364

TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

1

TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ NEREYE GİDİYOR

Müzakereler, Reformlar ve Demokrasi

Page 2: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

2

TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ NEREYE GİDİYOR? Müzakereler, Reformlar ve Demokrasi Çeviri: Hermetika Çeviri Grubu Kapak ve Sayfa Düzeni: Leyla Çelik Baskı Desen Ofset A.Ş. Birlik Mah. 448. Cad. 476. Sk. No: 2 Çankaya / ANKARA Tel: (312) 496 43 43 ©Phoenix Yayınevi Tüm Hakları Saklıdır. 2009, Ankara Phoenix Yayınevi -191 ISBN No: 978-605-5738-04-4 Phoenix Yayınevi Şehit Adem Yavuz Sok. Hitit Apt. 14/1 Kızılay-Ankara Tel: 0 (312) 419 97 81 pbx Faks: 0 (312) 419 16 11 e-posta: [email protected] http://www.phoenixkitap.com Dağıtım: Siyasal Dağıtım Şehit Adem Yavuz Sok. Hitit Apt. 14/1 Kızılay-Ankara Tel: 0 (312) 419 97 81 pbx Faks: 0 (312) 419 16 11 Yerebatan Cad. Salkım Söğüt Sok. Keskinler İş Merkezi No: 8/505 Sultanahmet-Eminönü/İstanbul Tel-Faks: (0212) 528 86 00 e-posta: [email protected] http://www.siyasalkitap.com

Page 3: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

3

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ AVRUPA BİRLİĞİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ - AKVAM

TÜRKİYE – AB İLİŞKİLERİ NEREYE GİDİYOR

Müzakereler, Reformlar ve Demokrasi

Editörler:

Erol ESEN Necati İYİKAN

Ankara, 2009

Page 4: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

4

Page 5: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

5

İçindekiler ÖNSÖZ 7 AÇILIŞ KONUŞMASI Fulya SARVAN 11 AÇILIŞ KONUŞMASI Erol ESEN 15 AB - Türkiye Müzakereleri ve Türk Dış Politikası Necati İYİKAN 17 Ortaklıktan Üyeliğe Türkiye-Avrupa Birliği Tartışmaları Erol ESEN 57 Müzakerelere Giden Yol Canan BALKIR 107 Müzakereler Sürecinde Türkiye’de Sivil Diyaloğun Önemi Burhan ŞENATALAR 121 Avrupa Birliği’ne Katılım Sürecinin Siyasi ve Ekonomik Boyutları Yakup KEPENEK 135 Genişleme: Türkiye-AB İlişkilerinin Stratejik Boyutları Christer ASP 155 AB Müzakere Sürecinde Deneyimler: Macaristan Örneği Péter BALÁZS 161 Tartışmalar 167 Turkey-EU Relations: Going Where? Negotiations, Reforms and Democracy 175

Page 6: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

6

Page 7: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

7

Önsöz Türkiye-Avrupa Birliği (AB) İlişkileri nereye gidiyor? Bu soru son dönemde müzakere sürecinde ortaya çıkan olumsuz gelişmelerin ardından sadece Türkiye’de değil, birçok AB ülkesinin gündemin-de de yerini almıştır. Bu soruya çeşitli yanıtlar verilmektedir. Bu-nun nedeni Türkiye-AB ilişkilerinin seyrinin sürekli değişmesi ve bu değişikliklerin Brüksel ve Ankara tarafından farklı değerlendi-rilmesidir. Türkiye, AB ile müzakerelere Ekim 2005’te başlamıştır. Aradan geçen üç senede kat edilen mesafe çok azdır. Bu dönemde sadece sekiz başlık altında toplanan konular tartışılabilmiştir. Kaydedilen bu mesafe, hatta bu sürecin geleceği bile iki tarafta da zaman zaman tartışma konusu olmuştur.

Kitapta, Türkiye-AB ilişkilerinin özellikle son yıllarda sık sık gündeme gelen temel konuları tartışılmaktadır. Bunlar büyük so-runlar eşliğinde ilerleyen müzakere süreci ile başlamaktadır. Mü-zakerelerle doğrudan ilişkili olan Türkiye’nin gerçekleştirmesi beklenen reformlar ile bu reformların ülkedeki demokratik yaşama katacağı ilerlemeler de tartışmalara dahil edilmiştir.

Tartışmaların yapıldığı 9 Mayıs gününün özel bir anlamı var-dır: AB Komisyonu 1985’te 9 Mayıs’ı “Avrupa Günü” olarak ilan ettiğinden bu gün Avrupa’da bütünleşme sürecinin başlamasını sembolize etmektedir. Öte yandan Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (AKVAM) beşinci kuruluş yıldönümü olduğundan 9 Mayıs bizim için de ayrı bir anlam ve önem taşımaktadır. Bu vesileyle düzenlenen panelimizde “Türkiye-AB ilişkileri nereye gidiyor?” sorusunun yanıtlanmasına,

Page 8: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

8

Avrupa bütünleşme sürecine akademisyen, politikacı, diplomat ve bürokrat olarak farklı sorumluluk düzeylerinde katkıda bulunmuş değerli uzmanlar yardımcı oldular.

Sunumlar, müzakere koşullarının genel bir değerlendirmesiy-le başladı. Ardından sürecin siyasi ve ekonomik boyutları ele alın-dı. Tartışmaların önemli bir konusu ise müzakere sürecinde oyna-dığı önemli role rağmen, özellikle Türk kamuoyunda az konuşulan “sivil diyalog” olmuştur. Türkiye-AB müzakere sürecinin ele alın-dığı tartışmalarda diğer ülkelerin konuyla ilgili deneyimlerinden de yararlanıldı. Söz konusu ülkeler Macaristan ve İsveç’tir. Bu ülkelerin müzakere sürecini, Baş Müzakereci olarak kendi ülkeleri adına bizzat yöneten iki konuğumuz anlattılar.

Panel tartışmalarının değerlendirildiği bu kitapta, panelde ele alınmayan iki konuya da yer verilmiştir. Bunlardan biri Türki-ye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır; diğeri ise Türk dış politikasını AB ile müza-kereler açısından tartışan değerlendirmedir. Bu şekilde konunun bütününü akademik bir çerçeve içine almak ve kitabın içeriğini zenginleştirmek istedik.

Kitapta sunulan ve yoğunlukla AB ile müzakere sürecinin Türk demokrasisine etkilerini değerlendiren tartışmalar, AB Ko-misyonu’nun yenileneceği, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yapılacağı ve Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin kapsamlı bir şekilde gözden geçirileceği 2009 yılı öncesi yapıldı. Bunun nedeni, gelişmelerden her iki tarafın çıkaracağı dersleri saptamak ve bun-ların ilişkilerin geleceğine olası yansımalarını tespit etmektir.

Son olarak, tartışmalara sunumlarıyla katkıda bulunan Prof. Dr. Canan Balkır, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Prof. Dr. Yakup Ke-penek’e ve yurtdışından katılan konuklarımız Christer Asp ve Dr. Péter Balázs’a şükranlarımızı sunmak isteriz. Ayrıca sadece Pa-nel’in hazırlanmasına değil, AKVAM’ın üniversite bünyesinde düzenlediği “Avrupa Günü” etkinliklerinin gerçekleştirilmesine de katkılarda bulunan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlı-

Page 9: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

9

ğı’nı, Serik Meslek Yüksek Okulu’nu ve ilgili Öğrenci Toplulukla-rı’nı da burada şükranla anmak istiyoruz. Tartışmalara katılan akademisyenlere, Akdeniz Üniversitesi öğrencilerine, Antalya halkına, kamu ve özel sektörden çeşitli kurum ve kuruluşlara ve STK temsilcilerine de ilgilerinden dolayı teşekkür ederiz. AKVAM’daki stajları çerçevesinde, tartışma sonuçlarının yayına hazırlanmasına titiz çalışmalarıyla emek veren öğrencilerimiz Hu-riye Yıldırım ve Ulvi Yener Ceyhan’a da teşekkür ederiz.

Editörler

Page 10: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

10

Page 11: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

11

Açılış Konuşması

Sayın Büyükelçim, değerli Milletvekilim, çok değerli meslektaşla-rım, çok sevgili öğrenciler, çok değerli konuklarımız, özellikle de panelimize katılmak üzere Antalya dışından gelen değerli konuk-larımız, hoş geldiniz! Gerçekten çok hoş bir toplantı, güzel ve an-lamlı bir gün. Burada bizlerle bulunduğunuz için çok teşekkür ediyoruz. Ben sizlere Fakültem adına hoş geldiniz diyorum. İkti-sadi ve İdari Bilimler Fakültesi bu toplantıda ev sahibi olarak prog-rama destek vermektedir. Her zaman olduğu gibi Serik Meslek Yüksek Okulu ve AKVAM‘la birlikte değişik etkinlikleri olan bir 9 Mayıs ‘Avrupa Günü’nü kutluyoruz mu desem, anıyoruz mu de-sem, onu bilemiyorum.

Bu panelin konusu hepimizi çok yakından ilgilendiren, çok önemli bir meseleyi ele alıyor. “Türkiye-AB İlişkileri Nereye Gidi-yor? Müzakereler, Reformlar ve Demokrasi” Türkiye’nin müzake-re sürecinin belirsiz bir takvim içinde uzaması ve kötümser bekle-yişler nedeniyle, Türk insanının istek ve ilgisinin azaldığı bu konu, pek çok faktörün bir arada yürümesi nedeniyle aslında gündem-den hiç düşmüyor; bilakis, önemi her gün biraz daha artıyor. 9 Mayıs ‘Avrupa Günü’nde gerçekten ilgili ve uzman kişiler tarafın-dan tartışılmasında son derece yarar gördüğümüz bir kapsam ve içerik taşıyor bu panelin konusu. Bu nedenle bu toplantıyı düzen-leyen AKVAM’ı, Müdürü Sayın Erol Esen’in şahsında tekrar kut-luyorum.

‘Avrupa Günü’ Programının öğleden önceki bölümünün dü-zenlenmesinde ayrıca destek veren beş Öğrenci Topluluğumuza da takdir ve teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Bu beş Topluluk da Fakültemiz bünyesinden kaynaklandı ve bizim öğrencilerimizin

Page 12: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

12

itici gücüyle faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bu topluluklarımız ‘Eko-nomi Topluluğu’, ‘Uluslararası Siyaset ve Diplomasi Topluluğu’, ‘Avrasya Araştırmaları Topluluğu’, ‘Kamu Yönetimi Çalışma Gru-bu’ ve ‘AIESEC Antalya Ofisi’. Bu toplantının gerçekleşmesinde hepsinin katkısı vardır. Onlara da Fakültem adına teşekkür ediyo-rum. Bu tür çalışmalarının artarak sürmesini diliyorum. Bu vesi-leyle 5. yılını dolduran AKVAM’ı da kutlamak isterim. Kurulu-şundan bu yana son derece faal bir merkez profili çizerek, misyo-nunu layıkıyla yerine getirdiğini düşünüyorum. Çok güzel bir tesadüf: Fakültemiz de bu yıl 15. yılını kutluyor.

AKVAM’ın Fakültemiz bünyesinde faaliyet göstermesinden de ayrıca çok büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum. Çünkü, Fakültemiz kuruluşundan itibaren Avrupa ile ilgili çalışmalara çok büyük bir önem vermiş, eğitim, araştırma ve mesleki ilişkiler anlamında çok yönlü kurumsallaşmalar yarata-bilmiş bir fakültedir. 2001 yılından bu yana Avrupa dokümantas-yon merkezlerinden biri, bu salonun hemen dışındaki Kuşlu Sa-lon’da, Fakülte Kütüphanesi’nde faaliyet göstermektedir. Ayrıca bu ‘Dokümantasyon Merkezi’nin bir ‘Avrupa Bilgi Merkezi’ne veya ‘Avrupa Bilgi Ofisi’ne dönüşmesi konusunda bir projemizin hayata geçmek üzere olduğunu da belirtmek isterim. Böylece Av-rupa çalışmalarında yakında çok daha etkili bir duruma gelebile-ceğiz.

Fakültemizdeki bu Dokümantasyon Merkezi’nde beş yıldan bu yana Avrupa Komisyonu’nun bütün yorumları toplanıyor. Yeni projeyle Merkez’in çok daha zengin bir Bilgi Bürosu haline gelme-sini ümit ediyoruz. Bunların dışında yaklaşık beş yıl üst üste Fa-kültemiz, ‘Akdeniz Ülkeleri Ekonomik Araştırmalar Merkezi’ ara-cılığıyla Jean Monnet AB seminerlerini sürdürmüştür. Dolayısıyla AB ile ilgili bilgilerin oluşması, gelişmesi ve yaygınlaşması konu-sunda eğitim çalışmalarımız da çok etkin bir şekilde yürütülmüş-tür. 2003’ten bu yana da AKVAM Müdürü Erol Esen’in Fakültemiz Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi olması ve Uluslararası İliş-

Page 13: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

13

kiler Bölümü’nün de katkılarıyla AKVAM’ın, hem lojistik hem de operasyonel anlamda Fakültemize en yoğun desteği sağlayan bir akademik birim olduğunu ifade etmek istiyorum.

Fakültemizde Avrupa alanında çalışan birçok öğretim üyemiz var. Ayrıca yetişmekte olan gençlerimiz var. Onların da katılımıyla yakında çok daha güçlü bir akademik kadronun Üniversitemizi ve Fakültemizi Avrupa çalışmaları ile ilgili bir referans merkezi haline getirme konusunda aşamalar sağlayacaklarını düşünüyorum. Son olarak da Türkiye’de ilk kez Fakültemiz Uluslararası İlişkiler Bö-lümü ve Hamburg Üniversitesi ile ortak bir ‘Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı’ başlattığını belirtmek istiyorum. 2007-2008 Öğretim Dönemi’nde eğitime başlayan bu program, Türki-ye’de master düzeyinde bir Avrupa üniversitesiyle ortak diploma veren ilk kamu üniversitesi programı olma niteliğiyle çok yenilikçi bir projedir. Bu projenin de başarıyla sürmesini diliyoruz.

Yine 10 yıldır Fakültemizde faaliyet göstermekte olan ‘Akde-niz Ülkeleri Ekonomik Araştırmalar Merkezi’ de kuruluşundan itibaren AB ile ilişkilerimizi konu alan pek çok bilimsel toplantı gerçekleştirmiş ve Akdeniz ülkelerinin içinde yer aldığı pek çok projenin partneri olmuştur. Bu projeler halen sürmektedir. Fakül-temizin çatısı altında tüm bu çalışmaların büyük bir sinerji yarattı-ğını ve yakın gelecekte Fakültemiz, AKVAM ile birlikte Avrupa çalışmaları konusunda önemli bir referans merkezi olacağını dü-şünüyorum. Bu sinerjiye katkıda bulunan tüm meslektaşlarıma ve konuklarımıza teşekkür ediyorum. Bugünkü panelin AB - Türkiye müzakerelerindeki bilgi ve anlayışınıza önemli katkılar vermesi dileğiyle hepinize iyi günler diliyorum.

Prof. Dr. Fulya SARVAN

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı 9 Mayıs 2008

Page 14: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

14

Page 15: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

15

Açılış Konuşması

Sayın Milletvekilim, Sayın Büyükelçim, Sayın Dekanım, değerli konuklar, sevgili öğrenciler! 9 Mayıs 2008 ‘Avrupa Günü’ etkinlik-lerimize hoş geldiniz. Üçüncü Binyıl’ın başlamasıyla yeniden can-lanan Türkiye - AB ilişkilerinden farklı olarak ve katılım müzake-relerinin başladığı 3 Ekim 2005’ten bu yana bugün, belki de en sorunlu, belki de iki tarafın birbirine en mesafeli bir döneminde bulunuyoruz. Son zamanlarda her iki tarafta ifade edilen beklenti-ler ve söylemler, karşılıklı diyaloğu ve işbirliğini olduğu kadar, zaman zaman hoşgörü sınırlarını da zorluyor. Katılım müzakerele-ri ancak ağır aksak ilerleyebiliyor; bu ilerlemenin daha ne zamana kadar devam edeceği de doğrusu şüphe konusudur. Müzakerelere birlikte başlanılan diğer aday ülkeye, yani AB’nin Hırvatistan ile kaydettiği ilerlemeye bakacak olursak; Türkiye ile müzakerelerde gelinen noktada Hırvatistan ile ara da giderek açılıyor.

Olumsuzluklar bununla da bitmiyor tabi ki: Yurtiçinden ve yurtdışından gözlemcilere göre, Türkiye’de reformlar büyük ölçü-de hız kaybetmiş durumdadır; ‘iç tartışmalar nedeniyle, dış geliş-meler gözden kaçırılıyor’ kaygıları, giderek artıyor. Tüm bunların yansımaları var; ekonomiye, toplumsal barışa ve demokrasiye yansımaları var. Gündemdeki son tartışmalar nedeniyle de kafala-rımız soru işaretleriyle dolu. Gözler özellikle Türkiye-AB ilişkile-rindeki son duruma çevriliyor; burada gözlemlenen tıkanıklıklar ve diyalogsuzluk, ilişkilerdeki bu durağanlığı, hatta zaman zaman artan gerilemeleri nasıl kaldıracağı doğrusu merak konusu. İşte, Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Mer-kezi (AKVAM), İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) ve Serik

Page 16: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

16

Meslek Yüksek Okulu (MYO) ile işbirliği içinde gerçekleştirilen bir organizasyonla tam da bu sorulara cevap aramak üzere bizleri burada buluşturuyor.

AKVAM bugün aynı zamanda 5. kuruluş yıldönümünü de sizlerle birlikte kutluyor. 1982 yılında kurulan üniversitemizin birçok birimi artık yetişmiş, gelişmiş, genç ve dinamik bir yapıya ulaşmış bulunuyor. Kimi birimlerimiz 10. yılını, kimi de 15. yılını veya 20. yılını kutluyor. AKVAM da 5. yılını kutluyor. Evet, 9 Ma-yıs 2003 yılındaki ‘Avrupa Günü’ etkinlikleri çerçevesinde start alan AKVAM, bugün aynı zamanda 5. yaşını tamamlamış oluyor. Bu yıllar içerisinde AKVAM birçok etkinliğe ve bununla birlikte birçok ilke de imza atıyor. Bunlar arasında AB eğitim ve gençlik programlarının üniversite birimleri arasında tanınıp yaygınlaştı-rılması ve üniversitemizde kurumsallaştırılması da yer alıyor. Bil-gilendirme faaliyetleri, seminer ve konferanslar, değişim program-ları yanı sıra çeşitli yayınlar da diğer AKVAM etkinliklerini oluş-turuyor.

Ben böyle bir buluşmanın hazırlanması ve gerçekleştirilme-sinde bizi yalnız bırakmayan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne ve Serik Meslek Yüksek Okulu’na ve yine bizleri yalnız bırakma-yıp böylesine anlamlı bir günü bizlerle paylaştıkları, bizlerle bera-ber oldukları için konuşmacı konuklarımıza ve siz tüm katılımcıla-rımıza AKVAM adına çok teşekkür ediyorum.

Yrd. Doç. Dr. Erol ESEN AKVAM Müdürü

9 Mayıs 2008

Page 17: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

17

AB - Türkiye Müzakereleri ve Türk Dış Politikası

Necati İYİKAN

Giriş

Müzakerelerin, Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir yeri vardır. Bu makalenin kaleme alındığı Temmuz 2008 tarihi itibariyle müzake-relerin geldiği nokta -her iki taraf açısından- değerlendirildiğinde Türkiye’de bir “ilgisizlik” AB’de ise bir “isteksizlikten” söz etmek mümkündür.

Bu makalede ağırlıklı olarak AB-Türkiye ilişkileri ele alınacak-tır. Söz konusu ilişkileri ele alan çalışmalarda kullanılan klasik yöntemde ana hatlarıyla aşağıdaki sıra izlenmektedir: Öncelikle gelişmeler, belli bir kronoloji çerçevesinde dile getirilir. Ardından sebep-sonuç ilişkileri arasındaki parametreler değerlendirilerek bundan bir sonuç çıkartılmaya çalışılır. Bu makalede ise bu yönte-min uygulanmayacağını önceden belirtmekte yarar görüyoruz.

Bu çalışmamızda, AB-Türkiye ilişkileri bağlamında sıkça soru-lan -Türk dış politikasında AB’nin önemi nedir? AB’ye tam üyelik Türk dış politikası için alternatifsiz bir hedef midir? Türkiye, AB’nin ödün vermediği, genelde ev ödevi şeklinde dile getirilen siyasal, sosyal ve ekonomik alandaki reformların gereğini yerine getirecek midir? vb gibi - bazı temel soruların yanıtlarını bulma çabasına girilmeyecektir. Dolayısıyla bu bağlamda sıkça dile getiri-

Page 18: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

18

len -Türkiye AB’ye üye olabilecek midir? ve AB’de bazı üyeler tarafından kabul edilmeyen Avrupa Birliği Anayasasından sonra yoğun tartışılan AB’nin geleceği nasıl şekillenecektir?- sorularına da makalede yanıt aranmayacaktır.

Biz bu tür soruları ve bunların herkes tarafından bilinen ve sü-rekli tekrarlanan değişik yanıtlarını ezber olarak değerlendiriyo-ruz. Bu makalede ezberi bozmak amacıyla, konuya çok yeni bir bakış açısı getirilmeyecek, ancak özellikle AB-Türkiye ilişkileri, değişik bir irdelemeye tabi tutulmaya çalışılacaktır.

Makalenin iki öncelikli amacı vardır. Bu bağlamda ilkin özel-likle “küreselleşme” döneminin yaşandığı bir zaman diliminde, Türkiye’nin takip etmesi gereken “dış politika“nın ne olması ge-rektiğine ilişkin değerlendirme yapılacaktır.

Küreselleşme konusu, siyasal, sosyal ve ekonomik boyutu ile geniş bir inceleme alanını kapsamaktadır. Bu konuyu Türk dış politikası çerçevesinde irdelemek ve makale amacı doğrultusunda sınırlandırmak, „küreselleşme“ konusunun hakkını tam vereme-mek gibi bir sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Bu kaygıyla, konu işlenirken, küreselleşme konusunun “fikir babası“ olarak da adlandırılan Fukuyama’nın iki önemli eseri - “Tarihin Sonu ve Son İnsan“ ile “Devlet İnşaası“ - kısmen ön plana çıkartılmış; bunun yanında konu ile ilgili tartışmalar - makale hacmi ve içeriğinin dışına taşma pahasına da olsa - dile getirilmiştir. Böylece, “içerikle ilgili olarak ortaya çıkabilecek bir sorunun“ telafi edilmesine çalı-şılmıştır. Öte yandan yine makale sınırları dışına çıkmamak gaye-siyle konunun “küreselleşme ve ekonomi“ gibi daha özgül ayrıntı-larına girilmemiştir.

Makalenin ikinci amacı ise, AB’nin Türkiye siyasetinin - başta Türkiye’nin yer aldığı coğrafya olmak üzere - bölgesel ve küresel gelişmeler üzerindeki siyasal, kültürel ve güvenlik alanlarındaki etkileri incelemeye çalışmaktır. Bu amaç doğrultusunda olumlu ve olumsuz iki senaryo üretilmeye çalışılacaktır. Bunun nedeni, ol-dukça karmaşık gözüken ve taraflar arasında sıkça sorunların ya-

Page 19: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

19

şanmasına neden olan müzakerelerin doğurduğu geleceğe dönük belirsizlik ortamının nasıl ortadan kaldırılabileceğini ve böylece ilişkilerin zorluk düzeyinin algılandığı kadar büyük olmadığını göstermeye çalışmaktır. Bu aşamada çıkış noktasını, AB’nin Türki-ye siyasetini algılaması oluşturmaktadır.

Türk Dış Politikası ve Küreselleşme

Bu çalışmamızda, küreselleşmenin diyalektik oluşumu, bu-

günkü durumu ve gelecekte ülkelerin özellikle “siyasi yapılanma-larında” oynayacağı etkin rol ile Türk dış politikasının ana hatları-nın belirlenmesi arasında bir paralellik kurulmakta ve Türk dış politikasında, AB ile kurulan yoğun siyasi ve ekonomik ilişkilerin “küreselleşme” olgusu ile ne derece örtüştüğü anlaşılmaya çalışıl-maktadır.

Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal sonrası dönem için Türk dış politikasına yöneltilen başlıca eleştiri şöylece özetlenebi-lir: “Türkiye, kendisinin şekillendirebileceği bir politika izleme-mekte, sadece kendisine dikte edilen politikaları uygulama duru-munda kalmaktadır. Buna “Soğuk Savaş” döneminde devletin izlediği dış politika da dahildir.”

“Soğuk Savaş” döneminin kendine özgü koşulları gözetilme-den yapılan bu eleştirilerin temelinde, çoğu zaman siyasi yelpaze-nin “sağ” ve “sol” uçlarında pozisyon alanların “ideolojik” hedef-lerini, kendilerine rehber edinmeleri yatmaktadır. “Soğuk Savaş” dönemi Türk dış politikası bu makale kapsamına girmese de Tür-kiye-AB müzakerelerinin günümüzdeki durumunun değerlendi-rilmesinde yardımcı olacağı düşüncesiyle, kısaca ilgili dönemin koşulları ile bunların dış politikaya yansımalarının dile getirilmesi yararlı olacaktır.

29 Ekim 1923’de kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikada en önemli başarısı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile kuruluşundan hemen sonra 1925 senesinde yap-

Page 20: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

20

tığı, yirmi senelik geçerliliği olan “Dostluk ve Saldırmazlık Anlaş-ması”dır. Devletin özellikle kuzeyden gelebilecek saldırı olasılığını bu şekilde bertaraf etmesinin “güvenlik” konusuna önemli katkıla-rı olmuştur. 1945 senesinde süresi dolan anlaşmanın uzatılması, SSCB tarafından bazı önemli isteklere bağlandığından Türkiye’nin güvenlik konusundaki endişelerini gidermek için geliştirdiği çö-züm “NATO” üyeliği olmuş ve bu da 1952 senesinde gerçekleşmiş-tir.

Türkiye’nin komşusu olan İran’ın da II. Dünya Savaşı’ndan sonra aynı güvenlik endişelerini taşıdığını görüyoruz. SSCB, anılan savaşta ülke savunmasını güçlendirmek maksadıyla İran’da Rus askerlerini konuşlandırmıştır. Ancak 1945’te Almanya II. Dünya Savaş’ında teslim olmasına rağmen, SSCB birliklerini İran’dan çekmemiş, üstelik bölgedeki siyasi ve ekonomik çıkarlarını gerçek-leştirme amacıyla İran’ın kuzeyinde iki suni cumhuriyetin kurul-masını sağlamıştır: 1. Kürt Cumhuriyeti (1946), 2. Azerbaycan Cumhuriyeti (1945).

Bunun üzerine İran, “Soğuk Savaş” dönemi boyunca Batı Blo-ğuna yakın durarak güvenlik endişelerini giderme politikasını takip etmek durumunda kalmıştır. Türkiye de aynı gerekçelerle ABD’ye yakın olma politikası gereği - bazı Arap ülkelerinin tepki-lerini alma pahasına da olsa - 1955’te hayata geçirilen “Bağdat Paktı”nın oluşmasında aktif rol oynamıştır.

“Soğuk Savaş” dönemine bu kısa bakış, dünyadaki siyasal konjonktürün oluşmasına - genel anlamda - katkısı olmayan Tür-kiye ve İran gibi ülkelerin, anılan oluşumun dış politikalarına da-yattığı siyasi yönelimden kaçınmalarının pek söz konusu olamadı-ğını göstermektedir.

Yakın tarihin bu kısa özeti ile Türkiye AB müzakereleri bağ-lantısına gelince: Kronolojik gelişmelerin belirlediği siyasi gerçek-ler ile bunların ülkelerin dış siyasetleri üzerindeki kaçınılmaz etki-leri, bir başka ifadeyle “ulusal siyaset”in bu siyasi gerçeklere uyum sağlayacak pozisyona gelmesi, Türkiye’de genellikle “vizyonsuz-

Page 21: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

21

luk” olarak eleştirilmekle birlikte, bunun karşılığında “alternatif bir vizyon siyaseti” ortaya konulamamaktadır.

Günümüzde Türk dış politikasına yöneltilen eleştirilerin teme-linde –değinildiği gibi- ideolojik kaygılar yatmakta ve bunun so-nucunda tek yönlü ve alternatife tahammülü olmayan bir siyasal çizgi ortaya çıkmaktadır. Bu tek yanlı bakışı bir cümleyle özetle-mek gerekirse: Türkiye ya Batı karşıtı - buna AB siyaseti ve ABD ile olan dış ilişkiler dahil - ve tamamen Avrasya merkezli siyaset izlemelidir ya da tek yönlü AB üyeliğini hedef almalıdır. Bu kesim Türk dış politikasının alternatifsizliğine işaret etmekte ve AB süre-cini koşulsuz desteklemektedir.

Türk Dış Politikasında önemli hale gelen parametreler: “So-ğuk Savaş” döneminde tek boyutlu ancak yine de gerçekçi olan Türk dış politikasının - yukarıda da belirtildiği üzere - odak nok-tası “güvenlik unsuru” olmuş ve dış politika bunun paralelinde şekillendirilmiştir. Bu ise Türkiye’nin dış politikada, kısaca “mi-sak-ı milli sınırlarını” korumak şeklinde tanımlayabileceğimiz, temel amacı ile de örtüşmektedir. Aynı zamanda bu politikanın, bölge ülke ya da ülkeleri arasında sınırları değiştirme politikasını - bir başka ifade ile “statükoyu” değiştirme siyasetini - takip edecek ülke ya da ülkelere karşı da caydırıcı etkisi olmuştur. 1 Diğer bir deyişle “Soğuk Savaş” döneminde Türk dış politikası, dünya siya-seti kronolojisinin içeriği ve bunun siyasi anlamdaki öğretileri ve gerekleri doğrultusunda, “gerçekçi” bir yaklaşımla oluşturulmuş-tur.

Günümüzde, Türkiye’nin AB ile olan yoğun siyasi ve ekono-mik ilişkilerinin “küreselleşme”nin ortaya çıkardığı öğretilerle ne derece örtüştüğü sorusu gündeme gelmektedir. Bunun yanıtını

1 Oran Baskın, bu siyaseti Türk dış politikasında İrredantizm politikasının gü-

dülmediği şeklinde değerlendirmektedir. Oran Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar 1919- 1980, Cilt: I, 11. Baskı, İstanbul, 2005, s. 46, 47.

Page 22: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

22

verebilmek için küreselleşme konusunun ana hatlarıyla da olsa irdelenmesinde yarar vardır.

Küreselleşmeye Giden Yol

Küreselleşme kavramı 1960’lı senelerde kullanılmaya başlan-

masına rağmen Soğuk Savaş döneminin kendine özgü koşulları gereği yoğun olarak gündeme gelmemiştir. Yakın tarihe “1989 Devrimleri” olarak giren Polonya, Doğu Almanya, Macaristan, Çekoslovakya, Bulgaristan, Romanya gibi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde iktidarların düşmesine, rejimlerin ortadan kalkmasına neden olan devrimler Soğuk Savaş’ın fiilen bitmesine neden ol-muştur. Soğuk Savaş 1 Nisan 1991 tarihinde “Varşova Paktının” dağılmasıyla simgesel olarak, 11 Haziran 1991’de Rusya Federas-yonu’nun egemenliğini ilan etmesiyle de resmen sona ermiştir.

Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılmasının ardından Doğu ve Batı Almanya’nın 3 Ekim 1990 senesinde birleşmesi, siyasal ve ekono-mik dengelerin sadece Avrupa kıtasında değil, küresel olarak da değişmesine neden olmuştur.

1970’li yıllarda başlayan, 1980’li yılların ortalarına kadar üç kı-tada - Avrupa, Latin Amerika ve Afrika - bazı önemli ülkelerde ardı ardına gerçekleşen rejim değişiklikleri, 1989 tarihi ve akabindeki siyasal gelişmelerin temelini oluşturmamış olsa da, dünya siyasal konjonktürünün yönünü göstermesi açısından önemlidir. Güney Avrupa’da, Portekiz (1974), Yunanistan (1974) ve İspanya (1975); Latin Amerika’da, Peru (1980), Arjantin (1982), Uruguay (1983) ve Brezilya (1984), Paraguay (1989), Şili (1990) güçlü devlet görünümü veren, ancak yıkılmaktan kurtulamayan bu otoriter yönetimlere örnek olarak verilebilir. Aynı radikal dö-nüşüm Afrika kıtasında Güney Afrika örneğinde görülmektedir.2

2 Ayrıntılar için bkz. Fukuyama Francis, Tarihin Sonu ve Son İnsan, 2. Basım,

İstanbul, 1997, s. 30 - 38.

Page 23: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

23

Aynı şekilde dışa karşı güçlü devlet izlenimi veren SSCB’nin 1991’de siyaset sahnesinden çekilmesi de otoriter rejimlerin sürek-liliğinin olamayacağına ilişkin kayda değer bir işaret teşkil etmiş ve gelecekte dünya siyasetinin genelde hangi yönetim biçimini tercih edeceği yönünde önemli bir ipucu vermiştir.

Güçlü devlet görüntüsü veren ülkelerde iktidarı elinde tutan güçlerin, ülke yönetimlerini seçimle gelen demokratik hükümetle-re bırakmak durumunda kalmaları, sözü edilen Güney Avrupa, Latin Amerika ve Güney Afrika’daki totaliter rejimlerin ortak pay-dası olmuştur. Bunun nedenleri arasında ülke içindeki parametre-leri belirleyen bazı önemli gelişmeler - örneğin grevler ve protesto gösterileri - özellikle vurgulanmalıdır.3

Bu aşamada kuşkusuz şu soruyu sorma zorunluluğu doğmak-tadır. Adı geçen ülkelerde, “demokrasiye” geçme nedeni, halkın tepkilerini protesto eylemleri ve grevler ile dile getirmeleri sonu-cunda bu ülkelerdeki rejimlerin meşruluklarının sorgulanması mıdır yoksa aynı duruma neden olan dünya konjonktüründe de-mokrasi yönünde beliren eğilimler midir? Bu sorunun yanıtını SSCB sonrası dönemde Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasında baş gösteren siyasi oluşumlar vermektedir. Özellikle nüfuslarının ço-ğunluğu Müslüman olan Orta Asya ülkeleri - Kazakistan, Türk-menistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan - eski SSCB yöne-timinden kalan otoriter bir yönetimi değil, kâğıt üzerinde kalsa bile, batı siyasal modelini benimseyerek demokratik yönetimi ter-cih etmişlerdir. Bunu küreselleşmenin dolaylı olarak dikte ettiği bir gelişme olarak da yorumlamak mümkündür. Son cümlenin gerek-çelerini dile getirmeden önce küreselleşmenin ne anlama geldiği, ekonomik ve siyasi analizinin nasıl yapılması gerektiği sorularına yanıt aranmalıdır.

3 Fukuyama, a.g.e., s. 30 - 38.

Page 24: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

24

Küreselleşme İnsanlık tarihte iki devrim yaşamıştır: Tarım Devrimi ve En-

düstri Devrimi. Bunlar dünyanın ekonomik, siyasi ve sosyal alan-larda köklü değişimine ve bunun paralelinde yeniden oluşumuna neden olmuşlardır. İki devrimin karakteristik özellikleri ideolojile-ridir: Tarım Devriminin ideolojisi “tek Tanrılı dinler”, Endüstri Devriminin ideolojisi ise “milliyetçiliktir”.4

1960’lı yıllardan beri gündemde olan ve 1991’den sonra daha yüksek sesle dile getirilen üçüncü devrimin adı üzerinde tam bir konsensüs bulunmamaktadır. Bu yeni döneme “Uzay Çağı”, “Bilgi Toplumu Dönemi”, “Genetik ve Bio-Teknolojisi Çağı” ve “Bilişim Devrimi Çağı” gibi isimler verilmiştir. Tanımında ortak payda olmayan son dönemin ideolojisi ise “demokrasi ve insan hakla-rı”dır. Bu yeni çağ, Tarım ve Endüstri Devrimlerinin yaptığı gibi bütün dünyayı etkileyecek ve yeniden biçimlendirecektir.5

Bu yeni çağın ekonomik ideolojisini neoliberalizm6 belirlemiş-tir. Neoliberalizmin kısaca tanımlanmasında üç anahtar sözcüğü kullanmak yerinde olacaktır. 1. Devlet, 2. Ekonomik rekabet, 3. Birey.

- Devlet: Devletin piyasadaki etkinliği sona erdirilmelidir, ekonomik faaliyetlerde belirleyici olmamalıdır; piyasanın işleyişi tamamen özel sektöre bırakılmalıdır. Bunun nedenlerinden biri de devletin ekonomik kararlarda “rasyonel” olamamasıdır.7

4 Kongar Emre, Demokrasimizle Yüzleşmek, 5. Basım, İstanbul, 2007, s. 102 -

103. 5 Kongar, a.g.e., s. 103. 6 Neoliberalizm bir tanıma göre “ekonominin terörü” olarak da adlandırılmıştır.

Bischoff Joachim/Deppe Frank/Kisker Klaus Peter, Neoliberalismus - ein Schimpfwort, Das Ende des Neoliberalismus, wie die Republik veraendert wurde, Hamburg, 1998, s. 7.

7 Küreselleşme karşıtlarına göre siyasetçilerin, devlet bütçesinde yapılan zorunlu kısıtlamaların sorumluluğunu, ekonomik koşulların gereğini yerine getirmeye başlamaları ve ortaya çıkan olumsuzluğun sorumluluğunu taşımamalarının

Page 25: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

25

- Ekonomik rekabet: “Serbest piyasa” koşulları yaratılmalı, bu-rada özel teşebbüs belirleyici olmalıdır.8

- Birey: Özgür ve girişimci olacaktır. Ekonomik gelişmeye kat-kıda bulunacaktır.

Neoliberalizmin ulaşmak istediği nihai amacı, devletin eko-nomide etkinliğinin olmadığı serbest piyasa koşullarında, özgür bireyin girişimci katkılarıyla oluşacak ekonomik gelişmeden top-lumun genelinin yarar sağlamasını temin etmektir. Dünya Banka-sı’nın küreselleşme sürecinde özel teşebbüsün karar alma olanak-ları artmakta; buna karşın devletin ise azalmaktadır,9 görüşü de bu eğilimi destekler görünmektedir.

Küreselleşme kavramı hakkında çok sayıda eser kaleme alın-mıştır. Sosyal bilimlerin doğası gereği, bu eserlerde kavramın ta-nımı, ortaya çıkışı, bugünü ve geleceğine ilişkin yorumlar hakkın-da birbiriyle örtüşmeyen görüşler mevcuttur. Kavramın ayrıntıları makale kapsamının dışında kaldığından burada sadece temel gö-rüşlerden ve önemli literatürden söz edilmesi uygun görülmüştür.

Görüş ayrılıkları, “küreselleşme” diye bir kavramın aslında yeni olmadığından başlamaktadır. Bunlar, küreselleşme olarak adlandırılan olgunun önceki zaman dilimlerinde de var olduğunu, hatta eski dönemlerin bu anlamda daha açık ve daha bütünleşmiş bir görünüm sunduklarını iddia etmektedir.10

‘demokratik devletin temelinin ortadan kaldırılması anlamına geldiğini belirt-mektedirler. Martin Hans-Peter/Schuman, Harald, Die Globalisierungsfalle, der Angriff auf Demokratie und Wohlstand, Hamburg, 1996, s. 285.

8 Bischoff Joachim/Deppe Frank/Kisker Klaus Peter, Neoliberalismus - ein Schimpfwort, Das Ende des Neoliberalismus, wie die Republik veraendert wurde, Hamburg, 1998, s. 8.

9 Lafontaine Oskar/Müler Christa, Keine Angst vor der Globalisierung. Wohlstand für alle, Bonn, 1998, s. 36.

10 Ayrıntılar için bkz. Roland Robertson, “Küreselleşme ve Kültür”, Balcı, Ali (Yorumlayan), Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Böl., Bilgi, (12), 2006, S. 25 -36. (www.uli.sakarya.edu.tr/ali/robertson.pdf) Ayrıca bkz. Özkan, Abdullah, Küreselleşme ve Avrupa Birliği İle Bütünleşme Sürecinde Türkiye, 2004, İstanbul, s. 11 - 27.

Page 26: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

26

Küreselleşme karşıtları yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin yeni olmadığını iddia etmektedirler. Bunlar, küreselleşmenin geçmişine (19. yüzyıla) bakarak, o dönemde de önemli derecede para ve mal hareketinin oluşmuş olduğunu söylemektedirler. Günümüzde hala birçok ülkenin oldukça katı bir biçimde uyguladıkları ulusal sınır kontrollerine karşılık, 19. yüzyılda insanların pasaport bile kul-lanmadıklarını iddia etmektedirler. Yine bu gruba göre küresel-leşme, bir bütünleşmeyi değil, farklı kültürler, farklı uygarlıklar ya da bölgeler arasında yeni çatışmaları beraberinde getirecektir. 11

Buna mukabil, diğer pek çok düşünür ekonomik, politik ya da kültürel bir küreselleşmenin mevcut olduğu yönünde fikir beyan etmektedir. Küreselleşmenin tüm toplumları tek bir ekonomik politik ve kültürel birimde bir araya getireceği (küresel bütünleş-me) önermesine ise Giddens’dan Friedman’a Robertson’dan Cox’a kadar birçok düşünür karşı çıkmaktadır. Diğer taraftan John Meyer ve Daniel Bell gibi düşünürler küreselleşmenin bir bütünleşmeye yol açtığı hususunda ısrarcıdırlar.12

Küreselleşme teorisyenlerinden Sosyolog Antony Giddens da küreselleşmeye yaklaşımları şüpheciler ve radikaller olmak üzere iki bölüme ayırmaktadır. Şüpheciler, daha çok siyasal solda, özellikle eski solda toplanmaktadır. Hükümetler, ekonomik yaşamı hala denetimleri altında tutabilmekte ve refah devleti varlığını sürdür-mektedir. Şüphecilere göre, küreselleşme nosyonu, refah sistemle-rini ortadan kaldırmak ve devlet harcamalarında kısıntı yapmak isteyen serbest piyasacıların ortaya attığı bir ideolojidir.13 Giddens bu tartışmada radikallere hak vermektedir. Dünya ticaretinin bu-günkü düzeyi eskisinden çok daha fazla ve çok daha kapsamlı mallar ve hizmetleri içeriyor. Ancak en büyük farklılık, finans ve

11 Roland, a.g.m., s. 26. 12 Roland, a.g.m., s. 26. 13 Küreselleşme kavramı, “rahat söylenmiş bir yalan” olarak da adlandırılmış ve

Meksika küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklara bir örnek olarak verilmiştir. Bkz. Martin Hans-Peter /Schuman Harald, Die Globalisierungsfalle, der Angriff auf Demokratie und Wohlstand, Hamburg, 1996, s. 193 - 197.

Page 27: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

27

sermaye akışının düzeyinde görülüyor. Eski dönemlerde, elektro-nik paraya (yalnızca bilgisayarda bir rakam olarak mevcut para) göre ayarlanmış olan bugünkü dünya ekonomisiyle paralel sayıla-bilecek hiçbir örnek yoktur.14

Giddens, küreselleşmeyi toplumsal ilişkilerin dünya çapında yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır.15 Bu yoğunlaşmada 1973’te Arap-İsrail savaşının sonunda ortaya çıkan ekonomik krizin yol açtığı arayışlar ve bunun akabinde de ulusal sermayelerin arayış içerisine girmesi ve sermayelerin sınırlar ötesinde aktif hale geti-rilmesi, böylece ekonomide yoğun uluslararası ilişkilerin yaşanma-sı önemli bir rol oynamıştır. Yoğun ekonomiye dayalı bu ilişkiler ülkeler arasında politik iletişimi ve etkileşimi de beraberinde ge-tirmiştir.

Bunun yanında, özellikle baş döndürücü hızla ilerleyen tekno-lojik gelişmelerle sınırlar ve kültürler arası iletişimin de Giddens’ın bahsettiği yoğunlaşmaya katkısı büyük olmuştur. Geçmişten ve bugünden iki örneğin -ikincisi magazinsi bir izlenim bıraksa da- söz konusu teknolojik hızın gerektiği gibi açıklanması-na/algılanmasına katkıda bulunacağını düşünmekteyiz. Birinci örnek, Batıda telgrafın 1832 senesinde kullanılmaya başlanmasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu’na ancak 21 sene sonra gelebilme-sidir. İkinci örneğin kaynağı ise bizzat Giddens’dır: Sosyolog Anthony Giddens küreselleşmeyi konu alan bir konferanslar dizisi-ne şu anekdotla başlamaktadır: ‘Bir arkadaşım Orta Afrika’daki köy yaşamı alışkanlıkları konusunda araştırma yapmaktadır. Bir-kaç yıl önce alan çalışmasını yürütmeyi amaçladığı uzak bir bölge-ye ilk defa gitmiş ve daha oraya vardığı gün, köyün bir ferdi tara-

14 Giddens Antony, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben

veraendert, Frankfurt am Main, 2001, s. 18 - 20. Zincirkıran Memet, Küreselleşme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye’de Bilim ve Teknoloji, 2007 (www.merichrd.wordpress.com/2007/02/22/kuresellesme-sorunlar-ve-cozum-onerileri/)

15 www.bilgiyonetimi.org/cm/ (23.07.08)

Page 28: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

28

fından evine gece eğlencesine davet edilmiş. Arkadaşım orada haliyle, dış dünyadan yalıtılmış durumdaki bu topluluğun kendi-ne özgü geleneksel eğlenceleri hakkında bir şeyler öğrenmeyi umuyormuş. Oysa gecenin sebebi Basic Instinct (Temel İçgüdü) filminin videoda topluca seyredilmesinden başka bir şey değilmiş. Üstelik film henüz Londra’da bile sinemalara gelmemişken!’16

Fukuyama: Küreselleşmenin Öğretisi

Yukarıda zikredildiği gibi son dönemin ideolojisi “demokrasi

ve insan hakları”dır. Türkiye, gerçi AB müzakereleri çerçevesinde bu konuda önemli adımlar atmakta ve gelişme kaydetmektedir; ancak istenen boyuta henüz gelinememiştir. Bu cümle tersinden yorumlanırsa, karşımıza şu basit sonuç çıkacaktır: AB ile müzake-relerin ülke gündeminde yerini almaması, bu önemli sorunun çö-zümünü ülke gündemine gerektiği şekilde taşımayacaktır. Gerçi, karar mekanizmasındaki siyasi kimlikli yetkililer, Türkiye’nin AB üyeliği olmadığı takdirde “Kopenhag Kriterleri, Ankara Kriteri” yapılır, yola devam edilir” dese de bu, eylem bazında günlük siya-si retoriğin dışına çıkamayacaktır.

Türkiye - AB müzakerelerini değerlendirmede çıkış noktası “demokrasi ve insan hakları ise” müzakereler özellikle, yukarıda değinilen küreselleşmenin önemli koşullarının yerine getirilmesine ve küreselleşme ile ilgili en büyük sorunlardan biri olan “yasal ve idari” düzenlemelerin gerçekleştirilmesine yardımcı olacaktır.

Sosyolog Emre Kongar’ın “küreselleşme o denli güçlü bir akım ki hiçbir ülkenin bunun dışında kalması olanaklı değil”17 ve Gumpel’in “Türkiye de birçok ülke gibi küreselleşmeden kendisini

16 Giddens, Antony, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben

veraendert, Frankfurt am Main, 2001, s. 17. Ayrıca bkz: www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1507 (23.07.08)

17 Kongar Emre, Demokrasimizle Yüzleşmek, 5. Basım, İstanbul, 2007, s. 110.

Page 29: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

29

soyutlayamaz”18 şeklindeki net açıklamaları da aynı şekilde konu-nun önemini ve Türkiye’nin dış politikada alması gereken pozis-yonu - dolaylı da olsa - dile getirmektedir.

Küreselleşmenin kuramsal önderliğini yapan Francis Fukuyama da The National İnterest dergisinde 1989 senesinde “Tarihin Sonu mu?” başlıklı yazıda 1991 senesi sonrasında dünyanın oluşumunda hangi siyasal sistemin egemen olacağını açık bir dille belirtmekte-dir. Fukuyama bu makalesinde özetle, monarşi, faşizm ve komü-nizm rejimlerinin liberal demokrasiye yenik düştüğünü belirtmek-tedir. Fukuyama bununla da kalmayarak belki de “cüretkar” deni-lebilecek bir yaklaşım sergilemiş ve liberal demokrasiyi kendince idealleştirmiş, hatta bunun “insanlığın ideolojik evriminin son noktası” ve “nihai insanın hükümet biçimini” temsil ettiğini dile getirmiştir. Ona göre bu, tarihin sonudur.19 Fukuyama bu görüş doğrultusunda “devlet” kavramını gündeme taşımış, dünya poli-tikasında bir kuşaktan daha uzun bir süredir esas eğilimin devletin küçültülmesi yönünde olduğuna işaret etmiştir.20

11 Eylül terörü ise Fukuyama’nın gündemine devlet kavramı-nı ve bunun tanımlamasını yeniden getirmiştir. “Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim” isimli kitabında, ‘Birleşik Devletlerin yüz yüze geldiği sorun, başarısız yönetimlerin, kitle imha silahlarını kullanan teröristler şeklinde boy gösteren katlanı-

18 Gumpel Werner, Nationale Wirtschaftspolitik und Strukturveraenderungen

in der Türkei im Lichte der Globalisierung, İTES - Jahrbuch, 2000 - 2001 Globalisierung Herausforderungen und Chancen für die Türkei, Harun Güm-rükçü, (Hrsg), İstanbul, 2001, s. 219.

19 Fukuyama, Tarihin Sonu ve Son İnsan, s. 8. Baskın Oran’a göre bu görüş Alman filozof Hegel’in görüşüyle de örtüşmekte-dir. Hegel’e göre tarih, ideolojik tezlerin çatışmasından oluşmaktadır, bu da maddi dünyaya tarihsel olaylar biçiminde yansımaktadır. Ayrıntılar için bkz., Oran Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Bel-geler, Yorumlar, Cilt II. 1980-2001, 8. Baskı, İstanbul, 2005, s. 211.

20 Fukuyama, Francıs, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, 4. Basım, İstanbul, 2004, s. 140. Karş: Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, s. 110.

Page 30: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

30

lamaz güvenlik tehditleri yaratabilmesidir,’ şeklinde21 güvenlik endişesine dikkat çekmiştir.

Fukuyama’nın sözünü ettiği devletin tanımı bir öncekine göre oldukça farklılıklar göstermektedir. Bu sefer, “küçük, fakat etkin bir devletten” söz etmektedir.22 Yine aynı eserde, ülkeler, “Devlet fonksiyonlarının yaygınlığı” ve “Devletin gücü” gibi değerlendir-melerle sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmada Türkiye, “fonksi-yonları yaygın, ama güçsüz” devletler kategorisine konmuştur.23

Fukuyama’nın yine bu son eserinde -biraz abartılı bir ifadeyle de olsa- Türk dış politikası için önemli bir uyarı niteliği taşıyabile-cek görüşler mevcuttur. “…Güçsüz devletlerin kendileri ve öteki devletler için yarattıkları sorunlar, uluslararası sistem içindeki birilerinin, bu devletlerin sorunlarını zorla çözmek yönündeki iradelerine karşıt olarak içişlerine karışmaya çalışma olasılıklarını geniş ölçüde arttırıyor”.24

Şüphesiz, Fukuyama’nın bu öngörülerine “kesinlik kazandır-mak” suretiyle Türkiye bu yönde bir politika geliştirmeli düşünce-si, sağlıklı bir bakış açısını yansıtmayacaktır. Ancak dünya siyase-tinin günümüzde özellikle güvenlik açısından bulunduğu konum ve Türkiye’nin Güneydoğusunda yaklaşık son 20 senedir çözeme-diği, artık küresel boyutlara ulaşmış görünen “terör” sorunu ve bunun için aktarılan mali kaynaklar, Türkiye’ye uygun görülen “güçsüz” sıfatının süreceğine ilişkin önemli veriler olarak gün-demdeki yerini hala korumaktadır.

Ayrıca, bu makalede yer verilmeyen; ABD’nin “Büyük Orta-doğu Projesi” (BOP), çerçevesinde Türkiye’ye biçilen “ılımlı İslam” rolünün gelecekte “laik rejimi” zedeleyeceği, bunun sonucunda demokrasinin tehlikeye düşeceğine ilişkin kuşkuları da beraberin-de getirmektedir. 21 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, s. 117. 22 Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, s. 110. 23 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, s. 25.

Karş: Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, s. 110. 24 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, s. 115.

Page 31: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

31

Konu Türk dış politikası çerçevesinde irdelenirse, Türkiye’ye 1999 AB Helsinki Zirvesinde verilen “resmi aday” sıfatı ve 2005 senesinde resmen müzakerelerin başlaması dahi ülkenin geleceği-ne ilişkin umutların artmasına neden olmuştur. Müzakereler boyu-tunda ülkenin siyasal, hukuksal ve ekonomik alanlarda aldığı ve alacağı kararlar ülkenin yeniden yapılanmasına neden olacaktır. Demokrasi ve iç istikrarın yerleşmesi, insan haklarının batı norm-larına çıkartılması, ülkenin saygınlığına olumlu katkılarda buluna-caktır. Özellikle, 2005 senesinde müzakerelerin başlamasının ar-dından, Türkiye’nin geleceğine güven duyulması ve bunun aka-binde ülkeye giren yabancı sermayede hareketliliğin gözlemlen-mesi bile AB ile ilişkilerin önemini göstermektedir.

Türkiye’nin önemli ekonomik sorunlarından birisi de bölgeler arasındaki “gelişmişlik farkıdır”. Bu, başta azınlıklar olmak üzere ülkenin istikrarını ve demokratik gelişmelerini etkileyen ve belir-leyen önemli bir parametredir. Türkiye’nin tek “bölgesel kalkınma planı,” Güneydoğu Anadolu Projesidir (GAP). GAP’ın başlangıç tarihi Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar gitmekte ve projenin uygu-lama çalışmaları hala devam etmektedir. Yerli ve özellikle yabancı yatırımcının bölgeye gelmesinin ön koşullarından birisi de “güven-lik” probleminin ortadan kalkmasına bağlıdır. Bu bölgedeki eko-nomik kalkınma, AB müzakerelerinin getireceği reformların böl-geye ulaşması, azınlık konusunu gündemde tutan ayrılıkçı güçle-rin halk desteğinden mahrum kalmasına neden olacaktır. Bunun da üniter yapının korunmasına yadsınamaz bir katkı sağlayacağı süphesizdir.

Aynı şekilde, Türkiye’nin 1980’li yıllardan beri uygulamaya çalıştığı serbest piyasa ekonomisinin AB sürecinde güçlendirilme-si, siyasal ve hukuksal alanda yapısal reformları gerçekleştirmesi, ülke ekonomisine yatırım amaçlı çekilebilecek yabancı sermaye akışı ile küreselleşme entegrasyonu için önemli adımlar olacaktır.

Dünya ölçeğinde ekonomik duruma baktığımızda, bölgeler arasında var olan dengesizliğin daha da arttığı ve kutuplaşmanın

Page 32: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

32

ortaya çıktığı gözlemlenmekte ve bu kutuplaşmada üç bölgenin öne çıktığı görülmektedir: Kuzey Amerika, AB ve Japonya. Türki-ye’nin AB ile yoğun ilişkisi vardır. Bunun anlamı, hızla değişen dünyada Türkiye, AB ile küreselleşmede entegrasyon sürecine katılacak izlenimini vermektedir. Bir görüşe göre, eğer Türkiye, bu şansı elde edemezse, bu üç kutba ait olmayan diğer ülkeler gibi, bu kutup içinde kalan ülkeler ile arasındaki uçurum büyüyecek ve önümüzdeki yüzyılda bu yapılar dışında kalan ülkelerin ekonomik anlamda şansı kalmayacaktır.25 Bu tür ifadeler ciddiye alınmalı, “abartılıdır” gibi argümanlarla göz ardı edilmemelidir.

Yukarıda belirtildiği gibi, Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemin-de dış politika oluşumunu belirleyen “güvenlik kaygısı” olmuştur; günümüzde ise bunu belirleyen küreselleşme olgusudur. Ankara bu konudaki kararlılığını 1987 senesinde üyelik için yaptığı başvu-ruda belgelemiştir. Önemli olan şu sorudur: “Türkiye’nin kararlılı-ğı AB tarafından nasıl algılanacaktır ve Türkiye’ye gereken destek verilecek midir?”

AB ile Müzakereler

Müzakerenin sözcük anlamı: Müzakere konusu, Türkiye’de

önemli bir iç politika parametresidir. Bu terim üzerinden değişik spekülasyonlar yapılmakta, bu da konunun kamuoyunda gerektiği gibi algılanamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle burada mü-zakere konusu biraz detaylı olarak irdelenmeye çalışılacaktır.

25 Gülen, Elmas, Küreselleşme Sürecinde Bölgesel Dengesizlikler, AB ve Türki-

ye, İstanbul/Ankara: 2001, s. 3, 7. Bkz: Lafontaine Oskar /Müller Christa, Keine Angst vor der Globalisierung. Wohlstand für alle, Bonn, 1998, s. 49. Oran Baskın’da aynı şekilde küreselleşme ortamının ülkeleri ekonomik grup-laşmaya zorlamaktadır görüşünü dile getirmektedir. Oran, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II. 1980 - 2001, s. 228.

Page 33: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

33

Müzakere sözcüğü, (çoğulu müzakerat) “karşılıklı zikretme, fikir alışverişi, görüşme ve “bir iş hakkında konuşma, danışma26 anlamına gelir. Bir başka ifade ile görüş/leri dile getirme anlamındadır. Bu söz-lük anlamının Türkiye ile AB’nin arasındaki müzakere sürecinde eylem alanı bulamadığı görülmektedir. Bunun tek sebebi, müzakere sürecinin doğal yapısında yatmaktadır.

Müzakerenin Algılanması: Türkiye ile AB arasındaki müzakere-ler 3 Ekim 2005’te, tarama süreci ise 20 Ekim 2005 tarihinde başla-mıştır.

Günlük dilde, “müzakere” sözcüğünden basitçe anlaşılan, “pazarlık yapmak”tır. Ortada pazarlık edecek bir konu ve konu-nun birden fazla muhatabı vardır. Konunun adı üzerinde, pazar-lıkta görüş ve arzuların dile getirilmesi ve “gözetilen hedef” çer-çevesinde sonuç almaya yönelik çalışma vardır.

Türkiye’de kamuoyunun müzakereleri “algılaması” da aynı çerçevede oluşmuştur. Bunun nedenleri arasında bilgi eksikliğinin yanı sıra konunun bazı aktörler tarafından manipüle edilmesi de söz konusu olmuştur. Bunların içinde bazı siyasi partiler, Sivil Toplum Kuruluşları ve medya da yer almaktadır. Bir başka ifade ile Türk toplumundaki mevcut bilgi eksikliğinin bu çevreler tara-fından kullanılması mümkün olabilmektedir.

Yine aynı şekilde, Türkiye’de halk, kimi Sivil Toplum Kuru-luşları, basın tarafından ve özellikle bazı siyasi partilerin seçim propagandalarında, aşağıda maddeler halinde ve özetle sıralanan şu önemli noktalar dile getirilmektedir:

1. Türkiye’yi yönetenler AB ile yapılan müzakerelerde Tür-kiye’nin çıkarlarını temsil etmemektedirler,

2. Türkiye, AB ile müzakerelerde gereksiz yere “edilgen” ko-numda kalmaktadır. Hatta konuyu daha da dramatize edenler şu

26 Devellioğlu Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, (Eski ve Yeni Harf-

lerle Yeniden Düzenlenmiş ve Genişletilmiştir), 13. Baskı, Yayına hazırlayan: Güneyça Aydın Sami, İstanbul: 1996, s. 791, 1106. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. www.nisanyansozluk.com

Page 34: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

34

eleştiriyi de dile getirmektedirler: Zengin bir imparatorluklar geç-mişi olan ve bugün 75 milyonluk nüfus gücüne ulaşan Türkiye Cumhuriyeti’ne AB ile müzakerelerde gösterdiği basiretsizlik ya-kışmamaktadır.

Dile getirilen bu görüşler doğrultusunda, “Topluluk Müktesabatı”ndan ne anlaşıldığının kısaca dile getirilmesinde yarar vardır; çünkü tanımın içeriği, müzakere sürecini ve Türki-ye’nin bu süreçteki konumunu belirginleştirecektir.

Müktesebat nedir? Mükteseb, (çoğulu müktesebat), iktisab olunmuş, kazanılmış, edinilmiş, elde edilmiş anlamına gelen Arap-ça bir sözcüktür; (örneğin Hakk-ı Mükteseb Kazanılmış Hak).27 Topluluk müktesebatı da Avrupa Birliği belgelerinde Fransızca olarak “Acguis Communataire” şeklinde ifade edilmiştir. Bu ifade, AB üyesi tüm ülkelerde uygulanacak AB hukukunun genel kap-samına işaret etmektedir. Bunun içeriği koşullar çerçevesinde de-ğişikliğe uğramaktadır. Temelinde ise şu önemli konular mevcut-tur:

- AB anlaşmalarının içeriği, temel ilkeleri ve siyasi hedefleri, - AB anlaşmalarına istinaden yürürlüğe konan yasal metinler

ve Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın içtihatı, - AB’nin deklarasyonları ve görüşleri - Adalet ve İçişleri bünyesinde hayata geçirilecek uygulama-

lar, - AB’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve AB üyesi

devletlerin kendi aralarında ve AB yetki alanı kapsamına giren konularda yapmış oldukları anlaşmalar.28

Türkiye ile AB arasındaki genel müzakerelerin çerçevesinde şunlar vardır:

- Aday ülke AB müktesebatını kabul etmekle yükümlüdür.

27 Bkz. Devellioğlu, “mükteseb”; s. 718, ayrıca bkz.

http://www.nisanyansozluk.com 28 Artıran Pınar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, AB Müktesabatı

(Acquis Communautaire) ve Türkiye, Bursa Belediyesi Eğitim Seminerleri Di-zisi, 28. Aralık 2007. (www.bursab.org.tr/Belge_arsivi.html) 05.09.09

Page 35: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

35

- Bu bağlamda, aday ülke ile müzakerede müktesebat uyumu ön tarafa çıkar. Ülkenin bu müktesebatı ne şekilde uygulayacağı ve bunun takvimini belirlemesi fiili müzakere sürecinde ortaya çı-kar.29 Aday ülkenin takvim sürecini dile getirmesi ve kabul görme-si “edilgenlik” pozisyonu ile örtüşmemesini ve “müzakere” sözcü-ğünün kelime anlamını karşılamaması bakımından dile getirilme-sinde yarar vardır. Bir başka ifade ile aday ülkeye bu konuda inisi-yatif kullanma hakkı verilmektedir.

Müzakerenin eylemsel ifadesini Avrupa Komisyonu Türkiye delegasyonu Başkanı Kretschmer daha net ifadelerle dile getirmek-tedir. “Kulübe katılmak isteyen aday, kulübün tüm kurallarını kabul etmek ve uygulamak zorundadır. Görüşmeler hangi kuralla-rın uygulanacağı değil, bu kuralların ne zaman ve nasıl uygulana-cağı üzerinedir”. Aynı şekilde Alman siyaset bilimcisi Stammen’de müzakerelerde içerik konusunun gündemi oluşturmayacağını belirtmektedir.30 AB-Türkiye ilişkilerinde problem teşkil edebilecek önemli bir diğer konu da, üye ülkenin egemenlik haklarının bir bölümünden feragat etmesidir.31 Bu önemli konu da Türk kamuo-yunda gerektiği şekilde ele alınmamıştır.

Bu kısa açıklamalardan sonra Türkiye - AB müzakere süreci-nin içeriğini belirleyecek, müzakere sonucunu etkileyecek “güç dengesi”ne bakmakta yarar vardır. Burada ikili ilişkilerde “asimet-rik olan” bir güç dengesinden söz etmek mümkündür. Stammen’e göre; Türkiye, bir politik topluluğu olan Avrupa Birliği ile yaptığı

29 Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Müzakere Süreci.

www.euturkey.org.tr/index.php?p=37&l=1 (23.07.08) 30 Kretschmer Hansjörg, Türkiye İçin AB Üyelik Müzakereleri Süreci, Avrupa

Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Ankara/İstanbul, 2006, s. 8. Stammen Theo, Avrupa Birliği’nin Genişleme ve Derinleşmesinin Diyalektiği. Orijinal metin: Zur Dialektik zwischen Erweiterung und Vertiefung in der Entwicklung der Europaeischen Union Çeviri: Necati İyikan, Akdeniz Üniver-sitesi İ.İ.B.F Dergisi, (15) Antalya, 2008, s. 207.

31 Giddens, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben veraendert, s. 101.

Page 36: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

36

görüşmelerde eşitlik ve eşit haklara sahiplik konusunda bir simetri olduğunu düşünmektedir. Bu bir hayaldir. Tam ifade etmek gere-kirse, kesinlikle asimetrik olan müzakereler ve ilişkiler söz konu-sudur.32

Bir başka ifade ile konunun muhataplarının “etken” ve “edilgen” durumları söz konusudur. Edilgen durumundaki Türki-ye, AB’ye kendi rızası ile girmek istemektedir, bu ise, katılacağı birliğin koşullarını önceden kabul ettiği anlamına gelmektedir. Daha net bir ifadeyle Türkiye mevcut koşulları, yani “Acguis Communautaire” yi kabul etmek zorundadır. Müktesebatın içeri-ğini değiştirme gibi bir hakkı yoktur. Müktesebatta olanları uygu-lama durumundadır. Bu da müzakerenin sözlük anlamı karşılığı olan “fikir alışverişinin”, gerçekleşmediğini göstermektedir.

Müzakere anlamının bu şekilde net ve detaylandırılarak ülke-nin gündemine taşınması, kamuoyunun bu konuda bilgilendiril-mesi ve bilinçlenmesine önemli bir katkı sağlayacaktır. Böylece konunun günlük siyasete alet edilmesi engellenmiş olacaktır. Bu da müzakereler doğrultusunda yapılacak reform çalışmalarında halkın desteğinin alınması anlamına gelebilecektir.

Müzakere Sonuçlarının Bölgesel ve Küresel Gelişmelere Olası Etkileri

Bu alt başlık tek yönlü -AB’nin Türkiye’nin olası üyeliğine ba-

kışı açısından- irdelenecektir; çünkü Ankara’nın birlik için geliştir-diği “devlet“ siyaseti - ülke içinde üyeliğe karşı özellikle son dö-nemde belirginleşen bir mesafe mevcut olsa da - bellidir. AB’nin kendi içinde Türkiye’nin üyeliğine bakışında homojenlikten yok-sun olması ve bunun ilişkileri nasıl şekillendireceğinin bilinmeme-si de bu araştırmamızın Brüksel merkezli yapılmasını gerekli kıl-maktadır.

32 Stammen, a.g.e., s. 207

Page 37: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

37

AB’nin kuruluşunun kısa özeti bu alt başlık altında verilecek-tir, bunun amacı, bilinenleri tekrardan ziyade, aşağıda gelecek süreçle ilgili üretilmeye çalışılacak olan senaryoların anlatılması-na/anlaşılmasına zemin hazırlamaya çalışmaktır.

AB’nin kuruluş amacını ekonomik birlikteliğin yanı sıra tek kelime ile özetlemek mümkündür: “Güvenlik“. Avrupa kıtasında ortaya çıkan ve sayısız insanın yaşamına mal olan I. ve II. Dünya Savaşları’nın tekrarını önlemek maksadıyla başlayan arayışlar sonucunda Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurulması fikri ortaya atıldı. Amaç, ülkeleri ekonomik işbirliği için bir araya ge-tirmek ve aralarında sıkı işbirliği sağlamak, bir başka ifade ile “diyalog“ kapısını sonuna kadar açık bırakmaktı. Adı geçen toplu-luk 1951 senesinde altı ülkenin - Belçika, F. Almanya, Fransa, İtal-ya, Lüksemburg, Hollanda - katılımı ile hayata geçirildi. Bu geliş-meden altı sene sonra Roma Antlaşması (1957) imzalandı. Böylece Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) ve Avrupa Eko-nomik Topluluğu (AET) kurulmuş oldu. Bu anlaşmanın içerikle-rinden biri olan hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı ile ekono-mik çıkarlar çerçevesinde açılan diyalog kapısının artık kapanma-ması ve bunun sonuçta “güvenlik konusuna” olumlu katkıda bu-lunması amaçlanıyordu.

Yukarıda anılan kuruluşların 1967’de Avrupa Topluluğu adı al-tında bir araya getirildiğini görüyoruz. Bu gelişmenin son halkası-nı, 1992 yılında imzalanan ve 1993’te yürürlüğe giren Maastricht anlaşması oluşturmuştur. Bu anlaşmanın içeriğinde, birlik üyeleri arasındaki önemli konulardan olan ortak bir “dış politikası ve gü-venlik politikası” hedefi dile getirilmiştir.33

Özetlenerek verilen bu gelişmeler bugünkü Avrupa Birliği’nin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Amaç, artık ekonomik işbirliği sınır-larını çoktan aşmış ve siyasal birlik sağlayarak, dünya siyasetinin 33 Stolper Ernst-Christopf, Auf dem Weg zur Supermacht Europa, (Hugenroth

Reinbild (Hg.) (Kein Leichter Weg nach Eurotopia, Maastricht - So nicht), Bonn, 1993, s. 38.

Page 38: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

38

oluşumunda söz sahibi olunmaya yönelinmiştir. Bugün bu birliğin etrafında yer alan 27 ülke bulunmaktadır.

Yukarıda dile getirilen güvenlik” unsurunun sağlam temeller üzerinde atılmaya çalışıldığına ilişkin gelişmeleri de bu doğrultu-da yapısallaşan örgütlenmelerde görüyoruz: Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Kuzey Atlan-tik İttifakı Örgütü (NATO), Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK), Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı ve Avrupa-Akdeniz Güvenlik ve İstikrar Paktı.

Avrupa Birliği’nin Türkiye Politikası

AB’nin kuruluş amaçlarından biri de Batı Avrupa ülkelerinin

tek başına hiç bir zaman elde edemeyecekleri ekonomik - özellikle ABD ve Japonya’ya karşı -34 ve siyasal etkiyi sağlayabilmek, dünya siyasetinin ve ekonomisinin oluşumuna egemen olan uluslararası aktörler kategorisine girebilmektir. Bunun yolu, stratejik düşün-mekten ve özellikle Soğuk Savaş sonrası problem bölgeler haline gelen Kafkasya, Balkan, Orta Asya coğrafyasına yakın siyaset üretmekten geçmektedir. Orta Doğu bölgesindeki İsrail - Filistin çatışması, Soğuk Savaş sonrasında daha da çetrefil hale gelmiştir.

AB’nin ABD ile uluslararası sistemin bütününde ciddi bir ekonomik, siyasal ve stratejik rekabet içerisinde olduğu unutul-mamalıdır. Sadece ekonomi alanındaki güç birliği ile AB’nin ulus-lararası aktör olarak saygınlık uyandıramayacağı da bir gerçektir. Pasifik’de tek Batı siyasal modeline sahip ülke olan Japonya belki bir örnek olarak görülebilir. Ekonomide son derece gelişmiş bir Japonya’nın dünya siyasetinin önemli bölgelerindeki siyasal olu-şumlara bir katkısı görülmemekte, bu da Japonya’nın uluslararası aktör kategorisine girmesini önlemektedir. Stratejik düşünemeyen 34 Falk Rainer, Vom Binnenmarkt zur Europaeischen Union: Wo bleibt die

Dritte Welt, (Hugenroth Reinbild (Hg.) (Kein Leichter Weg nach Eurotopia, Maastricht - So nicht), Bonn, 1993, s. 70.

Page 39: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

39

bir AB’nin, genişlemesinde Türkiye’ye yer vermemesi söz konusu olabilir. Bunun gereği olarak da Türkiye’yi dışlayıcı siyaset ön plana çıkabilir. Nitekim bugün Türkiye - AB ilişkilerinde tıkanıklı-ğa yol açan neden budur denirse, bu pek de abartılı bir tespit ol-mayacaktır.

Soğuk Savaş sonrasında AB - Türkiye ilişkilerinin gündemini belirleyen “insan hakları”, “demokrasi”, “Kopenhag Kriterleri” gibi önemli değerlerin ağırlıkla dile getirilmesi ikili ilişkilerde belki bir problem oluşturmamaktadır. Ancak bunun bazı AB yetkilileri tarafından dile getiriliş üslupları bazen incitici olabilmektedir. Bunun yanında eski Varşova Paktı’na üye olan bazı Doğu Avrupa ülkelerinin yukarıda dile getirilen değerler manzumesinde pek de olumlu grafik çizmemelerine rağmen AB üyesi yapılması da Tür-kiye’de haklı olarak “dışlanmak” şeklinde değerlendirilmekte ve AB’nin anılan “değerler” konusunda pek samimi olmadığı kanısı giderek yaygınlaşmaktadır.

Sorulması gereken soru bizce şudur: AB’nin, ekonomik, siya-sal ve stratejik rekabet içinde olduğu ABD gibi küresel stratejileri var mıdır? Bu soruya verilecek cevap “evet” olduğu takdirde diğer bir soru daha sorulmalıdır: AB resmi aday ülke olan Türkiye’ye hangi rolü - jeostratejik ya da ekostratejik - verecektir? Türkiye, AB ilişkilerinde problemin kaynağında bu sorunun cevabı yatmakta-dır. Genelde AB içinde de bu soru tartışılmakta ve ortaya kesin-leşmiş bir “strateji” çıkmamaktadır. Bu ise ikili ilişkilerde “dışlayı-cı” siyasetin tetikleyicisi olmaktadır.

Aynı noktada ABD’nin Türkiye siyasetinin son derece “açık” olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye, ABD için bir “jeostratejik aktör”dür. Bu siyasetinin direk yansımasını, ABD’nin Türkiye siyaseti konusunda AB’ye uyguladığı sonuç verici baskıda görüyo-ruz. Aralık 1997 senesinde Lüksemburg’da Türkiye’ye “adaylık” statüsü verilmemesi buna karşın iki sene sonra Finlandiya’da bu statünün tanınması bunun bir sonucudur. İlginç olan ise 1997 se-

Page 40: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

40

nesinde adaylığın reddedilmesinde dile getirilen gerekçelerin 1999 senesinde hala devam ediyor olmasıdır.

“U” dönüşü olarak da nitelenen bu önemli değişikliğin neden-leri arasında, özellikle Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeyen Almanya’da Helmut Kohl hükümetinin yerini, Ankara’nın üyeli-ğini destekleyen Sosyal Demokrat olan Gerhard Schröder’in lider-liğindeki SPD/Birlik 90-Yeşiller koalisyonunun alması35 da sayıl-mıştır. Almanya’nın güçlü bir AB üyesi olmasına rağmen bu temel karar değişikliğine AB’de neden olacağı kanısı, ABD’nin bilinen, ısrarcı AB desteği ve bunun etkisi göz önüne alındığında tartışmalı kalacaktır. Bir başka ifade ile de, ABD’nin bu yoğun desteği saye-sinde AB içinde Türkiye’yi destekleyenler seslerini bu kadar yük-seltebilmektedirler.36

Geleceğe İlişkin Senaryolar: Olumsuz Senaryo ve sonuçları

Konuyu irdelemek için biri olumlu diğeri olumsuz olan iki se-

naryo dile getirilecektir. Senaryo I: Bu senaryo şu tarihi gerçek üzerine kurulmuştur:

Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlamak üzere demokrasi konu-sunda ortaya çıkan gelişmeler sürekli Batının etkisi ve baskısı sa-yesinde ortaya çıkmıştır. Konunun tarihsel boyutuna girmeden bazı köşe taşlarını şöylece belirlemek mümkündür: Tanzimat dö-nemindeki (1839 - 1876) Osmanlı’da Avrupai anlamda yeni ku-rumların oluşturulması için girişilen reform çabaları, II. Abdülha-mit döneminde ortaya çıkan I Meşrutiyet (1876) ile ilk Osmanlı Anayasasının hazırlanması ve bu şekilde bir anlamda demokrasi-nin temellerinin atılması, 1889 senesinde kurulan ve Fransız Dev-riminin getirdiği eşitlikçi ve özgürlükçü düşünceleri Osmanlı İm-

35 Canan Balkır bu görüşü AKVAM’ın düzenlediği 9 Mayıs 2008 Avrupa Günü

Panelinde dile getirmiştir. 36 Erkiner Engin, Avrupa Birliği ve Türkiye-İçerden Bir Bakış, Ankara, 2005, s.

94.

Page 41: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

41

paratorluğunda yayma amacında olan “İttihat ve Terakki” örgütü ve 1908 senesinde ilan edilen II. Meşrutiyet.

Demokratikleşme konusunda Batıdan gelen etki ve baskı gü-nümüzde AB ile yürütülen müzakerelerle daha alenen yapılmak-tadır. Toplumda da son dönemde AB karşıtlığı oluşmasına rağ-men, bu reformların yapılması yolunda gözle görünen bir destek mevcuttur.

Olumsuz Senaryo: “Müzakereler sonuçlanmıştır. Türkiye, AB’nin Kıbrıs, Ermeni Soykırımı sorunlarını AB’nin isteği doğrul-tusunda çözmüştür. Demokrasi ve insan hakları ve başta tarım olmak üzere ekonomik verileri de AB’nin normlarına taşıma başa-rısını göstermiştir. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği 26 üye tarafın-dan kabul edilmesine rağmen sadece bir üye ülkenin parlamento-sunca ya da referandum sonucunda ret edilmiştir.”

Bu olumsuz senaryonun başta güvenlik olmak üzere, kültürel, siyasal ve ekonomik gelişmelere bölgesel ve global düzeyde etkisi şu şekilde özetlenebilir:

1. Türkiye’de müzakereler döneminde atılan demokratik adımlar yasal zemin de olmasına karşın göz ardı edilecek, uygu-lamaya konulmayacaktır. Hayal kırıklığı yaşayan Türk halkı da bu gelişmeye sessiz kalacaktır.

2. Türkiye, dış politikasında, küreselleşmenin beraberinde getirdiği uluslararası bir örgütlenmeye girme arayışında olacaktır. Alternatiflerden biri de gözlemci üye de olsa, içinde İran’ın da yer aldığı “Şanghay İşbirliği Örgütü” olabilecektir.

3. Türkiye’de AB siyasetini destekleyen ve halkın tepkisini alma pahasına Kıbrıs ve Ermenistan başta olmak üzere AB doğrul-tusunda kararlar alan iktidar ilk seçimde halk desteğini kaybede-cektir. Konjonktür gereği seçim propagandası yapılacak ve iktidara makro milliyetçi ya da İslami ağırlıkta bir iktidar ya da koalisyon gelecektir.

Page 42: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

42

4. Bunun doğrultusunda Kafkasya ve Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetler olarak da adlandırılan Cumhuriyetlerle sıkı işbirli-ğine gidilebilinecektir.

5. Söz konusu bölgede, gündeme getirilecek milliyetçi dü-şünceler, Rusya Federasyonu’nda yaşayan ve bağımsızlık eğili-minde olduğu bilinen Türk kökenli halklara rehberlik edebilecek-tir.

6. Bu gelişme, Rusya Federasyonunun üniter yapısını tehli-keye atabilecektir; abartılı bir ifade gibi algılansa da Rusya, birliği-ni korumak için “nükleer gücünden” yararlanma yoluna gidebile-cektir; bu gelişmenin başta bölge olmak üzere, global güvenliğe olumsuz katkısı gündeme gelebilecektir.37

7. AB üyeliğinin reddi ardından İslami düşüncelerin temsil edildiği bir iktidarın mevcudiyeti şu tarihi hesaplaşmayı gündeme getirebilecektir: “Türkiye, “Hilafet makamını” kaldırmak suretiyle İslami değerleri göz ardı etmiş, Hıristiyan Batı değerlerini kendine rehber edinmiş, sonunda da AB üyeliği reddedilmiştir. Öyleyse, zaman öz değerlerimize dönme zamanıdır!”

8. Bu siyasetin paralelinde İslami değerlerin Türkiye’de ana-yasal alanda yerleşme çabaları gelebilecektir. Başarılı olunduğu takdirde, bu siyaset ülke sınırları dışına çıkacak ve başta Batı de-ğerlerine karşıtlığı ile bilinen İran olmak üzere Müslüman ülkelerle sıkı ikili askeri işbirlikleri kurulabilecektir. Bu da kuşkusuz başta Orta Doğunun İsrail - Filistin gibi önemli probleminin çözümüne katkı anlamına gelmeyecektir. Bu coğrafyada dengeler değişecek, çözümsüzlük derinleşebilecektir. Bölge ve dünya barışı bu geliş-meden olumsuz etkilenebilecektir.

37 Azerbaycan Devlet Başkanı Elçibey’in (1992 - 1993) izlediği bölge siyaseti bu

yönde algılanmıştır. Ayrıntılar için bkz. İyikan Necati, Der politische Sturz Eltschibeys im Jahr 1993 und seine Hintergründe, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Konya, 2006, s. 385 - 386, 397- 401.

Page 43: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

43

9. Bu gelişmenin paralelinde, laikliği ilk kabul eden, bunu anayasal bir hüküm haline getiren ve nüfusunun çoğunluğu Müs-lüman olan Türkiye, Batı’nın etki alanından çıkabilecektir.

10. Türkiye’deki laiklik taraftarları ile karşıtları arasındaki gö-rüş ayrılıkları derinleşebilecek, ülkede kamplaşmalar olabilecek, bunun sonucunda siyasi istikrarsızlık gündeme gelebilecektir. Bu da başta kuşkusuz azınlıklar sorunu olmak üzere sorunların çö-zümünü güçleştirecektir.

11. Türkiye’deki bu iç istikrarsızlığın, Türk nüfusunun çoğun-luğunun yaşadığı Batı Avrupa’ya ulaşması ve buradaki sosyal barışı ve güvenliği tehdit etmesi gündeme gelebilecektir.

12. AB-Türkiye müzakere sonuçlarını yakından takip eden Müslüman ülkeler olumsuz kararı, sadece Ankara üye olmadı şeklinde değil, “bir Müslüman ülke üye yapılmadı” diye algılaya-caktır.38

Bunun sonucunda: A. AB, her ne kadar Müslüman bir Balkan ülkesi olan Bosna

Hersek’i AB üyeliğine Türkiye’den önce katılma olasılığı olsa da bu ülkenin coğrafya ve nüfusunun ağırlığının olmaması nedeniyle Türkiye’nin üyeliği ile eşdeğer tutulmayacaktır - bir Hıristiyan Topluluğu olarak algılanacaktır.

B. Bu gelişme de Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Ça-tışması” tezine işlerlik kazandırabilecektir.

C. İslam ve Hıristiyan dünyası arasındaki bu kültürel çatışma siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında da etkisini gösterebile-cektir. Küreselleşmiş ekonomik yatırımlar da bu gelişmeye engel olamayacaktır.

Sayılan bu gelişmeler, Türkiye’de başta ekonomik veriler ol-mak üzere olumsuz etkisi görülecektir, ülke güçsüzleşecektir ve

38 İyikan Necati, The European Unıon’s İmpact On Turkish Politics, (ZEİ)

Zentrum für Europaeische İntegrationsforschung / Center for European Integration Studies Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universitaet, Bonn, Maerz, 2008, s. 3,4.

Page 44: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

44

reel siyasetten uzaklaşılacaktır. Bunun sonucunda Fukuyama’nın şu görüşlerine bir örnek oluşturabilecektir: “Ulusal düzeyde olup bitenler, çoğunlukla uluslararası sistemin diğer üyelerini de şiddet-le etkiler”.39 Söz konusu olan ülkenin siyasi ağırlığı, bölgesel den-gedeki rolü, nüfusu, ordunun gücü gibi önemli faktörleri de göze-terek değerlendirildiği takdirde bu etkilemenin önemi daha iyi algılanabilecektir.

Aynı şekilde Fukuyama, zayıf ve başarısız devletlerin karakte-ristik özelliklerini şöyle sıralamaktadır: 1. İnsan hakları ihlallerinde bulunur, 2. İnsanlık felaketlerine yol açar, 3. Kitlesel göç dalgaları yaratır, 4. Komşularına saldırır.40

Türkiye’nin batılılaşma siyasetinin başlangıcı olarak Tanzimat dönemi alınırsa (1839- 1876), bunun 169 senelik bir geçmişi olduğu görülür. Bu dönem içinde - genelde - ülkede batılı politikalar takip edilmiş, bu doğrultuda nesillere batılı değerleri benimsetme devlet siyaseti haline getirilmiştir.

AB’nin Müslüman ülkeler arasında bir ilk ve son olan bu ör-neği nasıl algılayacağı ya da algılamak isteyeceği önemlidir. Olum-lu senaryoda bu değerlendirme irdelenmeye çalışılacaktır.

Olumlu Senaryo ve sonuçları

Bu olumlu senaryonun beraberinde getireceği sonuçlar önemli

olduğu için, abartılı izlenimini verebilecek “seferberlik ilanı” söz-cüğü senaryoya bilerek konmuştur, bu şekilde olumlu senaryonun işlevinin daha iyi açıklanabileceği düşünülmektedir.

Senaryo II: Bu senaryoda, 11 Eylül 2001 terörü, AB-Türkiye

ilişkilerinde “başlangıç” olarak alındı. Bunun nedenleri:

39 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, s. 111. 40 Fukuyama, a.g.e., s. 111.

Page 45: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

45

1. Yüksek teknolojiye sahip, güvenlik konusunda birikimi olan ve Fukuyama tarafından güçlü olarak gösterilen ABD41 terör konusunda çaresiz kaldı. Bunun üzerine Batı dünyasında İslam fundamentalizmine karşı alternatif arayışlarına gidilmek zorunda kalındı.

2. Hıristiyan ve İslam toplumlarında karşılıklı bir güvensizlik ortamı oluştu. 1996’da kitaplaşan Samuel P. Huntington’un “Me-deniyetler Çatışması” tezi işlerlik kazanmaya başladı. Özellikle Senghas tarafından ‘şiddetle, İslam’ı eşleştirmek” olarak algılanan, “İslam’ın savaş isteği ve şiddet eğilimi 20. yüzyılın sonunda ne Müslümanlar ne de Müslüman olmayanlar tarafından inkar edile-bilir”42 sözünün Batıda taraftar toplama olasılığının artması AB ve ABD’de çözüm arayışlarını beraberinde getirdi.

3. Zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip olan Müslüman Orta Doğu ülkeleri ile sürekliliği olabilecek bir diyalog ihtiyacı ortaya çıktı. ABD’nin bu coğrafyada bu kaynakların denetimini dolaylı yollardan elinde tutmasının ekonomik çıkarlarının devamı anlamına gelemeyeceği anlaşıldı.

4. ABD’nin AB’ye Ankara’nın üye olması için var olan baskı-sı arttı.

5. AB’de de, ABD baskısının dışında, 1951 senesinde temeli atılan Avrupa Birliği’nin bir “Barış Projesi”43 olduğu, bunu gerçek-leştirmek için de özellikle İslam dünyası ile sürekli ve sonuç alıcı

41 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, s. 25.

Bkz. Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, s. 110. 42 Senghaas, Dieter, Die fixe Idee vom Kampf der Kulturen, Blätter für deutsche

und internationale Politik, Bonn, 2 - 1997, S. 215. Ayrıca bkz. İyikan Necati, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politische Bedeutung für die Türkei, Zeitschrift für Politik (ZFP), Organ der Hochschule für Politik München, München, (2) Juni 2008, s. 231 - 235.

43 Bu görüşü Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Siim Kalas ODTÜ’nün kuru-luşunun 50. yıl dönümü kutlamalarında yaptığı konuşmada dile getirmiş ve özellikle de “güvenlik” konusunun altını çizmiştir. Bkz., www.basin.metu.edu.tr/haberodtu/haberodtu6.pdf

Page 46: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

46

diyalogun zorunluluk haline geldiği; ancak bu şekilde tarihsel boyutu olan karşılıklı önyargılara karşı mücadele edilebileceği görüşü hakim olmaya başladı. Bu amacın gerçekleşmesinde de Batı siyasal sistemini ve İslam kültürünü bir arada yaşatabilmiş Türki-ye’nin önemi gündeme geldi.44

6. AB, “Barış Projesi”ni gerçekleştirmek adına “stratejik” dü-şünmeye ve bunun gereği olarak da, John Hopkins Üniversitesinde dış politika profesörü ve Başkan Carter döneminde Ulusal Güven-lik Danışmanlığı yapan Brzezinski’ye göre uluslararası barış için hayati önem taşıyan Avrasya’yı 45 öncelikli bölge statüsüne getirdi. Bu bölgeye yakın bir Türkiye’nin AB üyeliği ile AB’nin bu coğraf-yada erişeceği siyasi ve coğrafi konum gündeme getirildi. Böylece bölgede önemli bir denge unsuru olabilecek AB, olası sınır ötesi askeri hareketler için caydırıcı unsur olabilecek; bu da barışın ko-runmasına önemli bir katkı sağlayabilecektir.

7. Laik siyasal rejime sahip olan Türkiye İslam tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Bunun adı, İslami bir partinin laik sisteme uyu-mu ve siyasal İslam’ın demokratikleşmesidir.46 Recep Tayip Erdoğan siyasal geçmişinde, siyasi hedeflerine kuşku ile bakılan Necmettin Erbakan’ın ekibinde yer almıştır. Bu partiden ayrılan ve 2001 sene-sinde kendi liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisini (AKP) kuran Erdoğan, yeni partisini şöyle tanımlamaktadır: “Almanya’daki 44 Türkiye 11 Eylül 2001 teröründen sonra İstanbul’da Şubat 2002 tarihinde bir

konferans düzenledi. Bunun amacı; Hıristiyan ve İslam ülkeleri arasında 11 Ey-lül teröründen sonra bozulan diyalogun tekrar kurulmasını sağlamaktı. Fransız Dış İşleri Bakanı Hubert Vedrin Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Ça-tışması” tezi ile bu konferans arasında bir bağlantı kurmuş ve şu önemli sapta-mayı yapmıştır: “İstanbul’da gerçekleştirilen bu kongrede ortaya çıkan diyalog, Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezine en güzel cevaptır.” Ayrıntılar için bkz. İyikan Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politische Bedeutung für die Türkei, s. 231 - 235.

45 Brzezinski Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri, Çeviren: Türedi Yelda, İstanbul, 2005, s. 51.

46 İyikan Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politische Bedeutung für die Türkei, s. 242.

Page 47: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

47

“Hıristiyan Demokrat Birliği”nin (CDU) birliğine benzer bir yapı-dadır”47 Erdoğan’ın, AB’ye mümkün olduğu kadar kısa sürede girilmesi konusunda çaba sarf ettiği gözlemlenmektedir.48

Dile getirilen bu önemli konular, AB içinde Türkiye’nin üyeli-ği konusunda var olan ve “Türkiye’nin üyeliği AB’nin bitişi anla-mına”49 gelir şeklinde dile getirilen görüşün konjonktür gereği değişmesine sebep olmuş ve aşağıdaki senaryo bunun paralelinde ele alınmıştır.

Olumlu Senaryo: “Türkiye’nin 1987 senesinde AB’ye yaptığı müracaat önemli bir fırsat olarak görülmüştür. Türkiye’nin en kısa sürede tam üyeliği için adeta “seferberlik ilan” edilmiştir. Bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye’ye “pozitif ayrımcılık” yapılacak ve birliğe giriş koşullarında değişikliğe gidilecektir. Bunun için birlik içinde yasal düzenlemeler uygulamaya konmuştur. Kısa sürede hedefe ulaşmak içinde yasal olarak Türkiye’ye şu güvence verilmiştir: Türkiye, T.C. Devletinin yüzüncü kuruluş yıldönümü olan 2023 senesinde AB tam üyesidir.”

Bu olumlu senaryonun başta güvenlik olmak üzere, kültürel, siyasal ve ekonomik gelişmelere bölgesel ve küresel düzeyde etkisi şu şekilde özetlenebilir:

1. Kesin tarih, Türkiye’de yaygın olan, AB’nin Türkiye’yi üyeliğe almayacağına ilişkin kuşkuları ortadan kaldıracaktır.

2. Türkiye’de halk, bu gelişmeyi memnuniyetle karşılaya-caktır.50 Basının desteği de bunun paralelinde olacaktır.

3. Türkiye’de AB karşıtları halk nezdindeki desteklerini ta-mamen kaybedeceklerdir.

47 Süddeutsche Zeitung, 02/03.11.2002. 48 İyikan, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren

politische Bedeutung für die Türkei, s. 243. 49 Süddeutsche Zeitung, 09/10.10.2002. Bu görüşün sahibi AB’nin önemli siyasetçi-

lerden biri ve Fransa’nın eski Devlet Başkanı olan Valery Giscart D’ Estaing’dir. 50 Türkiye’de bu destek AB'nin Eurobarometre Haziran 2008 itibariyle bahar araş-

tırmasına göre sadece yüzde 49'da kalmaktadır. Hürriyet, 25.06.2008.

Page 48: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

48

4. Türkiye’de parlamento, siyasi, ekonomik ve hukuki alan-da yapılması zorunlu olan reform çalışmalarını başlatacaktır. Hü-kümet, bu çalışmalarda halkın desteğini görecek, radikal kararlar almaktan çekinmeyecektir.

5. Türkiye’de sermaye çevresi, AB ile küreselleşme döne-minde Türkiye’nin güç kazanacağı ve rekabet için uygun koşulları oluşturacağı düşüncesi ile reformlara destek verecektir.

6. AB, kendi bünyesinde barınan, Türkiye’deki laik, demok-ratik rejime zarar verebilecek unsurlara karşı daha dikkatli politika üretmeye başlayacak, bunun sonucu olarak başta Türkiye kökenli olmak üzere köktendinci örgütlenmelere taviz vermeyecektir.51

7. AB içinde, AB’nin lokomotifi denilen iki önemli ülkede - Almanya ve Fransa - “Ankara’nın AB süreci” özellikle seçim pro-pagandalarında “seçim malzemesi” olarak kullanılmayacaktır. Böylece halklar arasında mevcut olan “ön yargılar” pekişmemiş olacaktır.52

51 Batı Avrupa’da, başta Almanya olmak üzere Türk kökenli fundamentalist

örgütlenmeler vardır. Ankara, Almanya’nın, bu tür yapılanmalara izin verme-mesi gerektiğini, bu yapılanmaların Türkiye’deki laik, demokratik rejimi hedef aldıklarını ve ayrıca Almanya’daki uyuma da zarar verdiklerini dile getirdi; an-cak bu husus Almanya tarafından dikkate alınmadı. Almanya’nın Köln şehri merkez olmak üzere Avrupa’da örgütlenmiş olan “İslam Birliği” bu gruplara örnek olarak verilebilir. Örgütün lideri, Türkiye’de “Müftü”lük makamına ka-dar yükselmiş olan ve sonradan Almanya’ya yerleşen ve 1995 senesinde ölen Cemalettin Kaplan idi. (Kendisine “Köln Ayetullahı” da denmekte idi.) Bu ör-gütün hedefi, Türkiye’de bir “İslam Devrimi” gerçekleştirmektir. Yerine geçen oğlu Metin Kaplan 2004 senesinde Türkiye’ye iade edildi. Almanya, 11 Eylül 2001 teröründen sonra bu örgütü yasaklamıştır. Bunun ne-deni kendi iç güvenliğini tehdit altında görmesi olmuştur; hatta bu güvenlik endişesi - Bavyera Eyaletinin İçişleri Bakanı Günter Beckstein’in açıklamasına göre - “cuma vaazlarının” takip edilmesini de beraberinde getirmiştir. Ayrıntı-lar: İyikan Necati, Die politischen Beziehungen zwischen der Türkei und Aserbaidschan (1992-2003) unter besonderer Berücksichtigung des türkischen Modells im Kaukasus und in Zentralasien und dessen Bedeutung nach den Anschlägen vom 11. September 2001 in den USA, Schriften zur internationalen Politik, (Doktora tezi)Bd. 14, Hamburg 2005, s. 235 - 236.

52 Türkiye’nin seçimlerde “seçim malzemesi” yapılmasına ilişkin son örnekler şunlardır: Almanya’da bugünkü Şansölye olan Merkel liderliğinde Hristiyan

Page 49: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

49

8. Türkiye’nin AB üyeliğinin İslam fundamentalizmini ön-lemeye katkısı: AB’de de şu endişe artık kalmamıştır; Ankara’nın üyeliği ile AB Irak, Suriye ve özellikle İran gibi ülkelerle sınırı ola-caktır. Bu, AB’de de önemli bir fırsat olarak görülecektir.

AB’nin nüfusu Türkiye ile birlikte tahmini 600 milyonu bula-caktır. İslam kültürünün yaşandığı, gelişmiş, halkı refah içinde yaşayan AB üyesi bir Türkiye, özellikle genç nüfusun yoğun oldu-ğu İslam ülkeleri halkları tarafından bir çekim merkezi olabilecek-tir. Teknolojinin küreselleştiği bir dünyada totaliter, baskıcı rejim-lerin devamı güçleşecektir.

Bu ülkelerde yaşayan ve İslam dininin laiklik sistemiyle uyuş-tuğunu düşünen ancak “baskı” nedeni ile görüşlerini kamuoyuyla paylaşamayan bilim adamlarının sesleri toplumda duyulmaya ve taraftar kazanmaya başlayacaktır.53 Bununla toplumun, alışılagel-diği üzere tek kanaldan ve manipüle edilmeye müsait bilgi ve yo-rumlarla yönlendirilmesi güçleşebilecektir. Halkların ülke yöne-timlerine katkıları gündeme gelebilecektir. Bu gelişmenin sonu-

Demokrat Birliği (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birliği’nin (CSU) 2005 ve Sarkozi’nin Fransa’da 2007 seçimlerinde yaptıkları kampanyalardır. Unutul-mamalıdır ki günü kurtarmak için oluşturulan bu tür kampanyalar sadece se-çim sonuçlarına değil, halklar arasındaki ön yargıların pekişmesine ve bunun bir adım ötesine yansıması ise yine halklar arasında arzu edilen diyaloğun oluşmamasına neden olabilecektir. Roman Herzog Avrupa’da İslam hakkındaki önyargıya bir örnek vermekte ve bu önyargıların asılsız olduğuna işaret etmektedir. Bkz. Herzog Roman, Vision Europa, Antworten auf globale Herausforderungen, Hamburg, 1996, s. 197-218. Ayrıca Avar da son eserinde “İslam fobisinin politik bir propaganda olarak kullanıldığını da irdelemektedir. Bkz: Avar Banu, Hangi Avrupa, İstanbul, 2008, s. 210 - 211.

53 Abu Zaid, Nasr Hamid, Mısır’da İslam dininin önde gelen liberal din adamla-rından biridir. Yaptığı yorumlar “İslam karşıtı” olarak algılanmış ve Mısır’daki El Ezher Üniversitesi’nin önemli bilim adamlarından olan Mohammed Ghazali tarafından öldürülmesi yolunda fetva verilmiştir. Abu Zaid bunun üzerine 1995 senesinde Mısır’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Hollanda’da yaşamını ve mes-leğini sürdürmektedir.

Page 50: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

50

cunda bu rejimler zamanla bazı siyasi reformları yapmak zorunda kalacaktır, bunu yap(a)mayanların yok olması önlenemeyecektir.

Sonuç: İslam, siyasi çıkarlar için kullanılmayacaktır; bu da dünya barışına zamanla ortaya çıkabilecek önemli bir katkı anla-mına gelebilecektir.

Çizilen bu senaryonun, ABD tarafından başta Irak olmak üze-re bölgeye getirmek istediği iddia edilen “işgale” dayalı “demok-rasi” anlayışından daha etkili olacağı düşünülmektedir; çünkü burada baskı söz konusu olmayacaktır, halkın, “toplumun yeni oluşumuna” gönüllü katkısı ve desteği gündeme gelebilecektir.

Sonuç

Türkiye tarihsel perspektif içerisinde demokratik gelişiminin

kaynağını Batı’dan almıştır; başta güvenlik olmak üzere, Batı ile – Batı’dan anlaşılan “soğuk Savaş dönemindeki özellikle NATO çerçevesinde ABD ile güvenlik üzerine kurulan ilişkilerdir - siya-sal, kültürel ilişkiler içinde olmuştur. Soğuk Savaş döneminde Türk dış politikasını etkileyen en önemli unsur “güvenlik” olmuş, bunun gerektirdiği gerçekçi bir dış politika takip edilmiştir.

Berlin Duvarı’nın yıkılması, iki Almanya’nın birleşmesi, Sov-yetler Birliğinin dağılması ve bunun sonucunda Soğuk Savaş’ın sona ermesi bölgesel ve küresel alanda öncelikle güvenlik, siyaset ve ekonomik değerlendirmelerin değişmesine neden olmuştur. Türkiye de bu dönemde küreselleşmenin, bu alanlardaki koşulla-rını dolaylı olarak dikte etmesini ve geleceği belirlemesini doğru algılamış ve bunun doğrultusunda bir dış politika izlemiş, AB ile ilişkilerine öncelik sırası vermiştir.

AB’nin, SSCB sonrasında özellikle, batı modelinde parlamen-ter sistemi ve pazar ekonomisini benimseyen eski sosyalist ülkeler-le olan ilişkilerine yeni bir bakış açısı getirdiği görülmektedir. Bu-nun anlamı şudur: Bu ülkelerin AB’ye siyasal, ekonomik ve kültü-rel katkıları olacaktır; ancak bu ülkeler bunun da ötesinde “aidiyet ve kimlik” özellikleri gereği AB genişlemesi çerçevesinde yer ala-

Page 51: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

51

caktır. Bir başka ifade ile AB, bu konuda kararlı bir tutum sergile-miş ve söz konusu ülkelerin AB’ye üye olmaları yolunda çaba sarf etmiştir.

AB Türkiye ilişkilerinin inişli-çıkışlı bir grafik çizmesinin al-tında, AB’nin Türkiye’nin üyeliği konusunda henüz netleşmiş bir politikasının olmaması yatmaktadır. Homojen bir yapıya sahip olmayan, değişik görüşlerin temsil edildiği AB’de Türkiye algısı da farklı olmaktadır. AB eski sosyalist, Varşova Paktı üyelerine karşı gösterdiği kararlılığı Türkiye konusunda gösterememektedir.

1997 Lüksemburg Zirvesinde değil de, iki sene sonraki Hel-sinki zirvesinde Türkiye’ye “resmi aday” statüsü vermesi, AB’nin Ankara siyasetinin ipuçlarını vermiştir; ancak 2008 yılı itibariyle özellikle AB tarafında bu konuda bir konsensüsün oluşturulama-ması ikili ilişkilerin geleceğine yönelik endişeleri artırmaktadır.

Türkiye’nin AB üyeliğine çok açık destek veren Fransa eski Baş-bakanı ve Avrupa Parlamenteri Michel Rocard’ın analizlerinde vardığı bir sonuç vardır: “AB kamuoyunun Türkiye’yi algılayışı değişmediği sürece, AB liderleri bu ülke hakkında gerekli cesur kararları alamaz-lar”.54 Bu bilgiyi tersinden okumak için şu mantığı dile getirmek pek de yanlış olmayacaktır: AB liderlerinin Türkiye’nin üyeliği hakkında cesur kararlar alabilmesi için AB kamuoyunun Türkiye’yi algılayışını değiştirmesi gerekecektir. Bu da ancak, Ankara’nın birlik üyeliği ile özellikle medeniyetler arası “diyalog”un oluşturulmasına sağlayacağı katkı ve bu konuda oynayabileceği role, başta liderlerin kendilerinin inanması, ardından da kendi toplumlarının algılayışlarını değiştirme yolunda çaba sarf etmeleriyle mümkün olabilecektir. Algılamalarda tarihsel boyut ve bunun bugüne yansımasının getirdiği problemler kendisini bu aşamada gösterecektir. Bu noktada Ankara’nın AB üye-liği bir fırsat olarak görülebilmelidir; çünkü halklar arasındaki önyar-

54 Kaleağası Bahadır, TİSK-TÜSİAD Brüksel Temsilcisi, Kopenhag Sonrası Tür-

kiye-AB İlişkileri, İsveren, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu tara-fından yayınlanan Aylık Dergi, Ocak 2003. Bkz., http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=652&id=39

Page 52: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

52

gılarla ancak sürekli diyalog ve işbirliği yoluyla mücadele edilebil-mektedir.

Müzakere sürecinde dikkat çeken unsur, müzakerelerin ucu-nun açık olması değil, bilakis olası olumsuz sonucun, kültürler arasında ortaya çıkabilecek sorunları ve bunların siyasal, ekono-mik ilişkiler üzerindeki olası etkilerinin gerektiği gibi algılanama-masıdır. Bu noktada Ankara’nın üyeliği diğer üyelerden daha fark-lı değerlendirilmeli, bunun gerekleri yapılmalıdır.

ABD’deki 11 Eylül 2001 terörü belki de AB’nin Türkiye siyase-tinin olumlu yönde gelişmesi için bir “başlangıç” olarak görülebi-lirdi; bunun önemli nedenlerinden birincisi, AB Türkiye’nin üyeli-ği ile “Hıristiyan Kulübü” olarak algılanmayacaktır, kültürler arası ilişkiler yoğunlaşabilecektir. İkincisi ise, “Medeniyetler Çatışması” tezinin sahibi Samuel P. Huntington’un: “... Türkiye iki kıtayı birbi-rine bağlayan bir köprüdür; ama bir köprünün işlevi gereği bağla-dığı hiçbir yere ait değildir...”55 görüşünün çürütülmesi anlamına gelecektir; zira Türkiye’nin yeri artık belli olabilecektir.

Araştırmanın sunduğu perspektif bize şu tespiti yapma fırsa-tını vermektedir: Türkiye 1987’de tam üyelik için, o zamanki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu’na müracaat etmeseydi bile özellikle 11 Eylül teröründen sonra AB, Türkiye’ye tam üyeliğe müracaat etmesi için baskı yapmalı ve Türkiye’yi bu yönde samimi olarak yüreklendirmeliydi.

Bu çalışmayı bir soru ile bitirmek istiyoruz. Soru şu varsayım üzerine kurulmaktadır: “AB, araştırmada dile getirilen olumlu senaryoyu Ankara’nın AB’ye müracaat ettiği 1987 senesinden iti-baren on beş sene boyunca uygulamıştır ve Türkiye 2002 itibari ile AB üyesi bir ülkedir.” Acaba bu üyeliğin, kültürel, siyasal ve eko-nomik alandaki bölgesel ve küresel sonuçlarının 11 Eylül terör eylemini önlemede bir katkısı olabilir miydi?

55 Samuel P. Huntington Kampf der Kulturen, die Neugestaltung der

Weltpolitik im 21. Jahrhundert, München/Wien 1997, s. 235 - 236.

Page 53: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

53

KAYNAKÇA

Artıran, Pınar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, AB Müktesabatı (Acquis Communautaire) ve Türkiye, Bursa Belediyesi Eğitim Semi-nerleri Dizisi, 28. Aralık 2007. (www.bursab.org.tr/Belge_arsivi.html) 05.09.2009

Avar, Banu, Hangi Avrupa, İstanbul, 2008. Balkır, Canan: AKVAM’ın 9 Mayıs 2008 Avrupa Günü Paneli’nde yaptığı

“Müzakerelere Giden Yol” konulu sunumu Bischoff, Joachim/Deppe, Frank/Kisker, Klaus Peter, Neoliberalismus - ein

Schimpfwort, Das Ende des Neoliberalismus, wie die Republik veraendert wurde, Hamburg, 1998.

Brzezinski, Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri, Çeviren: Türedi Yelda, İstanbul, 2005.

Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, 13. Baskı, (Eski ve Yeni Harflerle Yeniden Düzenlenmiş ve Genişletilmiştir), Yayına hazırlayan Güneyça Aydın Sami, İstanbul, 1996.

Elmas, Gülen, Küreselleşme Sürecinde Bölgesel Dengesizlikler, AB ve Türkiye, İstanbul/Ankara 2001.

Erkiner, Engin, Avrupa Birliği ve Türkiye-İçerden Bir Bakış, Ankara, 2005. Falk, Rainer, Vom Binnenmarkt zur Europaeischen Union: Wo bleibt die Dritte

Welt, (Hugenroth Reinbild (Hg.) (Kein Leichter Weg nach Eurotopia, Maastricht - So nicht), Bonn, 1993.

Fukuyama, Francıs, Tarihin Sonu ve Son İnsan, 2. Basım, İstanbul, 1997. Fukuyama, Francıs, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, 4.

Basım, İstanbul, 2004. Giddens, Antony, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben

veraendert, Frankfurt am Main, 2001. Gumpel, Werner, Nationale Wirtschaftspolitik und Strukturveraenderungen in

der Türkei im Lichte der Globalisierung, İTES-Jahrbuch, 2000-2001 Globalisierung Herausforderungen und Chancen für die Türkei, Harun Gümrükçü, (Hrsg), İstanbul, 2001.

Gümrükçü, Harun, ABD ve AB Rekabeti, AB’nin Akdeniz Politikası ve Türki-ye, (Küreselleşme ve Türkiye), Yayına hazırlayan: Harun Gümrükçü, Avrupa Türkiye Araştırmalar Enstitüsü, (ATA-Enstitüsü, Ham-burg), Hamburg, 2003.

Page 54: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

54

Hartmann, Jürgen, Das politische System der Europaeischen Union, Eine Einführung, Frankfurt/Main, 2001.

Herzog, Roman, Vision Europa, Antworten auf globale Herausforderungen, Hamburg, 1996.

Huntington, P. Samuel, Kampf der Kulturen, die Neugestaltung der Weltpolitik im 21. Jahrhundert, München/Wien 1997.

İyikan, Necati, Die politischen Beziehungen zwischen der Türkei und Aserbaidschan (1992-2003) unter besonderer Berücksichtigung des türkischen Modells im Kaukasus und in Zentralasien und dessen Bedeutung nach den Anschlägen vom 11. September 2001 in den USA,Schriften zur internationalen Politik, (Doktora tezi) Bd. 14, Ham-burg 2005.

İyikan, Necati, “Der politische Sturz Eltschibeys im Jahr 1993 und seine Hintergründe”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergi-si, Konya, 2006.

İyikan, Necati, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politische Bedeutung für die Türkei, Zeitschrift für Politik (ZFP), Or-gan der Hochschule für Politik, München, (2) Juni 2008.

İyikan, Necati, The European Unıon’s İmpact On Turkish Politics, (ZEİ) Zentrum für Europaeische İntegrationsforschung, Center for European Integration Studies Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universitaet, Bonn, Maerz, 2008.

Kaleağası, Bahadır, TİSK-TÜSİAD Brüksel Temsilcisi, Kopenhag Sonrası Türkiye-AB İlişkileri, İsveren, Türkiye İşveren Sendikaları Konfede-rasyonu tarafından yayınlanan Aylık Dergi, Ocak 2003. www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=652&id=39

Kongar, Emre, Demokrasimizle Yüzleşmek, 5. Basım, İstanbul, 2007. Kretschmer, Hansjörg, Türkiye İçin AB Üyelik Müzakereleri Süreci, Avrupa

Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Ankara/İstanbul, 2006. Lafontaine, Oskar/Müller Christa, Keine Angst vor der Globalisierung-

Wohlstand für alle, Bonn, 1998. Martin, Hans-Peter/Schuman, Harald, Die Globalisierungsfalle, der Angriff

auf Demokratie und Wohlstand, Hamburg, 1996 Oran, Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belge-

ler, Yorumlar, Cilt: I: 1919-1980, 11. Baskı, İstanbul, 2005. Oran, Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belge-

ler, Yorumlar, Cilt II: 1980-2001, 8. Baskı, İstanbul, 2005.

Page 55: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

55

Özkan, Abdullah, Küreselleşme ve Avrupa Birliği İle Bütünleşme Sürecinde Türkiye, İstanbul, 2004.

Roland, Robertson, “Küreselleşme ve Kültür”, Balcı Ali (Yorumlayan), Sa-karya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Böl., Bilgi (12), 2006. (www.uli.sakarya.edu.tr/ali/robertson.pdf)

Senghaas, Dieter, Die fixe Idee vom Kampf der Kulturen, Blätter für deutsche und internationale Politik, Bonn, 2 - 1997.

Stammen, Theo, “Dialectics of the Broadening and Deepening of the European Union (Avrupa Birliği’nin Genişleme ve Derinleşmesinin Diyalektiği)”, Çeviren: Necati İyikan, Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, (15), Antalya 2008.

Stolper, Ernst-Christopf, Auf dem Weg zur SupermachtEuropa, (Hugenroth Reinbild (Hg.) Kein Leichter Weg nach Eurotopia, Maastricht-So nicht), Bonn, 1993.

Zincirkıran, Memet, Küreselleşme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye’de Bilim ve Teknoloji, 2007. www.merichrd.wordpress.com /2007/02/22/kuresellesme-sorunlar-ve-cozum-onerileri/ (23.07.08)

İnternet : www.basin.metu.edu.tr/haberodtu/haberodtu6.pdf (04.09.09) www.bilgiyonetimi.org/cm/ (23.07.08) www.euturkey.org.tr/index.php?p=37&l=1 (23.07.08) www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1507 (23.07.08) www.nisanyansozluk.com (06.08.08) Basın Süddeutsche Zeitung Hürriyet

Page 56: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

56

Page 57: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

57

Ortaklıktan Üyeliğe Türkiye-Avrupa Birliği Tartışmaları

Erol ESEN

Giriş Avrupa Birliği ile ilk ortaklık görüşmelerinin yapıldığı Temmuz 1959 yılından Ekim 2005 yılındaki üyelik müzakerelerinin başla-tılmasına kadar geçen süreyi çeşitli dilimlere ayırmak mümkün-dür. ‘Ankara Antlaşması’ (AA) olarak da anılan ‘Ortaklık Antlaş-ması’nın imzalanmasıyla sonuçlanan ilişkilerin başlamasından bu yana geçen yaklaşık yarım asırlık bu süreç, üç bölümde incelenebi-lir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa Kıtası’nda ortaya çıkan üç bütünleşme hareketinden biri olan ve bugüne kadar etkili ol-mayı başaran tek uluslarüstü örgüt, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ilişkilerin ilk dönemi, ortaklık mü-zakerelerinin başlamasından Türkiye’nin Nisan 1987 yılında yap-tığı üyelik başvurusuna kadar uzanır. Şiddetli tartışmalar eşliğinde Türkiye’nin üyelik başvurusu ile ilk etkili statü değişikliği atılımını içeren bu ilk dönem, Ortaklık koşullarını iyileştirmeye yönelik sayısız girişimler nedeniyle, Türkiye-AB ilişkilerini anlamada anahtar bir rol oynamaktadır.

Avrupa Topluluğu’nun (AT) önce derinleşme çabaları ve daha sonra Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan ‘Avrupa Devrimle-ri’ne cevap arayışları içinde geçen Türkiye ile Ortaklığın ikinci

Page 58: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

58

dönemi ise 1987-1999 yıllarını kapsamaktadır. 12 Eylül 1980 askeri harekatından sonra dondurulan ve üyelik başvurusu ile de yeni-den canlandırılamayan Türkiye-AT ilişkileri, 1996’da resmen baş-latılan Gümrük Birliği (GB) ile de Türkiye’nin beklediği statü deği-şikliğine kavuşturulamamıştır. Özellikle GB’nin gerçekleştirilme-sinden sonra üyelik yolunda AB’den somut adımlar bekleyen Tür-kiye, çok geçmeden Ortaklık ilişkilerini ciddi bir şekilde sorgula-yan tutum içerisine girmektedir. Bunun nedeni ise, AB’nin Aralık 1997’deki Lüxemburg Zirvesi ile 10 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi (ODAÜ) ve Kıbrıs’a adaylık statüsü tanırken, Türkiye’yi bu kararın dışında tutmasıdır. Lüxemburg Zirvesi’nin ülkeyi dışlayan bu kararını şiddetle eleştiren ve Topluluk ile siyasi diyaloğu koparma tehdidinde bulunan Türkiye bu tutumuyla, ilişkileri sürdürme konusunda AB’ni yeni arayışlara zorlamıştır. 1987’de üyelik baş-vurusu ile Topluluk’la ilişkilerde statü değişikliği konusundaki ısrarının altını çizen Türkiye, tüm eleştirilere rağmen başlattığı GB ve arkasından gösterdiği kararlı tutumuyla AB ile ilişkilerde yeni bir dönemi de başlatıyordu.

Türkiye’nin bir statü değişikliği için gösterdiği yoğun çabala-rına rağmen AB ile ilişkilerde devam eden durağanlık ve kısır döngü, ancak Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi ile aşılabilmiştir. Böylece Türkiye’nin 1987’de üyelik başvurusu ile resmen başlattığı ve Roma Antlaşması’nın 238. Maddesi’ne göre oluşturulan ‘ortak-lık’ (associated) statüsünden 237. Madde’de öngörülen ‘üyelik’ (member) statüsüne geçme çabası, Türkiye’ye karşı keskin bir siya-set değişikliği anlamına gelen ve AB’nin oy birliğiyle kabul ettiği adaylık statüsünün tanınmasıyla olumlu bir karşılık bulmuştur. Türkiye-AB ilişkileri, Helsinki’de alınan bu kararla üyelik öncesi beklenilen üçüncü ve son döneme girmiştir. ‘Katılım Ortaklığı’ olarak da anılan ve Türkiye’nin üyeliği hedefiyle her iki taraf için de somut yükümlülükler getiren bu son dönem, Ekim 2005’te baş-latılan üyelik müzakereleriyle ise ilk somut sonuçlarını vermiştir.

Page 59: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

59

Türkiye-AET İlişkilerinin Doğuşu 12 Eylül 1963 tarihinde taraflar arasında imzalanan Ortaklık

Antlaşması ile başlayıp, bugün müzakereler sürecine giren Türki-ye-AB ilişkilerinin 1959-1987 yılları arasını kapsayan ilk dönemi, Türkiye’de yarattığı şiddetli tartışmalarla bilinmektedir. “Onlar ortak biz pazar”, “Ortak Pazar’a Hayır” gibi söylemlerle sokaklara dökülen bazı siyasi grupların 1970’li yıllarda Türkiye’nin AET ile ilişkilerinde ‘Ortak’ mı yoksa ‘Pazar’ mı olduğu tartışmasını sıkça gündeme taşımıştır. O zaman AET olarak anılan Topluluk ile ortak yönlerin değil, farklılıkların vurgulandığı tartışmalar, ilişkilerin daha ilk dönemindeki arızalarını gözler önüne sermesi kadar, bu ilişkilerin geleceği hakkında da fikir vermesi açısından önemlidir. Müzakerelerin start almasının öncesinde başlayıp, AB organların-da Türkiye ile ilgili her yeni karar bağlamında tekrar alevlenen tartışmalar, bugün artık Türk kamuoyu ile sınırlı kalmamakta, AB ülke kamuoylarını da yoğun bir şekilde meşgul etmektedir. Son yıllarda birbirlerini belki de en çok konuşan Türkiye ve AB buraya nasıl gelmiştir?

Yıl 1959 ve ne Türkiye bugünün Türkiye’sidir, ne de AB bu-günkü genişliği ve gücüyle bilinmektedir. Savaş sonrası nüfus böl-geleri belirlenmiş, Dünya bir nevi iki süper güç arasında paylaşılmış ve 1950’li yılların ikinci yarısında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği arasında esen Soğuk Savaş rüzgarlarıyla Avru-pa, daha sonra uzun yıllar sürecek siyasi coğrafyasına adım adım kavuşmaktadır. Ekonomik birliğin ön planda tutulduğu, ancak fark-lı yoğunlukta da olsa siyasi birliği hedefleyen üç uluslararası örgüt (COMECON, EFTA ve AET), Avrupa’nın bölünmüşlüğünün de bir ifadesi olarak 1950’li yılların sonunda kuruluş aşamalarını tamam-lamışlardır. İki kutuplu dünyada Batı Bloku’na dahil olan Türkiye, siyasi ve ekonomik amaçlı işbirliği için bir tercihle karşı karşıya kalmıştır. Ancak bu tercih zor olmamıştır. Daha çok Kuzey Avrupa ülkelerinin İngiltere öncülüğünde oluşturduğu EFTA yerine Batı

Page 60: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

60

Avrupalı AET’nu tercih ederek, 31 Temmuz 1959’da bir ortaklık (assitiation) için Topluluğa başvurmuştur.

Türkiye’nin, Berlin’in batısında kalan ülkelerce oluşturulan her iki Avrupalı kuruluş arasında (AET ve EFTA) yaptığı seçimde zorlanmamasında çeşitli faktörler etkili olmuştur. Toplam altı üye-den oluşan AET, 1950’li yıllarda yoğunlukla dışa açılma çabalarına giren Türkiye ekonomisinde önemli bir konuma sahiptir ve Türk dış ticaretinin yüzde 35’i bu ülkelerle gerçekleştirilmektedir. Bir diğer önemli faktör, Yunanistan’ın yaklaşık iki ay önce (15 Mayıs 1959) bir ortaklık için AET’a başvurmuş olmasıdır. Bölgedeki ezeli rakip konumundaki Yunanistan’ı Batılı ülkelerle girdiği ortaklık-larda yalnız bırakmama çabası, Türk dış politikasının bir gereği olarak AET ile işbirliğini zorunlu hale getirmiştir. Son olarak, AET’nin hedefleri itibarıyla daha kapsamlı bir ekonomik ve siyasi işbirliği potansiyeli sunması da yoğun ekonomik sorunlarla boğu-şan Türkiye için bir tercih nedeni olmuştur. Nitekim, AET ile Or-taklık Antlaşması daha imzalanmadan Türkiye, Topluluk kurucu üyesi Federal Almanya ile Ekim 1961’de yaptığı bir anlaşma sonu-cu Avrupa’ya Türk işgücü göçünü başlatmıştır (Esen 2002: 210; Jamin 1998: 70). Böylece Türkiye, yaptığı AET tercihinin ilk somut meyvesini daha şimdiden almaya başlamış, sonraki yıllarda diğer bazı AET ülkeleriyle de yaptığı benzer anlaşmalarla ülkedeki is-tihdam sorununa geçici bir çözüm bulmuştur.

Türkiye’nin dış ve ekonomi politikalarının bir devamı niteli-ğindeki ortaklık başvurusu, 27 Mayıs 1960 askeri harekatı nedeniy-le ilk kez tehlikeye girmiştir. İngiltere’yi iki kez kapıdan geri çevi-ren Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Goulle, eski Başbakan Ad-nan Menderes ve bakanları F. Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmeleri üzerine Türkiye ile AET arasındaki görüşmelerin durdurulmasını sağlamıştır. Ancak de Goulle’ün vetosunu kaldır-masından sonra müzakerelere devam edilerek sonuçlandırılmıştır1.

1 Görüşmelerde Türkiye ve AET ülkelerinin tutumları ve Ortaklık Antlaşması

için bkz.: Karluk 2005: 662 vd.; Esen 1990: 9-38; Birand 2005; Çalış 2006: 81 vd.)

Page 61: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

61

Ankara Antlaşması (AA) olarak da anılan AET ile Ortaklık Ant-laşması 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmiştir.

Ortaklık ilişkilerini toplam üç döneme bölen AA, Türkiye için hiçbir yükümlülük öngörmeyen ve 175 ECU tutarında düşük faizli krediden oluşan mali yardımın verileceği beş yıllık ‘Hazırlık Dö-nemi’yle ortaklığı başlatmaktadır2. Böylece Türkiye, 5 ile 11 yıl arasında değişebilecek bir Hazırlık Dönemi sonunda kendisinin Geçiş ve Son Dönem’le ilgili yükümlülüklerini üstlenebilecek du-ruma getirilmek istenmektedir. İlk Dönem’den sonra aşamalı ola-rak malların ve kişilerin serbest dolaşımını öngören 22 yıllık ‘Geçiş Dönemi’, GB’nin gerçekleştirilmesiyle tamamlanacaktır. Bu süre içerisinde ayrıca Türkiye’nin ekonomi politikaları AET ile uyumlu hale getirilecektir. Üçüncü ve son dönemde akid tarafların “…Türkiye’nin Topluluğa katılması olanağını…” (AA, mad. 28) inceleyeceği de vaat edilmektedir.

Ancak Ortaklık başvurusunun hemen ardından Türkiye’deki çok partili demokrasinin sorunlarıyla tanışan AET ile ilişkiler, eko-nomide de beklenen canlanmayı sağlayamamıştır. Gerçi AET ülke-leri ile dış ticaret hacmi düzenli olarak artmış, ancak ticaret açığın-da kayda değer bir değişiklik gözlenememiştir (Esen 1990: 274). Diğer taraftan İngiltere, İrlanda, Danimarka ve Norveç’in Toplulu-ğa üyelik başvuruları ve Afrika, Karayip ve Pasifik ülkeleri için öngörülen ticari kolaylıklar nedeniyle dönemin Demirel Hükümeti kaygılıdır. Buna Beş Yıllık Kalkınma Planları ile belirlenen ithal ikameci ekonomi politikaları da eklenince, başlangıçta daha çok ekonomik nedenlere dayandırılan eleştiriler, giderek siyasi bir boyut kazanmaya başlamıştır.

Demirel liderliğindeki AP Hükümeti, AA’nda öngörülen 5 yıl-lık hazırlık döneminin başlamasından hemen sonra Ortaklık koşul-larının iyileştirilmesi çabalarını başlatmıştır. Buna Kasım 1965’teki

2 Ankara Antlaşması’nın Türkçesi için bkz.: Çalış 2006: 543-563

Page 62: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

62

hükümet programında da yer veren Demirel3, AET’dan yeni taviz-ler koparma ümidiyle Ortaklık sürecinin hızlandırılmasını iste-mektedir. Hazırlık Dönemi’nden sonraki Geçiş Dönemini düzenle-yen Katma Protokol (KP) ile ilgili görüşmelerin yaklaşık 1,5 yıl öne çekilmesini talep eden Demirel Hükümeti’nin isteği AET tarafın-dan reddedilmiş ve müzakereler AA’nda öngörüldüğü gibi Aralık 1968’de başlatılmış ve çetin tartışmalar eşliğinde yürütülmüştür. Türkiye’nin istekleri başından itibaren Topluluğun şiddetli itiraz-larıyla karşılaşmaktadır. İç politika hesaplarıyla verilen bir kararla KP Kasım 1970’te imzalanarak Ocak 1973’de yürürlüğe girebilmiş-tir.

Türkiye’de ‘Ortak-Pazar’ Tartışmaları

1960’lı yılların ortalarından itibaren artan AET ile ilgili itiraz-

lar, başlangıçta bilim çevreleri ile sınırlı kalırken ve özellikle ortak-lığın ekonomiye muhtemel etkilerini hedef alırken, KP’nin imza-lanmasından sonra tartışmalar kısa zamanda geniş çevrelere yayı-lıyordu. Ortaklığın ekonomik etkileri üzerine analizleriyle tanınan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) devlet kurumları arasında tar-tışmaların başını çekiyordu. Bu tutumuyla AET ile ilişkileri hara-retle savunan Dışişleri Bakanlığı’nın saldırılarına da hedef olan DPT, ortaklığın ekonomik boyutundan hareket ederek Türkiye’nin Batı Avrupa sanayileriyle rekabet edebilecek duruma gelinceye kadar Geçiş Dönemi'nin başlatılmamasını talep ediyordu. Aksi takdirde DPT, ilişkilerin olumsuz siyasi sonuçlarının kaçınılmazlı-ğına işaret ediyordu.

Ortaklık ilişkileri tartışmalarının bu ilk siyasileşme belirtileriy-le birlikte Demirel Hükümeti’nin Geçiş Dönemi’nin başlatılmasıyla ilgili kararında ısrar etmesi, muhalefet partileri arasında yeni bir

3 1946-2003 yılları arasındaki TC Hükümet Programlarında yer alan Avrupa ve

AET/AT/AB politikaları için bkz.: Çalış 2006: 490 - 542

Page 63: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

63

işbirliğini başlatıyordu. Tümünün şiddetle eleştirdikleri ortaklık ilişkilerine karşı sanki bir ‘Red-Koalisyonu’ oluşturuyorlardı4. Bunda siyasi partiler yelpazesinin en sağındaki Milli Selamet Parti-si (MSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve en solundaki Tür-kiye Işçi Partisi (TİP) başı çekiyorlardı. Bunlara kısa bir süre sonra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Güven Partisi (GP) de katılı-yordu. Nitekim her iki parti de AET’a üyeliği bir ‘intihar’ olarak adlandıran MHP ile birlikte Erbakan’ın 15 Mayıs ve 30 Temmuz 1970’de hükümete karşı verdiği ve iktidar oylarıyla reddedilen her iki gen soruya da5 destek veriyorlardı.

Siyasi partilerin bu tutumunun yanısıra işçi ve işveren çevre-lerinde de KP hükümlerine itirazlar büyüktü. Sendikalar arasında eleştiriler özellikle Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Tarım-İş Sendikası’ndan gelirken, Geçiş Dönemi’nin başlatılmasıyla ilgili hükümet kararına daha çok küçük ve orta boy sanayiini temsil eden Eskişehir ve Adana Sanayi Odaları’ndan eleştiriler yağıyordu. AT ile planlanan GB’yi Türkiye’nin sanayi-leşmesinde önemli bir engel olarak gören bu sanayi odaları ortak-laşa yaptıkları bir açıklamayla Ortaklığın Hazırlık Dönemi’nin uzatılmasını savunuyorlardı. Çeşitli meslek kuruluşları ve öğrenci derneklerinin de “Ortak Pazar’a Hayır!” kampanyaları, AP Hü-kümeti’nin savunduğu ve özellikle İstanbul, İzmir ve Bursa’da yerleşmiş büyük sanayi çevrelerinin desteklediği Geçiş Döne-mi’nin başlatılmasıyla ilgili çalışmaları durduramıyordu.

Ülkedeki tüm bu eleştirilere rağmen Temmuz 1971’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Katma Protokol’ü büyük bir çoğun-lukla kabul ediyordu. Bunda 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra kurulan partiler üstü Erim Hükümeti’nin sık sık dile getirdiği de-

4 Ortaklığın Geçiş Dönemi ile ilgili tartışmalar için bkz. Esen 1990: 65-80; Çalış

2006: 148-180 5 Her iki gen soru ile ilgili Meclis’teki tartışmalar için bkz.: Millet Meclisi Tutanak

Dergisi, Dönem 3, Cilt 4, 15.5.1970, s. 737-775 ve Cilt 9, 11.12. 1970, s. 233-273 ve 14.12.1970, s. 281-303

Page 64: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

64

ğişiklik vaadlerinin etkili olduğu da söylenebilir. Özellikle AA’nın Topluluğun 1973’te kabul etmeyi planladığı ilk yeni üyelere geniş-letmeyi öngören Ek Protokol ile ilgili müzakereler çerçevesinde gerekli değişiklikleri yapmak istediğini vurgulayan Nihat Erim Hükümeti, bu yolla gerçi KP’nin onayı için gerekli meclis çoğunlu-ğuna ulaşmayı başarıyordu. Ancak buna bağlı olarak KP’nin değiş-tirilmesi konusu ise, Hükümet çevrelerinin de desteğiyle bir zorun-luluk durumuna geliyordu.

Nihat Erim’in Geçiş Dönemi için aldığı onay, o sıralar şiddetle ihtiyaç duyulan Batılı ülkelerle ilişkileri güçlendirmeye de yönelik-ti. Ancak Katma Protokol gibi 1 Ocak 1973’de uygulamaya kona-cak Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmaları çerçevesinde Ortaklıkla ilgili tartışmalar yeni bir boyut kazanıyordu. Plan’da öngörülen ve Türk sanayi sektörünün geliştirilmesini hedefleyen politikalar nedeniyle, KP’de planlanan Türkiye’nin Topluluk üye-lerine ve üçüncü ülkelere karşı yapacağı gümrük indirimlerinin milli politikalarla bağdaşmadığı gerekçesiyle anlaşma hükümle-rinde köklü değişiklikler isteniyordu. KP’nin yürürlüğe girmesinin hemen arkasından yapılan tüm girişimlere rağmen Topluluk, Tür-kiye’nin özellikle petrol ve tarım ürünlerinde istediği bir takım yeni tavizler ve kendi ekonomik önceliklerini uygulamaya yönelik korunma hükümlerini kapsayan isteklerini “tek taraflı özelliği” ve “abartılmış boyutlarından” dolayı reddediyordu. Buna rağmen Mayıs 1973’te imzalanan Ek Protokol daha sonraki Türk hükümet-lerinin onayını alamamış ve ancak Mart 1986’da TBMM tarafından kabul edilmiştir. Ek Protokol’ün ticari ilişkilerle ilgili kısmı ise bir Geçici Anlaşma ile Ocak 1974’te yürürlüğe konulmuştur. Böylece zaten bozuk olan ortaklık ilişkileri, ikinci döneme büyük sorunla-rın eşliğinde girmiştir.

İçte ideolojik bölünmeler ve artan siyasi şiddet, dışta da Dün-ya ekonomisini sarsan petrol krizi ve 1974’te gerçekleştirilen Kıbrıs Harekatı’nın sonuçları nedeniyle Türkiye, 1970’li yılların ortala-rından itibaren ABD dahil, Batı ülkeleriyle ilişkilerini gözden ge-

Page 65: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

65

çirmek zorunda kalıyordu. Bununla eş zamanlı olarak AT ile ilişki-ler de zor bir döneme giriyordu. Bunda Türkiye’deki koalisyon ya da dışarıdan destekli azınlık hükümetlerinin güçsüzlüğü kadar, özellikle siyasi partilerin, toplumsal kuruluşların ve önemli baskı gruplarının ideolojik boyutlara varan ortaklıkla ilgili katı tutumla-rının da etkisi vardı. Ayrıca Topluluk içinde ve Topluluğun dış ilişkilerindeki gelişmeler ve Ortaklık ilişkilerindeki gelişmeler de Türkiye ile ilişkilerin bozulmasından sorumluydu. Geçiş Döne-mi’nin başlamasıyla birlikte ilk genişlemesini gerçekleştiren Toplu-luğun üçüncü ülkelere verdiği tavizler, Ortaklık çerçevesinde Tür-kiye’nin imtiyazlı konumunu daha fazla erozyona uğratıyordu. Türkiye’ye tanınan kolaylıklar zamanla bazı AT üyesi ülkelerin ticari çıkarlarıyla ters düşüyor ve bununla ilgili görüş farklılıkları giderek derinleşiyordu.

Ortaklık ilişkilerindeki bu durum, 70’li yıllarda Türk siyasi partileri arasında bazen şiddetli eleştirilere neden oluyordu. Örne-ğin başlarda siyasi öneminden dolayı Batılı ülkelerle bir “kader ortaklığından” söz eden CHP, bağımsız güvenlik ve dış politika isteklerinin parti programında ön plana çıkmaya başlamasıyla ve ilişkilerdeki olumsuz gelişmelerden dolayı AT ortaklığını eleştir-mekten geri kalmıyordu. Özellikle ortaklığın Geçiş Dönemi’nin başlamasından sonra, eleştirilerini daha çok ekonomik nedenlere dayandıran CHP, Topluluğun üçüncü ülkelere tanıdığı haklar ve bunun Ortaklık Antlaşması çerçevesinde Türkiye tarafından üstle-nilmesi zorunluluğunu, Türk ekonomisinin gelişmesinde büyük engel olarak görmekteydi. Hükümet sorumluluğunu 70’li yıllarda toplam üç kez üstlenen CHP’nin üst düzey yetkilileri, KP’nin bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ederek, dava aç-ma tehdidinde de bulunuyorlardı (Esen 1990: 134).

İktidarı döneminde Türk dış politikasını Batılı ülkelere açan Demokrat Parti’nin (DP) devamı olan Adalet Partisi (AP) ise, or-taklık ilişkilerini siyasi partiler arasında en olumlu değerlendiren-lerdendi. Ancak AP, ortaklığı şiddetle reddeden MSP ile kurduğu

Page 66: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

66

koalisyon hükümeti dönemlerinde ilişkilerin ekonomik yönünü de eleştirmekten geri kalmıyordu. Sanayi ve ticaret kuruluşlarından gelen baskılarla 1970’li yılların sonlarına doğru AP bu tutumunu değiştirerek, bir an önce ortaklık ilişkilerinin canlandırılmasını savunuyordu. Azınlık hükümetini destekleyen MSP’nin Toplu-luk’la ilgili tutumuna bakmaksızın Demirel, 1979’da iktidara gel-mesinin hemen arkasından üyelik için başvurunun yapılacağını ilan etmekten geri kalmıyordu.

Meclis’te üyesi bulunan küçük partilerin ortaklık konusunda birleştikleri tek nokta ise, KP hükümlerinin Türk ekonomisine olumsuz etkileriydi. Ancak siyasi partilerin en sağındaki MSP ve zaman zaman onunla birlikte hareket eden MHP, en solundaki TİP ve Türkiye Birlik Partisi (TBP), Ortaklık ilişkilerinin en şiddetli muhaliflerini teşkil ediyorlardı. AP ve CHP’den kopmalar sonucu kurulan ve 1970’li yılların diğer küçük partileri olan Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ve Demokratik Parti (DemP) ise ilişkilerin siyasi önemi nedeniyle ortaklığı kabul ediyorlardı. Buna karşılık Meclis’teki küçük partiler arasında bulunan Milli Nizam Parti-si’nin (MNP) başkanı olarak KP’nin onaylanması sürecinde bir gen soruyla Topluluk’la ilişkilere tepkisini başından itibaren gösteren daha sonraki MSP lideri Necmettin Erbakan, özellikle siyasi ne-denlerden dolayı ortaklık ilişkilerini reddediyordu. Her fırsatta “Hıristiyan Avrupa” ile “Müslüman Türkiye”yi karşılaştıran Erba-kan, konuşmalarında Türkiye’nin Topluluğa katılması durumunda Avrupa’nın sadece bir ili olma tehlikesini sıkça işliyordu. Bunun yerine İslam ülkeleriyle bir ortak pazarın kurulmasını vurgulayan Erbakan (Esen 1990: 140), Topluluğa üyelik başvurusu hazırlıkları içinde bulunan AP azınlık hükümeti dışişleri bakanı Hayrettin Erkmen’i, verdiği bir gen soruyla 5 Eylül 1980’de düşürerek, ortak-lık ilişkileriyle ilgili muhalif tutumunu ilk dönemin sonuna kadar etkin bir şekilde sürdürüyordu.

Buna karşılık MHP’nin ortaklıkla ilgili tutumu oldukça belir-siz denecek kadar değişen ve hatta çelişkili bir yapıya sahipti. Batı

Page 67: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

67

ile ekonomik ilişkileri olumlu karşılayan MHP, siyasi, kültürel ve sosyal sakıncalarından dolayı Türkiye’nin olası bir AT üyeleğine karşı çıkıyordu. Bir ekonomik topluluğun kurulması durumunda bunun sadece Orta Doğu ülkeleriyle olabileceğini ve ancak Türki-ye’nin başı çekeceği bir topluluğun olması gerektiğini vurguluyor-du. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümetleri döneminde AT ile ilgili tartışmalardan mümkün olduğu kadar kaçınan MHP, dışişleri bakanı Erkmen hakkında verilen gensoruyla ilgili Meclis tartışma-larında Türkiye’nin en fazla Batılı politikalara yakın olduğunu vurguluyor ve gen sorunun aleyhinde oy kullanıyordu.

Sendikalar arasındaki ortaklık tartışmalarında (Esen 1990: 146) ise başı Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türki-İş) ve DİSK çekiyordu. Ortaklığın özellikle ekonomik yönü ve Türk işçi-lerine tanınan sosyal haklar konusundaki eleştirilerde hemfikir olan bu iki kuruluş, alınması gereken önlemler konusunda birbi-rinden çok farklı öneriler getiriyorlardı. Siyasi nedenlerden dolayı başından beri ortaklık ilişkilerine sıcak bakan Türk-İş, hükümete yönelttiği eleştirilerde ortaklığın Hazırlık Dönemi’nin gereği gibi kullanılamadığını ve Türk işçilerinin haklarının ikili anlaşmalar-dan ziyade ortaklık anlaşmaları çerçevesinde birleştirilip tüm AT üyeleri için geçerli düzenlemeler istiyordu. Ortaklık ilişkilerinin en kritik dönemi olan 1970’li yılların ortalarında yine siyasi ilişkilerin kopmasını önlemek amacıyla KP yükümlülüklerinin geçici bir süre için durdurulmasını isteyen Türk-İş’e karşılık, DİSK sadece ortaklı-kla ilgili tüm anlaşmaların lağvından öteye, Türkiye’nin NA-TO’dan çıkmasını ve hatta Batılı ülkelerle yapılan tüm ikili anlaş-maların feshini istiyordu. 1971 yılında ilk kez yasaklanan TİP’e yakınlığıyla tanınan DİSK bu tutumuyla kuruluşunun hemen ar-dından ortaklığa karşı takındığı sert tavrını sürdürüyordu.

Ortaklık konusundaki tutumlarıyla hükümet politikalarını önemli ölçüde etkileyen sanayi ve ticaret kuruluşları arasında da görüş farklılıkları büyüktü. Özellikle büyük sanayi ve ticaret çevre-lerini temsil eden Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu

Page 68: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

68

(TİSK), Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği (TOBB) ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) gibi kuruluşlar, diğer odalar ve meslek kuruluşlarına nazaran Topluluk’la olan ilişkilere karşı takındıkları daha ılımlı tavırla, bu çevrelerdeki tartışmaları yönlendiriyorlardı.

Ortaklığın Geçiş Dönemi’nin bir an önce başlatılmasıyla ilgili açıklamalarıyla ilk kez bu tartışmalara katılan sanayi çevreleri, bu isteklerini bir takım siyasi nedenlere de dayandırıyorlardı. Ortak-lığı Batılı ülkeler birliği içinde kalmanın ve cehaletten kurtulmanın bir yolu olarak gören büyük sanayi kolundaki işveren kuruluşları, kendisini daha çok küçük ve orta boy işletmelerin temsilcisi olarak gören Eskişehir ve Adana Sanayi Odalarının, Katma Protokol ile ilgili eleştirilerini görmezlikten geliyorlardı. Ancak Geçiş Döne-mi’nin başlatılmasından hemen sonra eleştiriler bu kesimleri de etkisi altına alıyordu. TOBB ve diğer bazı işveren kuruluşları tara-fından desteklenen ve kendisini özel sektörün sözcüsü olarak gö-ren İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), Türkiye ve AT arasındaki yük-sek ticaret açığına atıfta bulunarak Topluluğu ortaklık anlaşması-nın şartlarını yerine getirmemekle suçluyordu. KP’nin Türk sana-yisinin gelişmesine de engel olarak gören TÜSİAD, anlaşma hü-kümlerinin tamamen revizyondan geçirilmesini istiyordu (Esen 1990: 153 vd.). Türkiye Sanayi Odaları, İKV ile Nisan 1976’da yap-tığı bir açıklamayla KP’nin Türkiye’nin sanayi politikalarıyla artık uyuşmadığını ve en kısa zamanda değiştirilmesi gerektiğini vur-guluyordu. Aralarında Eskişehir Sanayi Odası’nın da bulunduğu toplam üç sanayi ve 7 sanayi ve ticaret odasının ortaklaşa imzala-dıkları bu bildiri, daha sonraları her ne kadar sanayiciler tarafın-dan tam olarak benimsenmiş olmasa da, özellikle ortaklık çerçeve-sinde öngörülen gümrük birliğine ağır eleştiriler yöneltiyordu.

Ülkedeki ağır siyasi ve ekonomik sorunlar ve AT’nin dış ilişki-lerindeki yeni gelişmeler Türk sanayi ve ticaret kolundaki işveren kuruluşlarının da ortaklık konusundaki tutumlarında önemli deği-şikliklere yol açıyordu. Yunanistan’ın üyelik için başvurusu nede-

Page 69: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

69

niyle Türkiye’nin de bu yönde bir adıma hazırlanmasını isteyen bu çevreler, Ecevit Hükümeti’nin 1978’deki ortaklığı geçici bir süre durdurma girişimlerini şiddetle reddediyorlardı. Mayıs 1979’da yaptığı bir açıklamayla Ecevit Hükümeti’nin bu tutumunu ağır bir dille eleştiren TOBB, anlaşmayı dondurma yerine en kısa zamanda AT üyeliğine başvurulması gerektiğini vurguluyordu. Bu isteğinde ısrar eden TOBB, hedef Topluluğa hemen katılmak olmasa da, üyelik başvurusunun 1980 yılı sonuna kadar yapılması gerektiği görüşüyle sonraları iktidara gelen Demirel Hükümeti’nin girişim-lerine ön ayak oluyordu.

Türkiye’deki bu tartışmalarda ortaklık ilişkilerindeki gelişme-lerin de payı şüphesiz büyüktü. Tüm siyasi ve ekonomik kesimler-den gelen değişiklik istekleri Türkiye-AT organlarında değerlendi-rilemiyor ve Türk tarafının istediği değişiklikler bir türlü gerçek-leştirilemiyordu. Tüm dünyayı sarsan büyük enerji kriziyle de artan AT ile dış ticaret açığı, Türk tarafının hoşnutsuzluğunu daha da arttırıyordu.

Toplulukla ilişkiler üzerine iç tartışmaların hükümet politikala-rına yansıması ise, MC-Hükümetleri döneminde şiddetle kendini gösteriyordu. Özellikle MHP ve MSP’yle olan görüş farklılıklarını gizleyemeyen AP’li dışişleri bakanı Ihsan Sabri Çağlayangil, Türki-ye’nin siyasi boyutlara ulaşan bu hoşnutsuzluğunu ortaklık organla-rına kadar götürüyordu. Yunanistan’nın başvurusuyla Türkiye’de artan kaygıları da dikkate alan AT, ilk kez Aralık 1976’da Türki-ye’nin isteklerinin bazılarını kabul ediyordu. Varılan bu uzlaşmayla AT, Türk tarım ürünlerinin ihracına bir takım kolaylıklar getiriyor, özellikle AT ülkelerinde yaşayan Türk işçilerine ileride gerçekleşti-rilmesi planlanan serbest dolaşımın ilk adımı olarak bir takım yeni haklar tanıyor ve Üçüncü Mali Protokol’ü kabul ediyordu. Varılan bu anlaşmaya rağmen Demirel Hükümeti ortaklıkla olan hoşnutsuz-luğu nedeniyle ve özellikle koalisyon ortağı MSP’nin de diretmesi sonucu, KP çerçevesinde Ocak 1977’de yapılması gereken gümrük indirimlerini ilk kez yerine getirmiyordu.

Page 70: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

70

CHP Azınlık Hükümeti’nin daha da ileri giderek Ekim 1978’de Topluluğa sunduğu istekler kataloğuyla Türkiye, ortaklık ilişkile-rinde köklü değişiklikler istiyordu. Bununla, Türkiye’nin yükümlü-lüklerinin beş yıllık bir süre boyunca durdurulması ve bu süre içeri-sinde Türk tarafının değiştirilmesini istediği konuların Topluluğa bildirilmesi öngörülüyordu. Hükümet çevrelerinde çoğu kez ‘ilişki-leri canlandırma’ olarak adlandırılan, ancak içeriği itibarıyla ‘ortak-lığın dondurulması’ anlamına gelen Türk tarafının isteklerini kabul eden Topluluk, kendi yükümlülüklerini de bu süre zarfında don-durmayı ön şart koşuyordu. Topluluğun bu cevabı, ilişkilerin gele-ceği konusunda Türkiye’deki bazı kaygıları daha da arttırıyordu. Topluluğun bu tutumundan dolayı fiilen dondurulmuş ilişkilerin ortaklık çerçevesinde yeniden canlandırılmasının imkansız olduğu-nu vurgulayan çevrelerin sesleri giderek yükseliyordu. Kasım 1979’da iktidarın CHP’den AP’ye geçmesiyle Türkiye’nin AT politi-kasında tamamen yeni bir dönem başlıyordu6. Hükümet çizgisi, öngörülen dış ve ekonomik politikada yeniden yapılanma çerçeve-sinde Batı Avrupa’ya yakınlaşmanın yanı sıra, ortaklık ilişkilerinin yeniden canlandırılmasını ve hatta AT üyeliği için başvuruyu öngö-rüyordu. Demirel Hükümeti aynı yılın Aralık ayında son hükümetin ortaklık yükümlülüklerini dondurma isteklerini geri çekiyor ve böy-lece Ortaklık Konseyi’nin iki yıllık bir aradan sonra Şubat 1980 de yeniden toplanmasını sağlıyordu.

Demirel Hükümeti’nin de isteği olan ortaklık ilişkilerini yeni-den canlandırma konusu Topluluk tarafından olumlu karşılanır-ken, Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen’in üyelik başvurusuyla ilgili açıklamaları bazı AT ülkelerinde sert tepkilere neden oluyor-du. Hükümeti dışardan destekleyen MSP’nin de baskısıyla baş-vurunun daha sonraki bir zamana bırakıldığını açıklayan Demirel Hükümeti, 1980 yazında AT ile Türk tarım ürünlerinin Topluluğa

6 Türkiye’nin 12 Eylül öncesi değişen AT politikası ve sonuçları için bkz.: Esen

1990: 236-251; Birand 2005: 260-293; Çalış 2006: 213-232

Page 71: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

71

ihracatı, Türk işçilerinin Topluluk ülkelerindeki hakları ve mali yardımlarla ilgili yeni bir anlaşmaya varıyordu. Topluluk bununla aynı zamanda Türkiye’deki üyelik başvurusu tartışmalarını tama-men sona erdirmeyi de ümit ediyordu.

Topluluğun bu yeni tavizlerine rağmen Demirel Hükümeti özel sektörün de baskısıyla başvuru konusunu yeniden gündeme getiriyordu. Hatta başvuruyu daha 1980 yılı içinde yapacağını açıklıyordu. Bunda Yunanistan’ın AT üyeliğiyle ilgili müzakerele-rin önemli boyutlara ulaşması da önemli bir rol oynuyordu. Ancak AP Azınlık Hükümeti böylece muhalafete yeni bir fırsat veriyordu. Zaten öteden beri artarak devam eden iç siyasi çekişmeler böylece partiler arası bir hesaplaşmaya dönüşüyordu. Sonuçta AT ile olan ilişkilerin yeni döneminin önemli isimlerinden Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen MSP tarafından verilen ve CHP’nin de desteğini bulan bir gen soruyla 5 Eylül 1980’de düşürülüyordu.

Böylece iç siyasi kavgalar ve siyasi partiler arasındaki hesap-laşmalar nedeniyle Türkiye’nin bu AT atağı da başarısızlıkla nok-talanıyordu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra da Türkiye-AT ilişkileri bir ‘Buz Devrine’ giriyordu. AT nezdindeki Türkiye Dai-mi Temsilciliği’nin ilettiği bir mektupla Türk hükümeti İzmir’de Ekim 1980’de planlanan Türkiye-AT Karma Parlamento Komisyo-nu toplantısının yapılamayacağını bildiriyordu. Bu yazıyla Türki-ye, daha sonra uzun yıllar devam edecek olan AT ile ilişkilerin radikal kopuş sürecini başlatmış oluyordu. Bu gerçeği, yönetimi devralan Milli Güvenlik Konseyi’nin 25 Mart 1981’de AT’ye baş-vuru için hazırlıkların başlatılması kararı da değiştirememiştir. Bilakis, Avrupa Parlamentosu’nun 22 Ocak 1982 tarihinde Türkiye-AT Karma Parlamento Komitesi’nin Avrupa kanadını oluşturmayı reddetmesiyle daha da kesinleşmiştir. Hatta 1983 yılında iktidarı devralan Özal Hükümeti’nin 14 Nisan 1987’de AT’ye ulaşan üyelik başvurusu, gerekli prosedürü başlatmak bir yana, Türkiye-Avrupa arasındaki buzları eritmeye dahi yetmemiştir, ilişkileri canlandı-ramamıştır.

Page 72: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

72

Helsinki’ye Giden Yol Avrupa Birliği ve Türkiye’nin bir uzlaşma ve son ana kadar

karşılıklı görüş alış verişi içinde gelinen Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi’nin sonuç bildirgesi, 1959 yılında yapılan ortaklık başvuru-sundan beri geçen 40 yıllık ilişkilerde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Ancak Helsinki’yi hazırlayan gelişmele-re bakıldığında haklı olarak, bu tarihi dönemecin, Lüxemburg mu yoksa Helsinki mi olduğu sorusu akla gelir. Helsinki Zirvesi’nden daha iki yıl önce, Aralık 1997’de AB Devlet ve Hükümet Başkanla-rı’nın Lüxemburg’da Türkiye’yi diğer 11 ülkeden ayrı tutarak üye-liğe aday göstermemesi, Türkiye’nin yüzyıllardır süren Batı ile ilişkilerine yakın tarihte indirilen en büyük darbe olarak tarihe geçmeye aday bir karar niteliğindeydi. 1980 yılından beri kopan ilişkilerin en dibe vurduğu noktanın bir belgesi olan AB’nin Lüxemburg’taki Türkiye kararı, ülkede hemen tüm kesimleri içine alan geniş bir konsensüsle AB ile ilişkilerin koparılması talebini beraberinde getiriyordu. Durum, Avrupa yakasında da farklı gö-rünmüyordu. AB, üçüncü ülkelerle ilişkilerde olduğundan çok farklı bir yol izleyerek, Ocak 1996’da Gümrük Birliği’ni başlattığı 40 yıllık ortağı Türkiye’yi belki uzun bir süre kaybetmekle karşı karşıya kalıyordu.

1964’te yürürlüğe giren AA ile öngörülen Gümrük Birliği’nin 1995’te yapılan son indirimle gerçekleştirilmesi de dikkate alındı-ğında, birbiriyle böylesine zıt gelişmelerin kısa aralıklarla ortaya çıkması, Türkiye-AB ilişkilerinin 1987’deki tam üyelik başvuru-sundan sonraki gelişmelere yakından göz atmayı gerektirmektedir. Türkiye-AT ilişkileri, 12 Eylül askeri harekatından sonra ilk kez 16 Eylül 1986’da toplanan Ortaklık Konseyi ile yeniden başlıyordu. Üyelik başvurusunu takiben Türkiye, 1988’den itibaren yaklaşık 10 yıldır durdurulan gümrük indirimlerini hızlandırılmış bir takvimle yerine getirmeyi başlatıyordu. Aralık 1989’da Türkiye’nin üyelik başvurusuna cevap veren AT, yeni bir üye kabul edemeyeceğini ve

Page 73: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

73

Türkiye’nin katılmadan önce siyasal, sosyal ve ekonomik alanda gelişmeye ihtiyacı olduğunu bildiriyordu. AT Komisyonu bununla ilgili olarak Konsey’e Türkiye için bir ‘İşbirliği Paketi’ (Çalış 2006: 272) sunuyordu.

Üyelik başvurusundan yaklaşık dört yıl sonra 30 Eylül 1991 tarihinde ilk kez toplanan Ortaklık Konseyi toplantısı ile, ilişkileri yürüten Ortaklık organları tekrar normal işlemeye başlıyordu. 6 Mart 1995’te son yılların en önemli kararlarından birini veren Tür-kiye-AB Ortaklık Konseyi, Gümrük Birliği’nin başlatılmasını kabul ediyordu. İlgili Anlaşma son olarak Aralık 1995’te Avrupa Parla-mentosu’nun onayını da alarak 1 Ocak 1996’dan itibaren yürürlüğe giriyordu. Böylece işlenmemiş tarım ürünleri dışında kalan tüm sanayi mallarının Türkiye ile AB arasında serbest dolaşımını başla-tan ve Türkiye’nin AB’nin ortak dış ticaret politikasını da benim-semesini öngören GB-Anlaşması işlerlik kazanıyor, Türkiye-AB ortaklığının Geçiş Dönemi kapanıp, üyelik konusunun karara bağ-lanacağı ‘Son Dönem’ resmen başlamış oluyordu.

1970-1973 yılları arasında KP ile ilgili tartışmalarda olduğu gi-bi, Geçiş Dönemini bitirip Son Dönemi başlatan GB Anlaşması, bunu AB ile ilişkilerde yeni bir canlanma hamlesi olarak gören Türk kamuoyunu adeta derin bir sessizlikten uyandırıyordu. Tüm siyasal partilerin şiddetle reddettikleri Anlaşma, Tansu Çiller lider-liğindeki DYP-CHP-SHP Koalisyon ortakları için büyük beklentile-ri de beraberinde getiriyordu. Hükümet bu kararıyla, 1995’te üç Kuzey Avrupa ülkesiyle dördüncü kez genişlemeye hazırlanan ve ‘Avrupa Devrimleri’ olarak da anılan gelişmeler nedeniyle gözünü öncelikle Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerine (ODAÜ) çeviren AB nezdinde Türkiye’nin önem kaybetmesini önlemeyi hedefliyordu. Hatta AA’da öngörüldüğü şekilde GB’yi üyeliğe giden yolda Or-taklığın Son Dönemi7 olarak kabul eden hükümet çevreleri, bir

7 AB ile ilişkileri destekleyenler tarafından GB’den sonra üyeliğe otomatikman

geçişin AA’dan doğan bir hak olduğunu düşünerek, üyeliğe karşı çıkan AB yetkililerini şiddetle eleştiren Türk Hükümet üyeleri ve kuruluş temsilcileri ol-muştur.

Page 74: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

74

grup ODAÜ ile AB’nin hedeflediği yeni genişleme dalgasına dahil edilmeyi ümit ediyordu (Çalış 2006: 315; Karluk 2005: 955).

Dışta Avrupa’daki gelişmelerin Ortaklık ilişkilerine olası etki-lerini önlemeye, içte hükümet politikalarına artan eleştirileri hafif-letmeye yönelik politikalar sonucu, AB ile ilişkiler GB kararıyla yeni bir belirsizlik dönemine itiliyordu. Muhaliflerin “aceleci” olarak nitelendirdiği kararlar öncesi, daha sonra şiddetli eleştirilere hedef olacak birçok konu tamamen gözden kaçırılmıştır. Ortaklık muhalifleri haklı olarak, hiçbir karar mekanizmasında bulunma-dan AB’nin GB çerçevesinde direteceği olası uygulamaları Türki-ye’nin nasıl önleyebileceğini soruyorlardı. Ayrıca GB uygulamala-rının OGT yoluyla üçüncü ülkeleri de kapsayacağı düzenlemesi, zamanın siyasi sorumlularının büyük bir “gafı” olarak görülüyor-du. Daha sonraki dönemlerde şiddetli eleştirilere hedef olan konu-lardan bir diğeri ise, rekabete açılan küçük ve orta ölçekli işletme-lerin zararlarından veya diğer etkilerinden doğacak kayıpların telafisinin Anlaşma’da yeteri kadar gözetilmemiş olmasıdır. Yuna-nistan’ın 1981-1992 yılları arasında yalnız başına uyum için aldığı desteğin 123 milyar ECU’yu bulduğu dikkate alınırsa, GB muhalif-lerini ikna etmek imkansızlaşıyordu. Kısa sürede basının tanınmış temsilcilerini, ticaret ve sanayi kuruluşlarını ve aynı zamanda bir-çok sivil toplum örgütlerini de içine alan muhalif cephenin saldırı-ları, GB’nin koşullarıyla sınırlı kalmıyordu. Eleştiriler, Başbakan Çiller’e yöneltilen ve GB Anlaşması’nın8 AB Organları’nda kabul edilmesini sağlamak amacıyla Topluluğun Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin (GKRK) üyeliği için başlattığı çalışmalara karşı suskun kaldığı suçlamalarıyla doruk noktasına ulaşıyordu.

Yoğun tartışmalar eşliğinde Ocak 1996’dan itibaren uygula-maya konan GB, Türkiye’nin üyeliğini desteklemek bir yana, ilişki-ler üzerinde hemen hiçbir olumlu etki oluşturamamıştır. Kardak Adası ile Şubat 1996’da AB üyesi Yunanistan ile başlayan sıkıntı- 8 GB ile başlayan yeni tartışmalar için bkz.: DTM 2007: 321 - 400; Karluk 2005:

697; Çarıkçı 2001; Manisalı 1995

Page 75: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

75

lar, Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları konusundaki eleştiri-lerle artarak devam etmiştir. Türkiye-AB ilişkilerini bitirip İslam Dünyası ile benzer ilişkilere girmeyi sürekli dile getiren Erbakan’ın başbakanlığında kurulan RP-DYP Koalisyon Hükümeti dönemi, Türkiye-AB ilişkileri açısından en talihsiz dönemlerden birisine dönüşüyordu. Ekim 1996’da AB Komisyonu GB ilişkilerini son derece başarılı ilan ederken, Türkiye’nin ekonomik ve demokratik reformlar açısından aynı başarıyı gösteremediğini ve insan hakları ihlallerinin devam ettiğini de vurgulamaktan geri kalmıyordu.

Bunu diğer bir Avrupalı kuruluş olan Avrupa Konseyi’nin ka-rarı takip ediyordu. İnsan hakları ve demokrasi konusundaki ihlal-ler nedeniyle Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’yi yakın takibe alıyordu. Yine aynı yıl, Avrupa Parlamentosu, Türki-ye-AB Karma Parlamento Komitesi’nin toplantılarını askıya alı-yordu. 28 Şubat ‘post-modern’ müdahale ve onu takip eden süreç-te Milli Güvenlik Kurulu (MGK) yoluyla askerlerin siyaset sahne-sinde kendilerinden sıkça söz ettirmeleri, bu sıkıntıları daha da artırıyordu. GB kararını alarak Ortaklık sürecinin ‘Son Dönemi’ni başlatan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi’nin Nisan 1997’deki toplantı sonuçları da, AB Organları’nca dikkate alınmıyordu. Konsey Baş-kanı’nın vurguladığı ve Türkiye’nin, üyeliğe aday diğer ülkelerle aynı kriterler altında değerlendirileceği sözü unutularak, Komis-yon’un Temmuz 1997’de sunduğu “Gündem 2000” Raporu’nda Türkiye’nin beklentileri hiçbir şekilde dikkate alınmıyordu. AB, demokrasi ve insan hakları konularındaki eleştirilere rağmen 10 ODAÜ ve Güney Kıbrıs’ı aday ülke ilan ediyor ve bunlardan bazı-ları ile müzakerelerin başlatılmasına karar verirken, Türkiye ile bir müzakereden söz etmiyordu. Türkiye’nin Birliğe katılmaya ehil olduğunu ve diğer ülkelere uygulanan Kopenhag Kriterleri’nin Türkiye’ye de aynen uygulanacağını ifade etmekle yetiniyor ve Türkiye’yi başlatılan yeni genişleme sürecinin dışında tutuyordu.

GB’nin nihai hedef değil, ek bir güdüleyici olması hedeflenen Türkiye’de, Yunanistan’ın da uzlaşmaz tutumuyla, GB Anlaşma-

Page 76: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

76

sında öngörülen mali yükümlülükler dahil 1981’den beri işleme-yen mali işbirliği ve GB çerçevesinde başlatılması planlanan siyasi diyalog konusundaki sıkıntılar, Türkiye’deki AB karşıtı çevrelerin eleştirilerini daha da artırıyordu. Mesut Yılmaz liderliğindeki ANAP-DSP-DTP Hükümeti’nin 5 Aralık 1997’deki kararıyla insan hakları, Ege ve Kıbrıs gibi başlıkları içeren siyasi konularda AB ile hiçbir şekilde görüşmeyeceğini, ilişkileri sadece GB çerçevesinde sürdüreceğini ilan etmesi de Türkiye-AB arasındaki gergin süreci değiştirmeye yetmiyordu. Komisyon’un “Gündem 2000” Rapo-rundaki önerisine uyarak AB Konseyi Aralık 1997’deki Lüxemburg Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nde Türkiye’yi dışında tutan bir kararla bir grup, ODAÜ ve Güney Kıbrıs ile üyelik müzakerelerinin başla-tılmasını onaylıyordu.

‘Kabul edilemez’ olarak reddettiği Lüxemburg Zirve Sonuçla-rı’na Türkiye’nin tepkisi sert olmuştur. GB uğruna Kıbrıs’la ilgili gelişmelere tepkisiz kalmakla suçlanan dönemin başbakanı Tansu Çiller’in konumundan kaçınmayı da hedefleyen bir tutumla, Yıl-maz Hükümeti’nin özellikle Yunanistan’ın Güney Kıbrıs konu-sundaki ısrarına tepkisi ağırdı (Çalış 2006: 349; Esen 2002: 216). 1959/60 yıllarındaki uluslararası anlaşmalara atıfta bulunarak Gü-ney Kıbrıs’ın AB üyeliği adaylığına şiddetle karşı çıkmakla kalmı-yor, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arasında-ki dayanışmanın savunma konularını da kapsadığını ilan ediyor-du. Türkiye’nin Kıbrıs tepkileri bununla da bitmiyordu. Hüküme-tin konuyu uluslararası bir platforma taşıma ve Türkiye’nin gere-kirse Ada’nın Kuzey kesimiyle bütünleşmeye varan bir süreci baş-latma tehdidinde bulunuyordu.

Zirve sonuçlarının ilk somut yansımaları, Yılmaz’ın başından itibaren Lüxemburg sonrası “Türkiye’ye uzatılmış bir yem” olarak nitelediği AB’nin Avrupa Konferansı davetini reddedmesiydi. 12 Mart 1998’de 15 AB üye ve 11 aday ülke devlet ve hükümet baş-kanlarının katılımıyla Avrupa Konferansı Londra’da ‘Türkiye’siz gerçekleştiriliyordu. Toplantıda AB Konseyi Dönem Başkanı İngil-

Page 77: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

77

tere’nin yanı sıra Fransa ve Belçika Devlet ve Hükümet Başkanları, Türkiye’yi de bu tür toplantılarda aralarında görmeyi istediklerini dile getiriyorlardı. Ancak AB’nin bu yumuşatma çabaları etkisini hemen göstermiyor, hatta 25 Mayıs’ta planlanan Türkiye-AB Or-taklık Konseyi Türkiye’nin ilişkilerden memnuniyetsizliği nede-niyle yapılamadan iptal ediliyordu.

Diğer taraftan ilişkilerin düzelmesi için her iki tarafın da çabaları gözden kaçmıyordu. İlişkilerin bu derece dibe vurması, her iki tarafta da ortaklık politikalarını bir kez daha gözden geçirme ihtiyacını bera-berinde getiriyordu. GB’den itibaren Türkiye’nin içine düştüğü ‘AB-Yorgunluğu’, Refah-Yol-Koalisyonu’nun politikaları ve 28 Şubat ‘post-modern askeri müdahalesi’ gibi gelişmelerin bir faturası olan Lüxemburg, Türkiye’yi Batı’dan kopma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiş, ülkedeki birçok kesimde büyük hezeyana yol açmıştır. Buna karşılık AB’de durum çok farklı değildir. Türkiye’ye Lüxemburg’ta çıkartılan fatura, Yunanistan’ın da çabalarıyla bir hayli kabarmış, ancak Türkiye’den beklenmeyen tepkileri de beraberinde getirmiştir. Daha önce Yunan vetosundan yakınan AB Yönetimi, ilişkileri dü-zeltmek adına yoğun çaba içerisine giriyordu. Ayrıca adeta sürükler-cesine AB içine çekmeye çalıştığı GKRK ile ilgili sorunların çözümü-nün, Türkiye ile zıtlaşarak mümkün olmayacağını gören Yunanistan, Güney Kıbrıs’ın AB’ye katılması adına Türkiye politikalarında önemli revizyona gitmek zorunda kalıyordu.

Diğer taraftan Türkiye’deki İslamcı kesimlere yönelik 28 Şubat Harekatı, İslamcıları olduğu kadar demokratik kesimleri de önemli ölçüde tedirgin ediyor, buna 28 Şubat sonrası askerin siyaset sah-nesinde sıkça görünmesi de eklenince, kendi konumunu güçlen-dirme adına birçok siyasi ve ekonomik çevreler, AB ile yakın ilişki-leri bir çıkış yolu olarak görmeye başlıyordu. 1999’daki genel se-çim sonuçları da Türk kamuoyunun beklentilerini destekliyordu. Parlamentoya girmeyi başaran sağ ve sol kanadın uç temsilcileri ve merkez partileri olan DSP-ANAP-MHP Koalisyonu, Türk siyasal hayatının temsil ettikleri geniş yelpazesinde AB ile ilişkilerin yeni-

Page 78: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

78

den canlandırılması konusunda en uygun olarak ortaya çıkıyordu (Çalış 2006: 357; Birand 2005). Sonuçta, Türkiye’nin gösterdiği yeni çabalar, Yunanistan’ın değişen Türkiye politikaları sonucu eli ser-bestleşen AB, daha Haziran 1998’deki Cardiff Zirvesi’nde Türki-ye’den aday ülke olarak söz etmeye başlamıştır.

Aynı yılın Mart ayında açıklanan ‘Türkiye için Avrupa Strate-jisi Belgesi’nin de yarattığı olumlu atmosfer, yılın ikinci yarısında her iki tarafta yakınlaşmaya götürüyor, Eylül 1998’de sözü geçen Strateji’de öngörülen çok yönlü işbirliğini gerçekleştirmek üzere teknik görüşmeler başlatılıyordu. Yine Cardiff’te kararlaştırıldığı üzere tüm aday ülkelerle ilgili hazırlanan İlerleme Raporları, Ka-sım 1998’de açıklanıyordu. Rapor, her ne kadar ülkedeki demokra-si ve insan hakları ile ilgili uygulamaları ve askerin siyasetteki rolünü yoğun bir şekilde eleştiriyorsa da, bu uygulamayla Türki-ye’nin adaylıkları onaylanmış diğer ülkelerle aynı değerlendirme-ye tabi tutulması, ülkede yeni olumlu beklentileri beraberinde getiriyordu.

Buna ek olarak Almanya’daki hükümet değişikliği sonucu ilişki-lerdeki ‘Kohl Faktörünün’ düşmesi, AB ülkelerindeki siyasi iktidarlar konusunda yeni bir gelişme çizgisinin de habercisi oluyordu. Lüxemburg öncesi daha çok ‘medeniyet’ tezini işleyen Hıristiyan Demokrat veya ona yakın çoğunlukların, 2. Binyıl’ın sonuna gelindi-ğinde yerini yavaş da olsa liberal sol, sosyal demokrat veya yeşillere bıraktığı görülüyordu. Böylece AB’nin genişleme stratejileri kültürel ve coğrafi esaslardan uzak, daha çok işbirliğine dayanan bir bakışla yeniden belirleniyordu9. Buna siyasi aktörler bağlamında üçlü koalis-yonun Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in de kararlı ve tutarlı politikaları eklenince, Türkiye - AB ilişkileri ihtiyaç duyulan sağduyu ve ileri görüşü sergileme fırsatı yakalayabiliyordu.

9 Buna en açık örnek olarak Alman Sosyal Demokrat ve Yeşillerden oluşan

Schröder Hükümeti’nin değişen Türkiye politikası için bkz.: Esen 2007: 43 - 45

Page 79: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

79

Türkiye’de geniş bir siyasi yelpazeyi temsil eden hükümet or-taklarının da özel çabalarıyla yeni AB politikaları için sivil toplu-mun desteğinin kazanılması da, ilişkilerin olumlu gelişmesinde önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin AB veya Yunanistan ile yakınlaşması, Ağustos 1999 depreminde en yoğun ifadesini buluyor ve özellikle Yunanistan ile sıcak bir dönem ya-şanmaya başlıyordu. Buna, Lüxemburg sonrası gelişmelerden kaygılanan müttefiklerden ABD’nin AB nezdindeki ve bizzat Clinton’ın Türkiye girişimleri, AB-Türkiye ilişkilerinde ek bir kam-çı etkisi yaratıyordu.

1999 yılının sonuna gelindiğinde AB Türkiye ile mali işbirliği konusunda yeni adımlar atarak, 1981 yılından beri işlemeyen mali protokollere işlerlik kazandırıyordu. Her fırsatta Türkiye’yi ağır dille eleştirmekten geri durmayan Avrupa Parlamentosu, 2 Aralık 1999’da aldığı bir kararla Türkiye’nin adaylığını desteklediğini büyük bir çoğunlukla ilan ediyordu. Helsinki Sonuç Bildirgesi taslağında Türkiye’yi rahatsız eden bazı ifadelerin yorumu ile ilgili olarak da AB Konseyi Dönem Başkanı ve Finlandiya Başbakanı Liponen’ın yoğun diplomatik temasları sonucu aşılabiliyordu. Türkiye ve Yunanistan arasında sağlanan uzlaşma sonucu, her iki taraf da Türkiye ve Kıbrıs’ın AB’ye aday ülke olmasını, daha önce üzerinde ısrarla durdukları Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm koşulunu kaldırarak kabul ediyorlardı10. Gerçi Kıbrıs sorununa siyasi diya-log çerçevesinde ve BM’nin öncülüğünde çözüm aranmaya devam edilecek, ancak bir siyasi çözümden bağımsız olarak Kıbrıs’ın AB üyeliği konusu incelemeye açık olacaktı. Türkiye ve Yunanistan’ın üzerinde uzlaşamadığı diğer sorunlar olması durumunda, bunlar en geç 2004 yılına kadar Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na götü-rülecekti. Ancak bu uzlaşma sayesinde, AB’nin Helsinki’de tanım-

10 Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs konusunda sağlanan uzlaşma ve bunun

her iki ülke politikaları açısından değerlendirmesi için bkz. Kramer 2001: 198; Calış 2006: 362; Dartan 2005: 242; Birand 2006: 392 - 403; Canbolat 2006: 411 - 441; Bozkurt/Demirci 2004: 178 - 192

Page 80: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

80

ladığı yeni genişleme stratejisine Türkiye’yi de dahil etmesinin yolu açılıyordu.

“Türkler 600 yıldır Avrupalıdır…” diyerek Helsinki Zirve so-nuçlarını değerlendiren dönemin Başbakanı Ecevit, Türkiye’ye başka aday ülkelerle eşit konumda tanınan adaylık statüsü nede-niyle memnuniyetini dile getiriyordu. İslamcı kesimin muhafaza-kar cephesini temsil eden Fazilet Partisi dahil, Türkiye’deki hemen her kesimin onayını alan Helsinki Zirvesi sonuçları, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatıyordu.

AB’ye Uyum Çabaları ve Reformlar

2000’li yıllara Türkiye, AB ile ilişkilerinde çok farklı koşullarda

giriyordu. AA ve KP’nin uygulama maddeleri geçmiş Binyıl’da kalıyor, Ortaklık Antlaşması’nda belirlenen hedeflere ulaşmak için yeni koşullar oluşturuluyordu. 1980’deki askeri darbenin de etki-siyle AB’den uzak bir dönem geçiren Türkiye, demokrasiye geçtik-ten sonraki ilk fırsatta üyelik başvurusuyla başlattığı yeni statü arayışları Helsinki’de sonuç veriyordu. Böylece Türkiye-AB ilişki-lerinde Ortaklık koşullarını sürekli düzeltme ve değiştirme çabala-rıyla geçen ilk Ortaklık Dönemi (association) sona eriyordu. Yeni dönemin adı ‘Katılım Ortaklığı’ydı ve Türkiye’yi uzun sürmeyecek bir uyum süreci sonunda tam üyeliğe götürmeyi hedefliyordu.

Üyeliğe giden yeni süreçle ilgili bir yol haritası niteliğindeki Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB), AB’nin beklentilerini listelerken, Ulusal Program (UP), Türkiye’nin buna cevabını teşkil ediyordu. Kısa ve orta vadede -2001 ve 2004’e kadar- gerçekleştirilmesi öngö-rülen ve temelini Kopenhag Kriterlerinin oluşturduğu bu hususlar, Helsinki Zirvesi’nin Türkiye ile ilgili sonuçlarına dayandırılmak-taydı. Hukuki açıdan tek taraflı bir irade beyanı olması nedeniyle KOB, AB için bağlayıcıydı. Belge aynı zamanda, Birliğe katılmayı hedefleyen Türkiye’yi de fiilen bağlıyordu. (Esen 2002: 218). KOB’da toplam 112 maddede sıralanan ve Türkiye’den en geç 2004

Page 81: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

81

yılına kadar tamamlanması beklenen düzenlemeler ana hatlarıyla, hukuk devletinin güçlendirilmesi, demokratik özgürlüklerin ana-yasal ve yasal güvence altına alınması ve iç ve dış uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulmasıyla ilgiliydi11.

Tüm tarafların memnuniyetle karşıladığı Helsinki Zirve So-nuçları’nın ne kadar hassas dengeler üzerinde oturduğu çok geç-meden görülüyordu. 8 Kasım 2000 tarihinde AB Komisyonu tara-fından açıklanan KOB Taslağı, Helsinki’de varılan uzlaşmadan farklı olarak Kıbrıs sorununun çözümünü ‘güçlendirilmiş siyasi diyalog’ kapsamında değil, ‘kısa vadeli siyasi kriterler’ bölümünde gösteriyordu12. Böylece Türkiye’nin üyelik yolunda yerine getir-mesi gereken konular arasına ve üstelik 2001 sonuna kadar (kısa vadede) Kıbrıs’ta BM çabaları doğrultusunda siyasi bir çözümü de kapsıyordu. Ecevit liderliğindeki Koalisyon Hükümeti’nin şiddetli tepkileriyle karşılaşan Taslak, 20 Aralık 2000 tarihinde AB Bakan-lar Konseyi’nde değiştirilerek kabul ediliyordu.

Ancak Türkiye’deki KOB tartışmaları, Kıbrıs konusunu Hel-sinki sonuçlarına uygun olarak kısa vadeli öncelikler bölümünden çıkarmakla bitmiyordu. KOB’da orta vadede gerçekleştirilmesi istenen ve kamuoyunda ‘Kürtçe yayın’ olarak bilinen anadilde yayın ve eğitimle ilgili engellerin, Olağanüstü Hal’in (OHAL) ve idam cezasının kaldırılması yanı sıra, Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) Anayasa’da öngörüldüğü gibi bir danışma organına dönüş-türülmesi konuları da Hükümetin şiddetli tepkilerine hedef olu-yordu. Hükümet partileri dışında daha sonra Milli İstihbarat Teş-kilatı (MİT) ve Genelkurmay Başkanlığı’nın da katıldığı tartışma-larda “ülkenin birlik ve egemenliği…” (Bahçeli) konusundaki kay-gılar dile getiriliyor ve özellikle anadilde yayın, “kültürel bölücü-lük” nitelemesiyle reddediliyordu (Esen 2002: 220). Ancak tüm

11 KOB’un Türkçe tam metni için bkz.: Calış 2006: 645 - 669; değerlendirmeler için

ayrıca bkz.: Baykal 2001; Coşkun 2001: 196 - 202; Uzun 2001 12 Yunanistan’ın baskısıyla KOB’ne son an alınan bu madde ve tartışmalar için

bkz.: Esen 2001: 190

Page 82: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

82

eleştirilere rağmen KOB, Kıbrıs konusu dışında başka bir değişik-liğe uğramadan kabul ediliyordu.

KOB’da başta ortaya çıkan pürüzlerin giderileceğinin kesin-leşmesinden sonra, Ecevit liderliğindeki Koalisyon Hükümeti, 12 Aralık 2000 tarihinde ilk kez toplanarak, KOB’a cevap teşkil eden UP’nin hazırlanmasını kabul ediyordu. Başlangıçta 2000 yılı sonu-na kadar tamamlanması beklenen UP, bir yılı aşan çalışmalar so-nunda ‘Avrupa Birliği Müktesebatına İlişkin Türkiye Ulusal Prog-ramı’ adı altında 19 Mart 2001 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafın-dan kabul edilerek açıklanıyordu. Türk kamuoyu tarafından olum-lu karşılanan Program, AB tarafından temkinli yorumlara neden oluyordu. UP’yi, bazı eksikliklerine rağmen önemli bir adım olarak değerlendiren Komisyon çevreleri, yaptıkları açıklamalarda Bel-ge’nin TBMM’de görüşülmesi gereğini dile getiriyorlardı.

Özellikle Türkiye’de çeşitli eleştirilere konu olan KOB madde-lerine UP’de karşılık gelen maddeler birbiriyle örtüşmemekteydi. Bakanlar Kurulu’nun kabul ettiği UP, MGK’nın yapısı ve işlevi ile ilgili yasaların KOB’da ele alındığı şekilde orta vadede yeniden ele alınacağı dile getiriliyordu. İdam cezası ile ilgili olarak 1984’ten beri sürmekte olan moratoryumun devam edeceği vaat ediliyor, tamamen kaldırılması konusunun ise, orta vadede ele alınacağına işaret ediliyordu. UP, hemen tüm siyasi kesimlerce reddedilen anadilde yayın ve eğitim konusunda hiçbir taahhüt içermiyordu.

Böylece Katılım Ortaklığı döneminin iki önemli belgesi ta-mamlanmış ve yerine gerilmesi planlanan yasal ve anayasal dü-zenlemeler için genel bir yol haritası oluşturulmuş oluyordu. Ni-san 2003 yılında KOB’un yenilenip yayınlanmasından sonra Tür-kiye’nin 2001’den beri uyguladığı UP gözden geçirilerek 24 Tem-muz 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır13. Helsinki’de

13 Ulusal Program ve AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal

Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine İlişkin 2003/5930 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı için bkz.: Resmi Gazete, Sayı 25178 Mükerrer, 24 Temmuz 2003

Page 83: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

83

başlatılan yeni süreç her iki belgeyle yasal çerçeveye kavuşturulu-yor ve böylece AB’ye uyum için yapılacak reformların önü açılmış oluyordu.

Toplam 34 maddeyi kapsayan Anayasa değişikliği, 3 Ekim 2001 tarihinde kabul ediliyordu. Katılım Ortaklığı Dönemi’nde Kopenhag Kriterleri’ne uyum çalışmalarının temelini oluşturan bu Anayasa Reform Paketi ile kişi hak ve özgürlüklerine ilişkin gü-venceler artırılıyor, özellikle düşünce ve ifade özgürlüğünün sınır-ları genişletiliyordu. İşkenceyi önlemek amacıyla duruşma öncesi gözaltı süresi 4 güne indiriliyordu. Paket, özel hayat ve aile haya-tının korunması ile ilgili maddelerin Avrupa İnsan Hakları Söz-leşmesi (AİHS) ile uyumlu hale getirilmesine yönelik değişiklikler yanı sıra basın hürriyeti, dernek kurma hürriyeti gibi sivil toplumu yakından ilgilendiren konuları yeniden düzenliyordu. Siyasal par-tilerin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasını da sınırlayan değişiklik paketi, MGK kararlarının ‘tavsiye niteliğini’ vurguluyor, kadın-erkek eşitliğinin altını çiziyordu.

AB’ye uyum sürecinin yeni döneminde önemli bir adımı teşkil eden bu kararları, daha sonra yenileri takip etmiştir. Bunun için gerekli toplumsal desteğin kazanılmasında, 1999’da kurulan ve AB ile yeni süreci başından beri şekillendiren DSP-MHP-ANAP Koa-lisyon Hükümeti’nin payı büyüktür. Türk siyasal hayatının geniş bir kesimini temsil eden hükümet partilerinin onayıyla TBMM’de oluşturulan Partiler Arası Uzlaşma Komisyonu özellikle, reform paketlerinin onaylanmasında etkili olmuştur. Reform tartışmaları hükümet partilerini kendi aralarında zaman zaman karşı karşıya getirdiği gibi, bazen de hükümet ve muhalefet partilerini birlikte hareket etmeye zorlamıştır.

‘Uyum Paketleri’ olarak anılan ve 2001-2003 yıllarına sığdırı-lan sayısız reform kararları, Türk siyasal hayatını, kamu yönetimi ve temel hukuk sistemini köklü değişikliklere uğratıyordu. Cum-huriyet’in kuruluş yıllarını takip eden yıllardaki devrim niteliğin-deki modernleşme çabalarını hatırlatan reformlar, yakın tarihte

Page 84: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

84

‘yeni bir atılım’ olarak kendinden söz ettiriyordu. Toplam yedi farklı Uyum Paketi ile gerçekleştirilen yasal değişiklikler, kamuo-yunda zaman zaman şiddetli tartışmalara neden olmuştur. 57., 58. ve 59. Hükümetler olmak üzere, Uyum Paketleri’nin çıkarılması süreci üç farklı hükümet tarafından şekillendirilmiş, bir paketten çıkarılmak zorunda kalan değişiklikler, daha sonraki kararlar so-nucu kabul edilerek yürürlüğe sokulmuştur. Yoğun tartışmalar eşliğinde sürdürülen reform çalışmaları, zaman zaman önemli sivil toplum örgütleri ile bir eşgüdüm içerisinde yürütülmüş, yapılacak yasal değişikliklerle ilgili geniş bir toplumsal uzlaşmanın bulun-masına önem verilmiştir.

Anayasa’da yapılan bu değişiklikleri yasalara yansıtmak ama-cıyla ve büyük bir bölümünü Uyum Paketleri’nin14 kapsadığı yasal değişiklikler, 22 Kasım 2001’de kabul edilen Yeni Medeni Kanun ile başlatılıyordu. Böylece 1951’den beri devam eden Medeni Ka-nun’da değişiklik çabaları ilk kez başarıyla sonuçlanıyor ve 1926 yılından beri yürürlükte bulunan Medeni Kanun tamamen yenile-niyordu. Buna göre kadın-erkek eşitliği, çocukların ve zayıfların korunması ve dernek ve vakıflar konularında önemli değişikliklere gidiliyordu. Şubat 2002’de kabul edilen ilk iki Uyum Paketi de Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu gibi birçok yasada değişikliklere gidiyordu. Ayrıca Basın, DGM Kanunu, Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanu-nu, Devlet Memurları Kanunu, Dernekler, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunlarında da önemli değişiklikler gerçekleştiriliyor-du. Bu yolla çağdaş ceza hukukunun gereği yapılarak soyut tehli-keden ziyade, somut tehdit suçları kabul ediliyor, Basın Kanunun-da bulunan ‘yasak dil’ kavramı kaldırılıyor, siyasi partilerin kapa-tılması ile ilgili olarak ‘odak kriteri’ getiriliyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından işkence suçları nedeniyle 14 KOB ve UP çerçevesinde 2001-2004 yılları arasından toplam 7 Uyum Paketi ile

gerçekleştirilen yasal ve anayasal değişiklikler ve eleştiri ve değerlendirmeleri için bkz.: Çalış 2006: 446-462; Akdoğan 2004: 67-107; Göktürk 2003: 188-217

Page 85: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

85

verilen kararlar sonucunda devletçe ödenen tazminatlardan, ilgili personelin sorumlu tutulabileceği gibi, birçok konu hükme bağla-nıyordu.

Ağustos 2002’de kabul edilen Üçüncü Uyum Paketi, Hükümet Partilerini en fazla zorlayan kararlardan biriydi. İktidar ortakları arasındaki görüş farklılıklarının artık tamamen su yüzüne çıktığı bir döneme rastlayan bu paket, şiddetli tartışmaları da beraberinde getiriyordu. Daha yaklaşık bir yıl öncesi KOB tartışmalarında şid-detle reddettikleri konularda Hükümet Partileri karar almak zo-runda kalıyorlardı. Gerçi Şubat 2001’de yapılan Birinci Uyum Pa-keti, ancak Hükümet Ortağı MHP’nin dışarıda bırakılması ve mu-halefet partileri DYP, AKP ve SP’nin destekleriyle mümkün olmuş-tu. Ancak bu kez siyasi partileri de aşan ve hemen tüm kesimlerde hızla yayılan tartışma ortamı oluşuyordu.

Üçüncü Uyum Paketi toplam 7 yasada 20’nin üzerinde deği-şiklik öngörüyordu; üstelik bazı maddeleri de ülkenin son derece kritik güncel sorunlarıyla doğrudan ilintiliydi. Örneğin idam ceza-sının savaş ve yakın savaş tehdidi dışındaki durumlarda kaldırıl-ması tartışmaları, kamuoyunda bir ‘Apo Meselesi’ne dönüştürülü-yor ve siyasal söylemini bu konuya odaklamış Hükümet Ortağı MHP’yi oldukça zor duruma sokuyordu. ‘Kürtçe yayın’ olarak da anılan anadilde yayın ve eğitim hakkının verilmesi de Türkiye’de zaman zaman şiddetli terör eylemleri eşliğinde yıllarca süren tar-tışmaları daha da alevlendiriyordu. Bu en kritik iki konu yanı sıra dernek ve vakıfların yurtdışı faaliyetleri kolaylaştırılıyor, bazı ba-sın suçlarına ilişkin cezalar hafifletiliyor ve AİHM kararları ışığın-da bazı ceza davalarında yargılamanın yenilenmesi olanağı getiri-liyordu.

Üçüncü Uyum Paketi’nin neden olduğu tartışmaların da etki-siyle 2002 sonbaharında Hükümet’in dağılmasından sonra Kasım ayında yapılan genel seçimlerden AKP ezici bir çoğunlukla iktidar partisi olarak çıkıyordu. Abdullah Gül liderliğindeki yeni hükü-met, 2002 yılının sonuna gelindiğinde hummalı bir çalışmayla yeni

Page 86: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

86

bir Uyum Paketi’ni Meclis’e sevkediyordu. ‘Siyasi yasaklı’ olması nedeniyle Milletvekilliğine adaylığını koyamadığı için Meclis dı-şında kalan Recep Tayip Erdoğan, AKP Başkanı sıfatıyla toplam 14 AB ülkesini ziyaret ederek, Türkiye’nin üyelik beklentisini anlatı-yordu. Ayağının tozuyla 12 - 13 Aralık 2002 tarihlerinde Kopen-hag’da yapılacak Zirveye hazırlanan Başbakan Gül’ün hedefi, bir müzakere tarihiyle Ankara’ya dönmekti.

3 Aralık 2002’de Meclis’e sevk edilen Dördüncü Uyum Paketi, toplam 16 ayrı yasada 31 değişiklik öngörüyordu. Ancak 2 Ocak 2003’te kabul edilen ve 11 Ocak’ta yürürlüğe giren Uyum Paketi ile kişi hak ve özgürlükleri önemli ölçüde genişletiliyor, Siyasi Partiler Kanunu anayasa değişikliğiyle uyumlu hale getiriliyor, gayrimüs-lim cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinme hakları daha da ge-nişletiliyordu. AKP Hükümeti, Kopenhag Zirvesi’nden beklediği üyelik için bir müzakere tarihi alamadıysa da, reformları kesintisiz olarak devam ettirmeyi ihmal etmiyordu. 2003 yılının Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere üç yeni Uyum Paketi daha kabul edilerek, KOB’da öngörülen reform beklentilerine belli ölçüde cevap veriliyordu. Zaman zaman reform çabalarına muhalif çevre-lerden artan eleştiriler, kamuoyunda da cevap buluyor ve bazı sivil toplum örgütleri ortak demeçlerle reform sürecine açıkça destek vermekten geri kalmıyorlardı.

Son olarak onaylanan 7. Uyum Paketi ile köklü yasa değişik-likleri kabul ediliyor, düşünce ve ifade özgürlüğü, kişi hürriyeti ve güvenliği, dernek kurma ve ilgili özgürlükler, vakıfların yurtdışı faaliyetleri ve benzeri konularında çok önemli düzenlemelere gidi-liyordu (Akdoğan 2004; Çalış 2006; Karluk 2005). Son Paket’in önemini en fazla artıran konulardan birisi de, MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’nda yapılan değişikliklerle MGK’nın görev alanının yeniden tanımlanması olmuştur. Bu düzenlemelerle aynı zamanda MGK Genel Sekreteri’nin sivillerden seçilmesinin de önü açılmıştır. Özellikle dış basında geniş yankı bulan bu son değişik-likle, AKP Hükümeti, Temmuz 2003’te Ulusal Program’ın da kabul

Page 87: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

87

edilmesiyle, KOB’da öngörülen reformları önemli ölçüde tamam-lamış oluyordu.

Üyelik Müzakerelerinin Başlatılması ve Tepkiler

Bugün, müzakerelerin başlamasının üzerinden iki yıldan fazla

bir süre geçmesine rağmen, Türkiye’nin AB’ye üyelik hedefinin netliğinden söz etmek olanaksız görünmektedir. Erdoğan Hükü-meti, kamuoyunun bu konudaki başta sahip olduğu desteğini de giderek kaybetmektedir. Bunda, müzakere sürecinin, özellikle AB ülkelerindeki kimi çevrelerce tekrar tekrar vurgulanan ‘ucu açık bir süreç’ olması gerçeğinden ziyade, Katılım Ortaklığı Döne-mi’nde yeni bir dönüm noktası teşkil eden müzakere tarihinin ve bununla birlikte müzakere koşullarının belirlenmesi sürecindeki gelişmeler ve tartışmaların etkili olduğu söylenebilir.

Müzakerelerin başlatılması tartışmalarını Aralık 2002’deki Kopenhag Zirvesi’ne kadar gerilere götürmek mümkündür. Gül Hükümeti, bu Zirve sonunda beklediği müzakere tarihini gerçi alamamıştır; ancak Zirve için bir araya gelen AB Devlet ve Hükü-met Başkanlarının, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri konusundaki ilerlemelerin yeterli olması durumunda 2004 yılının Aralık Zirve-si’nde “geciktirmeksizin15” müzakereleri başlatmayı taahhüt etme-leri, Türkiye’deki üyelik çabalarının kesintisiz devam etmesinde önemli bir etkendir.

TBMM’de ardı ardına kabul edilen uyum paketleri yanı sıra, Hükümet, üyeliğe giden yolda gerekli örgütlenmeleri tamamlıyor, bir yol haritası niteliğindeki KOB’u ve bunu gerçekleştirmeye yö-nelik bir hareket planı çizen UP’yi güncelleştirerek Meclis’in ona-yıyla kabul ediyordu. Yılın ikinci yarısındaki olumlu gelişmeler de Türkiye’nin üyelik hedefini destekler nitelikteydi. AB, ‘Merkezi

15 Zirve sonuçları metni için bkz.: www.ikv.org.tr/pdfs/kopenhagzirvesonuc-

tr.pdf

Page 88: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

88

Olmayan Mali Yapılanma’yı onaylayarak, Topluluk tarafından yapılacak mali yardımların yönetimini Ekim ayından itibaren Tür-kiye’ye bırakmaktadır. 1970’li yılların ortaları ve özellikle Yunanis-tan’ın katılımından itibaren Türkiye’ye ayrılan mali kaynakların serbest bırakılması esnasında bazı üye ülkelerin çabasıyla bloke edilmesinden dolayı mali yardımlar konusunda büyük sıkıntılar çeken Türkiye için bu karar büyük bir önem taşımaktadır.

Yine 2003 Ekim ayında kabul edilen İlerleme Raporu ile AB Komisyonu, Türkiye’de gerçekleştirilen reformları oldukça olumlu değerlendiriyordu (Çalış 2006: 460; Karluk 2005: 890). Ancak Kıbrıs konusunun halen bir sorun teşkil ettiğini vurgulamaktan da geri kalmıyordu. Türkiye’deki reformlar aynı zamanda Brüksel’de bir araya gelen AB Devlet ve Hükümet Başkanları’nın da övgüsünü alıyordu. 12 - 13 Aralık tarihlerinde Brüksel’de toplanan Avrupa Konseyi, bir yıl önce Kopenhag’da alınan karar doğrultusunda Türkiye’yi desteklediğini yineliyor, en geç 2004 Aralık ayında mü-zakere tarihi verilmesi konusunda olumlu mesajlar veriyordu.

Temelleri beş yıl önce Helsinki’de atılan ve Türkiye’nin baş döndüren bir hızla AB’ye yakınlaştığı süreci içeren Katılım Ortak-lığı Dönemi’nde yeni bir doruk noktası oluşturan 2004 yılı, AB için olduğu kadar, Türkiye - AB ilişkileri açısından da oldukça hareket-li bir yıldır. AB, tarihinin en büyük genişlemesini gerçekleştirerek bünyesine 10 yeni üye daha katmadan kısa bir süre önce ‘Annan Planı’ olarak anılan BM’nin Kıbrıs’a birleşme önerisi, Kıbrıs’ın Güney ve Kuzey Kesimi’nde ayrı ayrı referanduma sunuluyordu. Halk oylamasını GKRK’nın reddetmesiyle gerçi Annan Planı uy-gulamaya geçirilemiyordu; ancak Kuzey Kıbrıs’ın yaklaşık yüzde 65 ile Planı kabul etmesi (Birand 2004: 454), Türkiye’nin Kıbrıs ve Yunanistan ile yaşadığı sorunlar konusunda elini güçlendiriyordu. 17 - 18 Haziran tarihlerinde bir araya gelen AB Devlet ve Hükümet Başkanları, Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmesi durumunda Türkiye ile müzakerelere gecikmeksizin başlanacağını teyit ederek, hem Türkiye’nin üyelik hedefinin altını çiziyor, hem de müzakere-

Page 89: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

89

ler için tek ölçünün Kopenhag Kriterleri olduğunu vurguluyorlar-dı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi de insan hakları ihlalle-ri nedeniyle 1996 yılında başlattığı Türkiye üzerindeki denetim sürecini Haziran ayı içerisinde sona erdiriyordu.

İlerleme Raporu, Tavsiye Kararı ve Etki Raporu olmak üzere Komisyon, Ekim 2004’te toplam üç belge sunuyordu. İlerleme Ra-poru, Katılım Ortaklığı Dönemi’nde Türkiye’nin kaydettiği tüm ilerlemeleri memnuniyetle karşılıyor ve eksikleri de sıralıyordu. Komisyon’un tespit ettiği eksikliklerden bazıları şunlardı: Siyasi Partiler Yasası’nın Avrupa standartlarına uymayan maddeleri, hakim ve savcıların Adalet Bakanlığına bağlı olması, henüz yürür-lüğe girmeyen Ceza Yasası ve sivil ve siyasi haklar ve insan hakları konusunda sayılan daha bir çok alanda önemli eksiklikler tespit ediyordu.

Avrupa Parlamentosu’nun isteği üzerine Komisyon’un hazır-ladığı Etki Raporu ise, Türkiye-AB ilişkilerinde o zamana kadar duyulan eleştirileri de kapsayan bir cevap niteliğindedir. Komis-yon, “Türkiye’nin katılımı, kültürel ve dini özellikleri ile birlikte, nüfusu, büyüklüğü, coğrafi konumu, ekonomik, güvenlik ve askeri potansiyelinin birleşik etkisinden dolayı önceki genişlemelerden farklı olabilecektir” (Ça-lış 2006: 467) diyerek, her iki tarafı da beklenmedik gelişmelere hazırlamak isteyen bir tutum içine giriyordu. Etki Raporu aynı zamanda, Tavsiye Kararı’nda belirtilen olumlu görüşlere bir ge-rekçe niteliği de taşımaktadır.

Son belge olan Tavsiye Kararı’nda Komisyon, Türkiye’nin son beş yılda kayda değer ilerlemeler kaydettiğini tespit ediyor ve müzakerelerin açılmasını öneriyor, ancak bunun için henüz hazır-lık aşamasında bulunan bazı yasaların yürürlüğe girmesi koşulunu da öne sürmekten geri kalmıyordu. Hem Aralık 2004 hem de Ekim 2005 Konsey kararlarına öncülük eden Tavsiye Kararı’nda Komis-yon, “ucu açık bir süreç” olarak nitelendirdiği müzakere süreci için üç temel maddeden oluşan bir strateji öneriyordu. Bunlar: Kopen-hag siyasi kriterlerini tümüyle hayata geçirmeye yönelik reformla-

Page 90: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

90

rın devam ettirilmesini güvence altına alacak denetim ve yaptırım mekanizmaları yanı sıra, müzakerelerin yapılmasında uyulması istenen teknik düzenlemelerdir. Son olarak da AB üyesi ülkeler ve Türk halkı arasında kültürel ve siyasi diyaloğu desteklemeye yöne-lik öneriler sıralanmaktadır.

Komisyon, hem AB’nin iç dengelerini kollamak, hem de Tür-kiye’yi bir takım olumsuz gelişmelere karşı korumak amacıyla, müzakerelerin uzun bir sürece yayılmasını önermektedir. Ayrıca daha sonra bir takım tartışmalara kaynak teşkil edecek tespitlerle müzakerelerde Ortak Tarım Politikası, uyum politikası ve kişilerin serbest dolaşımı konularını zor konular olarak göstermekte, hatta son konuda kalıcı korunma önlemlerinin düşünülebileceğini dile getirmektedir16.

Tüm eleştirilere ve Komisyon’un Türkiye ile ilgili tutumları hakkında artan tartışmalara rağmen, AKP Hükümeti sonuçtan memnundu. Uyum reformları çerçevesinde yapılan yasal değişik-likler sonucu meclise girmeyi başaran Recep Tayyip Erdoğan bu kez sadece parti başkanı olarak değil aynı zamanda Başbakan ola-rak “ilk etabı başarıyla geçtik” (Çalış 2006: 469) tespitinde bulunu-yordu. AB organlarının olumlu tavrını onaylar niteliğindeki bu söylemi doğrulayan diğer bir kararsa, Avrupa Parlamentosu’ndan geliyordu. 15 Aralık 2004 oturumunda tarihi bir oylamayla Parla-menter Camiel Euerlings’in “Türkiye’ye Evet!” sözcükleriyle özet-lenebilecek Raporu, şiddetli tartışmalar eşliğinde kabul ediliyordu. Yapılan oylama sonucu Türkiye ile müzakerelerin, öngörüldüğü şekilde “geciktirilmeksizin” başlatılması 407 evet, 262 hayır ve 29 çekimser oy ile onaylanıyordu.

Avrupa Parlamentosu’nun bu kararı, iki gün sonra toplanacak Avrupa Konseyi’nin Türkiye ile ilgili vereceği karar konusunda yapılan spekülasyonları geçici olarak azaltıyordu, ancak ne Türk

16 AB Komisyonu’nun müzakerelerin başlatılması ile ilgili raporları ve konuyla

ilgili tartışmalar için bkz.: Çalış 2006: 465; Karluk 2005: 892; TÜSİAD 2004

Page 91: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

91

ne de AB ülkeleri kamuoylarında müzakerelerin başlatılması ko-nusu henüz bir netlik kazanmamıştı. Böyle bir belirsizlik içerisinde 16-17 Aralık 2004 tarihlerinde Brüksel’de bir araya gelen AB Devlet ve Hükümet Başkanları, Komisyon’un ve Avrupa Parlamento-su’nun son kararlarına atıfta bulunarak, Türkiye ile müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlatmayı kabul ediyordu. Komisyon’un Ekim ayında sunduğu ve kafa karışıklığına neden olan üyelikle ilgili olarak AB’nin samimiyeti konusunda şüphe uyandıran tavsi-ye niteliğindeki tespitleri bu kez hemen hemen aynı cümlelerle, hatta kısmen sertleştirilerek Brüksel’deki Avrupa Zirvesi tarafın-dan kabul ediliyordu.

17 Aralık’ta açıklanan Brüksel Zirvesi Sonuçları (Türkiye Bö-lümü) Türk kamuoyunda ‘buruk bir sevinçle’ karşılanıyordu. Katı-lım müzakerelerinin başlaması için verilen tarih ile AB, Ankara Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden tam 40 yıl sonra Türki-ye’nin üyeliği bağlamında ilk kez somut bir adım atıyordu. Ancak ‘Müzakere Çerçeve Belgesi’nde yer alması önerilen ilke, esas ve usullerin tanımlandığı koşullar ise, 40 yıldır süren uyum sürecinin yakın bir tarihte üyelikle tamamlanacağı ümitlerini mutlaka des-teklemiyordu. Komisyon’un müzakereler sürecinde Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin öngördüğü reformların devam ettirilmesi ve uygulanması ile ilgili mekanizmaların oluşturulup güvence altına alınması isteği bu süreci sürekli bir denetleme aracına dönüştürü-yordu. Bu bağlamda öngörülen yaptırımlarsa, müzakere sürecinin her an durdurulma olasılığı ön plana çıkıyordu.

Brüksel Zirvesi’nde genel hatlarıyla kabul edilen Çerçeve Bel-gesi’ne göre toplam 35 başlığa ayrılan müzakereler sırasında her başlık, önceden belirlenen performans kriterlerine göre Hükümetlerarası Konferans tarafından açılıp kapanacak ve her defasında oybirliği aranacaktır. Buna müzakereler sonunda oluştu-rulacak Katılım Antlaşması’nın kabul edilmesi prosedürü de ek-lendiğinde müzakere sonuçlarının toplam 71 kez Türkiye’nin dahil olmadığı bir karar prosedürü çerçevesinde oylamaya tabi tutula-

Page 92: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

92

cağı kararlaştırılmıştır. Bu da bazı AB ülkelerinin Türkiye ile çakı-şan çıkarları dikkate alındığında, müzakere sürecini sürekli bir kaygı kaynağına dönüştürüyordu. Ayrıca aday ülke Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerine ‘aykırı’ davranması durumunda, mü-zakerelerin askıya alınması da öngörülüyordu. Böylece aslında AB ile ilişkilerde uzun bir belirsizlik dönemini bitirmesi beklenen mü-zakere sürecinin, Türkiye açısından ne kadar güvensiz koşullarda yürütüleceği, süreç henüz başlamadan çok açık bir şekilde görülü-yordu.

Daha sonra Zirve tarafından yaklaşık aynen üstlenilen Komis-yon’un Türkiye’ye temkinli yaklaşımı, Avrupa kamuoyunun mü-zakerelerle ilgili o güne kadar tanımadığı yeni bir müzakere anla-yışını da beraberinde getiriyordu. Müzakerelerin ortak hedefinin “Birliğe üyelik” olduğu belirtilen Brüksel Zirve Bildirgesi’nde, aynı paragrafta ifade edilen diğer bir tespitle, müzakerelerin “açık uçlu” oluğu vurgulanmaktadır. Zirve sonrası tartışmalarda Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çevrelerin sözcülerine ‘can simidi’ misali sunu-lan bu madde, en fazla tartışma konusu olması itibarıyla, Türk kamuoyunda ciddi hayal kırıklıklarına neden olmuştur.

Bazı AB Organları ve üye ülkelerde Türkiye’nin katılımına yö-nelen keskin eleştirileri yumuşatma kaygısıyla da kaleme alındığı izlenimini uyandıran Müzakere Çerçeve Belgesi, aynı zamanda bazı üye ülkeler için düşünülmüş tavizleri de içinde barındırıyordu. Yu-nanistan’a yönelik olarak mevcut sınır uyuşmazlıklarının “…gerektiğinde çözüm için Uluslararası Adalet Divanı’na götürül-mesi” istenirken, GKRK’nın ısrarlarına uygun olarak, AA’yı yeni üyelere genişleten Ek Protokol’ün müzakerelere başlamadan önce Türkiye ve AB tarafından imzalanması koşulu getiriliyordu. GKRK’nın, üyeliğinin üzerinden daha 6 ay geçmeden böylesine bir etkinlik göstermesi, üyeliğinin ilk yılından 1999 Helsinki Zirvesi’ne kadar Türkiye ile ilgili her türlü olumlu kararı engellemeyi başaran Yunanistan deneyimi nedeniyle, Türk kamuoyunda ikinci bir Yuna-nistan sendromu oluşmasının yolunu açıyordu.

Page 93: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

93

2004 Aralık ayında AB Devlet ve Hükümet Başkanları tarafın-dan Türkiye için açıklanan Müzakere Çerçevesi Belgesi’nde “…uzun geçiş süreleri, derogasyonlar, spesifik düzenlemeler veya daimi korunma hükümleri”nden söz ediliyordu. Özellikle tarım, yapısal reformlar ve kişilerin serbest dolaşımı ile ilgili bu tespitlere bir de mali yardımlarla ilgili özel bir düzenleme ekleniyordu. Tür-kiye gibi, “…Birliğe katılımı mali reform gerektirecek kadar büyük mali sonuçlar yaratacak adaylar ile müzakereler, ancak 2014 yılın-dan sonraki dönemi kapsayan Mali Çerçeve’nin oluşturulmasın-dan sonra tamamlanabileceği” ifadesi, Türkiye’de farklı yorumlara neden olmuştur. Bu ifade, mali nedenlerden dolayı Türkiye ile müzakerelerin 2014 yılından önce tamamlanmayacağı ve o zamana kadar herhangi bir mali yardımın da beklenemeyeceği kaygısını uyandırmıştır. Bu da yapısal reformların gerçekleştirilmesine yö-nelik olarak AB’nin yoğun bir mali desteğine ihtiyaç duyan Türki-ye’de önemli bir hayal kırıklığı anlamına gelmekteydi.

Özellikle kişilerin serbest dolaşımı bağlamında Müzakere Çer-çeve Belgesi’ne alınan “daimi korunma hükümleri”, tercümeden de kaynaklanan hatalar nedeniyle “korunma tedbirlerinin alınma-sına dayanak teşkil eden ve her defasında yeniden ileri sürülebile-cek hükümler” olarak anlaşılmamıştır. Bu konu Türk kamuoyunda şimdiye kadar gerçekleştirilen genişlemelerden farklı olarak ve sadece Türkiye’ye özel bazı konularda sürekli istisnaların uygula-nabileceği kaygılarını doğurmuştur. Bu olasılığı da dikkate alarak Dışişleri Bakanlığı 28 Aralık 2004’te AB’ye bir Nota vererek, Türki-ye’nin “süresi ve amacı belirli olmayan olağan dışı önlemleri” ka-bul etmeyeceğini bildirmek zorunda kalmıştır. (TÜSİAD, 2004/2005). AB’nin Helsinki’de başlatılan yeni Türkiye politikaları, müzakere kararıyla gerçi ilk önemli sonucunu veriyordu. Ancak müzakerelerin yürütülmesine ilişkin ilke ve usuller olsun, müza-kereler süresince sürmesi istenilen uyum çabalarını desteklemeye yönelik önlemler olsun; Çerçeve Belgesi’nde belirtilen koşullar nedeniyle, daha müzakereler başlamadan Türk kamuoyunda AB’ye karşı yeni bir güvensizlik süreci başlamış oluyordu.

Page 94: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

94

Türkiye’nin üyeliği konusundaki tartışmalar Türk kamuoyu ile sınırlı kalmıyordu. 2002 Kopenhag Zirvesi öncesi birçok AB ülkesinde başlayan Türkiye tartışmaları, 2005 yılına gelindiğinde yeniden alevleniyordu. ‘Avrupalı kimliği’ sorgulanarak başlayan eleştirilerde Türkiye’nin AB üyeliği, ‘Avrupa Projesi’ ile ‘uyuşmaz-lığı/incompatible’ (Kramer) nedeniyle reddedilmekte, Türkiye’nin 70 milyonu aşan nüfusu, yoğun ekonomik sorunları, bölgeleri ara-sında süren büyük ekonomik ve sosyal farklılıklar, Türkiye’nin üyeliğine karşı ileri sürülen en önemli görüşler olarak dikkat çek-mektedir. Tartışmalar, Avrupa’nın inşasına büyük emek veren şahsiyetlerin de katılmasıyla zaman zaman sertleşmiş, hatta bazı ülkelerde Türkiye aleyhine başlatılan kampanyalara dönüşmüştür. Almanya’da Hıristiyan Demokrat Partisi’ni son an Türkiye aleyhi-ne başlatılmak istenen imza kampanyasından vazgeçiren ve halen hükümet başkanı koltuğunda oturan Angelika Merkel’in yanı sıra, Federal Almanya eski Başbakanlarından Helmut Schmidt’in ve Fransa eski Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaing’nın da katıldığı tartışmalarda bir taraftan Türkiye’nin Avrupa kimliğine ters düş-tüğü, diğer taraftan da Türkiye’nin üyeliğinin AB’de derinleşme çabalarının sonunu getireceği kaygısı dile getirilmiştir17.

AB ülkelerinde süren tartışmalarda Türkiye’nin üyeliğini des-tekleyen görüşler de eksik değildi. Özellikle Türkiye’nin katılımıy-la Topluluğun, Birlik kurma yolunda ihtiyaç duyduğu siyasi ve stratejik desteği bulacağı kaydediliyordu. En sık dile getirilen ar-gümanlardan birisi de, Türkiye’nin İslam ve Hıristiyan merkezli iki medeniyet arasında köprü işlevi üstleneceğiydi.

Türkiye ile müzakerelerin tartışıldığı her Avrupa Zirvesi ön-cesi alevlenen tartışmalarda Avrupa kamuoyu Türkiye konusunda giderek daha da bölünüyordu. Nüfusu 450 milyonu aşan AB coğ-rafyasında Sosyalist, Sosyal Demokrat, Yeşiller ve yer yer Liberal-lerin de katıldığı üye ülkeler üstü bir koalisyon, Türkiye’nin üyeli-

17 Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili tartışmaların özeti için bkz.: Kramer 2003; Birand

2005: 477; Doğan 2005: 41-52; Wehler 2004; König/Sicking 2005; Bozkurt 2001; Uğur 2005; http://www.bpb.de/themen/KSGKMH,0,T%FCrkei_und_EU.html

Page 95: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

95

ğini destekliyordu. Buna karşılık sağda yer alan liberal ve muhafa-zakar grupların önemli bir kısmı, örneğin Hıristiyan Demokratlar, Ulusalcılar ve Irkçılara kadar uzanan diğer bir kesimse, Türki-ye’nin üyeliğini şiddetle reddediyor veya alternatif politikalar üretme çabasına giriyorlardı. Avrupa’daki Türkiye tartışmaları Yunanistan veya Belçika gibi bazı AB ülkelerinde aşırı sağcı grup-lar tarafından Türkiye karşıtı kampanyalara dönüştürülüyordu. 2005 Şubat ayında büyük bir çoğunlukla Fransız Parlamentosu’nda kabul edilen anayasa değişikliği, Avrupa’da süren Türkiye tartış-malarının belki de en önemli sonuçlarından birisiydi. Böylece Fransa ilk ve halen tek AB ülkesi olarak, 1 Temmuz 2005’ten sonra müzakerelere başlayan ülkelerin üyeliklerinin kabul edilmesi için halk oylamasını anayasal bir zorunluluk haline getiriyordu.

2005 yılının Mayıs ve Haziran aylarında sırasıyla Fransa ve Hollanda’da gerçekleştirilen halk oylamalarında AB Anayasa An-laşması reddediliyordu. Türkiye’nin de hedef olduğu tartışmalar-da AB yetkilileri Hollanda ve Fransız halkının bu tutumunun so-rumlularını ararken, Anayasa onay sürecini de durdurmak zorun-da kalıyordu. Müzakerelerin başlaması koşulunu da yerine getir-mek üzere Erdoğan Hükümeti bir taraftan gerekli yasal düzenle-meleri tek tek tamamlıyor, diğer taraftan da Ek Protokol’ü imzalı-yordu. Ancak böylesine kritik bir dönemde Türkiye’nin Protokol metnine bir de Deklarasyon ekleyerek, bunun GKRK’yı tanıma anlamına gelmeyeceğini dile getirmesi, AB ülkelerinde şiddetli tepkilere neden oluyordu. Özellikle GKRK’nın çok daha ileri giden ısrarlarına rağmen, Dönem Başkanı İngiltere’nin de çabalarıyla AB Konseyi’nce Eylül ayında kabul edilen karşı bir Deklarasyon’la daha ağır bir kriz önleniyordu18.

En geç 2006 yılı sonunda GKRK’yı Ankara Antlaşması’na da-hil ederek Türkiye’nin liman ve havaalanlarını GKRK’ya açmasını isteyen AB Deklarasyonu, Aralık 2004’te Brüksel’de kabul edilen 3 Ekim Müzakere tarihinin değişmeyeceğini gösteriyor, ancak mü-zakere koşullarının alacağı son şekil konusunda Türkiye’de yeni 18 Deklarasyon metinleri için bkz.: http://www.bbc.co.uk/turkish/eu_turkey.pdf

Page 96: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

96

kaygıların ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bazı üye ülkelerdeki şiddetli Türkiye tartışmalarına karşılık olarak müzakere tarihinde bir değişiklik olmayacağını sık sık tekrarlamak zorunda kalan AB yetkilileri, 2005 yılı içerisinde Türkiye’nin üyeliğine desteğin AB vatandaşları arasında düşmesini önleyemiyordu. Mart ayı içerisin-de Danimarka’da yapılan anket sonuçlarına göre Türkiye’nin üye-liğine ancak yüzde 19’luk bir desteğin kaldığı tespit ediliyordu. Eylül 2004’te yapılan son ankette bu destek yüzde 31 civarında bulunmaktaydı. Almanya’daki bir anket de benzer sonuçlara işaret ediyordu. Şubat 2004’te yüzde 54 civarında bulunan Türkiye’nin AB üyeliğine destek oranı, eriyerek Mart-Nisan 2005’te yüzde 43’e kadar düşüyordu (TÜSİAD 2005)19.

Zaman zaman şiddetli tartışmalar eşliğinde yapılan uyum re-formları sonucu Türkiye’deki çeşitli kesimlerde gözlemlenen ‘AB küskünlüğü’, Avrupa’daki son gelişmeler sonucu giderek daha da büyüyordu. Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel’in üyelik müzakerelerinin ucunun açık olduğunu her fırsatta vurgulaması ve kendi ülkesinde de Fransa’ya benzer bir uygulamayla halk oy-laması istemesi, iktidara yeni gelen Alman Hıristiyan Demokrat-lar’ın Türkiye için AB’ye üyelik yerine ‘imtiyazlı ortaklık’ baskıları, Türk kamuoyunda müzakereler öncesi derin kaygı ve kuşkuyla karşılanıyordu. Türkiye’de AB üyeliğine destek 2005 yılından iti-baren düşüşe geçiyordu. Daha 2004 yılı sonbaharına kadar Türki-ye’nin üyeliğine verilen destek yüzde 70-75’lere ulaşırken, Nisan 2005’e gelindiğinde yüzde 63’e kadar iniyordu20.

3 Ekim 2005 tarihinde İngiltere’nin Konsey Başkanlığı’nda Lüksemburg’da gerçekleştirilen Hükümetlerarası Konferans’ta gece saat 23.58’de saatler durdurulup, Türkiye ile üyelik müzake-relerine start verildiğinde hem Türkiye, hem de AB tarafı çok zorlu bir süreci geride bırakıyorlardı. Ancak bu gerçek, yaklaşık 1 yıllık

19 AB kamuoyunun 2004 yılından itibaren Türkiye’nin üyeliği konusundaki tutumu-

nun gelişmesi için ayrıca bkz.: http://ec.europa.eu/public_opinion/standard_en.htm 20 2004 yılının son çeyreğinden itibaren düşüşe geçen AB üyeliğine desteğin Türk kamu-

oyundaki gelişmesi için bkz.: http://ec.europa.eu/public_opinion/standard_en.htm

Page 97: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

97

sürede AB içerisindeki olumsuz gelişmelere ve bunların Türkiye aleyhine dönüşerek Müzakere Çerçeve Belgesi’ne kısmen yansı-masını önleyemiyordu. Burada kabul edilen Müzakere Çerçeve Belgesi, 2004 Brüksel Zirve Sonuçlarına 23. madde olarak geçen Belge’den bazı konularda ayrılıyordu. Brüksel’de Türkiye’nin üye-liği bağlamında ‘Kopenhag Kriterleri’ ışığında ülkenin üyelik yü-kümlülüklerini üstlenmesi kapasitesi söz konusu olurken, Ekim 2005’teki Lüksemburg’da kabul edilen Belge’nin 2. Maddesinde müzakerelerin ‘ucu açık bir süreç’ olduğu tekrarlandıktan sonra, yeni bir genişlemede “Birliğin absorbe etme kapasitesi de dahil…” diyerek, Türkiye’nin üyeliğe kabul edilmesi koşullarına yeni bir boyut daha ekleniyordu21. Böylece yeni bir üyelik söz konusu ol-duğunda, sadece aday ülkenin performansı değil, aynı zamanda AB’nin de ‘genişleme kapasitesi’ tartışmalara dahil edilecektir.

Türkiye’nin üyeliği bağlamında AB ülkelerinde bir takım tar-tışmalara neden olacak son düzenleme, yeni çerçeve belgesinin 13. Maddesinin son cümlesinde bulunuyordu. Üyeliğin mali boyutuyla ilgili Brüksel’de kabul edilen paragrafın tekrarından sonra iliştirilen mali konularda …”yapılacak düzenlemeler, mali yüklerin tüm üye devletler arasında adil biçimde paylaşılmasını temin etmelidir” cümlesiyle, Türkiye’nin katılımı ile ilgili mali düzenlemelerde her üye ülkeye ayrı ayrı itiraz yolu açılıyordu. Böylece Çerçeve Belge-si’ne girmeyi başaran ‘AB’nin genişleme kapasitesi’ veya ‘mali yük-lerin eşit biçimde paylaşılması’ gibi muğlak ifadeler nedeniyle, zor koşullarda olması beklenen müzakerelerin tamamlanmasından son-ra da Türkiye’nin üyeliğe kabul edilmesi konusunda Türk kamuo-yunda devam eden ciddi şüpheler eşliğinde 3 Ekim 2005 tarihinde üyelik müzakereleri başlatılmıştır.

21 3 Ekim 2005 tarihinde kabul edilen Müzakere Çerçeve Belgesi’nin metni için bkz.:

www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/MuzakereCercevesi/Muzakere_Cercevesi_2005.pdf; değerlendirmeler için ayrıca bkz.: Reçber 2006

Page 98: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

98

Sonuç 1992 Maastricht Antlaşması ile adını ‘Birlik’ olarak değiştiren

ve bugün toplam 27 Avrupa ülkesini bünyesinde toplayan AET, Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir durgunluğun eşiğindedir. Toplu-luğun kurulmasından yaklaşık iki yıl sonra bir ortaklık için başvu-rusunu yapan Türkiye, 27 Mayıs 1960 ihtilali ve De Goulle faktö-rüne rağmen 1964 yılında ortaklık ilişkilerini başlatmayı başarmış-tır. Ülkede yeni bir siyasi ve ekonomik anlayışın hakim olmaya başladığı, demokrasi ve sosyal devlet ilkelerinin güçlü bir anayasal güvenceye kavuştuğu İhtilal sonrası döneme rastlayan AET ile ilişkiler, giderek artan tartışmaların hedefi durumuna gelmiştir.

Oysa AET ile üzerinde uzlaşılan AA Türkiye’yi üç aşamada Topluluğa tam üye olarak taşımayı öngörüyordu. Bunlardan en sorunsuzu olarak görülen Hazırlık Dönemi, Türkiye için herhangi bir yükümlülük öngörmüyor ve 1. Mali Protokol çerçevesinde de Topluluğun yapacağı finansal desteği belirliyordu. En az beş yıl sürmesi planlanan bu ilk dönemde Türkiye, bunu takip edecek Geçiş ve Son Dönem’de kendisini bekleyen yükümlülükleri üstle-necek duruma gelecekti. İkinci dönem olan Geçiş Dönemi’nde aşamalı olarak malların serbest dolaşımı ve OGT’ye uyumu öngö-ren GB’nin yanı sıra, kişilerin serbest dolaşımı ve ekonomi politi-kalarının uyumlaştırılması planlanıyordu. GB’nin oluşturulmasın-dan sonra başlayacak Son Dönem’de Türkiye’nin Topluluğa üyeli-ğinin incelenmesi vaat ediliyordu.

Ekim 1965’te iktidara gelen AP Hükümeti, ortaklığın başlama-sının üzerinden henüz bir yıl geçmeden Topluluk’tan ilk “Hayır” yanıtını alıyordu. Aşamalı gümrük indirimlerini zorunlu kılan Geçiş Dönemi’nin başlatılması için bir an önce müzakerelere ge-çilmesini isteyen Demirel Hükümeti, Topluluğa ilettiği bu isteğiyle ülke içinde de tepkilere neden oluyordu. Hatta bu tepkiler, Geçiş Dönemi’ni düzenleyen KP hükümlerinin netleşmeye başlamasıyla giderek artıyordu. Bir Ortaklık için başvuruyu yapan DP’nin 27

Page 99: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

99

Mayıs sonrası devamı olan AP dışında hemen tüm siyasi partiler, KP’yi şiddetle reddediyorlardı. İşçi sendikaları ve bazı sivil toplum kuruluşları tarafından da desteklenen AET’ye karşı bu olumsuz tutum, Eskişehir ve Adana gibi daha çok küçük ve orta boy işlet-meleri temsil eden sanayi ve ticaret odalarını da yanına çekiyordu.

Hazırlık Dönemi’nde önemli bir başarı gösteremeyen ortaklık ilişkileri ve ithal ikameci yeni sanayi politikalarına dayandırılan AET Ortaklığına itirazlar, kısa sürede hemen tüm ülkeye yayılan “Ortak Pazar’a Hayır!” kampanyalarına dönüşüyordu. Ülkenin dış politikasının temel taşlarından birini oluşturan Batı ile ilişkiler ve NATO üyeliğinin bile sorgulandığı bir dönemde, partiler üstü Nihat Erim Hükümeti yakın gelecekte Antlaşma koşullarının de-ğiştirilmesi vaadiyle KP için Meclis’ten onay alabiliyordu. Ancak AET’nin ilk genişlemesi ve Topluluğun üçüncü ülkelere sağladığı dış ticaret kolaylıkları nedeniyle Türkiye, KP yoluyla elde ettiği hemen tüm avantajları başından itibaren yitiriyordu. Bununla bir-likte Türkiye’nin ekonomi politikalarıyla da giderek daha fazla çelişen KP hükümleri, 1970’li yılların ikinci yarısında fiilen uygu-lanamaz hale geliyordu.

AET tarafının itirazları nedeniyle planlananın aksine, KP hü-kümlerini değiştirmeye gücü yetmeyen Türkiye, Ortaklık ilişkile-rine artan tepkiler eşliğinde 1978 yılındaki Ecevit Hükümeti dö-neminde yükümlülüklerin dondurulmasını talep ediyordu. Ece-vit’in bu isteği AB tarafından henüz kabul ediliyordu ki, iktidara geçen AP Azınlık Hükümeti Türkiye’nin ‘yükümlülükleri don-durma’ isteğini geri çekmekle kalmıyor, en geç yıl sonuna (1980) kadar tam üyelik başvurusunda bulunacağını ilan ediyordu.

Özellikle TÜSİAD, TOBB ve TİSK gibi büyük sanayi çevrele-rince desteklenen Demirel Hükümeti’nin bu politikası, AT karşıtı söylemleri daha da alevlendiriyordu. 1970 yılının bahar aylarında Ortaklık ilişkilerine karşı verdiği iki gensoru ile ilk kez gündeme gelen MSP bu kez, yaklaşık 10 yıl sonra başarılı bir gensoruyla dönemin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen’i düşürüyordu. Ece-

Page 100: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

100

vit’in liderliğindeki ana muhalefet partisi CHP’nin de desteğini bulan bu oylamadan tam bir hafta sonra gelen 12 Eylül Askeri Harekatı Ortaklık ilişkilerine son darbeyi vuruyordu. Böylece 1960’lı yılların ortalarında yürürlüğe girmesinden bu yana Türk hükümetleri tarafından her fırsatta değiştirilmek istenen ortaklık koşullarının kılına dahi dokunulamadan ilişkiler donduruluyordu.

Önce gensoru ve hemen arkasından gelen askeri darbe ile durma noktasına gelen Türkiye-AT ilişkileri, Nisan 1987’deki üye-lik başvurusu ile yeni bir döneme giriyordu. Üye olmaktan çok, ortaklık ilişkilerini canlandırmaya yönelik Türkiye’nin bu girişimi aynı zamanda yeni statü arayışlarının da bir göstergesiydi. Toplu-luğun 1973 yılındaki ilk genişlemesi sonucu yeni üyeleri AA’ya dahil etmek üzere kabul edilen, ancak bir türlü Meclis’e sunula-mayan Ek Protokol TBMM onayını almakla kalmıyor; 1976 yılın-dan itibaren fiilen durdurulan, iki yıl sonra ise Ecevit Hükümeti tarafından resmen dondurulması istenen aşamalı gümrük indirim-leri, 1988 yılından itibaren Türkiye tarafından hızlandırılmış bir takvimle yeniden başlatılıyor ve KP’de öngörüldüğü şekilde 1995 yılına kadar tamamlanıyordu. Buna karşılık KP’de öngörülmesine rağmen Topluluğun yerine getirmediği işçilerin serbest dolaşımı ve mali yardımlar konusundaki yükümlülükler ise Türkiye tara-fından gündeme dahi getirilmiyordu. Bilakis: AB mallarına karşı tamamlanan gümrük indirimlerinin arkasından Türkiye, 1 Ocak 1996’dan itibaren GB’yi başlatıyordu. 1980’li yılların ortalarında yaptığı üyelik başvurusu ile Ortaklık ilişkilerinde değişiklik süre-cini başlatan Türkiye’nin beklentilerinin aksine, o zamandan beri gösterdiği tüm yakınlaşma çabaları AT tarafında bir karşılık gör-müyordu. Türk kamuoyunun konuyla ilgili tartışmaların başından itibaren yoğun tepkilerine neden olan GB ise, Türkiye’nin hedefle-diği statü değişikliği konusunda bir ilerlemeyi başlatamadığı gibi, Ortaklık ilişkilerine yeni bir eleştiri unsuru olarak ekleniyordu.

Türkiye tarafında bardağı taşıran son damla ise Lüxemburg Kararları olmuştur: GKRK ile birlikte 10 ODAÜ ile üyelik müzake-

Page 101: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

101

relerine başlamayı kabul eden AB, bu kararın alındığı Lüxemburg Zirvesi sonrası Türkiye’nin çok yoğun tepkilerine hedef olmuştur. 30 yılı aşan bir süredir ortaklık koşularının iyileştirilmesini bekle-yen, hatta bunu statü değişikliği yoluyla başarmak amacıyla üyelik başvurusu dahil, birçok konuda özel çaba sarfeden Türkiye, Lüxemburg sonrası Batı’dan dışlanma pahasına da olsa, AB ile ilişkilerini donduracağını ve KKTC ile bütünleşme çalışmalarını başlatacağını ilan etmiştir.

Bu kez Türkiye’nin yoğun tepkileri sonucu Ortaklık ilişkileri-nin girdiği yeni kriz, ancak iki yıl sonra atlatılabilmiştir: Yeni aday-larla müzakerelerin başlatılması, Yunanistan’ın yumuşayan Türki-ye politikaları ve AB ülkelerinde değişen siyasi iktidarların yeni tutumu sonucu Türkiye, Hensinki Zirvesi ile adaylık statüsüne kabul ediliyordu. Henüz kesin bir tarih verilmemesine rağmen Türkiye böylece ilk kez somut olarak tam üyelik perspektifine kavuşuyordu. Geniş bir siyasi yelpazeyi temsil eden Ecevit liderli-ğindeki DSP-MHP-ANAP Koalisyonu’nun bu başarısı, Türk ka-muoyunda büyük bir memnuniyetle karşılanıyor ve daha sonraki yıllarda başlayacak kapsamlı reform çabaları için olumlu bir zemin oluşturuyordu.

Geniş kapsamlı bir toplumsal uzlaşıya rağmen şiddetli tartış-malar ve hükümet ortaklarını zaman zaman karşı karşıya getiren çatışmalar eşliğinde toplam 7 Uyum Paketi’yle onlarca yasal ve anayasal değişiklik Meclis’te kabul ediliyordu. AB tartışmalarının da etkisiyle 2002 yılı sonunda gitmek zorunda kalan Koalisyon Hükümeti’nden sonra iktidarı devralan AK Parti de, aynı anlayış içinde sürdürdüğü reform çalışmaları, 2004 yılında AB’ni Türkiye ile ilgili yeni bir karara zorluyordu. Aynı yılın Aralık ayında Tür-kiye ile müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlatmayı kabul eden AB, Türk kamuoyunun yarım asra varan Avrupa hayaline ilk kez bu netlikte olumlu karşılık veriyordu. Ancak, “Onlar Ortak biz Pazar!”, “ne yaparsak yapalım, bizi almazlar” söylemlerinin geride kalmasını gerektiren bu AB kararı yalnız gelmiyordu. Müzakere

Page 102: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

102

tarihi kararını veren AB Devlet ve Hükümet Başkanları bir de Mü-zakere Çerçeve Belgesi’ni belirliyorlardı. Ancak bununla kabul edilen koşullar, müzakere sürecini teknik ve usul yönünden dü-zenlemekten çok, AB ülkeleri arasındaki çelişen Türkiye politikala-rının bir ifadesi olarak da, Türkiye’nin Avrupa yolunda Helsin-ki’de beliren yeni ufukların sonuna gelindiğinin göstergesi niteli-ğindeydi.

Büyük iç siyasi bedellere rağmen KOB ve UP’de belirlenen re-formları ısrarla sürdüren Türkiye’deki iktidar partileri, müzakere süreci ile ilgili yol haritasını kamuoyuna anlatmakta şüphesiz zor-lanıyorlardı. Türkiye’de iktidar değişikliklerine rağmen devam eden AB politikalarındaki süreklilik, AB tarafında farklı bir durum arz ediyordu. 2004 Mayıs’ında tarihinin en büyük genişlemesini gerçekleştirerek 8 ODAÜ ile birlikte Kıbrıs ve Malta’yı bünyesine katan AB, Türkiye politikasında ilk bocalamasını yaşıyordu. Ala-bildiğine genişleyen ancak derinleşemeyen AB, üye ülkeler arasın-da yaşanan çetin tartışmalar sonucu üzerinde uzlaştığı Anayasa Anlaşmasını yürürlüğe sokamıyor; Kıbrıs’ın “iki yakasını bir araya getiremeden” GKRK’yı alelacele tek başına üyeliğe kabul etmek zorunda kalıyordu. GKRK’nın AB’ye katılımıyla dış politikasının son beş yılında önemli hedeflerinden birine ulaşan Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı tutum değişikliği olsun, başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkelerinde gerçekleşen iktidar değişikliğinin de etkisiyle AB’nin Türkiye politikalarında önemli değişiklikler orta-ya çıkıyordu. 3 Ekim 2005 tarihinde sertleştirilerek kabul edilen Müzakere Çerçeve Belgesi, aynı zamanda AB’nin bu değişen Tür-kiye politikalarının da bir kanıtı niteliğindedir.

Üyelik heyecanını giderek yitiren Türkiye’de ise, iktidar çevre-lerince hummalı bir şekilde sürdürülen müzakere hazırlıkları 2004 yılı’nın ortalarında Deklarasyon kriziyle kısa süreli de olsa durma noktasına varıyordu. 3 Ekim 2005 tarihinde AB ile üyelik müzake-releri resmen başladığında, ne Kıbrıs konusunda bir ilerleme kay-dedilmiş, ne de 2004 yılı sonlarında durdurulan uyum çalışmala-

Page 103: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

103

rında yeni bir başlangıç yapılmıştı. Böylece daha müzakereler baş-lamadan derin bir krize düşen Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci, kısa zamanda ülke içindeki siyasi ve ekonomik çevrelerin hedef tahtasına dönüşüyordu.

AB yakasında ise revizyonist politikalar sadece Türkiye ile ilişki-lerde kötüleşmekle sınırlı kalmamıştır. Üye ülkelerde değişen siyasal çoğunluklarla birlikte muhafazakar, ulusalcı ve içe kapanık politikala-rın ön plana çıkması sonucu AB, tarihinin önemli iki dinamiğini kay-betmekle karşı karşıyadır: Genişleme ve derinleşme. Büyük bir başarı-sızlıkla yönetilen Türkiye ile genişleme süreci, AB’nin dışarıda ve içeride önemli ölçüde prestij kaybetmesine neden olmakta, derinleş-me süreci de büyük bir tıkanıklık içine girmek üzeredir. 2005 yılı ba-har aylarında referandumlarla reddedilen Anayasa Anlaşmasının yeni versiyonu üç yıl sonra İrlanda halkının reddiyle yeniden sekteye uğramıştır. Bugün ne Ortadoğu’da ne de Kafkaslarda etkin olamayan AB’nin, bu iki bölgedeki konumunun daha da zayıflaması beklen-mektedir.

Doğal kaynakların giderek azaldığı, küresel ısınmanın kendi-sini önemli ölçüde hissettirmeye başladığı ve önemli enerji kaynak-larını barındıran bölgelerde çatışma potansiyelinin giderek arttığı günümüzde Türkiye ve AB işbirliğine olan gereksinim eskisinden de daha büyüktür. Bu bilinç içerisinde her iki tarafın, karşılıklı hassasiyetleri dikkate alan 2004 öncesi politikalara geri dönerek müzakere sürecini yeniden canlandırması, dünya politikasında yeni gelişmeler nedeniyle önemli bir ihtiyaca da cevap verecektir.

Page 104: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

104

KAYNAKÇA

Akdoğan, Yalçın (2004): Kırk Yıllık Düş: Avrupa Birliği’nin Siyasal Gele-ceği ve Türkiye, İstanbul

Baykal, Sanem (2001): “Katılım Ortaklığı Belgesi – Türkiye – AB İlişkile-rinde Yeni bir Dönemeç”, Mülkiye, C. XXV, Sayı 226, Ocak-Şubat, s. 201-224

Birand, Mehmet Ali (2005): Türkiye’nin Büyük Avrupa Kavgası - 1959-2004, İstanbul

Bozkurt, Enver (2004); Demirel, Havva: Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kapsamında Kıbrıs Sorunu, Ankara

Bozkurt, Veysel (2001): “2000’li Yıllarda AB ile İlişkilerde Engeller, Endişe-ler ve Beklentiler”, İdris Bal, (Edit.), 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, İstanbul, s.171 - 184

Canbolat, İbrahim (2006): Avrupa Birliği ve Türkiye, İstanbul Çalış, Şaban (2006): Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri: Kimlik Arayışı, Poli-

tik Aktörler ve Değişim, Ankara Çarıkçı, Emin (2001): Ekonomik Gelişmeler ve Türkiye-AB İlişkileri, Anka-

ra Coşkun, Enis (2001): Bütünleşme Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye,

İstanbul Dartan, Muzaffer (2005): “AB-Türkiye İlişkileri: Quo-Vadis?”, Avrupa

Birliği Üzerine Notlar, Oğuz Kaymakçı (Ed.), İstanbul, s. 229-259 Demirtaş-Coşkun, Birgül (2001): “Değişen Dünya Dengelerinde Türk-

Yunan İlişkileri”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, İdris Bal (Ed.), İstanbul, s. 201-220

Doğan, Emir Emre (2005): Avrupa’yla Dansımız, İstanbul DTM – T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı (2007): Avrupa Birliği ve

Türkiye, 6. Baskı, Ankara Esen, Erol (1990): Die Beziehungen zwischen der Türkei und der

Europäischen Gemeinschaft unter besonderer Berücksichtigung der innertürkischen Kontroversen um die Assoziation 1973-1980, Pfaffenfeiler

Esen, Erol (2001): “Die Europäische Union und die Türkei: Annäherung in einer schwierigen Partnerschaft”, Europarecht für türkische Staatsangehörige: 20 Jahre Assoziationsratsbeschlüsse, Harun Gümrük-çü, Rolf Gutmann, Manfred Zuleeg (Ed.), İstanbul , s. 189-195

Page 105: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

105

Esen, Erol (2002): „Türkiye-AB İlişkileri“, Mülkiye, Mart-Nisan 2002, Cilt XXVI, Sayı 233, s. 209-223

Esen, Erol (2007): „Die deutsch-türkische Kooperation: Einführung in die Rahmenbedingungen und Perspektiven“, I. Türk-Alman İşbirliği Fo-rumu/I. Deutsch-Türkisches Kooperationsforum, Erol Esen (Ed.), Anka-ra, s 30-53

Göktürk, Atilla (2003): „Türkiye Tarım Politikasının AB’ye Uyumu“, AB-Türkiye: Gerçekler, Olasılıklar, Mehmet Türkay (Ed.), İstanbul, s. 188-217

Jamin, Mathilde (1998): „Die deutsch-türkische Anwerbevereinbarung von 1961 und 1964”, Fremde Heimat – Eine Geschichte der Einwanderung aus der Türkei, Aytaç Eryılmaz ve Mathilde Jamin (Ed.) Essen, s. 69-83

Karluk, Rıdvan (2005): Avrupa Birliği ve Türkiye, 8. Baskı, İstanbul König, Helmut; Sicking Manfred (2005): Gehört die Türkei zu Europa?

Wegweisungen für ein Europa am Scheideweg, Bielefeld Kramer, Heinz (2001): “Perspektiven der türkischen EU-

Beitrittskandidatur”, Europarecht für türkische Staatsangehörige: 20 Jahre Assoziationsratsbeschlüsse, Harun Gümrükçü, Rolf Gutmann, Manfred Zuleeg (Ed.), İstanbul, s. 197-224

Kramer, Heinz (2003): EU-Kompatibel oder nicht?: Zur Debatte um die Mitgliedschaft der Türkei in der Europäischen Union, Berlin

Manisalı, Erol (1995): Gümrük Birliği’nin Siyasi ve Ekonomik Bedeli, İs-tanbul

Millet Meclisi Tutanak Dergisi: Dönem 3, Cilt 4, 15.5.1970 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem 3, Cilt 9, 11.12.1970 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem 3, Cilt 9, 14.12.1970 Reçber, Kamuran (2004): Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, İstanbul Reçber, Kamuran (20006): Tam Üyelik Müzakere Çerçeve Belgesi’nin Ana-

lizi, İstanbul Resmi Gazete: Sayı 25178 Mükerrer, 24 Temmuz 2003 Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Brüksel Temsilciliği

(2004/2005): Türkiye-AB İlişkilerinde Brüksel Gündemi, Brüksel, TS/BXL 05-15, 20 Aralık 2004-25 Temmuz 2005

TÜSİAD (2005), Türkiye-AB İlişkilerinde Brüksel Gündemi, 18-25 Nisan Ülgen, Sinan (2005): AB ile Müzakerelerin El Kitabı: Ne Bekliyoruz, Ne

Olacak?, İstanbul

Page 106: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

106

Uğur, Mehmet (2005): Müzakerelerden Üyeliğe: AB-Türkiye Gündemin-deki Sorunlar, Söyleşi: Osman Akınhay, İstanbul

Uzun, Ayşe (2002): “Siyasi Kriterler Çerçevesinde Katılım Ortaklığı ve Ulusal Program’ın Karşılaştırılması”, Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci, Cengiz Aktar (Ed.), İstanbul, s. 77-99

Wehler, Hans-Ulrich (2004): “Das Problem Türkei”, Der Fischer Weltalmanach aktuell EU-Erweiterung: Frankfurt am Main

www.ikv.org.tr/pdfs/kopenhagzirvesonuc-tr.pdf, (9.8.2008) http://ec.europa.eu/public_opinion/standard_en.htm, (9.8.2008) www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/MuzakereCercevesi/

Muzakere_Cercevesi_2005.pdf, (9.8.2008) www.bbc.co.uk/turkish/eu_turkey.pdf, (9.8.2008)

Page 107: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

107

Müzakerelere Giden Yol

Canan BALKIR

Müzakere sürecinin safhaları 10-11 Aralık 1999’da Helsinki’de gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi kararı ile Türkiye, diğer ülkelerle aynı koşullar altında AB üyeliğine “aday ülke” olarak kabul edilmiştir. Türkiye ile katılım müzakerelerinin, diğer tüm aday ülkeler için de geçerli olduğu şekilde, Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin tam olarak uygulamaya konulmasından sonra başlayacağı belirtilmiştir. 12-13 Aralık 2002 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde ise 2004 yılın-da Komisyonun hazırlayacağı İlerleme Raporunun olumlu olması durumunda, Aralık 2004’te yapılacak zirvede Türkiye ile katılım müzakerelerinin “vakit geçirilmeksizin” başlanmasına, karar veri-lebileceği ifade edilmiştir.

17 Aralık 2004 tarihinde gerçekleştirilen Brüksel Zirvesi kara-rında Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini önemli ölçüde yeri-ne getirdiği ve tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasına karar verildiği belirtilmiştir. Türkiye’nin Ankara Ant-laşması ve eklerini 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye üye olan 10 yeni ülkeye genişletmesi gerektiğinin de belirtildiği Kararın 23. parag-rafında müzakerelerin daha önce olduğu gibi, içinde tüm üye dev-letlerin yer alacağı Hükümetlerarası Konferans şeklinde ve 35 baş-lık altında yapılacağı belirtilmiştir. Bunun yanında, temel hedefi tam üyelik olan müzakerelerin ucu açık olup, sonucunun garanti

Page 108: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

108

edilemez olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca, işçilerin serbest dolaşımı, tarım sektörü ve yapısal fonlar konularında uzun süreli geçiş dö-nemleri, istisnalar ve kalıcı koruma hükümlerine başvurulabilece-ğine dikkat çekilmiştir.

Anlaşma niteliği taşımayıp AB'nin tek taraflı bir belgesi olan Müzakere Çerçeve Belgesi ise, 3 Ekim 2005’te kabul edilmiştir. Müzakerelerin ilk aşaması olan ve aday ülkelerin AB müktesebatı-nın 35 başlığında sergilediği hazırlık düzeyinin tespit edilmesini amaçlayan tarama sürecine 20 Ekim 2005’te başlanmıştır. Tarama toplantılarının Ekim 2006’da tamamlanmasının ardından Avrupa Komisyonu her bir başlık ile ilgili tarama raporunu hazırlamıştır. Fiili olarak müzakere edilen ilk başlık olan Bilim ve Araştırma (25. Fasıl) 12 Haziran 2006 tarihinde geçici olarak kapanmıştır. Burada vurgulanması gereken temel bir nokta, müzakere sürecinin müza-kereden çok AB mevzuatına "uyum süreci" olduğudur. Bu uyum sürecinde müzakere edilen başlıklar ancak geçici olarak kapana-bilmektedir. Bunun anlamı, geçici olarak kapanan başlıklarda mü-zakereleri tekrar açma hakkının saklı tutulmasıdır. Bunun başlıca nedeni, süreç içerisinde geçici olarak kapanan başlığa ilişkin AB mevzuatında bir değişiklik olması durumunda aday ülkenin söz konusu bu değişikliğe de uyum sağlaması gereğidir. Ayrıca AB bu şekilde aday ülkenin ilgili başlıkta taahhütlerini yerine getirme konusunda gerekli önlemleri almama ihtimalini de ortadan kal-dırmayı amaçlamaktadır.

Müzakerelerin tamamlanmasından sonraki aşama ise aday ül-kenin AB’ye katılım şartlarını ortaya koyan katılım anlaşmasının imzalanmasıdır. Sonraki aşama ise katılım anlaşmasının onaylan-ması sürecidir. Katılım anlaşması, tüm akit taraflarca (AB üyesi ülkeler ve aday ülke) kendi anayasal usullerine göre onaylandık-tan sonra (meclis onayı veya referandum) yürürlüğe girmekte ve bu şekilde katılım süreci tamamlanmaktadır.

Page 109: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

109

Kopenhag Kriterleri 1993’de Kopenhag’da yapılan zirvede AB’ye tam üyeliğin ön

koşulları tanımlanmıştır. Üç başlık altında toplanan ve “Kopenhag Kriterleri” olarak bilinen bu ön koşullar şu şekildedir:

Siyasi Kriterler: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı;

Ekonomik Kriterler: İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanısıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması;

Hukuki Kriter (Topluluk Mevzuatının benimsenmesi): Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyum dâhil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunmasıdır.

Kopenhag Kriterleri’nin gerçekleştirilmesine yönelik olan AB’ye adaylık sürecinin, en az sonuç kadar önemli olduğu vurgu-lanmalıdır. Bu süreçte, AB politik ve ekonomik anlamda ulaşılması hedeflenen bir çıta olarak görülmelidir. AB çıtası, her gün değişebi-len ve yeni olaylara açık bir yapıda olduğundan, hareketli bir he-def niteliğindedir. Ayrıca Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin asimetrik bir nitelik taşıdığı ve Türkiye’nin katılım öncesi uyum sağlanmaya çalışılan norm ve kuralları etkileme gücünün zayıf olduğu da unu-tulmamalıdır. Ancak üyelik perspektifi uyum çabalarının yol aça-cağı maliyeti azaltacaktır.

Müzakerelerin Yürütülmesiyle İlgili Süreç

17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi kararlarına göre, müzakereler

daha önce olduğu gibi, içinde tüm üye devletlerin yer alacağı Hükümetlerarası Konferans şeklinde ve 35 başlık altında yürütüle-cektir. Ayrıca Türkiye’nin Ankara Antlaşması ve eklerini 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye üye olan 10 yeni ülkeye genişletmesi gereği ortaya çıkmıştır. Müzakere sürecinde Türkiye’de insan hakları,

Page 110: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

110

hukukun üstünlüğü, çoğulcu demokrasi gibi kavramların ciddi biçimde ve sürekli olarak ihlal edilmesi durumunda ise katılım müzakerelerinin askıya alınması söz konusu olabilecektir.

Müzakerelerin yürütülmesinde temel belge olan ‘Müzakere Çerçeve Belgesi’, 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi kararlarına dayanmakta ve 23 Madde ve 1 ekten oluşmaktadır. Bu belgeye göre, müzakerelerde AB’nin "hazmetme kapasitesi" göz önünde tutulacaktır. Bu kapasite; sosyal, mali ve idari kapasite olarak nite-lendirilmelidir. Müzakere çerçeve belgesi, AB’nin müzakerelerin temel ilkelerini ve yürütülme biçimine ilişkin yöntemi belirlediği belgedir. Aday ülkenin müzakere sürecindeki performansının hangi kriterlere göre değerlendirileceğini, müzakere başlıklarının açılma ve kapanma koşullarını, geçiş sürelerinin hangi durumlarda temin edilebileceğini, vb. hususları ortaya koyar. Belgeye göre, tüm dosyalarda uyum sağlanmadan hiçbir konuda tam olarak uyum sağlanmış sayılmayacaktır.

Türkiye-AB müzakere sürecinde üye devletlerin teorik olarak

toplam 1975 veto hakkı bulunmaktadır. Müzakere süreci: 35 dosya x 2 (açılış ve kapanış) = 70 x 27 üye devlet = 1890

Tüm dosyaların onayı : 27+1=28 İmza aşaması : 27+1=28 Parlamento onayı : 28+1=29 ----------------------------------------------- Toplam : 1975 kere veto riski vardır Müzakere Süreci siyasi ve teknik boyutlardan oluşmaktadır.

Ancak zaman zaman teknik konuların politik alana taşınabildiği unutulmamalıdır.

Müzakere süreci aşağıdaki şekilde (Şek. 1) yürütülmektedir:

Page 111: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

111

T A R A M A

Türkiye’nin Pozisyon Belgesi AB Pozisyon Belgesi

Başlığın geçici kapatılması

Ortak Pozisyon

Belgesi

Müzakereler

Türkiye

AB Üye Devletleri AB Komisyonu COREPER

Şekil 1- Müzakere Süreci Müzakere sürecinin ilk aşaması olan tarama süreci, AB mükte-

sebatı ile aday ülke mevzuatının karşılaştırılarak farklılıkların, uygulamada karşılaşılacak sorunların, idari kapasitelerin, uyum takviminin, fiili müzakerelerin başlatılacağı konu başlıklarının, geçiş dönemi ve istisna öngörülerinin belirlendiği bir süreçtir.

Müzakere Pozisyon Belgesi’nde ise Türkiye her müktesebat başlığında AB müktesebatına uyumda ne noktada olduğunu, tam uyum ve uygulama için yapacağı çalışmaları ve planladığı takvi-mi, varsa uygulama için ihtiyaç duyduğu geçiş dönemi/istisna taleplerini ve gerekçelerini; düzenleyici etki analizlerini; gerekli finansman ihtiyacını; nasıl bir kurumsal yapı oluşturacağını ortaya koymaktadır. Pozisyon belgelerinin hazırlanması ile ilgili süreç aşağıdaki şekilde (Şek. 2) işlemektedir.

Adaylık sürecinin izlenmesi ilerleme raporları vasıtasıyla ya-pılmaktadır. 1998’den beri her yıl demokrasi, ekonomi, hukuk devleti, yargının reformu, sosyal politikalar gibi değişik alanlarda

Page 112: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

112

Brüksel tarafından Türkiye’nin fotoğrafı çekilmektedir. Avrupa Komisyonu’nun ilerleme raporları bilgi toplumu çağında “kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışının geçersizliğini göstermektedir.

Müzakere sürecine toplumsal katılım önem arz etmektedir. Mü-

zakereler sancılı bir süreçtir ve iç ve dış muhalefet olması kaçınılmaz-dır. Toplumsal desteğin yanısıra görüş ve taleplerin sürece yansıtıla-bilmesi için katılımcılık ve ilgili kesimlerin süreci izleyebilmeleri için de şeffaflık önem taşımaktadır.

Şekil 2- Müzakere Pozisyon Belgelerinin Hazırlanması

Türkiye’nin Pozisyon Belgesi

Gerekli Düzenlemelerin Yapılması ve Onayı

Türkiye’nin Taslak Pozisyon Belgesi

Bakanlıklar arası Komite

Müzakere Heyeti Çalışma Grupları

Page 113: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

113

Müzakere sürecinde mevcut durum aşağıdaki tabloda sunul-maktadır. Müzakere başlıkları 1. Malların serbest dolaşımı 2. İşçilerin serbest dolaşımı 3. İşletme hakkı ve hizmetlerin

serbest dolaşımı 4. Sermayenin serbest dolaşımı 5. Kamu alımları 6. Şirketler hukuku 7. Fikri mülkiyet hakları 8. Rekabet politikası 9. Mali hizmetler 10. Bilgi toplumu ve medya 11. Tarım ve zirai kalkınma 12. Gıda güvenliği, hayvan ve

bitki sağlığı politikaları 13. Balıkçılık 14. Taşımacılık politikası 15. Enerji 16. Vergilendirme 17. Ekonomik ve parasal politika-

lar

18. İstatistik 19. Sosyal politika ve istihdam 20. Teşebbüs ve sanayi politikası 21. Trans-Avrupa ağları 22. Bölgesel politika ve yapısal araçların

koordinasyonu 23. Yargı ve temel haklar 24. Adalet, özgürlük ve güvenlik 25. Bilim ve araştırma 26. Eğitim ve kültür 27. Çevre 28. Tüketici ve sağlığın korunması 29. Gümrük birliği 30. Dış ilişkiler 31. Dış politika, güvenlik ve savunma

politikası 32. Mali kontrol 33. Mali konular ve diğer bütçe konuları 34. Kurumlar 35. Diğer konular

Müzakeresi Açılan ve Geçici Olarak Kapatılan Fasıllar: 25) Bilim ve Araştırma

AB Konseyi'nde Onaylanıp Açılış Kriteri Belirlenmeyen ve Müzakerelere Açılması Beklenen Fasıllar: 17) Ekonomik ve Parasal Politika 26) Eğitim ve Kültür

Müzakeresi Açılan Fasıllar: 18) İstatistik 20) İşletme ve Sanayi Politikası 21) Trans-Avrupa Şebekeleri 28) Tüketicinin ve Sağlığın Ko-runması 32) Mali Kontrol Taslak Tarama Sonu Raporlarının Veriye Dayalı Bölümlerinin Tür-kiye'ye İletildiği Fasıllar: 13) Balıkçılık

AB Konseyi'nde Onaylanıp Açılış Kriteri Belirlenen Fasıllar: 1) Malların Serbest Dolaşımı 3) İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestîsi 4) Sermayenin Serbest Dolaşımı 5) Kamu Alımları 6) Şirketler Hukuku 7) Fikri Mülkiyet Hukuku 8) Rekabet Politikası 9) Mali Hizmetler 11) Tarım ve Kırsal Kalkınma

Page 114: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

114

Taslak Tarama Sonu Raporlarının Henüz Türkiye'ye İletilmediği Fasıllar: 31) Dış, Güvenlik ve Savunma Politikaları

12) Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı 16) Vergilendirme 19) Sosyal Politika ve İstihdam 27) Çevre 29) Gümrük Birliği

AB Konseyi'nde Görüşülmesi Süren Fasıllar: 2) İşçilerin Serbest Dolaşımı 10) Bilgi Toplumu ve Medya 14) Taşımacılık Politikası 15) Enerji 22) Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu 23) Yargı ve Temel Haklar 24) Adalet, Özgürlük ve Güvenlik 30) Dış İlişkiler ve 33) Mali ve Bütçesel Hükümler

Tablo 1- Müzakere Sürecinde Başlıklar ve mevcut durum

Kaynak: http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=65&l=1 14-15 Aralık 2006 tarihli Brüksel Devlet ve Hükümet Başkanla-

rı Zirvesi’nde, 11 Aralık 2006 tarihinde yapılan Genel İşler Konseyi toplantısında alınan kararlar aynen kabul edilerek, Türkiye’nin Ek Protokole ilişkin taahhütlerini yerine getirdiği doğrulanıncaya kadar bazı fasılların açılmamasına ve hiçbir faslın geçici olarak kapatılmamasına karar verilmiştir.

Açılmaması kararlaştırılan fasıllar şunlardır: Malların serbest dolaşımı (1); İş kurma hakkı ve hizmet sunma serbestîsi (3) ; Mali hizmetler (9); Tarım ve kırsal kalkınma (11); Balıkçılık (13); Ulaş-tırma politikası (14); Gümrük Birliği (29); Dış İlişkiler (30)

Adaylık sürecinde Türkiye’de birtakım kaygıların ön plana çıktığı görülmektedir. Türkiye’nin AB'ye katıldığında egemenlik haklarını koruyup koruyamayacağı, AB’nin Türkiye’nin iç mesele-lerine ne ölçüde müdahale edebileceği; Türkiye’nin AB üyeliğine kadar AB’nin varlığını koruyup koruyamayacağı; AB’ye üyelik sürecinde Kürt sorunu ve bu sorunla ilgili olarak verilecek ödünle-

Page 115: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

115

rin neler olacağı; din ve kültür çatışması yaşanması ihtimali gibi kaygılar bu süreçte en çok tartışılan konuları oluşturmaktadır.

Avrupa’nın kaygıları ise şu noktalarda toplanmaktadır: Avru-pa’nın bugüne kadar “öteki” olarak tanımladığı Türk ve Müslü-man bir nüfusu tam üye olarak AB’nin içine alması; Türkiye’de beşeri sermayenin düşük eğitim düzeyi; Türkiye’deki demografik dinamizm ile bağlantılı olarak Türkiye’den AB’ye göç endişesi ve Türkiye’nin AB’nin karar mekanizmalarındaki olası ağırlığı konu-sundaki tedirginlik; Türkiye’de gelir dağılımındaki ve bölgelerara-sındaki eşitsizlik; Türkiye ekonomisinde tarımın ağırlıklı konumu; ekonomik ve siyasi istikrarsızlık gibi sorunların yanı sıra din ve kültür farklılıklarının yaratabileceği çatışmalardır.

Türkiye çeşitli açılardan diğer üyelerden büyüklük bakımın-dan farklı olup, AB’nin makroekonomik göstergelerini etkileyecek-tir. Türkiye’nin katılımı coğrafi alan, GSYİH, nüfus, kişi başına gelir gibi göstergeleri önemli ölçüde değiştirecektir. Daha önceki genişleme süreçlerinin AB üzerindeki etkisi ve Türkiye aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Yüzölçümü

artışı Nüfusta

artış Toplam

GSYIH’de artış (*)

Kişi başı GSYIH’deki değişim (**)

Ortalama Kişi başı

GSYIH (**) (AB 15=100)

AB 15/ AB 27

% 23 % 20 % 4,7 % -8,8 91,2

AB 25/ AB 27

% 9 % 6 % 0, 7 % - 4,3 87,4

AB 27/ AB27+TR

%18 % 15 % 2,2 % - 9,1 79,4

Tablo 2- Genişleme Süreçlerinin Etkisi ve Türkiye (*) Euro (**) Satın alma paritesi, 2003 GSYIH verileri

Kaynak: Eurostat Kaygılara ve Türkiye’nin üyeliğinin olası etkilerine rağmen,

Avrupa Parlamentosu’ndaki siyasi gruplar ve Türkiye’nin üyeliği-

Page 116: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

116

ne ilişkin görüşleri incelendiğinde Türkiye’ye bakışın çok da olum-suz olmadığı, hatta oylamada Türkiye lehine sonuç çıkabileceği görülmektedir.

Amblem

Siyasi Grubun Adı

Üye Sayısı

Yüzde Türkiye’nin Üyeliğine

İlişkin Görüşleri

Önerileri

Avrupa Halk Partisi (Hıristiyan Demokratlar) ve Avrupa Demokratlar Grubu (EPP-ED)

278

%37

OLUMSUZ

AYRICALIK

LI ORTAKLIK

Avrupa Sosyalist Parti Grubu (PSE)

218

%29

OLUMLU

TAM

ÜYELİK

Avrupa Liberaller ve Demokratlar İttifakı Grubu (ALDE)

104

%14

OLUMLU

TAM

ÜYELİK (Uzun

dönemde)

Ulusların Avrupa’sı için Birlik Grubu (UEN)

44

%6

OLUMSUZ

BELİRSİZ

Avrupa Özgür İttifakı/ Yeşiller Grubu (EFA/G)

42

%6

OLUMLU

TAM

ÜYELİK

Avrupa Birleşik Solu/ İskandinav

41

%5

OLUMLU

TAM

ÜYELİK

Page 117: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

117

Yeşil Solu Konfederasyon Grubu (GUE/NGL)

Bağımsızlık/Demokrasi Grubu (IND/DEM)

24

%3

OLUMSUZ

STRATEJİK ORTAKLIK

Tablo 3- Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye Bakışı (2007 tahmin)

Şekil 3- Avrupa Parlamentosu Üyelerinin Türkiye’nin AB Üyeliğine Yönelik

Tutumları

Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerine Uyumu Müzakere sürecinde Kopenhag Kriterleri müzakerelere doğ-

rudan konu olmamakla birlikte, bu alandaki gelişmeler AB tara-fından yakından izlenmekte ve bazı müktesebat başlıklarında mü-zakerelerin açılmasında ölçüt olarak kullanılabilmektedir. Kopen-

54%37%

3% 6%

Tam ÜyelikAyrıcalıklı OrtaklıkStratejik OrtaklıkBelirsiz

Page 118: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

118

hag Kriterleri hem İlerleme Raporlarında hem de Avrupa Parla-mentosunun hazırladığı raporlarda dikkatle izlenmektedir. Örne-ğin, 2007 İlerleme Raporunda ekonomik kriterler konusunda şu noktalara dikkat çekilmiştir:

Ekonomi politikasının yönetimi parçalı bir durumdadır. Sorumlulukların farklı kamu kurumları arasında dağıtıl-mış olması bütçeleme ve orta vadeli ekonomik politika oluşturma sürecinde koordinasyonu zorlaştırmaktadır.

Dış açık büyüktür. İstihdam artırılamamaktadır. Enflasyon hedefin üzerinde gerçekleşmiştir. Piyasadan çıkış engelleri bulunmaktadır ve piyasaya giriş

için yüksek maliyetler söz konusudur. Ticari mahkemeler yavaş işlemektedir. Vergi reformu yapılmamıştır (işgücünün vergi yükü daha

az olmalıdır ve dolaysız vergiler çok yüksektir). Devlet yardımı konusunda şeffaflık yetersizdir. Türk öğrencilerin çoğunluğu temel becerilerde ve problem

çözme konusunda düşük yeterliliğe sahiptir. İşgücünün katılım oranları özelikle kadınlar için düşüktür.

Kadın istihdam oranı 2006 yılında %23,8 olarak gerçek-leşmiştir.

Kayıtdışı ekonomi yüksektir. Tasarruf oranı düşük olduğu için yabancı tasarruf çekmek

zorunluluğu vardır. Bu durumda Türkiye ekonomisi ulus-lararası krizler karşısında zayıf kalmaktadır.

Hizmetler sektörünün rekabete açık hale gelmesi gerek-mektedir. Bu açıklık finansal hizmetlerde büyük ölçüde başarılmıştır.

Yenilik, rekabet edebilme gibi konularda ekonominin gü-cünü arttırmaya yönelik yeni nesil reformlar yapılmalıdır (İşgücü piyasasını düzenlemek & üretkenliği artırmak için eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesi gibi).

Page 119: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

119

Sonuç olarak yapısal reform sürecinin yenilenmesi gerekli-liği doğmaktadır. Küresel pazarlarda güçlüklerin giderek artması Türk ekonomisinin temel zayıflıklarını öne çıkarı-yor ve yapısal reform sürecinin yenilenmesi ihtiyacını do-ğuruyor. Ekonominin gücünü arttırmaya yönelik yeni ne-sil politikaların harekete geçirilmesi ihtiyacı görülüyor.

Müzakere sürecinde siyasi kriterlere bakıldığında (Avrupa

Parlamentosu’nun Hollandalı Parlamenter Ria Oomen-Ruijiten’in hazırladığı 25.04.2008 tarihli raporunda aşağıdaki noktalar öne çıkmaktadır:

Katılım Ortaklığı Belgesi üçüncü defa yenilenmiş; yerine

getirilmemiş birçok öncelik bu belge ile daha ileri bir zamana erte-lenmiştir.

Ceza Yasası’nın 301. maddesiyle ilgili değişikliklerin TBMM’ne sunulması olumlu bir gelişme olarak görülmek-tedir.

TBMM’nin Dernekler Yasası’nı onaylaması olumlu karşı-lanmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı çerçevesinde bütün dini azınlıkların Türkiye’de faaliyetlerini sürdüre-bilmesi, din adamlarını yetiştirebilmesi, ibadet yerleri ku-rabilmesi ve din eğitimleri gerçekleştirebilmesine izin ve-rilmelidir.

Kürt kökenli vatandaşlar için kültürel, ekonomik ve sosyal fırsatlar alanında gelişmeler, bu vatandaşların kamu ve özel okullarda Kürtçe öğrenebilmesi, yayın yapabilmesi sağlanmalıdır.

DTP milletvekilleri ve belediye başkanları kendilerini PKK terör örgütünden açık bir şekilde uzaklaştırmalı ve Kürt sorununa demokratik Türk devleti içinde siyasal çözüm arayışı içinde olmalıdır.

Page 120: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

120

Kıbrıs sorununa BM çatısı altında ve AB ilkeleri doğrultu-sunda kapsamlı bir çözüm getirilmesi gereklidir.

Türk hükümeti Ermenistan’a uyguladığı ekonomik am-bargoyu kaldırmalı ve aradaki sınır kapısını açmalıdır. Her iki ülke de geçmişteki olayları açık bir şekilde tartış-mak üzere bir uzlaşı sürecine girmeli, AB Komisyonu bu süreci kolaylaştırmalıdır.

Bugün AB’de birçok gazeteci ve düşünce kuruluşu Türki-ye’nin AB üyeliğinin faydalarını vurguluyor, dış politika aktörü olarak AB’nin yumuşak gücüne yapacağı katkıyı anlatıyor. Elit düzeyde belli bir destek var ama AB kamuoyu üzerinde yeterince etkili değil. Avrupalı birçok kişi için AB’nin Türkiye’yi alarak ge-nişlemesine ilişkin korkular, işlerini kaybetme ve ulusal kültürleri-nin zayıflamasına ilişkin korkular gibi kısa vadeli ve kişiseldir. Genişlemeye ilişkin fayda beklentileri ise ekonomik büyüme, daha güçlü bir AB dış politikası, enerji güvenliği gibi daha çok soyut, stratejik ve uzun vadelidir. Özellikle son on yılda Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan AB vatandaşlarının oranı arttı. Bunun temel nedeni düşük kamuoyu desteğini gören Avrupalı politikacıların Türkiye’nin AB üyeliğini destekler şekilde konuşmakta çekimser davranıyor olmaları ve Avrupa medyasının çoğunlukla önyargıları yansıtır şekilde yayın yapması ve bu önyargıları güçlendirmesidir. Paul Taylor, Reuters Avrupa Birimi Editörüne göre “Televizyonda Türkiye, minareler, başörtüsü ve Boğaz Köprüsü anlamına geli-yor.” AB ülkelerindeki bu durum Türkiye’de basın yoluyla izlen-mekte ve Türk kamuoyunu da olumsuz etkileyerek müzakere sü-recinde kamuoyu desteğinin azalmasına neden olmaktadır.

Page 121: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

121

Müzakereler Sürecinde Türkiye’de Sivil Diyaloğun Önemi

Burhan ŞENATALAR

Türkiye-AB ilişkilerinde sivil toplum diyaloğu önemli mi? Önemli ise, neden? Sivil toplum diyaloğundan ne anlıyoruz? Bu soruların sonuncusundan başlayacak olursak, Türkiye ve AB taraflarındaki sivil toplum kesimleri ve örgütleri arasında ilişkiyi ve iletişimi anladığımızı söyleyebiliriz. Daha açık bir deyişle, her iki tarafın vakıfları, dernekleri, sendikaları, iş çevreleri, akademisyenleri, sanatçıları, gazetecileri, öğrencileri vb. arasındaki işbirliği ve ortak çalışmaları anlamaktayız.

Peki bu sivil diyalog önemli mi? Yani, ‘zaten işin esas kısmını bürokratlar, politikacılar, yöneticiler yürütüyorlar; sivil diyalog olsa da olur, olmasa da olur’ dersek, acaba yanlış mı olur? Evet, yanlış olur. Çünkü sivil diyalog birkaç açıdan önemlidir. Örneğin her ülkenin siyasetçileri kendi seçmenlerinin olaylara bakışından etkileniyorlar ve biraz da ona göre tavır alıyorlar. Dolayısıyla top-lumun bilgi düzeyi, önyargıları ve bakış açısı önemlidir. Ama bundan da önemli başka bir gerekçe daha var: AB sadece ekono-mik bir birlik değildir. Yani sadece ‘gümrükler kaldırılsın, aynı para birimini kullanalım, mal hareketleri serbest olsun’ hedefleriy-le kısıtlı bir proje değildir. AB, aynı zamanda bir “değerler toplu-luğu”dur ve insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, kadın-erkek eşitliği gibi temellere dayanır. AB’nin hedefe doğru ilerleme-

Page 122: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

122

siyle birlikte insanlar bu değerlerde yakınlaşacaklar ve ortak bir Avrupalı kimliği güçlenecektir. Dolayısıyla halkların ortak değer-lerde buluşabilmeleri için birbirlerini tanımaları gerekmektedir. Bu durum Türkiye için birçok diğer ülkeye göre daha da önemlidir. Çünkü çoğu Avrupa ülkesi arasında hem coğrafi yakınlık, hem de tarihsel ve kültürel ilişkiler ortak bir Avrupalı kimliğinin oluşması için önemli bir altyapı sağlamaktadır. Türkiye ise bu açılardan oldukça farklı, hatta istisna oluşturan bir durumdadır.

Bilgi Yetersizliği

AB ülkelerinde Türkiye hakkında, Türkiye’de de AB hakkında

bilgi düzeyi hayli yetersizdir. Bu olgu sivil toplum diyaloğunun önemini arttırmaktadır.

AB ve Türkiye arasında sivil toplum diyaloğunun son yıllarda hayli geliştiği söylenebilir. Örneğin Ankara Anlaşması’nın 27. maddesi çerçevesinde 1995’te kurulan Karma İstişare Komitesi’nin Türkiye kanadında TOBB, TİSK, Türk-İş, DİSK, Hak-İş, Kamu-Sen, TZOB ve TESK yer almaktadır. Yılda iki kez toplanan komite bu-güne kadar otuzdan fazla rapor hazırlamıştır.

Bir başka örnek, AB’nin Türkiye’de sivil toplumun güçlendi-rilmesi amacıyla birçok projeye maddi destek sağlamakta oluşu-dur. “Kentler ve Belediyeler Hibe Programı”, “Meslek Örgütleri Hibe Programı” ile çeşitli kadın kuruluşlarına verilen destek bu arada sayılabilir.

Kuşkusuz AB-Türkiye arasındaki sivil toplum dialogu AB’nin kurumsal çerçevesi dışındaki birçok kanaldan da ilerlemektedir. Örneğin Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) Türkiye’nin tam üyeliğini açık biçimde desteklemektedir ve bu destekte Türki-ye’deki sendikalarla kurulan diyaloğun önemli etkisi vardır. Bu tür diyaloglar Türkiye’de AB hakkında daha sağlıklı ve ayrıntılı bilgi edinmeyi de kolaylaştırmaktadır. Bu konuda başarılı bir örnek Türk-İş’in Finlandiya İşçi Sendikaları Konfederasyonu (SAK) ile

Page 123: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

123

gerçekleştirdiği “Avrupa Birliği Müzakere Sürecinde Avrupa Sos-yal Modeli ve Sendikal Haklar” konulu sempozyum ve kitaptır. Benzer biçimde Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Türkiye’nin tam üyeliğini desteklemesinde bu partiye yakın Friedrich Ebert Vakfı’nın Türkiye’deki TÜSES, SODEV gibi vakıflar vb. kuruluş-larla gerçekleştirdiği çalışmaların da rolü olmuştur.

Türkiye’nin tam üyeliğini belirleyecek tek ya da başlıca etke-nin sivil diyalog olduğunu, ileri sürmek gerçekçi olmaz, ancak sivil diyalog Türkiye için geçmişte tam üyeliğe geçiş sürecini yaşamış birçok ülkeye göre daha büyük önem taşımaktadır. Bunun en önemli ve temel nedeni gerek Türkiye’de AB hakkında, gerekse AB ülkelerinde Türkiye hakkında sahip olunan doğru bilgilerin yeter-sizliği, buna karşılık yanlış bilgilerin ve önyargıların çokluğudur.

Sağlıklı bilginin azlığı, yanlış bilgi ve önyargının bolluğu ise tutum ve davranışları konjonktüre bağlı ve duygusal kılmaktadır. Örneğin Türkiye’de birkaç yıl öncesine kadar çeşitli anketler top-lumun çoğunluğunun tam üyeliği istediğini ortaya koyarken, son yıllarda bu destek hayli zayıflamıştır. Ancak tam üyeliğe bakış açısı büyük ölçüde olumlu iken de kapsamlı bir bilgilenmeye da-yanmıyordu, bugün de dayandığını söylemek zordur.

İstanbul Bilgi Üniversitesi AB Enstitüsü’nün 2007-2008’de Türkiye’de sekiz ilde (Ankara, Antalya, Diyarbakır, İstanbul, Kay-seri, Malatya, Trabzon, Van) Türkiye – AB ilişkileri konusunda geniş katılımlı toplantılar düzenledi.

Bu toplantılar yapıldıktan sonra bir öğretim üyesi arkadaşımız yazdığı yazıda söz konusu sekiz yere ilişkin bilgi düzeyinin çok farklı olduğunu, aynı şekilde bu illerde AB’ye bakışın olumlu ya da olumsuz olma açısından çok farklılaştığını belirtti. Aynı arka-daşlarımız 15 gün kadar evvel, saydığım illerde yaptıkları konuş-malardan sonra yurt dışında, Berlin’de de bir toplantıya daha ka-tıldılar. Orada da, bilgi eksikliğinin sadece Türkiye tarafında ol-madığını, Avrupa tarafında da ciddi düzeyde var olduğunu göz-lemlediler.

Page 124: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

124

“Türdeş Avrupa” Yanılgısı Bilgi eksikliğine ve önyargılara gerek Türkiye tarafı, gerek AB

üyesi ülkeler için çok sayıda örnek verilebilir. Türkiye’de sadece sokaktaki yurttaşta değil, konuya daha yakın kişilerde dahi sık sık görülen bir yanılgı “türdeş bir AB” algısıdır. “Türdeş bir AB” algısı konuya bakışta “biz” ve “onlar” biçiminde bir şablona yol açmak-ta, bu da etnosantrik bir düşünme tarzına dönüşmektedir. Bu dü-şünce tarzının tipik sorusu da “AB’nin Türkiye’yi alıp almayacağı” sorusudur. Soruna böyle yaklaşıldığında konunun çeşitli boyutları gözden kaçmakta, duygusal tahminler ağır basmaktadır.

Türdeş AB yanılgısının bir adım ötesi daha da yanlış olan “türdeş Batı” algısıdır. Bu söylemde ABD ve AB arasında da ciddi bir fark görülmemektedir. “Türdeş Batı” söyleminin iki çeşidi ol-duğu söylenebilir. Birinci tür esas olarak “milliyetçi ve anti-Batı”dır, ancak anti-kapitalist değildir, ikinci ise ortodoks Mark-sizm’den yola çıkan bir anti-kapitalist ve “anti-emperyalist” söy-lemdir. Her iki yaklaşım da aşırı genellemeci ve aşırı şematiktir. Bu yaklaşımlar gerek AB ile ABD arasındaki, gerekse AB üyeleri ara-sındaki çıkar farklılaşmalarını ve çelişkileri görmekte ve analizde yetersiz kalır.

“Türdeş AB” yaklaşımının gerçeği yansıtmadığı birkaç açıdan kolaylıkla görülebilir. Birincisi, AB üyesi olan ülkelerden Fransa ve Avusturya gibi ülkeler Türkiye’nin tam üyeliğine açık biçimde karşı çıkarken, “4 İ” olarak anılan İngiltere, İtalya, İspanya ve İsveç gibi ülkeler tam üyeliği açıkça desteklemektedir. İkinci olarak, ülkeleri de türdeş birimler olarak görmemek gerekir. O ülke için-deki partilerin tutumları da çok farklı olabilmektedir. Örneğin Federal Almanya’da “Hıristiyan Demokrat Parti” (CDU) Türki-ye’nin tam üyeliğine karşı çıkarken, “Sosyal Demokrat Parti” (SPD) desteklemektedir. Bir parti içinde dahi kanatların ya da adayların tutumları farklı olabilmektedir. Örneğin Fransız Sosya-

Page 125: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

125

list Partisi’nin üç cumhurbaşkanı aday adayı Türkiye’nin tam üye-lik süreci konusunda farklı görüşleri savunmaktaydılar.

Üçüncü olarak, zaman içinde ve değişen koşullar karşısında bir ülkenin ya da bir partinin tutumu değişebilmektedir. Örneğin İsveç uzun bir süre hayli eleştirel bir tavır takınmışken, son yıllar-da destekleyici, olumlu bir tutumu benimsemiştir. Alman Yeşiller Partisi’nin tutumu da benzer bir değişim geçirmiştir.

Bilgi eksikliği ve önyargılar dışında belirli kavramlara yükle-nen anlamların farklı olması da, bir iletişim sorunu yaratabilmek-tedir. Bu konuda son dönemde yaşanan bir örneği ele almak istiyo-rum.

Kısa bir süre önce İngiliz basınında (The Economist dergisin-de) Türkiye ile ilgili bir yazı çıktı. Konusu AKP’nin kapatılma da-vası idi. Yazının sonu şöyle bitiyordu: “Demokrasi laiklikten daha önemlidir. Türkiye’nin bunu görmesi gerekir”. “Demokrasi laiklik-ten daha önemlidir” cümlesi bize son derece saçma geliyor. Yani biz, “demokrasi, laiklik olmadan olmaz” diye düşünüyoruz. Laik-liğin olmadığı yerde bizim aklımıza gelen, İslami bir nizamdır. Bunun demokrasi olması ihtimali zaten yoktur. Adı geçen gazete nasıl bir zihinsel kurguyla böyle bir yazıyı kaleme almış olabilir, diye de kendimize sormadan edemiyoruz.

Bu noktada şöyle bir soru soralım: “AB üyesi ülkelerin hepsi laik midir? Çoğumuzun aklına sanırım “evet, laiktir” cevabı gele-cektir. Hemen şu soruyu da soralım: “AB üyesi ülkelerin hepsi demokratik midir?” Bunun cevabı da “evet, demokratiktir”, ola-caktır. Halbuki, AB üyesi ülkelerden Danimarka’nın anayasasında açıkça din yazıyor, yine aynı şekilde Yunanistan’ın anayasasında “Yunanistan’ın dini, Ortodoksluk’tur” diyor. O zaman bu ülkelere “laik değildirler” diyebiliriz; ancak, şu gerçeği de biliyoruz: O ana-yasa hükmü siyasal rejimi ve kamu yönetimini dinselleştirmiyor. Sözü geçen dergi belki de Yunanistan’a, Danimarka’ya atıf yaparak “laiklik aslında o kadar da zorunlu değildir” diyebiliyor; ama bir

Page 126: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

126

Müslüman ülke açısından bunu söylediğiniz zaman çok ciddi bir hata yapmış olursunuz.

Türkiye’nin Avrupa’da nasıl görüldüğü sorusuyla ilgili olarak dikkat çeken bir nokta da, son dönemlerde, çok sık olarak “Müs-lüman Türkiye” ya da “Ilımlı İslam” ifadelerinin kullanılmaya başlamış olmasıdır. Türkiye’den bahsederken “Müslüman Türki-ye” diyenler, Almanya söz konusu olduğunda neden “Hıristiyan Almanya” demiyor? Bu bize çok açık bir şekilde Türkiye’nin algı-lanmasıyla ilgili bir kaymayı göstermektedir. Bu algılama ve ifade biçimi özellikle AKP’nin iktidara gelmesinden sonra ortaya çıktı ve yaygınlaştı. Türkiye’den söz ederken böyle bir nitelemenin kulla-nılması kültür farklılığına ilişkin inancı pekiştiren bir etki yapmak-tadır.

AB ile Türkiye arasındaki bilgi ve iletişim açığına katkıda bu-lunan çok ilginç bir örnek de iki yıl önce internette dolaştırılan bir dezenformasyon amaçlı metindir. Bu metin Türkçe olarak ve tipik bir diplomasi metni gibi formüle edilmişti. Oradaki iddia da şuy-du. 1997 AB-Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye bir imza atmıştı. O imzaladığı metnin içeriğinde de (mealen) şu vardı: “Türkiye AB’ye girdiğinde, Kürtler eğer ayrılmak ister ve Kürdistan’ı kurarlarsa, Türkiye’nin attığı bütün imzalar Kürdistan için de geçerli olacak-tır”. Bu iddia Lüksemburg Zirvesi kararları arasında yer alıyordu. Bu tabii deli saçması bir iddia. Türkiye’nin böyle bir içeriği imza-laması ihtimali de sıfır.

Bu maili bana gönderen metne inanmış olan bir profesördü. Ona gönderen kişi de aynı şekilde bir profesördü. Metnin son de-rece güzel yazılmış olması ilk dikkati çeken noktaydı. Bunu oku-yan insanlar da kolaylıkla Lüksemburg Zirvesi’nde gerçekten böy-le bir karar alınmışsa, “bu AB Türkiye’yi bölmek istiyor anlaşılan” diye düşünebilirlerdi. Ya da beş-on dakika ayırıp Google’dan Lük-semburg Zirvesi’nin kararlarına ulaşıp bu iddianın tümüyle uy-durma olduğunu hemen görebilirlerdi.

Page 127: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

127

Türkiye’deki AB karşıtı bakışın başlıca iddialarından bir “Bizi almazlar, almayacaklar” biçiminde ise, bir diğeri de “Çok ödün veriyoruz” biçimindedir. Ödün iddiası çoğu kez genel ve muğlak-tır. AB’nin talepte bulunmasının da etkisiyle idam cezasına son verilmesi, DGM’lerin kaldırılması, ordunun siyasi rolünün gerile-tilmesi, Kürtçe basılı ve görsel yayına olanak tanınması gibi adım-ların atılması ödün olarak yorumlanırsa, bu açıkça demokrasiye aykırı bir yorum olur. Bu sayılanlar dışında AB’nin ya da AB üye-lerinden bazılarının gerçekten ödün olarak nitelenecek talepleri de olabilir, bunların değerlendirilmesi ve bunlara karşı tavır gelişti-rilmesi ayrı bir konudur.

AB Ülkelerinde Olumsuz Yaklaşım

AB ülkelerinde Türkiye’nin tam üyeliğine olumsuz bakanlar

gerekçeleri açısından farklı kümeler oluşturmaktadır. Bu kümeler-den birincisi, dinsel ve kültürel farkları önemseyen ve büyüten bir yaklaşıma dayanmaktadır.

Bu bakış açısını savunanlara göre Türkiye dinsel ve kültürel nedenlerle Avrupa’nın bir parçası sayılamaz ve AB’ye girmemeli-dir. Bu görüşteki kişilerin bir bölümü Türkiye’nin coğrafi olarak da Avrupa’da yer almadığını ileri sürmektedir. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri olmasına, ayrıca sportif ve kültürel alanlarda on yıllardır Avrupa içinde yer almasına, AB ile ilişkisinin 1963’te imzalanan Ankara Anlaşması’na dayanmasına karşın dinsel ve kültürel gerekçeli bir karşı çıkış aslında çok zayıf-tır. Bu bakış açısı daha çok çeşitli AB ülkelerinde popülist politika-cılar tarafından savunulmaktadır. Ne var ki, bu karşı çıkışı savu-nanlar arasında belirli politikacılar dışında Almanya’da Hans Ulrich Wehler gibi tanınmış bir tarihçiye de rastlanmaktadır. Bu argümanların Almanya ve Fransa gibi ülkelerde daha etkili olma-sında bu ülkelerdeki Müslüman, göçmen nüfusun büyük sayılara ulaşmasının ve büyük bölümüyle yeterli bir uyum sağlayamamış

Page 128: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

128

olmasının da payı vardır. Almanya’da 3 milyona yakın Türkiyeli göçmen, Fransa’da da 400 000 kadar Türkiyeli ve toplam 4 milyon kadar da Müslüman yaşamaktadır. Bu nüfus içinde genel nüfusa göre hayli yüksek olan işsizlik ve yarattığı sorunlar da toplumun bakış açısını olumsuz etkilemektedir. Nihayet 11 Eylül saldırısının ve zaman zaman yaşanan İslamcı terör eylemlerinin de sözü geçen olumsuzluğa bir katkıda bulunduğu söylenebilir.

Bir diğer küme daha çok AB’nin genişleme sürecine ve gele-cekteki yapısına bakışla ilgilidir. Örneğin Fransa’nın tutumunda gelecekte güçlü bir birlik tercihi ağır basmakta, dolayısıyla geniş-leme konusunda daha isteksiz bir tavır egemen olmaktadır. Buna karşılık İngiltere’nin yaklaşımında gevşek bir birlik tercihi ağır basmakta, böyle bir tercih de genişlemeye ve yeni üyelere daha esnek bakmaktadır.

Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkış gerekçelerinin bir bölü-mü de ekonomik ve sosyal içeriklidir. Örneğin Türkiye’nin büyük nüfusu, yüksek nüfus artış hızı, tarımsal ve kırsal nüfus payının yüksekliği, işsizliğin hem oran, hem mutlak sayı olarak büyüklü-ğü, işgücünün eğitim düzeyinin düşüklüğü, kadının toplumsal statüsünün geriliği vb.. Bu gibi gerekçeler en azından bugün için doğrudur. Bu saptamalar AB ülkelerine büyük bir göç akımı olma-sı korkusuna ve bir süre sonra tam üye olmuş bir Türkiye’nin Av-rupa Parlamentosu’nda en büyük grubu oluşturması kaygısına yol açmaktadır. Benzer şekilde, tarım kesiminin büyüklüğünün ve bölgesel eşitsizliğin derinliğinin AB fonları üzerinde büyük bir yük oluşturması olasılığı ileri sürülmektedir. Ancak hiç kimse Türki-ye’nin hemen ya da 2-3 yıl içinde gerçekleşecek bir tam üyeliğin-den söz etmediğine göre, önemli nokta Türkiye ekonomisinin ya-kın gelecekte istihdam, bölgesel kalkınma gibi konularda göstere-ceği performanstır. Bu performans ne kadar yüksek olursa, sayılan kaygılar o denli zayıflayacaktır.

Özel olarak değinilmesi gereken bir konu hem sosyal, hem de kültürel açıdan bir sorun oluşturan kadının sosyal statüsünün

Page 129: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

129

geriliğidir. Birçok uluslararası araştırmanın gösterdiği gibi, geliş-miş Batı ülkeleri ile Müslüman ülkeler arasındaki en büyük farklı-lık kadının toplumdaki yeri konusundadır. Kadının ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamdaki yeri açısından AB üyesi ülkeler ile Türkiye arasında gerçekten çok büyük bir fark vardır. Örneğin Türkiye’de hala toprak mülkiyetinin %90’ı erkeklerin üzerindedir. Trafik ehliyeti olan erkek sayısı 10 milyon dolayında iken kadınla-rın sayısı yalnızca 1 milyon dolayındadır. Milletvekilleri, belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri arasında kadınların oranının düşüklüğünü ayrıca sayılarla belirtmeye herhalde gerek yoktur. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi ( Global Gender Gap Index) verilerine göre Türkiye 2006’da 115 ülke arasında 105. sırada iken, 2007’de 128 ülke arasında 121. sıraya çıkmıştır. Son yıllarda AB’ye katılan ülkelerden Letonya’nın 13. , Litvanya’nın 14., Bulgaris-tan’ın 25., Romanya’nın 47. sırada olduğu düşünülürse, kadın – erkek eşitliği ( kadının ekonomik, sosyal, politik yaşamdaki yeri ) açısından Türkiye çok ciddi bir sorunla karşı karşıyadır.

Sosyal ve kültürel gerekçelerle karşı çıkan kesimlere Türki-ye’deki bazı yöneticilerin de zaman zaman yeni gerekçeler sun-dukları görülmektedir. Örneğin iki yıl öncesine kadar zina konu-sunda getirilmek istenen cezalar AB cephesinde doğan tepkiler üzerine geri çekilmişti. Benzer bir diğer örnek, başbakan Erdo-ğan’ın kısa süre önce “Batı’dan ilim almadık, ahlaksızlık aldık” biçiminde konuşması ve daha sonra da bu sözlerine açıklık getire-memesi ve bu sözleri savunamamasıdır.

Avrupa Basınında Tam Üyeliğe Bakış

Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkışla ilgili ilginç bir çalışma-

yı Andreas Wimmel isimli araştırmacı yayınlamıştır (Wimmel 2006). Yazar bu çalışmada iki Alman, iki Fransız ve iki İngiliz gaze-tesinin bu konudaki tutumlarını uzunca bir dönem için incelemiş-tir. Gazeteler Frankfurter Allgemeine Zeitung, Süddeutsche

Page 130: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

130

Zeitung, Le Figaro, Le Monde, The Guardian ve Financial Times’dır. Yazar üç ülkedeki altı gazetenin Türkiye’nin tam üyeliği konusundaki tutumlarını iki açıdan incelemiştir.

Araştırma Türkiye’nin tam üyeliği ile ilgili itirazları iki küme-de toplamaktadır. Birincisi, din, kültür, değerler ve yaşam tarzına ilişkin. İkincisi ise, AB’nin genişleme kapasitesi ile ilgili, yani “AB çok genişledi ve bir de Türkiye gelirse, AB bunu artık kaldıramaz” şeklinde endişeler dile getiriliyor. Bu endişenin arkasında birliğin geleceği ve nasıl yapılanması gerektiğine ilişkin tartışmalar yatı-yor. Örnek verecek olursak; Almanya ve Fransa gibi ülkeler AB’nin daha yetkili ve kuvvetli olmasını istemektedirler. İngiltere gibi ülkeler ise daha gevşek bir birlikten yana. İngiltere, bu politikası gereği, ekonomik birliğin simgesi olan Avrupa para birimi “Avro”ya geçmedi. Aynı şekilde AB ülkeleri arasında serbest dola-şım hakkını veren “Schengen Anlaşmasına” da katılmadı. AB’nin daha gevşek bir birlik olmasını isteyen ülkeler, Türkiye’nin üyeli-ğini desteklemektedirler.

Sözü edilen medya araştırmasında da etkili İngiliz gazetele-rinden The Guardian ve Financial Times, Türkiye’nin din ve kültür değerlerinin farklı olmasının AB üyeliğini engellemeyeceğini, ge-nişleme açısından da büyük bir problem yaşanmayacağını dile getirmektedirler; gerekçe olarak da AB’nin bir “Hıristiyan Klubü” olmadığını ve olmaması gerektiğini ileri sürmektedirler.

Almanya’da ise muhafazakar bir gazete olan Frankfurter Allgemeine Zeitung Türkiye’nin Birliğe girmemesini savunmakta, bunu öncelikle Avrupa değerleri ve ayrıca “genişleme” açısından da sakıncalı bulmaktadır. Öte yandan Süddeutsche Zeitung Türki-ye’nin büyük nüfusu nedeniyle AB’nin genişlemesinde sorunlar yaratacağı argümanını benimsemekte, buna karşılık değerler ko-nusunda bir engel görmemektedir.

Fransız basınında Le Figaro gazetesi de iki açıdan üyeliğe kar-şı çıkmaktadır. Birinci gerekçede yine Avrupa değerleri, ikincisin-de ise genişleme söz konusu edilmektedir. Le Monde gazetesi ise,

Page 131: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

131

Ankara’nın üyeliğini “genişleme” açısından sakıncalı bulmakla birlikte, değerler söz konusu olduğunda bir sakınca görmemekte-dir.

Sivil Dialoğun Geliştirilmesi

AB ile Türkiye arasındaki sivil toplum dialogunun geliştiril-

mesi yönünde yapılması gerekenler klasik tanıtım anlayışının öte-sindedir. Yapıcı bir dialogun temeli mutlaka “tam üyelik perspek-tifi” olmalıdır. “Ayrıcalıklı Ortaklık” gibi bir statünün tartışılması dahi anlamsızdır. 1963’ten bu yana inişli-çıkışlı 45 yıl geçmişken ve çeşitli dosyalar müzakereye açılmışken “Ayrıcalıklı Ortaklık” söz konusu olamaz. Yapıcı bir dialog aynı zamanda Türkiye’nin çıkar-ları konusunda kararlı bir tutum içermelidir. Bu konuda en önemli örnek Kıbrıs sorunudur. Kıbrıs’ta kalıcı bir anlaşma yapılmadan Güney’in AB’ye alınması hatalı ve adaletsiz bir adım olmuştur. Kuzey’e uygulanan izolasyon da aynı derecede haksızdır.

AB ile Türkiye arasındaki sivil toplum diyaloğunda Türkiye tarafının ne tür bir AB projesi tasavvur ettiği sorusu da önem taşır. Bu tasavvur kuşkusuz tasavvur edenin dünya görüşü ile ilişkilidir. Bizce çekici ve ilginç olan “halkların barış ve dayanışma içinde yaşadığı ve dünya barışına katkıda bulunan bir SOSYAL AVRU-PA” tasavvurudur. Bu bakış açısı hem Avrupa Birliği içinde, hem de dünya genelinde şovenizmden uzak, özgürlükçü ve sosyal eşit-sizlikleri aşmayı amaçlayan bir projeyi içerir.

Sivil dialogun başarılı ve etkili olabilmesi için Türkiye’nin tam üyeliğini destekleyenlerin de, desteklemeyenlerin de görüş ve gerekçelerinin bilinmesinde yarar vardır. Örneğin İngiltere’nin, İsveç’in ya da Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin ve Yeşillerin olumlu gerekçelerinin ve beklentilerinin bilinmesi özellikle önem taşır. Olumlu yaklaşımı benimseyenlerin ortak değerlendirmesi, Türkiye’nin 1999 Helsinki Zirvesi kararından sonra demokratik-leşme yolunda önemli adımlar attığıdır. Bu yaklaşımı benimseyen

Page 132: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

132

ve aktif olarak savunan kişilerden Joschka Fischer “Die Rückkehr der Geschichte” (Tarihin Geri Dönüşü) adlı kitabında Türkiye’nin tam üyeliğine geniş bir yer ayırmış ve Türkiye’nin reform ve dö-nüşüm sürecini başarıyla yürütmesi sonucunda tam üye olması gerektiğini kesin bir dille belirtmiştir (Fischer 2006).

Genişlemeden sorumlu komiser Olli Rehn de “Avrupa’nın Ge-lecek Sınırları” adlı kitabında benzer görüşleri savunmuştur (Rehn 2007). Rehn’e göre “ Türkiye’nin Avrupa için çok büyük stratejik önemi vardır: Hem bir medeniyetler ittifakı kurmaya çalışarak yumuşak güç, hem de barışı koruma kapasitesi sağlayarak sert güç açısından”. Nihayet son bir örnek olarak, 2000-2003 arasında Fede-ral Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapan Dr. Rudolph Schmidt yazdığı “ Türkler, Almanlar ve Avrupa “ adlı kitapta Türkiye’nin tam üyeliğini geniş biçimde savunmaktadır (Schmidt 2004).

Sayılan olumlu örnekler Türkiye’nin yolunun kısa ve kolay olduğu anlamına gelmiyor, ancak Türkiye’nin rasyonel ve kararlı bir strateji ile yola devam etmesi durumunda, tam üyeliğinin AB için de önemli bir kazanç oluşturacağını ortaya koyuyor.

Olumlu yaklaşımlar yanında olumsuz değerlendirmelerin de iyi izlenmesi ve anlaşılması da büyük önem taşır. Türkiye’nin tam üyeliği konusunda en olumsuz tutuma sahip yazarlardan biri Bas-sam Tibi’dir. Suriye doğumlu, Müslüman bir Alman yurttaşı olan Tibi Türkiye’de de öğretim üyesi ve araştırmacı olarak bulunmuş ve Türkiye hakkında çok sayıda yayın yapmış bir sosyal bilimcidir; türban ve AKP ile ilgili olarak çok olumsuzlayan ve eleştirel bir görüşe sahiptir. Tibi 2005’te yayınlanan “Mit dem Kopftuch nach Europa?” (Başörtüsü ile Avrupa’ya mı?”) adlı kitabında Türki-ye’nin tam üyeliğine altı itiraz yöneltmektedir (Tibi 2005). Bunları kısaca sıralarsak: 1) Din özgürlüğünün olmayışı ve yetersiz laiklik. 2) Kayıtdışı ekonomi ve yolsuzluk. 3) İstikrarlı bir demokrasinin ve demokratik-siyasal kültürün olmayışı. 4) Tam üye olacak bir Tür-kiye’nin AB içinde ABD çıkarlarına hizmet edeceği. 5) Ordu, devlet

Page 133: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

133

ve sivil toplum ilişkilerinin demokratik ilkelerle uyumsuzluğu. 6) Demografik sorun.

Tam üyeliğe engel olarak sayılan bu argümanlar irdelendiğin-de, bunların çoğunun pek de güçlü ve geçerli olmadığı kolayca görülmektedir. Burada yalnızca birkaçına değinmek yeterli olacak-tır. Örneğin, demografik sorunla ilgili olarak Tibi 2015’e doğru Türkiye’nin nüfusunun 90-100 milyon arasında olacağını ileri sür-mektedir. Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı halen % 1,2 olarak tahmin edildiğinden ( bu hız devam etse bile), 2015’e doğru nüfu-sun 90 milyona yaklaşması olanak dışıdır. Kaldı ki, artış hızının yavaş yavaş azalması daha gerçekçi bir tahmindir.

İtirazlardan bir diğeri ekonomiyle ilgili olan savdır. Bu konu-da Tibi’nin kayıtdışı ekonomi ve yolsuzluk ile ilgili ifadeleri de abartılıdır. Bu alanlarda Türkiye’nin ciddi sorunları olduğu doğru olmakla birlikte, bunların tam üyeliği engelleyecek etkenler oldu-ğunu ileri sürmek bir zorlamadır. Transparency International’ın 2007 “Yolsuzluk Algılaması Endeksi”ne göre Türkiye, Bulgaristan ve Hırvatistan ile aynı sırayı (64. sıra) paylaşmaktadır. AB üyesi ülkelerden İtalya 41., Polonya 61. , Romanya 69. sıradadır. Bu veri-ler yeterince açıktır.

Tibi’nin yine ekonomiyle ilgili bir iddiası da Türkiye’nin, tam üye olursa, AB’den her yıl 14 (ondört) milyar Euro sübvansiyon elde edeceğidir ki, bunun da gerçekçi bir dayanağı yoktur.

Sonuç olarak, ister en genel düzeyde kurulacak bir diyalog ol-

sun, ister daha dar kapsamlı teknik görüşmeler olsun, görüş alış-verişinin sağlıklı sonuçlar üretmesi, olumlu ve olumsuz tezlerin yeterince tanınmasına, olgu ve verilerin yeterince bilinmesine bağ-lıdır.

Page 134: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

134

KAYNAKÇA

Wimmel, Andreas (2006), Beyond the Bosphorus, Political Science Series, Vienna

Fischer, Joschka (2006), Die Rückkehr der Geschichte - Die Welt nach dem 11. September und die Erneuerung des Westens, Knaur Taschenbuch Verlag, München

Rehn, Olli (2007), Avrupa’nın Gelecek Sınırları – Türkiye Bir Köprü mü, Köprübaşı mı Yoksa Ergime Potası mı?, 1001 Kitap, İstanbul

Schmidt, Rudolf (2004), Die Türken, die Deutschen und Europa – Ein Beitrag zur Diskussion in Deutschland, Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden

Tibi, Bassam (2005), Mit dem Kopftuch nach Europa? Die Türkei auf dem Weg in die Europaeische Union, Primus Verlag, Darmstadt

Page 135: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

135

Avrupa Birliği’ne Katılım Sürecinin Siyasi ve Ekonomik Boyutları

Yakup KEPENEK

Giriş AB-Türkiye ilişkileri, geçmişin “uzun” ve geleceğin “sonu belirsiz” yıllarının konusudur. Söz konusu ilişkiler, geçmişte her iki tarafın yaşadığı niteliksel değişimlere, inişli-çıkışlı yol alışlara, siyasal ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak bugünkü duruma gelmiş ya da ulaşmıştır. Geçmişi irdelemek – hakkında çok şey söyleyebilmenin yanı sıra çok öğretici dersler çıkarmaya olanak sağlasa da – bu çalışma bağlamında yöntem açısından çok anlamlı olmayacaktır. Buna karşılık bugün, geleceğe nasıl bakıldığı irdelenebilir. Çünkü her iki tarafın 2008’de “bulunduğu noktadan ilişkilere nasıl baktı-ğı” aslında geçmişin de bir uzantısı olarak anlamlı ipuçları ver-mektedir.

İlişkilerin bugün bulunduğu noktayı tam anlamıyla yansıtan yazılı kaynak, Konsey’in 18 Şubat 2008’de onayladığı “Katılım Ortaklığı-2007” Belgesidir (bundan sonra KOB). KOB, Türkiye’nin üyeliği konusundaki “ilkeleri, öncelikleri ve koşulları” içeren “en son” resmi belgedir. KOB aynı zamanda, üye olma koşullarını düzenleyen Kopenhag Kriterleri (1993) ve Müzakere Çerçeve Bel-gesi’ne (3 Ekim 2005) dayanmaktadır. Ayrıca KOB, daha önceki Katılım Ortaklığı belgelerinin “gözden geçirilmiş” ve “güncelleşti-

Page 136: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

136

rilmiş” biçimidir. Bu nedenle KOB, üyeliğe giden yol haritası, daha doğrusu yolun bundan sonraki “görünen” bölümüdür ve yeni bir KOB yerine konuluncaya kadar da geçerli olacaktır1.

1 Üyeliğe giden yolun ölçütleri ya da bu yolda uyulması gereken ilke ve kurallar

hiç de az değil. Önce genel kriterler var, bunlar, Maastricht ve Kopenhag Kriterleridir. Maastrciht Kriterleri şunlar: Toplulukta en düşük enflasyona sahip (en iyi performans gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir. Üye ülke devlet borçlarının GSYİH’sına oranı %60’ı geçmemelidir. Üye ülke bütçe açığının GSYİH’sına oranı %3’ü geçmemelidir. Herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibariyle, fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz ora-nını 2 puandan fazla aşmayacaktır. Son 2 yıl itibariyle üye ülke parası diğer bir üye ülke parası karşısında devalüe edilmiş olmamalıdır. Türkiye, bugün, 26 Nisan 2008’de, Maastricht Kriterlerinin, faiz ve enflasyon oranlarının dışında kalanlarını karşılayabiliyor. Özellikle toplam ulusal gelirin (GSMH), AB’ye uyum bağlamında uygulanan yeni hesaplama yöntemiyle elde edilen ve eski seriye göre yüzde 30 dolayında fazla olan tutarı, borç ve bütçe açığı ölçütlerinin karşılanmasına yetiyor. YTL de değerini koruyor. Kopenhag Kriterleri özetle şöyle: * Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı göste-rilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı, * İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması * Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dâhil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetiyle birlikte müktesebatı uygulayıp, yürütebilecek etkin idari kapasiteye sahip olmak Türkiye’nin üyeliği için öngörülen özel ölçütler de şöyle özetlenebilir: * Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri kurmaya yönelik net bağlılığı ve ortaya çı-kacak herhangi bir sınır anlaşmazlığında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi temel alınarak sorunun barışçıl yollarla çözülmesi; gerek duyulduğunda anlaşmazlık-la ilgili olarak Uluslararası Adalet Divanı yargı kararına başvurulması. * Türkiye’nin Birleşmiş Milletler çerçevesinde ve kapsamlı çözüm için gerekli ortamın yaratılması da dâhil olmak üzere Avrupa Birliği’nin temelini oluşturan değerler doğrultusunda Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulunması yolun-daki gayretlerine devam etmesi

Page 137: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

137

İlgili Konsey Kararı, “18 Şubat 2008’de, Türkiye’nin Katılım Ortaklığında yer alan ilkeler, öncelikler ve koşullar ve 2006/35/EC Kararının kaldırılması” başlığını taşıyor. Karar’da, bu karara da-yanak oluşturan geçmiş kararlara gönderme yapılıyor. Bu olağan yaklaşımdan sonra, 7. madde’de “Konsey’in 11 Aralık 2006’da, Hükümetlerarası Konferans’ta yer alan üye devletlerin, GKRK-Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilgili gördüğü sekiz başlığı görüşmelere açamayacağını, ek olarak üyelerin Türkiye Katma Protokol’deki yükümlülüklerini yerine getirmedikçe ilgili başlıkların kapatıla-mayacağını belirtiyor2.

KOB’un “Öncelikler” bölümünde, Türkiye’nin, burada sırala-nanlara ek olarak, ayrıca, Ortaklık Antlaşması (1963), Gümrük Birliği (1995) ve AB-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin ilgili kararları-nın, örneğin tarım ürünlerinin ticareti konusundaki kararlarının, Topluluk Kazanımlarına (Müktesebatına) yasal uyum ve uygula-ma için verdiği güvenceleri yerine getirmesi gerektiğinin de altı çiziliyor3. “Öncelikler”, siyasal reform sürecinin, geri dönüşünün

* Ortaklık Antlaşması (Association Agreement) ve antlaşmayı tüm yeni üye ül-keleri kapsayacak şekilde genişleten Ek Protokol'ün (özellikle Gümrük Birliği ilintili kısmı) yanında düzenli olarak gözden geçirilen Katılım Ortaklığı Belgesi uyarınca Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmesi.

2 Burada ilginç bir nokta var: Komisyon’un Konsey’e sunduğu karar taslağında GKRK-Kıbrıs ile ilgili hiçbir hüküm yer almıyor. Komisyon, geleneklere çok da uygun olmayan bir tutumla taslağa bu hükmü eklemiş bulunuyor. Ayrıca, Konsey Kararı’nın 10. maddesi “üyeliğe hazırlanmak için” Türkiye’nin Katılım Ortaklığında belirtilen önlemler için zamanlamayı içeren bir plan hazır-laması” gerekir” denilmektedir. Taslakta “gerekir” yerine Türkiye’den ...” bek-lenir” biçimindeydi.

3 AB müktesebatı olarak dilimize aktarılan (acquis communautaire, kısaca acquis) üye ülkeleri Birliğe bağlayan hak ve yükümlülükler bütünüdür. Mükte-sebat şu unsurlardan oluşuyor: Avrupa Topluluğu’nu kuran Roma Anlaşması ve onu değiştiren tüm anlaşmalar, (Tek Senet, Maastricht, Amsterdam ve Nice Anlaşmaları) artı Topluluk kurumları tarafından benimsenen tüm ikincil mev-zuat, Birlik içinde kabul edilen açıklamalar, Adalet Divanı içtihadı, ortak gü-venlik ve savunma politikası çerçevesinde kabul edilen söylem ve eylemler, im-

Page 138: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

138

olmadığı ve ülkenin her tarafında ve yönetimin tüm birimlerinde uygulanacağı güvencesi de dâhil, ilerleme raporlarındaki tüm so-runları çözmesi gerektiğini içeriyor.

Sıralanan yükümlülüklerle ilgili olarak, Türkiye’nin bir plan yapması ve süreci bir takvime bağlaması isteniyor. Gerçekte yü-kümlülükler, Türkiye’nin, “gerçekçi” bir yaklaşımla, gelecek birkaç yılda “tamamlayacağı” ya da tamamlamasa bile “önemli ölçüde daha ileri bir noktaya taşıyacağı” alanlar olarak tanımlanıyor. Ön-celikler, kısa ve orta vadeli olmak üzere ikiye ayrılıyor: kısa vadeli işlerin 1-2 yıl, orta vadelilerin de 3-4 yılda tamamlanması isteniyor. Öncelikler doğal olarak, yalnızca yasa çıkarılmasını değil, uygula-mayı da içeriyor.

KOB’da belirlenen bu zamanlamaya göre Türkiye, “tüm” yü-kümlülüklerini gelecek dört yılda, yani 2012 sonuna kadar tamam-layacaktır. Gerek kısa, gerekse orta vadeli öncelikler iki alt başlıkta toplanıyor; bunlar da “genel öncelikler” ile “özel” olanlar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu çalışmada KOB’un sıralamasına bağlı kalınacaktır.

Kısa Dönem Genel Öncelikler: Siyasi Boyut

KOB, kısa dönemde, esas olarak siyasal reformlara ağırlık ve-

riyor. Siyasal reformlar ‘politik diyalog” olarak adlandırılıyor ve üç alt başlıkta toplanıyor:

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü başlığı altında kamu yöne-timi, merkezi yönetimin ve personel politikasının, daha fazla etkin-lik, hesap verebilirlik ve saydamlık sağlayacak biçimde yeniden yapılanması ve güçlendirilmesi; yerel yönetimlere daha çok yetki verilmesi ve kaynak sağlanması; Ombudsman sisteminin tam işler-lik kazanması; Sayıştay Yasası’nın değiştirilmesi ve uygulanması;

zalanan sözleşmeler; uluslararası anlaşmalar; üye ülkelerin birlik faaliyetlerine ilişkin kendi aralarında imzaladıkları anlaşmalar.

Page 139: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

139

Güvenlik güçlerinin siviller tarafından denetimi konusunda AB üyelerine benzerliğin güçlendirilmesi; ordunun, milli güvenlik stratejisi oluşturulması ve uygulaması dahil, siyasete karışmaması ve güvenlik güçleri üzerinde sivillerin gözetimi; daha saydam ve daha hesap verilebilir olması için güvenlik işlerinde adımlar atıl-ması; parlamento denetiminin sağlanması ve askeri yargının yal-nızca askeri personelin askeri görevlerini ele alması;

Yargı sisteminin, insan hakları ve temel özgürlükler konusun-da, yasaların, AİHS – Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Anayasa’nın 90. maddesi bağlamında yorumlanması; bu amaçla eğitim verilmesi ve sistemin güçlendirilmesi; yargı bağımsızlığı ve HSYK-Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun tüm yargıyı temsilinin sağlanması; yargılama usullerinin yenilenmesi ve bölgesel ara başvuru mahkemelerinin kurulması;

Yolsuzlukla savaşım için, üst düzey yolsuzlukları da içerecek kapsamlı bir strateji oluşturulması; bu stratejinin izlenmesi ve sayı-sal veriler toplanması için bir merkez kurulması; yolsuzlukla ilgili bütün kurumlar arasında eşgüdüm sağlanması; Kamu Görevlileri-nin Etik Davranış Düzenlemesi’nin yargı, askeriye, öğretim üyeleri ve seçimle gelenlere de uygulanması; siyasetçilere ve kamu görev-lilerine tanınan dokunulmazlıkların Avrupa’daki en iyi uygulama-lara benzer biçimde sınırlandırılması; siyasi partilerin ve seçimle-rin finansmanı konularında saydamlığın güçlendirilmesi istenmek-tedir.

İnsan hakları ve azınlıkların korunması, Uluslararası insan hakları düzenlemelerinin geçerli kılınması, bu bağlamda BM İş-kenceye Karşı Protokolünün onaylanması; AİHM-AİHS’ne uyum ve AİHM kararlarının tam olarak uygulanacağı güvencesinin ve-rilmesi; AİHM uygulamasına uygun olarak Ceza Usulü yasasının yeniden yargılamaya olanak verecek biçimde düzeltilmesi;

İnsan haklarının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için bağım-sız, yeterli finansman kaynağına sahip ve Birleşmiş Milletler ilkele-rine göre bir ulusal insan hakları kurumu oluşturulması; insan

Page 140: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

140

hakları olaylarının – düzenli istatistik verileri dahil – saptanması; insan haklarıyla ile ilgili yasal görevlilerin eğitimi öngörülüyor.

Sivil ve siyasal haklar başlığı altında ‘İşkence ve kötü mua-melelerin’ ‘sıfır hoşgörü’ anlayışıyla ve AİHS ve İşkenceyi Önleme Avrupa Komitesi önerilerine göre önlenmesi; cezadan kaçış ile savaşımın etkinleştirilmesi; özellikle belli olaylarda soruşturmala-rın etkili ve zamanında tamamlanmasının sağlanması ve yargıyı aldatmanın önüne geçilmesi; ‘adalete erişimin’ yasal destek ve nitelikli çeviri hizmeti verilerek güçlendirilmesi; ‘ifade özgürlüğü-nün’ tam olarak sağlanması; toplantı ve gösteri özgürlüklerinin basın özgürlüğü dahil, AİHS ve AİHM bağlantılı yasayla çözümü;

Siyasi partiler konusundaki yasal düzenlemelerin AB üyele-rinin “en iyi” uygulamalarına yakınlaştırılması;

“Sivil toplum kuruluşlarının kamu politikalarının oluşmasını etkileyecek yönde güçlendirilmesi; Avrupa’daki benzerleriyle ileti-şim kurmaları ve işbirliği yapmalarının sağlanması; ‘Din özgürlü-ğü’ ortamının yaratılması için gerekli adımların atılması; AİHS ve AİHM’ye uygun olarak vakıflar yasasının çıkarılması ve uygulan-ması, Müslüman olmayan toplulukların tüzel kişilik kazanması ve bundan doğacak haklarının korunması; aynı toplulukların kendi din adamlarını eğitebilmeleri; Türklerin ve yabancıların dinsel topluluklara serbestçe katılarak din özgürlüğünden yararlanmala-rı; inançları ya da dinsel nedenlerle askerlik yapmayı reddedenle-rin sürekli soruşturma ve mahkûmiyetlerinin yasal düzenleme yapılarak önlenmesi;

Ekonomik ve sosyal haklar kapsamında, ‘Kadın Hakları’ baş-lığı altında, kadına karşı şiddet ve töre cinayetleri dahil, kadın hakları yasal düzenlemelerinin uygulanması; yasa uygulayıcıları-nın bu amaçla eğitilmesi; bütün büyük belediyelerde kadın sığın-ma evleri kurulması; kamuoyunun, özellikle de erkeklerin, cinsiyet sorunları konusunda bilinçlendirilmesi ve kadının toplumdaki etkinliğinin, eğitime erişim, işgücüne katılma, siyasal ve toplumsal yaşama katılımla arttırılması ve kadın örgütlenmelerinin bu amaç-la desteklenmesi;

Page 141: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

141

‘Çocuk haklarının’ uluslararası ve AB çizgisine getirilmesi, ço-cuk işçiliğinin önlenmesi;

‘İşçi hakları ve sendikalar’ konusunda AB ve ILO ölçütlerinin tam olarak uygulanması; sosyal diyalog ve ilgili konularda AB ile yakınlaşmanın sağlanması;

‘Ayrımcılığa karşı politikalar’ bağlamında, dil, din, inanç, si-yasal düşünce, cinsiyet, ırksal ve etnik, engelli olmak ve cinsel tercih alanlarında her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasının yasal güvencesi, ders kitaplarından ayırımcı görüşlerin ayıklanma-sı öngörülüyor.

‘Azınlık hakları, kültürel haklar ve azınlıkların korunması’: Kültürel farklılıklar ve azınlıkların korunması ve saygınlığının AİHS, Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi ve AB üyelerinin en iyi uygulamalarına uyumlu kılınması; azınlıkla-rın mal varlıklarını kullanabilmeleri için AİHS’nin 1. Protokol’üne uyulması; ‘Kültürel haklar’ konusunda, Türkçe dışındaki dillerde TV ve radyo yayını üzerindeki kalan sınırlamaların kaldırılması ve Türkçe dışındaki dillerde eğitime olanak sağlanması;

“Doğu ve Güneydoğu’da durum”: Özellikle Güneydoğu’da ge-lişmeyi sağlamak için bölgesel gelişme farklılıklarının azaltılması için kapsamlı bir politika oluşturulması; Kürt kökenliler dâhil, herkese ekonomik sosyal ve kültürel olanaklar sağlanması; köy koruculuğu-nun kaldırılması; kara mayınlarının temizlenmesi; “Zorla yerlerinden edilen kişilerin” BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi’nin yerlerinden edilen kişiler hakkındaki önerileri doğrultusunda çözümü ve terörden zarar görenlere tazminat verilmesi, gerekli görülüyor.

Bölgesel Sorunlar ve Uluslararası Yükümlülükler

Kıbrıs sorununun BM çerçevesi ve AB ilkelerine uygun olarak

kapsamlı ve kalıcı çözümü; Kıbrıs bayraklı gemilerin ve Kıbrıs’ın ticaretinde çalışan gemilerin, yeni üyelerle ilgili Ankara Antlaşma-sının uygulanması; Türkiye’nin en kısa zamanda Kıbrıs dahil, üye ülkelerle ikili ilişkilerini normalleştirmesi;

Page 142: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

142

Sınır uyuşmazlıklarının barışçı çözümü için çaba harcanması, bu konuda BM Sözleşmesinin esas alınması ve gerekirse Uluslararası Adalet Divanı’na taşınması ve iyi komşuluk sergilenmesi, sınır uyuş-mazlıklarının barışçı çözümüne çalışılması ve uyuşmazlıklardan kaçı-nılması; Ortaklık Antlaşması’nda yer alan yükümlülüklerin, Gümrük Birliği dâhil, yerine getirilmesi alt başlıklarıyla sıralanıyor.

Ekonomik Boyut

Türkiye’nin kısa sürede alması istenen ekonomik önlemler: İs-

tikrarın korunması için uygun maliye ve para politikalarının ve sürdürülebilir ve etkin sosyal güvenlik sisteminin uygulanması; ekonomi politikalarının eşgüdümünün daha da güçlendirilmesi ve ekonomi için tutarlı ve sürdürülebilir politika çerçevesinin oluştu-rulması; özelleştirmenin sürdürülmesi; serbest piyasa ve fiyat re-formlarına, özellikle de enerji ve tarımda devam edilmesi; işgücü piyasası dengesizliklerinin ele alınması; bu amaçla esneklik ve destek yapılarının güçlendirilmesi; işgücüne katılma ve istihdam oranlarının artırılması; eğitim ve mesleki eğitimin geliştirilmesi; böylelikle tarımdan hizmetlere dayalı bir ekonomiye geçişin sağ-lanması; girişimci ikliminin iyileştirilmesi; bunun için ticari yargı-nın güçlendirilmesi ve piyasa denetleme kurullarının bağımsızlı-ğının korunması; piyasa giriş ve çıkışlarının kolaylaştırılması ve informal ekonomiyi (kayıt dışılığı) ele alacak araçların oluşturul-ması ve uygulanması öngörülüyor.

Orta Vade: Yalnızca Ekonomi

KOB, siyasal reformların 1-2 yılda yani kısa dönemde tamam-

lanacağı daha doğrusu tamamlanması gerektiği görüşüyle, bu konuda orta vade için her hangi bir genel yükümlülük öngörmü-yor, yalnız ekonomik ölçütlere yer veriyor. Ekonomik yükümlü-lükler ya da ölçütler de dört konuda toplanıyor: Özelleştirme programının tamamlanması; kamu maliyesinin sürdürülebilirliği

Page 143: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

143

güvencesinin verilmesi; eğitim ve sağlık hizmetlerinin düzeyinin gençliğe ve kadınlara özel bir önem verilerek yükseltilmesi; ülke-nin alt yapısının, özellikle de enerji ve ulaştırmada, rekabet gücünü geliştirmek üzere, güçlendirilmesi gerekmektedir.

Üyelik Yükümlülüklerini Üstlenme Yeterliliği

Türkiye’nin AB üyeliği sorununun en ayrıntılı olarak ele alındığı

ve yapılması gerekenlerin en somut biçimde sergilendiği yer, görüş-melerde/müzakerelerde ele alınan “başlık” ya da fasıl olarak adlandı-rılan konulardır. Başlıkların toplam sayısı 35’tir. Ancak bunlardan biri “Kurumlar” başlığını taşıyor ve adaylık süreci “tamamlandıktan son-ra” Türkiye’nin AB kurumlarında nasıl yer edineceğini, örneğin Av-rupa Parlamentosu’na kaç milletvekili vereceğini saptamak içindir. Başlıklardan biri de “diğer konulara” ayrılmıştır. KOB, başlıkların geriye kalan 33’ünün her birine ilişkin olarak, kısa ve orta sürede “ne-ler yapılması gerektiğini” ayrıntılı olarak vurguluyor.

Tablo 1: Kısa ve uzun dönem ayrımına göre 33 başlığa ait yükümlülük sayıları

No Başlık Kısa Dönem

Orta Dönem

1 Malların Serbest Dolaşımı (*) 4 -- 2 İşçilerin Serbest Dolaşımı -- 2 3 İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi (*) 3 3 4 Sermayenin Serbest Dolaşımı 2 -- 5 Kamu Alımları 2 2 6 Şirketler Hukuku 1 2 7 Fikri Mülkiyet Hukuku 2 1 8 Rekabet Hukuku 2 2 9 Mali Hizmetler (*) 2 -- 10 Bilgi Toplumu ve Medya 3 2 11 Tarım ve Kırsal Kalkınma (*) (+) (x) 2 2 12 Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı 4 3 13 Balıkçılık (*) 2 2 14 Taşımacılık Politikası (*) 5 2 15 Enerji 4 2 16 Vergilendirme 3 1 17 Ekonomik ve Parasal Politika -- -- 18 İstatistik 3 1 19 Sosyal Politika ve İstihdam 3 2 20 İşletme ve Sanayi Politikası 1 --

Page 144: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

144

21 Trans Avrupa Ağları -- -- 22 Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu (+) 1 1 23 Yargı ve Temel Haklar 3 1 24 Adalet, Özgürlük ve Güvenlik 6 3 25 Bilim ve Araştırma -- -- 26 Eğitim ve Kültür 1 -- 27 Çevre 3 2 28 Tüketicinin ve Sağlığın Korunması 2 2 29 Gümrük Birliği (*) 3 1 30 Dış İlişkiler (*) -- -- 31 Dış, Güvenlik ve Savunma Politikaları 2 -- 32 Mali Kontrol 3 1 33 Mali ve Bütçesel Hükümler (+) 34 Kurumlar (+) (y) 35 Diğer Konular (z) Toplam4 72 40

(*) Kıbrıs sorununun çözümüne bağlı olarak açılacak başlıklar (+) Fransa’nın “tam üyelik”le doğrudan ilgili saydığı ve bu nedenle açılmasını engelledi-

ği/engelleyeceği başlıklar (x) GKRY ve Fransa tarafından görüşülmesi engellenen başlık (y) Üyeliğe geçişte Türkiye’nin AB kurumlarında yerleştirilmesinin nasıl olacağıyla ilgilidir ve o sırada ele alınacaktır (z) Gerekirse ortaya çıkacak başlıklar için ayrılmıştır

4 Her başlığın karşısında yazılan ve yapılması gereken işleri gösteren sayılar sabit

değildir; acquis değişmelerine ya da koşullara bağlı olarak değişebilir. Burada görüşme süreci üzerinde durulmuyor. Ancak değinmekte yarar var: Görüşme-ler, 3 Ekim 2005’te başladı. Yaklaşık sekiz ay sonra bugüne kadar açılan (ve ka-panan) ilk başlık “Bilim ve araştırma” (25); diğer açılan başlıklar ise (toplamı al-tıda kalıyor) İstatistik (18), İşletme ve Sanayi Politikası (20), Trans-Avrupa Ağ-ları (21) Tüketicinin ve Sağlığın Korunması(28) Mali Kontrol (32). Bunlara ek olarak iki başlığın, Ekonomik ve Parasal Politika (eğer Fransa engel olmazsa) (17) ve Eğitim ve Kültür’ün (26) görüşmelere açılması bekleniyor. Yine 2009’a kadar, Sermayenin Serbest Dolaşımı (4), Şirketler Hukuku (6) ve Fikri Mülkiyet Hukuku’nun (7) görüşmelere açılması öngörülüyor. Bu konularda Türkiye ge-rekli ön hazırlıkları yapmış bulunuyor. Türkiye ile şimdiki dönem başkanı ülke Slovenya ve gelecek dönem Başkanı Fransa’dan oluşan “Üçlü”’nün, - ki buna, bilindiği gibi “Troyka” deniliyor - 6 Mayıs 2008 Ankara toplantısında, açılacak başlık sayısı, Şirketler Hukuku ve Fikri Mülkiyet Hukuku olarak saptandı; Sermayenin Serbest Dolaşımı başlığı sürece katılmadı. Bu yılın ikinci yarısında dönem başkanlığını üstlenecek olan Fransa’nın Türkiye’ye bakışı olumsuz olduğuna göre, Sermayenin Serbest Do-laşımının beklendiğinin tersine bu yıl açılması güç görünüyor. Başlıkların görü-şülmesinin iki yönü var, teknik ve siyasal. Gerek GKRK ve gerekse Fransa’nın engellemeleri tümüyle siyasi. Özetle görüşme süreci çok yavaş yürüyor. Eğer bu hızla ya da zamanlama ile gidilirse, varolan koşullarda, hiçbir siyasal engel çıkarılmasa ve yalnızca “tek-nik” ölçütler/kriterler dikkate alınsa bile, görüşmelerin en az on yıl daha sürme-si gibi bir durumla karşı karşıya kalınacaktır.

Page 145: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

145

Bugüne kadar görüşmeye açılan başlıklar şunlardır: Bilim ve Araştırma; İşletme ve Sanayi Politikası; İstatistik; Mali Kontrol; Tüketicinin ve Sağlığın Korunması ve Trans Avrupa Ağları. Bu yıl, 2008, sonuna kadar Şirketler Hukuku ve Fikri Mülkiyet Hukuku başlıklarının da açılması bekleniyor. Bu yıl içinde açılması bekle-nen üçüncü bir başlık olan Sermayenin Serbest Dolaşımı başlığının ise ele alınmayacağı anlaşılıyor. Yılın ikinci yarısında Fransa’nın Dönem Başkanlığını üstlenecek olması, aslında çok yavaş yürüyen ve üyeliğe giden yolun kilometre taşlarını oluşturan görüşme süre-cinin çok daha yavaşlaması anlamına geliyor.

Konsey’in İstedikleri ve İstemedikleri: Kurumlaşın!

Konseyin Türkiye’nin üyelik yükümlülüklerini yerine getir-

mesi için sıraladığı siyasal ve ekonomik “başlıklar” ile bunların altyapısı olan düzenlemelerin ortak bir noktası var: ülkenin “ku-rumsal” yapısının güçlendirilmesi5. Başlıkların tamamına yakını-

5 Kurumlaşma, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra izlenen temel politikalar-

dan biridir. Kamu yönetiminin oluşturulması; ekonomik ve toplumsal gelişme gereksinmeleri ve diğer iç ve dış koşullar (ulus devletin oluşturulması, siyasal ve ekonomik bağımsızlığın sağlanması vb) kurumlaşmayı zorunlu kılıyordu. Örneğin, TCMB –Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Sümerbank, Etibank, Hıfzıssıhha Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüd İdaresi, Halkevleri, Emlak Kredi ve Halk Bankaları, hatta İş Bankası, çağdaş üniversite, o büyük kurumlaşma atılı-mının somut sonuçlarıdır. Sonrasında bu kurumların, İş Bankası hariç, nasıl yozlaştırıldığı ve yok edildiği bilinmektedir. Son yıllarda AKP hükümeti ku-rumsal yapıların bağımsızlıklarını hiçe sayan bir tutum izliyor; kurumların kadrolaşmalarına aşırı oranda karışıyor. Bu konuda AB üyeliği bağlamında önemli bir eksiklik daha var: AB ile görüş-melerle ilgili hazırlıkları, örneğin “tarama toplantılarının eşgüdümünü sağlaya-cak” kurumlar arasında uyumlu bir çalışma ortamını sağlayamayan Türkiye, adaylık sürecinin gerektirdiği kurumlaşmayı da gerçekleştiremiyor. Aday ülke-ler, acquis’e uyum sağlamada karşılaşacakları güçlükler konusunda ayrıntılı ça-lışmalar yapıyor. Bunlara “düzenleyici etki değerlendirmesi” denilmektedir. Düzenleyici etki değerlendirmeleri, acquis ya da AB Müktesebatını uygulama-

Page 146: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

146

nın “içeriği” ele alındığında ya da görüşmelerin “açılış” ya da “ka-panış” ölçütlerinde özenle vurgulanan nokta, kurumların oluştu-rulması, güçlendirilmesi, kapasitelerinin ya da yeterliliklerinin artırılması ve çalışmalarının gerektiğinde eşgüdüm içinde sağlan-masıdır.

Kurumlaşmaya, kısa dönem “genel” düzenlemelerinin içinde özel bir önem veriliyor. Kurumsallaşma yükümlülüklerinin teme-linde, merkezi, bölgesel ve yerel kamu yönetimlerinin, personel, etkinlik, hesap verebilirlik ve saydamlık yönlerinin güçlendirilmesi bulunuyor. Ek olarak yargının kurumsal yeterliliğinin güçlendiri-lerek etkinliğinin artırılması; rüşvet ve yolsuzluklarla savaşımda kurumların eşgüdüm etkinliğinin artırılması; bir ulusal insan hak-ları kurumunun oluşturulması; kadın hakları kurumlarının yetkin-leştirilmesi ve çoğaltılması; ekonomi politikası kurumlarının çok daha yakın işbirliği içinde olması özenle isteniyor. Orta vadede kurumlaşmaya yalnızca rekabet gücünün artırılması bağlamında, yani dolaylı olarak değiniliyor.

Görüşme başlıkları arasında da kurumsallaşmaya ayrıca vur-gu yapılıyor. Kısa sürede istenenler çok fazla. İş Kurma ve Hizmet Sunumu Serbestisinde (3), kurumsal kapasitenin oluşturulması için ayrıntılı rapor isteniyor; Kamu Alımları (5) için kapsamlı bir politi-ka oluşturulması ve uygulanması amacıyla bir kurumun görevlen-dirilmesi; Rekabet Politikası (8) için bağımsız bir devlet yardımı yönetiminin oluşturulması; Mali Hizmetler (9) alanında sigorta ve emeklilik fonlarının yönetimi ve gözetimi için bir bağımsız kurul oluşturulması; Tarım ve Kırsal Kalkınma (11) konusunda, katılım öncesi kırsal yardım (Instrument for Pre -accession Assistance Rural Development Component) için bir birim oluşturulması; Gıda Güven-

nın “en az maliyetle nasıl olacağını” saptamayı, uygulamanın maliyetini, iş dünyası ve diğer ilgili kesimlere maliyetle ilgili bilgi sağlamayı; uygulamanın öneminin kavranmasını sağlamayı amaçlayan, bir özel fayda-maliyet çözümle-mesidir.

Page 147: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

147

liği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı (12) başlığı altında tarımsal-gıda kuruluşları için bir Ulusal Program oluşturulması; Balıkçılık (13) için bir merkezi yönetim birimi kurulması; Enerji’de (15) Vergi (16) yönetim kapasitesinin güçlendirilmesi; İstatistik’in (18) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yeni görevler üstlenmesi; Bölgesel Politi-ka ve Yapısal Araçların Koordinasyonu (22) için kurumsal yapının ve yönetim kapasitesinin güçlendirilmesi; Yargı ve Temel Haklar (23) konusunda kişisel verilerin korunmasının gözetimi için ba-ğımsız bir yönetim birimi; ek olarak mülteciler ve sınırlarda yasa-ların uygulanması amacıyla ayrı yönetim birimlerinin kurulması; Eğitim ve Kültür (26) Yaşamboyu Öğrenme ve Gençliğin Ulusal Hareketi Ajansı’nın yönetim gücünün artırılması; Çevre (27) yöne-timinin, merkezi, bölgesel ve yerel düzeyde güçlendirilmesi; Tüke-tici ve Sağlık (28) alanında yönetim yapısının ve uygulamanın geliştirilmesi; Gümrük Birliği (29) yönetiminin güçlendirilmesi; son olarak Mali Kontrolü (32) güçlendirmek amacıyla Yüksek Mu-hasebe Kuruluşları Uluslararası Örgütü’ne (INTOSAI) koşut ola-rak, Sayıştay’ın görevine ilişkin yasanın çıkarılması; ayrıca bağım-sız çalışacak, dolandırıcılık karşıtı ve AB çıkarlarını koruyacak bir eşgüdüm yapılanması isteniyor.

Uzun Dönemde ise, İşçilerin Serbest Dolaşımı (2) için yönetim yapısının daha da güçlendirilmesi; Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı (12) alanında laboratuar ve denetim yeterliliklerinin güçlendirilmesi; Enerji (15), Sosyal Politika ve İstihdam (19) alanla-rında da yönetim ve düzenleme yetkinliklerinin geliştirilmesi; Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu (22) için de merkezi, bölgesel ve yerel yönetim kapasiteleri oluşturulması öne-rilmektedir.

Page 148: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

148

Demokrasiniz İnsan Hak ve Özgürlüklerine Yaslansın! Ya Laiklik?

Konsey’in Türkiye’nin üyelik yükümlülükleri çerçevesinde

ikinci önermeler seti ayrıntılı olarak irdelendiği gibi, kişi hak ve özgürlüklerinin güçlendirilmesi ve buna dayalı demokrasi anlayışını yansıtıyor. İnsan hak ve özgürlüklerine dayalı bir demokrasiyi ve bunun kurumlaşmasının Konsey tarafından önerilmesi çok olumlu ve doğru bir yaklaşımdır. Ancak dikkati çeken önemli bir nokta var. KOB’da Türkiye’de kamu yönetimi ile din ilişkilerine hiç değinilmi-yor. Oysa son onyılın Türkiye’sinin en önemli sorunlarından biri budur ve bu sorun son bir yılda çok daha ağırlaşmıştır.

Kamu yönetiminin dinselleşmesi, üniversitelerde türban gi-yilmesi konusunun anayasa ile çözümüne çalışılması; eğitimde dinsel yaklaşımların etkisinin artması; kamu bürokrasisinde dinsel kadrolaşma; dinsel toplulukların etkinliğinin siyasette ve toplum-sal yaşamda yükselmesi gibi gelişmeler ya da Türkiye’nin dinsel-leşme yönünde evrimi, neden KOB’a yansımıyor?

Bu sorunun yanıtı iki açıdan irdelenebilir: Birincisi, AB’de ge-çerli ve egemen görüşün Türkiye’de, insan haklarına ve demokra-siye öncelik vermesi, laikliği de bunların bir doğal sonucu ya da ürünü sayması olabilir. Bu varsayıma göre insan hakları tam an-lamıyla işlerlik kazanırsa, “özgür” insanlardan oluşan toplumda “şeriat” (=dinsel hukuk) uygulama alanı bulamaz; bu anlayış hiçbir bilimsel veriye dayanmamaktadır; “aşırı iyimserdir” ve gerek ku-ramsal olarak gerekse uygulama bakımından sorgulanmalıdır.

Bu kurgunun bir de Türkiye boyutu var. AB’de egemen olan varsayıma göre, Türkiye’de laikliği korumayı amaçlayan kurulu düzen, insan haklarının ve bundan dolayı da demokrasinin geliş-mesini engellemektedir. Giderek, varsayıma göre, laikliği savunan-lar, kendi geleneksel “güç ve ayrıcalıklarından vazgeçmektense” Türkiye’nin AB üyeliğini “rayından çıkarmaya” çalışıyorlar6. Tür- 6 Bkz. European Stability Initiative (Berlin), The Economist, “The secularists fight

back, The constitutional court takes on Turkey’s ruling party” 3 Nisan 2008.

Page 149: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

149

kiye’de laikliği korumaya çalışanların Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktıkları da dayanaksız bir toptancı yaklaşımdır. Cumhuri-yet’in değerleriyle AB üyeliğinin bağdaşmadığı öne sürülemeye-ceğine göre, sorun, gelişmelerin yarattığı karşılıklı güvensizlikten kaynaklanmaktadır, denilebilir. Böyle olunca da bu konuda kesin yargıya varmak yanıltıcı oluyor.

AB’nin Türkiye’deki laikliğe bakışının ikinci boyutu ise, bu ülkenin bir İslam ülkesi olduğu ve bunun kaçınılmaz sonuçların-dan birinin İslam’ın, kamu yönetimi yaşamında etkilerinin görül-mesinin yadırganacak bir tarafının bulunmadığıdır. AB’ye göre bu nedenle de din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması; kamu yönetiminin ve bu arada eğitimin tümüyle dinden ayrı olması Türkiye için hiç de kolay değildir. Bu görüşün sahiplerine göre AB’nin bu konu ile uğraşması da gerekmez. Sorun Türkiye’nin sorunudur.

“Sorun Türkiye’nin sorunudur” yaklaşımı doğru bulunamaz. Kamu yönetiminin dinselleşmesinin sonuçlarından birinin AB üyeliğini engelleyici bir etken olmayacağı öne sürülemez. O zaman da Konsey’in, laiklik yaklaşımının Türkiye’nin tam üyeliğini iste-meyişinin gerekçelerinden birini oluşturmakta olduğu öne sürüle-bilir.

Bu bakışın bir uzantısı Türkiye’nin halkı Müslüman olan diğer ülkelere “örnek” olabileceği varsayımıdır. Hiç kuşkusuz günümü-zün iletişim çağında toplumlar birbirlerinden geçmişe göre daha çok etkileniyor. Ancak bir başka ülke örnek alınarak demokratik-leşme ne ölçüde olanaklıdır? Sorunun yanıtı, demokratikleşecek ülkenin “iç dinamikleri”, tarihsel, kültürel ve ekonomik birikimi ve bunların gelişme düzeyi göz önünde tutularak verilebilir. Bu ne-denle de bu karmaşık örneklik konusunda kesin sonuçlara varıla-maz.

Bu görünür nedenlerle, AB Konsey’i, Türkiye’de laiklik konu-suna taraf olmamayı yeğliyor ve büyük bir yanlış yapıyor7. 7 Ancak, burada 25 Nisan 2008’de Komisyon’da görüşülmesi tamamlanan 2007

İlerleme Raporu’nda, bir laiklik vurgusu yapılmaktadır. Rapor’un 1. madde-

Page 150: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

150

Asıl Eksik: Siyasal Öncülük Türkiye’nin üyelik sürecinin asıl eksiği her iki tarafın da yaşa-

dığı siyasal isteksizliktir. Öncelikle, günümüzde AB tarafında, “yarının Avrupası”nın nasıl olması gerektiği konusunda, ufuk açıcı görüşlere sahip siyasal liderlerin sayısı, geçmiş onyıllara göre çok daha azdır. Kaldı ki AB, kimi siyasetçilerine göre “genişleme yorgunudur” ve Türkiye’yi kaldıramaz. Önemli bir nokta daha var: AB’de muhafazakar ya da sağcı hükümetler, genellikle, Türki-ye’nin tam üyeliğine hiç de sıcak bakmamaktadır. Bu görünen durumun nedenleri ayrıca irdelenebilir.

Türkiye’de siyasetin AB’ye bakışı da büyük soru işaretleri ta-şımaktadır. İşbaşında bulunan AKP hükümeti, iktidarının ilk yılla-rında üyelik sürecinin öncüsü olacağı izlenimini vermiş ve 17 Ara-lık 2004’te AB Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından alınan karar ve buna dayalı olarak 3 Ekim 2005’te yapılan Katılım Konfe-ransı ile üyelik görüşmelerinin başlamasını sağlayarak bu konuda bir büyük atılımı da gerçekleştirmişti. Ancak, AKP’nin AB aşkı zamanla zayıfladı. Özellikle AİHM’nin 10 Aralık 2005’te türban konusunda verdiği Leyla Şahin kararından sonra AKP çevrelerinin AB üyeliği için eski heyecanı taşımadığı söylenebilir. Aslında AKP’nin AB ile bir doku uyuşmazlığı yaşaması kaçınılmazdı. Çünkü AKP’nin genel olarak laikliğe bakışı ya da kamu yönetimi ile dinin ilişkileri konusundaki tutumu; özellikle de kadın-erkek eşitliği, eğitim anlayışı, AB ile uyumsuzlukların yaşanmasına yol açacaktı. Ayrıca AKP iktidarının bağımsız kurumları ele geçirme çabaları ve kurumlaşma konusundaki yetersizliği, üyelik görüşme-lerini yürütecek kurumsal yapılanmayı bir türlü rayına oturtama-ması; bu konuda değişik kurumlar arasındaki iç uyuşmazlıkların süreci yavaşlatması sorununa çözüm bulunmaması; yolsuzlukla

sinde laik devlet; 7. maddesinde “laik ve demokratik Türkiye” ve 16. madde-sinde de yapılacağı varsayılan “yeni, sivil Anayasa’da ‘din ve devlet işlerinin ayrılığı ilkesi’nden söz edilmesi, önemli ve olumlu bir yaklaşımın işareti sayıl-malıdır.

Page 151: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

151

savaşımda ve dokunulmazlıkların kaldırılmasında ayak sürümesi ve anayasa, siyasi partiler ve seçim yasalarının demokratikleştiril-mesi için ya hiç ya da yanlış adımlar atması, son 1 Mayıs örneğin-de olduğu gibi, hak ve özgürlükleri baskı altında tutan uygulama-ları, AB-AKP uyuşmazlığını daha da derinleştiriyor.

Muhalefet partilerinin AB’ye bakışı da en azından açık değil-dir. Örneğin, diğer konularda hükümeti eleştiren muhalefetin AB konusunda somut öneriler yapmaması dikkat çekicidir. Ana mu-halefet partisi CHP, AB’ye “taraftarız, ancak…” denkleminin, an-cak tarafını çok öne çıkardığı, siyasal reformlar konusunda atılan adımlara karşı çıktığı, daha da önemlisi demokratikleşme sürecine öncülük edebileceği kanısını veremediği ve sol/sosyal demokrat özelliğinden uzaklaşarak Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen AB solu ile işbirliği yapamadığı için AB bağlamında bir varlık göste-remiyor.

Diğer muhalefet partilerinden MHP de, AB sürecinin iç işle-rimize karıştığı ve dış siyasette sorunlar yarattığı gibi gerekçelerle AB’ye sıcak bakmadığını saklamıyor; ancak üyeliğe açıkça karşı da çıkmıyor. Meclis’te grubu bulunan partilerden Demokratik Toplum Partisi ise AB üyeliğine, AB’nin demokratikleşmeye ve Güneydoğu/Kürt Sorunu’na verdiği önem nedeniyle tam destek veriyor.

Açıktır ki, Türkiye’de AB konusunda tam bir “siyasal belirsiz-lik” söz konusudur; örneğin, AB üyeliğini istemeyenlerin bir siya-sal partisi yoktur. Aynı olgu, çok açık olmamakla birlikte, AB üye-liğini isteyenler için de geçerlidir denilebilir. AB üyeliği için çok istekli değil, gerçekten istekli bir büyük siyasal partinin bulunma-yışı, Türkiye’nin üyelik sürecinin 2008’de içinde bulunduğu en önemli sorun sayılmalıdır.

Bu koşullarda, AB yetkilileri, şu ya da bu nedenle Türkiye’de “muhatap” olarak AKP’yi görüyorlar. Ancak aynı yetkililerin, özellikle de Komisyon Başkanı ve Genişlemeden Sorumlu Komi-ser’in bir bakıma, Türkiye=AKP denklemi kurmaları ve AKP kapa-tılırsa görüşmeler askıya alınır anlayışını öne sürmeleri hiç de doğ-

Page 152: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

152

ru bir yaklaşım sayılamaz. Türkiye’yi iktidar partisiyle eşitlemek bir büyük yanlış sayılmalıdır. Hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını haklı olarak sürekli vurgulayan AB’nin, AKP kapa-tılma davası karşısında Türkiye’deki hukuk sistemine çok ağır eleştiriler yöneltmesinin de hiçbir savunulur tarafı yoktur.

Sonuç

AB Konseyi tarafından 18 Şubat 2008’de onaylanan Türki-

ye’nin 2007 Katılım Ortaklığı belgesi, yarısı dolu bir bardağı andı-rıyor. Bakış açınıza bağlı olarak, iyimser ya da kötümser olabilirsi-niz.

Ana soru, Türkiye’nin KOB’da belirlenen bu yükümlülükleri yerine getirmesinin dört yıl içinde olanaklı olup olmadığıdır. Yü-kümlülüklerin yerine getirilmesi açısından göreceli olarak en ağırı, siyasal diyalog başlığı altında sıralanan “demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların korunması ve bölgesel sorunlar ve uluslararası yükümlükler başlığı altında sıralanan ve “iki yılda” tamamlanması istenen koşullardır.

Kaldı ki burada sıralanan yükümlülüklerin, deyim yerindeyse, “ucu açıktır”. Bu nedenle pek çok yükümlülük konusunda bu ka-dar kısa sürede sonuç alınması çok güçtür. Örneğin kadınların eğitime “eşit” katılımının sağlanması ya da işgücüne katılma ora-nının artırılması kısa zamanda tamamlanabilecek yükümlülükler değildir. Örnekler, özellikle “kurumlaşma” istenilen başlıklarla, çoğaltılabilir.

Bizim GKRK-Güney Kıbrıs Rum Kesimi/Yönetimi olarak ad-landırdığımız ülke, AB’ye Kıbrıs Cumhuriyeti olarak üyedir. Kon-sey’in kararında (m.7) görüşme konusu olarak saptanan başlıklar-dan Kıbrıs ile ilgili sekiz tanesinin bu konuda karar makamı olan Hükümetlerarası Konferans’ta açılmasının istenmeyeceğini belirti-yor. GKRK, AB üyesi olduğuna ve görüşmeleri, başlıkların açılı-şında ya da kapanışında, her zaman veto edebileceğine göre, du-

Page 153: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

153

rumunu ayrıca Konsey kararıyla pekiştirmesi, yani “iki kilit altına alması” hiç de olumlu sayılamaz.

Fransa, görüşme başlıklarından beşinin -biri Kıbrıs ile aynı olmak üzere- ele alınmasını istemiyor; açılmalarını da ya engelli-yor ya da engelleyeceğini saklamıyor; çünkü bunları “tam üyelikle doğrudan ilintili” buluyor.

Hiç kuşkusuz yükümlülükler tümüyle yerine getirilse de üye-liğin gerçekleşeceğinin hiçbir güvencesi yoktur. Çünkü görüşmele-rin “ucunun açık olduğu” özellikle vurgulanmaktadır8.

Eğer bardağın dolu tarafında da bakılmak istenirse çok şey var. Katılım Ortaklığı Belgesi, yolsuzlukla savaşıma ayrı bir önem veriyor; bu bağlamda, yolsuzlukla savaşım için “kapsamlı” bir strateji geliştirilmesi, kamu çalışanlarının etik davranması kuralı-nın yaygınlaştırılması; dokunulmazlıkların “en iyi Avrupa uygu-laması”na uyumlu kılınması; seçim ve siyasi partilerin parasal kaynaklarının saydamlığının sağlanması; kamu alımları (5 kısa dönem) için tek “bir kurumun görevlendirilmesi” ve etkili bir poli-tika izlenmesi; bu konuda “müktesebata” uygun kapsamlı bir stra-teji sunulması; rekabet politikası (8 kısa dönem) kapsamında, “müktesebat”a uygun bir devlet yardımları yasası çıkarılması; saydamlığı sağlamak üzere bağımsız çalışan bir “devlet yardımla-rını izleme yönetimi oluşturulması” isteniyor. Devlet yardımları, Türkiye’nin çözmesi gereken en temel sorunlardan biridir. Gerek merkezi yönetimin gerekse yerel yönetimlerin kimlere ve “nasıl” (“ayni” ya da parasal) yardım yaptığı tam bir bilmecedir. Öncelikle yardım alanlar yardımları hak olarak mı yoksa sadaka anlayışıyla

8 Ekim 2005 Konsey toplantısında yoğun tartışmalara neden olan “Müzakere

Çerçeve Belgesi”nin 2. Paragrafına göre “Müzakerelerin ortak hedefi katılımdır. Müzakereler, sonucu önceden belli olmayan “ucu-açık” (open-ended) bir süreç-tir. AB’nin “sindirme kapasitesi”de (absorption capacity) dahil olmak üzere tüm Kopenhag Kriterleri göz önünde bulundurularak eğer üyelik yükümlülük-lerini yerine getirebilecek durumda değilse; Türkiye’nin mümkün olan en güçlü bir şekilde Avrupa yapılarına demirlenmesi sağlanır” denilmektedir. Bu tüm-cenin, 2009’da 50. yılına girecek, yani yarım asırlık olacak Türkiye-AB ilişkileri-nin hiç de “ olumlu” bir özeti olmadığı çok açıktır!

Page 154: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

154

mı alıyorlar sorusu doğru yanıtlanmalıdır. Çağdaş bir sosyal hu-kuk devletinde devlet sadaka dağıtmaz, yurttaşa hakkını verir. AB isteği olsun ya da olmasın Türkiye, demokrasinin işlerliğini doğ-rudan ve çok olumsuz etkileyen bu sorunu çözmek zorundadır.

Hak ve özgürlükler konusunda da çok şey yapılabilir; bu bağ-lamda, özellikle, sendika ve örgütlenme haklarının genişletilmesi; siyasi parti yasalarının “en iyi Avrupa uygulaması” yönünde de-ğiştirilmesi sayılabilir. Gerçekte, pek çok görüşme konusunda yer alan yükümlülükler, Türkiye tarafından, şimdiye dek yerine geti-rilmesi gereken, yıllardır KOB ve diğer AB belgelerinde yapılması istenen ve hiçbir parasal yük gerektirmeden yapılabilecek ve bu ülkenin ilerlemesi için, dışardan bir istek olmadan yapılması gere-ken işlerdir.

Page 155: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

155

Genişleme: Türkiye - AB İlişkilerinin Stratejik Boyutları

Christer ASP

Son günlerde yapılan tartışmaların büyük çoğunluğu, Türkiye’de yapılan anayasal reformların Avrupa Birliği’ne giriş ışığında ince-lenmesini içermektedir. Ben de Türkiye’nin stratejik boyutuna eklemeler yapmak istiyorum. Çünkü bu iki konunun, yani reform süreci ve Türkiye’nin jeostratejik öneminin, ileride Türkiye’nin AB üyeliğinde belirleyici bir rol üstleneceğine inanıyorum.

AB, yüzyıllar boyunca savaşlarla tahrip edilmiş bir kıtada ba-rışı sağlamak amacıyla oluşturulan siyasi bir projedir ve bu amaç da gerçekleştirilmiştir. Böylece Avrupa devletleri arasında savaş tehlikesi ortadan kalkmıştır. Bunun bir sonucu olarak AB’nin ama-cı da, giderek Avrupa’nın her köşesinde özgürlük ve demokrasiyi sağlamaya yönelmiştir. Bugün, Avrupa’daki yarım milyar insan hiç olmadıkları kadar özgür, güvenli ve refah içindedir. Bu durum, AB’nin genişlemesinin bir katkısıdır. Avrupa Birliği bugün, Kuzey Kutbu’ndan Atlantik Okyanusu’na, Akdeniz kıyılarından Karade-niz’e kadar tüm bölgenin özgürlük ve demokrasi feneridir. De-vamlı genişleme ile barışçıl ortaklık mirasımıza katkıda bulunmak-tayız.

Zaman, AB ailesine dahil olmak isteyen uluslara kapılarımızı kapatma zamanı değildir. Çünkü, siz bir kapıyı kapatırsanız baş-kaları açılacaktır. Ve bu AB’nin güvenlik çıkarlarıyla örtüşmeyebi-

Page 156: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

156

lir. Bunu daha açık anlatmama izin verin. Türkiye’ye veya AB üye-liğine aday herhangi bir ülkeye, kapıyı kapatarak yalnızca bu ülke-lerin stratejik planlarını yeniden tanımlandırmalarına neden ol-makla kalmaz, aynı zamanda Avrupa Birliği içinde istikrarsızlığa neden olma riskinin de ortaya çıkmasına neden oluruz.

Türkiye’ye kapıyı kapatarak, AB’nin yumuşak gücünün değe-rini, sadece Türkiye’ye karşı değil, aynı zamanda AB’ni özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ilham kaynağı olarak gören diğer ülkelere karşı da düşürmeye sebep oluruz. AB’nin çevresine hari-tada kalın siyah sınırlar çizme ve diğerlerini kapsayan değil diğer-lerinden ayrılan bir konuma koyma girişimleri, AB’nin dış politika ve güvenlik politikası alanındaki küresel rolünü etkileyecektir. Avrupa’nın yumuşak gücünün -entegrasyon ve paylaşılan haki-miyet- sorun çözme ve devlet olma konusundaki deneyimlerimi-zin yaşadığımız dünyada nasıl giderek daha fazla önemli olduğu-na tanık olduk.

27 üye ülke ile Avrupa Birliği’nin ticaret hacmi, dünyanın en büyük ikinci ve üçüncü ülkelerin ticaret hacminin toplamından daha fazladır. Dünyadaki 130’dan fazla ülke için en büyük pazarız. Ve biz, en büyük kalkınma destekçisiyiz. Ancak, Birliğin dış ilişki-ler ve güvenlik alanındaki etkisi, bu ekonomik büyüklüğe paralel gitmemektedir. Bazıları bu yüzden AB’nin hala ekonomik bir dev ve politik bir cüce olduğunu söyleyebilirler. Ancak bu dengesizlik son birkaç yılda olumlu yönde değişmeye başlamıştır. Bu yıl içinde 27 üye tarafından onaylanacak olan Reform Anlaşması da bu den-gesizliği düzeltecektir. Elbette bu yeni Anlaşmanın arkasında çok sayıda itici güç vardır ama belki de en önemlisi, yeni kurumlar ve araçlarla AB’nin dış ilişkiler ve güvenlik konularında küresel or-tamdaki sesini yükseltmesine olanak sunmasıdır.

Bu anlamda önemli olan bir diğer faktör ise birbirini izleyen genişleme sürecidir. Başlangıçta yer alan altı ülke ile -İngiltere, İspanya, İsveç, Yunanistan, Polonya veya sonradan katılan diğer ülkeler olmadan- AB, bugünkü rolüne asla ulaşamazdı. Aslında,

Page 157: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

157

bu büyüme belki de diğer pek çok faktörden daha fazla, AB’yi küresel anlamda daha önemli kılmıştır. Türkiye’nin bölgedeki ve Orta Asya’daki tüm taraflarla olan yakın ilişkileri ile AB’nin bu role önemli katkıları olacağına inanıyorum.

Fransa uzun yıllar boyunca İngiltere’nin üyeliğine karşı çık-mıştır. Ben, 1980 ve 1990’lı yıllar boyunca (İsveç adına müzakerele-ri yürüten ekibin bir parçası olduğum süre zarfında) İsveç, Avus-turya, Finlandiya ve Norveç’in üyelik müzakerelerine itirazları ve imtiyazlı ortaklık tartışmalarını hatırlıyorum. Bundan birkaç yıl sonra İsveç imtiyazlı ortaklık fikrini tamamen bir kenara iterek tam üyelik talep etmiştir. Oldukça zorlu müzakerelerin sonunda, Av-rupa Parlamentosu’nun yaklaşık 80 üyesi İsveç’in AB’ye üyeliğine karşı oy kullanmıştır. Bu politikacılar açıkça bizim AB’ye girmemi-zi istemiyorlardı.

Bu durumdan elde edilecek bazı çıkarımlar vardır: İlki, Toplu-luğun yeni üye kabul etme sürecinde AB’nin çeşitli kesimlerinden karşı çıkanlar olacaktır. İkinci ve çelişkili çıkarım, her katılımın, AB’yi hem içte hem de dışarıda güçlendiren bir başarı hikayesi olmasıdır. Üçüncüsü, tam üyelikte karar kılan her ülke, genişleme karşıtı güçlerle devamlı olarak mücadele etmek zorundadır. Mü-zakere süreci, başlangıçta düşündüğünüzden daha fazla sabrınızı test edip kaynaklarınızı zorlayabilir. Bu durum, -Türkiye’nin üye-liği söz konusu olduğunda- hem Türkiye hem de AB açısından geçerlidir. Ancak, bunun Türkiye’ye özel bir şey olmadığı unutul-mamalıdır. Bu durum, şimdiye kadarki bütün genişlemelerde gö-rülmüştür.

Daha da geriye, AB’nin kurulma aşamasına bakarsak, AB tari-hinin Akdeniz’in Doğusu’nun tarihinden ayrılamayacağını söyle-mek mümkündür. Doğu Akdeniz’i Avrupa’nın geri kalan kısmın-dan ayırmak kendimizi Avrupa tarihinden ayırmakla aynı anlama gelir. Bu durumun, Türkiye’nin AB’ye dahil olmadığını iddia edenlere izah edilmesi gerekmektedir.

Page 158: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

158

Türkiye’nin AB üyeliğinin faklı duygulara neden olduğu, şüphesiz kabul edilmelidir. Türkiye’yi AB üyeliğine kabul etmek, Malta veya İsveç gibi ülkeleri dahil ederek genişlemeden biraz daha karmaşıktır. Türkiye’nin katılımı, Avrupa ailesine bu zamana kadar olan en büyük katılımı ifade etmektedir. Bu durum, Türki-ye’nin Konsey’deki oy hakkının ve AB parlamenter sayısının Al-manya’dan bile daha fazla olacağı, ancak AB bütçesine daha az katkıda bulunacağı anlamına gelmektedir.

Ancak, ben Türkiye ile ilgili endişelerin aslında sadece Türki-ye ile ilgili olduğunu düşünmüyorum. AB, daha karmaşık ve hızla değişen küreselleşme, göç ve ekonomik değişim dünyasında kendi rolünü buldukça, genişleme karmaşık bir süreç haline gelmektedir. Tüm bunlar, nereye doğru gittiğimiz konusunda belirsizlikler ya-ratmakta ve içe dönük düşünmeye neden olmaktadır. Oysa bu gelişmeler, açık görüşlülük ve dikkatli bir analizle incelenirse ina-nılmaz fırsatlar yaratabilir. Ancak, bu durumun aynı zamanda bazı AB üye ülkelerinde genişleme yorgunluğu yaratmasına şaşırma-mak gerekir.

Ben kendi açımdan, kapılarımızı dış dünyaya kapatarak kendi içimize dönük bir şekilde etrafımızdaki hızla artan değişime nasıl ayak uydurabileceğimizi bilemiyorum. Bilakis; genişleme, siyasi, ekonomik ve kültürel boşlukların kapanması ve tarihi anlaşmazlık-ları bir kenara bırakıp gelecek ortaklıklara odaklanmak için bir araçtır.

Başlangıçta yer alan, daha fazla genişleme ile ilgili söyledikle-rimize dönecek olursak; dış ilişkiler ve güvenlik konularındaki isteklerimize nasıl devam edeceğimizi veya küresel stratejik gün-demde karşımıza çıkanlara nasıl yanıt vereceğimizi bilemiyorum. Eğer içimize kapanıp, genişlemeyi durdurursak, er ya da geç bu durumun Güney Doğu Avrupa, Doğu Avrupa veya Avrupa’nın doğusunda jeo-stratejik etkileri olacak ve tarihi açıdan stratejik bir hata olacaktır.

Page 159: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

159

Stratejik boyutun AB başkentlerinde tam anlamıyla anlaşıl-madığını ileri sürmüyorum. Ancak benim görüşüme göre, içeride-ki karmaşalar ve belirsizlikler nedeniyle karşımıza çıkan yeni kü-resel tehditler geri planda kalmıştır. Daha fazla genişlemenin, ön-cekilerden daha çok çaba gerektireceği açıktır. Yeni Reform An-laşması yürürlüğe girse bile, AB kurumlarının çabasını gerektire-cektir. Ancak bu, AB’ye üye olmak isteyen ülkeler için çok daha fazla çaba anlamına gelecektir.

Bana bazen İsveç’in Türkiye’nin üyeliği konusundaki çekim-ser tavrının neden güçlü bir desteğe dönüştüğü soruluyor. Yanıt basit: Çünkü Türkiye değişti.

Parlamento’nun geçtiğimiz yasama döneminde AB reform sü-recinde oldukça etkileyici girişimlerine şahit olduk. Gerçekleştiri-len önemli reformlar, 2005 yılı Ekim ayında Türkiye’ye üyelik mü-zakerelerinin kapısını açmıştır. Ancak bundan sonra reform süreci yavaşlamıştır. İfade özgürlüğüyle ilgili olarak 301. Madde’de yapı-lan değişiklik teklifi ile yakın zamanda daha büyük bir demokratik reform paketi bekliyoruz. Bu pozitif işaretler, AB tarafında olan bizler için oldukça önemlidir ve memnuniyetle karşılanmaktadır.

Elbette reformlar öncelikle Türkiye’nin kendi menfaati için yapılmalıdır. Ancak bu durum müzakere süreci açısından da önemlidir. AB içindeki işbirliğinin temelinde yatan norm, değer ve özgürlüklerin karşılanmasına yönelik olarak yapılan reformlar, AB müzakere sürecini her zaman olumlu olarak etkilemiştir. Bu du-rumun Türkiye için de geçerli olduğunu belirtmek gerekir.

Burada bir noktayı açıklığa kavuşturmak istiyorum. AB’nin, Türkiye’nin iç işlerini nasıl yürüttüğüne veya demokrasi kurumla-rının yükümlülüklerini nasıl yerine getirdiğine karışmak gibi bir isteği yoktur; bu AB’nin işi değildir. Ancak Türkiye, AB ülkeleri ailesinin bir parçası olmak için başvurmuştur. Türkiye’ye tam üye olması için gereken kriterleri açıklamak ise bizim görevimizdir.

Aynı zamanda, Türkiye’nin şiddetli ve sürekli terörist saldırı-lara maruz kaldığını ve bu ciddi tehditle baş etmek için hükümetin

Page 160: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

160

tüm dikkatini bu konuya vermesi gerektiğini biliyoruz. Ancak biz aynı zamanda, reformların her zaman terörizme karşı kullanılabi-lecek silahlardan biri olduğuna da inanıyoruz.

Terörizm, askeri çatışmalar veya nükleer çoğalma gündemde oldukça önemli bir yere sahiptir. Temelde yatan tehdit, Huntington’ın tanımındaki gibi, olası büyük bir medeniyetler ça-tışmasıdır. Bu durum beni başka bir dış politika faktörüne, AB ve İslam dünyası arasındaki ilişkilere götürmektedir. Dini konuların, AB üyelik süreciyle herhangi bir ilişkisi ve üyelik müzakerelerinde dikkate alınacak teknik bir konu olmadığı söylenir. Ancak benim görüşüme göre, laik ve Müslüman bir ülke olan Türkiye’nin üyeli-ği söz konusu olduğunda, bunun olumlu bir siyasi anlamı olacak-tır. Orta Doğu ile Batı’yı ayırdığına inanılan farklılıkları bir araya getirmede yapıcı bir rol üstlenmek, AB için giderek artan bir öne-me sahiptir. Son olarak, Türkiye ile genişlemenin avantajları konu-suna, hem Türkiye’de hem de AB’de açıklık getirmek tamamen bir siyasi liderlik meselesidir.

Gelecek yıllarda, Türkiye’nin AB tam üyeliğinin karşılıklı avantajlarını daha iyi anlatmak için halkın güvenini yeniden ka-zanmak, hem AB hem de Türkiye için ciddi bir siyasi öneme sahip olacaktır. Eğer başarısız olursak ve mirasımızı daha ileriye götü-remezsek, gelecek nesiller bizi affetmez. Ben, Türkiye’nin AB üye-liğinin böylesine büyük bir stratejik öneme sahip olduğuna inanı-yorum.

Teşekkür ederim.

Page 161: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

161

AB Müzakere Sürecinde Deneyimler: Macaristan Örneği

Péter BALÁZS

Her AB genişlemesi iki nedenden ötürü özeldir: Bir yandan müza-kere masasındaki üye ülkelerin sayısı, diğer yandan da gündem-deki konular giderek artmaktadır. Katılım müzakereleri daima hükümetler arası konferanslar şeklinde gerçekleşir: Bir yanda AT/AB üye devletleri, diğer yanda tek tek müzakerelere katılan adaylar bulunur. İngiltere, 1973 yılında Avrupa Topluluğu’na ka-tıldığı zaman müzakereler 6+1 şeklinde gerçekleşmişti. Türkiye aslında 27 AB üye devletiyle müzakere etmekte; yani masada 28 devletin temsilcileri oturmaktadır. Gündeme gelince, geçmişte Tek Pazar diye bir şey yoktu; Schengen bölgesi ya da Euro bölgesi ve AB mevzuatının büyük bir kısmı yoktu. Bunlar, AB’ye katılım müzakerelerinin değişen unsurlarıdır.

AB genişlemelerinin yazılı olan veya olmayan, değişmeyen bazı unsurları da vardır. En önemli yazılı kurallar şunlardır: Birin-cisi, adaylar Avrupa devleti olmalıdır; ikincisi, AB’nin tavizsizliği; üçüncüsü, her yeni üye için AB üye devletlerinin oybirliğiyle karar alma şartıdır. Yazılı olmayan en önemli kurallarsa şunlardır: Birin-cisi, AB genellikle doğrudan komşularını yeni üye olarak kabul eder; ikincisi, genişlemeler onlarca yılda gerçekleşir ve üçüncüsü, AB tek tek ülkelerle değil, devlet gruplarıyla muhatap olmayı ter-cih eder.

Page 162: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

162

Yazılı olan ve olmayan bu kurallar Türkiye için ne ifade edi-yor? Aslında Türkiye, yukarıdaki yazılı kurallara tamamen uygun olmakla birlikte, yazılı olmayan kurallara uymamaktadır. Bunun ilk nedeni, bu ülkenin Avrupa’nın merkezine yakın ve doğrudan komşu olmamasıdır. İkincisi, zamansal çerçeve on yılı çoktan aştı-ğından, Türkiye, AB üyeliği başvurusundan (1987) resmi katılım müzakerelerinin başladığı tarihe (2005) kadar 18 yıl beklemek zo-runda kalmıştır. Bu sırada başka ülkeler üyelik başvurusu yaparak AB’ye katılmıştır. En önemlisi de, Türkiye; büyüklüğü, konumu, tarihi, kültürü ve başka bazı hususlardan dolayı benzersiz bir ör-nektir.

Macaristan içinse AB üyeliği çok daha kolay oldu, çünkü ön-celikle her iki taraf da – hem Macaristan Cumhuriyeti hem de o zaman on beş üyesi olan AB – bunu başaracağımızdan gayet emindi. Katılım sürecinin tamamı 15 yıl sürdü: 1989’da siyasal dönüşüm sürecinin başlangıcına paralel olarak başladı ve 2004’te AB üyeliğiyle başarıya ulaştı. Bu sürece başladığımızda Türkiye AB’nin “bekleme salonu”ndaydı, süreç tamamlandığında da hâlâ oradaydı. AB’ye girişimizden bir yıl sonra Türkiye’nin AB ile mü-zakerelere resmen başlaması bizi çok memnun etmiştir. 2004-2007 yıllarındaki büyük genişlemeden sonra Türkiye’nin özel durumu-nun, AB’nin kuralları ve algılayışına öncekine kıyasla daha yakın olduğunu burada belirtmek istiyorum. Artık bugün Avrupa’nın merkezi ile Türkiye arasında Balkan ve Karadeniz bağlantısı var-dır.

Katılım müzakerelerine tek bir anlayış hakimdir: AB’ye tam üyelik. Her iki taraf arasında açık ve dengeli bir alışveriş vardır. AB üyeliği için AB müktesebatına tam uyum gerekir. Bugüne de-ğin hiçbir aday, tam üyelik dışında başka bir çözümü kabul etme-miştir. AB hep şunu demiştir: “Bizden biri olmak istiyorsanız bi-zim gibi olun.”

Adayların bakış açısından müzakere sürecinin dört özel nite-liği vardır: Birincisi, koşullar ve prosedürler sürece hakimdir; ikin-

Page 163: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

163

cisi, zaman çerçevesi son derece parçalıdır; üçüncüsü, müzakereye katılan çok sayıda taraf vardır ve dördüncüsü ise, bu dönemin egemenliğin sınırlandırıldığı özel bir durum oluşudur. Şimdi bun-ların hepsine birer birer bakalım.

Bunlardan ilki, AB koşullarının ve prosedürlerinin bütün sü-rece hakim oluşudur. 1993 yılında açıklanan ünlü Kopenhag Kri-terleri gibi adaylar için genel bazı ön koşullar vardır. O zamandan beri azınlıklara yapılan muameleler, bir dizi dış politika koşulları gibi bazı önemli meseleler de gündeme eklenmiştir. Bunlardan ikincisi temel olarak komşularla uzlaşma gereğine işaret eder. Bu-nun bir örneği, Almanya ve Fransa’nın tarihsel uzlaşmasıdır. Bu modele göre AB, bütün aday ülkelerden komşularıyla el sıkışma-sını beklemektedir. Komşu ülkeler ve milletlerle ilişkileri yenile-menin en zor önkoşulu ise kendinizle barışmaktır. Geçmişinizi bir kenara bırakıp tarih hakkındaki gerçeği itiraf etmek durumunda-sınız. Genel olarak tarih, güncel siyasal söylemlerden ayrı tutula-rak tarihçilere bırakılmalıdır. Siyasetçiler geleceğe, gelecek kuşak-ların sorunlarını çözmeye yönelmelidir.

Müzakerelerin prosedürü, Topluluk Müktesebatının işleyişiyle belirlenen konu başlıklarına dayalıdır. Müzakere sürecinde bu başlıkların sayısı ve kapsamı daralmaktadır. Müzakereler en kolay konularla başlayarak gittikçe zorlaşan meselelere doğru ilerler. Başlangıçta önümüzde 31 müzakere başlığından oluşan uzun bir liste vardı. Sonradan liste zamanla kısaldı. Bu listedeki en önemli noktalar hakkında birkaç örnek vermek gerekirse: Macar işgücü-nün AB üyesi devletlerde serbest dolaşımı; diğer AB üyesi devlet vatandaşlarının Macaristan’da toprak sahibi olabilmesi; yabancı yatırımlara sağlanan imtiyazlar; çevre mevzuatının bazı normları; Ortak Tarım Politikası’ndaki kural, kota ve marka adları ve son olarak bütçe durumları, yani söz konusu olan AB’den ne aldığımız ve AB’ye ne verdiğimizdir. Bütün bunlara ek olarak medya özgür-lüğü veya Macaristan’daki Çingene azınlığa yapılan muamele gibi

Page 164: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

164

açıklanmayan birkaç ön koşul da müzakerelerin gündeminde mev-cuttu.

Müzakere dönemindeki çok önemli bir husus da, müzakere oturumlarının sırası ve AB zirve toplantılarıyla belirlenişi ve şekil-lenişidir. Bu da, altı aydan uzun süreli bir öngörüye izin vermeyen AB’nin tepkilerine kesin olarak bağlı olduğunuz anlamına gelmek-tedir.

Başka temel bir husus da, müzakerede karşınızdaki AB, tek bir taraf değildir. Gerçekte muhataplarınız, başta en büyük Avrupa devletleri ile “çöpçatan” olan AB Komisyonu olmak üzere bütün AB üyesi devletlerdir. Avrupa Parlamentosu size çok yardımcı olabilir, ancak her şeyden önce bütün üye devletlerle karşı karşıya-sınız. Şu an için Türkiye, müzakereleri 27 üye devletle sürdürmek-te ve Avrupa Komisyonu’ndan etkin yardım almaktadır.

Son olarak müzakere süreci, aday ülke için egemenliğin sınır-landırıldığı özel bir durumdur. Bu, bir nişanlının durumuna ben-zer: Gelecekteki bir ilişkinin gerçek hazlarını yaşamadan ciddi manevi yükümlülükler altına girersiniz. Ülkemdeki gençler bu sırayı değiştirmeye, yani yükümlülükler olmadan haz yaşamaya çalışıyorlar. AB adayları da aynı şeyi yapma eğilimindedirler.

Kamuoyu desteği, AB’ye katılabilmenin en önemli siyasal me-selelerinden biridir. Her iki tarafta da, yani hem AB’de hem de aday ülkede kamuoyu desteğine ihtiyacınız vardır. Müstakbel üyeyi AB’de en iyi şekilde sunmanız; şüpheleri dağıtarak bu ülke-ye karşı sempatiyi arttırmanız gerekir. Aday ülkede ise aynı şeyi AB konusunda yapmanız gerekir. Cevaplanması gereken önemli bir soru da, parlamentoya, medyaya ve kamuoyuna müzakereler hakkında ne kadar bilgi verdiğinizdir.

Her iki tarafta da AB’nin imajı, üç temel faktöre dayanmakta-dır: Çıkar dengesi, müzakere sürecinin ilerleyişi ve son görünüm, yani muhtemel katılım tarihi. Siyasetçiler için bir sıkıntı kaynağı da şudur: Eğer tedbirli olup insanlara az şey vaat ederseniz, gerekli kamuoyu desteğini alırsınız; ancak çok fazla vaatte bulunursanız,

Page 165: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

165

zaman geçer ve belki hâlâ AB’de değilsinizdir. Ancak müzakereler er ya da geç sonuçlanır ve istenilen dengeli sonuçlara ulaşırsınız. AB’ye katılım sürecindeki son gelişmeler genelde oldukça olumlu-dur: Katılım anlaşmasının imzası, her iki tarafta da referandum ve sonunda katılımın gösterişli törenlerle kutlandığı büyük gün.

AB’ye katılımdan sonra ise hayat pek değişmeden devam eder, çünkü AB kuralları ve koşullarına uyum çoğunlukla müza-kere sürecinde gerçekleşir. Macaristan örneğinde ise çok olumlu ve çok olumsuz bazı beklentiler gerçekleşmedi: AB fonları yaşam standartlarını bir gecede değiştirmedi, ama fiyatlarda ani bir artış da yaşanmadı. Kazanç hanesinde ise muazzam bir ekonomik alan, diğer AB ülkeleriyle aynı bakış açısı ve risk faktörleriyle geniş bir zaman dilimi ve son olarak da “kulübün bir üyesi” olma vasfı bu-lunuyor. AB üyeliği, yeni bir türde ve iki düzeyli bir yönetişim anlamına gelmektedir, bu yönetişim kısmen kendi başkentinizde, kısmen de Brüksel’de AB ortaklarınızla birlikte gerçekleşmektedir. Oldukça sık düzenlenen toplantılarla AB Konseyi, özel bir türde “düşük maliyetli diplomasi” sunmaktadır. AB üyeliğiyle birlikte AB’nin bütün sorunlarına ortak olursunuz, bunlar sizin de soru-nunuz haline gelir. Örneğin rekabet gücü, enerji tedariki veya kü-resel ısınma. İlginiz esas olarak rahat ve etkin bir biçimde işleyen bir AB üzerinde yoğunlaşacaktır.

Page 166: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

166

Page 167: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

167

Tartışmalar

Soru Kamu ile halk arasındaki iletişim sorunlarını gidermek

amacıyla sivil toplum kuruluşlarını geliştirmek ve bunlara işler-lik kazandırmak gerekir. Prof. Dr. Yakup Kepenek Hocamıza sormak istiyorum: Bu konuda ne tür projeler vardır, ne tür ça-lışmalar vardır?

Yanıtlar Prof. Dr. Yakup KEPENEK Gerçi STK’lar üzerinde Sayın Prof. Dr. Şenatalar özellikle dur-

du; ancak ben de, buradaki işlevi bağlamında bir şeyler söyleye-yim. Sayın Şenatalar gerek duyarsa, STK’nın uygulamalarıyla ilgili daha ayrıntılı bilgiler verebilir.

Sivil Toplum Kuruluşu dediğimiz bu kuruluşların gelişimi maalesef çok iyi değildir. Buna değişik nedenleri gösterebiliriz. Bunlardan bir tanesi siyasi baskılardır; ikincisi ise, bürokratik en-gellerdir. Konuyla ilgili bir dernek kurmayı örnek verebiliriz. Sıra-dan bir dernek kurabilmek için sayısız formaliteleri yerine getir-mek zorunda kalıyorsunuz. Bir başka ifade ile bürokrasiden “ica-zet” alıyorsunuz.

STK’nın iki özelliği vardır. Bunlardan birincisi, STK her şey-den önce kamu yönetiminden bağımsız olmalıdır; yani devlete para veya başka bir nedenle bağımlı olmamalıdır. Bizde ise durum

Page 168: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

168

maalesef şöyledir: STK, sağ-sol, dinli-dinsiz ayrımı yapmaksızın söylüyorum: Hepsi bütçeden bir şey koparmak için dosya açıyor, oradan bir para almaya çalışıyorlar. Bu şekilde yüzlerce dosya mevcuttur. AKP hükümeti bence doğru bir tavırla bu sayıyı sınır-ladı, azalttı ya da yok etti.

Bu karar, bu tavır bir ölçüde doğru idi; ancak başka kanallar-dan bu STK’nın devletten para talebinin önüne bir türlü geçileme-di. Bu büyük bir sakıncadır, eksikliktir. Bu durum, bizdeki STK’nın zaafiyetini, başarısızlığını göstermektedir.

İkincisi ise, STK’nın ikinci özelliğini vermeden önce, STK’nın bir tanımını yapmak istiyorum. STK’nın tanımı şudur: Bu kuruluşa gelenler arasında cinsiyet, din, etnik ve ideolojik köken konusunda bir uyum aranmaz. Sivil toplumun içinde en aşırı sağcının, en aşırı solcunun, inananla, inanmayanın; üniversite rektörüyle çaycısının bir arada çalışması, işin doğası gereği mümkün olmalıdır. Sivil toplum, işte bu demektir. Yanılıyorsam, lütfen konuşmacılarımız beni düzeltsinler. Bizim STK’larda böyle bir oluşumu göremiyo-ruz. Yine bizde maalesef hanımlara yardım için sivil toplum kuru-luşu kuruluyor; işi gücü din propagandası yapmak; yani bu şekil-de sivil toplum kavramının dışında çalışmaya başlanıyor.

Biraz önce STK’nın sahip olması gereken iki özelliğinden bah-settim. Aynı şekilde bunların bizde gerçekleşmediğini dile getir-dim. İşte gerçekleşememe durumu zafiyeti de beraberinde getir-mektedir. Bu zafiyet de toplumun güçlenmesini, gelişmesini önle-yen en önemli nedenlerin başında gelmektedir. Bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak, STK’yı güçlendirmek gerekmektedir.

STK ile ilgili yaşanan bir başka olumsuzluk da şu oldu: Aynı STK’da görev alanların bir bölümü (içinde bulunduğumuz kuşku-cu ortamın gereği sanırım) başkaları için muhbirlik yaptılar. Bura-daki genç arkadaşlarımızın bunları bilmesinde fayda vardır diye düşünüyorum. Bir bölümü de başka şeyler yaptılar; yani insanların birbirine güveninin çok azaldığı dönemlerden geçtik. Bütün bunlar dayanışmacı, sivil toplumcu örgütlenmeleri zedeleyen, zayıflatan

Page 169: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

169

noktalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunları elbette aşmamız gerekiyor. Sivil toplumun güçlenmesi lazım ki Türkiye’de demok-rasi çalışsın, işlesin, siyasi partiler daha duyarlı hale gelsin. Seçti-ğimiz kişileri biraz daha yakından tanıyalım. Bunlar birbirinden çok bağlı konulardır.

Bugün Türkiye’de %10 seçim barajı var. Ben gözümü açtığım-da, daha doğrusu 1960’lı yıllarda üniversite öğrenciliğim döne-minde Türkiye’de seçim barajı kaçtı biliyor musunuz? Sıfırdı; yani baraj yoktu. Bir parti, örnek olarak söylüyorum, %3 oy alıyorsa, o kadar milletvekili çıkartıyordu. Parti bazında Türkiye İşçi Partisi bunun bir örneğidir.

Biz sonradan bugünkü duruma geldik. Kulaklarımızı tıkama-da üstümüze yok. Dolayısıyla konunun siyasi bir boyutu da var; partilerin demokratik yapıya sahip olmaması da burada önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, çevre konusunda sivil toplum örgütü kurdunuz. Sizi dinleyecek, size duyarlı davra-nacak siyasi yapı yoksa, uygun bir idari çerçeve bulamıyorsanız ve bir siyasi parti mevcut değilse, derdinizi kime anlatacaksınız? Mevcut problemleri çözümlemek adına hangi adımları, nasıl ata-caksınız?

Size tarihten bir örnek vermek istiyorum: Dönem Osmanlı dö-nemi. İngiliz Büyükelçisi Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’ya ikide bir şöyle dermiş:. “Sadrazam, işini yap, bu ülkeye demokrasiyi getir”, şimdi Avrupalının bize yaptığı gibi. Şimdi Keçecizade ne yapsın? “Sayın Büyükelçim, sizi anlıyorum! Buraya demokrasiyi getireceğim ama…”,Osmanlıyı söylüyor, “…yukarıda Padişah var, gücünü Allah’tan aldığını düşünüyor. Aşağıda halk var; ancak o da çok cahil. Ne yapayım? Ben de papuççu muştası gibi, demokra-siyi yandan kurmaya çalışıyorum, ama işte ancak bu kadar oluyor” der. Şimdi, her iki tarafın da bunda eksiği var. Teşekkür ediyorum.

Page 170: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

170

Prof. Dr. Burhan ŞENATALAR Öncelikle STK ile ilgili eğitim meselesini burada dile getirmek

isterim. Bu eğitimi şu anda yapan iki yeri örnek göstereceğim. Birinci örnek Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi’dir. Orada STK ile ilgili bir lisans programı var. Bu programda konuyla ilgili 5-6 tane özel ders veriyorlar. Aynı zamanda Çanakkale Üniversitesi hem güz, hem de baharda “STK Kongresi” düzenliyor. Bu yıl da toplayacaklar, hazırlığına başladılar. Çanakkale Üniversitesi, İkti-sadi ve İdari Bilimler Fakültesi STK’yı kendisine özel bir alan ola-rak seçmiş durumda.

İkinci örnek de benim mensubu olduğum İstanbul Bilgi Üni-versitesidir. Burada STK’ya dönük uzun süreli bir eğitim programı uygulanıyor. Bu eğitim programının içinde örnek olarak söylüyo-rum, AB’den projeler için fon talebinde bulunma meselesi de var, dernekler yasası meselesi de var, AB organlarıyla ilişki kurma me-selesi de var. Hatta bunlar kitaplaştırıldı, bunun yüzlerce baskısı yapıldı. Bu kitaplar da bir sürü STK’ya bedava gönderildi. Bu sa-londan kartını veren olursa, bu kitabı memnuniyetle göndertebili-rim.

Gelelim, STK’nın nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusuna: Sanırım konuya iki açıdan da bakmak mümkündür. Kötümser olarak da mümkündür, iyimser olarak bakmak da mümkündür. Ben biraz iyimser tarafından bakmak istiyorum. Mesela kadın ör-gütlenmesiyle ilgili çok ciddi mesafeler alındı. Bunlar AB’den fon desteği alıyorlar sanırım. Kadın konusunda çalışan örgütlere şun-ları örnek gösterebiliriz: Kamer, Kader, Uçan Süpürge vb. Bunlar çok önemli hizmetler veriyorlar, Türkiye’de çok başarılılar.

Eğitim alanında iki tane örnek vereceğim. Burada eğitimin de ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Birincisi, mesela Toplum Gönüllüleri Vakfı (TGV). Eminim üniversitenizde de vardır. TGV sadece ve sadece İbrahim Betil’in insiyatifi ile kuruldu ve onun çevresindeki insanlara verdiği güven sayesinde puan topladı. Şu anda 60’tan fazla üniversitede TGV aktif. Vakıf, çevresindeki in-

Page 171: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

171

sanlara verdiği güven sayesinde fon topladı. Şimdi altmıştan fazla üniversitede TGV aktiftir. Bu, bence Türkiye’de gençlerle ilgili özellikle üniversiteler dışında yerleşmiş bir kanaatin doğru olma-dığını gösteriyor. Nedir bu kanaat? “Gençler siyasetle ilgilenmi-yor!”

Siyasete ilişkin bazı uygulamalar da elbette itici gelebilmekte-dir. Mesela gençler eski siyasete bakıyor, siyasi partilere bakıyor, işleyiş tarzına bakıyor; haliyle bazı uygulamaları tasvip etmiyorlar. Şimdi yeni bir partimiz, ismini tenzih ediyorum. Üyelerin düşün-celerini dile getirmeleri konusunda şöyle bir uygulaması var. ‘Ko-nuşmacılar, onar dakikadan fazla konuşmayacaklardır, bu zaman dilimi yeter deniyor’. Bu şartlar altında ben olsam ben de partiye gitmek istemem doğrusu. Ama gençler toplu olarak çalışıyorlarsa, demek ki aktif olabiliyorlar. Sayın Dekan Fulya Sarvan Hoca da, açılışta, bugünkü toplantının düzenlenmesine beş tane öğrenci topluluğunun destek verdiğini söyledi. Ben buna çok memnun oldum. Bunun anlamı şudur: Demek ki üniversitedeki gençler konulara ilgililer.

Buradan bir başka konuya gelmek istiyorum. STK ile ilgili Türkiye’de bir de algılama problemi vardır. Örnek olarak bazı vakıfların çalışmasını ve bunun bizim tarafımızdan algılanmasını vereceğim. Bakınız, mesela Alman sisteminde partilere yakın va-kıflar vardır. Sosyal demokratlara yakın bir vakıf vardır; adı, “Friedrich-Ebert-Vakfı”dır. Hıristiyan Demokratlara yakın bir va-kıf vardır; adı “Konrad – Adenauer - Vakfı”dır, Yeşiller partisine yakın bir vakıf vardır; adı “Heinrich-Böll-Vakfı”dır. Bunlar devlet bütçesinden destek alırlar; ancak adı geçen partilerin organik bir parçası değillerdir.

Bunlar eğitim yapıyorlar. Herkes kendine göre bir partner se-çiyor veya birden fazla. Benim mesela 4 yıl yönetiminde bulundu-ğum Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) Friedrich-Ebert Vakfı ile bir sürü ortak çalışmalarda bulundu. Fa-kat Türkiye’de 4-5 yıl önce, 6 yıl önce öyle tutucu bir bakış açısıyla

Page 172: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

172

baktılar ki; hatta bunlara “casus” muamelesi dahi yaptı. Mesela, polisler Alman Vakıfların kayıtlarını günlerce kontrol ettiler, bütün defterlere baktılar, kayıtları mercek altına aldılar. Amaç; taciz et-mekti. Şimdi bu kafayla bakarsanız uluslararası işbirliği olmaz. Bu işbirliği olmazsa sivil toplum kuruluşları birbirinden bilgi, tecrübe paylaşımını gerçekleştiremez; haliyle gelişme de olmaz.

Türkiye‘de yabancılar karşısında hala fazla kaygı, şüphe, kor-ku mevcuttur. O kadar da korkmaya gerek yoktur; sonuç itibarıyla bir işbirliği yapılıyor. Hatta şöyle söyleyeyim; AB fonlarından ya-rarlanarak iş yapanlarda bile AB’ye ters bakanlar vardır. Bunları anlamak mümkün değildir.

Her şeye karşın, STK’lar Türkiye’de belli bir aşamaya geldi. Bugünkü durumu geçmişle karşılaştırırsak iyimser açıdan değer-lendirmek de mümkündür. Bu iyimserliğimi destekleyen bazı ve-rimli çalışmalar da vardır, bunlardan bir tanesi de kadın sorunları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarıdır. Bunlar Türkiye açı-sından çok başarılıdırlar. Dolayısıyla çeşitli üniversitelerde, öğren-ci kulüplerinde belki biraz daha somut eğitim programları yapmak yerinde olabilir diye düşünüyorum.

Bakın gençlikle ilgili çok basit bir örnek vereceğim. Bizim İs-tanbul Bilgi Üniversitesi’nin Santral kampusu diye bir yerimiz var. 100 dönümlük yerdir orası. 800 sosyoloji öğrencisi toplandı orada, iki gün boyunca büyük bir toplantı yaptılar. 800 kişiyi nerde yatı-racaksınız? Bu öğrenciler kendi çadırlarını getirdiler, yeşil alanda yattılar. 800 öğrenci hakikaten çok etkileyici bir sosyoloji kongresi yaptılar; bu bence çok etkileyici bir çaba, bir organizasyondur öğ-rencilerin bu yaptığı. Teşekkür ederim.

Soru Burada bulunan yabancı konuklarımız ülkelerinin AB ile

müzakerelerini bizzat yöneten kimseler. Kendilerine bu konuyla ilgili bir sorum olacak. Türkiye-AB müzakerelerine bakıldığın-

Page 173: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

173

da, bu süreci yönetmenin ne gibi özel sorunları vardır? Bu sorun-ları aşmada onlar bize ne önerirler?

Yanıtlar Christer ASP Her şeyden önce müzakerelerde karşılaştığımız sorunları de-

ğişik boyutlarda değerlendirmek istiyorum. İşin teknik boyutuna baktığımızda, Türkiye ulusal boyuttaki kanunlarını genel kaidelere ve AB yasalarına uygun hale getirmelidir. Bir sonraki aşamada, demokratik kurumların işleyişi, insan haklarına uygunluk, bireysel özgürlükler ve temel haklar konularında, AB kanun ve kurallarını uygulamaya başlamalıdır. Elbette ki tüm bu aşamalar sırasında müzakerelerde belirli sorunlar yaşanacaktır. Aday her bir ülkenin sorunları kendi doğasına göre değişiklik arzeder. Başlangıçta bu sorunlar doğrudan göze çarpmayabilir. Örneğin İsveç’te üç farklı ama temel konuda tartışmalar yaşandı. Bunlar bölgesel politikalar, çevre politikası, açıklık ve şeffaflık politikası ile ilgili konulardı. Siz de benzeri sorunlarla karşılaşacaksınız.

Sonuç olarak, müzakere sürecinde belki de en önemli konu, üye ülkelerle işbirliği çerçevesinde AB norm ve değerlerini iyi an-lamak ve bu değerlere uyum sağlamak. Zaten bu genel norm ve değerlere uyum sağlandığında teknik sorunlar da o zamana kadar çözülmüş olacak.

Dr. Péter BALÁZS: Her şeyden önce ben, Türkiye’nin müzakere başlıklarının ta-

mamını sonuçlandıracağından eminim. Çok sabırlı olun ve vaz-geçmeyin. Üye devletlerle konuşun, çünkü genellikle AB’nin her görüşünün arkasında bir veya iki üye devlet vardır.

Nerelerde bazı sorunlar görüyorum? Bazı ön koşullar iki taraf için de son derece önemli; örneğin, şimdi ve geçmişte, Türkiye’yle Ermenistan arasındaki ilişkiler. Benim tavsiyem şudur: bu mesele-

Page 174: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

174

yi siyasi konuşmaların dışında tutmaya çalışın. Bu mesele aslında Osmanlı İmparatorluğu’na ait; bunu tarihçilere bırakın ve bunun geçmişte kaldığına, tarih olduğuna dair halkınızı eğitmeye çalışın. Bugün iki taraftaki siyasetçilerin de bu kartı oynamaması gereki-yor.

AB tarafında da Kıbrıs’la ilgili sorunlar var. Ben hâlâ AB’nin ilk görüşüne katılıyorum; yani “önce birleşme, sonra AB üyeliği”. Bu iş tamamlanmadan Kıbrıs’ı AB’ye almamamız gerekirdi. Ama AB bu çok mantıklı ve net görüşünden vazgeçti. Bunun benim şahsi görüşüm olduğunun altını çiziyorum.

Güçlüklerin olduğu bir alan da, dar siyasi manevra marjıdır. Biz Orta Avrupa Üniversitesi’nde bazı analizler yapmaya çalıştık ve Türk hükümetinin manevra marjının bugün, bir yanda AB’nin gerekleri ve normları, diğer yanda da kendi halkı ve siyasi güçleri-nin açıklığı ve hazırlığı arasında çok daraldığını ortaya koyduk. Aynı zamanda siyasi “eli”, yani Almanya ya da Fransa gibi bazı büyük AB ülkelerinin manevra marjı da son derece dardır. Türki-ye’nin AB üyeliği onlar için iç cephede çok zor bir meseledir. Sabır-lı olun.

Elbette, bugünün AB’sinde Türkiye’nin yerini bulmak çok zordur. Türkiye, on yeni üye devletin toplamı kadar büyüktür (Romanya ve Bulgaristan’ı saymıyorum). Ama Türkiye’nin tek bir hükümeti var. Türkiye’nin üyeliğinden önce AB’de iki şeyi re-formdan geçirmemiz gerek: Bir yandan karar alma sürecini daha da geliştirmek, diğer yandan da bütçeyi reforma tabi tutmaktır. Bazen insanlar, AB’nin başlangıçtaki yapısını düşünerek AB’de Türkiye’ye yer olmadığını söylüyor Ama AB’nin reformlara ihtiya-cı var. Maalesef, bu talihsiz anayasadan dolayı zaten zaman kay-bettik. Sadece ilerideki genişlemelerin yaratacağı özel güçlükler-den dolayı değil, AB’nin daha iyi işlemesi için de reformlara ihti-yaç var.

Page 175: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

175

EUROPEAN RESEARCH CENTER OF AKDENİZ UNIVERSITY - EURAK

TURKEY - EU RELATIONS GOING WHERE

Negotiations, Reforms and Democracy

Editors:

Erol ESEN Necati İYİKAN

Ankara, 2009

Page 176: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

176

Page 177: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

177

Contents PREFACE 179 INAUGURAL SPEECH Fulya SARVAN 183 INAUGURAL SPEECH Erol ESEN 187 EU-Turkey Negotiations and Turkish Foreign Policy Necati İYİKAN 189 Turkey-EU Debates From Association to Membership Erol ESEN 229 The Road to the Negotiations Canan BALKIR 283 The Importance of Civil Dialogue in Turkey in the Negotiation Process Burhan ŞENATALAR 299 The Political and Economic Aspects of the Accesion Process Yakup KEPENEK 313 Enlargement: The Strategic Dimension of the Turkey - EU Relations Christer ASP 337 Experiences of Hungary in the Negotiation Process with the European Union Péter BALÁZS 345 Discussion 351 Kısaltmalar / Abbreviations 361

Page 178: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;
Page 179: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

179

Preface

Where are Turkey-EU relations heading towards? Following the recent unfavorable developments in the negotiation process, this question has been on the agenda of Turkey as well as several EU countries. There are various answers to the question since the course of Turkey-EU relations is quite inconstant, which is differ-ently assessed by Brussels and Ankara. Turkey had started the negotiations with the EU in October 2005. However, the progress achieved so far is indeed inconsiderable. During the period in question, the parties managed to close only the issues categorized under eight chapters. The present level of progress, and even the future of the process have been at times a matter of debate on both sides.

The book presents a discussion of the fundamental issues of Turkey-EU relations in particular, which have been questions of recent interest in the agenda. The discussion is opened with the negotiation process which advances to the accompaniment of seri-ous problems. Directly linked to the issue of negotiations, the dis-cussions also include the reforms which Turkey is supposed to implement as well as their potential contributions to the democ-ratic life in the country.

May 9, the day of the discussions, is indeed a special day: Be-cause the European Commission proclaimed May 9 as the “Europe Day” in 1985, it symbolizes the start of the European integration process. Moreover, May 9 also means to us special interest and significance as it is the fifth anniversary of the European Research Center of Akdeniz University (EURAK). Thus, with their valuable contributions to the European integration process on different lev-

Page 180: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

180

els of responsibility as academics, politicians, diplomats and bu-reaucrats, distinguished specialists helped find answers to the question “What awaits the future of Turkey-EU relations?”, which was the basic idea behind organizing such panel.

The presentations began with a general introductory analysis of the terms of negotiations, which was followed by the political and economic aspects of the process. Another important subject of the discussions, not given due attention in the Turkish public opin-ion despite its crucial role in the negotiation process, was the ques-tion of “civil dialogue” The discussions dealing with Turkey-EU negotiation process also benefited from the relevant experiences of other countries, i.e. Hungary and Sweden. Having personally con-ducted their countries’ negotiation processes as the Chief Negotia-tors, two of our guests explained us the processes in question.

Presenting an analysis of the discussion results, the book also incorporates two other subjects which were not treated in the con-ference. First is the internal debates in Turkey from the start of association relations to the present day. Second is an analysis of Turkish foreign policy in terms of the negotiations with the EU. Thus, we attempted to incorporate the whole issue into an aca-demic framework and enrich the content of the book.

The discussions analyzing the effects of the EU negotiation process upon Turkish democracy pertain largely to the period prior to 2009, during when the EU Commission will be renewed, new elections will be held for the European Parliament and Tur-key-EU accession negotiations will be subject to a comprehensive revision. Underlying this preference is the aim to identify the les-sons to be taken by both sides and their possible reflections on the future of the relations.

Finally, we would like to extend our special thanks to Prof. Canan Balkır, Prof. Burhan Şenatalar and Prof. Yakup Kepenek, who contributed to the discussion with their presentations, as well as Christer Asp and Dr. Péter Balázs, our guests from abroad. Fur-

Page 181: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

181

thermore, we would like to acknowledge with gratitude the Dean of the Faculty of Economic and Administrative Sciences, Serik Higher School of Vocational Education and the concerned Student Communities for not only their contributions to organizing the conference but also to the “Europe Day” activities held by the EURAK at the university. We also wish to express our appreciation to the academics taking part in the discussions, and the students of Akdeniz University, the people of Antalya, several public and pri-vate institutions as well as the NGO representatives for their inter-est. Last but not least, we would like to thank our students Huriye Yıldırım and Ulvi Yener Ceyhan for their painstaking efforts in editing the discussion results as part of their internship studies in the EURAK.

Editorial Board

Page 182: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

182

Page 183: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

183

Inaugural Speech

Honorable Ambassador, Honorable Deputy, dear distinguished colleagues, dear students and dear guests, and in particular those who came from outside the city to attend our panel, welcome! It is really a lovely gathering, a nice and a meaningful day. We would like to thank all of you for coming here to join us, and I would like to say you all welcome on behalf of our Faculty. The Faculty of Economic and Administrative Sciences supports the program as the host of this meeting, as it is always the case… I wonder whether it would be more appropriate to say, we are celebrating or commemorating a ‘Europe Day’ of May 9 with different activities organized by Serik Higher School of Vocational Education and the EURAK.

This panel treats a very important subject that closely concerns us all: “What awaits the Future of Turkey-EU Relations? Negotia-tions, Reforms and Democracy.” Due to the prolongation of Tur-key’s negotiation process and uncertain schedule and pessimistic expectations, it appears that Turkish people lost their willingness and interest in the issue. Nevertheless, due to the cooperation of various factors, it in fact does not lose its whole popularity and on the contrary, grows in importance day by day. Thus, the subject of the panel is of a content and scope truly deserving elaborate dis-cussions by interested specialists on May 9th, the ‘Europe Day’. I would like to take this occasion to express my thanks once again the EURAK, and personally to Mr. Erol Esen, who organized this meeting.

I also extend my appreciation and thanks to five of our Stu-dent Communities, who also supported the afternoon sessions of

Page 184: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

184

the ‘Europe Day’ program. These five Communities were founded within our Faculty, and have been maintaining their activities thanks to the driving power of our students. Their names are ‘Eco-nomics Community’, ‘International Politics and Diplomacy Com-munity’, ‘Eurasian Studies Community’, ‘Study Group for Public Administration’ and the Local Committee of AIESEC in Antalya. They all made contributions to the organization of the present meeting, and I would like to thank them as well on behalf of our Faculty. I hope such studies will proliferate with a greater pace. On this occasion, I also would like to congratulate the EURAK for its fifth anniversary. I am of the opinion that, since the time of its in-ception, it has made an impression of a very active center and truly accomplished its mission. It is really a nice coincidence: Our Fac-ulty also celebrates its fifteenth anniversary this year. We will turn fifteen exactly in eight days, that is, on next Saturday.

I also would like to express my utmost pleasure concerning the EURAK as it operates as part of our Faculty. Because, since the time of its inception, our Faculty has laid special emphasis on stud-ies concerning Europe and achieved institutionalization in the fields of education, research and professional relations. Since 2001, a European Documentation Center is available for service in the Faculty Library, in Kuşlu Hall just outside this hall. Furthermore, I would like to inform you that we will soon materialize a project on transforming the ‘Documentation Center’ into a ‘European Infor-mation Center’ or ‘European Information Office.’ Thus, we will be soon more actively involved in European studies.

The European Documentation Center has been collecting all the statements by the European Commission for the last five years, and we hope that the Center will develop into a much more so-phisticated Information Center with the new project. Furthermore, for nearly five successive years, our Faculty has maintained the Jean Monnet EU Seminars through the Center for Economic Re-searches on Mediterranean Countries of Akdeniz University. Therefore, we have also performed effective training activities

Page 185: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

185

concerning the formation, development and spread of information about the EU. I would like to underline that the EURAK is one of the major academic units providing logistical as well as opera-tional support for our Faculty, thanks to the contributions by the Department of International Relations and Erol Esen, who has been serving since 2003 both as the Director of the EURAK and member of the Department of Public Administration at our Faculty.

We have various faculty members working in the field of Euro-pean studies as well as new generations trained in the field. Together with the latter taking part, I believe a much more energetic academic staff will achieve substantial progress in transforming our University and Faculty into a reference center for European studies. Finally, I would like to remark that the Department of International Relations at our Faculty has launched a “European Studies Master’s Program” jointly with Hamburg University. Starting in the Academic Year 2007 – 2008, this program is the first public university program in Turkey jointly granting a diploma with a European university at master’s level and is a very innovative project. We also hope that this project will continue with success as well.

Similarly, the Center for Economic Researches on Mediterra-nean Countries, which has been a part of our Faculty for ten years, organized several academic meetings on our relations with the EU and has been a partner to the still-ongoing various projects involv-ing the Mediterranean countries. I believe that all these studies achieved under our Faculty create a great synergy and our Faculty will be a prominent reference center for European studies in the near future. I would like to thank all my colleagues and our guests, who have contributed to this synergy. With the hope that today’s panel will greatly add to your insight into your EU-Turkey rela-tions, I wish you all a nice day.

Prof. Fulya SARVAN

Dean of the Faculty of Economic and Administrative Sciences 9 May 2008

Page 186: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

186

Page 187: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

187

Inaugural Speech

Honorable Deputy, Honorable Ambassador, Honorable Ms. Dean, dear guests and dear students! Welcome to our activities for ‘Europe Day’, May 9. As opposed to the revival of Turkey-EU rela-tions at the beginning of the third millennium, since the launch of accession negotiations on October 3, 2005, we are currently experi-encing perhaps the most problematic period where both parties are perhaps most distant to each other so far. Recent expectations and statements on both sides not only strain mutual dialogue and co-operation but also test the limits of tolerance from time to time. The accession negotiations are progressing only at a very slow pace, and it is indeed a matter of doubt until when such progress will continue. Taking into consideration the current level of pro-gress with Croatia, the other candidate country which the EU si-multaneously started the negotiations, there is a gradually widen-ing gap between the progress so far accomplished with Turkey and this country.

These are of course not all of the inconveniences: Observers at home and abroad hold that the reforms in Turkey have increas-ingly slowed down, and there are increasing concerns that foreign developments are neglected due to debates at home. All these are reflected on the economy, social peace and democracy. Our minds are full of queries due to the recent discussions in the agenda. At-tention is particularly directed towards the recent status of the Turkey-EU relations. It is, in fact, a key concern how the bottle-necks and lack of dialogue observed in these relations, their stag-

Page 188: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

188

nation, and even deteriorations deepening from time to time will be eliminated. Thus, with an event organized in cooperation with the Faculty of Economic and Administrative Sciences and Serik Higher School of Vocational Education, the European Research Center of Akdeniz University (EURAK) has brought us together here to seek answers to these questions.

The EURAK also celebrates its fifth anniversary with you to-day. Founded in 1982, our university has now many mature, de-veloped, dynamic departments. Some of our departments celebrate their decennial, some their fifteenth, and some their twentieth an-niversaries. Thus, launched as part of the ‘Europe Day’ activities on 9 May 2003, the EURAK has also completed its fifth year today. In the course of these years, the EURAK has also achieved many activities as well as novelties, including the introduction and insti-tutionalization of EU education and youth programs among the departments of our university. Other activities of the EURAK are informative activities, seminars and conferences, exchange pro-grams as well as various publications.

On behalf of the EURAK, I would like to thank sincerely the Faculty of Economic and Administrative Sciences and Serik Higher School of Vocational Education for arranging and organizing such a meeting as well as our guest speakers and the audience for join-ing us and sharing such a meaningful day with us.

Ass. Prof. Erol ESEN

Director of EURAK 9 May 2008

Page 189: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

189

EU-Turkey Negotiations and Turkish Foreign Policy

Necati İYİKAN

Introduction The negotiations occupy a significant place in the EU-Turkey rela-tions. Considering what has been achieved so far in the negotia-tions – for both parties – as of July 2008, which is the penning date of the present article, it is possible to talk about “disinterest” on the Turkish side and “reluctance” on the part of the EU.

This article largely presents a discussion of the EU-Turkey re-lations. Studies discussing the relations in question use the classi-cal method, which basically adopts the following order: First, the phenomena are presented in a certain chronological order. Subse-quently, the study tries to arrive at certain conclusions drawing upon the parameters between the cause-and-effect relationships. However, it is worth noting that the present study does not use the above-mentioned method.

This study is not concerned with finding answers to certain basic questions continuously posed with regard to the EU-Turkey relations such as ‘What is the meaning of the EU for Turkish for-eign policy?’, ‘Is full membership to the EU a choice with no alter-natives for Turkey?’, ‘Will Turkey take the necessary steps for the political, economic and social reforms on which the EU does not

Page 190: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

190

compromise and which are in general termed as homework?’ and ‘Will Turkey become a member to the EU?’ and so on. Similarly, it will neither seek answers to the frequently addressed questions ‘Will Turkey become a EU member?’ and ‘What will the future of the EU be like, which was a subject of heated debates following the rejection of the proposed Constitution of the European Union by some member states?’.

The author considers such questions as well as their familiar answers constantly repeated in various forms as memorized. The study does not present quite a novel perspective to undo the memo-rized; yet, it attempts to subject particularly the EU-Turkey rela-tions to a different form of analysis.

The paper has basically two objectives. In this context, it first attempts to formulate ideas on “the foreign policy” Turkey should pursue in the age of “globalization”.

The issue of globalization embraces a vast field of study with its political, social and economic aspects. An analysis of this issue in the context of Turkish foreign policy and confining it to the pur-pose of a single article entails a problem of failing to treat the sub-ject with the fullness due. Keeping this concern in mind, the study partially emphasizes two important works by Fukuyama, who is also considered as “the originator” of the issue of globalization, titled The End of History and the Last Man and State Building: Govern-ance and World Order in the 21st Century. Furthermore, the study presents the debates on the issue – even at the price of the dedi-cated space and going beyond the content of the article –, which attempts to compensate for “any possible problem of content.” On the other hand, in order not to cover issues lying beyond the scope of the article, it does not elaborate on more specific details of the issue such as “globalization and economy”.

The study secondly tries to examine the impacts of the EU policies regarding Turkey on regional and global developments – chiefly in the region where Turkey is located – as well as on the

Page 191: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

191

fields of politics, culture and security. To this end, it attempts to formulate two scenarios, a positive and a negative one, aiming to demonstrate how it could be possible to dissipate the clouds of uncertainty created by the negotiations, which seem quite compli-cated and frequently lead to problems between the parties, and thereby to reveal that the level of difficulty in the relations is not actually as high as it is generally perceived to be. The point of de-parture at this juncture is the EU’s perception of Turkish politics.

Turkish Foreign Policy and Globalization

The study aims to construct a parallelism between the dialectic

formation of globalization, its present situation and particularly its active role in future “political organizations”, and the outlines of Turkish foreign policy, and subsequently to develop an under-standing of to what extent the political and economic relations established with the EU correspond to the phenomenon of global-ization.

The major criticism against Turkish foreign policy after the era of Atatürk, the founder of the Turkish Republic, could be recapitu-lated as follows: “Turkey is incapable of pursuing its own policy, but simply forced to pursue those dictated by others. This also applies to the foreign policy pursued during the Cold War era.”

The factors underlying these criticisms pointed without con-sidering the unique conditions of the “Cold War” era are often “ideological” objectives adopted as a guide by those at the “right- and left-wing” ends of the political spectrum. Although the Cold War era is beyond the scope of the present study, considering its use for analyzing the present state of Turkey-EU negotiations, it will be worth presenting a brief discussion on the conditions pre-vailing during the period and the way they were reflected on the foreign policy.

Page 192: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

192

The most remarkable foreign policy achievement of the young Turkish Republic founded on 29 October 1923 was “the Treaty of Friendship and Neutrality” concluded with the USSR (Union of Soviet Socialist Republics) in 1925, which was signed shortly after its foundation and would be valid for a period of twenty years. Thus, avoiding a potential act of aggression from the north signifi-cantly contributed to the question of “security”. Because the exten-sion of the treaty that expired in 1945 was subjected to certain seri-ous conditions by the USSR, the response that Turkey developed to eliminate its security concerns was the NATO membership, which was actualized in 1952.

It could be observed that Iran as Turkey’s neighbor had the same security concerns in the aftermath of the Second World War. In order to strengthen its own defense during the war, the USSR deployed Russian troops in Iran. However, despite the surrender of Germany in 1945, the USSR not only refused to withdraw its troops from Iran but also backed the founding of two client repub-lics in northern Iran: The Kurdish People’s Republic (1946), and Azerbaijan People’s Government (1945).

Following these developments, Iran was forced to pursue pro-Western policies in order to eliminate its security concerns. With the need to maintain close relations with the USA for the same reasons, Turkey played an active role in the formation of the Baghdad Pact or CENTO in 1955 – despite the reaction of some Arab countries.

This brief overview of the Cold War era reveals that for coun-tries such as Turkey and Iran, which do not contribute in general to the formation of the political conjuncture, it is not at all possible to avoid the political affiliations as imperatives of the conjuncture on their foreign policies.

As for the connection between this brief summary of recent history and EU-Turkey negotiations, it could be suggested that, although the political facts determined by chronological events

Page 193: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

193

and their inevitable effects on the foreign policies of states, or in other words, the “national politics” coming to adapt into these facts, are generally criticized as “imprudence” in Turkey, it seems that the critics cannot present “an alternative prudent policy” in return.

It could be suggested that recent critiques of Turkish foreign policy are grounded on ideological concerns which lead to a one-dimensional political vision intolerant against any alternative. To sum up this biased perspective in one single sentence: “Turkey should either pursue an anti-Western – including the policies to-wards the EU and foreign relations with the USA – and an entirely pro-Eurasian foreign policy or should be exclusively oriented to-wards the EU membership.” Pointing to the lack of alternatives for Turkish foreign policy, advocates of the latter unconditionally endorse the EU process.

The parameters that came to prominence in Turkish foreign policy are as follows: The focal point of the Turkish foreign policy during the Cold War era which was realistic, though one-dimensional, had been “the element of security”, on the basis of which the foreign policy was formulated. This corresponds to the primary foreign policy goal of Turkey, which could briefly be de-fined as “preserving the Misak-ı Milli (National Pact) borders”. Furthermore, this policy had a deterring effect on other state(s) who could possibly pursue a policy of calling for a revision be-tween the borders of the countries in a region – namely the policy of altering “the status quo”.1 In other words, Turkish foreign policy during the Cold War era was formulated through a “realistic” ap-proach which was in line with the political lessons and necessities entailed by the chronology of world politics.

1 Baskın Oran evaluates this fact by stating that Turkish foreign policy does not

pursue irredentism. Oran Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar 1919- 1980, Vol. I, 11th Edition, Istanbul, 2005, p. 46, 47.

Page 194: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

194

A question of recent debate is the degree of correspondence between the teachings brought by “globalization” and Turkey’s political and economic relations with the EU. The answer to this question requires an analysis of the issue of globalization, though in an outline.

The Path to Globalization

Although the concept of globalization came into use as early

as in 1960s, it was not so frequently referred due to the unique conditions prevailing during the Cold War. The revolutionary wave which was known to be “the Revolutions of 1989” in recent history and led to the overthrow of the governments and dissolu-tion of the existing regimes in Central and Eastern European coun-tries such as Poland, East Germany, Hungary, Czechoslovakia, Bulgaria, Romania virtually ended the Cold War. The Cold War would end symbolically with the dissolution of Warsaw Pact on 1 April 1991, and later officially with the declaration of independ-ence by the Russian Federation on 11 June 1991.

The unification of West and East Germany on 3 October 1990 following the fall of the Berlin Wall in 1989 changed the political and economic balances not only in the European Continent but also on a global scale.

Although they did not pave the way for the political devel-opments in and after 1989, the consecutive changes of regimes which took place from 1970s to the mid-1980s in several countries of the three continents – Europe, Latin America and Africa – are still significant in that they reveal the orientation of the world’s political conjuncture. Portugal (1974), Greece (1974) and Spain (1975) in Southern Europe; Peru (1980), Argentina (1982), Uruguay (1983), Brazil (1984), Paraguay (1989) and Chile (1990) in Latin America all exemplify the authoritarian rules presenting the image of strong states which, however, inevitably collapsed. In the Afri-

Page 195: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

195

can continent, the same radical transformation was observed in the case of South Africa.2

The demise of the USSR in 1991, which similarly presented the image of a strong state towards the outside world, constituted a remarkable signal about the fate of short-lived authoritarian re-gimes, providing an important clue on the form of rule to be largely adopted in world politics.

Giving way to freely-elected democratic governments was the common feature of all actors in power in the above-mentioned totalitarian regimes in South Europe, Latin America and South Africa, which presented the image of strong states. Here, it should be stressed that underlying this transition are particularly certain developments determining the parameters in each country – for instance, strikes and protest demonstrations.3

At this juncture, it is certainly essential to ask the following question: What was the actual the reason behind the transition to “democracy” in the above-mentioned countries: Was it people’s questioning of the regimes through the protest actions and strikes they organized to make their voice heard, or the democratic ten-dencies becoming manifest in the world conjuncture? The answer to this question particularly lies in the political formations that emerged in the Caucasus and Central Asia during the post-USSR era. Particularly the Central Asian countries with predominantly Muslim populations such as Kazakhstan, Turkmenistan, Kyr-gyzstan, Uzbekistan and Tajikistan opted, albeit on paper, for a democratic form of rule by adopting the Western political model instead of an authoritarian rule inherited from the former USSR government. This could be interpreted as a phenomenon indirectly imposed by globalization. Before stating the reasons underlying this last sentence, it is necessary to seek answers to the questions of 2 For detailed information, see Fukuyama Francis, Tarihin Sonu ve Son İnsan,

2nd Edition, Istanbul, 1997, s. 30–38. 3 Fukuyama, ibid., pp. 30 – 38.

Page 196: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

196

what globalization means, and in what way it should be analyzed in economic and political terms.

Globalization

Mankind witnessed two fundamental revolutions in the

course of history, i.e. the Neolithic Revolution and the Industrial Revolution. Both revolutions fundamentally transformed and con-comitantly restructured the world in economic, political and social fields. The two revolutions are characterized by their ideologies: While the ideology of the Neolithic Revolution was the monotheis-tic religions, the ideology of the Industrial Revolution was nation-alism.4

On the other hand, there is not a clear consensus on the name of the third revolution, which was already referred to from the 1960s and voiced more strongly after 1991. This new age has been designated various names such as “the Space Age”, “the Age of Information Society”, “the Age of Genetics and Biotechnology” and “the Age of Information Revolution”. Without any consensus on its definition, the ideology of this final age is “democracy and human rights”. This new age will impact and restructure the world just as the Neolithic and Industrial Revolutions did.5

The economic ideology of the new age was shaped by neolib-eralism.6 For a concise definition of neoliberalism, it would be ap-propriate to use the following three key concepts: 1. State, 2. Eco-nomic competition, 3. Individual.

4 Kongar Emre, Demokrasimizle Yüzleşmek, 5th Edition, Istanbul, 2007, pp. 102–

103. 5 Kongar, ibid., p. 103. 6 According to one definition, neoliberalism was also named as “the terror of

economy”. Bischoff Joachim/Deppe Frank/Kisker Klaus Peter, Neoliberalismus – ein Schimpfwort, Das Ende des Neoliberalismus, wie die Republik veraen-dert wurde, Hamburg, 1998, p. 7.

Page 197: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

197

- State: Activities of the state in the market should be termi-nated. The state should cease to be the determining actor in eco-nomic activities and functioning of the market should be entirely entrusted to the private sector. One of the motives behind that is the “irrationality” of the state in economic decisions.7

- Economic competition: The “free market conditions” should prevail, where private enterprise will be the decisive factor.8

- Individual: The individual will be free and enterprising, con-tributing to economic development.

The ultimate goal of neoliberalism is to ensure the overall benefiting of the society from the economic gains created through the entrepreneurial efforts of free individuals under free market conditions, where the state does not operate. The idea proposed by the World Bank that ‘In contrast to the state, private enterprise enjoys more and more decision-making opportunities during the process of globalization’9 seems to support this view.

On the concept of globalization, several works have been pro-duced so far. By the very nature of social sciences, there are diverse opinions on the definition of the concept, its birth, and reflections on its present and future. As the details regarding the concept fall outside the scope of the article, it would be appropriate to make a mention of only the basic ideas and the significant literature.

7 Advocates of anti-globalization maintain that politicians attribute the cutbacks

in the government budget to acting in accordance with the economic impera-tives, and that their refusal to bear the responsibility of the resulting troubles re-fer to ‘eliminating the foundations of democratic state’. Martin Hans-Peter/Schuman Harald, Die Globalisierungsfalle, der Angriff auf Demokratie und Wohlstand, Hamburg, 1996, p. 285.

8 Bischoff Joachim/Deppe Frank/Kisker Klaus Peter, Neoliberalismus – ein Schimpfwort, Das Ende des Neoliberalismus, wie die Republik veraendert wurde, Hamburg, 1998, p. 8.

9 Lafontaine Oskar/Müller Christa, Keine Angst vor der Globalisierung. Wohlstand für alle, Bonn, 1998, p. 36.

Page 198: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

198

Diverging opinions begin with the claim that the term “global-ization” does not refer to a recent phenomenon. Proponents of this view maintain that the phenomenon named globalization had al-ready existed in earlier periods of history, which even present a more open and integrated picture.10

Advocates of anti-globalization suggest that nothing is actu-ally new in the world we live in. With a retrospective look at the past of globalization (19th century), they hold that there already existed a well-established, substantial mobility of money and goods during the period. Furthermore, they state that, as opposed to the practice of checks at national borders, which is still strictly applied by numerous countries, people did not even use passports in the 19th century. Again, the proponents of this view are of the belief that, rather than a process of integration, globalization will be accompanied by new clashes among different cultures, civiliza-tions and regions.11

In contrast, many thinkers state that there actually exists an economic, political or cultural globalization. On the other hand, ranging from Giddens to Friedman and from Robertson to Cox, many authors are opposed to the thesis of global integration, stat-ing that globalization will combine all human societies under a single economic, political and cultural unit. However, thinkers such as John Meyer and Daniel Bell insist that globalization leads to a process of integration.12

Anthony Giddens, a prominent sociologist and one of the in-fluential theorists of globalization, categorizes the approaches to 10 For detailed information, see Roland Robertson, “Küreselleşme ve Kültür”,

Balcı Ali (ed.), Department of International Relations, Sakarya University, Bilgi, (12), 2006, pp. 25 -36. (www.uli.sakarya.edu.tr/ali/robertson.pdf) Also see Özkan Abdullah, Küreselleşme ve Avrupa Birliği İle Bütünleşme Sü-recinde Türkiye, 2004, Istanbul, pp. 11-27.

11 Roland, ibid., p. 26. 12 Roland, ibid., p. 26.

Page 199: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

199

globalization under two camps, i.e. the skeptics and radicals. The former concentrates rather in political left, particularly in the Old Left. Thanks to the governments still capable of keeping the eco-nomic life under their control, the welfare state still survives. Ac-cording to the skeptics, the notion of globalization is an ideology formulated by the advocates of free market, aspiring to eliminate the welfare systems and introduce cutbacks in government spend-ing.13 In this controversy, Giddens seems to favor the view of radi-cals. Current level of world trade includes a variety of goods and services which are much more abundant and comprehensive com-pared to the past. However, the greatest difference is observed in finances and flow of capital. Adjusted to electronic money (money existing only as a numerical value on computer), today’s world economy is in no way comparable to the preceding eras.14

Giddens defines globalization as the increasing intensity of social relations on the global scale.15 Playing the key role in this intensity was the search for new ways following the economic crisis caused by the Arab-Israeli War of 1973, and the subsequent search by national capitals, and the activation of capital across the borders, which in turn led to intensive international relations in the economy. These relations heavily depending on economy brought in its tail political communication and interaction among countries.

13 The concept ‘globalization’ has also been termed as “a lie told with ease”, and

the case of Mexico was illustrated as an example of unfavorable conditions brought by globalization. See Martin Hans-Peter /Schuman Harald, Die Globa-lisierungsfalle, der Angriff auf Demokratie und Wohlstand, Hamburg, 1996, pp. 193 – 197.

14 Giddens Anthony, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben veraendert, Frankfurt am Main, 2001, pp. 18-20. Zencirkıran Memet, Küreselleşme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye’de Bilim ve Teknoloji, 2007 (www.merichrd.wordpress.com/2007/02/22/kuresellesme-sorunlar-ve-cozum-onerileri/)

15 www.bilgiyonetimi.org/cm/ (23.07.08)

Page 200: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

200

In addition, technological developments progressing at a diz-zying pace as well as the intercultural communication across bor-ders greatly contributed to the intensity referred to by Giddens. Here, it would be useful to illustrate the issue with two examples, one from the present and the other from the past, – although the latter gives the impression of a tabloid – to provide a better under-standing of the technological pace in question. The first example is the telegram, which was first used in 1832 but was introduced to the Ottoman Empire only 21 years later. The second is quoted from Giddens himself: In a work covering a series of conferences on globalization, he begins with the following anecdote: ‘A friend of mine studies village life in central Africa. A few years ago, she paid her first visit to a remote area where she was to carry out her fieldwork. The evening she got there, she was invited to a local home for an evening's entertainment. She expected to find out about the traditional pastimes of this isolated community. Instead, the evening turned out to be a viewing of Basic Instinct on video. The film at that point hadn't even reached the cinemas in Lon-don!’’16

Fukuyama and the Teaching of Globalization

As was stated above, the ideology of this final period is “de-

mocracy and human rights.” Turkey has been taking important steps and making progress in the EU negotiations; nevertheless, the achievements are not yet at a desired level. An inverse formu-lation of the sentence yields the following simple conclusion: If the country’s agenda fails to place emphasis on negotiations with the EU, then there will not be the due attempts to resolve this critical problem. Although decision-making authorities of the political 16 Giddens Anthony, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben

veraendert, Frankfurt am Main, 2001, p. 17. Also see www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1507 (23.07.08)

Page 201: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

201

realm state that “the Copenhagen Criteria would then be named ‘Ankara Criteria’ to move on the reform drive” unless Turkey makes it into the EU, it would not be more than a daily political rhetoric speaking in terms of action.

If the point of departure in analyzing the EU-Turkey negotia-tions is “democracy and human rights”, then the negotiations would surely help fulfill the above-mentioned important condi-tions for globalization and achieve the “legal and administrative” arrangements, which constitute one of the greatest problems about globalization.

Certain articulate statements such as “globalization is such a powerful movement that no country is able to stay out of it” by Emre Kongar17 and “As it is the case with many other countries, Turkey cannot isolate itself from globalization” by Gumpel18 simi-larly underline the importance of the issue and specify – though indirectly – the foreign policy stance that Turkey is required to adopt.

With his article titled “The End of History?” published in 1989 in the political journal The National Interest, Fukuyama, as the champion of globalization in an institutional sense, presents a clear-cut argument about the political system to dominate the shaping of the post-1991 world.

In the mentioned article, the main point of Fukuyama is briefly that monarchical, fascist and communist regimes were all vanquished by liberal democracy. Not content with that, Fuku-yama even presented an approach which could be termed as “dar-ing”, idealizing liberal democracy in his own way, and even claimed that it represented “the end of the ideological revolution

17 Kongar Emre, Demokrasimizle Yüzleşmek, 5th Edition, Istanbul, 2007, p. 110. 18 Gumpel Werner, Nationale Wirtschaftspolitik und Strukturveraenderungen

in der Türkei im Lichte der Globalisierung, ITES – Jahrbuch, 2000 – 2001 Glo-balisierung Herausforderungen und Chancen für die Türkei, Harun Gümrükçü, (Hrsg), Istanbul, 2001, p. 219.

Page 202: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

202

of humanity” and “the final form of human government”, which he believes to be the end of history.19 In line with this claim, Fuku-yama also brought the concept ‘state’ into discussion, indicating that the real tendency prevailing in world politics for over a gen-eration had been towards the minimization of state.20

On the other hand, the terror of 9/11 brought the concept of state and its redefinition to the agenda of Fukuyama. In his work titled State Building: Governance and World Order in the 21st Century, he drew attention to the concern for security, stating that “The problem that faces the United States is that failed governments can create intolerable security threats in the form of terrorists wielding WMD [Weapons of Mass Destruction].”21.

Fukuyama’s new definition of state differs greatly from the former. This time he talks about “a small but an efficient state”.22 Again the same work categorizes countries in terms of parameters such as “scope of state functions” and “strength of state.” Accord-ing to this classification, Turkey falls into the category of “states with an extensive scope of functions, nevertheless weak.”23

The same last work by Fukuyama makes certain remarks, though exaggerated to some extent, that could present significant signals for Turkish foreign policy. “…the problems that weak

19 Fukuyama, Tarihin Sonu ve Son İnsan, p. 8.

Baskın Oran states that this perspective also embraces that of the German phi-losopher Hegel, who argues that history consists of the clash between ideologi-cal theses, which are reflected as historical events in the material world. For de-tailed information see Oran Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Vol. II. 1980-2001, 8th Edition, Istanbul, 2005, p. 211.

20 Fukuyama Francis, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, 4th Edition, Istanbul, 2004, p. 140. Cf. Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, p. 110.

21 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, p. 117. 22 Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, p. 110. 23 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, p. 25. Cf. Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, p. 110.

Page 203: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

203

states generate for themselves and for others vastly increase the likelihood that someone else in the international system will seek to intervene in the state’s affairs against their wishes to forcibly fix the problem.”24

Without doubt, it would not be a healthy perspective for Tur-key to formulate policies to this effect by “fulfilling these prophe-cies” of Fukuyama. However, the present state of world politics particularly in terms of security, and the problem of “terror” which Turkey failed to solve for the last two decades as well as the finan-cial resources mobilized to this end are still on the agenda as sig-nificant data on the continuity of the “weak” role envisioned for Turkey.

Furthermore, as a subject untouched by the present article, these are also accompanied by the fears that the role of “moderate Islam” foreseen for Turkey under “the Greater Middle East Initia-tive” (GME) launched by the USA would undermine “the secular regime”, which would eventually endanger democracy.

Analyzing the issue in the context of Turkish foreign policy, it could be suggested that even the title “official candidate” con-ferred on Turkey at the Helsinki EU Summit of 1999 and the offi-cial launch of negotiations in 2005 brought greater hopes for the future of the country. In the course of the negotiations, already-taken and future decisions in political, legal and economic areas will lead to a restructuring of the country. Establishment of democ-racy and internal stability, elevation of human rights to Western norms will make positive contributions to the country’s prestige. Particularly the increasing confidence in Turkey’s future and sub-sequent mobility of foreign capital inflow following the start of negotiations in 2005 reveals the significance of the relations with the EU.

24 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, p. 115.

Page 204: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

204

Another crucial economic problem of Turkey is the “uneven regional development,” which is a significant parameter affecting and determining chiefly the minorities, as well as the stability and democratic progress of the country. The Southeastern Anatolia Project (GAP)is the only “regional development project” of Turkey. The origins of the GAP could be traced back to the early years of the Republican Era and it is still an ongoing project. The prerequi-site to attracting foreign and domestic investment to the region is to eliminate the problem of “security”. Economic development of the region will introduce the reforms as a fruit of the EU negotia-tions to the region and deprive the separatist forces – keeping the question of minorities in the agenda – of popular support. Without doubt, this will make an undeniable contribution to preserve the unitary structure of the state. Similarly, reinforcing the free market economy that Turkey attempted to implement since the 1980s, and achieving the structural reforms in political and legal areas will constitute critical steps in the inflow of foreign capital that could be attracted as investment to the country’s economy and integration with globalization.

Looking at the economic situation on the global scale, it could be observed that there are increasing disparities and an emerging polarization between different parts of the world, particularly il-lustrated by the prominence of three areas: North America, the EU and Japan. Turkey has intensive relations with the EU, meaning that Turkey is likely to take part in the globalization process by integrating with the EU. According to one idea, if Turkey misses this chance, its gap with these countries will widen, as it is the case with countries that are not a part of these poles, and countries out of these formations will possibly not have much economic chance in future years.25 It is essential to take such expectations seriously and not disregard considering them as overstatements.

25 Elmas Gülen, Küreselleşme Sürecinde Bölgesel Dengesizlikler, AB ve Tür-

kiye, Istanbul/Ankara: 2001, p. 3, 7. See Lafontaine Oskar /Müller Christa, Kei-ne Angst vor der Globalisierung. Wohlstand für alle, Bonn, 1998, p. 49.

Page 205: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

205

As was stated above, it was the “concern for security” which shaped Turkish foreign policy during the Cold War era, and now it is replaced by the phenomenon of globalization. Ankara proved its determination by applying for membership in 1987. What matters here is the following question: “What will the EU perception of Turkey’s determination be, and will Turkey enjoy the required support?”

The Negotiations with the EU

The literal meaning of the term ‘negotiation’: The issue of negotia-

tions is a crucial parameter of internal policy in Turkey. Certain speculations are made on the term, which leads to an ill-conceived understanding at the popular level. Therefore, this part of the arti-cle makes an attempt to elaborate on the issue of negotiations.

The Turkish word müzakere (pl. müzakerât), meaning ‘negotia-tion’, comprises several meanings such as reminding one another, exchange of ideas, talk, discussion over a particular subject and consultation.26 In other words, it refers to an expression of idea(s). It could be observed that this literal meaning is unable to find a field of action during the ongoing negotiation process between Turkey and the EU, which exclusively lies in the nature of the ne-gotiation process.

Perception of the Negotiations: The negotiations between Turkey and the EU started on 3 October 2005, and the screening process on 20 October 2005. In daily use, the Turkish word müzakere simply

Similarly, Baskın Oran states that global circumstances urge states to form eco-nomic blocs. Oran, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Vol. II. 1980-2001, p. 228.

26 Devellioğlu Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, (Eski ve Yeni Har-flerle Yeniden Düzenlenmiş ve Genişletilmiştir/Enlarged and Revised Edition with Ottoman and modern Turkish letters), 13th Edition, (ed.) Güneyça Aydın Sami, Istanbul: 1996, p. 791, 1106. For further information, see www.nisanyansozluk.com

Page 206: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

206

refers to ‘bargaining,’ where there is an issue and more than one party concerned at the bargaining table. As the name implies, there are attempts to express the opinions and desires as well as achieve results in line with the “intended goal” during the bargaining process.

‘Perception’ of the negotiations by the Turkish public has also been in a similar setting. Underlying this fact is the lack of informa-tion as well as the manipulation of the issue by certain actors, in-cluding certain political parties, NGOs and the media. In other words, it becomes possible for these circles to manipulate Turkish society’s lack of information on the issue.

Again in Turkey, the Turkish public, certain NGOs, the media and some political parties in their election campaigns state the points which are summarized below:

1. The figures ruling Turkey are incapable of representing the interests of Turkey in the negotiations with the EU,

2. Turkey unnecessarily takes a “passive” stance in the nego-tiations with the EU. Furthermore, those who dramatize the situation indulge in the following criticism: “With a rich imperial past and a critical potential with a 75 million population, it is unsuitable for the Republic of Turkey to have such a lack of foresight.”

In line with the above-cited opinions, it would be useful to briefly explain what is meant by the term müktesebat, as its implica-tion will make clear the negotiation process and the Turkey’s situa-tion during the process.

What does the word müktesebat stand for? Originally an Ara-bic word, the word mükteseb (pl. müktesebat) refers to acquired or vested (more specifically the Turkish term hakk-ı mükteseb, meaning vested interest).27 The whole accumulated body of the commu-nity’s laws was expressed as acquis communataire, originally a

27 See Devellioğlu, “mükteseb”; p. 718, also see http://www.nisanyansozluk.com

Page 207: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

207

French borrowed word. This term refers to the overall scope of the EU law to be applied in all EU member countries. The content of the acquis, which could be modified in accordance with the cir-cumstances, is basically as follows:

- The content, basic principles and political goals of the EU treaties,

- Legal texts entering into force based on the EU treaties and the case law of the European Court of Justice,

- Declarations and opinions stated by the EU - New practices to be implemented in the Judiciary and the

Interior, - International treaties to which the EU is a party, and treaties

concluded between the EU states pertaining to issues falling under the jurisdiction of the EU.28

The general framework of the EU-Turkey negotiations is as follows:

- The candidate country is obliged to adopt the EU acquis. - In this context, the particular emphasis during the negotia-

tions with the candidate country is on the alignment with the ac-quis. The country’s method of implementing and scheduling the acquis become clear during the actual negotiation process.29 Here, it is worth noting that the declaration and approval of the schedule does not correspond to a “passive” stance and does not properly refer to the literal meaning of the term “müzakere”. In other words, the candidate country is not granted the right to take the initiative concerning the issue.

28 Artıran Pınar, Faculty of Law, Istanbul Bilgi University, AB Müktesabatı (Ac-

quis Communautaire) ve Türkiye, Bursa Belediyesi Eğitim Seminerleri Dizisi, 28 December 2007. (www.bursab.org.tr/Belge_arsivi.html) 05.09.09

29 Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Müzakere Süreci. www.euturkey.org.tr/index.php?p=37&l=1 (23.07.08)

Page 208: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

208

About the operational meaning of negotiations, Kretschmer, the head of the Delegation of the European Commission to Turkey, speaks more articulately: “A candidate desiring to join the club is obliged to accept and implement all its rules. The talks are not about which rules to be implemented, but when and how to im-plement them.” Similarly, the political scientist Stammen states that the content cannot be a part of the agenda during the negotia-tions.30 Another important issue of a possible problem in the EU-Turkey relations is Turkey’s relinquishing a part of its sovereign rights, which has not been properly discussed among the Turkish public.31

Following these brief remarks, it would be useful to consider “the balance of power” which will shape the content and affect the results of the EU-Turkey negotiation process. Here, it is possible to talk about an “asymmetrical” balance of power in mutual relations. For Stammen, Turkey illusorily assumes that it enjoys symmetry of equal status and rights in its negotiations with the EU as a political community. To put it more precisely, it is absolutely asymmetrical negotiations and relations in question,32 meaning that the parties of the issue are either “active” or “passive.” With a passive status, Turkey desires to accede to the EU on its own will, which presup-poses that Turkey accepts beforehand the terms of union it will join. Speaking more clearly, Turkey is bound to accept the existing conditions or the acquis communautaire. It has no right to amend the content of the acquis and is obliged to implement what is specified

30 Kretschmer Hansjörg, Türkiye İçin AB Üyelik Müzakereleri Süreci, Avrupa

Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Ankara/Istanbul, 2006, p. 8; Stammen Theo, Avrupa Birliği’nin Genişleme ve Derinleşmesinin Diyalektiği. Orijinal metin: Zur Dialektik zwischen Erweiterung und Vertiefung in der Entwicklung der Europaeischen Union Çeviri: Necati İyikan, Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F Dergi-si, (15) Antalya, 2008, s. 207.

31 Giddens, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben veraendert, p. 101.

32 Stammen, ibid., s. 207

Page 209: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

209

in the acquis, indicating that there is not any exchange of ideas, which is the literal meaning of the term müzakere.

Bringing the term müzakere to the agenda through such a well-formulated elaboration will make a significant contribution to rais-ing public consciousness on the issue, which will prevent its abuse for the sake of daily political rhetoric. This, in turn, will bring pub-lic support for future reform efforts in line with the negotiations.

Possible Effects of the Negotiations on

Regional and Global Developments This section presents a one-dimensional analysis, i.e. in terms

of the EU views on the possible membership of Turkey, for the “official” policy formulated in Ankara concerning the Union is more or less well-defined, despite the opposing attitude within the country which has recently become visible. As the EU lacks homo-geneity in its views on Turkey, which creates uncertainty in the course of relations, the research is inevitably centered on Brussels.

This section also presents a brief summary of the establish-ment of the EU. The aim of such a summary is not to reiterate the already-known facts, but rather to provide a background for un-derstanding the scenarios which are presented in later parts of the study.

Apart from economic cooperation, the aim in establishing the EU could be summarized with a single term: Security. The search to prevent a new example of the First and the Second World Wars that broke out in Europe and cost the lives of millions resulted in the idea of founding the European Coal and Steel Community. The basic aim was to bring together and maintain a strong cooperation among the states of Europe, or in other words, to leave the door of dialogue open forever. The mentioned community was born with the participation of six countries, i.e. Belgium, Federal Republic of Germany, France, Italy, Luxembourg and Netherlands. Six years

Page 210: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

210

later (1957), these countries signed the Treaty of Rome, which founded the European Atomic Energy Community (EURATOM) and the European Economic Community (EEC). With the free movement of services and capital stipulated in the treaty, the aim was to keep the door or dialogue – which had been opened thanks to mutual economic interests – open forever, which would eventu-ally result in favorable contributions to “the phenomenon of secu-rity.”

These organizations mentioned above were incorporated un-der the name European Community in 1967. The latest stage of this course of development was the Treaty of Maastricht, which was signed in 1992 and entered into force in 1993. The treaty also in-cluded the aim of a common “foreign and security policy”, which was one of the critical issues among the members of the Union.33

These developments presented in a nutshell have all contrib-uted to the emergence of today’s European Union. The aim is now far beyond economic cooperation and turned out to be to have a say over world politics through political unification. This union incorporates 27 countries today.

It could be observed that the attempts for establishing on a firm ground the element of “security” discussed above are also the case with many other organizations such as the United Nations (UN), the Organization for Security and Cooperation in Europe (OSCE), North Atlantic Treaty Organization (NATO), the Euro-pean Security and Defense Identity (ESDI), the Stability Pact for South Eastern Europe and the Security and Stability Pact for Europe and the Mediterranean.

33 Stolper Ernst-Christopf, Auf dem Weg zur Supermacht Europa, (Hugenroth

Reinbild (Hg.) (Kein Leichter Weg nach Eurotopia, Maastricht – So nicht), Bonn, 1993, p. 38.

Page 211: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

211

The EU Policies towards Turkey One of the motives behind the creation of the EU was to equip

the Western European countries with economic – particularly against the USA and Japan34 – and political capabilities, none of which they could have achieved alone, and elevate them into the category of international actors playing a dominant role in the making of world politics and economy. This lies in strategic con-siderations and particularly formulating policies about the Cauca-sus, Balkans and Central Asia, which became problem areas fol-lowing the Cold War era. The Israeli-Palestinian conflict in the Middle East turned into a much more complicated issue after the Cold War period.

It should be remembered that the EU is in a serious economic, political and strategic competition with the USA in the overall international system. It should also be acknowledged that as an actor of international politics, the EU would not arouse respect only through economic cooperation. As the only country with a Western form of government in the Pacific, Japan could perhaps be considered as an example in this respect. As opposed to its highly advanced economic system, Japan cannot make any significant contribution to the political phenomenon in major regions of world politics, which in turn prevents Japan from qualifying as an inter-national actor. An EU without strategic considerations could pos-sibly ignore Turkey in its future enlargements, which could be-come manifested in policies excluding Turkey. As a matter of fact, it would not be an overstatement to claim that this is the factor obstructing the EU-Turkey relations.

Following the Cold War era, the greater emphasis on crucial values such as “human rights”, “democracy”, “Copenhagen Crite- 34 Falk Rainer, Vom Binnenmarkt zur Europaeischen Union: Wo bleibt die

Dritte Welt, (Hugenroth Reinbild (Hg.) (Kein Leichter Weg nach Eurotopia, Maastricht – So nicht), Bonn, 1993, p. 70.

Page 212: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

212

ria”, which have determined the agenda of the EU-Turkey rela-tions, perhaps does not create problems in the mutual relations. However, the way they are voiced by the EU authorities could at times be offending. Furthermore, the EU accession of some Eastern European countries of the former Warsaw Pact, despite their un-satisfactory situation in the above-mentioned series of values, is rightfully interpreted as the “exclusion” of Turkey and leads to the increasingly widespread conviction that the EU is not sincere about the “values” in question.

In my view, at this juncture, it is essential to ask the following question: Does the EU have global strategies like the USA, which is its economic, political and strategic rival? An affirmative answer to this question requires posing another question: What is the role – geostrategic or ecostrategic – that the EU will assign to Turkey as the official candidate? It is the answer to this question which un-derlies the problems in Turkey-EU relations. There are also debates within the EU about the issue, without any resulting clear-cut “strategy”. This in turn triggers the “exclusionary” policies in mu-tual relations.

It could be observed that the US policies towards Turkey are quite “well-defined” in this respect. For the United States, Turkey is “a geostrategic actor,” which was directly manifested in the ef-fective US insistence on the EU concerning its policies towards Turkey. A result of this policy was the recognition of Turkey’s “candidate” status at the Helsinki Summit of 1999, while it had been denied only two years ago at the Luxembourg summit of December 1997. An interesting point in this change is that the rea-sons stated for the rejection of the candidacy in 1997 were the same as those in 1999.

Among the reasons behind this change which was termed as reversal was also the replacement of Helmut Kohl’s government – which was obviously against Turkey’s EU membership – by the SPD/Grünen coalition under the leadership of Gerhard Schröder, a

Page 213: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

213

social democrat supporting Turkey’s membership.35 Effects of this radical shift of Germany despite its position as a key member of the EU will remain a debated issue given the insistent US support for the EU and its effects. In other words, despite the considerable US support, this is the maximum level for the pro-Turkish voice in the EU.36

Future Scenarios:

The Negative Scenario and its Consequences Two scenarios, one negative and the other positive, will be

presented to examine the issue at length. Scenario I: This first scenario is based on the historical fact

that from the time of the Ottoman Empire, developments in de-mocracy have always been made under the influence and pres-sures of the West. Before examining the issue with its historical aspects, some milestones could be identified: The reform attempts made to establish new European institutions in the Ottoman Em-pire during the Tanzimat period (1839 – 1876); drafting of the first Ottoman Constitution during the First Constitutional Era (1876) in the reign of Abdülhamid II, which laid the foundations for democ-racy; “The Committee of Union and Progress”, which was estab-lished in 1889 to promote the spread throughout the Ottoman Em-pire of the egalitarian and libertarian ideas introduced by the French Revolution; and the Second Constitutional Era that began in 1908.

Western influence and pressures for democratization is cur-rently wielded more publicly through the EU negotiations. Al-though anti-EU sentiment has grown among the public recently, there is an obvious support for these reforms. 35 Canan Balkır expressed this opinion at the Europe Day Panel organized by

EURAK on 9 May 2008 36 Erkiner Engin, Avrupa Birliği ve Türkiye-İçerden Bir Bakış, Ankara, 2005, p. 94.

Page 214: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

214

The Negative Scenario: “The negotiations come to a conclu-sion. Turkey resolves the Cyprus and Armenian Genocide prob-lems in accordance with EU’s demands. It has been successful in raising democracy and human rights, as well as economical data, chiefly regarding agriculture, to the level of EU norms. Turkey’s EU membership has been accepted by 26 member states, though rejected by only one member through a referendum.”

The effects of this negative scenario at regional and global lev-els on chiefly cultural, as well as cultural, political, and economic developments could be summarized as follows:

1. Despite the existing legal grounds, the steps taken towards democracy in Turkey during the negotiation process will be overlooked and not be implemented. The Turkish peo-ple in frustration will remain silent before this course of events.

2. In foreign policy, Turkey will seek to be a part of an inter-national organization as a result of globalization. One of the alternatives will be “Shanghai Cooperation Organiza-tion”, which also includes Iran, though as an observer.

3. The ruling party that has supported the EU policy in Tur-key and taken decisions in line with the demands of the EU – chiefly on Cyprus and Armenia – at the cost of public reaction will lose its grassroots support in the first election. The conjuncture will require election propaganda and a macro-nationalist or Islamic party or a coalition will assume the power.

4. In line with these developments, close cooperation will be more likely with the Turkic states of the Caucasus and Central Asia.

5. Nationalist ideas gaining ground in the abovementioned region might serve as a guide for the Turkic peoples of the Russian Federation, who are known to have separatist inclinations.

6. This course of events might endanger the integrity of the Russian Federation. Even though it could be regarded as an over-

Page 215: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

215

statement, Russia might possibly use its “nuclear power” to pre-serve its integrity, which could bring about unfavorable conse-quences for global, and in particular regional, security.37

7. Following the rejection of EU membership for Turkey, the presence of a ruling party that represents Islamic ideas might raise the following historical questioning: “By abolishing “the Caliph-ate”, Turkey ignored Islamic values; adopted Christian-Western values as its guide, which finally led to the rejection of its EU membership. So it is time that we returned to our own values!”

8. In parallel with this policy, there might be attempts to in-corporate Islamic values in Turkey’s constitution. If these attempts are successful, this policy will transcend national boundaries, which might lead to close mutual military cooperation with Mus-lim countries, chiefly with Iran, a country which is known for its anti-Western attitude. Undoubtedly, this will not contribute to the resolution of the Israel-Palestine conflict, a significant problem in the Middle East. This will change the balances and deepen the conflicts in the region and might negatively affect regional and global peace.

9. In parallel with this development, as a country which adopted secularism, made it a constitutional provision, and incor-porates a largely Muslim population, Turkey might move out of the sphere of influence of the West.

10. The conflicts between the secularists and anti-secularists might deepen and political camps might develop in Turkey, which could result in political instability. And this will make the existing problems, the chief of which is undoubtedly the problem of mi-norities, more difficult to solve.

37 The regional policy followed by Elchibay, the President of Azerbaijan, (1992 –

1993) was perceived in a similar manner. For further information, see İyikan Necati, “Der politische Sturz Eltschibeys im Jahr 1993 und seine Hintergrün-de”, in Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Konya, 2006, pp. 385–386, 397– 401.

Page 216: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

216

11. Such domestic instability in Turkey might reach Western Europe, where a large Turkish population lives, and become a threat to the social peace and security in the region.

12. Closely following the results of the EU-Turkey negotia-tions, Muslim countries will perceive a negative result as “another Muslim country has been denied membership”, not simply as the rejection of Ankara.38

This will bring about the following consequences: A. The EU will be perceived as a Christian Club – Though

Bosnia-Herzegovina, a Muslim Balkan country, is likely to be ob-tain EU membership earlier than Turkey, its membership will not be put on a par with that of Turkey, which creates concerns over its territories and population.

B. This line of developments will seem to confirm the thesis of “the Clash of Civilizations” proposed by Samuel P. Huntington.

C. The effects of this cultural clash between the Islamic world and Christendom might also be felt in the political, economic spheres, as well as in the domain of security. Global economic in-vestments will not be able to prevent this development.

All these developments will have negative consequences in Turkey, particularly in the form of economic data. The country will lose strength and be drawn away from real politics. The result will exemplify the following view of Fukuyama: “What happens at the national level often deeply affects other members of the interna-tional system”.39 This influence could be more clearly understood by taking into consideration some significant factors such as the political power of the country, its role in regional balance, its popu-lation, and its military power.

38 İyikan Necati, The European Union’s Impact On Turkish Politics, (ZEI) Zent-

rum für Europaeische Integrationsforschung / Center for European Integration Studies Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universitaet, Bonn, March 2008, p. 3, 4.

39 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, p. 111.

Page 217: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

217

Similarly, Fukuyama lists the characteristics of weak or failing states: 1. They commit human rights abuses; 2. provoke humanitar-ian disasters; 3. drive massive waves of immigration; 4. attack their neighbors.40

Taking as the starting point of the westernization policy in Turkey the Tanzimat period (1839- 1876), it is seen that the policy has a history of 169 years. During this period – in general – the country followed pro-Western policies and it became a state tradi-tion to make generations adopt Western values.

The way the EU will perceive or want to perceive this unique example among Muslim countries is important, which will form the issue of the positive scenario.

The Positive Scenario and its Consequences

Given the importance of the consequences of this positive sce-

nario, “launching a mobilization campaign”, a phrase that could give the impression of an overstatement, was deliberately included in the scenario with a view to explain the function of the positive scenario more clearly.

Scenario II: In this scenario, the terrorist attack of September

11 was taken as the “beginning” in the EU-Turkey relations. The reasons behind this approach are as follows:

1. With high technology and experience about security, the US, which is described as powerful by Fukuyama,41 was at a loss before terrorism. Thus, the Western world was forced to seek al-ternatives to Islamic fundamentalism.

2. An atmosphere of mutual distrust was created between Christian and Muslim societies. The thesis of “The Clash of Civili- 40 Fukuyama, ibid., p. 111. 41 Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim, p. 25. See

Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, p. 110.

Page 218: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

218

zations” published as a book in 1996 gained ground. Particularly Senghaas’s claim that “At the turn of the 20th century, neither Mus-lims nor non-Muslims could deny Islam’s desire for war and vio-lent tendencies,”42 which is perceived to be ‘a severe criticism against Islam’, increasingly recruited proponents in the West, which entailed the search for a solution in the EU and US.

3. A need for dialogue that could possibly persist arose with Muslim countries in the Middle East with rich hydrocarbon re-sources. It was understood that the indirect control of the US over the region’s resources does not mean that its economic interests will be maintained.

4. USA has increased its pressures on the EU to accept An-kara as an EU member.

5. The EU has increasingly been dominated by the view that apart from US pressure, the European Union, for which the foun-dations were laid in 1951, is a “Peace Project”;43 and that continu-ous and fruitful dialogue is needed particularly with the Muslim world to implement this project, which is the only way to cope with mutual historical prejudices. And the role of Turkey has come to the fore in achieving this goal as a country incorporating the Western political system and Islamic culture.44

42 Senghaas, Dieter, Die fixe Idee vom Kampf der Kulturen, Blätter für deutsche

und internationale Politik, Bonn, 2 – 1997, p. 215. Also see İyikan Necati, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politische Bedeu-tung für die Türkei, Zeitschrift für Politik (ZFP), Organ der Hochschule für Po-litik München, München, (2) June 2008, pp. 231–235.

43 This view was articulated by Siim Kalas, Vice-President of the European Com-mission, in his speech he made during the celebration ceremony for the 50th an-niversary of METU, in which he particularly underlined the issue of “security”. See www.basin.metu.edu.tr/haberodtu/haberodtu6.pdf

44 After the terrorist attack of September 11, Turkey organized a conference in Istanbul in February 2002 to re-establish the dialogue between Christian and Muslim countries, which had been disrupted after the attack. Hubert Vedrin, French Minister of Foreign Affairs, made this important remark by linking the thesis of “the Clash of Civilizations” by Samuel P. Huntington to this confer-

Page 219: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

219

6. According to Brzezinski, professor of international politics at John Hopkins University and former National Security Advisor to President Carter, the EU adopted “strategic” thinking to imple-ment the “Peace Project” and thus, focused on Eurasia, which is a vital region for international peace45. The political status and geo-graphical position that the EU will attain with Turkey as its mem-ber close to the region has been brought to the agenda. Thus, as an important balancing element in the region, the EU can become a deterrent force for possible cross-border military operations, which could contribute much to the maintenance of peace.

7. With its secular political regime, Turkey constitutes an un-precedented example in Islamic history, which could be described as adaptation of an Islamist party to the secular system and de-mocratization of political Islam.46 In his political background, Re-cep Tayyip Erdoğan was a member of the team of Necmettin Er-bakan, upon whose political goals are looked with doubt. Dissoci-ating himself from that party to form the Justice and Development Party (AKP) under his own leadership in 2001, Erdoğan describes his new party as follows: “With its constitution, it resembles the ‘Christian Democratic Union’ (CDU) in Germany…”47 Erdoğan has been observed to be making efforts to obtain EU membership as soon as possible.48

ence: “This dialogue established during this conference held in Istanbul is a most effective response Huntington’s thesis of “the Clash of Civilizations”.” For detailed information, see İyikan, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politische Bedeutung für die Türkei, pp. 231–235.

45 Brzezinski Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri, trans. Türedi Yelda, Istanbul, 2005, p. 51.

46 Iyikan, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politi-sche Bedeutung für die Türkei, p. 242.

47 Süddeutsche Zeitung, 02/03.11.2002. 48 İyikan, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politi-

sche Bedeutung für die Türkei, p. 243.

Page 220: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

220

These significant points stated above brought about a conjunc-tural change of the view in the EU on Turkish membership that “Turkey’s membership means the end of the EU”49. The following scenario is based upon this change.

The Positive Scenario: “Turkey’s application for EU member-ship in 1987 has been considered as an important opportunity. To ensure Turkey’s full membership as soon as possible, so to speak, “a mobilization campaign” has been launched. To this end, Turkey will be treated with “positive discrimination” and some modifica-tions will be made in the accession criteria, for which the Union has enforced certain legal arrangements. To reach the goal in a short time, Turkey has been legally assured that it will become a full EU member in 2023, the centennial anniversary of the Republic of Turkey.”

The effects of this positive scenario at regional and global lev-els on chiefly cultural, as well as cultural, political, and economic developments could be summarized as follows:

1. An exact date will dissipate the clouds of doubt as to whether the EU will deny Turkey membership, in contrast to a commonly held belief in Turkey.

2. This will be welcome by Turkish people,50 which will be accompanied by a similar support from the press.

3. Turkish opponents of the EU will be entirely deprived of their grassroots support.

4. Turkish parliament will embark on the necessary reform efforts in the political, economic, and legal fields. Enjoying popular support in these reform efforts, the government will not hesitate to make radical decisions.

49 Süddeutsche Zeitung, 09/10.10.2002. The holder of this view is Valery Giscart D’

Estaing, one of the prominent politicians in the EU and the former President of France.

50 In Turkey, this support is only around 49 percent, according to the spring gallup of the EU’s Eurobarometre in June 2008. Hürriyet, 25.06.2008.

Page 221: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

221

5. Business circles in Turkey will support the reforms as they believe that with the EU, the country will gain strength and create the conditions favorable for competition in the globalization era.

6. The EU will begin to formulate more attentive policies against the elements in its own territories that might be detrimen-tal to the secular and democratic regime in Turkey, as a result of which it will be intolerant towards the fundamentalist organiza-tions, particularly those of Turkish origin.51

7. “Turkey’s EU process” will not be used anymore as a “campaign material in elections” in France and Germany, the two countries that are considered to be the locomotives of the EU. Thus the “prejudices” among populations will not gain further ground.52

51 There are fundamentalist organizations of Turkish origin in Western Europe,

chiefly in Germany. Ankara expressed that Germany should not allow the ac-tivities of such organizations as they target the secular and democratic regime in Turkey and they also harm Germany’s social harmony; however, Germany did not heed this urging. Organized throughout Europe, in Cologne in Ger-many as the center, “The Islamic Union” can be cited as an example to such or-ganizations. Its leader was Cemalettin Kaplan, who had been a “Mufti” in Tur-key before he settled in Germany and died in 1995. (He was also called “Khomeini from Cologne”.) The organization aims to make an “Islamic Revolu-tion” in Turkey. Cemalettin Kaplan was replaced by his son, Metin Kaplan. Kaplan was extradited to Turkey in 2004. After the terrorist attack of September 11 2001, Germany banned this organiza-tion as it saw it as a threat to its internal security. This concern for security even brought in its tail – as declared by Günter Beckstein, Minister of the Interior of Bavaria, – monitoring of “Friday sermons”. For details, see İyikan Necati, Die politischen Beziehungen zwischen der Türkei und Aserbaidschan (1992-2003) unter besonderer Berücksichtigung des türkischen Modells im Kaukasus und in Zentralasien und dessen Bedeutung nach den Anschlägen vom 11. Sep-tember 2001 in den USA, Schriften zur internationalen Politik, (PhD Thesis) Bd. 14, Hamburg 2005, pp. 235–236.

52 The recent examples for the use of Turkey as a “campaign material in elections” are the election campaigns of the Christian Democratic Union (CDU) and Chris-tian Social Union (CSU) under the leadership of Merkel, presently the Chancel-lor, in Germany in 2005 election and the campaign of Sarkozy in France in 2007 election. It should be remembered that such campaigns made just to save the

Page 222: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

222

8. Turkey’s EU membership could help prevent Islamic fun-damentalism: The EU is no more concerned as with Turkey as its member, the EU will become a neighbor to Iraq, Syria, and particu-larly Iran, which will be considered as an important opportunity in the EU.

The EU will reach an estimated population of 600 million with Turkey’s accession. Turkey as a developed EU member with a prosperous population among which Islamic culture is alive might become a focus of attraction particularly for the populations of Muslim countries largely young. In a world with globalizing tech-nology, it would be more difficult for totalitarian regimes to exist.

In these countries, scientists who believe that Islam is com-patible with secularism but cannot share their views with the pub-lic due to “suppression” will gain voice and find supporters in society.53 Thus it would be difficult for a society to be misdirected as usual via information and comments which are prone to be ma-nipulated and gathered through one channel. As their public start to contribute to administration, these regimes will have to make certain political reforms in time and those who fail to make them will be doomed to vanish.

Consequently, no one will be able to use Islam for political in-terests, which will prove to be a significant contribution to global peace.

day consolidate the prejudices among populations and in the next step, it might prevent the desired dialogue among populations. Roman Herzog cites an example to such prejudice in Europe against Islam, which he assets to be groundless. See Herzog Roman, Vision Europa, Antwor-ten auf globale Herausforderungen, Hamburg, 1996, pp. 197–218. Furthemore, in her last study, Avar examines the use of Islamophobia as an instrument of political propaganda. See Avar Banu, Hangi Avrupa, Istanbul, 2008, pp. 210-211.

53 Abu Zaid, Nasr Hamid is a prominent liberal Islamic scholar in Egypt. His comments were perceived as “anti-Islamic” and Mohammed Ghazali, one of the leading scholars in the Al-Azhar University in Egypt, issued a fatwa for his murder. Abu Zaid was then forced to leave Egypty in 1995. He is currently liv-ing and working in Netherlands.

Page 223: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

223

It is believed that this scenario will be more effective than the concept of “democracy” based on “military occupation” that is claimed by the US to be introduced to the region, particularly to Iraq since there will be no room for suppression in this scenario and the public might voluntarily support and contribute to this “new social formation”.

Conclusion

Looking from a historical perspective, Turkey’s progress in

democracy has its origins in the West, and shared political, cultural and chiefly security relations with the West (what is meant by “re-lations with the West” here are the security-based relations estab-lished particularly with the USA in the NATO framework). The most important factor determining Turkish foreign policy during the Cold War era was “security,” and Turkey pursued a “realistic” foreign policy in line with this factor.

Fall of the Berlin Wall, unification of the two German states, dissolution of the Soviet Union, and the end of the Cold War as a result led to changes in security, political and economic considera-tions on the global as well as regional scale. Correctly identifying the globalization indirectly imposing its conditions and shaping the future in these areas, Turkey pursued a foreign policy to this effect and assigned priority to its relations with the EU.

It could also be observed that the EU brought a new perspective to its relations particularly with the former socialist countries, which adopted the Western parliamentary democracy and free market economy in the post-Soviet era. This means that these countries will make political, economic and cultural contributions to the EU, but what is more, they are supposed to be a part of the EU enlargement as required by their characteristics of “belonging and identity.” In other words, the EU displayed a determined intention and spent efforts to incorporate these countries into its body.

Page 224: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

224

Underlying the ups and downs in the relations of the EU with Turkey is its lack of a clear-cut policy concerning the membership of this country. Lacking a homogenous make-up and representing diverse opinions, the EU perception of Turkey is not a monolithic one either. As regards Turkey, the EU fails to display the determi-nation it has towards the former socialist countries of the Warsaw Pact. Recognition of Turkey’s official “candidate” status not at the Luxembourg Summit of 1997 but at the Helsinki Summit that was held two years later laid the clues for the EU policy towards An-kara. However, the lack of consensus on the part of the EU as of 2008 aggravates the concerns for the future of mutual relations.

Michel Rocard, former French prime minister and member of the European Parliament, who expresses open support for Tur-key’s EU membership, attains the following conclusion in his analyses about Turkey-EU relations: “Unless the EU public opin-ion changes its perception of Turkey, leaders of the EU will be able to take bold decisions about this country.”54 Thus, formulating the following statement would not be misleading to inversely interpret this conclusion: For the leaders of the EU to make bold decisions about Turkey’s membership, the EU public opinion will have to change its perception of Turkey AB. This will be achieved only when the leaders themselves begin to believe in Turkey’s potential contribution to and its role in creating a “dialogue” between civili-zations, and subsequently spend efforts to bring about a change in their societies’ perceptions. The historical aspect and the problems brought by its reflection on the present day will be manifested at this stage. Ankara’s accession to the Union should be regarded rather as an opportunity, for it is only perpetual dialogue and co-operation which help combat prejudices among nations.

54 Kaleağası Bahadır, TİSK-TÜSİAD Brüksel Temsilcisi, Kopenhag Sonrası

Türkiye-AB İlişkileri, in Isveren, Monthly Journal published by Confederation of Employer Unions of Turkey (TISK), January 2003. Available on http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=652&id=39

Page 225: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

225

A striking fact in the negotiation process is not the open-ended consequences of the negotiations, but possible intercultural prob-lems to be brought by a negative consequence and the failure to recognize properly their potential impact on political and eco-nomic relations. At this juncture, it is essential to consider Turkey’s membership different from that of others and take the necessary steps regarding the issue.

The terror of 9/11 in the United States could perhaps be re-garded as a new “beginning” for positive changes in the EU poli-cies towards Turkey. The first reason behind this possible change was that with the accession of Turkey, the EU would not be con-sidered as “a Christian Club” anymore, and there would be close intercultural relations. Second, as Turkey would now belong to a certain place, it would be possible to refute the claim “... Turkey is a bridge combining the two continents, but it does not belong to either place as the function of a bridge requires so...”55 by Samuel Huntington, the father of the Clash of Civilizations thesis.

The perspective provided by the research allows us to con-clude as follows: Even if Turkey had not applied in 1987 for full membership to the Union, which was then named ‘the European Economic Community’, in the aftermath of the terror of 9/11 the EU should have wholeheartedly encouraged and insisted on Tur-key to apply for full membership.

I would like to end this study with a question based on the fol-lowing assumption: “The EU has carried out the positive scenario formulated in the study for fifteen years beginning from 1987 when Ankara applied to the EU and Turkey has become an EU member by 2002.” Could the regional and global effects of Turkish membership in cultural, political, and economic fields have con-tributed to the prevention of the terrorist attack of 9/11?

55 Samuel P. Huntington, Kampf der Kulturen, die Neugestaltung der Weltpoli-

tik im 21. Jahrhundert, München/Wien 1997, pp. 235-236.

Page 226: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

226

BIBLIOGRAPHY

Artıran, Pınar, Faculty of Law, Istanbul Bilgi University, AB Müktesabatı (Acquis Communautaire) ve Türkiye, Bursa Belediyesi Eğitim Semin-erleri Dizisi [Series of Educational Seminars of the Municipality of Bursa], 28 December 2007. (www.bursab.org.tr/Belge_arsivi.html) 05.09.09

Avar, Banu, Hangi Avrupa, Istanbul, 2008. Balkır, Canan: Presentation on "the road to the negotiations" made at the

Europe Day Panel organized by EURAK on 9 May 2008 Bischoff, Joachim/Deppe, Frank/Kisker, Klaus Peter, Neoliberalismus – ein

Schimpfwort, Das Ende des Neoliberalismus, wie die Republik veraendert wurde, Hamburg, 1998.

Brzezinski, Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri, trans. Türedi Yelda, Istanbul, 2005.

Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, 13th Edition, (Eski ve Yeni Harflerle Yeniden Düzenlenmiş ve Genişletilmiştir/Enlarged and Revised Edition with Ottoman and modern Turkish letters), (ed.) Güneyça Aydın Sami, Istanbul, 1996.

Elmas, Gülen, Küreselleşme Sürecinde Bölgesel Dengesizlikler, AB ve Türkiye, Istanbul/Ankara 2001.

Erkiner, Engin, Avrupa Birliği ve Türkiye-İçerden Bir Bakış, Ankara, 2005. Falk, Rainer, Vom Binnenmarkt zur Europaeischen Union: Wo bleibt die Dritte

Welt, (Hugenroth Reinbild (Hg.) (Kein Leichter Weg nach Euroto-pia, Maastricht – So nicht), Bonn, 1993.

Fukuyama, Francis, Tarihin Sonu ve Son İnsan, 2nd Edition, Istanbul, 1997. Fukuyama, Francis, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim,

4th Edition, Istanbul, 2004. Giddens, Anthony, Entfesselte Welt, Wie die Globalisierung unser Leben ve-

raendert, Frankfurt am Main, 2001. Gumpel, Werner, Nationale Wirtschaftspolitik und Strukturveraenderungen in

der Türkei im Lichte der Globalisierung, ITES–Jahrbuch, 2000–2001 Globalisierung Herausforderungen und Chancen für die Türkei, Harun Gümrükçü, (Hrsg), Istanbul, 2001.

Gümrükçü, Harun, ABD ve AB Rekabeti, AB’nin Akdeniz Politikası ve Tür-kiye, (Küreselleşme ve Türkiye), (ed.) Harun Gümrükçü, Institut für Türkisch-Europaeische Studien, (ATA-Enstitüsü, Hamburg), Ham-burg, 2003.

Page 227: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

227

Hartmann, Jürgen, Das politische System der Europaeischen Union: Eine Ein-führung, Frankfurt/Main, 2001.

Herzog, Roman, Vision Europa, Antworten auf globale Herausforderungen, Hamburg, 1996.

Huntington, P. Samuel, Kampf der Kulturen, die Neugestaltung der Weltpolitik im 21. Jahrhundert, München/Wien 1997.

İyikan, Necati, Die politischen Beziehungen zwischen der Türkei und Aserbai-dschan (1992-2003) unter besonderer Berücksichtigung des türkischen Modells im Kaukasus und in Zentralasien und dessen Bedeutung nach den Anschlägen vom 11. September 2001 in den USA,Schriften zur in-ternationalen Politik, (PhD Thesis) Bd. 14, Hamburg 2005.

İyikan, Necati, “Der politische Sturz Eltschibeys im Jahr 1993 und seine Hin-tergründe”, Selçuk University Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Konya, 2006.

İyikan, Necati, Die Ereignisse vom 11. September 2001 in den USA und deren politische Bedeutung für die Türkei, Zeitschrift für Politik (ZFP), Or-gan der Hochschule für Politik, Munnich, (2) Juni 2008.

Iyikan, Necati, The European Union’s Impact On Turkish Politics, (ZEI) Zent-rum für Europaeische Integrationsforschung, Center for European In-tegration Studies Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universitaet, Bonn, March, 2008.

Kaleağası, Bahadır, TİSK-TÜSİAD Brüksel Temsilcisi, Kopenhag Sonrası Türkiye-AB İlişkileri, in Isveren, Monthly Journal published by Con-federation of Employer Unions of Turkey (TISK), January 2003.

www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=652&id=39 Kongar, Emre, Demokrasimizle Yüzleşmek, 5th Edition, Istanbul, 2007. Kretschmer, Hansjörg, Türkiye İçin AB Üyelik Müzakereleri Süreci, Avrupa

Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Ankara/Istanbul, 2006. Lafontaine, Oskar/Müller Christa, Keine Angst vor der Globalisierung-

Wohlstand für alle, Bonn, 1998. Martin, Hans-Peter/Schuman, Harald, Die Globalisierungsfalle, der Angriff

auf Demokratie und Wohlstand, Hamburg, 1996 Oran, Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belge-

ler, Yorumlar, Vol. I: 1919-1980, 11th Edition, Istanbul, 2005. Oran, Baskın, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belge-

ler, Yorumlar, Vol. II: 1980-2001, 8th Edition, Istanbul, 2005. Özkan, Abdullah, Küreselleşme ve Avrupa Birliği İle Bütünleşme Sürecinde

Türkiye, Istanbul, 2004.

Page 228: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

228

Roland, Robertson, “Küreselleşme ve Kültür”, Balcı Ali (ed.), Department of International Relations, Sakarya University., Bilgi (12), 2006.

(www.uli.sakarya.edu.tr/ali/robertson.pdf) Senghaas, Dieter, Die fixe Idee vom Kampf der Kulturen, Blätter für deutsche

und internationale Politik, Bonn, 2 – 1997. Stammen, Theo, “Dialectics of the Broadening and Deepening of the European

Union (Avrupa Birliği’nin Genişleme ve Derinleşmesinin Diyalektiği)”, trans. Necati Iyikan, Akdeniz University İ.İ.B.F Dergisi, (15), Anta-lya 2008.

Stolper, Ernst-Christopf, Auf dem Weg zur SupermachtEuropa, (Hugenroth Reinbild (Hg.) Kein Leichter Weg nach Eurotopia, Maastricht – So nicht), Bonn, 1993.

Zencirkıran, Memet, Küreselleşme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye’de Bilim ve Teknoloji, 2007. www.merichrd.wordpress.com/2007/02/22/ kure-sellesme-sorunlar-ve-cozum-onerileri/ (23.07.08) Online Resources: www.basin.metu.edu.tr/haberodtu/haberodtu6.pdf (04.09.09) www.bilgiyonetimi.org/cm/ (23.07.08) www.euturkey.org.tr/index.php?p=37&l=1 (23.07.08) www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1507 (23.07.08) www.nisanyansozluk.com (06.08.08) Press Süddeutsche Zeitung Hürriyet

Page 229: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

229

Turkey-EU Debates From Association to Membership

Erol ESEN

Introduction

The period extending from the first talks on association with the European Union in July 1959 up to the launch of negotiations for membership in October 2005 could be divided into several periods. It is possible to periodize into three phases this half-century period covered so far from the start of the relations with the signing of ‘the Association Agreement’ – which is also named ‘the Ankara Agreement’. The first period of relations with the then European Economic Community (EEC), which was one of the three integra-tion projects in the post-Second World War Europe and the only supranational organization surviving to the present day, extends from the launch of association negotiations up to Turkey’s applica-tion for membership in April 1987. Comprising Turkey’s applica-tion for membership and the first move for a change of status, which were accompanied by heated debates, this first period plays a key role in understanding Turkey-EU relations due to numerous attempts to improve the association conditions.

The second period of Turkish association with the European Community (EC) covers the years between 1987-1999, during which the latter concentrated its energy first on deepening and

Page 230: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

230

then on a search for an answer to ‘the European Revolutions’ fol-lowing the fall of the Berlin Wall. Turkey-EC relations, which had been suspended after the coup d’état of 12 September 1980, could not again be revived with its application for membership. Fur-thermore, the Customs Union (CU) officially launched in 1996 did not either bring about a change of status that Turkey expected in the relations. In the hope for concrete steps by the EU towards the membership particularly after the realization of the CU, Turkey soon began to seriously question of the Association relations. Un-derlying this attitude is that, while recognizing the candidate status of 10 Central and Eastern European Countries (CEEC) and Cyprus at the Luxembourg Summit of December 1997, the EU excluded Turkey from the list in question. Severely criticizing this exclusionary decision of the Luxembourg Summit and threatening to break off its political dialogue with the Community, Turkey forced the EU into new attempts to maintain its relations with the country. Underlining with the application for membership in 1987 its determination for a change of status in its relations with the Community, Turkey, with the CU it launched despite all criticisms, and subsequently, its determined stance, now ushered a new era in its relations with the EU.

Despite Turkey’s considerable efforts for a status change, the ongoing stagnation and vicious cycle in the relations with the EU would be overcome only at the Helsinki Summit of December 1999. This meant that, officially embarked with its application for membership in 1987, Turkey’s attempts at a shift from the associ-ated status stipulated in Article 238 of the Treaty of Rome to the member status of Article 237 now received a positive response with the recognition of its member status, which indicated a sharp policy change towards Turkey and was unanimously accepted in the EU.

This decision adopted in Helsinki led Turkey-EU relations into the third and last phase prior to membership. Also termed as the

Page 231: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

231

‘Accession Partnership’ and bringing concrete obligations to both parties with the aim of Turkey’s membership, this final period yielded its first tangible fruits with the membership negotiations launched in October 2005.

The Birth of Turkey-EEC Relations

Starting with the Association Agreement concluded between

the parties on 12 September 1963 and entering the present day into the negotiation process, Turkey-EU relations cover the years be-tween 1959-1987 in its first period, which is known for the heated debates it sparked in Turkey. Certain political groups, which poured in 1970s into streets with slogans such as “They are the partners, and we are the market” (“Onlar ortak biz pazar”) and “No to the Common Market” (“Ortak Pazar’a Hayır”), often raised the debate of whether Turkey was a ‘partner’ or a ‘market’ in its rela-tions with the EEC. Such debates emphasizing differences instead of common aspects with the Community – which was then called EEC – are still important not only for revealing the shortcomings at the very initial phase of the relations, but also for providing a clue for their future. Debates beginning prior to the start of the negotia-tions and growing heated over and over again in the bodies of the EU for every decision on Turkey are not anymore confined to Turkish public opinion but intensively occupies the public opinion of other European countries as well. So how did Turkey and the EU, who have been talking about each other perhaps most fre-quently in recent years, come to the present state of affairs?

In the year 1959, neither Turkey was Turkey of the present day, nor the EU was known for its present degree of largeness and power. The spheres of influence were decided, the world was di-vided between the two superpowers and with the chill winds of Cold War blowing between the United States of America (USA) and the Soviet Union in the second half of the 1950s, Europe was

Page 232: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

232

gradually heading towards its political landscape that would pre-vail for long years. As a symbol of a divided Europe, the three international organizations (COMECON, EFTA and EEC) placing emphasis upon economic integration but also aiming at political integration with differing degrees completed their establishment process in the late 1950s. Affiliated with the Western bloc in a bipo-lar world, Turkey was confronted with a choice in political and economic cooperation, which was, however, not difficult. Prefer-ring the EEC of Western Europe to EFTA, a cooperation largely consisting of northern European countries under the leadership of the United Kingdom, Turkey applied the former for association on 31 July 1959.

There were various factors that guided Turkey in making this easy choice between the two European organizations (EEC and EFTA). Consisting of a total of six members, the EEC occupied a significant position in Turkish economy, which had largely em-barked on attempts to open to foreign countries during the 1950s, and Turkey conducted 35 percent of its foreign trade with these countries. Another important factor was Greece, which had ap-plied the EEC for association nearly two months ago (15 May 1959). Turkey’s concern for not leaving Greece – its eternal rival in the region – alone in its partnerships with Western countries re-quired cooperating with the EEC as an imperative of Turkish for-eign policy. Finally, for Turkey struggling with serious economic difficulties, the more comprehensive potential it offered for eco-nomic and political cooperation was also a motive to prefer the EEC. As a matter of fact, already before the conclusion of the Asso-ciation Agreement with the EEC, Turkey had initiated the migra-tion of Turkish labor force to Europe with a treaty signed in Octo-ber 1961 with the Federal Republic of Germany, a founding mem-ber of the Community (Esen 2002: 210; Jamin 1998: 70). Thus, Tur-key soon began to reap the first concrete fruit of its EEC option, and with similar treaties it signed with the EEC countries in later

Page 233: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

233

years, it found a temporary solution to the problem of employment within its boundaries.

As an extension of its foreign and economic policies, Turkey’s application for association was for the first time put in jeopardy due to the military coup of 27 May 1960. The president of France, Charles de Gaulle, who vetoed the accession of the United King-dom for two times, managed to take the decision to suspend the talks between Turkey and the EEC due to the execution of the for-mer prime minister Adnan Menderes and his ministers F. Rüştü Zorlu and Hasan Polatkan. Nevertheless, after de Gaulle lifted his veto, the negotiations were resumed and arrived at a conclusion1. Also named as the Ankara Agreement (AA), the Association Agreement with the EEC entered into force on 1 December 1964.

Considering the association relations under three periods, the AA launched the five-year ‘Preparatory Period’ which did not stipulate any obligation to Turkey but grant it a financial aid in the form of low-interest credit with an annual interest rate of 175 ECU.2 The aim of this Preparatory Period which would vary be-tween 5 to 11 years was to prepare Turkey to undertake its obliga-tions for the subsequent Transitory and Final Periods. Demanding a gradual introduction of free movement of goods and persons, the 22-year ‘Transitory Period’ was to follow the Preparatory Period and would be completed with the realization of the CU. During this period, Turkey was also expected to harmonize its economic policies with the EEC. In the third and the final period, it is prom-ised that the contracting parties shall examine “… the possibility of the accession of Turkey to the Community ...” (AA, Article 28)

However, the relations with the EEC making acquaintance with the problems of multi-party democracy right after the appli-

1 For the attitudes of Turkey and EEC countries during the negotiations and the

text of the Association Agreement ,see Karluk 2005: 662 ff.; Esen 1990: 9-38; Bi-rand 2005; Çalış 2006: 81 ff.)

2 For the Turkish version of the Ankara Agreement, see Çalış 2006: 543-563

Page 234: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

234

cation for association, did not bring the expected improvement in the economy. Although the volume of trade with the EEC coun-tries witnessed a regular increase, there was not any considerable change in the foreign trade deficit either (Esen 1990: 274). Further-more, Demirel’s government – the government in power at the time – was uneasy due to application for EEC membership by the United Kingdom, Ireland, Denmark and Norway as well as the trade advantages granted to African, Caribbean and Pacific coun-tries. Aggravated by economic policies favoring import substitu-tion implemented with the Five-Year Development Plans, criti-cisms initially based on economic reasons now began to gain an increasingly political dimension.

Immediately after the launch of the five-year preparatory pe-riod, the AP government headed by Demirel embarked on at-tempts to improve the association terms. Hoping to gain new con-cessions from the EC, Demirel was keen on speeding up the Asso-ciation process by including the issue in the government program of November 1965. 3 The demands by Demirel’s government to schedule the talks on the Additional Protocol (AdP) – which regu-lated the Transitory Period following the Preparatory Period – approximately 1.5 year earlier were refused by the EEC, and the negotiations, as had been stipulated by the AA, started in Decem-ber 1968 and went on with tough disputes. From the very begin-ning onwards, the demands by Turkey met severe opposition from the Community. With a decision based on domestic policy consid-erations, the AdP would be signed in November 1970 and entered into force in January 1973.

3 For the EEC/EC/EU policies included in the Government Programs of the Re-

public of Turkey between 1946-2003 see Çalış 2006: 490-542)

Page 235: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

235

Debates on the ‘Common Market’ in Turkey While the objections from the mid-1960s concerning the EEC was

rather confined to academic circles and had a particular focus on the possible effects of association upon the economy, the debates would soon spread among wider circles following the conclusion of the AdP. Particularly known for its analyses on the economic consequences of the association, the State Planning Organization (DPT) led the debates among the state institutions. Thus a target of criticisms by the Ministry of Foreign Affairs which was feverishly in favor of the relations with the EEC, the DPT, drawing upon the economic dimension of the asso-ciation, demanded not to launch the Transitory Period until Turkey became capable of competing with the industries of Western Europe. The institution pointed to the otherwise inevitably unfavorable conse-quences of the relations.

Demirel government’s insistence on its decision to launch the Transitory Period with such early signs of the politicization of the debates on the association relations would now starting a new coop-eration between the opposition parties. They now formed, so to speak, a ‘Veto Coalition’ against the association relations which they all se-verely criticized.4 This clique was led by the National Salvation Party (MSP) and the Nationalist Action Party (MHP) on the far right, and the Workers Party of Turkey (TİP) on the far left of the political spec-trum. These parties were soon joined by the Republican People’s Party (CHP) and the Reliance Party (GP). As a matter of fact, the latter two supported the interpellation (motion of censure) raised by the MHP – which termed membership as ‘suicide’ – together with Er-bakan on 15 May and 30 July 1970 against the government and re-jected with the votes of the parties in power.5

4 For debates on the Transitory Period of the Association, see Esen 1990: 65-80;

Çalış 2006: 148-180 5 For the parliamentary debates on both interpellations see Millet Meclisi Tutanak

Dergisi, 3rd Period, Vol. 4, 15.5.1970, pp. 737-775 and Vol. 9, 11.12. 1970, pp. 233-273 and 14.12.1970, pp. 281-303

Page 236: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

236

In addition to this stance by the political parties, there were also serious objections to the provisions of the AdP on the part of labor and employer circles. While the criticisms among the unions were raised particularly by the Confederation of Revolutionary Trade Unions of Turkey (DİSK) and the Agriculture and Agricul-tural Industry Workers’ Union of Turkey (Tarım-İş), the govern-ment decision to initiate the Transitory Period faced a volley of criticisms from the Chambers of Commerce of Ankara and Eskişe-hir, which rather represented small and medium sized enterprises. Considering the CU planned together with the EC as a critical hin-drance to Turkey’s industrialization, these chambers asserted with a joint declaration that the Preparatory Period of the Association should be extended. “No to the Common Market!” campaigns of several professional and student associations were unable to halt the attempts to launch the Transitory Period, which was champi-oned by the AP government and particularly endorsed by the lar-ger established industrial enterprises in Istanbul, Izmir and Bursa .

Despite all the objections in the country, the Turkish Grand National Assembly (TGNA) accepted the Additional Protocol with an overwhelming majority. A factor playing a role in this conse-quence was the promises of change that were frequently uttered by the supra-party Erim government founded after the Coup by the Memorandum of 12 March 1971. Particularly emphasizing that it aimed to make the necessary amendments in the framework of the negotiations concerning the Additional Protocol – which stipulated the extension of the AA to the first expected new members of the Community in 1973 –, the Erim government somehow secured the required parliamentary majority for ratifying the AdP. Neverthe-less, the question of amending the AdP, which was directly linked to the above-mentioned issue, was now a necessity with the sup-port of the government circles.

The approval secured by Nihat Erim concerning the Transi-tory Period was also intended to improve the relations with the

Page 237: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

237

West, which was strongly needed during the period. However, with the endeavors for the Third Five-Year Development Plan, which, just like the Additional Protocol, would enter into force on 1 January 1973, the debates on the Association were now gaining a new dimension. With its policies aiming to improve the Turkish industrial sector, the plan demanded fundamental changes in the provisions of the treaty as the tariff reductions that Turkey would concede to community members and third countries according to the AdP contravened the national policies. Despite all attempts made immediately after the AdP entered into force, the Commu-nity rejected Turkey’s demands for a series of new concessions for oil and agricultural products as well as its claims for protectionist measures to pursue its own economic priorities on the grounds that they were “unilateral” and “exaggerated”. Nevertheless, the Additional Protocol signed in May 1973 failed to receive the ap-proval of later Turkish governments and would be ratified by the TGNA only in March 1986. The section of the Additional Protocol pertaining to commercial relations entered into force with an In-terim Agreement in January 1974. Consequently, the already-deteriorated association relations entered into the second period in the face of serious problems.

Due to the effects of ideological cleavages and the increasing political violence at home, and of the oil crisis that shocked the world economy and the Cyprus Operation of 1974 abroad, Turkey was forced to revise its relations with the Western countries, in-cluding the USA from the mid-1970s. Concurrently with these developments, the relations with the EC also stepped into a diffi-cult period. In this process, weakness of the coalitions or exter-nally-backed minority governments in Turkey as well as the ideo-logically-loaded and unchanging attitudes of particularly political parties, social organizations and prominent pressure groups to-wards association played a role. Furthermore, developments within the Community and in its association relations were also

Page 238: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

238

responsible for the deterioration of the relations with Turkey. The concessions made to third countries by the Community, which now realized its first enlargement after the launch of the Transitory Period, were increasingly eroding Turkey’s privileged status in the association framework. The conveniences offered to Turkey in time ran against the commercial interests of certain EC members, thus increasingly deepening the differences of opinion.

The then-present state of the association relations sometimes led to harsh criticisms between the Turkish political parties in the 1970s. For instance, while referring to a “common destiny” with the countries of the West thanks to its political prominence, the CHP did not also fail to criticize the EC association with the aspira-tions for an independent security and foreign policy coming to the fore in the party program as well as due to the unfavorable devel-opments experienced in the relations. Basing its criticisms on eco-nomic grounds particularly after the launch of the Transitory Pe-riod, the CHP considered the rights accorded to the third countries in which Turkey was also obliged to take part as a crucial hin-drance to the development of Turkish economy. Assuming the responsibility of the government three times in the 1970s, the lead-ing authorities of the CHP were also threatening to plead a case asserting that certain articles of the AdP were unconstitutional (Esen 1990: 134).

As the continuation of the Democrat Party (DP) which had opened Turkish foreign policy to the countries of the West, the Justice Party (AP) was among the political parties with the most positive approach towards the association relations. However, during its coalition governments with the MSP which was strongly opposed to association, the Justice Party did not also fail to criticize the economic aspect of the relations. Changing this stance upon the pressures by the chambers of industry and commerce, the Justice Party later spoke in favor of immediately reviving the association relations towards the late 1970s. After coming to power in 1979,

Page 239: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

239

regardless of the attitudes of the MSP – which was backing the minority government – concerning the Community, Demirel did not fail to declare that they would apply for membership.

The only point of agreement between the minor parties of the Parliament concerning the association was the unfavorable effects of the Justice Party’s policies on the Turkish economy. However, on the far right of the political spectrum, the MSP and the MHP as its occasional ally; and also the TİP and the Unity Party of Turkey (TBP) on the far left were the most severe opponents of the associa-tion relations. On the other hand, the other minor parties of the 1970s, the Republican Reliance Party (CGP) and the Democratic Party (DemP), which broke away from the Justice Party (AP) and the Republican People’s Party (CHP), were endorsing the associa-tion due to the political prominence of the relations. In contrast, Necmettin Erbakan, the leader of the later National Salvation Party (MSP) who revealed his reaction towards the Community from the very beginning with an interpellation he raised during the ratifica-tion process of the AdP, rejected the association relations particu-larly on political grounds. Using every opportunity to contrast “the Christian Europe” with “Muslim Turkey”, Erbakan in his speeches frequently referred to the risk of ending up as a province of Europe in case of joining the Community. Instead highlighting the creation of a common market with Muslim countries (Esen 1990: 140), Er-bakan threw Hayrettin Erkmen – the foreign minister of the Justice Party minority government which had been in preparation for applying the Community for membership – out of his post with an interpellation on 5 September 1980. Thus, up until the end of the first period, he effectively maintained his dissenting position con-cerning the association relations.

In contrast, the MHP’s attitude concerning the association was of an almost changing and even paradoxical nature. While receiv-ing favorably the economic relations with the West, the MHP was against a possible EC membership of Turkey due to its political,

Page 240: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

240

cultural and social drawbacks. The party asserted that founding a community would only be possible with the Middle Eastern coun-tries and only under Turkey’s leadership. Avoiding as much as possible the EC debates during the National Front (MC) govern-ments, during the parliamentary debates on the interpellation raised against the foreign minister Erkmen the MHP underlined its belief that Turkey was mostly inclined towards pro-Western poli-cies by voting against the interpellation.

As for the debates among the unions concerning the associa-tion, (Esen 1990: 146) it was the Confederation of Turkish Trade Unions (Türk-İş) and DİSK carrying the banner. While agreeing on their criticisms against the economic aspect of the association and the social rights granted to Turkish workers in particular, these two organizations offered quite different suggestions on the re-quired measures. Leaning towards the association relations from the very beginning on political reasons, the Türk-İş in its criticisms against the government asserted that it had failed to benefit prop-erly from the Preparatory Period of the association and further demanded that the rights of Turkish workers be incorporated into the framework of association agreements – rather than on the basis of bilateral agreements – in order to create new arrangements that would apply to all EC members. As opposed to the Confederation of Turkish Trade Unions (Türk-İş), which demanded a provisional suspension of the AdP obligations in order to prevent a rupture of the political relations towards the mid-1970s – the most critical period of the association relations –, the DISK’s demand going beyond a mere abrogation of all agreements related to the association was that Turkey’s withdrawal from the NATO and even annulment of all bilateral agreements with the West. Known for its close relations with the TİP, which had been outlawed for the first time in 1971, the DİSK thus maintained its severe opposi-tion against the association which it had taken immediately from its establishment onwards.

Page 241: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

241

There also existed substantial differences of opinion among the industrial and commercial associations which considerably influenced government policies through their attitudes concerning the association. With their relatively moderate attitude towards the relations with the Community compared to other chambers and professional associations, particularly the institutions representing large-scale industrial and commercial enterprises such as the Con-federation of Employer Unions of Turkey (TİSK), the Union of Chambers and Commodity Exchanges of Turkey (TOBB) and Turkish Industrialists' and Businessmen's Association (TÜSİAD) led the debates in the circles in question.

Making a debut in these debates with their statements con-cerning the immediate launch of the Transitory Period of the Asso-ciation, the industrialist circles based these demands on a set of political grounds. Considering the Association as a means to re-main within the union of the Western countries and deliverance from ignorance, the employer associations of large industries over-looked the criticisms of the Chambers of Commerce of Eskişehir and Adana – claiming to represent the small and medium sized enterprises – against the Additional Protocol. However, these cir-cles would not remain outside the criticisms immediately after the start of the Transitory Period. Supported by the TOBB and other employer associations and claiming itself as the speaker of the private sector, the Economic Development Foundation (İKV), by referring to the huge trade deficit between Turkey and the EC, blamed the Community for not having fulfilled the terms of the association agreement. Considering the AdP as an impediment to the development of Turkish industry, the TÜSİAD demanded an all-comprehensive revision of the provisions of the agreement (Esen 1990: 153 ff). Furthermore, a joint declaration in April 1976 by the Industrial Chambers of Turkey (Türkiye Sanayi Odaları) and the İKV stressed that the AdP was not anymore suitable for Tur-key’s industrial policies and urgently needed an amendment. Al-

Page 242: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

242

though it was later not totally adopted by the industrialists, this declaration jointly signed by three chambers of industry and seven chambers of industry and commerce including Eskişehir Chamber of Commerce directed harsh criticisms particularly against the customs union as part of the association.

Grave political and economic problems at home and new de-velopments in the foreign policy of the EC brought important changes in the attitudes of industrial and commercial employers towards the association. Due to the application for membership by Greece, the circles suggesting that Turkey should prepare for tak-ing a similar course of action were severely opposed to the at-tempts of the Ecevit Government to suspend temporarily the asso-ciation in 1978. Seriously criticizing the policy of the Ecevit Gov-ernment with a declaration in May 1979, the TOBB stressed that the government should apply as soon as possible for EC member-ship instead of blocking the relations. Insisting on the demand in question, the TOBB pioneered the attempts of the Demirel Gov-ernment which later came to power with the assertion that, though not with the aim to immediately join the Community, Turkey should apply for membership at least by the end of the year 1980.

Without doubt, the developments in the association relations played a considerable role in these debates in Turkey. Turkey-EC institutions failed to consider various demands for change from all political and economic circles, as a result of which the changes demanded by the Turkish side never took place. The foreign trade deficit with the EC increasing as a result of the great energy crisis upsetting the whole world also aggravated the discontent on the part of Turkey.

On the other hand, reflection on the government policies of the domestic debates concerning the relations with the Community were clearly manifested during the MC Governments. Particularly Ihsan Sabri Çağlayangil, the minister of foreign affairs from the AP (Justice Party) who could not conceal his difference of opinions

Page 243: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

243

with the MHP and MSP, brought the politicized discontent in Tur-key to the Association’s bodies. Taking into consideration the in-creasing concerns in Turkey with the application by Greece, the EC accepted some of the Turkish demands for the first time in Decem-ber 1976. With this consensus, the EC agreed to provide certain conveniences for the export of Turkish agricultural products, granted Turkish workers residing in EC countries in particular a set of new rights as the first step towards the planned free move-ment, and further accepted the Third Financial Protocol. Despite the consensus in question, due to its discontent with the associa-tion and in particular the obstinacy of its coalition partner MSP, the Demirel Government for the first time failed to implement its commitment for the tariff reductions which were supposed to en-ter into force in January 1977 in accordance with the AdP.

Going beyond the policies mentioned above, the CHP minor-ity government called for fundamental changes in the association relations with the catalogue of demands submitted to the Commu-nity in October 1978. This entailed suspending Turkey’s obliga-tions for a period of five years, during which the Turkish side would inform the Community about the issues for which it desired a change. Accepting the demands by the Turkish side, which was often termed as ‘revival of relations’ by the government circles but in fact meant ‘freezing the association’ in terms of its content, the Community on the other hand stipulated the precondition that it would also suspend its own obligations during the considered period. This response by the Community caused greater anxiety in Turkey about the future of the relations, and the voice of those stressing that it was impossible to revive the relations, which were virtually suspended due to this policy by the Community were louder than ever before. The shift of power from the CHP to the AP in November 1979 ushered a completely new period in Tur-key’s EC policy.6 In the framework of restructuring the foreign and 6 For Turkey’s changing EC policy prior to 12 September 1980 and its conse-

quences, see Esen 1990: 236-251; Birand 2005: 260-293; Çalış 2006: 213-232

Page 244: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

244

economic policy, the government’s line of action now favored a rapprochement with Western Europe as well as reviving the asso-ciation relations, and even applying for EC membership. In De-cember of the same year, the Demirel Government withdrew the demand for suspending the associate obligations, thus enabling the Association Council to reassemble in February 1980 following an interval of two years.

While the Community welcomed the Demirel Government’s demand to revive the association relations, the statement by the foreign minister Hayrettin Erkmen concerning the membership application led to severe reactions in certain EC countries. Declar-ing with the pressure of the MSP externally backing the govern-ment that the membership application was postponed to a later date, the Demirel Government concluded in summer 1980 a new agreement with the EU concerning the export of Turkish agricul-tural products to the Community, rights of Turkish workers in the Community and financial assistance 1980. With the agreement in question, the Community also hoped to put an end forever to the debates on Turkey’s membership application.

Despite these new concessions by the Community, the Demirel Government later raised once again the issue of applica-tion upon the pressure from the private sector, and even declared that he would apply for membership during the year 1980. An important factor playing a role in this change was the considerable progress achieved in the negotiations concerning the EC member-ship of Greece. However, the AP minority government offered a new opportunity to the opposition. The internal political dissen-sions which had persisted with an increasingly greater degree thus turned into an inter-party crisis. Consequently, as a result of the interpellation raised by the MSP and backed by the CHP, the for-eign minister Hayrettin Erkmen, who was one of the prominent figures of the new era of relations with the EC, was thrown out of his post on 5 September 1980.

Page 245: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

245

Therefore, this EC move by Turkey also proved to be abortive due to internal political dissensions and the inter-party crisis. Fol-lowing the military coup of 12 September 1980, Turkey-EC rela-tions entered into “an Ice Age”. A letter forwarded to the Perma-nent Representative of Turkey to the EC stated that the EC-Turkey Joint Parliamentary Committee sessions, which were planned to take place in October 1980, would not assemble. With this official communication, Turkey started the radical rupture of the relations with the EC, which would continue for long years. Neither did the decision by the National Security Council, dated 25 March 1981, to start the preparations for applying EC membership was able to bring about a change concerning this fact. On the contrary, it be-came more evident on 22 January 1982 when the European Parlia-ment refused to assemble the EP delegation to the EC-Turkey Joint Parliamentary Committee. What is more, the application by mem-bership in 1987 by the Özal Government which assumed the power in 1983 was, let alone sufficing to initiate the required pro-cedure, even unable to thaw and revive the relations between Tur-key and Europe.

The Road to Helsinki

The EU’s Presidency Conclusions during the Helsinki Summit

of December 1999, which witnessed a mutual consensus and ex-change of views between the EU and Turkey up to the final mo-ment, are considered as a critical turning point in the forty-year-old relations covered from the latter’s application for association. Yet, an examination of the developments that paved the way for the Helsinki Summit rightly raises the question whether this his-torical turning point was Luxembourg or Helsinki. As early as two years before the Helsinki Summit, in December 1997, the Heads of States and Governments of the EU member countries did not rec-ognize Turkey as a candidate member by discriminating it from

Page 246: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

246

the other eleven countries in Luxembourg, a decision that could go down in history as the heaviest blow recently stricken against the century-old relations of Turkey with the West. The EU’s Luxem-bourg Decision on Turkey, a document showing that the relations that had been deteriorated since 1980 finally hit the bottom, brought in its train the demand for breaking the relations with the EU with a large consensus including almost all segments of the society. It also seemed to be the case in Europe. Following a much different path from its relations with the third countries, the EU was about to lose Turkey, its partner for 40 years with whom it enforced the Customs Union in January 1996, perhaps for a long period of time.

Given that the Customs Union Agreement, which had been projected by the AA enforced in 1964, was concluded in 1995 with a final reduction, such short time periods between such seemingly contrary developments requires a closer examination of the Tur-key-EU relations following Turkey’s application for full member-ship in 1987. Turkey-EC relations started once again with the As-sociation Council that first convened on 16 September 1986 after the military coup of 12 September. Following its application for membership, Turkey started to implement on a precipitated schedule the tariff reductions which had been suspended for al-most 10 years since 1988. As a response to Turkey’s membership application in December 1989, the EC announced that it could not accept a new member and Turkey needed political, social and eco-nomic improvement before its accession. To that end, the EC Commission proposed the Council a ‘Cooperation Package’ for Turkey (Çalış 2006: 272).

With the Association Council that first convened after Tur-key’s application for membership on 30 September 1991, nearly four years later, the Association mechanisms in charge of relations once more returned to their normal functioning. Turkey-EU Asso-ciation Council took one of the most significant decisions in recent

Page 247: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

247

years on 6 March 1995 by endorsing the initiation of the Customs Union. The related Agreement was finally ratified by the European Parliament in December 1995 and came into effect on 1 January 1996. Thus, the CU Agreement which started free circulation of all industrial products except for raw agricultural products between Turkey and EU countries and stipulated Turkey’s adoption of the EU’s common foreign trade policy was enforced. Consequently, the Transition Period for Turkey-EU association ended and the “Final Period” officially started during which Turkish membership would be decided.

As was the case in the debates over the AdP in 1970-1973, the CU Agreement, which ended the Transition Period and started the Final Period, so to speak, awakened from a deep silence the Turk-ish public opinion who saw it as a new surge of revival in the rela-tions with the EU. The Agreement to which all political parties vehemently opposed also entailed great expectations for the part-ners to the DYP-CHP-SHP Coalition under Tansu Çiller’s leader-ship. With this decision, the government aimed to avoid a loss of prestige for Turkey in the eyes of the EU, which prepared for enlargement for the fourth time with the accession of three North European countries in 1995 and thus, had turned its attention pri-marily to the CEECs as a result of the developments also called ‘the European Revolutions’. Regarding the CU as the Final Period of Association that would end with membership as stipulated in the AA7, the government circles even hoped to be included in the new surge of enlargement of the EU along with a group of Central and Eastern European Countries (CEECs) (Çalış 2006: 315; Karluk 2005: 955).

7 Among the supporters of the relations with the EU, those who harshly criticized

the EU authorities who opposed to Turkish membership were the members of the Turkish Government and representatives of Turkish organizations as they regarded automatical accessions after the CU as a right given by the AA.

Page 248: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

248

As a result of the policies that aimed to avoid the possible ef-fects of the development in Europe on the Association relations abroad and to attenuate criticism increasing against the govern-ment policies at home, the EU relations were driven towards a new period of uncertainties with the CU decision. Before the decisions described as “precipitous” by its opponents, many points were overlooked and would be later become the target of harsh criti-cisms. The opponents of the association asked with good reason how Turkey could prevent possible practices on which the EU would insist within the framework of the CU without participating in any decision mechanism. Furthermore, the arrangement to in-clude the third countries in the CU implementations through the CCT (Common Customs Tariff) was considered as a great “blun-der” made by the political authorities of the period. Another point that would later be subject to harsh criticisms was that the Agree-ment did not sufficiently take into consideration how to compen-sate possible damages that could originate from the losses or other impacts of small- and medium-sized enterprises that would now enter into competition. Given that Greece alone received harmoni-zation funds amounting to 123 billion ECU during 1981 and 1992, it was impossible to convince the CU opponents. Attacks of the opponent camp that incorporated renowned members of the press, industrial organizations, as well as many NGOs in a short time were not only limited to the CU stipulations. Criticisms culminated with the accusations against Prime Minister Çiller that she re-mained silent when the Community initiated the membership process for the Greek Administration of Southern Cyprus (GASC) in order to ensure that the CU Agreement8 can be ratified by the EU bodies.

8 For the new debates starting with the CU, see DTM 2007: 321-400; Karluk 2005:

697; Çarıkçı 2001; Manisalı 1995

Page 249: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

249

As the Final Period for Association began with the CU which was put into effect in January 1996 accompanied by heated de-bates, let alone examining Turkey’s accession, it had almost no positive impact on relations. The troubles with Greece as an EU member starting in February 1996 with the Kardak (Imia) incident aggravated with the criticisms against democracy and human rights in Turkey. The period when the Welfare Party (RP) – the True Path Party (DYP) Coalition Government was in power – the former was under the leadership of Erbakan, who used every op-portunity to express his wish to end the Turkey-EU relations and enter into similar relations with the Muslim World – turned into one of the most unfortunate periods for the Turkey-EU relations. In October 1996, the EU Commission declared that the CU relations had been ultimately successful; yet, it also underlined that Turkey failed to display the same success in economic and democratic reforms and that its human rights violations persisted.

This was followed by the decision of the European Council, another European organization. Due to the violations concerning human rights and democracy, the Council of Europe Parliamen-tary Assembly put Turkey under close scrutiny. Again in the same year, the European Parliament suspended the meetings of the Tur-key-EU Joint Parliament Commission. These troubles were aggra-vated by the “post-modern” military intervention of 28 February and increased appearance of the military on the political stage through the National Security Council (MGK) in the period that followed. The EU bodies did not also take any notice of the conclu-sions of the meeting in April 1997 of the Turkey-EU Association Council, which had started the “Final Period” of the Association process by making the CU decision. Forgetting about the promise that Turkey would be evaluated through the same criteria as other candidate countries, as was emphasized by the President of the Council, the “Agenda 2000” Report submitted by the Commission in July 1997 did not give any attention to Turkey’s expectations.

Page 250: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

250

Despite the criticisms about democracy and human rights, the EU declared 10 CEECs and the Greek Administration of Southern Cy-prus as candidate member countries and while deciding to initiate negotiations with some of them, did not even make any mention of the negotiations with Turkey. It only announced that Turkey was qualified for accession to the Union and the Copenhagen Criteria would be applied in Turkey as they were in other countries, but excluded Turkey from this new enlargement process.

In Turkey where the CU was planned to be an additional mo-tivator rather than a final objective, the difficulties with the finan-cial cooperation, including the financial obligations stipulated by the CU, that had not been functional since 1981 and the political dialogue planned to be initiated within the framework of the CU heightened voice of criticisms among the anti-EU circles in Turkey with the help of the uncompromising attitude of Greece. The deci-sion by the ANAP-DSP-DTP Government led by Mesut Yılmaz on 5 December 1997 that it would not negotiate with the EU in any way on political issues such as human rights, the Aegean Sea and Cyprus and would maintain the relations only under the scope of the CU did not help change the strained process between Turkey and the EU. Following the Commission’s proposal in its “Agenda 2000” Report, the EU Council ratified the initiation of accession negotiations with a group of CEECs and the Greek Administration of Southern Cyprus in the Luxembourg Summit Presidency Con-clusions in December 1997, a decision which excluded Turkey.

Turkey showed a harsh reaction to the Conclusions of Luxem-bourg Summit, which it refused as ‘unacceptable’. With an attitude aiming to avoid to fall into Tansu Çiller’s situation when she was accused of being indifferent to the developments on Cyprus for the sake of the CU, the government under the leadership of Yılmaz responded harshly to Greece’s insistence on the Greek Administra-tion of Southern Cyprus, in particular (Çalış 2006: 349; Esen 2002: 216). It not only strongly opposed to the EU candidate member

Page 251: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

251

status of the Greek Administration of Southern Cyprus by refer-ring to the international agreements of 1959/60, but it also declared that the solidarity between Turkey and Turkish Republic of North-ern Cyprus (TRNC) included defense issues. Turkey’s reactions about Cyprus were not only limited to these. The government threatened to take the subject to an international platform and initiate a process by which Turkey can finally politically unite with Northern Cyprus if necessary.

The first tangible consequence of the summit conclusions was Yılmaz’s decline of an invitation to the EU’s European Conference, which he had described from the beginning as “a bait put down for Turkey” after Luxembourg. On 12 March 1998, with the participa-tion of the heads of state and government of 15 member and 11 candidate countries, the European Conference was held in London ‘without Turkey’. During the meeting, the President of the EU Council, as well as the Heads of Governments of Britain, France and Belgium expressed their wish to see Turkey in such meetings among them. However, the mollifying efforts of the EU did not take effect immediately and the Turkey-EU Association Council planned for 25 May was even cancelled due to Turkey’s discontent with the relations.

On the other hand, the efforts on both parties to remedy the relations did not go unnoticed. Such deterioration of the relations entailed the need for reviewing the association policies once more for both parties. Luxembourg, which was the price of Turkey’s ‘EU Fatigue’ after the CU, the policies pursued by the Refah-Yol Coali-tion, and developments like the ‘postmodern military intervention’ of 28 February, confronted Turkey with the threat of rupture from the West and led to a great disturbance among many segments in the society. However, the situation was not very different in the EU. The bill made out for Turkey in Luxembourg was inflated through efforts of Greece; yet, it also brought about unexpected reactions from Turkey. While it previously complained about the

Page 252: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

252

Greek veto, the EU Administration now took painstaking efforts to remedy the relations. Furthermore, discovering that the problems about GASC, which it was trying to drift into the EU, could not be resolved by getting up against Turkey, Greece was forced to make revisions in its policies towards Turkey for the accession of the Greek Administration of Southern Cyprus.

On the other hand, 28 February Operation against the Islamist circles in Turkey considerably disturbed the democratic segments as well as Islamists, which was accompanied by the frequent appearance of the military on stage after 28 February, led many political and eco-nomic circles to consider close relations with the EU as a way out to strengthen their own position. The results of the general elections of 1999 also confirmed the expectations of Turkish public opinion. The Coalition of DSP-ANAP-MHP, representatives of the far right and left and a center party which managed to secure seats in the Parliament, appeared as the best candidate to revive the EU relations in the broad spectrum of Turkish political life they represented (Çalış 2006: 357; Birand 2005). Consequently, now freed by the changing policies of Greece towards Turkey as well as the new efforts by Turkey, the EU started mentioning Turkey as a candidate country as early as during the Cardiff Summit in June 1998.

The positive atmosphere created by the document on ‘Euro-pean Strategy for Turkey’ announced in March the same year led to closer relations between the two parties during the second half of the year, and in September 1998, technical contacts were initi-ated to materialize the multidimensional cooperation as explained in the document. The Progress Reports on all candidate countries, again as decided in the Cardiff Summit, were announced in No-vember 1998. Although it extensively criticized in some way the practices concerning democracy and human rights and the role of the military in politics in Turkey, the report subjected Turkey to the same treatment as the other candidate countries, which brought new positive expectations in its tail in the country.

Page 253: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

253

Moreover, removal of the “Kohl Factor” from the relations as a result of the government change in Germany heralded a new line of development with regard to the political rules in the EU coun-tries. Christian Democrats and associated masses who had favored the ‘civilization’ thesis before Luxembourg were now gradually replaced by the liberal left, social democrats and the greens to-wards the end of the second millennium. Thus, enlargement poli-cies of the EU were redefined on the basis of cooperation, rather than cultural and geographical tenets9. This was accompanied by the determined and consistent policies of Ismail Cem, the Foreign Minister of the triple coalition, in the framework of the political actors, which helped the Turkey-EU relations display the needed common sense and foresight.

It was another significant factor in the improvement of the re-lations that the support of the civil society was won for the new EU policies through the special attempts of the government partners who represented a broad political spectrum in Turkey. The closing of Turkey’s relations with the EU and Greece was most clearly manifested during the earthquake of August 1999 and thus, a pe-riod of warm relations started with Greece, in particular. Together with the attempts of the US, one of the allies who were concerned with the developments following Luxembourg, within the EU and the attempts of Clinton himself in Turkey, this created an addi-tional whip effect in the EU-Turkey relations.

By the end of 1999, the EU took new steps for financial coop-eration with Turkey, and thus, brought into force the financial protocols that had not been functional since 1981. European Par-liament, which used every opportunity to severely criticize Turkey, announced its support with an overwhelming majority for Tur-key’s candidacy with its decision on 2 December 1999. The prob- 9 For the changing policy towards Turkey of Schröder Government that consisted

of German Social Democrats and the Greens, which is the most clear example to the case, see Esen 2007: 43-45.

Page 254: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

254

lems created by some statements in the draft of Helsinki Conclu-sions that were disturbing for Turkey were overcome by the inten-sive diplomatic contacts of Lipponen, the then President of the EU Council and Finnish Prime Minister. As a result of the compromise reached between Turkey and Greece, both parties accepted the EU candidate status for Turkey and Cyprus, giving up the condition of a political settlement in Cyprus, a condition which they insisted on previously10. Though attempts to settle the Cyprus problem would continue through political dialogue under the leadership of UN, the EU membership of Cyprus would then be open to examination as independent from any political resolution. In case there are other problems over which Turkey and Greece cannot reach an agreement, these would be brought to the International Court of Justice, the Hague, until 2004 at the latest. However, this compro-mise led the EU to include Turkey into the new enlargement strat-egy it defined in Helsinki.

Evaluating the Helsinki Conclusions by stating that “Turks have been European for 600 years…”, Ecevit, the then Prime Minis-ter, expressed his content about the candidate status for Turkey as equal with other candidate countries. Endorsed by almost all seg-ments of Turkish society, including the Virtue Party (FP) represent-ing the conservative segment of the Islamists, the Helsinki Conclu-sions opened up a new era for the Turkey-EU relations.

Attempts for Alignment with the EU and Reforms

Turkey entered the 2000s under very different conditions with

regard to its relations with the EU. The provisions of AA and AdP had been left in the previous millennium and new conditions were

10 For a discussion on the compromise between Turkey and Greece about Cyprus

and its significance for the policies of both countries, see Kramer 2001: 198; Calış 2006: 362; Dartan 2005: 242; Birand 2006: 392-403; Canbolat 2006: 411-441; Boz-kurt/Demirci 2004: 178-192.

Page 255: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

255

formulated to attain the goals specified in the Association Agree-ment. Ending a period of distance towards the EU, partly as a con-sequence of the military coup in 1980, Turkey’s quest for a new status that started with its application for membership not long after its transition to democracy yielded its fruits in Helsinki, which ended the first Association Period that passed with continu-ous attempts to amend and modify the Association conditions in the Turkey-EU relations. The new period was called ‘Accession Partnership’, which aimed to make Turkey a full member at the end of a not very long alignment process.

The Accession Partnership Document (APd), a road map for the new process towards membership, listed the expectations of the EU, while the National Program (NP) constituted Turkey’s response to it. These provisions projected to be materialized in the short and long terms –until 2001 and 2004 – and based on the Co-penhagen Criteria were attributed to the Helsinki Conclusions concerning Turkey. As a unilateral declaration of intent, the APd was legally binding for the EU. The document was also de facto binding for Turkey, which aimed to become a union member (Esen 2002: 218). The arrangements of the APd listed in a total of 112 articles and expected to be completed in Turkey until 2004 at the latest could be outlined as provisions concerning strengthening the state based on the rule of law, placing democratic freedoms under constitutional and legal guarantee, and resolution of internal and external disputes11.

It was soon revealed that the Helsinki Conclusions, with which all parties had been content, rested upon very delicate bases. The Draft of the APd announced by the EU Commission on 8 No-vember 2000 specified the settlement of the Cyprus issue under ‘short-term political criteria’, not under ‘reinforced political dia-

11 For a Turkish version of the APd, see Calış 2006: 645-669; for evaluations, see

also Baykal 2001; Coşkun 2001: 196-2002; Uzun 2001

Page 256: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

256

logue’ as different from the agreement reached in Helsinki12. Thus, a political settlement in Cyprus through the UN attempts was added to Turkey’s obligations for membership until the end of 2001 (in the short term). Having received strong reactions from the Coalition Government under Ecevit, the Draft was amended and ratified by the EU Council of Ministers on 20 December 2000.

However, removal of the Cyprus issue from the section on short-term priorities was not in line with the Helsinki conclusions put an end to the debates over the APd in Turkey. Some of the medium-term priorities of the APd severely criticized by the Gov-ernment included removal of the impediments to broadcasting and education in the mother tongue, which is known to the public opinion ‘broadcasting in Kurdish’; abolition of state of emergency and capital punishment; transformation of the National Security Council (MGK) into a consultative body as stipulated by the Con-stitution. Apart from meetings held by the government parties, during the debates in the subsequent meetings in which the Na-tional Intelligence Organization (MIT) and the Turkish General Staff also participated, the concerns over “the unity and sover-eignty of the country…” (Bahçeli) were expressed and particularly, broadcasting in the mother toungue was rejected as “cultural sepa-ratism” (Esen 2002: 220). Yet, despite all criticisms, the APd was ratified without any amendments except for the Cyprus issue.

Once it became evident that the primary problems with the APd would be eliminated, the Coalition Government under Ecevit first convened on 12 December 2000 and decided to prepare NP, a response to the APd. Originally planned to be completed by the end of 2000, the NP was ratified and announced by the Cabinet after works of over a year under the name Turkish National Pro-gram for the Adoption of the EU Acquis (Avrupa Birliği Müktesebat-ına İlişkin Türkiye Ulusal Programı) on 19 March 2001. Welcomed by

12 For this article included in the APd at the last moment under the pressures from

Greece and related discussion see Esen 2001: 190

Page 257: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

257

the Turkish public opinion, the Program led to prudent comments from the EU. Regarding the NP as an important step despite some shortcomings, the Commission circles expressed the need to dis-cuss the Document in the TGNA.

The NP articles and the corresponding APd articles particu-larly criticized in Turkey were coherent. The NP ratified by the Cabinet stated that the laws concerning the constitution and func-tion of MGK would be handled again in the medium-term as in the APd. The moratorium regarding capital punishment that has been in effect since 1984 was promised to continue and it was implied that its entire abolition would be addressed in the medium term. The NP contained no commitments about broadcasting and educa-tion in the mother tongue, a practice rejected by almost all political circles in the country.

Thus, two significant documents of the Accession Partnership period were completed and a general road map was created for the projected legal and constitutional arrangements. Following the publication of an amended version of the APd in April 2003, the NP, a document that had been in effect in Turkey since 2001, was also reviewed and published in the Official Gazette dated 24 July 200313. With both documents, the new process starting in Helsinki attained a legal framework, which opened the way for the reforms for alignment with the EU.

Constitutional amendment for a total of 34 articles was ratified on 3 October 2001. This Constitutional Reform Package forming the basis of the efforts for alignment with Copenhagen Criteria during the Accession Partnership Period enhanced the guarantees for personal rights and freedoms and extended the limits for the freedom of through and expression, in particular. Probation term before trials was reduced to four days in order to prevent torture.

13 For the National Program and the Cabinet decision no. 2003/5930 on the Im-

plementation, Coordination and Monitoring of Turkish National Program con-cerning the Adoption of the EU Acquis, see Resmi Gazete [The Official Gazette], No 25178 republished, 24 July 2003

Page 258: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

258

Along with the amendments to align the articles on private life and preservation of family life with the European Convention on Hu-man Rights (ECHR), the Package also rearranged issues closely concerning civil society such as freedom of the press and the right of association. The amendment package which also limited the closing of political parties by the Constitutional Court stressed the ‘advisory nature’ of the MGK decisions and underlined the equal-ity between sexes.

These decisions constituting an important step in the new pe-riod of alignment with the EU were followed by other new ones. Formed in 1999 and shaping this new process with the EU from the very beginning, the Coalition Government of DSP-MHP-ANAP played a great role in achieving the required social support to this end. The Interparty Reconciliation Commission, which was formed in the TGNA after its approval by the government parties repre-senting a large section of the Turkish electorate, was particularly effective in the ratification of reform packages. The debates on reforms sometimes brought the ruling parties into conflict, while sometimes forcing the ruling and opposition parties to cooperate.

Numerous reform decisions called ‘the Harmonization Pack-ages’ between 2001 and 2003 brought fundamental changes to Turkish political life, public administration, and its basic legal sys-tem. These reforms reminiscent of the revolutionary attempts for modernization during the early Republican era have been recently described as ‘a new leap forward’. These legal changes effected through seven separate Harmonization Packages, at times, led to heated debates in the public opinion. The process of passing the Harmonization Packages was shaped by three governments – the 57th, the 58th and the 59th – and in case of omission of a particular reform, it was approved and enacted by the subsequent decisions. The reform work accompanied by intense debates was sometimes carried out in coordination with significant NGOs and a broad

Page 259: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

259

social reconciliation was painstakingly demanded for the legal changes in question.

With a view to reflect these Constitutional amendments in the laws, the legal amendments, a great part of which included the Harmonization Packages,14 were initiated by the New Civil Code adopted on 22 November 2001. Thus, the attempts for changes to the Civil Code that have been going on since 1951 proved for the first time to be successful and the Civil Code that had been in effect since 1926 was entirely replaced by a new code which brought significant changes in issues such as equality between sexes, pro-tection of children and the weak, as well as those concerning asso-ciations and foundations. The first two Harmonization Packages ratified on February 2002 also led to amendments in many laws such as Turkish Penal Code, Turkish Prevention of Terrorism Act, and the Code Criminal Procedure. Furthermore, other crucial amendments were also made in the laws on Press, State Security Court (DGM), Gendarmerie, Public Servants, Associations, Meet-ings and Protest Marches. These changes helped to accept crimes of tangible threats rather than intangible dangers in line with mod-ern penal code; to abolish the notion of ‘prohibited language’ in the Press Law; to introduce the ‘focus criterion’ concerning the closing of political parties; and many points were resolved such as the fact that the concerned personnel could be made liable for the indemni-ties paid by the state as a result of the decisions by the European Court of Human Rights (ECtHR) on crimes of torture.

The Third Harmonization Package adopted in August 2002 was one that created the greatest difficulty for the government parties. Coinciding with a period when the difference among the ruling parties became apparent, the package caused violent de-

14 For the seven Harmonization Packages passed between 2001 and 2004 within

the framework of the APD and UP and the legal and constitutional changes as well as their critiques and interpretations, see Çalış 2006: 446-462; Akdoğan 2004: 67-107; Göktürk 2003: 188-217

Page 260: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

260

bates. The Government Parties were now forced to take decisions on the issues that they had strongly rejected during the discussions on the APd only about a year ago. Though the First Harmonization Package of February 2001 was only possible by excluding MHP, one of the ruling parties, and by receiving support from the oppo-sition parties, DYP, AKP and SP, now there formed an atmosphere of debate spreading beyond political parties to almost all sections of society.

The Third Harmonization Package included over 20 amend-ments for a total of seven laws. Furthermore, some of its provisions were directly related to the critical current problems of the coun-try. For instance, the discussion of abolishing capital punishment except for cases of war or an immediate war threat was trans-formed into an ‘Öcalan Issue’, which created great troubles for MHP, the Government Party, as it concentrated its political dis-course on this issue. Granting of the right of broadcasting and edu-cation in the mother tongue, also called ‘broadcasting in Kurdish’, heated the debates in Turkey sometimes ongoing for years accom-panied by violent terror acts. Along with these two critical issues, the activities of associations and foundations were facilitated; the penalties for certain press crimes were mitigated; and the possibil-ity for reforming judicial procedures in certain criminal cases was in the light of the decisions by the ECtHR.

After the dissolution of the government in the fall of 2002 partly due to the debates caused by the Third Harmonization Package, the AKP won an overwhelming majority in the general elections held in November and came to power. After an intense work period, the new government led by Abdullah Gül had sent a new Harmonization Package to the Parliament by the end of 2002. Excluded from the Parliament as a member as he was ‘politically banned’, Recep Tayip Erdoğan visited a total of fourteen EU coun-tries in the capacity of the President of the AKP, telling them about Turkey’s expectations from membership. Soon after he rose to

Page 261: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

261

power, Mr. Gül, the Prime Minister, was preparing for the Copen-hagen Summit on 12-13 December 2002, in which he aimed to re-turn Ankara with a date for the negotiations.

The Third Harmonization Package sent to the Parliament on 3 December 2002 projected 31 amendments in a total of separate sixteen laws. However, the Harmonization Package ratified on 2 January 2003 and coming into effect on January the 11th considera-bly extended personal rights and freedoms; aligned the Law on Political Parties with a Constitutional amendment; and extended the right to acquire immovables for the foundations of non-Muslim communities. Although it failed to secure a negotiation date at the Copenhagen Summit contrary to its expectations, the AKP Gov-ernment made unremitting efforts for reforms. Three new Har-monization Packages were passed in January and July 2003, which met the demands of the APd for reforms to a certain extent. There were occasional responses from the public opinion to the criticisms of opposing circles on increasing efforts for reform and some NGOs did not fail to openly support the reform process through joint statements.

With the 7th Harmonization Package finally ratified, funda-mental legal amendments were made and crucial arrangements were carried out on issues such as the freedom of thought and expression, personal freedom and security, right to association and related freedoms, and activities of foundations abroad (Akdoğan 2004; Çalış 2006; Karluk 2005). What added to the weight of this Final Package was its redefinition of the scope of duties for MGK through amendments in the Law on MGK and its General Secre-tariat. These arrangements also opened the way for the election of the General Secretary of MGK from among civilians. With this final amendment with repercussions in the foreign press, in particular, the AKP Government had almost completed the reforms stipulated in the APd with the adoption of the National Program in July 2003.

Page 262: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

262

Initiation of the Membership Negotiations and Reactions Today, although it has been over two years since the initiation

of the negotiations, Turkey’s EU membership still remains uncer-tain. The Erdoğan Government has been increasingly losing the support which it enjoyed from public opinion at the beginning. This could be attributed more to the developments and debates during the process that determined the date and conditions for negotiations which constitute a new turning point in the period of Accession Partnership, rather than to the fact that the negotiations constitute ‘an open-ended process’, as repeatedly underlined by some circles in the EU countries, in particular.

The debates on the initiation of negotiations could be traced back to the Copenhagen Summit in December 2002. Although the Gül Government failed to secure the negotiation date that it ex-pected to have at the end of the Summit, the Heads of State and Governments of the EU countries assembled for the Summit pledged to initiate the negotiations “without any delay15” during the Summit in December 2004 if Turkey achieves sufficient pro-gress on the Copenhagen Criteria, which has played an important role in the continuous efforts for membership on the part of Tur-key.

Along with the harmonization packages passed in the TGNA one after another, the Government completed the necessary or-ganizations for membership, and updated and ratified in the Par-liament the APd as a road map and the NP, which sketched out an action plan to this end. The positive developments in the second half of the year supported Turkey’s membership objective. By rati-fying ‘the Non-Central Financial Structuring’, the EU handed over to Turkey the conducting of the Community’s financial aids from

15 For the Summit Conclusions, see www.ikv.org.tr/pdfs/kopenhagzirvesonuc-

tr.pdf

Page 263: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

263

October onwards. This decision was crucial for Turkey, which had experienced serious difficulties with financial aids since the mid-1970’s and particularly, since the accession of Greece due to the blocking efforts of some countries during the release of the finan-cial resources allocated to Turkey.

With the Progress Report accepted in October 2003, the EU Commission had a considerably positive view about the Turkish reforms (Çalış 2006: 460; Karluk 2005: 890). Yet, it continued to underline that the Cyprus issue still constituted a problem. The Turkish reforms were also commended by the Heads of States and Governments assembling in Brussels. The European Council con-vening in Brussels on 12-13 December reiterated its support for Turkey in accordance with the Copenhagen decision one year ago and expressed positive prospects for deciding on the date of nego-tiations in December 2004 at the latest.

The year 2004 was an eventful time both for the EU and the Turkey-EU relations as a climax in the period of Accession Part-nership, whose foundations were laid in Helsinki five years ago and which witnessed a Turkey-EU rapprochement at a vertiginous speed. Not long before the EU admitted ten new members through the greatest enlargement process of its history, the UN proposal for a unified Cyprus called ‘the Annan Plan’ was separately submitted to referendums in the southern and northern parts of Cyprus. The Plan could not be implemented due to GASC’s rejection; yet, as a result of an approval by Turkish Republic of Northern Cyprus with a rate of nearly 65 percent (Birand 2004: 454), Turkey gained the upper hand in its problems with Cyprus and Greece. The Heads of States and Governments of the EU countries convened on 17-18 June to confirm that negotiations with Turkey would be ini-tiated without delay if it fulfilled the Copenhagen Criteria. Thus, they not only underlined Turkey’s membership objective, but also emphasized the Copenhagen Criteria as the sole condition for the negotiations. In the meantime, the Council of Europe Parliamen-

Page 264: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

264

tary Assembly put an end in June to its supervision process for Turkey, which started in 1996 due to human rights violations.

The Commission submitted three documents in October 2004: the Progress Report, Recommendation Document, and Impact Report. The Progress Report welcomed all progressions Turkey had made during the Accession Partnership Period and also listed its shortcomings. Some of these important shortcomings were those articles of the Law on Political Parties that were incompatible with European standards, subordination of judges and public prosecutors to the Ministry of Justice, the Penal Code that had not been put into effect yet, and many others concerning civil, political, and human rights.

The Impact Report prepared by the Commission upon the re-quest of the European Parliament was partly a response to the criticisms made about the Turkey-EU relations. Stating that “Due to the combined effect of Turkey’s population, size, geographical position, and its potentials in economy, security, and military fields, as well as its cultural and religious characteristics, Turkey’s accession could be differ-ent from previous enlargements” (Çalış 2006: 467), the Commission displayed an attitude aiming to make both parties ready for unex-pected events. The Report is also a rationale for the positive views specified in the Recommendation Document.

In the final Recommendation Document, commenting on the progress made by Turkey in the last five years, the Commission proposed to initiate the negotiations but it also stipulated that cer-tain laws still in the preparation phase should first be enacted. In this Recommendation Document, which guided both Council deci-sions dated December 2004 and October 2005, the Commission proposed a strategy consisting of three provisions for the negotia-tion process, which it described as “an open-ended process”. These provisions pertained to technical arrangements required for the conduction of negotiations, as well as supervisory and sanctionary mechanisms that guarantee the continuation of reforms for fully

Page 265: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

265

implementing the Copenhagen political criteria. Finally, the docu-ment listed proposals to enhance cultural and political dialogue between the EU countries and Turkey.

Both to maintain EU’s internal balance and to protect Turkey from some negative developments, the Commission proposed to extend the negotiations over a long period of time. Furthermore, it identified the Common Agricultural Policy (CAP), harmonization policy and free movement of persons – for which it suggests that permanent protective measures could be taken – as issues that could prove to be difficult during the negotiations, a view which would guide certain debates16.

Despite all criticisms and increasing discussions over the Commission’s attitude toward Turkey, the AKP Government was content with the result. Managing to secure a seat in the Parlia-ment thanks to the legal adjustments within the framework of the harmonization reforms, Recep Tayyip Erdoğan commented that “we have completed the first lap with success”, now not only as the party’s president but also as the Prime Minister (Çalış 2006: 469). The European Parliament took a decision which confirmed his remark in favor of the positive attitude of other EU bodies. On 15 December 2004, MP Camiel Euerlings’s Report that could be summarized as “Yes to Turkey!” was accepted through a voting of historical significance accompanied heated debates. Initiation of the negotiations with Turkey “without delay”, as was projected, was accepted with 407 “yes”, 262 “no” and 29 abstention votes.

This decision of the European Parliament temporarily attenu-ated the speculations about the European Council’s decision on Turkey two days later; yet, the issue of initiating the negotiations still remained uncertain in the public opinion both in Turkey and the EU countries. In the face of such uncertainty, the EU Heads of

16 For the reports of the EU Commission on the initiation of negotiations and the

related discussion, see Çalış 2006: 465; Karluk 2005: 892; TÜSİAD 2004

Page 266: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

266

States and Governments convened in Brussels on 16-17 December 2004 and accepted to initiate the negotiations with Turkey on 3 October 2005, referring to the final decisions of the Commission and the European Parliament. The European Summit in Brussels now endorsed the Commission’s recommendatory remarks an-nounced in October – which had created confusion and suspicions about the EU’s sincerity with regard to membership – with almost no modifications, even with a more severe version in some parts.

The Conclusions of the Brussels Summit announced on 17 De-cember (the Section on Turkey) was received with “bitter joy” in Turkish public opinion. Determining the negotiation date was the first tangible step taken by the EU towards Turkey’s membership exactly 40 years after the coming into effect of Ankara Agreement. However, the provisions defining the principles, criteria, and pro-cedures that the ‘Negotiating Framework Document’ is recom-mended to contain did not necessarily confirm the hopes that the forty-year-long harmonization process would soon be completed with membership. The demand of the Commission for forming and securing the mechanisms required for the continuation and implementation of the reforms stipulated by Copenhagen political criteria during the negotiations transformed the process into an instrument for constant surveillance. The projected sanctions in this context pointed out to the possibility that the negotiation proc-ess might be stopped at any moment.

According to the Framework Document principally adopted in the Brussels Summit, in the negotiation process organized under a total of 35 chapters, each chapter shall be opened and closed by an Intergovernmental Conference in accordance with the prede-termined performance criteria and each time, unanimous vote shall be required. It was decided that the negotiation results would be subjected to 71 votings – including the ratification procedure for the Accession Treaty to be drawn up at the end of the negotiations – within the framework of a decision-making procedure from

Page 267: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

267

which Turkey would be excluded. Given the conflicting interests of certain EU countries with Turkey, this changed the negotiation process into a continuous source of concerns. Moreover, it was also stipulated that in case Turkey as a candidate country acts ‘contrary to’ the Copenhagen political criteria, the negotiations would be suspended. Thus, even before the process started, it was evident that the negotiation process that was actually supposed to end a long period of uncertainty in the EU relations would be conducted under very precarious conditions for Turkey.

The cautious approach of the Commission towards Turkey, which the Summit would later adopt almost in the same manner, entailed a new notion of negotiation that the European public opinion had not been familiar with. In the Brussels Summit Decla-ration stating that shared objective of the negotiations is accession; the ‘open-ended’ nature of the negotiations is underlined through another remark in the same paragraph. This article offered to the spokesmen of the circles against Turkey’s EU membership as a ‘life buoy’ in the debates following the Summit caused serious disap-pointments in the Turkish public opinion as the most debated is-sue.

Suggesting that it was written to mitigate the severe criticisms against Turkey’s accession in some EU bodies and member coun-tries, the Negotiating Framework Document also contained some concessions for certain member states. The document demanded that border disputes with Greece should be resolved through “if necessary jurisdiction of the International Court of Justice”, while it also stipulated, upon the insistence of the GASC, that the Addi-tional Protocol extending the AA to the new members shall be signed by Turkey and the EU before the start of the negotiations. Such attitude by GASC not even six months after its accession paved the way for a second Greece syndrome in the Turkish public opinion as a result of past experiences with Greece, who had man-

Page 268: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

268

aged to abort all decisions in favor of Turkey from the year of its accession up until the Helsinki Summit of 1999.

Proclaimed for Turkey by the EU Heads of States and Gov-ernments in December 2004, the Negotiating Framework Docu-ment referred to “long transitional periods, derogations, specific arrangements or permanent safeguard clauses…” To these points particularly concerning agriculture, structural reforms and free movement of persons was added a special clause regarding finan-cial aids. The statement that “... Turkey's accession could have substantial financial consequences, the negotiations can only be concluded after the establishment of the Financial Framework for the period from 2014 together with possible consequential financial reforms” led to differing interpretations in Turkey, and created concerns over the possibility that negotiations with Turkey would not be completed before 2014 due to financial reasons and no fi-nancial aid could be expected until then. This meant a serious dis-appointment on the part of Turkey, who needed extensive finan-cial support from the EU for the structural reforms.

The “permanent safeguard clauses” specified in the Negotiat-ing Framework, particularly with regard to the free movement of persons, were not understood as “clauses which are permanently available as a basis for safeguard measures” partly due to incorrect translations. This led to the anxiety in the Turkish public opinion that constant exceptions could be made exclusively for certain is-sues concerning Turkey as different from the previous enlarge-ments. Taking this possibility into consideration, the Ministry of Foreign Affairs was forced to send a diplomatic note to the EU on 28 December 2004 to declare that Turkey would not accept “ex-traordinary measures with uncertain duration and purposes” (TÜSİAD, 2004/2005). Initiated in Helsinki, the new policies of the EU concerning Turkey now yielded the first significant fruit with the negotiation decision. Nevertheless, a new process of mistrust towards the EU began in the Turkish public opinion even before

Page 269: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

269

the start of the negotiations as a result of the provisions of the Framework Document – either the principles and procedures for conducting the negotiations or the measures to support the har-monization efforts demanded to continue throughout the negotia-tions.

The debates over Turkey’s membership were not confined to the Turkish public opinion. The debates over Turkey that started in nu-merous EU countries before the Copenhagen Summit of 2002 were rekindled in 2005. The criticisms first questioning the ‘European iden-tity’ rejected Turkey’s EU membership as it was ‘incompatible’ with ‘the European project’ (Kramer). In these criticisms, the most striking opinions against Turkey’s membership were its population of over 70 million, its serious economic troubles and its great interregional eco-nomic and social differences. With occasional participation of certain figures who had taken great pains for founding Europe, the debates turned bitter at times, even turning into anti-Turkish campaigns in some countries. Among the participants of these debates were Angela Merkel, the incumbent German Chancellor who had discouraged the Christian Democratic Union of Germany from an anti-Turkish peti-tion campaign at the last moment; Helmut Schmidt, former Chancel-lor of the Federal Republic of Germany; and Giscard d’Estaing, former President of France. In these debates, some participants argued that Turkey was incompatible with the European identity, while some others gave voice to their concern that Turkey’s membership might bring an end to the deepening efforts of the EU.17

The debates in the EU countries also witnessed opinions in fa-vor of Turkey’s membership. They noted that particularly Turkey’s accession would provide the Community with the political and strategic support it needed to form a Union. One of the most com-

17 For a summary of the debates on Turkey’s EU membership, see Kramer 2003; Birand

2005: 477; Doğan 2005: 41-52; Wehler 2004; König/Sicking 2005; Bozkurt 2001; Uğur 2005; http://www.bpb.de/themen/KSGKMH,0,T%FCrkei_und_EU.html

Page 270: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

270

mon arguments was that Turkey would act as a bridge between the Islamic and Christian civilizations.

During the debates flaring up before each and every European Summit dealing with the negotiations with Turkey, the disagree-ment over Turkey in the European public opinion grew larger. Turkey’s membership was supported by a supra-national coalition consisting of the Socialists, Social Democrats, Greens and partly Liberals in the EU landscape with a population of over 450 million. On the other hand, a significant proportion of the liberal and con-servative rightist groups, including the Christian Democrats, na-tionalists and racists, were strongly opposed to Turkey’s member-ship or attempted to formulate alternative policies. In some EU countries such as Greece or Belgium, the European debates on Turkey were transformed into anti-Turkish campaigns by the ex-treme political right. The constitutional amendment passed with an overwhelming majority in the French Parliament in February 2005 was perhaps one of the most important consequences of such debates on Turkey. Through this amendment, France was the first and still the only EU country to make referendums a constitutional requirement for admitting the countries which started the negotia-tions after 1 July 2005.

The EU Constitution Treaty was rejected in referendums held in France and the Netherlands in May and July 2005, respectively. During the debates targeting Turkey as well, the EU authorities were forced to halt the ratification process for the Constitution while they were searching for those responsible for such attitude by the Dutch and French people. In order to fulfill the precondition to start the negotiations, the Erdoğan Government one by one ful-filled the necessary legal arrangements and at the same time signed the Additional Protocol. However, it led to strong reactions in the EU countries as it added a Declaration to the Protocol at such a critical period, stating that this would not mean recognizing the GASC. Despite further insistence by the GASC in particular, thanks to the efforts of the United Kingdom as the-then President

Page 271: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

271

of the EU, a counter-Declaration issued by the EU Council in Sep-tember helped prevent a more serious crisis.18

The EU declaration, which demanded Turkey to extend the Ankara Agreement to the GASC and open its ports and airports to this country at latest by the end of 2006, stated that there would not be any change in 3 October which had been decided at the Brussels Summit of December 2004 as the date of negotiations but also led to new concerns in Turkey about the final form of the terms of negotiations. Against the heated debates on Turkey in certain member states, being frequently forced to reiterate that there would not be any change in the date of negotiations, the EU authorities could not prevent the fall in the support for Turkey’s membership among the EU citizens during 2005. According to the survey results held in Denmark in March, there was only a 19% support for Turkey’s membership. In contrast, in the latest survey held in September 2004, this support had been around 31 percent. A survey held in Germany also pointed to similar results. The support for Turkey’s EU membership, which had been around 54 percent in February 2004, now diminished down to 43 percent in March-April 2005 (TÜSİAD 2005)19.

Emerging among certain circles in Turkey as a result of the harmonization reforms implemented at times to the accompani-ment of vehement debates, ‘the EU resentment’ grew more bitter due to recent developments in Europe. Austrian Prime Minister Wolfgang Schüssel’s constant emphasis that the membership nego-tiations are open-ended as well as his demand for introducing a referendum to his country similar to that in France, the insistence by German Christian Democrats – who had recently come to power – on granting ‘privileged partnership’ to Turkey instead of EU membership were all received with deep concern and suspi-

18 For e texts of the declarations, see http://www.bbc.co.uk/turkish/eu_turkey.pdf 19 For the course of development of EU public opinion’s support for Turkey’s member-

ship from 2004 onwards, also see http://ec.europa.eu/public_opinion/standard_en.htm

Page 272: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

272

cion by the Turkish public on the eve of negotiations. The support for EU membership in Turkey as well went into a decline from 2005. While the support for Turkey’s membership had reached 70 to 75 percent until fall 2004, this figure fell down to 63 percent in April 2005.20

At that critical point in time, when the membership negotia-tions with Turkey started at 23.58 on 3 October 2005 during the Intergovernmental Conference held under the Chairmanship of the United Kingdom, both the Turkish and EU sides now left behind a very challenging process. However, this could not prevent the unfavorable developments within the EU nearly during a one-year period and their partial manifestation in the Negotiation Frame-work to the disadvantage of Turkey. The approved Negotiation Framework differed in certain points from the Document, which had been included in the Brussels Summit Conclusions as Article 23. While it had been stated in Brussels that, specifically in the case of Turkey, the candidate would assume the membership obliga-tions in the light of the ‘Copenhagen Criteria’, Article 2 of the Document approved in Luxembourg in October 2005 reiterated that the negotiations is ‘an open-ended process’ and further intro-duced a new dimension to the terms of admission for Turkey with the statement “including the absorption capacity of the Union…”21 Therefore, when it is a new membership in question, the negotia-tions would include not only the performance of the candidate country but also ‘the enlargement capacity’ of Europe.

The final arrangement which sparked a series of debates in the EU countries concerning Turkey’s membership was the last sen-

20 For the course of development of Turkish public opinion’s support for EU

membership, which went into a decline from the last quarter of 2004, see http://ec.europa.eu/public_opinion/standard_en.htm

21 For the text of the Negotiating Framework which was enacted on 3 October 2005, see.:www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/MuzakereCercevesi/Muzakere_Cercevesi_2005.pdf; for evaluations, also see Reçber 2006

Page 273: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

273

tence of Article 13 in the new negotiation framework. After reiter-ating the paragraph previously approved in Brussels concerning the financial aspect of the membership, the document went on with the phrase “Any arrangements should ensure that the finan-cial burdens are fairly shared between all Member States”, which gave way to objection for each and every country in the financial arrangements concerning Turkey’s accession. As a result, the mem-bership negotiations started on 3 October 2005, to the accompani-ment of serious doubts among the Turkish public opinion about Turkey’s accession even after the completion of the expectedly difficult negotiations due to the ambiguous statements included in the Negotiating Framework such as ‘the enlargement capacity of the EU’ or ‘fair sharing of financial burdens’.

Conclusion

Having changed its name into ‘Union’ approximately 15 years

ago and incorporating 27 European countries today, the EEC is on the verge of a new stagnation in its relations with Turkey. Apply-ing for association nearly two years after the founding of the Community, Turkey managed to start the association relations in 1964 despite the military coup of 27 May 1960 and de Gaulle factor. Coinciding with the post-coup period during which a new politi-cal-economic mentality gradually prevailed and the principles of democracy and social state secured a strong constitutional guaran-tee in the country, the relations with the EEC increasingly became the target of growing debates.

However, the AA, upon which there was a consensus with the EEC, was supposed to lead Turkey to full membership in three stages. Considered as the smoothest among these, the Preparatory Period did not stipulate any obligation to Turkey and specified the financial assistance by the Community in the framework of the First Financial Protocol. During this period which would last at

Page 274: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

274

least for 5 years, Turkey was supposed to be prepared to under-take its obligations for the subsequent Transitory and Final Peri-ods. The second and subsequent Transitory Period entailed grad-ual alignment with the free movement of goods and the CCT as well as harmonizing with the free movement of persons and eco-nomic policies of the EEC. As for during the final period, which was supposed to start following the application of the CU, there was the promise for examining the possibility of Turkey’s acces-sion to the Community.

No more than one year after the start of the association, the AP Government which came to power in October 1965 met the first negative response from the Community. The Demirel Government became the target of domestic reactions with its demand addressed to the Community that negotiations should start as soon as possi-ble to initiate the Transitory Period requiring gradual tariff reduc-tions. Moreover, these reactions grew more intense as the provi-sions of the AdP regulating the Transitory Period became clearer. Except for the AP, the post-27 May heir of the Democrat Party (DP) which had previously applied for association, almost all parties were strictly opposed to the AdP. Favored by labor unions and certain non-governmental organizations, this negative attitude concerning the EEC also found supporters such as the Chambers of Commerce of Ankara and Eskişehir, which rather represented small and medium sized enterprises.

The association relations during the Preparatory Period which were unable to achieve a remarkable success, and the objections against the EEC Association based upon domestic import substitu-tion industrialization policies turned into “No to the Common Market!” campaigns which quickly became widespread all over the country. At a time when people questioned the relations with the West – which was one of the pillars of the country – and the NATO membership, the supra-party Erim Government could re-ceive the parliamentary approval for the AdP with the promise of amending the terms of agreement in the near future.

Page 275: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

275

However, due to the first enlargement of the EEC and the trade advantages granted to third countries, Turkey began to lose almost all the advantages it had obtained through the AdP. Fur-thermore, becoming more discrepant with the economic policies of Turkey, the provisions of the AdP were practically inapplicable after the second half of the 1970s.

Unable to amend the provisions of the AdP contrary to its plans due to the objections raised by the EEC and accompanied by growing reaction towards the association relations, Turkey under the Ecevit government demanded the suspension of the obliga-tions in 1978. Right after the demands of Ecevit were accepted by the EC, the AP minority government which had just come to power not only withdrew Turkey’s demand for ‘suspending the obligations’, but also declared that it would apply for full member-ship by the end of the same year (1980).

However, this move of the Demirel Government, which was embraced particularly by large industrialist associations such as TÜSİAD, TOBB and TİSK, fueled the flame of anti-EC discourse. Coming to prominence with its two interpellations against the Association relations in the spring of 1970, the MSP now after a period of nearly ten years threw Hayrettin Erkmen, the-then For-eign Minister, out of his post through a successful interpellation. Exactly a week after this interpellation, which was also backed by the CHP as the main opposition party under the leadership of Ece-vit, the Military Coup of September 12, 1980, struck the final blow on the association relations. Thus, without any single change in the terms of association, which the Turkish governments desired to amend on every occasion since its entry into force from the mid-1960s, the relations were now suspended.

With the application for membership in 1987, the EC-Turkey relations, which had previously come to a standstill first with the interpellation and then with the military coup, now entered into a new period. Intended to revive the association relations rather than

Page 276: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

276

becoming a member, this attempt by Turkey was also a sign of its search for a new status. Now the Additional Protocol, which had been enacted to extend the AA to the new members after the first enlargement of the Community in 1973 but could never be submit-ted to the Assembly for approval, was not only ratified by the TGNA; but also the gradual tariff reductions, which had been vir-tually blocked from 1976 onwards and two years later subjected to a demand for official suspension by the Ecevit Government, were now launched by Turkey with an accelerated schedule and com-pleted in 1995, as it had been stipulated in the AdP. On the other hand, Turkey did not even raise the question of the Community’s obligations concerning the free movement of labor and financial aids, which had been laid down in the AdP but not fulfilled by the Community. On the contrary, following the tariff reductions im-plemented for the EU products, Turkey launched the CU to be effective from 1 January 1996 onwards. Contrary to the expecta-tions of Turkey, which had ushered a period of change in the As-sociation relations with its application for membership in the mid-1980s, all its efforts for rapprochement it had made so far proved to be unreciprocated on the EU side. On the other hand, the CU, which had provoked sharp reactions in the debates of the Turkish public, could not initiate any progress concerning the change of status aimed by Turkey, and was incorporated into the association relations as a new subject of criticism.

The final straw for the Turkish side was the Luxembourg De-cisions: With its decision to start the membership negotiations with 10 CEEC together with the GASC, the EU became a target of severe reaction from Turkey following the Luxembourg Summit. Having expected for a period of more than 30 years an improvement in the terms of association and even made special efforts to achieve it through a change of status in various ways including its applica-tion for membership, Turkey declared following the Luxembourg Summit that, even at the cost of being excluded from the West, it would suspend the relations with the EU and embark on activities to integrate with the TRNC.

Page 277: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

277

The Association relations recovered from this new crisis – which had begun due to the grave reactions from Turkey – only two years later. Thanks to the launch of the negotiations with the new candidates, more moderate policies of Greece towards Turkey and the new approach by the change of ruling parties of the EU, Turkey’s candidacy status was recognized at the Helsinki Summit. Though not being promised an exact date, Turkey for the first time attained the full membership perspective. This success of the DSP-MHP-ANAP Coalition representing a wide political spectrum un-der the leadership of Ecevit was welcomed with pleasure in the Turkish public and paved the ground for the comprehensive re-form efforts which would start in later years.

To the accompaniment of intensive debates and at times con-flicts confronting the government partners despite a large political consensus, 7 Harmonization Packages as well as tens of legal and constitutional amendments were approved in the Parliament. As-suming the power from the Coalition Government which had been forced to call an election also due to the EU debates in late 2002, the AK Party maintained the reform efforts with the same mental-ity, which forced to EU to adopt a new decision regarding Turkey in 2004. Granting in December of the same year its consent to start the negotiations with Turkey on 3 October 2005, the EU for the first time gave such a clearly positive response to the almost-fifty-year-old European dream of the Turkish public. However, the EU deci-sion – which was supposed to obliterate slogans such as “They are the partners, and we are the market” or “whatever we do, they will not admit us” – was not issued alone. In addition to the decision regarding the date of negotiations, the EU Heads of States and Governments also introduced the Negotiation Framework. Never-theless, rather than bringing a technical and procedural regulation for the negotiation process, the agreed terms as a manifestation of contrasting policies concerning Turkey among the EU countries signaled the end of the new horizons that appeared in Helsinki for Turkey’s path towards Europe.

Page 278: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

278

Earnestly maintaining the reforms specified in APd and NP despite a considerable price at the domestic level, the ruling parties in Turkey had without doubt difficulties in explaining to the public the route map of the negotiation process. The continuity in Tur-key’s EU policies despite the changes in government presented a rather different situation on the EU side. Realizing its greatest enlargement ever in May 2004 by incorporating 8 CEEC together with Cyprus and Malta, the EU was now for the first time confused about its policy concerning Turkey. Enlarging to the utmost limits but unable to realize the deepening, the EU failed to pass the Treaty establishing a Constitution for Europe, on which the mem-ber countries had reached a consensus through heated debates, and was obliged to admit hastily the GASC alone “without making both ends of Cyprus meet”. The policy shift by Greece, which now realized with the accession of the GASC one of its fundamental foreign policy goals of the last five years, as well as the change of ruling parties in certain EU countries – chiefly in Germany – brought significant changes in the EU policies towards Turkey. The Negotiation Framework which was endorsed with more se-vere provisions on 3 October 2005 also serves an evidence of EU’s changing policies concerning Turkey.

On the Turkish side, which was gradually losing its enthusi-asm for membership, the preparation for the negotiations which were maintained feverishly by the ruling circles almost came to a standstill of a short duration with the Declaration crisis in mid-2004. By the time membership negotiations with the EU officially started on 3 October 2005, there had neither been a progress about the Cyprus question nor a fresh start in the harmonization efforts suspended in late 2004. Thus, the process of Turkey’s EU member-ship, which had plunged into a new crisis even before the start of the negotiations, was now turning into a target board for the po-litical and economic circles within the country.

As for the EU side, revisionist policies did not only lead to de-terioration of the relations with Turkey. Conservative, nationalist

Page 279: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

279

and introvert policies coming to prominence as a result of chang-ing political majorities in the member countries are about to de-prive the EU of the two great dynamics of its history: Enlargement and deepening. Due to the poorly-managed process of enlarge-ment with Turkey, the EU suffers a serious loss of prestige for both at home and abroad, and the deepening process is about to fall into a serious bottleneck. The new version of the Treaty establishing a Constitution for Europe, which had been rejected in the referen-dums in the spring of 2005, was blocked again three years later with its rejection by the Irish people. Lacking today a decisive in-fluence neither on the Middle East nor the Caucasus, the EU will possibly have a weaker position in the regions in question.

At the present day when natural resources are increasingly diminishing, global warming is considerably felt and there has been increasingly higher potential for conflict in regions of vital energy resources, the need for Turkey-EU cooperation is greater than ever before. With a conscious consideration of the above-mentioned issues, it would, due to recent developments in world politics, meet a crucial need for both sides to go back to the policies prior to 2004 and revive the negotiation process by taking into consideration the issues of mutual delicacy.

Bibliography

Akdoğan, Yalçın (2004): Kırk Yıllık Düş: Avrupa Birliği’nin Siyasal Gele-

ceği ve Türkiye, Istanbul Baykal, Sanem (2001): “Katılım Ortaklığı Belgesi – Türkiye – AB İlişkile-

rinde Yeni bir Dönemeç”, Mülkiye, C. XXV, Sayı 226, Ocak-Şubat, s. 201-224

Birand, Mehmet Ali (2005): Türkiye’nin Büyük Avrupa Kavgası - 1959-2004, Istanbul

Bozkurt, Enver (2004); Demirel, Havva: Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kapsamında Kıbrıs Sorunu, Ankara

Bozkurt, Veysel (2001): “2000’li Yıllarda AB ile İlişkilerde Engeller, Endişeler ve Beklentiler”, İdris Bal, (ed.), 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, Istanbul, pp.171-184

Page 280: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

280

Canbolat, İbrahim (2006): Avrupa Birliği ve Türkiye, Istanbul Çalış, Şaban (2006): Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri: Kimlik Arayışı, Poli-

tik Aktörler ve Değişim, Ankara Çarıkçı, Emin (2001): Ekonomik Gelişmeler ve Türkiye-AB İlişkileri, Anka-

ra Coşkun, Enis (2001): Bütünleşme Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye,

İstanbul Dartan, Muzaffer (2005): “AB-Türkiye İlişkileri: Quo-Vadis?”, Avrupa

Birliği Üzerine Notlar, Oğuz Kaymakçı (Ed.), İstanbul, s. 229-259 Demirtaş-Coşkun, Birgül (2001): “Değişen Dünya Dengelerinde Türk-

Yunan İlişkileri”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, İdris Bal (Ed.), İstanbul, s. 201-220

Doğan, Emir Emre (2005): Avrupa’yla Dansımız, İstanbul DTM – T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı (2007): Avrupa Birliği ve

Türkiye, 6. Baskı, Ankara Esen, Erol (1990): Die Beziehungen zwischen der Türkei und der Europäi-

schen Gemeinschaft unter besonderer Berücksichtigung der inner-türkischen Kontroversen um die Assoziation 1973-1980, Pfaffenfei-ler

Esen, Erol (2001): “Die Europäische Union und die Türkei: Annäherung in einer schwierigen Partnerschaft”, Europarecht für türkische Staatsangehörige: 20 Jahre Assoziationsratsbeschlüsse, Harun Gümrük-çü, Rolf Gutmann, Manfred Zuleeg (Ed.), İstanbul , s. 189-195

Esen, Erol (2002): „Türkiye-AB İlişkileri“, Mülkiye, Mart-Nisan 2002, Cilt XXVI, Sayı 233, s. 209-223

Esen, Erol (2007): „Die deutsch-türkische Kooperation: Einführung in die Rahmenbedingungen und Perspektiven“, I. Türk-Alman İşbirliği Fo-rumu/I. Deutsch-Türkisches Kooperationsforum, Erol Esen (Ed.), Anka-ra, pp. 30-53

Göktürk, Atilla (2003): „Türkiye Tarım Politikasının AB’ye Uyumu“, AB-Türkiye: Gerçekler, Olasılıklar, Mehmet Türkay (Ed.), İstanbul, s. 188-217

Jamin, Mathilde (1998): „Die deutsch-türkische Anwerbevereinbarung von 1961 und 1964”, Fremde Heimat – Eine Geschichte der Einwanderung aus der Türkei, Aytaç Eryılmaz ve Mathilde Jamin (Ed.) Essen, s. 69-83

Karluk, Rıdvan (2005): Avrupa Birliği ve Türkiye, 8. Baskı, İstanbul

Page 281: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

281

König, Helmut; Sicking Manfred (2005): Gehört die Türkei zu Europa? Wegweisungen für ein Europa am Scheideweg, Bielefeld

Kramer, Heinz (2001): “Perspektiven der türkischen EU-Beitrittskandidatur”, Europarecht für türkische Staatsangehörige: 20 Jahre Assoziationsratsbeschlüsse, Harun Gümrükçü, Rolf Gutmann, Manfred Zuleeg (Ed.), İstanbul, s. 197-224

Kramer, Heinz (2003): EU-Kompatibel oder nicht?: Zur Debatte um die Mitgliedschaft der Türkei in der Europäischen Union, Berlin

Manisalı, Erol (1995): Gümrük Birliği’nin Siyasi ve Ekonomik Bedeli, Is-tanbul

Millet Meclisi Tutanak Dergisi: Dönem 3, Vol. 4, 15.5.1970 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem 3, Vol. 9, 11.12.1970 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem 3, Vol. 9, 14.12.1970 Reçber, Kamuran (2004): Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Istanbul Reçber, Kamuran (20006): Tam Üyelik Müzakere Çerçeve Belgesi’nin Ana-

lizi, İstanbul Resmi Gazete: issue 25178 Mükerrer, 24 July 2003 Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Brüksel Temsilciliği

(2004/2005): Türkiye-AB İlişkilerinde Brüksel Gündemi, Brüksel, TS/BXL 05-15, 20 December 2004-25 July 2005

TÜSİAD (2005), Türkiye-AB İlişkilerinde Brüksel Gündemi, April 18-25 Ülgen, Sinan (2005): AB ile Müzakerelerin El Kitabı: Ne Bekliyoruz, Ne

Olacak?, Istanbul Uğur, Mehmet (2005): Müzakerelerden Üyeliğe: AB-Türkiye Gündemin-

deki Sorunlar, Söyleşi: Osman Akınhay, Istanbul Uzun, Ayşe (2002): “Siyasi Kriterler Çerçevesinde Katılım Ortaklığı ve

Ulusal Program’ın Karşılaştırılması”, Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci, Cengiz Aktar (Ed.), İstanbul, s. 77-99

Wehler, Hans-Ulrich (2004): “Das Problem Türkei”, Der Fischer Weltalmanach aktuell EU-Erweiterung: Frankfurt am Main

www.ikv.org.tr/pdfs/kopenhagzirvesonuc-tr.pdf, (9.8.2008) http://ec.europa.eu/public_opinion/standard_en.htm, (9.8.2008) www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/MuzakereCercevesi/M

uzakere_Cercevesi_2005.pdf, (9.8.2008) http://www.bbc.co.uk/turkish/eu_turkey.pdf, (9.8.2008)

Page 282: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;
Page 283: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

283

The Road to the Negotiations

Canan BALKIR

Stages of the Negotiation Process

With the decision of the Helsinki European Council of 10-11 De-cember 1999, Turkey was granted the status of “candidate coun-try” to EU membership under the same conditions enjoyed by other countries. It was further stated that, as it is the case with all other candidate countries, the accession negotiations with Turkey would start after the complete fulfillment of the Copenhagen po-litical criteria. Moreover, during the Copenhagen Summit of 12-13 December 2002, it was declared that, should the Progress Report of the Commission in 2004 be affirmative, the future summit of De-cember 2004 could take the decision to start the accession negotia-tions with Turkey “as soon as possible”.

The Brussels Summit held on 17 December 2004 decreed that Turkey had largely fulfilled the Copenhagen criteria and full membership negotiations could start on 3 October 2005. Paragraph 23 of the Summit Declaration, requiring Turkey to extend the An-kara Agreement and its additional protocols to the 10 new member countries which acceded to the EU on 1 May 2004, also declared that the negotiations, as had been the case before, would take place under 35 chapters and in the form of an Intergovernmental Con-ference incorporating all member states. The declaration, on the

Page 284: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

284

other hand, stated that the negotiations aiming at full membership are open-ended and there could be no guarantee for membership. Another point underlined in the declaration was that there was the possibility of long-term transition periods, exceptions and perma-nent protection measures in the free movement of labor, agricul-tural sector and structural funds.

As a unilateral document without any contractual effect, the negotiation framework document was ratified on 3 October 2005. The first stage of the negotiations aiming to identify the candidate countries’ level of preparedness under the 35 chapters of the EU acquis, the screening process started on 20 October 2005. Following the completion of the screening sessions in October 2006, the Euro-pean Commission prepared its screening reports on each chapter. Science and Research (Chapter 25), which constituted the first chapter of the actual negotiation, was provisionally closed on 12 June 2006. At this juncture, it should be emphasized that, rather than a simple negotiation, the negotiation process is a “process of harmonization” with the EU legislation. The chapters under nego-tiation could only be provisionally closed, meaning that the rights are reserved to reopen the negotiations for the provisionally closed chapters. This basically arises from the requirement for the candi-date country to align itself with a possible new change in the EU legislation regarding the provisionally closed chapter. This also aims to preclude the possibility of the candidate country to fail to adopt the necessary measures for fulfilling its commitments per-taining to the related chapter.

The next stage following the completion of negotiations is the conclusion of the treaty of accession stipulating the EU accession conditions for the candidate country. The subsequent stage is the ratification process of the treaty of accession. After the ratification of the treaty of accession by all contracting parties (the EU member countries and the candidate country) in accordance with their own constitutional procedures (either by parliamentary ratification or

Page 285: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

285

referendum) it enters into force, thereby sealing the accession process.

The Copenhagen Criteria

The criteria for full membership to the EU were defined in the

summit of Copenhagen in 1993. Categorized under three headings and known as “the Copenhagen Criteria”, these conditions are as follows:

Political Criteria: Existence of institutions guaranteeing democ-racy, rule of law, human rights as well as respect for and protec-tion of minorities;

Economic Criteria: Existence of a functioning market economy as well as the capacity to cope with market forces and competitive pressure within the Union;

Legislative Criteria (Alignment with the Community Legisla-tion): The capacity to commit to the obligations of candidacy in-cluding the alignment with the goals of the political, economic and monetary union.

It should be stressed that the EU candidacy process intended to fulfill the Copenhagen criteria is as important as the final result. During the process in question, EU should be considered as a bar to reach both in political and economic sense. As it has a potential of change open to current developments, the bar of the EU is a dynamic goal. Furthermore, it should be remembered that Turkey-EU relations are of an asymmetric nature, and the former has a lesser power in shaping the norms and rules adhered prior to the accession. But the perspective of membership will reduce the costs incurred by the attempts for alignment.

The Process of Conducting the Negotiations

According to the decisions of the Brussels Summit of 17 De-

cember 2004, the negotiations, as had been the case before, would

Page 286: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

286

take place under 35 chapters and in the form of an Intergovern-mental Conference incorporating all member states. Furthermore, Turkey was now faced with the obligation to extend the Ankara Agreement and its additional protocols to the 10 new member countries which acceded to the EU on 1 May 2004. During the ne-gotiation process, in case of serious and continuous violations of the concepts such as human rights, the rule of law and pluralist democracy in Turkey, it will be possible to suspend the accession negotiations.

‘The Negotiation Framework Document’, which serves as the main document guiding the conduct of negotiations, is based on the decisions of the Brussels Summit of 17 December 2004 and consists of 23 articles and an appendix. The document states that “the absorption capacity” of the European Union shall be taken into consideration during the negotiations. This capacity should be considered under three sub-divisions which are social, financial and administrative capacities. The negotiation framework is the document in which the European Union laid down the basic prin-ciples and the method of conducting the negotiations. It specifies the criteria on the basis of which the performance of the candidate country will be assessed, as well as the opening and closing condi-tions for the negotiation chapters, and the conditions for granting transition periods etc. The document holds that, unless full align-ment is achieved for all files, there will not be a full alignment in any subject.

During the Turkey-EU negotiation process, the member states theoretically enjoy a total of 1975 veto rights. Negotiation process: 35 files x 2 (opening and closing) = 70 x 27 member states = 1890

Ratification of all files: 27+1=28 The signing stage : 27+1=28 Parliamentary ratification: 28+1=29 ============================= Thus there is a total risk of 1975 veto votes.

Page 287: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

287

The negotiation process consists of political and technical as-pects. However, it should be remembered that technical issues could be carried onto the political field.

The negotiation process is conducted as follows (Figure 1):

Figure 1- Negotiation Process As the first stage of the negotiations, the screening process is a

process during which the EU acquis and the legislation of the can-didate country are compared to identify the discrepancies, future possible problems in practice, administrative capacities, the har-monization schedule, the starting chapters of actual negotiations, transition period and exceptional stipulations.

In the Negotiation Position Paper, Turkey will, in each chapter of the acquis, demonstrate what it has so far achieved in its compli-ance with the EU acquis, its schedule and future attempts to achieve and put into effect full compliance, the transition period it might need, its exceptional demands – if any – together with their reasons, its regulatory impact analyses, its funding needs and the

SCREENING

Turkey’s Position Paper EU Position Paper

Provisional Closure of the Chapter

Common Position Paper

Negotiations

Turkey

EU Member States EU Commission COREPER

Page 288: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

288

institutional framework it will establish. The process of preparing the position papers operate as depicted in the following figure (Figure 2).

Figure 2- Preparation of the Negotiation Position Papers

The Candidacy process is monitored through the progress re-

ports. Since 1998, Brussels has been taking the snapshots of Turkey in various fields such as democracy, the rule of law, reform of the judiciary and social policies. The progress reports of the European Commission demonstrate the invalidity of the notion “the arm breaks inside the sleeve” in the age of information.

Social participation in the negotiation process is of consider-able importance. Negotiations are a painful process, which will inevitably bring opposition at home and abroad. Besides public support, another point of importance is participation, which allows reflecting opinions and demands onto the process and transpar-ency, which allows the concerned parties to monitor the process.

The Brussels Summit of Presidents and Prime Ministers held between 14-15 December 2006 approved all the decisions previ-

Turkey’s Position Paper

Preparation and Ratification of the Necessary

Turkey’s Draft Position Paper

Interministrial Committee

Negotiation Delegation Working Groups

Page 289: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

289

ously taken during the General Affairs Council meeting of 11 De-cember 2006, and declared that certain chapters would not be opened and no chapter would be provisionally closed until it was verified that Turkey fulfilled its commitments related to the Addi-tional Protocol.

The chapters which were decided not to be opened are as fol-lows: Free Movement of Goods (1); Right of Establishment and Freedom to Provide Services (3) ; Financial services (9); Agricul-ture and Rural Development (11); Fisheries (13); Transport Policy (14); Customs Union (29); External Relations (30)

The current situation of the negotiation process is presented in the following table.

Negotiation Chapters 1. Free Movement of Goods 2. Freedom of Movement of Workers 3. Right of Establishment and Free-

dom to Provide Services 4. Free Movement of Capital 5. Public Procurement 6. Company Law 7. Intellectual Property Law 8. Competition Policy 9. Financial Services 10. Information Society and Media 11. Agriculture and Rural Develop-

ment 12. Food safety, veterinary and Phyto-

sanitary Policies 13. Fisheries 14. Transport Policy 15. Energy 16. Taxation 17. Economic and Monetary Policy

18. Statistics 19. Social Policy and Employment 20. Enterprise and Industrial Policy 21. Trans-European Networks 22. Regional Policy and Coordination of

Structural Instruments 23. Judiciary and Fundamental Rights 24. Justice, Freedom and Security 25. Science and Research 26. Education and Culture 27. Environment 28. Consumer and Health Protection 29. Customs Union 30. External Relations 31. Foreign, Security and Defense

Policy 32. Financial Control 33. Financial and Budgetary Provisions 34. Institutions 35. Other Issues

Opened and Provisionally Closed: 25) Science and Research

Screening Reports Approved at the Council of the European Union and Negotiations are to be Opened: 17) Economic and Monetary Policy 26) Education and Culture

Page 290: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

290

Opened: 18) Statistics 20) Enterprise and Industrial Policy 21) Trans-European Networks 28) Consumer and Health Protection 32) Financial Control

Draft screening reports including the data-based chapters delivered to Turkey: 13) Fisheries Screening Reports that have not yet been drafted and delivered to Tur-key: 31) Foreign, Security and Defense Policy

Screening Reports Approved at the Council of the European Union with Benchmarks: 1) Free Movement of Goods 3) Right of Establishment and Freedom to Provide Services 4) Free Movement of Capital 5) Public Procurement 6) Company Law 7) Intellectual Property Law 8) Competition Policy 9) Financial Services 11) Agriculture and Rural Develop-ment 12) Food safety, veterinary and Phyto-sanitary Policies 16) Taxation 19) Social Policy and Employment 27) Environment 29) Customs Union

Chapters currently under discussion at the Council of the European Union: 2) Freedom of Movement of Workers 10) Information Society and Media 14) Transport Policy 15) Energy 22) Regional Policy and Coordination of Structural Instruments 23) Judiciary and Fundamental Rights 24) Justice, Freedom and Security 30) External Relations and 33) Financial and Budgetary Provisions

Table 1- Chapters of the Negotiation Process and the Current Situation Source: http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=65&l=1

It could be observed that certain concerns on the part of Tur-

key come to the fore during the membership process. The most controversial issues during the process are concerns such as whether Turkey will be able to protect its sovereign rights after its EU membership, to what extent will the EU interfere with the do-mestic affairs of Turkey; whether the EU will continue to exist until Turkey’s accession to the EU; what kind of a course the Kurdish question will follow and what concessions will be made on the

Page 291: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

291

issue during the process of EU membership; the risk of religious and cultural conflicts.

On the other hand, the concerns on the part of Europe focus on the following issues: Integration as a full member of the EU of a Turkish and Muslim population which has so far been defined as “the other”; the low education level of the human capital in Tur-key; concerns of migration from Turkey to the EU with regard to the demographic dynamism in Turkey and the anxiety about Tur-key’s possible dominance over the decision-making mechanisms of the EU; as well as problems such as the inequalities in Turkey in terms of income distribution and across the regions; weight of ag-riculture in Turkish economy; economic and political instability along with possible conflicts triggered by religious and cultural diversities.

Turkey differs from other candidate countries in terms of size with many aspects, which will affect the macroeconomic indicators of the EU. The accession of Turkey will considerably change indi-cators such as geographical area, GDP, population, income per capita. The following table presents the effects of previous enlargement processes on the EU together with a possible case of Turkey.

Increase in

area Increase in population

Increase in total GDP

(*)

Change in GDP per capita (**)

Average GDP per capita (**) (EU 15=100)

EU 15/ EU 27

23 % 20 % 4,7 % -8,8 % 91,2

EU 25/ EU 27

9 % 6 % % 0, 7 - 4,3 % 87,4

EU 27/ EU 27+TR

18 % 15 % % 2,2 - 9,1 % 79,4

Table 2- The Effects of Enlargement Processes and Turkey (*) Euro (**) Purchasing Power Parity, GDP data for the year 2003

Source: Eurostat

Page 292: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

292

Despite the concerns and the possible impacts of Turkey’s membership, an examination of the political groups in the Euro-pean Parliament and their opinions on the membership of Turkey demonstrates that the attitudes towards Turkey are not entirely negative, and even a pro-Turkish result might come up in the poll.

Emblem Name of the

Political Group Number of MEPs

Percentage Opinions on the member-ship of Turkey

Sugges-tions

The European People’s Party (Christian Democrats) and European Democrats (EPP-ED)

278

%37

NEGATIVE

PRIVI-LEGED PART-NER-SHIP

The Party of European Socialists (PSE)

218

%29

POSITIVE

FULL MEM-BERSHIP

The Alliance of Liberals and Democrats for Europe (ALDE)

104

%14

POSITIVE

FULL MEM-BERSHIP (in the long run)

The Union for Europe of the Nations (UEN)

44

%6

NEGATIVE

UNCER-TAIN

The European Free Alliance / European Greens (EFA/G)

42

%6

POSITIVE

FULL MEM-BERSHIP

Page 293: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

293

Confederal Group of the European United Left / Nordic Green Left (GUE/NGL)

41

%5

POSITIVE

FULL MEM-BERSHIP

The Independ-ence / Democracy Group (IND/DEM)

24

%3

NEGATIVE

STRA-TEGIC PART-NER-SHIP

Table 3- Views of the European Parliament on Turkey (2007 estimate)

Figure 3- Attitudes of the EP-Members owards the EU Membership of Turkey

Turkey’s Compliance with the Copenhagen Criteria Although the Copenhagen Criteria are not directly referred to

in the negotiation process, the EU closely follows the develop-

54%37%

3% 6%

Full Membership Privileged Partnership Strategic Membership Uncertain

Page 294: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

294

ments in this respect, which could be considered as a criteria for opening the negotiations in certain chapters of the acquis. The Co-penhagen Criteria are attentively followed both in the Progress Reports and the reports prepared by the European Parliament. For instance, the 2007 Progress Report drew attention to the following points concerning the economic criteria:

The management of the economic policy is in a fragmented state. The fragmentation of responsibilities between gov-ernment bodies is complicating the coordination for budg-eting and medium-term economic policy making.

The external deficits are sizeable The employment growth is still unsatisfactory. Inflation rate turned out to be significantly higher than the

expected year-end target. There are still exit barriers and the costs are high for mar-

ket entry. The commercial courts work relatively slow. No progress can be reported for tax reform (the tax burden

of the labour force should be reduced and indirect taxes are still high).

Transparency on political party and election campaign fi-nancing is still at an unsatisfied level.

The vast majority of Turkish students perform at the low-est proficiency levels in basic competencies and problem solving

The participation of the workforce is low for women in particular. The female employment rate was 23.8 % for the year 2006.

The informal economy has remained sizeable. There is a need to attract foreign savings as the savings

rate are still at a low level, which leaves the Turkish econ-omy vulnerable to international crises.

Page 295: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

295

Services sector should be more open to competition. This openness has been achieved to a great extent in the finan-cial services.

There is the need for new generation reforms to improve the power of the economy in areas such as innovation and competitiveness (Reorganizing the labor market, restruc-turing the system of education to raise the productivity, etc.)

In conclusion, there is a need to renew the process of struc-tural reform. The increasing difficulties in global markets reveal the basic vulnerabilities of the Turkish economy, highlighting the need to renew the process of structural re-form. It is essential to put new generation policies into ef-fect in order to improve the capacity of the economy.

As for the political criteria during the negotiation process, the

report dated 25.04.2008 and prepared by Ria Oomen-Ruijiten, a Dutch member of the European Parliament, underlines the follow-ing remarks:

The Accession Partnership Document was renewed for the third time, and the present report postponed to a later date the various issues of priority, which have not been fulfilled so far.

Submission of the amendments in Article 301 of the Turk-ish Penal Code to the Turkish Grand National Assembly is considered as a positive development.

Ratification of the Law of Associations by the TGNA is welcome.

Within the framework of the case law of the European Court of Human Rights, all religious minorities in Turkey should be allowed to maintain their activities, educate their clergy, construct places of worship and engage in re-ligious education.

Page 296: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

296

The citizens of Kurdish origin should be provided with cultural, economic and social opportunities and be al-lowed to broadcast/publish and receive education in pub-lic as well as private schools in Kurdish language.

DTP parliamentarians and mayors should clearly distance themselves from the PKK terrorist organization, and seek to find a political solution to the Kurdish question within the democratic Turkish state.

It is necessary to find a comprehensive solution to the Cy-prus conflict under UN observation and in accordance with the principles of the EU

Turkey should lift the economic embargo on Armenia and open its borders with this state. Both states should enter into a process of compromise for an open and free discus-sion on the incidents of the past, which should be sup-ported and facilitated by the EU Commission.

Many journalists and think tanks underline the benefits of Turkey’s EU membership, speaking of its contributions to the soft power of the EU as an actor of international politics. There is sup-port to a certain extent at the elite level, which is, however, still insufficient to influence the public opinion in the EU. Just like the many Europeans’ fear of losing their jobs and undermining of their national cultures, the fears about EU enlargement with Turkey are short-term and personal. On the other hand, benefit expectations for the enlargement are rather abstract, strategic, and long-term such as economic growth, a stronger EU foreign policy and energy security. The number of the EU citizens opposing Turkish mem-bership of the EU rose within the last decade in particular. This is basically caused by the European politicians who, considering the low public support, seem reluctant to speak in favor of Turkish membership of the EU, and the European media which mostly provide publications or broadcasts reflecting the prejudices, which further consolidates the existing ones. Paul Taylor, the European

Page 297: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

297

affairs editor for Reuters, states that “On television, Turkey means minarets, headscarf and the Bosphorus Bridge.” This situation in the EU countries is followed through the media in Turkey, which in turn adversely affects the Turkish public opinion, leading to a decline in the public support during the negotiation process.

Page 298: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

298

Page 299: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

299

The Importance of Civil Dialogue in Turkey in the Negotiation Process

Burhan ŞENATALAR

Is civil society dialogue important in Turkey-EU relations? If so, why? What do we understand by civil society dialogue? To start with the last question, it could be argued that what we understand by the term is the relation and communication between the civil society sectors and organizations on Turkey and EU sides. More clearly, we understand the collaboration and cooperation between the foundations, institutions, unions, business circles, academi-cians, artists, journalists, students etc. of both sides.

Then, is this civil dialogue important? In other words, would it be wrong to say that ‘the bureaucrats, politicians, administrators are already performing the fundamental part; it would not matter if civil dialogue exists or not’? Yes, it would, because civil dialogue is important in several aspects. For instance, the politicians in all countries are affected by the views of their electorates on certain events and adopt a particular attitude accordingly. Therefore, the information level, bias and perspective of the society are impor-tant. However, there is another reason that is more important: The EU is not simply an economic union. In other words, it is not a project with aims only limited to ‘removal of tariff barriers, using a common currency, and having a free movement of goods’. The EU is also a “union of values” and is based on principals such as hu-

Page 300: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

300

man rights, superiority of laws, democracy and gender equality. As the EU proceeds towards this aim, people will make advances towards these values and a shared European identity will gain strength. Therefore, peoples need to know each other to meet at shared values. This is much more important for Turkey than for many other countries because geographical proximity together with historical and cultural relationships with most European countries provide significant grounds to form a European identity. Turkey has a quite different position; in fact an exceptional posi-tion in these respects.

Lack of Information

The level of informedness on Turkey in the EU countries and

on the EU in Turkey is quite insufficient, which increases the im-portance of civil society dialogue.

It might be stated that the civil society dialogue between the EU and Turkey has improved considerably in recent years. For instance, the Joint Consultative Committee set up in 1995 within the framework of the 27th article of Ankara Agreement includes TOBB, TİSK, Türk-İş, DİSK, Hak-İş, Kamu-Sen, TZOB and TESK on the part of Turkey. The committee, which convenes twice a year, has so far prepared more than thirty reports.

Another example is that the EU offers financial support for many projects that aim to strengthen civil society in Turkey. These include “Towns and Municipalities Grant Scheme”, “Professional Organizations Grant Scheme” and the support for various women’s organizations.

Of course, the civil society dialogue between the EU and Tur-key is also progressing through many other channels aside from the EU’s institutional framework. For instance, European Trade Union Confederation (ETUC) clearly supports Turkey’s full mem-bership and the dialogue established with the unions in Turkey

Page 301: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

301

plays an important role in this support. Such dialogues also facili-tate obtaining more reliable and detailed information about the EU in Turkey. A successful example in this respect is the symposium and the book on “European Social Model and Union Rights in the EU Negotiation Process” which was organized by Türk-İş and Central Organisation of Finnish Trade Unions (SAK). Similarly, the joint activities of Friedrich Ebert Foundation, which is close to So-cial Democratic Party of Germany, with institutions such as TÜSES, SODEV, etc. played a part in this party’s support for Tur-key’s full membership.

It would not be realistic to assert that the only or main factor that will determine Turkey’s full membership is civil dialogue; however, civil dialogue is much more important for Turkey than for many other countries which experienced the transition period for full membership in the past. The most important and main reason behind this is the lack of information in Turkey about the EU and in the EU countries about Turkey, together with the abun-dance of misinformation and prejudice.

The lack of reliable information and the abundance of misin-formation and prejudice lead to emotional attitudes and behaviors that depend on economic situation. For instance, while a few years ago various surveys showed that the majority of Turkish society was in favor of full membership, this support has grown thin in recent years. However, even when the viewpoint on full member-ship was largely positive, it was not grounded on enlightened in-formation and it is also hard to claim that it is so today.

The EU Institute of Istanbul Bilgi University organized confer-ences with broad participation on the Turkey-EU relations in 2007-2008 in eight provinces of Turkey (Ankara, Antalya, Diyarbakır, Istanbul, Kayseri, Malatya, Trabzon, and Van).

Following these conferences, an assistant professor colleague declared in an article that the information level in the eight prov-inces in question differed considerably and that, similarly, the

Page 302: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

302

views on the EU in these provinces differed greatly as positive or negative. The same colleague attended another meeting in Berlin after they delivered their speech in those provinces. They observed that lack of information was not only a problem in Turkey, and it was also the case in Europe at a critical level.

The Fallacy of “a Homogenous Europe”

It is possible to present many examples regarding the lack of

information and the presence of prejudices both on the part of Turkey and the EU countries. The idea of “a homogeneous EU” is a fallacy frequently encountered not only among the people on the street, but even among who are closely familiar with the subject. The idea of “a homogeneous EU” creates a distinction between “us” and “them”, which is transformed into an ethnocentric way of thinking. A typical question for thinking pattern is “whether the EU will accept Turkey or not”. Various aspects of the matter go unnoticed in this perspective which is dominated by and emo-tional guesses.

One step further than the fallacy of a homogenous EU is the perception of a homogenous West, which is a greater fallacy. Moreover, within this discourse, no significant distinction is made between the US and the EU. It might be stated that there are two types of discourse on “a homogenous West”. The first is mainly “nationalist and anti-Western” but not anti-capitalist; and the sec-ond is an anti-capitalist and “anti-imperialist” discourse derived from orthodox Marxism. Both approaches are overgeneralizing and extremely schematic. These approaches fall short of seeing and analyzing the differences and conflicts of the interests between the EU and the US, as well as among EU members.

There are a number of issues that point to unreality of the “homogenous EU” approach. Firstly, while EU member countries like France and Austria are against the full membership of Turkey,

Page 303: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

303

countries like Britain, Italy, Spain and Sweden called “the 4 I’s” in Turkish clearly support the full membership. Secondly, these coun-tries should not be regarded as homogenous units. It is possible that the attitudes of their parties differ considerably. For instance, in Federal Germany, while “Christian Democratic Union” (CDU) is against Turkey’s full membership, Social Democratic Party (SPD) supports it. Even the attitudes of the wings or candidates within a party may differ. For instance, the three prospective presidential candidates from the French Socialist Party all took different stands regarding Turkey’s full membership process.

Thirdly, the attitude of a particular country or party might change in time and with changing conditions. For instance, while Sweden assumed quite a critical attitude for a long time, it has now adopted a supportive and positive stance in recent years. The atti-tude of the Green Party of Germany also underwent a similar change.

Apart from the lack of information and the presence of preju-dices, the difference between the meanings attributed to specific notions may also cause communication problems. I would like to deal with a recently experienced example.

A while ago, an article on Turkey was published in the British press (in The Economist). It was about the AKP (Justice and Devel-opment Party) ban case. The article ended as follows: “Democracy is more important than secularism. Turkey should see it.” The sen-tence ““Democracy is more important than secularism” sounds extremely absurd to us as we believe that “democracy cannot exist without secularism”. Wherever there is no secularism, we think of an Islamic order. And it is by no means a democracy. We cannot help but ask ourselves through what kind of mentality the paper published such an article.

At this point let us ask this question: “Are all EU countries secular?” I guess most of us will say “yes, they are.” And now let us ask this question right away: “Are all EU countries democ-

Page 304: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

304

ratic?” The answer to this would also be “yes, they are.” However, the constitutional law of Denmark, an EU member, openly men-tion religion; and, similarly, in Greece’s constitutional law, it is stated that “The religion of Greece is Orthodoxy.” Then we can say that these countries “are not democratic”; however, we are aware of the fact that such constitutional provision does not render a political regime and public administration religious. The above-mentioned paper could argue that “secularism is not that neces-sary” when referring to Greece and Denmark; however, it would be a mistake to propose it for a Muslim country.

Another remarkable point regarding the question how Turkey is perceived in Europe is that lately the terms “Muslim Turkey” or “Moderate Islam” are frequently being used to refer to Turkey. Why do the people who describe Turkey as “Muslim Turkey” not refer to Germany as “Christian Germany”? This clearly shows a misframing in the perception towards Turkey. This perception and phrasing especially appeared and became widespread after the AKP’s coming to power. Use of such descriptions for Turkey has the effect of consolidating the belief on cultural differences.

Another very interesting example which contributed to the in-formation and communication gap between the EU and Turkey was a text with disinformational purposes which was circulating in the internet two years ago. This text was written in Turkish and formulated like a typical diplomatic document. Its assertion was that Turkey signed a document during the EU-Luxemburg Summit in 1997 which read: “When Turkey joins the EU, if the Kurdish wish to secede and found Kurdistan, all the documents signed by Turkey will also apply to Kurdistan”. This assertion was among the decisions of the Luxemburg Summit. This, of course, is non-sense and there is no possibility that Turkey might have signed such a document.

It was a professor who sent me the mail and he believed what was written in the text. And it was another professor who had sent

Page 305: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

305

it to him. It was striking that the text was well-written. People who read it could have easily thought that, if such a decision was taken in the Luxemburg Summit, “the EU apparently wishes to divide the country.” Or they could have spared five or ten minutes to reach the decisions of Luxemburg Summit through Google and see that this assertion was completely fabricated.

The principal assertion of the anti-EU view in Turkey is “They do not accept us, they will not,” and the other one is “We are mak-ing a lot of concessions.” The assertion of concession is mostly general and ambiguous. If the steps taken under the influence of the EU demands towards abolishing capital punishment and the State Security Courts (DGMs), downgrading the political role of the army, allowing the Kurdish visual and written media are in-terpreted as making concessions, this would clearly be an anti-democratic interpretation. Apart from those already mentioned, the EU or EU members might introduce other demands that could really be regarded as concessions. Evaluating and taking a stance on them are completely another matter.

The Negative Approach in the EU Countries

The countries with a negative approach towards Turkey’s full

membership could be classified in separate groups in terms of the reasons of their attitude. The first group relies on an approach that attaches importance to and exaggerate religious and cultural dif-ferences.

According to the proponents of this point of view, Turkey cannot be regarded as a part of Europe due to religious and cul-tural reasons and it should not be accepted into the EU. Some peo-ple who hold this view also claim that Turkey is geographically not a part of Europe. Despite the fact that Turkey is among the founding members of the European Council, has been considered as a part of Europe in sports and culture in the last decades, and its

Page 306: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

306

relation with the EU dates back to Ankara Agreement signed in 1963, an opposition based on religious and cultural reasons is actu-ally quite weak. This point of view is mostly advocated the by populist politicians in various EU countries. Yet, among the advo-cates of this opposition, apart from some politicians, there is also Hans Ulrich Wehler, a well-known German historian. The fact that such arguments have been more effective in countries such as Ger-many and France could be attributed to the large immigrant Mus-lim populations in these countries and their inability to adapt to the countries they live in. In Germany, there are nearly 3 million Turkish immigrants and in France, there are about 400.000 Turkish people and around 4 million Muslims. The higher rate of unem-ployment among the immigrant population when compared with the entire population and the problems posed by these immigrants also negatively affect the society’s point of view. And finally, it might be argued that September 11 attack and occasional Islamic terrorist operations have also contributed to this negative ap-proach.

The second group concerns EU’s enlargement process and the ideas about its future. For instance, France prefers a powerful un-ion in the future so it has a more reluctant attitude towards enlargement. On the other hand, Britain’s preference of a more loose union leads to a more flexible approach towards enlargement and new members.

Some of the reasons behind the opposition against Turkey’s full membership are economic and social oriented. For instance, the large population of Turkey, its high population growth rate, the high percentage of countryside population, its enormous un-employment problem both in proportion and number, the back-wardness of the women’s social status, etc. Such reasons are true at least for today. These arguments result in a fear of a great surge of migration to EU countries and the concerns about Turkey’s becom-ing the largest group in the European Parliament after the acces-

Page 307: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

307

sion. Similarly, it is claimed that the large size of the agricultural sector and the depth of regional inequalities will impose a burden on EU funds. But as no one thinks that Turkey’s full membership will be obtained in two or three years, the important point is Tur-key’s economical performance in issues such as employment or regional developments. The higher the performance, the weaker the mentioned concerns will become.

A matter that needs special attention is the backwardness of women’s social status which poses a problem in both social and cultural aspects. As a large number of international studies show, the most important difference between developed Western coun-tries and Muslim countries is about women’s place in society. In terms of women’s place in economic, social and political life, a great difference exists between EU member countries and Turkey. For instance, in Turkey 90 % of landownership still belongs to men. While the number of men with driving license is about 10 million, the number in women is only about 1 million. There is probably no need to mention in numbers the low rate of women among parlia-mentarians, mayors and council members. According to the data of Global Gender Gap Index, while Turkey came the 105th among 115 countries in the year 2006, it was the 121st among 128 countries in 2007. Given the fact that among the countries that have recently joined the EU, Latvia is the 13th, Lithuania is the 14th, Bulgaria is the 25th and Romania is the 47th, Turkey is facing a very serious prob-lem concerning the equality of men and women (the place of women in economic, social and politic life).

It is observed that Turkish officials present new reasons to the groups who oppose to EU membership for social and cultural rea-sons. For instance, about a year ago, legal penalties for adultery were withdrawn due to the reactions on the EU front. Another similar example is Erdogan’s words that “We haven’t taken the knowledge of the West, instead we took its amorality”, which he later could not clarify or defend.

Page 308: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

308

The Outlook on Full Membership in European Press A researcher named Andreas Wimmel published an interest-

ing study on the opposition towards Turkey’s full membership (Wimmel 2006). The study was based on the observations of the attitudes of two German, two French and two British newspapers for a long period. The newspapers are Frankfurter Allgemeine Zei-tung, Süddeutsche Zeitung, Le Figaro, Le Monde, The Guardian and Financial Times. The author analyzed in two respects the attitudes of six newspapers in three countries towards Turkey’s full mem-bership.

The research examines the oppositions towards Turkey’s full membership under different groups. The first one concerns relig-ion, culture, values and lifestyle. The second expresses concerns about the enlargement capacity of the EU, or the concern that “the EU has excessively enlarged and it cannot tolerate a new member if Turkey joins.” Behind this concern lie some arguments on the future of the union and how it should be structured. For example, countries like Germany and France want the EU to be more au-thorized and more powerful. And countries like Britain are in fa-vor of a more loosely organized union. Britain, by nature of this politics, did not shift to the European currency “Euro”, the symbol of economical union. In the same way, it also did not join the “Schengen Agreement” which gives the right of free movement in EU countries. The countries who want a more loosely organized EU support the membership of Turkey.

In the media research mentioned, influential newspapers the Guardian and Financial Times express that Turkey’s difference in terms of religion and cultural values does not hinder its EU mem-bership and that it will cause no great problems in the enlargement process, an opinion which they base on the assertion that the EU is not a “Christian Club” and it should not be.

Frankfurter Allgemeine Zeitung, a conservative German news-paper, holds the idea that Turkey should not be accepted into the

Page 309: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

309

union, which it finds as unfavorable in terms of European values, as well as “enlargement”. On the other hand, Süddeutsche Zeitung adopts the argument that Turkey, because of its large population, will cause problems in the enlargement of the EU, but does not see any obstacles in terms of values.

In the French Press, Le Figaro newspaper opposes the member-ship for two reasons. The first is, similarly, about European values and the second concerns the enlargement. And Le Monde finds Ankara’s membership unfavorable but does not see any obstacles in terms of values.

Improving Civil Dialogue

The things that should be done in order to improve civil soci-

ety dialogue between the EU and Turkey are beyond a classical notion of promotion. The basis of a constructive dialogue should definitely be “the full membership perspective.” And it is pointless even to discuss a status such as “privileged association”. After leaving behind 45 years with rises and falls and opening of numer-ous files for negotiation since 1963, “privileged association” is not a matter of discussion. A constructive dialogue should also include a determined attitude in favor of Turkey. The most important exam-ple in this matter is the Cyprus issue. It was a faulty and unjust step to accept the South into the EU before concluding a perma-nent agreement. The isolation imposed on the North is equally unjust.

In the civil society dialogue between the EU and Turkey, what kind of an EU project the Turkish party envisions is also important. This vision is definitely related to the worldview of those who envision it. The vision of a “SOCIAL EUROPE” in which all people live in peace and cooperation” is attractive and interesting for us. This viewpoint includes a project which is far from chauvinism,

Page 310: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

310

libertinism and which aims to overcome social injustices both in the European Union and throughout the world.

For successful and effective civil dialogue, it is useful to know about people’s views and their reasons as to why they support and do not support Turkey’s full membership. For instance, it is impor-tant to know the positive reasons and expectations of Britain, Swe-den or The Green Party. What the holders of a positive attitude commonly believe is that Turkey took important steps towards democratization after the decision of Helsinki Summit in 1999. Joschka Fischer, a writer who adopts and actively defends this approach, in his book “Die Rückkehr der Geschichte” (The Return of History) dedicated an extensive space to Turkey’s full member-ship and clearly stated that, after successfully performing the re-form and harmonization process, Turkey should receive full mem-bership (Fischer 2006).

Olli Rehn, EU Commissioner For Enlargement, advocates similar ideas in his book titled “Europe’s Next Frontiers” (Rehn 2007). According to Rehn, “Turkey is of strategic importance for Europe: Both in terms of soft power by attempting to form an alli-ance of civilizations and in terms of hard power by providing the capacity to protect peace”. Finally, as the last example, in the book “The Turks, The Germans and Europe” written by Dr. Rudolph Schmidt, who served as the German Ambassador to Turkey in 2000-2003, extensively advocates Turkey’s full membership (Schmidt 2004).

The positive examples stated above do not mean that the road for Turkey is short and easy; however, they show that, in case Tur-key continues its path with a rational and determined strategy, its full membership will also provide an important benefit for the EU.

It is of vital importance to see and understand the negative judgments along with the positive ones. One author who adopts the most negative attitude towards Turkey’s full membership is Bassam Tibi. A Muslim German citizen born in Syria, Tibi is a so-

Page 311: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

311

cial scientist who visited Turkey as a lecturer and researcher and published many works on Turkey. He holds quite negative and overcritical views on wearing headscarves and the AKP. In his book “Mit dem Kopftuch nach Europa?” (“To Europe with Head-scarves?”) published in 2005, Tibi mentions six oppositions against Turkey’s full membership (Tibi 2005). To mention these shortly: 1) Lack of religious freedom and inadequate secularism. 2) Unregis-tered economy and corruption. 3) Lack of a consistent democracy and democratic-political culture. 4) That Turkey as a full member will serve the US interests within the EU. 5) The incompatibility of the army, government and civil society relations with democratic principles. 6) Demographical problem.

Examining closely these arguments as barriers before full membership, it is easily seen that most of them are not very strong and valid. It will be sufficient to mention a few of them here. For instance, regarding the demographical problem, Tibi claims that the population of Turkey will have reached 90 or 100 million by 2015. As the population growth rate of Turkey is still estimated to be 12 %, it is improbable that the population will reach 90 million by 2015 (even if the rate remains the same). Besides, a decrease in the growth rate is a more realistic estimate.

One of the objections concerns economy. On this matter, Tibi’s statements about unregistered economy and corruption are also overstatements. Notwithstanding that it is right that Turkey has serious problems in these fields, it would be wrong to assert that they are factors that could obstruct full membership. According to the “Corruption Perceptions Index” of Transparency International in 2007, Turkey shares the same rank (64th) with Bulgaria and Croa-tia. Among the EU member countries, Italy is the 41st, Poland is the 61st and Romania is the 69th. This data is clear enough.

Tibi’s another claim about economy is that Turkey will get a subvention of fourteen billion Euros, which has no realistic grounds.

Page 312: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

312

In conclusion, either through a dialogue at a most general level, or less extensive technical contacts, an exchange of ideas that will produce positive results depends on sufficient recognition of the positive and negative arguments as well as adequate informa-tion on the available facts and data.

References

Wimmel, Andreas (2006), Beyond the Bosphorus, Political Science Series, Vienna

Fischer, Joschka (2006), Die Rückkehr der Geschichte - Die Welt nach dem 11. September und die Erneuerung des Westens, Knaur Taschenbuch Verlag, München

Rehn, Olli (2007), Avrupa’nın Gelecek Sınırları – Türkiye Bir Köprü mü, Köprübaşı mı Yoksa Ergime Potası mı?, 1001 Kitap, İstanbul

Schmidt, Rudolf (2004), Die Türken, die Deutschen und Europa – Ein Beitrag zur Diskussion in Deutschland, Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden

Tibi, Bassam (2005), Mit dem Kopftuch nach Europa? Die Türkei auf dem Weg in die Europaeische Union, Primus Verlag, Darmstadt

Page 313: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

313

The Political and Economic Aspects of the Accesion Process

Yakup KEPENEK

Introduction

EU-Turkey relations have been the subject of the “long” past, as they will be for the “indefinite” future. These relations have ar-rived at or reached their current state as a result of the qualitative changes, the ups and downs, and the political and economic de-velopments experienced by both parties in the past. Scrutinizing the past – though it teaches very instructive lessons as one could say a lot about it – will not be much relevant in methodological terms to the purposes of the present study. Nevertheless, one could examine the current view towards the future since “how the two parties view the relations from their own perspective” in 2008, in fact, provides significant clues as an extension of the past.

A written source that puts forth the current state of relations is the Accession Partnership Document-2007 (hereafter APD) ap-proved by the Council on 18 February 2008. The APD is the “final” official document that contains the “principles, priorities and con-ditions” regarding Turkey’s accession. The APD is also based on the Copenhagen Criteria (1993) and Negotiation Framework Document (3 October 2005), which regulate the accession criteria.

Page 314: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

314

Furthermore, the APD is a “revised” and “updated” version of the prior Accession Partnership documents. Therefore, it is a road map to membership, or rather the “visible” further part of the road and will be in effect until it is replaced by a new APD1.

1 It should be stressed that the path to the membership entails certain criteria or

principles and rules, which are not of a limited number. First comes the general criteria, which are the Maastricht and Copenhagen Cri-teria. The Maastricht Criteria are as follows: The inflation rate in the candidate country must not exceed by more than 1.5 points the average of the annual inflation rates of the three lowest-inflation (best performing) member states within the community. The candidate country’s ratio of government debt to the GDP must not exceed 60%. The candidate country’s ratio of annual government deficit to the GDP must not exceed 3%. For over a period of 12 months, the nominal long-term interest rates in the can-didate country must exceed by more than 2 points the current interest rates in the three best-performing member states in the field of price stability. For the last 2 consecutive years, the candidate country should not have deval-ued its currency vis-à-vis that of any other member country. Today, as per 26 April 2008, Turkey is able to fulfill the Maastricht Criteria other than those pertaining to interest and inflation ratios. Particularly the ratio of the total national income (GNP), which is obtained through the new calcula-tion method applied according to alignment with the EU and approximately higher than 30 percent, is sufficient to fulfill the debt and budget deficit criteria. The New Turkish Lira also holds its value. The Copenhagen Criteria could be summarized as follows: * Existence of institutions guaranteeing democracy, rule of law, human rights as well as respect for and protection of minorities, * Existence of a functioning market economy as well as the capacity to cope with market forces and competitive pressure within the Union, * The ability to take on the obligations of membership, including adherence to the aims of political, economic and monetary union and the administrative capacity to effectively apply and implement the acquis. The specific criteria laid down for Turkey’s membership could be summarized as follows: * Turkey’s unequivocal commitment to good neighbourly relations and its un-dertaking to resolve any outstanding border disputes in conformity with the

Page 315: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

315

The relevant Council Decision is titled, “of 18 February 2008, on the principles, priorities and conditions contained in the Acces-sion Partnership with the Republic of Turkey and repealing Deci-sion 2006/35/EC”. The Decision makes references to the prior deci-sions upon which it is based. Following this usual approach, as Article 7 stipulates, “On 11 December 2006 the Council agreed that the Member States within the Intergovernmental Conference would not decide on opening eight chapters covering policy areas relevant to Turkey’s restrictions as regards the Republic of Cyprus, nor would they decide on provisionally closing chapters, until the Commission verified that Turkey had fulfilled its commitments related to the Additional Protocol.”2.

The “Priorities” chapter of the APD underlines that besides what is listed here, Turkey must also fulfil the commitments of legislative approximation and implementation of the acquis in ac-cordance with the commitments made under the Association

principle of peaceful settlement of disputes in accordance with the United Na-tions Charter, including if necessary jurisdiction of the International Court of Justice. * Turkey’s continued support for efforts to achieve a comprehensive settlement of the Cyprus problem within the UN framework and in line with the principles on which the Union is founded, including steps to contribute to a favourable climate for a comprehensive settlement * The fulfilment of Turkey’s obligations under the Association Agreement and its Additional Protocol extending the Association Agreement to all new EU Member States (in particular those pertaining to the EU-Turkey customs union) as well as the implementation of the Accession Partnership, as regularly re-vised.

2 An interesting point here is that the draft decision submitted by the Commis-sion to the Council contained no provision regarding the GASC/Cyprus. With an attitude not so consistent with the established practices, the commission in-cluded this provision to the draft. Furthermore, Article 10 of the Council Decision had a statement to the effect that “In order to prepare for membership, Turkey should develop a plan with a timetable and specific measures to address the priorities of the accession part-nership”. However, the draft read “Turkey is now expected to…”

Page 316: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

316

Agreement, Customs Union and related decisions of the EC-Turkey Association Council, for example on the trade regime for agricultural products3. “Priorities” state that Turkey has to address all the issues identified in the progress reports, including consoli-dating the political reform process in order to guarantee its irre-versibility and ensure its uniform implementation throughout the country and at all levels of the administration.

With regard to the obligations listed in the document, Turkey is expected to plan and schedule the process. In fact, these obliga-tions are defined as areas that in a “realistic” manner, Turkey will “complete”, or at least, “take substantially forward” over the next few years. A distinction is made between short-term priorities, which are expected to be accomplished within one to two years, and medium-term priorities, which are expected to be accom-plished within three to four years. The priorities naturally concern both legislation and the implementation.

According to the schedule given in the APD, Turkey will complete “all” its priorities in the next four years, or until the end of 2012. Both short-term and medium-term priorities are grouped under two main headings, which are then examined under the two titles “general” and “specific” priorities. The present study will follow the APD’s classification.

3 The acquis communautaire, or shortly the acquis, refers to the total body of rights

and obligations binding the member countries to the Union. The acquis consists of the following components: The Treaty of Rome founding the European Community and all its amending treaties (The Single European Act, the Treaties of Maastricht, Amsterdam and Nice) plus all the secondary legislation adopted by the Community Institutions, statements accepted within the Union, case law of the Court of Justice, statements and acts endorsed as well as treaties con-cluded within the framework of common security and defense policy; interna-tional treaties; treaties concluded among the member states pertaining to the ac-tivities of the union.

Page 317: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

317

Short-Term General Priorities Political Dimension The APD places the emphasis upon political reforms in the

short term. Named as “political dialogue”, political reforms are treated under three categories:

The title Democracy and the rule of law comprises Public ad-ministration, reforming and strenghtening public administration and personnel policy in order to ensure greater efficiency, account-ability and transparency; devolving powers to local administra-tions and providing them with adequate resources; establishing a fully operational Ombudsman system; adopting and implementing legislation on the Court of Auditors;

Civilian oversight of the security forces comprises strengthen-ing of the efforts to align civilian control of the military in line with the practice in EU Member States; ensuring that the military does not intervene in political issues and that civilian authorities fully exercise supervisory functions on security matters, including as regards the formulation of the national security strategy and its implementation; taking steps towards bringing about greater ac-countability and transparency in the conduct of security affairs; establishment of full parliamentary oversight; and limiting the jurisdiction of military courts to military duties of military per-sonel;

Judicial system deals with strengthening of the efforts, includ-ing through training, to ensure that interpretation by the judiciary of legislation related to human rights and fundamental freedoms is in line with the European Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms (ECHR), with the case law of the European Court of Human Rights (ECtHR), and with Article 90 of the Turkish Constitution; ensuring that the judiciary is inde-pendent of other state institutions; ensuring that the High Council of Judges and Prosecutors represents the judiciary as a whole; es-tablishment of regional intermediate courts of appeal;

Page 318: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

318

Anti-corruption policy demands the development of a com-prehensive anti-corruption strategy, including the fight against high-level corruption, and a central body to oversee and monitor its implementation, including through establishing statistical data; improving the coordination between all institutions involved; en-suring the implementation of the Regulation on Principles of Ethi-cal Behaviour for Civil Servants and extend its provisions to elected officials, judiciary, academics and military personnel; limit-ing the immunities granted to politicians and public officials in line with European best practices; and improving legislation on trans-parency in political party and election campaign financing;

Human rights and the protection of minorities, Observance of international human rights law concerns the ratification of the optional Protocol to the UN Convention against Torture; compli-ance with the ECHR, and ensuring full execution of the judgments of the ECtHR; amending the criminal procedure Code so as to en-force the right to retrial in line with the relevant judgments of the ECtHR;

Promotion and enforcement of human rights demands the es-tablishment of an independent, adequately resourced national human rights institution in accordance with relevant UN princi-ples; monitoring human rights cases, including through statistical data; training of law enforcement agencies on human rights issues and investigation techniques;

Civil and political rights pertains to ensuring the implementa-tion of the measures adopted in the context of the ‘zero tolerance’ policy towards torture and ill-treatment in line with the ECHR and the recommendations of the European Committee for the Preven-tion of Torture; intensifying the fight against impunity; ensuring that prosecutors conduct timely and effective investigations of alleged cases, leading to identification and punishment of perpe-trators by the courts; strengthening efforts to ensure adequate legal aid and qualified interpretation services; ensuring full respect of

Page 319: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

319

freedom of expression, revise and implement legislation on free-dom of expression, including freedom of the press, in line with the ECHR and with the case law of the ECtHR;

Aligning with “best” practices in EU Member States as regards legislation on political parties;

Strengthening the domestic development of civil society and its involvement in the shaping of public policies; facilitating and encouraging open communication and cooperation between all sectors of Turkish civil society and European partners; taking the necessary measures to establish an atmosphere of tolerance condu-cive to the full respect of ‘freedom of religion’ in practice; revising and implementing legislation on foundations in line with the ECHR and the case law of the ECtHR; ensuring that non-Muslim religious communities can acquire legal personality and exercise their rights; ensuring the possibility of religious education for non-Muslim minorities, including the training of their clergy; ensuring equal treatment of Turkish and foreign nationals as regards their ability to exercise the right to freedom of religion through partici-pation in the life of organised religious communities; adopting legislation to prevent repeated prosecutions and convictions of those who refuse to perform military service for conscientious or religious reasons;

Economic and social rights relates, under the title of ‘Women’s Rights’, to implementing current legislation relating to women’s rights and against all forms of violence against women, including crimes committed in the name of honour; ensuring spe-cialised training for law enforcement agencies; establishing shelters for women at risk of violence in all larger municipalities; increas-ing the awareness of the general public, and of men in particular, concerning gender issues; and promoting the role of women in society, including through ensuring equal access to education and participation in the labour market and in political and social life;

Page 320: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

320

and supporting the development of women’s organisations to fulfil these goals;

Promoting protection of ‘children’s rights’ in line with EU and international standards; preventing child labor;

‘Labour rights and trade unions’ concern full implementation of the EU and ILO standards; reinforcing social dialogue, facilitate and encourage cooperation with EU partners;

‘Anti-discrimination policies’ pertains to guaranteeing in law and in practice the full enjoyment of human rights and fundamen-tal freedoms by all individuals, without discrimination and irre-spective of language, political opinion, sex, racial or ethnic origin, religion or belief, disability, age or sexual orientation; and revising the curricula and textbooks so that discriminatory language is eliminated;

‘Minority rights, cultural rights and protection of minorities’: ensuring cultural diversity and promote respect for and protection of minorities in accordance with the ECHR and the principles laid down in the Framework Convention for the Protection of National Minorities and in line with best practice in Member States; guaran-teeing legal protection of minorities, in particular as regards the peaceful enjoyment of possessions, in line with Protocol No 1 to the ECHR; on ‘Cultural rights’, improving effective access to radio and TV broadcasting in languages other than Turkish, in particular by removing remaining legal restrictions; and support for the teaching of languages other than Turkish;

“Situation in the east and the southeast”: developing a com-prehensive approach to reducing regional disparities, and in par-ticular to improving the situation in southeast Turkey, with a view to enhancing economic, social and cultural opportunities for all Turkish citizens, including those of Kurdish origin; abolishing the village guard system in the south-east; clearing the area of land-mines; facilitating the return of “internally displaced persons” to their original settlements in line with the recommendations of the

Page 321: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

321

UN Secretary-General’s Special Representative for Displaced Per-sons; and continuing implementation of the law on the compensa-tion of losses due to terrorism;

Regional issues and international obligations

Viable settlement of the Cyprus problem within the UN

framework and in line with the EU principles; full implementation of the Protocol adapting the Ankara Agreement to the accession of the new EU Member States, including removal of all existing re-strictions on Cyprus-flagged vessels and vessels serving the Cy-prus trade; taking concrete steps for the normalisation of bilateral relations between Turkey and all EU Member States, including the Republic of Cyprus, as soon as possible;

Pursuing efforts to resolve Peaceful settlement of border dis-putes, in conformity with the principle of peaceful settlement of disputes in accordance with the UN Charter including, if neces-sary, jurisdiction of the International Court of Justice; committing to good neighbourly relations; addressing any sources of friction with neighbours; and refrain from any threat or action which could adversely affect the process of peaceful settlement of border dis-putes; ensuring implementation of commitments undertaken un-der the Association Agreement, including the Customs Union.

Economic dimension

Short-term measures to be taken by Turkey: implementing

appropriate fiscal and monetary policies with a view to preserve stability, as well as a sustainable and effective social security sys-tem; further strengthening economic policy coordination in order to provide a consistent and sustainable economic policy frame-work for the economy; continuing privatisation of state-owned enterprises; continuing with market liberalisation, and price re-forms, in particular in the areas of energy and agriculture; address-ing labour market imbalances; to this end, improving incentive structures and flexibility in the labour market; increasing participa-

Page 322: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

322

tion and employment rates; improving education and professional training efforts, thereby encouraging the shift from agriculture to a service-based economy; improving business climate; to this end, improving the functioning of the commercial judiciary and safe-guard the independence of market regulatory authorities; address-ing impediments to market exit; and identifying and implementing means to address the informal economy.

Medium-Term: Only Economy

Assuming that the political reforms will be completed in one

or two years, or in the short term, the APD does not put forward any short-term obligations in this respect and only deals with eco-nomic criteria. Economic obligations or criteria focus on four areas: completing the privatisation programme; ensuring the sustainabil-ity of public finance; continuing to improve the general level of education and health, paying particular attention to the younger generation and women; upgrading the country’s infrastructure, in particular in energy and transport, in order to strengthen the com-petitiveness of the economy at large.

Ability to assume the obligations of membership

The problematic of Turkish EU membership is discussed in

most detail and what is to be done is displayed in a most tangible fashion under the titles called “chapters” addressed in the negotia-tion. The total number of chapters is 35; however, one of them, “Institutions”, aims to identify the future place of Turkey in EU institutions after “the completion” of candidacy process; for in-stance, how many MEPs Turkey will have in the EP. One of the chapters concerns “other issues”. In the remaining 33 chapters, the APD underlines in detail “what is to be done” in the short- and medium-terms.

Page 323: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

323

Table 1: The number of obligations for 33 chapters according to the short- and medium-term distinction

No Chapter Short

Term Medium

Term 1 Free Movement of Goods (*) 4 -- 2 Freedom of Movement of Workers -- 2 3 Right of Establishment and Freedom to Provide

Services (*) 3 3

4 Free Movement of Capital 2 -- 5 Public Procurement 2 2 6 Company Law 1 2 7 Intellectual Property Law 2 1 8 Competition Policy 2 2 9 Financial Services (*) 2 -- 10 Information Society and Media 3 2 11 Agriculture and Rural Development (*) (+) (x) 2 2 12 Food safety, veterinary and Phytosanitary Poli-

cies 4 3

13 Fisheries (*) 2 2 14 Transport Policy (*) 5 2 15 Energy 4 2 16 Taxation 3 1 17 Economic and Monetary Policy -- -- 18 Statistics 3 1 19 Social Policy and Employment 3 2 20 Enterprise and Industrial Policy 1 -- 21 Trans-European Networks -- -- 22 Regional Policy and Coordination of Structural

Instruments (+) 1 1

23 Judiciary and Fundamental Rights 3 1 24 Justice, Freedom and Security 6 3 25 Science and Research -- -- 26 Education and Culture 1 -- 27 Environment 3 2 28 Consumer and Health Protection 2 2 29 Customs Union (*) 3 1 30 External Relations (*) -- -- 31 Foreign, Security and Defense Policy 2 -- 32 Financial Control 3 1

Page 324: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

324

33 Financial and Budgetary Provisions (+) 34 Institutions (+) (y) 35 Other Issues (z) Total4 72 40

(*) Chapters to be opened depending on the settlement of the Cyprus problem (+) Chapters that France directly associates with “full membership” and thus

has or will block their opening (x) Chapters for which the talks were blocked by GASC and France (y) Concern the placement of Turkey in EU institutions and will be dealt with

during the accession process (z) Reserved for other possible chapters

4 There is not a fixed number of tasks specified for each chapter, and could vary

in accordance with the changes in the acquis or the conditions. Here, there is not any emphasis on the process of talks; yet, it would be useful to make a brief note: The talks started on 3 October 2005. After a period of eight months, the first chapter opened (and closed) so far was “Science and Research” (25); while other opened chapters were (thus amounting to six in total) Statistics (18), En-terprise and Industrial Policy (20), Trans-European Networks (21) Customer and Health Protection (28) Financial Control (32). In addition, there are two chapters expected to be opened for talks, which are Economic and Monetary Policy (unless France blocks the talks) and (17) Education and Culture (26). Again up until 2009, talks on the chapters Free Movement of Capital (4), Com-pany Law (6) and Intellectual Property Law (7) are planned to start. Turkey has apparently made the necessary arrangements on these issues. During the EU troika – including Slovenia as the then-current president and the France as the subsequent president – meeting with Turkey held in Ankara on 6 May 2008, it was declared that the chapters of Company Law and Intellectual Property Law would be opened for negotiation, while the chapter titled Free Movement of Capital was not included in the process. Given the negative view towards Turkey by France, who will assume the presidency in the second half of the year, this final chapter, contrary to the expectations, seems difficult to be opened for negotitation. The negotiation of the chapters has two aspects, i.e. technical and political. The obstructions created both by GASC and France are entirely political. In short, the negotiation process is progressing at a very slow pace. Should the present pace or timing persists, even there if there would not be any obsta-cle or simply taking the “technical” criteria into consideration, the negotiations will continue at least for ten more years under the present conditions.

Page 325: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

325

The chapters that have been opened to talks so far are Science and Research; Enterprise and Industrial Policy; Statistics; Financial Control; Consumer and Health Protection; and Trans-European Networks. The chapters Company Law and Intellectual Property Law are expected to be opened this year, until the end of 2008. Obviously, Free Movement of Capital, a third chapter expected to be opened this year, will not be addressed. In fact, assuming of the Presidency by France in the second half of the year means a further slowing down of the already-slow negotiation process that paves the way for membership.

What is Demanded and Not Demanded by the

Council: Institutionalize The political and economic “chapters” listed by the Council

for Turkey to fuilfill its membership obligations and the arrange-ments forming their basis have something in common: strengthen-ing the “institutional” structure of the country5. The “content” of 5 Instituonalization is one of the fundamental policies pursued following the

foundation of the Republic of Turkey. Creating a public administration, eco-nomic and social development needs as well as other foreign and domestic cir-cumstances (nation-state building, securing political and economic independ-ence etc.) necessitated the process of institutionalization. For example, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB/Central Bank of the Republic of Turkey), Sümerbank, Etibank, Hıfzıssıhha Enstitüsü (The Sanitary Institute), Elektrik İşleri Etüd İdaresi (General Directorate of Electric Power Resources Survey and Development Administration), Halkevleri (People’s Houses), Emlak Kredi Bank, Halk Bank, even the İş Bank, and a modern university were all the tangi-ble fruits of this movement for institutionalization. It is already known how these institutions, except for İş Bankası, went corrupt and destroyed. In recent years, the AKP government pursues a policy completely disregarding the inde-pendence of institutional entities and interferes to a large extent in the person-nel recruitment of the institutions. In this context, there is still a shortcoming with respect to the EU membership: Unable to provide the arrangements necessary for the negotiations with the EU, for instance, a harmonious working environment among the institutions to “co-

Page 326: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

326

almost all chapters or what is carefully underlined in the “open-ing” or “closing” criteria for the negotiations is the formation and strengthening of institutions, increasing their capacity or efficiency, and coordinating their activities when necessary.

Institutionalization has a special importance among the “gen-eral” short-term arrangements. What forms the basis of the institu-tionalization obligations is improving the central, regional, and local administrations in terms of their personnel, efficiency, ac-countability, and transparency. Furthermore, it is emphatically demanded that the efficiency of the judiciary be strengthened through reinforcing its institutional capacity; coordination be improved between all institutions involved in the fight against corruption; a national human rights institution be established; women’s organisations be improved and their number be in-creased; and economic policy coordination be strengthened across different institutions. In the medium term, institutionalization is only mentioned indirectly, in the context of improving competitive capacity.

Among the negotiation chapters, institutionalization is par-ticularly emphasized. A lot is demanded in the short term. De-tailed reports are demanded to form institutional capacity under the Right of Establishment and Freedom to Provide Services (3). Other demands are as follows: giving an organisation for procurement the task of guaranteeing a coherent policy and steering its implementation under Public Procurement (5); setting up an independent state aid for Competition Policy (8);

ordinate the screening meetings”, Turkey also fails to achieve the institutionali-zation required by the candidacy process. Candidate countries conduct detailed surveys on potential problems encountered during the process of alignment with the acquis, which are called regulatory impact analysis. The regulatory impact analysis is a specific cost-benefit analysis intended to determine the most cost-effective ways for applying the EU acquis, to inform the business world and the concerned sectors about the costs of an application, and to ensure a thorough learning of what the application actually means.

Page 327: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

327

establishment of an independent regulatory and supervisory authority in the insurance and pension sector under Financial Services (9); establishment of an IPARD agency (Instrument for Pre-accession Assistance Rural Development Component) for Agriculture and Rural Development (11); preparing a National Programme for agri-food establishments under Food Safety, Veterinary and Phytosanitary Policy (12); creating a central administrative unit for Fisheries (13); strengthening the adminis-trative capacity for Energy (15) and Taxation (16); entrusting Turk-ish Statistical Institute (TUIK) with new duties under Statistics (18); reinforcing the establishment of institutional structures and strengthening administrative capacity for Regional Policy and Coordination of Structural Instruments (22); establishment of an independent data protection supervisory authority and under Judiciary and Fundamental Rights (23); and furthermore, estab-lishment of separate administrative units for refugees and for the enforcement of the laws on the borders; enhancing the administrative capacity of the Lifelong Learning and Youth in Action National Agency under Education and Culture (26); strengthening the administrative capacity of Environment (27) administration at national, regional and local level; ensuring adequate administrative structures and enforcement capacity under Consumer and Health Protection (28); strengthening the enforcement capacity of the customs administration for Customs Union (29); and finally, adopting pending legislation to guarantee the functioning of the Turkish Court of Accounts in line with the International organisation of supreme audit institutions (INTOSAI) standards and guidelines in order to improve Financial Control (32); and moreover, setting up an operationally independent anti-fraud coordination structure for the protection of EU financial interests.

The medium term suggestions are as follows: further strengthening administrative structures for Freedom of Movement

Page 328: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

328

for Workers (2); enhancement of laboratory and control capacities under Food Safety, Veterinary and Phytosanitary Policy (12); en-hancement of administrative and regulatory capacities under En-ergy (15) and Social Policy and Employment (19); and finally, developing at central, regional and local level the administrative capacity for Regional Policy and Coordination of Structural Policy Instruments (22).

Let Your Democracy Rest on Human Rights and Freedoms!

What about Secularism? A detailed examination of the Council’s second set of sugges-

tions for Turkey within the framework of its obligations reveals that it reflects the strengthening of individual rights and freedoms and the related notion of democracy. It is a very positive and accu-rate approach for the Council to suggest a democracy based on human rights and freedoms and its institutionalization. Yet, there is another important point that is striking. The APD does not ad-dress the relationship between public administration and religion in Turkey. Nevertheless, it is one of the most significant problems of Turkey in the last decade and has become much graver during last year.

Why are any of the following points not reflected in the APD? Developments such as the desecularization of public administration; the attempts at settling the problem of wearing headscarves at univer-sities through the Constitution; the increasing influence of religious approaches in education; religion-based recruitment in public bu-reaucracy; growing influence of religious communities in politics and social life or Turkey’s evolution towards desecularization.

The answer to this question could be evaluated from two per-spectives: First, the current prevailing opinion in the EU might be giving priority to human rights and democracy in Turkey and consider secularism as a natural result or product of them. Accord-

Page 329: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

329

ing to this assumption, if human rights start to function in the proper sense, “Sharia” (=religious law) cannot find a field of appli-cation for itself in a society consisting of “free” people. This notion is not based on any scientific data; is “overoptimistic”; and should be questioned both in theory and practice.

There is also the Turkish dimension for this fiction. The pre-vailing assumption in the EU is that the establishment that aims to protect secularism in Turkey prevents human rights and therefore, democracy from improving. As the assumption holds, the propo-nents of secularism are increasingly trying to “derail” Turkish EU membership, rather than “giving up” its own traditional “powers and privileges”6. It is an unfounded wholesale approach that those who are trying to protect secularism in Turkey oppose the coun-try’s EU membership. As no one can claim that the Republican values are incompatible with EU membership, arguably, the prob-lem arises from the mutual mistrust created by certain develop-ments. If this is the case, decisive judgments may be misleading.

The second aspect of EU’s outlook on secularism in Turkey is the fact that Turkey is a Muslim country, an inevitable result of which is that there is nothing strange in observing the influence of Islam in public administration. Consequently, for the EU, it is not at all easy for Turkey to keep religious and governmental affairs separate; to prevent religious involvement in public administration as well as in education. The opponents of this view believe that the EU does not need to address this issue. It is Turkey’s problem.

The approach “It is Turkey’s problem” cannot be justified. No one can claim that desecularization of public administration will not become an obstacle before EU membership. Then, it could be asserted that the Council’s treatment of the issue of secularism

6 See European Stability Initiative (Berlin), The Economist, “The secularists fight

back, the constitutional court takes on Turkey’s ruling party” 3 April 2008.

Page 330: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

330

constitutes one of the rationales for its reluctance towards Turkey’s full membership.

An extension of this view is the assumption that Turkey might become an “example” for other countries with a large Muslim population. Undoubtedly, in this age of communication, societies are much more easily influenced by others when compared to the past. However, to what extent is democratization possible by tak-ing another country as an example? The answer to this question can only be given by considering the “internal dynamics”; the his-torical, cultural and economic accumulation of the country to be democratized, as well as their level of development. Thus, it is impossible to arrive at definite conclusions about this complex model.

For these visible reasons, the EU Council prefers not to be-come a party to the issue of secularism in Turkey, which, I believe, is a great mistake7.

What is Really Missing: Political Leadership

What is really missing in Turkey’s membership process is the

political reluctance experienced by both parties. First of all, today, the number of political leaders in the EU with enlightening ideas on how “the Europe of tomorrow” should be is much less than it was in the former decades. After all, for some of its politicians, the EU is “tired of enlargement” and cannot carry the weight of Tur-key. Another important point is that most of the conservatist or rightist governments in the EU do not keep warm at all the pros-

7 However, there is an emphasis on secularism in the 2007 Progress Report, on

which the talks of the Commission were concluded on 25 April 2008. Mention of secular state in Article 1, the statement “secular and democratic Turkey” in Article 7, and the reference to ‘principle of separating state and religious affairs’ concerning the projected “new, civil Constitution” in Article 16 should be con-sidered as a sign for a significant and positive approach.

Page 331: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

331

pect of Turkey’s full membership. The reasons behind this obvious state of affairs can be the subject of another article.

On the other hand, the outlook of Turkish politicians towards the EU is full of great question marks as well. In the first years when it came to power, the AKP government in charge gave the impression that it will be the leader of the membership process and achieved a great breakthrough by securing the decision by the EU Presidents and Heads of Government on 17 December 2004 and the related initiation of accession talks through the Accession Con-ference on 3 October 2005. Nevertheless, the AKP’s love for the EU grew thin in time. It could be argued that the former enthusiasm for EU membership among the AKP circles declined following the ECtHR decision on Leyla Şahin on 10 December 2005, in particular. In fact, the tissue incompatibility between the AKP and the EU was inevitable as the general outlook of the AKP towards secularism or its attitude towards the relationship between public administration and religion – and particularly, its approach towards equality be-tween sexes and education – would inevitably give rise to uncon-formities with the EU. Furthermore, the attempts by the AKP gov-ernment to control independent institutions and its incapability with regard to instutionalization; its inability to form the required institutional framework to conduct the negotiations; its incapacity to solve the problem of the slowing down of the negotiations through the internal disputes among various institutions; its foot-dragging on the fight against corruption and attempts to limit po-litical immunities; its taking the wrong steps or no steps at all for the democratization of the constitution, political parties, and elec-tion laws; and its repressive activities toward rights and freedoms, as was observed in the last example of May 1, have all increased the incompatibility between the EU and the AKP.

The outlook of the opposition parties towards the EU is at best unclear. For instance, it is a striking fact that while criticizing the government in other issues, the opposition does not offer any tan-

Page 332: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

332

gible suggestions about the EU. The CHP, the chief opposition party, cannot make its presence felt in the context of the EU since it has overemphasized the “but” in the statement “We favor the EU but…”; it has opposed the steps taken for political reforms; and more importantly, it has not been able to convey the impression that it can pioneer the democratization process; and have been alienated from its leftist/social democrat character and has not cooperated with the EU Left that supports Turkey’s EU member-ship.

Another opposition party, the MHP, does not conceal its dis-favoring attitude towards the EU on the grounds that the EU proc-ess intervened with our domestic affairs and created problems in foreign policy; yet, does not openly oppose the EU membership. With a representative group in the Parliament, the DTP gives full support to EU membership for the importance attached by the EU to democratization and Southeast/Kurdish problem.

Obviously, a complete “political uncertainty” reigns in Turkey on the EU; for instance, those who oppose EU membership do not have a political party. Arguably, the same applies to those who favor EU membership, though not very clear. The lack of any po-litical parties that are really willing to become a EU member, let alone being very enthusiastic, should be considered as the most important problem of Turkey’s membership process in 2008.

Under these conditions, the EU officials, for some reason or another, see the AKP as their “addressee” in Turkey. Nevertheless, it cannot be regarded as a proper attitude at all that the same offi-cials, particularly the European Commissioner for Enlargement, consider Turkey as equal to the AKP and suggest that the negotia-tions would be suspended if the AKP is closed down. To put Tur-key on a par with its ruling party should be regarded as a great mistake. While rightly underlining the rule of law and the inde-pendence the judiciary, the EU, at the same time, harshly criticizes

Page 333: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

333

the Turkish legal system regarding the closure case of the AKP, which is by no means tenable.

Conclusion

Ratified by the EU Council on 16 February 2008, Turkey’s Ac-

cession Partnership document is analogous to a half-full glass. Depending on the perspective, one could either see it either opti-mistically or pessimistically.

However, the question is whether it would be possible for Turkey to fulfill within four years these obligations laid down in the APD. The more difficult obligations to fulfill are the conditions listed under the title political dialogue, democracy, the rule of law, protection of human rights and minorities, and those listed under the title international obligations and regional disputes which de-mand fulfillment “within two years”.

Moreover, the obligations listed above are, so to speak, “open-ended.” Therefore, it is quite difficult to reap the fruits of most of the obligations within such a short period of time. For instance, it is not an obligation to be fulfilled in the short term to ensure the “equal” participation of women in education or increase the rate of their participation in the labor force. With the chapters demanding “institutionalization” in particular, the examples could be multi-plied.

The country we name as the GASC (the Greek Administration of Southern Cyprus) is a EU member under the name the Republic of Cyprus. The decision of the Council (Article 7) declares that, concerning the eight chapters on Cyprus among the decided nego-tiation chapters, there shall not be any request to bring these to the Intergovernmental Conference, which is the decision-making au-thority therein. Inasmuch as the GASC is a EU member and has always the capacity to veto the negotiations either at the opening or closing of chapters, further assuring its position through the

Page 334: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

334

Council decision, that is, “doubling the padlock”, could not at all be considered as favorable.

France is reluctant to discuss five of the negotiation chapters, one of which is the same with Cyprus: Since it sees these directly related to “full membership”, it either blocks the opening of these chapters or does not conceal that it will obstruct them.

Without doubt, there is no guarantee for the membership even though all the obligations are fulfilled because it is particularly emphasized that the negotiations are “open-ended.”8

Looking at the half full part of the glass, one could see that there is much to do. The Accession Partnership Document lays particular emphasis on the fight against corruption. In this context, it demands developing a comprehensive anti-corruption strategy, implementation of the Regulation on Principles of Ethical Behavior for Civil Servants, harmonization of political immunities in line with “best European practices”, ensuring transparency in political party and election campaign financing under the category of anti-corruption policy; commissioning “a single organization” with the task of public procurement (5 short terms), presenting a compre-hensive strategy to comply with the acquis in this respect; adopting a state aid law in line with the acquis requirements, setting up an operationally independent “state aid monitoring system” capable of fulfilling the transparency commitments under the scope of competitive policy (8 short terms). Public aids are one of the fun-

8 In Paragraph 2 of the “Negotiating Framework Document”, which led to heated

debates during the Council meeting of October 2005, it is stated that “The shared objective of the negotiations is accession. The negotiations are an open-ended process, the outcome of which cannot be guaranteed beforehand. While having full regard to all Copenhagen Criteria, including the absorption capacity of the Union, if Turkey is not in a position to assume in full all the obligations of membership it must be ensured that Turkey is fully anchored in the European structures through the strongest possible bond.” It is obvious that this phrase is not at all a “positive” summary of the Turkey-EU relations, which will celebrate its 50th anniversary in 2009, that is, will be a half-century-old.

Page 335: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

335

damental problems Turkey should resolve. The question of the central as well as local governments funding whom and “how” (“in kind” or in cash) is entirely an enigma. In this respect, the first question to be addressed is whether those who receive the funds do deserve these or accept them as charity. In a modern social state based on the rule of law, the state does not distribute alms but instead gives its citizens what they deserve. Whether aspiring or reluctant for the EU membership, Turkey has to solve this prob-lem, which directly and quite adversely affects the functioning of democracy.

There is also much to do about rights and freedoms, which could be exemplified by particularly extending syndicate rights and rights to association as well as amending the political party laws towards “the best European practices”. In fact, the obligations included in the scope of several negotiations are the achievements which have been demanded in the APD and other EU documents but which Turkey is supposed to have fulfilled so far for its own progress without any need for foreign demands and requiring no financial burden.

Bibliography Council (2008) “Decisions of 18 February 2008” Official Journal of the Euro-

pean Union, 26.02.2008, pp. L51/4-L51/18; European Parliament (2008) “Report on Turkey’s Progress Report”, Com-

mittee on Foreign Affairs, 25.04.2008. The Economist (2008) “The secularists fight back, The constitutional court

takes on Turkey’s ruling party” (3 Nisan).

Page 336: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

336

Page 337: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

337

Enlargement: The Strategic Dimension of the Turkey - EU Relations

Christer ASP

Much of the discussion today focus on the constitutional reforms of Turkey in view of the accession to the European Union. I wish to add to this the strategic dimension of Turkey, as I believe that these two issues – the reform process and the geostrategic impor-tance of Turkey - will be determinant factors with regard to the future accession of Turkey to the EU.

The EU is a political project in constant motion with the ulti-mate aim to bring about a stable peace on a continent that had been ravaged by wars for centuries. And indeed, that objective has been fulfilled. War among the European States is un-thinkable. Consequently, the focus of the EU has gradually shifted towards a drive to secure freedom and democracy in every part of Europe previously deprived of those rights. Today, the half billion citizens of Europe has never been as free, never as secure and never as prosperous. This is what the enlargements of the EU has contrib-uted to. Today, the EU is a beacon of freedom and democracy from the Polar Circle in the north, from the Atlantic Ocean, to the shores of the Mediterranean and the Black Sea. By consecutive enlarge-ments we have added to our common heritage of peaceful coop-eration.

Page 338: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

338

This is not the time to start closing the door to those Nations that wish to join the EU family. For if you close one door, others are likely to open up. And that may not be in the security interest of the EU. Let me be more precise. By closing the door to Turkey, or any other state that would qualify for EU membership, we will not only force these countries to re-define their strategic interests, but we also run the risk of creating instability within the European Union.

And by closing the door to Turkey, we would risk to devalue the soft power of the EU, not only with regard to Turkey, but also towards those other countries that look towards the EU as a source of inspiration in their struggles for increased freedoms and democ-racy. Attempts to draw black boarder lines on large maps around the EU, to make EU exclusive, instead of inclusive, would have an impact on EU’s global role in the field of foreign and security pol-icy.

We have witnessed how the soft power of Europe – the inspi-ration of our model of integration and shared sovereignty, the transformational capacity of our experience in conflict resolution and state-building – is becoming increasingly relevant in the world in which we are living.

With 27 Member States, the EU is by far the world’s largest trading entity – bigger than the number two and three taken to-gether. We are the largest market for more than 130 nations around the world. And we are by far the largest donor of devel-opment assistance. But this economic might has not been paral-leled by an equal influence in the area of foreign and security pol-icy. Some would still say that the EU is an economic giant and a political dwarf – although this imbalance has changed for the bet-ter in the last few years. The Reform Treaty, which will be ratified by 27 parliaments in the course of this year, will further redress this imbalance. Of course, there are many driving forces behind this new Treaty, but perhaps the most significant one is to make it

Page 339: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

339

possible for the EU to strengthen its voice in global affairs by creat-ing new institutions and instruments in the field of foreign and security affairs.

Another factor that has been of importance in this respect is the process of consecutive enlargements. An EU consisting of its original 6 Member states -without the UK, Spain, Sweden, Greece, Poland, or all other late comers - could never have aspired to the role the EU is playing to day. In fact, it is enlargement -probably more than any other individual factor- that has made the EU in-creasingly relevant and important on a wider global scale. I believe that Turkey, with its close relations to all parties in this region and with Central Asia, would significantly add to that role.

For many years France vetoed the British moves towards membership of the EU. And having been part of the Swedish ac-cession team in the late 1980s and 1990s, I have a clear recollection of attempts to hinder the accession negotiations of Sweden, Aus-tria, Finland and Norway, by among other things offering us a privileged partnership. A few years down that road, Sweden abandoned the idea of a privileged partnership and sought full membership. Still, at the end of sometimes very difficult negotia-tions, some 80 members of the European Parliament voted against Swedish membership of the EU. These politicians obviously thought we should not belong to the EU.

There are some conclusions to draw from this: The first one is that there has always been resistance from various EU quarters to admit new members of the EU. The second and paradoxical con-clusion is that each enlargement has been a success story leading to a strengthening of the EU, internally as well as in global affairs. A third one is that any country that decides on the full membership option has to deal continuously with the forces working against enlargement. The negotiating process might test your patience and tax your resources more than you might originally have thought. This is certainly the case of the Turkish accession, both from the

Page 340: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

340

perspective of Turkey and from that of the EU. But it should also be kept in mind that this is not something unique for Turkey. This has been the case of each enlargement up until now.

If we look further back in time, way beyond the inception of the EU, it can be claimed that the history of Europe is inseparable from the history of the Eastern part of the Mediterranean. To sepa-rate the Eastern Mediterranean region from the rest of Europe would be tantamount to separating ourselves from our European history. This is certainly a point to be made to those who claim that Turkey does not belong in the EU.

Of course, it has to be recognised that the accession of Turkey to the EU stirs feelings. To embrace Turkey in the EU is slightly more complicated than enlarging with countries like Malta, or Sweden for that matter. Turkey will constitute the largest addition to the European family so far, meaning that Turkey could even surpass Germany in terms of votes in the Council and the number of EU- parliamentarians, but contributing considerably less to the EU-budget.

However, I do not believe that that the concern of Turkey is really about Turkey herself. Enlargement becomes a complicating factor when the EU is finding its role in a more complex and rap-idly changing world, of globalisation, immigration, the forces of change on our economies, the effects on our societies of climate change. All this creates uncertainties about where we are heading – and it risks to lead to an introvert thinking. These developments create tremendous opportunities if they are met with an open mind and clear analyses. But at the same time it is not particularly strange that it also fuels the enlargement fatigue in some European countries at this point in time.

For my part, I fail to see how the changes taking place around us at an ever increasing speed can be met by introvert policies, closing our doors to the outside. On the contrary, enlargement has been instrumental for bridging political, economic and cultural

Page 341: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

341

gaps, and for refocusing from historical conflicts to future coopera-tion.

Indeed, I fail to see that we can go forward with the aspira-tions we have in the field of foreign and security affairs, or in meet-ing the demands that we face from the global strategic agenda now confronting us, if we go back on our commitment to further enlargement. Should we do this, it would sooner or later have geo-strategic implications in South-eastern Europe, the Eastern Medi-terranean or in the wider Eastern part of Europe. It would be a strategic mistake of historical proportions.

I do not suggest that the strategic dimension is not well under-stood in the capitals of the EU, but in my view it has far too often been obscured by internal political turmoil and uncertainties of how to meet the new global challenges we now face. Obviously, the process of further enlargement will most likely be more de-manding than the previous ones. It will be demanding for the insti-tutions of the EU, even with the new Reform Treaty in place, but it will be even more so for the countries aspiring for membership of the EU.

I am sometimes asked why Sweden changed its position from being hesitant to Turkish membership of the EU, to a strong sup-porter. The answer is simple: Because Turkey has changed.

During the past mandate period of the parliament we have witnessed impressive commitments to the EU reform process. And the actual reforms decided paved the way for the decision to open accession negotiations with Turkey in October 2005. Since then the reform process have, by and large, ground to a halt. With the pro-posed changes in the article 301 on freedom of speech and indica-tions that we soon could expect a larger democratic reform pack-age, this situation appears to change. These positive signals are something that we from the EU side welcome very much.

Of course, reforms are first and foremost be implemented for the benefit of Turkey herself. But it is also important from the per-

Page 342: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

342

spective of the negotiating process. The will on behalf of an acced-ing nation to change in the direction of meeting the norms, values and freedoms that underpin the cooperation within the EU has always impacted on the EU accession process. And it goes without saying that this is the case also for Turkey.

In this context I wish to make one thing crystal clear. The EU has no business or interest in interfering in how the internal affairs of Turkey are conducted – or how its democratic institutions per-form their obligations. However, Turkey has applied to be part of the family of EU nations. And it is our obligation to Turkey to ex-plain the criteria for becoming a fully fledged member of the EU.

At the same time, we acknowledge that Turkey has been sub-ject to violent and persistent terrorist attacks, demanding the full attention of the Government in order to deal with this serious threat. But we also believe that continued reform is one, out of many tools, to be used against terrorism.

Terrorism, military conflicts or nuclear proliferation is high on the agenda today. And the underlying threat is a potentially more devastating clash of civilizations along the lines that Huntington has described it. This brings me to another foreign policy factor, namely the relations between the EU and the Muslim world. Hav-ing said that, the religious factor has nothing at all to do with the EU accession process. It is not something that will be considered in a technical sense in the accession negotiations. But in my view, it has a positive political connotation when it comes to the Turkish accession – Turkey being a secular and predominantly Muslim country. It is certainly of increasing importance for the EU to play a constructive role in bridging differences that are often looked upon as dividing the West and the Middle East. In conclusion, it is very much a matter of political leadership when it comes to clarify-ing the advantages of enlarging with Turkey – both in the EU and in Turkey.

Page 343: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

343

In the years ahead it will be of paramount political importance for both the EU and Turkey to start to rebuild the public confi-dence on both sides in order to better highlight the mutual advan-tages of full Turkish membership of the EU. Future generations will not forgive us if we fail, if we do not continue to add to our heritage. I do believe that the Turkish accession to the EU is of that strategic magnitude.

Thank you

Page 344: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

344

Page 345: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

345

Experiences of Hungary in the Negotiation Process with

The European Union

Péter BALÁZS

Every EU enlargement is special for two reasons: there are more and more member states around the negotiation table, on the one hand, and there are more and more topics on the agenda, on the other. Accession negotiations always take place in the form of in-ter-governmental conferences: on one side there are the EC/EU member states and there are the candidates negotiating one by one on the other. When the United Kingdom joined the European Community in 1973, negotiations took place in the form of 6+1. Turkey is negotiating actually with 27 EU member states, that is, 28 states’ representatives are sitting around. As far as the agenda is concerned, back in the time, there was no Single Market, Schengen zone or Euro zone, a big part of EU legislation did not exist at all. These are the variable elements of EU accession negotiations.

At the same time, there are some stable elements of EU enlargements, both in written and unwritten forms. The most im-portant written rules are the following: first, candidates should be European states; second is the strict EU conditionality and the third is the requirement of unanimous decisions on behalf of the EU member states for every new candidate. The most important

Page 346: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

346

unwritten rules are the following: first, the EU usually takes direct neighbours as new members; second, enlargements happen in a rhythm of decades and third, the EU likes to deal with groups of states, not with single countries.

How do the written and unwritten rules apply to Turkey? As a matter of fact, Turkey is in full harmony with the above written rules, but it is somehow diverging from the unwritten ones. The first reason is that the country is not a close and direct neighbour of core Europe. Second, because the time frame has already been extended far beyond a decade, Turkey had to wait for 18 years since its application for EU membership (1987) until the start of official accession negotiations (2005). During this time, other coun-tries applied for membership and joined the EU. And most of all, Turkey is a single case because of its size, location, history, culture and some other aspects.

For Hungary, EU accession was much easier, first of all, be-cause both parts, the Republic of Hungary and the – by then –fifteen-member strong EU were deeply convinced that we should achieve it. The whole accession process took 15 years: it started by 1989 in parallel with the beginnings of the political transformation and was achieved in 2004 with EU membership. When we started the process, Turkey was already in the “waiting room” of the EU, and when we finished it, Turkey was still there. To our great satis-faction, one year after our EU accession Turkey could start the official negotiations with the EU. I have to add that the special case of Turkey has moved closer to the EU’s rules and perception after the2004-2007 big enlargement than before. Today there is a Balkan connection and a Black Sea connection between core Europe and Turkey.

Accession negotiations are dominated and guided by one ba-sic understanding, namely that we are always talking about full EU membership. There is a clear and well balanced exchange be-tween the two parties: full compliance with the EU acquis for full

Page 347: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

347

EU membership. No candidate has ever accepted any other solu-tion than full membership. The answer of the EU is: “If you want to be one of us, be like us”.

Seen from the viewpoint of the candidates, the negotiation process has four special features: first, conditions and procedures dominate; second, the time frame is extremely fragmented; third, there are many negotiating partners and fourth, this period is a special case of limited sovereignty. Let us see these characteristics one by one.

The first is that EU conditions and procedures dominate the whole process. There are general preconditions for the candidates, like the famous Copenhagen criteria stipulated in 1993. Since then, some important issues have been added, namely the treatment of minorities and a set of external and foreign policy pre-conditions. This latter refers basically to the requirement of reconciliation with neighbours. The example is the historical reconciliation between Germany and France. Following this model, the EU expects all candidate countries to shake hands with all their neighbours. The most difficult precondition of renewing relations with neighbour-ing countries and nations is reconciliation with yourself. You are expected to close your past and to confess the truth about history. In general, history should be separated from actual political speak-ing and left to historians. Politicians should look to the future, to solving the problems of next generations.

The procedure of the negotiations is based on thematic chap-ters defined by the logic of the acquis communautaire. The number and the scope of such chapters are narrowing during the negotia-tion period. Negotiations start with the easiest subjects and pro-gress towards more and more difficult questions. At the beginning we had a long list of 31 negotiation chapters. Lastly, the list became shorter and shorter. Just to give you a few examples of the most important points on that list: the free movement of Hungarian labour force in the EU member states; acquisition of Hungarian

Page 348: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

348

farmland by citizens of other EU member states; privileges granted to foreign investors; some norms of environment legislation; rules, quotas and brand names in the Common Agriculture Policy and finally the budgetary positions: what are we gaining from and giving to the EU. In addition to all that, a few unclosed precondi-tions were on the agenda of negotiations, too, like the freedom of the media or the treatment of the Roma minority in Hungary.

A very important aspect is that during the negotiation period your time is structured and formed by the sequence of negotiation rounds and EU summit meetings. This means a clear dependence on the reactions of the EU which does not permit to take a longer future perspective than six moths.

Another fundamental point is that your negotiating partner is not “the EU”, that is one single party. In reality, your partners are all the EU member states, with a special emphasis on the biggest EU countries plus the EU Commission as a “matchmarker”. The European Parliament can also give you great help, but you are facing, first of all, the member states. For the time being, Turkey is negotiating with 27 EU member states and enjoys the active help of the European Commission.

Finally, the negotiation period is a special case of limited sov-ereignty for the candidate. It could be compared to the position of the fiancé: you have already strong moral obligations without the real pleasures of the coming relationship. Young people in my country try to reverse this order that is to have the pleasures with-out obligations. EU candidates tend to try to do the same.

Public support is one of the most critical political issues of EU accession. You need public support on both sides, in the EU and in the candidate country. In the EU, you have to present the potential future member in the best light: dissipate doubts and increase sympathy towards it. In the candidate country you have to do the same with respect to the EU. An important question to be an-

Page 349: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

349

swered: how much information are you giving about the negotia-tions to the Parliament, to the media and to the public.

The image of the EU negotiations depends, on both sides, on three main factors: the balance of interests, the progress of the ne-gotiation process and the final perspective that is the potential date of accession. A source of headaches for politicians: if you are cau-tious enough and promising little, then you do not get the neces-sary public support; if you are promising too much, then time comes and you are still not in the EU. However, sooner or later the negotiations will be concluded and you will get the required and well balanced results. The final events of the EU accession process are usually very positive: the signature of the accession treaty, referendums on both sides and finally the big date, the entry day with solemn celebrations.

After EU accession, life is going on rather unchanged because the necessary adaptation to EU rules and conditions mostly hap-pens during the long negotiation process. In the case of Hungary, some very positive and very negative expectations did not come true: EU funds did not change the living standard overnight, but there was no sudden price increase either. What we have got on the positive side is a tremendous big economic area; a large time horizon with the same perspectives and risk factors as other coun-tries in the EU and finally the quality to be a “member of the club”. EU mebership means a new kind of two-level governance, partly in your capital and partly in Brussels, together with your EU part-ners. The EU Council offers a special kind of “low cost diplomacy” with a high frequency of regular meetings. With EU membership you will share all the problems of the EU, they become your prob-lems, too, for instance, competitiveness, energy supply or global warming. Your main interest will concentrate on an EU that works smoothly and efficiently.

Page 350: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

350

Page 351: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

351

Discussion

Question Non-governmental organizations should be improved and

functionalized in order to eliminate the communication prob-lems between the state and the people. I would like to ask Prof. Dr. Yakup Kepenek: What kinds of projects are under way to this end?

Answers Prof. Dr. Yakup KEPENEK In fact, Prof. Şenatalar has already discussed NGOs; but let me

pass a few remarks on their function here. Mr. Şenatalar could provide more detailed information on the practices of NGOs if he feels the need to do so.

Unfortunately, development of the organizations called Non-Governmental Organizations is not very encouraging. Various reasons could be assigned for it. One is political pressures and the second is bureaucratic obstacles. We could cite forming an associa-tion as an example. You have to fulfill too many formalities to form

Page 352: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

352

an ordinary association. To put it another way, you have to get a “certificate of authorization” from the bureaucracy.

NGOs have two characteristics, the first of which is that an NGO should, first of all, be autonomous from public administra-tion; in other words, it should not be dependent on the govern-ment for financial or other reasons. Yet, unfortunately, in our coun-try, the situation is thus: I am telling it without differentiating be-tween various NGOs, right or left, religious or non-religious: all open files, hoping to get something out of the budget and trying to take some amount of money from the budget. There are hundreds of files thus opened. I believe the AKP government correctly lim-ited and reduced the number or did away with those files.

This decision was, for the most part, correct; yet, all attempts failed to thwart the NGOs’ demand for public money through other channels. This is a serious drawback or failure which demon-strates the weakness or incompetence of our NGOs.

Secondly, before proceeding to the second characteristic of an NGO, I would like to provide a definition of an NGO: No com-patibility is required among the members of these organizations in terms of sex, religion, ethnic origin, or ideological background. An NGO should, by definition, incorporate an extreme-rightist and an extreme leftist, a believer and an unbeliever, a university rector and a tea maker working side by side. This is what an NGO means. Correct me if I am wrong, dear speakers. Such organization is not present in our NGOs. Again, in out country, unfortunately there are some non-governmental organizations that are formed to assist women but they continuously engage in religious propaganda; thus they start to work outside the scope of a non-governmental organization’s activities.

I have just discussed the two characteristics that an NGO should have. And I have stated that these are not present in our NGOs. This brings weakness in its tail. And this weakness is one of the most important obstacles to social consolidation and improve-

Page 353: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

353

ment. There is a need to remove this obstacle and strengthen the NGOs.

Another complication experienced with NGOs has been thus: Some of those working in the same NGOs acted as informers for others (I guess, this is a necessity for the skeptical atmosphere we are living in). I believe that it will be useful for our young friends here to know about these. Some others did other things; thus we have witnessed periods in which people’s trust in others greatly diminished. All of these damage or weaken solidaristic civil society organizations. Of course, we need to overcome them. Civil society should be consolidated so that democracy functions, or effectively operates and the political parties become more responsive in Tur-key. We should know the people we elect more closely. These are closely-related issues.

Today, there is an election threshold of 10 percent in Turkey. Do you know what the election threshold in Turkey was when I opened my eyes to the world, or rather in the 1960’s when I was a university student? Zero; that is, there was no such threshold. If a party received, say, 3% of the votes, it won 3% of the seats. At the party level, The Workers Party of Turkey is an example.

We later reached the current state of affairs. We are so good at turning deaf ears. So the issue also has a political dimension to it; the lack of a democratic structure among the parties is a significant factor here. For instance, you have established a non-governmental organization on environment. If you do not have a responsive po-litical structure to listen to you or if you cannot find a proper ad-ministrative frame and there are no political parties, who can you speak to? What steps can you take to resolve existing problems and how?

I would like to cite an example from history: In the Ottoman period, the English Ambassador of the time told Keçecizade Fuat Pasha, the Grand Vizier, on all occasions: “Grand Vizier, do your job and bring democracy to this country”, just like what the Euro-

Page 354: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

354

peans tell us. What can Keçecizade do? He said, “Mr. Ambassador, I understand your concern! I will bring democracy here but…”, speaking of the Ottoman government, “…there is the Sultan above, who thinks he has been given his power by Allah. There is the people below but they are so ignorant. What can I do? I am trying to reconstruct democracy from the side, like a shoemaker’s sleeker but it is what I can do”. Now, both parties have their own short-comings. Thank you.

Prof. Dr. Burhan ŞENATALAR First, I would like to deal with education on NGOs. I will cite

two examples of educational institutions that offer education on the issue. The first is Çanakkale On Sekiz Mart University, where there is an undergraduate program on NGOs. This program offers five or six courses on the subject. Çanakkale University also holds an “NGO Congress” biannually in fall and spring. They are going to gather this year as well; they are making the necessary prepara-tions. The Faculty of Economics and Administrative Sciences at Çanakkale University has chosen NGOs as a special field.

The second example is Istanbul Bilgi University, of which I am an academic member. Bilgi University offers a long-term education program on NGOs, which includes the issues of, say, demanding EU funds for projects, the law of associations, and establishing relations with the EU bodies. These have been published as books with hundreds of editions. These books have been sent to various NGOs free of charge. I would be pleased to send a book to anyone among the audience who gives me his/her calling card.

Let us now get back to the issue of how to evaluate NGOs: I think we could approach the issue from two perspectives, both pessimistically and optimistically. I would like to take a more op-timist stance. For instance, considerable progress has been made in the organization of women. I think these organizations receive EU

Page 355: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

355

fund support. Organizations that work for women could be exem-plified by Kamer, Kader, Uçan Süpürge etc. Their service is so valuable and they are very successful in Turkey.

I will provide you with two examples in the field of education. They demonstrate the importance of education. For instance, first is the Community Volunteers Foundation (TOG). I am sure you have a branch in your university too. TOG was founded simply through the initiative of İbrahim Betil and flourished thanks to the trust he inspires in people around him. Currently, TOG is active in more than 60 universities. And the Foundation collected funds thanks to the trust it inspires in people. Now, TOG is active in more than 60 universities. I guess this shows that a long-established belief about the youth in Turkey, which is widely ac-cepted particularly outside universities, is incorrect. What is this belief? “The youth is not interested in politics!”

Some political practices may certainly be repulsive for some. For instance, young people look at politics, at the political parties, at the functioning of politics, and naturally, they do not approve certain practices. Now there is a new party of ours (I prefer not to mention its name). It has such an application for its members when expressing their ideas. ‘Speakers shall limit their speech to ten minutes, which is a sufficient period of time’. Under such condi-tions, I would not join the party either. Yet, if young people are working collectively, it shows that they can be active. Prof. Fulya Sarvan, Dean of Akdeniz University, told me, during the inaugura-tion, that five student communities supported the organization of today’s meeting, which I was very pleased to hear. This means that evidently, the university youth is interested in such subjects.

This drives me to another point: In Turkey, there is a percep-tion problem with regard to NGOs, which could be exemplified by the activities of certain foundations and our perceptions of them. For instance, in the German system, there are foundations that are affiliated with political parties. There is a foundation affiliated with

Page 356: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

356

social democrats called the “Friedrich Ebert Foundation”. There is a foundation affiliated with Christian Democrats called the “Kon-rad Adenauer Foundation”. Another foundation closely affiliated with the Greens is called the “Heinrich Böll Foundation”. These are subsidized from the public budget; however, they do not form an organic part of the above political parties.

These foundations engage in all kinds of educational activities. Each chooses one or more partners for itself. For instance, Turkish Social and Economic and Political Research Foundation (TUSES), for which I served as the director for four years, engaged with numerous joint activities with Friedrich-Ebert Foundation. Never-theless, in Turkey, four our five, or six years ago, there was such a conservative perspective that they even treated them as “spies”. For example, the police inspected the records of German Founda-tions for days, checked all registers, put the records under scrutiny. Their aim was simply to annoy them. Now, you can have no inter-national cooperation with such mindset. And without such coop-eration, non-governmental organizations cannot share their infor-mation and experience and this prevents improvement.

In Turkey, there is still much anxiety, doubt, and fear towards foreign people. Such great fear is unnecessary; in the end, there is collaboration. There are opponents of the EU even among those who work using the EU funds. It is impossible to understand them.

For all these, the NGOs in Turkey have improved to a certain point. There is room for optimistic evaluations if one compares the current situation with the past. There are some fruitful activities that confirm my optimism, one of which is non-governmental or-ganizations that work for women’s problems. They are very suc-cessful in Turkey. Thus, it might perhaps be useful to organize more tangible education programs at student clubs in various uni-versities.

Let me give you a very simple example on the youth. We have a Central campus in Istanbul Bilgi University. It is a 10,000 square

Page 357: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

357

meters. 800 sociology students gathered there and held a great meeting that lasted for two days. Where can you accommodate 800 people? These students brought their own tents and slept on the green field. 800 students really held a very striking sociology con-gress. I think what these students have done is an impressive effort or organization. Thank you.

Question: Our foreign guests directly involved in the EU negotiation

processes in their own countries. Therefore I would like to ask them a question on that matter. When they look at the Turkey- EU negotiations, what kind of specific problems they observe at conducting that process? What would they advice to us?

Answers Christer ASP Well, first of all, the problems with negotiations issues, I

would rather call them at different levels. At the technical level, Turkey will have to adopt its national rules to the common rules and regulations of the EU. Then, at the next level, you will have to adopt to the values and norms of the EU, for instance with regard to democratic institution functions, with regard to human rights, with regard to individual freedoms and fundamental freedoms. And of course, after you go through this process, difficulties will form up in negotiations. In the case of each problems is individual for each exceeding countries. You can not see this problems at the beginning. For instance in Sweden, we had three different and essential debates. Those issues were regarding the regional policy, environmental policy as well as openness and transparency policy. You will also meet with similar problems during the negotiations.

As conclusion, perhaps the most important element in an ac-cession process is to understand and adopt to the norms and val-

Page 358: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

358

ues under cooperation with the EU member states. Technical issues can be solved until adopting the common norms and values is completed.

Dr. Péter BÁLAZS First of all, I am confident that Turkey would come to an end

of all the negotiation chapters. Be very patient and don’t give up. Talk with the member states, because usually, there are one or two member states behind in each EU position.

Where do I see some problems? Certain pre-conditions are ex-tremely important for both sides, for example the relations be-tween Turkey and Armenia, now and in the past. My advice is: try to keep this question out of actual political speeches. It basically belongs to the Ottoman Empire, give it to historians and try to educate your public that it is past, it is history. Politicians shouldn’t play with this card today on either side.

On the EU side, there are problems in connection with Cyprus. I am still agreeing with the original position of the EU, which was “unification first and EU accession after”. We shouldn’t have taken Cyprus into the EU as an unfinished state. But the EU gave up that very logical and clear position. I underline that it is my personal position.

A field of difficulties is the narrow political maneuvering margin. We tried to make some analyzes at the Central European University, and stated that the maneuvering margin of Turkey’s government is very narrow today between the requirements and norms of the EU, on the one hand, and the openness and readiness of its own population and political forces on the other. At the same time, the political “win set”, that is the maneuvering margin of some big EU member states, like Germany or France are extremely narrow, too. Turkey’s EU accession is a very difficult issue for them on the home front. Be patient.

Page 359: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

359

And, of course, it is very difficult to find the place of Turkey in today’s EU. Turkey is as big as the ten new member states. (I am not counting now Romania and Bulgaria.) But Turkey has a single government. We should reform two things in EU before the acces-sion of Turkey: further improve the decision making process, on the one hand, and reform the financial redistributing system that is the budget. Sometimes people say that there is no place for Turkey in EU, having in mind the actual set up of the EU. But the EU needs reforms. Unfortunately, we have already lost time because of that unlucky constitution. Reforms are needed not only because of the special challenges of further enlargements, but for a better functioning of the EU, too.

Page 360: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

360

Page 361: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

361

Kısaltmalar / Abbreviations

AA : Ankara Antlaşması/The Ankara Agreement

AAET : Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu/The European Atomic Energy Community

AB : Avrupa Birliği/The European Union

ABD : Amerika Birleşik Devletleri/The United States of Amer-ica

AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu - European Economic Community

AGİT : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı/The Organization for Security and Cooperation in Europe

AGSK : Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği/The European Security and Defense Identity

AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi/The European Court of Human Rights

AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi/The European Con-vention on Human Rights

AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi/The Justice and Develop-ment Party

AKÇT : Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu/The European Coal and Steel Community

ANAP : Anavatan Partisi/The Motherland Party

AP : Adalet Partisi/The Justice Party

AT : Avrupa Toplulukları/The European Communities

Page 362: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

362

BM : Birleşmiş Milletler/The United Nations

CDU : Christlich Demokratische Partei/Hıristiyan Demokrat Partisi

CHP : Cumhuriyet Halk Partisi/The Republican People’s Party

CGP : Cumhuriyetçi Güven Partisi/The Republican Reliance Party

COMECON : The Council for Mutual Economic Assistance/Ekonomik Yardımlaşma Konseyi

COREPER : Committee of Permanent Representatives - Daimi Tem-silciler Komitesi

DemP : Demokratik Parti/The Democratic Party

DGM : Devlet Güvenlik Mahkemesi/State Security Court

DİSK : Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu/ Confedera-tion of Revolutionary Trade Unions of Turkey

DP : Demokrat Partisi/The Democrat Party

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı/The State Planning Organiza-tion

DSP : Demokratik Sol Parti/The Democratic Left Party

DYP : Doğru Yol Partisi/The True Path Party

DTP : Demokratik Türkiye Partisi/Democratic Turkey Party

EFTA : European Free Trade Association/Avrupa Serbest Ti-caret Bölgesi

ETUC : The European Trade Union Confederation/ Avrupa Sendikaları Konfederasyonu

GSYİH : Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla/Gross Domestic Product

GB : Gümrük Birliği/Customs Union

GKRK : Güney Kıbrıs Rum Kesimi/The Greek Administration of Southern Cyprus

GP : Güven Partisi/The Reliance Party

Page 363: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

363

Hak-İş : Confederation of Turkish Real Trade Unions

HSYK : Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu/ The Supreme Council of Judges and Public Prosecutors

ILO : International Labor Organization/ Uluslararası Çalışma Örgütü/

İKV : İktisadi Kalkınma Vakfı/The Economic Development Foundation

KKTC : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti/ Turkish Republic of Northern Cyprus

KOB : Katılım Ortaklığı Belgesi/ The Accession Partnership Document

KP : Katma Protokol/Additional Protocol

MC : Milliyetçi Cephe/ The National Front

MGK : Milli Güvenlik Kurulu/ The National Security Council

MHP : Milliyetçi Hareket Partisi/ The Nationalist Action Party

MNP : Milli Nizam Partisi/ The National Order Party

MSP : Milli Selamet Partisi/ The National Salvation Party

NATO : North Atlantic Treaty Organization/ Kuzey Atlantik İttifakı Antlaşması

ODAÜ : Orta ve Doğu Avrupa Ülkesi/Central and Eastern Euro-pean Countries

OGT : Ortak Gümrük Tarifesi/ Common Customs Tariff

RP : Refah Partisi/The Welfare Party

SHP : Sosyal Demokrat Halk Partisi/ The Social Democratic People’s Party

SODEV : Sosyal Demokrasi Vakfı/ The Social Democracy Founda-tion

SPD : Sozial Demokratische Partei/Sosyal Demokrat Parti

Page 364: TÜRKİYE - AB İLİŞKİLERİ ... - Akdeniz Üniversitesiakvam.akdeniz.edu.tr/kitap/9-2.pdfye’deki ortaklık ilişkilerini başlangıcından günümüze kadar konu alan iç tartışmalardır;

364

SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği/The Union of Soviet Socialist Republics

TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi/The Turkish Grand Na-tional Assembly

TBP : Türkiye Birlik Partisi/ The Unity Party of Turkey

TESK : Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu/ Confed-eration of Turkish Craftsmen and Tradesmen

TİSK : Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu/ Confed-eration of Employer Unions of Turkey

TOBB : Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Bor-saları Birliği/The Union of Chambers and Commodity Exchanges of Turkey

TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu/ The Turkish Statistical Insti-tute

Türk-İş : Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu/The Confed-eration of Turkish Trade Unions

TÜSES : Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı/ Turkish Social Economic and Political Studies Founda-tion

TÜSİAD : Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği/Turkish Industrialists' and Businessmen's Association

TZOB : Türkiye Ziraat Odaları Birliği/Union of Turkish Cham-bers of Agriculture

UP : Ulusal Program/National Programme