Upload
others
View
4
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ÜNSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET ANA BİLİM DALI
AFET YÖNETİMİ MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN GÖREV YETKİ VE SORUMLULUKLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
İlhami DOĞAN
Ankara-2003
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ÜNSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET ANA BİLİM DALI
AFET YÖNETİMİ MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN GÖREV YETKİ VE SORUMLULUKLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
İlhami DOĞAN
Tez Danışmanı : Prf.Dr.Cevat GERAY
Ankara-2003
İÇİNDEKİLER SAYFA NO İÇİNDEKİLER İ ARAŞTIRMA METODOLOJİSİ 1 TEZLER 1 1.TANIMLAR 3 1.1 . DOĞAL AFETLER: ÖZELLİKLE DEPREM 3 1.1.1. TABİİ AFET TÜRLERİ 4 1.1.1.1. Toprak Kayması: 4 1.1.1.2. Çığ: 5 1.1.1.3. Sel Baskını 6 1.1.1.4. Deprem 6 1.1.1.4.1. Son Yüzyıl İçinde Anadolu’da Meydana Gelen Büyük Depremler 8 1.1.1.4.2. Deprem Şiddet Büyüklükleri 9 1.2 . DEPREM TÜRLERİ 11 1.2.1. Çöküntü Depremleri 11 1.2.2. Volkanik Depremler 11 1.2.3. Tektonik Depremler 11 1.3. PLANLAMA 12 2. MEVZUAT AÇISINDAN DEĞERLENDİRME 15 2.1 ANAYASAL DAYANAK 15 2.2. YASAL DAYANAK 16 2.3. KALKINMA PLANLARINDAKİ HEDEFLER VE GERÇEKLEŞMELERİ 23 2.3.1. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1963-1967) 23 2.3.2. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1968-1972) 24 2.3.3. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1973-1977) 24 2.3.4. Dördüncü Beş Yıllık Plan Dönemi: (1979-1983) 25 2.3.5. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1985-1989) 26 2.3.6. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1990-1994) 26 2.3.7. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1996-2000) 27 2.3.8. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (2000-2005) 30 3. TABİİ AFET YÖNETİMİ 32 3.1. AFET ÖNCESİ YÖNETİM 32 3.2. AFET SONRASINDA 33 3.3. AFETLERE KARŞI KISA – ORTA – UZUN VADEDE ALINABİLECEK TEDBİRLER 34 3.3.1. Kısa Vade 34 3.3.2. Orta Vade 35 3.3.3. Uzun Vadede Alınabilecek Tedbirler 41 3.3.3.1. Altyapı 41 3.3.3.1.1. Enerji 41 3.3.3.1.2. Ulaştırma 41 3.3.3.1.3. Turizm 42 3.3.3.2. Sanayi 42 3.3.3.3. Konut 42 3.3.3.4. Diğer Kamu Hizmetleri 43 3.3.3.5. Belediye Hizmetleri 43 3.3.3.6. Çevre 44
3.4. AFETLERLE MÜCADELEDE ETKİNLİĞİ SAĞLAYACAK TEDBİRLER 45 3.4.1. Psikolojik Hazırlık Açısından Deprem Senaryoları 47 3.4.1.1. Prova Düzenlenmesi 49 3.4.1.2. Gözlemciler 51 3.4.1.3. Basınla İlişki 51 3.4.1.4. Belgeleme 51 3.4.1.5. Değerlendirme 52 3.4.1.6. Deprem Öncesi Önlemler 53 3.4.1.7. Deprem Sırasında Önlemler 53 3.4.1.8. Deprem Sonrası Önlemler 53 3.4.2. Depremin Psiko – Sosyal Boyutları 54 3.4.3. Afetlerde Mücadelede Yönetsel Tedbirler 55 3.4.4. Afetlerle Mücadelede Yapısal Önlemler 58 3.5. AFET BÖLGESİNDEKİ HİZMETLER 60 3.5.1. Ulaşım ve Kurtarma Hizmetleri 60 3.5.2. Sağlık Hizmetleri 62 3.5.3. Hazırlık Dönemi 63 3.5.4. Uyarı Dönemi 64 3.5.5. Yanıt Dönemi 65 3.5.6. Rehabilitasyon Dönemi 69 3.5.7. Beslenme Hizmetleri 70 3.5.7.1. Kısa Dönem Beslenme Organizasyonu 71 3.5.7.2. Uzun Dönem Beslenme Organizasyonu 71 3.5.7.3. Yiyecek Yardımının Organizasyonunda Farklı Yollar Tertibi 72 3.5.8. Barınma Hizmetleri 72 3.6. DOĞAL AFETLER SIRASINDA ETKİN İLETİŞİM 75 3.6.1. Afet Sırasında Üslup Sorunu 77 3.6.1.1. Toplumun Bilgilendirilmesi ve Eğitim 77 3.6.1.2. Felaket Konusunda Halka Bilgi Verilmesi 78 3.6.1.3. Afet Sırasında Uluslararası İşbirliği 79 3.7. FONLAR 84 3.7.1.Deprem Fonu: 84 3.7.2 Afetler Fonu: 85 3.8. ZORUNLU DEPREM SİGORTASI 89 4. AFET YÖNETİMİNDE MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUKLARI 94 4.1. GENEL 94 4.1.1. İçişleri Bakanlığı 94 4.1.1.1. 1624 Sayılı Dahiliye Vekaleti Merkez Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkında Kanun 94 4.1.1.2. 13.06.1958 Tarih ve 9931 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 09.06.1958 Tarih ve 7126 Sayılı “Sivil Müdafaa Kanunu” 95 4.1.2. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 96 4.2. DOĞAL AFET OLMADAN ÖNCE GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUK 96 4.2.1. Toprak Hareketlerinden Kaynaklanan Afetlerde 96 4.2.1.1. Fiziksel Planlama 96 4.2.1.1.1. Devlet Tarafından Kullanılan Binaların Yangından Korunması İçin Fiziksel Planlama ve Önlemler 97 4.2.1.1.1. Devlet Tarafından Kullanılan Binaların Yangından Korunması İçin Fiziksel Planlama ve Önlemler 97
4.2.1.2. İlk Yardım ve Kurtarma Planlaması 98 4.3. MÜLKİ İDARE AMİRLERİNE AFETLERE İLİŞKİN ACİL YARDIM TEŞKİLATI VE PLANLAMA ESASLARINA DAİR YÖNETMELİK HÜKÜMLERİNCE VERİLEN YETKİ VE GÖREVLER. 99 4.3.1. Uygulamaya Koyma Yetkisi 99 4.3.2. Program Hazırlama ve Uygulama Görevi 100 4.4. OLMUŞ VEYA OLMASI MUHTEMEL AFET HALLERİNDE YETKİ VE SORUMLULUK. 100 4.5. MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN MEKANA GÖRE AFETLERDEN YETKİ VE SORUMLULUKLARI 101 4.5.1. Doğal Afet Bölgesi İçindeki Mülki İdare Amirlerinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları: 101 4.5.1.1. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun 102 4.5.1.1.1. Görev Verme Yetkisi 103 4.5.1.1.2. Yükümlülerin Hakları 103 4.5.1.1.3. Görev Verme Biçimi 104 4.5.1.2. El Koyma Yetkisi 104 4.5.1.2.1. Genel 104 4.5.1.2.2. Ödeme Şekli 104 4.5.1.2.3. Kiralama ve Satın alma Yetkisi 105 4.5.1.2.4. İşgal Yetkisi 105 4.5.1.2.5. Nakdi Ödeme Yapma Yetkisi 105 4.5.1.2.6. Çeşitli Kuruluşlara Yükümlülüklerini Yerine Getirmek İçin emir Verme ve Bilgi İsteme Yetkisi 106 4.5.1.2.6.1. Askeri Birliklerin Yardım Etme Zorunlulukları 106 4.5.1.2.6.2. Haber Verme Zorunluluğu 106 4.5.1.2.6.3. Nakil ve Sevk Zorunluluğu 107 4.5.1.2.6.4. Bakım ve Tedavi Zorunluluğu 108 4.5.1.3. Mülki Amirleri 27.08.1999 Tarih ve 574 Sayılı KHK İle Verilen Yetki Ve Görevler. 109 4.5.1.4. Mülki Amirlerine 27.08.1999 Tarih ve 576 Sayılı Doğal Afetlerde Yapılacak Yardımların Düzenlenmesi ve Vergilerin Ödeme Sürelerinin Uzatılmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair KHK. 110 4.5.1.5. Mülki Amirlere 27.08.1999 Tarih ve 580 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlere Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Verdiği Görev ve Yetkiler. 111 4.5.1.6. 4373 Sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Hakkındaki Yasaya Göre Görev, Yetki ve Sorumlulukları 111 4.5.1.6.1. Kenar ve Setlerin Taşkın Sularla Yıkılma Tehlikesine yada Su Afetine Maruz Bulunduğunu Görenlerin,Bu Durumla İlgili Bildirimlerini Kabul Etmek111 4.5.1.6.2. Yükümlüleri Sel Baskınına Uğrayan Yerlere Göndermek 112 4.5.1.6.3. Tehlike Bölgesi Dışında Kalan Komşu Yerleşim Yerleri Halkını Yardıma Çağırmak 112 4.5.1.6.4. Başka Mülki Birim Sınırları İçinde Kalan Yerleşim Yerleri Halkını Yardıma Çağırmak 112
4.5.1.6.5. Vali ve Kaymakamların Tehlike Bölgelerine Yardımcı Göndermek ve Gerekirse Bizzat Gitme Görev ve Yükümlülüğü 113 4.5.1.6.6. Olay Yerine Gitmeyenleri Zorla Göndermek 113 4.5.1.6.7. Para Cezası Verme Yetkisi 113 4.5.1.7. 6831 Sayılı Orman Yasasından Doğan Görev, Yetki ve Sorumlulukları (Orman Yangınlarıyla ilgili Olarak) 114 4.5.1.7.1. Yangın Yerine, Söndürmek Üzere Yükümlü Gönderme Görev ve Yetkisi 114 4.5.1.7.2. Yangın Yerine Gitme Görev ve Sorumluluğu 115 4.5.1.7.3. Her Türlü Ulaşım Araçlarını Kullandırma Yetkisi 115 4.5.1.7.4. Henüz Söndürülmüş Fakat Yayılma İhtimalleri Olan Orman Yangınları Sırasında Ormanlara Girmeyi Yasaklama ve Oradaki Her Türlü İşleri Durdurma Yetki ve Görevi 115 4.5.1.7.5. Para Cezası Verme Yetkisi ve Görevi 116 4.5.1.7.6. Yangının Komşu İl ya da İllere Atlaması İhtimalinin Komşu İl yada İllere Bildirilmesi Görevi 116 4.5.1.7.7. Yangın Söndürmekle Görevli Yükümlülerin, Herhangi Bir Bildiri Beklemeden Yangın Yerlerine Gitmeleri 117 4.5.1.7.8. Güvenlik Birimleri Amirlerinin, Bucak Müdürlülerinin Yangın Yerine Gitmeleri ve Yükümlüleri Çalıştırmaları 117 4.5.1.8. 2090 Sayılı, Doğal Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkındaki Yasadan Doğan Görev, Yetkiler ve Sorumlulukları 117 4.5.1.9. Devlet Tarafından Kullanılan Binalarda Yangın Çıkması Durumunda Mülki İdare Amirlerinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları: 120 4.5.1.9.1. Yangın Çalışma Saatleri İçinde Olursa: 121 4.5.1.9.2. Yangın Çalışma Saatleri Dışında Olursa: 121 4.5.1.9.3. Yangın Resmi Dairenin Yakınında Olursa: 122 4.5.1.10. Karada Çıkabilecek Yangınlarla, Deniz – Liman yada Kıyıda Çıkıp Karaya Ulaşabilecek ve Yayılabilecek yada Karada Çıkıp Kıyı, Liman ve Denize Ulaşabilecek Yangınlar Çıktıktan Sonra ki Görev, Yetki ve Sorumlulukları: 122 4.5.2. Doğal Afet Bölgesi Etrafındaki Mülki İdare Amirlerinin Görev Yetki ve Sorumlulukları: 124 4.5.3. Doğal Afet Bölgesi Uzağındaki Mülki İdare Amirlerinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları 124 4.5.4. Afetler Dolayısıyla Kullanılan Yetkilerde Süre 125 5. MÜLKİ İDARE AMİRLERİNE VERİLEN BAŞKACA GÖREV YETKİ VE SORUMLULUKLAR 125 5.1. Afet Bölgelerinde Yeniden Yapılacak Yapılara İlişkin Görevleri 126 5.2. Afet Bölgelerindeki Binalarının Boşalttırılması ve Yıktırılmasına İlişkin Görevleri 127 5.3. Afet Bölgelerinde Yerleşme Yerlerinin Değiştirilmesiyle İlgili Görev Yapan Komiteye Başkanlık Etmek 128 5.4. Taşınmaz Malların Değerlerinin Yazıldığı Defteri Onaylama Görevi 129 5.5. Doğal Afetten Sonra Bina Yaptırmak Üzere Yapı Kredisi Almak İsteyenlerin Yüklenme Belgelerini İnceleyecek Komisyona Başkanlık Etmek 129 5.6. Kredi Almak yada Bina Yaptırmak İsteyenlerin Taleplerini ve Yükleme Belgelerini Kabul Etmek 130 5.7. Kurtarma ve Acil Yardım Hizmetlerinde Yaralanan ya da Ölenlerden Tazminat alacakların Kimler Olduğunu Belirlemek 130
5.8. Kurtarma ve Acil Yardım Hizmetlerinde Olağanüstü Başarı Gösterenlere İkramiye Verilmesini Sağlamak İçin Bu Gibi Kişileri Saptamak. 130 5.9. Kurtarma ve Acil Yardım Hizmetlerinde Görev Alanlardan Avans İsteyenlerin Durumlarını İncelemek. 131 SONUÇ VE ÖNERİLER 132 KAYNAKÇA 136
ARAŞTIRMA METODOLOJİSİ Ülkemizin en aktif deprem kuşaklarından birisi olan Akdeniz – Himalaya
deprem kuşağında yer alması 1.2.3.4.5. deprem kuşaklarının ülkemizin %98’ini kapsaması ve 17 Ağustos 1999’da Marmara Depremi olarak literatüre giren bu yıkım olayından ülkenin içinde bulunduğu deprem kuşaklarından ve genel afetler konusundan hareketle, genel anlamda, kentleşme, planlama ve konut konularında ülkemizdeki afetler mevzuatının ve mevzuatın aksayan yönlerini anlatarak, mülki idare amirlerinin afetlerdeki yetki ve sorumluluklarını irdeleyeceğiz.
Doğal afetler (özellikle deprem) sonucunda meydana gelen zararların ve zararların karşılanması ve afetin zararsız atlatılması şüphesiz ki o ülkenin tüm ekonomik, sosyal, kültürel, teknik,idari, yasal düzenleme ve politikaları ile ilgilidir.
Bu tezde verilerin değerlendirilmesinde salt bir mevcut düzenlemelerden ve politikalardan değil ayrıca bunların uygulanmasından, aksaklıklarından ve ideal boyuttaki afet yönetiminden bahsedilecektir. TEZLER
Bu tez hazırlanırken ileri sürülebilecek çok fazla tez var. Bu tezleri belirtip
birkaç cümleyle savunma noktalarına değineceğim.
- Afet yönetimi, şehir planlamacılığı ve imar faaliyetlerinin merkezi idareye verilmesi gerektiği görüşü ; Bu tez daha ziyade yerel yönetimlerin kapitalist
ülkelerde birer sömürü aracı olarak kullanıldığı yolundaki görüşlere
dayanmaktadır. Bunlara göre kapitalist sistem, devlet gibi güçlü merkezsel bir
mekanizmayı atlayıp, içini boşaltarak yerel yönetimlerin kentsel topraklarda rant
yaratmasına ve rantın paylaşımına sebep olması ve yöneticilerin yönetilenlerin
daha fazla etkilerinde kalması nedeniyle çarpık ve düzensiz kentleşmeye sebep
olması ve sonuçta afetlerden bu derece büyük zararların meydana gelmesi
sonucunu doğurmuştur şeklinde bir görüş ileri sürmektedirler.
Bu görüşün haklı olduğu noktalar çok fazla ama şunu unutmamak gerekir ki bir durumu düzeltmek yerine onu tamamen ortadan kaldırmaya çalışmak, hele yerel yönetimler gibi demokrasinin ideal okulu olduğu yolundaki bir anlayışın hemen bütün ülkelerce kabul edildiği bir dünyada bu görüş birçok noktadan eleştirilebilir. Kaldı ki merkezi yönetimler almış oldukları karar ve çıkardıkları yasalarla ( imar affı, gecekondu affı gibi ) daha büyük yolsuzluk ve savurganlıklara sebep olmaktadırlar. - İkinci olarak sistemin tamamıyla yerel yönetimlere bırakılması görüşü ; Bu
şekliyle halk, ekonomik olarak güçlendirilmiş olan yerel yönetimlerin tüm
faaliyetlerini denetleyecek, halk katılımıyla sistem sağlıklı bir şekilde yürüyüp
gidecektir. Bu görüşünde demokratik halk katılımı olduğu yerel yönetimlerde
doğruluğu şüphe götürmez. Fakat uygulamada da görüldüğü üzere eğitim
seviyesi düşük,demokrasi bilinci ve kültürü az olan halkımızın yalnızca seçim
zamanları yerel yönetimlerle ve siyasal yaşama katılma bilincine sahip oldukları
bir gerçektir. Yerel yönetimlerin savurganlıkları ve çıkar gruplarına alet olmaları
birer negatif yöndür. Fakat tüm bunlara rağmen şehircilik düzenlemeleri ve afet
yönetimi yasal, akçal, idari, teknik yönlerden yapılacak düzenlemelerle yerel
yönetimlere bırakılabilir. Ancak çok iyi bir denetim mekanizmasının ve
sorumluların sorumluluklarının da belirtilmesi gerekir. - Bir başka görüş olarak, afet bölgelerindeki yerleşimlerin başka alanlara
aktarılması görüşü; Bu görüş herhalde en az kabul gören ve savunulabilecek bir
görüştür. Bazı zamanlar bu yola başvurulmuş ama uygulamada pek fazla
kullanılmamış bu yöntemdeki sakıncalar, taşınan insanların gittikleri yerlerdeki
coğrafi, ekonomik, kültürel yapıya uyum sağlayamamaları, hele deprem gibi
afetler nedeniyle taşımanın ekonomik ve rasyonel olmayacağı, %98’i deprem
kuşağında yer alan ve genellikle cazibe merkezi olan yerlerdeki bu taşımanın
imkansızlığı ve mantıksızlığı ortadadır.
- Bir başka görüş de; tüm bu kentleşme faaliyetleri, imar ve yapı denetimleri
bilimsel bir kuruma verilsin ve bölgeler seviyesinde özerk yapıda kurumlar
teşekkül ettirilsin. Fakat Marmara Depreminde de görüldüğü gibi bilim
çevrelerindeki açıklamalar özellikle spekülasyonların ayyuka çıktığı İstanbul gibi
metropolde, bazı semtlerde arsa ve konut fiyatlarını çok düşürürken, bazı yerlerde
aşırı derecede yükseltilmiştir. Birçok bilim adamı farklı kurumların arkasından
açıklama yaparak çıkarlara alet olmakta veya bizzat ortak olmaktadır.
- Bunlara eklenebilecek başka tezler de vardır. Şu veya bu şekilde doğrulukları da
yanlışlıkları da söz konusudur.
1.TANIMLAR
1.1 . DOĞAL AFETLER: ÖZELLİKLE DEPREM
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler ve
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda afet tanımına yer vermemiş 1. Maddenin 1.
Fıkrasında: Deprem (yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya
düşmesi, çığ ve benzeri afetlerde alınacak önceki ve sonraki tedbirlerden
bahsetmiş, net bir tanımlama vermemiştir. Doktrinde bu konuda birçok
tanımlamalar yapılmış en genel anlamda afetler: İnsanlar için fiziksel, ekonomik ve
sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya
kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik veya insan yapısı kökenli
olaylardır (ERGÜNAY, 1999 s.263).
Afet bu şekliyle insanlarla sınırlı tutulmayıp tüm yaşam çevreleri içerisinde
değerlendirilmelidir. Bir ekosistem içinde bir canlı türünün yok olmasına sebep
olan doğal olayları yine afet kapsamına almalıdır. Daha geniş anlamıyla afet
tanımı: Herhangi bir doğal ve insan kaynaklı nedene dayanan (Yangın, Su baskını,
Deprem, Fırtına, Dalga hareketleri, Hava Kirlenmesi, Volkanik Hareketler,
Salgınlar, Don, Patlama, İç ve Dış Savaşlar gibi) yaygın ve şiddetli hasarlar,
sakatlık, can ve mal kaybı türlerin yok olması gibi sonuçlara meydan olan olaylar
afet kapsamına sokulabilir (ERGÜNAY, 1996.s.2).
Bu noktadan hareketle depremin iki değişkeni bulunmaktadır. Olay ve afetin
meydana geldiği mekan. Bu mekan fiziksel, ekonomik, sosyal mekan olabilir. Asıl
göz önüne alınması gerekli nokta afet kavramını yorumlarken bunun normal ve
kendi doğanın kendi döngüsü içinde olan, kimi yaşam ortamlarının belli dengede
tutulması için gerekli olan bir olaydır. Bu doğal olayın afet olarak nitelendirilmesi
doğada ve insan yaşamında meydana getirdiği ekonomik, fiziksel, sosyal değişim,
olağan yaşamı kesintiye uğratmasıyla açıklanabilir. Doğal olaylar insanların
doğaya müdahale sonucunda almış oldukları karar ve faaliyetlerinin bir neticesi
olarak afete dönüşmektedir. Doğa olayları, etkilerini insan yapısı olan ulaşım
yolları, köprüler, haberleşme sistemleri, barajlar, enerji tesisleri, sanayi tesisleri,
konut, işyeri ve kamu üzerinde daha fazla hissettirmektedir.
Ülkemizde meydana gelen afetlerin son 65 yılı içindeki istatistikler dikkate
alındığında; %61’nin depremler, %15 ‘inin heyelanlar, %14’ünün su baskınları,
%15’inin kaya düşmeleri, %4’ünün yangınlar, %1’inin meteorolojik kökenli olaylar
nedeniyle meydana geldiğini görmekteyiz (ERGÜNAY,1996.s.2). Bu değerler bize
doğal afetler denince ilk akla gelenin neden depremler olduğunu göstermektedir.
Afetin büyüklüğü bir olayın meydana getirdiği can kayıpları, yaralanmalar, yapısal
hasarlar ve yol açtığı sosyal ve ekonomik kayıplarla ölçülmektedir. Bu değişik
kavramlar içerisinde en kutsal ve en önemlisi insan yaşamı olduğu
için,kamuoyunda afetin büyüklüğünü; yol açtığı can kaybı ve yaralanmaların
büyüklüğü ile değerlendirmek eğilimi vardır.
1.1.1. TABİİ AFET TÜRLERİ
1.1.1.1. Toprak Kayması:
Toprağın taş parçalarının, kayaların, tabakaların birdenbire kayarak yer
değiştirmesi olayıdır. Buna yer göçmesi ( heyelan ) de denir. Bu olay çeşitli
nedenlerle gerçekleşir. Bunların başında; eğimin çokluğu, çeşitli şekillerde doğal
dengenin bozulması ( yol yapımı, ormanların tahribi vb. ), şiddetli yağış ve alttaki
tabakanın suyu emerek kaygan bir özellik alması gelir. Şiddetli depremler de
bazen bu olaya neden olabilir.
Genel olarak dağlık bir ülke olan yurdumuzda, yamaçlar geniş yer tutar.
Buna dayalı olarak ülkemizde, toprak kaymaları ve yer göçmeleri yaygın olarak
görülür.
Heyelan sonucunda, çok sayıda insan ve diğer canlılar yaşamını yitirmekte,
büyük maddi kayıplar olmaktadır. Ayrıca yollar kapanmakta, ulaşım
engellenmektedir.
Kaya, kar ve toz çığları, toprak kaymaları, çamurlar, çökmeler vb.. ” Kitle
Hareketleri” terimi altında toplanabilir. Tüm bu hareketlerin ortak özelliği, yerçekimi
gücünün etkisi altında oluşmalarıdır. Akarsu, rüzgar, buzul buzu önemli bir taşıma
aracı değil, dışarıda bir tür yağlayıcı madde işlevi görürler. Maddenin yapısı,nem
içeriği ve bayırın dikliği gibi etkenler, maddenin aşağı doğru hareketi ve bu tür bir
hareketin hızı yönünden büyük önem taşırlar. Çoğu zaman depremler, akarsu
yada dalgalara bağlı alttan oyulmalar, sağanaklar, titreşimler ve basınç dalgaları (
patlamalar gibi ) bu harekete yol açar. Hareket biçimi göz önünde tutularak, kitle
hareketlerinin çeşitli türleri arasında bir ayrım yapılabilir ( Görsel, 11. Cilt, s.2762 ).
Toprak kaymasının önlenmesinde eğimli arazilerin ağaçlandırılması önleyici
ve destek duvarlarının yapılmasıdır.
1.1.1.2. Çığ:
Kitle hareketlerinin en karmaşıklarından olan çığ olayında, buz ve yağan kar
birlikte kayıp aşağı yuvarlanır. Bir çığın alt tabakaya sınırlı sürtünme olayından
ötürü, saatte 300 km. gibi çok yüksek bir hıza ulaşma olanağı vardır. Şiddetli bir
rüzgar (çığ rüzgarı) çığa sebep olabilir ve çığ büyük yıkıma yol açabilir.
Birkaç gün önce görülen hava koşulları ( ısı,rüzgar, yağmur, yeni yağan
karın miktarı ), çığların oluşumunda büyük önem taşır. Kışın çığlar yeni yağmış toz
halindeki karardan oluşurken, ilkbaharda karların erimesi, yağmur ve ılık rüzgarlar
sonucu sulu çığlar görülür.
Hava koşullarına bağlı olarak kar bir kez çözüldüğünde, uçak, tren, dağcı ya
da kayakçının neden olduğu herhangi bir titreşim ölüme yol açabilir. Bununla
birlikte, çığların çoğu kendiliğinden oluşmaya başlar. Yazları ise; artan ısının
etkisiyle eriyip kopan büyük buz kütleleri şiddetli bir gürültüyle dağ yamaçlarından
aşağıya iner.
Dağ yamaçlarında kurulmuş yerleşim merkezlerinde ağaçlandırma çığ
tehlikesine karşı etkili bir önlem biçimidir. Çığı önlemenin en yaygın yolu ise çığ
kuşağının üst katmanlarında yapay patlamalar gerçekleştirerek , çok büyük
birikimler olmadan kar kütlesinin dağılmasını sağlamaktır.
1.1.1.3. Sel Baskını İnsan hayatından önemli bir yeri olan suyun, bazı hallerde zararları da görülmektedir. Şiddetli yağışlarla birden eriyen karların oluşturduğu sular sellere sebep olur. Yamaçlardan aşağıya doğru inen sular birleşerek çoğalır ve akışları hızlanır, bu arada toprakla birlikte çok çeşitli maddeleri su sürükler sonunda bir dere, çay veya ırmağa ulaşarak bunların yatağındaki suyu kabartır, yatağına sığmayan sel suları çevre araziye taşarsa su baskınları oluşur. Seller bazen çok büyük yıkımlara sebep olabilir. Arazileri yerleşim birimlerine su altında bırakıp binaları, köprüleri yıkar, yolları ve enerji santrallerini tahrip eder. İnsan ve hayvan ölümlerine neden olabilir (GÖRSEL,11.Cilt, s. 2763). 1.1.1.4. Deprem Depremler, yer kabuğundaki fay adı verilen kırıklarda meydana gelir. Faylar, kayanın kırılgan özelliğe sahip olmasından dolayı yüksek basınç (gerilme, sıkışma veya bükülme) altında kırılmasıyla oluşur. Gerilme levhaların kademeli hareketi sonucunda yer kabuğunun değişik noktalarında meydana gelir. Depremler, kayalık bir alanda oluşan gerilmenin ani harekete yol açacak kadar yükselmesiyle olur. Bu hareket, kayanın en zayıf noktasında kırılmasıyla yeni bir fay oluşturabilir ya da kaya var olan fay boyunca kayar. Bunun sonucunda gerilmenin boşalmasıyla olağanüstü büyük boyutta enerji açığa çıkar. Bu enerjinin çevredeki kaya kütlelerinde oluşturduğu titreşim depremi yaratır.
Depreme yol açan kayadaki kırılma ya da kaymanın açtığı noktaya deprem odağı,
noktanın tam üzerine rastlayan yere deprem merkezi denir.
Kimi zaman, toprakta yüzey kırığı adı verilen yarıklar oluşur. Aynı şiddetteki iki
deprem, nerede meydana geldiklerine bağlı olarak çok farklı etkiler yaratabilir.
Bir yerleşmede deprem olma tehlikesinin yanı sıra depremin neden olabileceği
yada depremin etkisini değiştirebilecek, o yerleşmeye özgü risk ya da rizikolarda
önemli olmaktadır. Depremler sonucu ortaya çıkabilecek kayıplar bağlamında ilk risk
grubu olarak yer sarsıntılarının yanı sıra; kırılma kaynaklı zemin kopması, taşkın, su
veya çamur baskını, deniz, göl ve nehirlerde su seviyesi değişikliği, dev deniz
dalgaları (tsunami), toprak kayması ile zeminde çatlak oluşumu, çökme, sıvılaşma
gibi zemin bozuklukları sıralanabilir. Bunlar da ikinci bir risk grubuna daha neden
olabilmektedirler. Bu gruba örnek olarak; barajlar, nükleer santraller, petrol depolama
tesisleri, rafineriler gibi tehlikeli madde depo tesisleri ya da boru hatlarında hasarlar,
gaz kaçakları, patlama, yangın, alt yapı tesislerinde hasarlar, konut, sanayi, eğitim,
sağlık ve diğer kamu yapılarında hasarlar ve yolların kapanarak ilk kurtarma ve
yardım çalışmalarını engellemesi verilebilir.
- Depremlerin neden olduğu riskler şu etmelere bağlıdır :
- Depremin şiddeti, odak derinliği, merkez üssüne yakınlık, yer sarsıntısının
süresi ve yoğunluğu, aktif faylara yakınlık,
- Alanın zemin yapısı, jeolojik yapı ve toprak koşulları, yeraltı su durumu,
- Arazi kullanış ve yer seçimi kararları,
- Çevresel değerlere duyarlık,
- Bölgede yaşayan nüfus ve yoğunluk,
- Alt ve üst yapıların yoğunluk, tasarım ve inşaat kalitesi,
- Toplumun gelişmişlik derecesi,
Burada ilk iki madde dışındaki tüm etmenler doğal değil insan etkinlikleri ile
ilgili ölçütlerdir.
Çağımızda artık doğa olaylarının ve özellikle depremlerin, oluş nedenleri, olma
olasılıkları, etkileme alanlarının önceden kestirilemeyen olaylar olmadıkları
bilinmektedir. Bugün depremlerle ilgili olarak sorgulanan soru depremlerin nerede
olacağı değil, (çünkü bu artık en azından bölgesel ölçekte bilinmektedir) ne zaman
olacağıdır.
Kısaca; tüm doğa olaylarının etkileri büyük yıkıcı afet haline dönüşmemesi için
önleyici ya da en azından etkileri en azda tutucu çalışmalar önemli olmaktadır. Bu ise
en genel anlamda etkin bir planlama gerektirmektedir. Bu noktada insan doğa ilişkisi
içinde afet faktörünün tüm karar verme ve planlama süreçlerinde içselleştirilmesi
yaşamsal önemde görülmelidir. Tüm yer seçim kararlarında ve hazırlanan planlarda
bir yandan o yöredeki deprem olma riski göz önünde bulundurulurken diğer yandan
da o yerleşmeye özgü riskler belirlenmeli ve bunlara yönelik önlemler geliştirilmelidir.
Plancılar hangi işlevlerin daha yoğun riskler taşıdığını yada bile bile deprem
bölgesindeki yerleşmelerde muhasebeyi iyi yapmalı, uyulması gerekli önlemleri
vurgulamalı
1.1.1.4.1. Son Yüzyıl İçinde Anadolu’da Meydana Gelen Büyük Depremler TARİH YER ÖLÜ SAYISI ŞİDDETİ
18.02.1925 Ardahan 140 7.1
07.08.1925 Dinar 330 5.9
30.03.1928 İzmir – Torbalı 52 7.8
19.04.1938 Kırşehir 200 6.6
21.09.1938 Dikili-İzmir 132 8
26.12.1939 Erzincan 39.000 8.1
19.09.1941 Van-Başkale 192 7
20.12.1942 Niksar-Erbaa 500 7.3
26.11.1943 Ladik 4.000 7.6
01.02.1944 Bolu-Gerede 2.831 6.9
06.10.1944 Edremit Körfezi 30 -
31.05.1946 Varto-Hınıs 650 5.7
17.08.1949 Karlıova-Bingöl 650 7.1
18.03.1953 Yenice gönen 264 7.5
19.08.1966 Varto-Hınıs 2394 7.3
22.07.1967 Sakarya 89 7.2
26.07.1967 Pülümür-Tunceli 92 7
28.03.1969 Alaşehir-Manisa 53 8
28.03.1970 Gediz 1086 7.3
02.05.1971 Burdur 57 5.9
22.05.1971 Bingöl 871 6.3
06.09.1971 Lice-Diyarbakır 2868 6.9
24.11.1976 Van-Muradiye-Çaldıran 683 7.5
24.11.1976 Ağrı-Diyadin 131 6.9
30.10.1983 Erzurum-Kars 1330 7.1
13.03.1992 Erzincan 523 6.8
01.10.1995 Dinar-Afyon 90 6.0
27.06.1998 Adana-Ceyhan 144 6.3
17.08.1999 Marmara Depremi 15.226 7.4
12.10.1999 Kaynaşlı -Bolu Depremi 819 7.2
27.01.2003 Pülümür Depremi 1 6.1
01.05.2003 Bingöl Depremi 176 6.4
1.1.1.4.2. Deprem Şiddet Büyüklükleri 1. Derece : Deprem ancak hassas aletlerle saptanabilir.
2. Derece : Hareket istirahatta olan veya binaların üst kenarında bulunan kişilerce
fark edilir.
3. Derece : Kapalı mekanlarda bulunanlar, kamyonet geçiyormuş gibi bir titreşim
hissederler. Lamba vb. asılı cisimler sallanmaya başlar.
4. Derece : Ağır bir kamyon geçiyormuş gibi hissedilir. Pencere ve kapılar takırdar,
bardak ve tabaklar şıngırdar. Park etmiş araçlar sallanır.
5. Derece : Deprem ev dışında da hissedilir ve yönü tahmin edilebilir. Uyuyanlar
uyanır, kapılar açılır kapanır, sıvılar çalkalanır ve de dökülür.
6. Derece : Depremi herkes hisseder. Mobilyalar devrilir, duvardaki resimler düşer.
İnsanlar korkup dışarı kaçarlar. Ağaçlar hışırdar.
7. Derece : Ayakta durmak zorlaşır. Seyir halindeki araç içindekiler de sarsıntıyı
hisseder. Binalardan tuğlalar düşer, bacalar devrilir. Havuzlarda, göletlerde su
dalgalanır ve de çamurlanır.
8. Derece : Araba kullananlar, gitmekte zorlanır. Örme duvarlar ve yan yüklere
göre dizayn edilmemiş binalar kısmen çöker. Bacalar, kuleler devrilir. Ağaçların
dalları kırılır. Islak ve meyilli zeminlerde çatlaklar oluşur.
9. Derece : Betonarme duvarlar, altyapı sistemleri ciddi hasar görür, gaz
borularının kırılması sonucu yangınlar başlar. Tabanda geniş çatlaklar açılır. Halkta
panik oluşur.
10. Derece : Çoğu bina hasar görür. Geniş toprak kaymaları, kanal, nehir ve
göllerde su taşkınları oluşur. Barajlarda ve rıhtımlarda ciddi hasarlar oluşur,
demiryolları (raylar) bükülür.
11. Derece : Demiryolları iyice bükülür. Altyapı tamamen hizmet dışı kalır.
12. Derece : Hasar tama yakındır. Büyük kaya kitleleri yer değiştirir. Cisimler
havaya savrulur.
Ülkemiz, Alp – Himalaya dağ oluşum sisteminin (Alp Deprem Kuşağının)
Akdeniz kesiminde yer almaktadır. Bu sistem doğu ve batı kesimlerini birbirine
bağlamaktadır. Kuzey Anadolu Fay Zonu (kırık kuşağı), Doğu Anadolu Fay Zonu,
Ege Graben sistemi ve bu üç ana tektonik hattın yanında yer alan ikinci ve üçüncü
derecede kırık hatları Türkiye’nin deprem açısından büyük riske sahip diğer
bölgelerdir. Türkiye’de depremler daha çok Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı boyunca
gerçekleşmektedir. Doğuda Varto’dan başlayan bu kırık kuşağı, batıya doğru
Erzincan, Reşadiye, Niksar, Tosya, Mengen, Bolu, Adapazarı ve (İstanbul’un 50 km
kadar güneyinde) Marmara Denizi’nden geçerek, Ege kıyılarına kadar uzanır.
1924’ten bu yana 47 büyük depremden 24’ü bu kırık kuşağında görülmüştür
(ÖZŞAHİN, 1998, S.12).
1.2 . DEPREM TÜRLERİ 1.2.1. Çöküntü Depremleri Yeraltında ki bazı boşlukların birdenbire çökmesinden ileri gelir. Bazen çok şiddetli olan bu çeşit depremler, etkisini özellikle dar alanlarda gösterir. Özellikle
maden yatakları, kum ocakları, petrol üretim noktaları, karstik özelliğe sahip mağaraların çok bulunduğu bölgelerde meydana gelirler. 1.2.2. Volkanik Depremler Yanardağ püskürmelerinden önce veya püskürmeyle birlikte olur. Bu depremin sebebi kapalı olan yanardağ bacasından çıkmak isteyen gaz veya lavın vuruntusudur. 1.2.3. Tektonik Depremler Depremlerin en önemli olanıdır. Bunların kesin sebebi henüz tartışma konusudur ve sebebin tek olmadığı da şüphesizdir. Tektonik depremler yer kabuğunu, jeolojik sebeplerle bozulmuş olan izostatik dengesini elde etmesinden doğabileceğini gibi, bazı faylar boyunca gelişen ağır ve belirsiz kaymaların sebep olduğu gerilim yığınlarından da ileri gelebilir. Onun için deprem bakımından en tehlikeli bölgeler “Deprem Bölgeleri” sıradağların ve büyük deniz çökeklerinin yanı başında bulunur. Önemli tektonik depremlerde hemen her zaman, ilk sarsıntıdan sonra, gittikçe
daha az şiddette gelen ve günlerce, hatta aylarca sürebilen bir dizi hafif depremler
görülür. Bu ikinci derecedeki sarsıntılar, deprem merkezinin bulunduğu bölgede
deprem ve gerilimin ayarlanması ile açıklanır. Bunun tersine olarak şiddetli bir
depremden önce hafif öncü depremlerin meydana geldiği daha sık görülür. Bununla
beraber bu gibi zayıf depremlerin ardından büyük bir sarsıntının gelip gelmeyeceğini
kestirmek çok güçtür.
1.3. PLANLAMA
Planlama kamu yararını sağlamak amacıyla Anayasanın öngördüğü sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını güvence altına alan
yasal araçlardan biridir. Planlama ileriye yönelik bir eylemdir,doğası gereği uzun vadelidir. Yaşanan çevrenin
düzenlenmesinden, kaynakların rasyonel kullanımına ve değerlendirilmesine kadar yaşamın her alanına ilişkin düzenlemeler
planlamanın kapsamını oluşturmaktadır. Burada, olayların kendiliğinden akışına ve düzensiz gelişmeye bir müdahale söz
konusudur.
Toplumların afetlere hazırlıklı duruma getirilmesinde en temel araçlardan birisinin planlama olduğu kesindir. Bunu bir kez
daha acı bir deneyimle gözledik. Bu son depremlerde yaşadığımız ağır sonuçlar, öncelikle kapsamlı, uzun vadeli kamusal
yararları ön planda tutacak planlama yaklaşımı yerine kısa vadeli planlamaların bir sonucudur (KİPER, 1999, s.5). Bu
yaşamın her alanında sorgulanmalıdır. 17 Ağustos, 12 Kasım ve 01 Mayıs Depremleri, dünyadaki yerbilimciler için bir
araştırma laboratuarı oluşturmanın ötesinde bizim ulus olarak geçmişte yaptığımız hataları bir kez daha sorgulamak için bir
olanaktır. Depremlerden kaçamayacağımıza göre depremle birlikte yaşamayı sonuçlarını en azda tutabilecek bir doğa olayı
olarak görmeyi öğrenmek zorundayız. Doğal ve teknolojik afetler ile çevre arasındaki ilişkinin düzenlenmesinde her türlü
eylem alanın planlanması, en etkin ve topluma bedeli en az olan araçlardan birisi olmaktadır. Planlama önlemleri ile olası bir
deprem önlenemez, ama yıkım olayı önlenebilir, yada en azından en azda tutulabilir. Yıkımın olumsuz etkileri
sınırlandırılabilir, deprem sonrası kurtarma ve ilkyardım çalışmalara daha etkin hale getirilebilir.
Deprem zararlarının en asgari seviyede tutulabilmesi için yapılacak çalışmalar üç dönemde özetlenebilir. Deprem öncesi
önleyici ve zarar azaltıcı çalışmalar, depremden sonraki kurtarma ve yardım çalışmaları, depremden sonraki iyileştirme ve
yapılandırma çalışmaları. Bunlardan önemli olanı deprem olmadan önleyici tedbirler almaktır. Deprem anındaki ve
sonrasındaki hususlarda önemli olmakla beraber Osmanlı’dan beri devam eden Devletin deprem olduktan sonraki yara
sarma politikaları, o babacan tavrı önceki tedbirlerin alınmasını pek yeğ görmeyen bir anlayışın doğmasına neden olmuştur (
GERAY,ERGÜNAY,SUCUOĞLU,1999, s.165-194 ). Depremle yaşamak zorunda olan bizim gibi ülkelerde asıl olan:
Depremlere hazırlıklı olmak ve deprem öncesi gerekli tedbirleri almaktır. Bu tedbirler farklı deprem derecesine sahip
bölgelere göre değişiklik gösterecektir.
Deprem riski düşük bölgeler için alınacak tedbirler ki; Bu alanlar 5. derece deprem bölgeleridir. Bu konuda deprem
hasarlarının en aza indirilecek şekilde yoğun bir halk bilinçlenmesi sağlanmalı, mümkünse bu bölgelere yerleşmemek,
yerleşmek zorunda kalınılırsa da depreme dayanıklı yapılar yapmak gerekir. Orta riskli bölgeler 3. ve 4. derece deprem
bölgeleridir. Bu yerlerde toplumu bilinçlendirmenin ötesinde detaylı jeolojik etütler hazırlanmalı, fay hatları belirlenmeli, yer
seçimi ve yerleşme alanları bu veriler ışığında belirlenmeli ve zemin yapısına göre yapı standartları geliştirilmeli. Yüksek
riskli bölgeler ise 1. ve 2. derece deprem bölgeleri olup, diğer bölgedeki çalışmalara ek olarak her türlü plan ve proje
çalışmalarında sismik duyarlılık ve zemin etütleri hazırlanmalı, yer seçimi ve yerleşme kararlarında bu planlar baz
alınmalıdır (KİPER,1999, s.6) .
Bu genel planlama çalışmaları içinde yapılması gerekenler ise:
- Deprem Makro - Mikro Bölgeleme Haritaları Hazırlanmalı
- Toprak Analizleri Yapılmalı
Toprak yapısı, sınıfı, eğim durumu, yer altı su seviyesi, kaya yataklarının derinliği vb. analizler, gevşek toprak yapısı, dik
eğimler, yüksek yeraltı suyu, toprak kayması ve zayıf zemin riskleri taşımaktadır. Özellikle tarım için elverişli olan alüvyonal
topraklar depremlerde yerleşmeler için en riskli bölgelerdendir. Bu bağlamda tarım topraklarının yerleşme ve sanayi için
elden çıkartılması tarım topraklarını korumanın yanı sıra deprem tehlikesi yönünden de önemlidir.
- Sıvılaşmaya Yönelik Tedbirler
Yersarsıntıları sırasında şiddetli titreşimlerle toprak direncini yitirip çökme yapabilir. Özellikle yeraltı suyu çok yüksek olan
alanlar, sulak alanlar sıvılaşmaya uygun zemin oluştururlar ki bu bölgeler de yerleşme için sakıncalı alanlardır. Sıvılaşma
riski zemin suyunun üç metreden fazla ve toprağın 1000 yıldan daha genç nehir birikintisi ve kum içeriği alanlarda daha
fazladır.
- Jeolojı Haritaları Hazırlanmalı
Detaylı jeolojık özelliklerin, aktif-diri fay hatlarının, toprak kayması olası alanların vb. bilgilerin gösterildiği haritalardır.
Bilindiği gibi, depremler sırasında yer kabuğunda oluşan yarıklara fay denilmektedir. Ani enerji boşalması bu faylardan
olmaktadır. Bugün ki bilgi düzeyimizle, gelecekte oluşacak fayların belirlenmesinin güç hatta olanaksız olduğu yer
bilimcilerce söylenmektedir. Bu bağlamda ancak bölgesel bazda bazı öngörüler yapılabilmektedir. Buna karşın aktif faylar
saptanabilmektedir. Planlamada bu veri mutlaka değerlendirilmelidir. Bu kanal genişliğinin ne olması gerektiği, yöresel
zemin yapısına göre farklılıklar gösterebilse de bir asgari ölçü belirlenmesi yararlı görülmektedir. 15 m. İle 200 m. arasında
değişen genişlikler vardır. Ancak genel kabul fay hattının her iki tarafından en az 1/8 millik ( yaklaşık 200m. ) bir banttır.
- Önemli Kamusal Yapıların Saptanması
Eğitim ve sağlık tesisleri, itfaiye, güvenlik, belediye, hükümet konağı vb. önemli kamu yapılarının yerleri haritada belirtilmeli
ve bu tür stratejik yapılar deprem riskleri az olan sağlam zeminlerde ve gerekli tüm mühendislik önlemleri alınarak inşa
edilmelidir. Örneğin: Düzce Depreminde, İtfaiyenin yıkılması ile yangınlara müdahale edilemedi.
- Arazi Kullanma ve Konut Yapı Analizleri
Aynı şekilde diğer arazi kullanım türleri ve konut alanları için yoğunluk ve hasar görebilirlik analizleri yapılmalıdır. Bu
bağlamda eldeki kültürel ve tarihi değerlerde irdelenmelidir. Yürürlükteki planlarda öneri gelişme alanları da bu bağlamda
değerlendirilmelidir. Afete maruz ülkelerde en azından “kabul edilebilir risk düzeyi ilkesi “ kullanılabilir. Buna göre yapı
hasar görse de büyük bir deprem sırasında içinde bulunanların yaşamını tehdit etmemelidir. En azından yara almamaları
sağlanmalıdır (KİPER,1999, s.7) .
2. MEVZUAT AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
2.1. ANAYASAL DAYANAK
İnsanlar, doğumundan ölümüne kadar, Anayasada öngörülen Temel Haklar ve Ödevler, Sosyal ve Ekonomik Haklar ve
Ödevler, Siyasi Haklar ve Ödevlerden yararlanma ve yükümlülük altına girmektir. Tüm bu hususlar insanın insanca
yaşayabilmesi için gerekli şartları düzenlemektedir. Bu hükümler; 2. madde de belirtilen Cumhuriyetin Nitelikleri ve Özellikle
Sosyal Hukuk Devleti olduğu, 5. maddesinde ki Devletin Hak ve Hürriyetlerinin Kötüye Kullanılamaması, 17.Yaşama Hakkı,
23. maddesinde ki Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti ve Sınırlandırılması, 35. maddede ki Mülkiyet Hakkı, 56. maddesinde ki
Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması, 57. maddesinde ki Konut Hakkı, 74. maddesinde ki. Dilekçe Hakkı, 119.120. 121.
maddelerin de Olağanüstü Yönetim Usulleri, 125. maddesinde ki, Yargı Yolu, 166. maddesinde ki Planlama hükümleri
kentleşme, yapı ve imar faaliyetleri, afet yönetimlerinde en önemli husus olarak insan yaşamının korunması hakkı Anayasa
ve Kamu Kurum ve Kurulışlarına, Devlete, Özel Şahıslara bir görev ve hak olarak belirtilmiştir. Bu hükümler çerçevesinde,
Devlet, insanların yaşama hakkını sosyal hukuk devleti İlkeleri çerçevesinde sağlıklı, düzenli, kamu yararını koruyacak
şekilde gerekli yerleşim, konut, mülkiyet ve yaşama gibi hakları sağlayacak tedbirleri almak ve bu konuda gerekli
düzenlemeleri yapmakla yükümlü kılınmış , bu konuda özel şahıslara düşen görevleri ve haklarını belirlemiştir.
2.2. YASAL DAYANAK
Doğal afetler ve özellikle depremlerden etkilenen insanlara yardım etmek geleneği çok eski tarihlere kadar uzanmaktadır.
Bu konudaki ilk yazılı örnek 14 Eylül 1509 yılında meydana gelen İstanbul Depreminde görülmektedir. On üç bin insanın
öldüğü rivayet edilen ve 109 cami ile 1047 yapının yıkıldığı bu depremden sonra zamanın Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt
çıkardığı bir fermanla, yeniden ev yapmak amacıyla aile başına 20 altın bağışta bulunmuştur. Yine bu fermanla harap olan
başkentin yeniden imarı için 50 bin usta görevlendirilmiş ve 14-60 yaş arasındaki erkeklerin inşaat işlerinde çalışmaları
emredilmiş, deniz kenarındaki dolgu zeminler üzerinde ev yapmak yasaklanmış ve ahşap-karkas (bağdadi) ev yapımı teşvik
edilmiştir. Bu fermanın çıkarılmasını müteakip İstanbul’da 6 ay gibi kısa bir süre içerisinde 2000 yeni yapı yapılmış ve bazı
camiler onarılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde meydana gelen büyük afetlerde halka padişah fermanları ile acil
yardım ve konut yardımı yapıldığına dair bazı örnekler verilebilir. Ancak tüm bu yardımlar doğal afet zararlarının, afetler
olmadan önce azaltılması çalışmaları ile ilgili olmayıp, afetler olduktan sonra yapılan yara sarma çalışmaları olarak devam
edegelmiştir.
Bu dönemde şehirleşme ve yapılaşmaları bazı kurallara bağlama ihtiyacı ilk kez 1848 yılında duyulmuş ve o yıl çıkarılan
“Ebniye Nizannamesi” ile yalnız İstanbul içerisinde yapılaşmalara bazı esaslar getirilmiştir. Daha sonra 1877 yılında
çıkarılan bir nizamname ile uygulama imparatorluk sınırları içerisindeki tüm belediyelere yaygınlaştırılmıştır.
1882 yılında çıkarılan Ebniye Kanunu ile de belediye teşkilatı olan yerlerde, alt yapılar ve yolların düzenlenmesi konusu da,
yapılarla birlikte esaslara bağlanmıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nde yerleşme ve yapılaşmalara yeni esaslar getirilmesi 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk
hükümetinde Mübadele İmar ve İskan Bakanlığının kuruluşu ile başlamış, ancak ilk kuruluş yılında göçmen mübadelesi ve
iskanı görevlerini üstlenen bu bakanlık bir yıl sonra kaldırılmıştır.
1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı “Belediye Kanunu” ile belediyelere, yerleşme ve yapılaşmalarla ilgili denetim görevi
ile ihtiyaç sahipleri için konut inşa ettirmek görevi de verilmiştir.
1933 yılında yürürlüğe giren 2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yolları” kanunu ile de Osmanlı İmparatorluğu dönemimden beri
uygulanmakta olan Ebniye Kanunu 4-5 maddesi dışında tamamen değiştirilmiş ve şehirlerin imar planlarının hazırlanması,
yeni yapılacak yapılar, yollar, ruhsat alınması, fenni mesuliyet, yapı denetimi konularına çağın şehircilik anlayışına uygun
olarak yeni esaslar getirilmiştir. Daha sonraki dönemlerde çıkarılan imar kanunlarının ana esasını oluşturan bu kanunla,
yerleşme ve yapılaşmaların sağlık, fen ve sanat kurallarına uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır. Her ne kadar yasada
doğal afet zararlarının azaltılması konularında doğrudan hükümler bulunmasa da, bu yasanın yerleşme ve yapılaşmalara
yeni esaslar getirdiği için, dolaylı olarak doğal afet zararlarının azaltılması çalışmalarına yardımcı olduğu söylenebilir.
1933 yılında yürürlüğe giren, Belediye Yapı ve Yollar Kanununun altı yıllık uygulamasında görülen aksaklıkları ortadan
kaldırmak, meydana gelen doğal afetlerle ilgili Kızılay, İçişleri Bakanlığı vb. gibi teknik olmayan kuruluşlar eliyle yürütülen
yardım çalışmalarını bir esasa bağlamak üzere 1939 yılında 3611 sayılı Kanunla Bayındırlık Bakanlığı Kuruluş Kanunu
değiştirilmiş ve yukarıda sayılan işlerle ilgili görevler Yapı ve İmar Reisliği adı altında yeniden düzenlenen birime verilmiştir.
26 Aralık 1939 yılında ülkemizde son yüzyılın en büyük depremi olan Erzincan Depreminin meydana gelmesi ve bu
depremde 32962 kişinin hayatını kaybetmesi ve 116720 yapının yıkılması veya ağır hasar görmesi üzerine o gün ki
Cumhuriyet Hükümeti bazı yasal düzenlemeler yapma ihtiyacı duymuş ve ilk kez 17 Ocak 1940 tarihinde 3773 sayılı
“Erzincan’da ve Erzincan Depreminde Müteessir Olan Mıntıkalarda Zarar Görenlere Yapılacak Yapılar Hakkında Kanun”
çıkarılmıştır. İlk kez bu kanunla, depremden etkilenen yörelerdeki vergi mükelleflerinin tüm vergileri terkin edilmiş, memur ve
diğer çalışanlara 3 maaş tutarında avans verilmesi öngörülmüş ve evleri yıkılan ve kullanılamayacak hale gelen kişilere
ücretsiz arsa verilmesi ve yapı malzemesi yardımı yapılması esasları benimsenmiştir. Daha sonra aynı yıl içerisinde
Erzincan’ın yeni yerleşim yerinde belediyesine istimlak yetkisi veren 3908 sayılı kanun ile bütçeye fevkalade ödenek
ekleyen, mahkumların cezalarını affeden, bölgeye yapılacak taşımalarda ücret indirimi getiren, yurt dışından bölge için
gönderilen yardım malzemelerine gümrük vergisi ve diğer harçları kaldıran kanunlar çıkarılmıştır.
1941, 1942 ve 1943 yılları içerisinde ülkemizin birçok yöresinde yoğun su baskınlarının yaşanması üzerine 14 Ocak 1943
yılında 4373 sayılı “Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma” adı altında yeni bir kanun çıkarılmıştır. Bu kanunla
Cumhuriyet döneminde ilk kez, su baskınları afetine karşı, afetler olmadan önce alınacak tedbirler belirlenmiş ve afet
sırasında yapılacak çalışmalara yeni düzenlemeler getirilmiştir.
1939-1944 yılları arasında 26 Aralık 1939 büyük Erzincan depremi ile başlayıp, ortalama olarak 7 ay gibi kısa aralıklarla
meydana gelen Niksar-Erbaa, Adapazarı-Hendek, Tosya-Ladik ve Bolu-Gerede depremlerinde 43319 kişinin ölmesi, 75 bin
kişinin yaralanması ve 200 bin civarında yapının yıkılması veya kullanılamaz hale gelmesi üzerine o günün Cumhuriyet
Hükümeti, deprem olayının doğurduğu sonuçların yalnızca yıkılanın yerine yeni ev yaparak çözülemeyeceğini ve ülkemizde
mutlaka deprem zararlarının azaltılması konusunda bazı çalışmalar yapılması gerektiği kararını varmış ve 18 Temmuz 1944
tarihinde 4623 sayılı “Yer Sarsıntılarından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında” kanun çıkarmıştır.
Ana hatlarıyla; ülkenin nerelerinin deprem tehlikesine sahip olduğunun tespit edilmesi ve yayımlanması, bu bölgelerde
yapılacak yapılar için bazı özel kuralların deprem yönetmelikleri halinde yayımlanması ve uygulanması zorunluluğu, her il ve
ilçede acil yardım ve kurtarma programlarının önceden hazırlanması, belediyelerin yeni gelişme alanlarında jeolojik etütler
yapılmasının zorunlu hale getirilmesi gibi zarara azaltıcı önlemleri depremden önce almayı zorunlu kılan bu kanun, aynı
zamanda depremler sırasında yapılacak işlemleri, yönetici ve halkın görev sorumluluklarını esasa bağlamıştır. daimi iskan
çalışmaları ise bu kanunda yer almamış ve bu konunun çözümü için eskiden olduğu gibi, doğal afete uğrayan bölgenin
sosyal ve ekonomik yapısına bağlı olarak ayrı ayrı afet yardımı kanunları çıkarma yolu tercih edilmiştir.
Ülkemizde gerçek anlamda doğal afet zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmalar bu kanunla başlamıştır. Bu kanunu
çıkarıldığı yıllarda benzer yasalara sahip olan, 1924 yılında çıkardığı bir kanunla Japonya, 1933 yılında çıkardığı bir kanunla
Amerika Birleşik Devletleri ve 1940 yılında çıkardığı bir kanunla İtalya dışında benzer kanunu olan başka bir ülke
ulunmamaktadır. Nitekim bu kanun gereğince Bayındırlık Bakanlığı ilgili üniversitelerle işbirliği yaparak, 1945 yılında
Türkiye’nin ilk deprem bölgeleri haritası ile Türkiye Yer Sarsıntısı Bölgeleri Yapı Yönetmeliği, bu günkü adıyla Afet
Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik, hazırlanmış ve uygulaması zorunlu bir yönetmelik olarak yürürlüğe
koymuştur.
1953 yılında Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Reisliği bünyesinde bir deprem bürosu kurulmuştur. Daha sonra 1955
yılında bu büro DE-SE-YA (deprem, sel, yangın) şubesi haline getirilmiş ve doğal afet zararlarının azaltılması çalışmaları bu
şube tarafından yürütülmeye başlanmıştır.
Bayındırlık Bakanlığının Su İşleri Reisliği, aynı yıl (1953) çıkarılan 6200 sayılı kanunla, “yerüstü ve yer altı sularının”
zararlarını önlemek ve bunlardan çeşitli yönden yararlanmak amacıyla Bayındırlık Bakanlığına bağlı tüzel kişiliği olan, katma
bütçeli Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü haline getirilmiştir.
1950’li yılların ortalarından itibaren gittikçe yoğunlaşan sanayileşme, göç ve şehirleşme hareketleri, şehirlerimizde olumsuz
gelişmelere yol açmış ve 1933 yılında çıkarılmış olan “Belediye Yapı ve Yollar” kanunu yerleşme ve yapılaşmaların
denetimi açısından yetersiz kalmaya başlamıştır. Bunun üzerine, 1956 yılında zamanına göre hayli ileri sayılan 6785 sayılı
“İmar Kanunu “ çıkarılmıştır. Bu kanunla, yerleşme yerlerinin belirlenmesi sırasında doğal afet tehlikesinin ortaya çıkarılması
ve fenni mesuliyet sistemi ile yapı denetimi konularına önem ve öncelik verilmiştir.
Bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, ülkede önemi gittikçe artan imar, konut ve afet politikalarının Bayındırlık Bakanlığı
gibi aşırı yoğun görevlerle görevlendirilmiş bir Bakanlık içersinde etkili bir şekilde yürütülemeyeceği gerçeği anlaşılmış ve
İmar ve İskan Bakanlığı adı altında yeni bir bakanlığın kuruluş hazırlıklarına başlanmıştır.
Bu dönemde meydana gelen doğal afetlerden etkilenen halka, ayrı ayrı çıkarılan yardım kanunları ile daimi iskan yardımları
yapılmaya devam edilmiştir. 1958 yılı ve sonrası ülkemizde doğal afet zararlarının azaltılması çalışmaları açısından önemli
politika değişikliklerinin yaşandığı ve uluslar arasındaki yeni gelişmelere paralel olarak önemli gelişmelerin sağlandığı yıllar
olmuştur.
Özellikle ana görevi; afetlerden önce ve sonra gerekli tedbirleri almak, ülkenin, bölge, şehir ve köylerinin planlamasını
yapmak, konut ve iskan sorununu çözmek,ülkedeki yapı malzemelerinin geliştirilmesi ve standartlarını hazırlamak olan İmar
ve İskan Bakanlığının Mayıs 1958 yılında 7116 sayılı Kanunla kurulması ve bu kanunlarla ilgili görevleri Bayındırlık
Bakanlığından devralması çok olumlu bir gelişme olmuştur.
Yine aynı yıl 7126 sayılı “Sivil Müdafaa” kanunun çıkarılması ve kapsamına doğal afetler sırasında yapılması gereken
kurtarma ve ilk yardım çalışmalarının da dahil edilmesi, bu konuda önemli bir boşluğu doldurmuştur.
En önemli gelişme ise, 15.05 1959 tarihinde çeşitli değişikliklerle bugün hala yürürlükte olan, 7269 sayılı “Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun”un çıkarılması olmuştur. Doğal afet
zararlarının azaltılması amacıyla Cumhuriyet döneminde çıkarılmış olan tüm kanunları tek bir kanun halinde toplayan ve afet
zararlarının azaltılabilmesi için afet öncesi, afet sırası ve afet sonrası yapılması gereken çalışmaları açıklayan bu kanunun
en önemli özelliği, o güne kadar her afet sonrasında Genel Bütçeden fevkalade tahsisat adı altında kanunla ek ödenekler ve
her afet olayı için ayrı bir yardım kanunun çıkarılmasını önlemiş ve bu amaç için Genel Bütçe dışında bir “Afetler Fonu”
oluşturmasını öngörmüş olmasıdır. Kanununun 33. Maddesiyle kurulmuş olan bu fon, Genel Bütçeden her yıl fona aktarılan
ödenekler, Kamu İktisadi Teşekküllerinin bilanço karlarının %3’ünün bu fona aktarılması, bağışlar, borçlandırılan
vatandaşların geri ödemeleri gibi ana gelir kalemlerinden oluşmaktadır. 7269 sayılı Kanunun bir diğer önemli özelliği de,
depremler ve su baskınları dışında kalan, heyelan, kaya ve çığ düşmesi, yangın, fırtına vb. gibi tüm doğal afetleri de
kapsamı içersine alması ve muhtemel afet kavramı getirerek, bu afetler olmadan önce, can ve mal güvenliği açısından,
gelecekte afete maruz kalabilecek yerleşimleri de kapsamı içersine almış olmasıdır.
Çıkarıldığı tarihte uluslararası alanda en çağdaş ve kapsamlı afet kanunlarından biri olarak değerlendirilen ve bir çok ülke
tarafından örnek alınan bu kanun, ülkemizde 1960-1967 yılları arasında çok yoğun olarak yaşanan depremler, su baskınları
ve heyelanlardan elde edilen deneyimlerin ve yeni ihtiyaçların ışığı altında, 1968 yılında 1051 sayılı kanunla önemli oranda
değiştirilmiş ve kanuna 7 madde eklenmiştir. Yapılan bu değişiklik ve ilaveler, tamamen hizmetin daha hızlı ve etkili
yapılmasını ve afetlerden etkilenen vatandaşlara daha geniş yardımlar yapılmasını sağlayacak yönde olmuştur.
Gelirleri açısından yetersiz halde bulunan Afetler Fonuna yeni gelir imkanları ortaya çıkarmak için 1972 yılında 1571 sayılı
“Bazı Tekel Maddeleri Fiyatlarına Yapılan Zamlardan Elde Edilen Hasılatın T.C Merkez Bankasında Açılacak Bir Deprem
Fonu Hesabında Toplanmasına Dair Kanun” çıkarılmış ve böylece münhasıran deprem afetlerinin zararlarını karşılamak
üzere ayrı bir deprem fonu oluşturulmuştur. İlk çıktığı yıllarda önemli bir gelir kaynağı olan bu fonla meydana gelen
depremlerin yaraları sarılmış ancak maktu olan bu zamlar, zaman içersinde azalmış ve son olarak fon tasfiye olmuştur.
7269 sayılı kanunun zaman içersinde ortaya çıkan ihtiyaçlar ve yeni gelir
kaynakları aranması yönlerinden 1981 yılında 1479 sayılı kanunla, 1985 yılında 3177
sayılı kanunla ve son olarak ta 1995 yılında 4133 sayılı kanunla bazı maddeleri
değiştirilmiş veya bazı maddeler eklenmiştir.
1992 yılında Erzincan’da önemli hasarlara yol açan bir deprem meydana
gelmesi ve deprem olaylarının yalnızca fiziksel kayıplara değil, göç, işsizlik, üretim
kaybı, vb sosyal ve ekonomik kayıplara yol açması ve halen yürürlükte olan 7269
sayılı Kanunun bu tür sosyal ve ekonomik kayıpları azaltmaya imkan vermemesi
üzerine, 28.08.1992 tarihinde 3838 sayılı “Erzincan, Gümüşhane ve Tunceli İllerinde
Vuku Bulan Deprem Afeti İle Şırnak ve Çukurca’da Meydana Gelen Hasar ve
Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesi Hakkında Kanun” çıkarılmıştır. 7269 sayılı
Kanunun zaman içersinde eksik kalmış olan yönlerini tamamlayan bu kanunla
Erzincan Depreminin yaraları kısa zamanda sarılmış ve deprem güvenliği arttırılmış,
yepyeni bir Erzincan inşa edilmiştir. Yalnızca Erzincan depreminden etkilenen
bölgeleri kapsayan bu kanundan sonra, meydana gelen afetlerden etkilenen diğer
yöreler içinde benzer bir kanun hazırlanması ihtiyacı ortaya çıkmış ve 23.07.1995
tarihinde 4123 sayılı “Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin
Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun” çıkarılmıştır. Acele ile hazırlandığı için 3838
sayılı Kanunun bütün maddelerini kapsamayan bu kanun, 01.10.1995 Dinar
Depreminden sonra, 16.11.1995 tarih ve 4133 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve yeni
bazı maddeler eklenmiştir (BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI, 2000, s. 9-332. ,
GERAY,ERGÜNAY, SUCUOĞLU, 1999,s.165-194. , KARAKUŞ,1999,s.13).
2.3. KALKINMA PLANLARINDAKİ HEDEFLER VE GERÇEKLEŞMELERİ
Devlet Planlama Teşkilatı, politika, strateji oluşturma, teknoloji, bürokrasi ve idari
yapılanmada ileriye yönelik alternatifler sunan bir kurum. Ancak, kalkınma
planlarında, ülkenin doğal afet sorunları ve alınması gereken önlemler konusunda
ciddi yaklaşımlar sergilendiğini iddia etmek mümkün değildir.
Nitekim hemen her konuda bir özel ihtisas komisyonu oluşturulmuş olan Devlet
Planlama Teşkilatının depremler ve diğer doğal afetler konusunda ancak 17 Ağustos
1999 depreminden sonra bir özel ihtisas komisyonu oluşturmaya karar vermesi de bu
durumun en açık göstergesidir.
Ülkemizde planlı dönemde uygulanan beş yıllık kalkınma planlarının doğal afet
zararlarının azaltılması konusundaki yaklaşımlarının incelenmesi ve irdelenmesi
geçmişte yapılanların anlaşılabilmesi için önem arz etmektedir.
Ayrıca o kalkınma planlarında depremler ve doğal afetlerin yol açtığı sorunlar
ve bunların zararlarının azaltılabilmesi için uygulanması gereken politikalar ve
tedbirler ayrı bir başlık altında ele alınmamış, kalkınma planlarının konu ile ilgili
yerleşme ve şehirleşme politikaları, konut çevre ve araştırma-geliştirme faaliyetleri ile
ilgili kısımları içinde incelenmiş ve buna göre politika ve tedbirler ortaya konmaya
çalışılmıştır.
2.3.1. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1963-1967)
Doğal afetlerin yol açtığı sorunlar ve uygulanması gereken politika ve tedbirler
konusunda hiç bir bilgi bulunamamıştır. Bu dönemde, 6 Ekim 1964 Manyas, 19
Ağustos 1966 Varto, 27 Haziran 1967 Adapazarı depremleri meydana gelmiş ve bu
depremler nedeniyle 2450 kişi ölmüş, 1700 kişi yaralanmış ve 28.000 yapı yıkılmış
veya ağır hasar görmüştür. Ancak kalkınma planımıza göre bir sorun yoktur ve tedbir
önerilmemektedir.
2.3.2. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1968-1972)
Bu dönemde de ne şehirleşme ve yerleşme politikaları ve ne de konut sektörü
ve araştırma-geliştirme faaliyetleri arasında doğal afetlerle ilgili sorun ve tedbire
rastlanmamıştır. Halbuki bu dönem özellikle hasar yapan depremler açısından
ülkemizin yaşadığı en şanssız dönemlerden birisidir. Bu dönemde 1968 Amasra-
Bartın, 1969 Alaşehir, 1970 Gediz, 1971 Burdur ve Bingöl depremleri yaşanmış ve bu
depremler nedeniyle 220 kişi ölmüş, 2800 kişi yaralanmış ve 15.000 yapı yıkılmış
veya ağır hasar görmüştür.
2.3.3. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1973-1977)
Kalkınma planları içersinde en kapsamlısı olarak ta kabul edilebilecek,
Türkiye’nin hemen her sorununa değinilen bu planda, doğal afet sözcüğü yalnızca
konut ihtiyacının tahmininde geçmiştir. Ayrıca konut sektörü ile ilgili tedbirler arasında
“ticari amaçla yapılan konutların daha sıkı denetlenmesini sağlayacak yasal ve idari
tedbirlerin alınacağı” belirtilmiş olmasına rağmen plan döneminde bu konu ile ilgili
hiçbir faaliyet yapılmamıştır.
Ancak, 1972 yılında İmar ve İskan Bakanlığı’nca Türkiye’nin Deprem Bölgeleri
Haritası yenilenmiş ve 1975 yılında ise yine aynı Bakanlıkça çeşitli değişikliklerle
1945 yılından beri uygulanmakta olan “Afet bölgelerinde Yapılacak Yapılar
Hakkındaki Yönetmelikte” radikal değişikler yapılarak, yapıların deprem güvencesi
çağdaş deprem mühendisliği anlayışı içersinde, yeniden düzenlenmiştir. Ancak bu
yönetmeliğin uygulanmasını sağlayacak ve uygulamayı etkin bir şekilde
denetleyecek herhangi bir idari veya yasal düzenleme yapılmamıştır. Bu
dönemde ülkemiz, 1975 yılında Lice Depremi, 1976 yılında Denizli ve Çaldıran
Depremleri, 1977 yılında Palu Depremini yaşamış ve bu depremler nedeniyle
6240 kişi ölmüş, 4900 kişi yaralanmış ve 21.750 yapı yıkılmış veya ağır hasar
görmüştür.
2.3.4. Dördüncü Beş Yıllık Plan Dönemi: (1979-1983)
Doğal afet zararlarının, ancak afetler olmadan önce alınacak koruyucu ve
önleyici önlemlerle, azaltılabileceği ve bunun içinde mutlaka yerleşme ve
yapılaşmaların denetlenmesi gerektiği gerçeği ilk kez dördüncü beş yıllık kalkınma
planında kavranmış ve sorunlar arasında;
- İmar planlarının kentlerin fiziksel sorunlarına çözüm getirmek ve sağlıklı
mekansal gelişmeyi düzenlemekten uzak, büyük ölçüde oluşmuş sağlıksız ve
düzensiz gelişmeyi yasallaştırmanın ötesinde bir işlev görmeyen belgeler haline
geldiği,
- Kırsal bölgelere kaliteli malzeme ve teknolojisinin giremediği, ve
- Aktif deprem kuşakları içersinde olan ülkemizde yukarda sayılan iki faktörün
her yıl önemli can ve mal kayıplarına yol açtığı, açıklıkla vurgulanmıştır.
Konut sektörü ile ilgili ilke ve politikalar başlığı altında ise, “Doğal afetlere ve
özellikle depremlere duyarlı yörelerde, yeni yapılacak konutlarda özel standart ve
yönetmeliklerin uygulanması ve mevcut yapılarda dayanımı arttıracak onarım ve
güçlendirme çalışmalarının yapılacağı” belirtilmiştir. Ancak bu konulardaki
çalışmalara yıllık programlarda yeterli kaynak ayrılmadığı için, bu dönem içersinde
etkili hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu dönemde ülkemiz depremler açısından, geçmiş
dönemlere oranla oldukça az kayıp vermiştir. 1976 yılında Malatya’da meydana gelen
ard arda iki depremde 9 kişi ölmüş, 44 kişi yaralanmış, 2800 civarında yapı yıkılmış
veya ağır hasar görmüştür.
2.3.5. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1985-1989)
Yalnızca konut sektöründe ve sorun yalnızca köy konutlarında mevcutmuş
mantığı ile,
- Birinci derece afete maruz bölgelerde yer alan köylere öncelik verilerek, köy
konutlarının ıslahına yönelik eğitim, uygulama ve teşvik faaliyetlerinin hızlandırılarak
yürütüleceği,
- Köy hayat tarzına uygun ve gelişmelere açık köy konutu tiplerinin
geliştireceği, hükümleri ilke ve politikalar arasında yer almıştır.
Ancak yıllık programlarda bu konuda hiçbir çaba gösterilmediği gibi maalesef
1985 yılında halen yürürlükte olan 3194 sayılı İmar Kanunu çıkarılmış ve bu kanunla
yerleşme ve yapılaşmaların denetimi tamamen ortadan kaldırılarak, tüm yetkiler
“bırakınız yapsınlar” anlayışı içersinde yerel yönetimlere devredilmiştir. Ayrıca yine bu
dönemde çıkarılan çok geniş kapsamlı bir imar affı ile, tüm kaçak yapılar yasal hale
getirilmiş ve kaçak yapılar adeta teşvik edilmiştir.
Büyük bir şans eseri bu dönemde ülkemizde hasar yapan depremler olmamış,
ancak su baskını, heyelan, kaya düşmesi vb gibi diğer afetler nedeniyle 50 kişi ölmüş
ve 8250 yapı yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.
2.3.6. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1990-1994)
Deprem ve diğer doğal afet zararlarının azaltılması konusundaki ilke ve politikalara
oldukça ağırlık verilen bu dönemde;
- Yapı denetimindeki mevcut aksaklıkların giderilebilmesi için yeni bir yapı
denetim sisteminin geliştirileceği,
- İnşaatlarda standart dışı malzeme kullanılmasının kesinlikle önleneceği,
- Ülke şartlarına uygun prefabrike yapıların teşvik edileceği,
- Deprem bölgelerinde kullanılamaz halde bulunan 600 bin köy konutunun
yenileneceği,
- Deprem bölgelerindeki uygulamalarda, depreme dayanıklı yapı yapımına
uygun olan teknolojilerin tespit edileceği ve tüm yapılarda bu teknolojilerin
kullanılmasının teşvik edileceği,
- Araştırma-geliştirme faaliyetlerinde bulunan kamu ve özel sektör
kuruluşlarının destekleneceği, öngörülmüştür.
Ancak dönem içersinde, yeni bir yapı denetimi sistemi geliştirilememiş, çeşitli
çabalara rağmen inşaat sektöründe standart dışı malzeme kullanımı önlenememiş,
yenileneceği öngörülen 600 bin köy konutundan, ancak 75 bini yenilenebilmiştir.
Ancak bu dönemde prefabrike veya tünel yapı sistemleri teşvik edilmiş,
yapılarda hazır beton kullanımı yaygınlaşmış, deprem ve diğer afet zararlarının
azaltılabilmesi için 1990 yılında ülkemizde ilk kez bir “Milli Plan” hazırlanmış, 1992
yılında meydana gelen Erzincan Depreminde uygulanan acil yardım ve kurtarma,
iyileştirme ve yeniden inşa çalışmalarında yeni yaklaşımlar ve yeni yasal
düzenlemeler getirilerek, başarılı uygulamalar gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
1990 yılında ilk kez profesyonel sivil savunma timleri kurulup, donatılmıştır.
Ancak maalesef yine bu dönemde afetler, deprem ve sivil savunma fonları
1992 yılında genel bütçe içersine alınarak, doğal afet zararlarının azaltılması
çalışmalarındaki ana mali kaynağı oluşturan bu fonlar kullanılamaz hale getirilmiştir.
Bu dönemde meydana gelen Erzincan Depremi ve özellikle 1992-1993 kış
sezonunda yaşanan yoğun çığ düşmesi olayları nedeniyle 1100 vatandaşımız ölmüş,
4000 kişi yaralanmış ve 11000 yapı yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.
2.3.7. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (1996-2000)
Deprem ve diğer doğal afet zararlarının azaltılması çalışmalarına en kapsamlı
olarak değinen ve gerek doğrudan ve gerekse”bölgesel gelişme ve fiziki planlama”,
“Metropollerle ilgili düzenlemeler” başlıkları altında yapılması gereken çalışmalarla
gerçekten ülkemizdeki doğal afet sorunları ve uygulanması gereken politikalara
gerçekçi yaklaşımlar bu dönemde belirlenmiştir.
Örneğin, bölgesel gelişme başlığı altında;
- Ülke genelinde arazi kullanım haritaları ve yerel deprem tehlike haritalarının
çıkarılması ve bu çalışmalardan bölgesel ve fiziki planlama çalışmalarında
yararlanılması, esasları benimsenmiştir.
Konut başlığı altında;
- % 92’si deprem bölgelerinde bulunan ülkemizde doğal afetlerin önlenmesi ve
zararlarının azaltılması yönünde çalışmalar yapılacağı ve afet riskini en aza indirmek
için gerekli önlemlerin alınacağı,
- Afete ilişkin mevzuatın günün şartlarına göre yeniden düzenleneceği esasa
bağlanmıştır.
Özellikle Hukuki ve Kurumsal düzenlemeler başlığı altında;
- 3194 sayılı İmar Kanununun, planları yapan, yaptıran ve aykırı hareket
edenlerin sorumlulukları ve bu kişilere uygulanacak müeyyidelerin açıklıkla ortaya
konacak şekilde değiştirilmesi,
- Afet öncesi ve afetin vukuu bulması halinde acil kararların alınıp uygulamaya
konabilmesi için, bu işle görevli kurum ve kuruluşların diğer kurumlarla
koordinasyonunu sağlayacak bir yapıya kavuşturulması ve etkili tedbirlerin alınmasını
sağlamak amacıyla 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Nedeniyle Alınacak
Tedbirler İle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun"un, yeniden düzenlenmesi esasları
belirlenmiş ve bu konuda ilgili kurumlara görev verilmiştir.
Bu dönem içersinde 1995 yılında Senirkent çamur akması, Dinar Depremi,
İstanbul ve İzmir’de yaşanan sel baskınları, 1996 yılında Amasya-Çorum Depremleri
üzerine, 1997 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuya eğilinmiş ve “Afetlerde
Meydana Gelen Can ve Mal Kaybını En Aza İndirmek İçin Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi” amacıyla bir Meclis araştırması açılmıştır. Bu komisyon 4
aylık yoğun bir çalışma sonucunda hazırlamış olduğu raporunu 1997 yılı Haziran ayı
içersinde TBMM Başkanlığına sunmuştur.
Ülkemizde doğal afet zararlarının azaltılması için alınması gereken tedbirleri
afet öncesi, afet sırası ve afet sonrasında olmak üzere tüm yönleriyle ortaya koyan
bu rapor ülkemiz için bir nevi stratejik belge mahiyetinde olmasına rağmen ve ayrıca
bu rapordan sonra 2 Şubat 1998’de Balıkesir, 20-21 Mayıs 1998’de Batı Karadeniz
su baskınları, 27 Haziran 1998’de Adana-Ceyhan Depremi, 8 Ağustos 1998’de
Trabzon-Beşköy su baskını olaylarında 250 civarında kişinin ölmesi, 3500 kişinin
yaralanması ve 15.000 civarında yapının yıkılması veya ağır hasar görmesine
rağmen, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar gerekçesiyle yıllık
programlarda iyileştirici herhangi bir çalışma yapılmamış, ancak;
- 1998 yılı içersinde yapıların deprem güvenliğini çağdaş anlamda sağlayan
yeni bir deprem yönetmeliği Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yürürlüğe sokulmuştur.
- Ayrıca 3194 sayılı imar mevzuatında afetlere karşı dayanıklılığı arttıracak
değişikliklerle yeni bir yapı kontrol sistemi kurulması ile ilgili düzenlemeler
hazırlanmış,
- Afetler mevzuatında çeşitli iyileştirme ve yeni düzenlemeler yapan bir tasarı
taslağı hazır hale getirilmiştir.
Maalesef bu çalışmalar devam ederken, 17 Ağustos 1999 günü, ülkemizin
nüfus ve sanayi yoğunluğu en yüksek olan İzmit Körfezi bölgesinde, yol açtığı
zararlar açısından Cumhuriyet tarihimizin en büyük depremi ile karşılaşılmıştır.
Bolu, Bursa, Eskişehir, İstanbul, Kocaeli, Sakarya ve Yalova illerimizde 66.500
konut ünitesinin yıkılması veya ağır hasar görmesi, 67.250 konut ünitesinin orta ve
80.160 konut ünitesinin hafif hasar görmesine yol açan bu depremde maalesef
17.450 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 44 bin kişi yaralanmıştır.
Yaklaşık olarak 16 milyon nüfusu etkileyen bu depremde ülkemiz 14 milyar
dolara yakın doğrudan ekonomik zarara uğramıştır.
Bu olayın henüz yaraları dahi sarılmadan bu kez 12 Kasım 1999 da Bolu ilinin
Düzce, Kaynaşlı, Gölyaka, Gümüşova ilçelerinde önemli hasarlara yol açan 7.2
büyüklüğünde ikinci bir deprem yaşanmış bu depremde de 819 kişi hayatını
kaybetmiş, 4503 kişi yaralanmış ve 9000 civarında konut kullanılamaz hale gelmiştir.
İzmit Körfezi ve Bolu-Düzce Depremleri ülkemizde deprem ve diğer doğal afet
zararlarının azaltılabilmesi için mutlaka yeni strateji ve politikaların hiç vakit
kaybetmeden uygulamaya konulması zorunluğunu bir kez daha ve çok ağır fatura
ödenerek gündeme getirmiştir.
2.3.8. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: (2000-2005)
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 17 Ağustos 1999 Doğu Marmara Depremi
ve 12 kasım 1999 Düzce – Kaynaşlı Depremlerinin ışığında bir ihtisas komisyonu
kurulmuştur. Planda; alınacak etkili önlemlerle afet zararlarının en aza indirilmesine
yönelik sosyal,hukuki,kurumsal ve teknik yapının oluşturulmasında koordinasyonun
tek elden sağlanması temel ilke olarak belirlenmiştir. Bu sebeple merkezi
koordinasyonu etkin hale getirmek üzere, Türkiye Acil Durum Yönetim Kurumu
(TAYK) kurulmuştur. Sürekli ve sistemli eğitim çabaları ile deprem ve diğer afetlere
karşı önlem alınacak, bu afetlerin birlikte yaşanılabilen olağan birer doğa olayı olarak
algılanması sağlanacaktır. Halk eğitimi çalışmaları,toplumsal etik kurallarını da
kapsayacak biçimde sürdürülecektir(DPT, 1999, s. 205). Bu dönem içerisinde
Pülümür ve Bingöl depremleri meydana gelmiş yine ölümler,yaralanmalar ve maddi
hasarlar meydana gelmiştir. Yine dikkat çeken bir husus en fazla kamu binaları
yıkılmış, Bingöl Depreminde en fazla can kaybı bir ilköğretim kurumunda meydana
gelmiştir.
Halbuki planın hükümlerinden birisi afet sonrasında kullanılan ve verimli
sonuçlar vermeyen büyük miktardaki kaynakların afet öncesinde bilinçli ve planlı bir
biçimde kullanılarak afet zararlarının azaltılması için gerekli tedbirler alınacaktır
şeklindedir. Ayrıca,afetlere dayanıklı yapı tasarımı uzmanlık gerektirdiğinden,
mühendislik lisans programlarında deprem ve diğer afetlerle ilgili konulara daha fazla
ağırlık verilmesi sağlanacaktır. Mühendislerin sorumluluk duygularını geliştiren ve
meslek etiği kavramlarını yerleştiren programlara yer verilecektir. Teknik açıdan
yeterli bulunan üniversitelerde, deprem mühendisliği yüksek lisans programları
oluşturulacak, mevcutlar geliştirilecek, uygulama eksikliğine yönelik çalışmalar
başlatılacaktır. Bu dönemde27.12.1999 tarih ve 587 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile uygulamaya konan Zorunlu Deprem Sigortası bazı ertelemelerle
27.09.2000 tarihinden ,itibaren uygulamaya konulmuştur (KONGAR, s .2).
Kalkınma planında; yapı stoğunun büyük bir bölümü yeterli deprem güvenliği
sağlamadığından, deprem tehlikesinin yüksek olduğu yerlerden başlayan bir öncelik
sırası içinde, yapıların deprem dayanımı bakımından sistematik bir biçimde
değerlendirilmeleri ve güçlendirilmesi için yetkin mühendislerin görev yapacağı, Yapı
Değerlendirme Merkezleri oluşturulması desteklenecektir. Alan kullanımı ve imar
planlarının ilke ve yöntemlerinin afete duyarlı niteliğe kavuşturulması amacıyla ilgili
mevzuat gözden geçirilecek,bunların uygulanmasını sağlayan mekanizmalar
sağlanacaktır (DPT,1999, s. 205).
Türkiye Acil Yönetim Kurumu’na işlerlik kazandırmak için mevzuatta gerekli
düzenlemeler yapılacak, mühendislerin görev, yetki ve sorumluluklarını düzenleyen,
Mühendislik ve Mimarlık Yasası ile Türk Mühendis Ve Mimar Odaları Birliği Yasası
yeniden düzenlenerek yetkin mühendislik kavramı getirilecektir. İmar Kanunu, sağlıklı
bir yapı sistemi ve sorumluların sorumluluklarını düzenleyecek şekilde yeniden
yapılacak Belediyeler ve Büyük Şehir Belediyeler Kanunları, sağlıklı bir denetim
sistemi ve doğal afet risklerinin belirlenmesi ve zararların azaltılması konusunu da
düzenleyecek şekilde yeniden ele alınacaktır. Medeni Kanun,Borçlar Kanunu ve
Ticaret Kanununun ilgili maddeleri, yapıda denetim, sigorta ve sorumluluk açısından
tekrar düzenlenecek, konutu hasar gören herkesi hak sahibi yaparak, Devleti, adeta
doğal sigorta kurumu haline getiren 7269 sayılı Yasa tadil edilerek, sigorta
uygulamasının mümkün olmadığı alanlarla sınırlandırılarak kamunun sorumluluk
alanı daraltılacaktır. Diğer ülke kuruluşları ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği
yapabilecek afet bilgi sistemi oluşturulacak afetler anında aksamadan hizmet
sağlayabilecek bir ulusal afet haberleşme sistemi oluşturulacaktır (DPT, 1999, s.
206). Planda afetlerle ilgili bir ihtisas komisyonu oluşturulmuş ve fakat bu komisyonun
raporu yayınlanmamıştır.
ülkemizin bundan sonra hazırlayacağı 5 Yıllık Kalkınma Planları ve Yıllık
Uygulama programlarında afet zararlarının azaltılmasına yönelik tedbir ve
uygulamalar iç ihmal verilmeden ve öncelikle uygulanmak zorundadır
(PEYNİRCİOĞLU, 1998, s.2325-2329).
3. TABİİ AFET YÖNETİMİ Afet Yönetimi; afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla bir afet olayında yapılması gereken çalışmaların yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve uygulanabilmesi için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda yönetilmesini gerektiren çok geniş bir kavramdır (TANKURT, 1996, S. 268). Bu nedenle de “kapsamlı afet yönetimi” terimi literatürde daha yaygın olarak
kullanılmaktadır. Kapsamlı afet yönetiminin amaçları ise, daha açık bir şekilde
aşağıdaki gibi açıklanabilir.
3.1. AFET ÖNCESİ YÖNETİM - Meydana gelebilecek olaylarda toplumun en az zarar ve fiziksel kayıplarla
kurtulabilmesi için gereken teknik, idari ve yasal tüm önlemleri olaylar olmadan önce
almak,
- Mümkün olan hallerde olayları önlemek, mümkün olmayan hallerde ise
kurtarma, ilk yardım ve iyileştirme çalışmalarının en hızlı, verimli ve etkili bir şekilde
yapılmasını sağlamak,
- Afet zararlarının azaltılması çalışmalarını kalkınmanın her aşamasına dahil
etmek ve böylelikle mevcut riskin artmasını önlemek ve sürdürülebilir bir kalkınma
sağlamak,
- Toplumun her kesiminin olaylarının etkilerinden en az zararla kurtulabilmesi
için gerekli bilgilerle donatılmasını sağlayarak eğitim programları uygulamak.
3.2. AFET SONRASINDA - Mümkün olan en fazla sayıdaki insanı kurtarmak ve sağlıklarına kavuşmalarını sağlamak, - Afetlerin doğurabileceği ek tehlike ve risklerinden insan canını ve malını
korumak,
- Afetten etkilenen toplulukların hayati ihtiyaçlarını mümkün olan en kısa
zamanda karşılamak ve hayatın bir an önce normal hale getirilmesini sağlamak,
- Afetin doğurabileceği ekonomik ve sosyal kayıpları en düşük düzeyde
kalmasını veya yararların bir an önce sarılmasını sağlamak,
- Afetten etkilenen topluluklar için emniyetli ve gelişmiş yeni bir yaşam çevresi
oluşturmak.
Yukarıda da açıklandığı üzere, afet yönetimi; afetlerin önlenmesi ve zararların
azaltılması, afetlere karşı hazırlıklı olunması ve afet anında hızlı ve etkili bir kurtarma,
ilk yardım, geçici barındırma ve yeniden inşa faaliyetlerinin yürütülebilmesi için
toplumun tüm imkan ve kaynaklarının (insan gücü, malzeme, ekipman ve para) afet
öncesi ve afet sonrasında iyi yönlendirilmesi, rasyonel kullanımını gerektiren çok
geniş bir kavramdır. Ancak bu tür bir yöntem şekli, çağdaş afet yönetimi olarak
adlandırılabilir ve bir ülkede afet zararlarının azaltılabilmesi ancak bu tarz bir yönetim
sistemi ile mümkün olabilir. Afet yönetiminde etkinlik toplumun en hızlı bir şekilde
normal hayatına kavuşturulmasıdır.
Yine yukarıdaki şekilde, bir afet olayının hemen sonrasında uygulanan
“kurtarma ve ilk yardım” çalışmaları yerel yönetimlerin asli görevleri arasında
görülmesine rağmen, özellikle büyük afetlerde bu çalışmalarda merkezi yönetimlerin
yetişmiş insan gücü, ekipman ve malzeme desteği ile yürütülebilmektedir. Ayrıca afet
olayının tüm safhalarında yerel yönetimlerin, yapacakları çalışmalar için parasal
kaynak ayırma gibi bir yükümlülükleri de bulunmamakta, çalışmaların her
aşamasındaki kaynaklar merkezi yönetimce temin edilmektedir.
Mevcut afet yönetim sisteminin incelenmesinde en çarpıcı durum, bu sistem
içerisinde özel sektör ve halkın hiçbir sorumluluk yüklenmemiş olmasıdır. Özellikle,
önceden hazırlık ve zarar azaltma safhalarında özel sektör ve halkın kağıt üzerinde
kalan yasa ve yönetmeliklere uyma zorunluluğu dışında hiçbir sorumlulukları
bulunmamaktadır.
Bu zorunluluğa uyulmaması halinde ise, herhangi bir yaptırım yasalarda
öngörülmemekte veya yasalardaki çok belirsiz bazı hükümler pratikte
uygulanmamaktadır.
Amacı afet zararlarının azaltılması olan “Çağdaş Afet Yönetimi” konusundaki
çalışmalara ülkemiz 1940’lı yıllarda başlamış olmasına rağmen aradan geçen 60 yıl
içerisinde, bunca acı deneyim, bilgi ve teknolojik gelişmelere rağmen, istenen düzeye
gelememiş ve doğal afet zararlarını beklenen düzeyde azaltamamıştır.
3.3. AFETLERE KARŞI KISA – ORTA – UZUN VADEDE ALINABİLECEK
TEDBİRLER
3.3.1. Kısa Vade - Afetin neden olduğu sorunların çözülebilmesi amacıyla ayrılacak
kaynakların rasyonel ve etkili kullanımın sağlanabilmesi için afet bölgesinin ihtiyaçları
belirlenmesi, bölgeye ulaştırılan ayni ve nakdi yardımların kayıtlarının tutulması ve
ihtiyaç sahiplerine iletilmesi gibi hususların tek merkezden koordine edilmelidir.
Böylesi bir idari yapılanma ile birlikte, yapılacak harcamaların denetlenmesi
açısından uygun bir mekanizma da oluşturulmalıdır. Ayrıca bölgeye yönelik olarak
yapılacak işleri ve harcamalar hakkında kamuoyuna zaman zaman tek kaynaktan
bilgi aktarılması da yararlı olacaktır.
- Afet bölgesindeki yöneticilerinin yetkileri artırılmalı ve acil ihtiyaçlar için
parasal imkanlarla donatılmaları sağlanarak, küçük sorunların giderilmesi için
merkezi hükümetten nakit beklenmeden, çözümler yaratılması mümkün kılınmalıdır.
- Afet bölgesinde; barınma (ilk ve geçici iskan), beslenme, giyim, temizlik,
sağlık ve eğitim sorunları öncelikli olarak ele alınmalıdır.
- İçme suyu, kullanma suyu ve kanalizasyon gibi konulardaki sorunlar ivedilikle
giderilmelidir.
- Afetzedelerin; gıda, giyecek, ilaç gibi ihtiyaçlarını ilerideki günlerde
zamanında ve yeterli düzeyde karşılamak bakımından, temin, depolama ve dağıtım
işleri planlı bir şekilde yürütülmelidir.
- Afetzedelerin konut ve yerleşim açısından eğilimlerini ve ihtiyaçların gerçek
boyutunu tespit etmek amacıyla afete maruz kalan aileler için ivedilikle anket
çalışması yapılmalıdır.
Afetzede vatandaşlar, öncelikle afet çadırlarına yerleştirilmektedir. Bu geçici bir
çözüm olmakla, ancak zamanla çadırlardan prefabrik konutlara veya devamlı
yerleşime uygun konutlara geçilmektedir. Bu değişim sürecinin olabildiğince kısa
zamanda gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
Yapılacak bir anket çalışmasıyla; bir yıl süre ile veya sürekli olarak başka bir
kentte yaşamak isteyenler tespit edileceği gibi, konut yerine nakit para almak isteyen
vatandaşlarımız da saptanabilecektir. Bu bakımdan, konut sorununun çözümünde,
eğilimlerin tespiti sonucuna göre “kendi evini yapana yardım” veya “kendi evini alana
katkı” gibi yöntemler de düşünülebilir.
İşyerlerini kaybeden veya mal kaybına uğrayan afetzedeler için de benzer
yöntem uygulanarak, işyeri sahiplerinin eğilimlerine göre çözüm önerileri
geliştirilebilir.
Bölgede afet nedeniyle ortaya çıkan acil kamu yatırım ihtiyaçları mutlaka
Yatırım Programı ile ilişkilendirilerek karşılanmalıdır.
3.3.2. Orta Vade
- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Maliye Bakanlığı (Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü) ve Orman Bakanlığı (bazı yeni kentsel alanlar, niteliğini kaybetmiş orman arazilerine kaydırılabileceğinden) başta olmak üzere, ilgili kuruluşlarca gerekli çalışmalar yapılarak yeni yerleşme alanları üretilmeli, mevcut tehlikeli yerleşmeler, afet tehlikesinin en az olabileceği uygun alanlara yönlendirilmelidir. - Ülke genelinde arazi kullanım planlarının hazırlanması yoluyla herhangi bir
kentsel plana bağlı olmayan, dolayısıyla yerleşim planlanması ve yapı denetimi
bakımından gerçekçi bir kontrol mekanizması bulunmayan, kırsal kesim kontrol altına
alınmalıdır.
- Afete maruz kalma riskine sahip olan bölgelerin afet haritalarının
hazırlanması ve böylece deprem, sel, taşkın, toprak kayması, çığ, kaya düşmesi ve
yangın gibi afetlere maruz kalanlara ait harita bilgilerinin tek bir veri tabanında
birleştirilmesi sağlanmalıdır (DPT, 1999, s.103).
- Afete haritalarında yer alan bilgiler ışığında, yeni yerleşim alanlarının
belirlenmesi, zemin mekaniği alanında uzmanlaşmış jeofizik ve jeoloji uzmanları,
inşaat ve harita mühendisleri ile şehir plancılarından oluşan bir ekip tarafından
yapılmalıdır.
- Yapı denetimi açısından, hasara uğramış bina sahiplerine yardım yapılırken,
binaların ruhsatlı olup olmadığına veya afetlere karşı alınması kanunen gerekli olan
teknik önlemlerin alınıp alınmadığına göre değerlendirme yapılmalıdır.
- Afet riskinin fazla olduğu bölgeler başta olmak üzere, tüm ülke genelinde bir
program çerçevesinde, binalarda depreme dayanıklılık testlerinin yapılması suretiyle
bu konuda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve uygulamanın başlatılması
sağlanmalıdır.
- Ülke genelinde konut ve işyeri sigorta sistemi zorunlu hale getirilmelidir.
- Meslek odaları ve mühendislerin görev, yetki ve sorumlulukları ile ilgili
mevzuat, odaların denetim esaslarını da güçlendirecek şekilde yeniden
düzenlenmelidir. Yapı denetiminde “Fenni Mesul” yerine “Sertifikalı Mühendislik” ile
“Müşavir Mühendislik” sistemi getirilmelidir.
- Bina ve işyeri yapımı için zemin etüdü yapılması zorunlu hale getirilmelidir.
- Özellikle deprem açısından riskli bölgelerdeki yapılarda betonarme yerine,
çelik konstrüksiyon kullanımı teşvik edilmelidir.
Çelik Konstrüksiyon bina yapım maliyetinin betonarmeye göre yaklaşık %5-7
daha fazla olduğu bilinmektedir. Çelik konstrüksiyon inşaatların yapımı ve denetimi
kolay olduğu gibi, bunlar depreme karşı daha dayanıklıdır. Deprem riski yüksek olan
bölgelerde, maliyetler arasındaki farkın Devletçe karşılanması halinde çelik
konstrüksiyon yapılar hızla yaygınlaşabilir.
- Müteahhitler için kriterler getirilmeli, belirli özelliklere sahip olamayan özel ve
tüzel kişiler müteahhitlik yapmamalıdır.
- 7269 sayılı Umumi Hayat Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ve ilgili Yönetmeliğinde uygulamaya yönelik
aksaklıkların giderilmesi yoklunda değişiklik yapılması gerekmektedir.
Söz konusu kanun genelde afet sonrası işleyişleri düzenlemekte ve meydana
gelen zararların karşılanmasını amaçlamaktadır.
Afet mevzuatında afet öncesi, sırası ve sonrasına ilişkin yükümlülükler aynı
bölümler ve yönetmelikler ile ayrıştırılmalı ve afete maruz alanlarda afet öncesi
planlama ve yapılaşma işleri bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
- Afet işlerindeki bütçe işleyişi ile ilgili olarak pratikte karşılaşılan sorunlar
çözülmelidir.
- Sivil Savunma, Kızılay ve Afet İşleri Genel Müdürlüklerinin reorginizasyonu
sağlanmalıdır.
- Kentsel ve sınai yerleşimlerin tehlikeli bölgelerin dışında yöneltilmesi
gerekmektedir.
- Bugüne kadar sanayinin merkezi olarak yapılandırılmış Marmara Bölgesi
artık eski kimliğinden kurtarılmalıdır. Ülke ekonomisinin can damarı olan sanayi
tesislerinin mümkün olduğu kadar, deprem açısından bu kadar büyük risk taşıyan
bölgenin dışına kaydırılması son önemlidir. Bu nedenle, mevcut tesislerin bölge
dışına kaydırılması konusu desteklenerek özel sektör özendirilmelidir.
- Doğal, tarihi ve kültürel zenginliklere sahip olan Marmara Bölgesinin tarım ve
turizm açısından da potansiyeli yeniden gözden geçirilmeli ve yapılacak planlar buna
göre düzenlenmelidir.
- DPT Müsteşarlığı tarafından hazırlanmakta olan beş yıllık kalkınma
planlarında; afetlerle ilgili ayrıntılı çalışma yapılarak bu plana önemli bir konu teşkil
etmeli. Özellikle yerel yönetimler, inşaat, müteahhitlik, mühendislik ve müşavirlik
hizmetleri konut, çevre ve bölgesel ve yerel gelişme stratejileri konularında özel
ihtisas komisyonlarında konu çeşitli boyutlarda ele alınmalıdır.
- İleride meydana gelebilecek olası afetlerin zararlarını azaltılabilmesi amacıyla
afet hazırlık çalışmaları yapılmalıdır. Bu hazırlıklar şöylece özetlenebilir.
• Özellikle risk oranı yüksek olan bölgelerde, programlı afet tatbikatlarının
periyodik olarak yapılması sağlanmalıdır.
• Muhtemel afet tehlikesi bulunan bölgelerde, afetzedelerin geçici olarak
yerleştirilmesi için rezerv arazi hazırlama ve afetin bölge üzerindeki etkisine
göre ulaşım, eğitim, sağlık, haberleşme konularında alternatifli plan
senaryoları oluşturulmalıdır.
• Deprem sonrasında hemen harekete geçilebilecek acil kurtarma ekipleri
oluşturulmalıdır.
• Deprem, çığ, heyelan gibi doğal afetlerde kurtarma çalışmaları sırasında,
büyük katkı sağladığı görülen özel eğitimli köpeklerin ülkemizde de
yetiştirilmesi sağlanmalıdır.
• İlköğretim okullarından başlamak suretiyle öğrencilere, ilkyardım ve sivil
savunma dersleri verilmelidir. Bu tür eğitim programları kamu ve özel
sektör kuruluşları tarafından kendi personeline de uygulanmalıdır.
• Doğal afetler sırasında kurtarma çalışmalarına sivil katkı sağlamak
amacıyla izcilik, dağcılık, mağaracılık gibi faaliyetleri yaygınlaştırılması
desteklenmelidir.
• Mühendis, mimar, şehir / bölge plancısı ve yer bilimci yetiştiren
üniversitelerde ülkenin sahip olduğu afet tehlikesi ve riski ile afet
zararlarının azaltılması konusunda temel bilgileri içeren eğitim verilmelidir.
Plansız, kontrolsüz ve kalitesiz yapılaşmayı önlemek, çağdaş norm ve
standartlarda yapı üretmek ve yapı denetimini sağlayarak, yapı hasarı nedeniyle
zarara uğrayan kişilerin haklarını korumak amacıyla 10.04.2000 tarihinde 595 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile yapı denetimi ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Bizim
de çalışmamızda bir çok defa bahsettiğimiz eksiklikleri telafi edecek şekilde ele
alınan bu yasal düzenlemenin uygulama aşaması, amacına uygun şekilde olduğu
takdirde, daha sağlıklı bir yapılaşma olacaktır
• Türkiye’de inşaat mühendisi, mimar, şehir plancısı yer bilimci yetiştiren
üniversitelerde ülkenin sahip olduğu doğal afet tehlikesi ve riski ile afet
zararlarının azaltılması konusunda temel bilgileri içeren eğitim
verilmemektedir.
• Türkiye’de doğal afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması konusunda
merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın görev, yetki ve
sorumlulukları arasında rasyonel dengeler oluşturulamamış ve her olayın
ekonomik maliyeti merkezi yönetimin kıt kaynakları ile karşılanmaya
çalışılmıştır.
Çağdaş afet yönetimi ve doğal afetlerle mücadele her şeyden önce doğadaki
mevcut tehlikelerin iyi bilinmesi ve tehlikelerin doğurabileceği riskleri azaltabilmek
için, doğanın en akılcı yol ve yöntemlerle kullanılmasını gerektiren top yekûn bir
mücadeledir. Bu mücadele içerisinde en sade vatandaştan en yetkili makamlara
kadar herkese görev ve sorumluluk düşmektedir.
Öncelikle doğal afet zararlarının ancak, doğal afetler olmadan önce alınacak
yasal, idari ve teknik önlemlerle azaltılabileceğine her kademede inanmak ve
uygulanacak afet yönetim sistemini buna göre düzenlemek gerekmektedir.
Türkiye’nin yukarıda sayılan eksiklikleri ortadan kaldıracak, doğal afetlerin
önlenmesi ve zararlarının azaltılması çalışmalarını ana politika olarak benimseyen,
bir afet anında gerek merkezde ve gerekse yerel ölçekte etkili bir afet yönetimi
uygulamasını sağlayan yeni ve çağdaş bir afet yasasına ivedilikte ihtiyacı
bulunmaktadır. Bu nedenle halen yürürlükte olan 7269 sayılı Yasa, yeni çıkarılan
4123 ve 4133 sayılı Yasalar yeniden düzenlenmelidir.
• 3194 sayılı İmar Yasası afet bölgelerinde çağdaş alan kullanımı planlaması
esaslarını, planları yapan, yaptıran, plana aykırı hareket edenlerin
sorumlulukları ve uygulanacak müeyyideleri de kapsayacak şekilde
yeniden düzenlenmelidir.
• 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri
Kanunu, yerel yönetimlerin doğal afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve
zararlarının azaltılması konusundaki görev, yetki ve sorumluluklarını ve
aykırı hareket edenlere uygulanacak müeyyideleri de kapsayacak şekilde
yeniden düzenlenmelidir.
• 5442 sayılı İl İdaresi ve 3360 sayılı İl Özel İdaresi kanunları afet yönetimi
ve yeniden inşa faaliyetlerine yerel idarelerin aktif biçimde katılımını
sağlayacak ve bu hizmetleri için yeni kaynakları da kapsayacak şekilde
yeniden düzenlenmelidir.
• Yapıda denetim, sigorta ve sorumlulukları belirleyen yeni bir yasal
düzenleme getirilmelidir.
• Meslek odaları ve mühendislerin görev, yetki ve sorumlulukları ile ilgili
mevzuat, odaların denetim esaslarını ve sertifikalı mühendislik kavramını
yerleştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
• Doğal afet tehlikesi ve riski ile afet zararlarının azaltılması konusunda
halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi sürekli, etkili ve yaygın eğitim
programları ile uygulanmalı ve dernek, vakıf, izcilik teşkilatları, mahalle
örgütleri vb. gibi hükümetlere bağlı olmayan gönüllü kuruluşların bu
faaliyetler içerisinde yer almaları sağlanmalıdır.
• Mimar, şehir plancısı, mühendis, yer bilimci yetiştiren üniversitelerin dört
yıllık eğitim programları Türkiye’nin sahip olduğu doğal afet tehlikesi
dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir.
• Afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve afet zararlarının azaltılması
konusundaki araştırma – geliştirme faaliyetleri öncelikli konular arasına
alınmalı, yaygınlaştırılmalı ve etkili biçimde desteklenmelidir. Bu faaliyetlere
özel sektörün de katılımı sağlanmalıdır.
3.3.3. Uzun Vadede Alınabilecek Tedbirler 3.3.3.1. Altyapı 3.3.3.1.1. Enerji - İletim Tesisleri Uzun vadede ise, deprem riski göz önüne alınarak, ülke bazında sanayi ve yerleşim planlamasında gündeme gelecek olan yeniden planlama ve yer değişikliği çalışmaları bölgedeki enerji sisteminin planlanması çalışmalarını direkt olarak etkileyecektir. Bu nedenle enerji üretim tesisleri ve bunları diğer bölgelere taşıyıcı iletim tesis ve sistemleri uzun vadede yeniden sağlıklı bir şekilde düzenlenmelidir. 3.3.3.1.2. Ulaştırma Ülke genelinde bundan sonra yapılması planlanan karayolları, demiryolları, hava yolları, liman ve tersane yatırımları da, en son meydana gelen Marmara Depremi de göz önüne alınarak gerçekleştirilmeli, projelerden fay hattı üzerinde olan varsa buna göre inşa çözümleri üretilmeli ve hatta gerekiyorsa yatırımın yeri değiştirilmelidir.
3.3.3.1.3. Turizm Tanıtım eksikliği yalnızca afetin yaşandığı yıllar meydana gelen olumsuzluklarla ilgili olarak değil öteden beri aşamadığımız bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Olumsuz propagandaların ve doğal afetin yarattığı psikolojinin etkisini silmek için karşı tanıtım, basın ve halkla ilişkiler atağına geçilmesi gerekmektedir. 3.3.3.2. Sanayi Birinci derece deprem bölgelerinde ve zayıf zemin koşullarının söz konusu olduğu bölgelerde kurulacak sanayi tesislerinde zemin mekaniği ve temel mühendisliği araştırmaları zorunlu hale getirilmelidir. Ülkenin sanayii tesisleri ülke genelinde afet riski de göz önüne alınarak eşit ağırlıklı olarak dağıtılmalıdır (DPT, 1999, S.96). 3.3.3.3. Konut
- Konut ve Şehircilik Bakanlığı kurulmalıdır. - Alt gelir grubunun konut sorunlarıyla ilgilenecek bir birimin kamuda
görevlendirilmesi sağlanmalıdır.
- İmar mevzuatı gözden geçirilerek, planlama, uygulama, denetim ve yatırım
konuları bir bütünlük içinde ele alınmalıdır.
- Bir Yerleşme – Şehirleşme Çerçeve Yasası oluşturulmalıdır.
- Nüfus ve sanayi yoğunluğu Anadolu’daki küçük ve orta büyüklükteki
yerleşmelere yönlendirilmelidir.
- Turizm, finans, eğitim gibi başka fonksiyonları ağırlıkla ön plana çıkan
kentlerde özellikle sanayi fonksiyonu teşvik edilmelidir.
- Az gelirli nüfusun yasal ve depreme dayanıklı konut edinmesi için gerekli
finans imkanları sağlanmalıdır.
- Yapı sigorta sistemi zorunlu hale getirilmelidir.
- Belediyenin iltimas ve siyasi tarafları göz önüne alınarak yapı izni ve
denetimleri daha objektif olan mülki idare birimlerince yapılmalıdır.
3.3.3.4. Diğer Kamu Hizmetleri
- Afet bölgelerinde yapılacak altyapı yatırımlarının projelendirilmesinde ve
inşasında Afet Yönetmeliğine uyulması için gerekli olan mevzuat değişiklikleri
yapılmalıdır.
- Belediyeler, şebekelerinde meydana gelecek aksaklıklara anında müdahale
edebilmek için merkezi kontrol üniteleri kurmaları ve bu tesisleri işletebilecek yeterli
teknik personeli istihdam etmeleri gerekmektedir.
- Her belediyenin herhangi bir afette alt yapı şebekelerinde meydana gelecek
olası hasarlara karşı senaryolar hazırlamalı ve şehre kısa sürede içme suyu temini ve
atıkların bertarafı için alternatif eylem planları geliştirmeleri için çalışmalar yapmaları
gerekmektedir.
3.3.3.5. Belediye Hizmetleri
- Yerleşime açılacak alanlarla ilgili olarak yerel ve merkezi yönetimlerin görev
sorumluluklarının netleştirilmesi; farklı ölçeklerdeki kademelerdeki plan yapma ve
onama ile ilgili mevzuatta bunun yansıtılması; merkezi yönetimin ve yerel
mekanizmaların (meslek odaları, üniversiteler ve gönüllü kuruluşlar) rollerinin özellikle
denetim konusunda güçlendirilmesi;
- Afetlere ilişkin yapı standartlarının yeniden gözden geçilerek, eksikliklerin
giderilmesi ve gerekli denetim mekanizmalarının kurulması;
- Yapıların planlama, yatırım, denetim ve kullanım süreçlerinde yer alan kişi ve
kuruluşların sorumluluklarının yasalarla belirlenmesi;
- Binaların amacı dışında kullanımını engelleyici düzenlemelerin yapılması;
- İmar uygulamalarında yetkili makamlar arasındaki yetki kargaşasının
giderilmesi;
- Ülke genelinde acil yardım – müdahale – kurtarma vb konularda gönüllü ve
profesyonel, sürekli ve yarı zamanlı personel istihdamını sağlayan, coğrafi özellikler
de dikkate alınarak fraklılaşan ekipman – araç – gereç teminini hedefleyen ve
bunların mekansal dağılımını irdeleyen, acil durum öncesi ve sonrasında mekansal
iletişim ile sevk ve idare senaryolarını ele alan bir mastır plan çalışmasının yapılması,
bu çalışmada yerel yönetimler ve gönüllü kuruluşlar esas alınarak ülke genelinde
merkezi idarece koordinasyon sağlanması;
- Bu mastır plan çalışmasında uygulama kademelerinin risk alanlarına göre
belirlenmesi ve Marmara Depreminin bölgede yol açtığı güvensizlik ortamını da
ortadan kaldırmak üzere ilk uygulamaya Marmara Bölgesinden başlanılması
gerekmektedir.
3.3.3.6. Çevre
- Yeni çöp depolama alanlarının yer tespiti tamamlanmalı ve eski çöp
depolama alanları rehabilite edilmelidir.
- Yerleşimlerin çöp, kanalizasyon ve arıtma tesisleri ihtiyaçları tespit edilmeli
ve gerekli finansman sağlanmalıdır.
- Tehlikeli kimyasal madde kullanan ve üreten tesisler için ÇED ve risk
analizleri yapılmalı, bu değerlendirmenin sonucuna göre deprem açısından riskli
bölgenin dışına taşınmalıdır.
- Sivil toplum kuruluşları ile birlikte afet halinde alınacak tedbirlerin halka
benimsetilmesi ile ilgili olarak çevre bilincinin geliştirilmesi çalışmaları yapılmalıdır.
- Bölgenin doğal bitki varlığı dikkate alınarak ağaçlandırma çalışmaları
yapılmalıdır.
3.4. AFETLERLE MÜCADELEDE ETKİNLİĞİ SAĞLAYACAK TEDBİRLER Yurdumuzda yerleşim bölgelerinin %22’si, nüfusun %95’i deprem riski altındadır. 1926 yılından günümüze kadar meydana gelen yalnız depremlerde 61.146 kişi
hayatını kaybetmiş, trilyonlarca maddi kayıp ortaya çıkmıştır. Hem mevcutların kaybı
hem de yeniden yapılanma, kalkınma çabasında olan ülkemizde yatırımlara
harcanacak kaynakların heba edilmesi demektir.
Gerek yerleşim, gerek yapılaşma, gerekse denetim aşamalarında tavizkar
olmadan alınacak önlemler ve halkın afete maruz kalmadan bilinçlendirilmesi
hususları bu zararların en az seviyede tutulmasını sağlayacaktır.
Afet meydana geldikten sonra da zararlarının ortadan kaldırılmasının da önemi
ortadadır. Ancak bu konuda, afet öncesi alınacak tedbirlerde olduğu gibi
yürütülememektedir.
Bir afet vukuunda görülen eksiklikler,
- Afet yönetiminin kısa zamanda toplanıp görev başı yapamamaları,
- İlk saatlerdeki paniğin ve şokun ortadan kaldırılamaması,
- Hizmet birimleri arasında koordinasyonsuzluk,
- Hizmet grupları içerisindeki kurumların normal zamanlarda afete yönelik
hazırlıkların eksikliğinden kaynaklanan kargaşa,
- Gelen yardımların gereği gibi dağıtılamaması,
- Kurtarma yapan ekiplerin gerekli donanıma ve bilgiye sahip olmaması,
- Yerli ve yabancı ekiplerin uyumsuzluğu,
- Afetlerde en çok ihtiyaç duyulan içme suyu, tuvalet gibi bazı temel ihtiyaçların
ilgililerce zamanında tedbir alınmadığından sağlanamaması gibi hususlar
yoğunlaşmaktadır (ŞENGÜN, 1996, S.27).
Ancak normal zamanlarda İl ve İlçelerde yapılan planların pek çoğu reel afet
planları şeklinde olmaması, eğitim ve plan tatbikatlarına hizmet gruplarında yer alan
kuruluşların bu işe gereği gibi önem vermemesi, planların zaman içerisinde günün
şartlarına göre yenilenmemesi gibi nedenlerle istenilen verim alınamamaktadır.
Bu aksaklıkların giderilebilmesi için;
- Panik halinde olan afet bölgesi yöneticilerini dışarıdan desteklemek amacıyla
bu konuda ihtisaslaşmış yönetici yetiştirmek ve görevlendirmek,
- Bayındırlık İskan Müdürlüklerinde oluşturulan afet bürolarının İl Müdürlüğüne
bağlı şube müdürlüğü şeklinde düzenlenerek hizmet gruplarına göre bürolara
ayrılması, bu bürolarda görev yapan personelin hizmet grubu ile ilgili eğitilmeleri,
- Hizmet grupları servis başkanlarının mutlaka normal zamanda belirlenmesi
bu şahsın sorumluluğunda hizmette yer alacak diğer birimlerle birlikte hizmet
uygulama planlarının ve tatbikatlarının yapılması,
- Afet planlarında gerçekçi olarak kurtarma ve yardım komitesinin (kriz masası)
park sorunu dikkate alınarak çalışacağı yer, gelen kurtarma ekiplerinin konuşlanacağı
yerler, iş makinelerinin park yerleri gibi hususlar en kötü şartlar göz önüne alınarak
önceden belirlenmeli ve ilgililerce mutlaka bilinmelidir.
- Afetten hemen sonra en önemli husus olan enkaz altında kalanların vakit
kaybetmeden mümkün olan kısa sürede kurtarılabilmeleri için derhal kayıp masası
kurulmalı, halka ilan edilerek tespitler yapılmalıdır.
- Afetlerde görev yapacak birimlerin telsizlerinde mutlaka müşterek bir afet
kanalı bulunmalıdır.
- Sivil savunma birliklerinin ülke genelindeki sayısı artırılarak gerek personel,
gerekse araç gereç bakımından günün şartlarına göre donatılmalıdır.
- Afete ilk müdahale etme şansına sahip yerel ve yakın itfaiye teşkilleri
kurtarma konusunda eğitilmeli ve gerekli ekipmanla donatılmalıdır.
- Askeri birliklerin eğitim programlarına kurtarma ile ilgili konular konulmalıdır.
- Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Kızılay, afette acil ihtiyaç duyulan çadır,
plastik musluklu su tankı, seyyar tuvalet, su arıtma cihazı gibi acil ihtiyaç
malzemelerini normal zamanda stoklamalıdır.
- İl Özel İdareleri, yerel yönetimler ilde meydana gelebilecek afet türlerine göre
alınacak araç gereç, malzemenin temini için mali kaynak oluşturmalıdır.
- DSİ, Köy Hizmetleri, Karayolları vb. kuruluşlarda görev yapan her yıl ihtiyaç
fazlası olarak şikayet edilen geçici işçilerden şehrin nüfusuna göre 25-50 kişilik bir
ekibin bu amaçla Sivil Savunma Müdürlükleri sorumluluğunda eğitilmeleri, sevk ve
idare edilmeleri sağlanmalıdır.
- Yardımların dağıtımında madde cinslerine göre ayrı yerlerin tespit edilmesi
gibi hususların yerine getirilmesi şarttır.
- Olağanüstü hal uygulaması kapsamında Doğu ve Güneydoğu illerinde geçici
olarak görevlendirilen köy korucularının gelecekleri düşünülürken, ülkemizin de afet
konusundaki riski göz önüne alınarak bu kişilere afetlerle mücadele ve kurtarma
konusunda gerekli eğitim verilebilir.
Mevcut yasal çerçeve içerisinde, afet yönetimi konusunda pek noksanlık
bulunmamakta aksaklıklar genelde yasaların ve mevzuatın gereği gibi
uygulanmamasından kaynaklanmaktadır.
Sistem tümüyle ele alındığında gerek teknolojik afetlerde, gerek tabii afetlerde,
gerekse günlük yaşantımızda yangın “itfaiye”, kurtarma, ambulans, acil yardım ve
dağıtımları geçici iskan merkezleri kurulmalı ve barındırma gibi hususlar yeniden ele
alınarak gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sivil savunma teşkilatınca tek bir elden
yürütülmeli ve bunun yasal zemini oluşturulmalıdır.
3.4.1. Psikolojik Hazırlık Açısından Deprem Senaryoları Kentlerde meydana gelebilecek deprem zararlarını azaltmanın iki temel koşulu; yeni yapılacak yapıların mevcut depremin riskini arttırmamasını sağlamak ve mevcut deprem riskinin azaltılması yönünde önlemler almaktadır. Bu koşullardan ilkinin uygulanması için deprem etkilerini göz önüne alacak biçimde projelendirilerek
kurulması gerekir. İkinci koşulun sağlanması için ise deprem direnci zayıf yapı ve şebekelerin güçlendirilmesi ve acil durum plan ve programlarının hazırlanarak uygulamaya konması gerekir. Mevcut yapı ve şebekelerin güçlendirilmesi konusunda öncelik sosyo – ekonomik yaşamın devamı için depremin ardından ayakta kalması gerekli haberleşme, ulaşım, asayiş ve sağlık gibi fonksiyonlara verilmelidir. Bu öncelik ve gerekliliklerin rasyonel bir biçimde belirlense de ancak deprem hasar senaryolarıyla sağlanabilir (ERDİK, 1999, S. 52). Türkiye’de, insanların, binaların, alt yapının ve sosyo – ekonomik etkinliklerin
yoğunlaştığı kentsel alanlarda, doğal ve insan eliyle ortaya çıkan tehlikeler, insanların
ve faaliyetlerinin daha dağınık olduğu durumda olacağından, daha fazla fiziksel hasar
ve can kaybına yol açabilir. Ülkemizde, kentsel alanlarda hasar görebilirliği ve
kirlenmeyi azaltmak için yasalar ve yönetmelikler çıkarılmıştır. Ancak kentsel
alanlardaki nüfus artışı, kısmen de olsa, güvenli olmayan arazi üzerinde güvenli
olmayan binalarda kurulmuş düzensiz yerleşmelere neden olmuştur. Dahası,
endüstriyel gelişimi ve bununla ilişkili iş olanaklarını cesaretlendirmek için geçmişte
kirlilik denetimleri gereğince yapılamıyordu ve uygunsuzluk saptandığında uygulanan
cezai yaptırımlar da hafifti. Bundan dolayı artan fiziksel hasar görebilirlik ve çevresel
bozulma afet riskinde artışlara önemli katkıda bulunmaktadır.
Nüfus ve endüstri şiddetli depremlere yatkın bir bölgede yoğunlaşmışsa, tek
bir deprem afeti bile ulusal teknik ve ekonomik olanakların önemli bir kısmını yok
edebilir. Türkiye’nin endüstriyel ve sosyo – ekonomik etkinliklerinin büyük kısmının
yerleşik olduğu İstanbul ile Adapazarı arasındaki kıyı bandının, ne yazık ki, böyle bir
bölge olduğu görüldü.
Kentsel alanlarda birleşik bir olgu olarak çevresel bozulma ve afette hasar
görebilirlikle başa çıkılması güçtür. Kentsel alanlarda afette hasar görebilirlik, artan
nüfusun yoğunluğu, uygun olmayan teknoloji ile yetersiz altyapının bir sonucu olarak
artar. Bir doğal afetin herhangi bir kentsel alan üzerindeki etkisi de büyüklük, nüfus,
fiziksel bozulma derecesinin bir işlevi olarak artar.
3.4.1.1. Prova Düzenlenmesi Felaket planlarının prova ve benzeşimini yapmak her birim için önemlidir. Özellikle yapılan planı değerlendirmek, personeli eğitmek, eksik olan kısımları tamamlamak için bu eşsiz bir olanaktır.
Prova yapılırken mümkün olduğunca çok ayrıntılı bir hazırlık yapılmalıdır. bu
prova, saha üzerinde ve kağıt üzerinde yapılabilir. Saha üzerinde yapılan provada
sağlık kuruluşları sivil savunma teşkilatı, polis ve itfaiye işbirliği yapılmalıdır. kağıt
üzerinde olan provada personel arasındaki iletişimin polis ve itfaiye ile haberleşmenin
nasıl olacağını belirtir.
Yapılan her iki tip provanın da birbirlerini tamamlayan yönleri vardır. Saha
üzerinde yapılan prova, bize hastane planımızda, afetzede akışını, ekipman araç ve
gereçlerini, nasıl kullanacağımızı gösterir. Kağıt üzerinde yapılan prova ise, personel
arasındaki iletişim ve karar verme süreci hakkında bir fikir verir.
Başarılı bir provanın uygulanması için gerekli noktalar;
- Prova amacı, açık ve net biçimde ortaya konulmalıdır. Provayı yönetenler
beklentilerinin ne olduğunu, nasıl bir sonuç beklediklerini belirtmelidirler.
- Senaryo kolaylıkla anlaşılacak şekilde, açık ve net yazılmalıdır. Bu prova
esnasında katılanlar tarafından senaryonun değiştirilip, doğaçlama ya da tahmin
üzerine uygulanmasını önler.
- Senaryo, planlandığı şekilde ortaya konulmalıdır.
- Görevli bir personel tarafından, provanın izlenmesi gereklidir. Provanın nasıl
başladığı, ne şekilde bir seyir izlediği, sonucun ne olduğunun görülmesi ve not
edilmesi açısından önemlidir.
- Senaryoyu hazırlayan kişi, gerekli gördüğü takdirde senaryolu para
esnasında değişiklik yapabilecek esnekliği göstermelidir.
- Senaryoda roller açık olarak belirtilmelidir. Böylece kim, nerede, nasıl ve ne
şekilde görev alacağını bilecektir.
- Senaryonun daha gerçekçi olmasını sağlamak için, provaya katılanlara
duyuru ve bilgilendirme yapılmalıdır.
- Etkin bir değerlendirme yapabilmek için önemli noktalara gözlemci
konulmalıdır.
- Provanın sona ermesinden sonra sürecin değerlendirilmesi, etkin bir şekilde
yorumlanabilmesi için, toplantı yapılmalıdır. bu değerlendirme esnasında, senaryoyu
uygulayan kişilerin üzerine odaklanmamalı, senaryonun kilit noktaları üzerinde
durulmalıdır.
- Senaryodan gerekli derslerin alınarak bunların kayda geçirilmesi hataların
düzeltilmesi yapılmalıdır.
- Sahada yapılan canlı prova esnasında aşağıdaki hazırlıkların yapılması
gerekir;
• Yeterli sayıda oyuncu ve hazırlık için uygun bir yer temini.
• Provanın yapılacağı yer halk tarafından kullanılıyorsa, trafiğin akışının
düzenlenmesine dair tedbir alınması,
• Aktif olarak görevli personelin diğer görevlilerden ayrılması
• Prova soğuk bir havada yapılıyorsa ona uygun önlemlerin alınması.
• Gözlemcilerin tayin edilmesi.
• Basının rolünün belirtilmesi.
• Provanın maliyet ve kaynakları.
Kağıt üzerinde yapılan provada ise,
• Provada bütün dokümanlar damgalanmalı ya da numaralandırılmalıdır.
Çünkü prova esnasında dikkatsizlikle birbirinden ayrılabilir, karışıklığa
neden olur.
• Olaya bir gerçekçilik payı katmak için videodan – radyodan olay hakkında
haberleri sunmak olabilir.
• Bilgi akışının ne şekilde, hangi araçlarla, telsiz, telefon veya bilgisayarla mı
olacağı belirtilmelidir.
Prova başlamadan önce provaya katılan kişilere gerekli bilgiler verilir. Bu
bilgide senaryonun ne zaman, nerede olacağı belirtilmelidir. Prova için geliştirilen
senaryo içerisinde, olayların sırası ve zamanı verilmiştir. Bu liste yalnızca yönetici ve
olayı değerlendiren gözlemcilere verilir. Burada hangi bölümün önemli olduğu,
nerede, nasıl bir yanıt beklendiği yazılır. Bu liste katılımcılara ve diğer kişilere
verilmez.
Bu tip provalarda, örneğin ambulans servisi veya uçak kazasında düşen uçak
için özel isim kullanılmamalıdır. Örneğin Türk Hava Yolları gibi. Bu durum prova ile
ilişkisi olmayan şirketi, taraflar arasında zor durum doğurabilir.
3.4.1.2. Gözlemciler Özellikle büyük ve detaylı provaların yorumlanması ve senaryonun eksik yönlerinin ortaya konmasından önemlidir. Değerlendirme belli teknik kurallara uygun yapılmalı, senaryodaki kritik noktalar üzerinde bu konuda deneyimli kişiler tarafından gözlenmeli ve dikkat edilmelidir. Gözlemciler katılanların başarılarını, hareket ve
davranışlarını kontrol ederler. Gözlemcilerin bu gibi durumlarda not tutmaktan ziyade gözlemlerini teybe okuması olayı izlemeyi kolaylaştıracaktır. 3.4.1.3. Basınla İlişki Telsiz telefon konuşmalarında “bu bir provadır” diye anons yapılmalıdır; aksi takdirde bu durum karışıklığa neden olur. Yerel basın kuruluşları çağrılmalıdır. Bu sayede halka yanlış bilgi verilmesi
önlenirken, gerekli, doğru ve sağlıklı haber verilebilir.
3.4.1.4. Belgeleme Provayı belgelemek, provadan sonra yapılacak toplantılarda ve personelin eğitiminde yararlı olacaktır. Özellikle hataların ve yanlışların gösterilmesinde çok faydası vardır. Yapılan prova özellikle halkla ilişkiler ve basın faaliyetleri için iyi bir malzemedir. Fotografik belgeleme;
Renkli slayt,
Video teyp,
Siyah veya beyaz renkli baskı şeklinde olabilir.
En iyi yöntem bir provada iki fotoğrafçı görevlendirmektir. Bunlardan birisi
video çekiminden, diğeri slayt ve normal film çekiminde görevlidir. Özellikle
fotoğrafçılardan birisinin, bu provayı değerlendiren kişinin yanında yer alıp, onun
vurguladığı noktaları çekmesi, daha sonraki eğitim ve öğretimin planlanması
açısından çok faydalıdır.
3.4.1.5. Değerlendirme Provada zayıf noktaları ortaya çıkartıp basına malzeme yapmak amacımız olmamalıdır. Burada amacımız personel eğitimini desteklemek ve deneyim kazanmasını sağlamak olmalıdır. Safhada yaşanan herhangi bir problem yönetici tarafından not edilmelidir. Bu husus planı geliştirmek ve yöneticiyi uyarmak açısından önemlidir. Prova bittikten sonra mümkün olduğunca kısa bir süre sonra toplantı yapılır. Toplantıya provada görevli olanların hepsi katılmalıdır. Burada dürüst ve açık bir şekilde doğrular ve yanlışlar tartışılmalı, beklenilmeyen sorunlar veya olaylar ortaya konulmalıdır. Provadan sonra yapılan değerlendirme toplantısı planımızı bir kez daha gözden geçirmemizi sağlayacaktır. Provaların yılda en az bir veya iki kez yapılması gereklidir. Burada unutulmamsı gereken yazılı planların çok önemli olduklarıdır. Fakat
yalnızca yazılı olarak kalıp, bir program çerçevesinde denenmez, prova edilmezse
hayal olarak kalırlar ve gerçek bir durumla karşılaştığımızda planımız kağıt üzerinde
kalır, işlerliğini yitirir. Sadece bir illüzyondan ibaret olur.
Depremin oluş zamanı önceden belirlenememektedir. Bu nedenle deprem
bölgesinde yaşayan toplumun her an hazırlıklı bulunması gerekmektedir. Deprem
öncesinde, sırasında ve sonrasında toplumun alacağı basit önlemler can kayıplarını
yaralanmaları önemli ölçüde azaltabilecektir. Bu tür önlemlerden bazıları aşağıda
sıralanmıştır (HACIMUSALAR, 1999, S.64).
3.4.1.6. Deprem Öncesi Önlemler
- Dolapların boy hizasından yüksek olmaması,
- Dolapların üzerinde ağır yüklerin bulunmaması,
- Dolapların, aynaların, ısıtıcı cihazların duvara sabitlenmesi,
- Tavana ağır avizelerin asılmaması,
- Özellikle önünde koltuk, yatak olan duvarlara ağır tabloların asılmaması,
- Kitap, biblo gibi ağır cisimlerin, televizyon, bilgisayar gibi pahalı cihazların
bulundukları zeminlere sabitlenmesi,
- Yanıcı, patlayıcı sıvıların kırılmayacak, ağzı kapaklı kaplarda saklanması,
- Deprem sonrası temel gereksinimleri karşılayabilecek bir acil çantanın hazır
bulundurulması.
3.4.1.7. Deprem Sırasında Önlemler
- Kapı içi, binanın iç köşesi gibi daha güvenli yerlerde durulması,
- Kafa ve yüz bölgesinin düşen cisimler, sıçrayan camlar gibi tehlikelerden
korunması,
- Dış mekanda binalardan düşen taş, beton parçaları, devrilen direk, ağaçlar
ve elektrik tellerinden korunması,
- Köprü tünel, merdiven, deniz ve göl kıyısı gibi ortamlardan uzaklaşması.
3.4.1.8. Deprem Sonrası Önlemler
- Elektrik sigortası, gaz vanasının kapatılması, ateş yakılmaması,
- Asansör kullanılmaması, merdivenlerin dikkatli kullanılması,
- İkinci bir sallantı olasılığının unutulmaması,
- Cam kırıklarına karşı kalın giysi, ayakkabı giyilmesi,
- Dışarıda toplanma yerine gidip, yangın söndürme, ilkyardım, enkaz
çalışmalarına katılınılması,
- Binalara en az bir saat girilmemesi,
- Bölgede yayılan söylentilerin çoğunlukla asılsız olduğunun unutulmaması.
3.4.2. Depremin Psiko – Sosyal Boyutları Depremler ani olarak ortaya çıkmaları, can ve mal kaybı, iş kaybı, yaşam düzenini bozma gibi uyum gerektiren olumsuz olayların yaygın olarak her kesimden halkı etkilemesi bakımından yoğun duygusal sorunlara yol açmaktadır. Afetzedelerde çok yaygın olarak görülmemekle birlikte “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” olarak adlandırılan veya kişinin toplumsal, mesleki veya diğer önemli alanlarda işlevselliğinin bozulmasına neden olan ciddi bir rahatsızlık olabileceği gibi, bu derecede şiddetli olmayan ancak kişiye rahatsızlık veren ve sosyal uyumunda sorunlar yaratan yoğun duygular ortaya çıkabilir. Travma sonrası stres bozukluğunun en belirgin özellikleri afet ile ilgili tekrar eden düşünce hayaller veya rüyalar, kişinin afeti hatırlatabilecek durum ve düşüncelerden kaçması ilgi kaybı, yalnızlık duyguları, uyku sorunları, sinirlilik, öfke patlamaları ve dikkati toplayamamaktır. Bu tür belirtilerin en az bir ay süre ile olması bu klinik tanının verilmesi için bir kriterdir. Travma sonrası stres bozukluğu en şiddetli psikolojik belirti tablosudur. Bu derece şiddetli olmasa bile deprem sonrası afetzedelerde gözlenebilecek duygular şunlardır.
- Suçluluk ve utanma duyguları. Yapması gerekenleri yapmadığına inanmak.
- Sinirlilik. Normal yaşam düzeninin bozulması ile birlikte ortaya çıkar.
- Artçı depremlerin yarattığı kaygı, güvensizlik duyguları.
- Şüphe ve olanlar karşısında birilerini suçlama (Birileri neler olacağını
biliyorlardı ve gizlediler)
- Değer verdikleri şeyleri (sevdikleri kişiler veya mallar) yitirmenin acısı,
üzüntüsü, yas.
- Depremin tekrar etmesinden kaygı ve binalara girmekten korku. Binaların
güvenliğine olan inançlarını yitirme.
- Böyle bir olayın başlarına gelmiş olması ile ilgili kızgınlık duyguları.
- Yeterli yardım alamadıkları için öfke.
- Olanlar üzerinde kontrolleri olmadığını hissetmenin getirdiği güçsüzlük ve
çaresizlik duyguları.
Yukarıda sıralanan duygularla ilgili hem halka, hem de bu alanda çalışanlara
bilgi vermek önemlidir. Depremlerden halk, yerel yöneticiler ve yöre dışından gelen
yetkililer etkilenmektedir. Bu kesimlerin psikolojik sorunların eğilebilecek hizmet
birimlerinin devreye girmesi afet çalışmalarının etkinliğini arttıracaktır.
Özet olarak deprem yörelerinde oturan halkta deprem sonrası gözlenen bazı
duygular geçicidir ve bunların geçici duygular ve psikolojik sorunlar olduğunun halk
tarafından bilinmesi onları rahatlatacaktır. Halkın psikolojik sıkıntılarının afet
yönetiminde çalışanlarca bilinmesi de önemlidir. Psikolojik sıkıntıların paylaşabileceği
ortamlar yaratmak, bu sıkıntıların afet sonrası yaşanan normal tepkiler olduğunu ve
bunlarla başa çıkmak yöntemleri üzerinde durabilecek ve toplantılar düzenlemek
yararlı olacaktır. Bu toplantıların halkın yaşadığı mahallerde ve okullarda yapılması
katılımı sağlaması bakımından önemlidir. Özellikle kadınlarda stres tepkilerinin daha
yoğun yaşandığı göz önünde tutularak onların da bu toplantılara katılabilmeleri
sağlanmalıdır. Uzun vadede deprem olasılığını hissetmek bu yörelerde oturanlar için
kronik endişe kaynağı olmaktadır. Bu endişeyi hafifletmek için halkın deprem
zararlarını önleme konusunda kendilerini çaresiz hissetmemelerini sağlamak yararlı
olabilir (KARANCI, 1999, S.23).
3.4.3. Afetlerde Mücadelede Yönetsel Tedbirler Tabii afetlerin, en çok zarar veren türü olan depremler sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi zararların sorumluluğunu tek bir nedene bağlamak doğru olmaz. İnşaatlar için yer seçiminden başlayarak, binanın proje aşamasından tamamlanması aşamasına kadar müteahhit, mühendis, yerel yönetimlerdeki denetim elemanları, bu sorumluluk zincirinin halkalarını teşkil ederler. Depremde yaşamak mecburiyetinde bulunduğumuz artık açık olarak
anlaşılmıştır. Bu nedenle, yapılması gereken en önemli şey, depremin etkileri
konusunda vatandaşı bilinçlendirme çalışmalarıdır.
Depremin etkileri ve fay hareketleri yeniden ölçülüp değerlendirilerek deprem
haritaları yeniden oluşturulmalı ve yeni yerleşim yerlerinin belirlenmesi çalışmalarında
deprem haritalarından azami derecede faydalanılmalıdır.
Sanayi bölgelerinin yer seçimine çok daha dikkat edilmesi gerekir. Özellikle
yanıcı ve kimyevi maddelerle ilgili sanayi kuruluşları deprem sonrasında kendi başına
bir doğal afet nedeni oluşturmaktadır.
Depremden etkilenen vatandaşların tapu ve kadastro İşlemlerine yönelik
taleplerinin karşılanmasına esas olmak üzere, taşınmazların bizzat zemin kontrolleri
ve tespiti yapılarak bilgisayar ortamına aktarılması gibi çalışmaları kapsamıştır.
Deprem bölgesinde, yetkili kurum ve kuruluşlarca belirlenen geçici ve daimi
yerleşim yerleri ile ilgili olarak yapılacak çalışmalarda Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüne de önemli görevler düşmektedir.
Bu görevler; geçici ve daimi yerleşim alanlarının kurulabileceği hazine
arazilerinin kayıtlar üzerinden tespiti ile geçici yerleşim planlarının araziye
uygulanması, imar planına altlık olmak üzere seçilen yerleşim alanlarındaki taşınmaz
mallarının mülkiyet durumlarının belirlenmesi, Devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan kayıtsız yerlerin idari yoldan tescillerinin sağlanması, özel mülkiyete konu
taşınmaz malların kamulaştırma işlemlerine ve bu alanlarla ilgili parselasyon
planlarının araziye uygulanmasına yardımcı olunması, oluşan parsellerin tescili ve
daha sonra belirlenecek olan hak sahipleri adına devir ve temliki.
“Yönetsel çalışmalar dahilinde;
- Hasarlı binaların zeminde tespiti, kadastro haritalarında izlenmesi, ada ve
parsel numaralarının belirlenmesi gerekmektedir.
- Belirlenen ada – parsel numaralarından tapu sicilinde kayıtlı mal sahipleri
araştırılmalıdır.
- Tamamen yıkık ve ağır hasarlı bina malikleri tapu kütüklerinden
belirlenmelidir.
- Doğal afetlere karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi, afetler nedeniyle
doğan zararların giderilmesi, yeni yerleşim alanlarının kurulması, ekonomik konular
ve sigorta sisteminin oluşturulması ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Doğal afetlerde, yapılarda meydana gelen hasarı tespit etmek üzere
konusunda deneyimli yeteri kadar inşaat mühendisi veya mimarların
görevlendirilmesi konusunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
- Arazinin tehlikeli durumu ve binaların yıkılması ve boşaltılması gereken
hallerde, zaman kaybını önleyen hükümler getirilmelidir.
Afetlerle mücadelede alınan yönetsel tedbirler şöyle sıralanabilir:
- Afete maruz bölgedeki geçici ve kalıcı barınmaların temini amacıyla yeni
yerleşim alanlarının tespiti, konutların, kamu yapıları ve tesislerinin inşaat ve onarım
işlerinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkili kılınmıştır. (31.08.1999 tarih ve 574
sayılı Kanun Hükmünde Kararname) Orman Bakanlığınca, doğal afet bölgesinde,
belirlenen alanları afetzedelerin iskanı için Bayındırlık ve İskan Bakanlığına tahsis
edilmesi imkanı sağlanmıştır (15.10.1999 tarih ve 581 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname).
- Deprem için toplanan iç ve dış yardımların T.C Ziraat Bankasında açılacak
merkezi bir hesapta toplanması, depremzedelerin her türlü gereksinimlerinin
karşılanması için bu işlerle görevlendirilecek kuruluşlara geçici ve kalıcı barınma
amacıyla konut yapımında kullanılmak üzere Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca
aktarılması sağlanmıştır. Harcamaların Başbakan onayı ile oluşturulacak bir
komisyon tarafından denetlenmesi sağlanmıştır. Ayrıca doğrudan afet İlleri
Valiliklerine yapılacak yardımların bu Valilikler tarafından kullanılması imkanı
getirilmiştir (14.09.199 tarih ve 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararname).
- 17 Ağustos depreminden sonra Kocaeli, Bolu, Sakarya ve Yalova İllerinde
depremzedelerin her türlü gereksinimlerinin karşılanmasını sağlamak amacıyla
gerekli tedbirleri almak kriz koordinasyon kurulunca alınacak kararları uygulamak
üzere iki yıl süreli İçişleri Bakanlığına bağlı Afet Bölge Koordinatörlükleri kurulmuştur
(14.09.1999 tarih ve 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararname).
Afet Bölge Koordinatörlüğünün teşkilat, görev, yetki ve sorumluluklarını
sağlamak amacıyla “Afet Bölge Koordinatörlüğü Görev ve Çalışma Yönergesi”
22.10.1999 tarihinde uygulamaya konulmuştur. Afet Bölge ve Çalışma
Koordinatörlüğüne ve Koordinatör Valiye danışmanlık yapmak üzere “Bilim Kurulları”
oluşturulmuştur (15.10.1999 tarih ve 581 sayılı Kanun Hükmünde Kararname).
- Deprem bölgesindeki Belediye ve İl Özel İdarelerinin eski güçlerine
kavuşturulması amacıyla nakdi yardım yapılmıştır. Bütçe Kanunundaki hükümlere
göre tahakkuk edecek payları arttırılmıştır (09.10.1999 tarih ve 99/13412 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı).
- Deprem Bölgesinde yörenin ekonomisinin yeniden canlandırılması için
toplantılar yapılmıştır. Bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan kalkınmasını ön
gören “Bir Bölgesel Kalkınma Planı” hazırlanması konusunda çalışmalar
yapılmaktadır.
Yukarıda bahse konu maddeler yaşamış olduğumuz 17 Ağustos Deprem
felaketi baz alınarak sıralanmış önlemler olup, buna benzer felaketler vukuunda
genele yayılabilir.
3.4.4. Afetlerle Mücadelede Yapısal Önlemler Ülkemiz şiddetli depremlerin sık sık olduğu bir bölgede bulunmaktadır. Buna rağmen bina inşaatları Deprem Yönetmeliğinde belirtilen kurallara göre fenne ve tekniğe uygun yapılmamaktadır. Bunun sonucunda da depremlerde oldukça fazla
can ve mal kaybı olmaktadır. Deprem zararlarını en aza indirgemek, can ve mal kayıplarını asgari seviyelerde tutmak için binaları yer sarsıntılarının yıkıcı ve zarar verici etkilerinden korunacak biçimde inşa etmek zorundayız. Yapılan depreme karşı dayanıklı bir şekilde projelendirilip inşa edilmelerini yasal yoldan sağlamak amacıyla “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” hükümlerinin uygulanması gereklidir. Bir yapı, eğer depreme dayanıklı, inşaat kurallarına, fenne ve tekniğe uygun bir şekilde inşa edilirse depremleri çok daha hafif, can ve mal kaybı olmadan atlatmak mümkündür. Şehirlerdeki yapılaşmadan ve yapı kalitesinden sorumlu olan belediyelerdir. Ülke genelinde belediyeler bu sorumluluklarını yerine getirememektedirler. Bunun nedenleri belediyelerin yeteri sayıda teknik eleman istihdam edememesi ve binaların deprem yönetmeliğine uygun yapıldığının denetlenememesidir. Vatandaşlarımızı depreme dayanıklı bina yapımı konusunda eğitmeli, Deprem Yönetmeliğine, fenne ve tekniğe uygun inşaat yapımını sağlamak için belediyelerin yeterli sayıda nitelikli teknik eleman istihdam etmesini sağlanmalıdır. İmar İstikamet Planı olmayan veya olup ta tamamen değiştirilmesi gereken yerlerde halihazır harita ve imar veya istikamet planı İmar İskan Bakanlığınca öncelikle yapılır veya yaptırılır. Bu planlar yapılıncaya kadar gelecekteki planlara göre esaslı inşaat yaptırılmasına İmar ve İskan Bakanlığınca izin verilebilir. Yukarıda yazılı hallerde veya yerinin değiştirilmesi gereken şehir ve kasabalarda ilgililerin afetten masun yerlerde gösterilecek arsalar üzerinde ilk barınma tedbiri olarak geçici baraka inşasına izin verilebilir. Bu türlü geçici inşaatın imar planı olan yerlerde afetin vukuunda imar planı olmayan veya değiştirilen veya yerleri değiştirilecek olan şehir ve kasabalarda yeni planların onanmasından itibaren bir yıl içinde sahipleri tarafından yıkılması mecburidir. Aksi halde masrafları yıkıntı bedelinden ödenmek üzere mahallin en büyük mülki amirinin emri ile belediyelerce yıktırılır. Bu bir yıllık zaruret halinde ilgili Valiliğin teklifi üzerine İmar ve İskan Bakanlığınca gerektiği kadar uzatılabilir,” hükmü taşımaktadır. Yetkililerin bu hükümler doğrultusunda hareket etmeleri zorunludur. Bu hükümlere riayet edilmesi doğal afetlerden kaynaklanan can ve mal kayıplarını azaltacak, vatandaşların daha güvenli yaşamalarını sağlayacaktır. Bunun yanında inşaat alanlarının zemin koşulları hakkında yeterince araştırma yapılarak imar planları buna göre hazırlanmalı, yeni imar planları ile dengeli, düzenli ve sağlıklı gelişme amaçlanmalı, deprem riskini azaltıcı yapılaşma sağlanmalıdır. 3.5. AFET BÖLGESİNDEKİ HİZMETLER 3.5.1. Ulaşım ve Kurtarma Hizmetleri Bir afetin oluşunu takip eden ve afetin oluşundan hemen sonra başlayarak, afetin büyüklüğüne bağlı olarak en çok 1-2 aylık bir süre içersinde yapılan faaliyetlerdir. Bu safhada yapılan faaliyetler arasında;
- Haber alma ve ulaşım,
- İhtiyaçların belirlenmesi,
- Arama ve kurtarma,
- İlk yardım,
- Tedavi,
- Tahliye,
- Geçici iskan,
- Yiyecek, içecek, giyecek, yakacak temini,
- Güvenlik,
- Çevre sağlığı ve koruyucu hekimlik,
- Hasar tespiti,
- Tehlikeli yıkıntıların kaldırılması,
- Yangınlar, patlamalar, bulaşıcı hastalıklar gibi ikincil zararların önlenmesi
gibi birçok faaliyet bulunmaktadır. Bu safhada yapılacak bütün faaliyetler devletin tüm
güç ve kaynaklarının en hızlı şekilde ve en etkili yöntemlerle afet bölgesinde
kullanılmasını amaçladığından çok iyi bir koordinasyonu gerektirmekte ve olağanüstü
koşullarda uygulanması zorunluluğu, olağanüstü hazırlık, yetki ve sorumluluklara
ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu faaliyetlerin ana hedefi, mümkün olan en kısa süre içerisinde en büyük
sayıda insan hayatını kurtarmak, yaralıların tedavisini sağlamak ve açıkta kalanları
su, yiyecek, giyecek, ısınma, barınma, korunma gibi hayati ihtiyaçlarını en kısa süre
içerisinde ve en uygun yöntemlerde karşılamaktır.
Ülkemiz yüzölçümü bakımından %92’si, nüfus bakımından (yarısı birinci ve
ikinci deprem bölgelerinde olmak üzere) %98’i deprem kuşağı içindedir. Özellikle aktif
deprem kuşağı içerisinde yer alan ülkemizde, depreme “kader” çizgisine oturtup
kolayı seçmek vurdumduymaz bir davranış biçimidir.
Ülkemizde afetlerin sadece depremlerle sınırlı olmadığı da bir gerçektir. Çığ,
sel baskınları, salgın hastalıklar gibi geniş boyutlu afetler de zaman zaman meydana
gelmekte, maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır (TANKUT, 1996, S. 267).
Enkaz altında canlı kurtarma işlemlerinde felaketi takip eden ilk 8 saat
kurtarma çalışmaları için çok önemlidir. Kurtarma ekipleri gelinceye kadar, yerel
imkanlarla enkaz altından çıkarılamayan, ancak ulaşılabilen yararlılara mutlaka
yerinde ilk yardım yapılmalıdır. Bilahare ilk 8 saati takip eden 16 saat içerisinde
gelecek kurtarma ekipleri doğru yönlendirilmeli ve öncelikle yararlılara hizmet
verilmesi sağlanmalıdır. Devamındaki 96 saat de canlı kurtarma işlemleri için çok
önemli bir zaman olup, toplam bu 120 saatin çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yapılacak enkaz altındaki canlı ve yaralıların tespiti, gelecek kurtarma ekiplerine çok
büyük zaman kazandıracaktır (TANKUT, 1996,S.302).
Gerek depreme hazırlıksız yakalanma, gerekse önceden hazırlanan planları
icra edecek personellerinde felaketzedeler arasında olması nedeniyle ilk saatlerde
büyük bir şok yaşanmaktadır.
Bu aşamada kurtarma ekipleri gelinceye kadar, kurtarma çalışmaları askeri
birlikler, belediye ve bireysel olarak da halk tarafından sürdürülmektedir. Kurtarma
eğitimi almamış kişilerce yapılan bu çalışmalar çoğunlukla olumsuz
sonuçlanmaktadır. Ayrıca enkaz altında yaralı kurtarma faaliyetleri, afetlere ilişkin
yardım teşkilatı ve planlama esaslarına dair yönetmelik çerçevesinde oluşturulan
hizmet gruplarından birisi olan kurtarma ve yıkıntıları kaldırma hizmetleri grubu
tarafından yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu grubun adından da anlaşılacağı gibi
hizmet, kurtarma ve enkazın kaldırılmasına esas alan 2 kategoride planlanmıştır.
Yine bu grupta hizmet verecek olan birimlerin bazıları (Köy Hizmetleri, DSİ,
Karayolları vb.) genellikle iş makinası parkı güçlü kuruluşlar olup, hizmetin enkaz
kaldırılması kısmıyla yakından ilgilidirler. Ancak, özel teknik isteyen kurtarma
çalışmaları, enkaz kaldırmayla yaralı arama ve kurtarmayı birbirine karıştıran bu
birimler tarafından halkın baskısı ile bilinçsizce yapılmaya kalkışılmaktadır. Enkaz
kaldırma ile enkaz altından canlı kurtarma faaliyetleri birbirine karıştırılmamalı ve bu
hizmet gruplarına ait iş makinaları, enkaz altındaki canlı ve ölüler tamamen
çıkarılmaya kadar bilgili, tecrübeli ve eğitimli sivil savunma kurtarma ekipleri emrinde
çalıştırılmalıdır.
3.5.2. Sağlık Hizmetleri Afetlere yönelik hizmetler süreci yönünden dört aşamadan oluşan ve dördüncü aşamadan hemen sonra birinci aşamanın başlamasıyla süreklilik kazanan bir yapıya sahiptir. Bu aşamalar:
1. Hazırlık (Birincil Korunma),
2. Uyarı (İkincil Korunma)
3. Yanıt (Acil Yardım),
4. Rehabilitasyon dönemleridir.
Afet öncesi dönemde özellikle birincil ve ikincil koruma uygulamaları önem
taşımaktadır. Birincil koruma (hazırlık dönemi), afetin ortaya çıkmasını engellemeye
ya da zararlarını azaltmaya yönelik çabaları kapsamaktadır.
İkincil korunma ise (uyarı dönemi) afetin oluşacağı zaman, yer ve şiddet
bilgilerinin önceden belirlenmesine yönelik çabaları kapsamaktadır.
3.5.3. Hazırlık Dönemi Afetlerde hazırlık dönemi çalışmalarında dikkate alınması gereken bazı özellikler şöyle sıralanabilir (ÖZŞAHİN, 1998, S.24).
- Doğal afetlere karşı sistematik olmayan, ağırlıklı olarak afet sonrası yardıma
dayalı önlemler terk edilmektedir. Bu husus tüm doğal afetleri kapsayan; planlama,
hazır olma, erken uyarı, yardım ve rehabilitasyon aşamalarını içeren entegre bir
müdahale, afetlere karşı başarı için son derece gereklidir.
- Afetlere karşı alınan önlemler, uzun ara dönemler nedeniyle, bir süre sonra
ihmal edilmektedir. Kalıcılığın sağlanması için afetlere müdahale amacıyla yapılan
hazırlığın, mevcut hizmetlerle (kurtarma hizmetleri, itfaiye...) iyi entegre olması,
ayrıca bu hazırlıkların, merkezi, uzman ve çabuk hareket edebilen ekiplerle
desteklenmesi gerekmektedir.
- Afetlerden korunma stratejilerinde sağlık hizmetlerine önemli görev
düşmektedir. Dünya Sağlık Örgütü yıllardan beri, bu konuda afet yöneticilerini,
politikacıları ve kamuoyunu bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Uzmanların genel olarak
birleştikleri bir konu, bu alanda önemli bir yeniden yapılanma ihtiyacının mevcut
olduğudur.
- Afetlerde Sivil Toplum Örgütlerinin rolü belirlenmelidir.
Afetlere hazırlık dönemi çalışmaları bilgi toplamakla başlar. Öncelikle, alt ve
üst yapının dayanıklı hale getirilebilmesi için bölgedeki riskler belirlenir. Teknolojinin
bugünkü gelişmişlik düzeyi, afetlerin tamamen önlenmesini sağlamaya
yetmemektedir. Bu nedenle afetin zararlarını önlemeye ya da azaltmaya yönelik
önlemler uygulanmaktadır.
Afet bölgelerinde dışarıdan yardımın ulaşması belirli bir zaman aldığından,
erken dönemde bölgenin kendi olanaklarının kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle
de acil yardımı sağlayacak her türlü araç ve gereç ve personel envanteri, bunların
devreye sokulmasına yönelik planlamalar ve düzenlemeler yine bu dönemde
yapılması gereken uygulamalardandır.
3.5.4. Uyarı Dönemi
İkincil koruma olarak tanımlanan uyarı dönemi, afetin oluşacağı zaman, yer ve şiddet bilgilerinin önceden belirlenmesine yönelik çabaları kapsamaktadır. Afetin önceden bilinmesi, toplumun erken uyarılmasının sağlanması açısından önem taşımaktadır. Su taşkınları, seller, bazı tornado ve tayfunlar için erken uyarı olanaklıdır. Böylece acil yardım ekiplerinin görev yerlerine ulaşmaları, gerekli teknik donanımı hazırlamaları, gerekli yerlere zamanında müdahale edebilmeleri sağlanabilmektedir. Erken uyarı ve erken teşhis, doğal afet tehdidinde zararı önlemek için önemli bir yöntemdir. Ancak yanlış alarmın sakıncalarının da unutulmaması gerekmektedir. Depremin önceden öğrenilmesi; nerede, ne zaman ve ne büyüklükte
olacağının belirlenmesi demektir. Bugünkü teknoloji ve eldeki bilgiler ancak depremin
nerede ve ne büyüklükte olabileceği konusunda bilgi vermektedir. Araştırmalar
zamanı yeterince önce saptamaya yönelik sürdürülmektedir. Bu araştırmalar, yer
bilimlerinin değişik parametrelerinin uzun süreli izlenmesine dayanmaktadır. Bu
parametreler; yeryüzünün manyetik ve elektrik alanı, yaydığı radon gazı değişimi,
yeraltı su seviyesindeki değişiklikler, küçük deprem aktivitesi ve zaman içindeki
değişme, kırık hatlarının son derece yavaş olan hareketlerinin hassas jeolojik
yöntemlerle ölçümü şeklinde sıralanabilir.
Belirli büyüklüğün üstündeki depremlerde ilk varış hızı olarak adlandırılan,
düşük yoğunluklu titreşim dalgalarının, ana sarsıntı dalgasından birkaç saniye önce
ulaşması, gerekli önlemlerin alınması yönünden yeterli bir süre sağlanmamaktadır.
Ancak bu yöntemle çalışan erken uyarı sistemi, yerleşim yerindeki elektriğin
kesilmesi, varsa nükleer santralde aktif çubukların çekilmesi (nükleer reaksiyonun
durdurulması), veya doğal gaz şebeke içi basıncın düşürülmesi gibi, deprem sonrası
oluşacak diğer tehlikelerin azaltılmasını sağlayabilmektedir.
Bilimsel olarak hayvanların, ayaklarındaki yoğun Sinir İleti Ağı nedeniyle küçük
titreşimleri hissedebildikleri kanıtlanmıştır.
Ayrıca 1981 yılından bu yana 77 Kedi Balığı üzerinde çalışan Japon bilim
adamları, bu balığın büyük depremlerden birkaç gün önce çok hareketli hale geldiğini
saptamışlardır. Bilim adamları bu balığın dünyanın elektrik alanlarındaki hafif
değişikliklere tepki gösterdiğini düşünmektedir (ÖZŞAHİN, 1998 S.38).
Erken uyarı alanında çeşitli ilerlemeler sağlanmakla birlikte, depremlerin,
zamanının doğru ve kesin bir biçimde önceden kestirilmesine ilişkin bir yöntem halen
geliştirilememiştir.
3.5.5. Yanıt Dönemi
Acil yardımda yanıt süresi, kritik öneme sahiptir. Olağan dışı hallerde, ilk önce olayın niteliği anlaşılmalıdır. Oluşan zararın boyutu ve türü açısından, harekete geçirilecek birimler değişkenlik gösterebilmektedir. Olağandışı durumlarda, sağlık hizmetleri, sosyal hizmetler ve yardım grupları olayın niteliğine göre değişen oranlarda göreve katılmaktadır. Örneğin ağır bir petrol kirlenmesinde sağlık ekiplerinin görevi daha geri planda kalırken, salgın hastalık felaketinde yönlendirici grup olarak görev almaktadırlar. Deprem gibi bir felakette ise tüm grupların bir arada iyi koordine olarak çalışmaları gerekmektedir. Afetsel ve kitlesel kazalara yanıtı oluşturmak için ikinci adım, olayın düzeyinin
tanımlanmasıdır. Afetin boyutunun belirlenmesi, alınacak önlemler ve yapılacak
yardım çalışmaları için gereklidir.
- Yerel kaynaklar, olaya müdahale gereksinimini karşılamak için yeterlidir. Bu
durumda çevreden yardım almak zaman kaybını artırıp maliyeti yükseltir.
- Yerel kaynaklar yetersiz kalır, komşu ülkelerin yardımı gerekir.
- Yerel ve komşu bölge kaynakları yetersiz kalır, ulusal ve uluslar arası devlet
kaynaklarına gereksinim duyulur (ÖZŞAHİN, 1998, S.39).
Düzeyin belirlenmesi, bölge dışından yardım çağırmak için fazla zaman
kaybedilmesini önleyecektir. Ancak, böyle bir yardımın bölgeye ulaşması için yine de
zaman gerekecektir. Ayrıca afetin niteliğine bağlı olarak, gerek oluşan panik etkisi,
gerekse ulaşım yollarında oluşabilecek hasar, yardım gelişini önemli ölçüde
geciktirecektir. Dışarıdan gelen ekiplerin bölgeyi tanımamaları, ayrıca yanıtta
gecikmeye yol açacaktır.
Acil yardımda yanıt süresi, kritik öneme sahip bulunmaktadır. Çok sayıda
yaralı bulunan büyük afetlerde, acil yardıma en fazla gereksinim ilk 24-48 saat
içerisinde olmaktadır. En fazla bir haftada kurulabilen özel sahra hastaneleri,
olağandışı durumun doğrudan etkisine bağlı ölümleri engelleyememektedir.
Büyük bir felaket sonrası kapsamlı sağlık hizmeti sunulabilmesi için, yerel
düzeyde özel acil yardım ve kurtarma becerilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Sınırlı
etkili bir olayda sorumlu olacak böyle bir birim, bölge dışından yardıma gereksinim
duyulan hallerde de ilk müdahaleyi başlatabilecektir.
Bir afet ya da kitlesel kazada, doğaldır ki olay yerine ulaşan ilk acil kurtarma
personelinin olayı bildiriş şekli hayati önem taşımaktadır. Bu personelin 4 temel
faktörü göz önüne alması gerekmektedir.
- Olayın tipi ve büyüklüğü (Örneğin: 7.0 Ricther ölçeğinde deprem ve 20
saniye mi, 100 saniye mi sürdüğü?)
- Kurban sayısı,
- Yer ve zaman (yerleşim yeri mi, değil mi, gece veya gündüz olması?)
- Eldeki kaynaklar
Olay yerine ilk ulaşan ilk kurtarma ekibi:
- Halen bulunmakta olan tehlikeyi değerlendirmeli ve bundan korunmalıdır.
- Olayın tipini belirleyip hasta veya yaralıların niteliğini ve sayısını
hesaplamalıdır.
- Acil tıbbi servisi, itfaiyeyi, polisi bilgilendirmelidir.
- Sağlık birimleri uyarılmalıdır.
Afet ortamında ilk çözülmesi gereken sorunlar:
- Gönüllü yardımların eşgüdümünün sağlanması,
- Eldeki olanakların ve yöredeki kurum ve kuruluşların etkin olarak
kullanılması,
- Depolama ve düzenli dağıtım sisteminin oluşturulması,
- Etkin bir haberleşme ağının kurulması,
- Her türlü amaca yönelik taşıma sistem ve araçların sağlanması,
- Toplumun bilgilendirilmesi ve maksatlı söylentilerin önlenmesi,
- Kayıt düzeninin oluşturulması,
- Trafik ve kalabalığın kontrolüdür.
Ayrıca felaket bölgesinde ağırlık verilmesi gereken başlıca uygulamalar şöyle
sıralanabilir:
- Afete uğrayanların kurtarılması,
- Acil tıbbi bakımın sağlanması
- Yangın ve gaz sızıntısı gibi tehlikelerin ortadan kaldırılması,
- Tehlike bölgesinin boşaltılması,
- Koruyucu ve diğer hekimlik hizmetlerinin sürdürülmesi,
- Yeterli ve sağlıklı besin sağlanması,
- Giyecek sağlanması,
- Barınak (ısınma, aydınlatma) sağlanması,
- Katı ve sıvı atıkların uzaklaştırılması,
- Ölülerin kimlik tespiti ve gömülmesi,
Afetlerde ölü ve yaralılarla ilgilenme, acil müdahalelerin yanı sıra, geride
kalanların sağlık sorunları da çözümlenmelidir.
Afetler karşısında toplumun hızla örgütlenmesi, kurtarma çalışmalarının yanı
sıra bulaşıcı hastalıklardan ve diğer afet sonrası tehlikelerden korunmaya yönelik
tedbirler alınması gerekmektedir. Konutlarını ve barınaklarını kaybedenlerin
yerleştirilmesi, dış ortam etkilerinden korunmalarının sağlanması, hasta ve yaralıların
tedavisi, kurtulanların ve yöreye gelen görevlilerin tümünün beslenme sorunlarının
çözülmesi gerekmektedir. Afet bölgesinde afetzedelerin ve görevlilerin güvenliğinin
sağlanması da öncelikli işlemler arasında yer almaktadır. İtfaiye, acil tıbbi servis ve
güvenlik çalışanları, afet bölgesinde hemen görevlendirilmesi gereken elemanlardır.
Ortamdaki diğer insanların, gönüllü olarak uygulamalara katılmalarına gereksinim
vardır. Bu kişilerin yardımından, ancak iyi yönlendirilmeleri durumunda
yararlanılabilir. Eğer bu sağlanamayacak olursa engelleyici bir unsur olarak
çalışmaları aksatacaklardır. Toplumun önceden bu gibi afetler sırasında organize
olma becerisi kazanması gerekmektedir. Deprem gibi doğal afetlerden sonraki
kurtarma, ilkyardım, acil tedavi, beslenme, barınak sağlama, geçici yerleşim yerlerinin
altyapı sorunlarının çözümlenmesi, yeterli ve temiz su sağlanması, gıda sağlığı,
kemirici hayvan ve böcek kontrolü, afete uğrayanların günlük yaşam organizasyonu
ve bunun gibi işlemler etkin ve örgütlü bir çalışmayı gerektirmektedir. Kimi zaman
Devletin tüm kurumların işbirliği ile çalışması zorunlu hale gelirken, kimi zaman da
uluslararası yardımlar gerekebilmektedir.
Afetlerin insanlar üzerindeki etkileri değişkenlik gösterir. Başka bir deyişle
afetlerden etkilenme açısından “hassas gruplar” vardır. Bunlar afet durumlarında özel
yardım, koruma ve bakım sağlanmadığı takdirde kolayca etkilenebilecek ve daha
büyük oranda zarar görebilecek kişi ve gruplardır. Afet açısından hassas gruplar, tek
başına kalmış kadın ve çocuklar, genç kadınlar, yaşlılar, travmaya maruz kalmış
çocuklar, özürlüler ve sakatlar, destekten yoksun aile reisleri ve benzeri kişilerdir
(ÖZŞAHİN, 1998, S. 47).
Afet ya da büyük kazalarda müdahale; yangınla mücadele, kurtarma ve sağlık
alanlarında yoğunlaşmaktadır. Görevlilerin hedefi, yaşam kurtarmak, oluşan zararı
sınırlı tutmak, sorunun yayılmasını önlemek ve ortadan kaldırmaktır. Maruz kalan
kişilerle ilgilenmek (yaralı değilse), genellikle ilk sıradaki öncelikler arasına
girememektedir. Oysa afetler ve büyük kazalarda yaralılar ve tıbbi yardım
gerektirenler dışında da çok miktarda insan bulunmaktadır. Bunlar tehlike altında
değillerdir, ama afeti yaşamışlardır. Çaresiz olayları seyretmekte ve bu arada
görevlilerin çalışmalarına engel olmaktadırlar. Bu kişilerin tepkileri, panik içinde
kaçışmaktan, olay yerini terk etmeye, direnmeye kadar varabilen çeşitlilikler
gösterebilir ve önceden kestirilemez. Müdahale ekipleri ana soruna odaklanmış olup,
bu kişilerin durumunu yeterince değerlendirme olanağına sahip değildir. Bu nedenle
belirtilen sorumluluklar için görev yapacak personel tanımlanmalı, yetkileri,
donanımları belirlenmeli, mevcut hizmetlere (itfaiye, sağlık gibi) koordine edilmeli ve
bunların sırf afetler değil, günlük tehlikelerde de görev yapabilmeleri sağlanmalıdır.
3.5.6. Rehabilitasyon Dönemi Tüm afetlerde olduğu gibi depremlerde de sorunlar giderildikten sonra afetin niteliği, etkileme derecesi, alınan önlemlerin etkinliği gözden geçirilmelidir. Özellikle can ve mal kayıplarının boyutu ve nedenleri dikkatle belirlenmek zorundadır. Dünyada daha önceden görülmüş başlıca afetler ve bunların sonuçları önemli değerlendirme kaynaklarıdır. Bu çalışmalar daha sonraki afetler için alınacak önlemleri geliştirecektir. Bilindiği gibi afetlerden sonra yapılacak uygulamalardan en önemlisi afetin
nedeninin belirlenmesidir. Böylece tekrarına karşı koruyucu önlemlerin alınması
sağlanabilecektir. Eğer afet, korunması olanaksız coğrafi ve jeolojik bir özellikten
kaynaklanıyorsa, yerleşim yerinin oradan taşınması gerekecektir. Büyük yerleşim
alanlarında bu işlem aşamalı olarak gerçekleştirilebilir. Öncelikle deprem konutlarının
güvenli kısımlara yapılması ve hasar gören bölgelerin yeşil alana dönüştürülmesi,
daha sonra da yeni yapılacak binaların güvenli bölgeye yönlendirilmesi uygulanabilir.
Afet sonrasında bölgede yaşayanlarda, doğal ve yapay çevrede oluşmuş bulunan
zararın etkilerinin giderilmesi uzun yıllara yayılan bir çalışmayı gerektirebilmektedir.
Afet nedeni göçler için, iş olanaklarının azalması, geçim kaynaklarının,
özellikle hayvanların zarar görmesi, temel nedenleri oluşturmaktadır. Sanayi
tesislerinde bina hasarı az olsa bile, üretim uzun zaman durabilmektedir. Ayrıca
kullanılabilir konut sayısının azalmış olması, kalan konutların kiralarının yükselmesi
yine göçü artıran nedenler arasındadır. Afet sonrasında kişilerin yeniden kendi
kendilerine yeterli hale gelmelerini iş sahibi olmalarını sağlayacak önlemler üzerinde
durulmalıdır.
Rehabilitasyon sürecinin ekonomik boyutu; doğal ve yapay çevrenin yeniden
yapılandırılması, kayıpların olanaklar ölçüsünde karşılanması, işsizliğe karşı önlemler
şeklinde sıralanabilmektedir. Sağlık boyutu ise afet ve afetin neden olduğu olumsuz
koşullara bağlı hastalanma ve yararlanmaların tedavisi ruhsal sorunlara yönelik
hizmetler ve bunun gibi işlemleri içermektedir. Bunlardan en çok ihmal edileni ruhsal
rehabilitasyon çalışmalarıdır. Son yıllarda bu konuda da duyarlılık gelişmektedir. Afet
nedeniyle evini, eşyalarını, yakınlarını, geçmişini kaybetmiş insanlar, yeni yerlere
yerleştirilmektedir. Yeni evlerinin yaşam biçimlerine uygun olmaması, evindeki
hasarın az olması nedeniyle, deprem konutu almaya hak kazanamamış olanların
haksızlık duyguları yaşadıkları, afete bağlı korkular, güvensizlik duyguları bu
dönemdeki önemli sorunlardır. Ayrıca yalnız kalmış kadınlar, çocuklar ve yaşlıların
bakımı için de çözümler geliştirilmektedir.
3.5.7. Beslenme Hizmetleri Afet günlük yaşamı alt üst eden, insanları aciz kılan ve mutsuzluğa götüren bir durumdur. İnsan ve çevre arasındaki dengenin bozulmasına neden olur. Her ülkenin afet öncesi durumlarda yapılması gerekli olan uygulamaları içeren bir planın olması gereklidir. Bu planlar içerisinde özellikle sağlık ve beslenmenin örgütlenmesi ayrı bir önem taşır. Ülkemizde afet durumlarında müdahalede bulunacak ulusal düzeyde bir beslenme örgütü yoktur. Bu iş ülkemizde Kızılay, diğer ülkelerde de Kızılhaç gibi kurum ve kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Başarılı bir beslenme programı iyi bir yönetime bağlıdır. İyi bir yönetim de ise
koordinasyon gereklidir. Afet durumunda beslenmenin organizasyonunu sağlayacak
personel; diyetisyen, doktor, ebe – hemşire, ekonomist, ziraatçı, yardım
kuruluşlarının görevleri (Kızılay vb.) mahalli idare yöneticileridir.
Beslenme programları yapılırken, toplumda risk grubu içerisinde yer alan
grupların özellikle düşünülmesi gereklidir. Bunlar;
- 0-5 yaş grubu çocuklar
- Gebe – emzikli kadınlar
- Yaşlılardır.
Afet durumlarında beslenmenin organizasyonu başlıca 2 aşamada
gerçekleştirilir.
1. Kısa dönem beslenme organizasyonu
2. Uzun dönem beslenme organizasyonu
3.5.7.1. Kısa Dönem Beslenme Organizasyonu:
Bu dönem yeniden yapılanma ve rehabilitasyondan önce başlar. Bu aşamada servise hazır öğün ve içme suyu sağlanmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için var olan besin kaynaklarının belirlenmesi ve elzem olan besinlerin sağlanması gereklidir (H.Ü. BESLENME ve DİYETETİK, 1999, S.2).
Yiyecek dağıtımı için destek ve organizasyon sağlanmalıdır. Merkezi
noktalarda mutfaklar ve yiyecek dağıtım üniteleri kurulmalıdır. Bu üniteler gezici de
olabilir.
İlk saatlerde organizasyon tam olarak sağlanmamasına karşın afet zedelere
sıcak bir içeceğin (çorba, çay vb.) temin edilmesi beslenme açısından olmasa da
psikolojik açıdan çok önemlidir ve rahatlatıcıdır. İlk günlerde hazır besinlerin (ekmek,
peynir, yoğurt vb.) verilmesi uygundur.
3.5.7.2. Uzun Dönem Beslenme Organizasyonu:
Rehabilitasyon ve gelişmenin birlikte gerçekleştirilmesi gereklidir. Toplam
süresi birkaç hafta ile birkaç ay arasında değişebilir. Kurulan merkezi mutfakların
işlerliği sağlanmalıdır. Yemek yiyen kişilerin kayıtları tutulmalı, risk gruplarının
tanımlanmasını sağlayacak beslenme kartları hazırlanmalıdır. Her mutfaktan yemek
yiyen kişi sayısı belirlenmelidir. Ayrıca depolama ve tüketim kayıtları sürekli
tutulmalıdır. Beslenme danışmanı (diyetisyen), besin maddelerinin taze olarak
tutulmasını sağlamalı, dengeli diyetler, hazırlamalı, yiyecek hazırlama, pişirme, servis
alan ve araçlar ihtiyaç doğrultusunda sağlanmalıdır (H.Ü. BESLENME, 1999. S. 38-
39).
Pişirme işlemine geçilen ilk günlerde besinlerin seçimi yapılırken depolama,
hazırlama ve pişirme olanakları göz önünde tutulmalıdır.
3.5.7.3. Yiyecek Yardımının Organizasyonunda Farklı Yollar Tertibi
- Merkezi mutfaklarda öğünler hazırlanır ve toplu beslenme uygulanır. Çünkü
bireylerin barınaklarda pişirme olanakları yoktur.
- Tedavi edici beslenme, hayat kurtarıcıdır. İyi organize edilmeli ve diyetin
özellikleri iyi saptanmalıdır. Böylece iyileşme kısa sürede sağlanabilir.
- Bulaşıcı ve salgın hastalıkların (ishal, hepatit, tüberküloz, vb.) önlenebilmesi
için beslenme programları yapılmalıdır.
- Normal rasyonlara özel beslenme ilavelerinin yapılması düşünülmelidir. 3-5
yaşın altındaki çocuklar, gebe emzikli kadınlar için her gün ilave bir öğün verilmelidir.
3.5.8. Barınma Hizmetleri Afetler ve yaygın bir örneği olan deprem ne zaman ve nasıl olacağı bilinemeyen ve oluşumu engellenemeyen doğal bir afettir. Ancak önceden alınabilecek bir takım önlemlerle olumsuz etkileri azaltılabilir. Bu önlemleri iki grupta toplamak mümkündür.
- Yapıları depreme dayanıklı yapmak – can ve mal kaybını azaltmada en
etkili yoldur.
- Alınan önlemlere karşın deprem, binalarda hasar oluşturmuş ve insanlar
evsiz kalmış iseler, normal yaşam koşullarına dönene kadar onları geçici
barınaklarda barındırmak gerekir.
Afet sonrası barınma çalışmaları üç aşamada değerlendirilebilir (TANKUT,
1996, S.304).
- İlk yardım aşamasında barınma,
- Rehabilitasyon aşamasında barınma,
- Yeniden yapım aşamasında barınma.
Yeniden yapım, kalıcı konutların kurulduğu ve hayatın her bakımdan normale
döndüğü aşamadır.
İlk yardım aşaması afetin meydana gelmesinden sonraki 24 saatlik sürede
yapılan yardım çalışmalarını kapsar. Bu aşamada barınma sorunu iki şekilde
çözümlenebilir.
- Afetzedelerin sağlam kalmış kamu binalarına veya özel olarak bu amaç için
yapılmış tesislere yerleştirilmeleri.
- Çadır veya benzeri, çok kısa sürede kurulabilecek barınaklarda
barındırılmaları.
Eğer yeni barınaklar kurulacak ise bunların;
- En fazla bir gün içerisinde kurulabilmesi,
- Kullanıcılara sağlıklarını zararlı etkilerden koruyucu bir kabul sağlaması,
- Kurulup – sökülebilme özelliğine sahip, yani birden fazla afet için
kullanılabilme kriterlerini yerine getirmesi gerekir.
İhtiyacın fazla olduğu durumlarda, ilk yardım aşamasındaki barınma sorunu
çadır türü hafif tip barınaklarla çözümlenebilir. Dış fiziksel etkilere karşı fazla
dayanıklılık göstermeyen bu tip barınakların kullanılma süreleri olumsuz koşullarda
en fazla bir hafta; iklimin de elverdiği durumlarda ise ne fazla 30 gün süre ile
sınırlandırılmalıdır.
Rehabilitasyon aşaması, ilk yardım aşamasından sonra, afet nedeniyle
yıkılmış veya oturulamayacak duruma gelmiş konutların yerine yenilerinin yapılması
veya iyileştirmeye gidilerek, yeniden oturulabilir hale getirilmesi ile sağlıklı sosyal bir
yapının tekrar oluşturulmasına kadar geçen süreyi kapsar.
Normal yaşam koşullarının olabildiğince sağlanmaya çalışıldığı geçici bir
çözümdür.
Rehabilitasyon aşamasındaki barınma genelde üç şekilde çözümlenmektedir.
- Başka bölgelerde geçici iskan,
- Afet bölgeleri içinde toplu barınma,
- Geçici barınaklar.
Başka bölgelerde geçici iskan, afetzedelerin yakın bölgelerdeki mevcut
yapılarda geçici bir süre için barındırılmalı şeklinde tanımlanır. Başlıca sakıncaları
şunlardır.
- Başka amaç için yapılmış binalarda, barınma amacıyla yaşama zorluğu,
- Barınma için kullanılan bu binaların bu süre boyunca esas işlevini yerine
getirememesi,
- İnsanların, geçici olarak yerleştirildikleri yapıları gelişi güzel kullanarak
yapıya zarar vermeleri,
- Evsiz kalan insanlar eğer hayvancılıkla da uğraşıyorlarsa, açıkta kalan
hayvanların bakımı sorunu,
- Yeni bölgelere yerleştirilen insanların, buradaki topluma uyum
sağlayamamalarından kaynaklanan sosyal birtakım sakıncaların ortaya çıkması.
Afet bölgeleri içinde toplu barınma, afetzedelerin afet bölgesi içinde ve kolayca
ulaşılabilen merkezlerde, geçici barınma kamplarında barındırılmasıdır. Kamplarda
ya her aileyi bir birim ayrılmakta yada afetzedeler için toplu yatakhanelerde
barındırılmaktık.
Ülkelerin deprem sonrası acil barınma politikaları aşağıdaki gibi özetlenebilir
(TANKUT, 1996, S. 308). - Genelde barınma için çadırların seçilmesi, geçici barınakların kurulma
sürelerinin ise acil durum ortamındaki değerlendirmelere göre çok uzun sürmesi,
- Ülkelerin deprem sonrası acil barınma konusunda gerçek politikalarının
olmaması ve sadece afet sonrası birtakım geçici uygulamalara gidilmesi nedeniyle
barınma ihtiyacının planlanandan çok daha uzun sürmesi,
- Yerel imkanların yetersiz kaldığı durumlarda barınma sorununun çözümü
için dış yardımlardan faydalanma yoluna gidilmesi, ancak yabancı yardımların
bölgesel ihtiyaçlara cevap vermemesi,
- Geçici barınakların yetersiz kaldığı durumlarda resmi binaların, turistik
yapıların, demiryolu vagonlarının ve karavanların barınma amacıyla kullanılması,
- Az gelişmiş ülkelerde bu konu için önceden gerekli parasal kaynak
ayrılamadığından, acil durumlarda afetzedeler için kurulan barınma kamplarının
asgari ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı,
- Geçici barınma için yapılan konutların genelde ahşap malzeme ile ve kalıcı
tipte inşa edilmesi; yani konutun değil barınmanın geçici düşünülmesi.
- Kamuya ait misafirhanelerin, kampların ve özel şahıslara ait yazlık türü
konutların afetzedelere tahsis edilmesi konusunda gerekli düzenleme yapılması.
Afet sonrası acil barınma sorununun çözümü için demontabl barınaklar
önerilmektedir. Bu bağlamda demontabl barınaklar, yeniden montajı yapılmak üzere
parçalara ayrılabilen ve parçaları kolayca paketlenebilme, taşınabilme ve
depolanabilme özelliklerine sahip; yıpranma payı ve bakım masrafları az, buna
karşılık bakım kolaylığı fazla olan; fabrikada tamamlanmış birim parçalar halinde
üretilip şantiyede sadece montaj işlemleri yapılan; montajı hiçbir özel bilgi, araç –
gereç uzmanlık ve ekipmana gerek duyulmadan birkaç idarecinin gözetiminde
afetzedeler tarafından gerçekleştirilebilen, fakat gerektiğinde askeri birlikler gibi
yardımcı insan gücünden de yararlanılabilen; bunun için parçaların
detaylandırılmasında, rahatça kurulup sökülmeye imkan verecek ve bu işlemler
sırasında onların yapısını bozmayacak tasarımlara gidilen, montaj sonrası kullanım
fazlası malzeme kalmayan yapılardır (TANKUT, 1996, S. 311).
3.6. DOĞAL AFETLER SIRASINDA ETKİN İLETİŞİM Doğal afetlerden sonra haberleşmenin aksaması, hatta büyük şiddetteki depremlerde haberleşmenin tamamen kesilmesi de mümkündür. Doğal afetlerden sonra afet mahalleri ile sürekli olarak haberleşmeyi sağlamak için haberleşme ağı kurulur. Hasarlı haberleşme araçları süratle onarılır ve hizmete sunulur. Afet mahallinde posta haberleşmenin sağlanabilmesi için her türlü tedbirler alınır.
Afet iletişim sisteminin oluşturulmasında göz önünde bulundurulması gereken
en önemli noktalar şu şekilde sıralanabilir (HACIMUSALAR, 1999, S.62):
- Afet bölgesi dahilinde etkin ve güvenilir bir bilgi akışının sağlanması,
- Afet yönetim planında öngörülen her krize hitap edebilecek bir iletişim
planının geliştirilmesi,
- Durumun asla hafife alınmaması, planlarda oynama olabileceğinin ve insani
endişelerin giderilmesi gerektiğinin kabul edilmesi,
- Afet iletişim planının sürekli güncel tutulması,
- Afet anında irtibata geçilecek kişilerin güncel listesinin hazır
bulundurulması,
- Personel için iletişim çizelgesinin hazırlanması ve dağıtılması,
- Basın merkezinin kurulması ve basın toplantıları için bir odanın
ayarlanması,
- Afet sözcüsünün eğitimi,
- Afet müdahale birimleri ve hedef kitleleri ile ilgili tüm bilgilerin el altında
tutulması,
- Afet anında kullanılacak medya ve tekniklerin belirlenmesi, gerekli
hazırlıkların yapılması,
- Tüm iletişimi yönetecek koordinatör yöneticinin mutlaka kriz yönetim
ekibinde yer verilmesi,
- Santral görevlililerinin eğitimi ve acil telefon hatlarının belirlenip
duyurulması,
- Konunun açıkça, dürüstçe anlatılması, açıklanmayacak şeylerin sebebini ve
ne zaman bilgi verilebileceğinin bildirilmesi ve açıklanan her şeyin kanıtlanabilecek
durumda olması,
- Durumu açıklarken felaketin etkilerinden kurtulup normal seyre dönülmesi
için yapılanların ve yapılacakların açıklanması,
- Alınan kararların öncelikle personele iletilerek içte huzursuzluk çıkmasına
mutlaka engel olunması, grup ruhu oluşturulması,
- Durumun abartılmaması,
- Mesajların açık, dürüst, samimi, tarafsız, şefkatli yapıcı ve kolay anlaşılabilir
olması,
- Afet yönetim ekibinin basın merkezine güvenmesi ve krizi kontrol altına
almak için atılan her adımdan haberdar etmesi,
- Basın merkezinin 24 saat hizmet vermesi ve gerekli personelin eğitilip hazır
bulundurulması,
- Tüm iletişim sürecinde doğru, açık, kolay ulaşılabilir, tarafsız, yapıcı ve
doğru zamanlı olunması, kayıtsız ve saldırgan bir tutum takınılmaması,
Tabii afet meydana gelen bölgeler, yazılı ve görsel basının istilasına uğramakta.
Çeşitli konularda yazılar yazılmakta, film ve fotoğraflar çekilmektedir. Bu da zaman
zaman bilgi akışında bir karmaşaya yol açmaktadır. Bu sorunu ortadan kaldırmak
için afet yönetim planlarında medya ile işbirliği sağlayıcı ve geliştirici yönergeler
olmalıdır.
3.6.1. Afet Sırasında Üslup Sorunu
Doğal afet sırasında hedef kitleleri yorumsuz bırakmak ve bilgiyi saklı tutmak,
spekülasyonlara neden olmakta, var olan durumun çok daha farklı resmedilmesine
yol açmaktadır. Çünkü felaketin hedef kitlelerce algılanış biçimini, kriz hakkında
duydukları, gördükleri, okudukları asparagas haberler belirler.
3.6.1.1. Toplumun Bilgilendirilmesi ve Eğitim
Toplumun var olan riskler, zararın en aza indirilmesi için alınacak önlemler ve
nedenleri konusunda önceden eğitilmesi ve bilgilendirilmesi, afetlerde can ve mal
kaybının en aza indirilmesinde etkili olan uygulamalar arasında yer almaktadır.
Bina yapım teknolojisi, afet sırasında davranış yöntemleri nasıl organize olunacağı
konusundaki açıklamalar ve bunun gibi bilgilendirmeler, amaca uygun olarak
yapıldığında önemli yararlar sağlanmaktadır.
Toplum bireyleri afetlerle ilgili olarak sürekli eğitilmelidir. Acil tıbbi yardıma
ihtiyaç oluştuğunda, ilk tanık olanlar genellikle ilk yardım ve kurtarma personeli
değildir. İlk yardım ve kurtarma personeli olay yerine ulaşıncaya kadar geçecek
süre hayati önem taşıyabilmektedir. Bu nedenle, halkın yaşam kurtarıcı acil
müdahaleler üzerinde bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bu genel kural afet
halinde ayrıca önem kazanır. Bu durumda, halka verilecek eğitim, önce kişilerin
kendisi kurtarmasını sağlamak, sonra da etrafındakilere yardım etmesini sağlamak
amaçlarını gözetlemelidir. Eğitim konuları arasında kazaları önleme, afetlerden
korunma ve ilk yardım gibi konular özellikle yer almalıdır. Deprem, sel gibi
afetlerde güvenli davranış bilgilerini vermek, çok sayıda insanın yaşamını
kurtarabilecektir. Kurtarma ve taşıma tekniklerini öğretmek, gönüllü yardımlarda
oluşabilecek sakatlanmaları azaltabilecektir.
Kitle iletişim araçları, afetlere yönelik halkın bilgilendirilmesinde çok yönlü rol
oynamaktadır. Afetten haberlerin yoğunluğu ve süresi, kamunun bağış ve benzeri
yardıma hazır olma durumunu yönlendirmektedir. Afetle ilgili haberler gündemden
çıktıktan sonra, afetzedeler süratle unutulmaktadır.
Halkın bilgilendirilmesi ve eğitiminde rol oynayan görevliler arasında eşgüdüm
sağlanmalıdır. Bu görevliler aşağıda belirtilmiştir.
- Bilim adamları, araştırmacılar, mühendisler,
- Politika, medya, meslek örgütleri, eğitim kuruluşları temsilcileri,
- Sivil savunma, itfaiye, diğer ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
- Sivil toplum örgütleri (Kızılay gibi)
- Özel sektör: Sigortalar, bankalar, endüstri, vakıflar, yardım kuruluşları vb.
3.6.1.2. Felaket Konusunda Halka Bilgi Verilmesi Halkla ilişkiler hiçbir zaman sadece kurumdan çevreye bilgi akımı olarak değerlendirilmemeli, ilgililere yöneltilen bilgi akışına, alıcıların verdiği cevapların,
yönetim tarafından değerlendirilerek, yönetim görevlilerinin buna uygun bir düzenleme uygulamasıdır. Bu nedenle yöneticiler herhangi bir afet olayında basından gelecek sorulara hazırlıklı olmalıdır. Özellikle de afet doğrudan doğruya kurumla ilgisiyle basınla kurulacak bu ilişki kaçınılmazdır. Tabii afet dönemlerinde medyanın eğitimi ve halkla ilişkilere dönük çalışmalar oldukça önemlidir. Halkla ilişkiler uzmanlarına göre kriz ortamlarında organizasyonla “iyi bir mesajın, kötü bir krizi çözeceğine” inanmalıdırlar. Yazılı ve sözlü basın görevlilerine açık olan ve kitle iletişim araçlarına, yönetimce önemli görülen haberlerin aktarıldığı bir halkla ilişkiler yöntemidir. Bazı durumlarda ve belli tipte bildiriler için basit bir haber yerine bir basın toplantısı istenebilir veya gerekli olabilir. Basında daha etkili ve tutarlı açıklamalar yapma konusunda yöneticiler yardımcı olmak amacıyla basının karşısına çıkarılmak üzere normalde personelden bir veya iki kişi daha önceden belirlemelidirler. Bu kurumları zor duruma düşürecek tutarsız, birbiriyle zıt açıklamalar yapılmasını önleyecektir. Bu iş için seçilmiş kişi uygun, istekli ve önceden bilgilendirilmiş olmalıdır. Kurumdaki herkes, sözcü olarak kimin atandığından haberdar olmalı ve dışarıdan gelen her türlü soruyu hiçbir kişisel yorum katmadan ona aktarmalıdır. 3.6.1.3. Afet Sırasında Uluslararası İşbirliği Yurt içinden ve yurt dışından afet bölgesine intikal edecek kurtarma ekiplerinin nitelik ve imkanlarının Bakanlık düzeyinde kurulacak bir Afet Koordinasyon ve İdare Merkezi tarafından sağlıklı bir şekilde değerlendirilerek, tek elden sevk ve idaresi gerekmektedir. Afet öncesi hazırlık çalışmaları büyük yatırım gerektiren konular olup, bunun için gerekli mali kaynaklar (Afet Fonu, Sivil Savunma Fonu, Yerel Yönetimlerin ve Özel İdarelerin kaynakları ile bu fon ve kaynaklara destek olabilecek diğer kaynaklar) sağlanmalıdır. Yurtdışı bağlantılarda ise, sağlıklı ve doğru bilgi akışı kurularak, uluslar arası yardım ekiplerinden gerekli olanlara çağrı yapılmalı ve gelecek ekiplerin de afet bölgelerinde sivil savunma kurtarma ekipleri ile koordineli çalışmaları sağlanmalıdır. Yurt dışından gelecek ekipler, en erken 12 saat içerisinde ülkelerinden afet bölgesine gitmek için hazır olabilmektedirler. Bu ekipler yola çıkıncaya kadar geçecek süre içinde, yerel imkanlar ve eğitimli sivil savunma kurtarma ekipleri tarafından arama işlemlerinin %90’ı tamamlanmış olmaktadır. Bu bilgilerin ışığında metropolleri (Ankara, İstanbul, İzmir, Adana vb.) etkileyebilecek afetler ile büyük zayiatlar dışında, arama ekiplerine ihtiyaç duyulmamaktadır. Bugüne kadar meydana gelen depremlerde arama amaçlı gelen ekipler, işin insani boyutu yanında deneyimlerini arttırmak amacında olduklarından kurtarma çalışmalarını ya yavaşlatabilir yada aksamaya sebep olabilir. Resmi kurum ve kuruluşlarımıza ve son Marmara Depreminde dünyanın dört bir yanından gelen kurtarma ekiplerine deprem ve afet öncesinde önemli ölçüde görev düşmektedir. Tüm illerimizde Valilerin sorumluluğunda, sayıları illerin nüfusuna göre değişen miktarlarda, illerdeki kamu kurum ve kuruluşların personel, araç ve gereçleri kullanılmak suretiyle acil afet yardım ekipleri oluşturulmuştur. Bu ekiplerin eğitimlerinin süratle istenilen düzeye getirilmesi gerekmektedir. İl ve İlçe itfaiyeleri de yangın dışında özellikle depremlerde kurtarma faaliyetleri konusunda eğitilmeli, gerekli ekipman, araç, gereç ve malzemelerle donatılmalıdır.
Ayrıca konuşlanma ve insan gücü faktörleri göz önünde alındığında olaya en seri şekilde müdahale edebilen Silahlı Kuvvetler personelinin de kurtarma faaliyetleri ve ilgili konularda eğitilmeleri sağlanmalıdır. Ancak, afete maruz kalacak mahaldeki ekiplerde görevli personel büyük ölçüde devre dışı kalacağından (kendileri afetzede olacağından) afet yönetimi açısından afet bölgesi Mülki İdare Amirine yardımcı olmak üzere bölge dışında bu konuda eğitilmiş yöneticiler (merkez veya komşu il valileri ile komşu ilçelerin kaymakamları, müfettişler vb.) görevlendirilmelidir. Bu husus, özellikle büyük şehirlerde meydana gelebilecek afetlerde büyük önem arz etmektedir. Diğer hizmetler için komşu illerden yardım ekiplerinin olay mahalline 5-6 saat içerisinde ulaşması sağlanmalı ve ihtiyaç duyacakları araç, gereç ve ekipmanlar önceden temin edilmelidir. Yerel yöneticilerin de afete karşı ön hazırlıklı bulunmaları zaruridir. İl ve İlçelerin ve hatta komşu illerin personel, malzeme, iş makinası, araç ve gereçlerin önceden gerçekçi olarak tespiti, ihtiyaç duyulduğunda ekiplerin kargaşaya meydan vermeden seri şekilde devreye sokulabilmesini sağlayacaktır. Yerel yöneticiler arasında afet sırasında yapılacak işlerin önceden paylaşılması, gelecek yardım ekiplerinin koordinasyonlarının ne şekilde sağlanacağı, hangi makamlara öncelikle bilgi ulaştırılacağı ve bilginin sağlıklı olarak nasıl toplanacağı (olayın boyutlarını gereğinden fazla büyütmemek veya olduğundan daha küçük göstermemek açısından) planlamalıdır. Özellikle afet sonrasında, olaya müdahale ve yaraların sarılması konusunda ulusal kaynaklar yeterli gelmeyebilir. Bu durumda uluslararası işbirliğini ve yardım çağrılarına ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılan yardım çağrılarında olay net olarak karşı tarafa iletilmelidir. Nerede, ne kadar, neye gereksinim olduğu belirtilmelidir. Çünkü gerekli bilgilendirmeler ve yönlendirmeler yapılmazsa kaynakların israfı ve etkin kullanımı sağlanamayacaktır. Bir bölgede fazlasıyla ihtiyaç duyulan yardım maddesi ihtiyacı bulunmayan bir alana gitmiş olacaktır. Tabi ki burada mesajın karşı uluslar yetkililerine doğru iletilmesi içinde kriz merkezlerinde yeterli derecede yabancı dil bilen eleman bulundurulmalıdır. Medya sorumlu yayıncılık anlayışı içerisinde, afet öncesinde, anında ve sonrasında yapılacak işler içinde etkin olarak yer almalıdır. Büyük ölçüde kurtarma çalışmalarının seyrini, basının yarattığı kamuoyu yönlendirmektedir. Basının bu anlayışla yapacağı tanıtım ve bilgilendirme, afet sırasında, halkta meydana gelebilecek paniği azaltacağı gibi güven duygusunun da kısa sürede oluşmasını ve gelecek yardım ekiplerinin daha başarılı olmalarını sağlayacak, afet bölgesinde meydana gelen şokun da kısa sürede atlatılmasına imkan tanıyacaktır. Ayrıca basın kuruluşları yapacakları geniş kapsamlı ve bilgilendirici yayınlarla uluslararası yardımlara da imkan sağlayacaklardır. Afet sırasında ilk ve en önemli yapılacak iş paniğin engellenmesidir. Görünürdeki yaralılara öncelikle yardım edilmeli, ancak özel kurtarma tekniği gerektiren yaralılara ise gelecek eğitimli ve tam teçhizatlı kurtarma ekipleri tarafından kurtarılıncaya kadar sağ kalmaları için, ilk yardımda bulunulmalı ve psikolojik telkin yapılmalıdır. Afet bölgesinde de derhal bir Kriz Masası oluşturulmalı ve bu masaya da sağlıklı bir bilgi akışı sağlanmalıdır. Öncelikle yaralı veya sağ olarak enkaz altında kalan kişilerin sayısının, yerlerinin ve bulundukları durumun tespiti büyük önem taşımaktadır. Gelecek yerli veya yabancı kurtarma ekiplerine kılavuzluk hizmeti verilmesi açısından yerel güvenlik kuvvetlerinin de bu konuda eğitilmesi gerekmektedir. Afetin boyutlarının gerçekçi olarak belirlenmesi, istenecek yardımın da sağlıklı istenmesi açısından gereklidir. Çünkü görülmüştür ki; panik halindeki afet bölgesine gelen kurtarma ekiplerine, yanlış bilgiler aktarılmakta, ölüler canlıymış gibi
gösterilmekte, öncelikle yardım edilmesi gereken enkaz altındaki yaralı ve sağ kalan insanlara ulaşılmada büyük güçlükler çıkmaktadır. Doğal afetler sıklıkla bölgesel problemdir ve bölgesel çözümler gerektirir. Günümüzde afetlere karşı önlemle de bazı yerlerde kazanılmış deneyimlerden, yaygın olarak yararlanılmamaktadır. Afetlerden korunma ulusal komiteleri, ulusal ve uluslararası diyalog ve koordinasyon yeteneğinin oluşturulmasını sağlamak için önemli bir olanaktır. Uluslararası işbirliği yönünden Dünya Meteoroloji Örgütü önemli adım atmıştır. Washington, Moskova, Melbourne, Offenbach Merkezleri, uydular, radarlar, çok sayıda yer istasyonu ve 3000 kadar gemiden toplanan veriler işlenmekte ve böylece tayfun,kasırga gibi yerel tehlikeler 30 dakika içinde ilgililere bildirilmektedir (ÖZŞAHİN, 1998, S.36). Afetlere bağlı ölümlerin %90’ı gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmektedir. Bu ülkelerin çoğunun sınırlı olanakları, ekonomik hedeflerine ulaşabilmeleri için yeterli olmamaktadır. Buna ek olarak oluşan doğal afetler bu ülkelerin, geri kalmışlıklarının sebebi veya etkeni olmaktadır. Öte yandan doğal afetin safi milli hasılaya zararı, gelişmekte olan ülkede, gelişmiş ülkedekinin otuz katı olabilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde politik sorumlular zararı önleme yerine, kısa vadeli çözümlere yönelerek zararın tamirini üstlenmekte ve böylece daha fazla kaynak kullanmaktadırlar. Ayrıca gelişmekte olan ülkeler için, akut afetlerin yanı sıra varolan uzun vadeli felaketler (erozyon gibi) gözden uzak kalmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, uluslararası örgütler, uzun vadeli bölgesel kalkınma planlarında, afetlerden korunma önlemlerine daha fazla yer verilmesi desteklenmektedir. Uzmanlar doğal afetleri, öncelikle sosyal ve politik bir problem olarak nitelendirmektedirler. Afetlerde, günümüzdeki yardım ulaştırma yöntemini değiştirilmesi önerilmektedir. Bu yöntem hemen afet sonrası gündeme gelme ve “iyilik yapma” karakterlerini göstermektedir. Doğal afetlerin modern analizi, toplumun ve temel altyapının korunması için gerekli önlemlerin alınması ve sebeplerin araştırılması konusunda hükümetlerin politik – moral sorumluluğu olduğunu göstermektedir. Uluslar arası ilişkiler, kalkınma politikaları alanında önemli katkılar sağlayabilecektir. Günümüzde afet tehlikesi, sadece proje planlamalarındaki risk analizlerinde bir madde olarak yer almaktadır. Kalkınma için işbirliği projeleri, taraf hükümetlerin anlaşmaları sonucu başlar. Sigorta sektörü de bu konuyla yakından ilgilidir. Özellikle reasürans şirketleri dünyanın her yerindeki zarar hallerinden etkilenmektedir. Bu şirketlerin, risk bölgelerinde, zararın telafisi yanında, zarardan korunma yöntemleri konusunda da önemli görevleri bulunmaktadır. Sosyal – politik önlemler, sadece yıllarca yapılan zarar analizleri ile birikmiş bilgi ve uluslar arası danışmanlık faaliyetleri ile sağlanacak yararlar değildir. Özellikle sigorta koşullarında uygulanacak risk yönetimi ile sigortalıların güvenlik önlemlerini geliştirmedeki katkıları sağlanabilecektir. Reasürans şirketlerinin küçük ve ekonomisi zayıf ülkelere etki kapasitesi az tanınmaktadır. 1988’de Jamaika’da görülen Gilbert kasırgasının yol açtığı 1 milyar USD zararın %99.5’i uluslar arası sigorta pazarınca karşılanmıştır. 1985’teki Meksika depremi zararının ise yalnızca %2’si sigorta şirketlerince karşılanmıştır. Bu oran gelişmiş ülkelerde en az %50 olurdu (ÖZŞAHİN, 1998, S.37). Afetlere yönelik hazırlanma sürecinde bölgesel ve uluslar arası işbirliğinin çerçevesi önceden belirlenmelidir. Böylece önceden yapılmış sözleşmeler, afet halinde erken dönemde yardım ulaştırılmasını sağlayabilecektir.
3.7. FONLAR
Hükümetler tarafından hazırlanan bütçelerde, çeşitli harcama kalemleri, harcama şekli, usulü, düzeni ve denetim mekanizmaları çok detaylı hazırlanmıştır. Belli hizmetler için gayret sarf edildiğinde bürokratlardan hiçbir engel olmasa dahi bürokrasisi kendisi engel olarak hizmetleri geciktirmektedir. Bu sıkıntılar karşısında politikacılar, özellikle 1980’li yıllardan sonra bürokrasisi nispeten az olan ve hizmetlerin halka ulaştırmasında yardımcı olan fon sistemini sıklıkla kullanmışlardır. İki tarafı keskin bir bıçak gibi olan ve iyi kullanılırsa ülke için bir çok hayırlı hizmetlerin yapılmasına sebep olan fon sistemi yanlış kişilerin elinde yolsuzluklar için bir maymuncuk görevi görebilir. Bu yön dolayısıyla 107 fondan 62 si 1993 yılında gelir ve giderleri ile genel bütçeye dahil edilmiştir (AYDAL,1998,s.1-2). Daha sonra görülen lüzum üzerine Afetler Fonu’da 20.06.2001 tarih ve 4684 sayılı Kanun hükmü ile bütçeye dahil edilmiştir. Bunun temel sebeplerinden birisi de 17.08.1999 depreminde meydana gelen yolsuzluklardır.
3.7.1.Deprem Fonu: 19.03.1972 tarih ve 14133 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 09.03.1972 tarih
ve 1571 sayılı Bazı Tekel Maddeleri Fiyatlarına Yapılacak Zamlardan Elde Edilen Hasılatın T.C. Merkez Bankasında Açılacak Bir Deprem Fonu Hesabında Toplanmasına Dair Kanun İle 18.06.1971 tarihinde yapılan zamlar dolayısıyla, yeni fiyatlarla zamdan önceki fiyatlar arasındaki farka göre, tekel maddeleri satışından elde edilen hasılat fazlası T.C Merkez Bankası’nda ihdas edilecek bir deprem fonu hesabında toplanır. Tekel Genel Müdürlüğü bir ay içinde elde edilen hasılat fazlasını taalluk ettiği ayı takip eden iki ay içerisinde bu fona yatırmakla yükümlüdür. Fonda toplanacak paralar 7269 sayılı Kanunun 37. maddesi gereğince hazırlanan sarf yönetmeliği esasları dairesinde münhasıran deprem afetleri için harcanır. (Madde 1). Geçici 2. madde ise deprem fonunda toplanan paraları tekrar iade edilmek kaydı ile Bakanlar Kurulunun Kararı ile diğer afet hizmetlerinde de kullanılacağı hükmünü koymuştur.
3.7.2 Afetler Fonu: 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 02.07.1968 tarih ve 1091/1. maddesi ile değişik 33. maddesi Fon Teşkili ve Fondan Yapılacak Yardımlar ve Harcama Usulleri başlığını taşımaktadır.
Yasanın hükmü: Bu kanun gereğince yapılacak harcamaları karşılamak üzere aşağıda yazılı
kaynaklardan meydana gelen bir fon teşkil edilir. a. ) Her yıl imar ve iskan bakanlığının ilgili bütçesine konacak alındı,
b. ) (Değişik: 23.06.1981 – 2479/1 mad.) Hayır kurumları , mahalli idareler, mal
sandıkları ve diğer kuruluşlar tarafından kabul olunacak bu amaca yönelik
mali yardım ve bağışlar; ayni yardımlar doğrudan doğruya Türkiye Kızılay
Derneğine yapılır. Türkiye Kızılay Derneğine yurt içinden ve yurt dışından
yapılacak her türlü nakdi ve ayni yardımlar bu maddenin kapsamı dışında
olup, Kızılay mevzuatına tabidir.
c. ) Her yıl iktisadi devlet teşekkülleri ile en az yarı sermayesi devlet elinde
bulunan banka ve müesseselerin yıl sonu bilanço karlarının %3’ü (yüzde
üçü) nispetinde ödeyecekleri hisseler,
d. ) Fon hesabına borçlulardan borcun ödenmesi için tahsil edilecek taksit ve
faizler,
e. ) Fon hesabında tutulan paraların faizleri,
f. ) Afetler dolayısıyla bu kanuna, yahut özel kanunlarına göre Devletçe
yapılan veya yaptırılan binalardan Türkiye Emlak Bankasınca satılması
gerekenlerden elde edilen gelirler,
Bu fon, İmar ve İskan Bakanlığı emrinde Türkiye Emlak Bankasında açılacak bir hesapta toplanır (33. Madde).
Yasanın 34. maddesinde ise buradaki gelirler yetmediği takdirde senelik tediye miktarı İmar ve İskan Vekaleti bütçesine, o yıl için bu maksatla konulmuş tahsisat miktarını geçmemek şartı ile en çok 3 yıla kadar gelecek sari taahhüde girişmeye İmar ve İskan Bakanını yetkili kılmıştır. Eğer bir afet halinde fondaki para yetmez, 34. maddede belirtilen ek tahsisat istihsali de kabil olmazsa , Türkiye Büyük Millet Meclisinin İlk toplantısını takip eden 15 gün içinde tetkikine sunulmak ve bu tertipteki tahsisatın üç mislini geçmemek ve karşılığını göstermek kaydıyla İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tahsisat ilavesine Maliye Vekili yetkilidir hükmünü taşır (35.Madde).
Yasanın 37. maddesi ise; bu fondan yapılacak tediyata ait sarf usullerinin İçişleri, Maliye ve İmar ve İskan Bakanlıklarınca hazırlanacak müşterek bir talimatname ile tayin olacağını belirtmiştir. Bu hüküm ile 12.06.1970 tarih ve 13517 “sayılı Resmi Gazetede yayımlanan; 7269-1051 sayılı Kanunla teşkil olunan Afetler Fonunun Harcama Usullerine İlişkin Yönetmelik “tir. Yönetmeliğin 2. maddesi; Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılacak harcamalarla ilgili her çeşit yardımlar ve giderler ve bunlara ilişkin alım ve satımlar , ücretli, yevmiyeli personel çalıştırılması ve her türlü iş ve işlemin bu yönetmelik çerçevesinde 33. maddedeki fondan yapılacak sarfiyat artırma,eksiltme ve ihale , Divanı Muhasebat ve Muhasebat Umumiye Kanunlarına tabi değildir (46. madde). Fakat fon bir şekilde denetlenmelidir. İşte bu denetim 02.07.1968 tarih ve 1051 /2. madde ile değişik ek madde 6 da: 33. maddeye göre tesis olunan fon hesabından yapılacak harcamaların denetimi, Sayıştay’ca, ait olduğu yılın sonunda “ Fon Harcamaları Yönetmeliği ” esaslarına göre yapılır hükmü konulmuştur.
Bu düzenleme ile afet halinde, fon kaynakları kullanılmış fakat daha sonraki uygulamalarda görülen eksiklikler giderilmeye çalışılmadan 03.07.2001 tarih ve 4684 sayılı Kanun ile bu fon tasfiye olunarak genel bütçeye bir kalem olarak konulmuştur. Fonun kullanımı elbette ki bütçe uygulamasından daha pratikti. Artık bir afet vukuunda yapılacak yardımlar ilgili bütçe kanun hükümleri çerçevesinde yapılacaktır.
Devlet Bütçesinden bir giderin yapılabilmesi için 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununda belirtilen usul ve esaslar için oldukça uzun bir prosedür ve zamana ihtiyaç vardır. Kanunun 69. maddesi Devlet Hazinesi hesabına bir giderin tahakkuku ancak bir Bakanın veya Bakan adına görev yapmaya yetkili bir memurun onayı ile tamamlanır. Bu tahakkuk gideri kanıtlayıcı belgeler ki, bunlar Devlet Harcama Belgeleri Yönetmeliğinde belirtilmiştir. Bu tahakkuk müzekkeresi bir verile emrine bağlanır. Bu tahakkuk ve verile emri de merkezde Bakan veya yetkili kıldığı memurun taşrada ise 2.derece ita amirin onayı ile yapılır. 1.derece ita amiri olan
Bakan bu yetkisini bu 2. derece ita amiri olarak Müsteşara, Müsteşar Yardımcısına veya Daire Başkanına devredebilir. Taşrada 2.derece ita amiri vali ve kaymakamlardır. 2.derece ita amirlerine harcama yetkisi ödeme emirleri ile verilir. Bu ödeme emirlerinin ita amirlerine tebliğinden önce Maliye Bakanlığınca en çok iki gün içinde vize edilmesi gerekir (1050 S.K. 71.madde). Aynı yasanın 72. maddesi ise ödemenin o bütçe yılında ki program ve maddesinin (faaliyet,proje ve harcama kalemi) gösterilmesi zorunludur ifadesi vardır. Bir afet halinde belirlenen miktarı aşan kısmı da normal bütçe terkibi yeterli gelmezse sıkıntılar doğurabilecek bir yapı söz konusudur ki bu konuda bu olumsuzluğu bir nebze hafifleten 83.maddede belirtilen avans verilir ve kredi açılacak durumlar başlığı altında yapılan düzenlemedir. Avans ve kredi Devlet hizmetlerinin gerektirdiği giderlerin karşılığı olarak doğrudan borca mahsuben yapılan geçici ödemelerdir.
Bu iki uygulamada da avansta verilen para mutemet üzerinde kalmakta ve harcama bizzat mutemet tarafından yapılmakta.ve avansın bir üst limiti bulunmaktadır. Kredide ise paranın ilgili saymanlık ve bankada olması ,mutemedin göstereceği yer ve alacaklıya doğrudan ödenmesidir. Ayrıca kredide eğer kredi, bütçe içi kredi ise yapılan iş karşılığı olarak o işe ait mevcut ödeneği olmalıdır. Bütçe dışı avans ve kredide o işe ait ödeneğin olup olmadığına bakılmaz (GÖNEN,IŞIK,ERYİĞİT, 1999, S. 273-274).
Bütçe tertibinde bu tür ödemelerde işi uzatan diğer bir konu ise Sayıştay’ın incelemesidir. 832 sayılı Sayıştay Kanununun 1260 sayılı Kanunla değişik 32.maddesi “vize edilmek veya tescille tabi tutulmak üzere Sayıştay’a gönderilen kadro ve ödenek dağıtım işlemleriyle sözleşme ve bağıtlardan mevzuata uygun bulunanlar incelemeyi yapan denetçi ve grup şefi tarafından vize veya tescil edilir. Mevzuata uygun bulunmayanlar düzeltilip tamamlanmak üzere denetçi ve grup şefinin yazılı düşüncesi ile birlikte dairesine geri gönderilir” hükmü yer alır (GÖNEN,IŞIK,ERYİĞİT, 1999, s.260-261). İşte bu tür işlemler, afetler gibi çok aniden ortaya çıkıp hızlı karar alınmasını ve işlem yapılmasını gerektiren durumlarda yapılacak işlem ve eylemleri yavaşlatmaktadır. Her ne kadar bu aksaklıklar Hükümetin sorumluluğunu gerektirse de iktidar partisinin içinden çıktığı bir hükümette bu sorumluluk hususlarının ne kadar gerçekçi uygulandığı tartışılmalıdır. Ayrıca bütçeye konacak miktar önem arz etmektedir. Örneğin; 29.03.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanununun Maliye Bakanlığı Bütçesinde 900 transfer harcama kaleminde 355.madde faaliyet projesinde ; Deprem giderlerini karşılama ödeneği (her türlü deprem harcamaları için kullanılacak bu ödeneğin ilgili kuruluşlara tahsisi DPT müsteşarlığı tarafından belirlenmek şartı ile Maliye bakanlığınca yapılır hükmü ile 50 trilyon T.L. ödenek konmuştur. Ayrıca yine Bütçe Kanununun, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesinde 113. bölüm 01 alt programında doğal afetlerin zararlarını önleme ve giderme hizmetleri, genel yönetim ve destek hizmetlerine 5.376.500.000.000 TL. ve 02 alt programda, afet hizmetlerinde coğrafi bilgi sistemi yazılım programı paket projesi, hizmet alımları, network paketi, zemin etüt laboratuarı, hizmet, makine, teçhizat ve taşıt alımları için 938.000.000.000 TL. ödenek konmuştur (31.03.2003 tarih, 25065 Mükerrer Resmi Gazete, s.87-88,100-101).
Fakat ilerde değineceğimiz şekliyle uygulamaya konulan zorunlu deprem sigortası uygulamaları büyük ölçeklere ulaşması ve yaygınlaşması halinde ayrılan kaynaklar azalabilecektir.
15.05.1959 tarihli ve 7269 sayılı Kanunun 30. maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde, 46.maddesinde yer alan “fondan” ibaresi ile ek 6.maddesindeki “fon hesabından” ibaresi “Afet Tertiplerinden”, “ Fon Harcama Yönetmeliği” ibaresi de
“Afet Harcamaları Yönetmeliği” olarak değiştirilmiş, 34,35,37,38,39,41 ve 44. maddeleri ile ek 5. maddesinin 2.ve 3. fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Bu kanun gereğince yapılacak harcamaları karşılamak üzere elde edilen Yasanın 33. maddesindeki belirtilen gelirler, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar, bu kanunda belirtilen harcamalarda kullanılmak üzere Maliye Bakanlığınca bir yandan genel bütçeye özel gelir, diğer yandan bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bütçesinde afet tertibine özel ödenek kaydedilir. Bu suretle ödenek kaydedilen miktarlardan yıl içinde harcanmayan tutarları ertesi yıl bütçesine devreder, bu miktarı özel gelir ve ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Acil durumlarda, il valilikleri adına açılacak acil afet hesaplarına, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bütçesinin afet tertiplerinden ödeme yapılır. Bu hesaplardan yapılacak harcamaların belgeleri il özel idaresinde saklanır ve il özel idari bütçesiyle birlikte Sayıştay’ca denetlenir. Çeşitli kanunlarda afetler fonuna yapılan atıflar, afet tertiplerine veya acil afet hesaplarına yapılmış sayılır (4684 sayılı Kanun, madde 6). 3.8. ZORUNLU DEPREM SİGORTASI
Devletin, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlar Hakkındaki Kanun çerçevesinde yapacağı yardımlar yıllar itibari ile vatandaşa borçlanılan konutların çok büyük bir yekun tutması, yasal zorunluluk çerçevesinde eldeki kıt kaynaklar ve gelen yardımlar ile sağlanmaya çalışılması devletin sırtına bir yük olarak kalmıştır. Bu aşamada Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların önerisi ile Devletin üstündeki yükü azaltacak bir çözüm olarak zorunlu deprem sigortası, 4484 sayılı Kanunla değişik 27.08.1999 tarih ve 44452 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak 27.12.1999 tarih ve 23919 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 27.12.1999 tarih ve 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenmiştir.
Düzenlemenin 1.maddesinde amaç olarak; meydana gelen deprem afeti sonucu bina maliklerinin ve intifa hakkı sahiplerinin binalarının zıyaı ve hasarlanması nedeni ile uğrayacakları maddi zararların karşılanmasını teminen zorunlu deprem sigortasını yaptırmalarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir. 2.maddesinde ise; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler nedeni ile devlet tarafından yaptırılan veya verilen kredi ile yapılan meskenler zorunlu deprem sigortasına tabidir. Kamu kuruluşlarına ait binalar ile köy yerleşik alanlarında yapılan binalar bu KHK kapsamı dışındadır. Bu KHK yürürlüğe girinceye kadar 7269 sayılı Yasa sigorta yaptırmayı adeta cezalandırır şekilde hükümler ihtiva ediyordu. 7269 sayılı Kanun ve 01.09.1999 tarih ve 23803 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan KHK ‘de; bina ve iş yeri sigortalı ise, yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilir deniyordu. Böylece gönüllü olarak medeni bir insan davranışı sergileyen vatandaşlar adeta cezalandırılıyordu ( KONGAR, s.1).
KHK nin 4.maddesinde; sigorta yapmak ve KHK ile kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere, Bakanlık nezdinde kamu tüzel kişiliğine haiz Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) kurulmuştur. Kurum 1050 sayılı Muhasebeyi Umumiye Kanunu, 3346 sayılı KİT’ ler ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 832 sayılı Sayıştay Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 6245 sayılı Harcırah kanununa tabi değildir. Kurumun yıllık hesap işlem ve harcamaları Hazine Müsteşarlığı tarafından denetlenir.
DASK niteliği itibari ile bir KİT değildir. Gelirleri bütçe gelirleri arasında görülmeyen özerk bir kuruluştur. Amacı doğal afet sonrasındaki hasarları karşılamaktır. Kurumun görevleri 8.maddede şöyle belirtilmiştir:
• Kurumun işleyişine ilişkin politikaları tespit etmek ve çalışma planını
düzenlemek,
• Kurum idaresinin çalışma usul ve esaslarını belirlemek,
• Kurum nam ve hesabına zorunlu deprem sigortası sözleşmesi yapmaya
yetkili sigorta şirketlerini ve uymaları gerekli usul ve esasları
Müsteşarlığın görüşlerini alarak belirlemek,
• Tazminat ödemelerine ilişkin usul ve esasları belirlemek ve tazminat
ödemelerinin en kısa sürede yapılmasını sağlamak,
• Risk paylaşım ve reasürans planını onaylamak,
• Kurum kaynaklarının yatırıma yönlendirilmesine ilişkin usul ve esasları
belirlemek,
• Halkla ilişkiler ve tanıtım kampanyaları yapılmasına karar vermek,
• Zorunlu deprem sigortasına tabi bütün binaların sigorta kapsamına
alınmasını temin için gerekli tedbirleri almak.
Son bentte sayılı tedbirleri sağlayıcı düzenleme KHK nin 9. maddesinde ; Bu KHK kapsamındaki bağımsız bölümler ve binalar için malikler veya arsa intifa hakkı sahipleri tarafından zorunlu deprem sigortası yaptırılır. 2.fıkrasında ise bu KHK nin yayımı tarihinden sonra mesken olarak inşaa edilecek bağımsız bölümler ve binalar için, ilgili mevzuat çerçeveleri içerisinde inşaat ruhsatı alınmış olmak kaydıyla, iskan izninden veya içinde yaşanmaya başlanmasından itibaren bir ay içinde zorunlu deprem sigortası yaptırılır. İlgili sigorta şirketi sigorta sözleşmesinin bitiminden en az bir ay önce taahhütlü mektup, telgraf ya da noter kanalıyla sözleşmenin sona ereceğini ve yeni bir sigorta yaptırma zorunluluğunu sözleşme sahiplerine bildirir. Sigorta sözleşmesinin, sona ermesinden itibaren bir ay içerisinde yenilenmemesi durumunda kurumun sigortadan kaynaklanan sorumluluğu sona erer.
Düzenlemenin ve genel anlamada afetlerle mücadelede temel tedbirlerin alınması hususundaki düzenleme 10. maddenin 2. fıkrasında; sigorta primlerinin tespitinde; binanın yüz ölçümü, inşaat sınıfı ve kalitesi, binanın üzerinde bulunduğu arazinin jeolojik özellikleri, deprem riski ve benzeri faktörler dikkate alınır. Burda önem arz eden husus sigorta şirketlerinin deprem sigortası yapım öncesinde yapının bulunduğu yerin jeolojik, jeofizik özellikleri, inşaat sınıf ve kalitesini karlılık esaslarında değerlendirip denetleyeceği esastır.
Bu düzenlemeden sonra bir afet meydana geldiğinde devletin meydana gelen zararlardan dolayı sorumluluğu KHK nin 11.maddesinin 1. fıkrasında ; Devletin, 7269 sayılı Yasadan ve diğer kanunlardan doğan konut kredisi açma ve bina yaptırma yükümlülükleri, deprem nedeni ile sigorta kapsamındaki binalarda meydana gelen ziya ve hasarlar sonucu uğranılan maddi zararlar için kurum tarafından tazminat ödenmesi ile ortadan kalkar . 2.fıkra ise; 9.madde gereğince cari bir zorunlu deprem sigortası bulunmayanlar, bu sigorta kapsamında karşılanacak zararlar için doğal afetlerle ilgili mevzuat çerçevesinde hak sahibi olamazlar hükmünü taşımaktadır.
Sigorta yaptırmakla yükümlü olanlar kurum tarafından tespit edilir. Bu işlem sırasında kurum, ilgili valilik ve belediye ile tapu sicil müdürlüklerinin kayırlarından yararlanır. Kamu kuruluşları, zorunlu deprem sigortasının yaptırılmış ve priminin ödenmiş olduğunu belgelemedikçe bu sigortaya tabi binalarla ilgili tapu tescil işlemleri dahil hiçbir işlem yapmazlar (12.Madde).
Ayrıca sigorta yapıldıktan sonra ülkemizde genel bir uygulama olan binanın ve her bir bağımsız bölümün projeye aykırı olarak ve taşıyıcı sistemi etkileyecek derecedeki tadilat işlerinde malik, meydana gelen zararın bu nedenle ortaya çıktığı veya arttığı tutar kadar tazminat alma hakkını kaybeder (14.madde) hükmü ile malik daha dikkatli davranacaktır.
Eğer ödenmesi gereken sigorta bedelleri mevcut kaynaklardan fazla olursa,ortaya çıkan zarar, kurum kaynakları ve koruma miktarının toplamının zorunlu sigorta kapsamında ödenmesi gereken toplam tazminata olan oranı dahilinde karşılanır (17. Madde).
Zorunlu deprem sigortası bir vergi değildir, bu bir sigortadır. Tümü ile sigorta tekniği içerisinde çalışmaktadır. Bu bakımdan yeterli para bulunamaması veya kısmi ödeme yapılması mümkün değildir. Reasüransı ve teminatı olup hasarlar karşılanacaktır. Yeni bir sistemin kurulması, yerleştirilmesi ve yaşatılması çok zordur. Sistem oturuncaya kadar 29.09.2000 tarih ve 24185 sayılı Mükerrer Resmi Gazetede, tapu işlemlerinde sigorta poliçesi arama zorunluluğu 2 ay süre ile ertelenmişti. Sigorta yaptırma zorunluluğu 27.09.2000 tarihinde başladı ( KONGAR, s. 2-3).
Türkiye ölçeğinde ev yapı stokundan doğrudan alınması nedeni ile zarar azaltma amacına en uygun olan sistem zorunlu deprem sigortası uygulamasıdır. Devlet bütçesinden bağımsız tutularak DASK tarafından yürütülmekte olan bu sigortanın, gelecekte Türkiye’de görülen en önemli birikimlerden biri ve güçlü bir değer olarak uluslararası piyasalarda yer alması beklenmelidir. Zorunlu deprem sigortası kaynakları siyasi etkenlerden göreceli uzak, zaman içinde dev ölçülere erişmesi olası bir kaynaktır. Bu kaynakların bir bölümünün düzenli olarak iyileştirme amaçlı kullanılması , başlangıçta küçük paylar olmakla beraber düzenli ve sürdürülebilir bir kurumsallaşmanın sağlanması en önemli kazanımdır. Sigorta yaygınlaşıp birikimler arttıkça bu pay da büyüyecektir. Sigortacılık ilkelerinden biri olan “yaygınlaştırma ilkesi” ile kaynaklar büyük ölçeklere ulaşacak “etkinleştirme ilkesi” ile de deprem öncesi risklerin azaltılması için yapılacak yatırımlarla deprem sonrası tazminat ödemeleri küçülecektir. Ayrıca sigortanın iyileştirme amaçlı kullanılmaması, sigorta yaptıran hane halklarının kendilerini güvende hissedip risk azaltıcı tedbirlere gitmemesi sonucunu doğuracaktır ki sigorta şirketlerini finansal anlamda çözümsüzlüğe itecek en önemli durum budur. Bu nedenle kaynakların düzenli olarak deprem öncesi iyileştirme payının ayrılması yerinde olacaktır (ULUSAL DEPREM KONSEYİ,2002,s. 76-77).
4. AFET YÖNETİMİNDE MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUKLARI 4.1. GENEL Doğal afetlerde yetki ve sorumluluklar açısından kuruluş ve Bakanlıklar düzeyinde ikili bir durum mevcuttur. Doğal afetler konusunda devreye giren İçişleri Bakanlığı ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı hakkında açıklama yapmak yerinde olacaktır. 4.1.1. İçişleri Bakanlığı İçişleri Bakanlığının bu konudaki görev yetki ve sorumlulukları şu mevzuattan kaynaklanır. 4.1.1.1. 1624 Sayılı Dahiliye Vekaleti Merkez Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkında Kanun Bu yasaya 28.06.1943 tarih ve 4445 sayılı Yasa ile eklenen madde gereğince, İçişleri Bakanlığına bağlı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün görevleri arasında; yangın, su baskını ve yer sarsıntısı gibi afetlere ilişkin olarak görevler verilmiştir. Bu yasaya göre; “Mebus seçimi, merasim işleri ile, yangın, su baskını, yer sarsıntısı gibi afetler ve tabii hadiseler, şikayet ve müracaatların tetkik ve takibi ile neticelerinin alakadarlarla tebliği, neşriyat, kütüphane ve umum müdürlüğünün evrak ve dosya işlerine bu Genel Müdürlüğün birimleri bakacaktır. Bu yasanın çok fazla işlerliği kalmamış bu konulardaki görevler başka kurumlara verilmiş ve ayrıca afetler için ortaya konan hedefler çoktan bu kurumun ötersinde başka kurumlara tevdi edilmeye başlanmıştır. Gerçekten de 23.02.1985 tarih ve 18675 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 14.02.1985 tarih ve 3152 sayılı “İçişleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 176 sayılı İçişleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değişiklik Yapılmasına ve Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına ve KHK’ye İki Madde Eklenmesine Dair KHK’nin Değiştirilerek Kabulü Hakkındaki Kanunun 39.maddesi ile, 19.05.1930 tarihli ve 1624 sayılı Yasa ve ekleri yürürlükten kaldırılmıştır. 4.1.1.2. 13.06.1958 Tarih ve 9931 Sayılı Remi Gazetede Yayımlanan 09.06.1958 Tarih ve 7126 Sayılı “Sivil Müdafaa Kanunu” Bu yasa 85 sayılı Yasa ile değişikliğe uğramış ve 1. Maddesinde Sivil Savunmanın özünü ve içeriğini ortaya koymuştur. Bu yasaya göre Sivil Savunma; düşman saldırılarına, doğal afetlere, büyük yangınlara karşı halkın can ve mal kaybının en aza indirilmesi, hayati önem taşıyan her türlü resmi ve özel tesis ve kuruluşun korunması ve bunların faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için acil onarım ve düzeltimleri, savunma çabalarının sivil halk tarafından büyük oranda desteklenmesi, cephe gerisinde maneviyatın korunması için alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı önlem ve faaliyetleri kapsar. Yasanın değişik üçüncü maddesinde ise; doğal afetlerle ilgili olarak, doğal afete maruz kalması muhtemel olan bölgeleri 7269 sayılı Yasanın 2.maddesine göre tespit ve ilan ve afete maruz kalan bölgenin çeşitli makamlarca saptanıp ilan edileceğini belirtmektedir. Anılan yasanın 5.maddesi
sorumluların kimler olacağını, 6.madde ise mülki idare amirlerinin gerekli görmesi halinde, doğal afetler ve büyük yangınlarda; 4373 sayılı Taşkın Sular ve Su Baskınlarına Karşı Korunma ve 4623 sayılı Yer Sarsıntılarından Evvel ve Sonra alınacak Tedbirler Hakkındaki Yasa hükümleri çerçevesinde her türlü kurtarma ve yardım isteme gibi konuları hükme bağlamıştır. Bu yasalar mülki idare amirlerine sivil savunma konularında yetki ve sorumluluklar vermiştir. Biz burada yalnızca doğal afetlere ilişkin olan konulara değineceğiz. 4.1.2. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 13.12.1983 tarihli ve 180 sayılı 14.12.1983 tarih ve 18251 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin görev ve yetkilere ilerdeki konular içersinde deyinilecektir. 4.2. DOĞAL AFET OLMADAN ÖNCE GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUK 4.2.1. Toprak Hareketlerinden Kaynaklanan Afetlerde Toprak hareketlerinden kaynaklı doğal afetlerde afetin önlenmesi hemen hemen imkansızdır. Bu yüzden burada ön görülecek tedbirler daha ziyade erken uyarı ve haber verme, afetten sonra kayıpları azaltmak için tedbirleri almaktır. 4.2.1.1. Fiziksel Planlama İnsanların yaşam alanlarının afetlere karşı en korumalı biçimde düzenlenmesi, oluşturulması, fiziksel ve çevresel planlamanın temel amaçlarındandır. Ülkemiz gibi afetler ülkesinde yerleşim yeri planlarının, araziden yararlanma koşullarının öncelikle göz önünde tutulması büyük önem taşımaktadır. Fiziksel planlama ile muhakkak ki bir afetin özellikle de depremin önlenemeyeceği aşikardır. Fakat bu araçla afetin oluşturacağı zarar ve sonuçları sıfırlamak, hiç olmazsa asgariye indirmek imkan dahilindedir (YAVUZ, KELEŞ, GERAY, s. 753). Deprem sonrası birçok hususta yetkili ve görevli olan mülki idare amirlerinin mevzuatla verilmiş somut yetki ve sorumlulukların bulunmamaktadır. Fakat genel yetki kuralları içerisinde mülki idare amirlerinin; Hükümetin ve her bir bakanlığının ayrı ayrı temsilcisi olması dolayısıyla il ve ilçelerdeki yerleşim yerleri planlarında durumu üst makamlara bildirerek fiziksel planlamanın tertiplenmesinde söz sahibi olabilirler. 4.2.1.1.1. Devlet Tarafından Kullanılan Binaların Yangından Korunması İçin Fiziksel Planlama ve Önlemler Kamu kurum ve kuruluşlarına ait yapıların yangından korunması için gerekli fiziksel planlama ve önlemler, Bakanlar Kurulunun 13.08.1966 tarih ve 6/6831 sayılı Kararı 20.08.1966 tarih 12386 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan, “Devlet Tarafından Kullanılan Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmelik” ile yangından önce ve sonraki alınacak önlemleri içeren hükümleri belirtmiştir. Yönetmeliğin 1.maddesinin 3.fıkarasına göre; Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetimindeki
devlete ait binaların yangından korunması, Türk Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Yönetmeliğine göre yapılacaktır. Katma Bütçeli İdareler, İktisadi Devlet Teşekkülleri, İl Özel İdareleri, Belediyeler, Döner Sermayeli Kuruluşlar ile özel yasalarla kurulan kurum ve kuruluşların kendi özelliklerini göz önünde tutmak suretiyle bu yönetmelik esaslarına göre yönerge hazırlayacakları yine 1.maddenin 1.fıkrası hükmüdür. Anılan yönergenin 1.maddesinin ilk fıkrasında; yönetmeliğin amacının Devlet tarafından kullanılan veya Devlet işgalinde bulunan bütün binaların yangınlara karşı korunması ve yangın anında yangının önlenmesi ve genişlemeye meydan verilmemesi can ve mal kaybının azaltılması için gereken önlemlerin alınması ile bu önlemlerin uygulama yollarını göstermek üzere 1.maddenin ilk fıkrasında belirtilmiştir. Vali ve Kaymakamlar kamu kurum ve kuruluşlarında bu tedbirlerin alınıp alınmadığını, uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle ve uygulanmasını sağlamakla yükümlüdürler. 4.2.1.1.2. Üzerinde Yapı Yapılacak Arazi 1051 sayılı yasa ile değişik 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun afetler konusunda temel yasadır. Bu yasanın 14.maddesinde 7269 sayılı Yasanın 2.maddesine göre tespit ve ilan olunan afet bölgelerine dair şehir kasaba ve köylerde bina ve mesken yapımı, fen kurullarınca tehlikeli görülen ve sınırları krokilerle tespit olunan yerler, İmar ve İskan Bakanlığınca yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgeleri sayılır ve durum belediye olan yerlerde belediyesince, köylerde ise ihtiyar meclisince hemen ilan edilir. Belediye ve ihtiyar heyetlerinin yasaklanmış yerler hükmünü uygulayacakları ilgili yasanın 2.fıkrası hükmüdür. 3.fıkrasında ise, hilafına hareket edildiği takdirde, mevcut ve yapılmakta olan binalar, yıkma parası yıkıntı malzemesinden karşılanmak, yetmemesi halinde kalan kısmı afetler fonundan tamamlanmak üzere vali ve kaymakamların emri ile yıktırılır. 1051 sayılı Yasanın 1.maddesi ile değişik 7269 sayılı Yasanın 2.maddesine göre; su baskınına uğramış veya uğrayabilir bölgeler, İmar ve İskan Bakanlığının teklifi üzerine Devlet Su İşlerinin bağlı bulunduğu Bakanlıkça, yer sarsıntısı ve yer kayması, kaya düşmesi ve çığ gibi afete uğramış veya uğrayabilir bölgeler ise İmar ve İskan Bakanlığınca tespit ve bunlardan şehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına, imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita krokilere işlenmek suretiyle, afetlere maruz bölge olarak İmar ve İskan Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca karalaştırılır ve bu suretle tespit olunan sınırlar, İmar ve İskan Bakanlığının isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur. İlgili maddenin 2.fıkrasına göre ise; mahalli şart ve özellikler dolayısıyla yangın afetine uğraması muhtemel olan sahalar, şehir ve kasabalarda belediye meclisleri, köylerde ihtiyar heyetleri tarafından tespit ve kaymakamların mütalaası alındıktan sonra valilerin tasvibi üzerine ilgili bölgelerde ilan olunur. 4.2.1.2. İlk Yardım ve Kurtarma Planlaması 02.07.1968 tarih ve 1051 sayılı Yasa ile değişik 7269 sayılı Yasada afet olaylarının meydana gelmesinden sonra yapılacak kurtarma ilkyardım, tedavi, barınma, ölü gömme, yangınlara müdahale, enkaz kaldırma, beslenme gibi konularda uygulanmak üzere görev ve görevlilerin tayin toplanma yerlerini tespit eden bir programın valiliklerce düzenleneceğini anılan yasanın 4.maddesinin 1.fıkrasında, bu programlarının uygulanması, valiliklerce kurulacak kurtarma ve yardım komitelerince
sağlanacağı, 2.fıkrasında, ilçe bucak ve köylerde tafsilatlı çalışma muhtıraları ve uygulama programları tasdikli il muhtıra ve programlarındaki esaslar dairesinde ilçelerde kaymakamlar, bucak ve köylerde bucak müdürleri tarafından düzenlenir; il kurtarma ve yardım komitesinin incelemesinden sonra valilerin onayı ile kesinleşir hükmü 4.maddenin son fıkrasında yer almıştır. 7269 sayılı Yasanın 4.maddesinin 1.fıkrasına dayanarak 12.09.1968 tarihli ve 12999 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmeliğin ismi; “Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmeliktir.” 4.3. MÜLKİ İDARE AMİRLERİNE AFETLERE İLİŞKİN ACİL YARDIM TEŞKİLATI VE PLANLAMA ESASLARINA DAİR YÖNETMELİK HÜKÜMLERİNCE VERİLEN YETKİ VE GÖREVLER. Bu yönetmelik 15.05.1959 gün ve 7269 sayılı Kanunun 1051 sayılı Kanunla değişik 4.maddesi gereğince hazırlanmıştır. Yönetmeliğin 3-9. maddeleri, bu yönetmelikle belirlenen örgütlenme ve programlarla ilgili olarak mülki amirlerinin yetki ve görevlerini belirlemiştir. 4.3.1. Uygulamaya Koyma Yetkisi Yönetmeliğin 4.maddesinin 2.fıkrasına göre; afetin meydana gelmesinden itibaren alınması gereken her türlü acil tedbirlerin alınmasından ve acil yardımlarının bir emir beklenmeden yapılmasından afetin meydana geldiği yerin mülki amiri sorumludur. Bu yetkinin kullanılması aşamasında artık Bayındırlık ve İskan Bakanlığının “Genel Yaşama Etkililik” kararı beklenmeyecektir. 4.3.2. Program Hazırlama ve Uygulama Görevi İl kurtarma ve yardım komitesinin de yardımıyla 7269 sayılı Yasanın 6.maddesi ile verilen olağanüstü yetkiler ve yine aynı yasanın 4.7.8.9.10. ve 11.maddelerinde belirtilen yükümlülükler göz önünde tutularak hizmet çeşitlerine göre ayrı ayrı programlar afet olmadan önce hazırlanacaktır. Vali ve kaymakamlar, görevli bakanlık, kurum ve kuruluşlar ile askeri birlikler ilgili mevzuat ve bu yönetmelik gereğince düzenlenecek acil yardım planları ve yardımla ilgili yönergelerle kendilerine verilen görevleri yerine getirmekten ayrı ayrı sorumludurlar (4/1. madde ). 4.4. OLMUŞ VEYA OLMASI MUHTEMEL AFET HALLERİNDE YETKİ VE SORUMLULUK.
Bu sorumluluk yönetmeliğin 7.maddesinde: • Asker ve hakim sınıfından olanlar hariç, 18-65 yaş arasındaki bütün
erkeklere görev vermeye,
• Bedeli, ücreti veya kirası sonradan ödenmek üzere resmi ve özel, canlı ve
cansız her türlü taşıt araçlarına ve gerekli makina, alat ve edevatına el koymaya,
• Resmi ve özel kuruluşlara, tüzel ve gerçek kişilere ait arazi, arsa, bina,
tesis, yiyecek, giyecek, ilaç ve tıbbi malzeme ile halkın ihtiyacı olan diğer her türlü
maddeler el koymaya ve geçici işgale,
• Acil yardımları ve harcamalarını afetin genel hayata etkili olabileceği
intibaını uyandırması halinde yapmaya,
• Mahalli sivil savunma teşkillerinin bölgelerindeki afetlerde sivil savunma
planlama esaslarına göre acil yardım hizmetlerine katılmalarını sağlamaya yetkili ve
görevlidirler.
Afet Halinde Sorumluluk: Yönetmeliğin 8.maddesinde: • Asker ve hakim sınıfından olanlar hariç 18-65 yaş arasındaki bütün
erkekler, vali ve kaymakam tarafından verilen görevleri yapar,
• Rasat istasyonları, meydana gelen ve gelebilecek afetleri etkilenebilecek
yerlerin vali ve kaymakamlarına bildirir,
• Ellerinde muhabere vasıtası ve haber ulaştırma imkanı bulunan sivil ve
askeri bütün makamlar ve müesseseler afetlerin oluş haberini mülki amire bildiriler,
• Vali ve kaymakamlar ilgili makam ve müesseselerce afet bölgelerine acil
yardım maksadıyla gönderilen ekipleri, her türlü malzeme, makina, alet, yiyecek,
giyecek ve barınma eşya ve maddelerini bedeli sonradan ödenmek üzere kamu
kurum ve kuruluşlarına ve bunlara bağlı müesseselere, vilayetlere, belediyelere ve
köylere ait her türlü taşıma araçları ile sevk ederler. Taşıma işleri bu kaynaklardan
zamanında ve yeterince karşılanamaması halinde bu yükümlülük özel, gerçek ve
tüzel kişilere de teşmil edilir. Buradaki belirtilen sorumluluklar ilgili yönetmeliğin
8.maddesinde başka kurum ve kuruluşlara özel ve tüzel kişilere de teşmil edilmiştir.
Bu konuların takibinde mülki idare amirleri yetkili ve sorumludurlar.
4.5. MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN MEKANA GÖRE AFETLERDEN YETKİ VE SORUMLULUKLARI 4.5.1. Doğal Afet Bölgesi İçindeki Mülki İdare Amirlerinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları: Afet bölgesi içindeki mülki idare amirlerinin görev, yetki ve sorumlulukları yasalar ve yöneticilik ilkeleri çerçevesinde verilen planlama çalışmaları, görev ve yetkileri çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. İlk yardım, kurtarma, ölü gömme, beslenme, enkaz kaldırma gibi faaliyetler ilgili mülki amirinin koordinatörlüğü ve sorumluluğu altında ele alınıp yerine getirilmesi diğer mahalli ve özel nitelikli kişi ve kurumlarla ortak bir çalışmayı gerekli kılmaktadır. Mülki idare amirlerine afet zamanında verilen görevleri ilgili yasalar çerçevesinde değerlendirirsek;
- 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerde
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ve 27.08.1999 tarih ve 574 sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısıyla Değişiklik Yapılması Hakkında KHK 27.08.1999 Tarih Ve
576 sayılı Doğal Afetlerde Yapılacak Yardımların Düzenlenmesi İle Vergilerin
Ödenmesi Sürelerinin Uzatılmasına Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
KHK
- 4373 sayılı Taşkın Sular Ve Su Baskınlarına Karşı Koruma Hakkındaki
Kanun,
- 6831 sayılı Orman Kanunu,
- 2090 sayılı Doğal Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar
Hakkında Kanun,
- Devlet Tarafından Kullanılan Binalara Yangın Çıkması Halinde Görev, Yetki
ve Sorumluluk
- Karada Çıkabilecek Yangınlarla, Deniz, Liman yada Kıyıdan Çıkıp Karaya
Ulaşabilecek ve Yayılabilecek yada Karadan Çıkıp Kıyı, Liman ve Denize
Ulaşabilecek Yangınlar Çıktıktan Sonraki Görev Yetki ve Sorumluluklar.
Bu sorumluluklardaki ve yetkilerdeki açıklamalarımız daha ziyade deprem afetine ilişkin olacaktır. 4.5.1.1. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun 7269 sayılı Yasa, 02.07.1968 tarih ve 1051 sayılı Yasa ile birtakım değişikliğe uğramış ve daha sonra yine 27.08.1999 tarih ve 574 sayılı KHK ile 01.09.1999 tarih ve 23803 no’lu Mükerrer Resmi Gazetede değişiklik yapılmış, 27.08.1999 tarih ve 580 sayılı KHK ile 13.09.1999 tarih ve 23845 sayılı Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan geçici maddeler eklenmesi, 27.08.1999 tarih ve 581 sayılı KHK ile 01.11.1999 tarih ve 23863 tarihli Resmi Gazetede yayım ile bir takım maddeler eklenmesine dair kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. İlgili yasada doğal afetlerin tanımı yapılmamış yalnızca sayma yolu ile afet türleri belirtilmiştir. Anılan yasanın 1.maddesi 1.fıkrasında; deprem (yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzer afetler sayılmıştır. Yasanın 6.maddesi ise afetlerin meydana gelmesinden sonra Vali ve Kaymakamlara verilen olağanüstü yetkiler düzenlenmiştir. 4.5.1.1.1. Görev Verme Yetkisi 7269 sayılı Y&asanın 1051 sayılı Yasa ile değişik hükmüne göre vali ve kaymakamlar askerler ve hakim sınıfından bulunanlar hariç olmak üzere 18-65 yaş arasındaki bütün erkeklere görev vermeye yetkilidirler. Bu yetki hakimler sınıfı dışındaki diğer adli personel hakkında kullanılabilecektir (BAYHAN, s.16). 4.5.1.1.2. Yükümlülerin Hakları
Afet zamanında yükümlü olarak görevlendirilenlere ilgili yasa bazı haklar tanımıştır. Yasanın 1.maddesine göre; afetlerin vukuunda ilk kurtarma işlerinden en çok üç güne kadar çalıştırılacaklara bedeni hizmetlerinden dolayı ücret ödenmez. Çalıştıkları sürece parasız ekmek ve katık verilir. Bunların beraberlerinde getirdikleri veya emir üzerine verdikleri alat ve edavat, malzeme ve vasıtalardan tamire muhtaç hale gelenler bedeli sonradan ödenmek üzere tamir ettirilir. Tamiri imkansız olanların bedeli rayiç bedel üzerinden ödenir. Ayrıca 12.maddesinde; 7269 sayılı Kanun mucibince verilmiş olan vazifeyi icra ederken kazada ölen memur olmayan kişilerin mirasçılarına ve malul kalanlara ödenecek tazminat, afetler dolayısıyla memur olan ve olmayanlardan fevkalade yararlılık gösterenlere verebilecek ikramiyeler, son olarak ta afet bölgelerinde genel bütçeden katma bütçeli, özel bütçeli idarelerden ve belediyelerden, 2847 ve 3659 sayılı Kanunlara tabi müesseselerden maaş ve ücret alan memur ve müstahdemlerle emekli, dul ve yetimlerden yardıma muhtaç olacak derecede malen veya bedenen ehemmiyetli zarara uğrayanlara 3 aylık istihkaklarını geçmemek üzere verilebilecek avansla bu avansların ne suretle istirdat edileceği ve vefat edenlere ait avansların kısmen veya tamamen geri alınıp alınmayacağı İmar ve İskan Bakanlığınca hazırlanacak esaslar, Bakanlar Kurulunca tasvip edildikten sonra uygulanır hükmü taşımaktadır. 4.5.1.1.3. Görev Verme Biçimi Yükümlülerin görevlendirilmesi yetkili makam tarafından yazılı yada sözlü olarak yapılır. Yasada bu açıkça belirtilmemiştir. Ancak bu davete icabet etmeyenlere ilgili yasanın 47.maddesinin a bendine göre ceza verilebilmesi için bu davet işleminin belgelendirilmesi gerekir. Bu yüzden bildirimin yazılı olması uygun olacaktır. 4.5.1.2. El Koyma Yetkisi 4.5.1.2.1. Genel 7269 sayılı Yasanın 6.maddesinin 1.fıkrasında vali ve kaymakamların bedeli, ücreti veya kirası sonradan ödenmek kaydıyla canlı veya cansız resmi veya özel her türlü taşıt araçlarına ve gerekli makine alet ve edevatına el koymaya yetkilidir. 4.5.1.2.2. Ödeme Şekli El koyma işlemi, bedeli, kirası ve ücreti sonradan ödenmek üzere uygulanabilir. İleride ödemeye esas tutulmak üzere ilk el koyma esnasında durumun bir tutanakla belgelendirilmesi gerekir. (6/1.mad.) 4.5.1.2.3. Kiralama ve Satın alma Yetkisi 7269 Yasanın 6. maddesi hükmü gereğince vali ve kaymakamlar bedeli, kirası ve ücreti sonradan ödenmek kaydı ile canlı veya cansız resmi veya özel her türlü taşıt araçlarına ve gerekli makine alet ve edevatına el koymaya ve hiçbir kayda ve merasime tabi olmaksızın tedavi, kurtarma, yedirme, giydirme ve barındırma gibi işlerle bu gibi işlerle ilgili acil satın almaları ve kiralamayı yapmaya yetkilidir. Yapılacak kiralama ve satın almalar rayiç bedel üzerine yapılacaktır. 4.5.1.2.4. İşgal Yetkisi
Vali ve kaymakamlar, “Devlete, yerel yönetimlere, vakıflara, iktisadi Devlet Teşekkülleri ile bunlara bağlı kurumlara ilişkin her türlü taşınan malları, yetmemesi halinde, diğer tüzel kişiler ile gerçek kişilere ait bina ve müştemilatı ile bahçe ve arsa gibi araziyi geçici olarak işgale yetkilidirler.” Ancak burada yasa koyucu işgal edilecek yerleri sayarken, resmi kurumlar ile diğer tüzel ve gerçek kişilere ait olanlar arasında ayrım yapmaktadır. Önce resmi kuruluşlara ait olan yerlerin, yetmemesi durumunda tüzel ve gerçek kişilere ait yerler işgal edilecektir. Aksi takdirde, resmi kuruluşların taşınmazlarının yetmesi durumunda özel mülkiyete konu taşınmaz mallar işgal edilmeyecektir. Ayrıca tüzel ve gerçek kişilerin işgal edecekleri (önceden işgal ettikleri) yerlerin kapsamı dar tutulmuştur. Bunlar her türlü taşınmaz ma değil, sadece yasada sayılan “bina ve müştemilatı ile bahçe ve arsa gibi arazidir”. 4.5.1.2.5. Nakdi Ödeme Yapma Yetkisi Aynı maddeyle mülki idare emirlerine verilen bu yetki gereği nakdi ödeme yapılması Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Hizmetin önem ve niteliği dikkate alınarak, acil yardımların gerektirdiği çeşitli işlerde harcamaların hangi kalemlerle ilgili olacağı sıralanıp sınırlandırılmıştır. Vali ve kaymakamlar bu harcamaları afetzedelerin yedirme, giydirme, barındırma, onarım gibi ihtiyaçları ve önleme çalışmaları için yapılabilir. Yasanın aynı maddesinin 4. fıkrasına göre, bu madde gereği yapılacak harcamalar ve ödemeler borçlandırmaya tabi tutulmayacaktır. 4.5.1.2.6. Çeşitli Kuruluşlara Yükümlülüklerini Yerine Getirmek İçin emir Verme ve Bilgi İsteme Yetkisi 7269 sayılı Yasa, ilgili maddelerinde bazı kuruluşlara yükümlülükler getirmiş, her türlü bilgi ve doküman anında mülki idare amirlerinin isteği üzerine derhal yerine getirmelerini ve vermelerini hükme bağlamıştır. Bu sorumluluk ve yükümlülükleri şöylece sıralamak mümkündür. 4.5.1.2.6.1. Askeri Birliklerin Yardım Etme Zorunlulukları Barış dönemlerinde askeri kuvvetler, üstlerinden emir ya da izin almaksızın, mülki emirlerce istenilen yardımı yapmak zorundadırlar. 7269 sayılı Yasanın bu konuyu düzenleyen 7. maddesi hükmü aynen şöyledir: “Afet bölgelerinde ya da civarında bulunan ordu, jandarma, kıta, birlik ve kurum komutanları, barışta kendilerinden vali ya da kaymakamlar tarafından istenilecek yardımları üstlerinden emir beklemeksizin yapmak zorundadırlar.” Yasadan anlaşılacağı üzere, bu zorunluluk barıştadır. Sefer halinde ise, askeri makamlar üstlerinden emir almak suretiyle yardım yapabilirler. Bunu engelleyecek herhangi bir hüküm yoktur. 4.5.1.2.6.2. Haber Verme Zorunluluğu 7269 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince, gözlem istasyonları, olması muhtemel afetleri, bu bölgelerin en büyük mülkiye amirine derhal bildirmek zorundadırlar. Gözlem istasyonları için olmuş bir doğal afeti bildirmek zorunluluğu bu
yasa ile getirilmemiş olmakla birlikte, olan afetlerin de anında bildirilmesi gerektiği açıktır. Yine aynı maddenin 2.fıkrasında, “ellerinde haberleşme araçları, haber ulaştırma olanakları bulunan mülki ve askeri bütün resmi makam ve kurumlar, afetlerin olduğu haberini, mahallin en büyük mülkiye amirine derhal bildirmekle yükümlüdür” hükmü yer almaktadır. Bu yükümlülüğe tabi tutulanlar için bir takım kolaylıklar getirilmiştir. 8.maddenin son fıkrasına göre, afetlerin olduğunu bildirmek ya da yardım talepleri için yapılacak telgraf, telefon, telsiz haberleşmelerini telgraf ve telefon merkezleri, demiryolları istasyonları, askeri haberleşme birimleri her işe tercihen parasız kabul ve alıcılarına ulaştırmak zorundadırlar. Aynı fıkraya göre, gerektiğinde radyo istasyonlarından da parasız yararlanılacaktır. 4.5.1.2.6.3. Nakil ve Sevk Zorunluluğu: 7269 sayılı Yasanın 9.maddesi gereğince, mülki amirlere verilen yetkiyle, her türlü yardım ve ihtiyaç maddelerini afet bölgelerine bütün resmi kuruluşlar, tüzel ve gerçek kişiler nakil ve sevk etmek zorundadır. Söz konusu 9. maddeye göre, “yasada yazılı afetlerin olması halinde, ilk yardımları yerine getirmek amacıyla bu bölgelere mülkiye amirleri ve ilgili makam ve kurumlar tarafından gönderilecek kurtarma ve yardım ekipleri, her türlü malzeme, makine, alet, yiyecek, giyecek ve barındırma eşya ve maddeleri; genel, özel ve katma bütçeli yönetimlerle bunlara bağlı kurumlar ve iktisadi Devlet Teşekküllerinin illere, belediye ve köylere ait olan ve bunlara bağlı bulunan kurumların elinde bulunan her türlü kara, deniz ve hava ulaşım araçları ile; bedeli sonradan ödenmek üzere sevk edilir. İhtiyaç duyulan yerlerde zorunluluk ve yükümlülükler gerçek kişilerle her türlü şirket ve kurumlara da uygulanabilir.” 4.5.1.2.6.4. Bakım ve Tedavi Zorunluluğu: 7269 sayılı Yasanın 10.maddesinde, “gerek yukarıda yazılı afetlerin olmasında, gerekse her türlü kurtarma, barındırma, yangın söndürme sevk ve dağıtım işlerinde çalışmalarda yararlanan yada sakatlanan yada hastalananlar en yakın hastaneye yada tedavi yerlerine gönderirler” hükmü yer almıştır. Resmi hastane ve tedavi kurumları, tedaviye gelen her türlü afetzedeyi hemen kabul ve tedavi etmekle yükümlüdürler. Bu sorumluluk hiçbir kayıt ve şarta bağlanmamıştır. Resmi hastane ve tedavi yerlerinde bulunanlara parasız bakılacaktır. Yasada ise resmi tedavi kurumları, “mülki ve askeri hastane ve tedavi yerleriyle, genel, katma, özel bütçeli yönetimlere, belediyelere ait bütün hastane ve tedavi yerleri” olarak sayılmıştır. Özel hastane ve tedavi kurumlarına başvurulabilmesi için bazı özel koşullar yasada aranmıştır. Bu koşullar, “resmi tedavi evleri ve hastanelerde yer olmaması, tedavi olanağı bulunmamasıdır” . bunun yanında afet olayındaki acil müdahalenin önemi nedeniyle özel hastanelerin yakınlığını, yasanın aradığı zorunluluk koşulu olarak sayabiliriz. O zaman özel hastane görevlileri, uzakta resmi bir hastane olması nedeniyle, başvuruları kabulden kaçınamayacaklardır. Resmi hastane ve tedavi kurumlarından ücretsiz yararlanılmasına rağmen, zorunluluk karşısında özel hastanelerde yapılan tedavilerin ücretleri, 7269 sayılı Yasaya göre ödenecektir.
7269 sayılı Yasanın 10.maddesinde 27.08.1999 tarih ve 578 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 30.09.1999 tarih ve 23832 sayılı Mükerrer Resmi Gazetede eklenen fıkralar ile; “Bunlardan yatarak tedavi ve müdahale görenlerle ilgili tedavi giderleri, varsa ilgilinin sağlık yardımlarını karşılamakla yükümlü sosyal güvenlik kuruluşunca veya mensubu olduğu kamu kurum ve kuruluşunca; sosyal güvenlik kanunları kapsamında olmadığı tespit edilenlerden; yeşil kartlılarının tedavi giderleri 18.06.1992 tarih ve 3816 sayılı Kanun çerçevesinde adı geçen bu kanun kapsamı dışında kalan tedavi giderleri ile yeşil kartı olmayanların tedavi giderleri de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanır. Resmi hastane ve tedavi yerleri dışındaki ödenecek tedavi giderleri, kamu kurum ve kuruluşlarınca resmi hastanelere ödenecek tedavi giderleri miktarını aşamaz (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 2000,s.345). 4.5.1.3. Mülki Amirleri 27.08.1999 Tarih ve 574 Sayılı KHK İle Verilen Yetki Ve Görevler. 27.08.1999 tarih ve 4452 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak 01.09.1999 tarih ve 23803 Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 7269 sayılı Yasanın 13.maddesinin a bendinin 2.3.4. fıkraları ile b bendi değiştirilmiş buna göre; a bendinin 3.fıkrasında, “Arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında, o yerin en büyük mülki amirine bir rapor verilir. Mülki amir bu tür binaları derhal boşaltır, yıkılması gerekenler için en çok üç gün süre verilerek tehlikenin giderilmesi için sahiplerine bildirilir. Sahibi mahallinde yoksa durum mahalli vasıtalarla ilan edilmek suretiyle bildiri yapılır. 4. fıkra ise; mal sahibi veya vekili, bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz edebilir. İdare kurulları bu itirazı en geç 3 gün içerisinde inceleyip karara bağlar. Bu hükümlerle 7269 sayılı Yasadaki süreler kısaltılmıştır. 13.maddenin b bendinde ise; hasar görmüş fakat ıslahı mümkün olan binaların fen kurullarının göstereceği şartlara göre tamiri yapılıncaya kadar içine girilmesine ve oturulmasına izin verilmez. Bu binalar bir yıl içinde tamir ettirilmez ve itiraz da vaki olmaz ise a bendindeki esaslar çerçevesinde yıktırılır. İtiraz var ise, Mahalli İdare Kurulu, itirazı 5 gün içinde inceler ve karara bağlar. İtiraz yerinde ise süre 6 ay daha uzatılır (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 2000,s.336). 4.5.1.4. Mülki Amirlerine 27.08.1999 Tarih ve 576 Sayılı Doğal Afetlerde Yapılacak Yardımların Düzenlenmesi ve Vergilerin Ödeme Sürelerinin Uzatılmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair KHK. Kararnamenin 1. maddesinde 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem için toplanan iç ve dış yardımlar T.C. Ziraat Bankasında açılacak merkezi bir hesaba kaydedilir ve Kriz Komisyon Kurulunca öncelikle depremde zarar görenlerin iaşe, giyinme, barınma, çadır ve diğer her türlü gereksinimlerine karşılamak üzere kullanılır. Doğrudan afet illeri valiliklerine yapılan nakdi ve ayni yardımlar ilgili valiliklerce kullanılır. İlgili kararnamenin 1.maddesinin 4.fıkrasında; 7269 sayılı Kanunun 6.maddesi gereğince afet zedelerin gerçek ve tüzel kişilere ait bina ve
tesislere yerleştirilmeleri halinde bu durum taşınmazın malikine tebliğ, hissedarlara ise valilikçe yapılacak ilan ile duyurulur. 5.fıkrasında ise bakanlıklar ve kamu kurumlarınca deprem bölgesinde ihtiyaç duyulacak prefabrik hizmet binaların ve lojmanların yapımında ilgili bakanlıklar işlemi valilikler aracılığı ile yaptırabilirler. 576 sayılı KHK’nin 4. Maddesi 14.02.1985 tarih ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna Geçici Madde eklenmek suretiyle, Kocaeli, Bolu,Sakarya ve Yalova illerinde depremden zarar gören vatandaşların daimi iskanları sağlanıncaya kadar iaşe, giyim, barınma, çadır ve benzeri gereksinimlerinin karşılanmasını sağlamak üzere her türlüm tedbir almak, yürürlükteki kanunlarla doğal afet ve olağanüstü hallere ilişkin valilere verilen her türlü yetkiyi kullanmak ve Kriz Komisyon Kurulunca bu konularda alınacak kararları uygulamak üzere 2 yıl süreli İçişleri Bakanlığına bağlı Afet Bölge Koordinatörlüğü ve Afet Bölge Koordinatörlüğüne bağlı İl Koordinatörlükleri kurulur. 4.5.1.5. Mülki Amirlere 27.08.1999 Tarih ve 580 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlere Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Verdiği Görev ve Yetkiler. İlgili KHK’nin geçici 17.maddesi ile 17.08.1999 tarihindeki deprem dolayısıyla bu bölgede afete maruz kalanlardan 7269 sayılı Kanuna göre hak sahibi olan ve afet nedeniyle ikamet ettiği konutu hasara uğrayan veya eşini yada birinci derece yakınını kaybedenlere konut yapılmak ve hibe edilmek üzere Maliye Bakanlığınca, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca tahsis edilen hazine, arazi ve arsaları üzerinde gerçek ve tüzel kişilerce konut yapılmasında yukarda belirtilen durumların valiliklerce tevsik edilmesi gerekir. 4.5.1.6. 4373 Sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Hakkındaki Yasaya Göre Görev, Yetki ve Sorumlulukları: 1943 tarihinde yürürlüğe giren 4373 sayılı “Taşkın Sulara ve Su Baskılarına Karşı Korunma Kanunu”nda, bu konularda mülki idare amirlerine bazı görev, yetki ve sorumluluklar verilmiştir. Su ve sel baskınları olduktan sonra mülki idare amirlerinin başlıca görev ve yetkileri şunlardır: 4.5.1.6.1. Kenar ve Setlerin Taşkın Sularla Yıkılma Tehlikesine yada Su Afetine Maruz Bulunduğunu Görenlerin, Bu Durumla İlgili Bildirimlerini Kabul Etmek: Söz konusu yasanın 4. maddesine göre, “sürekli bakıma tabi olsun –olmasın, kenar ve setlerin taşkın sularla yıkılma tehlikesine ya da halkın su afetine maruz bulunduğunu görenler, bunu derhal o yerin su işleri, bayındırlık müdürlüğü ve örgütüne ya da en yakın muhtara, Jandarma dairelerine ya da mülkiye amirlerine haber vermek zorundadırlar. İşte mülki idare amiri bu başvuruya almak ve doğal olarak gereğini yapmak zorundadır. 4.5.1.6.2. Yükümlüleri Sel Baskınına Uğrayan Yerlere Göndermek: 4373 sayılı Yasanın 6.maddesi bu görev ve yetkiyi düzenlemiştir. Buna göre, taşkın sularla kenar ve setlerin yıkılma ve yarılma tehlikesine maruz bulunması ya da yakın arazinin su baskınına uğraması gibi durumlarda, olayın olduğu yerin en büyük
mülkiye memurunun emriyle, tehlike ile karşılaşan köy ve kasabaların 18 yaşını bitirip 50 yaşını doldurmamış bulunan erkekleri, ellerinde bulunan ve yıkıntıları düzeltmeye yarayan her türlü araç – gereç, malzeme ve araçlarla tehlike yerine yardıma koşmak ve gösterilen işlemle çalışmak zorundadırlar. İlgili maddenin 2.fıkrası ise; köylünün sağlayamayacağı anlaşılan gerekli araçları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı önceden yeterli miktarda ve taşkın alanlarında bulunduracaktır. 4.5.1.6.3. Tehlike Bölgesi Dışında Kalan Komşu Yerleşim Yerleri Halkını Yardıma Çağırmak: 6.maddenin 3.fıkarası, mülki idare amirlerine bu tür bir görev ve yetki vermiştir. Buna göre, “tehlike ile karşılaşan ya da tehlikeye uğrayan yerler halkı ile bu afetin önlenemeyeceği anlaşıldığı takdirde, tehlike bölgesi dışında kalan komşu köy ve kasabalar halkı da 1. fıkra hükümleri çerçevesinde yardıma çağrılırlar. Bunlar da gösterilen işlerde çalışmak zorundadırlar.” 4.5.1.6.4. Başka Mülki Birim Sınırları İçinde Kalan Yerleşim Yerleri Halkını Yardıma Çağırmak: Mülki idare bölgesi ayrı bile olsa, komşu köy ve kasaba halkının tehlikeye uğrayan yerin en büyük mülkiye memurunun bu yoldaki emirlerini yerine getirmekle yükümlü olduğu, 6.maddenin 4.fıkrası hükmüdür. Ancak, bu komşu köy ve kasabaların bağlı bulunduğu il ya da ilçeye derhal bilgi verileceği ve yardım istenileceği de aynı fıkrada belirtilmiştir. 4.5.1.6.5. Vali ve Kaymakamların Tehlike Bölgelerine Yardımcı Göndermek ve Gerekirse Bizzat Gitme Görev ve Yükümlülüğü:
6.maddenin son fıkrasında, vali ve kaymakamlarla, bucak müdürleri ve köy
muhtarı, etrafındaki askeri ve jandarma, gümrük koruma ve orman koruma, kıta, komutan ve amirlerinin, üstlerinden emir beklemeksizin, tehlike ile karşılaşan yerlere yardımcı göndermek ve gerektiğinde bizzat tehlike yerine gitmekle yükümlü oldukları hükme bağlanmıştır. 4.5.1.6.6. Olay Yerine Gitmeyenleri Zorla Göndermek: Söz konusu yasanın 15.maddesi mülki idare amirlerine bu tür bir yetki ve görev vermiştir. Buna göre yetkili memurlar tarafından olay yerine gitmeleri emir olunanların hastalık ya da diğer makbul bir neden olmadıkça iş başına zorla göndermeye mahallin en büyük mülkiye memuru yetkilidir. Bu konudaki emirlerini kolluk kuvvetleri derhal yerine getirmekle görevlidirler. 4.5.1.6.7. Para Cezası Verme Yetkisi: Anılan yasanın 15. maddesinin 2.fıkrasına göre makul bir gerekçesi olmadan görev yerine gitmeyenlere vali ve kaymakamlarca hafif para cezası uygulanır. Bu ceza kesindir ve kamu cezalarının tahsili hakkındaki hükümlere göre tahsil edilir. Memurlardan göreve gitmeyenlere ise TCK.nın 230.maddesi hükmü ile görevi ihmal hükümleri uygulanacaktır.
Taşkın sırasında, yapılacak işlerin bir kısmı da Taşkından Koruma Yönergesi’nde belirtilmiştir. Adı geçen Yönergenin 20.maddesi hükmü şöyledir.: “Taşkın uyarısı verildiği andan başlayarak, her türlü kamu kuruluşlarına bağlı personel ve araçlardan yararlanarak, taşkın bölgesinde alınacak önlemler için 7269 ve 4373 sayılı Yasalar valilikleri yetkili kılmakta olup, taşkınla karşı karşıya olan yerleşim alanlarının boşaltılması için valiliklerce alınacak önlemlerde ve kurtarma ekiplerince donatım ve araç bakımından önceden yapılacak hazırlıklarda, o yöre ile ilgili DSİ örgüt biriminin başı, valinin yardımcısı ve teknik danışmanı durumundadır. Taşkın anında mülki makamlarca, taşkın zararlarını azaltmak amacıyla alınacak her türlü önlemlerin uygulanmasında, DSİ örgüt birimleri, yöneticilere, elde bulunan araç ve olanaklarla yardımcı olurlar.” Bu madde hükmü valileri yetkili kılmakta ve DSİ temsilcisini, valinin, bu işlerin yürütümü nedeniyle yardımcısı ve teknik danışmanı olarak kabul etmektedir. Yine, mülki makamlara DSİ birimlerinin her türlü yardımı yapacağı da aynı maddede yer almıştır. Görüldüğü üzere 4373 sayılı Yasa, gerek DSİ Taşkından Korunma Yönergesi, gerekse ilgili mevzuat, taşkın ve sel baskınlarının olduğu yerler mülki yöneticilerine ve DSİ örgütü yetkili ve ilgili elemanlarına önemli yetki ve görevler vermiştir. Bu görev ve yetkilerin kullanılmamasının, yerine getirilmemesinin, bir sorumluluğu gerektirdiği açıktır. 4.5.1.7. 6831 Sayılı Orman Yasasından Doğan Görev, Yetki ve Sorumlulukları (Orman Yangınlarıyla ilgili Olarak): Orman yasasının, orman yangınlarıyla ilgili olarak, Genel Afet Yasasından farklı biçimde bir düzenleme getirdiği görülür. Orman yangını çıktıktan sonra, o bölge mülki yönetim emirlerinin başlıca yetki, görev ve sorumluluklarını şöylece sıralamak mümkündür. 4.5.1.7.1. Yangın Yerine, Söndürmek Üzere Yükümlü Gönderme Görev ve Yetkisi: 6831 sayılı Yasanın 69.maddesine göre, “orman yangınlarında, yangına komşu köy ve kasabaların 18 yaşını bitirip, 50 yaşını doldurmamış bütün erkek nüfusu, beraberlerinde mevcut balta, kürek, kazma, testere gibi yangın söndürmeye yarayacak aletleriyle yangın yerine gitmek ve yangını söndürmek zorundadırlar. Söndürme işine gelenler, yangını söndürmeye yeterli gelmeze, daha ilerideki köy ve kasaba halkından yükümlü olanlar da yangın yerine gönderilir. Aynı şekilde vali, kaymakam, bucak müdürü ve köy muhtarları ve etraftaki asker ve jandarma birlik komutanları, bölgedeki orman başı müdürü ve onun gerek göstereceği orman memurları yardımcı göndermek zorundadırlar.” 4.5.1.7.2. Yangın Yerine Gitme Görev ve Sorumluluğu Söz konusu yasanın yine 69., ilgili yönetmeliğinin ise 20. maddesine göre Kaymakamlar, gerektiğinde Valiler, Orman Bölge Baş Müdürü ve onun gerek göreceği orman memurları yangın yerine gitmek zorundadırlar.
4.5.1.7.3. Her Türlü Ulaşım Araçlarını Kullandırma Yetkisi Anılan yasanın 70.maddesinin 2.fıkrası aynen şöyledir; “Mahallin en yüksek mülkiye amiri tarafından gerek görülecek miktarda askeri ulaşım araçları ile diğer daire ve iktisadi Devlet Teşekküllerinin, belediyelerin ulaşım araçlarının, sadece akaryakıt bedellerinin Orman Genel Müdürlüğü’nce ödenmesi kaydıyla, ücretsiz olarak, orman yangınlarının sürdürülmesine ilişkin işlerde kullanılmasına emir verilebilir.” Böylece mülki idare amirleri bu tür görevlendirme ve kullandırma yetkisine sahiptirler. 4.5.1.7.4. Henüz Söndürülmüş Fakat Yayılma İhtimalleri Olan Orman Yangınları Sırasında Ormanlara Girmeyi Yasaklama ve Oradaki Her Türlü İşleri Durdurma Yetki ve Görevi: 6831 sayılı Orman Yasasının 74. maddesi hükmü şöyledir: “Orman yönetiminin göstereceği gerek üzerine mahallin en büyük mülkiye amirleri, kuraklık yada yangın olup ta henüz söndürülmüş, fakat yayılma ihtimalleri tamamen ortadan kaldırılmamış olmak gibi olağanüstü zamanlarda, belirli bir süre için ormanlara girmeyi yasaklayabilir ve oralardaki her türlü işlerin durdurulmasını emredebilirler.” 4.5.1.7.5. Para Cezası Verme Yetkisi ve Görevi: Söz konusu yasanın 105.maddesi vali ve kaymakamlara, anılan yasanın 69.maddesine aykırı davranışlara para cezası verme yetkisi tanımıştır. Böylece, “69. maddeye göre, ormanlarda çıkacak yangınları söndürmek için yetkili memurlar ve orman örgütü tarafından yangın yerine gitmeleri emrolunmasına rağmen, yerel alışılmış araçlarla bu durum da bildirilmesine rağmen, orman yangınını söndürmeye gitmekten çekinenler yada gidip te çalışmayanlar ve verilen işi yapmayanlar hakkında vali ve kaymakamlar tarafından para cezası verilir.” 23.9.1983 tarih ve 2896 sayılı Yasayla değişik bu maddenin 2.fıkrasında ise, yurttaşların bu cezaya, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde yerel sulh ceza mahkemesine itirazda bulunabilecekleri, bu itirazın evrak üzerinde inceleneceği ve mahkemenin bu konudaki kararlarının kesin olduğu belirtilmiştir. Söz konusu maddenin son fıkrası ise, değişik bir yaptırım türü getirmiştir. Buna göre, 105.maddede yazılı memurlarla orman örgütünde görevli olanlardan yangın yerine yardım göndermeyenlerle, ilgi göstermeyenler, TCK.nun 230.maddesinin 2.fıkrasına göre cezalandırılacaklardır. 4.5.1.7.6. Yangının Komşu İl ya da İllere Atlaması İhtimalinin Komşu İl yada İllere Bildirilmesi Görevi: Orman Yangınlarının Söndürülmesine İlişkin Yönetmeliğin 24.maddesine göre, “bir il sınırı içinde çıkıp ta komşu il ya da illere atlama ihtimali bulunan yangınlarda, zamanında önlem almak ve gerektiğinde yardım istenilmek üzere durum valilikçe komşu illere de bildirilir.” 4.5.1.7.7. Yangın Söndürmekle Görevli Yükümlülerin, Herhangi Bir Bildiri Beklemeden Yangın Yerlerine Gitmeleri:
Bu göre, “Orman Yangınlarının Önlenmesi Ve Söndürülmesine Görevlilerin Görecekleri İşler Hakkında Yönetmelik”in 18.maddesiyle verilen bir görevdir. Köy muhtarları ile belediye başkanları da bu yükümlüleri yangın yerine göndermek, gitmeyenleri orman örgütüne ya da mülki amirlere bildirmek zorundadırlar. 4.5.1.7.8. Güvenlik Birimleri Amirlerinin, Bucak Müdürlülerinin Yangın Yerine Gitmeleri ve Yükümlüleri Çalıştırmaları: Bu hüküm yönetmeliğin 26. maddesi hükmüdür ve önemli bir görevdir. Gerek 6831 sayılı Yasadaki orman yangınlarıyla ilgili hükümler, gerekse bu amaçla çıkartılan yönetmelik hükümleri ile yukarıda ayrıntılı bir biçimde belirlendiği gibi, mülki idare emirlerine önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Bu görevlerin yapılması, yetkilerin kullanılmaması bir sorumluluğu gerektirmektedir. 4.5.1.8. 2090 Sayılı, Doğal Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkındaki Yasadan Doğan Görev, Yetkiler ve Sorumlulukları 20.6.1977 tarih ve 2090 sayılı söz konusu Yasa, 1.maddesinde sayılan yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, fırtına, taşkın, sel, don, dolu, kuraklık, haşere ve hastalık gibi nedenlerle tarımsal ürünleri, canlı cansız (toprak dahil) üretim araçları ve tesisleri zarar gören ya da yok olan ve bu yüzden çalışma ve üretme imkanları önemli ölçüde bozulan çiftçilere, köylünün kurmuş olduğu tarımsal amaçlı üretim kooperatiflerine, Devletçe gerekli yardımların yapılmasını sağlamak ve yapılacak yardımlara ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla çıkartılmıştır. Anılan yasa 2. maddesiyle yardımların çeşitlerini saymıştır. Bu yardımlar şunlardır;
- Kredi açma,
- Karşılıksız mal ya da para verme,
- Teknik yardım yapma,
- Yapılacak ya da onarılacak tesislerin maliyetlerine katılmadır.
- Kredi açma,
- Karşılıksız mal ya da para verme,
- Teknik yardım yapma,
- Yapılacak ya da onarılacak tesislerin maliyetlerine katılmadır.
Yardımlarda küçük işletmelerle aile işletmelerine öncelik tanınacaktır.
İşletmelerde çalışma ve üretim olanaklarının önemli ölçüde bozulmasının
şartları şunlardır:
- Ürünlerinin, canlı – cansız üretim – araç – gereç ve tesisleri dahil, tüm
varlığının toplam değerinin en az %40 ve daha fazla oranda zarar görmesi
durumunda;
• Bu zararı diğer tarım ve tarım dışı gelirleri ile karşılayacak gücünün
bulunmaması,
• Kredi veren banka, kooperatif ve sigorta gibi benzeri kuruluşlardan
zararlarını, kayıplarını karşılayacak borç ve tazminat alma olanaklarının
bulunmaması,
- Tarımsal ürünlerinin canlı – cansız üretim araç ve gereç ya da tesislerinin
%40’dan az zarar görmesi durumunda,
1) Kredi alma olanağının bulunmaması,
2) Tarım dışı gelirlerinin yeterli bulunmaması dolayısıyla, tarımsal faaliyetlerini
sürdüremeyecek ve geçimini sağlayamayacak derecede muhtaç duruma
düşmesi gerekmektedir.
- Tesis maliyetine katılma yardımı sadece çiftçilerin birlikte ve ortaklaşa
alarak kullandıkları ve yararlandıkları otlak, mera, orman, fidanlık, kavaklık gibi
bitkisel; aygır ve boğa barınakları, sıvat tesisleri ve ahırları gibi hayvansal;
biçerdöver, traktör ve ekipmanları gibi alet makineler, mandıra, konserve evi gibi
değerlendirme ve dağıtma, depolama gibi tesisler için tesislerin onarılması ya da
yenisinin sağlanmasına katılma payı olarak yapılır. Katılma payı, proje tutarının
%70’ni geçemez.
- Karşılıksız yardım, ancak yukarıda belirtilen koşullarda geri ödeme gibi
olmadığı saptanan muhtaç çiftçilere verilir.
İl ve ilçe Hasar Tespit Komisyonlarının afetlerin ortaya çıkması durumunda
başlıca görevleri 11.maddede sayılmıştır.
Buna göre, bölgelerinde yönetmeliğin 1.maddesinde saptanan doğal
afetlerden herhangi birinin olması durumunda, zarar gören çiftçiler ya da ihtiyar
kurullarınca, özel durumlar hariç, en geç bir hafta içerisinde o yerin en büyük mülki
amirliğine dilekçe ile başvurulur.
Bu başvuru üzerine Hasar Saptama Komisyonu başkanı derhal komisyonu
toplayarak, doğal afetin olduğu yere gidilecek günü saptar. İleride muhtemel
uyuşmazlık ve anlaşmazlıklara meydan verilmemek üzere, doğal afetten zarar gören
çiftçilerin kendisinin ya da temsilcisi ile muhtarlıkların, saptanan tarihte, yerinde
mutlak surette bulundurulmasının sağlanması hususları, en seri araç ile ilgili
muhtarlıklara duyurulur.
Adı geçen komisyonlar, saptanan günde hasar yerine giderek, zarar ve ziyan
saptama çalışmalarına başlar.
Bu saptamalarda;
- Doğal afetten zarar gören çiftçinin bağlı bulunduğu il, ilçe, bucak ve köyü,
- Doğal afetin olduğu tarihi,
- Doğal afetin türü,
- Çiftçinin adı ve soyadı
- Nüfus sayısı,
- Tüm ekiliş alanı ve çeşitleri (dekar olarak ve parsel değerleri)
- Hayvan varlığı (iş ve irat hayvanları) parasal değerleri,
- Tarımsal amaçlı üretim tesisleri ve parasal değerleri belirlenmiş ayrıca
doğal afetten zarar gören, ürün, cansız üretim, araç – gereç ve tesislerden,
• Ürün çeşidi ve ekiliş alanı (dekar olarak) bütün ekilişlerine göre % oranı,
• Hayvan varlığı ve mevcuduna göre % oranı,
• Tarımsal amaçlı üretim tesisleri ve hasar oranı % olarak ayrı ayrı saptanır.
Yapılan bu saptamalar sonucunda bir cetvel 5 nüsha olarak düzenlenip
ilgililerce imzalanır. Köy üzerinden düzenlenen bu cetvellere göre, ilçe
toplamları da başka bir cetvelde gösterilerek 5 nüsha halinde düzenlenir.
Keza, doğal afetten zarar ve ziyana uğrayan çiftçinin ödeme gücüne göre,
yasa ve yönetmelik hükümlerine göre yapılması gerekli yardımlardan hangisinden
ayni ya da nakdi olarak yararlandırılabileceği hususları da belirtilerek, bir rapor
halinde, belirtilen cetvellerle 4’er nüsha olarak İl Hasar Tespit Komisyonuna
gönderilir. İl Hasar Tespit Komisyonu, ilçelerden gelen zarar ve ziyan saptama rapor
ve cetvellerini inceleyerek karara bağlar. Komisyon, İlçe Hasar Tespit Komisyonunca
saptanıp icmal cetvelinde gösterilen zarar ve ziyan durumlarına göre başka bir icmal
cetveli düzenlenir. Bu cetvellerden sonuncusu üçer nüsha olarak Bakanlığa
gönderilir.
Gerek 2090 sayılı Yasa, gerekse bu yasanın uygulama esaslarını gösteren
yönetmelik hükümlerinin, bu doğal afetler olduktan sonra mülki idare amirlerine
verdiği genel görev ve yetkiler yukarıda anlatılmıştır. Mülki idare amirlerinin asıl
görevleri, komisyonun başında olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu görevlerini
yaparken, yetkilerini kullanırken, sorumluluk içinde olmaları son derece doğaldır.
4.5.1.9. Devlet Tarafından Kullanılan Binalarda Yangın Çıkması Durumunda Mülki
İdare Amirlerinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları:
Devlet tarafından kullanılan binalarda bir yangın çıkması durumunda, mülki
idare amirlerince diğer ilgili ve görevlilerin yetki, görev ve sorumlulukları; Bakanlar
Kurulu’nun 13.8.1966 tarih ve 6/6851 sayılı olup, 27.8.1966 tarih ve 12386 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan; “Devlet Tarafından Kullanılan Binaların Yangından
Korunması Hakkındaki Yönetmelik” te belirlenmiştir. Adı geçen yönetmelik, bu tür
binalarda ve bunların yakınında çıkan yangınlarla ilgili görev, yetki ve sorumlulukları
52 ve 53. maddelerinde dile getirmiştir.
Yönetmelikte mülki idare amirlerine açık ve net bir şekilde görev ve yetki veren
hüküm, 52.maddenin (a) bendinin 5. fıkrasında yer almıştır. Hükme göre, “yangın
çıkan binanın genel boşaltılmasına olay yerine gelen itfaiye amirinin, daire amirinin ya
da en büyük mülkiye amirinin emriyle başlanacaktır.” Böylece, mülki idare amiri,
yangının çıktığı resmi binanın genel boşaltılmasını sağlayıcı emir verme yetkisine
sahip kılınmıştır.
Söz konusu yönetmelikte, yangın çıktıktan sonraki diğer yetki ve görevler
aşağıdaki gibi belirlenmiştir.
4.5.1.9.1. Yangın Çalışma Saatleri İçinde Olursa:
4.5.1.9.1.1. Haber Verme: Yangını ilk gören kimse, haber verme sistemini
(çan, zil, telefon vb.) harekete geçirmekle birlikte, telefonla itfaiyeye, örgütü
bulunmayan yerlerde varsa kurum itfaiyelerine ya da belediyelere haber verir.
4.5.1.9.1.2. Görevlilerin Hareket Tarzı: Yangın haberini duyan, yangına karşı
koyma ekipleri derhal harekete geçer. Kendilerine ait araç ve gereçleri alarak
söndürme, kurtarma, koruma görevlerini yerine getirirler.
4.5.1.9.2. Yangın Çalışma Saatleri Dışında Olursa:
4.5.1.9.2.1. Haber Verme: Yangını ilk gören kimse, haber verme sistemini
derhal harekete geçirmekle birlikte, bulunan telefonla önce kent ya da kurum
itfaiyelerine, bulunmayan yerlerde en yakın polis ve jandarma makamlarına,
belediyeye haber verir. Ayrıca ihbar telefonu yanındaki listede yazılı daire müdürü ve
diğer ilgilileri telefonla yada diğer araçlarla haberdar eder.
4.5.1.9.2.2. Söndürme ve Kurtarma: Yangından haberdar olan daire müdürü
ile, yangınla mücadele ekipleri personeli, en seri biçimde görevleri başına gelerek
söndürme ve kurtarma işlerine başlarlar.
4.5.1.9.2.3. Kolluk Güçlerine Bildirmek: Yangın yerinde bulunmaları
gereken memurların haberdar edilmesi, daire müdürleri tarafından ad ve adreslerini
gösteren listeye göre en yakın polis ve jandarma karakollarına bildirmek suretiyle
yapılır.
,
4.5.1.9.3. Yangın Resmi Dairenin Yakınında Olursa:
Bu durumda haber verme işi ile birlikte, tehdit altında bulunan kısımda oda pençelerindeki perde ve panjurlar çıkarıldıktan sonra pencereler kapatılır. Daire personeli tarafından evrak ve dosyalar çuvallara konarak, eşya ile birlikte tehlikeden uzak bölümler götürülür. Ayrıca çatıda koruma önlemi alınır. Çatıya ve damlara düşen ateş ve
kıvılcımların hortumla sevk edilebilecek ya da kovalarla çıkarılabilecek sularla
söndürülmesine, çatının ya da damın bol su ile ıslatılmasına çalışılır.
Yukarıda sayılan bütün yetkilerin kullanılmasında, görevlerin yerine
getirilmesinde, o yerin en büyük mülki idare amirlerinin de sorumluluk içinde olmaları
gerektiği doğaldır.
4.5.1.10. Karada Çıkabilecek Yangınlarla, Deniz – Liman yada Kıyıda Çıkıp Karaya
Ulaşabilecek ve Yayılabilecek yada Karada Çıkıp Kıyı, Liman ve Denize Ulaşabilecek
Yangınlar Çıktıktan Sonra ki Görev, Yetki ve Sorumlulukları:
Bu tür bir yangında, mülki idare amirlerinin görev, yetki ve sorumlulukları, diğer görevli ve kurumlarınkilerle birlikte, aynı adı taşıyan yönetmeliğin özellikle 8,9 ve 10.maddelerinde belirtilmiştir. Söz konusu yönetmelik, Bakanlar Kurulunun 6.8.1975
tarih ve 7/10357 sayılı Kararı ile kabul edilip, 8.9.1975 tarih ve 15350 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Yönetmelikte belirtilen yangının çıkmasından sonra mülki idare amirleri, başkanlığını yaptıkları “Yangın Koordinasyon Kurulu”nu göreve çağırırlar ve yangınları söndürmek için gerekenleri yaparlar. Adı geçen yönetmeliğin 10.maddesi, mülki idare amirlerine, askeri
makamlardan yardım isteme yetki ve görevini vermiştir. Buna göre askeri makamlar,
vali ve kaymakamların yardım taleplerini yerine getirirler. Yangın yerine askeri yangın
söndürme birliği gelmişse, bütün yangın söndürme güçleri askeri birlik komutanının
emrine girerler.
Yangının yerindeki olanaklarla söndürülememesi durumunda, çevre il ve
ilçelerden mülki idare amirleri aracılığı ile istenecek yardımları, resmi ve özel
kuruluşlar olanakları ölçüsünde karşılarlar (md.10/2).
Söz konusu yönetmeliğin 8.maddesinde, karada çıkan yangınları söndürme
görevinin belediye itfaiye örgütüne ait olduğunu açıklamıştır. Buna göre, “karada
çıkan yangınların söndürülmesi görevi esas olarak belediye itfaiye örgütüne aittir.
Karada çıkan yada denizden karaya yayılma eğilimini gösteren yangınlarda, yangının
çıktığı kuruluşun yetkilisi kendi olanakları ile yangını söndürmeye çalışır. Aynı
zamanda hemen itfaiye örgütüne ve önceden yaptıkları anlaşma ile kendisine yardım
edecek diğer kuruluş itfaiye servislerine haber verir. Belediye itfaiyesinin yangına
müdahale ettiği durumlarda, yangın yerine gelmiş bulunan resmi ya da özel tüm
kuruluşlara ait itfaiye güçleri belediye itfaiye örgütünün komutası altına girer.”
Yönetmeliğin 9.maddesi ise, denizde çıkan yangınlarda görevli olacak
kuruluşu belirlemiştir. Buna göre, “denizde çıkan yangınların söndürülmesi görevi,
bölge liman ve deniz işleri müdürleri ve liman başkanlarına aittir. Denizde çıkan yada
karadan denize yayılma eğilimi gösteren yangınlarda, yangının çıktığı tesisin yetkilisi
kendi olanaklarıyla yangını söndürmeye çalışır. Aynı zamanda hemen bölge, liman
ve deniz işleri müdürlüğüne ve liman başkanlığına ve önceden yaptıkları anlaşma ile
kendisine yardım edecek diğer kuruluşlar itfaiye servislerine haber verir. Yangın
yerine gelen tüm yangınla mücadele güçleri, ana söndürme aracına yöneten
yetkilinin komutası altına girer.”
Yukarıda sayılan görevlerin yerine getirilmesinde, mülki idare amirlerinin
doğrudan ve dolaylı olarak kontrol görev ve yetkileri vardır. Yangının söndürülmesi
için ellerindeki tüm olanakları kullanırlar ve ilgililere emirler verirler.
4.5.2. Doğal Afet Bölgesi Etrafındaki Mülki İdare Amirlerinin Görev Yetki ve
Sorumlulukları:
Yasa koyucu, bu konuyu da yasa kapsamına almayı ihmal etmemiştir. Nitekim
1051 sayılı Yasayla değişik 7269 sayılı Yasanın 6.maddesinin son fıkrasında
“kendilerinden yardım istenilen afet bölgesi civarındaki vali ve kaymakamlar,
yukarıdaki fıkralarda yazılı yetkilerini kullanırken, bütün imkan ve araçlarla yardıma
zorunludur” diyerek, afet bölgesi etrafındaki yöneticilere de aynı olağanüstü yetkileri
vermiştir.
Bu yetkileri bir de burada yinelemekte yarar vardır:
a. Görev verme yetkisi
b. El koyma yetkisi
c. Satın alma ve kiralama yetkisi
d. İşgal etme yetkisi
e. Nakdi ödeme yetkisi
Bu yetkilerin kullanılmasında o mülki idare amiri o afet bölgesel etrafında olması
ve ayrıca o mülki idare amirinden yardım istenmiş olması gerekir. Mülki idare
Amirleri afetzedelerce nakdi ve ayni yardım toplama gibi bir takım hizmet ve
çalışmalarda bulunabilirler.
4.5.3. Doğal Afet Bölgesi Uzağındaki Mülki İdare Amirlerinin Görev, Yetki ve
Sorumlulukları
Afetle ilgili mevzuatlarda hiçbir şekilde afet bölgesi uzağındaki mülki idare
amirlerine yetki ve sorumluluk verilmemiştir. Ancak 7269 sayılı Yasanın 9.maddesi
afet bölgesi uzağındaki bazı kuruluşlara görev vermektedir. İlgili maddede belirlenen
umumi, hususi ve münhal bütçesi idarelerle bunlara bağlı müesseseler ve iktisadi
devlet teşekküllerinin, vilayetlere, belediye ve köylere ait olan ve bunlara bağlı olan
müesseselerin elinde bulunan her türlü kara, deniz ve malûl vasıtaları sevk edilir
demekte ve bunun içinde herhangi bir afet bölgesine yakınlık ve uzaklık şartından
söz edilmemektedir.
Afet bölgelerinin uzağında ki mülki idare amirlerine mevzuatta yetki ve
sorumluluk yüklenmemekle beraber uygulamalarda görülmüştür ki; ülkemizin belirli
bir yöresinde olan afet karşısında bütün mülki idare amirleri yardım ve diğer
koordinasyon konularıyla afetin olumsuz etkilerinin giderilmesi ya da azaltılması
yolunda çeşitli katkılarda bulunmaktadırlar. Mülki idare amirleri bu şekilde yardım
toplarken 7269 sayılı Yasaya değil ve fakat 1983 tarih ve 2860 sayılı Yardım
Toplama Kanununa dayanarak yapabilmektedirler. Gerçek ve tüzel kişilerinde yardım
toplamaları aynı kanun hükümlerine tabidir.
4.5.4. Afetler Dolayısıyla Kullanılan Yetkilerde Süre 02.07.1968 tarih ve 1051 sayılı Yasayla değişik 7269 sayılı Yasanın 6.maddesinin 2.fıkrasında mülki amirlere verilen olağanüstü yetkilerin kullanılmasında süre; “afetin sona ermesinden itibaren 15 gündür. Bu süre, gerektiğinde İmar ve İskan Bakanlığınca uzatılabilir.” Bu durumda sürenin başlangıç tarihinin saptanması önemli bir noktadır. Bazı afet olayları ki özellikle deprem gibi afetlerde afetin sona erdiği tarihin belirlenmesi oldukça zordur. Hem felaketin oluşturduğu zararlar içinde özellikle tektonik depremlerde birkaç ayı bulan artçı şoklar afetin sona erdiği sürenin saptanmasını zorlaştırmaktadır. Bu halde Bayındırlık ve İskan Bakanlığından yeni süreler talep edilmekte ve gerektiğinde bu süre Bakanlık tarafından uzatılmaktadır. 5. MÜLKİ İDARE AMİRLERİNE VERİLEN BAŞKACA GÖREV YETKİ VE SORUMLULUKLAR İster olağan durumlarda olsun, ister olağanüstü durumlarda olsun, mülki idare
amirlerine ilgili yasalarla verilen görev, yetki ve sorumluluklar önceki bölümlerde
incelenmiştir. Bu başlık altında ise doğal afetlerle ilgili olup ta daha önce sözü
edilmeyen, çeşitli mevzuat arasına serpiştirilmiş görev, yetki ve sorumluluklardan söz
edilecektir.
5.1. Afet Bölgelerinde Yeniden Yapılacak Yapılara İlişkin Görevleri Valinin ya da kaymakamın doğal afet bölgelerinde yapılacak ya da değiştirilecek yapılarda uyulacak teknik koşulları belirtir yönetmelik esaslarının
uygulanmasını sağlamakla yükümlü olmaları, 7269 sayılı Afetler Yasası’nın 1051 sayılı Yasayla değişik 3.maddesinde yer almıştır. Maddenin 2.fıkrası bu görevi vermiş, 3.fıkrası ise, “yönetmelik esaslarına aykırı olan yapılar hakkında, vali ve kaymakamlar tarafından sahiplerine bildiride bulunularak, en çok üç aylık bir süre içinde hatanın ve tehlikeli durumun giderilmesinin bildirileceği”ni hükme bağlamıştır. 4.fıkraya göre ise, “verilen süre içinde sahiplerince düzeltilmeyen bina yada
bina kısımları, belediye sınırları ve mücavir alan içinde belediye encümenlerince,
diğer yerlerde ise il ya da ilçe idare kurullarınca, yıkma parası yıkıntı malzemesinden
karşılanmak, yetmemesi durumunda, kalan kısma afetler fonundan tamamlanmak
üzere yıktırılır.”
Aynı maddenin 5.fıkrasında, gerekli kontrol ve denetimin Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’na ait olduğu 6. ve son fıkrasında ise yer kayması, kaya düşmesi, çığ gibi
afetlere uğrayabilecek meskun yerlerde alınacak önlemlerin Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nca, su baskınlarına uğrayabilecek yerlerde ise Dsi’nin bağlı bulunduğu
bakanlıkça alınacağı belirtilmiştir.
5.2. Afet Bölgelerindeki Binalarının Boşalttırılması ve Yıktırılmasına İlişkin Görevleri
Vali ve kaymakamlar, doğal afetin olduğu yerlerde, fen kurullarının verdikleri rapor üzerine binaların boşalttırılmasına ya da yıktırılmasına karar verebilirler. Bu görev ve yetkiler 27.08.1999 tarih ve 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 7269 sayılı Yasanın 13.maddesinin o bendinin 3.fıkrası ile; “arazinin tehlikeli olurumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verilir. Bu makamlarca böyle binalar derhal boşaltılır. Yıkılması gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesi için sahiplerine bildirilir. Mahallinde sahibi bulunmadığı takdirde durum, mahalli vasıtalarla ilan edilmek suretiyle, bildiri yapılmış sayılır. Fen kurulları, arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından
yıktırılması ve boşalttırılması gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye
amirine ayrı bir rapor verecekleridir. En büyük mülkiye amirleri de böyle binaları
derhal boşalttıracaklardır. Yıkılması gerekenler için en çok (3) gün süre verilerek,
tehlikenin giderilmesi sahiplerine bildirilecektir. Bina sahibi orada bulunmadığı
takdirde, yerel duyuru araçlarıyla durum bildirilir ve bildirim yapılmış sayılır.
Mal sahibi ya da vekilinin bu bildiriye karşı (3) gün içinde yetkili idare
kurularına itiraz etmek hakkı olup, idare kurularınca bu itiraz en geç (3) gün içinde
incelenir ve bir karara bağlanır. Süresinde itiraz olunmayan, ya da itiraz olunup ta
idare kurularınca yıkılması onaylanan binaları mal sahibi yıkmadığı takdirde bu
binalara el konulur ve yıkma parası yıkıntıdan elde edilecek malzeme bedelinden
ödenmek üzere, mahallin en büyük mülkiye amirinin emriyle yıktırılır.
Hasar görmüş, fakat düzeltilmesi mümkün olan binaların fen kurullarının
göstereceği koşullara göre onarımı yapılıncaya kadar içine girilmesine ve
oturulmasına izin verilmez. Bu binalar bir yıl içinde onarılmadığı ve itiraz da olmadığı
takdirde, mahallin en büyük mülkiye amirinin emriyle yıktırılabilir. İtiraz olursa İl yada
İlçe İdare Kurullarınca 5 gün içinde incelenir ve karara bağlanır. İtiraz nedenleri
yerinde görülürse, süre 6 ay daha uzatılabilir ((m.13/b) bendi 27.08.1999 tarih ve 574
sayılı KHK ile değişik).
Resmi kurum ve kuruluşlara ait binalardan, 13.madde gereğince yıktırılması
gerekenlerin yıkma masrafları ilgili kurum ve kuruluşlarca sonradan karşılanmak
üzere afetler fon hesabından ödenerek yıktırılacakları, söz konusu maddenin (d)
bendi hükmüdür.
13.maddenin 4 bendi de şöyle bir düzenleme getirmiştir. “Yer kayması, kaya
düşmesi gibi afetlerde, tehlikenin sürmesi ya da tekrarı ihtimali üzerine boşaltılan
binalarına, kesin önlem alınıncaya kadar işgaline ya da hasara uğrayanların
onarımına izin verilmez. Önlem alınamayacağına karar verildiği takdirde, tehlikeli yer
içindeki binalar, yukarıdaki esaslar içinde yıktırılır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca
afete karşı arazide gerekli önlemlerin alınması, tehlikeye maruz yapıların yıkılması ve
topluluğun başka yere taşınmasından daha ekonomik görülürse, bu önlemlerin
alınması için gerekli ödenek afetler fonundan ödenir. Tehlikenin giderilmesiyle ilgili
önlemler için yapılan harcamalar borçlanmaya tabi tutulmaz.”
Aynı maddenin (d) fıkrasına göre de, afete uğrayanların yada uğraması
muhtemel olanların bulundukları yerde yada başka yerlerde geçici olarak
barınmalarını sağlamak üzere, baraka ve konutlar inşa edilebilir, ettirilebilir,
kiralanabilir yada satın alınabilir. Bu önlemlerin kısa zamanda yerine getirilmesinin
mümkün olmayacağı durumlarda, geçici önlemlerini kendileri almak isteyenlere
parasal yardım yapılabilir. Geçici barındırma işleri için gerekli ödenek ile, afetzedelere
nakden yapılacak yardımların miktarı ve barınaklarda oturulacak süre Bayındırlık ve
İskan Bakanlığınca saptanır. Buna göre yapılacak giderler ve ödemeler borçlanmaya
tabi tutulmayacaktır.
5.3. Afet Bölgelerinde Yerleşme Yerlerinin Değiştirilmesiyle İlgili Görev Yapan
Komiteye Başkanlık Etmek.
7269 sayılı Yasanın 16.maddesine göre yerleri değiştirilecek birimlerde ilgili ön
çalışmaları yapmak üzere İçişleri, Maliye ve Gümrük, Bayındırlık ve İskan, Sağlık ve
Sosyal Yardım, Tarım Orman ve Köy işleri, Milli Eğitim Gençlik ve Spor, Sanayi ve
Ticaret Bakanlıkları uzman temsilcilerinden oluşan bir kurul oluşturulacaktır.
21.4.1962 tarihli Bakanlıklar arası protokole göre, genel yaşama etkili
afetlerden önce yada sonra görülen gerek üzerine bir topluluğun bir kısmının, bir
bölümünün yada tamamının başka yerlere yerleştirilmesine ilişkin görev yapacak olan
ve yukarıdaki kuruluşlar temsilcilerinden oluşan komiteye vali ve kaymakamlar
başkanlık edeceklerdir.
5.4. Taşınmaz Malların Değerlerinin Yazıldığı Defteri Onaylama Görevi Bu görev, 7269 sayılı Yasanın 20.maddesiyle verilmiştir. Buna göre, taşınmaz mallarla ilgili olarak oluşturulan kurul kararına itiraz süresinin sonunda itiraz edilmeyen yada itiraz edilip te kesinleşmiş hükümle saptanmış olan değerleri gösteren belgeler, sahipleri adına düzenlenerek, belediye ve köy ihtiyar kurullarınca, başvurularında kendilerine yada yasal temsilcilerine verilecektir. Hisseli yada intikali yapılmamış taşınmazların değer belgeleri hissedarları yada yasal mirasçıları adına düzenlenir. İşte mülki idare amirlerinin görevi burada ortaya çıkmaktadır. Bu değer belgelerinin kayıtları kaymakam yada vali tarafından onaylanan defterlerde tutulur. Yani vali ve kaymakamların bu defteri onaylama görevleri vardır. Maddeye göre, tapuda kaydı bulunmayan yada mülkiyeti anlaşmazlık halinde
olan yada veraset ilamı ibraz edilmemiş olan taşınmazlara ait değer belgelerine mülk
sahibinin ya da kullananın adı yazılmayarak sadece ada ve parsel sayısı, yüzölçümü
ve nitelikleriyle takdir edilen bedeli kaydedilir. Bunlar belediye yada köy kasasında
korunarak, sahipleri belli oldukça, adları yazılarak kendilerine verilir. Bu tür belgelere
ait bedeller T.C. Emlak Kredi Bankasında saklanır.
5.5. Doğal Afetten Sonra Bina Yaptırmak Üzere Yapı Kredisi Almak İsteyenlerin
Yüklenme Belgelerini İnceleyecek Komisyona Başkanlık Etmek
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 15.7.1959 tarih ve 607 sayılı genelgesinde vali ve kaymakamların, bina yaptırmak üzere yapı kredisi verilmesini isteyenlerin
yükleme belgelerini inceleyecek komisyona başkanlık etmeleri görevi yer almıştır. Bu genelge ile, 7269 sayılı Yasadan yararlanarak kredi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin verdikleri “talepname” ve “taahhütnameler”in, o yerdeki en büyük mülki amirin başkanlığında Toprak ve İskan memuru, Tapu ve Sicil Memuru ve Emlak Kredi Bankası Müdüründen oluşan komisyon tarafından on beş gün içinde incelenerek hak sahiplerinin belli edilmesi öngörülmüştür. 5.6. Kredi Almak yada Bina Yaptırmak İsteyenlerin Taleplerini ve Yükleme Belgelerini Kabul Etmek. Mülki amirlere bu görev 7269 sayılı Yasanın 28. maddesiyle verilmiştir. Maddenin 1.fıkrasının metni aynen şöyledir. “Bu yasadan yararlanmak suretiyle inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca yapılacak yardıma ilişkin olarak o yerde yapılan ilandan itibaren iki ay içinde o yerin en büyük mülkiye amirine yazılı başvuruda bulunmaları ve taahhütname vermeleri sorunludur.” 5.7. Kurtarma ve Acil Yardım Hizmetlerinde Yaralanan ya da Ölenlerden Tazminat alacakların Kimler Olduğunu Belirlemek Afetler Yasası’nın 12.maddesine göre, afetlerden sonra kurtarma ve acil yardım hizmetlerinde yaralanan ve ölenlerin kendilerine yada mirasçılarına tazminat verilecektir. İşte bu hizmetlerde görev alan, dolayısıyla tazminat verilecek kişilerin belirlenmesi mülki idare amirlerinin görevleri arasındadır. 5.8. Kurtarma ve Acil Yardım Hizmetlerinde Olağanüstü Başarı Gösterenlere İkramiye Verilmesini Sağlamak İçin Bu Gibi Kişileri Saptamak. Böyle görevlilere Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca ikramiye verilebilmesi için bunların başarılarını saptayan ve ekip başlarınca düzenlenen belgeyi mülki idare amirleri onaylayacaklardır. Bu onay memur olmayan yükümlüler için olup, memur yükümlüler de valilikçe saptanacaktır. 5.9. Kurtarma ve Acil Yardım Hizmetlerinde Görev Alanlardan Avans İsteyenlerin Durumlarını İncelemek. Bu çalışmalardan dolayı avans için başvuru mülki idare amirliklerine yapılacağından, bu görevliler, başvuranların durumlarını esaslı ve sağlıklı olarak inceleyecekler ve gerekli belgelerin istekliler tarafından verilmesini sağlayacaklardır. Bu listeler daha sonra valilikler aracılığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na gönderilecek ve bakanlığın takdir ve onayı ile, avans verilebilecektir.
SONUÇ VE ÖNERİLER Çağdaş afet yönetimi ve doğal afetlerle mücadelede her şeyden önce tabiattaki mevcut tehlikelerin iyi bilinmesi ve bu tehlikelerin doğurabileceği riskleri azaltabilmek için, tabiatın en akılcı yol ve yöntemlerle kullanılmasını gerektiren ve hatta zorunlu kılan topyekün bir mücadeledir. Bu mücadele içerisinde en sade vatandaştan en yetkili makamlara kadar herkese görev ve sorumluluk düşmektedir. Öncelikle doğal afet zararlarının ancak, doğal afetler meydana gelmeden alınacak yasal, idari ve teknik önlemlerle azaltılabileceğine her kademede inanmak, her zaman hazırlıklı olmak ve uygulanacak afet yönetim sistemini buna göre düzenlemek gerekmektedir. Ülkemizde afet yönetimi konusunda daha ziyade afet olduktan sonra yara sarma politikası şeklinde bir uygulama söz konusudur. Ayrıca hem afet öncesi hem de afet sonrası bir çok sorun ortaya çıkmakta ve bu sorunların çözümünde mülki idare amirlerinin yetkileri özellikle planlama, İmar mevzuatı uygulamaları, yapılaşma ve yapı kontrollerinde sorunlar söz konusu olmaktadır. 7269 sayılı Yasanın 6.maddesi afetlere ilişkin mülki idare amirlerine olağanüstü yetkiler vermiş bulunmaktadır. Fakat bu olağanüstü yetkilerin kullanılmasında görev davetine icabet etmeyen kişilere vali ve kaymakamlarca hafif para cezası verilmekte (47 / a bendi) ve 47 / a bendinin 2.fıkrası gereğince sulh ceza mahkemesine itirazla cezanın kaldırılması yoluna gidilmekte, bu hükümlerde yetkilerin çok yoğun kullanılması gerektiği afet anında olumsuzluklar doğurmakta, ceza miktarı caydırıcı olmamaktadır. Bu konuda daha etkili sonuçlar doğuracak müeyyideler konulmalıdır. 7269, 4123, 4133 sayılı Yasalar, 574 , 576,578 , 580 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler birleştirilerek temel bir afetler yasası oluşturulmalıdır. 7269 sayılı Yasanın 6.maddesinin 2.fıkrasında yetkinin kullanma süresini afetin sona ermesinden itibaren 15 gün olarak belirlemiştir. Bu süre Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca uzatılabilir hükmü taşımaktadır. Bu süre yetersizdir ve afetin sona erme tarihi özellikle deprem afetinde belirlenememektedir. Süre uzatımında da ilgili bakanlık ağır davranabilmekte ve merkezden yerel durum pek takdir edilemediğinden sıkıntılar doğmaktadır. Bu yüzden sürenin uzatılması ve afetin sona erip ermediği konusunda mülki amirlere takdir yetkisi verip uzatma nedenlerini gerekçesi ile Bakanlığa bildirilmesi yönünde bir düzenleme yapılabilir. Doğal afete uğrayacak yerlerin saptanmasında 7269 sayılı Yasanın 2.maddesinin 1.fıkrasında, ilgili maddenin 2.fıkrası şeklinde düzenleme ile mülki amirlere yetki verebilecek şekilde düzenlenmelidir. 2.maddenin 2.fıkrasında mahalli
şart ve özellikler dolayısıyla yangın afetine maruz kalması ihtimali olan mahallerde belediye meclisleri veya köy ihtiyar heyeti tespitinde kaymakamların mütalaası alındıktan sonra valilerin tasvibi ile ilan edilir. Oysa 1.fıkra; su baskınına uğramış veya uğrayabilir yerler İmar ve İskan Bakanlığının teklifi üzerine DSİ’nin bağlı bulunduğu Bakanlıkça, yer sarsıntısı, kaya düşmesi, çığ gibi afetlerde Bayındırlık ve İskan bakanlığınca tespit edilir hükmü taşımaktadır. Vali ve kaymakamların genel yaşama etkili doğal afetlerden önce ya da sonra, gerek duyulduğunda bir topluluğun bir kısmının yada bir bölümünün yada tamamının başka yerlere yerleştirilmesini inceleyecek komiteye başkanlık etmeleri bir görev olarak verilmiştir. Fakat komite yasada sayılan bakanlıkların ildeki yürütücü birimlerin başındaki ile değil 2.derecede personelinden oluşmaktadır. Komite üyelerinden Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü dışındakiler mahalline gitmeyip evrakı masa başında imzalamaktadırlar. Bu kadar önemli bir iş sıkıntılar doğurmaktadır. Bu durumda yer seçim komiteleri üyelerinin görevlerini bizatihi yapmaları yönünde uygulama geliştirilmelidir. Toplanan yardımların afete uğrayan bölgeye ulaşmadan olduğu gibi kaçırılması, yardım eşyası kamyonlarının başka illere götürüldükleri, pazarlandıkları, konularına rastlanılmıştır. Afete uğrayan bölgelere yapılan yardımların zorbalara, etkili kişilere yada ailelere verildiği, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmadığı yardım dağıtımında siyasi ölçütlerinin etkili olduğu gönüllü kuruluşlarca dağıtılan yardımlarda idare tarafından sıkıntıların yaratıldığı yönünde günlük haberlerde yer almıştır. Bunların önüne geçecek Devletin sistemi ile doğru, dürüst, güvenilir personelin çalıştırılmasında gerekli dikkat ve ihtimamın gösterilmesi gerekmektedir. 3194 sayılı İmar Yasası afet bölgelerinde çağdaş alan kullanımı planlaması esaslarını, planları yapan, yaptıran plana aykırı hareket edenlerin sorumluluklarını ve bunlara uygulanacak müeyyidelerinde kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeler Kanunu, yerel yönetimlerinde doğal afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve zararlarının azaltılması konusundaki görev, yetki ve sorumluluklarını ve aykırı hareket edenlere uygulanacak müeyyidelerde kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. 5442 sayılı İl İdaresi ve 3360 sayılı İl Özel İdareleri Kanunları afet yönetimi ve yeniden inşa faaliyetlerine yerel idarelerinin aktif bir biçimde katılımını sağlayacak ve bu hizmetler için yeni kaynaklarda kapsayacak şeklinde yeniden düzenlenmelidir. Doğal afet tehlikesi ve riski ile afet zararlarının azaltılması konusunda halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi sürekli, etkili ve yaygın eğitim programları ile uygulanmalı.
Dernek, vakıf, izcilik teşkilatları, mahalle örgütleri ve benzeri gibi hükümetlere bağlı olmayan gönüllü kuruluşların bu faaliyetler içerisinde yer almaları sağlanmalıdır.
Mimar, şehir plancısı, mühendis, yer bilimcisi yetiştiren üniversitelerin dört yıllık eğitim programların Türkiye’nin sahip olduğu doğal afet tehlikesi dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir. Afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve afet zararlarının azaltılması konusundaki araştırma, geliştirme faaliyetleri öncelikli konular arasına alınmalı, yaygınlaştırmalı ve etkili bir biçimde desteklenmelidir. Bu faaliyetlere özel sektöründe katılımı sağlanmalıdır. Türkiye’de halen kullanılmakta olan afet yönetimi ve kriz yönetimi kavramları yeniden gözden geçirilmeli, eksiklik veya aksaklıklar düzeltilmeli ve konuda görev üstlenecek yöneticilerin eğitilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Durum güncelliğinim sürekli korumalıdır.
Tarım alanlarının tarım dışı kullanılmasının önlenmesine yönelik faklı kuruluşların yetki alanlarındaki mevzuatın gerektirdiği koordinasyon sağlayacak şekilde kuruluşlararası düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Kentleşme, arsa, konut ve altyapı ile ilgili kararlarda ilke ve politikalarda idari, teknik, ekonomik koordinasyon sağlanmalı, kentlerin gelişme alanlarında, yaşayan kentlerin sosyal özelliklerine uygun kullanım değeri yüksek yaşam mekanları tasarlamasında kamu otoriteleri, meslek odaları, üniversiteler ve özel sektör işbirliği yapmalıdır. Kamu otoritelerine, kent arsalarının kamu ve toplum yararına kullanılmasını sağlamak amacıyla kentsel arsaların fiyatlarını belirleme, denetleme ve el değiştirmesini sağlayan tedbirler alma yetkisi alınmalıdır. Kırsal alandan kente göçü engelleyecek ekonomik, kültürel, eğitim ve benzeri tedbirlerin alınması gerekir. Boş duran arazi vergilendirilmesi yoluyla konut açığını kapatacak şeklinde arsa temini yoluna gidilmeli bu suretle aşırı fiyat artışını ve kentin tarla,bağ,bahçe gibi kent dışı alanlara yönelmesini engellemek gerekir. Sorumluluklar, sorumlular iyi belirlenmeli, cezalar caydırıcı olmalıdır. Politikalar gerçekçi, ilkeli, rasyonel sosyal hukuk devleti ülkelerini sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.
Zorunlu deprem sigortasını etkinleştirecek ve yaygınlaştıracak usul ve esasların ödünsüz olarak uygulanması sağlanmalıdır.
ÖZET
Ülkemizin en aktif deprem kuşaklarından birisi olan Akdeniz Himalaya deprem
kuşağında yer alması 1.2.3.4.5 deprem kuşaklarının ülkemizin % 98 ini kapsaması ve
17 Ağustos 1999 da Marmara depremi olarak literatüre giren bu yıkım olayından
ülkenin içinde bulunduğu deprem kuşaklarından ve genel afetler konusundan
hareketle,genel anlamda,kentleşme planlama ve konut konularında ülkemizdeki
afetler mevzuatının ve mevzuatın aksayan yönlerini incelemek gerekmektedir.
Çağdaş afet yönetimi ve doğal afetlerle mücadelede her şeyden önce
tabiattaki mevcut tehlikelerin iyi bilinmesi ve bu tehlikelerin doğurabileceği riskleri
azaltmak için tabiatın en akılcı yol ve yöntemlerle kullanılmasını gerektiren ve hatta
zorunlu kılan topyekün bir mücadeledir.Bu mücadele içerisinde en sade vatandaştan
en yetkili makamlara kadar herkese görev ve sorumluluk düşmektedir.
Öncelikle doğal afet zararlarının ancak,doğal afetler meydana gelmeden
alınacak yasal,idari ve teknik önlemlerle azaltılabileceğine her kademede
inanmak,her zaman hazırlıklı olmak ve uygulanacak afet yönetim sistemini buna göre
düzenlemek gerekmektedir.Ülkemizde afet yönetimi konusunda daha ziyade afet
olduktan sonra yara sarma politikası şeklinde bir uygulama söz konusudur.Ayrıca
hem afet öncesi ve hem afet sonrası bir çok sorun ortaya çıkmakta ve bu sorunların
çözümünde mülki idare amirlerinin yetkileri özellikle planlama,imar mevzuatı
uygulamaları, yapılaşma ve yapı kontrollerinde sorunlar söz konusu olmaktadır.
Bu konuda öngörülen; yetkilerin yerel yönetimlere bırakılması özerk kurumlara bırakılması görüşlerinin yerine bu konuda eğitimli, Devleti her yönü ile tanıyan mülki idare amirlerine yetki ve sorumlulukların tevcih edilmesi problemin çözümü için etkili olacaktır.
KAYNAKÇA
- 1982 T.C. Anayasası,
- 10.06.1949 tarih ve 5442 sayılı, İl İdaresi Kanunu,
- 15.05.1959 tarih ve 7269 sayılı, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle ve Yapılacak Yardımlara Dair Kanun,
- 7269 sayılı, yasada değişiklik yapan 17.07.1968 tarih ve 1051 sayılı yasa,
- 09.06.1958 tarih ve 7126 sayılı, Sivil Savunma Kanunu,
- 1943 tarih ve 4373 sayılı, Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma
Kanunu,
- 05.07.1977 tarih ve 2090 sayılı, Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere
Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun,
- 6831 sayılı, Orman Kanunu,
- 27.08.1999 tarih ve 574 sayılı, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda değişiklik
Yapılması Hakkında KHK,
- 27.08.1999 tarih ve 576 sayılı, Doğal Afetlerde Yapılacak Yardımların
Düzenlenmesi İle Vergilerin Ödeme Sürelerinin Uzatılmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair KHK,
- 2003 Yılı mali bütçe kanunu,31.03.2003 tarih ve 25065 sayılı mükerrer
resmi gazete,
- 27.08.1999 tarih ve 578 sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında KHK,
- 27.08.1999 tarih ve 580 sayılı, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair KHK,
- 27.08.1999 tarih ve 581 sayılı, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun Hükmünde
Kararnamede Yapılan Değişiklikler,
- 20.06.2001 tarih ve 4684 sayılı kanun ,
- 4484 sayılı kanunla değişik 27.08.1999 tarih ve 4452 sayılı kanunun verdiği
yetkiye dayanılarak 27.12.1999 tarih ve 587 sayılı KHK,
- 09.04.1963 ve 12.09.1968 tarihli, Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve
Programları Hakkında Yönetmelik,
- 21.09.1968 tarih ve 13007 sayılı, Afetlerin Genel Hayata Etkinliğine İlişkin
Temel Kurallar Hakkında Yönetmelik,
- Afet Sebebiyle Yapılan ve Yapılacak Binaların Maliyet ve Borçlandırma
Bedellerinde Yapılacak İndirimler,
- Afet Bölgesinde Yapılacak Yardımlar Hakkında Yönetmelik,
- 12.06.1970 tarihli, 7269-1051 Sayılı Kanunla Teşkil Olunan Afetler
Fonunun Harcama Usullerine İlişkin Yönetmelik,
- 13.08.1966 tarih ve 6/6851 sayılı, Devlet Tarafından Kullanılan Binaların
Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik,
- 28.08.1968 tarih ve 12988 sayılı, Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların
Tespiti Hakkında Yönetmelik,
- 04.11.1973 tarih ve 16453 sayılı, Resmi Gazete Yayımlanan, Afetlerden
Sonra Çiftçilere Yapılacak Yardımları Gösterir Yönetmelik,
- 06.08.1975 tarih ve 7/10357 sayılı, Karada Çıkabilecek Yangınlarla, Deniz,
Liman veya Kıyıda Çıkıp Karaya Ulaşabilecek veya Karada Çıkıp
Kıyı,L,man ve Denize Ulaşabilecek Yangınlara Karşı Alınabilecek Önleme,
Söndürme ve Kurtarma Tedbirleri Hakkında Yönetmelik,
- AYDAL, Doğan., ”Afetler Fonu”, Fonlar Nasıl Kullanılır?,1998,Ankara.
- DPT.,”Afetlere Karşı Kısa-Orta-Uzun Vadede Alınabilecek Tedbirler” , DPT Genel Tebliği, Eylül 1999, Ankara .
- ERDİK, Mustafa., “Deprem Senaryoları” , Bilim ve Teknik Dergisi, sayı:
384, Kasım 1999, Ankara .
- ERGÜNAY, Oktay., “Afet Yönetimi Nedir? Nasıl Olmalıdır?” , Erzincan ve
Dinar Depremi Işığında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayışları TÜBİTAK Deprem Sempozyumu, Ankara, 15-16 Şubat 1999.
- ERGÜNAY, Oktay., “Türkiye’de Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda
Yapılan ve Yapılması Gereken Çalışmalar” , Yayınlanmamış Özel Notlar, Ağustos 1996, Ankara.
- GERAY, Cevat., ERGÜNAY, Oktay., SUCUOĞLU, Haluk., “Deprem”
Yuvarlak Masa, Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi Yayın Organıdır. C.XXIII,
Kasım – Aralık, 1999.
- GÖNEN, Dinçer., ERYİĞİT, Hüdayi., IŞIK, Hikmet., “Açıklamalı Muhasebe-i
Umumiye Kanunu” , Muhasebe-i Umumiye Kanunu, Plaka matbaacılık
Tic.ve San Aş., 1.Baskı, 1999 Ankara
- GÖRSEL DÜNYA ANSİKLOPEDİSİ., “Toprak Kayması” , Görsel
Yayınları, C.11 İstanbul.
- HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ., “Afet Durumunda Beslenme”, Beslenme
ve Diyetetik Bölümü, 1999, Ankara.
- HACI MUSALAR, Serhat., “Felaketlerde Hastanelerin Organizasyonu ve
İzmir’deki Hastanelerin Durumu”, Yüksek Lisans Tezi, 1994, İzmir.
- KARAKUŞ, Kuddusi., “Ülkemizde Görülen Afetlerin Doğallığı”, İller Bankası Dergisi, No:2 Şubat 1999, Ankara.
- KARANCI, Nuray., “Depremin Psiko – Sosyal Boyutları”, Sivil Savunma
Dergisi, Sayı:157, 1999, Ankara.
- KİPER, Perihan., “Kent Planlama Sürecinde Doğal Afet Girdisi”,
Yayınlanmamış Özel Notlar, 1999, Ankara.
- KONGAR, Bilgi., “Merhaba Sigortaya Gönül Verenler”,
www.tsrsb.org.tr/private/trk/sayı91/bilgikon.htm
- ÖZŞAHİN, Ayhan., “Afetlerde Sağlık Hizmetleri”, Doktora Tezi , 1998,
İstanbul.
- PEYNİRCİOĞLU, Nevin., “Türkiye’de Yerleşme ve Konut Meselesi” Yeni Cumhuriyet Özel Sayısı III. , Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, NO: 23-24,
Eylül - Aralık, 1998.
- TANKUT, Tuğrul., Bildiriler Kitabı, Gazi Üniversitesi, 1996, Ankara.
- ULUSAL DEPREM KONSEYİ., “Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal
Stratejisi”, Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi, Nisan 2002,
Ankara.