Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
TEMEL
İSLAM BiLiMLERİ
ARAŞTIRMALARI
İstanbul, 2018
~ . ~
V ARLIGIN TABIATI HUSUSUNDA: MÜTEZİLE'NİN MA'DÜM NAZARiYESi İLE SÜFILERİN A'YAN-1 SABİTE NAZARiYESI . .
ÜZERİNE DEGERLENDİRME
Süleyman Arif ORAN
GİRİŞ
Şeyh-i Ekber İbn Arabi (ö.638/1240), görebildiğimiz kadarıyla "ayan-ı sabite"
olarak nitelendirilen, varlığın tabiatı ile ilgili genel düşüncesi içinde bu konuya geniş
yer ayıran ilk İslam düşünürü stlfidir.1Vahdet-i vüaid felsefesinde varlık
mertebelerinin ikindsi sayılan "ayan-ı sabite" kelamcılar tarafından ma'lılm-i
ma'dılm, filozoflarca mahiyetler şeklinde karşılık bulmuştur.2 İbn Arabi'nin "ayan-ı
sabite" ile ne kastettiğine ve Mutezile'nin ma'dılm anlayışının açıklanmasına
geçmeden önce, makalemizde kavram olarak kullandığunız "ayan", "sübut" ve
"ma'dum" kelimelerinin kavramsal arka pl<l?ffia değinmemiz yerinde olacaktır.
Ayan-ı sabite tamlamasının ilk kelimesi olan ayan, ayn l~ının çoğuludur.
Ayn kelimesinin lügatiarda birçok manası bulunmaktadır. Konunun muhtevasına
yönelik uygunluğu açısından kelimenin sözlük anlamlarının ayan-ı sabitenin 'ıstılah
2011 yılında Ankara Üniversitesi Dahiyat Fakültesinden lisans derecesinde mezun oldu. Yüksek lisans öğrenimini 2015 yılında "Mustafa Vahyi Efendinin Hayatı, Eserleri Ve Tasavvufi Görüşleri" teziyle Istanbul Üniversitesi Temel Islam Bilimleri Tasavvuf bilim dalında tamamladı. Şu an ayru fakültenin Tasavvuf bilim dalında dol-.-tora öğrenimini sürdürmekle ve Kırklareli Üniversitesi
Uahiyat Fakültesi Tasavvufbilirn dalında araştı.rrna görevlisi olarak çalışmaktadır. Afifi, Ebu'!-Ala, Isiarn Düşüncesi Üzerine Makaleler, tre. Ekrem Demirli, Istanbul, İı Yay., 2000, s. 259.
Kılıç. Mahmut Erol, Şeyh-i Ekber İbn Ara~i Düşüncesine Giriş, Sü.fi Kitap, lstabul, 2009, s. 254.
430 TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI
muhtevasına yakın olan anlamlarıyla sınırlı olacaktır.3 Ayn kelimesine lugatlerde ilk
anlam1 olarak "göz" verilmiş, kelime görme organı ve görme yetisi/rü'yet-basiret
3nlaml üzerinden ele alınıpıştır.4
Ayn'ın İbnü'l-Arabi'de kelime anlamıyla kullarumlarının misallerine gelince,
öncelikle göz önünde bulundtJiulması gereken nokta onun iki dil kullandığı ve
misdaklarından soyutlanmadan iç içe geçmiş yapıda olduğudur. Nitekim Afifi onun
zahir ve batın dili olduğunu zahir diliyle genel olarak bütün insanlara kullandığını,
batın dili ise sembol ve işaret dili olup, şeriatın ötesindeki kapalı mana ve incelikleri
ifade ettiklerini hatta ehil olmayan kimselerden gizlemek için kullandıklarını ifade
ethıe~edir.5 Bu bağlamda ayn kelimesinin temel anlamlarından biri olan "göz"
İbnü'l-Arabi'nin metinlerinde bazen görm~ organı olarak kullanılrruş, bazen de
görme organına teşbihle müka.Şefe ve kalp gözü olarak öne çıkarılmıştır.6 Ayn ve
çağulu Ayan; bir şeyin maddi ve cismani varlığı, zihni ve mücerred olmayıp, hariçte
görülen varlığı manasında kullanılmıştır. Ayrıca Ayn ve A 'yan kelimesinin hakikat
manasında kullarıılması FüsUst:a sık sık karşımıza çıkmaktadır. Bu mana İbnü'lArabi'nin "varlık" ve "vahdet-i vücıid" anlayışını anlamada önemli bir kilit nokta
olarak kabul edilmektedir.' Ayn kelimesinin metafiziksel yorumlara kaynak teşkil
edebilecek anlamlan üç kısımda değerlendirilebilir. Birincisi bir şeyin kendisi, onun
zatı ile ilgili olduğundan bir şeydeki birliği ifade eder. İkincisi dış dünyada vüctid
bulmuş tek tek varlık ferdieriyle ilişkilidir. Üçüiıcüsü ise varlıkların asıilanın ve
hakikatlerini ifade eder mahiyettedir.8
Ayn kavram1 birtakım ayrımdan doğan yaklaşım farklılıklarından dolayı İslam
filozoflarının ve kelamcıların temel meselelerinden biri haline gelmiştir. Dolayısıyla
k~lamın ana meselelerinden biri olan cevher~araz . bahisleri ayn kavramının ihtiva
Ayn ve Ayniyyet makalesini kaleme alan Mustafa Tahralı da bu hususu vurgulamıştır. Tahralı, Mustafa, ~Ayn ve Ayniyyet", Fusflsu'l-Hik~m T~rcüme ve Şerhi, M.Ü. İlahiyat Fakiiltesi Vakfı YayuiJarı, istanbul, 2013, IV, s.l4-ı6. .
İbn Manıflr, Lisfınu'l Arab, Daru İhyau't-Türasi'l-Arabi, Beyrut,l997, IX, s.504. Detaylı bilgi için bkz. Ebu'I-Ala Afifi, "lbnü'l-Arabi Hakkında Yaptığım Çalışma", tre. Tahir Uluç,
İbnü'l-Arabi Anısına Makaleler, İnsan Yay., İstanbul, 2002, s. 26-28.
Kılıç, Ali İhsan, "Davıld-ı Kayseri'nin·..A'yan-ı Sabite Yorumu", Basılınamış Yüksek Lisans Tezi,
MÜSBE, İstanbul, 2014, s. 9.
Tahralı, a.g.m., s. 12.
Tahralı, a.g.m., s. 13.
V ARLIGIN TABİATı HUSÜSUNDA: MÜTEZİLE'NİN MA'DÜM NAZARİYESİ 431
İLE SÜ'FİLERİN A >yAN-I sABiTE N AZARİYESI üzERiNE DEGERLENDİRME
ettiği anlarnların ne türden ele alındığı bu konuyla doğrudan alakalıdır.9 Kelaın
metinlerinde temel problem ay n kelimesinin zihni varlık alanı mı yoksa harici varlık
alanına mı delalet ettiğidir .10
İbnü'l-Arabi öncesi Şarihler dönemi olarak nitelendirilecek tasavvuf klasikleri
nin yazıldığı dönemde ayn kelimesi nasıl kullanılmış ve bu kııllanımlardan terkip
oluşturularak çeşitli terimierin tedavülüne ne derece zemin hazırlanmıştır? Klasikie
rin konuya yaklaşırrum görmek açısından sorulması gereken önemli sorulardan biri
bu olsa gerektir. Abdülkerim Kuşeyri (ö.465/1072), · Risalesi'nde aynu'l-jark ve
aynu'l-cem'e muzaaf olarak kullanmıştır. Kuşeyri'nin bu terimlendirmesinde ayn
"hakikat", "bir şeyin kendisi", "zatı" anlamlarına gelmektedir. Başka bir deyişle, ifade
edilmek istenen "cem'in hakikati", "farkın hakikati", "cem'in ve fark'ın bizzat
kendisi" anlamındadır.11Hücvi.ri (ö.465/l072) ilmin derecelerini ifade ederken
kullanmıştır.'2 Ayrıca Keşfu'l-MahcCıb'da onun kelam eserlerinde görülen ve cevher
anlamına gelen kullamını da vakidir.'3Ebu Nasr es-Serrac el-LCıma' adlı eserinde ayn
kelimesini tasawuf kavrarnlarına ayırdığı bir bölümde müstakil olarak işlemiştir.
Ayn'ın terim anlamını "Eşya'nın kendisinden göründüğü şeyin zatına işarettir"
şekilinde tanımiayarak izah etmiştir.'4Bu tanım daha sonraki dönemde İbnü'l-Arabi
tarafından konuyu nazari boyutta işlenecek ayn'a kazandırılan manaya son de~ece
yakın gözükmektedir. Ayn kavramıyla ilgili çok fazla ayrıntıya girmeden
misdakiarına yönelik ver~ğimiz bilgiler doğrultusunda konumuzun İbnü'l-Arabi
çerçevesinde "a'yiın-ı sabite" olduğırndan terkibimizin ikinci lafzı olan sübüt anlayışı
üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
A 'yiın-ı sabite terkibinin ikinci kelimesi olan sübut sözlü.kte peçı:;, cesur at,
yataktan kalkmamak ve hareket etmeden aciz olmak gibi anlarnlara gelmektedir.15
Sübutun vermiş olduğıımuz ilk anlamlarıyla onun ıstılahi anlamı arasında sıkı bir
bağ kurmak çok mümkün gözükme.mektedir. Bu sebeple ilk anlamlarından çok
lO
ll
12
ll
Nitekim ~ayrın kavramı daha sonraki dönemlerde müradifi kabul edilebilecek olan "cevher" kelimesiyle kullanılınıştır. Kutluer, İlhan, "Cevher~, DİA, VII, s. 450-455.
Yavuz, Yusuf Şevki," Ayn", DİA, IV, s. 256.
Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, tre. Süleyman Uludağ; DergMı Yay., İstanbul, 2012, s.158-159.
Hücviri, Keşfu'l-Mahciıb, tre. Süleyman Uludağ, Dergıi.h Yay.,İstanbul, s. 439.
Hücviri, a.g.e., s. 340.
Semi.c. el-Luma' -İslam Tasavvufu-, tre. Hasan Kamil Yılmaz, Erkanı Yay., İstanbul, 2012, s. 436-
437. Muhammed b. Ya'küb ei-Fırtlıabadi, el-Kfunfısu'l-Muhit, I, s. 144.
432 TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI
sübutun terim anlamına odaklanmak ayan-ı sabite terkibini anlama açısından daha
yerinde olacaktır.
Ayan-ı · sabite tamlari:ıasının ilk kelimesi olan ayan, dışta bulunan varlık
alanında vücud kazanmış şeylerin Hak katındaki biİgisini açıklarken ikinci kelimesi
olan sübut kelimesi ise ister dış alemde varlık kazanmış isterse de kazanmamış olsun
feyz-i akdes ile birlikte tecelli eden ezeli sı1retlerin ilm-i ilahide bir şekilde varlığını
ifade etmektedir. Sübut kavramı, mutasavvıfların nazarl konularda kullandığı bir
kavramdır. Sübut, onların vücfid ve mertebe düşünceleri dahilinde hususi bir varlık
ka;tegorisi kazanmıştır. Birlik-çokluk ilişkisini izah etmek ve ilahi sıfatiarın zatla olan
irtibat:Jarının ne şekilde olduğunu açıklamak için dile getirilmiş önemli bir
kavramdır. isim ve sıfatiarın zata göre durumları açıklanırken özellikle Mu'tezile
tarafından dile getirilen taaddüd-i kudema problemi nazari konularla ilişkili dini
ilimierin hiçbirisinin kendisini dışarıda tutamayacağı bir mesele olarak karşımıza
çıkmaktadır.'6 Bu mesele aynı zamanda yaratmanın ne şekilde vuku' bulduğunun
tartışılması ve bu hususla ilgili görüş ileri sürülmesi anlamına gelmektedir.'7
Sübut kavramı mümkün kavramı ile eşit sayılmıştır. Başka bir deyişle, sübutun
bir yönüyle hadis olması -nasıl mümkün mefhumunda var ve yok olma
durumlarının birbirine denk olmasına yönelik ise- mümkün varlıklara benzer yönler
taşunaktadır ve böylece sübutve mümkün aynı anlamda kullanılabilmektedir.'8
Füruhat-ı Mekkiyye'de İbnü'l~Arabi sübUt kavramını akli bir varlığa sahip,
harici alemde vücud bulmuş şeylerin mukabilinde ve hatta izan bir varlık türü olarak
tanımlamıştır. İbnü'l-Arabi, vücUd kavramını m~n mevcud anlamında
kullandığı yerlerde sübutu onun . karşıtı bir varlık türünü ifade etmek için
kullanmaktadır.19 Sabite ile ilgili verdiğimiz bilgiler onun ilk anlamdaki sözcük
manasından ziyade ıstılahi anlamı olmuştur. A yAnı sabite - adem mukayesesini
değerlendirmeye yönelik yazımııda ma'dumat ile ilgili mısdakların bilgisini vermeye
· çalışacağız.
16
17
ll
19
Arpaguş, Safi, Hüseyin Azmi Dede-Hal Tercümesi ve Risaleleri, M. ü. İlahlyat Fakültesi Vakfı
Yay., İstanbul, 2014, s. 91,92.
Çelebi, İlyas, "Sıfat", DİA, XXXVIJ, s. 104.
Demirli, Ekrem, Sadreddin Konevi'de Bilgi ve Varlık, Kapı Yay . .lstanbul, 2015, s. 247-248.
Suad el-Hakim, Mu'cemu's-SUfi, "İbnü'l-Arabi Sözlüğü•, tre. Ekrem Demirli, Kabalcı Yay., İstaiıbul,s. 69 ı. ' ·
V ARLI<'}IN TABİATI HUSÜSUNDA: MÜTEZİLE'NİN MA' DÜM NAZARİYESİ 433
İLE SÜFİLERİN A'Y AN-I sABiTE N AZARİYESI ÜZERİNE DEGERLENDİRME
Adem "Varlığın zıdclı, yokluk, hiçlik" ve "varlığın yaratılmasından önceki hal"
gibi anlamlarda kullanılan, felsefe menşeili bir kavramdır.20 Mütekellimler, felsefi
düşüncenin temel bir problem olarak varlığı işledikleri gibi, buna m~abil yokluğu
yani 'adem'i de müstakil başlıklar altında değerlendirrnişlerdir. Kelam eserlerinde,
Ma'dumilt nedir? Ma'dümat bilinebilir mi? Ona şey denir mi? Ma'dumatın bir
gerçekliği var mıdır? Allah'ın ilmi ile yokluk arasında nasıl bir alakadan
bahsedilebilir? ve daha farklı sorulara da cevap veren ayrıntılı açıklamalara yer
verilmiştir. Bunurıla birlikte genel usUl çerçevesinde, birçok ana meselede olduğu
gibi hem kendi görüşlerini hem de muhalif yaklaşımları ve burada savunulan
delilleri diyalektik bir şekilde kelam eserlerinde görmek mürnkündür.21
Kelamcılar, madümu idrak edebilmek için zıt kavram olan malumu
açıklamışlardır. Onlar, ma'lümu, ma'dumu sabit görüp görmemelerine ve her iki
durumda da mevcut ile ma'dum arasında bir vasıta şeklinde görülen hali kabul edip
etmemelerine göre dört şekilde taksim etmişlerdir. Seyyid Şerif Cürcani bu
kısımlandırmayı en ayrıntılı şekilde yapan mütekellirn olarak bilinmektedir.22
"Birinci ihtimal: Ma'dum sabit değildir ve mevcut ile ma'düm arasında vasıta
(hal) yoktur. İkinci ihtimal: Ma'dum sabit değildir ve mevcut ile ma'dum arasında
vasıta (hal) gerçektir. Üçüncü ihtimal: Ma'düm sabittir ve mevcut ile ma'düm
arasında vasıta (hal) yoktur. Dördüncü ihtimal: Ma'dum sabittir ve hal haktır.23
Mu'tezile'nin · görüşü şu şekildedir: Ma'dümlar . "şey"lerdir.24 Nesnelerin
şeyiyyeti Allah sayesinde değildir, fakat onların "adem"den "vücüd"a çıkanlması
O'nurıla imkan dahiline girmektir. İmam Maturidi ise şöyle cevap vermiştir.
Mii.'tezile'nin bu anlayışı, kendilerine, nesnelere ezelde mahi.yet (hakikat) atfetme
yükümlülüğünü getirir; ne var ki nesneler fiilen yok olup sonradan vüc.ut bulmuştur.
Onlara fiilen var olmadan önce mahiyet nisbet etmekte ise tevhid inancırun reddi söz
20
21
24
Yavuz, Yusuf Şevki., "Adem", DİA, I, 356.
Taftazaru, Şerhu'l-A.kaid, 'Kelam ilmi ve İslam Akadi', tre. Süleyman Uludağ. Derg3.1ı Yay.,
İstanbul, s. 357-358. Koca, Muhammed Ali, ''MüteahhirU.n Dönemi Eş'ariyye Kelanunda Ma'dfunun Şeyiyyeti ve
Malıiyederin Yaratilinışlığt Problemi", Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi .• Marmara Üniversitesi
SBE., istanbul, 2013, s. 10.
Koca, a.g.t., s. 10-12.
Pakoğlu, Abdullah, "islam Kelammda 'Şey' Kavramı", Basılmamış Yüksek Lis~s Tezi, Cuınhwiyet
Üniversitesi, Sivas, ·1999.
434 TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI
konusudur, çünkü onlar ezelde henüz yoktu.Bu sebeple nesneler ezeldeki halleriyle
fiilen ortaya çıkışlan bakımından iki ayn durum arzederler. Aslında nesneler ezelde
ma'dum olan şeylerdir, Mu'tezUe bu suretle ezelde Allah'tan başka varlıklar
benimsemiş durumdadu, bu ise tevhidi reddetmektir.25
I. İbnü'l-Arabi'nin TasavvufMetafiziğine Katlosı: A'yan-ı Sabite
Ayan-ı Sabite, her ne kadar tbnü'l-Arabi'den çok önce ~uhtelif din, felsefe
veya birtakım kelam fırkalannda kullanılan bazı terim ve terkib~erin muhtevası
itibanyla ilişkili anlarnlar taşısa da, makalemizin başında da vurguladığınuz gibi, Uk
~ez tbnü'l-Arabi'nin oluşturduğu bir kavram olarak karşunıza çıkmaktadu.26 İbnü'l
Arabi, ayan-ı sabite ile, kendisinde · eşyanın hakikati ya da zihni mahiyetierin
bulunduğu makul alemi kastetınektedir. Hissedilebilir harici varlığın mukabil olarak
bu akli alemden varlık soyutlandığı için İbnü'l-Arabi bunlara "ma'dümat'' ya da
"ademi şeyler" der ve bu sabit özlerin harici vücudun kokusunu bile almamış
olduklarını kaydederY
Aydn-ı Sdbite, varlık mertebelerinin ikincisi olarak kabul edilmektedir. İlahi
tecellilerin zuhfıı: mahallidir. Allah Teala'nın zat ve sıfatı, o zuhfu mahallinin
isti'datlan yönünden, onlarda zuhfu ederek, kabiliyetlerinin çeşitli olmasından
dolayı değişik sfuetlerde görünür. Çoğalma isti'datlardan doğar. Allah Te~a
mahlfıkatı, hangi kabiliyette takdir etmişse o minvalde vücud bulacaktır. Mevcudatın
varlık kisvesine bürürunesi, hal diliyle Yaratan'dan yaptıklan talepleri ve ayn-ı
sabitesindeki istidatlan doğrultusundadu. Buna göre mevcftd olan mümkünat,
tecelliye mazhar olma şartıyla aydn-ı sabiteden ibaret olup kendileriyle meydana
gelmiş vücudları yoktur.28 Bu yüzden a"ydn-ı sabite, "VÜcu~ kokusu koklamamış"
hakikatlerdir.29 Başka bir deyişle İb~ü'l-Arabt'nin "arada olmayan anlatımı" şeklinde
26
27
ll
Ebfi Mansur el-Matüridi, IGtabü't-Tevhid - Açıklamalı Tercüme -, tre. Bekir Topaloğlu, İsam Yay .• !stanbul, 2013, s, 152.
Süleyman, Uludağ, "A'yan-ı S_abite",DİA, IV, s. 198.
Çakmaklıoğlu, M. Mustafa, İbn Ar.ıbi'de Ma' rifetin ifadesi, İnsan Yay., İstanbul, 2007, s. 396. Özköse, Kadir, "lbnü'I-Arabi Dü~üncesinde Mümkün Yariıkiann İlahi İlimdeki EzeU Hakikatleri:
A'yan-ı Sabitea, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas, c. XV, no: ı, s.l6.
Eraydın, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, M. O. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınlan, İstanbul, 1994, s. 234. o
V ARLIGIN TABİA Tl HUS0SUNDA: MÜTEZİLE'NİN MA'DOM N AZARİYESi 435
İLE SÜFİLERİN A'YAN-I SABiTE N AZARİYESI ÜZERİNE DEGERLENDİRME
ifade edüebilir.30
İzmirli İsmail Hakkı'nın da konumuzu destekler ~ahiyette ayan-ı sabite ile
ilgili yaptığı yorwnlar son derece açıklayıcıdır. O ayan-ı sabitenin Allah'ın ilmi ile
alem arasındaki durumunu konu edinmekte ve bu sistemde üç vatandan
bahsetmektedir: Birincisi vahdetteki taayyün-i evvel mertebesidir ki buna şuun-ı
sabite de denilmektedir. İkincisi vahidiyyetteki taayyün-i sani mertebesidir ki bu
mertebeye de ayan-ı sabite ismi verilmektedir. İlahi ilirnde s~bit olan r_nümkinlerin
hakikatleri, eşyanın malüyetleridir ki bunlar da maltlmatı ilahiyyenin sfuetleridir.
Taayyün-i harici olan üçüncü vatan, şehadet alemindeki taayyün mertebesidir ki
buna da "ayan-ı hariciyye" denilmektedir. Ayan-ı hariciyye kevnt sıfatlar ile Hakk'ın
zuhurundan ib~ettir. Söz konusu vatanların durumu ve Allah ile alem arasındaki
ilişki şu şekildedir: Allah'ın isimlerinin Allah'ın ezeli ilminde sılretleri
bulunmaktadır ve bu suretler özel bir taayyün ve muayyen bir nispetle tecelli eden
zatın kendisidir, bundan ötürü bu suretiere ayan-ı sabite denilmektedir. Bu sftretler
külli olunca "mahiyetler ve hakikatler" cüz'i olunca da "hüviyetler" manasma
gelmektedir. A yiın-ı sabitenin iki itibarı bulunmaktadır: Birinci itibara göre Allah'ın
isimlerinin sfu~tleridir ki bunlar da ruhlar için bedenler gibidir. İkinci itibara göre
de ayan-ı hariciyyenin hakikatleridir ki bunlar da bedenler için ruhlar gibidir. İlahi
isimlerio de iki itibarı vardır. Biri kesreti, diğeri onunla isimlendirilen zatın vahdeti
itibariyledir. Kesret isimler itibariyle hazreti ilahiyyeden feyze muhtaçtır. Vahdet, zat
itibariyle ayan-ı sabite olan sur~tler üzerine feyz verir, böylece ilahi isim1!erden
feyizlenen ayan- ı sabite de ayan-ı haricfyye üzerine feyz verir. Allah'ın isimleri
varlıkların batınıdır. Allah'ın zatı tam bir istiğna halinde olduğundan hiçbir şeye
ihtiyacı yoktur, ancak Allah'ın isimlerinden eşyaya taalluk edenleri vardır ve bundan
ötürü Allah zatıyla "ehad", isimleri itibariyle .de "kül"dür. A'yan-ı sabite gaybi
manalardır ve gaybi mutlakta tecelli-i evvel, feyzi akdes (zati bir tecelli) ile Hazret-i
ilmiyyeye ~etmiştir. Bu mertebe ana rahmine çocuk düşmesi gibidir ki her ne
kadar onun vücıid-i hariclsi yoksa da rahimde sabittir. Ayan-ı sabite kendi nefsi
itibariyle olmayan şeylerdir, yani onda rayiha-ı sübut (varlık kokusu) yoktur, fakat
onun üzerine feyz-i akdes ile varlık verilmiştirAyan-ı sabitenin madum olması
İbnü'l-Arabi'nin konusu bahsolan 'arada obna', veya 'hakikat kokusu koklamama' gibi düşünceleri için bkz. Yasa, Metin, İbnü'l-Arabi'nin 'Arada Olma'yı Anlatırru', Tasavvuf İlıni, Akademik ve
Araştırma.Dergisi, tbnü'l-Arabi Özel Sayısı 2, İstanbul, 2009, no: 23, s 91-128.
436 TEMEL iSLAM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI
kendi nefsleriyledir, var olması da feyz-i akdes-i ilahi sebebiyledir. Ayan-ı sabite feyz
i mukaddes (esmfıl bir tecelli) ile hariçte bütün yönleriyle hasıl olur. Feyz-i akdes ile
- a'yan-ı sabite ve isti'dadı basıl,feyz-i mukaddes ile de hariçte o isti'dadlara göre ayan
zahir olur. Buradaki feyz-i akdes terimi zati bir tecelli dir, Jeyz-i mukaddes de esmai
bir tecelli dir. 31
Ayan-ı sabitenin varlık alanına çıkışı olarak nitelendirilebilecek feyz-i aledes ve
Jeyz-i mukaddes· kavramları burada dikkatimizi çeken önemli terirnlerdir. İlahi
ilimdeki hakikatierin varlığı, iki aşamada gerçekleşmektedir. A'yan-ı sabitenin ilahi
ilirnde sübO.tunu gerektiren tecelliye "feyz-i akdes", ayan-ı sabitenin sıiretleri olan
~ mürnkünatın, dış alemdeki zuhtiruna da "feyz-i mukaddes" ismi verilmektedir.
Tasavvuf metafiziğinin önemli bir konusu olan ''Jeyz-i akdes" ve ''Jeyz-i
mukaddes" kavrarnlarına sılfiler, bir bilgi konusu olarak Tanrı'yı nasıl ve ne kadar
bilebiliriz sorunuyla irtibatlandırarak büyük derecede vurgu yapmışlardır. Buradaki
mühim meselelerden bir diğeri de fail ve münfail olma durumudur. Biz Tann'yı ve
Tanrı'nın varlıklarla ilişkisini anlamaya çalışırken, aynı zamanda Tann.da bu bilme
sürecinde etkin ve aktif yer almakta mıdır? Konevi bu çerçecede sistemli bir şekilde
düşüncelerini işleyen bir sılfidir. İbnü'l Arabi'nin en yakın talebesi ve halefi olması
hasebebiyle Şeyhü'l-Ekberin görüşlerirıi de düzenlemiştir. Onun burada dikkat
çektiği husus bilginin önceUkle Ta.DJı'dan kaynaklanmasıdır. Oclak nokta Tann'nın
Bilinmek ve tanınrnak istemesidir. Sıifiler yaratılışı belirli bir sebebe ve gayeye
bağlamışlar ibadet ile marifet arasında bir "lüzum" ilişkisi tesis etmişlerdir. Bunu da
"Tanrı'nın bilinmesi' şeklinde şerh etmişlerdir. Mücerret hakikatin bilininesinin
imkansızlığı tartışılmıştır. Tanrı'nın bilinmek istemesindeki önemli husus liilmek ve
yaratmak arasındaki ilişkidir. Tann'nın kendi zatında ~ulunan sıfat ve isimlerini
\bilmek istemesi onun kendi zatından kaynaklanan bir zorunluluk ile zuhur etmesirıi . \
gerekli kılmıştır. Konevi'de bu çerçevede . 'feyz-i akdes' ve 'feyz-i mukaddes'
kavrarnlarını kullanmıştır. Feyz-i akdes, en mukaddes feyiz, Tanrı'nın yardımı
olmaksızın beşeriyet tarafından elde edilemeyen kısımdır. Bu ilk zuhıirda
tecelligahın istidadına göre isim ve sıfatlar birbirinden ayrılmamış şekilde zuhıir
ederler. Tanrı'nın bilmek iradesi varlığın "gai illeti" olan insan-ı kamil ile
ll İzmirli İsmail Hakkı, Yeni İlın-i Kelam, Daru'l-Fünıln qahiyat Fakültesi, İst~ bul, 1340/1343, D, s. 186-187.
.V ARLI~IN T ABİATI HUSÜSUNDA: MÜTEZİLE'~ MA'DÜM N AZARİYESi 437
İLE SOFILERİN A'YAN-1 SABiTE N AZARİYESI ÜZERİNE DE~ERLENDİRME
tamamlanır. Konevi'deki en önemli mesele, bir sfrfinin kalbini arındırmak ve çeşitli
mücalıede yöntemleriyle bilmek istediği Tann, aynı zamanda bilinmek, kendini
yaratıklarına tanıtmak istediğidir. Sü.finin yönelişine ve yaratılışına karşılık gelen fail
ve şuurlu bir Tann'dır.32
II. A 'yan-ı Sabite Felsefesine Benzer Tutumlar
İbnü'l-Arabl'nin ayan-ı sabite ile anlatmak istediği şey Eflatun'un "ideler"
felsefesini akla getirsede, Afifi'ye göre ibnü'l-Arabi'nin ayan-ı sabite düşüncesi
ideler nazariyesine göre daha derin ve karmaşıktır. ,Çünkü İbnü'l-Arabi'nin
kavramsallaştırmasında Eflatuncu olmayan bir takım unsurlar bulunmaktadır. Bu
düşünce bazı Mu'tezill ve İşrak.i unsurlarıda içinde barındırmakta hatta bu
ekollerinde aklından geçmeyeceği yeni açılımları beraberinde getirmektedir.33
Öncelikle ayan-ı sabite, Eflatun'un. "ideler"i gibi külli anlamlar değil, cüz'i
sılıetlerdir. Bunların her birinin mahsus aleınde bir karşılığı bulunmaktadır.34 A 'yan
ı sabite, bir olan Hakk'ın zatındaki taayyünleridir. Yani Hak Zat'ını düşündüğünde
aynı zamanda bu ayniarın zatlarını da düşünmüş olmaktadır. Bununla da ideler
arasında herhangi bir benzerlik yoktur. Eğer bir mukayese yapmak gerekecekse,
Eflatun'un "ideler" nazariyesi, İbnü'l-Arabi'nin düşüncesinde ayan-sabite'ye değil,
alem-i misare karşılık görülebilir.35
Aslında İbnü'l-Arabi, mahiyeti itibariyle içeriğinde farklı düşüncelerden birçok
unsuru barındırmasıyla, vahdet-i vücfıd şeklinde meydana çıkan düşüncesinin
gerekli kıldığı yeni bir yorumu oluşturmuştur. Özellikle a'yan-ı sabiteyi tanunlamak
üzere kullandığı "ademi şeyler" yada "ma'dıimat" terimleri, Mu'tezile'nin
"ma'dıimat" nazariyesini hatırlatmaktadır. Fakat ne İbnü'l-Arabi ne de Mu'tezile,
"ma'dum" ile mutlak yokluğu kasteder, aksine bu terimlerle, hci.rici olarak varlık
kazanmamış sabit özleri kastederler. İbnü'l-Aİabi, a'yan-ı sabiteyi bu şekilde
vasıflandırarak, onların hariçte, zaman ve mekan içerisinde bir varlıklarının
olmadığını vurgular, yoksa mutlak yokluğu kastetmemektedir. Zaten·kavram, anlamı
J)
)4
35
Sadreddin Konevi, Fatiha Suresi Tefsiri, tre. Ekrem Demirli, Kapı Yay., İstanbul, 2014, 67-68.
Afifi, İbnü'l Arabi Anısına Makaleler, İbn Arabi'de A'yan-ı Sabite; Mu'tezili Düşüncede
Ma' diı.ınat,lnsan Yay., İstanbul, 2002, s. 146.
Özköse, Kadir, a.g.m., s. 17. Kılıç. Mahmut Erol, "Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Varlık ve Mertebeleri-Vüdıd Ve Meıitibu'l
Vüdıd-ftBasılrnamış Do!.."! o ra Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 1995, s. 245.
438 TEMEL iSLAM BiLiMLERi ARAŞTIRMALARI
gereği herhangi bir "sübut"u gerektirmektedir. Fakat bunların sabit oluşları, tıpkı
kavramların insan zihninde var olması gibidir. İbnü'l-Arabi'nin, ilk kez kendisinin
kullandığı a'yan-ı sabite J<avrarruyla temellendirmeye çalıştığı anlayış, kendisinden
önce dile getirilmiş olan farklı düşüncelerden bazı unsurlar taşısa da, o bu nazariyeyi
çok ileri bir noktaya taşımıştır.36
Sonuç
İbnü'l Arabi'de a'yan-ı sabite olarak isimlendirilen varlığın zuhur süreci, /
filozoflarca mahiyet, kelamcılar tar;ı.fından madumat diye nitelendirilmiştir. .İlahi
il}rnde sabit olmakla birlikte varlık kisvesine bürün.medikleri için "arada olma"
"~rafta kalma" "ne var ne yok" şeklinde teoriye geçmiştir. İbnü'l Arabi'ye göre varlık veya yokluk diye nitelendirilemez. Çünkü a'yan-ı sabitenin ezeli ilimdeki varlıkları
imkan mertebesindedir.
Derin bir sır olan a'yan-ı sabitenin aslf hakikati, ancak Hak tarafından
bilinmektedir. Kader s~ olan a'yan-ı sabite hakkında bilgi edirımek ancak keşfe
mazhar olmaya bağlıdır. Mükaşefe ehli olmak da kişiyi a'yan-ı sabites~ bütün
sırrına sahip kılmaz. Mükaşefe ehli, son derece özel hallerde, keşiflerinin
açıklamasıyla bu sırdan bir bölümünü bilebilir. Bununla birlikte kader sırrını bilmek,
hem iç huzuruna kavuşulmasına hem de dayanılmaz bir ıstırap yaşanmasına yol
açar.
Adem/yokluk halinde bulunan a'yan-ısabite varlık nuru ile buluşarak aydınlığa
çıkar. A'yan-ı sabitenin varlığı "feyz-i akdes" ve "feyz-i mukaddes" olmak üzere iki
aşamada gerçekleşmektedir. "Feyz-i akdes" ve "feyz-i mukaddes" aşamaları ile
suretiere bürünen ayan-ı sabite, Hakk'ın külli/tafsili taayyürıleri haline gelmektedir.
KAYNAKÇA
Afifi, Ebu'l-Ala, İslam Düşüncesi Üzerine Makaleler, tre. Ekrem Demirli, İz Yay., İstanbul, 2000.
__, İbnü'l Arabi Anısına Makaleler, tre. Tahir Uluç, İbn Arabi'de A'yan-ı Sabite; Mu'tezi!i Düşüncede Ma'dfırnat,lnsan Yay., İstanbul, 2002.
Arpaguş, Safi, Hüseyin :Azmi Dede-H3.1 Tercümesi ve Ris3..leİeri, M. 0. nahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İstanbul, 2014.
Çakmaklıoğlu, M. M~stafa, İbn Ara bi' de Ma'rifetin.İfadesi, İnsan Yay., İstanbul, 2007.
Çakmaklıoğlu, a.g.e., s. 398.
· VARLIGINT ABİATI HUSOSUNDA: MÜTEZİLE'NİN MA'DOM N AZARİYESi 439
İLE SÜFİLERİN A'YAN-1 SABiTE N AZARİYESI ÜZERİNE DEGERLENDİRME
Çelebi, İlyas, "Sıfat",DİA, XXXVII.
Demirli, Ekrem, Sadreddin Konevi'de Bilgi ve Varlık, Kapı Yay., İstanbul, 2015.
Ebu'l-Ala, Afifi, "İbnü'l-Arabi Hakkında Yaptığım Çalışma", İbnü'l-Arabi Anısına Makaleler, tre. Tahir. Uluç, İnsan Yay., İstanbul, 2002.
Eraydın, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul,
1994.
F1riızabacü, Muhammed b. Ya'klıb, el-Kamusu'l-Muhlt, I.
Hücviri, Keşfu'l-Mahclıb, tre. Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul, 2012.
İbn Manzur, Lisanu'l Arab, Da.ru İhyau't-Türasi'l-Arabi, Beyrut, 1997, IX.
İzmirli İsmail Hakkı, Yeni İlni-i Kelam, 2.c., Darü'l-FünCın tlahlyat Fakültesi, İstanbul, 1340/1343.
Kılıç, Ali İhsan, "Davıid-ı Kayseri'nin A'yan-ı Sabite Yorumu", Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, MÜSBE, İstanbul, 2014 . ..
Kılıç. Mahmut Erol, "Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Varlık ve Mertebeleri -Vüclıd Ve
Meratibu'l-VücCıd -", Basılrnamış Doktora Tezi, M3!mara Üniversitesi, İstanbul, 1995.
______.Şeyh-i Ekber İbn Ara bi Düşüncesine Giriş, Sıifi Kitap. İstanbul, 2009.
Koca, Muhammed Ali, "MüteahhirCın Dönemi Eş'ariyye Kelamında Ma'dumun Şeyiyyeti ve
Mahiyetierin Yaratılmışlığı Problemi", Yayınlanmarnış Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi, İstanbul, 2013.
Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, tre. Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul, 2012.
Kutluer, İlhan,. "Cevher", DİA, VII.
Maturicü, Ebiı Mansur, Kitabü't-Tevhid - A.çıklamalı Tercüme -, tre. Bekir Topaloğlu, isam Yay., İstanbul, 2013.
Özköse, Kacür, "ibnü'l-Arabi Düşüncesinde Mümkün .Varlıkların tlahi ilimdeki Ezeli
Hakikatleri: A'yan-ı Sabite", Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas,
C.XV,No: 1.
Pakoğlu, Abdullah, "İslam Kelammda · 'Şey' Kavramı", Basılrnarruş Yüksek Lisans Tezi,
Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 1999
Sadreddin Konevi, Fatiha Suresi Tefsiri, tre. Ekrem Demirli, İstanbul, Kapı Yay., 2014.
Serrac, el-Luma' (İslam Tasavvufu), tre. Hasan K3nıil Yılmaz, İstanbul, Erkarn .Yay., 2012.
Suad el-Hakim, Mu'cemu's-Sılfi, "İbnü'l-Arabi Sözlüğü ", tre. Ekrem Demirli, Kabalcı Yay., İstanbul. .
Süleyman, Uludağ, "A'yan-ı Sabite", DİA, IV.
440 TEMEL İSLAM Bİl.İMLERİ ARAŞTIRMALARI
Taftazaru, Şerhu'l-Ak.aid, 'Kelam İlmi ve İslam Akad.i', tre. Süleyman Uludağ .. Dergah
Yay.,İstanbul
-Tahralı, Mustafa, "Ayn ve _Ayniyyet", Fusôsu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, M. Ü. nwyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013, IV.
Yasa, Metin, "İbnü'l-Arabi'nin 'Arada Olma'yı Anlatımı"', Tasavvuf İlmi Akademik ve
Araştırma Dergisi, İbnü'l-Arabi Özel Sayısı2, İstanbul, 2009, sayı 23.
Yavuz. Yusuf Şevki," Ayn", DİA, IV.
Yavuz, YusufŞevki, "Adem", DİA, I.
·.
'· o