Upload
kebaplik
View
255
Download
9
Embed Size (px)
Citation preview
www.OPHSO.net
GLOB ULTRASONOGRAFİSİ
FİZİK ve DONANIM
Tarihçe:
Oftalmolojide ultrason ilk defa 1956 yılında Amerikalı iki oftalmolog olan Mundt ve
Hughes tarafından kullanılmıştır.1 Araştırmacılar; zaman Amplitüd mod ( A-scan ) kullanarak
intraokuler bir tümörü incelemişler ve ultrasonun oftalmolojide de kullanılabilecek bir tanı
aracı olduğunu göstermişlerdir. Daha sonra Finlandiya’ da Oksala ve ark. ultrasonun
intraokuler bozuklukların tanısındaki kullanım alanını oldukça genişletmişler1 ve gözün farklı
bileşenlerinden gelen ses hızlarına dayanarak elde ettikleri verileri yayınlamışlardır. 1
1958 yılında Baum ve Greenwood ilk iki boyutlu ( immersiyon ) Brigthness mod ( B-scan )
ultrasonu oftalmolojide kullanım için geliştirmişlerdir.1,5 1960’ lı yılların başlarında İsveç’ te
Jansson ve ark. ultrasonu göz yapılarının birbirine olan uzaklıklarını ölçmekte
kullanmışlardır. 1
İmmersiyon B-scan ultrasonla ilgili daha ileri çalışmalara Purnell öncülük etmiş 1, onu
Coleman ve ark. izlemiştir.1 1970 ’ lerin başında Coleman ve ark. ilk ticari immersiyon B-
scan ultrason cihazını geliştirmişlerdir. 1, 5 Coleman ve arkadaşları ilk olarak spektrum
analizini kullanarak ultrasonik doku karakterizasyonu metodunu tarif etmişlerdir. 1
Bundan kısa bir süre sonra Bronson, oftalmolojide kullanıma uygun bir kontakt B-scan
cihazı tanıtmıştır.1 Bu portatif cihaz, probun kapalı gözkapakları üzerinden kullanılabilmesine
imkan sağlamıştır. Bu cihazın daha da gelişmesiyle ultrason oftalmologların günlük pratiğinin
yararlı bir parçası olmuştur.
1960 ‘larda Avusturyalı bir oftalmolog olan Ossoinig , donanım ve tekniğin
standardizasyonunun önemini vurgulamış, benzer cihaz ve tekniklerin kullanımıyla sonuçların
güvenilirliğinin artacağını belirtmiştir. 1 Bu amaçla ilk standardize A-scan cihaz, Kretztechnik
7200 MA geliştirilmiştir. Daha sonra Ossoinig , tanı metodunu kontakt bir B-scan cihaz
ekleyerek geliştirmiş ve ayrıntılı inceleme teknikleri keşfetmiştir. Bu kavram zamanla
gelişmiş ve sonunda bugünkü bilinen haliyle “Standart Ekografi” yerleşmiştir. Bu metod hem
intraokuler hem de orbital bozuklukların incelenmesinde ve tanımlanmasında hassas bir
yöntemdir. 1
1
1990 ’ ların başında Pavlin ve ark. sayesinde ön segment bozukluklarının yüksek frekanslı
ultrason ile incelenmesi popularite kazanmıştır.
Doppler ultrasonun oftalmolojide kullanımı ise 1970 ’ li yıllarda başlamıştır. 1980 ’ li
yılların sonlarında da renkli Doppler görüntüleme ( CDI) , okuler ve orbital bozuklukların
değerlendirmesinde kullanıma girmiştir.8
Son yıllarda gelişen dijital teknoloji sayesinde ultrasonun uygulama alanı genişlemiştir. Bu
komputerize sistemler sayesinde oftalmolojide üç boyutlu ultrason görüntüleme olanağı
doğmuştur.
Fizik :
Ultrason ; partiküllerin ortam içindeki titreşimlerinden oluşan bir ses dalgasıdır. Ultrason
dalgalarının frekansı insan kulağının duyamayacağı şekilde 20 KHz ’ in üzerindedir. Oftalmik
incelemede kullanılan ultrasonun frekansı 8 ile 10 MHz ( 1 megahertz = 1,000,000 döngü /
saniye ) aralığındadır. Bu çok yüksek frekans, kısa dalga boylu dalgalar üretir ( 0.2 mm ’ den
küçük ); böylelikle çok küçük oküler ve orbital yapıların bile görülmesi sağlanır. Karşıt olarak
abdominal ve obstetrik ultrason incelemelerinde 1 ile 5 MHz aralığındaki frekanslar kullanılır.
Düşük frekansın ürettiği yüksek dalga boylu dalgalar daha derin dokulara penetre olabilir
ancak çözünürlükleri daha düşüktür.
Ultrason dalgası, dalganın geçtiği ortamdaki moleküllerin sıkışıp-genleşmesindeki
farklılıkların oluşturduğu longitudinal bir dalgadır. Ultrason dalgasının hızı, temelde geçtiği
ortama bağlıdır. Örneğin su, sıkışabilen bir ortamdır ve ses dalgaları daha az sıkışabilen katı
ortamlara göre su içinden daha yavaş geçerler. Bir başka deyişle ses dalgaları solid bir doku
olan kristalin lens içinden, sıvı bir yapı olan vitreusta olduğundan daha hızlı geçerler. Bazı
dokularda ses dalga hızları Tablo 1’de özetlenmiştir.
Ses Dalgası Hızları
Ortam Hız ( m/ sn)
Su 1,480
Aköz/ vitreus 1,532
Yumuşak doku 1,550
Kristalin lens 1,641
Kemik 3,500
Tablo 1
2
Ultrasonik enerjinin ürettiği longitudinal dalgaların ışık ışınları gibi kırıldığı ve yansıtıldığı
tahmin edilmektedir. Longitudinal dalga bir doku içinde ilerlerken, dalganın bir kısmı enerji
kaynağına doğru geri yansıtılır; yansıyan bu dalga “ eko ”olarak adlandırılır.
Eko :
Eko; farklı akustik özdirençleri olan iki ortamın bileşkesindeki akustik ara yüzeylerce
oluşturulur. Bir ortamın akustik özdirenci; o ortamın yoğunluğu, ve ses hızı tarafından
belirlenir.
Akustik özdirenç = ses hızı x yoğunluk
İki ortam arasındaki akustik özdirenç farkı ne kadar fazla ise bu durum ultrason dalgasının
o kadar fazla yansımasını sağlar. Örneğin lens ön yüzeyi ile humör aköz arayüzeyinden
yansıyan ultrason dalgası, lens ve kan (hifema ) arayüzeyinden yansıyan dalgadan daha
büyüktür; çünkü lens-aköz arayüzeyinin akustik özdirenci, lens-hemoraji arayüzeyi
özdirencinden daha büyüktür. Şekil 1
3
Şekil 1
Geri dönen ekolar;
- absorpsiyon
- refraksiyon
- sesin geliş açısı
- akustik arayüzeylerin şekli, büyüklüğü ve yüzey düzgünlüğü gibi birçok faktörden
etkilenir.
Absorpsiyon :
Ultrason enerjisi dokulardan geçerken yavaş yavaş absorbe edilir ve ısı enerjisine
dönüştürülür. Oluşan ısı enerjisinin dokuya zararlı bir etkisi yoktur. Yüksek frekanslı ses
dalgaları, düşük frekanslı ses dalgalarından daha fazla absorbe olurlar çünkü bunlar dokuya
düşük frekanslı dalgalar kadar iyi penetre olamazlar. Absorpsiyon; dalganın geçtiği dokunun
kalınlığı kadar dalga hızına da bağlıdır. Ses dalgasının hızlı, dokunun kalın olması
absorpsiyonun fazla olmasına neden olur.
Refraksiyon :
Eko görüntüsünü etkileyen diğer bir faktördür. Işık ışınlarında olduğu gibi; refraksiyon
artefaktlar oluşturan istenmeyen bir etki olabileceği gibi istenen arayüzeyin görüntülenmesine
KanKan
4
olanak sağlayan yararlı bir etki de olabilir. Refraksiyon; bir ses dalgası, ses hızları farklı olan
iki ortamı ayıran arayüzeye oblik olarak çarptığında meydana gelir. Ses dalgası bir arayüzeye
dik olarak çarptığında veya ses hızları aynı olan iki ortamı ayıran arayüzeye çarptığında
refraksiyon meydana gelmez.
Eğer ses dalgasının geliş açısı oblik ise ve ses hızı düşük olan bir ortamdan hızlı olan bir
ortama doğru hareket ediyorsa iletilen ışın dikey eksenden uzaklaşır; ses hızı yüksek olan
ortamdan düşük olan ortama doğru hareket etmesi durumunda ise iletilen ışın dikey eksene
yaklaşarak kırılır.
Refraksiyon, optik sinirin ve ekstraoküler kasların incelenmesi gibi durumlarda yararlı
olabilmektedir.
Sesin geliş açısı:
Akustik dalga, bir ultrason transduser tarafından ses ışını halinde gönderilir. Ses ışınının
herhangi bir arayüzeye çarptığı andaki açısı geri dönen ekonun gücünü belirleyen önemli bir
faktördür. Sesin geliş açısı yansıma açısına eşittir. Bu nedenle eğer ses ışını bir arayüzeye dik
olarak çarparsa, eko proba doğru geri yansır. Eğer; ses ışını arayüzeye oblik olarak çarparsa
yansıyan enerjinin bir kısmı kaynağından sapar ve daha zayıf bir eko oluşur.
Akustik arayüzeyler:
Arayüzeyin büyüklüğü, şekli ve yüzey düzgünlüğü yansıyan ekonun karakterinde önemli rol
oynar. Geliş açısının dik olduğunu varsayarsak retina gibi düz ve pürüzsüz arayüzeyler, eko
dalgasının neredeyse tamamını kaynağına geri yansıtır; buna “ayna etkisi” denir. Eğer
arayüzey düzgün fakat konveks şekilli ise ekonun bir kısmı kaynağından uzaklaşarak
yansıyacak ve daha zayıf bir eko oluşacaktır. İrregüler ve pürüzlü arayüzeylerde ise ekonun
bir kısmı saçılmaya uğrar ve çok daha zayıf bir eko dalgası elde edilir (örneğin; sillier cisim ).
Hücre kümesi gibi çok küçük arayüzeyler ekonun daha da bariz saçılmasına sebep olur,
transdusere ekonun çok küçük bir kısmı geri döner. Küçük arayüzeylerde geliş açısı büyük
arayüzeylerde olduğundan daha az önemlidir.
Pulse-eko sistemi:
Klinik ekografi; bir ultrason dalgası yayan ve geri dönen ekoları bulup işleyen bir
teknolojiye dayanır. Bu teknik, pulse-eko olarak bilinir; multipl kısa ultrason enerjisi
pulselarının üretimi ve geri dönen ekoların toplanıp, işlenerek görüntülenmesini gerektirir.
Prob/ Transdüser:
5
Pulse- eko sisteminin temeli piezoelektrik elementtir, bu da çoğunlukla quartz veya seramik
kristaldir. Prob yüzüne yakın yerleştirilmiş olan piezoelektrik kristal elektrik enerjisiyle
uyarıldığında mekanik bir titreşim oluşur. Bu titreşim dokular arasında yayılan longitudinal
bir ultrason dalgası oluşturur, sonra birkaç mikrosaniyelik bir duraklama dönemi olur, bu
süreç proba geri dönen ekoları almak için zaman kazandırır. Geri dönen enerji kristale
çarpınca yeni bir titreşim oluşturur. Titreşim de bir elektrik sinyali oluşturur ve bu sinyal
ekranda görüntüye dönüştürülür. Gerçek zamanlı görüntü oluşturabilmek için ses dalgası
oluşturma ve yansıyan ekoyu alma süreci saniyede binlerce defa tekrar eder.
Ultrason probunun diğer bir önemli parçası da kristalin arkasına yerleştirilmiş olan nemli
materyaldir. Bu materyal, plastik veya epoksi ile karışık metal tozu içerir, ultrasonik enerji
pulselarını üreten kristalin titreşimini kısıtlar, pulsı kısaltır. Bu faktör, frekansa ek olarak
ultrason sisteminin aksiyel çözünürlüğü ile de ilgilidir.
Aksiyel çözünürlük; görüntülenebilir ses ışınının doğrultusu boyunca iki arayüzey
arasındaki minimum mesafedir. Daha kısa pulse, daha iyi aksiyel çözünürlük demektir.
Ses ışını; yakın alan ve uzak alan olmak üzere iki farklı zondan oluşur. Yakın alan; ses
ışınının prob yüzeyine en yakın yerleşen kısmıdır. Yakın alanda ses ışını çapı transduserden
uzaklaştıkça yavaş yavaş azalır. Uzak alan ise; ses ışınının yakın alanın arkasında yerleşmiş
olan kısmıdır. Uzak alanda ses ışınının çapı transduserden uzaklaştıkça artar. Eko kaynağı
yakın noktanın yanında yerleşmiş ise eko çözünürlüğü çok iyidir. Yakın noktanın uzunluğu;
transduser kristalinin çapına ve frekansına bağlıdır. Geniş çaplı ve/veya yüksek frekanslı
transduserlerin yakın noktaları daha uzundur.
Ses dalgasının karakterini belirlemede kristalin şekli önemli bir faktördür. Düz bir kristal
paralel ses dalgaları üretirken; konkav bir kristal veya sisteme akustik bir lens eklenmesi ses
ışınını odaklayabilir. Odak uzaklığı; ses dalgasının en dar olduğu yere uyar. Eko
kaynaklarının çözünürlüğünün en iyi olduğu yer, fokal zondur. Fokal zon; fokal noktanın
hemen önündeki ve hemen arkasındaki alandır. Odaklanma, bir ultrason cihazının aksiyel ve
lateral çözünürlüğünü arttırır. Lateral çözünürlük; ses dalgasının doğrultusuna dik olarak
uzanan iki eko kaynağı arasındaki minimum ayrılmadır.
Sinyal işleme süreci:
Bir ultrason sistemi; transduseri tarafından yayılan bir ultrason enerjisi üretebilmeli, ayrıca
yansıyan ekoyu algılayıp bunu bir sinyal olarak ekranda gösterebilmelidir.
Başlangıçta çok zayıf bir radyo frekansı olan yansıyan ekoya ait olan sinyal daha sonra
amplifikasyon, kompensasyon, demodulasyon ve rejeksiyon gibi birtakım kompleks
süreçlerden geçer.
6
Bu parametrelerin tümü de önemli olmasına rağmen amplifikasyon özellikle daha önemli
bir rol oynar. Oftalmik ultrason cihazlarında üç amplifikasyon metodundan biri kullanılır.
Bunlar; lineer, logaritmik ve S – şekilli amplifikasyondur. Kullanılan amplifikasyonun tipi,
cihazın çeşitli güçteki eko sinyallerini görüntüye çevirme yeteneğini etkiler. Bu, sistem
tarafından görüntülenebilen çeşitli eko yoğunluklarının genişliği tarafından belirlenir
( örneğin; dinamik range). Dinamik range; ultrason yoğunluğunu ölçer ve birimi desibeldir.
Lineer amplifikatörler için karakteristik olan küçük bir dinamik range, ekolar arasındaki ufak
farklılıkları bile görüntüleyebilir, fakat görüntülenebilen eko aralığı çok sınırlıdır. Karşıt
olarak; logaritmik amplifikatörler için karakteristik olan geniş bir dinamik range, geniş bir
aralıktaki eko yoğunluklarını görüntüleyebilirken eko sinyalleri arasındaki küçük farklılıkları
görüntüleyemez. Ossoinig tarafından geliştirilen S-şekilli amplifikatörler, logaritmik
amplifikatörlerin geniş eko aralığını ve lineer amplifikatörlerin üstün hassasiyetini kombine
etmek için bazı sistemlerde kullanılmaktadır. Bu tip amplifikasyon, doku ayrımını arttırır ve
tanıda üstünlük sağlar.
Gain ( Kazanç, Ekran kazancı) :
Tüm ultrason cihazlarında ekrandaki görüntünün amplifikasyonu mümkündür. Radyonun
sesini kısıp açmaya benzeyen bu ayarlama, cihazda gain veya ekran kazancı olarak
belirtilmiştir. Ekran kazancı; desibel ile ölçülür. Ancak hassasiyeti ayarlamak, transduserden
yayılan enerjinin miktarını arttıramaz sadece yansıyan ekonun yoğunluğunu değiştirir. Ekran
kazancı yükseldikçe vitreus opasiteleri gibi zayıf ekoların görüntülenebilme yeteneği artar.
Ekran kazancı düştükçe sadece retina ve sklera gibi yüksek ekolu yapılar görüntülenebilir. En
güçlü ekolar geri dönen ses dalgasının merkezi ekseninde yer alır, ekran kazancını azaltmak
ses dalgasını daraltır ve bu da aksiyel ve lateral çözünürlüğe izin verir. Ekran kazancını
azaltmak ayrıca, ses dalgasının penetrasyon derinliğini azaltır, çünkü dokunun derin
katmanlarından kaynaklanan ekolar görüntü oluşturmaya yetecek kadar amplifie edilemez.
Birçok cihazda derin dokulardan gelen zayıf ekoları güçlendirmek amacıyla “time gain
kompensasyonu” (TGC) birlikte kullanılır. Böylelikle daha derinden gelen zayıf ekolar da
amplifie edilebilir. Bu kontrol farklı mesafelerdeki benzer dokulardan gelen sinyalleri eşitler.
Bazı cihazlarda otomatik TGC kontrolü mevcutken bazıları manuel ayarlama gerektirir.
Donanım:
Oftalmolojide sık olarak kullanılan ultrason tipleri A-scan ve B-scan ultrasonografidir. Bazı
durumlarda Doppler ultrasonografi de kullanılmaktadır.
A-Scan:
7
A-scan ultrasonografi, ekoların bir taban değerinden vertikal pikler olarak gösterildiği tek
boyutlu akustik bir görüntüdür. Piklerin yüksekliği eko gücünü gösterir. Pikler arasındaki
boşluklar ses dalgasının dokuya iletilmesi ve geri yansıması için geçen süreye bağlıdır. İki
eko piki arasındaki süre ortamın ses hızından yararlanılarak hesaplanıp mesafe olarak ifade
edilebilir. Bu formül şu şekilde ifade edilir:
Mesafe = Hız x Zaman
Daha çok aksiyel uzunluk ölçümü için kullanılan A-scan ultrasonografi; lineer
amplifikasyon, bir transduser ve 10-15 MHz arasındaki frekansı kullanır. Ossoinig
öncülüğünde geliştirilen standardize A-scan ultrasonografi S- şekilli amplifikasyonu kullanır.
Ossoinig’ e göre standardize bir A-scan ultrason cihazı paralel ses dalgası oluşturan ve
fokuslenmemiş 8-MHz’ lik bir transduser kullanımını gerektirir. Her prob için bir doku
modeliyle eksternal standardizasyon yapılır. Böylelikle doku hassasiyetini belirleyen standart
desibel değerleri sağlanır.
B-scan :
B-scan ultrasonografi, ekranın vertikal ve horizontal düzlemini kullanarak iki boyutlu
akustik kesit sağlar; böylelikle şekil ve lokalizasyon belirlenebilir. Ses ışını yayan bir
ossilasyon transduseri aracılığıyla incelenen doku sanki bıçakla dilimlenmiş gibi kesitlere
ayrılır. Birçok B-scan ultrason cihazı iki boyutlu görüntü sağlayabilmek için logaritmik
amplifikasyon ve fokuslenmiş, dar bir ses dalgası kullanır. B-scan ultrason cihazlarının çoğu
10 MHz frekansta çalışırlar. Eko, ekranda bir nokta ile temsil edilir ve ekonun gücünü
noktanın parlaklığı gösterir. Birçok noktanın birleşimi ise ekranda iki boyutlu bir görüntü
oluşmasını sağlar. İncelenen kesit alanı, transduser ossilasyon hızı ve gri skala B-scan
görüntüyü etkiler.
Ultrason ile incelenen göz veya orbita alanı; probun açısı ile doğrudan ilişkilidir. Bu açı
kullanılan cihaza bağlı olarak 45 ile 60 derece arasında değişebilir. Bir diğer faktör de
transduserin ossilasyon oranıdır. Gerçek–zamanlı bir görüntü sağlayabilmek için, B-scan prob
saniyede multipl sayıda doku kesiti almalıdır; buna “frame rate” denmektedir. Frame rate
saniyede 10-60 arasında değişir. Bir cihazın görüntüleyebildiği gri skala sayısı arttıkça farklı
eko yoğunluklarının kantitatif farklılıklarını gösterebilme yeteneği de artar.
Üç boyutlu B- scan görüntüleme, mekanik olarak rotasyon yapan bir prob ve iki boyutlu
görüntüyü üç boyutlu hale getiren bir yazılımı içerir. 10 MHz ’lik konvansiyonel ultrason
cihazlarının yanı sıra, 20-50 MHz arasında yüksek frekansla çalışan yeni cihazlar da vardır.
8
Doppler:
Doppler cihazı, kan akımını ölçebilmek için devamlı veya pulse ultrason dalgasını kullanır.
Eğer reflektör hareketi transdusere doğru ise geri dönen ekonun frekansı yayılan eko
frekansından daha yüksektir. Reflektör dokunun hızı arttıkça yayılan ve geri dönen ekoların
frekansları arasındaki fark açılır. Doppler ulttrasonografi aracılığı ile orbita damarlarındaki
normal kan akımı değerlendirilebilir. Bu tip USG; orbital lezyonlardaki kan akım hızını
ölçmede yardımcıdır. Kan akım hızını ölçmek için spektrum analizi kullanılır. Renkli Doppler
görüntüleme; tümörlerdeki karakteristik kan akımı değişiklikleri ve glob ve orbitanın vasküler
bozukluklarını değerlendirmede yararlıdır. 8
Kan akımından kaynaklanan sinyalleri büyütmek için intravenöz opak maddeler de
kullanılmaktadır.
Standardize Ultrasonografi
A-scan ve B-scan ultrasonografinin kombine olarak kullanımına standardize ultrasonografi
denir. B-scan ultrasonografi; intraokuler ve orbital yapıların topografisi hakkında bilgi
verirken; A-scan ultrasonografi, lezyonun karakterine göre ölçüsü gibi birçok özelliği
hakkında fikir verir. Optimal ekografik inceleme A-scan ve B-scan ultrasonografinin kombine
uygulanmasıdır.
BULBUS OKULİ MUAYENESİ
Ekografi; oküler ortamları opak olan gözleri incelemede en önemli metod olmuştur.
Ultrasonografi glob içini inceleme fırsatı sağlar ve başka hiçbir yöntemle elde edilemeyecek
kadar değerli bilgiler verir. Ekografi; okuler ortamların saydam olduğu durumlarda da
intraokuler tümörlerin differansiyasyonu ve boyutlarının ölçülmesinde vazgeçilmez bir tanı
aracıdır. Ultrasonografi; çocuklarda bile sedasyon gerektirmeden uygulanabilen ağrısız, non-
invaziv bir tanı yöntemidir.
Endikasyonlar:
Ultrason; okuler ortamların opak olması nedeniyle ön ve arka segmentin görülemediği
durumların yanı sıra okuler ortamlar saydam olsa bile okuler tümörlerin incelenmesinde ve
biometride kullanılır. Endikasyonlar Tablo 2 de özetlenmiştir.
Kullanılacak teknik, incelenmek istenen patolojiye göre belirlenir. Örneğin; arka segmentin
incelenmek istendiği durumlarda probun globa temas ettiği kontakt teknik kullanılırken ön
9
segment yapılarının görüntülenmek istendiği durumlarda ise immersiyon tekniği kullanılır. Ek
olarak yeni geliştirilen birtakım yüksek rezolusyonlu B-scan teknoloji ön segmentin
incelenmesine olanak verir. Bunlardan biri ultrason biomikroskoptur ( UBM).
Hastanın pozisyonu
Hasta uygun yüksekliğe ayarlanmış bir muayene koltuğuna oturur, hekim de genellikle
hastanın sağ yanında olacak şekilde uygun yükseklikteki bir tabureye oturur. Bir fiksasyon
ışığı, hastanın farklı yönlere bakabilmesini kolaylaştırır. Ultrason cihazının tüm aksamı ve
hastanın başı birbirine yakın olmalıdır; böylelikle prob pozisyonu ve ekran eşzamanlı olarak
görülebilir. İnceleme öncesinde topikal anestezik damlalar kullanılabilir.
B-scan inceleme teknikleri
Gözü doğru olarak inceleyebilmek için hekimin ekrandaki tek boyutlu veya iki boyutlu
görüntüyü üç boyutlu olarak düşünebilmesi gereklidir. Lezyonlar birbirine ve okuler yapılara
olan uzaklıklarına göre lokalize edilebilir. İki boyutlu B-scan ultrasonografi, lezyon
topografisini belirlemede primer yöntemdir. Prob pozisyonu sistematik olarak değiştirilerek
elde edilen iki boyutlu görüntülerin akılda üç boyutlu hale getirilmesiyle lezyonun şekli
hakkında fikir edinilebilir.
B-scan probların özellikleri
Tüm B-scan problarda prob yüzeyine yakın olarak yerleşmiş ve öne- arkaya doğru titreşen
bir transduser bulunur. Her probta probun üst yüzeyini gösteren nokta, ok, çizgi veya logodan
oluşan bir işaret vardır.
Ekranın solunda oluşan ilk eko hattı daima prob yüzeyine aittir. Ekogramın sağ tarafı ise
probun karşısında yerleşmiş olan göz yapılarını gösterir. Ekogramın üst kısmı, prob işaretinin
temas ettiği glob bölgesini gösterir. Görüntünün merkezi kısmı ise, prob yüzeyinin orta kıs-
mına uyar.
B-scan probun yüzeyine metilsellüloz uygulanır, sonra prob doğrudan göze yerleştirilir.
Gözkapakları üzerinden yapılan inceleme kapak dokularının ses gücünde azalmaya neden
olması yüzünden daha az tercih edilen bir tekniktir. Ek olarak, gözler kapalıyken hangi göz
kısmının incelendiğini görmek de mümkün olmaz. İncelenen doku kesiti prob pozisyonuna ve
prob işaretinin yönüne bağlıdır.
10
Tablo 2: USG’ nin kullanım endikasyonları
B-scan prob yönleri
Transvers, longitudinal ve aksiyel olmak üzere üç temel prob pozisyonu kullanılır. Probun
kornea periferinde konjonktivaya yerleştirildiği transvers ve longitudinal kesitler daha sık
kullanılır. Bu pozisyon lensin by-pass edilmesini ve ses dalgalarının dokuya daha iyi penetre
olmasını sağlar.Transvers ve longitudinal kesit için hasta probun zıt yönüne bakmalıdır.
Aksiyel kesit için ise hasta primer pozisyonda bakarken prob kornea santraline yerleştirilir,
böylelikle lens ve optik sinir de görüntülenir.
B-scan incelemede, optik sinir anatomik bir referans noktası olarak kabul edilir.
Ultrasonografi sırasında makuladan çok optik sinir, arka segmentin merkezi olarak kabul
Opak okuler ortam
Ön segmentKornea opasiteleriHifema veya hipopyonMiozisKataraktPupiller veya retrolentiküler membran
Arka segmentVitreus hemoraji veya inflamasyonu
Saydam okuler ortam
Ön segmentİris lezyonlarıSillier cisim lezyonları
Arka segmentTümörlerKoroid dekolmanıRetina dekolmanıOptik disk anomalileriAçıklanamayan retinit ve/ veya koroidit
İntraokuler yabancı cisimler
SaptanmasıLokalizasyonu
11
edilir. Ayrıca optik disk, üç yöndeki ( transvers, longitudinal, aksiyel ) B-scan prob
pozisyonu için de referans noktasıdır.
Transvers kesit
Prob limbusa paralel olacak şekilde yerleştirilir. Böylelikle ses dalgası prob ile karşısındaki
fundus bölgesi arasında gider gelir. Horizontal kesit bir lezyonun lateral genişliğini gösterir.
Örneğin; prob horizontal olarak saat 6 pozisyonuna yerleştirilirse saat 12 kadranının
görüntüsü ekogramda belirir. Prob, üzerindeki işaret süperiorda olacak şekilde saat 3
kadranına horizontal olarak yerleştirilirse saat 9 kadranının horizontal görüntüsü elde edilmiş
olur. Kural olarak; horizontal transvers kesitlerde ekogramın üst kısmı daima globun
nazalini gösterirken vertikal transvers kesitlerde; ekogramın üst kısmı globun üst kısmına
uyar.
Longitudinal kesit
Longitudinal kesit için prob, horizontal kesit için olan pozisyonuna göre 90 derece
çevrilir.Transduser limbusa dik olarak hareket eder. Longitudinal kesit; bir lezyonun ön-arka
genişliğini verir. Longitudinal kesitlerde işaret daima korneanın santraline ve incelenen
sahaya yönlenir. Prob, longitudinal kesit pozisyonundayken limbusa doğru yaklaştırıldığında
peripapiller bölge, fornikse doğru yaklaştırıldığında ise periferal retina ve sillier cisim bölgesi
görülür.
Aksiyel kesit
Hasta primer pozisyonda bakarken, prob yüzeyi kornea santraline yerleştirilerek elde edilir.
Ekogramın santralinde lens ve optik disk görülür. Bu pozisyon özellikle lezyonların lens ve
optik diske göre konumlarını belirlemede yararlıdır.
Horizontal bir aksiyel kesit almak için işaret hastanın burnuna doğru yerleştirilirse
ekogramda makula, optik diskin tam altında görülür. Vertikal bir aksiyel kesit elde etmek için
ise işaret süperior pozisyonda olmalıdır.
Para-aksiyel kesitler
Özellikle peripapiller bölgenin incelenmesine yardımcıdır. Öncelikle aksiyel bir kesit elde
edilir, sonra prob hafifçe eğilerek optik diskin yanındaki dokular görüntülenir. Eğer prob
vertikal olarak yerleştirilmiş ve optik diskin sağına veya soluna doğru kaydırılıyor ise
peripapiller bölgenin temporal veya nasal kısmı görüntülenirken; prob horizontal olarak
tutulduğunda optik diskin yukarı ve aşağısına kaydırılırsa peripapiller bölgenin süperior ve
inferioru görüntülenir.
TEMEL GÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİ
12
Okuler ortamların opak olduğu gözlerdeki lezyonları incelemek için kullanılır. Hem B-scan
hem A-scan kullanılarak yapılabilir.
Temel B-scan görüntüleme teknikleri
Öncelikle yüksek ekran kazancı ayarları kullanılarak dört major kadranın transvers kesitleri
alınır. Daha sonra longitudinal, vertikal aksiyel ve horizontal aksiyel kesitler alınır.
Temel A-scan görüntüleme teknikleri
Daha ender olarak kullanılır. Bu teknikte hasta probtan uzak bir noktaya yani incelenen
meridyene doğru bakmalıdır. Prob limbusa yerleştirilir ve bir yandan ekrandaki görüntü
izlenirken yavaşça fornikse doğru kaydırılır.
ÖZEL İNCELEME TEKNİKLERİ
Topografik, kantitatif, kinetik ekografi gibi özel inceleme teknikleri, Ossoinig tarafından
geliştirilmiştir.
Topografik ekografi: Şekil, Lokalizasyon, Genişlik
Bir lezyon saptanır saptanmaz ilk olarak lezyonun lokalizasyonunu ve genel bir
sınıflamasını yapmak için topografik ekografi yapılmalıdır. Bunun için B-scan ultrasonografi
tercih edilir.
Makulanın incelenmesi: Ses dalgalarının makulaya dik olarak gelmesini sağlayan dört
temel pozisyon vardır. Bunlar; horizontal aksiyel, vertikal transvers, longitudinal ve vertikal
makula yaklaşımlarıdır.
Makulanın A-scan USG ile incelenmesinde prob kornea santraline veya nasal limbusa
yerleştirilir. Özellikle dens kataraktı olan veya pseudofakik hastalarda probu limbusa
yerleştirmek tercih edilmelidir.
Kantitatif ekografi Tip 1: Yansıtıcılık, İnternal yapı, Ses zayıflaması
Yansıtıcılık: A-scan incelemedeki pik yüksekliği ve B-scandeki sinyal parlaklığı ile
değerlendirilir. Ses dalgası daima lezyona dik olmalıdır.
Kantitatif ekografinin uygulanabildiği lezyonlar; bantlar, membranlar, opasiteler, yabancı
cisimler ve tümörlerdir. Membran, bant ve opasitelerin yansıtıcılığı; biçim, şekil, kalınlık ve
yoğunluğa bağlıyken; bir tümörün yansıtıcılığı histolojik yapısı ile ilgilidir. Hücresel içerik,
hücre kümesinin sayısı, ölçüsü ve dağılımı ile kan damarları, bağ doku septaları, kalsifikasyon
gibi geniş arayüzeylerin varlığı o tümörün yansıtıcılığını belirler.
A-scan ekografide, doku duyarlılığı arttırılarak yapılan ölçümlerde yansıtıcılık; lezyona ait
pik yüksekliğinin vitreustan farkı hesaplanarak incelenir. Bu ölçümde vitreus piki % 0 kabul
edilirken, lezyona ait olan pik % 100’ e kadar derecelenir. B-scan ekografide ise yansıtıcılık
13
ancak lezyonun parlaklığına göre yorumlanmakta ve bu değerlendirme A-scandeki kadar
doğru olmamaktadır. Lezyonun parlaklığı yüksek yansıtıcılıktaki sklera ( eko-dens) veya çok
düşük yansıtıcılıktaki (ekolusent) vitreusa göre karşılaştırılarak değerlendirilebilir. B-scan
ekografi ile yansıtıcılık değerlendirilirken; gri skala, dinamik aralık, rezolusyon hattı gibi her
cihazda değişebilecek parametrelere dikkat edilmelidir.
İnternal yapı: Bir kitlenin histolojik yapısı hakkında fikir verir. A-scan dalgalarının
yükseklik ve uzunlukları arasındaki farklar veya B-scan dalgalarının eko yoğunlukları
arasındaki farklılıklar hesaplanarak incelenir. Düzenli bir iç yapısı olan lezyonların A-scan
incelenmesinde pik yükseklik ve uzunlukları arasında çok az farklılık görülür veya hiç
farklılık görülmezken; B-scan incelemesinde homojen ekolar elde edilir. İrregüler iç yapıya
sahip heterojen yapıdaki lezyonlar ise eko görünümünde bariz farklılıklara neden olurlar.
Ses zayıflaması: Ses enerjisinin saçıldığı, yansıtıldığı veya absorbe edildiği durumlarda
karşımıza çıkar. B-scan ve A-scan ultrasonografide hem lezyon içinde hem de lezyonun
posteriorunda ses dalgasının gücünün progressif olarak azaldığı görülür. A-scande bu pik
azalmasına kappa açısı denir. Kappa açısı ne kadar dikse, ses dalgasında o kadar fazla
zayıflama var demektir. B-scande ise ses zayıflaması eko parlaklığında azalma olarak görülür.
A-scande optik sinir piki çok yüksek ve geniş bir dalga olarak görülür.
Kemik, kalsiyum, yabancı cisim gibi çeşitli maddeler, aşırı ses zayıflamasına neden olurlar.
Bu durum lezyonun posteriorunda gölgelenmeye neden olur.
Kantitatif ekografi Tip 2:
Retina dekolmanının dens bir vitreus membranından ayırıcı tanısını yapmada kullanılan bir
A-scan yöntemidir. Vitreusa göre karşılaştırarak yapılan değerlendirme desibel olarak
lezyonun yansıtıcılığını gösterir. Kapak ödemi, geçirilmiş göz cerrahisi gibi durumlar ve
zaman alıcı bir teknik olması bu uygulamayı kısıtlayan durumlardır. Bu nedenle özellikle
lezyonun ayırıcı tanısında diğer incelemelerin başarısız olduğu durumlarda kullanılmalıdır.
Kinetik ekografi: Mobilite, Vaskularite ve Aktarım Hareketi
Kinetik ekografi bir lezyonu veya lezyonun içindeki hareketi yorumlamaya yarar. Üç tip
hareket; ardıl hareket, vaskularite ve dağılım hareketi incelenebilir.
Mobilite(ardıl hareket ): Göz hareketinden önce, hareket süresince ve hemen ardından B-
scan ekografi ile incelenir. Örneğin solid olmayan bir lezyon( vitreus membranı veya retina
dekolmanı) ardıl harekete sebep olurken; solid lezyonlarda ( tümör), ardıl hareket görülmez.
A-scan ile B-scande görülemeyecek kadar küçük hareketler bile hem horizontal hem de
vertikal eksende görüntülenebilir.
14
Vaskularite (Hızlı spontan hareketler): Tümörlerde değerlendirilen bir özelliktir. Hızlı
spontan hareketlere neden olur ve çoğunlukla A-scan ile değerlendirilir. Damar içindeki kan
akımını gösterir.
Dağılım hareketi (Yavaş spontan hareketler): Dağılım hareketi; yavaş spontan eko
hareketleri, geniş bir boşluk içindeki küçük partiküllerden kaynaklanır. Uzun süreli
intraokuler hemorajilerde veya kolesterol debrisleri içeren kistik orbital lezyonlarda görülen
karakteristik yavaş hareketlerdir. Bu tarz hareket daha çok hemoraji ve / veya debris huni
şekilli bir retina dekolmanı altında sıkışıp kaldığı zaman görülür. Coat’s Hastalığı için
subretinal kolesterol birikimi tipiktir. A-scande yavaş, yukarı-aşağı pik hareketleri; B-scande
sirküler olarak hareket eden noktasal ekolar olarak görülür.
İNTRAOKULER LEZYONLARIN AYIRICI TANISI
TOPOGRAFİK
Lokalizasyon
Genişlik
Şekil
KANTİTATİF
Yansıtıcılık
İnternal yapı
Ses zayıflaması
KİNETİK
Ardıl hareket
Vaskülarite
Yayılım hareketi
ÖN SEGMENT İNCELEMESİ:
İMMERSİYON TEKNİĞİ
Ön segment incelemesi için kontakt yöntem pek uygun değildir çünkü prob kendisinden ilk
birkaç milimetre uzaktaki yapıları görüntüleyemez. Bu nedenle göz ve probu sıvı bir ortamla
birbirinden ayıran immersiyon tekniği geliştirilmiştir. Hem A-scan hem de B-scan için
immersiyon tekniği uygulanabilir. Bu iş için geliştirilmiş çeşitli skleral kapaklar
kullanılabileceği gibi, metilsellüloz ile doldurulmuş lateks eldiven de kullanılabilir.
B-Scan İmmersiyon Teknikleri:
15
Aksiyel, longitudinal ve transvers olmak üzere üç farklı prob pozisyonu ile ön segment
incelemesi yapılabilir. Aksiyel inceleme için hasta primer pozisyonda bakar ve ses dalgaları
kornea merkezinden yönlendirilmiş olur. Kornea, ön segment, iris, lens ve retrolental boşluk
görüntülenebilir. Longitudinal yaklaşım için hasta yine aynı pozisyonda bakar, prob sabit
olarak tutulurken hastanın bakış pozisyonu değiştirilerek periferik yapılar da
görüntülenmeye çalışılır. Böylelikle ön segmentteki yapıların posterior genişliği incelenmiş
olur. Transvers kesit için hasta longitudinal kesitle aynı pozisyonda bakarken prob 90 derece
çevrilir böylelikle ses dalgaları limbusa paralel olarak titreşir. Transvers kesit ön segment
yapılarının çevresel bir kesitini ve lateral genişliklerini gösterir.
Ultrason biyomikroskop (UBM); ön segment incelemesi için en yüksek rezolusyonu sağlar.
50-100 MHz aralığındaki enerjiyi ve immersiyon su banyo sistemini kullanır.
A-Scan İmmersiyon Teknikleri:
Hasta primer pozisyonda bakarken ve prob metilsellüloz içine batırılmışken yapılır. Kornea,
ön kamara, iris ve lensin santrali görülür. Daha periferdeki yapıları görmek için ise hastanın
gözünü görmek istediğimiz yöne göre hareket ettirmesi gerekir.
LENSİN İNCELENMESİ :
Kontakt veya immersiyon tekniği kullanılabilir.
B-scan ile lensin arka kapsülünü de kapsayacak şekilde lens arka yüzü incelenebilir.B-
scande lens en iyi aksiyel kesit ile görüntülenebilir; longitudinal ve transvers kesitler de
kullanılabilir. Transvers kesit alabilmek için hasta nasale doğru bakarken prob, temporale ve
bir miktar öne doğru yerleştirilmelidir. Transvers kesit, ödemlenmiş lensi veya lens içindeki
bir yabancı cismi göstermede diğer kesitlerden üstündür.
B-scan immersiyon tekniği ise, lensin ön kapsülünü ve ön kamara ile lensin ilişkisini
göstermek için kullanılır. Aksiyel veya longitudinal kesit alınabilir. Zonüllerin lense
yapışmasını göstermek için ultrason biomikroskop(UBM) gibi yüksek çözünürlüklü cihazlara
ihtiyaç vardır.
A-scan ultrasonografi kontakt veya immersiyon tekniği ile uygulanabilir. Lensin ön ve arka
yüzüne ait pikleri gösterebilmek için ön kamara derinliği normal veya normalin üstünde
olmalıdır.
B-scan ultrasonografi tipik olarak; arka kapsülün merkezini, kısa, ekodens bir tepecik
olarak gösterir. Ön kapsül; düzgün, hafifçe konveks bir hat olarak görülür.
Normal lenste genellikle nukleus, korteksten ayırt edilemez. Ayrıca normal lenste multipl
sinyaller veya Baumun tümsekleri gibi artefaktlara neden olur.
16
PEDİATRİK İNCELEME:
Sıklıkla iyi koopere olunamayan veya gözlerini açmayan çocuklarda ultrasonik inceleme
kullanılabilir. Bazen genel anestezi gerekebilir.
VİTREORETİNAL HASTALIKLAR
Vitreoretinal bozukların doğru sınıflandırılması okuler ortamın opak olduğu gözlerde çok
önemlidir. Muayenede vitreus gövdesi, arka hyaloid, subretinal boşluk, retina, koroid, sklera
ve optik disk incelenmelidir.
Vitreus Gövdesi :
Opasite, bandlar veya membranların varlığı açısından incelenmelidir. Vitreus opasiteleri; B-
scanda noktalar veya kısa çizgiler olarak görülürken, A-scande ise bazal hattan vertikal
defleksiyonlara neden olur. Opasiteler; likefiye vitreus, veya kalsiyum sabunları ( asteroides
hyaloides), kan hücreleri ( hemoraji), veya üveit ( inflamatuar hücreler), veya endoftalmide
olduğu gibi infeksiyoz materyalden kaynaklanan hücre kümelerinden oluşur.
Asteroides Hyaloides: Kalsiyum sabunları, diffuz veya fokal olabilen parlak, noktasal eko
verirler. Opasitelerin arka sınırı ile posterior hyaloid arasında daima temiz bir vitreus bulunur.
A-scande ise vitreus jel içinde hareket eden orta- yüksek yansıtıcılıkta piklere neden olurlar.
Vitreus Hemorajisi : En sık nedeni; diabetik retinopati, travma, yaşa bağlı makula
dejeneresansı, ven tıkanıklığı ve retinal yırtıktır. Ultrasonografi hemorajinin yoğunluğunu ve
lokalizasyonunu belirlemede ve klinik olarak saptanamayan durumlarda etiolojiyi saptamada
yararlı bir yardımcı tanı yöntemidir.
Taze ve ılımlı bir hemoraji B-scande noktalar ve kısa çizgiler olarak görülürken; A-scande
ise düşük amplitüdlü piklere neden olur.
Hemoraji organize olursa B-scande pseudomembran görünümüne neden olurken, A-scande
daha yüksek pikler oluşur. Organize olan hemoraji bazı durumlarda retina dekolmanı ile
karışabilir. Retina dekolmanından farklı olarak pseudomembranlar yukarıya doğru incelirler
ve vitreus içinde kaybolurlar. Ayrıca vitreus hemorajisine genellikle posterior vitreus
dekolmanı da eşlik eder.
Posterior vitreus dekolmanı( PVD) : PVD; normal olarak yaşlanan bir gözde veya vitreus
hemorajisiyle veya inflamasyonuyla birlikte görülebilir. Arka hyaloid, arka polden tamamen
ayrılmış veya bir tünel oluşturacak şekilde hala OD başına tutunuyor olarak bulunabilir.
Vitreoretinal adezyonlar, retinal neovaskularizasyon alanlarında, retinal yırtıklarda ve
penetran travmalarda da görülebilir.
17
Normal bir gözde B-scan ile incelemede PVD ince ve düzgün olarak görülürken PVD ile
birlikte kan veya inflamatuar debris varsa B-scande özellikle posterior ve inferiorda kalın bir
hat olarak görülür. PVD ile retinal veya koroidal dekolman ayırıcı tanısı için ardıl harekete
bakılır; PVD daha mobil olduğu için dalgalı, hareketli bir görüntü verir.
Normal gözdeki PVD ’ a ait bir diğer bulgu da Weiss Halkası’ dır. Weiss Halkası optik
disk başını çevreleyen ve vitreusun arka pole sıkıca yapışmasını sağlayan dokuyu temsil eder.
Vitreus , optik diskten ayrılınca Weiss Halkası da ayrılır ve iki bölmeli bir opasite olarak B-
scande görüntülenir.
A-scande PVD yansıtıcılığı çok düşükten çok yükseğe kadar değişebilir. Kinetik inceleme,
belirgin horizontal ve vertikal ardıl hareket pikleri gösterir.
Subvitreal Hemoraji: Vitreus jeli içinde hemoraji olmadan da subvitreal hemoraji
görülebilir. Subvitreal hemoraji tipik olarak uzun süredir var olsa bile pıhtılaşmaz ve B-
scande düşük yansıtıcılıkta ve mobil olarak görülür.Böylelikle yüksek yansıtıcılıktaki
pseudomembranlardan ve kan kümelerinden ayrılır.
Posterior Hifema: Subretinal boşluktaki kanın hücresel içeriği çöküp tabakalanabilir.Bu
kan tabakasının yüzeyi bir retina dekolmanını taklit edecek şekilde B-scande yoğun ve
düzgün bir membran görünümüne; A-scande ise yüksek yansıtıcılıkta piklere yol açabilir.
Hifema hastanın baş hareketleri ile yer değiştirir.
Posterior Vitreus Dekolmanı (PVD), Retina Dekolmanı (RD) ve
Koroidal Dekolman(CD) Ayırıcı Tanısı
Teknik PVD RD CD
- Düzgün, açık huni
-Disk yerleşimi
- Düzgün veya
katlanmış, disk ile
- Düzgün, kubbe
18
Topografik
olabilir
- Ora veya sillier
cisme yerleşir
birlikte kapalı veya
açık huni
- Kistler eşlik
edebilir
- Oraya yerleşir
veya düz şekilli
- Disk yerleşimi yok
- Ora veya sillier
cisme yerleşir
Kantitatif
Değişken pik
yüksekliği
Orayı da kapsayacak
şekilde hızla % 100
e yükselen pik
Hızla % 100 ’ e
yükselen kalın ve çift
pik
Kinetik
(Ardıl Hareket)
Belirgin veya orta Orta veya yok Ilımlı veya yok
Vitreus Kistleri: Konjenital veya bir hastalığa sekonder olarak gelişmiş olabilir.
Konjenital kistler, hyaloid sistemin kalıntılarıdır. Kistler genellikle serbestçe dolaşırlar ancak
bazen de optik disk yüzeyine yapışık olarak bulunabilir. B-scande iyi sınırlı, lobüle veya
yuvarlak olabilirler.
Kistik lezyonlar; intraokuler sistiserkosisle, medulloepitelioma, retinoblastoma ile ilişkili
olabilir.
RETİNA:
Retinal yırtıklar: Açıklanamayan vitreus hemorajilerinin sık bir nedeni olan fokal retinal
yırtıklar genellikle üst perifer retinada yerleşirler. Retinal bir yırtık, küçük, fokal bir ekodens
membran olarak fundus yüzeyinden arka hyaloidin yapıştığı yere doğru uzanır.
Retina Dekolmanı (RD): Etiolojide birçok faktör bulunabilir. Bunlar arasında; yırtık
( regmatojen ), eksuda( uveal effüzyon, inflamasyon, santral seröz retinopati, intraokuler
tümörler), hemoraji ( diskiform lezyonlar, travma ve melanomlar ), traksiyon ( diabetik
retinopati ve travma) yer alır.
19
RD; B-scande tipik olarak parlak, sürekli, katlantı yapmış bir membran; A-scande ise
yüksek yansıtıcılıkta bir pik olarak görülür.
Bir RD ’ını incelerken nereye insersiyon yaptığını tanımlamak önemlidir. Geniş ve total
retina dekolmanı genellikle posteriorda optik diske ve periferde ora serrataya insersiyon
yaparken; parsiyel bir retina dekolmanı buralara kadar uzanmayabilir. Ancak periferal retinal
dializ, dev retinal yırtık ve retinanın tamamen ayrıldığı durumlarda atipik insersiyon
görülebilir.
PVD’ ına zıt olarak retina dekolmanında kısıtlı bir ardıl hareket sözkonusudur. Taze, büllöz
dekolmanlar ve dev yırtıklı dekolmanlar daha mobil iken proliferatif vitreoretinopati
gelişmiş(PVR) eski dekolmanlar daha az hareketlidir.
Altında subretinal hemoraji bulunan bir retina dekolmanında subretinal boşlukta ekolar
görülür. Subretinal hemoraji de pıhtılaşmaz ve posterior hifema oluşturur. Bu durum sıklıkla
pıhtılaşma gösteren suprakoroidal hemoraji ile zıtlık gösterir.
RD ‘nın şekli; sığ, düz, büllöz veya katlantılı olabilir. Geniş retina dekolmanları katlanmış
huni şeklini alabilirler. Huni şekilli dekolmanlar kapalı veya açık; konkav, üçgen veya T-
şekilli olabilir. Üçgen, T-şekilli veya fikse retinal katlantısı olan retina dekolmanlarında PVR
gelişmiş demektir. Dekolmanın optik disk ile ilişkisini belirlemek için longitudinal B-scan
kesiti alınmalıdır. Sığ ve geniş bir retina dekolmanı sıklıkla periferal retinal dialize
sekonderdir.
Eski dekolmanlar, kısmen kalsifiye olmuş retinal kistlere ve subretinal kolesterol debris
birikimine yol açabilir.
Optik diskten henüz tam olarak ayrılmamış PVD daha az mobil olduğu için huni şekilli bir
RD ile karışabilir. Bunun yanında endoftalmide gelişen RD normalden daha hareketli olup
PVD gibi değerlendirilebilir. Bu gibi durumlarda tek başına ultrasonografi yeterli olmamakta
ve ek tetkikler gerekebilmektedir. RD; optik disk yerine daha çok peripapiller bölgeye
insersiyon yapar. Ayrımın tam yapılamadığı olgulara A-scan de yapılabilir. A-scan ile RD,
yüksek yansıtıcılıkta görülürken; PVD yansıtıcılığı daha düşüktür.
Traksiyonel retina dekolmanı: Vitreus membranları veya bandlarının neden olduğu
traksiyonel retina dekolmanı; tipik diabetik retinopati veya travmada görülse de endoftalmi,
üveit, toksokariazis, premature retinopatisi( ROP), persistan hiperplastik primer vitreus
durumlarında da karşımıza çıkabilir.
Diabetik traksiyonel retina dekolmanında ultrasonografi; dekolmanın genişliğini, hastalığın
progresyonunu, cerrahinin zamanlanmasını belirlemede yararlıdır. Diabetik retina
dekolmanına genellikle vitreus hemorajisi eşlik eder. Subvitreal boşluğa yerleşen posterior
20
hifema; retina dekolmanını taklit edebilir. Diabetik retinopatinin erken evrelerinde önce
temporal periferden başlayan PVD, posteriora doğru ilerler, hastalık ilerledikçe nasal
posterior hyaloid de ayrılır. Vitreoretinal adezyonlar, genellikle optik disk bölgesinde veya
damar arkları boyunca yerleşmiş olan proliferatif preretinal membranların olduğu bölgelerde
gelişirler. Yapışıklık bölgelerinde ılımlı retinal elevasyon veya traksiyonel retina dekolmanı
görülebilir. Proliferatif vitreoretinopatisi olanlarda posterior kortikal vitreusun ayrıldığı
posterior vitreoskizis görülebilir. Oluşan kavitelerde taze kan bulunur; posterior hyaloidin
ayrılmadığı durumlarda kavitenin iç duvarı, PVD ile karışabilir. B-scan ile makuler ödem
varlığı gösterilebilir.
Traksiyonel retina dekolmanı, genelikle çadır veya plato şeklinde görülür. Çadır şeklindeki
dekolmanlar genellikle noktasal vitreoretinal yapışıklıklardan kaynaklanırken; plato
şeklindeki dekolmanlar daha geniş yapışıklıkların sonucudur. Diabetik retinopatili hastalarda
görülebilen bir diğer dekolman tipi de tipik olarak vitrektomiyi takiben oluşan, halka
şeklindeki periferal dekolmanlardır. Bazen arka hyaloid; birbirine yakın yerleşmiş çadır
şeklindeki traksiyonel dekolmanlar arasında köprülenmeler yapar; hamak şeklindeki bu
membran, makula dekolmanı ile karışabilir.
Diabetik retinopatili bir hastada, diabetik traksiyonel retina dekolmanının sık görüldüğü
peripapiller bölgeye özellikle dikkat edilmelidir.
Retinoskizis: Genellikle bilateraldir ve sıklıkla alt temporal kadranı tutar. B-scande düzgün,
ince, keskin sınırlı, kubbe şeklinde, hareketsiz bir membran olarak görülür. A-scande ise; ani
yükselen ve % 100 yüksekliğe ulaşan tek bir pik olarak görülür.
RD’ ından farklı olarak retinoskizis genellikle bilateral, daha ince, fokal, düzgün ve
hareketsizdir. Skleral indentasyon yapılırsa RD’nda subretinal sıvının yırtık bölgesinden
vitreus kavitesine doğru yönlenmesi nedeniyle sklera ve retina arasındaki boşluğun düzleştiği;
retinoskiziste ise daraldığı ancak tamamen düzleşmediği görülür.
RETİNA PİGMENT EPİTELİ:
Üzerindeki retina tabakası ayrılmadıkça retina pigment epiteli( RPE), altındaki koroidden
veya üstündeki retinadan ayırtedilemez. Retina dekole olunca RPE iç tabakası B-scande
düzgün ve ekodens bir lezyon olarak, A-scande ise çok yüksek yansıtıcılıkta bir dalga olarak
görülür.
Özellikle Yaşa Bağlı Makula Dejeneresansı( YBMD) ’nda olduğu gibi RPE dekole
olduğunda RPE dış yüzeyi ve altındaki boşluk da ekografik olarak gösterilebilir.
MAKULA:
21
Makuler ödem, YBMD, makuler hol ve makulayı etkileyen diğer hastalıklar ultrasonografik
olarak görüntülenebilir.
Makuler ödem: Optik sinirin hemen temporalinde kubbe şeklinde kabarık bir lezyon olarak
görülür. Makulanın kabarıklığı arttıkça A-scandeki yansıtıcılık da artar.
Yaşa Bağlı Makula Dejeneresansı (YBMD): Kuru tip YBMD ‘ de ultrasonografi kısıtlı
bilgi verirken; yaş tip YBMD ‘de ultrasonografik bulgular, hastalığın evresine ve eksuda veya
hemorajinin genişliğine göre değişir.
Diskiform bir lezyon, B-scande kabarık, kubbe şekilli, heterojen bir lezyon olarak görülür;
A-scande ise yüksek yansıtıcılıkta iki veya üç pike neden olur.
Diskiform bir lezyonun, metastatik koroidal karsinom, koroidal hemanjiom, koroidal nevus
ve makuler ödemden ayırıcı tanısı yapılmalıdır. Ayırıcı tanıda tekrarlayan takiplerde
diskiform lezyonların boyutlarında küçülme görülmesi yardımcı olabilir.
YBMD ile birlikte seröz RPE dekolmanı da görülebilir. RPE dekolmanı; keskin sınırlı,
hafifçe kabarık, makulada veya ekstrem bölgelerde yerleşebilen bir lezyondur. Bu lezyonlar
B-scande düzgün, kubbe şekilli, baloncuk şeklinde ve ekolusent olarak; A –scande ise daha
düşük yansıtıcılıkta görülürler.
Makuler Hole: Makuler holün erken evrelerinde arka hyaloidin bir kısmı ayrılırken;
makulada intakt olarak kalır.
Bir gözünde makuler hol gelişmiş bir kişinin diğer gözünde PVD varlığının o gözde
makuler hol gelişimini azaltan bir etken olduğu bilinmektedir. Biyomikroskopik olarak PVD ’
nin gösterilemediği hastalarda, ultrasonografi yardımcı bir yöntemdir.
Hipotoni makulopatisi: Kronik hipotoni, basınç normale dönmezse irreversibl görme
azalmasına neden olabilir. B-scan ile retino-koroid tabaka ve posterior sklerada kalınlaşma
gösterilebilir.
Premakuler hemoraji: Terson’s sendromu, hipertansif retinopati, retinal arter
mikroanevrizması, lösemi, shaken–baby sendromu ve valsalva makulopatisi premakuler
hemorajiye yol açabilir.
Ultrasonografik olarak makula üzerinde uzanan, premakuler hemoraji; kubbe şeklinde,
düzgün yüzeyli, hafifçe kabarık, hareketsiz bir membran olarak görülür. Bu membran arka
yüzeyine yapışık olan kan nedeniyle yüksek yansıtıcılıkta görülür. Premakuler hemoraji,
makulada lokalize dekolmanı taklit edebilir. Retina dekolmanından ayırıcı tanı öyküye ve
klinik bulgulara bakarak yapılmalıdır. Ayrıca tekrarlayan kontrollerde hemorajinin azaldığı
görülür.
KOROİD
22
Normal gözlerde ultrason, çok ince olan koroid tabakasını, alttaki skleradan ve üstteki
retinadan ayırtedemez. Bu yüzey kompleksi; B-scan ultrasonda eko-dens bir bant olarak; A-
scande ise yüksek yansıtıcılıkta dalga grupları olarak görülür. Koroid veya suprakoroidal
boşluk sıvı veya infiltrasyon nedeniyle genişlediğinde ultrasonografik olarak görülebilir ve
topografik, kantitatif ve kinetik bilgi edinilebilir.
KOROİDAL KALINLAŞMA: Ödem, inflamatuar infiltrasyon, tümör ve idiopatik
koroidal foldlar gibi birçok nedenden dolayı fokal veya diffüz koroidal kalınlaşma görülebilir.
Koroidal ödem: İnflamasyon, vaskuler konjesyon veya hipotoni nedeniyle oluşabilir.
Koroidal ödem varlığında retinokoroidal tabaka ve sklera kalınlaşmış olarak hatta B-scande
çift bant görünümüne yol açacak şekilde iki tabaka yapmış olarak görülür. A-scande ise
yüksek yansıtıcılıkta ve kalın dalga piklerine yol açar. Dekole olmadıkça birçok olguda retina,
kalınlaşmış koroidden ayırtedilemez.
Koroidal inflamasyon: Vogt-Koyanagi-Harada Sendromu, sempatik oftalmi, üveanın
lenfoid hiperplazisi gibi inflamatuar durumlarda koroidal kalınlaşma gelişebilir. Koroidal
infiltrasyon homojen yapısı sayesinde, yüksek yansıtıcılığa sahip retina ve skleradan
kolaylıkla ayrılır. İnflamasyona sekonder gelişen koroidal kalınlaşma; B-scande ekolusent bir
bant olarak görülürken, A-scande düşük ile orta arasında bir iç yansıtıcılığa sahiptir.
Ultrasonografi; koroidal kalınlaşmayı, skleral kalınlaşmadan ayırmada bilgisayarlı
tomografi(BT) ve manyetik rezonans(MR) görüntülemeye göre daha üstündür.
Koroidal tümörler: Hem primer hem sekonder tümörler, koroidal kalınlaşmaya yol
açabilir. Bunlar arasında; diffüz melanomlar, metastatik karsinomlar, lenfomalar, Sturge-
Weber sendromunda olduğu gibi diffüz hemanjiomlar yer alır.
KOROİD DEKOLMANI:
Suprakoroidal boşlukta seröz sıvı, kan veya inflamatuar debris birikmesi durumunda gelişir.
Daha çok sillier cismi de kapsayacak şekilde periferde yerleşir. Büllöz veya sığ olabilir.
Koroid dekolmanı; B-scande kalın, düzgün yüzeyli, kubbe şeklinde bir membran olarak; A-
scande ise ani yükselen % 100 yükseklikte kalın bir dalga piki olarak görülür. Düşük doku
hassasiyet ayarında çift pik yapmış bir dalga olarak görülebilir. Kinetik incelemede ardıl
hareket ya yoktur ya da çok zayıftır. 360 derece koroid dekolmanı B-scande tipik dalgalı
görünüm oluşturur. Bazı 360 derecelik dekolmanlar, temporal ve nasal yarılarının vitreus
santralinde karşı karşıya gelmesi ile öpüşen koroid dekolmanı görüntüsüne yol açarlar.
23
Bazı dekolmanlarda görülen dekole koroidin iç yüzünden skleraya doğru uzanan ince bant,
bir vorteks veni veya sillier kan damarı veya siniridir.
360 dereceye genişleyen annüler silliokoroidal dekolmanlar, periferik, sığ retina dekolmanı
ile karışabilirler. Ancak nontraksiyonel bir retina dekolmanının bu kadar geniş olması çok
nadir bir durumdur.
Dekolmanın altında biriken hemoraji veya hücre debrisleri ultrason ile görülebilen bir eko
oluştururlar. Fokal bir koroid dekolmanı, melanom ile karışabilir ancak ayırıcı tanı
suprakoroidal kitlenin hareketli olması ve zamanla küçülmesi takip edilerek yapılabilir.
* Koroid Dekolmanının Nedenleri :
İdiopatik:
- Üveal effüzyon sendromu
- Nanoftalmus
İnflamatuar:
- Üveit ( infeksiyöz/ non-infeksiyöz)
- Sklerit
Hipotoni
İntraokuler cerrahi
Travma
İntraokuler tümörler
Arteriovenöz fistül
Renal hastalıklar
Sistemik ilaçların toksik etkileri
SİLİER CİSİM
Yüzey düzensizliği ve anteriorda yerleşmesi nedeniyle sillier cismi, konvansiyonel
ultrasonografi ile değerlendirmek güçtür. Sillikoroidal dekolmanlar, posterior sillier cisim
tümörleri, pars planaya uzanan periferal koroidal tümörler kontakt metod ile incelenebilir.
Silllier cismi incelemek için immersiyon tekniği daha uygundur. Sillier cisim dekolmanları,
siklitik membranlar, siklodializ kleftleri en iyi immersiyon tekniği ile gösterilebilir.
24
SKLERA
Birçok hastalık, sklerayı da etkiler ancak özellikle posteriorda olmak üzere sklerayı
incelemek zordur. Bu nedenle birçok skleral bozukluğa ya yanlış tanı konmakta ya da
atlanmaktadır. Ultrason sklerayı incelemek için iyi bir tanı aracıdır. Rölatif olarak yüksek
hassasiyet değerleri ile sklera muayenesine başlanır ve sklera görüntülenince, sklerayı çevre
dokulardan ayıran hassasiyet değerlerine düşülür.
Skleranın kalınlığı gözün büyüklüğü ile ters orantılıdır; örneğin myopide azalırken
hipermetropide artar. Skleranın en kalın olduğu yer olan posteriorda yaklaşık 1 mm kalınlıkta
iken, ekvatorda incelerek 0.6 mm’ ye, rektus kaslarının insersiyon yerinde ise 0.3 mm’ ye
iner.
Sklerayı, yüksek yansıtıcılıktaki Tenon Kapsülü’nden ayırmak için hassasiyet değerlerini
düşürmek gerekir. Aksiyel ve longitudinal kesitlerle, optik sinir ve sklera ilişkisi incelenebilir.
Eğer bir retinal veya koroidal kalınlaşma ya da infiltrasyon yoksa bu dokuları skleradan ayırt
etmek zordur.
Skleral Bozukluklar:
Skleranın kalınlaşması:
- Hiperopi: Normalden daha kısa glob ve daha kalın sklera sözkonusudur. Bu gözler,
koroidal foldlar, üveal effüzyon sendromu ve anterior iskemik optik nöropatiye predispoze
gözlerdir.
-Koroidal foldlar( korioretinal foldlar): Koroid ve retinada katlanma görülse de altta
yatan patoloji skleral kalınlaşmadır. Skleranın retrobulber bir kitle tarafından basıya
uğratılması, yabancı cisim, sklerit, melanom veya metastatik karsinom gibi koroidal
tümörlere, Vogt-Koyanagi-Harada sendromu gibi infiltratif bozukluklara, üveit, cerrahi veya
travma sonrası gelişen hipotoniye sekonder olarak koroidal foldlar gelişebilir. Koroidal
foldların çoğu idiopatiktir ve çoğunlukla hiperopik kişilerde tesadüfen saptanır.
Koroidal foldların en çarpıcı ekografik özelliği; posterior sklera ve
retinokoroid tabakada diffüz kalınlaşmanın neden olduğu globun posterior duvarında
düzleşmedir. Bu gözlerin aksiyel uzunluğu normalden kısadır ve ultrasonografik olarak
retrobulber bölgede optik diski çevreleyen artmış sıvı birikimi görülebilir.
- Nanoftalmus : Bilateral, belirgin, diffüz skleral kalınlaşma ve çok kısa aksiyel uzunlukla
karakterizedir. Aksiyel uzunluk ; 14.0 – 20.5 mm arasında değişmekte ve skleral kalınlık en
az 2 mm ölçülmektedir. Ön kamara sığ ve retinokoroidal tabaka diffüz olarak kalındır. Lens
normal boyutta olduğundan orantısal olarak normalden fazla yer kaplar ve bu gözler açı
kapanmasına glokomuna yatkındır.
25
- Üveal effüzyon sendromu: Skleranın diffüz kalınlaşması nedeniyle spontan seröz
silliokoroidal ve retinal dekolman gelişir. Skleradaki kalınlaşmanın vorteks venlerinde
obstruksiyona yol açması sonucu; suprakoroidal boşlukta, bazı olgularda da subretinal
boşlukta proteinden zengin sıvı birikimine neden olduğu varsayılmaktadır. Ultrasonografik
olarak retinokoroidal ve skleral kalınlaşma ile silliokoroidal ve retinal dekolman gösterilebilir.
Bazı olgularda optik sinir etrafında subaraknoid sıvı birikimi olabilir. Bu gözler aynen
nanoftalmusta olduğu gibi normalden kısadır ve açı kapanması glokomuna yatkındır.
- Anterior iskemik optik nöropati ( AİON) : Bu hastalarda kalınlaşmış olan posterior
sklera uzun ve dar skleral kanallar oluşmasına neden olur ve kalabalık optik disk bulgusu
ortaya çıkar. Ultrasonografik olarak da bu dar ve uzun kanallar gösterilebilir. Aksiyel uzunluk
çoğunlukla normal veya ılımlı olarak kısadır.
- Sklerit: Ultrasonografik olarak hem ön hem de arka sklerit görüntülenebilir. Hatta
posterior sklerit için en iyi görüntüleme tekniği ultrasonografidir. Orta veya ağır; fokal veya
diffüz olabilen skleral kalınlaşma ve skleral kalınlaşma bölgesinde ona eşlik eden koroidal
kalınlaşma görülür.
- Hipotoni: Glokom cerrahisi sonrası veya üveit, glob rüptürü, siklodializ sonrası gelişen
uzun süren hipotoni; globtan sızıntıya neden olarak sklerada diffüz kalınlaşma yapar.
Retinokoroid tabakada kalınlaşma, koroid dekolmanı, hipotoni makulopatisi görülebilir.
Skleranın incelmesi
- Myopi: Özellikle periferde sklera normalden daha incedir. Sklerayı komşu göz
dokularından ayırt etmek zordur.
- Stafilom: Konjenital veya kronik inflamasyon ya da intraokuler cerrahiye sekonder
olarak gelişmiş olabilir. Anterior stafilomlar intraokuler tümörlerle karışabilirken posterior
stafilomlar ise biometrik incelemeyi komplike hale getirirler. Geniş posterior stafilomlar
yüksek aksiyel myopi ile ilişkidir.
- Nekrotizan sklerit: Ön tarafı tutan skleral incelme bölgesinden koroid görülebilir ve bu
görünüm tümöral bir oluşumu taklit edebilir. Böyle bir durumda tümör olasılığını ekarte
etmek için ultrason iyi bir tanı aracıdır.
- Brakiterapi: Koroidal melanomları tedavi etmekte kullanılan radyoaktif plaklar sklerayı
inceltirler.
- Skleral deformite: Orbital kitle, yabancı cisim, glokom cerrahisi sırasında kullanılan
drenaj cihazlarının oluşturduğu skleral blep gibi nedenler veya ani ve ciddi hipotoni sklerada
deformite yaratarak incelmeye sebep olabilir.
26
- Skleral kalsifikasyon: İdiopatik olabileceği gibi Cogan’ s plakları, fitizis bulbi gibi birçok
sebebe bağlı olabilir.
- Skleral tümörler
TRAVMA ve POSTOPERATİF BULGULAR
Bir oftalmolog için en zor muayenelerden biri travmatize bir gözün muayenesidir. Ağrı
nedeniyle hasta gözünü açamaz veya ön kamara, lens veya vitreustaki bulanıklık klinik
bulguları maskeler. Bu durumda ultrasonografi, başka hiçbir tekniğin sağlayamayacağı kadar
çok bulgu verir. 7
Kapalı gözkapakları üzerinden inceleme yapılırken relatif olarak yüksek kazanç değerleri
kullanılmalıdır. Ancak bu şekilde kapakların neden olduğu ses zayıflamasının önüne
geçilebilir.
İntraokuler travmalar üç şekilde karşımıza çıkabilir; künt travma, penetran travma ve
cerrahi komplikasyonlar.
KÜNT TRAVMA:
Yumruk, dirsek çarpması, şişen hava yastıkları, tenis topları, boya topları künt travmaya
neden olabilmektedir. Ön segment ve arka segment bulguları aşağıdaki tabloda görülmektedir.
KÜNT TRAVMA SEKELLERİ
ÖN SEGMENT ARKA SEGMENT
Hifema Vitreus hemorajisi
Katarakt Posterior vitreus dekolmanı
Lens veya İOL ( sub)luksasyonu Retinal yırtık
Lens kapsül rüptürü Retinal dializ
Korneoskleral rüptür Retina dekolmanı
Siklodializ Retinokoroid tabakada ödem
27
Hemorajik koroid dekolmanı
Posterior skleral rüptür
Optik sinir avulsiyonu
Ön segment:
Korneal opasite veya hifema varlığında ultrasonografi kullanılır. Böylelikle lensin
pozisyonu hakkında da fikir edinilebilir. Ancak kapaklar kapalı iken inceleme
yapılabildiğinden yeni bir teknik olan yumuşak, su dolu, balon benzeri bir uç kullanan
yüksek rezolusyonlu B-scan probları bu durumda çok yararlı olabilir.
Künt travma lensi de etkileyebilir. Normal bir lens ekolusent iken katarakt gelişen bir lens
ultrasonografide ekodens alanlar gösterir.Ultrasonografik olarak sublukse olmuş bir lens ön
kamarada, laterale veya posteriora yer değiştirmiş olarak; disloke olmuş bir lens ise sıklıkla
vitreus içinde yüzerken nadiren de retina yüzeyine düşmüş olarak gösterilebilir.
Künt travma sonucu lens ön veya arka kapsülü de yırtılmış olabilir.Ultrasonografik
inceleme ile en uygun cerrahi yaklaşımı belirlemek mümkündür.
Künt travmalar korneal veya limbal yara yerinde ayrılmaya da neden olabilir. Bu durumlara
sıklıkla hifema da eşlik eder.
Ultrason; ön kamaranın durumunu, kristalin lens veya intraokuler lensin yerinde olup
olmadığını belirlemede yararlıdır.
Arka segment:
- Vitreoretinal yaralanmalar: Künt travmaya sekonder olarak; vitreus hemorajisi, posterior
vitreus dekolmanı, periferik retinal yırtık, subretinal hemoraji ve makuler hol gibi birçok
patoloji gelişebilir. Künt travmalı olgularda periferal retinal dializ, Berlin ödemi, koroidal
rüptür gibi klinik durumlar da dikkatle araştırılmalıdır. Retinal dializ; perifer retinanın ora
serratadan ayrılmasıdır, her kadranı tutabilirse de en sık olarak supranasal ve inferotemporal
kadranlarda yerleşir ve en iyi longitudinal ultrason kesiti ile görüntülenir. Retinal dializle
sonuçlanan retina dekolmanları çoğunlukla sığ yapıdadır ve uzun sürerse intraretinal kist
gelişimi ile sonuçlanır.
Ani görme kaybıyla birlikte ultrasonografide arka kutupta diffüz kalınlaşma varlığı Berlin
ödemini düşündürür.
Koroid rüptürlerinde RPE tabakası, Bruch membranı veya koroidde yırtık söz konusudur.
Akut gelişen koroid rüptürü çoğunlukla Berlin ödemi, intraretinal veya subretinal hemoraji ile
28
birliktedir ve çoğunlukla ultrasonografik olarak bu durumlardan ayırıcı tanısı erken dönemde
yapılamaz; ancak ödem veya hemoraji zamanla çekildikçe ultrasonografik olarak tanınabilir.
- Posterior skleral rüptür: Genellikle klinik olarak hemorajik kemozis ve vitreus hemorajisi
ile birlikte olsalar da birçok olguda klinik olarak rüptür bulgusu görülmeyebilir ve göziçi
basıncı normal olabilir. Ultrasonografik olarak rüptür bölgesinde sklera konturu
düzensizleşmiş, kalınlığı ve yansıtıcılığı artmıştır. Ek olarak; vitreus hemorajisi ve PVD ile
birlikte vitreus inkarserasyonu, retina veya koroidde kalınlaşma veya dekolman, episkleral
kanama, retinal inkarserasyon görülebilir.
- Hemorajik koroid dekolmanı: Globun rüptüre olduğuna işaret eder. Lokalize veya optik
diske uzanacak kadar geniş olabilir. Fokal dekolmanlar kubbe şeklinde görülürken; geniş
olanlar penetran yaralanmalardakine benzer şekilde daha düzdür. Bu kurala aykırı olarak
korneal veya limbal yara yeri ayrılmasının olduğu afakik veya ayrılan yara yerinden İOL’ in
göz dışına çıktığı pseudofakik gözlerdeki hemorajik koroid dekolmanları, çok kabarık ve
kubbe şekilli olabilirler. Koroidal dekolman varlığı cerrahi müdahalenin zamanlamasını ve
şeklini değiştirir.
- Optik sinir avulsiyonu: Nadir görülür. B-scande optik sinir yakınında skleral bir çatlak
görülebilir. Optik sinirin retrobulber bölgede genişlediği görülebilir. Uzun dönemde optik
diskte proliferatif membran gelişimi ve optik sinirin globa giriş yerinde atipik bir görüntü
gelişebilir.
PENETRAN TRAVMA:
Penetran yaralanmalar, anatomik yapılarda ciddi hasara yol açarlar. Bu nedenle dikkatli bir
ultrasonografik inceleme gerekir.
Ön segment:
Penetran yaralanma sonucu hifema, iridodializ ve lens hasarı gelişebilir. Ultrason ön
kamara, iris ve lensi değerlendirmede ideal yöntemdir. Katarakt gelişimi, lens subluksasyon
veya dislokasyonu, lens kapsül rüptürü, lens materyalinin absorpsiyonu, İOL dislokasyonu,
lens veya İOL ya da afak gözlerde olduğu gibi iris arkasında gelişen siklitik membranlar
ultrasonografi ile gösterilebilir.
Arka segment:
- Vitreoretinal hasar/ posterior skleral rüptür: Arka segmente ulaşan penetran yaralanmalar,
sıklıkla vitreus hemorajisine neden olurlar. Sivri bir cisimle oluşan penetran yaralanmalarda
vitreus boşluğu içinde bant şekinde hemorajik bir yol oluşturur. Bazen bu iz yabancı cismin
çıkış deliğini gösterebilir. Yabancı cismin çarptığı yerde tipik olarak retina veya koroid
29
dekolmanı bulunur. Hemorajik izi bulmak için yabancı cismin giriş yerini ve göze giriş
yönünü bilmek önemlidir.
Ultrasonografi ile penetran yaralanma bölgesinde sıklıkla vitreus inkarserasyonu
gösterilebilir. Perforan yaralanmalarda ise yabancı cismin hem giriş hem çıkış yerlerinde
vitreus inkarserasyonu bulunabilir. Lokalizasyona bağlı olarak vitreus inkarserasyonu,
ultrasonografik olarak kolaylıkla gösterilebilen traksiyon bantları oluşturur. Traksiyon
bantlarının çıkış noktası saptanınca globun karşı bölgesi traksiyonel bir retina dekolmanı
varlığını ekarte etmek için dikkatle incelenmelidir.
- Travmatik retina dekolmanı: Ciddi vitreus kaybına yol açan anterior penetran
yaralanmalar, çoğunlukla posterior retinada traksiyona yol açarlar. Traksiyonel retina
dekolmanı, yaralanmanın hemen sonrasında gelişebileceği gibi takip eden dönemde de
gelişebilir. Bu nedenle vitreus inkarserasyonu olan gözleri sık aralıklarla ultrasonografik
olarak takip etmek önemlidir. Penetran yaralanma sonrası yırtıklı retina dekolmanı, dekolman
bölgesinde subretinal hemoraji görülebilir.
- Hemorajik koroid dekolmanı: Skleral laserasyon bulunan gözlerin çoğunda hemorajik
koroid dekolmanı da gelişmektedir. Penetran yaralanma sonucu gelişen hemorajik koroid
dekolmanları ılımlı bir kabarıklık gösterir, hafifçe kubbe şeklinde veya düzdür. Lokalize veya
ekvatora ilerleyecek kadar geniş olabilir.
- Skleral foldlar: Globun penetran bir yaralanma sonucu ani dekompresyonu skleral
duvarda kollapsa neden olur. Kollaps ultrasonografik olarak görülebilen skleral katlantılara
neden olur. B-scande tepesi yüksek yansıtıcılıkta kubbe şeklinde görülür. Skleral foldlar;
yabancı cisimle veya koroid dekolmanı ile karışabilir. Skleral fold olan gözlerde ani
dekompresyon nedeniyle çok düşük göziçi basınç olduğu unutulmamalıdır.
Yabancı cisimler
İntraokuler yabancı cisimler: Metalik, sferik, cam, organik, hava baloncuğu gibi birçok
yabancı cisim ultrasonografik olarak saptanabilir. Yabancı cisim bilgisayarlı tomografi ( BT)
ile saptansa bile tam lokalizasyon ve intraokuler hasarın ağırlığını belirlemek için mutlaka
ultrasonografi yapılmalıdır. Üstelik BT, skleral duvara çok yakın lokalizasyonda olan yabancı
cisimlerin glob içinde mi dışında mı olduğunu tam olarak ayırtedemez.
Metalik yabancı cisimler: Düşük kazanç değerlerinde de sebat eden ekodens sinyal
oluştururlar. Yabancı cismin arkasındaki okuler ve orbital dokularda gölgelenme oluşur. Eğer
yabancı cisim hemorajik bir iz oluşturmuşsa tanınması kolaylaşır.
30
İntraokuler bir yabancı cismin gözden kaçmasına neden olabilecek iki durum mutlaka göz
önünde bulundurulmalıdır. Yabancı cismin arkasındaki gölgelenme optik sinirin gölgesi ile
karıştırılabilir. Bunu önlemek için mutlaka optik sinir ve yabancı cisim ilişkisi ultrasonografik
olarak gösterilmelidir. Ayrıca 0.5 mm ‘den küçük veya ince yabancı cisimler oldukça eko-
dens olmalarına rağmen belirgin bir gölgelenme oluşturmayabilirler. Bu durumda diğer tanı
yöntemlerinden yararlanılmalıdır.
Metalik yabancı cisimler, A-scande çok yüksek yansıtıcılıkta dalgalar oluştururlar. Ses
dalgalarını oblik pozisyonda göndermek en uygunudur.
Ön kamaradaki, özellikle lens içindeki yabancı cisimler, kontakt teknik ile gösterilebilirken,
küçük ve lens kapsülüne çok yakın veya iris planında, pars plikata içinde yerleşmiş olan
yabancı cisimleri görüntülemek için immersiyon tekniği gerekebilir. Ancak immersiyon
tekniği sadece giriş yeri kapatıldıktan sonra uygulanmalıdır.
Sferik yabancı cisimler: Saçma taneleri gibi sferik yabancı cisimler spesifik bir
ultrasonografik görünüme sahiptirler. Ses dalgası sferik bir metalik cisimden geçerken bir
kısmı geri yansır. Geri dönen her dalga tekrar prob içinden geçerek yabancı cisim ekosunun
sağında giderek azalan amplitudde bir dizi eko oluşturur. B-scande bu görünüme “ kuyruklu
yıldız artefaktı ”denir.
Cam ve organik maddeler: Cam genellikle bir kıymık parçası olarak göze girer. Ses
dalgası oblik bir açıyla camın düzgün ve uzun yüzeyine çarpınca çoğu geri yansır ve zayıf bir
eko oluşur ve yabancı cisim atlanabilir. Sadece ses dalgası cam yüzeye dik olarak
gönderildiğinde yeterince ekodens bir sinyal alınır ve doğru lokalizasyon yapılabilir.
Odun ve diğer bitkisel yabancı cisimler, boyutlarına ve yoğunluklarına göre çeşitli
ekografik bulgular verirler. Bu cisimler başlangıçta hayli ekodens iken zamanla
yansıtıcılıkları azalarak tanınmalarını güçleştirebilir.
Penetran bir yaralanma, kirpiklerin göz içine girmesine neden olabilir. Kirpikler
ultrasonografide ince, uzun yapılar olarak görülürler. Gölgelenme yapmazlar ancak relatif
olarak ekodens görülürler.
Hava baloncukları: Penetran yaralanma sonucu göze küçük hava baloncukları girebilir.
Bunlar yüksek yansıtıcılıkta fokal, noktasal eko kaynakları olarak görünürler.
Hava baloncuklarını gerçek yabancı cisimlerden ayırmak için birkaç ipucu vardır.
Bunlardan biri; anamnezde göze tek bir yabancı cisim girdiği bilgisi olmasına rağmen multipl
yabancı cisim benzeri eko bulunmasıdır. Ayrıca gerçek yabancı cisimler hava
baloncuklarından farklı olarak irregüler şekillidir ve ekoları prob pozisyonu değiştirildikçe
farklılaşır. Gerçek yabancı cisimler hastanın hareketi ile yer değiştirmezler. Hava baloncukları
31
prob pozisyonu değiştirilse bile hep aynı görünümdedirler ve vitreustan daha hafif oldukları
için hastanın hareket yönünün tersine doğru yer değiştirirler. Eğer hala tanıda kuşku varsa bir
iki gün sonra yapılan ultrasonografide küçük baloncukların kaybolduğu görülebilir.
CERRAHİ TRAVMA ( KOMPLİKASYONLAR)
Cerrahiyi takiben gelişen bazı komplikasyonları göstermek için ultrason önemli bir tanı
aracıdır.
Endoftalmi / Üveit
Ekspulsif Hemoraji: İntraokuler cerrahinin en korkulan komplikasyonlarından biridir.
Vitreus kavitesi kısmen veya tamamen masif suprakoroidal hemorajik dekolmanla dolar.
B-scande bu geniş, kubbe şeklindeki membranlar gözün orta kısmında birbirine yapışmış
olarak görülürler. Bu dekolmanlar, arka kutba doğru genişleyerek optik disk yakınına kadar
uzanabilirler.
Bazen hemorajik koroid dekolmanları, yoğun hemoraji nedeniyle B-scande çok iyi
görüntülenemeyebilir ve yoğun vitreus hemorajisi ile karışabilir. B-scande hemorajik koroidal
dekolmanlar; kan damarlarının koroid yüzeyinde spontan olarak hareket ettiği görülür.
Ekografi, hemorajik koroid dekolmanının seyrinin takibinde ve cerrahi endikasyonu ve
zamanlamasını belirlemede kullanılabilir.
Çoğu olguda başlangıçta var olan suprakoroidal boşluktaki yüksek yansıtıcılıkta kan pıhtısı
zamanla küçülür ve yansıtıcılığı azalır. Bu pıhtının ekografik olarak takibi drenaj zamanının
belirlenmesinde fikir verir. Koroid dekolmanı küçüldükçe gizli kalmış olan retina dekolmanı
da görünür hale gelebilir. Geç dönemde koroidal dekolmanlar sadece periferde rezidü bir
retinal traksiyon bırakarak tamamen düzleşirler. Bu durum koroid dekolmanı çözüldükten
sonra da reina dekolmanının sebat ettiği cerrahi veya travmaya sekonder olarak gelişen
ekspulsif hemorajiye tezattır.
Lens kalıntısı: Katarakt cerrahisi sırasında lens arka kapsülü açılırsa kortikal lens
materyali, nukleus parçaları veya lensin tamamı vitreus içine düşebilir. B-scande nukleus oval
olarak görülürken, kortikal materyal ve nukleus parçaları vitreus içinde düzensiz şekilli, orta-
yüksek yansıtıcılığa sahip opasiteler olarak görülür. Bunlara sıklıkla inflamatuar opasite ve
membranlar eşlik eder.
Penetran iğne yaralanmaları: Retrobulber veya subtenon injeksiyonlar sırasında oluşan
iğne yaralanmaları sonucu orta düzeyde vitreus hemorajisi ve PVD ’den; vitreus
32
inkarserasyonu, retina veya koroid dekolmanı ve skleral kalınlaşmaya kadar değişebilen
durumlar gelişebilir.
CERRAHİ SONRASI BULGULAR
Bu bulgular cerrahi sırasında uygulanan çeşitli implantların globun anatomisini değiştirmesi
nedeniyle oluşur.
İntraokuler lens: İOL ’ ün düzgün ve yüksek yansıtıcılığa sahip yüzeyi vitreus kavitesi ve
posterior fundusu görmeyi engelleyecek kadar çok sayıda sinyal oluşumuna neden olur.
Pseudofakik gözlerde güvenilir bir ultrasonografik inceleme için prob limbus periferine
yerleştirilmelidir.
Skleral çöktürme prosedürleri: Bu prosedürler okuler duvarı çöktürürler. Kullanılan
malzemenin tipine göre oluşan yansıtıcılık değişir. Silikon bantlar yüksek yansıtıcılıkta dalga
oluştururlar ve skleradan ayırt edilemezler. Silikon bantların iç yüzeyi ise ekolusent ve
yansıtıcılığı düşüktür. Skleral sponçların yüzeyi yüksek yansıtıcı iç kısmı ise ekolusent ve
yüksek yansıtıcıdır. Her iki bant da orbital gölgelenme yapar.
Vitreus sarkması / vitreus hemorajisi: Vitrektomi sonrası kalan rezidü vitreus jeli çok
periferde olduğundan kolaylıkla gözden kaçabilir veya periferik bir retina dekolmanı ile
karışabilir.
Transvers B-scan kesitte globun uzak periferinde tipik sirkumferansiyel görünüm verir.
Longitudinal B-scande vitreus jelinin vitreus tabanına hala yapışık olduğu ve arka yüzeyinin
vitreus boşluğu içinde serbestçe hareket ettiği görülür. İç yüzeyi ekolusenttir.
Vitrektomize bir gözdeki vitreus hemorajisini incelerken yüksek kazanç değerleri
kullanılmalıdır.
İntraokuler gaz / hava: İntraokuler gaz veya hava, ses dalgalarının büyük kısmını geri
yansıtarak arkadaki yapıların görülmesini engeller. Hastanın başına pozisyon vererek havanın
santral akstan uzaklaşması sağlanabilir.
Perflorokarbon: Retina yüzeyine yapışma eğilimindedirler. B-scande bir sinyal zincirinin
takip ettiği küçük parlak ekolar olarak görülürler.
İntraokuler silikon: Ses hızı normal okuler dokulardan daha yavaştır. Ayrıca bariz ses
zayıflamasına yol açar. Bu nedenlerden dolayı silikonlu gözlerde ekogram daha geniş bir çıktı
verir. Tecrübelere dayanarak aslında ultrasonografi silikonlu gözlerdeki dekolmanları
saptamak için güvenilir bir yöntem değildir.
33
Fitizis bulbi: Karakteristik olarak göz düzensiz bir şekilde büzüşür. Arka okuler
katmanlarda yoğun kalsifikasyon görülür. Kısmen kalsifiye olmuş, huni şeklinde total retina
dekolmanı sıklıkla bulunur. Subretinal boşlukta hemoraji, kolesterol debrisleri gibi dens
opasiteler bulunur.
İNTRAOKULER TÜMÖRLER
Hem ön segment hem arka segment tümörleri ultrasonla incelenebilir. İntraokuler bir
tümör varlığı, boyutları, differansiyasyonu, gerileme veya progresyonu ultrasonografik olarak
görüntülenebilir. Konvansiyonel ultrasonun yanı sıra üç boyutlu B-scan görüntüleme, ultrason
biomikroskopi ve renkli Doppler ultrasonografi tümörlerin incelenmesinde kullanılabilir.
Bir intraokuler lezyonun ultrasonografik olarak tanınabilmesi için minimum 0.75 mm kadar
eleve olması gerekir. Sillier cisimde yerleşmiş kitleler için bu sınır daha da yüksektir. Kural
olarak; ön segmentte yerleşen lezyonların tanınabilmesi için koroidal lezyonlara göre daha
kalın olmaları gerekir. Ayrıca yansıtıcılığı düşük olan lezyonlar ultrasonografik olarak
tanınabilmek için daha yüksek olan lezyonlara göre daha az elevasyona ihtiyaç duyarlar6.
Eleve bir fundus lezyonunun tümör olup olmadığını anlamak için solid olup olmadığına,
ardıl hareket varlığına, çok yüksek kazanç değerlerinde lezyonun iç yansıtıcılığının düşük
olup olmadığına bakılmalıdır.
OKULER MELANOM
Birçok çalışmada standardize ultrasonografinin okuler melanomların tanısında güvenilir bir
yöntem olduğu gösterilmiştir.
Okuler melanom tanısında kullanılan spesifik kriterler vardır. Bunlar ;
1- Solid kıvam
2- Mantar şekli
3- Düşük veya orta olabilen iç yansıtıcılık
4- Düzenli iç yapı
5- İç kan akımı
Birçok melanom ekografide kubbe şeklindedir ancak bazıları lobüle veya düzensiz şekilli de
olabilir. 9
Melanomlar klasik olarak mantar şeklindedirler. Bu görünüm melanomun Bruch’ s
membranını parçaladığını gösterir ve patognomoniktir. bilateraldir ve sıklıkla alt temporal
kadranı tutar. B-scande düzgün, ince, keskin sınırlı, kubbe şeklinde, hareketsiz bir membran
34
olarak görülür. A-scande ise; ani yükselen ve % 100 yüksekliğe ulaşan tek bir pik olarak
görülürBruch’ s membran rüptürü genellikle tümörün santralinden olur. Melanom dışındaki
tümörlerin de nadiren mantar şeklinde görülebileceği unutulmamalıdır.
Homojen histolojik yapıları nedeniyle melanomlar düşük veya orta derecede iç yansıtıcılığa
sahiptirler.
A- scande tümörün vaskularitesi, hızlı, spontan, düşük amplitüdlü titreşen dalgalar olarak
görülür.
Geniş okuler melanomlar, belirgin ses zayıflamasına neden olurlar. Ses zayıflaması A-
scande ekogramın solundan sağına doğru giderek azalan eko gücüne; B-scande ise akustik
boşluk olarak adlandırılan görünüme neden olur. Bazen okuler melanomlar sebep oldukları
aşırı ses zayıflaması nedeniyle tümörün arkasındaki okuler dokularda gölgelenmeye neden
olurlar.
Koroidal melanomların bir başka B-scan bulgusu da normal koroidin homojen tümör
dokusuyla infiltrasyonu sonucu oluşan koroidal ekskavasyondur. Bu bulgu melanom için tipik
değildir.
Genç bireyleri tutan koroidal melanomlarda tümörün altındaki sklera dokusunun artmış
konkavitesi sonucu oluşan skleral çukurlaşma görülür. Koroidal ekskavasyondan farkı; sklera
konkavitesinin artmış olmasıdır. Melanom için tipik değildir, genç bireyleri tutan diğer tümör
tiplerinde de görülür.
Koroidal melanomlara sıklıkla seröz retina dekolmanı eşlik eder. Dekolman sıklıkla
tümörün kenarından başlayıp alt perifere doğru devam eder.
Okuler melanoma sekonder olarak vitreus hemorajisi veya subretinal hemoraji gelişebilir.
Hemorajinin çok geniş olması durumunda altta yatan bir kitleyi maskeleyebileceği
unutulmamalı ve solid bir kitle kuşkusu varsa ardışık muayeneler yapılmalıdır.
Bazı melanomlar irregüler iç yapı veya yüksek iç yüzey yansıtıcılığı gibi atipik özellikler
gösterebilir. Bu durum özellikle lezyonun ön kısmında hemoraji, nekroz ve dilate kan
damarları içeren çok geniş melanomlar için söz konusudur.
Melanomlar için tipik olmamakla beraber B-scande küçük, kistik boşluklar görülebilir.
Okuler melanomlarla beraber bazen , sklerit, sub-tenon ödem, inflamatuar infiltrasyon ve
orbital infiltrasyon görülebilir. Bu olgularda histopatolojik olarak skleral veya ekstraskleral
yayılım görülmemiş ancak yeni çalışmalarda sklerit ve episkleritin büyük ölçüde tümör
nekrozu ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Sklerit ve episkleritin ultrasonografik bulguları,
ekstraokuler yayılımı taklit edebileceğinden bu olguları tekrarlayan ultrasonografik
35
incelemelerle takip etmek önemlidir. Olguların bir kısmı spontan olarak gerilerken bir kısmı
da steroid tedavisine cevap vermiştir.
Nadiren okuler melanomlar kalsifiye olabilirler. Tümör yüzeyinde, sıklıkla da lokalize bir
retina dekolmanının üzerinde soliter bir odak yaparlar.
Coleman ve ark. spektrum analizini kullanarak intraokuler tümörlerin doku
karakterizasyonunu yapan bir teknik geliştirmişlerdir. Bu teknik çeşitli ultrason
parametrelerini kullanarak intraokuler tümörlerin bilgisayarlı analizini yapar. Bu sayede
okuler melanomlar diğer tümörlerden ayırt edilebilir. Yakın dönemde bu teknik üveal
melanomların mikrodolaşım paternini belirlemede de kullanılmaya başlamıştır. Okuler
melanomlarda mikrodolaşım ağının varlığı kötü prognoz göstergesidir. Mikrodolaşım ağı
spektrum analizinde spesifik bir görünüme sahiptir. Spektrum analizi; prognozu tayin etmede
ve tedaviyi yönlendirmede faydalı bir tekniktir.
Ekografi ile melanomların boyutunu da ölçmek mümkündür. Bu ölçümler; takip, tedavi ve
radyasyon dozimetrisi için gereklidir.
B-scan ve A-scan kullanılarak tümör yüksekliğini ölçmek mümkündür. Dinamik B-scan
teknikte prob öncelikle tümörün karşısında limbusa yerleştirilir ve fornikse doğru kaydırılır.
Böylelikle tümörün ön ve arka kenarından multipl kesitler elde edilir. Prob pozisyonu
değiştirilerek tümörün en yüksek olduğu nokta bulunur ve ölçüm yapılır. B-scanden elde
edilen değerler A-scan ile doğrulanmalıdır. İki ölçüm arasında küçük tümörler için 0.2-0.3
mm; büyük tümörler için 0.5 mm’ den daha fazla fark olmamalıdır. Dinamik A-scan
tekniğinde önce doku hassas modda prob tümörün karşısında limbusa yerleştirilir ve yavaşça
fornikse doğru kaydırılarak ses dalgaları tümöre ve alttaki sklera iç yüzeyine dik olarak
gönderilmeye çalışılır. Ekranda tümör ve skleraya ait iki adet % 100 yükseklikte, hızla pik
yapan dalga elde edilmeye çalışılır, sonra kazanç değeri düşürülerek bu iki pik birbirinden
ayrılır ve ikisi arasındaki mesafe ölçülerek tümörün yüksekliği bulunur. Bazı olgularda yüzey
düzensizliği nedeniyle iki adet % 100 yükseklikte dalga elde etmek mümkün olmaz, bu
durumda en yüksek pik değeri ölçüm için kullanılmalıdır.
Skleral tümör infiltrasyonu veya sklerit ya da plak radyoterapi nedeniyle iç skleral pikin
dikliği ve amplitüdü azalabilir. İç skleral dalgayı tanımak ve ölçüm yapmak güçleşir. Bu
durumda A-scan ve B-scan ölçümleri korele edilmelidir.
1.5 mm’ den küçük tümörleri A-scanle ölçmek probu aynı anda hem tümör apeksine hem de
iç sklera katına dik olarak yönlendirmek zor olduğundan oldukça güç olabilir. Küçük
tümörleri ölçmek için B-scan kullanmak daha uygundur.
36
B-scan kullanılarak tümör tabanının çapını ölçmek de mümkündür. Bunun için tümörün
hem transvers hem de longitudinal görüntüleri alınır ve ekranda tümör boyutu ölçülür. 13
Transvers kesit tümör tabanının lateral genişliğini verirken longitudinal kesit , anteroposterior
genişliğini ölçer.
Son zamanlarda koroidal melanomların takibinde tümör volümünün daha değerli bir
parametre olduğu görüşü hakimdir . Üç boyutlu ultrasonografi ile tümör volümünü daha
güvenilir olarak ölçmek mümkündür.
İntraokuler bir melanom, ekstraskleral genişleme gösterdiğinde tipik olarak ultrasonda
tümör tabanına yapışık bir veya birkaç nodül görülür. Nodül kalınlığı 1.5 mm’ ye ulaşmadan
B-scande görülemez. Bu durumda A-scande nodülün iç yansıtıcılığı ve vaskülaritesi
araştırılabilir. Küçük koroid melanomlarının ekstraokuler genişleme yapma riski daha
yüksektir. Bu nedenle tümör boyutunda belirgin klinik artış görülmese bile bu olguların
düzenli aralıklarla ultrasonografik olarak incelenmesi çok önemlidir.
Konjesyone olmuş episkleral kan damarları, ekstraokuler kaslar ve sub-tenon boşlukta
inflamasyon yanlışlıkla ekstraokuler yayılım yapmış bir koroid tümörü olarak
değerlendirilebilir. Ancak takiplerde konjesyone bir episkleral kan damarının boyutunun
değişmediğinin görülmesi, ekstraokuler kasların normal insersiyon yerinin bilinmesi bu
karışıklığı önlemeye yardımcı olabilir.
Diffüz melanom:
Genellikle düzgün yüzeyli ve diffüzdürler ancak sınırları belirsiz ve yüzeyleri çok düzensiz
de olabilir. Klinik ve ekografik olarak saptanmaları zordur. Yeterli yüksekliğe ulaşınca düşük-
orta arası iç yansıtıcılığa sahip oldukları görülebilir. Sığ yapıda olmaları nedeniyle
vaskularizasyonları çok iyi görüntülenemez. Yüksek oranda ekstraskleral yayılım yaparlar.
Ayırıcı tanıda; koroide metastaz yapmış karsinomlar, diffüz koroidal nevus, Vogt-Koyanagi-
Harada sendromu, üveal lenfoid hiperplazi, diffüz koroid hemajiomu ve diskiform lezyon
dikkate alınmalıdır.
Koroidal melanomların tedavisinde radyasyon tedavisi sık kullanılan bir alternatiftir.
Ultrasonografi, tedavinin etkinliğini izlemede ve uygun radyoaktif plak pozisyonunu
belirlemede kullanılır. Radyasyon tedavisi sonrasında lezyonların nekroz nedeniyle daha
düzensiz yapıda ve daha küçük oldukları görülür. Tedavinin etkinliğini izlemede iç
vaskularizasyonun kaybı da önemli bir parametredir. Plağın yerleştirildiği bölgede komşu
ekstraokuler kas insersiyosunda kalınlaşma nedeniyle skleranın yansıtıcılığında artma; sub-
Tenon boşlukta inflamatuar değişiklikler görülebilir. Melanomlar tedaviden sonra da uzun
37
süre izlenmelidir; çünkü her zaman nüks riski vardır. Radyoaktif plaklar B-scande skleraya
bitişik iyi sınırlı, arkalarında gölgelenmeye neden olan ekolusent yapılar olarak görülürler.
Bazı lezyonlar klinik ve ekografik olarak okuler melanomları taklit edebilir. Bu lezyonlar:
Tümörler
- Metastatik karsinom
- Koroidal hemanjiom
- Kalsifik tümörler ( osteom)
- Nevus
- Melanositom (magnosellüler nevus)
- Intraokuler B hücreli lenfoma
- Üveal lenfoid hiperplazi
- Lösemi
- Leiomyom
- Üveal schwannom ( Nörilemmoma)
- Nörofibrom
- Retina hamartomları
- Skleral tümörler
- Adenom
- Medulloepitelyoma ( diktyoma)
Non- tümörler
- Diskiform lezyon
- Hemorajik retina pigment epitel dekolmanı
- Koroidal hemoraji
- Retinal kist içine kanama
- Posterior noduler sklerit
- İnflamatuar koroid lezyonları
- Bilateral diffüz üveal melanositik proliferasyon
- Vorteks ven ampullası
- Posterior kolobom
- Disloke lens ve nukleus
- İntumesan katarakt
38
- Kist
- Epitelyal downgrowth
Ayırıcı tanıda önemli olan ipuçları aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Okuler Melanomların Ayırıcı Tanısı
Lezyon Lokalizasyon Şekil Yansıtıcılık Yapı Vaskularite
Melanom Koroid / sillier
cisim
Kubbe /
mantar
Zayıf- orta Regüler
+
Metastatik
karsinom
Posterior koroid Diffüz /
irregüler
Orta-
yüksek
İrregüler -
Koroidal
hemanjiom
Posterior koroid Kubbe Yüksek Regüler -
Koroidal nevus Koroid Kubbe Yüksek Regüler -
Diskiform lezyon Makula Kubbe /
irregüler
Yüksek Değişken -
Koroidal
hemoraji
Koroid Kubbe Değişken Değişken -
Metastatik karsinomlar: Sınırları düzensiz, sarımsı renkte, hafifçe eleve diffüz
lezyonlardır. Tek veya çift taraflı olabilir. Genellikle arka kutupta yerleşen bu tümörler fokal
veya multifokal olabilir. Sıklıkla seröz retina dekolmanı eşlik eder. Ekografik karakteristikleri
yukarıdaki tabloda özetlenmiştir.
Koroidal hemanjiom: Optik disk temporalinde, turuncu- kırmızı renkte hafifçe eleve
olmuş lezyonlardır. Ekografik özellikleri tablodaki gibidir.
Koroidal nevus: Çoğunlukla çok düz veya hafifçe kabarıktırlar. Avaskulerdir ve iç
yansıtıcılığı fazladır. Boyutlarının çok küçük olması çoğu zaman küçük melanomlardan ayırt
edilmelerini güçleştirir. Kuşkulu nevusler boyutlarında değişiklik varlığı, iç yüzey
yansıtıcılığında değişme yönünden dikkatle izlenmelidir.
Melanositomalar: Sıklıkla optik sinir başında yerleşen koyu pigmentli benign tümörlerdir.
Yüzeyi düzgün ve kubbe şeklindedir. İç yapıları düzenlidir, vaskularize değildir ve yüksek
39
yansıtıcılığa sahiptir. Nadiren malign transformasyon gösterebildiklerinden boyutlarında artış
olup olmadığı takip edilmelidir.
Diskiform makuler dejenerasyon ( diskiform lezyon ) : Yaşa bağlı makula
dejenerasyonunun yaş tipidir. Diskiform makuler lezyon, drusen ve eksuda içermesi, makuler
bölgede yerleşmesi gibi özellikleriyle koroid melanomundan klinik olarak kolaylıkla
ayrılabilir. Benzer değişiklikler diğer gözde de görülebilir.
ÖN SEGMENT TÜMÖRLERİ
Konvansiyonel B-scan ve A-scan yanı sıra immersiyon tekniği de kullanılabilir.
İmmersiyon tekniği ile saptanabilmesi için iris lezyonları en az 1 mm; sillier cisim lezyonları
en az 1,5 mm kalınlıkta olmalıdır. Ancak yüksek frekanslı transduserlerin kullanıldığı yeni
cihazlar daha küçük ön segment tümörlerinin görüntülenmesine imkan sağlarlar.
Küçük boyutları nedeniyle ön segment lezyonlarında A-scan ultrasonografinin kullanımı
kısıtlıdır. A-scan 2 mm den kalın lezyonların yansıtıcılığı ve vaskularizasyonu hakkında fikir
verebilir.
İRİS LEZYONLARI
Konvansiyonel ultrasonografi ile kitlenin solid veya kistik yapıda olduğunun ayrımı,
büyüklüğü ve genişliği saptanabilir.
İris kistleri: Gelişimsel veya kazanılmış olabilir. En yaygın görülen gelişimsel kist; iris
pigment epitelinin primer kistidir. Klinik olarak periferik iriste bir balonlaşma görülür.
Genellikle slit lamba veya oftalmoskop muayenesiyle görülemezler. Ultrasonografik olarak
iyi sınırlı, yuvarlak veya oval ekolusent lezyonlar olarak görülürler. Periferik iriste ön sillier
cisim bileşkesinde bulunurlar.
Cerrahi veya travmaya sekonder olarak gelişen kistler, yüzey epitelinin implantasyonu
sonucu gelişirler. Yara yeri yakınında yerleşmiş iyi sınırlı, ekolusent, irregüler kistlerdir.
İris melanom ve nevusleri: Pigmente veya amelanotik olabilirler. Pupil bölgesinde veya
açı yakınındaki iris bölgesinde yerleşebilirler. B-scande solid bir kitle olarak görülürler.
Ayrıca bu yöntemle periferik bir iris melanomunun sillier cisme işlerleyip ilerlemediği de
gösterilebilir.. Yeterince kalın lezyonlarda A-scan ile lezyonun orta yansıtıcılıkta olduğu ve
vaskularize olduğu gösterilebilir.
Ultrasonografik olarak iris melanomlarını nevuslerinden ayıracak bir kriter henüz yoktur.
İris metastazları: Klinik olarak iris stromasını tutan sarı- pembe nodullerdir. B-scan
ultrasonografide düzensiz şekilli solid lezyonlar, A-scande ise iç yapısının düzensiz olması
40
nedeniyle ortadan yükseğe kadar değişen düzensiz iç yansıtıcılığa sahip lezyonlar olarak
görülürler. Tipik olarak vaskularizasyon saptanmaz.
SİLLİER CİSİM LEZYONLARI:
Çok periferde yerleşmeleri nedeniyle sıklıkla atlanırlar ve çok büyük boyutlara
ulaştıklarında saptanabilirler. Sillier cisim tümörlerini göstermede en iyi yöntem immersiyon
tekniğidir.
Sillier cisim melanomları: Klinik olarak dilate episkleral damarlar, ekstraskleral yayılım,
pupil arkasında kubbe şeklinde bir kitle, katarakt, lensin subluksasyonu gibi bulgular görülür.
Sekonder glokom gelişebilir. B-scande düzgün yüzeyli, kubbe veya mantar şeklinde olabilen
lezyonlar görülür. Longitudinal B-scan kesit yöntemi lezyonun periferal koroide yayılımını
incelemede en uygun yöntemdir. Ayrıca B-scan lezyonun ön kamaraya ve lense yayılımını da
gösterebilir. A-scan ise hem vaskulariteyi hem de düşük- orta olan iç yansıtıcılığı gösterir.
Sillier cisim melanomlarında bir veya birkaç tane kistik boşluk bulunabilir. Bu kistik
melanomları benign bir kistten ayırmada iki önemli ipucu vardır. Birincisi; kist tabanında
solid bir lezyon bulunması, ikincisi de; tümör içindeki kaviteleri çevreleyen kalın bir duvar
var olmasıdır. Sillier cisim melanomlarının ön sınırını kontakt yöntemlerle belirlemek zordur,
bunun için immersiyon tekniği önerilir.
Sillier cismin diğer lezyonları: Bunlar klinik olarak melanomları taklit edebilirler. Bu
lezyonlar arasında melanositom, adenom, leiomyom, medulloepitelyom, benign kistler ve
epitelyal downgrowth bulunur. Bu lezyonlar B-scande iyi sınırlı ve kubbe şeklinde
görülürler.
A-scande melanomositom ve adenomların iç yapıları düzenli ve yansıtıcılıkları yüksektir.
Leiomyomlar ise düşük-orta yansıtıcılıktave oldukça vaskularizedir.
Benign kistler yuvarlak veya oval şekilli ekolusenttir.
Epitelyal downgrowth kitle benzeri bir lezyon yapar ve düzensiz şekilli, yüksek
yansıtıcılıklı bir lezyon olarak görülür. Geçirilmiş bir travma veya cerrahi öyküsü varlığında
akla gelmelidir.
Limbal dermoid tümörler daha çok çocukluk çağında görülür. Birçok olguda korneaya
kadar genişleyebilir. İmmersiyon tekniği ile tipik olarak; düzgün, kubbe şeklinde, yüksek
yansıtıcılıkta limbal lezyonlar olarak görülürler. Skleraya invaze olabilirler.
RETİNOBLASTOM
41
Ultrasonografi, çocuklardaki tümörlerin tanısında da yararlı bir yöntemdir. Retinoblastom;
tek veya çift taraflı,fokal veya multifokal olabilen sıklıkla krema gibi sarı-beyaz görünen bir
çocukluk çağı tümörüdür. Retina yüzeyinden vitreus içine doğru (endofitik) veya retina
dışına, koroide doğru ( eksofitik) büyüyebilir. Retinoblastomlar sıklıkla kalsiyum içerirler.
Ultrasonografide düzgün yüzeyli, kubbe şeklinde lezyonlar olarak görülebilirler ancak daha
tipik olarak düzensiz şekillidirler. Lezyonun yansıtıcılığı içerdiği kalsiyum miktarına göre
değişir. Nonkalsifiye tümörler düşük- orta yansıtıcılıkta iken kalsifiye tümörlerin yansıtıcılığı
çok yüksektir. Kalsiyum depositleri çok sayıda veya genişse arkalarındaki sklera ve orbital
dokularda gölgelenmeye neden olabilirler. Bu tümörler vaskularize olabilir veya olmayabilir.
Ayrıca aksiyel uzunluk ölçümü de retinoblastomu küçük gözlerde bulunan diğer lökokori
nedenlerinden ayırmada yardımcıdır. Retinoblastoma bazen orbital inflamasyon eşlik edebilir.
Bazı olgularda retinoblastom retina yüzeyinden hafifçe kabarık, yüzeyi düzensiz, diffüz
lezyonlar yapabilir. Nispeten daha büyük yaşlardaki çocuklarda gelişen bu diffüz tümörlerin
kalsiyum içeriği ya çok azdır ya da hiç yoktur. Bu gözlerde tümör hücreleri ön kamarada
birikerek psödohipopyon veya vitreus içinde birikerek vitrit tablosunu taklit edebilirler. Bazen
de tümör hücreleri vitreus içinde kistler oluşturabilir. Klinik tablonun inflamatuar bir tabloyu
taklit ettiği ve ultrasonografik olarak kalsifikasyonun da gösterilemediği bu olgularda tanı
sıklıkla atlanabilir. Bu nedenle diffüz, düzensiz yüzeyli, nonkalsifiye bir lezyonun saptandığı
çocuklarda retinoblastom mutlaka akla gelmelidir.
Retinoblastom optik sinire infiltre olabilir veya orbitaya yayılabilir. Bu durumda intraokuler
kalsifikasyonun neden olduğu kalsifikasyon nedeniyle tanı koymak güçleşebilir. Bu olgularda
BT ve MR ultrasonografiye göre daha üstün inceleme yöntemleridir.
Ultrasonografi; radyasyon veya alternatif tedavi modaliteleri ile tedavi edilen retinoblastom
olgularında tümör boyutunun takibinde de önemli bir tetkik aracıdır. Tümörün tedaviden
sonra nüksettiği olguların çoğunda lezyon düşük - orta yansıtıcılıktadır ve kalsifikasyon
göstermez.
Retinoblastom ayırıcı tanısında akla gelmesi gereken birçok lökokori sebebi vardır. Bunlar;
1-Premature retinopatisi(ROP)
2-Persistan hiperplastik primer vitreus(PHPV)
3-Coats’ hastalığı
4-Toksokariazis
5-Sistiserkozis
6-Medulloepitelyoma
42
7-Endoftalmi
Retinoblastomdan farklı olarak bu lezyonlardan hiçbiri göz kronik dejenerasyona
gitmedikçe kalsiyum içermez. Dejeneratif durumlarda gelişen kalsifikasyon da retina veya
koroid içindedir ve plak formdadır. Oysa retinoblastomdaki kalsifikasyon, genellikle küme
oluşturur.
LÖKOKORİ NEDENLERİ
Hastalık Ultrasonografik
bulgu
Aksiyel
uzunluk
Unilateral/Bilateral
Retinoblastom Kalsifiye kitle Normal Unilateral/Bilateral
ROP ( Evre 5) Retinal luplar ve
total retina
dekolmanı
Kısa Bilateral
PHPV Lensten optik
sinire uzanan
vitreus bandı
Kısa Unilateral
Coats’ Hastalığı Eksudatif retina
dekolmanı
Normal Unilateral
Toksokariazis Glokom, retinal
foldlar,
traksiyonel retina
dekolmanı
Normal Unilateral
Endoftalmi Vitreus opasitesi Normal Unilateral
Sistiserkozis Skoleks içeren
kistler
Normal Unilateral
Medulloepitelyoma(Diktiyoma
)
Sillier cisimde
kistik kaviteler
içeren kitle
Normal Unilateral
Prematurite Retinopatisi: Vitreus ve retinayı etkileyen tipik olarak bilateral olan bir klinik
durumdur. İleri evre olgularda huni şeklinde, geniş retina dekolmanı bulunur. Yoğun
retrolental membranların traksiyonu nedeniyle periferik retina sıklıkla lup şeklindedir.
43
Ultrasonografik olarak bu luplar ve retina dekolmanının genişliğini ve yapısını gösterebilir.
Ultrasonografik olarak bu luplar periferik retinal kistlerle karışabilir. Bazen subretinal
boşlukta hemoraji veya kolesterol debrisleri saptanabilir. Evre 5 ROP’ lu birçok göz
normalden kısadır.
Persistan Hiperplastik Primer Vitreus: Küçük kornea ve sillier proseslerde
belirginleşmenin görüldüğü karakteristik bir klinik görünüme sahiptir. Çoğunlukla tek
taraflıdır. Çoğunlukla glob normalden kısadır. Lens sıklıkla incedir ve arka kapsül
düzensizliği bulunabilir. Lens arka yüzünde retrolental bir membran gösterilebilir. Lens arka
kapsülünden optik diske doğru uzanan bir vitreus bandı görülür. Vitreus bandı çok ince
olduğu için ultrasonografik olarak göstermek güç olabilirken bazılarında da rahatlıkla
görülebilecek kadar kalın olabilir. Vitreus bandı içinde patent kan damarları görülebilir.
PHPV olgularında peripapiller bölgede traksiyonel retina dekolmanı da görülebilir.
Coats’ Hastalığı: Eksudatif retina dekolmanının görüldüğü tek taraflı bir durumdur. Erken
evrelerde multipl, lokalize, sığ retina dekolmanı saptanabilir. Ciddi olgularda total retina
dekolmanı görülür. Bazen retinal kalınlaşma sahaları görülebilir. Karakteristik olarak
subretinal boşlukta kolesterol birikimi görülür.
Medulloepitelyoma(Diktyoma): Slllier cisim içinde beyazımsı bir kitledir.
Ultrasonografide; yüksek yansıtıcılıkta ve ılımlı vaskularizasyon gösteren kubbe şeklinde
lezyonlardır. Genellikle iç yapısı düzensizdir ve multipl kistik boşluklar görülür. Bazı
formları çok yüksek yansıtıcılığa neden olan kıkırdak doku içerir. Bu tümörler vireus içine
ekilerek kistler oluşturabilirler.
İNFLAMATUAR GÖZ HASTALIKLARI
Ultrasonografi; inflamatuar hastalıkların spesifik özelliklerini ve etiolojilerini belirlemede
yararlı olabilen bir yöntemdir. Ultrasonografi özellikle inflamatuar yanıtın arka segment
muayenesini engellediği durumlarda önemlidir.
İnflamatuar hastalıklar; infeksiyöz veya non-infeksiyöz olabilirler.
Endoftalmi: İntraokuler bir cerrahiyi veya travmayı takiben gelişebilir ya da endojen bir
kaynaktan köken alabilir.
İlk aşamada vitreus içnde inflamatuar opasite veya membran varlığı araştırılmalıdır.
İnceleme için hem A-scan hem B-scande yüksek kazanç değerleri kullanılmalıdır. Bu
opasiteler B-scande küçük nokta ve çizgiler şeklinde görülürler. Ilımlı endoftalmide ise A-
scande vitreustan kaynaklanan düşük amplitüdlü bir dalga zinciri görülür. Opasiteler,
44
anteriorda yerleşmiş bir infeksiyon odağından kaynaklanıyorsa ön tarafta arka taraftakinden
daha yoğundurlar. Optik disk ödemi ve koroid dekolmanı görülebilir. Bir çalışmada ilk
muayenede koroid dekolmanı varlığının görsel prognozu kötüleştirildiği bildirilmiştir.
Çocuklardaki endojen endoftalmi, lökokori yapabilir.
Bazen vitreustaki inflamasyon, vitreus içi hemoraji ile karışabilir. Bu durumda hemorajiden
kaynaklanan PVD’ larının daha geniş olması ve globun alt kesiminde pseudomembranların
oluşması ayırıcı tanıda yardımcıdır.
Non-infeksiyoz üveit ve vitrit: Üveit; ön veya arka segmenti veya her ikisini birden
tutabilen inflamatuar bir durumdur. Ulttrasonografi daha çok posterior üveiti değerlendirmede
etkilidir. Posterior üveit durumunda ekografik olarak vitrit, PVD, subvitreal opasiteler,
retinokoroid tabakada kalınlaşma, makuler ödem ve koroid dekolmanı görülebilir.
Steril vitritteki ultrasonografik bulgular infeksiyoz endftalmidekine benzer, steril vitritte
vitreus membranı görülme ihtimali daha düşüktür. Steril vitreus opasiteleri ayrıca;
infeksiyoz / non-infeksiyoz sklerit ile veya orbital inflamasyonla ilişkilidir. Bu durumlardaki
ultrasonografi bulguları, infeksiyoz bir panoftalmiyi taklit edebilir.
Hipermatur bir kataraktöz bir lensten lens materyalinin sızmaya başladığı olgularda veya
cerrahi sırasında vitreus kavitesine düşen olgularda intraokuler inflamasyon gelişir.
Hipermatur katarakta sekonder olarak gelişen olgularda, diffüz bir vitrit görülür. Bazı
olgularda hipermatur lens materyali ön kamaraya sızıntı yaparak ön kamarada opasifikasyona
veya sekonder glokom gelişimine neden olur. Cerrahi sırasında vitreus içine düşen lens
partikülleri vitreus opasiteleri ve / veya membranlarına neden olabilirler.
Uzun süren üveitler; katarakt veya siklitik membran gelişimine neden olabilir. Ayrıca
kronik üveit durumlarında aköz üretiminin durması veya siklitik membranların traksiyonu
nedeni ile gelişen sillier cisim dekolmanı sonucu hipotoni gelişir. Hipotoni; makulayı da
içeren retinokorod tabakada kalınlaşma, skleral kalınlaşma, koroid dekolmanı, skleral foldlar
ve aksiyel uzunlukta azalma gibi spesifik ekografik bulgular oluşturur. Posterior üveit
olgularının tedavisi için sub-Tenon boşluğa steroid injeksiyonu yapılır. Ultrasonografik olarak
uygun injeksiyon yeri ve injekte edilmiş olan steroid materyali gösterilebilir.
Skleritler: Gözün anterior veya posteriorunu veya her ikisini birden tutabilir. İdiopatik,
infeksiyoz veya çeşitli sistemik hastalıklara sekonder olabilir. Genellikle sklerada kalınlaşma
ile sonuçlanır. Kronik olgularda ise sklera incelir. Hastalar şiddetli ağrıyla gelirler.
Posterior skleritler: Klinik olarak ciddi ağrı, periokuler inflamasyon ve görme kaybı
vardır. Koroid foldları, seröz retina dekolmanı, optik disk ödemi ve orbital inflamasyon
görülür.
45
Bu durumda en önemli ultrason bulgusu; sklerada kalınlaşmadır. Kalınlaşmanın şiddeti
değişken ve diffüz veya fokal olabilir. Kalınlaşan sklera düzenli bir iç yapıya sahiptir ve
yansıtıcılığı yüksektir. Episkleral bölgede inflamatuar yanıt ve retinokoroid kalınlaşma eşlik
edebilir.
Diffüz posterior sklerit: Temporal bölgede daha belirgin olan diffüz posterior skleral
kalınlaşma görülür. Episkleral ödem ve inflamasyonla birlikte retinokoroid tabakada diffüz
kalınlaşma görülebilir. Peripapiller bölgeyi tutan episkleral inflamasyon ultrasonografide
tipik “ T bulgusu ” nu yapar. Koroid ve sillier cisim dekolmanları gelişebilir ki bunlar
sekonder açı kapanması glokomuna neden olurlar. Seröz retina dekolmanları bildirilmiştir.
Orbital tutulumun eşlik ettiği durumlarda myozit, optik nörit ve diffüz yumuşak doku
inflamasyonu görülür.
Noduler posterior sklerit: Klinik olarak koroidal bir tümörü taklit edebilen kabarık
koroidal kitledir. Ağrı yoktur veya azdır. Okuler duvarda fokal genişlemeye neden olur. İç
yapısı düzenli ve yansıtıcılığı yüksek skleral kalınlaşma alanları görülür. Diffüz olgularda
retinokoroidal kalınlaşma ve okuler inflamasyon görülebilir.
Anterior sklerit: Konjonktival injeksiyon, kızarıklık ve ağrıya hassasiyet gibi klinik
bulgularla kolaylıkla tanınabilir. Noduler veya diffüz olabilir. Klinik tanı kolay olduğu için bu
hastalarda ultrasonun kullanım alanı kısıtlıdır. Ultrasonda sklerada kalınlaşmanın yanı sıra sığ
siliokoroidal dekolman görülür. Bu olgular ultrasonografik olarak incelenecekse yüksek
kazanç değerleri kullanılmalıdır.
Kronik ve nekrotizan formları sklerada balonlaşma yapan incelmeye neden olabilir. Bazen
sklera alttaki pigmente üveal dokunun görülebileceği kadar ince olabilir ve bu durum koroidal
melanommuş gibi bir görüntü verebilir. Böyle durumlarda intraokuler bir tümörü ekarte
etmek için ultrasonografi yararlı bir yöntemdir.
İnfeksiyoz skleritler:
İdiopatik veya otoimmun forma göre daha nadir görülür. Anterior infeksiyoz skleritler
kornea ülseri, pterygium cerrahisi veya infekte glokom şantları gibi durumlarla ilişkili iken
infeksiyoz posterior skleritler anterior skleritlerden yayılım veya nadiren endojen bir kaynak
yoluyla oluşurlar. İntraokuler ve orbital inflamasyon bulguları daha şideetli olmakla beraber
infeksiyoz skleritlerin ultrasonografik bulguları non-infeksiyoz formlarla benzerdir. Sklera,
koroid, orbita içinde abseler görülebilir. Ultrasonografinin tanıdaki etkinliği, skleral band
veya glokom şantları gibi yabancı cisimlerin varlığı durumunda sınırlıdır; çünkü bu yabancı
cisimler ses dalgalarında zayıflamaya neden olurlar.
46
KOROİDİN İNFLAMATUAR LEZYONLARI:
Vogt-Koyanagi-Harada Sendromu(VKH), sempatik oftalmi, üveal lenfoid infiltrasyon gibi
birçok inflamatuar durumda diffüz koroidal kalınlaşma görülebilir. Bunların bazılarına
sklerada kalınlaşma, seröz retina dekolmanı, vitrit, episkleral ve orbital lezyonlar eşlik
edebilir.
Vogt- Koyanagi-Harada Sendromu(VKH): Okuler tutulumun da olduğu sistemik bir
bozukluktur. Asimetrik bilateral tutulum sözkonusudur. Primer okuler bulgular; anterior ve
posterior üveit, seröz retina dekolmanı, retina pigment epitelyum değişiklikleri(RPE) ve optik
disk hiperemisidir.
Posterior sklerit, sempatik oftalmi, idiopatik posterior üveit, Lyme Hastalığı, relapsing
polikondrit, üveal lenfoid hiperplazi, lenfoma, lösemi, koroidin diffüz malign melanomu,
metastatik karsinom ve üveal effüzyon sendromu klinik olarak VKH sendromunu taklit
edebilir. İşte böyle olgularda ultrasonografi tanıyı kesinleştirmede önemli bir yere sahiptir.
VKH ’nın en önemli ultrasonografik bulgusu; yansıtıcılığı düşük – orta arası olan diffüz
koroidal kalınlaşmadır. Kalınlaşma daha çok peripapiller bölgeyi tutar, buradan ekvatora
doğru yayılır. Bazen inflamasyon sillier cismi de tutabilir. Diğer ekografik bulgular; seröz
retina dekolmanı, vitreus opasiteleri, sklera ve episklerada kalınlaşmadır.
Tedavi edilen olgularda ultrasonografik olarak koroidal kalınlaşmada azalma ve seröz retina
dekolmanında gerileme görülür.
Sempatik oftalmi: İntraokuler bir cerrahi veya penetran bir travma sonucu gelişebilen
ender bir durumdur. Bilateral bir durum olmasına rağmen semptomlar sıklıkla
hasarlanmamış(sempatize) olan gözde görülür. Başlıca ultrasonografik bulgu; yansıtıcılığı
düşük- orta arası olabilen diffüz koroid kalınlaşmasıdır. Çok hasarlı değilse travmatize olan
gözde de koroidal kalınlaşma görülebilir. Eşlik edebilen diğer semptomlar; vitreus opasiteleri,
seröz retina dekolmanı ve skleral kalınlaşmadır. Tedaviye yanıtı değerlendirmede
ultrasonografik olarak skleral kalınlıktaki değişme takip edilir.
Son olarak; bir gözünden serklaj cerrahisi geçirmiş olan bir hastada primer olarak retina ve
retina pigment epitelyumini tutan granulomatöz inflamasyonun görüldüğü atipik bir sempatik
oftalmi formu tanımlanmıştır. B-scande; özellikle peripapiller bölgede yanıltıcı olarak geniş
bir optik disk izlenimi veren retinada ve retina pigment epitelinde diffüz kalınlaşma
görülmüştür. Kalınlaşmış olan bu dokuların yansıtıcılığı orta ve yüksek arasında bulunmuştur.
Seröz retina dekolmanı gösterilememiştir.
47
Üveal lenfoid hiperplazi: Düşük veya orta şiddette yansıtıcılığı olan, diffüz veya noduler
olabilen, tek taraflı amelanotik koroidal lezyondur.
Belirgin koroidal kalınlaşmayla giden birkaç izole inflamatuar hastalık formu bildirilmiştir.
Bunlardan biri de düşük-orta yansıtıcılıkta, diffüz, bilateral koroidal kalınlaşmanın görüldüğü
Lyme hastalığıdır. Diffüz koroidal kalınlaşma ile giden bir diğer klinik durum; relapsing
polikondrittir. Lezyonun yansıtıcılığı orta veya yüksektir. Ciddi tutulumun olduğu gözlerde
skleral kalınlaşma ve seröz retina dekolmanı da görülür.
Toksokariazis: Arka kutupta veya perifer retinada diffüz vitreus inflamasyonuna eşlik eden
beyazımsı bir lezyon görülür. Ultrasonografik olarak ;
1- Kalsifikasyon gösterebilen, hafif veya orta derecde kabarık granulomatöz lezyon
2- Granulomatöz lezyondan arka kutba doğru uzanan vitreus membranları
3- Posterior traksiyonel retina dekolmanı veya retinal foldlar tipiktir.
Sistiserkozis: Globun posterior kısmında sekonder vitreus inflamasyonuyla beraber
beyazımsı bir kitle görülür. Ağır vitreus inflamasyonu durumunda hasta lökokori klinik
tablosu ile gelebilir. Karakteristik ultrason bulgusu; vitreus kavitesinde veya subretinal
boşlukta yerleşmiş iyi sınırlı, oval şekilli kistlerin varlığıdır. Skoleksler, kist duvarına
tutunmuş yansıtıcılığı çok yüksek, ekodens noduller olarak görülürler.
KAZANILMIŞ İMMUN YETMEZLİK SENDROMU
AIDS
Son yıllarda AIDS; gözü tutan multipl klinik tablolarla karşımıza çıkmaktadır. Görme
keskinliğini azaltan pek çok fırsatçı infeksiyon bu sendroma eşlik edebilir. Bunlar arasında;
sitomegalovirus(CMV), toksoplazmozis, Pneumocystis carini, sifiliz, tüberküloz, herpes
simpleks ve herpes zoster bulunmaktadır.
CMV retiniti; arka kutupta krema kıvamında düz lezyonlar yapar. Bu lezyonlar,
gansiklovir implant ile tedavi edilebilir. Gansiklovir implant ultrasonografik olarak
gösterilebilir.
Herpes infeksiyonları retinal nekroza sebep olabilirler. Herpes simpleks akut retinal
nekroz ile ilişkili iken ; herpes zosterde progresif akut dış retinal nekroz görülür. Bu
olgularda vitreus opasiteleri, retina dekolmanı, retrobulber optik sinirde ödem bulunabilir.
Tuberkülöz ve sifiliz AIDS nedeniyle sık görülmeye başlayan enfeksiyonlardır. Ön ve/ veya
arka üveitle birlikte tüberküloz olgularında koroidit, sifiliz olgularında korioretinit
48
görülebilir. Bu durumda retinokoroid tabakada diffüz kalınlaşma ve fokal kabarık fundus
lezyonları görülür.
AIDS hastalarında diffüz okuler toksoplazmozis görülebilir. Vitreus opasiteleri, PVD,
papillit ve myozit ve retrobulber optik sinirin genişlediği orbital tutulum görülebilir.
GLOKOM
Glokomda ultrasonografinin kullanım alanı, gelişen teknolojiyle birlikte giderek daha da
genişlemektedir. Optik ortamın opak olduğu gözlerde cuppingi incelemek, açı kapanması
glokomunun tanı ve tedavisi, sekonder glokom ve konjenital glokom ultrasonografinin
kullanıldığı alanlardır. Ultrason ayrıca; glokom şant cerrahisi geçiren ve glokom cerrahisi
sonrası komplikasyon gelşen gözlerin tanı ve takibinde önemli yere sahiptir. Son yıllarda
daha üstün özellikleri olan ultrason biomikroskopi(UBM) ve renkli Doppler görüntüleme
yöntemleri geliştirilmiştir.
Optik ortamların bulanık olduğu gözlerde ultrasonografi ile optik cup ölçüsünü güvenilir
olarak belirlemek mümkündür. Optik sinir başı incelemesinde ses dalgalarının lensi by-pass
edip optik rim rezolusyonunu en yüksek düzeye çıkardığı pozisyonda probu tutmak önemli
bir noktadır.
Konjenital Glokom: Klinik tanı; göziçi basınç ölçümü, optik sinir muayenesi, kornea çap
ölçümü ve gonioskopi ile konur.
Kesin tanının konulamadığı olgularda; UBM hem tanı hem de tedavinin etkinliğini
gösterir. Çalışmalarla göz içi basıncındaki uzun süreli değişimlerin aksiyel uzunlukla yakın
korelasyon gösterdiği bildirilmiştir. Glokom tedavisinin başarı veya başarısızlığını
belirlemede aksiyel uzunluk değişiklikleri en iyi işarettir. Konjenital glokomu olan gözlerde
globta büyüme, ön kamara derinliğinde artma ve lens kalınlığında azalma görülür.
Birçok klinik durum sekonder glokom olarak bilinen duruma neden olur. Bunlardan; lens
anomalileri: Fakolitik glokom, fakomorfik glokom, disloke lenstir. Fakolitik glokom ön
kamarada yoğun flare ve aköz içinde küçük klasik kristallerin görüldüğü bir açık açılı
glokom tipidir. Ultrasonografik olarak da lensin normalden daha ince olduğu görülür.
Fakomorfik glokom ise lenste kalınlaşmanın görüldüğü ve pupiller blok nedeniyle açı
kapanmasına neden olabilen bir glokom alt tipidir.
Son yıllarda kullanıma giren renkli Doppler ultrasonografi sayesinde normal basınçlı
glokomun patogenezi hakkında yeni bilgiler elde edilmeye başlanmıştır. Renkli Doppler
ultrasonografi ile oftalmik arter distalinde artmış bir vaskuler rezistans gösterilmiştir. Bu
49
bulgu etiolojide optik diske kan akımının azalmasına neden olan vazojenik faktörleri
düşündürmektedir.
Ultrason; malign glokom, hipotoni, koroidal hemoraji ve endoftalmi gibi glokom
cerrahisinin komplikasyonlarının tanı ve tedavisinde vazgeçilmez bir tanı aracıdır.
Malign glokomda vitreus kavitesine doğru yönlenen hümör aköz vitreus içinde sıvı cepleri
yapar ancak bu cepleri ultrason da dahil olmak üzere hiçbir görüntüleme yöntemiye
göstermek mümkün olmamamıştır. Sadece periferal annuler silliokoroidal dekolman
gösterilebilmiştir. Annuler koroidal dekolmanları oftalmoskopik olarak görmek zordur,
bunların görüntülenmesinde ultrasonografi; anahtar tetkik aracıdır. Kontakt ultrasonografide
prob, globun uzak periferine yönlendirilerek görüntü elde edilebilir.
Glokom cerrahisi sonrası peristan hipotoni; makuler ödem, stria ve foldlar gibi ciddi
problemlere yol açar. Ultrasonik inceleme ile aksiyel uzunlukta kısalma, retinokoroid
tabakada kalınlaşma, sığ retina, RPE veya koroid dekolmanları görülür. Kronik hipotoninin
neden olduğu sızıntı ve kalsifikasyon; intraokuler dokularda atrofiye işaret eder ve
ultrasonografik olarak fitizis bulbi bulguları görülür.
Ultrasonografi; glokom implantlarını görüntülemek için de kullanılır. B-scande, blep
implant gövdesi etrafında ekolusent bir alan olarak görülür, bazen alttaki sklera dokusunda
düzleşme de bulunabilir. A-scande ise blep; skleral dalganın posteriorunda yüksek bir pik
yapar. İmplant lokalizasyonu için; oluşturduğu gölgelenme takip edilmelidir.
OPTİK DİSK
Optik disk druseni, ekskavasyon ve elevasyonu da B-scan ile görüntülenebilir. Optik
disk incelemesinde de aksiyel, longitudinal ve vertikal transvers kesitler kullanılır. Tümör,
drusen gibi durumlarda optik diskin ultrasonografik incelemesine A-scan de eklenmelidir.
Optik Disk Ekskavasyonu: Optik disk çukurlaşması en iyi, probun işaret yukarı gelecek
şekilde temporal kadrana yerleştirildiği vertikal tranvers pozisyonda görülür. Bu şekilde
geniş ve derin çukurlaşmalar kolaylıkla gösterilebilirken; orta- küçük veya geniş ve sığ
çukurlaşmaları görmek zor olabilir.
B-scan ultrasonografi ile optik disk çanaklaşmasının yanı sıra optik disk kolobomu, optik pit
gibi lezyonlar da gösterilebilir.
Papilödem, tümör gibi nedenlerle gelişen optik disk elevasyonu her üç prob pozisyonu ile
de gösterilebilir ancak aksiyel yaklaşım daha iyi görüntüleme olanağı sağlar.
50
Optik disk druseni klinik olarak papilödemi taklit edebilir. Ayırıcı tanıda; B-scande
transvers ve vertikal kesitlerde optik sinir başında oldukça yüksek yansıtıcılıkta bir eko
görülmesi yardımcıdır.
Kalabalık optik diskler de pseudopapilödem görüntüsü verebilirler. Bu gözlerin
ultrasonografik incelemesinde ise posterior sklerada kalınlaşma ve skleral optik sinir
kanallarında elongasyon görülür.
ULTRASON BİOMİKROSKOPİ
40-100 MHz frekanslı ultrason dalgalarının kullanıldığı cihazlar gözün ultrasonografik
incelemesine bir takım yenilikler getirmişlerdir. Bu tekniğe optik biomikroskopiye
benzerliğinden dolayı ultrason biomikroskopi (UBM) denmiştir.
UBM ilk defa 1990 yılında Pavlin ve ark. tarafından kullanılmış ve klinik kullanımına ait
bilgiler aynı araştırmacılar tarafından ilk olarak 1991 yılında yayınlanmıştır. 28
UBM; yüksek frekanslı (50-100 MHz) ve yüksek rezolusyonlu ( 20-60 μm) transduser
kullanarak ön segmenti 5 mm derinliğe kadar ayrıntılı olarak görüntüleyebilir. Bu ; canlı
gözden kesitler halinde görüntü alınmasını sağlayan non-invaziv bir yöntemdir. Yüksek
frekanslı ultrason sistemlerinin kullanıldığı bu teknikte rezolusyon artar ancak doku
penetrasyonu zayıflar. 1, 28
Yüksek rezolusyonlu piezoelektrik transduserler UBM gelişim sürecinde temel gelişme
olmuştur. Bu transduserler; piezoelektrik polimer poliviniliden difluorid ( PVDF) ve
kopolimer poliviniliden difluorid/ trifluoretilen materyalden oluşur. Bu transduserler,
sensitivitesi yüksek, kısa ve geniş dalgalar oluştururlar.
UBM ile inceleme tekniği konvansiyonel ultrasonografiyle ön segment incelemesine benzer.
İncelenen dokularının ayrımının iyi yapılabilmesi için sıvı bir immersiyon tekniği gerekir.
Gözü açık tutmak için bir takım yardımcı göz kapakları gerekir. Konvansiyonel
ultrasonografiden farklı olarak transduseri kaplayan bir membran yoktur; çünkü membran ses
dalgalarında zayıflamaya ve frekans kaybına neden olmaktadır. Metilsellüloz bir viskoelastik
kullanılarak transduserin hareketiyle oluşabilecek korneal abrazyon önlenmeye çalışılmalıdır.
Ekran sürekli izlenmeli ve probun globa çok yakın olmamasına özen gösterilmelidir. Globun
istenen yöne göre hareket ettirilmesi ile konjonktiva, sklera, kornea, ön segment yapıları ve
periferik retina bölgeleri incelenebilir.
UBM; okuler yapıların, konvansiyonel ultrasonografiden yaklaşık 10 kat daha duyarlılıkla
ölçümüne olanak verir. Ölçümler inceleme sırasında ekrandaki elektronik göstergeler
51
aracılığıyla yapılır. Doğru bir ölçüm için ses dalgasının bu yüksek frekans değerlerinde okuler
dokulardaki gerçek hızı bilinmelidir. Ölçümlerin çoğunda 1,540 m/ sn ses hızı
kullanılmaktadır. Kornea ve sklera ölçümleri için 1,640 m/ sn ses hızı da kullanılabilir. UBM
ile konvansiyonel ultrasonografide ölçmenin mümkün olmadığı okuler yapılar; örneğin iris
dokusunun kalınlığı bile ölçülebilir. Ölçümlerde skleral mahmuz, sillier prosesler gibi bazı
okuler dokular referans noktası olarak alınır.
UBM ile korneanın tabakaları birbirinden ayrı olarak gösterilebilir. Çokyüksek yansıtıcılığı
olan Bowman tabakası, üstteki epitelden ayırtedilebilir. Ancak endotel ve descemete ayrı ayrı
görülemez ancak posterior kornea sınırında oldukça yüksek yansıtıcılıkta bir çizgi
oluştururlar. Stroma, skleradan daha düşük bir yansıtıcılığa sahiptir.
Ön kamara derinliği, kornea arka yüzeyi ile lens ön kapsülü arasındaki mesafenin
ölçümüyle UBM sayesinde kolaylıkla hesaplanabilir.
Ön kamara açısını görmek için temporal meridyende, sillier bir proses boyunca ve
olabildiğince vertikal kesitler alınır. Korneoskleral bileşke ve skleral mahmuz, önemli
referans noktalarıdır. Skleral spurdan 500 μm uzağa iristeki bir noktaya dik olarak çizilen bir
çizgi trabeküler ağın anterior kısmına denk gelir. Böylelikle ön kamara açıklığını
değerlendirmek için skleral mahmuzdan iris planına dik olarak inen çizginin uzunluğu
kullanılır. Bu ölçüye “Açı Açıklık Mesafesi- Angle Opening Distance (AOD) ” denir.
Normalde iris kalınlığı ; iris kökünde ve pupiller kenarda değişkenlik gösterir. İris kalınlığı
skleral mahmuz referans alınarak ölçülebilir.
Sillier prosesler UBM ile net olarak gösterilebilir. Sillier cismin görüntüsü; ses dalgasının
sillier proses içinden veya prosesler arasından geçip geçmediğine göre değişir. Anterior
trabeküler ağ ve silllier prosesler arasındaki mesafe skleral mahmuzdan irise dik uzanan
çizginin uzunluğu ile ölçülür.
Anterior zonuller ve lens yüzeyi UBM ile görülebilir.
UBM; glokom, hipotoni, travma, ön segment tümörleri, İOL pozisyonu, sklerotomilerin
durumu, glokom valvlerinin açıklığı ve üveit gibi birçok klinik alanda yararlı bir tanı aracıdır.
ULTRASON BİOMİKROSKOPİNİN OKULER HASTALIKLARDA KULLANIMI
GLOKOM: Açı kapanması glokomu ve infantil glokom; ön segment yapılarındaki
bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Yapısal anomalilerin UBM ile gösterilebilmesi glokom
hastalıklarında önemli bir avantajdır.
52
Pupiller blok: Ön ve arka kamara arasındaki basınç farkı nedeniyle iris; konveks bir şekil
almıştır. İris ve lens çok küçük bir alanda birbirine temas ederler; blok temas alanına bağlı
değildir. Karanlık odada provakasyon testi yapılarak; pupiller blok, hızlı ilerleme iris kalınlık
artışı ve iris kökünde öne çanaklaşma varlığı gösterilebilir.
Plato iris sendromu: Sillier prosesler anatomik olarak anteriora yerleşmişlerdir ve sillier
sulkusu kapatırlar, periferik iris dokusuna yapısal destek verir. Sillier prosesler ve trabeküler
ağ irisin geçtiği bir bağlantı oluştururlar. Bu bağlantı ne kadar küçükse ve bu bölgede iris ne
kadar kalınsa açı kapanması riski de yüksektir. Bu gözlerde ön kamara derinliği, trabekulum-
sillier proses mesafesi ve iris-zonul mesafesi normalin altındadır.
Anterior sineşi: Yapışıklığın arkasındaki açı UBM ile değerlendirilebilir; böylelikle
prognoz hakkında fikir edinilebilir.
Suprasillier efüzyonlar ve malign glokom: Konvansiyonel ultrasonla çok iyi
görüntülenemezler UBM ile görülebilirler. Sillier prosesler ve iris skleral mahmuz etrafından
dolaşmıştır. İnflamatuar hastalıklar, ven okluzyonları ve retina dekolman cerrahileri
sonrasında görülürler. Bu durum açı kapanması ile sonuçlanabilir. Malign glokom olgularının
çoğunda suprasillier effüzyon ve sillier proseslerde öne rotasyon görülür.
Pigment Dispersiyonu: İrisin pigment epitel tabakasından pigment kaybı ve trabeküler
ağda, glokoma yol açabilecek, pigment birikimi ile karakterizedir. Ön kamara ve arka kamara
arasındaki basınç farkının ilerleyici olarak ters yönde artması demek olan ve irisin posteriora
çanaklaşması ve iris zonul teması sonucu trabekülümda pigment depolanması ile sonuçlanan
revers pupiller blok UBM ile gösterilmiştir. UBM; akomodasyonun irisin posteriora doğru
bombeleşmesine neden olduğunu göstermiştir.
Filtran cerrahi: UBM ile bir filtran cerrahi prosedürünün durumu, blebin çalışıp
çalışmadığı, cerrahi açıklığın devamlılığı incelenebilir. Blep yansıtıcılığı daha çok episkleral
boşluktaki sıvının miktarı ile ilgilidir.
Monica M. Carrillo ve ark.; Ahmed valv implantı uyguladıkları iki hastada postoperatif
ikinci haftada göziçi basıncının yükselmesi üzerine yaptıkları UBM ’de tüp ucunun tamamen
iris ile tıkandığını göstermişlerdir.26
ÖN SEGMENT TÜMÖRLERİ : Çok küçük tümörler bile, UBM ile gösterilebilir. Ayrıca
tümör derinliği ölçülerek lezyonda büyüme olup olmadığı takip edilebilir. Altta yatan doku
incelenerek tümörün sınıflandırması ve sillier cisim tutulumu olup olmadığını göstermek
mümkün olabilir. 1, 21
53
İris tümörleri: Tipik olarak UBM’ de klinik olarak periferik iriste nevus olduğu varsayılan,
birkaç küçük, hafifçe kabarık lezyon görülür. İris köküne doğru ilerlemezler.Bu lezyonların
yüzeyinde hipoekoik bir bir tabaka bulunur.
UBM ile histolojik tanı arasında korelasyon sağlamak çok zor olsa da; lezyon sınırlarını
belirleme açısından histolojik kesit ile UBM iyi bir korelasyon gösterirler. Lezyon sınırlarını
belirlemek özellikle sillier cisim tutulumu olup olmadığını görmek açısından çok önemlidir.
Bunun için posterior pigment epitel tabakasında yırtılma olup olmadığına bakılmalıdır. Bazen
iris melanomları iris altında yerleşir ve gözden kaçabilirler; ancak bu lezyonları UBM ile
görüntülemek mümkündür. UBM ile iridosklerektomi yapılmış olgularda rekürrens takibi de
yapılabilir.
İris malign melanomlarında vaskularite ve hücre yapısına bağlı olarak farklı klinik ve
ultrasonografik bulgular görülebilir.
Sillier cisim tümörleri: Konvansiyonel ultrasonografi ile görülemeyen sillier cisim
tümörleri UBM ile görülebilir. UBM konvansiyonel ultrasonografiden daha üstün olarak
tümörün süperfisial kısmının iç detayları hakkında ve tümörün posterior ve lateral sınırları
hakkında daha doğru bilgiler verir.
Kistler: UBM ile iridosillier kistler; periferal iriste elevasyon olarak görülür. UBM’de iç
yüzey yansıtıcılığı olmayan, ince duvarlı kistler olarak görülürler. 1996 yılında yayınladıkları
makalede Augsberger ve ark bir gözde multipl kistlerin bulunması durumunda; UBM ile
incelendiğinde sıklıkla diğer gözde de kistlerin bulunduğuna dikkati çekmişlerdir. 27
Bilateral iris kistleri bulunan 73 hastanın UBM görüntüleri retrospektif olarak incelenmiş
ve 4 olgunun glokom gelişimiyle ilgili olduğu görülmüştür. Açıyı tehdit eden lezyonlar
tedavi edilmelidir. 17
Periferal koroidal tümörler: Anterior yerleşimli bir tümörün ön kısmı incelenebilir.
Lezyonu anterior yayılımı ve ön segment yapılarının tutulumu incelenebilir. Hastaya
radyoaktif plak implantasyonun düşünüldüğü durumlarda bu bulgular plağın yerini saptamada
rehberlik eder.
Kornea ve sklera hastalıkları: Kornea kalınlığı, korneal ödem, epitel kalınlığı,
intrakorneal insizyon derinliği ölçülebilir. Böylelikle refraktif cerrahi sonuçları ve
komplikasyonları takip edilebilir. Ayrıca UBM ile skleritleri, skleral incelmeyi de
tanımlamak mümkündür. Konvansiyonel ultasonografi ile kısıtlı olarak incelenebilen anterior
skleriti UBM ile görmek; skleritlerde diffüz- nodüler ayrımı yapabilmek mümkündür.28
Üveitler: UBM; pars planit, pseudofakik üveit, toksokara üveitini tanımada yardımcıdır.
UBM; üveit olgularının % 43’ ünde tanı koydurucu veya tedaviyi yönlendirici, % 91’inde ise
54
tanıyı destekleyici bulgular vermektedir. Toksokara üveiti için spesifik olan vitreusta
pseudokistik dejenerasyon UBM ile gösterilebilir. 28
UBM ile gösterilebilen üveit bulguları:
1. Ön kamaranın kornea bulanıklığı nedeniyle görülemediği olgularda ön kamarada
inflamatuar hücre ve bulanıklık
2. Granulomatöz inflamasyonlarda büyük keratik presipitatların saat 6 hizasında kornea alt
bölgesinde toplanması ile oluşan “ prizmatik etki”. Bu olguların çoğu sarkoidozla ilişkili
bulunmaktadır.
3. Kronik granulomatöz hastalıklarda sillier cisim içinde granulom gelişebilir. Bu
granulomun santralinde hiporeflektif alanlar bulunur. Üveitlerde sillier cismin siklitik bir membran tarafından çekilmesi sonucu; hipotoni
gelişebilir. Sillier cisimdeki siklitik membranı görüntülemek ve vitrektomi endikasyonu
koyabilmek ancak UBM ile olmaktadır. 28
UBM ile intraokuler lensin( İOL) pozisyonu da incelenebilir. İOL malpozisyonu
olgularında haptiğin durumu ve repozisyon gerekip gerekmediği görülebilir. UBM; canlı
dokuda İOL haptik pozisyonunu gösterebilen tek yöntemdir.28
İnfeksiyoz olmayan pseudofakik üveitlerin önemli bir kısmında neden İOL’ ün göziçi
yapıları aşındırmasıdır. Kronik postoperatif üveiti olan 54 pseudofakik olgunun % 68.5 ‘ inde
İOL pozisyonunun yanlış olduğu UBM ile gösterilmiştir. 28
İntermedier üveit olgularında Haring ve ark. nın yaptıkları çalışmada % 35 olguda
indentasyonla yapılan fundus muayenesinde saptanamayan değişiklikler saptanmış, bu
olguların yarısında da retinaya traksiyon yapan vitreoretinal yapışıklıklar görülmüştür. 20
İntremedier üveitlerde snowbank kalınlığının UBM ile incelenebilmesi sayesinde tedavinin
etkinliğini izleyebilmek mümkün olmaktadır. 28
Vogt-Koyanagi-Harada hastalığında; pars plana ve sillier proseslerde ve ön kamara
derinliğindeki değişiklikler UBM ile kantitatif olarak değerlendirilebilmekte böylelikle
tedaviye yanıt takip edilebilmektedir. 28
UBM ile; diğer tanı yöntemleri ile görülemeyen özellikle de non-metalik ve anteriora
yerleşmiş, küçük yabancı cisimleri saptamak mümkündür. 22
Kendi kendine iyileşen sklerektomilerden yapılan 25 G trokarların kullanıldığı
transkonjonktival vitrektomi, yeni bir cerrahi tekniktir. Aynı hastaya hem 20 G hem de 25 G
ile vitrektomi uygulayan Ravi Keshavamurthy ve ark.; 20 G ile yapılan vitrektomilere
nazaran 25 G ile açılan sklerotomilerin daha hızlı iyileştiğini ve operasyondan iki hafta sonra
55
tamamen kaybolduğunu UBM ile göstermişlerdir. UBM ile vitreoretinal hastalıklarda; retina
periferi, pars plana, vitreus tabanı, preoperatif olarak anterior proliferatif retinopati varlığını,
sklerotomiler için uygun yeri incelemede ve postoperatif olarak erken dönemde silliokoroidal
dekolman varlığını saptamada kullanılır. 25
UBM’ u sklerotomilerin incelemesinde ilk olarak Boker and Spitznas kullanmışlar ve
vitrektomi sonrası sklerotomi yerlerinde membranöz güdükler geliştiğini göstermişlerdir.
Tardif and Schepens de diabetik vitrektomi sonrası inceledikleri 10 gözde postoperatif
dönemde gelişen fibrovasküler proliferasyonların özellikle aktif sklerotomi bölgesinde
olduğunu görmüşler ve cerrah travmanın bir risk faktörü olduğunu öne sürmüşlerdir. 31
UBM ön segment yapılarını yüksek çözünürlüklü olarak görüntüleme olanağı veren yeni bir
yöntemdir. Canlıda gözün mikroskopik kesitlerini alabilmektedir. Üç boyutlu ultrasonografi,
Doppler ultrasonografi ve kontrast madde kullanılarak yapılan inceleme teknikleri ise henüz
gelişimini sürdürmektedir.
ÜÇ BOYUTLU GÖZ ULTRASONOGRAFİSİ
Üç boyutlu ultrasonografi (3DUS); iki boyutlu dijital görüntüleri bilgisayarda yeniden
yapılandıran bir sistemdir. Bilgisayar destekli bu sistem, okuler patolojilerin üç boyutlu olarak
görülmesine imkan sağlar. 3DUS; bir intraokuler tümörün topografik anatomisini gösterebilir,
volum hesaplaması yapılabilir. Lezyonlar oblik ve koronal açıdan izlenebilir. Bu özellikler;
episkleral plak lokalizasyonun ve koroidal bir melanomun yayılım genişliğini saptamada
yararlıdır.
3DUS; dönen , motorize bir tutacakla birleştirilmiş 10 MHz B-scan transduser ve görüntü
işlemcisi içerir. Transduser döndükçe 60, 90, 180 seri B-scan görüntüsü elde edilir. Bu
görüntüler bilgisayarda işlenerek 3 boyutlu görüntü elde edilir. Görüntü çok düzlemli bir blok
içinde bilgisayar ekranına yansıtılır. Bu bloğun planları uygulayıcı tarafından döndürülebilir;
bir veya iki planın döndürülmesiyle 3D görüntü bloğundan sanki parafin bloğundan patolojik
kesit alınıyormuş gibi kesitler alınabilir.
3DUS; tümörlerin ektraskleral yayılımını, retinoblastomu ve radyoaktif plak implantasyonu
sırasında yol gösterici olarak kullanılmıştır. 3DUS’i koroid melanomlarının
değerlendirmesinde kullanımını araştıran çalışmalar da vardır. Artık okuler onkologlar için tümör topografisini, volümünü görmek için A-scan ve iki
boyutlu B-scanden daha kolay ve uygun bir yöntem vardır. Tümör volum bloğundan paralel
kesitler alınır. Tümör apeksi topografik haritada belirdiği için ölçümler araştırıcıdan
56
bağımsızdır. Tümör büyümesinin takibi için yükseklik ölçümü kullanılsa da birçok tümör
hacim olarak büyüme gösterir. İleride tümör volumunun takibi; büyümenin ve metastaz
potansiyelinin takibinde yükseklik ölçümüne göre daha değerli işaretler olacaktır. Deneyimli
bir gözlemcinin volum bloğundan kesitler alması ve retina/ tümör ayrımını yapabilmesi
yaklaşık bir- iki saat almaktadır. Bu yöntem hem subjektif hem de zaman alıcıdır. İleride
otosegmentasyon denen programın kullanımıyla süre kısalacak ve subjektivite ortadan
kalkacaktır.
Vitreus opasitelerini incelemenin en iyi yolu dinamik B-scan ultrasonografi olsa da 3DUS;
bu opasitelerin sayısı ve pozisyonu hakkında önemli bilgiler verir.
3DUS; retina dekolmanını görüntülemede, örneğin açık huni şeklindeki bir dekolmandan
kesit almada, cerrahi öncesi traksiyon olup olmadığını görmede cerraha yardımcı olabilir.
İki boyutlu ultrasonografide inceleme yaklaşık 5-15 dakika sürer ve uygulayıcı aklında üç
boyutlu bir görüntü oluştururken; 3DUS ’de dinamik inceleme sonrası 60-180 arası görüntü
bilgisayarda kaydedilir ve üç boyutlu görüntü oluşturur. Artık bu aşamadan sonra hasta
yanınızda olmasa bile bilgisayardaki görüntüyü döndürerek çeşitli açılardan incelemek, kesit
almak, koronal ve oblik açılardan lezyonu incelemek mümkündür. Artefakt oluşmaması ve
kaliteli bir üç boyutlu görüntü elde etmek için; inceleme sırasında, 5-7,5 saniye süre ile
hastanın gözünü, hekimin de elini oynatmaması gerekmektedir.
Aşağıdaki tabloda iki boyutlu ultrasonografi ile üç boyutlu ultrasonografinin özellikleri
karşılaştırılmaktadır.
2D ve 3D Ultrason
Özellikler 2DUS 3DUS
Aksiyel çözünürlük 0,1 0,1
Lateral çözünürlük 0,3 0,3
Lineer analiz + +
Uzaysal analiz - +
57
Başlangıç görüntü 2D gerçek zamanlı 2D gerçek zamanlı
Dinamik inceleme + -
Süre 5-15 dk 5-7,5 sn
Elde edilen görüntü sayısı 5-10 60-180
Statik kayıt 2D görüntü/ 2d kesit 3D görüntü/ 2D kesit
Görüntüyü tekrar
oynatabilme
- +
3D yapılandırma - +
Görüntünün rotasyonu - +
Koronal/ oblik kesit - +
Hacim analizi - +
Topografik harita - +
Kaynak: http://med.ege.edu.tr/Image/gozdoc/bulbus_ulstasonografisi_berna.doc
58