Upload
others
View
18
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ULUSLARARASI MEVLANA HALID-i BAGDADI SEMPOZVUMU BILDIRILERi
INTERNATIONAL SYMPOSIUıvi ON MAVLANA KHALID AL·BAGHDADI PEAPERS
EDiTÖRLER
Doç. Dr. Erdal BAYKAN
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KESKiN
Ankara 2012
VOZONCO YIL ONIVERSITESIILAHIYAT FAKOLTESI & VAN IL M0FT0L0GÜ
YUZUNCU YIL UNIVERSITY FACULTY OF DIVINITY & MUFTI OF VAN PROVINCE
ULUSLARARASI MEVLANA HALiD-I BAGDADi SEMPOZVUMU
INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON MAVLANA KHALID AL-BAGHDADI
ı!~t~t .WJ.:ö. Ulı',_o J~ ~~~ ,ı-i9Jt
11-13/06/2010
VAN/TÜRKIYE
AÇillŞ 1 OPENING 1 ~ı.w.i)rt
ll Haziran 2010 / 11 June 2010 / ll ı;ıt,..~ 2010
17.30-18.30
YER/ PLACE / .:ı~t
KÜLTÜ R SARAYI
OTURUMLAR / SESSiONS/.:.~1
12 Haziran 2010 / 12 June 2010 1 12 ı;ıı,..~ 2010
YER / PLACE / ı:ı~t
M. E. B. HIZMET içi EGiTiM MERKEZI
GEZi /TOUR/ 4..1~1
13 Haziran 2010 1 13 June 2010 /13 ı;ıt,..~ 2010
iletişim Adresi/Contact/ JI....Aiıtt
Küreselleşme Sürecindeki Dönüşümler Ekseninde Mevlana Hatid-i Bağdam'nin Mesajı ve
Halidi Geleneğin Önemi
Mehmet Tayfun AMMAJVI
ÖZET
Toplumlar arasındaki ilişkilerin yaygınlaşması ve yoğunlaşması olarak tarumlanan küreselleşme,-ekonom).k. siyasal ve kültürel boyutlan olan karmaşık bir süreçtir. Siyasette düzene vurgu yaparken yeni düzensizliklere yol açmakta. ekonomide umut vaat ederken sosyal eşitsizlikleri arttırmaktadır. Bu süreçte yerel kültürlerde 'ölUm iyiliği'ne benzeyen aldatıcı bir canlanma görülürken, Amerika patentli materyalist kültUr evrensellik kazanmakta. önceki dönemde diğer toplumlara sirayeti sınırlı kalan Batı'lı değer, tutum ve davranışlar yeryüzünün en ücra köşelerine kadar nüfuz etmekte, bir zamanlar medeniyetİn ana gövdesini oluşturan din 'dışandan' ve 'içeriden • aşmmalara maruz kalmaktadır.
Geçmişte makro düzeyde cereyan eden tahakküm ilişkileri mikro alana inmekte, "güçlü kültür" özelliği taşımayan toplumlar ''yeni emperyalist" kültürel mücadelenin kaybeden tarafı olmaktadırlar.
Böyle bir zeminde Mevlana Halid-i Bağdadi'nin mesajı sosyolojik açıdan hayatı önem arz etmektedir. Müceddldi temel üzerinde kendi ismiyle anılan bir gelenek yUkselten Bağdadi, dini -iman, amel ve ahlak boyutlanyla- yaşanır kılan bir ruh inşa etmekle kalmamış, bu ruh sayesinde İslam dUnyasmm on dokuzuncu asır emperyalizmine direnme gücUnU arttınnıştır.
Tebliğim, küresel güçlerin ekonomik, kültürel ve entelektUel etkileri karşısında Hlllidi geleneğin önemini sosyolojik perspektifle değerlendirmeyi ve öğretisinin içerdiği mesajın günümUz dünyası açısıdan arz ettiği önemi gösterıneyi amaçlamaktadır. beri süreceğim görüş, küreselleşen dünyada İslam'ı aslına uygun olarak yaşayabilmek için gerekli ilmi donanıını, manevi gücü ve aksiyon ruhunu HaJ.idi gelenekte · aramanın yanlış olmayacağı yönündedir.
1 Prof. Dr.,Mamıara Üniversitesi İlahlyat Fakültesi Din Sosyolojisi Bilim Dalı öjı;retim üyesi
140 Uluslar Arası Mevlana Halid-I Bağdadi Sempozyumu
Anahtar Sözcükler: Küreselleşme, tüketim kültürü, İslfuniyet, Hatidi gelenek.
Giriş
Günümüz dünyasında son yirmi yılda yaşanan makro dönüşümlerin bütüncül bir ifadesi olarak popülerleşen küreselleşme kavramı, en genel biçimde, iletişim devrimi ve bilgi teknolOjisinin yaygınlaşması sonucunda toplumlar arası temasların yoğunlaşması olarak tanırnlanmaktadır2. İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve televizyonların, bilgisayarların yaygınlaşmasıyla, yeryüzünün bir yerinde olup biten olaylardan birkaç saniye farkla tüm dünya haberdar olmakta; siyasal ve ekonomik bağımlılıklar, sosyal ve kültürel iç içe geçmeler artmaktadır. Böyle çok boyutlu karmaşık bir süreci sınırlı bir zaman diliminde tüm yönleriyle incelemek elbette mümkün değildir. Tebliğirnde küreselleşmeye modernizmin ileri bir evresi olarak bakmaya, gelişen tüketim toplumunda ortaya çıkan manzarayı dinle sınırlı bir yaklaşımla değerlendirmeye çalışacağun.
Amacım yüzlerce yıllık köklü bir tasavvuf ekolünün İslam dünyasında modem zamanların başlangıç devresinde şekillenen yeni bir evresi olarak Halidi geleneğin, günümüz toplumunun dinamikleri ekseninde arz ettiği önemi temel birkaç ~usus üzerinde değerlendirrnektir.
Küreselleşme Kavramı
Bilim kavramlarla başlar. Ancak kavramlar, gerçeğin bir kısmını görünür hale getirirken, diğer kısmını örtebilirler, "mercek" oldukları gibi "maske" de olabilirler. Bu nedenle "kavramlarla bilim" yapmadan önce "kavramların bilimi"ni yapmak gerekmektedir.
Öncelikle, Türkçe'ye "küreselleşme" diye tercüme edilen kavramın İngilizce orijinalinin "globalization" olduğunu hatırlayalım. Fransızlar da bu terimi kullanmakta, ama daha yaygın olarak "mondialisation" demeyi tercih etmektedirler. Burada dikkat ·etmemiz gereken husus, Batı dillerinde "-tion" ile biten ve süreç bildiren "modernization", "socialization", "globalization" gibi kelimelerin çift anlamlı olduklarıdır. Yani bu kelimeler "oluş" bildirirken, "olduruş"u da ifade ederler. Örneğin "modemization" kavramı Türkçe'ye "modernleşme" olarak tercüme edilebileceği gibi "modemleştirme" olarak da çevrilebilir. Aynı şekilde "globalization" kavramını da hem "küreselleşme", hem de "küreselleştirme" olarak tercüme edebiliriz. Küreselleşme dediğimiz zaman, doğal, kendiliğinden olup biten ve bizim yalnızca seyircisi olduğumuz bir durum algısı oluşmaktadır. "Küreselleştirme" olarak tercüme ettiğimiz de ise en azından "küreselleştiren kim?" ile başlayan bir dizi soru sorma imkarn doğmaktadır.
Bu sorunun cevabı kuşkusuz çokuluslu şirketler, medya kartelleri, çok sayıda ülkenin bütçelerini aşan maddi kaynakları olan hükümet dışı örgütlenmeler, önde gelen araştırma ve düş~nce kuruluşları, çok zengin bireyler ve konsorsiyumlardır. Bunlar içinde "Ame-
2 Giddens, A., Üçüncü Yol, (Çev. M. Özay), Birey Yay., İstanbul, 2000, ss.40-45.
Mehmet Tayfun AM MAN 141
rika Birleşik Devletleri" merkezli kişi ve çevrelerin ağırlıklı olduğu açıktırı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra rakipsiz bir siyasi güç haline gelen ABD, gerek devlet politikaları, gerekse yukarıda sayılan Amerika merkezli kişi ve kuruluşlar aracılığıyla en bilyUk küreselleşticici güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu gücün ekonomide rakiplerinin olduğu, siyasette rakiplerinin az olduğu, kUltUrünü yayınada ise rakipsiz olduğu söylenebilir.
Küreselleşmenin.Killtürel Boyutıan.
"Gelişen bir küresel kUltür gerçekten varrlu ve gerek kökleri, gerek içeriği açısından gerçekten Amerikan ağırlıldıdır" eliyen P.L. Berger, bu durumu ifade etmektedir. ABD, bu kUltUrU hem popUler, hem de elit araçlarla yaymayı başarmaktadır. PopUler araçlar bilindiği üzere Hollywood filmleri, diziler, dev şirketlerin reklamları ve benzeri yollarla yayılan kUltür Urünleridir. Bunlar dünyaru,n hiçbir köşesinde yabancılık çekilmeyen markalar halindedirler. Pepsi ve Coca Colalar, MCDonalds, Levis, Adidas, Nike gibi... Bu tirünlerden bir kısmı Bau'nın kültürel hegemonyasıyla eşanlamlı olarak "McDünya", "Coca-kolonizasyon", "McDonaldlaştırma", "McDisneyleştirme"5 gibi eleştiri yüklü terimlerle anılmaya başlamışlard.u. Elit araçlar ise, entelektüeller tarafından geliştirilen; üst düzey toplantılar, çeşitli kongreler, dergiler ve kitaplarla yayılan düşünceler ve söylemlerdir. Küreselleşticici güçlerin stratejilerine uygun yaklaşımlar, gerektiğinde ödül mekanizmaları da.devreye sokularak desteklenmekte, böylece oluşturulan özenti, elitlerin kendilerini "önceôeri·sosyalizasyon" sürecine sokarak teşvik edilen istikamete yönelmelerine neden olmaktadır. Burada kuşkusuz, rakipsiz bir dünya dili haline gelmiş olan Amerikan İngilizcesinin aracılığı önemlidir. Çünkü dilin kullanımı hiçbir zaman masum değildir. Dil, ait olduğu kültilrün kavrarnlannı ve söylemlerini taşırken, aynı zamanda zilıniyetleri şekillenclirmekte ve öncelikleri değiştirebilmektedir6•
Sonuçta çoğu Amerika patentli olan kUltür ürünleri dünya ölçeğinde dolaşıma girmektedirler. Bu noktada ktiltürlerin hiçbir zaman her geleni kabul eden pasif birer alıcı olmadıklarını vurgulamak gerekmektedir. Gelen kültür ürünleri, toplumdan topluma değişen algılamalarla karşılaşmakta, bazılarında kendi kültUrüne yabancılaşma diyebileceğimiz "Kaygısız kabullenmeler'', bazılarında ise elin ya da milliyetçilik adına "radikal reddetmeler" görülmektedir. Bu durum, toplumdan topluma değişen farklılıklar gösterirken, aynı toplum içinde kişi veya çeveelere göre de değişebilmektedir. Ancak, çoğu zaman "ifrat'' ve "tefrit"i oluşturan bu iki tepkinin arasında kalan farklı dururnlar ortaya çıkmaktadır.
3 ABD politikasına eleştirel yaklaşansosyal bilimcilerin önde gelenlerinden N. Chomsky, "Tekelleri koruyun. Milyarderleri koruyun. Ücretleri düşürün. Amerikan şirketleri için hayırlısını yapın. İşte size, ktireselleşme ... " demektedir (Fox, J., Chomsky ve Küreselleşme, Postmodem Hesaplaşmalar, {Çev. E. Kılıç), Everest Yay, İstanbul, 2002)
4 Berger, P.L, n Küreselleşmenin Kültürel Dinamikleri", Bir Küre, Bin Bir Küreselleşme, (Ed. P.L Berger, S.P. Huntington), Kitap Yay., İstanbul, 2003, s. lO.
5 Tomlinson, J., Küreselleşme ve Kültür, {Çev. A. Eker), Aynnb Yay., İstanbul, 2004, s.ll8.
6 Berger, agm., s. ll.
142 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağda di Sempozyumu
Gelen kültür ürünü kimi zaman yeni anlamlar yUklenerek "kutsallık" kazanabilmekte, kimi zaman geldiği yere kendini uyariayarak "yerelleşmekte", kimi zaman ise alıcı kültür tarafından "bilinçli bir sentez" ile "melezleşme" denilen çeşitli yeni UrUnler ortaya çıkabilmektedir. Bu noktada toplumlar "zayıf-kültürler" ve "güçlü kUltUrlef.'. olarak ikiye aynlınaktadıf. Zayıf kUltürler gelen kUltür Urünleri karşısında pasif bir alıcı duruma düşerek öz kUltürüne yabancılaşmakta, güçlü kültürlerde ise bu UrUnler adeta aşı etkisi yapafak kültürel canlanma/yenilenme sağlayabilmektedir.
Görülen bu durumlar küreselleşmenin kültürel boyutunun yalnızca bir yüzUdür. Diğer tarafta, sürecin yerel kültürlerin canlanması yönünde yeni fırsatlar sağladığı da dikkati çekmektedir'. Artan bilgi ve iletişim araçlarından yararlanarak kültürUnU geliştirme, tanıtma ve yaşatma çabalan da ortaya çıkmaktadır. "KUltürel canlanma" diyebileceğimiz bu durum, hiç şüphesiz, ancak kendi ldUtürünü önemseyen, inanç ve değerlerine sahip çıkan çevreler için geçerli olmaktadır.
Modernleşme ve Küreselleşme
Küreselleşme kimi teorisyenler tarafından, modemliğin gelişen bilgi teknolojileri ve iletişim devrimi sonucunda ortaya çıkan devaını ve ileri bir evresi olarak görülmektedir. Bu yaklaşımı savunanlardan A. Giddens küreselleşme için "radikal modernizm" ifadesini de kullanmaktadır. Ona göre modernlik yapısal olarak küreselleştiricidir ve bu durum, "Batı kurumlarının dünya üzerindeki öbür kUltürleri ezip geçerek yayılmasından öte bir şey~." Çünkü "içinde artık "başkalarının" olmadığı yeni karşılıklı bağımlılık biçimleri-ni ortaya çıkarmaktadır'~. ·
Bu yaklaşım çeşitli açılardan eleştiriye açık olmakla birlikte10 kendi içinde tutarlı ve savunulabilir bir tezdir. Nitekim on dokuzuncu yüzyılın ortasu~da kaleme alırunış bir metin olan Komünist Manifesto'da kapitalizmin tasvir edildiği sayfalar okunduğıı zaman, metnin sanki yeni yazıldığı ve neredeyse bire bir günümüzü de anlattığı duygusuna ka
pılınzn'.
7 Berger, agm., ss.18-20.
8 Giddens, A., 2000, age, s.43. _
9 Giddens, A. Modemlig-in Sonuçlan, (Çev. E. Kuşdil), Ayrıntı Yay., İstanbul, 1998, s.170.
10 Tomlinson, age, ss.70-96.
11 ·"Burjuvazi "insaru "tabii Ustlerine" ba~ayan çeşitli karmaşık baglan merhametsizce kopardı ve insanla insan arasında çırılçıplak şahsi menfaatten, taş gibi hissiz "peşin para hesabı" ndan başka bir bag bırakmadı. Dini vecdi, şövalyelige has ruh coşkunlugunu ... bencil hesabilig-in soguk sularında bogdu. İnsan haysiyetini basit bir mübadele degeri haline g~tirdi; ... birçok özgürlUgün yerine bir tek amansız özgürlü~, ticaret özgürlUgünü koydu .... bUtUn meslekleri kutsal halelerinden sıyırdı ... aile ilişkilerinin büründü~ duygusallık tUlUnU yırttı ve bunlan basit parasal ilişkiler derekesine indirdi... Burjuvazi, üretim Aletlerini ve dolayısıyla üretim tarzını ve yine dolayısıyla bUtUn sosyal ilişkileri durmadan devrimleştirmeden varlıguu sUrdüremez ... [Bu süreçte] bu-
Mehmet Tayfun AM MAN 143
Küreselleşmeyi modemliğin yeni bir evresi olarak değerlendirmenin konumuz açısından önemli olduğunu düşünüyorum. ÇUnkU Batı'da Rönesans'la başlayıp Aydınlanma ve Sanayi Devrimiyle şekillenen yeni bir toplumsal durumu ifade eden modernlik. zihniyet planında insanın vahiy yoluyla bildirilen ebedi ilkelerden uzaklaşarak. ilahi olanla bağım koparmasını içermektediru. Bu sürece lsHiin dünyası, toplumsal dinamiklerle değil, Batı'run emperyalist politikalarının doğrudan uzantısı olan siyasal dinamiklerle girmiştir. Yönetici elitlerin, değişmekte olan bir dünyaya uyum sağlamaya yönelik modemleştinDe projelerinin arkasında, devletin varlığını ve gücünü koruma hedefinin olduğıı açıktır. Bu amaçla Batı'run siyaset, hukuk ve eğitim yapılannın model alınması, sonucu sekülerleşme olan bir yapının temelini inşa etmiştir. Bu projenin -Türkiye ekseninde bakılacak olursa- sekUlerleşmeyi getirecek başat unsurlarının, hukukun laikleştirilmesi, kamusal alanın cinsiyetsiz inşası, karma eğitimin benimsenmesi, dinin kamusal alanda camiyle sınırlandırılarak tamamen özel alana indirgenmesi ve eğitim sistemindeki yerinin maıjinalleştirilrnesi olduğu söylenebilir. Bu süreçte modem olanın kabul edilmesini sağlamak için, tarih bilinçli olarak karalanmış, gelenek horlanmış, din itibar kaybına uğratılmış ve Batı'run kültürel değerleri yüceltilmiştir.
Modemleştirme politikası, dönemin im.kfuılan ile toplumun ancak beşte birini oluşturan kentli, eğitimli kesimleri üzerinde etkili olmuştur. Türkiye' de geniş toplum kesimlerinin bu politikanın doğrudan sonuçlanna maruz kalması 1950'lilerde başlayan sanayileşme, göç ve kentleşme süreçleriyle başlamıştır. Oluşturulan siyasal ve hukuki zernin üzerinde liberal/kapitalist üretim sistemi yükselmiş ve bu sistemin talepleri doğrultusunda çalışan bilimseVteknolojik aklın önderliğinde özellikle 1980'li yıllardan itibaren yaygınlaşan kitle iletişim araÇlan vasıtasıyla "tüketim toplumu" şekillenmeye başlamıştır. Böyle bir topiumda bireylerin 'sahip olma'ya odaklanmalan, hazcı eğilimlerin baskın hale gelmesi, sırf 'bu dünya için yaşama'nın kutsanması, kısacası artan "dünyevileşme" sürpriz sayılmamalıdıru.
Küreselleşme olarak adlandırılan 1990'lardan günümüze uzanan sürecin ilk göze
tün gelenekselleşmiş ve kalıplaşııuş sosyal ilişkiler, peşlerinde vaktiyle itibar ve saygı gören birtakım inaruşlar ve fikirler toplulu~ ile birlikte çözülüp dagılır; bunların yerine geçen yeni sosyal ilişkile.r ise, daha durup oturmak i.mkaruru bile bulamadan köhneleşir. Saglam ve devamlı ne varsa bir duman gibi dagılıp gider, kutsal sayılan her şey kutsallıgıru kaybeder ... Buıjuvazi, dünya pazarını sömürmesi dolayısıyla, bütün ülkelerin üretimine kozmopolit bir karakter verdi ... Endüstriyi, dayandığı ulusal temelden yoksun kıldı. Eski ulusal endüstriler ya yıkıldılar, ya da yıkılmak üzereler. Bunların yerini, bütün medeni milletler için kabulü bir ölüm ka1ım meselesi olan yeni endüstriler ... ürünleri yalnız ülke içinde değil, yeryüzünün her köşesinde tüketilen·endüstriler aldı ... " (Marx, K., Komünist Partisi Manifestosu, (Çev. C. Karakaya),.Sosyal Yay., İstanbul, 1998, ss.47-49).
12 Nasr, S.H., Modem Dünyada Geleneksel İslam, (Çev. S.Ş. Barkçın, H. Arslan), İnsan Yay., İstanbul, 1989, s.108.
13 Amman, M.T., "Türkiye' de Ailenin Açık ve Örtük Sekülerleşmesinin Sosyolojik An -lizi", Aile ve Egitim Sempozyumu, İslami Araştırmalar Vakfı, İstanbul, 24-25 Nisan 2010.
144 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
çarpan özelliklerinden birisi gerek dünya, gerekse Türkiye ölçeğinde tüketim patlamasının yaşanmasıdır. Modern toplum şekillenirken elit sırufa yönelen tüketim mallanrun yeni üreticileri, zamanla bu malların kitlesel üretimini yapacak teknolojilerin -moda, rekHimcılık ve pazarlama teknikleri- devreye girmesiyle orta sıruflara ulaşır duruma gelmişlerdir. Batı toplumlannda bu süreç, 19. yüzyıl sorılannda başlarruş; Durkheim gibi sosyologlar daha o dönemde toplumun hazcı materyalizmin ve hızlı endtistrileşmenin getirdiği ahlaksızlığın tehdidi altında olduğunu görmüşler, "kolektif bilinç" adı altında milliyetçiliği de besieyecek çöztimler üretmeye çalışrruşlardı.14
Bugün dUnyarun gidişatı konusunda endişeye kapılan birçok dUşUntir tüketim toplumuna radikal eleştiriler yöneltmektedir. BM' de Genel Sekreter yardımcısı olarak görev yapmış olan İsveç'li A. Wijkmann küreselleşmeyi "yularından kopmuş gidişat" diyerek eleştirmekte, bütün insanlar ortalama bir isveçli kadar tüketecek olsa üç tane dünyaya daha ilıtiyacımız olacağını söylemekte; Z. Bezezinski ise, Amerikan kültüründe baştan çıkancı bolluğun getirdiği zaaftann altını çizmektedir 15• Gulag Takımadalan'run yazan ünlü Rus romancı Solzhenitsyn, "İsteklerimizin sınırsız büyümesine izin verdik, şimdi de onlan nereye yönelteceğimiz konusunda kararsızız. Ticari şirketler yardımıyla yeni ve daha yeni istekler oluşturulmakta, bunların bazılan da son derece yapay şeyler olmaktadır; biz de kitle halinde onların peşinden koşmakta, fakat hiçbir tatmin bulamamaktayız. . Asla da bulamayacağız .. . Hayır, tüm umutlann bilime, teknolojiye, ekonomik büyümeye bağlanması mümkün değildir. Teknolojik uygarlığın zaferi aynı zamanda içimize bir manevi güvencesizlik tohumu da ekmiştir. Onun armağanlan bizi hem zengirıleştirmekte hem de kendimize köle etmektedir. Her şey çıkar!arla ilgilidir -çıkarlanmızı ilımal edemeyiz- her şey maddesel varlıklar uğrunadır; ama içimizden bir ses de bize, saf, yüce, kınlgan bir şeyi kaybettiğimizi fısıldamaktadır. Amacı göremez olmuş duruİndayız"16 diyerek herkesi uyarmaktadır.
Solzhenitsyn'e göre "isteklerimizi sırurlama günü gelmiştir ve durum acildir ... eğer arzu ve taleplerimizi kesin olarak sınırlamayı öğrenruezsek, çıkarlanrruzın manevi ölçütlere boyun eğmesini sağlayamazsak, biz insanlar, yine insan doğasının en kötü-yönlerinin sivri dişleri arasında yok olup gideceğiz."17 Solzhenitsyn burada açık bir biçimde tüketim toplumunun insaru köleleştiren tuzaklanna dtişmemek için "öz-sırurlama"run IUzumunu vurgulamaktadır. Bu kendini sınırlandırma durumunun Halidi gelenekteki karşılığı "mU-bahlann fazlasından kaçınmak" prensibidir. ·
Modern dilnyada aşın maddeci tüketim kültürünün neden olduğu manevi boşluğun
14 Tumer, B.S., Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm, (Çev. İ. Kapaklıkaya), Anka Yay., İstanbul, 2002, s.203.
15 Deı;nirer, T., Haznedaroglu, B., Özbudun, S.," Amerika: "Rüya" nu, Karabasan nu?", Amerika: Rüya nu, Kabus Mu?, (Deri.: G. Özgür, M.E. Sakınç), Ütopya Yay., Ankara, 2001, s.18.
16 Solzhenitsyn, A., "Yirmi Birinci Yüzyıl Şafa~dan önceki Gecenin Düşünceleri", Yüzyılın Sonu, Büyük Düşünürler Çagınuzı Yorumluyor, Ed.: N. Gardels, Çev. B. Çorakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2003, s.18.
17 Agm, ss.22-23.
Mehmet Tayfun AM MAN 145
ruhJ arayışlara da yol açtığı görülmektedir. Batı toplumlarında Bu~izm gibi Uzakdoğu dinlerine, mistik felsefelere duyulan ilgi ve arayışlar bununla doğrudan bağlantılıdır. Halidi gelenek bu tür yönelişlere de itibar etmez; hatta maddiyata kapılmaktan daha zararlı bulur. Çünkü bu tarz yönetim, aldatıcı bir ruhl tatmin sağlayarak insanın kendini Hak yolda sanmasınaneden olmakta ve Vahye tabi olmaktan uzaldaştırmaktadır.
Kültür- Din İlişkisi ve KüreseUeşme Şürecindeki Etkiler
Kültür, toplum halinde yaşayan insanların -arkasında yatan inanç, değer ve tutumlarla birlikte- tüm yapıp-etmelerinin bUtüncül bir ifadesidir. Yani sosyal gerçekliğe dair beşeri bir duruma işaret etmektedir. Din ise -kitaplı dinlerle sınırlı bir yaklaşımla -en azından o dine inananlar için özü itibaoyla ilalUdir. Allah tarafından, peygamber olarak vazifelendirdiği insanlar vasıtasıyla tebliğ edilmek üzere gönderilmiş, muhatapları bu tebliğe iman etmek, Allah ve Resulüne tabi olmakla yükümlü tutulmuşlardır. Bir kültüre mensup olan kimseler bu tebliğle karşılaştıklarında onu ya reddetmişler ya da kabul etmişlerdir. Kabul etmişlerse, ilalU olan din, inananların imanları ve idralderi ruspetinde beşeri olan kültüre nüfuz etmeye başlamış ve kUltUr dinileşme sürecine girmiştir. Bu iman ve idrak, çeşitli sebeplerle azalacak olursa kUltUr sekülerleşme yönünde değişim gösterecektir.
Bu durum hem makro (toplum) ve hem de mikro (birey) planda geçerlidir. Makro düzeyde işleyen dinamilder (siyasal, ekonomik ve sosyal süreçler) bireyler bazında oluşturduğu yaygın etkilerle genel toplumsal zemini oluştururken, bireyler kişisel yönelim ve tercihleriyle çeşitli yeni durumların ortaya çıkmasında rol üstlenmektedirler.
Modemlik ö~ıicesi dönemde bireysel kUltür neredeyse tamamen birincil sosyalleşme ortamında (aile ve yakın çevre) şekillenirken, modernlikle birlikte önce eğitim politikasının etkileri (okul sistemi), daha sonra tüketim kUltürünUn araçlan (tarihsel sırayla gazete, radyo, televizyon, internet) baskın hale gelmeye başlamıştır. Günümüzde bu araçların pek çok insanın günlük hayatında 3-5 saat gibi önemli bir süreyle yer edinmesi, çeşitli programlarla kapitalist üretim sisteminin talepleri doğrultusunda arzu ve ihtiyaçlan belirleyerek tutum ve davranışlan şekillendirmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Sonuçta, kaçınılmaz bir biçimde bireyci, hazcı, maddi doyuma odaklanan, bu yöndeki arzulan ne ölçüde tatmin edilirse edilsin, -sistem daha ötesini hayal ettirecek araçlan da sunduğu için- doyumsuzlukla neticelenen hayatlar karşımıza çıkmaktadır.
Mikro sosyolojik yaklaşımla bakacak olursak, birey davranışının ortaya çıkmasında, bir taraftan inanç, değer ve tutumlardan oluşan bilişsel sürecin, bUyük ölçüde toplum tarafından sunulan im.kan ve fırsatlarla şekillenen arzu ve ihtiyaçlarla eklemlenerek etkili olduğu, diğer taraftan devletin yasalar ve sosyal çevrenin ise normlar aracılığıyla devreye girdiği bilinmektedir. Psi.kologlar davranışı şekillendiren bu etkiler içinde en önemlisinin norm baskısı olduğunu söylemektedirler. Modem toplumda bireyleşmenin artması, komşuluğun azalması, akrabalık ilişkilerinin daralması sosyal çevrenin birey üzerindeki denetimini en aza indirmekte; devlet ise düzenlemelerinde -Türkiye'de Avrupa Birliği'ne uyum yasalarında örnekleri görüleceği üzere- Batı toplumlannın kültürel yönelimleri doğrultusunda değişiklikler yapmaktadır. Böyle bir toplumsal zeminde insan davranışında içsel bilişsel etkiler (inanç -+ değer -+ tutum) daha bir önem kazanmaktadır. Çünkü
146 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağda di Sempozyumu
güçlü inançların güçlü değerler, güçlü de~erlerin güçlü tutumlar oluşturduğu bilinmektedir. Güçlü tutum -başka bir ifadeyle erişilebilir tutum- kendisiyle uyumlu davranışı ortaya çıkarabilen tutumdur. Bu hususu dini davranışla (amel, ibadet) ilgili olarak özetlemek gerekirse, iman ne kadar güçlü olursa, o ölçüde güçlü değer ve tutum oluşturacak, sonuç inançlada uyumlu bir dini yaşantı olacaktır. Aksi takdirde insan, inandığı gibi yaşayamamak. sonrasında UzUntti ve pişmanlık duysa da günah işlernekten kurtulamamak durumuyla karşılaşacaktır. Bu nok~dan bakıldığında Halidi geleneğin imanı güçlü kılan manevi eğitim usfilUnUn önemi hemen anlaşılmaktadır.
Küreselleşme sürecinde etkin olan güçler yukanda sözü edilen elit ve popüler araçlarla sırf bu dünyaya yönelimi had safhaya çıkarmış, sekiller eğilimleri gUçlendirmiştir. · Böyle bir toplumsal zeminde Allah'a kulluk borcunu unutmayan, ölüm ve sonrasının hesabını yapan, dinini korumak ve yaşamak isteyen mü'minler, bunun için gerekli manevi güç ve donanımı nasıl elde edebileceklerdir? İslamiyet iman, amel ve ahlak üçlüsüyle özetleneo bir dindir. Sağlam bir iman, bu imanın sonucu olan salih amel ve güzel ahlak. Allah, dünya ve 8hiret saadetini bu Uç esas Uzerine vaat etmiştir. Unutulmamalıdır ki Allah, dinini Kıyamet' e kadar koruyacağını bildirmiş, ancak hiç kimseye son nefesinde iman garantisi vennediği gibi, hiçbir kavme de ilelebet İslam Urometinden olma imtiyazı tanımamıştır.
Müceddidi 1 Halidi Gelenek ve Önemi
İslam tarihi, Hazret-i Muhammed aleyhisselam'ın, kendisine melek aracılığıyla vahyedilen ilaru kelfunı tebliğ etmesi, sözleri ve davranışlanyla açıklaması ve onu, hayatın her alanında milşahhas bir biçimde yaşarur kılması, kendisine inananlarla birlikte "asr-ı saadet" olarak anılacak ideal bir İslam toplumunu inşa etmesiyle başlamıştır. Onun üç büyük vazifesinin İslfunı öğretmek, ahkfunıru icra etmek ve bu ikisini gerçekleştirmek üzere kalpleri cezbetmek olduğu bilinmektedir. Raşit halifeler kabul edilen ilk dört halifeden sonra bu üç v_azife İslam ümmetinin seçkinleri arasında bölünmüş, ilkini aıiml~r. ikincisi emirler, üçüncüsUnU ise veliler üstlenmişlerdir. İslam medeniyeliyle ilgili oluiJllu ya da olumsuz birçok tarihsel durumun bu Uç zümrenin birbirleriyle ilişkilerine nispetle ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz. velilerden uzaklaşan aıimler dini dtinyevi arnaçiann aracı haline getirirken, aıimlerden uzaklaşan tasavvuf erbabı batı! yollara yönelmişlerdir. Devlet adamlan ise aıimlere ve velilere yakınlıklan ruspetinde adalet, uzaklıklan ruspetinde zulüm işlemişlerdir.
Konumuz açısından önemine binaen, özellikle tasavvufun sUbjektif tabiatından dolayı boruimalara müsait bir öğreti olduğunu belirtıneliyiz. İlmi açıdan bakıldığında tasavvuf tarihinin önemli bir kısmının, ilmin herkes için bağlayıcı olan objektif esaslanndan ay nlarak bozulan tarikatların tarihi olduğu söylenebilir. Ancak her dönemde isıarnı ilimleri esas alan büyük mürşitler de gelmiş, Allah'a kalpten yönelerek insan-ı kfunil olmayı sağlayan manevi eğitim yolu olan tasavvufun d.inen muteber bir çizgide devam etmesini sağlamışlardır. Konuml!zu teşkil eden MUceddidi/Halidi gelenek, bu yollar arasında tarihsel arka planı ve günümüze uzanan etkileri açısından hususi bir önem arz etmektedir.
İslam dünyasında modernleşme 1 Batı.Waşma yönünde siyasal dönüşümlerin başladı-
Mehmet Tayfun AM MAN 147
ğı 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Hindistan'da Seyyid Abdullah Dihlevi'den aldığı mutlak icazetle memleketine dönen ve Ortadoğu coğrafyasında Nakşi-Müceddidi çizgide irşada baJjlayan Mevlana Halid-i Bağdadi'nin on beş yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde Osmanlı sınırlannın da öteşine taşan muazzam tesiri kolay izah edilebilecek bir durum değildir. Mektupları, birkaç küçük risalesi, divanı ve bir dua kitabı dışında çok fazla telif çalışması olmayap Bağdadi'yi sadece bu metinlerden yola çıkarak yeterince anlayabilmek mümkün değildir. Bunun için hiç olmazsa İmam Rabhani'nin Mektfibat'ını dikkatle okumak ve Bağdadi'nin asıl eseri olan yetiştirdiği kamil insanlan tanımak gerekmektedir. İmam Rabhani'nin bile temel eserinin muhip ve müntesiplerine yazdığı mektuplar olması , bu iki büyük zatın ortak bir özelliğini fark etmemizi sağlamaktadır: Onların kitap yazmaya değil, kitap yazmanın da hedefi olan şeye, yani insan-ı kiimili yetiştirmeye odaklandıkları anlaJjılmaktadır.
Önceinsan
Bu hususun alum çizmek günümüz dünyası açısından özellikle önemlidir. Matbaanın gelişmesiyle baJjlayan yazılı metinlecin kitlesel üretimi, hele günümüzde bilgisayar teknolojisinin ve intemetin devreye girmesiyle ortaya çıkan durumlar, bir tuşa basınakla ula!jılabilen binlerce eser ve bütüri bu imkfuılara rağmen olmayan, olamayan· şeyi fark etmek, yazıya değil, insana odaklanmanın hususi önemini anlamamız için yeterlidir. insani vasıfların geliştirilmesinde örnek teşkil edecek "model şahsiyetler'in varlığı tüm pedagogların alum çizdikleri bir husustur. Seletin bir kimseyi methetmek için söyledikleri "insan görmüş insa,ndı" ifadesi, bu zeminde anlam kazanmaktadır. Bu hususun Mücedd.idi/ Halidi geleneğin temel prensiplerinden belki de birincisi olan Sünnet' e tam ittiba ile doğrudan bağlantısına da dikkat etmeliyiz. Bağdadi'nin onbeş yıla sığan muazzam fütuhatı Nebevi metodun ihyasına yönelmenin berekatı olarak görülmelidir18'.
Sünnet' e BağWık
Burada arz ettiği önem açısından Halidi geleneğin temel prensibi olan Sünnet' e tam bağlılık üzerinde aynca durmamız gerekiyor. Günümüzde modernizmin pozitivist, rasyonalist, sekülarist zihniyetinin popüler kültUr araçlarıyla geniş kitlelere yayılmasının ve "benim aklım, benim bilgim, benim tercihim" ifadesiyle özetlenebilecek bireyci teamülün baskın hale gelmesinin sayısız tezahürüyle karşıla!jıyoruz. Televizyon ekranlannda kimi ilaııiyatçıların İslfun tarihi boyunca tamşma konusu bile olmamış temel bazı meselelerde bile birbiriyle çatışan yorumlan ve bu yorumların halk nezdinde yol açtığı zihni kanşıklığın sonuçlan dtişünüldtiğünde, ortaya çıkan anaeşik dururndan kurtulmanın yegane yolunun, V ahyin bizzat muhatabı, öğreticisi, sözleri ve davranışlanyla açıklayıcı-
18 Kafkaslardan Balkanlara, Kuzey Afrika' dan Uzakdoğu'ya kadar uzanan yüzlerce h -lifesinin ve onlar vasıtasıyla yetişen yüz binlerce kamil müslümandan oluşan böyle bir devasa cemaati tahayyill etmek bile son derece güç. Hatta halifelerinden Girit Adası'nda irşatla vazifeli olan Şeyh Azra'i'nin Yunanlıların Girit katliamısırasında talebeleriyle bir gemiye binip Güney Amerika'ya hicret etti~, irşada orada devam etti~, izleriıün yakın zamanlara kadar silinmediği ve bu zatın Bagdadi'nin bir diger halifesi olan Seyyid TaM el-Hakkari ile mektuplaştıklan da bilinmektedir (Kuku, S., Ziyaeddin Mevlana Hal..id, Darnra Yay., İstanbul, 2008, s.122).
148 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
sı olan Hazret-i Peygambere tabi olmak; bunun için de asırlar boyunca ulema tarafından büyük emeklerle inşa edilen ilim geleneğini esas almak olduğu anlaşılır. Bu hususta di~er tasavvuf ekollerine nispeten Müceddidi/Halidi yolun ne kadar ısrarcı bir tutum sergilediği son derece açıktır.
Günümüzde usOl zaaflı yaklaşımlarla "sünnet" üzerinde şüpheterin oluşmasına sebep olan kimi ilahlyatçılar, bu yaklaşımların ~rtaya çıkabileceği şu olası sonucu muhtemelen hesaba .katmamaktadırlar: Allah tarafından insanlan bak dine davet etmek üzere vazifelendirilmiş olan peygamberler zincirinin son halkası olan Muhammed aleyhisselfun'a vahyedilen ilahi ketarn doğrudan muhafaza altına alınmış, günümüze kadar gelmiş ve Kıyamet'e kadar korunacağı vaat edilmiş yegane ilahi metindir. Kur'an-ı Kerim bu özelliği ile önceki ilahi kitaplardan ayrılırken, Hazret-i Peygamber de kendisinden önce gelen nebilerden farklı olarak tarihin karanlıklan içinde kaybolmamış, hayatı tüm yönleriyle kayıt altına alınmış tek peygamberdir. Bu özelik onun alemiere rahmet olarak gönderilmesinin ve tebliğ ettiği dinin son hak din olmasının tecelüsi olarak görülmelidir. SUnnet etrafında şüphe oluşturanlar -bunu oilinçli olarak yapmıyorlarsa- açtıklan yolun Muhammed aleyhisselfunı, Musa aleyhisselfun ve İsa aleyhisselfundan farksız hale getirmeye, yani hayatı hakkında az bilgi sahibi olduğumuz, dolayısıyla her hususta örnek alma imkfuıı bulamadığımız bir peygambere dönüştürmeye hizmet ettiğini fark etmelidirler. Böyle bir durum gerçekleşecek olsa, Kur'an-ı Kerim herkesin kendi aklı ve arzularıyla yoruınlayacağı bir metne dönüşecek, bırakıruz diğer hususları Müslümanlar doğru bir biçimde namaz bilekılamaz hale geleceklerdir. Bu yöndeki küçük teşebbüslerin sosyolojik sonuçları herkes tarafından görülmekte ve bu vesileyle Halidi gelene~ hassasiyetle üzerinde durduğıı "Sünnet' e tam bağWık" hususunun, İslam ümmetinin birliği ve İslam'ın geleceği açısından arz ettiği önem daha iyi anlaşılmaktadır.
· Bu açıdan bakıldığında, küreselleşticici güçlerin ya da onların yerli uzantılannın , yukanda sözUnU ettiğimiz ödül mekanizmalan ve benzeri elit araçlarla kimleri sahneye çıkararak etkiiı hale getirdikleri ve bu zevatın bilerek ya da bilmeyerek kimlerin ve neyin hizmetinde olduklan kolayca fark edilebilir. ·
Yol ve Yöntem
Müceddidi 1 Halidi gelenek. Allah'ın razı olacağı bir lru1 olmanın Resulüne tabi olmaksızın mümkün olmadığını, tasavvuf eğitiminin gayesinin de Allah ve Resulüne tabi olmayı kolaylaşurmaktan ibaret oldu~unu ısrarla belirtir. Aslında bozulmamış bütün tasavvuf yollannın bu gayeye yönelmiş olduklan açıktır. Hamid Algar ''Bütün sfifi tarikatlan en azından teoride zahlr ile batın, şeriat ile tarikat arasında bir ahenk gözetrnişler; fakat hiçbiri pratikte şeriata sıkıca bağlılığa yaptığı vurguda ve şeriatın mutlak öncelliğini ortaya koymak hususunda Nakşibendıye ile eşit olamamıştır''~9 tespitiyle bu hususun altını çizmektedir. Ancak tarikatların bu amaç için geliştirdikleri eğitim programlannda farklılıklar vardır. Birçoğu nefsin tezkiyesini esas alıp, bu yolla kalbin tasfiyesini hedeflemiş; bunun için açlık ve uzlet gibi nefsi terbiye etmeyi amaçlayan çeşitli riyazetler geliştirmiştir. Nakşi/Müceddidi/Halidi gelenek ise doğrudan kalbin tasfiyesini esas almış; kalbin tasfiyesi yoluyla nefsin tezkiyesinin sağlanaca~ kabul etmiştir. Bu nedenle
19 Algar, H., Nakşibendlli.k, (Haz. A.C. Köksal), İnsan Yay., İstanbul, 2007, s.253.
Mehmet Tayfun AM MAN 149
mesela az yemek değil, ölçUlU yemek; uzlet değil cemiyet gibi tavsiyelerde bulunmuştuflD'. Bu gelenekte önemli olan keşif, keramet ve benzeri şeyler değil, tam bir Müslüman olabilmektedir. Bunun için de iman ve itikat bilgilerini öğrenip inandıktan sonra sırasıyla haramlardan kaçınmayı, farzları yapqıayı, .S!Ifllletlere sarılmayı, bid'atlerden uzak durmayı esas almıştır. Sohbet. rabıta, sessiz zikir ve murakabe olarak özetlenebilecek21 kalbin tasfiyesine. yönelik manevi eğitim usfilü de bu gayeye matuftur.
Sonuç
On dokuzuncu asnn modem emperyalist tahakkümü karşısında güçlü bir direniş sağlamış olan Halidi gelenek, günümüzün küreselleştirici!radikal modernist tahakkümü karşısında da Müslümanları güçlü kılacak manevi donaruma sahiptir. Bu manevi donarum ve sosyolojik tezahürlerini şu başlıklar altında toplamak mümkündür:
i- Halidi gelenek dünyaya sırtını dönmeyi gerektiren bir öğreti değildir. Aksine dünyanın amaçsal önemini azaltırken, araçsal önemini arttırmakta, onu her am değerlendirilmesi gereken ebedl hayatı kazandırıcı bir imkana dönüştürmektedir. Haramlardan sakınmak ve niyetleri yüceltmek koşuluyla salt dünyevi görünen işleri bile uhrevi boyııta taşıyarak önemsemekte, uzleti değil, toplum içinde olmayı tavsiye ederek aksiyon ruhu güçlü bir Müslüman kimliği inşa etmektedir.
ü- Yasal düzenlemeleriyle devletin ve norınlarıyla toplumun, insanları dinen makbul davranışlara teşvik etmediği bir ortamda kalbin tasfiyesini hedefleyen manevi eğitim usfilüyle imanı gijçlü kılmakta; böylece s1ilih amel olarak adlandırılan dinen makbul davranışları temin eıtmektedir.
ili- Kıyafet. ritüel, seremoni vb. unsurları gereksiz kılarak dış dünya koşullarının en elverişsiz olduğu durumlarda bile yaşanabilir, uygulanabilir bir tasavvufi eğitim imkanı sunmaktadır.
iv- Tüketim toplumunun insanı maneviyanan uzaklaştıran hazcı temayüllerine set çekmekte, ifrat ve tefritten uzak bir yaşantıya yönlendirerek, insanı dini ya da dünyevi aşınlıklardan kaçınan olgun bir kişi olmaya yöneltmektedir.
v- Yapısı gereği borulmaya müsait bir yol olan tasavvufun, dinen makbul ve muteber bir çizgide devam etmesini sağlamaktadır.
vi- Din adına insanların bambaşka yollar çizebildikleri bir dünyada. Müslümanları Sünnet'e tabi olmaya davet ederek mü'minlerin tek doğru etrafında toplanınalarma ve Ümmet birliğini tesis etmelerine katkıda bulunmaktadır.
20 ·Mevlana Halid-i Bagdadi bir mektubunda bu husus u çarpıcı bir biçimde ifade etme -tedir: "Yıllardır bir köşede sürünüp, üzerinizde hakkı olanlarla görüşmekten kopmuşsunuz. Halbuki, "İslfunda ruhhantık yoktur'' hadisi şerifini de biliyorsunuz. Her gün bu manasız riyazet sebebiyle, amel defterinize bunca günah yazılacaktır. Eger yüz sene bu hal fizere kalırsaruz, dervişlik diye kendiliginizden yaptı~ işlerin, kibir ve bencillikten başka neticesi yoktur." (Tezkaru'r-Ricat, (Haz. Abdülketim Bagdadi), 34. Mektup; Kuku, s., Ziyaeddin Mevlana Halid, Damra Yay., İstanbul, 2008, s.161).
21 Algar, age, s.238.
150 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
~YNAKLAR
Algar, H., Nak§ibendilik, (Haz. A.C. Köksal), İnsan Yay., İstanbul, 2007.
Amman, M.T., "Türkiye'de Ailenin Açık ve Örtük Sekülerleşmesinin Sosyolojik Analizi", Aile ve Eğitim Sempozyumu, İslami Araşıınnalar Vakfı, İstanbul. 24-25 Nisan 2010.
Berger, P.L., "Küreselleşmenin KUltUrel Dinamikleri", Bir Küre, Bin Bir Küreselleşme, (Ed. P.L. Berger, S.P. Huntington), Kitap Yay., İstanbul, 2003.
Demirer, T., Haznedaroğlu, B., Özbudun, S., "Amerika: "Rüya" mı, Karabasan mı?", Amerika: Rüya mı, Kabus Mu?, (Deri.: G. Özgür, M.E. Sakınç), Ütopya Yay., Ankara, 2001.
Fox, J., Chomsky ve Küreselleşme, Postmodem Hesaplaşmalar, (Çev. E. Kılıç), Eve-rest Yay, İstanbul, 2002. ·
Giddens, A., Modernliğin Sonuçlan, (Çev. E. Kuşdil), Aynntı Yay., İstanbul, 1998.
Giddens, A., Üçüncü Yol, (Çev. M. Özay), Birey Yay., İstanbul, 2000.
Kuku, s., Ziyaeddin Mevlana Halid, Danıra Yay., İstanbul, 2008.
Marx, K., KomUnist Partisi Manifestosu, (Çev. C. Karakaya). Sosyal Yay., İstanbul, 1998.
Nasr, S.H., Modem Dünyada Geleneksel İslam, (Çev. S.Ş. Barkçın, H. Arslan), İnsan Yay., İstanbul, 1989.
Solzhenitsyn, A., "Yirmi Birinci Yüzyıl Şafağmdan Önceki Gecenin Düşünceleri", Yüzyılın Sonu, Büyük Düşünürler Çağımızı Yonımluyor, (Ed.: N. Gardels, Çev. B. Çorakçı), Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2003.
Tomlinson, I., Küreselleşme ve Kültür, (Çev. A. Eker), Aynntı Yay., İstanbul, 2004.
Tumer, B.S., Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm, (Çev. İ. Kapaklıkaya), Anka Yay., İstanbul, 2002.