Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ METİNLERİNDE
DEVRİK CÜMLE MESELESİ
Hazırlayan:
Gamze Doğan İnan
Danışman:
Doç. Dr. Mehmet Aydın
Doktora Tezi
Samsun, 2008
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ METİNLERİNDE
DEVRİK CÜMLE MESELESİ
Hazırlayan:
Gamze Doğan İnan
Danışman:
Doç. Dr. Mehmet Aydın
Doktora Tezi
Samsun, 2008
i
ÖN SÖZ
Türk dilinin söz dizimini konu alan çalışmalarda devrik cümle konusunun ihmal
edildiği görülmektedir. Devrik cümle, konuşma dilinde çok sık kullanıldığı gibi,
yazı dilinde de kullanılır. Şiirin vezin, kafiye zorunluluğu devrik cümleyi şiirde
vazgeçilmez kılar. Bilimsel yazıların dışında düz yazıda da devrik cümleye
rastlanır.
Türkçenin oynak bir dizimi vardır. Sözcüklerin dizilişi, anlamı güçlendirmek için
farklı koşullar altında değişebilir. Sözcüklerin cümle içinde bulundukları yer,
cümlenin anlamıyla doğrudan ilişkilidir. Ancak ögeler cümle içinde rastgele yer
değiştiremezler. Değişiklik belli kurallar çerçevesinde gerçekleşir.
Eski Anadolu Türkçesi Metinlerinde Devrik Cümle Meselesi adlı bu çalışmada
tarihî dönem düz yazı metinleri olan Tazarru’nâme, Âşık Paşazâde Tarihi,
Gülistan Tercümesi, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi devrik dizilişli yapılar
açısından ele alınmıştır.
Tez Giriş, İnceleme, Sonuç ve Kaynakça olmak üzere dört ana bölümden
oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmanın konusu ve amacı belirtilmiştir. Devrik
cümlenin geleneksel ve modern (dilbilimsel) yöntemlerce nasıl değerlendirildiği
anlatılmıştır. Geleneksel yönteme bağlı kalınmakla birlikte tezde dilbilimsel bakış
açısı da kullanılmıştır. İncelenen metinlerden bir kısmı çeviri metinler olduğu için
çeviri kuramına da kısaca değinilmiştir.
İnceleme bölümünde telif eserler ile çeviri eserler iki ana başlık altında
incelenmiştir. Bu başlıklar da devrik cümlenin çeşitli yapısal görünümlerine göre
alt başlıklara ayrılmıştır.
Sonuç bölümünde, devrik cümleler üzerinde yapılan incelemeler girişte verilen
bilgiler doğrultusunda değerlendirilmiştir.
ii
Kaynakça’da ise doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanılan kaynaklar verilmiştir.
Bu tezin hazırlanması esnasında bana zaman ayıran, kaynak temininden
kullanılacak yöntemlere kadar hiçbir zaman destek, ilgi ve yardımlarını
esirgemeyen ve öğrencisi olmaktan her zaman gurur ve mutluluk duyduğum
danışman hocam Doç. Dr. Mehmet Aydın’a çok teşekkür ederim. Danışman
hocamın Kırgızistan-Manas Üniversitesi’nde görevli bulunduğu süre boyunca
danışmanlığımı üstlenen ve pek çok konuda ilgi ve yardımlarını gördüğüm Prof.
Dr. Mustafa Özbalcı hocama değerli katkıları dolayısıyla şükranlarımı sunarım.
Ayrıca, tezi hazırlarken pek çok sıkıntımı paylaşan ve teşvikleriyle bana güç veren
eşime teşekkürü bir borç bilirim.
Gamze Doğan İnan
iii
ÖZ
[DOĞAN İNAN, Gamze]. [Eski Anadolu Türkçesi Metinlerinde Devrik Cümle
Meselesi], [Doktora Tezi], Samsun, [2008].
Türk dilinin geleneksel yöntemle incelendiği dilbilgisi çalışmalarının çoğunda
devrik cümle, söz diziminin kurallarına uymayan cümle yapısı olarak kabul
edilmiştir. Ancak, son yıllarda dilbiliminin de etkisiyle devrik cümlenin öneminin
anlaşıldığı görülmektedir. Devrik cümlenin -daha çok konuşma dilinde kullanılsa
da- yazıya geçmiş örneklerinin bugünkü düz yazı metinlerinde olduğu kadar tarihî
dönem düz yazı metinlerinde de sıklıkla yer aldığı belirlenmiştir.
Bu çalışmada Eski Anadolu Türkçesi metinleri olan Âşık Paşazâde Tarihi,
Tazarru’nâme, Gülistan Tercümesi, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi, Tarih-i
İbn-i Kesîr Tercümesi (4. Cilt, 1. Kısım), Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (4.
Cilt, 2. Kısım) incelenmiştir. İnceleme bölümünde, metinlerde geçen devrik
cümleler önce telif ve tercüme olarak iki ana başlığa ayrılmıştır. Daha sonra her
ana başlık, yükleminin türüne ve yapısına göre devrik cümleler olarak ikiye
ayrılmıştır. Yükleminin türüne göre devrik cümleler olan fiil ve isim cümleleri,
yüklemden sonra gelen ögelerine göre sınıflandırılmıştır. Devrik cümleler yapıları
bakımından basit isim ve fiil cümleleri ile şartlı birleşik, iç içe birleşik ve ki/kim’li
birleşik cümleler olarak incelenmiştir. Özellikle birleşik cümlelerin çok değişik ve
esnek dizimleri tespit edilmiştir. Ancak hiçbir devrik dizimin rastgele ve kuralsız
olduğu görülmemiştir. Metinlerde geçen bütün devrik cümleler belli bir kalıptadır.
Tezde, devrik dizim sadece cümle düzeyinde ele alınmıştır. Yüklem ardı
“konum”lanmanın (bir üslup özelliği olmakla birlikte) sadece konuşma dilinde
değil, yazı dilinde de kullanıldığı belirlenmiştir. Eski Anadolu Türkçesinin
Türkiye Türkçesinin ilk dönemi olması bakımından önemi büyüktür. 13-15.
yüzyılların Anadolu Türkçesiyle yazılmış telif ve tercüme metinlerinde devrik
cümlelere çok sık rastlanması, devrik cümlenin Türkçenin aslî bir cümle çeşidi
olduğunu gösterir. Üstelik bu metinlerin üslubu akıcı ve konuşur gibidir. Dizimsel
iv
özellikleriyle dönemin konuşma dilinin incelenen bu metinlere tam anlamıyla
yansıdığı söylenebilir.
Anahtar Sözcükler (5): Âşık Paşazâde Tarihi, Tazarru’nâme, Gülistan
Tercümesi, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi, devrik cümle.
v
ABSTRACT
[DOĞAN İNAN, Gamze]. [The Inverted Sentence Issue in Old Anatolian Turkish
Texts], [Ph. D. Dissertation], Samsun, [2008].
In most of the grammar studies examining the Turkish language through
traditional method the inverted sentence has been accepted as a sentence structure
which does not observe syntax rules. However, the importance of the inverted
sentence has recently been understood due to the studies in linguistics. Although
inverted sentence was used more in spoken language, some examples used in
written language are also often seen in the prose of the past as well as the prose of
the present day.
In this study, Âşık Paşazâde Tarihi, Tazarru’nâme, Gülistan Tercümesi,
Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (4. Cilt, 1.
Kısım), Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (4. Cilt, 2. Kısım) were examined which
are Old Anatolian Turkish texts. In the examination part, the inverted sentences
found in the texts were divided into two main titles as original and translation
firstly. After that, every main title was divided into two parts according to the type
of the predicate and the structure of the predicate. Verb and noun sentences are the
type of predicate. These sentences were classified according to the elements
coming after the predicate. Inverted sentences were examined as simple noun and
simple verb sentences; conditional united, one inside the other united and united
with “ki/kim” sentences according to the structure. Various and flexible
compositions of the united sentences have been determined. However, it has been
found out that none of the inverted composition is random and irregular, the
inverted sentences found in the texts are in certain form.
In this thesis, inverted composition was only considered on a sentence level. It
was determined that locating after the predicate (being one of the characteristics
of style) was not only used in spoken language but also used in written language.
Old Anatolian Turkish is very important; since it is the first term of Turkey
Turkish. Frequent use of inverted sentences in original and translation texts of 13-
vi
15. centuries’ Anatolian Turkish, shows that the inverted sentence is one of the
fundamental sentence structures of Turkish. Furthermore, the style of these texts
is fluent and speech-like. It can be said that the spoken language of this term was
reflected to the examined texts completely with syntactical properties.
Key Words (5): Âşık Paşazâde Tarihi, Tazarru’nâme, Gülistan Tercümesi, Tarih-
i İbn-i Kesîr Tercümesi, inverted sentence.
vii
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ .................................................................................................................. i
ÖZ ......................................................................................................................... iii
ABSTRACT .......................................................................................................... v
İÇİNDEKİLER .................................................................................................... vii
KISALTMALAR ................................................................................................ xiv
GİRİŞ ..................................................................................................................... 1
1. ÇALIŞMANIN TANITIMI ................................................................................1
1. 1. Konu ve Amaç .................................................................................................1
1. 2. Malzeme ......................................................................................................... 2
1. 3. Konunun Kuramsal ve Yöntemsel Açıdan Yapılandırılması ......................... 6
2. DEVRİK CÜMLE KONUSUNDAKİ BAŞLICA YAKLAŞIMLAR .............. 9
2. 1. Terim .............................................................................................................. 9
2. 2. Tanım ve Tartışmalar ..................................................................................... 9
2. 2. 1. Geleneksel Yöntem .................................................................................. 10
2. 2. 1. 1. Tanım ................................................................................................... 10
2. 2. 1. 2. Devrik Cümlelerin Yapısı .................................................................... 13
2. 2. 1. 3. Devrik Cümlelerin Sınıflandırılması .................................................... 17
2. 2. 1. 4. Devrik Cümlelerin Anlam ve Anlatım Özellikleri ............................... 19
2. 2. 1. 5. Konuşma dili - Yazı dili ....................................................................... 23
2. 2. 1. 6. Konuşma Dili ve Devrik Cümle ........................................................... 26
2. 2. 1. 7. Nurullah Ataç ve Devrik Cümle Tartışmaları ...................................... 27
2. 2. 2. Modern (Dilbilimsel) Yöntem .................................................................. 30
2. 2. 2. 1. “Konum”un İşlevselliği ........................................................................ 30
2. 2. 2. 2. Cümlenin Bilgi Yapısı .......................................................................... 40
2. 2. 2. 3. Devrik Dizim ........................................................................................ 42
3. ÇEVİRİ VE ÇEVİRİ EŞDEĞERLİLİĞİ ......................................................... 44
1. BÖLÜM: TELİF ESERLERDE DEVRİK CÜMLE ........................................ 48
1. 1. Yüklemin Türüne Göre Devrik Cümleler .................................................... 48
1. 1. 1. Fiil Cümlesi .............................................................................................. 48
viii
1. 1. 1. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler ............................................................ 48
1. 1. 1. 2. Nesnesi Sonda Devrik Cümleler .......................................................... 49
1. 1. 1. 3. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler ............................................ 51
1. 1. 1. 4. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler .................................................. 61
1. 1. 1. 5. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler .................................................. 73
1. 1. 1. 6. Bir Ögenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler ........... 74
1. 1. 1. 7. Yüklemi Başta Devrik Cümleler .......................................................... 76
1. 1. 2. İsim Cümlesi ............................................................................................ 81
1. 1. 2. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler ............................................................ 81
1. 1. 2. 2. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler ............................................ 82
1. 1. 2. 3. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler .................................................. 84
1. 1. 2. 4. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler .................................................. 85
1. 1. 2. 5. Bir Ögenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler ........... 85
1. 1. 2. 6. Yüklemi Başta Devrik Cümleler .......................................................... 86
1. 2. Yapısına Göre Devrik Cümleler ................................................................... 94
1. 2. 1. Basit Devrik Cümleler .............................................................................. 95
1. 2. 1. 1. Basit İsim Cümlesi ............................................................................... 95
1. 2. 1. 2. Basit Fiil Cümlesi ................................................................................. 99
1. 2. 2. Birleşik Devrik Cümleler ....................................................................... 110
1. 2. 2. 1. Şartlı Birleşik Cümle .......................................................................... 110
1. 2. 2. 1. 1. Temel Cümlenin Yan Cümleden Önce Gelmesiyle Oluşan Devrik
Cümleler ............................................................................................................. 110
1. 2. 2. 1. 2. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda
............................................................................................................................. 111
1. 2. 2. 1. 3. Yan Cümle Başta, Temel Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik
............................................................................................................................. 111
1. 2. 2. 1. 4. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda ve
Kendi İçinde Devrik ........................................................................................... 112
1. 2. 2. 2. İç İçe Birleşik Cümle ......................................................................... 112
1. 2. 2. 2. 1. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda + “diyü” Yapısındaki
Cümleler ............................................................................................................. 112
ix
1. 2. 2. 2. 2. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda +
“diyü” Yapısındaki Cümleler ............................................................................. 112
1. 2. 2. 2. 3. “TC +YC (→Devrik) + (diyü) + TC’nin Yüklemi” Yapısındaki
Cümleler ............................................................................................................. 113
1. 2. 2. 2. 4. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik Olan
Cümleler ............................................................................................................. 113
1. 2. 2. 2. 5. Yan Cümlesi Devrik Olan (eyitdi: “…” didi.) Yapısındaki Cümleler
............................................................................................................................. 114
1. 2. 2. 2. 6. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda Olan
Cümleler ............................................................................................................. 115
1. 2. 2. 2. 7. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda ve
Kendi İçinde Devrik Olan Cümleler .................................................................. 115
1. 2. 2. 2. 8. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda Olan
Cümleler ............................................................................................................. 116
1. 2. 2. 3. Ki’li/Kim’li Birleşik Cümle ................................................................ 116
1. 2. 2. 3. 1. TC + ki/kim + YC ........................................................................... 116
1. 2. 2. 3. 1. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................ 116
1. 2. 2. 3. 1. 2. Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................... 119
1. 2. 2. 3. 1. 3. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ... 121
1. 2. 2. 3. 1. 4. Kim’li Birleşik Cümlenin Temel Cümlesinin ve/veya Yan
Cümlesinin Kendi İçinde Devrik, Yan Cümlesinin İç içe Birleşik Cümle Olduğu,
İç içe Birleşik Cümlenin Temel Cümlesinin Başta, Yan Cümlesinin ve “diyü”
Zarf-fiilinin Sonda Olduğu Cümleler ................................................................. 121
1. 2. 2. 3. 1. 4. 1. [TC + kim + (YC (→Devrik): İç içe Birleşik Cümle: TC + YC +
“diyü”) ] ............................................................................................................. 121
1. 2. 2. 3. 2. İsim Unsuru + ki/kim + YC + TC ................................................... 121
1. 2. 2. 3. 2. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................ 121
1. 2. 2. 3. 2. 2. “İsim Unsuru + ki/kim + YC (→ Devrik) + TC” Yapısında Yan
Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................................................... 122
1. 2. 2. 3. 2. 3. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
............................................................................................................................. 123
x
1. 2. 2. 3. 3. Devrik Cümlelerde Cümle Başı Edatı Olarak Bir Sözcükle Birleşerek
Kalıplaşan Ki/Kim’li Yapılar .............................................................................. 123
1. 2. 2. 4. Çü/Çün/Çün/Mādām/Vaktī/Kaçan Ki/Kim İle Kurulan Birleşik Cümle
............................................................................................................................. 123
1. 2. 2. 4. 1. Çü/Çün/Çün/ Mādām/Vaktī/Kaçan ki/kim + YC + TC(→Devrik)
............................................................................................................................. 123
1. 2. 2. 4. 2. Çü/Çün/Çün/ Mādām ki/kim + YC(→Devrik) + TC ...................... 124
2. BÖLÜM: ÇEVİRİ ESERLERDE DEVRİK CÜMLE ................................... 125
2. 1. Yüklemin Türüne Göre Devrik Cümleler .................................................. 125
2. 1. 1. Fiil Cümlesi ............................................................................................ 125
2. 1. 1. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler .......................................................... 125
2. 1. 1. 2. Nesnesi Sonda Devrik Cümleler ........................................................ 130
2. 1. 1. 3. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler .......................................... 136
2. 1. 1. 4. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler ................................................ 171
2. 1. 1. 5. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler ................................................ 231
2. 1. 1. 6. Bir Ögenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler ......... 244
2. 1. 1. 7. Yüklemi Başta Devrik Cümleler ........................................................ 251
2. 1. 2. İsim Cümlesi .......................................................................................... 278
2. 1. 2. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler .......................................................... 278
2. 1. 2. 2. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler .......................................... 280
2. 1. 2. 3. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler ................................................ 285
2. 1. 2. 4. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler ................................................ 293
2. 1. 2. 5. Bir Ögenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler
............................................................................................................................. 294
2. 1. 2. 6. Yüklemi Başta Devrik Cümleler ....................................................... 305
2. 2. Yapısına Göre Devrik Cümleler ................................................................. 311
2. 2. 1. Basit Devrik Cümleler ............................................................................ 311
2. 2. 1. 1. Basit İsim Cümlesi ............................................................................. 311
2. 2. 1. 2. Basit Fiil Cümlesi ............................................................................... 313
2. 2. 2. Birleşik Devrik Cümleler ....................................................................... 324
2. 2. 2. 1. Şartlı Birleşik Cümle .......................................................................... 324
xi
2. 2. 2. 1. 1. Temel Cümlenin Yan Cümleden Önce Gelmesiyle Oluşan Devrik
Cümleler ............................................................................................................. 324
2. 2. 2. 1. 2. YC + TC + YC ............................................................................... 329
2. 2. 2. 1. 3. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda
............................................................................................................................. 329
2. 2. 2. 1. 4. Yan Cümle Başta, Temel Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik
............................................................................................................................. 329
2. 2. 2. 1. 5. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda ve
Kendi İçinde Devrik ........................................................................................... 331
2. 2. 2. 1. 6. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda
............................................................................................................................. 331
2. 2. 2. 2. İç İçe Birleşik Cümle ......................................................................... 332
2. 2. 2. 2. 1. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda + “diyü” Yapısındaki
Cümleler ............................................................................................................. 332
2. 2. 2. 2. 2. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda +
“diyü/di-” Yapısındaki Cümleler ....................................................................... 337
2. 2. 2. 2. 3. “TC +YC (→Devrik) + (diyü) + TC’nin Yüklemi” Yapısındaki
Cümleler ............................................................................................................. 337
2. 2. 2. 2. 4. “TC’nin Bir/Birkaç Ögesi +YC (→Devrik) + (diyü) + TC’nin
Yüklemi + Bir/Birkaç Öge (→TC Devrik) ” Yapısındaki Cümleler ................. 346
2. 2. 2. 2. 5. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik Olan
Cümleler ............................................................................................................. 346
2. 2. 2. 2. 6. Yan Cümlesi Devrik Olan (eyitdi: “…” didi.) Yapısındaki Cümleler
............................................................................................................................. 360
2. 2. 2. 2. 7. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda Olan
Cümleler ............................................................................................................. 363
2. 2. 2. 2. 8. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda Olan
Cümleler ............................................................................................................. 365
2. 2. 2. 2. 9. Yan Cümle Başta, Temel Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik Olan
Cümleler ............................................................................................................. 368
2. 2. 2. 3. Ki’li/Kim’li Birleşik Cümle ................................................................ 368
2. 2. 2. 3. 1. TC + ki/kim + YC ........................................................................... 368
xii
2. 2. 2. 3. 1. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................ 368
2. 2. 2. 3. 1. 2. Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................... 404
2. 2. 2. 3. 1. 3. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
............................................................................................................................. 420
2. 2. 2. 3. 1. 4. Yan Cümle Başta ve (Temel Cümle + ki) Sonda Olan Cümleler
............................................................................................................................. 422
2. 2. 2. 3. 1. 5. Ki/kim’li Birleşik Cümlenin Temel Cümlesinin ve/veya Yan
Cümlesinin Kendi İçinde Devrik, Yan Cümlesinin İç içe Birleşik Cümle Olduğu,
İç içe Birleşik Cümlenin Yan Cümlesinin Başta, Temel Cümlesinin Sonda ya da
Temel Cümlesinin Başta, Yan Cümlesinin Sonda ve “diyü” Zarf-fiilinin Sonda
Olduğu Cümleler ............................................................................................... 422
2. 2. 2. 3. 1. 5. 1. [TC + ki/kim + YC (İç içe Birleşik Cümle: YC + TC +
“diyü/ıçun”) ] ..................................................................................................... 422
2. 2. 2. 3. 1. 5. 2. [TC (→Devrik) + kim + YC (İç içe Birleşik Cümle: YC + TC +
“diyü”) ] ya da Yüklemin Niteleyeni veya Belirteni ......................................... 426
2. 2. 2. 3. 1. 5. 3. [TC + kim + (YC (→Devrik): İç içe Birleşik Cümle: TC + YC +
“diyü”) ] ............................................................................................................. 427
2. 2. 2. 3. 1. 6. tā ki/kim (TC+tā ki/kim + YC) ................................................... 427
2. 2. 2. 3. 1. 6. 1. TC Devrik ............................................................................... 427
2. 2. 2. 3. 1. 6. 2. YC Devrik .............................................................................. 427
2. 2. 2. 3. 1. 6. 3. TC + tā ki/ki tā/tā kim/tā şuña degin ki + YC + zarf-fiil/diyü
............................................................................................................................. 428
2. 2. 2. 3. 2. İsim Unsuru + ki/kim + YC + TC ................................................... 429
2. 2. 2. 3. 2. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................ 429
2. 2. 2. 3. 2. 2. Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler ................................... 431
2. 2. 2. 3. 2. 2. 1. İsim Unsuru + ki/kim + YC (→ Devrik) + ki/kim + TC ........ 431
2. 2. 2. 3. 2. 2. 2. İsim Unsuru + ki/kim + YC (→ Devrik) + TC) ...................... 432
2. 2. 2. 3. 2. 3. “TC + İsim Unsuru + ki + YC (→Devrik)” Yapısındaki Devrik
Cümleler ............................................................................................................. 432
2. 2. 2. 3. 2. 4. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
............................................................................................................................. 432
xiii
2. 2. 2. 3. 3. Devrik Cümlelerde Cümle Başı Edatı Olarak Bir Sözcükle Birleşerek
Kalıplaşan Ki/Kim’li Yapılar .............................................................................. 433
2. 2. 2. 4. Çü/Çün/Çün/Mādām/Vaktī/Kaçan Ki/Kim İle Kurulan Birleşik Cümle
............................................................................................................................. 434
2. 2. 2. 4. 1. TC + çü/çün/çün/mādām/meger ki/kim + YC (Çekimli fiil ya da ZF)
............................................................................................................................. 434
2. 2. 2. 4. 2. TC (→Devrik) + çü/çün/çün/mādām/meger ki/kim + YC .............. 435
2. 2. 2. 4. 3. TC (→Devrik) + çü/çün/çün/mādām/meger ki/kim + YC (→Devrik)
............................................................................................................................. 435
2. 2. 2. 4. 4. İsim Unsuru + çü/çün/çün/mādām ki/kim + YC + TC (→Devrik)
............................................................................................................................. 435
2. 2. 2. 4. 5. Çü/Çün/Çün/Mādām/Vaktī/Kaçan ki/kim + YC + TC (→Devrik)
............................................................................................................................. 436
2. 2. 2. 4. 6. Çü/Çün/Çün/Mādām ki/kim + YC(→Devrik) + TC ....................... 437
SONUÇ .............................................................................................................. 438
KAYNAKÇA ..................................................................................................... 448
ÖZ GEÇMİŞ ...................................................................................................... 464
xiv
KISALTMALAR
* dil bilgisel ve anlamsal olmayan, kullanım dışı yapı.
→ mutlaka
Alm. Almanca
AT Âşık Paşazâde Tarihi
b. bab
C cilt
Çev. çeviren
Doç. Doçent
Dr. Doktor
DT dolaylı tümleç
Fr. Fransızca
GT Gülistan Tercümesi
H. hicrî
İKT Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi
İKT4/1 Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (4. Cilt, 1. Kısım)
İKT4/2 Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (4. Cilt, 2. Kısım)
İng. İngilizce
M. miladî
MÖ milattan önce
N nesne
Ö özne
ÖNY özne-nesne-yüklem
S sayı
ST sıfat tamlaması
s. sayfa
TC temel cümle
TN Tazarru’nâme
v. varak
vb. ve benzeri
vs. vesaire
1
GİRİŞ
Türkçenin geleneksel yöntemle incelendiği gramerlerin çoğu Türkçeyi ses ve şekil
bakımından ayrıntılı bir şekilde ele alırken cümle konusuna fazla
değinmemişlerdir. Gerek Türkçenin tarihî dönemleri gerekse Türkiye Türkçesi,
ses ve şekil yapısı bakımından neredeyse tüm yönleriyle incelenmiştir. Söz
dizimsel inceleme içinse durum aynı değildir. Ancak son yıllarda söz dizimi
çalışmaları da yoğunlaşmıştır.
Bu çalışmada, Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait düz yazı metinlerindeki
“devrik cümle” konusu ele alınmaktadır.
1. ÇALIŞMANIN TANITIMI
1. 1. Konu ve Amaç
Türkçenin söz dizimi üzerine yapılan çalışmalarda bazı konular çok da
derinlemesine ele alınmamıştır. Bunların başında da devrik cümle sorunu gelir.
Özellikle devrik cümle, Türkçenin öz malı sayılmamış ve söz diziminde bozukluk,
kuralsızlık için en çok gösterilen örnek olmuştur. Türkçenin bütün tarihî
dönemleri için yapılan artzamanlı metin incelemelerinde vezin, kafiye ve
duygusallık sebebiyle devrik cümlenin şiirde çok sık kullanıldığı görülür. Düz
yazıdaki durum ise şiirden farklıdır. Düz yazıda devrik cümleyi zorlayıcı hiçbir
biçimsel etken yoktur. Düz cümleye göre daha az kullanılan devrik cümle, metnin
yapısını ve anlamını farklı yönde etkilemektedir.
Konuşma dilinde olağan karşılanıp çok sık kullanılan devrik cümle, yazı dilinde
de son zamanlarda belli bir kullanım sıklığına ulaşmıştır. Buna rağmen, devrik
cümlenin Türkçenin genel yapısı içindeki yeri belirgin değildir. Dolayısıyla bu
konudaki tartışmalar sürdürülmektedir.
Bütün bu güncel sorunlar, Türkiye Türkçesinin tarihî dil bilgisi çerçevesinde yanıt
bulabilir. Bu çalışmada, Gülistan Tercümesi, Tazarru’nâme, Âşık Paşazâde
2
Tarihi, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi adlı Eski Anadolu Türkçesinin düz yazı
metinlerinden hareketle devrik cümle sorunu ele alınmaktadır. Eski Anadolu
Türkçesi dönemi düz yazı metinlerinde bulunan devrik cümle ve çeşitleri
belirlenerek, bunların hangi yapılarla gerçekleştikleri kalıplar halinde ortaya
konulmaktadır.
1. 2. Malzeme
Çalışmada, Batı Türkçesinin kuruluş dönemi olan Eski Anadolu Türkçesi
döneminin bazı düz yazı metinleri üzerinde durulmuştur. Türkçenin bütün tarihî
dönemlerinde şiirde devrik cümle yapısına rastlamak olağan olduğu için özellikle
düz yazı metinlerinde geçen devrik cümleler incelenmiştir. Eski Anadolu
Türkçesi, Batı Türkçesinin Eski Türkçe ile bağlarını çok canlı bir şekilde korur.
Bu nedenle bu çalışmada aynı zamanda devrik cümlenin aslî bir cümle yapısı olup
olmadığı ve söz dizimi kurallarına aykırı düşüp düşmediği araştırılmıştır.
İncelenen metinler, yayımlanmış çevriyazılı metinlerdir. Bu metinlerin dil
özellikleri, örneklerin fişlenmesi ve incelenmesi daha fazla sayıda metni ele
alabilme imkânını azaltmıştır. İncelenen metinlerin künyeleri şöyledir:
1. Âşık Paşazade. 2003. Osmanoğulları’nın Tarihi. Hazırlayanlar: Kemal
Yavuz-M. A. Yekta Saraç. İstanbul: Koç Kültür Sanat Tanıtım A. Ş.
Âşık Paşazade (1393?-1485?) tarafından yazılan Osmanoğulları’nın Tarihi,
yazarı bilinen ilk Osmanlı tarihidir. Tevârîh-i Âl-i Osmân ya da Âşık Paşazade
Tarihi adıyla da bilinir. Âşık Paşazade ise eserine Menâkıb u Tevârîh-i Âl-i
Osmân adını vermiştir. Asıl adı Derviş Ahmed olan Âşık Paşazade, Garîb-nâme
adlı mesnevinin yazarı Âşık Paşa’nın soyundan gelmektedir (Yavuz-Saraç 2003:
25).
Eserin konusunu “Osmanlı sülalesinin şeceresi verildikten sonra bunların
Anadolu’ya gelmeden önceki maceraları, Anadolu’ya gelişleri, kaç bölük
oldukları, hangilerinin Anadolu’da kaldığı ve kalanların Türk tarihinde
3
oynadıkları roller, Süleyman Şah’tan II. Bayezid’e gelinceye kadar” (Yavuz-Saraç
2003: 25) Osmanlı hükümdarları ve onların çevresinde gelişen olaylar, savaşlar,
barışlar, çeşitli ilginç ve önemli detaylar oluşturur. Âşık Paşazade anlattığı
olayların bir kısmını bizzat yaşamış, bir kısmını okumuş ve/veya dinleyerek
öğrenmiştir (Yavuz-Saraç 2003: 32-33).
Uppsala, Murdtmann, Berlin, Dresden, Nikolsburg, Vatikan, İstanbul, Paris,
Mısır, Kilisli Rıfat’ın bahsettiği nüsha ve Ahmet Vefik Paşa’nın bahsettiği nüsha
eserin tam nüshaları; Oxford, Viyana ve Paris nüshaları ise eksik nüshalarıdır.
Bunlardan başka, eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde tam nüshası ve İstanbul
Arkeoloji Müzesi Kitaplığı’nda eksik nüshası ortaya çıkarılmıştır (Yavuz-Saraç
2003: 42-45).
Metin, İstanbul Arkeoloji Müzesi Kitaplığı 1504 numarada kayıtlı bulunan (A) ve
Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar Bölümü 4954 numarada kayıtlı olan
(S) yazmalara dayanılarak hazırlanmıştır. İmlâ ve dil açısından A nüshası temel
alınmıştır. A nüshasında bulunmayan bölümler S nüshasından tamamlanmıştır. A
nüshasının bittiği yerden sonraki bölümler S nüshasından, ondan sonraki bölümler
ise İstanbul Arkeoloji Müzesi Kitaplığı’nda 478 numarada bulunan metinden (A1)
aktarılmıştır (Yavuz-Saraç 2003: 27-28).
2. Yusuf Sinan Paşa. 2001. Tazarru’nâme. Hazırlayan: A. Mertol Tulum.
Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları: 2027, Bilim Ve Kültür Eserleri Dizisi:
338.
“Eski klâsik nesrin kurucusu ve en büyük temsilcisi olan Sinan Paşa” (Tulum
2001: VII) 1440–1486 tarihleri arasında Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezit
zamanında yaşamıştır. Sinan Paşa birçok ferdi âlim olan bir soydan gelmektedir.
Kendisi de döneminin en ünlü ve en önemli âlimlerinden biridir. Daha yirmi,
yirmi bir yaşlarında Fatih’e hoca olacak kadar saygınlık ve yetkinlik kazanmıştır.
Vezirlik ve vezir-i âzâmlık yapmıştır. Özellikle felsefe ve tasavvuf konularında
çalışmıştır (Tulum 2001: 1–17).
4
Tazarru‘nâme, Ma‘arifnâme ve Tezkiretü’l-evliyâ Sinan Paşa’nın Türkçe
eserleridir (Tulum 2001: 1–17).
Tazarru‘nâme, Tazarru‘ât adıyla da bilinmektedir. II. Bayezit döneminde ve
1482’den sonra yazılmıştır. Tazarru‘nâme, tasavvufî bir anlayışla yazılmış dinî bir
eserdir. Mertol Tulum, pek çok nüshası bulunan Tazarru‘nâme’nin Raif
Yelkenci’de bulunan orijinal nüshasına bağlı kalarak incelemesini yapmıştır
(Tulum 2001: 1–17).
3. Mahmūd b. Kâdī-i Manyâs. 1993. Gülistan Tercümesi (Giriş-İnceleme-
Metin-Sözlük). Hazırlayan: Doç. Dr. Mustafa Özkan, Ankara: Atatürk Kültür, Dil
Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 562.
Aslı Farsça olarak, ünlü İranlı sanatçı Sâdî tarafından 1258’de yazılan Gülistan’ın
Anadolu Türkçesine ilk tercümesini II. Murad devrinin âlimlerinden olan
Mahmûd b. Kādî-i Manyâs’ın yaptığı kabul edilmektedir (Özkan 1993: 2-3).
Mahmûd b. Kādî-i Manyâs, yaptığı tercümeyi 1430 yılında padişah II. Murat’a
sunmuştur. Manzum ve mensur iki Gülistan tercümesi bulunan Kādî-i Manyâs’ın
mensur tercümesi kısaltılmış bir tercümedir. “Hatta tercümesine aldığı hikâyeleri
de kelime kelime aynen tercüme etmeyip bazı kısımları atlamıştır. Daha ziyade o
hikâye ile anlatılmak istenen muhtevayı aktarmaya çalışmıştır” (Özkan 1993: 15).
Manzum yazılan bölümleri de nesir olarak tercüme etmiştir (Özkan 1993: 3).
Gülistan sekiz bölümden oluşmaktadır: padişahların tabiatı, dervişlerin ahlakı,
kanaatin fazileti, susmanın faydaları, aşk ve gençlik, zayıflık ve ihtiyarlık,
terbiyenin tesiri, sohbet âdâbı ve görgü kuralları. Eser, bu başlıklarla ilgili
hikayelerden oluşmaktadır (Özkan 1993: 1).
Mustafa Özkan, çalışmasına esas olarak Gülistan tercümesinin Süleymaniye
Kütüphanesi, Cârullah Bölümü, 1648 numarada kayıtlı bulunan nüshası (S) ile
5
Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Seminer Kitaplığı 3778
numarada bulunan nüshasını (F) almıştır (Özkan 1993: 16).
4. Şirvanlı Mahmud. 1998. Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (Giriş-İnceleme-
Metin-Sözlük). Hazırlayan: Doç. Dr. Muhammet Yelten. Ankara: Atatürk Kültür,
Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 692.
Şirvanlı Mahmūd. 1998. Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (4. Cilt, 1. Kısım) (Dil
Özellikleri-Metin-Sözlük), Hazırlayan: Dr. Arslan Tekin. Ankara: Atatürk
Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 700.
Şirvanlı Mahmud. 1999. Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (IV. Cilt, 2. Kısım) (Dil
Özellikleri-Metin-Sözlük-Dizin). Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Mehdi Ergüzel.
Ankara: Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu
Yayınları: 700/2.
İncelenen “Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi” adlı metin, İbn-i Kesîr’in “Tarih-i
İbn-i Kesîr” adlı eserinin Şirvanlı Mahmut tarafından yapılan tercümesidir.
Muhammet Yelten, Arslan Tekin ve Mehdi Ergüzel tarafından metnin çevriyazısı
yapılmış ve metin Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanmıştır.
İbn-i Kesîr, 1301-1373 yılları arasında Şam’da yaşamıştır. Hadis, fıkıh ve tefsir
alanlarında döneminin en ünlü bilginlerindendir. “El-Bidâye ve’n-Nihâye fi’t-
Tarih” adlı eseri Türkçeye “Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi” adıyla çevrilmiştir.
Şirvanlı Mahmut bu tercümeyi II. Murat’a sunmuştur (Yelten 1998: 6–12).
Tercümenin nüshaları şunlardır:
1. Süleymaniye Kütüphanesi, Damat İbrahim Paşa bölümü, 893, 894, 895, 896
numaralarda kayıtlı olan ve dört ciltten oluşan nüsha.
6
Bu nüshanın birinci cildi yaradılışla başlar, H. 212 yılına kadar olan olayları
anlatır. İkinci cilt H. 213–440 yılları arasını, üçüncü cilt H. 441–650 yılları
arasını, dördüncü cilt H. 658 yılından eserin bitiş yılına kadar olan olayları anlatır.
Muhammet Yelten, bu nüshanın birinci cildini incelemiştir (Yelten 1998: 14-16).
2. Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih bölümü, 4265 numarada kayıtlı, iki ciltten
oluşan nüsha. Bu nüshanın birinci cildi yaradılıştan H. 212 yılına kadar olan
olayları anlatırken, ikinci cildinin “başındaki ve sonundaki hadisenin hangi yılda
olduğu belirtilmemiştir” (Yelten 1998: 16).
3. Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya bölümü, 2996 ve 2997 numaralarında
kayıtlı, üç ciltten oluşan nüsha. 2997 numaralı cilt, H. 212’den H. 440 yılına kadar
gerçekleşen olayları anlatır (Yelten 1998: 16-17).
Arslan Tekin, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi’nin 4. cildinin 1b-219a yaprakları
arasını incelemiştir. Tekin, 4. cildin tek nüshasının Topkapı Sarayı Müzesi, Revan
Bölümü, 1376 numarada bulunduğunu belirtmektedir (Tekin 1998: 33). Arslan
Tekin’in incelediği bölüm, H. 65-86/M. 685-705 arasını (Emevî halifesi
Abdülmelik bin Mervan zamanından Hişam bin Abdülmelik zamanına kadar olan
olayları) içermektedir. 4. cilt, Abbasî halifesi El-Me’mûn devriyle (H. 204/M.
819) sona ermektedir (Tekin 1998: 37).
Mehdi Ergüzel ise Arslan Tekin’in incelediği nüshanın 219. yapraktan sonuna
kadar olan bölümü ele almıştır. Mehdi Ergüzel, 4 ciltte toplanan eserin aslında,
kendi içinde, 12 ciltten oluştuğunu belirtmektedir (Ergüzel 1999: IX).
1. 3. Konunun Kuramsal ve Yöntemsel Açıdan Yapılandırılması
Bu çalışma, kuramsal ve yöntemsel olarak geleneksel söz dizimi çalışmalarına
bağlı kalınarak yapılandırılmıştır. Chomsky’nin üretimsel-dönüşümlü dil bilgisi
yöntemi de kısmî olarak uygulanmaya çalışılmıştır. Eski Anadolu Türkçesinin düz
yazı metinlerinden hareketle devrik cümlenin yapısı, kuralları, ögelerinin diziliş
kalıpları belirlenmek istenmiştir. Böylece Eski Anadolu Türkçesinin Eski
7
Türkçenin özelliklerini yaşatması itibariyle devrik cümlenin Türk dili içindeki
yeri açıklığa kavuşmuş olacaktır.
Bu çalışmanın başında, incelenecek konu hakkında daha önce yapılmış çalışmaları
ve eleştirel yaklaşımları tespit etmek amacıyla araştırmalar yapılmıştır. Toplanan
bilgiler çerçevesinde tezin ana yapısı oluşturulmuştur.
Bütünceyi oluşturan metinlerde geçen devrik cümleler belirlenmiştir. Örnekler
fişlenmiş, ortaya çıkan malzeme çerçevesinde fişler tasnif edilip inceleme
aşamasına geçilmiştir. Çalışma, devrik cümle yapısını incelemeyi amaçladığı için
devrik dizilmiş öbekler başka bir çalışmaya konu olmak üzere dışarıda
bırakılmıştır.
Örnekler, ilgili başlıkların altında yüklemden sonra gelen ögeye göre alfabetik
olarak dizilmiştir. Yüklemden sonra aynı sözcük veya sözcüklerin bulunduğu
durumlarda sıralama, örneklerin alındığı metnin adının alfabetik önceliğine göre
yapılmıştır. Bazı devrik cümleler metinde arka arkaya geldiği için bunlar, eğer
aynı cümle tipinde ise, ilgili olduğu başlık altında gösterilirken yine birlikte
yazılmıştır. Alfabetik sıralamada, bu şekilde aynı başlığın örneği olan iki veya
daha fazla devrik cümleden yalnızca birincisi dikkate alınmıştır. Çok az sayıdaki
örnekte ise yüklemden sonra bir cümle dışı unsurun (genellikle bir hitap öbeği)
geldiği görülmüştür. Bu yapıdaki cümlelerin sıralamasında cümle dışı unsur göz
ardı edilmiştir.
Metinde geçen devrik cümle örneğinin künyesi, ait olduğu metin adının
kısaltması, yazmada geçtiği (varsa) bab ve varak numarası ile tez çalışmasına esas
olan yayımda söz konusu devrik cümlenin bulunduğu sayfa numarası şeklinde
verilmiştir. Âşık Paşazade Tarihi’nden bir örnek:
(AT-b. 141-v. 148/228a-s. 522)
8
Sadece Âşık Paşazade Tarihi’nden alınan örneklerde varak numarasının yanında
bir başka numara daha bulunmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi
1504 numarada kayıtlı bulunan yazma (A nüshası) varak numarasına,
Süleymaniye Yazma Bağışlar 4954 numarada kayıtlı yazma (S nüshası) ve
İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi 478 numarada kayıtlı olan yazma (A1
nüshası) sayfa numarasına göre numaralandırıldığı için eseri yayına hazırlayan
Kemal Yavuz ve Yekta Saraç, yayımda her iki numarayı da göstermişlerdir. Bu
nedenle tezde, örneklerin künyesinde varak ve sayfa numaralarına yer verilmiştir.
Gülistan Tercümesi (GT) ve Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (İKT)’nde devrik
cümlenin varakta hangi satırda geçtiği de belirtilmiştir.
Örneklerde birbirlerinden farklı transkripsiyon işaretleri kullanılmıştır. Bu durum,
yararlandığımız yayımlarda metinlerin transkripsiyon alfabesini içerip
içermemelerinden kaynaklanmaktadır. (n, ñ, â, ā, û, ū, vb.)
Birkaç birleşik cümle içinde yer alan bir devrik cümle, içinde bulunduğu en alt
basamaktaki birleşik cümleye göre değerlendirilmiştir. Birleşik cümlelerin iç içe
geçtiği bu tür cümlelerin yapısı çok karmaşıktır.
Basit devrik cümlede cümlenin tamamı italik gösterilmiştir. İçinde birden fazla
devrik cümle bulunan birleşik cümleler hangi başlık altında inceleniyorsa o
başlıkla ilgili olan devrik kısmı italik yazılmıştır. Birleşik cümlenin devrik olan
öbür kısmı, ilgili olduğu başlık altında italik gösterilmiştir. Her durumda devrik
cümle taksim işaretiyle belirginleştirilmiştir: / devrik cümle /.
İncelenen metinlerde geçen devrik cümlelerin tamamının yazılmasına özen
gösterilmiş, ancak neredeyse sözcüğü sözcüğüne aynı olan veya aynı yapıya sahip
olan cümleler geçtiği başlığın sonunda sadece künyesi belirtilmek suretiyle
gösterilmiştir.
9
Devrik cümlelerin Eski Anadolu Türkçesinden Türkiye Türkçesine çevirisi,
sadece ilk geçtikleri konu başlığının altına yapılmıştır. Çeviri yaparken cümlenin
dizimsel yapısı kesinlikle değiştirilmemiş, sadece Arapça ve Farsça sözcükler
Türkiye Türkçesine çevrilmiştir. Böylece cümlenin anlamsal yapısının daha iyi
anlaşılması sağlanmıştır. Dönemin dil özelliklerini yansıtan Türkçe sözcükler ve
ekler ise Türkiye Türkçesindeki kullanıma göre bugünkü dile aktarılmışlardır.
Örneklerden hareketle devrik cümlenin genel yapısı kalıplarla tespit edilmiştir.
Tez hazırlanırken, bugüne kadar yapılmış söz dizimi çalışmaları kaynak olarak
kullanılmıştır. Devrik cümlenin yapısal ve anlamsal yönü metinlerde karşılaşılan
örnekler yoluyla belirginleştirilmeye çalışılmıştır.
2. DEVRİK CÜMLE KONUSUNDAKİ BAŞLICA YAKLAŞIMLAR
2. 1. Terim
Dil bilgisi kitaplarında pek çok konuda görülen terim karmaşası “devrik cümle”
konusunda görülmemektedir. “Devrik cümle” konusuna ilişkin yazılan
makalelerde ve Türkiye Türkçesi dil bilgisini anlatan kaynaklarda genel bir uyum
söz konusudur. Ancak yapılan çalışmaların niteliğine göre farklı adlandırmalar
tercih edilmiştir. Dil bilgisini geleneksel yolla ele alan bilim adamları “devrik
cümle” veya “devrik tümce” derken, dilbilimsel yaklaşımı temel alan görüşlerde
“oynak dizim”, “devrik yapı”, “devrik dizim” gibi adlandırmalara gidilmiştir. Bazı
yayımlarda da yöntem farkı gözetilmeksizin “devrik cümle” veya “devrik tümce”
terimleri kullanılmıştır. Her iki durumda da aynı tür cümle yapısı anlatılmıştır.
2. 2. Tanım ve Tartışmalar
Dil bilgisi çalışmalarında “devrik cümle” konusunda terimde sağlanan birlik,
tanım aşamasında görülmemektedir. Yine benimsenen yönteme bağlı olarak farklı
devrik cümle tanımları bulunmaktadır. Türkiye Türkçesi ile ilgili yayımlanan
terim sözlükleri ve geleneksel dil bilgisi kitaplarında devrik cümleye ya hiç
değinilmemiş ya da kısaca üzerinden geçilmiştir.
10
2. 2. 1. Geleneksel Yöntem
2. 2. 1. 1. Tanım
Neşe Atabay, Sevgi Özel, Ayfer Çam Türkiye Türkçesinin Sözdizimi’nde
“Öğelerinin Dizilişine Göre Tümceler” başlığı altında devrik cümle için
“Öğelerinin dizilişi açısından önemli bir tümce türü de devrik tümcedir.
Anlatımdaki yargıyı etkin bir biçimde açıklamak amacıyla, yüklemin tümcenin
öteki öğelerinden önce kullanıldığı tümcelere devrik tümce denir.” (2003: 114)
değerlendirmesini yaparlar. Burada devrik cümle önemli bir cümle tipi olarak
kabul edilmiştir.
Banguoğlu, Türkçenin Grameri adlı eserinde devrik cümleyi cümle ögelerinin
sıralarının değişmesi olarak göstermiştir. Banguoğlu’nun “Yüklemin yerinden
alınıp kimseye yaklaştırılması, hatta cümle başına getirilmesi” diye tarif ettiği
devrik cümle aykırı bir dizim olarak nitelendirilmiştir: “Buna ters sıra (ordre
inverse) deriz. Yeni zamanlarda yazı dilimizde tartışma konusu olan devrik cümle
(phrase inverse) de budur.” Ancak Banguoğlu devrik cümleyi tamamen
reddetmemiş ve onu “gramerce işleyiş”in bir parçası olarak görmüştür (1998: 533-
534).
Ediskun, Türk Dilbilgisi’nin “Cümlebilgisi” bölümünde cümlede ögelerin
dizilişini de incelemiş ve devrik cümleyi pek çok geleneksel çalışmaya göre daha
ayrıntılı bir biçimde ele almıştır. “Konuşmada ya da nesirde, özne ya da özne
öbeği ile yüklem ya da yüklem öbeğinin –anlam gereğine göre- yer değiştirdikleri
görülür. Böyle cümlelere devrik cümle adı verilir.” (2003: 366) dedikten sonra
yazar, devrik cümleyi türlü yönleriyle incelemiştir.
Ergin, Türk Dil Bilgisi adlı eserinde devrik cümleye hiç yer vermemiştir.
Cümlenin unsurlarını anlattığı bölümde fiil için şöyle demektedir:
Cümlenin en esaslı unsuru, ana unsuru, temel unsuru, cümlenin direğidir. Cümlenin bütün yapısı onun üzerine kurulur. Diğer bütün unsurlar fiilin etrafında toplanan, onu destekleyen, onu tamamlayan unsurlardır. Türkçede asıl unsurun tâli unsurdan sonra gelmesi prensibine uygun olarak, cümlenin esas unsuru olan fiil daima sonda bulunur. Kendisinden önce gelen diğer unsurların kesin bir sırası yoktur. Belirtilmek istenme derecelerine göre fiile yaklaştırılarak
11
kullanılırlar. Umumiyetle fiile en yakın unsur, fiilden önceki unsur en üzerinde durulan unsurdur. Cümlenin normal vurgusu da fiilin önünde, bu unsur üzerinde bulunur (1993: 377).
Bu anlayışa göre, yüklem daima sonda bulunur ve Türkçenin normal cümle yapısı
bu şekildedir. Ergin’e göre, yüklem sadece sonda bulunursa cümle kurulmuş olur.
Gencan, Dilbilgisi adlı kitabında dizilişlerine göre cümleleri kurallı cümle ve
devrik cümle olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra bunları açıklar ve devrik cümle
için şöyle der: “Yüklemi sonda bulunmayan tümcelere devrik denir” (2001:139).
Hatiboğlu, Türkçenin Sözdizimi’nde, devrik cümleyi yapı bakımından cümle
türlerini sınıflandırdığı genel başlık altında göstermiştir: “Yargıdaki önemi
belirtmek ve dikkati yargıya çekmek için, yüklemi, özne veya nesne ya da
tümleçlerden önce kullanılan tümceye devrik tümce (Fr. Anacoluthe; İng.
Anacoluthon; Alm. Anakoluth) denir.” V. Hatiboğlu, devrik cümleyi Türkçenin
öz malı sayar (1982: 158).
Hengirmen, Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde devrik cümle için
“Yüklemi sonda olmayan cümle” derken, devrik cümlenin normal cümle yapısını
bozan, aykırı bir cümle tipi olmadığını belirtmiştir (1999: 115).
Karahan, Türkçede Söz Dizimi’nde “Devrik cümle, yüklemi sonda bulunmayan
cümledir.” tanımını yaptıktan sonra “Bir dil, diğer dillerden gramer şekilleri ve
cümle yapısı ile ayrılır. Türk cümle yapısının ‘yardımcı unsurdan ana unsura
doğru diziliş’ özelliği korunmalı, devrik cümle yaygınlaştırılmamalıdır.”
şeklindeki görüşüyle devrik cümleye olumsuz yaklaştığını göstermiştir (1995b:
70). Ancak Karahan aynı eserinin genişletilmiş yedinci baskısında bu
düşüncesinden vazgeçmiştir (2004: 100).
Koç, Yeni Dilbilgisi adlı çalışmasında, cümleyi dilbilimsel bakış açısıyla
incelemesine rağmen devrik cümleye geleneksel dil bilgisi çerçevesinden
bakmıştır. O da devrik cümleyi benzer şekilde tanımlamış ve “Türkçede, söyleyişi
güzelleştirmek ya da anlamı güçlendirmek için, zaman zaman bu kurallı tümcenin
12
yapısı bozulur. Eylem tümcenin başında ya da ortalarında yer alır. Bu tür
cümlelere devrik tümce (Alm. Anakoluth; Fr. anacolthe; İng. anacoluthon) adı
verilir.” demiştir (1996: 556).
Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’nde “Türkçenin normal sözdizimine aykırı
olarak yüklemi öteki cümle ögelerinden daha önce gelen cümle: Ne mutlu Türküm
diyene. Gelmiyor işte bütün ısrarlarıma rağmen. Gönderecek yarın istediğimiz
kitapları. Alıver şu işi üzerine.” (1992: 42) diyerek Ahmet Topaloğlu ile aynı
görüşü paylaşmıştır. Her ikisi de devrik cümleyi normal cümle yapısının
bozulduğu, aykırı bir cümle tipi olarak göstermişlerdir.
Kükey’in hazırladığı Türkçe’nin Sözdizimi’nde (1975: 320) ve Şimşek’in
Örneklerle Türkçe Sözdizimi adlı çalışmasında (1987: 194) da devrik cümle
benzer şekilde tanımlanmıştır.
Topaloğlu, Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü’nde devrik cümleyi “Türkçe’nin tabii
söz dizimine aykırı olarak yüklemi cümlenin öteki ögelerinden önce gelen
cümle.” diye tanımlamıştır (1989:54).
Zülfikar, yüksek öğretim öğrencileri için hazırlanan Türk Dili ve Kompozisyon
adlı kitapta cümleyi sınıflandırırken “Dizilişlerine Göre Cümle Çeşitleri” başlığı
altında cümleleri “kurallı cümle” ve “devrik cümle” iki ana başlığı altında
toplamış: “Devrik cümle’de, kurallı cümledeki sırayı göremeyiz. Devrik cümle
yüklem öne alınarak nesnenin, öznenin, tümleçlerin yer değiştirmesidir. Böyle
cümleler yapmakta yazarların amaçları vardır.” ifadesini kullanmıştır (2005: 243).
Bu kitaplarda devrik cümle genellikle, ya yüklemin yerine göre ya da dizilişlerine
göre cümle çeşitleri başlığı altında kurallı cümleyle birlikte, ancak ona karşı, ona
zıt bir cümle tipi olarak verilmiştir. Devrik cümle açıklanırken kurallı cümle ile
karşılaştırılmış ve daha çok hangi anlatımlarda kullanıldığı belirtilmiştir.
13
Burdurlu “Devrik Cümle” adlı makalesinde “Devrik cümle, yüklemi cümle
sonunda bulunmayan cümledir.” tanımını yaptıktan sonra konuyu çeşitli
yönleriyle incelemiştir (1954a: 12).
Cevdet Kudret (Solok)’e göre sadece yüklemi sonda bulunmayan cümleler değil,
cümle ögelerinden herhangi birinin yeri değiştirilerek kurulan cümleler de
devriktir (1960a: 6).
2. 2. 1. 2. Devrik Cümlelerin Yapısı
Kimi araştırmacılara göre devrik cümle kuralsızlığın göstergesidir. Ergin’in ‘asıl
unsur sonda, yardımcı unsur başta yer alır’ diye açıkladığı (Ergin 1993),
Bilgegil’in "Türkçe bir söz dizisinde, esas unsurun ikinci derecedeki unsurlardan
sonra gelmesi bir kanundur.” (Bilgegil 1963: 51) şeklinde sınırladığı Türkçe söz
dizimi, başka araştırmacılar (Karahan 1995b: 70; Karahan 2004: 100; Delice
2003: 141; Koç 1996: 556; Dizdaroğlu 1976: 11) tarafından da aynı şekilde
nitelendirilmiştir. Bu durum, bir kural olarak kabul edilmiştir. Kurala uyan
cümleler olağan ve olması gereken şeklinde algılanmış ve kurallı (düz) cümle diye
adlandırılmıştır. Bu kurala uymayan cümleler ise kuralsız olduklarının bir
göstergesi olarak devrik diye tanımlanmıştır.
Kurallı bir cümle, özne-nesne-yüklem (ÖNY) dizilişinde olan cümledir (Demir,
Yılmaz 2003: 215). Cümle içinde önem verilen ve vurgulanan öge yükleme
yaklaştırılır. Yüklem her zaman sonda bulunur. Yüklemin bu kesin ve değişmez
yerine karşın öteki ögelerin yeri anlama göre değişebilir (Bilgegil 1963: 51;
Şimşek 1981: 24; Gencan 1979: 112, 113; Dizdaroğlu 1976: 255; Demir, Yılmaz
2003: 215; Hengirmen 1999: 114, 115). Şimşek, bu esnek cümle yapısına neden
olarak, ad durum eklerinin zengin olmasını göstermiştir ve sözcüklerin cümle
içinde yer değiştirmelerinin işlev değiştirmeleri anlamına gelmediğini belirtmiştir
(1981: 24). Devrik cümle, Türkçe söz diziminin tamlananın tamlayandan,
belirtilenin belirtenden, asıl unsurun yardımcı unsurdan sonra gelmesi gerektiği
kuralını bozarak cümlenin en önemli ögesi olan yüklemi bazen cümle başına
14
bazen cümle ortasına getirmiş görünmektedir. Geleneksel dil bilgisi anlayışında
bu durum, kurallı cümlenin yapısını bozmak şeklinde kabul edilmiştir.
Kimi araştırmacılar1 ise devrik cümleyi kurallı cümleyi tamamlayan, anlatımı
monotonluktan kurtaran önemli bir dil birliği olarak görmüşlerdir (Kükey 1975:
320). Bunlara göre devrik cümle, kurallı cümlenin karşıtıdır. Ancak, kuralsız
cümle değildir (Dizdaroğlu 1976: 248). Çünkü “devrik cümlede yüklemin sonda
bulunmaması demek, cümlenin ögelerinin rastgele değiştirilebileceği anlamına
gelmez” (Demir, Yılmaz 2003: 215). “Mesela Hava güzel cümlesi, iki kelime
arasındaki ilişki tamamıyla değişeceği için, aynı anlamı taşımak üzere *güzel
hava şeklinde söylenemez. Ayrıca konuşma diliyle ilgili çalışmalar, yüklemden
önceki yerin belirtisiz nesneye ayrılmış olduğunu göstermiştir: Buna göre Ahmet
çay içti cümlesi İçti Ahmet çay şeklinde söylenemez” (Demir, Yılmaz 2003: 215).
Belirtisiz nesnenin her zaman yüklemin önünde bulunup ondan ayrılmadığına
Gencan da değinmiştir (1979: 113).
Devrik cümle de kurallı cümle gibi yargı bildirir (Dizdaroğlu 1976: 248). Yan
yana dizilmiş sözcükler yargı bildirmeleri halinde cümleyi oluşturur. Cümle, tek
tek sözcüklerin anlamının toplamı değildir. Bu nedenle kurallı cümlede de devrik
cümlede de sözcüklerin değişik yerlerde bulunması belli anlam farkları yaratmak
içindir. Acarlar’a göre “cümlede anlama nasıl bir yön verilmek isteniyorsa, öğeler
ona göre önem kazanır, dizideki yerleri de ancak böyle bir gerekçeyle
değiştirilebilir” (Acarlar 1969: 755). Dizdaroğlu, devrik cümlenin ne denli kurallı
ve güçlü bir yapısı olan özel bir anlatım biçimi olduğunu anlatmak için birkaç
atasözü üzerinde kurallı (düz)-devrik cümle karşılaştırması yapmıştır. Kurallı
cümle yapısındaki atasözlerinin devrik cümleye, devrik yapıdaki (Sakla samanı,
gelir zamanı; açtırma kutuyu, söyletme kötüyü; vb.) atasözlerinin de kurallı
cümleye çevrilemeyeceğini söylemiştir. Böyle bir dönüştürme, bu cümlelerin
anlam güçlerini yitirmelerine neden olacaktır: “Demek ki, devrik tümce, salt
yüklemi sonda bulunmayan tümce demek değildir. Tümceye anlatım gücü
1 Acarlar, Dizdaroğlu, Ediskun, Gencan, Gökşen, Cevdet Kudret, Kükey, Şimşek bu araştırmacılardan bazılarıdır.
15
katmamış, bir düşünce ya da duyguyu daha etkili biçimde vermemişse, yüklemin
sonda bulunmaması hiçbir önem taşımaz. Devrik tümcede bu noktanın göz
önünde tutulması gerekir: Anlatımı güçlendirmek, söyleyişe özellik kazandırmak,
başta gelen ilkelerdir devrik tümcede” (Dizdaroğlu 1976: 252). Benzer bir
uygulamayı Cevdet Kudret de yapmış ve Dizdaroğlu ile aynı sonuca ulaşmıştır.
Kudret, devrik cümlenin de düz cümle gibi konuşmada kullanıldığını, devrik
cümlenin gelişigüzel cümle demek olmadığını, onun da kendine göre kuralları
olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle cümleleri kurallı cümle, devrik cümle şeklinde
değil, düz ve devrik cümle diye adlandırmanın daha doğru olduğunu söylemiştir.
Türkçede bazı duygu ve düşüncelerin yalnız devrik cümle ile anlatılabildiğini “-
Ayıkla pirincin taşını. –Öp babanın elini. –Al takke ver külâh. –Çek arabanı. –Vur
abalıya. –Var mı bize yan bakan?” gibi örneklerle göstermiş, düz cümleye
çevrildiğinde bu sözlerin anlamlarının değiştiğini bildirmiştir. “-Bak terbiyesize! –
Al sana bir yumruk! –Otur oturduğun yerde. –Söyletme beni… -Güleyim bari! –
(Kapı çalınır) Kim o!” gibi bazı kalıplaşmış anlatımlarda da devrik cümle
kullanılır: “Bu örneklerde fiilleri sona, yahut da zarf ve zamirleri başa alalım; o
zaman, anlatılmak istenen düşünce veya ruh hallerinin ya hiç anlatılmayacağını,
ya da zayıflıyacağını göreceğiz: “söyletme beni!” sözünde şiddet ve tehdit gizlidir,
“beni söyletme!” sözünde ise yalvarma ve rica vardır; …” (1960a: 6).
Cümlenin en önemli ögesi yüklemdir. Bütün bir cümle hep yüklem etrafında
şekillenir. Bazen cümle sadece yüklemden oluşabileceği gibi bazen de konuşanın
belirlediği sayıda ögeden oluşur. Cümle içinde yer alan ögeler yüklemi
açıklamakla görevlidir: yapan kimdir (özne), olay nerede olmuştur (dolaylı
tümleç-yer tamlayıcısı), vb. Kurallı cümlenin olağan dizilişi için Bilgegil şu
sıralamayı verir: “özne, zaman bildiren zarf tümleci, hâl bildiren zarf tümleci,
derece bildiren zarf tümleci, dolaylı tümleçler, nesne, yüklem” (1963: 51). Cümle
içinde vurgulanmak istenen, önem verilen öge hemen yüklemin önünde yer alır.
Devrik cümlede ise ögelerin dizilişi daha farklı bir görünümdedir. Yükleme
kurallı cümlenin yükleminden daha fazla önem verilir. Ögelerin dizilişi
yüklemden önce değil, yüklemden sonra gelmeleriyle değerlendirilir. Geleneksel
dil bilgisi anlayışında, sadece, bu cümle türünü önemli kabul eden bazı
16
araştırmacılar (Dizdaroğlu 1976: 253, 254; Ediskun 2003: 366-369; Şimşek 1987:
194-196; Hatiboğlu 1982: 159-161; Karahan 2004: 101, 102) ögelerinin dizilişi
açısından devrik cümleyi incelemişlerdir. Şimşek, devrik cümlenin yapısını
açıklarken aslında devrik cümlenin tanımında da bir düzeltme yapmıştır:
Devrik tümcede yüklemin en başta bulunması gerekmez. Herhangi bir tümcede yüklemden sonra tek bir öğe de gelse, o tümce “devrik tümce” kapsamına girer. Bu nedenle “devrik tümce”yi , “yüklemi öteki öğelerinden önce gelen tümce” diye tanımlamak yanlıştır. Çünkü devrik tümcede de, çoğu kez birkaç öğe yüklemden önce gelir; yüklemin sonuna tek kurucu öğe taşar. Gerçekten türlü yapıtlar bu açıdan incelenirse, ancak pek az örnekte yüklemin tümce başında yer aldığı görülür. Bundan ötürü, devrik tümcede “yüklemin öteki öğelerin hepsinden önce geldiğini” söylemek dilsel gerçekle bağdaşmaz (Şimşek 1987: 194).
Hatiboğlu ise devrik cümlenin yapısını şöyle açıklamıştır: “Yüklemden önce bazı
sözcükler getirilebilirse de özne veya nesnenin ya da tümleçlerden birinin
yüklemden sonra kullanılmasıyle devrik tümce meydana gelir. Kısaca, esas öğe
olan öznenin, nesnenin ya da tümleçlerden birinin veya birkaçının yüklemden
sonra kullanılmasıyle devrik tümce kurulur” (1982: 158).
Burdurlu, devrik cümlenin yapısal özelliklerine farklı bir yönden bakmıştır:
Yüklem, cümle içinde herhangi bir yerdedir. Cümlenin diğer öğeleri (Özne, nesne, tümleç) ve bunların tamlayıcıları olan (Sıfatlar, isim tamlamaları, kelime grupları) anlamın belirmesine yarıyacak şekilde cümlede yer almışlardır. Herhangi bir öğenin eksik olması, cümleyi bozuk cümle durumuna sokar. Devrik cümle, bozuk cümle demek değildir. Bu noktada, devrik cümle ile öğeleri (Özne, nesne, tümleç) yerlerinde bulunmayan cümleyi birbirinden ayırmak gerektir. Devrik cümlenin kuruluşu özel bir cümle kuruluşudur, öğeleri yerlerinde bulunmıyan cümle ise tamamen ayrı bir özelliktedir. Bir cümle devrik olur fakat öğeleri yerli yerinde bulunur (Burdurlu 1954: 12).
Devrik cümlede “eylemin önemsenmesi” (Şimşek 1987: 40) (Acarlar 1969: 756)
nedeniyle yüklemin, cümle sonundan cümle başına veya ortasına getirildiği
görülmektedir. Dikkat, yargı ya da soru biçimindeki yargının üzerine çekilmek
istendiğinde veya yargı emir kipinde olduğunda ve ünlem cümlelerinde yüklem
cümle sonundan cümle başına kayar (Ediskun 2003: 368-369). Ancak bazı
ögelerin yerleri değişmez. Soru sıfatlarıyla birlikte bulunan nesneler ya da
tümleçler ile kendisinden sonra “mI” edatı gelen nesneler, tümleçler mutlaka
17
yüklemden önce bulunurlar (Ediskun 2003: 369). Özne ve nesnenin ise
yüklemden sonra kullanılması bu ögelerin dikkati çekmesini sağlar (Hatiboğlu
1982: 159). Öte yandan cümle içinde kullanılan isim tamlaması gibi sözcük
öbeklerinde ögelerin yerlerinin değişmesi cümlenin devrik veya kurallı oluşunu
etkilemez ve değiştirmez (Burdurlu 1954a: 18).
Hatiboğlu, ad cümlelerinde sıfat tamlamasıyla devrik cümlenin birbirine
benzeyebildiğini bildirmiştir: “ ‘yanlış iş’ sıfat tamlamasıdır, ‘Yanlış, iş’ devrik
tümcedir. ‘geniş ev’ sıfat tamlamasıdır, ‘Geniş, ev’ devrik tümcedir” (1982: 160).
Yazar, bu karışıklığı önlemek çok defa araya bir adıl veya belirteç getirilerek
ifadenin belirginleştirildiğini söyler: “ ‘Yanlış, iş’ yerine ‘Yanlış, o iş’, ‘Açık,
pencere’ yerine ‘Açık, o pencere’, ‘Geniş, ev’ veya ‘Geniş, o ev’, ‘Kapalı kapı’
yerine ‘Kapalı bu kapı’ gibi devrik tümceler kullanılır” (1982: 160-161). Bazen de
yardımcı fiil ile birlikte kullanılan düz tümleçlerin de yüklemden sonra geldiğini
“ ‘Niçin oldunuz öğretmen?’, ‘Neden ettin telâş!’, ‘Nihayet ettik istifa, kurtulduk’
” (1982: 160) örnekleriyle göstermiştir. Devrik cümleler sıralı cümle, birleşik
cümle ya da girişik veya kesik cümle biçimlerinde de kullanılır (1982: 161).
Atabay, Özel, Çam da “Her tümce türü devrik tümce biçiminde kullanılabilir”
(2003: 114) diyerek devrik cümlenin yapı bakımından değişik şekillerde
kurulabileceğini belirtirler.
2. 2. 1. 3. Devrik Cümlelerin Sınıflandırılması
Dizdaroğlu, devrik cümleleri “Devrik Tümcede Öğelerin Sırası” ve “Devrik
Tümce Türleri” olmak üzere iki farklı başlık altında incelemiştir. “Devrik
Tümcede Öğelerin Sırası” başlığı altında devrik cümlede (1) öznenin, (2)
nesnenin, (3) dolaylı tümlecin, (4) belirteç tümlecinin, (5) ilgeç tümlecinin, (6)
birkaç ögenin sonda bulunabileceğini belirtir. “Devrik Tümce Türleri” başlığı
altında ise (1) ad cümlelerine dayalı devrik cümle, (2) eylem cümlelerine dayalı
devrik cümle, (3) yalın devrik cümle, (4) bileşik devrik cümle ayrımını yapar
(1976: 253-258).
18
Ediskun, devrik cümlelerde ögelerin sıralanışının çeşitlendiğini ifade ettikten
sonra (1) öznesi yüklemden sonra gelen devrik cümleler, (2) öznenin sıfatı
yüklemden sonra gelen devrik cümleler, (3) belirtili nesnesi yüklemden sonra
gelen devrik cümleler, (4) belirtisiz nesnesi yüklemden sonra gelen devrik
cümleler, (5) -e’li tümleci yüklemden sonra gelen devrik cümleler, (6) -de’li
tümleci yüklemden sonra gelen devrik cümleler, (7) -den’li tümleci yüklemden
sonra gelen devrik cümleler, (8) zarf tümleci yüklemden sonra gelen devrik
cümleler, (9) edat tümleci yüklemden sonra gelen devrik cümleler, (10) yan
cümleciği özne görevinde bulunan bileşik devrik cümleler, (11) yan cümleciği
nesne görevinde bulunan bileşik devrik cümleler, (12) yan cümleciği dolaylı
tümleç görevinde bulunan bileşik devrik cümleler, (13) yan cümleciği zarf tümleci
görevinde bulunan bileşik devrik cümleler, (14) yan cümleciği sebep tümleci
görevinde bulunan bileşik devrik cümleler, (15) yan cümleciği şart tümleci
görevinde bulunan bileşik devrik cümleler şeklinde devrik cümleleri sınıflandırır
(2003: 366-368).
(1) Öznesi sonda devrik cümle, (2) nesnesi sonda devrik cümle, (3) dolaylı
tümleci sonda devrik cümle, (4) belirteç tümleci sonda devrik cümle, (5)
yüklemden sonra iki ya da daha çok öge bulunan devrik cümle, (6) yüklemden
sonra bir ögenin belirteni ya da niteleyeni bulunan devrik cümle, (7) yüklemi en
başta devrik cümle biçiminde devrik cümle türlerini ele alan Şimşek, devrik
cümleleri yüklemin soyu ile anlam ve yapıya göre değil, yüklemi izleyen kurucu
ögeler bakımından çeşitlendirdiğini söylemiştir (1987: 194-196).
Cevdet Kudret, cümlenin herhangi bir ögesinin yerinde bulunmamasını da
devriklik olarak kabul etmiştir. Bu bakımdan Kudret’in devrik cümle sınıflaması
daha farklıdır: Ünlemler, özne, nesne, tümleçler ve yüklemin bulunması gereken
yerde bulunmamasına göre beş başlık altında devrik cümle çeşitlerini incelemiştir
(Kudret 1960b: 6-7).
Karahan, verdiği örneklerde devrik cümlenin farklı yapılanışlarından söz etmiştir.
Karahan, devrik cümlelerde cümlenin diğer ögelerinden biri, birkaçı veya hepsinin
19
yüklemden sonra gelebildiğini söyledikten sonra nesnenin, nesnenin bir
parçasının, hitap unsurunun, yer tamlayıcısının, zarfın, birden fazla ögenin
yüklemden sonra geldiği devrik cümle örnekleri vermiştir (2004: 101-102).
2. 2. 1. 4. Devrik Cümlelerin Anlam ve Anlatım Özellikleri
Devrik cümle, aslında, daha çok konuşma dilinde görülür. Konuşma sırasında
düşünceler kimi zaman zihinde doğdukları sırayla söze dönüşür. Tasarlanmadan,
dil kurallarını düşünmeden, gelişigüzel yapılan bu konuşmalarda sözcükler
genellikle devrik dizilebilirler. Çünkü, “Gelişigüzel konuşmalarda an, düzenle
uğraşmayı gerekli saymaz, uğraşmaz. Onun için bu tür konuşmalarda sözcüklerin
sıralanışı, düşüncelerin, anlamların doğuş sırasına göre olur” (Gencan 1979: 114).
Acarlar bu görüşe katılmaz ve “söyleyen, yazan, konusunu, ana düşünce ve
duygularının gerektirdiği bir düzende kafasında tasarlamış, kelimeleri doğuş
sıralarına göre dizileyerek cümlesini o yolda biçimlendirmiştir.” demektedir
(Acarlar 1969: 755). Bu cümle yapısı içten geldiği gibi söylemek sonucu ortaya
çıkar. Bu nedenle çok doğal bir anlatım yoludur (Acarlar 1969: 755).
Devrik cümlenin dilin anlatım gücünü zenginleştirdiğini ve çeşitlendirdiğini ifade
eden Cevdet Kudret, bir düşünce veya duyguyu daha belirli anlatmak gerektiği
zaman bu cümle yapısının kullanıldığını ve bu nedenle de bir yazıyı baştan sona
kadar devrik cümle ile yazmanın yazının doğallığını bozduğunu belirtmiştir
(1960c: 19). Daha çok duygusal anlatımlarda2 görülen devrik cümle, “bir anlamı
öne çıkarma, belirtme, vurgulama” (Karahan 2004: 100), “konuşma dilinde
önemli bilgiyi en önce verme” (Demir-Yılmaz 2003: 215) gibi amaçlarla
kullanılan bir üslûp özelliğidir. Korku, öfke, coşku gibi duygusal durumlar
konuşmada, sözcüklerin akla geliş sırasında da görülür. Heyecan, konuşanın dil
kurallarını düşünmesine fırsat vermez ve böyle durumlarda da devrik cümle
ortaya çıkar. Bundan dolayı da vurgunun, tonlamanın önem kazandığı kimi
2 Banguoğlu, duygusal anlatımlarda kullanılan devrik dizime “duyguca sıra” adını vermiştir: “Verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere ters sıra bir türlü değişik sıradır ki daha çok duygulu anlatışta ve kısa cümlelerde kullanılır, yukarıda duyguca sıra diye adlandırdığımız anlatışı karşılar. Konuşanın önyargısını taşıyan ve önemi önceden belirtilmiş olan yüklem de bu türlü yerdeğiştirmiş olarak görülebilir” (1998: 534).
20
anlatımlarda da devrik dizim tercih edilir (Gencan 1979: 114). Devrik cümlelerde
duygu ve heyecan daha öncelikli olduğu için bu tür cümleler kurallı (düz)
cümleye çevrildiğinde anlam bozulur. Aynı sözcükler kullanıldığı halde devrik
cümledeki anlam bu yeni ve kurallı cümlede bulunmaz.
Devrik cümle anlatımdaki tekdüzeliği önler, yazıya konuşma havası katar, anlamı
sınırlandırıp belirginleştirir, dikkati yargı üzerine çekip anlamı daha etkili kılar,
değişik ruhsal durumları daha güçlü yansıtır, söze duygusallık katıp okuyanı
duyguca etkiler (Dizdaroğlu 1976: 258-260).
Devrik cümlede ögelerin dizimsel konumlarının hangi anlamlara gelebileceği
konusunda birkaç çalışma yapılmıştır. Cevdet Kudret yüklemin konumu üzerinde
anlamsal çıkarımlarda bulunmuştur. Buna göre; “-Çal kılıcını!”, “-Aç kapıyı!”, “-
Bak terbiyesize!” gibi anlatımlarda “Bir emri veya isteği şiddetlendirmek, ya da
alay, öfke, tehdit v.s. gibi halleri anlatmak için emir kipleri cümlenin başına
alınır”. “-Görür müsün Dirse Han, neler oldu?”, “-Başladı üzerimize dolu gibi
kurşun yağmağa.” gibi anlatımlarda “Şaşma, heyecan, merak, teşvik, güven, v.s.
gibi ruh hallerini anlatmak için fiillerin öbür kipleri de cümle başına alınır”. “-Gel
Karagöz gel!”, “-Gel keyfim gel!”, “-Koş babam koş!”, “-Anlatınız enişte
anlatınız!” tarzındaki anlatımlarda “Bir halin sürekliliğini anlatmak için, aynı fiil
cümlenin hem sonunda hem de başında kullanılır”. “-Dursun durduğu yerde!”, “-
Koş koşabildiğin kadar.”, “-Otur oturduğun yerde.” şeklindeki anlatımlarda
sürekliliği anlatmak için fiilin sadece cümlenin başında kullanıldığı görülür. “-
Kerem aldı sazı eline.”, “-Ben bilirim öcümü almanın yolunu.” gibi anlatımlarda
“Bir halin önemini, şiddetini bildirmek için, fiiller ortaya da alınabilir”. “Kimi
aydur: Geyik tozudur. Kimi aydur: Yağı tozudur”, “Dediler: Akçamız ile almışız,
bize helâldir.” gibi anlatımlarda “Kişilerin konuşmalarını anlatan cümlelerde,
genel olarak konuşmaların sonuna getirilen “dedi, demiş, dediler, der” v.s. gibi
fiiller konuşmanın başına da alınabilir”. Bazı eski metinlerde fiil cümlenin hem
başında hem de sonunda tekrarlanabilir: “Dirse Han aydur: -Varın getirin
öldüreyim! dedi.”. “Nedir bu kılık kıyafet?”, “Namazgâh mı burası?” gibi
21
anlatımlarda ise “Bir duygu, düşünce veya halin önemini belirtmek için, isim
cümlelerindeki yüklemler de başa veya ortaya alınabilir” (1960b: 6-7).
Ediskun, dikkatin yargı ya da soru biçimindeki yargının üzerine çekilmek
istendiğinde veya yargı emir olduğunda yüklemin cümle içindeki konumunun
cümle başı olduğunu ifade etmiştir. “Ah nerde o günler!, -Göreyim sizi çocuklar!,
-Yetişin dostlar!, - Çek arabanı!, -Aşk olsun sana!, -Otur oturduğun yerde” gibi
ünlem cümlelerinde de yüklem cümle başında yer almaktadır. Bu durumda
nesneler ya da tümleçler yüklem ardında konumlanmış olur (2003: 368-369).
Akçataş, “Türkçede Devrik Cümlenin Kullanımı Üzerine Bir İnceleme” adlı
makalesinde “Konuşma dilinde, cümle kuruluşunda yarım kalan bilginin
tamamlanması için yüklemden sonra yeni ögeler eklenir. Bu ekleme, cümlenin
anlamını değiştirmeyen veya anlatımın gelişiminden anlaşılabilecek ögelerdir.”
(2002a: 82) diyerek bu cümle türünün anlam özelliklerine değinmiştir. Buna göre,
devrik cümlenin işlevlerini açıklama işlevi, betimleme işlevi, sıralama işlevi,
geriye dönüş işlevi, aktarım işlevi, anlatımı kurma işlevi, geçiş işlevi, konu
vurgulama işlevi olmak üzere yüklemden sonra gelen ögelerin görevlerine göre
sekiz ana başlık halinde belirlemiştir. “Devrik yapıdaki cümleler, önem verilen ve
arka plana alınan ögeleri düzenleyerek verilecek mesajın daha sağlam bir şekilde
iletilmesini sağlar. Yüklem sonrası ögelerin hem dikkati çekmek, hem de bazı
ögeleri arka plana almak için kullanılması, devrik cümle yapısının en önemli
işlevlerinden biridir” (2002a: 83).
Şiirde ölçü ve uyak nedeniyle cümle ögelerinin yeri değişebilir. Bu nedenle devrik
cümle konusunda şiiri esas almak sağlıklı sonuçlara ulaşmaya yetmez. Devrik
cümle konusunda düz yazı metinlerini incelemek daha doğru sonuçlara
ulaştırabilir.
Türk dilinin tarihî dönemlerindeki pek çok düz yazı metninde de devrik cümleye
rastlandığı bilinmektedir. Buna göre; Orhun Yazıtları’nda 2, Oğuz Kağan
22
Destanı’nda 4, Dede Korkut Kitabı’nda 61, Kabusnâme çevirisinde 273, Âşık
Paşazade Tarihi’nde 165 devrik cümle vardır (Dizdaroğlu 1976: 250).
Duman, Vasiyetname’deki devrik cümleleri ele aldığı yazısında Nazmü’l-
Hilâfiyât Tercümesi, Müntehab-ı Şifâ, Şirvanlı Mahmut’un Kemâliye’si,
Münyetü’l-Ebrâr, Mukaddime-i fî ‘İlmi’l-‘İbâdât’ta geçen devrik cümlelere de
işaret etmiştir (2003: 209-223).
Gencan, devrik cümle konusunda Divanü Lugati’t-Türk, Dede Korkut Destanı,
Kabusname, Âşık Paşazade Tarihi ile Sinan Paşa’nın Tazarru’name adlı
eserinden, Ziya Paşa, Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay’dan örnekler vermiştir (1960: 46-56; 2001:
141).
Ayrıca Demir-Yılmaz (2003: 216), Ediskun (2003: 366) ve Hengirmen (1999:
115) de eski düz yazı metinlerinde devrik cümlelerin görüldüğünü bildirmişlerdir.
Bazı atasözleri ve deyimlerin devrik yapısı da devrik cümlenin Türk dilinin tarihî
gelişimi içinde daima kullanıldığına kanıt kabul edilmiştir. Devrik cümlenin tarih
boyunca Türkçede bulunması, araştırmacıları bu cümle türünün Türkçeye yabancı
değil, onun öz malı ve Türkçenin yapısına uygun olduğu sonucuna ulaştırmıştır
(Hatiboğlu 1982: 158; Hengirmen 1999: 115; Dizdaroğlu 1976: 250). Konuya
daha farklı açıdan yaklaşan Banguoğlu ise devrik cümlenin eski metinlerdeki
kullanımını sınırlamış ve metinde sadece konuşmanın geçtiği yerde devrik cümle
kullanıldığını söylemiştir: “Yazı dilinde vurgu şiveye, dolayısıyla okuyanın
hayaline bırakılmış ve orada vurguyu pekitmeye yarayan değişik sıraya da eskiden
beri pek yer verilmemiştir. Ancak bunun doğrudan söz (discours direct) ve
karşılıklı konuşma aktarmalarında, dolayısıyla hikâye ve tiyatroda eski ve yeni
yazı dilimizde örnekleri vardır: …” (1998: 534).
Bu cümle türü, konuşma dilinde (Topaloğlu 1989: 54; Koç 1996: 556; Karahan
1995b: 70; Karahan 2004: 100; Hatiboğlu 1982: 158; Atabay, Özel, Çam 2003:
23
114; Demir, Yılmaz 2003: 215; Hengirmen 1999: 115; Kükey 1975: 320; Şimşek
1981: 26; Şimşek 1987: 194; Gencan 2001:139; Dizdaroğlu 1976: 255; Acarlar
1969: 755), atasözlerinde (Koç 1996: 556; Karahan 1995b: 70; Banguoğlu 1998:
534; Demir, Yılmaz 2003: 215; Hengirmen 1999: 115; Ediskun 2003: 366;
Gencan 2001:141; Şimşek 1981: 27; Dizdaroğlu 1976: 255), deyimlerde
(Banguoğlu 1998: 534; Demir, Yılmaz 2003: 215; Hengirmen 1999: 115; Ediskun
2003: 366; Gencan 2001:141; Şimşek 1981: 27; Dizdaroğlu 1976: 255),
söylencelerde (Gencan 2001:141), günlük konuşmaların yansıtıldığı ya da sohbet
üslubunun hakim olduğu roman, hikaye, tiyatro metni gibi eserlerde (Karahan
1995b: 70; Hatiboğlu 1982: 158; Demir, Yılmaz 2003: 215; Şimşek 1981: 26;
Şimşek 1987: 194; Gencan 2001:140; Dizdaroğlu 1976: 255), yazı dilinde
(Atabay, Özel, Çam 2003: 114), anlatımı daha güzel ve kıvrak duruma getirilmek
istenen yazılarda (Hengirmen 1999: 115), en çok da şiirde (Bilgegil 1963: 52;
Koç 1996: 556; Karahan 1995b: 70; Karahan 2004: 100; Hatiboğlu 1982: 158;
Demir, Yılmaz 2003: 215; Hengirmen 1999: 115; Kükey 1975: 320; Şimşek 1981:
27; Şimşek 1987: 194; Gencan 2001:141; Dizdaroğlu 1976: 255) kullanılır.
2. 2. 1. 5. Konuşma dili - Yazı dili
Devrik cümlenin konuşma diliyle sınırlandırılması konuşma dili ve yazı dili
arasındaki farkı incelemeyi gerektirir. Gerçekten de her dilde konuşma dili ile yazı
dili olmak üzere iki farklı kullanım vardır. Konuşma dili, günlük hayatta, karşılıklı
konuşmalarda bireylerin birbirleriyle konuşurken kullandıkları, tamamen sese
dayanan dildir. Bu durum, konuşma diline doğallık kazandırır. Yazı dili ise,
konuşulan dilin işaretlerle yani yazıyla ifade edilmesidir. “Yazının biricik varlık
nedeni dildeki sesleri göstermektir. Dilbilimin konusunu, yazıdaki sözcükle
konuşmadaki sözcüğün birleşimi oluşturmaz. Onun konusu yalnız konuşmadaki
sözcüktür” (Saussure 1998: 57). Yazı dilinin konuşma dilini esas alan bu “ikincil”
(Vardar 1998: 18) durumu, “insan dilindeki göstergelerin öncelikle sesli
olduğunu” (Martinet 1998: 15) gösterir. O halde yazı dili konuşma diline eklenmiş
bir üst katmandır. Konuşma dilinin işitsel ya da kulak için, yazı dilinin ise görsel
ya da göz için olduğu söylenebilir.
24
Konuşurken pek çok dil dışı göstergeden yararlanmak mümkündür. “İletişim
eylemi içinde çevresel ve bireysel söz-dışı etmenlerin de katkısıyla oluşan
bağlam, sözcelerin anlamsal çözümlemeleri için sözel bağlam kadar etkinlik taşır”
(Büyükkantarcıoğlu 1998: 59). Karşılıklı konuşmada jest ve mimikler, vurgu ve
tonlama, bedenin duruş biçimi gibi sözel olmayan göstergeler konuşmanın
anlamını ya pekiştirirler ya da doğrudan etkileyerek değiştiren bir gücü vardır.
Konuşan birey söylemek istediklerini etraflıca açıklarken eksik kalan veya
anlaşılmayan kısımları sonradan tamamlayabilir, yaptığı hatayı düzeltebilir. Öte
yandan konuşma eylemi, yazma eylemi gibi üzerinde uzun uzun düşünülüp dil
yanlışları giderildikten sonra ortaya konan bir eylem de değildir. Bu niteliği
dolayısıyla konuşma dilinin gelişigüzel dil olduğu söylenmiştir. “Onda dilin
ölçülerine yüzde yüz uyulmaz, dil kaidelerine, kelime sırasına dikkat edilmez.
Dilin kaideleri, icapları, kelime sırası konuşma dilinde konuşanların kafalarının
içindedir, dillerinde değildir” (Ergin 1993: 10).
Konuşma dilinin gerek eşzamanlı gerekse artzamanlı incelemesini yapmak çok
zordur.3 Yazının konuşma dilini sınırlayan ve belli bir düzene sokan yapısı bunu
engeller. Bu nedenle ağız araştırmaları ayrı bir önem taşımaktadır.
Her yazı dili aslında bir konuşma dilinden doğar. Mevcut konuşma dillerinden
(ağızlardan) bir tanesi yazı dilinin temelini oluşturur. Türkiye Türkçesinde yazı
dili İstanbul ağzına dayanır. Ancak bir yazı dili dayandığı ağzı tam olarak
yansıtmaz. Çünkü öbür ağızlardan da beslenmeye devam eder (Ergin 1993: 9).
Mansuroğlu, Anadolu’da Türk yazı dilinin oluşmasının ancak XV. yüzyılda
mümkün olduğu ve bu dönemden önce yerli ağızların hâkim olduğu eserler
yazıldığı yönündeki kimi düşüncelerin bulunduğunu söylemiştir. Ona göre,
bunların da doğru olması mümkün olmakla birlikte, Türkler Anadolu’ya gelmeden
önce zaten belli bir yazı dili vardır (1951: 215-229).
3 Bununla birlikte İsmail Hami Danişmend’in “Konuşma dilimizin tarih devirleri” adlı makalesinde Osmanlı Türkçesi konuşma dilini incelediği görülmektedir. Yazar, İkinci Murat döneminden İkinci Bayezit dönemine kadar olan süreyi ele aldığı kısımda cümleden bahisle şöyle demektedir: “Cümle içinde kelimelerin bugünkü tertip sırası ve meselâ fiilin sondaki vaziyeti tamamiyle takarrür etmiş değildir” (Barış Dünyası, 10.03.1944, S 6, s. 5). Danişmend’in devrik cümleyi düz cümle yolundaki gelişim aşamalarından biri olarak gördüğü anlaşılmaktadır.
25
Yazı dilinin böyle konuşma dilinin çeşitli bölgelerdeki kullanımından sürekli
beslenmesine rağmen değişime açık olmadığı görülür. Yazı dilinin “Bağlı olduğu
konuşma dilindeki değişme ve gelişmeler hemen yazı diline aksetmez” (Ergin
1993: 9). Bu bağlamda, konuşma dilinde çok olağan karşılanan devrik cümlenin
yazı dili tarafından, son zamanlara kadar, benimsenememesi yazı dilinin bu tutucu
tavrıyla açıklanabilir. Özellikle 1950’lerden sonra, Nurullah Ataç ile yazı diline
konuşma dilini sokma ve devrik cümleyi yazı dilinde de kullanma çabasının
başladığı görülmektedir.
Yazı dili, üzerinde düşünülmüş dildir. Konuşurken yapılan dil yanlışları, söyleyiş
bozuklukları dışında fark edilmezken, yazılı dilde hemen dikkat çeker (Özkırımlı
2001: 37). Bu nedenle yazı dilinde cümle kuruluşlarına, yazım kurallarına özen
göstermek gerekmektedir. Konuşma dilinde vurgu, tonlama, jest ve mimikler,
sözcük sırası gibi özel anlatım yolları anlamı daha belirginleştirir. Ancak, aslı
konuşma diline dayanan yazı dilinde bunları (sözcük sırası dışında) kullanma
olanağı yoktur. Özel anlatım yollarının yardımıyla pekiştirilen konuşmadaki
anlamı verebilmek için noktalama işaretlerine başvurulur. Yine de konuşma
dilinin doğallığı sağlanamaz. Sözcük sırasındaki değişmelerle de bir dereceye
kadar anlatıma vurgunun ve tonlamanın yarattığı etki verilmeye çalışılır. Ancak
sözcük sırasındaki değişmeler, genellikle, yüklemden önce gelen ögelerin
yerlerinin değişmesinden ibarettir. Konuşma dilinde, yüklemin cümle içinde başa
veya ortaya kayarak yer değiştirmesiyle sağlanan anlam özellikleri yazı dilinde
göz ardı edilir. Yazı dilinin devrik cümleye bakışı, onu konuşma dilinin özensiz
konuşmadan kaynaklanan dil yanlışlarından saydığını göstermektedir.
Yazı dilinin görsel olması, yazıda yazım ve dil kurallarına önem verilmesine
neden olmuştur. Bu açıdan yazı dili, üzerinde çalışılmış, “hem ses, hem kelime
hazinesi, hem de sentaks bakımından işlenilmiş” (Kaplan 1966: 4), son derece
kurallı bir dildir. Araştırmacılardan bazıları (Ergin 1993: 11; Kaplan 1966: 5) yazı
dilini dil bilgisi kurallarına uygunluğu nedeniyle en doğru, dili en iyi yansıtan,
gerçeğe en uygun ve konuşma dilinden daha üstün bir dil olarak görmüşlerdir. Bu
26
nedenle yazı dili, araştırmacılar tarafından iyice incelenmiş, pek çok bilimsel
yazıya konu olmuştur. Uzun zaman ihmal edilen konuşma dilinin ise gelişen
teknoloji ile birlikte incelenmesi kolaylaşmış ve bu alandaki çalışmalar hız
kazanmıştır.
2. 2. 1. 6. Konuşma Dili ve Devrik Cümle
Bir söyleyiş özelliği olarak, konuşma diline ait görülen devrik cümle, kuralsızlığın
göstergesi olarak kabul edilmiştir. Oysa “konuşma dili, başıboş konuşmaların
toplamı değildir” (Burdurlu 1954a: 18). Konuşma dilinde her zaman devrik cümle
kullanılmaz. Hem düz hem devrik cümle konuşma dilinde vardır. Daha etkili bir
anlatım veya duygusallığı yansıtmak gibi nedenlerle devrik cümle kullanılır. Yazı
dilinin resmî, tekdüze ve mesafeli özelliği konuşma dilinin doğallığını yansıtan
devrik cümle ile giderilir. Böylece vurgu ve tonlama gibi önemli ve sözel olmayan
göstergelerin de eksikliği giderilmeye çalışılır.
Yazı dili, konuşma dilinin gösterimi olduğuna göre konuşma dilinin bütün
özellikleri yazı dilinde belirecektir. Cümle özellikleri de bunlardan biridir. Zaten,
“Gramer çalışmaları, gerçekte, topluluğun zihniyetini, eğilimlerini ve zevkini
aksettiren eserlerin ve konuşulan dilin araştırılmasına dayanır” (Sinanoğlu 1967a:
18).
Devrik cümle her ne kadar düz cümlenin kurallara sıkı sıkıya bağlı yapısından
farklı ise de onun da kullanımı belli amaçlar içindir. Bireyin düşünsel ve duygusal
yapısını olabildiğince doğal bir şekilde yansıttığı için devrik cümle birey için bir
ihtiyaçtır. Konuşma dilinin akıcı ve hareketli yapısı devrik cümle kullanımı için
uygun koşullar yaratır. Konuşma dili, dil kurallarını göz ardı ediyor görünse de
konuşanın ve dinleyenin bilişsel zekâsında bu kurallar saklıdır; konuşma
esnasında yapılan dil yanlışları doğru biçimde algılanır. Bazen de belli anlatımlar
için dil kurallarına özellikle uyulmadığı görülür. Bu bir tür yapı-bozuculuk
değildir. Kullanımda kolaylıktan, “en az çaba yasası”ndan kaynaklanan, bazen de
dikkati bir sözcüğe çekmek gibi tamamen üslûpla ilgili gerekçelerle dil kuralları
ikinci plana itilebilir. Bu nedenle devrik cümle “anlamsız cümle” demek değildir.
27
Kuralsız da değildir, kendine göre belli kurallar çerçevesinde kullanılır. Yazı
dilinin kuralcı ve baskıcı yapısı, devrik cümleyi düz cümleye çevirdiğinde devrik
cümlede var olan anlam yok olur.
Devrik cümlede, konuşma dilinin anlam inceliklerini yansıtan bir yapı vardır. Bu
nedenle aslı konuşma diline dayanan yazı dili, konuşma dilinin en doğal
özelliklerinden olan devrik cümleyi reddetmemelidir. Mademki yazı dili vurgu,
tonlama, ezgi gibi dil unsurlarını gösterememektedir, o halde anlatımın çok
önemli bir parçası olan devrik cümleyi kabul etmelidir.
2. 2. 1. 7. Nurullah Ataç ve Devrik Cümle Tartışmaları
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, birçok alanda yapılan devrimlerle ilişkili olarak
devrik cümle de gündeme gelmiştir. “Dil Devrimi”nin sözcüklerin sadeleştirilmesi
olarak kalmaması ve söz diziminde de bir devrim yapılması gerektiği yönündeki
tartışmalar 1935’lerde başlamıştır.
Abdülkadir İnan, “Atatürk ve Devrik Cümle” adlı makalesinde Atatürk’ün
Gagavuz Türkçesinin söz diziminin devrik yapısıyla ilgilendiğini, Dil
Kurumu’nun bazı üyelerinin söz diziminde de devrim yapılmasını istediğini,
bunun için Gagavuz Türkçesini örnek gösterdiklerini yazmıştır. İnan, Gagavuz
Türkçesinin Rusça söz diziminin etkisi altında kaldığını söyleyerek kendisinin
devrik cümle taraftarı olmadığını, Atatürk’ün de daha sonra İnan’ı haklı bularak
Türkçenin söz diziminde somut anlamın önce, soyut anlamın ise sonra geldiğini
ve heyecan, korku, şaşkınlık gibi durumlarda bu dizimin bozulabileceğini
söylediğini belirtmiştir (1960: 28).
İnan’ın o dönem kapandığını sandığı devrik dizim konusu, özellikle 1950 ve
1960’lı yıllarda büyük tartışmalara neden olmuştur. Kimi araştırmacılar devrik
dizimi olağan kabul edip devrik cümleyi savunmuş, kimi araştırmacılar da devrik
cümlenin Türkçede yeri olmadığını söylerken böyle cümleleri kullananları
Türkçeyi bozmakla suçlamışlardır. Devrik cümle tartışmaları dönemin deneme,
eleştiri ve çeviri ustası olan Nurullah Ataç’ın çevresinde geçmiştir. Ataç
28
yazılarında sıkça kullandığı devrik cümlelerle kısa zamanda herkesin dikkatini
çekmiştir. Devrik cümleyi kullanan ve savunan yazarlar Ataç’tan ve dil
devriminden yana; devrik cümleye karşı çıkan ve Türkçede hiçbir zaman böyle bir
cümle tipinin olmadığını, Türkçenin ÖNY yapısının değişmez kural olduğunu
söyleyen yazarlar ise gelenekçi, eski ve dar görüşlü dil anlayışından yana
görülmüşlerdir.
Nurullah Ataç, dil devrimini her yönüyle benimsemiş bir yazardır. Söz diziminde
de bir devrim yapmanın şart olduğunu belirtmiş; bu nedenle yazı dilinin konuşma
diline yaklaştırılması gerektiğini ve devrik cümlenin konuşma dilinin bir özelliği
olduğunu dile getirmiştir (2000b: 40). Ataç için, neredeyse, konuşma dili devrik
cümle, devrik cümle konuşma dili demektir. Çarşı pazar konuşması kitaplardaki
dilden daha açık, daha canlı ve daha sıcaktır. Sadece Rumeli ağzında değil bütün
Anadolu ağızlarında devrik cümle görülür (2000b: 40).
Ataç, sürekli fiille biten cümlelerden bezdiğini ve öyle yazılan yazıların kolay
kolay anlaşılamadığını söylemiştir. Daha canlı bir deyişe ermek için konuşurken
zaten devrik cümleler kurulduğunu, hep fiille biten cümlelerin zorla kurulmuş,
uydurma cümleler olduğunu belirtmiştir (2000b: 59). Bir cümlede sözcüklerin yeri
değişince cümlenin anlamı değişir ama cümle anlamsızlaşmaz (2000a: 95-96).
Gençleri etkileyerek onlara kötü örnek olduğu ve Türkçeyi bozduğu yönündeki
eleştirilere kendisini hiç okumayan yaşlıların dahi devrik cümle kullandığını
söyleyerek bu gelişimin doğal bir süreç olduğuna değinmiştir (2000b: 59).
Ataç, Ahmed Ateş’e karşı yazdığı yazıda, söz dizimi değişikliklerinin anlamı
doğrudan etkilediğini ve halkı iyi ve kötü konuşanlar şeklinde ikiye ayırmanın
doğru olmadığını savunmuştur. Halk dilinin söz dizimi bakımından yazı dilinden
daha zengin olduğunu ve halk dilinde zarf, özne, tümleç, yüklem dizilişinin
değişmez kural olmadığını söylemektedir. Sadece konuşma dilinde olduğu için
değil, Türkçede ismin hallerinin çok zengin olmasının da onun devrik cümle
kurmasını kolaylaştırdığını ifade etmektedir. Zira zengin hal ekleri ile bir sözcük,
cümle içinde nerede bulunursa bulunsun cümledeki görevi anlaşılmaktadır. Ataç,
29
halkın konuşmasına değer vermeyen yazarlara inanmak nedeniyle dilin bu en tabiî
biçimlerini kullanmaktan korkulduğunu düşünmektedir. Aslında Mercümek
Ahmed, Âşık Paşazade gibi eski yazarların eserlerinde devrik cümlelere yer
verdiklerini, yenilerden ise sadece kendisinin değil, Nizamettin Nazif Tepedelenli,
Esat Mahmut Karakurt, Mahmut Makal’ın da yazılarında devrik cümleler
kullandıklarına işaret etmiştir (1953a: 75-78).
Ataç’a göre, dillerin değişmez kuralları yoktur. Dil kurallarına aykırılık,
denilenin, söylenilenin anlaşılmaması şeklinde olur. Anlaşılıyorsa “dilin kuralları
değişmiş, dil artık öyle deyişleri benimsiyor demektir” (1954a: 271).
Ataç, şiirde de devrik cümle kullanıldığını, buna rağmen hiç kimsenin şiirin söz
diziminden rahatsız olmadığını düşünmektedir. Üstelik sözcüklerin yeri değiştiği
için şiir anlamsızlaşmamaktadır. Şiir dilinin sözleri Arapça, Farsça olsa da yapısı
Türkçe olduğu için konuşma diline yani gerçek dile daha yakındır. Şiirin söz
diziminden yola çıkarak Türkçede cümle ögelerinin cümlede belli bir yeri olduğu
söylenemez. Cümle ögelerinin yeri değişse de cümle anlaşılacaktır. Bu nedenle bu
tip cümlelere devrik denmemesi gerekir. Düşüncenin yürüyüşü gereği nesirde
kullanılan devrik cümle doğaldır. Dile kazandırılması gereken yeni noktalama
işaretleri ile konuştuğumuz gibi yazma daha kolaylaşacaktır ve devrik cümleler
daha iyi anlaşılacaktır (2000b: 72, 111, 120, 198). Ataç, devrik cümle için
“nesirde konuşur gibilik” (2000a: 223) tanımını yapmıştır.
Devrik cümle tartışmalarının en yoğun olduğu bu dönemde araştırmacılar ve
yazarlar, ya devrik cümleyi tartışıp olumsuz yönde eleştiren ve yazılarında devrik
cümle kullandığı için doğrudan Ataç’ı hedef alıp onun devrik cümle tutkusunu
yeren4 ya da devrik cümleyi dil devriminin bir şartı olarak gören ve Nurullah
4 Suat Salih Asral (1961: 5-6), Ahmed Ateş (1953: 72-74), Emin Bayrakdaroğlu (1966: 66-70),Behçet Kemal Çağlar (Ataç 2000c: 213), Samim Kocagöz (Ataç 2000b: 201), Orhan Okay (Ataç 2000a: 200), Munis Faik Ozansoy (1954: 3, 1964: 3-4, Ataç 2000a: 134), Altay Pamir (1968: 168-170), Ahmet Hamdi Tanpınar (4 Haziran 1957), Hasan Âli Yücel (Ataç 2000a: 198).
30
Ataç’ın bu ülkü doğrultusunda doğru ve haklı olduğunu belirten5 yazılar
yazmışlardır.6
2. 2. 2. Modern (Dilbilimsel) Yöntem
2. 2. 2. 1. “Konum”un İşlevselliği
Dilbilim dil bilgisinden farklı olarak, “Yazı diliyle yazınsal dil karşısında sözlü
dile, olanaklı bütün durumlarda konuşma diline öncelik ve üstünlük tanır. Gözlem
alanı dışında kalan olgulara ya da doğrulanamayacak, dil içi gerçekliğin
benimsenmesine olanak tanımadığı kurallara yer vermez” (Vardar 1998: 41).
Geleneksel dil bilgisi, kuralcıdır, buyurucudur. Sorunları doğru veya yanlış olup
olmamalarına göre değerlendirir. “Bu dar çerçeve içinde bile, dil düzeneğinin
kendine özgü kuralları dilbilgicinin buyrultusundan doğan kurallarla sık sık
çelişir. Dilbilgici kendi kurallarına üstünlük tanımaya kalkıştığı ölçüde de dil
düzeneğine, toplumsal bildirişim aracının gereklerine ters düşer ve bir kısır
döngüde sıkışır kalır” (Vardar 1998: 42).
Dilbilim ile dil bilgisi arasındaki yaklaşım farkı, Türkçede özellikle devrik cümle
konusunda kendisini göstermektedir. Yukarıda geleneksel dil bilgisinin devrik
cümleye karşı sergilediği tavrın devrik cümleyi ya tümden reddetmek ya da son
zamanlarda kısmen kabul etmek şeklinde olduğu görülmüştü. Ayhan Sezer, bu
durumu, Türk dil bilgisinin Hint-Avrupa dil bilgisi örnek alınarak yazıldığına
bağlamaktadır (1979: 57). Sezer verdiği örnekle, İngilizce ile Türkçeyi
karşılaştırmış ve İngilizcenin söz diziminin yerleşik, Türkçenin ise oynak
olduğunu göstermiştir (1979: 56-57).
5 İbrahim Zeki Burdurlu (Ataç 2000a: 203, 204), Halit Çakır (Ataç 2000a: 315), Sabahattin Eyüboğlu (1981a: 329-332, 1981b: 333-336), Memet Fuat (Ataç 2000a: 198) ve (2001: 24-26, 41, 47), Enver Naci Gökşen (1961: 99-101), Z. İçen (1954: 149-153), Yaşar Nabi Nayır (Ataç 2000a: 15, 200), Necmettin Özdesenli (1954: 645-647), Oktay Rifat (Ataç 2000a: 95), Ömer Atilâ (Sav) (1959: 372-374), Muvaffak Şeref (1957: 17-19), Haldun Taner (Ataç 2000a: 235), M. Esat Tozkoparan (Ataç 2000a: 307), Hüseyin Cahit Yalçın (Ataç 2000b: 265), Tahsin Yücel ( 1968: 89-94). 6 Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için şu kaynağa bakılabilir: TORUN, Yeter. 2005. “Nurullah Ataç’ın Denemelerinde Devrik Yapılar”. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
31
Yapısal dilbilimci Nelson, söz diziminin sözcük sırası, çekim ekleri, türetme
ekleri, yardımcı sözcükler ve vurgudan oluştuğunu; sözcüklerin de söz dizimi
içinde ancak bu şekilde kullanılırlarsa anlamlı olacağını söylemiştir (Eldemir
1980: 134). Yapısal dilbilimciler, dilde her şeyden önce “kullanım”ın esas
olduğunu söylerler. Kuralcılığa karşı çıkarak, dili anadili konuşucularının
şekillendirdiğini ve onların her söylediklerinin doğru olduğunu savunurlar. Bu
nedenle dil, belli kurallara göre konuşulması ve/veya kullanılması gereken bir
araç değildir. Dil bilgisi kurallarına uygunluk dil kullanımının şartı değildir
(Kocaman 1978: 10-11).
Bağımsal dilbilimi, söz dizimi incelemelerine yüklemden başlar. Cümlenin en
önemli ögesi yüklemdir. Cümlenin diğer ögeleri onu tamamlayan ögelerdir.
Bağımsal dilbilimi Türkçenin söz dizimine uygun bulunmuştur. Çünkü o da tıpkı
geleneksel dil bilgisi gibi cümlede yüklemi diğer ögelerden üstün tutmaktadır.
Bağımsal dilbilimcilere göre “Türkçede eylem egemenliğini kanıtlayan bir başka
yön de, eylemin tümcenin sonunda yer alması, tümcenin öbür öğelerinden sonra
gelmesidir” (Ozil 1984: 21). Tamlayan tamlanandan, niteleyen nitelenenden önce
gelir.
Tıpkı yapısal dilbilim gibi üretici-dönüşümsel dilbilim de “cümle”ye büyük önem
verir. Chomsky, insan zihninin tüm zamanlarda üretebileceği çekirdek cümlelerin
(derin yapı) dönüşebileceği olası yeni cümlelerin (yüzey yapı) kurallarını ortaya
koymaktadır. Dili anadili olarak konuşanlar, ilk defa işittikleri bu yeni cümleleri
anlamakta zorluk çekmezler. Çünkü, dilin dönüşüm kuralları zihinlerindedir.
Böylece daha önce hiç duymadıkları sonsuz sayıda cümle, anlamlı hale gelir. Bu
edinçtir (Eldemir 1980: 143). “Yine Chomsky’e göre, dilbilgisinin ürettiği
tümcelerin tümü, o dili anadili olarak kullananlarca onaylanabilir nitelikte
olmalıdır” (Eldemir 1980: 143).
Derin yapıdaki cümlelerin yüzey yapıya çıkarken belli aşamalardan geçmesi
gerekir. Bu dönüşüm, zorunlu (obligatory) ve seçimli (optional) kurallar ile
gerçekleşir. Zorunlu kurallar çekirdek cümlelerin oluşması için gereklidir:
32
“Zorunlu dönüşüm kuralları, tümceleri soyut olarak zihinde türetirler. Daha sonra
tümcelerin bu zihinsel yapılarına ses kurallarını uygulayarak onları
somutlaştırırlar” (Eldemir 1980: 144). “Daha sonra bu çekirdek tümcelerin
zihinsel yapılarına, eğer istenirse, yine zorunlu ve seçimli kurallar uygulanabilir.
Böylelikle yapılan adlaştırma, ekleme, çıkarma, yan tümceleştirme ya da
birimlerin yerini değiştirme gibi işlemlerle yeni tümce türlerinin üretilmesine
ulaşılabilmektedir” (Eldemir 1980: 144).
Chomsky’nin bu açıklaması ile şu kanıya varılabilir: Devriklik, cümle birimlerinin
yerinin değişmesi olduğuna göre çekirdek cümlenin dönüşümüyle ortaya çıkar.
Üretici-dönüşümsel dilbilime göre Türkçenin cümle yapısı temelde ÖNY (özne-
nesne-yüklem)’dir. Ancak bu, Türkçedeki tek sözcük diziliş sırası değildir. Türkçe
“esnek” (İnce 1991: 44) yapısı sayesinde yüzey yapıda farklı dizilişleri de olanaklı
kılar. Bazı araştırmacılar Türkçenin bu özelliğinin yapı kuralları ile ilgisi
olmadığını ileri sürüp dil dışı nedenlere bağlamaktadır: “Bu durum, dönüşümlü
yaklaşım açısından düşünüldüğünde ise, sözcük dizilişindeki değişmeler stilistik
amaçlarla ya da cümledeki bazı anlamları vurgulama sebebiyle yapılan dildeki
temel sözcük dizilişinin dönüşümleri olarak ele alınabilir” (İnce 1991: 44).
Şimdiye kadar söz dizimi üzerinde yapılan çalışmalarda kesin yargılara
varılamamış olması sözcüklerin yan yana dizilmelerine bağlanmıştır (Başkan
1980: 126). Söz dizimi, çizgisel yapısı ile dizimsel ilişkilerin karmaşık
görünmesine neden olur. Oysa, yan yana dizilen sözcükler, hem yanındaki hem de
uzaktaki sözcüklerle önemli anlamsal bağlarla kuşatılmıştır (Başkan 1980: 126).
Cümle ögeleri arasındaki dizimsel ilişki rastlantısal ve yalın düzeyde bir ilişki
değildir. Öyle ki, ögeler her ne kadar yan yana dizilseler de sadece yanlarındaki
ögeler ile değil, uzaktaki ögelerle de doğrudan ve sıkı ilişkiler içindedir. Bu
açıdan bakıldığında Türkçede bir cümlenin ögelerinin yerlerinin değişmesi, o
cümlenin bozulması veya yapısal bağıntıların yok olması anlamına gelmez
(Başkan 1980: 126).
33
[1] Ayşe okulda kırmızı kalemini kaybetti.
1 2 3 4 5
[2] Okulda kırmızı Ayşe kalemini kaybetti.
2 3 1 4 5
[1] cümlesinin birimlerinin yeri değiştirilerek oluşturulan [2] cümlesi mantıklı,
kabul edilebilir ve dil bilgisel değildir. Yapısal bağımlılık adı verilen bu kural,
dizimsel değişkenliğin sonsuz olmadığını, aksine sınırlı olduğunu gösterir (Aydın
1997: 27).
Yapılan çalışmalar, dünya dillerinin tek tip olmadığını ortaya koymuştur. Diller
yapı ve akrabalık bakımlarından sınıflandırılırken aslında fonolojik ve morfolojik
açıdan incelenmiştir. “Dillerin sözdizimi açısından bir sınıflamasına ise yakın
yıllarda Amerikalı dilbilimci Greenberg girişmiş ve bu sınıflama özellikle
Amerika’da yaygın olarak benimsenmiştir” (Çağlar 1978: 55). Bu sınıflamaya
göre diller özne, nesne ve yüklemin cümle içindeki temel dizilişini gösteren Özne-
Nesne-Yüklem, Nesne-Özne-Yüklem, Yüklem-Özne-Nesne, Yüklem-Nesne-
Özne, Özne-Yüklem-Nesne, Nesne-Yüklem-Özne olmak üzere mümkün olan altı
dizilişten yalnızca Özne-Yüklem-Nesne (ÖYN), Özne-Nesne-Yüklem (ÖNY) ve
Yüklem-Özne-Nesne (YÖN) dizilişindedir (Çağlar 1978: 56).
Greenberg 1963 yılında yaptığı çalışmayla “dildeki temel sözcük dizilişinin bazı
dilbilgisi özellikleriyle bir paralellik gösterdiğini kanıtlayarak sözcük dizilişine
bağlı olarak bazı evrensel dilbilgisel genellemelere ulaşır” (Çağlar 1978: 56).
Bunlardan biri, özne ve nesnesi isim olan düz cümlelerin öznesinin genellikle
nesnesinden önce gelmesidir. Düz cümlelerin temel dizilişi çoğunlukla bu şekilde
olur (Çağlar 1978: 56).
Greenberg, ayrıca, “Sözcük dizilişine göre bazı dillerde öneklerin, bazılarında ise
soneklerin hâkim olduğunu, bir ismi niteleyen sözcük veya sözcük gruplarının
bazı dillerde niteledikleri isimden önce, diğerlerinde ise sonra geldiğini ileri sürer.
34
Soru ek ve sözcüklerinin tümcedeki yerlerinin dillerdeki sözcük dizilişiyle
bağlantılı olduğunu gösterir” (Çağlar 1978: 57).
Türkçe, bir Özne-Nesne-Yüklem (ÖNY) dilidir. ÖNY dillerinde ekler sözcüğe
sondan eklenir. Niteleyenler nitelenenlerden, tamlayanlar tamlananlardan önce
gelir.7 Bu dillerde “eylemin aynı olduğu birbirine bağlı cümleciklerde önceki
cümleciklerdeki eylemlerin atılarak sonuncusunun kullanılması mümkündür”
(Çağlar 1978: 58):
Aslı kitap aldı, Nihal elbise aldı, Selin parfüm aldı.
Aslı kitap, Nihal elbise, Selin parfüm aldı.
Mehmet Ankara’da okudu, Hasan İzmir’de okudu, Can İstanbul’da okudu.
Mehmet Ankara’da, Hasan İzmir’de, Can İstanbul’da okudu.
Türkçede Özne-Nesne, Özne-Nesne, Özne-Nesne-Yüklem dizilişinden başka
Özne-Nesne-Yüklem, Özne-Nesne, Özne-Nesne dizilişi de mümkündür:
Aslı kitap aldı, Nihal elbise, Selin parfüm.
Mehmet Ankara’da okudu, Hasan İzmir’de, Can İstanbul’da.
Çağlar, bu türden cümle kuruluşlarını “sentaktik elipsis” olarak nitelendirmektedir
(Çağlar 1978: 58).
Soru sözcüğünün cümle sonuna gelmesi, ÖNY dillerinin genel bir özelliğidir.
Türkçede “mi” soru edatı, genelde cümlenin sonunda kullanılır. Ancak bazı
durumlarda vurgulanmak istenen sözcüğün hemen arkasına da getirilebilir. “kim”,
“ne” gibi soru sözcükleri de yerine kullanıldıkları ögenin vurgulanıp
vurgulanmamasına göre yer değiştirebilirler (Çağlar 1978: 59).
7 “Türkçe’de sıfatların niteleme öbeği içindeki sıraları” adlı makalesinde Ünsal Özünlü, bir sıfat tamlaması içinde birden fazla sıfatın ismin önünde belli bir sırayla bulunabileceğini ortaya koymuştur. Buna göre; bir sıfat tamlamasında soru-belgisiz-işaret-fiil kökenli-sayı-yaş-ölçü-biçim-nitelik-renk-yer+ad dizilişi esastır (Özünlü 1978: 43-47).
35
Bir ÖNY dili olan Türkçe, bu dizimi herhangi bir ögenin vurgulanmadığı, sıradan
anlatımlar için kullanır. Türkçede vurgulanan öge yükleme yaklaştırılır. Bununla
birlikte, Türkçe söz diziminin katı olmadığı neredeyse bütün dilbilimcilerin ortak
görüşüdür. Cümlede yansıtılmak istenen anlama, vurgulanmak istenen ögeye göre
bir cümle mümkün olan bütün dizilişlerde kullanılabilir.
“Deniz kitabı evde unutmuş.” şeklindeki gibi bir düz cümlede8 en önemli öge
yüklemin önüne gelir.9 Cümle vurgusu da burada bulunan ögenin üzerine düştüğü
için dikkat bu ögede toplanır. “Tümcenin başında veya eylemin arkasında olan
öğe ise bilinen, bahsedilen, yani hakkında yeni bir şey söylenen öğedir. Böylece
Türkçede son derece serbest olan sözcük dizilişinin bilinen (topic) ve yeni verilen
(focus) bilgi ayrımını yansıttığını görüyoruz” (Çağlar 1978: 57). Yüklem
vurgulanmak istenirse cümlenin en başına getirilir.
Çağlar, Türkçenin böyle serbest bir dizilişe izin vermesini, onun ekler bakımından
zengin olmasına bağlamaktadır. Ona göre, bağlantılı/eklemeli dillerde ek sistemi
zengin olduğundan dizimde değişiklik yapılabilir: “Özne, nesne gibi dilbilgisi
ilişkilerinin hâl ekleriyle belirlendiği Türkçe gibi bir dilde tümcede çeşitli öğelerin
vurgulanması için değişik bir dizilişte kullanılmaları mümkündür” (Çağlar 1978:
57). Yine de Türkçe için temel sözcük dizilişi ÖNY’dir.
Sezer, Greenberg’in dilleri söz dizimi özelliklerine göre sınıflandırmasını yetersiz
görmektedir: Türkçe gibi kimi dillerin katı söz dizimi yapısı olmadığı için
Greenberg’in sınıflandırmasında bir ÖNY dili olarak gösterilse bile aslında
Türkçe, bu dizime her zaman bütünüyle uymamaktadır. Bu, Greenberg’in göz ardı
ettiği bir özelliktir. Türkçe, ögelerinin serbestçe yer değiştirmesiyle kabul
edilebilir, anlamlı ve mantıklı cümleler üretebiliyorsa Türkçenin bir ÖNY dili
8 Herhangi bir ögenin vurgulanmadığı cümleye düz cümle denir.9 Bir cümlede özne, nesne (dolaysız nesne), dolaylı tümleç/ yer tamlayıcısı (dolaylı nesne) ve yüklemin bulunduğu durumlarda dizim özne-nesne-dolaylı tümleç-yüklem sıralaması şeklindedir. Bu dizim cümlenin bütün temel ögelerinin ayrıntılarıyla bulunduğu dizim olduğu için bu dizime uygun bir örnek cümle gösterilmiştir.
36
olduğunu ileri sürmemek gerekir (Sezer 1991: 56-57). Sezer, Türkçenin oynak söz
diziminden hareketle Greenberg’in dilleri sınıflama girişiminin yetersiz olduğunu
savunmaktadır.
Gerçekten de aşağıdaki cümlelerin hiçbiri öbürüyle aynı anlamı taşımaz. Ortada
tek bir cümlenin farklı dizilişleri değil, derin yapıları ayrı olan (farklı anlamlar
taşıyan) ayrı yüzey yapılar vardır (Sezer 1979: 60). Çeşitli dönüşüm kuralları10
uygulanarak farklı derin yapılar farklı yüzey yapılara dönüşmüştür:
D1
D2 Dönüşümler
.
.
Morfofonolojik kurallar
Şekil 111
1. Ali parayı harcadı.
2. Parayı Ali harcadı.
3. Ali harcadı parayı.
4. Parayı harcadı Ali.
5. Harcadı Ali parayı.
6. Harcadı parayı Ali.
Sezer, Türkçenin cümle ögelerinin yer değiştirmesine olanak sağlayan bu yapısını
özne ve nesnelere gelen ekler ile yükleme gelen, öznenin yerini tutan ve özneyi
belirten kişi eklerine bağlamaktadır (1991: 60). Öyle ki, özne ve nesnenin hiçbir
10 Silinme (X+Y→X), ekleme (X→X+Y), değiştirme (X+Y→Y+X), çıkarma (X+Y→Z) gibi dönüşüm kuralları vardır (Kıran 1979: 25).11 Şekil 1 (Kıran 1979: 19)’dan alınmıştır.
Dizimsel yapı(Derin yapı)
Yüzeysel yapı
Kurallar: X ― → Y
37
ek almadığı cümlelerde cümle ögelerinin niteliğini “konum”ları belirlemektedir.12
“Hiçbir ek almayan, yalın haldeki nesne yüklemin hemen önünde yer alır ve
ondan asla ayrılmaz”13 (Hoffmann 1992: 301).
Özellikle Hint-Avrupa dillerinde görülen konumdan yararlanma Türkçede çok
fazla başvurulan bir durum değildir. Türkçede ögelerin konumu değişse bile
aldıkları ekler sayesinde işlevleri değişmez; “yüklemin önünde ya da ardında yer
almak işlev değişikliğine yol açmaz” (Güzelşen 1983: 28).
Türkçede yalnızca basit cümlelerde değil, birleşik cümlelerde de oynak dizim
görülür. Temel cümle ve yan cümle hem kendi içlerinde hem de birbirleri arasında
ögelerinin yer değiştirmesine izin verir14.
1. (Okula gidersem) arkadaşlarımı görürüm.
2. Arkadaşlarımı (okula gidersem) görürüm.
3. (Okula gidersem) görürüm arkadaşlarımı.
4. Arkadaşlarımı görürüm (okula gidersem).
5. Görürüm arkadaşlarımı (okula gidersem).
6. Görürüm (okula gidersem) arkadaşlarımı.
7. (Gidersem okula) arkadaşlarımı görürüm.
8. Arkadaşlarımı (gidersem okula) görürüm.
9. (Gidersem okula) görürüm arkadaşlarımı.
10. Arkadaşlarımı görürüm (gidersem okula).
11. Görürüm arkadaşlarımı (gidersem okula).
12. Görürüm (gidersem okula) arkadaşlarımı.
13. Görürüm gidersem arkadaşlarımı okula.*15
12 Para mutluluk getirmez. (Para özne)Mutluluk para getirmez. (Mutluluk özne)Para getirmez mutluluk. (Para özne)Para getirmez mutluluk. (Mutluluk özne)
Yukarıdaki cümleler (Sezer 1991: 60)’tan alınmıştır. Buna benzer bir örneği Sumru Özsoy da vermektedir: “Hareket bereket demektir. / Bereket hareket demektir” (Özsoy 1991: 47).13 Cümlenin birebir sözcük çevirisi değildir.14 Temel cümle ile yan cümle arasında ögelerin yer değiştirmesine Hoffmann, “long distance scrambling” (Uzak mesafe yer değiştirmesi) adını vermektedir (Hoffmann 1995: 246).
38
14. Görürüm okula arkadaşlarımı gidersem.*
15. Okula arkadaşlarımı gidersem görürüm.*
16. Okula arkadaşlarımı görürüm gidersem.*
17. Okula görürüm arkadaşlarımı gidersem.*
18. Okula görürüm gidersem arkadaşlarımı.*
19. Arkadaşlarımı gidersem görürüm okula.*
20. Arkadaşlarımı okula görürüm gidersem.*
21. Gidersem arkadaşlarımı görürüm okula.*
22. Gidersem arkadaşlarımı okula görürüm.*
23. Gidersem görürüm arkadaşlarımı okula.*
24. Gidersem görürüm okula arkadaşlarımı.*
Yukarıdaki cümlenin 24 farklı öge dizilişi olduğu (4!=4x3x2x1=24) halde bazı
cümlelerin kullanım dışı olduğu dikkati çekmektedir. Cümle ögelerinin kaç farklı
şekilde dizileceği matematiksel olarak hesaplanabilir; ancak bu dizilişlerin
hepsinin kullanılabilir olduğu iddia edilemez. “Türkçe, bağlantılı ve çekim ekli bir
dil olduğu için, sözdizimsel bağlantılar gerisin geriye, çizgisel bir sıraya göre,
sağdan sola doğru yapılır” (Kıran 1979: 20). Bu kurala göre tamlayanlar,
belirtenler tamlananların, belirtilenlerin soluna gelir (Kıran 1979: 21). Sıfat
tamlaması gibi öbekler parçalanamayacağı için bir cümlenin kaç farklı şekilde
dizilebileceği incelendiğinde bunlar göz önüne alınır. Öte yandan, ad öbeği
yapısında olan bir yan cümle belirtili olursa (yükleme durum ekini alırsa)
ögelerinin temel cümle içinde tam bir serbest dağılımına/dizilimine izin verir.
Belirtili olmayan bir ad öbeği niteliğinde olan yan cümle kesinlikle
yüklemin/temel cümlenin solundan ayrılamaz (Hoffmann 1995: 246).
Sıfat tamlamasının parçalanamayan katı yapısına karşın belirtili isim tamlaması
dizimsel değişkenlik gösterir. “Ancak bu yer değiştirme koşulsuz değildir.
Aşağıda görüldüğü gibi tamlayanın eylem öncesinde bulunması Türkçe için
geçerli bir yapı değildir” (Özsoy 1991: 50):
15 *Dil bilgisel ve anlamsal olmayan, kullanım dışı yapı.
39
1. Arabada çocuğun uykusu geldi.
2. Arabada uykusu geldi çocuğun.
3. Arabada çocuğun geldi uykusu.*
Belirtili isim tamlamasının ögelerinin belli ölçüde yer değiştirebilmesine karşın
belirtisiz isim tamlamasının ögeleri kesinlikle dizimsel sıralanmalarını bozamaz
(Kornfilt 1994: 42).
Bugün okula (tiyatro oyuncuları) geldi.
Bugün (tiyatro oyuncuları) okula geldi.
(Tiyatro oyuncuları) geldi bugün okula.
Okula geldi (tiyatro oyuncuları) bugün.
Geldi okula bugün (tiyatro oyuncuları).
Geldi (tiyatro oyuncuları) okula bugün.
…………….
Bu cümlenin hesaplanabilecek farklı dizimleri 5! (5×4×3×2×1) =120 değil, 4!
(4×3×2×1)=24’tür. Cümlenin “tiyatro oyuncuları” ögesi bir öbektir. Ancak,
öbeğin tamlayan kısmı ilgi durum eki almadığı için dizimsel değişkenlik
engellenmiştir.
Yükleme/belirtme durum eki almamış isimler, “eylemin hemen solunda” bulunur
ve fiilden ayrılamaz (Kornfilt 1994: 42).
Bütün gece televizyon izledim.
Bütün gece izledim televizyon.*
İzledim televizyon bütün gece.*
İzledim bütün gece televizyon.*
Televizyon izledim bütün gece.
Televizyon bütün gece izledim.*
40
Türkçede çeşitli sınırlamalarla cümle ögelerinin yer değiştirmesi üretici-
dönüşümsel dil bilgisinin “yapısal engel” adını verdiği durumla ilgilidir. “
‘Yapısal engel’ kavramı dillerdeki kimi yer değiştirme yapılarında gözlemlenen
kısıtlamayı amaçlamaktadır” (Özsoy 1991: 51).
Edatlarla oluşturulan öbeklerin ögeleri yer değiştiremez. İçinde edatların
bulunduğu öbeklerin (gerek basit yapıda olsun gerekse yan cümle içersin) ögeleri
yer değiştirdiğinde anlam bulanıklığı meydana gelir. Genellikle kullanım dışı ve
dilbilgisel olmayan bir dizim ortaya çıkar (Özsoy 1991: 52-53). Bu durumun çok
basit ve kolayca anlaşılabilir örnekleri şunlardır (işaretli cümleler dilbilgisel ve
anlamlı değildir):
1. Senin için geldim.
2. İçin senin geldim.*
3. Senin geldim için.*
4. İçin geldim senin.*
5. Geldim senin için.
6. Geldim için senin.*
2. 2. 2. 2. Cümlenin Bilgi Yapısı
Son yıllarda, cümlenin bilgi yapısı da söz dizimine etki eden unsurlardan biri
olarak önem kazanmıştır. Cümlenin bilgi yapısı, devrikliğin sebeplerini
açıklamaya çalışmaktadır. Buna göre; devrik cümle, verilmek istenen bilgi ile
doğrudan ilişkilidir. Cümlenin işlevsel amacına bağlı olarak seçilen dizimsel
görünüm, art alanda cümlenin taşıdığı anlam yükünü de yansıtır. “Konu/İzlek
(topic)”, “yorum (comment)”, “odak (focus)” gibi terimler cümlenin bilgi yapısını
açıklamaya yarar.
Konu/İzlek, “bir cümlenin veya konuşmanın neden bahsettiği, ne hakkında
olduğudur” (Erkü 1986: 180). Konu, hem konuşanın hem de dinleyenin bildiği bir
bilgidir. “Konu” her zaman “yorum”dan önce gelir ve genellikle cümlenin en
başında bulunur. “Konu”, dilbilgisel bir birim değildir; bu nedenle de konu ile
41
özne birbirine özdeş değildir (Erkü 1986: 189). “Yorum”, konu hakkında söylenen
her şeydir (Erkü 1986: 180).
1. Tolga okula gitti. (Konu: Tolga- Yorum: okula gitti)
2. Okula Tolga gitti. (Konu: okula- Yorum: Tolga gitti)
“Odak, yorum birden fazla öğe içerdiğinde yüklemden/fiilden hemen önce yer
alan, vurgulu ve en belirgin öğedir” (Erkü 1986: 180). Odaklama ise, “tümce
içinde yeni bilgi veren öğenin bir hecesinde vurgu ve perde değişimi kullanarak
onu ötekilerden ayırmaktır. Öyle heceyi içeren sözcük odak olur” (Demircan
2000c: 12). Odak, aslında, yorumun bir parçasıdır. Bütün cümlenin en vurgulu
birimi, yüklemden hemen önce gelen “odak”tır. Bu durumda Türkçede odağa özel
ve büyük önem verildiği söylenebilir (Erkü 1986: 181). Odak, yorumun içinde yer
almakla birlikte cümlenin yeni ve önemli bilgisini taşır (Hoffmann 1995: 246).
Bazen yüklemin odaklandığı da olur (Demircan 2001b: 185). Odağın hangi
sözcük olduğunu belirleyen herhangi bir ek yoktur. Yüklem de odaklanabilir,
yüklemden sonra gelen ögeler de odaklanabilir (Demircan 2001b: 189-190).
“Konuşurken olsun yazarken olsun öğeler odak seçilip seçilmemelerine göre yer
değiştirirler. Uzun süre Türkçede varlığı reddedilen devriklik, böyle bir söz-içi
dizimin doğal, ancak anlamlı bir işlemidir” (Demircan 2000c: 12).
Leyla, bugün araba aldı.
(Konu: Leyla-Yorum: bugün araba aldı-Odak: araba)
Demircan, Türkçede durum eklerinin ve ezgilemenin belirlediği dizimsel
ilişkilerin devrik dizime olanak sağladığını belirtmektedir (Demircan 2001b: 182).
Ona göre, bir bilgi biriminde16 yüklem önü alanda konu veya odak olarak işlev
16 Demircan, bilgi birimi için şöyle bir açıklama yapmaktadır: “İletişim anında tümceler, daha doğrusu sözler, bilgi birimlerine ayrılarak bürünlenir, ya da daha dar anlamıyla ezgilenir. Bir bilgi-birim, bağlamdan çıkarılabilecek bilgileri içeren “verilmiş” bir bölüm ile, bağlamdan çıkarılamayacak bilgileri taşıyan “YENİ” bir bölümden oluşur. Bilgi yüküne bağlı olarak bir tümce
42
taşımayan birimler cümlenin anlamını başka yönlerden tamamlar ve böylece
yüklem ardında konumlanabilir (Demircan 2001b: 183).
2. 2. 2. 3. Devrik Dizim
Demircan, devrik dizim için “dizimsel alan dışına konumlama” tanımını
yapmaktadır (Demircan 2004b: 10). Devriklik tümce, tümcecik ve öbek
düzeyinde uygulanabilir. Öbekler parçalanarak birimlerden biri yüklem ardına
konumlanabilir. Bunun için birimlerin işlevlerinin belli olması gerekir (Demircan
2004b: 10).
“Devrik” terimi aslında üç farklı işlevsel/edimsel anlatım için söz konusudur:
devrik, onarım, açıklama (Demircan 2004b: 10). Derin yapının bu farklı anlatım
yolları yüzeyde yüklem ardı konumlanmanın üç farklı türüdür.
“Onarım, ‘bilgi akışındaki atlamaların tümcedeki olağan dizimsel konumunun
dışına eklenmesi’dir” (Demircan 2004b: 11). “Odaklanan öğe genellikle yüklemin
kendisi olur, atlanmış olan tümleçler onun ardına dizilirler. Öyle bir tümce ister
kurallı dizilsin isterse devrik, her ikisinde de odaktan sonra onarım vardır”
(Demircan 2005: 17). Onarım, aşırı duygusal değişimin bir sonucudur.
Duygusallığa bağlı olarak önce odaklanan öge söylenir, ardından onu anlamca
tamamlayan ögeler getirilir. Burada vurgu ön plandadır. “Tek başına vurgu ile
odak seçimi onarımsaldır” (Demircan 2005: 20). Onarım yoluyla yüklem ardına
konumlanan ögeler kurallı dizilmiş olabileceği gibi bozuk sıralanmış da olabilir.
Bozuk sıralanmış olan dizim de anlamlanabilir ve anlamlanamaz diye ikiye
ayrılabilir (Demircan 2004b: 14).
“Özne ile yüklem arasına giren uzun açıklamaların yüklem ardına konumlanması”
(Demircan 2004b: 11) açıklamadır. Bu da bir devrik dizim türüdür. Onarım,
duygusal değişime bağlı bir devrik cümle türü iken devrik açıklama ve devrik
en az bir; ya da birden çok bilgi birimine bölünebilir. Her bilgi biriminin verilmiş bilgi içermesi gerekmez. Bir birim tümüyle yeni bilgi taşıyabilir” (Demircan 2001: 183-184).
43
dizimde yüklem ardı konumlanmanın nedeni duygusallık değildir (Demircan
2005: 18). Devrik ile açıklama işlemleri metin üretimi/söylem öncesinde
seçilirken, onarım üretim sırasında belirlenir (Demircan 2006b: 11). Demircan,
devrik dizim, devrik açıklama ve onarım ile ilgili olarak devrik cümlenin anlam
özelliklerini de belirlemiş olmaktadır. Çok-anlamlılığı giderme, odak-dışı kılma,
duygusal değişim iletme, devrik açıklama, odak önceleme ve onarım devrik
dizimin anlam özelliklerini ortaya koyar (Demircan 2006c: 12-13).
Erkü, cümlenin ögelerinin yerlerini değiştirerek yüklem ardına konumlandırılan
ögenin etkin hale getirildiğini ve böylece dikkatin üzerine çekildiğini ileri
sürmektedir. Etkinleştirme (“Activation”17), psikolojik sebeplerle yapılır (Erkü
1986: 182). Etkinleştirme ile cümleye kazandırılan esneklik hiçbir zaman
dilbilgisellik-dışına çıkmaya izin vermez (Erkü 1986: 187).
Hoffmann, Erguvanlı’yı kaynak göstererek yüklem ardı konumlanan ögelerin arka
planda kalan, göz ardı edilen veya önemsiz görülen ögeler olduğunu ileri sürer.
Yüklem ardı ögelerin bilgi yapısını böyle farklı değerlendirmesine rağmen
Hoffmann da yüklem-son dizimin dilbilgiselliği bozmadığını dile getirmiştir
(Hoffmann 1992: 300). Yüklem ardı yapılanma, verilen ya da yeni bilgiden
doğrudan etkilenir. Yüklem ardı ögeler, her zaman daha önce söz edilen söylem
durumlarını hatırlatır ve cümleyi bir önceki söylemle ilişkilendirir (Hoffmann
1995: 246). Bu durumda, Türkçede yüklemin sağında bulunan ögeler eski söylem
bilgilerini içerir.
KONU ODAK YORUM ESKİ BİLGİ
Bugün küçük Ahmet’i gördü Fatma. 18
Demircan, yüklem ardının önemsiz bilgi taşıdığını ileri sürenleri eleştirerek
onların İngilizceden etkilendiklerini düşünmektedir. Ona göre, yüklem ardının
17 Bu terimi “etkinleştirme” olarak çevirdik.18 Örnek, Beryl Hoffmann (1995: 249)’dan alınmıştır.
44
önemsiz bilgi taşıması sadece “tek bilgi birimi oluşturan tümcelerde” olanaklıdır.
Birden fazla bilgi biriminden oluşan cümlelerde yüklem ardında da odaklama
yapılabildiği için böyle cümlelerde yüklem ardında konumlanan ögelerin önemsiz
olduğu söylenemez19 (Demircan 2004b: 12). Hiçbir durumda devriklik nedensiz
yapılmaz (Demircan 2005: 20).
Demircan, devrik dizime başvurma nedenlerini bilgi birimlerine bölme, bilgi
birimi içindeki oynamalar, yüklemsel çekim, ussal durumda değişiklik, sesletim
gücünün dağılımı20 ve onarım olarak saptamıştır (Demircan 2001b: 185).
3. ÇEVİRİ VE ÇEVİRİ EŞDEĞERLİLİĞİ
Devrik cümlenin sadece çeviri metinlerde bulunduğu ve çevirmenin kaynak
metnin cümle yapısını (sözcüğü sözcüğüne çeviri nedeniyle) hedef metne
yansıttığı düşüncesi pek çok araştırmacı tarafından ortaya atılmıştır. Tezde
incelediğimiz eserlerden Âşık Paşazade Tarihi ve Tazarru’nâme telif metin
iken Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi ile Gülistan Tercümesi çeviri metinler
olduğu için çeviri kuramına kısaca değinmek gerekmektedir.
Günümüze gelene kadar çeviri kuramı pek çok görüşle zenginleştirilmiş ve en
uygun yöntem bulunmaya çalışılmıştır. Ulaşılan genel yargı şöyle özetlenebilir:
Çevirmen kaynak dil ve amaç dili çok iyi bilmelidir (Bengi 1993: 27).
“Çevirmenin görevi tek tek sözcükler ya da tümcelerden çok metinleri
çevirmektir” (Göktürk 2002: 17). Çeviri özgün metindeki düşüncelerin tamamını
19Aslında cümlenin olağan bilgi odağı yüklemdir. “Eylemden önce ayrı bir bilgi öbeği (ton öbeği)
olması gereken bir birim eylem ardına kaydırılırsa, 1) ya (…) ayrı bir bilgi birimi olarak özelliklerini korur, 2) ya da odak vurgusu silinerek önceki ton öbeğiyle birleşir” (Demircan 2001: 213).// bunların bir Olmadığını // SEN de biliyorsun //.// SEN de biliyorsun // bunların bir Olmadığını //.// ortanCA amcam // bahçeYİ bile aydınlattı //.// bahçeYİ bile aydınlattı ortanca amcam //. (Örnekler Demircan 2001: 213’ten alınmıştır.)20 “Devrik dizim, bir yandan tümcedeki en önemli bilgi ileten ögeyi odak işleviyle ortaya doğru çekerken, öte yandan, odaktan sonra söz akışını da yavaşlatır. En yüksek vurgu alan ögeden sonra geriye kalan güç düşerek, en alt düzeyde bir yayılımla söner. Sesletim odaktan önce görece hızlı, odaktan sonra görece yavaş olur” (Demircan 2006a: 13).
45
içermeli ve özgün metin kadar rahat olmalıdır (Bengi 1993: 29). “Çevirmen bu
tavır doğrultusunda çevirisini ya kaynak-dizge normlarına öncelik vererek yapar
ve yeterli çeviri üretir, ya erek-dizge normlarına öncelik vererek yapar ve kabul
edilebilir çeviri üretir” (Bengi 1993: 33).
Göktürk, yapılan araştırmalar sonunda çeviri yöntemlerinin dörde ayrıldığını
bildirir: Tanrı dilinin insan diline çevirisi, sözcüğü sözcüğüne çeviri, özgür çeviri,
güvenilir çeviri (Göktürk 2002: 40). Göktürk, eserinde Çeviribilim İçinde Yazın
Çevirisinin Yeri başlığının altında çeviri bilim kuramcılarından Ortega y Gasset’in
görüşlerine katılarak ondan şu alıntıyı yapmıştır:
Çeviri özgün metnin tıpkısı değildir. Aynı yapıtın başka bir sözcük dağarcığıyla oluşması değildir, böyle olmayı da amaçlayamaz. Şunu özellikle belirtip vurgulamamız gerekir, çeviri kendine özgü ölçütleriyle, amaçlarıyla apayrı, bütün öbür yazın türlerinden başka, özel bir yazın türüdür (Göktürk 2002: 42).
“Yetkin bir çevirmenin görevi, bu yetkin dili anadilinde yeniden yaratmaktır”
(Karantay 1993: 23). Bir dile ait bir metni başka bir dile çevirirken bunların
bozulmadan çevrilip çevrilemeyeceği büyük bir sorundur. Bu konuda İnce şöyle
demektedir:
Demek ki çevirmen özgün metin yazarının biçemini bozmadanaktarabilmek için kaynak metnin, metinle en çok ilgili özellik ve ilişkilerini yeniden, aynen yapılandırmalıdır. Oysa çeviri gerçekleri bize kaynak metin yazarının biçeminin bozmadan değil bozarakaktarılabileceğini gösteriyor. (…) Yazınsal bir metnin çevirisinde kaynak metne sadakat tek amaç olamaz çünkü çevirinin “yazınsal” olması önemlidir. Yazınsal olmayı başaramamış bir çevirinin kaynak metne sadakatinin ne anlamı olabilir? (İnce 1993: 11)
Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi ve Gülistan Tercümesi’nin - birer çeviri metin
olduğu için - telif metinler olan Âşık Paşazade Tarihi ve Tazarru’nâme göre
söz dizimsel bozuklular taşıyabilecekleri düşünülebilir. Öyle bile olsa dizimsel
bozukluklar sadece cümle düzeyinde değil, sözcük öbekleri düzeyinde de
görülmeli ve bu durum metnin geneline hâkim olmalıdır. Devrik cümle
bakımından ise, böyle bir düşünce tarzı devrik cümlenin zaten dizimsel bir
bozukluk olduğu görüşüne dayanır. Tercümeden kaynaklanan devrik cümleler
sadece Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi’nde vardır. Şirvanlı Mahmut, Târih-i İbn-
46
i Kesîr Tercümesi’nin kimi cümlelerinde sözcüğü sözcüğüne çeviri yöntemi ile
Kur’an-ı Kerîm’den çevirdiği ayetin ve/veya cümlenin anlamını olduğu gibi
vermek istemiştir. Önce Arapça cümleyi yazmış, sonra da birebir sözcük çevirisini
vermiştir. Ancak, bu tip cümleler başlarında bulunan “ya�ni” sözcüğü sayesinde
diğer cümlelerden ayrıldığı gibi, cümlelerin dizimsel yapısı da bunların satır-arası
tercüme olduğunu açıkça göstermektedir.
Burada satır-arası tercüme ve tefsirli tercüme terimlerine kısaca değinmek gerekir.
Anadolu Türkçesine yapılan ilk Kur’an tercümelerinin XIV. yüzyılın sonlarında
başladığı tahmin edilmektedir. Bu tercümeler iki ayrı yöntemle yapılmaktadır:
Tefsirli tercümeler, “Bir Arapça kelimenin tek bir Türkçe kelime ile
karşılanmasından ziyade, bütün bir âyetin uzun cümlelerle açıklanması esas
alınmıştır” (Topaloğlu 1976: 3). Cümle bir bütün olarak ele alınır ve genel olarak
cümlenin anlamını vermek hedeflenir. Satır-arası tercümelerde, kaynak dilin
metni, amaç dile sözcük sözcük çevrilir. “Şu halde cümleler, zaruri olarak,
unsurların dizilişi bakımından, Türkçe kaidelere göre değil, Arap dilinin sentaks
hususiyetlerine göre tertiplenmiştir. Bu yüzden cümleler umumiyetle “devrik
cümleler” halindedir. Bu, «satır-arası» tercüme tarzının bir neticesidir” (Topaloğlu
1976: 21).
“Anadolu Sahasında Yapılmış Sure Tefsirleri ve Bu Tefsirlerin Türk Dili
Açısından Önemi” başlıklı makalesinde Muhammed Yelten şöyle demektedir:
“Biliyoruz ki Karahanlı döneminde ve Anadolu sahasında gerçekleştirilen ilk
Kur’an çevirileri genellikle kelime kelime yani satır-arası veya cümle cümle
şeklinde çevirilmişlerdir. (…) Bilhassa cümle cümle yapılan çevirilerde kaynak
dilin söz dizimi sırasına çok dikkat edilmiştir. O kadar ki bazen Türkçe söz dizimi
sırasına göre çevirdiklerini yine Arapça sıraya göre düzeltmişlerdir” (Yelten 2000:
251).
Arslan Tekin, Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi’nin incelediği 4. cilt, 1. kısım ile
ilgili olarak “Mütercim, kısa cümleler ve diyaloglarla üslubu akıcı kılmıştır. Bu
47
da, eserin Arapça aslına bağlı kalınmadan Türkçeye aktarılmasından ileri
gelmektedir.” (Tekin 1998: 37) demektedir. Mehdi Ergüzel, incelediği 4. cilt, 2.
kısım için “Cümleler çoğu yerde kısa, düzgün ve zevkle okunur güzellikte,
tercüme soğukluğu taşımayan bir ustalıkla kurulmuştur.” (Ergüzel 1999: XVIII)
tespitini yapmaktadır. Muhammet Yelten ise metnin tercüme özellikleri hakkında
şu açıklamayı yapmaktadır:
Mahmûd bin Muhammed tercümede muhteva bakımından eserin aslına bağlı kalmakla birlikte metnin aktarılışında serbest davranmıştır. Cümleler halinde tercüme edilmiş eserde, konunun gelişmesine uygun olarak karşılıklı konuşma parçalarına ve rivayetlere sık rastlanmaktadır. Bazen bu konuşma ve rivayet zincirleri birbirini destekleyen, birbirine eklenen veya birbiri ile zıtlaşan görüş ve hadiseler halinde hikâye dili ile anlatılmıştır. İşte tercüme, sade bir üslubun kullanılması, kısa ve kesik cümlelerin varlığı, rivayet silsilesi ve karşılıklı konuşmaların bol miktarda kullanılması yönüyle, konuşma dilinin yazıya aktarılmasından meydana gelmiş bir metin özelliğini taşımaktadır (Yelten 1998: 13).
Anadolu sahasında yapılan ilk Gülistan Tercümesi olan Mahmûd bin Kādî-i
Manyâs’ın tercümesi kısaltılmış bir tercümedir. Mustafa Özkan metnin tercümesi
için şu açıklamayı yapmıştır:
Manyasoğlu bu tercümesinde, tercüme için seçip aldığı hikâyeleri Türkçe’ye aktarırken aslına sadık kalarak, ilâve yapmadan tercümeye etmeye çalışmıştır. (…) mütercim, bu defa bütün hikâyeleri tercüme etmeyerek bir seçme yapmak suretiyle, bazı hikâyeleri bu tercümesine almamıştır. Hatta tercümesine aldığı hikâyeleri de kelime kelime aynen tercüme etmeyip bazı kısımları atlamıştır. Daha ziyade o hikâye ile anlatılmak istenen muhtevayı aktarmaya çalışmıştır. Böylece muhtasar bir tercüme meydana getirmiştir (Özkan 1993: 15).
Tezde sadece Eski Anadolu Türkçesi düz yazı metinlerinde devrik cümlenin
yapısal incelemesi değil, aynı zamanda telif metinler ile tercüme metinlerdeki
devrik cümleler de karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir.
48
1. BÖLÜM: TELİF ESERLERDE DEVRİK CÜMLE
1. 1. Yüklemin Türüne Göre Devrik Cümleler
Bu çalışmaya malzeme olan Âşık Paşazâde Tarihi ve Tazarru’nâme adlı telif
metinler, Yüklemin Türüne Göre Devrik Cümleler ve Yapısına Göre Devrik
Cümleler olmak üzere iki temel başlıkta incelenmiştir. Yüklemin türüne göre
devrik cümleler, fiil ve isim cümlesi olarak alt başlıklara ayrılmıştır. Devrik
cümleler, daha sonra sonda bulunan öge/ögelerine göre sınıflandırılmıştır.
1. 1. 1. Fiil Cümlesi
1. 1. 1. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler
… lutf-ı amîm ve hulk-ı kerîminden sâ�at-i sâ�atte ve rûz-ı kıyâmette, hevâcir-i
bevâdî-yi hayrette, şefâ�ati bahrinden bir katre ve inâyeti nesîminden bir zerre bu
ben za�îf kulından dırîğ itmeye kim, / [323] egerçi ana lâyık hizmetüm ve
ümmetligine münâsib hasletüm yog-ise dahı ümmeti ziyyinde geçti cümle ömrüm
/… (TN-v. 323-s. 260).
/ eğer ki ona lâyık hizmetim ve ümmetliğine uygun özelliğim yok ise de ümmeti
kılığında geçti bütün ömrüm /
Pâdişâh buyurdı; / Mahmûd Paşa’nuñ çadırını ve otagını başına yıkdurdı hünkâr
/. (AT-b. 142-v. 150/231a-s. 524).
/ Mahmut Paşa’nın çadırını ve otağını başına yıktırdı hünkâr /
/ Eger bî-ışk ola ru’ye-i mahbûb /, kemâl-i cemâli olur mahcûb. / (TN-v. 226-s.
194).
/ Eğer aşksız ola sevgilinin yüzü /
Karamanoglı dahı pâdişâhuñ bu fi‘line muttali‘ oldı, kendü bir tezvîr ilçi
göndürdü Mısr’a kim “‘Osmânoglı börke bahanesine Mekke sultânına yükler-ile
fülori göndürdi kim / saña yagı oldı ‘Osmânoglı. /” diyü. (AT-b. 171-v. 371-s.
574).
/ sana düşman oldu Osmanoğlu /
Eyitdi: “… Benüm bu küstâhlıguma kalma, kerem ve lutf eyle, / baña mürüvvet it
sen dahı /. …” didi. (AT-b. 91-v. 90/124b-s. 442).
/ bana iyilik et sen üstelik /
49
Kılıç Arslan Beg eydür: “Müsülmânlar! / Hayırlusı ne-y-ise tedârük idüñ siz dahı.
/” didi. (AT-b. 146-v. 152/236b-s. 528).
/ Hayırlısı ne ise hazırlayın siz de. /
/ İstanbol’dan çıkdı Sultân Bâyezîd /, niyyet-i gazâ idüp lâvu leşker-ilen kurudan
Kara Bogdan tarafına yöneldi. (AT-b. 161-v. 168/267a-s. 551).
/ İstanbul’dan çıktı Sultan Bayezid /
/ Nakş-ı agyârdan eger pâk ola tahta-i dil /, keşf olur elbette anda her müşkil. /
(TN-v. 258-s. 216).
/ Başka resimlerden (şekillerden) eğer temiz olursa gönül levhası /
1. 1. 1. 2. Nesnesi Sonda Devrik Cümleler
Belirtili Nesnesi Sonda Devrik Cümleler
… ışk bir bî-karâr u şûr-engîzdür ki / kadem basıcak, şûr u gavgâya bırağur
âlemi. / (TN-v. 217, 218-s. 188).
/ ayak basınca gürültü ve kavgaya bırakır âlemi /.
… bir mektûb-ıla şöyle dirler kim mektûb içinde İsmâ�îl Beg’e kim: “… / Kerem
lutf idesiz anı /, pâdişâh hâtırı-çün ve dostluk ve mahabbet izhâr itmek-içün
anlaruñ maslahatlarını göriviresiz. …” diyü kuluñ eline bir mektûb virüp
göndürdiler. (AT-b. 132-v. 136/205a-s. 505).
/ Cömertlik lutf edesiniz onu /*
Ve / bu halk bilmezler anı /, şeytânî midür veyâ Rahmânî midür? (AT-b. 170-v.
366-s. 572).
/ bu halk bilmezler onu /
/ Şöyle kıralum anları / kim kendülerüñ vilâyetlerine habarlarını girü biz
göndürelüm. (AT-b. 66-v. 66/82b-s. 409).
/ Şöyle kıralım onları /
Eydür: “Hanum! / Baña vir bu vilâyeti / kim bunlar girü yagı olmasunlar.” (AT-b.
20-v. 22-s. 346).
/ Bana ver bu vilâyeti /
* Bu çeviri cümle Türkiye Türkçesinde kabul edilebilir değildir.
50
Anı beyân ider kim / Sultân Muhammed Han-ı Gāzi Sınab’ı ve Kastamonu’yı ve
cemî‘i vilâyetini pâdişâhı-y-ıla ve Koylı Hisâr’ı ve Tarabuzon’ı bir seferde
mecmû‘ını ne sûret-ile feth itdi bunları /, anı bildirür. (AT-b. 132-v. 135/203b-s.
504).
/ Sultan Muhammed Han-ı Gâzi Sinop’u ve Kastamonu’yu ve bütün vilâyetini
padişahıyla ve Koylı Hisar’ı ve Trabzon’u bir seferde hepsini ne suretle feth etti
bunları /
/ Mahmûd Paşa’yı ve Ahmed Paşa’yı ve Mustafâ Paşa’yı bu üçin dahı Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi bir araya cem‘ [242a] itdi bunları. / (AT-b. 149-v.
155/241b, 242a-s. 532).
/ Mahmut Paşa’yı ve Ahmet Paşa’yı ve Mustafa Paşa’yı bu üçünü dahi Sultan
Muhammed Han-ı Gazi bir araya topladı bunları. /
Bu habarı işitdiler, / hisâr halkı hemân girü muhkem ‘ahd-ıla virdiler hisârı /.
(AT-b. 43-v. 46/47b-s. 380, 381).
/ hisar halkı hemen sonra kuvvetli söz ile verdiler hisarı /.
/ Ekser halk andan bildiler hünkâruñ Allah emrine vâsıl oldugın. / (AT-b. 121-v.
121/177b-s. 484).
/ Halkın çoğu ondan sonra bildiler hünkârın Allah emrine kavuştuğunu. /
/ Yıkup yaksun ilini / ve halkını esîr eylesün.” didi. (AT-b. 92-v. 90/125b-s. 443).
/ Yıkıp yaksın ilini /
/ Gāziler de kodılar kâfiri /, ordıya yakın geldi, ta kim aralıga girdi. (AT-b. 137-v.
142/217a-s. 513).
/ Gaziler de bıraktılar kâfiri /
Anı beyân ider kim Sultân Muhammed Han-ı Gāzi kulı Gedük Ahmed’i Kefe’nüñ
fethine göndürdi; / varup ne sûret-ile feth itdi Kefe’yi /, anı bildirür ve hem anda
dahı ne vilâyetler feth itdi? (AT-b. 151-v. 159/249a-s. 537).
/ varıp ne suret ile feth etti Kefe’yi /
…, pâdişâh eydür: “Fazlullah! Ol fülorücügi gine Halilürrahman’a ve Kuds-i
şerîf’e ve Ka‘betullâh’a ve Medîne-i Resûl’e gönder kim Mevlânâ Yigan hacca
niyyet itmiş ve / hem alsun ol füloriyi / anda Medîne-i Resûl’üñ fakîrlerine
virsünler kim anlara huccâc varıncaya degin intizârdadur.” (AT-b. 169-v. 356-s.
566, 567).
51
/ hem alsın o filoriyi /
/ Baçaroglı Hamza Beg sordı İsfendiyâroglı Hızır Beg’e: / “Cenk itmeden hünkâra
niçün virdüñüz şehrüñüzi?” / didi. (AT-b. 75-v. 76/102a-s. 424).
/ Savaşmadan hünkâra niçin verdiniz şehrinizi? /
/ Şöyle urdılar vilâyet-i Karaman’ı / kim elek elek itdiler. (AT-b. 115-v.
112/161b-s. 472).
/ Şöyle vurdular Karaman vilâyetini /
Işk bir sultân-ı kâhir ü tîzdür ki / alem çekicek, birbirine vurur vücûd-ile ademi /
… (TN-v. 217-s. 188)
/ bayrak çekince birbirine vurur varlık ile yokluğu /
Gedük Ahmed dahı bunlaruñ hâlinden mütenebbih oldılar kim, hâl böyledür; /
Sultân Bâyezîd tarafına tutdılar yüzi /. (AT-b. 159-v. 167/264b-s. 549).
/ Sultan Bayezid tarafına tuttular yüzü [yöneldiler] /.
Belirtisiz Nesnesi Sonda Devrik Cümleler
Diledün, dünyâ virürsin, diledün âhiret; / dilersen ikisinde de virürsün devlet /.
(TN-v. 132-s. 126).
/ dilersen ikisinde de verirsin büyük saadet [baht] /.
Elfâz-ı lâf ü tâmât mekr olur; şeytânî; / nite ki bevh ü şath olur ene’l-Hakk u
sübhânî /. (TN-v. 212-s. 184).
/ nasıl ki sövme ve mizahî şiir olur ene’l-Hakk ve Allah’la ilgili /.
/ Gönlüm çeker ilve, / nefsüm çeker sifle /; ben arada bîçâre. (TN-v. 107-s. 108).
/ Gönlüm çeker ilve [Allah’ın gönülde görünmesi], / nefsim çeker alçaklık
[bayağılık, âdîlik] /.
/ Sünnet diye tutaram, kuru sünnet ü âdet; / ibâdet diyü işlerem, hemîn adı ibâdet.
/ (TN-v. 106-s. 108).
/ Sünnet diye tutarım kuru sünnet ve âdet; / ibâdet diye işlerim tıpkı adı ibâdet. /
1. 1. 1. 3. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Yönelmeli Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
… didi ve / paşalar dahı eydürler agalara /. (AT-b. 80-v. 81/110b-s. 431).
/ paşalar dahi derler ağalara /.
/ Ne beñzer aña / kim herzeler söyledi. (AT-b. 117-v. 114/165a-s. 475).
52
/ Ne benzer ona /
Orhan Gāzi tekrâr gine adam göndürdi: “Neçün gelmez ve / beni dahı niçün
komaz anda varmaga /. ” (AT-b. 38-v. 40/37a-s. 373).
/ beni bile niçin bırakmaz oraya varmaya /.
/ ‘Îsâ Beg vardı Arnavud’a / künc illerine girdi. (AT-b. 110-v. 107/153a-s. 466).
/ İsa Bey gitti Arnavut’a /
/ Ömürden bakıyye var-iken yitiş bana; / bu hâl-ile ölmedin iriş bana. / (TN-v.
Ü168a-s. 292).
/ Ömürden geriye kalan var iken yetiş bana; / bu hâl ile ölmeden eriş bana. /
/ Zîrâ kim nâşâyiste hareket [149] itmiş-idi, bu Âl-i ‘Osmân üzerine. / (AT-b. 142-
v. 148, 149/229a-s. 522).
/ Çünkü yaraşıksız hareket etmişti bu Osmanlı sülâlesi üzerine. /
/ Zîrâ kim nâşâyiste hareket [149] itmiş-idi, bu Âl-i ‘Osmân üzerine. / (AT-b. 142-
v. 148, 149/229a-s. 522).
/ Çünkü yaraşıksız hareket etmişti bu Osmanlı sülâlesi üzerine. /
/ Mahfîce bu kişi sorar bu ‘avratlara / kim: “Hey bîçâreler! … (AT-b. 128-v.
130/194b-s. 497).
/ Gizlice bu kişi sorar bu kadınlara /
/ Sultân dahı gâyetde ferahnâk oldı, bunlaruñ gelmesine. / (AT-b. 2-v. 5-s. 323).
/ Sultan da çok fazla sevindi, bunların gelmesi işine. /
/ Mısır sultânı dahı emr itdi Çerkez’e. / (AT-b. 175-v. 378-s. 578).
/ Mısır sultanı da emretti Çerkez’e. /
Paşalar eyitdiler: “/ Bu hakîmler komazlar çıkmaga. /” didiler. (AT-b. 80-v.
81/110a-s. 430).
/ Bu bilginler bırakmazlar çıkmaya. /
/ Andan soñra kızı teslîm itdiler, Dâdû Hatun-ıla Paşa Kireceye. / (AT-b. 93-v.
91/127a-s. 444).
/ Ondan sonra kızı telim ettiler Dâdû Hatun ile Paşa Kirece’ye. /
/ ‘Acâyib konukluklar itdiler düñürlere. / (AT-b. 107-v. 105/149a-s. 462).
/ Görülmedik misafirlikler ettiler dünürlere. /
/ Rûhum talabır Hakk’a, / bedenüm ögrendi halka; / oldum arada âvâre. / (TN-v.
107-s. 108).
53
/ Ruhum heyecanla çırpınır Hakk’a [Hakk için], / bedenim öğrendi boğaza [boğaz
için] /
Külek hisârın ve Analakşan hisârın ve Mozalan [Molan] hisârın ve Barsbeyte
hisârın ve Adana ve Tarsis ve dört hisâr dahı kâfir elinde-y-idi; / Müsülmânları
komazlardı hisârına girmege /. (AT-b. 178-v. 262-s. 581).
/ Müslümanları bırakmazlardı hisarına girmek için /.
/ Andan soñra destûr olundı hôş-hanlara /; latîf ve garrâ medihler ve gazeller
okundı. (AT-b. 127-v. 129/192b-s. 496).
/ Ondan sonra izin verildi güzel okuyanlara /
Ve / dahı cihâzuñ kaziyyesin bildürdiler hünkâra / kim Vılkoglı dimiş-idi. (AT-b.
107-v. 105/149b-s. 463).
/ üstelik çeyizin meselesini bildirdiler hünkâra /
Kaçan kim Koylıhisâr’ı feth idicek Erzincan tarafına yörüdi, / bu tarafdan Uzun
Hasan dahı kendü anasını ve Çimişkezek Beg’i Şeyh Kürt Hasan’ı anasına koşup
Sultân Muhammed Han’a göndürdi ilçilige /. (AT-b.135-v.140/212b-s.510).
/ bu taraftan Uzun Hasan da kendi anasını ve Çemişkezek Bey’i Şeyh Kürt
Hasan’ı anasına ekleyip Sultan Muhammed Han’a gönderdi elçiliğe /.
Eydür: “… Kulum-ılan ve hem hâzır olan ‘azab-ıla ve eyü yarak görüñ / dahı
varuñ İnez’e /, anuñ limonuna girüñ ve illâ ol araya varmayınca bu habarı kimseye
bildürme.” didi. (AT-b. 124-v. 126/186a-s. 491).
/ Bundan başka gidin İnez’e /
/ Baçaroglı Hamza Beg sordı İsfendiyâroglı Hızır Beg’e: / “Cenk itmeden hünkâra
niçün virdüñüz şehrüñüzi?” / didi. (AT-b. 75-v. 76/102a-s. 424).
/ Baçaroğlu Hamza Bey sordu İsfendiyaroğlu Hızır Bey’e /
/ Pâdişâh emr itdi, İshâk [235b] Paşa’ya / “Var” didi, “Karamanoglı’nı sen ilden
çıkar.” didi. (AT-b. 145-v. 152/235b-s. 527).
/ Padişah emretti İshak Paşa’ya /
/ Mahmûd Paşa aşagadan eydür İsmâ‘îl Beg’e /: “Hey begüm! Niçün…” (AT-b.
132-v. 137/207a-s. 506).
/ Mahmut Paşa aşağıdan der İsmail Bey’e /
54
Ol dem kim / seferden geldi İstanbol’a /, bu tarafda İshâk Paşa’yı dahı Rûmili’ne
komışlar-ıdı, İshâk Paşa dahı soñra İstanbol’a geldi. (AT-b. 136-v. 141/215a-s.
512).
/ seferden geldi İstanbul’a /
/ İsmâ‘îl Beg eydür Karamanoglı’na /: “Bu senüñ sözüñ Müsülmânlıga sıgar söz
degüldür…” (AT-b. 133-v. 138/209a-s. 508).
/ İsmail Bey der Karamanoğlu’na /
İshâk dahı ol araya geldügin işidicek karşuladı; / alup geldi Karaman vilâyetine /.
(AT-b. 140-v. 147/225b-s. 520).
/ alıp geldi Karaman vilâyetine /.
/ Bu tarafda hemân Mahmûd Paşa[nuñ] karındaşı, habar göndürdi karındaşı
Mahmûd Paşa’ya / kim: “Adamuñuz gönderüñ gelsün. Semendire’yi zabt idüñ ve
hisârına adam koñ, berkidüñ.” didi. (AT-b. 130-v. 133/200a-s. 501).
/ Bu tarafta hemen Mahmut Paşa’nın kardeşi, haber gönderdi kardeşi Mahmut
Paşa’ya /
Sultân Murâd dahı kabûl itdi. Ve ba�de tekrâr Hızır Beg’üñ hatununı ve Rûmuñ
[174a] �ayânlarınuñ hatununı göndürdiler. Ve / Rûmuñ ‘ayân beglerinden bile
vardılar kız almaga /. (AT-b. 120-v. 119/174a-s. 481).
/ Rum’un ileri gelen beyleriyle birlikte gittiler kız almaya. /
Ve / Engüri nevâhisinde Balık Hisârı dirler bir niçe köy vakf itdi Mekke’ye /, hayli
meblaglar hâsıl olur. (AT-b. 169-v. 356-s. 566).
/ Ankara taraflarında Balık Hisarı denilen bir nice köy bağışladı Mekke’ye /
Karamanoglı dahı pâdişâhuñ bu fi‘line muttali‘ oldı, / kendü bir tezvîr ilçi
göndürdü Mısr’a / kim “‘Osmânoglı börke bahanesine Mekke sultânına yükler-ile
fülori göndürdi kim / saña yagı oldı ‘Osmânoglı.” diyü /. (AT-b. 171-v. 371-s.
574).
/ kendi bir arabozucu elçi gönderdi Mısır’a /
/ Sultân Muhammed habar göndürdi oglı Mustafâ’ya / kim: “Var Karahisâr’da
otur.” didi. (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).
/ Sultan Muhammed haber gönderdi oğlu Mustafa’ya /
/ Mevlânâ Hüsrev’i kādı-‘asker itdi oglına / ve girü kalan tertîb yirlü yirinde. (AT-
b. 116-v. 113/164b-s. 474).
55
/ Mevlânâ Hüsrev’i Kazasker etti oğluna /
Ve hem eyitdi: “/ Kızumuz aluñ ogluñ Bâyezîd Han’a. / Ve / kızumuz-ıla bile
birkaç pâre hisâr bile virelüm cihâzına tuta. / ” (AT-b. 49-v. 49/53b-s. 385).
/ Kızımızı alın oğlun Bayezit Han’a. /
Ve / birkaç yirden dahı küffâr geçürdi ol vilâyete /, mübâlaga helâklikler itdiler.
(AT-b. 136-v. 141/216a-s. 513).
/ birkaç yerden dahi kafirler geçirdi o vilâyete /
Dırakola, hünkâr öñince kulaguz olmış-ıdı, / bile çıkdı, ötedin [152b] berü gelişe
/. (AT-b. 109-v. 106/152a-s. 465).
/ birlikte çıktı öteden bu tarafa gelmek için /.
Pâdişâhuñ ‘atâları hâllü hâlince bunlara dahı yitişdi ve bunlara dahı işâret olundı; /
kānûn-ı fukârâ üzerine edeblerin gösterdiler pâdişâha /. (AT-b.127-v.130/193b-
s.496).
/ fakirlerin kanununa göre nezaketlerini gösterdiler padişaha /.
/ Habar geldi pâdişâha / kim: “Uşda küffâr leşkeri geldi.” didiler… (AT-b. 128-v.
131/196a-s. 498).
/ Haber geldi padişaha /
/ Deryâ tarafına giden gemiler dahı gelüp yitişdi pâdişâhuñ hizmetine. / (AT-b.
161-v. 168/267b-s. 551).
/ Deniz tarafına giden gemiler dahi gelip yetişti padişahın hizmetine. /
/ Bir gün silihdârlar galebe itdiler paşalaruñ üzerine /: “Pâdişâhumuz kanı?
N’oldı, çıkmaz?” didiler. (AT-b. 80-v. 81/110a-s. 430).
/ Bir gün silahdarlar toplanıp yürüdüler paşaların üzerine /
/ Pâdişâh eydür Rûmili beglerbegisine / : “Murâd! Sen var, / ilerü varuñ Mahmûd-
ıla bile /. Görüñ kim hâl nedür.” (AT-b. 149-v. 156/243b-s. 533).
/ Padişah der Rumeli beğlerbeyine /
Çünkim Semendire’yi zabt itdükden soñra çañlarını yıkdılar ve keliselerini
mescidler itdiler, / içinde hutbe-i İslâm okundı Sultan Muhammed-i Gāzi Han
adına /. (AT-b. 130-v. 133/200b-s. 501).
/ içinde İslâm hutbesi okundu Sultan Muhammed-i Gazi Han adına /.
Cum�a güni cum�a namâzı kılındı ve / hutbe-i İslâm anda dahı okundı; Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi adına /. (AT-b. 151-v. 160/251b-s. 539).
56
/ İslâm hutbesi orada dahi okundu Sultan Muhammed Han-ı Gazi adına /.
/ Germiyân bu vech-ilen feth olundı Sultân Murâd’a. / (AT-b. 102-v. 100/142b-s.
457).
/ Germiyan bu vesileyle feth olundu Sultan Murat tarafından. /
/ Tîzcek Mevlânâ Hamza’yı göndürdiler Sultân Murâd’a. / (AT-b. 106-v.
104/147b-s. 461).
/ Çabucak Mevlânâ Hamza’yı gönderdiler Sultan Murat’a. /
Eyitdi: “Müsülmânlar! Pâdişâhumuz Rûmili’nde. / Karamanoglı geliyorır
üzerümüze. / …” didi. (AT-b. 70-v. 72/95a-s. 418).
/ Karamanoğlu geliyor üzerimize. /
Ve / bu tarafda Simavna kādısı oglı kim [105a] agaç deñizine girmiş-idi, birkaç
bedbaht sofıları göndürdi vilayetlere / kim: “/ Gelüñ baña / şimden girü pâdişâhlık
benümdür, baña virildi.” didi. (AT-b. 77-v. 78/104b, 105a-s. 426, 427).
/ bu tarafta Simavna kadısı oğlu ki ağaç denizine girmiş idi birkaç bahtsız sofuyu
gönderdi vilâyetlere /
“… adına”-“… elinde”-“… elinden”li Kalıp İfadeler:
(AT-b. 32-v. 37/31b-s. 368), (AT-b. 36-v. 39/35a-s. 371), (AT-b. 59-v. 57/68a-s.
398), (AT-b. 60-v. 58/69a-s. 399), (AT-b. 64-v. 62/76a-s. 404), (AT-b. 100-v.
99/140b-s. 455), (AT-b. 103-v. 101/143b-s. 457), (AT-b. 104-v. 102/144b-s. 459),
(AT-b. 105-v. 103/147a-s. 461), (AT-b. 109-v. 107/153a-s. 465), (AT-b. 112-v.
110/158a-s. 469), (AT-b. 113-v. 111/160a-s. 471), (AT-b. 117-v. 115/167a, 167b-
s. 476), (AT-b. 119-v. 118/172b-s. 480), (AT-b. 122-v. 123/181b-s. 487), (AT-b.
125-v. 127/189b-s. 493), (AT-b. 128-v. 132/197b-s. 499), (AT-b. 131-v.
135/203a-s. 503), (AT-b. 135-v. 141/215a-s. 512), (AT-b. 137-v. 142/217b-s.
514), (AT-b. 139-v. 146/224a-s. 519), (AT-b. 140-v. 148/227b-s. 521), (AT-b.
141-v. 148/228a- s. 522), (AT-b. 142-v. 150/231b-s. 524), (AT-b. 143-v.
151/233b-s. 526), (AT-b. 146-v. 154/238b-s. 529), (AT-b. 148-v. 155/241b-s.
532), (AT-b. 152-v. 162/256a-s. 542), (AT-b. 153-v. 163/257a-s. 543), (AT-b.
159-v. 167/265b-s. 550), (AT-b. 161-v. 169/269b-s. 553), (AT-b. 163-v. 172-s.
556), (AT-b. 164-v. 174-s. 559).
57
Bulunmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
/ Yârı olur hemân nazarında; / görünen ol olur basarında. / (TN-v. 251-s. 211).
/ görünen o olur gözünde. /
Evvel Mahmûd Paşa’ya [232a] Gelibolı sancagın virdi ve buyurdı kim Mahmûd’a
“Tûd’a “Tîz tut, gemileri tonat. / Irakda yakında hîç bir gemi kalmasun bir
limonda. / …” didi. (AT-b. 143-v. 150/232a-s. 525).
/ Uzakta yakında hiçbir gemi kalmasın bir limanda. /
/ Niçeler fakîr geldi ganî gitdi bu pâdişâhuñ eyyâm-ı devletinde ve nizâm-ı
saltanatında. / (AT-b. 127-v. 129/193a-s. 496).
/ Niceler fakir geldi, zengin gitti bu padişahın devleti zamanında ve saltanatı
düzeninde. /
/ ‘Ali Paşa hayrân u ‘âciz kaldı bunlaruñ kurtulmasında. / (AT-b. 62-v. 60/72a-s.
401).
/ Ali Paşa hayran ve beceriksiz kaldı bunların kurtulmasında. /
Gâh / bir serve serv çektürürsin bustânda; / gâh / bir serveri ser-nügûn idersin
gûristânda. / (TN-v. 137-s. 130).
/ bir serve serv çektirisin bahçede; / … / bir başkanı başaşağı edersin mezarlıkta. /
Âhir fursat buldı; / Mekkî Aslan Beg’i helâk itdi cum‘a mescidinde /. (AT-b. 171-
v. 368-s. 573).
/ Mekkî Aslan Bey’i öldürdü Cuma mescidinde /.
/ Bir gün pâdişâh devlet-ilen oturmış-ıdı Edrene’de. / (AT-b. 154-v. 163/257b-s.
543).
/ Bir gün padişah saadetle oturmış idi Edirne’de. /
/ Orhan’uñ [93b] imâmı oglı Yahşı Fakıh evinde hasta oldum Geyve’de /; anda
kaldum. (AT-b. 69-v. 71/93a-s. 417).
/ Orhan’ın imamı oğlu Yahşı Fakıh evinde hasta oldum Geyve’de /
/ El-hâsıl-ı kelâm ehl-i İslâm [43a] hayli arkalandı / ve / kuvvet tutdı Hak ta‘âlâ
inâyetinde /. (AT-b. 39-v. 43/43a-s. 377).
/ Sözün kısası İslâm topluluğu hayli güçlendi / ve / kuvvetlendi Hak taâlâ
lûtfundan /.
/ Küffâr leşkeri sındı Hak Teâlâ ‘inâyetinde /, Allahu ekber! (AT-b. 128-v.
131/196b-s. 498).
58
/ Kâfirler[in] askeri kırıldı Hak Taâlâ lûtfuyla /
/ Kur‘ân okuram, hemîn lisânda /; tâ‘at iderem, gönül yabanda. / (TN-v. 106-s.
108).
/ Kur�an okurum çok dilde /
/ Bir niçe günden soñra bu leşker kim komışdı hisâr üzerinde /, bunlar dahı
vardılar hisârı bırakdılar gitdiler. (AT-b. 151-v. 161/252b-s. 540).
/ Bir nice günden sonra bu asker ki bırakmıştı hisar üzerinde /
/ Vılkoglı’nuñ mübâlaga gümişin buldılar hisârda. / (AT-b. 125-v. 127/188b-s.
492).
/ Vılkoğlu’nun çok fazla gümüşünü buldular hisarda. /
/ Cum‘a namâzı kılındı iki tarafda. / (AT-b. 66-v. 67/84b-s. 411).
/ Cuma namazı kılındı iki tarafta. /
/ Hakîm Ya‘kûb bir gün cum‘a mescidine varmış, İstanbol’da. / (AT-b. 166-v.
176-s. 562).
/ Bilgin Yakup bir gün Cuma mescidine gitmiş, İstanbul’da. /
/ Fakîr dahı gûşe-i ferâgatda teslîm-i rızâ küncinde fenâ ve sabır hırkasın geyüp
oturmış-ıdum Kontantiniyye’de / ve du‘â sofrası-y-ılan mütena‘îm olmış-ıdum.
(AT-v. 2-s. 319).
/ Ben de dinlenme köşesinde Allah’ın hoşnutluğuna kendimi teslim etme
bucağında yokluk ve sabır elbisesini giyip oturmuş idim İstanbul’da /
/ Ol kadar mâl buldılar ol hisârda / dahı haddin ve hisâbın Allah bilür ancak. /
(AT-b. 125-v. 127/188b-s. 493).
/ O kadar mal buldular o hisarda /
Mahmûd Paşa eydür: “… / Bizüm ne bilümüz ola pâdişâh huzûrunda? /” (AT-b.
149-v. 155/242a-s. 532).
/ Bizim ne bilgimiz ola padişah huzurunda? /
Ve / bu fethüñ târîhi sekiz yüz elli yidisiyle sekizi arasında vâki� oldı Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi elinde /. (AT-b. 124-v. 126/187a-s. 491).
/ bu fethin tarihi sekiz yüz elli yedisiyle sekizi arasında gerçekleşti Sultan
Muhammed Han-ı Gazi tarafından /.
Ve / bu fethüñ târîhi hicretüñ sekiz yüz sekseninde vâki� olundı; Sultân
Muhammed kulı Ahmed Paşa elinde /. (AT-b. 151-v. 161/253b-s. 540).
59
/ bu fethin tarihi hicretin sekiz yüz sekseninde gerçekleştirildi Sultan Muhammed
kulı Ahmet Paşa aracılığında /.
/ Pâdişâh dahı anda [228a] saltanat-ılan bir hisâr yapdurdı, vilâyet-i Arnavud’uñ
ortasında. / (AT-b. 141-v. 148/228a-s. 522).
/ Padişah da orada saltanat ile [şatafatlı] bir hisar yaptırdı, Arnavut vilâyetinin
ortasında. /
Çıkmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Ahmed vardı, üç yüz mikdârı gemileri tonatdı ve / hem eyü yarar yoldaşlar dahı
bile aldı, atludan ve yayadan /. (AT-b. 151-v. 159/249b-s. 538).
/ hem güvenilir yoldaşlar da yanına aldı atlıdan ve yayadan /.
/ Sen sakla bu belâdan. / (TN-v. 131-s. 126).
/ Sen sakla [koru] bu belâdan. /
/ Sen halâs eyle bu ibtilâdan. / (TN-v. 131-s. 126).
/ Sen kurtar bu tiryakilikten. /
/ Sen sakla cemî‘-i belâlardan. / (TN-v. 88-s. 95).
/ Sen sakla belâların hepsinden. /
Etrâfa okuyıcılar gönderildi ve cemî‘i sancak begleri geldiler ve her şehrüñ uluları
ve a‘yânları geldiler, Edrene’nüñ nevâhisine toldılar ve / bir nice günlük yollar
leşker oldı dügüne gelenlerden /. (AT-b. 127-v. 129/192a-s. 495).
/ bir nice günlük yollar doldu düğüne gelenlerle /.
Şol kadar olmış-ıdı / hîç bir kişi mahrûm kalmamış-ıdı esîrden ve mâldan /. (AT-
b. 139-v. 145/223b-s. 518).
/ hiçbir kişi mahrum kalmamıştı esirden ve maldan /.
/ Kızıl Ahmed destûr diledi hünkârdan /: “Varayum Bolu’dan evümi divşürüp
hâzır ideyin. Devletlü hünkâr gelince hünkâr-ıla Rûmili’ne bile geçeyüm.” didi.
(AT-b. 135-v. 140/214a-s. 511).
/ Kızıl Ahmet izin diledi hünkârdan /
/ Sen kurtarıvir ibtilâlardan. / (TN-v. 88-s. 95).
/ Sen kurtarıver tiryakiliklerden. /
Tîzcek ‘Ali Paşa dahı hünkâra varıp buluşdı, / gāyet temelluklar itdi İstanbol
tekürinden /. (AT-b. 60-v. 58/68b-s. 398).
60
/ çok fazla dalkavukluklar etti İstanbul tekfurundan /.
/ Bâyezîd Han’a kim Temür vartası vâkı‘ olıcak tekür ol mahalleyi sürdi
İstanbol’dan / ve ol mescidi yıkdı. (AT-b. 60-v. 58/69a-s. 398).
/ Bayezit Han’a Timur tehlikesi baş gösterince tekfur o mahalleyi sürdü
İstanbul’dan /
Ne‘ûzü bi’llâh andan ki / kul kaça kulluktan. / (TN-v. 202-s. 180).
/ kul kaçsın kulluktan. /
/ Tesbîh iderem zübândan; / du‘â okuram lisândan. / (TN-v. 106-s. 108).
/ dua okurum dilden. /
/ ‘Ulemâdan Mevlânâ Şerefeddîn-i Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Hayreddîn-i Kırîmî
geldi / ve / Mevlânâ Ahmed-i Gûrânî geldi Mısır vilâyetinden / ve andan ders-i
‘âm idüp geldi ve vilâyet-i Rûm’da mu‘azzez müftî oldı. (AT-b. 170-v. 362-s.
570).
/ Âlimlerden Mevlânâ Şerefeddîn-i Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Hayreddîn-i
Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Ahmed-i Gûrânî geldi Mısır vilâyetinden /
/ Bu fethüñ târîhi hicretüñ yidi yüz yigirmi altısında vâki� olundı Orhan Gāzi
elinden. / (AT-b. 23-v. 27/13b-s. 354).
/ Bu fethin tarihi hicretin yedi yüz yirmi altısında gerçekleştirildi Orhan Gazi
tarafından. /
/ Bu Karacahisâr’uñ fethi târihi hicretüñ altı yüz seksen yidisinde vâki olındı
�Osmân Gāzi elinden. / (AT-b. 7-v. 9-s. 330).
/ Bu Karacahisar’ın fethi tarihi hicretin altı yüz seksen yedisinde gerçekleştirildi
Osman Gazi tarafından. /
Ve / bu fethüñ târîhi hicretüñ yidi yüz altmış birinde vâkı� olundı Sultân Murad
Han-ı Gāzi elinden / kim ol Orhan Gāzi Han oglıdur. (AT-b. 44-v. 46/49a-s. 382).
/ bu fethin tarihi hicretin yedi yüz altmış birinde gerçekleştirildi Sultan Murat
Han-ı Gazi tarafından /
… ve biri hevâ-yı nefsânî ki / halâs [176] eyle mekrinden / ve biri gurûr-ı nâdânî
ki / sen saklayuvir sükrinden. / (TN-v. 175, 176-s. 157).
/ sen saklayıver yürekte olan düşüncesinden. /
Biri vesvâs-ı şeytânî ki / sana sığınuram şerrinden / ve … (TN-v. 175, 176-s.
157).
61
/ sana sığınırım kötülüğünden /
/ Bu kez ceng dahı ziyâde olınmaga başladı tarafeyinden. / (AT-b. 126-v.
128/190b-s. 494).
/ Bu kez savaş daha şiddetlenmeye başladı iki taraftan. /
/ Bu Ertoñrul Gāzi gelmesiyle ol kâfirlerüñ vilâyeti emîn olmış-ıdı Tatarlardan. /
(AT-b. 2-v. 5-s. 323).
/ Bu Ertuğrul Gazi’nin gelmesiyle o kâfirlerin vilâyeti korunmuş idi Tatarlardan. /
/ Bir gün Kara Rüstem dirler-imiş bir dânişmend geldi, vilâyet-i Karaman’dan. /
(AT-b. 45-v. 47/49b-s. 382).
/ Bir gün Kara Rüstem derler imiş bir bilgili geldi, Karaman vilâyetinden. /
/ ‘Azîm leşker cem‘ itdi, vilâyet-i Karasi’den ve kendü vilâyetinden. / (AT-b. 42-v.
45/46a-s. 379).
/ Çok asker topladı Karasi vilâyetinden ve kendi vilâyetinden. /
1. 1. 1. 4. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Tatarı şöyle kırdılar kim bî-hadd ü bî-kıyâs; / ammâ ekserinde tutup hayalarını
kesdiler, / derisin birbirine dikdiler, / keçelere kapladılar, / hayvanlara atdılar;
ad-ıçun. / (AT-b. 7-v. 9-s. 329).
/ ama çoğunda tutup hayalarını kestiler, derisini birbirine diktiler, keçelere
kapladılar, hayvanlara attılar ad için. /
Gâh / başın keserler ağzındağı dişi-y-içün; / gâh / karnın yararlar içindeki taşı-y-
içün /. (TN-v. 138-s. 131).
/ başını keserler ağzındaki dişi için; / … / karnını yararlar içindeki taşı için /.
/ Süleymân Paşa kim Tarakçı Yiñicesi’ne vardı, hisârı ihtiyârıyla virdiler, ‘ahd-
ılan ve emân-ılan. / (AT-b. 34-v. 38/33a-s. 369).
/ Süleyman Paşa Tarakçı Yenicesi’ne varınca hisarı kendi istekleriyle verdiler
anlaşmayla ve güven duygusuyla. /
/ Bâyezîd Han sohbet esbâbını Laz kızından ögrendi, ‘Ali Paşa mu‘âveneti-y-ile. /
(AT-b. 62-v. 59/71a-s. 400).
/ Bayezit Han sohbet vasıtalarını Laz kızından öğrendi Ali Paşa yardımıyla. /
/ İznik’de girü sohbete meşgûl oldı, ‘Ali Paşa’nuñ minnet şarabı-y-ılan. / (AT-b.
67-v. 69/90a-s. 414, 415).
62
/ İznik’te tekrar sohbetle meşgul oldu, Ali Paşa’nın minnet şarabıyla. /
Şeyh eydür: “/ Gāzilere geçüddür, Allah fazlı-y-ıla. / ” (AT-b. 10-v. 12-s. 333).
/ Gazilere geçittir, Allah yardımıyla. /
/ Ol kadar mâl buldılar ol hisârda dahı / haddin ve hisâbın Allah bilür ancak. /
(AT-b. 125-v. 127/188b-s. 493).
/ sınırını ve hesabını Allah bilir ancak /.
/ İstanbol’dan göçüp deryâyı geçdi; Anatolı vilâyetine seyr itmeg-içün. / (AT-b.
155-v. 165/260a-s. 545).
/ İstanbul’dan göçüp deryayı geçti; Anadolu vilâyetine gitmek için. /
Oglı dahı döndi kim / bâkıca kalmışları tagıda âsanlıg-ıla /. (AT-b. 95-v. 93/130-
s. 447).
/ geriye kalanları dağıtsın kolaylıkla /.
Didi kim: “/ Emre’m sag olsun atamuz gitdi-y-ise. / ” … didi. (AT-b. 67-v.
69/89b-s. 414).
/ Emre’m sağ olsun atamız gitdiyse. /
/ Çün cülûs itdi Bâyezîd Han emr-ile / Laz vilâyetine Kıratova ma‘dinini
nevâhisiyle ve cemi‘i ma‘dinleri bile Üsküb’e Paşa Yigit Beg’i göndürdiler kim ol
İshâk Beg’ün efendisidür. (AT-b. 57-v. 55/63a-s. 394).
/ Tahta çıktığında Bayezit Han emriyle /
/ Bunları fakîr andan teftîş idüp sordum: “Bâyezîd Hanı niçe saklarlardı diyü.” /
(AT-b. 66-v. 68/87a-s. 412).
/ Bunları [ben] fakir ondan araştırıp sordum: “Bayezit Han’ı nasıl saklarlardı
diye.” /
/ Yaramazlıklardan nice korkarsam belâ ola diyü, / eylükleründen ol kadar
korkaram ibtilâ ola diyü. / (TN-v. 100-s. 102).
/ Yaramazlıklardan nasıl korkarsam belâ olur diye, / iyiliklerden o kadar korkarım
tiryakilik olur diye. /
/ Vaktları kâfir zamânından dahı eyü oldı [3a] belki. / (AT-b. 13-v. 2b/15-s. 337).
/ Vakitleri kâfir zamanından da iyi oldu belki. /
/ Hemân tekürüñ kendü halkı gitdi bile / ve sipâhîsinüñ ekseri gitmedi. (AT-b. 32-
v. 36/30a-s. 367).
/ Hemen tekfurun kendisi halkıyla gitti birlikte /
63
/ Şimdiki zamânda kim kādılar resm alurlar biñde yigirmi akça /, ol nesne ‘Ali
Paşa himmetidür, anuñ-içün anı bünyâd itdi kim kādılara düşelük çog ola. / (AT-
b. 62-v. 60/73a-s. 402).
/ Şimdiki zamanda kadılar vergi alırlar binde yirmi akça /
/ Bir ilçi-y-ile eyü hediyeler bile göndürdiler bir ‘özürnâme-y-ile. / (AT-b. 172-v.
372-s. 575).
/ Bir elçiyle güzel hediyeler birlikte gönderdiler bir özürnameyle. /
/ Bir lahzadan soñra adamlar geldi [52] biribiri ardınca / kim: “Hanum! Hak
ta‘âlâ kudretiyle ol hisâr yıkıldı, zîr-ü-zeber oldı.” (AT-b. 53-v. 52/59a-s. 389).
/ Bir müddet sonra adamlar geldi birbiri ardınca /
/ Bu tarafdan dahı ehl-i İslâm leşkeri dahı tekbîr getürdiler, bir kezden. / (AT-b.
112-v. 109/157a-s. 468).
/ Bu taraftan da İslâm topluluğunun askeri de tekbir getirdiler hep birlikte. /
Sen ol Kādir’sin ki / her nesneyi kudretün-ile idersin, bî-vâsıta-i mu‘în ü âlet / ve /
her yirde hikmetün-ile işlersin, bî-şâyibe-i garaz u illet /. (TN-v. 58-s. 71).
/ her nesneyi kudretin ile edersin yardımcı ve âletin aracılığı olmadan / … / her
yerde bilginliğin ile işlersin kin ve hastalık şüphesi olmadan /.
Ve / ol zamânda yaya olmag-içün eyü atlar peşkeş iderlerdi, bizi yaya yazuñ, diyü
/. (AT-b. 166-v. 175-s. 560).
/ o zamanda yaya olmak için iyi atlar hediye ederlerdi, bizi yaya yazın, diye /.
/ Bizim tarafumuzdan bizi istemeyenlere cevâblar virürdün, bizüm eserimüz yoğ
iken. / (TN-v. 186-s. 169).
/ Bizim tarafımızdan bizi istemeyenlere cevaplar verirdin bizim eserimiz yok iken.
/
/ Bizim-çün melâyike ile mübâhase iderdün, bizüm haberimüz yoğ iken. / (TN-v.
186-s. 169).
/ Bizim için melekler ile bahse girerdin bizim haberimiz yok iken. /
/ Çün kim Allah fazlı-y-ıla hisâr kim feth olındı, teküri kız-ıla Gāzi Rahmân’a
virdiler, buları alup Orhan Gāzi’ye ilede. / (AT-b. 27-v. 30/19a-s. 358).
/ Allah yardımıyla hisar fetholunduğu zaman tekfuru kız ile Gazi Rahman’a
verdiler bunları alıp Orhan Gazi’ye iletsin [diye]. /
64
/ Gayrı vilâyetlerden dahı adamlar gelmeye başladı bundagılaruñ râhatlıkların
işidüp. / (AT-b. 13-v. 3a/15-s. 337).
/ Başka vilâyetlerden dahi adamlar gelmeye başladı buradakilerin rahatlıklarını
işitip. /
/ Hisârı zabt itdiler bu vech-ile. / (AT-b. 26-v. 30/18b-s. 358).
/ Hisarı silah kuvvetiyle aldılar bu şekilde. /
İshâk dahı Sultân [226a] Muhammed’e Saru Ya‘kûboglı’nı ilçi göndürdi kim: “/
Karundaşumı koma bunda gelmege /, Akşehr’i size vireyüm.” didi. (AT-b. 140-v.
147/226a-s. 520).
/ Kardeşimi bırakma buraya gelmek için /
/ Sultân Bâyezîd Han dahı tekrâr girü Konya’ya çıkdı, Cem’üñ ardınca. / (AT-b.
159-v. 167/265a-s. 549).
/ Sultan Bayezit Han da tekrar Konya’ya çıktı, Cem’in ardınca. /
/ Taleb-ile olmaz, cezben olmayınca; / istemeg-ile bulunmaz, sen istemeyince. /
(TN-v. 62-s. 74).
/ İstek ile olmaz heyecanın olmayınca; / istemek ile bulunmaz sen istemeyince. /
Ve hem eyitdi: “ / Kızumuz aluñ ogluñ Bâyezîd Han’a. / Ve / kızumuz-ıla bile
birkaç pâre hisâr bile virelüm cihâzına tuta. / ” (AT-b. 49-v. 49/53b-s. 385).
/ kızımızla birlikte birkaç parça hisarı birlikte verelim çeyizi olarak. /
/ Hünkâr cellâda işâret itdi, “çal” diyü. / (AT-b. 119-v. 117/171b-s. 479).
/ Hünkâr cellada işaret etti “çal” diye. /
/ Bu Kılıç Arslan Beg ol araya varaldan gözciligi kendüsi iderdi dâyim. / (AT-b.
146-v. 153/237b-s. 529).
/ Bu Kılıç Arslan Bey oraya gittiğinden beri gözcülüğü kendisi yapardı daima. /
Geldi / Bursa’da oldı; didükleri gibi /. (AT-b. 157-v. 166/262a-s. 547).
/ Bursa’da oldu dedikleri gibi /.
/ İlim okudum dünyâ-y-içün; / ömri geçürdüm hevâ-y-içün. / (TN-v. 106-s. 108).
/ İlim okudum dünya için; / ömrü geçirdim heves için. /
Gâzilere eydür: “Hay gâziler! / Bu kâfirleri feth idelüm, eger Allahu ta‘âlâ
virürse. /” didi. (AT-b. 47-v. 48/51b-s. 384).
/ Bu kâfirleri fethedelim, eğer Allahu Taâlâ [izin] verirse. /
65
“… Babam hoş olınca belki sizüñ ile ben bile gidem, / siz yitersiz; eger babam
hôş olmazsa da /. …” didi. (AT-b. 98-v. 96/135b-s. 451).
/ siz yetersiniz eğer babam iyi olmazsa da /.
Tâ şol hadde vardı kim Bilecük kâfirlerinüñ ‘avratları dahı Eskişehir’üñ bâzârında
gelürler, / bâzâr idüp maksûdlarını görüp giderlerdi emn ü emân-ıla /. (AT-b. 9-v.
11-s. 332).
/ alışveriş edip isteklerini görüp giderlerdi korkusuzca /.
/ Akça Koca etrâfuñ köylerini mukarrer itmiş-idi emn ü emân-ılan ve ‘ahd-ılan. /
(AT-b. 25-v. 29/16a-s. 356).
/ Akça Koca etrafın köylerini düzene koymuş idi güvenlik ve anlaşmayla. /
Anı beyân ider kim Rûm pâdişâhına habar oldı kim / ol hisâr bekleyen kullarını
kırdılar gaflet-ile /. (AT-b. 180-v. 384-s. 583).
/ o hisar bekleyen kullarını kırdılar gafletle /.
/ Bir şehirden bir şehre yolcılar gidemezlerdi galaba olmayınca. / (AT-b. 98-v.
96/134b-s. 450).
/ Bir şehirden bir şehre yolcular gidemezlerdi kalabalık olmayınca. /
/ Ol dahı Sultân Murâd’a bir ilçi göndürdi, gazâ-nâme ve hem taht kutlulayı. /
(AT-b. 87-v. 86/118b-s. 437).
/ O da Sultan Murat’a bir elçi gönderdi, gazanâme [yazıp] ve hem padişahlığını
kutlayarak. /
Anuñ-ıçun kim / vilâyetüñ a‘yânları Bâyezîd Han’a adam göndürdilerdi, gel diyü
/. (AT-b. 65-v. 62/77a-s. 405).
/ vilâyetin seçkinleri Bayezit Han’a adam gönderdilerdi, gel diye /.
Karamanoglı hatunına eyitdi: “Var / karındaşuñdan benüm suçumı dile, girü /.”
didi. (AT-b. 115-v. 112/162a-s. 472).
/ kardeşinden benim suçumu[n affını] dile, tekrar /.
/ Anlar dahı bir niçe adamlar gönderdiler “gör buñlaruñ sözleri gerçek midür?”
diyü. / (AT-b.63-v.61/74a-s.403).
/ Onlar dahi bir nice adamlar gönderdiler “gör, bunların sözleri gerçek midir ?”
diye. /
Cemî‘i Laz vilâyeti bile feth olındı ve hisârlarına kullar kodılar ve şehirlerinde
kādılar nasb itdiler ve Semendire’de Cum‘a namâzı kılındı ve / cemî‘i Laz
66
vilâyetinüñ hâkimi ehl-i İslâm oldı, Hak ta‘âlâ fazlı-y-ıla /. (AT-b. 112-v.
109/157b-s. 469).
/ bütün Laz vilâyetinin hâkimi İslam topluluğu oldu, Hak Taâlâ’nın yardımıyla /.
/ Vilâyet-i Lâz temâm feth olundı, Hak te‘âlâ’nuñ ‘avn ü ‘inâyetile. / (AT-b. 130-
v. 133/200b-s. 501).
/ Laz vilâyetinin tümü fetholundı Hak Taâlâ’nın yardımıyla. /
/ Âhir bir gün anı dahı feth itdiler, Hakk’uñ ‘avnilen. / (AT-b. 125-v. 127/188b-s.
492, 493).
/ Sonunda bir gün onu dahi fethettiler, Hakk’ın yardımıyla. /
/ Pâdişâh adına hutbe-i İslâm anda dahı okundı, Hakk’uñ ‘avnı-y-ıla /, vallâhu
a‘lem. (AT-b. 151-v. 161/253a-s. 540).
/ Padişah adına İslâm hutbesi orada da okundu Hakk’ın yardımıyla /
Âsâr-ı Kāsım Paşa: / İstanbol’da bir cum‘a mescidi yapdı; hatunı ‘Aleyye begi kızı
mâlı-y-ıla. / (AT-b. 166-v. 177-s. 563).
/ İstanbul’da bir Cuma mescidi yaptı hatunı Aleyye beyi kızı malıyla. /
/ Namâz diyü kıluram, hemîn sûrette /; bedenüm namâz kılur, gönlüm ma‘siyette.
(TN-v. 106-s. 107).
/ Namaz diye kılarım tıpkı bu şekilde /
Ve her kollar birbirine mukābil olup Sultân Muhammed Han-ı Gāzi’ye Hak te‘âlâ
‘inâyet itdi ve / devleti gālib oldı; hemîşe oldugı gibi /. (AT-b. 150-v. 157/246a-s.
535).
/ devleti galip oldu daima olduğu gibi /.
/ Bizümle mülâtefe idüp, hitâb ü itâb iderdün henûz Âdem yaradılmadın. / (TN-v.
186-s. 169).
/ Bizimle şakalaşıp [bize] hitap eder azarlardın henüz Âdem yaratılmadan. /
/ Bizimle mükâleme idüp, emr ü nehiy ve va‘d ü va‘îd iderdün henûz âlem
olmadın. / (TN-v. 186-s. 169).
/ Bizimle konuşup emreder ve yasak eder ve iyi ve ürkütücü şeyler vaat ederdin
henüz âlem olmadan. /
/ Hacı Bekdaş, Hatun Ana’ya ısmarladı, her nesi var-ısa. / (AT-b. 170-v. 365-s.
571).
/ Hacı Bektaş, Hatun Ana’ya ısmarladı her nesi varsa. /
67
/ Her kimi kabûl idersen, azîz idersin, her ne mikdâr hasîs ise / ve / her kimi red
idersen, hakîr idersin, her ne kadar nefîs ise /. (TN-v. 151-s. 139).
/ Her kimi kabul edersen saygıdeğer edersin her ne kadar değersiz ise / ve / her
kimi reddedersen alçaltırsın her ne kadar çok güzel ise /.
Dervîş eydür: “ / Bize mektûb vir imdi. / ” (AT-b. 4-v. 7-s. 326).
/ Bize mektup ver şimdi. /
Hünkâr eydür: / “Eyle it imdi.” / dir. (AT-b. 108-v. 106/150b-s. 464).
/ Öyle yap şimdi. /
/ Sa‘y-ile nesne olmaz, inâyetün olmayınca; / çalışmak fâyide eylemez, hidâyetün
olmayınca. / (TN-v. 62-s. 74).
/ Gayret ile bir şey olmaz yardımın olmayınca; / çalışmak fayda etmez sen doğru
yolu göstermeyince. /
Ben ne diyem ki / bunca mutî‘ ü âsî, dânî vü kâzî yaradursın, izhâr-ı kârısâzlığun
u kudretün-içün / ve / bu cümle-i semâvât ü arazîn, evvelîn ü âhirîni yoğ idersin
[62] beyân-ı bî-niyâzlığun u izzetün-içün /. Ve / gine hikmetün mi‘mârı bu harâb-
âbâdı ma‘mûr idüp iki ev binâ ider ifrâz-ı kemâl-i ma‘diletün-içün /. (TN-v. 61,
62-s. 73, 74).
/ bunca itaat eden ve âsi, bilgin ve yerine getiren yaratırsın, becerikliliğin ve
kudretini göstermek için / ve / bu gökler ve işaretlerin hepsini, öncekiler ve
sonrakileri yok edersin ihtiyaçsızlığını ve yüceliğini bildirmek için /. Ve / yine
bilginin mimarı bu haraplıkla dolu yeri bayındır edip iki ev yapar adaletin
mükemmelliğini ayırmak için /.
Çünkim Mûsî Rûmili’nde tahta geçdi oturdı, / bunuñ târîhi sekiz yüz on üçinde-y-
idi, karındaşı [91b] Emir Süleymân’dan sonra. / (AT-b. 67-v. 70/91a, 91b-s. 415).
/ bunun tarihi sekiz yüz on üçündeydi, kardeşi Emir Süleyman’dan sonra. /
/ Yörgüç bunlara gelmedi karşulayu. / (AT-b. 98-v. 96/135b-s. 451).
/ Yörgüç bunları gelmedi karşılamak için. /
/ Nâgâh bir gün gözleyüp tururken deñiz tarafını, deñizden bir gemi geldi kenâra
yakın. / (AT-b. 146-v. 153/237b-s. 529).
/ Ansızın bir gün gözleyip dururken deniz tarafını, denizden bir gemi geldi kenara
yakın. /
68
/ Ol iki hisâruñ aralıgı vilâyeti kim Sögüt’dür, bunlara yurt gösterdiler kışlayıçun.
/ (AT-b. 2-v. 5-s. 323).
/ O iki hisarın arasındaki vilâyet olan Söğüt’ü bunlara yurt gösterdiler kışlamaları
için. /
/ Pâdişâh bu habarı işidicek hemân oradan ol hisârlaruñ üzerine yörüdi kudret-
ile. / (AT-b. 153-v. 163/256b-s. 543).
/ Padişah bu haberi işitince hemen oradan o hisarların üzerine yürüdü güç ile. /
/ Bu kal‘alaruñ üzerine Anatolı beglerbegisi kondı leşkeri-y-ilen ve mi‘mârı-y-
ılan. / (AT-b. 160-v. 168/266b-s. 550).
/ Bu kalelerin üzerine Anadolu beylerbeyi kondu askeriyle ve mimarıyla. /
Ve / bir kal‘anuñ üzerine Rûmili beglerbegisi kondı, leşkeri-y-ilen ve mi‘mârı-y-
ılan /. (AT-b. 160-v. 168/266b-s. 550).
/ bir kalenin üzerine Rumeli beylerbeyi kondu askeriyle ve mimarıyla /.
/ Günâhlarımuzdan geçe lutf-ı amîmi ile / ve / cerâyimimüzi afv ide hulk-ı kerîmi-
y-ile /. (TN-v. 204-s. 181).
/ Günahlarımızdan geçe kamu işlerinin düzenliliğiyle / ve / suçlarımızı affede ulu
güzelliğiyle /.
Ve / hem ol Rûm vezîr bozdugı teşrîfleri girü kânûn-ı ‘Osmânî üzerine mukarrer
itdi ma‘az’-ziyâde /, gelen fakîr ganî olup gider oldı. (AT-b. 165-v. 174-s. 559).
/ hem o Rum vezir bozduğu şereflendirmeleri tekrar Osmanlı kanunu üzerine
düzenledi fazlasıyla /
/ Pâdişâh eydür Rûmili beglerbegisine / : “Murâd! Sen var, / ilerü varuñ Mahmûd-
ıla bile /. Görüñ kim hâl nedür.” (AT-b. 149-v. 156/243b-s. 533).
/ ileri gidin Mahmut ile birlikte /.
Ve bu târîhden öñdince Bursa oda yandı; / çok Müsülmânlar helâk oldılar
mâllarılan /. (AT-b. 129-v. 133/199b-s. 500).
/ çok Müslümanlar öldü mallarıyla /.
Karamanoglı kaçup [162a] Taş’a girdi ve / ol yıl niçe er oglan ve kızlar togdı
mechûlü’n-neseb /. (AT-b. 115-v. 112/162a-s. 472).
/ o yıl nice erkek ve kızlar doğdu babası belli olmayan /.
69
Tekür yanındagı kâfirlere eydür, yoldaşlara eydür: “/ Ben bu hisârı bu gelen
müşterilere virürin minnet-ile /, yoh-ısa müft alurlar ve bizi dahı kırarlar.” didi.
(AT-b. 131-v. 134/202b-s. 503).
/ Ben bu hisarı bu gelen müşterilere veririm minnet ile /
Laz kim / gidicek vilâyetine / Bâyezîd Han benümdür, didi ve / Vılakoglı dahı
Bâyezîd Han’a ilçi göndürdi, mübâlaga armagānlar-ıla /. (AT-b. 62-v. 59/70b-s.
400).
/ Vılakoğlu dahi Bayezid Han’a elçi gönderdi, çok fazla armağanlar ile /.
/ ‘Osmân Gāzi ayagın turdı nevbet urılınca. / (AT-b. 8-v. 10-s. 330).
/ Osman Gazi ayağa kalktı nevbet [resmî yerlerde belli zamanlarda çalınan bando]
vurulunca. /
/ Hamza Beg’üñ başını kesdi, niçe Müsülmânlaruñ bile /; Üngürüz’üñ kıralına
göndürdi kim “Ben Türklere ‘adû oldum.” didi. (AT-b. 136-v. 141/216a-s. 513).
/ Hamza Bey’in başını kesti, nice Müslümanların [başı] ile birlikte /
/ Abdal Mûsâ vilâyetine geldi; ol börk bile başında. / (AT-b. 170-v. 366-s. 571).
/ Abdal Musa vilâyetine geldi başında o şapka ile. /
/ Fakîr dahı ol zamânda kim Üsküb’e [197a] varmış-ıdum pâdişâhuñ ihsânın
uma; / ihsân dahı yitişdi ma‘a ziyâdetin. / (AT-b. 128-v. 131/197a-s. 498, 499).
/ Ben de o zamanda ki Üsküp’e gitmiştim padişahın yardımını umarak, / yardım
dahi yetişti fazlasıyla. /
/ Hemân pâdişâh dahı Mahmûd Paşa’yı tîzcek göndürdi Rûmili leşkeri-y-ilen. /
(AT-b. 129-v. 132/198a-s. 500).
/ Hemen padişah da Mahmut Paşa’yı çabucak gönderdi Rumeli askeriyle. /
Mısırlu dahı ol evvelki beg oglanlarınuñ tiz tiz birin ‘azl eyledi, / birine beglik
virdi rüşvet-ilen /. (AT-b. 162-v. 170-s. 554, 555).
/ birine beylik verdi rüşvet ile /.
/ Ceng-i ‘azim oldı; sabâhdan kuşluga degin. / (AT-b. 177-v. 260-s. 580).
/ Büyük savaş oldu sabahtan kuşluğa değin. /
/ Âsîlerün ma‘sıyete kudret veya günâha âlet kanda bulurlar-idi, sen komasan; /
veyâ / âbidlerün ibâdete kuvvet ve tâ‘ate istitâ‘at nerde bulurlar-idi, sen virmesen
/. (TN-v.150-s.138).
70
/ Âsilerin âsiliğe güç veya günaha alet nerede bulurlardı sen izin vermesen; / veya
/ kulluk edenlerin ibadete güç ve ibadete tâkat nerde bulurlardı sen vermesen /.
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz seksen yidisinde vâki‘ oldı, Sultân
Bâyezîd devrinde. / (AT-b. 177-v. 261-s. 580).
/ Bu maceranın tarihi hicretin sekiz yüz seksen yedisinde gerçekleşti Sultan
Bayezit devrinde. /
Ve / bu mâcerânuñ [?] târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış birinde vâki‘ oldı; Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi devrinde /. (AT-b. 170-v. 367-s. 572).
/ bu maceranın tarihi hicretin sekiz yüz altmış birinde gerçekleşti Sultan
Muhammed Han-ı Gazi devrinde /.
Ve / bu mâcerâlaruñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış ikisinde vâki‘ oldı, Sultân
Muhammed-i Gāzi zamânında /. (AT-b.171-v.369-s.574).
/ bu maceraların tarihi hicretin sekiz yüz altmış ikisinde gerçekleşti Sultan
Muhammed Han-ı Gazi zamanında /.
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış üçinde vâki‘ oldı; Sultân
Muhammed zamânında /. (AT-b. 171-v. 372-s. 574).
/ Bu maceranın tarihi hicretin sekiz yüz altmış üçünde gerçekleşti Sultan
Muhammed zamanında. /
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış tokuzunda vâki‘ oldı; Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi zamânında. / (AT-b. 174-v. 377-s. 577).
/ Bu maceranın tarihi hicretin sekiz yüz altmış dokuzunda gerçekleşti Sultan
Muhammed Han-ı Gazi zamanında. /
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz seksen üçinde vâki‘ oldı, Sultân
Muhammed-i Gāzi devrinde. / (AT-b. 175-v. 379-s. 578).
/ Bu maceranın tarihi hicretin sekiz yüz seksen üçünde gerçekleşti Sultan
Muhammed-i Gazi devrinde. /
Ve berâtın dahı bile göndürdiler ve eyitdiler kim: “Cehd eyle / oglanı egleyigör, tâ
biz anda varınca /.” didiler. (AT-b. 88-v. 87/120b-s. 439).
/ oğlanı oyalaya dur, ta biz oraya varıncaya kadar /.
/ Hünkâr dahı bunlara hîç bir vech-ilen [213b] cevâb virmedi ta deñizden
Sinab’dagı gemiler gelince. / (AT-b. 135-v. 140/213a, 213b-s. 511).
71
/ Hünkâr da bunlara hiçbir şekilde cevap vermedi ta denizden Sinop’taki gemiler
gelinceye kadar. /
/ Anuñ yanında niçe zamânlar oldı, tâ devr-i Sultân Bâyezîd gelince. / (AT-b. 135-
v. 141/214b-s. 511).
/ Onun yanında nice zamanlar geçti ta Sultan Bayezit devri gelinceye kadar. /
Andan geldiler, / Selanik tarafın urdılar, tâ Karluili’ne varınca /. (AT-b. 55-v.
53/61a-s. 391).
/ Selanik tarafını vurdular, tâ Karluili’ne varıncaya kadar /.
/ Başlu başına beglik itdiler; tâ Mısır’da Sultân Şeyhi sultân ölince. / (AT-b. 162-
v. 170-s. 554).
/ Başlı başına beylik ettiler ta Mısır’da Sultan Şeyhi sultan ölünceye kadar. /
Eyitdi: “… / Benüm vefâtumı tuyurmayasız, tâ Murâd Han gelince. /” didi. (AT-
b. 80-v. 80/109a-s. 430).
/ Benim vefatımı duyurmayasınız ta Murat Han gelinceye kadar. /
/ El-hâsıl-ı kelâm bu deñiz kenârında olan hisârcuklar kim vardur, şimdiye dek
gâh kâfire dönerdi ve gâh Müsülmânlara dönerdi; tâ Murâd Han oglı Muhammed
gelinceye degin. / (AT-b. 79-v. 79/108a-s. 429).
/ Sözün kısası bu deniz kenarında olan hisarcıklar, şimdiye de gah kâfire dönerdi
ve gah Müslümanlara dönerdi; ta Murat Han oğlu Muhammed gelinceye değin. /
/ Mahmûd Paşa ol arada turdı ta pâdişâh gelince. / (AT-b. 129-v. 133/199a-s.
500).
/ Mahmut Paşa orada durdu ta padişah gelinceye kadar. /
/ Bu kavl ü karâr üzerine mukarrer olundı; tâ Temür vartasına degin. / (AT-b. 62-
v. 59/71a-s. 400).
/ Bu söz ve karar üzerine kararlaştırılmış oldu ta Timur tehlikesine değin. /
Ol vilâyetde ‘Osmân Gāzi kim Lefke gazâsına gitdüginde bu Çavdar Tatar
Karacahisâr’uñ bâzârına segirtmiş, / Orhan Gāzi’ye dahı habar itmişler, “Tatar
bâzârı urdı.” diyü /. (AT-b. 21-v. 22-s. 347).
/ Orhan Gazi’ye de haber etmişler “Tatar pazarı vurdu.” diye /.
/ Bir dahı yatdugı yirde tekrâr sançdı tâ yüreginde. / (AT-b. 89-v. 88/121b-s.
440).
/ Bir daha yattığı yerde tekrar sapladı ta yüreğinden. /
72
/ Andan Konstantiniyye’nüñ yaylaklarında seyr eyledi; târîhüñ sekiz yüz seksen
beşine degin. / (AT-b. 154-v. 164/259b-s. 545).
/ Ondan sonra İstanbul’un yaylaklarında gezindi; tarihin sekiz yüz seksen beşine
değin. /
/ Şâhsüvâr öldükden soñra Budak kim beg oldı tekrâr /, Rûm pâdişâhı yanında bir
kardaşı dahı var-ıdı ‘Alâeddevle dirlerdi. (AT-b. 175-v. 378-s. 578).
/ Şahsüvar öldükten sonra Budak ki bey oldu tekrar /
İsfendiyâr karşu vardı; / bile [84a] geldi; Temür ile Sarıkamış’a degin /. (AT-b.
66-v. 66/84a-s. 410).
/ birlikte geldi; Timür ile Sarıkamış’a değin /.
/ Bir nice günler ‘acâyib cengler olındı; toplar-ılan ve oklar-ılan. / (AT-b. 143-v.
150/232b-s. 525).
/ Bir nice günler acayip savaşlar yapıldı toplar ile ve oklar ile. /
/ Âhir, hisâruñ handagını pâdişâhuñ kulları toldurdılar toprag-ılan. / (AT-b. 161-
v. 169/268b-s. 552).
/ Sonunda hisarın hendeğini padişahın kulları doldurdular toprakla. /
/ Kâfir hisârdan çıkdılar, Türküñ kaçdugın görüben. / (AT-b. 22-v. 23-s. 349).
/ Kâfirler hisardan çıktılar Türk’ün kaçdığını görerek. /
Boynına zencîr dakdılar, / Mısr’a iletdiler, üç kardaşıla /. (AT-b. 174-v. 377-s.
577).
/ Mısır’a gönderdiler üç kardeşle /.
/ Bu Rûm vilâyetinde serahor Bâyezîd Han ihdâs itdi, vezîrleri mübâşereti-y-ilen. /
(AT-b. 66-v. 67/84a-s. 410).
/ Bu Anadolu vilâyetinde ser-âhûr [orduyu nakletmekle görevli kişi] Bayezit Han
meydana getirdi, vezirlerinin girişimiyle. /
/ Girü şehri ma‘mûr itdi vilâyetile. / (AT-b. 138-v. 143/219a-s. 515).
/ Tekrar şehri bayındır etti vilâyetiyle. /
/ Hemîn kim Sivâz’dan bir niçe göç kim göçdiler, yöridiler yortım-ılan /; ‘ale’s-
sabâh Tokad’uñ üzerine çıkageldiler. (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).
/ Tıpkı böyle Sivas’tan bir nice kafile … yürüdüler sürekli /
/ Âşık gönli arş olur, zâhirde yirde ise; / Hak isteyen anda bulunur, her kanda ise
/. (TN-v. 257-s. 215).
73
/ Âşık gönlü yüksek olur görünüşte yerde ise; / Hak isteyen orada bulunur her
nerede ise /.
1. 1. 1. 5. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler
+ Y + DT + DT:
Habar geldi kim, Üngürüz kâfiri geldi, / Tuna kenârında hisârlar yapdı,
Müsülmân memleketinüñ ucında, Semendire yanında /. (AT-b. 153-v. 163/256b-s.
542, 543).
/ Tuna kenarında hisarlar yaptı, Müslüman memleketinin ucunda, Semendire
yanında /.
+ Y + DT + DT + DT:
Ve / bu mübârek dügünüñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış birinde vâki‘ olundı;
Edrene’de, Meriç suyınuñ arasında, Ada’da /. (AT-b. 127-v. 130/194a-s. 497).
/ bu mübarek düğünün tarihihicretin sekiz yüz altmış birinde gerçekleştirildi;
Edirne’de, Meriç suyunun arasında, Ada’da /.
+ Y + DT + ZT:
/ Her tarafuñ pâdişâhlarından ilçi geldi hana¸ taht mübârek olsun, diyü / ve illâ
Mısır sultânından ilçi gelmedi. (AT-b. 171-v. 367-s. 573).
/ Her tarafın padişahlarından elçi geldi hana, taht kutlu olsun, diye /
+ Y + Ö + DT:
Ve hem ol zamânda re‘âyadan çift akçasın yigirmi iki alunırdı, / ol seferde uzak
olmagın emr itdi pâdişâh sipâhîye /, otuz ikişer aluñ, didi. (AT-b. 128-v.
131/196b-s. 498).
/ o seferde uzak olmasını emretti padişah süvâri askerine /
+ Y + ZT + CDU:
Ece Beg ve Gāzi Fâzıl eydürler: “/ Biz ikimüz geçelüm, buyurursañ hanum! /”
didiler. (AT-b. 38-v. 41/39b-s. 374) .
/ Biz ikimiz geçelim buyurursan hanım! /
74
+ Y + ZT + DT:
/ Yârı olur hemân nazarında; / görünen ol olur basarında. / (TN-v. 251-s. 211).
/ Sevdiği olur hemen gözünde /
Anı beyân ider kim / Mısır sultânı leşker göndürdi tekrâr Şâhsüvâr üzerine /.
(AT-b. 172-v. 372-s. 575).
/ Mısır sultanı asker gönderdi tekrar Şahsüvar üzerine /.
+ Y + ZT + ZT:
/ Yetmiş biñ mikdârı sün[n]î gāziler sürdiler leylü ve’n-nehâr, nehâru ve’l-leyl /;
Kefe’nüñ limonuna girdiler. (AT-b. 151-v. 159/250a-s. 538).
/ Yetmiş bin miktarı Sünnî gaziler sürdüler gece ve gündüz, gündüz ve gece /
/ Bir ‘âlî [373] ilçi göndürdi, taht mübârek olsun diyü, bir niçe yıldan soñra. /
(AT-b. 172-v. 373-s. 575).
/ Bir yüce elçi gönderdi , taht kutlu olsun diye, bir nice yıldan sonra. /
/ Pes kendü kalur yalunuz, bir karanulıkda belürsüz. / (TN-v. 130-s. 125).
/ Sonra kendi kalır yalnız, bir karanlıkta belirsiz. /
1. 1. 1. 6. Bir Ögenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler
/ Rûhum talabır Hakk’a, / bedenüm ögrendi halka; / oldum arada âvâre. / (TN-
v. 107-s. 108) (âvâre oldum)
/ oldum arada perişan. /
… ve / şol zâhidlerünün kerâmetlerîçün – ki leylen ve nehâran nefislerini kahr
idüben murâdlarından geçerler – elüm al benüm / ki hayret denizine garîkam; /
meded it bana / ki gayret odına harîkam. (TN-v. 274-s. 225) (benüm elüm)
/ şu sofularının ermişçesine yaptıkları hareketleri için – ki geceleyin ve gündüzün
nefislerini kahrederek amaçlarından geçerler – elimi al benim /
Her âteş, fürkatün âteş-i katında serd; / her ni‘met ki lutfun bile olmaya derd /.
(TN-v. 149-s. 138) (derd olmaya)
/ her nimet ki lutfun ile birlikte olmaya dert /.
/ Mahmûd Paşa birkaç yüz yarar gāziler seçdi, gāyet üründisin. / (AT-b. 129-v.
132/198b-s. 500) (gāyet üründisin birkaç yüz yarar gāziler)
75
/ Mahmut Paşa birkaç yüz işe yarar gazi seçti son derece seçkininden. /
/ Hemân-dem kondukları gibi yagma buyurdı, hisârları. / (AT-b. 153-v. 163/257a-
s. 543) (hisârları yagma)
/ Hemen o anda kondukları gibi yağma [etmelerini] buyurdu hisarları. /
/ Kapusın yapdurdılar hisâruñ. / (AT-b. 38-v. 42/41b-s. 376) (hisâruñ kapusın)
/ Kapısını örttürdüler hisarın. /
/ Âşık gönli bir şehr olur, içi pür letâyif; / belki bir ka‘be olur, âlem anı tâyif. /
(TN-v. 257-s. 215) (içi pür letâyif bir şehr), (âlem anı tâyif bir ka�be)
/ Âşık gönlü bir şehir olur içi latifelerle dolu, / belki bir kabe olur âlem onu tavaf
eder. /
/ Biz gine geldük kendü derdümüze /; başlayalum ol âh-ı [200] serdümüze. / (TN-
v. 199-s. 178).
/ Biz gine geldik kendi derdimize /
/ Eger bî-ışk ola ru’ye-i mahbûb, / kemâl-i cemâli olur mahcûb. / (TN-v. 226-s.
194) (mahcûb olur)
/ yüz güzelliğinin mükemmelliği olur mahçup. /
Sen ol Hakîm’sin ki / niçe mahlûkātı hemîn sâcid yarattun, mâr u mahî emsâli
gibi / ve / niçesin raki‘ yarattun behâyim misâli gibi /. Ve / niçesin kā‘id yarattun
cibâl-i râsiyât gibi / ve / niçesin kâyim yarattun eşcâr u nebâtât gibi /. (TN-v. 35-
s. 53) (mâr u mahî emsâli gibi sâcid)
/ nice yaratığı tıpkı bu şekilde secde eden yarattın, yılan ve balık örneği gibi / ve /
nicesini rükû eden yarattın dört ayaklı hayvan örneği gibi /. Ve / nicesini oturur
yarattın büyük dağlar gibi / ve / nicesini ayakta duran yarattın ağaçlar ve bitkiler
gibi /.
Kimi Tanrı dir, kimi Hudâ; / kimi Allah diyü ider nidâ /. (TN-v. 132-s. 128) (nidâ
ider)
/ kimi Allah diye eder nida [bağırır] /.
/ Şimdiki hînde dahı adı añılur ol azîzüñ. / (AT-b. 16-v. 19/8b-s. 342) (ol azîzüñ
adı)
/ Şimdiki zamanda dahi adı anılır o azizin. /
/ Mahabbetün bir bustân olmıştur, reyâhîn-i havf ü recâ-y-ile ârâste. / (TN-v.
148-s. 137) (reyâhîn-i havf ü recâ-y-ile ârâste bir bustân)
76
/ Sevgin bir bahçe olmuştur korku ve ümit kokularıyla süslü. /
/ Meveddetün bir gülüstân olmıştur, sad hezârân gülbün-i nâ-kâm-ile pîrâste. /
(TN-v. 148-s. 137) (sad hezârân gülbün-i nâ-kâm-ile pîrâste bir gülüstân)
/ Sevgin bir gülistan olmuştur yüz binlerce amacına erişememiş gül kökü ile süslü.
/
Âsâr-ı Fazlullah Paşa: / Edrene’de dârü’s-siyâde yapdı, seyyidlere mahsûs /. (AT-
b. 166-v. 176-s. 561) (seyyidlere mahsûs dârü’s-siyâde)
/ Edirne’de seyitlik evi yaptı seyitlere özel /.
1. 1. 1. 7. Yüklemi Başta Devrik Cümleler
…bir hâneye kethudâlık idebile ki / cem‘ ola anda evvelîn ü âhirîn /. (TN-v. 159-
s. 144).
/ toplana onda öncekiler ve sonrakiler /.
Ve / bu tarafda Simavna kādısı oglı kim [105a] agaç deñizine girmiş-idi, birkaç
bedbaht sofıları göndürdi vilayetlere / kim: “/ Gelüñ baña / şimden girü pâdişâhlık
benümdür, baña virildi.” didi. (AT-b. 77-v. 78/104b, 105a-s. 426, 427).
/ Gelin bana /
… ve / şol zâhidlerünün kerâmetlerîçün – ki leylen ve nehâran nefislerini kahr
idüben murâdlarından geçerler – elüm al benüm / ki hayret denizine garîkam; /
meded it bana / ki gayret odına harîkam. (TN-v. 274-s. 225).
/ yardım et bana /
Cûdun denizi cihâna aktı / n’ola ben kemtere bir katre irişse /; mihrün güneşi
âlemi tuttı / n’ola ben zerreye bir şu‘le yitişse /. (TN-v. Ü168a-s. 292).
/ n’ola ben itibarsıza bir damla erişse /; … / n’ola ben zerreye bir alev yetişse /.
Mahmûd Paşa eydür: “/ İşit benüm sözümi, karındaş! / …” didi. (AT-b. 149-v.
156/244a-s. 534).
/ İşit benim sözümü kardeş! /
/ N’ola bir demünde bu ben bendeni yâd itsen; / [Ü169a] ne var bir nefeste bir
sınuk gönli âbâd itsen. / (TN-v. Ü168b, Ü169a-s. 292).
/ N’ola bir anında bu ben kulunu hatırlasan /
Gâh / sayd iderler bir hüneri-y-içün; / gâh / habs iderler hüsn ü zîveri-y-içün /.
(TN-v. 138-s. 131).
77
/ avlarlar bir hüneri için; / … / hapsederler güzelliği ve süsü için /.
Demidür, göreyüm kim / ne’ylersin bu bâbda /. (AT-b. 132-v. 136/204b-s. 504).
/ ne yaparsın bu konuda /.
“/ Zîrâ kim saklayımazuz bu hisârı. / ” didiler. (AT-b. 151-v. 160/250b-s. 538).
/ Öyle ki koruyamayız bu hisarı. /
/ Gördi bu Temâşâlıg’ı / kim bir ‘acâyib garâyib binâlar temâşâ idüp birez
tefekküre vardı. (AT-b. 38-v. 41/39a-s. 374).
/ Gördü bu Temaşalık’ı /
/ Döndi bunlara tekür / eydür: “Ne-y-çün böyle dirsiz?” didi. (AT-b. 151-v.
160/250b-s. 539).
/ Döndü bunlara tekfur /
Sokranı kakıyu eydür: “/ Canuma geçti bunlaruñ elinden /” diyürek kapuya geldi
ve … Ahmed Beg’i hisârdan çıkardı. (AT-b. 96-v. 94/132b-s. 449).
/ Bıktım bunların elinden /
Bir gün Gelibolı’nuñ kâfirleri cem‘ oldılar, / tedbîr itdiler bunlaruñ üzerine
gelmege /. (AT-b. 38-v. 42/41a-s. 375, 376).
/ hazırlık yaptılar bunların üzerine gelmek için /.
/ Emr olındı ceng olına. / (AT-b. 143-v. 150/232b-s. 525).
/ Emrolundu savaşıla [diye]. /
Gâh / öldürürler derisi-y-içün / ve gâh / tutarlar bâl ü peri-y-içün /. (TN-v. 138-s.
131).
/ öldürürler derisi için / … / tutarlar kolu ve kanadı için /.
Orhan Gāzi dahı bu sözi kabûl itdi, / du‘â aldı dervîşden /. (AT-b. 38-v. 41/38b-s.
373).
/ dua aldı dervişten /.
Hünkâr dahı kendü kulların kodı, / döndi devlet-ile /. (AT-b. 63-v. 61/75a-s. 403).
/ döndü saadetle /.
/ Nakş-ı agyârdan eger pâk ola tahta-i dil, / keşf olur elbette anda her müşkil. /
(TN-v. 258-s. 216).
/ meydana çıkar elbette orada her zorluk /.
/ Geldi Erzurum’dan / dahı Erzincan’a indi ve Erzincan’dan Rûm vilâyetine
girdiler. (AT-b. 2-v. 4-s. 322).
78
/ Geldi Erzurum’dan /
Bir gemi eline girdi; / bindi gemiye /, taraf-ı deryâya gitdi. (AT-b. 159-v.
167/265a-s. 549).
/ bindi gemiye /
/ Döndi girü Turahan Beg / eydür: “Sultânum! / Ol hisâra varıcak üç yirden savaş
virmek gerekdür her birisine. /” (AT-b. 113-v. 110/158b-s. 470).
/ Döndü tekrar Turahan Bey /
/ Kur‘ân okuram, hemîn lisânda; / tâ‘at iderem, gönül yabanda. / (TN-v. 106-s.
108).
/ ibadet ederim gönül yabandayken. /
/ Yörüdiler, Hamidili’ne girmege. / (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).
/ Yürüdüler Hamidili’ne girmek için. /
/ Pâdişâh evvelden kānûn kim idegelmiş-idi her hisâra /, bu Tarabuzon’a [214a]
dahı anuñ gibi itdiler. (AT-b. 135-v. 140/213b-s. 511).
/ Padişah önceden kanun ki koyagelmiş idi her hisara /
Rumca bir mektûb yazdı, düşüñ mâcerâsın dahı bile yazdı ve dahı eyitdi kim
“Göçüñ varuñ / gidüñ hisâr üzerinden /.” (AT-b. 26-v. 30/17b-s. 357).
/ gidin hisar üzerinden /.
/ Çıkdı hisârdan /, Ahmed Paşa’ya geldi, aña teslîm itdi. (AT-b. 146-v. 153/236b-
s. 528).
/ Çıktı hisardan /
/ Döndi hünkâr / eydür: “Allah ‘inâyetinde senüñ bu söyledügüñ nesnelere benüm
hîç ihtiyâcum yok-durur.” dir. (AT-b. 119-v. 117/171a-s. 479).
/ Döndü hünkar /
İshâk Beg çagırtdı kim “Hey gāziler! Yiter kırduñuz, / esîr idüñ, imden girü /.”
didi. (AT-b. 112-v. 109/157a-s. 468).
/ esir edin şimdiden sonra /
Tâkatler bunda tâk ki dil-i ehl-i da‘vî pür nifâk ve cân-ı ehl-i ma‘mî pür iştiyâk;
pes dost nerde, / n’ola ittifâk /. (TN-v. 96-s. 100).
/ ne ola birlik /.
/ Müzâkere iderem, izzet hevâsıyçün; / mutâla‘a iderem, nefsün safâsıy-çün. /
(TN-v. 106-s. 108).
79
/ Danışırım saygı istediğim için; / okurum nefsin zevki için. /
/ Bilinmez kandalıgı. / (AT-b. 159-v. 167/265a-s. 549).
/ Bilinmez nerede olduğu. /
..., / umaram kendü keremünden / ki anı bana sen teysîr idesin; … (TN-v. 99-s.
101).
/ umarım kendi cömertliğinden /
Ne kadar günâhum çirki var-ise, / umaram keremün deryâsı mahv ide /. (TN-v.
112-s. 113).
/ umarım iyiliğinin deryası mahvede diye /.
Eyitdiler kim: “/ Kırıldı, kimi cenkde ve kimisi açlıkdan. /” (AT-b. 32-v. 36/30a-s.
367).
/ Kırıldı kimi savaşta ve kimisi açlıktan. /
‘Osmân Gāzi vardı, Ulubat [10b] köprisinden geçdi, / kondı köpri başında /. (AT-
b. 17-v. 19/10b-s. 343).
/ kondu köprü başında/.
… ve bir yanadın hidâyetün çâvuşları önünce segrişürler ve inâyetün münâdîleri
yanınca çağrışurlar ki: “/ Gidün kulumun yolından, / ırılun önünden. /” (TN-v. 93-
s. 97).
/ Gidin kulumun yolundan, / uzaklaşın önünden /.
Biri vesvâs-ı şeytânî ki / sana sığınuram şerrinden / ve biri hevâ-yı nefsânî ki /
halâs [176] eyle mekrinden / ve biri gurûr-ı nâdânî ki / sen saklayuvir sükrinden /.
(TN-v. 176-s. 157).
/ kurtar hilesinden /
/ N’oldı mülûk-ı Acem ve anda geçen şâhlar, / n’oldı Hind ilinde olan pâdişâhlar
? / (TN-v. 120-s. 118).
/ N’oldu Acem hükümdarları ve orada geçen şahlar, / n’oldu Hint ülkesinde olan
padişahlar? /
/ Bilürem n’itmek gerek /, ammâ idemezem. (TN-v. 107-s. 108).
/ Bilirim ne yapmak gerektiğini /
Ceddi dahı bilmiş-idi, işbu sözi dimiş-idi ki: / Bir yir var behiştte, gāyette yuca, /
irişmez oğlum ana şehîd olmayınca. / (TN-v. 353-s. 278).
/ ulaşmaz oğlum ona şehit olmayınca /.
80
/ Biz gine geldük kendü derdümüze; / başlayalum ol âh-ı [200] serdümüze. / (TN-
v. 199-s. 178).
/ başlayalım o soğuk âhımıza /.
/ Neylerem ol derûnı / ki râzı yok. (TN-v. 103-s. 105).
/ Neylerim o gönlü /
/ Neylerem ol namâzı / ki niyâzı yok. (TN-v. 103-s. 105).
/ Neylerim o namazı /
/ Neylerem ol rukû‘ı / ki huzû‘ı yok; / neylerem ol sücûdı / ki huşû‘ı yok. (TN-v.
105-s. 107).
/ Neylerim o eğilmeyi / …; / neylerim o secde edenleri /
Işk oldur ki / dâyim ola ol sende /. (TN-v. 239-s. 204).
/ sürekli ola o sende /.
/ Neylerem ol sırrı / ki esrârı yok; / neylerem ol rûhı / ki envârı yok. (TN-v. 104-s.
106).
/ Neylerim o sırrı / … ; / neylerim o ruhu /
/ Neylerem ol tekbîri / ki tekrîmsüz ola; / neylerem ol kıyâmı / ki ta‘zîmsüz ola.
(TN-v. 105-s. 107).
/ Neylerim o tekbiri / …; / neylerim o ayağa kalkmayı /
/ Neylerem ol virdi / ki derd ü ışkı yok; / neylerem [105] ol zikri / ki sûz u şevki
yok. (TN-v. 104, 105-s. 107).
/ Neylerim o müridi / …; / neylerim o zikri /
/ Neylerem ol vuzû‘ı / ki nûrsuz ola; / neylerem ol tâ‘ati / ki huzûrsuz ola. (TN-v.
105-s. 107).
/ Neylerim o nefsini alçaltmayı / …; / neylerim o ibadeti /
/ İşitdi ‘Osmân Gāzi / dahı geldi. (AT-b. 6-v. 8, 9-s. 328).
/ İşitti Osman Gazi /
Bu kâfirler ‘azîm leşker cem‘ itdiler, / yöridiler ‘Osmân Gāzi’nüñ üzerine /. (AT-
b. 17-v. 19/9b-s. 343).
/ yürüdüler Osman Gazi’nin üzerine /.
Bir gün �Osmân Gāzi eydür: “ … / Gel sen / var bu gāziler-ile Karaçepüş’e ve
Karatikin’e. / … ” didi. (AT-b. 22-v. 23-s. 348).
/ Gel sen / git bu gazilerle Karaçepüş’e ve Karatikin’e. /
81
Tekür eydür: “Eger siz eyle dirseñüz ben dahı sizüñileyin, / muhalefet itmezin size
/.” didi. (AT-b. 151- v. 160/251a-s. 539).
/ muhalefet etmem size /.
Temür eydür: “Eyle olsun / kabûl itdüm sözüñi /.” dir. (AT-b. 66-v. 69/88a-s.
413).
/ kabul ettim sözünü /.
/ Döndi Sultân Muhammed’e Sara Hatun /, eydür: “Hey ogul! Bir Tarabuzonçün
…” (AT-b. 135-v. 140/213a-s. 510).
/ Döndü Sultan Muhammed’e Sara Hatun /
Gâh / depelerler şahmı-y-içün, / gâh / boğazlarlar lahmı-y-içün /. (TN-v. 138-s.
131).
/ tepelerler yağı için, / … / boğazlarlar eti için /.
/ Yörüdi Temür / Haleb’e vardı. (AT-b. 66-v. 66/82b-s. 409).
/ Yürüdü Timur /
Yanınca derdi olan bile yanar; / semâ‘ ider turuban ehl-i diller /. (TN-v. 254-s.
213).
/ işitir durunca gönül dilinden anlayanlar /.
Leşker-i Mısır Temür’e mukābil olmadı, / münhezim oldı, Türkmân hıyânâtlıgı
sebebinden /. (AT-b. 66-v. 66/83a-s. 409, 410).
/ bozguna uğradı Türkmen ihaneti sebebinden /.
Cemî‘ Rûmili’nüñ akıncısı bile Vidin’den geçdiler, / yörüdiler Üngürüz iline /.
(AT-b. 109-v. 106/152a-s. 465).
/ yürüdüler Macar iline /.
/ Görünmezsin, ziyâde nûrundan. / (TN-v. 112-s. 113).
/ Görünmezsin fazla nurundan. /
/ Tesbîh iderem zübândan; / du‘â okuram lisândan. / (TN-v. 106-s. 108).
/ Allah’a saygı gösteririm dilden /
1. 1. 2. İsim Cümlesi
1. 1. 2. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler
Bir Kâdir’dür ki / kudreti tahrîrinden âciz kalem-i a‘lâ /; bir Âlim’dür ki /
ma‘lûmâtı ihâtasında kâsır levh-i mu‘allâ /. (TN-v. 4-s. 32).
82
/ gücünü yazmaktan âciz en yüce kalem / … / bilgisi çevresinde kısa yüce levha /.
“… Ve / eger cebr-ile alursam hôd ma‘lûm nice olacagı /.” didi. (AT-b. 146-v.
153/236b-s. 528).
/ eğer zorla alırsam kendisi belli nasıl olacağı /.
Î matlûb, ki / gine sen tâlib-i kemâlün /; î mahbûb, ki / gine sen muhibb-i cemâlün
/. Î ma‘şûk, ki / gine sen âşık-ı envâr-ı zâtun /, v’î maksûd, ki / gine sen kasıd-ı
izhâr-ı sıfâtun /. (TN-v. 273-s. 225).
/ gine sensin mükemmeliği isteyen / … / gine sensin güzel yüzünün seveni /. … /
gine sensin kendinin nurlarının âşığı / … / gine sensin özelliğini göstermeyi
bilerek isteyen /.
1. 1. 2. 2. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Yönelmeli Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Saroz eydür: “/ Bir niçe sebeb vardur buñalmamuza ve hisârı virdügümüze. /”
didi. (AT-b. 23-v. 27/12b-s. 353).
/ Bir nice sebep vardır bunalmamıza ve hisarı verdiğimize. /
/ Döndi girü Turahan Beg / eydür: “Sultânum! / Ol hisâra varıcak üç yirden savaş
virmek gerekdür her birisine. /” (AT-b. 113-v. 110/158b-s. 470).
/ O hisara varınca üç yerden savaş vermek gerektir her birisi için. /
Gelmege sebeb budur kim / Âl-i ‘Abbâs zamânından tâ Süleymân Şâh zamânına
degin nesl-i celî [‘Arab] gâlib-idi nesl-i Yafis üzerine. / (AT-b. 2-v. 4-s. 321).
/ Abbas sülâlesi zamanından ta Süleyman Şah zamanına değin belli soy [Arap]
üstündü Yafes soyu üzerine. /
Dırakola’ya bu habar varıcak eydür: “Devletlü han! / Ben hâzıram sultânumuñ
atın ve itin yitmeye. /” didi. (AT-b. 109-v. 106/152a-s. 465).
/ Ben hazırım sultanımın atını ve itini yetiştirmeye. /
Bulunmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
‘Osmân Gāzi geldi / Kadurayık [Kaldırık] dirler bir dere var, Bilecük’e yakın
yirde /. Anda gelicek turdı. (AT-b. 12-v. 14-s. 336).
/ Kaldurayık [Kaldırık] dirler bir dere var Bilecik’e yakın yerde /.
83
… ve sen ol rasûlsin ki / henûz ne mâh vardı firâz-ı semâda ve ne mâhî vardı şîb-i
serâda / … (TN-v. 310-s. 251).
/ henüz ne ay vardı göğün yükseğinde ve ne balık vardı toprağın alçağında /.
Akçaylu oglına dönüp hünkâr eydür: “/ Benüm anuñ yardımına ihtiyâcum yokdur,
Hak ta‘âlâ ‘inâyetinde. / …” didi. (AT-b. 119-v. 116/169b-s. 478).
/ Benim onun yardımına ihtiyacım yoktur Hak Taâlâ iyiliğinden [dolayı]. /
/ Sözüm aşağadur hazretünde. / (TN-v. 195-s. 176).
/ Sözüm aşağıdır yakınında. /
/ Yüzüm karadur kapunda. / (TN-v. 195-s. 176).
/ Yüzüm karadır kapında. /
Akıl bir murgdur ki havâ yüzinde; / ışk bir hevâdur murg içinde /. (TN-v. 225-s.
193).
/ aşk bir arzudur kuş içinde /.
Sordılar kim: “/ Bu Bilecük kâfirlerinüñ nice hürmeti var senüñ yanuñda? /”
dirler. (AT-b. 10-v. 12-s. 334).
/ Bu Bilecik kâfirlerinin nasıl saygısı var senin yanında? /
/ Oynaşhisârı dirler bir virânca [23] hisâr vardur taglar arasında. / (AT-b. 21-v.
22, 23-s. 347).
/ Oynaşhisarı denilen bir yıkık hisar vardır dağlar arasında. /
Çıkmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Eydür: “/ Hele ümîdümüz vardur Allah’dan / kim Hak ta‘âlâ saglık vire.” didi.
(AT-b. 80-v. 81/110b-s. 431).
/ Hele ümidimiz vardır Allah’tan /
Ve / bir kiçücük karındaşı var-ıdı, İsfendiyâr kızından /; anı dahı makâmına
göndürdi. (AT-b. 121-v. 121/177b-s. 484).
/ bir küçücük kardeşi vardı İsfendiyar kızından /
/ Her mümkinden münezzehsin, kemâl-i bî-niyâzlığundan / ve / her mevcûd-ile
bilesin, temâm-ı bende-nevâzlığundan /. (TN-v. 61-s. 73).
/ Her olabilenden uzaksın ihtiyaçsızlığının mükemmelliğinden / ve / her var olanla
birliktesin kulunun gönlünü hoş etmenin doğruluğundan /.
84
1. 1. 2. 3. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Şeyh eydür: “/ Gāzilere geçüddür, Allah fazlı-y-ıla. /” (AT-b. 10-v. 12-s. 333).
/ Gazilere geçittir Allah yardımıyla. /
/ N’ola bir demünde bu ben bendeni yâd itsen; / [Ü169a] ne var bir nefeste bir
sınuk gönli âbâd itsen. / (TN-v. Ü169a-s. 292).
/ ne var bir nefeste bir kırık gönlü şenlendirsen. /
/ Sıhhat hoş ni‘met-idi, eger dehr-i dûn münaggas itmeye-y-idi / ve / yigitlik hoş
zînet idi, eger pîrlik gelüp bozmaya-y-idi /. (TN-v. 126-s. 123).
/ Sağlık hoş bağış idi, eğer aşağılık dünya sıkıntılı yaşam etmeyeydi / ve / yiğitlik
hoş süs idi, eğer yaşlılık gelip bozmayaydı /.
/ Hil‘at-i zindigânî-yi âdemî hoş dîbâ-yı zîbâ-y-idi, eger dest-i rûzigâr çıkarmaya-
y-idi / ve / nihâl-i ömr-i girâmî hoş kāmet-i ra‘nâ-y-idi, eger tünd-bâd-ı gerdîş-i
devvâr koparmaya-y-idi /. (TN-v. 124-s. 121).
/ İnsanoğlunun yaşamının kaftanı güzel süslü elbiseydi, eğer rüzgarın eli
çıkarmayaydı / ve / saygın ömrün fidanı hoş güzel boyuydu, eğer çok dönen
kasırga koparmayaydı /.
/ Vuslat-ı yâr hoş safâ-y-idi, eger fürkati olmaya-y-idi / ve / ışk-ı mecâzî dahı hoş
lezzet idi, eger dâyim dura-y-idi /. (TN-v. 126-s. 123).
/ Sevgilinin kavuşması hoş zevk idi, eğer ayrılığı olmayaydı / ve / gerçek olmayan
aşk dahi hoş lezzet idi, eğer sürekli duraydı /.
Amasrı hisârınuñ teküri gördi kim / müşterî be-gāyet kerimdür eger satsa /;
[202b] satmasa da cebrî alur. (AT-b. 131-v. 134/202a-s. 503).
/ müşteri çok fazla cömerttir eğer satsa /
Bu şimdiki sofılar dahı: “/ Biz dervîşlerüz, Hak-ıçun. /” dirler. (AT-b. 77-v.
78/105a-s. 427).
/ Biz dervişleriz Allah için. /
/ Rûm dahı maglûb-ıdı ve ‘Acem dahı maglûb-ıdı nesl-i Yafes oldukları sebebden.
/ (AT-b. 2-v. 4-s. 321).
/ Rum da yenilmiş idi ve Acem de yenilmiş idi Yafes soyundan oldukları
sebepten. /
… ve bir pâdişâh-ı nâmüdâr gözügür ki / âlem tolu sît ü sadâsı /. (TN-v. 77-s. 85).
/ âlem dolu şöhret ve sesi /.
85
Sekiz medrese, orta yirinde bir ulu câmi‘ mukâbelisinde bir âlî ‘imâret ve bir
tarafında dâr’ü-şifâ ve / bu medreseler ardında her birinüñ bir tetimmesi dahı
vardur; sûhteyân-içün /. (AT-b. 123-v. 124/184b-s. 489).
/ bu medreseler ardında her birinin bir ek binası da vardır; medrese öğrencileri için
/.
Demidür, / himmet gerek, şâyed inâyet irdi ola /; vaktidür, / ikdâm gerek, bâşed
hidâyet yitişti ola /. (TN-v. Ü168b-s. 292).
/ çalışmak gerek, şayet yardım ulaştı ise / … / devamlı çalışmak gerek, eğer doğru
yolu göstermek başladı ise /.
Orhan zamânında Gāzi Murâd Han zamânında ‘ulemâ var-ıdı ve / illâ müfsidler
degüller-idi; tâ Çandırlu Halîl’e gelince /. (AT-b. 62-v. 60/71b-s. 401).
/ yalnız, fesatlık edenler değillerdi ta Çandarlı Halil’e gelinceya kadar. /
1. 1. 2. 4. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler
+ Y + DT + DT:
Ol zamânda bir Ahı Hasan var-ıdı kim / anuñ tekyesi de var, Bursa hisârında Beg
sarâyına yakın yirde /. (AT-b. 29-v. 31/21a-s. 360).
/ onun tekkesi de var, Bursa hisarında Bey sarayına yakın yerde /.
+ Y + DT + ST’nin Sıfatı:
Ceddi dahı bilmiş-idi, işbu sözi dimiş-idi ki: / Bir yir var behiştte, gāyette yuca /,
irişmez oğlum ana şehîd olmayınca /. (TN-v. 353-s. 278).
/ Bir yer var cennette çok yüce /
1. 1. 2. 5. Bir Ögenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler
Yörgüc’e “Bunlardan günâh var mıdur?” diyü sordılar kim: “/ Ne kadar şerri var-
ıdı ola bunlaruñ /, böyle kırdılar?” didiler. (AT-b. 98-v. 97/137b-s. 452)
(bunlaruñ ne kadar şerri)
/ Ne kadar kötülüğü vardı bunların /
… bir gün geldiler �Osmân Gāzi’ye eyitdiler: “… / Hassa kim bir senüñ gibi
hanumuz var, gayretlü. / …” didiler. (AT-b. 20-v. 21-s. 345) (bir senüñ gibi
gayretlü hanumuz)
86
/ Özellikle ki bir senin gibi hanımız var çalışkan. /
/ Ney hod bir âvâredür, gurbete düşmiş; / ney bir bî-çâredür fürkate düşmiş. /
(TN-v. 254-s. 213) (gurbete düşmiş bir âvâredür), (fürkate düşmiş bir bî-
çâredür)
/ Ney kendisi bir serseridir gurbete düşmüş; / ney bir çaresizdir ayrılığa düşmüş. /
/ Işk âlemde revân gibidür tende; / mahabbet âdemde kan gibidür bedende. / (TN-
v. 244-s. 207) (tende revân gibidür), (bedende kan gibidür)
/ Aşk âlemde can gibidir tende; / sevgi insanda kan gibidir bedende. /
1. 1. 2. 6. Yüklemi Başta Devrik Cümleler
/ Yoldaşıdur âdem oğlanını azıdan; / işidür kişiye dürlü iş iden. / (TN-v. 192-s.
175).
/ Yoldaşıdır insanoğlunu azıtan; / eşidir kişiye türlü iş eden. /
/ Işktur âdemi ma‘mûr iden; / ışktur âlemi pür nûr iden. / (TN-v. 250-s. 211).
/ Aşktır insanı şen eden; / aşktır âlemi pür nur eden. /
/ Işktur Aden’de dürr-ile mercân iden; / ışktur bedende mercânı dendân iden. /
(TN-v. 246-s. 208).
/ Aşktır Aden’de inci ile mercan eden; / aşktır bedende mercanı dişler eden. /
/ Selâm’dur âfâttan; / Mü’min’dür âhâttan. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Geçici değil’dir felaketlerden; / İman eden’dir belalardan. /
/ Câmi‘ durur âhirette; / Hâzır durur her vakitte. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Toplayan’dır âhirette; / Hazır’dır her vakitte. /
/ Kanı âl-i Abbâs u şevketleri; / kanı âl-i Mervân ü devletleri? / (TN-v. 120-s.
118).
/ Hani Abbas’ın sülâlesi ve büyüklükleri; / hani Mervân’ın sülâlesi ve devletleri? /
/ Kanı âl-i Selçuk u hanları; / kanı âl-i Osmân ü hâkānları? / (TN-v. 120-s. 118).
/ Hani Selçuk’un sülâlesi ve hanları; / hani Osman’ın sülâlesi ve hakanları? /
/ Işktur âlemi lâle, yâsemin iden; / ışktur insânı sîmîn-beden iden. / (TN-v. 246-s.
208).
/ Aşktır âlemi lâle, yasemin eden; / aşktır insanı gümüşten beden eden. /
/ Işktur arûsân-ı çemene zer ü zîver viren; / ışktur cihân bâgına zîb ü fer viren. /
(TN-v. 246-s. 208).
87
/ Aşktır çimenlik çiçeklerine altın ve süs veren; / aşktır cihan bağına süs ve
parlaklık veren./
/ Işktur bâd-ı sabâyı Mesîh-dem iden; / ışktur lâleyi mübârek[246]-kadem iden. /
(TN-v. 245, 246-s. 208).
/ Aşktır sabah rüzgarını nefesi etkili eden; / aşktır lâleyi uğurlu eden. /
/ Fettâh’tur bağlu dilleri; / Vedûd’dur uyanuk gönülleri. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Açan’dır bağlı gönülleri; / Çok seven’dir uyanık gönülleri. /
/ Kâbız durur bastında gurûr ideni; / Bâsıt durur kabzında şükr eyleyeni. / (TN-v.
6-s. 33).
/ Alan’dır anlatışında gurur edeni; / Yayan’dır aldığında şükür eyleyeni. /
/ Vay benüm hâlüme /, eger bu hâlde kalam; / toprak bildügüme /, eger kâlde
kalam. (TN-v. Ü168a-s. 292).
/ Vay benim halime / … / [vay] toprak bildiğime /
Sultân Bâyezîd eydür: “/ Ne ‘aceb bu Mısırlu! / Babamıla dostlık itmediler,
benümle dahı ‘adâvete başladılar .…” didi. (AT-b. 177-v. 380-s. 579).
/ Ne tuhaf bu Mısırlı! /
/ Işktur bülbülleri ırladan; / ışktur dôlâbları inleden. / (TN-v. 246-s. 208).
/ Aşktır bülbüllere şarkı söyleten; / aşktır dolapları inleten. /
/ Kanı Cem ü câmı; / kanı Ferîdûn u eyyâmı? / Kanı Şeddâd ü şevketi; / kanı
Kārûn u kuvveti? / Kanı Dârâ vü devleti; / kanı Fir’avn ü izzeti? / Kanı Buht-ı
Nasrun bahtı; / kanı Erdeşîrün tahtı? / Kanı Rüstem’ün remzi; / kanı Hüsrev’ün
bezmi? / Kanı Efrasiyâbun leşkeri; / kanı bu şâhların kalanları? / (TN-v. 120-s.
118).
/ Hani Cem ve kadehi; / hani Ferîdûn ve günleri? / Hani Şeddât ve büyüklüğü; /
hani Kārûn ve kuvveti? / Hani Dârâ ve devleti; / hani Firavun ve yüceliği? / Hani
Buht-ı Nasr’ın bahtı; / hani Erdeşîr’in tahtı? / Hani Rüstem’in işareti; / hani
Hüsrev’in eğlence meclisi? / Hani Efrasiyâb’ın askeri; / hani bu şahların kalanları?
/
/ Işktur cemâllere zînet viren; / ışktur güzellere izzet viren. / (TN-v. 247-s. 209).
/ Aşktır yüz güzelliklerine süs veren; / aşktır güzellere değer veren. /
/ Kanı Cengîz ü evlâdı anun; / kanı bunca ebnâ vü ahfâdı anun? / (TN-v. 120-s.
118).
88
/ Hani Cengiz ve çocukları onun; / hani bunca oğulları ve torunları onun? /
/ Işktur çarha koyan felegi; / ışktur temcîd okudan melegi. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Aşktır tekerleğe koyan feleği; / aşktır sabah namazından önce minarede dua
okutan meleği. /
/ Işktur çemende reyhânlar açan; / ışktur zülüfleri reyhân gibi saçan. / (TN-v.
246-s. 208).
/ Aşktır çimende fesleğenler açan; / aşktır zülüfleri fesleğen gibi saçan. /
/ Kanı çetr-i Dakyanûs /, ki şemsesi Şems’e irmiş-idi ve hümâ-yı vâkı‘i Nesr-i
tâyiri geçmiş-idi. (TN-v. 119-s. 118).
/ Hani Dakyanûs’un çadırı /
/ Işktur dil hânesin pâk ittüren; / ışktur insânı sahîh-idrâk ittüren. / (TN-v. 250-s.
211).
/ Aşktır gönül evini temiz ettiren; / aşktır insanı gerçeği anlayan ettiren. /
/ Işktur dili âbâd iden; / ışktur derûnı şâd iden. / (TN-v. 247-s. 209).
/ Aşktır gönlü bayındır eden; / aşktır içeriyi sevinçli eden. /
/ Işktur dili Hakk’a sezâ-vâr ittüren; / ışktur gönli ana yarar ittüren. / (TN-v. 257-
s. 215).
/ Aşktır dili Hakk’a uygun ettiren; / aşktır gönlü ona yarar ettiren. /
/ Işktur dôst yolında fenâ viren; / ışktur gine ol fenâda bekā viren. / (TN-v. 250-s.
211).
/ Aşktır dost yolunda yokluk veren; / aşktır gine o yoklukta devamlılık veren. /
/ Mübdî durur dünyâda; / Mu‘îd durur ukbâda. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Yeni şeyler bulan’dır dünyada; / Hazırlayan’dır âhirette. /
/ Mümît durur ebdânı; / Muhyî durur gine ânı. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Öldüren’dir bedenleri; / Canlandıran’dır gine onu. /
Bir gün inâyet-i Sübhânî ire diyü umaram, / âh eger irmezse /. (TN-v. Ü168a-s.
292).
/ ah eğer ermezse /.
Bir vakit tevfîk-i Rabbânî yitişe sanuram, / vâh eger yitişmezse /. (TN-v. Ü168a-s.
292).
/ vah eğer yetişmezse /.
89
/ Işktur elest şarâbından ser-hoş iden; / ışktur ezel kadehinden bî-hûş iden. / (TN-
v. 250-s. 211).
/ Aşktır elest şarabından sarhoş eden; / aşktır ezel kadehinden sersem eden. /
/ Velî’dür evliyâsına; / Vekîl’dür asfiyâsına. / (TN-v. 8-s. 34).
/ Sahip’tir erenlerine; / Vekil’dir içi temiz, doğru kimselerine. /
/ Gizlüsin, gāyet zuhûrundan. / (TN-v. 112-s. 113).
/ Gizlisin çok göründüğünden. /
Zîrâ nice varmasun / gāyet hürmetlü ilçidür gelen / ve hem sulh u maslahata
gelmişdür. (AT-b. 60-v. 58/68b-s. 398).
/ çok saygın elçidir gelen /
/ Söz kesen ve dil tutandur getürdükleri. / (AT-b. 60-v. 58/68b-s. 398).
/ Söz kesen ve dil tutandır getirdikleri. /
/ Işk-iledür gögün döndügi; / ışk-iledür yirün turduğı. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Aşk iledir göğün döndüğü; / aşk iledir yerin durduğu. /
/ Işktur gönül gözin açturan; / ışktur ma‘rifet çiçeklerin saçturan. / (TN-v. 247-s.
209).
/ Aşktır gönül gözünü açtıran; / aşktır marifet çiçeklerini saçtıran. /
/ Işktur gönüli gülşen iden; / ışktur içi vü taşı rûşen iden. / (TN-v. 247-s. 209).
/ Aşktır gönlü gül bahçesi eden; / aşktır içi ve dışı parlak eden. /
/ Işktur gözleri sâkî iden; / ışktur güzelligi bâkî iden. / (TN-v. 247-s. 209).
/ Aşktır gözleri sâkî eden; / aşktır güzelliği devamlı eden. /
/ Işktur gülleri peydâ iden; / ışktur gül yüzlüleri hüveydâ iden. / (TN-v. 246-s.
208).
/ Aşktır gülleri meydana getiren; / aşktır gül yüzlüleri belli eden. /
/ Işktur gülşende servi âzâd iden; / ışktur servi boylu âdemi zâd iden. / (TN-v.
246-s. 208).
/ Aşktır gül bahçesinde selviyi serbest bırakan; / aşktır selvi boylu kişiyi azık
eden. /
/ Bâdî durur halkı; / Kâsım durur rızkı. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Sebep olan’dır halkı; / Paylaştıran’dır rızkı. /
/ Kanı haşmet-i Zü’l-karneyn /, ki şark u garb elinde-y-idi ve cemî‘-i dünyâ taht-ı
yedinde [120] idi? (TN-v. 119, 120-s. 118).
90
/ Hani Zü’l-karneyn’in büyüklüğü /
/ Vâhib durur hayâtı; / Ba‘is durur emvâtı. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Bağışlayan’dır hayatı; / Sebep olan’dır ölüleri. /
/ Hamîd’dür her dilde; / Şehîd’dür her gönülde. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Övülmeye değer’dir her dilde; / Şehit’tir her gönülde. /
/ Muğnî durur, her ganî andan; / Celîl’dür, celâli zâtından. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Zengin eden’dir her zengin ondan; / Ulu’dur ululuğu kendisinden. /
/ Habîr’dür her gizlü sırrı; / Hasîb’dür her hayr ü şerri. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Bilen’dir her gizli sırrı; / Hesap eden’dir her iyiyi ve kötüyü. /
/ Işktur her murga âvâz ittüren; / ışktur mutriblere sâz ittüren. / (TN-v. 246-s.
208).
/ Aşktır her kuşa ses ettiren; / aşktır çalgıcılara çalgı çaldıran. /
/ Musavvir’dür her sûreti; / Müheymin’dür her sîreti. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Resmeden’dir her şekli; / Korkudan koruyan’dır her ahlâkı. /
/ Kanı Hıta vü Huten iklîminün hânları; / kanı Mısır şehrinün sultânları? / (TN-v.
120-s. 118).
/ Hani Hıta ve Huten memleketinin hanları; / hani Mısır şehrinin sultanları? /
/ Kâfî’dür her mihimmi; / Dâfî’dür her mülimmi. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Yetiştiren’dir her gerekliyi; / Savuşturan’dır her felâketi. /
/ Işktur hüsn ehline kadr viren; / ışktur dil gülşenine nevr viren. / (TN-v. 247-s.
209).
/ Aşktır güzellik sahiplerine itibar veren; / aşktır gönlün gül bahçesine parlaklık
veren. /
/ Işktur iki cihânı salduran; / ışktur Hak yolına yildüren. / (TN-v. 250-s. 211).
/ Aşktır iki cihanı gönderen; / aşktır Hakk yoluna koşturan. /
/ Muksit’tur iline; / Müntakim’dür ehline. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Doğru hareket eden’dir iline; / İntikam alan’dır ehline. /
/ Işktur kaşları kemân ittüren; / ışktur gamzelere kasd-ı cân ittüren. / (TN-v. 246-
s. 208).
/ Aşktır kaşları keman ettiren; / aşktır yan bakışlara cana kasd ettiren. /
/ Işk-iledür kâyinâtun zuhûrı; / ışk-iledür mevcûdâtın nûrı. / (TN-v. 244-s. 207).
/ Aşk iledir evrenin meydana gelmesi; / aşk iledir varlıkların parıltısı. /
91
/ Işktur ke’s-i şakâyıkı pür şarâb iden; / ışktur dîde-i nergesi nîm-hâb iden. / (TN-
v. 245-s. 208).
/ Aşktır gelinciğin çanağını pür şarap eden; / aşktır nergisin gözünü yarı uykulu
eden. /
/ Işktur kıdem meyhânesinden mest iden; / ışktur bunda dahı mey-perest iden. /
(TN-v. 250-s. 211).
/ Aşktır eskilik meyhanesinden sarhoş eden; / aşktır bunda dahi sürekli şarap içen
eden. /
/ Settâr’dur kullarınun günâhını; / Mücîb’dür mazlûmların âhını. / (TN-v. 6-s.
33).
/ Örten’dir kullarının günahını; / Cevaplandıran’dır zulme uğrayanların âhını. /
/ Kanı kûs-ı Keykâvûs /, ki tanîn-i sadâsı felek gûşını ker itmiş-idi ve tantana-i
âvâzesi etrâf-ı âleme irişmiş-idi. (TN-v. 119-s. 118).
/ Hani Keykâvûs’un kösü [davulu] /
/ Işktur ma‘dende ahcârı la‘l ü yâkût iden; / ışktur la‘l-i nigârı cân kūt iden. /
(TN-v. 246-s. 208).
/ Aşktır madende taşları lâl ve yakut eden; / aşktır sevgilinin dudağını can için
gıda eden. /
/ Işktur mahbûblara ân viren; / ışktur [247] mürde gönle cân viren. / (TN-v. 246,
247-s. 208).
/ Aşktır sevgililere cazibe veren; / aşktır ölü gönle can veren. /
/ Vâlî durur milketinde; / Müte‘âlî’dür izzetinde. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Vâli’dir ülkesinde; / Yüce’dir gücünde. /
/ Işktur müjeleri tîr eyleyen; / ışktur iki gönli bir eyleyen. / (TN-v. 246-s. 208).
/ Aşktır kirpikleri kılıç eyleyen; / aşktır iki gönlü bir eyleyen. /
/ Rabb’i durur mümkinâtun; / Nûr’ı durur mevcûdâtun. / (TN-v. 8-s. 34).
/ Rabb’idir olabilen şeylerin; / Nur’udur varlıkların. /
/ Müzill’dür müte‘azzizîni; / Mü‘izz’dür mütezellilîni. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Yanlış yaptıran’dır yücelik kazananları; / İzzet ve ikram edici’dir alçaklığa
katlananı. /
/ Işktur nebâtâtı bitüren; / ışktur çiçekleri getüren. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Aşktır bitkileri bitiren; / aşktır çiçekleri getiren. /
92
/ Kullık mıdur ol / ki biz eylerüz; / ibâdet midür ol / ki biz iderüz. / (TN-v. 113-s.
113).
/ Kulluk mudur o / … / ibadet midir o /
/ Göz midür ol / ki her zerrede seni görmeye. (TN-v. 161-s. 147).
/ Göz müdür o /
/ Kulak mıdur ol / kim her sadâdan seni işitmeye. / (TN-v. 161-s. 147).
/ Kulak mıdır o /
Ol eydür: “Hey Bâyezîd Han! / Kanı ol güvendügüñ ogullaruñ? / Ya / kanı ol
güvendügüñ sancaguñ begleri / veyahud / kanı ol serhoş vezîrlerüñ?/ …” didi.
(AT-b. 66-v. 67/85b-s. 411).
/ Hani o güvendiğin oğulların? / Ya / hani o güvendiğin sancağın beyleri / veyahut
/ hani o sarhoş vezirlerin? /
/ Kanı ol kasr-ı Kayser /, ki küngüre-i eyvânı evc-i Keyvân’a irmiş-idi; / kanı şol
milk-i Anûşirevân /, ki şevket ü adl-ile cihânı tutmış-idi. (TN-v. 119-s. 117).
/ Hani o Kayser’in kasrı / … / hani şu Anûşirevân mülkü /
/ Kanı ol lâf-ı cebbârî ve mübâhât-ı cihân-dârî idenler /, ne-y-içün [26] ol günde
ol lâftan dem urmazlar, ve / kanı ol da‘vî-yi mansıb u câh ve temeddüh-i rif‘at-i
bârigâh idenler /, nîçün ol demde ol da‘vâya kadem basmazlar? (TN-v. 25, 26-s.
46).
/ Hani o zorlayıcı laf ve padişahlıkla övünenler /, … / hani o rütbe ve makam
davası ve izin alınarak girilebilen yerin büyük büyük rütbesinin böbürlenenleri /
/ Kanı ol mülûk-i âlem ve ol selâtîn-i benî-âdem? Ol sâhib kırân-ı cihânlar… ol
pâdişâh-ı devrânlar… ol husrevân-ı âyîn-cemler… ol gerden-keşân-ı gerdûn-
haşemler? / (TN-v. 118-s. 117).
/ Hani âlemin hükümdarları ve ādemoğullarının sultanları? O cihanın her zaman
başarı ve üstünlük kazanan hükümdarlar … o zamanın padişahı … o ahbapça
toplanıp eğlenen sultanlar … o dünya ailesinin inatçıları? /
/ Mukaddim’dür ön geçeni; / Mu’ahhir’dür son kalanı. / (TN-v. 8-s. 34).
/ Öne geçiren’dir ön geçeni; / Sona bırakan’dır sona kalanı. /
/ Kanı Rûm’a vâlî olan ekâsıra; / kanı cihâna hükm iden ekâsire? / (TN-v. 120-s.
118).
93
/ Hani Rum’a vâli olan daha kısalar; / hani cihana hükmeden eski Acem
padişahları? /
/ Reşîd durur rüşd umanları; / Mürşid durur îmân bulanları. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Doğru yola kılavuzlar doğru yolu bulmayı umanları; / Doğru yola
kılavuzlayan’dır îmân bulanları. /
/ Işktur safâ kapusın feth ittüren; / ışktur gine kendüyi medh ittüren. / (TN-v. 247-
s. 209).
/ Aşktır neşe kapısını fethettiren; / aşktır gine kendisini övdüren. /
/ Işktur safâ vü şevk viren; / ışktur râhat ü zevk viren. / (TN-v. 250-s. 211).
/ Aşktır neşe ve şevk veren; / aşktır rahat ve zevk veren. /
/ Hâşâ senün kerem-i amîm ve hulk-ı kerîmünden / ki, ezel bahârı ve kıdem
murgızârında, gülüstân-ı kudüs ve bustân-ı üns içinde, elest sohbet-gâhı ve vahdet
bârigâhında, celîsân-ı bisât-ı kurbet ve hem-nişînân-ı hengâm-ı işret ittügün
kullarunı hazretünden bi’l-külliye matrûd ve rahmetüni anlardan mesdûd ve
visâlün kûyından temâm dûr ve cemâlün tecellîsinden ebedî mehcûr idüp,
cehennem âteşinde harîk ve heyûlâ denizinde garîk koyasın. (TN-v. 176-s. 158).
/ Uzak olsun senin umuma ait cömertliğin ve eli açık tabiatinden /
Ammâ / hâşâ senün keremünden / ki, ol günde gayret haşemlerine ol hâneyi harâb
ü vîrân ve hamiyyet hâmîlerine ol haremi târâc ü tâlân ittürüp, dil bünyâdın yakup
yıkıp ve derûn evini yıkup yakup ol âteşün dûdını ve ol dûdun nüfûdunı bin âh-ı
ciger-sûz-ile göklere çıkarasın. (TN-v. 195-s. 176).
/ uzak olsun senin cömertliğinden /
/ Kanı Sultân Muhammed ü şevketi; / kanı bunca izzet ü heybeti? / Kanı kudret ü
kuvveti; / kanı şol savlet ü satveti? / Kanı siyâset ü salâbetleri; / kanı celâlet ü
şecâ‘atleri? (TN-v. 120-s. 118).
/ Hani Sultan Muhammed ve büyüklüğü; / hani bunca gücü ve heybeti? / Hani
kudret ve kuvveti; / hani şu şiddetli hücumu ve ezici kuvveti? / Hani siyâset ve
sağlamlıkları; / hani büyüklük ve yüreklilikleri? /
/ Işktur sûretleri mahbûb iden; / ışktur mahbûbları mergûb iden. / (TN-v. 247-s.
209).
/ Aşktır görünüşleri sevgili eden; / aşktır sevgilileri herkesçe sevilen eden. /
94
/ Şekûr’dur şekûr olan kullarına /; Raûf’tur, / rahmet ider mücrimlerine /. (TN-v.
7-s. 33).
/ Çok şükreden’dir çok şükreden kullarına /; … / Acıyan’dır suçlularına /.
/ Kanı şevket-i Süleymân /, ki yillere emr iderdi, tahtını yil götürüp âlemi gezerdi.
(TN-v. 119-s. 118).
/ Hani Süleyman’ın heybeti /
/ Kanı şol hulefâ-yı İslâmiyân; / kanı şol ümerâ-yı âlemiyân? / (TN-v. 120-s. 118).
/ Hani şu Müslüman halifeleri; / hani şu âlemin emirleri? /
/ Hâfız durur tereffü‘ ehlini; / Râfi‘ durur tevâzu‘ eyleyeni. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Koruyan’dır yükselen kişileri; / Yükselten’dir alçakgönülüleri. /
/ Kâzî durur yalvaranun hâcetini; / Semî’dür her fakîrün münâcâtını. / (TN-v. 6-s.
33).
/ Yerine getiren’dir yalvaranın dileğini; / İşiten’dir her fakirin duasını. /
/ Işktur yâr yarını müdâm iden; / ışktur hâlini dâne, zülfini dâm iden. / (TN-v.
246-s. 208).
/ Aşktır sevgili uçurumunu sürekli eden; / aşktır benini tek, zülfünü tuzak eden. /
/ Işktur yılduzları seyr ittüren; / ışktur ay ü güni devr ittüren. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Aşktır yıldızları seyrettiren; / aşktır ay ve günü döndüren. /
/ Işk-iledür yir ü gögün binâsı; / ışk-iledür dü cihânun bekâsı. / (TN-v. 244-s.
207).
/ Aşk iledir yer ve göğün yapılması; / aşk iledir iki cihânın devamı. /
/ Işktur zemîn yüzini pür envâr iden; / ışktur havâyı külbe-i attar iden. / (TN-v.
245-s. 208).
/ Aşktır yer yüzünü pür aydınlık eden; / aşktır havayı güzel kokular kulübesi eden.
/
1. 2. Yapısına Göre Devrik Cümleler
Yapısına göre devrik cümleler, öncelikle basit veya birleşik olmaları açısından
incelenmiştir. Basit devrik cümleler isim ve fiil cümlesi diye ikiye ayrılmıştır.
Birleşik devrik cümleler ise her birinin çeşitli alt başlıklarının olduğu şartlı, iç içe,
ki/kim’li, çü/çün/çün/mādām/vaktī/kaçan ki/kim’li birleşik cümleler olarak dört
başlıkta değerlendirilmiştir.
95
1. 2. 1. Basit Devrik Cümleler
1. 2. 1. 1. Basit İsim Cümlesi
/ Yoldaşıdur âdem oğlanını azıdan; / işidür kişiye dürlü iş iden. / (TN-v. 192-s.
175).
/ Işktur âdemi ma‘mûr iden; / ışktur âlemi pür nûr iden. / (TN-v. 250-s. 211).
/ Işktur Aden’de dürr-ile mercân iden; / ışktur bedende mercânı dendân iden. /
(TN-v. 246-s. 208).
/ Selâm’dur âfâttan; / Mü’min’dür âhâttan. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Câmi‘ durur âhirette; / Hâzır durur her vakitte. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Kanı âl-i Abbâs u şevketleri; / kanı âl-i Mervân ü devletleri? / (TN-v. 120-s.
118).
/ Kanı âl-i Selçuk u hanları; / kanı âl-i Osmân ü hâkānları? / (TN-v. 120-s. 118).
/ Işk âlemde revân gibidür tende; / mahabbet âdemde kan gibidür bedende. / (TN-
v. 244-s. 207).
/ Işktur âlemi lâle, yâsemin iden; / ışktur insânı sîmîn-beden iden. / (TN-v. 246-s.
208).
/ Işktur arûsân-ı çemene zer ü zîver viren; / ışktur cihân bâgına zîb ü fer viren. /
(TN-v. 246-s. 208).
/ Işktur bâd-ı sabâyı Mesîh-dem iden; / ışktur lâleyi mübârek [246]-kadem iden. /
(TN-v. 245, 246-s. 208).
/ Fettâh’tur bağlu dilleri; / Vedûd’dur uyanuk gönülleri. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Kâbız durur bastında gurûr ideni; / Bâsıt durur kabzında şükr eyleyeni. / (TN-v.
6-s. 33).
/ Işktur bülbülleri ırladan; / ışktur dôlâbları inleden. / (TN-v. 246-s. 208).
/ Kanı Cem ü câmı; / kanı Ferîdûn u eyyâmı? / Kanı Şeddâd ü şevketi; / kanı
Kārûn u kuvveti? / Kanı Dârâ vü devleti; / kanı Fir’avn ü izzeti? / Kanı Buht-ı
Nasrun bahtı; / kanı Erdeşîrün tahtı? / Kanı Rüstem’ün remzi; / kanı Hüsrev’ün
bezmi? / Kanı Efrasiyâbun leşkeri; / kanı bu şâhların kalanları? / (TN-v. 120-s.
118).
/ Işktur cemâllere zînet viren; / ışktur güzellere izzet viren. / (TN-v. 247-s. 209).
96
/ Kanı Cengîz ü evlâdı anun; / kanı bunca ebnâ vü ahfâdı anun? / (TN-v. 120-s.
118).
/ Işktur çarha koyan felegi; / ışktur temcîd okudan melegi. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Işktur çemende reyhânlar açan; / ışktur zülüfleri reyhân gibi saçan. / (TN-v.
246-s. 208).
/ Işktur dil hânesin pâk ittüren; / ışktur insânı sahîh-idrâk ittüren. / (TN-v. 250-s.
211).
/ Işktur dili âbâd iden; / ışktur derûnı şâd iden. / (TN-v. 247-s. 209)
/ Işktur dili Hakk’a sezâ-vâr ittüren; / ışktur gönli ana yarar ittüren. / (TN-v. 257-
s. 215).
/ Işktur dôst yolında fenâ viren; / ışktur gine ol fenâda bekā viren. / (TN-v. 250-s.
211).
/ Mübdî durur dünyâda; / Mu‘îd durur ukbâda. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Mümît durur ebdânı; / Muhyî durur gine ânı. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Işktur elest şarâbından ser-hoş iden; / ışktur ezel kadehinden bî-hûş iden. / (TN-
v. 250-s. 211).
/ Velî’dür evliyâsına; / Vekîl’dür asfiyâsına. / (TN-v. 8-s. 34).
/ Gizlüsin, gāyet zuhûrundan. / (TN-v. 112-s. 113).
Zîrâ nice varmasun / gāyet hürmetlü ilçidür gelen / ve hem sulh u maslahata
gelmişdür. (AT-b. 60-v. 58/68b-s. 398).
/ Söz kesen ve dil tutandur getürdükleri. / (AT-b. 60-v. 58/68b-s. 398).
/ Işk-iledür gögün döndügi; / ışk-iledür yirün turduğı. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Işktur gönül gözin açturan; / ışktur ma‘rifet çiçeklerin saçturan. / (TN-v. 247-s.
209).
/ Işktur gönüli gülşen iden; / ışktur içi vü taşı rûşen iden. / (TN-v. 247-s. 209).
/ Işktur gözleri sâkî iden; / ışktur güzelligi bâkî iden. / (TN-v. 247-s. 209).
/ Ney hod bir âvâredür, gurbete düşmiş; / ney bir bî-çâredür fürkate düşmiş. /
(TN-v. 254-s. 213).
/ Işktur gülleri peydâ iden; / ışktur gül yüzlüleri hüveydâ iden. / (TN-v. 246-s.
208).
/ Işktur gülşende servi âzâd iden; / ışktur servi boylu âdemi zâd iden. / (TN-v.
246-s. 208).
97
/ Bâdî durur halkı; / Kâsım durur rızkı. / (TN-v. 8-s. 33).
/ Kanı Hıta vü Huten iklîminün hânları; / kanı Mısır şehrinün sultânları? / (TN-v.
120-s. 118).
/ Vâhib durur hayâtı; / Ba‘is durur emvâtı. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Sözüm aşağadur hazretünde. / (TN-v. 195-s. 176).
/ Hamîd’dür her dilde; / Şehîd’dür her gönülde. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Muğnî durur, her ganî andan; / Celîl’dür, celâli zâtından. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Habîr’dür her gizlü sırrı; / Hasîb’dür her hayr ü şerri. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Kâfî’dür her mihimmi; / Dâfî’dür her mülimmi. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Işktur her murga âvâz ittüren; / ışktur mutriblere sâz ittüren. / (TN-v. 246-s.
208).
/ Musavvir’dür her sûreti; / Müheymin’dür her sîreti. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Işktur hüsn ehline kadr viren; / ışktur dil gülşenine nevr viren. / (TN-v. 247-s.
209).
/ Işktur iki cihânı salduran; / ışktur Hak yolına yildüren. / (TN-v. 250-s. 211).
/ Muksit’tur iline; / Müntakim’dür ehline. / (TN-v. 7-s. 33)
Ve / bir kiçücük karındaşı var-ıdı, İsfendiyâr kızından /; anı dahı makâmına
göndürdi. (AT-b. 121-v. 121/177b-s. 484).
/ Yüzüm karadur kapunda. / (TN-v. 195-s. 176).
/ Işktur kaşları kemân ittüren; / ışktur gamzelere kasd-ı cân ittüren. / (TN-v. 246-
s. 208).
/ Işk-iledür kâyinâtun zuhûrı; / ışk-iledür mevcûdâtın nûrı. / (TN-v. 244-s. 207).
/ Her mümkinden münezzehsin, kemâl-i bî-niyâzlığundan / ve / her mevcûd-ile
bilesin, temâm-ı bende-nevâzlığundan /. (TN-v. 61-s. 73).
/ Işktur ke’s-i şakâyıkı pür şarâb iden; / ışktur dîde-i nergesi nîm-hâb iden. / (TN-
v. 245-s. 208).
/ Işktur kıdem meyhânesinden mest iden; / ışktur bunda dahı mey-perest iden. /
(TN-v. 250-s. 211).
/ Settâr’dur kullarınun günâhını; / Mücîb’dür mazlûmların âhını. / (TN-v. 6-s.
33).
/ Işktur ma‘dende ahcârı la‘l ü yâkût iden; / ışktur la‘l-i nigârı cân kūt iden. /
(TN-v. 246-s. 208).
98
/ Işktur mahbûblara ân viren; / ışktur [247] mürde gönle cân viren. / (TN-v.
246,247-s. 208).
/ Vâlî durur milketinde; / Müte‘âlî’dür izzetinde. / (TN-v. 7-s. 33).
Akıl bir murgdur ki havâ yüzinde; / ışk bir hevâdur murg içinde /. (TN-v. 225-s.
193).
/ Işktur müjeleri tîr eyleyen; / ışktur iki gönli bir eyleyen. / (TN-v. 246-s. 208).
/ Rabb’i durur mümkinâtun; / Nûr’ı durur mevcûdâtun. / (TN-v. 8-s. 34).
/ Müzill’dür müte‘azzizîni; / Mü‘izz’dür mütezellilîni. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Işktur nebâtâtı bitüren; / ışktur çiçekleri getüren. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Rûm dahı maglûb-ıdı ve ‘Acem dahı maglûb-ıdı nesl-i Yafes oldukları sebebden.
/ (AT-b. 2-v. 4-s. 321).
/ Kanı ol lâf-ı cebbârî ve mübâhât-ı cihân-dârî idenler /, ne-y-içün [26] ol günde
ol lâftan dem urmazlar, ve / kanı ol da‘vî-yi mansıb u câh ve temeddüh-i rif‘at-i
bârigâh idenler /, nîçün ol demde ol da‘vâya kadem basmazlar? (TN-v. 25, 26-s.
46).
/ Kanı ol mülûk-i âlem ve ol selâtîn-i benî-âdem? Ol sâhib kırân-ı cihânlar… ol
pâdişâh-ı devrânlar… ol husrevân-ı âyîn-cemler… ol gerden-keşân-ı gerdûn-
haşemler? / (TN-v. 118-s. 117).
/ Mukaddim’dür ön geçeni; / Mu’ahhir’dür son kalanı. / (TN-v. 8-s. 34).
/ Kanı Rûm’a vâlî olan ekâsıra; / kanı cihâna hükm iden ekâsire? / (TN-v. 120-s.
118).
/ Reşîd durur rüşd umanları; / Mürşid durur îmân bulanları. / (TN-v. 7-s. 33).
/ Işktur safâ vü şevk viren; / ışktur râhat ü zevk viren. / (TN-v. 250-s. 211).
/ Işktur safâ kapusın feth ittüren; / ışktur gine kendüyi medh ittüren. / (TN-v. 247-
s. 209).
/ Işktur sûretleri mahbûb iden; / ışktur mahbûbları mergûb iden. / (TN-v. 247-s.
209).
Sekiz medrese, orta yirinde bir ulu câmi‘ mukâbelisinde bir âlî ‘imâret ve bir
tarafında dâr’ü-şifâ ve / bu medreseler ardında her birinüñ bir tetimmesi dahı
vardur; sûhteyân-içün. / (AT-b. 123-v. 124/184b-s. 489).
99
/ Kanı Sultân Muhammed ü şevketi; / kanı bunca izzet ü heybeti? / Kanı kudret ü
kuvveti; / kanı şol savlet ü satveti? / Kanı siyâset ü salâbetleri; / kanı celâlet ü
şecâ‘atleri? / (TN-v. 120-s. 118).
/ Şekûr’dur şekûr olan kullarına /; Raûf’tur, / rahmet ider mücrimlerine /. (TN-v.
7-s. 33).
/ Kanı şol hulefâ-yı İslâmiyân; / kanı şol ümerâ-yı âlemiyân? / (TN-v. 120-s. 118).
Orhan zamânında Gāzi Murâd Han zamânında ‘ulemâ var-ıdı ve / illâ müfsidler
degüller-idi; tâ Çandırlu Halîl’e gelince. / (AT-b. 62-v. 60/71b-s. 401).
/ Oynaşhisârı dirler bir virânca [23] hisâr vardur taglar arasında. / (AT-b. 21-v.
22, 23-s. 347).
/ Hâfız durur tereffü‘ ehlini; / Râfi‘ durur tevâzu‘ eyleyeni. / (TN-v. 6-s. 33).
/ Kâzî durur yalvaranun hâcetini; / Semî’dür her fakîrün münâcâtını. / (TN-v. 6-s.
33).
/ Işktur yâr yarını müdâm iden; / ışktur hâlini dâne, zülfini dâm iden. / (TN-v.
246-s. 208).
/ Işktur yılduzları seyr ittüren; / ışktur ay ü güni devr ittüren. / (TN-v. 245-s. 208).
/ Işk-iledür yir ü gögün binâsı; / ışk-iledür dü cihânun bekâsı. / (TN-v. 244-s.
207).
/ Işktur zemîn yüzini pür envâr iden; / ışktur havâyı külbe-i attar iden. / (TN-v.
245-s. 208).
1. 2. 1. 2. Basit Fiil Cümlesi
Tatarı şöyle kırdılar kim bî-hadd ü bî-kıyâs; / ammâ ekserinde tutup hayalarını
kesdiler, / derisin birbirine dikdiler, / keçelere kapladılar,/ hayvanlara atdılar;
ad-ıçun. / (AT-b. 7-v. 9-s. 329).
… didi ve / paşalar dahı eydürler agalara /. (AT-b. 80-v. 81/110b-s. 431).
Gâh / başın keserler ağzındağı dişi-y-içün /; gâh / karnın yararlar içindeki taşı-y-
içün /. (TN-v. 138-s. 131).
/ Bâyezîd Han sohbet esbâbını Laz kızından ögrendi, ‘Ali Paşa mu‘âveneti-y-ile. /
(AT-b. 62-v. 59/71a-s. 400).
/ İznik’de girü sohbete meşgûl oldı, ‘Ali Paşa’nuñ minnet şarabı-y-ılan. / (AT-b.
67-v. 69/90a-s. 414, 415).
100
/ İstanbol’dan göçüp deryâyı geçdi; Anatolı vilâyetine seyr itmeg-içün. / (AT-b.
155-v. 165/260a-s. 545).
Ve / bu halk bilmezler anı /, şeytânî midür veyâ Rahmânî midür? (AT-b. 170-v.
366-s. 572)
/ ‘Îsâ Beg vardı Arnavud’a / künc illerine girdi. (AT-b. 110-v. 107/153a-s. 466).
Ahmed vardı, üç yüz mikdârı gemileri tonatdı ve / hem eyü yarar yoldaşlar dahı
bile aldı, atludan ve yayadan /. (AT-b. 151-v. 159/249b-s. 538).
/ Ömürden bakıyye var-iken yitiş bana; / bu hâl-ile ölmedin iriş bana. / (TN-v.
Ü.168a-s. 292).
/ Vaktları kâfir zamânından dahı eyü oldı [3a] belki. / (AT-b. 13-v. 2b/15-s. 337).
/ Hemân tekürüñ kendü halkı gitdi bile / ve sipâhîsinüñ ekseri gitmedi. (AT-b. 32-
v. 36/30a-s. 367).
Gâh / sayd iderler bir hüneri-y-içün /; gâh / habs iderler hüsn ü zîveri-y-içün /.
(TN-v. 138-s. 131).
/ Bu tarafdan dahı ehl-i İslâm leşkeri dahı tekbîr getürdiler, bir kezden. / (AT-b.
112-v. 109/157a-s. 468).
/ Bir ilçi-y-ile eyü hediyeler bile göndürdiler bir ‘özürnâme-y-ile. / (AT-b. 172-v.
372-s. 575).
/ Bizim tarafumuzdan bizi istemeyenlere cevâblar virürdün, bizüm eserimüz yoğ
iken. / (TN-v. 186-s. 169).
/ Bizim-çün melâyike ile mübâhase iderdün, bizüm haberimüz yoğ iken. / (TN-v.
186-s. 169).
/ Zîrâ kim nâşâyiste hareket [149] itmiş-idi, bu Âl-i ‘Osmân üzerine. / (AT-b. 142-
v. 148,149/229a-s. 522).
/ Sen sakla bu belâdan. / (TN-v. 131-s. 126).
/ Sen halâs eyle bu ibtilâdan. / (TN-v. 131-s. 126).
/ Niçeler fakîr geldi ganî gitdi bu pâdişâhuñ eyyâm-ı devletinde ve nizâm-ı
saltanatında. / (AT-b. 127-v. 129/193a-s. 496).
/ Hisârı zabt itdiler bu vech-ile. / (AT-b. 26-v. 30/18b-s. 358).
/ Gayrı vilâyetlerden dahı adamlar gelmeye başladı bundagılaruñ râhatlıkların
işidüp. / (AT-b. 13-v. 3a/15-s. 337).
101
/ Döndi bunlara tekür / eydür: “Ne-y-çün böyle dirsiz?” didi. (AT-b. 151-v.
160/250b-s. 539).
/ Mahmûd Paşa’yı ve Ahmed Paşa’yı ve Mustafâ Paşa’yı bu üçin dahı Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi bir araya cem‘ [242a] itdi bunları. / (AT-b. 149-v.
155/241b,242a-s. 532).
/ Sultân dahı gâyetde ferahnâk oldı, bunlaruñ gelmesine. / (AT-b. 2-v. 5-s. 323).
/ ‘Ali Paşa hayrân u ‘âciz kaldı bunlaruñ kurtulmasında. / (AT-b. 62-v. 60/72a-s.
401).
Bir gün Gelibolı’nuñ kâfirleri cem‘ oldılar, / tedbîr itdiler bunlaruñ üzerine
gelmege /. (AT-b. 38-v. 42/41a-s. 375, 376).
Gâh / bir serve serv çektürürsin bustânda /; gâh / bir serveri ser-nügûn idersin
gûristânda /. (TN-v. 137-s. 130).
/ Sen sakla cemî‘-i belâlardan. / (TN-v. 88-s. 95).
/ Sultân Bâyezîd Han dahı tekrâr girü Konya’ya çıkdı, Cem’üñ ardınca. / (AT-b.
159-v. 167/265a-s. 549).
/ Taleb-ile olmaz, cezben olmayınca; / istemeg-ile bulunmaz, sen istemeyince. /
(TN-v. 62-s. 74).
Âhir fursat buldı; / Mekkî Aslan Beg’i helâk itdi cum‘a mescidinde /. (AT-b. 171-
v. 368-s. 573).
/ Mısır sultânı dahı emr itdi Çerkez’e. / (AT-b. 175-v. 378-s. 578).
/ Andan soñra kızı teslîm itdiler, Dâdû Hatun-ıla Paşa Kireceye. / (AT-b. 93-v.
91/127a-s. 444).
/ Bu Kılıç Arslan Beg ol araya varaldan gözciligi kendüsi iderdi dâyim. / (AT-b.
146-v. 153/237b-s. 529).
Gâh / öldürürler derisi-y-içün / ve gâh / tutarlar bâl ü peri-y-içün /. (TN-v. 138-s.
131).
Orhan Gāzi dahı bu sözi kabûl itdi, / du‘â aldı dervîşden /. (AT-b. 38-v. 41/38b-s.
373).
Hünkâr dahı kendü kulların kodı, / döndi devlet-ile /. (AT-b. 63-v. 61/75a-s. 403).
Geldi / Bursa’da oldı; didükleri gibi /. (AT-b. 157-v. 166/262a-s. 547).
102
Etrâfa okuyıcılar gönderildi ve cemî‘i sancak begleri geldiler ve her şehrüñ uluları
ve a‘yânları geldiler, Edrene’nüñ nevâhisine toldılar ve / bir nice günlük yollar
leşker oldı dügüne gelenlerden /. (AT-b. 127-v. 129/192a-s. 495).
/ ‘Acâyib konukluklar itdiler düñürlere. / (AT-b. 107-v. 105/149a-s. 462).
/ İlim okudum dünyâ-y-içün; / ömri geçürdüm hevâ-y-içün. / (TN-v. 106-s. 108).
/ Bir gün pâdişâh devlet-ilen oturmış-ıdı Edrene’de. / (AT-b. 154-v. 163/257b-s.
543).
Ve / bu mübârek dügünüñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış birinde vâki‘ olundı;
Edrene’de, Meriç suyınuñ arasında, Ada’da /. (AT-b. 127-v. 130/194a-s. 497).
/ Akça Koca etrâfuñ köylerini mukarrer itmiş-idi emn ü emân-ılan ve ‘ahd-ılan. /
(AT-b. 25-v. 29/16a-s. 356).
/ Geldi Erzurum’dan / dahı Erzincan’a indi ve Erzincan’dan Rûm vilâyetine
girdiler. (AT-b. 2-v. 4-s. 322).
Şol kadar olmış-ıdı / hîç bir kişi mahrûm kalmamış-ıdı esîrden ve mâldan. / (AT-
b. 139-v. 145/223b-s. 518).
/ Bir şehirden bir şehre yolcılar gidemezlerdi galaba olmayınca. / (AT-b. 98-v.
96/134b-s. 450).
/ Mahmûd Paşa birkaç yüz yarar gāziler seçdi, gāyet üründisin. / (AT-b. 129-v.
132/198b-s. 500).
/ Ol dahı Sultân Murâd’a bir ilçi göndürdi, gazâ-nâme ve hem taht kutlulayı. /
(AT-b. 87-v. 86/118b-s. 437).
Bir gemi eline girdi; / bindi gemiye /, taraf-ı deryâya gitdi. (AT-b. 159-v.
167/265a-s. 549).
/ Orhan’uñ [93b] imâmı oglı Yahşı Fakıh evinde hasta oldum Geyve’de /; anda
kaldum. (AT-b. 69-v. 71/93a-s. 417).
/ Döndi girü Turahan Beg / eydür: “Sultânum! / Ol hisâra varıcak üç yirden savaş
virmek gerekdür her birisine. /” (AT-b. 113-v. 110/158b-s. 470).
Cemî‘i Laz vilâyeti bile feth olındı ve hisârlarına kullar kodılar ve şehirlerinde
kādılar nasb itdiler ve Semendire’de Cum‘a namâzı kılındı ve / cemî‘i Laz
vilâyetinüñ hâkimi ehl-i İslâm oldı, Hak ta‘âlâ fazlı-y-ıla /. (AT-b. 112-v.
109/157b-s. 469).
103
/ El-hâsıl-ı kelâm ehl-i İslâm [43a] hayli arkalandı / ve / kuvvet tutdı Hak ta‘âlâ
inâyetinde /. (AT-b. 39-v. 43/43a-s. 377).
/ Küffâr leşkeri sındı Hak Teâlâ ‘inâyetinde /, Allahu ekber! (AT-b. 128-v.
131/196b-s. 498).
/ Vilâyet-i Lâz temâm feth olundı, Hak te‘âlâ’nuñ ‘avn ü ‘inâyetile. / (AT-b. 130-
v. 133/200b-s. 501).
/ Pâdişâh adına hutbe-i İslâm anda dahı okundı, Hakk’uñ ‘avnı-y-ıla /, vallâhu
a‘lem. (AT-b. 151-v. 161/253a-s. 540).
/ Âhir bir gün anı dahı feth itdiler, Hakk’uñ ‘avnilen. / (AT-b. 125-v. 127/188b-s.
492, 493).
/ Rûhum talabır Hakk’a, / bedenüm ögrendi halka; / oldum arada âvâre. / (TN-v.
107-s. 108).
/ Yörüdiler, Hamidili’ne girmege. / (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).
Âsâr-ı Kāsım Paşa: / İstanbol’da bir cum‘a mescidi yapdı; hatunı ‘Aleyye begi kızı
mâlı-y-ıla. / (AT-b. 166-v. 177-s. 563).
/ Yârı olur hemân nazarında; / görünen ol olur basarında. / (TN-v. 251-s. 211).
/ Namâz diyü kıluram, hemîn sûrette /; bedenüm namâz kılur, gönlüm ma‘siyette.
(TN-v. 106-s. 107).
/ Kur‘ân okuram, hemîn lisânda; / tâ‘at iderem, gönül yabanda. / (TN-v. 106-s.
108).
Ve her kollar birbirine mukābil olup Sultân Muhammed Han-ı Gāzi’ye Hak te‘âlâ
‘inâyet itdi ve / devleti gālib oldı; hemîşe oldugı gibi /. (AT-b. 150-v. 157/246a-s.
535).
/ Bizümle mülâtefe idüp, hitâb ü itâb iderdün henûz Âdem yaradılmadın. / (TN-v.
186-s. 169).
/ Bizimle mükâleme idüp, emr ü nehiy ve va‘d ü va‘îd iderdün henûz âlem
olmadın. / (TN-v. 186-s. 169).
/ Vılkoglı’nuñ mübâlaga gümişin buldılar hisârda. / (AT-b. 125-v. 127/188b-s.
492).
/ Çıkdı hisârdan /, Ahmed Paşa’ya geldi, aña teslîm itdi. (AT-b. 146-v. 153/236b-
s. 528).
104
Bu habarı işitdiler, / hisâr halkı hemân girü muhkem ‘ahd-ıla virdiler hisârı /.
(AT-b. 43-v. 46/47b-s. 380, 381).
Külek hisârın ve Analakşan hisârın ve Mozalan [Molan] hisârın ve Barsbeyte
hisârın ve Adana ve Tarsis ve dört hisâr dahı kâfir elinde-y-idi; / Müsülmânları
komazlardı hisârına girmege /. (AT-b. 178-v. 262-s. 581).
/ Hemân-dem kondukları gibi yagma buyurdı, hisârları. / (AT-b. 153-v. 163/257a-
s. 543).
/ Kapusın yapdurdılar hisâruñ. / (AT-b. 38-v. 42/41b-s. 376).
/ Andan soñra destûr olundı hôş-hanlara /; latîf ve garrâ medihler ve gazeller
okundı. (AT-b. 127-v. 129/192b-s. 496).
/ Döndi hünkâr / eydür: “Allah ‘inâyetinde senüñ bu söyledügüñ nesnelere benüm
hîç ihtiyâcum yok-durur.” dir. (AT-b. 119-v. 117/171a-s. 479).
Pâdişâh buyurdı; / Mahmûd Paşa’nuñ çadırını ve otagını başına yıkdurdı hünkâr
/. (AT-b. 142-v. 150/231a-s. 524).
/ Kızıl Ahmed destûr diledi hünkârdan /: “Varayum Bolu’dan evümi divşürüp
hâzır ideyin. Devletlü hünkâr gelince hünkâr-ıla Rûmili’ne bile geçeyüm.” didi.
(AT-b. 135-v. 140/214a-s. 511).
/ Ekser halk andan bildiler hünkâruñ Allah emrine vâsıl oldugın. / (AT-b. 121-v.
121/177b-s. 484).
/ Sen kurtarıvir ibtilâlardan. / (TN-v. 88-s. 95).
/ Âşık gönli bir şehr olur, içi pür letâyif; / belki bir ka‘be olur, âlem anı tâyif. /
(TN-v. 257-s. 215).
/ Cum‘a namâzı kılındı iki tarafda. / (AT-b. 66-v. 67/84b-s. 411).
Kaçan kim Koylıhisâr’ı feth idicek Erzincan tarafına yörüdi, / bu tarafdan Uzun
Hasan dahı kendü anasını ve Çimişkezek Beg’i Şeyh Kürt Hasan’ı anasına koşup
Sultân Muhammed Han’a göndürdi ilçilige /. (AT-b. 135-v. 140/212b-s. 510).
/ Gönlüm çeker ilve, / nefsüm çeker sifle /; ben arada bîçâre. (TN-v. 107-s. 108).
/ Sa‘y-ile nesne olmaz, inâyetün olmayınca; / çalışmak fâyide eylemez, hidâyetün
olmayınca. / (TN-v. 62-s. 74).
/ Pâdişâh emr itdi, İshâk [235b] Paşa’ya / “Var” didi, “Karamanoglı’nı sen ilden
çıkar.” didi. (AT-b. 145-v. 152/235b-s. 527).
105
Tîzcek ‘Ali Paşa dahı hünkâra varıp buluşdı, / gāyet temelluklar itdi İstanbol
tekürinden /. (AT-b. 60-v. 58/68b-s. 398).
/ Hakîm Ya‘kûb bir gün cum‘a mescidine varmış, İstanbol’da. / (AT-b. 166-v.
176-s. 562).
Tâkatler bunda tâk ki dil-i ehl-i da‘vî pür nifâk ve cân-ı ehl-i ma‘mî pür iştiyâk;
pes dost nerde, / n’ola ittifâk /. (TN-v. 96-s. 100).
/ Müzâkere iderem, izzet hevâsıyçün; / mutâla‘a iderem, nefsün safâsıy-çün. /
(TN-v. 106-s. 108).
/ Gāziler de kodılar kâfiri /, ordıya yakın geldi, ta kim aralıga girdi. (AT-b. 137-v.
142/217a-s. 513).
/ Bilinmez kandalıgı. / (AT-b. 159-v. 167/265a-s. 549).
İshâk dahı ol araya geldügin işidicek karşuladı; / alup geldi Karaman vilâyetine /.
(AT-b. 140-v. 147/225b-s. 520).
/ Yörgüç bunlara gelmedi karşulayu. / (AT-b. 98-v. 96/135b-s. 451).
/ Nâgâh bir gün gözleyüp tururken deñiz tarafını, deñizden bir gemi geldi kenâra
yakın /. (AT-b. 146-v. 153/237b-s. 529).
/ Biz gine geldük kendü derdümüze; / başlayalum ol âh-ı [200] serdümüze. / (TN-
v. 199-s. 178).
Sultân Murâd dahı kabûl itdi. Ve ba�de tekrâr Hızır Beg’üñ hatununı ve Rûmuñ
[174a] �ayânlarınuñ hatununı göndürdiler. Ve / Rûmuñ ‘ayân beglerinden bile
vardılar kız almaga /. (AT-b. 120-v. 119/174a-s. 481).
/ Fakîr dahı gûşe-i ferâgatda teslîm-i rızâ küncinde fenâ ve sabır hırkasın geyüp
oturmış-ıdum Kontantiniyye’de / ve du‘â sofrası-y-ılan mütena‘îm olmış-ıdum.
(AT-v. 2-s. 319).
‘Osmân Gāzi vardı, Ulubat [10b] köprisinden geçdi, / kondı köpri başında /. (AT-
b. 17-v. 19/10b-s. 343).
/ Pâdişâh bu habarı işidicek hemân oradan ol hisârlaruñ üzerine yörüdi kudret-
ile. / (AT-b. 153-v. 163/256b-s. 543).
/ Sünnet diye tutaram, kuru sünnet ü âdet; / ibâdet diyü işlerem, hemîn adı ibâdet.
/ (TN-v. 106-s. 108).
/ Bu kal‘alaruñ üzerine Anatolı beglerbegisi kondı leşkeri-y-ilen ve mi‘mârı-y-
ılan. / (AT-b. 160-v. 168/266b-s. 550).
106
/ Yetmiş biñ mikdârı sün[n]î gāziler sürdiler leylü ve’n-nehâr, nehâru ve’l-leyl /;
Kefe’nüñ limonuna girdiler. (AT-b. 151-v. 159/250a-s. 538).
/ Günâhlarımuzdan geçe lutf-ı amîmi ile / ve / cerâyimimüzi afv ide hulk-ı kerîmi-
y-ile /. (TN-v. 204-s. 181).
Ve / hem ol Rûm vezîr bozdugı teşrîfleri girü kânûn-ı ‘Osmânî üzerine mukarrer
itdi ma‘az’-ziyâde /, gelen fakîr ganî olup gider oldı. (AT-b. 165-v. 174-s. 559).
Ve bu târîhden öñdince Bursa oda yandı; / çok Müsülmânlar helâk oldılar
mâllarılan /. (AT-b. 129-v. 133/199b-s. 500).
Karamanoglı kaçup [162a] Taş’a girdi ve / ol yıl niçe er oglan ve kızlar togdı
mechûlü’n-neseb /. (AT-b. 115-v. 112/162a-s. 472).
Ve / Engüri nevâhisinde Balık Hisârı dirler bir niçe köy vakf itdi Mekke’ye /, hayli
meblaglar hâsıl olur. (AT-b. 169-v. 356-s. 566).
/ ‘Ulemâdan Mevlânâ Şerefeddîn-i Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Hayreddîn-i Kırîmî
geldi / ve / Mevlânâ Ahmed-i Gûrânî geldi Mısır vilâyetinden / ve andan ders-i
‘âm idüp geldi ve vilâyet-i Rûm’da mu‘azzez müftî oldı. (AT-b. 170-v. 362-s.
570).
Laz kim / gidicek vilâyetine / Bâyezîd Han benümdür, didi ve / Vılakoglı dahı
Bâyezîd Han’a ilçi göndürdi, mübâlaga armagānlar-ıla /. (AT-b. 62-v. 59/70b-s.
400).
/ N’oldı mülûk-ı Acem ve anda geçen şâhlar /, n’oldı Hind ilinde olan pâdişâhlar?
/ (TN-v. 120-s. 118).
/ ‘Osmân Gāzi ayagın turdı nevbet urılınca. / (AT-b. 8-v. 10-s. 330).
/ Hamza Beg’üñ başını kesdi, niçe Müslümânlaruñ bile /; Üngürüz’üñ kıralına
göndürdi kim “Ben Türklere ‘adû oldum.” didi. (AT-b. 136-v. 141/216a-s. 513).
Kimi Tanrı dir, kimi Hudâ; / kimi Allah diyü ider nidâ /. (TN-v. 132-s. 128).
/ Mevlânâ Hüsrev’i kādı-‘asker itdi oglına / ve girü kalan tertîb yirlü yirinde. (AT-
b. 116-v. 113/164b-s. 474).
/ Şimdiki hînde dahı adı añılur ol azîzüñ. / (AT-b. 16-v. 19/8b-s. 342).
/ Abdal Mûsâ vilâyetine geldi; ol börk bile başında. / (AT-b. 170-v. 366-s. 571).
/ Ol kadar mâl buldılar ol hisârda / dahı haddin ve hisâbın Allah bilür ancak. /
(AT-b. 125-v. 127/188b-s. 493).
107
Ve / birkaç yirden dahı küffâr geçürdi ol vilâyete /, mübâlaga helâklikler itdiler.
(AT-b. 136-v. 141/216a-s. 513).
/ Bu fethüñ târîhi hicretüñ yidi yüz yigirmi altısında vâki� olundı Orhan Gāzi
elinden. / (AT-b. 23-v. 27/13b-s. 354).
/ İşitdi ‘Osmân Gāzi / dahı geldi. (AT-b. 6-v. 8,9-s. 328).
/ Bu Karacahisâr’uñ fethi târihi hicretüñ altı yüz seksen yidisinde vâki olındı
�Osmân Gāzi elinden. / (AT-b. 7-v. 9-s. 330).
Bu kâfirler ‘azîm leşker cem‘ itdiler, / yöridiler ‘Osmân Gāzi’nüñ üzerine /. (AT-
b. 17-v. 19/9b-s. 343).
Dırakola, hünkâr öñince kulaguz olmış-ıdı, / bile çıkdı, ötedin [152b] berü gelişe
/. (AT-b. 109-v. 106/152a-s. 465).
Ve hem ol zamânda re‘âyadan çift akçasın yigirmi iki alunırdı, / ol seferde uzak
olmagın emr itdi pâdişâh sipâhîye /, otuz ikişer aluñ, didi. (AT-b. 128-v.
131/196b-s. 498).
Pâdişâhuñ ‘atâları hâllü hâlince bunlara dahı yitişdi ve bunlara dahı işâret olundı; /
kānûn-ı fukârâ üzerine edeblerin gösterdiler pâdişâha /. (AT-b. 127-v. 130/193b-
s. 496).
/ Deryâ tarafına giden gemiler dahı gelüp yitişdi pâdişâhuñ hizmetine. / (AT-b.
161-v. 168/267b-s. 551).
/ Bir gün silihdârlar galebe itdiler paşalaruñ üzerine /: “Pâdişâhumuz kanı?
N’oldı, çıkmaz?” didiler. (AT-b. 80-v. 81/110a-s. 430).
/ Mahabbetün bir bustân olmıştur, reyâhîn-i havf ü recâ-y-ile ârâste. / (TN-v.
148-s. 137).
/ Hemân pâdişâh dahı Mahmûd Paşa’yı tîzcek göndürdi Rûmili leşkeri-y-ilen. /
(AT-b. 129-v. 132/198a-s. 500).
Mısırlu dahı ol evvelki beg oglanlarınuñ tiz tiz birin ‘azl eyledi, / birine beglik
virdi rüşvet-ilen /. (AT-b. 162-v. 170-s. 554, 555).
/ Ceng-i ‘azim oldı; sabâhdan kuşluga degin. / (AT-b. 177-v. 260-s. 580).
/ Meveddetün bir gülüstân olmıştur, sad hezârân gülbün-i nâ-kâm-ile pîrâste. /
(TN-v. 148-s. 137).
Âsâr-ı Fazlullah Paşa: / Edrene’de dârü’s-siyâde yapdı, seyyidlere mahsûs. / (AT-
b. 166-v. 176-s. 561).
108
/ İstanbol’dan çıkdı Sultân Bâyezîd /, niyyet-i gazâ idüp lâvu leşker-ilen kurudan
Kara Bogdan tarafına yöneldi. (AT-b. 161-v. 168/267a-s. 551).
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz seksen yidisinde vâki‘ oldı, Sultân
Bâyezîd devrinde. / (AT-b. 177-v. 261-s. 580).
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz seksen üçinde vâki‘ oldı, Sultân
Muhammed-i Gāzi devrinde. / (AT-b. 175-v. 379-s. 578).
Cum�a güni cum�a namâzı kılındı ve / hutbe-i İslâm anda dahı okundı; Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi adına /. (AT-b. 151-v. 160/251b-s. 539).
Ve / bu mâcerânuñ [?] târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış birinde vâki‘ oldı; Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi devrinde /. (AT-b. 170-v. 367-s. 572).
Ve / bu fethüñ târîhi sekiz yüz elli yidisiyle sekizi arasında vâki� oldı Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi elinde /. (AT-b. 124-v. 126/187a-s. 491).
Ve / bu mâcerâlaruñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış ikisinde vâki‘ oldı, Sultân
Muhammed-i Gāzi zamânında /. (AT-b. 171-v. 369-s. 574).
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış tokuzunda vâki‘ oldı; Sultân
Muhammed Han-ı Gāzi zamânında. / (AT-b. 174-v. 377-s. 577).
Ve / bu fethüñ târîhi hicretüñ sekiz yüz sekseninde vâki� olundı; Sultân
Muhammed kulı Ahmed Paşa elinde /. (AT-b. 151-v. 161/253b-s. 540).
/ Bu mâcerânuñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış üçinde vâki‘ oldı; Sultân
Muhammed zamânında. / (AT-b. 171-v. 372-s. 574).
/ Döndi Sultân Muhammed’e Sara Hatun /, eydür: “Hey ogul! Bir Tarabuzonçün
…” (AT-b. 135-v. 140/213a-s. 510).
/ Germiyân bu vech-ilen feth olundı Sultân Murâd’a. / (AT-b. 102-v. 100/142b-s.
457).
/ Tîzcek Mevlânâ Hamza’yı göndürdiler Sultân Murâd’a. / (AT-b. 106-v.
104/147b-s. 461).
Gâh / depelerler şahmı-y-içün /, gâh / boğazlarlar lahmı-y-içün /. (TN-v. 138-s.
131).
/ Hünkâr dahı bunlara hîç bir vech-ilen [213b] cevâb virmedi ta deñizden
Sinab’dagı gemiler gelince. / (AT-b. 135-v. 140/213a, 213b-s. 511).
/ Anuñ yanında niçe zamânlar oldı, tâ devr-i Sultân Bâyezîd gelince. / (AT-b. 135-
v. 141/214b-s. 511).
109
Andan geldiler, / Selanik tarafın urdılar, tâ Karluili’ne varınca /. (AT-b. 55-v.
53/61a-s. 391).
/ Başlu başına beglik itdiler; tâ Mısır’da Sultân Şeyhi sultân ölince. / (AT-b. 162-
v. 170-s. 554).
/ Mahmûd Paşa ol arada turdı ta pâdişâh gelince. / (AT-b. 129-v. 133/199a-s.
500).
/ Bu kavl ü karâr üzerine mukarrer olundı; tâ Temür vartasına degin. / (AT-b. 62-
v. 59/71a-s. 400).
/ Bir dahı yatdugı yirde tekrâr sançdı tâ yüreginde. / (AT-b. 89-v. 88/121b-s.
440).
/ Bu kez ceng dahı ziyâde olınmaga başladı tarafeyinden. / (AT-b. 126-v.
128/190b-s. 494).
/ Andan Konstantiniyye’nüñ yaylaklarında seyr eyledi; târîhüñ sekiz yüz seksen
beşine degin. / (AT-b. 154-v. 164/259b-s. 545).
/ Bu Ertoñrul Gāzi gelmesiyle ol kâfirlerüñ vilâyeti emîn olmış-ıdı Tatarlardan. /
(AT-b. 2-v. 5-s. 323).
/ Yörüdi Temür / Haleb’e vardı. (AT-b. 66-v. 66/82b-s. 409).
İsfendiyâr karşu vardı; / bile [84a] geldi; Temür ile Sarıkamış’a degin /. (AT-b.
66-v. 66/84a-s. 410).
/ Bir nice günler ‘acâyib cengler olındı; toplar-ılan ve oklar-ılan. / (AT-b. 143-v.
150/232b-s. 525).
/ Âhir, hisâruñ handagını pâdişâhuñ kulları toldurdılar toprag-ılan. / (AT-b. 161-
v. 169/268b-s. 552).
Yanınca derdi olan bile yanar; / semâ‘ ider turuban ehl-i diller /. (TN-v. 254-s.
213).
Leşker-i Mısır Temür’e mukābil olmadı, / münhezim oldı, Türkmân hıyânâtlıgı
sebebinden /. (AT-b. 66-v. 66/83a-s. 409, 410).
/ Kâfir hisârdan çıkdılar, Türküñ kaçdugın görüben. / (AT-b. 22-v. 23-s. 349).
Boynına zencîr dakdılar, / Mısr’a iletdiler, üç kardaşıla /. (AT-b. 174-v. 377-s.
577).
Cemî‘ Rûmili’nüñ akıncısı bile Vidin’den geçdiler, / yörüdiler Üngürüz iline /.
(AT-b. 109-v. 106/152a-s. 465).
110
/ Bu Rûm vilâyetinde serahor Bâyezîd Han ihdâs itdi, vezîrleri mübâşereti-y-ilen. /
(AT-b. 66-v. 67/84a-s. 410).
/ Bir gün Kara Rüstem dirler-imiş bir dânişmend geldi, vilâyet-i Karaman’dan. /
(AT-b. 45-v. 47/49b-s. 382).
/ ‘Azîm leşker cem‘ itdi, vilâyet-i Karasi’den ve kendü vilâyetinden. / (AT-b. 42-
v. 45/46a-s. 379).
/ Girü şehri ma‘mûr itdi vilâyetile. / (AT-b. 138-v. 143/219a-s. 515).
/ Pes kendü kalur yalunuz, bir karanulıkda belürsüz. / (TN-v. 130-s. 125).
/ Görünmezsin, ziyâde nûrundan. / (TN-v. 112-s. 113).
/ Tesbîh iderem zübândan; / du‘â okuram lisândan. / (TN-v. 106-s. 108).
1. 2. 2. Birleşik Devrik Cümleler
1. 2. 2. 1. Şartlı Birleşik Cümle
1. 2. 2. 1. 1. Temel Cümlenin Yan Cümleden Önce Gelmesiyle Oluşan Devrik
Cümleler
Didi kim: “/ Emre’m sag olsun atamuz gitdi-y-ise. /” … didi. (AT-b. 67-v. 69/89b-
s. 414).
Cûdun denizi cihâna aktı / n’ola ben kemtere bir katre irişse /; mihrün güneşi
âlemi tuttı / n’ola ben zerreye bir şu‘le yitişse /. (TN-v. Ü168a-s. 292).
/ N’ola bir demünde bu ben bendeni yâd itsen; / [Ü169a] ne var bir nefeste bir
sınuk gönli âbâd itsen. / (TN-v. Ü168b, Ü169a-s. 292).
Ece Beg ve Gāzi Fâzıl eydürler: “ / Biz ikimüz geçelüm, buyurursañ hanum! / ”
didiler. (AT-b. 38-v. 41/39b-s. 374).
Gâzilere eydür: “Hay gâziler! / Bu kâfirleri feth idelüm, eger Allahu ta‘âlâ
virürse. /” didi. (AT-b. 47-v. 48/51b-s. 384).
“… Babam hoş olınca belki sizüñ ile ben bile gidem, / siz yitersiz; eger babam
hôş olmazsa da. / …” didi. (AT-b. 98-v. 96/135b-s. 451).
/ Sıhhat hoş ni‘met-idi, eger dehr-i dûn münaggas itmeye-y-idi / ve / yigitlik hoş
zînet idi, eger pîrlik gelüp bozmaya-y-idi /. (TN-v. 126-s. 123).
/ Hil‘at-i zindigânî-yi âdemî hoş dîbâ-yı zîbâ-y-idi, eger dest-i rûzigâr çıkarmaya-
y-idi / ve / nihâl-i ömr-i girâmî hoş kāmet-i ra‘nâ-y-idi, eger tünd-bâd-ı gerdîş-i
devvâr koparmaya-y-idi /. (TN-v. 124-s. 121).
111
/ Vuslat-ı yâr hoş safâ-y-idi, eger fürkati olmaya-y-idi / ve / ışk-ı mecâzî dahı hoş
lezzet idi, eger dâyim dura-y-idi /. (TN-v. 126-s. 123).
Bir gün inâyet-i Sübhânî ire diyü umaram, / âh eger irmezse. / (TN-v. Ü168a-s.
292).
Amasrı hisârınuñ teküri gördi kim / müşterî be-gāyet kerimdür eger satsa /;
[202b] satmasa da cebrî alur. (AT-b. 131-v. 134/202a-s. 503).
Bir vakit tevfîk-i Rabbânî yitişe sanuram, / vâh eger yitişmezse. / (TN-v. Ü168a-s.
292).
/ Her kimi kabûl idersen, azîz idersin, her ne mikdâr hasîs ise / ve / her kimi red
idersen, hakîr idersin, her ne kadar nefîs ise /. (TN-v. 151-s. 139).
/ Hacı Bekdaş, Hatun Ana’ya ısmarladı, her nesi var-ısa. / (AT-b. 170-v. 365-s.
571).
/ Âsîlerün ma‘sıyete kudret veya günâha âlet kanda bulurlar-idi, sen komasan; /
veyâ / âbidlerün ibâdete kuvvet ve tâ‘ate istitâ‘at nerde bulurlar-idi, sen virmesen
/. (TN-v. 150-s. 138).
Demidür, / himmet gerek, şâyed inâyet irdi ola /; vaktidür, / ikdâm gerek, bâşed
hidâyet yitişti ola /. (TN-v. Ü168b-s. 292).
1. 2. 2. 1. 2. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda
/ Vay benüm hâlüme, eger bu hâlde kalam; / toprak bildügüme, eger kâlde kalam.
/ (TN-v. Ü.168a-s. 292).
1. 2. 2. 1. 3. Yan Cümle Başta, Temel Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik
Diledün, dünyâ virürsin, diledün âhiret; / dilersen ikisinde de virürsün devlet. /
(TN-v. 132-s. 126).
/ Her kimi kabûl idersen, azîz idersin, her ne mikdâr hasîs ise / ve / her kimi red
idersen, hakîr idersin, her ne kadar nefîs ise /. (TN-v. 151-s. 139).
Ne kadar günâhum çirki var-ise, / umaram keremün deryâsı mahv ide. / (TN-v.
112-s. 113).
“… Ve / eger cebr-ile alursam hôd ma‘lûm nice olacagı /.” didi. (AT-b. 146-v.
153/236b-s. 528).
112
Kılıç Arslan Beg eydür: “Müsülmânlar! / Hayırlusı ne-y-ise tedârük idüñ siz dahı.
/” didi. (AT-b. 146-v. 152/236b-s. 528).
1. 2. 2. 1. 4. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda ve
Kendi İçinde Devrik
/ Yaramazlıklardan nice korkarsam belâ ola diyü, / eylükleründen ol kadar
korkaram ibtilâ ola diyü. / (TN-v. 100-s. 102).
… / egerçi ana lâyık hizmetüm ve ümmetligine münâsib hasletüm yog-ise dahı /
ümmeti ziyyinde geçti cümle ömrüm / … (TN-v. 323-s. 260).
/ Eger bî-ışk ola ru’ye-i mahbûb, / kemâl-i cemâli olur mahcûb. / (TN-v. 226-s.
194).
/ Nakş-ı agyârdan eger pâk ola tahta-i dil, / keşf olur elbette anda her müşkil. /
(TN-v. 258-s. 216).
1. 2. 2. 2. İç İçe Birleşik Cümle
1. 2. 2. 2. 1. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda + “diyü” Yapısındaki
Cümleler
/ Bunları fakîr andan teftîş idüp sordum: “Bâyezîd Hanı niçe saklarlardı diyü.” /
(AT-b. 66-v. 68/87a-s. 412).
Ve / ol zamânda yaya olmag-içün eyü atlar peşkeş iderlerdi, bizi yaya yazuñ, diyü
/. (AT-b. 166-v. 175-s. 560).
/ Hünkâr cellâda işâret itdi, “çal” diyü. / (AT-b. 119-v. 117/171b-s. 479).
/ Anuñ-ıçun kim vilâyetüñ a‘yânları Bâyezîd Han’a adam göndürdilerdi, gel diyü.
/ (AT-b. 65-v. 62/77a-s. 405).
/ Anlar dahı bir niçe adamlar gönderdiler “gör buñlaruñ sözleri gerçek midür?”
diyü. / (AT-b. 63-v. 61/74a-s. 403).
Ol vilâyetde ‘Osmân Gāzi kim Lefke gazâsına gitdüginde bu Çavdar Tatar
Karacahisâr’uñ bâzârına segirtmiş, / Orhan Gāzi’ye dahı habar itmişler, “Tatar
bâzârı urdı.” diyü. / (AT-b. 21-v. 22-s. 347).
1. 2. 2. 2. 2. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda +
“diyü” Yapısındaki Cümleler
113
/ Her tarafuñ pâdişâhlarından ilçi geldi hana; taht mübârek olsun, diyü / ve illâ
Mısır sultânından ilçi gelmedi. (AT-b. 171-v. 367-s. 573).
/ Bir ‘âlî [373] ilçi göndürdi, taht mübârek olsun diyü, bir niçe yıldan soñra. /
(AT-b. 172-v. 373-s. 575).
1. 2. 2. 2. 3. “TC +YC (→Devrik) + (diyü) + TC’nin Yüklemi” Yapısındaki
Cümleler
Evvel Mahmûd Paşa’ya [232a] Gelibolı sancagın virdi ve buyurdı kim Mahmûd’a
“Tîz tut, gemileri tonat. / Irakda yakında hîç bir gemi kalmasun bir limonda. / …”
didi. (AT-b. 143-v. 150/232a-s. 525).
Bu şimdiki sofılar dahı: “/ Biz dervîşlerüz, Hak-ıçun. /” dirler. (AT-b. 77-v.
78/105a-s. 427).
1. 2. 2. 2. 4. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik
Olan Cümleler
Şeyh eydür: “/ Gāzilere geçüddür, Allah fazlı-y-ıla. /” (AT-b. 10-v. 12-s. 333).
Orhan Gāzi tekrâr gine adam göndürdi: “Neçün gelmez ve / beni dahı niçün
komaz anda varmaga. /” (AT-b. 38-v. 40/37a-s. 373).
/ Döndi girü Turahan Beg / eydür: “Sultânum! / Ol hisâra varıcak üç yirden savaş
virmek gerekdür her birisine. / ” (AT-b. 113-v. 110/158b-s. 470).
Dervîş eydür: “/ Bize mektûb vir imdi. / ” (AT-b. 4-v. 7-s. 326).
Ve hem eyitdi: “/ Kızumuz aluñ ogluñ Bâyezîd Han’a. / Ve / kızumuz-ıla bile
birkaç pâre hisâr bile virelüm cihâzına tuta /.” (AT-b. 49-v. 49/53b-s. 385).
… pâdişâh eydür: “Fazlullah! Ol fülorücügi gine Halilürrahman’a ve Kuds-i
şerîf’e ve Ka‘betullah’a ve Medîne-i Resûl’e gönder kim Mevlânâ Yigan hacca
niyyet itmiş ve / hem alsun ol füloriyi / anda Medîne-i Resûl’üñ fakîrlerine
virsünler kim anlara huccâc varıncaya degin intizârdadur.” (AT-b. 169-v. 356-s.
566, 567).
Mahmûd Paşa eydür: “… / Bizüm ne bilümüz ola pâdişâh huzûrunda? /” (AT-b.
149-v. 155/242a-s. 532).
114
1. 2. 2. 2. 5. Yan Cümlesi Devrik Olan (eyitdi: “…” didi.) Yapısındaki
Cümleler
Eydür: “/ Hele ümîdümüz vardur Allah’dan / kim Hak ta‘âlâ saglık vire.” didi.
(AT-b. 80-v. 81/110b-s. 431).
Mahmûd Paşa eydür: “/ İşit benüm sözümi, / karındaş! …” didi. (AT-b. 149-v.
156/244a-s. 534).
Sultân Bâyezîd eydür: “/ Ne ‘aceb bu Mısırlu! / Babamıla dostlık itmediler,
benümle dahı ‘adâvete başladılar .…” didi. (AT-b. 177-v. 380-s. 579).
Saroz eydür: “/ Bir niçe sebeb vardur buñalmamuza ve hisârı virdügümüze. /”
didi. (AT-b. 23-v. 27/12b-s. 353).
Sokranı kakıyu eydür: “/ Canuma geçti bunlaruñ elinden /” diyürek kapuya geldi
ve… Ahmed Beg’i hisârdan çıkardı. (AT-b. 96-v. 94/132b-s. 449).
Ece Beg ve Gāzi Fâzıl eydürler: “/ Biz ikimüz geçelüm, buyurursañ hanum! /”
didiler. (AT-b. 38-v. 41/39b-s. 374).
Paşalar eyitdiler: “/ Bu hakîmler komazlar çıkmaga. /” didiler. (AT-b. 80-v.
81/110a-s. 430).
Gâzilere eydür: “Hay gâziler! / Bu kâfirleri feth idelüm, eger Allahu ta‘âlâ
virürse. /” didi. (AT-b. 47-v. 48/51b-s. 384).
… bir gün geldiler �Osmân Gāzi’ye eyitdiler: “… / Hassa kim bir senüñ gibi
hanumuz var, gayretlü. / …” didiler. (AT-b. 20-v. 21-s. 345).
Karamanoglı hatunına eyitdi: “Var / karındaşuñdan benüm suçumı dile, girü. /”
didi. (AT-b. 115-v. 112/162a-s. 472).
Akçaylu oglına dönüp hünkâr eydür: “/ Benüm anuñ yardımına ihtiyâcum yokdur,
Hak ta‘âlâ ‘inâyetinde. / …” didi. (AT-b. 119-v. 116/169b-s. 478).
Hünkâr eydür: “/ Eyle it imdi. /” dir. (AT-b. 108-v. 106/150b-s. 464).
Eydür: “…Kulum-ılan ve hem hâzır olan ‘azab-ıla ve eyü yarak görüñ / dahı
varuñ İnez’e /, anuñ limonuna girüñ, ve illâ ol araya varmayınca bu habarı
kimseye bildürme.” didi. (AT-b. 124-v. 126/186a-s. 491).
Tekür yanındagı kâfirlere eydür, yoldaşlara eydür: “/ Ben bu hisârı bu gelen
müşterilere virürin minnet-ile /, yoh-ısa müft alurlar ve bizi dahı kırarlar.” didi.
(AT-b. 131-v. 134/202b-s. 503).
115
Ol eydür: “Hey Bâyezīd Han! / Kanı ol güvendügüñ ogullaruñ? / [85b] Ya / kanı
ol güvendügüñ sancaguñ begleri / veyahud / kanı ol serhoş vezîrlerüñ? / …” didi.
(AT-b. 66-v. 67/85b-s. 411).
Bir gün �Osmân Gāzi eydür: “… / Gel sen / var bu gāziler-ile Karaçepüş’e ve
Karatikin’e. / … ” didi. (AT-b. 22-v. 23-s. 348).
Eyitdi: “… Benüm bu küstâhlıguma kalma, kerem ve lutf eyle, / baña mürüvvet it
sen dahı /. …” didi. (AT-b. 91-v. 90/124b-s. 442).
Kılıç Arslan Beg eydür: “Müsülmânlar! / Hayırlusı ne-y-ise tedârük idüñ siz dahı.
/” didi. (AT-b. 146-v. 152/236b-s. 528).
Tekür eydür: “Eger siz eyle dirseñüz ben dahı sizüñileyin, / muhalefet itmezin size
/.” didi. (AT-b. 151-b. 160/251a-s. 539).
Temür eydür: “Eyle olsun / kabûl itdüm sözüñi. /” dir. (AT-b. 66-v. 69/88a-s.
413).
Dırakola’ya bu habar varıcak eydür: “Devletlü han! / Ben hâzıram sultânumuñ
atın ve itin yitmeye. /” didi. (AT-b. 109-v. 106/152a-s. 465).
Eyitdi: “… / Benüm vefâtumı tuyurmayasız, tâ Murâd Han gelince. /” didi. (AT-b.
80-v. 80/109a-s. 430).
Eyitdi: “Müsülmânlar! Pâdişâhumuz Rûmili’nde. / Karamanoglı geliyorır
üzerümüze. / …” didi. (AT-b. 70-v. 72/95a-s. 418).
1. 2. 2. 2. 6. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda
Olan Cümleler
/ Mahmûd Paşa aşagadan eydür İsmâ‘îl Beg’e /: “Hey begüm! Niçün …” (AT-b.
132-v. 137/207a-s. 506).
/ İsmâ‘îl Beg eydür Karamanoglı’na /: “Bu senüñ sözüñ Müsülmânlıga sıgar söz
degüldür …” (AT-b. 133-v. 138/209a-s. 508).
1. 2. 2. 2. 7. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda ve
Kendi İçinde Devrik Olan Cümleler
/ Baçaroglı Hamza Beg sordı İsfendiyâroglı Hızır Beg’e /: “/ Cenk itmeden
hünkâra niçün virdüñüz şehrüñüzi? /” didi. (AT-b. 75-v. 76/102a-s. 424).
116
/ Pâdişâh eydür Rûmili beglerbegisine /: “Murâd! Sen var, / ilerü varuñ Mahmûd-
ıla bile. / …” (AT-b. 149-v. 156/243b-s. 533).
1. 2. 2. 2. 8. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda
Olan Cümleler
Dahı gemiler gitmedin İsmâ�îl Beg’e kul göndürdiler kim bir mektûb-ıla şöyle
dirler kim mektûb içinde İsmâ�îl Beg’e kim: “… / Kerem lutf idesiz anı /, pâdişâh
hâtırı-çün ve dostluk ve mahabbet izhâr itmek-içün anlaruñ maslahatlarını
göriviresiz. …” diyü kuluñ eline bir mektûb virüp göndürdiler. (AT-b. 132-v.
136/205a-s. 505).
Didi kim: “/ Emre’m sag olsun atamuz gitdi-y-ise. / ” … didi. (AT-b. 67-v.
69/89b-s. 414).
Ve / bu tarafda Simavna kādısı oglı kim [105a] agaç deñizine girmiş-idi, birkaç
bedbaht sofıları göndürdi vilayetlere / kim : “/ Gelüñ baña / şimden girü
pâdişâhlık benümdür, baña virildi.” didi. (AT-b. 77-v. 78/104b,105a-s. 426, 427).
“/ Zîrâ kim saklayımazuz bu hisârı. /” didiler. (AT-b. 151-v. 160/250b-s. 538).
“/ Yıkup yaksun ilini / ve halkını esîr eylesün.” didi. (AT-b. 92-v. 90/125b-s. 443).
İshâk Beg çagırtdı kim “Hey gāziler! Yiter kırduñuz, / esîr idüñ, imden girü. /”
didi. (AT-b. 112-v. 109/157a-s. 468).
Yörgüc’e “Bunlardan günâh var mıdur? diyü sordılar kim: “/ Ne kadar şerri var-
ıdı ola bunlaruñ /, böyle kırdılar?” didiler. (AT-b. 98-v. 97/137b-s. 452).
Sordılar kim: “/ Bu Bilecük kâfirlerinüñ nice hürmeti var senüñ yanuñda? /”
dirler. (AT-b. 10-v. 12-s. 334).
Ve berâtın dahı bile göndürdiler ve eyitdiler kim: “Cehd eyle / oglanı egleyigör, tâ
biz anda varınca /.” didiler. (AT-b. 88-v. 87/120b-s. 439).
1. 2. 2. 3. Ki’li/Kim’li Birleşik Cümle
1. 2. 2. 3. 1. TC + ki/kim + YC
1. 2. 2. 3. 1. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
Eydür: “/ Hele ümîdümüz vardur Allah’dan / kim Hak ta‘âlâ saglık vire.” didi.
(AT-b. 80-v. 81/110b-s. 431).
/ Ne beñzer aña / kim herzeler söyledi. (AT-b. 117-v. 114/165a-s. 475).
117
/ Şöyle kıralum anları / kim kendülerüñ vilâyetlerine habarlarını girü biz
göndürelüm. (AT-b. 66-v. 66/82b-s. 409).
… ve / şol zâhidlerünün kerâmetlerîçün – ki leylen ve nehâran nefislerini kahr
idüben murâdlarından geçerler – elüm al benüm / ki hayret denizine garîkam; /
meded it bana / ki gayret odına harîkam. (TN-v. 274-s. 225).
/ Bir lahzadan soñra adamlar geldi [52] biribiri ardınca / kim: “Hanum! Hak
ta‘âlâ kudretiyle ol hisâr yıkıldı, zîr-ü-zeber oldı.” (AT-b. 53-v. 52/59a-s. 389).
/ Mahfîce bu kişi sorar bu ‘avratlara / kim: “Hey bîçâreler! … (AT-b. 128-v.
130/194b-s. 497).
/ Gördi bu Temâşâlıg’ı / kim bir ‘acâyib garâyib binâlar temâşâ idüp birez
tefekküre vardı. (AT-b. 38-v. 41/39a-s. 374).
“/ Baña vir bu vilâyeti / kim bunlar girü yagı olmasunlar.” (AT-b. 20-v. 22-s.
346).
/ Kanı çetr-i Dakyanûs /, ki şemsesi Şems’e irmiş-idi ve hümâ-yı vâkı‘i Nesr-i
tâyiri geçmiş-idi. (TN-v. 119-s. 118).
/ Kanı haşmet-i Zü’l-karneyn /, ki şark u garb elinde-y-idi ve cemî‘-i dünyâ taht-ı
yedinde [120] idi? (TN-v. 119, 120-s. 118).
Ve / dahı cihâzuñ kaziyyesin bildürdiler hünkâra / kim Vılkoglı dimiş-idi. (AT-b.
107-v. 105/149b-s. 463).
/ Bu tarafda hemân Mahmûd Paşa[nuñ] karındaşı, habar göndürdi karındaşı
Mahmûd Paşa’ya / kim: “Adamuñuz gönderüñ gelsün. Semendire’yi zabt idüñ ve
hisârına adam koñ, berkidüñ.” didi. (AT-b. 130-v. 133/200a-s. 501).
..., / umaram kendü keremünden / ki anı bana sen teysîr idesin; … (TN-v. 99-s.
101).
/ Kanı kûs-ı Keykâvûs /, ki tanîn-i sadâsı felek gûşını ker itmiş-idi ve tantana-i
âvâzesi etrâf-ı âleme irişmiş-idi. (TN-v. 119-s. 118).
Karamanoglı dahı pâdişâhuñ bu fi‘line muttali‘ oldı, / kendü bir tezvîr ilçi
göndürdü Mısr’a / kim “‘Osmânoglı börke bahanesine Mekke sultânına yükler-ile
fülori göndürdi kim saña yagı oldı ‘Osmânoglı.” diyü. (AT-b. 171-v. 371-s. 574).
/ Sultân Muhammed habar göndürdi oglı Mustafâ’ya / kim: “Var Karahisâr’da
otur.” didi. (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).
118
/ Kullık mıdur ol / ki biz eylerüz; / ibâdet midür ol / ki biz iderüz. / (TN-v. 113-s.
113).
/ Göz midür ol / ki her zerrede seni görmeye. (TN-v. 161-s. 147).
/ Kulak mıdur ol / kim her sadâdan seni işitmeye. / (TN-v. 161-s. 147).
/ Neylerem ol derûnı / ki râzı yok. (TN-v. 103-s. 105).
/ Kanı ol kasr-ı Kayser /, ki küngüre-i eyvânı evc-i Keyvân’a irmiş-idi; / kanı şol
milk-i Anûşirevân /, ki şevket ü adl-ile cihânı tutmış-idi. (TN-v. 119-s. 117).
/ Neylerem ol namâzı / ki niyâzı yok. (TN-v. 103-s. 105).
/ Neylerem ol rukû‘ı / ki huzû‘ı yok; / neylerem ol sücûdı / ki huşû‘ı yok. (TN-v.
105-s. 107).
/ Neylerem ol sırrı/ ki esrârı yok; / neylerem ol rûhı / ki envârı yok. (TN-v. 104-s.
106).
/ Neylerem ol tekbîri / ki tekrîmsüz ola; / neylerem ol kıyâmı / ki ta‘zîmsüz ola.
(TN-v. 105-s. 107).
/ Neylerem ol virdi / ki derd ü ışkı yok; / neylerem [105] ol zikri / ki sûz u şevki
yok. (TN-v. 104, 105-s. 107).
/ Neylerem ol vuzû‘ı / ki nûrsuz ola; / neylerem ol tâ‘ati / ki huzûrsuz ola. (TN-v.
105-s. 107).
/ Habar geldi pâdişâha / kim: “Uşda küffâr leşkeri geldi.” didiler …(AT-b. 128-v.
131/196a-s. 498).
/ Hâşâ senün kerem-i amîm ve hulk-ı kerîmünden / ki, ezel bahârı ve kıdem
murgızârında, gülüstân-ı kudüs ve bustân-ı üns içinde, elest sohbet-gâhı ve vahdet
bârigâhında, celîsân-ı bisât-ı kurbet ve hem-nişînân-ı hengâm-ı işret ittügün
kullarunı hazretünden bi’l-külliye matrûd ve rahmetüni anlardan mesdûd ve
visâlün kûyından temâm dûr ve cemâlün tecellîsinden ebedî mehcûr idüp,
cehennem âteşinde harîk ve heyûlâ denizinde garîk koyasın. (TN-v. 176-s. 158).
/ Ammâ hâşâ senün keremünden / ki, ol günde gayret haşemlerine ol hâneyi harâb
ü vîrân ve hamiyyet hâmîlerine ol haremi târâc ü tâlân ittürüp, dil bünyâdın yakup
yıkıp ve derûn evini yıkup yakup ol âteşün dûdını ve ol dûdun nüfûdunı bin âh-ı
ciger-sûz-ile göklere çıkarasın. (TN-v. 195-s. 176).
Ve / bu fethüñ târîhi hicretüñ yidi yüz altmış birinde vâkı� olundı Sultân Murad
Han-ı Gāzi elinden / kim ol Orhan Gāzi Han oglıdur. (AT-b. 44-v. 46/49a-s. 382).
119
/ Kanı şevket-i Süleymân /, ki yillere emr iderdi, tahtını yil götürüp âlemi gezerdi.
(TN-v. 119-s. 118).
/ Şöyle urdılar vilâyet-i Karaman’ı / kim elek elek itdiler. (AT-b. 115-v.
112/161b-s. 472).
1. 2. 2. 3. 1. 2. Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
…bir hâneye kethudâlık idebile ki / cem‘ ola anda evvelîn ü âhirîn /. (TN-v. 159-
s. 144).
Oglı dahı döndi kim / bâkıca kalmışları tagıda âsanlıg-ıla /. (AT-b. 95-v. 93/130-
s. 447).
Ceddi dahı bilmiş-idi, işbu sözi dimiş-idi ki: / Bir yir var behiştte, gāyette yuca, /
irişmez oğlum ana şehîd olmayınca. / (TN-v. 353-s. 278).
Sen ol Kādir’sin ki / her nesneyi kudretün-ile idersin, bî-vâsıta-i mu‘în ü âlet / ve /
her yirde hikmetün-ile işlersin, bî-şâyibe-i garaz u illet /. (TN-v. 58-s. 71).
Demidür, göreyüm kim / ne’ylersin bu bâbda /. (AT-b. 132-v. 136/204b-s. 504).
İshâk dahı Sultân [226a] Muhammed’e Saru Ya‘kûboglı’nı ilçi göndürdi kim: “/
Karundaşumı koma bunda gelmege /, Akşehr’i size vireyüm.” didi. (AT-b. 140-v.
147/226a-s. 520).
Anı beyân ider kim / Sultân Muhammed Han-ı Gāzi Sınab’ı ve Kastamonu’yı ve
cemî‘i vilâyetini pâdişâhı-y-ıla ve Koylı Hisâr’ı ve Tarabuzon’ı bir seferde
mecmû‘ını ne sûret-ile feth itdi bunları /, anı bildirür. (AT-b. 132-v. 135/203b-s.
504).
Ol zamânda bir Ahı Hasan var-ıdı kim / anuñ tekyesi de var, Bursa hisârında Beg
sarâyına yakın yirde /. (AT-b. 29-v. 31/21a-s. 360).
Amasrı hisârınuñ teküri gördi kim / müşterî be-gāyet kerimdür eger satsa /;
[202b] satmasa da cebrî alur. (AT-b. 131-v. 134/202a-s. 503).
Tâ şol hadde vardı kim Bilecük kâfirlerinüñ ‘avratları dahı Eskişehir’üñ bâzârında
gelürler, / bâzâr idüp maksûdlarını görüp giderlerdi emn ü emân-ıla /. (AT-b. 9-v.
11-s. 332).
Anı beyân ider kim Rûm pâdişâhına habar oldı kim / ol hisâr bekleyen kullarını
kırdılar gaflet-ile /. (AT-b. 180-v. 384-s. 583).
120
Rumca bir mektûb yazdı, düşüñ mâcerâsın dahı bile yazdı ve dahı eyitdi kim
“Göçüñ varuñ / gidüñ hisâr üzerinden /.” (AT-b. 26-v. 30/17b-s. 357).
Ben ne diyem ki / bunca mutî‘ ü âsî, dânî vü kâzî yaradursın, izhâr-ı kârısâzlığun
u kudretün-içün / ve / bu cümle-i semâvât ü arazîn, evvelîn ü âhirîni yoğ idersin
[62] beyân-ı bî-niyâzlığun u izzetün-içün /. Ve / gine hikmetün mi‘mârı bu harâb-
âbâdı ma‘mûr idüp iki ev binâ ider ifrâz-ı kemâl-i ma‘diletün-içün /. (TN-v.
61,62-s. 73, 74).
Bir Kâdir’dür ki / kudreti tahrîrinden âciz kalem-i a‘lâ /; bir Âlim’dür ki /
ma‘lûmâtı ihâtasında kâsır levh-i mu‘allâ /. (TN-v. 4-s. 32).
Anı beyân ider kim Sultân Muhammed Han-ı Gāzi kulı Gedük Ahmed’i Kefe’nüñ
fethine göndürdi; / varup ne sûret-ile feth itdi Kefe’yi /, anı bildirür ve hem anda
dahı ne vilâyetler feth itdi? (AT-b. 151-v. 159/249a-s. 537).
Eyitdiler kim: “/ Kırıldı, kimi cenkde ve kimisi açlıkdan. / ” (AT-b. 32-v. 36/30a-s.
367).
Ne‘ûzü bi’llâh andan ki / kul kaça kulluktan /. (TN-v. 202-s. 180).
… ve bir yanadın hidâyetün çâvuşları önünce segrişürler ve inâyetün münâdîleri
yanınca çağrışurlar ki: “/ Gidün kulumun yolından, / ırılun önünden. /” (TN-v. 93-
s. 97).
Sen ol Hakîm’sin ki / niçe mahlûkātı hemîn sâcid yarattun, mâr u mahî emsâli
gibi / ve / niçesin raki‘ yarattun behâyim misâli gibi /. Ve / niçesin kā‘id yarattun
cibâl-i râsiyât gibi / ve / niçesin kâyim yarattun eşcâr u nebâtât gibi /. (TN-v. 35-
s. 53).
Sultân Murâd’a habar virdiler kim / kādı geçüd gösterivirdügin Mustafa’ya /.
(AT-b. 85-v. 84/116a-s. 435).
Habar geldi kim, Üngürüz kâfiri geldi, / Tuna kenârında hisârlar yapdı,
Müsülmân memleketinüñ ucında, Semendire yanında /. (AT-b. 153-v. 163/256b-s.
542, 543).
Gelmege sebeb budur kim / Âl-i ‘Abbâs zamânından tâ Süleymân Şâh zamânına
degin nesl-i celî [‘Arab] gâlib-idi nesl-i Yafis üzerine /. (AT-b. 2-v. 4-s. 321).
Işk oldur ki / dâyim ola ol sende /. (TN-v. 239-s. 204).
… ve / bir pâdişâh-ı nâmüdâr gözügür ki âlem tolu sît ü sadâsı /. (TN-v. 77-s. 85).
121
Biri vesvâs-ı şeytânî ki / sana sığınuram şerrinden / ve biri hevâ-yı nefsânî ki /
halâs [176] eyle mekrinden / ve biri gurûr-ı nâdânî ki / sen saklayuvir sükrinden /.
(TN-v. 176-s. 157).
Î matlûb, ki / gine sen tâlib-i kemâlün /; î mahbûb, ki gine sen muhibb-i cemâlün /.
Î ma‘şûk, ki gine sen âşık-ı envâr-ı zâtun /, v’î maksûd, ki / gine sen kasıd-ı izhâr-ı
sıfâtun /. (TN-v. 273-s. 225).
Anı beyân ider kim / Mısır sultânı leşker göndürdi tekrâr Şâhsüvâr üzerine /.
(AT-b. 172-v. 372-s. 575).
Işk bir sultân-ı kâhir ü tîzdür ki / alem çekicek, birbirine vurur vücûd-ile ademi /;
[218] ışk bir bî-karâr u şûr-engîzdür ki / kadem basıcak, şûr u gavgâya bırağur
âlemi /. (TN-v. 217, 218-s. 188).
Gedük Ahmed dahı bunlaruñ hâlinden mütenebbih oldılar kim, hâl böyledür; /
Sultân Bâyezîd tarafına tutdılar yüzi /. (AT-b. 159-v. 167/264b-s. 549).
1. 2. 2. 3. 1. 3. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
Ve / bu tarafda Simavna kādısı oglı kim [105a] agaç deñizine girmiş-idi, birkaç
bedbaht sofıları göndürdi vilayetlere / kim : “/ Gelüñ baña / şimden girü
pâdişâhlık benümdür, baña virildi.” didi. (AT-b. 77-v. 78/104b,105a-s. 426, 427).
1. 2. 2. 3. 1. 4. Kim’li Birleşik Cümlenin Temel Cümlesinin ve/veya Yan
Cümlesinin Kendi İçinde Devrik, Yan Cümlesinin İç içe Birleşik Cümle
Olduğu, İç içe Birleşik Cümlenin Temel Cümlesinin Başta, Yan Cümlesinin
ve “diyü” Zarf-fiilinin Sonda Olduğu Cümleler
1. 2. 2. 3. 1. 4. 1. [TC + kim + (YC (→Devrik): İç içe Birleşik Cümle: TC + YC
+ “diyü”) ]
Karamanoglı dahı pâdişâhuñ bu fi‘line muttali‘ oldı, kendü bir tezvîr ilçi
göndürdü Mısr’a kim “‘Osmânoglı börke bahanesine Mekke sultânına yükler-ile
fülori göndürdi kim / saña yagı oldı ‘Osmânoglı. diyü /. (AT-b. 171-v. 371s.
574).
1. 2. 2. 3. 2. İsim Unsuru + ki/kim + YC + TC
1. 2. 2. 3. 2. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
122
/ Süleymân Paşa kim Tarakçı Yiñicesi’ne vardı, hisârı ihtiyârıyla virdiler, ‘ahd-
ılan ve emân-ılan. / (AT-b. 34-v. 38/33a-s. 369).
… ve / şol zâhidlerünün kerâmetlerîçün – ki leylen ve nehâran nefislerini kahr
idüben murâdlarından geçerler – elüm al benüm / ki hayret denizine garîkam; /
meded it bana / ki gayret odına harîkam. (TN-v. 274-s. 225).
Her âteş, fürkatün âteş-i katında serd; / her ni‘met ki lutfun bile olmaya derd. /
(TN-v. 149-s. 138).
/ Bâyezîd Han’a kim Temür vartası vâkı‘ olıcak tekür ol mahalleyi sürdi
İstanbol’dan / ve ol mescidi yıkdı. (AT-b. 60-v. 58/69a-s. 398).
/ Ol iki hisâruñ aralıgı vilâyeti kim Sögüt’dür, bunlara yurt gösterdiler kışlayıçun.
/ (AT-b. 2-v. 5-s. 323).
/ El-hâsıl-ı kelâm bu deñiz kenârında olan hisârcuklar kim vardur, şimdiye dek
gâh kâfire dönerdi ve gâh Müsülmânlara dönerdi; tâ Murâd Han oglı Muhammed
gelinceye degin. / (AT-b. 79-v. 79/108a-s. 429).
Ve / bu tarafda Simavna kādısı oglı kim [105a] agaç deñizine girmiş-idi, birkaç
bedbaht sofıları göndürdi vilayetlere / kim : “/ Gelüñ baña / şimden girü
pâdişâhlık benümdür, baña virildi.” didi. (AT-b. 77-v. 78/104b-105a-s. 426, 427).
/ Hemîn kim Sivâz’dan bir niçe göç kim göçdiler, yöridiler yortım-ılan /; ‘ale’s-
sabâh Tokad’uñ üzerine çıkageldiler. (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).
1. 2. 2. 3. 2. 2. “İsim Unsuru + ki/kim + YC (→ Devrik) + TC” Yapısında Yan
Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
/ Şimdiki zamânda kim kādılar resm alurlar biñde yigirmi akça /, ol nesne ‘Ali
Paşa himmetidür, anuñ-içün anı bünyâd itdi kim kādılara düşelük çog ola. / (AT-
b. 62-v. 60/73a-s. 402).
/ Pâdişâh evvelden kānûn kim idegelmiş-idi her hisâra /, bu Tarabuzon’a [214a]
dahı anuñ gibi itdiler. (AT-b. 135-v. 140/213b-s. 511).
/ Bir niçe günden soñra bu leşker kim komışdı hisâr üzerinde /, bunlar dahı
vardılar hisârı bırakdılar gitdiler. (AT-b. 151-v. 161/252b-s. 540).
/ Ol dem kim seferden geldi İstanbol’a /, bu tarafda İshâk Paşa’yı dahı Rûmili’ne
komışlar-ıdı, İshâk Paşa dahı soñra İstanbol’a geldi. (AT-b. 136-v. 141/215a-s.
512).
123
/ Şâhsüvâr öldükden soñra Budak kim beg oldı tekrâr /, Rûm pâdişâhı yanında bir
kardaşı dahı var-ıdı ‘Alâeddevle dirlerdi. (AT-b. 175-v. 378-s. 578).
/ Laz kim gidicek vilâyetine / Bâyezîd Han benümdür, didi ve / Vılakoglı dahı
Bâyezîd Han’a ilçi göndürdi, mübâlaga armagānlar-ıla /. (AT-b. 62-v. 59/70b-s.
400).
1. 2. 2. 3. 2. 3. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Örnekler
/ Fakîr dahı ol zamânda kim Üsküb’e [197a] varmış-ıdum pâdişâhuñ ihsânın
uma; / ihsân dahı yitişdi ma‘a ziyâdetin. / (AT-b. 128-v. 131/197a-s. 498, 499).
1. 2. 2. 3. 3. Devrik Cümlelerde Cümle Başı Edatı Olarak Bir Sözcükle
Birleşerek Kalıplaşan Ki/Kim’li Yapılar
/ Zîrâ kim nâşâyiste hareket [149] itmiş-idi, bu Âl-i ‘Osmân üzerine. / (AT-b.
142-v. 148, 149/229a-s. 522).
“/ Zîrâ kim saklayımazuz bu hisârı. /” didiler. (AT-b. 151-v. 160/250b-s. 538).
Elfâz-ı lâf ü tâmât mekr olur; şeytânî; / nite ki bevh ü şath olur ene’l-Hakk u
sübhânî /. (TN-v. 212-s. 184).
/ Hassa kim bir senüñ gibi hanumuz var, gayretlü. / (AT-b. 20-v. 21-s. 345).
/ Anuñ-ıçun kim vilâyetüñ a‘yânları Bâyezîd Han’a adam göndürdilerdi, gel
diyü. / (AT-b. 65-v. 62/77a-s. 405).
/ Anuñ-ıçun esîr almadılar, halkı kendülere tâbi‘ itmek-içün. / (AT-b.10-v.12-
s.333).
/ Hemîn kim Sivâz’dan bir niçe göç kim göçdiler, yöridiler yortım-ılan /; ‘ale’s-
sabâh Tokad’uñ üzerine çıkageldiler. (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).
1. 2. 2. 4. Çü/Çün/Çün/Mādām/Vaktī/Kaçan Ki/Kim İle Kurulan Birleşik
Cümle
1. 2. 2. 4. 1. Çü/Çün/Çün/ Mādām/Vaktī/Kaçan ki/kim + YC + TC(→Devrik)
Çün kim Allah fazlı-y-ıla hisâr kim feth olındı, / teküri kız-ıla Gāzi Rahmân’a
virdiler, buları alup Orhan Gāzi’ye ilede /. (AT-b. 27-v. 30/19a-s. 358).
Çünkim Mûsî Rûmili’nde tahta geçdi oturdı, / bunuñ târîhi sekiz yüz on üçinde-y-
idi, karındaşı [91b] Emir Süleymân’dan sonra /. (AT-b. 67-v. 70/91a, 91b-s. 415).
124
Çünkim Semendire’yi zabt itdükden soñra çañlarını yıkdılar ve keliselerini
mescidler itdiler, / içinde hutbe-i İslâm okundı Sultan Muhammed-i Gāzi Han
adına /. (AT-b. 130-v. 133/200b-s. 501).
1. 2. 2. 4. 2. Çü/Çün/Çün/ Mādām ki/kim + YC(→Devrik) + TC
/ Çün cülûs itdi Bâyezîd Han emr-ile / Laz vilâyetine Kıratova ma‘dinini
nevâhisiyle ve cemi‘i ma‘dinleri bile Üsküb’e Paşa Yigit Beg’i göndürdiler kim ol
İshâk Beg’ün efendisidür. (AT-b. 57-v. 55/63a-s. 394).
125
2. BÖLÜM: ÇEVİRİ ESERLERDE DEVRİK CÜMLE
2. 1. Yüklemin Türüne Göre Devrik Cümleler
Bu çalışmaya malzeme olan Gülistan Tercümesi ve Tarih-i İbn-i Kesîr
Tercümesi adlı tercüme metinler, Yüklemin Türüne Göre Devrik Cümleler ve
Yapısına Göre Devrik Cümleler olmak üzere iki temel başlıkta incelenmiştir.
Yüklemin türüne göre devrik cümleler, fiil ve isim cümlesi olarak alt başlıklara
ayrılmıştır. Devrik cümleler, daha sonra sonda bulunan öge/ögelerine göre
sınıflandırılmıştır.
2. 1. 1. Fiil Cümlesi
2. 1. 1. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler
Ve / bu yılda a‘yāndan [430b] (1) vefāt itdi ‘Aliyyi’bni Mūsā / -ki atasından dahı
ġayrdan hadīs rivāyet (2) itmişdür. (İKT4/2-v. 430a/21; 430b/1-s. 500).
/ bu yılda ileri gelenlerden vefat etti �Aliyyi’bni Mūsā /
Pes ma‘lūm oldı kim güneş (7) seyr iderken secde idermiş, / anuñ-ıçun didi,
Allāhu Ta‘ālā /: … (İKT-v. 18a/7-s. 152).
/ onun için dedi Allahu Taâlâ /
Ben eyitdüm: (10) ‘/ Sizüñ üzerüñüze olsun Allāh’uñ ‘ināyatı. /’ (İKT4/1-v.
189a/10-s. 579).
/ Sizin üzerinize olsun Allah’ın yardımı. /
… / meyl itdi; arz-ı ekber’den kitāb deminde; fasl-ı hitāb güninde / kaçan kim /
hükm (8) ide kadīr; / şehādet ide nezīr ü beşīr; / bulunmaya nasīr; / zāhir ola
taksīr; / bir bölük bula (9) cennetde harīr; / bir bölük bula ashābü’s-sa‘īr / ve ol
oldur kim … (İKT-v. 169b/7, 8, 9-s. 405).
/ bir bölük bula diğer dostlar /
Anuñ bābında eytdi: “/ Baña habar virdi atam, / ol dahı rivāyet itdi atasından, /
(9) ol dahı Mansūr’dan, / ol dahı atasından, / ol dahı ‘Ali b. ‘Abdullāh’dan, / ol
dahı atasından / (10) ol dahı eytdi ki: “… (İKT4/2-v. 425a/8, 9-s. 492).
/ Bana haber verdi babam /
Ve / bu yılda a‘yāndan vefāt itdi Ayās b. Mu‘āviye /, (8) Benī ‘Adnān’dandur, ulu
tābı‘īndur, dedesi sahābedendür. (İKT4/2-v. 250a/7-s. 185).
126
/ bu yılda ileri gelenlerden vefat etti Ayās b. Mu�āviye /
Ol gitdükden soñra Mehdī “/ V’allāhi bilürin (13) ben / ki ‘Itāb hadīsde ziyāda
idüp Peyġāmbara yalan söyledi.” diyüp buyurdı. (İKT4/2-v. 374a/12, 13-s. 400).
/ Allah için bilirim ben /
Ba�zılar: (12) “Seni kavmuñ ululadıklarına sebeb nedür?” diyü sorup,
“Dilemedügüm işi terk itmeg-ile. / Nitekim seni (13) incidür benüm işlerümden
sen dilemedügüñ nesne. / …” (İKT4/1-v. 47b/12, 13-s. 357).
/ Nitekim seni incitir benim işlerimden senin dilemediğin şey. /
Ve / bu yılda vefāt itdi Bilāli’bni Sa‘d / -ki ulu zāhıd-ıdı- Gündüz oruc dutup gice
(15) namāz kılurdı. (İKT4/2-v. 258b/14-s. 199).
/ bu yılda vefat etti Bilāli’bni Sa�d /
/ Yokaru giçdi bu hikāyat / ki, Yezīd bin Mu‘āviye öldükden soñra halāyık
Basra’da ve Kūfe’de (16) İbn-i Ziyād’a bey‘at idüp, … (İKT4/1-v. 18a/15-s. 309).
/ Yukarıda geçti bu hikayeler /
Eyitdi: “Ol (21) bir kuyıdur kim hergiz soġulmaz, anı kimse cihānda zem kılmaz,
/ andan su içiserler cümle huccāc / (1) içicegez andan tok olısar ac /. (İKT-v.
178a/21; 178b/1-s. 423).
/ ondan su içecekler bütün hacılar / içince ondan tok olacak aç /.
/ Ne kıla düşmen / çü dosttur mihribân? / (GT-v. 11a/13-s. 136).
/ Ne yapa düşman / dost olduğuna göre şefkatli? /
Ve / bu yılda vefāt itdi Ebū ‘Abdıllāh-ı Muhammedi’bni Şāfi‘ī / -ki (14) menākıbı
çokdur. (İKT4/2-v. 431a/13-s. 501).
/ bu yılda vefat etti Ebū �Abdıllāh-ı Muhammedi’bni Şāfi�ī /
/ Medāyinī rivāyat ider Hasan-ı Basrī’den /: (9) “/ Beni yakdı Haccāc’uñ işbu
sözleri / kim: ‘Allāh ta‘ālā bize virdügi ‘ömrüñ iy dirīġā ki, (10) bir sā‘atın gendü
emr itdügi yirde geçürmedüñ; tā kim kıyāmat güninde dīdārın görmege (11) lāyık
olavuz” (İKT4/1-v. 142b/8, 9-s. 509).
/ Beni yaktı Haccac’ın işte bu sözleri /
/ Şeyh Ebū’l-Fidā İmādü’d-dīn b. Kesīr, te’līf itdügi (2) Bidāye ve’n-Nihāye adlu
tevārīhdan bu mücelledde beyān ider (3) Evvel işbunı / ki / tārīh-i Nebeviyye’nüñ
yüz yigirmi altıncı yılında a‘yāndan müteveffā oldı (4) Hālidi’bni ‘Abdullāh b.
127
Yezīdi’bni Kürz Ebū’l-Heysemü’l-Beccelü’l-Kuşerri’d-Dımışku /. (İKT4/2-v.
272a/1, 2, 3, 4-s. 221, 222).
/ Peygamberler tarihinin yüz yirmi altıncı yılında ileri gelenlerden ölmüş oldu
Hālidi’bni ‘Abdullāh b. Yezīdi’bni Kürz Ebū’l-Heysemü’l-Beccelü’l-Kuşerri’d-
Dımışku /.
/ Anlaruñ ‘alāmeti kara (16) olmakdan zāyıl olmadı. İşbu güne degin / nite ki
görür-imiş hatībler / Cum‘a güninde ve bayramlarda kara geyürler. (İKT4/2-v.
297b/15, 16-s. 266).
/ nasıl ki görürmüş hatipler /
Ba‘zılar: “/ İbn-i Zübeyr’den mektūb aldı, İbn-i Mutī‘a / -ki Kūfe’nüñ nāyıbı-y-dı.
Varup zāhırā (2) İbn-i Zübeyr’i medh idüp, bātına zem idüp, sögüp, Muhammed
bin Hanīfe’yi medh idüp, halāyıkı (3) aña da�vat iderdi. (İKT4/1-v. 21b/1-s.
314).
/ İbn-i Zübeyr’den mektup aldı İbn-i Mutī�a /
Yūşa� ol balıġuñ hālin Mūsā’ya zikr idüp (19) eyitdi: “… Ben saña habar
virmege (21) unutdum; / bu nesneyi baña unutdurmadı, illā şeytān /.” (İKT-v.
108a/21-s. 307).
/ bu nesneyi bana unutturmadı mutlaka şeytan /.
Nāgāh bir ter ü taze ravzaya yitişdüm ki dürlü dürlü reyāhīn ve ezhār-ile
müzeyyen olmış (18) ve eşcār ve enhār-ıla mu‘ayyen olmış, / evrāk üzerine
düşmiş jāleler; / şebnemden kadeh pür itmiş (19) lāleler /. (İKT-v. 171a/18, 19-s.
409).
/ yapraklar üzerine düşmüş çiğler; / çiğden kadeh doldurmuş lâleler /.
Peyġāmbar, Cebrāyıl’a İbn-i ‘Abbās-ıçun “/ Giyeceği olmış kir /, bundan soñra
oġlı tiz zamānda kara (9) giyse gerek.” didi. (İKT4/2-v. 297b/8-s. 265).
/ Giyeceği olmuş kir /
Ve karşu mesel idüp bu sözi didi ki: “/ Senüñ gözüñde olsun melekü’ül-mevt / (6)
ve ‘avān-ı hāzır olup ve ruhuñ kabz itmege geleler, ol vakta nazar it ki nice
olursın?” (İKT4/2-v. 366a/5-s. 384).
/ Senin gözünde olsun ölüm meleği /
128
Ve / bu yılda [254b] (1) vefāt itdi Muhammedi’bni ‘Ali / -ki halkdan bey‘at
bunuñ-ıçun alurlardı- yirine oġlı Ebū’l-‘Abbās-ı (2) Seffāh’ı nasb itdiler. (İKT4/2-
v. 254a/21; 254b/1-s. 192).
/ bu yılda vefat etti Muhammedi’bni �Ali /
Ve / bu yılda a‘yāndan vefāt (13) itdi, Muhammed b. ‘Alī / –ki Seffāh-ıla Mansūr
anuñ oġlanlarıdır.- ‘Abdıllāhi’bni Muhammed-i Hanefī Ahbār’da ma‘lūm (14)
itmişdi –ki hılāfatı gine gendülerüñ olsa gerek. (İKT4/2-v. 265a/12, 13-s. 210).
/ bu yılda ileri gelenlerden vefat etti Muhammed b. � Alī /
Ba�zılar eydür: “… / Hatta vardı Mukātıl /, Cehmi’bni Safvān’ı Tirmid’e
sürdürdi.” (İKT4/2-v. 260a/8-s. 202).
/ Hatta gitti Mukātıl /
“Bekāya tamā� itme ki mevt seni isteyü durur. / Nice güler ol / ki ölüp bilmez ki
Cennet’e mi gider (11) veyāhūd Nār’a. Ve / unutma anı / ki / mevt saña gelse
gerek, ya gicede ya gündüzde /. İ vah” (12) diyüp, haykırup gendüden gitdi.
(İKT4/2-v. 366a/10, 11-s. 384).
/ Nasıl güler o /
Nite-kim dimişlerdür: “/ Ne hoş didi ol eli boş silâhşör / (12) ki; / arpa kadar altun
yigrekdür elli batman kuvvetden /.”(GT-v. 45b/11-s. 187).
/ Ne hoş dedi o eli boş silahşör /
/ Mülk üzerine olmasun ol melik / kim buyrugın buyurur ve Tañrı’nuñ buyruk
dutıcı (3) kulından olmaya. (GT-v. 69b/2-s. 222).
/ Mülk üzerine olmasın o hükümdar /
Nite-kim dimişlerdür: “/ Devletsüzüñ çün arkasın sıgayasın (7) senüñ devletüñe
günâh işler ortaklık. /” (GT-v. 67b/6, 7-s. 219).
/ Uğursuzun arkasını okşadığından senin mutluluğuna günah işler [bu] ortaklık. /
/ Anuñ-ıçun didi Peyġambar Hazratı –(s.a.v. )- / nice (16) diñleyin kim İsrāfīl sūrı
aġzına aldı, alnını egdi muntazırdur kim destūr vireler. (İKT-v. 25a/15-s. 165).
/ Onun için dedi Peygamber Hazreti –(s.a.v.)- /
Ve / ‘ışk tarîkını şöyle bilür Sa‘dî / ki (4) Bagdâd’da tâzî dilârâmuñ ki vardur
göñlüni aña bagla ve cemî‘i ‘âlemden gözüñi bagla! (GT-v. 57b/3-s. 205).
/ aşk yolunu şöyle bilir Sa�dî /
129
Bilmediler kim fazl Allāh elinde, kime dilerse virür ve / buña delālet (13) ider
ş’ol / kim Muhammedi’bni Ka‘b Kurzī eyitdi: … (İKT-v. 67b/12, 13-s. 237).
/ buna işaret eder şu /
/ Nice ola şol gişinüñ hālı / ki müslimānlar mālını isrāf ide.” (14) didi. (İKT4/2-v.
394b/13-s. 439).
/ Nasıl ola şu kişinin durumu /
/ Bu söze delālet ider ş’ol hadīs / (2) kim / A‘maş rivāyat itdi İbrāhīmi’bni
Yezīd’den, / ol atası Yezīd-i Teymī’den / kim Ebū Zer eyitdi, … (İKT-v. 68b/1, 2-
s. 238).
/ Bu söze işaret eder şu hadis /
/ Ne işüñe yarar tabak-ıla gül? / (GT-v. 4a/10-s. 130).
/ Ne işine yarar tabak ile gül? /
Eyitdi: “… / Ne hoş eyitdi (6) Tabıġa-yı Zubyanī /, Nu‘māni’bni Münzer hakkına
didi, bu iki beyti okudı: … (İKT4/2-v. 313a/5, 6-s. 294).
/ Ne hoş söyledi Tabıga-yı Zubyanī /
… kim eydürdi: …, / (5) bugün va‘zın didi vā‘ız; / uyandı ol / kim / işidür
mevā‘ız; / gerek olan sordı, … (İKT-v. 169b/5-s. 405).
/ bugün dini öğüt dedi vâiz /
Ve / bu yılda vefāt itdi Yahyā b. Zekeriyyā / –ki Medāyin kāzīsı-y-ıdı.- / (13) Ve /
Yūnus b. Habīb / –ki nahvīlaruñ ulularınuñ birisi-y-idi.- nahvı Ebū ‘Amri’bni
‘Ala’dan hāsıl itmişdi. (İKT4/2-v. 393b/12, 13-s. 438).
/ bu yılda vefat etti Yahyā b. Zekeriyyā / … / Yūnus b. Habīb /
/ El kıssa Hālid’e şol mıkdār (9) ‘ukūbat itdi Yūsuf b. ‘Ömer / ki vasf olınamaz.
(İKT4/2-v. 272b/8, 9-s. 223).
/ Sözün kısası Hālit’e şu kadar eziyetler etti Yūsuf b. Ömer /
“Ve / bu yılda vefāt itdi … /” yapısında öznesi sonda olan devrik cümleler:
(İKT4/2-v. 402b/3, 4-s. 453), (İKT4/2-v. 403b/2, 3-s. 454), (İKT4/2-v. 404a/12,
13-s. 455), (İKT4/2-v. 404b/1, 2-s. 456) , (İKT4/2-v. 404b/10-s. 456), (İKT4/2-v.
405a/8-s. 457), (İKT4/2-v. 405b/17-s. 458), (İKT4/2-v. 407b/17-s. 462), (İKT4/2-
v. 408b/21-s. 464), (İKT4/2-v. 409a/10-s. 464), (İKT4/2-v. 409a/11-s. 464),
(İKT4/2-v. 409b/7-s. 465), (İKT4/2-v. 409b/12, 13-s. 465), (İKT4/2-v. 409b/15-s.
130
465), (İKT4/2-v. 410a/6-s. 466), (İKT4/2-v. 410a/8-s. 466), (İKT4/2-v. 411a/1-s.
467), (İKT4/2-v. 411a/5, 6-s. 467), (İKT4/2-v. 416a/14, 15-s. 476), (İKT4/2-v.
416a/21; 416b/1-s. 476), (İKT4/2-v. 416b/3, 4-s. 477), (İKT4/2-v. 417a/13, 14-s.
478), (İKT4/2-v. 417a/20, 21-s. 478), (İKT4/2-v. 417b/1, 2-s. 478), (İKT4/2-v.
418b/1-s. 479).
2. 1. 1. 2. Nesnesi Sonda Devrik Cümleler
Belirtili Nesnesi Sonda Devrik Cümleler
Bir vech dahı oldur kim, / şeytān (1) Yūsuf’a unutdurdı Allāh’ı zikr itmegi /, Yūsuf
Allāh’a i‘timād etmegi unutdı, mahlūkdan (2) yardım istedi. (İKT-v. 81a/21;
81b/1-s. 261).
/ şeytan Yūsuf’a unutturdu Allah’ı anmayı /
Hasan eyitdi: “… / Biz severiz; Allah’uñ tā‘atında olup (17) itā‘at idenleri. /
Düşmen dutaruz; Allāh’a ‘āsī olup ‘isyān idenleri. / (İKT4/1-v. 170b/16, 17-s.
551).
/ Biz severiz Allah’ın ibadetinde olup itaat edenleri. /
Ben şimdi bir dīn üzerineyem kim / tahkīk bildüm anı / kim hakdur, geldüm ki…
(İKT-v. 168b/4-s. 404).
/ doğru bildim onu /
… ki: “İbn-i Hanefiyye eydür: “ İlāhī! / Sen bilürsin (10) anı / ki, baña
ögretdüklerüñden ben bilürin ki… (İKT4/1-v. 56b/9, 10-s. 373).
/ Sen bilirsin onu /
Eved, / Allāh Ta�ālā bir kimesneyi alaca (3) itse olur alaca / ve kimi ki / Allāh
Ta�ālā hor ide anı / kimdür ki �azīz ide? (İKT4/2-v. 295b/2, 3-s. 261).
/ Allah Taâlâ değersiz etse onu /
Asma‘ī eydür: “/ Bir gün gördüm anı / bir mest pīrüñ başı ucında turur. (İKT4/2-
v. 406a/3-s. 458).
/ Bir gün gördüm onu /
Pes buña eyitdiler: “/ Neden bilürsin, anlar bu (18) oġlana şefkat idecegin? /”
(İKT-v. 92b/17, 18-s. 279).
/ Nasıl bilirsin onların bu oğlana şefkat edeceğini? /
/ Nitekim (15) geliserdür anuñ beyānı. / (İKT-v. 177b/14, 15-s. 421).
131
/ Nitekim gelecektir onun anlatımı. /
…, eydür: “…/ Allāh bilür anuñ hālını. /” (14) didi. (İKT4/2-v. 313a/13-s. 294).
/ Allah bilir onun durumunu. /
Ve dahı eydür: (12) “/ Ben size habar vireyin anuñ sıfatlarını / kim size mahfī
kalmaya: Ol orta boylu ve orta sakalludur, / (13) dahı Peyġāmbarlık mühri vardur
iki yaġırnı arasında /, adı Ahmed’dür, … (İKT-v. 174b/12, 13-s. 415).
/ Ben size haber vereyim onun özelliklerini /
/ Muhammed aldı başı / Fazli’bni Sehl’e –ki Zi’r-riyāsetdür- virdi. (İKT4/2-v.
425a/15-s. 492).
/ Muhammet aldı başı /
Ol �avrat eyitdi: “…; dilerdüm kim ol nūr bende zāhir ola-y-ıdı, / Allāhu Ta‘ālā
dilemedi (1) bende olmaġı /; nirde diledi-y-ise anda kıldı” diyüp bu kıt‘a’i inşā
eyledi: … (İKT-v. 183a/21; 183b/1-s. 431).
/ Allahu Taâlâ dilemedi bende olmasını /
/ Eyü incitdüñ beni / ki ol sen vasf itdügüñ (10) benüm zâhirümdür, bâtınumı
bilmezsin. (GT-v. 6a/9-s. 156).
/ İyi incittin beni /
Rivāyat olundı kim: Hālat-ı nezi‘de Haccāc bunı dir-idi kim: (14) “İy Çalabum! /
Sen yarlıġa beni / kim, halāyık baña rahmat olmaz, diyü zan iderler.” (İKT4/1-v.
150b/14-s. 521).
/ Sen bağışla beni /
Zührī eydür: “… / Ol gişi aldı beni / halīfa (14) katına vardı. (İKT4/2-v. 258a/13-
s. 198).
/ O kişi aldı beni /
‘Ömer eyitdi: ‘/ Sen işitdüñ mi benüm hükmümi / ki (3) ümm-i veled-i bahāsına
dutup āzād itmek gerek.’ (İKT4/2-v. 258b/2-s. 199).
/ Sen işittin mi benim kararımı /
Mūsā’ya eyitdi: … “Ya�nī şunuñ-ıçun mı geldüñ kim bizi (1) sıhruñ-ıla
yirümüzden ve şehrümüzden çıkarasın? / Pes bize va‘de it, bir güni / kim ne sen
ve ne (2) biz ayruk yire gitmeyevüz.” (İKT-v. 96b/1-s. 286).
/ Öyle ise bize söz ver bir günü /
132
Bunlar anuñ cevābında eyitdiler: … Ya‘nī / kılduġuñ namāzları mı buyurur saña /
(9) atalarumuz, dedelerümüz ‘ibādet itdüginden men‘ idesin. Bizi / ve dahı
māllarumuzda göñlümüz (10) dilegin işlemekden men‘ eyleyesin? (İKT-v. 74a/8-
s. 248).
/ atalarımızın, dedelerimizin ibadet ettiğinden men edesin bizi /
Ol A‘rābī ‘Ne‘am bilürin, / Cerīr (17) diyüp durur bu beyti /.’ didi. (İKT4/2-v.
221b/16, 17-s. 137).
/ Cerīr demiştir bu beyti /.
Dahı ol oldur ki / Bişşār-ı şā‘ır (20) anuñ hakkında didi bu beyti / okudı ki: …
(İKT4/2-v. 317a/19, 20-s. 301).
/ Bişşār-ı şā‘ır onun hakkında dedi bu beyti /
‘Ne‘am bilürin’ diyüp, ‘/ Cerīr dimişdür bu beyti dahı. /’ diyüp okıdı ki: …
(İKT4/2-v. 221b/19-s. 137).
/ Cerir demiştir bu beyti de. /
/ İbn-i ‘Irs, (4) Esed’e mersiyye dimişdür bu beytleri / ki zikr olınur: … (İKT4/2-
v. 244b/3, 4-s. 176).
/ İbn-i �Irs, Eset’e ağıt demiştir bu beytleri /
/ Rebī‘ Şāfi‘ī’den rivāyet ider bu beytleri / ki: … (İKT4/2-v. 431a/18-s. 502).
/ Rebī� Şāfi�ī’den rivayet eder bu beytleri /
… rivāyat itdi kim: “Hazrat-ı Risālet aña eyitdi: ‘Saña destūr virdüm ki hicābı (5)
götüresin, benüm sözüm dinleyesin; tā kim / saña ögredem bu hadīsi /.” (İKT4/1-
v. 146a/5-s. 514).
/ sana öğreteyim bu hadisi /.
İblīs eyitdi: “Beni her nesnede āciz itdüñ, / anuñ-ıçun itdüm bu işi / (3) kim seni
kakıdam.” (İKT-v. 89a/2-s. 273).
/ onun için yaptım bu işi /
Ol vakt eyitmişdür kim, içene halāl iderin, ġusul idene halāl itmezin, ravā görmedi
(8) ve / ġāyet şeni‘ gördüginden bu nesneyi / kim bir kimse Mescid-i Harām
içinde gire (9) dahı cenābetden ġusl eyleye ve ‘avratın aça. (İKT-v. 180b/8-s.
426).
/ çok ayıp gördüğünden bu şeyi /
133
‘Alī aña eyitdi: ‘/ Sen mi didüñ bunı / kim, Peyġāmbar eyitdi ki: (20) ‘Halkuñ
üzerine yüzünci yıl girdükde yir üzerinde bir nefes kalmaya. Ümmetüñ hoz hoşlıġı
(21) yüzünci yıldan soñradur.’ (İKT4/1-v. 181b/19-s. 567).
/ Sen mi dedin bunu /
Bir rivāyatda İbn-i Mes‘ūd oġlı ‘Abdullāh’a eyitdi: ‘/ Sen mi didüñ [182a] (1)
bunı / ki, Peyġāmbar eyitdi kim: ‘Halkuñ üzerine yüzinci yıl girdükde yir üzerinde
bir bakar göz (2) bulınmaya.’ (İKT4/1-v. 181b/21; 182a/1-s. 567).
/ Sen mi dedin bunu /
‘/ Anañ mı buyurdı bunı? /’ didi. (İKT4/1-v. 214a/17-s. 623).
/ Annen mi buyurdu bunı? /
“Yüri / gireceñe vir bunı /, fercine dürtsin. …” didi. (İKT4/2-v. 412a/4-s. 469).
/ cariye(?)ne ver bunı /
/ Pes Mūsā –‘Aleyhi’s-selām- aldı, bunları / Tūr-ı Sīnā’ya vardı. (İKT-v. 105a/10-
s. 302).
/ Sonra Mūsā –ona selam olsun- aldı bunları /
/ ‘Abdu’l-Muttalib aldı, bunları / Ka‘be’nüñ (12) içine girdi, Hübel katına ok
bırakdı. (İKT-v. 181a/11-s. 427).
/ ‘Abdu’l-Muttalib aldı bunları /
Andan ashābına sordı ki: “/ Nice gördüñüz bunları? /” (İKT4/1-v. 152b/19-s.
525).
/ Nasıl gördünüz bunları? /
/ Yine Cerīr nakl ider Muhālid oġlı Süleymān’dan / ki: “/ Mansūr diledi (5) Ebū
Hanīfe’yi / –ki Nu‘mān b. Sābit’dür- Baġdād’a kāzī ola. (İKT4/2-v. 335a/4, 5-s.
329).
/ Mansūr diledi Ebū Hanīfe’yi /
… Allāhu Ta�ālā buyurur: … “/ Allāhu Ta‘ālā habar virür, gökleri nice
yaratduġını ve ne vechile vāsi‘ yaratduġını ve dahı ġāyet (13) hüsünde ve nihāyet
bahāda itdügini. /” (İKT-v. 16b/12, 13-s. 149).
/ Allahu Taâlâ haber verir gökleri nasıl yarattığını ve ne şekilde geniş yarattığını
ve dahi uç güzellikte ve nihayet değerde ettiğini. /
“/ Niçe ola hālı? /” didiler. (İKT-v. 175b/14-s. 417).
/ Nasıl ola durumu? /
134
Ol pīr eydür: …, / hoş gördüm devenüñ (21) hālını, / şeşdüm ‘ikālini, / bindüm
üzerine / gitdüm. …” (İKT-v. 171a/20, 21-s. 409).
/ güzel gördüm devenin durumunu /
Ve dahı ‘Abdu’l-Muttalib mādām ki (10) hayatda idi / gendüzi suvarurdı huccācı
ve halāyıkı /. (İKT-v. 180b/9, 10-s. 426).
/ kendisi sulardı hacıları ve hizmetçileri /.
Fir�avn anuñ cevābında eyitdi: … Ya‘nī / ben size göstermezin, illā ben
gördügümi /; ve / dahı ben sizi kulavuzlamazın; illā reşād (8) yolına /. (İKT-v.
98b/7-s. 290).
/ ben size göstermem yalnız benim gördüğümü /
İbn-i Zübeyr eydür: “… Sakalebi’yi feth itdi, begleri Burcān’ı sıdı, geldi, / yine
muhāsara (20) itdi Konstantıniyye’yi /.” (İKT4/2-v. 246a/19, 20-s. 179).
/ yine kuşattı İstanbul’u /.
… Rasūl Hazratı bunlara sordı: “/ Kankıñuz bilür Kussu’bni Sā‘ide’-i Eyād’ı? /”
didi. (İKT-v. 167a/7, 8-s. 401).
/ Hanginiz bilir Kussu’bni Sā‘ide’-i Eyād’ı? /
Sa‘īdi’bni ‘Afv’dan rivāyat olınur ki Peyġāmbar Hazratı –‘Aleyhi’s-selām-
buyurdı ki / (1) Hak Ta‘ālā baña cennetde tezvīc Meryem’i ve Āsiye’yi ve
Mūsā’nuñ kız karındaşını /. (İKT-v. 139a/1-s. 356).
/ Hak Taâlâ bana cennette eş kıldı Meryem’i ve Āsiye’yi Mūsā’nın kızkardeşini /.
Ba�zılar eydür: (9) “… Üç gün gitdiler biri birine söylemediler, üç günden soñra
söyleşdiler, (11) biri birin bilmediler / her biri ta‘accub itdiler, mezheblerinde
bunca muhālefet var-iken bir araya (12) cem‘ olduklarını /. (İKT4/2-v. 251a/11,
12-s. 186, 187).
/ her biri şaşırdılar mezheplerinde bunca muhalefet varken bir araya
toplandıklarına /.
/ Hattā Rasūl (3) Hazratı dahı yā on altı ay, yā on yidi ay Beyte’l-Makdis’den
yaña kıldı namāzı. / (İKT-v. 118a/2, 3-s. 322).
/ Hatta Peygamber Hazreti de ya on altı ay, ya on yedi ay Mescid-i Aksa’dan yana
kıldı namazı. /
İbn-i Ebī Meryem (17) eyitdi: “/ Vallāhi bilmezin n’olduġını. /” (İKT4/2-v.
411b/17-s. 469).
135
/ Allah için bilmem ne olduğunu. /
Çün gice oldı, yine yatup uyudı; / (13) irteye kaldı okıyacak evrādı / kim var-ıdı,
fevt oldı.” (İKT-v. 129a/13-s. 340).
/ yarına kaldı okuyacak yaprakları /
Zührī eyitdi: “Ġam degül. / Bir dahı yazayın ol ehādısı. /” (İKT4/2-v. 256a/4-s.
194).
/ Bir daha yazayım o hadisi. /
Babam aña nazar idüp: ‘/ Allāh ta‘ālā nūrlandırsın (7) ol gişinüñ gözüni / ki,
bunuñ gibi ‘ammısı oġlı ola’ didi. (İKT4/1-v. 28a/6, 7-s. 326).
/ Allah Taâlâ aydınlatsın o kişinin gözünü /
/ Yokaru Delāyıl-ı Nübüvvet’de (3) zikr itdük ol hadīsi / ki, Ebū Dāvūd Sünen’inde
rivāyat idüp durur kim: “… (İKT4/1-v. 197a/2, 3-s. 592).
/ Yukarıda Peygamberlik Kanıtları’nda bildirdik o hadisi /
/ Dahı ‘acabladum ol kimesneyi / kim ölümi añar dahı ‘Lā ilāha illā’llāh’
kelimesinden (7) ġāfil olur. (İKT-v. 109b/6-s. 309).
/ Bundan başka şaşırdım o kimseye /
‘Alī bin (4) Hüseyn eydür kim: “/ Allāhu ta‘ālā sever ol mü’mini / kim, günāhkār
ola; dahı tevbe eyleye.” (İKT4/1-v. 138a/4-s. 502).
/ Allah Taâlâ sever o inananı /
/ Bunlaruñ üzerine musallat eyle (12) ol Sakıf’dan kopanı / kim, zālımdur; tā kim
yaşların yiye ve kuruların giye. (İKT4/1-v. 147b/11, 12-s. 517).
/ Bunların üzerine ilişen eyle o Sakıf’tan kopanı /
/ Dahı añuñ ol sizden öñdin geçen (20) ümmetlerüñ hālını / ki dünyāya aldanup,
ahireti unudup tūl-ı emel iderlerdi. (İKT4/2-v. 351a/19, 20-s. 358).
/ Bundan başka anın o sizden önce geçen ümmetlerin durumunu /
…, ol İbn-i ‘Ömer’den kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (7) eyitdi: “/ Allāh Ta‘ālā ‘Ād
kavmına göndermedi ol yili / kim / anları (8) helāk eyledi; illā ş’ol yüzük
delüginden çıkacak kadar. / (İKT-v. 54b/7-s. 214).
/ Allah Taâlâ �Âd kavmine göndermedi o yeli /
Andan soñra eydürdi: “İy Çalab’um! / Eger ben bilsem saña sevgülü olan vechi, /
(5) ol vech üzere tapardum saña /, līkin bilmezin” dir-idi. (İKT-v. 172a/4, 5-s.
410).
136
/ Eğer ben bilsem sana sevgili olan tarzı /
/ Rivāyet olınur Ebū Zübeyr’den ve Sābit Benāyin’den ve İbrāhīm’den ve
‘Abdullāhi’bni ve Muhammedi’bni ‘Aliyyi’bni (20) ‘Abdullāhi’bni ‘Abbās’dan /,
İbn-i ‘Asākir zıyāda eyledi şeyhlerinden Muhammedi’bni ‘Ali ve ‘Abdurrahmān b.
(21) Harmeletle’yi ve ‘Akirmete’yi / –ki Ebū Müslim İbn-i ‘Abbās’uñ kulıdur.- /
(İKT4/2-v. 309a/19, 20, 21-s. 287).
/ İbn-i ‘Asākir ekledi şeylerinden Muhammedi’bni ‘Ali ve ‘Abdurrahmān b. (21)
Harmeletle’yi ve ‘Akirmete’yi /.
Ma‘nīsi budur ki “/ Biz kılmaduk şol düşleri / ki / gösterdük (9) saña / illā fitne
kılduk halka /.” (İKT4/2-v. 297a/8, 9-s. 264).
/ Biz kılmadık şu düşleri /
Yine ancılayın zāhıdlardan ba�zısı Mansūr’a gelüp, nasīhat idüp “Yā halīfa, (14)
/ añ şol giceyi / ki kabr içinde giceleseñ gerek. Ancılayın dahı gice görmeyesin. /
Dahı añ şol (15) kıyāmet günin /, nice mutī‘lara savāb virilüp ve nice ‘āsīlere
‘ıkāb ideler.” (İKT4/2-v. 355a/14, 15-s. 364).
/ Bundan başka an şu kıyamet gününü /
Ve / dahı ‘acabladum ş’ol nesneyi / kim cehennem adınuñ varlıġını bilür, dahı
ferah (6) olup güler. (İKT-v. 109b/5-s. 309).
/ bundan başka şaşırdım şu şeye /
Ya‘nī “/ Allāh Ta‘ālā sever şunları / ki gendü yolında saf olup mukātala (10)
ideler.” (İKT4/2-v. 331b/9-s. 324).
/ Allah Taâlâ sever şunları /
El-āya, ma‘nīsi dimek olur ki: “/ Allāhu Ta‘ālā sever şunları / ki Allāh yolında
mukātala (14) ider.” (İKT4/2-v. 426b/13-s. 494).
/ Allahu Taâlâ sever şunları /
Bu āyetüñ ma‘nīsinde iki vech zikr itmişlerdür: “Bir ol kim / sākīye şeytān
unutdurdı, Yūsuf’un hālını pādişāh katında zikr itmegi /.” (İKT-v. 81a/19, 20-s.
261).
/ sâkîye şeytan unutturdu Yūsuf’un durumunu padişah yanında bildirmeyi /.
2. 1. 1. 3. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Yönelmeli Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
137
/ Ol ‘avrat vardı ‘Abdu’llāhı’bni ‘Ömer’e / dahı sordı. (İKT-v. 182a/12-s. 429).
/ O kadın gitti Abdullahı’bni Ömer’e /
… melā’ike eytdiler: ‘Yā Meryem! / (8) Allāhu Ta‘ālā seni ihtiyār itdi ‘ālemüñ
hatunları üzerine; / dahı seni mutahhar kıldı yaramaz (9) hulklardan / ve saña
gökçek sıfatlar ve eyü hulklar virdi; dahı / berī kıldı seni şehevāt-ı (10) dünyādan
yimekde ve içmekde ve geymekde / -ki Meryem hācat mıkdārı isti‘māl (11)
iderdi.” (İKT-v. 138b/8, 9, 10-s. 356).
/ Allahu Taâlâ seni seçti âlemin kadınları üzerine /
Ol ‘avrat cevāb virüp: ‘/ Ben Allāh’dan utanurın, Allāh nazar itmedügine nazar
(12) eylemege. /’ (İKT4/1-v. 150a/11, 12-s. 520).
/ Ben Allah’tan utanırım Allah’ın itibar etmediğine itibar etmeye. /
/ Pâdişâh ni‘meti (14b) harâm olur aña / ki fursat vaktını gözlemeye, … (GT-v.
14a/15; 14b/1-s. 140).
/ Padişah nimeti haram olur ona /
Sizden birüñüz (11) taġa çıkduġın, yā anda izin görürsem / vallāhı bir iş idem aña
/ ki, aña ‘azāb ola, soñra (12) kalana edeb ola.’ (İKT4/1-v. 68b/10, 11-s. 392).
/ Allah için bir iş ederim ona /
/ Zīrā Ebū Müslim vasiyyet itmişdi aña / ki “Saña (4) benüm mührüm yakın
gelicek, bilesin ki benümdür, kabūl idesin. (İKT4/2-v. 314a/3-s. 295).
/ Çünkü Ebu Müslim vasiyet etmişti ona /
Ba‘zısı (3) “/ Nice itā‘at idelüm aña? /” didiler. (İKT4/2-v. 325b/3-s. 315).
/ Nasıl boyun eğelim ona? /
Andan Haccāc ashābına: (2) “… Gördüñüz mi, biz mutī‘laruz, anlar ‘āsīlardur. (3)
/ Dahı nekbetler irişür anlara /” diyüp, ehl-i Şām’a gine mancınıklar diküp hisār
itmege meşġūl oldılar. (İKT4/1-v. 49b/3-s. 360).
/ Ve felaketler erişir onlara /
Atası eyitdi: (5) “… Ve / ammā (6) ta‘ām halı buyurġıl aşçıña /, envā‘ı aşlar
bişürsin. …” (İKT4/2-v. 262a/5, 6-s. 205).
/ ama yemek durumu buyur aşçına /
… anaları Ya�kūb’a eyitdi: “…atañ istedügi gibi ta‘ām bişür, / kardaşuñdan
öñdin ilet babaña /, yisün, saña du‘ā (19) kılsun” didi. (İKT-v. 76b/18-s. 253).
/ kardeşinden önce ilet babana /
138
… eyitdi: “İy ata! / Allāh’dan ‘ilm geldi baña /, saña gelmedi. …” didi.(İKT-v.
58b/17-s. 221).
/ Allah’tan ilim geldi bana /
İy Mehdī! / Cevāb-nāme yaz baña / ki senüñ (5) re’yüñ-ile ‘amal idüp, saña uyup
anuñ üzerine olam, ve’s-selām”. (İKT4/1-v. 10b/4-s. 297).
/ Cevap yazısı yaz bana /
Yahyā bin Ebī Kesīr rivāyat ider: “/ Ebū Kulābe habar (11) virdi baña / ki: …
(İKT4/1-v. 59b/10, 11-s. 378).
/ Ebu Kulabe haber verdi bana /
“Haccāc: (9) “Vallāh yā Şa‘bī! / Sen sevgülüreksin baña (?) / ki, / bizüm
üzerümüze girür ol (10) hālda / ki, kılıçdan bizüm kanumuz tama turur. (İKT4/1-
v. 100a/9, 10-s. 441).
/ Sen en sevimlisin bana (?) /
/ Biregü eydür baña /: ‘Bir yirde ki on biñ velī ola, andan nireye gidersin?’ [340a]
(1) didi.” (İKT4/2-v. 339b/21-s. 337).
/ Bir kişi der bana /
/ Pes (16) bu ni‘met şükrānesi İbrāhīm bir kurbān boġazlayacak yir yapdı Beytü’l-
Makdis’üñ gün (17) toġusından yaña /, andan Bilād-ı Teymen’e vardı kim…
(İKT-v. 62a/15, 16, 17-s. 228).
/ Sonuç olarak bu nimete şükran işareti olarak İbrahim bir kurban boğazlayacak
yer yaptı Mescid-i Aksa’nın gün doğusundan yana /
Veheb eydür: “Çünki Benī İsrā’īl’de şer ve yalan tanuklık çok oldı, / (2) Hak
Ta‘ālā gökden bir zencīr indürdi Beytü’l-Mukaddes’üñ sahrāsı üzerine /; altundan
kaçan iki (3) gişi da‘vāya gelseler, ellerin ol zencīre uzadurlardı. (İKT-v. 130a/2-s.
341).
/ Hak Taâlâ gökten bir zincir indirdi Mescid-i Aksa’nın ovası üzerine /
/ Hatīb-i Baġdādī rivāyet ider Muttalib b. ‘Ukāşe-yi Baġdādī Müzenī’den / ki: “/
Ebū Muhammed-i Hādī’ye (18) tanukluġa varduk bir kimse üzerine / ki Kureyş’e
sögüp Hazret-i Risālet’i –sallāhu ‘aleyhi ve sellem- (19) yaramaz añdı-y-ıdı.
(İKT4/2-v. 378a/17, 18-s. 408).
/ Ebu Muhammet-i Hadi’ye tanıklığa gittik bir kimse üzerine /
139
Dahı (3) Musannıf eydür: “/ Ol Velīd kim, Cāmı‘-ı Dımışk’ı yapdı biz didügümüz
vech üzerine /. Anuñ (4) dünyāda nazīrı mı vardur kim, Beytü’l-Makdes’üñ
sahrāsın yapdı, üzerine (5) kubba baġlatdı. (İKT4/1-v. 166b/3-s. 544).
/ O Velit […] Şam Camii’sini yaptı bizim dediğimiz şekilde /
Eyitdi: “/ Di, imdi çaġır bunlara. /” (İKT-v. 127a/6-s. 337).
/ Haydi, şimdi bağır bunlara. /
Anlar dahı cevāb virüp: ‘Biz Allāh’uñ evine koñşılar-ıduk’ [138a] (1) diyüp, ‘/
Ne-y-ile müstahık olduñuz buña /’ diyü gine sordılar. (İKT4/1-v. 138a/1-s. 501).
/ Neyle hak kazandınız buna /
… Bundan soñra Muhtār hutba okıyup, ashābını hutbasında, Kūfe’de Hüseyin
depelendügine [9a] (1) hāzır olanlar üzerine kındurup: “… / Ben Allāh’dan
yardım talab iderin bunlaruñ üzerine. / … diyüp, … dürlü dürlü öldürmeg-ile
buyurdı, … (İKT4/1-v. 9a/3-s. 294).
/ Ben Allah’tan yardım isterim bunların üzerine. /
Nefsüm bundan a‘lā talab (16) ider kim, / ol cennetden yaña yardım idüñ cennete
girmem üzerine /” didi. (İKT4/1-v. 180a/16-s. 565).
/ o cennetten yana yardım edin cennete girmem üzerine /
/ Pes bu iki (8) yigit kasd itdiler deveyi öldürmege /; kavmlarında sa‘y eylediler,
… (İKT-v. 56b/7, 8-s. 218).
/ Sonra bu iki yiğit niyetlendiler deveyi öldürmeye /
Ol Muhammed’dür kim / Peyġāmbar viribinildi, esvede ve ebyaza ve ahmara /.
(İKT-v. 171a/9-s. 409).
/ Peygamber gönderildi karaya ve beyaza ve kırmızıya /.
/ Andan kasd itdi eyü fikr-ile, bir gökçek (19) ġarīb vech-ile yapmasına / kim,
bundan öñdin geçenlerde bunuñ gibi binā kimse görmemiş ola. (İKT4/1-v.
156b/18, 19-s. 530).
/ Ondan niyet etti iyi fikir ile, bir güzel bambaşka şekil ile yapmasına /
Bir dahı fikr iderem (13) ki, / düşmen şamatası ne beñzer fakr zahmetine /. (GT-v.
15a/13-s. 141).
/ düşman gürültüsü nasıl benzer fakirlik sıkıntısına /.
/ Şol (45b) kimsene irilik ider garîbe / ki kendüsi gurbetde olmamış ola. (GT-v.
45a/15; 45b/1-s. 187).
140
/ Şu kimse kaba ve sert davranır gurbette bulunana /
/ Pes vardı halīfaya /, üzerine yürüdi. (İKT4/2-v. 314b/15-s. 297).
/ Sonra gitti halifeye /
/ ‘Ali oġlı ‘Abdullāh buyurdı halka /, (9) atdan indiler. (İKT4/2-v. 292b/8-s. 256).
/ Ali oğlu Abdullah buyurdu halka /
Ma‘nīsi budur ki “/ Biz kılmaduk şol düşleri / ki / gösterdük (9) saña / illā fitne
kılduk halka /.” (İKT4/2-v. 297a/8, 9-s. 264).
/ yalnız, bela verdik halka /.
/ Pes ‘Ād kavmı yitmiş yakın (17) gişi gönderdiler Harām’a / tā ki Ka‘be katında
bunlarıñ-çün istiskā ideler. (İKT-v. 52a/16, 17-s. 210).
/ Sonra Ad kavmi yetmişe yakın kişi gönderdiler Haram’a /
Ma‘nīsi budur kim: “/ Benüm rahmetüm vāsi‘ oldı; her nesneye / ben ol rahmeti
(13) yazısarın ş’ol kimselere / ki muttakī olurlar; dahı zekāt virürler; dahı ş’ol
kimselere yazısarın (14) ki… (İKT-v. 116b/12, 13-s. 320).
/ Benim acımam [korumam] çok oldu her nesneye / ben o acımayı [korumayı]
yazacağım şu kimselere /
Rāvī eydür: / Zeyd rücū‘ idüp Mekke’ye geldi, ş’ol (10) halda / kim eydürdi: “İy
Çalabum! / Ben senüñ ‘itā‘atuñ üzerine kāyım olmışamdur hak olduġuñ cihetden
/, (11) saña ‘ibādet idüben saña kullık eyleyüben senden eylük taleb iderin, muhāl
istemezin, saña ‘ibādet (12) iden-ile uyuyan bir degüldür. / Ben īmān getürdüm
her nesneye / kim İbrāhīm īmān getürdi. (İKT-v. 174a/9, 10, 12-s. 414).
/ Ben inandım her şeye /
/ Pes vardılar (16) Horāsān’a /, ‘Āsım -ki ‘amal-dār-ıdı- halīfa tarafından bir beg
gelince bir beg dikdiler. (İKT4/2-v. 315b/15, 16-s. 299).
/ Sonra gittiler Horasan’a /
/ Kaysar dahı mektūb yazdı İbn-i (8) Hafna’ya / - kim Şām ‘Arabı’nuñ meliki-y-
idi – emr itdi kim çeri cem‘ idüp vara Kurayş kavmı-y-ıla (9) cenk eyleye. (İKT-v.
177a/7, 8-s. 420).
/ Kayser de mektup yazdı İbn-i Hafna’ya /
… Sālimi’bni ‘Abdi’llāhi’bni ‘Amr’dan rivāyat (10) itdi kim / Zeydi’bni ‘Amr
Şam’a gitdi, İbrāhīm dīnini taleb itmege /. (İKT-v. 175a/10-s. 416).
/ Zeydi’bni Amr Şam’a gitti İbrahim dinini istemeye /.
141
İbn-i �Asākir eydür: «… Ca�fer’i kardaşı Fazl-ıla halīfa kapusında buldı, /
destūr istediler (4) içerü girmege /. (İKT4/2-v. 400b/3, 4-s. 449).
/ izin istediler içeri girmeye /.
/ Hāfızı’bni ‘Asākir rivāyat itdi (9) Mücāhid’den / kim Ādem çünkim günāh
işledi, / Allāhu Ta‘ālā buyurdı iki ferişteye / (10) “Ādem’i ve Havvā’yı gendünüñ
konşılıġından çıkaralar. (İKT-v. 34b/8, 9, 10-s. 181).
/ Allahu Taâlâ buyurdu iki meleğe /
Ya‘nī / ben size göstermezin, illā ben gördügümi /; ve / dahı ben sizi
kulavuzlamazın; illā reşād (8) yolına /. (İKT-v. 98b/7-s. 290).
/ üstelik ben sizi kılavuzlamam [size yol göstermem] yalnız doğru yola /.
/ Mansūr eyitdi ‘Īsā’ya /: (13) “/ Şükr iderin şol Allāh’a / ki beni ni‘mete tuş
getürdi, zahmete tuş getürmedi.” didi. (İKT4/2-v. 311b/12, 13-s. 291).
/ Mansur dedi İsa’ya /
…, / Allāh Ta‘ālā buyurur İsrāfīl’e / sūrı urur, kaçan kim ura cānlar (12) çıka.
(İKT-v. 25a/11-s. 165).
/ Allah Taâlâ buyurur İsrafil’e /
…, bir �avrat İbn-i �Abbās’dan sorup eyitdi: “/ Ben nezr eyledüm (10) Ka�be
katında oġlumı boġazlamaġa / nice ideyin, ne buyurursın?” didi. (İKT-v. 182a/9,
10-s. 429).
/ Ben adadım Ka�be’nin yanında oğlumu boğazlamayı /
…, ol Şemīzi’bni ‘Atıyye’den kim Hilāli’bni Yesār (17) ben hāzır-ıdum, / İbn-i
‘Abbās, Allāhu Ta‘ālā: * … didüginüñ ma‘nīsı sordı (18) Ka‘bü’l-Ahbār’a /.
(İKT-v. 42a/17, 18-s. 193).
/ İbn-i Abbas, Allahu Taâlâ: … dediğinin anlamını sordu Ka�bü’l-Ahbar’a /.
/ Biz yine geldük kıssanuñ evveline /: … (İKT4/2-v. 425a/12-s. 492).
/ Biz yine geldik hikayenin öncesine /
Ey ehl-i Medīne, / habar virüñ (10) baña ol sekiz nasībden / ki / Allāh Ta‘ālā
anları farz itdi Kitāb’ında kavīlar üzerine (11) ve za‘īfler üzerine /. (İKT4/2-v.
287b/9, 10, 11-s. 247).
/ Allah Taâlâ onları farz etti Kitap’ında güçlüler üzerine ve zayıflar üzerine /.
* Meryem 19/57.
142
/ Ol vakt kim Allāh Ta‘ālā feriştehleri gönderdi; Lūt (18) kavmın helāk itmege, /
ol feriştehler güzel oġlanlar sūratında Lūt peyġambaruñ evine geldiler, bunları
(19) imtihan itmeg-içün /, aşaġada gele. (İKT-v. 22a/17, 18, 19-s. 160).
/ O zaman ki Allah Taâlâ melekleri gönderdi Lût kavmini mahvetmeye /
/ Allāhu Ta‘ālā sorar Melekü’l- Mevt’e / kim “kim kaldı?” diyü. (İKT-v. 26a/17-s.
167).
/ Allah Taâlâ sorar Ölüm Meleği’ne /
/ Ol beşārete şükr idüp tekbīr eyledi ma‘būda. / (İKT-v. 178b/8-s. 423).
/ O müjdeye şükür edip ululadı Allah’ı. /
/ Hak Ta‘ālā rahmet itsün (6) Muhammed’e / -ki ‘Abdullāh b. ‘Amr b. ‘Osmān b.
‘Affān-ı Emevī’dür- Ebū ‘Abdullāh Medenī’dür. (İKT4/2-v. 322a/5, 6-s. 309).
/ Hak Taâlâ acısın Muhammed’e /
/ Andan soñra Allāh Ta‘ālā emr itdi (13) Mūsā’ya / tā kim ine, Benī İsrā’īl’e
buyura, taġa yakın geleler. (İKT-v. 103a/12, 13-s. 298).
/ Ondan sonra Allah Taâlâ emretti Musa’ya /
“Ya‘nī / Allāh rahmet itsün Mūsā’ya / bundan dahı ziyāde aña īzā itdiler, sabr
eyledi.” (İKT-v. 120a/8-s. 326).
/ Allah acısın Musa’ya /
Ve ol iki başı Muhammed bin Hanefiyye’ye gönderüp, nāme yazup: (20) “/ Ben
hamd iderin ol Allāh’a / ki andan artuk Tañrı yokdur. (İKT4/1-v. 10a/20-s. 296).
/ Ben şükrederim o Allah’a /
/ Andan soñra işāret eyledi, ol ‘amellere / ki dünyāda ve āhıratda salāh-ı ‘ibādet
anuñ-ıladır. (İKT-v. 148a/10-s. 372).
/ Ondan sonra işaret eyledi o işlere /
/ Dahı yardım ider ol gişiye / ki azġunuñ eli altındadur. (İKT4/2-v. 310b/1-s. 289).
/ Bundan başka yardım eder o kişiye /
… eytdiler: “/ Niçün nasīhat idersiz, ol kavma / Hak Ta‘ālā anları helāk
idecekdür, (8) yāhūd bir vech-ile ‘azāb idecekdür?” (İKT-v. 147a/7-s. 370).
/ Niçin öğüt verirsiniz o kavme /
Rivāyet olundı ki bu kaziyyelerden soñra (17) Reşīd “/ Allāh la‘nat itsün ol
kimselere / ki Berāmige’yi baña (18) kovladı. …” dir-idi. (İKT4/2-v. 398b/17-s.
447).
143
/ Allah lanet etsin o kimselere /
Ol pīr bu resme Kuss’uñ ahvālın beyān idicek Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- eyitdi: “/ -
Allāh rahmet (11) itsün- Ol Kuss’a / kıyāmet güninde ol dahı başına bir ümmet
kopısardur” didi. (İKT-v. 170b/10, 11-s. 408).
/ Allah acısın o Kuss’a /
/ Tāhir leşkerile geçdi öte yaña. / (İKT4/2-v. 422b/14-s. 487).
/ Tahir asker ile geçti öte yana. /
/ Ben tanuklık (4) virürin Peyġāmbar üzerine / ki, Sakafī’den kezzāb ve zālım
çıksa (5) gerek. (İKT4/1-v. 57a/3, 4-s. 373).
/ Ben tanıklık ederim Peygamber üzerine /
Ma‘nīsi budur kim: “/ Zikr eyle yā Muhammed! Ş’ol vaktı / kim / Hak Ta‘ālā
va‘de eyledi (59 peyġāmbarlara / ki eger size kitāb ve hikmet, ya‘nī şerī‘at
virürsem, andan soñra size bir Peyġāmbar getürse ki (6) sizünle olan kitābı
girçekleyesiz; … (İKT-v. 110b/4, 5-s. 311).
/ Hak Taâlâ söz verdi peygamberlere /
Ma‘nīsi budur ki: ‘Biz saña çok ümmet virdük, / pes (20) namāz kıl ve ‘ibadet eyle
Rabb’uña ve Hālık’uña /. (İKT4/2-v. 274a/19, 20-s. 225).
/ öyle ise namaz kıl ve ibadet eyle Rabb’ine ve Yaratıcı’na /.
…, ol ‘Ubādeti’bni Sāmit’den eydür: / Çünkim Eyād ilçisi geldi (14) Rasūlü’llāh
Hazratı’na –(s. a.v. )- / Rasūl Hazratı eytdi: “İy Eyād bölügi! / N’eyler (15)
Kussu’bni Sā‘ide-i Eyādī / bunlar helāk oldı?” (İKT-v. 167b/13, 14, 15-s. 402).
/ Eyâd elçisi geldiğinde Rasûlüllah Hazreti’ne –(s.a.v.)- /
Bunlar anuñ cevābında eyitdiler: … Ya‘nī / kılduġuñ namāzları mı buyurur saña /
(9) atalarumuz, dedelerümüz ‘ibādet itdüginden men‘ idesin. Bizi / ve dahı
māllarumuzda göñlümüz(10) dilegin işlemekden men‘ eyleyesin? (İKT-v. 74a/8-s.
248).
/ kıldığın namazları mı buyurur sana /
/ Eger ta‘ām yiseñ atyab ta‘āmlar getürürdük saña /; ve / eger şarāb içseñ
şarāblaruñ lezizini (10) getürürdük saña /; evet ne yirde olsañ saña toprak ve su
eksük itmeyevüz. (İKT-v. 133b/9, 10-s. 348).
/ Eğer yemek yesen en güzel yemekler getirirdik sana / … / eğer şarap içsen
şarapların lezzetlisini getirirdik sana /
144
Andan soñra eydürdi: “İy Çalab’um! / Eger ben bilsem saña sevgülü olan vechi, /
(5) ol vech üzere tapardum saña /, līkin bilmezin” dir-idi. (İKT-v. 172a/4, 5-s.
410).
/ o şekil üzere tapardım sana /
Hikāyat ‘Abdülmelik’e irişüp, Haccāc’a nāme yazup: ‘/ Esmā’ya söyledüginden
ötürü (7) n’oldı saña / ki, bir recül-i sālıh kızına söylersin’ diyü ‘itāb eyledi.”
(İKT4/1-v. 57a/6, 7-s. 373).
/ Esma’ya söylediğinden ötürü ne oldu sana /
Hasan “/ Sögme baña, / Allāh rahmet itsün saña /.” didi. (İKT4/2-v. 296b/9-s.
263).
/ Allah acısın sana /.
Mansūr ‘/ Kaçan emr itdüm saña? /’ (9) diyüp inkār eyledi. (İKT4/2-v. 341b/8-s.
340).
/ Ne zaman emrettim sana? /
Bir nesne bulmayup bu edim pāresin getürüp (12) kül içinden bir kömür pāresile
“/ Beş biñ akça virem saña. /” diyü yazdum. (İKT4/2-v. 375a/12-s. 402).
/ Beş bin akçe vereyim sana. /
Kāla’llāhu Ta�ālā: … Ya�nī / Hak Ta�ālā senā ider Süleymān’a / eydür kim:
(17) “/ Ne gökçek kuldur Süleymān / ki Allāh’a rucū� idicidür.” (İKT-v. 132a/16,
17-s. 345).
/ Hak Taâlâ övgü söyler Süleyman’a /
/ Ol yıl içinde Hayberī’den soñra havārıc (18) cem‘ oldılar Şeybānī üzerine / -ki
ol ‘Abdül‘azīz oġlıdur.- ‘Abdül‘azīz Humeys (19) olup oġlıdur –ki leşker-i
hāricīdür. (İKT4/2-v. 282b/17, 18-s. 239).
/ O yıl içinde Hayberi’den sonra asiler toplandılar Şeybani üzerine /
Ya‘nī / ben sıġındum ş’ol Allāh’a / kim benüm ve sizüñ Rabb’ıñuz oldur, hīç yir
yüzinde deprenür cānavar (14) yokdur. (İKT-v. 51b/13-s. 209).
/ ben sığındım şu Allah’a /
Eyitdi: “/ Niçün taparsız ş’ol bütlere / kim gendü elüñüz-ile (11) aġaçdan ve
taşdan yonarsız, nice dilerseñüz idersiz.” (İKT-v. 60a/10-s. 224).
/ Niçin taparsınız şu putlara /
145
/ İtā‘at kanatların (6) açuñ şol kimse üzerine / ki sizüñ üzerüñüze ‘adl idüp, zulm
ve cevr tomarın dürüp (7) eyü dirlikler olur. (İKT4/2-v. 373b/5, 6-s. 399).
/ İtaat kanatlarını açın şu kimse üzerine /
/ Ulu ve (8) ‘âkıl dimesünler şol kimseneye / kim ulularuñ adını eylüg-ile yâd
itmeye. (GT-v. 23b/7, 8-s. 153).
/ Ulu ve akıllı demesinler şu kimseye /
“İy ata! / Niçün ‘ibādet idersin ş’ol nesneye / kim işitmez ve görmez, saña
fāyıdası (15) degmez?” (İKT-v. 58b/14-s. 221).
/ Niçin ibadet edersin şu şeye /
/ Yirine Bişri’bni Dāvūd’ı beg gönderdi. Şol şart üzerine / ki (14) yılda biñ gez biñ
akça göndere. (İKT4/2-v. 431b/13-s. 502).
/ Yerine Bişri’bni Davut’u bey [olarak] gönderdi şu şart üzerine /
Allāh Ta�ālā eydür: … Ya‘nī / Yūsuf didi ş’ol yigide / kim anı kurtılur (16) zann
itdi kim ol sākīdur. (İKT-v. 81a/15-s. 260).
/ Yusuf dedi şu yiğide /
…, musannıf eydür: “/ Eger bu āyet delālet iderse şuña / kim yıldızlar dünyā
göginde (18) murassa‘dur.” (İKT-v. 18b/17-s. 153).
/ Eğer bu ayet işaret ederse şuna /
…, eyitdi: (5) “… Bunı bilicek Sefrā dahı Velīd’i sevdi, / (13) ne beñzer Velīd anı
sevdügine /. (İKT4/2-v. 266a/13-s. 212).
/ nasıl benzer Velit’in onu sevdiğine /.
Nusayb eyitdi: “/ Benüm dilüm istedüginden halīfanuñ eli (13) artuk ögrenmişdür
virmege. /” (İKT4/2-v. 246b/12, 13-s. 180).
/ Benim gönlümün istediğinden halifenin eli artık öğrenmiştir vermeye. /
Cemī‘-i yir yüzi suya ġark oldı, Allāh Ta‘ālā’nuñ düşmenleri helāk oldı, / gine
emr eyledi (15) yire /, suyını yutdı ve göge emr eyledi, yaġmurı dindi… (İKT-v.
46b/14, 15-s. 201).
/ gine emretti yere /
Bu geldi, (8) eyitdi: “Yā Rabb’ī! Sen bilürsin kim ben aña virdüm, elin uzatdı, /
bu dahı irişdi zencīre /.” (İKT-v. 130a/8-s. 341).
/ bu da erişti [ulaştı] zincire /.
146
Bulunmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
… / belki ben anuñla Mervān oġlanlarından başumı saklamaklık (6) dilerin; tā
Allāh’a irişince / kim, / ol vaktda Allāhu ta‘ālā hükm eyleye anlaruñla bizüm
aramuzda /. (İKT4/1-v. 131b/5, 6-s. 491).
/ o zamanda Allahu Taâlâ karar vere onlarla bizim aramızda /.
Bu kazıyyeye sebeb oldı ki: ‘Abdülmelik bu yıluñ evvelinde çeri [36a] (1) cem‘
idüp kasd-ı Karkısıyā kıldı ki, / Züfer bin Hāris-i Kelābi’yi hisār ide ‘Ayn-verd’de
/. (İKT4/1-v. 36a/1-s. 339).
/ Züfer bin Haris-i Kelabi’yi kuşata Ayn-verd’de /.
Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- eyitdi: “/ Yaluñuz bir ümmet haşr olınısar benümle
‘Īsa’bni Meryem arasında /” (16) didi. (İKT-v. 175b/15-s. 417).
/ Yalnız bir ümmet toplanacak benimle Meryem oğlu İsa arasında /
Ve / dahı Zeydi’bni ‘Amr’uñ eş�ārındandur bu kasīde / kim / –birkaç beytin (13)
zikr itdük evvelinde.- / (İKT-v. 176a/12, 13-s. 418).
/ -birkaç beytini andık öncesinde-. /
Musannıf eydür: / Biz zikr itdük, bu ayetüñ tefsīrinde / kim Allāhu Ta‘ālā didi: …
(İKT-v. 7a/3-s. 133).
/ Biz bildirdik bu ayetin yorumunda /
/ Hattā müfessirlerüñ (2) ba‘zısı dimişler bu āyetüñ tefsīrinde /: … Ya�nī ol vakt
… (İKT-v. 139a/1, 2-s. 356).
/ Hatta Kur’ân’ı yorumlayan dim âlimlerinin kimisi demişler bu âyetin yorumunda
/
Eyitdi kim: “/ ‘Atā b. (19) Rabāh eydürdi bu āyetüñ tefsīrinde / -ki… (İKT4/2-v.
234b/18, 19-s. 159).
/ Ata b. Rabah derdi bu ayetin yorumunda /
Cābir (5) Cu‘afı’dan sordı ki: “/ Fukahā-i ‘Irāk ne dirler bu āyetüñ tevcīhinde / ki:
… (İKT4/2-v. 236a/5-s. 161).
/ Irak’ın din alimleri ne derler bu ayetin yorumlamasında /
Ebū Ca‘fer eydür: “Karındaşum (7) Seffāh baña “/ Sen ne fikr idersin bu işde? /”
diyü sorup, ben cevāb virüp “Fikir senüñdür.” didüm. (İKT4/2-v. 299a/7-s. 268).
/ Sen ne düşünürsün bu işte? /
147
Anlar dahı virmediler, eyitdiler: “Suyumuz nāgāh dükene / biz dahı sizüñ gibi
olavuz (1) diyü korkaruz bu susuz yirde /” didiler. (İKT-v. 178b/21; 179a/1-s.
424).
/ biz de sizin gibi oluruz diye korkarız bu susuz yerde /
Ka‘bü’l-Ahbār eydür: “/ Cennetde kimesnenüñ sakalı olmaz, (21) Ādem’den
ġayrı; / Ādem’üñ kara sakalı olur, göbegine degin. / Ve / dahı cennetde kimse
künyet-ile söylenmez (1) Ādem’den ġayrı /. Ādem’e dünyāda Ebü’l-Beşer dirler
cennetde. /” (İKT-v. 41a/20, 21; 41b/1-s. 192).
/ Âdem’e dünyada İnsanların Babası derler cennette. /
… Rasūl –‘aleyhi’s-selām- buyurdı ki: ‘/ Bir şehr binā olınur Dicle ve Furat’ıla
kutrılı (7) arasında / ki yirüñ hazīneleri aña müteveccih ola ve mülüki zālımlar
ola. (İKT4/2-v. 339a/6, 7-s. 336).
/ Bir şehir kurulur Dicle ve Fırat ile yanları arasında /
‘Alī bin Zeyd eydür: “/ İki gişi görmedüm dünyāda / ki, (2) od anlaruñ-ıçun
yaradılmış ola, illā Hasan-ıla ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz’i gördüm.” (İKT4/1-v.
196a/1-s. 590).
/ İki kişi görmedim dünyada /
Eytdi: “Belī / işbu koyunuñ bir kuzusın aldı idi, fülān yirde /.” (İKT-v. 166b/14-s.
400).
/ işte bu koyunun bir kuzusunu aldıydı, fülan yerde /.
…; dahı ş’ol kimselere yazısarın (14) ki bizüm āyetümüze īmān getürürler ve
anlar ş’ol kimesnelerdür ki / tābi‘ olurlar. Ümmī Nebī’ye / ki / anı yazılmış (15)
bulurlar. Gendüler katındaġı Tevrīt’da dahı İncil’de /.” (İKT-v. 116b/14, 15-s.
320).
/ onu yazılmış bulurlar kendilerinin yanındaki Tevrat’ta ve İncil’de /.
İbn-i Hanefiyye cevāb yazup (17): … / Allāh’a mutī‘ ol, gizlü āşıkāra işüñde / (2)
ve bunı bilgil ki…” diyüp, (4) Sālıh bin Mes�ūd’a ısmarladı ki “Muhtār’a eyit,
…” didi. (İKT4/1-v. 12b/1-s. 300).
/ Allah’a bağlı ol gizli açık işinde /
Andan soñra ‘Arafāt’dan inerdi ve kanda dilerse giderdi. (6) Ş’ol hālda ki
Lebbeyk müte‘ammiden merkūmen didi. “Ya‘nī / senüñ ‘itā‘atuñ üzerine kāyım
148
olmışamdur; ‘ibādet (7) idici kul olduġum hālda /” dir-idi. (İKT-v. 174b/5, 6, 7-s.
415).
/ senin emrine göre çalışmışımdır ibadet edici kul olduğum hâlde /
Ümîzdür ki / muhlis (3) kullar nâ-ümîz olmayalar ilâhuñ dergâhında /. (GT-v.
24b/2, 3-s. 154).
/ samimi kullar ümitsiz olmayalar tanrının katında /.
/ Vallāh bir gişi bilmezin işbu (21) kabrlar içinde / ki, Allāh ta‘ālānuñ ‘azābından
emīn olup rahmatına muntazır ola.’ (İKT4/1-v. 195a/20, 21-s. 589).
/ Allah için bir kişi bilmem işte bu mezarlar içinde /
‘/ Allāh Ta‘ālā senüñ ecrüñ ulu kılsun, karındaşuñ oġlı hakkında. /’ didi. (İKT4/2-
v. 303b/11-s. 277).
/ Allah Taâlâ senin sevabını ulu kılsın kardeşin oğlu hakkında. /
/ Āhır anda Şām’da oldı, Kaysar katında. / (İKT-v. 177a/5-s. 420).
/ Sonunda orada Şam’da oldu Kayser’in yanında. /
/ Tabarānī rivāyat ider İbn-i ‘Abbās’dan / kim / Mūsā hac (14) itdi kızıl öküz
üzerinde /, bu söz garībdür. (İKT-v. 120b/13, 14-s. 327).
/ Musa hac etti kızıl öküz üzerinde /
Bu hadīsi Beyhākī ve Taberānī ve Muhammedi’bni Cerīr rivāyat itdi, / Ebū Mūsā
Medīnī bu hadīsi getürdi Kitāb-ı Tılāvat’da / (9) dahı bir ġarīb geleci ziyāde itdi
kim… (İKT-v. 26b/8-s. 168).
/ Ebu Musa Medini bu hadisi getirdi Kitab-ı Tilavet’te /
Bu mertebe īmān mertebesinüñ ednāsıdur ve / bu nesneye (17) işāret olundı
Kur’ān’da / ki: … Andan bir kimse ki… (İKT-v. 148a/16, 17-s. 372).
/ bu şeye işaret olundu Kur’ân’da /
/ İbn-i Ebī Hātim rivāyat itdi, (19) Ebū Zer‘a’dan, / ol ‘Osmāni’bni Ebī
Şeybe’den, / ol Cerīr’den, / ol Sa‘īd’den / kim İbn-i (20) ‘Abbās eyitdi: “/ Ādem
Dahnā adlu yire düşdi, Mekke ile Tā’if arasında. /” (İKT-v. 34b/18, 19, 20-s.
181).
/ Âdem Dahna adlı yere düştü Mekke ile Taif arasında. /
Ya‘nī / Süleymān, Dāvud’a vāris oldı nubuvvatda ve ‘ilmde /; mālda degül. (İKT-
v. 130b/18-s. 343).
/ Süleyman, Davut’a vâris oldu peygamberlikte ve ilimde /
149
/ Hasan-ı Basrī’nüñ ve İbn-i Sīrin’üñ menākıbların getürdük ol (6) kitābda / -ki
adı Tekmīl’dür.- (İKT4/2-v. 226a/5, 6-s. 146).
/ Hasan-ı Basri’nin ve İbn-i Sirin’in hikayelerini getirdik o kitapta /
Müslim Dāvūd bin Reşīd’den, / ol Tāvūs’dan (19) rivāyat ider Sahīh’inde / ki:
“… (İKT4/1-v. 214a/18, 19-s. 623).
/ o Tavus’tan rivayet eder Sahih’inde /
Bir gün ola ki / fıstuk (20) yaġı-y-ıla bişmiş pālūza yiye sahn içinde. /’ didi.
(İKT4/2-v. 390b/19, 20-s. 433).
/ fıstık yağıyla pişmiş pelte yiye sahan içinde. /
Andan kitāb-ı Süleymān’ı açup, bunı yazılmış (16) buldı ki: “… / Ben Allāh’a
sıġınurın senden kesilmekde ve hurmatum hetk itmekde (21) ve baña ihsān
eylemegi terk kılmakda ve benüm senüñle vuslatumda ve senden diledügümde
[120b] (1) icābat itmekde. / (İKT4/1-v. 120a/20, 21; 120b/1-s. 473).
/ Ben Allah’a sığınırım senden kesilmekte ve haramımı yırtmakta ve bana
bağışlananı terk etmekte ve benim seninle kavuşmamda ve senden dilediğimde
kabul etmekte. /
Rasūl eytdi: “/ Ne hūb inşā itdi Sūk-ı ‘ükāz’da. / (İKT-v. 167a/9-s. 401).
/ Ne güzel inşa etti Sûk-ı Ükaz’da. /
/ Nitekim geçdi ş’ol hadīsde / kim Ebū Hüreyre rivāyat itdi (1) kim… (İKT-v.
38a/21-s. 187).
/ Nitekim geçti şu hadiste /
Rāvī eydür: / Zeyd rücū‘ idüp Mekke’ye geldi, ş’ol (10) halda / kim eydürdi: “İy
Çalabum! / Ben senüñ ‘itā‘atuñ üzerine kāyım olmışamdur hak olduġuñ cihetden
/, (11) saña ‘ibādet idüben saña kullık eyleyüben senden eylük taleb iderin, muhāl
istemezin, saña ‘ibādet (12) iden-ile uyuyan bir degüldür. / Ben īmān getürdüm
her nesneye / kim İbrāhīm īmān getürdi. (İKT-v. 174a/9, 10, 12-s. 414).
/ Zeyd geri dönüp Mekke’ye geldi şu halde /
Tāvūs: “Bir gişi görmedüm ki / [İbn-i] ‘Abbās’dan eşed ola, Tañrı’nuñ harām
kılduġı (14) nesnelere ta‘zīm itmekde /. Ol Tañrı hakkı-çun eger kudratum yitse
anı añıcak aġlamaġa aġlar-ıdum” didi. (İKT4/1-v. 33a/13, 14-s. 335).
/ [İbn-i] Abbas’tan daha sert ola Tanrı’nın haram kıldığı şeyleri ululamakta /.
150
Ammā Ebū Ca‘fer Muhammedi’bni Cerīr-i Taberī tevārīhinde zikr itmişdür (4)
kim / Havvā, Ādem içün kırk oġlan toġurdı, yigirmi batında /. (İKT-v. 41a/4-s.
191).
/ Havva Âdem için kırk oğlan doğurdu yirmi karında /.
Çıkmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
/ Sevrī rivāyet ider ‘Abdıllāh b. Velīd’den. / (İKT4/2-v. 234b/21-s. 159).
/ Servi rivayet eder Abdullah b. Velit’ten. /
/ Vākıdī rivāyat (14) ider ‘Abdullāh’dan / ki, Esmā’nuñ kulıdur. (İKT4/1-v.
56b/13, 14-s. 373).
/ Vakıdi rivayet eder Abdullah’tan /
Ammā Nūh peyġāmbaruñ kabri / Muhammedi’bni Cerīr ve Erzakī rivāyat itdiler
‘Abdu’rrahmāni’bni (11) Sābıt’dan / kim, Nūh’uñ kabri Cebel-i Lübnān’uñ
altında Gerek adlu şehirdedür. (İKT-v. 50b/10, 11-s. 207).
/ Muhammedi’bni Cerir ve Erzakî rivayet ettiler Abdurrahmani’bni Sabıt’tan /
/ İmām Ahmed bu hadīsi bir tarīkdan dahı rivāyat itdi ‘Abdu’r-Razzāk’dan, / ol
Mi‘mer’den, / ol ‘Aliyyi’bni Zeyd’den, / ol (8) Ebī Nazra’dan, / ol Ebī Şa‘be’den, /
ol Rasūlü’llāh’dan –(s. a.v. )- geçen hadīs gibi / ve dahı eyitdi kim… (İKT-v.
4b/7, 8-s. 128).
/ İmam Ahmet bu hadisi bir yoldan da rivayet etti Abdurrazzak’tan, / o
Mi‘mer’den, / o Aliyyi’bni Zeyd’den, / o Ebi Nazra’dan, / o Ebi Şa‘be’den /
/ Muhammed bin […] rivāyat ider (11) ‘Abdülmelik bin Firdevs’den / ve / ol
‘Abdullāh bin Ziyād’uñ hācıbından / ki: “… (İKT4/1-v. 18a/10, 11-s. 309).
/ Muhammed bin […] rivayet eder Abdülmelik bin Firdevs’ten / ve / o Abdullah
bin Ziyad’ın vezirinden /
Hatīb-i Baġdādī Seyf oġlı (4) �Ammār’uñ tarīkından rivāyet eyledi ki “… Ve /
bir ġayrı (19) vech-ile dahı rivāyet olundı ‘Ali b. Tālib’den ve İbn-i Mes‘ūd’dan
ve Sevbān’dan (20) ve İbn-i ‘Abbās’dan / ba‘zı rivāyetde “Süfyān zikri rivāyetde
yiter.” dinildi. (İKT4/2-v. 339a/18, 19, 20-s. 336).
/ bir başka sebeple de rivayet olundu Ali b. Talip’ten ve İbn-i Mesut’tan ve
Sevban’dan ve İbn-i Abbas’tan /
151
Andan eyitdi: “/ Baña habar virdi atam dedesinden, / ol dahı ‘Aliyyi’bni Ebī
Tālib’(8)den / eyitdi ki: “… (İKT4/2-v. 236a/7, 8-s. 162).
/ o da Aliyyi’bni Ebi Talip’ten /
Ve / dahı Muhammedi’bni (2) Cerīr rivāyat eyledi, ‘Aliyyi’bni Zeydi’bni Hud‘āñ
tarīkından, İbn-i ‘Abbās’dan / kim havāriyyǖn ‘Īsā peyġāmbara (3) eyitdiler: …
(İKT-v. 48b/1, 2-s. 204).
/ dahi Muhammedi’bni Cerir rivayet eyledi Aliyyi’bni Zeydi’bni Hud�an
yolundan olan İbn-i Abbas’tan /
Melekü’l-Mevt eyitdi: “/ Ben dahı Allāh’a sıġınuram, Allāh’ıñ (20) buyruġın
yirine getürmeyüp girü dönmekden /” didi. (İKT-v. 36a/19, 20-s. 184).
/ Ben de Allah’a sığınırım Allah’ın buyruğunu yerine getirmeyip geri dönmekten /
Hīç yirüñ var mıdur ki / beni anda gizleyesin Allahu ta‘ālā’dan /’ didi. (İKT4/1-v.
33b/5-s. 335).
/ beni orada gizleyesin Allahu Taâlâ’dan /
Ammā ş’ol hadīs kim / Buhārī rivāyat ‘Amri’bni ‘Ās’dan / kim Rasūlü’llāh (13) –
(s. a.v. )- buyurdı: … (İKT-v. 3b/12-s. 127).
/ Buhari rivayet [eder] Amri’bni Âs’tan /
Ve / dahı habar virdi Muhammedi’bni ‘Osmāni’bni Ebī Şeybe, Ahmedi’bni
Tārīk’dan, / ol ‘Amrı’bni ‘Atıyye’den, / (14) ol atasından, / ol İbn-i ‘Ömer’den, /
ol Zeydü’bni ‘Amru’bni Nüfeyl’den / eydür kim: … (İKT-v. 173a/13, 14-s. 413).
/ o Amrı’bni Atıyye’den, / o babasından, / o İbn-i Ömer’den, / o Zeydü’bni
Amru’bni Nüfeyl’den /
/ Ammā oġlı Muhammed –ki Medīne’de hurūc itdi-y-idi- rivāyet itdi. Anasından
ve Nāfi‘den [333a] (1) ve Ebī’z-Zinnād’dan ve Ebī’z-Zinnād A‘rec’den / ve / ol
Ebū Hüreyre’den sucūduñ keyfiyyetinde / ve bir (2) cemā‘at dahı Muhammed’den
habar virdi ki Nesāyī ve İbn-i Cihān tasdīk idüp muhkem (3) kıldılar. (İKT4/2-v.
332b/21; 333a/1-s. 326).
/ Ama oğlu Muhammed […] rivayet etti annesinden ve Nafi’den ve Ebi’z-
Zinnat’tan ve Ebi’z-Zinnat Areç’ten /
/ Eger saña ok gibi (10) togrı yol gösterürse, sen dön andan / sol koluñdan yaña
git. (GT-v. 69a/9, 10-s. 221).
/ Eğer sana ok gibi doğru yol gösterirse sen dön ondan /
152
/ Tabarānī rivāyat ider andan / ki: “… (İKT4/1-v. 137b/7-s. 501).
/ Tabarani rivayet eder ondan /
/ Rebaşī rivāyat ider Asma‘ī’den /: “… (İKT4/1-v. 141a/1-s. 506).
/ Rebaşi rivayet eder Asmai’den /
/ Asma‘ī rivayet ider atasından / ki: “… (İKT4/2-v. 275a/11-s. 227).
/ Asmai rivayet eder babasından /
/ ‘Abdussamed, hadīs rivāyet (11) idüp durur atasından, / atası dedesinden, /
dedesi ‘Abdullāh b. ‘Abbās’dan / ve / ol Hazret-i Risālet’den / (12) ki eyitdi: “/
Eyülik, dahı sıla-yı rahım ‘ömri uzun ider ve memleketleri ma‘mūr eyler (13) ve
mālı arturur. Egerçi bunı işleyen gişi fāsık dahı olursa. /” (İKT4/2-v. 395a/10, 11,
12, 13-s. 440).
/ Abdüssamet hadis rivayet etmiştir babasından, / babası dedesinden, / dedesi
Abdullah b. Abbas’tan / … / o Hazret-i Peygamber’den /
/ Hammād habar virür atasından / ki Hazret-i Risālet (19) buyurmışdur ki: …
(İKT4/2-v. 420b/18-s. 484).
/ Hammat haber verir babasından /
Anuñ bābında eytdi: “/ Baña habar virdi atam, / ol dahı rivāyet itdi atasından, /
(9) ol dahı Mansūr’dan, / ol dahı atasından, / ol dahı ‘Ali b. ‘Abdullāh’dan, / ol
dahı atasından / (10) ol dahı eytdi ki: “… (İKT4/2-v. 425a/8, 9-s. 492).
/ o da rivayet etti babasından, / o da Mansur’dan, / o da babasından, / o da Ali b.
Abdullah’tan, / o da babasından /
/ Ammā kardaşı (9) ‘Abdullāh –ki Hasan b. ‘Ali b. Ebī Tālib Kureyşī ve Hāşimī
oġlıdur, tābı‘dur- rivāyet (10) eyledi atasından ve anası Fātıma’dan –ki Hüseyn
kızıdur.- dahı ‘Abdullāh oġlı (11) Ca‘fer’den –ki Ebū Tālib oġlıdur, büyük
sahābīdur- ve ġayrısından / dahı bir cemā‘at (12) rivāyet itdiler: “… (İKT4/2-v.
332b/8, 9, 10, 11-s. 325).
/ Ama kardeşi Abdullah […] rivayet eyledi babasından ve annesi Fatıma’dan […]
ve Abdullah oğlu Cafer’den […] ve başkasından /
Benī ‘Abbās’uñ devleti gelmesinüñ ibtidāsında vārıd (18) olan ahbār-ı
Nebeviyye’dendür ki / bu hadīsi A‘meş dahı rivāyet itdi ‘Atiyye’den /, ol (9) Ebū
Sa‘īd’den rivāyet itdi. (İKT4/2-v. 296a/18-s. 263).
/ bu hadisi A�meş de rivayet etti Atiyye’den /
153
Eyitdi: ‘And içdüm ki / Kur’ān’ı ezberlemeyince bunı gidermeyem ayaġumdan /.’
(21) didi.” (İKT4/2-v. 225a/20-s. 145).
/ Kur’ân’ı ezberlemeyince bunı gidermeyeyim ayağımdan /.
/ Ba‘zılar rivāyet iderler Ayās’dan / kim (17) eyitdi: “… (İKT4/2-v. 250b/16-s.
186).
/ Bazılar rivayet ederler Ayas’tan /
/ Taberānī rivāyet ider Ayās’dan / kim: “Bir gişi (21) eyitdi: “Bir [gişi] deñiz
kenārında gün tolunı yürürken bülend-āvāz-ıla çok tekbīr itse [253b] (1) Allāh
Ta‘ālā aña ol deñizüñ her katrası saġışınca on hasene vire ve on günāhın (2) yuya
ve on derecesin ref‘ ide ki / her iki derecenüñ arası bir yıllık yol ola (3) yörigen
atlu gidiş-ile /.” (İKT4/2-v. 253a/20; 253b/2, 3-s. 190).
/ Taberani rivayet eder Ayas’tan /
/ Yine rivāyet ider Bakıyye tarīkından İbrāhīm b. Edhem’den, / ol Ebū İshak-ı (3)
Hemedanī’den, / ol ‘Ammāre b. ‘Una’dan, / ol Ebū Hüreyre’den / ki: “…
(İKT4/2-v. 362b/2, 3-s. 378).
/ Yine rivayet eder Bakıyye yolundan olan İbrahim b. Ethem’den, / o Ebu İshak-ı
Hemedani’den, / o Ammare b. Una’dan, / o Ebu Hüreyre’den /
/ Nitekim Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- Mekke’yi feth itdügi vakt deve-y-ile (4) girdi;
rukū‘-ıla, şükr-ile, / hatta mubārak sakalı devenǖn rahlına irişürdi; başların
aşaġa tutduġından /. (İKT-v. 123b/3, 4-s. 331).
/ hatta beğenilen sakalı devenin semerine erişirdi başını aşağı tuttuğundan /.
Ol didiler bunuñ isnādı ‘Arabī’dür, / bu cihetden (16) tahkīk-ıla rivāyat itdi
Bezzāz-ı Tabarānī-y-ile Beyhakī rivāyat itdügini Muhammedi’bni Haccāc (17)
hadīsinden / –ki geçdi- Ve dahı… (İKT-v. 167b/15, 16, 17-s. 402).
/ bu nedenle gerçek şekilde rivayet etti Bezzaz-ı Tabaranî ile Beyhakî rivayet
ettiğini Muhammedi’bni Haccac hadisinden /
/ Hāfız Ebū Na‘īm (13) rivāyat ider bir gişiden /, aña Ebū Nüfeyil dirler. (İKT4/1-
v. 3a/12, 13-s. 285).
/ Hafız Ebu Naim rivayet eder bir kişiden /
… kim Rasūlü’llāh (9) –(s. a.v. )- eyitdi: “/ Allāhu Ta‘ālā Ādem’i yaratdı bir
kabzadan / kim ol kabzayı (10) cemī‘-i yiriñ yüzinden kabz itdi. (İKT-v. 36a/9-s.
184).
154
/ Allahu Taâlâ Âdem’i yarattı bir tutam şeyden /
Anlara söyleyüp: “/ Baña habar virüñ bir kavmdan / ki, sefere gitmek isterler,
dahı gündüz (18) yoldan çıkup gice uyurlar. (İKT4/1-v. 73b/17-s. 400).
/ Bana haber verin bir kavmden /
/ Ebū �Āsım rivāyat ider Bişr bin �Āsım’dan / kim: “Tāvūs eyitdi: ‘Hīç bir gişi
görmedüm kim, (5) gendü nefsine emīn ola, bir gişiden ġayrı. (İKT4/1-v. 214a/4,
5-s. 622).
/ Ebu Asım rivayet eder Bişr bin Asım’dan /
Bu gişi eyitdi: ‘/ Ne istersin (18) bu hatun gişiden? /’ (İKT4/2-v. 255a/17, 18-s.
193).
/ Ne istersin bu kadından? /
/ Bu hadīsi Müslim dahı rivāyat itdi, (17) Buhārī rivāyat itdügi tarīkından. / (İKT-
v. 27a/16, 17-s. 169).
/ Bu hadisi Müslim de rivayet etti Buhari’nin rivayet ettiği yoldan. /
… kim ol eyitdi: “Her ki anı saklaya, kıyāmet güninde aña nūr olur, (14) dahı
huccat olur, / dahı necāt olur cehennemden / ve her ki saklamaya, aña nūr olmaz
ve… (İKT-v. 119a/14-s. 324).
/ üstelik kurtuluş olur cehennemden /
/ Bu ahırgı hadīsi İbn-i ‘Asākir dahı isnād (3) eyledi Ebī Bekri’bni Ebī Dāvud
tarīkından, / ol ‘Īsā’bni Hamādı’bni Leys’den ve Hişām’dan ve atasından (4) ve
Esmā’dan bu zikr olınan gibi. / (İKT-v. 175b/2, 3, 4-s. 416).
/ Bu sonuncu hadisi İbn-i Asakir de dayandırdı Ebi Bekri’bni Ebi Davut yolundan
/
/ Nitekim Sahīhayn’da rivāyat olundı, Zāyide hadīsinden Meysere-i Eşce‘ī’den, /
(21) ol Ebī Hāzım’dan, / ol Ebī Hüreyre’den / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (1)
eyitdi: … (İKT-v. 32b/20, 21-s. 178).
/ o Ebi Hazım’dan, / o Ebi Hüreyre’den /
Ve / dahı (13) Süddī-yi Kebīr rivāyat itdi, Ebī Mālik’den ve Ebī Sālıh’dan, / anlar
rivāyat ider, İbn-i ‘Abbās’dan (14) ve dahı Merre’den / rivāyat ider, Merre, İbn-i
Mes‘ūd’dan / kim eyitdi: … (İKT-v. 36a/12, 13, 14-s. 184).
/ dahi Süddi-yi Kebir rivayet etti Ebi Malik’ten ve Ebi Salih’ten, / onlar rivayet
eder İbn-i Abbas’tan ve de Merre’den /
155
Ve / dahı rivāyat itdiler. İbn-i Derestūya Ebū Na‘īm-ıla Kelbī tarīkından, / (18) ol
Ebī Sālıh’dan, / ol İbn-i ‘Abbās’dan / bu tarīk evvelki tarīkdan yigrekdür ve hem
bu (19) … (İKT-v. 167b/17, 18-s. 402).
/ o Ebi Salih’ten, / o İbn-i Abbas’tan /
/ Ş’ol hadīsi kim Müslim rivāyat itdi Ebī Tāhir’den, / (7) ol Ebū Hān-ı
Havlānī’den, / ol Ebū ‘Abdu’rrahmāni’bni Cebelī’den / kim ‘Abdu’llahi’bni
‘Amri’bni ‘Ās eydür: … (İKT-v. 5b/6, 7-s. 130).
/ Şu hadisi ki Müslim rivayet etti Ebi Tahir’den, / o Ebu Han-ı Havlani’den, / o
Ebu Abdurrahmani’bni Cebeli’den /
/ Bu hadīsi Nesāyī çıkardı (11) Ebī Üsāme tarīkından. / (İKT-v. 172a/10, 11-s.
411).
/ Bu hadisi Nesayi çıkardı Ebi Üsame yolundan. /
/ İmām Ahmed nakl eyledi, Ebū ‘Abdu’r-rahmān-ı Nisā’ī’den / ki / tefsīrde nakl
eyledi ‘Abdu’llāhi’bni Muhammed’den, / (9) ol dahı nakl eyledi Yezīdi’bni
Hārūn’dan, / ol dahı nakl eyledi Asbaġı’bni Zeyd’den, / ol dahı nakl (10) eyledi
Kāsımı’bni Ebī Eyyǖb’den, / ol dahı nakl eyledi Sa‘īdi’bni Cübeyr’den /, ol eyitdi:
… (İKT-v. 111a/8, 9, 10-s. 312).
/ İmam Ahmet nakleyledi Ebu Abdurrahman-ı Nisaâ�î’den / … / yorumda
nakleyledi Abdullahi’bni Muhammet’ten, / o da nakleyledi Yezidi’bni Harun’dan,
/ o da nakleyledi Asbagı’bni Zeyt’ten, / o da nakleyledi Kasımi’bni Ebi
Eyyüp’ten, / o da nakleyledi Saidi’bni Cübeyr’den /
/ Ādem bin Ebī Eyas’dan ol rivāyat ider Ebū ‘Alī Servān’dan / -ki ‘Ömer bin
‘Abdül‘azīz’üñ (16) kulı-y-ıdı-: “… (İKT4/1-v. 185b/15-s. 574).
/ Adem bin Ebi Eyas’tan o rivayet eder Ebu Ali Servan’dan /
/ Gine ancılayın rivāyat olundı Ebū Bekr bin ‘İyāş’dan, dahı Şāfi‘ī’(10)den, dahı
nice gişilerden / ki, mecmū‘ ‘ulamā ittifāk bunuñ üzerine idüp dururlar kim (11)
eyimme-i ‘adıldan dahı Hulafā-i Rāşidīn’den, dahı eyimme-i mehdiyīnden birisi
‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz’dür.” (İKT4/1-v. 192a/9, 10-s. 584).
/ Gine öylece rivayet olundu Ebu Bekir bin İyaş’tan, ve Şafi�i’den, ve nice
kişilerden /
/ Tabarānī rivāyat ider Ebū Dāvūd’dan / kim: “Tāvūs oġlanlarına: ‘İy
oġlancuklarum! (4) / Sāhıb-ı ‘akılla musāhabat idüp anlara mensūb oluñ anlardan
156
degülseñüz de. / Ve / (5) cāhıllar-ıla musāhabat idüp anlara mensūb olmañ
anlardan degülseñüz dahı. /’ dirdi.” (İKT4/1-v. 210b/3, 4, 5-s. 617).
/ Tabarani rivayet eder Ebu Davut’tan /
… ve hem bu (19) tarīkda vardur kim / bu kıssanuñ nazmını ve nesrini kemāli-y-
ile nakl iden Ebū Bekr idi, (20) Rasūlü’llāh huzūrında / ve / dahı rivāyat itdi Ebū
Na‘īm Ahmedi’bni İshāk-i Hıtāmī ‘Aliyyi’bni Hüseyni’bni (21) Muhammed-i
Mahzūmī’den, / ol Ebū Hātem-i Sicistānī’den, / ol Vehbi’bni Cerīr’den, / ol
Muhammedi’bni (1) İshāk’dan, / ol Zührī’den, / ol Sa‘īdi’bni Müseyyeb’den, / ol
İbn-i ‘Abbās’dan / eytdi kim : … (İKT-v. 167b/19, 20, 21; 168a/1-s. 402).
/ o Ebu Hatem-i Sicistani’den, / o Vehbi’bni Cerir’den, / o Muhammedi’bni
İshak’tan, / o Zühri’den, / o Saidi’bni Müseyyep’ten, / o İbn-i Abbas’tan /
/ Sevrī (19) rivāyat itdi Ebū İshāk’dan, / bir rivāyat da Tabarānī rivāyat itdi
andan / kim: (20) “… (İKT4/1-v. 145b/18, 19-s. 514).
/ Sevri rivayet etti Ebu İshak’tan, / bir rivayet de Tabarani rivayet etti ondan /
/ Peyġāmbara merfūġ oldıġı hālda dahı Luhey‘a oġlı (20) rivāyet itdi, Ebū
Kubeyl’den / ve / ol rivāyet itdi Muhib’den / ki Muhib eyitdi: “… (İKT4/2-v.
296a/19, 20-s. 263).
/ Peygambere yükseltildiği durumda da Luhey�a oğlu rivayet etti Ebu
Kubeyl’den / … / o rivayet etti Muhip’ten /
/ Beyhakī rivāyat (7) ider Ebū Nasra’dan / ki, ol eydür: “… (İKT4/1-v. 28b/6, 7-s.
327).
/ Beyhaki rivayet eder Ebu Nasra’dan /
Ve / dahı (4) habar virdi bize Ebū’l-‘Abbās-ı Ahmedi’bni Ebī Tālib Ca‘feri’bni
‘Aliyi Hemedānī’den, / ol Ebū Tāhir (5) Ahmedi’bni Muhammedi’bni Sülfī’den, /
ol Ebū ‘Abdi’llāh-ı Zehebī’den, / ol Hasanı’bni Ebī Bekir (6) Hallāl’dan / ol
Muhammedi’bni Ahmedi’bni İbrāhīm-i Razī’dan, / ol Ebü’l Fazl-ı
Muhammedi’bni Ahmedi’bni (7) ‘Īsā-yı Sa‘dī’den, / ol Ebü’l-Kāsım
‘Ubeydu’llāhi’bni Ahmedi’bni ‘Aliyy-i Mukrī’den, / ol dahı (8) Derestūye-i
Nehavī’den, / ol İsmā‘īli’bni İbrāhīm-i Sa‘dī’den ki Kazı Fārisi’di, / ol
Süleymāni’bni (9) Seyf-i Tāyī’dan ki Ehl-i Harrān’dandur, / ol Sa‘īdi’bni
Bezeyġī’dan, / ol Muhammedi’bni İshāk’dan, / (10) ol Hasani’bni Ebi’l-Hasan-ı
Basrī’den / eytdi kim … (İKT-v. 168a/3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10-s. 402).
157
/ o Ebu Tahir Ahmedi’bni Muhammedi’bni Süfli’den, / o Ebu Abdullah-ı
Zehebi’den, / o Hasani’bni Ebi Bekir Hallal’dan, / o Muhammedi’bni Ahmedi’bni
İbrahim-i Razi’den, / o Ebü’l-Fazl-ı Muhammedi’bni Ahmedi’bni İsa-yı Sadi’den,
/ o Ebü’l-Kasım Ubeydullahi’bni Ahmedi’bni Aliyy-i Mukri’den, / o da
Derestuye-i Nehavi’den, / o İsmaili’bni İbrahim-i Sadi’den […], / o
Süleymani’bni Seyf-i Tayi’den […], / o Hassani’bni Ebi’l-Hasan-ı Basri’den /
/ Hāris rivāyat ider Ebū Vāyıl’dan /: “Huzeyfe’den işitdüm ki: ‘Ashāb-ı
Muhammed’den uluları (11) bildiler kim, / ol yakındur Allāh’a vesīle cihetinden
/.” (İKT4/1-v. 146a/11-s. 514).
/ Haris rivayet eder Ebu Vayıl’dan /
/ İbn-i Ebī Hātim rivāyat itdi, (19) Ebū Zer‘a’dan, / ol ‘Osmāni’bni Ebī
Şeybe’den, / ol Cerīr’den, / ol Sa‘īd’den / kim İbn-i (20) ‘Abbās eyitdi: “/ Ādem
Dahnā adlu yire düşdi, Mekke ile Tā’if arasında. /” (İKT-v. 34b/18, 19, 20-s. 181).
/ İbn-i Ebi Hâtim rivayet etti Ebu Zer�a’dan, / o Osmani’bni Ebi Şeybe’den, / o
Cerir’den, / o Sait’ten /
/ Tirmīdī bir vech-ile dahı rivāyat eyledi Emāre bin ‘Umeyr’den / ki: “… (İKT4/1-
v. 18b/10-s. 310).
/ Tirmidi bir sebeple dahi rivayet eyledi Emare bin Umeyr’den /
Rāvī eydür: / Leys (19) yazdı Hişāmi’bni ‘Urve’ye atasından, / ol Esmā bint-i Ebū
Bekr’den / kim Esmā eyitdi: (20) / Gördüm Zeydi’bni ‘Amr’ı / öri turup arkasını
Ka‘be’ye virüp eydürdi: “… (İKT-v. 175a/18, 19, 20-s. 416).
/ o Ebu Bekir kızı Esma’dan /
/ Mehdī bin Meymūn rivāyat ider Ġaylān bin Cerīr’den / ki / [ol dahı] ‘Ubeyd bin
‘Ömer’den /: “… (İKT4/1-v. 66b/1-s. 389).
/ Mehdi bin Meymun rivayet eder Gaylan bin Cerir’den / … / [o da] Ubeyd bin
Ömer’den /
Ebū Huseyme oġlı Ebū Bekir eydür: “/ Ma‘īn oġlı Yahyā habar virdi Ġuyār oġlı
‘Abdullāh’dan, / ol (7) Süfyān-ı Sevrī’den, / ol Zeyd oġlı ‘Ali’den, / ol Müseyyeb
oġlı Sa‘īd’den /: “Tañrı Ta�ālā’nuñ kavlına… (İKT4/2-v. 297a/6, 7-s. 264).
/ Main oğlu Yahya haber verdi Guyar oğlu Abdullah’tan, / o Süfyan-ı Sevri’den, /
o Zeyt oğlu Ali’den, / o Müseyyep oğlu Sait’ten /
158
Rāvī eydür: / Zeyd rücū‘ idüp Mekke’ye geldi, ş’ol (10) halda / kim eydürdi: “İy
Çalabum! / Ben senüñ ‘itā‘atuñ üzerine kāyım olmışamdur hak olduġuñ cihetden
/, (11) saña ‘ibādet idüben saña kullık eyleyüben senden eylük taleb iderin, muhāl
istemezin, saña ‘ibādet (12) iden-ile uyuyan bir degüldür. / Ben īmān getürdüm
her nesneye / kim İbrāhīm īmān getürdi. (İKT-v. 174a/9, 10, 12-s. 414).
/ ben senin emrine göre davrandığım için ayakta durabiliyorum doğru olduğun
nedenden /
/ Nidâ geldi Hak Ta‘âlâ cânibinden / ki bu (13) pâdişâh dervîşleri sevmeg-ile
cennete girdi ve bu dervîş pâdişâh tekarrübi-y-le cehenneme (14) girdi. (GT-v.
6b/12-s. 157).
/ Ses geldi Hak Taâlâ tarafından /
/ Nite ki rivāyet olundı Hālid-i Ka‘neyi (10) oġlından / ki eyitdi: “… (İKT4/2-v.
320a/9, 10-s. 306).
/ Nasıl ki rivayet olundu Halid-i Ka�neyi oğlundan /
Muhammedi’bni Hātemi’bni Hayyān eyitdi: / Bize habar virdi ‘Ömeri’bni
Sa‘īdi’t-Tāyī (13) Menīh’de / ol rivāyat itdi , Hāmidi’bni Yahyā Belhī’den, / ol
Süfyān’dan, / ol Mutarrıfı’bni Tarīf’dan (14) ve ‘Abdu’l-Meliki’bni Ebcer’den, /
bu iki sālıh şeyh rivāyat itdiler Şa‘bī’den /, ol eyitdi: … (İKT-v. 105b/12, 13, 14-
s. 303).
/ o rivayet etti Hamidi’bni Yahya Belhi’den, / o Süfyan’dan, / o Mutarrıfı’bni
Tarif’ten ve Abdulmeliki’bni Ebcer’den, / bu iki dinin emrettiklerine uygun
davranan şeyh rivayet ettiler Şa�bi’den /
/ Medāyinī rivāyat ider Hasan-ı Basrī’den /: (9) “/ Beni yakdı Haccāc’uñ işbu
sözleri / kim: ‘Allāh ta‘ālā bize virdügi ‘ömrüñ iy dirīġā ki, (10) bir sā‘atın gendü
emr itdügi yirde geçürmedüñ; tā kim kıyāmat güninde dīdārın görmege (11) lāyık
olavuz” (İKT4/1-v. 142b/8, 9-s. 509).
/ Medayini rivayet eder Hasan-ı Basri’den /
Ammā kürsī, / Muhammedi’bni Cerīr rivāyat (6) itdi Hasan-ı Basrī’den /: “Kürsī
ve ‘arş ikisi birdür. (İKT-v. 7b/5, 6-s. 134).
/ Muhammedi’bni Cerir rivayet etti Hasan-ı Basri’den /
“Ya‘nī / ben Allāh’a sıġınuram, her mütekebbirüñ (4) şerrinden / kim kıyāmet
günine īmān getürmeye.” (İKT-v. 98a/3, 4-s. 289).
159
/ ben Allah’a sığınırım her kibirlinin kötülüğünden /
Vâh ki ölü yine dirilüp kabilesi arasına geleydi, / mîrâs-hôralara mîrâs (3)
döndürmek gussası ziyâde olaydı hısımları öldüginden /. (GT-v. 39b/2, 3-s. 180).
/ mirasyedilere aldığı mirası geri vermek üzüntüsü fazla olaydı akrabaları
öldüğünden /.
/ Buhārī-rahmatu’llāhi ‘aleyhi- nakl eyledi Humeydī’den, / ol (18) dahı nakl
eyledi Süfyān’dan, / ol dahı nakl eyledi ‘Amri’bni Dīnār’dan, / ol dahı nakl (19)
eyledi Sa‘īdi’bni Cübeyr’den / kim ol eyitdi: … (İKT-v. 107b/17, 18, 19-s. 307).
/ Buhari-Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- nakleyledi Humeydi’den, / o da
nakleyledi Süfyan’dan, / o da nakleyledi Amri’bni Dinar’dan, / o da nalkeyledi
Saidi’bni Cübeyr’den /
… / ‘Aliyyi’bni (21) Ebī Talha rivāyat itdi İbn-i ‘Abbās’dan / kim / rūh bir
feriştedür, kalan feriştehlerden ulu. / (İKT-v.23b/20, 21-s. 163).
/ Aliyyi’bni Ebi Talha rivayet etti İbn-i Abbas’tan /
/ Tabarānī rivāyat ider İbn-i ‘Abbās’dan / kim / Mūsā hac (14) itdi kızıl öküz
üzerinde /, bu söz garībdür. (İKT-v. 120b/13, 14-s. 327).
/ Tabarani rivayet eder İbn-i Abbas’tan /
Ve / hem İbn-i Cerīr dahı bu kavlı ihtiyār itdi, İbn-i (10) ‘Abbās’dan ve
‘Ikrime’den / ve Mücāhid’den rivāyat olundı kim şehādet iden (11) erinüñ hısımı
idi. (İKT-v. 80b/9, 10-s. 259).
/ hem İbn-i Cerir dahi bu sözü seçti İbn-i Abbas’tan ve Ikrime’den /
/ İbn-i ‘Asākir rivāyet ider İbn-i Cerrāh’dan, / ol dahı Hazret-i Rasūl’dan / ki (20)
eyitdi: “/ Benüm ümmetüm arasında ‘adl götürülmez ta anlara Benī Ümeyye’den
bir gişi halīfa olmayınca. /” (İKT4/2-v. 265b/20-s. 211).
/ İbn-i Asakir rivayet eder İbn-i Cerrah’tan, / o da Hazret-i Resül’den /
/ Buhārī hikāyat ider İbn-i Cüreyh’den / ki: “‘Ubeyd bin (6) ‘Ömer’den öñdün
vefāt itdi.” (İKT4/1-v. 66b/5-s. 389).
/ Buhari anlatır İbn-i Cüreyh’ten /
/ Hamīdī rivāyat ider İbn-i Münkedir’den / ki: “… (İKT4/1-v. 52b/1-s. 365).
/ Hamidi rivayet eder İbn-i Münkedir’den /
/ Ebū Ya‘la ve Müslim rivāyat idüp dururlar İbn-i ‘Ömer’den / ki: “İbn-i Ziyād’uñ
üzerine girüp… (İKT4/1-v. 17b/16-s. 308).
160
/ Ebu Ya�la ve Müslim rivayet etmişlerdir İbn-i Ömer’den /
Sahīh’ında gelmişdür kim / (3) İmām Mālik rivāyat itdi İbn-i Şehāb’dan, / ol
Sālim’den / kim / ‘Abdu’llāhi’bni Muhammedi’bni Ebī Bekri’bni ‘Ömer’e (4)
habar virdi ‘Āyişe’den / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- aña eyitdi: “/ Görmedüñ mi
senüñ (5) ş’ol vakt / kim Ka‘be’yi yapdılar? … (İKT-v. 66b/3, 4, 5-s. 234).
/ İmam Malik rivayet etti İbn-i Şehap’tan, / o Salim’den / … / Abdullahi’bni
Muhammedi’bni Ebi Bekri’bni Ömer’e haber verdi Ayişe’den /
/ Tabarānī rivāyat ider İbrāhīm-i Teymī’den / ki: (16) “Şüreyh: ‘/ Zālımlar bilse
gerek her kimüñ hakkın naks itdilerse. /’ Ve dahı: ‘/ Zālım muntazırdur �ikāba, /
(17) mazlūm muntazırdur nusrata /’ dirdi. (İKT4/1-v. 79b/15, 16, 17-s. 409).
/ Tabarani rivayet eder İbrahim-i Teymi’den /
/ Bu söze delālet ider ş’ol hadīs / (2) kim / A‘maş rivāyat itdi İbrāhīmi’bni
Yezīd’den, / ol atası Yezīd-i Teymī’den / kim Ebū Zer eyitdi, … (İKT-v. 68b/1, 2-
s. 238).
/ A�maş rivayet etti İbrahim’bni Yezit’ten, / o babası Yezid-i Teymi’den /
Rāvī eydür: “Kaçan sen bir heybetlü pādışāh [35a] (1) katına varup anuñ
hışmından korksañ üç gez eyit: / ‘Allāh uludur, ġālıbdur cemī�-i halkdan’ / (2)
Dahı ben korkduġumdan Allāh’a sıġınurın insden ve cinden ve kuluñ fulānuñ
şerrinden. / (3) Anuñ ki, / yir gök zā’ıl olmasından dutıçı oldur gök yire düşmesin
diyü /. (İKT4/1-v. 35a/1, 2, 3-s. 338).
/ Dahi ben korktuğumdan Allah’a sığınırım insandan ve cinden ve kulun fülanın
kötülüğünden. /
/ Buhārī Kitāb-ı bed’-i halk’da rivāyat ider, ‘Īsā’bni Mūsā Ġuncār’dan, / ol
Rakabe’den, / (9) ol Kaysi’bni Müslim’den, / ol Tārıkı’bni Şihāb’dan / kim -
‘Ömeri’bni Hattāb eydür: … (İKT-v. 4a/8, 9-s. 127).
( Buhari Yaratılışın Başlangıcı Kitabı’nda rivayet eder İsa’bni Musa Guncar’dan, /
o Rakabe’den, / o Kaysi’bni Müslim’den, / o Tarıkı’bni Şihab’dan /
Zīrā bundan öñdin çok vakt olurdı kim, / namāz te’hīr olınurdı, (2) iş çoklıġından
ve çok şuġuldan /. (İKT4/1-v. 180b/1, 2-s. 565).
/ namaz ertelenirdi iş çokluğundan ve çok dertlerden /.
İbn-i Cerīr eydür: “Kalemden soñra rakīk bulut yaradıldı, andan soñra (21) ‘arş
yaradıldı, huccatları ş’ol hadīsdür kim / İmām Ahmed ve Ebū Dāvūd ve Tirmīdī
161
rivāyāt itdiler, (1) ‘İyādeti’bni Sāmıt’dan / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: …
(İKT-v. 5b/21-s. 130).
/ İmam Ahmet ve Ebu Davut ve Tirmidi rivayet ettiler, İyadeti’bni Samıt’tan /
/ Lākin anı (21) takvā men‘ eyledi, kardaşına el uzatmakdan. / (İKT-v. 39a/20, 21-
s. 188).
/ Ancak onu Allah korkusu engelledi kardeşine el uzatmaktan. /
/ Dahı rivāyat olundı (11) Katāde’den ve Süvār bin ‘Abdullāh’dan ve ‘Ubeyd bin
Hassān’dan ve Mu‘āz bin Mu‘āz ‘Anberī’den / (12) ve ashāb-ı hadīsden çok gişi
sayup cümlesinden birisi Ebū ‘Ubeyd idi, İshāk bin (13) Rāheveye idi kim: “Bu
cāyızdur” didi. (İKT4/1-v. 189b/10, 11-s. 580).
/ Bundan başka rivayet olundu Katade’den ve Süvar bin Abdullah’tan ve Ubeyt
bin Hassan’dan ve Muaz bin Muaz Anberi’den /
Ol (21) gişi: “/ Sizi kurtarduk kullaruñuz elinden ve ashāb-ı Muhtār’dan /” didi.
(İKT4/1-v. 11a/21-s. 298).
/ Sizi kurtardık kullarınızın elinden ve Muhtar’ın arkadaşlarından /
/ Bu hadīsi Tirmizi dahı rivāyet (14) itdi Mahmūdi’bni Ġaylān’dan /, ol Ebū
Dāvūd-ı Tabālisī’den rivayet itdi. (İKT4/2-v. 296b/13, 14-s. 264).
/ Bu hadisi Tirmizi de rivayet etti Mahmudi’bni Gaylan’dan /
/ Ebū’l-Kāsım Beġavī rivāyat ider Mansūr bin Zādān’dan /: (13) … (İKT4/1-v.
52b/12-s. 366).
/ Ebu’l-Kasım Begavi rivayet eder Mansur bin Zadan’dan /
Ebū Dāvūd-ı Tabālısī eydür: “/ Fazl oġlı Kāsım rivāyet itdi Māzinī Rāsī (8) oġlı
Yūsuf’dan / ki: “… (İKT4/2-v. 296b/7, 8-s. 263).
/ Fazl oğlu Kasım rivayet etti Mazini Rasi oğlu Yusuf’tan /
/ Ahmed rivāyet ider Meymūn’dan / ki eyitdi: “/ Gişi hālıs halāl yimez hattā
gendü-y-ile (3) harām arasında halālı hicāb itmeyince. /” (İKT4/2-v. 239b/2, 3-s.
167).
/ Ahmet rivayet eder Meymun’dan /
/ ‘Abdullāh rivāyet itdi Meymūn’dan / ki, eyitdi: “Ne begi bil ne begi (8) bileni
bil.” (İKT4/2-v. 239b/7-s. 168).
/ Abdullah rivayet etti Meymun’dan /
162
/ İmām Ahmed rivāyet ider (10) Mi‘mer’den, / ol dahı Meymūn b. Mihrān’dan /
ki, eyitdi: “… (İKT4/2-v. 239a/9, 10-s. 167).
/ İmam Ahmet rivayet eder Mi�mer’den, / o da Meymun b. Mihran’dan /
/ Ebū Zür‘a rivāyet ider Mi‘mer’den, / ol dahı Zührī’den / ki eyitdi: “Ālim (2)
üzerine okumaġ-ıla diñlemek barabardur.” (İKT4/2-v. 257a/1-s. 196).
/ Ebu Zür�a rivayet eder Mi�mer’den, / o da Zühri’den /
/ Yine Cerīr nakl ider Muhālid oġlı Süleymān’dan / ki: “/ Mansūr diledi (5) Ebū
Hanīfe’yi / –ki Nu‘mān b. Sābit’dür- Baġdād’a kāzī ola. (İKT4/2-v. 335a/4, 5-s.
329).
/ Yine Cerir nakleder Muhalit oğlu Süleyman’dan /
/ İmām Ahmed bu kavlı ihtiyār itmişdür Muhammedi’bni Cerīr ve
müteahhırlardan /; bir tā’ife dahı bu kavlı (9) ihtiyār itmişlerdür, … (İKT-v. 8b/8-
s. 136).
/ İmam Ahmet bu sözü seçmiştir Muhammedi’bni Cerir ve sonra gelenlerden /
Tabarānī Mu‘cem-i Kebīr’inde eydür: / Muhammedi’bni Süddi’bni Mihrān
Nākıdi’l-Baġdādī (5) habar virdi bize, Muhammedi’bni Hassān-ı Teymī’den, / ol
Muhammedi’bni Haccān’dan, / ol Mücādil’den, / ol (6) Şa‘bī’den, / ol İbn-i
‘Abbās’dan –(r.a.)- / eydür: … (İKT-v. 167a/4, 5, 6-s. 400).
/ o Muhammedi’bni Haccan’dan, / o Mücadil’den, / o Şa�bi’den, / o İbn-i
Abbas’tan –(r.a.)- /
… ve dahı / Muhammedi’bni Cerīr hikāyet Muhammedi’bni İshāk’dan / kim
Allāhu Ta‘ālā evvel nūrı ve zulmeti halk (3) itdi, andan soñra nūr ve zulmeti
karañu gice kıldı ve nūrı (4) aydın gündüz kıldı.” (İKT-v. 6a/2-s. 131).
/ Muhammedi’bni Cerir hikaye [eder] Muhammedi’bni İshak’tan /
/ Ammā Beyhakī ile İbn-i ‘Asākir bir vech-ile dahı rivāyat eylediler
Muhammedi’bni (14) ‘Īsī hadīsinden /, didiler kim / Muhammedi’bni Sa‘īd-i
Kuraşī habar virdi atasından, / ol ‘Aliyyi’bni (15) Süleymān’dan, / ol ‘Aliyyi’bni
‘Abdi’llāh’dan, / ol ‘Abdu’llāhi’bni ‘Abbās’dan / kim Cārūd’ibni ‘Abdi’llāh (16)
geldi, … (İKT-v. 170b/13, 14, 15-s. 408).
/ Ama Beyhaki ile İbn-i Asakir bir sebeple de rivayet eylediler Muhammedi’bni
İsa hadisinden / … / Muhammedi’bni Said-i Kuraşi haber verdi babasından, / o
163
Aliyyi’bni Süleyman’dan, / o Aliyyi’bni Abdullah’tan, / o Abdullahi’bni
Abbas’tan /
/ Taberānī rivāyat Muhammedi’bni ‘Osmāni’bni (12) Ebī Şeybe’den, / ol
Müncābi’bni Hāris’den, / ol İbrāhīmi’bni Yūsuf’dan, / ol Ziyādi’bni
‘Abdu’llāh’dan, / ol Leys’den, / (13) ol ‘Abdu’l-Meliki’bni Sa‘īdi’bni Cübeyr’den
/, ol İbn-i ‘Abbās’dan rivāyat itdi kim (14) Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-
v. 8a/11, 12-s. 135).
/ Taberani rivayet [etti] Muhammedi’bni Osmani’bni Ebi Şeybe’den, / o
Müncabi’bni Haris’ten, / o İbrahimi’bni Yusuf’tan, / o Ziyadi’bni ‘Abdullah’tan, /
ol Leys’ten, / o ‘Abdulmeliki’bni Saidi’bni Cübeyr’den /
… delīl oldur ki / (11) Bezzāz rivāyat eyledi isnād-ıla Yahyā’bni Mu‘allāb’ni
Mansūr’dan, / ol Muhammedi’bni’s-Salt’dan, / (12) ol Kays’dan, / ol Sālim’den, /
ol Sa‘īdi’bni ‘Abbās’dan / ki eytdi: … (İKT-v. 163a/11, 12-s. 394).
/ o Muhammedi’bni’s-Salt’tan, / o Kays’tan, / o Salim’den, / o Saidi’bni
Abbas’tan /
/ Ammā ol hadīs kim Buhārī rivāyat itdi Muhammedi’bni Teymī’den / kim atası
Ebū Zer’den rivāyat itdi kim bir gün güneş tolunduġı (5) vakt Rasūlü’llāh –(s. a.v.
)- Ebū Zer’e eyitmiş: … (İKT-v. 17b/3-s. 151).
/ Ama o hadis ki Buhari rivayet etti Muhammedi’bni Teymi’den /
/ Hatīb-i Baġdādī rivāyet ider Muttalib b. ‘Ukāşe-yi Baġdādī Müzenī’den / ki: “/
Ebū Muhammed-i Hādī’ye (18) tanukluġa varduk bir kimse üzerine / ki Kureyş’e
sögüp Hazret-i Risālet’i –sallāhu ‘aleyhi ve sellem- (19) yaramaz añdı-y-ıdı.
(İKT4/2-v. 378a/17, 18-s. 408).
/ Hatip-i Bağdadi rivayet eder Muttalip b. Ukaşe-yi Bağdadi Müzeni’den /
/ Hāfızı’bni ‘Asākir rivāyat itdi (9) Mücāhid’den / kim Ādem çünkim günāh
işledi, / Allāhu Ta‘ālā buyurdı iki ferişteye / (10) “Ādem’i ve Havvā’yı gendünüñ
konşılıġından çıkaralar. (İKT-v. 34b/8, 9, 10-s. 181).
/ Hafızı’bni Asakir rivayet etti Mücahit’ten /
/ Bu dahı rivāyat (4) olundı Mücāhid’den / ki: “… (İKT4/1-v. 30b/3, 4-s. 330).
/ Bu da rivayet olundu Mücahit’ten /
/ Çok hadīsler dahı rivāyat idüp dururdı nice sahāba (11) cemā‘atından. /
(İKT4/1-v. 175a/10, 11-s. 557).
164
/ Çok hadisler dahi rivayet etmişti nice dostlar topluluğundan. /
…, eytdüm: “/ Baña habar vir (2) ol gelecek Rasūl’den. /” (İKT-v. 165b/1, 2-s.
398).
/ Bana haber ver o gelecek Peygamber’den. /
Anlar eytdiler: / (3) Ol gişiye soruñ, ol kavmdan / kim evvel zamānda geçmişdür
kimse anlaruñ ne itdügüni bilmez (4) ve / dahı soruñ ol gişiden / kim yir yüzinde
tavāf idüp maġrıbı ve maşrıkı kim tutmışdur? (İKT-v. 145b/3, 4-s. 367).
/ O kişiye sorun o kavmden / … / dahi sorun o kişiden /
/ İbnü Cerīr rivāyat ider (18) ‘Ömer’den, / ‘Ömer ‘Alī’den, ya‘nī Muhammed
Medāyinī oġlından / ki: “… (İKT4/1-v. 165b/17, 18-s. 543).
/ İbnü Cerir rivayet eder Ömer’den /
/ ‘Abdürrezzāk (3) habar virdi ‘Ömeri’bni ‘Abdil‘azīz’den / ki eyitdi: “…
(İKT4/2-v. 256b/2, 3-s. 195).
/ Abdürrezzak haber verdi Ömeri’bni Abdilaziz’den /
/ Bu sābıt olur durur ‘Ömer İbn-i Hattāb’dan / ki: “… (İKT4/1-v. 27b/7-s. 325).
/ Bu ispat edilmiştir Ömer İbn-i Hattap tarafından /
/ İbnü Ebī’d-Dünyā rivāyat ider ‘Ömer’üñ hatunı Fātıma’dan / ki -‘Abdülmelik
kızıdur- ol eyitdi: “… (İKT4/1-v. 196b/6-s. 592).
/ İbnü Ebi’d-Dünya rivayet eder Ömer’in hatunu Fatıma’dan /
/ Sabâh olınca aslâ râhat olmadı perîşân (10) sözler söylemekden / ki; fülân
enbâzum Türkistân’a gitdi ve bu kadar kumâş (11) Hindûstân’a göndürdüm ve bu
kadar gulâmum fülân iklîme gönderdüm ve fülân (12) nesneye fülân kişi
boyundur. (GT-v. 38a/9, 10-s. 178).
/ Sabah olunca asla rahat olmadı karışık sözler söylemekten /
/ Ebū Hüreyre rivāyat kılur, Rasūl Hazratı’ndan / ki eytdi: “Himyer’iye sögmeñ
ki evvel Ka‘be’yi (5) ol örtdi ve müsülmān oldı.” (İKT-v. 155b/4-s. 383).
/ Ebu Hüreyre rivayet eder Peygamber Hazreti’nden /
… / ol ‘Abbās eyitdi, Rasūlü’llāh Evzā‘ī’dan, / (6) ol ‘Atā’dan / kim İbn-i ‘Abbās
eyitdi … (İKT-v. 24a/5, 6-s. 163).
/ o Abbas söyledi Rasulü’llāh Evza‘i’den, / o Ata’dan /
Dahı eydürdi ki: “Gerekdür ki / gişinüñ Allāhu Ta‘ālā’dan (12) havfı artuk ola
recāsından /. (İKT4/2-v. 432b/11, 12-s. 504).
165
/ kişinin Allahu Taâlâ’dan korkusu fazla ola isteğinden /.
/ İmām (18) Ahmed rivāyat [ider] Rüfā‘a bin Şeddād’dan. / (İKT4/1-v. 22a/17,
18-s. 316).
/ İmam Ahmet rivayet [eder] Rüfa�a bin Şeddat’tan. /
Levi sāfī (3) olmakda ve tatlu olmakda, bu degil kim hakīkata uçmakdan çıka, /
nitekim Tirmīdī rivāyat itdi, (4) Sa‘īdi’bni ‘Ās tarīkından / kim Ebū Hüreyre eyitdi
kim: … (İKT-v. 15a/3, 4-s. 147).
/ nitekim Timidi rivayet etti Saidi’bni Âs yolundan /
/ Muhammedi’bni Cerīr-i Taberī tārihinde rivāyat itdi, Sa‘īdi’bni Cübeyr’den /
(20) kim / İbn-i Abbās’a sordılar, Allāhu Ta‘ālā’nun kavlından / kim: … (İKT-v.
7b/19, 20-s. 135).
/ Muhammedi’bni Cerir-i Taberi tarihinde rivayet etti Saidi’bni Cübeyr’den / … /
İbn-i Abbas’a sordular Allahu Taâlâ’nın sözünden /
Şimdiki hālda halīfa eydür: “/ Ben bu bābda bir hadīs işidüp dururdum. Sa‘īdi’bni
(12) Müseyyeb’den / ki emīre’l-mü’minin Ömer’den nakl iderdi. (İKT4/2-v.
258a/11, 12-s. 198).
/ Ben bu konuda bir hadis işitmiştim Saidi’bni Müseyyep’ten /
/ Asma‘ī rivāyet ider (21) Süfyān b. ‘Uyeyne’den / ki: “… (İKT4/2-v. 219b/20, 21-
s. 134).
/ Asmai rivayet eder Süfyan b. Uyeyne’den /
/ Rebī‘ rivāyat [ider] Şafī‘ī’den / (9) ki: “Sa‘īd’üñ hadīsde irsāli benüm katumda
hasendür” didi. (İKT4/1-v. 130b/8-s. 489).
/ Rebi rivayet eder Şafi�i’den /
/ Ben utanmayayın mı şol Allāh’dan / kim (14) her nefs anuñ kudratı elindedür?
(İKT4/2-v. 236a/13-s. 162).
/ Ben utanmayayım mı şu Allah’tan /
…, Zeydi’bni ‘Amr eyitdi: ‘İy kardaşum oġlı! / Ben yimezin ş’ol nesneden / ki
nusub üzerine ola. (İKT-v. 174a/18-s. 414, 415).
/ Ben yemem şu şeyden /
İbn-i ‘Ömer’den rivāyat olınur ki eytdi: “Īsā –‘Āleyhi’s-selām- oġlancuklar-ıla
(15) oynar-ıdı, ve bunlara habar virürdi kim / atañuz size buncılayın ve buncılayın
nesne sakladı ta‘āmdan /.” (İKT-v. 140a/15-s. 358, 359).
166
/ babanız size bunun gibi ve bunun gibi şey sakladı yemekten /.
/ Kuteybe rivāyat ider Tāvūs’dan / kim: /“Yigidüñ dīnde yolı toġrı (11) olmaz;
mādām ki evlenmeye.”/ (İKT4/1-v. 213a/10, 11-s. 621).
/ Kuteybe rivayet eder Tavus’tan /
/ Hadīs dahı rivāyat itdi Temīm-i (5) Dārī’den. / (İKT4/1-v. 171a/4, 5-s. 551).
/ Hadis de rivayet etti Temim-i Dari’den. /
/ Rivāyat oldı (21) Muhammedi’bni’l-Müşnī’den, / ol ‘Ubeydi’bni Vākıd’dan, / ol
Muhammedi’bni ‘Īsā’bni Kīsān’dan, / ol Muhammedi’bni’l-Münkedir’den, / ol (1)
Cābir’den / kim… (İKT-v. 16a/20, 21; 16b/1-s. 149).
/ o Ubeydi’bni Vakıt’tan, / o Muhammedi’bni İsa’bni Kisan’dan, / o
Muhammedi’bni’l-Münkedir’den, / o Cabir’den /
/ ‘Abdurrezzak rivāyet ider Veheb’den / kim: (12) “… (İKT4/2-v. 231a/11-s. 154).
/ Abdurrezzak rivayet eder Vehep’ten /
/ Ebū Bekr bin Ebī Haysime (10) rivāyat ider Yahyā bin Bekir’den, / ol rivāyat
ider Leys’den, / (11) eydür kim: “… (İKT4/1-v. 185b/9, 10-s. 573).
/ Ebu Bekir bin Haysime rivayet eder Yahya bin Bekir’den, / o rivayet eder
Leys’ten /
/ Müslim bu hadīsi Sahīh’ında Kitāb-ı Fiten’de rivāyat itdi; Ya‘kūbi’bni İbrāhīm
Devrakī’dan (18) ve Haccāci’bni Sa‘ir’den, / ol ikisi Ebī ‘Āsım-ı Nebīl’den, / ol
‘Urve’den, / ol ‘Ulyā’dan, / ol Ebī (19) Zeyd-i Ensārī’den, / ol Rasūlü’llāh’dan
geçen hadīs gibi. / (İKT-v. 4a/17, 18, 19-s. 128).
/ Müslim bu hadisi Sahih’inde Fitneler Kitabı’nda rivayet etti Yakubi’bni İbrahim
Devraki’den ve Haccaci’bni Sa‘ir’den, / o ikisi Ebi Âsım-ı Nebil’den, / o
Urve’den, / o Ulya’dan, / o Ebi Zeyd-i Ensari’den /
…, İbn-i ‘Abbās didi kim Rasūlü’llāh (5) –(s. a.v. )- eyitdi: “/ Allāh Ta‘ālā sizi
nehy ider yalıncak olmakdan. / Pes imdi utanıñ Allāh Ta‘ālā’nuñ (6)
feriştehlerüñden / kim sizden hīç ayrılmazlar; illā üç hāletde: … (İKT-v. 28a/5, 6-
s. 170).
/ Allah Taâlâ sizi yasaklar çıplak olmaktan. / Öyle ise şimdi utanın Allah
Taâlâ’nın meleklerinden /
… melā’ike eytdiler: ‘Yā Meryem! / (8) Allāhu Ta‘ālā seni ihtiyār itdi ‘ālemüñ
hatunları üzerine; / dahı seni mutahhar kıldı yaramaz (9) hulklardan / ve saña
167
gökçek sıfatlar ve eyü hulklar virdi; dahı / berī kıldı seni şehevāt-ı (10) dünyādan
yimekde ve içmekde ve geymekde / -ki Meryem hācat mıkdārı isti‘māl (11)
iderdi.” (İKT-v. 138b/8, 9, 10-s. 356).
/ üstelik seni temizlenmiş kıldı yaramaz huylardan /
Andan başladı ki / Hammādi’bni Seleme (17) habar virdi Yezīd-i Rakkāşī’den / ol
dahı Enesi’bni Mālik’den / ki Rasūl Hazreti buyurdı ki: (18) “… (İKT4/2-v.
418b/16, 17-s. 480).
/ Hammadi’bni Seleme haber verdi Yezid-i Rakkaşi’den / o da Enesi’bni
Malik’ten /
/ İmām-ı Ahmed rivāyat ider, Yezīdi’bni Hārūn’dan ve (20) ‘Affān’dan / bu ikisi
dahı Hamādi’bni Seleme’den, / ol ‘Aliyyi’bni Zeyd’den / kim Ebū Sa‘īd Huzrī
eydür: “/ Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- bize hutbe okıyıvirdi, ikindi namāzından soñra tā
güneş tolınmaġa yakın (1) olınca /; hıfz iden itdi, unıdan unıtdı.” (İKT-v. 4a/19,
20-s. 128).
/ İmam-ı Ahmet rivayet eder Yezidi’bni Harun’dan ve Affan’dan / bu ikisi de
Hamadi’bni Seleme’den, / o Aliyyi’bni Zeyd’den /
/ Ş’ol hadīs kim İmām Ahmed rivāyat itdi, Yezīdi’bni Hārūn’dan, / ol ‘Avvāmi’bni
(7) Cevşeb’den, / ol bir şeyhden / kim sāhil-i bahrda murābıt idi. (İKT-v. 13a/6, 7-
s. 144).
/ Şu hadis ki İmam Ahmet rivayet etti Yezidi’bni Harun’dan, / o Avvami’bni
Cevşep’ten, / o bir şeyhten /
/ Beyhākī rivāyat itdi Yūnusu’bni Bekir tarīkından, İbn-i İshāk’dan / eydür: …
(İKT-v. 182b/19-s. 430).
/ Beyhaki rivayet etti Yunusi’bni Bekir yolundan olan İbn-i İshak’tan /
/ Ben saña habarluyın yüz biñ gişiden / ki, senüñ katuñda saña nasīhat iderler.
(İKT4/1-v. 111b/21-s. 459).
/ Ben seni bilgilendireyim yüz bin kişiden /
…; üçünci ol ‘avratdur kim, Endelüs kapusı üzerinde (4) altında birez oturur kim,
/ aña nazar ider yüz fersah yirden /. (İKT4/1-v. 160b/4-s. 535).
/ ona bakar yüz fersah yerden /.
/ Tabarānī rivāyat itdi bu habarı bir ġayrı vech-ile (12) A‘meş’den, / ol Zeyd bin
Veheb’den /: “… (İKT4/1-v. 146b/11, 12-s. 515).
168
/ o Zeyt bin Vehep’ten /
/ İmām Māliki’bni Enes Mūtā adlu kitābında (16) rivāyat itdi Zeydi’bni Ebī
Enīse’den, / ol ‘Abdu’l-Hāmidi’bni ‘Abdu’r-rahmāni’bni’l-Hattāb’dan, / ol
Müslimi’bni (17) Yesāri Cüheni’bni’den / kim / ‘Ömeri’bni Hattab’a su’āl itdiler,
bu āyetden / kim Allāh Ta�ālā buyurur: … (İKT-v. 37a/15, 16, 17-s. 185).
/ İmam Maliki’bni Enes Muta adlı kitabında rivayet etti Zeydi’bni Ebi Enise’den,
/ o Abdulhamidi’bni Abdurrahmani’bni’l-Hattap’tan, / o Müslimi’bni Yesari
Cüheni’bni’den / … / Ömeri’bni Hattap’a sordular bu ayetten /
…, Cābir’den rivāyat itdi kim / Rasūl’e (12) –‘Aleyhi’s-selām- sordılar Zeydü’bni
‘Amri’bni Nüfeyl’den /. (İKT-v. 175b/11, 12-s. 417).
/ Rasûl’e –ona selam olsun- sordular Zeydü’bni Amri’bni Nüfeyl’den /.
/ Evzā‘ī rivāyet ider Zührī’den / ki, eyitdi: “/ ‘Ālimden edebin ögrenmek (14)
sevgülü gelür baña ‘ilmin ögrenmekden /” didi. (İKT4/2-v. 257b/13, 14-s. 197).
/ Evza�i rivayet eder Zühri’den /
/ Ebū Hātim rivāyet ider Zührī’den / ki: “… (İKT4/2-v. 258a/3-s. 198).
/ Ebu Hatim rivayet eder Zühri’den /
“… rivāyat/nakl itdi/ider …’dan ve … rivāyat/nakl itdi/ider …’dan, ol
…’dan, ol …’dan” yapısındaki cümleler:
(İKT-v. 5a/9, 10-s. 129), (İKT-v. 5a/16, 17-s. 129, 130), (İKT-v. 6a/12, 13, 14-s.
131), (İKT-v. 6b/6, 7-s. 132), (İKT-v. 7b/11-s. 134), (İKT-v. 9a/12-s. 138), (İKT-
v. 9b/4, 5-s. 138) , (İKT-v. 9b/12, 13, 14-s. 138), (İKT-v. 10b/6, 7-s. 140), (İKT-v.
10b/13, 14-s. 140), (İKT-v. 11a/1, 2-s. 141), (İKT-v. 11a/6-s. 141), (İKT-v. 11b/1,
2, 3-s. 141), (İKT-v. 12a/8, 9-s. 142), (İKT-v. 13a/10, 11-s. 144), (İKT-v. 14b/16,
17-s. 146), (İKT-v. 14b/20, 21-s. 146, 147) (İKT-v. 15b/9-s. 148), (İKT-v. 17b/9-
s. 151), (İKT-v. 18a/18-s. 152), (İKT-v. 19a/21; 19b/1-s. 154), (İKT-v. 19b/3-s.
154), (İKT-v. 20b/20, 21-s. 158), (İKT-v. 21a/1, 2-s. 158), (İKT-v. 21a/4-s. 158),
(İKT-v. 21a/12, 13-s. 158), (İKT-v. 21b/3, 4, 5-s. 159), (İKT-v. 21b/14, 15, 16-s.
159), (İKT-v. 22a/2-s159), (İKT-v. 22b/19-s. 161), (İKT-v. 23a/4, 5-s. 161), (İKT-
v. 23a/7, 8-s. 161), (İKT-v. 23a/13, 14, 15-s. 162), (İKT-v. 23a/21; 23b/1, 2-s.
162), (İKT-v. 23b/21; 24a/1, 2-s. 163), (İKT-v. 24a/4, 5-s. 163), (İKT-v. 24b/1, 2-
s. 164), (İKT-v. 24b/4, 5-s. 164), (İKT-v. 24b/8, 9-s. 164), (İKT-v. 24b/11-s. 164),
169
(İKT-v. 24b/19-s. 165), (İKT-v. 25a/1-s. 165), (İKT-v. 25a/20, 21; 25b/1-s. 166),
(İKT-v. 26a/6-s. 167), (İKT-v. 26b/18, 19-s. 168), (İKT-v. 27b/9-s. 169), (İKT-v.
28a/12, 13-s. 170), (İKT-v. 28a/17, 18-s. 170), (İKT-v. 30b/6-s. 174), (İKT-v.
30b/8, 9-s. 174), (İKT-v. 30b/16, 17-s. 175), (İKT-v. 30b/21; 31a/1-s. 175), (İKT-
v. 31a/5, 6-s. 175), (İKT-v. 31a/11, 12-s. 175), (İKT-v. 31a/16, 17-s. 175), (İKT-
v. 34a/15, 16-s. 180), (İKT-v. 34b/1, 2-s. 181), (İKT-v. 35a/5, 6, 7-s. 182), (İKT-
v. 35a/15-s. 182), (İKT-v. 35b/8, 9-s. 183), (İKT-v. 36a/7, 8-s. 184), (İKT-v.
37a/7, 8-s. 185), (İKT-v. 37a/9, 10-s. 185), (İKT-v. 37b/19, 20-s. 186), (İKT-v.
38a/4-s. 186), (İKT-v. 38b/8-s. 187), (İKT-v. 39b/12, 13-s. 189), (İKT-v. 41a/8, 9-
s. 191), (İKT-v. 42a/15, 16-s. 193), (İKT-v. 43a/12, 13-s. 195), (İKT-v. 45b/16,
17, 18-s. 199), (İKT-v. 49a/11, 12, 13-s. 205), (İKT-v. 49a/19, 20-s. 206), (İKT-v.
50a/2, 3, 4-s. 206), (İKT-v. 50a/8, 9-s. 206), (İKT-v. 51a/3, 4-s. 208), (İKT-v.
53a/12, 13-s. 212), (İKT-v. 54b/5, 6-s. 214), (İKT-v. 54b/11, 12, 13-s. 214), (İKT-
v. 56b/17, 18-s. 218), (İKT-v. 56b/20, 21; 57a/1-s. 218), (İKT-v. 57b/12, 13-s.
219), (İKT-v. 60b/5-s. 225), (İKT-v. 61a/3-s. 226), (İKT-v. 61a/6, 7-s. 226), (İKT-
v. 61b/8-s. 227), (İKT-v. 66a/14-s. 234), (İKT-v. 67a/21; 67b/1-s. 236), (İKT-v.
68b/13, 14-s. 238), (İKT-v. 69b/2-s. 240), (İKT-v. 69b/7, 8, 9, 10-s. 240), (İKT-v.
76a/10, 11-s. 252), (İKT-v. 84b/3, 4-s. 266), (İKT-v. 85b/8, 9-s. 268), (İKT-v.
87a/6-s. 270), (İKT-v. 87a/15, 16, 17-s. 270), (İKT-v. 87b/16, 17-s. 271), (İKT-v.
88a/14-s. 272), (İKT-v. 89a/4, 5-s. 273), (İKT-v. 91b/1-s. 277), (İKT-v. 91b/6, 7-
s. 277), (İKT-v. 101a/3, 4, 5-s. 295), (İKT-v. 101b/19, 20-s. 296), (İKT-v. 106a/5,
6-s. 304), (İKT-v. 106a/16, 17, 18-s. 304), (İKT-v. 118a/4, 5-s. 322), (İKT-v.
119a/10, 11, 12-s. 324), (İKT-v. 126b/12, 13, 14-s. 336), (İKT-v. 133a/18-s. 347),
(İKT-v. 142a/10-s. 362), (İKT-v. 142b/1, 2-s. 362), (İKT-v. 147b/19, 20, 21-s.
371), (İKT-v. 164b/15, 16-s. 397), (İKT-v. 171b/21; 172a/1-s. 410), (İKT-v.
172a/6-s. 410), (İKT-v. 175b/8, 9-s. 417), (İKT-v. 177b/15, 16, 17-s. 421), (İKT-
v. 182a/7, 8, 9-s. 429), (İKT4/1-v. 18a/13-s. 309), (İKT4/1-v. 20b/17, 18-s. 313),
(İKT4/1-v. 22b/16-s. 317), (İKT4/1-v. 25b/6-s. 321), (İKT4/1-v. 27a/9-s. 324),
(İKT4/1-v. 27b/5, 6-s. 325), (İKT4/1-v. 27b/17-s. 325), (İKT4/1-v. 27b/18, 19-s.
325), (İKT4/1-v. 28b/21; 29a/1-s. 327), (İKT4/1-v. 29a/8, 9-s. 327), (İKT4/1-v.
29b/10-s. 328), (İKT4/1-v. 29a/19-s. 328), (İKT4/1-v. 30b/1-s. 330), (İKT4/1-v.
30b/5, 6-s. 330), (İKT4/1-v. 30b/9, 10-s. 330), (İKT4/1-v. 30b/13-s. 330),
170
(İKT4/1-v. 30b/16, 17-s. 331), (İKT4/1-v. 34a/6-s. 336), (İKT4/1-v. 34a/9, 10-s.
336), (İKT4/1-v. 34b/5, 6-s. 337), (İKT4/1-v. 34b/14, 15-s. 337), (İKT4/1-v.
34b/17-s. 337), (İKT4/1-v. 35a/5, 6-s. 338), (İKT4/1-v. 35b/18, 19-s. 339),
(İKT4/1-v. 49a/1, 2-s. 360), (İKT4/1-v. 52a/12-s. 365), (İKT4/1-v. 52a/13-s. 365),
(İKT4/1-v. 54a/8-s. 368), (İKT4/1-v. 54b/18, 19-s. 369), (İKT4/1-v. 56a/13-s.
372), (İKT4/1-v. 56a/16-s. 372), (İKT4/1-v. 56b/2-s. 372), (İKT4/1-v. 56b/9-s.
373), (İKT4/1-v. 57b/15, 16-s. 375), (İKT4/1-v. 63b/10-s. 384), (İKT4/1-v.
66a/13-s. 389), (İKT4/1-v. 79b/17-s. 409), (İKT4/1-v. 80a/3-s. 409), (İKT4/1-v.
80b/1-s. 410), (İKT4/1-v. 80b/7-s. 410), (İKT4/1-v. 80b/17, 18-s. 411), (İKT4/1-
v. 81a/2-s. 411), (İKT4/1-v. 81b/13, 14-s. 412), (İKT4/1-v. 83b/13-s. 416),
(İKT4/1-v. 85a/17-s. 418), (İKT4/1-v. 90a/18, 19-s. 426), (İKT4/1-v. 97a/14, 15-
s. 437), (İKT4/1-v. 100a/18-s. 441), (İKT4/1-v. 106b/2-s. 451), (İKT4/1-v.
110b/14-s. 458), (İKT4/1-v. 118b/1-s. 470), (İKT4/1-v. 129a/5-s. 487), (İKT4/1-v.
135b/7, 8-s. 498), (İKT4/1-v. 138a/7-s. 502), (İKT4/1-v. 145b/16, 17-s. 514),
(İKT4/1-v. 145b/21-s. 514), (İKT4/1-v. 146b/2, 3-s. 515), (İKT4/1-v. 146b/6-s.
515), (İKT4/1-v. 146b/6, 7-s. 515), (İKT4/1-v. 146b/7-s. 515), (İKT4/1-v.
146b/18, 19-s. 515), (İKT4/1-v. 147a/10, 11-s. 516), (İKT4/1-v. 147b/14-s. 517),
(İKT4/1-v. 149b/2-s. 519), (İKT4/1-v. 150b/2-s. 521), (İKT4/1-v. 150b/3-s. 521),
(İKT4/1-v. 151a/5-s. 522), (İKT4/1-v. 158a/14-s. 532), (İKT4/1-v. 161b/19-s.
537), (İKT4/1-v. 162b/4-s. 538), (İKT4/1-v. 176b/8, 9-s. 559), (İKT4/1-v.
176b/11-s. 559), (İKT4/1-v. 177a/1, 2-s. 560), (İKT4/1-v. 178a/9-s. 562),
(İKT4/1-v. 181b/17, 18-s. 567), (İKT4/1-v. 183b/21-s. 570), (İKT4/1-v. 184a/6-s.
571), (İKT4/1-v. 187b/15-s. 577), (İKT4/1-v. 191a/19, 20-s. 582), (İKT4/1-v.
191b/21-s. 583), (İKT4/1-v. 196a/8-s. 590), (İKT4/1-v. 202a/18-s. 602), (İKT4/1-
v. 202b/10-s. 602), (İKT4/1-v. 207b/5, 6-s. 611), (İKT4/1-v. 210a/15, 16-s. 616)
(İKT4/1-v. 210b/10-s. 617), (İKT4/1-v. 210b/17-s. 617), (İKT4/1-v. 211a/6-s.
617), (İKT4/1-v. 211b/4-s. 618), (İKT4/1-v. 211b/6-s. 618), (İKT4/1-v. 211b/15-
s. 619), (İKT4/1-v. 211b/18, 19-s. 619), (İKT4/1-v. 213a/1-s. 620), (İKT4/1-v.
213a/11-s. 621), (İKT4/1-v. 213a/13, 14-s. 621), (İKT4/1-v. 213b/8, 9-s. 622),
(İKT4/1-v. 213b/10, 11-s. 622), (İKT4/1-v. 214a/7-s. 622), (İKT4/1-v. 214a/11,
12-s. 623), (İKT4/1-v. 214a/19, 20-s. 623), (İKT4/1-v. 215a/9, 10-s. 624),
(İKT4/1-v. 215b/14, 15-s. 625), (İKT4/1-v. 215b/16, 17-s. 626), (İKT4/1-v.
171
216a/15-s. 626), (İKT4/1-v. 218b/20-s. 631), (İKT4/2-v. 221b/7-s. 137), (İKT4/2-
v. 224b/16-s. 144), (İKT4/2-v. 228a/17, 18-s. 150), (İKT4/2-v. 228b/13-s. 150),
(İKT4/2-v. 229b/9-s. 151), (İKT4/2-v. 230a/8-s. 152), (İKT4/2-v. 235a/8-s. 160),
(İKT4/2-v. 235b/3-s. 160), (İKT4/2-v. 235b/13-s. 161), (İKT4/2-v. 236a/3-s. 161),
(İKT4/2-v. 238b/6-s. 166), (İKT4/2-v. 239a/14, 15-s. 167), (İKT4/2-v. 239b/11-s.
168), (İKT4/2-v. 239b/12, 13-s. 168), (İKT4/2-v. 239b/15-s. 168), (İKT4/2-v.
240a/7-s. 169), (İKT4/2-v. 240a/12-s. 169), (İKT4/2-v. 240a/18-s. 169), (İKT4/2-
v. 240a/20, 21-s. 169), (İKT4/2-v. 240b/5-s. 169), (İKT4/2-v. 240b/7-s. 169),
(İKT4/2-v. 240b/20-s. 170), (İKT4/2-v. 248b/11, 12-s. 183), (İKT4/2-v. 250b/13,
14-s. 186) (İKT4/2-v. 255b/21-s. 194), (İKT4/2-v. 256a/13-s. 195), (İKT4/2-v.
256b/19-s. 196), (İKT4/2-v. 257a/2, 3-s. 196), (İKT4/2-v. 257b/1, 2-s. 197),
(İKT4/2-v. 257b/11, 12-s. 197), (İKT4/2-v. 260b/9, 10-s. 202), (İKT4/2-v.
261b/12-s. 204), (İKT4/2-v. 262a/20-s. 206), (İKT4/2-v. 262b/1-s. 206), (İKT4/2-
v. 262b/15, 16-s. 206), (İKT4/2-v. 265b/11-s. 211), (İKT4/2-v. 265b/16-s. 211),
(İKT4/2-v. 265b/19-s. 211), (İKT4/2-v. 266b/14-s. 213), (İKT4/2-v. 272b/11, 12-
s. 223), (İKT4/2-v. 287b/19, 20-s. 248), (İKT4/2-v. 295/3, 4-s. 262), (İKT4/2-v.
295b/7-s. 262), (İKT4/2-v. 297a/2, 3-s. 264), (İKT4/2-v. 361a/15-s. 376),
(İKT4/2-v. 362a/19, 20-s. 378), (İKT4/2-v. 363b/1-s. 379), (İKT4/2-v. 367a/16,
17, 18, 19-s. 387), (İKT4/2-v. 389b/15-s. 431), (İKT4/2-v. 434b/3-s. 507)
2. 1. 1. 4. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler
/ Fazli’bni Yahyā’ya dahı ‘atālar eyleyüp, Reşīd katında Fazl’uñ mertebesi (17)
ziyāda oldı, ‘Abbāsīler-ile Fātımīler arasında sulh itdügiçün. / (İKT4/2-v.
382b/16, 17-s. 417).
/ Fazli’bni Yahya’ya da hediyeler verip Reşit yanında Fazl’ın rütbesi arttı
Abbasiler ile Fatımiler arasında barış yaptığı için. /
İbn-i ‘Asākir menākıb-ı Haccāc’da rivāyat ider ki “/ Haccāc İbn-i Zübeyr’i
depeledüginde Mekke’nüñ içi feryād u (3) figān toldı ‘Abdullāh bin Zübeyir’den
ötürü /. (İKT4/1-v. 51a/2, 3-s. 363).
/ Haccac İbn-i Zübeyir’i tepelediğinde Mekke’nin içi bağırış çağırışla doldu
Abdullah bin Zübeyir’den ötürü /.
Ya‘nī / kime dokınacaġı üzerinde yazılmış-ıdı adlu adı. / (İKT-v. 73a/2-s. 246).
172
/ kime dokunacağı üzerinde yazılmış idi adlı adınca. /
İbn-i ‘Abbās eyitdi: “… Bir aġaç kabın aldı, çeynedi, / suyın sordı, aġzınuñ kokusı
gitsün içün /. (İKT-v. 103b/18-s. 299).
/ suyunu emdi ağzının kokusu gitsin diye /.
Bidevî at ivmeg-ile bir nefes yürür ve / deve gice gündüz (12) yürür âheste /.
(GT-v. 59b/11, 12-s. 208).
/ deve gece gündüz yürür yavaş /.
Eved, / Allāh Ta�ālā bir kimesneyi alaca (3) itse olur alaca / ve kimi ki / Allāh
Ta�ālā hor ide anı / kimdür ki �azīz ide? (İKT4/2-v. 295b/2, 3-s. 261).
/ Allah Taâlâ bir kimseyi karışık renkli yapsa olur karışık renkli /
… nakl iderler: “… Rasūlü’llāh (14) uyandı, du‘ā kıldı, / güneş turdı, ‘Ali
namāzını tamām idince /.” (İKT-v. 123a/14-s. 331).
/ güneş durdu Ali namazını tamamlayıncaya kadar /.
Baña dönüp nazar itdi, eyitdi: “Korkma bunlar dahı Allāh’uñ mahlūkātındandur, /
(14) kimseye ne ziyān, ne assı iderler. Allāh emir itmedin /. (İKT-v. 170a/14-s.
407).
/ kimseye ne zarar ne fayda ederler Allah emretmeden /.
/ Sabāh (17) gördiler kim kapusında yazılmış: Allāh Kefl’i yarlıġadı diyü. / (İKT-
v. 89a/16, 17-s. 273).
/ Sabah gördüler ki kapısında yazılmış Allah Kefl’i bağışladı diye. /
Ma‘nīsi –Allāhu a‘lam- dimek olur ki: “Halkdan ba‘zı vardur, / fısk (6) işlerin
akçasıla satun alurlar. Allāh Ta‘ālā buyurduġı yoldan çıkmak içün /” (İKT4/2-v.
239a/5, 6-s. 167).
/ ahlaksızlık işlerini akçesiyle satın alırlar Allah Taâlâ’nın buyurduğu yoldan
çıkmak için /.
/ Bunda on ikinci cild tamām oldı Allāh Ta‘ālā’nuñ ‘avnı-y-ıla. / (İKT4/2-v.
438b/13-s. 514).
/ Burada on ikinci cilt tamamlandı Allah Taâlâ’nın yardımıyla. /
… eyitdüm: (3) “İy Emīr! Halk baña buyurdı ki, / saña ‘özr idem Allāh’a hak olan
nesnenüñ ġayrı-la /, vallāh işbu (4) makāmda ben saña hakdan ġayrı nesne
dilemezin, diyüp, … (İKT4/1-v. 100a/3-s. 441).
/ senden özür dileyim Allah’a hak olan bir şeyin başkasıyla /
173
Gine eydür: “/ Kullar gendü nefsine ikrām eylemezler Allāh’a itā‘at (6) itdügi gibi
/ ve / hakārat itmezler āsī olduġı gibi /.” (İKT4/1-v. 131a/5, 6-s. 490).
/ Kullar kendi nefsine ikram etmezler Allah’a boyun eğdiği gibi /
/ ‘Ammısı oġlı Süleymān bin ‘Abdülmelik’den soñra halāyık aña bey‘at idüp
gendünüñ habarı (6) yoġ-iken halīfa dikdiler. Altmış birinci yılda / ki Hüseyin bin
‘Alī Ebī Tālib (7) bu yılda depelendi-y-idi. (İKT4/1-v. 185b/5, 6-s. 573).
/ Amcası oğlu Süleyman bin Abdülmelik’ten sonra hizmetçiler ona bağlılıklarını
sunup kendisinin haberi yok iken halife diktiler altmış birinci yılda /
Benī İsrā’īl dört yanında tururlar-ıdı / (5) kapusına bir pāra bulut gelürdi, ‘amūd
gibi /. (İKT-v. 117b/5-s. 321).
/ kapısına bir parça bulut gelirdi sütun gibi /.
İbn-i Cerīr rivāyet itdi ki: (6) «/ İmām-ı Mālik halka fetvā virdi. “Aña itā‘at idüñ.”
diyü. / (İKT4/2-v. 323a/6-s. 311).
/ İmam-ı Malik halka fetva verdi “Ona boyun eğin.” diye. /
/ Getürüp ol gişinüñ evinde kodı, (5) aña tīmār ide diyü. / (İKT4/1-v. 212a/4, 5-s.
619).
/ Getirip o kişinin evinde bıraktı ona baka diye. /
Hālid bin Ebī ‘İmrān rivāyat (6) ider ki: “/ İbn-i Zübeyir bir ayda üç gün iftār
iderdi ancak / ve kırk yıl arkasından tonın çıkarmadı.” (İKT4/1-v. 53a/6-s. 366).
/ İbn-i Zübeyir bir ayda üç gün yemek yerdi ancak /
Ba‘zılar: ‘/ Hūd -‘aleyhi’s-selām- (7) kıbla dīvārın yapdı ancak /’ didiler.”
(İKT4/1-v. 161a/6, 7-s. 536).
/ Hud – ona selam olsun- güney duvarını yaptı ancak /
/ Andan Mühelleb ‘Abdu(15)rrahmān’a biñ biñ akçalar ‘atā itdi, anda gendüye
yardım itdüginden ötürü. / (İKT4/1-v. 79a/14, 15-s. 408).
/ Ondan sonra Mühellep Abdurrahman’a bin bin akçeler hediye etti orada
kendisine yardım ettiğinden ötürü. /
/ Devletlüler (2) kendülerden öñ geçenler vâkı‘aları-y-ıla ögüt tutarlar andan
öñdin / (3) ki kendüye vâkı‘a ugraya ve soñra gelenlerüñ vâkı‘asından ögüt (4)
dutarlar. (GT-v. 77a/1, 2-s. 234).
/ Makam sahipleri kendilerinden önce geçenlerin olaylarıyla öğüt tutarlar ondan
önce /
174
/ Şöyle ki müselmânlaruñ dirligi acı oldı (11) anı görmeg-ile. / (GT-v. 62a/10, 11-
s. 211).
/ Şöyle ki Müslümanların hayatı huzursuz oldu onu görmek ile. /
/ Halk arasında (20) meşhūr oldı, ‘Anı havārıc öldürdi.’ diyü. / (İKT4/2-v.
299a/19, 20-s. 268).
/ Halk arasında ünlü oldu ‘Onu asiler öldürdü.’ diye. /
Eger (19) diyecek olursañ ki ‘Senüñ emrüñle ve icāzetüñle öldürdüm.’, ola ki
inkār idüp ‘/ Ben saña (20) kaçan emr eyledüm anı öldürmege? /’ diye, sen dahı
isbāt (21) itmege ‘ācız olasın. (İKT4/2-v. 341/19, 20-s. 340).
/ Ben sana ne zaman emrettim onu öldürmeyi? /
… buyurdı: … Ya‘nī dünyāñuz çok ola; şöyle kim sizden öñdin gelenlere best (2)
olundı ve / siz dahı aña raġbet idesiz; anlar itdügi gibi / ve sizi helāk eyleye.
(İKT-v. 119b/2-s. 325).
/ siz de ona isteyesiniz onların yaptığı gibi /
/ Tabarānī rivāyat ider Ebū Dāvūd’dan / kim: “Tāvūs oġlanlarına: ‘İy
oġlancuklarum! (4) / Sāhıb-ı ‘akılla musāhabat idüp anlara mensūb oluñ
anlardan degülseñüz de. / Ve / (5) cāhıllar-ıla musāhabat idüp anlara mensūb
olmañ anlardan degülseñüz dahı /.’ dirdi.” (İKT4/1-v. 210b/3, 4, 5-s. 617).
/ Akıl sahipleriyle konuşup onların içinde olun onlardan değilseniz de. / … /
cahillerle konuşup onlara bağlanmayın onlardan değilseniz de. /
Çünki namāzdan fārıġ oldı, ‘Ömer’den yaña dönüp, ġazab idüp eyitdi: ‘Saña (7)
ne vakt yitişdi ki, / Allāh ta‘ālā ehl-i Bedr’e ġazab itdi; anlardan rāzī
olduklarından soñra /. (İKT4/1-v. 186a/7-s. 574).
/ Allah Taâlâ Bedr’de oturanlara öfkelendi onlardan razı olduktan sonra /.
“Ol eyitdi: “… / Sizüñle ādam oġlanları azdurup, kāfır idüp cehenneme koyarın.
(19) Anlardan rāzī sevdükleri-çün baña ve būte tapmazlarsa dahı /” didi.
(İKT4/1-v. 33a/18, 19-s. 335).
/ Sizinle insanoğullarını azdırıp, kâfir edip cehenneme koyarım onlardan boyun
eğen sevdikleri için bana ve puta tapmazlarsa dahi /
Rivāyat olındı ki: ‘/ Abdülmelik kardaşı Bişir öldükden soñra ehl-i (7) ‘Irāk
üzerine Haccāc’ı vālī kıldı. Anları andan artuk kimse yigmez diyü /. (İKT4/1-v.
67b/6, 7-s. 391).
175
/ Abdülmelik kardeşi Bişir öldükten sonra Irak’ta oturanlar üzerine Haccac’ı vali
yaptı onları ondan fazla kimse engellemez diye /.
/ Zīrā geçen yıl içinde Ebū Müslim’üñ sözin işitmedilerdi, anlaruñ arasında (13)
geçirek olduġıçun. / (İKT4/2-v. 284b/12, 13-s. 242).
/ Çünkü geçen yıl içinde Ebu Müslim’in sözünü işitmediydiler onların arasında
daha geç bulunduğu için. /
Ebū Hātim rivāyet ider Zührī’den ki: “… / Ben de vardum, anlaruñ-ıla. /”
(İKT4/2-v. 258a/4-s. 198).
/ Ben de gittim onlarla. /
/ Hakîr göründi anuñ hükmi-y-ile / ki / ednâ harem hidmet(10)kârları hüsn ü
cemâl-ıla andan ziyâde idi ziyneti-y-ile /, … (GT-v. 56b/9, 10-s. 204).
/ Aşağı göründü onun kararıyla /
/ Allāh [sizi] ‘azīz eylemesün anuñla / ki; andan ‘izzet istersiz. / Allāh size yardım
virmesün (5) anuñla / ki, andan yardım istersiz. (İKT4/1-v. 75b/4, 5-s. 402).
/ Allah sizi sevgili eylemesin onunla / … / Allah size yardım vermesin onunla /
… kim: “Peyġāmbar eyitdi: ‘Halkuñ okımakda gökçegi oldur kim, / Kur’ān’ı (16)
okıya anuñ-ıla tahazzun idici olduġı hālda /.” (İKT4/1-v. 214a/15, 16-s. 623).
/ Kur’ân’ı okuya onunla hüzünlendiği durumda /.
Ashābı Nūh peyġambara eyitdiler kim: “Biz bunda nice mutma‘in (20) olavuz, /
bu cānavarlar nice mutma‘in olurlar, aralarında arslan var-iken? /” (İKT-v.
45b/20-s. 199).
/ bu yaratıklar nasıl içi rahat olurlar aralarında arslan var iken? /
İbn-i Zübeyir anlara: “/ Biz sizden, siz bizden ayırtlaşmazuz aramuzda bey‘at
olmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 13a/1-s. 301).
/ Biz sizden, siz bizden ayrılmayız aramızda kabul sözleşmesi olmayınca /
‘Abdullāh “/ Yalan söyler İbn-i (4) Zurayk, / güneş zāyıl olmaz at ayaġı-y-ıla
Mervān’a varmayınca. /” didi. (İKT4/2-v. 292b/3, 4-s. 256).
/ güneş batmaz at ayağıyla Mervan’a ulaşmayınca. /
Mansūr: “… / Bir dīnārdan ya bir dirhemden saklamak (15) sevmezin ‘atā
itmekde virmeg-ile lezzet bulup, fakīruñ hātırı yapılduġın bildügümden (16) ötürü.
/” didi. (İKT4/2-v. 356b/14, 15, 16-s. 367).
176
/ Bir dinardan ya da bir dirhemden saklamayı sevmem hediye etmekte vermek ile
lezzet bulupi fakirin gönlünün yapıldığını bildiğimden ötürü. /
Haccāv gişi-y-di, / (10) Abdullāh bin Ziyād anı depelemek diledi atası Ziyād’ı
heciv itdüginden ötürü /. (İKT4/1-v. 40b/10-s. 346).
/ Abdullah bin Ziyat onu tepelemek diledi babası Ziyat’ı alaya aldığından ötürü /.
/ Yine Mekke’den muhācarat idüp Habeşe’ye vardı ‘avratı-y-ıla bile / -kim aña
(21) Ümm-i Habībe dirlerdi, Ebī Süfyān’uñ kızı idi… (İKT-v. 177a/20-s. 420).
/ Yine Mekke’den göç edip Habeşe’ye gitti karısıyla birlikte /
/ Ol yılda Mehdī oġlı Mūsā-yı Hādī’yi (12) Curcān’a gönderdi. ‘Azīm leşker-ile /
anuñ gibi çeri kimse görmemişdür. (İKT4/2-v. 371b/11, 12-s. 396).
/ O yılda Mehdi oğlu Musa-yı Hadi’yi Curcan’a gönderdi çok asker ile /
Şehirlerde nāyıblar anlar ıdı kim, / yokaru zikr itdük, (9) �azl olunup yirlerine
ġayrı gişiler dikilenlerden ġayrı /. (İKT4/1-v. 183b/8, 9-s. 570).
/ yukarıda bildirdik işinden çıkarılıp yerlerine başka kişiler dikilenlerden ayrı /.
/ Dervîş evüne kimse gelmez, (8) bâg ve yir harâcın vir diyü. / (GT-v. 15b/7, 8-s.
142).
/ Derviş evine kimse gelmez, bağ ve yer haracını ver diye. /
İbrāhīm anı ihtiyār itdi ki / Horāsān halkı da‘vet ide. Bahādur olup (7) fehm[i]
kavī ve zihni tīz olduġıçun /. (İKT4/2-v. 284b/6, 7-s. 242).
/ Horasan halkı davet ede cesur olup anlayışı güçlü ve zihni çabuk olduğu için /.
… dahı buyurur: … (19) “Ya‘nī biz gökde burclar yaratduk ve / dahı biz gökleri
bezedük bakanlar içün / ve dahı gökleri şeytāndan (20) sakladuk.” (İKT-v.
16b/19-s. 150).
/ bundan başka biz gökleri süsledik bakanlar için /
Andan turup, (4) yüzin açup eyitdi ki: ‘… / Vallāhı sizi yüzerin balık yüzer gibi. /
Ve / sizi dögerin vahşī develeri (12) döger gibi /. (İKT4/1-v. 68a/11, 12-s. 392).
/ Allah için sizi yüzerim balık yüzer gibi. / Ve / sizi döverim vahşi develeri döver
gibi /.
Çünkim gemiye bindiler, Hızır eglenmedi, / fi’l-hāl ol geminüñ bir tahtasını (14)
kopardı balta-y-ıla /. (İKT-v. 108b/13, 14-s. 308).
/ bu anda o geminin bir tahtasını kopardı baltayla /.
177
/ Nasr, İbn-i Hübeyre’ye habar göndürdi. “Baña on biñ gişi (6) yardımcı
göndür.” diyü. / (İKT4/2-v. 288b/5, 6-s. 249).
/ Nasri İbn-i Hübeyre’ye haber gönderdi “Bana on bin kişi yardımcı gönder.”
diye. /
‘/ İmdi vallāhı seni terk itmezin baña yüz biñ akça (16) virmeyince /’ diyüp,
Mu‘āviye dahı varup, andan Mervān gelüp: ‘Yā Emīre’l-mü’minīn! Vallāhı ben
senüñ (17) gibi görmedüm. İbn-i Zübeyir n’eyledi ki aña beytü’l-māl divānından
yüz biñ akça (18) virdüñ” didi. (İKT4/1-v. 55a/15, 16-s. 370).
/ Şimdi Allah için seni terk etmem bana yüz bin akçe vermeyince /
/ Kitâb-ı Gülistân tamâm (15) oldı Bârî Ta‘âlâ-‘azze ve celle- tevfîkı-y-ıla. / (GT-
v. 79a/14, 15-s. 239).
/ Gülistan kitabı tamamlandı Yüce Yaratıcı -muhterem ve büyük olan- yardımıyla.
/
Evzā‘ī eydür: “Bu hālda-y-iken buña baş aġrısı ġalaba itdi. / (21) Rūm begi buña
bir takya gönderdi. “Başı üstine kosun, hemān aġrısı gider.” diyü. / (İKT4/2-v.
246a/21-s. 179).
/ Rum beyi buna bir başlık gönderdi “Başının üstüne koysun, hemen ağrısı gider.”
diye. /
Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- eyitdi: “/ Senüñ atañ kıyāmet güninde bir ümmet (16)
olısardur başına /” didi. (İKT-v. 174a/15, 16-s. 414).
/ Senin baban kıyamet gününde bir ümmet olacaktır [kendi/tek] başına /
Ebū Şihāb rivāyat (18) ider ki: “İbn-i ‘Ömer’e sorup: ‘/ İbn-i Zübeyr ve havārıc ve
Habeşiyye zamānlarında her birinüñ (19) ardında namāz kılur mıduñ, ba‘zısı
ba‘zısını depelerken? /’ diyü sordılar. (İKT4/1-v. 63b/18, 19-s. 385).
/ İbn-i Zübeyir ve âsiler ve Habeşiye zamanlarında her birinin ardında namaz kılar
mıydın bazısı bazısını öldürürken? /
Reşīd kāġıd yazdı: “/ Ben hīç bir gün geçürmedüm belā vü mihnet-ile / ki illā sen;
/ ol günleri göñül [393b] (1) hoşluġu-y-ıla geçürdüm. Tā şol güne dek / ki ol
günde bātıl üzerine olanlar ziyān itseler gerek.” didi. (İKT4/2-v. 393a/21; 393b/1-
s. 437).
/ Ben hiçbir gün geçirmedim bela ve sıkıntı ile / … / o günleri gönül hoşluğuyla
geçirdim ta şu güne dek /
178
Vardılar, anda gömdiler / ammā dört yanına aġaçlar dikdiler bellü olsun diyü /.
(İKT4/2-v. 248a/3-s. 182).
/ ama dört yanına ağaçlar diktiler belli olsun diye /.
/ İbn-i Kirmānī Ebū Müslim’e nāme (13) göndürdi “Ben senüñleyin.” diyü. /
(İKT4/2-v. 285b/12, 13-s. 244).
/ İbn-i Kirmani Ebu Müslim’e mektup gönderdi “Ben seninleyim.” diye. /
/ Halīfa (5) aġladı “Benüm şom nefsümden ötürü bunca māl telef olınur.” diyü. /
(İKT4/2-v. 413a/4, 5-s. 471).
/ Halife ağladı “Benim uğursuz nefsimden ötürü bunca mal yok edilir.” diye. /
… diyü çaġırup, soñra: “/ Mālik’i depelemeñ benümle /” diyü çaġırdı. (İKT4/1-v.
54b/3-s. 368).
/ Malik’i öldürmeyin benimle /
Benī İsrā’īl çıkup gitmege (4) yaraklanmışlar-ıdı; emr olundılar kim / āl-i
Fir‘avn’dan ‘āriye altun ve incüler alalar bezek içün /. (İKT-v. 100a/4-s. 293).
/ Firavun’un sülalesinden ödünç altın ve inciler alalar süs için /.
/ Rebī‘-i hācıb yüz kabr kazdurup āhıru’l-emr ġayrında (16) defn eyledi,
bilinmesün diyü. / (İKT4/2-v. 357b/15, 16-s. 369).
/ Rebi-i hacip yüz mezar kazdırıp en sonunda başkasında defnetti bilinmesin
bilinmesin diye. /
Andan Revāyi eydür: “/ Çünkim ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz halīfa oldı, (19) hılāfat
merkeblerinden çekdiler binmek içün. / (İKT4/1-v. 189b/18, 19-s. 580).
/ Ömer bin Abdülaziz halife olunca halifelik bineklerinden aldılar binmek için. /
Ba‘zılar didiler: “/ Feriştehler bürüdiler, bir aġacı karġa bürür (8) gibi. /” (İKT-
v. 22b/7, 8-s. 161).
/ Melekler sardılar bir ağacı karga sarar gibi. /
/ Ebū ‘Amru b. ‘Alārī rivāyet ider: “Bir bedevī gördüm ki hazrada namāz kılurken
[225b] (1) çok tura. İllā Rubata b. ‘Icān’ı ve Ferezdak’ı gördüm.” diyü. /
(İKT4/2-v. 225a/21; 225b/1-s. 145).
/ Ebu Amru b. Alari rivayet eder: “Bir göçebe gördüm ki yeşillikte namaz kılarken
çok dura. Yalnız Rubata b. Ican’ı ve Ferezdak’ı gördüm.” diye. /
179
Sebeb oldı ki: Bir gün (3) �Abdullāh hutba okuyup hutbasında: “Gördüñüz mi /
Allāhu ta�ālā sālıh kavmı-y-ıla ne işledi (4) bir deveden ötürü / ki, kıymatı biş
akça degerdi.” (İKT4/1-v. 3a/3, 4-s. 285).
/ Allah Taâlâ dine uygun davrana kavmiyle ne yaptı bir deveden ötürü /
… Allāhu Ta�ālā didi: … “Ya‘nī / ferişteler ve dahı (5) rūh aña ‘urūc ider, bir
günde / kim ol gün elli biñ yıl kadarıncadur. (İKT-v. 7a/4, 5-s. 133).
/ melekler ve de ruh ona yükselir bir günde /
Vaktī ki Haccāc Eş‘as’a ġālıb oldı, / ol kaçup, (8) Isfahān tarafına gidüp her yılda
iki kerre Mekke’ye gelürdi; bir hacc ıçun ve bir ‘umra-(9)y-ıçun /. (İKT4/1-v.
129a/7, 8, 9-s. 487).
/ o kaçıp İsfahan tarafına gidip her yılda iki kere Mekke’ye gelirdi bir hac için ve
bir umre için /.
Çünki Tālūt çeri çekdi, gitdi ve kavmına eyitdi: “/ Allāhu Ta‘ālā sizi imtihān ider.
Bir ırmaġ-ıla / (6) kim aña nehr-i Erden dirlerdi. (İKT-v. 128b/5-s. 339).
/ Allahu Taâlâ sizi imtihan eder bir ırmak ile /
/ İbn-i ‘Asākir, İbrāhīm’üñ ibtidā-yı (5) emrinden rivāyet ider bir isnād-ıla / ki
anda nazar var. (İKT4/2-v. 363a/4, 5-s. 379).
/ İbn-i Asakir, İbrahim’in İbtida-yı Emr’inden rivayet eder bir dayanak ile /
Sebeb ol-ıdı ki, / ‘Osmān bin ‘Affān kısās talab idüp dururdı (8) bir şabladan
ötürü / ki, aña urdıdı. (İKT4/1-v. 98a/7, 8-s. 438).
/ Osman bin Affan işlenen suça karşılık aynı şekilde verilen cezayı istemişti bir
tokattan ötürü /
Hak Ta‘ālā eyitdi: “ (3) ‘Alāmet oldur kim / saña sükūt ‘ārız ola, bir vech-ile /
kim üç gün üç gice söylemege (4) kudretüñ olmaya; līkin… (İKT-v. 137a/3-s.
353).
/ sana sessizlik gele bir şekilde /
… (5) ol Sa’īdi’bni Müseyyeb’den şöyle habar virdi kim, / ‘Abdu’l-Muttalibi’bni
Hāşim Zemzem’i (6) kazup zāhir eyleyicek iki havz eyledi; birin içmeg-içün ve
birin ābdest almaġ-ıçun /. (İKT-v. 180b/5, 6-s. 426).
/ Abdülmuttalib’bni Haşim Zemzem’i kazıp ortaya çıkarınca iki havuz yaptı birini
içmek için ve birini abdest almak için /.
180
/ Kaçan yörise halāyık güçüçük oġlancuk sanurlardı (3) boyı kısa olduġından
ötürü. / (İKT4/1-v. 217b/2, 3-s. 628).
/ Ne zaman yürüse hizmetçiler küçücük oğlancık sanırlardı boyu kısa olduğundan
ötürü. /
… ve eyitdi: “/ Ra‘iyyet oglanların ne-y-çün artuk dögmezsin böyle / ki benüm
oglum (15) incidürsin?” (GT-v. 61b/14-s. 211).
/ Tebaa oğlanlarını niçin fazla döğmezsin böyle /
… İbn-i ‘Ömer’den rivāyāt ider ki: “… / Velāyatullāh’a sen mālik olmazsın böyle
(3) itmeyince. / …” didi. (İKT4/1-v. 63b/2, 3-s. 384).
/ Allah’ın dostluğuna sen sahip olmazsın böyle yapmayınca. /
Hatta Mūsā sorardı kim “/ (21) Hak Ta‘ālā saña ne vahy itdi bu gün? /” (İKT-v.
121b/21-s. 329).
/ Hak Taâlâ sana ne bildirdi bu gün? /
/ İmām Ahmed Ebū Hüreyre’den rivāyat itdi bu hadīs misli /, Taberānī dahı (13)
rivāyat itdi İbn-i Mes‘ūd ‘Abbās’dan bu hadīs gibi /; pes bu hadīslerden (14)
ma‘lūm olur kim… (İKT-v. 11a/12, 13-s. 141).
/ İmam Ahmet Ebu Hüreyre’den rivayet etti bu hadis gibi /
Rāvī rivāyat ider ki: “Düşenbe ve pençşenbe gün oruç dutup, (16) severin ki, /
‘amalum ref‘ olınsa bu hālda / ki ben oruç olam” dir-idi. (İKT4/1-v. 30b/16-s.
330).
/ işlerim yükseltilse bu durumda /
… rivāyat ider ki: “Resūl Hazratı ‘aleyhi’s-selām- (11) buyurdı ki: ‘/ Her gişi ki,
halāyıkı bir söze yā bir işe da‘vat itse bu hālda / ki, gendü (12) anuñla ‘amal
eylemeye. / Allāh’uñ ġazābından kurtılmaz, ol didügini yā da‘vat itdügini
işlemeyince, (13) yā gendüyi da‘vatdan yıġmayınca. /” (İKT4/1-v. 66a/11, 12, 13-
s. 389).
/ Her kişi [ki] hizmetçileri bir söze ya da bir işe davet etse bu durumda / … /
Allah’ın öfkesinden kurtulmaz o dediğini ya da davet ettiğini yapmayınca ya da
kendisini davetten men etmeyince. /
/ Feryād işidüp sordı: ‘Bu nedür?’ diyü. / (İKT4/1-v. 150b/11-s. 521).
/ Gürültü işitip sordu: ‘Bu nedir?’ diye. /
181
Pâdişâh buyurdı; istediler, / bir bâgbânuñ oglın buldılar (4) bu sûret-ile /,
buyurdılar atasını ve anasını getürdiler, çok mâl ve ni‘met virüp râzî itdiler. (GT-
v. 19a/3, 4-s. 147).
/ bir bahçıvanın oğlunu buldular bu şekilde /
/ Ebū ‘Abbās-ı Seffāh’ı getürüp hılāfatı aña (21) teslīm itdiler. Bu yıluñ Rebī‘ül-
āhırınuñ on üçünci gicesi geçdükden soñra Cum‘a gicesi. / (İKT4/2-v. 290b/20,
21-s. 253).
/ Ebu Abbas-ı Seffah’ı getirip halifeliği ona teslim ettiler bu yılın rebiülahirinin on
üçüncü gecesi geçtikten sonraki Cuma gecesi. /
Andan (11) dutdılar, / İbrāhīm’i depelediler bu yıluñ safer ayında /, sahıh rivāyet
budur. (İKT4/2-v. 290b/11-s. 253).
/ İbrahim’i öldürdüler bu yılın safer ayında /
Kütüb-i Mütekaddıma āsārında şöyle geldi ki: “… / Vaktī ki büyük oldı (4) Zü’d-
devānık didiler, buhlı olduġıçun. / (İKT4/2-v. 339b/3, 4-s. 336).
/ büyüdüğü zaman Mangırsahibi dediler cimriliği olduğu için. /
/ Karın tenûrını toldurmak musîbet olur (15) bulmadugı günde. / (GT-v. 34a/14,
15-s. 173).
/ Karın fırınını doldurmak sıkıntı olur bulmadığı günde. /
Ol vakt kim / Allāh Ta‘ālā feriştehleri gönderdi; Lūt (18) kavmın helāk itmege, /
ol feriştehler güzel oġlanlar sūratında Lūt peyġambaruñ evine geldiler, bunları
(19) imtihan itmeg-içün /, aşaġada gele. (İKT-v. 22a/17, 18, 19-s. 160).
/ O vakit / … / o melekler güzel oğlanlar kılığında Lût peygamberin evine
geldiler, bunları imtihan etmek için /
Rivāyet olundı ki: (21) “/ İbrāhīm ba‘zı ashābıla iki ay turup yiyicek nesne hāsıl
olmadı bunlaruñ-ıçun / [364b] (1) ki yiyelerdi. (İKT4/2-v. 364a/21-s. 381).
/ İbrahim bazı arkadaşlarla iki ay durup yiyecek bir şey ortaya çıkmadı bunların
için /
‘Ali oġlı ‘Abdullāh İbn-i Zubāra sögüp “/ Seni (3) Mu‘āviye oġlı katına ne nesne
getürdi. Bunuñ-ıla Emīre’l-mü‘minine Mervān ortasında muhālefet vardıġın (4)
bilürken? /” didi. (İKT4/2-v. 286a/2, 3, 4-s. 245).
/ Seni Muaviye oğlu yanına hangi şey getirdi bununla Emire’l-müminine Mervan
arasında düşmanlık olduğunu bilirken? /
182
Didiler kim: “/ Zeyd kıbleye istikbāl iderdi, (13) Cāhiliyyet zamānında dahı. /”
(İKT-v. 175b/12, 13-s. 417).
/ Zeyt kıbleye yönelirdi Cahiliye zamanında bile. /
…, (17) ol Ebī Seleme’den eyitdi: “Ka‘bi’bni Lüveyy’üñ ‘ādeti bu idi kim, /
Kurayş kavmını cem‘ iderdi (18) cum‘a güninde / -kim anlar aña yemü’l-‘arūba
dirlerdi- o günde … (İKT-v. 177b/17, 18-s. 421).
/ Kureyş kavmini toplardı Cuma gününde /
/ Me’mūn Dīnāri’bni ‘Abdullāh’ı (7) gönderdi. Çok leşker-ile / ve / bir nāme yazdı
ki “Eger ‘Abdurrahmān (8) beglik da‘vāsından vaz gelürse ki mutī‘ ola, amān
viresiz.” diyü /. (İKT4/2-v. 435a/6, 7, 8-s. 508).
/ Memun Dinari’bni Abdullah’ı gönderdi çok asker ile / ve / bir mektup yazdı ki
“Eğer Abdurrahman beylik iddiasından vazgeçerse ki boyun eğe, ılımlı yaklaşıp
izin veresiniz.” diye /.
/ Oña ‘Rāhib-i Kureyşī’ dirlerdi çok namāz kılduġından ötürü. / (İKT4/1-v.
138b/12-s. 503).
/ Ona ‘Kureyşli Rahip’ derlerdi çok namaz kıldığından ötürü. /
“Bilmedüñ mi ki / ayaġuñ (10) bende geçecekdür; çün nasīhat kulaġuña girmedi
/. (GT-v. 17a/9, 10-s. 144).
/ ayağın tuzağa düşecektir öğüt kulağına girmediğine göre /.
Hatīb-i Baġdādī: “/ Mus‘ab kardaşı ‘Abdullāh’ı ‘Irākayn’a beg itmiş-idi. Dahı
‘Abdülmelik (18) Mesken’de Çatılık kelsiyāsı katında depelenince. / Kabrı dahı
şimdi ol arada bellüdür” diyü rivāyāt (19) eyledi. (İKT4/1-v. 43a/17, 18-s. 350).
/ Mus�ap kardeşi Abdullah’ı Irakayn’a bey yapmıştı hem de Abdülmelik
Mesken’de Çatılık kilisesi yanında tepeleninceye kadar. /
… kaçan kim Ka�be’ye girse eydürdi: (19) “Lebbeyk lebbeyk hakkan
te�abbüden ve rıkkan.” Ya‘nī / ben senüñ ‘itā‘atuña turmışamdur def‘at-ıla, / hak
(20) olduġuñ cihetden saña ‘ibādet kıluben, kullık eyleyüben sıġındum ben ş’ol
kimseye / kim (21) İbrāhīm aña sıġındı, dir-idi. (İKT-v. 173b/19, 20-s. 414).
/ ben sana boyun eğmişimdir defalarca /
… buyurdı ki: ‘… Ve / ol şehr tīz zamānda (8) yire geçe, demür kazuk yumuşak
yire nice geçerse /.’ (İKT4/2-v. 339a/7, 8-s. 336).
/ o şehir en kısa zamanda yere geçe demir kazık yumuşak yere nasıl geçerse /.
183
/ Allāhu Ta‘ālā kullarına minnet ider, deñizler ve ırmaklar yaratduġı-y-ıla. /
(İKT-v. 12b/5-s. 143).
/ Allahu Taâlâ kullarına teşekkür eder denizleri ve ırmakları yaratmasıyla. /
Ol (6) kıssadan ma‘lūm oldı ki / Hızır, Peyġāmbar ola, dört vech-ile /; evvel vech
budur kim: … (İKT-v. 124a/5, 6-s. 332).
/ Hızır, peygamber ola dört nedenle /
… diyü çaġırdı, eyitdi: “Yā Mūsā! / (21) Beni öldürmek mi istersin, dün bir gişi
öldürdügüñ gibi /” didi. (İKT-v. 113a/21-s. 315).
/ Beni öldürmek mi istersin dün bir kişi öldürdüğün gibi /
İbn-i Ca‘fer eydür: “Meymūn’dan işiddüm, eydürdi ki: “/ Kur’ān’ı, gişi var ki ser-
māye (19) idinmişdür dünyā hāsıl itmeg-içün /. (İKT4/2-v. 239a/18, 19-s. 167).
/ Kur’ân’ı kişi var ki dayanak kabul edinmiştir dünyayı kazanmak için /.
“/ Bu dahı senüñ olsun dünyā-y-ıla bile. /” didi. (İKT-v. 142a/5-s. 362).
/ Bu da senin olsun dünya ile birlikte. /
İbn-i Cerīr eydür: “/ Andan soñra Nasr çok çeri göndürdi Ebū Müslim’e cenk
itmeg-içün. / (İKT4/2-v. 284a/19-s. 242).
/ Ondan sonra Nasr çok asker gönderdi Ebu Müslim’e savaşmak için. /
/ Halīfa, beglere buyurdı “Ebū Müslim’i karşulañ.” (4) diyü. / (İKT4/2-v. 308a/3,
4-s. 285).
/ Halife beylere buyurdu “Ebu Müslim’i karşılayın.” diye. /
/ Seffāhdan nice kerre dilek itmişdi “Ebū Müslim’i öldür.” diyü. / (İKT4/2-v.
310a/13-s. 289).
/ Seffah’tan nice kere istemişti “Ebu Müslim’i öldür.” diye. /
Ve / şol beglere ki Mansūr, Ebū Müslim’e gönderürdi nesneler (12) va‘da iderdi,
“Ebū Müslim’üñ baña gelmesini hoş görüñ.” diyü /. (İKT4/2-v. 311a/11, 12-s.
290).
/ şu beylere / … / bir şeyler söz verirdi “Ebu Müslim’in bana gelmesini hoş
görün.” diye. /
Ma‘nā-yı āyet budur: ‘Şeytān gibi kim, insāna bir belā gelse gelüp: ‘Senüñ (19)
yoldaşuñın. / Seni bu belādan kurtarayın. Eger Allāh’a şirk getürüp kāfır olursañ
/’ (20) dir. (İKT4/1-v. 212a/19-s. 620).
/ Seni bu beladan kurtarayım eğer Allah’a ortak koşup kâfir olursan /
184
Ya‘kūb’uñ … didügi ya‘nī / (14) ben Yūsuf kokusın bilürin. Eger baña bunaduñ,
‘akluñ gitdi, ne gerekse söylersin (15) dimezseñüz /.” (İKT-v. 84a/14, 15-s. 265).
/ ben Yusuf kokusunu bilirim eğer bana bunadın, aklın gitti, ne gerekse söylersin
demezseniz /.
… bundan ötürüdür kim eyitdi: … “Ya‘nī / baña Allāhu Ta‘ālā’nuñ ‘azābından
(5) kim yardım ider, eger ben bunları sürecek olursam? / ” (İKT-v. 44b/4, 5-s.
197).
/ bana Allahu Taâlâ’nın işkencesinden kim yardım eder eğer ben bunları sürecek
olursam? /
Yemīn idüp: (8) “/ Şefā‘at-ı Muhammed’den mahrūm olayın, eger ben cemī‘-i
‘ömrümde tonumı harām yire (9) çözdüm-ise /” didi. (İKT4/1-v. 60a/8, 9-s. 379).
/ Muhammet’in suçumun affedilmesi için yapacağı aracılıktan mahrum olayım
eğer ben ömrümün tamamında elbisemi haram yere çıkardıysam /
Andan and içüp: ‘/ Şefā‘at-ı Muhammed’den mahrūm olayın, eger (20) benüm
‘ışkum evvel güninden āhır günine dek ve dünyā günlerinüñ āhır günine degin aña
(21) ben şübhe-y-ile yapışmış olursam /’ diyüp, dahı: ‘Ben yirümden
turugelmedin ki, fevt oldı’ [97a] (1) didi.” (İKT4/1-v. 96b/19, 20, 21-s. 436).
/ Muhammet’in aracılığından mahrum olayım, eğer benim aşkım ilk gününden
son gününe dek ve dünya günlerinin son gününe değin ona ben şüphe ile tutunmuş
olursam /
Kesā’ī (2) “/ Allāh Ta‘ālā dilüm kessün eger bilmedügüm söylersem. /” didi.
(İKT4/2-v. 405a/2-s. 456, 457).
/ Allah Taâlâ dilimi kessin eğer bilmediğimi söylersem. /
Bârî, / ne bilürsiz, eger cümle harâmîlerden biri bu-y-ısa? / (GT-v. 45a/8-s. 187).
/ nasıl bilirsiniz eğer bütün haydutlardan biri buysa? /
/ Hikâyeti diñleyici mizâcına münâsib söyle (8) eger diñlerse. / (GT-v. 75b/7, 8-s.
232).
/ Hikayeyi dinleyici huyuna uygun söyle eğer dinlerse. /
Yûsuf 12/94.
185
Ve dahı eydürdi ki: “ Eger ecelüm ne vakt gelecegin (10) bilsem aklum gide, diyü
korkar-ıdum. / Lākin Allāhu ta‘ālā kullarına ġaflat-ıla mevtden minnet itdi, (11)
eger ġaflat olmayaydı./” (İKT4/1-v. 78b/10, 11-s. 407).
/ Ancak Allah Taâlâ kullarına dalgınlıkla ölümden minnet etti eğer dalgınlık
olmayaydı. /
Gün tolınduġı vakt geldiler, Lūt’a konuk oldılar, / Lūt peyġāmbar (16) korkdı.
Eger gendü konuklıġa almazsa ol fāsıklara varup konuk olalar diyü /, bunları (17)
ādem oġlanlarından sanup ġāyet tarıldı.” (İKT-v. 71b/15, 16-s. 244).
/ Lût peygamber korktu eğer kendi konukluğa almazsa o sapkınlara gidip konuk
olalar diye /
Nūh’a eyitdi: … “Ya‘nī iy Nūh! Bizümle cidāl itdüñ, cidāli (21) çok eyledüñ, /
bize va‘de itdügün ‘azābı getür, eger gerçek iseñ /.” (İKT-v. 44b/21-s. 198).
/ bize söz verdiğin işkenceyi getir eğer gerçek isen /.
/ Kimse baykuş gölgesine gelmeye, eger hümây aslı (3) cihânda kalmazsa. / (GT-
v. 11a/2, 3-s. 135).
/ Kimse baykuş gölgesine gelmeye, eğer saadetin aslı cihanda kalmazsa. /
…, merkez (17) bir noktadur kim her tarafdan sıkli anuñ üzerine düşer; / aġır
nesne düşse (18) aña varur, eger men‘ nesne olmasa /.” (İKT-v. 11a/17, 18-s.
141).
/ ağır bir şey düşse ona gider, eğer yasak edilmiş nesne olmazsa /.
… ve eyitdi: “Ya‘nī / Allāhu Ta‘ālā’dan korkuñ (19) eger mü’min iseñüz. /” (İKT-
v. 141a/18, 19-s. 360).
/ Allah Taâlâ’dan korkun eğer inanan iseniz. /
… ‘Ömer’e işbu vech-ile biti yazdı ki: “/ Vallāh ben (6) senüñ zindānuñdan
kaçmazdum eger ölmeyecegüñ bilsem. / (İKT4/1-v. 185a/5, 6-s. 572).
/ Allah için ben senin zindanından kaçmazdım eğer ölmeyeceğini bilsem. /
Benī İsrā’īl’e eytdi: “/ Ben Cerīh’i (19) yoldan azdurayın, eger rāzī olursañuz. /”
(İKT-v. 149b/18, 19-s. 374).
/ Ben Cerih’i yoldan çıkarayım eğer razı olursanız. /
/ Âlimüñ sözin cân kulagı-y-ıla diñle eger saña verhem dahı (30a) görinürse. /
(GT-v. 29b/15; 30a/1-s. 166).
/ Alimin sözünü can kulağıyla dinle eğer sana acı söz dahi görünürse. /
186
Ermiyā Allāhu Ta‘ālā’ya du‘ā itdi, Hak Ta‘ālā vahy (13) eyledi kim: “/
Tevbelerini kabūl eyleyem; eger senüñle Beytü’l-Mukaddes’de tururlarsa. /”
(İKT-v. 135a/13-s. 350).
/ Tövbelerini kabul eyleyim eğer seninle Mescid-i Aksa’da dururlarsa. /
/ Vaktı hoşdur ol kişinüñ / ki / senüñ zikrüñ anuñ mûnisi ola, eger Yûnus gibi (11)
balık karnında olursa dahı. / (GT-v. 76b/10, 11-s. 234).
/ senin anılman onun için alışılmış ola eğer Yunus gibi balık karnında olursa dahi.
/
/ Bir it bir lokmayı unutmaz eger yüz nevbet taş-ıla urursañ dahı. / (GT-v. 76a/9-s.
233).
/ Bir köpek bir lokmayı unutmaz eğer yüz kere taş ile vurursan dahi. /
Yunus b. ‘Ubeyd rivāyet ider kim: “/ Bir kimse Hasan’a nazar (3) itse andan
fāyıda dutardı. Egerçi ‘amalın görmeyüp andan nesne işitmese dahı. /” (İKT4/2-
v. 226b/2, 3-s. 147).
/ Bir kimse Hasan’a baksa ondan faydalanırdı eğer ki işlerini görmeyip ondan bir
şey işitmese dahi. /
/ Hûb sûretlü her yire ki vara (15) hürmet, ‘izzet görür; egerçi atası ve anası dahı
kahr-ıla sürerlerse. / (GT-v. 41b/14, 15-s. 183).
/ Güzel yüzlü her gittiği yerde saygı, ikram görür gerçi babası ve annesi bile zorla
sürerlerse. /
/ ‘Abdussamed, hadīs rivāyet (11) idüp durur atasından, / atası dedesinden, /
dedesi ‘Abdullāh b. ‘Abbās’dan / ve / ol Hazret-i Risālet’den / (12) ki eyitdi: “/
Eyülik, dahı sıla-yı rahım ‘ömri uzun ider ve memleketleri ma‘mūr eyler (13) ve
mālı arturur. Egerçi bunı işleyen gişi fāsık dahı olursa. /” (İKT4/2-v. 395a/10, 11,
12, 13-s. 440).
/ İyilik ve ana, babayı ziyaret ömrü uzun eder ve memleketleri bayındır eder ve
malı artırır eğer ki bunu yapan kişi Allah’ın emirlerini tanımayan dahi olursa. /
Rasūl -�aleyhi’s-selām- eytdi: “… Ve / cennet, Allāh’a mutī� olanlaruñdur (18)
eger Habeşī kul olursa dahı /; ve nār-ı cehennem şunlaruñdur ki / Allāh’a �āsī
ola. Egerçi, Kureyş’üñ (19) ulusı dahı olursa /. (İKT4/2-v. 351b/17, 18, 19-s.
358).
/ Allah’a asi ola eğer ki Kureyş’in ulusu dahi olursa /.
187
/ Fi’l-hāl, Mansūr ihtiyātından Mūsā oġlı ‘Īsā’ya (15) nāme yazup viribidi, “Elbet
de baña irişsün, yohsa iş harāba gitdi.” diyü. / (İKT4/2-v. 330b/14, 15-s. 322).
/ Hemen Mansur yedeğinden Musa oğlu İsa’ya mektup yazıp gönderdi “Elbette
bana yetişsin, yoksa iş bozuldu.” diye. /
Ba‘zılar eydürler: “/ Seyrümüzde (8) İbrāhīm Zāyıġ’uñ menzilin cennetde ‘ālī
gördük. Emr-i ma‘rūf ve nehy-i münker üzerine sabrı sebibile. / (İKT4/2-v.
310a/7, 8-s. 288).
/ Yolculuğumuzda İbrahim Zayığ’ın evini cennette yüce gördük Tanrı ve kula
göre doğru ve âdil olan ve dinin yasakladıklarını yaptırmama üzerine sabrı
sebebiyle. /
‘Avratları geldiler, / yüzlerin açdılar, (13) erleri raġbet itdürmek içün /. (İKT-v.
56b/12, 13-s. 218).
/ yüzlerini açtılar erleri rağbet ettirmek için /.
İbnü ‘Abbās rivāyat ider kim: “/ ‘Abdülmelik Haccāc’a biti yazdı: (11) ‘Eslem bin
‘Abd-ı Bekrī’nüñ başın kesüp baña gönder’ diyü /. (İKT4/1-v. 143a/10, 11-s. 510).
/ Abdülmelik Haccac’a mektup yazdı: ‘Eslem bin Abd-ı Bekri’nin başını kesip
bana gönder’ diye /.
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Soñra turup tahāret idüp
āb-dest alup (11) dün namāzına meşġūl olurdı fecr vaktına degin. / (İKT4/2-v.
355b/10, 11-s. 365).
/ Sonar durup temizlenip abdest alıp gece namazıyla uğraşırdı tan yerinin ağardığı
zamana değin. /
İbn-i ‘Asākir eydür: «… / Bundan soñra ne deñlü küylerin aldısa gine virdi fi‘l-
cümle. / (İKT4/2-v. 437b/11-s. 512).
/ Bundan sonra ne denli köylerini aldıysa gine verdi sonunda. /
Mansūr dahı aña bir mektūb [311a] (1) göndürdi ki “… / Halkı depelersin Fir‘avn
depeler gibi. / Mazlūmlara yapışursın, cabbārlar (5) yapışur gibi. / Cevr-ile hükm
idersin müfsidler gibi. / Māl virürsin, ġayrı mahallına müsrifler fi‘li (6) gibi. /
(İKT4/2-v. 311a/4, 5, 6-s. 290).
/ Halkı öldürürsün Firavun öldürür gibi. / Mazlumlara yapışırsın zorbalara yapışır
gibi. / Zulüm ile hükmedersin fesatlık edenler gibi. /
188
/ Bu mü’min (12) korkdı, Fir‘avn’uñ Mūsā’ya zıyānı dege diyü /, Fir‘avn’ı ol
kasddan döndermeg-içün (13) telāttuf itdi. (İKT-v. 98a/11, 12-s. 290).
/ Bu inanan korktu Firavun’un Musa’ya zararı değe diye /
/ Herseme’ye ādam gönderdi, “Fulān gice saña varam.” diyü. / (İKT4/2-v.
423b/17-s. 489).
/ Herseme’ye adam gönderdi “Filan gece sana geleyim.” diye. /
/ Allāhu Ta‘ālā (13) Kur’ān’da Mūsā’nuñ kıssasın çok yirde zikr eyledi; gāh
mutavval, gāh muhtasar. / (İKT-v. 91b/12, 13-s. 278).
/ Allahu Taâlâ Kur’ân’da Musa’nın hikayesini çok yerde andı gah uzun gah kısa. /
/ O pīri gözedürdi, gele diyü. / (İKT-v. 88b/8-s. 272).
/ O yaşlıyı gözlerdi gele diye. /
Andan soñra yüz atlu-y-ıla sahrāya çıkdı, / Nasr’a nāme göndürdi. (16) “Gelsün,
kavl idelüm.” diyü /. (İKT4/2-v. 285b/15, 16-s. 244).
/ Nasr’a mektup gönderdi “Gelsin, konuşalım.” diye /.
�Ömer bin (18) �Abdül�azīz bunlaruñ sözlerin Velīd’e bildürüp, Velīd rızā
göstermeyüp emr eyledi ki, (19) / evleri yıkup mescid yapalar. Gendi buyurduġı
gibi / ve sakfın yüceldeler. / �Ömer (20) çāra bulmayup, yıkmaġa başlayup, Benī
Haşim’den ve ġayrıdan eşrāf cem� olup, zārī vü (21) efgān idüp aġlaşdılar
Peyġāmbar öldügi gün gibi. / (İKT4/1-v. 117a/19, 20, 21-s. 469).
/ evleri yıkıp mescit yapalar kendi buyurduğu gibi / … / Ömer çare bulmayıp
yıkmaya başlayıp Haşim oğullarından ve başkalarından ileri gelenler toplanıp
sızlayıp bağrışıp ağlaştılar Peygamber öldüğü gün gibi. /
…, Kuteybe: “Ben sizüñ (17) ögütçüñüzin” diyüp, odı eline alup: “/ Ben yakarum
gendü elümle /” diyüp, mecmū‘ Etrāk (18) kaçup, müsülmānlar tekbīr getürüp, ol
sanamları oda yakup, gendüler alduklarından (19) ġayrı sanamları yakduklarından
soñra elli biñ miskāl altun dahı çıkardılar. (İKT4/1-v. 125a/17-s. 481).
/ Ben yakarım kendi elimle /
Andan turup, (4) yüzin açup eyitdi ki: ‘Ben celā oġlıyın. Vaktī ki, ‘imāmamı
başuma koyam, beni bilesiz dahı / vallāhı (5) ben bir nesneyi götürürin, gendü
götürdügi-le /. Ve / cezā iderin gendü fi‘li-le /, dahı ben (6) başlar görürin
kesilmiş yaturlar. (İKT4/1-v. 68a/4, 5, 6-s. 391, 392).
/ Allah için ben şeyi götürürüm kendi götürdüğüyle /.
189
Ammā bu Medāyinī rivāyetince Ebū Hamza bir gün Peyġāmbaruñ -aleyhi’s-
selām- (14) minberine çıkup eyitdi: “… Anuñ evvel ferāyızdan (12) bir nasīb yok,
/ ol nasībi aldı. Gendü nefsiçün Tañrı’sıyla cenk eyleyüp /. (İKT4/2-v. 287b/12-s.
248).
/ o hisseyi aldı kendi nefsi için Tanrı’sıyla savaşıp /.
… eydür: İbn-i Mes‘ūd didi kim / Rasūlü’llāh (6) –(s. a.v. )- Cebrā’īl’i gördi,
gendü sūratında /; altı yüz kanadı var-ıdı, … (İKT-v. 24b/5, 6-s. 164).
/ Rasûlüllah –(s. a. v.)- Cebrâil’i gördü kendi şeklinde /
/ Buzaġuya tapanlaruñ Allāh Ta‘ālā tevbelerin kabūl itmedi; gendülerini
öldürmeyince. / (İKT-v. 105a/3-s. 302).
/ Buzağıya tapanların Allah Taâlâ tövbelerini kabul etmedi kendilerini
öldürmeyince. /
Ve / bu yılda Me’mūn (12) Yahyā b. ‘Āmir’i depeledi. Gendüye “Yā Emīre’l-
kāfirīn” didügiçün /. (İKT4/2-v. 428a/11, 12-s. 496).
/ bu yılda Memun Yahya b. Âmir’i öldürdü kendisine “Ya kâfirlerin emiri” dediği
için /.
/ Ol büti bir ak biz-ile örte kodı, gendü-y-ile Yūsuf-ıla (11) geçen hālın görmesün
diyü. / (İKT4/2-v. 236a/10, 11-s. 162).
/ O putu bir ak bez ile örtekoydu kendisiyle Yusuf arasında geçen durumunu
görmesin diye. /
/ Kazâ bir dürlü dahı olmaz, gerekse biñ âh u (6) nâle it ve gerekse söyleyüp
şikâyet eyle. / (GT-v. 74a/5, 6-s. 230).
/ Allah tarafından takdir olunan bazı şeyler bir türlü dahi olmaz, gerekse bin ah et
ve inle ve gerekse söyleyip şikayet et. /
Altunuñdan (9) ve gümişüñden halka râhat irişdür ve kendüñ dahı fâyidelen, / ol
vakt (10) ki bu ev senden girü kala gerekse bir gerpüci altundan ve biri gümişden
(11) olsun /. (GT-v. 39a/9, 10, 11-s. 179).
/ o zaman ki bu ev senden sonraya kalır gerekse bir kerpici altından ve biri
gümüşten olsun /.
Hattā (12) ‘ulemānuñ ba‘zısı eyitmişler, / livāta ideni taş-ıla depeleyeler, gerekse
evlü olsun, gerekse (13) ergen olsun /. (İKT-v. 73a/12, 13-s. 246).
/ livata edeni taşla tepeleyeler gerekse evli olsun gerekse ergen olsun /.
190
Pes Yūsuf eyitdi: … Ya‘nī istiftā (12) itdügüñüz iş tamām oldı, / didügüm nesne
vākı‘ olacakdur, gerekse siz nesne görüñ, (13) gerekse görmeñ /.” didi. (İKT-v.
81a/12, 13-s. 260).
/ dediğim şey gerçek olacaktır gerekse siz bir şey görün, gerekse görmeyin. /
/ İnmege (17) dahı korkarın, gine binemem, diyü. / (İKT4/2-v. 248b/16, 17-s.
183).
/ İnmeye dahi korkarım, gine binemem, diye. /
Zīrā Hazrat-ı Risālet’den ben işitdüm ki: (12) ‘… / Andan ol horlık (14) anlardan
zāyıl olmaya, gine dīnlerine rücū‘itmeyince. /’ (İKT4/1-v. 63a/13, 14-s. 384).
/ Ondan sonra o değersizlik onlardan uzak olmaya gine dinlerine dönmeyince. /
Ka‘bü’l-Ahbār eydür: “/ Cennetde kimesnenüñ sakalı olmaz, (21) Ādem’den
ġayrı; / Ādem’üñ kara sakalı olur, göbegine degin. / Ve / dahı cennetde kimse
künyet-ile söylenmez (1) Ādem’den ġayrı /. Ādem’e dünyāda Ebü’l-Beşer dirler
cennetde. / ” (İKT-v. 41a/20, 21; 41b/1-s. 192).
/ Âdem’in kara sakalı olur göbeğine değin. /
‘Ömer: “Eyle dime. (16) Şöyle di ki, / Allāh seni diri tutsun gökçek dirligi-le /.
(İKT4/1-v. 194b/16-s. 588).
/ Allah seni diri tutsun güzel yaşam ile /.
Bir gice Hābil (3) koyun gütmekde eglendi, / Ādem Kābil’i gönderdi, gör ne-y-
içün eglendi diyü /, varup Hābil’e (4) sataşdı, eyitdi: … (İKT-v. 39b/3-s. 189).
/ Âdem Kâbil’i gönderdi gör ne için eğlendi diye /
/ ‘Ömer bin ‘Abdül‘aziz Velīd’i Sa‘īd (11) turduġı yirden karşu dönderürdi,
görmesün diyü. / (İKT4/1-v. 122b/10, 11-s. 477).
/ Ömer bin Abdülaziz Velit’i Sait’in durduğu yerden karşıya döndürürdü,
görmesin diye. /
Rast dilersin / anuñ gibi biñ göz (5) kör olsun güneş kararınca /. (GT-v. 11b/4, 5-
s. 136).
/ onun gibi bin göz kör olsun güneş kararınca /.
/ ‘Ömri habsda geçdi halīfa ölince. / (İKT4/2-v. 399b/5-s. 448).
/ Ömrü hapiste geçti halife ölünceye kadar. /
/ ‘Ömer b. ‘Abdil‘azīz, Nāfi‘i bir def‘a Mısr’a göndürdi halka sünnet ta‘līm itmeg-
içün. / (İKT4/2-v. 238a/21-s. 166).
191
/ Ömer b. Abdülaziz, Nafi�i bir defa Mısır’a gönderdi halka iyi ahlak öğretmek
için. /
/ Ebū Müslim dahı (16) aña nāme gönderdi. “Halkı cem‘ itdüm, korkarın biş yüz
gişi azdur.” diyü. / Seffāf nāme gönderdi (17) “Biñ gişi-y-ile gel.” diyü. /
(İKT4/2-v. 301b/15, 16, 17-s. 273).
/ Ebu Müslim de ona mektup gönderdi “Halkı topladım, korkarım beş yüz kişi
azdır.” diye. / Seffaf mektup gönderdi “Bin kişiyle gel.” diye. /
Ol İbrāhīm’dür ki da‘vet aña (11) oldı ve / Ebū Müslim’i Horāsān’a gönderdi
halkı gendüye bey‘ata kıġırmaġ-ıçun /. (İKT4/2-v. 290a/11-s. 252).
/ Ebu Müslim’i Horasan’a gönderdi halkı kendisine boyun eğmeye çağırmak için
/.
/ Bir gişi dahı Benī (15) Sükūn’e gönderdi. Hamla itsünler diyü. / (İKT4/2-v.
292b/14, 15-s. 256).
/ Bir kişi de Sükun oğlanlarına gönderdi saldırsınlar diye. /
Bu kim / Allāh Nūh peyġambaruñ oġlını helāk ide kāfir olduġ-ıçun, atası (21)
Peyġāmbar-iken ve ehl-i īmānuñ ulusı iken, / ‘Ūc bin ‘Unuk helāk olmaya,
harām-zāde ve kāfir-iken (1) ve Peyġāmbar’ın istihzā iderken / bu söz ġāyet
yalandur, hāl budur kim… (İKT-v. 47a/20, 21; 47b/1-s. 202).
/ Ūc bin Unuk yok olmaya hileci ve kâfir iken ve peygamberini alaya alırken /
Süleymān: “Yā Emīre’l-mü’minīn! / Vallāhi göndermezin, hattā ben bile (5)
varmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 120a/4, 5-s. 473).
/ Allah için göndermem, hatta ben bile gitmeyince /
/ Ahmed rivāyet ider Meymūn’dan / ki eyitdi: “/ Gişi hālıs halāl yimez hattā
gendü-y-ile (3) harām arasında halālı hicāb itmeyince. /” (İKT4/2-v. 239b/2, 3-s.
167).
/ Kişi hilesiz helal yemez hatta kendisiyle haram arasında helalı örtmeyince. /
… diyüp, İbn-i [Ebī] ‘Atīk: “Ben size fidā olayın. / İş bunuñ ‘avratın bir gişi dahı
çiftlenmek hayurludur (6) bir müsülmān gişiyi anuñ ‘ışkı-la alup helāk olmakdan-
ısa, / vallāhı ben bu aradan gitmezin; (7) hattā ol ‘avratın metā‘ı Kays evine
taşınmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 40b/5, 6, 7-s. 346).
/ Allah için ben buradan gitmem hatta o kadının eşyası Kays’ın evine
taşınmayınca /
192
İbn-i ‘Asākir, (15) İbrāhīmi’bni Mehdī’den rivāyet ider ki, eyitdi: «… / Ol gün
aġladı, hattā öyle vaktınuñ ezānı virilince. / (İKT4/2-v. 413a/6-s. 471).
/ O gün ağladı hatta öğle vaktinin ezanı verilinceye kadar. /
Ebū Mu‘āb (18) rivāyet ider: “Mālik’den işitdüm ki: “/ Bir kimseye fetvā
virmedüm. Hattā yitmiş gişi şehādet (19) idüp ‘Sen buña ehilsin.’ dimeyince /.”
dir-idi.» (İKT4/2-v. 386b/18, 19-s. 425).
/ Bir kimseye fetva vermedim hatta yetmiş kişi şahitlik edip ‘Sen buna ehilsin.’
demeyince /.
/ Rebī‘ü’l-āhıruñ on üçünci gicesi İbrāhīmi’bni Mehdī’yi dutdılar (19) hatun gişi
sūretinde /; bilesine iki hatun gişi sūretinde dahı pāsubānlar. (İKT4/2-v. 437a/18,
19-s. 511).
/ Rebiülahirin on üçüncü gecesi İbrahimi’bni Mehdi’yi tuttular kadın kılığında /
… kim İshāki’bni Yesār eyitdi: “Allāh Ta‘ālā İbrāhīm’i Halīl idinicek göñline
korkı düşdi, / şöyle kim (4) yüregi oynaduġı, bir milde işidilürdi, havāda kuş
kanadı āvāzı gibi /. (İKT-v. 69b/4-s. 240).
/ yüreği oynadığı bir milden işitilirdi havada kuş kanadı sesi gibi /.
/ Anlara bir gişi gönderdi “Havārıc (16) kosun, Kūfe’de benüm yanuma gelsün.”
diyü. / (İKT4/2-v. 329b/15, 16-s. 321).
/ Onlara bir kişi gönderdi “Asileri bıraksın, Kufe’de benim yanıma gelsin.” diye. /
/ Andan (13) ‘Abdülmelik gine nāme yazdı: ‘Her ne dilerseñ işle’ diyü. /”
(İKT4/1-v. 144b/12, 13-s. 512).
/ Ondan sonra Abdülmelik gine mektup yazdı: ‘Her ne dilersen yap’ diye. /
/ Bu hālda-y-iken Esed’e çasus (5) geldi “Hikāyet şöyle.” diyü. / (İKT4/2-v.
242b/4, 5-s. 173).
/ Bu durumda iken Eset’e casus geldi “Hikaye şöyle.” diye. /
Ammā İbrāhīm hurūc itmekde ta‘cīl itdügine sebep (21) ol-ıdı ki / kardaşı aña
nāme viribidi. “Hurūc itmekde ta‘cīl idesin, müst [329b] (1) olmayasın.” diyü /.
(İKT4/2-v. 329a/21; 329b/1-s. 320).
/ kardeşi ona mektup gönderdi “Ayaklanmakta acele edesin, yavaş
davranmayasın.” diye /.
193
Musannıf eydür: “… / Andan soñra Ümeyye oġlanlarınuñ (18) devletlerinde
‘alāmat-ı za‘f ve sustlık zāhır oldu; husūsā ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz (19) öldükden
soñra. / (İKT4/1-v. 183a/17, 18, 19-s. 570).
/ Ondan sonra Ümeyye oğlanlarının devletlerinde zayıflık işaretleri ve gevşeklik
ortaya çıktı; özellikle Ömer bin Abdülaziz öldükten sonra. /
Ba‘zılar rivāyat ider kim: “Velīd hālıs altundan bir kubba (9) baġlaya. / Anuñ
sebebi-le kim, bu bināya ta‘zīm olınsun ıçun /.” (İKT4/1-v. 157b/8, 9-s. 531).
/ Onun sebebiyle ki bu binayı yüceltsin diye /.
Ve her hāl bundan (10) ma‘lūm olur kim / atanuñ salāhıyyatı-y-ıla zürriyet
mahfūz olurmış; ıraġ olursa (11) dahı /. (İKT-v. 109b/10, 11-s. 309).
/ babanın hakkı ile soy saklı olurmuş uzak olursa da /.
/ Allāh Ta�ālā ol yirleri (7) bunlaruñ içün yazmış-ıdı, İbrāhīm lisānı üzere ve
Mūsā Kelīm-i lisānı üzere. / (İKT-v. 102a/6, 7-s.297).
/ Allah Taâlâ o yerleri bunlar için yazmıştı İbrahim lisanı üzerine ve Musa
Kelim’in lisanı üzerine. /
/ Mervān Dımışk nāyibine (15) nāme gönderdi. “İbrāhīm dut, baña gönder.” diyü.
/ (İKT4/2-v. 290a/14, 15-s. 252).
/ Mervan Şam kadı vekiline mektup gönderdi “İbrahim’i tut, bana gönder.” diye. /
/ Ka‘be’ye yakın (19) bir yirde kodılar, ‘ibret içün. / (İKT-v. 160a/18, 19-s. 390).
/ Ka�be ‘ye yakın bir yerde koydular ibret için. /
Bunlar eyitdiler: “Yā Rasūlü’llāh (16) bize çok beşāret itdüñ, / ‘atā it” didiler, iki
gez /. (İKT-v. 9a/15, 16-s. 138).
/ bağışla dediler iki kez /.
/ Getürüp, (15) ol atlara binüp, Benū Kelb’den bir gişi – kim adına
‘‘Abdülcebbār bin Yezīd’ eydürlerdi – (16) öñine düşüp, yol gösterüp habar
Haccāc’a irdi, “İki günden soñra Yezīd Şām (17) tarafına gitdi.” diyü. / (İKT4/1-
v. 119b/14, 15, 16, 17-s. 472).
/ Getirip o atlara binip Benu Kelp’ten bir kişi - kim adına Abdülcebbar bin Yezit
derlerdi – önüne düşüp, yol gösterip haber Haccac’a ulaştı “İki günden sonra
Yezit Şam tarafına gitti.” diye. /
… eydür: … / Kaçan zevāl vaktı ola-y-ıdı Ka‘be’ye istikbāl idüp bir rek‘at namāz
kılurdı (2) iki secde-y-ile. / (İKT-v. 174b/1, 2-s. 415).
194
/ Öğle vakti olduğunda Ka�be’ye yönelip bir rekat namaz kılardı iki secdeyle. /
Bir zamandan soñra ‘Abdu’l-Muttalib eyitdi: “…, / ola kim Allāhu Ta‘ālā bize su
rūzī kıla, ilerü varıcak /” didi. (İKT-v. 179a/8-s. 424).
/ Allahu Taâlâ bize su nasip eder ileri gidince /
…, ol İbn-i ‘Ömer’den kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (7) eyitdi: “/ Allāh Ta‘ālā ‘Ād
kavmına göndermedi ol yili / kim / anları (8) helāk eyledi; illā ş’ol yüzük
delüginden çıkacak kadar /. (İKT-v. 54b/7-s. 214).
/ onları mahvetti yalnız şu yüzük deliğinden çıkacak kadar /.
Ba‘zılar eydürler ki: “/ İbn-i Zübeyir (17) gicenüñ evvelinden rükū‘da tururdı irte
olınca /. (İKT4/1-v. 52a/16, 17-s. 365).
/ İbn-i Zübeyir gecenin başından rükuda dururdu sabah oluncaya kadar /.
/ İbn-i Mūsā Sünen’inde rivāyat itdi isnādı-y-ıla / kim ‘Ukbeti’bni’l-Münzir (14)
eyitdi: … (İKT-v. 94a/13-s. 282).
/ İbn-i Musa Sünen’inde rivayet etti dayanağıyla /
Şāfi‘ī eydür: “/ Recā b. Hayāt, Zührī’ye (6) ‘ıtāb itdi ‘İsrāf idersin’ diyü. /
(İKT4/2-v. 257a/5, 6-s. 196).
/ Reca b. Hayat, Zühri’yi azarladı ‘Gereksiz yere harcarsın’ diye. /
/ Anlaruñ ‘alāmeti kara (16) olmakdan zāyıl olmadı. İşbu güne degin / nite ki
görür-imiş hatībler / Cum‘a güninde ve bayramlarda kara geyürler. (İKT4/2-v.
297b/15, 16-s. 266).
/ Onların işareti kara olmaktan kurtulmadı işte bu güne değin /
Mūsā çerisinden (4) yüz bahādur ādam alup, şehre girüp, ol begüñ ta‘āmın
yidüklerinden soñra Mūsā dār-ı (5) imāratda yanın yatup: “/ Vallāh bu aradan
turmazın. İşbu menzil benüm menzilüm veyā kabrum olmayınca /” (6) didi.
(İKT4/1-v. 105a/5-s. 449).
/ Allah için burada durmam işte bu ev benim evim veya kabrim olmayınca /
/ Birisi da‘vet eyledi, işbu nesneyi bu gişi benden ġasb itdi diyü. / (İKT-v.
129b/14-s. 341).
/ Birisi davet etti işte bu şeyi bu kişi benden zorla aldı diye. /
Hattā bir gün geçerdüm, bir cüllāha uġradum ki ırlardı, / kulaġumı dıkdum. İşidüp
(17) hātırumda kalmasun diyü /.” (İKT4/2-v. 361a/16, 17-s. 376).
/ kulağımı tıkadım işitip zihnimde kalmasın diye /.
195
/ Hasan-ı Basrī’nüñ bu habarı ‘Abdülmelik bin Mühelleb kulaġına degüp, turup,
halka (11) hutba okıyup eyitdi: “İşitdüm kim, ol bir mürāyi koca ki sizi azdurup
cengden men‘ (12) idermiş. Anuñ sözin kulaġuñuza koyup aña uyacak olursañuz,
hāluñuz bir dürlü olur. (13) Eyle bilesiz” diyü. / (İKT4/1-v. 204b/10, 11, 12, 13-s.
606).
/ Hasan-ı Basri’nin bu haberi Abdülmelik bin Mühellep’in kulağına ulaşıp, durup,
halka hutbe okuyup dedi: “İşittim ki bir o ikiyüzlü yaşlı ki sizi azdırıp savaştan
engellermiş. Onun sözünü kulağınıza koyup ona uyacak olursanız durumunuz bir
türlü olur. Öyle bilesiniz” diye. /
Muhtār buyurdı, / meş‘alalar yakup ashābına (8) çıġırdı: “İy Hüseyn’üñ kanın
talab idenler!” diyü /. (İKT4/1-v. 5b/7, 8-s. 289).
/ meşaleler yakıp dostlarına bağırdı “Ey Hüseyin’in kanını isteyenler!” diye /.
Ebū Hüreyre’den rivāyat olınur ki ol eyitdi: / Mūsā’ya Melekü’l-Mevt geldi kabz
itmege. / (İKT-v. 120b/15-s. 327).
/ Musa’ya Ölüm Meleği geldi ruhunu teslim almaya. /
… Sa�sa�a cevāb virüp: (9) ‘Yā Emīre’l-mü’minīn! Üç nesneyi alıcıdur ve üç
nesneyi terk idicidür. / Evvel alduġı (10) halāyıkuñ göñülleridür; kaçan söz
söylese; / ikinçi gökcek işdür, kaçan söz söyleseler /; üçünci ki / (11) işüñ geñezin
ider, kaçan muhālafat olınsa /; …” didi. (İKT4/1-v. 28b/9, 10, 11-s. 327).
/ işin kolayını yapar ne zaman karşı gelinse /
/ Recā b. Bükā (2) töhmet iderdi ‘Kaderiyye nedür?’ diyü. / (İKT4/2-v. 259a/1, 2-
s. 200).
/ Reca b. Büka suçlardı ‘Kaderiye nedir?’ diye. /
Hāsılı bu-y-ıdı : “… / Andan (12) Benü Ümeyye aña la‘nat iderlerdi. Kāfirler
namāzda la‘nat itdükleri gibi. / (İKT4/2-v. 325a/11, 12-s. 314).
/ Ondan sonra Ümeyye oğulları ona lanet ederdi kâfirlerin namazda lanet ettikleri
gibi. /
/ Bir er bunlara habar virdi, “Kahtabe (10) öldi.” diyü. / (İKT4/2-v. 289b/9, 10-s.
251).
/ Bir er bunlara haber verdi “Kahtabe öldü.” diye. /
196
/ Andan ‘Abdullāh’[a] Seffāh’uñ nāmesi geldi ki “Karındaşuñ ‘Ali oġlı (6) Sālih,
Mervān’ı gönderdi, gitdi. Sen Şām’da nāyib ol.” diyü. / (İKT4/2-v. 294b/5, 6-s.
260).
/ Ondan sonra Abdullah’a Seffah’ın mektubu geldi ki “Kardeşin Ali oğlu Salih
Mervan’ı gönderdi, gitti. Sen Şam’da kadı vekili ol.” diye. /
/ Bir nice gez icābet (16) oldukdan soñra korkdum, ‘Katı za‘īf olam.’ diyü. /
(İKT4/2-v. 248b/15, 16-s. 183).
/ Bir nice kez kabul ettikten sonra korktum, ‘Çok zayıf olurum.’ diye. /
Ba�zılar rivāyat ider ki: Şübeyb-ile kimseler var-ıdı. / Anı düşmen tutup
dururlardı (16) kavmların ve kabīlelerin öldürdüginden ötürü. / (İKT4/1-v.
77a/15, 16-s. 405).
/ Onu düşman görmüşlerdi kavimlerini ve kabilelerini öldürdüğünden ötürü. /
… kim: “ ‘Ömer’e meleke’l-mevt hāzır olduġı vakt eydürdi kim: ‘İlāhī! / Beni
rāzī eyle (16) kazañ-ıla, / mübārak eyle kadruñ-ıla. / (İKT4/1-v. 201b/15, 16-s.
601).
/ Beni kabul et kararınla /
Zührī (17) eydür: “… Çıkdı, / toġrı ol ben koduġum eve vardı. Ke’ennehü bir
kimse kulavuzlamış (3) gibi. / (İKT4/2-v. 255b/2, 3-s. 193).
/ doğru o benim koyduğum eve gitti sanki bir kimse yol göstermiş gibi. /
… ve anlar eydürlerdi: / Biz pādışāhlık mīrās (11) yimekden zāyil olmaduk,
Keyümers zamānından berü. / (İKT-v. 49b/10, 11-s. 206).
/ Biz padişahlık mirasını yemeği bırakmadık Keyümers zamanından beri. /
Ba‘zılar eydürler kim: “/ Ol yılda safer ayından on gün kaldukda vefāt (15) itdi,
kırk beş yaşında. /” (İKT4/1-v. 175a/14, 15-s. 557).
/ O yılda safer ayından on gün kaldığında öldü kırk beş yaşında. /
Rasūl Hazratı eyitdi kim: (5) “/ Zeyd dahı başına bir ümmet olısardur kıyāmet
güninde /” didi. (İKT-v. 173b/5-s. 413).
/ Zeyt de [kendi/tek] başına bir ümmet olacaktır kıyamet gününde /
Ol dahı cevābında: “/ Ben anı ‘Amr-ıla bile defin eyledüm. Kıyāmet güninde Allāh
katında (13) senüñ-ile muhāsama itmekden ötürü /” didi. (İKT4/1-v. 38a/12, 13-s.
342).
197
/ Ben onu Amr ile birlikte defnettim kıyamet gününde Allah katında senin ile
düşmanlık etmekten ötürü /
Rivāyat olundı kim: / Haccāc, Hüseyin Resūl zürriyetinden (20) idügine inkār
eyledi kızı oġlı olduġından ötrü /. (İKT4/1-v. 144a/19, 20-s. 511).
/ Haccac, Hüseyin’in Peygamber soyundan olduğunu reddetti kızının oğlu
olduğundan ötürü /.
Ammā Hişām (5) kabūl itmezdi, / halkdan utanurdı ki “Ahdine turmadı.” diyeler
diyü / ve hem leşker (6) halkından incinürdi. (İKT4/2-v. 264a/5-s. 208).
/ halktan utanırdı ki “Sözünde durmadı.” diyeler diye /
Muhammedi’bni (9) Vāsi‘ vardı / aña melāmet itdi ki “Beglerüñ virdügi mālı
niçün alursın?” diyü. / (İKT4/2-v. 254a/8, 9-s. 191).
/ ona çıkıştı ki “Beylerin verdiği malı niçin alırsın?” diye. /
/ Eger beni cehenneme gönderürseñ (8) cehennem ehline habar virürin ki “ben
Allāh’ı seven kullardanın.” diyü. / (İKT4/2-v. 433a/7, 8-s. 504).
/ Eğer beni cehenneme gönderirsen cehennemde oturanlara haber veririm ki “Ben
Allah’ı seven kullardanım.” diye. /
/ Bābil’de nidā itdiler ki Benī İsrā’īl’den kim var-ısa Şām’a (7) varsunlar diyü /;
ve Dāvud aslından bunlara bir beg kodı ve… (İKT-v. 136a/6, 7-s. 352).
/ Babil’de bağırdılar ki İsrail oğullarından kim varsa Şam’a gitsinler diye /
/ Bir gün Bişr-i Merisī Ferrā’dan sordı ki “Bir gişi (7) secde-i sehv itse hüküm
ne?” diyü. / (İKT4/2-v. 436a/6, 7-s. 509).
/ Bir gün Bişr-i Merisi Ferra’dan sordu ki “Bir kişi namazda yapılan bir yanlış için
secde etse karar ne?” diye. /
Açup gördük / yazılmış ki: ‘Bi-smi’llāhı’r-Rahmānı’Rahīm. ‘Ömer bin
‘Abdül‘azīz’e (9) cehennem odından amān virildi’ diyü /. (İKT4/1-v. 199b/8, 9-s.
597).
/ yazılmış ki: ‘Bismillahirrahmanırrahim. Ömer bin Abdülaziz’e cehennem
ateşinden korkusuzluk verildi’ diye /.
/ Dahı Mekke’de ne deñlü (15) māl-dār gişiler var-ısa mālların aldı ki “Bunı
‘Abbāsīler koyup durur.” diyü. / (İKT4/2-v. 427a/14, 15-s. 495).
/ Bundan başka Mekke’de ne denli zengin kişiler varsa mallarını aldı ki “Bunu
Abbasiler bırakmıştır.” diye. /
198
/ Hasan buña ādam gönderüp kakıdı ki “Bunuñ [426b] (1) gibi fitneyi … niçün
basmadı?” diyü. / (İKT4/2-v. 426a/21; 426b/1-s. 494).
/ Hasan buna adam gönderip kızdı ki “Bunun gibi belayı niçin basmadı?” diye. /
Meymūn bin Mihrān rivāyat ider kim: “/ ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz [193a] (1) beni
bir yire ‘amala gönderüp ısmarladı ki: ‘Eger benden saña bir biti varsa, ġayr-ı
hak üzerine (2) olsa yire ur’ diyü. / (İKT4/1-v. 192b/21; 193a/1, 2-s. 585).
/ Ömer bin Abdülaziz beni bir yere işlere gönderip ısmarladı ki: ‘ Eğer benden
sana bir mektup varsa, haksız olsa yere at’ diye. /
/ Andan Muhammed, (21) Medīne’de ashābın yaraklayup, Basra’da kardaşı
İbrāhīm’e habar gönderdi ki “Fulan gice [322b] (1) hurūc iderüz.” diyü. /
(İKT4/2-v. 322a/20, 21; 322b/1-s. 310).
/ Ondan sonra Muhammet, Medine’de arkadaşlarını hazırlayıp, Basra’da kardeşi
İbrahim’e haber gönderdi ki “Filan gece ayaklanırız.” diye. /
/ Bundan soñra Ehvāz habar gönderdi ki “Gelsünler baña bey‘at itsünler.” (19)
diyü. / (İKT4/2-v. 330a/18, 19-s. 322).
/ Bundan sonra Ehvaz haber gönderdi ki “Gelsinler, bana boyun eğsinler.” diye. /
Velīd bin Müslim Ebū ‘Abdurrahmān’dan rivāyat ider kim: “/ Allāh ta‘ālā [161a]
(1) Cebel-i Kāsıyūn’a vahy eyledi ki, gölgeñi ve bereketüñi Beytü’l-Makdis’e vir,
diyü /. (İKT4/1-v. 160b/21; 161a/1-s. 536).
/ Allah Taâlâ Kasıyun Dağı’na vahiy eyledi ki gölgeni ve bereketini Mescid-i
Aksa’ya ver, diye /.
Anuñ ‘azlına sebeb oldı ki / Mansūr aña nāme viribidi ki “Hasan oġlı (12)
‘Abdullāh’uñ oġlı İbrāhīm’e bey‘at iden gişilerüñ mālların alup evlerin yıksın.”
diyü /. (İKT4/2-v. 340b/11, 12-s. 339).
/ Mansur ona mektup gönderdi ki “Hasan oğlu Abdullah’ın oğlu İbrahim’e bağlı
olan kişilerin mallarını alıp evlerini yıksın.” diye /.
/ Zīrā Hamīd (13) bundan öñdün yemīn itmişdi ki “Her ne vakt ki anı görsem,
öldürem.” diyü. / (İKT4/2-v. 327b/12, 13-s. 318).
/ Çünkü Hamit bundan önce yemin etmişti ki “Her ne zaman ki onu görsem
öldüreyim.” diye. /
199
/ O ne dise kabūl idüp Ebū Müslim’e buyurup hükm virüp dururın ki “Horāsān’da
(9) eli irdügin yire hükm eyleye.” diyü. / Kaçan ki Ebū Müslim Horāsān’a geldi,
mektūbını (10) Horāsān kavmına okıdı. (İKT4/2-v. 281b/8, 9-s. 237).
/ O ne dese kabul edip Ebu Müslim’e buyurup “Emir vermişim ki Horasan’da eli
erdiği yere komuta ede.” diye. /
Cevāb: “Ya Resūlu(9)llāh! / İçdüm ki, �ilmüm ve imānum ziyāda olup cesed-i
Resūl’den benüm cesedüme nesne irişsün (10) diyü / ki, / benüm cesedüm
lāyıkdur aña yirden ise /” didi. (İKT4/1-v. 52a/10-s. 365).
/ İçtim ki ilmim ve inancım artıp Peygamber’in cesedinden benim cesedime bir
şeyler ulaşsın diye /
/ Her gün çaġırdurdı ki; / kanı haklular, / kanı nākıhlar, / kanı miskinler, / kanı
yetimler? / Tā kim bunlardan (17) küllisin ganī kılayum” diyü. / (İKT4/1-v.
192a/16, 17-s. 584).
/ Her gün çağırtırdı ki; “hani haklılar, hani hastalıktan yeni kalkmışlar, hani
zavallılar, hani yetimler? Ta ki bunlardan hepsini zengin kılayım” diye. /
/ Bāb-ı şarkīdan Bāb-ı Cābiye’den yaña tā böyük köprüyi geçüp dört zirā‘ ilerü
(20) kenīse ol yirde bile alınmış çıkup nasārāya Velīd habar gönderdi ki: “Kenīse
(21) bizüm yirde çıkdı; bizümdür” diyü. / (İKT4/1-v. 156a/19, 20, 21-s. 529).
/ Doğu kapısından, Cabiye kapısından yana ta büyük köprüyü geçip dört endaze
[300-360cm] ileride kilise o yerde birlikte alınmış çıkıp Hıristiyanlara Velit haber
gönderdi ki: “Kilise bizim yerde çıktı; bizimdir” diye. /
/ Koyunuñ kuzusın boġazladı –ki koyunuñ südin bu içer bize nesne kalmaz diyü- /
(İKT4/2-v. 255a/7-s. 193).
/ Koyunun kuzusunu boğazladı ki koyunun sütünü bu içer bize bir şey kalmaz
diye /.
/ … diyüp, İbn-i Hanefiyye’ye nāme yazup Sālih bin Mes‘ūd-ıla gönderdi ki: (20)
“Medīne’ye çeri gönderdüm; yardım itsün” diyü. / (İKT4/1-v. 12a/19, 20-s. 300).
/ … deyip, İbn-i Hanefiyye’ye mektup yazıp Salin bin Mesut ile gönderdi ki
“Medine’ye asker gönderdim; yardım etsin” diye. /
/ Hattā andan ötürü ‘Īsā’ya sırr-ıla nice mektūblar ve ādamlar gönderdi (3) ki
oġlı Muhammed’e bey‘at itsün diyü / ve hem havās ve ‘ām ve ümerā Mehdī’den
ġayrı gişiye (4) bey‘at itmege rızāları yoġ-ıdı. (İKT4/2-v. 342a/2, 3-s. 341).
200
/ Hatta ondan ötürü İsa’ya sır ile nice mektuplar ve adamlar gönderdi ki oğlu
Muhammet’e bağlı olsun diye /
/ Mansūr hacca teveccüh idüp giderken yolda nāme gönderdi ki (14) “Saña
ısmarladuġum n’itdüñ, n’eyledüñ?” diyü. / (İKT4/2-v. 341a/13, 14-s. 340).
/ Mansur hacca doğru hareket edip giderken yolda mektup gönderdi ki “Sana
ısmarladığımı ne ettin, ne yaptın?” diye. /
/ Hem begler tahrīk itdiler ki “Senden soñra bunları velī-‘ahd (3) idiñ.” diyü. /
(İKT4/2-v. 271a/2, 3-s. 220).
/ Hem beyler kışkırttılar ki “Senden sonra bunları veliaht yapın.” diye. /
/ Hişām, dāyım korku habarların virürdi ki “Seni şöyle itsem gerek, böyle itsem
(11) gerek.” diyü. / (İKT4/2-v. 263b/10, 11-s. 208).
/ Hişam, sürekli korku haberlerini verirdi ki “Seni şöyle etsem gerek, böyle etsem
gerek.” diye. /
…, Fir‘avn ‘avratı korkdı (11) kim ol oġlancuk açlıkdan helāk ola, / bazara
çıkardı ki şāyad bir dāye bulına, eme diyü /. (İKT-v. 112a/11-s. 314).
/ pazara çıkardı ki şayet bir süt anne bulına, eme diye /.
/ Andan Mervān, ‘Irāk nāyibi Yezīdi’bni ‘Ömer b. Hübeyr’e nāme yazdı ki (5)
“Şehirlerüñde ne kadar havārıc var-ısa depele.” diyü. / (İKT4/2-v. 283a/4, 5-s.
239).
/ Ondan sonra Mervan Irak kadı vekili Yezidi’bni Ömer b. Hübeyr’e mektup
yazdı ki “Şehirlerinde ne kadar asi varsa öldür.” diye. /
/ Çünki (12) Şübeyb ahşam namāzın kıldı, katlandı ki; tā ay toġup, aydınlık olup
meymene ve meysere (13) görinür olınca. / (İKT4/1-v. 75a/11, 12, 13-s. 402).
/ Şübeyb akşam namazını kılınca bekledi ki ta ay doğup aydınlık olup sağ ve sol
görünür oluncaya kadar. /
/ Zīrā Me’mūn’a bildürdiler ki “Tāhir hutbede senüñ aduñı añmadı.” (13) diyü. /
(İKT4/2-v. 435a/12, 13-s. 508).
/ Çünkü Memun’a bildirdiler ki “Tahir hutbede senin adını anmadı.” diye. /
/ Andan soñra Velīd’den (12) Nasr’a habar vardı ki “Tīz gelsin, irişsin, ve baña
barbutlar ve muġannıya cāriyeler ve toġanlar (13) ve eyü atlar ve dahı ne kadar
sāz āleti var-ısa alı gelsün.” diyü. / (İKT4/2-v. 264b/11, 12, 13-s. 209).
201
/ Ondan sonra Velit’ten Nasr’a haber verdi ki “Çabuk gelsin, ulaşsın ve bana
çalgılar ve şarkıcı cariyeler ve doğanlar ve iyi atlar ve de ne kadar saz aleti varsa
alarak gelsin.” diye. /
/ Ol bir gün bir avāz işidildi ki: “Yā halāyık! İgende (10) maġrūr olmañ. Sizüñ
arañuza cehennem kapularından bir kapu açıldı” (11) diyü. / (İKT4/1-v. 171b/9,
10, 11-s. 552).
/ O bir gün bir ses işitildi ki: “Ya hizmetçiler! Çok gururlu olmayın. Sizin aranıza
cehennem kapılarından bir kapı açıldı” diye. /
/ Velīd, (3) Nasri’bni Seyyār’a nāme yazdı ki “Yahyā’yı zindān[dan] çıkarsın,
ashābıyla baña göndersin.” diyü. / (İKT4/2-v. 265b/2, 3-s. 211).
/ Velit, Nasri’bni Seyyar’a mektup yazdı ki “Yahya’yı zindandan çıkarsın,
arkadaşlarıyla bana göndersin.” diye. /
/ Ebū Müslim aña va‘da itmişdi ki (3) “Zuhūr bulduġum vakt, ikāmet, hudūd ve
‘adl senüñ ola” diyü. / (İKT4/2-v. 310a/2, 3-s. 288).
/ Ebu Müslim ona söz vermişti ki “Ortaya çıktığım zaman, oturma, sınırlar ve
adalet senin ola” diye. /
Rafazīlardan birisi (4) Hasan’a: “/ Peyġāmbar dimedi mi kim, ben kimüñ mevlāsı
olsam ‘Alī dahı anuñ mevlāsıdur, (5) diyü. /” (İKT4/1-v. 170b/4, 5-s. 551).
/ Peygamber demedi mi ki, ben kimin yardımcısı olsam Ali de onun yardımcısıdır,
diye. /
/ Zehebī A‘lam’da zikr itdi kim: “Bu yılda vefāt itdi” diyü. / (İKT4/1-v. 181a/12-s.
566).
/ Zehebi A�lam’da bildirdim ki: “Bu yılda öldü” diye. /
Yine Evzā�ī eydür: “Yemāme’ye (5) vardum, gördüm ki bir begi var. /
Rasūlullāh’uñ ashābından bir gişiçün halkı ilhāh (6) ider kim ‘Buña munāfık diñ’
diyü. / (İKT4/2-v. 235b/5, 6-s. 161).
/ Resulüllah’ın dostlarından bir kişi için halkı zorlar ki ‘Buna ikiyüzlü deyin’ diye.
/
… eyitdi: “…, ben girü evüme vardum, / bunlaruñ içün kefāret virdüm kim
bunlar Allāh adını (5) haksuz zikr itdiler diyü /.” (İKT-v. 87b/4, 5-s. 270).
/ bunlar için günaha karşılık yemin ettim ki bunlar Allah adını haksız andılar diye.
/
202
/ Hem dahı Yezīd bin ‘Abdülmelik and içüp dururdı kim: ‘Eger ben halīfa olursam
Yezīd (8) bin Mühelleb’üñ aslından bir gişi komayup depeleyem’ diyü. / (İKT4/1-
v. 185a/7, 8-s. 572).
/ Hem de Yezit bin Abdülmelik yemin etmişti ki: ‘Eğer ben halifa olursam Yezit
bin Mühellep’in aslından bir kişi bırakmayıp öldüreyim’ diye. /
/ Nāmeyi getüren gelüp, anuñ ba‘zı kumalarına tuş olup, nāmeyi elinden (8) alup,
içindekin taġyīr idüp yazdılar kim: ‘Fulānayı işitdüm. Yad gişi-y-ile mu‘āmalası
var-ımış. (9) Anı evden çıkarup kovasın’ diyü. / (İKT4/1-v. 216b/7, 8, 9-s. 627).
/ Mektubu getiren gelip, onun bazı kumalarına rastgelip, mektubu elinden alıp,
içindekini değiştirip yazdılar ki: ‘Filan kadını işittim. Yabancı kişiyle işi varmış.
Onu evden çıkarıp kovasın’ diye. /
/ Gine ancılayın ‘ālımlarına (21) yazup eydürdi kim: “Kaçan namāz vaktı gelse
kalan işlerüñüzi terk idüp [197b] (1) namāza meşġūl oluñ” diyü. / (İKT4/1-v.
197a/20, 21; 197b/1-s. 593).
/ Gine onun gibi âlimlerine yazıp derdi ki: “Ne zaman namaz zamanı gelse kalan
işlerinizi bırakıp namazla uğraşın” diye. /
/ Ayās, Basra’ya kāzī olduġı vakt, ‘ulemā sevindiler kim “Mansıb mahallın (8)
bulmadı” diyü. / (İKT4/2-v. 252a/7, 8-s. 188).
/ Ayas, Basra’ya kadı olduğu zaman âlimler sevindiler ki “Mansıp yerini bulmadı”
diye. /
/ Ol hatun-ıçun nāme içinde ısmarladı kim: ‘Nazaruñ anuñ üzerinde olsun. Anı
oñat (7) ri‘āyat it’ diyü. / (İKT4/1-v. 216b/6, 7-s. 627).
/ O kadın için mektup içinde ısmarladı ki: ‘Gözün onun üzerinde olsun. Onu
layıkıyla gözet’ diye. /
/ Ol biti virdügi gişi gine anuñ kumalarına gelüp, (11) bitiyi dahı taġyīr idüp içine
yazdılar kim: ‘Ol ‘avrat fācıradur. Zinādan oġlan (12) toġurdı’ diyü. / (İKT4/1-v.
216b/10, 11, 12-s. 627).
/ O mektubu verdiği kişi gine onun kumalarına gelip, mektubu da değiştirip içine
yazdılar ki: ‘O kadın erkek düşkünüdür. Zinadan oğlan doğurdu’ diye. /
/ Ehl-i tārīh ittifāk idüp dururlar kim: (17) “Toksan tokuzıncı yılda Medīne’de
vefāt itdi” diyü. / (İKT4/1-v. 181a/16, 17-s. 566).
/ Tarihçiler birleşmiştirler ki: “Doksan dokuzuncu yılda Medine’de öldü” diye. /
203
/ Dahı Leys rivāyat ider kim: Velīd toksan sekizinci yıl içinde Rūm şehrlerine ġazā
(3) itdi. Dahı ol yılda halk-ıla hac itdi” diyü. / (İKT4/1-v. 165a/2, 3-s. 542).
/ Bundan başka Leys rivayet eder ki: “Velit doksan sekizinci yıl içinde Rum
şehirlerine din uğruna savaş açtı ve o yılda halk ile hac etti” diye. /
/ Mūsā ol şehrde korkı-y-ıla yürürdi kim ol öleni gendü öldürdügin Fir‘avn ve
cemā‘atı (15) bileler diyü. / (İKT-v. 93a/14, 15-s. 280).
/ Musa o şehirde korkuyla yürürdü ki o öleni kendi öldürdüğünü Firavun ve
toplumu bileler diye. /
Safā yakında bir taġ idi, varup Safā’ya çıkdı, / ol aradan dereye nazar (21) eyledi,
kimesne görinür mi diyü /. (İKT-v. 64a/20, 21-s. 231).
/ o aradan dereye baktı kimse görünür mü diye /.
… eydür: “…; / belki zikr itdüm, kitāba zīnet olmaġ-ıçun /.” (İKT-v. 3b/3-s. 126).
/ belki andım kitaba süs olması için /.
… ve hınzīr etin yimekdür ve ş’ol ki ‘ibādet itmek isteye; evlenmek harāmdur
dimek; (16) dahı bunuñ gibi nesneler ki kitāblarında yokdur, / gendüler ihtirā‘
itmişlerdür. Kostantini’bni (17) Kostantin zamānında / ki Kostantanıyye’yi
yapmışdur. (İKT-v. 152b/16, 17-s. 379).
/ kendileri benzeri görülmemiş şeyler icat etmişlerdir Konstantini’bni Konstantin
zamanında /
Medāyinī eydür: “/ Hālid’e bir gişi getürdiler, (17) Kūfe’de da‘vā-yı nübüvvet
ider diyü. / (İKT4/2-v. 274a/16, 17-s. 225).
/ Halit’e bir kişi getirdiler Kufe’de peygamberlik davası eder diye. /
Rivāyat (9) olındı ki: ‘Abdülmelik oġlanlarınuñ mu‘allımlarına –kim İsmā‘īl bin
‘Ubeyd’dür-: “/ Bunlara sıdk (10) ögret Kur’ān ögretdügüñ gibi. / …” Ve buyurur
kim: “…” didi. (İKT4/1-v. 112a/9, 10-s. 460).
/ Bunlara doğruluk öğret Kur’ân öğrettiğin gibi. /
…, / Mūsā dahı ‘özr itdi, Kur’ān’da (18) zikr olunduġı gibi /. (İKT-v. 114a/17,
18-s. 317).
/ Musa da özür diledi Kur’ân’da bildirildiği gibi /
‘Abdu’l-Muttalib cema‘atına eyitdi: “Ben bir nesne fikr itdüm. (2) Gerekdür kim /
her biriñüz bir çukur kaza kuvvatı var-iken /, gire ol çukur içinde otura, öldügi (3)
vakıt ashāb anı göme koyalar. (İKT-v. 179a/2-s. 424).
204
/ her biriniz bir çukur kaza gücü var iken /
/ Pes gözlerine sürme çekdiler; kuvvatlu olsun diyü. / (İKT-v. 49b/1-s. 205).
/ Sonra gözlerine sürme çektiler kuvvetli olsun diye. /
/ Ebū Müslim (6) anlara hiyle idüp Kahtabe oġlı Hasan’a –meymenesi begiydi-
emr eyledi: “Leşkerüñüñ çoġın al, sol (7) tarafa var.” diyü. / (İKT4/2-v. 305b/5,
6, 7-s. 280).
/ Ebu Müslim onlara hile edip Kahtabe oğlu Hasan’a –ordunun sağ kanadının
beyiydi- emretti: “Askerinin çoğunu al, sol tarafa git.” diye. /
Ma�nīsi (4) ‘Vallāhu ekber, dimek olur kim, / bir gişi …(5)… dise kabūl olup
göge aġmaz, mādamki ‘amal-ı sālıh olmaya /.” (İKT4/2-v. 259b/5-s. 201).
/ bir kişi … dese kabul olup göğe yükselmez madem ki doğru işler olmaya /.
Andan soñra halīfa and içdi ki “/ Ben anı (16) zindāndan çıkarmazın. Mādām ki
“Baña bunı aña kim ögretdi eydi virmeye. /” (İKT4/2-v. 412a/15, 16-s. 469).
/ Ben onu zindandan çıkarmam madem ki bana bunu ona kim öğretti
söyleyivermiyor. /
… diyüp, “/ Vallāhı ben ölmezin mādām ki bu diridür /” diyüp öldürdi. (İKT4/1-v.
89b/13-s. 425).
/ Allah için ölmem madem ki bu canlıdır /
/ Kuteybe rivāyat ider Tāvūs’dan / kim: “/ Yigidüñ dīnde yolı toġrı (11) olmaz;
mādām ki evlenmeye /.” (İKT4/1-v. 213a/10, 11-s. 621).
/ Yiğidin dinde yolu doğru olmaz madem ki evlenmek istemez /.
Gine İbn-i ‘Ömer eydür: “/ Bir gişi ehl-i ‘ilmden olmaz, (17) mādām ki, gendüden
yokaruya hasedi terk idüp ve gendüden aşaġayı horlamaġı terk (18) idüp ‘ilmi-le
dünyā ‘izzetin ve ululıġın istemegi terk itmeyince. /” (İKT4/1-v. 64a/16, 17, 18-s.
386).
/ Bir kişi ilim sahibi olmaz madem ki kendisinden yukarıya kıskançlığı terk edip
ve kendisinden aşağıyı değersiz görmeyi terk edip ilmiyle dünya ikramını ve
ululuğunu istemeyi terk etmeyince. /
Ve dahı Mūsā’ya emr itdi kim …, üçünci olıcak taġun çevre yanında (6) cem‘
olalar, kimesne taġa yakın varmaya, yakın varan helāk ola. / Hattā cānavarlardan
(7) dahı yakın varmaya. Mādām ki Kur’ān āvāzın işideler /; kaçan kim Kur’ān
āvāzın sākin ola, (8) ol vakt taġa çıkmak helāl ola. (İKT-v. 103a/6, 7-s. 298).
205
/ Hatta zararlı hayvanlardan da yakın gitmeye madem ki Kur’ân sesini işiteler /
/ ‘Ahduña vefā itmege harīs oluruz. Mādām ki sen ‘ahduñı (3) saklayasın. / Biz
dahı senüñ emrüñ dutup saña itā‘at itmege lāyık oluruz, mādām ki itā‘at (4)
idesin. / (İKT4/2-v. 307a/2, 3, 4-s. 283).
/ Sözünde durmaya hırslı oluruz madem ki sen sözünü saklayasın. / Biz de senin
emrini yerine getirip sana boyun eğmeye layık oluruz madem ki boyun eğesin. /
/ Biz size eylügi unutmazuz. Mādām ki (16) siz bizüm fazlumuzı añasız. / (İKT4/2-
v. 312b/15, 16-s. 293).
/ Biz size iyiliği unutmayız madem ki siz bizim erdemimizi anasınız. /
/ Dürlü (10) dürlü cezālar itdi, ‘Mālı çıkar’ diyü. / (İKT4/2-v. 266b/9, 10-s. 213).
/ Türlü türlü cezalar verdi ‘Malı çıkar’ diye. /
Allāh Ta‘ālā eydür: … Ya‘nī / “Allāh Ta‘ālā İbrāhīm’i imtihān eyledi, (21)
maşakkatlu teklifler-ile /, İbrāhīm ol buyrukları yirine getürdi. (İKT-v. 68b/20, 21-
s. 239).
/ Allah Taâlâ İbrahim’i imtihan eyledi zorlu teklifler ile /
“/ Verā‘ tamām olmaz mecmū‘-ı halāyıkı göñülde pīr tutup ‘ayblarından ferāġ
gösterüp (6) gendü günāhın añup lafz-ı cemīl-ile kalb-i zelīlden Rabb-ı celīle zārı
kılup tevbe idüp (7) Allāh’dan ġayrı kimseden ümizin kesmeyince. /” dir-idi.
(İKT4/2-v. 366b/5, 6, 7-s. 385).
/ Haramdan kaçınma tamamlanmaz insanların hepsini gönülde bir tutup
ayıplarından uzak gösterip kendi günahını anıp güzel söz ile aşağı kalpten Ulu
Allah’a ağlayıp sızlayarak tövbe edip Allah’tan başka kimseden umudunu
kesmeyince. /
Hasan bu söze rāzī olmayup and içdi ki “/ Bu gice Mekke’den (11) taşra yetmezin
meger ki ölem. /” didi. (İKT4/2-v. 325b/10, 11-s. 315).
/ Bu gece Mekke’den dışarı yetişemem meğer ki öleyim. /
Vezîr eyitdi: “Pes çün-ki halk dirilmek pâdişâhlıġı mûcib(12)dür, / pes ne-çün
halkı taġıtduñ, meger ki pâdişâhlık idecek başuñ yokdur? /” (GT-v. 11b/12-s.
136).
/ öyle ise ne için halkı dağıttın, meğer ki padişahlık edecek başın yoktur? /
/ Bunuñ üzerine Hadīs-i Nebevī dahı gelmişdür merfū‘ olıben (6) ‘Abdu’llāhı’bni
‘Amr’dan. / (İKT-v. 177b/5, 6-s. 421).
206
/ Bunun üzerine Peygamberlerin Hadisleri de gelmiştir yüceltilerek Abdullahi’bni
Amr’dan. /
/ Ol yılda Rūm Şam’da (13) olanlar üzerine hurūc idüp ġalaba eyledi Mervān
oġlanları-la İbn-i Zübeyir arasına (14) muhālafat girdüginden ötürü. / (İKT4/1-v.
39b/12, 13, 14-s. 345).
/ O yılda Rum Şam’da olanlar üzerine ayaklanıp akın etti Mervan oğlanlarıyla
İbn-i Zübeyir arasına düşmanlık girdiğinden ötürü. /
Andan İbrāhīm aña “İy (4) za‘īf yakınlu, / sabr eyleseñ ya‘nī rutab-ı ceni ya‘nī
dirilmiş tāze hurma bulurduñ (5) Meryem bulduġı gibi /.” didi.» (İKT4/2-v.
364b/4, 5-s. 381).
/ sabretsen yani rutab-ı ceni yani toplanmış taze hurma bulurdun Meryem’in
bulduğu gibi /.
Zemzem zāhir olıcak dükeli halk kalan kuyuları terk itdiler, / her birisi
Zemzem’den (9) içer oldılar; Mescid-i Haram içinde olduġı-y-ıçun ve dahı kalan
kuyular üzerine çok (10) dürlü fazīleti olduġı-y-ıçun ve hem İsmā‘īl peyġāmbar
kuyusı olduġı-y-ıçun /. (İKT-v. 180a/8, 9, 10-s. 425, 426).
/ her birisi Zemzem’den içer oldular; Mescid-i Haram içinde olduğu için ve de
kalan kuyular göre çok çeşitli erdemi olduğu için ve hem İsmail peygamber
kuyusu olduğu için /.
/ Vallāh eger ben size (11) buyursam, mescidüñ şu kapusından çıkuñ, diyü /, siz
bir ġayrı kapudan çıksañuz sizüñ (12) kanuñuz ve māluñuz baña helāldur.
(İKT4/1-v. 145a/10, 11-s. 513).
/ Allah için eğer ben size emretsem mescidin şu kapısından çıkın, diye /
Vaktā ki kardaşın öldürdiler, / gendü nefsine da‘vet itmege başladı, (10) mezkūr
tārīhuñ şevvālı ayında /.” (İKT4/2-v. 329a/9, 10-s. 320).
/ kendi nefsine çağırmaya başladı adı geçen tarihin şevval ayında /.
İbn-i ‘Abbās eydür: (4) “… / Bunuñ ölümin arzu (5) iderler-idi; mīrāsın almaġ-
ıçun. / (İKT-v. 107a/4, 5-s. 305).
/ Bunun ölümünü arzu ederlerdi mirasını almak için. /
Ve Ulemā-i Siyer dimişler ki: “ … / Yemen beglerinden biri zamān-ı kadīmde (2)
ol iki taġuñ arasına bu suya bir sedd yapdurdı, muhkem binā-y-ıla. / (İKT-v.
153b/1, 2-s. 380).
207
/ Yemen beylerinden biri eski zamanda o iki dağın arasına bu suya bir set yaptırdı
sağlam bina ile. /
Andan soñra şöyle vākı‘ oldı ki / (5) Mansūr aña ġāyet hışm idüp Süfyān’a –ki
nāyibdür- nāme yazdı, Mukaffa‘ oġlın öldürsin diyü /. (İKT4/2-v. 334a/5-s. 327).
/ Mansur ona çok kızıp Süfyan’a –ki kadı vekilidir- mektup yazdı, Mukaffa
oğlunu öldürsün diye /.
Ehl-i Kitāb eydürler kim: “/ Benī İsrā’īl Allāh’uñ kelāmını fehm itmediler; Mūsā
(16) anlatmayınca /, tā kim Mūsā’ya Allāh’uñ sözin bize irişdür, biz korkaruz kim
ölevüz” didiler. (İKT-v. 103a/15, 16-s. 298).
/ İsrail oğulları Allah’ın sözünü anlamadılar Musa anlatmayınca /
/ Yigirmi üç yıl hılāfat itdi, Mūsā-yı Hādī’den soñra /, (8) v’allāhu a�lam.
(İKT4/2-v. 411b/7, 8-s. 468).
/ Yirmi üç yıl halifelik etti Musa-yı Hadi’den sonra /
İmdi bu göñül sayrulıklarından bir sayrulıkdur, kul olan gişiye eyle gerekdür kim,
/ (5) anuñ gibi nesnelerden nefsini men‘ idüp güci yitdügince gendüyi ve ġayrıyı
hayr nesneye irşād (6) ide mutābıkla /. (İKT4/1-v. 213a/5, 6-s. 621).
/ onun gibi şeylerden nefsini engelleyip gücü yettiğince kendisini ve başkasını iyi
şeye yol göstere uygunlukla /.
/ Zīrā İbrāhīm anı ġāyet sever-idi; müsülmān olduġ-içün / ve hem gendünüñ
hısımı idi (18) ve hem ġāyet güzel-idi. (İKT-v. 62b/17-s. 229).
/ Çünkü İbrahim onu çok severdi Müslüman olduğu için /
Ben Hazrat-ı Risālet’den –(2) ‘aleyhi’s-salātu ve’s-selām- işitdüm ki: ‘/ Cennet
kapusından gişi men‘ olınur müsülmānlardan bi-ġayrı (3) hak kan dökdügine
itdükden soñra /’ diyüp tururdı. (İKT4/1-v. 110a/2, 3-s. 456, 457).
/ Cennet kapısından kişi engellenir Müslümanlardan haksız olarak kan döktükten
sonra /
/ Sa‘īd aña biş biñ (16) fulorī telaffuzın idüp yigirmi biñ fılorī virdi “Nafaka idin”
diyü. / (İKT4/1-v. 131a/15, 16-s. 491).
/ Sait ona beş bin filori sözünü edip yirmi bin filori verdi “Geçimlik yapın” diye. /
/ Dahı (20) ol zamānda mü’ezzinler ezānlarından soñra: “Es-selāmu ‘aleyk yā
Emīre’l-mü’minīn ve rahmatu’llāhı (21) berekātuhu. Hayyā ‘alā’s-salāt, hayyā
208
‘alā’l-felāh. Namāz vaktı yakın oldı” dirlerdi [180b] (1) namāz te’hīr olınmasun
diyü. / (İKT4/1-v. 180a/19, 20, 21; 180b/1-s. 565).
/ Bundan başka o zamanda ezan okuyanlar ezanlarından sonra: “Es-selamu aleyk
ya Emire’l-müminin ve rahmatullahı berekatuhu. Haya ala’s-salat, haya ala’l-
felah. Namaz zamanı yaklaştı” derlerdi namaz ertelenmesin diye. /
/ Bir gün bir ma‘mūr mescide vardum, namāz kılayın diyü. / (İKT4/2-v. 401b/19-
s. 452).
/ Bir gün bir bayındır mescide gittim namaz kılayım diye. /
… eytdi: “Ne okıdursam (1) unıduram, illā anı unutmazam kim Sūk-ı ‘ükāz’da
kızıl deve üzerinde durup hutbe okurdı (2) –kim / yukaruda zikr olundı, nazm-ıla
ve nesr-ile /. (İKT-v. 170a/2-s. 406).
/ yukarıda bildirdik nazım ile ve nesir ile /.
/ Bir gişi īmān lezzetin bulmaz ne deñlü namāzı ve orucı çok idecek olursa, (4) bu
hāl-ıla muttasıf olmayınca /, bunuñ gibi itmek gişiyi ehlinden utandurmaz” didi.
(İKT4/1-v. 63b/3, 4-s. 384).
/ Bir kişi inanç lezzetini bulmaz ne denli namazı ve orucu çok edecek olursa, bu
durumu taşımayınca /
/ Yarındası halīfa sordı: “Ne hāsıl itdüñ?” diyü. / (İKT4/2-v. 412a/10-s. 469).
/ Ertesi gün halife sordu “Ne elde ettin?” diye. /
/ Andan cāriyeye emr itdi “Nesne eyit.” diyü. / (İKT4/2-v. 414b/16-s. 474).
/ Ondan sonra cariyeye emretti “Bir şey söyle.” diye. /
Dahı bilüñ iy Tañrı kulları kim / Kur’ān sizden şeytānuñ ıġvāsın, (7) vesvesesin
giderür. Niteki subh olup, gün toġup subh aydınlıġı (8) gice karañusın giderdügi
gibi /.” (İKT4/1-v. 176b/6, 7, 8-s. 559).
/ Kur’ân sizden şeytanın ayartmasını, kuruntusunu giderir nasıl ki sabah olup, gün
doğup sabah aydınlığı gece karanlığını giderdiği gibi /.
… eydürdi kim: ‘Yā müzāhım! Korkarın kim, Medīne taşra (11) atduklarından
olam, ya‘nī Peyġāmbar –sallā’llāhu ‘aleyhi ve sellem- diyüp durur kim: / ‘Medīne
(12) yaramazını taşra atar. Nitekim demürci körügi demürüñ yaramazın taşra
atup (13) eyüsin koduġı gibi. /” (İKT4/1-v. 187b/11, 12, 13-s. 577).
/ Medine kötüsünü dışarı atar nasıl ki demirci körüğü demirin kötüsünü dışarı atıp
iyisini bıraktığı gibi. /
209
Taberānī, Veheb’den rivāyet ider ki: “/ Kaçan Allāhu Ta‘ālā’ya itā‘at idüp (21)
‘amal itmek dileseñ gendü ‘amaluñda cehd eyle nush-ıla / zīrā nāsıhı olmayanuñ
[229a] (1) ‘amalı kabūl olmaz. (İKT4/2-v. 228b/21-s. 150).
/ Ne zaman Allahu Taâlâ’ya boyun eğip iş yapmak dilesen kendi işlerinde çabala
öğüt ile /
/ Mervān, İbn-i Hübeyre’ye nāme yazdı “Nusrat it.” diyü. / (İKT4/2-v. 288b/7-s.
249).
/ Mervan, İbni Hübeyre’ye mektup yazdı “Yardım et.” diye. /
‘Asākir oġlı Hāfız rivāyet ider Nevbān’dan ki: Peyġāmbar-‘aleyhi’s-selām- eyitdi:
“…” Ya‘nī; “Hılāfat Benī Ümeyye’den gitmez, / biri biriyle atışurlar, oġlanlar
top atışur gibi /. (İKT4/2-v. 295b/9-s. 262).
/ birbiriyle atışırlar oğlanların karşılıklı top attığı gibi /.
Eyitdi kim benüm meylüm buña artug-ıdı ki bir zamânda bir yazıda (3) yorılmış-
ıdum bu beni deveye bindürdi ve / anuñ elinden bir tâzıyâne yidüm (4) idi
oglanlık vaktında /. (GT-v. 24a/3, 4-s. 153).
/ onun elinden bir kırbaç yediydim oğlanlık zamanında /.
‘Alāı’ ol gişiye: “İy karındaş! / (19) Allāhu ta‘ālā saña habar virsün, ol benüm-
çün gördügüñ düşden ötürü /” didi. (İKT4/1-v. 82a/19-s. 413).
/ Allahu Taâlâ sana haber versin o benim için gördüğün düşten ötürü /
Ol yılda Mehdī ol kasra geldi (5) –ki Dārü’s-selām’dur- adına ‘Īsā-bād eydürler, /
keremid-ile yapdurdı. Ol evvelki kasrdan (6) soñra / –ki kerpüc-ile yapdılardı.
(İKT4/2-v. 371b/5, 6-s. 395).
/ kiremit ile yaptırdı o önceki kasrdan sonra /
/ Andan ‘Abdülmelik Haccāc’a habar gönderdi: ‘Ol gişiyi koyı (4) virüp, ol
kızcuġaza çok ‘atālar eyle’ diyü. / (İKT4/1-v. 143b/3, 4-s. 510).
/ Ondan sonra Abdülmelik Haccac’a haber gönderdi: ‘O kişiyi bırakıp, o kızcağıza
çok hediyeler ver’ diye. /
“Haccāc: (9) “Vallāh yā Şa‘bī! / Sen sevgülüreksin baña (?) / ki, / bizüm
üzerümüze girür ol (10) hālda / ki, kılıçdan bizüm kanumuz tama turur. (İKT4/1-
v. 100a/9, 10-s. 441).
/ bizim üzerimize girer o durumda /
210
/ Peyġāmbar bu kavme sormış-ıdı: “Ol kara kuluñ hālı n’oldı?” diyü. / (İKT-v.
90a/3-s. 274).
/ Peygamber bu kavme sormuştu “O kara kulun durumu ne oldu?” diye. /
Ashāb-ı kürsī İbn-i Eşter-ile bile gidüp, (19) İbn-i Eşter: “İy Çalabum! / Bize ‘ikāb
eyleme ol nesne-y-ile / ki, / bizden sefīhler işlediler, Benī İsrā’il işledügi (20) gibi
/” diyüp, İbn-i Eşter ve ashābı köprüyi giçdükde ashāb-ı kürsī gine döndi.”
(İKT4/1-v. 13a/19, 20-s. 301).
/ Bize eziyet etme o nesneyle / … / bizden zevk düşkünleri yaptılar İsrail
oğullarının yaptığı gibi /
/ Pes Muhtār’uñ işi muhkem (16) ve kavī olup felāh ve rıf‘at buldı ol vaktda de[k]
/ ki ‘Abdullāh İbn-i Zübeyr Kūfe’den ‘Abdullāh (17) bin Yezīd [i, Basra’dan]
‘Abdullāh bin Muhammed’i ‘azıl idüp, ‘Abdullāh bin Mutī‘[ı] yirlerine Kūfe’ye
nāyıb diküp (18) Basra’ya niyābat-ıçun Hārıs bin ‘Abdullāh’ı gönderdi. (İKT4/1-
v. 4a/15, 16-s. 287).
/ Sonuç olarak Muhtar’ın işi sağlam ve güçlü olup mutluluk ve yücelik buldu o
zamana kadar /
“/ Şī‘a anı düşmen dutdılar ol vakta dek / ki, Müslim bin ‘ākıl (16) Ebī Tālib’üñ
hikāyatı vākı‘ oldı, ol vaktda Muhtār Kūfe beglerinüñ birisi-y-di. (İKT4/1-v.
21a/15-s. 314).
/ Şiiler onu düşman gördüler o zamana kadar /
/ Andan geçüp gitmediler (10) ol vakta dek / ki, Süleymān’uñ öldügin ve ‘Ömer
bin ‘Abdül‘azīz beg olduġın işitdiler. (İKT4/1-v. 173b/9, 10-s. 555).
/ Ondan sonra geçip gitmediler o zamana dek /
/ Gelüp Kureyş uluları-la ve ‘ālımları-la oturup, tahsīla meşġūl olup, ‘ilmi-le ve
diyānatı-la meşhūr (21) olup Medīne’den gitmedi ol vakta dek / ki, atası ölüp,
‘ammısı –kim halīfa [186b] (1) ıdı, ‘Abdülmelik bin Mervān ıdı- katına alup, işde
aña rücū‘ idüp, ihtılāt (2) idüp, haylī kimse üzerine takdīm idüp, kızı Fātıma’yı
aña nikāh idüp virdi. (İKT4/1-v. 186a/20, 21-s. 574, 575).
/ Gelip Kureyş’in ulularıyla ve âlimleriyle oturup, eğitimle uğraşıp, ilmiyle ve
dindarlığıyla ünlenip Medine’den gitmedi ta o zamana dek /
Gine ancılayın: ‘/ Biz, dahı bizüm ‘ammumuz oġlanları –kim Benū Hāşim’dür-
gāh dost ve gāh düşmen (4) olup, biz anlara sıġınup anlar bize sıġındılar ol vakta
211
dek / ki, / kesād oldı her nāfık, / dilsiz (5) oldı her münāfık, / tınmaz oldı her nātık
/” didi. (İKT4/1-v. 194b/3, 4, 5-s. 587).
/ Biz de bizim amcamız oğlanları – ki Haşim oğullarıdır – gah dost ve gah düşman
olup, biz onlara sığınıp onlar bize sığındılar o zamana dek /
… ve andan soñra eyitdi: (2) “Baña kitāb virdi ve / beni Peyġāmbar kıldı, ol zınā-
y-ıla töhmet idenlerüñ kelāmını red itmeg-içün /. (İKT-v. 140a/2-s. 358).
/ beni Peygamber yaptı o zinayla suçlayanların lafını reddetmek için /.
Ve / bu yılda Velīd Kuteybe’ye nāme yazdı: “Olduġuñ iş kim, katl-ı küffār ve feth-
i bilād ve kahr-ı a‘dādur. (7) Anuñ üzerine ber-karār ol” deyü /. (İKT4/1-v.
139a/6, 7-s. 503).
/ bu yılda Velit Kuteybe’ye mektup yazdı: “Üzerinde olduğun iş ki kafirlerin katli
ve beldelerin fethidir, onun üzerinde kararlı ol” diye /.
Andan soñra eydürdi: “Bu İbrāhīm ve İsmā‘īl kabīlesidür. Ben taşa tapmazın, (3)
taş-ıçun namāz kılmazın, taş-ıçun boġazlananı yimezin, dahı ezlām-ıla kısmet
taleb itmezin, / ben bu eve namāz kılurın olınca /” (4) dir-idi. (İKT-v. 174b/3-s.
415).
/ ben bu eve namaz kılarım olduğu kadar /
Geldeç yıl hīç nesne bulmadı kardaşı ‘Abbās’a: “/ On biñ akça dahı (14) vir
ödünç / gelesi yıla degin cemī‘ māluñı virem” didi. (İKT-v. 180b/13, 14-s. 426).
/ On bin akçe daha ver ödünç /
Sem�ānī –kim nākıl-ı ahbārdur- eyle rivāyat ider kim: “… Hayvānātı evlādından
ayırup, müsülmānlardan ehl-i zimmetden bir yüce yire çıkup buyurdı, / (4)
Allāh’a niyāz idüp, buña irüp du‘ālar itdiler öyle vaktına degin /. (İKT4/1-v.
172b/4-s. 553).
/ Allah’a yalvarıp, buraya ulaşıp dualar ettiler öğle vaktine değin /.
Allāh Ta‘ālā bu feriştelere emr itmiş-idi kim (4) / ol halkı helāk itmeyeler,
peyġāmbarları dört gez tanuklık virmeyince /. (İKT-v. 72a/4-s. 244).
/ o halkı öldürmeyeler peygamberleri dört kez tanıklık vermeyince /.
Ka‘be yapılduġı anlardandur, / anı Kurayş yapdı Rasūl gelmezden öñdin /, (4)
nitekim geliserdür -İnşā’allāh.- (İKT-v. 177b/3-s. 421).
/ onu Kureyş yaptı Peygamber gelmeden önce /
212
… kim Hārice eydür: / İşitdüm, Sa‘īdi’bni Müseyyeb’den / (18) kim eydürdi: /
Zeydü’bni ‘Amri’bni Nüfeyl vefāt itdi. Ş’ol hālda / kim / Kurayş kavmı Ka‘be’yi
(19) yaparlardı, Rasūlü’llāh’a vahy gelmezden biş yıl öñdün /. (İKT-v. 175b/17,
18, 19-s. 417).
/ Kureyş kavmi Ka�be’yi yaparlardı Resulüllah’a vahiy gelmeden beş yıl önce. /
/ Allāhu ta‘ālā eydür: “Peyġāmbar mü’minlere gendü nefslerinden (9) yigrekdür.
‘Avratları mü’minlerüñ anasıdur. Siz bu iki azġunlık arasında tereddüd idersiz.
(10) İhtiyār idüñ; kankısın dilersüz?” diyü. / (İKT4/1-v. 35b/8, 9, 10-s. 339).
/ Allahu Taâlâ der “Peygamber inananlara kendi nefislerinden daha iyidir. Karıları
inananların annesidir. Siz bu iki azgınlık arasında tereddüt edersiniz. Seçin;
hangisini dilersiniz?” diye. /
Ba‘zılar eydür: ‘/ Ebū ‘Osmān’a sordılar: ‘Peyġāmbar’a yitişdüñ mi?’ diyü /.
(İKT4/1-v. 184b/7-s. 572).
/ Ebu Osman’a sordular: ‘Peygamber’e yetiştin mi?’ diye /.
/ Halāyık korkdılar, Sa‘īd’e el uzadup öldüreler diyü. / (İKT4/1-v. 140b/18-s.
506).
/ Hizmetçiler korktular Sait’e el uzatıp öldüreler diye. /
/ Ebū Kāsım rivāyat ider: “Sa‘īd’i (19) toksan beşinci yılda depelediler” diyü. /
(İKT4/1-v. 129b/18, 19-s. 488).
/ Ebu Kasım rivayet eder “Sait’i doksan beşinci yılda öldürdüler” diye. /
… eyitdi: … (1) “Ya‘nī / Rahmān’uñ ‘arşı ditredi Sa‘īdi’bni Mu‘āz olduġı-y-ıçun.
/” (İKT-v. 7a/1-s. 133).
/ Merhametli Allah’ın göğü titredi Saidi’bni Mu�az olduğu için. /
… eyitdi: “İy ‘Abdu’llāh! / Senüñ-içün kurban olınan deve deñlü deve vireyin
saña dek /, (3) şimdi gel baña yakınlık idüp cimā‘ eyle” didi. (İKT-v. 182b/2-s.
429).
/ Senin için kurban olunan deve denli deve vereyin sana ancak /
Ve ol yılda vefāt idenlerden biri Sāyib bin Yezīd ki, / atası (2) anuñla Hazrat-ı
Risālet-ile bile hacc eyledi Sāyib yedi yaşında iken /. (İKT4/1-v. 123a/1, 2-s. 477).
/ babası onunla Hazret-i Peygamber ile birlikte hac eyledi Sayip yedi yaşında iken
/.
213
Evvel yazılmış kim: ‘… Ve toġurduġuñuz [162b] (1) oġlanlardan size menfa�at
irişmez; / hayāt-ı ġanīmat gerek ölmezden öñdin /. / Kuvvat-ı (2) hoş gerek za�fat
irmezden öñdin / ve / sıhhatuñ kadrın bilüñ sayrulık (3) irişmedin /. (İKT4/1-v.
162b/1, 2, 3-s. 538).
/ sağlığın değerini bilin hastalık ulaşmadan /.
Ol Yahūdı eyitdi: “/ Bizüm dīnümüze girmezsin sen Allāh ġazābından (13)
nasībüñ olmayınca. /” (İKT-v. 175a/12, 13-s. 416).
/ Bizim dinimize girmezsin sen Allah’ın öfkesinden nasibin almayınca. /
Yahūdı eyitdi: “/ Ben seni gendü dīnüme koymazın sen Allāh’uñ ġazābından
nasībüñi kabūl (18) itmeyince /” didi. (İKT-v. 173a/17, 18-s. 413).
/ Ben seni kendi dinime koymam sen Allah’ın öfkesinden nasibini kabul
etmeyince /
Nasrānī (20) eyitdi: “/ Ben seni dīnüme koymazın, sen dalālatdan nasībüñi kabūl
itmeyince /” didi. (İKT-v. 173a/20-s. 413).
/ Ben seni dinime koymam sen doğru yoldan sapmaktan nasibini kabul etmeyince
/
Bir ayaġın (18) üzengüye koyup: “/ Vallāhı binmezin senüñ yirüñi od üzerinde
kılmayınca /” diyüp, buyurdı, boynın urdılar. (İKT4/1-v. 128a/18-s. 485).
/ Allah için binmem senin yerini ateş üzerinde yapmayınca /
Fuzayl eydürdi ki: “/ Eger dünyā (17) kamu halāl olsa hīç sorusı, hısābı olmasa
ben dünyādan i‘rāz iderdüm sizden (18) birüñüz şol necisden i‘rāz itdügi gibi /.”
(İKT4/2-v. 402b/16, 17, 18-s. 453).
/ Eğer dünyanın hepsi helal olsa hiç sorgusu, hesabı olmasa ben dünyadan yüz
çevirirdim sizden biriniz şu pislikten yüz çevirdiği gibi /.
Bunlar dahı anlara sögüp şenī� sözler-ile çıġırup, “uş Rasūlullāh oġlı bizüm-
iledür. / (5) Biz anuñ-ıçun cenk iderüz sizüñ-ile. /” dirlerdi. (İKT4/2-v. 327a/5-s.
317).
/ Biz onun için savaşırız sizinle. /
Bunlar dahı bu habarı işidüp mekr ü (7) hīle itmege meşġūl olup, Müslime bin
‘Abdülmelik’e biti yazup didiler kim: “/ Yun bizden yardım (8) ister sizüñle ceng
itmege /. (İKT4/1-v. 179b/7, 8-s. 564).
/ Yun bizden yardım ister sizinle savaşmak için /.
214
Dahı Süleymān’uñ gökçek sözlerinden(9)dür kim, eydür: ‘… / Kemāl-ı (10) ‘akl
bulınmaz söylemeyince. /’ (İKT4/1-v. 177a/9, 10-s. 560).
/ Aklın olgunluğu bulunmaz söylemeyince. /
/ Nite ki rivāyet olundı: “Şeytān anda yumurtlayup yavruladı.” diyü. / (İKT4/2-v.
340b/2-s. 339).
/ Nasıl ki rivayet olundu “Şeytan orada yumurtlayıp yavruladı.” diye. /
Ezrākī eydür: “… / Kavā‘idinden şimāli tarafından içeri eylediler, şimdiki yapusı
gibi. / ” (İKT-v. 66b/2-s. 234).
/ Kaidelerin kuzeyi tarafından içeri yaptılar şimdiki yapısı gibi. /
“Heykel oldur kim / göklerüñ kenārlarını, yiri ve deñizleri çevre ihāta ider; ş’ol
çadır tınabları (4) gibi /.” dimiş. (İKT-v. 8a/3-s. 135).
/ göklerin kenarlarını, yeri ve denizlerin etrafını kuşatır şu çadır ipleri gibi /.
/ Cennet yirdedür diyenler istidlāl itdiler, ş’ol eser-ile / kim ‘Abdu’llāhi’bni
Ahmed zıyāratda (16) Hediyye’bni Hālid’den rivāyat eyledi, … (İKT-v. 33b/15-s.
180).
/ Cennet yerdedir diyenler delillendirdiler şu eserle /
/ Bunlar dükelisi hazır oldılar ş’ol (17) gün / kim bayramları idi. (İKT-v. 172a/16,
17-s. 411).
/ Bunların hepsi hazır oldular şu gün /
Var / cihân (7) içinde teferrüc kıl şol günden öñdin / ki dünyâdan gidersin. (GT-
v. 41a/6, 7-s. 182).
/ cihan içinde seyret şu günden önce /
/ Yemāniyye’den kudrat yitdügi eyüce tonların (9) giyüp anlara vardı şol hālda /
ki; anlar öyleye yakın rāhat olup yaturlardı. (İKT4/1-v. 35a/8, 9-s. 338).
/ Yemaniyye’den güç yettiği iyice giysileri alıp onlara gitti şu şekilde /
Gine döndi / ehl-i islām çerisine (14) geldi şol hālda / ki, kılıcından kan damardı.
(İKT4/1-v. 174a/13, 14-s. 555, 556).
/ Müslümanların askerine geldi şu durumda /
‘Īsā bunları görüp (21) eyitdi: ‘…’ Ya‘nī: ‘/ N’oldı size /, [343a] (1) ki / benüm
üzerüme cem‘ olduñuz, şol Mecnūn üzerine cem‘ olduġuñuz gibi? / (İKT4/2-v.
342b/21; 343a/1-s. 343).
/ benim üzerime toplandınız şu Mecnun üzerine toplandığınız gibi? /
215
/ Eger baña ‘ıkābet iderse şol nesneden ötürü / ki benüm elüm irmişdür Allāh
Ta‘ālā kullarına zulm (2) eylemez. (İKT4/2-v. 307b/1-s. 283).
/ Eğer bana eziyet ederse şu şeyden ötürü /
… aña habar gönderdi, eytdi: “/ Kal‘anuñ kapusını açayın ş’ol şart-ıla / kim beni
(11) tezvīc idesin.” didi. (İKT-v. 159b/10-s. 389).
/ Kalenin kapısını açayım şu şartla /
/ Ben dahı sizüñ hükmüñüze itā‘at itmekden ötürü bunı işledüm. Şol vakta degin ki
/ Allāh Ta‘ālā size (20) mutī‘ kıldı. (İKT4/2-v. 307a/19-s. 283).
/ Ben de sizin kararınıza boyun eğmekten ötürü bunu yaptım şu zamana değin /
… dürr-i sadaf-i ıstıfā, Muhammed-i Mustafā üzerine olsun kim / Allāhu Ta‘ālā
anı gönderdi ş’ol vaktda / kim halk zulumāt-ı cehāletde cāyir ve beydā’-i
dalāletde bāyir olmışlar-ıdı. (İKT- v. 1b/11-s. 123).
/ Allahu Taâlâ onu gönderdi şu zamanda /
/ Andan Yezīd Cürcān’ı hisār idüp dururdı şuña (18) dek / kim harāc boyunlarına
alup, yidi yüz biñ (19) filorī, iki yüz biñ ton, dört yüz biñ (20) za‘farān, dört yüz
baş esīr virüp sulh itdiler. (İKT4/1-v. 174a/17, 18-s. 556).
/ Ondan sonra Yezit Cürcan’ı kuşatmıştı şuna dek /
… / gördüm Zeydi’bni �Amr’ı. Ş’ol (21) hālda / kim / ben büt katında dururdum,
şundan soñra / kim Şam’dan rucū� idüp gemiş-idi, turup (1) güneşi gözler-idi.
(İKT-v. 174a/20, 21-s. 415).
/ ben putun yanında dururdum şundan sonra /
/ Ben senden (17) kurtılmak isterin şunuñla / ki, Meryem anuñla kurtuldı’ diyicek,
‘Meryem ne-y-ile kurtuldı?’ didi. (İKT4/1-v. 129a/16, 17-s. 487).
/ Ben senden kurtulmak isterim şununla /
İbn-i ‘Asākir, (15) İbrāhīmi’bni Mehdī’den rivāyet ider ki, eyitdi: «… Andan
ikindü namāzın kıldı, / gine aġladı, tā ahşam namāzı vaktına degin /. (İKT4/2-v.
413a/9-s. 471).
/ gine ağladı ta akşam namazı vaktine değin /.
/ Pes başın ayruk kaldurmadı, tā Allāh Ta‘ālā belāsın keşf itmeyince. / (İKT-v.
87a/15-s. 270).
/ Sonuç olarak başını bir daha kaldırmadı ta Allah Taâlâ belasını keşf etmeyinceye
kadar. /
216
… / belki ben anuñla Mervān oġlanlarından başumı saklamaklık (6) dilerin; tā
Allāh’a irişince / kim, / ol vaktda Allāhu ta‘ālā hükm eyleye anlaruñla bizüm
aramuzda /. (İKT4/1-v. 131b/5, 6-s. 491).
/ belki ben onunla Mervan oğlanlarından başımı saklamak isterim ta Allah’a
ulaşıncaya [ölünceye] kadar /
Mūsā’ya eyitdiler: “/ Biz saña īmān getürmezüz tā Allāh’ı (17) āşikāre
görmeyince /” didiler. (İKT-v. 105a/16, 17-s. 302).
/ Biz sana inanmayız ta Allah’ı açıkça görmeyince /
İbn-i Hanefiyye cevāb yazup (17): [12b] (1) “… / Lākin fārıġ sabır iderin; tā
Allāh’uñ hükmi baña gelince. / …” diyüp (4) Sālıh bin Mes�ūd’a ısmarladı ki
“Muhtār’a eyit, …” didi. (İKT4/1-v. 12b/3-s. 300).
/ Ancak rahatça sabredin ta Allah’ın kararı bana gelinceye kadar. /
‘Īsā “/ V’allāhi yirümden deprenmezin, tā aña degin / ki (16) Allāh baña feth ide,
yāhūd ben ölem.” didi. (İKT4/2-v. 331b/15-s. 324).
/ Allah için yerimden hareket etmem ta ona değin /
Kaçan ki Benī Subay‘a’(12)dan Basra’ya geldi, / Ziyād b. Hassan’uñ –ki Yahyā-yı
Benatı oġlıdur- evine varup anda (13) dahı gendüzin kimseye göstermeyüp bir
nice zamān turdı. Tā aña degin / ki ol yılda (14) Ebī Ferve evine varup anda zuhūr
buldı. (İKT4/2-v. 329a/12, 13-s. 320).
/ Ziyat b. Hassan’ın –ki Yahya-yı Benatı oğludur- evine gidip orada bile kendisini
kimseye göstermeyip nice zaman durdu ta ona değin /
/ Soñra azup, gine (11) ardına dönüp hızbullāh-ı müflihīnden ayrılup, şeytāna
uyup, ġāvīlardan olup, şeytān ardından (12) dönmedi; tā anı dīninde ve
dünyāsında husrāna koyup, unutdurup şakīler kısmından eylemeyince. / (İKT4/1-
v. 83b/10, 11, 12-s. 415, 416).
/ Sonra azıp, gine ardına dönüp selamete çıkan ve Allah emrine bağlılık için
birleşen zümreden ayrılıp, şeytana uyup, çok azgınlardan olup, şeytanın
arkasından dönmedi ta onu dininde ve dünyasında üzüntüye koyup, unutturup
kötü davranışlılar kısmından eylemeyinceye kadar. /
Halīfa ‘Ömer Kūfe nāyıbı ‘Abdülhamīd’e (5) buyurdı, vara / ol hārıcīları Hakk’a
da‘vat idüp, eyü söz söyleyüp mukātala itmeye; tā anlar (6) fesād itmeyince /.
(İKT4/1-v. 182a/5, 6-s. 567).
217
/ o asileri Hakk’a çağırıp, iyi söz söyleyip öldürmeye; ta onlar kötülük etmeyince
/.
/ İbn-i ‘Asākir rivāyet ider İbn-i Cerrāh’dan, / ol dahı Hazret-i Rasūl’dan / ki (20)
eyitdi: “/ Benüm ümmetüm arasında ‘adl götürülmez ta anlara Benī Ümeyye’den
bir gişi halīfa olmayınca. /” (İKT4/2-v. 265b/20-s. 211).
/ Benim ümmetimin arasından adalet götürülmez ta onlara Ümeyye oğlanlarından
bir kişi halife olmayınca. /
Ve / baña şimden girü yimek içmek siñmez; tā anlardan kankı (7) şehirde var-ısa
öldürüp yir yüzin anlardan arıtmayınca /” diyüp, Kūfe’de olanları getürdüp, (8)
öñinde durġurup, dürlü dürlü öldürmeg-ile buyurdı, … (İKT4/1-v. 9a/6, 7-s. 294).
/ bana şimdiden sonra yemek içmek sinmez ta onlardan hangi şehirde varsa
öldürüp yeryüzünü onlardan temizlemeyince /
/ Andan Mervān, İbn-i (17) Zubāra üç biñ er-ile artlarınca göndürüp, İbn-i
Zubāra dahı artlarına uyup artda kalanın (18) depeleyüp artlarından gelmedi tā
anları taġıtmayınca. / (İKT4/2-v. 283a/16, 17, 18-s. 240).
/ Ondan sonra Mervan, İbn-i Zubara’yı üç bin er ile artlarınca gönderip, İbn-i
Zubara da artlarına uyup sonda kalanını öldürüp arkalarından gelmedi ta onları
dağıtmayınca. /
/ Ben üç gün bu aradan gitmezin, tā anlaruñ göñüllerin korku-y-ıla öldürmeyince
/” didi. (İKT4/1-v. 8b/7-s. 294).
/ Ben üç gün buradan gitmem ta onların gönüllerini korkuyla öldürmeyince /
Taberānī, Veheb’den rivāyet ider ki: «… / Ne ihsān idüp gendü nefsine (13)
andan ücret umup kuru söz-ile maġrūr olmaya. Tā anuñla gökcek fi‘l (14) bile
mukārın olmayınca. / (İKT4/2-v. 229a/12, 13, 14-s. 150).
/ Ne iyilik edip kendi nefsine ondan ücret umup kuru söz ile gururlanmaya ta
onunla güzel hareket birleşmeyince. /
/ Sālih deñiz kenārınca gidüp gemileri bilesince yitdürdi ta ‘Artiş’e gelince. /
(İKT4/2-v. 294b/9-s. 260).
/ Salih deniz kenarınca gidip gemileri beraberinde ulaştırdı ta Artiş’e gelinceye
kadar. /
218
Çıkup Mālik bin Misma‘: “/ Seni koyuvirmezüz; tā atalarumuz virmeyince /” (12)
diyüp, ‘Abdullāh atalara mültezim olup, Hamza Basra’dan dönüp, … (İKT4/1-v.
23b/11-s. 318).
/ Seni bırakmayız ta babalarımız vermeyinceye kadar /
Kaçan kim güneşe tamām mukābil ola, nūrı tamām olup bedr olur, / andan soñra
mukābele eksildügince (9) nūrı eksilür, tā ayuñ āhırına varınca /, pes böyle
olmaġ-ıla aylar ve yıllar ma‘lūm olur. (İKT-v. 18b/8, 9-s. 153).
/ ondan sonra camide halka Kur’ân okuma biterken parlaklığı eksilir ta ayın
sonuna varıncaya kadar /
/ Ol sebebden aña çok zahmetler ulaşdı. Tā beglik gendüye ve Benī ‘Abbās’a
mukarrar [306a] (1) olınca. / (İKT4/2-v. 305b/21; 306a/1-s. 281).
/ O sebepten ona çok sıkıntılar ulaştı ta beylik kendisine ve Abbas oğullarında
kararlaştırılmış oluncaya kadar. /
Taberānī, Veheb’den rivāyet ider ki: «… / Ol dahı gendünüñ her hācetinde anı
yardımcı zann idüp (4) aña ziyāda raġbet gösterür, tā bilinince. / (İKT4/2-v.
229b/3, 4-s. 151).
/ O da kendisinin her isteğinde onu yardımcı sanıp onu fazla iyi karşılar ta
bilininceye kadar. /
Maksūd budur ki, / İbn-i ‘Ömer vefāt bulmadı, tā biñ kul azād itmeyince /.
(İKT4/1-v. 62a/20-s. 382).
/ İbn-i Ömer ölmedi ta bin kul serbest bırakmayınca /.
Yemen’e yakın varıcak Himyer meliki çeri-y-ile (16) karşu geldi, eytdi: “Sen
bizüm dīnümüze muhālefet itdüñ, / bu memlekete girmeñ olmaz, (17) tā bizüm
dīnümüze dönmeyince /.” (İKT-v. 155a/16, 17-s. 383).
/ bu memlekete giremezsin ta bizim dinimize dönmeyince /.
/ Andan soñra aña dahı hāllar geldi (2) tā bu yılda ölinceye degin. / (İKT4/2-v.
306a/1, 2-s. 281).
/ Ondan sonra ona da belalar geldi ta bu yılda ölünceye değin. /
Bunlar eyitdiler: / Biz suvarmazuz, tā bunlar koyunların (11) suvarup gitmeyince
/; atamuz ulu pīrdür, gendü gelimez, anuñ-ıçun suvarmaġa biz gelirüz” didiler.
(İKT-v. 93b/10, 11-s. 281).
/ Biz su vermeyiz ta bunlar koyunlarını sulayıp gitmeyince /
219
Dahı eydürdi: “… Ve / her kim Kur’ān’ı terk ide, Kur’ān anı terk itmez, tā
cehenneme (2) iletmeyince /.” (İKT4/2-v. 239b/1, 2-s. 167).
/ her kim Kur’ân’ı bıraka, Kur’ân onu bırakmaz ta cehenneme iletmeyince /.
… eydür: “… / bize halkuñ ibtidāsından habar virdi; tā cennet ehli menzillerine
(11) varup cehennem ehli menzillerine varıncaya degin /, hıfz iden hıfz itdi,
unudan unıtdı.” (İKT-v. 4a/10, 11-s. 127).
/ bize halkın başlamasından haber verdi ta cennette oturanlar evlerine varıp
cehennemde oturanlar evlerine varıncaya değin /
… diyüp, ġazāya (17) kındurup, hutbā okuyup: “/ Bir gişi-y-ile mukātala itmeñ; tā
da‘vat itmeyince /” diyüp, Muhammed bin Mervān –ki nāyıb-ı Cezīre’dür- (18)
anuñ atların alup, kuvvatlanup, bir yirde, bir ev içinde on üç gice turup, … gidüp
sanasın ki … (İKT4/1-v. 71a/17-s. 396).
/ Bir kişiyle vuruşma ta davet etmeyince /
Rivāyāt olundı ki: “… / Andan gice oldukda (8) Ebū ‘Ömer çerisine silāhların
geydürüp, bindürüp, gelüp, Şimr’i basup, Şimir yalıncak çıkup, süñü-y-ile (9)
bunlara hamle idüp, varup yine çādırına girüp, kılıç çıkarup, bunlaruñ aralarında
bahādırlık eyledi; (10) tā depelemeyince. / (İKT4/1-v. 8b/7, 8, 9, 10-s. 294).
/ Ondan sonra gece olduğunda Ebu Ömer askerine silahlarını giydirip, bindirip,
gelip, Şimir’i basıp, Şimir çıplak çıkıp, mızrak ile bunlara saldırıp, varıp yine
çadırına girip, kılıç çıkarıp, bunların aralarında kahramanlık etti ta tepelemeyince.
/
Ya‘nī / güneş toġup (5) tolınmakdan zāyil olmaz, tā dünyānın āhır vaktına degin /,
İbn-i Abbās kırā’atında budur kim… (İKT-v. 18a/4, 5-s. 152).
/ güneş doğup batmaktan tükenmez ta dünyanın son vaktine değin /
Rivāyet olundı ki: … / Bu nesneyi fikr idüp ol yüzügi bir vech-ile tasarruf itmedi
tā fevt (5) olunca. / (İKT4/2-v. 394b/4, 5-s. 439).
/ Bu şeyi düşünüp o yüzüğü bir nedenle kullanmadı ta ölünceye kadar. /
/ Kahtabe İbn-i Hübeyre’ye yakın irişdükçe İbn-i Hübeyre (2) ardına göçmekden
hālī olmadı ta Furat’ı geçince. / (İKT4/2-v. 289b/1, 2-s. 250).
/ Kahtabe İbn-i Hübeyre’ye yaklaştıkça İbni Hübeyre arkasına göç etmekten
kurtulamadı ta Fırat’ı geçinceye kadar. /
220
/ Kuteybe nasīhat ider Birkān’dan / ki: “Meymūn b. Mihrān’ı işitdüm eydür (19)
ki: “/ Gişi muttakīndan olmaz tā gendü nefsini hısāb eylemeye şol iki şerīk
biribirini (20) hısāb itdügi gibi /. (İKT4/2-v. 240a/19, 20-s. 169).
/ Kişi iyice bilenlerden olmaz ta kendi nefsini hesap etmedikçe şu iki ortak
birbirini hesap ettiği gibi /.
/ Şöyle kim eger bir gözi sahīh kimesne göge nazar kılsa, tā gözi (14) yorulınca /
andan soñra girü nazar eylese, tā girü gözleri kelīl olınca / hergiz göklerde (15)
bir noksān bulmaya-y-dı ve hergiz bir ‘ayba muttalı‘ olmaya-y-dı. (İKT-v. 16b/13,
14-s. 149).
/ Şöyle ki eğer bir gözü kusursuz kimse göğe baksa ta gözü yoruluncaya kadar /
ondan sonra tekrar baksa ta tekrar gözleri iyi görmez oluncaya kadar /
Velīd b. Müslim (6) eydür: “/ Evzā‘ī kaçan irte namāzın kılsa, zikr iderdi tā gün
toġınca. / (İKT4/2-v. 350a/6-s. 355).
/ Evzai ne zaman sabah namazını kılsa anardı ta gün doğuncaya kadar. /
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Kaçan fecr namāzın
cemā‘at-ıla kılsa verādın okurdı (12) tā gün toġuncaya degin. / (İKT4/2-v.
355b/11, 12-s. 365).
/ Ne zaman tan yerini ağarması namazını toplulukla kılsa gerisini okurdu ta gün
doğuncaya değin. /
… eydür: “…, andan soñra (16) çıkdı, / hutbe okudı; tā güneş ġāyıb olınca /,
olmışı ve olacaġı bize habar virdi. (İKT-v. 4a/16-s. 128).
/ hutbe okudu ta güneş kayboluncaya kadar /
‘Osmān bin Ebī Şeybe rivāyat ider Hübeyre’den ki: “… / Her biri nesne (4) su’āl
idüp, anlaruñ her biri dahı aña su’āl idüp birbiri-le söyleşdiler; tā güneş kubba-ı
(5) feleke dikilince. / (İKT4/1-v. 80b/3, 4, 5-s. 410).
/ Her biri bir şey sorup, onların her biri de ona soru sorup birbiriyle söyleştiler ta
güneş gökyüzüne dikilinceye kadar. /
Ol eyitdi: “… / Ol kapu yapılmaz tā güneş (18) maġrıbdan toġmayınca. /” didi.
(İKT4/2-v. 225a/17, 18-s. 145).
/ O kapı kapanmaz ta güneş batıdan doğmayınca. /
221
Pes güz faslınuñ evvelinde gice ve gündüz barābar olur, / andan (14) soñra gice
uzanur, gündüz kısalur, tā güz faslınuñ āhırına degin /, andan soñra girü döner, …
(İKT-v. 18a/14-s. 152).
/ ondan sonra gece uzar, gündüz kısalır ta güz mevsiminin sonuna değin /
Rivāyāt olundı ki: … / Ashābı dahı bile hamle eyleyüp ol halkı sürdiler; tā
Hacūn’a varınca. / (İKT4/1-v. 50b/15-s. 362).
/ Arkadaşları da birlikte saldırıp o halkı sürdüler ta Hacun’a varıncaya kadar. /
Leys b. Sa�d eydür: “… / İrte olunca ol tas elinden gitmedi, tā hadīsi (9) tezekkür
idince. /” (İKT4/2-v. 257b/8, 9-s. 197).
/ Sabah olunca o tas elinden gitmedi ta hadisi hatırlayıncaya kadar. /
/ Yahyā atası Zeyd öldügi vakt Horāsān’da Hurayş b. ‘Amru katında gizlendi ta
Hişām (20) ölince. / (İKT4/2-v. 265a/19, 20-s. 210).
/ Yahya babası Zeyt öldüğü zaman Horasan’da Hurayş b. Amru yanında gizlendi
ta Hişam ölünceye kadar. /
/ Mervānīlerden kimse bunı istemedi tā Hişām zamānı olınca. / (İKT4/2-v.
261a/11-s. 203).
/ Mervanilerden kimse bunu istemedi ta Hişam zamanı oluncaya kadar. /
İbn-i Cerīr (8) eydür: “… / Ammā gövdesi (10) yirinde aslu turdı, tā Hişām’uñ
begligi zamānı āhır olınca. /” (İKT4/2-v. 248a/9, 10-s. 182).
/ Ama gövdesi yerinde asılı durdu ta Hişam’ın beyliği zamanı sona erinceye
kadar. /
Andan Huzeyfe: ‘Bir gişi (16) bilmezin kim / hidāyatda ve ‘alāmatda
Resūlullāh’a yakın ola; tā İbnü Ümmü ‘Abd evinüñ (17) dīvārına yakın
varmayınca /’ didi.” (İKT4/1-v. 146a/16, 17-s. 514, 515).
/ doğru yola kılavuzlamada ve işaretlerde Resulüllah’a yakın ola; ta İbnü Ümmü
Abd’ın evinin duvarının yanına gitmeyince /
Mansūr kakıyup “Şimdi baña ne (7) ‘avratlar kayusıdur. / Ben bu hāldan zāyıl
olmazın tā İbrāhīm’üñ başın öñümce ya benüm (8) başum aña iletmeyince. /” didi.
(İKT4/2-v. 331a/7, 8-s. 323).
/ Ben bu durumdan kurtulmam ta İbrahim’in başını önümde görmeyince ya da
benim başımı ona iletmeyince. /
222
Eytdi: “/ Ben dahı ol bizā‘atı kabūl itmezem, tā kalan halkdan ne kadar alduñ-ısa
(1) benden dahı almayınca. /” (İKT-v. 165b/21; 166a/1-s. 399).
/ Ben de o sermayeyi kabul etmem ta kalan halktan ne kadar aldın ise benden de
almayınca. /
Andan Mühelleb Haccāc’a dahı nāme yazup: “Ehl-i ‘Irāk (19) senüñ üzerüñe
yokuşdan seyl gibi geldiler. / Bir nesne anları red idemez; tā karārına (20)
irişmeyince. / Ehl-i ‘Irāk’uñ ol hurūcından kimesne men‘ idemez; tā ki
oġlanlarına ve ‘avratlarına (21) yitişüp, hatunları-la inbisāt idüp, oġlanların
yiylemeyince. / …” didi. (İKT4/1-v. 90b/19, 20, 21-s. 427).
/ Bir şey onları reddedemez ta kararına ulaşmayınca. / Irak’ta oturanların o
ayaklanmasını kimse engelleyemez ta ki oğlanlarına ve karılarına yetişip,
kadınlarıyla yayılıp, oğlanlarını koklamayınca. /
Ve eydürdi ki; (19) “Günāh tevbe-y-ile yarlıġanur / ammā sahīfa-i ‘amaldan
gitmez ta kıyāmet güninde ol anı görmeyince /.” (İKT4/2-v. 259b/19-s. 201).
/ ama işlerin sayfasından gitmez ta kıyamet gününde o onu görmeyince /.
Ol şehr eyitdi: “… ve anda (16) sākin olanlar helāk oldı, ve / halāldan harāmdan
cem‘ itdükleri māl bende kaldı, tā (17) kıyāmet günine degin /.” (İKT-v. 142a/16,
17-s. 362).
/ helalden ve haramdan topladıkları mal bende kaldı ta kıyamet gününe değin /.
İmām Ahmed Ebū Hibbān-ı Teymī’den rivāyat ider ki: “/ Kaçan Şüreyh’üñ evinde
bir (13) kedicük ölse evi içinde kor-ıdı; tā ki anuñ rāyıha-ı kerīhesinden
müsülmānlar incinmesünler, (14) diyü /. (İKT4/1-v. 80b/12, 13, 14-s. 411).
/ Ne zaman Şüreyh’in evinde bir kedicik ölse evinin içinde kordu ta ki onun kötü
kokusundan Müslümanlar rahatsız olmasızlar diye /.
/ Bir gice katında bir miskīn aġşam(20)layup, katında yaturup ol gice
koyuvirmedi; tā ki çıkup, ol gice nesne dileyüp (21) müsülmānları incitmesün,
diyü. / (İKT4/1-v. 39a/19, 20, 21-s. 344).
/ Bir gece yanında bir miskin akşamlayıp, yanında yatırıp o gece bırakmadı ta ki
çıkıp, o gece bir şey isteyip Müslümanları incitmesin, diye. /
Aña varup [365a] (1) selām virüp hātırın teselli idüp “Baña irişdi ki / bir kimse
derece-yi muttakına irişmez, tā ki düşmeni andan (2) dost emīn olduġı gibi emīn
olmayınca /.” didi. (İKT4/2-v. 365a/1, 2-s. 382).
223
/ bir kimse iyice bilen derecesine erişmez ta ki düşmanı ondan dostun emin
olduğu gibi emin olmayınca /.
/ Bu habar ol çeri halkına irişüp, (7) binitlerine binüp, her biri bir tarafa gidüp
görinmediler; tā ki Haccāc ‘Irāk’a Bişir bin (8) Mervān yirine beg olmayınca. /
(İKT4/1-v. 61a/6, 7, 8-s. 380).
/ Bu haber o askerin halkına ulaşıp, atlarına binip, her biri bir tarafa gidip [bir
daha] görünmediler ta ki Haccac Irak’a Bişir bin Mervan yerine bey olmayınca. /
Haccāc anlara el irgürmedi (18) ve / anlardan talab itdügi mālları terk idüp fārıġ
olup Yezīd Süleymān katından gitmedi; (19) tā ki Haccāc toksan beşinci yılda
helāk olmayınca /. (İKT4/1-v. 120b/18, 19-s. 474).
/ onlardan istediği malları terk edip vazgeçip Yezit Süleyman yanından gitmedi ta
ki Haccac doksan beşinci yılda ölmeyince /.
/ Biz ayırtlayup (15) hāsılın alup, Kitāb-ı Tekmīl’de getürüp işāret itdük, tā ki
hālın bileler, sözlerine (16) maġrūr olup, girçek sanup yoldan azmasunlar diyü. /
(İKT4/2-v. 320a/14, 15, 16-s. 306, 307).
/ Biz seçip özünü alıp, Kitab-ı Tekmil’de getirip işaret ettik ta ki durumunu
bileler, sözlerinden gururlanıp, gerçek sanıp yoldan azmasınlar diye. /
/ Andan Ya‘kūb, (12) Mehdī katında ol takarrubdan zāyıl olmadı, ta ki Mehdī’nüñ
Hasan b. İbrāhīm’den korkusı gitmeyince. / (İKT4/2-v. 358b/11, 12-s. 371).
/ Ondan sonra Yakup, Mehdi yanında o yakınlıktan kurtulmadı ta ki Mehdi’nin
Hasan b. İbrahim’den korkusu gitmeyince. /
Çeri çeküp, Büst’i ortaya alup ‘āmılına ādam gönderdi ki: (11) “/ Eger İbn-i
Eş‘as’a nesne idecek olursañ senüñ üzerüñden gitmezin; tā ki seni ve şehrüñde
(12) kim var-ısa mecmū‘ın depelemeyince /” didi. (İKT4/1-v. 99a/11, 12-s. 440).
/ Eğer İbn-i Eş�as’a bir şey yapacak olursan senin üzerinden gitmem ta ki seni ve
şehrinde kim varsa hepsini öldürmeyince /
/ Andan Müslime gine gitmedi; tā kim Kostantanıyye’nüñ içinde bir muhkem
gökcek (12) yüksek mescid yapdurmayınca. / (İKT4/1-v. 173b/11, 12-s. 555).
/ Ondan sonra Müslime gine gitmedi; ta ki Konstantanıyye’nin içinde bir sağlam
güzel yüksek mescit yaptırmayınca. /
224
Eydür kim: “İbnü ‘Ömer eyitdi: ‘Acab budur kim, halk eyle zu‘m (6) ider ki, /
dünyā geçmez; tā kim ‘Ömer aslından bir gişi gelüp ‘Ömer işledügi gibi
işlemeyince /. (İKT4/1-v. 188b/6-s. 578).
/ dünya affetmez; ta ki Ömer aslından bir kişi gelip Ömer’in yaptığı gibi
yapmayınca /.
/ Hāfız-ı Beyhakī rivāyat ider Delāyıl-ı Nübüvvet’de (17) Habīb bin Sābit’den /
kim: “ ‘Alī bir gişiye eyitdi: ‘/ Sen ölmezsin; tā kim Sakīf’dan (18) kopan yigidi
görmeyince. /’ (İKT4/1-v. 147b/16, 17, 18-s. 517).
/ Sen ölmezsin ta ki Sakif’ten kopan yiğidi görmeyince. /
/ Hattā ol aġaç ki anda ol Mesīh sūratında olan (2) gişiyi asmışlardı, / mezbele
altında kaldı, tā Kostantīn zamānına degin / ve anuñ anası var-ıdı… (İKT-v.
143b/1, 2-s. 364).
/ Hatta o ağaç (…) süprüntülük altında kaldı ta Konstantin zamanına değin /
Rāvī eydür: … kaçan kim (13) geldügin bilelerdi anı incidürlerdi, / Mekke’den anı
çıkarurlardı, tā Kurayş’dan kimse anuñ sözine (14) uyup dönmesün diyü /. (İKT-
v. 172b/13, 14-s. 411).
/ Mekke’den onu çıkarırlardı ta Kureyş’ten kimse onun sözüne uyup dönmesin
diye /.
Süleymān eyitdi: “/ Eger ben olaydum baġ (20) issine koyunı virürdüm, tā kuzusı-
y-ıla ve südü-y-ile /, tā gendünüñ zıyānı kadar manfa‘atlana-y-ıdı, (21) andan
soñra koyunı gine issine red ide-y-idi.” (İKT-v. 132b/19, 20-s. 346).
/ Eğer ben olaydım bağ sahibine koyunu verirdim ta kuzusuyla ve sütüyle /
Vākıdī rivāyat ider ki: “/ Muhtār bin Zübeyr’e (14) muvāfakat izhār itmekden
zāyıl olmadı; tā Mus‘ab bin Zübeyir altmış yidinçi yıluñ evvelinde (15) Basra’ya
gelmeyince /. (İKT4/1-v. 23a/13, 14, 15-s. 318).
/ Muhtar bin Zübeyir’e uzlaşma göstermeyi bırakmadı ta Musap bin Zübeyir
altmış yedinci yılın öncesinde Basra’ya gelmeyinceye kadar /.
/ Habsda yatdı; tā ol (14) vakta dek / ki, ‘Ömer’e maraz-ı mevt gelüp, ol maraz
içinde yaturken zindāndan kaçup ‘Ömer’e (15) mektūb yazdı. (İKT4/1-v. 182b/13,
14-s. 569).
/ Hapiste yattı; ta o zamana dek /
225
Çünki irte oldı, / (17) Mūsā bu seferden maşakkat görmedi idi; tā ol yirden
geçmeyince / ki Allāh Ta‘ālā (18) Hızır-ıla Mūsā buluşmaġa va‘de itdi idi. (İKT-v.
108a/16, 17, 18-s. 307).
/ Musa bu seferden zorluk görmediydi ta o yerden geçmeyince /
Ol (13) hadīs budur kim: “/ Benüm ümmetimüñ işi müstakīm olmaya; tā on iki
halīfa gelmeyince / kim (14) küllüsi Kureyş’den olalar. (İKT4/1-v. 192a/13-s.
584).
/ Benim ümmetimin işi doğru olmaya; ta on iki halife gelmeyince /
‘Avrat eytdi: “İşbu kabr issi kızumdur, dahı bundan artuk (21) oġlum kızum yoġ-
ıdı, ‘ahd itdüm ki / bu aradan gitmeyem tā ölince /, yāhūd kızum dirile, ben anuñ
yüzine bakam.” (İKT-v. 140b/21-s. 360).
/ buradan gitmeyeyim ta ölünceye kadar /
Anlardan bir yigit: “… / Zīrā gündüz oynayup gice uyuruz” diyüp, anuñ ardına
düşüp dāyım (21) anuñla ‘ibādat itmekden hālī olmadı; tā ölince. / …” didi.
(İKT4/1-v. 73b/20, 21-s. 400).
/ Çünkü gündüz oynayıp gece uyuruz” deyip, onun ardına düşüp sürekli onunla
ibadet etmekten boş durmadı ta ölünceye kadar. /
/ Velīdi’bni ‘Abdülmelik tārīh-ı Nebeviyye’nüñ seksen tokuzıncı yılda [272b] (1)
Hicāz’a nāyib kalup dururdı tā ölince. / (İKT4/2-v. 272a/21; 272b/1-s. 222).
/ Velidi’bni Abdülmelik Peygamberler tarihinin seksen dokuzuncu yılında Hicaz’a
kadı vekili kalmıştı ta ölünceye kadar. /
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Andan tedbīr-i memlekete
ve mesālıh-ı müslimīne meşġūl olurdı tā öyleye degin. / (İKT4/2-v. 355b/5-s. 365).
/ Ondan sonra ülkenin idaresi ve Müslümanların işleri ile uğraşırdı ta öğleye
değin. /
/ Ol dahı turup bile kıldı; tā sabāh olunca. / (İKT4/1-v. 74b/8-s. 401).
/ O da durup birlikte kıldı ta sabah oluncaya kadar. /
… ve ol nāhiyetüñ beglerine bitiler (10) yazdı ki / bu gişileri ol tarafa alup
varalar, tā sedde varınca /. (İKT-v. 145a/10-s. 367).
/ bu kişileri o tarafa alıp gideler ta sedde ulaşıncaya kadar /.
/ ‘Abdullāh b. ‘Ali –ki Mansūr’uñ (6) ‘ammusı-y-ıdı, Benī Ümeyye elinden Şām’ı
alup vālī oldı, tā Seffāh ölince. / (İKT4/2-v. 341a/5, 6-s. 339).
226
/ Abdullah b. Ali –ki Mansur’un amcasıydı- Ümeyye oğulları elinden Şam’ı alıp
vali oldu ta Seffah ölünceye kadar. /
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Andan turup ehlile
yaturdı tā sülüs-i āhıra degin. / (İKT4/2-v. 355b/10-s. 365).
/ Ondan sonra durup ailesiyle yatardı ta son üçte bire değin. /
Yūşa‘ (19) eyitdi: Vardur evet, mülki kosuñ, / Allāh yolına mukātele ve cihād
itsün, tā şehīd olınca /” didi. (İKT-v. 129a/19-s. 340).
/ Allah yolına öldürsün ve savaşsın ta şehit oluncaya kadar /
/ Cüneyd: (8) “/ V’ay size /, biz sizüñle anuñçun cenk iderüz kim sanemden yüz
döndürüp ol Allāh’a (9) tapasız kim birdür, şerīki yokdur.” diyüp, hamle idüp gine
cenk oldı, tā şehīd (10) olınca. / (İKT4/2-233a/8, 9, 10-s. 156).
/ Cüneyt /… / deyip saldırıp gine savaş oldu ta şehit oluncaya kadar. /
/ Andan soñra halk eksilmekden zāyil olmadı. Tā şimdiye degin / bundan fehm
(15) olınur kim Ādem evvelden altmış arşun ola. (İKT-v. 37a/14-s. 185).
/ Ondan sonra halk azalmaktan sona ermedi ta şimdiye değin /
… kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: “Allāh Ta‘ālā Ādem’i yaratdı, uzunlıġı (9)
altmış arşun-ıdı, / andan soñra halk eksildi; tā şimdiye degin /. (İKT-v. 47b/9-s.
202).
/ ondan sonra halk kısaldı ta şimdiye değin /.
Ba�zılar: “… / Bu işi itmekden hālī olmadı; tā şol vakta dek teşbī‘ tarīk-ıla (4) ve
Hüseyn’üñ kanın almaġa tālıb olmaġı izhār itmeg-ile. / (İKT4/1-v. 21b/3, 4-s.
314).
/ Bu işi yapmaktan boş durmadı ta şu zamana kadar karnını doyurma yoluyla ve
Hüseyin’in kanın almaya istekli olmayı belli etmekle. /
Pes Ya‘kūb’ı esirgeyüp eyitdiler: “/ Yūsuf’ı (8) añmakdan zāyil olmazsın. Tā şuña
degin / kim bedenüñ arık ola, kuvvatuñ za‘īf ola, yāhūz (9) helāk olasın.” (İKT-v.
83b/7, 8-s. 264).
/ Yusuf’u anmaktan kurtulmazsın ta şuna değin /
Eyitdi: “… / Eger ok oġlan üzerine (14) çıkarsa deve’i dahı ziyāde eyleñ. Tā şuña
degin / kim Tañrı’ñuz rāzī ola, … (İKT-v. 181b/13, 14-s. 428).
/ Eğer ok oğlan üzerine çıkarsa deveyi de ekleyin ta şuna değin /
227
/ Ben dahı dünyā ehlini size mutī‘ kıldum, tā şuña degin / ki sizi bilmeyenler
bildiler. (İKT4/2-v. 310b/18-s. 290).
/ Ben de dünya adamlarını size bağlı kıldım ta şuna değin /
/ Ol dahı kabūl itdi. (8) Tā şuña degin / ki hendege yolı olan dıvār tamām olup
andan fārıġ olalar. (İKT4/2-v. 335a/7, 8-s. 329).
/ O da kabul etti ta şuna değin /
/ Ol dahı anlar hatā söyleyüp kā‘ıda-yı nahv üzerine söylemedüklerinden ötürü
çıkmaġa (10) rāzī olmadı. Tā şuña degin / ki bir nahvcı gişi geldi, eyitdi: …
(İKT4/2-v. 343a/9, 10-s. 343).
/ O da onlar yanlış söyleyip sözdizimi kuralı üzerine söylemediklerinden ötürü
çıkmaya razı olmadı ta şuna değin /
Her bölügini bir bege ısmarladı ki / bināsınuñ üzerine kāyım ola. Ta (9) tamām
olınca /. (İKT4/2-v. 334b/8, 9-s. 328).
/ binasının üzerinde ayakta dura ta tamamlanıncaya kadar /.
/ Kaçan bir fakīr görse (11) nazarın üzerinden ayırmazdı tā tolanup gitmeyince. /
(İKT4/2-v. 360b/10, 11-s. 374).
/ Ne zaman bir fakir görse gözünü üzerinden ayırmazdı ta dolanıp gitmeyince. /
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Kaçan (7) ikindü namāzın
kılsa, ehl-i beyti katına girüp gendünüñ ve ‘ayālınuñ mesālıhın görürdi (8) tā
yatsu vaktına degin. / (İKT4/2-v. 355b/6, 7, 8-s. 365).
/ Ne zaman ikindi namazını kılsa ailesinin yanına girip kendisinin ve eşinin
işlerini görürdü ta yatsı vaktine değin. /
Nitekim evvel bahārda gice ve gündüz barābar olur, andan soñra başlar / gice
eksilür, gündüz (13) uzanır, tā yazuñ āhırına degin /. (İKT-v. 18a/12, 13-s. 152).
/ gece eksilir, gündüz uzar ta yazın sonuna değin /.
Ehl-i (15) hey’et eyitdiler: “/ Yirler birbirini kaplamışdur; tā yedinci yire varınca
/, (16) yedinci yirüñ içi yokdur, … (İKT-v. 11a/15-s. 141).
/ Yerler birbirini kaplamıştır ta yedinci yere varıncaya kadar /
Ehl-i Tevārīh eyitdi: “/ Ādem ölmedi; (7) tā zürriyetinden dört yüz gişi
görmeyince /, ba‘zılar “dört yüz biñ gişi görmeyince” didiler. (İKT-v. 41a/6, 7-s.
191).
/ Âdem ölmedi ta soyundan dört yüz kişi görmeyince /
228
Ba‘zılar: “/ Haccāc, İbn-i Zübeyr’i depeledü(13)ginden soñra İbn-i Hanefiyye
ādam gönderdi: “Tañrı düşmeni depelendi. Gel, bey‘at (14) it” diyü. / (İKT4/1-v.
92b/12, 13, 14-s. 429).
/ Haccac’ın İbn-i Zübeyir’i öldürdüğünden sonra İbn-i Hanefiye adam gönderdi
“Tanrı düşmanı öldürüldü. Gel, bağlılığını sun” diye. /
Eyitdi: “… / Nitekim (15) Ka�be’ye Tañrı evi dirler ta�zīm içün, / bu āyet
delīldür benüm sözüm gerçek olduġına. / …” didi. (İKT-v. 56a/14, 15-s. 217).
/ Nitekim Ka�be’ye Tanrı evi derler ululamak için /
/ Kardaşını bile zikr eyledi, te’kīd içün ve hem bunlar ikisine bile hased (4)
itdüklerine tenbīh itmeg-içün. / (İKT-v. 84a/3, 4-s. 265).
/ Kardeşini bile andı sağlamlaştırmak için ve hem bunların ikisini bile
kıskandıklarına tenbih etmek için. /
Dahı İbn-i ‘Abbās’dan rivāyat olınur ki, Peyġāmbar (16) Hazratı Şād secdesin itdi
ve eyitdi: “/ Dāvud secde itdi tevbe içün; / ben secde (17) itdüm şükr içün. /”
(İKT-v. 130a/16, 17-s. 342).
/ Davut secde etti tövbe için / ben secde ettim şükür için. /
Allāhu Ta‘ālā eydür: … “/ Ol kavm kim cemā‘atı-y-ıla helāk oldı (20) Tevrīt
gelmezden öñdin / Ashāb-ı Ras’dur.” (İKT-v. 89a/19, 20-s. 273).
/ O kavim toplumuyla yok oldu Tevrat gelmeden önce /
/ Eli-le baña işārat eyledi, tınma, diyü. /” (İKT4/1-v. 145b/8-s. 513).
/ Eliyle bana işaret etti, söz söyleme, diye. /
Rivāyat olundı kim: / Bir gün İbnü Muhayrīz bezzāz dükkānına (6) vardı ton satun
almaġ-ıçun /. (İKT4/1-v. 181a/5, 6-s. 566).
/ Bir gün İbnü Muhayriz kumaşçı dükkanına gitti elbise satın almak için /.
Müberred (5) eydür: “/ Bir yigidi Hālid’e getürdiler uġrı diyü. / (İKT4/2-v.
274b/5-s. 226).
/ Bir yiğidi Halit’e getirdiler hırsız diye. /
… ve gitdi ve / Mekke vilāyeti Hazā‘a’da müstemirr oldı; (6) üç yüz yıl /. (İKT-v.
160b/5, 6-s. 390).
/ Mekke vilayeti Haza�a’da devam etti üç yüz yıl /.
Andan: ‘… / Ceng gişiye ölüm getürmez vakt gelmeyince. / …” (İKT4/1-v.
113a/19-s. 462).
229
/ Savaş kişiye ölüm getirmez zaman gelmeyince. /
/ Yezīdi’bni Velīd’den intikām (2) almak isterdi, Velīd b. Yezīd’i öldürdüginden
ötürü. / (İKT4/2-v. 276a/1,2-s. 228, 229).
/ Yezidi’bni Velit’ten intikam almak isterdi Velit b. Yezit’i öldürdüğünden ötürü.
/
Pes Kadāri’bni Sālıf ilerü vardı, kılıç-ıla siñirin çaldı, (14) deve düşdi, / bir kerre
katı āvāz eyledi, veledin korkutmaġ-ıçun /. (İKT-v. 56b/14-s. 218).
/ bir kere çok bağırdı çocuğunu korkutmak için /.
Bir gün anası geldi, / kapudan (5) çaġırdı: ‘Yā Cerīh!’ diyü /. (İKT-v. 149b/14,
15-s. 374).
/ kapıdan çağırdı ‘Ya Cerih!’ diye /.
“/ Dahı ādam gönder yardım (21) itmek-çün /” didi. (İKT4/1-v. 45b/20, 21-s.
355).
/ Bundan başka adam gönder yardım etmek için /
… ve Kādir’dür; hīç nesne’i yaratmakda ‘ācız degüldür ve / dahı Allāhu Ta‘ālā
gökleri (17) bezerdi yılduzlar-ıla /. (İKT-v. 16b/16, 17-s. 149).
/ dahi Allahu Taâlâ gökleri süslerdi yıldızlarla /.
/ İbn-i ‘Asākir rivāyat (12) itdi yine / kim Peyġāmbar Hazratı -‘Aleyhi’s-selām-
eyitdi: … (İKT-v. 125b/11, 12-s. 334).
/ İbn-i Asakir rivayet etti yine /
Haccāc korkup: (4) “Yā ehli’s-semi� ve’t-tā�a! / İşbu bir katılıġa sabr idüñ. Yir
ü gök Tañrısı hakkı-çun. / Fethden (5) ġayrı nesne yokdur” diyü çaġırdı. (İKT4/1-
v. 76a/4-s. 403).
/ İşte bu bir güçlüğe sabredin yer ve gök Tanrısı hakkı için. /
Mi‘mār aña: “Senüñ (10) bunuñ gibi nesneye gücüñ yitmez” didigi-çün elli kamçı
urup: “/ Beni bundan ‘ācız mı zan (11) idersin yir yüzinüñ harācı ve emvālı benüm
katuma gelürken /” didi. (İKT4/1-v. 157b/10, 11-s. 531).
/ Beni bundan güçsüz mü sanırsın yeryüzünün haracı ve mülkleri benim önüme
gelirken /
/ Pes İshāk peyġāmbar anuñ-ıçun dahı du‘ā kıldı, yirüñ kalıñı anuñ olsun (8) ve
rızkı ve zürriyeti çok olsun diyü. / (İKT-v. 77a/7, 8-s. 254).
230
/ Sonuç olarak İshak peygamber onun için de dua etti yerin çoğu onun olsun ve
rızkı ve soyu çok olsun diye. /
İmām Ahmed Ebū Hibbān-ı Teymī’den rivāyat ider ki: “… / Evinüñ olukların
dahı evinüñ içine (15) akıdurdı, yoldan geçen müsülmānlar incinmesün, diyü. /”
(İKT4/1-v. 80b/14, 15-s. 411).
/ Evinin oluklarını da evinin içine akıtırdı yoldan geçen Müslümanlar rahatsız
olmasın diye. /
/ Taberānī rivāyet ider Ayās’dan / kim: “Bir gişi (21) eyitdi: “Bir [gişi] deñiz
kenārında gün tolunı yürürken bülend-āvāz-ıla çok tekbīr itse [253b] (1) Allāh
Ta‘ālā aña ol deñizüñ her katrası saġışınca on hasene vire ve on günāhın (2) yuya
ve on derecesin ref‘ ide ki / her iki derecenüñ arası bir yıllık yol ola (3) yörigen
atlu gidiş-ile /.” (İKT4/2-v. 253a/20; 253b/2, 3-s. 190).
/ her iki derecenin arası bir yıllık yol ola yürüyen atlının gidişiyle /.
Ba‘zılar “/ Kesāyī Tus’da (5) vefāt itdi, yüz seksen ikinci yılda. /” Ba‘zılar eydür:
“… (İKT4/2-v. 405a/4, 5-s. 457).
/ Kesayi Tus’ta öldü yüz seksen ikinci yılda. /
/ Āhır hālına koyup, Hālid ol diyārı terk idüp Dımışk’dan ikāmet itdi. (7) Yüz
yigirmi altıncı yıluñ muharremine degin. / (İKT4/2-v. 272b/6, 7-s. 222).
/ Sonunda olduğu gibi bırakıp, Halit o diyarı terk edip Şam’da oturdu yüz yirmi
altıncı yılın muharremine değin. /
/ Ehl-i Şām’dan bir gişi ġazāya çıkmadı (5) za‘fından ve azlıġından ötürü. /
(İKT4/1-v. 83b/4, 5-s. 415).
/ Şam’da oturanlardan bir kişi din uğruna yapılan savaşa çıkmadı zayıflığından ve
azlığından ötürü. /
Çünki Süleymān livechi’llāh ol atları fidā itdi, Hak Ta‘ālā’nuñ (3) ‘ıvazı aña yili
musahhar kıldı ki / gice ve gündüz iki aylık yol yürürdi; zahmatsuz ve
maşakkatsuz /. (İKT-v. 132b/3-s. 346).
/ gece ve gündüz iki aylık yol yürürdü rahat ve sıkıntısız /.
İbn-i İshāk eydür: … Tāyıf’da bir ev var-ıdı, (17) Lāt dirlerdi, / anı katı ta‘zīm
iderlerdi. Zamān-ı cāhiliyyetde Ka‘be’yi ta‘zīm itdükleri (18) gibi / Ebrehe anı
yıkmaġa kasd eyledi. (İKT-v. 157a/17, 18-s. 386).
/ onu çok ulularlardı cahiliye zamanında Ka�be’yi ululadıkları gibi /
231
Anası du�ā itdi, eytdi: … “Ya‘nī iy Çalabum! / Sen Cerīh’i öldürme zāniyeler
yüzin (18) görmeyince. /” (İKT-v. 149b/17, 18-s. 374).
/ Sen Cerih’i öldürme fahişeler yüzünü görmeyince. /
Ebū Müslim: “Almak dilemedüm / lākin korkdum zāyı‘ ola diye /. …” didi.
(İKT4/2-v. 312a/6-s. 292).
/ fakat korktum kaybola diye /.
Bu sābıt olup durur ki: / ‘Osman İbn-i Zübeyr’i mesāhıfı nesh idenler bölüginden
(11) kılıp durur; Zeyd bin Sābit-ile ve Sa‘īd bin ‘Ās-ıla ve ‘Abdurrāhmān bin
Hāris bin Hişām-ıla /. (İKT4/1-v. 53a/10, 11-s. 366, 367).
/ Osman İbn-i Zübeyr’i sahife halinde Kur’ân’da sonda gelen âyetin öncekini
kaldırdığını savunanlar bölüğünden kılmıştır Zeyt bin Sabit ile ve Sait bin Âs ile
ve Abdurrahman bin Haris bin Hişam ile /.
/ Yarındası olıcak İbn-i ‘Amru ölüleri araşdurdı Zeyd’i bulmaġ-ıçun. / (İKT4/2-v.
248a/4-s. 182).
/ Ertesi gün olunca İbn-i Amru ölüleri araştırdı Zeyt’i bulmak için. /
Çünki Meryem’üñ hamlı münteşir oldı, / Benī İsrā’īl zındīkları (4) töhmet itdiler,
zınā itdi diyü /. (İKT-v. 139b/3, 4-s. 357).
/ Allahsız İsrail oğulları suçladılar zina etti diye /.
/ Ol yılda Şām’da (5) ve Basra’da ve Vāsıt’da tā‘ūn olup, aña: ‘Tā‘ūn-ı kaynāt’
didiler. Zīrā evvel ‘avratlardan (6) başladuġından ötrü. / (İKT4/1-v. 109a/4, 5, 6-
s. 455).
/ O yılda Şam’da ve Basra’da ve Vasut’ta veba olup ona ‘Taun-ı kaynat’ dediler
çünkü önce kadınlardan başladığından ötürü. /
2. 1. 1. 5. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler
+ Y + DT + DT:
Asılmış iken Hālid karşusına … didi. Ya�nī “Biz saña dār aġacı (3) virdük. / Pes
sen ‘ibādet eyle aġac üzerinde Rabb’uña. / (İKT4/2-v. 274b/3-s. 226).
/ Öyle ise sen ibadet et ağaç üzerinde Rabb’ine. /
/ İbnü Cerīr rivāyat ider (18) ‘Ömer’den, / ‘Ömer ‘Alī’den, ya‘nī Muhammed
Medāyinī oġlından / ki: “… (İKT4/1-v. 165b/17, 18-s. 543).
/ Ömer Ali’den, yani Muhammet Medayini oğlundan /
232
Tabarānī Mu‘cem-i Kebīr’inde eydür: / Muhammedi’bni Süddi’bni Mihrān
Nākıdi’l-Baġdādī (5) habar virdi bize, Muhammedi’bni Hassān-ı Teymī’den, / ol
Muhammedi’bni Haccān’dan, / ol Mücādil’den, / ol (6) Şa‘bī’den, / ol İbn-i
‘Abbās’dan –(r.a.)- / eydür: … (İKT-v. 167a/4, 5, 6-s. 400).
/ Muhammedi’bni Süddii’bni Mihran Nâkıdi’l-Bağdâdî haber verdi bize,
Muhammedi’bni Hassan-ı Teymî’den, /
/ Hāfız-ı Beyhakī rivāyat ider Delāyıl-ı Nübüvvet’de (17) Habīb bin Sābit’den /
kim: “ ‘Alī bir gişiye eyitdi: ‘/ Sen ölmezsin; tā kim Sakīf’dan (18) kopan yigidi
görmeyince. /’ (İKT4/1-v. 147b/16, 17, 18-s. 517).
/ Hafız-ı Beyhaki rivayet eder Delayıl-ı Nübüvvet’te Habip bin Sabit’ten /
/ Beyhakī dahı böyle rivāyat itdi Delāyil’inde Muhammedi’bni Hassān-ı Teymī
tarīkından /, ammā … (İKT-v. 167b/6-s. 402).
/ Beyhaki de böyle rivayet etti Delayil’inde Muhammedi’bni Hassan-ı Teymi
yolundan /
Ve / dahı Müslim Sahīh’ında rivāyat itdi Ebī Mālik-i (19) Eşcā‘ı hadīsinde Ebī
Hāzım’dan, / ol Ebū Hüreyre’den ve Ebū Mālik-i Rıb‘ī’dan rivāyat itdi, … (İKT-
v. 33a/18, 19-s. 179).
/ dahi Müslim Sahih’ında rivayet etti Ebi Malik-i Eşcâ�ı hadisinde Ebi
Hazım’dan /
/ Ammā oġlı Muhammed –ki Medīne’de hurūc itdi-y-idi- rivāyet itdi. Anasından
ve Nāfi‘den [333a] (1) ve Ebī’z-Zinnād’dan ve Ebī’z-Zinnād A‘rec’den / ve / ol
Ebū Hüreyre’den sucūduñ keyfiyyetinde / ve bir (2) cemā‘at dahı Muhammed’den
habar virdi ki Nesāyī ve İbn-i Cihān tasdīk idüp muhkem (3) kıldılar. (İKT4/2-v.
332b/21; 333a/1-s. 326).
/ o Ebu Hüreyre’dan secde etme hususunda /
Dahı eydürdi; “İlāhi, / saña sıġınurın göñül (16) yaramazlıġından, günāha
uymakdan, dahı yoz ‘amaldan /.” (İKT4/2-v. 259b/15, 16-s. 201).
/ sana sığınırım gönül yaramazlığından, günaha uymaktan ve zararlı işlerden /.
Rāvī eydür: / Leys (19) yazdı Hişāmi’bni ‘Urve’ye atasından, / ol Esmā bint-i Ebū
Bekr’den / kim Esmā eyitdi: (20) / Gördüm Zeydi’bni ‘Amr’ı / öri turup arkasını
Ka‘be’ye virüp eydürdi: “… (İKT-v. 175a/18, 19, 20-s. 416).
/ Leys yazdı Hişami’bni Urve’ye babasından, /
233
Sebebi ol-ıdı kim / Buhārī rivāyat itdi, İbn-i ‘Abbās’dan bu ‘āyetüñ tefsīrinde /
kim Allāhu Ta‘ālā didi: … (İKT-v. 43a/7-s. 194).
/ Buhari rivayet etti İbn-i Abbas’tan bu ayetin yorumunda /
… ve / Süddī Mürre-i Hemedānī’den rivāyat itdi, İbn-i Mes‘ūd’dan Allāhu
Ta‘ālā’nuñ kavlında / kim … (İKT-v. 10a/5-s. 139).
/ Süddi Mürre-i Hemedani’den rivayet etti İbn-i Mesut’tan Allahu Taâlâ’nın
sözünde /
“Ya‘nī / beni māl mahabbatı men‘ itdi Rabb’um zikrinden, ya‘nī namāzdan /.”
(İKT-v. 132a/21-s. 346).
/ beni mal sevgisi yasak etti Rabb’imi anmaktan, yani namazdan /.
/ Nitekim Sahīhayn’da rivāyat olundı, Zāyide hadīsinden Meysere-i Eşce‘ī’den, /
(21) ol Ebī Hāzım’dan, / ol Ebī Hüreyre’den / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (1)
eyitdi: … (İKT-v. 32b/20, 21-s. 178).
/ Nitekim Sahîhayn’da rivayet olundu Zâyide hadisinden Meysere-i Eşce�î’den /
+ Y + DT + N:
Zīrā Hak Ta‘ālā anuñ hakkında buyurdı ki: … “Ya‘nī / biz İlyās üzerine terk itdük,
andan soñra gelen ümmete (5) işbu kelimeyi / ki selāmuñ ‘ala İlyāsīndür.” (İKT-v.
126b/4, 5-s. 336).
/ biz İlyas üzerine bıraktık ondan sonra gelen ümmete işte bu kelimeyi /
… Seffāh: “Bu iş eger Ebū Müslim’üñ fikirleriyse (6) bize ulu belādur. / Meger
Allāh Ta‘ālā def‘ ide bizden bunı. /” didi. (İKT4/2-v. 299a/6-s. 268).
/ Ancak Allah Taâlâ giderir bizden bunı. /
+ Y + DT + N’nin niteleyeni:
/ Evzā‘ī rivāyet ider Zührī’den / ki, eyitdi: “/ ‘Ālimden edebin ögrenmek (14)
sevgülü gelür baña ‘ilmin ögrenmekden /” didi. (İKT4/2-v. 257b/13, 14-s. 197).
/ Alimden edebini öğrenmek sevgili gelir bana ilmini öğrenmekten /
+ Y + DT + Ö:
Ziyān ol gişiyedür ki, Allāh ta‘ālānuñ himāyatından (9) çıka, / dahı haram ola
aña ol cennet / ki, ini yirler ve göklercedür. (İKT4/1-v. 191a/9-s. 582).
234
/ ve haram ola ona o cennet /
… / vay ol gişiye / kim / yüzin döndi; hakk-ı esherden / gözin yumdı; (7) nūr-ı
ezherden / meyl itdi; arz-ı ekber’den kitāb deminde; fasl-ı hitāb güninde / kaçan
kim / hükm (8) ide kadīr; / şehādet ide nezīr ü beşīr; / bulunmaya nasīr; / zāhir ola
taksīr; / bir bölük bula (9) cennetde harīr; / bir bölük bula ashābü’s-sa‘īr / ve ol
oldur kim… (İKT-v. 169b/7, 8, 9-s. 405).
/ bir topluluk bula cennette ipek /
/ Bu sözi imāmlar rivāyat itdiler tefsīrlerinde ‘Abdu’llāhi’bni (18) Ahmed ve İbn-i
Hātim ve Muhammed İbn-i Cerīr ve İbn-i Merdeveyh /, bunlar Ebū Ca‘fer-i Rāzī
(19) tarīkından rivāyat itdiler. (İKT-v. 38a/17, 18-s. 187).
/ Bu sözü imamlar rivayet ettiler yorumlarında (Abdullahi’bni Ahmet ve İbn-i
Hatim ve Muhammed İbn-i Cerir ve İbn-i Merdeveyh) /
+ Y + DT + Ö + DT:
/ Zīrā ahbar virdi (8) baña İmām İbrāhīm Ebū Tālib oġlı ‘Ali’den ve ol
Peyġāmbar’dan –sallallāhu ‘aleyhi ve sellem- / ki Peyġāmbar (9) eyitdi: “…
(İKT4/2-v. 303b/7, 8-s. 276, 277).
/ Çünkü haberler verdi bana İmam İbrahim Ebu Talip oğlu Ali’den ve o
Peygamber’den -sallallahu aleyhi ve sellem- /
Ve / dahı (4) habar virdi bize Ebū’l-‘Abbās-ı Ahmedi’bni Ebī Tālib Ca‘feri’bni
‘Aliyi Hemedānī’den, / ol Ebū Tāhir (5) Ahmedi’bni Muhammedi’bni Sülfī’den, /
ol Ebū ‘Abdi’llāh-ı Zehebī’den, / ol Hasanı’bni Ebī Bekir (6) Hallāl’dan / ol
Muhammedi’bni Ahmedi’bni İbrāhīm-i Razī’dan, / ol Ebü’l Fazl-ı
Muhammedi’bni Ahmedi’bni (7) ‘Īsā-yı Sa‘dī’den, / ol Ebü’l-Kāsım
‘Ubeydu’llāhi’bni Ahmedi’bni ‘Aliyy-i Mukrī’den, / ol dahı (8) Derestūye-i
Nehavī’den, / ol İsmā‘īli’bni İbrāhīm-i Sa‘dī’den ki Kazı Fārisi’di, / ol
Süleymāni’bni (9) Seyf-i Tāyī’dan ki Ehl-i Harrān’dandur, / ol Sa‘īdi’bni
Bezeyġī’dan, / ol Muhammedi’bni İshāk’dan, / (10) ol Hasani’bni Ebi’l-Hasan-ı
Basrī’den / eytdi kim … (İKT-v. 168a/3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10-s. 402).
/ bundan başka haber verdi bize Ebu’l-Abbas-ı Ahmedi’bni Ebi Talip Caferi’bni
Ali-yi Hemedani’den /
235
+ Y + DT + ZT + ZT:
/ Karındaşı öldükden soñra Mervān’uñ dirliginde [302b] (1) hılāfat aña bey‘at
olundı. Kūfe’de Rebī‘ü’l-evvel ayınuñ on ikinci güninde cum‘a gün. / (İKT4/2-v.
302a/21; 302b/1-s. 274).
/ Kardeşi öldükten sonra Mervan’ın hayatında halifelik ona bağlandı Kufe’de
rebiülevvel ayının on ikinci gününde Cuma günü. /
+ Y + DT + ZT:
/ Süfyān (19) rivāyat ider andan: “Cengde bir gişi dahı öldürmedi” diyü. /
(İKT4/1-v. 129a/18, 19-s. 487).
/ Süfyan rivayet eder ondan “Savaşta bir kişi bile öldürmedi” diye. /
/ Ammā Ahmed dahı rivāyat itdi Ebū Hüreyre’den (2) bu hadīs misli / murādı –
Va’llāhü a‘lem.- oldur kim… (İKT-v. 15a/1, 2-s. 147).
/ Ama Ahmet de rivayet etti Ebu Hüreyre’den bu hadis gibi /
Mansūr dahı aña bir mektūb [311a] (1) göndürdi ki: “… / Halkı depelersin Fir‘avn
depeler gibi. / Mazlūmlara yapışursın, cabbārlar (5) yapışur gibi. / Cevr-ile hükm
idersin müfsidler gibi. / Māl virürsin, ġayrı mahallına müsrifler fi‘li (6) gibi. /
(İKT4/2-v. 311a/4, 5, 6-s. 290).
/ Mal verirsin başka yere gereksiz yere harcayanların hareketi gibi. /
/ Yüz altıncı yıl olıcak Hişām –ki buñlaruñ (3) kardaşıdur –halīfa olup, Hālid’i
nāyib itdi. ‘Irāk’a, yüz yigirmi altıncı yıla degin. / (İKT4/2-v. 272b/2, 3-s. 222).
/ Yüz altıncı yıl olunca Hişam –ki bunların kardeşidir- halife olup Halit’i vekil
yaptı Irak’a yüz yirmi altıncı yıla değin. /
/ İmām Ahmed Ebū Hüreyre’den rivāyat itdi bu hadīs misli, / Taberānī dahı (13)
rivāyat itdi İbn-i Mes‘ūd ‘Abbās’dan bu hadīs gibi /; pes bu hadīslerden (14)
ma‘lūm olur kim… (İKT-v. 11a/12, 13-s. 141).
/ Taberani de rivayet etti İbn-i Mesut Abbas’tan bu hadis gibi /
/ Müslim bu hadīsi Sahīh’ında Kitāb-ı Fiten’de rivāyat itdi; Ya‘kūbi’bni İbrāhīm
Devrakī’dan (18) ve Haccāci’bni Sa‘ir’den, / ol ikisi Ebī ‘Āsım-ı Nebīl’den, / ol
‘Urve’den, / ol ‘Ulyā’dan, / ol Ebī (19) Zeyd-i Ensārī’den, / ol Rasūlü’llāh’dan
geçen hadīs gibi. / (İKT-v. 4a/17, 18, 19-s. 128).
/ o Resulüllah’tan geçen hadis gibi /.
236
/ İmām Ahmed bu hadīsi bir tarīkdan dahı rivāyat itdi ‘Abdu’r-Razzāk’dan, / ol
Mi‘mer’den, / ol ‘Aliyyi’bni Zeyd’den, / ol (8) Ebī Nazra’dan, / ol Ebī Şa‘be’den,
/ ol Rasūlü’llāh’dan –(s. a.v. )- geçen hadīs gibi / ve dahı eyitdi kim… (İKT-v.
4b/7, 8-s. 128).
/ o Resulüllah’tan geçen hadis gibi /
Bir (7) sâhib-dil buña eyitdi: “/ ‘Ulûfe ne virürler saña Kur‘ân okuduguñ içün? /”
(GT-v. 49b/7-s. 194).
/ Maaş ne verirler sana Kur’ân okuduğun için? /
Meryem eytdi: … “Ya‘nī / ben Rahmān’a sıġınuram, (10) senden eger sen
muttakīlardan iseñ dahı. /” (İKT-v. 139a/9, 10-s. 357).
/ ben Merhamet eden’e [Allah’a] sığınırım senden eğer sen Allah’tan
korkanlardan isen dahi. /
/ Öldükden soñra kardaşı Süleymān halīfa olup (2) Hālid’i nāyib itdi, tā Hicāz’a,
yüz altıncı yıla dek. / (İKT4/2-v. 272b/1, 2-s. 222).
/ Öldükten sonra kardeşi Süleyman halife olup Halit’i vekil yaptı ta Hicaz’a yüz
altıncı yıla dek. /
/ / Buhārī rivāyat eyledi tarīk-ı Mu‘āviye’den, / ol Mālikī bin Muhāmir-i (19)
Süksükī’den, / ol Mu‘āz bin Cebelden /: “Ol tā’ıfa ki, Hak üzerinedür, anlar
Şām’da(20)dur” diyü. / (İKT4/1-v. 40b/18, 19, 20-s. 347).
/ Buhari rivayet etti Muaviye yolundan, o Maliki bin Muhamir-i Süksüki’den, o
Muaz bin Cebel’den: “O kavim ki Hak yolundadır, onlar Şam’dadır” diye. /
+ Y + N + DT:
Ve Hak Ta‘ālā buyurdı ki: … “Ya‘nī / ben sakladum anı ve anuñ zürriyetini
şeytān-ı racīmden. /” (İKT-v. 138a/14-s. 355).
/ ben sakladım onu ve onun soyunu kovulmuş şeytandan. /
Peyġāmbar –(s. a.v. )- eyitdi: “Yā Āyişe! / (18) Ne nesne emīn ider beni içinde
‘azāb olmakdan /, bir kavm yil-ile mu‘azzab oldı, bir kavm dahı (19) ‘azābı
gördiler?” (İKT-v. 54b/18-s. 214).
/ Hangi şey emin eder beni içinde kederli olmaktan /
… eyitdiler: … “/ Kim eyledi bu işi, bizüm (16) tañrılarumuza? /” didiler. (İKT-v.
59b/15, 16-s. 223).
237
/ Kim yaptı bu işi bizim tanrılarımıza? /
… çünkim İbrāhīm geldi (1) eyitdiler: … “/ Sen mi eyledüñ bu işi tañrularumuza /
(2) yā İbrāhīm?” (İKT-v. 60a/1, 2-s. 223).
/ Sen mi yaptın bu işi tanrılarımıza ya İbrahim? /
Halīfa eyitdi: “/ Saña (8) rızk vire bunı evinde / ben şu deñlü ölince dirildüm, hīç
senüñ vazıfañ yimedüm, şimden (9) girü dahı ihtıyācum yokdur.” didi. (İKT4/2-v.
404a/7, 8-s. 455).
/ Sana rızk vere bunu evinde /
Ba‘zılar eyitdiler: (4) “Mescūr dimek, men‘ olunmış dimek olur, ya‘nī / Allāhu
Ta‘ālā men‘ ider, deñizleri artıp yir yüzini (5) bürimekden /.” (İKT-v. 13a/4, 5-s.
144).
/ Allahu Taâlâ engeller denizleri çoğalıp yeryüzünü örtmekten /.
+ Y + N + ZT + DT:
/ Tabarānī rivāyat itdi bu habarı bir ġayrı vech-ile (12) A‘meş’den, / ol Zeyd bin
Veheb’den /: “… (İKT4/1-v. 146b/11, 12-s. 515).
/ Tabarani rivayet etti bu haberi bir başka şekilde Ameş’ten, /
+ Y + Ö + DT:
/ Bu işde ittifāk eyledi ‘Abbāsī, ‘Abbāsiyye kızına / -ki ‘Abdülmelik b. Mervān-
içün iki halīfā (21) toġurdı ki biri Velīd ve biri Süleymān’ıdı. Gine ancılayın
ittifāk eyledi. (İKT4/2-v. 380a/20-s. 412).
/ Bu işte birleşti Abbasi, Abbasiye kızı hakkında /
Andan eyitdi: “/ Baña habar virdi atam dedesinden, / ol dahı ‘Aliyyi’bni Ebī
Tālib’(8)den / eyitdi ki: “… (İKT4/2-v. 236a/7, 8-s. 162).
/ Bana haber verdi babam dedesinden /
Ya‘nī / ben senüñ ‘itā‘atuña turmışamdur def‘at-ıla / hak (20) olduġuñ cihetden
saña ‘ibādet kıluben, kullık eyleyüben sıġındum ben ş’ol kimseye / kim (21)
İbrāhīm aña sıġındı, dir-idi. (İKT-v. 173b/19, 20-s. 414).
/ doğru olduğun sebepten sana ibadet ederek, kulluk ederek sığındım ben şu
kimseye /
238
… ve hem bu (19) tarīkda vardur kim / bu kıssanuñ nazmını ve nesrini kemāli-y-
ile nakl iden Ebū Bekr idi, (20) Rasūlü’llāh huzūrında / ve / dahı rivāyat itdi Ebū
Na‘īm Ahmedi’bni İshāk-i Hıtāmī ‘Aliyyi’bni Hüseyni’bni (21) Muhammed-i
Mahzūmī’den, / ol Ebū Hātem-i Sicistānī’den, / ol Vehbi’bni Cerīr’den, / ol
Muhammedi’bni (1) İshāk’dan, / ol Zührī’den, / ol Sa‘īdi’bni Müseyyeb’den, / ol
İbn-i ‘Abbās’dan / eytdi kim : … (İKT-v. 167b/19, 20, 21; 168a/1-s. 402).
/ dahi rivayet etti Ebu Naim Ahmedi’bni İshak-i Hıtami Aliyyi’bni Hüseyni’bni
Muhammedi’bni Mahzumi’den, /
/ Gine ancılayın hikāyat itdi Hālid bin Yezīd bin Ebī Mālik atasından / (9) kim bu
kavl Leys bin Sa‘d’uñ, dahı fukahā’u Mısır’dan ve fukahā’u Maġrıb’dan buña
muvāfakat (10) idenlerüñ, dahı fukahā-ı ehl-i Basra’nuñ ve kāzīlarınuñ
mezhebidür.” (İKT4/1-v. 189b/8-s. 580).
/ Gine onun gibi anlattı Halit bin Yezit bin Ebi Malik babasından /
Ve / dahı rivāyat itdiler. İbn-i Derestūya Ebū Na‘īm-ıla Kelbī tarīkından, / (18) ol
Ebī Sālıh’dan, / ol İbn-i ‘Abbās’dan / bu tarīk evvelki tarīkdan yigrekdür ve hem
bu (19) … (İKT-v. 167b/17, 18-s. 402).
/ bundan başka rivayet ettiler İbn-i Derestuya Ebu Naim ile Kelbi yolundan /
Ve / dahı habar virdi Muhammedi’bni ‘Osmāni’bni Ebī Şeybe, Ahmedi’bni
Tārīk’dan, / ol ‘Amrı’bni ‘Atıyye’den, / (14) ol atasından, / ol İbn-i ‘Ömer’den, /
ol Zeydü’bni ‘Amru’bni Nüfeyl’den / eydür kim: … (İKT-v. 173a/13, 14-s. 413).
/ bundan başka haber verdi Muhammedi’bni Osmani’bni Ebi Şeybe, Ahmedi’bni
Tarik’tan /
/ Ne hoş didi ol hatun kişi (2) kendü oglına / çün ki pil tenlü kablan aktarıcı gördi.
(GT-v. 60b/1, 2-s. 209).
/ Ne güzel dedi o kadın kendi oğluna /
Muhammedi’bni Hātemi’bni Hayyān eyitdi: / Bize habar virdi ‘Ömeri’bni
Sa‘īdi’t-Tāyī (13) Menīh’de / ol rivāyat itdi, Hāmidi’bni Yahyā Belhī’den, / ol
Süfyān’dan, / ol Mutarrıfı’bni Tarīf’dan (14) ve ‘Abdu’l-Meliki’bni Ebcer’den, /
bu iki sālıh şeyh rivāyat itdiler Şa‘bī’den /, ol eyitdi: … (İKT-v. 105b/12, 13, 14-s.
303).
/ Bize haber verdi Ömeri’bni Saidi’t-Tayi Menih’te /
239
+ Y + Ö + N:
/ ‘Acab görürin (19) ben bu halkı / kim giderler girü dönmezler, makāmlarına rāzī
olup kāyım oldılar. (İKT-v. 167a/18, 19-s. 401).
/ Tuhaf görürüm ben bu halkı /
+ Y + Ö + ZT:
/ Bu sözi Ebü’l-Kāsım-ı Süheylī Muhammedi’bni’l-Hasani’n-Nakkāş’dan rivāyat
itmiş İmām Ahmed (19) isnādı-y-ıla /, Enesi’bni Mālik rivāyat itdi kim … (İKT-v.
25b/18, 19-s. 166).
/ Bu sözü Ebü’l-Kasım-ı Süheyli Muhammedi’bni’l-Hasani’n-Nakkaş’tan rivayet
etmiş İmam Ahmet dayanağıyla /
+ Y + ZT + DT:
Andan kayyımlara: ‘Size / kimse komañ bu gice mescidde / dimedüm (21) mi?’
didi. (İKT4/1-v. 161a/20, 21-s. 536).
/ kimse bırakmayın bu gece mescitte /
Ol Muhammed’dür kim Peyġāmbar viribinildi, esvede ve ebyaza ve ahmara. /
Rasūl (10) kılındı Ehl-i Veber-ile, Ashāb-ı Meder’e ve Hacar’a. / (İKT-v. 171a/9,
10-s. 409).
/ Peygamber yapıldı tüylülere, kuru çamurun arkadaşlarına ve taşa. /
/ İmām Ca‘fer Muhammedi’bni Cerīr-i Taberī ve İmām Ebū Muhammedi’bni (19)
Ebī Hātim tefsīrlerinde rivāyat itdiler isnādı-y-ıla ‘Āyişe’den / kim Rasūlü’llāh
(20) –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v. 46b/18, 19-s. 201).
/ İmam Cafer Muhammedi’bni Cerir-i Taberi ve İmam Ebu Muhammedi’bni Ebi
Hatim yorumlarında rivayet ettiler dayanağıyla Ayişe’den /
/ Ebū Dāvud rivāyat itdi, isnādı-y-ıla Cābiri’bni ‘Abdi’llāh’dan / kim Rasūlü’llāh
(3) –(s. a.v. )- buyurdı: … (İKT-v. 7b/2-s. 134).
/ Ebu Davut rivayet etti dayanağıyla Cabiri’bni Abdullah’tan /
Ve / dahı Ebū Bekr-i Bezzāzī rivāyat itdi isnādı-y-ıla Ebū Hüreyre’den / kim
Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (12) eyitdi: … (İKT-v. 48a/11-s. 203).
/ bundan başka Ebu Bekr-i Bezzazi rivayet etti dayanağıyla Ebu Hüreyre’den /
240
/ Bezzāz rivāyat itdi isnādı-y-ıla, Enesi’bni Mālik’den / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )-
(3) eyitdi: … (İKT-v. 28b/2-s. 171).
/ Bezzaz rivayet etti dayanağıyla Enesi’bni Malik’ten /
/ İmām Ahmed rivāyat eyledi isnādı-y-ıla Enesi’bni Mālik’den / (13) kim
Peyġāmbar –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v. 104a/12-s. 300).
/ İmam Ahmet rivayet etti dayanağıyla Enesi’bni Malik’ten /
/ Buhārī rivāyat itdi isnād-ıla İbn-i ‘Abbās’dan / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (17)
Cebrā’īl’e eyitdi: … (İKT-v. 24b/16-s. 165).
/ Buhari rivayet etti dayanağıyla İbn-i Abbas’tan /
Huccatları ş’ol hadīsdür kim / İmām Ahmed rivāyat itdi isnādı-y-ıla İbn-i
‘Abbās’dan / (15) kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v. 73a/14-s. 246).
/ İmam Ahmet rivayet etti dayanağıyla İbn-i Abbas’tan /
/ Süddī rivāyat itdi isnādı-y-ıla İbn-i ‘Abbās’dan ve İbn-i Mes‘ūd’dan / kim,
Ādem (10) her batnuñ dişisini erkegine çiftlendürdi. (İKT-v. 39a/9-s. 188).
/ Süddi rivayet etti dayanağıyla İbn-i Abbas’tan ve İbn-i Mesut’tan /
/ Beyhakī rivāyat ider (21) isnādı-y-ıla ‘Ömeri’bni Hattāb’dan / kim Rasūlü’llāh –
(s. a.v. )- eyitdi: “Ādem (1) çünkim hatıyye işledi, eyitdi: … (İKT-v. 35a/20, 21-s.
182).
/ Beyhaki rivayet eder dayanağıyla Ömeri’bni Hattap’tan /
/ İmām Ahmed rivāyat itdi isnādı-y-ıla Semreti’bni Cündüb’den / kim Peyġambar
–(s. a.v. )- (8) eyitdi: … (İKT-v. 48a/7-s. 203).
/ İmam Ahmet rivayet etti dayanağıyla Semreti’bni Cündüp’ten /
/ Buhārī rivāyat eyledi (5) isnādı-y-ıla Ümm-i Şerīk’den / kim Rasūlü’llāh emr
eyledi: … (İKT-v. 61a/4, 5-s. 226).
/ Buhari rivayet etti dayanağıyla Ümm-i Şerik’ten /
… delīl oldur ki / (11) Bezzāz rivāyat eyledi isnād-ıla Yahyā’bni Mu‘allāb’ni
Mansūr’dan, / ol Muhammedi’bni’s-Salt’dan, / (12) ol Kays’dan, / ol Sālim’den, /
ol Sa‘īdi’bni ‘Abbās’dan / ki eytdi: … (İKT-v. 163a/11, 12-s. 394).
/ Bezzaz rivayet etti dayanağıyla Yahya’bni Muallab’ni Mansur’dan /
/ Evvel gendünüñ kulluġına i‘tirāf itdi, (1) Rabb’ını tenzīh itmeg-içün. Ol zālımlar
kavlından / kim aña İbni’llāh didiler ve andan soñra eyitdi: … (İKT-v. 139b/21;
140a/1-s. 358).
241
/ Önce kendisinin kulluğunda kusur ve eksiğini kabul edip açıkladı Rabb’ine
kusur kondurmamak için o zalimler sözünden /
… (3) ol ‘Abdu’llāhı’bni ‘Ömer’den rivāyat itdi kim / Rasūl –‘Aleyhi’s-selām-
buluşdı, Zeydi’bni ‘Amrı’bni (4) Nüfeyl-ile Baldah dirler bir yir vardur, anuñ
altında / vahy gelmezden öñdin Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- ileyine (5) bir sofra
getürdüm. (İKT-v. 175a/3, 4-s. 416).
/ Resul –Ona selam olsun- buluştu Zeydi’bni Amrı’bni Nüfeyl ile Baldah denilen
bir yer vardır, onun altında /
+ Y + ZT + DT + DT:
/ Zīrā (17) ehl-i Medīne müddet-i vilāyatında kim, dört yıl mıkdār andan tururdı,
yaramaz işler (18) iderdi, husūsā Sa‘īd bin Müseyyeb’e, Alī bin Hüseyn’e ve ehl-i
beytine. / (İKT4/1-v. 115a/16, 17, 18-s. 465).
/ Çünkü Medine’de oturanlar valiliğinin zamanında […] yaramaz işler ederlerdi,
özellikle Said bin Müseyyep’e, Ali bin Hüseyn’e ve ailesine. /
+ Y + ZT + DT + ZT:
/ Ammā Beyhakī ile İbn-i ‘Asākir bir vech-ile dahı rivāyat eylediler
Muhammedi’bni (14) ‘Īsī hadīsinden /, didiler kim / Muhammedi’bni Sa‘īd-i
Kuraşī habar virdi atasından, / ol ‘Aliyyi’bni (15) Süleymān’dan, / ol ‘Aliyyi’bni
‘Abdi’llāh’dan, / ol ‘Abdu’llāhi’bni ‘Abbās’dan / kim Cārūd’ibni ‘Abdi’llāh (16)
geldi / Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- dahı hikāyet itdi, yukaruda zikir (17) olunduġı gibi
nazmında ve nesrinde dahı ziyādelerle / ve ol devesin yavu ġılan pīrden şöyle (18)
nakl itdi kim… (İKT-v. 170b/16, 17-s. 408).
/ Rasülüllah –(s.a.v.)- da anlattı yukarıda bildirildiği gibi nazmında ve nesrinde
daha fazlasıyla /
+ Y + ZT + N:
/ Şeyh Ebū’l-Fidā İmādü’d-dīn b. Kesīr, te’līf itdügi (2) Bidāye ve’n-Nihāye adlu
tevārīhdan bu mücelledde beyān ider (3) Evvel işbunı / ki / tārīh-i Nebeviyye’nüñ
yüz yigirmi altıncı yılında a‘yāndan müteveffā oldı (4) Hālidi’bni ‘Abdullāh b.
242
Yezīdi’bni Kürz Ebū’l-Heysemü’l-Beccelü’l-Kuşerri’d-Dımışku /. (İKT4/2-v.
272a/1, 2, 3, 4-s. 221, 222).
/ Şeyh Ebu’l-Fida İmadü’d-din b. Kesir yazdığı Bidaye ve’n-Nihaye adlı
tarihlerden bu ciltte anlatır önce işte bunu /
+ Y + ZT + N / + Y+ ZT + N:
Bu kitābuñ musannıfı İbn-i Kesīr eydür: “/ Bu kitābda zikr eyledüm, Allāhu
Ta�ālā’nuñ (7) yardımı-y-ıla ve tevfīkı-y-ıla şol nesneleri / kim / Allāhu Ta�ālā
halk itdi; �arş ve kürsi gibi ve dahı yirleri (8) ve gökleri ve yirlerde ve göklerde
olan feriştehleri ve cinnileri ve şeytānları ve dahı yir ile gök (9) arasında olan
bulutları ve yelleri / ve … (İKT-v. 3a/7, 8-s. 126).
/ Bu kitapta bildirdim Allahu Taâlâ’nın yardımıyla şu şeyleri / … / Allahu Taâlâ
yarattı arş ve kürsü gibi ve de yerleri ve gökleri ve yerlerde ve göklerde olan
melekleri ve cinleri ve şeytanları ve de yer ile gök arasında olan bulutları ve
yelleri /
+ Y + ZT + N’nin niteleyeni:
Ehl-i Kitāb eyitdiler: “… ve / bir tābūt düzdi Allāh Ta‘ālā’nuñ emri-y-ile, şimşād
aġacından, uzunı iki buçuk zirā‘ (1) ve ini iki zirā‘ ve yüksekligi bir buçuk zirā‘ ve
mıhları hālıs altundan / ve dört köşesinde (2) dört halka var-ıdı ve… (İKT-v.
117a/21; 117b/1-s. 321).
/ bir sandık yaptı Allah Taâlâ’nın emriyle şimşir ağacından, uzunluğu iki buçuk
endaze ve eni iki endaze ve yüksekliği bir buçuk endaze ve çivileri saf altından /
+ Y + ZT + Ö:
Andan Rūm pādişāhı ol sözi işidüp: “Bunı (2) �Abdülmelik dimeyüp durur. /
Ehl-i beyt-i nübüvvetden çıkmış kelām ancak bu /” didi. (İKT4/1-v. 93a/2-s. 430).
/ peygamberin ailesinden çıkmış söz(dür) ancak bu /
+ Y + ZT + ZT:
/ İmām-ı Ahmed rivāyat ider, Yezīdi’bni Hārūn’dan ve (20) ‘Affān’dan / bu ikisi
dahı Hamādi’bni Seleme’den, / ol ‘Aliyyi’bni Zeyd’den / kim Ebū Sa‘īd Huzrī
243
eydür: “/ Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- bize hutbe okıyıvirdi, ikindi namāzından soñra tā
güneş tolınmaġa yakın (1) olınca /; hıfz iden itdi, unıdan unıtdı.” (İKT-v. 4a/19,
20-s. 128).
/ Resulüllah –(s. a. v. )- bize hutbe okuyuverdi ikindi namazından sonra ta güneşin
batması yakın oluncaya kadar /
Bu kim / Allāh Nūh peyġambaruñ oġlını helāk ide kāfir olduġ-ıçun, atası (21)
Peyġāmbar-iken ve ehl-i īmānuñ ulusı iken /, ‘Ūc bin ‘Unuk helāk olmaya, harām-
zāde ve kāfir-iken (1) ve Peyġāmbar’ın istihzā iderken / bu söz ġāyet yalandur, hāl
budur kim … (İKT-v. 47a/20, 21; 47b/1-s. 202).
/ Allah Nuh peygamberin oğlunu mahvede kâfir olduğu için, babası peygamber
iken ve iman sahiplerinin ulusu iken /
/ Ammā Varakatü’bni Nevfel’üñ kıssası (3) geliserdür, Rasūl Hazratları –
‘Aleyhi’s-selām- bi‘set olunduġında, ya‘nī Peyġāmbarlık virildüginüñ (4)
evvelinde / -İnşā‘allāhu’l-Azīz.- (İKT-v. 177a/2, 3, 4-s. 420).
/ Ama Varakatü’bni Nevfel’in hikayesi gelecektir, Resul Hazretleri- Ona selam
olsun- gönderildiğinde, yani Peygamberlik verildiğinin öncesinde /
/ Nitekim Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- Mekke’yi feth itdügi vakt deve-y-ile (4) girdi;
rukū‘-ıla, şükr-ile, / hatta mubārak sakalı devenǖn rahlına irişürdi; başların aşaġa
tutduġından. / (İKT-v. 123b/3, 4-s. 331).
/ Nitekim Peygamber –Ona selam olsun- Mekke’yi fethettiği zaman deve ile girdi
öne doğru eğilmiş halle, şükür ile /
… eyitdi: … “Ya‘nī / İbrāhīm (16) gendüzini sünnet eyledi, seksen yaşında keser-
ile. /” (İKT-v. 68b/15, 16-s. 239).
/ İbrahim kendisini sünnet etti seksen yaşında keser ile. /
Eytdi: ‘/ Ben and içip dururın talāka ve (15) ‘atāka dahı mālumı sadaka itmege.
Eger ol cāriyeyi satarsam ya baġışlarsam diyü. /’ (İKT4/2-v. 391b/14, 15-s. 434).
/ Ben yemin etmişim boşamaya ve azat etmeye ve bilineni sadaka etmeye eğer o
cariyeyi satarsam ya da bağışlarsam diye. /
+ Y + ZT + ZT + ZT:
/ İbn-i Mübārek anuñ kāzī olduġın işidüp dāyım anı melāmet iderdi (19) nesr-ile
nazm-ıla ki “Niçün kāzī olduñ?” diyü. / (İKT4/2-v. 416a/18, 19-s. 476).
244
/ İbn-i Mübarek onun kadı olduğunu işitip sürekli onu azarlardı nesir ile, nazım ile
ki “Niçin kadı oldun?” diye. /
+ Y + DT + DT / + Y + ZT + ZT + ZT:
Ve dahı Kuss oldur kim eydürdi: Kamuñuza gerek kim / ola ma‘ād, / Kuss and
içer Rabb’ı ‘ibāda; sātıh-ı mihāda; / elbette haşr olısar her (3) bir gez ‘ala’l-
infirād; ş’ol günde / ki / adıdur yevmi’t-tenād / ve ş’ol günde ki nefh-i sūr (4) ve
nakrınā kor olısar, ehlü’llāhi dizāra iştiyāk idiser ve yir yüzi nūru’llāh-ıla işrāk
idiser, … (İKT-v. 169b/2, 3-s. 405).
/ Kuss yemin eder kulların Rabb’ine; yatağın dış yüzünde; / elbette toplanacak her
bir kez yalnız olarak şu günde /
2. 1. 1. 6. Bir Öğenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler
Ol dahı: “/ Vallahı bir gişi görmedüm / ki, / (8) derisi etine, eti siñirine yapışup
siñiri süñügine yapışmış ola / ‘Abdullāh bin Zübeyr gibi /” (9) [didi]. (İKT4/1-v.
52b/7, 8-s. 365) (‘Abdullāh bin Zübeyr gibi bir gişi)
/ Allah için bir kişi görmedim Abdullah bin Zübeyir gibi /
Ka‘bü’l-Ahbār eydür: “/ Cennetde kimesnenüñ sakalı olmaz, (21) Ādem’den
ġayrı; / Ādem’üñ kara sakalı olur, göbegine degin. / Ve / dahı cennetde kimse
künyet-ile söylenmez (1) Ādem’den ġayrı /. Ādem’e dünyāda Ebü’l-Beşer dirler
cennetde. /” (İKT-v. 41a/20, 21; 41b/1-s. 192) (Ādem’den ġayrı kimesne/
Ādem’den ġayrı kimse)
/ Cennette kimsenin sakalı olmaz Âdem’den başka / … / bundan başka cennette
kimse künye ile söylenmez Âdem’den başka /.
… kim Rasūlü’llāh –(s.a.v.)- eyitdi: … “Ya‘nī / Allāhu Ta‘ālā bir levh yaratdı ak
incüden, safhaları kızıl yākūtdan /, kalemi (17) nūrdur ve yazısı nūrdur; … (İKT-
v. 8a/16-s. 135) (ak incüden, safhaları kızıl yākūtdan bir levh)
/ Allahu Taâlâ bir levha yarattı ak inciden, sayfaları kızıl yakuttan /
İbn-i İshāk eydür: / Ebrehe San‘ā’da bir kenīse yapdı (21) ak mermerden /, içinde
ācdan ve abanūsdan minber düzdiler. (İKT-v. 156b/20, 21-s. 385) (ak
mermerden bir kenīse)
/ Ebrehe San�a’da bir kilise yaptı ak mermerden /
245
Dār-ı Kutnī eydür: “/ Şem�añ (10) adlu mü’min kimse bilinmez, āl-i Fir�avn’dan
ġayrı. /” (İKT-v. 98a/9, 10-s. 289) (āl-i Fir�avn’dan ġayrı Şem�añ adlu
mü’min kimse)
/ Şem�an adlı inanan kimse bilinmez Firavun sülalesinden başka. /
Çünkim geregi gibi kazdılar, / (2) ol Zemzem içinde ‘Abdu’l-Muttalib iki geyik
buldı altundan /. (İKT-v. 179b/2-s. 424) (altundan iki geyik)
/ o Zemzem içinde Abdulmuttalip iki geyik buldu altından /.
İbn-i �Abbās: “… Vakt olur ki / dünyādan ayrılup (18) Allāh hükmine varup
soñuña koduġın nesne saña fāyıda itmez; �amaluñdan ġayrı /” didi. (İKT4/1-v.
31b/17, 18-s. 332) (�amaluñdan ġayrı nesne)
/ dünyadan ayrılıp Allah emrine varıp sonuna bıraktığın şey sana fayda etmez
işlerinden başka /
Eyitdi: “… / Bu halk (7) töhmetini çekmegi âsân gördüm anuñ dîdârınsuz olmaga
sabr itmekden. /” (GT-v. 52a/6, 7-s. 198) (anuñ dîdârınsuz olmaga sabr
itmekden âsân)
/ Bu halkın suçlamasını çekmeyi kolay gördüm onun yüzünü görmemeye
sabretmekten. /
Ba‘zılar eyitdi: “/ Üç yıl oldı, artuk ve eksük. /” (İKT-v. 86b/14-s. 269) (artuk ve
eksük üç yıl)
/ Üç yıl oldu fazla ve eksik. /
Eyitdi: “… Bildüm ki �Abdumenāf oġlanlarından imiş ve / anlarda bu işe yarar
kimse bilmez-idüm, �Atabe’den (6) ġayrı /.” (İKT-v. 165b/5, 6-s. 398)
(�Atabe’den ġayrı bu işe yarar kimse)
/ onlarda bu işe yarar kimse bilmezdim Atabe’den başka /.
/ Bir kişi (4) gördüm ayaksuz. / (GT-v. 37a/3, 4-s. 176) (ayaksuz bir kişi)
/ Bir kişi gördüm ayaksız. /
/ Evzā‘ī rivāyet ider Zührī’den / ki, eyitdi: “/ ‘Ālimden edebin ögrenmek (14)
sevgülü gelür baña ‘ilmin ögrenmekden /” didi. (İKT4/2-v. 257b/13, 14-s. 197)
(�ilmin ögrenmekden sevgülü)
/ Âlimden edebini öğrenmek sevgili gelir bana ilmini öğrenmekten /
246
… eydürdi: “… / Hīç sizden birüñüz İbrāhim peyġāmbar dīni üzerine olmaduñuz,
benden ġayrı. /” dir-idi. (İKT-v. 172a/3-s. 410) (benden ġayrı hīç sizden
birüñüz)
/ Hiç sizden biriniz İbrahim peygamber dini üzerine olmadınız benden başka. /
Andan döndi / oġlı ‘Abdu’llāh’uñ eline yapışup (20) giderken bir ‘avrata
uġradılar, Benī Esedi’bni ‘Abdu’l-‘Uzzā’bni Aksā kabīlesinden / -kim (21)
Varakati’bni Nevfel’üñ kız karındaşı-y-ıdı- Ka‘be katında tururdı. (İKT-v.
182a/19, 20-s. 429) (Benī Esedi’bni ‘Abdu’l-‘Uzzā’bni Aksā kabīlesinden bir
�avrat)
/ oğlu Abdullah’ın eline yapışıp giderken bir kadına tesadüf ettiler Beni Esedi’bni
Abduluzza’bni Aksa kabilesinden /
Rivāyat olındı ki: “… / Kuteybe’ye gelüp, halvat isteyüp mecmū�ı anda olanlara
destūr virdi. (17) Bir gişiden ġayrı / ki, aña ‘Zarār bin Husayn’ eydürlerdi.
(İKT4/1-v. 115b/16, 17-s. 466) (bir gişiden ġayrı anda olanlar)
/ Kuteybe’ye gelip, yalnız kalmak isteyip bütün orada olanlara izin verdi bir
kişiden başka /
/ Ebū �Āsım rivāyat ider Bişr bin �Āsım’dan / kim: “Tāvūs eyitdi: ‘/ Hīç bir gişi
görmedüm / kim, / (5) gendü nefsine emīn ola, bir gişiden ġayrı /. (İKT4/1-v.
214a/4, 5-s. 622) (bir gişiden ġayrı hīç bir gişi)
/ Hiçbir kişi görmedim bir kişiden başka /.
Eyitdiler: “Biz ta‘ām üzerine sabr idemezüz, Allāh’dan dile / bize yirden (10)
nesneler virsün; buġday ve mercimek gibi ve soġan ve sarımsak gibi /.” (İKT-v.
103b/9, 10-s. 299) (buġday ve mercimek gibi ve soġan ve sarımsak gibi
nesneler)
/ bize yerden bir şeyler versin buğday ve mercimek gibi ve soğan ve sarımsak gibi
/.
… kim ‘Āyişe eyitdi: “Rasūl Hazratı –(s. a.v. )- (10) eyitdi kim ‘Cennete girdüm
gördüm, / Zeydi’bni ‘Amri’bni Nüfeyl içün iki büyük aġaçlar virmişler (11) cennet
aġaclarından /.’” (İKT-v. 176a/10, 11-s. 417, 418) (cennet aġaçlarından iki
büyük aġaçlar)
/ Zeydi’bni Amri’bni Nüfeyl için iki büyük ağaç vermişler cennet ağaçlarından /.
247
Hāfız Ahmed eydür: “Ba‘zı (9) şüyūhdan işitdüm ki: ‘/ Müsülmānlar Dımışk’a
girdüklerinde Miklāt kenīsesinde (10) bir direk başında bir sanam gördiler; eli
yumlu /. (İKT4/1-v. 162b/9, 10-s. 538) (bir direk başında eli yumlu bir sanam)
/ Müslümanlar Şam’a girdiklerinde Miklat kilisesinde bir direk başında bir put
gördüler eli yumulu /.
/ Bu �ömrüm içinde bir münker nesneye mürtekib olmadum emelümden ġayrı /
(13) kim, hāl üzerine şöyle durur buldum’ dir-idi.” (İKT4/1-v. 184b/12-s. 572)
(emelümden ġayrı bir münker nesne)
/ Bu ömrüm içinde bir reddedilmiş şey yapmadım arzumdan başka /
Ammā ol şekilden taġyīr oldukdan soñra (8) bir gişi görmedi ki, / sahābadan anda
kimse namāz kıla Enes Bin Mālik’den ġayrı /. (İKT4/1-v. 161b/8-s. 537) (Enes
Bin Mālik’den ġayrı kimse)
/ Hazreti Muhammet’i görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş olan inanan
kimselerden orada kimse namaz kıla Enes bin Malik’ten başka /.
‘Urve bir gün oġlanlarına nasīhat idüp eydür: (3) “/ Kaçan bir gişi görseñüz eyü iş
işler /; bilgil ki ol gişi dāyım eyü iş işler. / Kaçan (4) görseñüz bir kimse yaramaz
iş işler /; bilgil ki ol gişi dāyım yaramaz iş işler. (İKT4/1-v. 133a/3, 4-s. 493) (eyü
iş işler bir gişi)
/ Ne zaman bir kişi görseniz iyi iş yapan / … / Ne zaman görseniz bir kimse
zararlı iş yapan /
/ Mûsâ-‘aleyhi’s-(3)selâm- bir dervîş gördi; gâyet yalıncak, kuma gömülmiş /,
Mûsâ’ya (4) eyitdi: “… (GT-v. 36a/2, 3-s. 175) (gâyet yalıncak, kuma gömülmiş
bir dervîş)
/ Musa –ona selam olsun- bir derviş gördü tamamen çıplak, kuma gömülmüş /
Ve / dahı andan ġayrı Peyġāmbar kalmadı gelecek /” didiler. (İKT-v. 174b/19-s.
415) (andan ġayrı gelecek Peyġāmbar)
/ de ondan başka peygamber kalmadı gelecek /
…, / o kitāblardan neyi gerekse rivāyat itdi, gerek ma�rūf gerek (9) münker;
gerek makbūl gerek merdūd /. (İKT-v. 13b/8, 9-s. 145) (gerek ma�rūf gerek
münker; gerek makbūl gerek merdūd neyi gerekse)
/ o kitaplardan neyi gerekirse rivayet etti gerek bilinen gerek inkar edilen; gerek
kabul edilen gerek reddedilen /.
248
Rivāyatdur kim: / Tāvūs bir gün bir gişi gördi, gözi (9) çapaklu ve tonı kir /.
(İKT4/1-v. 210b/8, 9-s. 617) (gözi çapaklu ve tonı kir bir gişi)
/ Tavus bir gün bir kişi gördü gözü çapaklı ve elbisesi kir /.
Biri eyitdi: “/ Şundan bir cāriye aldum, (7) hafīfetü’l-‘akl. /” (İKT4/2-v. 252b/6,
7-s. 189) (hafīfetü’l-‘akl bir cāriye)
/ Şundan bir cariye aldım aklı hafif. /
… ki Rasūl Hazratı (8) –(s.a.v.)- eytdi: … / Ol ferişte aña bir deve virdi, hāmile /
ve hem du‘ā itdi ve eytdi: … (İKT-v. 151a/12-s. 376, 377) (hāmile bir deve)
/ O melek ona bir deve verdi hamile /
Hemān Ebū ‘Amru ve Şeybānī eydür: “/ Eger (4) Ebū Nuvās şi‘rinde mühmelāt
añmasa; hamr gibi, oġlan hikāyeti gibi /, kitāblarumuzda anuñ (5) şi‘ri-y-ile
temessük iderdük.” (İKT4/2-v. 419a/3, 4-s. 480) ( hamr gibi, oġlan hikāyeti gibi
mühmelāt )
/ Eğer Ebu Nuvas şiirinde boş sözler anmasa, şarap gibi, çocuk hikayesi gibi /
/ Beytü’l-Makdīs’de (8) hıyār kimseler sākin olmışlar-ıdı; Haysānīler’den ve
Ferzānīler’den ve Ken�anīler’den. / (İKT-v. 102a/7, 8-s.297) (Haysānīler’den
ve Ferzānīler’den ve Ken�anīler’den hıyār kimseler)
/ Mescid-i Aksa’da hayırlı kimseler oturmuşlardı Haysaniler’den ve
Ferzaniler’den ve Ken�aniler’den. /
Bu muhâldür ki hünermendler öleler (11a) / bî-hünerler yirlerin tutalar
hünermendlerüñ /. (GT-v. 10b/15; 11a/1-s. 135) (hünermendlerüñ yirlerin)
/ bilmeyenler yerlerini tutalar bilenlerin /.
Ehl-i Mekke’den amān dileyüp, çıkan emīn olup, anda turup, Mekke ehline
çıġırup: (6) “/ Biz bir gişi-y-ile ceng idüp depeleşmezüz İbn-i Zübeyr’den ġayrı. /
…” didiler. (İKT4/1-v. 57b/6-s. 374) (İbn-i Zübeyr’den ġayrı bir gişi-y-ile)
/ Biz bir kişi ile savaşıp birbirimizi öldürmeyiz İbn-i Zübeyir’den başka. /
… ki eyitdi: “… Pes ol aġacdan bir ‘asā düzdi, ve cinnīleri da‘vet itdi; / sırçadan
bir kubbe (3) düzdiler kapusuz /, anuñ içinde Süleymān namāza turdı ve… (İKT-
v. 133b/2, 3-s. 348) (kapusuz sırçadan bir kubbe)
/ camdan bir kubbe yaptılar kapısız /
Çünki Mekke’ye irişdiler, / bir taġ gördiler; koyun-ıla (18) apak olmış /. (İKT4/1-
v. 58a/17, 18-s. 376) (koyun-ıla apak olmış bir taġ)
249
/ bir dağ gördüler koyun ile apak olmuş /.
Eydürdi kim: “… Bizüm üzerümüze habarlar sordılar ki, biz (17) anı bilmezüz, /
dahı andan nesne bilmezüz Kur’ān okımakdan ġayrı /. (İKT4/1-v. 110b/16, 17-s.
458) (Kur’ān okımakdan ġayrı nesne)
/ ve ondan sonra bir şey bilmeyiz Kur’ân okumaktan başka /.
/ İbn-i Ebī Hātim rivāyat itdi, (19) Ebū Zer‘a’dan, / ol ‘Osmāni’bni Ebī
Şeybe’den, / ol Cerīr’den, / ol Sa‘īd’den / kim İbn-i (20) ‘Abbās eyitdi: “/ Ādem
Dahnā adlu yire düşdi, Mekke ile Tā’if arasında. /” (İKT-v. 34b/18, 19, 20-s. 181)
(Mekke ile Tā’if arasında Dahnā adlu yir)
/ Âdem Dahna adlı yere düştü Mekke ile Taif arasında. /
Vehbi’bni Münebbih’den rivāyat olınur kim / (10) Mūsā -‘Aleyhi’s-selām- bir
tā’ifeye uġradı melā’ikeden / kim kabr kazarlardı. (İKT-v. 121b/10-s. 328)
(melā’ikeden bir tā’ife)
/ Musa –ona selam olsun- bir kavme uğradı meleklerden /
/ Zīrā bir sā�at ferāġat bulmaz-ıdı mesālıh bitürmekden / ki, ehline (10) ulaşa-y-
ıdı. (İKT4/1-v. 190a/9-s. 580, 581) (mesālıh bitürmekden ferāġat)
/ Çünkü bir saat dinlenmezdi işleri bitirmekten /
Allāh Ta�ālā bu kavmuñ cemī�isini helāk itdi, / hīç kimesne kurtulmadı, ne
irkeginden ve ne (4) dişisinden; ne büyüginden ve ne güçüginden /. (İKT-v. 73a/3,
4-s. 246) (ne irkeginden ve ne dişisinden; ne büyüginden ve ne güçüginden hīç
kimesne)
/ hiç kimse kurtulmadı ne erkeğinden ve ne dişisinden; ne büyüğünden ve ne
küçüğünden /.
Emīn’üñ hālı ġāyet za‘īf oldı, / hīç akçası kalmadı, ne leşkere virecek ne (21)
gendü yiyecek /. (İKT4/2-v. 422b/20, 21-s. 488) ( ne leşkere verecek ne gendü
yiyecek hīç akçası )
/ hiç akçesi kalmadı ne askere verecek ne kendisi yiyecek /.
“Ya‘nī Kārūn bilmedi mi ki / (20) Hak Ta‘ālā geçen ümmetlerden helāk itdi ol
kimseyi / ki kuvvatda andan artuk idi; mālı dahı (21) andan ziyāde idi.” (İKT-v.
118a/20-s. 323) (geçen ümmetlerden ol kimse)
/ Hak Taâlâ geçen ümmetlerden mahvetti o kimseyi /
250
Peyġāmbar eyitdi: (6) “/ Tiz zamānda sen bu ümmete mālik olursın, ol Süreyyā
saġışınca. /” (İKT4/2-v. 297b/6-s. 265) (ol Süreyyā saġışınca bu ümmet)
/ En kısa zamanda sen bu ümmete sahip olursun o Süreyya sayısınca. /
Hurmā budaġından alçak ve dīvārları kerpüçden (14) ve kapuları sıvalu, beni hālı
üzerine terk itmek yigdür ki, / hācīlar ve müsāfırlar ve Peyġāmbar (15) evlerin
ziyārat idiciler görüp, �ibret tutup, dünyāda zühde meşġūl olup, evler, (16)
�imāratlar itmeyeler sākin olacak mıkdārdan ġayrı /. (İKT4/1-v. 117a/14, 15, 16-
s. 468) (sākin olacak mıkdārdan ġayrı evler, �imāratlar)
/ hacılar ve misafirler ve peygamber evlerini ziyaret edenler görüp, ibret alıp,
dünyada her türlü zevke karşı koyup kendini ibadete verip, evler, aşevleri
yapmayalar oturacak kısımdan başka /.
Ve / mekteb-hâneye bir zâhid kişi getürdiler; selîm-nefs ve yavaş /. (GT-v. 62a/15-
s. 212) (selîm-nefs ve yavaş bir zâhid kişi)
/ okula bir kaba sofu kişi getirdiler temiz yaratılışlı ve yavaş /.
/ Bir köşk yapdılar sırçadan / ve ferşi su üzerinde (8) idi ve ol su içinde… (İKT-v.
132a/7-s. 345) (sırçadan bir köşk)
/ Bir köşk yaptılar camdan /
Bir müneccim sefere varmış-ıdı, girü evine geldi, gördi ki / ‘avratınuñ katında bir
yâd er oturur sohbete meşgûl /. (GT-v. 48b/12-s. 192) (sohbete meşgûl bir yâd
er)
/ karısının yanında bir yabancı erkek oturur sohbet eden /.
Ol eyitdi kim: ‘Bir gün bir cezīreye yitişdüm. / Ol cezīrede (19) on altı yeşil
bardak buldum; Süleymān bin Dāvūd-‘aleyhi’s-selām- mühri-le mühürlü. /
(İKT4/1-v. 171b/18, 19-s. 552) (Süleymān bin Dāvūd-‘aleyhi’s-selām- mühri-le
mühürlü on altı yeşil bardak)
/ O adada on altı yeşil bardak buldum Süleyman bin Davut –ona selam olsun-
mührüyle mühürlü. /
İsmā�īl dahı: ‘/ Vallāh ben de senüñle mülākat olmaġı severin. Şimdiki hālda
saña (3) getürdügümden ġayrı. /’ (İKT4/1-v. 149a/2, 3-s. 519) (şimdiki hālda
saña getürdügümden ġayrı mülākat olmak)
/ Allah için ben de seninle görüşmeyi severim şimdiki durumda sana
getirdiğimden başka. /
251
Şeyh Sa‘dî –rahmetü’llahi ‘aleyh- eydür: / ‘Arab diyârında bir mu‘allim gördüm;
turş yüzlü (10) ve acı sözlü ve bed-hû /. (GT-v. 62a/9, 10-s. 211) (turş yüzlü ve
acı sözlü ve bed-hû bir mu‘allim)
/ Arap ülkesinde bir öğretmen gördüm ekşi yüzlü ve acı sözlü ve kötü huylu /.
Ben dükeli şehirleri (17) gezdüm, İbrāhīm peyġāmbar dīnini taleb eyledüm, / her
kime sordum-ısa Yahūdılardan ve Nasrānīlar’dan (18) ve Mecūsīler’den / dükelisi
baña bu dīnden habar virdiler. (İKT-v. 174b/17, 18-s. 415) (Yahūdılardan ve
Nasrānīlar’dan (18) ve Mecūsīler’den her kim)
/ her kime sorduysam Yahudilerden ve Hırıstiyanlardan ve ateşe tapanlardan /
İbnü ‘Asākir (2) eydür: “… / Ol dāra bir saru kubba (3) yapdurdurdı, yeşil kubba
gibi. / (İKT4/1-v. 175b/2, 3-s. 557) (yeşil kubba gibi bir saru kubba)
/ O eve bir sarı kubbe yaptırdı yeşil kubbe gibi. /
�Atabī eydür: “/ �Ömer dünyāda bir nesneye hased (7) itmezdi yörümekde,
sükūnetde, dahı ni�metde sehā vü kerem göstermekden ġayrı. /” (İKT4/1-v.
186b/6, 7-s. 575) (yörümekde, sükūnetde, dahı ni�metde sehā vü kerem
göstermekden ġayrı bir nesneye)
/ Ömer dünyada bir şeye kıskançlık etmezdi yürümekte, sessizlikte ve iyilikte
cömertlik ve bağış göstermekten başka. /
Vaktî Hicâz’dan yine geldüm, / iki menzil karşu geldi, zâhir hâli dervîşler (10)
hey’etinde /. (GT-v. 16b/9, 10-s. 143) (zâhir hâli dervîşler hey’etinde iki
menzil)
/ iki konak yeri karşıladı dış görünüşü dervişler kıyafetinde /.
Bu āfatdan kurtılıcak gerekdür ki (10) / lāzım olan haklar çıkarıla, zekāt gibi
sadaka gibi /. (İKT4/2-v. 240b/10-s. 170) (zekāt gibi, sadaka gibi lāzım olan
haklar)
/ gereken haklar çıkarıla zekat gibi, sadaka gibi /.
2. 1. 1. 7. Yüklemi Başta Devrik Cümleler
/ Rivāyat olundı ‘Abdullāh bin Ahmed bin Hanbel’den / kim: “… (İKT4/1-v.
211a/16-s. 618).
/ Rivayet olundu Abdullah bin Ahmet bin Hanbel’den /
/ Vardı ‘Abdullāh’a /, (5) sıdı. (İKT4/2-v. 306b/4-s. 282).
/ Gitti Abdullah’a /
252
Andan soñra Allāh Ta‘ālā feriştelere “/ secde eyleñ Ādem’e /” (15) diyü emr
eyledi, cemī‘isi secde itdiler, İblīs eylemedi. (İKT-v. 32a/14-s. 177).
/ secde edin Âdem’e /
Hişām buña ikrām itdi, (13) bilesince oturdı, yüz otuz biñ akça virdi, / besledi
‘Aliyy b. ‘Abdıllāh oġlanlarını Hişām’a (14) vasiyyet itmege / ki bunlar halīfa
olsalar gerekdür. (İKT4/2-v. 242a/3, 4-s. 172).
/ besledi Aliyyi b. Abdullah oğlanlarını Hişam’a vasiyet etmek için /
… çaġırdı ki: “Yā fülāna! Kūmī bi-izni’llāh.” (3) Ya‘nī / tur, Allāh izni-y-ile / …
(İKT-v. 141a/3-s. 360).
/ dur, Allah’ın izniyle /
Bu sözi (5) işidüp, aġlayup: ‘/ N’olaydı Allāh ta‘ālā beni işe mübtelā kılmayaydı /’
didi.” (İKT4/1-v. 203b/5-s. 604).
/ N’olaydı Allah Taâlâ beni işe düşkün kılmayaydı /
… şöyle rivāyet ider ki: “Hālidi’bni ‘Abdıllāh bir gün (9) Kurbān bayramında
hutbe okıyup ‘/ Kurbān idüñ, Allāh Ta‘ālā[ya] kurbānlaruñuzı. / Ben (10)
Ca‘di’bni Dirhem kurbān itsem gerek. Zīrā İbrāhīm peyġāmbara –‘aleyhi’s-selām-
(11) “Halīlullāh degüldür ve Mūsā peyġāmbara Kelīmullāh degüldür.” diyü zu‘m
ider.’ diyüp, (12) hutbeyi tamām idüp indi. (İKT4/2-v. 273b/9-s. 224).
/ Kurban edin Allah Taâlâ’ya kurbanlarınızı. /
/ Şükür olsun Allāh’a / ki, sizüñ kātıllaruñuzı depeleyüp ve size yaramazlık
idenler üzerine [bize] yardım [idüp] (2) saña ‘Ömer bin Sa‘d’uñ ve oġlınuñ başın
gönderüp Hüseyn’üñ ve ehl-i beytinüñ katında şerīk olanları (3) gücümüz
yitdükçe depeledük. (İKT4/1-v. 10b/1-s. 296).
/ Şükür olsun Allah’a /
/ Şükür olsun Allāh’a / ki ‘Alī oldur’ didi. (İKT4/1-v. 29a/5-s. 327).
/ Şükür olsun Allah’a /
‘Avrat dahı ol hālı aña diyüp, eri dahı: ‘/ İnandum (6) Allāh’a, / girçekledüm
Tañrı’nuñ takdīrını /’ [didi]” (İKT4/1-v. 34a/5, 6-s. 336).
/ İnandım Allah’a, / onayladım Tanrı’nın ezelde olmasını istediği şeyleri /
Gine ancılayın rāfızıyyeye Hasan eyitdi: “… / Biz severiz; Allah’uñ tā‘atında olup
(17) itā‘at idenleri. / Düşmen dutaruz; Allāh’a ‘āsī olup ‘isyān idenleri. / (İKT4/1-
v. 170b/16, 17-s. 551).
253
/ Düşman görürüz Allah’a âsi olup isyan edenleri. /
/ Korkuñ Allāh’dan / ki, ‘azāb katıdur.” (İKT4/1-v. 203b/11-s. 604).
/ Korkun Allah’tan /
/ Rivāyat (15) ider A‘meş Nāfi‘den, / ol ‘Ömer’den. / (İKT4/1-v. 63a/14, 15-s.
384).
/ Rivayet eder Ameş Nafi’den, / o Ömer’den. /
/ Didüm aña / ki (6) “Bûstân gülini bilürsin kim bekâsı yok ve gülistân ‘ahdinüñ
vefâsı yok.” (GT-v. 4a/5-s. 130).
/ Dedim ona /
Hasan-ı Basrī eydür: “Ya‘nī / (9) eyidüñ aña / kim, senüñ Rabb’uñ var ve senüñ
varacak yirüñ var ve… (İKT-v. 95b/9-s. 284).
/ söyleyin ona /
/ Şükr olsun aña / ki altısı dahı diridür” didi. (İKT4/1-v. 132b/12-s. 493).
/ Şükür olsun ona /
Ashābından bir gişi bir gün gelür görüp “/ Tamā‘ itme (9) aña / ki olmaz
nesnedür. / Unutma anı / ki olacak nesnedür.” (İKT4/2-v. 366a/8,9-s. 384).
/ Açgözlülük etme ona / … / Unutma onu /
/ Rivāyat olundı andan / ki: “… (İKT4/1-v. 95b/6-s. 434).
/ Rivayet olundu ondan /
Gendü kızın öldürmek isteyene: Öldürme / ko anı / gendü geñine bisle. …” dir-
idi. (İKT-v. 172a/9-s. 411).
/ bırak onu /
Kavmuñ ba‘zı[sı]: “/ Söyleşmezüz anı /”, ba‘zı: “Söyleşürüz” (14) didiler.
(İKT4/1-v. 35a/13-s. 338).
/ Konuşmayız onu /
/ Dut anı / kim, sen anuñ üzerindesin. (İKT4/1-v. 196b/20-s. 592).
/ Tut onu /
Nite ki Zührī’den (6) rivāyet olunmışdur ki “‘İlm erkekdür. / Sevmezler anı / illā
erenler ve andan kaçmazlar illā ‘avratlar.” (İKT4/2-v. 356a/6-s. 366).
/ Sevmezler onu /
“Bekāya tamā� itme ki mevt seni isteyü durur. / Nice güler ol / ki ölüp bilmez ki
Cennet’e mi gider (11) veyāhūd Nār’a. Ve / unutma anı / ki / mevt saña gelse
254
gerek, ya gicede ya gündüzde /. İ vah” (12) diyüp, haykırup gendüden gitdi.
(İKT4/2-v. 366a/10, 11-s. 384).
/ unutma onu /
Vaktī kim anlara ‘amal ısmarladuk, / işidürüz anları / ki, fısk iderlermiş. (İKT4/1-
v. 202a/17-s. 602).
/ işitiriz onları /
/ N’olaydı [219a] (1) anlaruñ gibi sözleri benüm hakkumda ve benüm emsālum
hakkında diyeydüñ. / (İKT4/1-v. 218b/21; 219a/1-s. 631).
/ N’olaydı onların gibi sözleri benim hakkımda ve benim benzerlerim hakkında
diyeydin. /
Līkin ol ki / i‘timād itmişlerdür; (14) anuñ nesebinde / işbu vech-iledür;
‘Adnānhi’bni Mukavvimi’bni Nāhūr’ibni… (İKT-v. 161b/13, 14-s. 392).
/ güvenmişledir onun soyuna /
… / vay ol gişiye / kim / yüzin döndi; hakk-ı esherden / gözin yumdı; (7) nūr-ı
ezherden / meyl itdi; arz-ı ekber’den kitāb deminde; fasl-ı hitāb güninde / kaçan
kim / hükm (8) ide kadīr; / şehādet ide nezīr ü beşīr; / bulunmaya nasīr; / zāhir ola
taksīr; / bir bölük bula (9) cennetde harīr; / bir bölük bula ashābü’s-sa‘īr / ve ol
oldur kim… (İKT-v. 169b/7, 8, 9-s. 405).
/ meyletti en büyük topraktan kitap zamanında hitap mevsimi gününde / … /
emrede kudret sahibi / şahitlik ede doğru yola sokmak için korkutan ve müjde
veren / bulunmaya yardım eden / belli ola günahlar /
Gine eydür: “/ Kullar gendü nefsine ikrām eylemezler Allāh’a itā‘at (6) itdügi gibi
/ ve / hakārat itmezler āsī olduġı gibi /.” (İKT4/1-v. 131a/5, 6-s. 490).
/ hakaret etmezler âsi oldukları gibi /.
/ Rivāyet itdi (6) atasından dahı ‘Akrı’dan dahı Ebī Bürede’den / (7) –ki Ebī Mūsā
oġlıdur- dahı Ebī Bürede’den cemā‘at rivāyet itdi ki ol cemā‘atdan ba‘zı oġlanları
Ca‘fer’idi ve Muhammed’idi (8) ve Zeynep’idi ve Asma‘ī idi –ki yigirmi yaşında-
y-iken sakalı aġarup dururdı. (İKT4/2-v. 318b/5, 6, 7-s. 304).
/ Rivayet etti babasından ve Akrı’dan ve Ebi Bürede’den /
Hişām b. (5) Kelbī eydür: “… / N’olaydı ‘azl itmiş olaydı. / (İKT4/2-v. 263a/15-s.
207).
/ N’olaydı işinden çıkarmış olaydı. /
255
… / N’olaydı baldırlaruñ ince olmayaydı. /” diyüp, “Yā Emīre’l-mü’minīn, (6)
saña gerek olan bunlardan yukarudur, anı görmezsin.” diyüp, Mehdī’ye anuñ
cevābı hoş gelüp (7) satın alup nice zamān hızmat itdürüp soñra nikāh idüp hatun
idindi. (İKT4/2-v. 380b/5-s. 412).
/ N’olaydı baldırların ince olmayaydı. /
Namâz kıldı ve du‘â (10) diledi ve / döndi baña / eyitdi: “Himmetüñ bize yoldaş
eyle ki … (GT-v. 13a/10-s. 138).
/ döndü bana /
/ Döndi baña / eydür: “Sa‘dî! Bir seferüm dahı vardur … (GT-v. 38a/13-s. 178).
/ Döndü bana /
… Vasıf’dan (15) yaña bakup arkuncak: “… Hikāyatı aña bildür; / (16) irişsün
baña /” didi. (İKT4/1-v. 36b/16-s. 341).
/ ulaşsın bana /
Hasan “/ Sögme baña, / Allāh rahmet itsün saña. /” didi. (İKT4/2-v. 296b/9-s.
263).
/ Sövme bana /
İsmā�īl eydür: “… / Döndi baña / “Bu dört akçayı çok mı sanursın? Sen bunuñla
dört (9) biñ dīnār alacaksın.” didi. (İKT4/2-v. 408b/8-s. 463).
/ Döndü bana /
Ma‘nīsı budur ki: “/ N’oldı baña / ki beni yaradan Tañrı’ya ‘ibādet itmezin?”
(İKT4/2-v. 411b/16-s. 469).
/ N’oldu bana /
/ Uyuñ baña, ben Allāh’a uyduġum gibi /” diyüp, menberden inüp ne deñlü
hulāfadan kalmış fāhır (17) tonlar ki var-ıdı, buyurdı, satdılar, bahāsın beyte’l-
māla katdılar. (İKT4/1-v. 200a/16-s. 598).
/ Uyun bana, benim Allah’a uyduğum gibi /
Ve / habar virdi baña ol kimse / ki, ‘Amr bin (13) Sa‘īd bin ‘Ās, Resūlullāh’uñ –
sallā’llāhu ‘aleyhi ve sellem- minber üzerine çıkup salār(14)ların akar gördi.
(İKT4/1-v. 38b/12-s. 343).
/ haber verdi bana o kimse /
256
‘Ömer bin ‘Abdül�azīz baña gelüp eyitdi kim: (6) “Senüñ-ile kadīmī dostlaruvuz
ve yoldaşlaruvuz. Ol dostlık hakkı / eyit baña ol kitābuñ içindekini /” (7) diyüp
and virdi. (İKT4/1-v. 178b/6-s. 562).
/ söyle bana o kitabın içindekini /
Ey ehl-i Medīne, / habar virüñ (10) baña ol sekiz nasībden / ki / Allāh Ta‘ālā
anları farz itdi Kitāb’ında kavīlar üzerine (11) ve za‘īfler üzerine /. (İKT4/2-v.
287b/9, 10, 11-s. 247).
/ haber verin bana o sekiz kısmetten /
/ Çıkardı barmaġından /, bir yākūt yüzügi var-ıdı. (İKT4/2-v. 437a/20-s. 511).
/ Çıkardı parmağından /
“Ya‘nī / tanuklık virürin bedürüstī vü rastī / kim Allāh’dan ġayrı Allāh yokdur,
yaluñuz olduġı (11) hālda hīç anuñ şerīki yokdur ve dahı… (İKT-v. 168b/10-s.
404).
/ tanıklık ederim dürüstçe ve doğruca /
Rivāyat olındı ki: ‘Abdülmelik hālat-ı nez‘inde itdügi işlere (7) peşīmān olup, eli-
y-ile başın urup: “/ Sever-idüm ben / ki, bir kesb ehli olup her günde (8) kuvvatum
elüme getürüp, hālıkuma ‘ibādat idüp anuñ tā‘atında olaydum” didi. (İKT4/1-v.
113b/7-s. 462).
/ Severdim ben /
Andan ‘Abdülmelik: “/ N’olaydı ben dahı bir kāzūr (4) olup elüm emegi-le
dirileydüm /” didi. (İKT4/1-v. 113b/3, 4-s. 462).
/ N’olaydı ben de bir pislik olup elimin emeğiyle yaşasaydım /
/ Temsīl iderin ben seni işbu beyt-ile / ki, (21) şā‘ır diyüp durur” didi. (İKT4/1-v.
194b/20-s. 588).
/ Benzetirim ben seni işte bu beyt ile /
Dahı: “/ Acabların ben şol kimseye / ki, iki kerre bevil yolından gele. (İKT4/1-v.
47b/9-s. 357).
/ Şaşarım ben şu kimseye /
… kim Esmā eydür: / İşitdüm ben Zeydi’bni ‘Amri’bni Nüfeyl’den ş’ol hālda / (6)
kim Zeyd arkasın Ka‘be’ye yastamış-ıdı, … (İKT-v. 175b/5-s. 416).
/ İşittim ben Zeydi’bni Amri’bni Nüfeyl’den şu durumda /
257
Uġrılaruñ begi bu sözi işidüp güldi ve eyitdi: “/ Dile benden / (6) ne dilersin!”
(GT-v. 48b/5-s. 192).
/ Dile benden /
Halīfa dahı aña “/ Dile benden /, ne dilersin.” didi. (İKT4/2-v. 348b/8-s. 352).
/ Dile benden /
“Yā şeyh, / dile benden ne dilerseñ /.” didi. ‘Amr eyitdi: “/ Dilerin senden / ki,
beni ben gelmeyince (7) kıġırtmayasın ve dahı senden bir nesne dilemeyince
virmeyesin.” diyüp; vidā‘laşup, ‘Amr b. ‘Ubeyd Mansūr’uñ (8) katından gidüp,
Mansūr ardınca bakup bu beyti okudı: … (İKT4/2-v. 355a/6-s. 364).
/ dile benden ne dilersen /. … / Dilerim senden /
“Ya‘nī Fir‘avn (21) didi kim: “/ Koñ beni / Mūsā’yı öldüreyin, korkarın kim
dīnüñüzi tebdīl ide, yāhūz (1) yirde fesād izhār eyleye.” (İKT-v. 97b/21-s. 289).
/ Bırakın beni /
Bu nesne Allāhu Ta‘ālā’nuñ fazlıdur; tā kim / sınaya beni / ki şükr ider miyem,
yāhūd itmez miyem? (İKT-v. 132a/3-s. 345).
/ sınaya beni /
/ Koñ beni /, nüsüküm edā ideyin, soñra çıkayın, gideyin” diyü habar (8)
gönderüp, bile develer sürüp dururdı. (İKT4/1-v. 92b/7-s. 429).
/ Bırakın beni /
Ol eyitdi: “/ Ko beni / yā Ebā Eyyūb! (İKT4/1-v. 202a/11-s. 601).
/ Bırak beni /
Varmaġa rāzī olmayup: ‘Yā Emīre’l-mü’minīn, / ıraġ (8) eyle beni ol kimseden /
ki halāyık ortasında rüsvāy idüp ‘Arab-ı ‘arbā arasında (9) teşhīr itdi.’ diyüp
imtinā‘ eyledi. (İKT4/2-v. 220a/7, 8-s. 134).
/ uzak tut beni o kimseden /
Mūsā eyitdi: “… / N’ola-y-ıdı beni te’hīr (17) ideydüñ /, tā ol gişinüñ ümmetinden
olaydum.” (İKT-v. 116b/16, 17-s. 320).
/ N’olaydı beni erteleyeydin /
Söyleşdügi (6) gişilerüñ ba‘zına: “/ Nazar itmez misin benüm hāluma / ki
maksūdum ebedi añlamakdur ve şükr olınur (7) ni‘met üzerine olınur ve yardım
olınur devlet üzerine olmakdur.” (İKT4/2-v. 296a/6-s. 262).
/ Bakmaz mısın benim durumuma /
258
/ Sorgıl bilmedügüñ nesneyi / ki sormak horlıgı ‘ilm ‘izzetinüñ yolına senüñ
kulavuzuñ (4) olur. (GT-v. 75b/3-s. 232).
/ Sor bilmediğin şeyi /
Didi ki / n’ola bir kaç gün mukīm (4) olsañuz, / tā ki hidmet ile müstefīd olsavuz.
(GT-v. 55a/3, 4-s. 201).
/ n’ola birkaç gün otursanız /
Ben eyitdüm: (11) “/ N’ola birez sohbet itsevüz? /” (İKT4/2-v. 363a/11-s. 379).
/ N’ola biraz sohbet etsek? /
/ Geldük biz Herseme kıssasına. / (İKT4/2-v. 427b/18-s. 496).
/ Geldik biz Herseme hikayesine. /
Eyitdi: “/ Okımaduñ mı bu āyeti / kim: … (İKT-v. 130a/12-s. 342).
/ Okumadın mı bu ayeti /
Birez güldi eytdi: “/ İşitmedüñüz mi bu beyti / ki: … (İKT4/2-v. 411b/4-s. 468).
/ İşitmediniz mi bu beyti /
Eyitdi: “… / Koñ (16) bu deve’i / Allāh yirinde yürisün.” didi. (İKT-v. 56a/15, 16-
s. 217).
/ Bırakın bu deveyi /
Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … “/ Diñ bu hadīsi. /” (İKT-v. 25a/18-s. 165).
/ Dinleyin bu hadisi. /
Eyitdüm: “/ Mukîm olmazam bu hikâyet (5) hükmi-y-ile. /” (GT-v. 55a/4, 5-s.
201).
/ Oturmam bu hikayenin emriyle. /
Musannıf eydür: (8) “/ N’olaydı bu işlerüñ āhırı ve ‘ākıbatı n’olur, bileydüm. /”
(İKT4/2-v. 338a/8-s. 334).
/ N’olaydı bu işlerin sonu ve sonucu ne olur, bileydim. /
Bârî pâdişâh eyitdi: “/ Sürüñ bu (3) müsrif devletsüzi / ki ben buña bunca ni‘met
virdüm, isrâf itdi. (GT-v. 14b/2, 3-s. 140).
/ Sürün bu geresiz yere harcayan uğursuzu /
İmām Ahmed eydür: “İbn-i Ebī (4) Merzūk Meymūn’uñ kaftanı içinde bir ‘abā
gördi, / sordı: “Bu nedür?” diyü /. (İKT4/2-v. 240b/4-s. 169).
/ sordu “Bu nedir?” diye /.
259
Birbirine: ‘/ Görür misin bunı / kim, gendüden soñra bir gendü gibi dahı terk itdi’
didi. (İKT4/1-v. 146b/9-s. 515).
/ Görür müsün bunu /
Cibrīl “Nesne yok yā halīfa, asġas-ı ahlamdur, / (19) unut bunı / gitsün.” didi.
(İKT4/2-v. 411a/19-s. 468).
/ unut bunu /
Bir ‘Arab gelüp (18) “Yā Emīre’l-mü’minīn, / buyur bunlara / ben āb-dest alınca
katlatsunlar.” diyüp, mihrābda Mehdī turup birez (19) muntazır oldı. (İKT4/2-v.
374b/18-s. 401).
/ buyur bunlara /
Rivāyat olundı ki: (4) Süleymān bin ‘Abdilmelik hacca varduġında bir gişi gördi
kim, / tavāf iderdi cemāl ve kemāl birle (5) müzeyyen /. (İKT4/1-v. 211a/4, 5-s.
617).
/ etrafında dolaşırdı güzel yüz ve olgunlukla süslü /.
Anlara: ‘/ Yörüñ (9) cennete /’ diyeler. (İKT4/1-v. 137b/8, 9-s. 501).
/ Yürüyün cennete /
Halāyıkdan bir bölügi turup (15) anlara dahı: ‘/ Yörüñ cennete /’ dinilüp, melā’ike
karşulayup şimdiki gibi soralar, anlar dahı… (İKT4/1-v. 137b/15-s. 501).
/ Yürüyün cennete /
Anlara: ‘/ Yörüñ cennete /’ dinilüp, melā’ike karşu(21)layup hāllarından soralar.
(İKT4/1-v. 137b/20-s. 501).
/ Yürüyün cennete /
Ol pīr eydür: … / Tutdum deveyi; / yapışdum hıtāmına, / bindüm senāmına, / (16)
otladı bir dem kılup itā‘at, / hareket itdürdüm bir sā‘at, tā şuña degin / kim
karnum açdı. (İKT-v. 171a/15, 16-s. 409).
/ Tuttum deveyi; / yapıştım dizginine, / bindim hörgücüne, / otladı bir süre boyun
eğip, / hareket ettirdim bir saat ta şuna değin /
…, hutbe okısa hıtābında beyān var-ıdı ve kitābet itse, kitābında burhān (12) var-
ıdı, / delālet iderdi diyānete / ve / da‘vet kılurdı emānete /. (İKT-v. 169a/12-s.
405).
/ yol gösterirdi dindarlığa / … / çağırırdı emanete /.
260
/ İncinürem dostlar sohbetinden / (12) ki yavuz hulkumı eyü gösterürler, ‘aybumı
hüner ve kemâl bilürler. (GT-v. 49a/11-s. 193).
/ İncinirim dostların sohbetinden /
/ Rivāyat ider Ebū Abdullāh-ı Hākim / [ki]: “… (İKT4/1-v. 130a/19-s. 489).
/ Rivayet eder Ebu Abdullah-ı Hâkim /
İmām-ı Ahmedi’bni (12) Hanbel eydür; / itdi Ebū ‘Āsım’dan, / ol ‘Urve’bni
Sābit’den, / ol ‘Ulyā’bni Ahmed-i Şükri’den / kim… (İKT-v. 4a/12-s. 127).
/ [rivayet] etti Ebu Âsım’dan, / o Urve’bni Sabit’ten, / o Ulya’bni Ahmed-i
Şükri’den /
/ Hikāyet eyledi Ebū Dāvūd Sicistānī Ebī ‘Avane’den / (8) ki “İbrāhīm ve kardaşı
Muhammed harıcīlerdür.” (İKT4/2-v. 333a/7-s. 326).
/ Anlattı Ebu Davut Sicistani Ebi Avane’den /
/ Rivāyat ider Ebū Na‘īm / ki: “… (İKT4/1-v. 129a/11-s. 487).
/ Rivayet eder Ebu Naim /
/ N’olaydı, Ebū Nuvās’uñ (14) şol iki [beyti] benüm olaydı / ki, dimişdür: …
(İKT4/2-v. 419a/13, 14-s. 481).
/ N’olaydı Ebu Nuvas’ın şu iki beyti benim olaydı /
Ebū’l-Kāsım-ı Kuşeyrī (2) eydür: «/ Hikāyet olundı Ebū Süleymān-ı Darānī’den /
ki: “… (İKT4/2-v. 432a/2-s. 503).
/ Anlatıldı Ebu Süleyman-ı Darani’den /
/ Rivāyet olınur Ebū Zübeyr’den ve Sābit Benāyin’den ve İbrāhīm’den ve
‘Abdullāhi’bni ve Muhammedi’bni ‘Aliyyi’bni (20) ‘Abdullāhi’bni ‘Abbās’dan /,
İbn-i ‘Asākir zıyāda eyledi şeyhlerinden Muhammedi’bni ‘Ali ve ‘Abdurrahmān
b. (21) Harmeletle’yi ve ‘Akirmete’yi / –ki Ebū Müslim İbn-i ‘Abbās’uñ kulıdur.-
(İKT4/2-v. 309a/19, 20, 21-s. 287).
/ Rivayet olunur Ebu Zübeyir’den ve Sabit Benayin’den ve İbrahim’den ve
Abdullahi’bni ve Muhammedi’bni Aliyyi’bni Abdullahi’bni Abbas’tan /
Fir�avn eyitdi: … “Ya‘nī / (16) getür, eger girçeklerden-iseñ. /” (İKT-v. 96a/16-
s. 286).
/ getir eğer gerçeklerdensen. /
261
Çünkim Merve üzerine (4) çıkdı, bir āvāz işitdi, gendü gendüye epsem didi,
diñledi, girü āvāz işitdi, eyitdi (5) “/ İşitdürdüñ, eger mededüñ var-ısa /” didi.
(İKT-v. 64b/5-s. 231).
/ İşittirdin eğer yardımın varsa /
İbrāhīm eyitdi: … “Ya�nī … / Soruñ eger söylerse. /” (İKT-v. 60a/4-s. 223).
/ Sorun eğer söylerse. /
/ Geldük ehl-i Dımışk kaziyyesine. / (İKT4/2-v. 277b/4-s. 231).
/ Geldik Şam’da oturanların meselesine. /
Ma�nīsi budur ki: ‘… / İ‘rāz eyle ehl-i küfrden ve ashāb-ı fucūrdan. / (İKT4/2-v.
274a/21-s. 225, 226).
/ Yüz çevir küfredenlerden ve günahkârlardan. /
Rasūl Hazratı eytdi: “/ Götür elüñi / yā A‘var!” (İKT-v. 152a/19-s. 378).
/ Götür elini /
Ammā ol hadīs ki Beyhākī zikr (6) itmişdür kim / rivāyat ider Enesi’bni
Mālik’den / ki, ol eyitdi: … (İKT-v. 126a/6-s. 335).
/ rivayet eder Enesi’bni Malik’ten /
/ Geldük Fazli’bni Rebī‘ kaziyyesine. / (İKT4/2-v. 436b/15-s. 510).
/ Geldik Fazli’bni Rebi meselesine. /
Yahyā bunı işitdi, / and virdi “Gel.” diyü /. (İKT4/2-v. 436b/20-s. 511).
/ yeminle söz verdi “Gel.” diye. /
Ehl-i Kitāb zikr itdiler kim Allāhu Ta‘ālā Nūh peyġāmbara eyitdi: “/ Çık gemiden
/ sen ‘avratuñ ve (4) oġullaruñ ve oġullaruñuñ ‘avratları ve gemide olan
cānavarlar artuñ, çok oluñ.” (İKT-v. 49b/3-s. 205).
/ Çık gemiden /
Allāh Ta�ālā eydür: … “Ya‘nī / in gemiden sālim ve mubārek olduġuñ hālda. /”
(İKT-v. 48a/1-s. 203).
/ in gemiden sağlam ve mutlu olduğun durumda. /
Vaktī ki, ‘imāmamı başuma koyam, beni bilesiz dahı / vallāhı (5) ben bir nesneyi
götürürin, gendü götürdügi-le /. Ve / cezā iderin gendü fi‘li-le /, dahı ben (6)
başlar görürin kesilmiş yaturlar. (İKT4/1-v. 68a/4, 5, 6-s. 391, 392).
/ cezalandırırım kendi hareketiyle /
262
… eydürdi kim: “İy Kurayş Bölügi! / Sakınuñ gendüzüñüzi (7) zinā itmekden /
kim ol gişiye yoksullık getürür” dir-idi. (İKT-v. 175b/6, 7-s. 417).
/ Sakının kendinizi zina etmekten /
/ Rivāyat olundı gine andan / ki: “… (İKT4/1-v. 214a/16-s. 623).
/ Rivayet olundu gine ondan /
Eyitdiler: “/ Sorma hâlini / ki (13) oglı süci içdi ve âdem depeledi ve kendü kaçdı.
Ve atasını zindâna saldılar ve (14) ayagına agır demürler urdılar.” (GT-v. 64b/12-
s. 214).
/ Sorma durumunu /
Hişām b. (5) Kelbī eydür: “… Mekke’ye varıcak korkdı, / (13) cür’et idemedi
halk korkusından /. (İKT4/2-v. 263a/13-s. 207).
/ cesaret edemedi halk korkusundan /.
/ Hikāyet ider Halkān oġlı İbn-i Kuteybe’den / “… (İKT4/2-v. 301a/1-s. 272).
/ Anlatır Halkan oğlu İbn-i Kuteybe’den /
/ Rivāyat ider Harmele Yezīd bin Esleme’den / ki: “… (İKT4/1-v. 208a/7-s. 612).
/ Rivayet eder Harmele Yezit bin Esleme’den /
/ Rivāyat ider hatunı Fātıma / ki: “… (İKT4/1-v. 192b/12-s. 585).
/ Rivayet eder hatunu Fatıma /
Gine ancılayın: ‘/ Biz, dahı bizüm ‘ammumuz oġlanları –kim Benū Hāşim’dür-
gāh dost ve gāh düşmen (4) olup, biz anlara sıġınup anlar bize sıġındılar ol vakta
dek / ki, / kesād oldı her nāfık, / dilsiz (5) oldı her münāfık, / tınmaz oldı her nātık
/” didi. (İKT4/1-v. 194b/3, 4, 5-s. 587).
/ yokluk oldu her nâfık, / dilsiz oldu her ikiyüzlü, / söz söylemez oldu her konuşan
/
Medāyinī (19) eydür: “… / Aldı Hişām kuşı /, sarāyı içine (21) koyu virdi.
(İKT4/2-v. 261a/20-s. 204).
/ Aldı Hişam kuşu /
/ Gördi (20) Hişām’ı / ki sarayında oturur kuşı eline vir[di]. (İKT4/2-v. 261a/19,
20-s. 204).
/ Gördü Hişam’ı /
263
/ Rivāyat olundı ‘İbāde bin Sāmit’den ve Ebū Sa‘īd’den (17) ve Mu‘āviye’den ve
Mükhūl’den, dahı Hassān bin ‘Atıyye’den ve Zehrī’den, dahı nice gişilerden / (18)
ki: “… (İKT4/1-v. 180b/16, 17-s. 565).
/ Rivayet olundu İbade bin Samit’ten ve Ebu Sait’ten ve Muaviye’den ve
Mükhûl’den, bundan başka Hassan bin Atıyye’den ve Zehri’den, bundan başka
nice kişilerden /
/ Döndi İbn-i Ebī Meryem /, (6) ‘Abbās’a “/ Nedür bu getürdügüñ nesne? / …”
didi. (İKT4/2-v. 412a/5, 6-s. 469).
/ Döndü İbn-i Ebi Meryem /
Andan halīfa güldi, namāzı kat‘ itdi, / döndi İbn-i Ebī (18) Meryem’e / “Namāzda,
Kur’ān’da tınma, ġayrı yirde söyle.” didi. (İKT4/2-v. 411b/17, 18-s. 469).
/ döndü İbn-i Ebi Meryem’e /
/ Rivāyat ider İbn-i Ebī Şeybe Tāvūs’dan / kim: “… (İKT4/1-v. 213a/8-s. 621).
/ Rivayet eder İbn-i Ebi Şeybe Tavus’tan /
/ Rivāyat olundı İbn-i ‘Ömer’den / ki: “… (İKT4/1-v. 66a/14-s. 389).
/ Rivayet olundu İbn-i Ömer’den /
‘Abdullāh “/ Yalan söyler İbn-i (4) Zurayk, / güneş zāyıl olmaz at ayaġı-y-ıla
Mervān’a varmayınca. /” didi. (İKT4/2-v. 292b/3, 4-s. 256).
/ Yalan söyler İbn-i Zurayk /
/ Rivāyat ider (12) İbnü ‘Asākir /: “… (İKT4/1-v. 165a/11, 12-s. 542).
/ Rivayet eder İbnü Asakir /
Andan taşra çıkup bir cemā‘at bulup anlara: (8) ‘/ Gelüñ içerü. / …’ didüm.
(İKT4/1-v. 211b/8-s. 618).
/ Gelin içeri. /
Ol pīr eydür: …, / hoş gördüm devenüñ (21) hālını, / şeşdüm ‘ikālini, / bindüm
üzerine / gitdüm. (İKT-v. 171a/20, 21-s. 409).
/ çözdüm bağını, / bindim üzerine /
Aña delālet iden ş’ol hadīsdür kim (12) / rivāyat eyledi. İmām Ahmed,
Hüseyni’bni Muhammed’den, / ol Cerīri’bni Hāzım’dan, / ol Gülsümi’bni (13)
Cübeyr’den, / ol İbn-i Abbās’dan / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v.
37b/11, 12, 13-s. 186).
264
/ rivayet etti İmam Ahmet, Hüseyni’bni Muhammet’ten, / o Ceriri’bni Hazım’dan,
/ o Gülsümi’bni Cübeyr’den, / o İbn-i Abbas’tan /
/ Geldük imdi /, Hasan İbn-i Ebīl-Hasan’dur –ki atası adı Yesār-ıdı (8) ol Ebū
Sa‘īd-ı Basrī’dür ki Zeydi’bni Sābit’üñ kulıdur. (İKT4/2-v. 226a/7-s. 146).
/ Geldik şimdi /
Mansūr “/ Getür imdi. /” didi. (İKT4/2-v. 341b/14-s. 340).
/ Getir şimdi. /
/ Geldük imdi /, Muhammed-i Mehdī-i hılāfat Mansūr aña ‘ahd idüp dururdı.
(İKT4/2-v. 357b/16-s. 369).
/ Geldik şimdi /
“/ Tur imdi. /” didiler. (İKT4/2-v. 361b/12-s. 376).
/ Dur şimdi /
/ Al imdi benden biş at ve iki yüz deve, ne kadar dilerseñ māl / ve eger (17) ayruk
nesne isterseñ. Gendü nefsüñi ve kavmıñı helāk idersin.” didi. (İKT4/2-v.
280b/16-s. 236).
/ Al şimdi benden beş at ve iki yüz deve, ne kadar dilersen mal /
/ Emr (17) eylemiş ‘İrte namāzın ve Bayram namāzın sen kılı vir.’ diyü. / (İKT4/2-
v. 303b/16, 17-s. 277).
/ Emretmiş ‘Sabah namazını ve bayram namazını sen kılıver.’ diye. /
/ Rivāyet olundı ‘Īsā’dan / ki Havārıyyına eyitdi: “… (İKT4/2-v. 333b/10-s. 327).
/ Rivayet olundu İsa’dan /
/ Döndi ‘Īsā’ya / eytdi: “… (İKT-v. 141a/6-s. 360).
/ Döndü İsa’ya /
Bir kişi oglına vasıyyet (5) eyledi ki; iy cüvânmerd, / ögren işbu ögüdi /: Şol
kimse ki … (GT-v. 64b/5-s. 214).
/ öğren işte bu öğüdü /
Sizi tanuk tutarın ki “Haccāc’dan ol bey‘atı bozdum” diyüp, halāyık (5) her
tarafdan: “/ Kov işbu Tañrı düşmenin /” didiler. (İKT4/1-v. 90b/5-s. 426).
/ Kov işte bu Tanrı düşmanını /
… kim: “ ‘Ömer’e meleke’l-mevt hāzır olduġı vakt eydürdi kim: ‘İlāhī! / Beni
rāzī eyle (16) kazañ-ıla, / mübārak eyle kadruñ-ıla /. (İKT4/1-v. 201b/15, 16-s.
601).
265
/ uğurlu eyle verdiğin değer ile /.
İbn-i Zubāra (5) dahı gitdi. / Vardı, “Kahtabe’ye var.” diyü. / (İKT4/2-v. 289a/5-
s. 250).
/ Gitti “Kahtabe’ye git.” diye. /
‘Āyişe Hevdec’üñ (4) çevresinde yüriyenlere eyitdi: “Ol Mūsā’ibni ‘İmrān’dur
kim / şafā‘at itdi kardaşına / (5) kardaşı Peyġāmbar oldı.” didi. (İKT-v. 95b/4-s.
284).
/ dileği yerine gelsin diye aracılık etti kardeşine /
Ve dahı eydür: (12) “… / Sakınuñ kendüzüñüzi andan aldanup kalmakdan. / (İKT-
v. 174b/16-s. 415).
/ Sakının kendinizi ondan, [ona] aldanıp kalmaktan. /
Gördi ki çeri azdur, / buyurdı ki “Gice nirede yaturlarsa çok od yakalar, ırakdan
gören gişi (14) çok çeri sansun.” diyü /. (İKT4/2-v. 330b/13, 14-s. 322).
/ buyurdu ki “Gece nerede yatarlarsa çok ateş yakalar, uzaktan gören kişi çok
asker sansın.” diye /.
Merve’ye geldi, Merve’nüñ üzerine çıkdı, / (2) nazar itdi kimesne görinür mi diyü
/, kimesne göremedi. (İKT-v. 64b/2-s. 231).
/ baktı kimse görünür mü diye /
Ya‘nī / ikrām idüñ, Kirāmen Kātibīn’e / kim sizden hīç (2) ayrılmaz, illā cenābet
vaktında veyā kazā-ı hācat vaktında; … (İKT-v. 28a/1-s. 170).
/ saygı gösterin Şerefli Yazıcılar’a [insanların yaptıkları iyi, kötü her şeyi kayda
geçiren melekler] /
“Ya‘nī yā Muhammed! / Añ Kur’ān’da İdrīs’i /, ol sıddīk idi ve peyġambar idi,
biz anı yüce mekāna (6) ref‘ itdük.” (İKT-v. 42a/5-s. 193).
/ An Kur’ân’da İdris’i /
…, ol ‘Ubādeti’bni Sāmit’den eydür: / Çünkim Eyād ilçisi geldi (14) Rasūlü’llāh
Hazratı’na –(s. a.v. )- / Rasūl Hazratı eytdi: “İy Eyād bölügi! / N’eyler (15)
Kussu’bni Sā‘ide-i Eyādī / bunlar helāk oldı?” (İKT-v. 167b/13, 14, 15-s. 402).
/ Ne yapar Kussu’bni Saide-i Eyadi /
Rivāyat olundı ki: Bir gün ‘Abdülmelik Kureyş’den bir gişiye: (15) “Sen hoş
gişisin. / N’olaydı lehhān olmayayduñ /” didi. (İKT4/1-v. 165b/15-s. 543).
/ N’olaydı okurken çok yanlışlık yapmayaydın /
266
Rasūl Hazratı –‘Aleyhi’s-selām- eytdi: “/ İşitmedüñüz mi Lokmān’uñ (4) sözini?
/” -ki eytdi: … (İKT-v. 148a/3, 4-s. 371).
/ İşitmediniz mi Lokman’ın sözünü? /
Kamuñuza gerek kim / ola ma‘ād, / Kuss and içer Rabb’ı ‘ibāda; sātıh-ı mihāda; /
elbette haşr olısar her (3) bir gez ‘ala’l-infirād; ş’ol günde / ki / adıdur yevmi’t-
tenād / ve… (İKT-v. 169b/2, 3-s. 405).
/ ola dönüş /
Yine Cerīr nakl ider Muhālid oġlı Süleymān’dan ki: “… / Vardı Mansūr / (7) Ebū
Hanīfe’yi binālar ve iş işleyenler üzerine nāzır kıldı. (İKT4/2-v. 335a/6-s. 329).
/ Gitti Mansur /
…, İdrīs ol ferişteye eyitdi: “/ Sor Melekü’l-Mevt’e / kim benüm ‘ömrümden ne
kadar kalmışdur?” (İKT-v. 42b/7-s. 194).
/ Sor Ölüm Meleği’ne /
Ve / dahı (13) Süddī-yi Kebīr rivāyat itdi, Ebī Mālik’den ve Ebī Sālıh’dan, / anlar
rivāyat ider, İbn-i ‘Abbās’dan (14) ve dahı Merre’den / rivāyat ider, Merre, İbn-i
Mes‘ūd’dan / kim eyitdi: … (İKT-v. 36a/12, 13, 14-s. 184).
/ rivayet eder Merre, İbn-i Mesut’tan /
Çünki Şām tamām Mervān’uñ oldı, / döndi Mervān /, Harrān’a geldi. (İKT4/2-v.
277a/12-s. 230).
/ döndü Mervan /
İbn-i Halkān eydür: “… / Geldi Mesrūr / (16) içerü girdi. (İKT4/2-v. 397a/15, 16-
s. 444).
/ Geldi Mesrur /
Eydürdi ki: “Mansūr’ı işitdüm, / rivāyet iderdi Muhammed’den / (16) eydürdi ki:
“… (İKT4/2-v. 236a/15-s. 162).
/ rivayet ederdi Muhammet’ten /
/ Döndi Mūsā /, Sāmirī’ye eyitdi: … (İKT-v. 116a/17-s. 319).
/ Döndü Musa /
Çünkim deñiz bu hāl-ıla oldı, / emr itdi Mūsā’ya / kim Benī İsrā’īl-ile (6) geçeler.
(İKT-v. 100b/5-s. 294).
/ emretti Musa’ya /
/ Rivāyat ider Mücāhid / kim: (7) “… (İKT4/1-v. 206b/6-s. 609).
267
/ Rivayet eder Mücahit /
/ Rivāyat ider oġlı /: “… (İKT4/1-v. 181b/9-s. 567).
/ Rivayet eder oğlu /
Andan Behlül’e (21) “/ Söyle ne söylerseñ. /” didi. (İKT4/2-v. 403b/21-s. 455).
/ Söyle ne söylersen. /
Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- (9) “/ N’eyler ol? /” didi. (İKT-v. 167a/9-s. 401).
/ Ne yapar o? /
…, / (5) bugün va‘zın didi vā‘ız; / uyandı ol / kim / işidür mevā‘ız /; gerek olan
sordı, … (İKT-v. 169b/5-s. 405).
/ uyandı o / … / işitir öğütler /
/ Şükr olsun ol (4) Allāh’a / ki, bize kılıç virdi ki; bunlara uravuz. (İKT4/1-v. 9a/3,
4-s. 294).
/ Şükür olsun o Allah’a /
‘/ Şükür olsun ol Allāh’a / ki, yaratmak anuñdur. (İKT4/1-v. 44a/14-s. 352).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Ma‘nāsı budur ki: “/ Şükür olsun (18) ol Allāh’a / ki, ölmek vaktında anları bize
kaçar kılup bizi anlara kaçar kılmadı. (İKT4/1-v. 67a/17, 18-s. 391).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Andan İbn-i Hanefiyye ashābı ortasında turup: “/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki (3)
sizüñ kanlaruñuz dökdürmeyüp dīnüñüzi sakladı. (İKT4/1-v. 92b/2-s. 429).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Bu habar Sa‘īd bin Müseyyeb’e irişüp: “/ Şükr olsun (5) ol Allāh’a / ki, öldükleri
vaktda anları bizden yaña kaçar kılup, bizi anlardan yaña (6) kaçar kılmadı” didi.
(İKT4/1-v. 113b/4, 5-s. 462).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Rāvī-i (9) ahbar rivāyat eyler ki: “Hālat-ı nez‘inde oġlanların okıdup, vasıyyet
eyleyüp, (10) andan: ‘/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki, böyüginden ve güçücüginden
birin unıtmaz’ didi.” (İKT4/1-v. 113b/10-s. 462).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Ol köşkden [197a] (1) çıkup eydürdi: ‘/ Şükür olsun ol Allāh’a / ki bize yardım
eyledi.’ (İKT4/1-v. 197a/1-s. 592).
/ Şükür olsun o Allah’a /
268
Ol (2) dahı eydür ki: ‘/ Şükür olsun ol Allāh’a / kim bize rahmat eyledi.” (İKT4/1-
v. 197a/2-s. 592).
/ Şükür olsun o Allah’a /
…: ‘ Süleymān halīfa olduġında evvel bu sözi didi kim: ‘/ Şükür [176b] (1) olsun
ol Allāh’a / ki, kimi dilerse kaldurur ve kimi dilerse indürür. (İKT4/1-v. 176a/21;
176b/1-s. 559).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Anuñ bu sözi (21) aña hoş gelüp, iki gözinde öpüp: “/ Şükür olsun ol Allāh’a /
kim, benüm belümden bunuñ gibi [200b] (1) kimse getürdi ki, dīnde baña yardım
ider” didi. (İKT4/1-v. 200a/21-s. 599).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Ebū ‘Abbās-ı Seffāh’uñ menberde evvel söyledügi (5) bu-y-ıdı ki: “/ Şükr olsun ol
Allāh’a / ki İslām’ı Hazret-i Risālet’e –sallallāhu ‘aleyhi ve sellem- (6) dīn kılup,
müşerref ve mükerrem ve mu‘azzam kıldı ve… (İKT4/2-v. 291a/5-s. 253).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Dahı “/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki (15) bizüm fazlumuz anlara bildürüp bizüm
hakkumuzı ve dostluġumuzı anlaruñ üzerine (16) vācıb kılup ġanīmetden bize
nasīb ‘atā itdi. (İKT4/2-v. 291a/14-s. 254).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Ba‘zılar; “Mansūr: ‘/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki bize senüñ öldügüñ gösterdi, (9) iy
Tañrı’nuñ düşmeni.’ didi.” diyü rivāyet itdiler. (İKT4/2-v. 312b/8-s. 293).
/ Şükür olsun o Allah’a /
Ol keşīş eyitdi: “… Ya‘nī Müslim-idi, Yahūdı degüldi ve Nasrānī degüldi, namāz
kılurdı, / secde iderdi, ol eve / (15) kim senüñ şehrüñdedür. (İKT-v. 173b/14-s.
413).
/ secde ederdi o eve /
Gine ancılayın ‘āmıllarınuñ birine nāme yazup gönderdi kim: “/ Añ ol giceyi / ki,
sabāh kıyāmat (6) güni olup, Allāh ta‘ālā kāzī olup ol gün kāfırlar üzerine hāl
düşvār ola.” (İKT4/1-v. 197b/5-s. 593).
/ An o geceyi /
Gine ol hinda (14) Azarbayıcan’dan bir gişi gelüp ‘Ömer’e eyitdi: ‘Yā Emīre’l-
mü’minīn! / Añ ol güni / kim, kıyāmat güni ola. (İKT4/1-v. 203a/14-s. 603).
269
/ An o günü /
/ Anuñ ol güni / kim ol günde (2) hakdan ve sıdkdan ġayrı nesne fāyıda itmez’
diyüp ol deñlü aġladı ki mescidde hāzır (3) olanlar bile aġlaşdılar. (İKT4/1-v.
218b/1-s. 630).
/ Anın o günü /
…; uzak ‘amel kılan ‘amelin terk (20) eylesün; / birlesün ol İlāh-ı Vāhidī / ki ne
mevlūd var ne (21) vālidī, ol ki mu‘īd ü mübdi’dür; … (İKT-v. 169a/20-s. 405).
/ birliğini kabul etsin o Bir İlahı /
Dahı eydürdi ki: “/ Felāh buldı ol kimse / ki, hısdan ve ġazābdan ve ta‘āmdan
berīdür.” (İKT4/1-v. 198a/9-s. 594).
/ Kurtuldu o kimse /
/ Melūl itme ol kimseyi / ki, sen fereh idüp durursın. (İKT4/1-v. 102b/1-s. 445).
/ Üzme o kimseyi /
/ Helāk it ol kimseyi / ki, ümmet-i Muhammed’üñ işinüñ ifsādındadur.” (İKT4/1-
v. 198a/8-s. 594).
/ Yok et o kimseyi /
/ Lāzım oluñ ol mushafuñuza / (18) kim, İmām-ı Mazlūm’ı sizüñ-içün anuñ
üzerine cem‘ eyledi” didi. (İKT4/1-v. 110b/17-s. 458).
/ Gerekli olun o kitabınıza /
Bu dahı anuñ kelāmındandur ki: (7) “/ ‘Acabların ol mü’mini / kim, īmān getürüp
anı bilür ki, Allāhu ta‘ālā aña rızk eksük (8) eylemez. (İKT4/1-v. 106b/7-s. 451).
/ Şaşarım o inanana /
Zinhār ve zinhār nā-hak yire kimseden nesne almañ. / Aluñ ol vakt / ki, kāzī (4)
Allāh ola. (İKT4/1-v. 183a/3-s. 569).
/ Alın o zaman /
Eyitdi: “… Velī, / okıyı viremezin on biñ (13) akça ile bir kul virmeyince /.”
(İKT4/2-v. 274b/12, 13-s. 226).
/ okuyamam on bin akçe ile bir köle vermeyince /.
Baña eyitdi: ‘/ Añ öñceyi / kim, (8) sabāh kıyāmat güni olsa gerek’ didi.” (İKT4/1-
v. 187b/7-s. 577).
/ An önceyi /
270
Âyişe eyitdi: “… / İşitdüm Peyġāmbar’dan –(s. a.v. )- / eyitdi: (İKT-v. 61a/9-s.
226).
/ İşittim Peygamber’den /
Ol pīr eyitdi kim: ‘/ Sorma, Peyġāmbar’uñ ashābı oġlanlarından öldürdüklerin. /’
(İKT4/1-v. 141b/7-s. 507).
/ Sorma Peygamber’in dostlarının oğlanlarından öldürdüklerini. /
… işbu āyetde (5) Hak Ta�ālā ‘Īsā hakkında didi ki: … “Ya‘nī / kuvvetlendürdük
(6) Rūh-ı Kuds sebebi-y-ile. /” (İKT-v. 140b/5, 6-s. 359).
/ kuvvetlendirdik Kutsal Ruh sebebiyle. /
Fi’l-hāl emr itdi, / (1) tutdılar saçından / bir at kuyruġına baġladılar, … (İKT-v.
160a/1-s. 390).
/ tuttular saçından /
… kim Hārice eydür: / İşitdüm, Sa‘īdi’bni Müseyyeb’den / (18) kim eydürdi: /
Zeydü’bni ‘Amri’bni Nüfeyl vefāt itdi. Ş’ol hālda / kim / Kurayş kavmı Ka‘be’yi
(19) yaparlardı, Rasūlü’llāh’a vahy gelmezden biş yıl öñdün /. (İKT-v. 175b/17,
18, 19-s. 417).
/ İşittim Saidi’bni Müseyyep’ten /
/ Rivāyat olundı, Sālim bin (6) ‘Abdullāh’dan / kim: “… (İKT4/1-v. 189b/5, 6-s.
580).
/ Rivayet olundu Salim bin Abdullah’tan /
Cehennem (2) ehli bunuñ katına cem‘ olalar, eyideler kim / n’oldı saña / “emr-i
ma‘rūf nehy-i münker itmez midüñ” diyeler. (İKT-v. 74b/2-s. 249).
/ n’oldu sana /
…, ‘Abdu’llāh aña eyitdi: “/ N’oldı saña / kim dünki sözi söylemezsin?” (14) didi.
(İKT-v. 182b/13-s. 430).
/ N’oldu sana /
Andan Resūl Hazratı: “/ Beşārat (11) olsun saña / ki ebedī saña od degmeyiser.
(İKT4/1-v. 52a/10, 11-s. 365).
/ Müjde olsun sana /
Andan ‘Alī çıkup: ‘Yā Eş‘as! / N’oldı saña? / …’ ‘/ Kimdür ol yā Emīre’l-
mü’minīn? /’ didi. (İKT4/1-v. 148a/2-s. 517).
/ N’oldu sana? /
271
Baña eyitdi: “/ N’oldı saña? /” (İKT4/2-v. 261b/14-s. 204).
/ N’oldu sana? /
Ma‘nīsi budur ki “/ Biz kılmaduk şol düşleri / ki / gösterdük (9) saña / illā fitne
kılduk halka /.” (İKT4/2-v. 297a/8, 9-s. 264).
/ gösterdik sana /
Ve dahı (20) “/ Beşāret olsun saña / yā Emīre’l-mü’minīn ki bunda hulāfādan hīç
bir gişi olmaz.” (21) didüm. (İKT4/2-v. 335b/20-s. 330).
/ Müjde olsun sana /
Bu hengāmeden bir hokkabaz (15) Yahyā’yı görüp, öñine gelüp dizginine yapışup
“İ emīr-zāde / beşāret olsun saña. / …” didi. (İKT4/2-v. 352b/15-s. 360).
/ müjde olsun sana. /
“/ N’oldı saña / yā Emīre’l-mü’minīn?” diyü sordum. (İKT4/2-v. 374a/16-s. 400).
/ N’oldu sana /
Reşīd aña ‘Senden hayrlu gişi benden yaramaz gişiye Allāh Ta‘ālā viribidi, / (2)
n’oldı saña / lutf-ıla söyle.’ didi.” (İKT4/2-v. 413b/2-s. 471).
/ n’oldu sana /
Ebū Yūsuf halīfaya “/ Beşaret (13) olsun saña / ki ol geçen günlerde sarf olan
māl-ıçun saña savāb yazılur. (İKT4/2-v. 413a/12, 13-s. 471).
/ Müjde olsun sana /
… diyüp, Zeyd Muhtār’a: “/ Hakīr ve helāk (15) olduñ sen. / Andan horsın Allāh
katında / ki Resūl’ine yalan söylersin, iftirā idersin” (16) didi. (İKT4/1- v. 22b/14,
15-s. 317).
/ Değersiz ve mahvoldun sen. /
Andan eyitdi: “[311b] (1) “Saña nesne yokdur. / Yüri sen /, ben senüñ arduñca
varurın.” didi. (İKT4/2-v. 311b/1-s. 291).
/ Yürü sen /
Rivāyat olınur ‘Āyişe –(r.a.)- (17) Fātımā’ya eytdi: “/ Gördüm seni / ki
Peyġāmbar Hazratı –‘Aleyhi’s-selām- hasta-y-iken üstine düşdüñ, … (İKT-v.
138b/17-s. 356).
/ Gördüm seni /
… diyüp, ol gişi: “/ ‘Acabların seni yā İbn-i ‘Abbās! / …” didi. (İKT4/1-v.
27a/11-s. 324).
272
/ Şaşırırım sana ya İbn-i Abbas! /
Yarındası ol gişi Ayās’a ‘özr itdi: “Ma‘zūr dut, / gördüm seni / ki (2) sūkīlar
libāsın geymişsin ammā ulular sözin söylersin. (İKT4/2-v. 250b/1-s. 185).
/ gördüm seni /
Eyitdi: “… Her kimi ki dilersen Mısr’a gönder, sen Şām’da tur, / mukīm ol, seni
(16) görmek diledügüm vakt yakın olmaġ-ıçun /.” didi. (İKT4/2-v. 306b/15, 16-s.
282).
/ otur seni görmek dilediğim zaman yakın olmak için /
… melā’ike eytdiler: ‘Yā Meryem! / (8) Allāhu Ta‘ālā seni ihtiyār itdi ‘ālemüñ
hatunları üzerine; / dahı seni mutahhar kıldı yaramaz (9) hulklardan / ve saña
gökçek sıfatlar ve eyü hulklar virdi; dahı / berī kıldı seni şehevāt-ı (10) dünyādan
yimekde ve içmekde ve geymekde / -ki Meryem hācat mıkdārı isti‘māl (11) iderdi.”
(İKT-v. 138b/8, 9, 10-s. 356).
/ temiz kıldı seni dünyanın aşırı isteklerinden yemekte ve içmekte ve giymekte /
… eyitdi: “Yakındur ki Muhammed size talāk virürse Rabb’ı aña sizüñ bedelüñüz
hatunlar (5) vire ki / tayyibe olalar ve tāhire olalar. Seyyibden ve bikrden /
dimişlerdür kim (6) seyyibden murād Āsiyedür ve bikrden murād Meryem’dür.”
(İKT-v. 139a/5-s. 356).
/ güzel olalar ve temiz olalar dul kadından ve bekaretten /
Ya‘nī / ol vakt kim bürürdi Sidre’yi ş’ol nesne / kim bürürdi. (İKT-v. 22b/5-s.
161).
/ o zaman kaplardı Sidre’yi şu şey /
Pes (13) melā’ike anlara: ‘/ Yörüñ, siz cennete / ki, ne eyü nesne kesb idenlerden
imişsiz’ diyeler. (İKT4/1-v. 137b/13-s. 501).
/ Yürüyün siz cennete /
Muhtār dahı bunlara va‘dalar ve minnetler idüp: “/ Beşārat olsun size / ki, eger
ben (20) çıkarsam maşrık-ıla maġrıb arasından düşmenüñüzi arıdup yoġ idem”
didi. (İKT4/1-v. 3b/19-s. 287).
/ Müjde olsun size /
“/ N’oldı size /, kankıñuzın?” didüm. (İKT4/1-v. 22b/11-s. 317).
/ N’oldu size /
273
Bir gün bir kavma uġrayup, ol kavmı oynar görüp: (13) “/ N’oldı size / ki,
oynarsız” didi. (İKT4/1-v. 80a/13-s. 410).
/ N’oldu size /
Ya‘nī: ‘/ N’oldı size /, [343a] (1) ki / benüm üzerüme cem‘ olduñuz, şol Mecnūn
üzerine cem‘ olduġuñuz gibi /? (İKT4/2-v. 342b/21; 343a/1-s. 343).
/ N’oldu size /
‘/ Yörüñ, sizler dahı cennete / ki, ne hoş nesne kesb idenlerden imişsiz’ diyeler.
(İKT4/1-v. 137b/18-s. 501).
/ Yürüyün sizler de cennete /
…, Rasūl anlara eytdi: (3) “/ N’eyler sizüñ halīfañuz? Ya‘nī fasīhuñuz / kim aña
Kussu’bni Sā‘ıde-i Eyādī dirler” didi. (İKT-v. 168a/3-s. 402).
/ Ne yapar sizin halifeniz yani bozucunuz /
/ Rivāyat ider Süfyān Zehrī’den / ki: “Eger sen (18) Tāvūs bin Keysān’ı görseñ
bilürdüñ ki, yalan söylemezdi.” (İKT4/1-v. 211b/17-s. 619).
/ Rivayet eder Süfyan Zehri’den /
… ki: “Seyf oġlı ‘Ammār eyitdi: “Ben ‘Āsım oġlı Ahvāl’dan (5) işitdüm ki /
habar virürdi Süfyān-ı Sevrī’den, / ol dahı ‘Abdullāh b. Cerīr’den / rivāyet (6)
ider ki; … (İKT4/2-v. 339a/5-s. 336).
/ haber verirdi Süfyan-ı Servi’den, / o da Abdullah b. Cerir’den /
/ Geldük Süleymāni’bni Hişām kaziyyesine. / (İKT4/2-v. 276b/3-s. 229).
/ Geldik Süleymani’bni Hişam meselesine. /
/ Rivāyat olundı Şerīh bin ‘Ubeyd’den / ki: “… (İKT4/1-v. 147a/21-s. 516).
/ Rivayet olundu Şerih bin Ubeyt’ten /
/ Mansūr eyitdi ‘Īsā’ya /: (13) “/ Şükr iderin şol Allāh’a / ki beni ni‘mete tuş
getürdi, zahmete tuş getürmedi.” didi. (İKT4/2-v. 311b/12, 13-s. 291).
/ Şükrederim şu Allah’a /
Yine ancılayın zāhıdlardan ba‘zısı Mansūr’a gelüp, nasīhat idüp “Yā halīfa, / (14)
añ şol giceyi / ki kabr içinde giceleseñ gerek. (İKT4/2-v. 355a/14-s. 364).
/ an şu geceyi /
Ya‘nī dimek olur ki: (11) “/ Vakt olmadı mı şol gişilere / ki īmān getürmişlerdür.
(İKT4/2-v. 402b/11-s. 453).
/ Vakit gelmedi mi şu kişilere /
274
Pes Sālıh (17) peyġāmbar bunları Allāh’a da‘vet eyledi, “/ añuñ ş’ol güni / kim
Allāh Ta‘ālā ‘Ād kavmını (18) helāk eyledi, sizi anlardan soñra getürdi. (İKT-v.
55a/17-s. 215).
/ anın şu günü /
/ Añ şol kadar kıyāmet günin / ki yevm-i ‘azīmdur.” diyüp, Mansūr (18)
evvelkiden dahı rıkkat idüp, aġlayup, kirpükleri biri birine karışdı. (İKT4/2-v.
354b/17-s. 363).
/ An şu kadar kıyamet gününü /
… andan soñra bu hadīslerden anuñ sahīh idügine, yalan idügine (5) delālet ider
hadīs getürürüz, / kalur ş’ol kısım / kim anlara ne yalan dinür ve ne gerçek, bu
kısmuñ sıhhatına ve fesādına ta‘arruz (6) itmezüz.” (İKT-v. 10b/5-s. 140).
/ kalır şu kısım /
Ma‘nīsi şöyle dimekdür kim: “/ Acabladum (4) ş’ol kimesneyi / kim yakın bilür
kim Allāh Ta‘ālā takdīr itdüginden taşra nesne vāki‘ olmaz, nice (5) ta‘ab çeker.
(İKT-v. 109b/3, 4-s. 309).
/ Şaşırdım şu kimseye /
Ma‘nīsi budur ki: “/ Okı şol kimsenüñ habarın /, (6) aña biz āyetlerümüzi
gönderdük. (İKT4/2-v. 310b/5-s. 289).
/ oku şu kimsenin haberini /
/ Namâz kılma şol kimsenüñ üstine / ki hiç namâz kılmadı ve ‘ömrini (6) mâl hâsıl
itmekde harc itdi ve yimedi ve öldi. (GT-v. 66b/5-s. 217).
/ Namaz kılma şu kimsenin üstüne /
Mü’min mücādele idüp eydür kim / kāfir mi olduñ ş’ol kimseye / kim seni
toprakdan yaratdı, soñra nutfeden yaratdı, niçe tavrlar (2) geçdüginden soñra, seni
‘ākıl gişi kılup sem‘ ve basar virdi ve tutmaġa ve yürimege kuvvat (3) virdi. (İKT-
v. 146b/1-s. 369).
/ kâfir mi oldun şu kimseye /
A‘rabī Hālid katından çıkduġından soñra (11) “Hālid saña ne ihsān itdi?” diyicek,
A‘rabī: “/ İsterdüm şol nesneyi / kim (12) benüm müştahām ve benüm hāluma
lāyıġ-ıdı.” (İKT4/2-v. 273a/11-s. 224).
/ İsterdim şu şeyi /
275
Andan Recā (7) eyitdi: ‘Halkı hoş dut, / rāzī eyle şol nesne-y-ile / kim senüñ
nefsüñ anuñ-ıla rāzī (8) ve hoş olur. (İKT4/1-v. 190b/7-s. 581).
/ razı et şu şeyle /
Bir gün ehl-i ‘ilimden (21) bir gişi Reşīd’e eyitdi: “Yā halīfa, / gör şu gişileri / ki
Ebū Bekr’i, ‘Ömer’i severler. (İKT4/2-v. 412a/21-s. 470).
/ gör şu kişileri /
Ol gişi ol aradan deprenmeyüp İbn-i Zübeyir (2) aña “/ Git şu gölgeden /” diyüp
ol gişi incinerek birez ilerü vardı. (İKT4/1-v. 54a/2-s. 368).
/ Git şu gölgeden /
… kim İbn-i ‘Abbās eyitdi: “/ İnkār mı idersiz şuña / kim hullat İbrāhīm’üñ ola,
Kelām Mūsā’nuñ (20) ola, Allāh’ı görmek Muhammed’üñ ola?” (İKT-v. 69b/19-
s. 241).
/ Ret mi edersiniz şunu /
…, eyitdi: “/ Anuñ şunı / kim Allāh Ta‘ālā Nūh kavmını (17) helak eyledi, …
(İKT-v. 51a/16-s. 208).
/ Anın şunu /
… eyitdi: … Ya‘nī / anuñ şunı / kim (4) azıduñuz, Allāh Ta‘ālā sizi çok eyledi ve
dahı bunlara emr itdi kim… (İKT-v. 74a/3-s. 248).
/ anın şunı /
…, ol ‘avrat (13) eyitdi: “/ Olmaz tā baña ism-i a‘zam ögretmeyince. /” (İKT-v.
20b/13-s. 157).
/ Olmaz ta bana en büyük adı [Allah’ın bilinmeyen yüzüncü adını] öğretmeyince.
/
Dāvūd eydür: (14) “/ Ölmedi; tā ben anı ol vech-ile görmeyince. /” (İKT4/1-v.
186a/14-s. 574).
/ Ölmedi ta ben onu o şekilde görmeyince. /
… diyüp, gine gelmeyüp: “/ Varmazın, tā beni saçumdan çiken gelmeyince /” (14)
diyüp, Haccāc: “Baña sögeni baña gösterüñ” diyüp, iki na‘layn alup, segirdi
gelüp, üzerine girüp: (15) “Beni nice görürsin” didi. (İKT4/1-v. 57a/13-s. 374).
/ Varmam ta beni saçımdan çeken gelmeyince /
Dīnu’llāh-çun olunca sizüñ murāduñuz budur ki, / ceng idesiz, tā dīnu’llāh (5)
ġayratı-çun olınca /’ didi. (İKT4/1-v. 66a/4, 5-s. 388).
276
/ savaşasınız ta Allah dini çabası için olabildiğince /
… rivāyet ider ki: (14) «Rasūl eyitdi: “/ Kıyāmet kopmaz, tā ‘Irāk ehlinüñ eyüleri
Şām’a ve Şām (15) halkınuñ yavuzları ‘Irāk’a varmayınca. /” (İKT4/2-v. 338b/14,
15-s. 335).
/ Kıyamet kopmaz ta Irak’ta oturanların iyileri Şam’a ve Şam halkının kötüleri
Irak’a gitmeyince. /
Bir rivāyatda: ‘Sen kezzāblardan ve deccāllardansın ki, Peyġāmbar anlardan (9)
habar virüp: ‘/ Kıyāmat kopmaz; tā otuz deccāl ve kezzāb çıkup her biri gendüyi
peyġāmbar (10) zu‘m itmeyince /’ didi. (İKT4/1-v. 84b/9, 10-s. 417).
/ Kıyamet kopmaz ta otuz deccal ve çok yalan söyleyen çıkıp her biri kendisini
peygamber sanmayınca /
Zīrā Hazrat-ı Risālet buyurup durur ki: ‘/ Kıyāmat kopmaz: tā otuz deccāl (20) ve
kezzāb çıkup her biri gendüyi peyġāmbar zu‘m itmeyince /. …’ didi. (İKT4/1-v.
85a/19, 20-s. 418).
/ Kıyamet kopmaz ta otuz deccal ve çok yalan söyleyen çıkıp her biri kendisini
peygamber sanmayınca /
Bir gün ‘Abdülmelik (6) b. Mervān varup şikāyet eyledi: “ ‘Abdülmelik ‘/ Hükm
eylemezin, tā kim Küseyr’üñ (7) şi‘rinden okumayınca /’ didi.” (İKT4/2-v. 219b/6,
7-s. 133).
/ Karar vermem ta ki Küseyir’in şiirinden okumayınca /
Seffāh aña “/ Yüri Tañrı’nuñ (16) berekātı-y-ıla. /” diyüp ol dahı çok leşker-ile
yüridi, Ebū ‘Avn’a geldi. (İKT4/2-v. 292a/15, 16-s. 256).
/ Yürü Tanrı’nın bereketleriyle. /
Allāh eyitdi: “/ İnanmaduñ mı uluları diri kılduġuma? /” (İKT-v. 70a/2-s. 241).
/ İnanmadın mı uluları canlandırdığıma? /
…; dahı ş’ol kimselere yazısarın (14) ki bizüm āyetümüze īmān getürürler ve
anlar ş’ol kimesnelerdür ki / tābi‘ olurlar. Ümmī Nebī’ye / ki / anı yazılmış (15)
bulurlar. Gendüler katındaġı Tevrīt’da dahı İncil’de /. ” (İKT-v. 116b/14, 15-s.
320).
/ bağlı olurlar Ümmi Nebi’ye [okuma yazması olmayan Peygambere’e] /
/ Rivāyet olundı Veheb’den / : “… (İKT4/2-v. 231a/21-s. 154).
/ Rivayet olundu Vehep’ten /
277
Gördüm ki / geldi vidâ‘ itmege / ve telattuf kıldı (15) ve hayli te’essüf yidi ki …
(GT-v. 54b/14-s. 201).
/ geldi veda etmeye /
/ Çaġırdılar “Yā Mūsā, yā Mansūr!” diyü. / (İKT4/2-v. 425b/8-s. 492, 493).
/ Bağırdılar “Yâ Musa, Yâ Mansur!” diye. /
/ Çıksun yavuz sanılu kişinüñ gözi / ki hüner (9) anuñ katında ‘aybdur ve eger
yitmiş dürlü ‘aybuñ olursa dost görmez illâ (10) bir hünerüñi görer. (GT-v. 51b/8-
s. 197).
/ Çıksın kötü düşünceli kişinin gözü /
/ Habar virdiler Yezīd’e ki: ‘Bir kīse aldı. İçinde yüz fılorī (17) vardı’ diyü. /
(İKT4/1-v. 174b/16, 17-s. 556).
/ Haber verdiler Yezit’e ki ‘ Bir kese aldı. İçinde yüz fülori vardı.’ diye. /
Mu�āf b. Zekeriyyā-yı Cerīri rivāyet ider ki: «… Andan halīfa ol cāriyeyi azād
itdi, / nikāh kıldı yigirmi biñ dīnāra /. (İKT4/2-v. 391b/20-s. 435).
/ nikah kıydı yirmi bin dinara /.
Rāvī eydür: / Leys (19) yazdı Hişāmi’bni ‘Urve’ye atasından, / ol Esmā bint-i Ebū
Bekr’den / kim Esmā eyitdi: / (20) Gördüm Zeydi’bni ‘Amr’ı / öri turup arkasını
Ka‘be’ye virüp eydürdi: “… (İKT-v. 175a/18, 19, 20-s. 416).
/ Gördüm Zeydi’bni Amr’ı /
… / gördüm Zeydi’bni �Amr’ı. Ş’ol (21) hālda / kim / ben büt katında dururdum,
şundan soñra / kim Şam’dan rucū� idüp gemiş-idi, turup (1) güneşi gözler-idi.
(İKT-v. 174a/20, 21-s. 415).
/ gördüm Zeydi’bni Amr’ı şu durumda /
/ Geldiler zindāna / bunlaruñ-ıla (18) Benī ‘Abbās’uñ bey‘atına da‘vet itdiler.
(İKT4/2-v. 254a/17-s. 192).
/ Geldiler zindana /
/ Rivāyat ider Ziyād / – kim İbn-i ‘Abbās’uñ kulı-y-dı: “… (İKT4/1-v. 203a/18-s.
604).
/ Rivayet eder Ziyat /
(Y + CDU + öteki ögeler) Diziliminde Olan Devrik Cümleler:
278
Ruhi’bni Mukbıl, Yezīd’e “/ Şükr it, iy halīfa, buncılayın fāsık öldügine. /” didi.
(İKT4/2-v. 268a/19-s. 216).
/ Şükret, ey halife, bunun gibi günahkârın öldüğüne. /
Ya‘nī / okı yā Muhammed bunlaruñ üzerine Ādem’üñ iki oġlınuñ habarını, / ş’ol
vakt kim ikisi dahı kurbān (6) itdiler. Birisinden kabūl oldı, birisinden kabūl
olmadı. (İKT-v. 39a/5-s. 188).
/ oku, ya Muhammet, bunların üzerine Âdem’in iki oğlunun haberini /
Ya‘nī Hak Ta‘ālā eydür: “/ Zikr eyle yā Muhammed! Ol vaktı / ki melā’ike
eytdiler: ‘Yā Meryem! … (İKT-v. 138b/7-s. 356).
/ An, ya Muhammet, o zamanı /
Ya‘nī / añ yā Muhammed ş’ol vaktı / kim Rabb’uñ feriştelerine (5) eyitdi: …
(İKT-v. 31b/4-s. 176).
/ an ya Muhammet şu zamanı /
Ma‘nīsi budur kim: “/ Zikr eyle yā Muhammed! Ş’ol vaktı / kim / Hak Ta‘ālā
va‘de eyledi (59 peyġāmbarlara / ki eger size kitāb ve hikmet, ya‘nī şerī‘at
virürsem, andan soñra size bir Peyġāmbar getürse ki (6) sizünle olan kitābı
girçekleyesiz; … (İKT-v. 110b/4, 5-s. 311).
/ An, ya Muhammet, şu zamanı /
Allāh Ta‘ālā eydür: … Ya‘nī / añ yā Muhammed şunı / kim İbrāhīm eyitdi: “Yā
Rabbī! / Göster baña / uluları nice diri kılursın.” (İKT-v. 70a/1-s. 241).
/ an ya Muhammet şunu /
2. 1. 2. İsim Cümlesi
2. 1. 2. 1. Öznesi Sonda Devrik Cümleler
… diyüp, İbn-i ‘Ömer: [66a] (1) ‘/ Allāh benüm üzerüme bir müsülmānuñ kanını
harām itdügidür beni bu mu‘ārazadan men‘ iden /’ (2) diyicek ol gişi: ‘…
(İKT4/1-v. 66a/1-s. 388).
/ Allah’ın benim üzerime bir Müslümanın kanını haram ettiğidir beni bu kavgadan
engelleyen /
İbn-i Sīrin bu düşüñ ta‘bīrinde: “/ Hasan-ı Basrī’den ġayrı kimseye sālıh degüldür
bu (20) düş. /” didi. (İKT4/2-v. 227b/19, 20-s. 149).
/ Hasan-ı Basri’den başka kimseye iyi değildir bu düş. /
279
Ve / dahı Zeydi’bni ‘Amr’uñ eş�ārındandur bu kasīde / kim / –birkaç beytin (13)
zikr itdük evvelinde.- / (İKT-v. 176a/12, 13-s. 418).
/ bundan başka Zeydi’bni Amr’ın şiirlerindendir bu kaside /
Ve dahı Kuss oldur kim eydürdi: “İy kavm-ı Eyādīn! Semūd ve ‘Ād kanı? /
Ebābile kanı ecdād? / (İKT-v. 169b/1-s. 405).
/ Ebabil ile hani atalar? /
Bu ma�nīden sūfīlerüñ ba�zısı eyitmişler: … Ya‘nī / Allāh sakladuġındandur,
(15) gişinüñ güci yitmemek. / (İKT-v. 80b/14, 15-s. 259).
/ Allah’ın korumasındandır kişinin gücünün yetmemesi. /
Eyitdi: “/ Subhana’l-lah kanı halk? /” (İKT4/2-v. 247b/6-s. 181).
/ Süphanallah hani halk? /
/ Bu ma‘nīye munāsıbdur işbu Fārsī beyt dahı / ki: … (İKT4/2-v. 274b/16-s. 226).
/ Bu anlama uygundur işte bu Farsça beyt de /
/ Bu ma‘nīye yakındur işbu Fārsī beyt ma‘nāsı dahı / ki: … (İKT4/2-v. 274b/18-s.
227).
/ Bu anlama yakındır işte bu Farsça beytin anlamı da /
/ Ne kıla düşmen / çü dosttur mihribân? / (GT-v. 11a/13-s. 136).
/ Ne yapsın düşman dost olduğuna göre sevgili? /
/ Ne işüñe gerek pâdişâhlık / ki öldügüñ yigdür âdem incitdügüñden. (GT-v.
13b/6-s. 139).
/ Ne işine gerek padişahlık /
Şeytān eytdi: “/ Yā nedür ol taş / ki yasduk idindüñ?” (İKT-v. 142a/4-s. 361).
/ Ya nedir o taş /
/ Buña yakındur ş’ol hadīs / kim Peyġāmbar (3) –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v.
106b/2-s. 304).
/ Buna yakındır şu hadis /
/ Tahkîk cehennem ‘azâbı-y-ıla (7) berâberdür uçmaga konşı ayagı-y-ıla varmak.
/ (GT-v. 33a/6, 7-s. 171).
/ Gerçek cehennem işkencesiyle beraberdir cennete komşu ayağıyla gitmek. /
Ve / ol yılda a‘yāndan müteveffā olanlardandur Yezīd-i Ebī Sinān ve Ma‘bed oġlı
Ebū ‘Ukayl-ı Zühre (14) ve ‘Atta-yı Horāsānī /. (İKT4/2-v. 301b/13, 14-s. 273).
280
/ o yılda ileri gelenlerden ölmüş olanlardandır Yezid-i Ebi Sinan ve Mabet oğlu
Ebu Ukayl-ı Zühre ve Atta-yı Horasani /.
…, aña eyitdi: “/ İbrāhīm’üñ kankı oġlı-y-ıdı zebīh olan? /” (İKT-v. 67b/16-s.
237).
/ İbrahim’in hangi oğlu idi kurban olan? /
2. 1. 2. 2. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Yönelmeli Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Muhammedi’bni (20) İshak eydür: “Zührī eydür: ‘Di ki / şeytānuñ ulu iġvāsı
budur ‘ālime / ki ‘amalı terk (21) itdüre; varı varı ‘ilmin dahı terk itdürür.
(İKT4/2-v. 256b/20-s. 196).
/ şeytanın büyük ayartması budur alime /
/ Yigit ki bir köşeyi ihtiyâr itmiş ola, (11) şîr-i merddür Allah Ta‘âlâ yolına. /
(GT-v. 78b/10, 11-s. 238).
/ Yiğit / … / erkek arslandır Allah Taâlâ yoluna. /
Mansūr gendü elile bir kerpüc vaz� eyledi. … didi. “Ben Allāh ismile başların
dahı / hakīkat hamd sābitdür, Allāh’a / dahı yir anuñdur, (13) kime dilerse
kullarından virür. (İKT4/2-v. 334b/12-s. 328).
/ gerçek şükür ispatlanmıştır Allah’a /
/ Senüñle cehennemde yanmak yigrekdür baña / kim ayruklarla cennetde
olmakdan. (GT-v. 59a/4-s. 207).
/ Seninle cehennemde yanmak daha iyidir bana /
“Haccāc: (9) “Vallāh yā Şa‘bī! / Sen sevgülüreksin baña (?) / ki, / bizüm
üzerümüze girür ol (10) hālda / ki, kılıçdan bizüm kanumuz tama turur. (İKT4/1-
v. 100a/9, 10-s. 441).
/ Sen en sevimlisin bana (?) /
Eyitdi: “… / Nitekim (15) Ka�be’ye Tañrı evi dirler ta�zīm içün, / bu āyet
delīldür benüm sözüm gerçek olduġına. / …” didi. (İKT-v. 56a/14, 15-s. 217).
/ bu ayet delildir benim sözümün gerçek olduğuna. /
… kim işitdüm, Zeydi’bni ‘Amrı’bni Nüfeyl eydürdi: “/ Ben muntazırın (9) bir
nebīye / kim İsmā‘īl evlādından, ‘Abdu’l-Muttalib oġlanlarından ola, … (İKT-v.
174b/8, 9-s. 415).
281
/ Ben bekleyenim bir peygamberi /
Pes Peyġāmbar –(s. a.v. )- (18) eyitdi: “/ Mūsā’ya ben ehakkın bu güni oruç
dutmaġa / ve ben lāyıkın” didi, ashābına eyitdi:… (İKT-v. 49a/18-s. 205).
/ Musa’ya ben daha layığım bu gün oruç tutmaya /
Müsannıf eydür: “… / Bu hikāyat (16) zāhırdur fikr iden kimselere. / (İKT4/1-v.
149b/15, 16-s. 520).
/ Bu hikayeler açıktır düşünen kimselere. /
Zīrā Peyġāmbar Hazratı (19) -�Aleyhi’s-selām- buyurdı ki: … Ya‘nī biz enbiyā
bölügiyüz; (20) mīras terk itmezüz; / bizden ne kalursa sadakadur, fukarāya /.
(İKT-v. 130b/20-s. 343).
/ bizden ne kalırsa sadakadır fakirlere /.
/ Tabarānī rivāyat ider İbrāhīm-i Teymī’den / ki: (16) “Şüreyh: ‘/ Zālımlar bilse
gerek her kimüñ hakkın naks itdilerse. /’ Ve dahı: ‘/ Zālım muntazırdur �ikāba, /
(17) mazlūm muntazırdur nusrata /’ dirdi. (İKT4/1-v. 79b/15, 16, 17-s. 409).
/ Zulmeden bekleyendir eziyeti, / zulme uğrayan bekleyendir yardımı /
/ Bu söz işāretdür, īmānı makbūl olmaduġına. / (İKT-v. 101a/12-s. 295).
/ Bu söz işarettir inancı hoş karşılanmadığına. /
Çünki ‘ulemā ve zāhidler (9) işitdiler: “/ Hak Ta‘ālā’nuñ sevābı yigrekdür;
mü’minlere ve sālıhlara ve ‘amel-i sālıh isteyenlere / ve āhıratda (10) bākī kalan
oldur” didi. (İKT-v. 118b/9-s. 323).
/ Hak Taâlâ’nın sevabı daha iyidir inananlara ve dinin emrettiğine göre
yaşayanlara ve dinin emrettiği işleri isteyenlere /
Ebü’l-Feth-i İzdī eyitdi: “/ Anuñ hadīse (9) mutāba‘atı yokdur, ne metninde ve ne
isnādına. /” (İKT-v. 21b/8, 9-s. 159).
/ Onun hadise bağlı kalması yoktur ne metinde ve ne dayanağına. /
/ Bu rūşendür ol kimselere / ki, [219b] (1) bu bābda te’emmüli ola. (İKT4/1-v.
219a/21-s. 632).
/ Bu bellidir o kimselere /
/ Sizüñ-çün ben mālik degülin ol nesneye / ki, takdīrda (17) yazıldı. (İKT4/1-v.
11a/16-s. 298).
/ Sizin için ben sahip değilim o şeye /
282
Ve dahı eyitdi: “… / Pes siz ne yaramaz ‘aşīre idüñüz, (9) Peyġāmbar’uñuza. /”
(İKT-v. 58a/8, 9-s. 220).
/ Öyle ise siz ne yaramaz kabile idiniz Peygamber’inize. /
/ Bu Allāh Ta‘ālā’nuñ (17) emānetidür Rasūl’a / ki, ümmetine irişdüre. (İKT4/2-
v. 256b/16, 17-s. 196).
/ Bu Allah Taâlâ’nın emanetidir Peygamber’e /
Dervîş eyitdi: “/ Öyleye degin uyumak efdaldür saña /, tâ kim ol vakt (9) içinde
halkı incitmeyesin. (GT-v. 13b/8-s. 139).
/ Öğleye değin uyumak daha iyidir sana /
Hāsılı budur ki, / halās yok saña / ve ölümden kurtılmaġa tedbīr mutasavvar
degüldür.” (İKT4/2-v. 274b/4-s. 226).
/ kurtuluş yok sana /
Dervîş eyitdi: “/ Bu du‘â hayr du‘âdur, saña ve müsülmânlara. / ” (GT-v. 13b/3-s.
138).
/ Bu dua iyi duadır sana ve Müslümanlara. /
‘Ömer aña sorup eyitdi kim: “Benüm üzerüme (10) niçün hurūc itdüñüz? Eger
eydürseñüz kim: ‘Allāh ta�ālā size ġazab idüp bizi üzerüñüze (11) gönderdi.’ /
Bu sözi biz lāyıkuz size dimege. / … (İKT4/1-v. 182a/11-s. 568).
/ Bu söz bize yakışır size demeye. /
/ Andan soñra bu uzunlık kim vasf iderler, muhālifdür ş’ol hadīse / kim
Sahīhayn’da sābit (8) olmışdur kim… (İKT-v. 47b/7-s. 202).
/ Ondan sonra bu uzunluk / … / karşıdır şu hadise /
/ Arudan söylemek fâyidesi yok şol (2) kişiye / ki ‘ömrinde aru sokmamış ola.
(GT-v. 57a/1, 2-s. 204).
/ Arıdan konuşmanın faydası yok şu kişiye /
Bulunmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
Ol keşīş eyitdi: “…; / ol dükeli halkuñ ekremidür (17) Allāh katında /” didi. (İKT-
v. 173b/16, 17-s. 414).
/ o bütün halkın en cömertidir Allah huzurunda /
283
… diyüp, Zeyd Muhtār’a: “/ Hakīr ve helāk (15) olduñ sen. / Andan horsın Allāh
katında / ki Resūl’ine yalan söylersin, iftirā idersin” (16) didi. (İKT4/1- v. 22b/14,
15-s. 317).
/ Ondan aşağısın Allah huzurunda /
/ Medīne-y-ile Tūr arasında Eyke dirlerdi bir köy (18) var-ıdı, deñiz kenārında. /
(İKT-v. 146b/17, 18-s. 369).
/ Medine ile Tur arasında Eyke dedikleri bir köy vardı deniz kenarında. /
Eyitdi (6) kim: “Āgāh oluñ, / dünyāñuzuñ bākī kalanınuñ meseli geçmişi katında
bu günüñ bākīsı gibidür geçmişi katında /.”» (İKT-v. 4b/6-s. 128).
/ dünyanızın geri kalanının hikayesinin geçmişi yanında bugünün geri kalanı
gibidir geçmişi yanında /.
… Allāh’a hamd u senā idüp eyitdi: ‘… / Mahlūka tā‘at (2) yokdur Hālık’uñ
ma‘sıyatında. /’ (İKT4/1-v. 191a/1, 2-s. 582).
/ Yaratılmışa ibadet yoktur Yaratan’ın asiliğinde. /
İbn-i İshāk eydür: “… ve birisine dahı Zü’l-ka‘bān (6) dirler-idi, / bu yigregüñ ve
taġlībuñ idi, Hūznuk yanında /; Hūznuk ol kasırdur kim Nu‘mān (7) Ekber
yapmışdı. (İKT-v. 161b/6-s. 392).
/ bu daha iyisinin ve ilgiden dolayı bir kelimeyi başka bir kelimeyi içne alacak
şekilde kullanan idi Huznuk yanında /
/ Ne ki var-ısa içinde / helāk oldı. (İKT4/2-v. 424a/3-s. 490).
/ Ne varsa içinde /
Ve dahı eydür: (12) “/ Ben size habar vireyin anuñ sıfatlarını / kim size mahfī
kalmaya: Ol orta boylu ve orta sakalludur, / (13) dahı Peyġāmbarlık mühri vardur
iki yaġırnı arasında /, adı Ahmed’dür, … (İKT-v. 174b/12, 13-s. 415).
/ bundan başka peygamberlik mührü vardır iki küreği arasında /
Andan sünnet geldi ki, / hılāf (13) yokdur, müsülmānlar arasında /, didi ki: “Ana
atasıdur, ana kardaşına ve ata kız kardaşına mīrās yokdur.” (İKT4/2-v. 324b/12,
13-s. 313).
/ karşıtlık yoktur Müslümanlar arasında /
Böyle olsa İbn-i Kirmānī dahı Ebū Müslim’e habar göndürdi: “/ Ben saña
yardımcıyın (5) Nasr’ıla cenk itmekde. /” didi. (İKT4/2-v. 285a/4, 5-s. 243).
/ Ben sana yardımcıyım Nasr ile savaşmakta. /
284
Ebü’l-Feth-i İzdī eyitdi: “/ Anuñ hadīse (9) mutāba‘atı yokdur, ne metninde ve ne
isnādına. /” (İKT-v. 21b/8, 9-s. 159).
/ Onun hadise bağlı kalması yoktur ne metinde ve ne dayanağına. /
Ammā Nil bir ırmakdur kim / dünyā ırmaklarında (8) anuñ nāzīrı yokdur, ne
sıfatda ve ne letāfetde ve ne yolı uzun olmakda /. (İKT-v. 15a/7, 8-s. 147).
/ dünya ırmaklarında onun benzeri yoktur ne özellikte ve ne güzellikte ve ne yolu
uzun olmakta /.
/ ‘Ulemānuñ ihtilāfı var şunda / kim: “Bu īmānuñ anlara āhıratda fāyıdası ola mı,
(21) olmaya mı?” (İKT-v. 90a/20-s. 275).
/ Alimlerin anlaşmazlığı var şunda /
İbn-i İshāk eydür: “… ve birisine (2) dahı Lāt dirler-idi, / bu Sekīf’uñ idi Tāyıf’da
/ ve anuñ hādimleri Benū Müġīs idi ve birisine (3) dahı Menāt dirler-idi ve / bu
Evsile’-i Hazercegüñ idi deñiz kenārında / ve birisine dahı… (İKT-v. 161b/2, 3-s.
392).
/ bu Sekif’in idi Tayıf’ta / … / bu Evsile-i Hazerceg’in idi deniz kenarında /
/ İbrāhīm’üñ sözlerindendür bu / ki “Bizüm evümüz, imānumuzdur ve /
dirlügümüz ölümümüzdür. (5) Ya Cennet’de veya Nār’da /.” (İKT4/2-v. 366a/4, 5-
s. 384).
/ hayatımız ölümümüzdür ya cennette veya cehennemde /.
Lūt eyitdi: “/ Bir köy (14) var yakında /, ol köye varalum.” didi. (İKT-v. 72b/13,
14-s. 245).
/ Bir köy var yakında /
‘Ali eyitdi: “/ Bu bir (17) mesciddür yidinci kat gökde /, hurmatı yirde (18) Ka‘be
hurmatı gibidür. (İKT-v. 22b/16, 17-s. 161).
/ Bu, bir mescittir yedinci kat gökte /
Çıkmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler
/ Ol firişte ki yil hazîne(7)sine vekîldür, ne gam aña karıcuguñ çırâgı
söyündüginden. / (GT-v. 74a/7-s. 230).
/ O meleğe / … / ne gam yaşlı kadının kandili söndüğünden. /
285
Gine bu isnād-ıla rivāyat olundı kim: “Tāvūs: ‘/ Ol gişi ki, söyleye (8) ve
Tañrı’dan korka. Hayırludur andan / kim, tınmaya ve Tañrı’dan korka’ dirdi.”
(İKT4/1-v. 213b/7, 8-s. 622).
/ O kişi / … / iyidir ondan /
İbn-i İshāk ve ġayrı rāvīler şöyle rivāyat itdiler kim… / Bu Vehb ol vaktda Benī
Zühre (7) kabīlesinüñ ulusı-y-ıdı; hem yaş cihetinden hem şeref cihetinden. /
(İKT-v. 182b/6, 7-s. 429).
/ Bu Vehp o zamanda Zühre oğulları kabilesinin ulusuydu hem yaş yönünden hem
üstünlük yönünden. /
… ve biri dahı budur ki yā Mūsā! / Söz söyleyen gişinüñ melāli azdur. (4) İşiden
gişiden /, kaçan halka söz söyleseñ çok söyleyüp melūl kılma ki çok söylemek (5)
‘aybdur, … (İKT-v. 124b/3, 4-s. 333).
/ Söz söyleyen kişinin sıkıntısı azdır işiten kişiden /
Buhārī, Ef�āl-ı ‘İbād adlu kitābda (8) ve İbn-i Ebī Hātem, Kitāb-ı Sünnet’de
şöyle rivāyet ider ki: “… / Allāh Ta‘ālā münezzehdür (19) mekāndan ve
zamāndan. / (İKT4/2-v. 273b/18, 19-s. 225).
/ Allah Taâlâ arıdır mekandan ve zamandan. /
Ben eytdüm: “/ Kankısı a‘lamdur, (21) ol ikisinden? /” (İKT4/2-v. 349b/20, 21-s.
355).
/ Hangisi başkandır o ikisinden? /
… kim Muhammedi’bni Ka�b Kurzī eyitdi: “… / Şām’da bir gişi var-ıdı
Yahūdī’dan /, müsülmān olmış-ıdı, sālih idi, … (İKT-v. 67b/15-s. 237).
/ Şam’da bir kişi vardı Yahudi’den /
2. 1. 2. 3. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler
İbn-i İshāk ve andan ġayrı haylī gişiler eyitdiler kim, / zemzem zāhir olmazdan (6)
öñdin Mekke’de çok kapular var-ıdı, ‘Abdu’l-Muttalib zamānında /. (İKT-v.
180a/5, 6-s. 425).
/ zemzem belli olmadan önce Mekke’de çok kapılar vardı Abdülmuttalip
zamanında /.
Ba‘zılar: “/ ‘Ömer efzaldur ‘adlından ve zühdinden ve (19) ‘ibādatından ötürü /”
didiler. (İKT4/1-v. 192a/18, 19-s. 584).
286
/ Ömer üstündür adaletinden ve her türlü zevke karşı koyup kendini dine
vermesinden ve ibadetinden ötürü /
Muhammedi’bni Vāsi‘ eyitdi: “/ Bunlaruñ baña (5) ne men[fa]‘atı var, Allāh
Ta‘ālā beni cehenneme sokacak olursa. /” ” (İKT4/2-v. 254a/4, 5-s. 191).
/ Bunların bana ne faydası var Allah Taâlâ beni cehenneme sokacak olursa. /
Şek yokdur kim, / emvāl-ı (14) kānıyanuñ gişiye vefāsı yokdur Allāh’dan ‘ināyat
olmayınca /.” (İKT4/1-v. 198b/13, 14-s. 595).
/ inanmışların mülklerinin kişiye vefası yoktur Allah’tan yardım olmayınca /.
/ ‘Avām (6) katında merġūbdur ancak. / (İKT4/2-v. 250a/5, 6-s. 185).
/ Ayaktakımı yanında sevilendir ancak. /
Velīd eyitdi: “… / Bunlar hod Hişām’uñ elçileri ancak. /” (İKT4/2-v. 263b/16-s.
208).
/ Bunların kendi Hişam’ın elçileridir ancak. /
Ve eydürdi ki: “…, / (13) bu dünyādan nakl itseñüz gerek. Atañuz bilinden anañuz
rahmına nakl itdügüñüz gibi. (14) Ve anañuz rahmından dünyāya ve dünyādan
kabra ve kabrdan mahşere ve mahşerden cennete (15) ya cehenneme /.” (İKT4/2-
v. 259a/13, 14, 15-s. 200).
/ bu dünyadan taşısanız gerek babanızın belinden ananızın rahmine taşıdığınız gibi
ve ananız rahminden dünyaya ve dünyadan kabre ve kabirden mahşere ve
mahşerden cennete ya da cehenneme /.
… Haccāc bir gün hutba(6)sında eyitdi kim: “/ Allāh ta�ālānuñ harām itdükleri
nesneye sabr itmek geñezdür �azābına (7) sabr itmekden-ise. /” (İKT4/1-v.
143b/6, 7-s. 510).
/ Allah Taâlâ’nın haram ettikleri şeye sabretmek kolaydır işkencesine
sabretmektense. /
/ Lākin bu hadīslerüñ isnādı sahīh [339b] (1) degüldür. Ba‘zısında halel
olduġından ötürü. / (İKT4/2-v. 339a/21; 339b/1-s. 336).
/ Ancak bu hadislerin dayanağı doğru değildir bazısında bozukluk olduğundan
ötürü. /
/ İş bunuñ ‘avratın bir gişi dahı çiftlenmek hayurludur (6) bir müsülmān gişiyi
anuñ ‘ışkı-la alup helāk olmakdan-ısa, / vallāhı ben bu aradan gitmezin; (7) hattā
ol ‘avratın metā‘ı Kays evine taşınmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 40b/5, 6, 7-s. 346).
287
/ Bunun karısını bir kişi daha karı olarak alması yararlıdır bir Müslüman kişiyi
onun aşkıyla alıp mahvolmakdansa /
Ol eyitdi: “/ Eger bu dedügüñ olursa buña destūr olsa gerek biz mahcūb olıcak /
(11) ve / bu hāzır olsa gerek biz ġāyıb olıcak /.” (İKT4/1-v. 146b/10, 11-s. 515).
/ Eğer bu dediğin olursa buna izin olsa gerek biz utanınca / ve / bu hazır olsa
gerek biz kaybolunca /.
Çünkim Velīd ol mi�māruñ (16) sözinüñ gerçekligin bildi, elli biñ fılorī virüp
eyitdi kim: “… / Buña harc idecegümüz Allāh yolına harc (18) eylemek
hayırludur böyle itmekdense. /” (İKT4/1-v. 157b/17, 18-s. 531).
/ Buna harcayacağımızı Allah yoluna harcamak yararlıdır böyle yapmaktansa. /
/ Zīrā āhır zamānda dünyā fesāda vardukda ol hurūc idüp yir yüzini ‘adl-ıla (2)
toldursa gerek, cevr-ile ve zulm-ıla tolduġı gibi. / (İKT4/2-v. 373a/1, 2-s. 398).
/ Çünkü son zamanda dünya kötülüğe ulaştığında o ayaklanıp yeryüzünü adalet ile
doldursa gerek eziyet ile ve zulm ile dolduğu gibi. /
“… / Katuñda bir hācetüm var, devā idecek olursan. /” didi. (İKT4/2-v. 370b/10-
s. 394).
/ Huzurunda bir ihtiyacım var çare bulacak olursan. /
Ve eydürdi ki: “Zikr iki dürlüdür; / biri zikrdür dil-ile /, biri halāl ve harām
vaktında añmakdur (18) ki andan bu efzaldur.” (İKT4/2-v. 259a/17-s. 200).
/ biri, anmaktır dil ile /
/ Hişām’uñ hālı müşkildür eger Allāh Ta‘ālā yarlıġamazsa. /’ didi. (İKT4/2-v.
262b/10-s. 206).
/ Hişam’ın durumu zordur eğer Allah Taâlâ bağışlamazsa. /
‘Abdülmelik aña dönüp: “/ Ne tatlu ‘īşumuz var-ıdı, eger bākī kalurum-ısa /, (19)
lākin evvelkiler didügi gibidür” diyüp bu beyti okudı. (İKT4/1-v. 42b/18-s. 350).
/ Ne tatlı yaşayışımız vardı eğer kalıcı olabilseydim /
Fir‘avn’uñ musāhıblarınuñ (16) ba‘zısı eyitdi: “/ Hak Ta‘ālā’nuñ İbrāhīm’e va‘de
itdügi ‘acabdur, eger bu degülse /” didi. (İKT-v. 112b/16-s. 315).
/ Hak Taâlâ’nın İbrahim’e söz vermesi tuhaftır eğer bu değilse /
/ Gül sohbeti hoş-idi eger diken korkusı olmayaydı. / (GT-v. 56a/12-s. 203).
/ Gül sohbeti hoş idi eğer diken korkusu olmayaydı. /
288
… ki: “Resūl Hazratı –sallā’llāhu ‘aleyhi ve sellem-: / ‘İbn-i ‘Ömer (18) sālıh
gişidür, eger gice tururmıssaydı.’/ (İKT4/1-v. 62b/17, 18-s. 383).
/ İbn-i Ömer dinin emrettiğine göre davranan kişidir eğer gece dursaydı. /
Rasūl -�aleyhi’s-selām- eytdi: “… Ve / cennet, Allāh’a mutī� olanlaruñdur (18)
eger Habeşī kul olursa dahı /; ve nār-ı cehennem şunlaruñdur ki / Allāh’a �āsī
ola. Egerçi, Kureyş’üñ (19) ulusı dahı olursa /. (İKT4/2-v. 351b/17, 18, 19-s. 358).
/ cennet, Allah’a bağlı olanlarındır eğer Habeşli kul olursa bile /
/ Deñiz fâyidesi eyü-y-idi eger mevc (12) korkusı olmayaydı. / (GT-v. 56a/11, 12-
s. 203).
/ Denizin faydası iyiydi eğer dalga korkusu olmayaydı. /
“/ Yirinde nā-hoş kimse var, eger şarābda (17) ġark degül imişse /” didi. (İKT4/1-
v. 174a/16, 17-s. 556).
/ Yerinde beğenilmeyen kimse var eğer şarapta boğulmamışsa /
/ Elbetde anı Mushaf’dan koparmak gerek, eger toñuz tuynaġı-la dahı olursa. /
(İKT4/1-v. 146a/21-s. 515).
/ Elbette onu Kur’an’dan koparmak gerek eğer domuz tırnağı ile dahi olursa. /
/ Beytü’l-māl’dan nesne alduġı rivāyetine (3) mānı‘ degül eger vākı‘ oldısa dahı.
/” dirler-idi. (İKT4/2-v. 233b/2, 3-s. 157).
/ Maliye hazinesinden bir şey aldığı söylentisine engel değildir eğer gerçekleştiyse
de. /
… eyitdi: “Üç nesneye nefsüñüzi mübtelā (11) itmeñ. / Biri Sultan katına varmak,
egerçi Allāh’uñ kullıġına buyurmaġa varursañuz dahı. / (12) Biri hatun gişi
katına varmak, egerçi kitābullāh ögretmege de varursañuz. / (İKT4/2-v. 239a/11,
12-s. 167).
/ Biri, sultan huzuruna gitmek her ne kadar Allah’ın kulluğuna buyurmaya
giderseniz dahi. / Biri, kadın yanına gitmek her ne kadar Kur’an öğretmeye de
giderseniz. /
Nesā’ī ve İbn-i Māce [22b] (1) Abdülmelik bin ‘Umerī’den [bu] hadīsi rivāyat
ider ki: “/ Bir gişi bir gişiyi nefsi üzerine emīn kılsa, (2) ol dahı anı öldürse, ol
öldüren gişiden ben beriyin; egerci öldürdügi kafır-ısa dahı /” (3) diyü nakl
eyledi. (İKT4/1-v. 22b/1, 2-s. 316).
289
/ Bir kişi bir kişiyi nefsi üzerine emin kılsa, o da onu öldürse, o öldüren kişiden
ben bu yanayım; eğerki öldürdüğü kâfirse de /
Çünki bu habar ‘Abdullāh bin (20) ‘Abdülmelik’e ve Muhammed bin Mervān’a
irişdi, Haccāc’a: “/ Şimden girü senüñ emrüñdeyüz. (21) Emīre’l-mü’minīn
buyurduġı gibi /” diyüp, yine Haccāc’ı çeriye beg diküp, öñdün ne vech-ileyse
[95a] (1) mukarrar kılup, … (İKT4/1-v. 94b/20, 21-s. 433).
/ Şimdiden sonra senin emrindeyiz Emire’l-müminin buyurduğu gibi /
Meryem bildi ki / bu elbette olacak nesnedür, gereg-ise dilesün, gerekse (15)
imtinā‘ itsün /, nāçār rāzī oldı. (İKT-v. 139a/14, 15-s. 357).
/ bu elbette olacak şeydir gerekse dilesin, gerekse çekinsin /
Rāvī eydür: “Kaçan sen bir heybetlü pādışāh [35a] (1) katına varup anuñ
hışmından korksañ üç gez eyit: / ‘Allāh uludur, ġālıbdur cemī�-i halkdan’ / (2)
Dahı ben korkduġumdan Allāh’a sıġınurın insden ve cinden ve kuluñ fulānuñ
şerrinden. / (3) Anuñ ki, / yir gök zā’ıl olmasından dutıçı oldur gök yire düşmesin
diyü /. (İKT4/1-v. 35a/1, 2, 3-s. 338).
/ yerin göğün sona ermesinden tutucu O’dur gök yere düşmesin diye /.
… didügi gibidür kim eyitdi: … Benüm murādum degüldür, / illā (7) ıslāh
itmekdür gücüm yitdügi kadar /, andan soñra bunları korkutmaġa intikāl itdi, (8)
eyitdi … (İKT-v. 74b/6, 7-s. 249).
/ yalnız, düzeltmektir gücüm yettiği kadar /
Musannıf eydür, / Dımışk dahı (17) Baġdād gibi toludur. Halk-ıla ‘ulemā-y-ıla ve
hāfızlar-ıla ve ‘avratlar-ıla ve oġlancuklar-ıla ve mescidlerle (18) ve ‘ibādet
ehlile ve hākimler-ile ve ümerā-y-ıla ve çeri-y-ile rızk u emn-ile; / vāfırdur dīn ü
diyānet / (19) ve fesād azdur. (İKT4/2-v. 337a/16, 17, 18-s. 333).
/ Şam da Bağdat gibi doludur halkla, alimlerle ve hafızlarla ve kadınlarla ve
çocuklarla ve mescitlerle ve ibadet edenlerle ve hâkimlerle ve emirlerle ve askerle
bereket ve güvenle /
Şeytān eytdi: “Yā ‘Īsā! / Va’llāhi yirüñ ve gögüñ Rabb’ı sensin hemān / kim (12)
böyle” didi. (İKT-v. 140b/11, 12-s. 359).
/ Allah için yerin ve göğün Rabb’i sensin böylece /
290
Allāhu Tebāreke ve Ta�ālā Kitāb-ı ‘Azīz’ında buyurur: … ve yirden çıkanı bilür
ve gökden ineni ve göge aġanı bilür (17) ve / ol sizüñle biledür her kanda olsañuz
/ ve dahı… (İKT-v. 4b/17-s. 129).
/ O sizinle birliktedir her nerede olsanız /
/ Tabarānī rivāyat ider İbrāhīm-i Teymī’den / ki: (16) “Şüreyh: ‘/ Zālımlar bilse
gerek her kimüñ hakkın naks itdilerse. /’ Ve dahı: ‘/ Zālım muntazırdur �ikāba, /
(17) mazlūm muntazırdur nusrata /’ dirdi. (İKT4/1-v. 79b/15, 16, 17-s. 409).
/ Zulmedenler bilse gerek her kimin hakkını eksilttilerse. /
İbnü Cevzī ve anuñ ġayrı eyitdi: “Ol ‘Ömer bin ‘Abdül’azīz’dür kim, (7) yüzinci
yıluñ başında geldi. Hılāfata ol lāyıkdur; / imāmata ol evlādur ictihād olduġından
(8) ötürü; icrā-yı şerī‘at idüp hakkı yirine getürdüginden ötrü. ‘Ömer bin Hattāb
‘adlı gibi (9) ‘adl idüp her işde aña öykündüginden ötrü. /” (İKT4/1-v. 197a/7, 8,
9-s. 592).
/ imamlığa o daha uygundur gücü yettiği kadar çalıştığından ötürü, din kurallarını
uygulayıp doğruyu yerine getirdiğinden ötürü. Ömer bin Hattap adaleti gibi adalet
edip her işte ona öykündüğünden ötürü. /
Ol gişi gendüsi Hāris [85a] (1) olduġı eve varup, kapuda turanlara: ‘Tañrı
peyġambarın ziyārat idelüm’ diyüp, ‘/ Şimdi (2) destūr yokdur irte olmayınca /’
diyüp, ol gişi çaġırdı ki, şem‘aları yakdılar. (İKT4/1-v. 85a/1, 2-s. 417).
/ Şimdi izin yoktur sabah olana kadar/
/ Buña uyup bunı tasdīk itmek yigdür, işbu Hak’dan dönücilere uymakdan-ısa /,
belki (3) Haccāc ve ehl-i hevādan –kim anuñ ġayrıdur- sözleri kizb ve iftirādur.
(İKT4/1-v. 147a/2-s. 516).
/ Buna uyup bunu onaylamak iyidir işte bu Hak’tan dönücülere uymaktansa /
… Sa�sa�a cevāb virüp: (9) ‘Yā Emīre’l-mü’minīn! Üç nesneyi alıcıdur ve üç
nesneyi terk idicidür. / Evvel alduġı (10) halāyıkuñ göñülleridür; kaçan söz
söylese; / ikinçi gökcek işdür, kaçan söz söyleseler /; üçünci ki / (11) işüñ geñezin
ider, kaçan muhālafat olınsa /; …” didi. (İKT4/1-v. 28b/9, 10, 11-s. 327).
/ İlkin aldığı hizmetçilerin gönülleridir ne zaman söz söylese; / ikinci güzel iştir ne
zaman söz söyleseler /
291
Lokmān eytdi: “/ Dilden ve yürekden (10) tayyīb yokdur, kaçan tayyib olsalar; /
ve / bunlardan habīs dahı yokdur, kaçan habīs olsalar /.” (İKT-v. 147b/9, 10-s.
371).
/ Dilden ve yürekten temiz yoktur ne zaman temiz olsalar / ve / bunlardan pis de
yoktur ne zaman pis olsalar /.
/ Bu yıluñ evvelinde halīfa ‘Abdülmelik oġlı Velīd’üñ oġlı (19) İbrāhīm-idi.
Kardaşı Yezīd-i Nākıs’uñ vasiyyetiyle ve Hıms kavmından ġayrı cemi‘-i ümerānuñ
(20) ve ehl-i Şām’uñ itā‘atlarıyla ve bey‘atlarıyla. / (İKT4/2-v. 275b/19, 20-s.
228).
/ Bu yılın başında halife Abdülmelik oğlu Velit’in oğlu İbrahim idi kardeşi Yezid-
i Nakıs’ın vasiyetiyle ve Hımıs kavminden başka emirlerin tümünün ve Şam’da
oturanların boyun eğmeleriyle ve hakimiyetini kabul etmeleriyle. /
Ol ma�badı yapdılar kim, / şimdi cāmı�dur, kutb cihetinden yaña /. (İKT4/1-v.
153b/21-s. 526).
/ şimdi camidir kutup yönünden yana /.
Eydürdi ki: “/ Kaçan bir gişinüñ göñline bir nesne (9) ilhām olınsa anuñla �amal
eylemek cāyız degüldür. Mādām ki hadīsde görmeye. /” (İKT4/2-v. 432a/8, 9-s.
503).
/ Ne zaman bir kişinin gönlüne bir şey ilham olunsa onunla iş yapmak uygun
değildir madem ki hadiste görmeye. /
Ve eydürdi ki: ‘Üç nesne vardur ki şerīf (9) vazī‘ itmez. Bir ciftlikler, bir tavr-ı
ma‘īşet bilmek, / biri hakkın taleb itmek, ne kadar az (10) olursa /. (İKT4/2-v.
261b/9, 10-s. 204).
/ biri, hakkını istemek ne kadar az olursa [bile] /.
İşbu izārdan ġayrı setr-i ‘avrat idecegümüz yokdur ve / (15) işbu mezbelede
bıraġılandan ġayrı yemege mālik degilüz, nice eyyāmdur ki /. (İKT4/2-v. 389a/15-
s. 430).
/ işte bu süprüntülükte bırakılandan başka yemeğe sahip değiliz nice günlerdir ki /.
Kalanı virmekde dahı Allāh, ‘ācız degüldür ve / ben anları kor degülin (4) ol
vakta dek / ki, anlardan yir yüzinde bir kimse kalmaya. (İKT4/1-v. 10b/3, 4-s.
297).
/ ben onları bırakır değilim o zamana dek /
292
Dünyāda bir nesne cem‘ olmaz, / (14) illā gine taġılsa gerek ol vakta dek / ki, Hak
ta‘ālā yire ve yir yüzindekine vārıs olup (15) mālik ola. (İKT4/1-v. 195a/14-s.
589).
/ yalnız, gine dağılsa gerek o zamana dek /
Evvel yazılmış kim: ‘… Ve toġurduġuñuz [162b] (1) oġlanlardan size menfa�at
irişmez; / hayāt-ı ġanīmat gerek ölmezden öñdin /. / Kuvvat-ı (2) hoş gerek za�fat
irmezden öñdin / ve / sıhhatuñ kadrın bilüñ sayrulık (3) irişmedin /. (İKT4/1-v.
162b/1, 2, 3-s. 538).
/ ganimet hayat gerek ölmeden önce /. / İyi kuvvet gerek zayıflık ulaşmadan önce
/
“/ Ben bir miskīn ve za‘īf gişiyin şimdiki hālda / ki ben bu işüñ üzerineyin.
(İKT4/2-v. 224a/7-s. 143).
/ Ben bir zavallı ve zayıf kişiyim şimdiki durumda /
‘Abbās –razıyallāhu ‘anhu-: “/ Vilāyet bundan soñra Seffāh’uñ, Seffāh’dan soñra
Mansūr’uñ, Mansūr’dan (14) soñra Mehdī’nüñ, andan soñra evlādınuñdur. Tā
‘Īsī b. Meryem’e teslīm olunca. /” didi. (İKT4/2-v. 353a/13, 14-s. 361).
/ İl bundan sonra Seffah’ın, Seffah’tan sonra Mansur’un, Mansur’dan sonra
Mehdi’nin, ondan sonra çocuklarınındır ta Meryem oğlu İsa’ya teslim oluncaya
kadar. /
“Bekāya tamā� itme ki mevt seni isteyü durur. / Nice güler ol / ki ölüp bilmez ki
Cennet’e mi gider (11) veyāhūd Nār’a. Ve / unutma anı / ki / mevt saña gelse
gerek, ya gicede ya gündüzde /. İ vah” (12) diyüp, haykırup gendüden gitdi.
(İKT4/2-v. 366a/10, 11-s. 384).
/ ölüm sana gelse gerek ya gecede ya gündüzde /.
/ Kişinüñ (6) eli dünyâdan kısa gerekdür; yiñ gerekse kısa olsun gerekse uzun (7)
olsun. / (GT-v. 75a/5, 6, 7-s. 231).
/ Kişinin elinin dünyadan kısa olması gerekir yen gerekse kısa olsun gerekse uzun
olsun. /
/ Hakîr göründi anuñ hükmi-y-ile / ki / ednâ harem hidmet(10)kârları hüsn ü
cemâl-ıla andan ziyâde idi ziyneti-y-ile /, … (GT-v. 56b/9, 10-s. 204).
/ pek aşağı harem hizmetkârları iyilik ve yüz güzelliğiyle ondan fazla idi süsüyle /
293
2. 1. 2. 4. Birkaç Ögesi Sonda Devrik Cümleler
+ Y + DT + DT:
/ Hāris rivāyat ider Ebū Vāyıl’dan /: “Huzeyfe’den işitdüm ki: ‘Ashāb-ı
Muhammed’den uluları (11) bildiler kim, / ol yakındur Allāh’a vesīle cihetinden
/.” (İKT4/1-v. 146a/11-s. 514).
/ o yakındır Allah’a sebep yönünden /.
Eydürler kim: ‘… / ‘Ankabūtuñ (16) tılsımı dahı var-ıdı anda ev yapmaya. /’
(İKT4/1-v. 162a/15, 16-s. 538).
/ Örümceğin tılsımı dahi vardı orada ev yapmaya. /
Pes Rasūlü’llāh -(s. a.v. )- ashābına eyitdi: “/ Siz ahaksız Mūsā’ya (3) ‘āşūre
günin oruç dutmaġa /” didi. (İKT-v. 101b/2, 3-s. 296).
/ Siz layıksınız Musa’ya aşure günü oruç tutmaya /
+ Y + DT + Yüklemin Niteleyeni:
Dahı rivāyet itdi ki: “/ Beytu’l-māl’a emīn olmak yigdür baña andan / ki bir hatun
gişiye (9) emīn olam.” (İKT4/2-v. 239b/8-s. 168).
/ Maliye hazinesine güvenmek iyidir bana ondan /
Ebu Ba‘lā eydürdi ki: “/ Bir gözüm çıkup bir gözüm-üle diri yürümek yigdür (10)
baña andan / ki elümde bir hükm ola.” (İKT4/2-v. 239b/9, 10-s. 168).
/ Bir gözüm çıkıp bir gözüm ile canlı yürümek iyidir bana ondan /
+ Y + DT + ZT:
Cevāb: “Ya Resūlu(9)llāh! İçdüm ki, �ilmüm ve imānum ziyāda olup cesed-i
Resūl’den benüm cesedüme nesne irişsün (10) diyü ki, / benüm cesedüm lāyıkdur
aña yirden ise /” didi. (İKT4/1-v. 52a/10-s. 365).
/ benim cesedim layıktır ona yerden ise /
“Tañrı’dan kork / ol seni ıhtıyār eylemek hayrludur saña sen gendü nefsüñ ıhtıyār
(17) eylemekdense /.” diyüp, bu beytleri okudı ki: … (İKT4/2-v. 368a/16, 17-s.
389).
/ O’nun seni seçmesi yararlıdır sana sen kendi nefsini seçmektense /.
+ Y + Öznenin niteleyeni + DT:
294
… arkasını Ka�be’ye virüp eydürdi: “İy Kurayş Bölügi! / Va’llāhi (21) hīç sizden
kimse yokdur benden ġayrı İbrāhīm dīni üzerine /” dir-idi. (İKT-v. 175a/20, 21-s.
416).
/ Allah için hiç sizden kimse yoktur benden başka İbrahim dini üzerine /
+ Y + Yüklemin niteleyeni + DT:
… eyitdi: … / Lūt kavmı hōd (12) degüldür, sizden ne zamānda ve ne mekānda ve
ne efdalda. / (İKT-v. 74b/11, 12-s. 249).
/ Lut kavmi başka değildir sizden ne zamanda ve ne mekanda ve ne üstünlükte. /
+ Y + ZT + DT:
Ammā teftīş idüp gördiler kim / şehirden (18) taşra kenīseler var-ıdı. Deyr-i
Merān gibi. Kāsyūn eteginde / dahı (19) Kenīse-i Rāhıb ve Kenīse-i Tevmā ki,
Bābu Tevmā’dan taşradur ve … (İKT4/1-v. 159b/17, 18-s. 534).
/ şehirden dışarı kiliseler vardı Deyr-i Meran gibi Kasyun eteğinde /
+ Y + ZT + ki + ZT:
/ Mescidleri (7) ahsan-ı mesācıd olup ezān-ıla ve salavāt-ıla tolu-y-iken,
medreseleri ve hān-kahları ve (8) hammāmları ve bāzārları müretteb ve
müzeyyen-iken ve latīf gölgeleri ve tatlu sözleri (9) vāfır-iken, el-hāsıl anuñ gibi
şehr etrāf-ı ‘ālemde yoġ-ıdı, tā şuña degin ki (10) Hak Ta‘ālā aña ve ehline
‘ukūbat-ı kaderiyye ve musālat-ı kahriyye musallat idince /. (İKT4/2-v. 337b/9,
10-s. 333).
/ Mescitleri mescitlerin en güzeli olup ezanla ve namazlarla dolu iken, medreseleri
ve tekkeleri ve hamamları ve pazarları dizilmiş ve süslü iken ve güzel gölgeleri ve
tatlı sözleri bol iken, kısacası onun gibi şehir dünyanın etrafında yok idi ta şuna
değin ki Hak Taâlâ ona ve ehline kaderi inkar eden mezhebin eziyetlerini ve
kahırla ilgili ilişmeleri rahat bırakmayınca /.
2. 1. 2. 5. Bir Ögenin Belirteni ya da Niteleyeni Sonda Devrik Cümleler
Nite-kim zarîfler dimişler; / tokluġ-ıla ölmek yigdür açlık çekmekden /. (GT-v.
34b/2-s. 173) (açlık çekmekden yigdür)
295
/ toklukla ölmek iyidir açlık çekmekten /.
Ne işüñe gerek pâdişâhlık ki / öldügüñ yigdür âdem incitdügüñden /. (GT-v.
13b/6-s. 139) (âdem incitdügüñden yigdür)
/ öldüğün iyidir insan incittiğinden /.
… Peyġāmbar Hazratı -�Aleyhi’s-selām- buyurdı ki: ‘/ Hīç bir (18) kimse yokdur
Ādem oġlanlarından /, illā ol günāh itmişdür, … (İKT-v. 137a/17, 18-s. 354)
(Ādem oġlanlarından hīç bir kimse)
/ Hiçbir kimse yoktur insanoğullarından /
Ehl-i Kitāb eydürler: (17) “Kızlıkda Yūsuf Mısr ehline ta‘ām satdı, / ne kadar
malları var-ısa altundan ve gümişden ve (18) emlākdan / cemī‘isin Yūsuf aldı.
(İKT-v. 85a/17-s. 267) (altundan ve gümişden ve emlâkdan ne kadar mallar)
/ ne kadar malları varsa altından ve gümüşten ve emlaktan /
Şeyh, Mehdī’ye hıtāb idüp “İy oġul, / kaçan ki babañ-ıla ‘ammuñ and içseler,
babañ hanīs (4) olmak yigrekdür ‘ammuñ hānıs olmakdan /.” didi. (İKT4/2-v.
355a/3, 4-s. 364) (�ammuñ hānıs olmakdan yigrekdür)
/ ne zaman ki babanla amcan yemin etseler babanın yeminini bozup altından
çıkmaması daha iyidir amcanın yemini bozup altından çıkmamasından /.
Eydürdi ki: “/ Göñli pāk olup tonı kir olan gişi hayırludur andan / ki, tonı (10)
pāk ola ve göñli kir ola.” (İKT4/1-v. 89a/9-s. 424) (andan hayırludur)
/ Gönlü temiz olup giysisi kirli olan kişi iyidir ondan /
Ol oġrıya eyitdi: ‘/ Gendü hālında olmak yig degül midi (15) andan / ki bir suç
işleyesin dahı getüreler. A‘zāñdan birisini keseler.’ (İKT4/1-v. 144b/14, 15-s.
512) (andan yig degül midi)
/ Kendi halinde olmak iyi değil miydi ondan /
‘Atā eydür: “/ Ben evümde (15) şeytān görmek yigdür andan / ki yastuk görem.
(İKT4/2-v. 235b/14, 15-s. 161) (andan yigdür)
/ Benim evimde şeytan görmek iyidir ondan /
Dahı eydürdi ki: “/ Ben hayātumda bir akça tasadduk itmek (3) hayrludur andan /
ki öldügümden soñra yüz biñ akça tasadduk idem.” (İKT4/2-v. 240a/2, 3-s. 168)
(andan hayrludur)
/ Benim hayatımda bir akçe sadaka vermek yararlıdır ondan /
296
/ Kişi kendü eski hırkasın yamamak yigdür âriyete ton dilemekden. / (GT-v. 79b/3-
s. 239) (âriyete ton dilemekden yigdür)
/ Kişinin kendi eski hırkasını yamaması iyidir ödünç elbise istemekten. /
Tahtanuñ başında altun-ıla (10) yazmışlar ki; / üstâd cevri yigdür atanuñ
şefkatinden /. (GT-v. 62b/10-s. 212) (atanuñ şefkatinden yigdür)
/ ustanın eziyeti iyidir babanın şefkatinden /.
/ Sirke ve tere kendü eli emeginden, yigrekdür ayruk kişinüñ kuzı biryânından. /
(GT-v. 75a/10-s. 231) (kendü eli emeginden sirke ve tere), (ayruk kişinüñ kuzı
biryânından yigrekdür)
/ Sirke ve tere kendi elinin emeğinden daha iyidir başka kişinin kuzu kebabından.
/
Dahı rivāyet itdi ki: “/ Beytu’l-māl’a emīn olmak yigdür baña andan / ki bir hatun
gişiye (9) emīn olam.” (İKT4/2-v. 239b/8-s. 168) (andan yigdür)
/ Maliye hazinesine güvenmek iyidir bana ondan /
Ebu Ba‘lā eydürdi ki: “/ Bir gözüm çıkup bir gözüm-üle diri yürümek yigdür (10)
baña andan / ki elümde bir hükm ola.” (İKT4/2-v. 239b/9, 10-s. 168) (andan
yigdür)
/ Bir gözüm çıkıp bir gözüm ile canlı yürümek iyidir bana ondan /
… Bundan soñra Muhtār hutba okıyup, ashābını hutbasında, Kūfe’de Hüseyin
depelendügine [9a] (1) hāzır olanlar üzerine kındurup: “… Āl-ı Muhammed
yardım anlaruñ, siz yaramazlardansız, / pes siz kezzābsız, (3) baña kezzāb
didigüñüz gibi /. …” diyüp, Kūfe’de olanları getürdüp, …(İKT4/1-v. 9a/2, 3-s.
294) (baña kezzāb didigüñüz gibi kezzābsız)
/ öyle ise siz çok yalancısınız bana çok yalancı dediğiniz gibi /.
Nitekim ‘acem dimişdür: “Yek hil‘at-ı zîbâ bih ez-hil‘at-ı dîbâ.” / Bir yaraşık (13)
ak kaftân yigrekdür biñ kimhâdan yaraşıksuz ola. / (GT-v. 40a/12, 13-s. 181)
(yaraşıksuz ola(n) biñ kimhâdan yigrekdür)
/ Bir yakışan ak kaftan daha iyidir bin ipekli kumaştan yakışmayan. /
Ol söz budur ki işitdüm, kendü hısmum ve kavmum eydürlerdi (12) ki / yigit
kişinüñ yanında uyanuk durmak yigrekdür, bir koca kişi yanında (13) yatmakdan
/. (GT-v. 58b/12, 13-s. 206) (bir koca kişi yanında yatmakdan yigrekdür)
297
/ yiğit kişinin yanında uyanık durmak daha iyidir bir yaşlı kişi yanında yatmaktan
/.
… ve eytdiler kim, / anda bir büyük kapu vardur, bir muhkem kilid (12) urulmış /
ve ol tarafuñ begleri pāsbānlar komışlar ki… (İKT-v. 145a/11, 12-s. 367) (bir
muhkem kilid urulmış bir büyük kapu)
/ orada bir büyük kapı vardır bir sağlam kilit vurulmuş /
Rāvī rivāyat ider ki: (17) “İbn-i ‘Abbās biñ akçalık ton giyürdi. / İki oġlı var-ıdı.
Biri ‘Abbās ve biri ‘Alī adlu. / (İKT4/1-v. 32b/17-s. 334) (biri ‘Abbās ve biri ‘Alī
adlu iki oġlı)
/ İki oğlu vardı biri Abbas ve biri Ali adlı. /
/ İki oġlı, biri Muhammed ve biri �Abdülvehhāb idi, bunlardan (2) ġayrı dahı. /
(İKT4/2-v. 290b/1, 2-s. 252) (bunlardan ġayrı dahı iki oġlı)
/ İki oğlu, biri Muhammet ve biri Abdülvehhap idi bunlardan başka daha. /
Pâdişâh sordı ki / sebeb (14) nedür bunlaruñ düşmenligine? / (GT-v. 11a/13, 14-
s. 136) (bunlaruñ düşmenliğine sebep)
/ sebep nedir bunların düşmanlığına? /
Pâdişâh bu sözi işitdi ve gözlerinden yaş (13) revân oldı ve eyitdi: / Ben helâk
olmak yigdür bunuñ gibi bî-günâh tıfluñ kanın (14) dökmekden / didi. (GT-v.
19a/13, 14-s. 147) (bunuñ gibi bî-günâh tıfluñ kanın dökmekden yigdür)
/ Benim mahvolmam iyidir bunun gibi günahsız çocuğun kanını dökmekten /
Rivāyet olundı (10) ki… / Zīrā Efzal’uñ mālı (6) çoġ-ıdı, Ca‘fer’üñ mālından. /
(İKT4/2-v. 401a/5, 6-s. 450) (Ca‘fer’üñ mālından çoġ-ıdı)
/ Çünkü Efzal’ın çok idi Cafer’in malından. /
Hasan’uñ avāzın işidüp, kapuyı açup, Hasan içerü girdi: “İy karındaşum! / (6)
Degüldür cennet illā mü’minler-içün / ve Allāhu ta‘ālā katında mü’minler-içün
dahı efzal nesneler vardur. …” diyü ol deñlü söyledi ki, nesnecük yidürdi ve
içürdi. (İKT4/1-v. 82b/6-s. 414) (illā mü’minler-içün degüldür)
/ Değildir cennet yalnızca inananlar için /
Taberānī eydür: “Ayās’a eyitdiler: “/ Sende birkaç haslet vardur; çirkinlik gibi,
(11) çok söylemek gibi, ‘ucub gibi dahı fazl-ı hukūmatı ta‘cīl itmek gibi. /”
(İKT4/2-v. 253a/10, 11-s. 190) (çirkinlik gibi, çok söylemek gibi, ‘ucub gibi
dahı fazl-ı hukūmatı ta‘cīl itmek gibi birkaç haslet)
298
/ Sende birkaç huy vardır çirkinlik gibi, çok konuşmak gibi, kendini beğenmişlik
gibi ve hükümetin iyiliklerini acele ettirmek gibi. /
Bir gişi eyitdi: “/ Senüñ hīç ‘aybuñ yok, çok (7) söyledügüñden artuk. /” (İKT4/2-
v. 251b/6, 7-s. 187) (senüñ çok söyledügüñden artuk hīç aybuñ)
/ Senin hiç kusurun yok çok konuşmandan başka. /
Andan eyitdi: “/ Vallāhı sizüñ giçilerüñüz, büyüklerüñüzle korkıdup (20)
kullaruñuzı ve azādlularıñuzı dögsem gerek demürci demürin dögdügi (21) gibi ve
etmekçi hamīrın yoġurduġı gibi. /” (İKT4/1-v. 67b/19, 20, 21-s. 391) (Vallāhı
sizüñ giçilerüñüz, büyüklerüñüzle korkıdup kullaruñuzı ve azādlularıñuzı
demürci demürin dögdügi gibi ve etmekçi hamīrın yoġurduġı gibi dögsem)
/ Allah için, sizin küçüklerinizi büyüklerinizle korkutup kullarınızı ve serbest
bıraktıklarınızı döğsem gerek demirci demirini döğdüğü gibi ve ekmekçi
hamurunu yoğurduğu gibi. /
‘Abdullāh bin ‘Ömer: “… / Vallāhı vücūda geldüginde işitdügüm tekbīr hayırlu-y-
ıdı depelendüginde (5) işitdügüm tekbīrden /” didi. (İKT4/1-v. 52a/4, 5-s. 364)
(depelendüginde işitdügüm tekbīrden hayırlu-y-ıdı)
/ Allah için, doğduğunda işittiğim tekbir iyiydi öldürüldüğünde işittiğim tekbirden
/
/ Göz karañulıkda (11) kılıç görmek yigdür düşmenler yüzin görmekden. / (GT-v.
54a/10, 11-s. 200) (düşmenler yüzin görmekden yigdür)
/ Gözün karanlıkta kılıç görmesi iyidir düşmanların yüzünü görmekten. /
/ Eli-y-ile kızmış demüri yogurmak yigrekdür (14) elin gögsine koyup emîr öñine
turmakdan. / (GT-v. 22b/13, 14-s. 151) (elin gögsine koyup emîr öñine
turmakdan yigrekdür)
/ Eliyle kızmış demiri yoğurmak daha iyidir elini göğsüne koyup emir önüne
durmaktan. /
Nite-kim dimişlerdür: “/ Ne hoş didi ol eli boş silâhşör / (12) ki; / arpa kadar
altun yigrekdür elli batman kuvvetden /.” (GT-v. 45b/12-s. 187) (elli batman
kuvvetden yigrekdür)
/ arpa kadar altın daha iyidir elli batman kuvvetten /.
Ve ısmarladı ki “… / Fursat bizümdür, er gibi. /” didi. (İKT4/2-v. 330b/19-s. 322)
(er gibi fursat)
299
/ Fırsat bizimdir er gibi. /
Dahı eydürdi ki: “/ Tā‘at ehlinüñ gice (9) itdügi ‘ibādet tatludur, fısk ehlinüñ
gündüz itdügi fısk-ı fucūrından. /” (İKT4/2-v. 433b/8, 9-s. 505) (fısk ehlinüñ
gündüz itdügi fısk-ı fucūrından tatludur)
/ İbadet edenlerin gece ettiği ibadet tatlıdır Allah’a isyan edenlerin gündüz ettiği
günahkarlığın sefahatinden. /
Rāvī eydür: “Kaçan sen bir heybetlü pādışāh [35a] (1) katına varup anuñ
hışmından korksañ üç gez eyit: / ‘Allāh uludur, ġālıbdur cemī�-i halkdan’ / (2)
Dahı ben korkduġumdan Allāh’a sıġınurın insden ve cinden ve kuluñ fulānuñ
şerrinden. / (3) Anuñ ki, / yir gök zā’ıl olmasından dutıçı oldur gök yire düşmesin
diyü /. (İKT4/1-v. 35a/1, 2, 3-s. 338) ( cemī�-i halkdan uludur, ġālıbdur)
/ Allah uludur, daha kuvvetlidir halkın tamanından /
/ Kişinüñ kendü sofrası uvagı dahı lezîzdür gayrı kişinüñ (9) kuzı biryânından. /
(GT-v. 75a/8, 9-s. 231) (gayrı kişinüñ kuzı biryânından lezîzdür)
/ Kişinin kendi sofrası kırıntısı daha lezzetlidir başka kişinin kuzu kebebından. /
Dirler kim / Dāvud’uñ cenāzesinde kırk biñ rāhib var-ıdı, girü kalan halkdan
ġayrı / (12) ol gün ġāyet issi oldı. (İKT-v. 130b/11-s. 342) (girü kalan halkdan
ġayrı kırk biñ rāhib)
/ Davut’un cenazesinde kırk bin rahip var idi geri kalan halktan başka /
/ Kuru etmeg-ile ve pâre pâre hırka-y-ıla kanâ‘at itmek yigrekdür ve kendü
mihneti (14) yükin çekmek yigrekdür, halkuñ minneti yükin çekmekden. / (GT-v.
32b/13, 14-s. 171) (halkuñ minneti yükin çekmekden yigrekdür)
/ Kuru ekmek ile ve parça parça hırka ile yetinmek daha iyidir ve kendi zahmeti
yükünü çekmek daha iyidir halkın zahmeti yükünü çekmekten. /
/ Yazılarda kalmış dermândeye (37a) bişmiş şalgam yigdür ham gümişden. / (GT-
v. 36b/15; 37a/1-s. 176) (ham gümişden yigdür)
/ Issız kırda kalmış zavallıya pişmiş şalgam iyidir ham gümüşten. /
Gine İbn-i ‘Ömer eydür: “/ Bir bardak (14) issi su içüp helāk olmak yigrekdür. Ve
benüm katumda sevgülüdür hamr içmekden. /” (İKT4/1-v. 64a/13, 14-s. 385)
(hamr içmekden yigrekdür / hamr içmekden sevgülüdür)
/ Bir bardak sahibinin su içip ölmesi daha iyidi ve benim yanımda sevimlidir şarap
içmekten. /
300
… eyitdi: … / Hemān iki (20) gişi var-ıdı has dostlarından /; anlar sabāh ve
ahşām gelürler-idi, … (İKT-v. 87a/19, 20-s. 270) (has dostlarından iki gişi)
/ Böylece iki kişi var idi has dostlarından /
… dirler kim / ol şehirlerüñ içinde (17) yüz biñ ādemī var-ıdı, hayvānātdan ġayrı
/. (İKT-v. 72b/16, 17-s. 246) (hayvānātdan ġayrı yüz biñ ādemī)
/ o şehirlerin içinde yüz bin insan vardı hayvanlardan başka /.
/ Sabr köşesinde hırkasın yamayup epsem oturmak (6) yigrekdür hocalara kaftân-
içün ruk‘a yazmakdan. / (GT-v. 33a/5, 6-s. 171) (hocalara kaftân-içün ruk‘a
yazmakdan yigrekdür)
/ Sabır köşesinde hırkasını yamayıp sessiz oturmak daha iyidir hocalara kaftan
için dilekçe yazmaktan. /
Hükemâ eydür ki; eger câhil âb-ı hayâtı yüz suyına satsa, ‘âkıl (10) anı satun
almaz ki / ‘izzet-ile ölmek yigdür horlıg-ıla dirlik sürmekden /. (G.T-v. 35a/10-s.
174) (horlıg-ıla dirlik sürmekden yigdür)
/ saygınlıkla ölmek iyidir değersizce yaşam sürmekten /.
Şek degüldür kim, / (10) Ādem -‘aleyhi’s-selām- kerāmatludur İbn-i Zübeyr’den; /
cennet hurmat cihetinden a‘zamdur (11) Ka‘be’den /. (İKT4/1-v. 141a/10, 11-s.
506) (İbn-i Zübeyr’den kerāmatludur / Ka�be’den a�zamdur)
/ Adem –ona selam olsun- iyilikseverdir İbn-i Zübeyr’den; / cennet saygı
yönünden büyüktür Ka�be’den /.
/ Süleymān’uñ cemi‘i oġlanlarından büyük bir oġlı var-ıdı İbrāhīm adlu /, anı
depelediler. (İKT4/2-v. 279a/10-s. 233) (Süleymān’uñ cemi‘i oġlanlarından
büyük İbrahīm adlu bir oġlı)
/ Süleyman’ın bütün oğullarından büyük bir oğlu vardı İbrahim adlı /
Atam eyitdi: “İy ciger-kûşem! / Sen dahı (12) uyusañ yigrek-idi iki rek‘at namâz
kılup kendüzüñi görmekden. /” (GT-v. 25b/11, 12-s. 156) (iki rek‘at namâz kılup
kendüzüñi görmekden yigrek-idi)
/ Sen de uyusan daha iyiydi iki rekat namaz kılıp kendini görmekten. /
Ba�zı meşāyıh-ı (11) Demāşıka rivāyat ider kim: “/ Cāmı�da ruhāma yoġ-ıdı,
ya�nī ak mücellā taş yoġ-ıdı (12) ikiden ġayrı / kim, �arş-ı Belkīs’dan getürüp
makāmda kodılar. Kalanı mermer idi” dirler. (İKT4/1-v. 158a/11, 12-s. 532)
(ikiden ġayrı ruhāma, ikiden ġayrı ak mücellā taş)
301
/ Camide mermer yok idi, yani ak parlak taş yok idi ikiden başka /
… / ‘Aliyyi’bni (21) Ebī Talha rivāyat itdi İbn-i ‘Abbās’dan / kim / rūh bir
feriştedür, kalan feriştehlerden ulu. / (İKT-v.23b/20, 21-s. 163) (kalan
feriştelerden ulu bir feriştedür)
/ ruh bir melektir kalan meleklerden ulu. /
/ Sipâhî ki dervîş (13) sîretlü ola, yigrekdür şol fakîhden ki halk incidicidür. / (GT-
v. 74b/12, 13-s. 231) (şol fakîhden yigrekdür)
/ Atlı asker / … / daha iyidir şu din bilimlerini bilenden ki hakli inciticidir. /
/ Söylememek yigdür kişi (3) göñül sırrını bir kimseye diyüp ‘dahı kimseye dime’
dimekden. / (GT-v. 68a/2, 3-s. 219) (kişi göñül sırrını bir kimseye diyüp ‘dahı
kimseye dime’ dimekden yigdür)
/ Söylememek iyidir kişi gönül sırrını bir kimseye deyip ‘daha kimseye deme’
demekten. /
/ Halīfa durduġı yire varmaġa kimse kādır degüldür. (2) Köprüsüz / ve ol
mevzı‘da binā itmezden öñdin Mansūr bir nice gice yatdı uyudı. (İKT4/2-v.
334b/1, 2-s. 328) (Halīfa durduġı yire köprüsüz varmaġa)
/ Halifenin durduğu yere gitmeye kimsenin gücü yetmez köprüsüz /
Behrâm-ı Gûr’uñ kabrinde yazılmışdur; / kerem eli yigrekdür kuvvetlü (3)
bâzûdan /. (GT-v. 32a/2, 3-s. 169) (kuvvetlü bâzûdan yigrekdür)
/ cömertlik eli daha iyidir kuvvetli pazıdan /.
Ve hükemâ (13) dimişlerdür: “/ Kanâ‘at-ıla gedâ olmak yigrekdür mâl-ıla ganî
olmakdan. /” (GT-v. 70b/13-s. 224) (mâl-ıla ganî olmakdan yigrekdür)
/ Yetinmeyle yoksul olmak daha iyidir mal ile zengin olmaktan. /
/ Biñ kez otlak yiri (5) yigdür meydândan. / (GT-v. 78a/4, 5-s. 236) (meydândan
yigdür)
/ Bin kez otlak yeri iyidir meydandan. /
Nasārā bir dīn dahı ihtirā� eylediler kim, / mürekkebdür. Nasrāniyye-i dīn-ile
(15) �abede-i evsān dīninden /. (İKT4/1-v. 154b/14, 15-s. 527) (Nasrāniyye-i
dīn-ile �abede-i evsān dīninden mürekkebdür)
/ karıştırılmıştır Hırıstiyan dini ile puta tapanların dininden /.
302
Dervîş eyitdi: “İy (2) ‘azîz söyleme ki / yohsullıkda ölmek yigdür, nesne uma
kimsenüñ katına (3) varmakdan /.” (GT-v. 33a/2, 3-s. 171) (nesne uma kimsenüñ
katına varmakdan yigdür)
/ yoksullukta ölmek daha iyidir bir şey umarak kimsenin huzuruna gitmekten /.
Dimişler kim … Andan soñra Hak Ta‘ālā Ebābil kuşını (15) viribidi, deñizden
çıkdı, / her birinüñ üç taşı var-ıdı, nohud ve mercimek mıkdārı, birisi (16) aġzında
ve ikisi iki ayaġında, / kime dokunsa helāk olurdı. (İKT-v. 158a/15, 16-s. 387)
(her birinüñ nohud ve mercimek mıkdārı üç taşı)
/ her birinin üç taşı vardı nohut ve mercimek mikdarı, birisi ağzında ve ikisi iki
ayağında /
/ Vaktı hoşdur ol kişinüñ / ki senüñ zikrüñ anuñ mûnisi ola, eger Yûnus gibi (11)
balık karnında olursa dahı. (GT-v. 76b/10-s. 234) (ol kişinüñ vaktı)
/ Zamanı hoştur o kişinin /
Andan Sılā (5) ashābına: “/ Bu efzaldur ol siz diledügüñüzden. / Zīrā siz aña
sögersiz, ol dahı size söger” (6) didi. (İKT4/1-v. 74a/5-s. 400) (ol siz
diledügüñüzden efzaldur)
/ Bu daha üstündür o sizin dilediğinizden. /
/ Bir ġussanuñ ki soñı şâdumânlık ola yigrekdür ol şâdılıkdan ki (3) soñı ġussa
ola. / (GT-v. 77b/2, 3-s. 235) (ol şâdılıkdan yigrekdür)
/ Sonu sevinç olan bir sıkıntı daha iyidir o sevinçlilikten /
Genç mahbûbeye kuvvet gerekdür altun gerekmez ki / aña bir darb sevgülüdür on
batman altundan /. (GT-v. 61a/3-s. 209) (on batman altundan sevgilidür)
/ ona bir vuruş sevimlidir on batman altından /.
Ba‘zılar: “/ Şol bir gün ki, Mu‘āviye Resūl’üñ yüzine bakdı. Yigrekdür ‘Ömer’den
(21) ve evlādından ve etbā‘ından”/ didiler. (İKT4/1-v. 192a/20, 21-s. 584)
(‘Ömer’den ve evlādından ve etbā‘ından yigrekdür)
/ Şu gün / … / daha iyidir Ömer’den ve çocuklarından ve hizmetçilerinden /
… kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: “Bir fitne olacakdur kim / ol fitnede oturan
yigdür (10) öri turandan; / örü turan yigdür, yüriyenden; / yüriyen yigdür,
segirdenden /.” (İKT-v. 39b/9, 10-s. 189) (öri turandan yigdür/yüriyenden
yigdür/segirdenden yigdür)
303
/ o karışıklıkta oturan iyidir ayakta durandan; / ayakta duran iyidir yürüyenden; /
yürüyen iyidir koşandan /.
Nitekim hükemâ dimişlerdür: “/ Arpa etmegin yiyüp oturmak yigrekdür râhat-ıla,
(9) altunlu kor kuşak kuşanup kendü gibi bir âdem oglanına (10) kulluk itmekden.
/” (GT-v. 22b/8, 9, 10-s. 151) (râhat-ıla, altunlu kor kuşak kuşanup kendü gibi
bir âdem oglanına kulluk itmekden yigrekdür)
/ Arpa ekmeğini yiyip oturmak daha iyidir rahat ile altınlı kor kuşak kuşanıp kendi
gibi bir insanoğluna kulluk etmekten. /
Andan baña eyitdi ki: ‘Yā Zehrī! Sen didügüñ (10) gibi degüldür, belki oruç kırk
vech üzerinedür; / onı vācıbdur, ramazān ayı gibi /; (11) onı harāmdur; on
dördinüñ sāhıbı muhayyardur. (İKT4/1-v. 138a/10-s. 502) (ramazān ayı gibi
vācıbdur)
/ onu gereklidir ramazan ayı gibi /
Eyitdi: “İşitmedüñ mi ki sâhib(7)diller dimişlerdür: / Yorılup oturmak ve
diñlenmek yigdür; segirdüp yorılup (8) yatmakdan. / (GT-v. 59b/7, 8-s. 208)
(segirdüp yorılup yatmakdan yigdür)
/ Yorulup oturmak ve dinlenmek iyidir koşup yorulup yatmaktan. /
Girü gel beni depele ki / öñüñde ölmek yigrekdür (13) senden soñra diri olmakdan
/. (GT-v. 52b/12, 13-s. 199) (senden soñra diri olmakdan yigrekdür)
/ önünde ölmek daha iyidir senden sonra diri olmaktan /.
Pâdişâh bu sözi işitdi ve yüzin çevürdi ve (12) eyitdi: “/ Anuñ yalan sözi yigrekdür
senüñ gerçek sözüñden. / ” (GT-v. 9b/12-s. 134) (senüñ gerçek sözüñden
yigrekdür)
/ Onun yalan sözü daha iyidir senin gerçek sözünden. /
… eyitdi: … / Lūt kavmı hōd (12) degüldür, sizden ne zamānda ve ne mekānda ve
ne efdalda. / (İKT-v. 74b/11, 12-s. 249) (sizden hod degüldür)
/ Lut kavmi başka değildir sizden ne zamanda ve ne mekanda ve ne üstünlükte. /
/ Yigit perhîz itmek gerekdür (14) şehvetden /; pîrüñ hod âleti kalkmaz, perhîzi
nedür. (GT-v. 78b/13, 14-s. 238) (yigit şehvetden perhîz itmek)
/ Yiğit perhiz etmelidir şehvetten /
304
Ebū Ca‘fer (16) eydür: “/ V’allāhi bir ‘ālim olmañ sevgülüdür şeytāna biñ zāhıd
olmañdan. /” (İKT4/2-v. 237a/16-s. 164) (şeytāna biñ zāhıd olmañdan
sevgülüdür)
/ Allah için, bir âlim olman sevimlidir şeytana bin kaba sofu olmandan. /
Ya‘nī / ş’ol işler kim olur takdīridür, ş’ol Allāh’uñ / kim ‘Azīz’dur, cemī‘-i (17)
eşyā aña musahhar ve mutī‘ olmışdur; … (İKT-v. 18a/16-s. 152) (ş’ol Allah’uñ
takdīridür)
/ şu işler / … / olmasını istediği şeylerdir şu Allah’ın /
/ Dili kesilmiş kişi bucakda oturmış, yigrekdür şol kimseden / ki dili kendü
hükminde (9) olmaya. (GT-v. 3b/8, 9-s. 129) (bucakta oturmuş, dili kesilmiş
kişi), (şol kimseden yigrekdür)
/ Dili kesilmiş kişi köşede oturmuş, daha iyidir şu kimseden /
Nitekim âkıllar dimişler: “/ Yalan söz ki maslahat-âmiz ola, yigrekdür şol togru
sözden ki fitne-engîz ola /.” (GT-v. 9b/13-s. 134) (şol togru sözden yigrekdür)
/ Yalan söz / … / daha iyidir şu doğru sözden ki fesat çıkaran ola /.
Gördüm ki / içinde sebzevāt var; tere gibi, (15) tarhūn gibi /. (İKT4/2-v. 248b/14,
15-s. 183) (tere gibi, tarhūn gibi sebzevāt)
/ içinde sebzeler var tere gibi, tuzla otu gibi /.
İttifâk-ıla it yidügin (7) bilür, / pes it yigdür tuz etmek bilmez âdemden. / (GT-v.
76a/7-s. 233) (tuz etmek bilmez âdemden yigdür)
/ öyle ise köpek iyidir tuz ekmek bilmez insandan. /
/ Dostlar katında ayak zencîrde olmak (7) yigrekdür yâdlar-ıla bûsitânda
olmakdan. / (GT-v. 26b/6, 7-s. 162) (yâdlar-ıla bûsitânda olmakdan yigrekdür)
/ Dostların yanında ayak zincirde olmak daha iyidir yabancılarla bahçede
olmaktan. /
Eydürler ki; / ümîz yigdür yimekden /. (GT-v. 77b/14-s. 236) (yimekden yigdür)
/ ümit iyidir yemekten /.
Vaktî Hicâz’dan yine geldüm, / iki menzil karşu geldi, zâhir hâli dervîşler (10)
hey’etinde /. (GT-v. 16b/9, 10-s. 143) (zâhir hâli dervîşler hey’etinde iki
menzil)
/ iki konak yeri karşıladı dış görünüşü dervişlerin şeklinde /.
305
2. 1. 2. 6. Yüklemi Başta Devrik Cümleler
‘Īsā ‘/ Kanı ‘Abdullāh? / Sen baña nāme göndericek (8) –ki katl idesin diyü emr
eyledüñ.- ben anı katl itdüm.’ didi. (İKT4/2-v. 341b/7-s. 340).
/ Hani Abdullah? /
“Ne gökcek müfessir-i Kur�ān’dur �Abdullāh İbn-i �Abbās” didi. (İKT4/1-v.
27b/8-s. 325).
/ Ne güzel Kur’ân’ı yorumlayıcısıdır Abdullah İbn-i Abbas /
Yūnusu’bni Bekir İbn-i İshāk’dan rivāyat ider kim / ‘Abbās-ıdı, ‘Abdu’llāh’ı (2)
atası elinden çekip alan / dir. (İKT-v. 181b/1, 2-s. 428).
/ Abbas idi Abdullah’ı babasının elinden çekip alan /
Ve biri dahı ‘Abdurrahmān bin Mu‘āviye idi ki, / Mısr’uñ (17) kāzīsı-y-ıdı
‘Abdül‘azīz bin Mervān tarafından /. (İKT4/1-v. 138b/16, 17-s. 503).
/ Mısır’ın kadısıydı Abdülaziz bin Mervan tarafından /.
Bir gişi dahı çıkup çaġırdı ki: ‘/ Kanı ‘Alī bin Ebī (15) Tālib? /’ (İKT4/1-v.
196b/14, 15-s. 592).
/ Hani Ali bin Ebi Talip? /
İbn-i ‘Asākir rivāyet ider kim “Bir gün (10) Hüseyn kızı Sekīne, Küseyr öñinden
geçüp, Küseyr aña söz söyleyüp, (11) Sekīne aña: ‘/ Kanı ‘Azze’ye muhabbetüñ?
/’ diyü sordı. (İKT4/2-v. 220a/11-s. 134).
/ Hani Azze’ye sevgin? /
Ben eyitdüm: ‘Yā Resūlallāh! / Lāyık mıdur benüm gibi gişiye /, senüñ ileyüñde
tura, sen (5) namāz kılasın. Sen Tañrı’nuñ Resūlısın” didüm. (İKT4/1-v. 26b/4, 5-
s. 323).
/ Yakışır mı benim gibi kişiye /
Eyitdi: “… / Kanı benümle itdügüñ ‘ahd? /” (İKT4/2-v. 257a/9-s. 196).
/ Hani benimle ettiğin yemin? /
Dānıyāl eyitdi: “/ Kimdür bu? /” (İKT-v. 135b/5-s. 351).
/ Kimdir bu? /
… rivāyat ider ki: “Bir gün (10) İbn-i ‘Ömer’e kebere getürüp: ‘/ Nedür bu /, neye
gerekdür?’ diyü sorup, ‘Ta‘ām hazm ider’ didiler. (İKT4/1-v. 64b/10-s. 386).
/ Nedir bu /
306
İbn-i Halkān eydür: “/ Anuñ halk arasında (3) meşhūr şi‘irlerindendür bu / kim
zikr olınur: … (İKT4/2-v. 241b/2, 3-s. 171).
/ Onun halk arasında ünlü şiirlerindendir bu /
/ İbrāhīm’üñ sözlerindendür bu / ki “Bizüm evümüz, imānumuzdur ve /
dirlügümüz ölümümüzdür. (5) Ya Cennet’de veya Nār’da /.” (İKT4/2-v. 366a/4,
5-s. 384).
/ İbrahim’in sözlerindendir bu /
/ Cümle hīlelerindendür bu / ki: Mervān-ı Hımār bir gün İbrāhīm b. Muhammed’i
(14) habs itdi. (İKT4/2-v. 396a/13-s. 443).
/ Bütün hilelerinden biridir bu /
/ Ca‘fer’üñ letāyıfındandur bu / ki (4) Bir gün bir Yehūdī müneccim “Halīfa, sen
bu yıl içinde vefāt itseñ (5) gerek.” didi. (İKT4/2-v. 399a/3-s. 447).
/ Cafer’in şakalarındandır bu /
/ Ol kasīdanuñ cümlesi ebyātındandur bu / ki eyitdi: … (İKT4/2-v. 401a/11-s.
450).
/ O kasidenin bütün beyitlerinden biridir bu /
Namāzdan soñra “/ Ne luġatdur bu? /” didi (19) “Yañıldum ya Emīre’l-
mü’minīn.” didüm. (İKT4/2-v. 404b/18-s. 456).
/ Nasıl sözdür bu? /
İbn-i Dāye eydür: “/ Ne sözdür bu? / … didüm. (İKT4/2-v. 420a/21-s. 483).
/ Nasıl sözdür bu? /
‘/ Sehel bu beyt /’ diyüp begenmedi. (İKT4/1-v. 175b/12-s. 558).
/ Basit bu beyit /
/ Süleymān’uñ eş‘ārındandur bu beytler / ki, bir (17) musāhıb var-ıdı, öldi.
(İKT4/1-v. 177a/16-s. 560).
/ Süleyman’ın şiirlerindendir bu beyitler /
/ Döndi İbn-i Ebī Meryem /, (6) ‘Abbās’a “/ Nedür bu getürdügüñ nesne? / …”
didi. (İKT4/2-v. 412a/5, 6-s. 469).
/ Nedir bu getirdiğin şey? /
Mellâh güldi ve eyitdi (24a) ki / gerçek ve yakîndir bu söz /, velîkin bir sebeb dahı
vardur. (GT-v. 24a/1-s. 153).
/ gerçek ve sağlam bilgidir bu söz /
307
Andan ol pīre Haccāc eyitdi: ‘Haccāc’ı göricek bilür misin?’ didi. (10) ‘Bilürin, /
la�nat cānına /’ didi. (İKT4/1-v. 141b/10-s. 507).
/ lanet [olsun] canına /
Musannıf eydür, / Dımışk dahı (17) Baġdād gibi toludur. Halk-ıla ‘ulemā-y-ıla ve
hāfızlar-ıla ve ‘avratlar-ıla ve oġlancuklar-ıla ve mescidlerle (18) ve ‘ibādet ehlile
ve hākimler-ile ve ümerā-y-ıla ve çeri-y-ile rızk u emn-ile; / vāfırdur dīn ü diyānet
/ (19) ve fesād azdur. (İKT4/2-v. 337a/16, 17, 18-s. 333).
/ çoktur din ve din duygusu /
Andan bir gişi (12) dahı çıkup çaġırdı kim: ‘/ Kanı Ebū Bekr-i Sıddīk? /’ (İKT4/1-
v. 196b/12-s. 592).
/ Hani Ebu Bekr-i Sıdık? /
/ Ne gam eger nasrânî kuyısınuñ suyı murdar-ısa. / (GT-v. 38a/2-s. 178).
/ Ne gam eğer Hıristiyan kuyusunun suyu pis ise. /
/ Ol tāyıfadandur ehl-i Kanesrin. / (İKT4/2-v. 297b/20-s. 266).
/ O takımdandır Kanesrin’de oturanlar. /
Bu Ümeyye-i Kureyşī-i Emevī’dür ki / (2) meşhūrdur Eşdak-ıla /. (İKT4/1-v.
38b/2-s. 343).
/ ünlüdür Eşdak ile /.
“/ Nedür hācetüñ? /” didüm. (İKT4/2-v. 375b/1-s. 402).
/ Nedir ihtiyacın? /
/ Her gün çaġırdurdı ki; / kanı haklular, / kanı nākıhlar, / kanı miskinler, / kanı
yetimler? / Tā kim bunlardan (17) küllisin ganī kılayum” diyü. / (İKT4/1-v.
192a/16, 17-s. 584).
/ hani haklılar, / hani hastalıktan yeni kurtulmuş olanlar, / hani zavallılar, / hani
yetimler? /
İbn-i Cerīr rivāyet ider ki: “/ Mansūr’a dinilen mersiyyelerdendür (9) Hāsir-i
şā‘ıruñ işbu kavlı / ki: … (İKT4/2-v. 357b/8, 9-s. 369).
/ Mansur’a söylenilen ağıtlardandır tutuk şairin işte bu sözü /
… bir a�rabî hikâyet ider ki; … Nâgâh bir kîse buldum; / tolu incü /. (GT-v.
36b/2-s. 176).
/ dolu(dur) inci. /
308
İçerüden (3) bu habarı işidürlerdi kim: “/ Merhabā işbu yüzlere / ki, ne ādam
yüzine beñzer ve ne cinnī yüzine beñzer” (4) diyüp bu āyeti okurdı kim: …
(İKT4/1-v. 199a/3-s. 596).
/ Merhaba işte bu yüzlere /
/ İmām-ı hümām idi, luġatda ve (2) nahıvda ve ‘ilm-i kırā‘atda. / (İKT4/2-v.
342b/1, 2-s. 342).
/ azimli imam idi sözcükte ve sözdiziminde ve okuma ilminde. /
Varup, anuñla bulışup, yazduġı mektūbı (4) okıyup: “/ Kanı māl? /” diyüp, “Bu
gice virmezin, sabāh virem” didüm. (İKT4/1-v. 106b/4-s. 451).
/ Hani mal? /
Selām virüp andaġını Mehdī sanup söyledüm. ‘/ Kanı Mehdī? / Allāh aña (14)
rahmet itsün.’ didiler. (İKT4/2-v. 371a/13-s. 395).
/ Hani Mehdi? /
Andan ol köşkden bir gişi çıkup: ‘/ Kanı Muhammed bin ‘Abdullāh, / kanı
Resūlullāh –sallā’llāhu ‘aleyhi (11) ve sellem- /’ diyü çaġırdı. (İKT4/1-v.
196b/10, 11-s. 592).
/ Hani Muhammet bin Abdullah, / hani Resulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- /
Andan ‘Alī çıkup: ‘Yā Eş‘as! / N’oldı saña? / …’ ‘/ Kimdür ol / yā Emīre’l-
mü’minīn?’ didi. (İKT4/1-v. 148a/2-s. 517).
/ Kimdir o /
/ Kanı ol ‘ahd / ki benümle itdüñ? (İKT4/2-v. 400b/21-s. 450).
/ Hani o yemin /
Bir gün (3) İbn-i Zübeyr’e varup, medh diyüp, nesne virmeyüp: “/ La�nat ol
deveye / ki beni saña getürdi” didi. (İKT4/1-v. 121b/3-s. 475).
/ Lanet [olsun] o deveye /
Ve dahı “/ Ne bahtlu ol (18) gişi / ki halkdan ‘uzlet idüp halkı-y-ıla enīs ola.
(İKT4/2-v. 403a/17, 18-s. 454).
/ Ne şanslı o kişi /
Cāriye, Hārūn’a “/ Kanı ol içdügüñ (11) andlar? /” diyüp, Reşīd “Senüñ-içün dahı
benüm-içün dahı kefāret itdüm.” diyüp çiftlendi. (İKT4/2-v. 381a/10, 11-s. 413).
/ Hani o içtiğin andlar? /
309
… eydür: ‘Hazrat-ı Risālet –sallā’llāhu (15) ‘aleyhi ve sellem- eyitdi ki: ‘/ Mü’min
degüldür ol kimse / ki, evinde gendü tok yata ve yanında konşısı aç (16) ola.’
(İKT4/1-v. 56a/15-s. 372).
/ İnanan değildir o kimse /
…, İbn-i Bahīrīr-ı Cemhī dahı (6) anuñla bile bulınup ‘Abbās İbn-i Bahīrīr’a: “/
Kanı ol Kur’ān okıyup Allāhu ta‘ālānuñ rızāsın (7) isteyenler /, çaġır gelsünler”
diyüp, … (İKT4/1-v. 117a/6, 7-s. 468).
/ Hani o Kur’ân okuyup Allahu Taâlâ’nın memnunluğunu isteyenler /
İbrāhīm “/ Nedür ol sır? /” didi. (İKT4/2-v. 399a/19-s. 448).
/ Nedir o sır? /
Bir gişi dahı çıkup çaġırdı kim: (14) ‘/ Kanı ‘Osmān bin ‘Affān? /’ (İKT4/1-v.
196b/14-s. 592).
/ Hani Osman bin Affan? /
Ba‘zılar “İbrāhīm hutbe okurken (7) v’allāhi yüzinde ölüm ‘alāmeti görinür, /
‘acab degül ölmezse /.” didiler. (İKT4/2-v. 330b/7-s. 322).
/ tuhaf değil ölmezse /.
Çaġırdı: ‘/ Kanı ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz? /’ didi. (İKT4/1-v. 196b/15-s. 592).
/ Hani Ömer bin Abdülaziz? /
Bir gişi dahı (13) çıkup çaġırdı ki: ‘/ Kanı ‘Ömer bin Hattāb? /’ (İKT4/1-v.
196b/13-s. 592).
/ Hani Ömer bin Hattap? /
Ammâ / lâyık degüldür pâdişâhuñ (14) ‘âlî himmetine / ki benüm gedâlıg-ıla arpa
arpa cem‘ itdügüm habîs malı alup (15) kabûl ide.” (GT-v. 37b/13, 14-s. 177).
/ yakışmaz padişahın yüksek iradesine /
“/ Kanı Rasūlü’llāh? /” diyü sordı. (İKT-v. 126a/10-s. 335).
/ Hani Allah’ın elçisi? /
Andan cāriye eyitdi: “Yā şakī / nedür saña bunca yaşamak / ki şunuñ gibi (14)
yaramaz zamāna kalduñ?” didi. (İKT4/2-v. 238b/13-s. 166).
/ nedir senin böyle yaşaman /
Ayās eyitdi: “/ Nicedür seni şu bir avuç topraġ-ıla (13) dövsem /, acıdur mı?”
(İKT4/2-v. 251b/12, 13-s. 187).
/ Nasıldır seni şu bir avuç toprak ile dövsem /
310
Andan ol cārıye eyitdi: “Yā seyidī! / Kanı senüñ (6) baña evvel izhār itdügüñ
muhabbatuñ? /” (İKT4/1-v. 192b/5, 6-s. 584).
/ Hani senin bana önceden gösterdiğin sevgin? /
… eyitdi: … “Yā İbrāhīm! / Ne hoş Tañrı’dur senüñ (18) Rabb’uñ / yā İbrāhīm!”
didi. (İKT-v. 60b/17, 18-s. 225).
/ Ne güzel Tanrı’dır senin Rabb’in /
Ve / rivâyetdür server-i kâyinâtdan ve mefhar-i mevcûdâtdan ve ol ‘âlemîlerüñ
(3) rahmeti ve âdemîlerüñ safveti Muhammed Mustafâ’dan -salla’llahu ‘aleyhi ve
sellem- /. (GT-v. 2b/2, 3-s. 128).
/ anlatısıdır kainatın en büyüğünden ve varlıkların övünmelerine sebep olandan ve
o insanların koruyan ve insanoğullarının temizi Muhammet Mustafa’dan -
sallallahu aleyhi ve sellem- /.
/ Cüneyd: (8) “/ V’ay size /, biz sizüñle anuñçun cenk iderüz kim sanemden yüz
döndürüp ol Allāh’a (9) tapasız kim birdür, şerīki yokdur.” diyüp, hamle idüp gine
cenk oldı, tā şehīd (10) olınca. / (İKT4/2-233a/8, 9, 10-s. 156).
/ Vay size /
‘/ Kanı süd? /’ didi. (İKT4/2-v. 255a/9-s. 193).
/ Hani süt? /
Kāla’llāhu Ta�ālā: … Ya�nī / Hak Ta�ālā senā ider Süleymān’a / eydür kim:
(17) “/ Ne gökçek kuldur Süleymān / ki Allāh’a rucū� idicidür.” (İKT-v. 132a/16,
17-s. 345).
/ Ne güzel kuldur Süleyman /
Medāyinī eydür: “Ayās (10) anasına eyitdi: “/ N’eydi şol āvāz / kim sen baña
hāmile-y-iken işi[t]düm-idi?” (İKT4/2-v. 250b/10-s. 186).
/ Neydi şu ses /
Pes aña sorup eyitdiler ki: “/ Nedür takvā? /” (İKT4/1-v. 131b/18-s. 491).
/ Nedir takva [Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden kaçınma]? /
Maġrıbda bir kapu vardur kim / açukdur tevbelerçün /. (İKT4/2-v. 225a/17-s.
145).
/ açıktır tövbeler için /.
Fitne uyumışdur / la‘net uyarana! / (GT-v. 13b/10-s. 139).
/ lanet [olsun] uyandırana! /
311
Kamuñuza gerek kim / ola ma‘ād, / Kuss and içer Rabb’ı ‘ibāda; sātıh-ı mihāda; /
elbette haşr olısar her (3) bir gez ‘ala’l-infirād; ş’ol günde / ki / adıdur yevmi’t-
tenād / ve… (İKT-v. 169b/2, 3-s. 405).
/ adıdır kıyamet günü /
Pes İbrāhīm şükr içün secde itdi, güldi ve eyitdi: “/ Ne ‘acab yüz yıldan soñra
oġlum (18) olursa ve Sāra toksan yaşına varduġından soñra toġurursa /” didi.
(İKT-v. 68a/17, 18-s. 238).
/ Ne tuhaf yüz yıldan sonra oğlum olursa ve Sara doksan yaşına vardığından sonra
doğurursa /
“/ Kanı yüzügüñ ıssı? /” didi. (İKT4/2-v. 394a/15-s. 439).
/ Hani yüzüğün sahibi? /
Şa‘be rivāyet ider ki: “Halāyık zühd-ile ve (14) ‘ilm-ile ulu olur.” diyüp, “Ashāb-ı
mezāhıb üçdür: / İbn-i ‘Abbās’ıdı zamānında / ve / Şa‘be-y-idi zamānında / ve /
(15) Sevrī-y-idi zamānında. /” (İKT4/2-v. 361a/14, 15-s. 376).
/ İbn-i Abbas idi zamanında / ve / Şabe idi zamanında / ve / Sevrî idi zamanında. /
Ol yılda vefāt idenlerden biri ‘Alī bin Hüseyn bin ‘Alī (12) bin Ebī Tālīb-i Hāşimī
Kureyşī’dür ki, / meşhūr ıdı ‘Zeynü’l-‘Ābidīn’ dimek-ile /. (İKT4/1-v. 133a/12-s.
494).
/ ünlü idi ‘Zeynü’l-Abidin’ demekle /.
2. 2. Yapısına Göre Devrik Cümleler
Yapısına göre devrik cümleler öncelikle basit veya birleşik olmaları açısından
incelenmiştir. Basit devrik cümleler isim ve fiil cümlesi diye ikiye ayrılmıştır.
Birleşik devrik cümleler ise her birinin çeşitli alt başlıklarının olduğu şartlı, iç içe,
ki/kim’li, çü/çün/çün/mādām/vaktī/kaçan ki/kim’li birleşik cümleler olarak dört
başlıkta değerlendirilmiştir.
2. 2. 1. Basit Devrik Cümleler
2. 2. 1. 1. Basit İsim Cümlesi
/ ‘Avām (6) katında merġūbdur ancak. / (İKT4/2-v. 250a/5, 6-s. 185).
/ Kişi kendü eski hırkasın yamamak yigdür âriyete ton dilemekden. / (GT-v. 79b/3-
s. 239).
312
/ Sirke ve tere kendü eli emeginden, yigrekdür ayruk kişinüñ kuzı biryânından. /
(GT-v. 75a/10-s. 231).
/ Lākin bu hadīslerüñ isnādı sahīh [339b] (1) degüldür. Ba‘zısında halel
olduġından ötürü. / (İKT4/2-v. 339a/21; 339b/1-s. 336).
/ İki oġlı, biri Muhammed ve biri �Abdülvehhāb idi, bunlardan (2) ġayrı dahı. /
(İKT4/2-v. 290b/1, 2-s. 252).
/ Zīrā āhır zamānda dünyā fesāda vardukda ol hurūc idüp yir yüzini ‘adl-ıla (2)
toldursa gerek, cevr-ile ve zulm-ıla tolduġı gibi. / (İKT4/2-v. 373a/1, 2-s. 398).
/ Göz karañulıkda (11) kılıç görmek yigdür düşmenler yüzin görmekden. / (GT-v.
54a/10, 11-s. 200).
/ Ol tāyıfadandur ehl-i Kanesrin. / (İKT4/2-v. 297b/20-s. 266).
/ Eli-y-ile kızmış demüri yogurmak yigrekdür (14) elin gögsine koyup emîr öñine
turmakdan. / (GT-v. 22b/13, 14-s. 151).
/ Kişinüñ kendü sofrası uvagı dahı lezîzdür gayrı kişinüñ (9) kuzı biryânından. /
(GT-v. 75a/8, 9-s. 231).
/ Kuru etmeg-ile ve pâre pâre hırka-y-ıla kanâ‘at itmek yigrekdür ve kendü
mihneti (14) yükin çekmek yigrekdür, halkuñ minneti yükin çekmekden. / (GT-v.
32b/13, 14-s. 171).
/ Yazılarda kalmış dermândeye (37a) bişmiş şalgam yigdür ham gümişden. / (GT-
v. 36b/15; 37a/1-s. 176).
/ Sabr köşesinde hırkasın yamayup epsem oturmak (6) yigrekdür hocalara kaftân-
içün ruk‘a yazmakdan. / (GT-v. 33a/5, 6-s. 171)
/ Süleymān’uñ cemi‘i oġlanlarından büyük bir oġlı var-ıdı İbrāhīm adlu /, anı
depelediler. (İKT4/2-v. 279a/10-s. 233).
/ Bu söz işāretdür, īmānı makbūl olmaduġına. / (İKT-v. 101a/12-s. 295).
/ Bu yıluñ evvelinde halīfa ‘Abdülmelik oġlı Velīd’üñ oġlı (19) İbrāhīm-idi.
Kardaşı Yezīd-i Nākıs’uñ vasiyyetiyle ve Hıms kavmından ġayrı cemi‘-i ümerānuñ
(20) ve ehl-i Şām’uñ itā‘atlarıyla ve bey‘atlarıyla. / (İKT4/2-v. 275b/19, 20-s.
228).
/ Halīfa durduġı yire varmaġa kimse kādır degüldür. (2) Köprüsüz / ve ol
mevzı‘da binā itmezden öñdin Mansūr bir nice gice yatdı uyudı. (İKT4/2-v.
334b/1, 2-s. 328).
313
/ İmām-ı hümām idi, luġatda ve (2) nahıvda ve ‘ilm-i kırā‘atda. / (İKT4/2-v.
342b/1, 2-s. 342).
/ Biñ kez otlak yiri (5) yigdür meydândan. / (GT-v. 78a/4, 5-s. 236).
Ve / rivâyetdür server-i kâyinâtdan ve mefhar-i mevcûdâtdan ve ol ‘âlemîlerüñ
(3) rahmeti ve âdemîlerüñ safveti Muhammed Mustafâ’dan-salla’llahu ‘aleyhi ve
sellem- /. (GT-v. 2b/2, 3-s. 128).
/ Yigit perhîz itmek gerekdür (14) şehvetden /; pîrüñ hod âleti kalkmaz, perhîzi
nedür. (GT-v. 78b/13, 14-s. 238).
İttifâk-ıla it yidügin (7) bilür, / pes it yigdür tuz etmek bilmez âdemden /. (GT-v.
76a/7-s. 233).
/ Tahkîk cehennem ‘azâbı-y-ıla (7) berâberdür uçmaga konşı ayagı-y-ıla varmak.
/ (GT-v. 33a/6, 7-s. 171).
Fitne uyumışdur / la‘net uyarana! / (GT-v. 13b/10-s. 139).
/ Dostlar katında ayak zencîrde olmak (7) yigrekdür yâdlar-ıla bûsitânda
olmakdan. / (GT-v. 26b/6, 7-s. 162).
Ve / ol yılda a‘yāndan müteveffā olanlardandur Yezīd-i Ebī Sinān ve Ma‘bed oġlı
Ebū ‘Ukayl-ı Zühre (14) ve ‘Atta-yı Horāsānī /. (İKT4/2-v. 301b/13, 14-s. 273).
2. 2. 1. 2. Basit Fiil Cümlesi
/ Fazli’bni Yahyā’ya dahı ‘atālar eyleyüp, Reşīd katında Fazl’uñ mertebesi (17)
ziyāda oldı, ‘Abbāsīler-ile Fātımīler arasında sulh itdügiçün. / (İKT4/2-v.
382b/16, 17-s. 417).
/ Sevrī rivāyet ider ‘Abdıllāh b. Velīd’den. / (İKT4/2-v. 234b/21-s. 159).
/ Vardı ‘Abdullāh’a /, (5) sıdı. (İKT4/2-v. 306b/4-s. 282).
/ Ol ‘avrat vardı ‘Abdu’llāhı’bni ‘Ömer’e / dahı sordı. (İKT-v. 182a/12-s. 429).
Ya‘nī / kime dokınacaġı üzerinde yazılmış-ıdı adlu adı. / (İKT-v. 73a/2-s. 246).
Bidevî at ivmeg-ile bir nefes yürür ve / deve gice gündüz (12) yürür âheste. / (GT-
v. 59b/11, 12-s. 208).
Eved, / Allāh Ta�ālā bir kimesneyi alaca (3) itse olur alaca / ve kimi ki / Allāh
Ta�ālā hor ide anı / kimdür ki �azīz ide? (İKT4/2-v. 295b/2, 3-s. 261).
/ Bunda on ikinci cild tamām oldı Allāh Ta‘ālā’nuñ ‘avnı-y-ıla. / (İKT4/2-v.
438b/13-s. 514).
314
/ Rivāyat (15) ider A‘meş Nāfi‘den, / ol ‘Ömer’den. / (İKT4/1-v. 63a/14, 15-s.
384).
/ Andan Mühelleb ‘Abdu(15)rrahmān’a biñ biñ akçalar ‘atā itdi, anda gendüye
yardım itdüginden ötürü. / (İKT4/1-v. 79a/14, 15-s. 408).
/ Zīrā geçen yıl içinde Ebū Müslim’üñ sözin işitmedilerdi, anlaruñ arasında (13)
geçirek olduġıçun. / (İKT4/2-v. 284b/12, 13-s. 242).
/ Nitekim (15) geliserdür anuñ beyānı. / (İKT-v. 177b/14, 15-s. 421).
Haccāv gişi-y-di, / (10) Abdullāh bin Ziyād anı depelemek diledi atası Ziyād’ı
heciv itdüginden ötürü /. (İKT4/1-v. 40b/10-s. 346).
/ Bir kişi (4) gördüm ayaksuz. / (GT-v. 37a/3, 4-s. 176).
Ve / bu yılda a‘yāndan vefāt itdi Ayās b. Mu‘āviye /, (8) Benī ‘Adnān’dandur, ulu
tābı‘īndur, dedesi sahābedendür. (İKT4/2-v. 250a/7-s. 185).
/ Ol yılda Mehdī oġlı Mūsā-yı Hādī’yi (12) Curcān’a gönderdi. ‘Azīm leşker-ile /
anuñ gibi çeri kimse görmemişdür. (İKT4/2-v. 371b/11, 12-s. 396).
Çünkim gemiye bindiler, Hızır eglenmedi, / fi’l-hāl ol geminüñ bir tahtasını (14)
kopardı balta-y-ıla /. (İKT-v. 108b/13, 14-s. 308).
Namâz kıldı ve du‘â (10) diledi ve / döndi baña / eyitdi: “Himmetüñ bize yoldaş
eyle ki … (GT-v. 13a/10-s. 138).
/ Döndi baña / eydür: “Sa‘dî! Bir seferüm dahı vardur … (GT-v. 38a/13-s. 178).
/ Kitâb-ı Gülistân tamâm (15) oldı Bârî Ta‘âlâ-‘azze ve celle- tevfîkı-y-ıla. / (GT-
v. 79a/14, 15-s. 239).
/ Çıkardı barmaġından /, bir yākūt yüzügi var-ıdı. (İKT4/2-v. 437a/20-s. 511).
/ Muhammed aldı başı / Fazli’bni Sehl’e –ki Zi’r-riyāsetdür- virdi. (İKT4/2-v.
425a/15-s. 492).
/ Pes (16) bu ni‘met şükrānesi İbrāhīm bir kurbān boġazlayacak yir yapdı Beytü’l-
Makdis’üñ gün (17) toġusından yaña /, andan Bilād-ı Teymen’e vardı kim…
(İKT-v. 62a/15, 16, 17-s. 228).
/ Hāfız Ebū Na‘īm (13) rivāyat ider bir gişiden /, aña Ebū Nüfeyil dirler. (İKT4/1-
v. 3a/12, 13-s. 285).
Ve / bu yılda vefāt itdi Bişri’bni Muzıl ve ‘Abdüsselāmi’bni Harb ve
‘Abdül‘azīzi’bni (3) Muhammede’d-dār Aver’di /. (İKT4/2-v. 403b/2, 3-s. 454).
/ Geldük biz Herseme kıssasına. / (İKT4/2-v. 427b/18-s. 496).
315
Ve / dahı (4) habar virdi bize Ebū’l-‘Abbās-ı Ahmedi’bni Ebī Tālib Ca‘feri’bni
‘Aliyi Hemedānī’den, / ol Ebū Tāhir (5) Ahmedi’bni Muhammedi’bni Sülfī’den, /
ol Ebū ‘Abdi’llāh-ı Zehebī’den, / ol Hasanı’bni Ebī Bekir (6) Hallāl’dan / ol
Muhammedi’bni Ahmedi’bni İbrāhīm-i Razī’dan, / ol Ebü’l Fazl-ı
Muhammedi’bni Ahmedi’bni (7) ‘Īsā-yı Sa‘dī’den, / ol Ebü’l-Kāsım
‘Ubeydu’llāhi’bni Ahmedi’bni ‘Aliyy-i Mukrī’den, / ol dahı (8) Derestūye-i
Nehavī’den, / ol İsmā‘īli’bni İbrāhīm-i Sa‘dī’den ki Kazı Fārisi’di, / ol
Süleymāni’bni (9) Seyf-i Tāyī’dan ki Ehl-i Harrān’dandur, / ol Sa‘īdi’bni
Bezeyġī’dan, / ol Muhammedi’bni İshāk’dan, / (10) ol Hasani’bni Ebi’l-Hasan-ı
Basrī’den / eytdi kim … (İKT-v. 168a/3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10-s. 402).
/ İmām Ahmed Ebū Hüreyre’den rivāyat itdi bu hadīs misli /, Taberānī dahı (13)
rivāyat itdi İbn-i Mes‘ūd ‘Abbās’dan bu hadīs gibi /; pes bu hadīslerden (14)
ma‘lūm olur kim… (İKT-v. 11a/12, 13-s. 141).
Pâdişâh buyurdı; istediler, / bir bâgbânuñ oglın buldılar (4) bu sûret-ile /,
buyurdılar atasını ve anasını getürdiler, çok mâl ve ni‘met virüp râzî itdiler. (GT-
v. 19a/3, 4-s. 147).
/ Ebū ‘Abbās-ı Seffāh’ı getürüp hılāfatı aña (21) teslīm itdiler. Bu yıluñ Rebī‘ül-
āhırınuñ on üçünci gicesi geçdükden soñra Cum‘a gicesi. / (İKT4/2-v. 290b/20,
21-s. 253).
Andan (11) dutdılar, / İbrāhīm’i depelediler bu yıluñ safer ayında /, sahıh rivāyet
budur. (İKT4/2-v. 290b/11-s. 253).
/ Bu hadīsi Müslim dahı rivāyat itdi, (17) Buhārī rivāyat itdügi tarīkından. / (İKT-
v. 27a/16, 17-s. 169).
/ Karın tenûrını toldurmak musîbet olur (15) bulmadugı günde. / (GT-v. 34a/14,
15-s. 173).
/ Pes Mūsā –‘Aleyhi’s-selām- aldı, bunları / Tūr-ı Sīnā’ya vardı. (İKT-v. 105a/10-
s. 302).
/ ‘Abdu’l-Muttalib aldı, bunları / Ka‘be’nüñ (12) içine girdi, Hübel katına ok
bırakdı. (İKT-v. 181a/11-s. 427).
/ Kuteybe rivāyet ider Ca‘fer b. Birkān’dan / eyitdi ki: (13) “… (İKT4/2-v.
240a/12-s. 169).
316
/ Me’mūn Dīnāri’bni ‘Abdullāh’ı (7) gönderdi. Çok leşker-ile / ve / bir nāme yazdı
ki “Eger ‘Abdurrahmān (8) beglik da‘vāsından vaz gelürse ki mutī‘ ola, amān
viresiz.” diyü /. (İKT4/2-v. 435a/6, 7, 8-s. 508).
/ Beyhakī dahı böyle rivāyat itdi Delāyil’inde Muhammedi’bni Hassān-ı Teymī
tarīkından /, ammā … (İKT-v. 167b/6-s. 402).
/ Medīne-y-ile Tūr arasında Eyke dirlerdi bir köy (18) var-ıdı, deñiz kenārında. /
(İKT-v. 146b/17, 18-s. 369).
/ Allāhu Ta‘ālā kullarına minnet ider, deñizler ve ırmaklar yaratduġı-y-ıla. /
(İKT-v. 12b/5-s. 143).
/ Pes bu iki (8) yigit kasd itdiler deveyi öldürmege /; kavmlarında sa‘y eylediler,
… (İKT-v. 56b/7, 8-s. 218).
…, hutbe okısa hıtābında beyān var-ıdı ve kitābet itse, kitābında burhān (12) var-
ıdı, / delālet iderdi diyānete / ve / da‘vet kılurdı emānete /. (İKT-v. 169a/12-s.
405).
Ve / dahı Müslim Sahīh’ında rivāyat itdi Ebī Mālik-i (19) Eşcā‘ı hadīsinde Ebī
Hāzım’dan, / ol Ebū Hüreyre’den ve Ebū Mālik-i Rıb‘ī’dan rivāyat itdi, … (İKT-
v. 33a/18, 19-s. 179).
/ Bu hadīsi Nesāyī çıkardı (11) Ebī Üsāme tarīkından. / (İKT-v. 172a/10, 11-s.
411).
/ İbn-i Ebī’d-Dünyā rivāyet ider Ebū Ca‘fer’den. / (İKT4/2-v. 236a/3-s. 161).
/ Ammā Ahmed dahı rivāyat itdi Ebū Hüreyre’den (2) bu hadīs misli / murādı –
Va’llāhü a‘lem.- oldur kim… (İKT-v. 15a/1, 2-s. 147).
/ Ahmed rivāyet ider Ebū Muhammed-i Berberī’den /, eyitdi (8) ki: “… (İKT4/2-v.
240a/7-s. 169).
/ Rivāyet olınur Ebū Zübeyr’den ve Sābit Benāyin’den ve İbrāhīm’den ve
‘Abdullāhi’bni ve Muhammedi’bni ‘Aliyyi’bni (20) ‘Abdullāhi’bni ‘Abbās’dan /,
İbn-i ‘Asākir zıyāda eyledi şeyhlerinden Muhammedi’bni ‘Ali ve ‘Abdurrahmān
b. (21) Harmeletle’yi ve ‘Akirmete’yi / –ki Ebū Müslim İbn-i ‘Abbās’uñ kulıdur.-
/ (İKT4/2-v. 309a/19, 20, 21-s. 287).
/ Geldük ehl-i Dımışk kaziyyesine. / (İKT4/2-v. 277b/4-s. 231).
‘Avratları geldiler, / yüzlerin açdılar, (13) erleri raġbet itdürmek içün /. (İKT-v.
56b/12, 13-s. 218).
317
/ Geldük Fazli’bni Rebī‘ kaziyyesine. / (İKT4/2-v. 436b/15-s. 510).
/ Allāhu Ta‘ālā (13) Kur’ān’da Mūsā’nuñ kıssasın çok yirde zikr eyledi; gāh
mutavval, gāh muhtasar. / (İKT-v. 91b/12, 13-s. 278).
/ Mûsâ-‘aleyhi’s-(3)selâm- bir dervîş gördi; gâyet yalıncak, kuma gömülmiş /,
Mûsâ’ya (4) eyitdi: “ … (GT-v. 36a/2, 3-s. 175).
/ Buzaġuya tapanlaruñ Allāh Ta‘ālā tevbelerin kabūl itmedi; gendülerini
öldürmeyince. / (İKT-v. 105a/3-s. 302).
Ve / bu yılda Me’mūn (12) Yahyā b. ‘Āmir’i depeledi. Gendüye “Yā Emīre’l-
kāfirīn” didügiçün /. (İKT4/2-v. 428a/11, 12-s. 496).
/ ‘Ömri habsda geçdi halīfa ölince. / (İKT4/2-v. 399b/5-s. 448).
/ Pes vardı halīfaya /, üzerine yürüdi. (İKT4/2-v. 314b/15-s. 297).
/ ‘Ali oġlı ‘Abdullāh buyurdı halka /, (9) atdan indiler. (İKT4/2-v. 292b/8-s. 256).
/ ‘Ömer b. ‘Abdil‘azīz, Nāfi‘i bir def‘a Mısr’a göndürdi halka sünnet ta‘līm itmeg-
içün. / (İKT4/2-v. 238a/21-s. 166).
/ Beytü’l-Makdīs’de (8) hıyār kimseler sākin olmışlar-ıdı; Haysānīler’den ve
Ferzānīler’den ve Ken�anīler’den. / (İKT-v. 102a/7, 8-s. 297).
/ Ebū Üsāme dahı böyle rivāyet itdi Hişām’dan / ol dahı ziyāde nakl (7) itdi,
Zeydü’bni ‘Amr Ka‘be’yi –şerrefeha’llāh- öperdi eydürdi kim: … (İKT-v. 172a/6-
s. 410).
/ Pes vardılar (16) Horāsān’a /, ‘Āsım -ki ‘amal-dār-ıdı- halīfa tarafından bir beg
gelince bir beg dikdiler. (İKT4/2-v. 315b/15, 16-s. 299).
Ve / hem İbn-i Cerīr dahı bu kavlı ihtiyār itdi, İbn-i (10) ‘Abbās’dan ve
‘Ikrime’den / ve Mücāhid’den rivāyat olundı kim şehādet iden (11) erinüñ hısımı
idi. (İKT-v. 80b/9, 10-s. 259).
/ Döndi İbn-i Ebī Meryem /, (6) ‘Abbās’a “/ Nedür bu getürdügüñ nesne? / …”
didi. (İKT4/2-v. 412a/5, 6-s. 469).
Andan halīfa güldi, namāzı kat‘ itdi, / döndi İbn-i Ebī (18) Meryem’e / “Namāzda,
Kur’ān’da tınma, ġayrı yirde söyle.” didi. (İKT4/2-v. 411b/17, 18-s. 469).
/ Allāh Ta�ālā ol yirleri (7) bunlaruñ içün yazmış-ıdı, İbrāhīm lisānı üzere ve
Mūsā Kelīm-i lisānı üzere. / (İKT-v. 102a/6, 7-s.297).
/ Ka‘be’ye yakın (19) bir yirde kodılar, ‘ibret içün. / (İKT-v. 160a/18, 19-s. 390).
318
/ Bu sözi Ebü’l-Kāsım-ı Süheylī Muhammedi’bni’l-Hasani’n-Nakkāş’dan rivāyat
itmiş İmām Ahmed (19) isnādı-y-ıla /, Enesi’bni Mālik rivāyat itdi kim… (İKT-v.
25b/18, 19-s. 166).
/ Zīrā gendü yukaruda hadīs rivāyat itdi, İmām Ahmed’den ve Tabarānī’den /,
Vādi-yi ‘Asfān’a (15) varıcak Ebū Bekr’e eyitdi: … (İKT-v. 66a/14-s. 234).
/ Geldük imdi /, Hasan İbn-i Ebīl-Hasan’dur –ki atası adı Yesār-ıdı (8) ol Ebū
Sa‘īd-ı Basrī’dür ki Zeydi’bni Sābit’üñ kulıdur. (İKT4/2-v. 226a/7-s. 146).
/ Geldük imdi /, Muhammed-i Mehdī-i hılāfat Mansūr aña ‘ahd idüp dururdı.
(İKT4/2-v. 357b/16-s. 369).
/ Döndi ‘Īsā’ya / eytdi: “… (İKT-v. 141a/6-s. 360).
…, / Allāh Ta‘ālā buyurur İsrāfīl’e / sūrı urur, kaçan kim ura cānlar (12) çıka.
(İKT-v. 25a/11-s. 165).
/ Anlaruñ ‘alāmeti kara (16) olmakdan zāyıl olmadı. İşbu güne degin / nite ki
görür-imiş hatībler / Cum‘a güninde ve bayramlarda kara geyürler. (İKT4/2-v.
297b/15, 16-s. 266).
/ Lākin anı (21) takvā men‘ eyledi, kardaşına el uzatmakdan. / (İKT-v. 39a/20, 21-
s. 188).
/ Dahı rivāyat olundı (11) Katāde’den ve Süvār bin ‘Abdullāh’dan ve ‘Ubeyd bin
Hassān’dan ve Mu‘āz bin Mu‘āz ‘Anberī’den / (12) ve ashāb-ı hadīsden çok gişi
sayup cümlesinden birisi Ebū ‘Ubeyd idi, İshāk bin (13) Rāheveye idi kim: “Bu
cāyızdur” didi. (İKT4/1-v. 189b/10, 11-s. 580).
/ Āhır anda Şām’da oldı, Kaysar katında. / (İKT-v. 177a/5-s. 420).
/ Biz yine geldük kıssanuñ evveline /: … (İKT4/2-v. 425a/12-s. 492).
Bu hadīsi Beyhākī ve Taberānī ve Muhammedi’bni Cerīr rivāyat itdi, / Ebū Mūsā
Medīnī bu hadīsi getürdi Kitāb-ı Tılāvat’da / (9) dahı bir ġarīb geleci ziyāde itdi
kim… (İKT-v. 26b/8-s. 168).
…, / Mūsā dahı ‘özr itdi, Kur’ān’da (18) zikr olunduġı gibi /. (İKT-v. 114a/17,
18-s. 317).
/ Pes gözlerine sürme çekdiler; kuvvatlu olsun diyü. / (İKT-v. 49b/1-s. 205).
/ Karındaşı öldükden soñra Mervān’uñ dirliginde [302b] (1) hılāfat aña bey‘at
olundı. Kūfe’de Rebī‘ü’l-evvel ayınuñ on ikinci güninde cum‘a gün. / (İKT4/2-v.
302a/21; 302b/1-s. 274).
319
/ Ol beşārete şükr idüp tekbīr eyledi ma‘būda. / (İKT-v. 178b/8-s. 423).
/ Bu hadīsi Tirmizi dahı rivāyet (14) itdi Mahmūdi’bni Ġaylān’dan /, ol Ebū
Dāvūd-ı Tabālisī’den rivayet itdi. (İKT4/2-v. 296b/13, 14-s. 264).
/ Bunuñ üzerine Hadīs-i Nebevī dahı gelmişdür merfū‘ olıben (6) ‘Abdu’llāhı’bni
‘Amr’dan. / (İKT-v. 177b/5, 6-s. 421).
/ Ol yılda Rūm Şam’da (13) olanlar üzerine hurūc idüp ġalaba eyledi Mervān
oġlanları-la İbn-i Zübeyir arasına (14) muhālafat girdüginden ötürü. / (İKT4/1-v.
39b/12, 13, 14-s. 345).
Zemzem zāhir olıcak dükeli halk kalan kuyuları terk itdiler, / her birisi
Zemzem’den (9) içer oldılar; Mescid-i Haram içinde olduġı-y-ıçun ve dahı kalan
kuyular üzerine çok (10) dürlü fazīleti olduġı-y-ıçun ve hem İsmā‘īl peyġāmbar
kuyusı olduġı-y-ıçun /. (İKT-v. 180a/8, 9, 10-s. 425, 426).
/ Hāfız-ı Ebū Bekr-i Hātīb (17) rivāyet ider kāzī Ebū Muhammed’den –ki Hasan
b. Muhammed b. Ramin-i Isfara Bādı’dur- / ol rivāyet ider (18) Muhammed b.
Hamīd-i Sirazī’den, / ol kāzī b. Mahmūd b. Hurzād-i Ehvāzī’den, / ol ‘Aliyyi’bni
Muhammed Kasrī’den / (19) ol Ahmed b. Muhammed b. Hammād’dan / eydür:
“… (İKT4/2-v. 367a/16, 17, 18, 19-s. 387).
/ İmām Ahmed bu kavlı ihtiyār itmişdür Muhammedi’bni Cerīr ve
müteahhırlardan /; bir tā’ife dahı bu kavlı (9) ihtiyār itmişlerdür, … (İKT-v. 8b/8-
s. 136).
/ Ammā Beyhakī ile İbn-i ‘Asākir bir vech-ile dahı rivāyat eylediler
Muhammedi’bni (14) ‘Īsī hadīsinden /, didiler kim / Muhammedi’bni Sa‘īd-i
Kuraşī habar virdi atasından, / ol ‘Aliyyi’bni (15) Süleymān’dan, / ol ‘Aliyyi’bni
‘Abdi’llāh’dan, / ol ‘Abdu’llāhi’bni ‘Abbās’dan / kim Cārūd’ibni ‘Abdi’llāh (16)
geldi, … (İKT-v. 170b/13, 14, 15-s. 408).
/ Taberānī rivāyat Muhammedi’bni ‘Osmāni’bni (12) Ebī Şeybe’den /, ol
Müncābi’bni Hāris’den /, ol İbrāhīmi’bni Yūsuf’dan /, ol Ziyādi’bni
‘Abdu’llāh’dan /, ol Leys’den /, (13) ol ‘Abdu’l-Meliki’bni Sa‘īdi’bni Cübeyr’den
/, ol İbn-i ‘Abbās’dan rivāyat itdi kim (14) Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-
v. 8a/11, 12-s. 135).
/ Döndi Mūsā /, Sāmirī’ye eyitdi: … (İKT-v. 116a/17-s. 319).
320
/ Yigirmi üç yıl hılāfat itdi, Mūsā-yı Hādī’den soñra /, (8) v’allāhu a�lam.
(İKT4/2-v. 411b/7, 8-s. 468).
/ Zīrā İbrāhīm anı ġāyet sever-idi; müsülmān olduġ-içün / ve hem gendünüñ
hısımı idi (18) ve hem ġāyet güzel-idi. (İKT-v. 62b/17-s. 229).
/ Hattā Rasūl (3) Hazratı dahı yā on altı ay, yā on yidi ay Beyte’l-Makdis’den
yaña kıldı namāzı. / (İKT-v. 118a/2, 3-s. 322).
Allāh Ta�ālā bu kavmuñ cemī�isini helāk itdi, / hīç kimesne kurtulmadı, ne
irkeginden ve ne (4) dişisinden; ne büyüginden ve ne güçüginden /. (İKT-v. 73a/3,
4-s. 246).
Emīn’üñ hālı ġāyet za‘īf oldı, / hīç akçası kalmadı, ne leşkere virecek ne (21)
gendü yiyecek /. (İKT4/2-v. 422b/20, 21-s. 488).
/ Çok hadīsler dahı rivāyat idüp dururdı nice sahāba (11) cemā‘atından. /
(İKT4/1-v. 175a/10, 11-s. 557).
Ya‘nī / Süleymān, Dāvud’a vāris oldı nubuvvatda ve ‘ilmde /; mālda degül. (İKT-
v. 130b/18-s. 343).
… rivāyat ider ki: “Resūl Hazratı ‘aleyhi’s-selām- (11) buyurdı ki: ‘/ Her gişi ki,
halāyıkı bir söze yā bir işe da‘vat itse bu hālda / ki, gendü (12) anuñla ‘amal
eylemeye. / Allāh’uñ ġazābından kurtılmaz, ol didügini yā da‘vat itdügini
işlemeyince, (13) yā gendüyi da‘vatdan yıġmayınca. /” (İKT4/1-v. 66a/11, 12, 13-
s. 389).
/ İmām Ahmed rivāyet ider ‘Ömeri’bni Hattāb’dan /, eyitdi: (12) “… (İKT4/2-v.
265b/11-s. 211).
/ Tāhir leşkerile geçdi öte yaña. / (İKT4/2-v. 422b/14-s. 487).
�Ömer bin (18) �Abdül�azīz bunlaruñ sözlerin Velīd’e bildürüp, Velīd rızā
göstermeyüp emr eyledi ki, (19) / evleri yıkup mescid yapalar. Gendi buyurduġı
gibi / ve sakfın yüceldeler. / �Ömer (20) çāra bulmayup, yıkmaġa başlayup, Benī
Haşim’den ve ġayrıdan eşrāf cem� olup, zārī vü (21) efgān idüp aġlaşdılar
Peyġāmbar öldügi gün gibi. / (İKT4/1-v. 117a/19, 20, 21-s. 469).
Ka‘be yapılduġı anlardandur, / anı Kurayş yapdı Rasūl gelmezden öñdin /, (4)
nitekim geliserdür -İnşā’allāh.- (İKT-v. 177b/3-s. 421).
321
/ Ammā Varakatü’bni Nevfel’üñ kıssası (3) geliserdür, Rasūl Hazratları –
‘Aleyhi’s-selām- bi‘set olunduġında, ya‘nī Peyġāmbarlık virildüginüñ (4)
evvelinde / -İnşā‘allāhu’l-Azīz.- (İKT-v. 177a/2, 3, 4-s. 420).
/ Nitekim Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- Mekke’yi feth itdügi vakt deve-y-ile (4) girdi;
rukū‘-ıla, şükr-ile, / hatta mubārak sakalı devenǖn rahlına irişürdi; başların
aşaġa tutduġından. / (İKT-v. 123b/3, 4-s. 331).
/ İmām (18) Ahmed rivāyat [ider] Rüfā‘a bin Şeddād’dan. / (İKT4/1-v. 22a/17,
18-s. 316).
Fi’l-hāl emr itdi, / (1) tutdılar saçından / bir at kuyruġına baġladılar, … (İKT-v.
160a/1-s. 390).
Ve / bu yılda vefāt itdi (6) Sa‘īd-i Cüreyrī /. (İKT4/2-v. 411a/5, 6-s. 467).
Ve / mekteb-hâneye bir zâhid kişi getürdiler; selîm-nefs ve yavaş /. (GT-v. 62a/15-
s. 212).
/ Nitekim ‘Abdu’rrazzāk tefsīrinde zikr eyledi Sevrī’den, / ol İbn-i ‘Ömer’den, / ol
Ka‘bü’l-Ahbār’dan / … (İKT-v. 26b/18, 19-s. 168).
/ Bir köşk yapdılar sırçadan / ve ferşi su üzerinde (8) idi ve ol su içinde… (İKT-v.
132a/7-s. 345).
/ Esbāt nakl eyledi Süddī’den, / ol dahı nakl (13) eyledi Ebū Mālik’den, / ol dahı
nakl eyledi Ebū Sālıh’dan, / ol dahı nakl eyledi İbn-i ‘Abbās’dan, / (14) dahı nakl
itdiler Merve’den, / ol dahı nakl itdi İbn-i Mes‘ūd’dan, işbu ‘āyetüñ tefsīrinde /:
… (İKT-v. 126b/12, 13, 14-s. 336).
/ Geldük Süleymāni’bni Hişām kaziyyesine. / (İKT4/2-v. 276b/3-s. 229).
/ Pes başın ayruk kaldurmadı, tā Allāh Ta‘ālā belāsın keşf itmeyince. / (İKT-v.
87a/15-s. 270).
/ Soñra azup, gine (11) ardına dönüp hızbullāh-ı müflihīnden ayrılup, şeytāna
uyup, ġāvīlardan olup, şeytān ardından (12) dönmedi; tā anı dīninde ve
dünyāsında husrāna koyup, unutdurup şakīler kısmından eylemeyince. / (İKT4/1-
v. 83b/10, 11, 12-s. 415, 416).
Halīfa ‘Ömer Kūfe nāyıbı ‘Abdülhamīd’e (5) buyurdı, vara / ol hārıcīları Hakk’a
da‘vat idüp, eyü söz söyleyüp mukātala itmeye; tā anlar (6) fesād itmeyince /.
(İKT4/1-v. 182a/5, 6-s. 567).
322
/ Andan Mervān, İbn-i (17) Zubāra üç biñ er-ile artlarınca göndürüp, İbn-i
Zubāra dahı artlarına uyup artda kalanın (18) depeleyüp artlarından gelmedi tā
anları taġıtmayınca. / (İKT4/2-v. 283a/16, 17, 18-s. 240).
/ Sālih deñiz kenārınca gidüp gemileri bilesince yitdürdi ta ‘Artiş’e gelince. /
(İKT4/2-v. 294b/9-s. 260).
Kaçan kim güneşe tamām mukābil ola, nūrı tamām olup bedr olur, / andan soñra
mukābele eksildügince (9) nūrı eksilür, tā ayuñ āhırına varınca /, pes böyle
olmaġ-ıla aylar ve yıllar ma‘lūm olur. (İKT-v. 18b/8, 9-s. 153).
/ Ol sebebden aña çok zahmetler ulaşdı. Tā beglik gendüye ve Benī ‘Abbās’a
mukarrar [306a] (1) olınca. / (İKT4/2-v. 305b/21; 306a/1-s. 281).
/ Andan soñra aña dahı hāllar geldi (2) tā bu yılda ölinceye degin. / (İKT4/2-v.
306a/1, 2-s. 281).
Ya‘nī / güneş toġup (5) tolınmakdan zāyil olmaz, tā dünyānın āhır vaktına degin /,
İbn-i Abbās kırā’atında budur kim… (İKT-v. 18a/4, 5-s. 152).
/ Kahtabe İbn-i Hübeyre’ye yakın irişdükçe İbn-i Hübeyre (2) ardına göçmekden
hālī olmadı ta Furat’ı geçince. / (İKT4/2-v. 289b/1, 2-s. 250).
Pes güz faslınuñ evvelinde gice ve gündüz barābar olur, / andan (14) soñra gice
uzanur, gündüz kısalur, tā güz faslınuñ āhırına degin /, andan soñra girü döner, …
(İKT-v. 18a/14-s. 152).
/ Yahyā atası Zeyd öldügi vakt Horāsān’da Hurayş b. ‘Amru katında gizlendi ta
Hişām (20) ölince. / (İKT4/2-v. 265a/19, 20-s. 210).
/ Mervānīlerden kimse bunı istemedi tā Hişām zamānı olınca. / (İKT4/2-v.
261a/11-s. 203).
/ Öldükden soñra kardaşı Süleymān halīfa olup (2) Hālid’i nāyib itdi, tā Hicāz’a,
yüz altıncı yıla dek. / (İKT4/2-v. 272b/1, 2-s. 222).
/ Velīdi’bni ‘Abdülmelik tārīh-ı Nebeviyye’nüñ seksen tokuzıncı yılda [272b] (1)
Hicāz’a nāyib kalup dururdı tā ölince. / (İKT4/2-v. 272a/21; 272b/1-s. 222).
/ Ol dahı turup bile kıldı; tā sabāh olunca. / (İKT4/1-v. 74b/8-s. 401).
/ Andan soñra halk eksilmekden zāyil olmadı. Tā şimdiye degin / bundan fehm
(15) olınur kim Ādem evvelden altmış arşun ola. (İKT-v. 37a/14-s. 185).
Nitekim evvel bahārda gice ve gündüz barābar olur, andan soñra başlar / gice
eksilür, gündüz (13) uzanır, tā yazuñ āhırına degin /. (İKT-v. 18a/12, 13-s. 152).
323
/ Ne işüñe yarar tabak-ıla gül? / (GT-v. 4a/10-s. 130).
/ Kardaşını bile zikr eyledi, te’kīd içün ve hem bunlar ikisine bile hased (4)
itdüklerine tenbīh itmeg-içün. / (İKT-v. 84a/3, 4-s. 265).
/ Hadīs dahı rivāyat itdi Temīm-i (5) Dārī’den. / (İKT4/1-v. 171a/4, 5-s. 551).
… ve gitdi ve / Mekke vilāyeti Hazā‘a’da müstemirr oldı; (6) üç yüz yıl /. (İKT-v.
160b/5, 6-s. 390).
Pes Kadāri’bni Sālıf ilerü vardı, kılıç-ıla siñirin çaldı, (14) deve düşdi, / bir kerre
katı āvāz eyledi, veledin korkutmaġ-ıçun /. (İKT-v. 56b/14-s. 218).
/ Yezīdi’bni Velīd’den intikām (2) almak isterdi, Velīd b. Yezīd’i öldürdüginden
ötürü. / (İKT4/2-v. 276a/1,2-s. 228, 229).
/ Ebū Bekr bin Ebī Haysime (10) rivāyat ider Yahyā bin Bekir’den, / ol rivāyat
ider Leys’den /, (11) eydür kim: … (İKT4/1-v. 185b/9, 10-s. 573).
/ Müslim bu hadīsi Sahīh’ında Kitāb-ı Fiten’de rivāyat itdi; Ya‘kūbi’bni İbrāhīm
Devrakī’dan (18) ve Haccāci’bni Sa‘ir’den, / ol ikisi Ebī ‘Āsım-ı Nebīl’den, / ol
‘Urve’den, / ol ‘Ulyā’dan, / ol Ebī (19) Zeyd-i Ensārī’den, / ol Rasūlü’llāh’dan
geçen hadīs gibi. / (İKT-v. 4a/17, 18, 19-s. 128).
… ve Kādir’dür; hīç nesne’i yaratmakda ‘ācız degüldür ve / dahı Allāhu Ta‘ālā
gökleri (17) bezerdi yılduzlar-ıla /. (İKT-v. 16b/16, 17-s. 149).
Cemī‘-i yir yüzi suya ġark oldı, Allāh Ta‘ālā’nuñ düşmenleri helāk oldı, / gine
emr eyledi (15) yire /, suyını yutdı ve göge emr eyledi, yaġmurı dindi… (İKT-v.
46b/14, 15-s. 201).
/ Beyhākī rivāyat itdi Yūnusu’bni Bekir tarīkından, İbn-i İshāk’dan / eydür: …
(İKT-v. 182b/19-s. 430).
/ Āhır hālına koyup, Hālid ol diyārı terk idüp Dımışk’dan ikāmet itdi. (7) Yüz
yigirmi altıncı yıluñ muharremine degin. / (İKT4/2-v. 272b/6, 7-s. 222).
/ Ehl-i Şām’dan bir gişi ġazāya çıkmadı (5) za‘fından ve azlıġından ötürü. /
(İKT4/1-v. 83b/4, 5-s. 415).
/ İbnü ‘Asākir rivāyat ider Zeyd bin Vākıd’dan. / (İKT4/1-v. 161b/19-s. 537).
/ Yarındası olıcak İbn-i ‘Amru ölüleri araşdurdı Zeyd’i bulmaġ-ıçun. / (İKT4/2-v.
248a/4-s. 182).
/ Geldiler zindāna / bunlaruñ-ıla (18) Benī ‘Abbās’uñ bey‘atına da‘vet itdiler.
(İKT4/2-v. 254a/17-s. 192).
324
“… rivāyat itdi …’dan, … rivāyat itdi …’dan, ol …’dan, ol …’dan”
yapısındaki cümleler:
(İKT-v. 4b/7, 8-s. 128), (İKT-v. 53a/12, 13-s. 212), (İKT-v. 147b/19, 20, 21-s.
371), (İKT-v. 167b/17, 18-s. 402), (İKT-v. 171b/21; 172a/1-s. 410), (İKT-v.
173a/13, 14-s. 413), (İKT-v. 175b/2, 3, 4-s. 416), (İKT-v. 177b/15, 16, 17-s. 421),
(İKT-v. 182a/7, 8, 9-s. 429).
2. 2. 2. Birleşik Devrik Cümleler
2. 2. 2. 1. Şartlı Birleşik Cümle
2. 2. 2. 1. 1. Temel Cümlenin Yan Cümleden Önce Gelmesiyle Oluşan Devrik
Cümleler
Muhammedi’bni Vāsi‘ eyitdi: “/ Bunlaruñ baña (5) ne men[fa]‘atı var, Allāh
Ta‘ālā beni cehenneme sokacak olursa. /” ” (İKT4/2-v. 254a/4, 5-s. 191).
Bu sözi (5) işidüp, aġlayup: ‘/ N’olaydı Allāh ta‘ālā beni işe mübtelā kılmayaydı /’
didi.” (İKT4/1-v. 203b/5-s. 604).
/ Tabarānī rivāyat ider Ebū Dāvūd’dan / kim: “Tāvūs oġlanlarına: ‘İy
oġlancuklarum! (4) / Sāhıb-ı ‘akılla musāhabat idüp anlara mensūb oluñ
anlardan degülseñüz de. / Ve / (5) cāhıllar-ıla musāhabat idüp anlara mensūb
olmañ anlardan degülseñüz dahı. /’ dirdi.” (İKT4/1-v. 210b/3, 4, 5-s. 617).
“Ol eyitdi: “… / Sizüñle ādam oġlanları azdurup, kāfır idüp cehenneme koyarın.
(19) Anlardan rāzī sevdükleri-çün baña ve būte tapmazlarsa dahı /” didi.
(İKT4/1-v. 33a/18, 19-s. 335).
/ N’olaydı [219a] (1) anlaruñ gibi sözleri benüm hakkumda ve benüm emsālum
hakkında diyeydüñ. / (İKT4/1-v. 218b/21; 219a/1-s. 631).
… Haccāc bir gün hutba(6)sında eyitdi kim: “/ Allāh ta�ālānuñ harām itdükleri
nesneye sabr itmek geñezdür �azābına (7) sabr itmekden-ise. /” (İKT4/1-v.
143b/6, 7-s. 510).
Andan ‘Abdülmelik: “/ N’olaydı ben dahı bir kāzūr (4) olup elüm emegi-le
dirileydüm /” didi. (İKT4/1-v. 113b/3, 4-s. 462).
Mūsā eyitdi: “… / N’ola-y-ıdı beni te’hīr (17) ideydüñ /, tā ol gişinüñ ümmetinden
olaydum.” (İKT-v. 116b/16, 17-s. 320).
325
Didi ki / n’ola bir kaç gün mukīm (4) olsañuz, / tā ki hidmet ile müstefīd olsavuz.
(GT-v. 55a/3, 4-s. 201).
… diyüp, İbn-i [Ebī] ‘Atīk: “Ben size fidā olayın. / İş bunuñ ‘avratın bir gişi dahı
çiftlenmek hayurludur (6) bir müsülmān gişiyi anuñ ‘ışkı-la alup helāk olmakdan-
ısa, / vallāhı ben bu aradan gitmezin; (7) hattā ol ‘avratın metā‘ı Kays evine
taşınmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 40b/5, 6, 7-s. 346).
Çünkim Velīd ol mi�māruñ (16) sözinüñ gerçekligin bildi, elli biñ fılorī virüp
eyitdi kim: “… / Buña harc idecegümüz Allāh yolına harc (18) eylemek
hayırludur böyle itmekdense. /” (İKT4/1-v. 157b/17, 18-s. 531).
Musannıf eydür: (8) “/ N’olaydı bu işlerüñ āhırı ve ‘ākıbatı n’olur, bileydüm. /”
(İKT4/2-v. 338a/8-s. 334).
… buyurdı ki: ‘… Ve / ol şehr tīz zamānda (8) yire geçe, demür kazuk yumuşak
yire nice geçerse /.’ (İKT4/2-v. 339a/7, 8-s. 336).
/ N’olaydı, Ebū Nuvās’uñ (14) şol iki [beyti] benüm olaydı / ki, dimişdür: …
(İKT4/2-v. 419a/13, 14-s. 481).
/ Hişām’uñ hālı müşkildür eger Allāh Ta‘ālā yarlıġamazsa. /’ didi. (İKT4/2-v.
262b/10-s. 206).
Ma‘nā-yı āyet budur: ‘Şeytān gibi kim, insāna bir belā gelse gelüp: ‘Senüñ (19)
yoldaşuñın. / Seni bu belādan kurtarayın. Eger Allāh’a şirk getürüp kāfır olursañ
/’ (20) dir. (İKT4/1-v. 212a/19-s. 620).
‘Abdülmelik aña dönüp: “/ Ne tatlu ‘īşumuz var-ıdı, eger bākī kalurum-ısa /, (19)
lākin evvelkiler didügi gibidür” diyüp bu beyti okudı. (İKT4/1-v. 42b/18-s. 350).
Ya‘kūb’uñ … didügi ya‘nī / (14) ben Yūsuf kokusın bilürin. Eger baña bunaduñ,
‘akluñ gitdi, ne gerekse söylersin (15) dimezseñüz /.” (İKT-v. 84a/14, 15-s. 265).
… bundan ötürüdür kim eyitdi: … “Ya‘nī / baña Allāhu Ta‘ālā’nuñ ‘azābından
(5) kim yardım ider, eger ben bunları sürecek olursam? / ” (İKT-v. 44b/4, 5-s.
197).
Yemīn idüp: (8) “/ Şefā‘at-ı Muhammed’den mahrūm olayın, eger ben cemī‘-i
‘ömrümde tonumı harām yire (9) çözdüm-ise /” didi. (İKT4/1-v. 60a/8, 9-s. 379).
Yûsuf 12/94.
326
Andan and içüp: ‘/ Şefā‘at-ı Muhammed’den mahrūm olayın, eger (20) benüm
‘ışkum evvel güninden āhır günine dek ve dünyā günlerinüñ āhır günine degin aña
(21) ben şübhe-y-ile yapışmış olursam /’ diyüp, dahı: ‘Ben yirümden
turugelmedin ki, fevt oldı’ [97a] (1) didi.” (İKT4/1-v. 96b/19, 20, 21-s. 436).
Kesā’ī (2) “/ Allāh Ta‘ālā dilüm kessün eger bilmedügüm söylersem. /” didi.
(İKT4/2-v. 405a/2-s. 456, 457).
Fir‘avn’uñ musāhıblarınuñ (16) ba‘zısı eyitdi: “/ Hak Ta‘ālā’nuñ İbrāhīm’e va‘de
itdügi ‘acabdur, eger bu degülse /” didi. (İKT-v. 112b/16-s. 315).
Bârî, / ne bilürsiz, eger cümle harâmîlerden biri bu-y-ısa? / (GT-v. 45a/8-s. 187).
/ Gül sohbeti hoş-idi eger diken korkusı olmayaydı. / (GT-v. 56a/12-s. 203).
/ Hikâyeti diñleyici mizâcına münâsib söyle (8) eger diñlerse. / (GT-v. 75b/7, 8-s.
232).
Nūh’a eyitdi: … “Ya‘nī iy Nūh! Bizümle cidāl itdüñ, cidāli (21) çok eyledüñ, /
bize va‘de itdügün ‘azābı getür, eger gerçek iseñ /.” (İKT-v. 44b/21-s. 198).
… ki: “Resūl Hazratı –sallā’llāhu ‘aleyhi ve sellem-: / ‘İbn-i ‘Ömer (18) sālıh
gişidür, eger gice tururmıssaydı.’/ (İKT4/1-v. 62b/17, 18-s. 383).
Fir�avn eyitdi: … “Ya‘nī / (16) getür, eger girçeklerden-iseñ. /” (İKT-v. 96a/16-
s. 286).
Rasūl -�aleyhi’s-selām- eytdi: “… Ve / cennet, Allāh’a mutī� olanlaruñdur (18)
eger Habeşī kul olursa dahı /; ve nār-ı cehennem şunlaruñdur ki / Allāh’a �āsī
ola. Egerçi, Kureyş’üñ (19) ulusı dahı olursa /. (İKT4/2-v. 351b/17, 18, 19-s.
358).
/ Kimse baykuş gölgesine gelmeye, eger hümây aslı (3) cihânda kalmazsa. / (GT-
v. 11a/2, 3-s. 135).
Çünkim Merve üzerine (4) çıkdı, bir āvāz işitdi, gendü gendüye epsem didi,
diñledi, girü āvāz işitdi, eyitdi (5) “/ İşitdürdüñ, eger mededüñ var-ısa /” didi.
(İKT-v. 64b/5-s. 231).
…, merkez (17) bir noktadur kim her tarafdan sıkli anuñ üzerine düşer; / aġır
nesne düşse (18) aña varur, eger men‘ nesne olmasa /.” (İKT-v. 11a/17, 18-s.
141).
/ Deñiz fâyidesi eyü-y-idi eger mevc (12) korkusı olmayaydı. / (GT-v. 56a/11, 12-
s. 203).
327
… ve eyitdi: “Ya‘nī / Allāhu Ta‘ālā’dan korkuñ (19) eger mü’min iseñüz. /” (İKT-
v. 141a/18, 19-s. 360).
/ Ne gam eger nasrânî kuyısınuñ suyı murdar-ısa. / (GT-v. 38a/2-s. 178).
… ‘Ömer’e işbu vech-ile biti yazdı ki: “/ Vallāh ben (6) senüñ zindānuñdan
kaçmazdum eger ölmeyecegüñ bilsem. / (İKT4/1-v. 185a/5, 6-s. 572).
Benī İsrā’īl’e eytdi: “/ Ben Cerīh’i (19) yoldan azdurayın, eger rāzī olursañuz. /”
(İKT-v. 149b/18, 19-s. 374).
/ Âlimüñ sözin cân kulagı-y-ıla diñle eger saña verhem dahı (30a) görinürse. /
(GT-v. 29b/15; 30a/1-s. 166).
Ermiyā Allāhu Ta‘ālā’ya du‘ā itdi, Hak Ta‘ālā vahy (13) eyledi kim: “/
Tevbelerini kabūl eyleyem; eger senüñle Beytü’l-Mukaddes’de tururlarsa. /”
(İKT-v. 135a/13-s. 350).
“/ Yirinde nā-hoş kimse var, eger şarābda (17) ġark degül imişse /” didi. (İKT4/1-
v. 174a/16, 17-s. 556).
/ Elbetde anı Mushaf’dan koparmak gerek, eger toñuz tuynaġı-la dahı olursa. /
(İKT4/1-v. 146a/21-s. 515).
/ Beytü’l-māl’dan nesne alduġı rivāyetine (3) mānı‘ degül eger vākı‘ oldısa dahı.
/” dirler-idi. (İKT4/2-v. 233b/2, 3-s. 157).
/ Vaktı hoşdur ol kişinüñ / ki / senüñ zikrüñ anuñ mûnisi ola, eger Yûnus gibi (11)
balık karnında olursa dahı. / (GT-v. 76b/10, 11-s. 234).
/ Bir it bir lokmayı unutmaz eger yüz nevbet taş-ıla urursañ dahı. / (GT-v. 76a/9-s.
233).
… eyitdi: “Üç nesneye nefsüñüzi mübtelā (11) itmeñ. / Biri Sultan katına varmak,
egerçi Allāh’uñ kullıġına buyurmaġa varursañuz dahı. / (12) Biri hatun gişi
katına varmak, egerçi kitābullāh ögretmege de varursañuz. / (İKT4/2-v. 239a/11,
12-s. 167).
Yunus b. ‘Ubeyd rivāyet ider kim: “/ Bir kimse Hasan’a nazar (3) itse andan
fāyıda dutardı. Egerçi ‘amalın görmeyüp andan nesne işitmese dahı. /” (İKT4/2-
v. 226b/2, 3-s. 147).
/ Hûb sûretlü her yire ki vara (15) hürmet, ‘izzet görür; egerçi atası ve anası dahı
kahr-ıla sürerlerse. / (GT-v. 41b/14, 15-s. 183).
328
/ ‘Abdussamed, hadīs rivāyet (11) idüp durur atasından, / atası dedesinden, /
dedesi ‘Abdullāh b. ‘Abbās’dan / ve / ol Hazret-i Risālet’den / (12) ki eyitdi: “/
Eyülik, dahı sıla-yı rahım ‘ömri uzun ider ve memleketleri ma‘mūr eyler (13) ve
mālı arturur. Egerçi bunı işleyen gişi fāsık dahı olursa. /” (İKT4/2-v. 395a/10, 11,
12, 13-s. 440).
/ Kazâ bir dürlü dahı olmaz, gerekse biñ âh u (6) nâle it ve gerekse söyleyüp
şikâyet eyle. / (GT-v. 74a/5, 6-s. 230).
Altunuñdan (9) ve gümişüñden halka râhat irişdür ve kendüñ dahı fâyidelen, / ol
vakt (10) ki bu ev senden girü kala gerekse bir gerpüci altundan ve biri gümişden
(11) olsun /. (GT-v. 39a/10, 11-s. 179).
Pes Yūsuf eyitdi: … Ya‘nī istiftā (12) itdügüñüz iş tamām oldı, / didügüm nesne
vākı‘ olacakdur, gerekse siz nesne görüñ, (13) gerekse görmeñ /.” didi. (İKT-v.
81a/12, 13-s. 260).
Ve her hāl bundan (10) ma‘lūm olur kim / atanuñ salāhıyyatı-y-ıla zürriyet
mahfūz olurmış; ıraġ olursa (11) dahı /. (İKT-v. 109b/10, 11-s. 309).
/ Buña uyup bunı tasdīk itmek yigdür, işbu Hak’dan dönücilere uymakdan-ısa /,
belki (3) Haccāc ve ehl-i hevādan –kim anuñ ġayrıdur- sözleri kizb ve iftirādur.
(İKT4/1-v. 147a/2-s. 516).
… Sa�sa�a cevāb virüp: (9) ‘Yā Emīre’l-mü’minīn! Üç nesneyi alıcıdur ve üç
nesneyi terk idicidür. / Evvel alduġı (10) halāyıkuñ göñülleridür; kaçan söz
söylese; / ikinçi gökcek işdür, kaçan söz söyleseler /; üçünci ki / (11) işüñ geñezin
ider, kaçan muhālafat olınsa /; …” didi. (İKT4/1-v. 28b/9, 10, 11-s. 327).
Lokmān eytdi: “/ Dilden ve yürekden (10) tayyīb yokdur, kaçan tayyib olsalar; /
ve / bunlardan habīs dahı yokdur, kaçan habīs olsalar /.” (İKT-v. 147b/9, 10-s.
371).
Rivāyat olundı ki: Bir gün ‘Abdülmelik Kureyş’den bir gişiye: (15) “Sen hoş
gişisin. / N’olaydı lehhān olmayayduñ /” didi. (İKT4/1-v. 165b/15-s. 543).
Ve eydürdi ki: ‘Üç nesne vardur ki şerīf (9) vazī‘ itmez. Bir ciftlikler, bir tavr-ı
ma‘īşet bilmek, / biri hakkın taleb itmek, ne kadar az (10) olursa /. (İKT4/2-v.
261b/9, 10-s. 204).
/ Kişinüñ (6) eli dünyâdan kısa gerekdür; yiñ gerekse kısa olsun gerekse uzun (7)
olsun. / (GT-v. 75a/5, 6, 7-s. 231).
329
Pes İbrāhīm şükr içün secde itdi, güldi ve eyitdi: “/ Ne ‘acab yüz yıldan soñra
oġlum (18) olursa ve Sāra toksan yaşına varduġından soñra toġurursa /” didi.
(İKT-v. 68a/17, 18-s. 238).
2. 2. 2. 1. 2. YC + TC + YC
Nesā’ī ve İbn-i Māce [22b] (1) Abdülmelik bin ‘Umerī’den [bu] hadīsi rivāyat
ider ki: “/ Bir gişi bir gişiyi nefsi üzerine emīn kılsa, (2) ol dahı anı öldürse, ol
öldüren gişiden ben beriyin; egerci öldürdügi kafır-ısa dahı /” (3) diyü nakl
eyledi. (İKT4/1-v. 22b/1, 2-s. 316).
…, / o kitāblardan neyi gerekse rivāyat itdi, gerek ma�rūf gerek (9) münker;
gerek makbūl gerek merdūd /. (İKT-v. 13b/8, 9-s. 145).
/ Tabarānī rivāyat ider İbrāhīm-i Teymī’den / ki: (16) “Şüreyh: ‘/ Zālımlar bilse
gerek her kimüñ hakkın naks itdilerse. /’ Ve dahı: ‘/ Zālım muntazırdur �ikāba, /
(17) mazlūm muntazırdur nusrata /’ dirdi. (İKT4/1-v. 79b/15, 16, 17-s. 409).
2. 2. 2. 1. 3. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda
/ Bir gişi īmān lezzetin bulmaz ne deñlü namāzı ve orucı çok idecek olursa, (4) bu
hāl-ıla muttasıf olmayınca /, bunuñ gibi itmek gişiyi ehlinden utandurmaz” didi.
(İKT4/1-v. 63b/3, 4-s. 384).
“Tañrı’dan kork / ol seni ıhtıyār eylemek hayrludur saña sen gendü nefsüñ ıhtıyār
(17) eylemekdense /.” diyüp, bu beytleri okudı ki: … (İKT4/2-v. 368a/16, 17-s.
389).
Meryem eytdi: … “Ya‘nī / ben Rahmān’a sıġınuram, (10) senden eger sen
muttakīlardan iseñ dahı. /” (İKT-v. 139a/9, 10-s. 357).
2. 2. 2. 1. 4. Yan Cümle Başta, Temel Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik
Şeyh, Mehdī’ye hıtāb idüp “İy oġul, / kaçan ki babañ-ıla ‘ammuñ and içseler,
babañ hanīs (4) olmak yigrekdür ‘ammuñ hānıs olmakdan /.” didi. (İKT4/2-v.
355a/3, 4-s. 364).
/ Eger saña ok gibi (10) togrı yol gösterürse, sen dön andan / sol koluñdan yaña
git. (GT-v. 69a/9, 10-s. 221).
330
Ol eyitdi: “/ Eger bu dedügüñ olursa buña destūr olsa gerek biz mahcūb olıcak /
(11) ve / bu hāzır olsa gerek biz ġāyıb olıcak /.” /İKT4/1-v. 146b/10, 11-s. 515).
/ Kaçan yörise halāyık güçüçük oġlancuk sanurlardı (3) boyı kısa olduġından
ötürü. / (İKT4/1-v. 217b/2, 3-s. 628).
Hükemâ eydür ki; / eger câhil âb-ı hayâtı yüz suyına satsa, ‘âkıl (10) anı satun
almaz ki ‘izzet-ile ölmek yigdür horlıg-ıla dirlik sürmekden /. (GT-v. 35a/10-s.
174).
Atam eyitdi: “İy ciger-kûşem! / Sen dahı (12) uyusañ yigrek-idi iki rek‘at namâz
kılup kendüzüñi görmekden. /” (GT-v. 25b/11, 12-s. 156).
Andan İbrāhīm aña “İy (4) za‘īf yakınlu, / sabr eyleseñ ya‘nī rutab-ı ceni ya‘nī
dirilmiş tāze hurma bulurduñ (5) Meryem bulduġı gibi /.” didi.» (İKT4/2-v.
364b/4, 5-s. 381).
Taberānī, Veheb’den rivāyet ider ki: “/ Kaçan Allāhu Ta‘ālāya itā‘at idüp (21)
‘amal itmek dileseñ gendü ‘amaluñda cehd eyle nush-ıla / zīrā nāsıhı olmayanuñ
[229a] (1) ‘amalı kabūl olmaz. (İKT4/2-v. 228b/21-s. 150).
/ Eger ta‘ām yiseñ atyab ta‘āmlar getürürdük saña /; ve / eger şarāb içseñ
şarāblaruñ lezizini (10) getürürdük saña /; evet ne yirde olsañ saña toprak ve su
eksük itmeyevüz. (İKT-v. 133b/9, 10-s. 348).
Fuzayl eydürdi ki: “/ Eger dünyā (17) kamu halāl olsa hīç sorusı, hısābı olmasa
ben dünyādan i‘rāz iderdüm sizden (18) birüñüz şol necisden i‘rāz itdügi gibi /.”
(İKT4/2-v. 402b/16, 17, 18-s. 453).
‘Ömer aña sorup eyitdi kim: “Benüm üzerüme (10) niçün hurūc itdüñüz? Eger
eydürseñüz kim: ‘Allāh ta�ālā size ġazab idüp bizi üzerüñüze (11) gönderdi.’ /
Bu sözi biz lāyıkuz size dimege. / … (İKT4/1-v. 182a/11-s. 568).
Velīd b. Müslim (6) eydür: “/ Evzā‘ī kaçan irte namāzın kılsa, zikr iderdi tā gün
toġınca. / (İKT4/2-v. 350a/6-s. 355).
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Kaçan fecr namāzın
cemā‘at-ıla kılsa verādın okurdı (12) tā gün toġuncaya degin. / (İKT4/2-v.
355b/11, 12-s. 365).
Süleymān eyitdi: “/ Eger ben olaydum baġ (20) issine koyunı virürdüm, tā kuzusı-
y-ıla ve südü-y-ile /, tā gendünüñ zıyānı kadar manfa‘atlana-y-ıdı, (21) andan
soñra koyunı gine issine red ide-y-idi.” (İKT-v. 132b/19, 20-s. 346).
331
Eyitdi: “… / Eger ok oġlan üzerine (14) çıkarsa deve’i dahı ziyāde eyleñ. Tā şuña
degin / kim Tañrı’ñuz rāzī ola, … (İKT-v. 181b/13, 14-s. 428).
/ Kaçan bir fakīr görse (11) nazarın üzerinden ayırmazdı tā tolanup gitmeyince. /
(İKT4/2-v. 360b/10, 11-s. 374).
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Kaçan (7) ikindü namāzın
kılsa, ehl-i beyti katına girüp gendünüñ ve ‘ayālınuñ mesālıhın görürdi (8) tā
yatsu vaktına degin. / (İKT4/2-v. 355b/6, 7, 8-s. 365).
2. 2. 2. 1. 5. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda ve
Kendi İçinde Devrik
Andan soñra eydürdi: “İy Çalab’um! / Eger ben bilsem saña sevgülü olan vechi, /
(5) ol vech üzere tapardum saña /, līkin bilmezin” dir-idi. (İKT-v. 172a/4, 5-s.
410).
2. 2. 2. 1. 6. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda
Ehl-i Kitāb eydürler: (17) “Kızlıkda Yūsuf Mısr ehline ta‘ām satdı, / ne kadar
malları var-ısa altundan ve gümişden ve (18) emlākdan / cemī‘isin Yūsuf aldı.
(İKT-v. 85a/17-s. 267).
‘Urve bir gün oġlanlarına nasīhat idüp eydür: (3) “/ Kaçan bir gişi görseñüz eyü iş
işler /; bilgil ki ol gişi dāyım eyü iş işler. / Kaçan (4) görseñüz bir kimse yaramaz
iş işler /; bilgil ki ol gişi dāyım yaramaz iş işler. (İKT4/1-v. 133a/3, 4-s. 493).
Hemān Ebū ‘Amru ve Şeybānī eydür: “/ Eger (4) Ebū Nuvās şi‘rinde mühmelāt
añmasa; hamr gibi, oġlan hikāyeti gibi /, kitāblarumuzda anuñ (5) şi‘ri-y-ile
temessük iderdük.” (İKT4/2-v. 419a/3, 4-s. 480).
/ Vallāh eger ben size (11) buyursam, mescidüñ şu kapusından çıkuñ, diyü /, siz
bir ġayrı kapudan çıksañuz sizüñ (12) kanuñuz ve māluñuz baña helāldur.
(İKT4/1-v. 145a/10, 11-s. 513).
…, musannıf eydür: “/ Eger bu āyet delālet iderse şuña / kim yıldızlar dünyā
göginde (18) murassa‘dur.” (İKT-v. 18b/17-s. 153).
/ Şöyle kim eger bir gözi sahīh kimesne göge nazar kılsa, tā gözi (14) yorulınca /
andan soñra girü nazar eylese, tā girü gözleri kelīl olınca / hergiz göklerde (15)
332
bir noksān bulmaya-y-dı ve hergiz bir ‘ayba muttalı‘ olmaya-y-dı. (İKT-v. 16b/13,
14-s. 149).
Ben dükeli şehirleri (17) gezdüm, İbrāhīm peyġāmbar dīnini taleb eyledüm, / her
kime sordum-ısa Yahūdılardan ve Nasrānīlar’dan (18) ve Mecūsīler’den / dükelisi
baña bu dīnden habar virdiler. (İKT-v. 174b/17, 18-s. 415).
2. 2. 2. 2. İç İçe Birleşik Cümle
2. 2. 2. 2. 1. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda + “diyü” Yapısındaki
Cümleler
İbn-i Cerīr rivāyet itdi ki: (6) «/ İmām-ı Mālik halka fetvā virdi. “Aña itā‘at idüñ.”
diyü. / (İKT4/2-v. 323a/6-s. 311).
/ Getürüp ol gişinüñ evinde kodı, (5) aña tīmār ide diyü. / (İKT4/1-v. 212a/4, 5-s.
619).
/ Halk arasında (20) meşhūr oldı, ‘Anı havārıc öldürdi.’ diyü. / (İKT4/2-v.
299a/19, 20-s. 268).
/ Dervîş evüne kimse gelmez, (8) bâg ve yir harâcın vir diyü. / (GT-v. 15b/7, 8-s.
142).
/ Nasr, İbn-i Hübeyre’ye habar göndürdi. “Baña on biñ gişi (6) yardımcı
göndür.” diyü. / (İKT4/2-v. 288b/5, 6-s. 249).
Evzā‘ī eydür: “Bu hālda-y-iken buña baş aġrısı ġalaba itdi. / (21) Rūm begi buña
bir takya gönderdi. “Başı üstine kosun, hemān aġrısı gider.” diyü. / (İKT4/2-v.
246a/21-s. 179).
Vardılar, anda gömdiler / ammā dört yanına aġaçlar dikdiler bellü olsun diyü /.
(İKT4/2-v. 248a/3-s. 182).
/ İbn-i Kirmānī Ebū Müslim’e nāme (13) göndürdi “Ben senüñleyin.” diyü. /
(İKT4/2-v. 285b/12, 13-s. 244).
/ Halīfa (5) aġladı “Benüm şom nefsümden ötürü bunca māl telef olınur.” diyü. /
(İKT4/2-v. 413a/4, 5-s. 471).
/ Rebī‘-i hācıb yüz kabr kazdurup āhıru’l-emr ġayrında (16) defn eyledi,
bilinmesün diyü. / (İKT4/2-v. 357b/15, 16-s. 369).
333
/ Ebū ‘Amru b. ‘Alārī rivāyet ider: “Bir bedevī gördüm ki hazrada namāz kılurken
[225b] (1) çok tura. İllā Rubata b. ‘Icān’ı ve Ferezdak’ı gördüm.” diyü. /
(İKT4/2-v. 225a/21; 225b/1-s. 145).
/ Feryād işidüp sordı: ‘Bu nedür?’ diyü. / (İKT4/1-v. 150b/11-s. 521).
İmām Ahmed eydür: “İbn-i Ebī (4) Merzūk Meymūn’uñ kaftanı içinde bir ‘abā
gördi, / sordı: “Bu nedür?” diyü /. (İKT4/2-v. 240b/4-s. 169).
/ Halīfa, beglere buyurdı “Ebū Müslim’i karşulañ.” (4) diyü. / (İKT4/2-v. 308a/3,
4-s. 285).
/ Seffāhdan nice kerre dilek itmişdi “Ebū Müslim’i öldür.” diyü. / (İKT4/2-v.
310a/13-s. 289).
Ve / şol beglere ki Mansūr, Ebū Müslim’e gönderürdi nesneler (12) va‘da iderdi,
“Ebū Müslim’üñ baña gelmesini hoş görüñ.” diyü /. (İKT4/2-v. 311a/11, 12-s.
290).
Gün tolınduġı vakt geldiler, Lūt’a konuk oldılar, / Lūt peyġāmbar (16) korkdı.
Eger gendü konuklıġa almazsa ol fāsıklara varup konuk olalar diyü /, bunları (17)
ādem oġlanlarından sanup ġāyet tarıldı.” (İKT-v. 71b/15, 16-s. 244).
/ Fi’l-hāl, Mansūr ihtiyātından Mūsā oġlı ‘Īsā’ya (15) nāme yazup viribidi, “Elbet
de baña irişsün, yohsa iş harāba gitdi.” diyü. / (İKT4/2-v. 330b/14, 15-s. 322).
İbnü ‘Abbās rivāyat ider kim: “/ ‘Abdülmelik Haccāc’a biti yazdı: (11) ‘Eslem bin
‘Abd-ı Bekrī’nüñ başın kesüp baña gönder’ diyü /. (İKT4/1-v. 143a/10, 11-s. 510).
/ Bu mü’min (12) korkdı, Fir‘avn’uñ Mūsā’ya zıyānı dege diyü /, Fir‘avn’ı ol
kasddan döndermeg-içün (13) telāttuf itdi. (İKT-v. 98a/11, 12-s. 290).
/ Herseme’ye ādam gönderdi, “Fulān gice saña varam.” diyü. / (İKT4/2-v.
423b/17-s. 489).
Yahyā bunı işitdi, / and virdi “Gel.” diyü /. (İKT4/2-v. 436b/20-s. 511).
/ O pīri gözedürdi, gele diyü. / (İKT-v. 88b/8-s. 272).
Andan soñra yüz atlu-y-ıla sahrāya çıkdı, / Nasr’a nāme göndürdi. (16) “Gelsün,
kavl idelüm.” diyü /. (İKT4/2-v. 285b/15, 16-s. 244).
/ Ol büti bir ak biz-ile örte kodı, gendü-y-ile Yūsuf-ıla (11) geçen hālın görmesün
diyü. / (İKT4/2-v. 236a/10, 11-s. 162).
/ İnmege (17) dahı korkarın, gine binemem, diyü. / (İKT4/2-v. 248b/16, 17-s.
183).
334
Bir gice Hābil (3) koyun gütmekde eglendi, / Ādem Kābil’i gönderdi, gör ne-y-
içün eglendi diyü /, varup Hābil’e (4) sataşdı, eyitdi: … (İKT-v. 39b/3-s. 189).
/ ‘Ömer bin ‘Abdül‘aziz Velīd’i Sa‘īd (11) turduġı yirden karşu dönderürdi,
görmesün diyü. / (İKT4/1-v. 122b/10, 11-s. 477).
/ Ebū Müslim dahı (16) aña nāme gönderdi. “Halkı cem‘ itdüm, korkarın biş yüz
gişi azdur.” diyü. / Seffāf nāme gönderdi (17) “Biñ gişi-y-ile gel.” diyü. /
(İKT4/2-v. 301b/15, 16, 17-s. 273).
/ Bir gişi dahı Benī (15) Sükūn’e gönderdi. Hamla itsünler diyü. / (İKT4/2-v.
292b/14, 15-s. 256).
/ Anlara bir gişi gönderdi “Havārıc (16) kosun, Kūfe’de benüm yanuma gelsün.”
diyü. / (İKT4/2-v. 329b/15, 16-s. 321).
/ Andan (13) ‘Abdülmelik gine nāme yazdı: ‘Her ne dilerseñ işle’ diyü. /”
(İKT4/1-v. 144b/12, 13-s. 512).
/ Bu hālda-y-iken Esed’e çasus (5) geldi “Hikāyet şöyle.” diyü. / (İKT4/2-v.
242b/4, 5-s. 173).
Ammā İbrāhīm hurūc itmekde ta‘cīl itdügine sebep (21) ol-ıdı ki / kardaşı aña
nāme viribidi. “Hurūc itmekde ta‘cīl idesin, müst [329b] (1) olmayasın.” diyü /.
(İKT4/2-v. 329a/21; 329b/1-s. 320).
/ Mervān Dımışk nāyibine (15) nāme gönderdi. “İbrāhīm dut, baña gönder.” diyü.
/ (İKT4/2-v. 290a/14, 15-s. 252).
/ Getürüp, (15) ol atlara binüp, Benū Kelb’den bir gişi – kim adına
‘‘Abdülcebbār bin Yezīd’ eydürlerdi – (16) öñine düşüp, yol gösterüp habar
Haccāc’a irdi, “İki günden soñra Yezīd Şām (17) tarafına gitdi.” diyü. / (İKT4/1-
v. 119b/14, 15, 16, 17-s. 472).
/ Emr (17) eylemiş ‘İrte namāzın ve Bayram namāzın sen kılı vir.’ diyü. / (İKT4/2-
v. 303b/16, 17-s. 277).
Şāfi‘ī eydür: “/ Recā b. Hayāt, Zührī’ye (6) ‘ıtāb itdi ‘İsrāf idersin’ diyü. /
(İKT4/2-v. 257a/5, 6-s. 196).
/ Birisi da‘vet eyledi, işbu nesneyi bu gişi benden ġasb itdi diyü. / (İKT-v.
129b/14-s. 341).
Hattā bir gün geçerdüm, bir cüllāha uġradum ki ırlardı, / kulaġumı dıkdum. İşidüp
(17) hātırumda kalmasun diyü /.” (İKT4/2-v. 361a/16, 17-s. 376).
335
/ Hasan-ı Basrī’nüñ bu habarı ‘Abdülmelik bin Mühelleb kulaġına degüp, turup,
halka (11) hutba okıyup eyitdi: “İşitdüm kim, ol bir mürāyi koca ki sizi azdurup
cengden men‘ (12) idermiş. Anuñ sözin kulaġuñuza koyup aña uyacak olursañuz,
hāluñuz bir dürlü olur. (13) Eyle bilesiz” diyü. / (İKT4/1-v. 204b/10, 11, 12, 13-s.
606).
Muhtār buyurdı, / meş‘alalar yakup ashābına (8) çıġırdı: “İy Hüseyn’üñ kanın
talab idenler!” diyü /. (İKT4/1-v. 5b/7, 8-s. 289).
/ Recā b. Bükā (2) töhmet iderdi ‘Kaderiyye nedür?’ diyü. / (İKT4/2-v. 259a/1, 2-
s. 200).
/ Bir er bunlara habar virdi, “Kahtabe (10) öldi.” diyü. / (İKT4/2-v. 289b/9, 10-s.
251).
İbn-i Zubāra (5) dahı gitdi. / Vardı, “Kahtabe’ye var.” diyü. / (İKT4/2-v. 289a/5-
s. 250).
/ Bir nice gez icābet (16) oldukdan soñra korkdum, ‘Katı za‘īf olam.’ diyü. /
(İKT4/2-v. 248b/15, 16-s. 183).
Medāyinī eydür: “/ Hālid’e bir gişi getürdiler, (17) Kūfe’de da‘vā-yı nübüvvet
ider diyü. / (İKT4/2-v. 274a/16, 17-s. 225).
Safā yakında bir taġ idi, varup Safā’ya çıkdı, / ol aradan dereye nazar (21) eyledi,
kimesne görinür mi diyü /. (İKT-v. 64a/20, 21-s. 231).
Merve’ye geldi, Merve’nüñ üzerine çıkdı, / (2) nazar itdi kimesne görinür mi diyü
/, kimesne göremedi. (İKT-v. 64b/2-s. 231).
/ Ebū Müslim (6) anlara hiyle idüp Kahtabe oġlı Hasan’a –meymenesi begiydi-
emr eyledi: “Leşkerüñüñ çoġın al, sol (7) tarafa var.” diyü. / (İKT4/2-v. 305b/5,
6, 7-s. 280).
/ Dürlü (10) dürlü cezālar itdi, ‘Mālı çıkar’ diyü. / (İKT4/2-v. 266b/9, 10-s. 213).
/ Vallāh eger ben size (11) buyursam, mescidüñ şu kapusından çıkuñ, diyü /, siz
bir ġayrı kapudan çıksañuz sizüñ (12) kanuñuz ve māluñuz baña helāldur.
(İKT4/1-v. 145a/10, 11-s. 513).
Andan soñra şöyle vākı‘ oldı ki / (5) Mansūr aña ġāyet hışm idüp Süfyān’a –ki
nāyibdür- nāme yazdı, Mukaffa‘ oġlın öldürsin diyü /. (İKT4/2-v. 334a/5-s. 327).
/ Sa‘īd aña biş biñ (16) fulorī telaffuzın idüp yigirmi biñ fılorī virdi “Nafaka idin”
diyü. / (İKT4/1-v. 131a/15, 16-s. 491).
336
/ Bir gün bir ma‘mūr mescide vardum, namāz kılayın diyü. / (İKT4/2-v. 401b/19-
s. 452).
/ Dahı (20) ol zamānda mü’ezzinler ezānlarından soñra: “Es-selāmu ‘aleyk yā
Emīre’l-mü’minīn ve rahmatu’llāhı (21) berekātuhu. Hayyā ‘alā’s-salāt, hayyā
‘alā’l-felāh. Namāz vaktı yakın oldı” dirlerdi [180b] (1) namāz te’hīr olınmasun
diyü. / (İKT4/1-v. 180a/19, 20, 21; 180b/1-s. 565).
/ Yarındası halīfa sordı: “Ne hāsıl itdüñ?” diyü. / (İKT4/2-v. 412a/10-s. 469).
/ Andan cāriyeye emr itdi “Nesne eyit.” diyü. / (İKT4/2-v. 414b/16-s. 474).
/ Mervān, İbn-i Hübeyre’ye nāme yazdı “Nusrat it.” diyü. / (İKT4/2-v. 288b/7-s.
249).
/ Andan ‘Abdülmelik Haccāc’a habar gönderdi: ‘Ol gişiyi koyı (4) virüp, ol
kızcuġaza çok ‘atālar eyle’ diyü. / (İKT4/1-v. 143b/3, 4-s. 510).
/ Peyġāmbar bu kavme sormış-ıdı: “Ol kara kuluñ hālı n’oldı?” diyü. / (İKT-v.
90a/3-s. 274).
Ve / bu yılda Velīd Kuteybe’ye nāme yazdı: “Olduġuñ iş kim, katl-ı küffār ve feth-
i bilād ve kahr-ı a‘dādur. (7) Anuñ üzerine ber-karār ol” deyü /. (İKT4/1-v.
139a/6, 7-s. 503).
/ Allāhu ta‘ālā eydür: “Peyġāmbar mü’minlere gendü nefslerinden (9) yigrekdür.
‘Avratları mü’minlerüñ anasıdur. Siz bu iki azġunlık arasında tereddüd idersiz.
(10) İhtiyār idüñ; kankısın dilersüz?” diyü. / (İKT4/1-v. 35b/8, 9, 10-s. 339).
Ba‘zılar eydür: ‘/ Ebū ‘Osmān’a sordılar: ‘Peyġāmbar’a yitişdüñ mi?’ diyü /.
(İKT4/1-v. 184b/7-s. 572).
/ Halāyık korkdılar, Sa‘īd’e el uzadup öldüreler diyü. / (İKT4/1-v. 140b/18-s.
506).
/ Ebū Kāsım rivāyat ider: “Sa‘īd’i (19) toksan beşinci yılda depelediler” diyü. /
(İKT4/1-v. 129b/18, 19-s. 488).
/ Nite ki rivāyet olundı: “Şeytān anda yumurtlayup yavruladı.” diyü. / (İKT4/2-v.
340b/2-s. 339).
Rāvī eydür: … kaçan kim (13) geldügin bilelerdi anı incidürlerdi, / Mekke’den anı
çıkarurlardı, tā Kurayş’dan kimse anuñ sözine (14) uyup dönmesün diyü /. (İKT-
v. 172b/13, 14-s. 411).
337
Ba‘zılar: “/ Haccāc, İbn-i Zübeyr’i depeledü(13)ginden soñra İbn-i Hanefiyye
ādam gönderdi: “Tañrı düşmeni depelendi. Gel, bey‘at (14) it” diyü. / (İKT4/1-v.
92b/12, 13, 14-s. 429).
/ / Buhārī rivāyat eyledi tarīk-ı Mu‘āviye’den, / ol Mālikī bin Muhāmir-i (19)
Süksükī’den, / ol Mu‘āz bin Cebelden /: “Ol tā’ıfa ki, Hak üzerinedür, anlar
Şām’da(20)dur” diyü. / (İKT4/1-v. 40b/18, 19, 20-s. 347).
/ Eli-le baña işārat eyledi, tınma, diyü. /” (İKT4/1-v. 145b/8-s. 513).
Müberred (5) eydür: “/ Bir yigidi Hālid’e getürdiler uġrı diyü. / (İKT4/2-v.
274b/5-s. 226).
Bir gün anası geldi, / kapudan (5) çaġırdı: ‘Yā Cerīh!’ diyü /. (İKT-v. 149b/14,
15-s. 374).
/ Çaġırdılar “Yā Mūsā, yā Mansūr!” diyü. / (İKT4/2-v. 425b/8-s. 492, 493).
/ Pes İshāk peyġāmbar anuñ-ıçun dahı du‘ā kıldı, yirüñ kalıñı anuñ olsun (8) ve
rızkı ve zürriyeti çok olsun diyü. / (İKT-v. 77a/7, 8-s. 254).
İmām Ahmed Ebū Hibbān-ı Teymī’den rivāyat ider ki: “… / Evinüñ olukların
dahı evinüñ içine (15) akıdurdı, yoldan geçen müsülmānlar incinmesün, diyü. /”
(İKT4/1-v. 80b/14, 15-s. 411).
Çünki Meryem’üñ hamlı münteşir oldı, / Benī İsrā’īl zındīkları (4) töhmet itdiler,
zınā itdi diyü /. (İKT-v. 139b/3, 4-s. 357).
2. 2. 2. 2. 2. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda +
“diyü/di-” Yapısındaki Cümleler
/ Süfyān (19) rivāyat ider andan: “Cengde bir gişi dahı öldürmedi” diyü. /
(İKT4/1-v. 129a/18, 19-s. 487).
/ Söylememek yigdür kişi (3) göñül sırrını bir kimseye diyüp ‘dahı kimseye dime’
dimekden. / (GT-v. 68a/2, 3-s. 219).
Eytdi: ‘/ Ben and içip dururın talāka ve (15) ‘atāka dahı mālumı sadaka itmege.
Eger ol cāriyeyi satarsam ya baġışlarsam diyü. /’ (İKT4/2-v. 391b/14, 15-s. 434).
2. 2. 2. 2. 3. “TC +YC (→Devrik) + (diyü) + TC’nin Yüklemi” Yapısındaki
Cümleler
338
‘Īsā ‘/ Kanı ‘Abdullāh? / Sen baña nāme göndericek (8) –ki katl idesin diyü emr
eyledüñ.- ben anı katl itdüm.’ didi. (İKT4/2-v. 341b/7-s. 340).
Andan soñra Allāh Ta‘ālā feriştelere “/ secde eyleñ Ādem’e /” (15) diyü emr
eyledi, cemī‘isi secde itdiler, İblīs eylemedi. (İKT-v. 32a/14-s. 177).
Ba‘zılar: “/ ‘Ömer efzaldur ‘adlından ve zühdinden ve (19) ‘ibādatından ötürü /”
didiler. (İKT4/1-v. 192a/18, 19-s. 584).
Asılmış iken Hālid karşusına … didi. Ya�nī “Biz saña dār aġacı (3) virdük. / Pes
sen ‘ibādet eyle aġac üzerinde Rabb’uña. / (İKT4/2-v. 274b/3-s. 226).
… şöyle rivāyet ider ki: “Hālidi’bni ‘Abdıllāh bir gün (9) Kurbān bayramında
hutbe okıyup ‘/ Kurbān idüñ, Allāh Ta‘ālā[ya] kurbānlaruñuzı. / Ben (10)
Ca‘di’bni Dirhem kurbān itsem gerek. Zīrā İbrāhīm peyġāmbara –‘aleyhi’s-selām-
(11) “Halīlullāh degüldür ve Mūsā peyġāmbara Kelīmullāh degüldür.” diyü zu‘m
ider.’ diyüp, (12) hutbeyi tamām idüp indi. (İKT4/2-v. 273b/9-s. 224).
‘Avrat dahı ol hālı aña diyüp, eri dahı: ‘/ İnandum (6) Allāh’a, / girçekledüm
Tañrı’nuñ takdīrını /’ [didi]” (İKT4/1-v. 34a/5, 6-s. 336).
Şeyh, Mehdī’ye hıtāb idüp “İy oġul, / kaçan ki babañ-ıla ‘ammuñ and içseler,
babañ hanīs (4) olmak yigrekdür ‘ammuñ hānıs olmakdan /.” didi. (İKT4/2-v.
355a/3, 4-s. 364).
Ba‘zısı (3) “/ Nice itā‘at idelüm aña? /” didiler. (İKT4/2-v. 325b/3-s. 315).
Ba‘zılar: ‘/ Hūd -‘aleyhi’s-selām- (7) kıbla dīvārın yapdı ancak /’ didiler.”
(İKT4/1-v. 161a/6, 7-s. 536).
Andan Rūm pādişāhı ol sözi işidüp: “Bunı (2) �Abdülmelik dimeyüp durur. /
Ehl-i beyt-i nübüvvetden çıkmış kelām ancak bu /” didi. (İKT4/1-v. 93a/2-s. 430).
Gendü kızın öldürmek isteyene: Öldürme / ko anı / gendü geñine bisle. …” dir-
idi. (İKT-v. 172a/9-s. 411).
Kavmuñ ba‘zı[sı]: “/ Söyleşmezüz anı /”, ba‘zı: “Söyleşürüz” (14) didiler.
(İKT4/1-v. 35a/13-s. 338).
Eger (19) diyecek olursañ ki ‘Senüñ emrüñle ve icāzetüñle öldürdüm.’, ola ki
inkār idüp ‘/ Ben saña (20) kaçan emr eyledüm anı öldürmege? /’ diye, sen dahı
isbāt (21) itmege ‘ācız olasın. (İKT4/2-v. 341a/19, 20-s. 340).
339
Andan Haccāc ashābına: (2) “… Gördüñüz mi, biz mutī‘laruz, anlar ‘āsīlardur. (3)
/ Dahı nekbetler irişür anlara /” diyüp, ehl-i Şām’a gine mancınıklar diküp hisār
itmege meşġūl oldılar. (İKT4/1-v. 49b/3-s. 360).
İbn-i Zübeyir anlara: “/ Biz sizden, siz bizden ayırtlaşmazuz aramuzda bey‘at
olmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 13a/1-s. 301).
Mansūr: “… / Bir dīnārdan ya bir dirhemden saklamak (15) sevmezin ‘atā
itmekde virmeg-ile lezzet bulup, fakīruñ hātırı yapılduġın bildügümden (16) ötürü.
/” didi. (İKT4/2-v. 356b/14, 15, 16-s. 367).
İbn-i ‘Asākir rivāyet ider kim “Bir gün (10) Hüseyn kızı Sekīne, Küseyr öñinden
geçüp, Küseyr aña söz söyleyüp, (11) Sekīne aña: ‘/ Kanı ‘Azze’ye muhabbetüñ?
/’ diyü sordı. (İKT4/2-v. 220a/11-s. 134).
… / N’olaydı baldırlaruñ ince olmayaydı. /” diyüp, “Yā Emīre’l-mü’minīn, (6)
saña gerek olan bunlardan yukarudur, anı görmezsin.” diyüp, Mehdī’ye anuñ
cevābı hoş gelüp (7) satın alup nice zamān hızmat itdürüp soñra nikāh idüp hatun
idindi. (İKT4/2-v. 380b/5-s. 412).
… Vasıf’dan (15) yaña bakup arkuncak: “… Hikāyatı aña bildür; / (16) irişsün
baña /” didi. (İKT4/1-v. 36b/16-s. 341).
Hasan “/ Sögme baña, / Allāh rahmet itsün saña /.” didi. (İKT4/2-v. 296b/9-s.
263).
… Bundan soñra Muhtār hutba okıyup, ashābını hutbasında, Kūfe’de Hüseyin
depelendügine [9a] (1) hāzır olanlar üzerine kındurup: “… Āl-ı Muhammed
yardım anlaruñ, siz yaramazlardansız, / pes siz kezzābsız, (3) baña kezzāb
didigüñüz gibi /. Ben Allāh’dan yardım talab iderin bunlaruñ üzerine. / … Ve /
baña şimden girü yimek içmek siñmez; tā anlardan kankı (7) şehirde var-ısa
öldürüp yir yüzin anlardan arıtmayınca /” diyüp, Kūfe’de olanları getürdüp, (8)
öñinde durġurup, dürlü dürlü öldürmeg-ile buyurdı, … (İKT4/1-v. 9a/2, 3, 6, 7-s.
294).
Ebū Şihāb rivāyat (18) ider ki: “İbn-i ‘Ömer’e sorup: ‘/ İbn-i Zübeyr ve havārıc ve
Habeşiyye zamānlarında her birinüñ (19) ardında namāz kılur mıduñ, ba‘zısı
ba‘zısını depelerken? /’ diyü sordılar. (İKT4/1-v. 63b/18, 19-s. 385).
Halīfa dahı aña “/ Dile benden /, ne dilersin.” didi. (İKT4/2-v. 348b/8-s. 352).
340
… diyüp, İbn-i ‘Ömer: [66a] (1) ‘/ Allāh benüm üzerüme bir müsülmānuñ kanını
harām itdügidür beni bu mu‘ārazadan men‘ iden /’ (2) diyicek ol gişi: ‘…
(İKT4/1-v. 66a/1-s. 388).
… diyü çaġırup, soñra: “/ Mālik’i depelemeñ benümle /” diyü çaġırdı. (İKT4/1-v.
54b/3-s. 368).
… Seffāh: “Bu iş eger Ebū Müslim’üñ fikirleriyse (6) bize ulu belādur. / Meger
Allāh Ta‘ālā def‘ ide bizden bunı. /” didi. (İKT4/2-v. 299a/6-s. 268).
… rivāyat ider ki: “Bir gün (10) İbn-i ‘Ömer’e kebere getürüp: ‘/ Nedür bu /, neye
gerekdür?’ diyü sorup, ‘Ta‘ām hazm ider’ didiler. (İKT4/1-v. 64b/10-s. 386).
Namāzdan soñra “/ Ne luġatdur bu? /” didi (19) “Yañıldum ya Emīre’l-
mü’minīn.” didüm. (İKT4/2-v. 404b/18-s. 456).
Ol A‘rābī ‘Ne‘am bilürin, / Cerīr (17) diyüp durur bu beyti /.’ didi. (İKT4/2-v.
221b/16, 17-s. 137).
‘Ne‘am bilürin’ diyüp, ‘/ Cerīr dimişdür bu beyti dahı. /’ diyüp okıdı ki: …
(İKT4/2-v. 221b/19-s. 137).
İbn-i Sīrin bu düşüñ ta‘bīrinde: “/ Hasan-ı Basrī’den ġayrı kimseye sālıh degüldür
bu (20) düş. /” didi. (İKT4/2-v. 227b/19, 20-s. 149).
/ Döndi İbn-i Ebī Meryem /, (6) ‘Abbās’a “/ Nedür bu getürdügüñ nesne? / …”
didi. (İKT4/2-v. 412a/5, 6-s. 469).
Andan kayyımlara: ‘Size / kimse komañ bu gice mescidde / dimedüm (21) mi?’
didi. (İKT4/1-v. 161a/20, 21-s. 536).
Ebū Ca‘fer eydür: “Karındaşum (7) Seffāh baña “/ Sen ne fikr idersin bu işde? /”
diyü sorup, ben cevāb virüp “Fikir senüñdür.” didüm. (İKT4/2-v. 299a/7-s. 268).
Anlar dahı cevāb virüp: ‘Biz Allāh’uñ evine koñşılar-ıduk’ [138a] (1) diyüp, ‘/
Ne-y-ile müstahık olduñuz buña /’ diyü gine sordılar. (İKT4/1-v. 138a/1-s. 501).
Ruhi’bni Mukbıl, Yezīd’e “/ Şükr it, iy halīfa, buncılayın fāsık öldügine. /” didi.
(İKT4/2-v. 268a/19-s. 216).
Cibrīl “Nesne yok yā halīfa, asġas-ı ahlamdur, / (19) unut bunı / gitsün.” didi.
(İKT4/2-v. 411a/19-s. 468).
‘Ali oġlı ‘Abdullāh İbn-i Zubāra sögüp “/ Seni (3) Mu‘āviye oġlı katına ne nesne
getürdi. Bunuñ-ıla Emīre’l-mü‘minine Mervān ortasında muhālefet vardıġın (4)
bilürken? /” didi. (İKT4/2-v. 286a/2, 3, 4-s. 245).
341
Bir ‘Arab gelüp (18) “Yā Emīre’l-mü’minīn, / buyur bunlara / ben āb-dest alınca
katlatsunlar.” diyüp, mihrābda Mehdī turup birez (19) muntazır oldı. (İKT4/2-v.
374b/18-s. 401).
Kāle’llāhu Ta�ālā: … Ya‘nī / okı yā Muhammed bunlaruñ üzerine Ādem’üñ iki
oġlınuñ habarını, / ş’ol vakt kim ikisi dahı kurbān (6) itdiler. Birisinden kabūl
oldı, birisinden kabūl olmadı. …” didi. (İKT-v. 39a/5-s. 188).
Anlara: ‘/ Yörüñ (9) cennete /’ diyeler. (İKT4/1-v. 137b/8, 9-s. 501).
Halāyıkdan bir bölügi turup (15) anlara dahı: ‘/ Yörüñ cennete /’ dinilüp, melā’ike
karşulayup şimdiki gibi soralar, anlar dahı… (İKT4/1-v. 137b/15-s. 501).
Anlara: ‘/ Yörüñ cennete /’ dinilüp, melā’ike karşu(21)layup hāllarından soralar.
(İKT4/1-v. 137b/20-s. 501).
Hatīb-i Baġdādī: “/ Mus‘ab kardaşı ‘Abdullāh’ı ‘Irākayn’a beg itmiş-idi. Dahı
‘Abdülmelik (18) Mesken’de Çatılık kelsiyāsı katında depelenince. / Kabrı dahı
şimdi ol arada bellüdür” diyü rivāyāt (19) eyledi. (İKT4/1-v. 43a/17, 18-s. 350).
‘Abdullāh bin ‘Ömer: “… / Vallāhı vücūda geldüginde işitdügüm tekbīr hayırlu-y-
ıdı depelendüginde (5) işitdügüm tekbīrden /” didi. (İKT4/1-v. 52a/4, 5-s. 364).
Çünki bu habar ‘Abdullāh bin (20) ‘Abdülmelik’e ve Muhammed bin Mervān’a
irişdi, Haccāc’a: “/ Şimden girü senüñ emrüñdeyüz. (21) Emīre’l-mü’minīn
buyurduġı gibi /” diyüp, yine Haccāc’ı çeriye beg diküp, öñdün ne vech-ileyse
[95a] (1) mukarrar kılup, … (İKT4/1-v. 94b/20, 21-s. 433).
…, Kuteybe: “Ben sizüñ (17) ögütçüñüzin” diyüp, odı eline alup: “/ Ben yakarum
gendü elümle /” diyüp, mecmū‘ Etrāk (18) kaçup, müsülmānlar tekbīr getürüp, ol
sanamları oda yakup, gendüler alduklarından (19) ġayrı sanamları yakduklarından
soñra elli biñ miskāl altun dahı çıkardılar. (İKT4/1-v. 125a/17-s. 481).
İbn-i Hanefiyye cevāb yazup (17): [12b] (1) “… / Allāh’a mutī‘ ol, gizlü āşıkāra
işüñde / (2) ve bunı bilgil ki…” diyüp, (4) Sālıh bin Mes�ūd’a ısmarladı ki
“Muhtār’a eyit, …” didi. (İKT4/1-v. 12b/1-s. 300).
Süleymān: “Yā Emīre’l-mü’minīn! / Vallāhi göndermezin, hattā ben bile (5)
varmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 120a/4, 5-s. 473).
… diyüp, İbn-i [Ebī] ‘Atīk: “Ben size fidā olayın. / İş bunuñ ‘avratın bir gişi dahı
çiftlenmek hayurludur (6) bir müsülmān gişiyi anuñ ‘ışkı-la alup helāk olmakdan-
342
ısa, / vallāhı ben bu aradan gitmezin; (7) hattā ol ‘avratın metā‘ı Kays evine
taşınmayınca /” didi. (İKT4/1-v. 40b/5, 6, 7-s. 346).
‘Abdullāh “/ Yalan söyler İbn-i (4) Zurayk, / güneş zāyıl olmaz at ayaġı-y-ıla
Mervān’a varmayınca. /” didi. (İKT4/2-v. 292b/3, 4-s. 256).
Ehl-i Mekke’den amān dileyüp, çıkan emīn olup, anda turup, Mekke ehline
çıġırup: (6) “/ Biz bir gişi-y-ile ceng idüp depeleşmezüz İbn-i Zübeyr’den ġayrı. /
…” didiler. (İKT4/1-v. 57b/6-s. 374).
Andan taşra çıkup bir cemā‘at bulup anlara: (8) ‘/ Gelüñ içerü. / …’ didüm.
(İKT4/1-v. 211b/8-s. 618).
/ Tabarānī rivāyat ider İbrāhīm-i Teymī’den / ki: (16) “Şüreyh: ‘/ Zālımlar bilse
gerek her kimüñ hakkın naks itdilerse. /’ Ve dahı: ‘/ Zālım muntazırdur �ikāba, /
(17) mazlūm muntazırdur nusrata /’ dirdi. (İKT4/1-v. 79b/15, 16, 17-s. 409).
Mansūr “/ Getür imdi. /” didi. (İKT4/2-v. 341b/14-s. 340).
Ol gişi gendüsi Hāris [85a] (1) olduġı eve varup, kapuda turanlara: ‘Tañrı
peyġambarın ziyārat idelüm’ diyüp, ‘/ Şimdi (2) destūr yokdur irte olmayınca /’
diyüp, ol gişi çaġırdı ki, şem‘aları yakdılar. (İKT4/1-v. 85a/1, 2-s. 417).
Mūsā çerisinden (4) yüz bahādur ādam alup, şehre girüp, ol begüñ ta‘āmın
yidüklerinden soñra Mūsā dār-ı (5) imāratda yanın yatup: “/ Vallāh bu aradan
turmazın. İşbu menzil benüm menzilüm veyā kabrum olmayınca /” (6) didi.
(İKT4/1-v. 105a/5-s. 449).
Sizi tanuk tutarın ki “Haccāc’dan ol bey‘atı bozdum” diyüp, halāyık (5) her
tarafdan: “/ Kov işbu Tañrı düşmenin /” didiler. (İKT4/1-v. 90b/5-s. 426).
Ol dahı cevābında: “/ Ben anı ‘Amr-ıla bile defin eyledüm. Kıyāmet güninde Allāh
katında (13) senüñ-ile muhāsama itmekden ötürü /” didi. (İKT4/1-v. 38a/12, 13-s.
342).
Peyġāmbar, Cebrāyıl’a İbn-i ‘Abbās-ıçun “/ Giyeceği olmış kir /, bundan soñra
oġlı tiz zamānda kara (9) giyse gerek.” didi. (İKT4/2-v. 297b/8-s. 265).
Ol (21) gişi: “/ Sizi kurtarduk kullaruñuz elinden ve ashāb-ı Muhtār’dan /” didi.
(İKT4/1-v. 11a/21-s. 298).
Varup, anuñla bulışup, yazduġı mektūbı (4) okıyup: “/ Kanı māl? /” diyüp, “Bu
gice virmezin, sabāh virem” didüm. (İKT4/1-v. 106b/4-s. 451).
343
Andan ol köşkden bir gişi çıkup: ‘/ Kanı Muhammed bin ‘Abdullāh, / kanı
Resūlullāh –sallā’llāhu ‘aleyhi (11) ve sellem- /’ diyü çaġırdı. (İKT4/1-v.
196b/10, 11-s. 592).
Andan Behlül’e (21) “/ Söyle ne söylerseñ. /” didi. (İKT4/2-v. 403b/21-s. 455).
Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- (9) “/ N’eyler ol? /” didi. (İKT-v. 167a/9-s. 401).
‘Alāı’ ol gişiye: “İy karındaş! / (19) Allāhu ta‘ālā saña habar virsün, ol benüm-
çün gördügüñ düşden ötürü /” didi. (İKT4/1-v. 82a/19-s. 413).
Cāriye, Hārūn’a “/ Kanı ol içdügüñ (11) andlar? /” diyüp, Reşīd “Senüñ-içün dahı
benüm-içün dahı kefāret itdüm.” diyüp çiftlendi. (İKT4/2-v. 381a/10, 11-s. 413).
…, İbn-i Bahīrīr-ı Cemhī dahı (6) anuñla bile bulınup ‘Abbās İbn-i Bahīrīr’a: “/
Kanı ol Kur’ān okıyup Allāhu ta‘ālānuñ rızāsın (7) isteyenler /, çaġır gelsünler”
diyüp, … (İKT4/1-v. 117a/6, 7-s. 468).
İbrāhīm “/ Nedür ol sır? /” didi. (İKT4/2-v. 399a/19-s. 448).
Andan Sılā (5) ashābına: “/ Bu efzaldur ol siz diledügüñüzden. / Zīrā siz aña
sögersiz, ol dahı size söger” (6) didi. (İKT4/1-v. 74a/5-s. 400).
Geldeç yıl hīç nesne bulmadı kardaşı ‘Abbās’a: “/ On biñ akça dahı (14) vir
ödünç / gelesi yıla degin cemī‘ māluñı virem” didi. (İKT-v. 180b/13, 14-s. 426).
Ba‘zılar “İbrāhīm hutbe okurken (7) v’allāhi yüzinde ölüm ‘alāmeti görinür, /
‘acab degül ölmezse /.” didiler. (İKT4/2-v. 330b/7-s. 322).
Mansūr ‘/ Kaçan emr itdüm saña? /’ (9) diyüp inkār eyledi. (İKT4/2-v. 341b/8-s.
340).
Bu hengāmeden bir hokkabaz (15) Yahyā’yı görüp, öñine gelüp dizginine yapışup
“İ emīr-zāde / beşāret olsun saña. / …” didi. (İKT4/2-v. 352b/15-s. 360).
Bir nesne bulmayup bu edim pāresin getürüp (12) kül içinden bir kömür pāresile
“/ Beş biñ akça virem saña. /” diyü yazdum. (İKT4/2-v. 375a/12-s. 402).
Reşīd aña ‘Senden hayrlu gişi benden yaramaz gişiye Allāh Ta‘ālā viribidi, / (2)
n’oldı saña / lutf-ıla söyle.’ didi.” (İKT4/2-v. 413b/2-s. 471).
… diyüp, Zeyd Muhtār’a: “/ Hakīr ve helāk (15) olduñ sen. / Andan horsın Allāh
katında / ki Resūl’ine yalan söylersin, iftirā idersin” (16) didi. (İKT4/1- v. 22b/14,
15-s. 317).
… diyüp, ol gişi: “/ ‘Acabların seni / yā İbn-i ‘Abbās! …” didi. (İKT4/1-v.
27a/11-s. 324).
344
Bir ayaġın (18) üzengüye koyup: “/ Vallāhı binmezin senüñ yirüñi od üzerinde
kılmayınca /” diyüp, buyurdı, boynın urdılar. (İKT4/1-v. 128a/18-s. 485).
Bunlar dahı anlara sögüp şenī� sözler-ile çıġırup, “uş Rasūlullāh oġlı bizüm-
iledür. / (5) Biz anuñ-ıçun cenk iderüz sizüñ-ile. /” dirlerdi. (İKT4/2-v. 327a/5-s.
317).
Ol gişi ol aradan deprenmeyüp İbn-i Zübeyir (2) aña “/ Git şu gölgeden /” diyüp
ol gişi incinerek birez ilerü vardı. (İKT4/1-v. 54a/2-s. 368).
İbn-i Hanefiyye cevāb yazup (17): [12b] (1) “… / Lākin fārıġ sabır iderin; tā
Allāh’uñ hükmi baña gelince. / …” diyüp, (4) Sālıh bin Mes�ūd’a ısmarladı ki
“Muhtār’a eyit, …” didi. (İKT4/1-v. 12b/3-s. 300).
/ Çıkup Mālik bin Misma‘ /: “/ Seni koyuvirmezüz; tā atalarumuz virmeyince /”
(12) diyüp, ‘Abdullāh atalara mültezim olup, Hamza Basra’dan dönüp, … ol
gişilerüñ (14) mecmū�ı ehl-i kitābdan bir gişiden ġayrısı emānata inkāe
eylemeyüp ol gişi virdi. (İKT4/1-v. 23b/11-s. 318).
… diyüp, gine gelmeyüp: “/ Varmazın, tā beni saçumdan çiken gelmeyince /” (14)
diyüp, Haccāc: “Baña sögeni baña gösterüñ” diyüp, iki na‘layn alup, segirdi
gelüp, üzerine girüp: (15) “Beni nice görürsin” didi. (İKT4/1-v. 57a/13-s. 374).
… diyüp, ġazāya (17) kındurup, hutbā okuyup: “/ Bir gişi-y-ile mukātala itmeñ; tā
da‘vat itmeyince /” diyüp, Muhammed bin Mervān –ki nāyıb-ı Cezīre’dür- (18)
anuñ atların alup, kuvvatlanup, bir yirde, bir ev içinde on üç gice turup, … gidüp
sanasın ki … (İKT4/1-v. 71a/17-s. 396).
Mansūr kakıyup “Şimdi baña ne (7) ‘avratlar kayusıdur. / Ben bu hāldan zāyıl
olmazın tā İbrāhīm’üñ başın öñümce ya benüm (8) başum aña iletmeyince. /” didi.
(İKT4/2-v. 331a/7, 8-s. 323).
‘Abbās –razıyallāhu ‘anhu-: “/ Vilāyet bundan soñra Seffāh’uñ, Seffāh’dan soñra
Mansūr’uñ, Mansūr’dan (14) soñra Mehdī’nüñ, andan soñra evlādınuñdur. Tā
‘Īsī b. Meryem’e teslīm olunca. /” didi. (İKT4/2-v. 353a/13, 14-s. 361).
Andan Mühelleb Haccāc’a dahı nāme yazup: “Ehl-i ‘Irāk (19) senüñ üzerüñe
yokuşdan seyl gibi geldiler. / Bir nesne anları red idemez; tā karārına (20)
irişmeyince. / Ehl-i ‘Irāk’uñ ol hurūcından kimesne men‘ idemez; tā ki oġlanlarına
ve ‘avratlarına (21) yitişüp, hatunları-la inbisāt idüp, oġlanların yiylemeyince. /
…” didi. (İKT4/1-v. 90b/19, 20, 21-s. 427).
345
Bir rivāyatda: ‘Sen kezzāblardan ve deccāllardansın ki, Peyġāmbar anlardan (9)
habar virüp: ‘/ Kıyāmat kopmaz; tā otuz deccāl ve kezzāb çıkup her biri gendüyi
peyġāmbar (10) zu‘m itmeyince /’ didi. (İKT4/1-v. 84b/9, 10-s. 417).
Anlardan bir yigit: “… / Zīrā gündüz oynayup gice uyuruz” diyüp, anuñ ardına
düşüp dāyım (21) anuñla ‘ibādat itmekden hālī olmadı; tā ölince. / …” didi.
(İKT4/1-v. 73b/20, 21-s. 400).
Seffāh aña “/ Yüri Tañrı’nuñ (16) berekātı-y-ıla. /” diyüp ol dahı çok leşker-ile
yüridi, Ebū ‘Avn’a geldi. (İKT4/2-v. 292a/15, 16-s. 256).
Haccāc korkup: (4) “Yā ehli’s-semi� ve’t-tā�a! / İşbu bir katılıġa sabr idüñ. Yir
ü gök Tañrısı hakkı-çun. / Fethden (5) ġayrı nesne yokdur” diyü çaġırdı. (İKT4/1-
v. 76a/4-s. 403).
Mi‘mār aña: “Senüñ (10) bunuñ gibi nesneye gücüñ yitmez” didigi-çün elli kamçı
urup: “/ Beni bundan ‘ācız mı zan (11) idersin yir yüzinüñ harācı ve emvālı benüm
katuma gelürken /” didi. (İKT4/1-v. 157b/10, 11-s. 531).
Ebū Müslim: “Almak dilemedüm / lākin korkdum zāyı‘ ola diye /. …” didi.
(İKT4/2-v. 312a/6-s. 292).
Aşağıdaki yan cümlesi devrik iç içe birleşik cümlelerin temel cümlelerinin
yüklemi yoktur. Yüklemler eksiltilmiştir. Temel cümlenin yükleminin yan
cümleden önce mi yoksa sonra mı gelmesi gerektiği bilinmemektedir. Ancak bu
tip cümleleri bu başlık altında toplamak daha uygun olacaktır.
Ol ‘avrat cevāb virüp: ‘/ Ben Allāh’dan utanurın, Allāh nazar itmedügine nazar
(12) eylemege. /’ (İKT4/1-v. 150a/11, 12-s. 520).
Ba�zılar: (12) “Seni kavmuñ ululadıklarına sebeb nedür?” diyü sorup,
“Dilemedügüm işi terk itmeg-ile. / Nitekim seni (13) incidür benüm işlerümden
sen dilemedügüñ nesne. / (İKT4/1-v. 47b/12, 13-s. 357).
Ba‘zılar: “/ İbn-i Zübeyr’den mektūb aldı, İbn-i Mutī‘a / -ki Kūfe’nüñ nāyıbı-y-dı.
Varup zāhırā (2) İbn-i Zübeyr’i medh idüp, bātına zem idüp, sögüp, Muhammed
bin Hanīfe’yi medh idüp, halāyıkı (3) aña da�vat iderdi. (İKT4/1-v. 21b/1-s.
314).
346
Rivāyat (9) olındı ki: ‘Abdülmelik oġlanlarınuñ mu‘allımlarına –kim İsmā‘īl bin
‘Ubeyd’dür-: “/ Bunlara sıdk (10) ögret Kur’ān ögretdügüñ gibi. / …” Ve buyurur
kim: “…” didi. (İKT4/1-v. 112a/9, 10-s. 460).
Andan ‘Alī çıkup: ‘Yā Eş‘as! / N’oldı saña? / …’ ‘/ Kimdür ol yā Emīre’l-
mü’minīn? /’ didi. (İKT4/1-v. 148a/2-s. 517).
İsmā�īl dahı: ‘/ Vallāh ben de senüñle mülākat olmaġı severin. Şimdiki hālda
saña (3) getürdügümden ġayrı. /’ (İKT4/1-v. 149a/2, 3-s. 519).
Yine ancılayın zāhıdlardan ba�zısı Mansūr’a gelüp, nasīhat idüp “Yā halīfa, (14)
/ añ şol giceyi / ki kabr içinde giceleseñ gerek. Ancılayın dahı gice görmeyesin. /
Dahı añ şol (15) kıyāmet günin /, nice mutī‘lara savāb virilüp ve nice ‘āsīlere
‘ıkāb ideler.” (İKT4/2-v. 355a/14, 15-s. 364).
Ba�zılar: “… / Bu işi itmekden hālī olmadı; tā şol vakta dek teşbī‘ tarīk-ıla (4) ve
Hüseyn’üñ kanın almaġa tālıb olmaġı izhār itmeg-ile. / (İKT4/1-v. 21b/3, 4-s.
314).
Andan: ‘… / Ceng gişiye ölüm getürmez vakt gelmeyince. / …” (İKT4/1-v.
113a/19-s. 462).
Ba‘zılar “/ Kesāyī Tus’da (5) vefāt itdi, yüz seksen ikinci yılda. /” Ba‘zılar eydür:
“… (İKT4/2-v. 405a/4, 5-s. 457).
2. 2. 2. 2. 4. “TC’nin Bir/Birkaç Ögesi +YC (→Devrik) + (diyü) + TC’nin
Yüklemi + Bir/Birkaç Öge (→TC Devrik) ” Yapısındaki Cümleler
/ Cüneyd: (8) “/ V’ay size /, biz sizüñle anuñçun cenk iderüz kim sanemden yüz
döndürüp ol Allāh’a (9) tapasız kim birdür, şerīki yokdur.” diyüp, hamle idüp gine
cenk oldı, tā şehīd (10) olınca. / (İKT4/2-233a/8, 9, 10-s. 156).
2. 2. 2. 2. 5. Temel Cümle Başta, Yan Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik
Olan Cümleler
Nite-kim zarîfler dimişler; / tokluġ-ıla ölmek yigdür açlık çekmekden /. (GT-v.
34b/2-s. 173).
Ka‘bü’l-Ahbār eydür: “/ Cennetde kimesnenüñ sakalı olmaz, (21) Ādem’den
ġayrı; / Ādem’üñ kara sakalı olur, göbegine degin. / Ve / dahı cennetde kimse
347
künyet-ile söylenmez (1) Ādem’den ġayrı /. Ādem’e dünyāda Ebü’l-Beşer dirler
cennetde. /” (İKT-v. 41a/20, 21; 41b/1-s. 192).
İbn-i ‘Abbās eyitdi: “… Bir aġaç kabın aldı, çeynedi, / suyın sordı, aġzınuñ kokusı
gitsün içün /. (İKT-v. 103b/18-s. 299).
… kim Rasūlü’llāh –(s.a.v.)- eyitdi: … “Ya‘nī / Allāhu Ta‘ālā bir levh yaratdı ak
incüden, safhaları kızıl yākūtdan /, kalemi (17) nūrdur ve yazısı nūrdur; … (İKT-
v. 8a/16-s. 135).
İbn-i İshāk eydür: / Ebrehe San‘ā’da bir kenīse yapdı (21) ak mermerden /, içinde
ācdan ve abanūsdan minber düzdiler. (İKT-v. 156b/20, 21-s. 385).
Dār-ı Kutnī eydür: “/ Şem�añ (10) adlu mü’min kimse bilinmez, āl-i Fir�avn’dan
ġayrı. /” (İKT-v. 98a/9, 10-s. 289).
… melā’ike eytdiler: ‘Yā Meryem! / (8) Allāhu Ta‘ālā seni ihtiyār itdi ‘ālemüñ
hatunları üzerine; / dahı seni mutahhar kıldı yaramaz (9) hulklardan / ve saña
gökçek sıfatlar ve eyü hulklar virdi; dahı / berī kıldı seni şehevāt-ı (10) dünyādan
yimekde ve içmekde ve geymekde / -ki Meryem hācat mıkdārı isti‘māl (11)
iderdi.” (İKT-v. 138b/8, 9, 10-s. 356).
… nakl iderler: “… Rasūlü’llāh (14) uyandı, du‘ā kıldı, / güneş turdı, ‘Ali
namāzını tamām idince /.” (İKT-v. 123a/14-s. 331).
Baña dönüp nazar itdi, eyitdi: “Korkma bunlar dahı Allāh’uñ mahlūkātındandur, /
(14) kimseye ne ziyān, ne assı iderler. Allāh emir itmedin /. (İKT-v. 170a/14-s.
407).
Ehl-i Kitāb eyitdiler: “… ve / bir tābūt düzdi Allāh Ta‘ālā’nuñ emri-y-ile, şimşād
aġacından, uzunı iki buçuk zirā‘ (1) ve ini iki zirā‘ ve yüksekligi bir buçuk zirā‘ ve
mıhları hālıs altundan / ve dört köşesinde (2) dört halka var-ıdı ve… (İKT-v.
117a/21; 117b/1-s. 321).
Gine eydür: “/ Kullar gendü nefsine ikrām eylemezler Allāh’a itā‘at (6) itdügi gibi
/ ve / hakārat itmezler āsī olduġı gibi /.” (İKT4/1-v. 131a/5, 6-s. 490).
Ben eyitdüm: (10) ‘/ Sizüñ üzerüñüze olsun Allāh’uñ ‘ināyatı. /’ (İKT4/1-v.
189a/10-s. 579).
Gine ancılayın rāfızıyyeye Hasan eyitdi: “… / Biz severiz; Allah’uñ tā‘atında olup
(17) itā‘at idenleri. / Düşmen dutaruz; Allāh’a ‘āsī olup ‘isyān idenleri. /
(İKT4/1-v. 170b/16, 17-s. 551).
348
Ehl-i Kitāb eyitdiler: “… Benī İsrā’īl dört yanında tururlar-ıdı / (5) kapusına bir
pāra bulut gelürdi, ‘amūd gibi /. (İKT-v. 117b/5-s. 321).
Velīd eyitdi: “… / Bunlar hod Hişām’uñ elçileri ancak. /” (İKT4/2-v. 263b/16-s.
208).
Asma‘ī eydür: “/ Bir gün gördüm anı / bir mest pīrüñ başı ucında turur. (İKT4/2-
v. 406a/3-s. 458).
Pes buña eyitdiler: “/ Neden bilürsin, anlar bu (18) oġlana şefkat idecegin? /”
(İKT-v. 92b/17, 18-s. 279).
… buyurdı: … Ya‘nī dünyāñuz çok ola; şöyle kim sizden öñdin gelenlere best (2)
olundı ve / siz dahı aña raġbet idesiz; anlar itdügi gibi / ve sizi helāk eyleye.
(İKT-v. 119b/2-s. 325).
Eyitdi: “… / Bu halk (7) töhmetini çekmegi âsân gördüm anuñ dîdârınsuz olmaga
sabr itmekden. /” (GT-v. 52a/6, 7-s. 198).
Ba‘zılar eyitdi: “/ Üç yıl oldı, artuk ve eksük. /” (İKT-v. 86b/14-s. 269).
Atası eyitdi: (5) “… Ve / ammā (6) ta‘ām halı buyurġıl aşçıña /, envā‘ı aşlar
bişürsin. …” (İKT4/2-v. 262a/5, 6-s. 205).
Anuñ bābında eytdi: “/ Baña habar virdi atam, / ol dahı rivāyet itdi atasından, /
(9) ol dahı Mansūr’dan, / ol dahı atasından, / ol dahı ‘Ali b. ‘Abdullāh’dan, / ol
dahı atasından / (10) ol dahı eytdi ki: “… (İKT4/2-v. 425a/8, 9-s. 492).
Andan eyitdi: “/ Baña habar virdi atam dedesinden, / ol dahı ‘Aliyyi’bni Ebī
Tālib’(8)den / eyitdi ki: “… (İKT4/2-v. 236a/7, 8-s. 162).
Hişām b. (5) Kelbī eydür: “… / N’olaydı ‘azl itmiş olaydı. / (İKT4/2-v. 263a/15-s.
207).
… dahı buyurur: … (19) “Ya‘nī biz gökde burclar yaratduk ve dahı / biz gökleri
bezedük bakanlar içün / ve dahı gökleri şeytāndan (20) sakladuk.” (İKT-v.
16b/19-s. 150).
Allāh Ta‘ālā eydür: … Ya‘nī / añ yā Muhammed şunı / kim İbrāhīm eyitdi: “Yā
Rabbī! / Göster baña / uluları nice diri kılursın.” (İKT-v. 70a/1-s. 241).
Ol �avrat eyitdi: “…; dilerdüm kim ol nūr bende zāhir ola-y-ıdı, / Allāhu Ta‘ālā
dilemedi (1) bende olmaġı /; nirde diledi-y-ise anda kıldı” diyüp bu kıt‘a’i inşā
eyledi: … (İKT-v. 183a/21; 183b/1-s. 431).
349
Uġrılaruñ begi bu sözi işidüp güldi ve eyitdi: “/ Dile benden / (6) ne dilersin!”
(GT-v. 48b/5-s. 192).
Ol eyitdi: “/ Ko beni yā Ebā Eyyūb! / (İKT4/1-v. 202a/11-s. 601).
Zührī eydür: “… / Ol gişi aldı beni / halīfa (14) katına vardı. (İKT4/2-v. 258a/13-
s. 198).
Peyġāmbar –(s. a.v. )- eyitdi: “Yā Āyişe! / (18) Ne nesne emīn ider beni içinde
‘azāb olmakdan /, bir kavm yil-ile mu‘azzab oldı, bir kavm dahı (19) ‘azābı
gördiler?” (İKT-v. 54b/18-s. 214).
Eyitdi: “… / Kanı benümle itdügüñ ‘ahd? /” (İKT4/2-v. 257a/9-s. 196).
Nitekim ‘acem dimişdür: “Yek hil‘at-ı zîbâ bih ez-hil‘at-ı dîbâ.” / Bir yaraşık (13)
ak kaftân yigrekdür biñ kimhâdan yaraşıksuz ola. / (GT-v. 40a/12, 13-s. 181).
Ba‘zılar didiler: “/ Feriştehler bürüdiler, bir aġacı karġa bürür (8) gibi. /” (İKT-
v. 22b/7, 8-s. 161).
Ben eyitdüm: (11) “/ N’ola birez sohbet itsevüz? /” (İKT4/2-v. 363a/11-s. 379).
Tabarānī Mu‘cem-i Kebīr’inde eydür: / Muhammedi’bni Süddi’bni Mihrān
Nākıdi’l-Baġdādī (5) habar virdi bize, Muhammedi’bni Hassān-ı Teymī’den, / ol
Muhammedi’bni Haccān’dan, / ol Mücādil’den, / ol (6) Şa‘bī’den, / ol İbn-i
‘Abbās’dan –(r.a.)- / eydür: … (İKT-v. 167a/4, 5, 6-s. 400).
Dānıyāl eyitdi: “/ Kimdür bu? /” (İKT-v. 135b/5-s. 351).
Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … “/ Diñ bu hadīsi. /” (İKT-v. 25a/18-s. 165).
Bu gişi eyitdi: ‘/ Ne istersin (18) bu hatun gişiden? /’ (İKT4/2-v. 255a/17, 18-s.
193).
Eyitdüm: “/ Mukîm olmazam bu hikâyet (5) hükmi-y-ile. /” (GT-v. 55a/4, 5-s.
201).
… çünkim İbrāhīm geldi (1) eyitdiler: … “/ Sen mi eyledüñ bu işi tañrularumuza
(2) yā İbrāhīm? /” (İKT-v. 60a/1, 2-s. 223).
Eyitdiler: “Biz ta‘ām üzerine sabr idemezüz, Allāh’dan dile / bize yirden (10)
nesneler virsün; buġday ve mercimek gibi ve soġan ve sarımsak gibi /.” (İKT-v.
103b/9, 10-s. 299).
Eyitdi: “/ Di, imdi çaġır bunlara. /” (İKT-v. 127a/6-s. 337).
Rāvī eydür: “Kaçan sen bir heybetlü pādışāh [35a] (1) katına varup anuñ
hışmından korksañ üç gez eyit: / ‘Allāh uludur, ġālıbdur cemī�-i halkdan. / (2)
350
Dahı ben korkduġumdan Allāh’a sıġınurın insden ve cinden ve kuluñ fulānuñ
şerrinden.’ / (3) Anuñ ki, / yir gök zā’ıl olmasından dutıçı oldur gök yire
düşmesin diyü /. (İKT4/1-v. 35a/1, 2, 3-s. 338).
Taberānī eydür: “Ayās’a eyitdiler: “/ Sende birkaç haslet vardur; çirkinlik gibi,
(11) çok söylemek gibi, ‘ucub gibi dahı fazl-ı hukūmatı ta‘cīl itmek gibi. /”
(İKT4/2-v. 253a/10, 11-s. 190).
Bir gişi eyitdi: “/ Senüñ hīç ‘aybuñ yok, çok (7) söyledügüñden artuk. /” (İKT4/2-
v. 251b/6, 7-s. 187).
… kaçan kim Ka�be’ye girse eydürdi: (19) “Lebbeyk lebbeyk hakkan
te�abbüden ve rıkkan.” / Ya‘nī / ben senüñ ‘itā‘atuña turmışamdur def‘at-ıla, /
hak (20) olduġuñ cihetden saña ‘ibādet kıluben, kullık eyleyüben sıġındum ben
ş’ol kimseye / kim (21) İbrāhīm aña sıġındı, dir-idi. (İKT-v. 173b/19, 20-s. 414).
Andan eyitdi: “/ Vallāhı sizüñ giçilerüñüz, büyüklerüñüzle korkıdup (20)
kullaruñuzı ve azādlularıñuzı dögsem gerek demürci demürin dögdügi (21) gibi ve
etmekçi hamīrın yoġurduġı gibi. /” (İKT4/1-v. 67b/19, 20, 21-s. 391).
Ba‘zılar eyitdiler: (4) “Mescūr dimek, men‘ olunmış dimek olur, ya‘nī / Allāhu
Ta‘ālā men‘ ider, deñizleri artıp yir yüzini (5) bürimekden /.” (İKT-v. 13a/4, 5-s.
144).
Ol pīr eydür: …, / hoş gördüm devenüñ (21) hālını, / şeşdüm ‘ikālini, / bindüm
üzerine / gitdüm. …” (İKT-v. 171a/20, 21-s. 409).
Ol pīr eydür: … / Tutdum deveyi; / yapışdum hıtāmına, / bindüm senāmına, / (16)
otladı bir dem kılup itā‘at, / hareket itdürdüm bir sā‘at, tā şuña degin / kim
karnum açdı. (İKT-v. 171a/15, 16-s. 409).
Rast dilersin / anuñ gibi biñ göz (5) kör olsun [diye] güneş kararınca. / (GT-v.
11b/4, 5-s. 136).
İbn-i Cerīr eydür: “/ Andan soñra Nasr çok çeri göndürdi Ebū Müslim’e cenk
itmeg-içün. / (İKT4/2-v. 284a/19-s. 242).
Ve dahı Kuss oldur kim eydürdi: “İy kavm-ı Eyādīn! Semūd ve ‘Ād kanı? /
Ebābile kanı ecdād? / (İKT-v. 169b/1-s. 405).
İbrāhīm eyitdi: … “Ya�nī … / Soruñ eger söylerse. /” (İKT-v. 60a/4-s. 223).
Rasūl Hazratı eytdi: “/ Götür elüñi yā A‘var! /” (İKT-v. 152a/19-s. 378).
351
Ba‘zılar eydürler: “/ Seyrümüzde (8) İbrāhīm Zāyıġ’uñ menzilin cennetde ‘ālī
gördük. Emr-i ma‘rūf ve nehy-i münker üzerine sabrı sebibile. / (İKT4/2-v.
310a/7, 8-s. 288).
Müsannıf eydür: “… / Bu hikāyat (16) zāhırdur fikr iden kimselere. / (İKT4/1-v.
149b/15, 16-s. 520).
İbn-i ‘Asākir eydür: «… / Bundan soñra ne deñlü küylerin aldısa gine virdi fi‘l-
cümle. / (İKT4/2-v. 437b/11-s. 512).
Eytdi: “Belī / işbu koyunuñ bir kuzusın aldı idi, fülān yirde /.” (İKT-v. 166b/14-s.
400).
Ehl-i Kitāb zikr itdiler kim Allāhu Ta‘ālā Nūh peyġāmbara eyitdi: “/ Çık gemiden
/ sen ‘avratuñ ve (4) oġullaruñ ve oġullaruñuñ ‘avratları ve gemide olan
cānavarlar artuñ, çok oluñ.” (İKT-v. 49b/3-s. 205).
Allāh Ta�ālā eydür: … “Ya‘nī / in gemiden sālim ve mubārek olduġuñ hālda. /”
(İKT-v. 48a/1-s. 203).
Ammā bu Medāyinī rivāyetince Ebū Hamza bir gün Peyġāmbaruñ -aleyhi’s-
selām- (14) minberine çıkup eyitdi: “… Anuñ evvel ferāyızdan (12) bir nasīb
yok, / ol nasībi aldı. Gendü nefsiçün Tañrı’sıyla cenk eyleyüp /. (İKT4/2-v.
287b/12-s. 248).
Hattā (12) ‘ulemānuñ ba‘zısı eyitmişler, / livāta ideni taş-ıla depeleyeler, gerekse
evlü olsun, gerekse (13) ergen olsun /. (İKT-v. 73a/12, 13-s. 246).
Bu ma�nīden sūfīlerüñ ba�zısı eyitmişler: … Ya‘nī / Allāh sakladuġındandur,
(15) gişinüñ güci yitmemek. / (İKT-v. 80b/14, 15-s. 259).
… Allāhu Ta�ālā buyurur: … “/ Allāhu Ta‘ālā habar virür, gökleri nice
yaratduġını ve ne vechile vāsi‘ yaratduġını ve dahı ġāyet (13) hüsünde ve nihāyet
bahāda itdügini. /” (İKT-v. 16b/12, 13-s. 149).
… didügi gibidür kim eyitdi: … Benüm murādum degüldür, / illā (7) ıslāh
itmekdür gücüm yitdügi kadar /, andan soñra bunları korkutmaġa intikāl itdi, (8)
eyitdi … (İKT-v. 74b/6, 7-s. 249).
Dahı eydürdi; “İlāhi, / saña sıġınurın göñül (16) yaramazlıġından, günāha
uymakdan, dahı yoz ‘amaldan /.” (İKT4/2-v. 259b/15, 16-s. 201).
Biri eyitdi: “/ Şundan bir cāriye aldum, (7) hafīfetü’l-‘akl. /” (İKT4/2-v. 252b/6,
7-s. 189).
352
Rāvī eydür: / Zeyd rücū‘ idüp Mekke’ye geldi, ş’ol (10) halda / kim eydürdi: “İy
Çalabum! / Ben senüñ ‘itā‘atuñ üzerine kāyım olmışamdur hak olduġuñ cihetden
/, (11) saña ‘ibādet idüben saña kullık eyleyüben senden eylük taleb iderin, muhāl
istemezin, saña ‘ibādet (12) iden-ile uyuyan bir degüldür. / Ben īmān getürdüm
her nesneye / kim İbrāhīm īmān getürdi. (İKT-v. 174a/9, 10, 12-s. 414).
… Allāh’a hamd u senā idüp eyitdi: ‘… / Mahlūka tā‘at (2) yokdur Hālık’uñ
ma‘sıyatında. /’ (İKT4/1-v. 191a/1, 2-s. 582).
Eyitdi: “/ Subhana’l-lah kanı halk? /” (İKT4/2-v. 247b/6-s. 181).
Hişām b. (5) Kelbī eydür: “… Mekke’ye varıcak korkdı, / (13) cür’et idemedi
halk korkusından /. (İKT4/2-v. 263a/13-s. 207).
Musannıf eydür, / Dımışk dahı (17) Baġdād gibi toludur. Halk-ıla ‘ulemā-y-ıla ve
hāfızlar-ıla ve ‘avratlar-ıla ve oġlancuklar-ıla ve mescidlerle (18) ve ‘ibādet
ehlile ve hākimler-ile ve ümerā-y-ıla ve çeri-y-ile rızk u emn-ile; / vāfırdur dīn ü
diyānet / (19) ve fesād azdur. (İKT4/2-v. 337a/16, 17, 18-s. 333).
… ki Rasūl Hazratı (8) –(s.a.v.)- eytdi: … / Ol ferişte aña bir deve virdi, hāmile /
ve hem du‘ā itdi ve eytdi: … (İKT-v. 151a/12-s. 376, 377).
Gine İbn-i ‘Ömer eydür: “/ Bir bardak (14) issi su içüp helāk olmak yigrekdür. Ve
benüm katumda sevgülüdür hamr içmekden. /” (İKT4/1-v. 64a/13, 14-s. 385).
… eyitdi: … / Hemān iki (20) gişi var-ıdı has dostlarından /; anlar sabāh ve
ahşām gelürler-idi, … (İKT-v. 87a/19, 20-s. 270).
/ Ahmed rivāyet ider Meymūn’dan / ki eyitdi: “/ Gişi hālıs halāl yimez hattā
gendü-y-ile (3) harām arasında halālı hicāb itmeyince. /” (İKT4/2-v. 239b/2, 3-s.
167).
İbn-i ‘Asākir, (15) İbrāhīmi’bni Mehdī’den rivāyet ider ki, eyitdi: «… / Ol gün
aġladı, hattā öyle vaktınuñ ezānı virilince. / (İKT4/2-v. 413a/6-s. 471).
… kim İshāki’bni Yesār eyitdi: “Allāh Ta‘ālā İbrāhīm’i Halīl idinicek göñline
korkı düşdi, / şöyle kim (4) yüregi oynaduġı, bir milde işidilürdi, havāda kuş
kanadı āvāzı gibi /. (İKT-v. 69b/4-s. 240).
Allāhu Tebāreke ve Ta�ālā Kitāb-ı ‘Azīz’ında buyurur: … ve yirden çıkanı bilür
ve gökden ineni ve göge aġanı bilür (17) ve / ol sizüñle biledür her kanda olsañuz
/ ve dahı… (İKT-v. 4b/17-s. 129).
353
Medāyinī (19) eydür: “… / Aldı Hişām kuşı /, sarāyı içine (21) koyu virdi.
(İKT4/2-v. 261a/20-s. 204).
Musannıf eydür: “… / Andan soñra Ümeyye oġlanlarınuñ (18) devletlerinde
‘alāmat-ı za‘f ve sustlık zāhır oldu; husūsā ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz (19) öldükden
soñra. / (İKT4/1-v. 183a/17, 18, 19-s. 570).
İbn-i İshāk eydür: “… ve birisine dahı Zü’l-ka‘bān (6) dirler-idi, / bu yigregüñ ve
taġlībuñ idi, Hūznuk yanında /; Hūznuk ol kasırdur kim Nu‘mān (7) Ekber
yapmışdı. (İKT-v. 161b/6-s. 392).
İbnü Cevzī ve anuñ ġayrı eyitdi: “Ol ‘Ömer bin ‘Abdül’azīz’dür kim, (7) yüzinci
yıluñ başında geldi. Hılāfata ol lāyıkdur; / imāmata ol evlādur ictihād olduġından
(8) ötürü; icrā-yı şerī‘at idüp hakkı yirine getürdüginden ötrü. ‘Ömer bin Hattāb
‘adlı gibi (9) ‘adl idüp her işde aña öykündüginden ötrü. /” (İKT4/1-v. 197a/7, 8,
9-s. 592).
İbn-i �Asākir eydür: «… Ca�fer’i kardaşı Fazl-ıla halīfa kapusında buldı, /
destūr istediler (4) içerü girmege /. (İKT4/2-v. 400b/3, 4-s. 449).
Atam eyitdi: “İy ciger-kûşem! / Sen dahı (12) uyusañ yigrek-idi iki rek‘at namâz
kılup kendüzüñi görmekden. /” (GT-v. 25b/11, 12-s. 156).
… eydür: … / Kaçan zevāl vaktı ola-y-ıdı Ka‘be’ye istikbāl idüp bir rek‘at namāz
kılurdı (2) iki secde-y-ile. / (İKT-v. 174b/1, 2-s. 415).
Ve dahı eydür: (12) “/ Ben size habar vireyin anuñ sıfatlarını / kim size mahfī
kalmaya: Ol orta boylu ve orta sakalludur, / (13) dahı Peyġāmbarlık mühri vardur
iki yaġırnı arasında /, adı Ahmed’dür, … (İKT-v. 174b/12, 13-s. 415).
/ İmām-ı Ahmed rivāyat ider, Yezīdi’bni Hārūn’dan ve (20) ‘Affān’dan / bu ikisi
dahı Hamādi’bni Seleme’den, / ol ‘Aliyyi’bni Zeyd’den / kim Ebū Sa‘īd Huzrī
eydür: “/ Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- bize hutbe okıyıvirdi, ikindi namāzından soñra tā
güneş tolınmaġa yakın (1) olınca /; hıfz iden itdi, unıdan unıtdı.” (İKT-v. 4a/19,
20-s. 128).
Fir�avn anuñ cevābında eyitdi: … Ya‘nī / ben size göstermezin, illā ben
gördügümi /; ve / dahı ben sizi kulavuzlamazın; illā reşād (8) yolına /. (İKT-v.
98b/7-s. 290).
354
Yū�şa ol balıġuñ hālin Mūsā’ya zikr idüp (19) eyitdi: “… Ben saña habar
virmege (21) unutdum; / bu nesneyi baña unutdurmadı, illā şeytān /.” (İKT-v.
108a/21-s. 307).
Ebū Hüreyre’den rivāyat olınur ki ol eyitdi: / Mūsā’ya Melekü’l-Mevt geldi kabz
itmege. / (İKT-v. 120b/15-s. 327).
Hāsılı bu-y-ıdı : “… / Andan (12) Benü Ümeyye aña la‘nat iderlerdi. Kāfirler
namāzda la‘nat itdükleri gibi. / (İKT4/2-v. 325a/11, 12-s. 314).
… ki eyitdi: “… Pes ol aġacdan bir ‘asā düzdi, ve cinnīleri da‘vet itdi; / sırçadan
bir kubbe (3) düzdiler kapusuz /, anuñ içinde Süleymān namāza turdı ve… (İKT-
v. 133b/2, 3-s. 348).
Zührī (17) eydür: “… Çıkdı, / toġrı ol ben koduġum eve vardı. Ke’ennehü bir
kimse kulavuzlamış (3) gibi. / (İKT4/2-v. 255b/2, 3-s. 193).
Ve dahı eydür: (12) “… / Sakınuñ kendüzüñüzi andan aldanup kalmakdan. / (İKT-
v. 174b/16-s. 415).
… ve anlar eydürlerdi: / Biz pādışāhlık mīrās (11) yimekden zāyil olmaduk,
Keyümers zamānından berü. / (İKT-v. 49b/10, 11-s. 206).
… eydür: “…; / belki zikr itdüm, kitāba zīnet olmaġ-ıçun /.” (İKT-v. 3b/3-s. 126).
İbn-i Zübeyr eydür: “… Sakalebi’yi feth itdi, begleri Burcān’ı sıdı, geldi, / yine
muhāsara (20) itdi Konstantıniyye’yi /.” (İKT4/2-v. 246a/19, 20-s. 179).
Kāle’llāhu Ta�ālā: … (5) “Ya‘nī yā Muhammed! / Añ Kur’ān’da İdrīs’i /, ol
sıddīk idi ve peyġambar idi, biz anı yüce mekāna (6) ref‘ itdük.” (İKT-v. 42a/5-s.
193).
…, ol ‘Ubādeti’bni Sāmit’den eydür: / Çünkim Eyād ilçisi geldi (14) Rasūlü’llāh
Hazratı’na –(s. a.v. )- / Rasūl Hazratı eytdi: “İy Eyād bölügi! / N’eyler (15)
Kussu’bni Sā‘ide-i Eyādī / bunlar helāk oldı?” (İKT-v. 167b/13, 14, 15-s. 402).
Behrâm-ı Gûr’uñ kabrinde yazılmışdur; / kerem eli yigrekdür kuvvetlü (3)
bâzûdan /. (GT-v. 32a/2, 3-s. 169).
Ve hükemâ (13) dimişlerdür: “/ Kanâ‘at-ıla gedâ olmak yigrekdür mâl-ıla ganî
olmakdan. /” (GT-v. 70b/13-s. 224).
Allāh Ta‘ālā eydür: … Ya‘nī / “Allāh Ta‘ālā İbrāhīm’i imtihān eyledi, (21)
maşakkatlu teklifler-ile /, İbrāhīm ol buyrukları yirine getürdi. (İKT-v. 68b/20, 21-
s. 239).
355
/ İbn-i Ebī Hātim rivāyat itdi, (19) Ebū Zer‘a’dan, / ol ‘Osmāni’bni Ebī
Şeybe’den, / ol Cerīr’den, / ol Sa‘īd’den / kim İbn-i (20) ‘Abbās eyitdi: “/ Ādem
Dahnā adlu yire düşdi, Mekke ile Tā’if arasında. /” (İKT-v. 34b/18, 19, 20-s.
181).
İbn-i Halkān eydür: “… / Geldi Mesrūr / (16) içerü girdi. (İKT4/2-v. 397a/15, 16-
s. 444).
Ba�zılar eydür: (9) “… Üç gün gitdiler biri birine söylemediler, üç günden soñra
söyleşdiler, (11) biri birin bilmediler / her biri ta‘accub itdiler, mezheblerinde
bunca muhālefet var-iken bir araya (12) cem‘ olduklarını /. (İKT4/2-v. 251a/11,
12-s. 186, 187).
İbn-i ‘Abbās eydür: (4) “… / Bunuñ ölümin arzu (5) iderler-idi; mīrāsın almaġ-
ıçun. / (İKT-v. 107a/4, 5-s. 305).
Ba�zılar eydür: “… / Hatta vardı Mukātıl /, Cehmi’bni Safvān’ı Tirmid’e
sürdürdi.” (İKT4/2-v. 260a/8-s. 202).
Rasūlü’llāh ġazab itdi, hattā ġazabı eseri mubārek (7) beşeresinde zāhir oldu,
eyitdi: … (8) “Ya‘nī / Allāh rahmet itsün Mūsā’ya / bundan dahı ziyāde aña īzā
itdiler, sabr eyledi.” (İKT-v. 120a/8-s. 326).
Ebü’l-Feth-i İzdī eyitdi: “/ Anuñ hadīse (9) mutāba‘atı yokdur, ne metninde ve ne
isnādına. /” (İKT-v. 21b/8, 9-s. 159).
İbn-i Ebī Meryem (17) eyitdi: “/ Vallāhi bilmezin n’olduġını. /” (İKT4/2-v.
411b/17-s. 469).
‘Asākir oġlı Hāfız rivāyet ider Nevbān’dan ki: Peyġāmbar-‘aleyhi’s-selām- eyitdi:
“…” Ya‘nī; “Hılāfat Benī Ümeyye’den gitmez, / biri biriyle atışurlar, oġlanlar
top atışur gibi /. (İKT4/2-v. 295b/9-s. 262).
Zührī eyitdi: “Ġam degül. / Bir dahı yazayın ol ehādısı. /” (İKT4/2-v. 256a/4-s.
194).
…, eytdüm: “/ Baña habar vir (2) ol gelecek Rasūl’den. /” (İKT-v. 165b/1, 2-s.
398).
Ben eytdüm: “/ Kankısı a‘lamdur, (21) ol ikisinden? /” (İKT4/2-v. 349b/20, 21-s.
355).
… eytdiler: “/ Niçün nasīhat idersiz, ol kavma / Hak Ta‘ālā anları helāk
idecekdür, (8) yāhūd bir vech-ile ‘azāb idecekdür?” (İKT-v. 147a/7-s. 370).
356
Peyġāmbar eyitdi: (6) “/ Tiz zamānda sen bu ümmete mālik olursın, ol Süreyyā
saġışınca. /” (İKT4/2-v. 297b/6-s. 265).
… ve andan soñra eyitdi: (2) “Baña kitāb virdi ve / beni Peyġāmbar kıldı, ol zınā-
y-ıla töhmet idenlerüñ kelāmını red itmeg-içün /. (İKT-v. 140a/2-s. 358).
Eyitdi: “… Velī, / okıyı viremezin on biñ (13) akça ile bir kul virmeyince /.”
(İKT4/2-v. 274b/12, 13-s. 226).
Muhammedi’bni Hātemi’bni Hayyān eyitdi: / Bize habar virdi ‘Ömeri’bni
Sa‘īdi’t-Tāyī (13) Menīh’de / ol rivāyat itdi , Hāmidi’bni Yahyā Belhī’den, / ol
Süfyān’dan, / ol Mutarrıfı’bni Tarīf’dan (14) ve ‘Abdu’l-Meliki’bni Ebcer’den, /
bu iki sālıh şeyh rivāyat itdiler Şa‘bī’den /, ol eyitdi: … (İKT-v. 105b/12, 13, 14-
s. 303).
Âyişe eyitdi: “… / İşitdüm Peyġāmbar’dan –(s. a.v. )- / eyitdi: (İKT-v. 61a/9-s.
226).
Ve dahı eyitdi: “… / Pes siz ne yaramaz ‘aşīre idüñüz, (9) Peyġāmbar’uñuza. /”
(İKT-v. 58a/8, 9-s. 220).
Ve dahı Kuss oldur kim eydürdi: … (2) Kamuñuza gerek kim / ola ma‘ād, / Kuss
and içer Rabb’ı ‘ibāda; sātıh-ı mihāda; / elbette haşr olısar her (3) bir gez ‘ala’l-
infirād; ş’ol günde / ki / adıdur yevmi’t-tenād / ve ş’ol günde ki nefh-i sūr (4) ve
nakrınā kor olısar, ehlü’llāhi dizāra iştiyāk idiser ve yir yüzi nūru’llāh-ıla işrāk
idiser, … (İKT-v. 169b/2, 3-s. 405).
Hattā gün tolundı, (20) ikindi namāzı fevt oldı, dahı eyitdi: … “Ya‘nī / beni māl
mahabbatı men‘ itdi Rabb’um zikrinden, ya‘nī namāzdan. /” (İKT-v. 132a/21-s.
346).
Nitekim hükemâ dimişlerdür: “/ Arpa etmegin yiyüp oturmak yigrekdür râhat-ıla,
(9) altunlu kor kuşak kuşanup kendü gibi bir âdem oglanına (10) kulluk itmekden.
/”(GT-v. 22b/8, 9, 10-s. 151).
… eyitdi: … (1) “Ya‘nī / Rahmān’uñ ‘arşı ditredi Sa‘īdi’bni Mu‘āz olduġı-y-ıçun.
/” (İKT-v. 7a/1-s. 133).
Dervîş eyitdi: “/ Öyleye degin uyumak efdaldür saña /, tâ kim ol vakt (9) içinde
halkı incitmeyesin. (GT-v. 13b/8-s. 139).
Baña eyitdi: “/ N’oldı saña? /” (İKT4/2-v. 261b/14-s. 204).
357
Bunlar anuñ cevābında eyitdiler: … Ya‘nī / kılduġuñ namāzları mı buyurur saña /
(9) atalarumuz, dedelerümüz ‘ibādet itdüginden men‘ idesin. Bizi / ve dahı
māllarumuzda göñlümüz(10) dilegin işlemekden men‘ eyleyesin? (İKT-v. 74a/8-s.
248).
Bir (7) sâhib-dil buña eyitdi: “/ ‘Ulûfe ne virürler saña Kur‘ân okuduguñ içün? /”
(GT-v. 49b/7-s. 194).
Dervîş eyitdi: “/ Bu du‘â hayr du‘âdur, saña ve müsülmânlara. /” (GT-v. 13b/3-s.
138).
Eyitdi: “İşitmedüñ mi ki sâhib(7)diller dimişlerdür: / Yorılup oturmak ve
diñlenmek yigdür; segirdüp yorılup (8) yatmakdan. / (GT-v. 59b/7, 8-s. 208).
… eyitdi: … “Ya‘nī / İbrāhīm (16) gendüzini sünnet eyledi, seksen yaşında keser-
ile. /” (İKT-v. 68b/15, 16-s. 239).
Ol Yahūdı eyitdi: “/ Bizüm dīnümüze girmezsin sen Allāh ġazābından (13)
nasībüñ olmayınca. /” (İKT-v. 175a/12, 13-s. 416).
Ayās eyitdi: “/ Nicedür seni şu bir avuç topraġ-ıla (13) dövsem /, acıdur mı?”
(İKT4/2-v. 251b/12, 13-s. 187).
Andan ol cārıye eyitdi: “Yā seyidī! / Kanı senüñ (6) baña evvel izhār itdügüñ
muhabbatuñ? /” (İKT4/1-v. 192b/5, 6-s. 584).
Pâdişâh bu sözi işitdi ve yüzin çevürdi ve (12) eyitdi: “/ Anuñ yalan sözi yigrekdür
senüñ gerçek sözüñden. /” (GT-v. 9b/11, 12-s. 134).
… eyitdi: … / Lūt kavmı hōd (12) degüldür, sizden ne zamānda ve ne mekānda ve
ne efdalda. / (İKT-v. 74b/11, 12-s. 249).
Dahı Süleymān’uñ gökçek sözlerinden(9)dür kim, eydür: ‘… / Kemāl-ı (10) ‘akl
bulınmaz söylemeyince. /’ (İKT4/1-v. 177a/9, 10-s. 560).
Rasūl eytdi: “/ Ne hūb inşā itdi Sūk-ı ‘ükāz’da. / (İKT-v. 167a/9-s. 401).
Kāla’llāhu Ta�ālā: … Ya�nī / Hak Ta�ālā senā ider Süleymān’a / eydür kim:
(17) “/ Ne gökçek kuldur Süleymān / ki Allāh’a rucū� idicidür.” (İKT-v. 132a/16,
17-s. 345).
Ebū Ca‘fer (16) eydür: “/ V’allāhi bir ‘ālim olmañ sevgülüdür şeytāna biñ zāhıd
olmañdan. /” (İKT4/2-v. 237a/16-s. 164).
Ezrākī eydür: “… / Kavā‘idinden şimāli tarafından içeri eylediler, şimdiki yapusı
gibi. / ” (İKT-v. 66b/2-s. 234).
358
Nitekim âkıllar (13) dimişler: “/ Yalan söz ki maslahat-âmiz ola, yigrekdür şol
togru sözden ki fitne-engîz ola. /” (GT-v. 9b/12, 13-s. 134).
İbn-i ‘Asākir, (15) İbrāhīmi’bni Mehdī’den rivāyet ider ki, eyitdi: «… Andan
ikindü namāzın kıldı, / gine aġladı, tā ahşam namāzı vaktına degin /. (İKT4/2-v.
413a/9-s. 471).
/ İbn-i ‘Asākir rivāyet ider İbn-i Cerrāh’dan, / ol dahı Hazret-i Rasūl’dan / ki (20)
eyitdi: “/ Benüm ümmetüm arasında ‘adl götürülmez ta anlara Benī Ümeyye’den
bir gişi halīfa olmayınca. /” (İKT4/2-v. 265b/20-s. 211).
…, ol ‘avrat (13) eyitdi: “/ Olmaz tā baña ism-i a‘zam ögretmeyince. /” (İKT-v.
20b/13-s. 157).
Dāvūd eydür: (14) “/ Ölmedi; tā ben anı ol vech-ile görmeyince. /” (İKT4/1-v.
186a/14-s. 574).
Yemen’e yakın varıcak Himyer meliki çeri-y-ile (16) karşu geldi, eytdi: “Sen
bizüm dīnümüze muhālefet itdüñ, / bu memlekete girmeñ olmaz, (17) tā bizüm
dīnümüze dönmeyince /.” (İKT-v. 155a/16, 17-s. 383).
Dahı eydürdi: “… Ve / her kim Kur’ān’ı terk ide, Kur’ān anı terk itmez, tā
cehenneme (2) iletmeyince /.” (İKT4/2-v. 239b/1, 2-s. 167).
… eydür: “… / bize halkuñ ibtidāsından habar virdi; tā cennet ehli menzillerine
(11) varup cehennem ehli menzillerine varıncaya degin /, hıfz iden hıfz itdi,
unudan unıtdı.” (İKT-v. 4a/10, 11-s. 127).
… eydür: “…, andan soñra (16) çıkdı, / hutbe okudı; tā güneş ġāyıb olınca /,
olmışı ve olacaġı bize habar virdi. (İKT-v. 4a/16-s. 128).
Leys b. Sa�d eydür: “… / İrte olunca ol tas elinden gitmedi, tā hadīsi (9) tezekkür
idince. /” (İKT4/2-v. 257b/8, 9-s. 197).
İbn-i Cerīr (8) eydür: “… / Ammā gövdesi (10) yirinde aslu turdı, tā Hişām’uñ
begligi zamānı āhır olınca. /” (İKT4/2-v. 248a/9, 10-s. 182).
… rivāyet ider ki: (14) «Rasūl eyitdi: “/ Kıyāmet kopmaz, tā ‘Irāk ehlinüñ eyüleri
Şām’a ve Şām (15) halkınuñ yavuzları ‘Irāk’a varmayınca. /” (İKT4/2-v. 338b/14,
15-s. 335).
Eytdi: “/ Ben dahı ol bizā‘atı kabūl itmezem, tā kalan halkdan ne kadar alduñ-ısa
(1) benden dahı almayınca. /” (İKT-v. 165b/21; 166a/1-s. 399).
359
Ol şehr eyitdi: “… ve anda (16) sākin olanlar helāk oldı, ve / halāldan harāmdan
cem‘ itdükleri māl bende kaldı, tā (17) kıyāmet günine degin /.” (İKT-v. 142a/16,
17-s. 362).
… kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: “Allāh Ta‘ālā Ādem’i yaratdı, uzunlıġı (9)
altmış arşun-ıdı, / andan soñra halk eksildi; tā şimdiye degin /. (İKT-v. 47b/9-s.
202).
Ehl-i (15) hey’et eyitdiler: “/ Yirler birbirini kaplamışdur; tā yedinci yire varınca
/, (16) yedinci yirüñ içi yokdur, … (İKT-v. 11a/15-s. 141).
Ehl-i Tevārīh eyitdi: “/ Ādem ölmedi; (7) tā zürriyetinden dört yüz gişi
görmeyince /, ba‘zılar “dört yüz biñ gişi görmeyince” didiler. (İKT-v. 41a/6, 7-s.
191).
Eyitdi: “… / Ne hoş eyitdi (6) Tabıġa-yı Zubyanī /, Nu‘māni’bni Münzer hakkına
didi, bu iki beyti okudı: … (İKT4/2-v. 313a/5, 6-s. 294).
İbn-i İshāk eydür: “… ve birisine (2) dahı Lāt dirler-idi, / bu Sekīf’uñ idi Tāyıf’da
/ ve anuñ hādimleri Benū Müġīs idi ve birisine (3) dahı Menāt dirler-idi ve / bu
Evsile’-i Hazercegüñ idi deñiz kenārında / ve birisine dahı… (İKT-v. 161b/2, 3-s.
392).
Dahı İbn-i ‘Abbās’dan rivāyat olınur ki, Peyġāmbar (16) Hazratı Şād secdesin itdi
ve eyitdi: “/ Dāvud secde itdi tevbe içün; / ben secde (17) itdüm şükr içün. /”
(İKT-v. 130a/16, 17-s. 342).
Şeyh Sa‘dî –rahmetü’llahi ‘aleyh-eydür: / ‘Arab diyârında bir mu‘allim gördüm;
turş yüzlü (10) ve acı sözlü ve bed-hû. / (GT-v. 62a/9, 10-s. 211).
Allāh eyitdi: “/ İnanmaduñ mı uluları diri kılduġuma? /” (İKT-v. 70a/2-s. 241).
Ve dahı Kuss oldur kim eydürdi: …, / (5) bugün va‘zın didi vā‘ız; / uyandı ol /
kim / işidür mevā‘ız; / gerek olan sordı, … (İKT-v. 169b/5-s. 405).
…, eyitdi: (5) “… Bunı bilicek Sefrā dahı Velīd’i sevdi, / (13) ne beñzer Velīd anı
sevdügine /. (İKT4/2-v. 266a/13-s. 212).
Nusayb eyitdi: “/ Benüm dilüm istedüginden halīfanuñ eli (13) artuk ögrenmişdür
virmege. /” (İKT4/2-v. 246b/12, 13-s. 180).
… kim Muhammedi’bni Ka�b Kurzī eyitdi: “… / Şām’da bir gişi var-ıdı
Yahūdī’dan /, müsülmān olmış-ıdı, sālih idi, … (İKT-v. 67b/15-s. 237).
360
…, İbn-i ‘Abbās didi kim Rasūlü’llāh (5) –(s. a.v. )- eyitdi: “/ Allāh Ta‘ālā sizi
nehy ider yalıncak olmakdan. / Pes imdi utanıñ Allāh Ta‘ālā’nuñ (6)
feriştehlerüñden / kim sizden hīç ayrılmazlar; illā üç hāletde: … (İKT-v. 28a/5, 6-
s. 170).
İbnü ‘Asākir (2) eydür: “… / Ol dāra bir saru kubba (3) yapdurdurdı, yeşil kubba
gibi. / (İKT4/1-v. 175b/2, 3-s. 557).
‘Ali eyitdi: “/ Bu bir (17) mesciddür yidinci kat gökde /, hurmatı yirde (18) Ka‘be
hurmatı gibidür. (İKT-v. 22b/16, 17-s. 161).
�Atabī eydür: “/ �Ömer dünyāda bir nesneye hased (7) itmezdi yörümekde,
sükūnetde, dahı ni�metde sehā vü kerem göstermekden ġayrı. /” (İKT4/1-v.
186b/6, 7-s. 575).
İbn-i İshāk eydür: … Tāyıf’da bir ev var-ıdı, (17) Lāt dirlerdi, / anı katı ta‘zīm
iderlerdi. Zamān-ı cāhiliyyetde Ka‘be’yi ta‘zīm itdükleri (18) gibi / Ebrehe anı
yıkmaġa kasd eyledi. (İKT-v. 157a/17, 18-s. 386).
Anası du�ā itdi, eytdi: … “Ya‘nī iy Çalabum! / Sen Cerīh’i öldürme zāniyeler
yüzin (18) görmeyince. /” (İKT-v. 149b/17, 18-s. 374).
…, aña eyitdi: “/ İbrāhīm’üñ kankı oġlı-y-ıdı zebīh olan? /” (İKT-v. 67b/16-s.
237).
Rāvī eydür: / Leys (19) yazdı Hişāmi’bni ‘Urve’ye atasından, / ol Esmā bint-i Ebū
Bekr’den / kim Esmā eyitdi: (20) / Gördüm Zeydi’bni ‘Amr’ı / öri turup arkasını
Ka‘be’ye virüp eydürdi: “… (İKT-v. 175a/18, 19, 20-s. 416).
2. 2. 2. 2. 6. Yan Cümlesi Devrik Olan (eyitdi: “…” didi.) Yapısındaki
Cümleler
Ol keşīş eyitdi: “…; / ol dükeli halkuñ ekremidür (17) Allāh katında /” didi. (İKT-
v. 173b/16, 17-s. 414).
Melekü’l-Mevt eyitdi: “/ Ben dahı Allāh’a sıġınuram, Allāh’ıñ (20) buyruġın
yirine getürmeyüp girü dönmekden /” didi. (İKT-v. 36a/19, 20-s. 184).
…, eydür: “…/ Allāh bilür anuñ hālını. /” (14) didi. (İKT4/2-v. 313a/13-s. 294).
… eyitdi: “… atañ istedügi gibi ta‘ām bişür, / kardaşuñdan öñdin ilet babaña /,
yisün, saña du‘ā (19) kılsun” didi. (İKT-v. 76b/18-s. 253).
361
… eyitdi: “İy ata! / Allāh’dan ‘ilm geldi baña /, saña gelmedi. …” didi.(İKT-v.
58b/17-s. 221).
İsmā�īl eydür: “… / Döndi baña / “Bu dört akçayı çok mı sanursın? Sen bunuñla
dört (9) biñ dīnār alacaksın.” didi. (İKT4/2-v. 408b/8-s. 463).
/ Evzā‘ī rivāyet ider Zührī’den / ki, eyitdi: “/ ‘Ālimden edebin ögrenmek (14)
sevgülü gelür baña ‘ilmin ögrenmekden /” didi. (İKT4/2-v. 257b/13, 14-s. 197).
Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- eyitdi: “/ Senüñ atañ kıyāmet güninde bir ümmet (16)
olısardur başına /” didi. (İKT-v. 174a/15, 16-s. 414).
… eydürdi: “… / Hīç sizden birüñüz İbrāhim peyġāmbar dīni üzerine olmaduñuz,
benden ġayrı. /” dir-idi. (İKT-v. 172a/3-s. 410).
… arkasını Ka�be’ye virüp eydürdi: “İy Kurayş Bölügi! / Va’llāhi (21) hīç sizden
kimse yokdur benden ġayrı İbrāhīm dīni üzerine /” dir-idi. (İKT-v. 175a/20, 21-s.
416).
Ben eyitdüm: ‘Yā Resūlallāh! / Lāyık mıdur benüm gibi gişiye /, senüñ ileyüñde
tura, sen (5) namāz kılasın. Sen Tañrı’nuñ Resūlısın” didüm. (İKT4/1-v. 26b/4, 5-
s. 323).
Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- eyitdi: “/ Yaluñuz bir ümmet haşr olınısar benümle
‘Īsa’bni Meryem arasında /” (16) didi. (İKT-v. 175b/15-s. 417).
Eyitdi: “… / Koñ (16) bu deve’i / Allāh yirinde yürisün.” didi. (İKT-v. 56a/15, 16-
s. 217).
Pes Peyġāmbar –(s. a.v. )- (18) eyitdi: “/ Mūsā’ya ben ehakkın bu güni oruç
dutmaġa / ve ben lāyıkın” didi, ashābına eyitdi:… (İKT-v. 49a/18-s. 205).
… eyitdiler: … “/ Kim eyledi bu işi, bizüm (16) tañrılarumuza? /” didiler. (İKT-v.
59b/15, 16-s. 223).
Anlar dahı virmediler, eyitdiler: “Suyumuz nāgāh dükene / biz dahı sizüñ gibi
olavuz (1) diyü korkaruz bu susuz yirde /” didiler. (İKT-v. 178b/21; 179a/1-s.
424).
Halīfa eyitdi: “/ Saña (8) rızk vire bunı evinde / ben şu deñlü ölince dirildüm, hīç
senüñ vazıfañ yimedüm, şimden (9) girü dahı ihtıyācum yokdur.” didi. (İKT4/2-v.
404a/7, 8-s. 455).
362
Pâdişâh bu sözi işitdi ve gözlerinden yaş (13) revân oldı ve eyitdi: / Ben helâk
olmak yigdür bunuñ gibi bî-günâh tıfluñ kanın (14) dökmekden / didi. (GT-v.
19a/13, 14-s. 147).
… diyü çaġırdı, eyitdi: “Yā Mūsā! / (21) Beni öldürmek mi istersin, dün bir gişi
öldürdügüñ gibi /” didi. (İKT-v. 113a/21-s. 315).
Bir zamandan soñra ‘Abdu’l-Muttalib eyitdi: “…, / ola kim Allāhu Ta‘ālā bize su
rūzī kıla, ilerü varıcak /” didi. (İKT-v. 179a/8-s. 424).
…, bir �avrat İbn-i �Abbās’dan sorup eyitdi: “/ Ben nezr eyledüm (10) Ka�be
katında oġlumı boġazlamaġa / nice ideyin, ne buyurursın?” didi. (İKT-v. 182a/9,
10-s. 429).
… Rasūl Hazratı bunlara sordı: “/ Kankıñuz bilür Kussu’bni Sā‘ide’-i Eyād’ı? /”
didi. (İKT-v. 167a/7, 8-s. 401).
Pes Rasūlü’llāh -(s. a.v. )- ashābına eyitdi: “/ Siz ahaksız Mūsā’ya (3) ‘āşūre
günin oruç dutmaġa /” didi. (İKT-v. 101b/2, 3-s. 296).
Ol pīr bu resme Kuss’uñ ahvālın beyān idicek Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- eyitdi: “/ -
Allāh rahmet (11) itsün- Ol Kuss’a / kıyāmet güninde ol dahı başına bir ümmet
kopısardur” didi. (İKT-v. 170b/10, 11-s. 408).
Andan soñra eydürdi: “Bu İbrāhīm ve İsmā‘īl kabīlesidür. Ben taşa tapmazın, (3)
taş-ıçun namāz kılmazın, taş-ıçun boġazlananı yimezin, dahı ezlām-ıla kısmet
taleb itmezin, / ben bu eve namāz kılurın olınca /” (4) dir-idi. (İKT-v. 174b/3-s.
415).
… eyitdi: “İy ‘Abdu’llāh! / Senüñ-içün kurban olınan deve deñlü deve vireyin
saña dek /, (3) şimdi gel baña yakınlık idüp cimā‘ eyle” didi. (İKT-v. 182b/2-s.
429).
Andan eyitdi: “[311b] (1) “Saña nesne yokdur. / Yüri sen /, ben senüñ arduñca
varurın.” didi. (İKT4/2-v. 311b/1-s. 291).
Yahūdı eyitdi: “/ Ben seni gendü dīnüme koymazın sen Allāh’uñ ġazābından
nasībüñi kabūl (18) itmeyince /” didi. (İKT-v. 173a/17, 18-s. 413).
Nasrānī (20) eyitdi: “/ Ben seni dīnüme koymazın, sen dalālatdan nasībüñi kabūl
itmeyince /” didi. (İKT-v. 173a/20-s. 413).
363
Eyitdi: “… Her kimi ki dilersen Mısr’a gönder, sen Şām’da tur, / mukīm ol, seni
(16) görmek diledügüm vakt yakın olmaġ-ıçun /.” didi. (İKT4/2-v. 306b/15, 16-s.
282).
… eyitdi: … “Yā İbrāhīm! / Ne hoş Tañrı’dur senüñ (18) Rabb’uñ / yā İbrāhīm!”
didi. (İKT-v. 60b/17, 18-s. 225).
Mūsā’ya eyitdiler: “/ Biz saña īmān getürmezüz tā Allāh’ı (17) āşikāre
görmeyince /” didiler. (İKT-v. 105a/16, 17-s. 302).
Bunlar eyitdiler: / Biz suvarmazuz, tā bunlar koyunların (11) suvarup gitmeyince
/; atamuz ulu pīrdür, gendü gelimez, anuñ-ıçun suvarmaġa biz gelirüz” didiler.
(İKT-v. 93b/10, 11-s. 281).
Ol eyitdi: “… / Ol kapu yapılmaz tā güneş (18) maġrıbdan toġmayınca. /” didi.
(İKT4/2-v. 225a/17, 18-s. 145).
Yūşa‘ (19) eyitdi: Vardur evet, mülki kosuñ, / Allāh yolına mukātele ve cihād
itsün, tā şehīd olınca /” didi. (İKT-v. 129a/19-s. 340).
Eyitdi: “… / Nitekim (15) Ka�be’ye Tañrı evi dirler ta�zīm içün, / bu āyet
delīldür benüm sözüm gerçek olduġına. / …” didi. (İKT-v. 56a/14, 15-s. 217).
Lūt eyitdi: “/ Bir köy (14) var yakında /, ol köye varalum.” didi. (İKT-v. 72b/13,
14-s. 245).
2. 2. 2. 2. 7. Temel Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Yan Cümle Sonda
Olan Cümleler
/ Ahmed rivāyat ider ‘Abdurrezzāk’dan, / ol atasından, / ol Vehb bin
Münebbih’den /: [192a] (1) Eger ümmet-i Muhammed’de Mehdī ola ıdı, ‘Ömer
bin ‘Abdül‘azīz olurdı.” (İKT4/1-v. 191b/21-s. 583).
Pes ma‘lūm oldı kim güneş (7) seyr iderken secde idermiş, / anuñ-ıçun didi,
Allāhu Ta‘ālā /: … (İKT-v. 18a/7-s. 152).
/ Rebaşī rivāyat ider Asma‘ī’den /: “… (İKT4/1-v. 141a/1-s. 506).
/ Biregü eydür baña /: ‘Bir yirde ki on biñ velī ola, andan nireye gidersin?’ [340a]
(1) didi.” (İKT4/2-v. 339b/21-s. 337).
/ Hattā müfessirlerüñ (2) ba‘zısı dimişler bu āyetüñ tefsīrinde /: … Ya�nī ol vakt
… (İKT-v. 139a/1, 2-s. 356).
364
/ Tabarānī rivāyat itdi bu habarı bir ġayrı vech-ile (12) A‘meş’den, / ol Zeyd bin
Veheb’den /: “… (İKT4/1-v. 146b/11, 12-s. 515).
/ Veheb rivāyet ider Dāvūd-ı Nebī’den / –‘aleyhi’s-selām- (14) “… (İKT4/2-v.
228b/13-s. 150).
/ Tirmidī rivāyat [ider] Ebū İshāk’dan /: (8) “… (İKT4/1-v. 146b/7-s. 515).
/ Hāris rivāyat ider Ebū Vāyıl’dan /: “Huzeyfe’den işitdüm ki: ‘Ashāb-ı
Muhammed’den uluları (11) bildiler kim, / ol yakındur Allāh’a vesīle cihetinden
/.” (İKT4/1-v. 146a/11-s. 514).
Ebū Huseyme oġlı Ebū Bekir eydür: “/ Ma‘īn oġlı Yahyā habar virdi Ġuyār oġlı
‘Abdullāh’dan, / ol (7) Süfyān-ı Sevrī’den, / ol Zeyd oġlı ‘Ali’den, / ol Müseyyeb
oġlı Sa‘īd’den /: “Tañrı Ta�ālā’nuñ kavlına… (İKT4/2-v. 297a/6, 7-s. 264).
/ Hikāyet ider Halkān oġlı İbn-i Kuteybe’den / “… (İKT4/2-v. 301a/1-s. 272).
/ Ammā kürsī, Muhammedi’bni Cerīr rivāyat (6) itdi Hasan-ı Basrī’den /: “Kürsī
ve ‘arş ikisi birdür. (İKT-v. 7b/5, 6-s. 134).
/ Medāyinī rivāyat ider Hasan-ı Basrī’den /: (9) “/ Beni yakdı Haccāc’uñ işbu
sözleri / kim: ‘Allāh ta‘ālā bize virdügi ‘ömrüñ iy dirīġā ki, (10) bir sā‘atın gendü
emr itdügi yirde geçürmedüñ; tā kim kıyāmat güninde dīdārın görmege (11) lāyık
olavuz” (İKT4/1-v. 142b/8, 9-s. 509).
/ Sa‘īd bin Cübeyr rivāyat (10) ider İbn-i ‘Abbās’dan /: “Eyü, yaramaz her
gişiye…” (İKT4/1-v. 34a/9, 10-s. 336).
/ Rivāyat ider (12) İbnü ‘Asākir /: “… (İKT4/1-v. 165a/11, 12-s. 542).
/ Mansūr eyitdi ‘Īsā’ya /: (13) “/ Şükr iderin şol Allāh’a / ki beni ni‘mete tuş
getürdi, zahmete tuş getürmedi.” didi. (İKT4/2-v. 311b/12, 13-s. 291).
/ Muhammed bin İshāk rivāyat ider İsmā‘īl bin Ebī Hakim’den /: “… (İKT4/1-v.
187b/15-s. 577).
/ Ebū’l-Kāsım Beġavī rivāyat ider Mansūr bin Zādān’dan /: (13) … (İKT4/1-v.
52b/12-s. 366).
/ Rivāyat ider oġlı /: “… (İKT4/1-v. 181b/9-s. 567).
/ İmām Ahmed rivāyet ider ‘Ömer b. Düzd’den /: “… (İKT4/2-v. 235b/13-s. 161).
/ Anuñ-ıçun didi Peyġambar Hazratı –(s. a.v. )- / nice (16) diñleyin kim İsrāfīl
sūrı aġzına aldı, alnını egdi muntazırdur kim destūr vireler. (İKT-v. 25a/15-s.
165).
365
/ Mehdī bin Meymūn rivāyat ider Ġaylān bin Cerīr’den / ki / [ol dahı] ‘Ubeyd bin
‘Ömer’den /: “… (İKT4/1-v. 66b/1-s. 389).
/ İbn-i Cüreyc rivāyat ider Tāvūs’dan /: ‘Buhl oldur kim, gişi gendü elindekine (2)
buhl ide.’ (İKT4/1-v. 213a/1-s. 620).
/ ‘Abdurrezzāk rivāyat ider (14) Tāvūs’dan /: “… (İKT4/1-v. 213a/13, 14-s. 621).
/ Rivāyet olundı Veheb’den / : “… (İKT4/2-v. 231a/21-s. 154).
2. 2. 2. 2. 8. Yan Cümle Başta ve Kendi İçinde Devrik, Temel Cümle Sonda
Olan Cümleler
“Ne gökcek müfessir-i Kur�ān’dur �Abdullāh İbn-i �Abbās” didi. (İKT4/1-v.
27b/8-s. 325).
Yūnusu’bni Bekir İbn-i İshāk’dan rivāyat ider kim / ‘Abbās-ıdı, ‘Abdu’llāh’ı (2)
atası elinden çekip alan / dir. (İKT-v. 181b/1, 2-s. 428).
Mansūr gendü elile bir kerpüc vaz� eyledi. … didi. “Ben Allāh ismile başların
dahı / hakīkat hamd sābitdür, Allāh’a / dahı yir anuñdur, (13) kime dilerse
kullarından virür. (İKT4/2-v. 334b/12-s. 328).
/ Uyuñ baña, ben Allāh’a uyduġum gibi /” diyüp, menberden inüp ne deñlü
hulāfadan kalmış fāhır (17) tonlar ki var-ıdı, buyurdı, satdılar, bahāsın beyte’l-
māla katdılar. (İKT4/1-v. 200a/16-s. 598).
‘Ömer bin ‘Abdül�azīz baña gelüp eyitdi kim: (6) “Senüñ-ile kadīmī dostlaruvuz
ve yoldaşlaruvuz. Ol dostlık hakkı / eyit baña ol kitābuñ içindekini /” (7) diyüp
and virdi. (İKT4/1-v. 178b/6-s. 562).
‘/ İmdi vallāhı seni terk itmezin baña yüz biñ akça (16) virmeyince /’ diyüp,
Mu‘āviye dahı varup, andan Mervān gelüp: ‘Yā Emīre’l-mü’minīn! Vallāhı ben
senüñ (17) gibi görmedüm. İbn-i Zübeyir n’eyledi ki aña beytü’l-māl divānından
yüz biñ akça (18) virdüñ” didi. (İKT4/1-v. 55a/15, 16-s. 370).
“Yā şeyh, / dile benden ne dilerseñ /.” didi. ‘Amr eyitdi: “/ Dilerin senden / ki,
beni ben gelmeyince (7) kıġırtmayasın ve dahı senden bir nesne dilemeyince
virmeyesin.” diyüp; vidā‘laşup, ‘Amr b. ‘Ubeyd Mansūr’uñ (8) katından gidüp,
Mansūr ardınca bakup bu beyti okudı: … (İKT4/2-v. 355a/6-s. 364).
/ Koñ beni /, nüsüküm edā ideyin, soñra çıkayın, gideyin” diyü habar (8)
gönderüp, bile develer sürüp dururdı. (İKT4/1-v. 92b/7-s. 429).
366
… İbn-i ‘Ömer’den rivāyāt ider ki: “… / Velāyatullāh’a sen mālik olmazsın böyle
(3) itmeyince. / …” didi. (İKT4/1-v. 63b/2, 3-s. 384).
İbn-i Dāye eydür: “/ Ne sözdür bu? / … didüm. (İKT4/2-v. 420a/21-s. 483).
‘/ Sehel bu beyt /’ diyüp begenmedi. (İKT4/1-v. 175b/12-s. 558).
‘/ Anañ mı buyurdı bunı? /’ didi. (İKT4/1-v. 214a/17-s. 623).
“Yüri / gireceñe vir bunı /, fercine dürtsin. …” didi. (İKT4/2-v. 412a/4-s. 469).
Andan ol pīre Haccāc eyitdi: ‘Haccāc’ı göricek bilür misin?’ didi. (10) ‘Bilürin, /
la�nat cānına /’ didi. (İKT4/1-v. 141b/10-s. 507).
Hasan’uñ avāzın işidüp, kapuyı açup, Hasan içerü girdi: “İy karındaşum! / (6)
Degüldür cennet illā mü’minler-içün / ve Allāhu ta‘ālā katında mü’minler-içün
dahı efzal nesneler vardur. …” diyü ol deñlü söyledi ki, nesnecük yidürdi ve
içürdi. (İKT4/1-v. 82b/6-s. 414).
Nefsüm bundan a‘lā talab (16) ider kim, / ol cennetden yaña yardım idüñ cennete
girmem üzerine /” didi. (İKT4/1-v. 180a/16-s. 565).
“… / Katuñda bir hācetüm var, devā idecek olursan. /” didi. (İKT4/2-v. 370b/10-
s. 394).
“/ Bu dahı senüñ olsun dünyā-y-ıla bile. /” didi. (İKT-v. 142a/5-s. 362).
Ve ısmarladı ki “… / Fursat bizümdür, er gibi. /” didi. (İKT4/2-v. 330b/19-s.
322).
Ve / dahı andan ġayrı Peyġāmbar kalmadı gelecek /” didiler. (İKT-v. 174b/19-s.
415).
“/ Nedür hācetüñ? /” didüm. (İKT4/2-v. 375b/1-s. 402).
“/ Niçe ola hālı? /” didiler. (İKT-v. 175b/14-s. 417).
Andan soñra ‘Arafāt’dan inerdi ve kanda dilerse giderdi. (6) Ş’ol hālda ki
Lebbeyk müte‘ammiden merkūmen didi. “Ya‘nī / senüñ ‘itā‘atuñ üzerine kāyım
olmışamdur; ‘ibādet (7) idici kul olduġum hālda /” dir-idi. (İKT-v. 174b/5, 6, 7-s.
415).
“/ Tur imdi. /” didiler. (İKT4/2-v. 361b/12-s. 376).
/ Al imdi benden biş at ve iki yüz deve, ne kadar dilerseñ māl / ve eger (17) ayruk
nesne isterseñ. Gendü nefsüñi ve kavmıñı helāk idersin.” didi. (İKT4/2-v.
280b/16-s. 236).
367
‘/ Allāh Ta‘ālā senüñ ecrüñ ulu kılsun, karındaşuñ oġlı hakkında. /’ didi. (İKT4/2-
v. 303b/11-s. 277).
Rasūl Hazratı eyitdi kim: (5) “/ Zeyd dahı başına bir ümmet olısardur kıyāmet
güninde /” didi. (İKT-v. 173b/5-s. 413).
“/ Verā‘ tamām olmaz mecmū‘-ı halāyıkı göñülde pīr tutup ‘ayblarından ferāġ
gösterüp (6) gendü günāhın añup lafz-ı cemīl-ile kalb-i zelīlden Rabb-ı celīle zārı
kılup tevbe idüp (7) Allāh’dan ġayrı kimseden ümizin kesmeyince. /” dir-idi.
(İKT4/2-v. 366b/5, 6, 7-s. 385).
Selām virüp andaġını Mehdī sanup söyledüm. ‘/ Kanı Mehdī? / Allāh aña (14)
rahmet itsün.’ didiler. (İKT4/2-v. 371a/13-s. 395).
Çünki ‘ulemā ve zāhidler (9) işitdiler: “/ Hak Ta‘ālā’nuñ sevābı yigrekdür;
mü’minlere ve sālıhlara ve ‘amel-i sālıh isteyenlere / ve āhıratda (10) bākī kalan
oldur” didi. (İKT-v. 118b/9-s. 323).
Ben Hazrat-ı Risālet’den –(2) ‘aleyhi’s-salātu ve’s-selām- işitdüm ki: ‘/ Cennet
kapusından gişi men‘ olınur müsülmānlardan bi-ġayrı (3) hak kan dökdügine
itdükden soñra /’ diyüp tururdı. (İKT4/1-v. 110a/2, 3-s. 456, 457).
Böyle olsa İbn-i Kirmānī dahı Ebū Müslim’e habar göndürdi: “/ Ben saña
yardımcıyın (5) Nasr’ıla cenk itmekde. /” didi. (İKT4/2-v. 285a/4, 5-s. 243).
Çaġırdı: ‘/ Kanı ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz? /’ didi. (İKT4/1-v. 196b/15-s. 592).
“/ Kanı Rasūlü’llāh? /” diyü sordı. (İKT-v. 126a/10-s. 335).
Cehennem (2) ehli bunuñ katına cem‘ olalar, eyideler kim / n’oldı saña / “emr-i
ma‘rūf nehy-i münker itmez midüñ” diyeler. (İKT-v. 74b/2-s. 249).
“/ N’oldı saña / yā Emīre’l-mü’minīn?” diyü sordum. (İKT4/2-v. 374a/16-s. 400).
“/ N’oldı size /, kankıñuzın?” didüm. (İKT4/1-v. 22b/11-s. 317).
‘/ Kanı süd? /’ didi. (İKT4/2-v. 255a/9-s. 193).
/ Ben üç gün bu aradan gitmezin, tā anlaruñ göñüllerin korku-y-ıla öldürmeyince
/” didi. (İKT4/1-v. 8b/7-s. 294).
Zīrā Hazrat-ı Risālet buyurup durur ki: ‘/ Kıyāmat kopmaz: tā otuz deccāl (20) ve
kezzāb çıkup her biri gendüyi peyġāmbar zu‘m itmeyince /. …’ didi. (İKT4/1-v.
85a/19, 20-s. 418).
“/ Dahı ādam gönder yardım (21) itmek-çün /” didi. (İKT4/1-v. 45b/20, 21-s.
355).
368
“/ Kanı yüzügüñ ıssı? /” didi. (İKT4/2-v. 394a/15-s. 439).
2. 2. 2. 2. 9. Yan Cümle Başta, Temel Cümle Sonda ve Kendi İçinde Devrik
Olan Cümleler
/ Oña ‘Rāhib-i Kureyşī’ dirlerdi çok namāz kılduġından ötürü. / (İKT4/1-v.
138b/12-s. 503).
Bunlar eyitdiler: “Yā Rasūlü’llāh (16) bize çok beşāret itdüñ, / ‘atā it” didiler, iki
gez /. (İKT-v. 9a/15, 16-s. 138).
/ Ol yılda Şām’da (5) ve Basra’da ve Vāsıt’da tā‘ūn olup, aña: ‘Tā‘ūn-ı kaynāt’
didiler. Zīrā evvel ‘avratlardan (6) başladuġından ötrü. / (İKT4/1-v. 109a/4, 5, 6-
s. 455).
2. 2. 2. 3. Ki’li/Kim’li Birleşik Cümle
2. 2. 2. 3. 1. TC + ki/kim + YC
2. 2. 2. 3. 1. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
/ Medāyinī rivāyet eyledi ‘Abbās’dan, / ol (20) Hārūn’dan, evvel ceddesinden / ki
Ebū Hamza-yı Hārıcī Medīne ehli arasında hālını hoş idüp (21) ehl-i Medīne aña
meyl itdiler. (İKT4/2-v. 287b/19, 20-s. 248).
/ Bu işde ittifāk eyledi ‘Abbāsī, ‘Abbāsiyye kızına / -ki ‘Abdülmelik b. Mervān-
içün iki halīfā (21) toġurdı ki biri Velīd ve biri Süleymān’ıdı. Gine ancılayın
ittifāk eyledi. (İKT4/2-v. 380a/20-s. 412).
Ve / bu yılda vefāt itdi ‘Abbāsi’bni Ahnef / -ki meşhūr şā‘ır-ıdı, Horāsān’dan-ıdı.
(İKT4/2-v. 409b/15-s. 465).
/ İbn-i ‘Asākir rivāyet ider ‘Abdullāh b. ‘Abdurrahmān Cezerī tarīkından İbrāhīm
b. Edhem’den, / (20) ol Muhammed b. Ziyād’dan, / ol Ebū Hüreyre’den / ki “…
(İKT4/2-v. 362a/19, 20-s. 378).
/ Rivāyat olundı ‘Abdullāh bin Ahmed bin Hanbel’den / kim: “… (İKT4/1-v.
211a/16-s. 618).
Ve / bu yılda vefāt idüp durur ‘Abdullāh b. İdrīs / -ki (12) bir gün Reşīd anı okudı
ki kāzīlık vire. (İKT4/2-v. 409a/11-s. 464).
/ Sevrī rivāyat [ider] ‘Abdullāh bin Müşāvir’den / (14) ki: “… (İKT4/1-v. 56a/13-
s. 372).
369
Ol dahı: “Vallahı bir gişi görmedüm ki, / (8) derisi etine, eti siñirine yapışup siñiri
süñügine yapışmış ola ‘Abdullāh bin Zübeyr gibi /” (9) [didi]. (İKT4/1-v. 52b/7,
8-s. 365).
/ Vākıdī rivāyat (14) ider ‘Abdullāh’dan / ki, Esmā’nuñ kulıdur. (İKT4/1-v.
56b/13, 14-s. 373).
/ �Osmān rivāyat ider ki (3) �Abdullāh’dan /: “… /İKT4/1-v. 146b/2, 3-s. 515).
/ Bezzāz dahı bu hadīsi rivāyat itdi, ‘Abdu’llāhi’bni Dabāh tarīkından / kim
‘Abdu’llāh eyitdi: … (İKT-v. 19b/3-s. 154).
/ Nitekim İbn-i Merdeveyh (8) rivāyat eyledi ‘Abdu’r-Rahīmi’bni Muhammedi’bni
Müslim’den, / ol İsmā‘īli’bni Ahmedi’bni Asīd’den, / (9) ol İbrāhīmi’bni
Ya‘kūbi’bni Cürcānī’den, / ol ‘Abdu’llāhi’bni Hanefī’den, / ol Zem‘a’bni
Sālıh’dan, / ol Müzlümetü’bni (10) Vehram’dan, / ol ‘İkrime’den / kim İbn-i
‘Abbās eyitdi: … (İKT-v. 69b/7, 8, 9, 10-s. 240).
Ammā Nūh peyġāmbaruñ kabri / Muhammedi’bni Cerīr ve Erzakī rivāyat itdiler
‘Abdu’rrahmāni’bni (11) Sābıt’dan / kim, Nūh’uñ kabri Cebel-i Lübnān’uñ
altında Gerek adlu şehirdedür. (İKT-v. 50b/10, 11-s. 207).
/ Muhammed bin […] rivāyat ider (11) ‘Abdülmelik bin Firdevs’den / ve / ol
‘Abdullāh bin Ziyād’uñ hācıbından / ki: “… (İKT4/1-v. 18a/10, 11-s. 309).
/ İmām Ahmed rivāyat itdi ‘Alī bin Hafs’dan, / (18) ol Mensūr’dan, / Mensūr
Minhāl bin ‘Amr’dan, / Minhāl Na‘īm bin Decāce’den / ki: “… (İKT4/1-v.
181b/17, 18-s. 567).
/ Haşīm rivāyat (17) ider ‘Alī bin Zeyd’den, / ol Yūsuf bin Mihrān’dan, / ol İbn-i
‘Abbās’dan / ki: “… (İKT4/1-v. 30b/16, 17-s. 331).
/ İbn-i Hadesān rivāyat ider ‘Alī’den / kim: “… (İKT4/1-v. 147b/14-s. 517).
Muhammedi’bni (20) İshak eydür: “Zührī eydür: ‘Di ki / şeytānuñ ulu iġvāsı
budur ‘ālime / ki ‘amalı terk (21) itdüre; varı varı ‘ilmin dahı terk itdürür.
(İKT4/2-v. 256b/20-s. 196).
Hişām buña ikrām itdi, (13) bilesince oturdı, yüz otuz biñ akça virdi, / besledi
‘Aliyy b. ‘Abdıllāh oġlanlarını Hişām’a (14) vasiyyet itmege / ki bunlar halīfa
olsalar gerekdür. (İKT4/2-v. 242a/3, 4-s. 172).
Ve / bu yılda a‘yāndan [430b] (1) vefāt itdi ‘Aliyyi’bni Mūsā / -ki atasından dahı
ġayrdan hadīs rivāyet (2) itmişdür. (İKT4/2-v. 430a/21; 430b/1-s. 500).
370
… diyüp, Zeyd Muhtār’a: “/ Hakīr ve helāk (15) olduñ sen. / Andan horsın Allāh
katında / ki Resūl’ine yalan söylersin, iftirā idersin” (16) didi. (İKT4/1- v. 22b/14,
15-s. 317).
…, İbn-i ‘Abbās didi kim Rasūlü’llāh (5) –(s. a.v. )- eyitdi: “/ Allāh Ta‘ālā sizi
nehy ider yalıncak olmakdan. / Pes imdi utanıñ Allāh Ta‘ālā’nuñ (6)
feriştehlerüñden / kim sizden hīç ayrılmazlar; illā üç hāletde: … (İKT-v. 28a/5, 6-
s. 170).
/ Şükür olsun Allāh’a / ki, sizüñ kātıllaruñuzı depeleyüp ve size yaramazlık
idenler üzerine [bize] yardım [idüp] (2) saña ‘Ömer bin Sa‘d’uñ ve oġlınuñ başın
gönderüp Hüseyn’üñ ve ehl-i beytinüñ katında şerīk olanları (3) gücümüz
yitdükçe depeledük. (İKT4/1-v. 10b/1-s. 296).
/ Şükür olsun Allāh’a / ki ‘Alī oldur’ didi. (İKT4/1-v. 29a/5-s. 327).
/ Korkuñ Allāh’dan / ki, ‘azāb katıdur.” (İKT4/1-v. 203b/11-s. 604).
/ ‘Ammısı oġlı Süleymān bin ‘Abülmelik’den soñra halāyık aña bey‘at idüp
gendünüñ habarı (6) yoġ-iken halīfa dikdiler. Altmış birinci yılda / ki Hüseyin bin
‘Alī Ebī Tālib (7) bu yılda depelendi-y-idi. (İKT4/1-v. 185b/5, 6-s. 573).
Ve / dahı Müslim rivāyat (9) itdi A‘maş tarīkından / kim Cābiri’bni ‘Abdu’llāh
rivāyat itdi kim Rasūlü’llāh eyitdi: … (İKT-v. 30b/8, 9-s. 174).
/ Bekkār (4) oġlı Zübeyr rivāyet ider ‘ammusı ‘Abdullāh oġlı Mus‘ab’dan / ki
“Benī Ümeyye hılāfat gendülerden (5) gidicek sizerlerdi. Anası cāriye olan
kimsene halīfa olduġı vakt bu hılāfat bizden (6) nakl idicekdür.” dirlerdi. (İKT4/2-
v. 295/3, 4-s. 262).
/ Didüm aña / ki (6) “Bûstân gülini bilürsin kim bekâsı yok ve gülistân ‘ahdinüñ
vefâsı yok.” (GT-v. 4a/5-s. 130).
/ Pâdişâh ni‘meti (14b) harâm olur aña / ki fursat vaktını gözlemeye, … (GT-v.
14a/15; 14b/1-s. 140).
Hasan-ı Basrī eydür: “Ya‘nī / (9) eyidüñ aña / kim, senüñ Rabb’uñ var ve senüñ
varacak yirüñ var ve… (İKT-v. 95b/9-s. 284).
Sizden birüñüz (11) taġa çıkduġın, yā anda izin görürsem / vallāhı bir iş idem aña
/ ki, aña ‘azāb ola, soñra (12) kalana edeb ola.’ (İKT4/1-v. 68b/10, 11-s. 392).
/ Şükr olsun aña / ki altısı dahı diridür” didi. (İKT4/1-v. 132b/12-s. 493).
371
/ Zīrā Ebū Müslim vasiyyet itmişdi aña / ki “Saña (4) benüm mührüm yakın
gelicek, bilesin ki benümdür, kabūl idesin. (İKT4/2-v. 314a/3-s. 295).
Ashābından bir gişi bir gün gelür görüp “/ Tamā‘ itme (9) aña / ki olmaz
nesnedür. / Unutma anı / ki olacak nesnedür.” (İKT4/2-v. 366a/8,9-s. 384).
Ziyān ol gişiyedür ki, Allāh ta‘ālānuñ himāyatından (9) çıka, / dahı haram ola
aña ol cennet / ki, ini yirler ve göklercedür. (İKT4/1-v. 191a/9-s. 582).
Eydürdi ki: “/ Göñli pāk olup tonı kir olan gişi hayırludur andan / ki, tonı (10)
pāk ola ve göñli kir ola.” (İKT4/1-v. 89a/9-s. 424).
/ Rivāyat olundı andan / ki: “… (İKT4/1-v. 95b/6-s. 434).
Ol oġrıya eyitdi: ‘/ Gendü hālında olmak yig degül midi (15) andan / ki bir suç
işleyesin dahı getüreler. A‘zāñdan birisini keseler.’ (İKT4/1-v. 144b/14, 15-s.
512).
/ Ebū Dāvūd rivāyat ider andan / kim: “… (İKT4/1-v. 145b/21-s. 514).
/ Cürcānī rivāyat (6) ider andan / kim, eyitdi: “… (İKT4/1-v. 207b/5, 6-s. 611).
Gine bu isnād-ıla rivāyat olundı kim: “Tāvūs: ‘/ Ol gişi ki, söyleye (8) ve
Tañrı’dan korka. Hayırludur andan / kim, tınmaya ve Tañrı’dan korka’ dirdi.”
(İKT4/1-v. 213b/7, 8-s. 622).
‘Atā eydür: “/ Ben evümde (15) şeytān görmek yigdür andan / ki yastuk görem.
(İKT4/2-v. 235b/14, 15-s. 161).
Dahı eydürdi ki: “/ Ben hayātumda bir akça tasadduk itmek (3) hayrludur andan /
ki öldügümden soñra yüz biñ akça tasadduk idem.” (İKT4/2-v. 240a/2, 3-s. 168).
/ Devletlüler (2) kendülerden öñ geçenler vâkı‘aları-y-ıla ögüt tutarlar andan
öñdin / (3) ki / kendüye vâkı‘a ugraya ve soñra gelenlerüñ vâkı‘asından ögüt (4)
dutarlar. (GT-v. 77a/1, 2-s. 234).
Zīrā Hak Ta‘ālā anuñ hakkında buyurdı ki: … “Ya‘nī / biz İlyās üzerine terk itdük,
andan soñra gelen ümmete (5) işbu kelimeyi / ki selāmuñ ‘ala İlyāsīndür.” (İKT-v.
126b/4, 5-s. 336).
Ben şimdi bir dīn üzerineyem kim / tahkīk bildüm anı / kim hakdur, geldüm ki…
(İKT-v. 168b/4-s. 404).
… ki: “İbn-i Hanefiyye eydür: “ İlāhī! / Sen bilürsin (10) anı / ki, baña
ögretdüklerüñden ben bilürin ki… (İKT4/1-v. 56b/9, 10-s. 373).
/ Dut anı / kim, sen anuñ üzerindesin. (İKT4/1-v. 196b/20-s. 592).
372
Ve dahı eydür: (12) “/ Ben size habar vireyin anuñ sıfatlarını / kim size mahfī
kalmaya: Ol orta boylu ve orta sakalludur, / (13) dahı Peyġāmbarlık mühri vardur
iki yaġırnı arasında /, adı Ahmed’dür, … (İKT-v. 174b/12, 13-s. 415).
/ Allāh [sizi] ‘azīz eylemesün anuñla / ki; andan ‘izzet istersiz. / Allāh size yardım
virmesün (5) anuñla / ki, andan yardım istersiz. (İKT4/1-v. 75b/4, 5-s. 402).
/ ‘Abdullāh rivāyet ider ‘Atā’dan / kim (9) eyitdi: “… (İKT4/2-v. 235a/8-s. 160).
/ Yine Evzā‘ī rivāyet ider ‘Atā’dan / ki eyitdi: “… (İKT4/2-v. 235b/3-s. 160).
/ Mu‘āviye’bni Ebī Süfyān rivāyat ider (16) atası Ebū Süfyān’dan / kim eytdi: …
(İKT-v. 164b/15, 16-s. 397).
/ Ammā Beyhakī ile İbn-i ‘Asākir bir vech-ile dahı rivāyat eylediler
Muhammedi’bni (14) ‘Īsī hadīsinden /, didiler kim / Muhammedi’bni Sa‘īd-i
Kuraşī habar virdi atasından, / ol ‘Aliyyi’bni (15) Süleymān’dan, / ol ‘Aliyyi’bni
‘Abdi’llāh’dan, / ol ‘Abdu’llāhi’bni ‘Abbās’dan / kim Cārūd’ibni ‘Abdi’llāh (16)
geldi, … (İKT-v. 170b/13, 14, 15-s. 408).
/ Asma‘ī rivayet ider atasından / ki: “… (İKT4/2-v. 275a/11-s. 227).
/ ‘Abdussamed, hadīs rivāyet (11) idüp durur atasından, / atası dedesinden, /
dedesi ‘Abdullāh b. ‘Abbās’dan / ve / ol Hazret-i Risālet’den / (12) ki eyitdi: “/
Eyülik, dahı sıla-yı rahım ‘ömri uzun ider ve memleketleri ma‘mūr eyler (13) ve
mālı arturur. Egerçi bunı işleyen gişi fāsık dahı olursa. /” (İKT4/2-v. 395a/10, 11,
12, 13-s. 440).
/ Hammād habar virür atasından / ki Hazret-i Risālet (19) buyurmışdur ki: …
(İKT4/2-v. 420b/18-s. 484).
/ Ammā kardaşı (9) ‘Abdullāh –ki Hasan b. ‘Ali b. Ebī Tālib Kureyşī ve Hāşimī
oġlıdur, tābı‘dur- rivāyet (10) eyledi atasından ve anası Fātıma’dan –ki Hüseyn
kızıdur.- dahı ‘Abdullāh oġlı (11) Ca‘fer’den –ki Ebū Tālib oġlıdur, büyük
sahābīdur- ve ġayrısından / dahı bir cemā‘at (12) rivāyet itdiler: “… (İKT4/2-v.
332b/8, 9, 10, 11-s. 325).
/ Yine Mekke’den muhācarat idüp Habeşe’ye vardı ‘avratı-y-ıla bile / -kim aña
(21) Ümm-i Habībe dirlerdi, Ebī Süfyān’uñ kızı idi… (İKT-v. 177a/20-s. 420).
/ Ebū Bekri’bni Ebī’d-Dünyā rivāyet (14) ider Ayās’dan / kim eyitdi: “…
(İKT4/2-v. 250b/13, 14-s. 186).
373
/ Ba‘zılar rivāyet iderler Ayās’dan / kim (17) eyitdi: “… (İKT4/2-v. 250b/16-s.
186).
/ Taberānī rivāyet ider Ayās’dan / kim: “Bir gişi (21) eyitdi: “Bir [gişi] deñiz
kenārında gün tolunı yürürken bülend-āvāz-ıla çok tekbīr itse [253b] (1) Allāh
Ta‘ālā aña ol deñizüñ her katrası saġışınca on hasene vire ve on günāhın (2) yuya
ve on derecesin ref‘ ide ki / her iki derecenüñ arası bir yıllık yol ola (3) yörigen
atlu gidiş-ile /.” (İKT4/2-v. 253a/20; 253b/2, 3-s. 190).
/ Mus‘ab bin ‘Abdullāh-ı Zübeyrī rivāyat ider ‘Āyişe’den / -ki Talha kızıdur- (21)
“Küseyr-i ‘Uzze’ye: ‘… (İKT4/1-v. 218b/20-s. 631).
/ Mansūr rivāyet ider, Ba‘i b. Harrās’dan / ki: “… (İKT4/2-v. 363b/1-s. 379).
/ Yine rivāyet ider Bakıyye tarīkından İbrāhīm b. Edhem’den, / ol Ebū İshak-ı (3)
Hemedanī’den, / ol ‘Ammāre b. ‘Una’dan, / ol Ebū Hüreyre’den / ki: “…
(İKT4/2-v. 362b/2, 3-s. 378).
İy Mehdī! / Cevāb-nāme yaz baña / ki senüñ (5) re’yüñ-ile ‘amal idüp, saña uyup
anuñ üzerine olam, ve’s-selām”. (İKT4/1-v. 10b/4-s. 297).
Yahyā bin Ebī Kesīr rivāyat ider: “/ Ebū Kulābe habar (11) virdi baña / ki: …
(İKT4/1-v. 59b/10, 11-s. 378).
“Haccāc: (9) “Vallāh yā Şa‘bī! / Sen sevgülüreksin baña (?) / ki, / bizüm
üzerümüze girür ol (10) hālda / ki, kılıçdan bizüm kanumuz tama turur. (İKT4/1-
v. 100a/9, 10-s. 441).
Ma‘nīsı budur ki: “/ N’oldı baña / ki beni yaradan Tañrı’ya ‘ibādet itmezin?”
(İKT4/2-v. 411b/16-s. 469).
Dahı rivāyet itdi ki: “/ Beytu’l-māl’a emīn olmak yigdür baña andan / ki bir hatun
gişiye (9) emīn olam.” (İKT4/2-v. 239b/8-s. 168).
Ebu Ba‘lā eydürdi ki: “/ Bir gözüm çıkup bir gözüm-üle diri yürümek yigdür (10)
baña andan / ki elümde bir hükm ola.” (İKT4/2-v. 239b/9, 10-s. 168).
/ Zīrā ahbar virdi (8) baña İmām İbrāhīm Ebū Tālib oġlı ‘Ali’den ve ol
Peyġāmbar’dan –sallallāhu ‘aleyhi ve sellem- / ki Peyġāmbar (9) eyitdi: “…
(İKT4/2-v. 303b/7, 8-s. 276, 277).
Ve / habar virdi baña ol kimse / ki, ‘Amr bin (13) Sa‘īd bin ‘Ās, Resūlullāh’uñ –
sallā’llāhu ‘aleyhi ve sellem- minber üzerine çıkup salār(14)ların akar gördi.
(İKT4/1-v. 38b/12-s. 343).
374
“Ya‘nī / tanuklık virürin bedürüstī vü rastī / kim Allāh’dan ġayrı Allāh yokdur,
yaluñuz olduġı (11) hālda hīç anuñ şerīki yokdur ve dahı… (İKT-v. 168b/10-s.
404).
Ve / bu yılda vefāt itdi Bekri’bni Nekkāh-ı Hanefī / -ki meşhūr [409a] (1) şā‘ır-ıdı,
Reşīd zamānında Baġdād’da olurdı. (İKT4/2-v. 408b/21-s. 464).
Reşīd kāġıd yazdı: “/ Ben hīç bir gün geçürmedüm belā vü mihnet-ile / ki illā sen;
/ ol günleri göñül [393b] (1) hoşluġu-y-ıla geçürdüm. Tā şol güne dek / ki ol
günde bātıl üzerine olanlar ziyān itseler gerek.” didi. (İKT4/2-v. 393a/21; 393b/1-
s. 437).
Rivāyat olındı ki: ‘Abdülmelik hālat-ı nez‘inde itdügi işlere (7) peşīmān olup, eli-
y-ile başın urup: “/ Sever-idüm ben / ki, bir kesb ehli olup her günde (8) kuvvatum
elüme getürüp, hālıkuma ‘ibādat idüp anuñ tā‘atında olaydum” didi. (İKT4/1-v.
113b/7-s. 462).
Ol gitdükden soñra Mehdī “/ V’allāhi bilürin (13) ben / ki ‘Itāb hadīsde ziyāda
idüp Peyġāmbara yalan söyledi.” diyüp buyurdı. (İKT4/2-v. 374a/12, 13-s. 400).
/ ‘Acab görürin (19) ben bu halkı / kim giderler girü dönmezler, makāmlarına rāzī
olup kāyım oldılar. (İKT-v. 167a/18, 19-s. 401).
/ Temsīl iderin ben seni işbu beyt-ile / ki, (21) şā‘ır diyüp durur” didi. (İKT4/1-v.
194b/20-s. 588).
… kaçan kim Ka�be’ye girse eydürdi: (19) “Lebbeyk lebbeyk hakkan
te�abbüden ve rıkkan.” / Ya‘nī / ben senüñ ‘itā‘atuña turmışamdur def‘at-ıla, /
hak (20) olduġuñ cihetden saña ‘ibādet kıluben, kullık eyleyüben sıġındum ben
ş’ol kimseye / kim (21) İbrāhīm aña sıġındı, dir-idi. (İKT-v. 173b/19, 20-s. 414).
Dahı: “/ Acabların ben şol kimseye / ki, iki kerre bevil yolından gele. (İKT4/1-v.
47b/9-s. 357).
… kim Esmā eydür: / İşitdüm ben Zeydi’bni ‘Amri’bni Nüfeyl’den ş’ol hālda / (6)
kim Zeyd arkasın Ka‘be’ye yastamış-ıdı, … (İKT-v. 175b/5-s. 416).
/ Eyü incitdüñ beni / ki ol sen vasf itdügüñ (10) benüm zâhirümdür, bâtınumı
bilmezsin. (GT-v. 6a/9-s. 156).
Rivāyat olundı kim: Hālat-ı nezi‘de Haccāc bunı dir-idi kim: (14) “İy Çalabum! /
Sen yarlıġa beni / kim, halāyık baña rahmat olmaz, diyü zan iderler.” (İKT4/1-v.
150b/14-s. 521).
375
Andan döndi / oġlı ‘Abdu’llāh’uñ eline yapışup (20) giderken bir ‘avrata
uġradılar, Benī Esedi’bni ‘Abdu’l-‘Uzzā’bni Aksā kabīlesinden / -kim (21)
Varakati’bni Nevfel’üñ kız karındaşı-y-ıdı- Ka‘be katında tururdı. (İKT-v.
182a/19, 20-s. 429).
Varmaġa rāzī olmayup: ‘Yā Emīre’l-mü’minīn, / ıraġ (8) eyle beni ol kimseden /
ki halāyık ortasında rüsvāy idüp ‘Arab-ı ‘arbā arasında (9) teşhīr itdi.’ diyüp
imtinā‘ eyledi. (İKT4/2-v. 220a/7, 8-s. 134).
Söyleşdügi (6) gişilerüñ ba‘zına: “/ Nazar itmez misin benüm hāluma / ki
maksūdum ebedi añlamakdur ve şükr olınur (7) ni‘met üzerine olınur ve yardım
olınur devlet üzerine olmakdur.” (İKT4/2-v. 296a/6-s. 262).
Ol didiler bunuñ isnādı ‘Arabī’dür, / bu cihetden (16) tahkīk-ıla rivāyat itdi
Bezzāz-ı Tabarānī-y-ile Beyhakī rivāyat itdügini Muhammedi’bni Haccāc (17)
hadīsinden –ki geçdi- / Ve dahı… (İKT-v. 167b/15, 16, 17-s. 402).
Ve / bu yılda vefāt itdi Bilāli’bni Sa‘d / -ki ulu zāhıd-ıdı- Gündüz oruc dutup gice
(15) namāz kılurdı. (İKT4/2-v. 258b/14-s. 199).
/ Sorgıl bilmedügüñ nesneyi / ki sormak horlıgı ‘ilm ‘izzetinüñ yolına senüñ
kulavuzuñ (4) olur. (GT-v. 75b/3-s. 232).
Sebeb oldı ki: Bir gün (3) �Abdullāh hutba okuyup hutbasında: “Gördüñüz mi /
Allāhu ta�ālā sālıh kavmı-y-ıla ne işledi (4) bir deveden ötürü / ki, kıymatı biş
akça degerdi.” (İKT4/1-v. 3a/3, 4-s. 285).
/ Müs‘ir (9) rivāyat ider bir gişiden / ki: “… (İKT4/1-v. 213b/8, 9-s. 622).
Rivāyat olındı ki: “… / Kuteybe’ye gelüp, halvat isteyüp mecmū�ı anda olanlara
destūr virdi. (17) Bir gişiden ġayrı / ki, aña ‘Zarār bin Husayn’ eydürlerdi.
(İKT4/1-v. 115b/16, 17-s. 466).
… Allāhu Ta�ālā didi: … “Ya‘nī / ferişteler ve dahı (5) rūh aña ‘urūc ider, bir
günde / kim ol gün elli biñ yıl kadarıncadur. (İKT-v. 7a/4, 5-s. 133).
Mūsā’ya eyitdi: … “Ya�nī şunuñ-ıçun mı geldüñ kim bizi (1) sıhruñ-ıla
yirümüzden ve şehrümüzden çıkarasın? / Pes bize va‘de it, bir güni / kim ne sen
ve ne (2) biz ayruk yire gitmeyevüz.” (İKT-v. 96b/1-s. 286).
Çünki Tālūt çeri çekdi, gitdi ve kavmına eyitdi: “/ Allāhu Ta‘ālā sizi imtihān ider.
Bir ırmaġ-ıla / (6) kim aña nehr-i Erden dirlerdi. (İKT-v. 128b/5-s. 339).
376
/ İbn-i ‘Asākir, İbrāhīm’üñ ibtidā-yı (5) emrinden rivāyet ider bir isnād-ıla / ki
anda nazar var. (İKT4/2-v. 363a/4, 5-s. 379).
… kim Rasūlü’llāh (9) –(s. a.v. )- eyitdi: “/ Allāhu Ta‘ālā Ādem’i yaratdı bir
kabzadan / kim ol kabzayı (10) cemī‘-i yiriñ yüzinden kabz itdi. (İKT-v. 36a/9-s.
184).
Anlara söyleyüp: “/ Baña habar virüñ bir kavmdan / ki, sefere gitmek isterler,
dahı gündüz (18) yoldan çıkup gice uyurlar. (İKT4/1-v. 73b/17-s. 400).
… kim işitdüm, Zeydi’bni ‘Amrı’bni Nüfeyl eydürdi: “/ Ben muntazırın (9) bir
nebīye / kim İsmā‘īl evlādından, ‘Abdu’l-Muttalib oġlanlarından ola, … (İKT-v.
174b/8, 9-s. 415).
Ol pīr eydür: … / Tutdum deveyi; / yapışdum hıtāmına, / bindüm senāmına, / (16)
otladı bir dem kılup itā‘at, / hareket itdürdüm bir sā‘at, tā şuña degin / kim
karnum açdı. (İKT-v. 171a/15, 16-s. 409).
Sebeb ol-ıdı ki, / ‘Osmān bin ‘Affān kısās talab idüp dururdı (8) bir şabladan
ötürü / ki, aña urdıdı. (İKT4/1-v. 98a/7, 8-s. 438).
Hak Ta‘ālā eyitdi: “ (3) ‘Alāmet oldur kim / saña sükūt ‘ārız ola, bir vech-ile /
kim üç gün üç gice söylemege (4) kudretüñ olmaya; līkin… (İKT-v. 137a/3-s.
353).
/ Kuteybe nasīhat ider Birkān’dan / ki: “… (İKT4/2-v. 240a/18-s. 169).
/ Kuteybe nasīhat ider Birkān’dan / ki: “Meymūn b. Mihrān’ı işitdüm eydür (19)
ki: “/ Gişi muttakīndan olmaz tā gendü nefsini hısāb eylemeye şol iki şerīk
biribirini (20) hısāb itdügi gibi /. (İKT4/2-v. 240a/19, 20-s. 169).
/ Ebū �Āsım rivāyat ider Bişr bin �Āsım’dan / kim: “Tāvūs eyitdi: ‘Hīç bir gişi
görmedüm kim, (5) gendü nefsine emīn ola, bir gişiden ġayrı. (İKT4/1-v. 214a/4,
5-s. 622).
… ve eyitdi: “/ Ra‘iyyet oglanların ne-y-çün artuk dögmezsin böyle / ki benüm
oglum (15) incidürsin?” (GT-v. 61b/14-s. 211).
İbn-i Halkān eydür: “/ Anuñ halk arasında (3) meşhūr şi‘irlerindendür bu / kim
zikr olınur: … (İKT4/2-v. 241b/2, 3-s. 171).
/ İbrāhīm’üñ sözlerindendür bu / ki “Bizüm evümüz, imānumuzdur ve /
dirlügümüz ölümümüzdür. (5) Ya Cennet’de veya Nār’da /.” (İKT4/2-v. 366a/4,
5-s. 384).
377
/ Cümle hīlelerindendür bu / ki: Mervān-ı Hımār bir gün İbrāhīm b. Muhammed’i
(14) habs itdi. (İKT4/2-v. 396a/13-s. 443).
/ Ca‘fer’üñ letāyıfındandur bu / ki (4) Bir gün bir Yehūdī müneccim “Halīfa, sen
bu yıl içinde vefāt itseñ (5) gerek.” didi. (İKT4/2-v. 399a/3-s. 447).
/ Ol kasīdanuñ cümlesi ebyātındandur bu / ki eyitdi: … (İKT4/2-v. 401a/11-s.
450).
Eyitdi: “/ Okımaduñ mı bu āyeti / kim: … (İKT-v. 130a/12-s. 342).
Musannıf eydür: / Biz zikr itdük, bu ayetüñ tefsīrinde / kim Allāhu Ta‘ālā didi: …
(İKT-v. 7a/3-s. 133).
Eyitdi kim: “/ ‘Atā b. (19) Rabāh eydürdi bu āyetüñ tefsīrinde / -ki… (İKT4/2-v.
234b/18, 19-s. 159).
Cābir (5) Cu‘afı’dan sordı ki: “/ Fukahā-i ‘Irāk ne dirler bu āyetüñ tevcīhinde / ki:
… (İKT4/2-v. 236a/5-s. 161).
Birez güldi eytdi: “/ İşitmedüñüz mi bu beyti / ki: … (İKT4/2-v. 411b/4-s. 468).
/ Süleymān’uñ eş‘ārındandur bu beytler / ki, bir (17) musāhıb var-ıdı, öldi.
(İKT4/1-v. 177a/16-s. 560).
/ İbn-i ‘Irs, (4) Esed’e mersiyye dimişdür bu beytleri / ki zikr olınur: … (İKT4/2-
v. 244b/3, 4-s. 176).
/ Rebī‘ Şāfi‘ī’den rivāyet ider bu beytleri / ki: … (İKT4/2-v. 431a/18-s. 502).
Rāvī rivāyat ider ki: “Düşenbe ve pençşenbe gün oruç dutup, (16) severin ki, /
‘amalum ref‘ olınsa bu hālda / ki ben oruç olam” dir-idi. (İKT4/1-v. 30b/16-s.
330).
/ Yokaru giçdi bu hikāyat / ki, Yezīd bin Mu‘āviye öldükden soñra halāyık
Basra’da ve Kūfe’de (16) İbn-i Ziyād’a bey‘at idüp, … (İKT4/1-v. 18a/15-s. 309).
İblīs eyitdi: “Beni her nesnede āciz itdüñ, / anuñ-ıçun itdüm bu işi / (3) kim seni
kakıdam.” (İKT-v. 89a/2-s. 273).
Bârî pâdişâh eyitdi: “/ Sürüñ bu (3) müsrif devletsüzi / ki ben buña bunca ni‘met
virdüm, isrâf itdi. (GT-v. 14b/2, 3-s. 140).
Ol vakt eyitmişdür kim, içene halāl iderin, ġusul idene halāl itmezin, ravā görmedi
(8) ve / ġāyet şeni‘ gördüginden bu nesneyi / kim bir kimse Mescid-i Harām
içinde gire (9) dahı cenābetden ġusl eyleye ve ‘avratın aça. (İKT-v. 180b/8-s.
426).
378
Birbirine: ‘/ Görür misin bunı / kim, gendüden soñra bir gendü gibi dahı terk itdi’
didi. (İKT4/1-v. 146b/9-s. 515).
‘Alī aña eyitdi: ‘/ Sen mi didüñ bunı / kim, Peyġāmbar eyitdi ki: (20) ‘Halkuñ
üzerine yüzünci yıl girdükde yir üzerinde bir nefes kalmaya. Ümmetüñ hoz hoşlıġı
(21) yüzünci yıldan soñradur.’ (İKT4/1-v. 181b/19-s. 567).
Bir rivāyatda İbn-i Mes‘ūd oġlı ‘Abdullāh’a eyitdi: ‘/ Sen mi didüñ [182a] (1)
bunı / ki, Peyġāmbar eyitdi kim: ‘Halkuñ üzerine yüzinci yıl girdükde yir üzerinde
bir bakar göz (2) bulınmaya.’ (İKT4/1-v. 181b/21; 182a/1-s. 567).
Rivāyet olundı ki: (21) “/ İbrāhīm ba‘zı ashābıla iki ay turup yiyicek nesne hāsıl
olmadı bunlaruñ-ıçun / [364b] (1) ki yiyelerdi. (İKT4/2-v. 364a/21-s. 381).
/ İbn-i ‘Asākir (15) rivāyat ider Cemīl’den / ki: “… (İKT4/1-v. 97a/14, 15-s. 437).
Ve / bu yılda vefāt itdi Cerīri’bni ‘Abdılhamīd ve Reşīd b. Sa‘d ve ‘Abde b.
Süleymān ve ‘Ukbe b. (2) Hālid ve ‘Ömeri’bni Eyyūb / –ki Ahmed-i Hanbel’üñ
şākirtlerinden-idi- bir kavulca ‘Īsā b. (3) Yūnus dahı bu yıl vefāt itdi. (İKT4/2-v.
404b/1, 2-s. 456).
…, (17) ol Ebī Seleme’den eyitdi: “Ka‘bi’bni Lüveyy’üñ ‘ādeti bu idi kim, /
Kurayş kavmını cem‘ iderdi (18) cum‘a güninde / -kim anlar aña yemü’l-‘arūba
dirlerdi- o günde … (İKT-v. 177b/17, 18-s. 421).
/ Hāfız-ı Beyhakī rivāyat ider Delāyıl-ı Nübüvvet’de (17) Habīb bin Sābit’den /
kim: “ ‘Alī bir gişiye eyitdi: ‘/ Sen ölmezsin; tā kim Sakīf’dan (18) kopan yigidi
görmeyince. /’ (İKT4/1-v. 147b/16, 17, 18-s. 517).
… Rasūl –‘aleyhi’s-selām- buyurdı ki: ‘/ Bir şehr binā olınur Dicle ve Furat’ıla
kutrılı (7) arasında / ki yirüñ hazīneleri aña müteveccih ola ve mülüki zālımlar
ola. (İKT4/2-v. 339a/6, 7-s. 336).
/ İncinürem dostlar sohbetinden / (12) ki yavuz hulkumı eyü gösterürler, ‘aybumı
hüner ve kemâl bilürler. (GT-v. 49a/11-s. 193).
‘Alī bin Zeyd eydür: “/ İki gişi görmedüm dünyāda / ki, (2) od anlaruñ-ıçun
yaradılmış ola, illā Hasan-ıla ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz’i gördüm.” (İKT4/1-v.
196a/1-s. 590).
/ Ebū Bekir Hāfız rivāyet ider Ebī (10) ‘Abdırrahmān’dan / ol dahı Hazrat-ı
Rasūl’dan / ki eyitdi: “Yüz yigirmi bişinci yıl giricek (11) dünyānuñ ziyneti
götrile.” (İKT4/2-v. 260b/9, 10-s. 202).
379
/ İbn-i Ebī Füdeyk rivāyet ider (16) Ebī ‘Abdırrahmān’dan / ki eyitdi: “…
(İKT4/2-v. 262b/15, 16-s. 206).
Ve / dahı (13) Süddī-yi Kebīr rivāyat itdi, Ebī Mālik’den ve Ebī Sālıh’dan, / anlar
rivāyat ider, İbn-i ‘Abbās’dan (14) ve dahı Merre’den / rivāyat ider, Merre, İbn-i
Mes‘ūd’dan / kim eyitdi: … (İKT-v. 36a/12, 13, 14-s. 184).
/ Muhammedi’bni ‘Ābid, rivāyet ider Ebī Mervān’dan / (12) ol dahı Battāl’dan /
ki, eyitdi: “… (İKT4/2-v. 248b/11, 12-s. 183).
/ Ādem bin Ebī Eyas’dan ol rivāyat ider Ebū ‘Alī Servān’dan / -ki ‘Ömer bin
‘Abdül‘azīz’üñ (16) kulı-y-ıdı-: “… (İKT4/1-v. 185b/15-s. 574).
İmām-ı Ahmedi’bni (12) Hanbel eydür; / itdi Ebū ‘Āsım’dan, / ol ‘Urve’bni
Sābit’den, / ol ‘Ulyā’bni Ahmed-i Şükri’den / kim… (İKT-v. 4a/12-s. 127).
/ Gine ancılayın rivāyat olundı Ebū Bekr bin ‘İyāş’dan, dahı Şāfi‘ī’(10)den, dahı
nice gişilerden / ki, mecmū‘ ‘ulamā ittifāk bunuñ üzerine idüp dururlar kim (11)
eyimme-i ‘adıldan dahı Hulafā-i Rāşidīn’den, dahı eyimme-i mehdiyīnden birisi
‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz’dür.” (İKT4/1-v. 192a/9, 10-s. 584).
/ Hikāyet eyledi Ebū Dāvūd Sicistānī Ebī ‘Avane’den / (8) ki “İbrāhīm ve kardaşı
Muhammed harıcīlerdür.” (İKT4/2-v. 333a/7-s. 326).
/ Tabarānī rivāyat ider Ebū Dāvūd’dan / kim: “Tāvūs oġlanlarına: ‘İy
oġlancuklarum! (4) / Sāhıb-ı ‘akılla musāhabat idüp anlara mensūb oluñ anlardan
degülseñüz de. / Ve / (5) cāhıllar-ıla musāhabat idüp anlara mensūb olmañ
anlardan degülseñüz dahı. /’ dirdi.” (İKT4/1-v. 210b/3, 4, 5-s. 617).
Ve / bu yılda vefāt itdi Ebū İshāk Fızārī / –ki ehl-i Şām’uñ imāmı-y-ıdı ve /
İbrāhīm Musılī / –ki (13) halīfanuñ nedīmi-y-idi.- Kūfe’de toġup dururdı..
(İKT4/2-v. 404a/12, 13-s. 455).
/ Sevrī (19) rivāyat itdi Ebū İshāk’dan, / bir rivāyat da Tabarānī rivāyat itdi
andan / kim: (20) “… (İKT4/1-v. 145b/18, 19-s. 514).
/ Vākıdī rivāyat ider Ebū Ka‘b’dan / kim: (15) “… (İKT4/1-v. 110b/14-s. 458).
/ Peyġāmbara merfūġ oldıġı hālda dahı Luhey‘a oġlı (20) rivāyet itdi, Ebū
Kubeyl’den / ve / ol rivāyet itdi Muhib’den / ki Muhib eyitdi: “… (İKT4/2-v.
296a/19, 20-s. 263).
380
/ Ebū Mesher rivāyat ider Ebū Müslim’den / -ki Selime bin (12) Fizārī oġlıdur-
Muhammed bin Sīre bin Süleymān bin ‘Abdullāh tarahhum idüp eydürdi kim:
(13) “… (İKT4/1-v. 176b/11-s. 559).
/ Rivāyat ider Ebū Na‘īm / ki: “… (İKT4/1-v. 129a/11-s. 487).
/ Beyhakī rivāyat (7) ider Ebū Nasra’dan / ki, ol eydür: “… (İKT4/1-v. 28b/6, 7-s.
327).
Ve / bu yılda vefāt itdi Ebū Nuvās şā‘ır / -ki ‘avām biri birine “Bu Nuvāz lemtü”
dimek (2) andan kalmışdur. (İKT4/2-v. 418b/1-s. 479).
/ ‘Abdullāh rivāyat ider Ebū Sıddīku Nācī’den / ki: “Haccāc bin Yūsuf Ebū Bekir
kızı (17) Esmā’nuñ oġlı ‘Abdullāh’ı öldürüp… (İKT4/1-v. 22b/16-s. 317).
Ebū’l-Kāsım-ı Kuşeyrī (2) eydür: «/ Hikāyet olundı Ebū Süleymān-ı Darānī’den /
ki: “… (İKT4/2-v. 432a/2-s. 503).
/ İbn-i Düreyd rivāyet ider Ebū ‘Ubeyde’den / ki: “… (İKT4/2-v. 221b/7-s. 137).
Bundan ġarībrak budur kim, / Şehāb bin Harāş rivāyat ider Ebū Zāhiriyye’den /
(7) kim: “… (İKT4/1-v. 184a/6-s. 571).
/ İbn-i Ebī Hātim rivāyat itdi, (19) Ebū Zer‘a’dan, / ol ‘Osmāni’bni Ebī
Şeybe’den, / ol Cerīr’den, / ol Sa‘īd’den / kim İbn-i (20) ‘Abbās eyitdi: “/ Ādem
Dahnā adlu yire düşdi, Mekke ile Tā’if arasında. /” (İKT-v. 34b/18, 19, 20-s. 181).
/ İbn-i Habān (4) Sahīh’ında rivāyat itdi Ebū Zer’den / kim Peyġāmbar’uñ dördi
‘Arāb’dandur: Hūd ve Sālıh ve Şu‘ayb (5) ve Muhammed. (İKT-v. 51a/3, 4-s.
208).
/ ‘Abdullāh b. Hanbel (15) rivāyet ider Ebū’l-Melīh’den / ki eyitdi: “… (İKT4/2-
v. 239a/14, 15-s. 167).
/ Tirmīdī bir vech-ile dahı rivāyat eyledi Emāre bin ‘Umeyr’den / ki: “… (İKT4/1-
v. 18b/10-s. 310).
/ Bu �ömrüm içinde bir münker nesneye mürtekib olmadum emelümden ġayrı /
(13) kim, hāl üzerine şöyle durur buldum’ dir-idi.” (İKT4/1-v. 184b/12-s. 572).
Ammā ol hadīs ki Beyhākī zikr (6) itmişdür kim / rivāyat ider Enesi’bni
Mālik’den / ki, ol eyitdi: … (İKT-v. 126a/6-s. 335).
/ Andan kasd itdi eyü fikr-ile, bir gökçek (19) ġarīb vech-ile yapmasına / kim,
bundan öñdin geçenlerde bunuñ gibi binā kimse görmemiş ola. (İKT4/1-v.
156b/18, 19-s. 530).
381
Ve / ol yılda Mekke’de vefāt itdi (4) Fuzayli’bni ‘Iyazi / -ki ‘ālim ve ‘ābıd ve zāhıd
gişi-y-idi, hem evliyādan-ıdı- Horāsān’da toġdı, (5) soñra Kūfe’de mukīm oldı.
(İKT4/2-v. 402b/3, 4-s. 453).
/ Şol (45b) kimsene irilik ider garîbe / ki kendüsi gurbetde olmamış ola. (GT-v.
45a/15; 45b/1-s. 187).
/ Mehdī bin Meymūn rivāyat ider Ġaylān bin Cerīr’den / ki / [ol dahı] ‘Ubeyd bin
‘Ömer’den /: “… (İKT4/1-v. 66b/1-s. 389).
… eydürdi kim: “İy Kurayş Bölügi! / Sakınuñ gendüzüñüzi (7) zinā itmekden /
kim ol gişiye yoksullık getürür” dir-idi. (İKT-v. 175b/6, 7-s. 417).
/ Rivāyat olundı gine andan / ki: “… (İKT4/1-v. 214a/16-s. 623).
/ Yahyā bin Mu‘īn rivāyat ider Haccāc bin (9) Muhammed’den, / ol rivāyat ider
Ebū Ma‘şer’den, / ol rivāyat ider Muhammed bin Kays’dan / (10) ki: “…
(İKT4/1-v. 176b/8, 9-s. 559).
/ Medāyinī rivāyat ider Hasan-ı Basrī’den /: (9) “/ Beni yakdı Haccāc’uñ işbu
sözleri / kim: ‘Allāh ta‘ālā bize virdügi ‘ömrüñ iy dirīġā ki, (10) bir sā‘atın gendü
emr itdügi yirde geçürmedüñ; tā kim kıyāmat güninde dīdārın görmege (11) lāyık
olavuz” (İKT4/1-v. 142b/8, 9-s. 509).
/ Nidâ geldi Hak Ta‘âlâ cânibinden / ki bu (13) pâdişâh dervîşleri sevmeg-ile
cennete girdi ve bu dervîş pâdişâh tekarrübi-y-le cehenneme (14) girdi. (GT-v.
6b/12-s. 157).
/ Gine ancılayın hikāyat itdi Hālid bin Yezīd bin Ebī Mālik atasından / (9) kim bu
kavl Leys bin Sa‘d’uñ, dahı fukahā’u Mısır’dan ve fukahā’u Maġrıb’dan buña
muvāfakat (10) idenlerüñ, dahı fukahā-ı ehl-i Basra’nuñ ve kāzīlarınuñ
mezhebidür.” (İKT4/1-v. 189b/8-s. 580).
Eyitdiler: “/ Sorma hâlini / ki oglı süci içdi ve âdem depeledi ve kendü kaçdı. Ve
atasını zindâna saldılar ve (14) ayagına agır demürler urdılar.” (GT-v. 64b/12-s.
214).
/ Rivāyat ider Harmele Yezīd bin Esleme’den / ki: “… (İKT4/1-v. 208a/7-s. 612).
İbn-i Cerīr rivāyet ider ki: “/ Mansūr’a dinilen mersiyyelerdendür (9) Hāsir-i
şā‘ıruñ işbu kavlı / ki: … (İKT4/2-v. 357b/8, 9-s. 369).
/ Rivāyat ider hatunı Fātıma / ki: “… (İKT4/1-v. 192b/12-s. 585).
382
Tāvūs eyitdi: “/ Ebū Mūsā rivāyat ider Hazrat-ı Risālet’den / kim: ‘… (İKT4/1-v.
211a/6-s. 617).
Şeytān eytdi: “Yā ‘Īsā! / Va’llāhi yirüñ ve gögüñ Rabb’ı sensin hemān / kim (12)
böyle” didi. (İKT-v. 140b/11, 12-s. 359).
“Ya‘nī / ben Allāh’a sıġınuram, her mütekebbirüñ (4) şerrinden / kim kıyāmet
günine īmān getürmeye.” (İKT-v. 98a/3, 4-s. 289).
/ Gördi (20) Hişām’ı / ki sarayında oturur kuşı eline vir[di]. (İKT4/2-v. 261a/19,
20-s. 204).
/ Muhammed bin Merdāne -ki kitāb-ı Mücālese’nüñ sāhıbıdur- rivāyat ider
Hişām-ı Mahzūmī’dan / ve / ol (19) atasından / ki: “… (İKT4/1-v. 54b/18, 19-s.
369).
Rāvī eydür: / Leys (19) yazdı Hişāmi’bni ‘Urve’ye atasından, / ol Esmā bint-i Ebū
Bekr’den / kim Esmā eyitdi: (20) / Gördüm Zeydi’bni ‘Amr’ı / öri turup arkasını
Ka‘be’ye virüp eydürdi: “… (İKT-v. 175a/18, 19, 20-s. 416).
/ Buhārī-rahmatu’llāhi ‘aleyhi- nakl eyledi Humeydī’den, / ol (18) dahı nakl
eyledi Süfyān’dan, / ol dahı nakl eyledi ‘Amri’bni Dīnār’dan, / ol dahı nakl (19)
eyledi Sa‘īdi’bni Cübeyr’den / kim ol eyitdi: … (İKT-v. 107b/17, 18, 19-s. 307).
/ ‘Osmān bin Ebī Şeybe rivāyat ider Hübeyre’den / ki: “… (İKT4/1-v. 80b/1-s.
410).
/ Rivāyat olundı ‘İbāde bin Sāmit’den ve Ebū Sa‘īd’den (17) ve Mu‘āviye’den ve
Mükhūl’den, dahı Hassān bin ‘Atıyye’den ve Zehrī’den, dahı nice gişilerden / (18)
ki: “… (İKT4/1-v. 180b/16, 17-s. 565).
/ Sa‘īdi’bni Yahyā’l-Emvā, (11) Müġāzī’sinde rivāyat eyledi İbn-i ‘Abbās’dan /
kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (12) eyitdi: … (İKT-v. 76a/10, 11-s. 252).
/ Mücāhid rivāyat eyler İbn-i ‘Abbās’dan / kim ‘Īsā peyġāmbar –‘Aleyhi’s-selām-
bir harāb (11) şehre irişdi. (İKT-v. 142a/10-s. 362).
/ Bir […] rivāyat ider İbn-i ‘Abbās’dan / ki: İbn-i ‘Abbās: “Ben (2) rāsıhūne fi’l-
‘ilimdenin ki, anlara Allāh ta‘ālā te’vīl ögredüp dururlardı.” (İKT4/1-v. 30b/1-s.
330).
/ Hasan rivāyat [ider] (19) İbn-i ‘Abbās’[dan] / ki: “Şol suyı çok bulut gibi ve
çok sular böyük koġa gibi-y-idi.” (İKT4/1-v. 35b/18, 19-s. 339).
383
Sebebi ol-ıdı kim / Buhārī rivāyat itdi, İbn-i ‘Abbās’dan bu ‘āyetüñ tefsīrinde /
kim Allāhu Ta‘ālā didi: … (İKT-v. 43a/7-s. 194).
/ İbn-i ‘Asākir rivāyet ider İbn-i Cerrāh’dan, / ol dahı Hazret-i Rasūl’dan / ki (20)
eyitdi: “/ Benüm ümmetüm arasında ‘adl götürülmez ta anlara Benī Ümeyye’den
bir gişi halīfa olmayınca. /” (İKT4/2-v. 265b/20-s. 211).
/ Buhārī hikāyat ider İbn-i Cüreyh’den / ki: “‘Ubeyd bin (6) ‘Ömer’den öñdün
vefāt itdi.” (İKT4/1-v. 66b/5-s. 389).
/ Kaysar dahı mektūb yazdı İbn-i (8) Hafna’ya / - kim Şām ‘Arabı’nuñ meliki-y-
idi – emr itdi kim çeri cem‘ idüp vara Kurayş kavmı-y-ıla (9) cenk eyleye. (İKT-v.
177a/7, 8-s. 420).
… ve / Süddī Mürre-i Hemedānī’den rivāyat itdi, İbn-i Mes‘ūd’dan Allāhu
Ta‘ālā’nuñ kavlında / kim… (İKT-v. 10a/5-s. 139).
/ Ebū Ya‘la ve Müslim rivāyat idüp dururlar İbn-i ‘Ömer’den / ki: “İbn-i Ziyād’uñ
üzerine girüp… (İKT4/1-v. 17b/16-s. 308).
/ Rivāyat olundı İbn-i ‘Ömer’den / ki: “… (İKT4/1-v. 66a/14-s. 389).
Sahīh’ında gelmişdür kim / (3) İmām Mālik rivāyat itdi İbn-i Şehāb’dan, / ol
Sālim’den / kim / ‘Abdu’llāhi’bni Muhammedi’bni Ebī Bekri’bni ‘Ömer’e (4)
habar virdi ‘Āyişe’den / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- aña eyitdi: “/ Görmedüñ mi
senüñ (5) ş’ol vakt / kim Ka‘be’yi yapdılar? … (İKT-v. 66b/3, 4, 5-s. 234).
/ Tabarānī rivāyat ider İbrāhīm-i Teymī’den / ki: (16) “Şüreyh: ‘/ Zālımlar bilse
gerek her kimüñ hakkın naks itdilerse. /’ Ve dahı: ‘/ Zālım muntazırdur �ikāba, /
(17) mazlūm muntazırdur nusrata /’ dirdi. (İKT4/1-v. 79b/15, 16, 17-s. 409).
Ba�zı meşāyıh-ı (11) Demāşıka rivāyat ider kim: “/ Cāmı�da ruhāma yoġ-ıdı,
ya�nī ak mücellā taş yoġ-ıdı (12) ikiden ġayrı / kim, �arş-ı Belkīs’dan getürüp
makāmda kodılar. Kalanı mermer idi” dirler. (İKT4/1-v. 158a/11, 12-s. 532).
/ İbn-i Ebī Şeybe (10) rivāyat ider ‘İkrime’den / kim: “İbn-i ‘Abbās benüm
ayaġuma bukaġu vurup baña ‘ilm ve sünnet (11) ögredürdi.” (İKT4/1-v. 215a/9,
10-s. 624).
Aña delālet iden ş’ol hadīsdür kim (12) / rivāyat eyledi. İmām Ahmed,
Hüseyni’bni Muhammed’den, / ol Cerīri’bni Hāzım’dan, / ol Gülsümi’bni (13)
Cübeyr’den, / ol İbn-i Abbās’dan / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v.
37b/11, 12, 13-s. 186).
384
/ Buhārī Kitāb-ı bed’-i halk’da rivāyat ider, ‘Īsā’bni Mūsā Ġuncār’dan, / ol
Rakabe’den, / (9) ol Kaysi’bni Müslim’den, / ol Tārıkı’bni Şihāb’dan / kim -
‘Ömeri’bni Hattāb eydür: … (İKT-v. 4a/8, 9-s. 127).
/ Rivāyet olundı ‘Īsā’dan / ki Havārıyyına eyitdi: “… (İKT4/2-v. 333b/10-s. 327).
/ Ebū’d-Dünyā oġlı rivāyat ider İshāk bin İsmā‘īl’den, / ol rivāyat (2) ider
Cerīr’den, / ol rivāyat ider ‘Atā bin Sāyib’den / ki: “… (İKT4/1-v. 177a/1, 2-s.
560).
Ve / bu yılda vefāt itdi, (15) İsmā‘ili’bni ‘Aliye / -ki ashāb-ı hadīsden-idi.- İmām-ı
Şāfi‘ī dahı (16) Ahmed-i Hanbel hadīs nakl itmişlerdi. (İKT4/2-v. 416a/14, 15-s.
476).
/ ‘Abdu’llāhi’bni Mübārek rivāyat itdi İsmā‘ili’bni Ebī Hālid’den / kim
Hakīmi’bni Cābir (4) eyitdi: … (İKT-v. 61a/3-s. 226).
/ Buhārī rivāyat itdi isnād-ıla İbn-i ‘Abbās’dan / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (17)
Cebrā’īl’e eyitdi: … (İKT-v. 24b/16-s. 165).
… delīl oldur ki / (11) Bezzāz rivāyat eyledi isnād-ıla Yahyā’bni Mu‘allāb’ni
Mansūr’dan, / ol Muhammedi’bni’s-Salt’dan, / (12) ol Kays’dan, / ol Sālim’den, /
ol Sa‘īdi’bni ‘Abbās’dan / ki eytdi: … (İKT-v. 163a/11, 12-s. 394).
/ İmām Ca‘fer Muhammedi’bni Cerīr-i Taberī ve İmām Ebū Muhammedi’bni (19)
Ebī Hātim tefsīrlerinde rivāyat itdiler isnādı-y-ıla ‘Āyişe’den / kim Rasūlü’llāh
(20) –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v. 46b/18, 19-s. 201).
Huccatları ş’ol hadīsdür kim / İmām Ahmed rivāyat itdi isnādı-y-ıla İbn-i
‘Abbās’dan / (15) kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v. 73a/14-s. 246).
/ Süddī rivāyat itdi isnādı-y-ıla İbn-i ‘Abbās’dan ve İbn-i Mes‘ūd’dan / kim,
Ādem (10) her batnuñ dişisini erkegine çiftlendürdi. (İKT-v. 39a/9-s. 188).
/ Ebū Dāvud rivāyat itdi, isnādı-y-ıla Cābiri’bni ‘Abdi’llāh’dan / kim Rasūlü’llāh
(3) –(s. a.v. )- buyurdı: … (İKT-v. 7b/2-s. 134).
Ve / dahı Ebū Bekr-i Bezzāzī rivāyat itdi isnādı-y-ıla Ebū Hüreyre’den / kim
Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (12) eyitdi: … (İKT-v. 48a/11-s. 203).
/ Bezzāz rivāyat itdi isnādı-y-ıla, Enesi’bni Mālik’den / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )-
(3) eyitdi: … (İKT-v. 28b/2-s. 171).
/ İmām Ahmed rivāyat itdi isnādı-y-ıla Semreti’bni Cündüb’den / kim Peyġambar
–(s. a.v. )- (8) eyitdi: … (İKT-v. 48a/7-s. 203).
385
/ Buhārī rivāyat eyledi (5) isnādı-y-ıla Ümm-i Şerīk’den / kim Rasūlü’llāh emr
eyledi: … (İKT-v. 61a/4, 5-s. 226).
/ Bu ma‘nīye munāsıbdur işbu Fārsī beyt dahı / ki: … (İKT4/2-v. 274b/16-s. 226).
/ Bu ma‘nīye yakındur işbu Fārsī beyt ma‘nāsı dahı / ki: … (İKT4/2-v. 274b/18-s.
227).
/ Vallāh bir gişi bilmezin işbu (21) kabrlar içinde / ki, Allāh ta‘ālānuñ ‘azābından
emīn olup rahmatına muntazır ola.’ (İKT4/1-v. 195a/20, 21-s. 589).
İçerüden (3) bu habarı işidürlerdi kim: “/ Merhabā işbu yüzlere / ki, ne ādam
yüzine beñzer ve ne cinnī yüzine beñzer” (4) diyüp bu āyeti okurdı kim: …
(İKT4/1-v. 199a/3-s. 596).
İbn-i Cerīr eydür: “Kalemden soñra rakīk bulut yaradıldı, andan soñra (21) ‘arş
yaradıldı, huccatları ş’ol hadīsdür kim / İmām Ahmed ve Ebū Dāvūd ve Tirmīdī
rivāyāt itdiler, (1) ‘İyādeti’bni Sāmıt’dan / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: …
(İKT-v. 5b/21-s. 130).
/ Hāfız-ı Ebū Bekr-i Hātīb (17) rivāyet ider kāzī Ebū Muhammed’den –ki Hasan b.
Muhammed b. Ramin-i Isfara Bādı’dur- / ol rivāyet ider (18) Muhammed b.
Hamīd-i Sirazī’den, / ol kāzī b. Mahmūd b. Hurzād-i Ehvāzī’den, / ol ‘Aliyyi’bni
Muhammed Kasrī’den / (19) ol Ahmed b. Muhammed b. Hammād’dan / eydür:
“… (İKT4/2-v. 367a/16, 17, 18, 19-s. 387).
Ya‘nī / ikrām idüñ, Kirāmen Kātibīn’e / kim sizden hīç (2) ayrılmaz, illā cenābet
vaktında veyā kazā-ı hācat vaktında; … (İKT-v. 28a/1-s. 170).
… ve hınzīr etin yimekdür ve ş’ol ki ‘ibādet itmek isteye; evlenmek harāmdur
dimek; (16) dahı bunuñ gibi nesneler ki kitāblarında yokdur, / gendüler ihtirā‘
itmişlerdür. Kostantini’bni (17) Kostantin zamānında / ki Kostantanıyye’yi
yapmışdur. (İKT-v. 152b/16, 17-s. 379).
Bu mertebe īmān mertebesinüñ ednāsıdur ve / bu nesneye (17) işāret olundı
Kur’ān’da / ki: … (İKT-v. 148a/16, 17-s. 372).
Rasūl Hazratı –‘Aleyhi’s-selām- eytdi: “/ İşitmedüñüz mi Lokmān’uñ (4) sözini?
/” -ki eytdi: … (İKT-v. 148a/3, 4-s. 371).
Vehbi’bni Münebbih’den rivāyat olınur kim / (10) Mūsā -‘Aleyhi’s-selām- bir
tā’ifeye uġradı melā’ikeden / kim kabr kazarlardı. (İKT-v. 121b/10-s. 328).
386
…, İdrīs ol ferişteye eyitdi: “/ Sor Melekü’l-Mevt’e / kim benüm ‘ömrümden ne
kadar kalmışdur?” (İKT-v. 42b/7-s. 194).
/ Zīrā bir sā�at ferāġat bulmaz-ıdı mesālıh bitürmekden / ki, ehline (10) ulaşa-y-
ıdı. (İKT4/1-v. 190a/9-s. 580, 581).
/ Ahmed rivāyet ider Meymūn’dan / ki eyitdi: “/ Gişi hālıs halāl yimez hattā
gendü-y-ile (3) harām arasında halālı hicāb itmeyince. /” (İKT4/2-v. 239b/2, 3-s.
167).
/ ‘Abdullāh rivāyet itdi Meymūn’dan / ki, eyitdi: “Ne begi bil ne begi (8) bileni
bil.” (İKT4/2-v. 239b/7-s. 168).
/ İmām Ahmed rivāyet ider (10) Mi‘mer’den, / ol dahı Meymūn b. Mihrān’dan /
ki, eyitdi: “… (İKT4/2-v. 239a/9, 10-s. 167).
/ Ebū Zür‘a rivāyet ider Mi‘mer’den, / ol dahı Zührī’den / ki eyitdi: “Ālim (2)
üzerine okumaġ-ıla diñlemek barabardur.” (İKT4/2-v. 257a/1-s. 196).
/ ‘Abdürrezzāk rivāyet ider Mi‘mer’den, / ol dahı (3) Zührī’den / ki eyitdi:
“Meclis uzansa, şeytānuñ anda nasībi hazz olur.” (İKT4/2-v. 257a/2, 3-s. 196).
/ A‘maş nakl eyledi Minhādi’bni ‘Amr’dan, / ol dahı nakl eyledi Sa‘īdi’bni (5)
Cübeyr’den, / ol dahı nakl eyledi İbn-i ‘Abbās’dan / ki İbn-i ‘Abbās eyitdi: …
(İKT-v. 118a/4, 5-s. 322).
/ Vākıdī rivāyat [29a] (1) ider Mu‘āviye’dan / ki: “Vallāhı İbn-i Abbās ölenlerden
ve diri olanlardan a‘lemdür.” dirdi. (İKT4/1-v. 28b/21; 29a/1-s. 327).
/ Şerik rivāyat ider Muġīre’den / ki: Mercāne oġlına: (14) “Yā habīs! Sen
Resūl’üñ kızı oġlın öldürdüñ. Sen cenneti ebeden görmeseñ gerek” didi. (İKT4/1-
v. 18a/13-s. 309).
/ Yine Cerīr nakl ider Muhālid oġlı Süleymān’dan / ki: “/ Mansūr diledi (5) Ebū
Hanīfe’yi / –ki Nu‘mān b. Sābit’dür- Baġdād’a kāzī ola. (İKT4/2-v. 335a/4, 5-s.
329).
Ve / bu yılda a‘yāndan vefāt (13) itdi, Muhammed b. ‘Alī / –ki Seffāh-ıla Mansūr
anuñ oġlanlarıdır.- ‘Abdıllāhi’bni Muhammed-i Hanefī Ahbār’da ma‘lūm (14)
itmişdi –ki hılāfatı gine gendülerüñ olsa gerek. (İKT4/2-v. 265a/12, 13-s. 210).
/ Ebū Mahnef rivāyat ider Muhammed (18) bin Yūsuf’dan / ki: “… (İKT4/1-v.
20b/17, 18-s. 313).
387
/ Hak Ta‘ālā rahmet itsün (6) Muhammed’e / -ki ‘Abdullāh b. ‘Amr b. ‘Osmān b.
‘Affān-ı Emevī’dür- Ebū ‘Abdullāh Medenī’dür. (İKT4/2-v. 322a/5, 6-s. 309).
Ve / bu yılda [254b] (1) vefāt itdi. Muhammedi’bni ‘Ali / -ki halkdan bey‘at
bunuñ-ıçun alurlardı- yirine oġlı Ebū’l-‘Abbās-ı (2) Seffāh’ı nasb itdiler. (İKT4/2-
v. 254a/21; 254b/1-s. 192).
Ve / bu yılda vefāt itdi, [416b] (1) Muhammedi’bni Ca‘fer / -ki ehl-i hadīsden-
idi.- Şa‘be’den dahı Sa‘īdi’bni Ebī ‘Urve’den (2) dahı çok cemā‘atdan hadīs
rivāyet itmişdür. (İKT4/2-v. 416a/21; 416b/1-s. 476).
… ve / dahı Muhammedi’bni Cerīr hikāyet Muhammedi’bni İshāk’dan / kim
Allāhu Ta‘ālā evvel nūrı ve zulmeti halk (3) itdi, andan soñra nūr ve zulmeti
karañu gice kıldı ve nūrı (4) aydın gündüz kıldı.” (İKT-v. 6a/2-s. 131).
/ Vākıdī rivāyat ider Mus‘ab (2) bin Sābit’den, / ol Nāfī’den / ki, Benī Esed’üñ
kulı-y-ıdı. (İKT4/1-v. 49a/1, 2-s. 360).
/ Ebū Mahnef rivāyat ider Mutrif bin (19) ‘Āmir bin Vāyile-i Kenānī’den / ki: “…
(İKT4/1-v. 90a/18, 19-s. 426).
/ Hatīb-i Baġdādī rivāyet ider Muttalib b. ‘Ukāşe-yi Baġdādī Müzenī’den / ki: “/
Ebū Muhammed-i Hādī’ye (18) tanukluġa varduk bir kimse üzerine / ki Kureyş’e
sögüp Hazret-i Risālet’i –sallāhu ‘aleyhi ve sellem- (19) yaramaz añdı-y-ıdı.
(İKT4/2-v. 378a/17, 18-s. 408).
/ Rivāyat ider Mücāhid / kim: (7) “… (İKT4/1-v. 206b/6-s. 609).
/ Hāfızı’bni ‘Asākir rivāyat itdi (9) Mücāhid’den / kim Ādem çünkim günāh
işledi, / Allāhu Ta‘ālā buyurdı iki ferişteye / (10) “Ādem’i ve Havvā’yı gendünüñ
konşılıġından çıkaralar. (İKT-v. 34b/8, 9, 10-s. 181).
/ Bu dahı rivāyat (4) olundı Mücāhid’den / ki: “… (İKT4/1-v. 30b/3, 4-s. 330).
/ Ebū Bekir bin Hayseme rivāyat ider Münzir-i Sevrī’den / ki: “İbn-i Hanefiyye
eydür: “… (İKT4/1-v. 56b/9-s. 373).
Çün gice oldı, yine yatup uyudı; / (13) irteye kaldı okıyacak evrādı / kim var-ıdı,
fevt oldı.” (İKT-v. 129a/13-s. 340).
“Bekāya tamā� itme ki mevt seni isteyü durur. / Nice güler ol / ki ölüp bilmez ki
Cennet’e mi gider (11) veyāhūd Nār’a. Ve / unutma anı / ki / mevt saña gelse
gerek, ya gicede ya gündüzde /. İ vah” (12) diyüp, haykırup gendüden gitdi.
(İKT4/2-v. 366a/10, 11-s. 384).
388
/ Kanı ol ‘ahd / ki benümle itdüñ? (İKT4/2-v. 400b/21-s. 450).
/ Şükr olsun ol (4) Allāh’a / ki, bize kılıç virdi ki; bunlara uravuz. (İKT4/1-v. 9a/3,
4-s. 294).
Ve ol iki başı Muhammed bin Hanefiyye’ye gönderüp, nāme yazup: (20) “/ Ben
hamd iderin ol Allāh’a / ki andan artuk Tañrı yokdur. (İKT4/1-v. 10a/20-s. 296).
‘/ Şükür olsun ol Allāh’a / ki, yaratmak anuñdur. (İKT4/1-v. 44a/14-s. 352).
Ma‘nāsı budur ki: “/ Şükür olsun (18) ol Allāh’a / ki, ölmek vaktında anları bize
kaçar kılup bizi anlara kaçar kılmadı. (İKT4/1-v. 67a/17, 18-s. 391).
Andan İbn-i Hanefiyye ashābı ortasında turup: “/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki (3)
sizüñ kanlaruñuz dökdürmeyüp dīnüñüzi sakladı. (İKT4/1-v. 92b/2-s. 429).
Bu habar Sa‘īd bin Müseyyeb’e irişüp: “/ Şükr olsun (5) ol Allāh’a / ki, öldükleri
vaktda anları bizden yaña kaçar kılup, bizi anlardan yaña (6) kaçar kılmadı” didi.
(İKT4/1-v. 113b/4, 5-s. 462).
Rāvī-i (9) ahbar rivāyat eyler ki: “Hālat-ı nez‘inde oġlanların okıdup, vasıyyet
eyleyüp, (10) andan: ‘/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki, böyüginden ve güçücüginden
birin unıtmaz’ didi.” (İKT4/1-v. 113b/10-s. 462).
…: ‘ Süleymān halīfa olduġında evvel bu sözi didi kim: ‘/ Şükür [176b] (1) olsun
ol Allāh’a / ki, kimi dilerse kaldurur ve kimi dilerse indürür. (İKT4/1-v. 176a/21;
176b/1-s. 559).
Ol köşkden [197a] (1) çıkup eydürdi: ‘/ Şükür olsun ol Allāh’a / ki bize yardım
eyledi.’ (İKT4/1-v. 197a/1-s. 592).
Ol (2) dahı eydür ki: ‘/ Şükür olsun ol Allāh’a / kim bize rahmat eyledi.” (İKT4/1-
v. 197a/2-s. 592).
Anuñ bu sözi (21) aña hoş gelüp, iki gözinde öpüp: “/ Şükür olsun ol Allāh’a /
kim, benüm belümden bunuñ gibi [200b] (1) kimse getürdi ki, dīnde baña yardım
ider” didi. (İKT4/1-v. 200a/21-s. 599).
Ebū ‘Abbās-ı Seffāh’uñ menberde evvel söyledügi (5) bu-y-ıdı ki: “/ Şükr olsun ol
Allāh’a / ki İslām’ı Hazret-i Risālet’e –sallallāhu ‘aleyhi ve sellem- (6) dīn kılup,
müşerref ve mükerrem ve mu‘azzam kıldı ve… (İKT4/2-v. 291a/5-s. 253).
Dahı “/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki (15) bizüm fazlumuz anlara bildürüp bizüm
hakkumuzı ve dostluġumuzı anlaruñ üzerine (16) vācıb kılup ġanīmetden bize
nasīb ‘atā itdi. (İKT4/2-v. 291a/14-s. 254).
389
Ba‘zılar; “Mansūr: ‘/ Şükr olsun ol Allāh’a / ki bize senüñ öldügüñ gösterdi, (9) iy
Tañrı’nuñ düşmeni.’ didi.” diyü rivāyet itdiler. (İKT4/2-v. 312b/8-s. 293).
/ Andan soñra işāret eyledi, ol ‘amellere / ki dünyāda ve āhıratda salāh-ı ‘ibādet
anuñ-ıladır. (İKT-v. 148a/10-s. 372).
Bir gün (3) İbn-i Zübeyr’e varup, medh diyüp, nesne virmeyüp: “/ La�nat ol
deveye / ki beni saña getürdi” didi. (İKT4/1-v. 121b/3-s. 475).
Ol keşīş eyitdi: “… Ya‘nī Müslim-idi, Yahūdı degüldi ve Nasrānī degüldi, namāz
kılurdı, / secde iderdi, ol eve / (15) kim senüñ şehrüñdedür. (İKT-v. 173b/14-s.
413).
Ol yılda Mehdī ol kasra geldi (5) –ki Dārü’s-selām’dur- adına ‘Īsā-bād eydürler, /
keremid-ile yapdurdı. Ol evvelki kasrdan (6) soñra / –ki kerpüc-ile yapdılardı.
(İKT4/2-v. 371b/5, 6-s. 395).
Gine ancılayın ‘āmıllarınuñ birine nāme yazup gönderdi kim: “/ Añ ol giceyi / ki,
sabāh kıyāmat (6) güni olup, Allāh ta‘ālā kāzī olup ol gün kāfırlar üzerine hāl
düşvār ola.” (İKT4/1-v. 197b/5-s. 593).
Ve dahı “/ Ne bahtlu ol (18) gişi / ki halkdan ‘uzlet idüp halkı-y-ıla enīs ola.
(İKT4/2-v. 403a/17, 18-s. 454).
Babam aña nazar idüp: ‘/ Allāh ta‘ālā nūrlandırsın (7) ol gişinüñ gözüni / ki,
bunuñ gibi ‘ammısı oġlı ola’ didi. (İKT4/1-v. 28a/6, 7-s. 326).
/ Dahı yardım ider ol gişiye / ki azġunuñ eli altındadur. (İKT4/2-v. 310b/1-s. 289).
Gine ol hinda (14) Azarbayıcan’dan bir gişi gelüp ‘Ömer’e eyitdi: ‘Yā Emīre’l-
mü’minīn! / Añ ol güni / kim, kıyāmat güni ola. (İKT4/1-v. 203a/14-s. 603).
/ Anuñ ol güni / kim ol günde (2) hakdan ve sıdkdan ġayrı nesne fāyıda itmez’
diyüp ol deñlü aġladı ki mescidde hāzır (3) olanlar bile aġlaşdılar. (İKT4/1-v.
218b/1-s. 630).
/ Yokaru Delāyıl-ı Nübüvvet’de (3) zikr itdük ol hadīsi / ki, Ebū Dāvūd Sünen’inde
rivāyat idüp durur kim: “… (İKT4/1-v. 197a/2, 3-s. 592).
…; uzak ‘amel kılan ‘amelin terk (20) eylesün; / birlesün ol İlāh-ı Vāhidī / ki ne
mevlūd var ne (21) vālidī, ol ki mu‘īd ü mübdi’dür; … (İKT-v. 169a/20-s. 405).
Anlar eytdiler: / (3) Ol gişiye soruñ, ol kavmdan / kim evvel zamānda geçmişdür
kimse anlaruñ ne itdügüni bilmez (4) ve / dahı soruñ ol gişiden / kim yir yüzinde
tavāf idüp maġrıbı ve maşrıkı kim tutmışdur? (İKT-v. 145b/3, 4-s. 367).
390
/ Dahı ‘acabladum ol kimesneyi / kim ölümi añar dahı ‘Lā ilāha illā’llāh’
kelimesinden (7) ġāfil olur. (İKT-v. 109b/6-s. 309).
… eydür: ‘Hazrat-ı Risālet –sallā’llāhu (15) ‘aleyhi ve sellem- eyitdi ki: ‘/ Mü’min
degüldür ol kimse / ki, evinde gendü tok yata ve yanında konşısı aç (16) ola.’
(İKT4/1-v. 56a/15-s. 372).
Dahı eydürdi ki: “/ Felāh buldı ol kimse / ki, hısdan ve ġazābdan ve ta‘āmdan
berīdür.” (İKT4/1-v. 198a/9-s. 594).
/ Bu rūşendür ol kimselere / ki, [219b] (1) bu bābda te’emmüli ola. (İKT4/1-v.
219a/21-s. 632).
Rivāyet olundı ki bu kaziyyelerden soñra (17) Reşīd “/ Allāh la‘nat itsün ol
kimselere / ki Berāmige’yi baña (18) kovladı. …” dir-idi. (İKT4/2-v. 398b/17-s.
447).
“Ya‘nī Kārūn bilmedi mi ki / (20) Hak Ta‘ālā geçen ümmetlerden helāk itdi ol
kimseyi / ki kuvvatda andan artuk idi; mālı dahı (21) andan ziyāde idi.” (İKT-v.
118a/20-s. 323).
/ Melūl itme ol kimseyi / ki, sen fereh idüp durursın. (İKT4/1-v. 102b/1-s. 445).
/ Helāk it ol kimseyi / ki, ümmet-i Muhammed’üñ işinüñ ifsādındadur.” (İKT4/1-
v. 198a/8-s. 594).
/ Hasan-ı Basrī’nüñ ve İbn-i Sīrin’üñ menākıbların getürdük ol (6) kitābda / -ki
adı Tekmīl’dür.- (İKT4/2-v. 226a/5, 6-s. 146).
/ Mülk üzerine olmasun ol melik / kim buyrugın buyurur ve Tañrı’nuñ buyruk
dutıcı (3) kulından olmaya. (GT-v. 69b/2-s. 222).
/ Lāzım oluñ ol mushafuñuza / (18) kim, İmām-ı Mazlūm’ı sizüñ-içün anuñ
üzerine cem‘ eyledi” didi. (İKT4/1-v. 110b/17-s. 458).
Bu dahı anuñ kelāmındandur ki: (7) “/ ‘Acabların ol mü’mini / kim, īmān getürüp
anı bilür ki, Allāhu ta‘ālā aña rızk eksük (8) eylemez. (İKT4/1-v. 106b/7-s. 451).
‘Alī bin (4) Hüseyn eydür kim: “/ Allāhu ta‘ālā sever ol mü’mini / kim, günāhkār
ola; dahı tevbe eyleye.” (İKT4/1-v. 138a/4-s. 502).
/ Sizüñ-çün ben mālik degülin ol nesneye / ki, takdīrda (17) yazıldı. (İKT4/1-v.
11a/16-s. 298).
/ Bunlaruñ üzerine musallat eyle (12) ol Sakıf’dan kopanı / kim, zālımdur; tā kim
yaşların yiye ve kuruların giye. (İKT4/1-v. 147b/11, 12-s. 517).
391
/ Dahı añuñ ol sizden öñdin geçen (20) ümmetlerüñ hālını / ki dünyāya aldanup,
ahireti unudup tūl-ı emel iderlerdi. (İKT4/2-v. 351a/19, 20-s. 358).
/ Bir ġussanuñ ki soñı şâdumânlık ola yigrekdür ol şâdılıkdan / ki (3) soñı ġussa
ola. (GT-v. 77b/2, 3-s. 235).
Şeytān eytdi: “/ Yā nedür ol taş / ki yasduk idindüñ?” (İKT-v. 142a/4-s. 361).
Zinhār ve zinhār nā-hak yire kimseden nesne almañ. / Aluñ ol vakt / ki, kāzī (4)
Allāh ola. (İKT4/1-v. 183a/3-s. 569).
/ Pes Muhtār’uñ işi muhkem (16) ve kavī olup felāh ve rıf‘at buldı ol vaktda de[k]
/ ki ‘Abdullāh İbn-i Zübeyr Kūfe’den ‘Abdullāh (17) bin Yezīd [i, Basra’dan]
‘Abdullāh bin Muhammed’i ‘azıl idüp, ‘Abdullāh bin Mutī‘[ı] yirlerine Kūfe’ye
nāyıb diküp (18) Basra’ya niyābat-ıçun Hārıs bin ‘Abdullāh’ı gönderdi. (İKT4/1-
v. 4a/15, 16-s. 287).
Kalanı virmekde dahı Allāh, ‘ācız degüldür ve / ben anları kor degülin (4) ol
vakta dek / ki, anlardan yir yüzinde bir kimse kalmaya. (İKT4/1-v. 10b/3, 4-s.
297).
“/ Şī‘a anı düşmen dutdılar ol vakta dek / ki, Müslim bin ‘ākıl (16) Ebī Tālib’üñ
hikāyatı vākı‘ oldı, ol vaktda Muhtār Kūfe beglerinüñ birisi-y-di. (İKT4/1-v.
21a/15-s. 314).
/ Andan geçüp gitmediler (10) ol vakta dek / ki, Süleymān’uñ öldügin ve ‘Ömer
bin ‘Abdül‘azīz beg olduġın işitdiler. (İKT4/1-v. 173b/9, 10-s. 555).
Dünyāda bir nesne cem‘ olmaz, / (14) illā gine taġılsa gerek ol vakta dek / ki, Hak
ta‘ālā yire ve yir yüzindekine vārıs olup (15) mālik ola. (İKT4/1-v. 195a/14-s.
589).
/ Gelüp Kureyş uluları-la ve ‘ālımları-la oturup, tahsīla meşġūl olup, ‘ilmi-le ve
diyānatı-la meşhūr (21) olup Medīne’den gitmedi ol vakta dek / ki, atası ölüp,
‘ammısı –kim halīfa [186b] (1) ıdı, ‘Abdülmelik bin Mervān ıdı- katına alup, işde
aña rücū‘ idüp, ihtılāt (2) idüp, haylī kimse üzerine takdīm idüp, kızı Fātıma’yı
aña nikāh idüp virdi. (İKT4/1-v. 186a/20, 21-s. 574, 575).
Ya‘nī Hak Ta‘ālā eydür: “/ Zikr eyle yā Muhammed! Ol vaktı / ki melā’ike
eytdiler: ‘Yā Meryem! … (İKT-v. 138b/7-s. 356).
/ Hatīb-ı Baġdādī rivāyat ider ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz’den / kim, eyitdi: “…
(İKT4/1-v. 202b/10-s. 602).
392
/ Rahmetullāh-Asma‘ī rivāyet (12) itdi ‘Ömer b. Hayseme’den / ki: “… (İKT4/2-v.
272b/11, 12-s. 223).
/ Bu sābıt olur durur ‘Ömer İbn-i Hattāb’dan / ki: “… (İKT4/1-v. 27b/7-s. 325).
/ ‘Abdürrezzāk (3) habar virdi ‘Ömeri’bni ‘Abdil‘azīz’den / ki eyitdi: “…
(İKT4/2-v. 256b/2, 3-s. 195).
/ İbnü Cerīr rivāyat ider (18) ‘Ömer’den, / ‘Ömer ‘Alī’den, ya‘nī Muhammed
Medāyinī oġlından / ki: “… (İKT4/1-v. 165b/17, 18-s. 543).
/ İbnü Ebī’d-Dünyā rivāyat ider ‘Ömer’üñ hatunı Fātıma’dan / ki -‘Abdülmelik
kızıdur- ol eyitdi: “… (İKT4/1-v. 196b/6-s. 592).
Baña eyitdi: ‘/ Añ öñceyi / kim, (8) sabāh kıyāmat güni olsa gerek’ didi.” (İKT4/1-
v. 187b/7-s. 577).
/ Ammâ lâyık degüldür pâdişâhuñ (14) ‘âlî himmetine / ki benüm gedâlıg-ıla arpa
arpa cem‘ itdügüm habîs malı alup (15) kabûl ide.” (GT-v. 37b/13, 14-s. 177).
/ Sabâh olınca aslâ râhat olmadı perîşân (10) sözler söylemekden / ki; fülân
enbâzum Türkistân’a gitdi ve bu kadar kumâş (11) Hindûstân’a göndürdüm ve bu
kadar gulâmum fülân iklîme gönderdüm ve fülân (12) nesneye fülân kişi
boyundur. (GT-v. 38a/9, 10-s. 178).
/ Ben tanuklık (4) virürin Peyġāmbar üzerine / ki, Sakafī’den kezzāb ve zālım
çıksa (5) gerek. (İKT4/1-v. 57a/3, 4-s. 373).
/ Evvel gendünüñ kulluġına i‘tirāf itdi, (1) Rabb’ını tenzīh itmeg-içün. Ol zālımlar
kavlından / kim aña İbni’llāh didiler ve andan soñra eyitdi: … (İKT-v. 139b/21;
140a/1-s. 358).
/ Ebū Hüreyre rivāyat kılur, Rasūl Hazratı’ndan / ki eytdi: “Himyeri’ye sögmeñ
ki evvel Ka‘be’yi (5) ol örtdi ve müsülmān oldı.” (İKT-v. 155b/4-s. 383).
/ Bu Allāh Ta‘ālā’nuñ (17) emānetidür Rasūl’a / ki, ümmetine irişdüre. (İKT4/2-
v. 256b/16, 17-s. 196).
/ Andan soñra müte‘addid tarīklar-ıla nakl itdi Rasūl’dan (9) –‘Aleyhi’s-selām- /
kim Zeyd hakkında: “Kıyāmet güninde ol yaluñuz bir ümmet kopısardur” didi.
(İKT-v. 175b/8, 9-s. 417).
/ İbn-i Cerīr eyle rivāyat ider Recā’dan / -kim Hayāt oġlıdur- Benī
Ümeyye’(10)nüñ vezīri-y-idi. Ol eydür: “… (İKT4/1-v. 178a/9-s. 562).
393
Ve / ‘ışk tarîkını şöyle bilür Sa‘dî / ki (4) Bagdâd’da tâzî dilârâmuñ ki vardur
göñlüni aña bagla ve cemî‘i ‘âlemden gözüñi bagla! (GT-v. 57b/3-s. 205).
Müslim Dāvūd bin Reşīd’den, / ol Tāvūs’dan (19) rivāyat ider Sahīh’inde / ki:
“… (İKT4/1-v. 214a/18, 19-s. 623).
/ Medenī oġlı ‘Ali rivāyet ider Sa‘īd (3) oġlı Yahyā’dan, / ol Süfyān-ı Sevrī’den, /
ol Zeyd oġlı ‘Ali’den, / ol Müseyyeb oġlı Sa‘īd’den / (4) ki bedürüsti, Peyġāmbar –
sallallaāhu ‘aleyhi ve sellem- eyitdi: “… (İKT4/2-v. 297a/2, 3-s. 264).
Levi sāfī (3) olmakda ve tatlu olmakda, bu degil kim hakīkata uçmakdan çıka, /
nitekim Tirmīdī rivāyat itdi, (4) Sa‘īdi’bni ‘Ās tarīkından / kim Ebū Hüreyre eyitdi
kim: … (İKT-v. 15a/3, 4-s. 147).
/ Muhammedi’bni Cerīr-i Taberī tārihinde rivāyat itdi, Sa‘īdi’bni Cübeyr’den /
(20) kim / İbn-i Abbās’a sordılar, Allāhu Ta‘ālā’nun kavlından / kim: “…”
didiler. (İKT-v. 7b/19, 20-s. 135).
… kim Hārice eydür: / İşitdüm, Sa‘īdi’bni Müseyyeb’den / (18) kim eydürdi: /
Zeydü’bni ‘Amri’bni Nüfeyl vefāt itdi. Ş’ol hālda / kim / Kurayş kavmı Ka‘be’yi
(19) yaparlardı, Rasūlü’llāh’a vahy gelmezden biş yıl öñdün /. (İKT-v. 175b/17,
18, 19-s. 417).
Şimdiki hālda halīfa eydür: “/ Ben bu bābda bir hadīs işidüp dururdum. Sa‘īdi’bni
(12) Müseyyeb’den / ki emīre’l-mü’minin Ömer’den nakl iderdi. (İKT4/2-v.
258a/11, 12-s. 198).
/ Rivāyat olundı, Sālim bin (6) ‘Abdullāh’dan / kim: “… (İKT4/1-v. 189b/5, 6-s.
580).
/ İbn-i Ebī’d-Dünyā rivāyet ider Sālim’den / -ki Hişām’uñ kātıbıdur- eydürdi ki:
“… (İKT4/2-v. 262b/1-s. 206).
Dervîş eyitdi: “/ Öyleye degin uyumak efdaldür saña /, tâ kim ol vakt (9) içinde
halkı incitmeyesin. (GT-v. 13b/8-s. 139).
…, ‘Abdu’llāh aña eyitdi: “/ N’oldı saña / kim dünki sözi söylemezsin?” (14) didi.
(İKT-v. 182b/13-s. 430).
Andan Resūl Hazratı: “/ Beşārat (11) olsun saña / ki ebedī saña od degmeyiser.
(İKT4/1-v. 52a/10, 11-s. 365).
394
Hikāyat ‘Abdülmelik’e irişüp, Haccāc’a nāme yazup: ‘/ Esmā’ya söyledüginden
ötürü (7) n’oldı saña / ki, bir recül-i sālıh kızına söylersin’ diyü ‘itāb eyledi.”
(İKT4/1-v. 57a/6, 7-s. 373).
Ve dahı (20) “/ Beşāret olsun saña / yā Emīre’l-mü’minīn ki bunda hulāfādan hīç
bir gişi olmaz.” (21) didüm. (İKT4/2-v. 335b/20-s. 330).
Ebū Yūsuf halīfaya “/ Beşaret (13) olsun saña / ki ol geçen günlerde sarf olan
māl-ıçun saña savāb yazılur. (İKT4/2-v. 413a/12, 13-s. 471).
Andan cāriye eyitdi: “Yā şakī / nedür saña bunca yaşamak / ki şunuñ gibi (14)
yaramaz zamāna kalduñ?” didi. (İKT4/2-v. 238b/13-s. 166).
“Yā şeyh, / dile benden ne dilerseñ /.” didi. ‘Amr eyitdi: “/ Dilerin senden / ki,
beni ben gelmeyince (7) kıġırtmayasın ve dahı senden bir nesne dilemeyince
virmeyesin.” diyüp; vidā‘laşup, ‘Amr b. ‘Ubeyd Mansūr’uñ (8) katından gidüp,
Mansūr ardınca bakup bu beyti okudı: … (İKT4/2-v. 355a/6-s. 364).
Rivāyat olınur ‘Āyişe –(r.a.)- (17) Fātımā’ya eytdi: “/ Gördüm seni / ki
Peyġāmbar Hazratı –‘Aleyhi’s-selām- hasta-y-iken üstine düşdüñ, … (İKT-v.
138b/17-s. 356).
Yarındası ol gişi Ayās’a ‘özr itdi: “Ma‘zūr dut, / gördüm seni / ki (2) sūkīlar
libāsın geymişsin ammā ulular sözin söylersin. (İKT4/2-v. 250b/1-s. 185).
… melā’ike eytdiler: ‘Yā Meryem! / (8) Allāhu Ta‘ālā seni ihtiyār itdi ‘ālemüñ
hatunları üzerine; / dahı seni mutahhar kıldı yaramaz (9) hulklardan / ve saña
gökçek sıfatlar ve eyü hulklar virdi; dahı / berī kıldı seni şehevāt-ı (10) dünyādan
yimekde ve içmekde ve geymekde / -ki Meryem hācat mıkdārı isti‘māl (11) iderdi.”
(İKT-v. 138b/8, 9, 10-s. 356).
/ ‘Abdürrezzāk rivāyet ider Sevrī’den / ki, eydürdi: “… (İKT4/2-v. 361a/15-s.
376).
Pes (13) melā’ike anlara: ‘/ Yörüñ, siz cennete / ki, ne eyü nesne kesb idenlerden
imişsiz’ diyeler. (İKT4/1-v. 137b/13-s. 501).
Muhtār dahı bunlara va‘dalar ve minnetler idüp: “/ Beşārat olsun size / ki, eger
ben (20) çıkarsam maşrık-ıla maġrıb arasından düşmenüñüzi arıdup yoġ idem”
didi. (İKT4/1-v. 3b/19-s. 287).
Bir gün bir kavma uġrayup, ol kavmı oynar görüp: (13) “/ N’oldı size / ki,
oynarsız” didi. (İKT4/1-v. 80a/13-s. 410).
395
‘/ Yörüñ, sizler dahı cennete / ki, ne hoş nesne kesb idenlerden imişsiz’ diyeler.
(İKT4/1-v. 137b/18-s. 501).
…, Rasūl anlara eytdi: (3) “/ N’eyler sizüñ halīfañuz? Ya‘nī fasīhuñuz / kim aña
Kussu’bni Sā‘ıde-i Eyādī dirler” didi. (İKT-v. 168a/3-s. 402).
/ Asma‘ī rivāyet ider (21) Süfyān b. ‘Uyeyne’den / ki: “… (İKT4/2-v. 219b/20, 21-
s. 134).
/ Rivāyat ider Süfyān Zehrī’den / ki: “Eger sen (18) Tāvūs bin Keysān’ı görseñ
bilürdüñ ki, yalan söylemezdi.” (İKT4/1-v. 211b/17-s. 619).
/ Zīrā İmām Ahmed rivāyat itdi Süfyān’dan, / ol Mansūr’dan, / (1) ol Şāfi‘den /
kim Sāfiyye bint-i Şeybe eyitdi, … (İKT-v. 67a/21; 67b/1-s. 236).
Kāla’llāhu Ta�ālā: … Ya�nī / Hak Ta�ālā senā ider Süleymān’a / eydür kim:
(17) “/ Ne gökçek kuldur Süleymān / ki Allāh’a rucū� idicidür.” (İKT-v. 132a/16,
17-s. 345).
/ İmām Ahmed rivāyat itdi (4) Süleymāni’bni Harab’dan, / ol Hammādi’bni
Seleme’den, / ol ‘Aliyyi’bni Zeyd’den, / ol Yūsufi’bni Mihrān’dan, / (5) ol İbn-i
‘Abbās’dan / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: “… (İKT-v. 101a/3, 4, 5-s. 295).
Ve / dahı (4) habar virdi bize Ebū’l-‘Abbās-ı Ahmedi’bni Ebī Tālib Ca‘feri’bni
‘Aliyi Hemedānī’den, / ol Ebū Tāhir (5) Ahmedi’bni Muhammedi’bni Sülfī’den, /
ol Ebū ‘Abdi’llāh-ı Zehebī’den, / ol Hasanı’bni Ebī Bekir (6) Hallāl’dan / ol
Muhammedi’bni Ahmedi’bni İbrāhīm-i Razī’dan, / ol Ebü’l Fazl-ı
Muhammedi’bni Ahmedi’bni (7) ‘Īsā-yı Sa‘dī’den, / ol Ebü’l-Kāsım
‘Ubeydu’llāhi’bni Ahmedi’bni ‘Aliyy-i Mukrī’den, / ol dahı (8) Derestūye-i
Nehavī’den, / ol İsmā‘īli’bni İbrāhīm-i Sa‘dī’den ki Kazı Fārisi’di, / ol
Süleymāni’bni (9) Seyf-i Tāyī’dan ki Ehl-i Harrān’dandur, / ol Sa‘īdi’bni
Bezeyġī’dan, / ol Muhammedi’bni İshāk’dan, / (10) ol Hasani’bni Ebi’l-Hasan-ı
Basrī’den / eytdi kim … (İKT-v. 168a/3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10-s. 402).
/ Rebī‘ rivāyat [ider] Şafī‘ī’den / (9) ki: “Sa‘īd’üñ hadīsde irsāli benüm katumda
hasendür” didi. (İKT4/1-v. 130b/8-s. 489).
/ Rivāyat olundı Şerīh bin ‘Ubeyd’den / ki: “… (İKT4/1-v. 147a/21-s. 516).
/ Ol yıl içinde Hayberī’den soñra havārıc (18) cem‘ oldılar Şeybānī üzerine / -ki
ol ‘Abdül‘azīz oġlıdur.- ‘Abdül‘azīz Humeys (19) olup oġlıdur –ki leşker-i
hāricīdür. (İKT4/2-v. 282b/17, 18-s. 239).
396
/ Rivāyet olınur Ebū Zübeyr’den ve Sābit Benāyin’den ve İbrāhīm’den ve
‘Abdullāhi’bni ve Muhammedi’bni ‘Aliyyi’bni (20) ‘Abdullāhi’bni ‘Abbās’dan /,
İbn-i ‘Asākir zıyāda eyledi şeyhlerinden Muhammedi’bni ‘Ali ve ‘Abdurrahmān b.
(21) Harmeletle’yi ve ‘Akirmete’yi / –ki Ebū Müslim İbn-i ‘Abbās’uñ kulıdur.- /
(İKT4/2-v. 309a/19, 20, 21-s. 287).
“/ Ben bir miskīn ve za‘īf gişiyin şimdiki hālda / ki ben bu işüñ üzerineyin.
(İKT4/2-v. 224a/7-s. 143).
Bilmediler kim fazl Allāh elinde, kime dilerse virür ve / buña delālet (13) ider
ş’ol / kim Muhammedi’bni Ka‘b Kurzī eyitdi: … (İKT-v. 67b/12, 13-s. 237).
Ya‘nī / ben sıġındum ş’ol Allāh’a / kim benüm ve sizüñ Rabb’ıñuz oldur, hīç yir
yüzinde deprenür cānavar (14) yokdur. (İKT-v. 51b/13-s. 209).
/ Mansūr eyitdi ‘Īsā’ya /: (13) “/ Şükr iderin şol Allāh’a / ki beni ni‘mete tuş
getürdi, zahmete tuş getürmedi.” didi. (İKT4/2-v. 311b/12, 13-s. 291).
/ Ben utanmayayın mı şol Allāh’dan / kim (14) her nefs anuñ kudratı elindedür?
(İKT4/2-v. 236a/13-s. 162).
Medāyinī eydür: “Ayās (10) anasına eyitdi: “/ N’eydi şol āvāz / kim sen baña
hāmile-y-iken işi[t]düm-idi?” (İKT4/2-v. 250b/10-s. 186).
Eyitdi: “/ Niçün taparsız ş’ol bütlere / kim gendü elüñüz-ile (11) aġaçdan ve
taşdan yonarsız, nice dilerseñüz idersiz.” (İKT-v. 60a/10-s. 224).
/ Cennet yirdedür diyenler istidlāl itdiler, ş’ol eser-ile / kim ‘Abdu’llāhi’bni
Ahmed zıyāratda (16) Hediyye’bni Hālid’den rivāyat eyledi, … (İKT-v. 33b/15-s.
180).
Yine ancılayın zāhıdlardan ba�zısı Mansūr’a gelüp, nasīhat idüp “Yā halīfa, (14)
/ añ şol giceyi / ki kabr içinde giceleseñ gerek. Ancılayın dahı gice görmeyesin. /
Dahı añ şol (15) kıyāmet günin /, nice mutī‘lara savāb virilüp ve nice ‘āsīlere
‘ıkāb ideler.” (İKT4/2-v. 355a/14, 15-s. 364).
Ya‘nī dimek olur ki: (11) “/ Vakt olmadı mı şol gişilere / ki īmān getürmişlerdür.
(İKT4/2-v. 402b/11-s. 453).
/ Nice ola şol gişinüñ hālı / ki müslimānlar mālını isrāf ide.” (14) didi. (İKT4/2-v.
394b/13-s. 439).
/ Bunlar dükelisi hazır oldılar ş’ol (17) gün / kim bayramları idi. (İKT-v. 172a/16,
17-s. 411).
397
Var / cihân (7) içinde teferrüc kıl şol günden öñdin / ki dünyâdan gidersin. (GT-
v. 41a/6, 7-s. 182).
Pes Sālıh (17) peyġāmbar bunları Allāh’a da‘vet eyledi, “/ añuñ ş’ol güni / kim
Allāh Ta‘ālā ‘Ād kavmını (18) helāk eyledi, sizi anlardan soñra getürdi. (İKT-v.
55a/17-s. 215).
/ Bu söze delālet ider ş’ol hadīs / (2) kim / A‘maş rivāyat itdi İbrāhīmi’bni
Yezīd’den, / ol atası Yezīd-i Teymī’den / kim Ebū Zer eyitdi, … (İKT-v. 68b/1, 2-
s. 238).
/ Buña yakındur ş’ol hadīs / kim Peyġāmbar (3) –(s. a.v. )- eyitdi: … (İKT-v.
106b/2-s. 304).
/ Nitekim geçdi ş’ol hadīsde / kim Ebū Hüreyre rivāyat itdi (1) kim… (İKT-v.
38a/21-s. 187).
Rāvī eydür: / Zeyd rücū‘ idüp Mekke’ye geldi, ş’ol (10) halda / kim eydürdi: “İy
Çalabum! / Ben senüñ ‘itā‘atuñ üzerine kāyım olmışamdur hak olduġuñ cihetden
/, (11) saña ‘ibādet idüben saña kullık eyleyüben senden eylük taleb iderin, muhāl
istemezin, saña ‘ibādet (12) iden-ile uyuyan bir degüldür. / Ben īmān getürdüm
her nesneye / kim İbrāhīm īmān getürdi. (İKT-v. 174a/9, 10, 12-s. 414).
/ Yemāniyye’den kudrat yitdügi eyüce tonların (9) giyüp anlara vardı şol hālda /
ki; anlar öyleye yakın rāhat olup yaturlardı. (İKT4/1-v. 35a/8, 9-s. 338).
Gine döndi / ehl-i islām çerisine (14) geldi şol hālda / ki, kılıcından kan damardı.
(İKT4/1-v. 174a/13, 14-s. 555, 556).
/ Añ şol kadar kıyāmet günin / ki yevm-i ‘azīmdur.” diyüp, Mansūr (18)
evvelkiden dahı rıkkat idüp, aġlayup, kirpükleri biri birine karışdı. (İKT4/2-v.
354b/17-s. 363).
… andan soñra bu hadīslerden anuñ sahīh idügine, yalan idügine (5) delālet ider
hadīs getürürüz, / kalur ş’ol kısım / kim anlara ne yalan dinür ve ne gerçek, bu
kısmuñ sıhhatına ve fesādına ta‘arruz (6) itmezüz.” (İKT-v. 10b/5-s. 140).
Ma‘nīsi şöyle dimekdür kim: “/ Acabladum (4) ş’ol kimesneyi / kim yakın bilür
kim Allāh Ta‘ālā takdīr itdüginden taşra nesne vāki‘ olmaz, nice (5) ta‘ab çeker.
(İKT-v. 109b/3, 4-s. 309).
/ İtā‘at kanatların (6) açuñ şol kimse üzerine / ki sizüñ üzerüñüze ‘adl idüp, zulm
ve cevr tomarın dürüp (7) eyü dirlikler olur. (İKT4/2-v. 373b/5, 6-s. 399).
398
/ Dili kesilmiş kişi bucakda oturmış, yigrekdür şol kimseden / ki dili kendü
hükminde (9) olmaya. (GT-v. 3b/8, 9-s. 129).
Ma‘nīsi budur kim: “/ Benüm rahmetüm vāsi‘ oldı; her nesneye / ben ol rahmeti
(13) yazısarın ş’ol kimselere / ki muttakī olurlar; dahı zekāt virürler; dahı ş’ol
kimselere yazısarın (14) ki… (İKT-v. 116b/12, 13-s. 320).
/ Ulu ve (8) ‘âkıl dimesünler şol kimseneye / kim ulularuñ adını eylüg-ile yâd
itmeye. (GT-v. 23b/7, 8-s. 153).
/ Namâz kılma şol kimsenüñ üstine / ki hiç namâz kılmadı ve ‘ömrini (6) mâl hâsıl
itmekde harc itdi ve yimedi ve öldi. (GT-v. 66b/5-s. 217).
Mü’min mücādele idüp eydür kim / kāfir mi olduñ ş’ol kimseye / kim seni
toprakdan yaratdı, soñra nutfeden yaratdı, niçe tavrlar (2) geçdüginden soñra, seni
‘ākıl gişi kılup sem‘ ve basar virdi ve tutmaġa ve yürimege kuvvat (3) virdi. (İKT-
v. 146b/1-s. 369).
/ Arudan söylemek fâyidesi yok şol (2) kişiye / ki ‘ömrinde aru sokmamış ola.
(GT-v. 57a/1, 2-s. 204).
…, Zeydi’bni ‘Amr eyitdi: ‘İy kardaşum oġlı! / Ben yimezin ş’ol nesneden / ki
nusub üzerine ola. (İKT-v. 174a/18-s. 414, 415).
/ Eger baña ‘ıkābet iderse şol nesneden ötürü / ki benüm elüm irmişdür Allāh
Ta‘ālā kullarına zulm (2) eylemez. (İKT4/2-v. 307b/1-s. 283).
“İy ata! / Niçün ‘ibādet idersin ş’ol nesneye / kim işitmez ve görmez, saña
fāyıdası (15) degmez?” (İKT-v. 58b/14-s. 221).
Ve / dahı ‘acabladum ş’ol nesneyi / kim cehennem adınuñ varlıġını bilür, dahı
ferah (6) olup güler. (İKT-v. 109b/5-s. 309).
A‘rabī Hālid katından çıkduġından soñra (11) “Hālid saña ne ihsān itdi?” diyicek,
A‘rabī: “/ İsterdüm şol nesneyi / kim (12) benüm müştahām ve benüm hāluma
lāyıġ-ıdı.” (İKT4/2-v. 273a/11-s. 224).
Andan Recā (7) eyitdi: ‘Halkı hoş dut, / rāzī eyle şol nesne-y-ile / kim senüñ
nefsüñ anuñ-ıla rāzī (8) ve hoş olur. (İKT4/1-v. 190b/7-s. 581).
/ Yirine Bişri’bni Dāvūd’ı beg gönderdi. Şol şart üzerine / ki (14) yılda biñ gez biñ
akça göndere. (İKT4/2-v. 431b/13-s. 502).
… aña habar gönderdi, eytdi: “/ Kal‘anuñ kapusını açayın ş’ol şart-ıla / kim beni
(11) tezvīc idesin.” didi. (İKT-v. 159b/10-s. 389).
399
/ Ben dahı sizüñ hükmüñüze itā‘at itmekden ötürü bunı işledüm. Şol vakta degin ki
/ Allāh Ta‘ālā size (20) mutī‘ kıldı. (İKT4/2-v. 307a/19-s. 283).
… dürr-i sadaf-i ıstıfā, Muhammed-i Mustafā üzerine olsun kim / Allāhu Ta‘ālā
anı gönderdi ş’ol vaktda / kim halk zulumāt-ı cehāletde cāyir ve beydā’-i
dalāletde bāyir olmışlar-ıdı. (İKT- v. 1b/11-s. 123).
Ya‘nī / añ yā Muhammed ş’ol vaktı / kim Rabb’uñ feriştelerine (5) eyitdi: …
(İKT-v. 31b/4-s. 176).
Ma‘nīsi budur kim: “/ Zikr eyle yā Muhammed! Ş’ol vaktı / kim / Hak Ta‘ālā
va‘de eyledi (59 peyġāmbarlara / ki eger size kitāb ve hikmet, ya‘nī şerī‘at
virürsem, andan soñra size bir Peyġāmbar getürse ki (6) sizünle olan kitābı
girçekleyesiz; … (İKT-v. 110b/4, 5-s. 311).
Allāh Ta�ālā eydür: … Ya‘nī / Yūsuf didi ş’ol yigide / kim anı kurtılur (16) zann
itdi kim ol sākīdur. (İKT-v. 81a/15-s. 260).
Bir gün ehl-i ‘ilimden (21) bir gişi Reşīd’e eyitdi: “Yā halīfa, / gör şu gişileri / ki
Ebū Bekr’i, ‘Ömer’i severler. (İKT4/2-v. 412a/21-s. 470).
…, musannıf eydür: “/ Eger bu āyet delālet iderse şuña / kim yıldızlar dünyā
göginde (18) murassa‘dur.” (İKT-v. 18b/17-s. 153).
… kim İbn-i ‘Abbās eyitdi: “/ İnkār mı idersiz şuña / kim hullat İbrāhīm’üñ ola,
Kelām Mūsā’nuñ (20) ola, Allāh’ı görmek Muhammed’üñ ola?” (İKT-v. 69b/19-
s. 241).
/ Andan Yezīd Cürcān’ı hisār idüp dururdı şuña (18) dek / kim harāc boyunlarına
alup, yidi yüz biñ (19) filorī, iki yüz biñ ton, dört yüz biñ (20) za‘farān, dört yüz
baş esīr virüp sulh itdiler. (İKT4/1-v. 174a/17, 18-s. 556).
/ ‘Ulemānuñ ihtilāfı var şunda / kim: “Bu īmānuñ anlara āhıratda fāyıdası ola mı,
(21) olmaya mı?” (İKT-v. 90a/20-s. 275).
…, eyitdi: “/ Anuñ şunı / kim Allāh Ta‘ālā Nūh kavmını (17) helak eyledi, …
(İKT-v. 51a/16-s. 208).
Allāh Ta‘ālā eydür: … Ya‘nī / añ yā Muhammed şunı / kim İbrāhīm eyitdi: “Yā
Rabbī! / Göster baña / uluları nice diri kılursın.” (İKT-v. 70a/1-s. 241).
… eyitdi: … Ya‘nī / anuñ şunı / kim (4) azıduñuz, Allāh Ta‘ālā sizi çok eyledi ve
dahı bunlara emr itdi kim… (İKT-v. 74a/3-s. 248).
400
Ya‘nī “/ Allāh Ta‘ālā sever şunları / ki gendü yolında saf olup mukātala (10)
ideler.” (İKT4/2-v. 331b/9-s. 324).
El-āya, ma‘nīsi dimek olur ki: “/ Allāhu Ta‘ālā sever şunları / ki Allāh yolında
mukātala (14) ider.” (İKT4/2-v. 426b/13-s. 494).
/ Ben senden (17) kurtılmak isterin şunuñla / ki, Meryem anuñla kurtuldı’ diyicek,
‘Meryem ne-y-ile kurtuldı?’ didi. (İKT4/1-v. 129a/16, 17-s. 487).
/ Hasan bin Süfyān rivāyat ider (14) Şüreyh’den, / ol Bedriyyūn’dan / ki, biri
‘Ömer bin Hattāb’dur ki: “… (İKT4/1-v. 81b/13, 14-s. 412).
Kaçan ki Benī Subay‘a’(12)dan Basra’ya geldi, / Ziyād b. Hassan’uñ –ki Yahyā-yı
Benatı oġlıdur- evine varup anda (13) dahı gendüzin kimseye göstermeyüp bir
nice zamān turdı. Tā aña degin / ki ol yılda (14) Ebī Ferve evine varup anda zuhūr
buldı. (İKT4/2-v. 329a/12, 13-s. 320).
‘Īsā “/ V’allāhi yirümden deprenmezin, tā aña degin / ki (16) Allāh baña feth ide,
yāhūd ben ölem.” didi. (İKT4/2-v. 331b/15-s. 324).
/ Habsda yatdı; tā ol (14) vakta dek / ki, ‘Ömer’e maraz-ı mevt gelüp, ol maraz
içinde yaturken zindāndan kaçup ‘Ömer’e (15) mektūb yazdı. (İKT4/1-v. 182b/13,
14-s. 569).
Ol (13) hadīs budur kim: “/ Benüm ümmetimüñ işi müstakīm olmaya; tā on iki
halīfa gelmeyince / kim (14) küllüsi Kureyş’den olalar. (İKT4/1-v. 192a/13-s.
584).
Pes Ya‘kūb’ı esirgeyüp eyitdiler: “/ Yūsuf’ı (8) añmakdan zāyil olmazsın. Tā şuña
degin / kim bedenüñ arık ola, kuvvatuñ za‘īf ola, yāhūz (9) helāk olasın.” (İKT-v.
83b/7, 8-s. 264).
/ Ben dahı dünyā ehlini size mutī‘ kıldum, tā şuña degin / ki sizi bilmeyenler
bildiler. (İKT4/2-v. 310b/18-s. 290).
/ Ol dahı kabūl itdi. (8) Tā şuña degin / ki hendege yolı olan dıvār tamām olup
andan fārıġ olalar. (İKT4/2-v. 335a/7, 8-s. 329).
/ Ol dahı anlar hatā söyleyüp kā‘ıda-yı nahv üzerine söylemedüklerinden ötürü
çıkmaġa (10) rāzī olmadı. Tā şuña degin / ki bir nahvcı gişi geldi, eyitdi: …
(İKT4/2-v. 343a/9, 10-s. 343).
/ Sevrī rivāyat ider Tāvūs’dan / kim: “Ehl-i ‘Irāk’ı ben ‘acabların kim, (3)
Haccāc’a müsülmān dirler” didi. (İKT4/1-v. 150b/2-s. 521).
401
/ Tabarānī (20) rivāyat ider Tāvūs’dan, / ol Enes bin Mālik’den / ki: “… (İKT4/1-
v. 214a/19, 20-s. 623).
/ Hişām rivāyat ider ‘Urve’den, / ol atasından / ki: “… (İKT4/1-v. 29a/19-s. 328).
/ Muhammed b. ‘Ömer rivāyet ider Ümm-i Seleme’den, / ol dahı anasından / ki
(17) eyitdi: “… (İKT4/2-v. 265b/16-s. 211).
Ve / bu yılda vefāt itdi Yahyā b. Zekeriyyā / –ki Medāyin kāzīsı-y-ıdı.- / (13) Ve /
Yūnus b. Habīb / –ki nahvīlaruñ ulularınuñ birisi-y-idi.- nahvı Ebū ‘Amri’bni
‘Ala’dan hāsıl itmişdi. (İKT4/2-v. 393b/12, 13-s. 438).
/ Çıksun yavuz sanılu kişinüñ gözi / ki hüner (9) anuñ katında ‘aybdur ve eger
yitmiş dürlü ‘aybuñ olursa dost görmez illâ (10) bir hünerüñi görer. (GT-v. 51b/8-
s. 197).
/ İmām-ı Ahmed rivāyat ider, Yezīdi’bni Hārūn’dan ve (20) ‘Affān’dan / bu ikisi
dahı Hamādi’bni Seleme’den, / ol ‘Aliyyi’bni Zeyd’den / kim Ebū Sa‘īd Huzrī
eydür: “/ Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- bize hutbe okıyıvirdi, ikindi namāzından soñra tā
güneş tolınmaġa yakın (1) olınca /; hıfz iden itdi, unıdan unıtdı.” (İKT-v. 4a/19,
20-s. 128).
Andan başladı ki / Hammādi’bni Seleme (17) habar virdi Yezīd-i Rakkāşī’den / ol
dahı Enesi’bni Mālik’den / ki Rasūl Hazreti buyurdı ki: (18) “… (İKT4/2-v.
418b/16, 17-s. 480).
/ İbn-i ‘Asākir rivāyat (12) itdi yine / kim Peyġāmbar Hazratı -‘Aleyhi’s-selām-
eyitdi: … (İKT-v. 125b/11, 12-s. 334).
/ El kıssa Hālid’e şol mıkdār (9) ‘ukūbat itdi Yūsuf b. ‘Ömer / ki vasf olınamaz.
(İKT4/2-v. 272b/8, 9-s. 223).
/ Ben saña habarluyın yüz biñ gişiden / ki, senüñ katuñda saña nasīhat iderler.
(İKT4/1-v. 111b/21-s. 459).
/ Cerīr rivāyat ider Za‘rā’dan, / ol İbn-i Mes‘ūd’dan / kim: “… (İKT4/1-v.
146b/6-s. 515).
/ Süfyān rivāyat ider Zehrī’den / kim: “… (İKT4/1-v. 138a/7-s. 502).
… / gördüm Zeydi’bni �Amr’ı. Ş’ol (21) hālda / kim / ben büt katında dururdum,
şundan soñra / kim Şam’dan rucū� idüp gemiş-idi, turup (1) güneşi gözler-idi.
(İKT-v. 174a/20, 21-s. 415).
402
/ İmām Māliki’bni Enes Mūtā adlu kitābında (16) rivāyat itdi Zeydi’bni Ebī
Enīse’den, / ol ‘Abdu’l-Hāmidi’bni ‘Abdu’r-rahmāni’bni’l-Hattāb’dan, / ol
Müslimi’bni (17) Yesāri Cüheni’bni’den / kim / ‘Ömeri’bni Hattab’a su’āl itdiler,
bu āyetden / kim Allāh Ta�ālā buyurur: … (İKT-v. 37a/15, 16, 17-s. 185).
/ Rivāyat ider Ziyād / – kim İbn-i ‘Abbās’uñ kulı-y-dı: “… (İKT4/1-v. 203a/18-s.
604).
/ Muhalledi’bni Hüseyin rivāyet itdi Zührī’den / ki eyitdi: “Sünnete yapışmak
necātdur.” (İKT4/2-v. 256b/19-s. 196).
/ ‘Abdullāhi’bni Ahmed rivāyet (12) ider Zührī’den / ki, eyitdi: “Sa‘īdi’bni
Müseyyeb’e üç yıl tahsīl-i hadīs-içün (13) hızmat itdüm.” (İKT4/2-v. 257b/11, 12-
s. 197).
/ Evzā‘ī rivāyet ider Zührī’den / ki, eyitdi: “/ ‘Ālimden edebin ögrenmek (14)
sevgülü gelür baña ‘ilmin ögrenmekden /” didi. (İKT4/2-v. 257b/13, 14-s. 197).
/ İmām Ahmed rivāyet ider Zührī’den / ki eyitdi: “… (İKT4/2-v. 266b/14-s. 213).
… rivāyat ider …’dan ki/kim; … rivāyat ider …’dan, ol …’dan ki/kim
yapısındaki cümleler:
(İKT-v. 16a/20, 21; 16b/1-s. 149), (İKT-v. 23a/13, 14, 15-s. 162), (İKT-v. 32b/20,
21-s. 178), (İKT-v. 35a/20, 21-s. 182), (İKT-v. 68b/13, 14-s. 238), (İKT-v. 69b/2-
s. 240), (İKT-v. 84b/3, 4-s. 266), (İKT-v. 85b/8, 9-s. 268), (İKT-v. 87a/6-s. 270),
(İKT-v. 87a/15, 16, 17-s. 270), (İKT-v. 87b/16, 17-s. 271), (İKT-v. 88a/14-s.
272), (İKT-v. 91b/1-s. 277), (İKT-v. 91b/6, 7-s. 277), (İKT-v. 94a/13-s. 282),
(İKT-v. 101b/19, 20-s. 296), (İKT-v. 104a/12-s. 300), (İKT-v. 106a/5, 6-s. 304),
(İKT-v. 106a/16, 17, 18-s. 304), (İKT-v. 119a/10, 11, 12-s. 324), (İKT-v.
133a/18-s. 347), (İKT-v. 142b/1, 2-s. 362), (İKT4/1-v. 25b/6-s. 321), (İKT4/1-v.
27a/9-s. 324), (İKT4/1-v. 27b/5, 6-s. 325), (İKT4/1-v. 27b/17-s. 325), (İKT4/1-v.
27b/18, 19-s. 325), (İKT4/1-v. 29a/8, 9-s. 327), (İKT4/1-v. 29b/10-s. 328),
(İKT4/1-v. 30b/5, 6-s. 330), (İKT4/1-v. 30b/9, 10-s. 330), (İKT4/1-v. 30b/13-s.
330), (İKT4/1-v. 34b/5, 6-s. 337), (İKT4/1-v. 34b/14, 15-s. 337), (İKT4/1-v.
34b/17-s. 337), (İKT4/1-v. 35a/5, 6-s. 338), (İKT4/1-v. 52a/12-s. 365), (İKT4/1-v.
52a/13-s. 365), (İKT4/1-v. 52b/1-s. 365), (İKT4/1-v. 54a/8-s. 368), (İKT4/1-v.
56a/16-s. 372), (İKT4/1-v. 56b/2-s. 372), (İKT4/1-v. 57b/15, 16-s. 375), (İKT4/1-
403
v. 63b/10-s. 384), (İKT4/1-v. 66a/13-s. 389), (İKT4/1-v. 79b/17-s. 409), (İKT4/1-
v. 80a/3-s. 409), (İKT4/1-v. 80b/7-s. 410), (İKT4/1-v. 80b/17, 18-s. 411),
(İKT4/1-v. 81a/2-s. 411), (İKT4/1-v. 83b/13-s. 416), (İKT4/1-v. 85a/17-s. 418),
(İKT4/1-v. 106b/2-s. 451), (İKT4/1-v. 100a/18-s. 441), (İKT4/1-v. 118b/1-s. 470),
(İKT4/1-v. 129a/5-s. 487), (İKT4/1-v. 130a/19-s. 489), (İKT4/1-v. 135b/7, 8-s.
498), (İKT4/1-v. 137b/7-s. 501), (İKT4/1-v. 145b/16, 17-s. 514), (İKT4/1-v.
146b/6, 7-s. 515), (İKT4/1-v. 146b/18, 19-s. 515), (İKT4/1-v. 147a/10, 11-s. 516),
(İKT4/1-v. 149b/2-s. 519), (İKT4/1-v. 150b/3-s. 521), (İKT4/1-v. 151a/5-s. 522),
(İKT4/1-v. 158a/14-s. 532), (İKT4/1-v. 162b/4-s. 538), (İKT4/1-v. 183b/21-s.
570), (İKT4/1-v. 191a/19, 20-s. 582), (İKT4/1-v. 196a/8-s. 590), (İKT4/1-v.
202a/18-s. 602), (İKT4/1-v. 210a/15, 16-s. 616), (İKT4/1-v. 210b/10-s. 617),
(İKT4/1-v. 210b/17-s. 617), (İKT4/1-v. 211b/4-s. 618), (İKT4/1-v. 211b/6-s.
618), (İKT4/1-v. 211b/15-s. 619), (İKT4/1-v. 211b/18, 19-s. 619), (İKT4/1-v.
213a/8-s. 621), (İKT4/1-v. 213a/11-s. 621), (İKT4/1-v. 213b/10, 11-s. 622),
(İKT4/1-v. 214a/7-s. 622), (İKT4/1-v. 214a/11, 12-s. 623), (İKT4/1-v. 215b/14,
15-s. 625), (İKT4/1-v. 215b/16, 17-s. 626), (İKT4/1-v. 216a/15-s. 626), (İKT4/2-
v. 224b/16-s. 144), (İKT4/2-v. 228a/17, 18-s. 150), (İKT4/2-v. 229b/9-s. 151),
(İKT4/2-v. 230a/8-s. 152), (İKT4/2-v. 231a/11-s. 154), (İKT4/2-v. 239b/11-s.
168), (İKT4/2-v. 239b/12, 13-s. 168), (İKT4/2-v. 239b/15-s. 168), (İKT4/2-v.
240a/20, 21-s. 169), (İKT4/2-v. 240b/5-s. 169), (İKT4/2-v. 240b/7-s. 169),
(İKT4/2-v. 240b/20-s. 170), (İKT4/2-v. 255b/21-s. 194), (İKT4/2-v. 256a/13-s.
195), (İKT4/2-v. 257b/1, 2-s. 197), (İKT4/2-v. 258a/3-s. 198), (İKT4/2-v.
261b/12-s. 204), (İKT4/2-v. 262a/20-s. 206), (İKT4/2-v. 265b/19-s. 211),
(İKT4/2-v. 295b/7-s. 262), (İKT4/2-v. 296b/7, 8-s. 263), (İKT4/2-v. 318b/5, 6, 7-
s. 304), (İKT4/2-v. 320a/9, 10-s. 306), (İKT4/2-v. 389b/15-s. 431), (İKT4/2-v.
404b/10-s. 456), (İKT4/2-v. 405a/8-s. 457), (İKT4/2-v. 405b/17-s. 458), (İKT4/2-
v. 407b/17-s. 462), (İKT4/2-v. 409a/10-s. 464), (İKT4/2-v. 409b/7-s. 465),
(İKT4/2-v. 409b/12, 13-s. 465), (İKT4/2-v. 410a/6-s. 466), (İKT4/2-v. 410a/8-s.
466), (İKT4/2-v. 411a/1-s. 467), (İKT4/2-v. 416b/3, 4-s. 477), (İKT4/2-v.
417a/13, 14-s. 478), (İKT4/2-v. 417a/20, 21-s. 478), (İKT4/2-v. 417b/1, 2-s. 478),
(İKT4/2-v. 431a/13-s. 501), (İKT4/2-v. 434b/3-s. 507).
404
2. 2. 2. 3. 1. 2. Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
İbn-i ‘Asākir menākıb-ı Haccāc’da rivāyat ider ki “/ Haccāc İbn-i Zübeyr’i
depeledüginde Mekke’nüñ içi feryād u (3) figān toldı ‘Abdullāh bin Zübeyir’den
ötürü /. (İKT4/1-v. 51a/2, 3-s. 363).
İbn-i İshāk ve andan ġayrı haylī gişiler eyitdiler kim, / zemzem zāhir olmazdan (6)
öñdin Mekke’de çok kapular var-ıdı, ‘Abdu’l-Muttalib zamānında /. (İKT-v.
180a/5, 6-s. 425).
Ve biri dahı ‘Abdurrahmān bin Mu‘āviye idi ki, / Mısr’uñ (17) kāzīsı-y-ıdı
‘Abdül‘azīz bin Mervān tarafından /. (İKT4/1-v. 138b/16, 17-s. 503).
… Peyġāmbar Hazratı -�Aleyhi’s-selām- buyurdı ki: ‘/ Hīç bir (18) kimse yokdur
Ādem oġlanlarından /, illā ol günāh itmişdür, … (İKT-v. 137a/17, 18-s. 354).
Bir gişi dahı çıkup çaġırdı ki: ‘/ Kanı ‘Alī bin Ebī (15) Tālib? /’ (İKT4/1-v.
196b/14, 15-s. 592).
Hatīb-i Baġdādī Seyf oġlı (4) �Ammār’uñ tarīkından rivāyet eyledi ki “… Ve /
bir ġayrı (19) vech-ile dahı rivāyet olundı ‘Ali b. Tālib’den ve İbn-i Mes‘ūd’dan
ve Sevbān’dan (20) ve İbn-i ‘Abbās’dan / ba‘zı rivāyetde “Süfyān zikri rivāyetde
yiter.” dinildi. (İKT4/2-v. 339a/18, 19, 20-s. 336).
… çaġırdı ki: “Yā fülāna! Kūmī bi-izni’llāh.” (3) Ya‘nī / tur, Allāh izni-y-ile / …
(İKT-v. 141a/3-s. 360).
Ma‘nīsi –Allāhu a‘lam- dimek olur ki: “Halkdan ba‘zı vardur, / fısk (6) işlerin
akçasıla satun alurlar. Allāh Ta‘ālā buyurduġı yoldan çıkmak içün /” (İKT4/2-v.
239a/5, 6-s. 167).
… eyitdüm: (3) “İy Emīr! Halk baña buyurdı ki, / saña ‘özr idem Allāh’a hak olan
nesnenüñ ġayrı-la /, vallāh işbu (4) makāmda ben saña hakdan ġayrı nesne
dilemezin, diyüp, … (İKT4/1-v. 100a/3-s. 441).
/ Hāris rivāyat ider Ebū Vāyıl’dan /: “Huzeyfe’den işitdüm ki: ‘Ashāb-ı
Muhammed’den uluları (11) bildiler kim, / ol yakındur Allāh’a vesīle cihetinden
/.” (İKT4/1-v. 146a/11-s. 514).
Şek yokdur kim, / emvāl-ı (14) kānıyanuñ gişiye vefāsı yokdur Allāh’dan ‘ināyat
olmayınca /.” (İKT4/1-v. 198b/13, 14-s. 595).
405
Bir vech dahı oldur kim, / şeytān (1) Yūsuf’a unutdurdı Allāh’ı zikr itmegi /, Yūsuf
Allāh’a i‘timād etmegi unutdı, mahlūkdan (2) yardım istedi. (İKT-v. 81a/21;
81b/1-s. 261).
Hīç yirüñ var mıdur ki / beni anda gizleyesin Allahu ta‘ālā’dan /’ didi. (İKT4/1-v.
33b/5-s. 335).
İbn-i �Abbās: “… Vakt olur ki / dünyādan ayrılup (18) Allāh hükmine varup
soñuña koduġın nesne saña fāyıda itmez; �amaluñdan ġayrı /” didi. (İKT4/1-v.
31b/17, 18-s. 332).
Hālid bin Ebī ‘İmrān rivāyat (6) ider ki: “/ İbn-i Zübeyir bir ayda üç gün iftār
iderdi ancak / ve kırk yıl arkasından tonın çıkarmadı.” (İKT4/1-v. 53a/6-s. 366).
Eydürler kim: ‘… / ‘Ankabūtuñ (16) tılsımı dahı var-ıdı anda ev yapmaya. /’
(İKT4/1-v. 162a/15, 16-s. 538).
Eved, / Allāh Ta�ālā bir kimesneyi alaca (3) itse olur alaca / ve kimi ki / Allāh
Ta�ālā hor ide anı / kimdür ki �azīz ide? (İKT4/2-v. 295b/2, 3-s. 261).
Nite ki Zührī’den (6) rivāyet olunmışdur ki “‘İlm erkekdür. / Sevmezler anı / illā
erenler ve andan kaçmazlar illā ‘avratlar.” (İKT4/2-v. 356a/6-s. 366).
Ve Hak Ta‘ālā buyurdı ki: … “Ya‘nī / ben sakladum anı ve anuñ zürriyetini
şeytān-ı racīmden. /” (İKT-v. 138a/14-s. 355).
Çünki namāzdan fārıġ oldı, ‘Ömer’den yaña dönüp, ġazab idüp eyitdi: ‘Saña (7)
ne vakt yitişdi ki, / Allāh ta‘ālā ehl-i Bedr’e ġazab itdi; anlardan rāzī
olduklarından soñra /. (İKT4/1-v. 186a/7-s. 574).
Ebū Hātim rivāyet ider Zührī’den ki: “… / Ben de vardum, anlaruñ-ıla. /”
(İKT4/2-v. 258a/4-s. 198).
… kim: “Peyġāmbar eyitdi: ‘Halkuñ okımakda gökçegi oldur kim, / Kur’ān’ı (16)
okıya anuñ-ıla tahazzun idici olduġı hālda /.” (İKT4/1-v. 214a/15, 16-s. 623).
Ashābı Nūh peyġambara eyitdiler kim: “Biz bunda nice mutma‘in (20) olavuz, /
bu cānavarlar nice mutma‘in olurlar, aralarında arslan var-iken? /” (İKT-v.
45b/20-s. 199).
Eyitdi: “… Bildüm ki �Abdumenāf oġlanlarından imiş ve / anlarda bu işe yarar
kimse bilmez-idüm, �Atabe’den (6) ġayrı /.” (İKT-v. 165b/5, 6-s. 398).
Tahtanuñ başında altun-ıla (10) yazmışlar ki; / üstâd cevri yigdür atanuñ
şefkatinden /. (GT-v. 62b/10-s. 212).
406
Ve eydürdi ki: “…, / (13) bu dünyādan nakl itseñüz gerek. Atañuz bilinden anañuz
rahmına nakl itdügüñüz gibi. (14) Ve anañuz rahmından dünyāya ve dünyādan
kabra ve kabrdan mahşere ve mahşerden cennete (15) ya cehenneme /.” (İKT4/2-
v. 259a/13, 14, 15-s. 200).
Benī ‘Abbās’uñ devleti gelmesinüñ ibtidāsında vārıd (18) olan ahbār-ı
Nebeviyye’dendür ki / bu hadīsi A‘meş dahı rivāyet itdi ‘Atiyye’den /, ol (9) Ebū
Sa‘īd’den rivāyet itdi. (İKT4/2-v. 296a/18-s. 263).
Eyitdi: ‘And içdüm ki / Kur’ān’ı ezberlemeyince bunı gidermeyem ayaġumdan.’
(21) didi.” (İKT4/2-v. 225a/20-s. 145).
Bu kazıyyeye sebeb oldı ki: ‘Abdülmelik bu yıluñ evvelinde çeri [36a] (1) cem‘
idüp kasd-ı Karkısıyā kıldı ki, / Züfer bin Hāris-i Kelābi’yi hisār ide ‘Ayn-verd’de
/. (İKT4/1-v. 36a/1-s. 339).
Şehirlerde nāyıblar anlar ıdı kim, / yokaru zikr itdük, (9) �azl olunup yirlerine
ġayrı gişiler dikilenlerden ġayrı /. (İKT4/1-v. 183b/8, 9-s. 570).
İbrāhīm anı ihtiyār itdi ki / Horāsān halkı da‘vet ide. Bahādur olup (7) fehm[i]
kavī ve zihni tīz olduġıçun /. (İKT4/2-v. 284b/6, 7-s. 242).
Andan turup, (4) yüzin açup eyitdi ki: ‘… / Vallāhı sizi yüzerin balık yüzer gibi. /
Ve / sizi dögerin vahşī develeri (12) döger gibi /. (İKT4/1-v. 68a/11, 12-s. 392).
“Ya‘nī Fir‘avn (21) didi kim: “/ Koñ beni / Mūsā’yı öldüreyin, korkarın kim
dīnüñüzi tebdīl ide, yāhūz (1) yirde fesād izhār eyleye.” (İKT-v. 97b/21-s. 289).
Benī İsrā’īl çıkup gitmege (4) yaraklanmışlar-ıdı; emr olundılar kim / āl-i
Fir‘avn’dan ‘āriye altun ve incüler alalar bezek içün /. (İKT-v. 100a/4-s. 293).
/ Ebū �Āsım rivāyat ider Bişr bin �Āsım’dan / kim: “Tāvūs eyitdi: ‘Hīç bir gişi
görmedüm kim, / (5) gendü nefsine emīn ola, bir gişiden ġayrı /. (İKT4/1-v.
214a/4, 5-s. 622).
Ol söz budur ki işitdüm, kendü hısmum ve kavmum eydürlerdi (12) ki / yigit
kişinüñ yanında uyanuk durmak yigrekdür, bir koca kişi yanında (13) yatmakdan
/. (GT-v. 58b/12, 13-s. 206).
… ve eytdiler kim, / anda bir büyük kapu vardur, bir muhkem kilid (12) urulmış /
ve ol tarafuñ begleri pāsbānlar komışlar ki… (İKT-v. 145a/11, 12-s. 367).
Rāvī rivāyat ider ki: (17) “İbn-i ‘Abbās biñ akçalık ton giyürdi. / İki oġlı var-ıdı.
Biri ‘Abbās ve biri ‘Alī adlu. / (İKT4/1-v. 32b/17-s. 334).
407
… (5) ol Sa’īdi’bni Müseyyeb’den şöyle habar virdi kim, / ‘Abdu’l-Muttalibi’bni
Hāşim Zemzem’i (6) kazup zāhir eyleyicek iki havz eyledi; birin içmeg-içün ve
birin ābdest almaġ-ıçun /. (İKT-v. 180b/5, 6-s. 426).
Dahı ol oldur ki / Bişşār-ı şā‘ır (20) anuñ hakkında didi bu beyti / okudı ki: …
(İKT4/2-v. 317a/19, 20-s. 301).
Hatta Mūsā sorardı kim “/ (21) Hak Ta‘ālā saña ne vahy itdi bu gün? /” (İKT-v.
121b/21-s. 329).
Mellâh güldi ve eyitdi (24a) ki / gerçek ve yakîndir bu söz /, velîkin bir sebeb dahı
vardur. (GT-v. 24a/1-s. 153).
Andan ashābına sordı ki: “/ Nice gördüñüz bunları? /” (İKT4/1-v. 152b/19-s.
525).
Pâdişâh sordı ki / sebeb (14) nedür bunlaruñ düşmenligine? / (GT-v. 11a/13, 14-
s. 136).
Rivāyet olundı (10) ki… / Zīrā Efzal’uñ mālı (6) çoġ-ıdı, Ca‘fer’üñ mālından. /
(İKT4/2-v. 401a/5, 6-s. 450).
Didiler kim: “/ Zeyd kıbleye istikbāl iderdi, (13) Cāhiliyyet zamānında dahı. /”
(İKT-v. 175b/12, 13-s. 417).
Rivāyat olundı ki: (4) Süleymān bin ‘Abdilmelik hacca varduġında bir gişi gördi
kim, / tavāf iderdi cemāl ve kemāl birle (5) müzeyyen /. (İKT4/1-v. 211a/4, 5-s.
617).
… kim ‘Āyişe eyitdi: “Rasūl Hazratı –(s. a.v. )- (10) eyitdi kim ‘Cennete girdüm
gördüm, / Zeydi’bni ‘Amri’bni Nüfeyl içün iki büyük aġaçlar virmişler (11) cennet
aġaclarından /.’” (İKT-v. 176a/10, 11-s. 417, 418).
Eyitdi: “Ol (21) bir kuyıdur kim hergiz soġulmaz, anı kimse cihānda zem kılmaz,
/ andan su içiserler cümle huccāc / (1) içicegez andan tok olısar ac /. (İKT-v.
178a/21; 178b/1-s. 423).
“Bilmedüñ mi ki / ayaġuñ (10) bende geçecekdür; çün nasīhat kulaġuña girmedi
/. (GT-v. 17a/9, 10-s. 144).
Ammā teftīş idüp gördiler kim / şehirden (18) taşra kenīseler var-ıdı. Deyr-i
Merān gibi. Kāsyūn eteginde / dahı (19) Kenīse-i Rāhıb ve Kenīse-i Tevmā ki,
Bābu Tevmā’dan taşradur ve… (İKT4/1-v. 159b/17, 18-s. 534).
408
Ve eydürdi ki: “Zikr iki dürlüdür; / biri zikrdür dil-ile /, biri halāl ve harām
vaktında añmakdur (18) ki andan bu efzaldur.” (İKT4/2-v. 259a/17-s. 200).
Ol (6) kıssadan ma‘lūm oldı ki / Hızır, Peyġāmbar ola, dört vech-ile /; evvel vech
budur kim: … (İKT-v. 124a/5, 6-s. 332).
İbn-i Ca‘fer eydür: “Meymūn’dan işiddüm, eydürdi ki: “/ Kur’ān’ı, gişi var ki ser-
māye (19) idinmişdür dünyā hāsıl itmeg-içün /. (İKT4/2-v. 239a/18, 19-s. 167).
Andan bir gişi (12) dahı çıkup çaġırdı kim: ‘/ Kanı Ebū Bekr-i Sıddīk? /’ (İKT4/1-
v. 196b/12-s. 592).
Ma�nīsi budur ki: ‘… / İ‘rāz eyle ehl-i küfrden ve ashāb-ı fucūrdan. /’ (İKT4/2-v.
274a/21-s. 225, 226).
Hāfız Ahmed eydür: “Ba‘zı (9) şüyūhdan işitdüm ki: ‘/ Müsülmānlar Dımışk’a
girdüklerinde Miklāt kenīsesinde (10) bir direk başında bir sanam gördiler; eli
yumlu /. (İKT4/1-v. 162b/9, 10-s. 538).
Ammā ol şekilden taġyīr oldukdan soñra (8) bir gişi görmedi ki, / sahābadan anda
kimse namāz kıla Enes Bin Mālik’den ġayrı /. (İKT4/1-v. 161b/8-s. 537).
Ammā ol hadīs ki Beyhākī zikr (6) itmişdür kim / rivāyat ider Enesi’bni
Mālik’den / ki, ol eyitdi: … (İKT-v. 126a/6-s. 335).
Ol Muhammed’dür kim / Peyġāmbar viribinildi, esvede ve ebyaza ve ahmara. /
Rasūl (10) kılındı Ehl-i Veber-ile, Ashāb-ı Meder’e ve Hacar’a. / (İKT-v. 171a/9,
10-s. 409).
Bu Ümeyye-i Kureyşī-i Emevī’dür ki / (2) meşhūrdur Eşdak-ıla /. (İKT4/1-v.
38b/2-s. 343).
Bir dahı fikr iderem (13) ki, / düşmen şamatası ne beñzer fakr zahmetine /. (GT-v.
15a/13-s. 141).
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Soñra turup tahāret idüp
āb-dest alup (11) dün namāzına meşġūl olurdı fecr vaktına degin. / (İKT4/2-v.
355b/10, 11-s. 365).
Dahı eydürdi ki: “/ Tā‘at ehlinüñ gice (9) itdügi ‘ibādet tatludur, fısk ehlinüñ
gündüz itdügi fısk-ı fucūrından. /” (İKT4/2-v. 433b/8, 9-s. 505).
Mansūr dahı aña bir mektūb [311a] (1) göndürdi ki “… / Halkı depelersin Fir‘avn
depeler gibi. / Mazlūmlara yapışursın, cabbārlar (5) yapışur gibi. / Cevr-ile hükm
409
idersin müfsidler gibi. / Māl virürsin, ġayrı mahallına müsrifler fi‘li (6) gibi. /
(İKT4/2-v. 311a/4, 5, 6-s. 290).
Zīrā Peyġāmbar Hazratı (19) -�Aleyhi’s-selām- buyurdı ki: … Ya‘nī biz enbiyā
bölügiyüz; (20) mīras terk itmezüz; / bizden ne kalursa sadakadur, fukarāya /.
(İKT-v. 130b/20-s. 343).
Eyitdi (6) kim: “Āgāh oluñ, / dünyāñuzuñ bākī kalanınuñ meseli geçmişi katında
bu günüñ bākīsı gibidür geçmişi katında /.”» (İKT-v. 4b/6-s. 128).
�Ömer bin (18) �Abdül�azīz bunlaruñ sözlerin Velīd’e bildürüp, Velīd rızā
göstermeyüp emr eyledi ki, (19) / evleri yıkup mescid yapalar. Gendi buyurduġı
gibi / ve sakfın yüceldeler. / �Ömer (20) çāra bulmayup, yıkmaġa başlayup, Benī
Haşim’den ve ġayrıdan eşrāf cem� olup, zārī vü (21) efgān idüp aġlaşdılar
Peyġāmbar öldügi gün gibi. / (İKT4/1-v. 117a/19, 20, 21-s. 469).
… eydür: İbn-i Mes‘ūd didi kim / Rasūlü’llāh (6) –(s. a.v. )- Cebrā’īl’i gördi,
gendü sūratında /; altı yüz kanadı var-ıdı, … (İKT-v. 24b/5, 6-s. 164).
Meryem bildi ki / bu elbette olacak nesnedür, gereg-ise dilesün, gerekse (15)
imtinā‘ itsün /, nāçār rāzī oldı. (İKT-v. 139a/14, 15-s. 357).
Zīrā Hazrat-ı Risālet’den ben işitdüm ki: (12) ‘… / Andan ol horlık (14) anlardan
zāyıl olmaya, gine dīnlerine rücū‘itmeyince. /’ (İKT4/1-v. 63a/13, 14-s. 384).
Dirler kim / Dāvud’uñ cenāzesinde kırk biñ rāhib var-ıdı, girü kalan halkdan
ġayrı / (12) ol gün ġāyet issi oldı. (İKT-v. 130b/11-s. 342).
‘Ömer: “Eyle dime. (16) Şöyle di ki, / Allāh seni diri tutsun gökçek dirligi-le /.
(İKT4/1-v. 194b/16-s. 588).
Rivāyatdur kim: / Tāvūs bir gün bir gişi gördi, gözi (9) çapaklu ve tonı kir /.
(İKT4/1-v. 210b/8, 9-s. 617).
Ma‘nīsi budur ki “/ Biz kılmaduk şol düşleri / ki / gösterdük (9) saña / illā fitne
kılduk halka /.” (İKT4/2-v. 297a/8, 9-s. 264).
Ol İbrāhīm’dür ki da‘vet aña (11) oldı ve / Ebū Müslim’i Horāsān’a gönderdi
halkı gendüye bey‘ata kıġırmaġ-ıçun /. (İKT4/2-v. 290a/11-s. 252).
Ebū Mu‘āb (18) rivāyet ider: “Mālik’den işitdüm ki: “/ Bir kimseye fetvā
virmedüm. Hattā yitmiş gişi şehādet (19) idüp ‘Sen buña ehilsin.’ dimeyince /.”
dir-idi.» (İKT4/2-v. 386b/18, 19-s. 425).
410
… dirler kim / ol şehirlerüñ içinde (17) yüz biñ ādemī var-ıdı, hayvānātdan ġayrı
/. (İKT-v. 72b/16, 17-s. 246).
İbn-i İshāk ve ġayrı rāvīler şöyle rivāyat itdiler kim… / Bu Vehb ol vaktda Benī
Zühre (7) kabīlesinüñ ulusı-y-ıdı; hem yaş cihetinden hem şeref cihetinden. /
(İKT-v. 182b/6, 7-s. 429).
Ma‘nīsi budur kim: “/ Benüm rahmetüm vāsi‘ oldı; her nesneye / ben ol rahmeti
(13) yazısarın ş’ol kimselere / ki muttakī olurlar; dahı zekāt virürler; dahı ş’ol
kimselere yazısarın (14) ki… (İKT-v. 116b/12, 13-s. 320).
Hükemâ eydür ki; / eger câhil âb-ı hayâtı yüz suyına satsa, ‘âkıl (10) anı satun
almaz ki ‘izzet-ile ölmek yigdür horlıg-ıla dirlik sürmekden /. (GT-v. 35a/10-s.
174).
Hükemâ eydür ki; eger câhil âb-ı hayâtı yüz suyına satsa, ‘âkıl (10) anı satun
almaz ki / ‘izzet-ile ölmek yigdür horlıg-ıla dirlik sürmekden /. (G.T-v. 35a/10-s.
174).
Ammā İbrāhīm hurūc itmekde ta‘cīl itdügine sebep (21) ol-ıdı ki / kardaşı aña
nāme viribidi. “Hurūc itmekde ta‘cīl idesin, müst [329b] (1) olmayasın.” diyü /.
(İKT4/2-v. 329a/21; 329b/1-s. 320).
Bu muhâldür ki hünermendler öleler / (11a) bî-hünerler yirlerin tutalar
hünermendlerüñ /. (GT-v. 10b/15; 11a/1-s. 135).
Ve her hāl bundan (10) ma‘lūm olur kim / atanuñ salāhıyyatı-y-ıla zürriyet
mahfūz olurmış; ıraġ olursa (11) dahı /. (İKT-v. 109b/10, 11-s. 309).
Şek degüldür kim, / (10) Ādem -‘aleyhi’s-selām- kerāmatludur İbn-i Zübeyr’den; /
cennet hurmat cihetinden a‘zamdur (11) Ka‘be’den /. (İKT4/1-v. 141a/10, 11-s.
506).
Eger sende hüner var-ısa göstergil ki / gül (7) dikenden gelmişdür, İbrâhim
Âzer’den /. (GT-v. 73a/6, 7-s. 228).
… Sālimi’bni ‘Abdi’llāhi’bni ‘Amr’dan rivāyat (10) itdi kim / Zeydi’bni ‘Amr
Şam’a gitdi, İbrāhīm dīnini taleb itmege /. (İKT-v. 175a/10-s. 416).
Ümîzdür ki / muhlis (3) kullar nâ-ümîz olmayalar ilâhuñ dergâhında /. (GT-v.
24b/2, 3-s. 154).
… bir a�rabî hikâyet ider ki; … Nâgâh bir kîse buldum; / tolu incü. / (GT-v.
36b/2-s. 176).
411
Ba‘zılar eydürler ki: “/ İbn-i Zübeyir (17) gicenüñ evvelinden rükū‘da tururdı irte
olınca /. (İKT4/1-v. 52a/16, 17-s. 365).
Zīrā bundan öñdin çok vakt olurdı kim, / namāz te’hīr olınurdı, (2) iş çoklıġından
ve çok şuġuldan /. (İKT4/1-v. 180b/1, 2-s. 565).
Bir kişi oglına vasıyyet (5) eyledi ki; iy cüvânmerd, / ögren işbu ögüdi /: Şol
kimse ki … (GT-v. 64b/5-s. 214).
… ve biri dahı budur ki yā Mūsā! / Söz söyleyen gişinüñ melāli azdur. (4) İşiden
gişiden /, kaçan halka söz söyleseñ çok söyleyüp melūl kılma ki çok söylemek (5)
‘aybdur, … (İKT-v. 124b/3, 4-s. 333).
Nāgāh bir ter ü taze ravzaya yitişdüm ki dürlü dürlü reyāhīn ve ezhār-ile
müzeyyen olmış (18) ve eşcār ve enhār-ıla mu‘ayyen olmış, / evrāk üzerine
düşmiş jāleler; / şebnemden kadeh pür itmiş (19) lāleler /. (İKT-v. 171a/18, 19-s.
409).
…… ve / dahı Muhammedi’bni Cerīr rivāyat itdi Yūnusi’bni ‘Abdu’l-A‘lā’dan, /
ol İbn-i Veheb’den, / (16) ol Cerīri’bni Hārizm’den, / ol Aġmaş’dan, / ol
Şemīzi’bni ‘Atıyye’den kim Hilāli’bni Yesār (17) ben hāzır-ıdum, / İbn-i ‘Abbās,
Allāhu Ta‘ālā: * … didüginüñ ma‘nīsı sordı (18) Ka‘bü’l-Ahbār’a /. (İKT-v.
42a/17, 18-s. 193).
Bu kim / Allāh Nūh peyġambaruñ oġlını helāk ide kāfir olduġ-ıçun, atası (21)
Peyġāmbar-iken ve ehl-i īmānuñ ulusı iken, / ‘Ūc bin ‘Unuk helāk olmaya, harām-
zāde ve kāfir-iken (1) ve Peyġāmbar’ın istihzā iderken / bu söz ġāyet yalandur, hāl
budur kim… (İKT-v. 47a/20, 21; 47b/1-s. 202).
‘Āyişe Hevdec’üñ (4) çevresinde yüriyenlere eyitdi: “Ol Mūsā’ibni ‘İmrān’dur
kim / şafā‘at itdi kardaşına / (5) kardaşı Peyġāmbar oldı.” didi. (İKT-v. 95b/4-s.
284).
Ba�zılar rivāyat ider ki: Şübeyb-ile kimseler var-ıdı. / Anı düşmen tutup
dururlardı (16) kavmların ve kabīlelerin öldürdüginden ötürü. / (İKT4/1-v.
77a/15, 16-s. 405).
* Meryem 19/57.
412
… kim: “ ‘Ömer’e meleke’l-mevt hāzır olduġı vakt eydürdi kim: ‘İlāhī! / Beni
rāzī eyle (16) kazañ-ıla, / mübārak eyle kadruñ-ıla. / (İKT4/1-v. 201b/15, 16-s.
601).
Ba‘zılar eydürler kim: “/ Ol yılda safer ayından on gün kaldukda vefāt (15) itdi,
kırk beş yaşında. /” (İKT4/1-v. 175a/14, 15-s. 557).
Rivāyat olundı kim: / Haccāc, Hüseyin Resūl zürriyetinden (20) idügine inkār
eyledi kızı oġlı olduġından ötrü /. (İKT4/1-v. 144a/19, 20-s. 511).
Eydürdi kim: “… Bizüm üzerümüze habarlar sordılar ki, biz (17) anı bilmezüz, /
dahı andan nesne bilmezüz Kur’ān okımakdan ġayrı /. (İKT4/1-v. 110b/16, 17-s.
458).
Ol ma�badı yapdılar kim, / şimdi cāmı�dur, kutb cihetinden yaña /. (İKT4/1-v.
153b/21-s. 526).
‘Abdu’l-Muttalib cema‘atına eyitdi: “Ben bir nesne fikr itdüm. (2) Gerekdür kim /
her biriñüz bir çukur kaza kuvvatı var-iken /, gire ol çukur içinde otura, öldügi (3)
vakıt ashāb anı göme koyalar. (İKT-v. 179a/2-s. 424).
Ve dahı Kuss oldur kim eydürdi: Kamuñuza gerek kim / ola ma‘ād, / Kuss and
içer Rabb’ı ‘ibāda; sātıh-ı mihāda; / elbette haşr olısar her (3) bir gez ‘ala’l-
infirād; ş’ol günde / ki / adıdur yevmi’t-tenād / ve ş’ol günde ki nefh-i sūr (4) ve
nakrınā kor olısar, ehlü’llāhi dizāra iştiyāk idiser ve yir yüzi nūru’llāh-ıla işrāk
idiser, … (İKT-v. 169b/2, 3-s. 405).
/ Yine Cerīr nakl ider Muhālid oġlı Süleymān’dan / ki: “… / Vardı Mansūr / (7)
Ebū Hanīfe’yi binālar ve iş işleyenler üzerine nāzır kıldı. (İKT4/2-v. 335a/6-s.
329).
Buhārī, Ef�āl-ı ‘İbād adlu kitābda (8) ve İbn-i Ebī Hātem, Kitāb-ı Sünnet’de
şöyle rivāyet ider ki: “… / Allāh Ta‘ālā münezzehdür (19) mekāndan ve
zamāndan. / (İKT4/2-v. 273b/18, 19-s. 225).
Ve karşu mesel idüp bu sözi didi ki: “/ Senüñ gözüñde olsun melekü’ül-mevt / (6)
ve ‘avān-ı hāzır olup ve ruhuñ kabz itmege geleler, ol vakta nazar it ki nice
olursın?” (İKT4/2-v. 366a/5-s. 384).
Sa‘īdi’bni ‘Afv’dan rivāyat olınur ki Peyġāmbar Hazratı –‘Aleyhi’s-selām-
buyurdı ki / (1) Hak Ta‘ālā baña cennetde tezvīc Meryem’i ve Āsiye’yi ve
Mūsā’nuñ kız karındaşını /. (İKT-v. 139a/1-s. 356).
413
Eydürdi ki: “Mansūr’ı işitdüm, / rivāyet iderdi Muhammed’den / (16) eydürdi ki:
“… (İKT4/2-v. 236a/15-s. 162).
Ve Ulemā-i Siyer dimişler ki: “ … / Yemen beglerinden biri zamān-ı kadīmde (2)
ol iki taġuñ arasına bu suya bir sedd yapdurdı, muhkem binā-y-ıla. / (İKT-v.
153b/1, 2-s. 380).
İmdi bu göñül sayrulıklarından bir sayrulıkdur, kul olan gişiye eyle gerekdür kim,
/ (5) anuñ gibi nesnelerden nefsini men‘ idüp güci yitdügince gendüyi ve ġayrıyı
hayr nesneye irşād (6) ide mutābıkla /. (İKT4/1-v. 213a/5, 6-s. 621).
Andan sünnet geldi ki, / hılāf (13) yokdur, müsülmānlar arasında /, didi ki: “Ana
atasıdur, ana kardaşına ve ata kız kardaşına mīrās yokdur.” (İKT4/2-v. 324b/12,
13-s. 313).
Nasārā bir dīn dahı ihtirā� eylediler kim, / mürekkebdür. Nasrāniyye-i dīn-ile
(15) �abede-i evsān dīninden /. (İKT4/1-v. 154b/14, 15-s. 527).
… eytdi: “Ne okıdursam (1) unıduram, illā anı unutmazam kim Sūk-ı ‘ükāz’da
kızıl deve üzerinde durup hutbe okurdı (2) –kim / yukaruda zikr olundı, nazm-ıla
ve nesr-ile /. (İKT-v. 170a/2-s. 406).
Ammā Nil bir ırmakdur kim / dünyā ırmaklarında (8) anuñ nāzīrı yokdur, ne
sıfatda ve ne letāfetde ve ne yolı uzun olmakda /. (İKT-v. 15a/7, 8-s. 147).
Dervîş eyitdi: “İy (2) ‘azîz söyleme ki / yohsullıkda ölmek yigdür, nesne uma
kimsenüñ katına (3) varmakdan. /” (GT-v. 33a/2, 3-s. 171).
Dahı bilüñ iy Tañrı kulları kim / Kur’ān sizden şeytānuñ ıġvāsın, (7) vesvesesin
giderür. Niteki subh olup, gün toġup subh aydınlıġı (8) gice karañusın giderdügi
gibi /.” (İKT4/1-v. 176b/6, 7, 8-s. 559).
… eydürdi kim: ‘Yā müzāhım! Korkarın kim, Medīne taşra (11) atduklarından
olam, ya‘nī Peyġāmbar –sallā’llāhu ‘aleyhi ve sellem- diyüp durur kim: / ‘Medīne
(12) yaramazını taşra atar. Nitekim demürci körügi demürüñ yaramazın taşra
atup (13) eyüsin koduġı gibi. /” (İKT4/1-v. 187b/11, 12, 13-s. 577).
Dimişler kim … Andan soñra Hak Ta‘ālā Ebābil kuşını (15) viribidi, deñizden
çıkdı, / her birinüñ üç taşı var-ıdı, nohud ve mercimek mıkdārı, birisi (16) aġzında
ve ikisi iki ayaġında, / kime dokunsa helāk olurdı. (İKT-v. 158a/15, 16-s. 387).
414
Eyitdi kim benüm meylüm buña artug-ıdı ki, bir zamânda bir yazıda (3) yorılmış-
ıdum bu beni deveye bindürdi, ve / anuñ elinden bir tâzıyâne yidüm (4) idi
oglanlık vaktında /. (GT-v. 24a/3, 4-s. 153).
Genç mahbûbeye kuvvet gerekdür altun gerekmez ki / aña bir darb sevgülüdür on
batman altundan /. (GT-v. 61a/3-s. 209).
Bir gişi dahı çıkup çaġırdı kim: (14) ‘/ Kanı ‘Osmān bin ‘Affān? /’ (İKT4/1-v.
196b/14-s. 592).
Evvel yazılmış kim: ‘… Ve toġurduġuñuz [162b] (1) oġlanlardan size menfa�at
irişmez; / hayāt-ı ġanīmat gerek ölmezden öñdin /. / Kuvvat-ı (2) hoş gerek za�fat
irmezden öñdin / ve / sıhhatuñ kadrın bilüñ sayrulık (3) irişmedin /. (İKT4/1-v.
162b/1, 2, 3-s. 538).
Bir gişi dahı (13) çıkup çaġırdı ki: ‘/ Kanı ‘Ömer bin Hattāb? /’ (İKT4/1-v.
196b/13-s. 592).
Sem�ānī –kim nākıl-ı ahbārdur- eyle rivāyat ider kim: “… Hayvānātı evlādından
ayırup, müsülmānlardan ehl-i zimmetden bir yüce yire çıkup buyurdı, / (4)
Allāh’a niyāz idüp, buña irüp du‘ālar itdiler öyle vaktına degin /. (İKT4/1-v.
172b/4-s. 553).
… kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- eyitdi: “Bir fitne olacakdur kim / ol fitnede oturan
yigdür (10) öri turandan; / örü turan yigdür, yüriyenden; / yüriyen yigdür,
segirdenden /.” (İKT-v. 39b/9, 10-s. 189).
Allāh Ta‘ālā bu feriştelere emr itmiş-idi kim (4) / ol halkı helāk itmeyeler,
peyġāmbarları dört gez tanuklık virmeyince /. (İKT-v. 72a/4-s. 244).
Ol pīr eyitdi kim: ‘/ Sorma, Peyġāmbar’uñ ashābı oġlanlarından öldürdüklerin. /’
(İKT4/1-v. 141b/7-s. 507).
Ma‘nīsi budur ki: ‘Biz saña çok ümmet virdük, / pes (20) namāz kıl ve ‘ibadet eyle
Rabb’uña ve Hālık’uña /. (İKT4/2-v. 274a/19, 20-s. 225).
Andan baña eyitdi ki: ‘Yā Zehrī! Sen didügüñ (10) gibi degüldür, belki oruç kırk
vech üzerinedür; / onı vācıbdur, ramazān ayı gibi /; (11) onı harāmdur; on
dördinüñ sāhıbı muhayyardur. (İKT4/1-v. 138a/10-s. 502).
… ve hem bu (19) tarīkda vardur kim / bu kıssanuñ nazmını ve nesrini kemāli-y-
ile nakl iden Ebū Bekr idi, (20) Rasūlü’llāh huzūrında / ve / dahı rivāyat itdi Ebū
Na‘īm Ahmedi’bni İshāk-i Hıtāmī ‘Aliyyi’bni Hüseyni’bni (21) Muhammed-i
415
Mahzūmī’den, / ol Ebū Hātem-i Sicistānī’den, / ol Vehbi’bni Cerīr’den, / ol
Muhammedi’bni (1) İshāk’dan, / ol Zührī’den, / ol Sa‘īdi’bni Müseyyeb’den, / ol
İbn-i ‘Abbās’dan / eytdi kim : … (İKT-v. 167b/19, 20, 21; 168a/1-s. 402).
Dahı eydürdi ki: “Gerekdür ki / gişinüñ Allāhu Ta‘ālā’dan (12) havfı artuk ola
recāsından /. (İKT4/2-v. 432b/11, 12-s. 504).
… işbu āyetde (5) Hak Ta�ālā ‘Īsā hakkında didi ki: … “Ya‘nī / kuvvetlendürdük
(6) Rūh-ı Kuds sebebi-y-ile. /” (İKT-v. 140b/5, 6-s. 359).
Bir gün ola ki / fıstuk (20) yaġı-y-ıla bişmiş pālūza yiye sahn içinde. /’ didi.
(İKT4/2-v. 390b/19, 20-s. 433).
Hurmā budaġından alçak ve dīvārları kerpüçden (14) ve kapuları sıvalu, beni hālı
üzerine terk itmek yigdür ki, / hācīlar ve müsāfırlar ve Peyġāmbar (15) evlerin
ziyārat idiciler görüp, �ibret tutup, dünyāda zühde meşġūl olup, evler, (16)
�imāratlar itmeyeler sākin olacak mıkdārdan ġayrı /. (İKT4/1-v. 117a/14, 15, 16-
s. 468).
Hāsılı budur ki, / halās yok saña / ve ölümden kurtılmaġa tedbīr mutasavvar
degüldür.” (İKT4/2-v. 274b/4-s. 226).
Ve ol yılda vefāt idenlerden biri Sāyib bin Yezīd ki, / atası (2) anuñla Hazrat-ı
Risālet-ile bile hacc eyledi Sāyib yedi yaşında iken /. (İKT4/1-v. 123a/1, 2-s. 477).
Eyitdi: “İşitmedüñ mi ki sâhib(7)diller dimişlerdür: / Yorılup oturmak ve
diñlenmek yigdür; segirdüp yorılup (8) yatmakdan. / (GT-v. 59b/7, 8-s. 208).
Andan kitāb-ı Süleymān’ı açup, bunı yazılmış (16) buldı ki: “… / Ben Allāh’a
sıġınurın senden kesilmekde ve hurmatum hetk itmekde (21) ve baña ihsān
eylemegi terk kılmakda ve benüm senüñle vuslatumda ve senden diledügümde
[120b] (1) icābat itmekde. / (İKT4/1-v. 120a/20, 21; 120b/1-s. 473).
Girü gel beni depele ki / öñüñde ölmek yigrekdür (13) senden soñra diri olmakdan
/. (GT-v. 52b/12, 13-s. 199).
… eyitdi: “Yakındur ki Muhammed size talāk virürse Rabb’ı aña sizüñ bedelüñüz
hatunlar (5) vire ki / tayyibe olalar ve tāhire olalar. Seyyibdeb ve bikrden /
dimişlerdür kim (6) seyyibden murād Āsiyedür ve bikrden murād Meryem’dür.”
(İKT-v. 139a/5-s. 356).
416
Bunlar dahı bu habarı işidüp mekr ü (7) hīle itmege meşġūl olup, Müslime bin
‘Abdülmelik’e biti yazup didiler kim: “/ Yun bizden yardım (8) ister sizüñle ceng
itmege /. (İKT4/1-v. 179b/7, 8-s. 564).
Bir müneccim sefere varmış-ıdı, girü evine geldi, gördi ki / ‘avratınuñ katında bir
yâd er oturur sohbete meşgûl /. (GT-v. 48b/12-s. 192).
… ki: “Seyf oġlı ‘Ammār eyitdi: “Ben ‘Āsım oġlı Ahvāl’dan (5) işitdüm ki /
habar virürdi Süfyān-ı Sevrī’den, / ol dahı ‘Abdullāh b. Cerīr’den / rivāyet (6)
ider ki; … (İKT4/2-v. 339a/5-s. 336).
Ol eyitdi kim: ‘Bir gün bir cezīreye yitişdüm. / Ol cezīrede (19) on altı yeşil
bardak buldum; Süleymān bin Dāvūd-‘aleyhi’s-selām- mühri-le mühürlü. /
(İKT4/1-v. 171b/18, 19-s. 552).
“Heykel oldur kim / göklerüñ kenārlarını, yiri ve deñizleri çevre ihāta ider; ş’ol
çadır tınabları (4) gibi /.” dimiş. (İKT-v. 8a/3-s. 135).
Ma‘nīsi budur ki: “/ Okı şol kimsenüñ habarın /, (6) aña biz āyetlerümüzi
gönderdük. (İKT4/2-v. 310b/5-s. 289).
Taberānī, Veheb’den rivāyet ider ki: «… / Ne ihsān idüp gendü nefsine (13)
andan ücret umup kuru söz-ile maġrūr olmaya. Tā anuñla gökcek fi‘l (14) bile
mukārın olmayınca. / (İKT4/2-v. 229a/12, 13, 14-s. 150).
Taberānī, Veheb’den rivāyet ider ki: «… / Ol dahı gendünüñ her hācetinde anı
yardımcı zann idüp (4) aña ziyāda raġbet gösterür, tā bilinince. / (İKT4/2-v.
229b/3, 4-s. 151).
Maksūd budur ki, / İbn-i ‘Ömer vefāt bulmadı, tā biñ kul azād itmeyince /.
(İKT4/1-v. 62a/20-s. 382).
Rivāyāt olundı ki: “… / Andan gice oldukda (8) Ebū ‘Ömer çerisine silāhların
geydürüp, bindürüp, gelüp, Şimr’i basup, Şimir yalıncak çıkup, süñü-y-ile (9)
bunlara hamle idüp, varup yine çādırına girüp, kılıç çıkarup, bunlaruñ aralarında
bahādırlık eyledi; (10) tā depelemeyince. / (İKT4/1-v. 8b/7, 8, 9, 10-s. 294).
Dīnu’llāh-çun olunca sizüñ murāduñuz budur ki, / ceng idesiz, tā dīnu’llāh (5)
ġayratı-çun olınca /’ didi. (İKT4/1-v. 66a/4, 5-s. 388).
Rivāyet olundı ki: … / Bu nesneyi fikr idüp ol yüzügi bir vech-ile tasarruf itmedi
tā fevt (5) olunca. / (İKT4/2-v. 394b/4, 5-s. 439).
417
/ Kuteybe nasīhat ider Birkān’dan / ki: “Meymūn b. Mihrān’ı işitdüm eydür (19)
ki: “/ Gişi muttakīndan olmaz tā gendü nefsini hısāb eylemeye şol iki şerīk
biribirini (20) hısāb itdügi gibi /. (İKT4/2-v. 240a/19, 20-s. 169).
‘Osmān bin Ebī Şeybe rivāyat ider Hübeyre’den ki: “… / Her biri nesne (4) su’āl
idüp, anlaruñ her biri dahı aña su’āl idüp birbiri-le söyleşdiler; tā güneş kubba-ı
(5) feleke dikilince. / (İKT4/1-v. 80b/3, 4, 5-s. 410).
Rivāyāt olundı ki: … / Ashābı dahı bile hamle eyleyüp ol halkı sürdiler; tā
Hacūn’a varınca. / (İKT4/1-v. 50b/15-s. 362).
Andan Huzeyfe: ‘Bir gişi (16) bilmezin kim / hidāyatda ve ‘alāmatda
Resūlullāh’a yakın ola; tā İbnü Ümmü ‘Abd evinüñ (17) dīvārına yakın
varmayınca /’ didi.” (İKT4/1-v. 146a/16, 17-s. 514, 515).
Ve eydürdi ki; (19) “Günāh tevbe-y-ile yarlıġanur / ammā sahīfa-i ‘amaldan
gitmez ta kıyāmet güninde ol anı görmeyince /.” (İKT4/2-v. 259b/19-s. 201).
Vākıdī rivāyat ider ki: “/ Muhtār bin Zübeyr’e (14) muvāfakat izhār itmekden
zāyıl olmadı; tā Mus‘ab bin Zübeyir altmış yidinçi yıluñ evvelinde (15) Basra’ya
gelmeyince /. (İKT4/1-v. 23a/13, 14, 15-s. 318).
‘Avrat eytdi: “İşbu kabr issi kızumdur, dahı bundan artuk (21) oġlum kızum yoġ-
ıdı, ‘ahd itdüm ki / bu aradan gitmeyem tā ölince /, yāhūd kızum dirile, ben anuñ
yüzine bakam.” (İKT-v. 140b/21-s. 360).
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Andan tedbīr-i memlekete
ve mesālıh-ı müslimīne meşġūl olurdı tā öyleye degin. / (İKT4/2-v. 355b/5-s. 365).
… ve ol nāhiyetüñ beglerine bitiler (10) yazdı ki / bu gişileri ol tarafa alup
varalar, tā sedde varınca /. (İKT-v. 145a/10-s. 367).
Ve dahı Mansūr halīfa hakkında rivāyet iderler ki: «… / Andan turup ehlile
yaturdı tā sülüs-i āhıra degin. / (İKT4/2-v. 355b/10-s. 365).
Her bölügini bir bege ısmarladı ki / bināsınuñ üzerine kāyım ola. Ta (9) tamām
olınca. / (İKT4/2-v. 334b/8, 9-s. 328).
İbn-i ‘Ömer’den rivāyat olınur ki eytdi: “Īsā –‘Āleyhi’s-selām- oġlancuklar-ıla
(15) oynar-ıdı, ve bunlara habar virürdi kim / atañuz size buncılayın ve buncılayın
nesne sakladı ta‘āmdan /.” (İKT-v. 140a/15-s. 358, 359).
Pes aña sorup eyitdiler ki: “/ Nedür takvā? /” (İKT4/1-v. 131b/18-s. 491).
418
Tāvūs: “Bir gişi görmedüm ki / [İbn-i] ‘Abbās’dan eşed ola, Tañrı’nuñ harām
kılduġı (14) nesnelere ta‘zīm itmekde /. Ol Tañrı hakkı-çun eger kudratum yitse
anı añıcak aġlamaġa aġlar-ıdum” didi. (İKT4/1-v. 33a/13, 14-s. 335).
Gördüm ki / içinde sebzevāt var; tere gibi, (15) tarhūn gibi /. (İKT4/2-v. 248b/14,
15-s. 183).
Maġrıbda bir kapu vardur kim / açukdur tevbelerçün /. (İKT4/2-v. 225a/17-s.
145).
Rivāyat olundı kim: / Bir gün İbnü Muhayrīz bezzāz dükkānına (6) vardı ton satun
almaġ-ıçun /. (İKT4/1-v. 181a/5, 6-s. 566).
…; dahı ş’ol kimselere yazısarın (14) ki bizüm āyetümüze īmān getürürler ve
anlar ş’ol kimesnelerdür ki / tābi‘ olurlar. Ümmī Nebī’ye / ki / anı yazılmış (15)
bulurlar. Gendüler katındaġı Tevrīt’da dahı İncil’de /.” (İKT-v. 116b/14, 15-s.
320).
Gördüm ki / geldi vidâ‘ itmege / ve telattuf kıldı (15) ve hayli te’essüf yidi ki …
(GT-v. 54b/14-s. 201).
/ İbrāhīm’üñ sözlerindendür bu / ki “Bizüm evümüz, imānumuzdur ve /
dirlügümüz ölümümüzdür. (5) Ya Cennet’de veya Nār’da /.” (İKT4/2-v. 366a/4, 5-
s. 384).
Ammā Ebū Ca‘fer Muhammedi’bni Cerīr-i Taberī tevārīhinde zikr itmişdür (4)
kim / Havvā, Ādem içün kırk oġlan toġurdı, yigirmi batında /. (İKT-v. 41a/4-s.
191).
Mu�āf b. Zekeriyyā-yı Cerīri rivāyet ider ki: «… Andan halīfa ol cāriyeyi azād
itdi, / nikāh kıldı yigirmi biñ dīnāra /. (İKT4/2-v. 391b/20-s. 435).
Eydürler ki; / ümîz yigdür yimekden /. (GT-v. 77b/14-s. 236).
/ Taberānī rivāyet ider Ayās’dan / kim: “Bir gişi (21) eyitdi: “Bir [gişi] deñiz
kenārında gün tolunı yürürken bülend-āvāz-ıla çok tekbīr itse [253b] (1) Allāh
Ta‘ālā aña ol deñizüñ her katrası saġışınca on hasene vire ve on günāhın (2) yuya
ve on derecesin ref‘ ide ki / her iki derecenüñ arası bir yıllık yol ola (3) yörigen
atlu gidiş-ile /.” (İKT4/2-v. 253b/2, 3-s. 190).
/ Ammā Beyhakī ile İbn-i ‘Asākir bir vech-ile dahı rivāyat eylediler
Muhammedi’bni (14) ‘Īsī hadīsinden /, didiler kim / Muhammedi’bni Sa‘īd-i
Kuraşī habar virdi atasından, / ol ‘Aliyyi’bni (15) Süleymān’dan, / ol ‘Aliyyi’bni
419
‘Abdi’llāh’dan, / ol ‘Abdu’llāhi’bni ‘Abbās’dan / kim Cārūd’ibni ‘Abdi’llāh (16)
geldi, / Rasūlü’llāh –(s.a.v.)- dahı hikāyet itdi, yukaruda zikir (17) olunduġı gibi
nazmında ve nesrinde dahı ziyādelerle / ve ol devesin yavu ġılan pīrden şöyle (18)
nakl itdi kim … (İKT-v. 170b/16, 17-s. 408).
Bu āyetüñ ma‘nīsinde iki vech zikr itmişlerdür: “Bir ol kim / sākīye şeytān
unutdurdı, Yūsuf’un hālını pādişāh katında zikr itmegi /.” (İKT-v. 81a/19, 20-s.
261).
…; üçünci ol ‘avratdur kim, Endelüs kapusı üzerinde (4) altında birez oturur kim,
/ aña nazar ider yüz fersah yirden /. (İKT4/1-v. 160b/4-s. 535).
Çünki Süleymān livechi’llāh ol atları fidā itdi, Hak Ta‘ālā’nuñ (3) ‘ıvazı aña yili
musahhar kıldı ki / gice ve gündüz iki aylık yol yürürdi; zahmatsuz ve
maşakkatsuz /. (İKT-v. 132b/3-s. 346).
Şa‘be rivāyet ider ki: “Halāyık zühd-ile ve (14) ‘ilm-ile ulu olur.” diyüp, “Ashāb-ı
mezāhıb üçdür: / İbn-i ‘Abbās’ıdı zamānında / ve / Şa‘be-y-idi zamānında / ve /
(15) Sevrī-y-idi zamānında. /” (İKT4/2-v. 361a/14, 15-s. 376).
Bu āfatdan kurtılıcak gerekdür ki (10) / lāzım olan haklar çıkarıla, zekāt gibi
sadaka gibi /. (İKT4/2-v. 240b/10-s. 170).
Bu geldi, (8) eyitdi: “Yā Rabb’ī! Sen bilürsin kim ben aña virdüm, elin uzatdı, /
bu dahı irişdi zencīre /.” (İKT-v. 130a/8-s. 341).
Bu sābıt olup durur ki: / ‘Osman İbn-i Zübeyr’i mesāhıfı nesh idenler bölüginden
(11) kılıp durur; Zeyd bin Sābit-ile ve Sa‘īd bin ‘Ās-ıla ve ‘Abdurrāhmān bin
Hāris bin Hişām-ıla /. (İKT4/1-v. 53a/10, 11-s. 366, 367).
… (3) ol ‘Abdu’llāhı’bni ‘Ömer’den rivāyat itdi kim / Rasūl –‘Aleyhi’s-selām-
buluşdı, Zeydi’bni ‘Amrı’bni (4) Nüfeyl-ile Baldah dirler bir yir vardur, anuñ
altında / vahy gelmezden öñdin Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- ileyine (5) bir sofra
getürdüm. (İKT-v. 175a/3, 4-s. 416).
…, Cābir’den rivāyat itdi kim / Rasūl’e (12) –‘Aleyhi’s-selām- sordılar Zeydü’bni
‘Amri’bni Nüfeyl’den /. (İKT-v. 175b/11, 12-s. 417).
Ol yılda vefāt idenlerden biri ‘Alī bin Hüseyn bin ‘Alī (12) bin Ebī Tālīb-i Hāşimī
Kureyşī’dür ki, / meşhūr ıdı ‘Zeynü’l-‘Ābidīn’ dimek-ile /. (İKT4/1-v. 133a/12-s.
494).
420
2. 2. 2. 3. 1. 3. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
Bu kitābuñ musannıfı İbn-i Kesīr eydür: “/ Bu kitābda zikr eyledüm, Allāhu
Ta�ālā’nuñ (7) yardımı-y-ıla ve tevfīkı-y-ıla şol nesneleri / kim / Allāhu Ta�ālā
halk itdi; �arş ve kürsi gibi ve dahı yirleri (8) ve gökleri ve yirlerde ve göklerde
olan feriştehleri ve cinnileri ve şeytānları ve dahı yir ile gök (9) arasında olan
bulutları ve yelleri / ve… (İKT-v. 3a/7, 8-s. 126).
“Bekāya tamā� itme ki mevt seni isteyü durur. / Nice güler ol / ki ölüp bilmez ki
Cennet’e mi gider (11) veyāhūd Nār’a. Ve / unutma anı / ki / mevt saña gelse
gerek, ya gicede ya gündüzde /. İ vah” (12) diyüp, haykırup gendüden gitdi.
(İKT4/2-v. 366a/10, 11-s. 384).
/ Hakîr göründi anuñ hükmi-y-ile / ki / ednâ harem hidmet(10)kârları hüsn ü
cemâl-ıla andan ziyâde idi ziyneti-y-ile /, … (GT-v. 56b/9-s. 204).
Ey ehl-i Medīne, / habar virüñ (10) baña ol sekiz nasībden / ki / Allāh Ta‘ālā
anları farz itdi Kitāb’ında kavīlar üzerine (11) ve za‘īfler üzerine /. (İKT4/2-v.
287b/9, 10, 11-s. 247).
Ve / dahı Zeydi’bni ‘Amr’uñ eş�ārındandur bu kasīde / kim / –birkaç beytin (13)
zikr itdük evvelinde.- / (İKT-v. 176a/12, 13-s. 418).
/ İmām Ahmed nakl eyledi, Ebū ‘Abdu’r-rahmān-ı Nisā’ī’den / ki / tefsīrde nakl
eyledi ‘Abdu’llāhi’bni Muhammed’den, / (9) ol dahı nakl eyledi Yezīdi’bni
Hārūn’dan, / ol dahı nakl eyledi Asbaġı’bni Zeyd’den, / ol dahı nakl (10) eyledi
Kāsımı’bni Ebī Eyyǖb’den, / ol dahı nakl eyledi Sa‘īdi’bni Cübeyr’den /, ol eyitdi:
… (İKT-v. 111a/8, 9, 10-s. 312).
/ Şeyh Ebū’l-Fidā İmādü’d-dīn b. Kesīr, te’līf itdügi (2) Bidāye ve’n-Nihāye adlu
tevārīhdan bu mücelledde beyān ider (3) Evvel işbunı / ki / tārīh-i Nebeviyye’nüñ
yüz yigirmi altıncı yılında a‘yāndan müteveffā oldı (4) Hālidi’bni ‘Abdullāh b.
Yezīdi’bni Kürz Ebū’l-Heysemü’l-Beccelü’l-Kuşerri’d-Dımışku /. (İKT4/2-v.
272a/1, 2, 3, 4-s. 221, 222).
Ve dahı Kuss oldur kim eydürdi: Kamuñuza gerek kim / ola ma‘ād, / Kuss and
içer Rabb’ı ‘ibāda; sātıh-ı mihāda; / elbette haşr olısar her (3) bir gez ‘ala’l-
infirād; ş’ol günde / ki / adıdur yevmi’t-tenād / ve ş’ol günde ki nefh-i sūr (4) ve
nakrınā kor olısar, ehlü’llāhi dizāra iştiyāk idiser ve yir yüzi nūru’llāh-ıla işrāk
idiser, … (İKT-v. 169b/2, 3-s. 405).
421
… / ‘Aliyyi’bni (21) Ebī Talha rivāyat itdi İbn-i ‘Abbās’dan / kim / rūh bir
feriştedür, kalan feriştehlerden ulu. / (İKT-v.23b/20, 21-s. 163).
/ Tabarānī rivāyat ider İbn-i ‘Abbās’dan / kim / Mūsā hac (14) itdi kızıl öküz
üzerinde /, bu söz garībdür. (İKT-v. 120b/13, 14-s. 327).
Cevāb: “Ya Resūlu(9)llāh! / İçdüm ki, �ilmüm ve imānum ziyāda olup cesed-i
Resūl’den benüm cesedüme nesne irişsün (10) diyü / ki, / benüm cesedüm lāyıkdur
aña yirden ise /” didi. (İKT4/1-v. 52a/10-s. 365).
…, / (5) bugün va‘zın didi vā‘ız; / uyandı ol / kim / işidür mevā‘ız; / gerek olan
sordı, … (İKT-v. 169b/5-s. 405).
Nite-kim dimişlerdür: “/ Ne hoş didi ol eli boş silâhşör / (12) ki; / arpa kadar
altun yigrekdür elli batman kuvvetden. /” (GT-v. 45b/11-s. 187).
… / vay ol gişiye / kim / yüzin döndi; hakk-ı esherden / gözin yumdı; (7) nūr-ı
ezherden / meyl itdi; arz-ı ekber’den kitāb deminde; fasl-ı hitāb güninde / kaçan
kim / hükm (8) ide kadīr; / şehādet ide nezīr ü beşīr; / bulunmaya nasīr; / zāhir ola
taksīr; / bir bölük bula (9) cennetde harīr; / bir bölük bula ashābü’s-sa‘īr / ve ol
oldur kim… (İKT-v. 169b/7, 8, 9-s. 405).
/ Vaktı hoşdur ol kişinüñ / ki / senüñ zikrüñ anuñ mûnisi ola, eger Yûnus gibi (11)
balık karnında olursa dahı. / (GT-v. 76b/10-s. 234).
Ashāb-ı kürsī İbn-i Eşter-ile bile gidüp, (19) İbn-i Eşter: “İy Çalabum! / Bize ‘ikāb
eyleme ol nesne-y-ile / ki, / bizden sefīhler işlediler, Benī İsrā’il işledügi (20) gibi
/” diyüp, İbn-i Eşter ve ashābı köprüyi giçdükde ashāb-ı kürsī gine döndi.”
(İKT4/1-v. 13a/19, 20-s. 301).
Gine ancılayın: ‘/ Biz, dahı bizüm ‘ammumuz oġlanları –kim Benū Hāşim’dür-
gāh dost ve gāh düşmen (4) olup, biz anlara sıġınup anlar bize sıġındılar ol vakta
dek / ki, / kesād oldı her nāfık, / dilsiz (5) oldı her münāfık, / tınmaz oldı her nātık
/” didi. (İKT4/1-v. 194b/3, 4, 5-s. 587).
…, ol İbn-i ‘Ömer’den kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (7) eyitdi: “/ Allāh Ta‘ālā ‘Ād
kavmına göndermedi ol yili / kim / anları (8) helāk eyledi; illā ş’ol yüzük
delüginden çıkacak kadar. / (İKT-v. 54b/7-s. 214).
/ Ne işüñe gerek pâdişâhlık / ki / öldügüñ yigdür âdem incitdügüñden. / (GT-v.
13b/6-s. 139).
422
‘Īsā bunları görüp (21) eyitdi: ‘…’ Ya‘nī: ‘/ N’oldı size /, [343a] (1) ki / benüm
üzerüme cem‘ olduñuz, şol Mecnūn üzerine cem‘ olduġuñuz gibi? / (İKT4/2-v.
342b/21; 343a/1-s. 343).
Ma‘nīsi budur ki “/ Biz kılmaduk şol düşleri / ki / gösterdük (9) saña / illā fitne
kılduk halka /.” (İKT4/2-v. 297a/8, 9-s. 264).
… kim Hārice eydür: / İşitdüm, Sa‘īdi’bni Müseyyeb’den / (18) kim eydürdi: /
Zeydü’bni ‘Amri’bni Nüfeyl vefāt itdi. Ş’ol hālda / kim / Kurayş kavmı Ka‘be’yi
(19) yaparlardı, Rasūlü’llāh’a vahy gelmezden biş yıl öñdün /. (İKT-v. 175b/17,
18, 19-s. 417).
…; / belki ben anuñla Mervān oġlanlarından başumı saklamaklık (6) dilerin; tā
Allāh’a irişince / kim, / ol vaktda Allāhu ta‘ālā hükm eyleye anlaruñla bizüm
aramuzda /. (İKT4/1-v. 131b/5, 6-s. 491).
/ Kuteybe rivāyat ider Tāvūs’dan / kim: /“Yigidüñ dīnde yolı toġrı (11) olmaz;
mādām ki evlenmeye.”/ (İKT4/1-v. 213a/10, 11-s. 621).
…; dahı ş’ol kimselere yazısarın (14) ki bizüm āyetümüze īmān getürürler ve
anlar ş’ol kimesnelerdür ki / tābi‘ olurlar. Ümmī Nebī’ye / ki / anı yazılmış (15)
bulurlar. Gendüler katındaġı Tevrīt’da dahı İncil’de /.” (İKT-v. 116b/14, 15-s.
320).
2. 2. 2. 3. 1. 4. Yan Cümle Başta ve (Temel Cümle + ki) Sonda Olan Cümleler
İşbu izārdan ġayrı setr-i ‘avrat idecegümüz yokdur ve / (15) işbu mezbelede
bıraġılandan ġayrı yemege mālik degilüz, nice eyyāmdur ki /. (İKT4/2-v. 389a/15-
s. 430).
2. 2. 2. 3. 1. 5. Ki/kim’li Birleşik Cümlenin Temel Cümlesinin ve/veya Yan
Cümlesinin Kendi İçinde Devrik, Yan Cümlesinin İç içe Birleşik Cümle
Olduğu, İç içe Birleşik Cümlenin Yan Cümlesinin Başta, Temel Cümlesinin
Sonda ya da Temel Cümlesinin Başta, Yan Cümlesinin Sonda ve “diyü”
Zarf-fiilinin Sonda Olduğu Cümleler
2. 2. 2. 3. 1. 5. 1. [TC + ki/kim + YC (İç içe Birleşik Cümle: YC + TC +
“diyü/ıçun”) ]
423
Ammā Hişām (5) kabūl itmezdi, / halkdan utanurdı ki “Ahdine turmadı.” diyeler
diyü / ve hem leşker (6) halkından incinürdi. (İKT4/2-v. 264a/5-s. 208).
Muhammedi’bni (9) Vāsi‘ vardı / aña melāmet itdi ki “Beglerüñ virdügi mālı
niçün alursın?” diyü. / (İKT4/2-v. 254a/8, 9-s. 191).
/ Eger beni cehenneme gönderürseñ (8) cehennem ehline habar virürin ki “ben
Allāh’ı seven kullardanın.” diyü. / (İKT4/2-v. 433a/7, 8-s. 504).
/ Bābil’de nidā itdiler ki Benī İsrā’īl’den kim var-ısa Şām’a (7) varsunlar diyü /;
ve Dāvud aslından bunlara bir beg kodı ve… (İKT-v. 136a/6, 7-s. 352).
/ Bir gün Bişr-i Merisī Ferrā’dan sordı ki “Bir gişi (7) secde-i sehv itse hüküm
ne?” diyü. / (İKT4/2-v. 436a/6, 7-s. 509).
Açup gördük / yazılmış ki: ‘Bi-smi’llāhı’r-Rahmānı’r-Rahīm. ‘Ömer bin
‘Abdül‘azīz’e (9) cehennem odından amān virildi’ diyü /. (İKT4/1-v. 199b/8, 9-s.
597).
/ Dahı Mekke’de ne deñlü (15) māl-dār gişiler var-ısa mālların aldı ki “Bunı
‘Abbāsīler koyup durur.” diyü. / (İKT4/2-v. 427a/14, 15-s. 495).
/ Hasan buña ādam gönderüp kakıdı ki “Bunuñ [426b] (1) gibi fitneyi …21 niçün
basmadı?” diyü. / (İKT4/2-v. 426a/21; 426b/1-s. 494).
/ Me’mūn Dīnāri’bni ‘Abdullāh’ı (7) gönderdi. Çok leşker-ile / ve / bir nāme
yazdı ki “Eger ‘Abdurrahmān (8) beglik da‘vāsından vaz gelürse ki mutī‘ ola,
amān viresiz.” diyü /. (İKT4/2-v. 435a/6, 7, 8-s. 508).
Meymūn bin Mihrān rivāyat ider kim: “/ ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz [193a] (1) beni
bir yire ‘amala gönderüp ısmarladı ki: ‘Eger benden saña bir biti varsa, ġayr-ı
hak üzerine (2) olsa yire ur’ diyü. / (İKT4/1-v. 192b/21; 193a/1, 2-s. 585).
/ Andan Muhammed, (21) Medīne’de ashābın yaraklayup, Basra’da kardaşı
İbrāhīm’e habar gönderdi ki “Fulan gice [322b] (1) hurūc iderüz.” diyü. /
(İKT4/2-v. 322a/20, 21; 322b/1-s. 310).
/ Bundan soñra Ehvāz habar gönderdi ki “Gelsünler baña bey‘at itsünler.” (19)
diyü. / (İKT4/2-v. 330a/18, 19-s. 322).
Gördi ki çeri azdur, / buyurdı ki “Gice nirede yaturlarsa çok od yakalar, ırakdan
gören gişi (14) çok çeri sansun.” diyü /. (İKT4/2-v. 330b/13, 14-s. 322).
21 Metinde, okunamayan bir sözcüğün Osmanlıca yazımı var.
424
Velīd bin Müslim Ebū ‘Abdurrahmān’dan rivāyat ider kim: “/ Allāh ta‘ālā [161a]
(1) Cebel-i Kāsıyūn’a vahy eyledi ki, gölgeñi ve bereketüñi Beytü’l-Makdis’e vir,
diyü /. (İKT4/1-v. 160b/21; 161a/1-s. 536).
Anuñ ‘azlına sebeb oldı ki / Mansūr aña nāme viribidi ki “Hasan oġlı (12)
‘Abdullāh’uñ oġlı İbrāhīm’e bey‘at iden gişilerüñ mālların alup evlerin yıksın.”
diyü /. (İKT4/2-v. 340b/11, 12-s. 339).
/ Zīrā Hamīd (13) bundan öñdün yemīn itmişdi ki “Her ne vakt ki anı görsem,
öldürem.” diyü. / (İKT4/2-v. 327b/12, 13-s. 318).
/ O ne dise kabūl idüp Ebū Müslim’e buyurup hükm virüp dururın ki “Horāsān’da
(9) eli irdügin yire hükm eyleye.” diyü. / Kaçan ki Ebū Müslim Horāsān’a geldi,
mektūbını (10) Horāsān kavmına okıdı. (İKT4/2-v. 281b/8, 9-s. 237).
Cevāb: “Ya Resūlu(9)llāh! / İçdüm ki, �ilmüm ve imānum ziyāda olup cesed-i
Resūl’den benüm cesedüme nesne irişsün (10) diyü / ki, / benüm cesedüm
lāyıkdur aña yirden ise /” didi. (İKT4/1-v. 52a/10-s. 365).
/ Her gün çaġırdurdı ki; / kanı haklular, / kanı nākıhlar, / kanı miskinler, / kanı
yetimler? / Tā kim bunlardan (17) küllisin ganī kılayum” diyü. / (İKT4/1-v.
192a/16, 17-s. 584).
/ Andan ‘Abdullāh’[a] Seffāh’uñ nāmesi geldi ki “Karındaşuñ ‘Ali oġlı (6) Sālih,
Mervān’ı gönderdi, gitdi. Sen Şām’da nāyib ol.” diyü. / (İKT4/2-v. 294b/5, 6-s.
260).
/ Bāb-ı şarkīdan Bāb-ı Cābiye’den yaña tā böyük köprüyi geçüp dört zirā‘ ilerü
(20) kenīse ol yirde bile alınmış çıkup nasārāya Velīd habar gönderdi ki: “Kenīse
(21) bizüm yirde çıkdı; bizümdür” diyü. / (İKT4/1-v. 156a/19, 20, 21-s. 529).
/ Koyunuñ kuzusın boġazladı –ki koyunuñ südin bu içer bize nesne kalmaz diyü- /
(İKT4/2-v. 255a/7-s. 193).
/ … diyüp, İbn-i Hanefiyye’ye nāme yazup Sālih bin Mes‘ūd-ıla gönderdi ki: (20)
“Medīne’ye çeri gönderdüm; yardım itsün” diyü. / (İKT4/1-v. 12a/19, 20-s. 300).
/ Hattā andan ötürü ‘Īsā’ya sırr-ıla nice mektūblar ve ādamlar gönderdi (3) ki
oġlı Muhammed’e bey‘at itsün diyü / ve hem havās ve ‘ām ve ümerā Mehdī’den
ġayrı gişiye (4) bey‘at itmege rızāları yoġ-ıdı. (İKT4/2-v. 342a/2, 3-s. 341).
/ Mansūr hacca teveccüh idüp giderken yolda nāme gönderdi ki (14) “Saña
ısmarladuġum n’itdüñ, n’eyledüñ?” diyü. / (İKT4/2-v. 341a/13, 14-s. 340).
425
/ Hem begler tahrīk itdiler ki “Senden soñra bunları velī-‘ahd (3) idiñ.” diyü. /
(İKT4/2-v. 271a/2, 3-s. 220).
/ Hişām, dāyım korku habarların virürdi ki “Seni şöyle itsem gerek, böyle itsem
(11) gerek.” diyü. / (İKT4/2-v. 263b/10, 11-s. 208).
…, Fir‘avn ‘avratı korkdı (11) kim ol oġlancuk açlıkdan helāk ola, / bazara
çıkardı ki şāyad bir dāye bulına, eme diyü /. (İKT-v. 112a/11-s. 314).
/ Andan Mervān, ‘Irāk nāyibi Yezīdi’bni ‘Ömer b. Hübeyr’e nāme yazdı ki (5)
“Şehirlerüñde ne kadar havārıc var-ısa depele.” diyü. / (İKT4/2-v. 283a/4, 5-s.
239).
/ Zīrā Me’mūn’a bildürdiler ki “Tāhir hutbede senüñ aduñı añmadı.” (13) diyü. /
(İKT4/2-v. 435a/12, 13-s. 508).
/ Andan soñra Velīd’den (12) Nasr’a habar vardı ki “Tīz gelsin, irişsin, ve baña
barbutlar ve muġannıya cāriyeler ve toġanlar (13) ve eyü atlar ve dahı ne kadar
sāz āleti var-ısa alı gelsün.” diyü. / (İKT4/2-v. 264b/11, 12, 13-s. 209).
/ Ol bir gün bir avāz işidildi ki: “Yā halāyık! İgende (10) maġrūr olmañ. Sizüñ
arañuza cehennem kapularından bir kapu açıldı” (11) diyü. / (İKT4/1-v. 171b/9,
10, 11-s. 552).
/ Velīd, (3) Nasri’bni Seyyār’a nāme yazdı ki “Yahyā’yı zindān[dan] çıkarsın,
ashābıyla baña göndersin.” diyü. / (İKT4/2-v. 265b/2, 3-s. 211).
/ Ebū Müslim aña va‘da itmişdi ki (3) “Zuhūr bulduġum vakt, ikāmet, hudūd ve
‘adl senüñ ola” diyü. / (İKT4/2-v. 310a/2, 3-s. 288).
Rafazīlardan birisi (4) Hasan’a: “/ Peyġāmbar dimedi mi kim, ben kimüñ mevlāsı
olsam ‘Alī dahı anuñ mevlāsıdur, (5) diyü. /” (İKT4/1-v. 170b/4, 5-s. 551).
Ba‘zılar rivāyat ider kim: “Velīd hālıs altundan bir kubba (9) baġlaya. / Anuñ
sebebi-le kim, bu bināya ta‘zīm olınsun ıçun /.” (İKT4/1-v. 157b/8, 9-s. 531).
/ Zehebī A‘lam’da zikr itdi kim: “Bu yılda vefāt itdi” diyü. / (İKT4/1-v. 181a/12-s.
566).
Yine Evzā�ī eydür: “Yemāme’ye (5) vardum, gördüm ki bir begi var. /
Rasūlullāh’uñ ashābından bir gişiçün halkı ilhāh (6) ider kim ‘Buña munāfık diñ’
diyü. / (İKT4/2-v. 235b/5, 6-s. 161).
… eyitdi: “…, ben girü evüme vardum, / bunlaruñ içün kefāret virdüm kim
bunlar Allāh adını (5) haksuz zikr itdiler diyü /.” (İKT-v. 87b/4, 5-s. 270).
426
/ Hem dahı Yezīd bin ‘Abdülmelik and içüp dururdı kim: ‘Eger ben halīfa olursam
Yezīd (8) bin Mühelleb’üñ aslından bir gişi komayup depeleyem’ diyü. / (İKT4/1-
v. 185a/7, 8-s. 572).
/ Nāmeyi getüren gelüp, anuñ ba‘zı kumalarına tuş olup, nāmeyi elinden (8) alup,
içindekin taġyīr idüp yazdılar kim: ‘Fulānayı işitdüm. Yad gişi-y-ile mu‘āmalası
var-ımış. (9) Anı evden çıkarup kovasın’ diyü. / (İKT4/1-v. 216b/7, 8, 9-s. 627).
/ Gine ancılayın ‘ālımlarına (21) yazup eydürdi kim: “Kaçan namāz vaktı gelse
kalan işlerüñüzi terk idüp [197b] (1) namāza meşġūl oluñ” diyü. / (İKT4/1-v.
197a/20, 21; 197b/1-s. 593).
/ Ayās, Basra’ya kāzī olduġı vakt, ‘ulemā sevindiler kim “Mansıb mahallın (8)
bulmadı” diyü. / (İKT4/2-v. 252a/7, 8-s. 188).
/ Ol hatun-ıçun nāme içinde ısmarladı kim: ‘Nazaruñ anuñ üzerinde olsun. Anı
oñat (7) ri‘āyat it’ diyü. / (İKT4/1-v. 216b/6, 7-s. 627).
/ Ol biti virdügi gişi gine anuñ kumalarına gelüp, (11) bitiyi dahı taġyīr idüp içine
yazdılar kim: ‘Ol ‘avrat fācıradur. Zinādan oġlan (12) toġurdı’ diyü. / (İKT4/1-v.
216b/10, 11, 12-s. 627).
/ Mūsā ol şehrde korkı-y-ıla yürürdi kim ol öleni gendü öldürdügin Fir‘avn ve
cemā‘atı (15) bileler diyü. / (İKT-v. 93a/14, 15-s. 280).
/ Ehl-i tārīh ittifāk idüp dururlar kim: (17) “Toksan tokuzıncı yılda Medīne’de
vefāt itdi” diyü. / (İKT4/1-v. 181a/16, 17-s. 566).
/ Dahı Leys rivāyat ider kim: Velīd toksan sekizinci yıl içinde Rūm şehrlerine ġazā
(3) itdi. Dahı ol yılda halk-ıla hac itdi” diyü. / (İKT4/1-v. 165a/2, 3-s. 542).
2. 2. 2. 3. 1. 5. 2. [TC (→Devrik) + kim + YC (İç içe Birleşik Cümle: YC + TC
+ “diyü”)] ya da Yüklemin Niteleyeni veya Belirteni
/ Senüñle cehennemde yanmak yigrekdür baña / kim ayruklarla cennetde
olmakdan. (GT-v. 59a/4-s. 207).
/ Allāhu Ta‘ālā sorar Melekü’l- Mevt’e / kim “kim kaldı?” diyü. (İKT-v. 26a/17-s.
167).
/ İbn-i Mübārek anuñ kāzī olduġın işidüp dāyım anı melāmet iderdi (19) nesr-ile
nazm-ıla / ki “Niçün kāzī olduñ?” diyü. (İKT4/2-v. 416a/18, 19-s. 476).
427
/ Habar virdiler Yezīd’e / ki: ‘Bir kīse aldı. İçinde yüz fılorī (17) vardı’ diyü.
(İKT4/1-v. 174b/16, 17-s. 556).
2. 2. 2. 3. 1. 5. 3. [TC + kim + (YC (→Devrik): İç içe Birleşik Cümle: TC + YC
+ “diyü”) ]
Sabāh (17) gördiler kim / kapusında yazılmış: Allāh Kefl’i yarlıġadı diyü. / (İKT-
v. 89a/16, 17-s. 273).
Rivāyat olındı ki: ‘/ Abdülmelik kardaşı Bişir öldükden soñra ehl-i (7) ‘Irāk
üzerine Haccāc’ı vālī kıldı. Anları andan artuk kimse yigmez diyü /. (İKT4/1-v.
67b/6, 7-s. 391).
Rāvī eydür: “Kaçan sen bir heybetlü pādışāh [35a] (1) katına varup anuñ
hışmından korksañ üç gez eyit: / ‘Allāh uludur, ġālıbdur cemī�-i halkdan’ / (2)
Dahı ben korkduġumdan Allāh’a sıġınurın insden ve cinden ve kuluñ fulānuñ
şerrinden. / (3) Anuñ ki, / yir gök zā’ıl olmasından dutıçı oldur gök yire düşmesin
diyü /. (İKT4/1-v. 35a/1, 2, 3-s. 338).
2. 2. 2. 3. 1. 6. tā ki/kim (TC+tā ki/kim + YC)
2. 2. 2. 3. 1. 6. 1. TC Devrik
/ Pes ‘Ād kavmı yitmiş yakın (17) gişi gönderdiler Harām’a / tā ki Ka‘be katında
bunlarıñ-çün istiskā ideler. (İKT-v. 52a/16, 17-s. 210).
Ehl-i Kitāb eydürler kim: “/ Benī İsrā’īl Allāh’uñ kelāmını fehm itmediler; Mūsā
(16) anlatmayınca /, tā kim Mūsā’ya Allāh’uñ sözin bize irişdür, biz korkaruz kim
ölevüz” didiler. (İKT-v. 103a/15, 16-s. 298).
/ Andan soñra Allāh Ta‘ālā emr itdi (13) Mūsā’ya / tā kim ine, Benī İsrā’īl’e
buyura, taġa yakın geleler. (İKT-v. 103a/12, 13-s. 298).
2. 2. 2. 3. 1. 6. 2. YC Devrik
Bu nesne Allāhu Ta‘ālā’nuñ fazlıdur; tā kim / sınaya beni / ki şükr ider miyem,
yāhūd itmez miyem? (İKT-v. 132a/3-s. 345).
… rivāyat itdi kim: “Hazrat-ı Risālet aña eyitdi: ‘Saña destūr virdüm ki hicābı (5)
götüresin, benüm sözüm dinleyesin; tā kim / saña ögredem bu hadīsi /.” (İKT4/1-
v. 146a/5-s. 514).
428
2. 2. 2. 3. 1. 6. 3. TC + tā ki/ki tā/tā kim/tā şuña degin ki + YC + zarf-fiil/diyü
/ Çünki (12) Şübeyb ahşam namāzın kıldı, katlandı ki; tā ay toġup, aydınlık olup
meymene ve meysere (13) görinür olınca. / (İKT4/1-v. 75a/11, 12, 13-s. 402).
İmām Ahmed Ebū Hibbān-ı Teymī’den rivāyat ider ki: “/ Kaçan Şüreyh’üñ evinde
bir (13) kedicük ölse evi içinde kor-ıdı; tā ki anuñ rāyıha-ı kerīhesinden
müsülmānlar incinmesünler, (14) diyü /. (İKT4/1-v. 80b/12, 13, 14-s. 411).
/ Bir gice katında bir miskīn aġşam(20)layup, katında yaturup ol gice
koyuvirmedi; tā ki çıkup, ol gice nesne dileyüp (21) müsülmānları incitmesün,
diyü. / (İKT4/1-v. 39a/19, 20, 21-s. 344).
Aña varup [365a] (1) selām virüp hātırın teselli idüp “Baña irişdi ki / bir kimse
derece-yi muttakına irişmez, tā ki düşmeni andan (2) dost emīn olduġı gibi emīn
olmayınca /.” didi. (İKT4/2-v. 365a/1, 2-s. 382).
/ Bu habar ol çeri halkına irişüp, (7) binitlerine binüp, her biri bir tarafa gidüp
görinmediler; tā ki Haccāc ‘Irāk’a Bişir bin (8) Mervān yirine beg olmayınca. /
(İKT4/1-v. 61a/6, 7, 8-s. 380).
Haccāc anlara el irgürmedi (18) ve / anlardan talab itdügi mālları terk idüp fārıġ
olup Yezīd Süleymān katından gitmedi; (19) tā ki Haccāc toksan beşinci yılda
helāk olmayınca /. (İKT4/1-v. 120b/18, 19-s. 474).
/ Biz ayırtlayup (15) hāsılın alup, Kitāb-ı Tekmīl’de getürüp işāret itdük, tā ki
hālın bileler, sözlerine (16) maġrūr olup, girçek sanup yoldan azmasunlar diyü. /
(İKT4/2-v. 320a/14, 15, 16-s. 306, 307).
/ Andan Ya‘kūb, (12) Mehdī katında ol takarrubdan zāyıl olmadı, ta ki Mehdī’nüñ
Hasan b. İbrāhīm’den korkusı gitmeyince. / (İKT4/2-v. 358b/11, 12-s. 371).
Andan Mühelleb Haccāc’a dahı nāme yazup: “Ehl-i ‘Irāk (19) senüñ üzerüñe
yokuşdan seyl gibi geldiler. / Bir nesne anları red idemez; tā karārına (20)
irişmeyince. / Ehl-i ‘Irāk’uñ ol hurūcından kimesne men‘ idemez; tā ki
oġlanlarına ve ‘avratlarına (21) yitişüp, hatunları-la inbisāt idüp, oġlanların
yiylemeyince. / …” didi. (İKT4/1-v. 90b/19, 20, 21-s. 427).
Çeri çeküp, Büst’i ortaya alup ‘āmılına ādam gönderdi ki: (11) “/ Eger İbn-i
Eş‘as’a nesne idecek olursañ senüñ üzerüñden gitmezin; tā ki seni ve şehrüñde
(12) kim var-ısa mecmū‘ın depelemeyince /” didi. (İKT4/1-v. 99a/11, 12-s. 440).
429
/ Andan Müslime gine gitmedi; tā kim Kostantanıyye’nüñ içinde bir muhkem
gökcek (12) yüksek mescid yapdurmayınca. / (İKT4/1-v. 173b/11, 12-s. 555).
Bir gün ‘Abdülmelik (6) b. Mervān varup şikāyet eyledi: “ ‘Abdülmelik ‘/ Hükm
eylemezin, tā kim Küseyr’üñ (7) şi‘rinden okumayınca /’ didi.” (İKT4/2-v. 219b/6,
7-s. 133).
Eydür kim: “İbnü ‘Ömer eyitdi: ‘Acab budur kim, halk eyle zu‘m (6) ider ki, /
dünyā geçmez; tā kim ‘Ömer aslından bir gişi gelüp ‘Ömer işledügi gibi
işlemeyince /. (İKT4/1-v. 188b/6-s. 578).
/ Hāfız-ı Beyhakī rivāyat ider Delāyıl-ı Nübüvvet’de (17) Habīb bin Sābit’den /
kim: “ ‘Alī bir gişiye eyitdi: ‘/ Sen ölmezsin; tā kim Sakīf’dan (18) kopan yigidi
görmeyince. /’ (İKT4/1-v. 147b/16, 17, 18-s. 517).
/ Mescidleri (7) ahsan-ı mesācıd olup ezān-ıla ve salavāt-ıla tolu-y-iken,
medreseleri ve hān-kahları ve (8) hammāmları ve bāzārları müretteb ve
müzeyyen-iken ve latīf gölgeleri ve tatlu sözleri (9) vāfır-iken, el-hāsıl anuñ gibi
şehr etrāf-ı ‘ālemde yoġ-ıdı, tā şuña degin ki (10) Hak Ta‘ālā aña ve ehline
‘ukūbat-ı kaderiyye ve musālat-ı kahriyye musallat idince /. (İKT4/2-v. 337b/9,
10-s. 333).
2. 2. 2. 3. 2. İsim Unsuru + ki/kim + YC + TC
2. 2. 2. 3. 2. 1. Temel Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
/ Yigit ki bir köşeyi ihtiyâr itmiş ola, (11) şîr-i merddür Allah Ta‘âlâ yolına. /
(GT-v. 78b/10, 11-s. 238).
/ Ol firişte ki yil hazîne(7)sine vekîldür, ne gam aña karıcuguñ çırâgı
söyündüginden. / (GT-v. 74a/7-s. 230).
/ Ammā oġlı Muhammed –ki Medīne’de hurūc itdi-y-idi- rivāyet itdi. Anasından
ve Nāfi‘den [333a] (1) ve Ebī’z-Zinnād’dan ve Ebī’z-Zinnād A‘rec’den / ve / ol
Ebū Hüreyre’den sucūduñ keyfiyyetinde / ve bir (2) cemā‘at dahı Muhammed’den
habar virdi ki Nesāyī ve İbn-i Cihān tasdīk idüp muhkem (3) kıldılar. (İKT4/2-v.
332b/21; 333a/1-s. 326).
Gine bu isnād-ıla rivāyat olundı kim: “Tāvūs: ‘/ Ol gişi ki, söyleye (8) ve
Tañrı’dan korka. Hayırludur andan / kim, tınmaya ve Tañrı’dan korka’ dirdi.”
(İKT4/1-v. 213b/7, 8-s. 622).
430
/ Ammā kardaşı (9) ‘Abdullāh –ki Hasan b. ‘Ali b. Ebī Tālib Kureyşī ve Hāşimī
oġlıdur, tābı‘dur- rivāyet (10) eyledi atasından ve anası Fātıma’dan –ki Hüseyn
kızıdur.- dahı ‘Abdullāh oġlı (11) Ca‘fer’den –ki Ebū Tālib oġlıdur, büyük
sahābīdur- ve ġayrısından / dahı bir cemā‘at (12) rivāyet itdiler: “… (İKT4/2-v.
332b/8, 9, 10, 11-s. 325).
Kütüb-i Mütekaddıma āsārında şöyle geldi ki: “… / Vaktī ki büyük oldı (4) Zü’d-
devānık didiler, buhlı olduġıçun. / (İKT4/2-v. 339b/3, 4-s. 336).
… kim ol eyitdi: “Her ki anı saklaya, kıyāmet güninde aña nūr olur, (14) dahı
huccat olur, / dahı necāt olur cehennemden / ve her ki saklamaya, aña nūr olmaz
ve… (İKT-v. 119a/14-s. 324).
Ve / şol beglere ki Mansūr, Ebū Müslim’e gönderürdi nesneler (12) va‘da iderdi,
“Ebū Müslim’üñ baña gelmesini hoş görüñ.” diyü /. (İKT4/2-v. 311a/11, 12-s.
290).
/ Hûb sûretlü her yire ki vara (15) hürmet, ‘izzet görür; egerçi atası ve anası dahı
kahr-ıla sürerlerse. / (GT-v. 41b/14, 15-s. 183).
Andan turup, (4) yüzin açup eyitdi ki: ‘Ben celā oġlıyın. Vaktī ki, ‘imāmamı
başuma koyam, beni bilesiz dahı / vallāhı (5) ben bir nesneyi götürürin, gendü
götürdügi-le /. Ve / cezā iderin gendü fi‘li-le /, dahı ben (6) başlar görürin
kesilmiş yaturlar. (İKT4/1-v. 68a/4, 5, 6-s. 391, 392).
/ Muhammed bin Merdāne -ki kitāb-ı Mücālese’nüñ sāhıbıdur- rivāyat ider
Hişām-ı Mahzūmī’dan / ve / ol (19) atasından / ki: “… (İKT4/1-v. 54b/18, 19-s.
369).
/ Zīrā (17) ehl-i Medīne müddet-i vilāyatında kim, dört yıl mıkdār andan tururdı,
yaramaz işler (18) iderdi, husūsā Sa‘īd bin Müseyyeb’e, Alī bin Hüseyn’e ve ehl-i
beytine. / (İKT4/1-v. 115a/16, 17, 18-s. 465).
/ Yüz altıncı yıl olıcak Hişām –ki buñlaruñ (3) kardaşıdur –halīfa olup, Hālid’i
nāyib itdi. ‘Irāk’a, yüz yigirmi altıncı yıla degin. / (İKT4/2-v. 272b/2, 3-s. 222).
/ Bir ġussanuñ ki soñı şâdumânlık ola yigrekdür ol şâdılıkdan ki (3) soñı ġussa
ola. / (GT-v. 77b/2, 3-s. 235).
Ba‘zılar: “/ Şol bir gün ki, Mu‘āviye Resūl’üñ yüzine bakdı. Yigrekdür ‘Ömer’den
(21) ve evlādından ve etbā‘ından”/ didiler. (İKT4/1-v. 192a/20, 21-s. 584).
431
Ya‘nī / ş’ol işler kim olur takdīridür, ş’ol Allāh’uñ / kim ‘Azīz’dur, cemī‘-i (17)
eşyā aña musahhar ve mutī‘ olmışdur; … (İKT-v. 18a/16-s. 152).
/ Sipâhî ki dervîş (13) sîretlü ola, yigrekdür şol fakîhden ki halk incidicidür. / (GT-
v. 74b/12, 13-s. 231).
/ Andan soñra bu uzunlık kim vasf iderler, muhālifdür ş’ol hadīse / kim
Sahīhayn’da sābit (8) olmışdur kim… (İKT-v. 47b/7-s. 202).
Nitekim âkıllar (13) dimişler: “/ Yalan söz ki maslahat-âmiz ola, yigrekdür şol
togru sözden ki fitne-engîz ola. /” (GT-v. 9b/13-s. 134).
/ Hattā ol aġaç ki anda ol Mesīh sūratında olan (2) gişiyi asmışlardı, mezbele
altında kaldı, tā Kostantīn zamānına degin / ve anuñ anası var-ıdı… (İKT-v.
143b/1, 2-s. 364).
/ ‘Abdullāh b. ‘Ali –ki Mansūr’uñ (6) ‘ammusı-y-ıdı, Benī Ümeyye elinden Şām’ı
alup vālī oldı, tā Seffāh ölince. / (İKT4/2-v. 341a/5, 6-s. 339).
2. 2. 2. 3. 2. 2. Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
2. 2. 2. 3. 2. 2. 1. İsim Unsuru + ki/kim + YC (→ Devrik) + ki/kim + TC
/ Ammā ş’ol hadīs kim Buhārī rivāyat ‘Amri’bni ‘Ās’dan / kim Rasūlü’llāh (13) –
(s. a.v. )- buyurdı: … (İKT-v. 3b/12-s. 127).
… rivāyat ider ki: “Resūl Hazratı ‘aleyhi’s-selām- (11) buyurdı ki: ‘/ Her gişi ki,
halāyıkı bir söze yā bir işe da‘vat itse bu hālda / ki, gendü (12) anuñla ‘amal
eylemeye. / Allāh’uñ ġazābından kurtılmaz, ol didügini yā da‘vat itdügini
işlemeyince, (13) yā gendüyi da‘vatdan yıġmayınca. /” (İKT4/1-v. 66a/11, 12, 13-
s. 389).
/ Ş’ol hadīsi kim Müslim rivāyat itdi Ebī Tāhir’den, / (7) ol Ebū Hān-ı
Havlānī’den, / ol Ebū ‘Abdu’rrahmāni’bni Cebelī’den / kim ‘Abdu’llahi’bni
‘Amri’bni ‘Ās eydür: … (İKT-v. 5b/6, 7-s. 130).
/ Ammā ol hadīs kim İmām Ahmed rivāyat itdi, Esbāti’bni Muhammed’den, / ol
A‘māş’dan, / ol (5) ‘Abdu’llāhi’bni ‘Abdu’llāh’dan, / ol Talha’nuñ mevlāsı
Sa‘īd’den / kim İbn-i ‘Ömer eyitdi: “… (İKT-v. 89a/4, 5-s. 273).
/ Ammā ol hadīs kim Buhārī rivāyat itdi Muhammedi’bni Teymī’den / kim atası
Ebū Zer’den rivāyat itdi kim bir gün güneş tolunduġı (5) vakt Rasūlü’llāh –(s. a.v.
)- Ebū Zer’e eyitmiş: … (İKT-v. 17b/3-s. 151).
432
Ya‘nī / ol vakt kim bürürdi Sidre’yi ş’ol nesne / kim bürürdi. (İKT-v. 22b/5-s.
161).
/ Ş’ol hadīs kim İmām Ahmed rivāyat itdi, Yezīdi’bni Hārūn’dan, / ol ‘Avvāmi’bni
(7) Cevşeb’den, / ol bir şeyhden / kim sāhil-i bahrda murābıt idi. (İKT-v. 13a/6, 7-
s. 144).
2. 2. 2. 3. 2. 2. 2. İsim Unsuru + ki/kim + YC (→ Devrik) + TC
/ Līkin ol ki i‘timād itmişlerdür; (14) anuñ nesebinde / işbu vech-iledür;
‘Adnānhi’bni Mukavvimi’bni Nāhūr’ibni… (İKT-v. 161b/13, 14-s. 392).
Dahı (3) Musannıf eydür: “/ Ol Velīd kim, Cāmı‘-ı Dımışk’ı yapdı biz didügümüz
vech üzerine /. Anuñ (4) dünyāda nazīrı mı vardur kim, Beytü’l-Makdes’üñ
sahrāsın yapdı, üzerine (5) kubba baġlatdı. (İKT4/1-v. 166b/3-s. 544).
/ Ne ki var-ısa içinde / helāk oldı. (İKT4/2-v. 424a/3-s. 490).
Allāhu Ta‘ālā eydür: … “/ Ol kavm kim cemā‘atı-y-ıla helāk oldı (20) Tevrīt
gelmezden öñdin / Ashāb-ı Ras’dur.” (İKT-v. 89a/19, 20-s. 273).
2. 2. 2. 3. 2. 3. “TC + İsim Unsuru + ki + YC (→Devrik)” Yapısındaki Devrik
Cümleler
/ Altunuñdan (9) ve gümişüñden halka râhat irişdür ve kendüñ dahı fâyidelen, ol
vakt (10) ki bu ev senden girü kala gerekse bir gerpüci altundan ve biri gümişden
(11) olsun. / (GT-v. 39a/9, 10, 11-s. 179).
2. 2. 2. 3. 2. 4. Temel Cümlenin ve Yan Cümlenin Devrik Olduğu Cümleler
/ Bu kim Allāh Nūh peyġambaruñ oġlını helāk ide kāfir olduġ-ıçun, atası (21)
Peyġāmbar-iken ve ehl-i īmānuñ ulusı iken /, ‘Ūc bin ‘Unuk helāk olmaya, harām-
zāde ve kāfir-iken (1) ve Peyġāmbar’ın istihzā iderken / bu söz ġāyet yalandur, hāl
budur kim … (İKT-v. 47a/20, 21; 47b/1-s. 202).
/ Ol vakt kim Allāh Ta‘ālā feriştehleri gönderdi; Lūt (18) kavmın helāk itmege, /
ol feriştehler güzel oġlanlar sūratında Lūt peyġambaruñ evine geldiler, bunları
(19) imtihan itmeg-içün /, aşaġada gele. (İKT-v. 22a/17, 18, 19-s. 160).
433
2. 2. 2. 3. 3. Devrik Cümlelerde Cümle Başı Edatı Olarak Bir Sözcükle
Birleşerek Kalıplaşan Ki/Kim’li Yapılar
/ Şöyle ki müselmânlaruñ dirligi acı oldı (11) anı görmeg-ile. / (GT-v. 62a/10, 11-
s. 211).
… buyurdı: … Ya‘nī dünyāñuz çok ola; şöyle kim sizden öñdin gelenlere best (2)
olundı ve / siz dahı aña raġbet idesiz; anlar itdügi gibi / ve sizi helāk eyleye.
(İKT-v. 119b/2-s. 325).
/ Nite ki rivāyet olundı Hālid-i Ka‘neyi (10) oġlından / ki eyitdi: “… (İKT4/2-v.
320a/9, 10-s. 306).
/ Anlaruñ ‘alāmeti kara (16) olmakdan zāyıl olmadı. İşbu güne degin / nite ki
görür-imiş hatībler / Cum‘a güninde ve bayramlarda kara geyürler. (İKT4/2-v.
297b/15, 16-s. 266).
… kim İshāki’bni Yesār eyitdi: “Allāh Ta‘ālā İbrāhīm’i Halīl idinicek göñline
korkı düşdi, / şöyle kim (4) yüregi oynaduġı, bir milde işidilürdi, havāda kuş
kanadı āvāzı gibi /. (İKT-v. 69b/4-s. 240).
… / vay ol gişiye / kim / yüzin döndi; hakk-ı esherden / gözin yumdı; (7) nūr-ı
ezherden / meyl itdi; arz-ı ekber’den kitāb deminde; fasl-ı hitāb güninde / kaçan
kim / hükm (8) ide kadīr; / şehādet ide nezīr ü beşīr; / bulunmaya nasīr; / zāhir
ola taksīr; / bir bölük bula (9) cennetde harīr; / bir bölük bula ashābü’s-sa‘īr / ve
ol oldur kim… (İKT-v. 169b/7, 8, 9-s. 405).
Vezîr eyitdi: “Pes çün-ki halk dirilmek pâdişâhlıġı mûcib(12)dür, / pes ne-çün
halkı taġıtduñ, meger ki pâdişâhlık idecek başuñ yokdur? /” (GT-v. 11b/12-s.
136).
… eydürdi kim: ‘Yā müzāhım! Korkarın kim, Medīne taşra (11) atduklarından
olam, ya‘nī Peyġāmbar –sallā’llāhu ‘aleyhi ve sellem- diyüp durur kim: / ‘Medīne
(12) yaramazını taşra atar. Nitekim demürci körügi demürüñ yaramazın taşra
atup (13) eyüsin koduġı gibi. /” (İKT4/1-v. 187b/11, 12, 13-s. 577).
/ Nitekim Rasūl –‘Aleyhi’s-selām- Mekke’yi feth itdügi vakt deve-y-ile (4) girdi;
rukū‘-ıla, şükr-ile, / hatta mubārak sakalı devenǖn rahlına irişürdi; başların aşaġa
tutduġından. / (İKT-v. 123b/3, 4-s. 331).
434
Levi sāfī (3) olmakda ve tatlu olmakda, bu degil kim hakīkata uçmakdan çıka, /
nitekim Tirmīdī rivāyat itdi, (4) Sa‘īdi’bni ‘Ās tarīkından / kim Ebū Hüreyre
eyitdi kim: … (İKT-v. 15a/3, 4-s. 147).
/ Nitekim ‘Abdu’rrazzāk tefsīrinde zikr eyledi Sevrī’den, / ol İbn-i ‘Ömer’den, / ol
Ka‘bü’l-Ahbār’dan / … (İKT-v. 26b/18, 19-s. 168).
/ Nite ki rivāyet olundı: “Şeytān anda yumurtlayup yavruladı.” diyü. / (İKT4/2-v.
340b/2-s. 339).
/ Nitekim geçdi ş’ol hadīsde / kim Ebū Hüreyre rivāyat itdi (1) kim… (İKT-v.
38a/21-s. 187).
Eyitdi: “… / Nitekim (15) Ka�be’ye Tañrı evi dirler ta�zīm içün, / bu āyet
delīldür benüm sözüm gerçek olduġına. / …” didi. (İKT-v. 56a/14, 15-s. 217).
/ Nitekim Sahīhayn’da rivāyat olundı, Zāyid’e hadīsinden Meysere-i Eşce‘ī’den, /
(21) ol Ebī Hāzım’dan, / ol Ebī Hüreyre’den / kim Rasūlü’llāh –(s. a.v. )- (1)
eyitdi: … (İKT-v. 32b/20, 21-s. 178).
2. 2. 2. 4. Çü/Çün/Çün/Mādām/Vaktī/Kaçan Ki/Kim İle Kurulan Birleşik
Cümle
2. 2. 2. 4. 1. TC + çü/çün/çün/mādām/meger ki/kim + YC (Çekimli fiil ya da
ZF)
“Bilmedüñ mi ki / ayaġuñ (10) bende geçecekdür; çün nasīhat kulaġuña girmedi
/. (GT-v. 17a/9, 10-s. 144).
Ma�nīsi (4) ‘Vallāhu ekber, dimek olur kim, / bir gişi …(5)… dise kabūl olup
göge aġmaz, mādamki ‘amal-ı sālıh olmaya. /” (İKT4/2-v. 259b/5-s. 201).
Andan soñra halīfa and içdi ki “/ Ben anı (16) zindāndan çıkarmazın. Mādām ki
“Baña bunı aña kim ögretdi eydi virmeye. /” (İKT4/2-v. 412a/15, 16-s. 469).
… diyüp, “/ Vallāhı ben ölmezin mādām ki bu diridür /” diyüp öldürdi. (İKT4/1-v.
89b/13-s. 425).
/ Kuteybe rivāyat ider Tāvūs’dan / kim: /“Yigidüñ dīnde yolı toġrı (11) olmaz;
mādām ki evlenmeye.”/ (İKT4/1-v. 213a/10, 11-s. 621).
Gine İbn-i ‘Ömer eydür: “/ Bir gişi ehl-i ‘ilmden olmaz, (17) mādām ki, gendüden
yokaruya hasedi terk idüp ve gendüden aşaġayı horlamaġı terk (18) idüp ‘ilmi-le
435
dünyā ‘izzetin ve ululıġın istemegi terk itmeyince. /” (İKT4/1-v. 64a/16, 17, 18-s.
386).
Eydürdi ki: “/ Kaçan bir gişinüñ göñline bir nesne (9) ilhām olınsa anuñla �amal
eylemek cāyız degüldür. Mādām ki hadīsde görmeye. /” (İKT4/2-v. 432a/8, 9-s.
503).
Ve dahı Mūsā’ya emr itdi kim …, üçünci olıcak taġun çevre yanında (6) cem‘
olalar, kimesne taġa yakın varmaya, yakın varan helāk ola. / Hattā cānavarlardan
(7) dahı yakın varmaya. Mādām ki Kur’ān āvāzın işideler /; kaçan kim Kur’ān
āvāzın sākin ola, (8) ol vakt taġa çıkmak helāl ola. (İKT-v. 103a/6, 7-s. 298).
/ ‘Ahduña vefā itmege harīs oluruz. Mādām ki sen ‘ahduñı (3) saklayasın. / Biz
dahı senüñ emrüñ dutup saña itā‘at itmege lāyık oluruz, mādām ki itā‘at (4)
idesin. / (İKT4/2-v. 307a/2, 3, 4-s. 283).
/ Biz size eylügi unutmazuz. Mādām ki (16) siz bizüm fazlumuzı añasız. / (İKT4/2-
v. 312b/15, 16-s. 293).
Hasan bu söze rāzī olmayup and içdi ki “/ Bu gice Mekke’den (11) taşra yetmezin
meger ki ölem. /” didi. (İKT4/2-v. 325b/10, 11-s. 315).
2. 2. 2. 4. 2. TC (→Devrik) + çü/çün/çün/mādām/meger ki/kim + YC
/ Ne hoş didi ol hatun kişi (2) kendü oglına / çün ki pil tenlü kablan aktarıcı gördi.
(GT-v. 60b/1, 2-s. 209).
2. 2. 2. 4. 3. TC (→Devrik) + çü/çün/çün/mādām/meger ki/kim + YC
(→Devrik)
/ Ne kıla düşmen / çü / dosttur mihribân? / (GT-v. 11a/13-s. 136).
2. 2. 2. 4. 4. İsim Unsuru + çü/çün/çün/mādām ki/kim + YC + TC (→Devrik)
/ Hāfızı’bni ‘Asākir rivāyat itdi (9) Mücāhid’den / kim Ādem çünkim günāh işledi,
/ Allāhu Ta‘ālā buyurdı iki ferişteye / (10) “Ādem’i ve Havvā’yı gendünüñ
konşılıġından çıkaralar. (İKT-v. 34b/8, 9, 10-s. 181).
/ Devletsüzüñ çün arkasın sıgayasın (7) senüñ devletüñe günâh işler ortaklık. /
(GT-v. 67b/6, 7-s. 219).
436
2. 2. 2. 4. 5. Çü/Çün/Çün/ Mādām/Vaktī/Kaçan ki/kim + YC + TC(→Devrik)
Çünkim geregi gibi kazdılar, / (2) ol Zemzem içinde ‘Abdu’l-Muttalib iki geyik
buldı altundan /. (İKT-v. 179b/2-s. 424).
Şeyh, Mehdī’ye hıtāb idüp “İy oġul, kaçan ki babañ-ıla ‘ammuñ and içseler, /
babañ hanīs (4) olmak yigrekdür ‘ammuñ hānıs olmakdan /.” didi. (İKT4/2-v.
355a/3, 4-s. 364).
Vaktī kim anlara ‘amal ısmarladuk, / işidürüz anları / ki, fısk iderlermiş. (İKT4/1-
v. 202a/17-s. 602).
Veheb eydür: “Çünki Benī İsrā’īl’de şer ve yalan tanuklık çok oldı, / (2) Hak
Ta‘ālā gökden bir zencīr indürdi Beytü’l-Mukaddes’üñ sahrāsı üzerine /; altundan
kaçan iki (3) gişi da‘vāya gelseler, ellerin ol zencīre uzadurlardı. (İKT-v. 130a/2-s.
341).
Andan Revāyi eydür: “Çünkim ‘Ömer bin ‘Abdül‘azīz halīfa oldı, / (19) hılāfat
merkeblerinden çekdiler binmek içün. / (İKT4/1-v. 189b/18, 19-s. 580).
Vaktī ki Haccāc Eş‘as’a ġālıb oldı, / ol kaçup, (8) Isfahān tarafına gidüp her yılda
iki kerre Mekke’ye gelürdi; bir hacc ıçun ve bir ‘umra-(9)y-ıçun /. (İKT4/1-v.
129a/7, 8, 9-s. 487).
Vaktī ki, ‘imāmamı başuma koyam, beni bilesiz dahı / vallāhı (5) ben bir nesneyi
götürürin, gendü götürdügi-le /. Ve / cezā iderin gendü fi‘li-le /, dahı ben (6)
başlar görürin kesilmiş yaturlar. (İKT4/1-v. 68a/4, 5, 6-s. 391, 392).
Ve dahı ‘Abdu’l-Muttalib mādām ki (10) hayatda idi / gendüzi suvarurdı huccācı
ve halāyıkı /. (İKT-v. 180b/9, 10-s. 426).
/ Hāfızı’bni ‘Asākir rivāyat itdi (9) Mücāhid’den / kim Ādem çünkim günāh
işledi, / Allāhu Ta‘ālā buyurdı iki ferişteye / (10) “Ādem’i ve Havvā’yı gendünüñ
konşılıġından çıkaralar. (İKT-v. 34b/8, 9, 10-s. 181).
Çünki Mekke’ye irişdiler, / bir taġ gördiler; koyun-ıla (18) apak olmış /. (İKT4/1-
v. 58a/17, 18-s. 376).
Çünki Şām tamām Mervān’uñ oldı, / döndi Mervān /, Harrān’a geldi. (İKT4/2-v.
277a/12-s. 230).
Vaktā ki kardaşın öldürdiler, / gendü nefsine da‘vet itmege başladı, (10) mezkūr
tārīhuñ şevvālı ayında /.” (İKT4/2-v. 329a/9, 10-s. 320).
437
Çünkim deñiz bu hāl-ıla oldı, / emr itdi Mūsā’ya / kim Benī İsrā’īl-ile (6) geçeler.
(İKT-v. 100b/5-s. 294).
Kaçan ki Benī Subay‘a’(12)dan Basra’ya geldi, / Ziyād b. Hassan’uñ –ki Yahyā-yı
Benatı oġlıdur- evine varup anda (13) dahı gendüzin kimseye göstermeyüp bir
nice zamān turdı. Tā aña degin / ki ol yılda (14) Ebī Ferve evine varup anda zuhūr
buldı. (İKT4/2-v. 329a/12, 13-s. 320).
Çünki irte oldı, / (17) Mūsā bu seferden maşakkat görmedi idi; tā ol yirden
geçmeyince / ki Allāh Ta‘ālā (18) Hızır-ıla Mūsā buluşmaġa va‘de itdi idi. (İKT-v.
108a/16, 17, 18-s. 307).
Çünki Meryem’üñ hamlı münteşir oldı, / Benī İsrā’īl zındīkları (4) töhmet itdiler,
zınā itdi diyü /. (İKT-v. 139b/3, 4-s. 357).
2. 2. 2. 4. 6. Çü/Çün/Çün/ Mādām ki/kim + YC(→Devrik) + TC
…, ol ‘Ubādeti’bni Sāmit’den eydür: / Çünkim Eyād ilçisi geldi (14) Rasūlü’llāh
Hazratı’na –(s. a.v. )- / Rasūl Hazratı eytdi: “İy Eyād bölügi! / N’eyler (15)
Kussu’bni Sā‘ide-i Eyādī / bunlar helāk oldı?” (İKT-v. 167b/13, 14, 15-s. 402).
438
SONUÇ
Bu çalışmada, Eski Anadolu Türkçesi’nin Âşık Paşazâde Tarihi,
Tazarru’nâme, Gülistan Tercümesi, Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi adlı düz
yazı metinlerinde geçen devrik cümleler incelenmiştir. Yaptığımız çalışma bizi şu
sonuçlara ulaştırmıştır:
1. İncelenen metinlerde çok çeşitli devrik cümle yapılarına rastlanmıştır. Bu
yapılar öncelikle metnin telif ya da tercüme olmasına göre sınıflandırılmıştır. Telif
metinlerde belirlenen devrik cümleler tercüme metinlerde belirlenenlere göre
sayıca daha azdır. Yüklemin türüne bakıldığında da en çok devrik fiil cümlelerinin
kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı devrik fiil cümleleri devrik isim
cümlelerinden daha fazla yapısal çeşitlilik göstermektedir.
2. Hem telif metinlerde hem de tercüme metinlerde öznenin sonda olduğu devrik
cümleler daha azdır. Özneyi yüklemden sonra getirmenin pek tercih edilmediği
anlaşılmaktadır.
3. Telif bir metin olan Âşık Paşazâde Tarihi’nde geçen nesnesi sonda devrik fiil
cümlelerinin hepsinde sonda bulunan nesne belirtilidir. Zira belirtisiz nesne böyle
konumlandırılamaz. Tazarru’nâme’de ise hem belirtili hem de belirtisiz nesne
yüklemden sonra gelebilmektedir. Tercüme metinler olan Gülistan Tercümesi
ve Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (İKT, İKT4/1, İKT4/2)’nde sonda olan
nesnelerin tamamı belirtilidir. Belirtililik metinlerin hepsinde daha çok –i, bazen
de –n yükleme hâli ekiyle sağlanmıştır.
4. Dolaylı tümleci sonda olan devrik fiil ve isim cümlelerinde yönelme, bulunma
ve çıkma/uzaklaşma ekinin üçü de kullanılmıştır. AT’de “/ Bu fethüñ târîhi
hicretüñ yidi yüz yigirmi altısında vâki� olundı Orhan Gāzi elinden. / (AT-b. 23-
v. 27/13b-s. 354)” gibi kalıp ifadelere sıkça yer verilmiştir. “… adına”-“…
elinde”-“… elinden”li kalıp ifadelerin tamamı aynı yapıdadır. Bu çalışma temelde
devrik cümleleri yapısal olarak incelemeyi amaçladığı için “Orhan Gāzi tekrâr
439
gine adam göndürdi: “Neçün gelmez ve / beni dahı niçün komaz anda varmaga /.
” (AT-b. 38-v. 40/37a-s. 373)” şeklindeki cümleler anlamdan ziyade yapısal
olarak değerlendirilmiştir. Ancak bazı cümlelerin Türkiye Türkçesine çevirisi
mecburen “zarf tümleci sonda” anlamı verilecek şekilde yapılmıştır: “Dırakola,
hünkâr öñince kulaguz olmış-ıdı, / bile çıkdı, ötedin [152b] berü gelişe /. (AT-b.
109-v. 106/152a-s. 465) / birlikte çıktı öteden bu tarafa gelmek için /.” Öte yandan
zaman bildiren yapılar olan “Ve / bu mâcerâlaruñ târîhi hicretüñ sekiz yüz altmış
ikisinde vâki‘ oldı, Sultân Muhammed-i Gāzi zamânında /. (AT-b.171-v.369-
s.574), / Rûm dahı maglûb-ıdı ve ‘Acem dahı maglûb-ıdı nesl-i Yafes oldukları
sebebden. / (AT-b. 2-v. 4-s. 321)” gibi cümlelerde yüklem ardında olan sözcük
veya sözcüklerin taşıdıkları bulunma ve çıkma hâli eki değil, anlam göz önüne
alınmıştır.
5. Sadece Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (İKT, İKT4/1 ve İKT4/2)’nde görülen
değişik bir cümle yapısı vardır. “/ Buhārī Kitāb-ı bed’-i halk’da rivāyat ider,
‘Īsā’bni Mūsā Ġuncār’dan, / ol Rakabe’den, / (9) ol Kaysi’bni Müslim’den, / ol
Tārıkı’bni Şihāb’dan / kim -‘Ömeri’bni Hattāb eydür: … (İKT-v. 4a/8, 9-s. 127)”
(… rivāyat ider …’dan, ol …’dan, ol …’dan, ol …’dan) şeklinde belirlenebilecek
bu kalıp anlatım tarzı bütün İKT, İKT4/1 ve İKT4/2’ye hâkimdir. Rivayet
silsilesini anlatan bu kalıpta ilk cümlede kullanılan yüklem sonraki cümlelerde
kullanılmaz. “Sentaktik ellipsis” (Çağlar 1978: 58) ile ilk cümlenin yapısı devrik
olduğu için ardından gelen yüklemi eksiltili cümlelerin de devrik olduğu
kanaatine varılır. Çünkü yüklemin aynı olduğu birbirinin ardından gelen
cümlelerde yüklem eksiltilebilir. İlk cümlenin yüklemi rivāyat it-, hikāyet it-,
nakl it-, habar vir-, hatta bazen sadece rivāyat ve hikāyet’tir. Çok nadir olarak
rivayet silsilesini anlatan yapıların eksiksiz sıralandığı görülür: “/ Buhārī-
rahmatu’llāhi ‘aleyhi- nakl eyledi Humeydī’den, / ol (18) dahı nakl eyledi
Süfyān’dan, / ol dahı nakl eyledi ‘Amri’bni Dīnār’dan, / ol dahı nakl (19) eyledi
Sa‘īdi’bni Cübeyr’den / kim ol eyitdi: … (İKT-v. 107b/17, 18, 19-s. 307)”
Rivayet silsilesini aktaran bu cümleden sonra genellikle ki/kim ve anlatılan ifade
gelmektedir. Başka bir deyişle, bu kalıp ifadeler genellikle ki/kim’li birleşik
cümlenin temel cümlesi olarak kullanılmışlardır.
440
6. Birkaç cümlenin ortak bir ögesi de yüklemin ardında konumlanabilmektedir:
“Tatarı şöyle kırdılar kim bî-hadd ü bî-kıyâs; / ammâ ekserinde tutup hayalarını
kesdiler, / derisin birbirine dikdiler, / keçelere kapladılar, / hayvanlara atdılar;
ad-ıçun. / (AT-b. 7-v. 9-s. 329)”, “/ Rûm dahı maglûb-ıdı ve ‘Acem dahı maglûb-
ıdı nesl-i Yafes oldukları sebebden. / (AT-b. 2-v. 4-s. 321)” “/ ‘Abdussamed, hadīs
rivāyet (11) idüp durur atasından, / atası dedesinden, / dedesi ‘Abdullāh b.
‘Abbās’dan / ve / ol Hazret-i Risālet’den / (12) ki eyitdi: “/ Eyülik, dahı sıla-yı
rahım ‘ömri uzun ider ve memleketleri ma‘mūr eyler (13) ve mālı arturur. Egerçi
bunı işleyen gişi fāsık dahı olursa. /” (İKT4/2-v. 395a/10, 11, 12, 13-s. 440)” Bu
devrik fiil ve isim cümlelerinde ortak olan zarf tümleci en sondaki cümlenin
yükleminin ardına gelmiştir.
7. Zarf tümleci sonda olan devrik fiil ve isim cümlelerinde sonda bulunan zarf, tek
tek sözcüklerden oluşabildiği gibi zarf-fiil öbekleri veya şart yan cümlesi de
olabilir. Kimi zaman iç içe birleşik cümlenin yan cümlesi de ( … Y + … diyü. )
yüklemden sonra gelmiştir.
8. Bazı zarf tümleci sonda devrik fiil cümlelerinde TC + ki/kim +YC + diyü.
yapısı tespit edilmiştir. Bu tip cümlelerde gereksiz yere ki veya kim bağlacının
kullanıldığı, bu bağlaç cümleden çıkarıldığında cümlenin daha iyi anlaşıldığı
görülmektedir: “/ Mūsā ol şehrde korkı-y-ıla yürürdi kim ol öleni gendü
öldürdügin Fir‘avn ve cemā‘atı (15) bileler diyü. / (İKT-v. 93a/14, 15-s. 280)”
Ki/kim’in bulunmadığı TC +YC + diyü. dizimindeki cümleler de metinlerde
sıklıkla geçmektedir: “/ Feryād işidüp sordı: ‘Bu nedür?’ diyü. / (İKT4/1-v.
150b/11-s. 521)” gibi. Bu iki cümle yapısının kesinlikle yüklem seçmediğini,
hatta aynı yüklemin hem ki/kim’li hem de ki/kim’siz cümlede kullanılabildiği
örneklere rastlanmıştır:
“/ Anlara bir gişi gönderdi “Havārıc (16) kosun, Kūfe’de benüm yanuma gelsün.”
diyü. / (İKT4/2-v. 329b/15, 16-s. 321)”, “/ Bundan soñra Ehvāz habar gönderdi ki
“Gelsünler baña bey‘at itsünler.” (19) diyü. / (İKT4/2-v. 330a/18, 19-s. 322)”
441
9. Yüklemden sonra bir öge bulunabileceği gibi birkaç ögenin de bulunabileceği
görülmüştür. Bu ögeler tek bir sözcükten ya da birden fazla sözcükten oluşabilir.
İster öbek olsun ister tek sözcük olsun yüklemden sonra gelen ögeler farklı
cinslerden olmak zorunda değildir. + Y + ZT + ZT veya + Y + ZT + DT gibi bir
dizim her zaman mümkündür. Ancak yüklem ardında en çok konumlanan ögeler,
dolaylı tümleç ile zarf tümlecidir. Yüklemden sonra gelen ögelerin sayısı da
önemli değildir.
10. Özellikle belirtili isim tamlamalarında tamlayan, sıfat tamlamalarında sıfat,
yükleme öbeklerinde yükleme hâli ekli isim unsuru, isim+yardımcı fiil
yapısındaki birleşik fiiller ve çıkma öbeğinde çıkma ekli isim unsuru yüklemden
sonra gelebilmektedir. Öbek yapısının şeklen bozulmasına rağmen anlamca
sağlam olduğu ortaya çıkmaktadır:
/ Kapusın yapdurdılar hisâruñ. / (AT-b. 38-v. 42/41b-s. 376) (hisâruñ kapusın)
Bu muhâldür ki hünermendler öleler (11a) / bî-hünerler yirlerin tutalar
hünermendlerüñ /. (GT-v. 10b/15; 11a/1-s. 135) (hünermendlerüñ yirlerin)
/ Mahabbetün bir bustân olmıştur, reyâhîn-i havf ü recâ-y-ile ârâste. / (TN-v.
148-s. 137) (reyâhîn-i havf ü recâ-y-ile ârâste bir bustân)
Çünkim geregi gibi kazdılar, / (2) ol Zemzem içinde ‘Abdu’l-Muttalib iki geyik
buldı altundan /. (İKT-v. 179b/2-s. 424) (altundan iki geyik)
/ Hemân-dem kondukları gibi yagma buyurdı, hisârları. / (AT-b. 153-v. 163/257a-
s. 543) (hisârları yagma)
Kimi Tanrı dir, kimi Hudâ; / kimi Allah diyü ider nidâ /. (TN-v. 132-s. 128) (nidâ
ider)
/ Eli-y-ile kızmış demüri yogurmak yigrekdür (14) elin gögsine koyup emîr öñine
turmakdan. / (GT-v. 22b/13, 14-s. 151) (elin gögsine koyup emîr öñine
turmakdan yigrekdür)
Rivāyet olundı (10) ki… / Zīrā Efzal’uñ mālı (6) çoġ-ıdı, Ca‘fer’üñ mālından. /
(İKT4/2-v. 401a/5, 6-s. 450) (Ca‘fer’üñ mālından çoġ-ıdı)
442
11. Türkçenin zengin ek sisteminin oynak dizime izin verdiği kabul edilmektedir.
Belirtili isim tamlamaları bu açıdan unsurlarının birbirinden uzaklaşmasına izin
verirken eksiz tamlamalar/öbekler olan sıfat tamlamalarında özellikle sıfat
unsurunun da yüklemden sonra gelebildiği görülmüştür. Oysa edatlar kesinlikle
bağlı olduğu öbekten ayrı veya yüklem ardında kullanılmamıştır.
12. Metinlerin hepsinde yüklemi başta bulunan cümleler genellikle kısa
cümlelerdir. Yüklemin, cümlenin başında kullanılması ile dikkat yükleme
çekilmiştir. Odaklanan sözcük, yüklemdir. Başta bulunan yüklem, daha çok geniş
zaman, görülen geçmiş zaman ve emir kipinde karşımıza çıkmaktadır.
13. İncelenen metinlerde geçen devrik cümle örneklerinin büyük bir kısmı birleşik
cümle yapısındadır. Birleşik devrik cümleler çok çeşitli şekillerde kullanılmıştır.
Şartlı birleşik cümlelerde devriklik kimi zaman temel cümlenin önce, yan
cümlenin sonra gelmesiyle, kimi zaman temel cümle başta ve kendi içinde devrik,
yan cümle sonda olacak şekilde, kimi zaman da yan cümle başta, temel cümle
sonda ve kendi içinde devrik dizilmek suretiyle sağlanmıştır. YC + TC + YC
dizimiyle yan cümlenin bir parçasının temel cümleden sonra geldiği çok az örnek
tespit edilmiştir. Bazen de yan cümle başta ve kendi içinde devrik, temel cümle
sonda ve kendi içinde devriktir.
14. İç içe birleşik cümleler temel cümle başta, yan cümle sonda + “diyü”
yapısında dizilebileceği gibi başta bulunan temel cümle yan cümlenin sınırlarına
girmeden kendi içinde devrik de olabilir. Böylelikle yüklem ardında temel
cümlenin bir veya birkaç ögesi ile yan cümle ve “diyü” bulunmaktadır.
15. Bir başka iç içe birleşik devrik cümle yapısı ise “TC +YC (→Devrik) + (diyü)
+ TC’nin Yüklemi”dir. Burada yan cümle mutlaka devriktir. “diyü” ise kimi
cümlelerde varken kimilerinde bulunmaz. Birleşik cümlenin yüklemi en sonda
bulunur.
443
16. “TC +YC (→Devrik) + (diyü) + TC’nin Yüklemi” yapısına benzeyen kimi
cümlelerde (bu şekilde on adet cümle tespit edilmiştir) temel cümlenin yüklemi
yoktur. Yüklemler eksiltilmiştir. Temel cümlenin yükleminin yan cümleden önce
mi yoksa sonra mı gelmesi gerektiği bilinmemektedir. Bu tip cümleleri bu başlık
altında toplamak daha uygun görülmüştür.
Ol ‘avrat cevāb virüp: ‘/ Ben Allāh’dan utanurın, Allāh nazar itmedügine nazar
(12) eylemege. /’ (İKT4/1-v. 150a/11, 12-s. 520)
Ba�zılar: (12) “Seni kavmuñ ululadıklarına sebeb nedür?” diyü sorup,
“Dilemedügüm işi terk itmeg-ile. / Nitekim seni (13) incidür benüm işlerümden
sen dilemedügüñ nesne. / (İKT4/1-v. 47b/12, 13-s. 357)
17. Bazı iç içe birleşik devrik cümlelerde temel cümle başta bulunurken, yan
cümle sonda ve kendi içinde devriktir. Bu tarz devrik cümlelerde temel cümlenin
yüklemi genellikle “eyit-” fiilinin geniş zaman veya görülen geçmiş zaman
üçüncü tekil şahıs çekimidir.
18. “eyit-” fiilinin “di-” fiili ile pekiştirildiği iç içe birleşik cümlelerde yan cümle
devriktir. Yan cümlesi devrik olan (eyitdi: “…” didi.) yapısındaki bu cümlelerde
“eyit-” ve “di-” fiilleri istisnasız olarak her zaman kullanılmıştır. Her iki fiil de
geniş zaman veya görülen geçmiş zaman çekimleri ile metinlerde yer almaktadır.
19. Temel cümle başta ve kendi içinde devrik, yan cümle sonda olan cümlelerde
ise temel cümleden sonra aktarılan/söylenilen cümle yer almaktadır. / İbn-i
Cüreyc rivāyat ider Tāvūs’dan /: ‘Buhl oldur kim, gişi gendü elindekine (2) buhl
ide.’ (İKT4/1-v. 213a/1-s. 620)
20. Bazı örneklerde ise ki/kim’li birleşik cümlenin yan cümlesi niteliğinde olan bir
iç içe birleşik cümle vardır. Bu iç içe birleşik cümlenin yan cümlesi başta ve kendi
içinde devrik, temel cümlesi sondadır. Bu yapı TC + ki /kim + YC (İç içe birleşik
cümle: YC (→Devrik) + TC) şeklinde formüle edilebilir: “Didi kim: “/ Emre’m
sag olsun atamuz gitdi-y-ise. / ” … didi. (AT-b. 67-v. 69/89b-s. 414)” Bu tarz iç
444
içe birleşik devrik cümlelerde temel cümle genellikle sadece yüklemden oluşur ve
“di-” fiilidir. Bu çalışmada birleşik cümlelerin fazla karmaşık yapısı nedeniyle
sadece en alt düzeydeki birleşiklik temel alındığı için böyle ki/kim’li yapıların
içinde geçen iç içe birleşik cümleler burada olduğu gibi “iç içe birleşik cümle”
başlığı altında değerlendirilmiştir. Öte yandan, daha sade bir görünümle aynı
kalıpta olan yan cümlesi başta ve devrik, temel cümlesi sonda ve genellikle tek
sözcükten (yüklemden) oluşan iç içe birleşik cümle örnekleri de tespit edilmiştir.
21. Temel cümlenin başta ve kendi içinde devrik, yan cümlenin sonda ve kendi
içinde devrik olduğu iç içe birleşik cümlelerde, asıl unsur olan temel cümlenin
birleşik cümlenin başında bulunması bile aslında devriklik için yeterli nedendir.
Birleşik cümlelerde görülen çok çeşitli devrik dizilişlerde konuşur gibi yazmanın
etkisi büyüktür. Konuşma aktarımlarında bu durum daha belirgindir. Konuşma
aktarımlarının çoğu devrik cümle şeklindedir.
22. Ki/kim’li birleşik cümlelerde gerek temel cümlede gerekse yan cümlede devrik
dizilmiş çok fazla örnek belirlenmiştir. En çok kullanılan ki/kim’li birleşik cümle
yapısı olan TC + Kİ/KİM + YC’de özellikle temel ve yan cümle, daha az olmakla
birlikte hem temel hem yan cümle devriktir. Bu tip birleşik cümleler içinde yan
cümlesi bir iç içe birleşik cümle olan karmaşık dizilişler de vardır. Yan cümlenin
bir iç içe birleşik cümle olduğu ve iç içe birleşik cümlenin yan cümlesi başta ve
devrik, temel cümlesi sonda ve genellikle “di-” olan zamana ve şahsa bağlanmış
çekimli bir fiil olduğu cümlelerden farklı olarak bu cümlelerin yapısı TC + kim +
(YC (→Devrik): İç içe Birleşik Cümle: YC + TC(→yüklem: “diyü”) şeklindedir.
“diyü” istisnasız olarak temel cümlenin yükleminin yerini tutar. Aslında bu tip
cümlelerde ki veya kim’e ihtiyaç yoktur. İki farklı cümleyi bağlayacakmış gibi
temel ve yan cümlenin arasına giren ki/kim kaldırılırsa cümle daha rahat
anlaşılacak ve devriklik daha belirginleşecektir. Bu çeşit bir cümle kuruluşu üslûp
özelliği olmalıdır.
23. TC + Kİ/KİM + YC yapısında olup da sadece tek bir cümlede tespit edilebilen
şu dizim ilginçtir: “/ �Osmān rivāyat ider ki (3) �Abdullāh’dan /: “… /İKT4/1-v.
445
146b/2, 3-s. 515)” Bu cümlede temel cümlenin yükleminden sonra ki bağlacının,
ondan sonra da temel cümlenin bir ögesinin geldiği görülmektedir. Ki’den sonra
gelen bölüm ki’li birleşik cümlenin yan cümlesidir. Ancak burada, sadece bu
örnekte görülen bir dizimle cümlenin anlamının elverdiği her şekilde sözcüklerin
esnek dizilebildiği belirlenmiştir. Öte yandan özellikle Tarih-i İbn-i Kesîr
Tercümesi (İKT, İKT4/1, İKT4/2)’nde ki/kim’li birleşik cümlelerin temel
cümlesinin yüklemi genellikle “rivayāt it-”tir. Temel cümlenin ardından aktarılan
ifade yer almaktadır.
24. İşit-, eyit-, rivāyat it-, sor-, di-, çaġır- gibi fiiller ki/kim’li birleşik cümlelerin
temel cümlesinin yüklemi olursa yan cümlede mutlaka konuşma aktarımının
yapıldığı görülmüştür.
25. TC+tā ki/kim + YC kalıbındaki ki/kim’li birleşik cümle yapısı sadece Tarih-i
İbn-i Kesîr Tercümesi (İKT, İKT4/1 ve İKT4/2)’nde vardır. Bu cümle yapısı
devrik dizilebilme yönünden ki/kim’li birleşik cümleden farklı değildir.
26. Metinlerde İsim unsuru + Kİ/KİM + YC + TC yapısındaki ki/kim’li birleşik
cümleler gerek yan cümle gerek temel cümle gerekse hem yan hem temel
cümlenin devrik dizimiyle karşımıza çıkabilmektedir. Ancak daha karmaşık
olarak sadece Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (İKT ve İKT4/1)’nde şöyle bir
dizim vardır: (İsim Unsuru + ki/kim + YC(→ Devrik) + ki/kim + TC). Örnek: “/
Ammā ol hadīs kim Buhārī rivāyat itdi Muhammedi’bni Teymī’den / kim atası
Ebū Zer’den rivāyat itdi kim bir gün güneş tolunduġı (5) vakt Rasūlü’llāh –(s. a.v.
)- Ebū Zer’e eyitmiş: … (İKT-v. 17b/3-s. 151)” Bir örnekte de şu dizim görülür:
TC + İsim Unsuru + ki + (YC→Devrik). Örnek: / Altunuñdan (9) ve gümişüñden
halka râhat irişdür ve kendüñ dahı fâyidelen, ol vakt (10) ki bu ev senden girü
kala gerekse bir gerpüci altundan ve biri gümişden (11) olsun. / (GT-v. 39a/9, 10,
11-s. 179)
27. Cümle başı edatı olarak bir sözcükle birleşerek kalıplaşan hassa kim, anuñ-
ıçun kim, zîrâ kim, hemîn kim, nite ki/kim, şöyle ki gibi ki/kim’li yapıların devrik
446
cümlelerin başında kullanıldığı kimi örnekler tespit edilmiştir. Bu sözcüklerde ki
veya kim bağlacının etkisi hissedilmez.
28. Çü/çün/çün/mādām/vaktī/kaçan ki/kim ile kurulan birleşik cümlelerin devrik
yapısı tıpkı ki/kim’li devrik birleşik cümlelere benzemektedir. Bu tip devrik
birleşik cümlelerde görülen devrik dizim de çeşitlilik göstermektedir.
29. Yüklemden sonra gelen cümle dışı unsurlar cümleyi devrik yapmayacağı
düşüncesiyle değerlendirmeye alınmamıştır. Cümlenin ögeleri arasında kabul
edilmeyen hitaplar, bağlama edatları, ünlemler, ara sözler cümle dışı unsurlardır.
30. Örneklerden hareketle devrik cümlenin genel yapısı kalıplarla tespit edilmiştir.
Çalışma sonunda, devrik cümlenin nitelikleri, türleri, ögelerinin nasıl dizildiği
açıklık kazanmıştır. Devrik cümlenin ögelerin rastgele dizildiği bir cümle çeşidi
olmadığı ortaya çıkmıştır. Tespit edilen devrik cümle örneklerinin dilin dizim
yapısının izin verdiği (yani anlaşılabilir olan) belli kalıplar çerçevesinde
şekillendiği görülmüştür. Bu kalıplar hem telif hem de tercüme metinlerde
kullanılmıştır. Genellikle doğrudan konuşma aktarımlarında geçmekle birlikte
doğrudan konuşma aktarımı olmayan cümleler de devrik dizilebilmişlerdir.
31. “Uzak mesafe yer değiştirmesi” (Hoffmann 1995: 246) ile birleşik cümlelerde
temel ve yan cümlenin ögelerinin hem kendi sınırları içinde hem de birbirlerinin
sınırlarına girmek suretiyle devrik dizildikleri görülmüştür.
32. İncelenen cümlelerin hiçbirinde anlamsızlık veya tutarsızlık belirlenmemiştir.
Bütün devrik cümleler anlaşılabilir ve sıklıkla kullanılan cümle yapılarındandır.
Derin yapının yüzey yapıya dönüşmesi olan devrik cümle de dilbilgiseldir. Belli
kuralları vardır. Bu kurallar kullanım ile belirlenmiştir. Ancak, anlaşılmaz olan dil
yapıları kullanım dışıdır ve dilbilgisel değildir.
33. Tercüme metinlerde her ne kadar telif metinlerden çok devrik cümle tespit
edilmişse de bu durum hem tercüme metinlerin hacminin fazlalığından hem de
447
doğrudan konuşma aktarımlarına çok yer verdiğinden kaynaklanmaktadır. Yer yer
Kur’an-ı Kerim’den alıntı yoluyla gösterilen ayetlerin orijinalinin yanında Türkçe
tercümesi de verilmiştir. Bu tercümelerdeki devriklik satır-arası tercüme tekniği
ile ilişkilidir. Böyle cümlelerin başında bulunan “ya�nī” sözcüğü satır-arası
tercümeyi gösterse de başında her “ya�nī” bulunan cümle de satır-arası tercüme
değildir. (Örnek: İKT-v. 130b/18- s. 343) Tercüme metinlerdeki devrik cümlelerin
yapılarının telif metinlerdeki devrik cümle yapıları ile özdeşleşmesi, devrik
cümlelerin özellikle tercüme metinlerde bulunduğu iddiasını çürütmektedir.
Bir ÖNY dili olan Türkçede devrik cümle türünün Eski Anadolu Türkçesinin
hâkim olduğu XIII. yüzyıldan XV. yüzyılın ikinci yarısına kadar olan dönemde
düz yazı metinlerinde de mevcut olduğu yargısına ulaşılmıştır. 13-15. yüzyılları
kapsayan bu dönem Türkiye Türkçesinin temelini atan özellikleri taşır. Bu açıdan
bakıldığında incelenen metinlerin devrik cümle yapısı standart Türkiye
Türkçesindeki devrik cümle yapısının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
448
KAYNAKÇA
A. Birincil Kaynaklar
Âşık Paşazade. 2003. Osmanoğulları’nın Tarihi. Hazırlayanlar: Kemal Yavuz,
M. A. Yekta Saraç. İstanbul: Koç Kültür Sanat Tanıtım A. Ş.
Mahmūd b. Kâdī-i Manyâs. 1993. Gülistan Tercümesi (Giriş-İnceleme-Metin-
Sözlük). Hazırlayan: Mustafa Özkan. Ankara: Atatürk Kültür, Dil Ve
Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Şirvanlı Mahmūd. 1998. Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (4. Cilt, 1. Kısım) (Dil
Özellikleri-Metin-Sözlük). Hazırlayan: Arslan Tekin, Ankara: Atatürk
Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Şirvanlı Mahmud. 1998. Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (Giriş-İnceleme-Metin-
Sözlük). Hazırlayan: Muhammet Yelten, Ankara: Atatürk Kültür, Dil Ve
Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Şirvanlı Mahmud. 1999. Tarih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (IV. Cilt, 2. Kısım) (Dil
Özellikleri-Metin-Sözlük-Dizin). Hazırlayan: Mehdi Ergüzel, Ankara:
Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Yusuf Sinan Paşa. 2001. Tazarru’nâme. Hazırlayan: A. Mertol Tulum. Ankara:
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
B. İkincil Kaynaklar
Abdullaev, Elövset Z. 1972. “Türk Dillerinde Bağımlı Birleşik Cümlelerin Evrimi
Üzerine”. Bilimsel Bildiriler 1972. Türk Dil Kurumu. Ankara: Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 519-
523.
Acarlar, Kevser. 1969. “Devrik Cümle”. Türk Dili. Mart, S 210, s. 755-758.
______. 1970. “Çıkma Durumunda (“den” halinde) Sözcüklerin Tümcede Türlü
Kullanılışları”. Türk Dili. S 223, s. 34-37.
Akalın, Şükrü Haluk. 1995. “Eski Anadolu Türkçesinde Cümle Başı Edatlarıyla
Kurulmuş Cümleler”. Türk Dili. Şubat, S 518, s. 156-163.
449
Akçataş, Ahmet. 2002a. “Türkçede Devrik Cümlenin Kullanımı Üzerine Bir
İnceleme”. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. C 4, S
1, s. 81-87.
______. 2002b. “Türkçede İşlev Bakımından Devrik Cümleler”. Türk Dili. Eylül,
C 84, S 609, s. 604-607.
Aksan, Doğan. 1994. “Anlambilim, İlgili Alanlar ve Türkçe”. Dil Dergisi Doğan
Aksan Özel Sayısı. Şubat, S 16, s. 118-124.
_____. 1995. Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim). Ankara: Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
_____. 2000. Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını. Ankara: Bilgi
Yayınevi.
_____. 2003. Dil, Şu Büyülü Düzen… Ankara: Bilgi Yayınevi.
Aksoy, Ekrem. 1978. “Yazı Dili-Konuşma Dili Etkileşimi ve Dilde ‘Doğru’”.
Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü Dergisi. Mart,
s. 70-78.
Aktaş, Tahsin. 1995. “Çeviri İşlemi ve Eş Değerlilik”. Türk Dili. Haziran, S 522,
s. 693-703.
Alkaç, Gül Işık. 1984. “Yapısal Sözdizimi Açısından Türkçede Eylem
Kategorisi”. Türk Dilbilimi Konferansı Bildirileri 9-10 Ağustos 1984
(Proceedings of the Turkish Linguistics Conference). Editörler: Ayhan
Aksu Koç, Eser Erguvanlı Taylan. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi
Yayınları, s. 1-19.
Alyılmaz, Cengiz. 1994. “Orhun Yazıtlarının Söz Dizimi”. Yayımlanmamış
Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Asral, Suat Salih. 1961. “Devrik Cümle Üstüne”. Çağrı, Aylık Sanat ve Fikir
Dergisi . Ağustos, S 43, s. 5-6.
Atabay, Neşe, Sevgi Özel, Ayfer Çam. 2003. Türkiye Türkçesinin Sözdizimi.
İstanbul: Papatya Yayıncılık.
Ataç, Nurullah. 1953a. “Ataç’ın Cevabı”. Türk Dili. Kasım, C 3, S 26, s. 75-78.
____. 1953b. 06. 28. “İlke çözümlenir mi? - Neden kabarıyor koltukları? –
Türkçesini söyleseler… - Türkçede devrik cümle var mıdır? –
450
Kimlerden korkmalı? – Doğulunun adını Batılı koymıyalım. –
Yılan. – Ulusal.”. Son Havadis Gazetesi. 28 Haziran, s. 2, 6.
_____. 1954a. “Ahmet Ateş’e Cevap”. Türk Dili. Şubat, C 3, S 29, s. 270-272.
_____. 1954b. “Dergilerde”. Türk Dili. Temmuz, C 3, S 34, s. 624-625.
_____. 1954c. “Yanıt”. Türk Dili. Ağustos, C 3, S 35, s. 647-649.
_____. 1954d. “Yanıt” Türk Dili. C 4, S 39, s. 150-153.
_____. 1954e. Ekim. 3. “Devrik Tümce”. Son Havadis. 3 Ekim, s. 2
_____. 1955. “Bir Soruşturmanın Cevapları (Dergilerden)”. Türk Dili. Ocak, C 4,
S 40, s. 256-259.
_____. 1956a. 04. 19. “Söz Dizimi”. Ulus Gazetesi. 19 Nisan, s. 2.
_____. 1956b. 08. 05. “Devrik Tümce”. Ulus Gazetesi. 05 Ağustos, s. 2, 5.
_____. 2000a. Dergilerde. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
_____. 2000b. Günce 1953-1955. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
_____. 2000c. Günce 1956-1957. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Ateş, Ahmed. 1953. “Nurullah Ataç ve Türkçenin Nahvi”. Türk Dili. Kasım, C 3,
S 26, s. 72-74.
_____. 1954. “Türkçenin Söz-Dizimi ve Nurullah Ataç”. Türk Dili. Ocak, C 3, S
27, s. 199-203.
Aydın, Mehmet. 2003. “Kaybolan Seslere Ağıt”. Virgül. Mart, S 60, s. 57-58.
_____. 2007. Dilbilim El Kitabı. İstanbul: 3F Yayınevi.
Aydın, Özgür. 1997. “Anadili Eğitimi, Yabancı Dil Öğretimi ve Evrensel
Dilbilgisi”. Dil Dergisi. S 54, s. 23-30.
Banguoğlu, Tahsin. 1998. Türkçenin Grameri. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Başkan, Özcan. 1980. “Sözdizimi”. Dilbilim ve Dilbilgisi Konuşmaları-I. Türk
Dil Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk
Dil Kurumu Yayınları, s. 124-128.
Bayrakdaroğlu, Emin. 1966. “Devrik Cümle Hastalığı”. Türk Dili İçin III,
Türk Basınında Çıkan Türk Dili ile İlgili Makaleler. Ankara: Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, s. 66-70.
Bayraktar, Sibel. 2003. “Kutadgu Bilig’de Bulunma Hâli Ekinin Fonksiyonları”.
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1999/I-II. S 42, s. 9-25.
451
Bazin, Louis. 1988. “Başlangıcından Bu Güne Türk Yazı Dili”. Fırat
Üniversitesi Dergisi (Sosyal Bilimler). C 2, S 1, s. 61-73.
Bengi, Işın. 1993. “Çeviri Eleştirisi Bağlamında Eleştirel Bilincin Oluşması ve
Eleştiri, Üst-Eleştiri, Çeviribilim İlişkileri”. Dilbilim Araştırmaları 1993.
s. 25-50.
Bilgegil, M. Kaya. 1963. Türkçe Dilbilgisi (Edebiyat Bilgi ve Teorilerine
Giriş). Ankara: Güzel İstanbul Matbaası.
Bolulu, Osman. 1991. “Türkçede Eklerin Önemi ve –den Eki”. Türk Dili Dergisi.
Mart-Nisan, C 4, S 23, s. 40-44.
______. 1993. “Tümcede Önemsenen-Artsanan Öğeler”. Türk Dili Dergisi.
Mart-Nisan, C 6, S 35, s. 23-27.
Börekçi, Muhsine. 1994. “Atatürk’ün ‘Nutuk’unda Söz Dizimi”. Yayımlanmamış
Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Burdurlu, İbrahim Zeki. 1954a. “Devrik Cümle”. Hisar. Mart, C 3, S 47, s. 12,
13, 18.
_______. 1954b. “Devrik Cümle”. Hisar. Haziran, C 3, S 50, s. 12-13.
_______. 1954c. “Devrik Cümle”. Hisar. Ekim, C 3, S 54, s. 4-5.
_______. 1954d. “Devrik Söyleşimlerde Vurgu”. Varlık. Mayıs, C 21, S 406, s.
10.
_______. 1966. “Dede Korkut Hikayeleri’nde Cümle Yapısı”. Türk Dili. S 183,
s. 192-198.
_______. 1967a. “Atasözlerimizin Cümle Yapıları”. Türk Dili. Nisan, S 187, s.
508-513.
_______. 1967b. “Atasözlerimizin Cümle Yapıları”. Türk Dili. Mayıs, S 188, s.
629-634.
_______. 1968. “ ‘Yeşil Gece’nin Dil Yapısı”. Türk Dili. Eylül, C 18, S 204, s.
585-593.
Büyükkantarcıoğlu, Nalan. 1998. “Konuşma Çözümlemesinde Sözel-Olmayan
Göstergelerin İşlevleri Üzerine”. Dilbilim Araştırmaları 1998. s. 59-67.
Cemiloğlu, İsmet. 1994. 14. Yüzyıla Ait Bir Kısas-ı Enbiya Nüshası Üzerinde
Sentaks İncelemesi. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
452
_______. 1994. “Eski Anadolu Türkçesi Söz Diziminde “Çün”lü Cümleler”.
Türk Dili. S 510, s. 409-413.
_______. 2000. “Cümle Tahlilinin Önemi ve Metot”. Türk Dili. Kasım, S 587, s.
478-482.
_______. 2001. Dede Korkut Hikâyeleri Üzerinde Söz Dizimi Bakımından Bir
İnceleme. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil
Kurumu Yayınları.
Chomsky, Noam. 1965. Aspects Of The Theory Of Syntax. Cambridge,
Massachusetts: The MIT Press.
Chung, Sandra. 1994. “Günümüz Sözdiziminde Üretimsel Yaklaşımlar”. Dilbilim
Araştırmaları 1994. Çev. Ahmet KOCAMAN. s. 145-150.
Comrie, Bernard. 2005. Dil Evrensellikleri ve Dilbilim Tipolojisi. Çev. İsmail
Ulutaş. Ankara: Hece Yayınları.
Csató, Èva Ágnes. 1994. “On Word Order Differences Between Turkish and
Karaim”. Dilbilim Araştırmaları 1994. s. 54-61.
Çağatay, Saadet. 1964. “Türkçede ki < erki”. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı
Belleten 1963. s. 245-250.
Çağlar, Güray. 1978. “Türkçe’de Sözcük Dizilişi ve Dil Tipolojisi”. Genel
Dilbilim Dergisi. Şubat, C 1, S 1, s. 55-60.
Danişmend, İsmail Hami. 1944a. “Konuşma Dilimizin Tarih Devirleri”. Barış
Dünyası. Mart, S 5, s. 7-8.
________. 1944b. “Konuşma Dilimizin Tarih Devirleri”. Barış Dünyası. Mart, S
6, s. 5-6.
________. 1944c. “Konuşma Dilimizin Tarih Devirleri”. Barış Dünyası. Mart, S
7, s. 7, 12.
Dede, Müşerref. 1980. “Dil Genelceleri”. Dilbilim ve Dilbilgisi Konuşmaları-I.
Türk Dil Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 41-45.
Delice, İbrahim. 2003. Türkçe Sözdizimi. İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Demir, Nurettin, Emine Yılmaz. 2003. Türk Dili El Kitabı. Ankara: Grafiker
Yayınları.
453
Demircan, Ömer. 1981. “Türkçede Oynak Dizim ve Oynak Vurgulama”. Bağlam-
1981. S 3, s. 83-93.
________. 1988. “A Systemic Approach To Non-Echoic-Base Reduplications”.
Studies on Turkish Linguistics, Proceedings of the Fourth
International Conference on Turkish Linguistics 17-19 August 1988.
(Bildiri Metni) Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, s. 231-264.
________. 1990. “Devşirmenin Sözdizimi”. IV. Dilbilim Sempozyumu
Bildirileri 17-18 Mayıs 1990. Editörler: A. Sumru Özsoy, Hikmet
Sebüktekin. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, s. 25-33.
________. 1991a. “Devrik Dizimin Kuralları”. Dilbilim Yazıları 1991. s. 27-39.
________. 1991b. “Devrik Tümce Üzerine Tartışmalar”. Metis Çeviri. S 15, s.
93-101.
________. 1991c. “Devriklik Devşirme mi?”. Çağdaş Türk Dili. Eylül, S 43, s.
303-308.
________. 1992. “Dil Devrimi ve Devrik Tümce”. Dil Dergisi. Ocak, S 4, s. 22-
31.
________. 2000a. “ ‘Odak-Bağımlı’ Sözdizimi”. Türk Dili Dergisi. Mayıs-
Haziran, S 77, s. 14-18.
________. 2000b. “Türkçede Odak Öbeği”. Çağdaş Türk Dili. Aralık, C 13, S
154, s. 6-8.
________. 2000c. “Türkçede Olağan-Odak Konumu”. Türk Dili Dergisi.
Temmuz-Ağustos, s. 12-13.
________. 2001a. “Odak Konumlayıcıları ve Devrik-Dizim”. Türk Dili Dergisi.
Nisan-Mayıs, s. 10-14.
________. 2001b. Türkçenin Ezgisi. İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi Basım-
Yayın Merkezi.
________. 2004a. “ ‘Bile’ ile Yüklem Ardında Odaklama”. Türk Dili Dergisi.
Temmuz-Ağustos, C 18, S 103, s. 10-13.
________. 2004b. “ ‘Devrik Tümce’ Neyin Nesi?”. Türk Dili Dergisi. S 105, s.
10-14.
________. 2004c. “Dizimsel İlişkilere Giriş”. Türk Dili Dergisi. Ocak-Şubat, C
17, S 100, s. 10-15.
454
________. 2005. “Söz Dizimine Duygusal Yansımalar: Atasözleri, Deyimler ve
Deyişlerde Devrik Dizim”. Türk Dili Dergisi. Mart-Nisan, C 18, S 107, s.
17-20.
________. 2006a. “ ‘Devrik Dizim’siz Bir Betiğe ‘Tüm-Okur’ Odaklanabilir
mi?”. Türk Dili Dergisi. Mart-Nisan, C 19, S 113, s. 10-13.
________. 2006b. “ ‘Öyküsü-Devrik’ Tümce”. Türk Dili Dergisi. Ocak-Şubat, C
19, S 112, s. 10-13.
________. 2006c. “ ‘Şiir Cümlesi’ mi yoksa ‘Devrik Dize’ mi?”. Türk Dili
Dergisi. Temmuz-Ağustos, C 20, S 115, s. 10-14.
Deny, Jean. 1941. Türk Dili Grameri (Osmanlı Lehçesi). Çev. Ali Ulvi Elöve.
İstanbul: Maarif Matbaası.
Devellioğlu, Ferit. 1993. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat. Ankara:
Aydın Kitabevi Yayınları.
Dilaçar, Agop. 1941. “Sentaks ve Millî Zihniyet”. Varlık. Mart, C 11, S 185, s.
389-391.
Dizdaroğlu, Hikmet. 1948. “Konuşma Dilimiz”. Yücel. Mart, s. 12-16.
_________. 1976. Tümcebilgisi. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Duman, Musa. 2003. “Devrik Cümle ve Vasiyetname’deki Örnekleri Üzerine”.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Dergisi. C 30 (2001-2003). s.209-223.
Eckmann, János. 1975. “Kur’an’ın Doğu Türkçesine Tercümeleri”. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 31
Aralık 1973, C 21, s.15-24.
_______. 1989. “Doğu Türkçesinde Bir Kur’an Çevirisi (Rylands nüshası. Türk
Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1967. s. 51-69.
_______. 2000. “Satırarası Farsça ve Türkçe Tercümeli Bir Kur’an Yazmasının
İki Parçası”. Çev. Ayşe Gül Sertkaya. İlmî Araştırmalar 9. s. 255-258.
Ediskun, Haydar. 1960. “Devrik Cümle Üzerinde Bir Araştırma”. Türk Dili.
Ocak, C 9, S 100, s.193-197.
_______. 2003. Türk Dilbilgisi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
455
Eldemir, Aysu. 1980. “Saussure’den Sonra Yapısal Dilbilimde Sözdizimi
Konusundaki Tutumlar, Yöntemler ve Dönüşümlü Üretimsel Dilbilgisinde
Chomsky”. Dilbilim ve Dilbilgisi Konuşmaları-I. Türk Dil Kurumu.
Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu
Yayınları, s. 129-148.
Emre, Ahmet Cevat. 1988a. “Türkçede Cümle”. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı
Belleten 1954. s. 105-180.
_____. 1988b. “Türkçede Cümle 2. İsim Cümlesi”. Türk Dili Araştırmaları
Yıllığı Belleten 1955. s. 23-58.
Ergenç, İclal. 1990. “Konuşma Dilinde Sözdizimiyle Bürün Olgularının İlişkisi
Üzerine”. IV. Dilbilim Sempozyumu Bildirileri 17-18 Mayıs 1990.
Editörler: A. Sumru Özsoy, Hikmet Sebüktekin. İstanbul: Boğaziçi
Üniversitesi Yayınları, 157-164.
Ergin, Muharrem. 1993. Edebiyat ve Eğitim Fakültelerinin Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümleri için Türk Dil Bilgisi. İstanbul: Bayrak
Basım/Yayım/Tanıtım.
Erkul, Rasih. 2004. Cümle ve Metin Bilgisi. Ankara: Anı Yayıncılık.
Erkü, Feride. 1986. “Discourse Pragmatics and Syntactic Description in Turkish”.
Türk Dilbilimi Konferansı Bildirileri 9-10 Ağustos 1984 (Proceedings
of the Turkish Linguistics Conference). Editörler: Ayhan Aksu Koç,
Eser Erguvanlı Taylan. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, s. 179-
194.
Ersoy, Feyzi. 2001. “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Romanlarında Devrik Cümle
Kullanımı Üzerine”. Türk Dili. Ekim, S 598, s. 502-513.
_____. 2003. “Türkçenin Söz Dizimi Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”. Türk
Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 2001/I-II. S 44, s. 313-333.
Esin, Osman. 1997. “Abdülhak Şinasi Hisar’ın Çamlıca’daki Eniştemiz Adlı
Eserindeki Cümle Tipleri Üzerine Bir İnceleme”. Yayımlanmamış Doktora
Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Eyüboğlu, Sabahattin. 1981a. “Yazı Dilimiz Üstüne”. Sanat Üzerine Denemeler
ve Eleştiriler. İstanbul: Cem Yayınevi, s. 329-332.
456
________. 1981b. “Yine Devrik Cümle”. Sanat Üzerine Denemeler ve
Eleştiriler. İstanbul: Cem Yayınevi, s. 333-336.
Fuat, Memet. 2001. Dil Üstüne. İstanbul: Adam Yayınları.
Gabain, Annemarie von. 1995. Eski Türkçenin Grameri. Çev. Mehmet Akalın.
Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu
Yayınları.
Gece, Mehmet. 1993. “Türkçe Sözdizimin Temel Mantığı”. Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Aralık, S 8, s. 97-103.
Gencan, Tahir Nejat. 1960. “Devrik Cümle”. 8. Türk Dil Kurultayında Okunan
Bilimsel Bildiriler 1957. Türk Dil Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 45-56.
______. 2001. Dilbilgisi. Ankara: Ayraç Yayınevi.
Göknel, Yüksel. 1976. “Üretici Dönüşümlü Dilbilgisi ve Türkçe Sözdizimi”.
Türk Dili. Nisan, C 33, S 295, s. 263-270.
Gökşen, Enver Naci. 1961. “Tarih Boyunca Devrik Cümle”. Türk Dili. Kasım, C
11, S 122, s. 99-101.
Göktürk, Akşit. 2002. Çeviri: Dillerin Dili. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Grönbech, Kaare. 2000. Türkçenin Yapısı. Çev. Mehmet Akalın. Ankara:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Günay, V. Doğan. 1991. “Dil Konuşanın Özelliğini Ne Oranda Yansıtır ?”.
Dilbilim Araştırmaları 1991. s.71-74.
_____. 2003. Metin Bilgisi. İstanbul: Multilingual Yayınları.
Gürgendereli, Rifat. 2001. “Kerderli Mahmud’un Nehcü’l-Ferâdîs Adlı Eseri
Üzerinde Cümle Bilgisi”. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Edirne: Trakya
Üniversitesi.
Güzelşen, Sema Rifat. 1981. “İşlevsel Dilbilimde Sözdizim Sorunları”. İstanbul
Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Fransızca Bölümü Dergisi
Dilbilim (Linguistique). S 6, s. 111-117.
______. 1983. “Türkçede Sözdizimsel İşlevler”. Yazko Çeviri Dil Çalışmaları
Eki. Temmuz-Ağustos, S 13, s. 27-31.
Hacıeminoğlu, Necmettin. 1992. Türk Dilinde Edatlar. İstanbul: Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları.
457
Hatiboğlu, Vecihe. 1982. Türkçenin Sözdizimi. Ankara: Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Basımevi.
Hengirmen, Mehmet. 1999. Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri Sözlüğü. Ankara:
Engin Yayınevi.
Hoffman, Beryl. 1992. “A CCG Approach To Free Word Order Languages”. In
Proceedings of the 30th Annual Meeting of the ACL (Association for
Computational Linguistics), Student Session. İndirildiği tarih: 14
Ağustos 2007. http://upenn.edu/P/P92/P921044.pdf,
http://citeseer.ist.psu.edu/hoffman92ccg.html. s. 300-302.
_______. 1995. “Integrating “Free” Word Order Syntax and Information
Structure”. In Proceedings of the 1995 Conference of the European
Chapter of Association for Computational Linguistics. Dublin, Ireland.
İndirildiği tarih: 14 Ağustos 2007. http://ucrel.lancs.ac.uk/acl/E/E95/E95-
1034pdf, http://arxiv.org/PS_cache/cmp-lg/pdf/9502/9502019vl.pdf. s.
245-252.
Hudaybergenova, Zilale. 2001. “Türkiye Türkçesi ve Özbekçede Devrik Tümce”.
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi. S 18,
s. 49-55.
İçen, Z. 1954. “Devrik Tümce Üzerine Düşünceler”. Türk Dili. C 4, S 39, s. 149-
153.
İnan, Abdülkadir. 1960. “Atatürk ve Devrik Cümle”. Türk Yurdu. Temmuz, C 2,
S 286, s. 28.
____. 1988. “Kur’an’ın Eski Türkçe ve Oğuz-Osmanlıca Çevrileri Üzerine
Notlar”. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1960. s. 79-94.
İnce, Işıl. 1991. “Türkçenin Çekirdek Tümcelerindeki Kurucu Yapılara Üretimsel-
Dönüşümlü Dilbilgisi Açısından Bir Yaklaşım”. Dilbilim Araştırmaları
1991. s. 43-49.
İnce, Ülker. 1993. “Çeviriyi Eleştirmeden Önce”. Dilbilim Araştırmaları 1993.
s. 5-11.
Johanson, Lars. 2001. “Araştırma Konusu Olarak Konuşulan Türkçe”. İlmî
Araştırmalar 12. Çev. Nurettin Demir. s. 215-220.
458
Kaplan, Mehmet. 1966. “Konuşma ve Yazı Dili”. Fikirde ve San’atta Hareket.
Ağustos, S 8, s. 4-5.
Karahan, Leylâ. 1995a. “Türkçede Birleşik Cümle Problemi”. “Türk
Gramerinin Sorunları” Toplantısı (22-23 Ekim 1993). Türk Dil
Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil
Kurumu Yayınları, s. 36-39.
______. 1995b. Türkçede Söz Dizimi. Ankara: Akçağ Yayınları.
______. 2000. “Yapı Bakımından Cümle Sınıflandırmaları Üzerine”. Türk Dili.
Temmuz, S 583, s. 16-23
______. 2002. “Anadolu’da Türk Yazı Dilinin Gelişimi”. Manas Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. C 3, s.147-154.
______. 2004. Türkçede Söz Dizimi. Ankara: Akçağ Yayınları.
Karantay, Suat. 1993. “Çeviri Eleştirisinin Bilimsel Konumu Üzerine Eleştirel
Görüşler ve Bir Model Önerisi”. Dilbilim Araştırmaları 1993. s. 17-24.
Karaörs, Metin. 1995. “Cümle Bilgisinde İsimlendirme, Sınıflandırma ve Tahlil
Metotlarının Birliği”. “Türk Gramerinin Sorunları” Toplantısı (22-23
Ekim 1993). Türk Dil Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 21-30.
______. 1999. “Türkiye Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesinin Kelime Grupları,
Cümle ve Cümle Çeşitleri (Sentaks) Bakımından Karşılaştırılması”. Türk
Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1996. s. 129-144.
Kaynak, Oya. 1969. “Türkçede Bağlaçlar”. Türk Dili. S 209, s. 697-705.
Kıran, Zeynel. 1979. “Üretici-Dönüşümlü Dilbilgisi Açısından Türkçede
Çekirdek-Tümce”. Genel Dilbilim Dergisi. C 2, S 5-6, s. 14-31.
Kıran, Zeynel, Ayşe (Eziler) Kıran. 2002. Dilbilime Giriş. Ankara: Seçkin
Yayıncılık.
Kocaman, Ahmet. 1978. “Uygulamalı Dilbilimi Üzerine: Kuramsal Bir Yaklaşım
Denemesi”. Genel Dilbilim Dergisi. Şubat, C 1, S 1, s. 6-24.
_______. 1981. “Dil Dizgesi Üzerine Gözlemler”. Türk Dili. Ekim, S 358, s.
214-217.
_______. 1993. “Çeviri, Çeviri Eleştirisi, Dilbilim”. Dilbilim Araştırmaları
1993. s. 1-4.
459
Koç, Nurettin. 1996. “Tümce Konusundaki Karmaşa”. Varlık. Kasım, S 1070, s.
56-59.
_____. 1997. Yeni Dilbilgisi. İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Korkmaz, Zeynep. 1992. Gramer Terimleri Sözlüğü. Ankara: Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
_______. 1995. Türk Dili Üzerine Araştırmalar I, Ankara: Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
_______. 1996. “Gramer Konularımızla İlgili Bazı Sorunlar”. Türk Dili.
Temmuz, S 535, s. 3-18.
Korkmaz, Zeynep v.d. 2005. Türk Dili ve Kompozisyon. Ankara: Ekin Kitabevi
Yayınları.
Kornfilt, Jaklin. 1994. “Türkçe’de Geçişim ve Sözcük Dizimine Etkisi”. Dilbilim
Araştırmaları 1994. s. 42-53.
Küçük, Nabi. 2001. “Yaşar Kemal’in ‘Kuşlar Da Gitti’ Adlı Eserinde Devrik
Yapı”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi.
Kükey, Mazhar. 1975. Türkçenin Sözdizimi. Ankara: Kardeş Matbaası.
Külebi, Oya. 1997. “Dilbilim ve Dil Felsefesinde Bir Dönüm Noktası: Noam
Chomsky”. Dilbilim Araştırmaları 1997. s. 76-81.
Lupyan, Gary, Morten H. Christiansen. 2002. “Case, Word Order, and Language
Learnability: Insights from Connectionist Modeling”. İndirildiği tarih: 06
Aralık 2004. http://cnl.psych.cornell.edu/papers/LandC-cogsci2002pdf, s.
1-6.
Mansuroğlu, Mecdut. 1951. “Anadoluda Türk Yazı Dilinin Başlaması ve
Gelişmesi”. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Dergisi. Haziran, C 4, S 3, s. 215-229.
_______. 1988. “Türkçede Cümle Çeşitleri ve Bağlayıcıları”. Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı Belleten 1955. s. 59-71.
Martinet, André. 1998. İşlevsel Genel Dilbilim. Çev. Berke Vardar. İstanbul:
Multilingual Yayınları.
460
Memmedov, Azad, Vefa Azimova. 2001. “Türk Dillerinin Sözdizimsel Sistemi ve
Bileşik Sözdizimsel Bütünlerin Sözdizimsel Birim Olarak İncelenmesi”.
Dil Dergisi. Kasım, S 109, s. 73-76.
Ozansoy, Munis Faik. 1954. “Dilde Soysuzlaşma”. Hisar. Ağustos, C 3, S 52, s.
3.
______. 1964. “Sarsak Cümleler İnmeli Mısralar”. Hisar. Ağustos, C 5, S 8, s. 3-
4.
Ozil, Şeyda. 1983. “Türkçede Tümce Yapıları”. Yazko Çeviri Dil Çalışmaları
Eki. Temmuz-Ağustos, S 13, s. 16-19.
______. 1986. “Bağımsal Dilbilgisi Açısından Türkçede Tümce Yapı Biçimleri”.
Türk Dilbilimi Konferansı Bildirileri 9-10 Ağustos 1984 (Proceedings
of the Turkish Linguistics Conference). Editörler: Ayhan Aksu Koç,
Eser Erguvanlı Taylan. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. s. 21-
29.
Özdesenli, Necmettin. 1954. “Devrik Cümle Üzerine”. Türk Dili. Ağustos, C 3, S
35, s. 645-647.
Özezen, Muna Yücel. 2000. “Namık Kemal’in Romanlarında Cümle”.
Yayınlanmamış doktora tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Özkırımlı, Atilla. 2001. Türk Dili Dil ve Anlatım. İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları.
Özsoy, Sumru. 1991. “Üretici Dilbilim Kuramı Çerçevesinde Türkçenin
Sözdizimi/Türkçenin Sözdizimi ve Kuramsal Dilbiliminde Evrensellik
Kavramı”. Dilbilim ve Türkçe. Ankara: Dil Derneği Yayınları, s. 45-55.
______. 1997. “Chomsky’nin Sözdizim Kuramına Bir Bakış”. Dilbilim
Araştırmaları 1997. s. 9-12.
Özünlü, Ünsal. 1978. “Türkçe’de Sıfatların Niteleme Öbeği İçindeki Sıraları”.
Genel Dilbilim Dergisi. Şubat, C 1, S 1, s. 43-47.
______. 1979. “Deyişbilim Alanları”. Genel Dilbilim Dergisi. Ekim, C 2, S 5-6,
s. 5-13.
______. 1991. “Deyişbilim ve Yazınsal Değerlerin Bulunması”. Dilbilim ve
Türkçe. Ankara: Dil Derneği Yayınları, s. 70-93.
______. 2001. Edebiyatta Dil Kullanımları. İstanbul: Multilingual Yayınları.
461
Pamir, Altay. 1968. “Türkçeyi Ataç Yıkmıştır”. Türk Dili İçin VI, Türk
Basınında Çıkan Türk Dili ile İlgili Makaleler. Ankara: Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yayınları, s. 168-170.
Ruhi, Şükriye. 1992. “Yazılı Metin Oluşturmada Devrik Tümcenin İşlevi Üzerine
Bir Gözlem”. Dilbilim Araştırmaları 1992. s. 53-58.
Sarıca, Bedri. 2005. “Ağız Çalışmalarının Dil Öğretimine Katkıları”. Sözlü Dil
Yapısı. Yay. Hz. Mustafa Sarıca. İstanbul: Multilingual Yayınları, s. 51-
65.
Saussure, Ferdinand de. 1998. Genel Dilbilim Dersleri. Çev. Berke Vardar.
İstanbul: Multilingual Yayınları.
Sav, Ömer Atilâ. 1959. “Devrik Tümcede Ataç”. Türk Dili. Nisan, C 8, S 91, s.
372-374.
Savran, Hülya. 1999. “Birleşik Cümle Üzerine”. Türk Dili. S 568, s. 325-330.
______. 2003. “Eski Türkiye Türkçesinde Kim Bağlaçlı Yardımcı Cümleler”.
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1999/I-II. S 42, s. 225-238.
Sezer, Ayhan. 1979. “Türkçe Tümcelerde Sözdiziminin İşlevi”. Genel Dilbilim
Dergisi. Ekim, C 2, S 5-6, s. 53-63.
______. 1991. “Türkçe Sözdizimi”. Dilbilim ve Türkçe. Ankara: Dil Derneği
Yayınları, s. 56-69.
Sinanoğlu, Samim. 1967a. “Dilbilgisinin Önemi”. Dilbilgisi Sorunları. Türk Dil
Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil
Kurumu Yayınları, s. 17-20.
______. 1967b. “Gene Dilbilgisinin Önemi Üzerine”. Dilbilgisi Sorunları. Türk
Dil Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk
Dil Kurumu Yayınları, s. 21-22.
Solok, Cevdet Kudret. 1960a. “Devrik Cümle Üzerine I”. Varlık. S 526, s. 6-7.
______. 1960b. “Devrik Cümle Üzerine II”. Varlık. S 527, s. 6-7.
______. 1960c. “Devrik Cümle Üzerine III”. Varlık. S 528, s. 18-19.
Sönmez, Sevim. 1990. “Sözlü Dil/Yazılı Dil”. Dilbilim Araştırmaları 1990. s.
119-122.
Şeref, Muvaffak. 1957. “Devrik Cümle”. Forum. C 6, S 65, s. 17-19.
Şimşek, Rasim. 1981. Türkçe Anlatım. Trabzon: Özkan Ofset Matbaacılık.
462
______. 1987. Örneklerle Türkçe Sözdizimi (Tümceler-Belirtme Öbekleri-
Çözümleme). Trabzon: Kuzey Gazetecilik Matbaacılık ve Ambalaj San.
A.Ş.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. 1957, Haziran, 4 . “Nurullah ATAÇ İçin”. Cumhuriyet.
4 Haziran, s. 2, 4.
Tekin, Talat. 2000. Orhon Türkçesi Grameri. Ankara: Sanat Kitabevi.
Tepeli, Yusuf. 1997. “-VIII. Yüzyıldan XV. Yüzyıla Kadar- Dini Metinler ve
Türkçe”. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi. S 8, s. 13-22.
Timurtaş, Faruk Kadri. 1994. Eski Türkiye Türkçesi. İstanbul: Enderun
Kitabevi.
Topaloğlu, Ahmet. 1976. XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış «Satır-Arası»
Kur’an Tercümesi. C. 1. İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları.
________. 1989. Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Ötüken Yayınları.
Torun, Yeter. 2005. “Nurullah Ataç’ın Denemelerinde Devrik Yapılar”.
Yayımlanmamış Doktora Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Tulum, Mertol. 1978. “Sinan Paşa - Ma’arif-nâme, Metin ve Ki’li Birleşik
Cümleler Üzerinde Bir İnceleme”. Yayımlanmamış Doçentlik Tezi.
İstanbul.
Türk Dil Kurumu. 1998. Türkçe Sözlük. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türk Dil Kurumu. 1983. Yeni Tarama Sözlüğü. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları.
Uygur, Nermi. 1994. Dilin Gücü. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
Uzun, Nadir Engin. 2000. Anaçizgileriyle Evrensel Dilbilgisi ve Türkçe.
İstanbul: Multilingual Yayınları.
_____. 2004. Dünya Dillerinden Örnekleriyle Dilbilgisinin Temel Kavramları
Türkçe Üzerine Tartışmalar. İstanbul: Kebikeç Yayınları.
Üstüner, Ahat. 1999. “Boğaç Han Hikâyesinde Cümlelerin Yapısı”. Türk Dili.
Aralık, S 576, s. 1077-1985.
Vardar, Berke. 1998. Dilbilimin Temel Kavram Ve İlkeleri. İstanbul:
Multilingual Yayınları.
463
______. 2001a. Dilbilim Yazıları. İstanbul: Multilingual Yayınları.
______. 2001b. Dilbilimden Yaşama: Yapısalcılık. İstanbul: Multilingual
Yayınları.
Yalçıner, Neclâ. 2002. “İstanbul Türkçesi Konuşma Dili Hakkında Bir Araştırma
(1930-1950 Yılları Arası)”. Türk Dili. Eylül, C 84, S 609, s. 712-723.
Yelten, Muhammet. 2000. “Anadolu Sahasında Yapılmış Sure Tefsirleri ve Bu
Tefsirlerin Türk Dili Açısından Önemi”. İlmî Araştırmalar 9. s. 249-254.
Yücel, Tahsin. 1968. “Dil Devrimi ve Kurallar”. Türk Dili. Mayıs, C 18, S 200, s.
89-94.
Zülfikar, Hamza. 1995. “ ‘Girişik Cümle’ Sorunu”. Türk Dili. Haziran, S 522, s.
643-648.
464
ÖZ GEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı : Gamze Doğan İnan
Doğum Yeri ve Tarihi : Polatlı 1976
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi : Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Yüksek Lisans Öğrenimi : Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Bildiği Yabancı Diller : İngilizce, Almanca
Bilimsel Etkinlikleri : Kitab-ı Gunya ve Mecmu�atu’n-Nezair’de Ünlü
Değişmeleri (Yüksek lisans tezi)
İş Deneyimi
Uygulamalar :
Projeler:
Çalıştığı Kurumlar: *Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü
*Polis Akademisi Ondokuz Mayıs Polis Meslek
Yüksekokulu
İletişim
E-Posta Adresi : [email protected]
Telefon
İş:
Ev:
Cep:
0 362 457 60 80
0 362 439 05 06
0 505 621 89 85
Tarih: 29. 02. 2008