAL ÇERÇEVE.....................................................3

Borçlanmaya Genel Yaklaşım.........................................................................3

Borçlanmaya İlişkin Tanımlar.........................................................................11

BÖLÜM II

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE DIŞ BORÇ KRİZİ................................15

Gelişmekte Olan Ülkelerin Borç Stokundaki Artış..........................................15

Gelişmekte Olan Ülkelerde İthal Edilen Sermayenin Özellikleri....................20

Borçlanmanın Yapısal Sebepleri...................................................................24

Borçlanmadaki Artışın Dışsal Sebepleri........................................................24

Petro-Dolarların Yeniden Kullanımı ve Bankaların Rolü................................26

Faiz Şoku ve Dolar Kurunun Etkisi................................................................30

Gelişmiş Ülkelerde Aşırı Sermaye Birikiminin Etkisi......................................32

Borçlanmadaki Artışın İçsel Sebepleri...........................................................37

BÖLÜM III

TÜRKİYE’DE DIŞ BORÇLANMA.................................................................47

3.1 Türkiye’de Dış Borç Krizi.........................................................................47

3.2 Türkiye’de 1980 sonrası Dış Borçlanma................................................. 53

Page 3: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

3

3.2.1 1980 Sonrası Dış Borç Stokundaki Gelişmeler.....................................53

3.2.2 Negatif Transferler................................................................................59

3.2.3 Dış Borç Göstergeleri...........................................................................63

a) Toplan Dış Borç / GSMH...........................................................................63

Toplam Dış Borç / İhracat..............................................................................64

Borç Servisi / İhracat......................................................................................65

Faiz Ödemeleri / İhracat................................................................................66

Dış Borç Faiz Ödemeleri / Bütçe Açığı..........................................................69

Dış Borç Faiz Ödemeleri / KKBG...................................................................70

Kısa Vadeli Dış Borç / MB Uluslararası Rezervleri........................................71

3.2.4 Dış Borçlanma-Cari İşlemler Açığı İlişkisi.............................................75

3.2.5 Özel Sektörün Dış Borçlanma Üzerindeki Etkisi...................................80

3.2.6 Dış Borç ve İç Borç Faiz Yükü Karşılaştırması.....................................97

BÖLÜM IV

KAMU BORCUNUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ............................................103

4.1 Teorik Model..........................................................................................103

4.2 Türkiye’de Kamu Borcunun Sürdürülebilirliği.........................................106

4.3 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve Kamu Borcunun

Sürdürülebilirliği...........................................................................................113

4.3.1 Birinci Senaryo....................................................................................115

4.3.2 İkinci Senaryo.....................................................................................116

4.4 Birincil Bütçe Fazlası ve Etkileri.............................................................117

Page 4: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

4

BÖLÜM V

BORÇ KRİZİNE GETİRİLEN ÇÖZÜMLER ve SONUÇ..............................133

5.1 Borç Krizine Getirilen Çözümler.............................................................133

5.2 Sonuç.....................................................................................................140

ÖZET...........................................................................................................145

ABSTRACT.................................................................................................147

KAYNAKÇA................................................................................................149

Page 5: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

5

ŞEKİL ve TABLOLARIN LİSTESİ

Tablo 1: Azgelişmiş Ülkelerin Dış Borçlarındaki Gelişmeler (1970-1982).....17

Tablo 2: Azgelişmiş Ülkelerin Dış Borçlarındaki Gelişmeler (1985-2001).....18

Tablo 3: Arjantin, Brezilya ve Meksika’nın Dış Borç Stokundaki

Gelişmeler......................................................................................................20

Tablo 4: 1970-1981 Yılları Arası Gelişmekte Olan Ülkelerin Net Sermaye

İthali Bileşenleri..............................................................................................23

Tablo 5: Ham Petrol Varil Fiyatı....................................................................27

Tablo 6: Gelişmekte Olan Ülkelerden Sermaye Kaçışı.................................39

Tablo 7: Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Girişi (1192-2004)..................45

Tablo 8: Latin Amerika Ülkelerine Net Sermaye Girişi..................................46

Tablo 9: Ekonomik Göstergeler (1973-1980)................................................49

Tablo 10: Borç Alana Göre Dış Borç Stoku ve Vade Yapısı.........................56

Şekil 1: Kamu ve Özel Sektör Dış Borçlarındaki Artış..................................57

Şekil 2: Özel Sektör Dış Borçlarıyla Kısa Vadeli Dış Borçlar Arasındaki

İlişki................................................................................................................58

Tablo 11: Negatif Transferler........................................................................62

Tablo 12: Dış Borç Göstergeleri....................................................................68

Tablo 13: Dış Borç Göstergeleri....................................................................74

Tablo 14: Cari İşlemler Açığı, Sermaye Girişi ve Dış Borç Artışı..................76

Şekil 3: Firmaların Yurtiçi-Yurt Dışı Borçlanma Maliyetleri...........................82

Tablo 15: Özel Sektör Dış Borçlanma Karlılığı.............................................83

Şekil 4: Bankaların Hazine Bonosu ve Devlet Tahvillerinden Elde Ettikleri Net

Getiri..............................................................................................................85

Page 6: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

6

Tablo 16: Bankacılık Sistemine İlişkin Çeşitli Göstergeler............................89

Şekil 5: Bankaların Merkezi İdareden Alacakları ve Kredi Hacmi.................91

Tablo 17: Reel Döviz Kuru ve Etkisi..............................................................94

Tablo 18: Dış Borç-İç Borç Faiz Yükü Karşılaştırması................................100

Şekil 6: Dış Borç-İç Borç Faiz Yükü Karşılaştırması...................................101

Tablo 19: Sürdürülebilirlik Göstergeleri.......................................................109

Şekil 7: Kamu Borcu Reel Faiz Oranı ve Büyüme......................................110

Şekil 8: Verilmesi Gereken İle Gerçekleşen Faiz Dışı Bütçe Fazlası..........111

Şekil 9: Kamunun İç ve Dış Borçlarının GSMH İçindeki Payları.................112

Tablo 20: GEGP ve Kamu Borcunun Sürdürülebilirliği...............................114

Tablo 21: Konsolide Bütçe Giderleri / GSMH..............................................119

Tablo 22: Konsolide Bütçe Giderlerinin Payı..............................................120

Tablo 23: Konsolide Bütçenin Reel ve Transfer Harcamalarında Ağırlık

Kayması.......................................................................................................127

Tablo 24: Konsolide Bütçeye İlişkin Çeşitli Göstergeler..............................131

Page 7: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

7

GİRİŞ

1982 yılında Meksika’nın borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmesiyle ortaya

çıkan ve uluslararası finans piyasalarında büyük sarsıntılara yol açan borç

krizi, azgelişmiş ülke ekonomileri açısından yarattığı uzun vadeli olumsuz

sonuçlar ve finans piyasalarında oluşan hassas dengeler nedeniyle önemini

hala koruyan bir sorundur.

Konu, Türkiye açısında da büyük bir önem arz etmektedir. Türkiye’nin IMF ile

imzaladığı Stand-by anlaşması çerçevesinde uygulamaya koyduğu Güçlü

Ekonomiye Geçiş Programının en önemli hedeflerinden biri, kamu borcunu

sürdürülebilir kılmaktır. Ayrıca, finansal piyasalardaki serbestleşmeyle dış

borçlanma ve krizler arasında da önemli bir ilişki olduğu söylenebilir.

Türkiye’de 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte

özel kesim dış borçları hızla artmıştır. Özellikle 1995 sonrası özel sektörün

dışarıdan borçlanarak içeride devlet iç borçlanma senetleri satın alması,

kamu iç borçlanması ile özel sektör dış borçlanması arasında güçlü bir ilişki

doğurmuştur. Bu durum, özellikle bankacılık sektöründe kırılgan bir yapının

oluşmasını ve finansal krizlerin doğmasını tetiklemiştir.

Bu çalışma beş bölümden oluşmuştur.

Birinci bölümde, kavramsal ve kuramsal çerçeve ele alınacaktır.

Borçlanmaya genel yaklaşım ve borçlanmaya ilişkin tanımlar verilecektir.

Page 8: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

8

İkinci bölümde, gelişmekte olan ülkelerin dış borç krizi irdelenecektir. Burada,

borçluluğun miktarı, verilen kredi türleri, borçlanmanın sebepleri üzerinde

durulacaktır.

Üçüncü bölümde, Türkiye’de dış borçlanma konusu ele alınacaktır.

Türkiye’de dış borç krizi, 1980 sonrası dış borç stokundaki gelişmeler, negatif

transferler, dış borç göstergeleri, dış borçlanma-cari işlemler açığı ilişkisi,

özel sektörün dış borçlanma üzerindeki etkisi ve dış borç iç borç faiz yükü

karşılaştırması incelenecektir.

Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde kamu borcunun sürdürülebilir

olup olmadığı incelenerek, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı hedeflerinin

gerçekleştirilebilirliği test edilecektir. Ayrıca, kamu borcunun sürdürülebilmesi

için verilmeye çalışılan birincil bütçe fazlasının bütçenin diğer kalemleri

üzerindeki etkisi de irdelenecektir.

Beşinci bölümde, borç krizine getirilen çözüm önerileri üzerinde durularak,

çalışma kısaca özetlenmeye çalışılacaktır.

Page 9: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

9

BÖLÜM I

KAVRAMSAL ve KURAMSAL ÇERÇEVE

1.1 Borçlanmaya Genel Yaklaşım

Avrupalı alacaklı ülkeler1 ile o zamanki sermaye ithalatçısı ülkeler2 arasındaki

sermaye hareketleri 19.yüzyılda başlamış ve özellikle 20.yüzyılın başlarında

artmıştır. Uluslararası sermaye piyasalarından borçlanmalar ve doğrudan

yatırımlar ilk olarak altyapı yatırımlarını finanse etmek ve hammadde

kaynaklarını işlenecek hale getirmek için kullanılmaktaydı. Bu dönemde,

dünya ticareti hızla artıyordu, borçlu ülkelerin nüfus yoğunluğu azdı ve borçlu

ülkelerin hammadde zenginliklerini ihraç etme imkanları vardı. İlk olarak iki

dünya savaşı arasında, dünya ekonomisi krizi ve bundan dolayı ortaya çıkan

uluslararası hammadde pazarının daralmasıyla birlikte hammadde ihracatçısı

ülkeler genel bir ödemeler sorunuyla karşılaştılar. Uluslararası sermaye

piyasaları da, geniş ölçüde kendi fonksiyonlarını yerine getirme yeteneğini

kaybetti (Büttner, 1990:274). Bu doğrultuda, borçlanmanın ele alınış

biçiminde de sürekli değişmeler meydana gelmiştir.

1 Özellikle; İngiltere ve Almanya 2 Güney Amerika, Avusturya, Yenizellanda, Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki koloni ülkeleri.

Page 10: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

10

19. yüzyılda devletin küçültülmesi taraftarı olan klasik iktisatçılar3, kamu

harcamalarının temelde verimsiz olduğunu ve yapılan zorunlu kamu

harcamalarının vergi ile finanse edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bütçe

denk olmalı, kamu gelirleri kadar harcama yapılmalı ve bunun sonucu özel

tasarruflar özel yatırımlara aktarılarak ekonomide etkinliğin sağlanacağı,

savaş ve benzeri gibi önceden kestirilemeyen ve zorunlu haller dışında

devletin borçlanmaya baş vurmaması gerektiği savunulmuştur. İlk olarak Carl

Dietzel ve Adolph Wagner, kamu hizmetlerine olan talebin devamlı bir artış

içinde olduğunu, bu nedenle de kamu harcamalarının sürekli yükseleceğini

belitmişler ve düzenli kamu harcamalarının (personel giderleri gibi) düzenli

gelirle (her şeyden önce vergilerle), buna karşın düzensiz harcamaların

(özellikle yatırım amaçlı olanlar; cadde, okul yapımı gibi) borçlanmayla

finanse edilebileceğini belirtmişlerdir ( Czada, 1987:348-349).

1930’lu yıllardaki ekonomik buhranla birlikte, devlet sadece kamusal düzeni

sağlamayı değil, aynı zamanda büyüme ve istihdamı sağlamayı da

amaçlamıştır. Bu durumda kamu borçlanmasının yeni bir görevi ortaya

çıkmıştır: Krizin sebeplerinden olan özel talep yetersizliğini kamu harcamaları

yoluyla gidermek. Vergiyle finansman özel talebi kısacağından

önerilmemekte, bunun yerine kullanılmayan tasarrufların krediye

dönüştürmesi veya Merkez Bankasından kredi kullanılması önerilmektedir.

3David Hume, Adam Smith ve Ricardo gibi ünlü klasikler devletin borçlanmasına karşıydı. Onlara göre bireylerin borçlanmalarından doğacak tehlike devlet için de geçerliydi (İnce, 2001:4).

Page 11: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

11

Devlet, eksik istihdam durumunda, eğer büyümeyi sürdürecekse, net-

borçlanma yapması gerekir görüşü hakim olmuştur (Czada, 1987:355).

Keynesçil modelde, gelir vergilerinde bir indirim ve bütçe açığının halka

satılan tahvillerle finansmanı; devlet tahvillerini tutan bireylerin bunları

servetlerinin bir parçası gibi gördüklerinde, devlet tahvilleri stoku yükseldiği

zaman bu tahvilleri ellerinde bulunduran bireylerin serveti yükseleceği için

toplam talep de yükselecektir (Dornbusch; Fischer, 1998:597). Keynes

yaklaşımı, borçlara ait klasik inançları yıktı. Genel sözcülüğünü Lerner’in

yaptığı bu görüş, borçların finansman yükünü gelecek nesillere aktaracağı

fikrini reddetmektedir. Lerner’e göre borçlanma yoluyla da olsa, bir ünite

kamu harcaması yapıldığında ekonomide reel bir daralma kaçınılmaz olarak

meydana gelecektir. Bu nedenle, borçla finanse edilen kamu harcaması da

vergi benzeri biçimde yapıldığı dönemde ekonomiye yük yıkmaktadır. Borcun

itfası döneminde ise, toplumun bir bölümünden vergi alınmakta, diğer

bölümüne ise ödeme yapılmaktadır. İtfa döneminde toplum-içi bir transfer

gerçekleşmektedir (Önder; Kirmanoğlu; Kartallı, 1995:40). Dış borçlar ise,

özel borç ilişkilerine benzer ve dikkatli olunmadığı taktirde toplumun bir bütün

olarak yoksullaşmasına neden olacağı savunulmuştur. E. Domar’a göre de,

dış borç milli gelirde artış sağladığı sürece, kaynak transferi ve borç artışı

önemli bulunmamaktadır (Bülbül, 2002:123; Erpul, 1987:16-17).

Page 12: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

12

Modern maliyenin savunucularından olan Jan Timbergen‘in borçlanmanın

nedenleri olarak dış borçlara atfen yaptığı sıralamada ekonomik nedenlerin

ağırlıkta olduğu görülmektedir. Bunlar; milli geliri artırmak, istihdamı

genişletmek, ödemeler dengesindeki dengeyi sürdürmek, fiyat istikrarını

devam ettirmek, gelir dağılımını yeniden düzenlemek, dengeli bölgesel

gelişmeyi sağlamak olarak sıralanmıştır (Evgin,1996:71-72).

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kalkınma sorunu gündeme gelmiş, kalkınma

iktisadı gelişmiş, teorik kalkınma modellerinin oluşturulması ve az gelişmiş

ülkelerin büyük bölümünün piyasa ekonomisi çerçevesinde yol gösterici plan

stratejisini benimseyip uygulamaya koymalarına koşut olarak dış

borçlanmanın ele alınış biçimi de değişmiştir. Daha savaş yıllarında temelleri

atılan yeni uluslararası işbölümü, dünya ekonomisindeki yeni yapılanmalara

uygun kurumsal yenilikler, örneğin IMF ve Dünya Bankası grubunun

oluşturulması, dış borcun yeni yorumunda belirleyici etkenler arasında yer

almaktadır. Bu bağlamda dış borç “kalkınma için uluslararası yardım”

sorunsalı çerçevesine sokulmuş, yani dış borç kalkınma teorisine dahil

edilmiştir (Sönmez, 1998:529-530). Kalkınma teorilerinde, mali ve reel

kaynak transferi, geri kalmışlığı aşmanın stratejik bir enstrümanı olarak

görülüyordu çünkü sermaye yetersizliği altyapı ve sanayi sektöründe yetersiz

kalkınmanın temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, dış borçlanma üç amaca

hizmet etmektedir; (i) yurtiçi tasarruflarını artırmak, (ii) kalkınmak için zorunlu

Page 13: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

13

olan sermaye malı ithalini finanse etmek ve (iii) kar biçiminde dışarıya

aktarılan artığı sağlamaktır4 (Büttner, 1984:146; Santos, 1975:41-4).

Kalkınma modelleri çerçevesinde önerilen büyüme stratejileri, ödemeler

bilançosu dengesi ile ilişkili olarak, ithal ikamesiyle büyüme ve ihracata

yönelik büyüme olarak sınıflandırılabilir. Her iki büyüme stratejisi de,

uygulandığı az gelişmiş ülkelerde, ödemeler bilançosu dengesizliklerine ve

yoğun borçlanmaya yol açmıştır5. Teknolojinin ve sermaye mallarının

üretilmediği az gelişmiş ülkelerin sanayileşmeleri ancak bu malların ithali ile

mümkündür. Teknoloji ve sermaye malı ithalinin zorunluluğu, ihracatın yeterli

olmadığı durumlarda borçlanma eğilimi yaratmaktadır. Yatırım, yabancı bir

firma tarafından yapıldığı zaman sermaye yetersizliği bir ölçüde

giderilmektedir. Ancak, bu firmalar, çoğunlukla kendi ülkelerindeki bir kardeş

şirketle çalıştıklarından, ithalatı pahalılaştırırlar. Ayrıca, yabancı şirketlerin kar

transferleri de ödemeler dengesi açığını büyütmekte ve borçlanma

gereksinimini artırmaktadır (Balkan, 1994:90-94).

4 Gelişmekte olan ülkelerde kişi başına düşen gelirin düşük olması nedeniyle, marjinal tasarruf eğilimine bağlı olarak artan gelirden tasarrufa ayrılan kısım düşük olmaktadır. Bu nedenle, özel tasarrufların gelişmenin hızlanmasını belirleyecek büyüklüklerde gelişip yatırıma dönüşmesi gerçekleşememektedir. Gerçekleştirilen özel tasarrufların büyük bir kısmı da sürekli artan nüfus tarafından massedilmektedir. Ayrıca, gelişmekte olan ülkeler, genellikle döviz gelirleri döviz giderlerinden az yani ihracatı ithalatından küçük olan ülkelerdir (Zıllıoğlu, 1984:5-7). 5 Brezilya ve Meksika gibi ülkeler ithal ikameci, Güney Kore ihracata dayalı büyüme modelleri benimsedikleri halde, her üç ülkede de borçlanma eğilimi giderek artmıştır (Başkaya, 1986:29).

Page 14: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

14

Neo-klasik teorinin önde gelen savunucusu J. Buchanan’a göre, kamu

borçları, gelecek nesillere yük aktaran ve bu nedenle sermaye birikimini

tahrip eden bir süreçtir. Borçlanmanın reel yönünün önemli olduğu

vurgulanmaktadır. Devlet borçlarının faiz ve anapara ödemeleri şeklinde

ortaya çıkan parasal yükü çok önemli değildir. Önemli olan bu borçların

ödenmesi için alınan vergilerin yol açtığı üretim azalmaları nedeniyle

toplumun uğradığı refah kaybıdır; yani devlet borçlarının reel yükü toplum

refahında görülen azalmadır (Erpul, 1987:18; Önder; Kirmanoğlu;

Kartallı1995:41).

Özellikle 1980 sonrası, finansal serbestleşme doğrultusunda, sermaye

hareketlerinin serbestleşmesi uluslararası mali piyasalarda, gelişmiş ülkeler

arasında ve gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru sermaye

hareketleri yoğunlaşmıştır. Sürecin dinamikleri içinde, kreditörlerin ve

borçlanıcıların ihtiyaçlarına göre karmaşık finansman ve borçlanma araçları

yaratılmıştır. Bu araçlar içinde en yaygın olanı, hükümetler ya da özel

sektörce ihraç edilen tahviller olmuştur. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin

hükümetleri yerine özel sektör banka ve şirketlerine sağlanan kısa vadeli

krediler de önemli artışlar meydana geldi (Şenel, 2002:70). Dolayısıyla,

finansal serbestleşmeyle birlikte borçlanma araçları ve yapısında önemli

değişiklikler meydana gelmiştir.

Finansal yapıda serbestleşme; iç ve dış finansal serbestleşme olmak üzere

iki boyutta ele alınmaktadır. İç finansal serbestleşme; bir ekonomide yurtiçi

Page 15: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

15

para cinsinden borç-alacak ilişkileri ile varlık tutma kararlarına ilişkin

kurumsal yapıda, fiyat ve miktar kısıtlamalarının kaldırılması veya

yumuşatılması işlemidir. Dış finansal serbestleşme ise, gerek yerleşiklerin

kendi aralarında, gerekse de yerleşiklerle yerleşik olmayanlar arasındaki

döviz cinsinden borç-alacak ilişkilerine ve varlık tutma kararlarına ilişkin

kurumsal yapıda fiyat ve miktar kısıtlarının kaldırılması veya

yumuşatılmasıdır (Önder; Türel; Ekinci; Somel, 1993:187).

Yabancı sermaye girişinin önemli bir kısmı dolaysız ve dolaylı olarak dış borç

yaratmakta ve özellikle de, özel kesimin dış borçluluğunda önemli bir artış

meydana getirmektedir. Cari işlemler açığı yabancı sermaye girişi ve

rezervler kullanılarak kapatılabilir. Sermaye girişi doğrudan yabancı yatırım,

portföy yatırım ile kısa ve orta-uzun vadeli dış krediden oluşmaktadır.

Sermaye girişinin dış borç yaratmayan kalemleri bir ölçüde doğrudan yabancı

yatırım ile portföy yatırımın borsaya giren kısmından oluşmaktadır (Sönmez,

2001:42). Son on yılda gelişmekte olan ülkelere gelen sermayenin hem

miktarı ve hem de yapısı değişmiştir. Gelişmekte olan ülkelere gelen

sermaye içinde, portföy yatırımlarının payı hızla artmıştır. Çoğunlukla kısa

vadeli kağıtlara yapılan özel sermaye yatırımlarının, gelişmekte olan ülkelere

yapılan toplam yabancı sermaye yatırımları içindeki payı 1970’de sıfır,

1980’de % 3, 1987’de -% 3’ken, 1990’ların ortasında bu oran %42’ye

ulaşmıştır (Buğra, 2001:48). 1990 sonrası, beklentilerin aksine, gelişmekte

olan ülkelere yapılan doğrudan yabancı yatırımlar azalmıştır. 1993-1997

döneminde gelişmekte olan ülkelere akan sermaye 150 ile 190 milyar dolar

Page 16: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

16

arasında iken 1998 yılında 99 milyar dolara ve 2000 yılında da 64 milyar

dolara gerilemiştir. Sermaye giriş ve çıkışındaki bu dengesizlik, gelişmekte

olan ülkelerin ekonomik istikrarlarını tehdit etmekte ve krizlere yol açmaktadır

(Messner, 2001).

Uluslararası sermaye akımlarının önemli bir bölümü uzun dönemli yatırım

olanaklarından çok, kısa dönemli kazanç olanaklarından etkilenir. Bu

nedenle, yapısal ve kurumsal zayıflıklar taşıyan ekonomik ve siyasi

istikrarsızlık içinde olan gelişmekte olan ülkeler için uluslararası finans

piyasaları ile entegrasyon daha büyük riskler taşır. Sermaye akımlarını

etkileyecek imkanları sınırlı olmasına karşın ekonomik istikrarsızlıkları

nedeniyle, kısa dönemli sermaye hareketlerine hızlı kar olanakları

sağlamaları nedeniyle, bu ülkelere yönelen kısa dönemli spekülatif sermaye

akımları daha çoktur. Sermaye girişleri, birkaç unsura bağlı olarak krize yol

açmaktadır. İlk olarak, sermaye girişleri ulusal paranın değerinde bir artışa

sebep oluyor, dolayısıyla ihracatı caydırıp ithalatı teşvik eden bir etki

yaratıyor ve cari işlemler açıklarının büyümesine yol açıyor. İkincisi, son

derece hareketli bir yapıya sahip olan bu tür sermaye, ülkeye geldiği gibi ani

bir biçimde terk edebiliyor ve cari işlemler açıklarının uyandırdığı endişenin

de çoğu zaman önemli bir rol oynadığı bu sermaye çıkışı durumunda, kriz

kendini ani bir devalüasyonla gösteriyor. Üçüncü unsur, sermaye girişlerinin

çoğu zaman zayıf bir yapıya sahip olan finans sektörü üzerine bindirdiği

yüktür. Gelişmekte olan ekonomilerin iyi denetlenmeyen ve yetersiz

sermayeyle çalışan bankalarının, böyle bir yük altında finansal aracılık

Page 17: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

17

hizmetlerini yerine getirmeleri fevkalade güç olduğu için, en ufak bir dış

etkinin önce finans sistemini sonra da ekonominin tamamını krize

sürüklenmektedir (Akyüz, 1995:14; Akyüz; Boratav, 2002:15; Buğra,

2001:48). Dolayısıyla, finansal serbestleşme sonucu ülkeye giren kısa vadeli

sermaye hem dış borcu (özellikle de özel kesimin dış borcunu artırmaktadır)

artırmakta hem de, yapısı itibarı ile krize neden olabilmektedir.

1.2 Borçlanmaya İlişkin Tanımlar

Dış borçlanma sermaye birikiminin yetersiz olması, kalkınmanın finansmanı,

yurtdışına teknoloji ya da hammadde bağımlılığı, ödemeler dengesi açıkları,

kamu açıkları, vadesi gelmiş borçlara finansman sağlamak gibi ekonomik

nedenlerden, ayrıca, coğrafi şartların olumsuzluğu, askeri harcamaların

yüksekliği, hızlı nüfus artışı gibi siyasal ve sosyal nedenlerden de

kaynaklanabilir (Cangöz, 1996:1; Evgin, 1996:15).

Bir ülkede yerleşik kişi ve kuruluşların, ülke dışındaki kişi veya kuruluşlardan

sağladıkları ve belli bir vade sonunda geri ödenmesi gereken parasal

kaynaklar dış borç olarak tanımlanmaktadır. Dış borçlar, yaygın olarak;

vadesine, borçlulara ve alacaklılara göre sınıflandırılmaktadır. Dış borçlar,

vadesine göre, kısa vadeli dış borçlar ve orta-uzun vadeli dış borçlar

şeklinde; borçlulara göre, kamu sektörü dış borçları ve özel sektör dış

borçları şeklinde; alacaklılara göre ise, ikili anlaşmalarla hükümetlerden,

uluslararası kuruluşlardan ve uluslararası para piyasasından sağlanan

Page 18: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

18

borçlar olarak sınıflandırılmaktadır (Pazarcık; Ünsal; Nakipoğlu 1989:37;

Erdoğan; Cengiz, 2002: 108).

Kısa vadeli dış borçlar, uluslararası ticarette, mal alış verişlerinde, ödeme

sorunlarının ortadan kaldırılması ve uluslararası likidite yaratılması amacıyla

sağlanan borçlar genelde kısa vadeli dış borçlar kapsamındadır. Ticari

bankalar, özel ve kamu kuruluşları ile Merkez Bankası’nın borçlarını

kapsamaktadır. Uluslararası faiz ve döviz kuru farklılıklarından yararlanmak

için ülkeye giren kısa vadeli sermaye akımları da kısa vadeli dış borç

yaratmaktadır. Bu tip kredilerin toplam içindeki oranlarında meydana gelen

artış, dış borç ödeme güçlüğü ile karşılaşıla bilineceğinin bir göstergesi

olarak kabul edilmektedir. Orta ve uzun vadeli dış borçlar ise, hükümetten

hükümete açılan program ve proje kredileri, uluslararası mali kuruluşların

verdikleri kalkınma kredileri ve konsorsiyum kanalıyla yapılan yardımlardan

oluşmaktadır (Karluk, 1994:326; Merkez Bankası, 1994:47). Kısa vadeli dış

borçlar ile uzun vadeli dış borçlar arasında da önemli bir ilişki vardır: Uzun

vadeli borçların faiz ve anaparalarının zamanında ödenmemesi durumunda,

kısa vadeli borçlanma artmakta ve bu durum borç faizlerinin yükselmesi ve

ortalama ödeme süresinin kısalması gibi olumsuz gelişmelere yol açmaktadır

(Kepenek; Yentürk, 1995:160).

Alacaklara göre yapılan sınıflandırmada yer alan ikili anlaşmalarla

hükümetlerden alınan krediler; kredi talebinde bulunan ülke ile kredi veren

ülkenin aralarında yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde sağlanan fonlardır.

Page 19: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

19

Krediler, krediyi veren ülkenin para birimleri üzerinden sağlanır. Genellikle

uzun vadeli, ödemesiz devreli ve düşük faizli kredilerdir. Uluslararası

kuruluşlardan sağlanan krediler; Uluslararası Kalkınma Teşkilatı (AID),

Dünya Bankası, Uluslararası Finans Kurumu (IFC), İhracat ve İthalat Bankası

(EXIMBANK), Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Avrupa Yatırım Bankası,

İslam Kalkınma Bankası gibi kuruluşlardan sağlanan kredilerden

oluşmaktadır. Bu kuruluşların verdikleri krediler genellikle uzun vadeli, düşük

faizli kalkınma kredileridir. Uluslararası para piyasasından sağlanan krediler

ise; kullanımları tamamen ticari esaslara dayanan kredilerdir. Dolayısıyla

vadeleri, diğer kredi çeşitlerine göre genellikle daha kısa ve faiz oranları da

daha yüksektir ve uluslararası para piyasalarından borçlanmanın toplam

borçlanma içindeki payının artması olumsuz bir gelişme olarak kabul

edilmektedir (Karluk, 1994:329; Pazarcık; Ünsal; Nakipoğlu 1989:16-17).

Kamu borçları, merkezi ve yerel yönetimlerce yapılan borçlanmalardır. Kamu

kesimi borçları içinde konsolide bütçe (Hazine borçları) ve bütçe dışı kamu

sektörü borçları (Merkez Bankasının borçları) önemli bir yer tutar. Ayrıca, KİT

ve Fonların borçları da kamu borçları içinde yer alır. Özel kesimin borçları

ise, özellikle yabancı ticari bankalardan, finans kuruluşlarından ve

firmalardan sağlanan kredilerden oluşur. Kamu kesimi borçları daha çok orta

ve uzun vadeli iken, özel kesim borçları büyük ölçüde kısa vadeli borçlardır

(İnce, 2001:156-157).

Page 20: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

20

Kamu borçlanmaya, harcamaları olağan gelirleri olan vergi ve diğer gelirleri aştığı zaman başvurur6. Borçlanma,

yurtiçi tasarruflarından (iç borçlanma), Merkez Bankası kredilerinden (Kısa Vadeli Avans kullanımı) ve yurt dışından

(dış borçlanma) yapılır. Kural olarak, MB’den alınan geçici krediler hariç tutulduğunda, kamu sermaye piyasasındaki

özel yatırımcıdan ve de bankalardan borçlanır. Kamu borcu, vergilerin aksine, gönüllü olarak kredi vermeye dayanır

ve borç verene karşılığında güvenceye alınmış ve önceden belirlenmiş belli bir vade sonunda faiz ödemeyi ve

gerektiğinde faiz ile birlikte anaparayı da ödemeyi taahhüt eder (Czada, 1987:347).

6 Kamu kesimi açıkları bir tür akım kavramı olduğu halde, kamu borçları bir stok kavramı ifade etmektedir. Bir zaman kesitindeki kamu borçları, o kesite gelinceye kadar ki dönemlerde oluşmuş kamu kesimi açıklarının birikmiş bir stok ifadesidir.

Page 21: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

21

BÖLÜM II

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE DIŞ BORÇ KRİZİ

2.1 Gelişmekte Olan Ülkelerin Borç Stokundaki Artış

İçsel ve dışsal sebeplerin yanında, borç servisinin (anapara ve faiz

ödemeleri) döviz ile yapılıyor olması borçlu ülkeler için büyük sorunlar

doğurmuştur. Çünkü, gelişmekte olan borçlu ülkeler borç servislerini

gerçekleştirmek için ihracat gelirlerini artırmaları gerekmektedir. Fakat borçlu

ülkelerde ihracat gelirleri ithalat giderlerinin gerisinde kalmış ve bundan

dolayı da borçlu ülkeler borç servislerini yerine getirebilmek için yeniden

borçlanmak zorunda kalmışlardır. Bundan dolayı da, gelişmekte olan

ülkelerde borç stoku sürekli artış göstermiştir (Yenal, 1987;423).

Tablo 1’de gelişmekte olan ülkelerin dış borçlarının, 1970-1982 arasındaki

gelişimi verilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin 1970 yılındaki dış borçları 62,5

milyar dolar iken, 1973 yılında 102,4 milyar dolara yükselmiş, 1979 yılında

453,8 milyar dolara ve 1982 yılında da 743,5 milyar dolara yükselmiştir. 1973

yılındaki petrol fiyatlarındaki yükselmeyle başlayan borçlanmadaki artış, 1982

yılına gelindiğinde, 1973 yılındaki borcun 7,3 katına çıkmıştır. Özel

kaynaklardan alınan borçlardaki artış daha çarpıcıdır; 1970 yılında 13,7

milyar dolar olan dış borçlar 1982 yılında 18,7 katına çıkarak 256,3 milyar

Page 22: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

22

dolar olmuştur. Ayrıca garantisiz özel krediler de hızlı artışlar meydana

gelmiştir. 1970 yılında 15,6 milyar dolar olan garantisiz özel krediler 1982

yılında 6,2 katına çıkarak 96,3 milyar dolar olmuştur. Önemli bir husus da;

kısa vadeli borçlanmada görülen artıştır. 1970-1974 yılları arasında kısa

vadeli borçlanma yapılmamışken, 1982 yılında kısa vadeli borçların toplam

borçlar içindeki payı %22,4’e yükselmiştir.

Tablo 2’de azgelişmiş ülkelerin 1985-2001 yılları arasında dış borçlarında

meydana gelen gelişmeler verilmiştir. Azgelişmiş ülkelerin 1985 yılında 941,9

milyar dolar olan dış borçları 1999 yılında 2427 milyar dolara yükselmiştir.

2001 yılında ise kısmen azalarak 2332,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Kısa dönemli borçlanmanın toplam borçlanma içindeki payı 1982 yılında

%22,4 iken 1985 yılında %13,8’e gerilemiş, 1996 yılında %18,7’e yükselmiş

ve 2001 yılında da%15 seviyesine gerilemiştir. Kamu ve kamu garantili dış

borçlar 1985 yılında 719,1 milyar dolar iken 2001 yılında 1469,7 milyar dolara

yükselmiştir. Özel sektörün dış borçlarındaki artış daha hızlı olmuştur. Özel

sektör dış borçlarının toplam borçlanma içindeki payı 1985 yılında %23,7

iken 2001 yılında bu oran %37’ye yükselmiştir. Azgelişmiş ülkelerin resmi

kaynaklardan aldıkları borçlar 1985 yılında 341,1 milyar dolardan 2001

yılında 866,7 milyar dolara yükselmiştir. Özel kaynaklardan alınan borçların

toplam borçlar içindeki payı 1985 yılında %63,8 iken 1990 yılında

%55,5’gerilemiştir. Bu oran sonraki yıllarda artmış ve 2001 yılında da %62,8

olarak gerçekleşmiştir.

Page 23: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

23

Page 24: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde
Page 25: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

25

Tablo 1: Azgelişmiş Ülkelerin Dış Borçlarındaki Gelişmeler (Milyar Dolar) 1970 1971 1972 1973 1974 1975 1976 1977 1978 1979 1980 1981 1982

Toplam Dış Borçlar 62,5 72,7 85,3 102,4 128,2 157,5 193,2 296,2 375,7 453,8 561,4 656,5 743,51. Uzun Dönemli Borçlar 61,7 71,8 84,1 101 125,5 150,7 183,4 227,7 292,4 354,1 420,3 487,7 552,8A. HAGK 46 54 63,2 77,5 95,9 116,9 145,7 184,2 241,2 294,2 350,2 397,3 456,6a.Resmi Kaynaklardan 32,3 37,6 42,5 49,3 57,9 67,8 78,7 94,8 114,7 131,8 157,5 179,2 200,3b. Özel Kaynaklardan 13,7 16,4 20,6 28,1 38 49,1 67 89,3 126,5 162,4 192,7 218,1 256,3B. GZÖK 15,6 17,8 20,9 23,5 29,6 33,7 37,6 43,5 51,2 59,8 70,1 90,4 96,32. IMF Kredileri 0,7 0,8 1,2 1,3 2,6 4,3 7 7,1 7,9 9,3 12,4 18,4 23,93. Kısa Dönemli Borçlar 0 0 0,1 0,1 0,1 2,5 2,8 61,4 75,3 90,4 128,7 150,5 166,7Kaynak: Balkan, 1994:142 Kısaltmalar: HAGK= Hükümetlerce Alınan veya Garantilenen Krediler GZÖK= Garantisiz Krediler

Page 26: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

26

Tablo 2: Azgelişmiş Ülkelerin Dış Borçlarındaki Gelişmeler (Milyar Dolar)

1985 1990 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001

Toplam Dış Borçlar 941,9 1242,2 2065,6 2126,0 2188,8 2395,2 2427,0 2363,6 2332,1Orta ve Uzun Dönemli Borçlar 812,2 1057,2 1688,7 1727,9 1782,4 2023,8 2072,1 2026,8 1983,1Kısa Dönemli Borçlar 129,7 185,0 376,9 398,1 406,4 371,4 354,9 336,8 349,0Kısa Dönemli Borçlar (%) 13,8 15,0 18,3 18,7 18,6 15,5 14,6 14,2 15,0

Borçluya Göre Dış Borç Stoku

Kamu ve Kamu Garantili Borçlar 719,1 992,5 1469,2 1452,6 1433,6 1529,4 1542,3 1492,2 1469,7Özel Sektör Dış Borçları 222,8 249,7 596,4 673,4 755,2 865,8 884,7 871,4 862,4Özel Sektör Dış Borçları (%) 23,7 20,1 28,9 31,7 34,5 36,1 36,5 36,9 37,0

Alacaklıya Göre Dış Borç Stoku

Resmi Kaynaklardan Alınan Borçlar 341,1 553,0 919,3 885,3 842,9 906,1 922,2 880,3 866,7Özel Kaynaklardan Alınan Borçlar 600,8 689,2 1146,3 1240,7 1346,1 1489,5 1504,8 1482,3 1465,4Özel Kaynaklardan Alınan Borçlar (%) 63,8 55,5 55,5 58,4 61,5 62,2 62,0 62,7 62,8Kaynak: World Bank

Page 27: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

27

Tablo 3’de ise, Arjantin, Brezilya ve Meksika’nın dış borç stokundaki

gelişmeler verilmiştir.

Arjantin’in, 1970 yılında 5,2 milyar dolar olan dış borcu 1980 yılında 5,2

katına çıkarak 27,2 milyar dolar olmuş 1982 yılında ise, 1980 yılındaki borcun

1,6 katına yükselmiş ve 43,6 milyar dolar olmuştur. 1995 yılında 98,8 milyar

dolara ve 2000 yılında da 145,9 milyar dolara yükselmiştir. 2001 yılında ise

136,7 milyar dolara gerilemiştir.

Brezilya’nın, 1970 yılındaki borcu 5,1 milyar dolar iken 1980 yılında 13,9

katına çıkarak 70,8 milyar dolar olmuştur. 1982 yılında 90,2 milyar

yükselmiştir. Brezilya’nın dış borcu 1995 yılında 160,5 milyar dolara ve 1999

yılında ise 243,7 milyar dolara yükselmiş, 2001 yılında da 226,4 milyar dolara

gerilemiştir.

Meksika’nın dış borcu ise, 1970 yılında 6 milyar dolar iken 1980 yılında 9,6

katına çıkarak 57,4 milyar dolar olmuş, 1982 yılında 86 milyar dolara

yükselmiştir. 1995 yılında 166,6 milyar dolara yükselmiş ve sonraki yıllarda

azalma göstererek 2001 yılında da 158,3 milyar dolar olmuştur.

Page 28: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

28

Tablo 3: Arjantin, Brezilya ve Meksika’nın Dış Borç Stokundaki Gelişmeler

(Milyar Dolar)

Arjantin Brezilya Meksika

1970 5,2 5,1 6,0

1980 27,2 70,8 57,4

1982 43,6 90,2 86,0

1985 48,4 106,9 97,4

1995 98,8 160,5 166,6

1996 111,4 181,3 157,5

1997 128,4 198,0 148,7

1998 141,5 241,0 159,9

1999 145,3 243,7 167,3

2000 145,9 238,8 158,5

2001 136,7 226,4 158,3

Kaynak: World Bank

2.2 Gelişmekte Olan Ülkelerde İthal Edilen Sermayenin Özellikleri

1950’li ve 1960’lı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde cari işlemler açığı, her

şeyden önce resmi yardımlar, kalkınma kredileri ve doğrudan yatırımlarla

finanse ediliyordu. 1960’ların ortalarında resmi kredilerin, batılı gelişmiş

ülkelerden gelen net sermaye ithali içindeki payı %60, dolaysız yatırımların

payı ise %20 civarındaydı. 1960’lı yılların ikinci yarısından başlayarak

Page 29: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

29

doğrudan yatırımların göreli önemi azaldı ve orta-uzun dönemli banka

kredilerinin önemi artı (Büttner, 1984:139).

Tablo 4’de gelişmekte olan ülkelerin 1970-1981 yılları arasındaki net

sermaye ithalinin bileşenleri yüzde olarak verilmiştir. 1970 yılında gelişmekte

olan ülkelerin resmi kuruluşlardan aldıkları kalkınma amaçlı yardımların

toplam sermaye ithali içindeki payı %42,5 iken 1981 yılında %34,1’e

gerilemiştir. Resmi kalkınma yardımlarındaki azalmanın en büyük kısmı

OECD ülkelerinden alınan yardımların azalmasından kaynaklıdır. OECD’den

alınan yardımların payı 1970 yılında %29,8 iken 1977 ve 1978 yıllarında

15,8’e gerilemiş ve 1981 yılında da %17,6 olmuştur. OPEC ülkelerinden

alınan yardımlar ise artmıştır. OPEC’den alınan yardımların payı 1970 yılında

%2 iken 1974 yılında %11,5’e yükselmiş sonraki yıllarda ortalama %8

civarında kalmış ve 1981 yılında da %6,6 olarak gerçekleşmiştir.

İmtiyazsız sermaye girişlerinin payı artış eğiliminde olmuştur. İmtiyazsız

sermaye girişindeki en önemli değişiklik; doğrudan yatırımlar ve bankacılık

sektöründen yapılan borçlanma kalemlerinde olmuştur. Doğrudan yatırımlar

azalmıştır. 1970 yılında doğrudan yatırımların payı %19,4 iken 1974’de bu

oran %5,2’ye kadar gerilemiş, 1975 yılında %21,2’ye yükselmiş ama sonraki

yıllarda azalmaya devam etmiştir. 1980 yılında %10,8 ve 1981 yılında da

14,1 olarak gerçekleşmiştir. Bankacılık sektöründen alınan borçlar ise

artmıştır. 1970 yılında bankacılık sektörünün payı %15,8 iken 1973 yılında

Page 30: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

30

%30,1’e yükselmiş, 1977-78 yıllarında %27,5, 1981 yılında da %24 olarak

gerçekleşmiştir.

Page 31: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

31

Tablo 4: 1970-1981 Yılları Arası Gelişmekte Olan Ülkelerin Net Sermaye İthali Bileşenleri (%) 1970 1971 1972 1973 1974 1975 1976 1977 1978 1979 1980 1981

Resmi Kalkınma

Yardımları 42,5 44,2 43,1 38,6 45,5 36,9 33,8 31,9 32,7 35,8 38 34,1a) OECD 29,8 29,9 26,4 22 22,8 18,3 16,3 15,8 15,8 18,6 18,8 17,6b) OPEC 2 2,1 2,8 6,3 11,5 10,4 8,9 8,3 8,3 7,7 8,6 6,6c)Diğer 10,7 12,2 13,9 10,3 11,2 8,2 8,6 7,8 8,6 9,5 10,6 9,9

İmtiyazsız Girişler 57,5 55,8 56,9 61,4 54,5 63,1 66,2 67,3 67,3 64,2 62 65,9a) Doğrudan Yatırımlar 19,4 15,6 18,1 14,7 5,2 21,2 14,8 14,2 14,2 15,7 10,8 14,1b) Bankacılık Sektörü 15,8 15,6 20,6 30,1 27,6 22 25,8 27,5 27,5 23 20,6 24c) Tahvil İhracı 1,6 1,4 2,2 1,8 0,8 0,8 2,1 3,2 3,2 1,3 3,4 2,4d) Özel İhracat

Kredileri 11 12,8 6,2 3,6 6,6 8,1 12,4 12,3 12,3 11,1 12,7 10,2e) Resmi İhracat

Kredileri 3,1 3,4 3,2 3,7 2,4 2,2 2,4 2,6 2,6 2 2,6 2,7f) Diğer 6,6 7 6,6 7,5 11,9 8,8 8,7 7,5 7,5 11,1 11,9 12,5

Kaynak: Büttner, 1984:141

Page 32: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

32

2.3 Borçlanmanın Yapısal Sebepleri

2.3.1 Borçlanmadaki Artışın Dışsal Sebepleri

1970’li yıllardan başlayarak dünya ekonomisinde köklü değişimler meydana

geldi;

- dünya ekonomisinde büyüme oranları düşmeye başladı,

- petrol fiyatlarındaki artış ve hammadde fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle,

ticaret hadleri üçüncü dünya ülkeleri aleyhine değişmeye başladı,

- faiz ve döviz kurlarında şiddetli dalgalanmalar meydana geldi.

Bunun sonucu, petrol ithalatçısı gelişmekte olan ülkelerde kredi ihtiyacı

artmıştır. Cari işlemler dengesi açığı başlangıçta milli gelirin ortalama %2’si

iken %4’e yükselmiştir. 1973’den 1983 yılına kadar petrol ithalatçısı

gelişmekte olan ülkelerde cari işlemler dengesi sürekli açık vermiştir.

(Büttner,1990:275). Bir ülkenin cari işlemler dengesindeki açıklar ülkenin altın

ve döviz rezervlerinin kullanılması veya dış borçlanma yolu ile finanse edilir.

Az gelişmiş ülkelerdeki tasarruf düzeyi düşüktür. Dengeli kalkınma için önce

alt yapı yatırımlarının yapılması gerekir. Oysa, az gelişmiş ülkelerin en büyük

sıkıntılarının başında döviz darlığı içinde olmaları ve gerekli finansmanın

yeterli olmaması gelir. Bundan dolayı dış finansmana baş vurulur. Ayrıca yeni

yatırımlar dolaylı olarak araç gereç, yedek parça ve hammadde ithal talebini

Page 33: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

33

uyandırır, ithalat giderleri de ihracat gelirleriyle karşılanamadığından dış borç

gereksinimi artar (Tural,1992:39; Pazarcık; Ünsal; Nakipoğlu 1989:34).

Bir çok gelişmekte olan ülke hammadde ihracatçısı durumundadır.

Hammadde fiyatlarındaki gelişmeler ise büyük ölçüde dünya piyasalarına

bağlıdır. Hammadde fiyatlarının az gelişmiş ülke aleyhine değişmesi; az

gelişmiş ülke için, gelişmiş ülkelerden aldıkları her mamul mal için daha fazla

ihracat (hammadde satışı) yapmak zorunda olmalarını gerektirir. Bunun

anlamı, sabit gelirle her zaman daha az mal alınacağı, daha fazla mal satın

almak için (ithal malın fiyatı yükseldiğinden) gelirin de sürekli yükselmesi

gerektiğidir. Bu gelişmeler, petrol şokundan önce, 1960’lı yıllarda başlamıştır.

Gelişmekte olan ülkeler için ithalat önemli bir yer tutmaktadır. İhracattan elde

edilen gelir ithalat için yapılan harcamaları karşılayamadığı zaman aradaki

fark kredilerle finanse edilmek zorundadır (İms, 1988:19).

1970’lerin ikinci yarısından başlayarak gelişmiş ülkeler iktisadi durgunlukla

karşılaşmışlardır (eksik büyüme, yetersiz yatırımlar, kapasite kullanım

yetersizliği, işsizlik). Bundan dolayı gelişmekte olan ülkelerde, hem

hammadde ihracatı (gelişmiş ülkelerdeki talep yetersizliğinden kaynaklı) hem

de, iktisadi durgunluğun ve artan korumacılığın etkisiyle mamul malı ihracat

azalma göstermiştir (gelişmiş ülkeler, özellikle tekstil ve giyimde gümrük

vergilerini artırdılar). Gelişmiş ülkelerdeki korumacılık, ekonomilerini yurt

dışından gelen ucuz ithalata karşı ticari engellerle korumaktır. Gelişmekte

Page 34: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

34

olan ülkeler çok az yolla gelişmiş ülkelerin pazarlarına girebiliyorlardı,

korumacılıkla gelişmiş ülke pazarlarına girmek daha da zorlaştı ve gelişmekte

olan ülkelerin gelişmiş ülkelere olan ihracatları ithalatlarının çok altında kaldı.

Ayrıca, ortaya çıkan cari işlemler açığının finansmanı ve özellikle de

kredilerin geri ödenmesi için ihracatın artırılması orta dönem için bir şans

olabilirdi, ayrıca yükselen enerji maliyetleri mamul ve ihraç mallarının

fiyatlarına yansıtılabilirdi, bunu gelişmiş ülkelerin büyük bir kısmı

başarmışken, gelişmekte olan ülkeler başaramamakla kalmamış pazar

payları da daralmıştır (Başkaya, 1986:55; Franzmeyer, 1990;246)7.

a) Petro-Dolarların Yeniden Kullanımı ve Bankaların Rolü

1973/74 ve 1979/80 yıllarında, petrol fiyatlarında meydana gelen artış tüm

dünyayı olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Petrol fiyatlarındaki artış sonucu,

petrol ithal eden gelişmekte olan ülkelerde cari işlemler dengesi büyük açıklar

vermiş, petrol ihracatçısı ülkelerin cari işlemler dengesin de ise büyük fazlalar

oluşmuştur.

Petrol fiyat artışları nedeniyle, petrol ithal eden gelişmekte olan ülkelerin,

petrol için yaptıkları harcamaların toplam harcamalarına oranı, 1973 yılında

7 Hammadde fiyatlarındaki düşüş ve ticaret hadlerindeki bozulma, gelişmekte olan ülkeleri zor durumda bırakmış ve gelişmiş ülkelere olan ihracatta nicel olarak gerilemiştir. Örneğin, 1981 ve 1982 yıllarında hammadde fiyatları (petrol hariç) %30,6 oranında, ihracattan elde edilen gelirler ise %14,3 oranında gerilemiştir. 1981 ve 1982 yıllarında ticaret hadleri, az gelişmiş ülke

Page 35: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

35

%6’dan 1981’de %21’e yükselmiştir. Bu ülkelerin petrol ithalatı için ayırdıkları

meblağ, 1973 yılında dış ticaret açıklarının %36,8’i iken, 1977’de %72,7’si

olmuştur (Balkan, 1994:98).

Tablo 5’de 1972-1981 yılları arasındaki ham petrol varil fiyatları verilmiştir.

1973/74 yılındaki ilk petrol şokuyla ham petrol varil fiyatları 3,5 dolardan 9

dolara yükselmiş, 1979/80 ikinci petrol şoku ile ham petrol varil fiyatı 18,1

dolardan 33 dolara yükselmiştir. 1973 yılından 1981 yılına kadar ham petrol

varil fiyatı 10,9 katına çıkmıştır.

Tablo 5: Ham Petrol Varil Fiyatı (1972-1981) (Dolar)

1972 1973 1974 1975 1976 1977 1978 1979 1980 198

1

Ham Petrol

Varil Fiyatı

2,5 3,5 9,0 10,9 11,8 13,3 13,1 18,1 33,0 38,1

Kaynak: DPT

Her iki petrol şokunda da gelişmekte olan ülkelerin dış borçları artmış, ama

aynı zamanda OPEC-ülkelerine de büyük miktarlarda dolar akmıştır. OPEC-

ülkeleri döviz fazlalarının büyük bir kısmını Euro-dolar piyasalarına ve

ABD’deki bankalara yatırmışlardır. Artan likidite fazlası ve dolar arz fazlası

yatırıma değil, bankalar tarafından dikkatsizce gelişmekte olan ülkelere kredi

aleyhine, %23,2 oranında bozulmuştur. 1981 ve 1982 yıllarında borç servisi

Page 36: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

36

olarak verilmiştir. 70’li yılların sonlarına doğru Petro-dolar paraları petrol

ithalatçısı gelişmekte olan ülkelere dönmeye başlamıştır (Franzmeyer,

1990;255; Gibson; Tsakalatos, 1996:182-183)8.

1960’lı yıllarda gelişmekte olan ülkeler kredi ihtiyaçlarının %90’nını resmi

kalkınma yardımlarından, devlet garantili ticari kredilerden ve doğrudan

yatırımlardan finanse ediyorlardı. Birinci petrol krizinden sonra petrol

ithalatçısı ve de bazı petrol ihracatçısı ülkelerin kredi talepleri aniden

yükselmeye başladı, bundan dolayı da banka kredilerinin önemi artmaya

başladı (Büttner, 1990:283).

Üçüncü dünya ülkelerinin banka kredilerine yönelmelerinin sebeplerini şöyle sıralayabiliriz (Büttner 1990:283);

- ekonomik büyümenin yavaşlamasından dolayı gelişmiş ülkelerin kredi

talebi azalmıştır,

- petro-dolar bolluğundan dolayı uluslararası finans piyasalarında likidite

fazlası ortaya çıkmıştır,

- üçüncü dünya işletmelerindeki yüksek karlılık, Amerikan, Japon ve

Avrupa bankaları arasında rekabete neden olmuştur,

- banka kredileri, resmi kredilerin aksine, koşullara bağlı olmadığı için

üçüncü dünya hükümetlerince tercih edilmiştir.

ise %34,6 oranında artış kaydetmiştir (İms, 1988:19). 8 Gelişmekte olan ülkelerdeki borç sorununun tek nedeninin petrol fiyatlarındaki yükselme olduğunu söylenemez çünkü, çok borçlu ülkelerden bir kısmı petrol ihtiyaçlarını kendileri karşılıyorlardı (Meksika, Venezüella, Nijerya, Endonezya gibi) (İms, 1988:14).

Page 37: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

37

Banka kredileri borçlu ülkeler için ağır sonuçlar da meydana getirmiştir

(Büttnet, 1990:284);

- banka kredileri resmi kredilerle karşılaştırıldığında oldukça pahalı ve kısa

vadeli kredilerdir. Ayrıca değişken faizli kredilerdir, ki bu durum 1970’li

yılların sonunda faizlerde meydana gelen yükselmenin borçlu ülkeler

tarafından üstlenilmesine neden olmuştur.

- banka borçlarının faizleri, doğrudan yatırımları aksine, ülkelerin ve

işletmelerin ekonomik durumundan bağımsız olarak ödenmek zorundadır,

- bankalar, borçlu ülkelerin borçlanma koşullarındaki kötüleşmeye çok daha

hassas ve çabuk tepki gösterirler.

Bankaların 70’li yılların sonlarında uyguladıkları dikkatsiz kredi politikasından

sonra, 1982 yılında Meksika ve başka ülkelerin borç geri ödeme

yükümlülüklerini yerine getiremeyeceklerini ilan etmeleriyle birlikte,

gelişmekte olan ülkelere borç vermeyi durdurmaya başlamışlardır. Bunun

sonucu, borç sorunu daha da ağırlaşmış, yeniden borçlanamayan ülkeler

borç geri ödeme sorunuyla karşılaşmışlardır (Gibson; Tsakalatos, 1996:190-

191).

Page 38: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

38

b) Faiz Şoku ve Dolar Kurunun Etkisi

Gelişmekte olan ülkelere verilen resmi krediler, kural olarak, sabit faizli

kredilerdir. Ticari krediler ise piyasa koşullarına bağlıdır ve genelde değişken

faizli kredilerdir. Değişken faizler; ilgili kredinin faiz miktarı uluslararası finans

piyasalarındaki değişken faiz oranına bağlı olarak değişir. 1976 yılında

değişken faizle borçlanıldığında, faiz oranı %6 iken, 1979 yılında %7,63’e ve

1981 yılında da %11,46’ya yükselmiştir (İms, 1988:24-25).

Gelişmekte olan ülkelerin özel kredilerine uygulanan değişken faiz oranı

genellikle amerikan faiz oranı (US-Prime-Rate) ya da LİBOR (London

İnterbank Offered Rate) oranları baz alınarak belirlenir. Bu oranların üzerine

ülkelerin, kredi itibarlarına bağlı olarak risk farkı eklenir.

70’li yıllarda gelişmekte olan ülkelere çok çeşitli krediler açılmıştır, çünkü

1978 yılına kadar uluslararası faiz oranları reel olarak negatifti, yani faizler

dünya enflasyonunun altında idi. 1972-1979 yılları arası resmi dış borçların

faiz oranları ortalama %5 civarındaydı (Libor oranları, 1972’de %5, 1974’de

%7, 1977’de %6,4 ve 1978’de %9 idi) (İms, 1988:26).

1978 yılından sonra faiz oranları dünya enflasyonunun üzerine çıkmıştır.

Libor 1978 yılında %9 iken 1980 yılında %14’e yükselmiştir, 1981 yılında

Page 39: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

39

%15 ile %18 aralığında değişmiş, 1982 yılının ilk altı ayında ortalama %15

olarak gerçekleşmiştir. Risk farkı9 da eklendiğinde, gelişmekte olan ülkelerin

borçlanma faizi 1970’li yılların başında %5-7 arasında iken, 1980’li yıllara

doğru %20’nin de üzerine çıkmıştır. Bundan dolayı da, gelişmekte olan bir

çok ülke borçlarını geri ödeyemez duruma gelmiştir. Örneğin Meksika, 22

Ağustos 1982‘de alacaklılarına borçlarını ertelemek zorunda kaldığını

bildirmiş ve sonra da 20 milyar dolarlık borcu ertelenmiştir (İms, 1988:26).

Faizdeki gelişmelerin borçlanma durumu üzerindeki etkilerini şöyle de açıkça

göstermek mümkün: Borçlu olan ülkeler 1970’li yılların ikinci yarısında ihracat

gelirlerinin %10’unu faiz gideri olarak ödemişlerdir. 1982 yılında bu oran

%23’e yükselmiştir. Latin Amerika’nın çok borçlu ülkelerinde (Arjantin,

Brezilya, Meksika) faizin payı 1974-1979 yılları arasında %18’den %30’a

yükselmiş ve 1982 yılında da %51,5’e yükselmiştir. 1980’li yılların başında,

yıllık faiz oranındaki %1 puanlık artışın gelişmekte olan ülkelere maliyeti 2,3

milyar dolar artıracağı göz önüne alındığında, faiz oranlarındaki yükselmenin

etkisi daha iyi anlaşılmaktadır (İms, 1988:27). Örneğin Brezilya için, 1980-

1982 döneminde, faiz oranında %1’lik bir artışın maliyeti; kahve ihracatından

elde edilen gelirin %25’ne, kakao ihracatından elde edilen gelirin %100’ne,

petrol ithalat harcamalarının %6’sına ve alınan kredilerin %10’una tekabül

etmektedir (Groth, 1989;504).

9 Risk farkı, bir ülkenin kredi değerliliği saptanarak belirlenir. Ülkenin kredi değerliliği saptanırken ise, önce o ülkenin kaynakları göz önünde bulundurulmakta daha sonra da kamu politikası incelenmektedir. Ayrıca, ödemeler dengesinin durumu, döviz rezervleri ve ülkedeki siyasal durum da göz önünde bulundurulmaktadır (Zıllıoğlu, 1984:44).

Page 40: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

40

1979 yılında ABD enflasyonla mücadele etmek için sıkı para politikası

uygulamaya başlamış ve faiz oranlarını %22’ye kadar yükseltmiştir. Bu

durum, borçlu ülkelerin borç faiz yükünü artırmış ve borç servislerinin yerine

getirilmesini zorlaştırmıştır.

ABD’de faiz oranları yükselince, sermaye sahipleri ve spekülatörler paralarını

Avrupa ülkelerinin paralarından ve Japon yeninden ABD dolarına çevirip,

ABD’ye yatırmaya başlamışlardır. Bu da, dünya borsalarında ABD dolarının

yükselmesine neden olmuştur. Bu durum, gelişmekte olan ülkelere ek bir yük

getirmiştir: Gelişmekte olan ülkelerin borçlarının büyük bir kısmı dolar

cinsindendir. Oysa, gelişmekte olan ülkeler ihracatlarının büyük bölümünü

Avrupa ülkelerine ve Japonya’ya yapıp, bu ülke paralarıyla (ucuz parayla)

gelir elde etmekte ama borç servislerini dolar ile yapmaktadırlar. Bu durum,

gelişmekte olan borçlu ülkeleri olumsuz şekilde etkilemiş ve borçlarının

artmasına neden olmuştur (İms,1988:29).

c) Gelişmiş Ülkelerde Aşırı Sermaye Birikiminin Etkisi

Sermayenin ihraç zorunluluğu, kapitalizmin birkaç ülkede fazla olgunlaşmış

olması ve sermayenin karlı yatırım alanları bulamamasından

kaynaklanmaktadır. Kapitalizmde, karları artırmak amacıyla sermaye fazlası

dış ülkelere ve özellikle geri kalmış ülkelere ihraç edilir. Geri kalmış ülkelerde

kar her zaman yüksektir; çünkü buralarda sermaye az, hammadde ucuz,

Page 41: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

41

toprak fiyatı ve ücretler düşüktür. Özellikle 19. yüzyılda büyük bir gelişme

kazanan sermaye ihracı daha çok altyapı yatırımlarını ve hammadde

kaynaklarını işler hale getirmek üzere kullanılmıştır. Bu dönemdeki sermaye

ihracıyla geniş sömürgelerin varlığı arasında sıkı bir ilişki vardır. Gelişmiş

ülkelerin verdikleri borçlarda en fazla rastlanan şekil, alınan borcun bir

kısmının borç veren ülkeden yapılacak ithalata, özellikle savaş araçları ya da

gemi alımlarına harcanması koşuluna bağlı olmasıdır. Böylece, sermaye

ihracı yoluyla azgelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelere bağımlılığı da artmaktadır

(Lenin, 1998:70-73).

İkinci Dünya Savaşından 1970’li yıllara kadar gelişmiş ülkeler hızlı bir

tempoyla büyümüşlerdir. Fakat 1970’li yıllarda üretim ve sermaye birikiminde

duraklama meydana gelmiştir. Üretim ve yatırımın giderek yavaşlamasına

karşın, finans sektörü hızla büyümüştür. Bankalar, para ve kredi kuruluşları,

tıpkı mal üreten şirketler gibi kar amacı güden, tekelci rekabet biçiminde de

olsa rekabetçi bir ortamda işlev yapan ve kar tabanlarını genişletmeyi

amaçlayan kurumlardır. Ciro ve karlarını yükseltmek için açtıkları kredi

miktarlarını (güvenilirlik sınırları içinde) artırmaya çalışırlar. Finans

sektörünün bu davranış biçimi, üretim ve yatırım hızında da paralel

büyümeler olduğu taktirde bir sorun yaratmaz. Çünkü o taktirde büyüyen borç

ve kredi yapısı, mal ve hizmet üretimindeki ve dolayısıyla, bundan

kaynaklanan gelir ve karlardaki artışlarla desteklenir ve dengelenir. Ama,

kredi hacmindeki ve borç birikimindeki patlama sürüp giderken, üretim ve

yatırımlarda önemli ve uzun süreli duraklamalar oluşursa, kriz ve iflaslar

Page 42: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

42

gerek finans, gerek endüstri sektörünü tehdit etmeye başlarlar. Ülkenin

üretim potansiyelini artırıcı nitelikteki yatırınlar yapma olanağının

zayıflamasıyla, şirketler ve servet sahibi sınıflar karlarını artırmak için giderek

finansal manipülasyonlara ve spekülasyona yönelirler (Magdoff; Sveezy,

1983). 1970 ortalarında yaşanan durgunlukla birlikte gelişmiş ülke

şirketlerinin elinde büyük miktarda satılamayan mal stokları oluşmuştur ve

şirketler kriz nedeniyle kredi ihtiyacı içine girmişlerdir. Ancak, kar oranlarının

düşmesi nedeniyle sermayenin verimli yatırılamayacağı anlaşıldığından, bu

şirketlerin yatırım için kredi talebi azalmış ve şirketler ellerindeki fonları

Europara piyasalarına yatırarak bu piyasalardaki fonların şişmesine yol

açmışlardır. Aynı dönemde, petro-dolarların da Europara piyasasına

akmasıyla azgelişmiş ülkelere yoğun bir kredi arzı başlamıştır. Başka bir

deyişle, gelişmiş ülkelerde yeterli kar oranını sağlayamayan sermaye,

Europara piyasası aracılığıyla azgelişmiş ülkelere akmıştır (Balkan 1994:52-

53). 1980’li yılların başında gelişmiş ülkelerde yaşanan bu olmuştur. Finans

kuruluşları ve piyasalarında büyümeyle birlikte yeni tür araçlar ve kurumlar

ortaya çıkmıştır. Buna paralel olarak da, ticaret metası yapılan değerli

kağıtların gerek miktarında gerek çeşitlerinde ve bunları araç ederek girişilen

spekülatif alım-satımlarda patlama gerçekleşmiştir.

Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki durgunluk, üretken kapasitenin yayılışı içinde

doyurucu derecede karlı satış alanları bulmayan artık-sermayeyle ortaya

Page 43: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

43

çıkmaktadır. Durgunluğun10 kapitalist yönetimi bu yüzden, mali alanda karlı

satış alanları alternatifi sağlanmasını hedeflemiştir ve tam da bu durum,

ekonomik büyümeye zarar verici olduğunda bile sermaye değerlerinin

korunmasını bunun temel önceliği haline getirmiştir. Sermaye pazarlarının bu

yeni hegemonyası bir dizi araçla hareket etmiştir. Bu politikalar; Küresel

boyutlarda kolay bulunabilir kredi, göze çarpacak biçimde değişken kur

oranları, yüksek faiz oranları, mübadele oranlarının değişkenliği, kamu

teşebbüslerinin özelleştirilmesiyle sermayenin daha çok tekelleşmesi, ABD

ödemeler dengesindeki açıklar ve üçüncü dünya ülkelerini dış borçlarını diğer

tüm önemli konuların üzerinde tutmaya zorlayan uluslararası mali kurumların

politikalarıdır. Bu politikalar sonucunda, finans sermayesi gerçek üretimden

özerkleşmiştir. Gelişmiş kapitalist ülkelerde 1970’li yılların başından beri

görülen durgunlukla birlikte kar hadleri düşme eğilimine girmiştir. Gelişmiş

kapitalist ülkeler sermayesinin, kendini yeniden üretmek çabaları kendi

aralarındaki rekabeti de büyütmüş ve sermayenin hem ulusal hem de

uluslararası bazda karlı bir yayılma amaçlı yeni pazarlar bulma yolunda kendi

işleyiş tarzını yeniden yapılandırmasına neden olmuştur (Amin, 1999a:23;

Tonak, 1998:72; Yaffe, 2001:46).

10 Gelişmiş ülkelerde 1960-1973 döneminde ortalama büyüme 5,0 iken, 1974-1980 döneminde ortalama büyüme 2,5’e gerilemiş ve 1990-2003 döneminde de ortalama büyüme 2,2’ye gerilemiştir. Avrupa ülkelerinin 1990-2003 yılları arasındaki ortalama büyümesi 1,7, Japonya’nın ortalama büyümesi ise 1,1 olarak gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin 1970-1990 dönemindeki ortalama büyümesi 6,0, 1990-2003 dönemindeki büyümesi ise 4,4 olarak gerçekleşmiştir (UNCTAD, 1997; UNCTAD, 2003).

Page 44: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

44

Finans Kapital’in en iyi karı güvence altına almasını mümkün kılmak için,

sermayenin hareketliği önündeki engeller azaltılmış ve piyasalara hızlı giriş

çıkışı sağlanmıştır. Bununla birlikte, sermayenin bu hareketliği, ulusal

büyüme için oluşturulan politikaların tamamlanmasını çok daha

zorlaştırmıştır. Ayrıca, sermayenin her hangi bir alana koşullar iyiyken hızlı

bir şekilde girmesi ve en küçük bir problem sinyaliyle aynı hızla

uzaklaşmasını mümkün kılınmış, bu da, küresel sermayeye spekülatif mali

kar olanağı sunmuştur (Amin, 1999:132-133; Brenner, 2001:18).

Finansal serbestleştirmeyi izleyen süreçte finansal sermaye, reel üretim,

istihdam ve mal ticareti gibi reel sektöre ilişkin faaliyet alanlarından

tamamıyla bağımsızlaşmış ve kendi başına yepyeni bir dinamik yaratmıştır.

Nitekim günümüzde sadece uluslararası döviz piyasalarında işlem gören

spekülatif nitelikli finansal sermaye akımlarının toplamı bir günde 1,8 trilyon

dolara ulaşmaktadır. Üstelik bu tutarın %80’i girdiği piyasayı bir hafta içinde

terk etmektedir. Reel üretim ve ticaret süreciyle doğrudan ilgisi olmayan bu

olgu, bir yanda döviz kurlarında istikrarsızlığı körüklerken, bir yandan da

ulusal finans piyasalarının kırılganlığını derinleştirmektedir. Bu gelişmelere

paralel olarak, Latin Amerika’da 1980’li yılların başından beri, Doğu Asya,

Ortadoğu ve Doğu Avrupa’da ise 1990 sonrasında finansal krizler meydana

gelmiştir. Finansal krizlerin meydana geldiği ülkeler ise IMF ile Stand-by

Anlaşmaları imzalamak durumunda kalmışlardır. IMF, Dünya Bankası, Dünya

Ticaret Örgütü gibi kuruluşların 1980 sonrası temel amaçları, neoliberal

olarak adlandırılan politikaların dünya ölçeğinde yaygınlaşmasını

Page 45: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

45

desteklemek ve bu politikaların sürdürülmesini sağlamak olmuştur. Bu

politikalar, serbest piyasa ekonomisi kavramsallaştırmasıyla ulusal devletlerin

ekonomiye müdahalelerini büyük ölçüde sınırlamakta ve dünya ölçeğinde

“liberal” bir ekonominin yeniden oluşumuna aracılık etmektedir. (Boratav

2000:103; Boratav; Köse; Türel; Yeldan, 2002:36-37). Spekülatif nitelikli

finansal sermaye akımlarının artmasıyla, azgelişmiş ülkelerin dış borç yapısı

da değişmeye başlamıştır. Özel sektörün dış borçlanma içindeki payı artmış,

dış borcun vadesi kısalmıştır. Ayrıca, resmi kaynaklardan alınan borçların

payı azalırken özel kaynaklardan alınan borçların payı artmıştır (bu konuyla

ilgili sayısal bilgiler tablo 1 ve tablo 2’de verilmiştir).

2.3.2 Borçlanmadaki Artışın İçsel Sebepleri

Gelişmekte olan borçlu ülkeler iki önemli hata yapmıştır: Birincisi, yabancı

kredilerin çok az bir kısmı verimli yatırımlarda kullanılmıştır. Yabancı krediler,

verimli ve ekonomik olmayan projelerde, silahlanma harcamalarında, tüketim

malları ithali için kullanılmıştır. İkincisi, gelişmekte olan ülkeler, uzun vadeli

projelerin finansmanı için kısa vadeli borçlanmaya baş vurmuşlardır.

Dolayısıyla da borç servisinin zamanında yerine getirilmesi mümkün

olmamıştır (Yenal, 1987;426).

Dünya çapındaki sermaye ve likidite fazlası, uzun zaman faiz oranlarının

düşük olması ve enflasyonun borç servisini kolaylaştırmasından dolayı bir

çok ülke büyük projelere girişmiştir. Projelerin gerçekleştirile bilmesi için ticari

Page 46: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

46

bankalardan kredi alınmıştır. Dolayısıyla bir çok ülke borçlanarak

sanayileşmeye başvurmuştur.

Örneğin Brezilya’da, askeri yönetim, 70’li yılların ekonomik mucizesi

sarhoşluğuyla maliyeti 10 milyar doları bulan dünyanın en büyük su tesisleri

yapmayı planlamıştır, ki kapasitesi birkaç ülkenin enerji ihtiyacını

karşılayacak kadardı. Ayrıca enerji politikası doğrultusunda atom enerjisi

programı da geliştirilmiştir, bunun maliyeti 36 milyar doları buluyordu.

Dolayısıyla, yakın zamanda borç servisinin yerine getirilmesi bir yana borcun

ödenmeyeceği planlanmakta gibiydi (İms, 1988:32).

Örneğin Arjantin’de, 1970’li yılların sonunda 80’lerin başında ülkeye çok

kapsamlı kredi girişi olmasına rağmen üretim gerilemiştir (1978’de yüzde -4,1

ve 1981’de yüzde -4,6 olmuştur). Bu da gösteriyor ki, ülkeye giren sermaye

verimli yatırımlar yerine spekülatif alanlara kaymıştır. Aralık 1983 yılındaki

askeri yönetimin planlarına kadar sekiz nükleer santral inşası öngörülmüştür.

1980’li yılların başında bir tanesi tamamlanmış ve üçünün inşası

sürdürülmekteydi. Ayrıca, 1981/82 yılında 14 milyar dolarlık silah satın

alınmıştır (İms, 1988:32).

Ayrıca; çok uluslu şirketlerin kar transferleri ve ülkedeki seçkin sınıfın ülkeden

sermaye çıkarmaları borçlu ülkelerin milyonlarca dolar kaybına yol açmıştır.

Page 47: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

47

Tablo 6: Gelişmekte Olan Ülkelerden Sermaye Kaçışı (1970-1983)

(Milyar Dolar)

Yeni Borçlanma Sermaye Kaçışı Sermaye Kaçışı/ Yeni

Borçlanma (%)

Arjantin 43,1 33,2 77,0

Brezilya 85,7 8,6 10,0

Kolombiya 9,5 1,9 20,0

Meksika 86,6 24,4 28,2

Peru 11,7 3,4 29,1

Venezüella 34,5 30,7 89,0

Latin Amerika 271,1 102,2 35,2

Hindistan 11,7 4,7 40,2

Endonezya 27,9 7,3 26,2

Kore 37,5 3,6 9,6

Malezya 15,6 8,4 53,8

Filipinler 23,5 7,3 31,1

Tayland 14,0 0,7 5,0

Asya 130 32,0 21,9

Kaynak: Yenal, 1987;427

Tablo 6’da, Latin Amerika ve Asya’daki bazı borçlu ülkelerin borç artışları,

yurt dışına kaçırılan sermaye ve kaçırılan sermayenin borç artışına oranı

verilmiştir. Latin Amerika’daki ülkelerden, özellikle Arjantin ve Venezüella’dan

sermaye kaçışı çok yüksek olmuştur (sermaye kaçışının yeni borçlanmaya

Page 48: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

48

oranı sırasıyla %77 ve %89 olmuştur). Latin Amerika’daki altı ülkede

sermaye kaçışının yeni borçlanmaya oranı %35,2 olarak gerçekleşmiştir.

Asya’daki altı ülkede sermaye kaçışının yeni borçlanmaya oranı da %21,9

olarak gerçekleşmiştir.

Yurt dışından alınan kredilerin borç servisi döviz olarak ödendiğinden, alınan

kredilerin verimli yatırımlara ya da ihracata dönük yatırım alanlarına

yapılması, döviz kazanmak açısından önemlidir. Bazı borçlu ülkeler, özellikle

Arjantin ve Şili, dış kredilerin büyük bir kısmını, verimli alanlara yatırmak

yerine tüketim malları ithalatının finansmanında kullanmıştır. Şili’de, altı aile

özel dış kredilerin hepsini ve iki aile özel banka sermayesinin %50’sini kontrol

etmekteydi. Şili’de, 1977-1981 yılları arasında 2,5 milyon televizyon ve 4,6

milyon radyo ithal etmiştir. Otomobil sayısı üç katına çıkmış, ülke içinde

üretilen tekstil ithal edilmeye başlanmıştır. İşsizliğin %30’un üzerine çıktığı

Şili’de bir çok aile ihtiyaçlarını kredi ile karşılamıştır. İthalat patlaması yurtiçi

üretime zarar vermiş ve işsizlik yükselmiştir (İms, 1988:36).

Benzer bir politika 1983 Aralık öncesi Arjantin’de uygulandı ki o zaman askeri

yönetim iş başında idi. Burada da 1980 yılının sadece ilk yarısında 110 bin

otomobil, 170 bin buzdolabı, 120 bin fırın ve 24 bin çamaşır makinesi ithal

edilmiştir. Ayrıca teyp, televizyon, video ithali de on binleri bulmuştur. İthalat

bolluğu yurtiçi üretimine büyük ölçüde zarar vermiştir. Örneğin 1974-1979

yılları arasında ayakkabı endüstrisindeki üretim 6 milyon çift iken bir milyon

çifte gerilemiştir (İms, 1988:37).

Page 49: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

49

Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde, önemli bir gelişme de tarım ve madencilik

sektörlerinde meydana gelmiştir. Bir çok gelişmekte olan ülke borçlanma

yoluyla sanayileşmeyi dışarıdan finanse etmeye çalışmıştır. Sanayiye

odaklanmış politikalardan dolayı da, tarım ve madencilik gibi önemli sektörler

zarar görmüştür, bunun sonucu da, bir çok gıda maddesi ithal edilmek

zorunda kalınmıştır (Foders, 2001).

Tablo 7’de, gelişmekte olan ülkelerin sermaye girişiyle ilgili (1992-2004

dönemine ait) bilgileri verilmiştir. 1996 yılına kadar net özel sermaye girişi

artmıştır. Bu dönemde, ülkelerin hem banka senedi hem de borç teminatı

şeklindeki borç alımları, kısmen alıcı ülkelerdeki bankalar tarafından keyfi

işlemlerle, uluslararası piyasalarda hazırlanan fonların daha yüksek faiz

oranlarıyla tekrar iç piyasada borç verilmesinde kullanılması için

yönlendirilmiştir. Finansal liberalleşmenin hızlı adımları, finansmanı

uluslararası ticaretten ve yatırımdan ayırmıştır. Kısıtlayıcı parasal politikalar

sayesinde ortaya çıkan yüksek faiz oranları sermaye oluşumunun tutarını

artırmış, sanayi ve ticaret sınıflarının büyük bir bölümünün ikinci el kıymetleri

alıp satmasına yöneltmiştir. Yüksek faiz oranlarının11 içeriye çektiği sermaye

girişi, üretime dönük yatırımlarda kullanılmamış, tersine bu tür yatırımları

küçültmüştür. 1990’lı yıllarda Latin Amerika Ülkelerine doğru gerçekleşen

11 Örneğin, 1995 yılında ABD’deki faiz oranı %6 iken, Güney Kore’de %14, Tayland’da %11,5, Brezilya’da ise %38,8 olarak gerçekleşmiştir. 1996 yılında ABD’deki faiz oranı %5,5 iken, bu oran Güney Kore’de %14,1, Tayland’da %10,5 ve Brezilya’da da %24,1 olarak gerçekleşmiştir (UNCTAD, 1997:68-69).

Page 50: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

50

akışların büyük bir bölümü, yatırım ve büyümeyi değil, tüketimi finanse

etmiştir (UNCTAD, 1997:16-17,161). 1996 yılından sonra net özel sermaye

girişi azalmıştır. 1996 yılında net özel sermaye girişi 191,3 milyar dolar iken

2002 yılında 35,1 milyar dolara gerilemiştir. Net portföy yatırımları girişi ise

1996 yılında 69 milyar dolar iken, 2002 yılında 29,6 milyar dolar çıkış olarak

gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, son yıllarda gelişmekte olan ülkelerde yabancı

sermaye akımlarının davranışı, 1990’ların ilk yarısındaki davranış biçimine

benzememektedir. Uluslararası yatırımcılar, gelişmiş ülkelerde yatırım

fırsatlarının azalmasına rağmen, yükselen piyasalardaki portföylerini

genişletmek ve aldıkları riskleri arttırmak konusunda eskisine kıyasla çok

daha tedbirli ve ikircikli davranmaktadır (Akyüz; Boratav, 2002: 16).

Gelişmekte olan ülkelere yapılan net doğrudan yatırımlar 1992 yılında 32,3 milyar dolar iken 2001 yılında 145,5

milyar dolara yükselmiş ve 2002 yılında da 111 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 1990 sonrasında doğrudan

yatırımların artması, gelişmekte olan ülkelerde yapılan özelleştirmelerden kaynaklanmaktadır. Bu dönemdeki

doğrudan yatırımların büyük bölümü, ulusal ekonomiler açısından yatırım olamayan, mülkiyetin el değiştirmesinden

ibaret işlemlerden oluşmuştur (Boratav, 1999:33).

Gelişmekte olan ülkelerde, sermaye hareketleri üzerindeki kısıtların

kaldırılmasıyla birlikte, hem yabancı aktörlerden kaynaklanan kısa vadeli

sermaye girişleri, hem de yerleşik aktörlerden kaynaklanan kısa vadeli

sermaye çıkışları artmıştır. Normal yıllarda, bu tür sermaye girişleri çıkışları

aşmaktadır. Ancak, ufukta finansal belirsizlikler belirdiğinde aradaki fark

azalmaktadır. Finansal kriz ve kargaşa dönemlerinde ise yabancılardan

kaynaklanan kısa vadeli sermaye kaçmakta, yerlilerin çıkışı da

hızlanmaktadır. Tablo 7’de net özel sermaye girişi kalemi içinde verilen net

Page 51: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

51

portföy yatırımları ve diğer özel sermaye girişi toplamı kısa vadeli sermaye

girişini vermektedir. 1992 yılında gelişmekte olan ülkelere giren kısa vadeli

sermaye 69,7 milyar dolar iken, 1994 Meksika ve Türkiye krizleriyle birlikte

49,8 milyar dolara gerilemiştir. 1996 yılında 65,4 milyar dolara yükselen kısa

vadeli sermaye girişi, 1997 yılında Tayland’da başlayan ve kısa sürede

Endonezya, Güney Kore ve Malezya finansal piyasalarında meydana gelen

Asya kriziyle sıfıra gerilemiştir. 1998 Rusya kriziyle, gelişmekte olan

ülkelerden çıkan kısa vadeli net sermaye 68,9 milyar dolar olmuştur. 1999

Brezilya kriziyle kısa vadeli net sermaye çıkışı 81,3 milyar dolara ve 2001

Türkiye ve Arjantin krizleriyle de 119,1 milyar dolara yükselmiştir.

Finansal serbestleşme ve finans piyasalarının uluslararası entegrasyonunla

birlikte, gelişmekte olan ülkelerin birinde yaşanan bir kriz ve sermaye kaçışı

diğer gelişmekte olan ülkeleri de etkilemektedir. Dolayısıyla, uygulanan iktisat

politikalarında bir hata yapılmasa da, gelişmekte olan bir ülkedeki finansal

kriz, gelişmekte olan benzer diğer bir ülkeyi de etkilemekte ve sermaye

çıkışıyla birlikte kriz patlak vermektedir (Özatay; Sak, 2001).

Faiz ve kur arbitrajının sürüklediği kısa vadeli ve spekülatif sermayenin en

önemli etkilerinden birisi de, ödemeler dengesi üzerinde oluşturduğu ağır

yüktür. Bu tür sermaye hareketleri, cari işlem açığının (yani büyümeden

kaynaklanan dış finansman gereksinimlerinin) karşılanmasına katkı yapmak

bir yana, ulusal ekonomiden dış dünyaya kaynak aktarımına yol açmaktadır.

Page 52: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

52

Bu durum da, küreselleşen dünyada eşitsizliği artırmakta, yatırımı azaltıp

büyümeyi de yavaşlatmaktadır (Boratav, 1999:35; UNCTAD, 2003).

Tablo 8’de ise, Latin Amerika Ülkelerine net sermaye girişiyle ilgili veriler

verilmiştir. Doğrudan yatırımlar sermaye girişine dahil edilmemiştir. 1983-

1990 döneminde tabloda verilen ülkelerin hepsinde (Kolombiya hariç) önemli

ölçüde sermaye çıkışı gerçekleşmiştir. Meksika’ya 1991-1994 döneminde

büyük miktarda sermaye gerişi gerçekleşmiştir, fakat 1994 kriziyle birlikte

1995 ve 1996 yıllarında sermaye çıkışı meydana gelmiştir. Brezilya’ya 1992-

1997 döneminde önemli miktarda sermaye girişi olmuş, 1998 yılından

başlayarak ve 1999 krizinin de etkisiyle 2002 yılına kadar büyük miktarda

sermaye çıkışı meydana gelmiştir. Arjantin’de 1992-1998 döneminde önemli

ölçüde sermaye girişi meydana gelmiş, 1999-2002 aralığında ise (2001

yılındaki krizin de etkisiyle) büyük miktarda sermaye çıkışı meydana

gelmiştir. Venezüella’da ise 1991-1993 yılları arası hariç sürekli sermaye

çıkışı meydana gelmiştir.

Tablo 7: Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Girişi (1992-2004) (Milyar Dolar)

Page 53: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

53

1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Net Sermaye Girişi 123,9 157,2 150,1 180,1 192,9 152,5 99,8 70,5 19,3

1- Net Resmi Sermaye Girişi 21,9 49,2 25,3 35,5 1,6 29,5 43,7 27,1 6,1

2- Net Özel Sermaye Girişi 102,0 108,0 124,7 144,6 191,3 123,0 56,1 43,4 13,1

a- Net Doğrudan Yatırımlar 32,3 52,1 74,9 79,2 99,4 123,1 125,0 124,7 121

b- Net Portföy Yatırımları 55,5 66,9 89,2 22,8 69,0 39,1 3,1 20,5 -1,2

c- Diğer Özel Sermaye Girişi 14,2 -11,0 -39,4 42,6 22,8 -39,1 -72,0 -101,7 -106,6

Kaynak: IMF, World Economic Outlook, Çeşitli Sayılar *Geçici Tablo 8: Latin Amerika Ülkelerine Net Sermaye Girişi* (Milyar Dolar) 1983-

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Arjantin -20,520 -2,257 4,365 18,304 8,738 0,877 6,365 11,248 13,970

Page 54: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

54

Brezilya -71,088 -4,957 3,965 6,803 5,985 25,831 21,761 6,310 -9,129 Kolombiya 1,412 -1,210 -0,496 1,983 2,095 3,847 3,900 1,539 1,313 Meksika -16,466 20,397 22,646 29,371 4,814 -20,013 -4,938 12,914 0,297 Peru -8,275 0,045 0,577 0,153 0,611 1,165 0,318 3,643 0,251 Şili -2,174 0,268 2,595 2,395 3,621 0,152 2,000 2,768 -1,119 Venezüella -15,813 0,476 2,913 3,170 -3,659 -3,858 -3,460 -3,967 -2,498

Kaynak: IMF, International Financial Statistics

*Not: Doğrudan Yatırımlar Net Sermaye Girişine dahil edilmemiştir.

Page 55: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

55

BÖLÜM III

TÜRKİYE’DE DIŞ BORÇLANMA

3.1 Türkiye’de Dış Borç Krizi

Türkiye’de, sanayileşme politikasının köklü bir değişime uğradığı 1980 yılına

kadar, ithal ikamesine dayanan bir birikim rejimi uygulamıştır. Bu birikim

rejiminin temel özellikleri, miktar tayınlarına dayalı ithalat kısıtları, yabancı

paralar karşısında aşırı değerlendirilmiş Türk lirası, devletin ekonomik

yaşama giderek artan ve ayrıntılı bir durum alan müdahalelerde bulunması

ve iç pazara yönelik olması, yani geniş bir iç pazar gerektirmesidir (Eser,

1993:61-62; Yeldan, 1994:57).

Türkiye, geleneksel sanayileşme hedefi ile tutarlı olarak ve 1970-73

döneminde yaşanan döviz bolluğunun da etkisiyle Üçüncü Beş Yıllık

Kalkınma Planı (1973-77) hedeflerini sanayileşmenin ileri aşamalarına

geçmek doğrultusunda belirlemiştir. Çok yüksek dozda dış şoklarla

karşılaşıldıktan sonra dahi sanayileşme stratejisinde ve plan hedeflerinde

köklü bir değişikliğe gidilmemiş olmasının iki temel nedeni vardır. Bunlardan

birincisi, planlama uygulamasının esnek bir yapıdan yoksun olmasıdır. İkinci

neden, ellerinde biriken petro-dolarları Türkiye gibi döviz gereksinimi bulunan

Page 56: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

56

azgelişmiş ülkelere plase etmek için adeta yarışan uluslararası bankaların

yaklaşımıdır (Şenses, 1998:36).

Birinci petrol şokunu hükümetler dikkate almamış ve petrol fiyatlarındaki hızlı

tırmanma piyasaya yansıtılmamıştır. Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonu tarafından

sağlanan sübvansiyonla akaryakıt fiyatları düşük tutulmuştur. 1973-77 yılları

arasında uygulamaya konan Üçüncü Beş Yıllık Plan, özel sektörü

genişletmeye ve sübvansiyon sistemiyle desteklemeye dayalı bir strateji

benimsemiştir (Sönmez, 1998:462).

Petrol krizini izleyen dönemde batı ülkeleri stagflasyona girerken, Türkiye,

diğer bir çok gelişmekte olan ülke gibi, yatırımları artırarak büyümeye devam

etmiştir (Kazgan, 1999:121). Tablo 9’da verildiği gibi, 1973-1976 yılları

arasında ortalama büyüme %7,2 olarak gerçekleşmiş, 1977 yıllarında

büyüme %3,9’a gerilemiştir. Ancak aynı zaman kesitinde OECD ülkelerinde

ortalama büyüme hızının %2,6 olduğu dikkate alınırsa Türkiye ekonomisi

uluslararası ekonomik krizin ilk yıllarında görüntüsel olarak “başarılı” bir

gelişme göstermiştir. Ancak önemli olan husus, büyümenin iç kaynaklar veya

iç tasarrufla sağlanıp sağlanmadığıdır (Sönmez, 1998:465).

Toplam yatırımların GSMH’ye oranı 1973 yılında %18,1 iken 1976 yılında

%27,1’e yükselmiş, 1977 yılında da %25,8 olarak gerçekleşmiştir. Özel

yatırımlar 1973 yılında %7’den 1976 yılında %14,6’a yükselmiş ve 1977

yılında da %13,2 olmuştur. Kamu yatırımları ise, 1973 yılında %7 iken 1977

Page 57: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

57

Tablo 9: Ekonomik Göstergeler 1973 1974 1975 1976 1977 1978 Reel Büyüme 5,4 7,4 8 7,9 3,9 2,9İhracat/İthalat 63,1 40,6 29,6 38,2 30,2 49,7Cari Açık (Milyon $) -660 561 1648 2029 3140 1265Dış Ticaret Haddi 100 92 77,7 79,8 79,4 73,8Toplam Yatırım/GSMH 18,1 20,7 23,6 27,1 25,8 19,6 -Özel 11,1 10 11,4 14,6 13,2 10 -Kamu 7 10,8 12,2 12,5 12,6 9,6İç Tasarruf/GSMH 20,3 18,4 19,2 22,3 19,4 17,3 -Özel 11,6 11 11,3 14,6 13,4 8,1 -Kamu 8,8 7,4 7,9 7,3 6 9,2Dış Tasarruf/GSMH -2,3 2,3 4,4 4,8 6,4 2,3Reel Faiz -11,2 -16,1 -1 -5,7 -12,2 -26,6Dolar Aşınma Oranı* 1,4 -2,1 3,6 11,8 11,8 35Enflasyon 20,5 29,9 10,1 15,6 24,1 52,6Dış Borç Stoku (Milyar $) 2,654 2,901 4,291 6,92 10,935 13,925Orta-Uzun Vade (%) 100 100 76 61 44 48Kısa Vade (%) 0 0 24 39 56 52Kaynak: Sönmez, 1998; Evgin, 1996 *Dolar Aşınma Oranı, e= (e2-e1)/e1 formülüyle tarafımızca hesaplanmıştır. e1= t-1 dönemi Merkez Bankası dolar alış kuru yıllık ortalaması, e2= t dönemi Merkez Bankası Dolar alış kuru yıllık ortalamasını göstermektedir.

Page 58: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

58

yılında %12,6’ya yükselmiştir. Buna karşın toplam tasarrufların GSMH’ye

oranı 1973 yılında %20,3 iken 1977 yılında %19,4’e gerilemiştir. Kamu

tasarrufları 1973 yılında %8,8 iken 1977 yılında %6’ya gerilemiştir. Kamu

yatırımlarının artması ve özel tasarrufların artış göstermemesi nedeniyle

yatırım-tasarruf açığı hızla genişlemiştir. 1973 yılında GSMH’ye göre

%2,3’lük tasarruf fazlası görülmekteyken 1977 yılında yatırım-tasarruf açığı

%6,4’e ulaşmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak, dış tasarrufların GSMH’ye

oranı 1973 yılında -%2,3 iken 1977 yılında %6,4’e yükselmiştir. Dolayısıyla

1973-1977 döneminde büyüme dış tasarrufların kullanımıyla sağlanmaya

çalışılmıştır.

Ekonomik büyümeye ivme vermek amacıyla reel faiz hadleri negatif düzeyde

tutulmuş ve ayrıca, dolar kuru da bu dönemde aşırı değerli tutulmuştur.

Negatif reel faiz oranları ve değerli TL, ithalatı göreli ucuzlatarak yatırımlara

ivme veriyordu (Kazgan,1999:120). Reel faizler 1973 yılında -11,2, 1974’de -

16,1 iken 1975 yılında -1’e yükselmiş sonraki yıllarda ise düşmeye devam

etmiş ve 1980 yılında da -35,8 olarak gerçekleşmiştir. Dolar kuru aşınma

oranı ise, 1980 yılı hariç sürekli olarak enflasyonun gerisinde kalmış

dolayısıyla da TL aşırı değerlenmiştir. Bundan dolayı da ithalat artmış ve

ihracat da azalmıştır. İhracatın İthalatı karşılama oranı da, 1973 yılında

%63,1 iken 1975 yılında %29,6’ya gerilemiş, 1978 yılında %49,7’ye

yükselmişse de 1980 yılında %36,8’e gerilemiştir. Cari işlemler dengesi 1973

yılında 660 milyon dolar fazla vermişken, 1976 yılında 2,029 milyar dolar açık

1977 yılında da 3,140 milyar dolar açık vermiştir.

Page 59: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

59

Dış ticaret hadlerinde aleyhte gelişmeler meydana gelmiştir. Dış ticaret haddi

1973 yılında 100 olarak alındığında, 1975 yılında 77,7’ye 1978 yılında 73,8’e

ve 1980 yılında da 56,9’a gerilemiştir.

Dışsal ve içsel sebeplerden dolayı 1973 yılında 2,654 milyar dolar olan dış

borç stoku 1976 yılında 6,920 milyar dolara, 1977 yılında 10,935 milyar

dolara, 1978 yılında 13,925 milyar dolara ve 1980 yılında da 15,709 milyar

dolara yükselmiştir.

Borçlanmadaki en önemli gelişme ise borçlanmanın vade yapısında

meydana gelmiştir. 1975 yılından başlayarak borçlanmanın vade yapısı

kısalmıştır. Borçlanmanın kısa vadeli olması borç krizinin en önemli

sebeplerinden birisidir. Çünkü bu borçlar bir yandan tüketimi ve ithalatı

pompalarken, bir yanda da sabit yatırımları ve buna bağlı ithalatı

pompalamış; geri ödenmeleriyle ilişkili ne iç, ne dış gelir artışı yaratmıştı. Ve

faizleriyle birlikte sürekli yenilenmişti. Büyük boyutlardaki kısa vadeli sermaye

girişi bir yandan iç ve dış dengeleri bozar, kredi güvenirliğini azaltır; bir yanda

da yenilenen eski krediler artı yeni krediler, borç stokunu bir-iki yıl içinde çığ

gibi büyütür. İç ve dış dengesi bozulmuş borçlu ülke bir de artan kısa vadeli

dış borç stokuyla yüklü olduğunda, alacaklı, rizikosunu azaltmak için borcu

yenilemez. Borç yenilenmeyince, bu kez, hem faiz, hem anapara olarak kısa

vadeli borçların ödenmesi zorunlu olur. Ancak, Merkez Bankası’nda çok

büyük rezerv birikimi yoksa borç ödenemez. Aşırı değerli yerli paranın uzun

süre caydırdığı mal ve hizmet ihracatı birden artırılamadığı, körüklediği ithalat

Page 60: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

60

hemen kısılmadığı için, yeni borç alınamayınca vadesi gelen borç ödenemez

ve kriz patlar (Kazgan, 1999:128). Tabloda da görüldüğü gibi, 1973-74

yıllarında kısa vadeli borçlanma yapılmamışken, 1975 yılında kısa vadeli dış

borcun toplam borç içindeki payı %24, 1976 yılında %39’a, 1977 yılında %56

yükselmiş, 1978 yılında %52 olarak gerçekleşmiştir. 1979 ve 1980 yıllarında

da sırasıyla %26 ve %16’ya gerilemiştir.

Kısa vadeli borçların tırmanmasında “Dövize Çevrilebilir Türk Lirası Mevduat

Hesabı”nın (DÇM) çok önemli bir rolü olmuştur.

DÇM uygulamasına ödemeler bilançosundaki açıkları gidermek, bu

bağlamda döviz ihtiyacını karşılamak ve F. Almanya banka sisteminde düşük

faiz karşılığında tutulan işçi tasarruflarını Türkiye’ye çekmek için geçilmiştir.

Bu sistemde hükümetin döviz, özel sektörün de kredi elde etmesi

hedeflenmiştir. DÇM hesabına döviz yatıran kişi veya kuruluş paralarını

istediklerinde faiziyle birlikte döviz veya o günkü cari kur üzerinden TL

karşılığını almaktaydılar. Faiz oranlarının euro-dolar piyasasına göre yüksek

tutulması yatırımcı için özellikle de yabancı bankalar açısından çekici

olmuştur. Vadeye göre değişken faiz ve ek faiz (spread) DÇM hesaplarının

çekiciliğini artırmıştır (Sönmez, 1998:468-469). DÇM’nin kısa vadeli dış borç

içindeki payı 1975 yılında %86,5, 1976 yılında %58,4 ve 1977 yılında %37,2

olmuştur. DÇM’lerdeki kısa vade yapısının, 1977 ortalarında beliren döviz

darboğazı ve dış borç krizinin ateşleyicisi olduğu söylenebilir (Sönmez,

2001:36).

Page 61: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

61

Sonuç olarak, içsel ve dışsal sebeplerden dolayı 1977 yılının ortalarından

itibaren borç krizi patlak vermiştir. 1977 yılının sonunda IMF ile stand-by

anlaşması yapılmış, 1977 Eylül ayında TL %11 oranında, Mart 1978’de %23

oranında, Haziran 1979’da %47 oranında devalüe edilmiştir. Ayrıca, 1978-79

döneminde üç ayrı dış borç ertelemesi yapılmış ve 5,5 milyar dolarlık borç

ertelenmiştir. Mayıs 1979’da alınan bir karar ile 16 OECD üyesi ülke,

Türkiye’ye toplam 962 milyon dolarlık yardım taahhüdünde bulunmuşlar,

ayrıca bu ülkelerle 1 milyar dolarlık bir borç ertelemesi de karara bağlanmıştır

(Karluk, 1994:325; Sönmez, 2001).

3.2. Türkiye’de 1980 Sonrası Dış Borçlanma

3.2.1 1980 Sonrası Dış Borç Stokundaki Gelişmeler

Türkiye’nin dış borçları, 1970’li yılların ikinci yarısından

başlayarak hızla artmış, ayrıca önemli niteliksel değişimlere

uğramıştır. İçsel ve dışsal sebeplerden dolayı ekonominin girdiği

dış ödeme güçlükleri, ülkeyi bir borç bunalımına sokmuştur.

Türkiye 1978 ve 1979’da uygulamaya koyduğu ekonomik istikrar

önlemlerinin dış ödeme sorununu çözmeye yetmemesi karşısında,

24 Ocak 1980 yılında ve sonrasında çok daha köklü ve kalıcı bir

Page 62: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

62

istikrar programını uygulamaya koymuştur. Dış borçlanma sorunu

da ihracata dayalı, ya da dışa açık büyüme politikaları

çerçevesinde çözülmeye çalışılmış ve Türkiye ancak dışa açık

büyüme politikasını uygulamaya koyduğu ölçüde dış borç

bulabilir bir konuma gelmiş, uluslararası çevrelerde güvenirliği

yükselmiştir (Kepenek; Yentürk, 1995:232).

Yetmişli yılların sonlarında yapılan anlaşmalar ve Haziran 1980’de

imzalanan üç yıllık stand-by anlaşmasının sağladığı olanaklar

çerçevesinde önemli tutarda net dış finansman sağlanmıştır. 1978-

79 kesitinde gerçekleştirilen borç ertelemelerinin yanı sıra Nisan

1980’de vadesi geldiği halde ödenmemiş kamu garantisi

bulunmayan satıcı kredisinden kaynaklanan 1.2 milyar dolar

tutarındaki özel kaynaklı borç 4,5 yılı ödemesiz olmak üzere 10 yıl

süreyle ertelenmiş, aynı yılın temmuz ayında OECD ülkelerine olan

3 milyar dolarlık borç 5 yılı ödemesiz olmak üzere 10 yıl süreyle

ertelenmiş ve Temmuz 1979’da ertelenmiş olan 1.2 milyar dolarlık

borca 4 yılı ödemesiz olmak koşuluyla 8 yıllık vade tanınmıştır.

Gene ticari bankalara olan 100 milyon dolarlık tutarındaki borç 3

yıl süreyle ertelenmiştir. Ayrıca Ağustos 1979’da 3 yılı ödemesiz

olmak üzere 7 yıl süreyle ertelenmiş olan 2.269 milyar dolar

tutarındaki DÇM borcu Mart 1982’de ödemesiz süresi 2 yıl, vadesi

Page 63: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

63

de 3 yıl daha uzatılarak ertelenmiştir. Kısacası 6.6 milyar dolar

dolayında dış borç ertelemesi gerçekleştirilmiştir (Sönmez,

1998:493). Türkiye’ye yardım veren ülke ve kuruluşların yardım

vermekteki temel amaçlarından birincisi, neoliberal bir programın

uygulanmaya konmasını sağlamak olmuştur. Bunun için krizin

derinleşmesi beklenmiş ve iş başına uyumlu bir hükümetin

gelmesiyle program uygulanmaya konmuştur. İkincisi, Türkiye’nin

stratejik öneminin aynı dönemde artmış olmasıdır. Üçüncüsü, IMF

ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, neoliberal politikalar yoluyla

uluslararası piyasalardan, borç krizi sonrasında, yeniden

borçlanabilir ve mevcut borçları geri ödeyebilir konuma gelmenin

mümkün olabildiğini göstermek için de Türkiye’ye gerekli yardım

sağlanmıştır (Şenses, 1998).

Tablo 10’de, ”borç alana göre” kamu ve özel kesim borçlarındaki ve vade yapılarındaki değişim verilmiştir.

Tablo 10’da dört önemli özellik dikkati çekmektedir. Birinci özellik, dış borç stokunun sürekli bir artış göstermiş

olmasıdır. 1980 yılında 15,734 milyar dolar olan toplam dış borç 2001 yılına gelindiğinde 115,2 milyar dolar

olmuştur. İkinci özellik, özel kesim dış borçlarının toplam borç içindeki payının sürekli bir artış göstermiş olmasıdır.

1983 yılında toplam borcun % 8,9’u özel kesim tarafından alınmışken, 1989 yılında % 15,7’ye yükselmiş ve 1989

yılından sonrada hızlı bir artış trendine girmiştir. Bu artışın en önemli nedeni; 1989 yılında yayınlanan 32 sayılı

kararname ile sermaye hareketlerinin serbest bırakılmış olması ve bankalara (genel olarak özel kesime) dış

borçlanma yolunun açılmış olmasıdır (Ekinci, 1998:21). 1993 yılında toplam borcun % 35,4’ü özel kesim tarafından

alınmış, 1994 kriz yılında ise bu oran % 25,3’e gerilemiş ama sonraki yıllarda da sürekli bir artış göstermiştir. 2000

yılında, toplam borcun yarıya yakını (% 47,2) özel kesim tarafından alınmıştır. 2001 kriz yılında da bu oran %

38,7’ye gerilemiştir.

Page 64: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

64

Page 65: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

65

TABLO 10: Borç Alana Göre Dış Borç Stoku ve Vade Yapısı (Milyar Dolar) Dış Borç Kamu Kamu/Dış Özel Özel/Dış Kısa Vadeli Orta-Uzun Kur Etkisi Stoku Borç Stoku Borç Stoku Dış Borcun Vadeli Dış (%) (%) Payı (%) Borcun Payı

(%)1980 15,734 15,9 84,1 01981 16,627 13,1 86,9 -0,6861982 17,858 9,9 90,1 -0,4641983 18,814 17,142 91,1 1,672 8,9 12,2 87,8 -0,8571984 20,823 17,998 86,4 2,825 13,6 15,3 84,7 -0,9321985 25,660 21,653 84,4 4,007 15,6 18,5 81,5 2,7541986 32,206 26,663 82,8 5,543 17,2 19,7 80,3 3,6551987 40,326 33,969 84,2 6,357 15,8 18,9 81,1 4,9101988 40,722 34,610 85,0 6,112 15,0 15,8 84,2 -2,2231989 41,751 35,199 84,3 6,552 15,7 13,8 86,2 -0,3071990 49,035 38,592 78,7 10,443 21,3 19,4 80,6 3,1231991 50,489 39,677 78,6 10,812 21,4 18,1 81,9 0,1441992 55,592 40,320 72,5 15,272 27,5 22,8 77,2 -1,3831993 67,356 43,522 64,6 23,834 35,4 27,5 72,5 -0,5361994 65,601 48,975 74,7 16,626 25,3 17,2 82,8 4,3011995 73,278 50,951 69,5 22,327 30,5 21,4 78,6 1,9701996 79,632 52,538 66,0 27,094 34,0 21,8 78,2 -4,5701997 84,912 50,995 60,1 33,917 39,9 21,3 78,7 -5,6281998 97,238 53,246 54,8 43,992 45,2 21,8 78,2 3,6741999 103,138 52,985 51,4 50,153 48,6 22,8 77,2 -4,6922000 119,602 63,190 52,8 56,412 47,2 24,2 75,8 -3,9662001 115,200 70,634 61,3 44,566 38,7 14,1 85,9 -2,966

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı

Page 66: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

66

Kamu borçları ile özel kesim borçlarındaki değişim aşağıdaki grafikte

verilmiştir. Bu grafikte de görüldüğü gibi özel kesim dış borçları, özellikle

1990 sonrası büyük bir artış göstermiştir. Özel kesim dış borçları, 1994 ve

2001 kriz yıllarında bir önceki yıla göre azalmış ama diğer yıllarda önemli

miktarda artmıştır. 2000 yılında 56,412 milyar dolara kadar yükselmiş, 2001

yılında ise 48,616 milyar dolara gerilemiştir.

Şekil 1: Kamu ve Özel Sektör Dış Borçlarındaki Artışlar

Tablodan çıkarılacak üçüncü önemli özellik kur etkisidir. Çapraz kurlarda meydana gelen değişmeden dolayı, dolar

olarak ifade edilen dış borç stoku da değişir. 1980-1984 döneminde, çapraz kurlardaki değişimden dolayı toplam dış

borç stoku azalmıştır. 1985-1987 döneminde, ABD dolarının hızla değer yetirmesine bağlı olarak, dış borcun dolar

cinsinden tutarı artmıştır (bu dönemde kur etkisinden kaynaklı borç artışı 11,329 milyar dolar olmuştur). Çapraz

kurlardaki değişmeden dolayı 1990, 1991,1994,1995 ve 1998

01020304050607080

1980

1982

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

Yıllar

Mily

ar D

olar

Kamu

Özel

Page 67: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

67

Şekil 2: Özel Sektör Dış Borçlarıyla Kısa Vadeli Dış Borçlar Arasındaki İlişki

yıllarında borcun dolar cinsinden tutarı artmış, geri kalan yıllarda ise

azalmıştır. 1980-1989 döneminde, çapraz kurlardaki değişimden dolayı borç

5,860 milyar dolar artmıştır. 1989-2001 döneminde ise, borç 10,529 milyar

dolar azalmıştır.

Tablodan çıkarılacak dördüncü önemli özellik ise, dış borcun vade

yapısındaki değişimdir. 1980 yılında toplam dış borcun %15,9’u kısa vadeli

iken, borç ertelemelerinin de etkisiyle 1984’e kadar gerilemiştir, 1984-86

arasında artmış, 1987-89 arasında azalmış, 1990-93 arasında tekrar artmış

ve kriz öncesi yıl olan 1993’de kısa vadeli borç toplam borcun % 27,5’i

olmuştur. 1994 kriz yılında bu oran %17,2’ye gerilemiş ve sonraki yıllarda da

% 21’ler seviyesinde kalmıştır. 2000 yılında % 24,2’ye çıkmış, 2001 kriz

yılında ise %17,5’e gerilemiştir.

1980’li yılların ortalarından başlayarak ve özellikle 1990’lı yıllarda görülen kısa vadeli dış borç artışı, 1980 öncesi

yıllarda yapılan kısa vadeli dış borçlanmadan tümüyle farklı nedenlerden kaynaklanmıştır. 1980 öncesi yıllarda kısa

vadeli dış borçlanma hemen tümüyle kamu borçlanmasında yaşanan güçlüklerden kaynaklanıyordu. Oysa son

yıllarda kısa süreli dış borçların artışında özel kesim belirleyici olmuştur. Özel kesim, işletme sermayesi ve spekülatif

0

20

40

60

80

1980

1982

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

yıllar

pay Özel / Dış Borç Stoku (%)

Kısa Vadeli borç (%)

Page 68: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

68

amaçlarla dış borçlanmaya gitmektedir (Kepenek; Yentürk, 1995:233). Şekil 2’de kısa vadeli borcun payı ile özel

kesim borcu arasında ilişki verilmiştir. Özel kesim borcunun arttığı dönemlerde kısa vadeli borç da artmıştır. Kriz

öncesi yıllarda özel kesim borçları artmış buna paralel olarak kısa vadeli borcun toplam borç içindeki payı da

artmıştır. Kriz yıllarında da bunun tam tersi olmuştur.

3.2.2 Negatif Transferler

Dış borçlar, uzun dönemde dünya faiz haddinden sağlanır. Uluslararası faiz haddinin yurtiçi faiz haddinden düşük

olması halinde dahi, borç alan ülkenin -kısa dönemli sıkışıklıklarını çözmesi hariç- uzun dönemde karlı çıkmaması

olasıdır. Dış kaynakların rasyonel kullanım koşulu, ödenecek faiz oranının, ekonominin büyüme haddine eşit ya da

ondan düşük olmasıdır. Diğer bir değişle, ülke içine çekilen dış tasarruf kaynakları yatırıma yönlendirilip vade

sonunda itfa fonu oluşturabilecek gelir sağlanmadıkça, uzun dönemde ekonomik açıdan zarar ediliyor demektir.

Zira, dış borç, alındığı ve geri ödendiği dönemlerde transfer niteliğinde bir işlem olmayıp, gerçek kaynak aktarımı

oluşturan bir işlemdir. Borcun yapıldığı dönemde ülkeye gerçek anlamda kaynak aktarımı yapılmaktadır. Borcun,

faizi ile birlikte geri ödendiği dönemde ise, dış ekonomik ajanlara, ülke kaynakları üzerinde tasarruf hakkı sağlayan

satın alma gücü aktarılmış olmaktadır. Bunlar salt transfer işlemi değil, gerçekten kaynak aktarıcı işlemlerdir (Önder;

Türel; Ekinci; Somel, 1993:39).

Net kaynak transferi, yıl içinde kullanılan kredilerden, yıl içinde yapılan geri

ödemelerin (anapara + faiz) çıkartılmasıyla bulunur (Balkan, 1994:36;

Başkaya, 1986:91).

Tablo 11’de, 1983-2002 yılları arasında, kaynak transferindeki gelişmeler

incelenmeye çalışılmıştır. Tablonun sondan önceki sütununda net kaynak

transferi verilmiştir. 1993, 1997 ve 2000 yılları hariç bütün yıllar, içeriden

dışarıya kaynak transferi gerçekleşmiştir. Özellikle, 1989 yılından sonra

kaynak transferinde bir artış görünmektedir. 1988 yılında, dışarıya aktarılan

Page 69: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

69

kaynak, 590 milyon dolar iken, 1989’da 2,051 milyar dolara yükselmiştir.

Sonraki yıllarda da kaynak transferi devam etmiştir. 1993 yılında 980 milyon

dolar kaynak girişi olmuşsa da, 1994 yılında 4,702 milyar dolar kaynak

dışarıya transfer edilmiştir. 2000 yılında, uygulanan ekonomik program

çerçevesinde sağlanan yüksek miktardaki kredi kullanımının (2000 yılında

25,458 milyar dolar kredi kullanılmıştır) etkisiyle içeriye 3,521 milyar dolar

kaynak girişi gerçekleşmiş fakat 2001 ve 2002 yıllarında sırasıyla 9,861 ve

8,152 milyar dolar gibi çok yüksek miktarda kaynak dışarıya transfer

edilmiştir.

Dış borçlanmanın önemli sebeplerinden biri de, yurtiçi kaynaklarının yetersiz

olmasıdır. Oysa, 1983-2002 yılları arasında içeriden dışarıya toplam olarak

47,251 milyon dolar kaynak transfer edilmişken, sadece 5,469 milyon dolar

kaynak girişi gerçekleşmiştir. İncelenen dönemde, yıl içerisinde kullanılan

kredilerin önemli bir kısmı faiz olarak ödenmiştir (tablo 11’in altıncı sütununda

verilmiştir ). 1983-2002 yılları arasında toplam 72,681 milyar dolar faizi

ödemesi yapılmıştır. Ayrıca, 1983-2002 yılları arasında toplam 170,224

milyar dolar kredi kullanılmış, kullanılan kredinin 1,25 katı olan 212,475

milyar dolar geri ödeme gerçekleştirilmiş ve buna rağmen, 1983 yılında

18,814 milyar dolar olan dış borç 2002 yılında 125,877 milyar dolara (1983

yılındaki borcun 6,7 katı) yükselmiştir.

Kaynak transferine ilişkin rakamların ve büyüklüklerin anlamlı olabilmesi için,

net kaynak transferinin ihracata oranına da bakmak gerekir. Böylece, net

kaynak transferinin ekonomi üzerindeki ağırlığı görülmüş olur (Başkaya,

Page 70: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

70

1986:92). Aşağıdaki tablonun son sütununda net kaynak transferinin ihracata

oranı verilmiştir. Göründüğü gibi, özellikle bazı yıllarda, söz konusu oranlar

oldukça yüksek değerlerde gerçekleşmiştir. 2001 yılında, ihracatın %28’i,

2002 yılında ise %22,5’i borç anapara ve faiz ödemesi olarak yurt dışına

transfer edilmiştir. Kısacası, incelenen dönemde, hem içerden dışarıya

kaynak transferi gerçekleşmiş hem de dış borç stoku katlanarak artmıştır.

Page 71: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

71

Tablo 11: Negatif Transferler (Milyar Dolar)

Kredi Yapılan

Geri Anapara Faiz Faiz /

Kredi Net

Transfer Net

Transfer /

Kullanımı Ödemeler Kullanımları (%) İhracat

(%)

1983 692 2,522 1,081 1,441 208,2 -1,83 31,01984 2,680 3,288 1,617 1,671 62,4 -608 8,21985 3,612 4,599 2,670 1,929 53,4 -987 12,01986 4,047 4,744 2,667 2,127 52,6 -697 9,21987 5,765 5,951 3,597 2,354 40,8 -186 1,81988 7,845 8,435 5,557 2,878 36,7 -590 4,91989 5,119 7,170 4,263 2,907 56,8 -2,051 17,41990 4,610 7,250 3,986 3,264 70,8 -2,640 20,31991 5,976 7,551 4,121 3,430 57,4 -1,575 11,51992 7,123 8,511 5,294 3,217 45,2 -1,388 9,31993 9,207 8,227 4,653 3,574 38,8 9801994 5,291 9,993 6,070 3,923 74,1 -4,702 25,61995 6,293 11,897 7,594 4,303 68,4 -5,604 25,51996 8,912 11,418 7,218 4,200 47,1 -2,506 7,71997 13,386 12,418 7,830 4,588 34,3 9681998 14,211 16,513 11,690 4,823 33,9 -2,302 7,41999 16,275 18,316 12,866 5,450 33,5 -2,041 7,02000 25,458 21,937 15,638 6,299 24,7 3,521 11,12001 14,762 24,623 17,489 7,134 48,3 -9,861 28,0

2002* 8,960 17,112 13,943 3,169 35,4 -8,152 22,5Kaynak: DPT, Hazine Müsteşarlığı *Geçici

Not: İhracata bavul ticareti ve transit ticaret dahildir.

Page 72: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

72

3.2.3 Dış Borç Göstergeleri

Bir ülkenin dış borçluluk derecesini ölçmede çeşitli göstergeler

kullanılmaktadır. Tablo 12 ve tablo 13’de, uluslararası kuruluşlar (IMF, Dünya

Bankası vb. gibi) tarafından belirtilen göstergelerin, 1980 yılından günümüze

kadar ki gelişimi incelenmeye çalışılacaktır. Tablo 12’de dört önemli

göstergenin gelişimi incelenmiştir. Bunlar, toplam borcun GSMH’ye ve ihracat

gelirlerine, borç servisi ile faiz ödemelerinin de ihracat gelirlerine oranlarıdır.

Bu dört orandan üçünde belirlenen yüzdelere ulaşılması durumunda borçlu

ülkenin kritik eşiğe ulaştığı kabul edilmektedir.

a) Toplam Dış Borç / GSMH

Bu gösterge, bir ülkenin güvenirliğinin ölçülmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca,

risk ve borç yükü analizlerinde de genel bir ölçüt olarak değerlendirilmektedir.

Dünya Bankası ve IMF ölçütlerine göre, eğer bir ülkenin bu gösterge %30-50

arasında ise ülke orta derecede, %50’yi aşması durumunda ise ülke çok

borçlu olarak kabul edilmektedir (World Bank, 2001).

1980 ve 1981 yıllarında, toplam borç/GSMH göstergesi sırasıyla %27 ve %28

olarak risk sınırının altında gerçekleşmiştir. Fakat 1982 yılından başlayarak

bu oran artmaya başlamış ve 1987 yılında %46’ya kadar yükselmiştir.

Sonraki yıllarda kısmen düzelme göstermiş ve 1991 yılında %33,2’ye

Page 73: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

73

gerilemiştir. Sonra tekrar artmış ve 1994 yılında, %50 sınırının hemen

altında, %49,9 olarak gerçekleşmiştir. 1997 yılına kadar oran tekrar iyileşme

göstermiş ve 1997’de %47,1 olmuştur. Sonraki yıllarda artış sürmüş ve 1999

yılından başlayarak, Toplam borç / GSMH göstergesi %50’nin üzerine

çıkmıştır. 2002 yılında %79,6 olarak gerçekleşmiştir. Kısacası, 1982-1998

yılları arasında Türkiye orta dereceli borçlu ülke iken, 1999 yılından sonra

çok borçlu ülke durumuna gelmiştir.

b) Toplam Dış Borç / İhracat

Bu gösterge, bir ülkenin borçluluk durumunu ve dış borç ödeme kapasitesini

gösteren, ihracat gelirlerinin toplam borç stoku üzerindeki uzun dönemli

etkileri konusunda bilgi edinmek için kullanılan bir ölçüttür.

Bu oran %165-275 arasında olması halinde ülke orta derecede borçlu,

%275’i aşması halinde ise, ülke çok borçlu olarak kabul edilmektedir (World

Bank, 2001).

Bu gösterge, 1980-2001 yılları arasında,sadece 1996 ve 1997 yıllarında

%275’in altında gerçekleşmiştir (sırasıyla %245,4 ve %260,1). 1980 yılında

%540,7 gibi yüksek bir oranda gerçekleşmiş, 1986 ile 1993 yıllarında

sırasıyla %424,7 ve %431,5 olarak gerçekleşmiştir. Geri kalan yıllarda da

%300-400 arasında dalgalanma göstermiştir. 2002 yılında ise %362,4 olarak

gerçekleşmiştir. Kısacası, Toplam Dış Borç/İhracat göstergesi bakımından,

Page 74: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

74

1996 ve 1997 yıllarında Türkiye, orta derecede borçlu ülke, geri kalan yıllarda

ise çok borçlu ülke olarak görünmektedir.

c) Borç Servisi / İhracat

Bir ülkenin belli bir yılda, anapara ve yabancı sermaye kar transferlerini

karşılayabilme gücü, o ülkenin ödemeler bilançosu ve uluslararası rezerv

durumuna bağlıdır. Eğer dış alem gelirleri, dış alem giderlerinden büyük ise

bu fark borç servisinin yerine getirilmesinde kullanılabilir. Aksi halde, dış borç

servisini karşılamak için ya birikmiş rezervleri kullanmak ya da yeniden

borçlanmaya gitmek gerekecektir. Borç servis oranı, kısa dönemde, geri

ödeme kapasitesinin bir ölçüsü olarak kullanılmaktadır (Pazarcık; Ünsal;

Nakipoğlu 1989:45). Dış borç servisi/ihracat rasyosundaki artışlar borç geri

ödemelerinde yüksek bir risk ile karşılaşılacağının habercisidir. Ayrıca, dış

borç servisi/ihracat rasyosu, potansiyel bir borç krizinin erken teşhisinde bir

gösterge şeklinde algılanmaktadır (Erdoğan; Cengiz: 111). Bu gösterge,

%18-30 arasında ise, o ülke orta derecede borçlu, %30’un üzerinde ise, çok

borçlu kabul edilmektedir (World Bank, 2001).

Borç servisi/ihracat oranı, 1980 yılında %95,1 gibi çok yüksek bir oranda

gerçekleşmiş, 1983 yılına kadar, borç ertelemeleri ve ihracattaki artışın

etkisiyle azalmış ve 1983’de %42,7’ye gerilemiştir. Sonraki yıllarda tekrar

artmış, 1986 yılında %62,6’ye yükselmiş, 1987’de 57,7’ye gerilemiş fakat

1988’de, 1980 sonrası en yüksek değere, % 70,7’ye yükselmiştir. 1990-95

Page 75: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

75

arasında % 50-60 arasında dalgalanma göstermiştir. 1996-97 yıllarında,

ihracat artışının etkisiyle, sırasıyla %35,2 ve %38’e gerilemiştir. 1998 yılından

başlayarak tekrar %50’nin üzerine çıkmış ve sürekli artış göstererek 2002

yılında %70,8’e yükselmiştir.

Kısacası, borç servisi/ihracat göstergesi açısından, Türkiye sürekli olarak

çok borçlu ülke olarak görünmektedir. Özellikle, bu gösterge 1999 sonrasında

tehlike sınırının iki katının da üzerine çıkmıştır.

d) Faiz Ödemeleri / İhracat

Bu gösterge, maliyet veya çok borçluluğun ölçülmesinde kullanılır. Bu

gösterge, bir ülkede %12-20 arasında ise, o ülke orta derecede borçlu kabul

edilmekte, %20’yi aşması durumunda ise çok borçlu ülke olarak kabul

edilmektedir (World Bank, 2001).

Faiz ödemeleri/ihracat göstergesi 1980 yılında %39,1 gibi yüksek oranda

gerçekleşmiştir. Bu oran 1984 yılına kadar azalmış ve 1984’de %22,6 olarak

gerçekleşmiş, 1994 yılına kadar da % 20’nin üzerinde gerçekleşmiştir. 1996

yılında, incelenen dönemin en düşük oranı olan %12,9 seviyesine kadar

gerilemiş, fakat sonraki yıllarda tekrar artarak 2000’de %19,9 ve 2001 yılında

da %20,2’ye yükselmiştir. 2002 yılında ise %16’a gerilemiştir. Kısacası, faiz

ödemeleri/ihracat göstergesi bakımından Türkiye, 1980-1994 yılları arasında

çok borçlu ülke, 1995-2000 yılları arasında orta dereceli ülke ve 2001 yılında

Page 76: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

76

da tekrar çok borçlu ülke ve 2002 yılında da tekrar orta borçlu ülke durumuna

gelmiştir.

Sonuç olarak, yukarda incelenen dört göstergeden üçünde çok borçlu

duruma düşen ülke kritik eşiğe ulaşmış kabul edilmektedir. Türkiye açısından

bakıldığında, 1980-1982 yılları arasında çok borçlu, 1983-1984 yıllarında orta

derecede borçlu, 1985-1995 yılları arasında çok borçlu, 1996-1998 yılları

arasında orta derecede borçlu ve 1999-2002 yılları arasında da çok borçlu

ülke dolayısıyla kritik eşiği aşmış görünmektedir.

Page 77: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

77

Tablo 12: Dış Borç Göstergeleri (Milyar Dolar) GSMH Dış Borç İhracat Toplam

Borç Faiz Toplam Dış Toplam Dış Borç Servisi Faiz

Ödemeleri Stoku Servisi Borç/GSMH

(%) Borç/İhracat

(%) /İhracat

(%) /İhracat

(%)1980 58,300 15,734 2,910 2,766 1,138 27,0 540,7 95,1 39,11981 59,449 16,627 4,703 2,732 1,443 28,0 353,5 58,1 30,71982 54,275 17,858 5,890 3,168 1,565 32,9 303,2 53,8 26,61983 51,564 18,814 5,905 2,522 1,441 36,5 318,6 42,7 24,41984 60,758 20,823 7,389 3,288 1,671 34,3 281,8 44,5 22,61985 68,199 25,660 8,255 4,599 1,929 37,6 310,8 55,7 23,41986 76,465 32,206 7,583 4,744 2,127 42,1 424,7 62,6 28,01987 87,671 40,326 10,322 5,951 2,354 46,0 390,7 57,7 22,81988 90,920 40,722 11,929 8,435 2,878 44,8 341,4 70,7 24,11989 108,625 41,751 11,780 7,170 2,907 38,4 354,4 60,9 24,71990 152,314 49,035 13,026 7,250 3,264 32,2 376,4 55,7 25,11991 152,147 50,489 13,667 7,551 3,430 33,2 369,4 55,2 25,11992 160,267 55,592 14,891 8,511 3,217 34,7 373,3 57,2 21,61993 181,807 67,356 15,611 8,227 3,574 37,1 431,5 52,7 22,91994 131,407 65,601 18,390 9,993 3,923 49,9 356,7 54,3 21,31995 171,045 73,278 21,975 11,897 4,303 42,8 333,5 54,1 19,61996 183,577 79,632 32,446 11,418 4,200 43,4 245,4 35,2 12,91997 192,376 84,912 32,647 12,418 4,588 44,1 260,1 38,0 14,11998 206,559 97,238 31,220 16,513 4,823 47,1 311,5 52,9 15,41999 185,149 103,138 29,325 18,316 5,450 55,7 351,7 62,5 18,62000 201,188 119,602 31,667 21,937 6,299 59,5 377,7 69,3 19,92001 151,391 115,200 35,258 24,623 7,134 76,1 326,7 69,8 20,2

2002* 165,251 131,551 36,303 25,714 5,799 79,6 362,4 70,8 16,0Kaynak: DPT, Hazine Müsteşarlığı *Geçici Not: İhracata bavul ticareti ve transit ticaret dahildir.

Page 78: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

78

Tablo 13’de verilen göstergelerden ilk ikisi, dış borcun faiz ödemeleri

aracılığıyla yol açtığı mali baskı, dış borç faizinin konsolide bütçe açığı ve

kamu kesimi açığına oranları aracılığı ile belirlenmeye çalışılmıştır (Sönmez,

1998:497). Üçüncü gösterge ise, kısa vadeli dış borç stokunun Merkez

Bankası uluslararası rezervlerine oranıdır. Kısa vadeli dış borç/MB rezervleri

oranı, uluslararası iktisat yazınında bir ekonominin güvenirliliğinin en temel

göstergelerinden birisi olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, söz konusu

oranın büyüklüğü, uluslararası ülke deneyimlerinden yola çıkarak, bir finansal

krizin en önemli ön-göstergelerinden birisi olarak kabul edilmektedir

(Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu, 2001:11).

e) Dış Borç Faiz Ödemeleri / Bütçe Açığı

Dış borcun faiz ödemeleri aracılığıyla yol açtığı mali baskıyı gösteren bu

oran, bütçe açığının ne kadarının dış borç faiz ödemelerinden

kaynaklandığını da göstermektedir.

1980 yılında %5,4 olan bu oran, artarak 1983 yılında %42 olmuştur. 1985

yılında bütçe açıklarının yarısından fazlası (%54,5’i) dış borç faiz

ödemelerinden kaynaklanmıştır. 1998 yılında %47,2 olarak gerçekleşmiştir.

Bu oran, 1989-1993 yılları arasında, iç borcun ve dolayısıyla iç borç faiz

ödemelerinin artması dolayısıyla, gerilemiş ve 1993’de %18 olarak

gerçekleşmiştir. 1994 yılında, iç borçlanmanın azalması ve dış borçlanmanın

artmasının etkisiyle, Dış Borç Faiz Ödemeleri/Bütçe Açığı oranı da yükselmiş

Page 79: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

79

ve %43 olmuştur. Sonraki yıllarda tekrar azalmış, 1999 yılında %9,8’e kadar

gerilemiştir. 2000-2001 yıllarında da sırasıyla %12,4 ve %12,5’e yükselmiştir.

Kısacası, 1981-1990 yılları arasında dış borç faiz ödemeleri, bütçe açığının

önemli bir bölümünü oluştururken, bu önem 1991-2001 yılları arasında (1994

ve 1995 yılları hariç) azalmıştır. 1990 sonrası, bütçe açığının en önemli

kalemi, artan iç borç faiz ödemeleri olmuştur.

f) Dış Borç Faiz Ödemeleri / KKBG

Bu gösterge de, Dış Borç Faiz Ödemeleri/Bütçe Açığı göstergesi gibi, dış

borcun faiz ödemeleri aracılığı ile yol açtığı mali baskıyı gösterir ve ayrıca,

kamu kesimi borçlanma gereğinin ne kadarının dış borç faiz ödemelerinden

kaynaklandığını da göstermektedir.

Bu oran, 1980 yılında %1,9 gibi çok düşük bir oranda gerçekleşmiş, fakat

sonraki yıllarda sürekli artmış ve 1986’da % 35,9 olarak gerçekleşmiştir.

1987’de %22’ye gerilemiş, 1988’de %29,4’e çıkmış ve 1989’da da %25,7

olmuştur. 1990’dan başlayarak azalmış, 1993’de %10’a gerilemiştir. 1994’de

%21,1’e yükselmiş, 1995’de de artarak %24,6’ya yükselmiştir. 1996 yılından

başlayarak tekrar azalmış ve 1999’da %7,5’e gerilemiştir. 2000-2001

yıllarında da sırasıyla %10,5 ve %12,5 olarak gerçekleşmiştir.

Page 80: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

80

Kısacası, dış borç faiz ödemelerinin, KKBG içindeki payı 1983-1989 yılları

arasında önemli bir yere sahipken, 1990-2001 yılları arasında (1994 ve 1995

yılları hariç) bu pay azalmıştır. 1990 yılından sonra artan iç borç faiz

ödemeleri, Kamu Kesimi Borçlanma Gereği içindeki en önemli kalem

durumuna gelmiştir.

g) Kısa Vadeli Dış Borç / MB Uluslararası Rezervleri

Bu gösterge, bir ekonominin güvenirliliğinin ölçülmesinde kullanılmaktadır.

Söz konusu oranın büyüklüğü, uluslararası ülke deneyimlerinden yola

çıkarak, bir finansal krizin en önemli ön-göstergelerinden birisi olarak kabul

edilmekte ve gelişmekte olan ülkelerde krizleri tetikleyici etkiler yaratmaktadır

(Uygur, 2001:5; Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu, 2001: 11).

Krizin bir ön habercisi olarak değerlendirilen bu oran Meksika krizi arifesinde

(Kasım, 1994) %260; Asya krizi arifesinde de (Haziran, 1997) Endonezya’da

%170; Tayland’da %150; Filipin’de %90; Malezya’da ise %60 idi. Dolayısıyla

söz konusu oranın asgari %60 sınırının, uluslararası finans çevrelerinde

“kritik” bir eşik olarak algılandığı söylenebilir (Bağımsız Sosyal Bilimciler

İktisat Grubu, 2001:11-12).

Türkiye’de ise, bu oran 1980 yılından günümüze kadar sürekli olarak “kritik”

eşiğin üzerinde görünmektedir. Söz konusu oran, 1980’de %253,6 iken

1982’de %148,6’ya gerilemiş, sonraki yıllarda artarak 1985’de %466,6’ya

Page 81: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

81

yükselmiş, 1986’da %464,1 olmuş ve 1988 yılında %278,2 olarak

gerçekleşmiştir. 1993 yılında (Nisan 1994 krizi öncesi), kısa vadeli dış borç

bir önceki yıla göre %46,1 oranında artarak 18,523 milyar dolar olmuştur ve

dolayısıyla söz konusu oran da %334,2’ye yükselmiştir. 1994 kriz yılında ise,

kısa vadeli dış borç bir önceki yıla göre %39,1 oranında azalarak 11,283

milyar dolar olmuş ve dolayısıyla da söz konusu oran %180’e gerilemiştir.

sonraki yıllarda azalmış ve 1997’de %100,9’a gerilemiştir. 2000 yılında

(Şubat 2001 krizi öncesi), kısa vadeli dış borç bir önceki yıla göre %23,1

oranında artarak 28,944 milyar dolar olmuş ve dolayısıyla incelediğimiz

oranda tekrar artarak %131,5’e yükselmiştir. 2001 kriz yılında ise, kısa vadeli

dış borç bir önceki yıla göre %43,9 oranında azalarak 16,241 milyar dolar

gerilemiş ve ayrıca IMF’den Kasım 2000 krizi sonrasında elde edilen ve

Merkez Bankası rezervlerini desteklemek amacıyla yapılan 4 milyar dolarlık

borçlanmanın etkisiyle incelediğimiz oran %89,3’e gerilemiştir.

Merkez Bankası, artan kısa vadeli dış borç karşısında, uluslararası finans

çevrelerince bir ülkenin güvenirliğinin ölçüsü olarak kullanılan kısa vadeli dış

borç/MB Uluslararası Rezervleri oranını kabul edilebilir bir seviyede tutmak

ve “dövize saldırı dönemlerinde Merkez Bankası rezervlerini kullanarak döviz

piyasalarında istikrar sağlayabilmek amacıyla rezervlerini artırmak zorunda

kalmaktadır. Ama yüksek ve artan rezerv düzeyinin iki sakıncası söz

konusudur: İlk olarak, rezerv edinme maliyeti, Merkez Bankasının

rezervlerden sağlayabileceği getiriyi aşmaktadır. Bu rezervlerin ulusal

ekonomiye maliyeti (en azından) dış dünyadaki kredi faizlerine eşittir. Getirisi

Page 82: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

82

ise, bunun çok daha altındadır ve kabaca dış dünyadaki mevduat faizlerine

eşittir. İkincisi, rezerv biriktirmek başka tür istikrarsızlıklara neden olmaktadır.

İlk aşamada MB döviz toplarken piyasaya TL sürer ve ekonomiye yeni bir

istikrarsızlık etkeni aşılar. Parasal genişlemeyi “sterilize” etmeye kalkıştığında

bunu ancak, devlet borç senetlerini piyasaya sürerek gerçekleştirir. Ancak bu

işlem de faiz hadlerinin yükselmesine yol açar ve esasen faiz yükü altında

ezilen Hazine’nin borçlanma maliyeti zincirleme tırmanır. Kısacası, rezerv

biriktirmenin maliyeti her anlamda yüksektir ve döviz piyasasındaki istikrar

çok pahalıya satın alınmaktadır (Boratav, 2000).

Page 83: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

83

Tablo 13: Dış Borç Göstergeleri Dış Borç Faiz Dış Borç Faiz Kısa Vadeli Ödemeleri/ Ödemeleri/ Dış Borç/ Bütçe Açığı KKBG MB Rezervleri (%) (%) (%)

1980 5,4 1,9 253,61981 27,5 8,6 2081982 33,8 14,3 148,61983 42 19,2 1621984 26,9 22 256,71985 54,5 33,6 466,61986 48,4 35,9 464,11987 38,7 22 443,51988 47,2 29,4 278,21989 41,7 25,7 142,51990 37 14,9 185,71991 21,3 11 209,11992 20,5 8,3 228,41993 18 10 334,21994 43 21,1 1801995 31,9 24,6 137,81996 13,6 12,4 111,71997 13,4 13,4 100,91998 14,3 11,3 110,41999 9,8 7,5 101,92000 12,4 10,5 131,52001 12,5 12,5 89,3

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, TCMB Yıllık Raporları

Page 84: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

84

3.2.4 Dış Borçlanma-Cari İşlemler Açığı İlişkisi

1989 yılında sermaye hareketlerini serbestleştiren Türkiye, yine sermaye

hareketleri serbest olan bazı gelişmekte olan ülkeler gibi, yoğun spekülatif

sermaye girişiyle karşı karşıya kalmıştır. Çünkü, gelişmiş ülkelerin sermaye

pazarında gelir elde etmeye çalışan spekülatif sermaye, 1990 yılı ile birlikte,

gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan ekonomik daralma ve faiz oranlarının düşme

eğilimi göstermesi nedeniyle, gelişmekte olan ülkelere doğru kaymaya

başlamıştır (Yentürk, 1997:224).

Sermaye hareketlerinin 1989 yılında serbest bırakılmasından sonra, dış

borçlar Türkiye ekonomisinin büyümesinin gerektirdiği dış kaynaklardan (yani

cari işlem açığının finansman gereksiniminden) bağımsız olarak büyüyen bir

ivme kazanmıştır. Bunun nedeni, Türkiyeli aktörlerin, bankaların, şirketlerin,

rantiyelerin ülke dışına serbestçe kayıtlı veya kayıtsız sermaye

çıkarabilmeleri ve istikrarsız bir dış serbesti ortamında aşırı rezerv biriktirme

çabalarıdır (Boratav, 2003:183). Cari işlemler açığı, sermaye girişi ve dış

borç artışı arasındaki ilişki tablo 14‘de verilmiştir.

Türkiye’de, borç yaratmayan sermaye hareketlerinin en önemli kalemi olan

dolaysız yatırımlar azdır. 1980-1989 döneminde net sermaye girişinin

%21,7’si doğrudan yatırımlar olarak gerçekleşmiştir. 1990-2002 döneminde

ise, doğudan yatırımlar net sermaye girişinin %20,4’ünü oluşturmaktadır.

Page 85: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

85

Page 86: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

86

Tablo 14: Cari İşlemler Açığı, Sermaye Girişi ve Dış Borç Artışı (Milyon Dolar) 1980-

1989 1990-1993 1994 1995-1997 1998 1999-2000 2001 2002 1990-2002

Net Sermaye Girişi 7709 14251 -4194 22222 448 14115 -14198 2134 34778

Doğrudan Yatırımlar 1674 2924 559 1938 573 250 2769 862 7106

Doğrudan Yatırımlar(%) 21,7 20,5 - 8,7 127,9 1,8 - 40,4 20,4

Cari İşlemler Dengesi -10385 -9782 2631 -7414 1984 -11179 3396 -1783 -22147

Net Hata ve Noksan 2911 -2932 1769 -2261 -1985 -727 -2122 -563 -8821

Rezerv Hareketleri -5874 -2071 -206 -12547 -447 -2209 12924 212 -4344

Dış Borç Artışı 28312 25605 -1755 19311 12326 22364 -4402 16351 89800

Dış Borç Artışı/Cari İşlemler Dengesi

2,7 2,6 - 2,6 6,2 2,0 - 9,2 4,1

Net Sermaye Girişi/Cari İşlemler Dengesi

0,7 1,5 - 3,0 - 1,3 - 1,2 1,6

Büyüme 4,1 6,1 -6,1 7,8 3,9 0,1 -9,4 7,8 3,4

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, T.C. Merkez Bankası

Page 87: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

87

Kısacası, Türkiye’ye giren sermayenin %80’nine yakını dış borç

oluşturmaktadır.

Türkiye’de 1990-1993 arasındaki konjonktür dalgası, 1990’ların ilk yarısında

Latin Amerika üzerinde yoğunlaşan ve 1994-95 Meksika kriziyle son bulan

yabancı sermaye akımıyla çakışmıştır.1990-1993 arasında, cari işlemler

açığı 9,782 milyar dolar iken net yabancı sermaye girişi 14,251 milyar dolar

olmuştur (cari işlemler açığının 1,5 katı). Aynı dönemde dış borç 25,605

milyar dolar artmıştır (cari işlemler açığının 2,6 katı). Sermaye girişindeki bu

patlama, 1992-1993 yıllarında güçlü bir büyüme dalgası yaratmış (bu

dönemdeki büyüme ortalama 6,1 olarak gerçekleşmiştir), ama aynı zamanda

da TL’nin aşırı değerlenmesine ve cari işlemler açığının giderek büyümesine

yol açmıştır

1994 krizinde resesyon kısa sürmüş, bir yıl içinde yeni bir büyüme dalgası

oluşmuştur. 1995-1997 döneminde, net sermaye girişi 22,222 milyar dolar

seviyesine çıkmış (cari işlemler açığının 3 katı), cari işlemler dengesi 7,414

milyar dolar açık vermiş, dış borç artışı 19,311 milyar dolar olarak

gerçekleştir (cari işlemler açığını 2,6 katı). Yüksek oranlı sermaye girişiyle

birlikte büyüme de 7,8 gibi yüksek oranda gerçekleştir.

Doğu Asya Krizi’nin patlak vermesinden hemen sonra, net sermaye akımında

önemli bir düşüş yaşanmıştır. 1995-1997 dönemindeki yüksek net sermaye

girişi 1998’de 448 milyon dolara gerilemiş, cari işlemler dengesi 1,984 milyar

Page 88: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

88

dolar fazla vermiş, dış borç ise bu dönemde de 12,326 milyar dolar artmış ve

büyüme hızı da 3,9’a gerilemiştir.

1999 yılında, Rusya’daki şiddetli krizin ve de Ağustostaki büyük depremin

yarattığı sarsıntıyla, Türkiye ekonomisi 1999’da küçülmüştür. 1999-2000

döneminde, net sermaye girişi 14,115 milyar dolar olmuş, cari işlemler

dengesi 11,179 milyar dolar açık vermiş, dış borç artışı ise 22,364 milyar

dolar olmuştur (cari işlemler açığının iki katı olarak). Büyüme ise 0,1’e

gerilemiştir.

2001 kriz yılında 14,198 milyar dolarlık net sermaye çıkışı gerçekleşmiş, cari

işlemler dengesi 3,396 milyar dolar fazla vermiş, dış borç 4,402 milyar dolar

azalmış ve ekonomi 9,4 oranında küçülmüştür.

2002 yılında, cari işlemler dengesi 1,783 milyar dolar açık vermiş, net

sermaye girişi 2,134 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, dış borç artışı 16,351

milyar dolar olmuştur (cari işlemler açığın 9,2 katı).

Veriler 1980-1989 ve sermaye hareketlerinin serbest bırakıldığı 1990-2002

olarak iki dönemde incelendiğinde, dış borçların cari işlem açığının

finansmanının gereksiniminden bağımsız olarak büyüdüğü daha iyi

görülmektedir. 1980-1989 döneminde, net sermaye girişi cari işlemler

açığının gerisinde kalmış, dış borçlar ise cari açığı 2,7 katı kadar artmıştır. Bu

dönemde ekonomik büyüme ise 4,1 olarak gerçekleşmiştir. 1990-2002

Page 89: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

89

döneminde ise, cari işlemler açığı 22,147 milyar dolar, net sermaye girişi

34,778 milyar dolar (cari işlemler açığının 1,6 katı), dış borç artışı ise 89,800

milyar dolar (cari işlemler açığının 4,1 katı) olmuş, büyüme ise 3,4’e

gerilemiştir. Kısacası, 1980-1989 döneminde 4.1’lik büyüme, her 1 dolarlık

cari işlem açığı için 2,7 dolarlık borç artışıyla meydana gelmiştir. Oysa 1990-

2002 döneminde, daha küçük olan 3,4’lük büyüme, her 1 dolarlık cari işlemler

açığı için 4,1 dolarlık borç artışıyla gerçekleşmiştir.

Sermaye girişlerinin cari işlem açığını karşılamayan öğeleri nereye gidiyor?

Giren sermayenin çok önemli bir bölümü kayıt dışında kayboluyor. Bunu,

ödemeler dengesinin net hata ve noksan kaleminin, kayıt dışı sermaye çıkışı

olarak yorumlanabilecek negatif değerlerinde gözlenmektedir. Önemli bir

bölümü, kayıt içi yerleşiklerin sermaye çıkışlarına tahsis ediliyor (Boratav,

2003a:9). 1980-1989 döneminde net hata ve noksan kalemi 2,911 milyar

dolar fazla veriyor, yani bu dönemde kayıt dışı sermaye girişi gerçekleşmiştir.

1990-2002 döneminde ise, 8,821 milyar dolarlık kayıt dışı sermaye çıkışı

gerçekleşmiştir.

Sermaye girişlerinin önemli bir kısmı da rezerv artışı için kullanılmaktadır.

1980-1989 döneminde 5,874 milyar dolar rezerv artışı için kullanılmıştır. 1990

sonrasında, 2001 ve 2002 yılları hariç sürekli rezerv artışı gerçekleşmiş ve

1990-2000 döneminde 17,480 milyar dolarlık rezerv artışı gerçekleştirilmiştir.

1990-2002 döneminde ise rezerv artışı 4,344 milyar dolar olmuştur. Korkut

Boratav’ın da belirttiği gibi (Boratav, 2000:196; Boratav, 2003a:9), sermaye

Page 90: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

90

hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte Merkez Bankası, döviz

piyasasında istikrarı sağlamak için yüksek düzeylerde rezerv biriktirmek

zorunda kalmaktadır. Yüksek oranda rezerv biriktirmenin iki sakıncası vardır.

Birincisi, rezerv edinme maliyeti, Merkez Bankasının rezervlerden

sağlayabileceği getiriyi aşmaktadır. İkincisi, rezerv biriktirmek için Merkez

Bankası piyasaya TL sürer ve döviz toplar, bu da ekonomide parasal

genişleme yaratır. Parasal genişlemeyi sterilize etmek için devlet borç

senetleri piyasaya sürülür. Bu da faiz hadlerinin yükselmesine neden olur.

Kısacası, rezerv biriktirmenin maliyeti her anlamda yüksektir ve döviz

piyasalarındaki istikrar çok pahalıya satın alınmaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi ılımlı, sürdürülebilir cari işlem açığı olan

fakat döndürülmesi çok güç bir dış borç stokuna sahiptir. Dış borçlarla ilgili

faiz yükümlülüklerinin karşılanması, tek başına çok ağır bir sorun değildir.

Asıl sorun, bu boyutlara ulaşmış olan dış borcun anaparasını vadesi

geldiğinde ödemekte, yani stokun döndürülmesinde yatmaktadır (Boratav,

2003:184; Boratav, 2003a:9).

3.2.5 Özel Sektörün Dış Borçlanma Üzerindeki Etkisi

Özel sektör, işletme sermayesi ve spekülatif amaçlarla dış borçlanmaya

gitmektedir. Yurt dışından borçlanmanın ana nedeni, iç ve dış faiz oranları

arasındaki olağanüstü farklılaşmasıyla döviz kuru aşınma oranının

enflasyonun altında ya da ona yakın bir eğilim göstermesidir. Ayrıca, işletme

kredilerinde bir yıl olan süre sınırlamasının 1991 ortalarında kaldırılması ve

Page 91: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

91

iki yıldan uzun süreli kredilere uygulanan Kaynak Kullanımı Destekleme

Fonu’na yapılan %6’lık kesintinin kaldırılması, işletme kredisi kullanımını

artırmıştır (Kepenek; Yentürk, 1995:233).

Özel sektör dış borçlarını belirleyen, firmalar ve bankalardır. Firmaların,

içerden değil de dışardan borçlanmalarını; yurtiçi kredi faizleri, döviz kuru ve

yurt dışı kredi faizleri belirlemektedir. Bu durum aşağıdaki formül ile ifade

edilmektedir (Seyidoğlu, 1994:270).

Denklemdeki, i= yurtiçi kredi faiz oranlarını (denklemin solunda) ve yurt dışı

kredi faiz oranlarını (denklemin sağında), e= TL aşınma oranını

göstermektedir. Denklemdeki yurt içi kredi faiz oranları, banka kaynaklı

kredilerin orta vadeli yatırım kredi faiz oranlarını göstermektedir.

Yukarda ki ifadenin sol tarafı firmaların içerde borçlanma maliyetini, sağ tarafı

ise yurt dışından borçlanma maliyetini göstermektedir. Eğer, firma açısında,

dışardan borçlanmanın Türk lirası olarak kendisine yüklediği maliyet,

yurtiçinden borçlanmanın Türk lirası olarak kendisine yüklediği maliyetin

altında ise dışarıdan borçlanır.

Tablo 15’de, firmaların iç-dış borçlanma maliyetleri, bankaların yurtiçi ve

yurtdışı getiri oranları verilmiştir. Firmalar ve Bankalar için yurt dışı

borçlanma maliyeti Libor+Marj olarak alınmıştır.

d ııiç iei

+⟩+

+1

11

Page 92: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

92

Şekil 3’de, firmaların yurtiçi borçlanma maliyetleriyle yurt dışı borçlanma

maliyetleri karşılaştırılmıştır. Firmalar için 1989-1990 yıllarında dışardan

borçlanmak daha karlı, 1991-1994 döneminde ise içerden borçlanmak daha

karlı hale gelmiştir. Ama 1995 yılından 2000 yılına kadar içerden

borçlanmanın maliyeti çok yükselmiş ve dolayısıyla yurt dışından borçlanmak

daha az maliyetli duruma gelmiştir.

Şekil 3: Firmaların Yurtiçi-Yurt Dışı Borçlanma Maliyetleri

-40

-20

0

20

40

60

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

2002

Yıllar

Bor

çlan

ma

Mal

iyet

i Firmaların Yurtiçi BorçlanMaliyetleri (%)Libor + Marj²

Page 93: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

93

Tablo 15: Özel Sektör Dış Borçlanma Karlılığı Özel

Sektör Borcu

Özel Sektör

Borcu / Toplam

Borç (%)

Yurtiçi Getiri Oranı

(%)¹

FirmalarınYurtiçi

Borçlanma Maliyetleri

(%)²

Libor³ Libor + Marj³

1984 2,825 13,6 -10,4 11,8 12,51985 4,007 15,6 9,1 9,1 9,91986 5,543 17,2 15,2 7,0 7,91987 6,357 15,8 13,4 7,6 8,61988 6,112 15,0 -4,9 -9,2 8,4 9,31989 6,552 15,7 14,7 26,8 9,3 10,51990 10,443 21,3 20,6 18,2 8,5 9,41991 10,812 21,4 4,1 -2,1 6,3 7,21992 15,272 27,5 11,6 0,9 4,2 5,11993 23,834 35,4 11,1 -2,2 3,7 4,61994 16,626 25,3 0,2 -13,3 5,6 6,51995 22,327 30,5 40,4 54,5 6,3 7,21996 27,094 34,0 32,2 34,9 5,8 6,71997 33,917 39,9 9,6 15,5 6,1 7,01998 43,992 45,2 42,4 44,3 5,6 6,51999 50,153 48,6 20,5 27,7 5,7 6,62000 56,412 47,2 10,5 11,2 6,9 7,82001 44,566 38,7 -7,6 -20,1 3,9 4,8

2002* 44,939 35,3 43,7 2,1 3,1Kaynak: British Bankers Association, Hazine Müsteşarlığı, T.C. Merkez Bankası *Geçici ¹(1+i)/(1+e) formülüyle tarafımızca hesaplanmıştır. i= Hazine bonosu ve devlet tahvili faiz oranını, e= döviz kuru aşınma oranını göstermektedir. ²Aynı formülle tarafımızca hesaplanmıştır. i= Banka kaynaklı kredilerin orta vadeli yatırım kredi faiz oranlarını göstermektedir. ³Aylık olarak verilen dolar bazındaki Libor oranlarının yıllık ortalaması alınmıştır. Marj için ise, değişken faizli kredilerin 1984-1989 yılları arası ortalama spreadleri alınmıştır. 1990 yılından sonrası için spread oranları elde edilemediğinden, bu yıllar için 1984-1989 yıllarındaki spreadlerin ortalaması alınmıştır.

Bankalar da dış borcun artmasına etki etmektedir. Bankaların asıl getirisi

kredi faizleridir. Kredi faizi ile mevduat faizi arasındaki fark bankaların brüt

getirisini oluşturmaktadır. Fakat yurtiçi ve yurt dışı faizleri arasındaki yüksek

marjın varlığından yararlanarak bankalar yurt dışından borçlanıp içerde Türk

lirasına dönüştürüp çeşitli biçimlerde plase ediyorlar ve adeta kurumsal

Page 94: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

94

rantiyeler haline gelebiliyorlar (Boratav, 1994)12. Bankaların dışardan

borçlanıp borçlanmayacağını da, yurtiçi faiz oranı, yurt dışı faiz oranı ve döviz

kuru belirlemektedir.

Denklemin sol tarafı, bankalar için, borçlanmanın yurtiçi getiri oranını, sağ

tarafı ise borçlanma maliyetini göstermektedir. Denklemde yer alan yurtiçi

faiz oranları, hazine bonosu ve devlet tahvili faiz oranlarını göstermektedir.

Yurt dışından borçlanan bankanın hazine bonosu ve devlet tahvili aldığında

elde edeceği getiri tablo 15’nin dördüncü sütunda verilmiştir. Borçlanma

maliyeti ise (Libor+Marj) yedinci sütunda verilmiştir.

121990’larda banka kurmanın aşırı derecede kolaylaşması sonucu bankaların sayısı hızla artmış, sayıları Kasım 2000 krizi öncesi 80’i bulmuştur. Bunların önemli bir kısmı küçük, sermayesi yetersiz ve kurucunun iştirak veya üretimini finanse etmek amacıyla kurulmuş bankalardı (Keyder, 2001:39).

dııiç iei

>−+

+1

11

Page 95: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

95

Şekil 4: Bankaların Hazine Bonosu ve Devlet Tahvillerinden Elde Ettikleri Net

Getiri

1984-2002 yılları arasındaki gelişmeleri iki döneme ayırmak mümkün

görülmektedir. İlk dönem, 1984-1988 yılları arasındaki beş yılda ortalama net

getiri yüzde -5,2 olarak gerçekleşmiştir. 1986 ve 1987 yıllarında pozitif net

getiri söz konusu olmuşsa da, geri kalan yıllardaki yüksek negatif getiri

bankaların, faiz ve kur makasından yararlanarak getiri elde etmelerini

mümkün kılmamıştır.

İkinci dönem, 1989-2002 yılları arasını kapsayan dönemdir. 1989 yılında,

sermaye hareketlerinin serbest bırakılması ile birlikte farklı bir politika

izlenmiştir; yabancı kaynak bulmak için döviz kurları aşırı değerlenmiş halde

tutulmuştur. Döviz kurları enflasyon ile orantılı olarak artmadığından, vade

başlangıcında dövizin Türk Lirasına çevrilip, TL üzerinden hazineye borç

-200

204060

1984

1987

1990

1993

1996

1999

2002

Yıllar

Yurti

çi G

etiri

Ora

nı Yurtiçi Getiri Oran ı (%)

Libor + Marj²

Page 96: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

96

verilmesi ve vade sonunda TL’nin dövize çevrilmesi ile daha yüksek reel faiz

elde edilmektedir. Bu uygulamanın dengede yurtiçi faizleri düşürmesi

beklenmekle beraber (TL cinsinden menkul kıymetlere talep artmakta,

bunların fiyatları artmakta ve faizler düşmekte) pratikte gerçekleşen reel faiz

hadlerinin yüksek düzeyde seyretmesi olmuştur13 (Bağcı, 2001:117-118). Bu

dönemde, 1991 yılı ve kriz yılları olan 1994, 2001 yılları hariç, net yurtiçi getiri

oranı pozitif olarak gerçekleşmiş ve özellikle 1995-1999 yılları arasında net

getiri oldukça yüksek değerlerde gerçekleşmiştir (1995-1999 yılları arasındaki

net getiri ortalama 21,8 olmuştur).

Bankaların ve firmaların davranışlarına bağlı olarak, özel sektörün dış borç

stokunun nasıl değiştiği tablo 15’nin ilk iki sütunda verilmiştir. 1998 yılında,

hem yurt içi getiri oranı negatif hem de, firmalar için, yurt içinde borçlanmak

daha karlı duruma gelmiş, bundan dolayı 1998 yılında özel sektör dış borcu

bir önceki yıla göre azalmış ve 6,112 milyar dolar olmuştur (toplam borcun

%15’i). 1989 ve 1990 yıllarında bankalar açısından, dışardan borçlanıp

hazine bonosu ve devlet tahvili almanın getirisi yüksek (sırasıyla 14,7 ve

20,6), firmalar için ise, yurtiçinden borçlanmanın maliyeti daha yüksek

(sırasıyla 26,8 ve 18,2) olduğundan yurt dışından borçlanma artmıştır. 1988

yılında 6,112 milyar dolar olan borç 1990 yılında 10,443 milyar dolar olmuştur

(toplam borcun %21,3’ü). 1991-1994 yılları arasında firmaların yurtiçinde

borçlanmaları daha uygun hale gelmiştir. Fakat, bankalar için 1992-1993

13 Özellikle, hazinenin fon ihtiyacı, yüksek bir dış borç servisi, cari işlemler dengesinin açık vermesi nedeniyle dövize ihtiyacın artması, ve devalüasyon riski faizlerin beklenen yönde hareketini engellemiştir (Bağcı, 2001:118).

Page 97: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

97

yıllarında yurt dışından borçlanıp yurtiçinde tahvil ve bono alarak getiri elde

etmek mümkün olmuştur. Bunun sonucunda, 1990 yılında 10,443 milyar

dolar olan özel sektör dış borcu 1993 yılında yaklaşık 2,3 katına çıkarak

23,834 milyar dolar olmuştur (toplam borcun %35,4’ü). 1994 yılında yapılan

yüksek oranlı devalüasyonun etkisiyle, hem bankalar hem de firmalar için

yurt dışından borçlanmak karlı olmadığından özel sektör dış borcu 16,626

milyar dolara gerilemiştir (toplam borcun %25,3’ü). 1995-2000 yılları

arasında, bankalar yurt dışından borçlanarak yurtiçinden yüksek getiri elde

etmişlerdir. Firmalar ise, yurtiçinde borçlanma maliyeti çok yüksek

olduğundan yurt dışından borçlanma yoluna gitmişlerdir. 2000 yılında özel

sektör dış borcu da, 1994 yılındaki borcun yaklaşık 3,4 katına çıkarak 56,412

milyar dolar olmuştur (toplam borca oranı %47,2). 2001 yılında yaşanan

yüksek devalüasyonun da etkisiyle, hem yurtiçi getiri oranı negatif olmuş

hem de firmalar için içerden borçlanmak daha az maliyetli hale gelmiştir ve

özel sektör dış borcu da 44,566 milyar dolara gerilemiştir (toplam borca oranı

%38,7). 2002 yılında da yurtiçi getiri oranı yüksek düzeyde gerçekleşmiş

(%43,7), fakat özel sektör borcunda büyük değişiklikler meydana gelmemiş

hatta özel sektör borcunun toplam borca oranı %35,3’e gerilemiştir.

1980’li yılların başında başlayan içe dönük finansal serbesti 1989 yılında

yürürlüğe giren 32 Sayılı Karar ile dışa da tanınmış oldu14. Bu karardan sonra

ulusal piyasalarda döviz kuru ve faiz birbirine bağlı hale gelmiş ve Merkez

14 İçe dönük finansal serbesti için, dış ticaret serbestleştirilmiş, döviz piyasası esnekleştirilmiş, fiyat kontrolleri kaldırılmış, faiz hadlerinin belirlenmesi serbest bırakılmıştır (Kazgan, 1999; Köse; Yeldan, 1998; Oyan, 1998).

Page 98: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

98

Bankası’nın döviz kuru ve faizi birbirinden bağımsız biçimde birer politika

aracı olarak kullanılabilme olanağı kalmamıştır. Bu yapı altında makro-

finansal dengelerin sağlanmasının gerekli koşulu, yurtiçi faiz getirisinin,

dövize bağlı spekülatif getiriden yüksek olması; yani reel faiz haddinin aşırı

yüksek tutulmasıdır. Böylece uyarılan kısa vadeli yabancı sermaye, bir

yandan kamu açıklarını “dış tasarruflar” biçimiyle finanse ederken, bir yanda

da ulusal ekonominin ithalat ve tüketim hacmini genişletmektedir (Boratav,

1994:23; Köse; Yeldan, 1998:55; Yeldan, 2001:135).

Türkiye’de bankacılık sistemine ilişkin çeşitli göstergeler tablo 16’da

verilmiştir. Tablonun ikinci sütununda, devlet iç borçlanma senetlerinin

(hazine bonosu ve devlet tahvili) ne kadarının bankalar tarafından alındığı

verilmiştir. Erinç Yeldan’nın (Yeldan, 2001:149) da belirttiği gibi, bankacılık

kesimi devlet iç borçlanma senetlerinin neredeyse monopsonist bir tarzda

alıcısı haline gelmiştir. Bankacılık kesiminin toplam DİBS ihraçları içindeki

payı 1986, 1994 ve 2001 yılları haricinde %75’in altına düşmemiştir. Özellikle

1995-1999 yılları arasında bu oran ortalama %85,5 olmuştur.

Tablo 16’da verilen değerler, yıllar itibarı ile daha iyi bir karşılaştırma

yapabilmek için, Merkez Bankası yıl sonu dolar alış kuru ile dolara çevrilerek

verilmiştir.

Page 99: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

99

Tablo 16: Bankacılık Sistemine İlişkin Çeşitli Göstergeler

İç

Borçlanmada

Bankaların

Payı (%)

Merkezi

İdareden

Alacaklar

(Net, Milyar

Dolar)

Kredi

Hacmi

(Milyar

Dolar)

Açık

Pozisyonu

(Milyon

Dolar)

Toplam

Mevduat

(Milyar

Dolar)

Kredi

Hacmi /

Toplam

Mevduat

(%)

1986 69,8 10,902 14,671 20,631 71,1

1987 77,7 11,468 17,173 23,466 73,2

1988 90,5 9,883 14,067 20,967 67,1

1989 90,2 10,638 17,341 723 26,676 65,0

1990 85,9 9,020 23,986 -2023 32,090 74,7

1991 92,8 9,669 22,137 -1140 32,448 68,2

1992 79,1 10,164 23,590 -2888 31,107 75,8

1993 77,8 10,330 25,649 -4978 36,139 71,0

1994 71,5 11,201 16,288 -1018 31,317 52,0

1995 81,6 11,507 23,408 -427 41,665 56,2

1996 84,4 14,874 30,581 -1229 54,659 55,9

1997 89,5 12,571 37,137 -1883 58,435 63,6

1998 86,8 25,229 37,643 -4733 73,282 51,4

1999 85,3 33,925 32,157 -4642 83,858 38,3

2000 75,9* 44,2274 41,906 -5300 98,675 42,5

2001 74,5* 60,026 24,564 158 76,775 32,0

2002 79,8* 69,241 21,066 -517* 78,779 26,7Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, T.C. Merkez Bankası Yıllık Raporlar *Geçici Not: Tablodaki değerler, yıllar itibarı ile daha iyi bir karşılaştırma yapabilmek için, Merkez Bankası yıl sonu dolar alış kuru ile tarafımızca dolara çevrilerek verilmiştir.

Türkiye’de, DİBS’nin önemli bir bölümünü alan bankaların merkezi

yönetimden alacakları 1990 yılından sonra sürekli artış göstermiş (1997 yılı

Page 100: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

100

hariç) ve 2002 yılında 69,241 milyar dolara yükselmiştir. Bankacılık

sektörünün kredi hacmi ise, merkezi yönetimden alacaklarla

karşılaştırıldığında önemli bir yükseliş göstermemekle kalmamış 1999

yılından başlayarak merkezi yönetimden alacaklarının da gerisine düşmüştür.

2002 yılındaki kredi hacmi 21,066 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Şekil

5’de, bankacılık sisteminin merkezi yönetimden alacakları ile kredi hacmi

karşılaştırılmıştır. Görüldüğü gibi, merkezi yönetimden alacaklar sürekli artış

gösterirken, kredi hacmi 1989 yılında 17,288 milyar dolar, 1993 yılında

25,649 milyar dolara yükselmiş, 1994’de 16,288 milyar dolara gerilemiş,

1998’e kadar artış göstermiş ve 37,643 milyar dolara yükselmiş, sonraki

yıllarda azalmış ve 2002 yılında da 21,066 milyar dolara gerilemiştir. Ayrıca,

merkezi idareden alacaklar da 1999 yılından sonra kredi hacminin üzerine

çıkmış, 2002 yılında kredi hacminin 3,3 katı olarak gerçekleşmiştir. Bankalar,

özellikle kriz dönemlerinde, likit kalarak mevduat sahipleri gözünde

kredibilitelerini koruyabilmek için bilançolarının aktif taraflarını yeniden

düzenlemektedirler.

Bankalar bazı durumlarda kredilerini geri çağırarak, bazı durumlarda ise faiz

oranlarını yükselterek kredi arzını azaltmaktadırlar. Bu durum da, alternatif

finansman mekanizmaları gelişmediği için, şirketleri ve dolayısıyla cari üretimi

etkilemektedir (Ersel; Sak, 1995). Ekonominin küçüldüğü 1994, 1999 ve 2001

yıllarında, banka kredilerinde de önemli oranda azalma meydana gelmiştir.

Page 101: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

101

Şekil 5: Bankaların Merkezi İdareden Alacakları ve Kredi Hacmi

Tablo 16’nın beşinci sütununda bankacılık sisteminin açık pozisyonu

verilmiştir. Bankalar, yurt dışından getirilen düşük maliyetli kısa vadeli

sermayeyi yüksek faizlerle yurtiçinde TL olarak (çoğunlukla iç borçlanma

senetlerinde) değerlendirmişlerdir. Bu durum, bankalar açısından yabancı

para cinsinden yükümlülükleriyle TL cinsinden varlıkları (iç borçlanma

senetleri alacakları) arasında bir uyumsuzluk yaratmaktadır. Açık pozisyon

şeklinde tanımlanan bu uyumsuzluk, bankacılık sisteminin kırılganlığının ve

bankacılık yapısındaki büyümenin ardındaki koşulların ne kadar yapay

olduğunun da bir göstergesi olmaktadır (Çolak; Altan, 2002: 45; Yeldan,

2001:152). Tabloda dikkat çeken en önemli özellik, bankaların açık

pozisyonunun kriz öncesi yıllarda hızla yükselmiş olmasıdır. 1993 yılında açık

pozisyon 4,978 milyar dolar seviyesine yükselmiş, 2000 yılında ise 5,3 milyar

dolar olarak dönemin en yüksek seviyesine yükselmiştir15.

15 Döviz pozisyon açığını daha çok özel ve yabancı sermayeli ticaret bankaları vermiştir. Kalkınma ve yatırım bankalarının son yıllarda döviz pozisyon açığı olmadığı görülmektedir.

0

2 0

4 0

6 0

8 0

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

2002

Y ı l la r

Mily

ar D

olar

M e rke z i İd a re d e n A la ca k la r(N e t, M ilya r D o la r)K re d i H a cm i (M ilya r D o la r)

Page 102: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

102

Toplam mevduatlar ise, sürekli bir artış kaydetmiştir (1988, 1992 ve kriz yılları

olan 1994 ile 2001 yılları hariç). 2002 yılı sonunda mevduatlar 1986 yılına

göre yaklaşık dört kat artmışken, krediler sadece bir buçuk kat artmıştır.

Tablo 16’nın son sütununda kredi hacminin mevduatlara oranı verilmiştir.

Kredi/mevduat oranı, ekonomideki tasarrufların yatırımlara dönüşme

performansı açısından bir gösterge olarak kabul edilmektedir (Güven,

2002:90). Kredi/mevduat oranı, 1986 yılında %71,1 olarak gerçekleşmiş ve

1993 yılına kadar dalgalı bir seyir izlemiştir (1993 yılında da %71 olarak

gerçekleşmiştir). 1994 yılında %52’ye gerilemiş, 1997 yılında %63,6’ya

yükselmişse de sonraki yıllarda gerilemiş ve 2002 yılında da %26,7 olmuştur.

Bu durum, toplam mevduatların gittikçe daha az oranda krediye dönüştüğünü

göstermektedir.

Türk bankacılık sisteminin 1989 sonrasında finansal serbestleştirme altındaki

genel işlevinin, mali sistemin derinlik kazanacağı beklentisinin aksine,

doğrudan dışarıdan borçlanma yetisini kaybetmiş bulunan kamu kesimine

aracılık yaparak, kamu sektörü borçlanma gereğini finanse etmek olduğu

şeklinde özetlenebilir. Bankacılık sisteminin özgün işlevi, uluslararası

arbitraja dayalı kısa vadeli dış finansmanı, yurt içinde kamu iç borçlanma

senetlerinde değerlendirerek reel kazanç elde etmeye yönelmesi haline

dönüşmüştür. Dolayısıyla bankacılık sistemi doğrudan doğruya rantiye tipi

spekülatif finansman biçimlerine yönelirken, reel sektöre kaynak sağlama

işlevini de ikinci plana itmiştir (Yeldan, 1994:70; Yeldan, 2001:144). Ayrıca,

Page 103: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

103

1989 yılından başlayarak, Türkiye’de finans sektörü ve özellikle bankacılık

kesimi bir şişkinlik-balon yaşanmış, bu şişkinlik 1994 Nisan, 2000 Kasım ve

2001 Şubat krizlerinde çöküntüye uğramıştır. Şişkinliğin sebebi reel sektöre

kaynak aktarmaktan kaynaklı değil, önceden de belirtildiği gibi, yüksek faizli

DİBS’nin yanında bankacılık kesiminin, izlenen kur politikasının da etkisiyle,

dış sermaye hareketlerine bağımlığı ve enflasyondan kaynaklanmıştır.

Ekonominin büyüme oranını birkaç kez katlayan çok yüksek reel faizlerle

orta-uzun vadede istikrarlı bir büyüme sağlamak, hatta krizden kurtulmak

mümkün görünmemektedir (Uygur, 2003:63).

Ayrıca, mevduata verilen %100’lük güvence, bankaların riskli alanlara

yönelmelerine neden olmuş (2000 Kasım krizinden sonra bankaların dış

borçlarına da devlet garantisi verildi), etkinlikten uzak ve holding

bankacılığının yaygınlaşmasıyla da reel sektördeki verimli alanların kaynak

bulabilmesi zorlaşmıştır (Benli; Sönmezler, 2002:81-82; Uygur, 2003:50).

Türkiye gibi dışa tam açık durumdaki bir ekonomide reel efektif döviz kurunun

gerçekçi düzeyde olması, rekabet gücünün; ihracat artışı ve ithalat

sınırlamasıyla cari işlemler dengesinin belirlenmesinde anahtar fiyat sayılır;

üretim ve istihdam kaybını, aşırı dış borç birikimini önler. Eğer yelli para aşırı

değerlenmişse bu olanaklar yetirilir; ithalat artar ihracat azalırken cari işlemler

dengesi bozulur, tüketim patlaması yaşanır, kısa vadeli dış borç birikimi artar

ve sonunda kriz patlak verir (Bulutay, 2003:36; Kazgan, 1999:243-245).

Page 104: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

104

1984-2002 yılları arasındaki gelişmeler tablo 17 yardımıyla incelenmeye

çalışılmıştır.

Tablo 17: Reel Döviz Kuru ve Etkisi Enflasyon

(Ort.Tüfe)¹Döviz Kuru

Yıllık Aşınma Oranı²

Ödemeler Dengesi Fazlası

(Milyar Dolar)

Kısa Vadeli Dış Borcun

Payı (%)

1984 48,4 62,5 -1439 15,31985 45,0 42,9 -1013 18,51986 34,6 28,7 -1465 19,71987 38,9 28,0 -806 18,91988 73,7 66,6 1596 15,81989 63,3 48,7 961 13,81990 60,3 22,9 -2625 19,41991 66,0 60,2 250 18,11992 70,1 64,6 -974 22,81993 66,1 60,5 -6433 27,51994 106,3 169,9 2631 17,21995 88,0 53,5 -2339 21,41996 80,4 77,9 -2437 21,81997 85,7 86,9 -2638 21,31998 84,6 71,6 1984 21,81999 64,9 61,0 -1360 22,82000 54,9 48,5 -9819 24,22001 54,4 80,4 3396 14,1

2002* 45,0 33,8 912 12,1Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, T.C. Merkez Bankası *Geçici ¹TÜFE 1979=100, 1987=100, 1994=100 olarak alınmıştır. ²Döviz Kuru Aşınma Oranı e= (e2-e1)/e1 formülüyle tarafımızca hesaplanmıştır. e2= t dönemi Merkez Bankası dolar alış kuru yıllık ortalaması, e1= t-1 dönemi Merkez Bankası dolar alış kuru yıllık ortalaması.

Page 105: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

105

Tablo 17’de, reel döviz kuru, dolar kuru yıllık aşınma oranı ile enflasyon oranı

karşılaştırılarak belirlenmiştir16. Eğer döviz kuru aşınma oranı enflasyonun

gerisinde kalmış ise Türk lirası değerlenmiş demektir. Ayrıca, tabloda

ödemeler dengesindeki gelişmeler ve kısa vadeli dış borcun toplam dış borç

içindeki payı da verilmiştir.

Tablo 17’deki verilerden yararlanarak, 1984-2002 yılları arasındaki

gelişmeleri, kriz yılları (1994 ve 2001) hariç iki döneme ayırabiliriz.

1984-1988 döneminde, enflasyon oranı 48,1, döviz kuru aşınma oranı ise

45,7 olarak gerçekleşmiş, TL azda olsa değerlenmiş ve ödemeler dengesi de

625 milyon dolar açık vermiştir. Kısa vadeli dış borcun payı ise ortalama

%17,6 olarak gerçekleşmiştir.

1989 –2002 döneminde (1994 ve 2001 yılları hariç), ortalama enflasyon oranı

69,1 olarak gerçekleşmişken, döviz kuru aşınma oranı ortalama 57,5 olarak

gerçekleşmiş, TL aşırı değerlenmiştir. Bu dönemde, ödemeler dengesi 2,043

milyar dolar açık vermiştir. Kısa vadeli dış borcun payı ise %20,6 olarak

gerçekleşmiştir.

16 T.C. Merkez Bankası, reel efektif döviz kuru hesaplamada 1995 yılını baz olarak seçmiştir. Baz yılı olarak düşünülen yıldaki kurun denge kuru olduğu varsayılır. Bu kur ödemeler dengesinde de belirli bir denge sağlayan kur olmalıdır. Oysa 1995 yılında cari işlemler dengesi 2,339 milyar dolar açık vermiştir. Bu durumda 1995 kurunu denge kuru olarak kabul etmek yanlış değerlendirme yapmaya neden olabilir (Keyder, 2003:77). Dolayısıyla, reel kur; kurdaki yıllık aşınma ile enflasyon karşılaştırılarak verilmeye çalışılmıştır.

Page 106: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

106

1989 yılından sonraki en önemli gelişmeler ise kriz öncesi yıllar olan 1993 ve

2000 yıllarında meydana gelmiştir. 1993 yılında, döviz kuru aşınma oranı

(60,5) enflasyonun gerisinde kalmış, TL aşırı değerlenmiş ve ödemeler

dengesi 6,433 milyar dolar açık vermiş, kısa vadeli dış borcun payı ise

incelenen dönemin en yüksek değeri olan %27,5’e yükselmiştir. 1994 yılında

yapılan yüksek oranlı devalüasyonla TL yüksek oranda değer kaybetmiştir.

Döviz aşınma oranı 169,9 olmuşken, enflasyon 106,3 olarak gerçekleşmiştir.

Bunun sonucu, ödemeler dengesi 2,631 milyar dolar fazla vermiştir. Kısa

vadeli dış borcun payı da %17,2’ye gerilemiştir.

2000 yılında, uygulanan istikrar programının da etkisiyle, döviz kuru aşınma

oranı (48,5) enflasyon oranının (54,9) gerisinde kalmış, TL aşırı değerlenmiş

ve bunun etkisiyle ödemeler dengesi 9,819 milyar dolar açık vermiştir. Kısa

vadeli dış borcun payı ise %24,2’e yükselmiştir (1999 yılında bu oran %22,8).

2001 yılında yapılan devalüasyonun etkisiyle TL büyük ölçüde değer

kaybetmiştir. 2001 yılında enflasyon 54,4 olarak gerçekleşmişken döviz kuru

aşınma oranı 80,4 olarak gerçekleşmiştir. Türk lirasının aşırı değer kaybıyla

birlikte ödemeler dengesi 3,396 milyar dolar fazla vermiştir. Kısa vadeli dış

borçların payı ise %14,1’e gerilemiştir.

Türkiye’nin 1989 yılı sonrası deneyimi, mali piyasaların henüz çok genç ve

sığ olduğu kalkınmakta olan bir ülkede, uluslararası para piyasalarının

spekülasyonlarına erken ve denetimsiz bir biçimde eklemlenmenin yüksek

maliyetini sergilemektedir. Sermaye kaçışı ve ulusal paranın ikamesi

Page 107: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

107

(dolarizasyon) tehditleri doğrudan reel faizlerin yükselmesine yol açmakta; bir

yanda da dövizin ucuz tutulmasını gerekli kılmaktadır. Bu süreçte artık

yüksek reel faiz, düşük kur sarmalı uluslararası piyasalarca dışsal olarak

yönlendirilen bir mali araç haline dönüşmüştür. Ulusal mali piyasalara aktif

olarak müdahale etme olanağını kaybeden Merkez Bankası’nın gerçekçi bir

reel ve ulusal kaynakları yatırım ve büyüme önceliklerine göre

yönlendirileceği bağımsız bir faiz politikası izleme olanağı artık kalmamıştır

(Köse; Yeldan, 1998:56; Yeldan, 2001:140).

3.2.6 Dış Borç ve İç Borç Faiz Yükü Karşılaştırması

Dış borca ortalama yüzde kaç faiz ödendiği, bu yılın toplam faiz ödemelerini,

önceki yılın toplam borç stokuna bölerek bulabiliriz. Buna efektif faiz oranı (r)

dersek:

Formülü yardımı ile dış borç faizi oranını hesaplayabiliriz (Boratav, 1997).

Formülde, i= Ödenen dış borç faiz miktarı, B= Dış borç stokunu

göstermektedir.

İç borç faiz yükü de aynı yöntemle hesaplanabilir. İç borç faizi ile dış borç

faizini anlamlı bir şekilde karşılaştırabilmek için, ödenen iç borç faizi ve

toplam iç borç stoku dolara çevrilmiştir. İç borç faizi (R) için de aşağıdaki

formül kullanılmıştır.

t

t

Bir 1+=

Page 108: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

108

Formüldeki, i= ödenen iç borç faiz miktarı, B= iç borç stoku, E= ilgili yılın

dönem sonu Merkez Bankası dolar alış kurunu göstermektedir.

1980’den 2001 yıllına kadar olan dönem için elde edilen sonuçlar tablo 18’de

verilmiştir.

Dış borç stokunu etkileyen ve değişmesine neden olan etkilerden bir tanesi

de “Kur Etkisi” dir. Kur etkisi, çapraz döviz kurlarında meydana gelen değişim

sonucu toplam borç stokunun artması veya azalmasıdır. Kur etkisinin toplam

borca olan oranı tablo da üçüncü sütunda verilmiştir. Negatif değerler, çapraz

döviz kurlarındaki değişimden dolayı borcun azaldığını, pozitif değerler ise

çapraz döviz kurlarındaki değişimden dolayı borcun arttığını göstermektedir.

Dış borcun toplam maliyeti ise, dış borç faiz yükü ile kur etkisi/toplam borç

oranlarının toplamı olarak alınmış ve tablo 18’in dördüncü sütunda verilmiştir.

Dış borç faiz yükünü üç döneme ayırmak mümkündür. 1980-1985 yılları

arasında faiz yükü ortalama %8,9 olarak gerçekleşmiş, 1986-1990 yılları

arasında faiz yükü ortalama %7,3 olarak gerçekleşmiş ve 1991-2001 yılları

arasında ise %5,7 olarak gerçekleşmiştir.

t

t

t

t

EBE

i

R 1

1

+

+

=

Page 109: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

109

Kur etkisi/toplam borç oranı 1981-1984 yılları arasında negatif değerler almış,

1985-1987 yılları arasında ise, doların hızla değer kaybetmesi nedeniyle

diğer dövizler cinsinden sağlanan borcun dolar cinsinden tutarı artmış ve

buna bağlı olarak toplam dış borç stoku da artmıştır. Ayrıca, 1990, 1991,

1994, 1995 ve 1998 yıllarında da çapraz döviz kurlarında meydana gelen

değişim sonucu dış borç stoku artmıştır. Geriye kalan yıllarda ise azalmıştır.

Dış borcun toplam etkisi ise, dış borç faiz yükü ve kur etkisi/toplam borç

oranlarına paralel olarak, 1980-1984 yılları arasında ortalama %5,8 olarak

gerçekleşmiş, 1985-1987 yılları arasında ise ortalama olarak %19 gibi yüksek

bir oranda gerçekleşmiştir. Bu oranın yüksek çıktığı diğer yıllar ise; 1990’da

%13,4, 1994’de %13,2’dir ve 1998 yılında da %9,4 olarak gerçekleşmiştir.

1989 yılından sonra dış borcun toplam etkisi ortalama %5,4 olarak

gerçekleşmiştir.

Page 110: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

110

Tablo 18: Dış-İç Borç Faiz Yükü Karşılaştırması Dış Borç Faiz

Yükü (1) Kur

Etkisi/Toplam Borç (2)

Dış Borcun Net Etkisi (1+2)

İç Borç Faiz Yükü

1980 9,2 0 9,2 3,41981 9,4 -4,1 5,3 2,51982 8,1 -2,6 5,5 5,71983 8,9 -4,6 4,3 3,11984 9,3 -4,5 4,8 4,31985 8,3 10,7 19,0 7,81986 7,3 11,3 18,6 11,91987 7,1 12,2 19,3 8,11988 7,1 -5,5 1,6 13,21989 7,8 -0,7 7,1 18,91990 7,0 6,4 13,4 17,01991 6,4 0,3 6,7 20,71992 6,4 -2,5 3,9 26,01993 5,8 -0,8 5,0 24,31994 6,6 6,6 13,2 37,21995 5,7 2,7 8,4 53,91996 5,8 -5,7 0,1 33,01997 5,7 -6,6 -0,9 58,61998 5,6 3,8 9,4 49,41999 6,1 -4,5 1,6 65,3

2000* 6,0 -3,3 2,7 54,22001* 2,8 -2,6 0,2 31,3

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, T.C. Merkez Bankası

Not: Dış borç faiz yükü (DBFY) ve iç borç faiz yükü (İBFY) değerleri aşağıdaki denklemler

yardımıyla tarafımızca hesaplanmıştır.

*Geçici

İç borç faiz yükü ise, 1980-1987 yılları arasında ortalama %5,9 olarak gerçekleşmiş iken, 1988 yılından sonra

sürekli artış trendine girmiş ve 1988-2001 yılları arasında ortalama %35,9 olarak gerçekleşmiştir.

Dış borçlanmanın maliyeti ile iç borçlanmanın maliyetini şekil 6 yardımı ile

karşılaştırabiliriz.

t

t

t

t

t

t

EBE

i

İBFYBi

DBFY 1

1

1 , +

+

+ ==

Page 111: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

111

Şekil 6: Dış Borç-İç Borç Faiz Yükü Karşılaştırması

Şekil 6’da da görüldüğü gibi, 1988 yılına kadar dış borç faiz-kur yükü iç borç

faiz yükünden daha yüksek olarak gerçekleşmiş (1982 yılı hariç), 1988

yılından başlayarak iç borç faiz yükü hızla artmış ve özellikle 1992 yılından

sonra dış borç faiz-kur yükünün çok daha üzerinde gerçekleşmiştir. İki oran

aralarındaki fark 1995, 1997 ve 1999 yıllarında sırasıyla %45,5, %59,5 ve

%63,7 olarak gerçekleşmiştir.

1989 yılında, 32 Sayılı Karar ile, kamu maliyesi disipline sokulmadan (bütçe

dengesi sağlanmadan) ve enflasyon kontrol altına alınmadan, mahalli finans

piyasalarında liberalizasyona gidilmiştir. Hazinenin doğrudan Merkez Bankası

kaynaklarını kullanmak yerine kamu kağıtları çıkartıp satmaya yönelmesi,

kamu kaçıklarının finansmanının maliyetini artırmıştır. Sermaye hareketlerinin

serbest bırakılmasındaki örtülü amaçlardan biri; özel sektör yatırımlarını

-200

20406080

1980

1982

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

Yıllar

Yüz

de

Dış Borcun Net Etkisi

İç Borç Faiz Yükü

Page 112: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

112

dışlamadan kamu kesimi açıklarını finanse edebilmekti. Ama, tam

konvertibilite kamu maliyesi sorununu daha da ağırlaştırmış; çünkü dolar

cinsinden getiri getiren ve az riskli olan kağıtlara karşı rekabet edebilmek için

Hazine giderek daha yüksek bir risk-pirimi ve daha yüksek faiz sunmak

zorunda kalmıştır. Dolayısıyla iç borç maliyeti de artış göstermiştir (Akyüz;

Boratav, 2002:18-19).

Sonuç olarak, 1988 yılından başlayarak iç borç faizi dış borç faizinin çok

üzerinde gerçekleşmiş ve iç borçlanma, devlet açısından, daha maliyetli

olmuştur.

Page 113: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

113

BÖLÜM IV

KAMU BORCUNUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ

4.1 Teorik Model

Kamu borçlanmasında önemli noktalardan bir tanesi de borcun

sürdürülebilirliği sorunudur. Kamu sektörü, borcunu ancak yeni borçla

karşılıyor ise yani borcun faizi için de borçlanıyor ise maliye politikası

sürdürülemez bir duruma gelmiş demektir.

Borcun sürdürülebilir olup olmadığını görmek için borç-gelir oranı denklemini

yazıp matematiksel olarak borcun zaman içindeki seyrini inceleyebiliriz

(Dornbusch; Fischer, 1998:592)17. Borç-gelir oranı, ekonominin büyüklüğüne

göre borcun öneminin bir ölçüsüdür ve bu oranın artıyor olması ekonomik

sorunların çıkacağının bir göstergesidir.

b= Borç-gelir oranı

PY: Nominal Gayri Safi Milli Hasıla

17 Borcun sürdürülebilirliğine ilişkin çeşitli denklemler kullanılmaktadır. Bunun için; Chu; Hemming (1991), Keyder (2003), Keyder; Bozkurt (2003), Önder;

)1(PYBb =

Page 114: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

114

B: Borç Stoku

Borç-gelir oranının zaman içindeki hareketini görebilmek için denklem 1’i

zamana göre türevlersek;

buradaki, ΔP / P, π, enflasyon oranı, ΔY / Y, (y), büyümeyi göstermektedir.

Buna göre denklem 2’yi tekrar düzenlersek;

Borçtaki artış bütçe açığı nedeniyle oluşmaktadır ve dolayısıyla faiz

ödemeleri eksi faiz dışı bütçe fazlasına eşittir. Faiz ödemeleri, mevcut borç

çarpı faiz oranları, yani iB’dir; faiz dışı bütçe fazlası miktarını ise, birincil

bütçe payı z çarpı nominal GSMH olarak zPY şeklinde yazabiliriz

(Dornbusch; Fischer, 1998:606):

Kirmanoğlu; Kartallı (1995), TÜSİAD (1996), Yıldırım (2002) çalışmalarına bakılabilir.

( )[ ]22YP

BYPPYBPYdtdb Δ+Δ−Δ

=

)2(...

⎥⎥

⎢⎢

⎟⎟⎟

⎜⎜⎜

⎛×+

⎟⎟⎟

⎜⎜⎜

⎛×−=

YY

PYB

PP

PYB

PYB

( ) )3(.

ybPYB

dtdb

+Π−=

Page 115: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

115

Bu denkliği denklem 3’de yerine koyduğumuzda;

Özellikle yüksek enflasyonun yaşandığı Türkiye gibi ülkelerde reel faiz, r, şu

şekilde hesaplanmalıdır: r= (i – π)/(1 + π) (TÜSİAD, 1996: 47). Bu formülden

nominal faizi çekersek; i= r (1 + π) + π ve bunu da denklem 4’de yerine

korsak:

şeklini alır.

Bu denklemde borç oranının yükselmesinin dört bileşeni vardır:

- reel faiz

- çıktının büyüme hızı

- faizdışı bütçe fazlası ve

- enflasyon

Denklem 5‘de görüldüğü gibi, borç-gelir oranını ya da borç stokunun

azalması için; ekonomik büyümenin reel faizlerden büyük olması gerekir.

Eğer reel faiz oranı büyümeden yüksek (r > y) ve faiz dışı bütçe açık veriyor

ise borç stoku giderek artar. Reel faizler büyümeden daha yüksek ise, borcun

zPYiBB −≡.

( ) )4(.

ybzibb +Π−−=

( )[ ] )5(1.

zyrbb −−Π+=

Page 116: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

116

sürdürülebilmesi için faiz dışı bütçenin fazla vermesi gerekir. Faiz dışı bütçe

dengedeyken reel faiz büyümeden yüksek ise, borç giderek GSMH’in daha

büyük bir kısmını oluşturur ve faiz ödemeleri artmayı sürdüreceği için borç

finansmanı sonsuza kadar sürüp gidemez.

Yukarda da belirtildiği gibi, borcun sürdürülebilir olması için reel ekonomik

büyümenin reel faiz oranlarının eşit veya üzerinde olması gerekir. Bunun için

de, temelde kararsız bir karaktere sahip olan dış kredilerin verimli

kullanılması; kredi kullanımının getirisinin faiz maliyetinin üzerinde olması

gerekir. Ayrıca kredilerin, ekonomik büyümeyi sağlayıcı ve uluslararası

alanda rekabet edebilir malların üretimini artırıcı alanlara aktarılması gerekir

(Büttner, 1984; Büttner, 1990).

4.2 Türkiye’de Kamu Borcunun Sürdürülebilirliği

Türkiye’de Kamu Borcunun sürdürülebilir olup olmadığını incelemek için elde

edilen veriler tablo 19’da verilmiştir.

İncelenen dönemi iki alt döneme ayırabiliriz: 1984-1990 ve 1990 sonrası.

Birinci alt dönemde, bütün yıllarda büyüme pozitif ve ortalama büyüme 5,8

olarak gerçekleşmiştir. İç borç reel faizleri, 1986-87 yılları hariç, negatif olarak

gerçekleşmiş ve 1986-87 yılları dahil edildiğinde bile iç borç reel faiz oranları

Page 117: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

117

ortalama % 0,07 olarak gerçekleşmiştir. Toplam kamu borç reel faizi ise bu

dönemde ortalama %5,3 ve büyümeden küçük olarak gerçekleşmiştir.

Bu dönemde, faiz dışı bütçe ilk dört yılda açık vermiş ve son üç yılda ise fazla

vermiştir. Ortalama faiz dışı bütçe fazlası -0,2 olarak gerçekleşmiştir. Borç

stokunun artmaması için verilmesi gereken faiz dışı bütçe fazlası ise

ortalama 0,96 olarak gerçekleşmiştir. Şekil 8’de de görüldüğü gibi 1984-1990

yılları arasında gerçekleşen faiz dışı bütçe fazlası ile verilmesi gereken faiz

dışı bütçe fazlası birbirine yakın oranlar olarak gerçekleşmiştir.

Kamunun toplam borcunun GSMH’ye oranı 1984’de 36,5 iken 1987’de 47,7

ye çıkmıştır (1984-87 yılları arasında faiz dışı bütçe açık vermiş ve 1986-87

yıllarında da reel iç borç faizleri, sırasıyla 13,3 ve 10,5 gibi yüksek bir oranda

gerçekleşmiştir), ama 1987’den sonra kamu borcunun GSMH’ye oranı

düşerek 1990 yılında 33,3 olarak 1984’deki oranın da altında gerçekleşmiştir.

Çünkü 1987-1990 aralığında iç borçlanma reel faizleri negatif olarak

gerçekleşmiştir.

İkinci alt dönem, 1990-2001: Bu dönemde, Türkiye ekonomisi üç yıl önemli

oranlarda küçülme yaşamıştır, 1994 krizi ve bunun sonucunda 6,1 oranındaki

küçülme, 1998 Asya ve Rusya krizlerinden de olumsuz yönden etkilenerek

1999’da yine 6,1 oranında küçülme ve 2000 Kasım - 2001 Şubat krizleri

sonucu yaşanan 9,4 oranındaki küçülme.

Page 118: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

118

Bu on bir yıllık dönemde, ortalama büyüme 2,4 olarak gerçekleşmiştir. Bu

dönemdeki en önemli değişiklik iç borç reel faizlerinde meydana gelmiştir. İç

borç reel faizleri, 2000 yılı hariç, sürekli pozitif ve yüksek oranlarda

gerçekleşmiştir. Bu dönemdeki ortalama iç borç reel faizleri % 16,9 olarak ve

büyümenin yedi katı olarak gerçekleşmiştir. Toplam kamu borcu ortalama

reel faizleri de, iç borç reel faizlerine paralel olarak artmış ve bu dönemde

ortalama % 11,3 ve büyümenin de 4,7 katı olarak gerçekleşmiştir. Borç reel

faiz ile büyüme arasındaki ilişki şekil 7’de verilmiştir. 1984-1990 döneminde

reel faiz ile büyüme arasında güçlü bir ilişki yok, 1990 sonrası dönemde ise,

reel faiz ile büyüme arasında ters yönlü güçlü bir ilişkinin olduğu

görünmektedir18.

18 Bu kadar yüksek reel faizle ile sürdürülebilir bir büyüme yakalamak mümkün değildir ki, OECD ve AB adayı ülkeler içinde büyümesi en istikrarsız ülke Türkiye’dir (Uygur, 2003a:15).

Page 119: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

119

Tablo 19: Sürdürülebilirlik Göstergeleri

1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 Büyüme 7,1 4,3 6,8 9,8 1,5 1,6 9,4 0,3 6,4 8,1 -6,1 8 İç Borç Stoku / GSMH* 3,9 4,3 4,6 5,9 5,7 6,3 6,1 6,8 11,7 12,8 14 14,6 Dış Borç Stoku / GSMH 32,6 34,6 37,5 41,8 40,2 34 27,2 27,6 26,4 25,5 39,1 31,1 Kamu Borç / GSMH 36,5 38,9 42,1 47,7 45,9 40,3 33,3 34,4 38,1 38,3 53,1 45,7 İç Borç Ortalama Nominal Faiz 43,4 42,4 52,5 53,5 69,6 46,5 53,1 80,8 88,1 87,5 165,8 122,7 Enflasyon (Ort.TÜFE) 48,4 45 34,6 38,9 75,4 63,3 60,3 66 70,1 66,1 106,3 93,6 İç Borç Reel Faiz** -3,4 -1,8 13,3 10,5 -3,3 -10,3 -4,5 8,9 10,6 12,9 28,8 15 Kamu Dış Borç Ort. Faiz*** 6 6,3 6,3 6,3 6,2 6,2 6,4 6,7 7,6 6,4 3,8 5,4 Kamu Borç Ort. Reel Faiz**** 5 5,4 7,1 6,8 5 3,6 4,4 7,1 8,5 8,6 10,4 8,5 Verilmesi Gereken Faiz Dışı Bütçe Fazlası 0,1 1,4 1,2 -0,2 3,3 1,7 -0,8 4 3,1 2,4 14,6 3,9 Gerçekleşen Faiz Dışı Bütçe Fazlası -2,4 -0,3 -0,1 -0,4 0,9 0,3 0,5 -1,5 -0,6 -0,8 3,8 3,3 *İç Borç Stoku, Tahvil ve Bono toplamı orarak alınmıştır. 2000,2001 verileri geçicidir. **Reel faiz r tarafımızca şu şekilde hesaplanmıştır: r = ( i – π ) / ( 1 + π ), i = nominal faiz oranı, π = enflasyon oranını göstermektedir. ***1984-1995 yıllarına ait faiz oranları, Kamunun bu yıllarda yapmış olduğu borçlanmanın ortalama sabit faiz oranını göstermektedir. 1996-2001 yıllarına ait faiz oranları;ilgili yıl içinde ihraç edilen tahviller, ABD Dolarına çevrilip ağırlıklandırılarak ortalama faiz oranı tarafımızca he****Dış Borç ortalama nominal faiz oranları, borç alınan ülkelerde enflasyon oranı ihmal edilebilir düzeyde olduğundan reel faiz oranı olarak alınmpaylarına göre reel faiz oranı tarafımızca hesaplanmıştır. Kaynak: Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Fatih Özatay, 1996.

Page 120: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

120

Şekil 7: Kamu Borcu Reel Faiz Oranı ve Büyüme

Bu alt dönemde, faiz dışı bütçe ilk üç yılda açık vermiş ama son sekiz yılda

önemli oranda fazla vermiştir ve bu dönemde faiz dışı fazla 2,3 oranında

gerçekleşmiştir. Borç stokunun sabit kalması için verilmesi gereken faiz dışı

bütçe fazlası ise, (2000 yılı hariç. 2000 yılında reel faiz negatif ve büyüme de

pozitif olarak gerçekleşmiştir) on bir yıllık dönemde ortalama 10,9 ve

gerçekleşen faiz dışı fazlanın 4,7 katı olarak gerçekleşmiştir. Şekil 8’de,

verilmesi gereken ile gerçekleşen faiz dışı bütçe fazlası arasındaki ilişki

verilmiştir. Şekilde de görüldüğü gibi iki büyüklük arasındaki fark, özellikle

küçülmenin meydana geldiği yıllarda (1994, 1999,2001) artmıştır.

-20-10

010203040

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

Y ıllar

Yüz

de İç Borç Reel Fa iz O ran ı

Kam u Borç O rt. Fa iz O ran ı

Büyüm e

Page 121: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

121

İkinci alt dönemde toplam kamu borcunun GSMH’ye oranı (1995 ve 1997

yılları hariç) sürekli bir artış göstermiştir. Toplam kamu borcunun GSMH’ye

oranı 1991 yılında 34,4 iken 2000 yılında 60,2’ye çıkmıştır. Gerek Aralık 1999

Niyet Mektubu ile somutlaşan Enflasyonu Düşürme Programı gerekse de 15

Mayıs 2001 tarihinde açıklanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı

çerçevesinde IMF ve Dünya Bankası’ndan alınan krediler ve de en önemlisi,

Gayri Safi Milli Hasıla 2000 yılında 202,065 milyon Dolar iken 2001 yılında

151,391 milyon Dolara düşmüş olması sonucu dış borcun GSMH’ye oranı

2001 yılında 46,4’e çıkmıştır. 2001 yılında iç borcun GSMH’ ye oranı ise,” i)

kamu ve fon bankalarından gelen yükler, ii) kriz nedeniyle borçlanmanın reel

faiz yükünün yükselmesi, iii) ayakta kalan bankaların ellerindeki düşük faizli

tahvillerden doğan zararlarını ve döviz pozisyonu açıklarını kapatmak için

Haziran 2001’de yapılan iç borç konversiyonu ( takası ) nedeniyle” (Oyan,

2001:3) 2000’de 28,9 iken 2001’de 66,1’e yükselmiştir.

Şekil 8: Verilmesi Gereken İle Gerçekleşen Faiz Dışı Bütçe Fazlası

-10

0

10

20

30

40

50

60

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

Yıllar

Yüz

de V.F.D.B.F

G.F.D.B.F

Page 122: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

122

V.F.D.B.F: Verilmesi gereken faiz dışı bütçe fazlası

G.F.D.B.F: Gerçekleşen faiz dışı bütçe fazlası

Şekil 9’da de görüldüğü gibi kamu borcunun GSMH’ye oranı, 1987-1990

aralığında (Dış Borç/GSMH oranının azalmasıyla) azalmış ama 1990 sonrası

(1995 ve 1997 hariç) hızla artarak 1999’da 57,6 ya 2000’de 60,2 ye ve

2001’de de 112,5’ e yükselmiştir.

Şekil 9: Kamunun İç ve Dış Borçlarının GSMH İçindeki Payları

Sonuç olarak: (i) Toplam kamu borcunun hızla artıyor olması ve özellikle iç

borç/GSMH oranındaki artıştan dolayı “kamu sektörü, borcunu ancak yeni

borçlanma ile karşılayabilmekte ve borç stoku -iktisat yazınında Ponzi-tipi

finansman diye adlandırılan- bir kısır döngü içine itilmiş gözükmektedir”

(Yeldan, 2001:118). (ii) Son sekiz yılda faiz dışı bütçe fazlası verilmesine

rağmen iç borç reel faizlerinin çok yüksek olması (1994-2001 yılları arasında

02 04 06 08 0

1 0 01 2 0

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

Y ı l la r

Yüz

de

İç B o rç /G S M H

D ış B o rç /G S M H

K a m u B o rc u /G S M H

Page 123: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

123

ortalama iç borç reel faizleri 19,2) ve sekiz yıldaki ortalama büyümenin 12,8

katı olmasından dolayı toplam kamu borç/GSMH giderek artmış ve

sürdürülemez bir duruma gelmiştir.

Bir çok OECD ve AB üyesi ülkede, kamu borcu/GSMH oranı, Maastricht

kriteri olan azami %60 borç/GSMH oranının çok üzerindedir. Türkiye’de ise,

borç stokunun büyüklüğünden ziyade ortalama vadesinin kısalığı ve reel

faizlerin yüksekliği sorun yaratmaktadır. Türkiye’de borçlanma maliyeti

yüksek olduğundan; faiz ödemeleri, faiz ödemelerinin kamu harcamaları

içindeki payı da yüksek düzeylerde gerçekleşmekte, bu durum da borcun

sürdürülebilirliğini zora sokmaktadır (Keyder; Bozkurt, 2003:59; Yıldırım,

2002:30).

4.3 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) ve Kamu Borcunun

Sürdürülebilirliği

Bu bölümde, IMF ile imzalanan Stand-by anlaşması çerçevesinde 18 Ocak

2002 ve 5 Nisan 2003 tarihli Niyet Mektuplarında, 2003-2004 yılları için

öngörülen makro ekonomik büyüklükler ile kamu borç dinamiği arasındaki

ilişkiler incelenmeye çalışılacaktır.

Page 124: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

124

Tablo 20: GEGP ve Kamu Borcunun Sürdürülebilirliği 2003 2004

BÜYÜME 5,0 5,0

ENFLASYON (Dönem Sonu TÜFE)

20,0 12,0

HAZİNE BONOSU REEL FAİZ ORANI

27,5 20,5

NET İÇ BORÇ / GSMH 42,7 40,9

FAİZ DIŞI BÜTÇE DENGESİ

6,5 6,5

VERİLMESİ GEREKEN FAİZ DIŞI BÜTÇE FAZLASI1

12,0 7,4

NET İÇ BORÇ / GSMH2

66,7 73,2

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, 18 Ocak 2002 tarihli Niyet Mektubu, 5 Nisan 2003 Tarihli Niyet

Mektubu

1 Senaryo 1 sonucu tarafımızca hesaplanan değerler.

2 Senaryo 2 sonucu tarafımızca hesaplanan değerler.

Tablo 20’nin ilk beş satırında yer alan makro ekonomik büyüklükler, IMF’ye

verilen 18 Ocak 2002 ve 5 Nisan 2003 tarihli Niyet Mektuplarından alınmıştır.

Güçlü Ekonomiye Geçiş programının en önemli amaçlarından bir tanesi,

kamu borcunun çevrilebilmesidir. Bu amaç 18 Ocak 2002 tarihli Niyet

Mektubunun yedinci maddesinde şu şekilde ifade edilmektedir: ”Sağlanacak

Page 125: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

125

faiz dışı fazla ile birlikte, uygulanacak aktif ve esnek borç yönetimi stratejisi,

kamu borcunun çevrilebilmesini kolaylaştıracaktır.”

Niyet Mektubunda öngörülen hedeflerin gerçekleştirilebilir olup olmadığını

ortaya koymak için iki senaryo geliştirilecektir19.

4.3.1 Birinci Senaryo

Birinci senaryoda, Niyet Mektubunun, büyüme, enflasyon, Hazine bonosu

reel faiz oranlarının ve net iç borç/GSMH oranının gerçekleşeceğini

varsayacağız. Bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için verilmesi gereken faiz

dışı bütçe fazlasının ne olması gerektiğini denklem (5), Δb = b [ r (1 + π) – y ]

– z, yardımıyla incelenmeye çalışılmıştır.

Net iç borç/GSMH oranlarının, Niyet Mektubunda hedeflendiği şekilde yıllara

göre sırasıyla 42,7 ve 40,9 şeklinde gerileyebilmesi için, verilmesi gerekli faiz

dışı bütçe fazlasının da sırasıyla 12 ve 7,4 olması gerekmektedir. Oysa

hedeflenen faiz dışı bütçe fazlası her iki yıl için de 6,5 olup verilmesi gerekli

faiz dışı fazlanın çok altındadır.

19 18 Ocak 2002 tarihli Niyet Mektubunda, 2002 yılı için hedeflenen iç borç/GSMH oranı 46,2 iken 54,5 olarak gerçekleşmiştir. Oysa 2002 yılında büyüme hedeflenenden yüksek çıkmış (hedeflenen %3 iken gerçekleşen %7,4 dür), hazine bonosu reel faizi %33,2 olarak beklenirken gerçekleşen 29,6 ve ayrıca, faiz dışı bütçe fazlası %5,4 olarak hedeflenmişken % 6,5 olarak gerçekleşmiştir. Kısacası, bütün olumlu gelişmelere rağmen iç borç/GSMH oranı yükselmiştir.

Page 126: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

126

4.3.2 İkinci Senaryo

İkinci senaryoda ise, Niyet Mektubunun, büyüme, enflasyon, Hazine bonosu

reel faiz oranlarının ve faiz dışı konsolide bütçe fazlasının gerçekleşeceğini

varsayacağız. Bu hedefler gerçekleştirildiğinde net iç borç/GSMH oranının

nasıl değişeceğini yine denklem (5) yardımıyla incelenmeye çalışılmıştır.

Net iç borç/GSMH oranları hariç diğer makro ekonomik değişkenler

hedeflendiği gibi gerçekleştirildiğinde, net iç borcun GSMH’ ye oranı, 2003’de

66,7 ve 2004’de de 73,2 olmaktadır20. Niyet Mektubunda hedeflenenin

aksine, net iç borcun GSMH’ye oranı istikrarlı bir şekilde düşerek 2004

yılında 40,9 olmamakta, aksine “istikrarlı” bir şekilde artarak 2004 yılında

73,2 olmaktadır.

Sonuç olarak, Niyet Mektubunda gerçekleştirilmesi çok zor olan, büyüme,

enflasyon, Hazine Bonosu reel faizleri ve faiz dışı konsolide bütçe fazlası

hedefleri gerçekleşse bile net iç borcun GSMH’ye oranı giderek artmaktadır.

Bunun en önemli sebebi; iç borç reel faiz oranlarının çok yüksek olmasıdır.

20 2003 Eylül ayında net iç borcun dönem sonu GSMH’ye oranı 50,4 olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, 2003 yılı sonunda net iç borçlanmanın GSMH’ye oranı, programda öngörülmüş olan 42,7 değerinin çok daha üzerinde gerçekleşecektir (büyüme, enflasyon ve faiz dışı bütçe fazlası öngörüldüğü gibi gerçekleşmesine rağmen net iç borçlanma sürekli artış göstermektedir).

Page 127: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

127

Niyet Mektubunda reel faizler, 2003 yılında büyümenin 5,5 katı ve 2004

yılında da 4,1 katı olarak hedeflenmiştir. Özellikle, 1990 sonrasında iç borç

stokundaki artışın temel nedeni olan yüksek reel faizler (ve büyümenin

üzerinde olan) Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının da hedefleri arasında

bulunmaktadır.

4.4 Birincil Bütçe Fazlası ve Etkileri

Kamu harcamalarından faiz ödemelerinin çıkartılması ile ulaşılan harcama

tutarının saptanması ve bu miktarın olağan kamu geliri ile karşılanabilir

olmasının önemi, kamu borçlarının sürdürülebilirliği derecesinin saptanması

açısından önemlidir. Toplam kamu harcamalarından faiz ödemelerinin

indirilmesi ile elde edilen birincil kamu harcamalarının olağan kamu gelirleri

ile karşılanması ve faiz ödemelerinde kullanılmak üzere birincil bütçe

fazlasının oluşması, borçların itfası açısından çok önemlidir. Bir dönemde

yapılmış olan borcun anapara bölümünün tekrar borçlanılarak finanse

edilmesi olağan olmakla beraber, faiz bölümünün, birincil bütçe fazlası ile

ödenmesi kaçınılmazdır (Önder; Kirmanoğlu; Kartallı, 1995:12).

Birincil bütçe fazlası ile borç faiz yükü karşılanamaz ise, sadece eski borcun anapara tutarı kadar değil, fakat faiz

bölümü için de yeni borca başvurmak gerekir. 1994-2001 yılları arasında önemli oranda faiz dışı bütçe fazlası

verilmesine rağmen (sekiz yıllık ortalama faiz dışı bütçe fazlası 3,8 olmuştur), 1994 yılında GSMH’ in % 53,1’ i olan

kamu borcunun (iç borç+dış borç) 2001 yılında GSMH’in % 112,5’i seviyesine yükselmesi engellenememiştir.

Page 128: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

128

Borç faiz ödemelerini karşılamak için birincil bütçe fazlası vermek gerekmektedir. Birincil bütçe fazlası için

hükümetler, ya vergileri artırırlar, ya kamu çalışanlarının reel ücretlerini aşındırırlar, ya doğrudan ve dolaylı

sübvansiyonları (tarım kesimine yönelik destekleme alımları ve girdi sübvansiyonlarını, eğitim ve sağlık

harcamalarını vb.) azaltırlar, ya da bunların bir bileşimini gerçekleştirirler. Bu durumda birincil bütçe fazla verir,

toplam kamu harcamaları aynı kalırken bileşimi faiz lehine bozulur (Ekinci, 2000:563). Oğuz Oyan’nın (Oyan,

1998:50) da belirttiği gibi, borç faiz ödemelerine kaynak aktarmak, yani daha rahat borç ödeyebilmek için

yaratılmaya çalışılan birincil bütçe fazlası, bütçenin diğer kalemleri üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmekte

(altyapı yatırımları, eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmet kalemleri üzerinde) ve bölüşümü olumsuz şekilde

etkilemektedir. Özellikle iç borç servisinin kamu harcamaları içinde olağanüstü bir büyüklüğe sahip olması bir yanda

ekonomik istikrarsızlığı artırırken, bir yandan da tasarrufların yatırımlara dönüşmesini kısıtlayarak büyüme

potansiyelini daraltmaktadır. Ayrıca yüksek iç borç reel faizleri gelir dağılımını sermaye ve rantiyer gelirler lehine

bozmakta, kamunun sosyal hizmetlerini aksatmaktadır (Voyvoda; Yeldan, 2002:19).

1980-2001 yılları arasında konsolide bütçe giderlerindeki değişimi, artan faiz

ödemelerine karşın, verilmeye çalışılan faiz dışı bütçe fazlasının, bütçenin

diğer kalemleri üzerinde meydana getirdiği etkiyi tablo 21 ve tablo 22

yardımıyla incelemeye çalışılmıştır.

Page 129: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

129

Tablo 21: Konsolide Bütçe Giderleri/GSMH (%) Giderler Cari Personel Diğer

CariYatırım Transfer Faiz İç Borç Dış Borç KİT'lere Sosyal Vergi Diğer

Ödemeleri Faizi Faizi Transferler Güvenlik İadeleri Transferler 1980 20,35 9,34 6,45 2,89 3,51 7,50 0,58 0,41 0,17 3,34 0,84 0,10 2,64 1981 18,87 7,95 4,96 2,99 3,81 7,11 0,93 0,51 0,42 2,38 0,70 0,40 2,70 1982 15,10 6,79 4,17 2,62 3,14 5,16 0,82 0,32 0,50 2,11 0,64 0,00 1,59 1983 18,74 7,67 4,81 2,86 3,39 7,68 1,51 0,57 0,94 2,17 0,82 1,34 1,84 1984 17,07 6,72 4,04 2,68 3,12 7,23 1,99 0,80 1,19 1,24 0,56 1,72 1,72 1985 15,27 5,93 3,61 2,32 3,16 6,19 1,91 0,70 1,21 0,51 0,59 2,05 1,13 1986 16,73 5,96 3,59 2,37 3,94 6,82 2,60 1,27 1,33 0,27 0,56 2,18 1,21 1987 17,39 6,05 3,99 2,06 3,52 7,81 3,02 1,68 1,34 0,59 0,56 2,20 1,44 1988 16,60 5,77 3,91 1,86 2,76 8,07 3,86 2,45 1,41 0,79 0,58 1,63 1,21 1989 16,87 7,23 5,44 1,79 2,53 7,11 3,58 2,22 1,36 0,53 0,61 1,25 1,14 1990 17,21 8,42 6,66 1,76 2,49 6,30 3,52 2,42 1,10 0,32 0,31 1,09 1,06 1991 20,87 9,54 7,77 1,77 3,00 8,33 3,79 2,67 1,12 1,14 0,25 1,19 1,96 1992 20,42 10,37 8,52 1,85 2,96 7,09 3,65 2,77 0,88 1,01 0,36 1,11 0,96 1993 24,55 10,29 8,49 1,80 2,88 11,39 5,83 4,63 1,20 1,10 0,55 1,06 2,85 1994 23,21 8,93 7,02 1,91 1,98 12,30 7,67 6,00 1,67 0,54 0,89 0,80 2,40 1995 21,95 8,22 6,40 1,82 1,31 12,42 7,33 6,05 1,28 0,58 1,38 0,81 2,32 1996 26,45 8,59 6,50 2,08 1,70 16,16 10,00 8,87 1,12 0,34 2,24 0,70 2,88 1997 27,39 9,49 7,05 2,43 2,18 15,72 7,75 6,73 1,02 0,42 2,59 0,85 4,11 1998 29,18 9,69 7,23 2,46 1,87 17,62 11,54 10,52 1,02 0,30 2,62 1,01 2,15 1999 35,88 11,72 8,83 2,89 1,97 22,19 13,69 12,55 1,14 0,53 3,51 1,48 2,98 2000 37,19 10,84 7,95 2,89 1,97 24,38 16,27 14,96 1,31 0,71 2,64 1,30 3,46 2001 43,50 11,02 8,23 2,80 2,24 30,24 22,23 20,29 1,93 0,65 2,77 1,58 3,01

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı

Page 130: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

130

Tablo 22: Konsolide Bütçe Giderlerinin Payı (%) Cari Personel Diğer Yatırım Transfer Faiz İç Borç Dış Borç KİT' lere Diğer Cari Ödemeleri Faizi Faizi Transferler Transferler

1980 45,8 31,5 14,3 17,2 36,9 3,0 2,0 1,0 16,3 17,61981 42,3 26,5 15,8 20,1 37,6 4,8 2,6 2,2 12,7 20,11982 45,3 28,0 17,3 20,7 34,0 5,3 2,0 3,3 14,0 14,71983 41,0 25,5 15,5 18,1 41,0 8,0 3,2 4,8 11,7 21,31984 39,4 23,5 15,9 18,2 42,4 11,8 4,7 7,1 7,1 23,51985 38,6 23,5 15,1 20,9 40,5 12,4 4,6 7,8 3,3 24,81986 35,9 21,6 14,3 23,4 40,7 15,6 7,8 7,8 1,8 23,31987 35,1 23,0 12,1 20,1 44,8 17,2 9,8 7,4 3,4 24,21988 34,9 23,5 11,4 16,9 48,2 22,9 14,5 8,4 4,8 20,51989 42,9 32,1 10,8 14,9 42,3 21,4 13,1 8,3 3,0 17,91990 48,8 39,0 9,8 14,5 36,6 20,3 14,0 6,3 1,7 14,61991 45,5 37,3 8,2 14,4 39,7 18,2 12,9 5,3 5,3 16,21992 51,0 41,7 9,3 14,7 34,8 18,1 13,7 4,4 4,9 11,81993 41,9 34,6 7,3 11,8 46,3 23,6 18,7 4,9 4,8 17,91994 38,4 30,2 8,2 8,6 53,0 33,6 25,9 7,7 2,2 17,21995 37,4 29,2 8,2 5,9 56,6 33,3 27,4 5,9 2,7 20,61996 32,5 24,5 8,0 6,4 61,1 37,7 33,6 4,1 1,1 22,31997 34,7 25,5 9,2 8,0 57,3 28,5 24,5 4,0 1,5 27,31998 33,2 24,7 8,5 6,5 60,3 39,4 36,0 3,4 1,0 19,91999 32,6 24,5 8,1 5,6 61,8 38,2 35,1 3,1 1,4 22,22000 29,0 21,2 7,8 5,4 65,6 43,8 40,3 3,5 1,9 19,92001 25,3 18,9 6,4 5,1 69,4 51,0 46,7 4,3 1,6 16,8

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı

Page 131: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

131

1). Konsolide bütçede, cari giderlerinin en önemli kalemini oluşturan personel

giderlerin GSMH’ye oranı 1980’de 9,3 iken, giderek azalmış ve 1988’de 3,9

olarak gerçekleşmiştir. Ki bu, 24 ocak programının uygulanmasının bir

sonucuydu. “IMF ve Dünya Bankası gibi istikrar programını finanse eden

kredi kurumlarına yapılan taahhütler arasında ücretlerin denetleneceği,

geçmiş değil beklenen enflasyona göre ayarlanacağı da vardır. Bu politika

reel ücretlerin dönem boyunca sürekli düşmesi ve 1988’de dibe vurmasıyla

sonuçlanmıştır” (Kazgan, 1999:149). 1988’den sonra emek örgütlerinin ve

sendikaların emek piyasasında güçlerini hissettirmeye başlamasıyla birlikte

reel ücretler artmış ve 1989 yılında personel ödemelerinin GSMH’den aldığı

pay 5,4’e yükselmiştir. 5 Nisan 1994 kararlarıyla birlikte personel

ödemelerinin GSMH’ye oranı tekrar baskı altına alınmıştır.

Personel giderlerinin konsolide bütçe giderleri içindeki payı ise, 1980’de

%31,5 iken,1982’de %26,5’ e, % 1986’da %21,6’ya düşmüş ve 1988’de ise

%23,5 olarak gerçekleşmiştir. 1989 yılında artan reel ücretlerle birlikte, 1989’

da %32,1’e, 1992’de, tüm dönemler içinde en yüksek olan değeri %41,7’e

yükselmiş, 1993’de %34,6 olarak gerçekleşmiştir. 1994’de %30,2 1997’de

%25,5 olmuş ve IMF ile Aralık 1999 imzalanan stand-by anlaşması ile

personel giderlerinin payı 1980 sonrası en düşük değere çekilmiştir. Bu pay

2000 yılında %21,2 ve 2001’de %18,9 olmuştur.

2). Konsolide bütçede yatırım harcamalarına giden pay 1980’de GSMH’ in

%3,5 iken, 1988’de %2,8’e ve 1990’da %2,5’e gerilemiştir. Bu oran 1991-92

Page 132: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

132

yıllarında %3’e çıkmış ama sonraki yıllarda hızlı düşüş devam etmiş ve 1995’

de incelenen dönemin en düşük seviyesi olan %1,3’e gerilemiştir. 1999-2000

yıllarında yatırım harcamalarının GSMH’ye oranı %2 ve 2001’de ise %2,2

olarak gerçekleşmiştir.

Yatırım harcamalarının konsolide bütçe giderleri içindeki payına bakıldığında

(tablo 22), yatırım harcamalarındaki azalış çok daha net olarak

görülmektedir. Yatırım harcamalarının konsolide bütçe giderleri içindeki payı

1980’de %17,2 iken 1982’de %20,7’ye çıkmıştır. 1984’de bu oran %18,1’e

gerilemiş ve sonraki iki yılda artarak 1986 yılında incelenen dönemin en

yüksek seviyesine, %23,4’e çıkmıştır. Yatırım harcamalarının konsolide bütçe

içindeki payı 1986’dan sonra sürekli azalarak 1989’da %14,9, 1991’de

%14,4, 1993’de %11,8, 1995’de %5,9’a gerilemiştir. 1996-97 yıllarında küçük

oranda da olsa yükselmiş ve sırasıyla %6,4 ve %8 olarak gerçekleşmiştir.

1999’ da %5,6 olan yatırım harcamalarının konsolide bütçe giderleri içindeki

payı, Aralık 1999’da uygulamaya konulan Enflasyonu Düşürme Programı ile

2000'de %5,4 ve 2001 yılında ise %5,1 olarak incelenen dönemin en düşük

seviyesinde gerçekleştirilmiştir.

3). Konsolide bütçe giderlerinin en önemli bölümünü transfer harcamaları

oluşturmaktadır. Transfer harcamalarının GSMH’ye oranı 1980’de %7,5 iken,

2001’de %30,2’ye çıkmıştır. Transfer harcamaları; iç borç faiz ödemeleri, dış

borç faiz ödemeleri, KİT’lere transferler, sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan

transferler ve diğer transferlerden oluşmaktadır.

Page 133: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

133

a) Transfer harcamalarının en büyük kalemini iç borç faiz ödemeleri

oluşturmaktadır. 1980’de iç borç faiz ödemelerinin GSMH’in %0,4 ve

konsolide bütçe içindeki payı ise %2 ve 1986 yılına kadar faiz yükü çok fazla

artmamıştır ki, 1985’de bu oranlar sırasıyla %0,7 ve %4,6 olarak

gerçekleşmiştir. 1984-85 yıllarında negatif olan iç borç reel faizleri (-3,4 ve -

1,8), 1986-87 yıllarında sırasıyla 13,3 ve 10,5 olarak gerçekleşmiştir. Artan

reel faizlerin etkisiyle 1986-87 ve 1988 yıllarında iç borç faiz ödemelerinin

GSMH’ye oranı sırasıyla %1,3, %1,7 ve %2,4 olarak ve iç borç faiz

ödemelerinin konsolide bütçe giderleri içindeki payı da sırasıyla %7,8, %9,8

ve %14,5 olarak gerçekleşmiştir. İç borç reel faiz oranları 1988-89 ve 1990

yıllarında da negatif olarak gerçekleşmiş (-3,3, -10,3 ve -4,5) dolayısıyla bu

yıllarda iç borç faiz ödemelerinin konsolide bütçe giderleri içindeki payı 1993

yılına kadar 1988’deki değerinin altında kalabilmiştir. 1991’den sonra iç borç

reel faizleri sürekli pozitif ve oldukça yüksek olarak gerçekleşmiş (2000 yılı

hariç) ve ayrıca iç borç stokunun GSMH’ye oranı da sürekli olarak artmıştır.

Dolayısıyla iç borç faiz ödemelerinin GSMH’ye oranı 1992’de %2,8 iken

artarak 1996’da %8,9 olmuştur. 1992’de iç borç faiz ödemelerinin konsolide

bütçe giderleri içindeki payı %13,7 iken artarak 1996’da %33,6 olarak

gerçekleşmiştir. 1997 yılında ise iç borç faiz ödemelerinin GSMH’ye oranı

%6,7’ye ve konsolide bütçe içindeki payı da %24,5’e gerilemiştir. 1997

yılındaki iç borç faiz ödemelerindeki bu düşüş “bir düzelmeye işaret

etmemektedir. Bu durum, Refahyol iktidarının gerek birinci ‘kaynak’ paketiyle

döviz cinsinden borçlanarak, gerekse TL cinsinden borçlanmanın vadesini

büyük ölçüde 1998 yılının ilk dört ayına yığarak kendi dönemini ‘denk bütçe’

Page 134: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

134

söylemini kurtarmaya çalışması sonucunda ortaya çıkmış fiktif bir gelişmedir”

(Oyan, 1998:58). Bunun sonucunda, 1998 yılında iç borç faiz ödemelerinin

GSMH’ye oranı %10,5 ve konsolide bütçe giderleri içindeki payı da %36’ya

yükselmiştir. 2000 ve 2001 yıllarında da iç borç faiz ödemelerinin GSMH’ye

oranındaki artış devam etmiş ve sırasıyla %15 ve %20,3 olmuştur. Konsolide

bütçe giderleri içerisinde iç borç faiz oranlarının payı ise, 2000 yılında %40,3

ve 2001 yılında %46,7 olmuştur.

b) Dış borç faiz ödemelerinin GSMH’ye oranı dönem başında %0,4 iken 1989

yılına kadar sürekli artmış ve 1989'da %1,4 olmuştur. Konsolide bütçe

giderleri içindeki payı ise, 1980 yılında %1 iken 1989 yılında artarak %8,3

olmuştur. Dış borç faiz ödemelerinin GSMH’ye oranı ve konsolide bütçe

giderleri içindeki payı 1992 yılına kadar azalmış ve bu oranlar 1992’de

sırasıyla %0,9 ve %4,4 olmuştur. 1993-94 yıllarında bu oranlar artmış

(1993’de dış borç faiz ödemelerinin GSMH’ye oranı %1,2 ve 1994’de ise

%1,8 olmuştur. Konsolide bütçe giderleri içindeki payı ise, 1993’de %4,9 ve

1994’de %7,7 olmuştur), sonraki yıllarda ise, diş borç faiz ödemelerinin

GSMH’ye oranı %1,1 dolaylarında ve konsolide bütçe giderleri içindeki payı

ise ortalama % 4 (1995-2000 yılları arası) seviyesinde kalmıştır. 2001 yılında,

dış borç faiz ödemelerinin GSMH’ye oranı %1,9 ve konsolide bütçe giderleri

içindeki payı da % 4,3’e yükselmiştir.

Page 135: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

135

c) KİT’lere yapılan transferler 1980’de GSMH’ in %3,3 ve konsolide bütçe

giderleri içindeki payı ise %16,3 iken, 1985’ de GSMH’in %0,5 ve konsolide

bütçe giderleri içindeki payı ise %3,3’e gerilemiştir. 1988’de konsolide bütçe

giderleri içindeki payı %4,8’e yükselmiş ve 1991-93 yıllarında da artış

gerçekleşmiş (konsolide bütçe giderleri içindeki payı sırasıyla 5,3, 4,9 ve 4,8

olarak ve ayrıca GSMH’ in de sırasıyla %1,1,%1 ve %1,1’i olarak

gerçekleşmiştir) ama 1993 yılından sonra KİT’lere transferler giderek önemini

kaybetmiştir. KİT’lere transferler 1995’de GSMH’ in %0,6 sı 1998’de %0,3’ü

2000-2001 yıllarında da %0,7’si olmuş ve konsolide bütçe giderleri içindeki

payı da aynı yıllar için sırasıyla %2,7, %1, %1,9 ve %1,6 olarak

gerçekleşmiştir.

d) Sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferler, 1980 yılında GSMH’nin

%0,84’ü ve konsolide bütçe giderleri içimdeki payı da %4,1’e

gerçekleşmiştir. Bu oranlar, 1992 yılına kadar sürekli gerilemiş ve 1992

yılında sırası ile %0,36 ve %1,8 olarak gerçekleşmiştir. 1995 yılından sonra

transfer harcamalarının ikinci önemli kalemi haline gelmiştir. 1995 yılında,

Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına yapılan transferler, GSMH’nin %1,4’ne ve

konsolide bütçe giderleri içindeki payı da %6,3’ya yükselmiştir. Artış trendi

devam etmiş ve 2001 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan

transferlerin GSMH’ye oranı 2,77’e konsolide bütçe giderleri içindeki payı da

%6,4’e yükselmiştir.

Page 136: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

136

e) Vergi iadeleri ise, 1980 yıllında GSMH’nin %0,84’ü ve konsolide bütçe

giderleri içindeki payı da %4,1 iken giderek artmış ve 1985 yılında transfer

harcamalarının en önemli kalemi haline gelmiştir. 1985’de bu oranlar

sırasıyla %2,05 ve %13,4’e yükselmiştir. İhracata dayalı büyüme modeli ve

vergi politikası çerçevesinde 1981 yılından itibaren ihracatta vergi iadesi

uygulamasına geçilmiş ve 1988 yılının sonuna kadar da sürmüştür (Oyan,

1987:68; Oyan; Aydın, 1991:15). Buna bağlı olarak 1980’li yıllarda vergi

iadesinin GSMH oranı ve bütçe giderleri içindeki payı yüksek düzeylerde

gerçekleşmiş, 1990’lı yıllarda giderek azalmış ve 2001 yılında ise, vergi

iadelerinin GSMH’ye oranı %1,58 ve konsolide bütçe giderleri içindeki payı

da %3,6 olarak gerçekleşmiştir.

Reel harcamalar ile transfer harcamalarının konsolide bütçe içindeki payları

tablo 23’de verilmiştir. Reel harcamaların ağırlığı ile transfer harcamalarının

ağırlığı yer değiştirmiştir. 1980-83 döneminde, reel harcamaların ağırlığı

yüzde 62,6 ve transfer harcamalarının ağırlığı da yüzde 37,4 iken 2001

yılında reel harcamaların ağırlığı ile transfer harcamaların ağırlığı tersine

dönmüş ve oranlar sırasıyla %30,4, %69,6 olmuştur. Bu sürecin tek istisnası

1989-93 döneminde personel ödemelerinde meydana gelen kaçınılmaz

artıştan dolayı reel harcamaların payının artmış olmasıdır (bu alt dönemde,

bir önceki döneme göre, reel harcamalar %60,1’e yükselmiş ve transfer

harcamaları da %39,9’ a gerilemiştir). Konsolide bütçe giderleri içinde reel

harcamaların payının bu kadar düşmüş olması (yüzde 30,4’e), transfer

harcamalarının payının da bu kadar artmış olması (yüzde 69,6’a), “bütçenin

Page 137: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

137

nasıl aşırı dozlarda faiz dışı fazla yaratmaya zorlandığının öğretici bir

göstergesidir. Faiz dışı harcamaların bu denli bastırılıyor olması, istikrar

programının yükünün kimlere taşıtıldığının da işaretidir” (Konukman; Oyan,

2001:143).

Tablo 23: Konsolide Bütçenin Reel ve Transfer Harcamalarında Ağırlık

Kaymaları

(Toplam Bütçe Harcamalarının Yüzde Payı Olarak)

1980-83 1984-88 1989-93 1994-99 2000 2001

Reel Harcamalar

(Cari+Yatırım)

62,6 56,7 60,1 41,6 34,4 30,4

Transfer

Harcamaları

37,4 43,3 39,9 58,4 65,6 69,6

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, Konukman; Oyan, 2001:143

Konsolide bütçeye ilişkin çeşitli göstergeler tablo 21’de verilmiştir.

1980 yılında, toplam vergi gelirlerinin sadece yüzde 4,2’si faiz ödemelerine

(iç+dış borç faiz ödemelerine) giderken 1985’de bu oran yüzde 17,6’ya ve

1988’de yüzde 35’e yükselmiştir. 1989-92 aralığında faiz ödemelerinin vergi

gelirlerine oranı azalmış ve 1992 yılında yüzde 28,5 olmuştur. Sonraki

yıllarda çok hızlı bir şekilde artmış, 1995’de yüzde 53,1, 1996’da yüzde 66,7

olmuş ve 1997 yılında yüzde 48’e gerilemiş olsa da (1997’deki bu düşüşün

sebebi; daha öncede belirtildiği gibi, 1997’de hem döviz cinsinden borçlanma

yapılmış hem de TL cinsinden borçlanmanın vadesi büyük ölçüde bir sonraki

Page 138: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

138

yılın ilk dört ayına ertelenmiştir) 1999’da 72,4, 2000 yılında 77,1 ve 2001

yılında vergi gelirleri borç faiz ödemelerine yetmemiş, yüzde 103,3 olarak

gerçekleşmiştir. Devletin temel geliri olan vergiler 2001 yılında borç faiz

ödemelerine yetmemiştir.

Sadece iç borç faiz ödemelerinin toplam vergi gelirlerine oranına

baktığımızda da aynı eğilimin devam ettiğini görmekteyiz. 1980 yılında

toplam vergi gelirlerinin sadece yüzde 2,9’u iç borç faiz ödemelerine giderken

1998’de yüze 60,9’u, 1999’da yüzde 66,6’sı 2000 yılında 71,1’i ve 2001

yılında da yüzde 94,3’ü iç borç faiz ödemelerine gitmektedir.

Faiz ödemelerinin (iç+dış borç faiz ödemeleri) yatırım harcamalarına oranı

ise, 1980 yılında yüzde 17,1 iken giderek artmış ve 1988 yılından sonrada

yüzde yüzün üzerine çıkmıştır. 1993’de yüzde 200, 1998’de yüzde 605,3 ve

2001 yılında da yüzde 1009,1 olmuştur. 2001 yılında, borç faiz ödemelerine

yatırım harcamalarına yapılan ödemelerin 10,1 katı kadar ödeme yapılmıştır.

”Kamu yatırımlarının iç borç servis yükü karşısında (aynı zaman toplam borç

servis yükü karşısında) bu şekilde gerilemesi 1990’lı yılların en vahim

sonucudur. Oysa söz konusu yıllarda finansal serbestleştirme süreci altında

Türk ekonomisinin yatırım hacminin genişlemesi ve ulusal tasarruf

havuzunun doğrudan yatırımlara dönüştürülebilmesinin daha hızlı ve etkin bir

biçimde gerçekleşmesi bekleniyordu” (Voyvoda; Yeldan, 2002:20; Yeldan,

2001:121). Oysa kamu sektörü, her yıl hem net iç borçlanmadan daha fazla

Page 139: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

139

iç borç faizi hem de net dış borçlanmadan daha fazla dış borç faizi

ödemektedir.

Tablo 24’ün beşinci sütununda iç borç faiz ödemelerinin, konsolide bütçenin

net yeni iç borçlanması ve altıncı sütununda da dış borç faiz ödemelerinin,

konsolide bütçenin net yeni dış borçlanması ile karşılaştırması verilmiştir.

1991 yılından sonra (1992 ve 1997 yılları hariç) net yeni iç borçlanmanın çok

üzerinde iç borç faizi ödenmiştir. Dış borçta ise, 1980 sonrası sadece üç yıl

hariç (1980, 1984 ve 2000) her yıl yapılan net dış borçlanmanın çok üzerinde

dış borç faiz transferi gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, - işaretiyle gösterilen yıllarda

ise net dış borçlanma negatif olmuş yani, kullanılan dış borçtan daha fazlası

ödenmiştir. Hem iç borçta hem de dış borçta, bir yandan net borçlanmadan

daha fazlası faiz olarak ödenmiş ama aynı zamanda da borç stoku sürekli

artmıştır.

Faiz ödemeleri ile sosyal güvenlik kuruluşlarına ve KİT’lere yapılan transferler arasındaki ilişki de son iki sütunda

verilmiştir. Son on iki yılda ödenen borç faizleri sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferlerin 7,6 katı, KİT’lere

yapılan transferlerin ise, son on iki yılda ortalama 22 katı olmuştur. 2001 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarına

yapılan ödemelerin konsolide bütçe giderleri içindeki payı yüzde 6,4, KİT’lere yapılan transferlerin payı yüzde 1,5 ve

faiz ödemelerinin payı yüzde 51,1 olmasına rağmen; sosyal güvenlik kuruluşlarının ve KİT sisteminin ”bütçenin ‘kara

delik’ oluşturan bir yapısal yükü olarak öne çıkartılması, olsa olsa ideolojik bir hesabın ürünü olarak

değerlendirilmelidir....Devlet, bu haliyle bütçesini yatırım veya büyüme için değil, bir gelir transferi aracı olarak

kullanmaktadır. Başka bir ifadeyle, devlet bütçesi artık sosyal altyapı ve ekonomik büyümeyi değil, finans

piyasalarında gelir dağılımını yeniden düzenlemenin bir aracı haline dönüşmüş durumda gözükmektedir. 1990’lar

Türkiye’sinde devlet bütçesi, gerek üretici, gerekse yatırımcı niteliğini tümüyle terk etmiş, bunun yerine toplumsal

gelir dağılımını düzenleyen bir araç konumuna dönüşmüştür” (Yeldan, 2001:124).

Page 140: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

140

Tablo 24: Konsolide Bütçeye İlişkin Çeşitli Göstergeler

FÖ / TVG (%)

İBFÖ / TVG (%)

FÖ / YH (%)

İBFÖ / NYİB

(%)

DBFÖ / NYDB*

(%)

FÖ / SGKT

(%)

FÖ / KT (%)

1980 4,1 2,9 17,1 81,5 50,0 26,51981 6,3 3,4 23,7 117,1 136,0 39,31982 6,7 2,6 25,8 40,0 - 38,81983 10,9 4,1 41,1 112,7 - 69,91984 18,6 7,5 64,5 42,0 79,3 160,41985 17,6 6,4 59,4 33,8 - 372,41986 22,3 10,9 66,7 56,7 - 964,51987 25,0 13,9 85,7 69,7 - 508,11988 35,0 22,2 135,7 111,9 1033,5 485,71989 32,3 20,0 144,0 73,3 - 675,31990 30,8 21,2 140,0 97,4 10617,1 1135,5 1104,01991 30,6 21,5 126,7 112,4 371,3 1516,0 197,5

Page 141: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

141

1992 28,5 21,6 123,3 77,6 241,5 1013,9 494,81993 44,1 35,0 200,0 176,6 113,7 1060,0 450,61994 50,7 39,7 390,0 134,1 - 861,8 1418,41995 53,1 43,9 561,5 168,1 - 531,2 1266,21996 66,7 59,2 588,2 124,7 - 446,4 2982,91997 48,0 41,6 354,5 78,9 - 299,2 1845,21998 66,9 60,9 605,3 122,6 - 440,5 3846,71999 72,4 66,6 685,0 100,4 190,0 390,0 2583,02000 77,1 71,1 815,0 202,2 61,8 616,3 2291,52001 103,3 94,3 1009,1 161,0 - 802,5 7939,3

Kaynak: Maliye Bakanlığı Kamu Hesapları Bülteni, Hazine Müsteşarlığı

*Dış Borç Faiz Ödemeleri / Net Yeni Dış Borçlanma sütununda boş bırakılan satırlara ait

yıllarda, net dış borçlanma negatif olarak gerçekleşmiştir.

Kısaltmalar: FÖ= Faiz Ödemeleri, TVG= Toplam Vergi Gelirleri, İBFÖ= İç Borç Faiz

Ödemeleri, YT= Yatırım Harcamaları, NYİB= Net Yeni İç Borçlanma, DBFÖ= Dış Borç Faiz

Ödemeleri, NYDB= Net Yeni Dış Borçlanma, SGKT= Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına

Transferler, KT= KİT’lere Transferler.

“Türkiye’de kısa vadeli ve yüksek faizli olmak gibi olumsuz özellikler taşıyan

kamu iç borçlanması, bir anlamda kamu finansmanının özelleştirilmesine

götürmüştür. Kamuoyunun çok da farkında olmadığı bu ‘özelleştirme’,

kamunun vergi alacağı kesimleri yüksek faizlerle ranta bağlaması biçiminde

gerçekleşmiştir. İşte bu nedenle, bütçenin mali sisteme, rantiyeye ve

sınai/ticari sermayeye bir aktarma organına dönüşme eğilimine karşı

sermaye çevrelerinden çok güçlü tepkiler yükselmemektedir” (Oyan,

1998:78).

Sonuç olarak; 1994 yılından beri faiz dışı bütçe fazlası verilmesine rağmen,

kamu borcunun milli gelire oranı hızla artmış ve sürdürülebilir olmaktan

çıkmıştır. Ayrıca artan faiz yükü ile devlet bütçesi, sermayeye dolaysız rant

aktarılmanın bir aracı haline dönüşmüştür.

Page 142: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

142

BÖLÜM V

BORÇ KRİZİNE GETİRİLEN ÇÖZÜMLER ve SONUÇ

5.1 Borç Krizine Getirilen Çözümler

1982 yılında Meksika ile başlayan borç krizi, ABD, çok taraflı mali kuruluşlar,

gelişmiş ülkelerin hükümetleri, azgelişmiş ülke hükümetleri ve uluslararası

ticari bankaların ortak girişimleriyle atlatılmıştır. Alacaklı kurum ve kuruluşlar,

krize giren ülkelerden kısa vadede, krizin aşılmasını sağlayıcı stabilizasyon

politikalarını, orta vadede ise, borçların düzenli geri ödenmesi için transfer

edilebilir bir artığın yaratılmasını sağlayacak yapısal uyum programlarını

yürürlüğe koymalarını istemişlerdir. Ve bu doğrultuda, gelişmekte olan çok

borçlu bir çok ülke IMF ile Yapısal Uyum Programları imzalamıştır. Ancak,

devam eden olumsuz dış ticaret ve finansman koşulları, gelişmekte olan

ülkelerde krizin derinleşmesine ve dış borçlarının artmasına neden olmuştur.

Böylece, uluslararası mali iflas ortamı yeniden oluşmaya başlamıştır. Bu

gelişmelere paralel olarak, borç krizinin çözümüne ilişkin, gelişmiş ve

gelişmekte olan ülkelerden bir çok öneri gündeme gelmiştir. Eylül 1985’de

Seul’da toplanan IMF ve Dünya Bankası Genel Kurulu’nda ABD Hazine

Bakanı James Baker tarafından önerilen “Desteklenebilir Büyüme Programı”

başlıklı yeni bir borç ödeme stratejisi gündeme gelmiştir. Baker Planı aşırı

borçlu 15 ülkeye üç yıl süreyle 20 milyar dolar ticari bankalardan, 9 milyar

dolar da Dünya Bankası ve diğer kalkınma bankalarından olmak üzere

Page 143: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

143

toplam 29 milyar dolarlık bir ek kaynak öngörüyordu. Borçlu 15 ülkenin, ek

kaynaklardan yararlanabilmesi için, geniş kapsamlı yapısal reformları hayata

geçirmeleri (bunun için IMF’ye merkezi bir rol veriliyordu), piyasa

ekonomisine geçiş için gerekli koşulların yaratılması isteniyordu. Planın

açıklanmasından sonra resmi fonlar oluşturulmuşsa da tutarlı bir özel kredi

akışı sağlanamamış, ayrıca, planın sağladığı ek kaynak, azgelişmiş ülkelerin

borç sorununu çözmekte yetersiz kalmıştır. Örneğin, Meksika, Plandan

toplam 9,3 milyar dolar alabilirken, sadece 1986 yılında ödemek zorunda

olduğu borç miktarı 12 milyar dolardır. Planın başarısı, uygulandığı ülkelere21

verilen yeni kredilerle, eski kredilerin faiz ödemelerinin sağlanması olmuştur.

Ama sonuçta, bu ülkelerin borçları, azalmak yerine, giderek artmıştır. Baker

Planının önemli sonuçlarından bir tanesi de, borçlu ülkeler tek tek ele alınıp

kredilendirilerek, borçlu ülkelerin birlikte hareket etmeleri ve olası bir

borçlanma kartelinin oluşması engellemek olmuştur (Balkan, 1994; Başkaya,

1986; Sönmez, 1998; Şenel, 2002).

Baker Planının başarılı olmamasından sonra, 1989 yılında Brady Planı

gündeme gelmiştir. Brady Planında, borç krizinin ancak, bankaların

karlarından bir miktar vazgeçmeleri halinde çözüme ulaşılabileceği

vurgulanmıştır. Bu plan ile kreditör bankalara, IMF ve Dünya Bankasınca

sağlanan yeni krediler ve Paris Kulübü kapsamında ertelenen borçlarla

desteklenmek üzere, gelişmekte olan ülkelerin sendikasyon kredi borçları için

21 Bu ülkeler, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Ekvator, Fildişi Sahili, Meksika, Fas, Nijerya, Peru, Filipinler, Uruguay, Venezuela ve Yugoslavya’dır (Balkan, 1994:125).

Page 144: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

144

ihraç ettikleri tahvillerin (Brady Bonds) uluslararası piyasada alım satımını

mümkün kılan seçenekler gündeme getirilmiştir. Bu tahviller ABD hazine

bonoları ile teminata bağlanmış ve geri ödeme riskine karşı kreditörlere IMF

garantisi verilmiştir. Bu anlamda, Brady Planı, uluslararası piyasalarda özel

kreditörlerin kurtarılması işlemi olarak görünmektedir (Balkan, 1994:128;

Şenel, 2002:72).

Gelişmekte olan ülkelerin, borç krizine yaklaşımları, gelişmiş ülkelerin

yaklaşımlarından önemli farklılıklar arz etmektedir. Latin Amerika Ekonomi

Komisyonu (CEPAL) ve Latin Amerika Ekonomik Sistemi 1983 yılında

Ekvator Devlet Başkanının isteği üzerine ortak eylem programını

görüşmüşlerdir. Bu görüşmeler sonucunda bir rapor hazırlanmış ve bu rapor,

San Jose, San Domingo ve Quito’da düzenlenen konferanslarda

görüşülmüştür. 1984 yılının başında Quito’da yapılan toplantı sonunda alınan

kararlar “Quito Bildirisi” adıyla dünya kamuoyuna açıklanmıştır22. Bildirideki

talepler özetle; borç sorununun çözümünde gelişmiş ülkelerin de sorumluluk

alması, faiz oranlarının düşürülmesi, vadelerin ve ödemesiz sürelerin

uzatılması, yeterli miktarda yeni kredi sağlanması, faiz ödemelerinin her

ülkenin büyüme hızına göre ayarlanması ve borç ödemelerinin ihracat

gelirlerinin belirli bir oranını aşmamasıdır. Fakat Quito Konferansının asıl

önemi, borçlu ülkelerin (özellikle Latin Amerika ülkelerinin), birlikte hareket

etme kararı almalarıdır. Ancak, alacaklı taraflar, borçlu ülkelerle görüşmeye

22 Toplantıya katılan ülkeler; Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, Meksika, Peru, Uruguay ve Venezüella’dır (Balkan, 1994:131).

Page 145: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

145

oturmadıkları gibi, toplantıdan hemen sora ülkeleri tek tek ele alma

yöntemlerini sürdürerek, olası bir borçlular kartelinin oluşmasını

engellemişlerdir23 (Balkan, 1994, Başkaya, 1986).

1980’lerin sonları ile 1990’ların başlarında gelişmekte olan ülkelerde sermaye

hareketleri liberalizasyonları büyük ölçüde tamamlanmıştır. Sermaye

hareketlerinin serbestleştirilmesi ile birlikte gelişmekte olan ülkeler ve bu

ülkelerdeki özel sektör şirketleri, uluslararası mali piyasalarda devlet tahvilleri

ve şirket tahvilleri ihraç etmeye başlamışlardır. İhraç edilen tahvillerdeki artış,

uluslararası piyasalarda arz fazlasına neden olmuş, tahvil ihraç eden

ülkelerde artan cari açık ve politik belirsizliklerle birlikte uluslararası

yatırımcılar arasında tedirginlik baş göstermiştir. Bu durumda, tahvil ihraç

eden ülkeler, tahvil ihracı için daha cazip getiri olanakları sunmaya

başlamışlardır. Bu gelişmeler, 1994 yılında Meksika ve Türkiye Krizleri, 1997

Asya Krizi, 1998 Rusya Krizi ve moratoryumu, 1999 Brezilya Krizi, 2000-2001

Türkiye Krizleri, 2001 Arjantin Krizi ve moratoryumu gibi kriz döngüsünü

başlatmıştır (Şenel, 2002:73). Bu gelişmelerle birlikte borç krizine ilişkin

öneriler de tekrar tartışılmaya başlanmıştır.

Borç krizine ilişkin UNCTAD uzun süredir; gelişmiş ülkelerde uygulanan icra

iflas hukuku çerçevesinde borcun yeni bir takvime bağlanıp, borçlunun

23 Borçlular kartelinin oluşması engellemek için, alacaklı ülkeler, Meksika ile anlaşmaya vararak, Meksika’nın borçlarından bir bölümünü 14 yıl süreyle ertelemişler ve 6 yıllık ödemesiz süre tanıyarak faiz oranlarını da düşürmüşlerdir (Başkaya, 1986:98).

Page 146: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

146

ödemelerini düzenli bir şekilde yapabilmesini sağlayan prosedürlere benzer

kuralların uluslararası platformlarda da uygulanmasının, krizlere müdahalede

karşılaşılan problemleri aşmakta yararlı olacağını belirtmekte ve borç

ödemelerinin dondurulmasını bu tür kurallara bağlamayı önermektedir. Ayrıca

UNCTAD iktisatçılarını yaptığı öneriler; özel sektör kuruluşlarının kriz

çözümüne işlevsel olarak katılmalarını sağlayabilecek inanılır bir strateji,

geçici bir süre borç ödemelerinin askıya alınmasını, gelecekteki finansal

krizleri yönetebilmek için borçlanabilme imkanını yaratacak uluslararası

düzenlemeler için baskı oluşturmaları ve IMF kaynaklarının kesin ve sıkı

sınırlarla sınırlandırılmasını içermektedir. Buna göre, kamunun dış borç

ödemeleri geçici bir süre için askıya alınırken, özel sektör kuruluşlarının

yapacakları dış ödemelerin -faiz ödemeleri dahil- bir kısmının da uygulanacak

kontroller eliyle sınırlandırılması gündeme gelmektedir. Ülke vatandaşlarının

ve yabancıların yaptıkları sermaye işlemleri üzerinde de ek bazı sınırlamalar

getirilebileceği vurgulanmaktadır (Akyüz, 2000:14; Akyüz; Boratav, 2002:43-

44).

IMF başkan yardımcısı Krueger, 26 Kasım 2001’de IMF’nin bu bağlamdaki

yaklaşımını ise şöyle dile getirmiştir: “Kamunun dış borcunun yeniden

yapılandırılmasına ilişkin formal bir mekanizma oluşturulduğu taktirde, ödeme

sorunuyla karşı karşıya kalmış olan ülke, borç ödemelerinin geçici bir süre

askıya alınması için IMF’e müracaat edecek; IMF bu müracaatı inceledikten

sonra olurunu verirse, o ülkenin yetkilileri ile kreditörleri, borcun yeni bir

takvime bağlanması için görüşmeler yapacaklardır”. Borçların yeniden

Page 147: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

147

yapılandırılması, özünde şirketler için uygulanan iflas sürecinin borçlu

ülkelere de uygulanmasını benimsemektedir24. Borcun dondurulması, borçlu

ülkenin çözüm için elinden geleninin en iyisini yapıyor olması koşuluna

bağlanmaktadır. IMF’nin borçlunun talebini ön onaylama şeklinde kabulünden

sonra, bir kreditörler komitesi oluşturulacak ve borcun yeniden

yapılandırılması işlemi bu komiteye devredilecektir. Yeniden yapılandırma

sürecinde, borcun niteliğine göre elinde belirli bir yüzde çoğunluğunu

bulunduran kreditör grubunun kararı belirleyici ve diğer yatırımcıları bağlayıcı

olacaktır (Akyüz; Boratav, 2002:45; Şenel, 2002:81)25.

Uzun bir zaman alacak olan bu geçici süre içinde, müracaatçı hükümet,

ülkeden sermaye kaçışı olmadığı konusunda garanti vermek durumundadır -

ki, bu da, döviz işlemleri üzerine kontroller getirilmiş olmasını gerektirir. Böyle

bir formal mekanizmayı kullanarak gerçekleştirilecek borç ertelemesi,

portföylerinde hazine kağıtları olan ülke vatandaşlarını da kapsamalıdır.

24 IMF’nin bu değerlendirmesinden önce, 1995 yılındaki G-7 Halifax Zirvesinde, İflas eden şirketler ile krize girip borcunu ödeyemeyen ülkeler arasında benzerlik kurulmuş, krize giren ve borcunu ödeyemeyen ülkeler için de, iflas eden şirketlere uygulanan yasal prosedüre benzer bir prosedürün araştırılması önerilmiştir (Şenel, 2002:76). 25 Kamunun dış borçlarını ertelenmesi konusunda formal bir mekanizma oluşturulması bağlamında IMF ve UNCTAD’ın getirdiği öneriler arasında bazı farklılıklar vardır. UNCTAD önerisine göre, borç erteleme kararı ödeme güçlüğü çeken ülkeye bırakılacak; ama bu karar verildikten sonra, Dünya Ticaret Örgütünün prosedürlerindekine benzeyen “bağımsız bir panel” tarafından incelenmeye alınacak ve söz konusu panelin oluru alınacaktır. UNCTAD önerisi, ayrıca, “acil yardım” veya “kurtarma paketleri” adı altında “kriz kredileri”ne kesin sınırlar getirilmesini önermektedir. IMF önerisinde ise, “borcun askıya alınması, ödeme güçlüğü çeken ülkenin IMF’e yaptığı müracaatın IMF tarafından onaylanması” şartına bağlamaktadır (Akyüz; Boratav, 2002:45).

Page 148: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

148

Çünkü (i) Sermaye hesabını açmış ve krizle karşılaşmış bir ülkede ödemeler

dengesi sorununu yaratan, sadece yabancı sermaye girişinin yurt dışına

çıkışı değil, ülke vatandaşlarının da yaptıkları sermaye çıkışlarıdır. (ii) İç borç

servisi, bütçe üzerine büyük bir yük bindirdiği durumlarda -özellikle kriz

durumunda daralan konjonktür ve dolayısıyla düşen vergi hasılatı göz önüne

alınırsa, iç borç servisine ilişkin bu sorunlara da, dış borç ödeme güçlüğü ile

birlikte çözüm aramak gerekir. (iii) Eğer ülke, kendi vatandaşlarına olan

borçlarını yeniden takvime bağlamıyor ve sadece yabancılara olan kamu

borçları erteleniyorsa; yabancı kreditörler, kendi aleyhlerine olan bu

ayrımcılığı sineye çekmeye ve ülke vatandaşlarının anapara ve faizlerini itfa

günlerinde tam olarak ödenirken, sadece kendilerine olan borçların yeniden

takvime bağlanmasını kabul etmeğe pek yanaşmayacaklardır (Akyüz;

Boratav, 2002:45).

IMF Yönetim Kurulu, ülkelerin, son çare olarak, borçlarını askıya alma kararı

verebileceklerini kabul etmiş olmakla birlikte, büyük merkez ülkelerin ve

finans piyasasına yön verenlerin şiddetli muhalefeti üzerine, borçları, geçici

olarak hukuki takibattan koruyacak bir yasallaştırılmış düzenleme

getirememiştir. IMF’nin bu önerisi, gelişmekte olan ülkelerin bir bölümü

(Brezilya, Malezya, Meksika) tarafından, borçlanma maliyetini yükselteceği,

uluslararası finans piyasalarının reaksiyonundan dolayı borçlanmayı

zorlaştıracağı gerekçesiyle eleştirmekte ancak toptan reddedilmemekte, geri

kalan gelişmekte olan ülkeler ise öneri karşısında sessiz kalmayı tercih

etmektedir (Akyüz; Boratav, 2002:44; Şenel, 2002:81).

Page 149: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

149

5.2 Sonuç

1980 yılından sonra ulusal düzeyde gerçekleştirilen finansal serbestleşme ile

sağlanan faiz oranlarının serbest bırakılmasının amacı tasarrufları

özendirmek, etkin kaynak kullanımını sağlamaktı. Ancak konvertibiliteye

enflasyonun sürdüğü bir ortamda geçilmesinin son derece önemli ve ağır

sonuçlarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Çünkü enflasyonun var olduğu bir

ekonomide sermayenin dışarıya kaçmaması için uygulanmaya koyulan

yüksek faiz oranı ve düşük tutulmuş bir döviz kuru ülke içine kısa vadeli

sermaye girişini hızlandırmıştır. Faiz oranının yüksek, devalüasyon oranının

düşük tutulması ile kısa vadeli sermayeye uluslararası sermaye

piyasalarından daha yüksek faiz oranı elde etme olanağı tanınmış ve ülke

yatırımlara dönüşmeyen, yüksek karlar elde edip kısa sürede yurt dışına

çıkan bir spekülatif sermaye akımına uğramıştır (Kepenek; Yentürk,

1995:475).

Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesiyle birlikte yerleşiklerin uluslararası

mali piyasalardan serbestçe borçlanabilmesinin sağlanması sonucu dış borç

stoku hızla artmıştır. Özel sektörün işletme sermayesi ve spekülatif amaçlı

dış borçlanmaya başvurması, dış borç stokunun artışında belirleyici olmuştur.

Özel kesimin dış borçlarındaki ilk artış 1989-1993 döneminde meydana

gelmiş ve 1989 yılında 6,552 milyar dolar iken 1993 yılında 23,834 milyar

dolara yükselmiştir. ikinci artış; 1995-2000 döneminde gerçekleşmiştir. 1995

Page 150: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

150

yılında 22,327 milyar dolar iken 2000 yılında 56,412 milyar dolara (1989’daki

borcun 8,6 katı) yükselmiştir. Dolayısıyla, 1989 yılından sonra, dış borç

artışında özel kesimin borçlanması belirleyici olmuştur.

1989 sonrası değerli kur ve DİBS ödenen yüksek reel faiz, bankaların

dışarıdan borçlanıp DİBS alarak yüksek karlar elde etmelerine neden

olmuştur. Buna bağlı olarak da, bankacılık sisteminin asıl işlevi olan reel

sektöre kaynak sağlamanın yerini, uluslararası arbitraja dayalı kısa vadeli dış

finansmanı yurt içinde kamu iç borçlanma senetlerinde değerlendirerek

kazanç elde etmeye dönüşmüştür. Bunun sonucu bankacılık sisteminde

kırılgan bir yapı meydana gelmiştir. Dış krediler verimli yatırımlara değil,

tüketime yönelmiş ve bankaların açık pozisyonu artmıştır. Bu durumda, orta-

uzun dönemde istikrarlı bir büyüme sağlanamamış, birbirini takip eden

krizlere neden olmuştur.

İçeriden dışarıya kaynak transferi, bozulan dış borç göstergelerinin yanında

kamu borcunun sürdürülebilirliği önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.

1994-2002 yılları arasında faiz dışı bütçe fazlası verilmesine rağmen, (i) iç

borç reel faiz oranlarının yüksek olması, (ii) istikrarsız büyümeden dolayı

kamu borcunun sürdürülebilirliği zora girmiştir. Borcun sürdürülebilir olması

için verilen faiz dışı bütçe fazlası, bütçenin diğer kalemleri üzerinde ve

dolayısıyla bölüşüm üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmiştir. Bütçe

içindeki reel harcamalar sürekli azalırken, transfer harcamaları artış

göstermiştir.

Page 151: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

151

Türkiye ekonomisinin iç ve dış şoklara karşı daha dayanıklı olabilmesi ve

borcun sürdürülebilir olması için; reel faizlerde önemli bir düşüşün

sağlanması26, bunun için risk priminin azaltılması gerekmektedir. Risk

priminin azaltılması ise, bir yandan uygulanan politikaların ve

uygulayıcılarının inandırıcılığı ve güvenirliği ile yakından ilgiliyken, diğer

yandan da kamunun yeni fon gereksiniminin azaltılmasına bağlıdır. Kamunun

yeni fon ihtiyacını azaltmak için mali disiplinin sağlanması gerekmektedir.

Mali disiplin, harcamaların kısılmasını değil, gelirlerin artırılmasını içermelidir.

Çünkü, Türkiye’de harcamaları daha fazla kısmak mümkün görünmemektedir

(Özatay, 1996:26). Gelir artırıcı politikalar için, vergi yükünün mevcut

dağılımındaki bozukluğu giderici yeni bir vergi reformunun yapılması

kaçınılmaz görünmektedir (Sönmez, 1998a:377). Voyvoda ve Yeldan’nın

yapmış oldukları çalışmada (Voyvoda; Yeldan, 2002), özel kesim birikimli

servet stokunun vergilendirilerek elde edilen kaynağın sosyal altyapı

yatırımlarında kullanılması, uzun dönemde büyümeyi hızlandırmakta ve borç

stokunun aşağıya çekilmesini sağlamaktadır27. Ayrıca, James Tobin, döviz

kuru değişmeleri bazında spekülasyon amaçlı sermayenin akışkanlığını

kontrol edebilmek ve yatırımları üretken alanlara yöneltebilmek amacıyla,

para birimleri arasındaki geçişlere uygulanacak binde birlik bir vergi

26 Reel faizlerin idari kararlarla düşürülmesi mümkün görünmemektedir. 1993 yılının ikinci yarısından itibaren iç borç faizleri idari kararlarla düşürülmeye çalışılmıştır. Fakat, bunun sonucunda, Aralık 1993’te yüzde 90 düzeyindeki faizlere razı olunmazken, Mayıs 1994’te yüzde 400’lük faiz ile iç piyasadan borçlanılmıştır (Özatay, 1995:18).

Page 152: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

152

önermiştir. Ayrıca, D. Felix binde 2,5’lik bir Tobin vergisinin, hem spekülatif

sermaye akımlarında %50’lik bir azalmaya, hem de yılda 200-300 milyar

dolar civarında ek bir vergi gelirine yol açacağını, dolayısıyla bu verginin

önemli bir iktisat politikası aracı olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır.

Gelişmekte olan ülkeler açısından da, bu tür bir uygulama, spekülatif

alanların cazibesini kısmen azaltacak, üretken yabancı sermaye akımlarının

ve vergi geliri artmasını sağlayacaktır (Tonak, 2000:34)28.

Fakat, sermaye hesabını tamamen açmış bir ülkede, yeni vergi politikalarının

tam anlamıyla başarılı olması mümkün olmayabilir. Döviz kurunu dengeli

tutmayı güçleştiren koşullar, aynı zamanda iç borcun sürdürülebilirliği

sorununu da derinleştirmektedir. Dolayısıyla, uluslararası likidite sorunları

olan ülkelerde kur dalgalanmalarını stabilize etmek, dış ve iç borcun

sürdürülebilirlik sorunlarını çözmek amacıyla, geçici bir süre için

konvertibiliteden vazgeçmek ve dış borç ödemelerini dondurmak uygun bir

politika alternatifi olabilir (Akyüz; Boratav, 2002:43).

Günümüzde, gelişmekte olan ülkeler, üç nedenden dolayı politika

seçeneklerini belirlemede çok fazla serbestliğe sahip değildir. (i)

Liberalizasyon ve piyasaların bütünleşmesi sonucu sistematik baskılar ortaya

27 Aynı çalışmada, ücret vergisindeki artışlar ile finanse edilmiş ve sosyal altyapı harcamalarına yöneltilmiş bir maliye reformu da büyüme üzerinde olumlu ekti yapmakta fakat borç stokunda azalma meydana getirmemektedir. 28 Kısa dönem spekülatif sermaye akımlarının panzehiri Tobin vergisi, esas olarak gelişmiş ülkeler için önerilmiştir. Fakat günümüzde, gelişmekte olan ülkelerde de kısa vadeli sermaye hareketlerinin önemi artmış olduğundan Tobin vergisinin muhtemel yararı güncellik kazanmıştır (Tonak, 2000:35).

Page 153: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

153

çıkmıştır. Sermayenin kolay kaçabildiği bir durumda hükümet politikaları

finansal piyasalar tarafından rehin alınmakta ve bu piyasaların hükümetler

üzerinde kurduğu disiplin her zaman hızlı bir büyümeye ve gelişmeye yol

açmamaktadır. (ii) Gelişmekte olan ülkelerin politikaları aynı zamanda

sanayileşmiş ülkelerin ve çok taraflı kuruluşların baskısına maruz

kalmaktadır. (iii) Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin kullanacağı bazı politika

araçları, bu ülkelerin uluslararası kurumlara (OECD, NAFTA) üye olmaktan

doğan yükümlülükleri gereğince artık kullanılabilir değildir. Buna rağmen,

ulusal düzeyde, sermayenin kontrolü ve düzenlenmesi için bir çok gelişmekte

olan ülkenin henüz başvurmadığı geniş bir alan mevcuttur. Birincisi,

gelişmekte olan ülkeleri finansal piyasalarını açmaya zorlayacak küresel bir

antlaşma mevcut değildir. İkincisi, sermaye hareketlerinin serbest bırakılması

konusunda, gelişmekte olan ülkeler arasında belirgin farklılıklar

bulunmaktadır. Örneğin, sermaye girişi ile ilgili, Hindistan ve Çin dikkatli ve

tedrici bir yöntem izlerken, Latin Amerika’da bir çok ülke finansal sektörlerini

ve sermaye hesaplarını hızla açmışlardır. Hatta, Doğu Asya ekonomik

krizinin çözümüne ilişkin olarak Malezya’nın politikalarını diğer ülkelerin

politikalarıyla kıyaslamak seçeneklerin çokta kısıtlı olmadığını göstermektedir

(Akyüz, 2000:14). Malezya, 1998 eylülünde doğrudan yabancı sermaye

yatırımlarının kar transferleri dışındaki sermaye çıkışlarını ya yasaklıyor ya

zorlaştırıyor. Uygulanan programla, kısa vadeli sermaye hareketleri

zorlaştırırken, uzun vadeli sermaye hareketlerine dokunulmuyor (Özatay;

Sak, 2001:8).

Page 154: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

154

ÖZET

Bu çalışma da, Türkiye’nin dış borçlarındaki gelişmeler, kamu borcunun

sürdürülebilirliği ve etkileri incelenmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerin 1970 sonrası dış borçlarındaki gelişmeler, borç

krizinin nedenleri ve Türkiye’de 1970’li yılların sonlarında ortaya çıkan borç

krizi, 1980 sonrası gelişmeler, negatif transferler, dış borç göstergelerindeki

gelişmeler üzerinde durulmuştur.

1989 yılında 32 Sayılı Karar ile Türk parasının konvertibl (yabancı paralar

karşısında sınırsız değiştirilebilir) duruma getirilmiştir. Bu kararla birlikte firma

ve kuruluşların dövizle borçlanmalarına olanak sağlayan bir uluslararası

finansal serbestleşme dönemine girilmiştir. Yüksek reel faizler ve değerli TL

kısa vadeli sermayeye uluslararası piyasalardan daha yüksek getiri olanağı

sağlamış ve ülke yatırımlara dönüşmeyen, yüksek karlar elde edip kısa

sürede yurt dışına kaçan spekülatif sermaye akımına uğramıştır. Buna bağlı

olarak 1989 sonrası özel sektörün dış borçlanması hızla artmıştır. Özel

sektör dış borçlanmasıyla kamu iç borçlanması arasında önemli bir paralellik

ortaya çıkmıştır.

Ayrıca incelenen dönemde toplam kamu borcu da hızla artmıştır. Kamu

sektörü, borcunu ancak yeni borçlanmayla karşılayabilir hale gelmiş, son

sekiz yılda önemli ölçüde faiz dışı bütçe fazlası verilmesine rağmen iç borç

Page 155: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

155

reel faiz oranlarının çok yüksek olması ve büyümenin çok üzerinde

gerçekleşmesi kamu borcunun giderek artmasına ve sürdürülemez bir

duruma gelmesine neden olmuştur. Kamu borcunu sürdürülebilir kılmak için

sürekli olarak faiz dışı bütçe fazlası verilmeye çalışılmıştır. Bu durum ise

bütçenin diğer kalemleri üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmiştir.

Page 156: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

156

ABSTRACT

This study examines the developments in Turkey’s foreign debt along with

the sustainability and impact of public sector debt.

The debt crisis of the late 1970s in Turkey, and developments since then,

negative transfers and the trends in foreign debt indicators are analyzed. In

addition, developments in foreign debt stock of developing countries since

1970 and the causes of debt crises are studied.

Turkish Lira was made fully convertible in 1989 by the issuance of decree No

32. The decree started the period of capital account liberalization which

allowed the residents to borrow from the foreign markets. Higher real

domestic interest rates and overvalued Turkish Lira yielded a higher return

than the average return in the world markets; thus, attracting speculative

short-term capital inflows which chased high yields on treasuries rather than

fixed investment options, and rapidly turned into outflows in times of

instability. As a result, starting in 1989, private sector foreign borrowing rose

sharply. Also, a significant association arose between private sector foreign

borrowing and public sector domestic borrowing.

Moreover, throughout the period considered, total public debt soared rapidly.

In spite of significant primary surpluses attained in the last eight years,

exorbitant real interest rates that far exceeded the GNP growth rate lead to

Page 157: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

157

ever growing public sector debt and doubts about its sustainability. Primary

surpluses had been consistently targeted to achieve sustainability of public

sector debt; however, this policy had adverse impacts on the rest of the

budget items.

Page 158: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

158

KAYNAKÇA

Amin, S., 1999, Küreselleşme Çağında Kapitalizm, İstanbul, Sarmal

Yayınevi.

Amin, S., 1999a, Kapitalizmin Hayaleti, İstanbul, Sarmal Yayınevi.

Aksoy, A.(de.), (1975), Azgelişmişlik ve Emperyalizm, İstanbul: Gözlem

Yayınları.

Akyüz, Y., 1995, “Globalleşme: Risklerin Belirlenmesi”, İktisat, İşletme ve

Finans Dergisi, S. 110, s.12-17.

Akyüz, Y., 2000, “The Debate on The İnternational Finacial Architecture:

Reforming The Reformers”, UNCTAD Discussion Paper, No. 148, April.

Akyüz, Y., Boratav, K., (2002), “Türkiye’de Finansal Krizin Oluşumu”, İktisat

İşletme ve Finans Dergisi, Ağustos, s.14-46.

Bağcı, H., (2001), Kamu Borçları Yönetimi ve Türkiye İçin Bir

Değerlendirme, Yayın No. 135, Ankara, Sermaye Piyasası Kurulu.

Page 159: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

159

Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu, (2001), Güçlü Ekonomiye Geçiş

Programı Üzerine Değerlendirmeler, Ankara, Türk Mühendis ve Mimar

Odaları Birliği.

Balkan, N., (1994), Kapitalizm ve Borç Krizi, İstanbul, Bağlam Yayınları.

Başkaya, F., (1986), Borç Krizi Üzerine Bir Deneme, Ankara, Yargı

Kitabevi.

Benli, A., Sönmezler, G., 2002, “Türk Bankacılık Sistemi ve Kriz”, İktisat

İşletme ve Finans Dergisi, Haziran, s.80-92.

Boratav, K., 1994, “İktisadi Kriz Üzerine Bazı Gözlemler”, İktisat, İşletme ve

Finans Dergisi, S. 100, s.22-30.

Boratav, K., (1997), Uluslararası İktisat Politikası, Yayınlanmamış Ders

Notları.

Boratav, K., 1999, “Bir Küreselleşme Eleştirisi”, Türk-İş’99 Yıllığı, 2. Cilt,

s.29-36.

Boratav, K., (2000), Yeni Dünya Düzeni Nereye, Ankara, İmge Kitabevi

Yayınları.

Page 160: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

160

Boratav, K., Köse, A.H., Türel, O., Yeldan, E., 2002, “İktisadın Krizinden

Toplumun Krizine: Nereye Gidiyoruz?”, Mülkiye Dergisi, S. 236, s.33-53.

Boratav, K., (2003), Türkiye İktisat Tarihi 1908-2002, 7. Baskı, Ankara,

İmge Kitabevi.

Boratav, K., 2003a, “Türkiye Ekonomisinde İstikrar: Bugünü ve Yarını”,

İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Nisan, s.6-9.

Brenner, R., 2001, “Dünya Kapitalizminin Derinleşen Krizi; Neo-

Liberalizmden Depresyona”, Özgür Üniversite Forumu, S.99, s.18-27.

Buğra, A., 2001, “Bir Krize ve Bir Ahlaki Ekonominin Çöküşüne Dair”, Birikim

Dergisi, S. 145, s.46-59.

Bulutay, T., 2003, “Türkiye Ekonomisinde İstikrar: Bugünü ve Yarını”, İktisat

İşletme ve Finans Dergisi, Nisan, s.33-37.

Bülbül, D., 2002, “Devlet Borçlanmasının Sosyal ve Ekonomik Etkileri”,

Ekonomik Yaklaşım Dergisi, s.120-140.

Büttner, V., (1984), “Ressourcentransfer und externe Verschuldung”, J.P.

Opitz (Hrsg.) içinden, s.134-156.

Page 161: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

161

Büttner, V., (1990), “Das Weltfinanzsystem und die Schuldenkrise der Dritten

Welt”, P.J. Opitz (Hrsg.) içinde, s.269-304.

Cangöz, M. C., 1996, “Dış Borçların Makroekonomik Dengelerle Etkileşimi”,

Hazine Dergisi, S. 4, s.1-27.

Chu, K., Hemming, R., (der.) (1991), Kamu Harcamaları Rehberi

Gelişmekte Olan Ülkelerde Kamu Harcama Politikaları Konusunda

Rehber Kitap, Çeviren; Doğan Cansızlar, Washington: Kamu Harcamaları

Analiz Bölümü Mali İşler Dairesi Uluslararası Para Fonu.

Cremer, W., Commichau, İ.(Hrsg.), (1989), Grundfragen der Ökonomie,

Ulm: Franz Spiegel Buch GmbH.

Czada, P., (1987), Wirtscharfspolitik: aktuelle Problemfelder, Berlin:

Felgentreff & Goebel KG.

Çolak, Ö. F., Altan, Ş., 2002, “Toplam Etkinlik Ölçümü: Türkiye’deki Özel ve

Kamu Bankaları İçin Bir Uygulama”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi,

Temmuz, s.45-55.

Dornbusch, R., Fischer, S., (1998), Makroekonomi, Çevirenler: Salih Ak,

Mahir Fisunoğlu, Erhan Yıldırım, Refia Yıldırım, İstanbul, McGraw-Akademi

Ortak Yayını.

Page 162: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

162

Ekinci, N.K., 1998, “Türkiye’de 1980 sonrası Kriz Dinamikleri ve İntibak

Mekanizmaları”, Toplum ve Bilim, S. 77, s.7-26.

Ekinci, N. K., 2000, “Kamu Açıkları ve Para Politikası”, ODTÜ Gelişme

Dergisi, S. 26 (3-4), s.557-573.

Erdoğan, S., Cengiz, V., 2002, “1990’lı Yıllarda Gelişmekte Olan Ülkelerin

Dış Borçları ve Bazı Dış Borç Azaltma Teknikleri”, Ekonomik Yaklaşım

Dergisi, s.107-119.

Erpul, T., (1987), Planlı Dönemde Türkiye’de Kamu Borçlarının Yükü

(1963-1985), Devlet Bütçe Uzmanlığı Araştırma Raporları Dizisi, Sıra No: 2.

Ersel, H., Sak, G., 1995, “İşletme Sermayesi İhtiyacı, Kredi Bağımlılığı ve

Şirketler Kesiminin Kriz Dönemi Performansı”, İktisat İşletme ve Finans

Dergisi, S. 109, s.5-15.

Eser, U., (1993), Türkiye’de Sanayileşme, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları.

Evgin, T., 1996, “Dış Borçlarımız”, Hazine Dergisi, S. 4, s.71-88.

Page 163: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

163

Foders, F., 2001, “Die ökonomische und wirtschaftspolitische Entwicklung

Lateinamerikas nach dem zweiten Weltkrieg”, Kieler Arbeitspapier, Nr.

1066, Kiel.

Franzmeyer, F., (1990), “Vorteil für alle? – Probleme des Handels und der

Handelspolitik im globalen Zusammenhang”, J.P. Opitz (Hrsg.) içinde, s.231-

267.

Gibson, H.D., Tsakalatos, E., (1996), “Uluslararası Borç Krizi: Nedenler,

Sonuçlar ve Çözümler”, F. Şenses(Haz.) içinde, s.173-210.

Groth, G., (1989), “İnternationale Verschuldungskrise” W. Cremer, İ.

Commichau(Hrsg.) içinde, s.450-526.

Güven, S., 2002, “Türkiye’de Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi”, İktisat

İşletme ve Finans Dergisi, Ağustos, s.88-100.

Haniotis, T., 1999, “Kosten und Nutzen der Staatsverschuldung”,

Grundlagenpapier zur Schuldenbremse, Bern.

IMF, World Economic Outlook, Çeşitli Sayılar.

İms, A.L., (1988), Die Schuldenkrise der Dritten Welt, Bonn: Friedrich

Ebert-Stiftung.

Page 164: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

164

Karluk, R., (1994), Türkiye Ekonomisi, Eskişehir: Birlik Matbaası.

Kazgan, G., (1999), Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, İstanbul:

Altın Kitaplar Yayınevi.

Kepenek, Y., Yentürk, N., (1995), Türkiye Ekonomisi, Ankara: Remzi

Kitapevi.

Keyder, N., 2001, “Türkiye’de 2000-2001 Krizleri ve İstikrar Programları”,

İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Haziran, s.37-53.

Keyder, N., 2003, “Kura Dayalı Program ve Dalgalı Kur Rejimi Uygulaması

Sırasında TL’nin Yabancı Para Karşısında Reel Değeri ve Cari İşlemler

Dengesi”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Ocak, s.77-83.

Keyder, N., Bozkurt, Ö., 2003, “Türkiye’nin Kamu Borç Stoku: Kompozisyonu

ve Sürdürülebilirliği”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Nisan, s.57-61.

Konukman, A., Oyan, O., 2001, “Yüzyıl Sonunda Türkiye’de Yeniden Bütçe

Açmazı”, Özgür Üniversite Forumu, S. 14, s.137-158.

Köse, A.H., Yeldan, E., 1998, “Dışa Açılma Sürecinde Türkiye Ekonomisinin

Dinamikleri: 1980-1997”, Toplum ve Bilim, S. 77, s.45-67.

Page 165: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

165

Lenin, V.İ., (1998), Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması,

Ankara: Sol Yayınları.

Magdoff, H., Sveezy, P., (1983), “Amerikan Kapitalizminin Derinleşen Krizi”,

Dünya Ekonomisinde Bunalım (Seçme Yazılar) İçinde, s.75-89, İstanbul:

Ar Basım Yayım ve Dağıtım A.Ş..

Mesner, D., (2001), Zur Bedeutung privater Akteure in der

Entwicklungspolitik internationale Entwicklungskooperation zwischen

Minimalstaatsillusionen und der Widerentdeckung der Staates,

http://www.uni-duisburg.de.

Opitz, J.P(Hrsg)., (1984), Die Dritte Welt in der Krise: Grundprobleme der

Entwicklungsländer, München: C.H. Beck’sche Verlagsbuchhandlung.

Opitz, J.P(Hrsg).,(1990), Weltprobleme, München: Bayerische

Landeszentrale für politische Bildungsarbeit.

Oyan, O., (1987), 24 Ocak Ekonomisinde Dışa Açılma ve Mali Politikalar,

Ankara: V Yayınları.

Oyan, O., (1998), Türkiye Ekonomisi Nereden Nereye?, Ankara: İmaj

Yayınevi.

Page 166: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

166

Oyan, O., 2001, “Krizin Yıldönümü: Artık Her şey Kontrol Altında Mı?”,

http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org.

Oyan,O., Aydın, A.R., (1991), Türkiye’de Maliye ve Fon Politikaları

Alternatif Yönelişler, Ankara: Adım Yayıncılık.

Önder, İ., Kirmanoğlu, H., Kartallı, Y., (1995), Kamu Açıkları ve Kamu

Borçları, Ankara: Türk Harb-iş Sendikası Yayınları.

Önder, İ., Türel, O., Ekinci, N., Somel, C., (1993), Türkiye’de Kamu

Maliyesi, Finansal Yapı ve Politikalar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Özatay, F., 1995, “1994 Krizinden Alınacak Dersler: Kamu İç Borç

Yönetiminde Yapılan Yanlışlıklar ve Güven Bunalımı”, İktisat İşletme ve

Finans Dergisi, S. 109, s.17-33.

Özatay, F., 1996, “Ortodoks Bir İstikrar Programı Yeterli Mi?”, İktisat İşletme

ve Finans Dergisi, Temmuz, s.19-29.

Özatay, F., Sak, G., 2001, “Dünyada ve Türkiye’de Kriz”, Radikal Gazetesi,

22 Mart.

Page 167: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

167

Pazarcık, O., Ünsal, N., Nakipoğlu, E., (1989), Türkiye’de Dış Kredi

Kullanımı, Ankara: Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları: 380.

Santos, T.D., (1975), “Bağımlılığın Yapısı”, A.Aksoy(de.) içinde, s.37-50.

Seyidoğlu, H., (1994), Uluslararası İktisat, Teori Politika ve Uygulama,

İstanbul: Güzem Yayınları.

Sönmez, S., (1998), Dünya Ekonomisinde Dönüşüm, Ankara: İmge

Kitabevi Yayınları.

Sönmez, S., 1998a, “Türkiye’de Kamu (Açığının) Finansmanı ve Enflasyon

Vergisi”, ODTÜ Gelişme Dergisi, S. 25 (2), s.361-377.

Sönmez, S., 2001, “Türk Ekonomisindeki Sabit “Çapa”: Dış Borçlanma”,

Özgür Üniversite Forumu, S. 14, s.30-46.

Şenel, A., 2002, “Dış Borç-Kriz Döngüsünde Yeniden Yapılandırma Çabaları:

Türkiye Deneyimi”, Mülkiye Dergisi, S. 236, s.69-95.

Şenses, F.(Haz.), (1996), Kalkınma İktisadı Yükselişi ve Gerilemesi,

Ankara, İletişim Yayınları.

Page 168: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

168

Şenses, F., 1998, “Kriz, Dış Yardım ve Neoliberal Politikalar”, Toplum ve

Bilim, S. 77, s.29-43.

T.C.Merkez Bankası, 1994, Yıllık Rapor, Http://www.merkezbankası.gov.tr.

Tonak, A.E., 1998, “Çok Taraflı Yatırım Anlaşması’nın Bağlamı:

“Küreselleşme” ve Yabancı Sermaye”, Toplum ve Bilim, S.77, s.69-81.

Tonak, A.(der.), (2000), Küreselleşme, Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı,

Ankara: İmge Kitabevi.

Tural, A., (1992), Devlet Borçları, Maliye ve Gümrük Bakanlığı Araştırma,

Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Yayın No: 1992/325, Ankara.

TÜSİAD, (1996), Türkiye’de Kamu Harcamaları ve Kamu Borçlanması,

İstanbul.

UNCTAD, 1997, Ticaret ve Kalkınma Raporu, Türk-iş Çevirisi.

UNCTAD, 2003, Trade and Development Report, New York ve Cenevre.

Uygur, E., 2001, “Krizden Krize Türkiye”, Türk Ekonomi Kurumu Tartışma

Metni, Ankara.

Page 169: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

169

Uygur, E., 2003, “Finansal Şişkinlik, Riskler ve Düzeltme Gereği:

Makroekonomik Yansımalar”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Ocak, s.49-

66.

Uygur, E., 2003a, “Türkiye Ekonomisinde İstikrar: Bugünü ve Yarını”, İktisat

İşletme ve Finans Dergisi, Nisan, s.13-23.

Voyvoda, E.,Yeldan, E., 2002, “Türkiye Ekonomisi İçin Kriz Sonrası Alternatif

Uyum Stratejileri”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Kasım, s.18-28.

Yaffe, D., 2001, “Kriz: Kapitalizm’in Çıkmaz Sokağı”, Özgür Üniversite

Forumu, S. 99, s.46-51.

Yeldan, E., 1994, “Kamu-finansman Krizinin Ardındaki Etkenlerin Bölüşüm

Göstergeleri Açısından İrdelenmesi”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi,S.

100, s.56-73.

Yeldan, E., (2001), Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi, İstanbul:

İletişim Yayınları.

Yenal, A., (1987), “Von der Schuldenkrise zur Weltwirtschaftskrise?”, P.

Czada(Hrsg.) içinde, s.421-444.

Page 170: T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B LMLER ENST TÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/371/664.pdf · karşılaştırması incelenecektir. Dördüncü bölümde, teorik model çerçevesinde

170

Yentürk, N., 1997, “Sıcak Para Girişi ve Reel Sektör”, Türk-İş’97 Yıllığı, 2.

Cilt, s.244-258.

Yıldırım, N., 2002, “Türkiye’nin Borç Dinamiği”, İktisat İşletme ve Finans

Dergisi, Haziran, s.29-45.

World Bank, (2001), World Debt Tables.

Zıllıoğlu, O.N., (1984), Gelişmekte Olan Ülkelerde Dış Borç Sorunu,

Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, No: 60.