Upload
others
View
28
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ ENTİTÜSÜ
HAREKET DERGİSİ’NİN TÜRK FİKİR HAYATINDAKİ ETKİLERİ
SEDAT VAHAPOĞLU
Lisanüstü Eğitim-Öğretim ve sınav Yönetmeliği’nin Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü İçin Öngördüğü Yüksek Lisans Tezi Olarak Hazırlanmıştır.
ANKARA 2006
i
ÖZET
Hareket Dergisi Tek Parti iktidarı döneminde Nurettin Topçu önderliğinde
yayın hayatına girmiştir. Dergi, siyaset, felsefe, sanat, edebiyat, kültür gibi bir çok
konunun işlendiği entelektüel bir içeriğe sahiptir. 1939 ve 1943 yılları arasında 12, 1947
ve 1949 yılları arasında ise 28 sayı olarak çıkan bu dergi, Nurettin Topçu dışında Hilmi
Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık, Mehmet Kaplan, Ahmet Kabaklı gibi Türkiye’nin
düşünce hayatında önemli etkileri bulunan isimlerin yazı yazdığı bir okul işlevi
görmüştür.
Hareket dergisi, esas olarak Anadolucu milliyetçilik görüşüne sahip, Turancılık
gibi milliyetçilik anlayışlarına uzak, muhafazakar, Yahudi düşmanlığını savunan anti-
komünist bir dergidir.Hareket ekolü Türkiye’deki rejime karşı da mesafeli bir duruşa
sahip olmasına rağmen, yine de rejimle açıkça karşı karşıya gelmemeye özen
göstermiştir
Hareket Dergisi’nin de benimsediği Anadolucu milliyetçilik, Türklerin
tarihinin 1071 Malazgirt Zaferiyle başladığını ve Türklerin vatanının Anadolu
olduğunu, Anadolu’nun İslam’la harmanlandığını savunmaktadır. Milletin
oluşumunda; tarih, coğrafya, iktisadi şartlar, din ve kültürün önemli olduğu Anadolucu
milliyetçiliğin görüşleri arasındadır.
Hareket Dergisi’nin savunduğu bu görüşleriyle dönemin bazı düşünce
ekolleriyle ortak noktalar taşımakla birlikte, onlardan önemli ölçüde de ayrılmaktadır.
ii
ABSTRACT
The "Hareket" Magazine was first published by a team headed by Nurettin
Topçu at the era of one-party democracy in Turkey. The magazine had an
intellectual context, and addressed many fields such as politics, philosophy, arts,
literature, culture, etc. Published for 12 issues from 1939 to 1943, and for 28
issues from 1947 to 1949, this magazine acted as a specific school comprising of
such portraits, besides Nurettin Topcu, including Hilmi Ziya Ulken, Remzi
Oguz Ank, Mehmet Kaplan and Ahmet Kabakh, all of whom considerably
affected the Turkey's life of thoughts.
The "Hareket" Magazine adopted such a conservative, anti-semitist and
anti-communist ideology that mainly supported the Anatolian Nationalism, but
kept away from such nationalist movements as Turanism. Though the
"Hareket" school also kept distant to the then ruling regime in Turkey, it took
care of not creating a clear and direct conflict with the regime.
The Anatolian Nationalism, which was supported even by the Hareket
Magazine, defends that the Turkish history commenced with the Malazgirt
Victory in 1071, and the Turkish homeland is Anatolia, and that this land is
collated by Islam. The Anatolian Nationalism supports such opinions as
that the history, geography, economic conditions, religion and culture are
important factors in the formation of a nation.
Though the opinions defended by the Hareket Magazine carries a number of
common points of view with some other schools of thoughts of that era, it also
considerably deviates from such other schools.
1
GİRİŞ
1930’lu yıllar, Türkiye açısından, dünyadaki gidişle bir bakıma paralel
sayılabilecek ideoloji tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı yıllardır. Osmanlı
devletinin tasfiye sürecinin kuvveden fiile çıktığı Balkan Savaşlarından başlayarak,
1922’ye kadar devam eden sürecin sonunda tasfiye edilen Osmanlı mirasından,
“Misak-ı Millî” belgesinde belirtildiği gibi “Türk ve Müslüman ahalinin çoğunlukta
olduğu yerler” ölçüt olarak alınmak üzere Lozan’da uluslar arası topluma tescil
ettirilerek meşruiyet kazanan Yeni Türkiye devleti, bu tarihten sonra tüm enerjisini
seküler bir toplumsal ve siyasal yapı oluşturmaya yöneltti. Cumhuriyet’in ilânı ve
onu izleyen inkılâp hareketleri eski toplumsal yapıyı ve bu yapının dayandığı
kurumları ve alışkanlıkları ortadan kaldırmaya ve “yeni değerler” yaratmaya
odaklandı. Bu süreçte bir bakıma “tasfiye” edilen “eski değerler”den doğan boşluğun
doldurulması yeni bir ideolojinin yaratılarak eski değerler sisteminin yerine ikame
edilmesiyle özdeşleştirildi. “Kemalizm, Kemalist İdeoloji” ya da 1950’den sonraki1
adlandırılmasıyla “Atatürkçülük yahut Atatürkçü Düşünce” bu arayışın bir
sonucudur.
Ancak, soyut bir dünya olarak kabul edilen “fikirler dünyasının” aniden
ortaya çıkıverdiğini düşünmek de mümkün değildir. En soyut kavramlar bile
olgularla, insanın kendini ve çevresini algılama biçimiyle bağlantılıdır. Kemalist
ideolojinin inşa sürecinin bile Osmanlı fikir hayatıyla olan ilgisi, Osmanlı tarihsel
mirasıyla bağlantısı tarihçilik açısından bakıldığında “izlenebilir” hale gelmektedir.
Son yıllarda bu sorunsalı açıklamaya yarayacak pek çok çalışma yapılmıştır.
Bunlara bakıldığında dönemin, galat-ı meşhur olan “çeşitliliği dışlayan bir fikir
hayatı” yaklaşımının doğru olmadığını söylemek mümkündür. İki savaş arası
1 Bu durum tamamen ideolojik tercihlerle bağlantılıdır. DP’nin, CHP’nin Altı Ok’u olarak sembolize edilen ilkeleri reddetmesi söz konusu değildi. Fakat Altı Ok’un hatırlattığı Kemalizm sözcüğü yerine “Atatürkçülük” sözcüğü kavramlaştırılmaya çalışılmıştır.
2
dönemin batıda ve doğuda şahit olduğu ideolojik eğilimlerin Türkiye’de de izlenmesi
mümkündür. Kemalizm’in bu dönemdeki gelişim çizgisi az-çok bilinmektedir2.
Dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel gelişmelerinde belirleyici olguları
olarak; Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Cumhuriyet Fırkaları’nın kısa ömürlü
faaliyetleri, Şeyh Sait Ayaklanmasıyla rejimin sertleşmesi ve “tek partili
cumhuriyet”e dönüşmesi; 1931 yılından itibaren esasında geleneksel Türk devlet
anlayışına pek de ters düşmeyen “bütün alanları denetim altında tutan devlet” olarak
“Kemalist Türkiye” otoriter ve koyu milliyetçi bir yapılanmayı esas aldı. CHP’nin
Üçüncü Kurultayını topladığı 1931 senesinde, Türk Milliyetçiliğinin “Kemalist
İdeoloji”nin temel çizgilerinden biri haline gelmeye başladığını gösteren bir gelişme
“Türk Tarih Tezi”nin ortaya çıkışıdır.
Tezin, ilk olarak “Türk Ocakları Türk Tarihi Tetkik Heyeti (TOTTTH)”
tarafından geliştirildiği ileri sürülmüş olmakla birlikte bu düşüncenin incelenmeye
muhtaç olduğu söylenebilir3. Zira, daha 1922 yılında Lozan’a giden Türk Temsilciler
Heyeti için hazırlanmış olan bir çalışmada 4 Milli Tarih Tezi’nin ilk izlerini görmek
mümkündür5. Temkinli olmak kaydıyla bunu belirterek, Tarih Tezinin kurgulanması
fikrinin gerçekte, hiç değilse 9-10 yıl önceye dayanan bir boyutu olduğuna işaret
etmek gerektiğini vurgulamakta yarar vardır. Mamafih, 10 Nisan 1931’de Türk
Ocakları kapatıldıktan sonra TOTTTH yerini “Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti
(TTTC)”ne bıraktı.
Anılan Cemiyet, 2-11 Temmuz 1932 tarihinde Ankara’da, sonraları Birinci
Türk Tarihi Kongresi olarak adlandırılacak olan, ama aslında öğretmenleri Türk
tarihi konusunda eğitme amacı taşıyan bir atölye çalışması düzenledi. Kongrede,
2 Bkz.:Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce : Kemalizm, C.2, İletişim Yayınları, İstanbul-2002(3). 3 Bkz.: Soner Çağaptay, “Otuzlarda Türk Milliyetçiliğinde Irk, Dil ve Etnisite”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Milliyetçilik, 4.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003,s.245 4Özgün baskısında formaların sahife numaraları 1’den başlayarak 24’e kadar olması, söz konusu kitabın Lozan görüşmelerine yetiştirilmek üzere ayrı matbaalarda basılarak birleştirilmiştir. Bu çalışma yeni harflerle de yayınlanmıştır . Bkz.: Pontus Meselesi , Yay. Haz.: Yılmaz Kurt, Ankara, 1995, (2). 5 Bkz.: Pontus …, s.3 vd.
3
Afet İnan’ın tafsilatıyla anlattığı Türk Tarih Tezi, Türklerin çok eski ve muhteşem
bir ırk olduğunu ileri sürmekteydi. Orta Asya’da parlak bir medeniyet kurmuş olan
Türkler, Orta Asya’yı terk ederek dünyanın geri kalanını uygarlaştırmak üzere dört
bir yana dağılmışlardı6 .
İslam-Osmanlı geçmişinden arındırılmış yeni bir “milli kimlik” oluşturmak
için Türklerin Asya köklerini öne çıkarma ve yüceltme ile Anadolu’yu sahiplenme
iddiasındaki Rum ve Ermeni milliyetçiliklerinin tezlerine karşı, Anadolu’nun ezeli ve
ebedi Türklüğünü “ispat edebilmek” amacıyla Anadolulu atalar bulmak ya da
Anadolu’nun ilk sakinlerinin Türklüğünü ortaya koyarak, zaman zaman farklı
gruplar tarafından ortaya atılan “Anadolu’nun sahiplenilmesi” sorununu çözmek
Türk Tarih Tezini biçimlendiren iki temel kaygıdır.
Milli tarih Tezine ilişkin olarak son dönemlerde yapılan çalışmalar konuya
farklı bakışlar da getirmişlerdir. Örneğin, Ahmet Yıldız “…Tarih Tezi ile Türk tarihi
İslam tarihinden soyutlanmış ve Anadolu’da Bir Türk milli devletinin kuruluşunu
haklılaştırmak için Türk tarihi genel olarak dünya tarihi, özel olarak da Batı tarihi ile
bütünleştirilerek Osmanlı geçmişi tarih-dışı bir genellemeyle ‘karanlık’la eş
kılınmıştır. Tezin ana amacı, arkeolojik bulguları kullanarak Anadolu’da Türklerin
tarihi bakiyelerini ortaya çıkarmak, böylece bir millet olarak Türklerin büyük bir
medeniyete sahip olduklarını göstermektir…”7 düşüncesini ileri sürmektedir. Bu
konunun tartışılması bizim inceleme alanımızın dışındadır. Ancak, Milli Tarih
Tezi’nin merkezinde birkaç yeni kavramın olduğu söylenebilir. Konumuzla ilgisi
açısından bunlardan birincisi “Türklüğün”, ikincisi “Orta Asya”nın ve üçüncüsü
“Anadolu”nun tarih tezinin temel motifleri olarak öne çıkarılması meselesidir.
Bunlardan üçüncüsü, yani, “tarihi Türk Coğrafyası olarak Anadolu”nun öne
çıkarılmış olması “Anadolucu Milliyetçilik” olarak adlandırabileceğimiz yeni bir
milliyetçilik yorumunun da kaynağını oluşturmaktadır denilebilir.
6 Çağaptay, a.g.m. s.246 7 Ahmet Yıldız, “Kemalist Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Kemalizm, 2.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.228
4
Hareket dergisinin yayınlanmaya başladığı 1930’ların sonu ile 1940’lı
yıllar, Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün “Milli Şef” ünvanıyla
Cumhurbaşkanı olduğu, CHP’nin tek parti iktidarının devam ettiği bir dönemdir.
Koçak’a göre :”…Bu dönemde CHP’nin Altı Ok’unun resmi açıklaması ya da
Kemalizm’in bir ideoloji olarak (belki de yeniden) yorumlanması konusundaki
isteksizlik ve çekingenlikten söz etmek mümkündür. CHP’nin geleneksel ideolojik yön
ve temel eksikliğini, belki de kısmen giderecek bir atılımın hiç olmaması bu
bakımdan anlamlıdır. Kemalizm, Milli Şef tarafından, resmi bir doktrin olarak
işlenmemiş ve açıklanmamıştır. Oysa, bu yapılabilirdi. Partinin ideolojik eksikliği ve
güçsüzlüğü, bu şekilde giderilebilirdi. Özellikle bir tercih söz konusudur. Bu
anlamda, Milli Şeflikte, ne Atatürk, ne de Kemalizm ile bir siyasi hesaplaşma söz
konusudur” 8 .
Ancak şu hususu da belirtmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim ve
kültür politikalarında birtakım değişiklikler de yaşanmıştır. Bu dönemde hümanizm
bir kültür politikası olarak benimsenmiştir. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim
Bakanlığı dönemine denk düşen bu dönem için, Orhan Türkdoğan; Kemalist
ideolojinin tarihi Türk-kültür kodlarından çıkarılarak, Greko-Roman kaynaklara
yönelmesi veya dönüşümü olan yeni bir dönem olarak adlandırmaktadır. 9 Bu tarz
yorumların; temelinde farklı bir yaklaşımla olsa bile yine de “Anadolu’yu temel
eksen olarak alan” bir “ulusal kimlik” yaklaşımından söz etmek mümkün
görünmektedir.
Nitekim, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in öncülüğünde okullarda
Latin dilinin öğrenilmesine imkân tanınması, bakanlık bünyesinde Tercüme bürosu
kurulması ve Batı klasiklerinin Türkçeye çevirilmesi suretiyle “hümanist kültürün”
Türkiye’ye yerleştirilmesi için çaba harcanmış olması, Tarih Tezinin resmi kurumlar
8 Cemil Koçak, “Tek Parti Yönetimi, Kemalizm ve Şeflik Sistemi:Ebedi Şef/Milli Şef’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-Kemalizm…s.137 9 Orhan Türkdoğan, Değişme-Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul, 1998, s.14
5
tarafından da farklı yorumlanılması yolunun açıldığını göstermesi bakımından
üzerinde durulması gereken göstergelerdir10.
Kültürde hümanizma akımı ile beraber, 1940-50 arası yıllarda, “katı” olarak
tanımlanabilecek bir laiklik anlayışının uygulama alanına aktarıldığı söylenebilir.
Nitekim, bu dönemde Laikleştirmenin başarılı, kalıcı ve etkili olabilmesi için,
eğitime büyük önem verildiği görülmektedir. Verilmek istenen eğitim de dini veya
beynelmilel değil, milli eğitimdir.11
Öte yandan, Tek Parti İktidarının İsmet İnönü’lü ikinci döneminde de,
toplumun devlet eliyle dizayn edilmesi, kontrol altında tutulması uygulamaları
devam etmiştir. Siyasi bir muhalefete izin verme koşullarının olmadığı bu zaman
devresinde, basın- yayın üzerine konan kısıtlamalar da sürmüştür.1931 tarihli
Matbuat Kanunu, 28 Haziran 1938 tarihinde yapılan değişikliklerle, hükümete
önemli yetkiler tanıyordu. Bir kere, gazete ve dergi yayınlamak için, gazete ve
derginin çıkacağı yerin en büyük mülki amirinden ruhsatname alması gerekiyordu.
Dolayısıyla, hükümet yeni bir yayına izin verip vermemekte tamamen serbestti.
Ayrıca gazete ve dergi yayınlamak için, gazete ve derginin çıkacağı yerin nüfusuna
göre, 1.000 ila 5.000 TL arasında bir garanti mektubu vermeleri zorunluydu. Diğer
yandan, ‘sui şöhret’ sahibi olanlara yayın çıkarma hakkı tanınmıyordu.12 Basın
üzerindeki kısıtlamalar yalnızca çıkarmadan öncekilerle sınırlı değildi. Basın, iç ve
dış politika konularında, ancak belirli sınırlar içinde yazabiliyor, haber
yayınlayabiliyordu. Bu dönemdeki başyazılar genellikle dış politika ile ilgilidir.
Fakat bu tür yazılar, her zaman hükümetin saptadığı siyasal çizginin içinde
kalıyordu. Nihayet, Matbuat Kanununun 50. maddesi gereğince, ‘memleketin
umumi siyasetine dokunacak neşriyattan dolayı, İcra Vekilleri Heyeti kararı ile
10Bu konuda etraflı bilgi için Bkz.: Ali Yiğit, İnönü Dönemi Eğitim ve Kültür Politikası (1938-1950), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1990, s.44-45 11 Yiğit, a.g.e. s.47 12 Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Cilt 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996,s.134
6
gazete veya mecmualar muvakkaten tatil olunabilirdi.Bu suretle kapatılan bir
gazetenin mesulleri, tatil müddetince, başka bir isimle gazete çıkaramazlardı.13
Gerek siyasal, gerekse düşünsel alanda herhangi bir muhalif görüşün
seslendirilmesinin çok zor fakat mümkün olduğu bir dönemde, yayın hayatına
başlayan ve her dergiye nasip olamayacak şekilde 1980’lerin başına kadar aralıklarla
da olsa çıkmaya devam eden ve bir çok yazarı Türkiye’nin siyasal ve entelektüel
hayatında önemli izler bırakmayı başarabilmiş Hareket Dergisinin, özgün
denebilecek görüşlerinin incelenmesi, bu minvalde önemli bir düşünsel uğraşı
olacaktır. Çalışmanın çerçevesini, “Anadolucu Milliyetçilik” akımı içinde özgün bir
yaklaşımı temsil eden ve kısmen muhafazakar Anadoluculuk olarak
adlandırılabilecek “Hareket Dergisi” çevresinin ileri sürdüğü düşünceler
oluşturmaktadır.
13 Koçak, a.g.e., s.135
7
I.BÖLÜM
HAREKET DERGİSİ
Nurettin Topçu’nun 1939’da çıkarmaya başladığı ve başlangıçtan itibaren
başyazarlığını yaptığı Hareket dergisi, Türk aydınlarının bir bölümü için okul işlevi
görmüştür. Türkiye’deki tek parti iktidarı sürecinde Kemalizm’e eleştirel yaklaşan
ilk iki siyasi dergiden biridir. Diğeri Necip Fazıl Kısakürek’in 1940’larda çıkarmaya
başladığı Büyük Doğu’dur. Bununla birlikte, Hareket’in misyonu Büyük Doğu’dan
ve erken cumhuriyet döneminde Türk muhafazakârlarının okulu niteliğinde olan
Dergâh Dergisi’nden farklıdır. Dergâh’tan Hareket’e gidiş, uzlaşmadan,
muhafazakâr ölçülülükten ve kültürleşmeden eleştirellik ve ekonomik bir analize
geçiştir. Topçu’nun düşüncesi kültürel bir perspektiften ve reaksiyoner bir İslami
duyarlılıktan çok, Tek Parti döneminden Demokrat Parti’ye, sorgulanması vatan
hainliğiyle özdeşleştirilen kapitalist kalkınma modelinde yoğunlaşır. Dergâh
Dergisi’ndeki başlıca tema olan ulus devletin inşa sürecini muhafazakâr bir
perspektiften dengeleme uğraşı, Kemalizm’in felsefi eleştirisine; Büyük Doğu’daki
kültürel tepkici çizgi, kapitalist büyüme yoluna girmiş Türkiye’nin ekonomik
analizine ve eleştirisine yerini bırakır. 14
Hareket dergisi, Şubat 1939 ve Mayıs 1943 tarihleri arasında 12 sayı olarak
çıkarılmış, 12.sayıda yaz tatili nedeniyle ara verildiği belirtilmiş, ancak Mart 1947’ye
kadar dergi yayınlanmamış, Mart 1947’deki sayıda, derginin dört yıldan beri
14 Fırat Mollaer, “Türk Sosyalizmine Bir Katkı”, Hece Dergisi Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, s.30
8
muhtelif sebeplerden neşriyatını durdurduğu, yeni ve geniş bir kadroyla tekrar
okuyucunun karşısına çıktığı ifade edilmiş, bu tarihten Haziran 1949 tarihine kadar
toplam 28 sayı olarak çıkmıştır. Haziran 1949’daki sayısında yine yaz tatili ilanı
yapılmış olmasına rağmen 1952’ye kadar dergi çıkarılmamıştır. Yayın hayatındaki
bu kesintilerin nedeni dergide belirtilmemiştir.
Hareket Dergisi, son senelerde ve bilhassa Nurettin Topçu’nun ölümünden
sonra (11 Temmuz 1975) fikri bir mecmua oluşunun yanı sıra aynı zamanda bir
araştırma organı hüviyetini kazandı. Osmanlı iktisadi hayatı (Ahmet Tabakoğlu-
Debbağoğlu, D.Mehmet Doğan), İslam İktisadi düşüncesi (A Tabakoğlu, Hüseyin
Perviz Hatemi) ve İslam ve Türk tasavvufu (Mustafa Kara, Süleyman Uludağ)
hakkındaki yazılar bu meyanda zikredilebilir. 15
Hareket, Topçu’nun benimsediği ‘hareket (aksiyon)’ felsefesi bağlamında
adlandırılmış bir dergidir. Aynı yıllarda Fransa’da doktora yapan ve aynı düşünce
ikliminden beslenen Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu da İş mecmuasını çıkarmıştır.
(1934, sonradan İş ve Düşünce’ye çevrildi) Yine Fransa’da felsefe tahsil eden Necip
Fazıl Kısakürek de ‘aksiyon’ kavramına büyük önem vermiş ve Büyük Doğu’nun
alt başlığında zaman zaman ‘aksiyon’ kelimesini kullanmıştır. Hareket dergisinin ilk
sayısı ‘fikir-sanat’ alt başlığı ile 1939 yılının şubat ayında İstanbul’da yayınlanmıştır.
Sahibi ve umumi neşriyat müdürü Nurettin Topçu’dur. 2.sayı İstanbul’da basılmış
olmakla birlikte, idare yeri olarak İzmir’de bir adres gösterilmektedir. Bu durumda,2-
5. sayıların yayın yeri olarak İzmir’i kabul etmek gerekmektedir. 6.sayıda idare yeri
olarak derginin basıldığı İstanbul’daki Burhanettin matbaası gösterilmiştir. Bundan
sonra, Hareket dergisi, 1952’de Ankara’da yayınlanan 7 sayı dışında İstanbul’da
neşredilmiştir.16 Dergi, kesin bir standardı olmamakla beraber yaklaşık 30 sayfa
civarındadır.
Nurettin Topçu, derginin 1952’de Ankara’da yayınlanan nüshalarına
kadar, sahibi ve umumi neşriyat (veya yazı işleri) müdürü olarak görünmektedir.
15 Ali Birinci, “Hareket Mecmuası”, Türk Yurdu, C.25, S.213, Mayıs 2005, s.86 16 Mehmet Doğan, “Nurettin Topçu’nun Hareketi”, Hece…, s.360-361
9
1952-53’de yayınlanan sayılarda, müessisi (kurucusu) Nurettin Topçu’dur.
1966’dan sonra yayınlanan sayılarda (Fikir ve San’atta Hareket ) Nurettin Topçu
derginin kurucusu olarak zikredilmektedir. Bu uzun süreli, istikrarlı ve açılımlı
dönemde dergi, çeşitli isimler görünmekle birlikte, esas olarak Ezel Erverdi
tarafından yayınlanmıştır.17
Hareket mecmuası bilhassa 1950 öncesi neşriyatıyla muhalif bakış
açısından en dikkate değer ve nevi şahsına münhasır neşir vasıtasıdır ve Türk fikir
ve siyasi düşünce tarihinde, henüz gereği kadar fark edilememiş mühim bir mevkiye
sahiptir.18
Topçu, batıda yetişmiş, Fransız filozofu Maurice Blondel’in sistemleştirdiği
‘hareket felsefesi’ni benimsemiş olmakla birlikte, Hareket dergisindeki ilk
yazılarından itibaren, derginin yerli-milli muhtevasını ortaya koymuş ve o sıralar
çok prestijli olmasına rağmen, Avrupa’nın ve batının eleştirisini yapmaktan da geri
kalmamıştır. Nitekim derginin ilk sayısındaki ‘Rönesans Hareketleri’ başlıklı ilk
yazı, batı sisteminin güçlü bir kavrayışla değerlendirilmesi ve sağlam bir tenkidi
mahiyetindedir.19
Hareket dergisinde değinilecek 1939-1942 yılları arasında çıkarılan
Hareket’te ruhçu ve mistik bir düşüncenin hakimiyeti açıkça görülür. Hareket
dergisinin bu serisinde ‘Teknik ve makine medeniyetine karşı, duyulan ihtirasın asrın
insanını bunalımlara sevk ettiği, kendisinden kaçan insanın kurtuluşunun yine
kendisine dönmesi ile mümkün olabileceği’ fikri savunulmaktaydı. 1939-1942 yılları
arasında yayınlanmış olan Hareket’te Topçu, Remzi Oğuz Arık’ın tesiri ile
bağlanmış olduğu Anadoluculuk akımının İçtimai ve İktisadi yönlerini büyük bir
vukuf ile işlemişti.
17 Doğan, a.g.m. s.361 18 Birinci, a.g.m. s.89 19 Doğan, a.g.m.s.361
10
1952 yılında yeniden yayınlanan, Hareket’te ise değişen içtimai yapımıza
göre yeni yorumlar getirilmeye başlamıştı. 1950 yılından sonra Türkiye çok partili
demokratik bir rejime geçmişti.
1966-1975 yılları arasında yeniden çıkmaya başlayan Hareket dergisi, en
uzun ömürlü, dolgun muhteviyatlı son döneminde Topçu, İslam ahlakının ve
iktisadının gereği olan Ruhçu ve Milliyetçi Sosyalizm modelini savunmuştur.20
Hareket dergisi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Milli Şeflik rejimine
açıktan eleştiri getiren ilk muhalif basın organıdır. Çok partili rejime geçilirken
yayınlanmaya başlanan İslami dergilerin aksine, o dönem için teamül haline gelen
devletin önde gelen sahiplerinden herhangi birini övmemiş, bu yüzden de bir iki defa
başı ağrımıştır. Hareket dergisi yazarlarına göre: ırkçı vurgular taşıyan Türk
milliyetçiliği aşırılıklar ihtiva etmektedir. Bunun yerine, kavim ve din unsurlarını
bünyesinde yoğuran, vatan unsuruna bağlı Türk milliyetçiliğini savunmak bir
vatandaşlık görevi olarak telakki edilmiştir. Hareket dergisinin temel savunusu : Ziya
Gökalp, Atatürk çizgisinin savunduğu milliyetçilik ve batılılaşma idealine karşı;
Yahya Kemal, Mükrimin Halil Yinanç, Hilmi Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık vd.’nin
temsil ettiği ve temellendirmeye çalıştıkları Anadolu milliyetçiliğini savunmuştur.
Dergiyi değerlendiren araştırmacılardan biri “…Milliyetçi-vatancı-devletçi
anlayışın İslam’la bağlarını kurup, bu kavramların Türk Milleti için ne anlam ifade
ettiğini teorik olarak ortaya koyan en önemli mahfil, Hareket dergisi ve Hareket
dergisi ailesi oldu. Hareket dergisi, bin yıllık tarih kutsamacılığının ilk önemli
savunucusu ve “Türk İslamı”nın ilk mimarıdır…” ifadeleriyle 21 söz konusu
değişimin dergi yazarları tarafından geliştirilmeye çalışılan kavramlarından birine
değinmektedir.
20 Ercüment Konukman,” Nurettin Topçu” , Hece… s.465 21 Hamza Türkmen, “Hareket Dergisi 1939–1982 Milli İslam Teorisi Ya da Milli Dindarlık”, Hak Söz Dergisi, Sayı 41–42,Ankara, 1994, s.49
11
Hareket dergisinin kuruluşundan kapanışına kadar Nurettin Topçu’nun
düşünsel damgasını taşıdığı görülür. Çünkü kendisi derginin hemen her sayısında
merkezi figür konumundadır. Diğer isimlerin ürünleri, çerçevesini kendisinin
belirlediği düşünsel zemine uygun görüldüğü oranda dergide yer alır. Ölümünden
sonraki kısa sayılabilecek dönemde de durumun fazla değişmediği görülür; her
sayısında söz konusu düşünsel zeminle uyumlu olmaya özen gösterildiği izlenebilir.
Bu nedenle, Hareket dergisinin düşünsel içeriğini tanımanın, Nurettin Topçu’nun
felsefesini ve bu temelde geliştirdiği yaklaşımları bilmekle mümkün olduğu
söylenebilir.22 Milliyetçilik anlayışı da yine İslam’a vurgu yaparak belirlenmektedir.
Derginin yaklaşımına göre Türkiye’deki milliyetçilik akımları iki kategoride
incelenmelidir: Birincisi Batı tipi Türk milliyetçiliği (Türkçüler; Batıcı- laik
milliyetçiler ); diğeri ise, İslam’a, milli kültüre ve tarihe dayalı, Batıcı olmayan
milliyetçiliktir. Hareket, ikinci kendisini kategoride gösterir ve bu anlamda diğer
milliyetçilik akımlarıyla bir bağının olmadığını ifade eder.23
Hareket dergisi maddeci, batı kültürüne ve kurtuluşu Batılılaşmada arayan
taklitçiliğe şiddetle karşıdır; ama Fransız devrimiyle kurumlaşan ulus (millet) ve ulus
devlet (milli devlet) kavramını- bu kavramların bin yıllık tarihin ürünü olduğunu
tevil etmeye çalışan ruhçu ve vatancı yorumları hariç, batıcı ve Turancı mukallitlerle
birlikte sahiplenir. Hatta Hareket dergisi ulus, vatan, ulus devlet kavramlarını
savunurken İslamcı akıma ve ümmetçi yaklaşımlara karşı, batıcı ve Turancı
mukallitlerle paralelliğe düşer. Yine Hareket dergisi, batıdan gelen romantik akımın
etkisiyle Osmanlı literatürüne Namık Kemal’in aktardığı ‘vatan’ kavramının
sınırlarını emperyalist devletlerin onayından geçen Anadolu sınırları olarak
kabullenir ve Anadolu toprağının değeri İslam’ın önüne geçirilir. 24
Nurettin Topçu, belirtildiği gibi derginin merkezi figürü olarak yer alır.
Radikal modernleşme karşısında Anadolucu muhafazakârlığın ilginç bir temsilcisi 22 Sadettin Elibol,” Muhalif Bir düşünce Okulu Hareket Dergisi”, Türkiye’de Modern Siyasi Düşünce, Muhafazakârlık, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003,s.267 23 Köksal Alver, “Anadoluculuk ve Nurettin Topçu”, Hece… s.259 24 Türkmen, a.g.m. s.51
12
olur. Onun muhalif duruşunu daha anlaşılır kılmak için, genel felsefesi bağlamında
eğildiği temel sorun alanlarına ilişkin tezlerini ele almak gerekir. Geleneğe karşı
Modern radikalizm, ona göre pozitivist felsefe ve sosyolojiye dayanır. Pozitivizm,
esasında bir tür ‘çağdaş sofizmdir’. Kurtuluş Savaşıyla kazanılan maddi
bağımsızlığın sürdürülmesi ve geliştirilmesini sağlayacak ‘manevi hamleleri ‘
yapabilmeyi elverişli bir temel olamaz. Bunun için, ruhçu felsefe geleneğine
yaslanarak ‘kontrollü bir inkılâp programı oluşturmak’ ve uygulamak gerekir.
Taklitçilik ya da bilinç körelişi: Radikal modernleşme doğal olarak ahlaki değerler
bağlamına oturmadığı için olumlu sonuçlar getirmemiştir. Tam tersine yarattığı
taklitçilik ya da bilinç körelmesi nedeniyle; kimlik bunalımını, şiddeti, yıkıcılığı,
anarşizmi, fanatik İslamcılığı ve komünizmi besleyici bir işlev görmüştür. Bu
nedenle, endüstrileşme ve teknoloji üretimini geleneksel kültürün kendi esprisi içinde
gerçekleştirmek gerekir. Bu başarılabilirse; kentsel ve kırsal kesim arasındaki
farklılık azalır, biri diğerine yabacılaşmaz, her iki tarafta da ‘millet ruhu’ birlikte
yaşamın dinamiğine haline dönüşür. 25
Hareket dergisinde, Nurettin Topçu’nun ‘mihver yazıları’ dışında çok
sayıda ismin ‘araştırma yazısı’ niteliğindeki ürünleri de yayınlanır. Bunlar içinde
ruhçu Anadolu sosyalizmine tarihsel kökler bulmak amacıyla yazılmış gibi görünen
yazılar, özellikle 1970’lerden itibaren dikkat çekecek ölçüde artar.26
Hareket dergisi, kuruluşundan kapanışına kadar hem Nurettin Topçu’nun
mihver yazıları hem de diğer yazarların katkılarıyla Cumhuriyet döneminin özellikle
pozitivist ve sosyoloji temelli bağlanışlarına eleştirel yaklaşan, tezleri ve ütopyasıyla
dikkat çeken entelektüel bir muhalefet okulu olmuştur. 27
Hareket dergisinde, siyaset, felsefe, sosyoloji, edebiyat, şiir, kültür gibi
konular ağırlıklı olarak yer almış, güncel siyasi konuların dışında kalınmıştır. Bu
nedenle dönemin önemli, yurtiçi ve yurt dışı siyasal gelişmelerini dergide bulabilmek
25 Elibol, a.g.m. s.267-268 26 Elibol, a.g.m. s.272 27 Elibol, a.g.m. s.273
13
mümkün değildir. Hareket Dergisi entelektüel bir muhtevanın içinde kalmıştır.
Yalnız Mart 1947’den itibaren ‘Ayın Hercümerci’ başlıklı bir bölümde Ahmet
Kabaklı, polemik tarzında yazılar kaleme almıştır. Bu yazılarında Kabaklı, genellikle
basın-yayın, kültür hayatındaki konulara değinmiş, çeşitli yazarlar, dergilere
eleştiriler yöneltmiştir. Nurullah Ataç, dilden yabancı kelimelerin atılması
konusunda28, Yaşar Nabi Nayır ve Varlık dergisi Doğu’nun ve Türk tarihinin
aşağılanmasından dolayı,29 bu eleştirilerden payını almıştır. Zaman zaman kitap,
dergi tanıtımları, incelemeleri yapılmıştır. Tanıtımı yapılan kitap ve dergilerin
Hareket’in düşünce profiline uygun olduklarını belirtmek gerekir.Örneğin Remzi
Oğuz Arık’ın İdeal ve İdeoloji, Coğrafyadan Vatana isimli kitapları, Serdengeçti,
Bizim Türkiye Dergisi Nurettin Topçu’nun yazmadığı zamanlarda genellikle
Mehmet Kaplan başyazıları yazmıştır.
Bu muhalefet okulu dergi, Türkiye’nin düşünsel haritası içinde önemli bir
yer işgal etmesine rağmen, siyasi düzlemde etkili bir karşılık bulamamıştır. Bu büyük
ölçüde, Nurettin Topçu’nun siyaset dışı durma kararlılığı ve dönemin kimi aydınları
(Örneğin;Doğan Avcıoğlu ve Erol Güngör) gibi belli bir gazetede başyazarlık
yapmamasıyla açıklanabilir.30
Nurettin Topçu’nun ve Hareket dergisinin düşünce dokusundaki temel
ilmekleri ve kodları aşağı yukarı şöyle sıralamak mümkündür: Bin yıllık tarih,
Müslüman Türk’ün anavatanı olarak Anadolu, Milliyetçilik, Türk-İslam sentezi,
otoriter devlet, demokrasi, milliyetçi/Anadolu/İslam sosyalizmi, mistizm/tasavvuf,
Yahudi ve masonluk karşıtlığı… Bu kavramların hemen hepsini de alışılagelen
anlamlarıyla ele almıyor elbette. Kendince hepsini yeniden, felsefi, sosyolojik
açılardan tanımlıyor ve farklı anlamlar yüklüyor.31
28 Ahmet Kabaklı, “Ayın Hercümerci”,Hareket, Mayıs 1947, Sayı 15, s.17 29 Kabaklı, “Ayın Hercümerci”,Hareket, Haziran 1947, Sayı 16, s.16 30 Gös.Yer. 31 Hece …,İmzasız, s.4
14
A.YAZARLAR
Hareket dergisinde, 1939-1949 yılları arasındaki sayılarda yazan yazarlar
şöyledir:
Nurettin Topçu, Kemal Fikret Arık, Cahit Okurer, Mehmet Kaplan, Ali
Ölmezoğlu, Hasan Tanrıkut, Muvaffak Sami Onat, Hüseyin Batu, Miraç Katırcıoğlu,
Leman Avni Başa, Bülent Tarcan, Ali Münif İslamoğlu, Rüknettin Fethi, Rıfkı
Melul, Meriç, Fahrettin Kerim Gökay, Lütfü Bornovalı, Ali İhsan Balım, Mustafa
Ateş, Remzi Oğuz Arık, Nihat M.Çetin, Cevat Aydemir, A.İhsan Göğüş, Adnan
Varol, Kemal Or, Hilmi Ziya Ülken, Selami Başkurt, H.Basri Çantay, Mehmet
Nurettin, M.Nurettin Ulaş, Muzaffer Ateş Kebapçıgil, İ.H.Aladağ, Turgut Evren,
Celalettin Tuğrul, Suat Seren, Oktay Arslan Alp, Hikmet M.Erdal, Cahit Obruk,
K.Domaniç, Neriman Yavuzer, Bahaettin İzgi, Jale Baysal, İlhan Engin, Asaf
Muammer, Mahmut Kıyıcı, Halil Soyuer, Ali Rıza Alp, Talat Tekin, İsmail Ali
Sarar, Suat Yeşilyurd, Vedat F.Belli, Ali Fuat Başgil, Tahir Örnek, Muzaffer
Uyguner, O.Nedim Tuna, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Osman Nedim Tuna, Hasan
Fevzi, Tarık Buğra, Zeki Ömer Defne, Salahattin Köseoğlu, Rıfat Necdet Evrimer,
Necati Karabacak.
Nurettin Topçu, bazı yazılarını Nizam Ahmed takma ismiyle kaleme almış,
Denizli’ye sürgün edilmesine neden olan ‘Çalgıcılar’ başlıklı yazısını da bu müstear
isimle yazmıştı. Bu yazıda Topçu, bir ziyafette bulunan bir sarhoş ve ona
dalkavukluk yapan kişilerle çalgıcıların bulunduğu bir mizanseni anlatırken, üstü
kapalı biçimde rejime yönelik eleştiriler getirmekteydi. Yazıda hükümetin tepkisini
çeken konu da, büyük olasılıkla sarhoş diye nitelendirilen ve etrafında dalkavukluk
yapılan kişinin Atatürk olduğunun ima edilmesidir.
15
A.I. NURETTİN TOPÇU’NUN HAYATI
Derginin yazı kurucusu ve başyazarı olan Nurettin Topçu, 1909’da
İstanbul’da doğdu. Liseden mezun olduktan sonra, kendi çabalarıyla Avrupa’da
eğitim yapmak üzere imtihanlara girer, kazanır (1928) ve Fransa’ya gider. Paris’te
kendisinden daha önce gitmiş olan Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ile
görüşmeleri olacaktır. Sorbonne’da ‘Conformisme et revolte’ adındaki doktora
tezini verir. 1934’te yurda döner, Galatasaray Lisesinde felsefe öğretmeni olarak
görev alır (1934). Hatırlı bir kişinin oğluna sınıfını geçmesi için iltimas yapmayı
reddetmesi sebebiyle İzmir’e tayin edilir. Hareket dergisini İzmir’de bulunduğu
yıllarda çıkarır. Hareket’te yayınlanan ‘Çalgıcılar Yine Toplandı’ isimli yazısından
dolayı soruşturma açılması üzerine Denizli’ye tayin edilir. Daha sonra İstanbul’a
tekrar döner. İstanbul’da Abdülaziz Bekine Efendi’ye intisap eder. Nurettin Topçu
bir süre Edebiyat Fakültesinde Hilmi Ziya Ülken’in kürsüsünde eylemsiz doçentlik
yapmıştır. ‘Bergson’ konusunda doçentlik tezi hazırlamış fakat kendisine kadro
verilmemiş ve muhtelif gerekçelerle üniversiteye alınmamıştır. Fikri faaliyetlerini
Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye
Milliyetçiler Derneğinde sürdürdü. !975’te vefat etti. Hüseyin Avni Ulaş ve Remzi
Oğuz Arık’ın tesiriyle benimsediği Anadoluculuğun adeta ruhi, içtimai programını
çizdi. 1947-49 Hareket’lerinde bu çerçevedeki düşüncelerin İslami temellerini
açıklığa kavuşturdu.32
Nurettin Topçu’nun son yılları dar bir kültürel çevrede, yalnızlık içinde
geçmiştir. Hareket Dergisi’nin yazı ailesi ve okurları üzerinde Topçu, büyük bir
etkide bulunmuş, bu insanlardan büyük saygı görmüştür. Hareket çevresi onu bir
hoca, bilge ve pir gibi görür. Bunu düşüncelerinden çok, son derece mütevazi ve
32 Nurettin Topçu’ya Armağan, İmzasız, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992, s.11-13
16
ilkeli hayatına borçludur. Polemiklere girmeyen etkili ve ateşli kalemi de bu saygıda
rol oynamıştır. 33
Şehsuvaroğlu “…Yirminci yüzyıl Türk düşünce hayatında özgün düşünce
sistemi, Anadolu’yu ihya edecek terkibi ile çok önemli bir yere sahip olan Nurettin
Topçu, bu geçen yüzyılın çocukluğundan ölümüne kadar bütün hercümercini
yaşamış bir Cumhuriyet aydınıdır. Cumhuriyet dönemine ait olan aydınlar arasında
elbette onun diğerlerinden çok özel bir konumu vardır. O, gerçekte, yeni
Cumhuriyet’in ayakta kalma stratejisini kurucu düşünceyi ihya ettiği bilinen
Gökalp’ten daha gerçekçi bir çizgiye oturtmuş olmasına rağmen; Cumhuriyet’in
yöneticileri/elitleri tarafından anlaşılamamıştır…”34 ifadeleriyle ve belki biraz da
abartarak, Topçu’nun Türk fikir hayatındaki yerine işaret etmeye çalışmıştır.
Sina Akşin’e göre ise Topçu, İslamcı-ulusçu-sosyalist olarak nitelendirile-
bilir.35 Mollaer, bu durumu aşağıdaki ifadelerle anlatır :”…Farklı bilgi bloklarının
Türkiye’nin düşünce hayatındaki yapısallığı Topçu’nun entelektüel yalnızlığını
anlatır. Bir açıdan, bu yalnızlık ; kendini aklıyla “Yön”de gönlüyle “Büyük
Doğu”da hisseden Cemil Meriç’in yalnızlığını andırmaktadır. Belki, durum daha da
vahimdir. Topçu sosyalizmiyle Necip Fazıl gibi düşünürlerin tepkisini çekmiş,
Büyük Doğu’yla gemileri yakmış, incelmiş İslam yorumu ve tasavvufçuluğuyla
şeriatçı ve formalist akımların gadrine uğramış, kapitalizme İslami bir emperatifle
hücum etmesiyle egemenlerin kara listesine alınmış, ama metafizik felsefesiyle sol
epistemik cemaatin de kapısında kalmıştır. Topçu’nun kurduğu dergiyle bir ekol
yarattığı ve kendi rüzgarında yelken açtığı da düşünülebilir ama öğrencilerinin O’nu
hatırlama tarzları tartışmaya açıktır. Nihayetinde, Topçu’nun düşüncesi, Türkiye’de
sosyalizmin tarihine bir katkıdır” 36 . Aslında, bu birbiriyle çelişkili görünen
yaklaşımlar Nurettin Topçu’nun düşüncelerini anlattığı eserlerinde ve yazılarında
33 Süleyman Seyfi Öğün, Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992, s.52 34 Lütfü Şehsuvaroğlu, Nurettin Topçu, Alternatif Yayınları, Ankara, 2002, s.21 . 35 Sina Akşin, Türkiye Tarihi, 5.Cilt-Bugünkü Türkiye 1980-1995, Nurettin Topçu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997,s.293 36 Mollaer, a.g.m. s.39
17
yaratmaya çalıştığı yerli sentez çabasının günümüzde bile yeterince anlaşılamamış
olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Nitekim, Topçu, yaşadığı dönemde “…sosyalist görüşleri nedeniyle,
milliyetçi çevrelerde de eleştiriye uğramış, Milliyetçiler Derneği’nin 1963 yılındaki
Büyük Kongrelerinde bir grup fanatiğin, Biz, Müslümanız, Biz Sosyalist değiliz,
Sosyalizm demek, Komünizm demektir, Türk Milliyetçileri asla sosyalist olamazlar
diye bağırmaları hatta hakaret etmeleri üzerine Topçu derneğin çalışmalarını
bırakmıştır. “ 37
Nurettin Topçu’nun yazılarında metodolojik açıdan ilk göze çarpabilecek
özellik, toplumsal hayatı açıklamakta nedensellik bağının değerine verdiği önemdir.
Burada Marksist tahlilleri çağrıştıracak şekilde ‘alt-yapı’, ‘üst yapı’ tahlillerine
girişir. İktisadi hayata egemen olan üretim tarzının toplumsal kültürü (üst-yapı)
biçimlendirdiğini savunur. Ziya Gökalp’e yönelik eleştirilerinde onu, bir milleti
kuran maddi unsurları görmezden gelmekle ve bu nedenle de ‘bir sosyoloji hatasına
düşmekle malul sayar. Topçu’nun gözünde, eğer ortada bir Türk toplumu varsa, bu
toplumun var oluş sebebi tarihsel olarak bir üretim tarzının paylaşılmış olmasıdır.
Türk toplumu için bu tarımsal bir üretim tarzıdır. Milleti yapan diğer unsurlar, dil,
din, ve dilek birliği ancak böylesi bir maddi çevre içinde anlam kazanırlar. Bir kez,
maddi ve manevi unsurlar karşılıklı uyum içinde bir araya geldikten sonra (optimal
düzeyde) milli hayatın teessüsü sağlanmış olur.38
37 Konukman, a.g.m. s.466 38 Öğün, a.g.e. s.68
18
II.BÖLÜM
FİKİR KATEGORİLERİ
A. HAREKET VE MUHAFAZAKÂRLIK
Muhafazakârlık kavramı değişik bakımlardan tanımlanabilir. A. Yılmaz
kavramı “…Muhafazakârlık toplumsal olanın önceliğidir. Toplumsal unsurların
işlevsel karşılıklı bağımlılığını kabul etmekte, toplumsal düzenin son derece
karmaşık ve tutarlı olduğu, gelenek ve adet haline gelmiş uygulamaların bu düzeni
hem sağlayıp hem de koruduğu, geleneklerin akıl yoluyla değil toplumsal yaşamla
yaratıldığı, uzun süren bir evrimle oluştuğu kabul edilmektedir. Kutsal olanın
gerekliliğine inanılmaktadır. Birey ile toplum arasında ilişkiyi sağlayan ve sağlıklı
kılan aracı cemiyetlere büyük önem verilmektedir. Hiyerarşik bir toplumsal düzene
inanılmaktadır. Tarihe saygı ve değer verme vardır…” 39 ifadeleriyle tanımlar.
Bora’ya göre ”… Muhafazakârlık, kapitalist modernleşme süreci
karşısında, bu sürecin çözdüğü siyasal, toplumsal ve kültürel yapıların, belki daha
doğrusu o yapılara yüklenen anlam ve değerlerin sürekliliği adına gösterilen tepkiye
dayanır…”40 . Aynı zamanda “…Muhafazakârlığın tarihsel evreleri içinde ilksel,
kurucu ve esas önemde olan düşünüş tarzı çerçevesinde ağırlık kazanarak
muhafazakârlığın alamet-i farikası haline gelen izlekler var. Din, devlet, otorite.
Bunlara bu değerlerin imtiyazlı taşıyıcıları olmanın ötesinde bizatihi değer hükmü
kazanan Cemaat veya Millet’i, Gelenek’i ve Tarihi eklemek gerekir…” 41.
39 Aytekin Yılmaz, Çağdaş Siyasal Akımlar, Vadi Yayınları, Ankara, 2003, s.100-101 40 Tanıl Bora, Sağın Üç Hali, Birikim Yayınları, Ankara, 2001, s.54 41 Bora, a.g.e. s.58
19
Mollaer, soruna Nurettin Topçu’nun temel yaklaşımında muhafazakarlığın
yerini belirlemek açısından bakarken “…Türk muhafazakârlığında anti-kapitalist
öğeler bulmak zordur. Muhafazakâr ideolojide erken bir postmodernist tema
belirgindir. Ekonomik kategorilerin kültürel kategorilere dönüştürülmesi. Ortalama
bir muhafazakâr açısından gerçek sorunlarımız kültürel sorunlardır. Muhafazakâr
için ürkütücü olan, ekonomik sorunlardan ziyade, kültürel buhrandır. Bu yüzden,
ekonomi muhafazakârın anlatısı içinde çok sınırlı bir yer bulabilir. Mesela erken
Cumhuriyet’in muhafazakâr kişiliklerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın
düşüncesi, kimi araştırmacılar tarafından erken Cumhuriyet’te resmi ideolojinin
ölçülü bir eleştirisi ya da Kemalizm’e karşı yumuşak bir ideolojik bir onarım girişimi
olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, yazılarında resmi ideolojinin bir bileşeni
solidarizm konusunda bir eğilim göze çarpar. Topçu’daki sistematik kapitalizm
eleştirisi, muhafazakârlık içinde değerlendirilmesini tartışmalı kılar. İlk bakışta,
toplumsal sorunları ahlaka indirgeyen bir ahlakçı gibi görünmektedir. Ancak dikkatli
bir okuma, ekonomik planda sosyalist bir çizgiye yaklaştığını; sol düşüncenin
çekirdeğini düşünce sisteminde içerdiğini fark ettirebilir…”42 demektedir.
B. ANADOLUCULUK VE HAREKET
Cumhuriyet dönemi fikir akımları içinde en az incelenmiş alan olarak
tanımlayabileceğimiz Anadoluculuk akımı, Alver’in ifadeleriyle “…20.yüzyıl
başlarında 1.Dünya Savaşından yenik çıkan ve parçalanan Osmanlı
İmparatorluğundan geriye kalan Anadolu topraklarını merkeze alarak ortaya konulan
yeni bir siyasi yönelim ve kimlik edinme süreci doğrultusunda benimsenen bir
yaklaşım ve harekettir. Anadoluculuk ilk kez 1918 yılında, büyük düşünce
hareketlerine (Turancılık, Osmanlıcılık ve İslamcılık) tepki olarak ortaya çıkarak,
Anadolu toprağının Türk ulusunun gerçek ve tek vatanı olduğu tezini işlemiş,
Anadolu coğrafyasını kimliğin temel kurucu unsurları arasında görmüştür.
Anadoluculuk, Anadolu’nun tüm uygarlıkların beşiği olduğu ve Batı uygarlığının da 42 Mollaer, a.g.m. s.31
20
Anadolu’dan beslendiğini iddia etmektedir. Anadoluculuk biz kimiz, nereye ait’iz
sorularına cevap bulma çabasıdır. Bundan ötürü de tarih, vatan, ulus, uygarlık, kimlik
gibi temel kavramları yeniden tanımlamaya girişmiştir. Bu haliyle Anadoluculuk,
kendi temeli, kavramsal yapısı ve bakış açısı olan bir ideoloji, yaklaşım ve hareket
olarak var olmayı denemiştir…”43
Öte yandan “…Anadoluculuk, din yerine milliyetçilik kavramının ön plana
çıkmaya başladığı tarihsel bir ortamda önce kültürel nitelik taşıyan bir hareket olarak
ortaya çıkmıştır. Bu kültürel hareket, düşünce olarak hayali vatandan gerçek vatana
dönüşümün anahtarı şeklinde tarihsel bilincin oluşumu temeline dayandırılmış ve
vatanın sınırlarını da Anadolu olarak çizmiştir…”44 . Bir bakıma Anadoluculuk
akımı, milliyetçiliğin “vatan” eksenine dayalı bir yorumu olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Milliyetçiliğin, ilerleyen yıllarda kazanacağı lâik muhtevanın aksine
Anadolucuların yaklaşımında “…İslam dininin değerlerini, milliyetçiliğin
kurallarına uydurma ve her ikisinin karışımından bir sentez oluşturma girişimleri,
milliyetçiliği çağdaşlaşmanın karşısında bir işlev yüklenmeye itmiş ve bu işlevin
Türkiye’deki sonuçlarından birisi de Anadoluculuk olarak karşımıza çıkmıştır.
Anadoluculuğun, Milli mücadelenin henüz sonuçlarının kestirilemediği ve gelecek
kaygısının ön plana çıktığı bir ortamda; kültürel niteliği yanında yavaş yavaş siyasal
ve ideolojik bir şekle dönmesi kaçınılmaz olmuştur. ‘Anadolu Anadolulularındır’
diye formüle edilebilecek olan bu ideolojinin kaynağını Misak-ı Milli’de aramak
gerekmektedir. Misak-ı Milli’nin dayandığı milliyetçilik ve halkçılık kavramlarının
Anadolucuğun da dayandığı temel kavramlar olması doğaldır. Anadoluculuk,
milliyetçiliği bir tarih bilinci olarak ele alırken, tarihi de Anadoluculuğun merkezine
yerleştirmiştir. Anadolu’nun geçmiş kültürleri ile Türkmenlerin 1071’de Anadolu’ya
getirdikleri dinamizmin sentezi sonucunda yeni bir ulus yaratıldığı düşüncesine
43 Alver, a.g.m. s.258 44 Mithat Atabay, 2. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Milliyetçi Akımları, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.222
21
dayandırılan Anadolucuğun temelini coğrafya ve tarih belirlemiştir. Coğrafya; her
türlü ulusal gelişimin kaynağını teşkil ederken, 1071 tarihi de Anadolu’da ulusal
tarihin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Anadoluculuk, bugünkü Anadolu
kültürünün oluşumunda bu iki faktörü ele almıştır. Bu iki faktörün dikkate
alındığında, Orta Asya’nın göz ardı edildiği görülmektedir. Orta Asya’nın göz ardı
edilmesinin altında Anadolu’nun yeni bir vatan olarak benimsenmesi arzusu
yatmaktadır…”45 .
Nitekim, bu yaklaşımın bir göstergesi olarak ”Anadolu’nun yeni bir vatan
olarak ön plana çıkması ve benimsetilmesi arzusu, Anadoluculuğun kültürel, sosyal,
ekonomik ve siyasal görüşlerinde kendini göstermiştir. Anadolu halkının büyük
çoğunluğunun Müslüman olması, Anadoluculuğun dinsel nitelik arz etmesine yol
açarken, hiçbir zaman Anadolu ırkçılığına yönelinmemiştir. Bu nedenle
Anadoluculuk İkinci Dünya Savaşı sırasındaki soy ve ırk teorilerine; manevi
kaynaşma, ulusa hizmet ve fedakârlık bazında karşı çıkmamıştır.”46
Bu yaklaşım, Anadolu’yu bütün kültürel mirasıyla benimseyerek yeni bir
ulus tanımı temelinde gelişen öteki yorumlardan farklı bir nitelik taşımaktadır.
Hareket çevresinin yorumuyla “…Anadoluculuk, İslam temellidir. Anadolu, tüm
özellik ve değerleriyle benimsenmemektedir bu anlayış çerçevesinde. İslam, çok
önemli bir ayrışmayı ve değerler sistemini belirleyen bir faktördür. İslam olmadan
Anadolu bize benzemiyordu, İslam onun ruhunu değiştirdi. Milliyetçilik anlayışı da
yine İslam’a vurgu yaparak belirlenmektedir.”47.
Dolayısıyla denilebilir ki, Hareket Dergisinin Anadoluculuk yorumu,
“…Atatürk milliyetçiliğine ve Pantürkçülüğe alternatif bir akım olarak ortaya
çıkmıştır. Atatürk milliyetçiliğinin çağdaşlaşma atılımlarına karşın dinsel temaları ön
plana çıkaran Anadoluculuk, milliyetçiliği tarihsel ve kültürel bağlamda yeniden
yorumlayarak mistik bir vatan anlayışına yönelmiştir. Kültüre dayalı gelenekçi ve
45 Atabay, a.g.e. s.222 46 Atabay, a.g.e. s.223 47 Alver, a.g.m. s.259
22
muhafazakâr bir yapının kurulmasını istemesi şeklinde kendini gösteren
Anadoluculuk, Türkiye’de çağdaşlaşma ve gelenekçilik çatışmasının yeni bir halkası
olarak kültürel, sosyal ve siyasal hayatta varlığını günümüze kadar
sürdürmüştür…”48
Turancılık, metodolojik olarak objektif olandan subjektif olana doğru bir
yükselişi içermektedir. Anadoluculuk ise, milliyetçi ontolojiyi, ırk, dil bağlarını,
vatan ekseninde tarihsel bir kader birliği şuuruna bağlı olarak tali görmekte,
metodolojik olarak subjektiften yola çıkmaktadır. Bu metod değişimi çöken bir
imparatorluk enkazı altında, milliyetçi duyarlılığın kendisini yeniden üretebilmesi
adına son derecede doğal karşılanması gereken bir durumdur. Anadoluculuk,
Turancılığın uğradığı bozgunun ve mütareke yıllarının işgallerle dolu acı
tecrübelerinin milliyetçi çevrelerde yarattığı bunalımların ürünüdür. Her bunalım
çağı mistik eğilimlerin yoğunlaştığı arayışları doğurabilir. Bu bağlamda
milliyetçiliğin yeniden biçimlenmesinde, milliyetçi düşüncenin nesnellikten
öznelliğe, pozitivizmden mistisizme evrilmesini anlamakta zorluk çekilmemesi
gerekir.49
Turancıların, milliyetçiliğin ontolojik birikimleri ile yüklü dışa vurumcu
yönelişlerinin yerini Anadolucuların milliyetçi harekete mistik temeller kazandırma
yolundaki içe vurumcu yönelişler aldı. Türklerin, Anadolu’ya yerleşmeden önce,
Orta-Asya steplerinde bıraktıkları tarihsel geçmişleri, Anadolu tarihçiliğini ilgi alanı
dışında tutulmaktadır. Ortak tarih ancak ortak yaşayış birliğinin belirli misyonlara
dayalı olarak kader birliğine dönüşmesi ile gerçeklik kazanabilmektedir.
Anadolucular, mistik anlamda felsefi düşünüşün araçları ile tarihi
yorumlamaktadır.50
Anadoluculuk, çerçevesini Misak-ı Milli ile sınırlandırmasıyla aslında
kolayca resmi ideolojiyle örtüşebilir görünmekle birlikte, Anadoluculuk, hiçbir
48 Atabay, a.g.e. s.223 49 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik …, s.25 50 Öğün, a.g.e. s.26-27
23
zaman resmi görüş haline gelmemiştir. Bunun bir açıklaması da Anadoluculuğun
İslam’a ılımlı yaklaşımı ve İslam’ı Anadolu kültürünün kurucu öğelerinden biri
olarak tanımlaması, özellikle 1925’teki Şeyh Sait ayaklanmasının ardından devletin
sahiplenmek istemediği bir yaklaşımdır. Şeyh Sait Ayaklanması’nın Türk ulusal
kimliğinin oluşumuna etkisi, Müslümanlığın milleti bir arada tutan unsurlardan biri
olduğuna olan inancı temelden sarsmış olmasıdır.51
Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Mecmuası çevresindeki erken Anadolucu
hareketi ‘Memleketçilik’ olarak adlandırmaktadır. Bu adlandırmadan da
çıkarılabileceği gibi Anadolucu hareket, Kemalist milliyetçilikten ve ırkçı bir
söylemle birleşen Türkçülük ve Turancılıktan farklı olarak vatanseverlik ve ortak
tarih duyguları üzerinden gelişebilecek romantik öğeler taşıyan bir ‘toprak
milliyetçiliği’ni içerdiği izlenimi vermekle beraber aslında Türk etnik kimliğini güçlü
bir biçimde vurgulamaktadır. 52
Anadolucu akımla, Hareket ekolü arasındaki yakın ideolojik temas,
Mehmet Kaplan’ın Hareket dergisindeki bir başyazıda teyit edilerek, Remzi Oğuz
Arık, Hilmi Ziya Ülken, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İsmail Hami Danişmend’in
çeşitli yayın organlarında yayınlanmış eserleri, yazıları, Hareket’in bütün sayılarına
hakim olan zihniyet ile ortaya çıkan netice sonucu Türk Milliyetçiliği fikri, şimdiye
kadar olduğundan çok fazla bir vuzuh ve katiyete kavuşmuş, uzun bocalamalardan
sonra, nihayet, kendisine müspet temeller bulmasını ve kesin sınırlar çizmesini
bildiği vurgulanmıştır.53
Bu yazıdan anlaşıldığına göre Kaplan, Türk Milliyetçiliği düşüncesinde
bir fikir karmaşasının yaşandığını, başlıkta da vurgulandığı gibi özgün olan, bu yeni
Türk Milliyetçiliği anlayışı, entelektüel çabalar sonucunda milliyetçilik fikrini içine
düştüğü, ideolojik bulanıklıktan kurtarmasını bilmiştir. Aynı devirde, birbirinden
tamamen müstakil kafaların böyle müşterek bazı esaslar üzerinde birleşmesi, 51 Seçil Deren, “Türk Siyasal Düşüncesinde Anadolu İmgesi”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, 4.Cilt Milliyetçilik, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.539 52 Gös.Yer. 53 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”, Hareket, Ekim 1947, Sayı 8, s.2
24
Türkiye’de yeni bir düşünüş tarzının, belki de ileride bütün kültür hayatına hakim
olacak yeni bir cereyanın başladığına kuvvetli bir delil sayılabilir. Pekiyi bu yeni
düşünüş tarzının ana hatları nedir? her şeyden önce temel alınan Türkiye
coğrafyasıdır. Coğrafya, milletlerin hayatı üzerindeki sanayi, iktisadi, ticari, siyasi ve
harsi hayatı üzerinde en mühim bir rolü oynar. Ancak coğrafyanın bu milliyetçilik
anlayışında temel olması, sadece bu nedenlerden dolayı değil, aynı zamanda
mukaddes vatan mefhumu, hem de milli gelişmenin bir kaynağı olarak kabul etmesi
gayet tabiidir. Burada ideolojik sınırlar kesin olarak çizilmekte, Türkiye’yi esas
olarak kabul etmeyen her ütopik anlayış, vücudunu hakir gören Hint fakirleri gibi
zayıf kalmaya ve batıl itikatlar içinde boğulmaya mahkumdur.54 Burada, gönderme
yapılan adres açıktır. Turancılar hedef alınmaktadır. Bu yeni milliyetçilik anlayışı,
bu nevi ideolojileri, hayalleri ne kadar parlak olursa olsunlar, kendisine aykırı
bulmaktadır.
Yeni milliyetçiliğin ikinci esası, bu topraklar üzerinde gelişen Türk
tarihidir. Yukarıda adları zikredilen yazarların hepsi bunlar arasına girer. Yahya
Kemal, Ahmet Hamdi, Kemal Pikar gibi şairler de girer. Malazgirt zaferini (1071)
Türkiye tarihinin başlangıcı olarak kabul ediyorlar. Onlara göre bu tarihten öncesi
Kavmi tarihtir, 1071 milli tarihin başlangıcıdır. 55
Milliyetçi akımlar içinde, Turancılığa en radikal eleştiriler Anadoluculardan
gelmiştir. Özellikle Nurettin Topçu’yla ideolojik çerçevesi netleşen bu akım, milletin
ve milliyetçiliğin Cumhuriyetle başlatılmasına karşı çıkar ve milliyetçiliğin
başlangıcı için 1071 Malazgirt Savaşını esas alır. Anadolucular, sadece ırk- dil birliği
bağlarıyla milletin tanımlanamayacağını iddia ederler. Onlara göre önemli olan
tarihsel kader birliğidir. Irk, dil ve din gibi maddi bağlar; ancak bir toprak parçası
üzerinde insanların el ele vererek ‘aynı kaderin çemberi içinde’ paylaştıkları ‘birlik’
sayesinde oluşturulan milletin unsurları olarak anlamlıdırlar. Milliyetçiliği, maddeci
54 Gös.Yer 55 Gös.Yer.
25
(aynı zamanda barbar) ve ruhçu olarak tasnif eden Topçu, Turancılığı maddeci
milliyetçilik olarak değerlendirir.56
Denilebilir ki Hareket çevresinin savunduğu Anadolucu Milliyetçilik akımı,
bir bakıma tarihle bağları, yaşanılan coğrafyayla sınırlandırılmış bir yaklaşıma
derinlik kazandırma ve yaygınlaştırma çabalarına denk düşmektedir.
B.I.KÖYCÜLÜK
Hareket dergisinde işlenen fikir kategorilerinin ikincisini “Köycülük”
oluşturmaktadır.
Köycülük ve benzeri düşünceler 19. yüzyılın sonlarından itibaren, gelişmiş
kapitalist ülkelerde gözlemlenmiştir. Bunda en büyük etken kuşkusuz kentleşmenin
ve sanayileşmenin eskimiş toplumsal yapıları, tarzları, değerleri, kültürleri ve bir çok
diğer etmeni kökünden değiştirmeye başlamasıdır. Bir başka deyişle köycü
düşünceler kentleşmeye ve sanayileşmeye doğrudan bir tepki olarak gündeme
gelmiş, bu nedenle de kapitalist gelişmenin ileri aşamasındaki ülkelerde köycü
akımların en belirgin özellikleri tepkisellikleri ve yüzlerinin geçmişe dönük
olmasıdır. Özellikle bir kriz dönemi olan 1930’larda bu tür düşünceler tüm dünyada
yaygınlaşarak taraftar bulmuştur. Örneğin köycülük Almanya’da Nazi hareketinin
önemli ideolojik dayanaklarından birisini teşkil etmiştir. 57
Türkiye’de köye ve köylüye yönelik ilgi asıl olarak 1930’lu yıllarda
gündeme geldi. Bunda kuşkusuz yeni rejimin siyasal tabanının artırılması
kaygılarının önemli bir yeri vardı. Atatürk’ün söylevleri dahil bir çok resmi söylevde
kırsal bölgelerin gelişiminin rejimin en önemli görevi olduğu söylenmekteydi.58
Köycüler köy hayatını ve köylüleri yüceltiyorlar, köylüleri Türk
Milletinin aslını oluşturan, ulusal gelişmede belirleyici, asil, akıllı ve değişime açık 56Cemal Şakar, ‘Topçu’da Türk-İslam Harikası Olarak Millet ve Milliyetçilik’,Hece… s.266 57 M.Asım Karaömerlioğlu, ‘Türkiye’de Köycülük’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm… s. 284-285 58 Karaömerlioğlu, a.g.m. s.286
26
insanlar olarak tasavvur ediyorlar, bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğunu, örneğin
şehirleri, köylerin zararına olarak üstün tutmakla eleştiriyorlardı. Köycü söylemin en
ayırt edici özelliklerinden birisi şehirleşmeye karşı oluşuydu. 59
Köyün, köylünün yüceltilmesi Hareket ekolünün önde gelen temsilcilerinin
en önem verdikleri konuların başında gelmektedir. Anadoluculuğun ekonomik
görüşleri, köy ve köylücülük üzerine kurulmuştur. Anadoluculuğun köycülük
düşüncesi, 1943 yılında ‘Köye Doğru’ sloganıyla özetlenmiş ve bu hareket, köylerin
ekonomik, kültürel ve sosyal yönden geliştirilmesi ve gereksinimlerinin karşılanması
lüzumundan ortaya çıkmıştır. Anadoluculuk köy kent düşüncesini ortaya atmış ve
sanayi köyleri kurulmasını savunmuştur. Bu düşünce, dış kaynaklı olmasına rağmen
Türkiye açısından oldukça önemlidir. Anadoluculuğun köylünün kalkınması
konusunda ortaya koyduğu çözüm önerileri somut ve çağdaş niteliktedir.60
Anadolucular ve Hareket ekolü içinde yer alan bu görüşün temsilcileri için
köy o kadar önemlidir ki, bunlardan Remzi Oğuz Arık’ın, milli konulardaki fikir
yazılarının ikincisi 1933 yılında Dönüm dergisinde ‘Bizde Köy’ başlığını
taşımaktadır. 1933-1934 yılları arasında üzerinde önemle durduğu konu ‘Köy’dür. 61
Remzi Oğuz Arık’ın, 1952 yılında kurduğu ve genel başkanlığını yürüttüğü partinin
adı bile Türkiye Köylü Partisidir.62
Köylüler hakkında zalim hükümler verilmektedir. ‘Köylü cahildir, geri
insandır, dünyayı tanımaz. Evinden, köyünden ötesini bilmez. Onun fazla şeye
ihtiyacı yoktur. Onun yaşayışı hayvana yakındır. Köylünün kabiliyeti sınırlıdır. O bir
medeniyete giremez. Toprak adamıdır ve daima geri insan olarak kalacaktır. O,
münevver olamaz. Geri bir medeniyetin çocuğudur. Nurettin Topçu, köylü hakkında
buna benzer diğer hükümleri de sıraladıktan sonra, bunların peşin hükümlü, köylüyü
tanımayan kişilerce ortaya atılmış iddialar olduğunu, köylü hakkında yapılan abartılı
59 Karaömerlioğlu, a.g.m. s. 287 60 Atabay, a.g.e. s.223 61 Rıdvan Çongur, “Remzi Oğuz Arık”, Remzi Oğuz Arık Armağanı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987, s.265 62 Çongur, a.g.e. s.278
27
iltifatların da yine köylüyü tanımamaktan ileri geldiğini ekler ve kendi görüşünü
ortaya koyar: Köylü ne melektir, ne de şeytan. Köylü işlenmemiştir, her insanda
bulunan zaaflar, kusurlar onda da vardır. Ancak bu köylünün suçu değildir. Köylü,
zalimle cahilin, jandarma ile hocanın eline bırakılmış gördüğü zulüm ve ceberut,
ondaki hile kabiliyetini artırmıştır. Fitne, haset ve dedikodu köylüye maddi yokluk ve
hürriyet yokluğu ile gelmiştir. 63 Topçu, Anadolu köylüsünün Eti çiftçisiyle olan
kaynaşması sürecini anlattıktan sonra, köy hayatının şehir hayatına ve köylünün de
şehirliye üstünlüğünü ispata girişir. Köylü, tabiatla haşır neşir olduğundan, üretim
sürecinde insanla karşılaşmadığından üretim sahnesinde kimseyi aldatmaz . Köylü,
harcamaktan zevk alan insan değildir. Çok harcamak, insanda bir sevince bağlı derin
bir temayül, yaşama gücünü besleyici bir aldanmadır. Bu aldanmaya Anadolu
köylüsü, her çiftçi millet gibi en az vurgun olan insandır. Tüketim toplumuna
eleştirel bir gözle bakarak, köylünün bu toplumun alışkanlıklarına sahip olmaması
olumlanmaktadır. Çiftçi, ilk üretici olduğundan siyasetle kumar kazancı köylüye
yabancı kalmış, bu sebepten tüccar ahlakına çok üstün bir manevi hayat bolluğu içine
girmiştir.64
Yaşanan hızlı değişimin getirdiği sorunların nasıl aşılacağı konusunda
maddi pratikler konusunda zorlanan Nurettin Topçu, toplumsal kurtuluş projesi
olarak sunduğu Anadoluculuğu, kırsal mekâna taşımak zorunda kalmıştır. Kır-kent
bağlamında yapılan zorunlu tercihle birlikte düşünceler, pastoral bir arka planda
romantikleşirken; yapılması gerekenler de ‘altın çağ’a ertelenerek, ütopyalaşmıştır. 65
Hareket’çilere göre Anadolu’nun değerlerini köylü taşımaktadır.
Anadolu’yu görmek, tanımak isteyenler köye ve köylüye bakmalıdır. Anadolu’ya
baktığınız zaman, sefalet, zaaf, hastalık, cehalet manzarası içinde Anadolu’nun
kuvvet kaynakları toprak yığınları içindeki elmaslar gibi parlamaktadır. Bu kuvvetler
nelerdir? Bunlar, nüfusun yüzde seksenini oluşturan köylünün yırtık elbiselerinin
içinde, kerpiç damında ve küçük tarlasındadır. Vehimlere kapılmayınız: Anadolu köy
63 Nurettin Topçu, “Benliğimiz”, Hareket, Mayıs 1939, S.4, s.2 64 Topçu, a.g.m.,s. 2 vd. 65 Şakar, a.g.m., s.273
28
ve kasabadır. Anadolu’yu ayakta tutan köylü ve kasabalıdır. Onların inançları,
sevgileri, elleridir. Anadolu küçük mülkler, küçük zanaatlar diyarıdır. Anadolu
pederşahi bir aile temeline istinat eder. Anadolu esas itibariyle dindardır ve
müslümandır. Anadolu köylüsü ve kasabalısı çok mütevazı, çok gösterişsiz bir hayat
sürer. Bu hayatın özünü sabahtan akşama kadar çalışma, ailede hürmet ve sevgi,
hemşeriler arasında yardımlaşma ve saygı teşkil eder. Bu değerler var oldukça
Anadolu’nun komünist ve dinsiz bir rejimle idare edilmesi korkusuna gerek yoktur.66
Osmanlı İmparatorluğu köylüyü ezdiği için suçlanmaktadır. Romantik köylü
portreleri çizilmektedir. Allah’tan imdat bekleyen, saf ve hakikatle dolu ruhunun
ulviyetine yükselmek isteyen; akan sular kadar temiz, gökyüzü kadar berrak büyük
Türk köylüsü!... Bu vaziyet elbette uzun müddet devam edemezdi. Çünkü onlar, bu
milletin mayası, ruhu idiler. Artık, talihin güler yüzü kendilerine tebessüm etmeye
başladı. Milli davamızın köy davası olduğu anlaşıldı. Bunun sebebi, büyük ve şanlı
bir mücadeleden sonra İstiklal savaşını kazanarak milli bir devletin
kurulmasıdır.Devletin köylüye dönük gerçekleştirdiği Köy Kanunu, aşarın
kaldırılması, İş Kanunu, Köy Enstitüleri gibi uygulamalar başarılı bulunmakta ve
sevinçle karşılanmaktadır. 67
Dergide konuya ilişkin yazılardan yapılan bu alıntılar, Hareket çevresinin salt
bir “muhalif” düşünce akımı olarak nitelendirilmesinin isabetli olmadığını
düşündürmektedir.
B.II.İSLAM ANLAYIŞI
Daha önce vurgulandığı gibi, Hareket Dergisi yazarlarının fikir kategorileri
arasında “İslam” önemli bir yer tutmaktadır.
1970’lerden sonra yayınlanan çok az yazı istisna edilecek olursa, Hareket
dergisinde anlatılan İslam, Kur’an’dan ve Rasulullah’ın uygulamalarından beslenen
66 Mehmet Kaplan, “Anadolu’nun Kuvvetler”i, Hareket, Eylül 1948, Sayı 19, s.3-4 67 Bahattin İzgi, “Köy Davası Hakkında Bazı Mülahazalar”, Hareket, Ocak 1948, Sayı 11, s.11
29
bir din anlayışını değil, tevhidi kimlikten ve ümmet anlayışının gereklerinden
uzaklaşmış sufilerin taşıdığı ve müsteşriklerin işlediği muharref geleneğin değerlerini
önceliyordu. Bu anlayış, Kur’an’dan ilham aldığını defaatle iddia etmesine rağmen,
vahyi değil, tarihi birikimi ve muharref geleneği ölçü almaktan çekinmeyen, parçacı,
sentezci, iş’ari, eflatuncu, taklitçi bir çerçeveye oturuyordu. Bu yönüyle Hareket
dergisi ikide bir bir bahsettiği Rönesans idealine rağmen, Osmanlı toplum yapısından
miras alınan din anlayışının mahkûmu, ruhçu oryantalistlerin takipçisiydi. Hareket’in
Kur’anla irtibatını güçlendirmek, sahip olduğu telakkileri sorgulamak ve Kur’an ile
sağlamasını yapmak, Tevhidi mesajları kavramak, sosyalleştirmek ve evrensel İslami
hareketin kazanımlarından dersler çıkarmak gibi bir kaygısı yoktu. Onun derdi Türk
milletinin ve Türkiye’nin güçlendirilmesinde, İslam’dan nasıl faydalanılması
gerektiği noktasındadır. Ümmet ve Tevhid bilincinden kopuk olan bu yaklaşım,
Türkiye’de vahiy İslam’ı yerine tarihi İslam’a sarılan bir çok cemaatin, tarikatın,
akademik camianın dini kimliğinin belirleyicisi olmuştur. 68
Bir Anadolu İslamı’nın var olduğu ve bu İslam’ın diğer ülkelerdeki İslam’dan
farklı bir anlayışa sahip olduğu iddiası dile getirilir. Hepsi İslamiyete dahildir diyerek
bu topraklar üzerinde gelişen din hayatını da Arap ve Acemlerinki ile bir torbaya
sokmamak lazımdır. Din, herkesin üzerine giyindiği hazır bir elbise değildir. Dinler
de coğrafyaya, tarihe, ırka, içtimai şartlara uyarlar. Anadolu’daki din hayatı,
tarikatları velileri ve edebiyatlarıyla milli kültürün zengin borsasını teşkil ederler.
Türk halkının o temiz ve sarsılmaz ahlakını vücuda getirmede bu din hayatının derin
tesirleri olmuştur. Yunus Emre’nin bir Anadolu köylüsü olduğunu düşünmek İslam
dininin Anadolu’da nasıl bir ruh asaleti yarattığını göstermeye yeter.69
Türk milletinin dindarlığına gönderme yapılarak dindarı sadece tabiat
kuvvetlerine inanan adam olmadığı vurgulanmıştır. Din ahlakla eşit görülmektedir.
Bu millet ahlaklı olanları daima tebcil etmiş, ahlaksızlardan ise her zaman nefret
68 Türkmen, a.g.m. s.56 69 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”…,Hareket, s.3
30
etmiştir. Eski ve yakın tarihin ve bugünün halk tarafından sevilen ve sevilmeyen
tiplerini bu ölçüye vurabilirsiniz.70
Anadolu coğrafyası ve tarih içinde olgunlaşan soy birliği ve bu soy birliği
tarafından oluşturulan maddi ve manevi kültür yeni Türk Milliyetçiliğinin esas
temelleridir. Fakat bu dört temel yeni milliyetçiliği kendi hudutları ve benliği içine
hapis olmuş kapalı bir sistem haline getirmez. Dünya medeniyetinin bu günkü ve
yarınki kuvvetleri onun için daima başarılacak olan bir kuvvet kaynağıdır. Yeni
milliyetçilik bu manada Garpçıdır. Fakat Garbı bir maymun gibi taklit etmeyi değil,
ondan kendi inkişafına yarayacak unsurları seçmeyi ve kendi bünyesinde eritmeyi
esas tutar. Diğer taraftan yeni milliyetçilik sadece bir dünya müstehliki değil, aynı
zamanda medeniyet âlemine yeni kıymetler ilave eden yaratıcı bir varlık olmak ister.
O bu manada insaniyetçidir. Fakat o Dünyaya yardım etmesi ancak kendini
yükseltmek ve ilerletmek yani bir şahsiyet olmakla kabil olacağına inanır. 71
Derginin bu konudaki genel yaklaşımı “din”in Anadolu’da özgün bir yorumla
benimsendiği şeklindeki “sosyolojik” yaklaşıma dayanmaktadır denilebilir.
C.HAREKET VE MODERNLİK KARŞITLIĞI
Türk muhafazakârlığı kısmi ve koşullu modernleşme anlayışı kapsamında, şu
ya da bu düzeyde ihyacı eğilimlerle çatışır. Zaten ilerlemecilik ve kalkınmacılık gibi
pozitivist doğrultuları, geçmişe dönme ya da onu yeniden canlandırma gibi, dünyada
örnekleri en azından Türkiye’de olduğundan daha fazla olan bir gerilemeci anlayışla
uzlaşmaz. Türk muhafazakârlığı içinde bu yaklaşımın özlü bir tek örneği mevcuttur:
Nurettin Topçu. O da muhafazakar arkadaşları tarafından yalnız bırakılmış,
Anadolu’da 13 ve 14.yüzyıllarda Altın devri’ni yaşayan sufi hayat ile tarımsal 70 Kaplan, a.g.m. s.4 71 Gös.Yer.
31
yaşayışın şaşırtıcı bir sentezini yapan ve Anadolu sosyalizmi olarak tanımladığı
ülküleri, yukarıda çizilen ve Türk muhafazakarlığının kültürel omurgası olarak
değerlendirilebilecek temalara göre marjinal kalmıştır.72
Nurettin Topçu, yazılarında, İslamcılığın ihyacı çizgisinin hemen hemen
tüm karakteristik özelliklerini de sergilemektedir. İslam ihya hareketinin dini aslına
irca, imanın basitliği, aklın hâkimiyetini sağlama, insanın irade gücü, reformculuk,
tasavvufi düşünüş, tabiata yönelme ve Batı medeniyetini müspet ve menfi yönleriyle
değerlendirme gibi belli başlı konuları işlemiştir. Nurettin Topçu, Namık Kemal,
Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, ve Sait Halim Paşa ile başladığı kabul edilen
İslam ihya hareketinin veya bu manada kullanılmak kaydıyla İslam modernizminin
kendine has yönleri olan bir temsilcisi olarak ortaya çıktığı görülmektedir.73
Modernizm ve sonuçları, hareket dergisinde vurgulanan bir konudur.
makinalaşma, endüstrileşme eleştiriye tabi tutulmaktadır. Bir yazısında Mehmet
Kaplan, fert olarak insanın hiçbir çağda bugünkü kadar küçük görülmediğini ve
küçültülmediğini, medeniyetin hiçbir çağda bugünkü kadar şahsiyetleri silen bir
sistem haline gelmediğini belirtmektedir. Kaplan’a göre bu durum, makine icat
olduktan ve modern devlet nizamı kurulduktan sonra olmuştur. Bugün insanlık,
makine ve devlet denen iki devin idaresine girmiştir. Dünya, gittikçe
yeknesaklaşmakta, insanlar birbirine benzemektedir. Makine ve devlet, yaşama
şartlarını ve insanlığı gün geçtikçe standart bir tek tipe icraya çalışmaktadır. Büyük
fabrikalardan çıkan milyonlarca eşya, seri vasıtalarla dünyanın her yerine
dağılmaktadır. Yalnız maddi vasıtalar değil, manevi vasıtalar da yeknesaklaşıyor.
Amerika’da yapılan bir filmin kopyası, bütün dünya sinemalarını dolaşıyor ve
milyonlarca insana aynı duyuş, aynı düşünüş tarzını arz ediyor.74
72 Süleyman Seyfi Öğün,”Türk Muhafazakârlığının Politik Kökleri”, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce, Muhafazakarlık… s.566-567 73 M.Zeki İşçan,” İslam İhya Hareketi, Modernizm ve Nurettin Topçu”, Türkiye Günlüğü, Kasım-Aralık, 1994, Ankara, Sayı 31, s.45 74 Mehmet Kaplan, “Bugünkü Medeniyet ve Fert”, Hareket, Mart 1947, Sayı 1, s.7
32
Bugünün küreselleşme tartışmalarına Kaplan, o günden karşıt kutupta
yaklaşmaktadır.
Siyasilerin ‘bir tek dünya’ kurmak için çalışmaları, belki boşuna bir
zahmettir; dünya içten içe, kendiliğinden o tarafa doğru gidiyor. Maddi ve manevi
vasıtalar, planlı ve süratli bir şekilde bütün dünyayı çok geçmeden bir karenin dört
açısı gibi eşit yapacaktır. Bu zararlı bir şey midir? Zararlı veya karlı bu zaruri bir
şeydir. Sır bulunmuştur. Plan, kalıp, sistem, kolaylık! Rahat yaşamak istemiyor
muydunuz? İşte rahat yaşıyorsunuz. Bir zaman gelecek ki fabrikalar amelesiz, kendi
başlarına işleyecekler ve insan yaşamak için kolunu kımıldatmak zahmetine dahi
katlanmayacak. 75
Kaplan, hayatın kolaylaştığını kabul etmekle birlikte bunun birey
üzerindeki olumsuz etkisinden şikâyet etmektedir. İnsanların toptan yüksek bir
refaha erişmeleri şüphesiz arzu edilmeyecek bir şey değildir. Makinenin ve devletin
kütlelere yüksek ve eşit yaşama şartları temin etmesi haddi zatında övünülecek bir
şeydir. Fakat bu esnada insanların şahsiyetsizleşmesi, sathileşmesi ve
yeknesaklaşması tehlikeli bir durum değil mi? Bugünkü insanların düne nazaran
vücut ve zihinlerini çok daha az işlettikleri bir gerçektir. Makine, alet yapılalı beri
insanlar vücutlarını ve kafalarını pek az işletir oldular. Hazır fikir kalıpları,
ideolojiler, propagandalar çıkalı, hakikati yeniden düşünen insan tipi gittikçe
azalmaktadır. Herkese aynı zevki veren vasıtalar dünyaya yayıldıktan sonra kendi
kendine bir hayal ve sanat dünyası kurmayı düşünen kimseler ortadan kalkmak
üzeredir. Bilindiği gibi Marks, tarihi materyalizmin şemaları dikkate alındığında,
işgücünün toplumsallaşmasına doğru giden süreçlerin, gelişen üretim teknolojisinin
insanı uygarlaştırıcı vasfına inanır. Bu bağlamda 19.yüzyıl Avrupası’nın tarihsel-
toplumsal düşünüşünü ister Spencer ya da Comte’da olduğu gibi evrimci, isterse
devrimci bağlamda olsun) saran bir paradigmayı benimser; Tarih, insanlığın
ilerlemesinin neredeyse şaşmaz vektörlerinden biridir. Nurettin Topçu’nun yaklaşımı
ise, bu noktada, işgücünün toplumsallaşması ve sanayi devrimi ile birlikte üretim
75 Kaplan, a.g.m. s.7
33
teknolojisindeki devasa gelişmeleri başaran kapitalist hayatın, insan ve toplumsal
ilişkiler üzerindeki ‘yabancılaştırıcı’ ve ‘yozlaştırıcı’ etkilerini sorgulayan Rus
popülist düşünürü Mikhailovski’nin yaklaşımını çağrıştırmaktadır. Topçu,
teknolojiyi soyut bir çerçevede ele almaz, onu kapitalist bağlamda değerlendirir.
Bizde teknolojinin gavur icadı gibi dar görüşlü bir çerçeveye indirgendiği
düşünülürse Topçu’nun yaklaşımının önemi daha iyi kavranabilecektir.76
Topçu’nun vatan kavramı aslında, saflığın, bozulmamışlığın kaynağı olarak
gördüğü özel bir üretim tarzında odaklaşmaktadır. Bu anlayış özünde popülist bir
anlayıştır. 19.Yüzyılda Doğu Avrupa’daki popülist hareketlerde, yoğun bir milliyetçi
söylemde işlenen budur. Kırsal kesimin insanları ruhsal ve milli değerlerin özünü
teşkil etmektedir. Tarımsal üretim dışında vatan olamaz. Topçu’nun milliyetçi
terimlerle ifade ettiği aslında tarımsal hayatın ülküleştirilmesinden başka bir şey
olmayan popülizmidir.77
Yayılma büyüme gibi değerler popülistlerin kuşkuyla baktıkları,
reddettikleri şeylerdir. Popülizm bir tecritçilik ve kendi kendisine yeterliliği esas alır.
Büyüme ve yayılma daima köklerden kopuşu ve yabancılaşmayı beraberinde
getirecektir. Osmanlı’nın Anadolu’yu geride bırakarak genişlemesi, bünyesine başka
köklerden gelenleri de katması giderek bu yabancı unsurların imparatorluk hayatında
hakim olmaları sonucunu da yaratacaktır. Anadolu köylüsü, kendi kaderine
bırakılmış, daha sonraları ise, Osmanlının fethettiği kıtaları besleyebilmek için
acımasızca sömürülmüştür. 78
Topçu, Avrupa’nın Aydınlanması’nın, sanayileşmesinin mutluluk
getirmediğini vurgulayarak postmodernistlerin modernistlere getirdiği eleştiriyi
yapmaktadır. Postmodernistler,. bilindiği gibi aklın gücünün abartıldığını, her derde
deva olmadığını, insanlığa felah getirmediğini savunmaktadırlar. Postmodernizm,
76 Süleyman Seyfi Öğün, “Nurettin Topçu Üzerine Bazı Dikkatler”, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992, s.68 77 Süleyman Seyfi Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…, s. 89 78 Öğün, a.g.e. s.92
34
Batı akılcılığına ve Aydınlanma felsefesine dayanan bilgi ya da bilgilenme sistemini
eleştirme hatta bundan da ileri olarak ona meydan okuma olduğu
söylenebilmektedir.Aydınlanma felsefesinden kaynaklanan toplum bilim anlayışı,
akılcılık ile iyimserlik ile gönüllülüğün yani insanın tarihin ileriyi akışını postmodern
sayanlar, genel olarak, iyiye ulaşma ile akılcılık yolu ile ileriye gitmenin
olanaksızlığının altını çizmektedirler. Örneğin Aydınlanma türevi sayılabilecek olan
modernizmi eleştirirken Hiroşima’ya ya da Auschwitz’e gönderme yaparak
akılcılığın insanları hiç de iyiye götürmediğini ileri sürmektedirler.79
Modern çağın ürünü olan sanayileşmeye karşı, Nurettin Topçu’nun
muhalefeti, Hareket’in bütün yazarları arasında destek bulmaz. Sonraki yıllarda
Hareket dergisinde, kendisiyle yapılan röportajda, Mehmet Kaplan, yukarıdaki
satırlarda, sanayileşmeye karşı ihtiyatlı, ancak toptan reddetmeyen fikirlerinin sonuç
olarak Nurettin Topçu’yla, görüş ayrılığına düşmesine sebep olduğunu, Hareket’ten
ayrılarak Mümtaz Turhan’la birlikte Yol dergisini çıkarmalarının gerisinde de bu
görüş ayrılığının yattığını belirtmektedir. Topçu’nun sanayileşmeyi reddederek
Türkiye’nin kurtulacağı düşüncesinin kendisine cazip gelmediğini, kendisinin de
aslında tam sanayileşme taraftarı sayılamayacağını, fabrikanın insanı yıkacağını,
fabrikanın insanileşmesini gerektiğini, fakat bunu temelden inkar etmenin kendisine
ters geldiğini ifade etmiştir. 80
Kaplan, ilerleyen yıllarda, bu konudaki düşüncelerinde bir değişme
göstermiş, Türkiye’nin karşılaştığı en mühim mesele olarak sanayileşmenin
yavaşlamış, hatta durmuş olmasına işaret etmiştir. Türk Milletinin ve demokrasisinin
yaşaması sanayileşme hareketine bağlıdır ve bütün Türk aydınlarının dikkat ve
düşüncelerini bu konuya vermeleri gerekmektedir.81 Kaplan, sanayileşme
konusundaki ihtiyatlı tutumunu terk ederek, sanayileşmeden yana açık tavır
koymuştur.
79 Gencay Şaylan, Postmodernizm, İmge Yayınevi, Ankara, 2002, s.34 80 Mehmet Kaplan, “Kırk Yıllık Hareket, Mehmet Kaplan’la Söyleşi”,Hareket, Mart1979, Sayı 163, s.66 81 Kaplan, “Üç Büyük Akım: Millileşmek-Demokratikleşmek-Sanayileşmek”,Türk Edebiyatı, Mart 1986, s.68
35
D. HAREKET VE MİLLİYETÇİLİK
D.I. MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK
Ulus olgusu, tanımlamalarda ağırlık verilen unsura göre çeşitlilik ve
farklılık sunan, dinamik ve çok boyutlu bir olgudur. Bu olguyu Alman
Romantizminin kaynaklık ettiği etniklik kavramı ekseninde dönen ulus
tanımlamalarından, Fransız milliyetçiliğinin benimsediği teritoryal ulus
tanımlamalarına kadar geniş bir yelpaze içinde incelemek mümkündür. Ulus
kavramının doğuşu, tarihsel süreç içerisinde incelenirse bu kavramın Batıda
toplumsal ve siyasal değişim süreçlerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı
görülecektir. Avrupa’da Feodalizmin yıkılışı ile sonuçlanan, yeni siyasal, ekonomik
ve toplumsal ilişkiler ortamında ulusun yaratılması için insanların ortak aidiyetler
çevresinde birleşmesi gerekmiştir. Merkezi devletlerin kurulması ve ekonomik
bağlılıkların gelişmesi, ulus olgusunun oluşumunu hızlandırmıştır. 82
İnsanın toplumsal varlık olarak tarihin bilinen en eski çağlarından
başlayarak toplu halde yaşıyor olmasına karşılık, topluluğun ulus kimliğini alması,
yakınçağın bir ürünüdür. Toplumlar, sosyal gelişim evreleri içinde, aşiret örgütünden
ulusal örgütlenme düzeyine ulaşarak ulus haline gelmişlerdir. Ulus kavramı aynı
kökenden gelme, aynı toprak üzerinde yaşama, aynı dili konuşma gibi değişik
ölçütler kullanılarak ele alınacağı gibi, belli bir ülkede aynı yasalara ve kurumlara
boyun eğen bir halk topluluğu olarak da tanımlanabilir.83
82 Furkan Şen, Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Yargı Yayınları, Ankara, 2004,s.9 83 Şen, a.g.e. s.10
36
Millet ve milliyetçilik konusunda bununla birlikte ilkçi ve modernist
denilebilecek milletleri doğal ya da eski çağlardan beri var olan yapılar olarak gören
bir yaklaşım da 6vardır.84
Ulus kavramını tanımlamak ve onu diğer topluluklardan ayırt edebilmek
için değişik görüş ve kuramlar ortaya atılmıştır. Tarihsel olayların da ortaya koyduğu
gibi, tek bir olguyu ulusun oluşumunda temel unsur olarak ele almak ve çağdaş
ulusal toplulukların oluşumunu objektif etkenlere, ortak benzerliklere dayandırmak
güçtür. Objektif unsurlarla birlikte, Fransız düşünür Ernest Renan’a göre subjektif
unsurlar da bir topluluğun ulus özelliği kazanmasında önemlidir. Renan, ulusun
bireyler arasındaki, birlikte yaşama duygusuna, bir ortak kültüre, bir ruh birliğine
dayandığını belirtmiştir. Böylece ulus olabilmenin temel unsurları arasında ortak bir
duygusal birlik, birlikte yaşama istek ve iradesine sahip olma ve topluluk içinde var
olan dayanışma olgusu önemli bir etken olarak ortaya çıkmıştır.
Ortak kültür, tarihsel bir geçmiş, birlikte yaşama istek ve iradesinin
oluşması ve bunun süreklilik kazanabilmesi için objektif unsurlar arasında sayılan;
söz konusu topluluğun bir coğrafi alan üzerinde yaşaması, ortak etnik özelliklere
sahip olması ile dilsel/dinsel birlik gibi özellikler sübjektif duygusal özelliklere temel
oluşturmaktadır. Sübjektif ve objektif unsurların birbirini tamamlamaları ulus
olgusunu ortaya çıkarmıştır. 85
Hobsbawn’a göre, millet ne asli, ne de değişmez bir toplumsal birimdir.
Millet, yalnızca özgül ve tarihsel bakımdan yakın bir döneme aittir. Millet, ancak
belli bir modern teritoryal devletle, milli devletle ilişkilendirildiği kadarıyla bir
toplumsal birimdir. Bununla ilişkilendirilmedikçe milleti ve milliyeti tartışmanın
hiçbir yararı yoktur. Milletlerin insanları sınıflandırmanın doğal, Tanrı vergisi bir
yolu olduğu, doğuştan gelen bir politik kader olduğu iddiası bir mittir; bazen önceden
84 Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, Sarmal Yayınları, İstanbul, 2004, s.75 85 Şen, a.g.e. s.18
37
var olan kültürleri alıp, onları milletlere çeviren milliyetçilik, milletlerden önce gelir.
Milletler devletleri ve milliyetçilikleri yaratmaz, doğru olan bunun tam tersidir.
Modern milletin ve onunla bağıntılı her şeyin temel karakteristiği
modernliğidir. İspanya Kraliyet Akademisi Sözlüğünde 1884 basımından önce
modern anlamıyla devlet, millet ve dil terminolojisi kullanılmaz. Lengue Nacional’ın
bir ülkenin resmi ve edebi dili o ülkede genel olarak başka milletlerin dillerinden ve
lehçelerinden ayrı biçimde konuşulan dil olduğunu ilk defa 1884 baskısıyla öğreniriz.
Lehçe maddesinde, lehçe ile milli dil arasındaki ilişki yeniden kurulmaktadır.
1884’ten önce ‘nation ‘ sözcüğü basitçe ‘bir eyalet, bir ülke ya da bir krallıkta
oturanların toplamı ve aynı zamanda bir yabancı anlamına geliyordu. Oysa 1884
basımıyla birlikte artık’ her şeyden üstün bir ortak yönetim merkezini tanıyan bir
devlet ya da politik birim’ bunun yanında ‘bir bütün sayılan bu devletin oluşturduğu
topraklar ve bu topraklarda yaşayan insanlar anlamı yüklenmekteydi. 86
Milliyet çeşitli etnik, dilsel, dini ya da sadece tarihsel (bir tarihi ve/veya
gelecekte gerçekleştirilecek bir projesi olan, kişi olarak ulus) temelleri olan bir
kültürel cemaate aidiyetle atıfta bulunur. Teorik açıdan modern ulusun ayırt edici
özelliği kültürel muğlaklığıdır.Dil, din, toprak…. Hepsi birer işaret olarak temsil
edilebilir, ama hiç biri tek başına şu ya da bu ulusun özünü oluşturamaz. Aslında her
ne kadar etniklik zaman ulusun en temel ya da en azından en sık var olan harcı olarak
sunulsa da, ulus, onu tarif eden ya da içine alan ‘vatan’ ‘anavatan’ gibi gündelik
terimler tarafından altı çizilen inşa edilmiş bir etnikliktir. Ulus ayırt edici özelliği
ortak ataların efsanesi olan en geniş insan topluluğudur. 87
Ulus ve milliyetçilik arasındaki, açık bir biçimde görünen yoğunluk ve
mizaç farkının üzerinde durmakta yarar vardır. Bütün milliyetçilikler ulusa
dayanırlar, ama ulus, milliyetçiliği anlamada tek kıstas olamaz. Milliyetçiliği
tanımlamak ve tanımak ulusu tanımlamak ve tanımaktan daha kolaydır. Milliyetçilik,
86 Eric Hobsbawm, 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik, Çev.Osman Akınhay, Ayrıntı Yay. İstanbul, 1993, s.29-30 87 Jean Leca, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998,s.12
38
çoğunlukla dinlerin ve dinsel bilgi biçimlerinin bazı özelliklerini taşıyan bir
ideolojidir. her şeyden önce bir meşrulaştırma ve seferber etme aracıdır, ama aynı
zamanda kişisel ve kolektif selamete dair bazı unsurlar da taşır.
Milliyetçilik, bütün siyasal çeşitliliğine rağmen kendisini tanınabilir kılan
belirli özelliklere sahiptir. İlk başta, bir kültürün homojenliği adına yönetmek söz
konusudur. Daha özgül olan ikinci aşamada ise, siyasal kaynaklar kültürü daha
homojen hale getirmek için kullanılır. Milliyetçiliğin, az çok fiili bir program, hatta
iktidar fethetme ve meşrulaştırma aracı haline gelmesi işte burada başlar. Bütün
milliyetçilikler, aslında organisist bileşenler içerirler; bir düşman (iç, dış)
gösterirler.88
Modern ulus kavramı her ne kadar 16.yüzyılda İngiltere’de şekillendiyse
de, kavramın teorileştirilmesinin temelindeki tartışmalar esas olarak Avrupa’da
birbirine karşıt yorumların peş peşe ortaya çıktığı 19.yüzyılda başladı.89
D.II. MİLLİ KÜLTÜR
Milliyetçiliğin asıl hedefi geniş kitlenin iradesine dayanan bağımsız bir
siyasi idare (self –government) ve bu siyasi birlik içinde milli bir kültür meydana
getirmek olmuştur. Tarihi gelişme vetiresi içinde milli kültürün teşekkülünden sonra
milli devlete geçildiği haller de görülmekle birlikte, siyasi birlik ve kültür birliği
yoluyla modern bir cemiyet haline gelme çabası, bütün milliyetçi hareketlerin
değişmez programı olmuştur.90
88 Gil Delonnoi, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998,s.32-33 89 Christophe Jafferelot, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998, s.54 90 Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1992, s.23
39
Sosyal ilimlerde kültür denince bir topluluğun kendi hayati problemlerini
çizmek üzere denediği ve uzun yıllar içinde standart hale getirdiği usuller ve vasıtalar
anlaşılır. Şu halde bir topluluğa ihtiyaçlarını karşılamak üzere benimsediği hayat
tarzı bütün maddi ve manevi unsurlarıyla birlikte onun kültürünü teşkil etmektedir.
Medeniyetin tarifi üzerinde kültür tarifi üzerinde olduğu kadar bir anlaşmaya
rastlanmaz. 91
Milliyetçi söylemde kültür ya da milli kültür kavramı dillerden düşürülmez.
Her milliyetçilik şu ya da bu derecede yabancı olarak tanımladığı bir başka kültür ile
bir gerilim ya da mücadele içinde doğar. Milli topluluğu diğerleri karşısında ayır
edilebilir kılan da kültürün biricikliği ya da benzemezliğidir. Milliyetçiler kültürü,
nesnel anlamı ile yani doğa karşısındaki bir vaziyet alış, bir etkinlikler ve ürünler
dünyası olarak görmekle yetinmez. Kültür, nesnel anlamı ile kabul edilmiş olsa bile,
son tahlilde mutlaka ruhsallaştırılır ve sıkı bir ahlaki donanıma kavuşturulur.92
Medeni olmanın, tekniğe sahip olmanın yanında kültüre ve özellikle de
milli kültüre son derece önem veren Topçu, kültürün evrensel değil, kişisel ya da
yerel olabileceğine inanır. Kültür, ona göre devşirilemez, satın alınamaz; ancak
yaşanır ve içerilir. İçerilebilmesi için de o kültürün ürünü ve yaratıcısı olmak
gerekir.93
Hareket, milli kültüre büyük bir değer vermektedir. Anadolu topraklarında
Türkler tarafından vücuda getirilmiş olan kültür kavramının içine dil, edebiyat, bütün
güzel sanatlar girer. Türkiye Türklerinin kendilerine has bir lügatı, bir grameri, bir
fonetiği, kendilerine has bir folklorü vardır. Halk edebiyatı, yüksek tabaka edebiyatı,
kendilerine has bir mimarisi, tazyini sanatları, musikisi, din hayatı, örf ve adetleri
vardır. Burada Türkiye Türkleri özellikle vurgulanarak, diğer Türk topluluklarından
bir ayrışma olmasına dikkat edilmektedir.94 Din, kültürün terkibini oluşturan
91 Güngör, a.g.e. s.76-77 92 Süleyman Seyfi Öğün, Mukayeseli Sosyal Teori ve Tarih Bağlamında, Milliyetçilik, Alfa Yay, İstanbul, 2000, s…17 93 Alver, a.g.m. s.263 94 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”…, s.3
40
unsurlardan biri gibi ele alınarak dini anlayışları da coğrafya, tarih, ırk, içtimai
şartların belirlediği ifade edilmektedir. ‘Hepsi İslamiyete dahildir diyerek bu
topraklar üzerinde gelişen din hayatını da bir torbaya sokmamak lazımdır. Din,
herkesin üzerine giydiği hazır bir elbise değildir. Dinler de coğrafyaya, tarihe, ırka,
itçimi şartlara uyarlar. Anadolu’daki din hayatı, tarikatları, velileri ve edebiyatlarıyla
milli bir kültürün zengin bir sahasını teşkil eder. Türk halkının o temiz ve sarsılmaz
ahlakını vücuda getirmede bu din hayatının derin tesirleri olmuştur. Yunus Emre’nin
bir Anadolu köylüsü olduğunu düşünmek, İslam dininin Anadolu’da nasıl bir ruh
asaleti yarattığını göstermeye yeter. Adeta bir Anadolu İslamı savunusu
yapılmaktadır. Batılı müellifler, Batı Medeniyetinin unsurlarını sayarken
Hrıstiyanlığı unutmazlar. Hatta bu hususta her millet kendi kilisesini, varlığının
esaslı bir kaynağı sayar. Aynı şey Türkiye için de doğrudur. Mevlanasız, Yunus
Emresiz, Eşrefoğlusuz, İbrahim Hakkısız; Hacı Bayram Velisiden, Niyaziden ve
daha yüzlerce dindar, yüksek kültürlü, edip şahsiyetlerden mahrum bir Türk milleti
tasavvur etmek, bu topraklar üzerinde bizim ebedi mühürlerimiz olan camilerimizi
ortadan kaldırmaya benzer. 95
D.III. HAREKET’İN MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI
Anadolucu Milliyetçilik anlayışının önde gelen mütefekkirlerinden Hilmi
Ziya Ülken, Hareket dergisinde yazdığı bir yazıda millet kavramını altı temel
unsurla açıklamaktadır: Vatan, Nüfus, Etnisite, İçtimai ırk, İktisadi şartlar, Kültür.
Millet ya birkaç etnik birliği birleştirmek, yahut bir kavmin dallarından
birine dayanmak üzere, etnik birlikler üzerinde kurulan modern içtimai birliktir.
Millet kavme, kavim ırka dayanır. Bazen de dil farkına rağmen bir millet kurulabilir.
95 Gös.Yer.
41
Belçika, İsviçre, Amerika gibi, bunlarda bile tecanüssüz menşeleri birleştiren bir
kültür birliği vardır. Milletler, ırklar ve kavimlerden bu şekilde ayrılarak karmaşık,
çok amilli bir yeni bir topluluk halini almıştır. Böylece, Ülken kadim millet
anlayışını benimsememekte, milletin modern zamanlara ait bir kavram olduğunu
vurgulamaktadır. Milleti meydana getiren amiller içinde en önce sınırları tarih içinde
çizilmiş olan bir Vatan vardır. Vatan coğrafi bir zemine çevrilmiş olan içtimai bir
kanaattir. Bu bakımdan yalnız bir siyasi iktidarın tayin ettiği sınırları değil, aynı
zamanda bir kültürün birleştirdiği içtimai birliğin sınırlarını ifade eder.Bu sınırlar
fiilen siyasi iktidarla birleşmiş olabileceği gibi, yalnızca kanaat halinde vücut bulmuş
olabilir. Bu manada gerçek ve ideal sınırlar ayrılmış olabilir.96 Ülken’in tanımlaması
Anderson’u hatırlatmaktadır.97
İkinci amil nüfustur. Bu da vatan gibi yalnızca bir miktar meselesi değil,
aynı zamanda bir kanaat, inanç meselesidir. Milleti hazırlayan üçüncü esas, etnik
esastır. Bundan kastedilen örf ve adetlerdir. Sonradan katılan etnik unsurlar da bu
kapsama dahildir. İçtimai Irk. Bu da antropologların zoolojiden çıkardıkları mücerret
ve itibari ırk ya da raciste’lerin romantik bir kanaat olarak ileri sürdükleri geniş ırktır.
İçtimai ırktan kastedilen, tabiatla insan arasındaki karşılıklı tesirin meydana getirdiği
ve müşterek içtimai hayatın bir tarih boyunca insanlara kazandırmış olduğu bazı
antropolojik vasıfları ifade eder. Bu manada modern içtimai teşekkül olan milletin
sebebi değil, neticesidir. İktisadi şartlar da millet oluşumunda etken bir başka amil
olarak karşımıza çıkmaktadır. Endüstrileşme sonucu, işbölümünün başlaması,
milletin iktisadi hayatını, kendinden önceki cemiyetlerinkinden ayırır. Son olarak
kültür birliği de en önemeli amillerden biridir. Burada eklenmesi gereken bir şey
daha vardır: O da milli şuurdur. O şimdiye kadar sayılan amillerin bütünüdür. Bir
anlamda bu amillerin farkına varılmasıdır. Ancak bu farkına varma, şuur
kendiliğinden olacak bir şey değildir. Büyük vakalar, müdafaa, kuruluş, istiklal
savaşları bu şuuru kuvvetlendirir. 98
96 Hilmi Ziya Ülken,” Millet”, Hareket, Mayıs 1947, Sayı 27, s.2 97 Bkz. Benedict Anderson, Hayali Cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması,Çev.İskender Savaşır, Metis Yay. İstanbul, 1995 98 Ülken, a.g.m. s.3-12-13
42
Hareket okulunun en önemli temsilcisi Nurettin Topçu, bir yazısında; otuz
yıllık mücadelelerini üç kısma ayırarak incelemektedir: 1) Ahlak ve insan, 2)
Milliyetçilik, 3) Sosyalizm. Bu üçlü ayırım aynı zamanda Gökalp’in : Türkleşmek,
İslamlaşmak, Muasırlaşmak sloganının bir başka açıdan yansıtılmasını
hatırlatmaktadır. Milliyetçilik, geniş anlamda Gökalp’teki Türkçülüğü
kapsamaktadır. Sosyalizm ise hem çağdaşlaşmayı hem de İslamlaşma akımını; ahlak
ve insan da fert toplum ilişkisinin yine İslam açısından değerlendirilmesidir. Bu
üçlemesiyle Topçu, bir tarafta Birinci Dünya Savaşına kadar sürüp gelen İslamcı
akımların yanlış yönlerini belirtirken, diğer taraftan da Türkçülük akımının
eleştirisini yapıyordu. 99
Topçu, milliyetçilik anlayışının dayandığı esasları altı maddede hülasa eder:
1-Millet dini, onun ahlakını, örflerini ve kalbini yoğurmuş, Türk-İslam
medeniyetine yön ve kaynak olmuş İslam dinidir.
2- Büyük vatan Anadolu toprağıdır.
3- Soyumuz, Oğuz çocuklarının Anadolu’nun dokuz yüz yıllık tarihi içinde
bu topraklarda kaynaşmalarla eriyip aslını kaybetmeyen Türk soyudur.
4- Dilimiz bu ülkede yüzyıllar boyunca devam ede gelen tarihi olgunlaşma
içinde varlık kazanan müşahhas ve zengin Türk dilidir. Ferdi isteklerin ürünü icadı
olan mücerret ve hayatsız dil, milli dil olamaz.
5- Devlet, büyük çoğunluğu köylü olan kütlenin iradesini yaşatan
merkeziyetçi, otoriteli ve mesuliyetli devlettir.
99 Orhan Türkdoğan, Ziya Gökalp Sosyolojisinde Bazı Kavramların Değerlendirilmesi, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları,Ankara, 1973, s.62
43
6- İktisadi sistemimiz, halkın bütün ihtiyaçlarını karşılayan ve her ferdi iş
ahlakıyla seferber eden asrın geçer deyimiyle ruhçu sosyalizmdir. 100
Topçu, bin yıl önce Anadolu’ya gelip yerleşen Müslüman Türkmenlerin
Anadolu’daki eski kavimler ve Etilerle kaynaştıklarını, göçebelikten toprağa dayalı
yaşam tarzına geçilmesiyle Orta Asya’daki Türkmenlerden farklılaştığını,
Anadolu’da yeni bir milletin vücuda geldiğini iddia etmektedir. Bu coğrafyada büyük
bir inkılâp daha gözükmektedir. Türkmenin eliyle Anadolu’nun İslamlaştırılması.
Böylece yeni bir medeniyet âlemi bu ülkede doğmuştur.101
Topçu, bu şekilde Türk milletinin oluşumunda soyun bir rolü olmakla
birlikte, Anadolu’daki etnik bütünleşme ve İslam dininin etkisiyle artık yeni bir
milletin doğduğunu vurgulamakta ve soyun önemini sıradanlaştırmakta, böylece
etnik temelli millet ve milliyetçilik sorununa da kendince çözüm bulduğunu
düşünmektedir.
Coğrafya ile vatan kavramının ayrılışı ve farklı anlamlar yüklenişi Remzi
Oğuz Arık’ta olduğu gibi Topçu’da da vardır. Önce coğrafya vardır ve bu toprak
parçası kendiliğinden bir değere sahip değildir. Onu değerli kılan, ona bir ruhun
verilmesi ve belirli bir anlayışla ona yaklaşılmasıdır. İşte böylesi bir yaklaşım
coğrafyanın vatana dönüşümünü sağlamaktadır. Topçu, coğrafyanın vatanlaşması
hadisesini millet hayatının dönüm noktası ve kurucu unsuru olarak görür. Coğrafya,
vatan olmadan önce istismar edilen bir toprak parçasıdır. Milletin bir bağı yoksa o
toprak parçası vatanlaşmış sayılmaz. Vatanlaştıktan sonra da millet yaşamını
temelden etkiler ve dönüştürür. Anadolucularda ‘Anadolu vatanının millet hayatını
dönüştürmesi ve onu kuran unsurlar arasında en başta yer alması görüşü en çok
Topçu’da görülür. Vatan, milli hayatın en büyük gerçeği olmuştur ve milleti (hatta
ırkı bile) etkilemeye başlamıştır.102
100 Topçu, Yarınki Türkiye, Dergah Yayınları, İstanbul,1999, s.151 101 Topçu,”Benliğimiz” … s.3 102 Alver, a.g.m. s.260
44
Coğrafya, insanın karakterini bile belirleyebilen çok önemli bir
unsurdur.Sert iklim insanlarıyla, yumuşak ve mutedil iklim insanları, çöl veya
yüksek rakımlı dağ halkı ile ova, sahil ve ada halkı yalnız fizik bakımından değil, ruh
ve karakter bakımından da farklıdır. Coğrafyanın diğer özellikleri de bu farkı
yaratmada etkilidir. Coğrafi şartların devletlerin rejimlerini de etkilediğine kuşku
yoktur. Geniş bir ülkenin çiftçi halkı, dar bir ülkenin tüccar ve sanayici halkı gibi
idare edilemez. Geniş ülkelerde mutlakiyet rejimler, şahsi ve müstebit hükümetler
daha kolaylıkla tutunur. Mutlak ve müstebit hükümetler ekseriya geniş fakat seyrek
nüfuslu ülkelere musallat olmuş, küçük ve sık nüfuslu ülkelerde ise, yine ekseriya
liberal hükümetlere kucak açmıştır. 103
Toprak ile millet ilişkisinde toprak aktif, millet ise pasif durumdadır. Milleti
oluşturan, ona karakterini veren de topraktır. 104
Millet, var olmadan önce, bir zümre insanın yalnız istismarına dayanan ölü
bir coğrafya ve henüz bir kütlenin şuur olmamış bir tarih vardır. Bir insan kütlesi,
böyle bir coğrafya ve tarihten yapılmış bir kaderin içinde gömülü yaşamaktadır.
Günün birinde bu kütlede bir coğrafya ve tarih çemberinin içinde daha bir çok değeri
toplayarak hepsini birlikte şuur ve irade haline getirici hamle gözükür. Bu hamle, her
yerde millet meydana çıkaran, onu yaratıcı olan hamledir. Bu hamleyi Fransızlar dil
ve kültür ocağından, Almanlar ırk davasından, İngilizler ekonomi hırsından
almışlardı. Biz bu kuvvet iradesini fertte var olmak iradesinin karşılığı olan bu yapıcı
aşkı İslam dininden, onu âleme yayma idealinden aldık.105
Milletlerin oluşumunda farklı amiller rol oynamıştır, Türk milletinin bin
yıllık tarihinde en önemli rolü oynayan unsurlardan birinin İslam dini olduğu görüşü
kuvvetli biçimde savunulmaktadır. Aynı coğrafya üzerinde yaşayan insanlar üzerinde
103 Ali Fuat Başgil, “Müspet Milliyetçilik”, Hareket, Eylül, 1948, Sayı 19, s.5 104 Alver, a.g.m. s.261 105 Nurettin Topçu, “ Millet Ruhu ve Milli Mukaddesat “ , Hareket, Haziran 1948, Sayı 16, s.3
45
dinin bu etkisinin yanı sıra bir kader beraberliği, saadet ve felaket ortaklığı demek
olan tarih, millet hayatını kurucu olan ilk hamlenin yüzyıllar içindeki hareketleriyle
meydana gelerek milletin oluşumundaki süreci tamamlar. Bu tarihi süreç içinde,
büyük vatanperverler, millet şehitleri veya kahramanlar diye anılan birtakım insanlar,
millet ruhunun, fertlerini her zaman kana kana doyurmaya kudretli kaynaklardır. 106
Batılı anlamdaki millet düşüncesinde hâkim öğe, mekânsallık ya da
territoryaldir. Bu mantığa göre milletlerin iyi tanımlanmış ülkelere/toprağa sahip
olmaları gerekir. Öyle ki örneğin ellerindeki toprağı bir demirci örsündeymiş gibi
işleyerek temellük eden kendilerini yüksek denizlerin harcından gören eski flamanlar
gibi halk ile toprak adeta birbirine ait olmalıdır. Ama söz konusu toprak parçasının
herhangi bir yer olması mümkün değildir; o herhangi bir toprak parçası değil, ‘tarihi
bir toprak, yurt, halkın beşiği olmalıdır. Türklerde olduğu gibi, o toprak soyun
köklerini taşımasa bile bu böyledir. Tarihi toprak, terrain(toprak) ile halkın nesiller
boyu birbirleri üzerinde müşterek ve yararlı etkilerde bulunduğu bir topraktır. Tarihi
belleklerin ve çağrışımların mekanı haline gelir yurt, bizim
bilgelerimizin,azizlerimizin ve kahramanlarımızın yaşadıkları, çalıştıkları, dua edip
savaştıkları yerdir. Bütün bunlar yurdu yeryüzünde biricik kılar.107
Topçu’da subjektif olandan objektif olana doğru bir kavrayış egemendir. Bu
bağlamda O, Anadolucuların tarih yaklaşımlarını izlemektedir. Topçu,millet
realitesinin, sahip olduğu hayat kaynakları etrafında somutlaşan dinamik süreçler
olduğunu ileri sürer.108
Topçu’nun vatan kavramı aslında, saflığın, bozulmamışlığın kaynağı olarak
gördüğü özel bir üretim tarzında odaklaşmaktadır. Bu anlayış özünde popülist bir
anlayıştır. Tarımsal üretim dışında vatan olamaz. Topçu’nun milliyetçi terimlerle
ifade ettiği aslında tarımsal hayatın ülküleştirilmesinden başka bir şey olmayan
popülizmdir. Anadolu sentezinin tarihini anlatırken bir milliyetçinin kolay kolay
106 Topçu, , “Millet Ruhu ve…”. s.4 107 Antony Smıth, Milli Kimlik, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s.25 108 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…..s.84
46
yapamayacağı bir şeyi yapması, Anadolu’nun ruhunu yansıtan tarımsal üretimin
Etilerden tevarüs edildiğini, göçebe Türklerin, ziraatı Etilerden öğrendiğini
söylemesi bunun en tipik kanıtı sayılmalıdır. Bir milli değerin başka bir milletten
alındığını söylemek milliyetçi mantığın kaldıramayacağı bir şeydir. Çünkü
milliyetçilik, milli değerlerin özgüllüğü konusunda ödün vermez. Bir değerin milli
olabilmesi için o değeri üreteni de o millet olması gerekir. Milliyetçilik, kültürel
temas ve buna dayalı olarak kültürel etkilenme unsurunu doğası gereği hazmedemez,
etkilenen çevre ölü bir çevre bile olsa bile.109
Topçu, her ne kadar ruhu, maneviyatı önemsiyor ve o bakış açısıyla olayları
değerlendiriyorsa da değerlendirmelerde ağırlığı hiç kaybolmayan ‘maddi unsurlarda
önemli referans kaynağı olarak yer almaktadır. Anadolu’nun iktisadi şartlarının
Türk’ün milletleşmesine çok büyük bir tesirde bulunduğu değerlendirmesinin
yanında, İslam’ın da Anadolu’nun şartlarından etkilendiği ve bir tür ‘Anadolulaştığı’
paralelindeki değerlendirmeler, onun maddi unsurları da önemsediğini
göstermektedir. Turancılık ve İslamcılık eleştirisinde olduğu gibi Topçu, her iki
ideolojiyi de Anadolu’nun maddi şartlarını dikkate almamaları noktasında eleştiriye
tabi tutmaktadır. Bu akımlar böylesi tutumlarıyla ona göre sosyolojik bir yanlışın
içindeydiler. 110
Türkiye’de milliyetçilik anlayışında da yeni bir yorumdur Topçu, Türk
milletini öne çıkaran milliyetçilik hareketinden İslam’a önem veren vurgusu ve
laikliği dışarıda bırakmasıyla ayrılır; Türk milletinden çok tüm Türk ırkını merkeze
alarak ortaya çıkan Turancılık’tan ütopist olması ve Anadolu’yu dikkate almaması
yönüyle ayrılır.111 Anadolu Türkleri Oğuz boyuna dayanmakla birlikte yerli, yabancı
bazı kavimlerle karışmışlardır. Fakat bu karışma hiçbir zaman asıl hamuru bozacak
mahiyette olmamıştır. Bu karışma, o kadar uzun zaman zarfında ve nitelikte olmuştur
ki bu gün ayrıştırmaya imkân yoktur. Yeni milliyetçilik, Turancıların anladıkları gibi
ırkçı değildir. Turancılık, komünizm gibi, coğrafya, tarih realitesini kabul etmez.
109 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.90 110 Alver, a.g.m. s.264 111 Gös.Yer.
47
Mehmet Kaplan’ın yeni olarak nitelendirdiği bu milliyetçilik anlayışının
terkibine giren unsurlardan biri de, bu topraklar üzerinde Türkler tarafından vücuda
getirilmiş olan kültür mecmuasıdır. Burada kültürün tarifi yapılmaktadır. Dil,
edebiyat, bu ton güzel saraylar, din, örf ve adet bu kültür mecmuasına girerler.
Türkiye farklarının kendilerine has bir lügati bir grameri bir fonetiği, kendilerine has
bir folkloru, halk edebiyatı, yüksek tabaka edebiyatı, mimarisi, musikisi, din hayatı,
örf ve adetleri vardır. Bunların bütünü Türkiye Türklerinin manevi yapısını teşkil
eder.112
Hareketçiler’in milliyetçilik anlayışında etnisite ıskalanmaz, ancak soya
dayalı bir etnik temel yeterli değildir. Anadolu coğrafyası ve tarih içinde olgunlaşan
soy birliği ve bu soy birliği tarafından oluşturulan maddi ve manevi kültür yeni Türk
Milliyetçiliğinin esas temelleridir. Fakat bu dört temel yeni milliyetçiliği kendi
hudutları ve benliği içine hapis olmuş kapalı bir sistem haline getirmez. Dünya
medeniyetinin bu günkü ve yarınki kuvvetleri onun için daima başarılacak olan bir
kuvvet kaynağıdır. Yeni milliyetçilik bu manada Garpçıdır. Fakat Garbı bir maymun
gibi taklit etmeyi değil, ondan kendi inkişafına yarayacak unsurları seçmeyi ve kendi
bünyesinde eritmeyi esas tutar. Kaplan böylece İslamcılar’ın ve milliyetçilerin başat
tartışma konusu olan ve bütün milliyetçilikler için sorunlu bir alan olan batıcılık
hususunda bilinen çözümleri üreterek, batı’nın gelişme alanındaki kazanımlarının,
milliyetçiliğin kullanımına hazır olduğunu ve buradan kendi gelişiminde işe
yarayacak unsurların alınarak taklitçilikten kurtulunacağını ileri sürmektedir. Diğer
taraftan yeni milliyetçilik sadece bir dünya müstehliki değil, aynı zamanda
medeniyet âlemine yeni kıymetler ilave eden yaratıcı bir varlık olmak ister. O bu
manada insaniyetçidir. Fakat o Dünyaya yardım etmesi ancak kendini yükseltmek ve
ilerletmek yani bir şahsiyet olmakla kabil olacağına inanır. 113
Bir millete mensup olmakla milliyetçi olunamayacağı belirtilmektedir.
Milliyetçi olmak için şuur ve irade şarttır. Milliyetçinin çerçevesi çizilerek, mensup
olduğu milleti tanıması, sevmesi ve onu yükseltmeye çalışması gereklidir. Sadece
112 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği…”, s.2-3 113 Kaplan, a.g.m. s.3-4
48
kendi işiyle uğraşan insanlar milliyetçi değildir. Milliyetçi olmak için bir takım
sorumlulukları üstlenmek gereklidir. Milletin üstünde insanlık değil, başka milletler
vardır. İnsanlık soyut bir kavramdır. İnsanlık milletler alemine ayrılmıştır. Her
milletin önce kendi milletini yükseltmesi gerekir. Turancılara yine keskin bir eleştiri
getirmekte, Turancıların da insaniyetçiler gibi ütopist oldukları, hakiki milliyetçinin
realist olması gerektiği vurgulanır. Milliyetçiliği bir din, bir hayat prensibi, bir ahlak
gibidir. Her gün yaşanması gerekir. 114
Millet bir vakıadır. Milliyetçilik bir şuur ve idealdir. Milleti yaratan tarih ve
coğrafyadır. Milliyetçilik ise mütefekkir ve kahramanların şuuruna ermekle başlar.
Milliyetçilik millet realitesine dayanmak zorundadır. Anadolu’ya gelen Oğuzlar, bu
coğrafyada iklimden ve topraktan etkilenmişler, yaşantılarını değiştirmemişlerdir.
Önce bunun şuuruna varmak gerekir. Ferdi şuurun olması yeterli görülmez. Milli
şuurun keşfedilmesi gereklidir. Milli şuurun uyanmasında müspet bilimlere önem
atfedilir. Milliyetçilik şuuru Türkiye’de Avrupa’dan geç başlamıştır. Bunun
sebeplerinden birisi müspet bilimlerin gelişmeyişi, birisi de kendimizi tanıyamadan,
değiştirmeye çalışmamızdır.115
D.IV.İNSANİ MİLLİYETÇİLİK
Hareket dergisinin savunduğu milliyetçilik anlayışı saldırgan bir tutumu
benimsememektedir. İnsani değerler, insanlığın refahı, barış samimi biçimde inanılan
kavramlardır. İnsancıların milliyetçileri insanlık düşmanı saymaları bir
safsatadır.Müşahhas realite milletler olduğuna göre, milletlerin topu demek olan
insanlık, milliyetçilikten başka hangi yol ile yükselebilir? Herkes kendi kapısının
önünü süpürürse sokak tertemiz olur. Her millet, kendi milletini mesut etmeye
114 Kaplan, “Milliyetçiliğe Dair”, Hareket, Ocak, 1948, Sayı 11, s.2-3 115 Mehmet Kaplan, “Millet ve Milli Şuur”, Hareket, Ağustos, 1948, Sayı 18, s.2-3
49
çalışsa, insanlık saadete erer. Milliyetçilik pratik insaniyetçiliktir. Kendi milletini
yükseltmeyen insanlığı nasıl yükseltebilir? Milliyet fikrini reddeden beynelmilelciler,
kozmopolitlikle, yabancı kökenli olmakla, milletini sevmemekle suçlanmakta,
insancılığın milliyetçilik dışında bir düşünce tarafından temsil edilmesinin olanaksız
olduğu iddia edilmektedir. 116
Tarihi, insanlığımızın varlığını izahta şahit gibi kullanan milliyetçi; ne
çevresine, ne kâinata, ne öteki topluluklara düşman olmak prensibinden yürümez. O,
seven ve çevresine severek bakan insandır. Geçmişte olup bitenler ne kadar acı,
yırtıcı olursa olsun, o devri tekrar etmeyi, o devirde olup bitenleri tekrar yaşayıp
yaşatmayı hazırlamaz. Tarihin aynasında bütün bir insanlığın gelişmesini takip
edenler, bu gelişmenin ne kadar zor, ne kadar çileli olduğunu görürler. Bu itibarla
milletlerinin kazançları bütün âlemin zararına olsun istemezler. 117
Yine Cahit Okurer, bir başyazıda, insanlık idealinin, bütün insanlığın saadet
ve yükselişini istemek olduğunu, Fertlere kabul ettirmek istediği ruhi ve içtimai
disiplin, yapısı ve ismi ne olursa olsun, özünde samimiyetle bu dileği taşıyan her
ideal, aynı gayeye götüreceğine inanılmış bir yoldan başka bir şey değildir. Bu
bakımdan Sokrat, İsa, Muhammed’in yolları birbirinden farklı olduğu halde gayeleri
hep insanlığın yükselişi ve saadetidir. 118
Pekiyi bu düşünceler, ideolojiler arasındaki farklılıkların kaynağı nedir? Bu
soruya da yöntemlerin farklılığıyla cevap bulunmaktadır. Yalnız, her samimi insanın
hata yapabilmesi mümkün olduğu gibi, samimiyetle insanlık gayesine yönelen yollar
da hatalı ve aksak olabilir. Dinler arasında çarpışmalara varan farklar gibi, gerçek
milliyetçiyi, komünist veya alelumum anti milliyetçi enternasyonalistlerden ayıran da
bu yol farkıdır. Metod, bir düşünce ve zihniyetin eseridir. Öyle ise bugün gerçek
milliyetçiyi ötekilerden ayıran asıl düşünce tarzıdır diyebiliriz. İnsanlığın
yükseltilmesi için umumi prensipler olabilir. Fakat bu müşterek umdeler tek başına
116 Kaplan, “Milliyetçiliğe Dair”… , s. 2-3 117 Remzi Oğuz Arık, “Tarih Görüşü”,Hareket, Mayıs 1947,Sayı 3, s.2 118 Cahit Okurer, “İnsanlık İdeali ve Milliyetçilik “, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6,s.3
50
bir cemiyetin terbiyesine kâfi ve elverişli gelmez. Müşterek umdelerden başka her
cemiyetin kendi yapısına, seviyesine, şart ve imkânlarına göre taayyün edecek ayrı
ayrı yolları bulunacaktır. Milliyetçi yol da böyle realist bir zihniyetle sosyal bir bütün
teşkil eden her cemiyetin, kendi bünyesine en uygun yolla yükseltilebileceğini
düşünür. 119
Milliyetçiler, insanlar arasındaki kardeşliği tesis etmek için çalışırlar. Türk
milliyetçisi, müslüman dininden dolayı bu kardeşlik yoluna bütün tarihini harcamıştır
ve bu yüzden de dünyadaki her cemiyetten daha çok bu nimetten anlar. Ancak şu an
için bunun gerçekleşmesi gayrikabildir. Bu ancak küçümseme, hakaretle karşılanır.
Dünya kardeşliği, ancak Türklerin birinci sınıf millet haline geldiği zaman
gerçekleşecektir. 120
E.HAREKET VE BATICILIK
Anadoluculuk açısından önemli bir problem de Batı’dır. Anadoluculuk,
Batı ile ilişki kurma sürecinde gelişmiş bir ideoloji olduğundan tüm Anadolucuların
Batı’ya ilişkin görüşleri vardır. Mesela Batı karşısında Topçu, yüzü Doğu’ya dönük
ama Batı’ya da bigane kalmayan bir kişidir. Kendi medeniyet dairemizin aslında
Asyalı değil Batılı olduğunu (Avrupa’nı kapısında değil, içinde’) söyleyecek kadar
batıyla ilişki kurma taraftarı, medeniyeti oluşturan değerler bakımından Doğulu
olmamız gerektiğini söyleyecek kadar da Batı karşısında komplekssiz ve Doğulu
olmayı önemseyen bir özelliğe sahiptir. Topçu, kültür ve medeniyet arasındaki
ilişkiyi açıklarken Ziya Gökalp’in ayrımı gibi yaklaşır konuya. Topçu’ya göre
kültür, bir milletin kendine aitliği, medeniyet ise, bütün insanlığın ortaya koydukları
yaşam tarzı bütünüdür.121
119 Okurer, “İnsanlık İdeali ve…”. s.3 120 Remzi Oğuz Arık, “Oluşuma Bahtiyar İdealist” Hareket ,Kasım 1947, Sayı 9, s.5 121 Alver, a.g.m. s.262
51
Her zaman için milli kültürü önemseyen Topçu, Batıcılardan ayrı bir
anlayış içindedir. Batı’ya teslim olmaz, Batıyı içermek ister. Batı’nın içinde
kaybolmayı değil, Batı’yı kendi içinde eritmeyi önemser. Bu anlamda radikal bir
Batı karşıtlığı yoktur. Özellikle ‘medeni’ unsurlar noktasında açık olmamız gerektiği
anlayışındadır. 122
Hareket’çilere göre Avrupa anlaşılamamıştır. Avrupa karşısında duyulan
kompleks ve Batı taklitçiliği eleştirilmektedir. Avrupa’yı bir mücevherat müzesinde
imişler gibi dolaşanlar, onun meydana getirdiği eserlerin büyüklüğüne şaştılar,
parıltısından gözleri kamaştı; buradaki servet bolluğundan ağızları açık kaldı,
veyahut ilim çokluğundan şaşkına döndüler. Memlekete döndükten sonra, herkese
bol bol bu hayret ve şaşkınlıklarını anlattılar. Avrupa taklitçiliği bunların eseridir.
Bunların ilk hareketi, bizi çılgına çeviren Avrupa’dan bir şeyler alıp memlekete
getirmek olmuştur. Bu arzu, son yüz sene içerisinde birkaç neslin bütün emeklerini
yutmuş, bütün kudret ve kabiliyetlerini taklit yolunda harcatmıştır. Geçen asrın
ortasından sonra, Avrupa’dan esaslı şeyleri alarak Avrupalılaşmak lüzumunu,
memleketimizde bir çok düşünürlerle idareciler, zaman zaman ileri sürdüler. Asrın
icaplarına ait her şeyin Avrupa’da bulunduğunu söyleyerek gözlerini hırsla
Avrupa’ya çeviren bu Avrupa hayranları arasında, Avrupa’dan alınacak çok şeyin
olduğunu tayin işinde kaç defa ateşli kavgalar, ilmi ve felsefi münakaşalar oldu.
Bunların bir kısmı, Avrupa’dan yalnız teknik, diğerleri ise hem teknik hem kültür
alınmasını istediler.
Birinci gruptakiler, Avrupa’dan ancak teknik ve makine almak lazım
olduğunu söylediler. ‘Avrupalı büyük fabrikalar, diritnotlar, uçaklar, otomobiller
yapıyor. Buhar ve elektrik kuvvetlerinden istifade etmesini biliyor. Tabiat unsurlarını
insanın emrine altına sokmuş bulunuyor’ diye haykıran ses, bizi uyandırmak, güya
medeniyete ulaştırmak isteyenlerin ilk sesleri olmuştur. Bunlar, Avrupa’nın bir çok
kötü taraflarını görüyorlardı. Biz Avrupa’dan makine ve teknik alırken kültür ve
ahlak almayacaktık. Geçen asrın sonlarından başlayarak, Avrupa’dan parça parça
122 Gös.Yer.
52
makine ve büyük sanayi unsurları memleketimize sokuldu. Fabrikalar açtık.
Apartmanlarda oturmaya alıştık. Dedelerden kalmış, kışın esen sert lodosun tesiriyle
yıkılmaya hazır mecalsiz evlerimizde bile, değeri biçare çatının değerini aşan buz
dolapları ve televizyon cihazı yerleştirdik. Radyo naraları perişan evlerimizin
kovuklarındaki baykuşlarla şarkın miskin sokaklarında inildeyen köpek seslerini
hamdolsun biraz susturdu. Ekonomiye ve zevklerimizin gündelik hayatımızdaki
yerine dair hiçbir fikre sahip olmayan halkımız, varını yoğunu, eskiden büyücü
hocaya verdiği gibi, şimdi de bu büyüleyici Avrupa eşyasına veriyor. İçimizde haksız
servetlere konanlarla insanlığı mahva sürükleyen bir Yahudi burjuvazisi, bu
Avrupalılaşma tarzımızdan pek güzel faydalandı. Fabrikalarımızın eseri, sayısı
gittikçe kabaran milyonerleri yaratmak oldu. Çoğunun, hangi soylardan olduğu
bilinmeyen, başının içi boş, lakin saçları bol ve kabarık, tırnakları cilalı bir gençliğin
kendini inkâr medeniyeti doğdu. Avrupalılaşma hareketimizde atılan ilk adım
budur.123
Topçu, Avrupa’nın yalnızca teknik alalım diyenleri gerçekçi ve akılcı
bulmamaktadır. İkinci garplılaşma inkılâbımızı yapanlar, birincilerin düştükleri
hataya düşmediler. Bunlar insan ruhunun parçalardan meydana getirilmiş yamalı
bohça olmadığını bilenlerdir. Evimize kabul ettiğimizin misafirin ayaklarını ve
bedenini içeri alıp başını dışarıda bırakmayı düşünmek gülünç bir şeydir. Garbın
kafası, garplı denilen şey, onun edebiyatı, musikisi, ahlakı ve aile hayatıdır ve bunları
garbın tekniğinden ayırmak kabil değildir. Topçu, Batı’daki kapitalist üretim
ilişkilerinin Batı kültürünü belirleyici rolüne atıf yaparak şöyle devam etmektedir:
Fabrikada işçinin çalışma tarzı, onun ailesini ister istemez daraltır, maddi
menfaatlerin hesabını karı kocanın arasına sokar. Her ikisini iktisadi bir fert yaparak
ailenin ahlaki şahsiyetini zayıflatır; bugünkü aile doğar. Aynı çalışma tarzı zevkleri
değiştirir; ahlakta eskiden sahip olunan bir sürü inançları kapı dışarı eder. Allah’a
imanı, garazla çiğnenen bir ümitsizlik konusunda ortadan kaldırır. Bizdeki
Avrupacıların bu konulardan anlayanına rastlamak güçtür. Bunlar, Avrupa
milletlerinin hepsinin ortak temeli olan Avrupa’nın yaşatıcı kuvvetlerini
123 Nurettin Topçu, “Avrupa”, Hareket, Şubat 1943, Sayı 9,s.3
53
anlamamışlardı. Hatta bir millet ve medeniyetin, onu doğurucu bazı kuvvetlerin eseri
olduğunu, o millet veya medeniyetin tanınması için bu kuvvetlerin anlaşılması lazım
geldiğini bilmiyorlardı. Hülasa tarih ve ondaki evrim fikrine sahip değildiler.124
Topçu daha sonra Avrupa’yı oluşturan bu kuvvetleri açıklar: Bu kuvvetlerden birisi
zengin edebiyatıyla kuvvetli metafiziğini ortaçağda hazırlamış olan Hıristiyan
ruhçuluğu (spiritüalizm), öbürü Avrupa’da XVII. Asırda başlayan sömürgecilik yani
başka kıtaların ham maddelerini Avrupa’ya kaçırma gayretleriyle beslenerek
meydana çıkan büyük sanayidir. Avrupa’nın üç asırlık tarihi bu iki kuvvetin
çarpışmasının eseri olmuştur. Kâh biri, kâh öteki üste çıktı. Lakin kalp ve imanın
sesini, yine zaman zaman makine canavar gibi boğmak istemiş ve buna muvaffak
olmuştur. 125
Topçu, Avrupa’nın emperyalizmin tarihin olduğunu ima ederek, bizim
milletimizi kuran kuvvetlerin Anadolu’ya gelen Oğuzlara yen bir ruh ve hayat vermiş
olan İslam dini ile vaktiyle Etilerin bu kıtada yaşatmış oldukları ve buraya gelenlere
miras bıraktıkları ziraat tekniğidir. Bu iki kuvvet birbirine düşman değildir. Topçu
sanayi kapitalizminin Anadolu’da yaşanmadığını, tarıma dayalı bir üretim tarzının
Anadolu’ya hâkim olduğunu belirtmektedir. Avrupa’da ruh ve madde dengesi
kurulamamıştır. Anadolu’da da İslamın zayıflaması ve makine seslerinin medeniyet
ve teknik dünyamıza gözlerini dikmesi zayıflayışımızın başlangıcı olmalıdır. Bin
yıllık tarihi olan Anadolu milleti, İslam dini ile talihsiz bir toprak iktisadının, her
ikisi de Asyalı olan kuvvetlerin çocuğudur. Anadolu’daki millet oluşum süreciyle
Avrupa’daki aynı değildir. Onun için bizdeki millet fikrinin Avrupa fikriyle son ve
kati vedalaşma zamanı gelmiştir.126
Mehmet Kaplan da milliyetçilik anlayışlarının Garpçı olduğunu, ancak
Garbı bir maymun gibi taklit etmeyi değil, anlamayı, ondan kendi inkişafına
yarayacak unsurları seçmeyi ve bunları kendi bünyesinde eritmeyi esas tutar
124 Topçu, a.g.m.s.4 125 Topçu, a.g.m.s.5 126 Topçu, a.g.m. s.4
54
demektedir.127 Ona göre de Avrupa anlaşılamamıştır. Avrupa kötülenecek bir
medeniyet değildir. Sadece biz değil dünya hayrandır. Bizim Avrupalılaşmamız
şuurlu bir hareket değildir. Ruhi içtimai bir komplekstir. Kaplan da Topçu gibi
Anadolu’yu oluşturan kuvvetleri kırsalda bulmaktadır.128
Cahit Okurer’e göre de, Garp, teknik ve fabrikadan ibaret değildir. Garp,
müspet ilim zihniyetidir. Bizdeki Garplılaşma, Garp medeniyetinin gerçek
değerlerine sahip olma yolunda ilerlememiştir. Öğretim müesseselerimiz, müspet
ilim zihniyetim etrafında faaliyet göstermemektedir. Okurer, Hareket dergisi içinde
Topçu ve Kaplan’a göre Batı’ya daha olumlu bakan görüşler sarf etmekte, hakiki
manada Garplılaşmanın olmamasından 129 şikâyet etmektedir.
F.HAREKET VE SOSYALİZM
Hareket dergisinin 1939-1949 arasındaki dönemde, Sosyalizmle ilgili
yazılara tesadüf edilmez. Yalnızca Nurettin Topçu’nun Nisan 1939 tarihinde
yayınlanan İçtimai Sınıflar isimli makalesinde sosyalist terminolojinin izleri görülür.
Bu yazıda, Topçu, içtimai sınıfların Batı’daki gelişim sürecini anlatırken, bu sürecin
Türkiye’deki tarihi süreçle örtüşmediğini vurgular. Nurettin TOPÇU, Marksist
öğretiye yakın bir biçimde toplumsal sınıfların tarihi bir vakıa olduğunu kabul
ederek, bu konuda açıklamalara girişir. İlkel toplumdan, Romalılar’a, Fransız
İnkılabı’ndan günümüze, hep sınıf mücadelesi yaşanmıştır ve bir sınıf diğerlerinin
üzerinde hakimiyet kurmuştur. Ancak bu noktada Marksist determinizme ters düşen
bir anlayışla, sınıfları ve toplumsal düzenleri ortaya çıkaran öğenin üretim ilişkileri
olduğunu, ekonominin alt yapı unsuru olduğu düşüncesini yadsır. Eski ve yeni
127 Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”, Hareket, Ekim 1947, Sayı 8, s.4 128 Kaplan, “Anadolu’nun Kuvvetleri”, Hareket, Eylül 1948, s.19, s.2-3 129 Cahit Okurer, “Garplılaşma Hareketleri” Hareket, Haziran 1949, Sayı 28, s.4
55
çağların bütün bu saydığımız sınıflar ayrımında, her cemiyette esaslı olan bir yaşayış
tarzının o cemiyetin hayat kaynağı olduğunu, diğer iş şekillerinin ona hayatını
artıracak şekilde etrafında sıralandıklarını ve ona yakınlıkları sırasıyla önem
kazandıklarını görüyoruz. Hint’te din hayatı, Roma’da siyasi hayat, Almanya’da harp
ve asalet, Fransa’da servet ve harcanması, Amerika’da iktisadi hayat, bu cemiyetlerin
iş hayatında ve yaşayışlarında en esaslı rolü oynamışlar, diğer iş zümreleri hep bu
merkezi kuvveti temsil eden sınıfın hayatiyetini artırmak için çalışmışlardır. İktisadi
hâkimiyet, iktisat sahiplerinin cemiyetin başına geçmesiyle sonuçlandı. Avrupa’nın
bir asırlık tarihi, büyük sanayi ve sermaye hareketlerinin etrafında denge sağlamaya
çalışırken sınıfların geçirdikleri safhaların tarihidir. Büyük sanayi ve sermaye
hâkimiyeti tahtını bir asırdan beri Avrupa’da kuruyordu ve onun ilerlemesi
Avrupa’da milliyetlerin evrimi ile beraber gitti. 130
Sanayi devrimi, büyük bir maddi kuvvet meydana getirmiştir. Ancak, bu
maddi kuvvet ahlaktan yoksundur. Zümrelere saadet getiren servetle hakimiyet hırsı,
Avrupalının gözünü yeni dünyalara dikmesine yol açtı. Topçu, böylece Batıdaki
tarihi gelişim sürecini açıklarken, anti-kapitalist ve anti- emperyalist bir söyleme
kayarak XV.asırda başlayan sömürge hareketlerinin Avrupa’nın yeryüzünde nasıl
yaman bir tüketici ve sömürücü bir bela olduğunu bugün bütün dünyaya gösterdi.
XVIII. Asrın yarattığı cemiyet asaletle servete tapıyordu. Tabii ve ruhi kuvvetleri
ezmişti. Avrupa’yı bu asrın sonunda yeniden tabiata ve ruha kavuşturan
Rousseau’nun sesi Romantizmin doğuşunu müjdeledi. XVX. Asrın ortasında ruhun
hareketi yine yuvarlandı. Bu asırda maddenin zaferi, gururla, asalet ve tüketim
hırsları halinde kendini yeniden gösterdi. Avrupa’da geri üretim dünyasına yüz
çeviren büyük üretim sınıfı doğmuştu. Burada kastedilen burjuva sınıfıdır. Tahakküm
kuvveti haline gelen sermaye, içtimai miraslar ve imtiyazlar halinde geçen mülkiyet,
dünyamızda bugün bir işsizler tahakkümü yaratmıştır. Bunların yanında en çok
çalışan zümreler, ırgat gibi bunları kuvvetlendirmek için çalışıyorlar. Anadolu’nun
çocuğu da Avrupa’da bugün yaşayan fert ve zümrelerin keyfi uğruna sürünmekte ve
yarınına ağlamaktadır. İçtimai sınıflar, tarihte her cemiyetin olduğu gibi, asrımızdaki
130 Topçu, “İçtimai Sınıflar”, Hareket, Mart 1939, Sayı s.4
56
milli cemiyetlerin esaslı unsurudur.131 Topçu, daha sonra Anadolu’ya dönerek,
Anadolu’nun tarihinden bahsetmektedir. Doğu’nun tarihi, ilk zaman sonlarından bu
ülkede Türk’ün eliyle İslam’ın ruhu parlayıncaya kadar uzun bir talan tarihidir.
Anadolu, bu acı kadere İskender devrinden beri katlanmıştır. Bu dönemde hakim
sınıf kılıçla veya zorbalıkla gelip yerleşen bir istila zümresinin kurduğu sınıf
olmuştur. Türklerin Anadoluyu ele geçirmesinden sonra Eti çiftçisiyle Türkmen’in
kaynaşmasından mürekkep, yeni sınıf Anadolu’nun hakim sınıfı olmuştur. Ancak bu
sınıf ta Osmanlı’nın son asırlarında ezilmiştir. Anadolu’da Batılı anlamda bir içtimai
sınıf doğmamıştır. Zira Anadolu’ya, ne ona doğuşunda ruh vermiş olan manevi
kuvvet yar olmuştur, ne de bu ülkenin yarattığı maddi kuvvet onun kendi
çocuklarının eline bırakılmıştır.132
1950’li yıllardaki Hareket’te sosyalizm, direkt olarak belirtilmese de
argümanları itibariyle eşitlik, adaletle bağlantı kurularak anlatılır. Sosyalizmle ilgili
yazıları, Hareket’in 1960’ler’den sonraki yazılarında sıkça görmek mümkündür.
Bunun gerisinde daha önce belirtilen siyasi ortam ve demokratikleşmeyle ilgili
nedenler yeniden gösterilebilir. Ayrıca buna ilave olarak bu yıllardaki, özellikle de
1960’lardaki, sosyalizmin Türkiye’deki ve dünyadaki entelektüel ve siyasal gücünü
de göz ardı etmemek gerekir.1970’lerdeki batılı kapitalist ülkeleri ve aynı zamanda
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri etkileyen petrol krizine bağlı olarak çıkan
ekonomik krizin de kapitalizmin düşünsel gücü üzerinde tahribat yaptığını da
ekleyebiliriz.
Söz konusu dönemler, İslam ülkelerinde ve toplumlarında da sosyalizm
tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı dönemlerdir. İslam ülkelerinde sosyalizmi
günün konusu haline getiren sebep, onların büyük sanayi ülkelerinin siyasi ve
iktisadi hegemonyasından yeni çıkmaya başlayan ‘geri kalmış’ ülke olmalarıdır. 133
131 Topçu, a.g.m.s. 4 132 Topçu, a.g.m.s. 5 133 Bkz.Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1990, s.127 Mısır’daki Nasır sosyalizmi, Cezayir’deki Ben Bella sosyalizmi, Gana’daki Nkrumah sosyalizmi ilginç örneklerdir. Bu sosyalist düşünce ve yönetimlerin ayrıca ortak özellikleri, ayrıca Marksizme mesafeli olmaları ve milliyetçilikleridir.
57
Derginin daha sonraki yıllarda çıkan 1966 Aralık ve 1967 Ocak sayılarında
Mehmet Kaplan ile Nurettin Topçu arasındaki Devletçilik konusundaki farklılıklar
dergiye yansımıştır. Mehmet Kaplan, aşırı devletçiliğin himaye görmek isteyen pasif
ruh halini doğuracağını ve insanı makinalaştıracağını işlerken, Topçu ise devletçi
rejimin bazı hürriyetleri kısıtlamasının doğruluğunu izah etmeye çalışır.134 Mehmet
Kaplan, 1979 Mart’ında Hareket dergisinde kendisiyle yapılan röportajda, Nurettin
Topçu’dan uzaklaşmasının sebeplerinden birisinin Topçu’nun sosyalist görüşleri
olduğunu söylemiştir.135
Bütün bunlara karşın, sosyalizmle ilgili yazıların Hareket’in daha sonraki
dönemlerinde yayınlanmasına rağmen, konunun Nurettin Topçu tarafından ısrarla
işlenmesi, Milliyetçiler Derneğinden uzaklaşmasına sebep olması, Necip Fazıl gibi
önemli bir şahsiyet tarafından eleştirilmesi nedeniyle 136 Nurettin Topçu’nun bu
konudaki savlarını irdelememek, Hareket’in bir yönünün eksik değerlendirilmesi
olabilecektir.
Hareketçi okulun ana şemalarından birisi olan sosyalizm, İslam ahlakı ile
milliyetçilik idealinin zorunlu bir sonucudur. Bu anlayışta din ile milliyetçilik
mükemmel bir diyalog halindedir. Topçu’nun sosyalizm anlayışı, ne bilimsel
sosyalizm, ne de diğer maddeci sosyalizm biçimleridir. Sadece insanı seven, insana
acıyan, vicdan ve kalp terbiyesine dayanan, insana dayanma ve onu kurtarma
ihtirasıdır. Bu görüşler onu Marks’tan önceki, insana acıyan ve onu seven hayali
sosyalistlere daha çok yaklaştırmaktadır. Hareketçilerin, İslami sosyalizm anlayışları,
daha çok sosyal demokrasi veya Gökalp’in deyimiyle ‘İçtimai Halkçılık’ sistemlerini
hatırlatmaktadır. Gökalp’in ileri sürdüğü sosyalizm de aslında komünizm ile
kapitalizmin aşırılıklarından toplumumuzu kurtarmak için ön gördüğü birtakım
hayati tedbirler idi. Gökalp, bir İslam sosyalizminden bahsetmemişti ve buna lüzum
da görmemişti. Zaten sosyalizme taraftar da değildi. Çünkü, zamanında İslam’da
sosyalizm görüşü bu kadar yaygınlık kazanmamıştı. Onun solidarizmi, kökleri
134 Türkmen, a.g.m. s.53 135 “Kırk Yıllık Hareket”,Hareket, Mart 1979,Sayı…163, s.66 136 Bkz. Necip Fazıl Kısakürek, Babıali, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2003, s.338
58
tarihimiz, kültürümüz ve değerler sistemimizden feyz almaktaydı. Hareketçilerin
sosyalizm anlayışı ile Gökalp’in sosyalizm anlayışı arasında biricik fark eğer bu ise,
ikincisinin birincisine nazaran daha laik olmasındandır. 137
Nurettin Topçu’nun sol ideolojisi Kemalist ya da sağ zihniyetlerin
devletçilik anlayışından farklıdır. Eşitlik, miras, özyönetim, toprak reformu,
kooperatifçilik üzerine düşüncelerinde hızlı kalkınmadan çok bölüşüme ya da pasta
büyütmekten ziyade adil dağıtıma önem vermiştir. Bir kere, hızlı kalkınma için nicel
bir değişiklikten çok emek, kazanç şekilleri ve miras gibi alanlarda gerçekleştirilecek
nitel bir dönüşümü savunmaktadır. 138
Topçu’nun düşüncesi, kalkınmacı bir acelecilikten kalkınma eleştirisine
geçişi temsil eder. Sol düşüncesi bu açıdan önemlidir. Çünkü aceleci kalkınmacılığın,
üçüncü yol ideolojisinden birinci yolun izine geçtiğini tarih göstermiştir. Gelişmeci
ideolojilerin sosyalist ayağında, nesnel koşulların ve sosyal arka planların
eksikliğiyle, emek-sermaye çelişkisinin yerine genellikle milliyetçi tezler ikame
edilmektedir. Topçu’nun yazdıkları, Türkiye’nin siyasi iktidarlarının yüzyılın ikinci
yarısından itibaren dünya kapitalist sistemiyle bütünleşme çabasının ve yükselen yeni
toplumsal değerlerin ışığında değerlendirilmelidir.139
Topçu’nun anti-kapitalist eleştirileri, Marxgil eleştirilere daha yakındır.
Tarihsel-toplumsal olarak, ilerleyen işbölümüne bağlı olarak maddi güçler belli bir
azınlığın elinde toplanırken, yaşayabilmek için emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan
çoğunluk yoksullaşmaya ve egemen sınıfların elinde sömürülmeye başlamıştır.
Topçu burada mülkiyet ilişkilerinin belirleyici rolüne inanmaktadır. 140 Türk
muhafazakârlığında anti- kapitalist öğeler bulmak zordur. Muhafazakâr ideolojide
erken bir postmodernist bir tema belirgindir. Ekonomik kategorilerin kültürel
kategorilere dönüştürülmesi. Ortalama bir muhafazakâr açısından gerçek 137 Türkdoğan, a.g.e.s.64-65 138 Mollaer, a.g.m. s.26 139 Mollaer, a.g.m.s.27 140 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik….s.116
59
sorunlarımız kültürel sorunlardır. Muhafazakâr için ürkütücü olan, ekonomik
sorunlardan ziyade, kültürel buhrandır. Bu yüzden, ekonomi muhafazakârın anlatısı
içinde çok sınırlı bir yer bulabilir. Mesela erken Cumhuriyet’in muhafazakâr
kişiliklerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın düşüncesi, kimi araştırmacılar
tarafından erken Cumhuriyet’te resmi ideolojinin ölçülü bir eleştirisi ya da
Kemalizm’e karşı yumuşak bir ideolojik bir onarım girişimi olarak
değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, yazılarında resmi ideolojinin bir bileşeni
solidarizm konusunda bir eğilim göze çarpar. Topçu’daki sistematik kapitalizm
eleştirisi, muhafazakârlık içinde değerlendirilmesini tartışmalı kılar. İlk bakışta,
toplumsal sorunları ahlaka indirgeyen bir ahlakçı gibi görünmektedir. Ancak dikkatli
bir okuma, ekonomik planda sosyalist bir çizgiye yaklaştığını; sol düşüncenin
çekirdeğini düşünce sisteminde içerdiğini fark ettirebilir.141
Topçu’nun ideolojisini analiz eden literatürden ‘muhafazakar devrim’in ilk
bakışta kullanışlı olduğu düşünülebilir. Ancak gerek muhafazakâr devrimin Nasyonal
sosyalizme dönüşmesi, gerekse eleştirilerin anti bir sol doğrultuda seyretmesi
Topçu’nun ideolojisiyle paralellikler kurmayı güçleştiren faktörler olarak
belirmektedir. Topçu, Sovyet komünizmi eleştirisini sol düşüncelerini saklı tutarak
yapar. Ayrıca, eleştirisi son tahlilde, yine kapitalizme yönelir. Hatta anti-komünizmin
egemen olduğu dönemde, soğuk savaşın kültürel-entelektüel boyutunu gitgide
zedelediği muhafazakârlardan bazıları ile yollarını ayırmasına neden olmuştur.
Bunun gibi, Topçu’nun Sovyet Komünizm’inden çok Amerikan Kapitalizmi ve
pragmatizmini eleştirmesi; Amerika’nın hegomonik gücüne karşı Avrupa kültürünü
yüceltmesi dikkat çekicidir. Batılılaşma ve medeniyet algısı, Topçu’nun
düşüncesinde kültürel bir özcülükten fazla, kapitalizmle ilişkilendirilmiştir.
Amerikan pragmatizmi ise ileri kapitalizmin felsefesini ya da kültürünü teşkil
etmektedir. Ayrıca, Nasyonel sosyalizm’in bir retorik olduğunu ve Topçu’nun Nazi
ideolojisinden ayrılan yönlerinin hem ideolojik evreninden (örneğin, özgürlük
düşüncesi vd.) hem de anti-kapitalizminden çıkarılabileceğini belirtelim. Çünkü
Nazizm, temelde, kapitalist konsantrasyonun hızlanmasına yariyordu. Nazizm
141 Mollaer, a.g.m. s.31
60
üçüncü yol arayışında birinci yolu yakalamıştır. Topçu’nun ideolojisi ise birinci
yolun eleştirisi üzerine kurulmuştur.142
F.I. MİLLİYETÇİLİK VE SOSYALİZM
Milliyetçilik, toplumu homojenleştirici, sınıfsal farklılıkları ve çelişkileri
ihmal edici bir bakış açısına sahiptir. Kendi iç tutarlılığı açısından da bir yerde
zorunlu bir durumdur bu. Türdeş olmayan, sınıf çelişkilerinin ya da daha ileri
boyutlarıyla sınıf kavgalarının yaşandığı bir toplumda, milliyetçiliğin kendisinden
beklenen işlevleri yerine getirmesi olanak dışı hale gelir.
Milliyetçilikte fertler arasında ayrımlar yapılmaz, imtiyazlara müsaade
edilmez, hiçbir kimse cemiyet nimetlerinden mahrum bırakılmaz, aksine herkesin
cemiyet yararına faaliyete sevkine, karşılıklı faydalanmayı sağlayan nizamı
korumaya ve devam ettirmeye çalışır.
Her şeyden önce cemiyeti bölünmez bir bütün kabul eden milliyetçilik için
ise iktisat gaye değil, fakat sadece insanları refaha ulaştırmayı amaçlayan bir
vasıtadır. Çağdaş topluluklar, birer milli cemiyet halinde geliştiklerinden milliyetçi
iktisat görüşü, milli ekonomi fikrine istinat eder. Buna göre, ekonominin, özel
sektöre de faaliyet sahası tanımak suretiyle memleketin yüksek menfaatleri uyarınca
planlanması icap eder.143
Kapitalist toplum, sınıf farklılıklarının var olduğu bir düzendir.
Milliyetçiliğin, bu farklılıkları nasıl ortadan kaldıracağı bir muamma olarak ortada
durmaktadır. Milliyetçi ideolojiler buna çeşitli çözümler getirmeye
çalışmaktadır.Solidarizm, korporatizm gibi.
142 Mollaer, a.g.m. s.37 143 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, Hamle Yay. İstanbul, s. 28-29
61
Hareket’çileri kaygılandıran husus vatandaşlar arasındaki refah
farklılıklarının milli birliği bozma tehlikesidir. Milli Birlik, bu topraklar üzerinde, her
çeşit ‘İnsanlık Haklarına’ sahip şuurlu birer varlık olduklarına inanmakla başlar.
Yaşama ve medeniyet seviyeleri arasında uçurumlar bulunan, bir refahın üst
seviyesinde, öteki sefaletin eşiğine yakın kimseler topluluğunda ise milli birlik, bir
görünüşten ibaret kalır. Vatandaşlarından bir kısmı anayasanın sağlamış olduğu
hakları kullanmaktan mahrum, bir kısmı kanun yollarından yürür görünerek,
haksızlıkları bile haklı göstermek cüretini kendinde bulan insanlar olarak
sınıflandıkça milli birlik daima zedelenmeye mahkûmdur. 144
Müslüman Türk’ün devlet telakkisi, Müslüman Anadolu’nun sosyalizmidir.
Bu kelimeden gocunan Türk çocuklarının bu hali, saflıkla bilgisizlikten başka bir şey
değildir. Müslüman Anadolu sosyalizmi demek, İslam’ın ruh ve ahlakına sahip
olacak Anadolu’nun insanını ve bütün hayat kuvvetlerini, ferdi menfaatlerle
ihtirasların dışına çıkarıp bir ilahi bölgede, tam iktidarı ile sağlam iradenin
disiplini altına, millet selameti yolunda toplulukla seferber etmek demektir.
Komünizmi bertaraf edecek ve siyonizmi toprağa gömecek tek kuvvet budur; öbür
adı milliyetçiliktir. Zira toplumun malı olmayan milliyetçilik olmaz. İktisadi hayatın
serbest teşebbüslere bırakıldığı, ahlakın avare heveslere terk edildiği, okulun yabancı
ve özel ticarethaneler haline getirildiği, muhtariyetine sığınan üniversitenin millet
iradesini tanımadığı, millet dilinin her yandan saldırılarla didik didik olduğu bir
yerde milliyetçilikten bahsedilemez. 145
Sosyalizm fikrinin, mülkiyet ilişkilerini değiştirerek, özel mülkiyetten
kamusal mülkiyete geçişi sağlaması araçsal bir nitelik taşır, amaç; insanlar arasında
sınıf farklılıklarını, dolayısıyla özel mülkiyetin adaletsiz dağıtımından kaynaklanan
eşitsizliği gidermektir. Kamusal mülkiyetin daha rasyonel, verimli bir üretim tarzı
olması gibi bir veriye ulaşılmış değildir. Hatta, bu konuda sosyalizme getirilen
eleştirilerin en başında, bu sistemin insanlarda motivasyon kaybına yol açarak,
üretim yetersizliklerine, rekabetçi olmayan bir ekonomik bir model ortaya çıkarması
144 Suat Seren, “Milli Birlik”, Hareket,Kasım 1947, Sayı 9, s.6 145 Topçu, Ahlak Nizamı, Dergah Yayınları, İstanbul, 1999, s.25-26
62
gelmektedir. Topçu, sosyalizme zıt görünen bir öneri getirmekte ve özel mülkiyet
sahipliğinin gerekliliğini savunmaktadır. Ancak onun savunduğu bir nevi
ortakçılıktır. Sosyalizmin yumuşak karnı olan motivasyon eksikliğini gidermek için
getirdiği bir öneridir. ‘Mülkiyet her işe girişebilmenin şartı ve fert hürriyetinin
teminatçısıdır. Mülk sahibi olmayan fert, hür şahsiyetiyle işinin sahibi olamaz. Olsa,
olsa, işine kul, başkasına köle olur. Bu sebepten, işinin sahibi denebilmek için
amelenin de, herhangi bir nispette fabrikanın kazancına ortak edilmesi lazımdır.
Doktor ve mühendis de onun gibi, bir yandan aylıklı memur, diğer taraftan prim
sahibi bir ortak gibi çalıştırılmalıdır. Cemiyetin kaderine her şekilde ortaklığa razı
olmayan fert ve zümrelerin vatandaşlığından şüphe edilmelidir. 146
Nurettin Topçu’nun sosyalizmi komünizme uzanan Batı’daki komünizmin
çocukluk hastalığı olarak değerlendirilen sosyalizmlerden oldukça farklıdır.
Topçu’nun sosyalizmi diğer bütün sistemlerden daha fazla komünizm karşıtıdır. Alt
yapı kurumu olarak ekonomiyi ve sınıf çatışmasını esas alan komünizmin yerine o
ahlak nizamını esas alan ve buna dayalı ekonomik paylaşımı gözeten bir ruhçu
sosyalizmi, bir anlamda hümanist felsefeyi ama onun da bağlı olduğu bir yaratıcı
düzeni savunur. Merkeziyetçi devlet anlayışıyla Topçu, sosyalist yani toplumcu
ekonomik sistemin yaşamasını ve toprağa dayalı iktisadi yapının sürdürülmesini
garantiye almıştır. 147
Anadolu’da, millet içinde içtimai sınıf doğmamıştır. Zira, Anadolu’ya ne
ona doğuşunda yar olmuştur, ne de bu ülkenin yarattığı maddi kuvvet onun kendi
çocuklarının elinde bırakılmıştır. Şu halde, Anadolu’da ne August Comte’un
Avrupa’da ön safa geçmesini istediği zekâ sahiplerinin sınıfı, ne de Saint-Simon’un
iş başsına geçmesini istediği sanayi sahiplerinin sınıfı doğabilmiştir. Şu halde; bizim
işimiz, bizim kurtarışımız, kurtarıcı inkılâp, memleketin müstahsil zümresini,
Anadolu köylüsünü bir sınıf yapmak, onu ahlaki bir hayat içinde canlandırmak, onu
cemiyetin başına geçirmektir. Bir taraftan bir memleket tarihini kurmuş olan maddi,
iktisadi varlığı, öbür taraftan ona ruh ve ruhi kuvvetler vermiş olan; Alpaslan’ları,
146 Topçu, a.g.e., s.45 147 Şehsuvaroğlu, a.g.e., s.61-62
63
Yunus Emre’leri yaratmış olan manevi kuvveti, bu kuvvetlerin menbalarına inmek
suretiyle yeniden canlandırmak ve ahlak kuvvetini temsil eden sınıfa aşılayarak,
onun ruhuna hayat verdikten sonra, işe başlamak lazımdır. 148
F.II. İSLAM VE SOSYALİZM
Bir taraftan sosyalizm, diğer yandan da İslam savunusu olduğunda, bu iki
anlayışın nasıl bağdaştırılabileceğin kuramsal düzeyde çözümlenmesi önem
taşımaktadır.Bu konuda çalışmalar yapmış olan Maxime Rodinson’a göre Kur’an ve
sünnet kapitalizm hakkında açıkça bir şey söylemiyor. Özel mülkiyeti ise tartışma
konusu yapmıyor. Genel olarak mülkiyetin, insanın bağımsız faaliyetinden ziyade,
tanrının iradesine bağlı olduğu şeklinde düşünüldüğü şüphesizdir. Tefeciliğin
yasaklanması ve herkesin zekât vermekle yükümlü olması bir mala tasarruf hakkını
şüphesiz sınırlamıştır. Devletin, topraklar üzerinde, bazı bakımlardan, yüce bir hakkı
vardır. Bu mülkiyet hakkı yaşamak her insanın hakkıdır gibisinden bazı
mülahazalarla da sınırlandırılmıştır. Açlıktan ölmek üzere bir insanın, yaşamak için
asgari bir yiyeceği (başka çaresi yoksa, zor kullanarak meşru sahibinden onun rızası
hilafına alması haklı görülmektedir. Fakat bu tür sınırlandırmalar Hristiyan
ilahiyatçılar tarafından öngörülmüş, ve hem dini, hem de laik kanunlarda yer
almıştır. Bütün bunlar, özel mülk sahibi Müslümanların kendi mallarını, özel mülk
sahibi hristiyanın tabi olmaksızın, en meşru kapitalist bir tarzda
verimlendirilebilmesine pratikte hiçbir şekilde engel değildir. Şüphesiz, dini
kanunlarda (şeriat bakımından) üretim araçlarının mülkiyeti ile ilgili hiçbir özel
kısıtlama yoktur. Aynı şekilde, ücretli emek (işçilik) de tamamen normal bir şey
olarak kabul edilmiştir.149
148 Topçu,”‘İçtimai Sınıflar”, Hareket, Mart 1939, s.2 149 Maxime Rodinson, İslam ve Kapitalizm, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1978, s.32-33
64
İslam ülkelerinde İslam, sosyalist ekonomik kuruluşun bayrağı yapmaya
kalkışanların iddiaları yakından incelendiğinde, İslam dininin bu role pek az yatkın
görünmektedir.150
Roger Garaudy, İslam ve sosyalizm arasında yakınlıklar bulunabileceğini
iddia ederek , Cezayir halkının sosyalizmi seçerken İslami esaslar üzerine kurulmuş
sosyalizm veya ‘halkımız bir elde Marks’ın Kapitali sosyalizme gidiyor’ formülleri
ile yabancı değerleri benimsemiş olmuyor, ancak kendi tarihi yönünde bir tercih
yapıyor diyor ve ekliyor., sosyalizmde Kur’an’ın ruhuna aykırı bir şey
bulunmamaktadır.151
Necip Fazıl ise, Kapitalizm ve Sosyalizmle İslam arasında farklılık
olduğunu ileri sürmektedir. İslam inkılabı, liberalizma ve kapitalizma, faşizma ve
nazizma, sosyalizma ve komünizma gibi, bugüne kadar tatbik mevzuu olmuş içtimai
ve iktisadi mezheplerin her birini, hiçbirine üstünlük vermeden masaya otutur ve
onlara şöyle mukabele eder: ‘Her birinizin, bütünü kucaklayamadan, ayrı ayrı ve
parça parça bazı haklarınız ve hakikatlarınız vardır; ve her birinizin ayrı ayrı ve parça
parça arayıp da bulamadığınız hakikat, birer bütün halinde İslamiyettedir.İslamiyetin
bunlardan hiç birine tabi olması ve hiç birine kendi ismini ilave etmesi mümkün
değil; ancak bunlardan her birinin öbüründe kaybetmek istemediği hak ve hakikatle
beraber hepsinin birden hesabını tekeffül edici külli mizanın tahkik ve tefahhusu,
ancak İslamiyet içinde kabildir.152
Nurettin Topçu’ya göre, İslam ekonomisini uygulayacak devlet, sosyalist
bir devlettir. Fakat bu devletin İslam esaslarına göre organize olması gerekir. Başka
bir ifade ile, Topçu’nun devlet anlayışında bazı kereler ibare olarak rastlanmakla
birlikte İslam sosyalizmi diye bir meselesi yoktur. Sadece İslam vardır. Sosyalizm
ona göre böyle bir devletin uygulayacağı ekonomik sistemdir. Sosyalizm, bir
ekonomi sistemi olarak İslam’dan gelen esaslara uygun bir şekilde, insan
150 Rodinson, a.g.e. s.211 151 Roger Garaudy, Sosyalizm ve İslam,Çev.N.Şahsuvar, Genç Sanat Yayınevi, Ankara, s.52 152 Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1976, s.187-188
65
ihtiyaçlarını ruhi hayatıyla ahenkli bir biçimde gidermeye çalışır. Devletin ekonomik
hayatı tanzim eden hareketi, maddeci olmaktan çok, ruhçu, otoriter, ve
sorumlulukları tamamen yüklenmiş bir davranıştır. Bu noktada devleti daha doğrusu
devleti idare edenlerin her an büyük mahkeme huzurunda hesap verme durumunda
olduğunu kabul eden ve ruhunda onu benimsemiş seçkinlerden oluştuğunu bilhassa
belirtmek gerekir. Gerek ekonomi, gerekse devlet idaresi olarak uygulanmak istenen
esaslar, Topçu’da İslam’dan gelmektedir.153
İslam sosyalizmi iktisadi değil, ahlaki endişelere ve değerlere dayanır.
Materyalist, ihtilalci, anarşist bir komünist tehlikeden bizi koruyacak olan ruhçu,
devletçi, muhafazakâr, otorite sahibi bir sosyalizmdir.154
Nurettin Topçu’nun savunduğu sosyalizm anlayışının ‘ruhçu sıfatını
taşıması toplumsal sonsalların üzerinde manevi belirleyicilerin tartışılmaz yerini
vurgulamak kaygısından kaynaklanmaktadır. Ruhçu devlet sosyalizminin temel
başarıları şu ya da bu bu derecede iktisadi başarıları sağlamakla sınırlandırılamaz.
Maddi başarılar ancak toplumsal hayatın manevi mutluluğu adına araçsal bir değer
taşır ve manevi hayatın icaplarına göre belirlenir. Ruhçu sosyalizm ana ilkelerini
İslam’dan alacaktır. 155
Nurettin Topçu’nun Anadolu sentezi dediği, bunu pekâlâ Türk-İslam
sentezi biçiminde anlayabiliriz) tarihsel oluşum, toprağa dayalı üretim tarzı ile İslam
arasındadır. Türk ve Müslüman kimlikleri değişen siyasal koşullara bağlı olarak
dönüşümlü bir şekilde kullanılabilecek standartlar halinde değil, iç tutarlılığı sağlam
bir tarzda ortaya konulmaktadır. Başka bir ifade ile, Topçu’da ‘Türk-İslam
eklektizmi‘ değil, gerçek anlamında bir ‘Türk –İslam sentezi düşüncesi işlenmiştir.
Nurettin Topçu’ya göre, üretim araçları ile milli kültür bir denge içinde olmak
zorundadır. Müslümanca yaşayışı mümkün kılacak biricik yaşam tarzı kır hayatıdır.
O halde, sabanı aşan bir teknoloji, ister istemez, milli kültürün en temel unsuru olan 153 Cemil Kıvanç, “Nurettin Topçu’nun Devlet Anlayışında Ekonomik Görüşler”, Nurettin Topçu’ya Armağan….s.75-76 154 Şehsuvaroğlu, a.g.e. s.62 155 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.174
66
İslami yaşayışı da zaafa uğratacaktır. Topçu’nun Marksist analizlerden ayrıldığı
nokta burada ortaya çıkmaktadır.156
F.III. ANTİ- KOMÜNİZM
Hareket dergisi, komünizm düşüncesine karşı görüşlerin müdafaa edildiği
bir dergidir. Bunu çeşitli yazılarda görmek mümkündür. Cahit Okurer milliyetçilikle
çeşitli düşünceleri karşılaştırdığı bir yazısında komünizmin, bütün cemiyetleri aynı
prensiplere uydurmak isteyen, tamamen mücerret ve umumi nazariyeler ürettiğini,
içtimai şahsiyet hürriyetini reddettiğini belirtmektedir.157 Komünizm, bir ideoloji
değil, bir istila vasıtası haline gelmiştir.158 Komünizm kültürel bünyeye yabancı,
Rus yayılmacılığıyla eşdeğerde, beynelmilelci olması nedeniyle de milliyetçiliğe
aykırı bir ideoloji olarak görülmektedir. 159 Marksizmin üretim ilişkilerinin üst
yapıyı belirlediği görüşüne Mehmet Kaplan, şiddetle karşı çıkmaktadır. Marksist
noktai nazara göre ferdin hareketleri midesine bağlı olduğu gibi, cemiyetin hayatı da,
kitlenin midesi demek olan iktisadi şartlara bağlıdır. ‘Nerden ve ne kadar para
aldığını bana söyle, sana nasıl bir adam olduğunu söyleyeyim’ iddiası muayyen bir
nispette doğrudur. Fakat asıl beşeri hayat karın doyduktan sonra başlar. Ferdin ve
cemiyetin hayatında midenin zaruretlerini aşan ve bambaşka kaynaklardan gelen bazı
realiteler olduğu inkâr edilemez. Eflatunun basit olarak mide, kalp, kafa diye
ayırdığı üç varlık, birbirine çok sıkı bağlı, fakat birbirinin yerin tutmayan realiteleri
ifade ederler. Hangi insan açlığın yanı sıra şeref ve aşk duygularını hissetmemiştir?
Şeref ve aşk duygularının insanlara midenin zaruretlerini unutturduğu az rastlanan
bir hadise değildir. Kalp bazen yalnız mideyi değil, aklı da inkar eder. Keza aklın,
mide ve kalpten daha çok hâkim olduğu devirler vardır. Hasılı, ne ferdi, ne cemiyeti
tek bir prensibe göre izah etmek mümkün değildir. Türlü amillerin hepsini birden göz
önünde bulundurmak lazımdır.160
156 Öğün, Nurettin Topçu’ya Armağan…s.68 157 Cahit Okurer, “İnsanlık İdeali ve .”’, s.3 158 Okurer, “İdeal ve İdeoloji”, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6, s.10 159 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”…, s.4 160 Mehmet Kaplan, “ İçtimai Şuuraltı ve Edebiyat”, Hareket Kasım 1947, Sayı 9, s.3
67
Komünizmin materyalist anlayışı da Hareket’in genel düşünce felsefesiyle
uyuşamayacak bir başka yönüdür. Komünizm dinsiz, dini duygulara karşı hürmetsiz
bir rejimdir ve böyle bir düşünce Anadolu’yu yıkar.161
Nurettin Topçu’ya göre de büyük sanayinin eseri olan kapitalizm,
kendisinin hakiki faka gayri meşru çocuğu komünizmi doğurmuştur. Komünizm,
kapitalizmin pençesi altında esir edilen işçi kütlesinin isyanından doğmuş bir isyan
hareketidir. Kapitalizmin bünyesinden fışkırmıştır. Millete düşman bir harekettir. 162
F.IV. ANTİ-SEMİTİZM
Hareket dergisinde antisemitik görüşler de önemli bir yer bulmuştur.
Özellikle Nurettin Topçu bu konudaki görüşlerini açıkça ifade etmekten
çekinmemiştir. Yahudiler, tüccar olmaları, kazanç hırsları nedeniyle
yerilmektedir.En güzel örneğini Yahudilerde gördüğümüz batının tüccar
milletleriyle ahlaki medeniyet kurulamazdı. 163 Sokaklarımızda döğüşen yarı çıplak
küçük çocukların korku ile birbirine saldırışları gibi daha çok servet biriktirmek için
hayatımızın kaynaklarına, zaruri vasıtalarına haya zincirlerinden boşanarak saldırmış
olan kazanç şampiyonlarının bu vahşice hareketleri de insanlardan bir derece aşağı
olan Yahudilerden sirayet etmiş bir hayat korkusunun, insan gibi ve insan olarak
yaşamak saadetini, gerçek zevklerini ve ruhunun hayatını bulmak konusundaki
emniyetsizliğin eseridir. 164 Anadolu’nun yağmalanmasında da her milletin eli
olmakla birlikte bunların arasında en belalısı Yahudi bankerinin ve sermaye
sahibinin elidir. 165
161 Kaplan, “Anadolu’nun Kuvvetleri”, Hareket, Eylül 1948, Sayı 19, s.4 162 Topçu, “Millet ve Milliyet”, Hareket, Mayıs 1943, Sayı 12, s.2 163 Topçu, “Bizde Milliyet Hareketleri”,Hareket, 1939,s.3 164 Topçu,”Mukaddes Kurbanlar”,Hareket, Ağustos 1947,s.2 165 Topçu, “İçtimai Sınıflar”…s.4
68
Hilebaz siyaset de Yahudilikle ilişkilendirilir. Yahudi siyaset, nerede bir
insanlık ideali yükseltmiş ve bütün haysiyet vasıtalarına rağmen Yahudi dünyasını
kurabilmiştir? Siyaset denilen bu zehirli silah sadece yıkıcı olmuştur ve dünya
yüzünde insanlık alemine Yahudilikten huzur ve rahat yoktur. Bu zehirleyip kaçan ve
yiyemeyen bir yılandır. Hile değil, izzeti nefis bizi ondan kurtarır. 166
Bu konudaki en net ve keskin yazıları Ahmet Kabaklı kaleme almıştır.
‘Yahudi Kavmine Nutuklar’ başlıklı yazıda Ahmet Kabaklı, Yahudi kavminin
parayla her işi hallettiklerini, yaltakçı olduğunu, İsa’yı kalbinden Marks’ı midesinden
çıkardığını, afyonlu, kalleş, ırkçı bir kavim olduğunu, Hitler’in bile soylarını
bitiremediği gibi ağır ifadeler kullanmaktadır.167
G. HAREKET, DEVLET VE SİYASET
G.I.HAREKET’İN DEVLET GÖRÜŞÜ
Tarih ve içtimai şuur, sadece milli hareketler için bahis konusu değildir. Bu
şuur, zorlayıcı, idare edici bir kuvvettir. Kanunlarla bu tarihi ve içtimai şuur arasında
bir denge şarttır. Bazen, devlet adamları veya şefler, zorlayıcı kanunlarla bu şuuru
susturmaya veya yok etmeye çalışırlar.
Bu hareketler, milletle, devletin arasını açar. Milletle devlet arasında bir
uyum olması gerektiği ve devletin milletin değerler sistemine uygun kanunlar
çıkarması gerektiği düşüncesi savunulmaktadır. Yaşanan bazı somut örnekler vererek
tezini haklılaştırmaya çalışmakta ve Cumhuriyet idaresine eleştiriler getirmektedir.
166 Topçu, “Millette İzzeti Nefis ve Siyaset”, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 18,s.4 167 Kabaklı, “Yahudi Kavmine Nutuklar”,Hareket, Ocak 1949, Sayı 23, s.6
69
Toplumda görülen anormal gidişli dini hareketler, içtimai gayri şuurun bir tepkisidir.
Din duygusunun ihmal edilmesi bu sonucu doğurmuştur. Bu içtimai şuuru gösterecek
vasıtalar, matbuat ve edebiyattır. Kültürlü bir siyaset adamı için bunlar, kanunlar ve
iktisadi istatistikler kadar kıymetli hareket vasıtalarıdır. 168
Hareket dergisinde devlet konusunda ağırlıklı olarak Nurettin Topçu yazılar
kaleme almıştır. Bu nedenle tekrar Topçu’ya dönmek gerekecektir.
Topçu, önce devletin tanımını yapmaktadır. Devlet muayyen topraklar
üzerinde hakimiyetle yaşayan insanların meydana getirdiği manevi birliktir. Bir
millet varlığının ruhu demektir. Millet iradesinin gözüktüğü yerdir. Bu tarifteki
muayyen topraklar mefhumu bir vatanın, orada yaşayan insanlar tabiri de bir milletin
varlığını ifade ederler. Üçüncü unsur olan hakimiyet ise devlet varlığının esaslı
unsurudur. Kendi başına yalnız vatan bir ceset, cansız bir vücut sayılırsa, millet onun
hayatı, devlet ise ruhu sayılmalıdır. Devlet, milletin şuurudur. Topçu, klasik
anlamdaki devletin tanımını yaparak, devlet millet, vatan ve egemenlik kriterleriyle
ele almaktadır. Devlet, milletin hem iradesi, sembolü, hem de varlığının kefilidir.
Millet olmak devletin varlığına bağlı bir şart haline gelmektedir. Devlet kurmayan ve
ya devletinden vazgeçen millet uzun yaşayamaz. Millet varlığını ve milli birliği
kuran maddi ve ruhi unsurlar erir, ortadan kalkar; sahipsiz fertler kalır; onlar da
başka devletlerin iradelerine bağlanırlar. Yine Topçu, devleti bilinen anlamıyla
meşru güç kullanma tekeline sahip bir örgüt olarak görmekle birlikte, bu gücü iyi ve
ahlaki gayeler uğrunda kullanırsa faziletli olur; fena ve korkunç gayeler uğrunda
kullanan devlet kötü ve yıkılması lazım olan devlettir. Burada iyi devletin gayesi de
belirtilmektedir. İyi ve namuskâr devletin gayesi, yaşattığı iradeyi, gayelerin gayesi
olan Allah’a ulaştırıcı yoldan götürmektir. Yıkılması lazım olan devlet, iradesini
fertlerin ve zümrelerin menfaatleri uğrunda harcayan devlettir.169
168 Gös.Yer. 169 Nurettin Topçu, “Devlette İrade”, Hareket, Kasım 1948, Sayı 21,s.2,
70
Pekiyi devletin kullandığı iradenin hâkimiyet ve ya otoritenin, daha genel bir
kavram olarak meşrutiyetin kaynağı nedir? Topçu, meşrutiyet kaynağını iki unsurla
açıklamaktadır. Bir tarafta milletin kaynağından doğar ve doğuşu ile bütün ferdi
vicdanların üstüne ilahi bir kubbe gibi gerilim saltanatı kurar. Diğer taraftan onun
diğer kaynağı ilahidir, mistiktir; zira kendini kurucu olan unsurların yani insan
fertlerinin bütünü olarak açıklanamaz. Yani bir anlamda devletin iradesi, fertlerin
iradelerinin toplamından ibaret değildir, bunun üstünde bir güce sahiptir.170
Topçu, Hegel’in “devlet ilahi iradenin yeryüzünde gözükmesidir” sözüne de
atıf yaparak, bu anlayışı benimsediğini göstermekte ve devlete kutsal bir
değerlemektedir.
Ferdiyetten Yüce Allah’a ve sonsuzluğa doğru seyreden ve devleti de içine
akan hareket çizgisinin üzerindeki duraklar sırasıyla şunlardır. Ferdiyet veya şahsiyet
haline gelmiş insan, aile, cemaat veya millet insanlık, devlet kurucusu, devlet, yüce
Allah ve sonsuzluk.171
İlk bakışta, aynı zamanda mistik/ tasavvufi bir tecrübeyi, hatta bir
seyrusülükü hatırlatan ve devleti de içine alan bu, şahsiyet olarak insanın yükseliş
çizgisi yukarıdan aşağıya, yani Allah’tan insana doğru hâkimiyet kavramı etrafında
tezahür eder. Bu, aynı zamanda siyasi bir kavram olan hâkimiyet fikrinin Yüce
Allah’ta temerküz ettiğini ve oradan âleme, devlete, insana yayıldığını gösterir.
Yükseliş çizgisi aşağıdan yukarıya, yani insandan Allah’a doğru ise itaat ve
teslimiyet kavramları etrafında şekillenir.
170 Topçu, Gös.Yer. 171 İsmail Kara,” Bir Siyasi İhya Hareketi, Topçu’da Siyaset ve Devlet Telakkisi” Hece…, s.247
71
Devlet, ferdin ruhunda başlayan milleti meydana getiren ve ilahi iradeye
kavuşmak için hamleler yapan iradenin fertten Allah’a götüren yoldaki bir durak
yeridir.172
Mahiyet ve değeri belirtilen devletin otorite şekillerine göre
sınıflandırılmasına geçilmektedir. Devlet esas olarak ikiye ayrılır. Otoriteli devlet-
otoritesiz devlet veya iradeli devlet-iradesiz devlet. Topçu, tercihini otoriter devletten
yana kullanır ve gerekçelerini de açıklar. Otoritenin veya iradenin kendisinde asla
bulunmadığı devlet olamaz. Varsa o devlet yolsuz ve haksız vasıtalara başvurarak
ayakta duyuyor demektir. Onda bir ruh yoktur ve az zamanda çökecektir. İradesi
azalan devlet, çökmeye doğru gitmektedir. Devlet iradesinin zayıflaması, onun
mistik varlığının yarattığı mukaddesat bağlarının koparılması suretiyle olur. Devlette
iradeyi kıldıkça vatandaşlar arasındaki hukuki bağlar gevşer; cemiyet nizamı
zayıflar. Bu zayıflama hayatın her alanını etkiler. 173
Burada mesuliyet kavramı gündeme gelmektedir. Düzen bozukluğunun
sebebi, cemiyette mesuliyetin yok oluşudur. Zira nerede mesuliyet varsa devlet
oradadır. Mesuliyet yok oldukça devlet de geriler, yerini eski nizamın iskeleti altında
barının bir çapa ve anarşiye tek eder, mesuliyet yükünü üzerine alan fertler ortadan
kalktıkça, devlet sözü masal gibi dillerde söylenir. Hâkimiyetin mesuliyetle
yaşatıldığı her yerde devlet vardır. O, bedendeki ruh gibidir. Bedendeki ruh gibi,
millet varlığını kuşatan ve yaşatan devlet, o varlığın her tarafında bulunur. Mektepte
ve mabette, belediye dairesinde ve ticarethanede, orduda ve ailede, cemaate ait
mesuliyetin fertlere çevrildiği her yerde devlet vardır. Bir muallim, devleti
dershanede, imam mihrapta, tüccar pazarda ve asker nöbet yerinde aramalıdır. 174
172 Kara, Gös.Yer. 173 Topçu, “Devlette İrade…”,.s.16 174 Gös.Yer.
72
Otorite, adalet ve mesuliyet üzerine bu kadar vurguda bulunan bir mütefekkir
olarak Nurettin Topçu’nun vermek istediği yer bu üç kavramın devlet ve toplum
hayatında erimesi, tabii bir hal alması, netice itibariyle de insanı yüceltmesidir. 175
Topçu, bir eserinde din devletini savunmadığını ifade etmektedir. “mesuliyet
iradesinin Allah’tan geldiğini söylemiştik. Bundan dini devlet mi kastediyoruz? Asla
Din müesseseleşince herhangi bir ferdin eline geçiyor. Bizim istediğimiz devlet
kurucunun, kendi iradesini Allah’a teslim etmek davasıdır. 176,
Devletin müdahalesine muhtaç olmayan tek meselemiz yoktur. Otoriteli bir
devlet çalışması, Türk milliyetçiliğinin temeli olacaktır.177
Liberalizmi eleştiriye tabi tutar. İçtimai âlemde fertçilik ve liberalizm,
hakikatte insanın siyaklarına bağlandıkları halde, hürriyetçilik kisvesine bürünerek
insanların hep bir birlerini yere vurmalarından ibaret olan anarşiyi doğuruyorlar.178
Cemiyette nizam, devletin varlığıdır. Ondaki hâkimiyet ve otorite, mutlak
olmaya doğru gittikçe, devletin kuvvetinin ifadesi olurlar.179
Devlet fikrinde devletçilik ister istemez vardır. Liberalizm devletin anarşiyi
himayesidir. Devletin ilk ve aslı vazifesi devletçiliği hakkıyla yapabilmektir. Ahlak
temellerine dayanan bizim aradığımız nizam, ancak en kuvvetli devletçilikle
kurulabilir.180
175 Kara, a.g.m. s.249 176 Topçu, Ahlak Nizamı…s.23 177 Topçu, a.g.e.s.30 178 Topçu, a.g.e.42 179 Topçu, a.g.e.s.43 180 Topçu, a.g.e.s.44
73
G.II.SİYASET DIŞILIK
Hareket dergisi ve özellikle Nurettin Topçu, siyasete karşı olumsuz bir bakış
açısına sahiptir. Siyaset yeniden faydasız bir faaliyet olarak telakki edilir. Bizim
zaafımız siyasetimizi doğurdu. Garpta son asrın mahsulü olan bütün hilekâr istismar
kuvvetleri bu medeniyetini vaktiyle kurmuş ve Garp dünyasını aydınlatmış olan
Hıristiyanlığın ortaya koyduğu insanın yüksek değeri hakkındaki imana şiddetli
darbeler vurarak onu sarstılar ve hala da sarsıyorlar. Büyük uranın ve sinemanın
adamı, yani saha da göz boyamakla muvaffakiyet elde eden kurnaz siyaset adamı,
Garp dünyasını doldurmaya başladı. Bu her yerde başka rol yapabilen sahtekar insan,
yirminci asrın hayat hünerlerine vakıf sanatkarıdır. Bugün Avrupa’da hayat nizamı
diye bir şey koymayan, insanı hortlak halinde insana karşı koyan, emniyet ruhu ve
insanlık sevgisi diye hemen hemen hiçbir şey bırakmamaya muvaffak olan ideal, işte
bu korkunç siyaset idealidir. Ruh kuvvetlerine sahip olmayan ve etrafında bütün
kuvvet kaynaklarını kurutulmuş bulan asrımızın çocuğu, ister istemez siyasete
başvuruyor. Mektepte, çilede, meslekte, mabette ve devlette siyaset, milliyet
davasının muvaffakiyeti için bile kullanılmaya başlıyor ve zaaflarının farkında
olanlar, atıldıkları yoldan dönemeyecekleri ve bir takım sevimli ve fedakâr
hayallerden vazgeçemedikleri için düşmana teslim olanlar ekseriyettir.181
Siyaset, milli birliğin bozulmasına yol açan bir etken olarak düşünülmektedir.
Siyaset yerine, izzeti nefsimizin sembolü olan bir iman bizi kurtaracaktır.182
Nurettin Topçu’nun eserleri hızlı bir biçimde okunduğunda, ilk anda göze
çarpacak olan tema, katı bir siyaset karşıtlığı, hatta düşmanlığı olacaktır. Bu
düşmanlık Topçu’nun metinlerinin laytmotifidir adeta. Topçu’ya göre siyaset, insani
181 Topçu, ‘Milletle İzzeti Nefis ve …’, s.6 182 Topçu, a.g.m.s.7
74
olmayan, benliğimize sonradan sarılmış fakat onun ki bünye beraberliği yapmış olan
bir yılandır.183
Siyasetle uğraşanlar da Topçu tarafından kıyasıya eleştirilmiştir. Başkalarının
yaşayışına, sade kendini yaşatıcı olduğu için razı olan siyaset adamı, bütün zekâ
kuvvetini bu emele bağlamıştır. Onda iradenin âleme yayılmak isteyen kaynağı
kurumuş, kalp harap olmuştur. Siyaset adam, sade doğuşu ile âlem için bir beladır.
Karı kocaya, evlat babaya karşı siyaset kullanıyor, iktisat hayatı, bir siyaset hayatı
olmuştur. Devlette ve mektepte siyaset yaşıyor. Memur amirine karşı siyaset
kullanıyor. Hatta samimiyetsiz mümin herkesi siyasetle kandırdıktan, her işi siyasetle
yoluna koyduktan sonra, yine siyasetle Rabbini’de tatmin ettiğini sanıyor. Ailede,
alış verişte, terbiyede, dinde siyaset samimiyetin düşmanı olan bu kelime,
günahlarımızın, hem de affedilmez günahlarımızın kaynağıdır. Kendi nefsine karşı
samimiyetsizlik. Yani şuurla yapılan siyaset hiç affedilmeyen günahtır.184
Topçu, siyaset adamının yerine mesuliyet vazife adamı ve kalp adamını
önermektedir. Vazife adamı aile vazifesini, memuriyet vazifesini, içtimai ve dini
vazifesini iyi yapan adam değildir. Bunlar, sadece iyi adamlardır. Aradığımız ahlaki
örneği, “iyi adam” değil “kalp adam” verebilecektir. Kalp adamının tarifi Kur’an’da
anlatılmıştır. O Hazreti İsa’nın söylediği gibi merhametle tanıyanlardır. Her an adil
bir hâkimin huzurunda olduğumuza inanmak, kalp sahibi olmak için kâfidir. Adaleti
kuranla dağıtan eller başkadır. Kanun, sade adalet dağıtıcı olabilir. Adalet varlığını
ve hakikatini, kendi kuvvetini ve kendi sınırlarını geçen başka bir değere borçludur.
Bu ruhi değeri biz, ruhun en özlü hakikati olan bir “mesuliyet mefkûresinde”
buluyoruz. Adaleti kuran ve kanunların adaletini geçen bu mesuliyet, insan şuurunu
izah eden iradedir. 185
183 Şükrü Argın, ‘Nurettin Topçu’nun Ümitsiz İhya Arzusu Ya da Siyasetin Taşrasında Taşranın Siyasetini Tahayyül Etmek’,Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakarlık….s.477 184 Nurettin Topçu, “Siyaset ve Mesuliyet Vazife AdamıKalp Adamı”, Hareket, Nisan 1939, Sayı. 3,s. 185 Topçu, “Siyasetve Mesuliyet.”’.s.190-191
75
Mesuliyet adamını her yerde görebiliriz. Talebesi irfan ve ahlak yolundan
sapan muallim muzdariptir. Rabbinden kendisine mağfiret dilenir.186
Nurettin Topçu, siyasete ilişin düşünceleri itibari ile tipik bir popülist
yaklaşımı göstermektedir. Popülizm toplumsal sorunların çözümü konusunda siyaset
mücadeleye karşı ilgisiz küçümseyici ve reddedici bir tavır takınır. Önemli olan
toplumsal mücadeledir. 187
İ.HAREKET VE DEMOKRASİ
Hareket dergisinde demokrasi konusunda Nurettin Topçu’nun yazılarını
görüyoruz. Nurettin Topçu’nun sistematiğinde hürriyet ve eşitlik kavramları adalet
ve mesuliyete göre ikinci derecede bir yere sahiptir. Esas itibariyle elitsel bir siyaset
ve devlet anlayışına sahip olan Nurettin Topçu’nun eserlerinde eşitlik önemli bir
kavram olarak yer almaz. 188
Topçu’ya göre mesuliyet, temel kavramı olan hareket felsefesinin de önüne
geçmektedir. Blondel’den geliştirdiği hareket felsefesinin onun düşünce
dünyasındaki yeri çok geniş olmakla ve ardından gelen kimi bahislerde bu kavram
başa rolü oynamaktadır. Fakat onun hareket felsefesine kattığı iradedir ki işte onun
hareketinden önce de sonra da ve hareket süreci boyunca da insanı, özellikle ruhunu
kuşatan mesuliyet duygusundan nemalanmaktadır. 189
186 Topçu, a.g.m.s.193 187 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.127-128 188 Kara, a.g.m. s.250 189 Şehsuvaroğlu, a.g.e. s.319
76
Demokrasi, ona göre hâkimiyetin bütün millete yayılması ve devlet iradesinin
milletin her ferdi tarafından kullanılması demektir. Demokraside bütün fertler
mesuliyet kazanmıştır. Bu idare şeklinde hükümet otoritesiyle millet kuvvet arasında
tam bir denkleşme meydana gelmektedir. Bu denkleşmenin millet veya hükümet
tarafından bozulması her ikisi de tehlikeli olur. Bunun için milletin yetiştirilmesi
lazımdır. Topçu için demokrasiden ziyade öncelikli olan milli birliğin
sağlanmasıdır.Millet kuvvetinin hükümeti kontrol edemeyecek kadar zayıf oluşu
hükümet istibdadına yol açar. Hükümet milletin dizginlerini tutamayacak kadar zayıf
ve otoriteden mahrum olursa halk içinde her zümrenin menfaati sahasındaki
hareketlerine karşı gelinemez. Millet içinde düşmanlıklar ve düşman zümreler
çoğalır.190 Bu durumda geriye tek çare kalmaktadır. Topçu, elitist bir çare
getirmektedir. O da, millet hayatının bütün mesuliyetlerini omuzlarına yüklenen
kahraman bir neslin yeni bir hâkimiyete başlangıç olmasıdır. Bu nesil meşruiyetini
yitirmiş bu otoriteyi ortadan kaldırmaya çalışmalıdır. Bu güçlerin başarılı olması için
hiyerarşik bir düzen gereklidir. Devlet hâkimiyetini ele alacak bu nevi teşekküller
demokrasi ile işe başlanırsa erkenden başarısızlık olur. Topçu, demokrasiye ulaşmak
için demokratik yöntemlerin kullanılması gerekmediğini savunmaktadır. Otoriter ve
hiyerarşik bir yapılanmayı salık vermektedir. Hatta, gayeye ulaşmak için hiyerarşik
düzen ne kadar geniş ve girift olursa başarı o derece artar. 191
Bir cemiyette hürriyet, fertlerin (fikir, ilim, sanat ve siyaset gibi) her sahada
kabiliyetlerini inkişaf ettirme şartlarının bulunmasıdır. Bir cemiyette fertler,
kabiliyetlerini inkişaf ettirme şartlarını buluyorsa bazı yasakların mevcudiyeti
hürriyetsizliğe delil gösterilemez. Hürriyetin sınırları hürriyetleri engelleyecek
davranışlardır. Hürriyetlerin çerçevesi de çizilmektedir. Ferdin istediği gibi
eğlenmesi, istediği meyhanede, barda sabaha kadar içmesi, birkaç metresi olması gibi
durumlar hürriyet içerisinde değerlendirilemez. Çünkü bunların ferdin kabiliyetlerini
inkişaf ettirmesiyle ilgisi yoktur. Hürriyetlerin verilmiş olması yeterli değildir. Fert,
kabiliyetlerini inkişaf ettirecek ortamı bulamıyorsa birtakım serbestliklerin olmasının
190 Topçu, “Hakimiyet ve Demokrasi” , Hareket, Ocak 1949, Sayı 23, s.2 191 Topçu, a.g.m. s.13
77
anlamı yoktur. 192Bu satırları kaleme alan Cahit Okurer, her fikrin inanılması gibi bir
serbestiyetten söz edilemeyeceğini ifade ederek fikir özgürlüğüne kapıları
kapatmaktadır. Hangi fikirlerin savunulabileceği ise millet imanı ile tespit
edilecektir. Millet hayatını, bu imanı yıkıcı her düşünce ve hareket hürriyet
hududunun dışında kalır.
J.HAREKET VE SANAT
Sanat ve edebiyat, Hareket dergisinin önem verdiği konulardan biridir. Hatta,
derginin bütün sayılarında olmasa da başlığında bulunan Hareket yazısının altında
‘fikir ve sanat’ ibaresi yer almaktadır.Hareket dergisinin Nisan 1947 tarihli
14.sayısının kapağına, Roden’in ‘Düşünce’ isimli heykelinin fotoğrafı basılmıştır.
Hareket’in sanat ve edebiyat anlayışında millilik ve mistik bir anlayış önemli bir yer
tutar. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ isimli eseriyle ilgili yapılan
değerlendirmede şu satırlar yer almaktadır: ‘Ve nihayet şuna şahit olacaksınız ki;
Tanzimattan bugüne kadar zaman zaman yokluğuyla gerek edebi, gerekse fikri
sahada öksüz kaldığımız milli eser hasreti, bu eserle bugün için imkan nisbetinde
dindirilmiştir. Bundan sonra da milli sanatın sırrını çözmeye çalışan sanatkarlar için
bu eser kıymet biçilmez halis bir numune olacaktır. Binaenaleyh adı geçen büyük
eseri milli edebiyatın muvaffak olmuş ilk müjdecisi addediyoruz.193 Dergide sanatla
ilgili fikir yazılarının yanı sıra, şiir, hikaye, kitap eleştirileri, biyografi tarzında
edebiyat ürünleri de kendisine yer bulmuştur. Muvaffak Sami Onat, Miraç
Katırcıoğlu şiirleri yayınlanan isimlerdir. Nurettin Topçu’nun Nizam Ahmed müstear
ismiyle ‘Kuşlar’ isimli bir şiiri de yayınlanmıştır. İki dörtlükten oluşan, kafiyeli
biçimde, sade bir Türkçe’yle yazılmış bu şiirde, melankolik bir hava hakimdir.194
Miraç Katırcıoğlu’nun şiirlerinde ruh dinginliğini sağlayacak mistik bir arayış vardır.
Ölüm de, Katırcıoğlu’nun şiirlerinde önemli bir konudur. 192 Okurer, “Hürriyet Ne Değildir?” , Hareket, Eylül 1948,Sayı 19, s.4-5 193 Celalettin Tuğrul,”Beş Şehir”, Hareket, Temmuz 1947, Sayı 5, s.11 194 Nurettin Topçu, “Kuşlar”,Hareket, İkinci Teşrin 1939,Sayı 7, s. 216
78
Hüseyin Batu, Tarık Buğra, Şevket Arı ve Cahit Okurer, Ali Ölmezoğlu gibi
Türk yazarların, Mathaniel Howthorne ve Edgar Allen Poe gibi kimi batılı yazarların
hikayeleri dergide yayınlanmıştır. Bu hikayelerin ana temasını, sıradan insanların
günlük yaşantıları oluşturmaktadır.
Hareket yazarlarından Hasan Tanrıkut’a göre, estetik, ahlak’tan ayrı
düşünülmez. Ahlaksız bediiyatın Batıda’ki temsilcileri Oscar Wilde ve Gide gibi
kimi isimlerin düşünceleri cemiyette haklı olarak nefret uyandırmış, nazari olarak ta
müdafaası imkansız bir egoizm, safsata olarak görülmektedir. Tolstoy’da, bir ahlak
nazariyesi kurmamış olmakla birlikte sanatı ahlak için bir vasıta haline getirmiş
olması nedeniyle sanatın değerini düşürmüştür. Sanat sanat içindir sözü de
şahsiyetlerinde ahlakın mevcut olduğu kimseler için geçerlidir. 195 Böylece sanat
eseri ortaya koyanların, bu eserlerinden ziyade, hayatlarına bakarak sanat sanat
içindir düsturunu savunup savunamayacaklarına karar verilecektir. Eğer egoist,
maddiyatçı bir yaşantıları varsa bu tehlikeli bir durum olarak görülmektedir. Sanat
ahlak içindir diyenlerde ise, gaye vasıta haline getirilerek bir anormallik yaratılmıştır.
Tolstoy, eserlerinde ahlaka yer vermesi sebebiyle eleştirilmektedir. Bir ahlak dehası
olan Mevlana şiirlerinde ahlaka asla kaçmaz, fakat şahsiyetinde ahlakın varlığını
bildiğimiz için şiirlerinde ahlakı bulamasak bile ahlaki şahsiyetinin damgasını
sezeriz. 196
Nurettin Topçu’nun yazılarında ise, Osmanlı Dönemi edebiyatını yerden
yere vurur, Namık Kemal, Mehmet Akif, ve Tevfik Fikret dışında mezarında
gözyaşı dökülecek kimse yoktur. Topçu için bu isimlerin değeri eserlerinden ziyade,
samimi, riyadan uzak olmaları, erkekçe mersiyeyi devirlerinin ölü ruhları karşısında
en yüksek heyecanlarıyla besteledikleri içindir. Osmanlı Devri kurumları da
Topçu’nun öfkesinden nasibini alır: ‘Osmanlı İmparatorluğunun sonlarında açılan
195 Hasan Tanrıkut, “Ameli tabiat-Ahlak ve Estetik PrensiplerineGiriş”,Hareket, İlk Teşrin 1939, Sayı 6, s.179, 196 Gös.Yer.
79
darülfünunun adı darülfünunu osmani idi. Yani burası Osmanlılık fikrinin sadık
bendelerini yetiştiriyordu. Mülkiyei Şahane ve mühendishanei hümayun hem teknik,
hem de idare sahasında padişaha, onun keyf ve sehvetine uşak yetiştiriyordu.
Osmanlı edebiyatı başından sonuna kadar kasidecilik, meddahlık ve mersiyeciliğin,
yani ruhu satılmış bir dalkavukluk eserinin abidesini yaratmıştır. Sanatkarlarla saray
soytarıları arasındaki fark ,birincilerin daha ince bir hüner müsabakasına girmiş
olmalarıdır. Topçu daha da ileri giderek, Fuzuli ile tasavvuf şairleri istisna edilirse
tereddütsüz olarak bu edebiyatta edebi, bedii hiçbir kıymetin bulunmadığını iddia
etmekte,. ancak bu konuda herhangi bir kanıt getirmemektedir.197 Topçu, sanatın
ruhun tercümesi olduğu görüşünü öne sürerek maddi zevkleri ön plana çıkaran,
kadını sadece cinsel yönüyle ele alan edebiyat anlayışını yermekte, Osmanlı Dönemi
edebiyatının da bu anlayışa sahip olduğunu ifade etmektedir. Tanzimatçılarla Serveti
Fünuncular da bir yenilik getirmekle birlikte bir değer taşımamaktadır. Çünkü onlar
da işe siyasetten başladılar ve ruhlara nüfuz edecek bir ideale, bir ruhi hayat
sistemine sahip olmayıp, idare ve hayat tarzının kötü olduğunu bağırmaktan ileri
gidemediler. Serveti Fünun edebiyatı zayıf ve ruhsuz bir garp mukallitliğinden başka
bir şey yapmadı. Ruhlarda bir ihtilal dahi yapamadı. Memlekette inkılap yapmak
iddiasıyla, garplılaşmak davasıyla doğan meşrutiyet de bu tesirlerin hiç birini
değiştirmedi. Zira bu inkılabı yapanlar da memleketin asıl halkına yabancı, milletten
olmayıp, yalnız istismar gayesiyle ve devleti ellerine geçirmek gayesiyle hareket
eden bir sürü tufeyli ve çapulcudan ibaretti.Umumi harpden sonra aynı tesirler içinde
aynı hayat devam etti. Topçu isim vermese de Cumhuriyet dönemi edebiyatını da
eleştiriye tabi tutmaktadır. Edebiyatta milliyet cereyanından bahsedenler milli
edebiyatı mevzusuz, ihtirassız bir şekil, isim ve kalıpların başkalığında buluyorlar. 198 Topçu için sanat ve edebiyatın biçiminden daha çok, amacı daha önemlidir.
Amaç, insanın ruh derinliklerine inmektir. Aynı şekilde İtalyan Rönesansının da
müthiş bir hırsla realitenin bütün renk ve şekillerini sanat hayalleri içinde tüketmesi,
aza zaman içinde Ortaçağ sanatkarlarının ruhi tasavvurlar dünyasına nihayet verdi.
Raphaelde tablonun sathına ait olan tatlı renkler, grupların ahenkdar tanziminden
ibaret şekil incelikleri, hiçbir zaman Mazoccio ve Giotto’nun tablo halinde tanzimin
197 Topçu, “İki Mezar”,Hareket, İkinci Teşrin 1939, Sayı 7, s.193 198 Topçu, a.g.m.s.195
80
sade bir vesile olduğu ruhi tasavvurlarının temsilindeki kıymete sahip olamaz.
Leonardo de Vinci’nin harika sayılan maharetiyle ve esrarengiz ışık cihanı içinde
hayat verdiği ifadede kemal derecesine varan şekilleri, Andrea del Sarto’nun basit
inhinalara sahip iptidai şekiller halinde altında yaşattığı ruhi varlıkların, dini
tefekkürü ihsasın hadsi ifadesine bağlayan inceliğine asla değildir. 199
Hareket’in siyasi anlayışı edebiyat üzerinde de kendisini göstermektedir.
Örneğin; Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ isimli romanındaki köylü
eleştirisi Hareket’ten sert bir karşılık bulur. Önce, romanın ana konusu belirlenir:
Realist eserin romantik kahramanı Ahmet Celalin karakterindeki bütün değişikliklere
rağmen, değişmeyen iki fikre sahip.Biri milli mücadelenin muvaffakiyeti, diğeri,
Anadolu köylüsünün menfi vasıfları hakkındaki kanaatleri. Romanın teknik eleştirisi
bir kenara bırakılarak, köylü hakkındaki düşünceleri irdelenmektedir. Eseri iki
bakımdan tetkik lazım, sanat kudreti, taşıdığı ruh ve fikir.Biz sanat bakımından
ziyade eserin tezi üzerinde duracağız. Esere hakim olan ruh o kadar bizim değil ki,
hüzün verici bir lirizm içinde varlığımızı tamamen kaptırdığımız anlarda bile
isyankar bir başkaldırışla hayır demekten kendimizi alamıyoruz. Anadolu halkında
her şey menfi. Pislik, cimrilik, egoizm, düşüncesizlik, tedakarlık ve feragat hissinden
yoksunluk.200 Milli Mücadelenin kazanılmasında köylüye önemli bir pay biçilerek,
Dumlupınar’dan İzmir’e yıldırım süratiyle inen Türk askerinin arkasında kağnısı ile
göründüğü vurgulanır ve bütün vahşetine, bütün iğrençliğine rağmen, Yunan
ordusunun yaptığı fenalık Yakup Kadri’nin bu köylüye yaptığı fenalık yanında
masum bir çocuk safvetini taşıyor. Çünkü biri düşman diğeri dost olarak karşımızda
yer almış, kendi içinden yetişen, güzide bir münevver diye tanınan muharririn şuurlu
ve sinsi düşmanlığı yanında Yunan vahşetini mazur görmemek elden gelmiyor.201
Hareket Dergisi’nin millet ve milliyetçilik anlayışında önemli bir yer tutan
coğrafyanın edebiyatta da etkisi olduğu görüşü savunulmaktadır. Milletlerin
199 Topçu, a.g.m.s.196 200 Lütfü Bornovalı, “Yaban”, Hareket, İlkkanun, 1942, Sayı 8, s.235 201 Bornovalı, a.g.m.s.237
81
mukadderatında tarihin büyük bir rolü olmakla beraber coğrafyanın tesirleri de az
değildir. Tarih bu’d-ı mücerred içinde cereyan etmez. Tarihi anlamak için coğrafyaya
başvurmak zaruridir. Coğrafya sadece iskan ve istihsal şartlarını tayin etmekle
kalmaz, sabit iklim şartları dolayısıyla milletlerin fizyolojileri ve psikolojileri
üzerine de tesir eder. Orta Asya Türkü ile Anadolu Türkü sadece tarih, müessese, örf
ve adet bakımından değil, fizyoloji bakımından da birbirinden ayrılır. Keza İran ve
Arap coğrafyası Müslüman medeniyetine dahil olmakla birlikte bizi Arap ve
Acemlerden ayrılır. Coğrafi şartları, coğrafyanın ebedi tesirini unutan hiçbir
ideolojinin milli realiteyi kavrayamaması bundan ileri gelir. 202
202 Mehmet Kaplan, “Edebiyat Coğrafyası”,Hareket, Mayıs 1948, Sayı 15, s.2
82
III.BÖLÜM
DÖNEMİN FİKİR AKIMLARIYLA KARŞILAŞTIRMALAR
A.MAVİ ANADOLUCULUK
Anadoluculuk akımı ile aralarında hiçbir organik bir bağ bulunmamakla
beraber, Anadolu romantizmi, hümanist bir akım olarak Mavi Anadolucular’dan söz
edilebilir.203
Mavi Anadolucular, yani Sabahattin Eyüboğlu, Halikarnas Balıkçısı ve
Azra Erhat üçlüsü hem ekip içindeki konumları, hem de yarattıkları etki bakımından
aynı düzeyde değerlendirilmemesi gereken figürlerdir. Siyasal düzlem söz konusu
olunca öne çıkan Sabahattin Eyüboğlu iken, edebi verimler alanına sıçrandığında
Halikarnas Balıkçısı’nın çalışmaları önem kazanmaktadır. 204
En temelde Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat için
söylenebilecek ilk şey, onların bildik, egemen Türk kimliği söyleminin kendine yeni
bir yol çizebileceği ya da bir çıkış yolu bulabileceği bir hattı açmış olduklarıdır. Yeni
kurulan Türk devletinin yapılandırmaya çalıştığı ulusal kimlik, geçmişini bütünüyle
yadsıma eğiliminde olan bir kimliktir. Yadsınmak istenmek istenen daha çok altı yüz
yıl kadar varlığını sürdüren Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel kalıtıdır. Kendini
Osmanlı’dan bütünüyle ayrık bir biçimde tanımlamak isteyen yeni devlet,
Osmanlılığın dışında bir Türklük tasarlamış, bunun temellendirilmesi için de gerekli
çalışmaları yapmaya girişmiştir.205
203 Deren, a.g.m.s.539 204 Kaya Akyıldız, “Mavi Anadoluculuk”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Modernleşme ve Batıcılık , 3.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.468-469 205 Kaya Akyıldız-Barış Karacasu, “Mavi Anadolu: Edebi Kanon ve Kemalizm ile Bir Ortaklık Denemesi”,Toplum ve Bilim, Yıl 1999, Sayı 81, s.30
83
Mavi Anadolucular, geçmişi, yani, Eti, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu,
Osmanlı, ne olursa olsun benimsemek gerektiğini, eskiyi sırtımızdan atıp
düşüncemize ve bugünkü hayatımıza mal etmenin onu devam ettirmek değil, yeniden
yaşatmak olduğunu ve eskinin sırtından geçinenlerin yeniyi boğmalarını önlemenin
en önemli noktalar olduğunu düşünürler.206
Mavi Anadolucular, ısrarla ve biteviye ‘Halk’a seslenir, bağrından asla
çirkinlik, kötülük çıkmamış bu hayali kategoriyi bir şeylere çağırırlar. Bir ulusa
seslenme havası, söylemdeki didaktik, başöğretmen edası, yer yer coşkun
‘Merhaba’larla sonlansa da ağır bir pedagojik tonlamayla sürüp gider.207
Mavi Anadolucular’ın Batı tahayyülü, Türk düşünce hayatının artık
klasikleşmiş ve semptomatik biçimde nüksediveren hars- medeniyet ikilemine ya da
tartışmasına kolaylıkla yedirilebilecek gibi değildir. En saf biçimiyle Ziya Gökalp’in
gündeme getirdiği bu ayrımda Batılı evrensel standartları kabul edilirken, dini
benliğin ve harsın bir şekilde korunması, bozulmaması talep edilir. Buna karşılık
Mavi Anadolucular, Batı’nın hem cari haline, hem gelişimine ve hem de
medeniyetlerinin kaynağına ilişkin farklı bir okum yaparlar. Onlara göre, Batı’nın
tahakküm biçimleri ve bu arada emperyalizm ile Batı medeniyeti arasında ayrım
yapmak gerekir. Batı’dan sadece teknik ilerleme vasatlarını almak ya da Gökalpgil
hars/medeniyet ikiliğinin daha kabalaşmış haliyle sloganlaştırdığı ‘Batının ilmini ve
fennini alalım’ düsturuna itibar etmek kabul edilebilir şeyler değildir.208
Aslında, Mavi Anadolucular bugün Batı medeniyetinin kaynağında değer
namına kabul edilen Yunan ve Hırıstiyan kökenli ne varsa gerçek kaynağının
Anadolu olduğunu iddia ederler. Anadolu, bugünkü Batı medeniyetinin değerli
addettiği şeyleri üretmiş halis kaynaktır. Pek çok Batılı ve Doğulu düşünürün
sandığının tersine bu değerler Eski Yunan’dan doğmuş değildir. Anadolu ya da
İyonya bu değerlerin gerçek ya da biricik kaynağıdır. Bu gerçeğin iyice kavranması,
206 Akyıldız, a.g.m.s.472 207 Akyıldız,a.g.m.s.473 208 Akyıldız, a.g.m.s.478
84
kanıtlarının bıkıp usanmadan serimlenmesi Mavi Anadolucular’ın özellikle de
Halikarnas Balıkçısı’nın uğraşı mücadelesi olmuştur. Bu değerlerin kaynağının
Anadolu olması ile bizim, yani Türk halkının bu değerlerin otomatik bir biçimde asıl
sahibi haline gelmesi arasındaki mesafenin ‘teorik’ düzeyde de kapatılması gerekir.
Bu maksatla, Mavi Anadolucular Türkler’in Anadolu’ya gelişlerini müteakiben orada
yaşayan pek çok medeniyeti çeşitli yanlarıyla içerdiklerini ve başka türlü Türk ve
başka türlü Müslüman olduklarını savunurlar. Bir yanıyla gerçekleştirdikleri dini
faktörlerin elimine edildiği Türk milliyetçiliğinin ve her şeyin kaynağını Anadolu’da
bulan ve Anadolu’nun her şeyiyle gerçek kalıtçısı haline gelmiş Türk halkının ve
Anadolu şovenizminin icat edilmesidir. Dolayısıyla, Anadolu’daki medeniyetlerin
gerçek taşıyıcısı olan bu halk, aslında Batı’nın bugünkü medeniyetinin kurucu
değerlerinin de gerçek sahibidir. Durum böyleyken milliyetçi, İslamcı ya da Batı
Medeniyetine ve onun gerçek kökeni olan Anadolu’ya mesafeli durup kendinden
saymayan yaklaşımlar softalıkla malul olurlar, yobazlaşırlar. 209
Mavi Anadolucular, Aydınlanmacı paradigmanın ürettiği özel bir tarihsel
kesite ait insan tasarımının ve değerlerinin Türk halkına neredeyse ontolojik olarak
ilişik olduğunu düşünmüşlerdir. Türklük ve Müslümanlık gibi bu algıyı bozabilecek
nitelikler dahi ‘başka türlü’ olduğumuz savlanarak aşılamaya çalışılır.210
Bu üçüncü dalga Anadoluculuk’ta, etnik tarihe karşı, toprağın erdemi
düşüncesiyle beslenen duygusal bir milliyetçiliği okumak mümkündür. Mavi
Anadolucuların her şeyin kökünü Anadolu’da bulma ve Batı medeniyetini bu
topraklara bağlayarak dahil olma şeklinde gelişen var olan kültürü yeniden
yapılandırma, Batı’yla nefret- hayranlık ikiliğinde gelişen şizofrenik ilişkisi, ulusun
milli kültürünün ve edebi kanonunun da kurulması gibi yollara sapmış ve
Kemalizmin bu alandaki projesiyle yer yer çakışmalar yaşamıştır. Anti-klerikal bir
Türk milliyetçiliği için verimli bir toprak olan Mavi Anadolu düşüncesi, 1950’lerden
209 Akyıldız, a.g.m.s.478-479 210 Akyıldız, a.g.m.s.96
85
sonraki hakim Kemalizm yorumu için elverişli değilse de toplumsal ve kültürel
düzeyde etkileri hala çok güçlü bir anlayış olarak varlığını sürdürmektedir. 211
Anadolu’nun Türklerin tarihsel anayurdu olduğunu kanıtlamaya harcandığı
Anadolu’nun medeniyete kaynaklık eden milattan önceki kültürlerin beşiği olarak
işlenmesi ise, hem kollektif tecrübe hem kültürel miras açısından Anadolu ahalisince
heyecanla sahiplenilmesi pek müşkül bir plastik proje olarak milliyetçi romantizme
katkı sağlamaktan uzak kaldı. Vatan romantizminin güdüklüğü veya arkadan
gelmesi, müşterek vatandaki beraber yaşam tecrübesini işleyen bir milli kimliğin
oluşmasına ket vurdu.212
A.I. MAVİ ANADOLUCULARLA HAREKET VE ANADOLUCU
MİLLİYETÇİLİK AKIMLARININ KARŞILAŞTIRMASI
Yukarıda da temas edildiği veçhile, “Anadolucu” akımın iki farklı
yorumunu oluşturan yaklaşımlar üzerinde biraz durmak gerekmektedir.
Mavi Anadolucular ve Anadolucu milliyetçiler ve dolayısıyla da Hareket
ekibi arasında Anadolu vatanını esas almaları noktasında bir benzerlikten
bahsedilebilir. Coğrafya ve tarih düşünce sistematiklerinin temel dinamikleridir.
Aynı coğrafyada ve aynı tarih süreç içerisinde yaşayan insan topluluğu farklı
soylardan, kültürlerden gelse de Türk milletine mensup oldukları anlatılır. Farklı
kültür ve soya mensup olan topluluklar, birbirileriyle kaynaşmışlar, yeni bir kültür ve
millet oluşturmuşlardır. Anadolu, bu anlamda sahiplenilir, Anadolu’da yaşayan
insanlar aynı milletin çocuklarıdır. Topçu Hareket dergisinde de yayınlanan bir
yazısında bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Bir milletin ruh yapısını açıklayan
211 Akyıldız-Karacasu, a.g.m. s.41 212 Tanıl Bora, a.g.e. s.47
86
sebepler bir değil, çoktur. Bunlar o milletin kaynaklarından millet halinde kuruluşuna
kadar geçirdiği tarihi olaylar, coğrafi ve iktisadi etmenlerdir. Ferdin karakterini
meydana getiren, onun doğuşla dünyaya getirdiği özü kadar, belki ondan daha ziyade
kendi hareketleri olduğu gibi, bir milletin karakterini yaratan da onun soyunun özü
kadar da o milletin tarihi hareketleri ve yaşadığı coğrafi şartlardır. Anadolu milletinin
soy birliğini kısaca şu şema ile ifade edebiliriz: Ta Milat’tan 3,4,5 bin yıl evvelinde
Orta Asya’dan gelip Basra körfeziyle Karadeniz arasında yerleşenler. Sonra da bin
yıl evvelden başlayarak ve birçok yollarla zaman zaman Anadolu’ya gelip eski
kavimlerle Etilerin yanında yerleşen Müslüman Türkmenler. Bu gelen Türkmenler,
Anadolu’da medeniyetler kurmuş olan Etiler’in çocuklarıyla kaynaşmışlar, onların
tekniklerini temsil etmişlerdir. Orta Asya’da yaşayan Türkmen göçebe iken bir
toprak üzerinde durmuş, tüccar iken çiftçi olmuş. Demek ki bugün Anadolu’nun
kendi milleti olan çiftçi köylüye, Orta Asya’daki Türkmenin çocuğu demekten
ziyade, Anadolu’da yaşamış olan ve Anadolu’yu kurmuş, ilerletmiş olan kavimlerin
çocuğu, Anadolu tarihinin çocuğu demek daha doğru olur...”213
Mavi Anadolucularla Hareket ekibi kültürlerin ve soyların harmanlanması
konusunda ortak öğeler taşımalarına rağmen, İslam dininin oynadığı rol konusunda
bir farklılaşma görülmektedir. İslam dini, Hareket’çilere ve özellikle Nurettin
Topçu’ya göre, Türk milletinin Malazgirt Savaşı’ndan sonra başlayan tarihinden
itibaren ana maya olmuştur. Mavi Anadolucular, İslam’ın bu rolüne fazla önem
vermezler. Anadolu’nun Türkler’den önceki sakinleri Müslüman oldukları nispette
bir değer taşımaktadırlar. Mavi Anadolucular ise, onları Anadolu Türk tarihinin bir
parçası saymalarına rağmen Müslüman olup olmamaları bir hüküm ifade etmez. Şu
halde Anadolu’nun bizim olan tarihinde ona yeniden ruh ve hayat veren İslam
dininin ve bunu Anadolu’ya getiren Türkmen’in rolü büyüktür. Onun içindir ki biz
milli tarihimize, Anadolu’da ilk medeniyetlerin yaşadığı devirlerden başlayacak
yerde, Anadolu’ya Türk unsur tarafından İslam ruhunun saçıldığı devirlerden yani
bin yıl evvelinden başlıyoruz. Bu el bu ruhla Anadolu’da buluştu. Türkmen’i de,
İslam dinini de Anadolu’da tanıdık. Bunlar, Anadolu’da bizim oldular. Anadolu’nun
213 Topçu, “Benliğimiz”s.4
87
Müslüman olan Türkmen’i bizimdir. Türkmen’in Anadolu’ya getirdiği bir inkılâptır,
yeni bir ruhtur. İslam olmadan evvel ki Anadolu insanı bize benzemiyor. İslam, onun
ruhunu değiştirmiştir. Bu ruh başkalığı sebebiyle biz, Anadolu’nun İslam’dan evvel
ki tarihini yakından benimsemiyoruz.”214
B. ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE HAREKET
Kemalist milliyetçilik anlayışının dışa yönelik hedefi, çağdaş uluslar
topluluğunun eşit haklara sahip bir üyesi olmaktır. Sadece siyasal bağımsızlıkla
yetinmeyen ekonomik bağımsızlığı da içeren bir “tam bağımsızlık” bu hedefin
ayrılmaz bir parçasıdır. Kemalist milliyetçiliğin içe yönelik hedefi ise, çağdaş bir
ulus yaratmaktır. Bu ulus, ne ırkçı ne de ümmetçi bir anlayışı yansıtmaktadır.
Atatürk’e göre ulus, ne din, ne de ırk temeline dayanır, ulusu yaratan temel öğe,
ortak tarih, ortak tarihin ürünü ortak dil ve sonuç kültürüdür.215
Tekinalp, bu duruma şu ifadelerle temas etmektedir :”…Türk ulusalcılığına
karakteristik bir ad vermek gerekirse, ona tepki ulusalcılığı diyebiliriz. Yeni Türkiye
eski rejime karşı, dinsel bağnazlık yandaşı ve teokratik olan uğursuz geçmişe karşı
toplu olarak laiktir…”216 . Burada, “Osmanlı” geçmişe karşı oluşun ne kadar keskin
olduğu da gözlenebilmektedir. Buna karşılık, o geçmişin birden bire silinip atılması
yerine “yeni unsurların ikame” edilmesini önermektedir : “Kemalizm’in ulusalcılık
temel öğeleri olarak din ve ırk yerine ne koyduğunu inceleyelim. Halk partisi bunu,
dil, kültür ve ideal diye sayıyor. İdeal ortaklığı doğaldır ve ussaldır. Başka başka
emeller beslendikçe aynı vatanda kardeşçe yaşanmaz.
Dil ortaklığı da varlığı zorunlu bir etkendir. Anlaşmadıkça, başka başka
dillerle konuşuldukça ortak yaşam dayanılmaz bir durum alır.
214 Topçu, “Benliğimiz..”, s.5 215 Ahmet Taner Kışlalı, Siyasal Sistemler, İmge Yayınevi, Ankara, 1991, s.97 216 Tekin Alp, Kemalizm, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul ,1998, s.281
88
Özel ve derin bir incelemeye değer olan tek öğe kültürdür. Dil bile kültürün
içindedir bu noktada.”217 .
“Kültür ortaklığı ulusun başlıca ayırıcı özelliğini oluşturmaktadır ve çünkü
ulusal dayanışmanın ve ulusal hukukun temeli oluşturan bu öğedir. 218…Yeni
Türkiye, yurttaşlarının tamamına ancak Türk olarak tanır. Irkı Türk olmayanlar, Türk
kültürünü benimseyerek Türk olabilirler. Yeni Türkiye’de geçmişten andaç kalmış ve
Türk kültür onu benimsememiş henüz birkaç yaz bin yurttaş var olmakla birlikte,
yirmi otuz yıl sonra bu tür bir tek kişi bile bulunmayacağı kesindir. Kemalist rejim
ulusal birlik temeline dayanır. “219.
Baskın Oran da bu duruma dikkat çeker “… Atatürk milliyetçiğinde Türkiye
toprağıyla sınırlı bir milliyetçilik söz konusudur ve bunun tek ortak noktası yalnızca
“ortak kültür” ölçüsüyle tanımlanabilen Türk Ulusu kavramıdır. Laiklik ve din dışılık
Atatürk milliyetçiliğinin en belirgin özelliklerinin başında gelmektedir…220Batı ile
İslamlığı bağdaştırmaya yönelik hars-medeniyet ayrımını, artık yolunu Batı olarak
kesin biçimde seçer ve daha da önemlisi, dinsel ideolojiyi yerinden etmeye kesin
karar vermiş olan Kemalist dönem bu ayrımı vaat ediyordu. Çünkü ne ikici yapıyı
korumaya, ne de dinin etkisini sürdürmeye niyeti vardı. Nitekim Atatürk, hars ve
medeniyet kavramını birbirinden ayrılması güç ve lüzumsuz kavramlar olarak ilan
etti.”221
Atatürk’ün millet tanımında bu yaklaşımın nasıl yer aldığına gelince :
“Millet, dil, kültür ve ideal birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu
bir siyasi ve içtimai heyettir.222
Yine Atatürk’e göre “Aynı ırktan olan insanlardan oluşan topluma millet
denir.223
217 Tekin Alp, a.g.e. s.291 218 Tekin Alp, a.g.e. s.295 219 Tekin Alp, a.g.e. s. 301 220 Baskın Oran, Atatürk Milliyetçiliği Resmi İdeoloji Dışı Bir İnceleme, Dost Yayınları, Ankara,1988,s. 231-232 221 Oran, a.g.e. s.138 222 M.Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara,1969, s.8 223 İnan, a.g.e. s.371-376
89
Nitekim, daha yeni yorumlarda, doğrudan doğruya Atatürk’ten yapılan
alıntılarla yaptıkları Kemalist milliyetçilik tanımlarını daha “belirgin” hale
getirmeye çalışmaktadırlar.
“Atatürkçü milliyetçilik anlayışı gerçekçidir. Somut bir vatan anlayışı önemli
yer tutar. Panislamizm panturanizm veya federal imparatorluk gibi uzak hayalleri
yoktur.”224
“Atatürk milliyetçiliğinin önemli vasıflarından biri, kendi öz kaynaklarına
uzanmak, bir ötekisi de Batı medeniyetçiliğidir. Fakat, Atatürk milliyetçiliğinin en
başta gelen vasfı muhakkak ki bağımsızlıktır.” 225
“Atatürk’ün milliyetçiliğinde, “ulusal egemenlik”, milli ahlak, milli seciye,
milli birlikte önemli yer tutar.226
“Yine Atatürk’ün millet tanımında
a) Zengin bir hatıralar mirasına sahip bulunan
b) Beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan,
c) Sahip olunan mirasın korunmasıyla beraber devam etmek hususunda
iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma
millet adı verilir. “227
“Türkler islam dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Bu dini
kabul ettikten sonra, ne Arapların ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin
224 Turhan Feyzioğlu, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, ‘Atatürk ve Milliyetçilik’s.309 225 Bekir Sıtkı Baykal,a.g.e. “Atatürk’ün Milliyetçiliği”, s.328 226 Baykal, a.g.m. s.329 227 Hamza Eroğlu, a.g.e.”Atatürk ve Milliyetçilik”, s.346
90
Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin
milli bağlarını gevşetti; milli hislerini milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi.
Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün faaliyetlerin fevkinde, şamil bir
ümmet siyaseti idi. “228
Laiklik ve laik devlet, Türk inkılabının bir temel direği olduğu kadar,
Atatürkçü milliyetçilik anlayışının da özünü oluşturur. Laiklik her türlü devlet
hizmetlerinin etki ve baskı altında kalmaksızın, vatandaşa eşit hizmetlerin
yapılmasını sağlar. Laiklikle yakın ilgisi bulunan eşitlik bir temel hukuk kuralı olarak
Atatürk milliyetçiliğinin baş özelliğini teşkil eder.”229
B.I. HAREKET VE ATATÜRK’ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI
ARASINDAKİ KARŞILAŞTIRMA
Hareket anlayışının praksisi olarak değerlendirilebilecek Anadoluculuk
anlayışını geliştirip genişletirken Topçu, resmi ideolojiyle Misak-ı Milliyle
sınırlanmış vatan anlayışı, otoriter devlet tasavvuru, haşla rağmen halk için
inkılapçılığı, demokrasi yerine seçkinlerin vesayetçiliği, gibi temel konularda benzer
bir yaklaşım göstermektedir. Şu farkla ki, geleneksel Osmanlı devlet yapısında
karşılığı bulunmayan bu kurucu ve yapıcı kavramları resmi ideoloji, batıdaki seküler
orjiniyle doldururken, Topçu daha çok, tasavvufi din anlayışına dayalı bir içerikle
doldurur. Ferdi bir iman anlayışı, ahlaki bir yükseliş, birliğe ulaşmak olarak mistifiye
edilen din anlayışıyla, İslam merkezli rolünden uzaklaştırılır. Türk-İslam sentezinin
oluşmasında baskın bir sosyolojik bir kategori olarak değerlendirilen din, millet ve
milliyetçilik anlayışının kurulmasında toplumu bir arada tutacak,’yüksek bir moral
228 İnan, a.g.e.s.21 229 Eroğlu, a.g.m.s.383-384
91
değer olarak telakki edilir. Böylelikle Hem Anadolu’daki farklı etnik unsurların ortak
bir paydada buluşturulması hem de tarihsel kültürel sürekliliğin kurulması umulur.230
Atatürk ve Anadolucular’ın vatanı esas alan, bu vatanın da Anadolu olması,
Turancılığa karşı olmaları ortak noktalarını teşkil eder. Yine soy yerine kültür, ideal
ve şuura bağlı bir milliyetçilik anlayışı da benzeyen yönleridir. Ancak din Atatürk’te
milleti oluşturan esaslı bir unsur değilken, Anadolucular’da kültür ve Türk milletinin
temel kurucu unsurlarından en önemlisi İslam dinidir. Hareket’in Türkiye
Cumhuriyeti kimliğine karşı olan tavrı bir uzlaşmayı değil bir muhalefeti
sergiliyordu. Ancak bu muhalefet Türkiye Cumhuriyeti kimliğinin fiziki değerlerini
reddetmek anlamına gelmiyordu. Sadece Türkiye Cumhuriyeti kimliğinin ideolojik
yapısını belirleme konusunda bir muhalefet söz konusuydu. Hareket dergisi çevresi
İslamcıların tersine Türk kimliğini, Türk vatanını, Türk devletini yükseltmeyi
varlıklarını nedeni olarak görüyor; ancak yürürlükteki resmi politika ile bu fiziki
unsurların tarihi köklerini belirleme konusunda ihtilafa düşüyordu. Dolayısıyla, bu
muhalefet, Türk Milletinin sadece fiziki yönüyle ruhsuz ve Batı kültürünün etkisine
açık kalmasını istemiyor, bin yıldan beri yaşanmaya çalışılan mistik değerlerin ve
İslami törenin Türk milletinin manevi yönünü doldurarak onun fiziki yanına güç ve
yön verecek bir ruhi yapının da var kabul edilmesini istiyordu. Ama sonuçta Anadolu
toprakları üstünde Osmanlı artığı egemen sınıfların kurduğu ulus devlet ve icazetli
vatan sınırları kutsanıyor, İslami toplumlardan radikal bir kopuşu ifade eden Türkçü
kimlik idealize edilmeye çalışılıyordu. 231
İslamcılardan bugün, yoğun eleştiri alan Hareket ekibinin eleştirilmesindeki
ana saik, ulus devlet kavramını ve milliyetçiliği -Turancılardan ve Kemalistlerden
farklı da olsa- benimsemeleri sebebiyledir. Milliyetçi bir ideoloji sahibinin, temel
değer olarak milleti, ideolojisinin merkezine koyması son derece doğal ve tutarlı bir
yaklaşımdır. Kabullenilemeyen durum, ümmet anlayışının, millet fikrine yabancı
olduğu, bu iki kavramın birbiriyle çatışır bir niteliğe sahip olduğu, ikisi arasında bir
tercih yapılmasının zorunlu olduğu, ve Kurani, ya da tevhidi, vahye dayalı 230 Şakar, a.g.m.s.272 231 Türkmen, a.g.m.s.60
92
Müslümanlık anlayışının (kimin tarafından ve hangi ölçülere göre nasıl belirlendiği
tartışmalı olsa da) millet fikrini terk etmek sonucunu doğurduğunu, dolayısıyla
bunun Müslüman dimağlarda, kalplerde milliyetçilik gibi batıdan ithal, bid’at
sayılabilecek bir ideolojinin de bulunmaması gerektiği anlayışını temsil ettiği
söylenebilir. Dünyadaki mevcut gelişmelere gözünü kapatan, bir dünya haritasında
bile sınırların millet esasına göre ve ulus devlet yapılanması şeklinde çizildiğini
göremeyecek durumdaki bu anlayış, ideolojik gücünü pekiştirmek için de Kuran’a
başvurma yolunu seçmektedir. Ulus-devlet yapılanmasını esas alan ve İslami
öğelerle de yoğrulmuş olsa da, milliyetçiliği benimseyen bir anlayışın Kemalizmle,
olan çatışması yüzeysellikten öteye gitmez.
Maddi değil, ruh milliyetçiliğini benimseyen Topçu ve Hareket ekibi, gerek
Cumhuriyet’in milliyetçilik anlayışından ve gerekse de laik milliyetçilikten
tamamıyla ayrılmaktadır. Milliyetçiliğinin yanında Batıcılığı ve İslam’a karşıt
tavırlarıyla da reddettiği, benimsemediği Cumhuriyet ideolojisine karşı bir tutum
içerisindedir. Cumhuriyet’in Batılılaşma anlayışının öz’den uzaklaştırıcılığına vurgu
yaparak kendi çizgisini belirleme amacındadır. 232
Milliyetçiliğin, sekülarist-modernist politikaların ekseninde resmi düzeyde
yorumlanması durumunda, bürokrasiye yönelen muhalefet içinde köktenci islamcı
muhalefetin yanı sıra, dini ile örtüşmüş olarak alternatif milliyetçi bir yaklaşımın da
doğması beklenebilir. Anadolucu milliyetçi akım, özellikle de Nurettin Topçu’da
böylesi bir muhalefetin örneklerinden birisi haline gelmiştir. Anadolucular ve
Kemalistlerin arasında, milliyetçiliği coğrafi bir gerçekliğe oturtmanın dışında ortak
hiçbir düşünce yoktur. Çünkü Kemalizm Anadolu’yu vatan olarak benimserken,
amacı Batılılaşma yönünde köklü kültürel dönüşümlerle ve kuramsal reformlarla
sivil anlamda bir “patrie”yi yaratmaktı. Bu nedenle kitle duygularını ve kollektif
değerlere prim vermeyen, yeni bir eğerler demeti etrafında oluşan bir zihniyet
devrimini öngörmekteydi. Kurtuluş savaşı sırasında kullandığı dinsel temaları
bağımsızlık sonrasında aşama aşama terk eden Kemalizme karşı Anadolucular,
232 Alver, a.g.m.s.264
93
doğrudan doğruya bu temaları kullanarak tarihsel-kültürel bir süreklilik içinde,
milliyetçiliği yeniden yorumlayarak, kollektif değerlerin bağlamında mistik bir vatan
anlayışını savundular. 1920’lerin başlangıcında ortak bir platformda bir araya
gelmelerine karşılık Kemalizm ve Anadolucu milliyetçilik, zaman içinde çatışan iki
ayrı akıma dönüştü. İlki modernist bir radikalizme çevrilirken ikincisi kültür temelli
bir gelenekçiliğe muhafazakârlığa çevrildi. 233
Resmi ideoloji ile Anadolucu muhalefet arasındaki mücadeleyi dar anlamda
bir milliyetçilik tartışmasına indirgemenin yetersiz ve yanılgın olabileceğini
düşünmekteyiz. Bu mücadele özünde bir modernizm-gelenekçilik tartışmasıdır.
Milliyetçi ideoloji bu özlü tartışmanın olsa olsa söylemini ve biçimini tayin etmede
rol oynamaktadır. Örneğin; milliyetçi ideolojinin bu şart öneme sahip
kavramlarından birisi olan “vatan” kavramı, Kemalizm adına, Fransız devriminden
esinlenen pozitivist anlamda bir toplumsal ilerlemenin süreçlerini karşılarken, Ana
dolucularda aynı kavram, yerel-tarihsel kültürel değerlerin pozitivizm karşısında
savunulmasını ve korunmasını ifade etmektedir. Kemalizm, her ne kadar kırsal
nüfusu ve kırsal değerleri okşayan ve savunan bir söyleme sahipse de, özde, bir
kentsel ideolojidir. Kemalist politikalar, nüfusunun çoğunluğunu köylülerin
oluşturduğu bir toplumda, kırsal değerlerin sağladığı ontolojik desteği kullanır.
Ancak, bu kırsal hayatın ve kültürün ülküleştirilmesi anlamına gelmemektedir. Kırsal
kültür, Kemalizmin değerlendirmeleri itibarı ile olsa olsa ham ve işlenilmeye muhtaç
bir potansiyeli ifade eder.
Anadolucu akım, kırsal hayatın ülküleştirilmesi, modernizm adına kentlerde
olup bitenlere karşı kırsal hayatın korunması esasına dayanmaktadır. Kırsal mekân
pozitivizmin karşısında kollektif ruhun direndiği mekândır. 234
233 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.44-45 234 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.45-46
94
SONUÇ
Nurettin Topçu önderliğinde çıkarılan Hareket Dergisi, Türkiye’nin gerek
kuruluş yıllarında ve gerekse sonrasındaki düşünsel arayışlarının bir ürünü olarak
tanımlayabileceğimiz “Anadolucu Milliyetçiliğin” önemli bir temsilcisi olmuştur.
Edebiyat, musiki, felsefe, sosyoloji, tarih, siyaset gibi çok çeşitli ilgi alanlarına ve
entelektüel bir içeriğe sahip olan Hareket Dergisi’nin, Tek Parti yönetimiyle dikkatli
bir dil kullanmak suretiyle, açık bir çatışma içine girmemekle ve milliyetçiliğin
Anadolu coğrafyasıyla sınırlandırılmasında görüldüğü gibi, yer yer ortak noktalarda
buluşmakla birlikte, İslami vurgusu ağır basan, Batılılaşmaya karşı mesafeli ve
eleştirel tutumuyla düşünsel planda ılımlı bir muhalefet odağı teşkil ettiği
söylenebilir.
Hareket dergisi, Anadolucu milliyetçiliğin kendine özgü anlamlar yüklediği
kavramlarını sıklıkla kullanmış; milliyetçilik anlayışını, tarih, coğrafya, kültür,
iktisat, milli şuur gibi kavramlar etrafında tanımlayarak bir derinlik kazandırmaya
çalışmıştır. Türk tarihinin başlangıcını, Türkler’e Anadolu kapılarının açıldığı 1071
Malazgirt Savaşı olarak kabul etmiş, İslam’ın, Türk Milletinin kültürel ikliminin
temel unsurlarından biri olduğunu savunmuştur. Hareket Dergisi’nin anlayışında,
milliyetçilikle İslam arasında bir zıtlık olmadığı gibi, İslam dini, adeta,
milliyetçiliklerinin olmazsa olmaz koşullarından biridir. Dergi, bir yerde Nurettin
Topçu’nun şahsi özelliklerinin ve düşünsel tutumunun etkisiyle de olsa gerek,
siyasete karşı tavır almış, olumsuz bir gözle bakmış, her türlü polemiğin dışında
kalmaya çabalamıştır.
Hareket Dergisi’nin zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte, yayın
hayatının istikrarlı bir seyir izlediği söylenebilir. Tek Parti döneminin koşulları
içinde bunu yönetime karşı açık bir tutum alıştan ve radikal söylemlerden
kaçınmalarına borçlu olduklarını söyleyebiliriz.
95
Hareket Dergisi’nde Anadolucu Milliyetçiliği benimsemiş pek çok isim yazı
yazmıştır. Bunlar arasında Türk fikir hayatında daha sonraki yıllarda etkilerini daha
fazla hissettiren, özellikle sağ çevrelerde büyük saygınlık kazanan Mehmet Kaplan,
Ahmet Kabaklı gibi genç isimlerin yanında, Hilmi Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık
gibi devrin önde gelen şahsiyetlerini sayabiliriz.
Hareket dergisi, modernleşme karşıtı muhafazakâr eğilimli bir dergidir.
Modernleşme karşıtlığı Hareket mensuplarını bir anlamda köye götürmektedir.
Köyün ve köylünün yüceltilmesi, rasyonel gerekçeler öne sürülse de çalışmamızın
daha önceki kısımlarında ifade edildiği gibi pastoral bir romantizme yol açmaktadır.
Dergide görülen bir başka özellik de komünizm ve Yahudi düşmanlığıdır. Nurettin
Topçu’nun idealist bir dünya görüşünün yakın çizgilerini taşıyan bu dergi, sadece
dergicilik yapma amacıyla çıkarılmamış, Türk insanını eğitme, ortak paydalar
etrafında toplama gibi misyonlar da yüklenmiştir.
96
KAYNAKÇA
KİTAPLAR Anderson, Benedict, Hayali Cemaatler Milletler ve Milliyetçilikler, Çev.İskender Savaşır, Metis Yayınları, İstanbul, 1995 Akşin, Sina, Türkiye Tarihi, 5.Cilt-Bugünkü Türkiye 1980-1995, Nurettin Topçu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997 Atabay, Mithat , 2. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Milliyetçi Akımlar, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005 Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, Ankara, 1992 Bora, Tanıl, Sağın Üç Hali, Birikim Yayınları, Ankara, 2001 Şen, Furkan , Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Yargı Yayınları, Ankara, 2004 Güngör, Erol, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1990 ………, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1992 Garaudy, Roger, Sosyalizm ve İslam,Çev.N.Şahsuvar, Genç Sanat Yayınevi, Ankara Hobsbawm, Eric, 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik, Çev.Osman Akınhay, Ayrıntı Yay.İstanbul, 1993 İnan, M.Afet , Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara,1969 Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, Hamle Yayınları,İstanbul Kısakürek, Necip Fazıl, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1976 ……..,, Babıali, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2003 Kışlalı, Ahmet Taner, Siyasal Sistemler, İmge Yayınevi, Ankara, 1991
97
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Cilt 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996 Kurt,,Yilmaz, Pontus Meselesi,Ankara,1995 Leca, Jean- Delonnoi,Gil, Jafferelot, Christophe, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, 2.Cilt , İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Modernleşme ve Batıcılık, 3.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Milliyetçilik, 4.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakârlık, 5.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Nurettin Topçu’ya Armağan, Der.Ezel Erverdi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992 Oran, Baskın, Atatürk Milliyetçiliği Resmi İdeoloji Dışı Bir İnceleme, Dost Yayınları, Ankara,1988 Öğün, Süleyman Seyfi, Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1992 ……., Mukayeseli Sosyal Teori ve Tarih Bağlamında Milliyetçilik, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000 Özkırımlı, Umut, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, Sarmal Yayınları, İstanbul, 2004 Rodinson, Maxime, İslam ve Kapitalizm, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1978 Smith, Antony, Milli Kimlik, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994 Şaylan, Gencay, Postmodernizm, İmge Yayınevi, Ankara, 2002 Şehsuvaroğlu, Lütfü, Nurettin Topçu, Alternatif Yayınları, Ankara, 2002 Tekin Alp, Kemalizm, Kemalizm, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul ,1998 Topçu, Nurettin, Ahlak Nizamı, Dergah Yayınları, İstanbul, 1999 ………,Yarınki Türkiye, Dergah Yayınları, İstanbul,1999
98
Türkdoğan, Orhan, Ziya Gökalp Sosyolojisinde Bazı Kavramların Değerlendirilmesi, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları,Ankara, 1973 Türkdoğan, Orhan, Değişme-Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul, 1998 Yılmaz, Aytekin, Çağdaş Siyasal Akımlar, Vadi Yayınları, Ankara, 2003 MAKALELER Akyıldız, Kaya, ‘Mavi Anadoluculuk’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Modernleşme ve Batıcılık , 3.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Akyıldız, Kaya- Karacasu, Barış, ‘Mavi Anadolu: Edebi Kanon ve Kemalizm ile Bir Ortaklık Denemesi’,Toplum ve Bilim, Yıl 1999, Sayı 81 Alver, Köksal, ‘Anadoluculuk ve Nurettin Topçu’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Argın, Şükrü, ‘Nurettin Topçu’nun Ümitsiz İhya Arzusu Ya da Siyasetin Taşrasında Taşranın Siyasetini Tahayyül Etmek’,Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakarlık, 5.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Arık, Remzi Oğuz, ‘Tarih Görüşü’,Hareket, Mayıs 1947,Sayı 3 ……., ‘Oluşuma Bahtiyar İdealist’ Hareket, Kasım 1947, Sayı 9 Başgil, Ali Fuat, ‘Müspet Milliyetçilik’, Hareket, Eylül, 1948, Sayı 19 Baysal, Bekir Sıtkı, ‘Atatürk’ün Milliyetçiliği”, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1992 Ali, Birinci, ‘Hareket Mecmuası’, Türk Yurdu, Mayıs 2005 Çağaptay, Soner, ‘Otuzlarda Türk Milliyetçiliğinde Irk, Dil ve Etnisite’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Milliyetçilik, 4.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, Çongur,Rıdvan, ‘Remzi Oğuz Arık’, Remzi Oğuz Arık Armağanı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987 Deren, Seçil, ‘Türk Siyasal Düşüncesinde Anadolu İmgesi’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, 4.Cilt Milliyetçilik, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003
99
Doğan, Mehmet, ‘Nurettin Topçu’nun Hareketi’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Elibol, Sadettin,’ Muhalif Bir düşünce Okulu Hareket Dergisi’, Türkiye’de Modern Siyasi Düşünce, Muhafazakârlık, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Eroğlu, Hamza, ‘Atatürk ve Milliyetçilik’, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1992 Feyzioğlu, Turhan, ‘Atatürk ve Milliyetçilik’, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1992 İmzasız, Kırk Yıllık Hareket’,Hareket, Mart 1979,Sayı 163 İzgi, Bahattin, ‘Köy Davası Hakkında Bazı Mülahazalar’, Hareket, Ocak 1948, Sayı 11 İşcan, M.Zeki, ’İslam İhya Hareketi, Modernizm ve Nurettin Topçu’, Türkiye Günlüğü, Kasım-Aralık, 1994, Sayı 31 Kaplan, Mehmet, ‘Bugünkü Medeniyet ve Fert’, Hareket, Mart 1947 …….., ‘Yeni Türk Milliyetçiliği’, Hareket, Ekim 1947, Sayı 8, ……..,’ İçtimai Şuuraltı ve Edebiyat’, Hareket Kasım 1947, Sayı 9 …….., ‘Milliyetçiliğe Dair’, Hareket, Ocak, 1948, Sayı 11, ………,‘Millet ve Milli Şuur’, Hareket, Ağustos, 1948, Sayı 18 …….., ‘Anadolu’nun Kuvvetleri, Hareket, Eylül 1948, Sayı 19 …….., ‘Kırk Yıllık Hareket, Mehmet Kaplan’la Söyleşi’,Hareket, Mart 1979, Sayı 163 …….., Mehmet,‘Üç Büyük Akım: Millileşmek-Demokratikleşmek-Sanayileşmek’,Türk Edebiyatı, Mart 1986 Konukman, Ercüment,’ Nurettin Topçu’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Fırat, Mollaer,, ‘Türk Sosyalizmine Bir Katkı’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Kara, İsmail, Bir Siyasi İhya Hareketi,Topçu’da Siyaset ve Devlet Telakkisi’ Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı, Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006
100
Karaömerlioğlu, M.Asım, ‘Türkiye’de Köycülük’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, 2.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Okurer, Cahit ‘İnsanlık İdeali ve Milliyetçilik, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6 ……., ‘İdeal ve İdeoloji’, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6 …….., ‘Hürriyet Ne Değildir?” Hareket, Eylül 1948,Sayı 19 …….., ‘Garplılaşma Hareketleri’ Hareket, Haziran 1949, Sayı 28 Kıvanç,Cemil,‘Nurettin Topçu’nun Devlet Anlayışında Ekonomik Görüşler’, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992 Koçak, Cemil, ‘Tek Parti Yönetimi, Kemalizm ve Şeflik Sistemi:Ebedi Şef/Milli Şef’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-Kemalizm, Cilt 1, İstanbul, Öğün, Süleyman Seyfi,’Türk Muhafazakârlığının Politik Kökleri’, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce, 5.Cilt Muhafazakârlık, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 …….., ‘Nurettin Topçu Üzerine Bazı Dikkatler’, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992 Seren, Suat , ‘Milli Birlik’, Hareket,Kasım 1947, Sayı 9 Şakar, Cemal,‘Topçu’da Türk-İslam Harikası Olarak Millet ve Milliyetçilik’, Hece , Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Türkmen, Hamza,’ Hareket Dergisi 1939–1982 Milli İslam Teorisi Ya da Milli Dindarlık’, Hak Söz, Sayı 41–42, 1994 Ülken, Hilmi Ziya,’ Millet’, Hareket, Mayıs 1947, Sayı 27 Topçu, Nurettin,‘İçtimai Sınıflar’, Hareket, Mart 1939, Sayı 2 ……., ‘Bizde Milliyet Hareketleri’,Hareket, 1939 ……,.’Benliğimiz’, Hareket, Mayıs 1939, Sayı 4 …….,.Avrupa’, Hareket, Şubat 1943, Sayı 9, …….,.‘Millet ve Milliyet’, Hareket, Mayıs 1943, Sayı 12 …….,.’Mukaddes Kurbanlar’,Hareket, Ağustos 1947
101
……., ‘Millette İzzeti Nefis ve Siyaset’, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 18 ……., ‘Millet Ruhu ve Milli Mukaddesat” ,Hareket,Haziran 1948, Sayı 16 ……..,.,Devlette İrade’, Hareket ,Kasım 1948, Sayı 21 ………, “Siyaset ve Mesuliyet Vazife Adamı Kalp Adamı’ Hareket, ………,Hakimiyet ve Demokrasi’ Hareket, Ocak 1949, Sayı 23 Yıldız, Ahmet, ‘Kemalist Milliyetçilik’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Kemalizm, 2.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 TEZ Yiğit, Ali, İnönü Dönemi Eğitim ve Kültür Politikası (1938-1950), Hacettepe
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ankara, 1990
DERGİLER
Hareket , 1939-1949, Sayı, 1-28
Hece , Nurettin Topçu Özel Sayısı, Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Ankara
102
EKLER
iii
İÇİNDEKİLER
ÖZET ....................................................................................................................... i ABSTRACT............................................................................................................ ii İÇİNDEKİLER ..................................................................................................... .iii ÖNSÖZ ....................................................................................................................v KISALTMALAR ................................................................................................... vi GİRİŞ ......................................................................................................................1 I. BÖLÜM: HAREKET DERGİSİ ......................................................................7 A. YAZARLAR .....................................................................................................14 A.I.Nurettin Topçu’nun Hayatı .............................................................................15 II. BÖLÜM: FİKİR KATEGORİLERİ A. HAREKET VE MUHAFAZAKARLIK ...........................................................18 B. ANADOLUCULUK VE HAREKET................................................................19 B.I. KÖYCÜLÜK ..................................................................................................25 B.II. İSLAM ANLAYIŞI .......................................................................................28 C. .HAREKET VE MODERNLİK KARŞITLIĞI.................................................30 D. HAREKET VE MİLLİYETÇİLİK ...................................................................35 D.I Millet ve Milliyetçilik ......................................................................................35 D.II.Milli Kültür.....................................................................................................38 D.III Hareket’in Milliyetçilik Anlayışı ..................................................................40 D.IV.İnsani Milliyetçilik........................................................................................48 E. HAREKET VE BATICILIK .............................................................................50 F.HAREKET VE SOSYALİZM............................................................................54 F.I.Milliyetçilik ve Sosyalizm................................................................................60 F.II.İslam ve Sosyalizm .........................................................................................63 F.III.Anti-Komünizm .............................................................................................66 F.IV.Anti-Semitizm ...............................................................................................67 G.HAREKET, DEVLET VE SİYASET................................................................68 G.I. Hareket’in Devlet Görüşü...............................................................................68 G:II.Siyaset Dışılık.................................................................................................73 İ.HAREKET VE DEMOKRASİ............................................................................75 J.HAREKET VE SANAT......................................................................................77
iv
III.BÖLÜM. DÖNEMİN FİKİR AKIMLARIYLA KARŞILAŞTIRMALAR A. MAVİ ANADOLUCULUK..............................................................................82 A.I.Mavi Anadolucularla Hareket ve Anadolu Milliyetçilerinin Karşılaştırılması ..............................................................................................85 B. ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ........................................................................87 B.I. Hareket ve Atatürk Milliyetçiliğinin Karşılaştırılması ...................................90 SONUÇ................................................................................................................ 94 KAYNAKÇA ...................................................................................................... 96 EKLER............................................................................................................... 102
H.Ü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürlüğüne
İşbu çalışma; jürimiz tarafından Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan : Doç.Dr. Yunus KOÇ Üye : Doç.Dr. Adnan SOFUOĞLU Üye : Yrd.Doç.Dr. Hulusi LEKESİZ Üye : Yrd.Doç.Dr. Yonca ANZERLİOĞLU Üye : Dr. M.Dervis KILINÇKAYA (Danışman)
Yukarıdaki imzaların , adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. 22.11.2006 Prof.Dr.Mustafa YILMAZ Enstitü Müdürü
vi
KISALTMALAR
a.g.e: Adı geçen eser a.g.m: Adı geçen makale bkz: Bakınız Çev. Çeviren s. : Sayfa S. : Sayı TOTTTH : Türk Ocakları Türk Tarihi Tetkik Heyeti TTTC : Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti vb: Ve buna benzer vd. Ve diğerleri Yay. : Yayınları
1
EK 1 MAKALELER DİZİNİ
ŞUBAT 1939, S.1
Nurettin Topçu, ‘Rönesans Hareketleri’ K.Fikret Arık, ‘Mahatma Gandi’ K.Fikret Arık, Mahatma Gandi II‘ Mehmet Kaplan, ‘Oğuzlar’ Cahit Okurer, ‘Namık Kemal/ Hürriyet ve Vatan Fikirleri’ Ali Ölmezoğlu, ‘Büyük Çınar’ Nurettin Topçu, ‘Hareket Felsefesi’
MART 1939, S.2
K.Fikret Arık, ‘Cermen Ruhu ve Hukuk Fikri’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Sönüyor Dönüyorum’ Nurettin Topçu, ‘Asrımızın Hareket Adamları’ Nurettin Topçu, ‘İçtimai Sınıflar’ Nurettin Topçu, ‘Vatandaş Ahlakı’
NİSAN 1939, S.3
Nurettin Topçu, ‘Siyaset ve Mesuliyet, Vazife-Kalp Adamı’ Miraç Katırcıoğlu, ‘İradesiz İrade’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Tanrı Yere İnseydi’ Nizam Ahmed, ‘Şehirler’ Nizam Ahmed, ‘Namus’ J.Segond, ‘His Estetiği’ Nurettin Topçu, ‘Bizde Milliyetçilik Hareketleri’, Nurettin Topçu, ‘İçtimai Sınıflar 2’
MAYIS 1939, S.4
Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuklar’ Hareket, ‘Bir İzah’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Felsefe / El Sentimento Tragico de la Vida’ Nizam Ahmed, ‘Çalgıcılar’ J.Segond, ‘His Estetiği’ Nurettin Topçu, ‘Benliğimiz’ Nurettin Topçu, ‘Zorba Esir Medeniyetleri’
HAZİRAN 1939, S.5
Nurettin Topçu, ‘Mabet ve Tabiat’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuklar II’ Fedor Dostoyevski, ‘Büyük Engizisyoncu’Çev.K.Fikret Arık, Miraç Katırcıoğlu, ‘Ruh Cephesinde Yeni bir Şey Yok veyahut Cinayete Dair’
2
İLK TEŞRİN,1939,S.6
Nurettin Topçu, ‘Neslimizin Tarihi’ Nurettin Topçu, ‘Muallim’ Leman Avni Başa, ‘’Edgar Allen Poe (1809-1849)’, Hüseyin Batuhan, ‘Beşeriyet Son Peygamberini Bekliyor’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuklar III-IV’ A.Elder, ‘Müzik ve Resim’ Nizam Ahmed, Yemin ve Şahit’ Hasan Tanrıkut, ‘Ameli Tabiat-Ahlak ve Estetik Prensiplerine Giriş
İKİNCİ TEŞRİN 1939,S.7
Leman Avni Başa, ‘Mahatma Gandi’, Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk’ A.Elder, ‘Güzel Sanat Bahisleri / Resim-Mevzu’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Kainatın Lugatı’ Nizam Ahmed, ‘Kuşlar’ Bülent Tarcan, ‘Yaratıcı Dehanın Üç Devri ve Beethoven’ Nurettin Topçu, ‘İki Mezar’ Nurettin Topçu, ‘Sanatkâr’
ŞUBAT 1942,S.9………………….
Hüseyin Batuhan, ‘Beethoven II’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk 6’ İmzasız, ‘Mahatma Gandi’ Ali Münif İslamoğlu, ‘Mehmet Akif’ Rüknettin Fethi, ‘Çıbana Neşterler’ Nurettin Topçu, ‘Avrupa’
İLK KANUN 1942, S.8
K.Fikret Arık, ‘Hukukçu Gözüyle Hugo’nun Sefilleri’ Hüseyin Batuhan, ‘Beethoven’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk V’ Ali Münif İslamoğlu, ‘Asya’nın Üstünlüğü ve Düşkünlüğü’ Lütfü Bornovalı, ‘Yaban/ Muharriri:Yakup Kadri Karaosmanoğlu Cahit Okurer, ‘İlim Zihniyeti ve Lise Öğretimi Hakkında’ Nurettin Topçu, ‘Hakikat Dini’ Lütfü Bornovalı, ‘Yaban’
MART 1943, S.10
Hüseyin Batuhan, ‘Karamazof Kardeşler Hakkında’ Hüseyin Batuhan, ‘Yaşayan Baudelaire’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk 7’ Vladimir Rozanof, ‘Vladimir Rozanof’tan Parçalar’
3
NİSAN 1943, S.11
Hüseyin Batuhan, ‘Karamazof Kardeşler Hakkında II‘ Hüseyin Batuhan, ‘Tiyatroya Dair’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk VII’ Ali Münif İslamoğlu, Tarihten Çizgiler’ Cahit Okurer, ‘İnanış Hakkında’ Vladimir Rozanof, ‘Vladimir Rozanof’tan Parçalar II’Çev.Hüseyin Batuhan Rüknettin Fethi, ‘Çıbana Neşterler’ Nurettin Topçu, ‘Hakikat Düşmanı Üç Felsefe Pozitivizm –Pragmatizm-Sosyolojizm’ Nurettin Topçu, ‘Lise Dersleri’ Nurettin Topçu, ‘Millet ve Milliyet’
MAYIS 1943, S.12
Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk VIII’
MART 1947,S.1
Remzi Oğuz Arık, ‘Çağımız’ Ali İhsan Balım, ‘Anadolu ve Aydınlarımız’ Lütfü Bornovalı,’Üniversitemiz’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Bugünkü Medeniyet ve Fert’ Charles Morgan, ‘Harp ve Sulh’ Cahit Okurer, ‘İnsan Hayatında Prensipler’ Nurettin Topçu, ‘Ahlak Nizamı’
NİSAN 1947, S.2
Aşıkpaşazade,’Tarihten Notlar’ Lütfü Bornovalı, ‘Eğitimde Demokrasiye Doğru’ Hasan Basri Çantay, ‘Haramın, Halalin Aslı Yokmuş’, İmzasız, ‘Kendimizi Dışarıda Aramayalım’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Düşünce’ Charles Morgan, ‘Harp ve Sulh’ Cahit Okurer, ‘Eğitim ve Öğretim Prensipleri’ Nurettin Topçu, ‘İradenin Davası’
MAYIS 1947,S.3
Nurettin Topçu, ‘Roden’in Sanatı’ K.Fikret Arık, ‘Kanun ve Ülkü’ Remzi Oğuz Arık, ‘Tarih Görüşü’ A.İhsan göğüş, ‘Fen ve Teknik İlerlemesi Cemiyette Bir Ahlak Buhranı Yaratmış mıdır’ A.İhsan Göğüş, ‘Fen ve Teknik İlerlemesi Cemiyette Bir Ahlak Bunları Yaratmış mıdır? ’
4
İmzasız, ‘Ayın Hercümerci /Eğlence-İşkence; Türk Düşmanı Türk dostu; Hamdullah Suphi’nin Sözleri’ İmzasız, ‘Ayın Hercümerci’ İmzasız, ‘Tarihten Notlar/27 Sene Evvelki Telgraf’, Ali Münif İslamoğlu, ‘Nasıl Yıkmak İstiyorlar’ Mehmet Kaplan, ‘Eski ile Yeni’ Cahit Okurer, ‘Eğitim ve Öğretim Prensipleri II’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’
HAZİRAN 1947, S.4
Lütfü Bornovalı, ‘Liselerimizde Edebiyat Öğretimi ve Kitapları’ İmzasız, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Taassub, İlim ve Sevgi’ Mehmet Kaplan, Yazı Terbiyesi’ Cahit Okurer, ‘Züppe Tipleri’ Pascal, ‘Kainat ve İnsan’, Çev.Mehmet Nurettin Ulaş Nurettin Topçu, ‘İnsanda İrade’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Alain, ‘Mesut Olmak Sanatı’ Remzi Oğuz Arık, ‘İstanbul Fethinin 500 üncü Yıldönümünde Yeni Çağlardaki Rolümüzü Belirtmeliyiz’ İmzasız, Neşriyat’
TEMMUZ 1947, S.5
Alain, ‘Gayri İradi Cinayetler’ Remzi Oğuz Arık, ‘İstanbul’un Fethinin 500 üncü Yıldönümünde Rolümüzü Belirtmeliyiz’ Lütfü Bornovalı,’ Zavallı Neslimiz’ Cahit Okurer, ‘Sanatkarın İdealistliği’ Nurettin Topçu,Taassub, İlim ve Sevgi’ Celalettin Tuğrul, ‘Beş Şehir’
AĞUSTOS 1947, S.6
A.İhsan Balımoğlu,’Sıladan Mektuplar Lütfü Bornovalı, ‘Liselerde Edebiyat Öğretimi ve Kitapları II’ Bossuet- Çev. M.N.Ulaş, ‘İnsanın Hayatı’ İmzasız, ‘Kitaplar’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Şahsi Teşebbüs’ Muzaffer ateş Kebapçıgil, ‘Sultan Veled’in Sırrı’, Kadi Bülban ve Çocukları’ Cahit Okurer, İnsanlık İdeali ve Milliyetçilik’ Pascal, ‘İnsanın Tezadı’, Çev.M.N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Mukaddes Kurbanlar’ Celalettin Tuğrul, ‘Demokrasilere Her Zaman Güvenililebilir mi?
5
EYLÜL 1947, S.7
Maurice Bedel, ‘Bilgiye Susamış Goethe’ Mehmet Kaplan, ‘Yüksek Okunan Şiir’ Mustafa kutlu, ‘Kitaplar Arasında / Tarih Cahid Okurer, ‘Kitaplar Arasında’ Cahit Okurer, ‘İdeal ve İdeoloji’
EKİM 1947, S.8
Ali İhsan Balımoğlu, ‘Bir Tavzih’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Yeni Türk Milliyetçiliği’ Cahid Okurer, ‘Dergiler Arasında’ Cahid Okurer, Kitaplar Arasında / Türk Edebiyatında Nazım & İkinci Şimal Sokağı’ Cahit Okurer, Gerçek Medeniyet ve Milliyet Dünyası’ Peguy, ‘Hakikatı Araştırma’ Çev.M.N.Ulaş Senirkent Belediye Başkanlığı, ‘Sıhhi Talimat’ Celalettin Tuğrul, ‘İfsad Edilen Seçimlerin Pek Tabii Neticeleri’
KASIM 1947,S.9
Remzi Oğuz Arık, ‘Bahtiyar İdealist’ Oktay Aslanapa,’Sanat ve Kültür’ Selami Başkurt, ‘Çakırın Kahvesi’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘İçtima Şuuraltı ve Edebiyat’ Cahid Okurer, Kitaplar Arasında’ Cahit Okurer, ‘Liselerde Disiplin ve Terbiye Meselesi’ Suat Seren, ‘Milli Birlik’ Nurettin Topçu, ‘İlahi Resmi Geçit’
ARALIK, 1947, S.10
İsmail Hakkı Aladağ, ‘Bu Toprağın Ağrıları’ Lütfü Bornovalı, ‘ Mehmet Akif ve Büyük Eseri’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Cahit Okurer, ‘Mehmet Akif’in İnsani Değeri’ Nurettin Topçu, ‘Mehmet Akif’
OCAK 1948,S.11
Oktay Aslanapa,’Anadolu’da Türk Sanatı Devirlerine Genel Bir Bakış’ Balıkesirli Hasan Basri Çantay, ‘Vatanperver Akif’ Hasan Basri Çantay, ‘Mehmet Akif Hangi Şairleri Severdi’ İmzasız, ‘Ayın Hercümerci / Mezhep Kavgaları’ Mehmet Kaplan, ‘Milliyetçiliğe Dair’ Cahit Okurer, ‘Namık Kemal’in Aile Makalesi’ Kemal Or, ‘Tahlil ve Tenkit/Tek Çarık Yüzbaşı’ Mustafa Sabri Sözeri, ‘Mehmet Akif’in Dindarlığı’
6
Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları’ Celalettin Tuğrul, ‘Bu Millet Nasıl Tahrip Edilir’
ŞUBAT 1948, S.12 İsmail Hakkı Aladağ, ‘Kara Sapan’ K.Domaniç, ‘Kötülüklere Karşı’ İmzasız, ‘Tarihçilerimizden Soruyorum’ Bahattin İzgi, ‘Köy Davası Hakkında Bazı Mülahazalar’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Tenkid’ Cahit Okurer, ‘Aile Hakkında’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Tarihi Mektupları II’ Hilmi Ziya Ülken, ‘Türk Destanına Doğru’
MART 1948,S.13
A.İhsan Balım, ‘Hüseyin Avni Ulaş’ın Büyük Ruhuna’ Lütfü Bornovalı, ‘Gandi ve Düşündürdükleri’ Lütfü Bornovalı, ‘ Hüseyin Avni’ Mehmet Kaplan, ‘Gandi ve İnsan’ Yusuf Keçecioğlu, ‘Hüseyin Avni’nin Ardından’ Cahit Okurer, ‘Büyük Ruh Kahramanı: Gandi’ Nurettin Topçu, ‘Hüseyin Avni / Birinci Meclisin Dağılmasına Kadar’ Hilmi ziya Ülken, ‘Gandi’nin Nutuklarından’
NİSAN 1948, S.14
Lütfü Bornovalı, ‘Partiler Karşısında Hüseyin Avni’ Hareket,Erzurum Belediyesinin Dikkat Nazarına’ Cahit Okurer, ‘Karakter Kahramanı Hüseyin Avni’ Nurettin Topçu, ‘Hüseyin Avni / Birinci Meclisin Dağılmasından Sonra’
MAYIS 1948, S.15
Nurettin Topçu, ‘Millette İrade’ Asaf Muammer, ‘Hüseyin Avni’nin Kabrini Ziyaret Münasebetiyle’ Jale Baysal, ‘Köy Evi’ Lütfü Bornovalı, ‘Gandi ve Düşündürdükleri 2’ Lütfü Bornovalı, ‘Partiler Karşısında Hüseyin Avni 2’ Mehmet Kaplan, ‘Edebiyat Coğrafyası’ Celalettin Tuğrul, ‘Üç Parlamento’
HAZİRAN 1948, S.16
Nurettin Topçu, ‘Millet ve Milli Mukaddesat’ Jale Baysal, ‘Modern Bir Hikayeci Hakkında/Adile Ayda’ya Cevap’ İmzasız, ‘Sabır’
7
İmzasız, Seyahatler’ Mehmet Kaplan, Yahya Kemal’de Tarih ve Coğrafya Fikri’ Cahit Okurer, ‘Dedikodu’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları III/Sahipsiz Şehir’
TEMMUZ 1948, S. 17 Alain, ‘Çözmek’ Alain, Kafa Sağlığı’ Alain, ‘Küfürler’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında 1, (Enver Ziya Karal’ın aynı adlı kitabının eleştirisi) Mehmet Kaplan, ‘Yunus Emre ve Bugünün Meseleleri’ Charles Morgan, ‘İnsan Hayatında İrade ve Zaruret’, Çev. Cahid Okurer Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları/ Bu Şehrin Çocukları’ Nurettin Topçu, ‘Millette İrade Sefaletleri’
AĞUSTOS 1948, S.18
Alain, ‘Alain’den Hikmetler/Kamalı Raks’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında 2’ Victor Cousine, ‘Ruhçuluk’, Çev.M.N.Ulaş İmzasız, ‘İşler’ Mehmet Kaplan, Millet ve Milli Şuur’ Charles Morgan, ‘İnsan Hayatında İrade ve Zaruret II’, Çev. Cahid Okurer Cahit Okurer, Hürriyetin Sözü ve Kendisi’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları V/İstanbul’da Bir Gün’ Nurettin Topçu, ‘Millette İzzeti Nefis ve Siyaset’ Hilmi Ziya Ülken, ‘Türk Milletinin Teşekkülü’
EYLÜL 1948, S.19
Alain, ‘Eserler’ Ali Fuat Başgil, ‘Müspet Milliyetçilik’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında 3’ Mehmet Kaplan, ‘Anadolu’nun Kuvvetleri’ Mme De Stael, Melankoli’, Çev.Mehmet N.Ulaş Cahit Okurer, ‘Hürriyet Ne Değildir’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları VI.Bir Gün Daha’
EKİM 1948,S.20
Alain, ‘Tavırlar, Jimnastik, Dualar ‘ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında IV’ Mehmet Kaplan, San’at ve Cemiyet’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları VII / İnsan Hayatı’
8
KASIM 1948, S.21
A.İ.Balımoğlu, ‘Türk Ocaklarına Dair / Bir Hasbihalden’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında VI’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları’ Ziyaeddin F.Fındıkoğlu, ‘Dil Kongresinde’ Cahit Okurer, ‘Hürriyet Meselesi Hakkında’ Marcel Raymond, ‘Şiir Anlayışı ve Baudelaire ‘, Çev.M.N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Devlette İrade’
ARALIK 1948, S.22
Remzi Oğuz Arık, ‘Türk Medeniyet ve Sanat Tarihi’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında ’ Hareket, ‘Mehmet Akif’in Manevi Huzurunda’ Mehmet Kaplan, ‘Nesillerin Ruhu ’ Cahit Okurer, ‘İnsanda hürriyet ve İrade’ Nurettin Topçu, ‘Devlette Hakimiyet ve Mesuliyet İradesi’
OCAK 1949, S.23
Alain, ‘Eş’ Ali Rıza Alp, ‘Türk Romanında İstanbul-Anadolu Münasebetleri’ Ahmet Kabaklı, ‘Yahudi Kavmine Nutuk ‘ Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu’ Lamennaisse,’Din Bahsinde Lakaydi’ Çev.Mehmet N.Ulaş Andre Rousseau, ‘Paul Claudel İncil Okuyor’, Çev.Cevat Aydemir Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları IX / Son Nesiller’ Nurettin Topçu, ‘Hakimiyet ve Demokrasi III’
ŞUBAT 1949, S.24
Asaf Muammer, ‘Hareket Mecmuasu Tahrir Heyetine’ Lütfü Bornovalı, ‘Hüseyin Avni / Siyasi ve Ahlaki Şahsiyeti’ Denizcioğlu, ‘Hüseyin Avni Ulaş’a Dair Bir Katre Düşünce’ Ziyaeddin F.Fındıkoğlu, ‘Hüseyin Avni’yi Hatırlarken’ Hareket, ‘Müessisan Cemiyeti Beyannamesi’ Selahattin Köseoğlu, ‘Hüseyin Avni’nin Aziz Ruhuna’ Cahit Okurer, ‘Hüseyin Avni’yi Anarken’ Nurettin Topçu, ‘Hüseyin Avnisiz Bir Yıl’
MART, 1949, S.25
Nurettin Topçu, ‘Sanatta İrade’ Ali İhsan Balımoğlu, ‘Köpekler Haçtan Geliyor’ Ahmet Kabaklı, ‘Süleyman Nazif / Müstesna Bir Karakter Abidesi’ Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu III’ Cahit Okurer, ‘Garplılaşma Hareketleri’
9
Marcel Raymond, ‘Paul Valery’ Çev.M.N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları X / Müslüman İstanbul ve Şimdiki Dindarlık ’
NİSAN 1949,S.26
Alain, Hususi Hayat Hakkında ‘ Lütfü Bornovalı, ‘Oğlumuz’ (Tarık Buğra) Rifat Necdet Evrimer, ‘Konuşmak ve Susmak Sanatı’ Mehmet Kaplan, Mukaddes Uçurum’ Necati Karabacak, ‘Tarihi notlar / Hareket Mecmuası Tahrir Heyetine’ Lacordaire, ‘Dünyanın Saadeti’ Çev. Mehmet N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları XI / Fakir Hayatları ve Büyük Adamları’ Nurettin Topçu, ‘Dinde İrade’
MAYIS 1949, S.27
Nurettin Topçu, ‘İsyan Ahlakı’ Ali İhsan Balımoğlu, ‘İki Uyanış’ Rifat Necdet Evrimer, ‘Normal, Anormal’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Ahmet Kabaklı, ‘İyi İle Kötü Vuruştular’ Mehmet Kaplan, ‘Büyük Terkibe Doğru’ Nicole, ‘İhtiraslarımızın Boşluğu’ Cahit Okurer, ‘Garplılaşma Hareketleri II’ Pascal,’İhtiraslarımızın Boşluğu’ Ernest Renan, ‘Neron’, Çev.Mehmet N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları XII / Ömürleri ve Hürriyetleri’ Hilmi Ziya Ülken, ‘Millet’
HAZİRAN 1949, S.28
Lütfü Bornovalı, ‘Özlediğimiz Samimiyet’ İmzasız, ‘Dünyayı Değiştirebilirsiniz’, Çev. İhsan Balımoğlu Mehmet Kaplan, ‘Tek Kitap, Çok Kitap’ Cahit Okurer, ‘Garplılaşma Hareketleri III/1908’den Bugüne Kadar’ Hilmi Ziya Ülken, Kültür ve Medeniyet’
v
ÖNSÖZ
1939 yılı Şubat ayına gelindiğinde Milli Mücadelenin önderi ve Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden bu yana henüz çok fazla bir
zaman geçmemişti. Türkiye, halkı, kurumları ve önde gelen siyasi, askeri şahsiyetleriyle
beraber bu yeni ortama uyma çabasındayken, Nurettin Topçu’nun önderliğinde Hareket
Dergisi sessiz sedasız yayın hayatına atılıyordu. Nurettin Topçu’nun idealist kişiliğinin
etkisiyle de olsa gerek, bir çok hemcinsinin başına gelenin aksine, uzun sürecek bir yayın
ömrüne sahip olan Hareket Dergisi, yazarları hakkında bire bir yapılan çalışmalar istisna
edilecek olursa, bütünsel anlamda üzerinde fazla durulmamış olması nedeniyle araştırmaya
değer bir konudur.
Bu çalışmada, Hareket Dergisinin 1939-1949 yıllarını kapsayan Tek Parti dönemine
paralel sayıları incelenmiştir. Araştırmada derginin siyasal konulardaki görüşleri,
milliyetçilik, devlet, demokrasi, batıcılık, modernleşme, İslam gibi konulara olan bakış açısı,
çağdaşı fikir akımlarıyla olan ortak noktaları, farklılıkları ele alınmaya çalışılacaktır. Hareket
dergisinin orijinal nüshaları çalışmanın temel kaynağı durumundadır.
Bu araştırma sırasında bilimsel katkıları yanında, manevi destek sağlayan ve
çalışmamı bitirmemde büyük payı olan ve bu desteklerini ömür boyu minnetle
hatırlayacağım, değerli hocalarım Prof.Dr.Mustafa Yılmaz’a, Prof.Dr.Adil Dağıstan’a, Dr.
Derviş Kılınçkaya’ya, Doç.Dr. Adnan Sofuoğlu’na, kütüphanesini benim hizmetime sunan,
aziz dostum Mustafa Yiğit’e ve yine bu çalışmayı bitirmem için manevi destek sağlayan
sevgili kayınpederim Hamit Taşçı’ya, değerli eşim Çiğdem’e, TODAİE Kütüphanesi, Milli
Kütüphane çalışanlarına içtenlikle teşekkür ederim.
ii
ABSTRACT
The “Hareket” Magazine was first published by a team headed by Nurettin Topçu at
the era of one-party democracy in Turkey. The magazine had an intellectual context,
and addressed many fields such as politics, philosophy, arts, literature, culture, etc.
Published for 12 issues from 1939 to 1943, and for 28 issues from 1947 to 1949, this
magazine acted as a specific school comprising of such portraits, besides Nurettin
Topçu, including Hilmi Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık, Mehmet Kaplan and Ahmet
Kabaklı, all of whom considerably affected the Turkey’s life of thoughts.
The “Hareket” Magazine adopted such a conservative, anti-semitist and anti-
communist ideology that mainly supported the Anatolian Nationalism, but kept away
from such nationalist movements as Turanism. Though the “Hareket” school also kept
distant to the then ruling regime in Turkey, it took care of not creating a clear and
direct conflict with the regime.
The Anatolian Nationalism, which was supported even by the Hareket Magazine,
defends that the Turkish history commenced with the Malazgirt Victory in 1071, and
the Turkish homeland is Anatolia, and that this land is collated by Islam. The
Anatolian Nationalism supports such opinions as that the history, geography,
economic conditions, religion and culture are important factors in the formation of a
nation.
Though the opinions defended by the Hareket Magazine carries a number of common
points of view with some other schools of thoughts of that era, it also considerably
deviates from such other schools.
1
GİRİŞ
1930’lu yıllar, Türkiye açısından, dünyadaki gidişle bir bakıma paralel
sayılabilecek ideoloji tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı yıllardır. Osmanlı
devletinin tasfiye sürecinin kuvveden fiile çıktığı Balkan Savaşlarından başlayarak,
1922’ye kadar devam eden sürecin sonunda tasfiye edilen Osmanlı mirasından,
“Misak-ı Millî” belgesinde belirtildiği gibi “Türk ve Müslüman ahalinin çoğunlukta
olduğu yerler” ölçüt olarak alınmak üzere Lozan’da uluslar arası topluma tescil
ettirilerek meşruiyet kazanan Yeni Türkiye devleti, bu tarihten sonra tüm enerjisini
seküler bir toplumsal ve siyasal yapı oluşturmaya yöneltti. Cumhuriyet’in ilânı ve
onu izleyen inkılâp hareketleri eski toplumsal yapıyı ve bu yapının dayandığı
kurumları ve alışkanlıkları ortadan kaldırmaya ve “yeni değerler” yaratmaya
odaklandı. Bu süreçte bir bakıma “tasfiye” edilen “eski değerler”den doğan boşluğun
doldurulması yeni bir ideolojinin yaratılarak eski değerler sisteminin yerine ikame
edilmesiyle özdeşleştirildi. “Kemalizm, Kemalist İdeoloji” ya da 1950’den sonraki1
adlandırılmasıyla “Atatürkçülük yahut Atatürkçü Düşünce” bu arayışın bir
sonucudur.
Ancak, soyut bir dünya olarak kabul edilen “fikirler dünyasının” aniden
ortaya çıkıverdiğini düşünmek de mümkün değildir. En soyut kavramlar bile
olgularla, insanın kendini ve çevresini algılama biçimiyle bağlantılıdır. Kemalist
ideolojinin inşa sürecinin bile Osmanlı fikir hayatıyla olan ilgisi, Osmanlı tarihsel
mirasıyla bağlantısı tarihçilik açısından bakıldığında “izlenebilir” hale gelmektedir.
Son yıllarda bu sorunsalı açıklamaya yarayacak pek çok çalışma yapılmıştır.
Bunlara bakıldığında dönemin, galat-ı meşhur olan “çeşitliliği dışlayan bir fikir
hayatı” yaklaşımının doğru olmadığını söylemek mümkündür. İki savaş arası
1 Bu durum tamamen ideolojik tercihlerle bağlantılıdır. DP’nin, CHP’nin Altı Ok’u olarak sembolize edilen ilkeleri reddetmesi söz konusu değildi. Fakat Altı Ok’un hatırlattığı Kemalizm sözcüğü yerine “Atatürkçülük” sözcüğü kavramlaştırılmaya çalışılmıştır.
2
dönemin batıda ve doğuda şahit olduğu ideolojik eğilimlerin Türkiye’de de izlenmesi
mümkündür. Kemalizm’in bu dönemdeki gelişim çizgisi az-çok bilinmektedir2.
Dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel gelişmelerinde belirleyici olguları
olarak; Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Cumhuriyet Fırkaları’nın kısa ömürlü
faaliyetleri, Şeyh Sait Ayaklanmasıyla rejimin sertleşmesi ve “tek partili
cumhuriyet”e dönüşmesi; 1931 yılından itibaren esasında geleneksel Türk devlet
anlayışına pek de ters düşmeyen “bütün alanları denetim altında tutan devlet” olarak
“Kemalist Türkiye” otoriter ve koyu milliyetçi bir yapılanmayı esas aldı. CHP’nin
Üçüncü Kurultayını topladığı 1931 senesinde, Türk Milliyetçiliğinin “Kemalist
İdeoloji”nin temel çizgilerinden biri haline gelmeye başladığını gösteren bir gelişme
“Türk Tarih Tezi”nin ortaya çıkışıdır.
Tezin, ilk olarak “Türk Ocakları Türk Tarihi Tetkik Heyeti (TOTTTH)”
tarafından geliştirildiği ileri sürülmüş olmakla birlikte bu düşüncenin incelenmeye
muhtaç olduğu söylenebilir3. Zira, daha 1922 yılında Lozan’a giden Türk Temsilciler
Heyeti için hazırlanmış olan bir çalışmada 4 Milli Tarih Tezi’nin ilk izlerini görmek
mümkündür5. Temkinli olmak kaydıyla bunu belirterek, Tarih Tezinin kurgulanması
fikrinin gerçekte, hiç değilse 9-10 yıl önceye dayanan bir boyutu olduğuna işaret
etmek gerektiğini vurgulamakta yarar vardır. Mamafih, 10 Nisan 1931’de Türk
Ocakları kapatıldıktan sonra TOTTTH yerini “Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti
(TTTC)”ne bıraktı.
Anılan Cemiyet, 2-11 Temmuz 1932 tarihinde Ankara’da, sonraları Birinci
Türk Tarihi Kongresi olarak adlandırılacak olan, ama aslında öğretmenleri Türk
tarihi konusunda eğitme amacı taşıyan bir atölye çalışması düzenledi. Kongrede,
2 Bkz.:Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce : Kemalizm, C.2, İletişim Yayınları, İstanbul-2002(3). 3 Bkz.: Soner Çağaptay, “Otuzlarda Türk Milliyetçiliğinde Irk, Dil ve Etnisite”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Milliyetçilik, 4.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003,s.245 4Özgün baskısında formaların sahife numaraları 1’den başlayarak 24’e kadar olması, söz konusu kitabın Lozan görüşmelerine yetiştirilmek üzere ayrı matbaalarda basılarak birleştirilmiştir. Bu çalışma yeni harflerle de yayınlanmıştır . Bkz.: Pontus Meselesi , Yay. Haz.: Yılmaz Kurt, Ankara, 1995, (2). 5 Bkz.: Pontus …, s.3 vd.
3
Afet İnan’ın tafsilatıyla anlattığı Türk Tarih Tezi, Türklerin çok eski ve muhteşem
bir ırk olduğunu ileri sürmekteydi. Orta Asya’da parlak bir medeniyet kurmuş olan
Türkler, Orta Asya’yı terk ederek dünyanın geri kalanını uygarlaştırmak üzere dört
bir yana dağılmışlardı6 .
İslam-Osmanlı geçmişinden arındırılmış yeni bir “milli kimlik” oluşturmak
için Türklerin Asya köklerini öne çıkarma ve yüceltme ile Anadolu’yu sahiplenme
iddiasındaki Rum ve Ermeni milliyetçiliklerinin tezlerine karşı, Anadolu’nun ezeli ve
ebedi Türklüğünü “ispat edebilmek” amacıyla Anadolulu atalar bulmak ya da
Anadolu’nun ilk sakinlerinin Türklüğünü ortaya koyarak, zaman zaman farklı
gruplar tarafından ortaya atılan “Anadolu’nun sahiplenilmesi” sorununu çözmek
Türk Tarih Tezini biçimlendiren iki temel kaygıdır.
Milli tarih Tezine ilişkin olarak son dönemlerde yapılan çalışmalar konuya
farklı bakışlar da getirmişlerdir. Örneğin, Ahmet Yıldız “…Tarih Tezi ile Türk tarihi
İslam tarihinden soyutlanmış ve Anadolu’da Bir Türk milli devletinin kuruluşunu
haklılaştırmak için Türk tarihi genel olarak dünya tarihi, özel olarak da Batı tarihi ile
bütünleştirilerek Osmanlı geçmişi tarih-dışı bir genellemeyle ‘karanlık’la eş
kılınmıştır. Tezin ana amacı, arkeolojik bulguları kullanarak Anadolu’da Türklerin
tarihi bakiyelerini ortaya çıkarmak, böylece bir millet olarak Türklerin büyük bir
medeniyete sahip olduklarını göstermektir…”7 düşüncesini ileri sürmektedir. Bu
konunun tartışılması bizim inceleme alanımızın dışındadır. Ancak, Milli Tarih
Tezi’nin merkezinde birkaç yeni kavramın olduğu söylenebilir. Konumuzla ilgisi
açısından bunlardan birincisi “Türklüğün”, ikincisi “Orta Asya”nın ve üçüncüsü
“Anadolu”nun tarih tezinin temel motifleri olarak öne çıkarılması meselesidir.
Bunlardan üçüncüsü, yani, “tarihi Türk Coğrafyası olarak Anadolu”nun öne
çıkarılmış olması “Anadolucu Milliyetçilik” olarak adlandırabileceğimiz yeni bir
milliyetçilik yorumunun da kaynağını oluşturmaktadır denilebilir.
6 Çağaptay, a.g.m. s.246 7 Ahmet Yıldız, “Kemalist Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Kemalizm, 2.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.228
4
Hareket dergisinin yayınlanmaya başladığı 1930’ların sonu ile 1940’lı
yıllar, Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün “Milli Şef” ünvanıyla
Cumhurbaşkanı olduğu, CHP’nin tek parti iktidarının devam ettiği bir dönemdir.
Koçak’a göre :”…Bu dönemde CHP’nin Altı Ok’unun resmi açıklaması ya da
Kemalizm’in bir ideoloji olarak (belki de yeniden) yorumlanması konusundaki
isteksizlik ve çekingenlikten söz etmek mümkündür. CHP’nin geleneksel ideolojik yön
ve temel eksikliğini, belki de kısmen giderecek bir atılımın hiç olmaması bu
bakımdan anlamlıdır. Kemalizm, Milli Şef tarafından, resmi bir doktrin olarak
işlenmemiş ve açıklanmamıştır. Oysa, bu yapılabilirdi. Partinin ideolojik eksikliği ve
güçsüzlüğü, bu şekilde giderilebilirdi. Özellikle bir tercih söz konusudur. Bu
anlamda, Milli Şeflikte, ne Atatürk, ne de Kemalizm ile bir siyasi hesaplaşma söz
konusudur” 8 .
Ancak şu hususu da belirtmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim ve
kültür politikalarında birtakım değişiklikler de yaşanmıştır. Bu dönemde hümanizm
bir kültür politikası olarak benimsenmiştir. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim
Bakanlığı dönemine denk düşen bu dönem için, Orhan Türkdoğan; Kemalist
ideolojinin tarihi Türk-kültür kodlarından çıkarılarak, Greko-Roman kaynaklara
yönelmesi veya dönüşümü olan yeni bir dönem olarak adlandırmaktadır. 9 Bu tarz
yorumların; temelinde farklı bir yaklaşımla olsa bile yine de “Anadolu’yu temel
eksen olarak alan” bir “ulusal kimlik” yaklaşımından söz etmek mümkün
görünmektedir.
Nitekim, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in öncülüğünde okullarda
Latin dilinin öğrenilmesine imkân tanınması, bakanlık bünyesinde Tercüme bürosu
kurulması ve Batı klasiklerinin Türkçeye çevirilmesi suretiyle “hümanist kültürün”
Türkiye’ye yerleştirilmesi için çaba harcanmış olması, Tarih Tezinin resmi kurumlar
8 Cemil Koçak, “Tek Parti Yönetimi, Kemalizm ve Şeflik Sistemi:Ebedi Şef/Milli Şef’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-Kemalizm…s.137 9 Orhan Türkdoğan, Değişme-Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul, 1998, s.14
5
tarafından da farklı yorumlanılması yolunun açıldığını göstermesi bakımından
üzerinde durulması gereken göstergelerdir10.
Kültürde hümanizma akımı ile beraber, 1940-50 arası yıllarda, “katı” olarak
tanımlanabilecek bir laiklik anlayışının uygulama alanına aktarıldığı söylenebilir.
Nitekim, bu dönemde Laikleştirmenin başarılı, kalıcı ve etkili olabilmesi için,
eğitime büyük önem verildiği görülmektedir. Verilmek istenen eğitim de dini veya
beynelmilel değil, milli eğitimdir.11
Öte yandan, Tek Parti İktidarının İsmet İnönü’lü ikinci döneminde de,
toplumun devlet eliyle dizayn edilmesi, kontrol altında tutulması uygulamaları
devam etmiştir. Siyasi bir muhalefete izin verme koşullarının olmadığı bu zaman
devresinde, basın- yayın üzerine konan kısıtlamalar da sürmüştür.1931 tarihli
Matbuat Kanunu, 28 Haziran 1938 tarihinde yapılan değişikliklerle, hükümete
önemli yetkiler tanıyordu. Bir kere, gazete ve dergi yayınlamak için, gazete ve
derginin çıkacağı yerin en büyük mülki amirinden ruhsatname alması gerekiyordu.
Dolayısıyla, hükümet yeni bir yayına izin verip vermemekte tamamen serbestti.
Ayrıca gazete ve dergi yayınlamak için, gazete ve derginin çıkacağı yerin nüfusuna
göre, 1.000 ila 5.000 TL arasında bir garanti mektubu vermeleri zorunluydu. Diğer
yandan, ‘sui şöhret’ sahibi olanlara yayın çıkarma hakkı tanınmıyordu.12 Basın
üzerindeki kısıtlamalar yalnızca çıkarmadan öncekilerle sınırlı değildi. Basın, iç ve
dış politika konularında, ancak belirli sınırlar içinde yazabiliyor, haber
yayınlayabiliyordu. Bu dönemdeki başyazılar genellikle dış politika ile ilgilidir.
Fakat bu tür yazılar, her zaman hükümetin saptadığı siyasal çizginin içinde
kalıyordu. Nihayet, Matbuat Kanununun 50. maddesi gereğince, ‘memleketin
umumi siyasetine dokunacak neşriyattan dolayı, İcra Vekilleri Heyeti kararı ile
10Bu konuda etraflı bilgi için Bkz.: Ali Yiğit, İnönü Dönemi Eğitim ve Kültür Politikası (1938-1950), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1990, s.44-45 11 Yiğit, a.g.e. s.47 12 Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Cilt 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996,s.134
6
gazete veya mecmualar muvakkaten tatil olunabilirdi.Bu suretle kapatılan bir
gazetenin mesulleri, tatil müddetince, başka bir isimle gazete çıkaramazlardı.13
Gerek siyasal, gerekse düşünsel alanda herhangi bir muhalif görüşün
seslendirilmesinin çok zor fakat mümkün olduğu bir dönemde, yayın hayatına
başlayan ve her dergiye nasip olamayacak şekilde 1980’lerin başına kadar aralıklarla
da olsa çıkmaya devam eden ve bir çok yazarı Türkiye’nin siyasal ve entelektüel
hayatında önemli izler bırakmayı başarabilmiş Hareket Dergisinin, özgün
denebilecek görüşlerinin incelenmesi, bu minvalde önemli bir düşünsel uğraşı
olacaktır. Çalışmanın çerçevesini, “Anadolucu Milliyetçilik” akımı içinde özgün bir
yaklaşımı temsil eden ve kısmen muhafazakar Anadoluculuk olarak
adlandırılabilecek “Hareket Dergisi” çevresinin ileri sürdüğü düşünceler
oluşturmaktadır.
13 Koçak, a.g.e., s.135
7
I.BÖLÜM
HAREKET DERGİSİ
Nurettin Topçu’nun 1939’da çıkarmaya başladığı ve başlangıçtan itibaren
başyazarlığını yaptığı Hareket dergisi, Türk aydınlarının bir bölümü için okul işlevi
görmüştür. Türkiye’deki tek parti iktidarı sürecinde Kemalizm’e eleştirel yaklaşan
ilk iki siyasi dergiden biridir. Diğeri Necip Fazıl Kısakürek’in 1940’larda çıkarmaya
başladığı Büyük Doğu’dur. Bununla birlikte, Hareket’in misyonu Büyük Doğu’dan
ve erken cumhuriyet döneminde Türk muhafazakârlarının okulu niteliğinde olan
Dergâh Dergisi’nden farklıdır. Dergâh’tan Hareket’e gidiş, uzlaşmadan,
muhafazakâr ölçülülükten ve kültürleşmeden eleştirellik ve ekonomik bir analize
geçiştir. Topçu’nun düşüncesi kültürel bir perspektiften ve reaksiyoner bir İslami
duyarlılıktan çok, Tek Parti döneminden Demokrat Parti’ye, sorgulanması vatan
hainliğiyle özdeşleştirilen kapitalist kalkınma modelinde yoğunlaşır. Dergâh
Dergisi’ndeki başlıca tema olan ulus devletin inşa sürecini muhafazakâr bir
perspektiften dengeleme uğraşı, Kemalizm’in felsefi eleştirisine; Büyük Doğu’daki
kültürel tepkici çizgi, kapitalist büyüme yoluna girmiş Türkiye’nin ekonomik
analizine ve eleştirisine yerini bırakır. 14
Hareket dergisi, Şubat 1939 ve Mayıs 1943 tarihleri arasında 12 sayı olarak
çıkarılmış, 12.sayıda yaz tatili nedeniyle ara verildiği belirtilmiş, ancak Mart 1947’ye
kadar dergi yayınlanmamış, Mart 1947’deki sayıda, derginin dört yıldan beri
14 Fırat Mollaer, “Türk Sosyalizmine Bir Katkı”, Hece Dergisi Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, s.30
8
muhtelif sebeplerden neşriyatını durdurduğu, yeni ve geniş bir kadroyla tekrar
okuyucunun karşısına çıktığı ifade edilmiş, bu tarihten Haziran 1949 tarihine kadar
toplam 28 sayı olarak çıkmıştır. Haziran 1949’daki sayısında yine yaz tatili ilanı
yapılmış olmasına rağmen 1952’ye kadar dergi çıkarılmamıştır. Yayın hayatındaki
bu kesintilerin nedeni dergide belirtilmemiştir.
Hareket Dergisi, son senelerde ve bilhassa Nurettin Topçu’nun ölümünden
sonra (11 Temmuz 1975) fikri bir mecmua oluşunun yanı sıra aynı zamanda bir
araştırma organı hüviyetini kazandı. Osmanlı iktisadi hayatı (Ahmet Tabakoğlu-
Debbağoğlu, D.Mehmet Doğan), İslam İktisadi düşüncesi (A Tabakoğlu, Hüseyin
Perviz Hatemi) ve İslam ve Türk tasavvufu (Mustafa Kara, Süleyman Uludağ)
hakkındaki yazılar bu meyanda zikredilebilir. 15
Hareket, Topçu’nun benimsediği ‘hareket (aksiyon)’ felsefesi bağlamında
adlandırılmış bir dergidir. Aynı yıllarda Fransa’da doktora yapan ve aynı düşünce
ikliminden beslenen Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu da İş mecmuasını çıkarmıştır.
(1934, sonradan İş ve Düşünce’ye çevrildi) Yine Fransa’da felsefe tahsil eden Necip
Fazıl Kısakürek de ‘aksiyon’ kavramına büyük önem vermiş ve Büyük Doğu’nun
alt başlığında zaman zaman ‘aksiyon’ kelimesini kullanmıştır. Hareket dergisinin ilk
sayısı ‘fikir-sanat’ alt başlığı ile 1939 yılının şubat ayında İstanbul’da yayınlanmıştır.
Sahibi ve umumi neşriyat müdürü Nurettin Topçu’dur. 2.sayı İstanbul’da basılmış
olmakla birlikte, idare yeri olarak İzmir’de bir adres gösterilmektedir. Bu durumda,2-
5. sayıların yayın yeri olarak İzmir’i kabul etmek gerekmektedir. 6.sayıda idare yeri
olarak derginin basıldığı İstanbul’daki Burhanettin matbaası gösterilmiştir. Bundan
sonra, Hareket dergisi, 1952’de Ankara’da yayınlanan 7 sayı dışında İstanbul’da
neşredilmiştir.16 Dergi, kesin bir standardı olmamakla beraber yaklaşık 30 sayfa
civarındadır.
Nurettin Topçu, derginin 1952’de Ankara’da yayınlanan nüshalarına
kadar, sahibi ve umumi neşriyat (veya yazı işleri) müdürü olarak görünmektedir.
15 Ali Birinci, “Hareket Mecmuası”, Türk Yurdu, C.25, S.213, Mayıs 2005, s.86 16 Mehmet Doğan, “Nurettin Topçu’nun Hareketi”, Hece…, s.360-361
9
1952-53’de yayınlanan sayılarda, müessisi (kurucusu) Nurettin Topçu’dur.
1966’dan sonra yayınlanan sayılarda (Fikir ve San’atta Hareket ) Nurettin Topçu
derginin kurucusu olarak zikredilmektedir. Bu uzun süreli, istikrarlı ve açılımlı
dönemde dergi, çeşitli isimler görünmekle birlikte, esas olarak Ezel Erverdi
tarafından yayınlanmıştır.17
Hareket mecmuası bilhassa 1950 öncesi neşriyatıyla muhalif bakış
açısından en dikkate değer ve nevi şahsına münhasır neşir vasıtasıdır ve Türk fikir
ve siyasi düşünce tarihinde, henüz gereği kadar fark edilememiş mühim bir mevkiye
sahiptir.18
Topçu, batıda yetişmiş, Fransız filozofu Maurice Blondel’in sistemleştirdiği
‘hareket felsefesi’ni benimsemiş olmakla birlikte, Hareket dergisindeki ilk
yazılarından itibaren, derginin yerli-milli muhtevasını ortaya koymuş ve o sıralar
çok prestijli olmasına rağmen, Avrupa’nın ve batının eleştirisini yapmaktan da geri
kalmamıştır. Nitekim derginin ilk sayısındaki ‘Rönesans Hareketleri’ başlıklı ilk
yazı, batı sisteminin güçlü bir kavrayışla değerlendirilmesi ve sağlam bir tenkidi
mahiyetindedir.19
Hareket dergisinde değinilecek 1939-1942 yılları arasında çıkarılan
Hareket’te ruhçu ve mistik bir düşüncenin hakimiyeti açıkça görülür. Hareket
dergisinin bu serisinde ‘Teknik ve makine medeniyetine karşı, duyulan ihtirasın asrın
insanını bunalımlara sevk ettiği, kendisinden kaçan insanın kurtuluşunun yine
kendisine dönmesi ile mümkün olabileceği’ fikri savunulmaktaydı. 1939-1942 yılları
arasında yayınlanmış olan Hareket’te Topçu, Remzi Oğuz Arık’ın tesiri ile
bağlanmış olduğu Anadoluculuk akımının İçtimai ve İktisadi yönlerini büyük bir
vukuf ile işlemişti.
17 Doğan, a.g.m. s.361 18 Birinci, a.g.m. s.89 19 Doğan, a.g.m.s.361
10
1952 yılında yeniden yayınlanan, Hareket’te ise değişen içtimai yapımıza
göre yeni yorumlar getirilmeye başlamıştı. 1950 yılından sonra Türkiye çok partili
demokratik bir rejime geçmişti.
1966-1975 yılları arasında yeniden çıkmaya başlayan Hareket dergisi, en
uzun ömürlü, dolgun muhteviyatlı son döneminde Topçu, İslam ahlakının ve
iktisadının gereği olan Ruhçu ve Milliyetçi Sosyalizm modelini savunmuştur.20
Hareket dergisi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Milli Şeflik rejimine
açıktan eleştiri getiren ilk muhalif basın organıdır. Çok partili rejime geçilirken
yayınlanmaya başlanan İslami dergilerin aksine, o dönem için teamül haline gelen
devletin önde gelen sahiplerinden herhangi birini övmemiş, bu yüzden de bir iki defa
başı ağrımıştır. Hareket dergisi yazarlarına göre: ırkçı vurgular taşıyan Türk
milliyetçiliği aşırılıklar ihtiva etmektedir. Bunun yerine, kavim ve din unsurlarını
bünyesinde yoğuran, vatan unsuruna bağlı Türk milliyetçiliğini savunmak bir
vatandaşlık görevi olarak telakki edilmiştir. Hareket dergisinin temel savunusu : Ziya
Gökalp, Atatürk çizgisinin savunduğu milliyetçilik ve batılılaşma idealine karşı;
Yahya Kemal, Mükrimin Halil Yinanç, Hilmi Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık vd.’nin
temsil ettiği ve temellendirmeye çalıştıkları Anadolu milliyetçiliğini savunmuştur.
Dergiyi değerlendiren araştırmacılardan biri “…Milliyetçi-vatancı-devletçi
anlayışın İslam’la bağlarını kurup, bu kavramların Türk Milleti için ne anlam ifade
ettiğini teorik olarak ortaya koyan en önemli mahfil, Hareket dergisi ve Hareket
dergisi ailesi oldu. Hareket dergisi, bin yıllık tarih kutsamacılığının ilk önemli
savunucusu ve “Türk İslamı”nın ilk mimarıdır…” ifadeleriyle 21 söz konusu
değişimin dergi yazarları tarafından geliştirilmeye çalışılan kavramlarından birine
değinmektedir.
20 Ercüment Konukman,” Nurettin Topçu” , Hece… s.465 21 Hamza Türkmen, “Hareket Dergisi 1939–1982 Milli İslam Teorisi Ya da Milli Dindarlık”, Hak Söz Dergisi, Sayı 41–42,Ankara, 1994, s.49
11
Hareket dergisinin kuruluşundan kapanışına kadar Nurettin Topçu’nun
düşünsel damgasını taşıdığı görülür. Çünkü kendisi derginin hemen her sayısında
merkezi figür konumundadır. Diğer isimlerin ürünleri, çerçevesini kendisinin
belirlediği düşünsel zemine uygun görüldüğü oranda dergide yer alır. Ölümünden
sonraki kısa sayılabilecek dönemde de durumun fazla değişmediği görülür; her
sayısında söz konusu düşünsel zeminle uyumlu olmaya özen gösterildiği izlenebilir.
Bu nedenle, Hareket dergisinin düşünsel içeriğini tanımanın, Nurettin Topçu’nun
felsefesini ve bu temelde geliştirdiği yaklaşımları bilmekle mümkün olduğu
söylenebilir.22 Milliyetçilik anlayışı da yine İslam’a vurgu yaparak belirlenmektedir.
Derginin yaklaşımına göre Türkiye’deki milliyetçilik akımları iki kategoride
incelenmelidir: Birincisi Batı tipi Türk milliyetçiliği (Türkçüler; Batıcı- laik
milliyetçiler ); diğeri ise, İslam’a, milli kültüre ve tarihe dayalı, Batıcı olmayan
milliyetçiliktir. Hareket, ikinci kendisini kategoride gösterir ve bu anlamda diğer
milliyetçilik akımlarıyla bir bağının olmadığını ifade eder.23
Hareket dergisi maddeci, batı kültürüne ve kurtuluşu Batılılaşmada arayan
taklitçiliğe şiddetle karşıdır; ama Fransız devrimiyle kurumlaşan ulus (millet) ve ulus
devlet (milli devlet) kavramını- bu kavramların bin yıllık tarihin ürünü olduğunu
tevil etmeye çalışan ruhçu ve vatancı yorumları hariç, batıcı ve Turancı mukallitlerle
birlikte sahiplenir. Hatta Hareket dergisi ulus, vatan, ulus devlet kavramlarını
savunurken İslamcı akıma ve ümmetçi yaklaşımlara karşı, batıcı ve Turancı
mukallitlerle paralelliğe düşer. Yine Hareket dergisi, batıdan gelen romantik akımın
etkisiyle Osmanlı literatürüne Namık Kemal’in aktardığı ‘vatan’ kavramının
sınırlarını emperyalist devletlerin onayından geçen Anadolu sınırları olarak
kabullenir ve Anadolu toprağının değeri İslam’ın önüne geçirilir. 24
Nurettin Topçu, belirtildiği gibi derginin merkezi figürü olarak yer alır.
Radikal modernleşme karşısında Anadolucu muhafazakârlığın ilginç bir temsilcisi 22 Sadettin Elibol,” Muhalif Bir düşünce Okulu Hareket Dergisi”, Türkiye’de Modern Siyasi Düşünce, Muhafazakârlık, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003,s.267 23 Köksal Alver, “Anadoluculuk ve Nurettin Topçu”, Hece… s.259 24 Türkmen, a.g.m. s.51
12
olur. Onun muhalif duruşunu daha anlaşılır kılmak için, genel felsefesi bağlamında
eğildiği temel sorun alanlarına ilişkin tezlerini ele almak gerekir. Geleneğe karşı
Modern radikalizm, ona göre pozitivist felsefe ve sosyolojiye dayanır. Pozitivizm,
esasında bir tür ‘çağdaş sofizmdir’. Kurtuluş Savaşıyla kazanılan maddi
bağımsızlığın sürdürülmesi ve geliştirilmesini sağlayacak ‘manevi hamleleri ‘
yapabilmeyi elverişli bir temel olamaz. Bunun için, ruhçu felsefe geleneğine
yaslanarak ‘kontrollü bir inkılâp programı oluşturmak’ ve uygulamak gerekir.
Taklitçilik ya da bilinç körelişi: Radikal modernleşme doğal olarak ahlaki değerler
bağlamına oturmadığı için olumlu sonuçlar getirmemiştir. Tam tersine yarattığı
taklitçilik ya da bilinç körelmesi nedeniyle; kimlik bunalımını, şiddeti, yıkıcılığı,
anarşizmi, fanatik İslamcılığı ve komünizmi besleyici bir işlev görmüştür. Bu
nedenle, endüstrileşme ve teknoloji üretimini geleneksel kültürün kendi esprisi içinde
gerçekleştirmek gerekir. Bu başarılabilirse; kentsel ve kırsal kesim arasındaki
farklılık azalır, biri diğerine yabacılaşmaz, her iki tarafta da ‘millet ruhu’ birlikte
yaşamın dinamiğine haline dönüşür. 25
Hareket dergisinde, Nurettin Topçu’nun ‘mihver yazıları’ dışında çok
sayıda ismin ‘araştırma yazısı’ niteliğindeki ürünleri de yayınlanır. Bunlar içinde
ruhçu Anadolu sosyalizmine tarihsel kökler bulmak amacıyla yazılmış gibi görünen
yazılar, özellikle 1970’lerden itibaren dikkat çekecek ölçüde artar.26
Hareket dergisi, kuruluşundan kapanışına kadar hem Nurettin Topçu’nun
mihver yazıları hem de diğer yazarların katkılarıyla Cumhuriyet döneminin özellikle
pozitivist ve sosyoloji temelli bağlanışlarına eleştirel yaklaşan, tezleri ve ütopyasıyla
dikkat çeken entelektüel bir muhalefet okulu olmuştur. 27
Hareket dergisinde, siyaset, felsefe, sosyoloji, edebiyat, şiir, kültür gibi
konular ağırlıklı olarak yer almış, güncel siyasi konuların dışında kalınmıştır. Bu
nedenle dönemin önemli, yurtiçi ve yurt dışı siyasal gelişmelerini dergide bulabilmek
25 Elibol, a.g.m. s.267-268 26 Elibol, a.g.m. s.272 27 Elibol, a.g.m. s.273
13
mümkün değildir. Hareket Dergisi entelektüel bir muhtevanın içinde kalmıştır.
Yalnız Mart 1947’den itibaren ‘Ayın Hercümerci’ başlıklı bir bölümde Ahmet
Kabaklı, polemik tarzında yazılar kaleme almıştır. Bu yazılarında Kabaklı, genellikle
basın-yayın, kültür hayatındaki konulara değinmiş, çeşitli yazarlar, dergilere
eleştiriler yöneltmiştir. Nurullah Ataç, dilden yabancı kelimelerin atılması
konusunda28, Yaşar Nabi Nayır ve Varlık dergisi Doğu’nun ve Türk tarihinin
aşağılanmasından dolayı,29 bu eleştirilerden payını almıştır. Zaman zaman kitap,
dergi tanıtımları, incelemeleri yapılmıştır. Tanıtımı yapılan kitap ve dergilerin
Hareket’in düşünce profiline uygun olduklarını belirtmek gerekir.Örneğin Remzi
Oğuz Arık’ın İdeal ve İdeoloji, Coğrafyadan Vatana isimli kitapları, Serdengeçti,
Bizim Türkiye Dergisi Nurettin Topçu’nun yazmadığı zamanlarda genellikle
Mehmet Kaplan başyazıları yazmıştır.
Bu muhalefet okulu dergi, Türkiye’nin düşünsel haritası içinde önemli bir
yer işgal etmesine rağmen, siyasi düzlemde etkili bir karşılık bulamamıştır. Bu büyük
ölçüde, Nurettin Topçu’nun siyaset dışı durma kararlılığı ve dönemin kimi aydınları
(Örneğin;Doğan Avcıoğlu ve Erol Güngör) gibi belli bir gazetede başyazarlık
yapmamasıyla açıklanabilir.30
Nurettin Topçu’nun ve Hareket dergisinin düşünce dokusundaki temel
ilmekleri ve kodları aşağı yukarı şöyle sıralamak mümkündür: Bin yıllık tarih,
Müslüman Türk’ün anavatanı olarak Anadolu, Milliyetçilik, Türk-İslam sentezi,
otoriter devlet, demokrasi, milliyetçi/Anadolu/İslam sosyalizmi, mistizm/tasavvuf,
Yahudi ve masonluk karşıtlığı… Bu kavramların hemen hepsini de alışılagelen
anlamlarıyla ele almıyor elbette. Kendince hepsini yeniden, felsefi, sosyolojik
açılardan tanımlıyor ve farklı anlamlar yüklüyor.31
28 Ahmet Kabaklı, “Ayın Hercümerci”,Hareket, Mayıs 1947, Sayı 15, s.17 29 Kabaklı, “Ayın Hercümerci”,Hareket, Haziran 1947, Sayı 16, s.16 30 Gös.Yer. 31 Hece …,İmzasız, s.4
14
A.YAZARLAR
Hareket dergisinde, 1939-1949 yılları arasındaki sayılarda yazan yazarlar
şöyledir:
Nurettin Topçu, Kemal Fikret Arık, Cahit Okurer, Mehmet Kaplan, Ali
Ölmezoğlu, Hasan Tanrıkut, Muvaffak Sami Onat, Hüseyin Batu, Miraç Katırcıoğlu,
Leman Avni Başa, Bülent Tarcan, Ali Münif İslamoğlu, Rüknettin Fethi, Rıfkı
Melul, Meriç, Fahrettin Kerim Gökay, Lütfü Bornovalı, Ali İhsan Balım, Mustafa
Ateş, Remzi Oğuz Arık, Nihat M.Çetin, Cevat Aydemir, A.İhsan Göğüş, Adnan
Varol, Kemal Or, Hilmi Ziya Ülken, Selami Başkurt, H.Basri Çantay, Mehmet
Nurettin, M.Nurettin Ulaş, Muzaffer Ateş Kebapçıgil, İ.H.Aladağ, Turgut Evren,
Celalettin Tuğrul, Suat Seren, Oktay Arslan Alp, Hikmet M.Erdal, Cahit Obruk,
K.Domaniç, Neriman Yavuzer, Bahaettin İzgi, Jale Baysal, İlhan Engin, Asaf
Muammer, Mahmut Kıyıcı, Halil Soyuer, Ali Rıza Alp, Talat Tekin, İsmail Ali
Sarar, Suat Yeşilyurd, Vedat F.Belli, Ali Fuat Başgil, Tahir Örnek, Muzaffer
Uyguner, O.Nedim Tuna, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Osman Nedim Tuna, Hasan
Fevzi, Tarık Buğra, Zeki Ömer Defne, Salahattin Köseoğlu, Rıfat Necdet Evrimer,
Necati Karabacak.
Nurettin Topçu, bazı yazılarını Nizam Ahmed takma ismiyle kaleme almış,
Denizli’ye sürgün edilmesine neden olan ‘Çalgıcılar’ başlıklı yazısını da bu müstear
isimle yazmıştı. Bu yazıda Topçu, bir ziyafette bulunan bir sarhoş ve ona
dalkavukluk yapan kişilerle çalgıcıların bulunduğu bir mizanseni anlatırken, üstü
kapalı biçimde rejime yönelik eleştiriler getirmekteydi. Yazıda hükümetin tepkisini
çeken konu da, büyük olasılıkla sarhoş diye nitelendirilen ve etrafında dalkavukluk
yapılan kişinin Atatürk olduğunun ima edilmesidir.
15
A.I. NURETTİN TOPÇU’NUN HAYATI
Derginin yazı kurucusu ve başyazarı olan Nurettin Topçu, 1909’da
İstanbul’da doğdu. Liseden mezun olduktan sonra, kendi çabalarıyla Avrupa’da
eğitim yapmak üzere imtihanlara girer, kazanır (1928) ve Fransa’ya gider. Paris’te
kendisinden daha önce gitmiş olan Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ile
görüşmeleri olacaktır. Sorbonne’da ‘Conformisme et revolte’ adındaki doktora
tezini verir. 1934’te yurda döner, Galatasaray Lisesinde felsefe öğretmeni olarak
görev alır (1934). Hatırlı bir kişinin oğluna sınıfını geçmesi için iltimas yapmayı
reddetmesi sebebiyle İzmir’e tayin edilir. Hareket dergisini İzmir’de bulunduğu
yıllarda çıkarır. Hareket’te yayınlanan ‘Çalgıcılar Yine Toplandı’ isimli yazısından
dolayı soruşturma açılması üzerine Denizli’ye tayin edilir. Daha sonra İstanbul’a
tekrar döner. İstanbul’da Abdülaziz Bekine Efendi’ye intisap eder. Nurettin Topçu
bir süre Edebiyat Fakültesinde Hilmi Ziya Ülken’in kürsüsünde eylemsiz doçentlik
yapmıştır. ‘Bergson’ konusunda doçentlik tezi hazırlamış fakat kendisine kadro
verilmemiş ve muhtelif gerekçelerle üniversiteye alınmamıştır. Fikri faaliyetlerini
Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye
Milliyetçiler Derneğinde sürdürdü. !975’te vefat etti. Hüseyin Avni Ulaş ve Remzi
Oğuz Arık’ın tesiriyle benimsediği Anadoluculuğun adeta ruhi, içtimai programını
çizdi. 1947-49 Hareket’lerinde bu çerçevedeki düşüncelerin İslami temellerini
açıklığa kavuşturdu.32
Nurettin Topçu’nun son yılları dar bir kültürel çevrede, yalnızlık içinde
geçmiştir. Hareket Dergisi’nin yazı ailesi ve okurları üzerinde Topçu, büyük bir
etkide bulunmuş, bu insanlardan büyük saygı görmüştür. Hareket çevresi onu bir
hoca, bilge ve pir gibi görür. Bunu düşüncelerinden çok, son derece mütevazi ve
32 Nurettin Topçu’ya Armağan, İmzasız, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992, s.11-13
16
ilkeli hayatına borçludur. Polemiklere girmeyen etkili ve ateşli kalemi de bu saygıda
rol oynamıştır. 33
Şehsuvaroğlu “…Yirminci yüzyıl Türk düşünce hayatında özgün düşünce
sistemi, Anadolu’yu ihya edecek terkibi ile çok önemli bir yere sahip olan Nurettin
Topçu, bu geçen yüzyılın çocukluğundan ölümüne kadar bütün hercümercini
yaşamış bir Cumhuriyet aydınıdır. Cumhuriyet dönemine ait olan aydınlar arasında
elbette onun diğerlerinden çok özel bir konumu vardır. O, gerçekte, yeni
Cumhuriyet’in ayakta kalma stratejisini kurucu düşünceyi ihya ettiği bilinen
Gökalp’ten daha gerçekçi bir çizgiye oturtmuş olmasına rağmen; Cumhuriyet’in
yöneticileri/elitleri tarafından anlaşılamamıştır…”34 ifadeleriyle ve belki biraz da
abartarak, Topçu’nun Türk fikir hayatındaki yerine işaret etmeye çalışmıştır.
Sina Akşin’e göre ise Topçu, İslamcı-ulusçu-sosyalist olarak nitelendirile-
bilir.35 Mollaer, bu durumu aşağıdaki ifadelerle anlatır :”…Farklı bilgi bloklarının
Türkiye’nin düşünce hayatındaki yapısallığı Topçu’nun entelektüel yalnızlığını
anlatır. Bir açıdan, bu yalnızlık ; kendini aklıyla “Yön”de gönlüyle “Büyük
Doğu”da hisseden Cemil Meriç’in yalnızlığını andırmaktadır. Belki, durum daha da
vahimdir. Topçu sosyalizmiyle Necip Fazıl gibi düşünürlerin tepkisini çekmiş,
Büyük Doğu’yla gemileri yakmış, incelmiş İslam yorumu ve tasavvufçuluğuyla
şeriatçı ve formalist akımların gadrine uğramış, kapitalizme İslami bir emperatifle
hücum etmesiyle egemenlerin kara listesine alınmış, ama metafizik felsefesiyle sol
epistemik cemaatin de kapısında kalmıştır. Topçu’nun kurduğu dergiyle bir ekol
yarattığı ve kendi rüzgarında yelken açtığı da düşünülebilir ama öğrencilerinin O’nu
hatırlama tarzları tartışmaya açıktır. Nihayetinde, Topçu’nun düşüncesi, Türkiye’de
sosyalizmin tarihine bir katkıdır” 36 . Aslında, bu birbiriyle çelişkili görünen
yaklaşımlar Nurettin Topçu’nun düşüncelerini anlattığı eserlerinde ve yazılarında
33 Süleyman Seyfi Öğün, Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992, s.52 34 Lütfü Şehsuvaroğlu, Nurettin Topçu, Alternatif Yayınları, Ankara, 2002, s.21 . 35 Sina Akşin, Türkiye Tarihi, 5.Cilt-Bugünkü Türkiye 1980-1995, Nurettin Topçu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997,s.293 36 Mollaer, a.g.m. s.39
17
yaratmaya çalıştığı yerli sentez çabasının günümüzde bile yeterince anlaşılamamış
olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Nitekim, Topçu, yaşadığı dönemde “…sosyalist görüşleri nedeniyle,
milliyetçi çevrelerde de eleştiriye uğramış, Milliyetçiler Derneği’nin 1963 yılındaki
Büyük Kongrelerinde bir grup fanatiğin, Biz, Müslümanız, Biz Sosyalist değiliz,
Sosyalizm demek, Komünizm demektir, Türk Milliyetçileri asla sosyalist olamazlar
diye bağırmaları hatta hakaret etmeleri üzerine Topçu derneğin çalışmalarını
bırakmıştır. “ 37
Nurettin Topçu’nun yazılarında metodolojik açıdan ilk göze çarpabilecek
özellik, toplumsal hayatı açıklamakta nedensellik bağının değerine verdiği önemdir.
Burada Marksist tahlilleri çağrıştıracak şekilde ‘alt-yapı’, ‘üst yapı’ tahlillerine
girişir. İktisadi hayata egemen olan üretim tarzının toplumsal kültürü (üst-yapı)
biçimlendirdiğini savunur. Ziya Gökalp’e yönelik eleştirilerinde onu, bir milleti
kuran maddi unsurları görmezden gelmekle ve bu nedenle de ‘bir sosyoloji hatasına
düşmekle malul sayar. Topçu’nun gözünde, eğer ortada bir Türk toplumu varsa, bu
toplumun var oluş sebebi tarihsel olarak bir üretim tarzının paylaşılmış olmasıdır.
Türk toplumu için bu tarımsal bir üretim tarzıdır. Milleti yapan diğer unsurlar, dil,
din, ve dilek birliği ancak böylesi bir maddi çevre içinde anlam kazanırlar. Bir kez,
maddi ve manevi unsurlar karşılıklı uyum içinde bir araya geldikten sonra (optimal
düzeyde) milli hayatın teessüsü sağlanmış olur.38
37 Konukman, a.g.m. s.466 38 Öğün, a.g.e. s.68
18
II.BÖLÜM
FİKİR KATEGORİLERİ
A. HAREKET VE MUHAFAZAKÂRLIK
Muhafazakârlık kavramı değişik bakımlardan tanımlanabilir. A. Yılmaz
kavramı “…Muhafazakârlık toplumsal olanın önceliğidir. Toplumsal unsurların
işlevsel karşılıklı bağımlılığını kabul etmekte, toplumsal düzenin son derece
karmaşık ve tutarlı olduğu, gelenek ve adet haline gelmiş uygulamaların bu düzeni
hem sağlayıp hem de koruduğu, geleneklerin akıl yoluyla değil toplumsal yaşamla
yaratıldığı, uzun süren bir evrimle oluştuğu kabul edilmektedir. Kutsal olanın
gerekliliğine inanılmaktadır. Birey ile toplum arasında ilişkiyi sağlayan ve sağlıklı
kılan aracı cemiyetlere büyük önem verilmektedir. Hiyerarşik bir toplumsal düzene
inanılmaktadır. Tarihe saygı ve değer verme vardır…” 39 ifadeleriyle tanımlar.
Bora’ya göre ”… Muhafazakârlık, kapitalist modernleşme süreci
karşısında, bu sürecin çözdüğü siyasal, toplumsal ve kültürel yapıların, belki daha
doğrusu o yapılara yüklenen anlam ve değerlerin sürekliliği adına gösterilen tepkiye
dayanır…”40 . Aynı zamanda “…Muhafazakârlığın tarihsel evreleri içinde ilksel,
kurucu ve esas önemde olan düşünüş tarzı çerçevesinde ağırlık kazanarak
muhafazakârlığın alamet-i farikası haline gelen izlekler var. Din, devlet, otorite.
Bunlara bu değerlerin imtiyazlı taşıyıcıları olmanın ötesinde bizatihi değer hükmü
kazanan Cemaat veya Millet’i, Gelenek’i ve Tarihi eklemek gerekir…” 41.
39 Aytekin Yılmaz, Çağdaş Siyasal Akımlar, Vadi Yayınları, Ankara, 2003, s.100-101 40 Tanıl Bora, Sağın Üç Hali, Birikim Yayınları, Ankara, 2001, s.54 41 Bora, a.g.e. s.58
19
Mollaer, soruna Nurettin Topçu’nun temel yaklaşımında muhafazakarlığın
yerini belirlemek açısından bakarken “…Türk muhafazakârlığında anti-kapitalist
öğeler bulmak zordur. Muhafazakâr ideolojide erken bir postmodernist tema
belirgindir. Ekonomik kategorilerin kültürel kategorilere dönüştürülmesi. Ortalama
bir muhafazakâr açısından gerçek sorunlarımız kültürel sorunlardır. Muhafazakâr
için ürkütücü olan, ekonomik sorunlardan ziyade, kültürel buhrandır. Bu yüzden,
ekonomi muhafazakârın anlatısı içinde çok sınırlı bir yer bulabilir. Mesela erken
Cumhuriyet’in muhafazakâr kişiliklerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın
düşüncesi, kimi araştırmacılar tarafından erken Cumhuriyet’te resmi ideolojinin
ölçülü bir eleştirisi ya da Kemalizm’e karşı yumuşak bir ideolojik bir onarım girişimi
olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, yazılarında resmi ideolojinin bir bileşeni
solidarizm konusunda bir eğilim göze çarpar. Topçu’daki sistematik kapitalizm
eleştirisi, muhafazakârlık içinde değerlendirilmesini tartışmalı kılar. İlk bakışta,
toplumsal sorunları ahlaka indirgeyen bir ahlakçı gibi görünmektedir. Ancak dikkatli
bir okuma, ekonomik planda sosyalist bir çizgiye yaklaştığını; sol düşüncenin
çekirdeğini düşünce sisteminde içerdiğini fark ettirebilir…”42 demektedir.
B. ANADOLUCULUK VE HAREKET
Cumhuriyet dönemi fikir akımları içinde en az incelenmiş alan olarak
tanımlayabileceğimiz Anadoluculuk akımı, Alver’in ifadeleriyle “…20.yüzyıl
başlarında 1.Dünya Savaşından yenik çıkan ve parçalanan Osmanlı
İmparatorluğundan geriye kalan Anadolu topraklarını merkeze alarak ortaya konulan
yeni bir siyasi yönelim ve kimlik edinme süreci doğrultusunda benimsenen bir
yaklaşım ve harekettir. Anadoluculuk ilk kez 1918 yılında, büyük düşünce
hareketlerine (Turancılık, Osmanlıcılık ve İslamcılık) tepki olarak ortaya çıkarak,
Anadolu toprağının Türk ulusunun gerçek ve tek vatanı olduğu tezini işlemiş,
Anadolu coğrafyasını kimliğin temel kurucu unsurları arasında görmüştür.
Anadoluculuk, Anadolu’nun tüm uygarlıkların beşiği olduğu ve Batı uygarlığının da 42 Mollaer, a.g.m. s.31
20
Anadolu’dan beslendiğini iddia etmektedir. Anadoluculuk biz kimiz, nereye ait’iz
sorularına cevap bulma çabasıdır. Bundan ötürü de tarih, vatan, ulus, uygarlık, kimlik
gibi temel kavramları yeniden tanımlamaya girişmiştir. Bu haliyle Anadoluculuk,
kendi temeli, kavramsal yapısı ve bakış açısı olan bir ideoloji, yaklaşım ve hareket
olarak var olmayı denemiştir…”43
Öte yandan “…Anadoluculuk, din yerine milliyetçilik kavramının ön plana
çıkmaya başladığı tarihsel bir ortamda önce kültürel nitelik taşıyan bir hareket olarak
ortaya çıkmıştır. Bu kültürel hareket, düşünce olarak hayali vatandan gerçek vatana
dönüşümün anahtarı şeklinde tarihsel bilincin oluşumu temeline dayandırılmış ve
vatanın sınırlarını da Anadolu olarak çizmiştir…”44 . Bir bakıma Anadoluculuk
akımı, milliyetçiliğin “vatan” eksenine dayalı bir yorumu olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Milliyetçiliğin, ilerleyen yıllarda kazanacağı lâik muhtevanın aksine
Anadolucuların yaklaşımında “…İslam dininin değerlerini, milliyetçiliğin
kurallarına uydurma ve her ikisinin karışımından bir sentez oluşturma girişimleri,
milliyetçiliği çağdaşlaşmanın karşısında bir işlev yüklenmeye itmiş ve bu işlevin
Türkiye’deki sonuçlarından birisi de Anadoluculuk olarak karşımıza çıkmıştır.
Anadoluculuğun, Milli mücadelenin henüz sonuçlarının kestirilemediği ve gelecek
kaygısının ön plana çıktığı bir ortamda; kültürel niteliği yanında yavaş yavaş siyasal
ve ideolojik bir şekle dönmesi kaçınılmaz olmuştur. ‘Anadolu Anadolulularındır’
diye formüle edilebilecek olan bu ideolojinin kaynağını Misak-ı Milli’de aramak
gerekmektedir. Misak-ı Milli’nin dayandığı milliyetçilik ve halkçılık kavramlarının
Anadolucuğun da dayandığı temel kavramlar olması doğaldır. Anadoluculuk,
milliyetçiliği bir tarih bilinci olarak ele alırken, tarihi de Anadoluculuğun merkezine
yerleştirmiştir. Anadolu’nun geçmiş kültürleri ile Türkmenlerin 1071’de Anadolu’ya
getirdikleri dinamizmin sentezi sonucunda yeni bir ulus yaratıldığı düşüncesine
43 Alver, a.g.m. s.258 44 Mithat Atabay, 2. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Milliyetçi Akımları, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.222
21
dayandırılan Anadolucuğun temelini coğrafya ve tarih belirlemiştir. Coğrafya; her
türlü ulusal gelişimin kaynağını teşkil ederken, 1071 tarihi de Anadolu’da ulusal
tarihin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Anadoluculuk, bugünkü Anadolu
kültürünün oluşumunda bu iki faktörü ele almıştır. Bu iki faktörün dikkate
alındığında, Orta Asya’nın göz ardı edildiği görülmektedir. Orta Asya’nın göz ardı
edilmesinin altında Anadolu’nun yeni bir vatan olarak benimsenmesi arzusu
yatmaktadır…”45 .
Nitekim, bu yaklaşımın bir göstergesi olarak ”Anadolu’nun yeni bir vatan
olarak ön plana çıkması ve benimsetilmesi arzusu, Anadoluculuğun kültürel, sosyal,
ekonomik ve siyasal görüşlerinde kendini göstermiştir. Anadolu halkının büyük
çoğunluğunun Müslüman olması, Anadoluculuğun dinsel nitelik arz etmesine yol
açarken, hiçbir zaman Anadolu ırkçılığına yönelinmemiştir. Bu nedenle
Anadoluculuk İkinci Dünya Savaşı sırasındaki soy ve ırk teorilerine; manevi
kaynaşma, ulusa hizmet ve fedakârlık bazında karşı çıkmamıştır.”46
Bu yaklaşım, Anadolu’yu bütün kültürel mirasıyla benimseyerek yeni bir
ulus tanımı temelinde gelişen öteki yorumlardan farklı bir nitelik taşımaktadır.
Hareket çevresinin yorumuyla “…Anadoluculuk, İslam temellidir. Anadolu, tüm
özellik ve değerleriyle benimsenmemektedir bu anlayış çerçevesinde. İslam, çok
önemli bir ayrışmayı ve değerler sistemini belirleyen bir faktördür. İslam olmadan
Anadolu bize benzemiyordu, İslam onun ruhunu değiştirdi. Milliyetçilik anlayışı da
yine İslam’a vurgu yaparak belirlenmektedir.”47.
Dolayısıyla denilebilir ki, Hareket Dergisinin Anadoluculuk yorumu,
“…Atatürk milliyetçiliğine ve Pantürkçülüğe alternatif bir akım olarak ortaya
çıkmıştır. Atatürk milliyetçiliğinin çağdaşlaşma atılımlarına karşın dinsel temaları ön
plana çıkaran Anadoluculuk, milliyetçiliği tarihsel ve kültürel bağlamda yeniden
yorumlayarak mistik bir vatan anlayışına yönelmiştir. Kültüre dayalı gelenekçi ve
45 Atabay, a.g.e. s.222 46 Atabay, a.g.e. s.223 47 Alver, a.g.m. s.259
22
muhafazakâr bir yapının kurulmasını istemesi şeklinde kendini gösteren
Anadoluculuk, Türkiye’de çağdaşlaşma ve gelenekçilik çatışmasının yeni bir halkası
olarak kültürel, sosyal ve siyasal hayatta varlığını günümüze kadar
sürdürmüştür…”48
Turancılık, metodolojik olarak objektif olandan subjektif olana doğru bir
yükselişi içermektedir. Anadoluculuk ise, milliyetçi ontolojiyi, ırk, dil bağlarını,
vatan ekseninde tarihsel bir kader birliği şuuruna bağlı olarak tali görmekte,
metodolojik olarak subjektiften yola çıkmaktadır. Bu metod değişimi çöken bir
imparatorluk enkazı altında, milliyetçi duyarlılığın kendisini yeniden üretebilmesi
adına son derecede doğal karşılanması gereken bir durumdur. Anadoluculuk,
Turancılığın uğradığı bozgunun ve mütareke yıllarının işgallerle dolu acı
tecrübelerinin milliyetçi çevrelerde yarattığı bunalımların ürünüdür. Her bunalım
çağı mistik eğilimlerin yoğunlaştığı arayışları doğurabilir. Bu bağlamda
milliyetçiliğin yeniden biçimlenmesinde, milliyetçi düşüncenin nesnellikten
öznelliğe, pozitivizmden mistisizme evrilmesini anlamakta zorluk çekilmemesi
gerekir.49
Turancıların, milliyetçiliğin ontolojik birikimleri ile yüklü dışa vurumcu
yönelişlerinin yerini Anadolucuların milliyetçi harekete mistik temeller kazandırma
yolundaki içe vurumcu yönelişler aldı. Türklerin, Anadolu’ya yerleşmeden önce,
Orta-Asya steplerinde bıraktıkları tarihsel geçmişleri, Anadolu tarihçiliğini ilgi alanı
dışında tutulmaktadır. Ortak tarih ancak ortak yaşayış birliğinin belirli misyonlara
dayalı olarak kader birliğine dönüşmesi ile gerçeklik kazanabilmektedir.
Anadolucular, mistik anlamda felsefi düşünüşün araçları ile tarihi
yorumlamaktadır.50
Anadoluculuk, çerçevesini Misak-ı Milli ile sınırlandırmasıyla aslında
kolayca resmi ideolojiyle örtüşebilir görünmekle birlikte, Anadoluculuk, hiçbir
48 Atabay, a.g.e. s.223 49 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik …, s.25 50 Öğün, a.g.e. s.26-27
23
zaman resmi görüş haline gelmemiştir. Bunun bir açıklaması da Anadoluculuğun
İslam’a ılımlı yaklaşımı ve İslam’ı Anadolu kültürünün kurucu öğelerinden biri
olarak tanımlaması, özellikle 1925’teki Şeyh Sait ayaklanmasının ardından devletin
sahiplenmek istemediği bir yaklaşımdır. Şeyh Sait Ayaklanması’nın Türk ulusal
kimliğinin oluşumuna etkisi, Müslümanlığın milleti bir arada tutan unsurlardan biri
olduğuna olan inancı temelden sarsmış olmasıdır.51
Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Mecmuası çevresindeki erken Anadolucu
hareketi ‘Memleketçilik’ olarak adlandırmaktadır. Bu adlandırmadan da
çıkarılabileceği gibi Anadolucu hareket, Kemalist milliyetçilikten ve ırkçı bir
söylemle birleşen Türkçülük ve Turancılıktan farklı olarak vatanseverlik ve ortak
tarih duyguları üzerinden gelişebilecek romantik öğeler taşıyan bir ‘toprak
milliyetçiliği’ni içerdiği izlenimi vermekle beraber aslında Türk etnik kimliğini güçlü
bir biçimde vurgulamaktadır. 52
Anadolucu akımla, Hareket ekolü arasındaki yakın ideolojik temas,
Mehmet Kaplan’ın Hareket dergisindeki bir başyazıda teyit edilerek, Remzi Oğuz
Arık, Hilmi Ziya Ülken, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İsmail Hami Danişmend’in
çeşitli yayın organlarında yayınlanmış eserleri, yazıları, Hareket’in bütün sayılarına
hakim olan zihniyet ile ortaya çıkan netice sonucu Türk Milliyetçiliği fikri, şimdiye
kadar olduğundan çok fazla bir vuzuh ve katiyete kavuşmuş, uzun bocalamalardan
sonra, nihayet, kendisine müspet temeller bulmasını ve kesin sınırlar çizmesini
bildiği vurgulanmıştır.53
Bu yazıdan anlaşıldığına göre Kaplan, Türk Milliyetçiliği düşüncesinde
bir fikir karmaşasının yaşandığını, başlıkta da vurgulandığı gibi özgün olan, bu yeni
Türk Milliyetçiliği anlayışı, entelektüel çabalar sonucunda milliyetçilik fikrini içine
düştüğü, ideolojik bulanıklıktan kurtarmasını bilmiştir. Aynı devirde, birbirinden
tamamen müstakil kafaların böyle müşterek bazı esaslar üzerinde birleşmesi, 51 Seçil Deren, “Türk Siyasal Düşüncesinde Anadolu İmgesi”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, 4.Cilt Milliyetçilik, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.539 52 Gös.Yer. 53 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”, Hareket, Ekim 1947, Sayı 8, s.2
24
Türkiye’de yeni bir düşünüş tarzının, belki de ileride bütün kültür hayatına hakim
olacak yeni bir cereyanın başladığına kuvvetli bir delil sayılabilir. Pekiyi bu yeni
düşünüş tarzının ana hatları nedir? her şeyden önce temel alınan Türkiye
coğrafyasıdır. Coğrafya, milletlerin hayatı üzerindeki sanayi, iktisadi, ticari, siyasi ve
harsi hayatı üzerinde en mühim bir rolü oynar. Ancak coğrafyanın bu milliyetçilik
anlayışında temel olması, sadece bu nedenlerden dolayı değil, aynı zamanda
mukaddes vatan mefhumu, hem de milli gelişmenin bir kaynağı olarak kabul etmesi
gayet tabiidir. Burada ideolojik sınırlar kesin olarak çizilmekte, Türkiye’yi esas
olarak kabul etmeyen her ütopik anlayış, vücudunu hakir gören Hint fakirleri gibi
zayıf kalmaya ve batıl itikatlar içinde boğulmaya mahkumdur.54 Burada, gönderme
yapılan adres açıktır. Turancılar hedef alınmaktadır. Bu yeni milliyetçilik anlayışı,
bu nevi ideolojileri, hayalleri ne kadar parlak olursa olsunlar, kendisine aykırı
bulmaktadır.
Yeni milliyetçiliğin ikinci esası, bu topraklar üzerinde gelişen Türk
tarihidir. Yukarıda adları zikredilen yazarların hepsi bunlar arasına girer. Yahya
Kemal, Ahmet Hamdi, Kemal Pikar gibi şairler de girer. Malazgirt zaferini (1071)
Türkiye tarihinin başlangıcı olarak kabul ediyorlar. Onlara göre bu tarihten öncesi
Kavmi tarihtir, 1071 milli tarihin başlangıcıdır. 55
Milliyetçi akımlar içinde, Turancılığa en radikal eleştiriler Anadoluculardan
gelmiştir. Özellikle Nurettin Topçu’yla ideolojik çerçevesi netleşen bu akım, milletin
ve milliyetçiliğin Cumhuriyetle başlatılmasına karşı çıkar ve milliyetçiliğin
başlangıcı için 1071 Malazgirt Savaşını esas alır. Anadolucular, sadece ırk- dil birliği
bağlarıyla milletin tanımlanamayacağını iddia ederler. Onlara göre önemli olan
tarihsel kader birliğidir. Irk, dil ve din gibi maddi bağlar; ancak bir toprak parçası
üzerinde insanların el ele vererek ‘aynı kaderin çemberi içinde’ paylaştıkları ‘birlik’
sayesinde oluşturulan milletin unsurları olarak anlamlıdırlar. Milliyetçiliği, maddeci
54 Gös.Yer 55 Gös.Yer.
25
(aynı zamanda barbar) ve ruhçu olarak tasnif eden Topçu, Turancılığı maddeci
milliyetçilik olarak değerlendirir.56
Denilebilir ki Hareket çevresinin savunduğu Anadolucu Milliyetçilik akımı,
bir bakıma tarihle bağları, yaşanılan coğrafyayla sınırlandırılmış bir yaklaşıma
derinlik kazandırma ve yaygınlaştırma çabalarına denk düşmektedir.
B.I.KÖYCÜLÜK
Hareket dergisinde işlenen fikir kategorilerinin ikincisini “Köycülük”
oluşturmaktadır.
Köycülük ve benzeri düşünceler 19. yüzyılın sonlarından itibaren, gelişmiş
kapitalist ülkelerde gözlemlenmiştir. Bunda en büyük etken kuşkusuz kentleşmenin
ve sanayileşmenin eskimiş toplumsal yapıları, tarzları, değerleri, kültürleri ve bir çok
diğer etmeni kökünden değiştirmeye başlamasıdır. Bir başka deyişle köycü
düşünceler kentleşmeye ve sanayileşmeye doğrudan bir tepki olarak gündeme
gelmiş, bu nedenle de kapitalist gelişmenin ileri aşamasındaki ülkelerde köycü
akımların en belirgin özellikleri tepkisellikleri ve yüzlerinin geçmişe dönük
olmasıdır. Özellikle bir kriz dönemi olan 1930’larda bu tür düşünceler tüm dünyada
yaygınlaşarak taraftar bulmuştur. Örneğin köycülük Almanya’da Nazi hareketinin
önemli ideolojik dayanaklarından birisini teşkil etmiştir. 57
Türkiye’de köye ve köylüye yönelik ilgi asıl olarak 1930’lu yıllarda
gündeme geldi. Bunda kuşkusuz yeni rejimin siyasal tabanının artırılması
kaygılarının önemli bir yeri vardı. Atatürk’ün söylevleri dahil bir çok resmi söylevde
kırsal bölgelerin gelişiminin rejimin en önemli görevi olduğu söylenmekteydi.58
Köycüler köy hayatını ve köylüleri yüceltiyorlar, köylüleri Türk
Milletinin aslını oluşturan, ulusal gelişmede belirleyici, asil, akıllı ve değişime açık 56Cemal Şakar, ‘Topçu’da Türk-İslam Harikası Olarak Millet ve Milliyetçilik’,Hece… s.266 57 M.Asım Karaömerlioğlu, ‘Türkiye’de Köycülük’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm… s. 284-285 58 Karaömerlioğlu, a.g.m. s.286
26
insanlar olarak tasavvur ediyorlar, bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğunu, örneğin
şehirleri, köylerin zararına olarak üstün tutmakla eleştiriyorlardı. Köycü söylemin en
ayırt edici özelliklerinden birisi şehirleşmeye karşı oluşuydu. 59
Köyün, köylünün yüceltilmesi Hareket ekolünün önde gelen temsilcilerinin
en önem verdikleri konuların başında gelmektedir. Anadoluculuğun ekonomik
görüşleri, köy ve köylücülük üzerine kurulmuştur. Anadoluculuğun köycülük
düşüncesi, 1943 yılında ‘Köye Doğru’ sloganıyla özetlenmiş ve bu hareket, köylerin
ekonomik, kültürel ve sosyal yönden geliştirilmesi ve gereksinimlerinin karşılanması
lüzumundan ortaya çıkmıştır. Anadoluculuk köy kent düşüncesini ortaya atmış ve
sanayi köyleri kurulmasını savunmuştur. Bu düşünce, dış kaynaklı olmasına rağmen
Türkiye açısından oldukça önemlidir. Anadoluculuğun köylünün kalkınması
konusunda ortaya koyduğu çözüm önerileri somut ve çağdaş niteliktedir.60
Anadolucular ve Hareket ekolü içinde yer alan bu görüşün temsilcileri için
köy o kadar önemlidir ki, bunlardan Remzi Oğuz Arık’ın, milli konulardaki fikir
yazılarının ikincisi 1933 yılında Dönüm dergisinde ‘Bizde Köy’ başlığını
taşımaktadır. 1933-1934 yılları arasında üzerinde önemle durduğu konu ‘Köy’dür. 61
Remzi Oğuz Arık’ın, 1952 yılında kurduğu ve genel başkanlığını yürüttüğü partinin
adı bile Türkiye Köylü Partisidir.62
Köylüler hakkında zalim hükümler verilmektedir. ‘Köylü cahildir, geri
insandır, dünyayı tanımaz. Evinden, köyünden ötesini bilmez. Onun fazla şeye
ihtiyacı yoktur. Onun yaşayışı hayvana yakındır. Köylünün kabiliyeti sınırlıdır. O bir
medeniyete giremez. Toprak adamıdır ve daima geri insan olarak kalacaktır. O,
münevver olamaz. Geri bir medeniyetin çocuğudur. Nurettin Topçu, köylü hakkında
buna benzer diğer hükümleri de sıraladıktan sonra, bunların peşin hükümlü, köylüyü
tanımayan kişilerce ortaya atılmış iddialar olduğunu, köylü hakkında yapılan abartılı
59 Karaömerlioğlu, a.g.m. s. 287 60 Atabay, a.g.e. s.223 61 Rıdvan Çongur, “Remzi Oğuz Arık”, Remzi Oğuz Arık Armağanı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987, s.265 62 Çongur, a.g.e. s.278
27
iltifatların da yine köylüyü tanımamaktan ileri geldiğini ekler ve kendi görüşünü
ortaya koyar: Köylü ne melektir, ne de şeytan. Köylü işlenmemiştir, her insanda
bulunan zaaflar, kusurlar onda da vardır. Ancak bu köylünün suçu değildir. Köylü,
zalimle cahilin, jandarma ile hocanın eline bırakılmış gördüğü zulüm ve ceberut,
ondaki hile kabiliyetini artırmıştır. Fitne, haset ve dedikodu köylüye maddi yokluk ve
hürriyet yokluğu ile gelmiştir. 63 Topçu, Anadolu köylüsünün Eti çiftçisiyle olan
kaynaşması sürecini anlattıktan sonra, köy hayatının şehir hayatına ve köylünün de
şehirliye üstünlüğünü ispata girişir. Köylü, tabiatla haşır neşir olduğundan, üretim
sürecinde insanla karşılaşmadığından üretim sahnesinde kimseyi aldatmaz . Köylü,
harcamaktan zevk alan insan değildir. Çok harcamak, insanda bir sevince bağlı derin
bir temayül, yaşama gücünü besleyici bir aldanmadır. Bu aldanmaya Anadolu
köylüsü, her çiftçi millet gibi en az vurgun olan insandır. Tüketim toplumuna
eleştirel bir gözle bakarak, köylünün bu toplumun alışkanlıklarına sahip olmaması
olumlanmaktadır. Çiftçi, ilk üretici olduğundan siyasetle kumar kazancı köylüye
yabancı kalmış, bu sebepten tüccar ahlakına çok üstün bir manevi hayat bolluğu içine
girmiştir.64
Yaşanan hızlı değişimin getirdiği sorunların nasıl aşılacağı konusunda
maddi pratikler konusunda zorlanan Nurettin Topçu, toplumsal kurtuluş projesi
olarak sunduğu Anadoluculuğu, kırsal mekâna taşımak zorunda kalmıştır. Kır-kent
bağlamında yapılan zorunlu tercihle birlikte düşünceler, pastoral bir arka planda
romantikleşirken; yapılması gerekenler de ‘altın çağ’a ertelenerek, ütopyalaşmıştır. 65
Hareket’çilere göre Anadolu’nun değerlerini köylü taşımaktadır.
Anadolu’yu görmek, tanımak isteyenler köye ve köylüye bakmalıdır. Anadolu’ya
baktığınız zaman, sefalet, zaaf, hastalık, cehalet manzarası içinde Anadolu’nun
kuvvet kaynakları toprak yığınları içindeki elmaslar gibi parlamaktadır. Bu kuvvetler
nelerdir? Bunlar, nüfusun yüzde seksenini oluşturan köylünün yırtık elbiselerinin
içinde, kerpiç damında ve küçük tarlasındadır. Vehimlere kapılmayınız: Anadolu köy
63 Nurettin Topçu, “Benliğimiz”, Hareket, Mayıs 1939, S.4, s.2 64 Topçu, a.g.m.,s. 2 vd. 65 Şakar, a.g.m., s.273
28
ve kasabadır. Anadolu’yu ayakta tutan köylü ve kasabalıdır. Onların inançları,
sevgileri, elleridir. Anadolu küçük mülkler, küçük zanaatlar diyarıdır. Anadolu
pederşahi bir aile temeline istinat eder. Anadolu esas itibariyle dindardır ve
müslümandır. Anadolu köylüsü ve kasabalısı çok mütevazı, çok gösterişsiz bir hayat
sürer. Bu hayatın özünü sabahtan akşama kadar çalışma, ailede hürmet ve sevgi,
hemşeriler arasında yardımlaşma ve saygı teşkil eder. Bu değerler var oldukça
Anadolu’nun komünist ve dinsiz bir rejimle idare edilmesi korkusuna gerek yoktur.66
Osmanlı İmparatorluğu köylüyü ezdiği için suçlanmaktadır. Romantik köylü
portreleri çizilmektedir. Allah’tan imdat bekleyen, saf ve hakikatle dolu ruhunun
ulviyetine yükselmek isteyen; akan sular kadar temiz, gökyüzü kadar berrak büyük
Türk köylüsü!... Bu vaziyet elbette uzun müddet devam edemezdi. Çünkü onlar, bu
milletin mayası, ruhu idiler. Artık, talihin güler yüzü kendilerine tebessüm etmeye
başladı. Milli davamızın köy davası olduğu anlaşıldı. Bunun sebebi, büyük ve şanlı
bir mücadeleden sonra İstiklal savaşını kazanarak milli bir devletin
kurulmasıdır.Devletin köylüye dönük gerçekleştirdiği Köy Kanunu, aşarın
kaldırılması, İş Kanunu, Köy Enstitüleri gibi uygulamalar başarılı bulunmakta ve
sevinçle karşılanmaktadır. 67
Dergide konuya ilişkin yazılardan yapılan bu alıntılar, Hareket çevresinin salt
bir “muhalif” düşünce akımı olarak nitelendirilmesinin isabetli olmadığını
düşündürmektedir.
B.II.İSLAM ANLAYIŞI
Daha önce vurgulandığı gibi, Hareket Dergisi yazarlarının fikir kategorileri
arasında “İslam” önemli bir yer tutmaktadır.
1970’lerden sonra yayınlanan çok az yazı istisna edilecek olursa, Hareket
dergisinde anlatılan İslam, Kur’an’dan ve Rasulullah’ın uygulamalarından beslenen
66 Mehmet Kaplan, “Anadolu’nun Kuvvetler”i, Hareket, Eylül 1948, Sayı 19, s.3-4 67 Bahattin İzgi, “Köy Davası Hakkında Bazı Mülahazalar”, Hareket, Ocak 1948, Sayı 11, s.11
29
bir din anlayışını değil, tevhidi kimlikten ve ümmet anlayışının gereklerinden
uzaklaşmış sufilerin taşıdığı ve müsteşriklerin işlediği muharref geleneğin değerlerini
önceliyordu. Bu anlayış, Kur’an’dan ilham aldığını defaatle iddia etmesine rağmen,
vahyi değil, tarihi birikimi ve muharref geleneği ölçü almaktan çekinmeyen, parçacı,
sentezci, iş’ari, eflatuncu, taklitçi bir çerçeveye oturuyordu. Bu yönüyle Hareket
dergisi ikide bir bir bahsettiği Rönesans idealine rağmen, Osmanlı toplum yapısından
miras alınan din anlayışının mahkûmu, ruhçu oryantalistlerin takipçisiydi. Hareket’in
Kur’anla irtibatını güçlendirmek, sahip olduğu telakkileri sorgulamak ve Kur’an ile
sağlamasını yapmak, Tevhidi mesajları kavramak, sosyalleştirmek ve evrensel İslami
hareketin kazanımlarından dersler çıkarmak gibi bir kaygısı yoktu. Onun derdi Türk
milletinin ve Türkiye’nin güçlendirilmesinde, İslam’dan nasıl faydalanılması
gerektiği noktasındadır. Ümmet ve Tevhid bilincinden kopuk olan bu yaklaşım,
Türkiye’de vahiy İslam’ı yerine tarihi İslam’a sarılan bir çok cemaatin, tarikatın,
akademik camianın dini kimliğinin belirleyicisi olmuştur. 68
Bir Anadolu İslamı’nın var olduğu ve bu İslam’ın diğer ülkelerdeki İslam’dan
farklı bir anlayışa sahip olduğu iddiası dile getirilir. Hepsi İslamiyete dahildir diyerek
bu topraklar üzerinde gelişen din hayatını da Arap ve Acemlerinki ile bir torbaya
sokmamak lazımdır. Din, herkesin üzerine giyindiği hazır bir elbise değildir. Dinler
de coğrafyaya, tarihe, ırka, içtimai şartlara uyarlar. Anadolu’daki din hayatı,
tarikatları velileri ve edebiyatlarıyla milli kültürün zengin borsasını teşkil ederler.
Türk halkının o temiz ve sarsılmaz ahlakını vücuda getirmede bu din hayatının derin
tesirleri olmuştur. Yunus Emre’nin bir Anadolu köylüsü olduğunu düşünmek İslam
dininin Anadolu’da nasıl bir ruh asaleti yarattığını göstermeye yeter.69
Türk milletinin dindarlığına gönderme yapılarak dindarı sadece tabiat
kuvvetlerine inanan adam olmadığı vurgulanmıştır. Din ahlakla eşit görülmektedir.
Bu millet ahlaklı olanları daima tebcil etmiş, ahlaksızlardan ise her zaman nefret
68 Türkmen, a.g.m. s.56 69 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”…,Hareket, s.3
30
etmiştir. Eski ve yakın tarihin ve bugünün halk tarafından sevilen ve sevilmeyen
tiplerini bu ölçüye vurabilirsiniz.70
Anadolu coğrafyası ve tarih içinde olgunlaşan soy birliği ve bu soy birliği
tarafından oluşturulan maddi ve manevi kültür yeni Türk Milliyetçiliğinin esas
temelleridir. Fakat bu dört temel yeni milliyetçiliği kendi hudutları ve benliği içine
hapis olmuş kapalı bir sistem haline getirmez. Dünya medeniyetinin bu günkü ve
yarınki kuvvetleri onun için daima başarılacak olan bir kuvvet kaynağıdır. Yeni
milliyetçilik bu manada Garpçıdır. Fakat Garbı bir maymun gibi taklit etmeyi değil,
ondan kendi inkişafına yarayacak unsurları seçmeyi ve kendi bünyesinde eritmeyi
esas tutar. Diğer taraftan yeni milliyetçilik sadece bir dünya müstehliki değil, aynı
zamanda medeniyet âlemine yeni kıymetler ilave eden yaratıcı bir varlık olmak ister.
O bu manada insaniyetçidir. Fakat o Dünyaya yardım etmesi ancak kendini
yükseltmek ve ilerletmek yani bir şahsiyet olmakla kabil olacağına inanır. 71
Derginin bu konudaki genel yaklaşımı “din”in Anadolu’da özgün bir yorumla
benimsendiği şeklindeki “sosyolojik” yaklaşıma dayanmaktadır denilebilir.
C.HAREKET VE MODERNLİK KARŞITLIĞI
Türk muhafazakârlığı kısmi ve koşullu modernleşme anlayışı kapsamında, şu
ya da bu düzeyde ihyacı eğilimlerle çatışır. Zaten ilerlemecilik ve kalkınmacılık gibi
pozitivist doğrultuları, geçmişe dönme ya da onu yeniden canlandırma gibi, dünyada
örnekleri en azından Türkiye’de olduğundan daha fazla olan bir gerilemeci anlayışla
uzlaşmaz. Türk muhafazakârlığı içinde bu yaklaşımın özlü bir tek örneği mevcuttur:
Nurettin Topçu. O da muhafazakar arkadaşları tarafından yalnız bırakılmış,
Anadolu’da 13 ve 14.yüzyıllarda Altın devri’ni yaşayan sufi hayat ile tarımsal 70 Kaplan, a.g.m. s.4 71 Gös.Yer.
31
yaşayışın şaşırtıcı bir sentezini yapan ve Anadolu sosyalizmi olarak tanımladığı
ülküleri, yukarıda çizilen ve Türk muhafazakarlığının kültürel omurgası olarak
değerlendirilebilecek temalara göre marjinal kalmıştır.72
Nurettin Topçu, yazılarında, İslamcılığın ihyacı çizgisinin hemen hemen
tüm karakteristik özelliklerini de sergilemektedir. İslam ihya hareketinin dini aslına
irca, imanın basitliği, aklın hâkimiyetini sağlama, insanın irade gücü, reformculuk,
tasavvufi düşünüş, tabiata yönelme ve Batı medeniyetini müspet ve menfi yönleriyle
değerlendirme gibi belli başlı konuları işlemiştir. Nurettin Topçu, Namık Kemal,
Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, ve Sait Halim Paşa ile başladığı kabul edilen
İslam ihya hareketinin veya bu manada kullanılmak kaydıyla İslam modernizminin
kendine has yönleri olan bir temsilcisi olarak ortaya çıktığı görülmektedir.73
Modernizm ve sonuçları, hareket dergisinde vurgulanan bir konudur.
makinalaşma, endüstrileşme eleştiriye tabi tutulmaktadır. Bir yazısında Mehmet
Kaplan, fert olarak insanın hiçbir çağda bugünkü kadar küçük görülmediğini ve
küçültülmediğini, medeniyetin hiçbir çağda bugünkü kadar şahsiyetleri silen bir
sistem haline gelmediğini belirtmektedir. Kaplan’a göre bu durum, makine icat
olduktan ve modern devlet nizamı kurulduktan sonra olmuştur. Bugün insanlık,
makine ve devlet denen iki devin idaresine girmiştir. Dünya, gittikçe
yeknesaklaşmakta, insanlar birbirine benzemektedir. Makine ve devlet, yaşama
şartlarını ve insanlığı gün geçtikçe standart bir tek tipe icraya çalışmaktadır. Büyük
fabrikalardan çıkan milyonlarca eşya, seri vasıtalarla dünyanın her yerine
dağılmaktadır. Yalnız maddi vasıtalar değil, manevi vasıtalar da yeknesaklaşıyor.
Amerika’da yapılan bir filmin kopyası, bütün dünya sinemalarını dolaşıyor ve
milyonlarca insana aynı duyuş, aynı düşünüş tarzını arz ediyor.74
72 Süleyman Seyfi Öğün,”Türk Muhafazakârlığının Politik Kökleri”, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce, Muhafazakarlık… s.566-567 73 M.Zeki İşçan,” İslam İhya Hareketi, Modernizm ve Nurettin Topçu”, Türkiye Günlüğü, Kasım-Aralık, 1994, Ankara, Sayı 31, s.45 74 Mehmet Kaplan, “Bugünkü Medeniyet ve Fert”, Hareket, Mart 1947, Sayı 1, s.7
32
Bugünün küreselleşme tartışmalarına Kaplan, o günden karşıt kutupta
yaklaşmaktadır.
Siyasilerin ‘bir tek dünya’ kurmak için çalışmaları, belki boşuna bir
zahmettir; dünya içten içe, kendiliğinden o tarafa doğru gidiyor. Maddi ve manevi
vasıtalar, planlı ve süratli bir şekilde bütün dünyayı çok geçmeden bir karenin dört
açısı gibi eşit yapacaktır. Bu zararlı bir şey midir? Zararlı veya karlı bu zaruri bir
şeydir. Sır bulunmuştur. Plan, kalıp, sistem, kolaylık! Rahat yaşamak istemiyor
muydunuz? İşte rahat yaşıyorsunuz. Bir zaman gelecek ki fabrikalar amelesiz, kendi
başlarına işleyecekler ve insan yaşamak için kolunu kımıldatmak zahmetine dahi
katlanmayacak. 75
Kaplan, hayatın kolaylaştığını kabul etmekle birlikte bunun birey
üzerindeki olumsuz etkisinden şikâyet etmektedir. İnsanların toptan yüksek bir
refaha erişmeleri şüphesiz arzu edilmeyecek bir şey değildir. Makinenin ve devletin
kütlelere yüksek ve eşit yaşama şartları temin etmesi haddi zatında övünülecek bir
şeydir. Fakat bu esnada insanların şahsiyetsizleşmesi, sathileşmesi ve
yeknesaklaşması tehlikeli bir durum değil mi? Bugünkü insanların düne nazaran
vücut ve zihinlerini çok daha az işlettikleri bir gerçektir. Makine, alet yapılalı beri
insanlar vücutlarını ve kafalarını pek az işletir oldular. Hazır fikir kalıpları,
ideolojiler, propagandalar çıkalı, hakikati yeniden düşünen insan tipi gittikçe
azalmaktadır. Herkese aynı zevki veren vasıtalar dünyaya yayıldıktan sonra kendi
kendine bir hayal ve sanat dünyası kurmayı düşünen kimseler ortadan kalkmak
üzeredir. Bilindiği gibi Marks, tarihi materyalizmin şemaları dikkate alındığında,
işgücünün toplumsallaşmasına doğru giden süreçlerin, gelişen üretim teknolojisinin
insanı uygarlaştırıcı vasfına inanır. Bu bağlamda 19.yüzyıl Avrupası’nın tarihsel-
toplumsal düşünüşünü ister Spencer ya da Comte’da olduğu gibi evrimci, isterse
devrimci bağlamda olsun) saran bir paradigmayı benimser; Tarih, insanlığın
ilerlemesinin neredeyse şaşmaz vektörlerinden biridir. Nurettin Topçu’nun yaklaşımı
ise, bu noktada, işgücünün toplumsallaşması ve sanayi devrimi ile birlikte üretim
75 Kaplan, a.g.m. s.7
33
teknolojisindeki devasa gelişmeleri başaran kapitalist hayatın, insan ve toplumsal
ilişkiler üzerindeki ‘yabancılaştırıcı’ ve ‘yozlaştırıcı’ etkilerini sorgulayan Rus
popülist düşünürü Mikhailovski’nin yaklaşımını çağrıştırmaktadır. Topçu,
teknolojiyi soyut bir çerçevede ele almaz, onu kapitalist bağlamda değerlendirir.
Bizde teknolojinin gavur icadı gibi dar görüşlü bir çerçeveye indirgendiği
düşünülürse Topçu’nun yaklaşımının önemi daha iyi kavranabilecektir.76
Topçu’nun vatan kavramı aslında, saflığın, bozulmamışlığın kaynağı olarak
gördüğü özel bir üretim tarzında odaklaşmaktadır. Bu anlayış özünde popülist bir
anlayıştır. 19.Yüzyılda Doğu Avrupa’daki popülist hareketlerde, yoğun bir milliyetçi
söylemde işlenen budur. Kırsal kesimin insanları ruhsal ve milli değerlerin özünü
teşkil etmektedir. Tarımsal üretim dışında vatan olamaz. Topçu’nun milliyetçi
terimlerle ifade ettiği aslında tarımsal hayatın ülküleştirilmesinden başka bir şey
olmayan popülizmidir.77
Yayılma büyüme gibi değerler popülistlerin kuşkuyla baktıkları,
reddettikleri şeylerdir. Popülizm bir tecritçilik ve kendi kendisine yeterliliği esas alır.
Büyüme ve yayılma daima köklerden kopuşu ve yabancılaşmayı beraberinde
getirecektir. Osmanlı’nın Anadolu’yu geride bırakarak genişlemesi, bünyesine başka
köklerden gelenleri de katması giderek bu yabancı unsurların imparatorluk hayatında
hakim olmaları sonucunu da yaratacaktır. Anadolu köylüsü, kendi kaderine
bırakılmış, daha sonraları ise, Osmanlının fethettiği kıtaları besleyebilmek için
acımasızca sömürülmüştür. 78
Topçu, Avrupa’nın Aydınlanması’nın, sanayileşmesinin mutluluk
getirmediğini vurgulayarak postmodernistlerin modernistlere getirdiği eleştiriyi
yapmaktadır. Postmodernistler,. bilindiği gibi aklın gücünün abartıldığını, her derde
deva olmadığını, insanlığa felah getirmediğini savunmaktadırlar. Postmodernizm,
76 Süleyman Seyfi Öğün, “Nurettin Topçu Üzerine Bazı Dikkatler”, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992, s.68 77 Süleyman Seyfi Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…, s. 89 78 Öğün, a.g.e. s.92
34
Batı akılcılığına ve Aydınlanma felsefesine dayanan bilgi ya da bilgilenme sistemini
eleştirme hatta bundan da ileri olarak ona meydan okuma olduğu
söylenebilmektedir.Aydınlanma felsefesinden kaynaklanan toplum bilim anlayışı,
akılcılık ile iyimserlik ile gönüllülüğün yani insanın tarihin ileriyi akışını postmodern
sayanlar, genel olarak, iyiye ulaşma ile akılcılık yolu ile ileriye gitmenin
olanaksızlığının altını çizmektedirler. Örneğin Aydınlanma türevi sayılabilecek olan
modernizmi eleştirirken Hiroşima’ya ya da Auschwitz’e gönderme yaparak
akılcılığın insanları hiç de iyiye götürmediğini ileri sürmektedirler.79
Modern çağın ürünü olan sanayileşmeye karşı, Nurettin Topçu’nun
muhalefeti, Hareket’in bütün yazarları arasında destek bulmaz. Sonraki yıllarda
Hareket dergisinde, kendisiyle yapılan röportajda, Mehmet Kaplan, yukarıdaki
satırlarda, sanayileşmeye karşı ihtiyatlı, ancak toptan reddetmeyen fikirlerinin sonuç
olarak Nurettin Topçu’yla, görüş ayrılığına düşmesine sebep olduğunu, Hareket’ten
ayrılarak Mümtaz Turhan’la birlikte Yol dergisini çıkarmalarının gerisinde de bu
görüş ayrılığının yattığını belirtmektedir. Topçu’nun sanayileşmeyi reddederek
Türkiye’nin kurtulacağı düşüncesinin kendisine cazip gelmediğini, kendisinin de
aslında tam sanayileşme taraftarı sayılamayacağını, fabrikanın insanı yıkacağını,
fabrikanın insanileşmesini gerektiğini, fakat bunu temelden inkar etmenin kendisine
ters geldiğini ifade etmiştir. 80
Kaplan, ilerleyen yıllarda, bu konudaki düşüncelerinde bir değişme
göstermiş, Türkiye’nin karşılaştığı en mühim mesele olarak sanayileşmenin
yavaşlamış, hatta durmuş olmasına işaret etmiştir. Türk Milletinin ve demokrasisinin
yaşaması sanayileşme hareketine bağlıdır ve bütün Türk aydınlarının dikkat ve
düşüncelerini bu konuya vermeleri gerekmektedir.81 Kaplan, sanayileşme
konusundaki ihtiyatlı tutumunu terk ederek, sanayileşmeden yana açık tavır
koymuştur.
79 Gencay Şaylan, Postmodernizm, İmge Yayınevi, Ankara, 2002, s.34 80 Mehmet Kaplan, “Kırk Yıllık Hareket, Mehmet Kaplan’la Söyleşi”,Hareket, Mart1979, Sayı 163, s.66 81 Kaplan, “Üç Büyük Akım: Millileşmek-Demokratikleşmek-Sanayileşmek”,Türk Edebiyatı, Mart 1986, s.68
35
D. HAREKET VE MİLLİYETÇİLİK
D.I. MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK
Ulus olgusu, tanımlamalarda ağırlık verilen unsura göre çeşitlilik ve
farklılık sunan, dinamik ve çok boyutlu bir olgudur. Bu olguyu Alman
Romantizminin kaynaklık ettiği etniklik kavramı ekseninde dönen ulus
tanımlamalarından, Fransız milliyetçiliğinin benimsediği teritoryal ulus
tanımlamalarına kadar geniş bir yelpaze içinde incelemek mümkündür. Ulus
kavramının doğuşu, tarihsel süreç içerisinde incelenirse bu kavramın Batıda
toplumsal ve siyasal değişim süreçlerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı
görülecektir. Avrupa’da Feodalizmin yıkılışı ile sonuçlanan, yeni siyasal, ekonomik
ve toplumsal ilişkiler ortamında ulusun yaratılması için insanların ortak aidiyetler
çevresinde birleşmesi gerekmiştir. Merkezi devletlerin kurulması ve ekonomik
bağlılıkların gelişmesi, ulus olgusunun oluşumunu hızlandırmıştır. 82
İnsanın toplumsal varlık olarak tarihin bilinen en eski çağlarından
başlayarak toplu halde yaşıyor olmasına karşılık, topluluğun ulus kimliğini alması,
yakınçağın bir ürünüdür. Toplumlar, sosyal gelişim evreleri içinde, aşiret örgütünden
ulusal örgütlenme düzeyine ulaşarak ulus haline gelmişlerdir. Ulus kavramı aynı
kökenden gelme, aynı toprak üzerinde yaşama, aynı dili konuşma gibi değişik
ölçütler kullanılarak ele alınacağı gibi, belli bir ülkede aynı yasalara ve kurumlara
boyun eğen bir halk topluluğu olarak da tanımlanabilir.83
82 Furkan Şen, Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Yargı Yayınları, Ankara, 2004,s.9 83 Şen, a.g.e. s.10
36
Millet ve milliyetçilik konusunda bununla birlikte ilkçi ve modernist
denilebilecek milletleri doğal ya da eski çağlardan beri var olan yapılar olarak gören
bir yaklaşım da 6vardır.84
Ulus kavramını tanımlamak ve onu diğer topluluklardan ayırt edebilmek
için değişik görüş ve kuramlar ortaya atılmıştır. Tarihsel olayların da ortaya koyduğu
gibi, tek bir olguyu ulusun oluşumunda temel unsur olarak ele almak ve çağdaş
ulusal toplulukların oluşumunu objektif etkenlere, ortak benzerliklere dayandırmak
güçtür. Objektif unsurlarla birlikte, Fransız düşünür Ernest Renan’a göre subjektif
unsurlar da bir topluluğun ulus özelliği kazanmasında önemlidir. Renan, ulusun
bireyler arasındaki, birlikte yaşama duygusuna, bir ortak kültüre, bir ruh birliğine
dayandığını belirtmiştir. Böylece ulus olabilmenin temel unsurları arasında ortak bir
duygusal birlik, birlikte yaşama istek ve iradesine sahip olma ve topluluk içinde var
olan dayanışma olgusu önemli bir etken olarak ortaya çıkmıştır.
Ortak kültür, tarihsel bir geçmiş, birlikte yaşama istek ve iradesinin
oluşması ve bunun süreklilik kazanabilmesi için objektif unsurlar arasında sayılan;
söz konusu topluluğun bir coğrafi alan üzerinde yaşaması, ortak etnik özelliklere
sahip olması ile dilsel/dinsel birlik gibi özellikler sübjektif duygusal özelliklere temel
oluşturmaktadır. Sübjektif ve objektif unsurların birbirini tamamlamaları ulus
olgusunu ortaya çıkarmıştır. 85
Hobsbawn’a göre, millet ne asli, ne de değişmez bir toplumsal birimdir.
Millet, yalnızca özgül ve tarihsel bakımdan yakın bir döneme aittir. Millet, ancak
belli bir modern teritoryal devletle, milli devletle ilişkilendirildiği kadarıyla bir
toplumsal birimdir. Bununla ilişkilendirilmedikçe milleti ve milliyeti tartışmanın
hiçbir yararı yoktur. Milletlerin insanları sınıflandırmanın doğal, Tanrı vergisi bir
yolu olduğu, doğuştan gelen bir politik kader olduğu iddiası bir mittir; bazen önceden
84 Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, Sarmal Yayınları, İstanbul, 2004, s.75 85 Şen, a.g.e. s.18
37
var olan kültürleri alıp, onları milletlere çeviren milliyetçilik, milletlerden önce gelir.
Milletler devletleri ve milliyetçilikleri yaratmaz, doğru olan bunun tam tersidir.
Modern milletin ve onunla bağıntılı her şeyin temel karakteristiği
modernliğidir. İspanya Kraliyet Akademisi Sözlüğünde 1884 basımından önce
modern anlamıyla devlet, millet ve dil terminolojisi kullanılmaz. Lengue Nacional’ın
bir ülkenin resmi ve edebi dili o ülkede genel olarak başka milletlerin dillerinden ve
lehçelerinden ayrı biçimde konuşulan dil olduğunu ilk defa 1884 baskısıyla öğreniriz.
Lehçe maddesinde, lehçe ile milli dil arasındaki ilişki yeniden kurulmaktadır.
1884’ten önce ‘nation ‘ sözcüğü basitçe ‘bir eyalet, bir ülke ya da bir krallıkta
oturanların toplamı ve aynı zamanda bir yabancı anlamına geliyordu. Oysa 1884
basımıyla birlikte artık’ her şeyden üstün bir ortak yönetim merkezini tanıyan bir
devlet ya da politik birim’ bunun yanında ‘bir bütün sayılan bu devletin oluşturduğu
topraklar ve bu topraklarda yaşayan insanlar anlamı yüklenmekteydi. 86
Milliyet çeşitli etnik, dilsel, dini ya da sadece tarihsel (bir tarihi ve/veya
gelecekte gerçekleştirilecek bir projesi olan, kişi olarak ulus) temelleri olan bir
kültürel cemaate aidiyetle atıfta bulunur. Teorik açıdan modern ulusun ayırt edici
özelliği kültürel muğlaklığıdır.Dil, din, toprak…. Hepsi birer işaret olarak temsil
edilebilir, ama hiç biri tek başına şu ya da bu ulusun özünü oluşturamaz. Aslında her
ne kadar etniklik zaman ulusun en temel ya da en azından en sık var olan harcı olarak
sunulsa da, ulus, onu tarif eden ya da içine alan ‘vatan’ ‘anavatan’ gibi gündelik
terimler tarafından altı çizilen inşa edilmiş bir etnikliktir. Ulus ayırt edici özelliği
ortak ataların efsanesi olan en geniş insan topluluğudur. 87
Ulus ve milliyetçilik arasındaki, açık bir biçimde görünen yoğunluk ve
mizaç farkının üzerinde durmakta yarar vardır. Bütün milliyetçilikler ulusa
dayanırlar, ama ulus, milliyetçiliği anlamada tek kıstas olamaz. Milliyetçiliği
tanımlamak ve tanımak ulusu tanımlamak ve tanımaktan daha kolaydır. Milliyetçilik,
86 Eric Hobsbawm, 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik, Çev.Osman Akınhay, Ayrıntı Yay. İstanbul, 1993, s.29-30 87 Jean Leca, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998,s.12
38
çoğunlukla dinlerin ve dinsel bilgi biçimlerinin bazı özelliklerini taşıyan bir
ideolojidir. her şeyden önce bir meşrulaştırma ve seferber etme aracıdır, ama aynı
zamanda kişisel ve kolektif selamete dair bazı unsurlar da taşır.
Milliyetçilik, bütün siyasal çeşitliliğine rağmen kendisini tanınabilir kılan
belirli özelliklere sahiptir. İlk başta, bir kültürün homojenliği adına yönetmek söz
konusudur. Daha özgül olan ikinci aşamada ise, siyasal kaynaklar kültürü daha
homojen hale getirmek için kullanılır. Milliyetçiliğin, az çok fiili bir program, hatta
iktidar fethetme ve meşrulaştırma aracı haline gelmesi işte burada başlar. Bütün
milliyetçilikler, aslında organisist bileşenler içerirler; bir düşman (iç, dış)
gösterirler.88
Modern ulus kavramı her ne kadar 16.yüzyılda İngiltere’de şekillendiyse
de, kavramın teorileştirilmesinin temelindeki tartışmalar esas olarak Avrupa’da
birbirine karşıt yorumların peş peşe ortaya çıktığı 19.yüzyılda başladı.89
D.II. MİLLİ KÜLTÜR
Milliyetçiliğin asıl hedefi geniş kitlenin iradesine dayanan bağımsız bir
siyasi idare (self –government) ve bu siyasi birlik içinde milli bir kültür meydana
getirmek olmuştur. Tarihi gelişme vetiresi içinde milli kültürün teşekkülünden sonra
milli devlete geçildiği haller de görülmekle birlikte, siyasi birlik ve kültür birliği
yoluyla modern bir cemiyet haline gelme çabası, bütün milliyetçi hareketlerin
değişmez programı olmuştur.90
88 Gil Delonnoi, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998,s.32-33 89 Christophe Jafferelot, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998, s.54 90 Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1992, s.23
39
Sosyal ilimlerde kültür denince bir topluluğun kendi hayati problemlerini
çizmek üzere denediği ve uzun yıllar içinde standart hale getirdiği usuller ve vasıtalar
anlaşılır. Şu halde bir topluluğa ihtiyaçlarını karşılamak üzere benimsediği hayat
tarzı bütün maddi ve manevi unsurlarıyla birlikte onun kültürünü teşkil etmektedir.
Medeniyetin tarifi üzerinde kültür tarifi üzerinde olduğu kadar bir anlaşmaya
rastlanmaz. 91
Milliyetçi söylemde kültür ya da milli kültür kavramı dillerden düşürülmez.
Her milliyetçilik şu ya da bu derecede yabancı olarak tanımladığı bir başka kültür ile
bir gerilim ya da mücadele içinde doğar. Milli topluluğu diğerleri karşısında ayır
edilebilir kılan da kültürün biricikliği ya da benzemezliğidir. Milliyetçiler kültürü,
nesnel anlamı ile yani doğa karşısındaki bir vaziyet alış, bir etkinlikler ve ürünler
dünyası olarak görmekle yetinmez. Kültür, nesnel anlamı ile kabul edilmiş olsa bile,
son tahlilde mutlaka ruhsallaştırılır ve sıkı bir ahlaki donanıma kavuşturulur.92
Medeni olmanın, tekniğe sahip olmanın yanında kültüre ve özellikle de
milli kültüre son derece önem veren Topçu, kültürün evrensel değil, kişisel ya da
yerel olabileceğine inanır. Kültür, ona göre devşirilemez, satın alınamaz; ancak
yaşanır ve içerilir. İçerilebilmesi için de o kültürün ürünü ve yaratıcısı olmak
gerekir.93
Hareket, milli kültüre büyük bir değer vermektedir. Anadolu topraklarında
Türkler tarafından vücuda getirilmiş olan kültür kavramının içine dil, edebiyat, bütün
güzel sanatlar girer. Türkiye Türklerinin kendilerine has bir lügatı, bir grameri, bir
fonetiği, kendilerine has bir folklorü vardır. Halk edebiyatı, yüksek tabaka edebiyatı,
kendilerine has bir mimarisi, tazyini sanatları, musikisi, din hayatı, örf ve adetleri
vardır. Burada Türkiye Türkleri özellikle vurgulanarak, diğer Türk topluluklarından
bir ayrışma olmasına dikkat edilmektedir.94 Din, kültürün terkibini oluşturan
91 Güngör, a.g.e. s.76-77 92 Süleyman Seyfi Öğün, Mukayeseli Sosyal Teori ve Tarih Bağlamında, Milliyetçilik, Alfa Yay, İstanbul, 2000, s…17 93 Alver, a.g.m. s.263 94 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”…, s.3
40
unsurlardan biri gibi ele alınarak dini anlayışları da coğrafya, tarih, ırk, içtimai
şartların belirlediği ifade edilmektedir. ‘Hepsi İslamiyete dahildir diyerek bu
topraklar üzerinde gelişen din hayatını da bir torbaya sokmamak lazımdır. Din,
herkesin üzerine giydiği hazır bir elbise değildir. Dinler de coğrafyaya, tarihe, ırka,
itçimi şartlara uyarlar. Anadolu’daki din hayatı, tarikatları, velileri ve edebiyatlarıyla
milli bir kültürün zengin bir sahasını teşkil eder. Türk halkının o temiz ve sarsılmaz
ahlakını vücuda getirmede bu din hayatının derin tesirleri olmuştur. Yunus Emre’nin
bir Anadolu köylüsü olduğunu düşünmek, İslam dininin Anadolu’da nasıl bir ruh
asaleti yarattığını göstermeye yeter. Adeta bir Anadolu İslamı savunusu
yapılmaktadır. Batılı müellifler, Batı Medeniyetinin unsurlarını sayarken
Hrıstiyanlığı unutmazlar. Hatta bu hususta her millet kendi kilisesini, varlığının
esaslı bir kaynağı sayar. Aynı şey Türkiye için de doğrudur. Mevlanasız, Yunus
Emresiz, Eşrefoğlusuz, İbrahim Hakkısız; Hacı Bayram Velisiden, Niyaziden ve
daha yüzlerce dindar, yüksek kültürlü, edip şahsiyetlerden mahrum bir Türk milleti
tasavvur etmek, bu topraklar üzerinde bizim ebedi mühürlerimiz olan camilerimizi
ortadan kaldırmaya benzer. 95
D.III. HAREKET’İN MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI
Anadolucu Milliyetçilik anlayışının önde gelen mütefekkirlerinden Hilmi
Ziya Ülken, Hareket dergisinde yazdığı bir yazıda millet kavramını altı temel
unsurla açıklamaktadır: Vatan, Nüfus, Etnisite, İçtimai ırk, İktisadi şartlar, Kültür.
Millet ya birkaç etnik birliği birleştirmek, yahut bir kavmin dallarından
birine dayanmak üzere, etnik birlikler üzerinde kurulan modern içtimai birliktir.
Millet kavme, kavim ırka dayanır. Bazen de dil farkına rağmen bir millet kurulabilir.
95 Gös.Yer.
41
Belçika, İsviçre, Amerika gibi, bunlarda bile tecanüssüz menşeleri birleştiren bir
kültür birliği vardır. Milletler, ırklar ve kavimlerden bu şekilde ayrılarak karmaşık,
çok amilli bir yeni bir topluluk halini almıştır. Böylece, Ülken kadim millet
anlayışını benimsememekte, milletin modern zamanlara ait bir kavram olduğunu
vurgulamaktadır. Milleti meydana getiren amiller içinde en önce sınırları tarih içinde
çizilmiş olan bir Vatan vardır. Vatan coğrafi bir zemine çevrilmiş olan içtimai bir
kanaattir. Bu bakımdan yalnız bir siyasi iktidarın tayin ettiği sınırları değil, aynı
zamanda bir kültürün birleştirdiği içtimai birliğin sınırlarını ifade eder.Bu sınırlar
fiilen siyasi iktidarla birleşmiş olabileceği gibi, yalnızca kanaat halinde vücut bulmuş
olabilir. Bu manada gerçek ve ideal sınırlar ayrılmış olabilir.96 Ülken’in tanımlaması
Anderson’u hatırlatmaktadır.97
İkinci amil nüfustur. Bu da vatan gibi yalnızca bir miktar meselesi değil,
aynı zamanda bir kanaat, inanç meselesidir. Milleti hazırlayan üçüncü esas, etnik
esastır. Bundan kastedilen örf ve adetlerdir. Sonradan katılan etnik unsurlar da bu
kapsama dahildir. İçtimai Irk. Bu da antropologların zoolojiden çıkardıkları mücerret
ve itibari ırk ya da raciste’lerin romantik bir kanaat olarak ileri sürdükleri geniş ırktır.
İçtimai ırktan kastedilen, tabiatla insan arasındaki karşılıklı tesirin meydana getirdiği
ve müşterek içtimai hayatın bir tarih boyunca insanlara kazandırmış olduğu bazı
antropolojik vasıfları ifade eder. Bu manada modern içtimai teşekkül olan milletin
sebebi değil, neticesidir. İktisadi şartlar da millet oluşumunda etken bir başka amil
olarak karşımıza çıkmaktadır. Endüstrileşme sonucu, işbölümünün başlaması,
milletin iktisadi hayatını, kendinden önceki cemiyetlerinkinden ayırır. Son olarak
kültür birliği de en önemeli amillerden biridir. Burada eklenmesi gereken bir şey
daha vardır: O da milli şuurdur. O şimdiye kadar sayılan amillerin bütünüdür. Bir
anlamda bu amillerin farkına varılmasıdır. Ancak bu farkına varma, şuur
kendiliğinden olacak bir şey değildir. Büyük vakalar, müdafaa, kuruluş, istiklal
savaşları bu şuuru kuvvetlendirir. 98
96 Hilmi Ziya Ülken,” Millet”, Hareket, Mayıs 1947, Sayı 27, s.2 97 Bkz. Benedict Anderson, Hayali Cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması,Çev.İskender Savaşır, Metis Yay. İstanbul, 1995 98 Ülken, a.g.m. s.3-12-13
42
Hareket okulunun en önemli temsilcisi Nurettin Topçu, bir yazısında; otuz
yıllık mücadelelerini üç kısma ayırarak incelemektedir: 1) Ahlak ve insan, 2)
Milliyetçilik, 3) Sosyalizm. Bu üçlü ayırım aynı zamanda Gökalp’in : Türkleşmek,
İslamlaşmak, Muasırlaşmak sloganının bir başka açıdan yansıtılmasını
hatırlatmaktadır. Milliyetçilik, geniş anlamda Gökalp’teki Türkçülüğü
kapsamaktadır. Sosyalizm ise hem çağdaşlaşmayı hem de İslamlaşma akımını; ahlak
ve insan da fert toplum ilişkisinin yine İslam açısından değerlendirilmesidir. Bu
üçlemesiyle Topçu, bir tarafta Birinci Dünya Savaşına kadar sürüp gelen İslamcı
akımların yanlış yönlerini belirtirken, diğer taraftan da Türkçülük akımının
eleştirisini yapıyordu. 99
Topçu, milliyetçilik anlayışının dayandığı esasları altı maddede hülasa eder:
1-Millet dini, onun ahlakını, örflerini ve kalbini yoğurmuş, Türk-İslam
medeniyetine yön ve kaynak olmuş İslam dinidir.
2- Büyük vatan Anadolu toprağıdır.
3- Soyumuz, Oğuz çocuklarının Anadolu’nun dokuz yüz yıllık tarihi içinde
bu topraklarda kaynaşmalarla eriyip aslını kaybetmeyen Türk soyudur.
4- Dilimiz bu ülkede yüzyıllar boyunca devam ede gelen tarihi olgunlaşma
içinde varlık kazanan müşahhas ve zengin Türk dilidir. Ferdi isteklerin ürünü icadı
olan mücerret ve hayatsız dil, milli dil olamaz.
5- Devlet, büyük çoğunluğu köylü olan kütlenin iradesini yaşatan
merkeziyetçi, otoriteli ve mesuliyetli devlettir.
99 Orhan Türkdoğan, Ziya Gökalp Sosyolojisinde Bazı Kavramların Değerlendirilmesi, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları,Ankara, 1973, s.62
43
6- İktisadi sistemimiz, halkın bütün ihtiyaçlarını karşılayan ve her ferdi iş
ahlakıyla seferber eden asrın geçer deyimiyle ruhçu sosyalizmdir. 100
Topçu, bin yıl önce Anadolu’ya gelip yerleşen Müslüman Türkmenlerin
Anadolu’daki eski kavimler ve Etilerle kaynaştıklarını, göçebelikten toprağa dayalı
yaşam tarzına geçilmesiyle Orta Asya’daki Türkmenlerden farklılaştığını,
Anadolu’da yeni bir milletin vücuda geldiğini iddia etmektedir. Bu coğrafyada büyük
bir inkılâp daha gözükmektedir. Türkmenin eliyle Anadolu’nun İslamlaştırılması.
Böylece yeni bir medeniyet âlemi bu ülkede doğmuştur.101
Topçu, bu şekilde Türk milletinin oluşumunda soyun bir rolü olmakla
birlikte, Anadolu’daki etnik bütünleşme ve İslam dininin etkisiyle artık yeni bir
milletin doğduğunu vurgulamakta ve soyun önemini sıradanlaştırmakta, böylece
etnik temelli millet ve milliyetçilik sorununa da kendince çözüm bulduğunu
düşünmektedir.
Coğrafya ile vatan kavramının ayrılışı ve farklı anlamlar yüklenişi Remzi
Oğuz Arık’ta olduğu gibi Topçu’da da vardır. Önce coğrafya vardır ve bu toprak
parçası kendiliğinden bir değere sahip değildir. Onu değerli kılan, ona bir ruhun
verilmesi ve belirli bir anlayışla ona yaklaşılmasıdır. İşte böylesi bir yaklaşım
coğrafyanın vatana dönüşümünü sağlamaktadır. Topçu, coğrafyanın vatanlaşması
hadisesini millet hayatının dönüm noktası ve kurucu unsuru olarak görür. Coğrafya,
vatan olmadan önce istismar edilen bir toprak parçasıdır. Milletin bir bağı yoksa o
toprak parçası vatanlaşmış sayılmaz. Vatanlaştıktan sonra da millet yaşamını
temelden etkiler ve dönüştürür. Anadolucularda ‘Anadolu vatanının millet hayatını
dönüştürmesi ve onu kuran unsurlar arasında en başta yer alması görüşü en çok
Topçu’da görülür. Vatan, milli hayatın en büyük gerçeği olmuştur ve milleti (hatta
ırkı bile) etkilemeye başlamıştır.102
100 Topçu, Yarınki Türkiye, Dergah Yayınları, İstanbul,1999, s.151 101 Topçu,”Benliğimiz” … s.3 102 Alver, a.g.m. s.260
44
Coğrafya, insanın karakterini bile belirleyebilen çok önemli bir
unsurdur.Sert iklim insanlarıyla, yumuşak ve mutedil iklim insanları, çöl veya
yüksek rakımlı dağ halkı ile ova, sahil ve ada halkı yalnız fizik bakımından değil, ruh
ve karakter bakımından da farklıdır. Coğrafyanın diğer özellikleri de bu farkı
yaratmada etkilidir. Coğrafi şartların devletlerin rejimlerini de etkilediğine kuşku
yoktur. Geniş bir ülkenin çiftçi halkı, dar bir ülkenin tüccar ve sanayici halkı gibi
idare edilemez. Geniş ülkelerde mutlakiyet rejimler, şahsi ve müstebit hükümetler
daha kolaylıkla tutunur. Mutlak ve müstebit hükümetler ekseriya geniş fakat seyrek
nüfuslu ülkelere musallat olmuş, küçük ve sık nüfuslu ülkelerde ise, yine ekseriya
liberal hükümetlere kucak açmıştır. 103
Toprak ile millet ilişkisinde toprak aktif, millet ise pasif durumdadır. Milleti
oluşturan, ona karakterini veren de topraktır. 104
Millet, var olmadan önce, bir zümre insanın yalnız istismarına dayanan ölü
bir coğrafya ve henüz bir kütlenin şuur olmamış bir tarih vardır. Bir insan kütlesi,
böyle bir coğrafya ve tarihten yapılmış bir kaderin içinde gömülü yaşamaktadır.
Günün birinde bu kütlede bir coğrafya ve tarih çemberinin içinde daha bir çok değeri
toplayarak hepsini birlikte şuur ve irade haline getirici hamle gözükür. Bu hamle, her
yerde millet meydana çıkaran, onu yaratıcı olan hamledir. Bu hamleyi Fransızlar dil
ve kültür ocağından, Almanlar ırk davasından, İngilizler ekonomi hırsından
almışlardı. Biz bu kuvvet iradesini fertte var olmak iradesinin karşılığı olan bu yapıcı
aşkı İslam dininden, onu âleme yayma idealinden aldık.105
Milletlerin oluşumunda farklı amiller rol oynamıştır, Türk milletinin bin
yıllık tarihinde en önemli rolü oynayan unsurlardan birinin İslam dini olduğu görüşü
kuvvetli biçimde savunulmaktadır. Aynı coğrafya üzerinde yaşayan insanlar üzerinde
103 Ali Fuat Başgil, “Müspet Milliyetçilik”, Hareket, Eylül, 1948, Sayı 19, s.5 104 Alver, a.g.m. s.261 105 Nurettin Topçu, “ Millet Ruhu ve Milli Mukaddesat “ , Hareket, Haziran 1948, Sayı 16, s.3
45
dinin bu etkisinin yanı sıra bir kader beraberliği, saadet ve felaket ortaklığı demek
olan tarih, millet hayatını kurucu olan ilk hamlenin yüzyıllar içindeki hareketleriyle
meydana gelerek milletin oluşumundaki süreci tamamlar. Bu tarihi süreç içinde,
büyük vatanperverler, millet şehitleri veya kahramanlar diye anılan birtakım insanlar,
millet ruhunun, fertlerini her zaman kana kana doyurmaya kudretli kaynaklardır. 106
Batılı anlamdaki millet düşüncesinde hâkim öğe, mekânsallık ya da
territoryaldir. Bu mantığa göre milletlerin iyi tanımlanmış ülkelere/toprağa sahip
olmaları gerekir. Öyle ki örneğin ellerindeki toprağı bir demirci örsündeymiş gibi
işleyerek temellük eden kendilerini yüksek denizlerin harcından gören eski flamanlar
gibi halk ile toprak adeta birbirine ait olmalıdır. Ama söz konusu toprak parçasının
herhangi bir yer olması mümkün değildir; o herhangi bir toprak parçası değil, ‘tarihi
bir toprak, yurt, halkın beşiği olmalıdır. Türklerde olduğu gibi, o toprak soyun
köklerini taşımasa bile bu böyledir. Tarihi toprak, terrain(toprak) ile halkın nesiller
boyu birbirleri üzerinde müşterek ve yararlı etkilerde bulunduğu bir topraktır. Tarihi
belleklerin ve çağrışımların mekanı haline gelir yurt, bizim
bilgelerimizin,azizlerimizin ve kahramanlarımızın yaşadıkları, çalıştıkları, dua edip
savaştıkları yerdir. Bütün bunlar yurdu yeryüzünde biricik kılar.107
Topçu’da subjektif olandan objektif olana doğru bir kavrayış egemendir. Bu
bağlamda O, Anadolucuların tarih yaklaşımlarını izlemektedir. Topçu,millet
realitesinin, sahip olduğu hayat kaynakları etrafında somutlaşan dinamik süreçler
olduğunu ileri sürer.108
Topçu’nun vatan kavramı aslında, saflığın, bozulmamışlığın kaynağı olarak
gördüğü özel bir üretim tarzında odaklaşmaktadır. Bu anlayış özünde popülist bir
anlayıştır. Tarımsal üretim dışında vatan olamaz. Topçu’nun milliyetçi terimlerle
ifade ettiği aslında tarımsal hayatın ülküleştirilmesinden başka bir şey olmayan
popülizmdir. Anadolu sentezinin tarihini anlatırken bir milliyetçinin kolay kolay
106 Topçu, , “Millet Ruhu ve…”. s.4 107 Antony Smıth, Milli Kimlik, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s.25 108 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…..s.84
46
yapamayacağı bir şeyi yapması, Anadolu’nun ruhunu yansıtan tarımsal üretimin
Etilerden tevarüs edildiğini, göçebe Türklerin, ziraatı Etilerden öğrendiğini
söylemesi bunun en tipik kanıtı sayılmalıdır. Bir milli değerin başka bir milletten
alındığını söylemek milliyetçi mantığın kaldıramayacağı bir şeydir. Çünkü
milliyetçilik, milli değerlerin özgüllüğü konusunda ödün vermez. Bir değerin milli
olabilmesi için o değeri üreteni de o millet olması gerekir. Milliyetçilik, kültürel
temas ve buna dayalı olarak kültürel etkilenme unsurunu doğası gereği hazmedemez,
etkilenen çevre ölü bir çevre bile olsa bile.109
Topçu, her ne kadar ruhu, maneviyatı önemsiyor ve o bakış açısıyla olayları
değerlendiriyorsa da değerlendirmelerde ağırlığı hiç kaybolmayan ‘maddi unsurlarda
önemli referans kaynağı olarak yer almaktadır. Anadolu’nun iktisadi şartlarının
Türk’ün milletleşmesine çok büyük bir tesirde bulunduğu değerlendirmesinin
yanında, İslam’ın da Anadolu’nun şartlarından etkilendiği ve bir tür ‘Anadolulaştığı’
paralelindeki değerlendirmeler, onun maddi unsurları da önemsediğini
göstermektedir. Turancılık ve İslamcılık eleştirisinde olduğu gibi Topçu, her iki
ideolojiyi de Anadolu’nun maddi şartlarını dikkate almamaları noktasında eleştiriye
tabi tutmaktadır. Bu akımlar böylesi tutumlarıyla ona göre sosyolojik bir yanlışın
içindeydiler. 110
Türkiye’de milliyetçilik anlayışında da yeni bir yorumdur Topçu, Türk
milletini öne çıkaran milliyetçilik hareketinden İslam’a önem veren vurgusu ve
laikliği dışarıda bırakmasıyla ayrılır; Türk milletinden çok tüm Türk ırkını merkeze
alarak ortaya çıkan Turancılık’tan ütopist olması ve Anadolu’yu dikkate almaması
yönüyle ayrılır.111 Anadolu Türkleri Oğuz boyuna dayanmakla birlikte yerli, yabancı
bazı kavimlerle karışmışlardır. Fakat bu karışma hiçbir zaman asıl hamuru bozacak
mahiyette olmamıştır. Bu karışma, o kadar uzun zaman zarfında ve nitelikte olmuştur
ki bu gün ayrıştırmaya imkân yoktur. Yeni milliyetçilik, Turancıların anladıkları gibi
ırkçı değildir. Turancılık, komünizm gibi, coğrafya, tarih realitesini kabul etmez.
109 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.90 110 Alver, a.g.m. s.264 111 Gös.Yer.
47
Mehmet Kaplan’ın yeni olarak nitelendirdiği bu milliyetçilik anlayışının
terkibine giren unsurlardan biri de, bu topraklar üzerinde Türkler tarafından vücuda
getirilmiş olan kültür mecmuasıdır. Burada kültürün tarifi yapılmaktadır. Dil,
edebiyat, bu ton güzel saraylar, din, örf ve adet bu kültür mecmuasına girerler.
Türkiye farklarının kendilerine has bir lügati bir grameri bir fonetiği, kendilerine has
bir folkloru, halk edebiyatı, yüksek tabaka edebiyatı, mimarisi, musikisi, din hayatı,
örf ve adetleri vardır. Bunların bütünü Türkiye Türklerinin manevi yapısını teşkil
eder.112
Hareketçiler’in milliyetçilik anlayışında etnisite ıskalanmaz, ancak soya
dayalı bir etnik temel yeterli değildir. Anadolu coğrafyası ve tarih içinde olgunlaşan
soy birliği ve bu soy birliği tarafından oluşturulan maddi ve manevi kültür yeni Türk
Milliyetçiliğinin esas temelleridir. Fakat bu dört temel yeni milliyetçiliği kendi
hudutları ve benliği içine hapis olmuş kapalı bir sistem haline getirmez. Dünya
medeniyetinin bu günkü ve yarınki kuvvetleri onun için daima başarılacak olan bir
kuvvet kaynağıdır. Yeni milliyetçilik bu manada Garpçıdır. Fakat Garbı bir maymun
gibi taklit etmeyi değil, ondan kendi inkişafına yarayacak unsurları seçmeyi ve kendi
bünyesinde eritmeyi esas tutar. Kaplan böylece İslamcılar’ın ve milliyetçilerin başat
tartışma konusu olan ve bütün milliyetçilikler için sorunlu bir alan olan batıcılık
hususunda bilinen çözümleri üreterek, batı’nın gelişme alanındaki kazanımlarının,
milliyetçiliğin kullanımına hazır olduğunu ve buradan kendi gelişiminde işe
yarayacak unsurların alınarak taklitçilikten kurtulunacağını ileri sürmektedir. Diğer
taraftan yeni milliyetçilik sadece bir dünya müstehliki değil, aynı zamanda
medeniyet âlemine yeni kıymetler ilave eden yaratıcı bir varlık olmak ister. O bu
manada insaniyetçidir. Fakat o Dünyaya yardım etmesi ancak kendini yükseltmek ve
ilerletmek yani bir şahsiyet olmakla kabil olacağına inanır. 113
Bir millete mensup olmakla milliyetçi olunamayacağı belirtilmektedir.
Milliyetçi olmak için şuur ve irade şarttır. Milliyetçinin çerçevesi çizilerek, mensup
olduğu milleti tanıması, sevmesi ve onu yükseltmeye çalışması gereklidir. Sadece
112 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği…”, s.2-3 113 Kaplan, a.g.m. s.3-4
48
kendi işiyle uğraşan insanlar milliyetçi değildir. Milliyetçi olmak için bir takım
sorumlulukları üstlenmek gereklidir. Milletin üstünde insanlık değil, başka milletler
vardır. İnsanlık soyut bir kavramdır. İnsanlık milletler alemine ayrılmıştır. Her
milletin önce kendi milletini yükseltmesi gerekir. Turancılara yine keskin bir eleştiri
getirmekte, Turancıların da insaniyetçiler gibi ütopist oldukları, hakiki milliyetçinin
realist olması gerektiği vurgulanır. Milliyetçiliği bir din, bir hayat prensibi, bir ahlak
gibidir. Her gün yaşanması gerekir. 114
Millet bir vakıadır. Milliyetçilik bir şuur ve idealdir. Milleti yaratan tarih ve
coğrafyadır. Milliyetçilik ise mütefekkir ve kahramanların şuuruna ermekle başlar.
Milliyetçilik millet realitesine dayanmak zorundadır. Anadolu’ya gelen Oğuzlar, bu
coğrafyada iklimden ve topraktan etkilenmişler, yaşantılarını değiştirmemişlerdir.
Önce bunun şuuruna varmak gerekir. Ferdi şuurun olması yeterli görülmez. Milli
şuurun keşfedilmesi gereklidir. Milli şuurun uyanmasında müspet bilimlere önem
atfedilir. Milliyetçilik şuuru Türkiye’de Avrupa’dan geç başlamıştır. Bunun
sebeplerinden birisi müspet bilimlerin gelişmeyişi, birisi de kendimizi tanıyamadan,
değiştirmeye çalışmamızdır.115
D.IV.İNSANİ MİLLİYETÇİLİK
Hareket dergisinin savunduğu milliyetçilik anlayışı saldırgan bir tutumu
benimsememektedir. İnsani değerler, insanlığın refahı, barış samimi biçimde inanılan
kavramlardır. İnsancıların milliyetçileri insanlık düşmanı saymaları bir
safsatadır.Müşahhas realite milletler olduğuna göre, milletlerin topu demek olan
insanlık, milliyetçilikten başka hangi yol ile yükselebilir? Herkes kendi kapısının
önünü süpürürse sokak tertemiz olur. Her millet, kendi milletini mesut etmeye
114 Kaplan, “Milliyetçiliğe Dair”, Hareket, Ocak, 1948, Sayı 11, s.2-3 115 Mehmet Kaplan, “Millet ve Milli Şuur”, Hareket, Ağustos, 1948, Sayı 18, s.2-3
49
çalışsa, insanlık saadete erer. Milliyetçilik pratik insaniyetçiliktir. Kendi milletini
yükseltmeyen insanlığı nasıl yükseltebilir? Milliyet fikrini reddeden beynelmilelciler,
kozmopolitlikle, yabancı kökenli olmakla, milletini sevmemekle suçlanmakta,
insancılığın milliyetçilik dışında bir düşünce tarafından temsil edilmesinin olanaksız
olduğu iddia edilmektedir. 116
Tarihi, insanlığımızın varlığını izahta şahit gibi kullanan milliyetçi; ne
çevresine, ne kâinata, ne öteki topluluklara düşman olmak prensibinden yürümez. O,
seven ve çevresine severek bakan insandır. Geçmişte olup bitenler ne kadar acı,
yırtıcı olursa olsun, o devri tekrar etmeyi, o devirde olup bitenleri tekrar yaşayıp
yaşatmayı hazırlamaz. Tarihin aynasında bütün bir insanlığın gelişmesini takip
edenler, bu gelişmenin ne kadar zor, ne kadar çileli olduğunu görürler. Bu itibarla
milletlerinin kazançları bütün âlemin zararına olsun istemezler. 117
Yine Cahit Okurer, bir başyazıda, insanlık idealinin, bütün insanlığın saadet
ve yükselişini istemek olduğunu, Fertlere kabul ettirmek istediği ruhi ve içtimai
disiplin, yapısı ve ismi ne olursa olsun, özünde samimiyetle bu dileği taşıyan her
ideal, aynı gayeye götüreceğine inanılmış bir yoldan başka bir şey değildir. Bu
bakımdan Sokrat, İsa, Muhammed’in yolları birbirinden farklı olduğu halde gayeleri
hep insanlığın yükselişi ve saadetidir. 118
Pekiyi bu düşünceler, ideolojiler arasındaki farklılıkların kaynağı nedir? Bu
soruya da yöntemlerin farklılığıyla cevap bulunmaktadır. Yalnız, her samimi insanın
hata yapabilmesi mümkün olduğu gibi, samimiyetle insanlık gayesine yönelen yollar
da hatalı ve aksak olabilir. Dinler arasında çarpışmalara varan farklar gibi, gerçek
milliyetçiyi, komünist veya alelumum anti milliyetçi enternasyonalistlerden ayıran da
bu yol farkıdır. Metod, bir düşünce ve zihniyetin eseridir. Öyle ise bugün gerçek
milliyetçiyi ötekilerden ayıran asıl düşünce tarzıdır diyebiliriz. İnsanlığın
yükseltilmesi için umumi prensipler olabilir. Fakat bu müşterek umdeler tek başına
116 Kaplan, “Milliyetçiliğe Dair”… , s. 2-3 117 Remzi Oğuz Arık, “Tarih Görüşü”,Hareket, Mayıs 1947,Sayı 3, s.2 118 Cahit Okurer, “İnsanlık İdeali ve Milliyetçilik “, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6,s.3
50
bir cemiyetin terbiyesine kâfi ve elverişli gelmez. Müşterek umdelerden başka her
cemiyetin kendi yapısına, seviyesine, şart ve imkânlarına göre taayyün edecek ayrı
ayrı yolları bulunacaktır. Milliyetçi yol da böyle realist bir zihniyetle sosyal bir bütün
teşkil eden her cemiyetin, kendi bünyesine en uygun yolla yükseltilebileceğini
düşünür. 119
Milliyetçiler, insanlar arasındaki kardeşliği tesis etmek için çalışırlar. Türk
milliyetçisi, müslüman dininden dolayı bu kardeşlik yoluna bütün tarihini harcamıştır
ve bu yüzden de dünyadaki her cemiyetten daha çok bu nimetten anlar. Ancak şu an
için bunun gerçekleşmesi gayrikabildir. Bu ancak küçümseme, hakaretle karşılanır.
Dünya kardeşliği, ancak Türklerin birinci sınıf millet haline geldiği zaman
gerçekleşecektir. 120
E.HAREKET VE BATICILIK
Anadoluculuk açısından önemli bir problem de Batı’dır. Anadoluculuk,
Batı ile ilişki kurma sürecinde gelişmiş bir ideoloji olduğundan tüm Anadolucuların
Batı’ya ilişkin görüşleri vardır. Mesela Batı karşısında Topçu, yüzü Doğu’ya dönük
ama Batı’ya da bigane kalmayan bir kişidir. Kendi medeniyet dairemizin aslında
Asyalı değil Batılı olduğunu (Avrupa’nı kapısında değil, içinde’) söyleyecek kadar
batıyla ilişki kurma taraftarı, medeniyeti oluşturan değerler bakımından Doğulu
olmamız gerektiğini söyleyecek kadar da Batı karşısında komplekssiz ve Doğulu
olmayı önemseyen bir özelliğe sahiptir. Topçu, kültür ve medeniyet arasındaki
ilişkiyi açıklarken Ziya Gökalp’in ayrımı gibi yaklaşır konuya. Topçu’ya göre
kültür, bir milletin kendine aitliği, medeniyet ise, bütün insanlığın ortaya koydukları
yaşam tarzı bütünüdür.121
119 Okurer, “İnsanlık İdeali ve…”. s.3 120 Remzi Oğuz Arık, “Oluşuma Bahtiyar İdealist” Hareket ,Kasım 1947, Sayı 9, s.5 121 Alver, a.g.m. s.262
51
Her zaman için milli kültürü önemseyen Topçu, Batıcılardan ayrı bir
anlayış içindedir. Batı’ya teslim olmaz, Batıyı içermek ister. Batı’nın içinde
kaybolmayı değil, Batı’yı kendi içinde eritmeyi önemser. Bu anlamda radikal bir
Batı karşıtlığı yoktur. Özellikle ‘medeni’ unsurlar noktasında açık olmamız gerektiği
anlayışındadır. 122
Hareket’çilere göre Avrupa anlaşılamamıştır. Avrupa karşısında duyulan
kompleks ve Batı taklitçiliği eleştirilmektedir. Avrupa’yı bir mücevherat müzesinde
imişler gibi dolaşanlar, onun meydana getirdiği eserlerin büyüklüğüne şaştılar,
parıltısından gözleri kamaştı; buradaki servet bolluğundan ağızları açık kaldı,
veyahut ilim çokluğundan şaşkına döndüler. Memlekete döndükten sonra, herkese
bol bol bu hayret ve şaşkınlıklarını anlattılar. Avrupa taklitçiliği bunların eseridir.
Bunların ilk hareketi, bizi çılgına çeviren Avrupa’dan bir şeyler alıp memlekete
getirmek olmuştur. Bu arzu, son yüz sene içerisinde birkaç neslin bütün emeklerini
yutmuş, bütün kudret ve kabiliyetlerini taklit yolunda harcatmıştır. Geçen asrın
ortasından sonra, Avrupa’dan esaslı şeyleri alarak Avrupalılaşmak lüzumunu,
memleketimizde bir çok düşünürlerle idareciler, zaman zaman ileri sürdüler. Asrın
icaplarına ait her şeyin Avrupa’da bulunduğunu söyleyerek gözlerini hırsla
Avrupa’ya çeviren bu Avrupa hayranları arasında, Avrupa’dan alınacak çok şeyin
olduğunu tayin işinde kaç defa ateşli kavgalar, ilmi ve felsefi münakaşalar oldu.
Bunların bir kısmı, Avrupa’dan yalnız teknik, diğerleri ise hem teknik hem kültür
alınmasını istediler.
Birinci gruptakiler, Avrupa’dan ancak teknik ve makine almak lazım
olduğunu söylediler. ‘Avrupalı büyük fabrikalar, diritnotlar, uçaklar, otomobiller
yapıyor. Buhar ve elektrik kuvvetlerinden istifade etmesini biliyor. Tabiat unsurlarını
insanın emrine altına sokmuş bulunuyor’ diye haykıran ses, bizi uyandırmak, güya
medeniyete ulaştırmak isteyenlerin ilk sesleri olmuştur. Bunlar, Avrupa’nın bir çok
kötü taraflarını görüyorlardı. Biz Avrupa’dan makine ve teknik alırken kültür ve
ahlak almayacaktık. Geçen asrın sonlarından başlayarak, Avrupa’dan parça parça
122 Gös.Yer.
52
makine ve büyük sanayi unsurları memleketimize sokuldu. Fabrikalar açtık.
Apartmanlarda oturmaya alıştık. Dedelerden kalmış, kışın esen sert lodosun tesiriyle
yıkılmaya hazır mecalsiz evlerimizde bile, değeri biçare çatının değerini aşan buz
dolapları ve televizyon cihazı yerleştirdik. Radyo naraları perişan evlerimizin
kovuklarındaki baykuşlarla şarkın miskin sokaklarında inildeyen köpek seslerini
hamdolsun biraz susturdu. Ekonomiye ve zevklerimizin gündelik hayatımızdaki
yerine dair hiçbir fikre sahip olmayan halkımız, varını yoğunu, eskiden büyücü
hocaya verdiği gibi, şimdi de bu büyüleyici Avrupa eşyasına veriyor. İçimizde haksız
servetlere konanlarla insanlığı mahva sürükleyen bir Yahudi burjuvazisi, bu
Avrupalılaşma tarzımızdan pek güzel faydalandı. Fabrikalarımızın eseri, sayısı
gittikçe kabaran milyonerleri yaratmak oldu. Çoğunun, hangi soylardan olduğu
bilinmeyen, başının içi boş, lakin saçları bol ve kabarık, tırnakları cilalı bir gençliğin
kendini inkâr medeniyeti doğdu. Avrupalılaşma hareketimizde atılan ilk adım
budur.123
Topçu, Avrupa’nın yalnızca teknik alalım diyenleri gerçekçi ve akılcı
bulmamaktadır. İkinci garplılaşma inkılâbımızı yapanlar, birincilerin düştükleri
hataya düşmediler. Bunlar insan ruhunun parçalardan meydana getirilmiş yamalı
bohça olmadığını bilenlerdir. Evimize kabul ettiğimizin misafirin ayaklarını ve
bedenini içeri alıp başını dışarıda bırakmayı düşünmek gülünç bir şeydir. Garbın
kafası, garplı denilen şey, onun edebiyatı, musikisi, ahlakı ve aile hayatıdır ve bunları
garbın tekniğinden ayırmak kabil değildir. Topçu, Batı’daki kapitalist üretim
ilişkilerinin Batı kültürünü belirleyici rolüne atıf yaparak şöyle devam etmektedir:
Fabrikada işçinin çalışma tarzı, onun ailesini ister istemez daraltır, maddi
menfaatlerin hesabını karı kocanın arasına sokar. Her ikisini iktisadi bir fert yaparak
ailenin ahlaki şahsiyetini zayıflatır; bugünkü aile doğar. Aynı çalışma tarzı zevkleri
değiştirir; ahlakta eskiden sahip olunan bir sürü inançları kapı dışarı eder. Allah’a
imanı, garazla çiğnenen bir ümitsizlik konusunda ortadan kaldırır. Bizdeki
Avrupacıların bu konulardan anlayanına rastlamak güçtür. Bunlar, Avrupa
milletlerinin hepsinin ortak temeli olan Avrupa’nın yaşatıcı kuvvetlerini
123 Nurettin Topçu, “Avrupa”, Hareket, Şubat 1943, Sayı 9,s.3
53
anlamamışlardı. Hatta bir millet ve medeniyetin, onu doğurucu bazı kuvvetlerin eseri
olduğunu, o millet veya medeniyetin tanınması için bu kuvvetlerin anlaşılması lazım
geldiğini bilmiyorlardı. Hülasa tarih ve ondaki evrim fikrine sahip değildiler.124
Topçu daha sonra Avrupa’yı oluşturan bu kuvvetleri açıklar: Bu kuvvetlerden birisi
zengin edebiyatıyla kuvvetli metafiziğini ortaçağda hazırlamış olan Hıristiyan
ruhçuluğu (spiritüalizm), öbürü Avrupa’da XVII. Asırda başlayan sömürgecilik yani
başka kıtaların ham maddelerini Avrupa’ya kaçırma gayretleriyle beslenerek
meydana çıkan büyük sanayidir. Avrupa’nın üç asırlık tarihi bu iki kuvvetin
çarpışmasının eseri olmuştur. Kâh biri, kâh öteki üste çıktı. Lakin kalp ve imanın
sesini, yine zaman zaman makine canavar gibi boğmak istemiş ve buna muvaffak
olmuştur. 125
Topçu, Avrupa’nın emperyalizmin tarihin olduğunu ima ederek, bizim
milletimizi kuran kuvvetlerin Anadolu’ya gelen Oğuzlara yen bir ruh ve hayat vermiş
olan İslam dini ile vaktiyle Etilerin bu kıtada yaşatmış oldukları ve buraya gelenlere
miras bıraktıkları ziraat tekniğidir. Bu iki kuvvet birbirine düşman değildir. Topçu
sanayi kapitalizminin Anadolu’da yaşanmadığını, tarıma dayalı bir üretim tarzının
Anadolu’ya hâkim olduğunu belirtmektedir. Avrupa’da ruh ve madde dengesi
kurulamamıştır. Anadolu’da da İslamın zayıflaması ve makine seslerinin medeniyet
ve teknik dünyamıza gözlerini dikmesi zayıflayışımızın başlangıcı olmalıdır. Bin
yıllık tarihi olan Anadolu milleti, İslam dini ile talihsiz bir toprak iktisadının, her
ikisi de Asyalı olan kuvvetlerin çocuğudur. Anadolu’daki millet oluşum süreciyle
Avrupa’daki aynı değildir. Onun için bizdeki millet fikrinin Avrupa fikriyle son ve
kati vedalaşma zamanı gelmiştir.126
Mehmet Kaplan da milliyetçilik anlayışlarının Garpçı olduğunu, ancak
Garbı bir maymun gibi taklit etmeyi değil, anlamayı, ondan kendi inkişafına
yarayacak unsurları seçmeyi ve bunları kendi bünyesinde eritmeyi esas tutar
124 Topçu, a.g.m.s.4 125 Topçu, a.g.m.s.5 126 Topçu, a.g.m. s.4
54
demektedir.127 Ona göre de Avrupa anlaşılamamıştır. Avrupa kötülenecek bir
medeniyet değildir. Sadece biz değil dünya hayrandır. Bizim Avrupalılaşmamız
şuurlu bir hareket değildir. Ruhi içtimai bir komplekstir. Kaplan da Topçu gibi
Anadolu’yu oluşturan kuvvetleri kırsalda bulmaktadır.128
Cahit Okurer’e göre de, Garp, teknik ve fabrikadan ibaret değildir. Garp,
müspet ilim zihniyetidir. Bizdeki Garplılaşma, Garp medeniyetinin gerçek
değerlerine sahip olma yolunda ilerlememiştir. Öğretim müesseselerimiz, müspet
ilim zihniyetim etrafında faaliyet göstermemektedir. Okurer, Hareket dergisi içinde
Topçu ve Kaplan’a göre Batı’ya daha olumlu bakan görüşler sarf etmekte, hakiki
manada Garplılaşmanın olmamasından 129 şikâyet etmektedir.
F.HAREKET VE SOSYALİZM
Hareket dergisinin 1939-1949 arasındaki dönemde, Sosyalizmle ilgili
yazılara tesadüf edilmez. Yalnızca Nurettin Topçu’nun Nisan 1939 tarihinde
yayınlanan İçtimai Sınıflar isimli makalesinde sosyalist terminolojinin izleri görülür.
Bu yazıda, Topçu, içtimai sınıfların Batı’daki gelişim sürecini anlatırken, bu sürecin
Türkiye’deki tarihi süreçle örtüşmediğini vurgular. Nurettin TOPÇU, Marksist
öğretiye yakın bir biçimde toplumsal sınıfların tarihi bir vakıa olduğunu kabul
ederek, bu konuda açıklamalara girişir. İlkel toplumdan, Romalılar’a, Fransız
İnkılabı’ndan günümüze, hep sınıf mücadelesi yaşanmıştır ve bir sınıf diğerlerinin
üzerinde hakimiyet kurmuştur. Ancak bu noktada Marksist determinizme ters düşen
bir anlayışla, sınıfları ve toplumsal düzenleri ortaya çıkaran öğenin üretim ilişkileri
olduğunu, ekonominin alt yapı unsuru olduğu düşüncesini yadsır. Eski ve yeni
127 Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”, Hareket, Ekim 1947, Sayı 8, s.4 128 Kaplan, “Anadolu’nun Kuvvetleri”, Hareket, Eylül 1948, s.19, s.2-3 129 Cahit Okurer, “Garplılaşma Hareketleri” Hareket, Haziran 1949, Sayı 28, s.4
55
çağların bütün bu saydığımız sınıflar ayrımında, her cemiyette esaslı olan bir yaşayış
tarzının o cemiyetin hayat kaynağı olduğunu, diğer iş şekillerinin ona hayatını
artıracak şekilde etrafında sıralandıklarını ve ona yakınlıkları sırasıyla önem
kazandıklarını görüyoruz. Hint’te din hayatı, Roma’da siyasi hayat, Almanya’da harp
ve asalet, Fransa’da servet ve harcanması, Amerika’da iktisadi hayat, bu cemiyetlerin
iş hayatında ve yaşayışlarında en esaslı rolü oynamışlar, diğer iş zümreleri hep bu
merkezi kuvveti temsil eden sınıfın hayatiyetini artırmak için çalışmışlardır. İktisadi
hâkimiyet, iktisat sahiplerinin cemiyetin başına geçmesiyle sonuçlandı. Avrupa’nın
bir asırlık tarihi, büyük sanayi ve sermaye hareketlerinin etrafında denge sağlamaya
çalışırken sınıfların geçirdikleri safhaların tarihidir. Büyük sanayi ve sermaye
hâkimiyeti tahtını bir asırdan beri Avrupa’da kuruyordu ve onun ilerlemesi
Avrupa’da milliyetlerin evrimi ile beraber gitti. 130
Sanayi devrimi, büyük bir maddi kuvvet meydana getirmiştir. Ancak, bu
maddi kuvvet ahlaktan yoksundur. Zümrelere saadet getiren servetle hakimiyet hırsı,
Avrupalının gözünü yeni dünyalara dikmesine yol açtı. Topçu, böylece Batıdaki
tarihi gelişim sürecini açıklarken, anti-kapitalist ve anti- emperyalist bir söyleme
kayarak XV.asırda başlayan sömürge hareketlerinin Avrupa’nın yeryüzünde nasıl
yaman bir tüketici ve sömürücü bir bela olduğunu bugün bütün dünyaya gösterdi.
XVIII. Asrın yarattığı cemiyet asaletle servete tapıyordu. Tabii ve ruhi kuvvetleri
ezmişti. Avrupa’yı bu asrın sonunda yeniden tabiata ve ruha kavuşturan
Rousseau’nun sesi Romantizmin doğuşunu müjdeledi. XVX. Asrın ortasında ruhun
hareketi yine yuvarlandı. Bu asırda maddenin zaferi, gururla, asalet ve tüketim
hırsları halinde kendini yeniden gösterdi. Avrupa’da geri üretim dünyasına yüz
çeviren büyük üretim sınıfı doğmuştu. Burada kastedilen burjuva sınıfıdır. Tahakküm
kuvveti haline gelen sermaye, içtimai miraslar ve imtiyazlar halinde geçen mülkiyet,
dünyamızda bugün bir işsizler tahakkümü yaratmıştır. Bunların yanında en çok
çalışan zümreler, ırgat gibi bunları kuvvetlendirmek için çalışıyorlar. Anadolu’nun
çocuğu da Avrupa’da bugün yaşayan fert ve zümrelerin keyfi uğruna sürünmekte ve
yarınına ağlamaktadır. İçtimai sınıflar, tarihte her cemiyetin olduğu gibi, asrımızdaki
130 Topçu, “İçtimai Sınıflar”, Hareket, Mart 1939, Sayı s.4
56
milli cemiyetlerin esaslı unsurudur.131 Topçu, daha sonra Anadolu’ya dönerek,
Anadolu’nun tarihinden bahsetmektedir. Doğu’nun tarihi, ilk zaman sonlarından bu
ülkede Türk’ün eliyle İslam’ın ruhu parlayıncaya kadar uzun bir talan tarihidir.
Anadolu, bu acı kadere İskender devrinden beri katlanmıştır. Bu dönemde hakim
sınıf kılıçla veya zorbalıkla gelip yerleşen bir istila zümresinin kurduğu sınıf
olmuştur. Türklerin Anadoluyu ele geçirmesinden sonra Eti çiftçisiyle Türkmen’in
kaynaşmasından mürekkep, yeni sınıf Anadolu’nun hakim sınıfı olmuştur. Ancak bu
sınıf ta Osmanlı’nın son asırlarında ezilmiştir. Anadolu’da Batılı anlamda bir içtimai
sınıf doğmamıştır. Zira Anadolu’ya, ne ona doğuşunda ruh vermiş olan manevi
kuvvet yar olmuştur, ne de bu ülkenin yarattığı maddi kuvvet onun kendi
çocuklarının eline bırakılmıştır.132
1950’li yıllardaki Hareket’te sosyalizm, direkt olarak belirtilmese de
argümanları itibariyle eşitlik, adaletle bağlantı kurularak anlatılır. Sosyalizmle ilgili
yazıları, Hareket’in 1960’ler’den sonraki yazılarında sıkça görmek mümkündür.
Bunun gerisinde daha önce belirtilen siyasi ortam ve demokratikleşmeyle ilgili
nedenler yeniden gösterilebilir. Ayrıca buna ilave olarak bu yıllardaki, özellikle de
1960’lardaki, sosyalizmin Türkiye’deki ve dünyadaki entelektüel ve siyasal gücünü
de göz ardı etmemek gerekir.1970’lerdeki batılı kapitalist ülkeleri ve aynı zamanda
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri etkileyen petrol krizine bağlı olarak çıkan
ekonomik krizin de kapitalizmin düşünsel gücü üzerinde tahribat yaptığını da
ekleyebiliriz.
Söz konusu dönemler, İslam ülkelerinde ve toplumlarında da sosyalizm
tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı dönemlerdir. İslam ülkelerinde sosyalizmi
günün konusu haline getiren sebep, onların büyük sanayi ülkelerinin siyasi ve
iktisadi hegemonyasından yeni çıkmaya başlayan ‘geri kalmış’ ülke olmalarıdır. 133
131 Topçu, a.g.m.s. 4 132 Topçu, a.g.m.s. 5 133 Bkz.Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1990, s.127 Mısır’daki Nasır sosyalizmi, Cezayir’deki Ben Bella sosyalizmi, Gana’daki Nkrumah sosyalizmi ilginç örneklerdir. Bu sosyalist düşünce ve yönetimlerin ayrıca ortak özellikleri, ayrıca Marksizme mesafeli olmaları ve milliyetçilikleridir.
57
Derginin daha sonraki yıllarda çıkan 1966 Aralık ve 1967 Ocak sayılarında
Mehmet Kaplan ile Nurettin Topçu arasındaki Devletçilik konusundaki farklılıklar
dergiye yansımıştır. Mehmet Kaplan, aşırı devletçiliğin himaye görmek isteyen pasif
ruh halini doğuracağını ve insanı makinalaştıracağını işlerken, Topçu ise devletçi
rejimin bazı hürriyetleri kısıtlamasının doğruluğunu izah etmeye çalışır.134 Mehmet
Kaplan, 1979 Mart’ında Hareket dergisinde kendisiyle yapılan röportajda, Nurettin
Topçu’dan uzaklaşmasının sebeplerinden birisinin Topçu’nun sosyalist görüşleri
olduğunu söylemiştir.135
Bütün bunlara karşın, sosyalizmle ilgili yazıların Hareket’in daha sonraki
dönemlerinde yayınlanmasına rağmen, konunun Nurettin Topçu tarafından ısrarla
işlenmesi, Milliyetçiler Derneğinden uzaklaşmasına sebep olması, Necip Fazıl gibi
önemli bir şahsiyet tarafından eleştirilmesi nedeniyle 136 Nurettin Topçu’nun bu
konudaki savlarını irdelememek, Hareket’in bir yönünün eksik değerlendirilmesi
olabilecektir.
Hareketçi okulun ana şemalarından birisi olan sosyalizm, İslam ahlakı ile
milliyetçilik idealinin zorunlu bir sonucudur. Bu anlayışta din ile milliyetçilik
mükemmel bir diyalog halindedir. Topçu’nun sosyalizm anlayışı, ne bilimsel
sosyalizm, ne de diğer maddeci sosyalizm biçimleridir. Sadece insanı seven, insana
acıyan, vicdan ve kalp terbiyesine dayanan, insana dayanma ve onu kurtarma
ihtirasıdır. Bu görüşler onu Marks’tan önceki, insana acıyan ve onu seven hayali
sosyalistlere daha çok yaklaştırmaktadır. Hareketçilerin, İslami sosyalizm anlayışları,
daha çok sosyal demokrasi veya Gökalp’in deyimiyle ‘İçtimai Halkçılık’ sistemlerini
hatırlatmaktadır. Gökalp’in ileri sürdüğü sosyalizm de aslında komünizm ile
kapitalizmin aşırılıklarından toplumumuzu kurtarmak için ön gördüğü birtakım
hayati tedbirler idi. Gökalp, bir İslam sosyalizminden bahsetmemişti ve buna lüzum
da görmemişti. Zaten sosyalizme taraftar da değildi. Çünkü, zamanında İslam’da
sosyalizm görüşü bu kadar yaygınlık kazanmamıştı. Onun solidarizmi, kökleri
134 Türkmen, a.g.m. s.53 135 “Kırk Yıllık Hareket”,Hareket, Mart 1979,Sayı…163, s.66 136 Bkz. Necip Fazıl Kısakürek, Babıali, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2003, s.338
58
tarihimiz, kültürümüz ve değerler sistemimizden feyz almaktaydı. Hareketçilerin
sosyalizm anlayışı ile Gökalp’in sosyalizm anlayışı arasında biricik fark eğer bu ise,
ikincisinin birincisine nazaran daha laik olmasındandır. 137
Nurettin Topçu’nun sol ideolojisi Kemalist ya da sağ zihniyetlerin
devletçilik anlayışından farklıdır. Eşitlik, miras, özyönetim, toprak reformu,
kooperatifçilik üzerine düşüncelerinde hızlı kalkınmadan çok bölüşüme ya da pasta
büyütmekten ziyade adil dağıtıma önem vermiştir. Bir kere, hızlı kalkınma için nicel
bir değişiklikten çok emek, kazanç şekilleri ve miras gibi alanlarda gerçekleştirilecek
nitel bir dönüşümü savunmaktadır. 138
Topçu’nun düşüncesi, kalkınmacı bir acelecilikten kalkınma eleştirisine
geçişi temsil eder. Sol düşüncesi bu açıdan önemlidir. Çünkü aceleci kalkınmacılığın,
üçüncü yol ideolojisinden birinci yolun izine geçtiğini tarih göstermiştir. Gelişmeci
ideolojilerin sosyalist ayağında, nesnel koşulların ve sosyal arka planların
eksikliğiyle, emek-sermaye çelişkisinin yerine genellikle milliyetçi tezler ikame
edilmektedir. Topçu’nun yazdıkları, Türkiye’nin siyasi iktidarlarının yüzyılın ikinci
yarısından itibaren dünya kapitalist sistemiyle bütünleşme çabasının ve yükselen yeni
toplumsal değerlerin ışığında değerlendirilmelidir.139
Topçu’nun anti-kapitalist eleştirileri, Marxgil eleştirilere daha yakındır.
Tarihsel-toplumsal olarak, ilerleyen işbölümüne bağlı olarak maddi güçler belli bir
azınlığın elinde toplanırken, yaşayabilmek için emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan
çoğunluk yoksullaşmaya ve egemen sınıfların elinde sömürülmeye başlamıştır.
Topçu burada mülkiyet ilişkilerinin belirleyici rolüne inanmaktadır. 140 Türk
muhafazakârlığında anti- kapitalist öğeler bulmak zordur. Muhafazakâr ideolojide
erken bir postmodernist bir tema belirgindir. Ekonomik kategorilerin kültürel
kategorilere dönüştürülmesi. Ortalama bir muhafazakâr açısından gerçek 137 Türkdoğan, a.g.e.s.64-65 138 Mollaer, a.g.m. s.26 139 Mollaer, a.g.m.s.27 140 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik….s.116
59
sorunlarımız kültürel sorunlardır. Muhafazakâr için ürkütücü olan, ekonomik
sorunlardan ziyade, kültürel buhrandır. Bu yüzden, ekonomi muhafazakârın anlatısı
içinde çok sınırlı bir yer bulabilir. Mesela erken Cumhuriyet’in muhafazakâr
kişiliklerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın düşüncesi, kimi araştırmacılar
tarafından erken Cumhuriyet’te resmi ideolojinin ölçülü bir eleştirisi ya da
Kemalizm’e karşı yumuşak bir ideolojik bir onarım girişimi olarak
değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, yazılarında resmi ideolojinin bir bileşeni
solidarizm konusunda bir eğilim göze çarpar. Topçu’daki sistematik kapitalizm
eleştirisi, muhafazakârlık içinde değerlendirilmesini tartışmalı kılar. İlk bakışta,
toplumsal sorunları ahlaka indirgeyen bir ahlakçı gibi görünmektedir. Ancak dikkatli
bir okuma, ekonomik planda sosyalist bir çizgiye yaklaştığını; sol düşüncenin
çekirdeğini düşünce sisteminde içerdiğini fark ettirebilir.141
Topçu’nun ideolojisini analiz eden literatürden ‘muhafazakar devrim’in ilk
bakışta kullanışlı olduğu düşünülebilir. Ancak gerek muhafazakâr devrimin Nasyonal
sosyalizme dönüşmesi, gerekse eleştirilerin anti bir sol doğrultuda seyretmesi
Topçu’nun ideolojisiyle paralellikler kurmayı güçleştiren faktörler olarak
belirmektedir. Topçu, Sovyet komünizmi eleştirisini sol düşüncelerini saklı tutarak
yapar. Ayrıca, eleştirisi son tahlilde, yine kapitalizme yönelir. Hatta anti-komünizmin
egemen olduğu dönemde, soğuk savaşın kültürel-entelektüel boyutunu gitgide
zedelediği muhafazakârlardan bazıları ile yollarını ayırmasına neden olmuştur.
Bunun gibi, Topçu’nun Sovyet Komünizm’inden çok Amerikan Kapitalizmi ve
pragmatizmini eleştirmesi; Amerika’nın hegomonik gücüne karşı Avrupa kültürünü
yüceltmesi dikkat çekicidir. Batılılaşma ve medeniyet algısı, Topçu’nun
düşüncesinde kültürel bir özcülükten fazla, kapitalizmle ilişkilendirilmiştir.
Amerikan pragmatizmi ise ileri kapitalizmin felsefesini ya da kültürünü teşkil
etmektedir. Ayrıca, Nasyonel sosyalizm’in bir retorik olduğunu ve Topçu’nun Nazi
ideolojisinden ayrılan yönlerinin hem ideolojik evreninden (örneğin, özgürlük
düşüncesi vd.) hem de anti-kapitalizminden çıkarılabileceğini belirtelim. Çünkü
Nazizm, temelde, kapitalist konsantrasyonun hızlanmasına yariyordu. Nazizm
141 Mollaer, a.g.m. s.31
60
üçüncü yol arayışında birinci yolu yakalamıştır. Topçu’nun ideolojisi ise birinci
yolun eleştirisi üzerine kurulmuştur.142
F.I. MİLLİYETÇİLİK VE SOSYALİZM
Milliyetçilik, toplumu homojenleştirici, sınıfsal farklılıkları ve çelişkileri
ihmal edici bir bakış açısına sahiptir. Kendi iç tutarlılığı açısından da bir yerde
zorunlu bir durumdur bu. Türdeş olmayan, sınıf çelişkilerinin ya da daha ileri
boyutlarıyla sınıf kavgalarının yaşandığı bir toplumda, milliyetçiliğin kendisinden
beklenen işlevleri yerine getirmesi olanak dışı hale gelir.
Milliyetçilikte fertler arasında ayrımlar yapılmaz, imtiyazlara müsaade
edilmez, hiçbir kimse cemiyet nimetlerinden mahrum bırakılmaz, aksine herkesin
cemiyet yararına faaliyete sevkine, karşılıklı faydalanmayı sağlayan nizamı
korumaya ve devam ettirmeye çalışır.
Her şeyden önce cemiyeti bölünmez bir bütün kabul eden milliyetçilik için
ise iktisat gaye değil, fakat sadece insanları refaha ulaştırmayı amaçlayan bir
vasıtadır. Çağdaş topluluklar, birer milli cemiyet halinde geliştiklerinden milliyetçi
iktisat görüşü, milli ekonomi fikrine istinat eder. Buna göre, ekonominin, özel
sektöre de faaliyet sahası tanımak suretiyle memleketin yüksek menfaatleri uyarınca
planlanması icap eder.143
Kapitalist toplum, sınıf farklılıklarının var olduğu bir düzendir.
Milliyetçiliğin, bu farklılıkları nasıl ortadan kaldıracağı bir muamma olarak ortada
durmaktadır. Milliyetçi ideolojiler buna çeşitli çözümler getirmeye
çalışmaktadır.Solidarizm, korporatizm gibi.
142 Mollaer, a.g.m. s.37 143 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, Hamle Yay. İstanbul, s. 28-29
61
Hareket’çileri kaygılandıran husus vatandaşlar arasındaki refah
farklılıklarının milli birliği bozma tehlikesidir. Milli Birlik, bu topraklar üzerinde, her
çeşit ‘İnsanlık Haklarına’ sahip şuurlu birer varlık olduklarına inanmakla başlar.
Yaşama ve medeniyet seviyeleri arasında uçurumlar bulunan, bir refahın üst
seviyesinde, öteki sefaletin eşiğine yakın kimseler topluluğunda ise milli birlik, bir
görünüşten ibaret kalır. Vatandaşlarından bir kısmı anayasanın sağlamış olduğu
hakları kullanmaktan mahrum, bir kısmı kanun yollarından yürür görünerek,
haksızlıkları bile haklı göstermek cüretini kendinde bulan insanlar olarak
sınıflandıkça milli birlik daima zedelenmeye mahkûmdur. 144
Müslüman Türk’ün devlet telakkisi, Müslüman Anadolu’nun sosyalizmidir.
Bu kelimeden gocunan Türk çocuklarının bu hali, saflıkla bilgisizlikten başka bir şey
değildir. Müslüman Anadolu sosyalizmi demek, İslam’ın ruh ve ahlakına sahip
olacak Anadolu’nun insanını ve bütün hayat kuvvetlerini, ferdi menfaatlerle
ihtirasların dışına çıkarıp bir ilahi bölgede, tam iktidarı ile sağlam iradenin
disiplini altına, millet selameti yolunda toplulukla seferber etmek demektir.
Komünizmi bertaraf edecek ve siyonizmi toprağa gömecek tek kuvvet budur; öbür
adı milliyetçiliktir. Zira toplumun malı olmayan milliyetçilik olmaz. İktisadi hayatın
serbest teşebbüslere bırakıldığı, ahlakın avare heveslere terk edildiği, okulun yabancı
ve özel ticarethaneler haline getirildiği, muhtariyetine sığınan üniversitenin millet
iradesini tanımadığı, millet dilinin her yandan saldırılarla didik didik olduğu bir
yerde milliyetçilikten bahsedilemez. 145
Sosyalizm fikrinin, mülkiyet ilişkilerini değiştirerek, özel mülkiyetten
kamusal mülkiyete geçişi sağlaması araçsal bir nitelik taşır, amaç; insanlar arasında
sınıf farklılıklarını, dolayısıyla özel mülkiyetin adaletsiz dağıtımından kaynaklanan
eşitsizliği gidermektir. Kamusal mülkiyetin daha rasyonel, verimli bir üretim tarzı
olması gibi bir veriye ulaşılmış değildir. Hatta, bu konuda sosyalizme getirilen
eleştirilerin en başında, bu sistemin insanlarda motivasyon kaybına yol açarak,
üretim yetersizliklerine, rekabetçi olmayan bir ekonomik bir model ortaya çıkarması
144 Suat Seren, “Milli Birlik”, Hareket,Kasım 1947, Sayı 9, s.6 145 Topçu, Ahlak Nizamı, Dergah Yayınları, İstanbul, 1999, s.25-26
62
gelmektedir. Topçu, sosyalizme zıt görünen bir öneri getirmekte ve özel mülkiyet
sahipliğinin gerekliliğini savunmaktadır. Ancak onun savunduğu bir nevi
ortakçılıktır. Sosyalizmin yumuşak karnı olan motivasyon eksikliğini gidermek için
getirdiği bir öneridir. ‘Mülkiyet her işe girişebilmenin şartı ve fert hürriyetinin
teminatçısıdır. Mülk sahibi olmayan fert, hür şahsiyetiyle işinin sahibi olamaz. Olsa,
olsa, işine kul, başkasına köle olur. Bu sebepten, işinin sahibi denebilmek için
amelenin de, herhangi bir nispette fabrikanın kazancına ortak edilmesi lazımdır.
Doktor ve mühendis de onun gibi, bir yandan aylıklı memur, diğer taraftan prim
sahibi bir ortak gibi çalıştırılmalıdır. Cemiyetin kaderine her şekilde ortaklığa razı
olmayan fert ve zümrelerin vatandaşlığından şüphe edilmelidir. 146
Nurettin Topçu’nun sosyalizmi komünizme uzanan Batı’daki komünizmin
çocukluk hastalığı olarak değerlendirilen sosyalizmlerden oldukça farklıdır.
Topçu’nun sosyalizmi diğer bütün sistemlerden daha fazla komünizm karşıtıdır. Alt
yapı kurumu olarak ekonomiyi ve sınıf çatışmasını esas alan komünizmin yerine o
ahlak nizamını esas alan ve buna dayalı ekonomik paylaşımı gözeten bir ruhçu
sosyalizmi, bir anlamda hümanist felsefeyi ama onun da bağlı olduğu bir yaratıcı
düzeni savunur. Merkeziyetçi devlet anlayışıyla Topçu, sosyalist yani toplumcu
ekonomik sistemin yaşamasını ve toprağa dayalı iktisadi yapının sürdürülmesini
garantiye almıştır. 147
Anadolu’da, millet içinde içtimai sınıf doğmamıştır. Zira, Anadolu’ya ne
ona doğuşunda yar olmuştur, ne de bu ülkenin yarattığı maddi kuvvet onun kendi
çocuklarının elinde bırakılmıştır. Şu halde, Anadolu’da ne August Comte’un
Avrupa’da ön safa geçmesini istediği zekâ sahiplerinin sınıfı, ne de Saint-Simon’un
iş başsına geçmesini istediği sanayi sahiplerinin sınıfı doğabilmiştir. Şu halde; bizim
işimiz, bizim kurtarışımız, kurtarıcı inkılâp, memleketin müstahsil zümresini,
Anadolu köylüsünü bir sınıf yapmak, onu ahlaki bir hayat içinde canlandırmak, onu
cemiyetin başına geçirmektir. Bir taraftan bir memleket tarihini kurmuş olan maddi,
iktisadi varlığı, öbür taraftan ona ruh ve ruhi kuvvetler vermiş olan; Alpaslan’ları,
146 Topçu, a.g.e., s.45 147 Şehsuvaroğlu, a.g.e., s.61-62
63
Yunus Emre’leri yaratmış olan manevi kuvveti, bu kuvvetlerin menbalarına inmek
suretiyle yeniden canlandırmak ve ahlak kuvvetini temsil eden sınıfa aşılayarak,
onun ruhuna hayat verdikten sonra, işe başlamak lazımdır. 148
F.II. İSLAM VE SOSYALİZM
Bir taraftan sosyalizm, diğer yandan da İslam savunusu olduğunda, bu iki
anlayışın nasıl bağdaştırılabileceğin kuramsal düzeyde çözümlenmesi önem
taşımaktadır.Bu konuda çalışmalar yapmış olan Maxime Rodinson’a göre Kur’an ve
sünnet kapitalizm hakkında açıkça bir şey söylemiyor. Özel mülkiyeti ise tartışma
konusu yapmıyor. Genel olarak mülkiyetin, insanın bağımsız faaliyetinden ziyade,
tanrının iradesine bağlı olduğu şeklinde düşünüldüğü şüphesizdir. Tefeciliğin
yasaklanması ve herkesin zekât vermekle yükümlü olması bir mala tasarruf hakkını
şüphesiz sınırlamıştır. Devletin, topraklar üzerinde, bazı bakımlardan, yüce bir hakkı
vardır. Bu mülkiyet hakkı yaşamak her insanın hakkıdır gibisinden bazı
mülahazalarla da sınırlandırılmıştır. Açlıktan ölmek üzere bir insanın, yaşamak için
asgari bir yiyeceği (başka çaresi yoksa, zor kullanarak meşru sahibinden onun rızası
hilafına alması haklı görülmektedir. Fakat bu tür sınırlandırmalar Hristiyan
ilahiyatçılar tarafından öngörülmüş, ve hem dini, hem de laik kanunlarda yer
almıştır. Bütün bunlar, özel mülk sahibi Müslümanların kendi mallarını, özel mülk
sahibi hristiyanın tabi olmaksızın, en meşru kapitalist bir tarzda
verimlendirilebilmesine pratikte hiçbir şekilde engel değildir. Şüphesiz, dini
kanunlarda (şeriat bakımından) üretim araçlarının mülkiyeti ile ilgili hiçbir özel
kısıtlama yoktur. Aynı şekilde, ücretli emek (işçilik) de tamamen normal bir şey
olarak kabul edilmiştir.149
148 Topçu,”‘İçtimai Sınıflar”, Hareket, Mart 1939, s.2 149 Maxime Rodinson, İslam ve Kapitalizm, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1978, s.32-33
64
İslam ülkelerinde İslam, sosyalist ekonomik kuruluşun bayrağı yapmaya
kalkışanların iddiaları yakından incelendiğinde, İslam dininin bu role pek az yatkın
görünmektedir.150
Roger Garaudy, İslam ve sosyalizm arasında yakınlıklar bulunabileceğini
iddia ederek , Cezayir halkının sosyalizmi seçerken İslami esaslar üzerine kurulmuş
sosyalizm veya ‘halkımız bir elde Marks’ın Kapitali sosyalizme gidiyor’ formülleri
ile yabancı değerleri benimsemiş olmuyor, ancak kendi tarihi yönünde bir tercih
yapıyor diyor ve ekliyor., sosyalizmde Kur’an’ın ruhuna aykırı bir şey
bulunmamaktadır.151
Necip Fazıl ise, Kapitalizm ve Sosyalizmle İslam arasında farklılık
olduğunu ileri sürmektedir. İslam inkılabı, liberalizma ve kapitalizma, faşizma ve
nazizma, sosyalizma ve komünizma gibi, bugüne kadar tatbik mevzuu olmuş içtimai
ve iktisadi mezheplerin her birini, hiçbirine üstünlük vermeden masaya otutur ve
onlara şöyle mukabele eder: ‘Her birinizin, bütünü kucaklayamadan, ayrı ayrı ve
parça parça bazı haklarınız ve hakikatlarınız vardır; ve her birinizin ayrı ayrı ve parça
parça arayıp da bulamadığınız hakikat, birer bütün halinde İslamiyettedir.İslamiyetin
bunlardan hiç birine tabi olması ve hiç birine kendi ismini ilave etmesi mümkün
değil; ancak bunlardan her birinin öbüründe kaybetmek istemediği hak ve hakikatle
beraber hepsinin birden hesabını tekeffül edici külli mizanın tahkik ve tefahhusu,
ancak İslamiyet içinde kabildir.152
Nurettin Topçu’ya göre, İslam ekonomisini uygulayacak devlet, sosyalist
bir devlettir. Fakat bu devletin İslam esaslarına göre organize olması gerekir. Başka
bir ifade ile, Topçu’nun devlet anlayışında bazı kereler ibare olarak rastlanmakla
birlikte İslam sosyalizmi diye bir meselesi yoktur. Sadece İslam vardır. Sosyalizm
ona göre böyle bir devletin uygulayacağı ekonomik sistemdir. Sosyalizm, bir
ekonomi sistemi olarak İslam’dan gelen esaslara uygun bir şekilde, insan
150 Rodinson, a.g.e. s.211 151 Roger Garaudy, Sosyalizm ve İslam,Çev.N.Şahsuvar, Genç Sanat Yayınevi, Ankara, s.52 152 Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1976, s.187-188
65
ihtiyaçlarını ruhi hayatıyla ahenkli bir biçimde gidermeye çalışır. Devletin ekonomik
hayatı tanzim eden hareketi, maddeci olmaktan çok, ruhçu, otoriter, ve
sorumlulukları tamamen yüklenmiş bir davranıştır. Bu noktada devleti daha doğrusu
devleti idare edenlerin her an büyük mahkeme huzurunda hesap verme durumunda
olduğunu kabul eden ve ruhunda onu benimsemiş seçkinlerden oluştuğunu bilhassa
belirtmek gerekir. Gerek ekonomi, gerekse devlet idaresi olarak uygulanmak istenen
esaslar, Topçu’da İslam’dan gelmektedir.153
İslam sosyalizmi iktisadi değil, ahlaki endişelere ve değerlere dayanır.
Materyalist, ihtilalci, anarşist bir komünist tehlikeden bizi koruyacak olan ruhçu,
devletçi, muhafazakâr, otorite sahibi bir sosyalizmdir.154
Nurettin Topçu’nun savunduğu sosyalizm anlayışının ‘ruhçu sıfatını
taşıması toplumsal sonsalların üzerinde manevi belirleyicilerin tartışılmaz yerini
vurgulamak kaygısından kaynaklanmaktadır. Ruhçu devlet sosyalizminin temel
başarıları şu ya da bu bu derecede iktisadi başarıları sağlamakla sınırlandırılamaz.
Maddi başarılar ancak toplumsal hayatın manevi mutluluğu adına araçsal bir değer
taşır ve manevi hayatın icaplarına göre belirlenir. Ruhçu sosyalizm ana ilkelerini
İslam’dan alacaktır. 155
Nurettin Topçu’nun Anadolu sentezi dediği, bunu pekâlâ Türk-İslam
sentezi biçiminde anlayabiliriz) tarihsel oluşum, toprağa dayalı üretim tarzı ile İslam
arasındadır. Türk ve Müslüman kimlikleri değişen siyasal koşullara bağlı olarak
dönüşümlü bir şekilde kullanılabilecek standartlar halinde değil, iç tutarlılığı sağlam
bir tarzda ortaya konulmaktadır. Başka bir ifade ile, Topçu’da ‘Türk-İslam
eklektizmi‘ değil, gerçek anlamında bir ‘Türk –İslam sentezi düşüncesi işlenmiştir.
Nurettin Topçu’ya göre, üretim araçları ile milli kültür bir denge içinde olmak
zorundadır. Müslümanca yaşayışı mümkün kılacak biricik yaşam tarzı kır hayatıdır.
O halde, sabanı aşan bir teknoloji, ister istemez, milli kültürün en temel unsuru olan 153 Cemil Kıvanç, “Nurettin Topçu’nun Devlet Anlayışında Ekonomik Görüşler”, Nurettin Topçu’ya Armağan….s.75-76 154 Şehsuvaroğlu, a.g.e. s.62 155 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.174
66
İslami yaşayışı da zaafa uğratacaktır. Topçu’nun Marksist analizlerden ayrıldığı
nokta burada ortaya çıkmaktadır.156
F.III. ANTİ- KOMÜNİZM
Hareket dergisi, komünizm düşüncesine karşı görüşlerin müdafaa edildiği
bir dergidir. Bunu çeşitli yazılarda görmek mümkündür. Cahit Okurer milliyetçilikle
çeşitli düşünceleri karşılaştırdığı bir yazısında komünizmin, bütün cemiyetleri aynı
prensiplere uydurmak isteyen, tamamen mücerret ve umumi nazariyeler ürettiğini,
içtimai şahsiyet hürriyetini reddettiğini belirtmektedir.157 Komünizm, bir ideoloji
değil, bir istila vasıtası haline gelmiştir.158 Komünizm kültürel bünyeye yabancı,
Rus yayılmacılığıyla eşdeğerde, beynelmilelci olması nedeniyle de milliyetçiliğe
aykırı bir ideoloji olarak görülmektedir. 159 Marksizmin üretim ilişkilerinin üst
yapıyı belirlediği görüşüne Mehmet Kaplan, şiddetle karşı çıkmaktadır. Marksist
noktai nazara göre ferdin hareketleri midesine bağlı olduğu gibi, cemiyetin hayatı da,
kitlenin midesi demek olan iktisadi şartlara bağlıdır. ‘Nerden ve ne kadar para
aldığını bana söyle, sana nasıl bir adam olduğunu söyleyeyim’ iddiası muayyen bir
nispette doğrudur. Fakat asıl beşeri hayat karın doyduktan sonra başlar. Ferdin ve
cemiyetin hayatında midenin zaruretlerini aşan ve bambaşka kaynaklardan gelen bazı
realiteler olduğu inkâr edilemez. Eflatunun basit olarak mide, kalp, kafa diye
ayırdığı üç varlık, birbirine çok sıkı bağlı, fakat birbirinin yerin tutmayan realiteleri
ifade ederler. Hangi insan açlığın yanı sıra şeref ve aşk duygularını hissetmemiştir?
Şeref ve aşk duygularının insanlara midenin zaruretlerini unutturduğu az rastlanan
bir hadise değildir. Kalp bazen yalnız mideyi değil, aklı da inkar eder. Keza aklın,
mide ve kalpten daha çok hâkim olduğu devirler vardır. Hasılı, ne ferdi, ne cemiyeti
tek bir prensibe göre izah etmek mümkün değildir. Türlü amillerin hepsini birden göz
önünde bulundurmak lazımdır.160
156 Öğün, Nurettin Topçu’ya Armağan…s.68 157 Cahit Okurer, “İnsanlık İdeali ve .”’, s.3 158 Okurer, “İdeal ve İdeoloji”, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6, s.10 159 Mehmet Kaplan, “Yeni Türk Milliyetçiliği”…, s.4 160 Mehmet Kaplan, “ İçtimai Şuuraltı ve Edebiyat”, Hareket Kasım 1947, Sayı 9, s.3
67
Komünizmin materyalist anlayışı da Hareket’in genel düşünce felsefesiyle
uyuşamayacak bir başka yönüdür. Komünizm dinsiz, dini duygulara karşı hürmetsiz
bir rejimdir ve böyle bir düşünce Anadolu’yu yıkar.161
Nurettin Topçu’ya göre de büyük sanayinin eseri olan kapitalizm,
kendisinin hakiki faka gayri meşru çocuğu komünizmi doğurmuştur. Komünizm,
kapitalizmin pençesi altında esir edilen işçi kütlesinin isyanından doğmuş bir isyan
hareketidir. Kapitalizmin bünyesinden fışkırmıştır. Millete düşman bir harekettir. 162
F.IV. ANTİ-SEMİTİZM
Hareket dergisinde antisemitik görüşler de önemli bir yer bulmuştur.
Özellikle Nurettin Topçu bu konudaki görüşlerini açıkça ifade etmekten
çekinmemiştir. Yahudiler, tüccar olmaları, kazanç hırsları nedeniyle
yerilmektedir.En güzel örneğini Yahudilerde gördüğümüz batının tüccar
milletleriyle ahlaki medeniyet kurulamazdı. 163 Sokaklarımızda döğüşen yarı çıplak
küçük çocukların korku ile birbirine saldırışları gibi daha çok servet biriktirmek için
hayatımızın kaynaklarına, zaruri vasıtalarına haya zincirlerinden boşanarak saldırmış
olan kazanç şampiyonlarının bu vahşice hareketleri de insanlardan bir derece aşağı
olan Yahudilerden sirayet etmiş bir hayat korkusunun, insan gibi ve insan olarak
yaşamak saadetini, gerçek zevklerini ve ruhunun hayatını bulmak konusundaki
emniyetsizliğin eseridir. 164 Anadolu’nun yağmalanmasında da her milletin eli
olmakla birlikte bunların arasında en belalısı Yahudi bankerinin ve sermaye
sahibinin elidir. 165
161 Kaplan, “Anadolu’nun Kuvvetleri”, Hareket, Eylül 1948, Sayı 19, s.4 162 Topçu, “Millet ve Milliyet”, Hareket, Mayıs 1943, Sayı 12, s.2 163 Topçu, “Bizde Milliyet Hareketleri”,Hareket, 1939,s.3 164 Topçu,”Mukaddes Kurbanlar”,Hareket, Ağustos 1947,s.2 165 Topçu, “İçtimai Sınıflar”…s.4
68
Hilebaz siyaset de Yahudilikle ilişkilendirilir. Yahudi siyaset, nerede bir
insanlık ideali yükseltmiş ve bütün haysiyet vasıtalarına rağmen Yahudi dünyasını
kurabilmiştir? Siyaset denilen bu zehirli silah sadece yıkıcı olmuştur ve dünya
yüzünde insanlık alemine Yahudilikten huzur ve rahat yoktur. Bu zehirleyip kaçan ve
yiyemeyen bir yılandır. Hile değil, izzeti nefis bizi ondan kurtarır. 166
Bu konudaki en net ve keskin yazıları Ahmet Kabaklı kaleme almıştır.
‘Yahudi Kavmine Nutuklar’ başlıklı yazıda Ahmet Kabaklı, Yahudi kavminin
parayla her işi hallettiklerini, yaltakçı olduğunu, İsa’yı kalbinden Marks’ı midesinden
çıkardığını, afyonlu, kalleş, ırkçı bir kavim olduğunu, Hitler’in bile soylarını
bitiremediği gibi ağır ifadeler kullanmaktadır.167
G. HAREKET, DEVLET VE SİYASET
G.I.HAREKET’İN DEVLET GÖRÜŞÜ
Tarih ve içtimai şuur, sadece milli hareketler için bahis konusu değildir. Bu
şuur, zorlayıcı, idare edici bir kuvvettir. Kanunlarla bu tarihi ve içtimai şuur arasında
bir denge şarttır. Bazen, devlet adamları veya şefler, zorlayıcı kanunlarla bu şuuru
susturmaya veya yok etmeye çalışırlar.
Bu hareketler, milletle, devletin arasını açar. Milletle devlet arasında bir
uyum olması gerektiği ve devletin milletin değerler sistemine uygun kanunlar
çıkarması gerektiği düşüncesi savunulmaktadır. Yaşanan bazı somut örnekler vererek
tezini haklılaştırmaya çalışmakta ve Cumhuriyet idaresine eleştiriler getirmektedir.
166 Topçu, “Millette İzzeti Nefis ve Siyaset”, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 18,s.4 167 Kabaklı, “Yahudi Kavmine Nutuklar”,Hareket, Ocak 1949, Sayı 23, s.6
69
Toplumda görülen anormal gidişli dini hareketler, içtimai gayri şuurun bir tepkisidir.
Din duygusunun ihmal edilmesi bu sonucu doğurmuştur. Bu içtimai şuuru gösterecek
vasıtalar, matbuat ve edebiyattır. Kültürlü bir siyaset adamı için bunlar, kanunlar ve
iktisadi istatistikler kadar kıymetli hareket vasıtalarıdır. 168
Hareket dergisinde devlet konusunda ağırlıklı olarak Nurettin Topçu yazılar
kaleme almıştır. Bu nedenle tekrar Topçu’ya dönmek gerekecektir.
Topçu, önce devletin tanımını yapmaktadır. Devlet muayyen topraklar
üzerinde hakimiyetle yaşayan insanların meydana getirdiği manevi birliktir. Bir
millet varlığının ruhu demektir. Millet iradesinin gözüktüğü yerdir. Bu tarifteki
muayyen topraklar mefhumu bir vatanın, orada yaşayan insanlar tabiri de bir milletin
varlığını ifade ederler. Üçüncü unsur olan hakimiyet ise devlet varlığının esaslı
unsurudur. Kendi başına yalnız vatan bir ceset, cansız bir vücut sayılırsa, millet onun
hayatı, devlet ise ruhu sayılmalıdır. Devlet, milletin şuurudur. Topçu, klasik
anlamdaki devletin tanımını yaparak, devlet millet, vatan ve egemenlik kriterleriyle
ele almaktadır. Devlet, milletin hem iradesi, sembolü, hem de varlığının kefilidir.
Millet olmak devletin varlığına bağlı bir şart haline gelmektedir. Devlet kurmayan ve
ya devletinden vazgeçen millet uzun yaşayamaz. Millet varlığını ve milli birliği
kuran maddi ve ruhi unsurlar erir, ortadan kalkar; sahipsiz fertler kalır; onlar da
başka devletlerin iradelerine bağlanırlar. Yine Topçu, devleti bilinen anlamıyla
meşru güç kullanma tekeline sahip bir örgüt olarak görmekle birlikte, bu gücü iyi ve
ahlaki gayeler uğrunda kullanırsa faziletli olur; fena ve korkunç gayeler uğrunda
kullanan devlet kötü ve yıkılması lazım olan devlettir. Burada iyi devletin gayesi de
belirtilmektedir. İyi ve namuskâr devletin gayesi, yaşattığı iradeyi, gayelerin gayesi
olan Allah’a ulaştırıcı yoldan götürmektir. Yıkılması lazım olan devlet, iradesini
fertlerin ve zümrelerin menfaatleri uğrunda harcayan devlettir.169
168 Gös.Yer. 169 Nurettin Topçu, “Devlette İrade”, Hareket, Kasım 1948, Sayı 21,s.2,
70
Pekiyi devletin kullandığı iradenin hâkimiyet ve ya otoritenin, daha genel bir
kavram olarak meşrutiyetin kaynağı nedir? Topçu, meşrutiyet kaynağını iki unsurla
açıklamaktadır. Bir tarafta milletin kaynağından doğar ve doğuşu ile bütün ferdi
vicdanların üstüne ilahi bir kubbe gibi gerilim saltanatı kurar. Diğer taraftan onun
diğer kaynağı ilahidir, mistiktir; zira kendini kurucu olan unsurların yani insan
fertlerinin bütünü olarak açıklanamaz. Yani bir anlamda devletin iradesi, fertlerin
iradelerinin toplamından ibaret değildir, bunun üstünde bir güce sahiptir.170
Topçu, Hegel’in “devlet ilahi iradenin yeryüzünde gözükmesidir” sözüne de
atıf yaparak, bu anlayışı benimsediğini göstermekte ve devlete kutsal bir
değerlemektedir.
Ferdiyetten Yüce Allah’a ve sonsuzluğa doğru seyreden ve devleti de içine
akan hareket çizgisinin üzerindeki duraklar sırasıyla şunlardır. Ferdiyet veya şahsiyet
haline gelmiş insan, aile, cemaat veya millet insanlık, devlet kurucusu, devlet, yüce
Allah ve sonsuzluk.171
İlk bakışta, aynı zamanda mistik/ tasavvufi bir tecrübeyi, hatta bir
seyrusülükü hatırlatan ve devleti de içine alan bu, şahsiyet olarak insanın yükseliş
çizgisi yukarıdan aşağıya, yani Allah’tan insana doğru hâkimiyet kavramı etrafında
tezahür eder. Bu, aynı zamanda siyasi bir kavram olan hâkimiyet fikrinin Yüce
Allah’ta temerküz ettiğini ve oradan âleme, devlete, insana yayıldığını gösterir.
Yükseliş çizgisi aşağıdan yukarıya, yani insandan Allah’a doğru ise itaat ve
teslimiyet kavramları etrafında şekillenir.
170 Topçu, Gös.Yer. 171 İsmail Kara,” Bir Siyasi İhya Hareketi, Topçu’da Siyaset ve Devlet Telakkisi” Hece…, s.247
71
Devlet, ferdin ruhunda başlayan milleti meydana getiren ve ilahi iradeye
kavuşmak için hamleler yapan iradenin fertten Allah’a götüren yoldaki bir durak
yeridir.172
Mahiyet ve değeri belirtilen devletin otorite şekillerine göre
sınıflandırılmasına geçilmektedir. Devlet esas olarak ikiye ayrılır. Otoriteli devlet-
otoritesiz devlet veya iradeli devlet-iradesiz devlet. Topçu, tercihini otoriter devletten
yana kullanır ve gerekçelerini de açıklar. Otoritenin veya iradenin kendisinde asla
bulunmadığı devlet olamaz. Varsa o devlet yolsuz ve haksız vasıtalara başvurarak
ayakta duyuyor demektir. Onda bir ruh yoktur ve az zamanda çökecektir. İradesi
azalan devlet, çökmeye doğru gitmektedir. Devlet iradesinin zayıflaması, onun
mistik varlığının yarattığı mukaddesat bağlarının koparılması suretiyle olur. Devlette
iradeyi kıldıkça vatandaşlar arasındaki hukuki bağlar gevşer; cemiyet nizamı
zayıflar. Bu zayıflama hayatın her alanını etkiler. 173
Burada mesuliyet kavramı gündeme gelmektedir. Düzen bozukluğunun
sebebi, cemiyette mesuliyetin yok oluşudur. Zira nerede mesuliyet varsa devlet
oradadır. Mesuliyet yok oldukça devlet de geriler, yerini eski nizamın iskeleti altında
barının bir çapa ve anarşiye tek eder, mesuliyet yükünü üzerine alan fertler ortadan
kalktıkça, devlet sözü masal gibi dillerde söylenir. Hâkimiyetin mesuliyetle
yaşatıldığı her yerde devlet vardır. O, bedendeki ruh gibidir. Bedendeki ruh gibi,
millet varlığını kuşatan ve yaşatan devlet, o varlığın her tarafında bulunur. Mektepte
ve mabette, belediye dairesinde ve ticarethanede, orduda ve ailede, cemaate ait
mesuliyetin fertlere çevrildiği her yerde devlet vardır. Bir muallim, devleti
dershanede, imam mihrapta, tüccar pazarda ve asker nöbet yerinde aramalıdır. 174
172 Kara, Gös.Yer. 173 Topçu, “Devlette İrade…”,.s.16 174 Gös.Yer.
72
Otorite, adalet ve mesuliyet üzerine bu kadar vurguda bulunan bir mütefekkir
olarak Nurettin Topçu’nun vermek istediği yer bu üç kavramın devlet ve toplum
hayatında erimesi, tabii bir hal alması, netice itibariyle de insanı yüceltmesidir. 175
Topçu, bir eserinde din devletini savunmadığını ifade etmektedir. “mesuliyet
iradesinin Allah’tan geldiğini söylemiştik. Bundan dini devlet mi kastediyoruz? Asla
Din müesseseleşince herhangi bir ferdin eline geçiyor. Bizim istediğimiz devlet
kurucunun, kendi iradesini Allah’a teslim etmek davasıdır. 176,
Devletin müdahalesine muhtaç olmayan tek meselemiz yoktur. Otoriteli bir
devlet çalışması, Türk milliyetçiliğinin temeli olacaktır.177
Liberalizmi eleştiriye tabi tutar. İçtimai âlemde fertçilik ve liberalizm,
hakikatte insanın siyaklarına bağlandıkları halde, hürriyetçilik kisvesine bürünerek
insanların hep bir birlerini yere vurmalarından ibaret olan anarşiyi doğuruyorlar.178
Cemiyette nizam, devletin varlığıdır. Ondaki hâkimiyet ve otorite, mutlak
olmaya doğru gittikçe, devletin kuvvetinin ifadesi olurlar.179
Devlet fikrinde devletçilik ister istemez vardır. Liberalizm devletin anarşiyi
himayesidir. Devletin ilk ve aslı vazifesi devletçiliği hakkıyla yapabilmektir. Ahlak
temellerine dayanan bizim aradığımız nizam, ancak en kuvvetli devletçilikle
kurulabilir.180
175 Kara, a.g.m. s.249 176 Topçu, Ahlak Nizamı…s.23 177 Topçu, a.g.e.s.30 178 Topçu, a.g.e.42 179 Topçu, a.g.e.s.43 180 Topçu, a.g.e.s.44
73
G.II.SİYASET DIŞILIK
Hareket dergisi ve özellikle Nurettin Topçu, siyasete karşı olumsuz bir bakış
açısına sahiptir. Siyaset yeniden faydasız bir faaliyet olarak telakki edilir. Bizim
zaafımız siyasetimizi doğurdu. Garpta son asrın mahsulü olan bütün hilekâr istismar
kuvvetleri bu medeniyetini vaktiyle kurmuş ve Garp dünyasını aydınlatmış olan
Hıristiyanlığın ortaya koyduğu insanın yüksek değeri hakkındaki imana şiddetli
darbeler vurarak onu sarstılar ve hala da sarsıyorlar. Büyük uranın ve sinemanın
adamı, yani saha da göz boyamakla muvaffakiyet elde eden kurnaz siyaset adamı,
Garp dünyasını doldurmaya başladı. Bu her yerde başka rol yapabilen sahtekar insan,
yirminci asrın hayat hünerlerine vakıf sanatkarıdır. Bugün Avrupa’da hayat nizamı
diye bir şey koymayan, insanı hortlak halinde insana karşı koyan, emniyet ruhu ve
insanlık sevgisi diye hemen hemen hiçbir şey bırakmamaya muvaffak olan ideal, işte
bu korkunç siyaset idealidir. Ruh kuvvetlerine sahip olmayan ve etrafında bütün
kuvvet kaynaklarını kurutulmuş bulan asrımızın çocuğu, ister istemez siyasete
başvuruyor. Mektepte, çilede, meslekte, mabette ve devlette siyaset, milliyet
davasının muvaffakiyeti için bile kullanılmaya başlıyor ve zaaflarının farkında
olanlar, atıldıkları yoldan dönemeyecekleri ve bir takım sevimli ve fedakâr
hayallerden vazgeçemedikleri için düşmana teslim olanlar ekseriyettir.181
Siyaset, milli birliğin bozulmasına yol açan bir etken olarak düşünülmektedir.
Siyaset yerine, izzeti nefsimizin sembolü olan bir iman bizi kurtaracaktır.182
Nurettin Topçu’nun eserleri hızlı bir biçimde okunduğunda, ilk anda göze
çarpacak olan tema, katı bir siyaset karşıtlığı, hatta düşmanlığı olacaktır. Bu
düşmanlık Topçu’nun metinlerinin laytmotifidir adeta. Topçu’ya göre siyaset, insani
181 Topçu, ‘Milletle İzzeti Nefis ve …’, s.6 182 Topçu, a.g.m.s.7
74
olmayan, benliğimize sonradan sarılmış fakat onun ki bünye beraberliği yapmış olan
bir yılandır.183
Siyasetle uğraşanlar da Topçu tarafından kıyasıya eleştirilmiştir. Başkalarının
yaşayışına, sade kendini yaşatıcı olduğu için razı olan siyaset adamı, bütün zekâ
kuvvetini bu emele bağlamıştır. Onda iradenin âleme yayılmak isteyen kaynağı
kurumuş, kalp harap olmuştur. Siyaset adam, sade doğuşu ile âlem için bir beladır.
Karı kocaya, evlat babaya karşı siyaset kullanıyor, iktisat hayatı, bir siyaset hayatı
olmuştur. Devlette ve mektepte siyaset yaşıyor. Memur amirine karşı siyaset
kullanıyor. Hatta samimiyetsiz mümin herkesi siyasetle kandırdıktan, her işi siyasetle
yoluna koyduktan sonra, yine siyasetle Rabbini’de tatmin ettiğini sanıyor. Ailede,
alış verişte, terbiyede, dinde siyaset samimiyetin düşmanı olan bu kelime,
günahlarımızın, hem de affedilmez günahlarımızın kaynağıdır. Kendi nefsine karşı
samimiyetsizlik. Yani şuurla yapılan siyaset hiç affedilmeyen günahtır.184
Topçu, siyaset adamının yerine mesuliyet vazife adamı ve kalp adamını
önermektedir. Vazife adamı aile vazifesini, memuriyet vazifesini, içtimai ve dini
vazifesini iyi yapan adam değildir. Bunlar, sadece iyi adamlardır. Aradığımız ahlaki
örneği, “iyi adam” değil “kalp adam” verebilecektir. Kalp adamının tarifi Kur’an’da
anlatılmıştır. O Hazreti İsa’nın söylediği gibi merhametle tanıyanlardır. Her an adil
bir hâkimin huzurunda olduğumuza inanmak, kalp sahibi olmak için kâfidir. Adaleti
kuranla dağıtan eller başkadır. Kanun, sade adalet dağıtıcı olabilir. Adalet varlığını
ve hakikatini, kendi kuvvetini ve kendi sınırlarını geçen başka bir değere borçludur.
Bu ruhi değeri biz, ruhun en özlü hakikati olan bir “mesuliyet mefkûresinde”
buluyoruz. Adaleti kuran ve kanunların adaletini geçen bu mesuliyet, insan şuurunu
izah eden iradedir. 185
183 Şükrü Argın, ‘Nurettin Topçu’nun Ümitsiz İhya Arzusu Ya da Siyasetin Taşrasında Taşranın Siyasetini Tahayyül Etmek’,Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakarlık….s.477 184 Nurettin Topçu, “Siyaset ve Mesuliyet Vazife AdamıKalp Adamı”, Hareket, Nisan 1939, Sayı. 3,s. 185 Topçu, “Siyasetve Mesuliyet.”’.s.190-191
75
Mesuliyet adamını her yerde görebiliriz. Talebesi irfan ve ahlak yolundan
sapan muallim muzdariptir. Rabbinden kendisine mağfiret dilenir.186
Nurettin Topçu, siyasete ilişin düşünceleri itibari ile tipik bir popülist
yaklaşımı göstermektedir. Popülizm toplumsal sorunların çözümü konusunda siyaset
mücadeleye karşı ilgisiz küçümseyici ve reddedici bir tavır takınır. Önemli olan
toplumsal mücadeledir. 187
İ.HAREKET VE DEMOKRASİ
Hareket dergisinde demokrasi konusunda Nurettin Topçu’nun yazılarını
görüyoruz. Nurettin Topçu’nun sistematiğinde hürriyet ve eşitlik kavramları adalet
ve mesuliyete göre ikinci derecede bir yere sahiptir. Esas itibariyle elitsel bir siyaset
ve devlet anlayışına sahip olan Nurettin Topçu’nun eserlerinde eşitlik önemli bir
kavram olarak yer almaz. 188
Topçu’ya göre mesuliyet, temel kavramı olan hareket felsefesinin de önüne
geçmektedir. Blondel’den geliştirdiği hareket felsefesinin onun düşünce
dünyasındaki yeri çok geniş olmakla ve ardından gelen kimi bahislerde bu kavram
başa rolü oynamaktadır. Fakat onun hareket felsefesine kattığı iradedir ki işte onun
hareketinden önce de sonra da ve hareket süreci boyunca da insanı, özellikle ruhunu
kuşatan mesuliyet duygusundan nemalanmaktadır. 189
186 Topçu, a.g.m.s.193 187 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.127-128 188 Kara, a.g.m. s.250 189 Şehsuvaroğlu, a.g.e. s.319
76
Demokrasi, ona göre hâkimiyetin bütün millete yayılması ve devlet iradesinin
milletin her ferdi tarafından kullanılması demektir. Demokraside bütün fertler
mesuliyet kazanmıştır. Bu idare şeklinde hükümet otoritesiyle millet kuvvet arasında
tam bir denkleşme meydana gelmektedir. Bu denkleşmenin millet veya hükümet
tarafından bozulması her ikisi de tehlikeli olur. Bunun için milletin yetiştirilmesi
lazımdır. Topçu için demokrasiden ziyade öncelikli olan milli birliğin
sağlanmasıdır.Millet kuvvetinin hükümeti kontrol edemeyecek kadar zayıf oluşu
hükümet istibdadına yol açar. Hükümet milletin dizginlerini tutamayacak kadar zayıf
ve otoriteden mahrum olursa halk içinde her zümrenin menfaati sahasındaki
hareketlerine karşı gelinemez. Millet içinde düşmanlıklar ve düşman zümreler
çoğalır.190 Bu durumda geriye tek çare kalmaktadır. Topçu, elitist bir çare
getirmektedir. O da, millet hayatının bütün mesuliyetlerini omuzlarına yüklenen
kahraman bir neslin yeni bir hâkimiyete başlangıç olmasıdır. Bu nesil meşruiyetini
yitirmiş bu otoriteyi ortadan kaldırmaya çalışmalıdır. Bu güçlerin başarılı olması için
hiyerarşik bir düzen gereklidir. Devlet hâkimiyetini ele alacak bu nevi teşekküller
demokrasi ile işe başlanırsa erkenden başarısızlık olur. Topçu, demokrasiye ulaşmak
için demokratik yöntemlerin kullanılması gerekmediğini savunmaktadır. Otoriter ve
hiyerarşik bir yapılanmayı salık vermektedir. Hatta, gayeye ulaşmak için hiyerarşik
düzen ne kadar geniş ve girift olursa başarı o derece artar. 191
Bir cemiyette hürriyet, fertlerin (fikir, ilim, sanat ve siyaset gibi) her sahada
kabiliyetlerini inkişaf ettirme şartlarının bulunmasıdır. Bir cemiyette fertler,
kabiliyetlerini inkişaf ettirme şartlarını buluyorsa bazı yasakların mevcudiyeti
hürriyetsizliğe delil gösterilemez. Hürriyetin sınırları hürriyetleri engelleyecek
davranışlardır. Hürriyetlerin çerçevesi de çizilmektedir. Ferdin istediği gibi
eğlenmesi, istediği meyhanede, barda sabaha kadar içmesi, birkaç metresi olması gibi
durumlar hürriyet içerisinde değerlendirilemez. Çünkü bunların ferdin kabiliyetlerini
inkişaf ettirmesiyle ilgisi yoktur. Hürriyetlerin verilmiş olması yeterli değildir. Fert,
kabiliyetlerini inkişaf ettirecek ortamı bulamıyorsa birtakım serbestliklerin olmasının
190 Topçu, “Hakimiyet ve Demokrasi” , Hareket, Ocak 1949, Sayı 23, s.2 191 Topçu, a.g.m. s.13
77
anlamı yoktur. 192Bu satırları kaleme alan Cahit Okurer, her fikrin inanılması gibi bir
serbestiyetten söz edilemeyeceğini ifade ederek fikir özgürlüğüne kapıları
kapatmaktadır. Hangi fikirlerin savunulabileceği ise millet imanı ile tespit
edilecektir. Millet hayatını, bu imanı yıkıcı her düşünce ve hareket hürriyet
hududunun dışında kalır.
J.HAREKET VE SANAT
Sanat ve edebiyat, Hareket dergisinin önem verdiği konulardan biridir. Hatta,
derginin bütün sayılarında olmasa da başlığında bulunan Hareket yazısının altında
‘fikir ve sanat’ ibaresi yer almaktadır.Hareket dergisinin Nisan 1947 tarihli
14.sayısının kapağına, Roden’in ‘Düşünce’ isimli heykelinin fotoğrafı basılmıştır.
Hareket’in sanat ve edebiyat anlayışında millilik ve mistik bir anlayış önemli bir yer
tutar. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ isimli eseriyle ilgili yapılan
değerlendirmede şu satırlar yer almaktadır: ‘Ve nihayet şuna şahit olacaksınız ki;
Tanzimattan bugüne kadar zaman zaman yokluğuyla gerek edebi, gerekse fikri
sahada öksüz kaldığımız milli eser hasreti, bu eserle bugün için imkan nisbetinde
dindirilmiştir. Bundan sonra da milli sanatın sırrını çözmeye çalışan sanatkarlar için
bu eser kıymet biçilmez halis bir numune olacaktır. Binaenaleyh adı geçen büyük
eseri milli edebiyatın muvaffak olmuş ilk müjdecisi addediyoruz.193 Dergide sanatla
ilgili fikir yazılarının yanı sıra, şiir, hikaye, kitap eleştirileri, biyografi tarzında
edebiyat ürünleri de kendisine yer bulmuştur. Muvaffak Sami Onat, Miraç
Katırcıoğlu şiirleri yayınlanan isimlerdir. Nurettin Topçu’nun Nizam Ahmed müstear
ismiyle ‘Kuşlar’ isimli bir şiiri de yayınlanmıştır. İki dörtlükten oluşan, kafiyeli
biçimde, sade bir Türkçe’yle yazılmış bu şiirde, melankolik bir hava hakimdir.194
Miraç Katırcıoğlu’nun şiirlerinde ruh dinginliğini sağlayacak mistik bir arayış vardır.
Ölüm de, Katırcıoğlu’nun şiirlerinde önemli bir konudur. 192 Okurer, “Hürriyet Ne Değildir?” , Hareket, Eylül 1948,Sayı 19, s.4-5 193 Celalettin Tuğrul,”Beş Şehir”, Hareket, Temmuz 1947, Sayı 5, s.11 194 Nurettin Topçu, “Kuşlar”,Hareket, İkinci Teşrin 1939,Sayı 7, s. 216
78
Hüseyin Batu, Tarık Buğra, Şevket Arı ve Cahit Okurer, Ali Ölmezoğlu gibi
Türk yazarların, Mathaniel Howthorne ve Edgar Allen Poe gibi kimi batılı yazarların
hikayeleri dergide yayınlanmıştır. Bu hikayelerin ana temasını, sıradan insanların
günlük yaşantıları oluşturmaktadır.
Hareket yazarlarından Hasan Tanrıkut’a göre, estetik, ahlak’tan ayrı
düşünülmez. Ahlaksız bediiyatın Batıda’ki temsilcileri Oscar Wilde ve Gide gibi
kimi isimlerin düşünceleri cemiyette haklı olarak nefret uyandırmış, nazari olarak ta
müdafaası imkansız bir egoizm, safsata olarak görülmektedir. Tolstoy’da, bir ahlak
nazariyesi kurmamış olmakla birlikte sanatı ahlak için bir vasıta haline getirmiş
olması nedeniyle sanatın değerini düşürmüştür. Sanat sanat içindir sözü de
şahsiyetlerinde ahlakın mevcut olduğu kimseler için geçerlidir. 195 Böylece sanat
eseri ortaya koyanların, bu eserlerinden ziyade, hayatlarına bakarak sanat sanat
içindir düsturunu savunup savunamayacaklarına karar verilecektir. Eğer egoist,
maddiyatçı bir yaşantıları varsa bu tehlikeli bir durum olarak görülmektedir. Sanat
ahlak içindir diyenlerde ise, gaye vasıta haline getirilerek bir anormallik yaratılmıştır.
Tolstoy, eserlerinde ahlaka yer vermesi sebebiyle eleştirilmektedir. Bir ahlak dehası
olan Mevlana şiirlerinde ahlaka asla kaçmaz, fakat şahsiyetinde ahlakın varlığını
bildiğimiz için şiirlerinde ahlakı bulamasak bile ahlaki şahsiyetinin damgasını
sezeriz. 196
Nurettin Topçu’nun yazılarında ise, Osmanlı Dönemi edebiyatını yerden
yere vurur, Namık Kemal, Mehmet Akif, ve Tevfik Fikret dışında mezarında
gözyaşı dökülecek kimse yoktur. Topçu için bu isimlerin değeri eserlerinden ziyade,
samimi, riyadan uzak olmaları, erkekçe mersiyeyi devirlerinin ölü ruhları karşısında
en yüksek heyecanlarıyla besteledikleri içindir. Osmanlı Devri kurumları da
Topçu’nun öfkesinden nasibini alır: ‘Osmanlı İmparatorluğunun sonlarında açılan
195 Hasan Tanrıkut, “Ameli tabiat-Ahlak ve Estetik PrensiplerineGiriş”,Hareket, İlk Teşrin 1939, Sayı 6, s.179, 196 Gös.Yer.
79
darülfünunun adı darülfünunu osmani idi. Yani burası Osmanlılık fikrinin sadık
bendelerini yetiştiriyordu. Mülkiyei Şahane ve mühendishanei hümayun hem teknik,
hem de idare sahasında padişaha, onun keyf ve sehvetine uşak yetiştiriyordu.
Osmanlı edebiyatı başından sonuna kadar kasidecilik, meddahlık ve mersiyeciliğin,
yani ruhu satılmış bir dalkavukluk eserinin abidesini yaratmıştır. Sanatkarlarla saray
soytarıları arasındaki fark ,birincilerin daha ince bir hüner müsabakasına girmiş
olmalarıdır. Topçu daha da ileri giderek, Fuzuli ile tasavvuf şairleri istisna edilirse
tereddütsüz olarak bu edebiyatta edebi, bedii hiçbir kıymetin bulunmadığını iddia
etmekte,. ancak bu konuda herhangi bir kanıt getirmemektedir.197 Topçu, sanatın
ruhun tercümesi olduğu görüşünü öne sürerek maddi zevkleri ön plana çıkaran,
kadını sadece cinsel yönüyle ele alan edebiyat anlayışını yermekte, Osmanlı Dönemi
edebiyatının da bu anlayışa sahip olduğunu ifade etmektedir. Tanzimatçılarla Serveti
Fünuncular da bir yenilik getirmekle birlikte bir değer taşımamaktadır. Çünkü onlar
da işe siyasetten başladılar ve ruhlara nüfuz edecek bir ideale, bir ruhi hayat
sistemine sahip olmayıp, idare ve hayat tarzının kötü olduğunu bağırmaktan ileri
gidemediler. Serveti Fünun edebiyatı zayıf ve ruhsuz bir garp mukallitliğinden başka
bir şey yapmadı. Ruhlarda bir ihtilal dahi yapamadı. Memlekette inkılap yapmak
iddiasıyla, garplılaşmak davasıyla doğan meşrutiyet de bu tesirlerin hiç birini
değiştirmedi. Zira bu inkılabı yapanlar da memleketin asıl halkına yabancı, milletten
olmayıp, yalnız istismar gayesiyle ve devleti ellerine geçirmek gayesiyle hareket
eden bir sürü tufeyli ve çapulcudan ibaretti.Umumi harpden sonra aynı tesirler içinde
aynı hayat devam etti. Topçu isim vermese de Cumhuriyet dönemi edebiyatını da
eleştiriye tabi tutmaktadır. Edebiyatta milliyet cereyanından bahsedenler milli
edebiyatı mevzusuz, ihtirassız bir şekil, isim ve kalıpların başkalığında buluyorlar. 198 Topçu için sanat ve edebiyatın biçiminden daha çok, amacı daha önemlidir.
Amaç, insanın ruh derinliklerine inmektir. Aynı şekilde İtalyan Rönesansının da
müthiş bir hırsla realitenin bütün renk ve şekillerini sanat hayalleri içinde tüketmesi,
aza zaman içinde Ortaçağ sanatkarlarının ruhi tasavvurlar dünyasına nihayet verdi.
Raphaelde tablonun sathına ait olan tatlı renkler, grupların ahenkdar tanziminden
ibaret şekil incelikleri, hiçbir zaman Mazoccio ve Giotto’nun tablo halinde tanzimin
197 Topçu, “İki Mezar”,Hareket, İkinci Teşrin 1939, Sayı 7, s.193 198 Topçu, a.g.m.s.195
80
sade bir vesile olduğu ruhi tasavvurlarının temsilindeki kıymete sahip olamaz.
Leonardo de Vinci’nin harika sayılan maharetiyle ve esrarengiz ışık cihanı içinde
hayat verdiği ifadede kemal derecesine varan şekilleri, Andrea del Sarto’nun basit
inhinalara sahip iptidai şekiller halinde altında yaşattığı ruhi varlıkların, dini
tefekkürü ihsasın hadsi ifadesine bağlayan inceliğine asla değildir. 199
Hareket’in siyasi anlayışı edebiyat üzerinde de kendisini göstermektedir.
Örneğin; Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ isimli romanındaki köylü
eleştirisi Hareket’ten sert bir karşılık bulur. Önce, romanın ana konusu belirlenir:
Realist eserin romantik kahramanı Ahmet Celalin karakterindeki bütün değişikliklere
rağmen, değişmeyen iki fikre sahip.Biri milli mücadelenin muvaffakiyeti, diğeri,
Anadolu köylüsünün menfi vasıfları hakkındaki kanaatleri. Romanın teknik eleştirisi
bir kenara bırakılarak, köylü hakkındaki düşünceleri irdelenmektedir. Eseri iki
bakımdan tetkik lazım, sanat kudreti, taşıdığı ruh ve fikir.Biz sanat bakımından
ziyade eserin tezi üzerinde duracağız. Esere hakim olan ruh o kadar bizim değil ki,
hüzün verici bir lirizm içinde varlığımızı tamamen kaptırdığımız anlarda bile
isyankar bir başkaldırışla hayır demekten kendimizi alamıyoruz. Anadolu halkında
her şey menfi. Pislik, cimrilik, egoizm, düşüncesizlik, tedakarlık ve feragat hissinden
yoksunluk.200 Milli Mücadelenin kazanılmasında köylüye önemli bir pay biçilerek,
Dumlupınar’dan İzmir’e yıldırım süratiyle inen Türk askerinin arkasında kağnısı ile
göründüğü vurgulanır ve bütün vahşetine, bütün iğrençliğine rağmen, Yunan
ordusunun yaptığı fenalık Yakup Kadri’nin bu köylüye yaptığı fenalık yanında
masum bir çocuk safvetini taşıyor. Çünkü biri düşman diğeri dost olarak karşımızda
yer almış, kendi içinden yetişen, güzide bir münevver diye tanınan muharririn şuurlu
ve sinsi düşmanlığı yanında Yunan vahşetini mazur görmemek elden gelmiyor.201
Hareket Dergisi’nin millet ve milliyetçilik anlayışında önemli bir yer tutan
coğrafyanın edebiyatta da etkisi olduğu görüşü savunulmaktadır. Milletlerin
199 Topçu, a.g.m.s.196 200 Lütfü Bornovalı, “Yaban”, Hareket, İlkkanun, 1942, Sayı 8, s.235 201 Bornovalı, a.g.m.s.237
81
mukadderatında tarihin büyük bir rolü olmakla beraber coğrafyanın tesirleri de az
değildir. Tarih bu’d-ı mücerred içinde cereyan etmez. Tarihi anlamak için coğrafyaya
başvurmak zaruridir. Coğrafya sadece iskan ve istihsal şartlarını tayin etmekle
kalmaz, sabit iklim şartları dolayısıyla milletlerin fizyolojileri ve psikolojileri
üzerine de tesir eder. Orta Asya Türkü ile Anadolu Türkü sadece tarih, müessese, örf
ve adet bakımından değil, fizyoloji bakımından da birbirinden ayrılır. Keza İran ve
Arap coğrafyası Müslüman medeniyetine dahil olmakla birlikte bizi Arap ve
Acemlerden ayrılır. Coğrafi şartları, coğrafyanın ebedi tesirini unutan hiçbir
ideolojinin milli realiteyi kavrayamaması bundan ileri gelir. 202
202 Mehmet Kaplan, “Edebiyat Coğrafyası”,Hareket, Mayıs 1948, Sayı 15, s.2
82
III.BÖLÜM
DÖNEMİN FİKİR AKIMLARIYLA KARŞILAŞTIRMALAR
A.MAVİ ANADOLUCULUK
Anadoluculuk akımı ile aralarında hiçbir organik bir bağ bulunmamakla
beraber, Anadolu romantizmi, hümanist bir akım olarak Mavi Anadolucular’dan söz
edilebilir.203
Mavi Anadolucular, yani Sabahattin Eyüboğlu, Halikarnas Balıkçısı ve
Azra Erhat üçlüsü hem ekip içindeki konumları, hem de yarattıkları etki bakımından
aynı düzeyde değerlendirilmemesi gereken figürlerdir. Siyasal düzlem söz konusu
olunca öne çıkan Sabahattin Eyüboğlu iken, edebi verimler alanına sıçrandığında
Halikarnas Balıkçısı’nın çalışmaları önem kazanmaktadır. 204
En temelde Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat için
söylenebilecek ilk şey, onların bildik, egemen Türk kimliği söyleminin kendine yeni
bir yol çizebileceği ya da bir çıkış yolu bulabileceği bir hattı açmış olduklarıdır. Yeni
kurulan Türk devletinin yapılandırmaya çalıştığı ulusal kimlik, geçmişini bütünüyle
yadsıma eğiliminde olan bir kimliktir. Yadsınmak istenmek istenen daha çok altı yüz
yıl kadar varlığını sürdüren Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel kalıtıdır. Kendini
Osmanlı’dan bütünüyle ayrık bir biçimde tanımlamak isteyen yeni devlet,
Osmanlılığın dışında bir Türklük tasarlamış, bunun temellendirilmesi için de gerekli
çalışmaları yapmaya girişmiştir.205
203 Deren, a.g.m.s.539 204 Kaya Akyıldız, “Mavi Anadoluculuk”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Modernleşme ve Batıcılık , 3.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.468-469 205 Kaya Akyıldız-Barış Karacasu, “Mavi Anadolu: Edebi Kanon ve Kemalizm ile Bir Ortaklık Denemesi”,Toplum ve Bilim, Yıl 1999, Sayı 81, s.30
83
Mavi Anadolucular, geçmişi, yani, Eti, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu,
Osmanlı, ne olursa olsun benimsemek gerektiğini, eskiyi sırtımızdan atıp
düşüncemize ve bugünkü hayatımıza mal etmenin onu devam ettirmek değil, yeniden
yaşatmak olduğunu ve eskinin sırtından geçinenlerin yeniyi boğmalarını önlemenin
en önemli noktalar olduğunu düşünürler.206
Mavi Anadolucular, ısrarla ve biteviye ‘Halk’a seslenir, bağrından asla
çirkinlik, kötülük çıkmamış bu hayali kategoriyi bir şeylere çağırırlar. Bir ulusa
seslenme havası, söylemdeki didaktik, başöğretmen edası, yer yer coşkun
‘Merhaba’larla sonlansa da ağır bir pedagojik tonlamayla sürüp gider.207
Mavi Anadolucular’ın Batı tahayyülü, Türk düşünce hayatının artık
klasikleşmiş ve semptomatik biçimde nüksediveren hars- medeniyet ikilemine ya da
tartışmasına kolaylıkla yedirilebilecek gibi değildir. En saf biçimiyle Ziya Gökalp’in
gündeme getirdiği bu ayrımda Batılı evrensel standartları kabul edilirken, dini
benliğin ve harsın bir şekilde korunması, bozulmaması talep edilir. Buna karşılık
Mavi Anadolucular, Batı’nın hem cari haline, hem gelişimine ve hem de
medeniyetlerinin kaynağına ilişkin farklı bir okum yaparlar. Onlara göre, Batı’nın
tahakküm biçimleri ve bu arada emperyalizm ile Batı medeniyeti arasında ayrım
yapmak gerekir. Batı’dan sadece teknik ilerleme vasatlarını almak ya da Gökalpgil
hars/medeniyet ikiliğinin daha kabalaşmış haliyle sloganlaştırdığı ‘Batının ilmini ve
fennini alalım’ düsturuna itibar etmek kabul edilebilir şeyler değildir.208
Aslında, Mavi Anadolucular bugün Batı medeniyetinin kaynağında değer
namına kabul edilen Yunan ve Hırıstiyan kökenli ne varsa gerçek kaynağının
Anadolu olduğunu iddia ederler. Anadolu, bugünkü Batı medeniyetinin değerli
addettiği şeyleri üretmiş halis kaynaktır. Pek çok Batılı ve Doğulu düşünürün
sandığının tersine bu değerler Eski Yunan’dan doğmuş değildir. Anadolu ya da
İyonya bu değerlerin gerçek ya da biricik kaynağıdır. Bu gerçeğin iyice kavranması,
206 Akyıldız, a.g.m.s.472 207 Akyıldız,a.g.m.s.473 208 Akyıldız, a.g.m.s.478
84
kanıtlarının bıkıp usanmadan serimlenmesi Mavi Anadolucular’ın özellikle de
Halikarnas Balıkçısı’nın uğraşı mücadelesi olmuştur. Bu değerlerin kaynağının
Anadolu olması ile bizim, yani Türk halkının bu değerlerin otomatik bir biçimde asıl
sahibi haline gelmesi arasındaki mesafenin ‘teorik’ düzeyde de kapatılması gerekir.
Bu maksatla, Mavi Anadolucular Türkler’in Anadolu’ya gelişlerini müteakiben orada
yaşayan pek çok medeniyeti çeşitli yanlarıyla içerdiklerini ve başka türlü Türk ve
başka türlü Müslüman olduklarını savunurlar. Bir yanıyla gerçekleştirdikleri dini
faktörlerin elimine edildiği Türk milliyetçiliğinin ve her şeyin kaynağını Anadolu’da
bulan ve Anadolu’nun her şeyiyle gerçek kalıtçısı haline gelmiş Türk halkının ve
Anadolu şovenizminin icat edilmesidir. Dolayısıyla, Anadolu’daki medeniyetlerin
gerçek taşıyıcısı olan bu halk, aslında Batı’nın bugünkü medeniyetinin kurucu
değerlerinin de gerçek sahibidir. Durum böyleyken milliyetçi, İslamcı ya da Batı
Medeniyetine ve onun gerçek kökeni olan Anadolu’ya mesafeli durup kendinden
saymayan yaklaşımlar softalıkla malul olurlar, yobazlaşırlar. 209
Mavi Anadolucular, Aydınlanmacı paradigmanın ürettiği özel bir tarihsel
kesite ait insan tasarımının ve değerlerinin Türk halkına neredeyse ontolojik olarak
ilişik olduğunu düşünmüşlerdir. Türklük ve Müslümanlık gibi bu algıyı bozabilecek
nitelikler dahi ‘başka türlü’ olduğumuz savlanarak aşılamaya çalışılır.210
Bu üçüncü dalga Anadoluculuk’ta, etnik tarihe karşı, toprağın erdemi
düşüncesiyle beslenen duygusal bir milliyetçiliği okumak mümkündür. Mavi
Anadolucuların her şeyin kökünü Anadolu’da bulma ve Batı medeniyetini bu
topraklara bağlayarak dahil olma şeklinde gelişen var olan kültürü yeniden
yapılandırma, Batı’yla nefret- hayranlık ikiliğinde gelişen şizofrenik ilişkisi, ulusun
milli kültürünün ve edebi kanonunun da kurulması gibi yollara sapmış ve
Kemalizmin bu alandaki projesiyle yer yer çakışmalar yaşamıştır. Anti-klerikal bir
Türk milliyetçiliği için verimli bir toprak olan Mavi Anadolu düşüncesi, 1950’lerden
209 Akyıldız, a.g.m.s.478-479 210 Akyıldız, a.g.m.s.96
85
sonraki hakim Kemalizm yorumu için elverişli değilse de toplumsal ve kültürel
düzeyde etkileri hala çok güçlü bir anlayış olarak varlığını sürdürmektedir. 211
Anadolu’nun Türklerin tarihsel anayurdu olduğunu kanıtlamaya harcandığı
Anadolu’nun medeniyete kaynaklık eden milattan önceki kültürlerin beşiği olarak
işlenmesi ise, hem kollektif tecrübe hem kültürel miras açısından Anadolu ahalisince
heyecanla sahiplenilmesi pek müşkül bir plastik proje olarak milliyetçi romantizme
katkı sağlamaktan uzak kaldı. Vatan romantizminin güdüklüğü veya arkadan
gelmesi, müşterek vatandaki beraber yaşam tecrübesini işleyen bir milli kimliğin
oluşmasına ket vurdu.212
A.I. MAVİ ANADOLUCULARLA HAREKET VE ANADOLUCU
MİLLİYETÇİLİK AKIMLARININ KARŞILAŞTIRMASI
Yukarıda da temas edildiği veçhile, “Anadolucu” akımın iki farklı
yorumunu oluşturan yaklaşımlar üzerinde biraz durmak gerekmektedir.
Mavi Anadolucular ve Anadolucu milliyetçiler ve dolayısıyla da Hareket
ekibi arasında Anadolu vatanını esas almaları noktasında bir benzerlikten
bahsedilebilir. Coğrafya ve tarih düşünce sistematiklerinin temel dinamikleridir.
Aynı coğrafyada ve aynı tarih süreç içerisinde yaşayan insan topluluğu farklı
soylardan, kültürlerden gelse de Türk milletine mensup oldukları anlatılır. Farklı
kültür ve soya mensup olan topluluklar, birbirileriyle kaynaşmışlar, yeni bir kültür ve
millet oluşturmuşlardır. Anadolu, bu anlamda sahiplenilir, Anadolu’da yaşayan
insanlar aynı milletin çocuklarıdır. Topçu Hareket dergisinde de yayınlanan bir
yazısında bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Bir milletin ruh yapısını açıklayan
211 Akyıldız-Karacasu, a.g.m. s.41 212 Tanıl Bora, a.g.e. s.47
86
sebepler bir değil, çoktur. Bunlar o milletin kaynaklarından millet halinde kuruluşuna
kadar geçirdiği tarihi olaylar, coğrafi ve iktisadi etmenlerdir. Ferdin karakterini
meydana getiren, onun doğuşla dünyaya getirdiği özü kadar, belki ondan daha ziyade
kendi hareketleri olduğu gibi, bir milletin karakterini yaratan da onun soyunun özü
kadar da o milletin tarihi hareketleri ve yaşadığı coğrafi şartlardır. Anadolu milletinin
soy birliğini kısaca şu şema ile ifade edebiliriz: Ta Milat’tan 3,4,5 bin yıl evvelinde
Orta Asya’dan gelip Basra körfeziyle Karadeniz arasında yerleşenler. Sonra da bin
yıl evvelden başlayarak ve birçok yollarla zaman zaman Anadolu’ya gelip eski
kavimlerle Etilerin yanında yerleşen Müslüman Türkmenler. Bu gelen Türkmenler,
Anadolu’da medeniyetler kurmuş olan Etiler’in çocuklarıyla kaynaşmışlar, onların
tekniklerini temsil etmişlerdir. Orta Asya’da yaşayan Türkmen göçebe iken bir
toprak üzerinde durmuş, tüccar iken çiftçi olmuş. Demek ki bugün Anadolu’nun
kendi milleti olan çiftçi köylüye, Orta Asya’daki Türkmenin çocuğu demekten
ziyade, Anadolu’da yaşamış olan ve Anadolu’yu kurmuş, ilerletmiş olan kavimlerin
çocuğu, Anadolu tarihinin çocuğu demek daha doğru olur...”213
Mavi Anadolucularla Hareket ekibi kültürlerin ve soyların harmanlanması
konusunda ortak öğeler taşımalarına rağmen, İslam dininin oynadığı rol konusunda
bir farklılaşma görülmektedir. İslam dini, Hareket’çilere ve özellikle Nurettin
Topçu’ya göre, Türk milletinin Malazgirt Savaşı’ndan sonra başlayan tarihinden
itibaren ana maya olmuştur. Mavi Anadolucular, İslam’ın bu rolüne fazla önem
vermezler. Anadolu’nun Türkler’den önceki sakinleri Müslüman oldukları nispette
bir değer taşımaktadırlar. Mavi Anadolucular ise, onları Anadolu Türk tarihinin bir
parçası saymalarına rağmen Müslüman olup olmamaları bir hüküm ifade etmez. Şu
halde Anadolu’nun bizim olan tarihinde ona yeniden ruh ve hayat veren İslam
dininin ve bunu Anadolu’ya getiren Türkmen’in rolü büyüktür. Onun içindir ki biz
milli tarihimize, Anadolu’da ilk medeniyetlerin yaşadığı devirlerden başlayacak
yerde, Anadolu’ya Türk unsur tarafından İslam ruhunun saçıldığı devirlerden yani
bin yıl evvelinden başlıyoruz. Bu el bu ruhla Anadolu’da buluştu. Türkmen’i de,
İslam dinini de Anadolu’da tanıdık. Bunlar, Anadolu’da bizim oldular. Anadolu’nun
213 Topçu, “Benliğimiz”s.4
87
Müslüman olan Türkmen’i bizimdir. Türkmen’in Anadolu’ya getirdiği bir inkılâptır,
yeni bir ruhtur. İslam olmadan evvel ki Anadolu insanı bize benzemiyor. İslam, onun
ruhunu değiştirmiştir. Bu ruh başkalığı sebebiyle biz, Anadolu’nun İslam’dan evvel
ki tarihini yakından benimsemiyoruz.”214
B. ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE HAREKET
Kemalist milliyetçilik anlayışının dışa yönelik hedefi, çağdaş uluslar
topluluğunun eşit haklara sahip bir üyesi olmaktır. Sadece siyasal bağımsızlıkla
yetinmeyen ekonomik bağımsızlığı da içeren bir “tam bağımsızlık” bu hedefin
ayrılmaz bir parçasıdır. Kemalist milliyetçiliğin içe yönelik hedefi ise, çağdaş bir
ulus yaratmaktır. Bu ulus, ne ırkçı ne de ümmetçi bir anlayışı yansıtmaktadır.
Atatürk’e göre ulus, ne din, ne de ırk temeline dayanır, ulusu yaratan temel öğe,
ortak tarih, ortak tarihin ürünü ortak dil ve sonuç kültürüdür.215
Tekinalp, bu duruma şu ifadelerle temas etmektedir :”…Türk ulusalcılığına
karakteristik bir ad vermek gerekirse, ona tepki ulusalcılığı diyebiliriz. Yeni Türkiye
eski rejime karşı, dinsel bağnazlık yandaşı ve teokratik olan uğursuz geçmişe karşı
toplu olarak laiktir…”216 . Burada, “Osmanlı” geçmişe karşı oluşun ne kadar keskin
olduğu da gözlenebilmektedir. Buna karşılık, o geçmişin birden bire silinip atılması
yerine “yeni unsurların ikame” edilmesini önermektedir : “Kemalizm’in ulusalcılık
temel öğeleri olarak din ve ırk yerine ne koyduğunu inceleyelim. Halk partisi bunu,
dil, kültür ve ideal diye sayıyor. İdeal ortaklığı doğaldır ve ussaldır. Başka başka
emeller beslendikçe aynı vatanda kardeşçe yaşanmaz.
Dil ortaklığı da varlığı zorunlu bir etkendir. Anlaşmadıkça, başka başka
dillerle konuşuldukça ortak yaşam dayanılmaz bir durum alır.
214 Topçu, “Benliğimiz..”, s.5 215 Ahmet Taner Kışlalı, Siyasal Sistemler, İmge Yayınevi, Ankara, 1991, s.97 216 Tekin Alp, Kemalizm, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul ,1998, s.281
88
Özel ve derin bir incelemeye değer olan tek öğe kültürdür. Dil bile kültürün
içindedir bu noktada.”217 .
“Kültür ortaklığı ulusun başlıca ayırıcı özelliğini oluşturmaktadır ve çünkü
ulusal dayanışmanın ve ulusal hukukun temeli oluşturan bu öğedir. 218…Yeni
Türkiye, yurttaşlarının tamamına ancak Türk olarak tanır. Irkı Türk olmayanlar, Türk
kültürünü benimseyerek Türk olabilirler. Yeni Türkiye’de geçmişten andaç kalmış ve
Türk kültür onu benimsememiş henüz birkaç yaz bin yurttaş var olmakla birlikte,
yirmi otuz yıl sonra bu tür bir tek kişi bile bulunmayacağı kesindir. Kemalist rejim
ulusal birlik temeline dayanır. “219.
Baskın Oran da bu duruma dikkat çeker “… Atatürk milliyetçiğinde Türkiye
toprağıyla sınırlı bir milliyetçilik söz konusudur ve bunun tek ortak noktası yalnızca
“ortak kültür” ölçüsüyle tanımlanabilen Türk Ulusu kavramıdır. Laiklik ve din dışılık
Atatürk milliyetçiliğinin en belirgin özelliklerinin başında gelmektedir…220Batı ile
İslamlığı bağdaştırmaya yönelik hars-medeniyet ayrımını, artık yolunu Batı olarak
kesin biçimde seçer ve daha da önemlisi, dinsel ideolojiyi yerinden etmeye kesin
karar vermiş olan Kemalist dönem bu ayrımı vaat ediyordu. Çünkü ne ikici yapıyı
korumaya, ne de dinin etkisini sürdürmeye niyeti vardı. Nitekim Atatürk, hars ve
medeniyet kavramını birbirinden ayrılması güç ve lüzumsuz kavramlar olarak ilan
etti.”221
Atatürk’ün millet tanımında bu yaklaşımın nasıl yer aldığına gelince :
“Millet, dil, kültür ve ideal birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu
bir siyasi ve içtimai heyettir.222
Yine Atatürk’e göre “Aynı ırktan olan insanlardan oluşan topluma millet
denir.223
217 Tekin Alp, a.g.e. s.291 218 Tekin Alp, a.g.e. s.295 219 Tekin Alp, a.g.e. s. 301 220 Baskın Oran, Atatürk Milliyetçiliği Resmi İdeoloji Dışı Bir İnceleme, Dost Yayınları, Ankara,1988,s. 231-232 221 Oran, a.g.e. s.138 222 M.Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara,1969, s.8 223 İnan, a.g.e. s.371-376
89
Nitekim, daha yeni yorumlarda, doğrudan doğruya Atatürk’ten yapılan
alıntılarla yaptıkları Kemalist milliyetçilik tanımlarını daha “belirgin” hale
getirmeye çalışmaktadırlar.
“Atatürkçü milliyetçilik anlayışı gerçekçidir. Somut bir vatan anlayışı önemli
yer tutar. Panislamizm panturanizm veya federal imparatorluk gibi uzak hayalleri
yoktur.”224
“Atatürk milliyetçiliğinin önemli vasıflarından biri, kendi öz kaynaklarına
uzanmak, bir ötekisi de Batı medeniyetçiliğidir. Fakat, Atatürk milliyetçiliğinin en
başta gelen vasfı muhakkak ki bağımsızlıktır.” 225
“Atatürk’ün milliyetçiliğinde, “ulusal egemenlik”, milli ahlak, milli seciye,
milli birlikte önemli yer tutar.226
“Yine Atatürk’ün millet tanımında
a) Zengin bir hatıralar mirasına sahip bulunan
b) Beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan,
c) Sahip olunan mirasın korunmasıyla beraber devam etmek hususunda
iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma
millet adı verilir. “227
“Türkler islam dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Bu dini
kabul ettikten sonra, ne Arapların ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin
224 Turhan Feyzioğlu, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, ‘Atatürk ve Milliyetçilik’s.309 225 Bekir Sıtkı Baykal,a.g.e. “Atatürk’ün Milliyetçiliği”, s.328 226 Baykal, a.g.m. s.329 227 Hamza Eroğlu, a.g.e.”Atatürk ve Milliyetçilik”, s.346
90
Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin
milli bağlarını gevşetti; milli hislerini milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi.
Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün faaliyetlerin fevkinde, şamil bir
ümmet siyaseti idi. “228
Laiklik ve laik devlet, Türk inkılabının bir temel direği olduğu kadar,
Atatürkçü milliyetçilik anlayışının da özünü oluşturur. Laiklik her türlü devlet
hizmetlerinin etki ve baskı altında kalmaksızın, vatandaşa eşit hizmetlerin
yapılmasını sağlar. Laiklikle yakın ilgisi bulunan eşitlik bir temel hukuk kuralı olarak
Atatürk milliyetçiliğinin baş özelliğini teşkil eder.”229
B.I. HAREKET VE ATATÜRK’ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI
ARASINDAKİ KARŞILAŞTIRMA
Hareket anlayışının praksisi olarak değerlendirilebilecek Anadoluculuk
anlayışını geliştirip genişletirken Topçu, resmi ideolojiyle Misak-ı Milliyle
sınırlanmış vatan anlayışı, otoriter devlet tasavvuru, haşla rağmen halk için
inkılapçılığı, demokrasi yerine seçkinlerin vesayetçiliği, gibi temel konularda benzer
bir yaklaşım göstermektedir. Şu farkla ki, geleneksel Osmanlı devlet yapısında
karşılığı bulunmayan bu kurucu ve yapıcı kavramları resmi ideoloji, batıdaki seküler
orjiniyle doldururken, Topçu daha çok, tasavvufi din anlayışına dayalı bir içerikle
doldurur. Ferdi bir iman anlayışı, ahlaki bir yükseliş, birliğe ulaşmak olarak mistifiye
edilen din anlayışıyla, İslam merkezli rolünden uzaklaştırılır. Türk-İslam sentezinin
oluşmasında baskın bir sosyolojik bir kategori olarak değerlendirilen din, millet ve
milliyetçilik anlayışının kurulmasında toplumu bir arada tutacak,’yüksek bir moral
228 İnan, a.g.e.s.21 229 Eroğlu, a.g.m.s.383-384
91
değer olarak telakki edilir. Böylelikle Hem Anadolu’daki farklı etnik unsurların ortak
bir paydada buluşturulması hem de tarihsel kültürel sürekliliğin kurulması umulur.230
Atatürk ve Anadolucular’ın vatanı esas alan, bu vatanın da Anadolu olması,
Turancılığa karşı olmaları ortak noktalarını teşkil eder. Yine soy yerine kültür, ideal
ve şuura bağlı bir milliyetçilik anlayışı da benzeyen yönleridir. Ancak din Atatürk’te
milleti oluşturan esaslı bir unsur değilken, Anadolucular’da kültür ve Türk milletinin
temel kurucu unsurlarından en önemlisi İslam dinidir. Hareket’in Türkiye
Cumhuriyeti kimliğine karşı olan tavrı bir uzlaşmayı değil bir muhalefeti
sergiliyordu. Ancak bu muhalefet Türkiye Cumhuriyeti kimliğinin fiziki değerlerini
reddetmek anlamına gelmiyordu. Sadece Türkiye Cumhuriyeti kimliğinin ideolojik
yapısını belirleme konusunda bir muhalefet söz konusuydu. Hareket dergisi çevresi
İslamcıların tersine Türk kimliğini, Türk vatanını, Türk devletini yükseltmeyi
varlıklarını nedeni olarak görüyor; ancak yürürlükteki resmi politika ile bu fiziki
unsurların tarihi köklerini belirleme konusunda ihtilafa düşüyordu. Dolayısıyla, bu
muhalefet, Türk Milletinin sadece fiziki yönüyle ruhsuz ve Batı kültürünün etkisine
açık kalmasını istemiyor, bin yıldan beri yaşanmaya çalışılan mistik değerlerin ve
İslami törenin Türk milletinin manevi yönünü doldurarak onun fiziki yanına güç ve
yön verecek bir ruhi yapının da var kabul edilmesini istiyordu. Ama sonuçta Anadolu
toprakları üstünde Osmanlı artığı egemen sınıfların kurduğu ulus devlet ve icazetli
vatan sınırları kutsanıyor, İslami toplumlardan radikal bir kopuşu ifade eden Türkçü
kimlik idealize edilmeye çalışılıyordu. 231
İslamcılardan bugün, yoğun eleştiri alan Hareket ekibinin eleştirilmesindeki
ana saik, ulus devlet kavramını ve milliyetçiliği -Turancılardan ve Kemalistlerden
farklı da olsa- benimsemeleri sebebiyledir. Milliyetçi bir ideoloji sahibinin, temel
değer olarak milleti, ideolojisinin merkezine koyması son derece doğal ve tutarlı bir
yaklaşımdır. Kabullenilemeyen durum, ümmet anlayışının, millet fikrine yabancı
olduğu, bu iki kavramın birbiriyle çatışır bir niteliğe sahip olduğu, ikisi arasında bir
tercih yapılmasının zorunlu olduğu, ve Kurani, ya da tevhidi, vahye dayalı 230 Şakar, a.g.m.s.272 231 Türkmen, a.g.m.s.60
92
Müslümanlık anlayışının (kimin tarafından ve hangi ölçülere göre nasıl belirlendiği
tartışmalı olsa da) millet fikrini terk etmek sonucunu doğurduğunu, dolayısıyla
bunun Müslüman dimağlarda, kalplerde milliyetçilik gibi batıdan ithal, bid’at
sayılabilecek bir ideolojinin de bulunmaması gerektiği anlayışını temsil ettiği
söylenebilir. Dünyadaki mevcut gelişmelere gözünü kapatan, bir dünya haritasında
bile sınırların millet esasına göre ve ulus devlet yapılanması şeklinde çizildiğini
göremeyecek durumdaki bu anlayış, ideolojik gücünü pekiştirmek için de Kuran’a
başvurma yolunu seçmektedir. Ulus-devlet yapılanmasını esas alan ve İslami
öğelerle de yoğrulmuş olsa da, milliyetçiliği benimseyen bir anlayışın Kemalizmle,
olan çatışması yüzeysellikten öteye gitmez.
Maddi değil, ruh milliyetçiliğini benimseyen Topçu ve Hareket ekibi, gerek
Cumhuriyet’in milliyetçilik anlayışından ve gerekse de laik milliyetçilikten
tamamıyla ayrılmaktadır. Milliyetçiliğinin yanında Batıcılığı ve İslam’a karşıt
tavırlarıyla da reddettiği, benimsemediği Cumhuriyet ideolojisine karşı bir tutum
içerisindedir. Cumhuriyet’in Batılılaşma anlayışının öz’den uzaklaştırıcılığına vurgu
yaparak kendi çizgisini belirleme amacındadır. 232
Milliyetçiliğin, sekülarist-modernist politikaların ekseninde resmi düzeyde
yorumlanması durumunda, bürokrasiye yönelen muhalefet içinde köktenci islamcı
muhalefetin yanı sıra, dini ile örtüşmüş olarak alternatif milliyetçi bir yaklaşımın da
doğması beklenebilir. Anadolucu milliyetçi akım, özellikle de Nurettin Topçu’da
böylesi bir muhalefetin örneklerinden birisi haline gelmiştir. Anadolucular ve
Kemalistlerin arasında, milliyetçiliği coğrafi bir gerçekliğe oturtmanın dışında ortak
hiçbir düşünce yoktur. Çünkü Kemalizm Anadolu’yu vatan olarak benimserken,
amacı Batılılaşma yönünde köklü kültürel dönüşümlerle ve kuramsal reformlarla
sivil anlamda bir “patrie”yi yaratmaktı. Bu nedenle kitle duygularını ve kollektif
değerlere prim vermeyen, yeni bir eğerler demeti etrafında oluşan bir zihniyet
devrimini öngörmekteydi. Kurtuluş savaşı sırasında kullandığı dinsel temaları
bağımsızlık sonrasında aşama aşama terk eden Kemalizme karşı Anadolucular,
232 Alver, a.g.m.s.264
93
doğrudan doğruya bu temaları kullanarak tarihsel-kültürel bir süreklilik içinde,
milliyetçiliği yeniden yorumlayarak, kollektif değerlerin bağlamında mistik bir vatan
anlayışını savundular. 1920’lerin başlangıcında ortak bir platformda bir araya
gelmelerine karşılık Kemalizm ve Anadolucu milliyetçilik, zaman içinde çatışan iki
ayrı akıma dönüştü. İlki modernist bir radikalizme çevrilirken ikincisi kültür temelli
bir gelenekçiliğe muhafazakârlığa çevrildi. 233
Resmi ideoloji ile Anadolucu muhalefet arasındaki mücadeleyi dar anlamda
bir milliyetçilik tartışmasına indirgemenin yetersiz ve yanılgın olabileceğini
düşünmekteyiz. Bu mücadele özünde bir modernizm-gelenekçilik tartışmasıdır.
Milliyetçi ideoloji bu özlü tartışmanın olsa olsa söylemini ve biçimini tayin etmede
rol oynamaktadır. Örneğin; milliyetçi ideolojinin bu şart öneme sahip
kavramlarından birisi olan “vatan” kavramı, Kemalizm adına, Fransız devriminden
esinlenen pozitivist anlamda bir toplumsal ilerlemenin süreçlerini karşılarken, Ana
dolucularda aynı kavram, yerel-tarihsel kültürel değerlerin pozitivizm karşısında
savunulmasını ve korunmasını ifade etmektedir. Kemalizm, her ne kadar kırsal
nüfusu ve kırsal değerleri okşayan ve savunan bir söyleme sahipse de, özde, bir
kentsel ideolojidir. Kemalist politikalar, nüfusunun çoğunluğunu köylülerin
oluşturduğu bir toplumda, kırsal değerlerin sağladığı ontolojik desteği kullanır.
Ancak, bu kırsal hayatın ve kültürün ülküleştirilmesi anlamına gelmemektedir. Kırsal
kültür, Kemalizmin değerlendirmeleri itibarı ile olsa olsa ham ve işlenilmeye muhtaç
bir potansiyeli ifade eder.
Anadolucu akım, kırsal hayatın ülküleştirilmesi, modernizm adına kentlerde
olup bitenlere karşı kırsal hayatın korunması esasına dayanmaktadır. Kırsal mekân
pozitivizmin karşısında kollektif ruhun direndiği mekândır. 234
233 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.44-45 234 Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik…s.45-46
94
SONUÇ
Nurettin Topçu önderliğinde çıkarılan Hareket Dergisi, Türkiye’nin gerek
kuruluş yıllarında ve gerekse sonrasındaki düşünsel arayışlarının bir ürünü olarak
tanımlayabileceğimiz “Anadolucu Milliyetçiliğin” önemli bir temsilcisi olmuştur.
Edebiyat, musiki, felsefe, sosyoloji, tarih, siyaset gibi çok çeşitli ilgi alanlarına ve
entelektüel bir içeriğe sahip olan Hareket Dergisi’nin, Tek Parti yönetimiyle dikkatli
bir dil kullanmak suretiyle, açık bir çatışma içine girmemekle ve milliyetçiliğin
Anadolu coğrafyasıyla sınırlandırılmasında görüldüğü gibi, yer yer ortak noktalarda
buluşmakla birlikte, İslami vurgusu ağır basan, Batılılaşmaya karşı mesafeli ve
eleştirel tutumuyla düşünsel planda ılımlı bir muhalefet odağı teşkil ettiği
söylenebilir.
Hareket dergisi, Anadolucu milliyetçiliğin kendine özgü anlamlar yüklediği
kavramlarını sıklıkla kullanmış; milliyetçilik anlayışını, tarih, coğrafya, kültür,
iktisat, milli şuur gibi kavramlar etrafında tanımlayarak bir derinlik kazandırmaya
çalışmıştır. Türk tarihinin başlangıcını, Türkler’e Anadolu kapılarının açıldığı 1071
Malazgirt Savaşı olarak kabul etmiş, İslam’ın, Türk Milletinin kültürel ikliminin
temel unsurlarından biri olduğunu savunmuştur. Hareket Dergisi’nin anlayışında,
milliyetçilikle İslam arasında bir zıtlık olmadığı gibi, İslam dini, adeta,
milliyetçiliklerinin olmazsa olmaz koşullarından biridir. Dergi, bir yerde Nurettin
Topçu’nun şahsi özelliklerinin ve düşünsel tutumunun etkisiyle de olsa gerek,
siyasete karşı tavır almış, olumsuz bir gözle bakmış, her türlü polemiğin dışında
kalmaya çabalamıştır.
Hareket Dergisi’nin zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte, yayın
hayatının istikrarlı bir seyir izlediği söylenebilir. Tek Parti döneminin koşulları
içinde bunu yönetime karşı açık bir tutum alıştan ve radikal söylemlerden
kaçınmalarına borçlu olduklarını söyleyebiliriz.
95
Hareket Dergisi’nde Anadolucu Milliyetçiliği benimsemiş pek çok isim yazı
yazmıştır. Bunlar arasında Türk fikir hayatında daha sonraki yıllarda etkilerini daha
fazla hissettiren, özellikle sağ çevrelerde büyük saygınlık kazanan Mehmet Kaplan,
Ahmet Kabaklı gibi genç isimlerin yanında, Hilmi Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık
gibi devrin önde gelen şahsiyetlerini sayabiliriz.
Hareket dergisi, modernleşme karşıtı muhafazakâr eğilimli bir dergidir.
Modernleşme karşıtlığı Hareket mensuplarını bir anlamda köye götürmektedir.
Köyün ve köylünün yüceltilmesi, rasyonel gerekçeler öne sürülse de çalışmamızın
daha önceki kısımlarında ifade edildiği gibi pastoral bir romantizme yol açmaktadır.
Dergide görülen bir başka özellik de komünizm ve Yahudi düşmanlığıdır. Nurettin
Topçu’nun idealist bir dünya görüşünün yakın çizgilerini taşıyan bu dergi, sadece
dergicilik yapma amacıyla çıkarılmamış, Türk insanını eğitme, ortak paydalar
etrafında toplama gibi misyonlar da yüklenmiştir.
96
KAYNAKÇA
KİTAPLAR Anderson, Benedict, Hayali Cemaatler Milletler ve Milliyetçilikler, Çev.İskender Savaşır, Metis Yayınları, İstanbul, 1995 Akşin, Sina, Türkiye Tarihi, 5.Cilt-Bugünkü Türkiye 1980-1995, Nurettin Topçu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997 Atabay, Mithat , 2. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Milliyetçi Akımlar, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005 Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, Ankara, 1992 Bora, Tanıl, Sağın Üç Hali, Birikim Yayınları, Ankara, 2001 Şen, Furkan , Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Yargı Yayınları, Ankara, 2004 Güngör, Erol, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1990 ………, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1992 Garaudy, Roger, Sosyalizm ve İslam,Çev.N.Şahsuvar, Genç Sanat Yayınevi, Ankara Hobsbawm, Eric, 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik, Çev.Osman Akınhay, Ayrıntı Yay.İstanbul, 1993 İnan, M.Afet , Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara,1969 Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, Hamle Yayınları,İstanbul Kısakürek, Necip Fazıl, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1976 ……..,, Babıali, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2003 Kışlalı, Ahmet Taner, Siyasal Sistemler, İmge Yayınevi, Ankara, 1991
97
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Cilt 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996 Kurt,,Yilmaz, Pontus Meselesi,Ankara,1995 Leca, Jean- Delonnoi,Gil, Jafferelot, Christophe, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, İstanbul, 1998, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, 2.Cilt , İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Modernleşme ve Batıcılık, 3.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Milliyetçilik, 4.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakârlık, 5.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Nurettin Topçu’ya Armağan, Der.Ezel Erverdi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992 Oran, Baskın, Atatürk Milliyetçiliği Resmi İdeoloji Dışı Bir İnceleme, Dost Yayınları, Ankara,1988 Öğün, Süleyman Seyfi, Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1992 ……., Mukayeseli Sosyal Teori ve Tarih Bağlamında Milliyetçilik, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000 Özkırımlı, Umut, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, Sarmal Yayınları, İstanbul, 2004 Rodinson, Maxime, İslam ve Kapitalizm, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1978 Smith, Antony, Milli Kimlik, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994 Şaylan, Gencay, Postmodernizm, İmge Yayınevi, Ankara, 2002 Şehsuvaroğlu, Lütfü, Nurettin Topçu, Alternatif Yayınları, Ankara, 2002 Tekin Alp, Kemalizm, Kemalizm, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul ,1998 Topçu, Nurettin, Ahlak Nizamı, Dergah Yayınları, İstanbul, 1999 ………,Yarınki Türkiye, Dergah Yayınları, İstanbul,1999
98
Türkdoğan, Orhan, Ziya Gökalp Sosyolojisinde Bazı Kavramların Değerlendirilmesi, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları,Ankara, 1973 Türkdoğan, Orhan, Değişme-Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul, 1998 Yılmaz, Aytekin, Çağdaş Siyasal Akımlar, Vadi Yayınları, Ankara, 2003 MAKALELER Akyıldız, Kaya, ‘Mavi Anadoluculuk’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Modernleşme ve Batıcılık , 3.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Akyıldız, Kaya- Karacasu, Barış, ‘Mavi Anadolu: Edebi Kanon ve Kemalizm ile Bir Ortaklık Denemesi’,Toplum ve Bilim, Yıl 1999, Sayı 81 Alver, Köksal, ‘Anadoluculuk ve Nurettin Topçu’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Argın, Şükrü, ‘Nurettin Topçu’nun Ümitsiz İhya Arzusu Ya da Siyasetin Taşrasında Taşranın Siyasetini Tahayyül Etmek’,Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakarlık, 5.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Arık, Remzi Oğuz, ‘Tarih Görüşü’,Hareket, Mayıs 1947,Sayı 3 ……., ‘Oluşuma Bahtiyar İdealist’ Hareket, Kasım 1947, Sayı 9 Başgil, Ali Fuat, ‘Müspet Milliyetçilik’, Hareket, Eylül, 1948, Sayı 19 Baysal, Bekir Sıtkı, ‘Atatürk’ün Milliyetçiliği”, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1992 Ali, Birinci, ‘Hareket Mecmuası’, Türk Yurdu, Mayıs 2005 Çağaptay, Soner, ‘Otuzlarda Türk Milliyetçiliğinde Irk, Dil ve Etnisite’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Milliyetçilik, 4.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, Çongur,Rıdvan, ‘Remzi Oğuz Arık’, Remzi Oğuz Arık Armağanı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987 Deren, Seçil, ‘Türk Siyasal Düşüncesinde Anadolu İmgesi’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, 4.Cilt Milliyetçilik, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003
99
Doğan, Mehmet, ‘Nurettin Topçu’nun Hareketi’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Elibol, Sadettin,’ Muhalif Bir düşünce Okulu Hareket Dergisi’, Türkiye’de Modern Siyasi Düşünce, Muhafazakârlık, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Eroğlu, Hamza, ‘Atatürk ve Milliyetçilik’, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1992 Feyzioğlu, Turhan, ‘Atatürk ve Milliyetçilik’, Atatürkçü Düşünce, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1992 İmzasız, Kırk Yıllık Hareket’,Hareket, Mart 1979,Sayı 163 İzgi, Bahattin, ‘Köy Davası Hakkında Bazı Mülahazalar’, Hareket, Ocak 1948, Sayı 11 İşcan, M.Zeki, ’İslam İhya Hareketi, Modernizm ve Nurettin Topçu’, Türkiye Günlüğü, Kasım-Aralık, 1994, Sayı 31 Kaplan, Mehmet, ‘Bugünkü Medeniyet ve Fert’, Hareket, Mart 1947 …….., ‘Yeni Türk Milliyetçiliği’, Hareket, Ekim 1947, Sayı 8, ……..,’ İçtimai Şuuraltı ve Edebiyat’, Hareket Kasım 1947, Sayı 9 …….., ‘Milliyetçiliğe Dair’, Hareket, Ocak, 1948, Sayı 11, ………,‘Millet ve Milli Şuur’, Hareket, Ağustos, 1948, Sayı 18 …….., ‘Anadolu’nun Kuvvetleri, Hareket, Eylül 1948, Sayı 19 …….., ‘Kırk Yıllık Hareket, Mehmet Kaplan’la Söyleşi’,Hareket, Mart 1979, Sayı 163 …….., Mehmet,‘Üç Büyük Akım: Millileşmek-Demokratikleşmek-Sanayileşmek’,Türk Edebiyatı, Mart 1986 Konukman, Ercüment,’ Nurettin Topçu’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Fırat, Mollaer,, ‘Türk Sosyalizmine Bir Katkı’, Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Kara, İsmail, Bir Siyasi İhya Hareketi,Topçu’da Siyaset ve Devlet Telakkisi’ Hece, Nurettin Topçu Özel Sayısı, Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006
100
Karaömerlioğlu, M.Asım, ‘Türkiye’de Köycülük’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, 2.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 Okurer, Cahit ‘İnsanlık İdeali ve Milliyetçilik, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6 ……., ‘İdeal ve İdeoloji’, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 6 …….., ‘Hürriyet Ne Değildir?” Hareket, Eylül 1948,Sayı 19 …….., ‘Garplılaşma Hareketleri’ Hareket, Haziran 1949, Sayı 28 Kıvanç,Cemil,‘Nurettin Topçu’nun Devlet Anlayışında Ekonomik Görüşler’, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992 Koçak, Cemil, ‘Tek Parti Yönetimi, Kemalizm ve Şeflik Sistemi:Ebedi Şef/Milli Şef’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-Kemalizm, Cilt 1, İstanbul, Öğün, Süleyman Seyfi,’Türk Muhafazakârlığının Politik Kökleri’, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce, 5.Cilt Muhafazakârlık, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 …….., ‘Nurettin Topçu Üzerine Bazı Dikkatler’, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergah Yayınları, İstanbul, 1992 Seren, Suat , ‘Milli Birlik’, Hareket,Kasım 1947, Sayı 9 Şakar, Cemal,‘Topçu’da Türk-İslam Harikası Olarak Millet ve Milliyetçilik’, Hece , Nurettin Topçu Özel Sayısı Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Türkmen, Hamza,’ Hareket Dergisi 1939–1982 Milli İslam Teorisi Ya da Milli Dindarlık’, Hak Söz, Sayı 41–42, 1994 Ülken, Hilmi Ziya,’ Millet’, Hareket, Mayıs 1947, Sayı 27 Topçu, Nurettin,‘İçtimai Sınıflar’, Hareket, Mart 1939, Sayı 2 ……., ‘Bizde Milliyet Hareketleri’,Hareket, 1939 ……,.’Benliğimiz’, Hareket, Mayıs 1939, Sayı 4 …….,.Avrupa’, Hareket, Şubat 1943, Sayı 9, …….,.‘Millet ve Milliyet’, Hareket, Mayıs 1943, Sayı 12 …….,.’Mukaddes Kurbanlar’,Hareket, Ağustos 1947
101
……., ‘Millette İzzeti Nefis ve Siyaset’, Hareket, Ağustos 1947, Sayı 18 ……., ‘Millet Ruhu ve Milli Mukaddesat” ,Hareket,Haziran 1948, Sayı 16 ……..,.,Devlette İrade’, Hareket ,Kasım 1948, Sayı 21 ………, “Siyaset ve Mesuliyet Vazife Adamı Kalp Adamı’ Hareket, ………,Hakimiyet ve Demokrasi’ Hareket, Ocak 1949, Sayı 23 Yıldız, Ahmet, ‘Kemalist Milliyetçilik’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce- Kemalizm, 2.Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002 TEZ Yiğit, Ali, İnönü Dönemi Eğitim ve Kültür Politikası (1938-1950), Hacettepe
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ankara, 1990
DERGİLER
Hareket , 1939-1949, Sayı, 1-28
Hece , Nurettin Topçu Özel Sayısı, Yıl 10, Sayı 109, Ocak 2006, Ankara
102
EKLER
iii
İÇİNDEKİLER
ÖZET ....................................................................................................................... i ABSTRACT............................................................................................................ ii İÇİNDEKİLER ..................................................................................................... .iii ÖNSÖZ ....................................................................................................................v KISALTMALAR ................................................................................................... vi GİRİŞ ......................................................................................................................1 I. BÖLÜM: HAREKET DERGİSİ ......................................................................7 A. YAZARLAR .....................................................................................................14 A.I.Nurettin Topçu’nun Hayatı .............................................................................15 II. BÖLÜM: FİKİR KATEGORİLERİ A. HAREKET VE MUHAFAZAKARLIK ...........................................................18 B. ANADOLUCULUK VE HAREKET................................................................19 B.I. KÖYCÜLÜK ..................................................................................................25 B.II. İSLAM ANLAYIŞI .......................................................................................28 C. .HAREKET VE MODERNLİK KARŞITLIĞI.................................................30 D. HAREKET VE MİLLİYETÇİLİK ...................................................................35 D.I Millet ve Milliyetçilik ......................................................................................35 D.II.Milli Kültür.....................................................................................................38 D.III Hareket’in Milliyetçilik Anlayışı ..................................................................40 D.IV.İnsani Milliyetçilik........................................................................................48 E. HAREKET VE BATICILIK .............................................................................50 F.HAREKET VE SOSYALİZM............................................................................54 F.I.Milliyetçilik ve Sosyalizm................................................................................60 F.II.İslam ve Sosyalizm .........................................................................................63 F.III.Anti-Komünizm .............................................................................................66 F.IV.Anti-Semitizm ...............................................................................................67 G.HAREKET, DEVLET VE SİYASET................................................................68 G.I. Hareket’in Devlet Görüşü...............................................................................68 G:II.Siyaset Dışılık.................................................................................................73 İ.HAREKET VE DEMOKRASİ............................................................................75 J.HAREKET VE SANAT......................................................................................77
iv
III.BÖLÜM. DÖNEMİN FİKİR AKIMLARIYLA KARŞILAŞTIRMALAR A. MAVİ ANADOLUCULUK..............................................................................82 A.I.Mavi Anadolucularla Hareket ve Anadolu Milliyetçilerinin Karşılaştırılması ..............................................................................................85 B. ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ........................................................................87 B.I. Hareket ve Atatürk Milliyetçiliğinin Karşılaştırılması ...................................90 SONUÇ................................................................................................................ 94 KAYNAKÇA ...................................................................................................... 96 EKLER............................................................................................................... 102
H.Ü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürlüğüne
İşbu çalışma; jürimiz tarafından Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan : Doç.Dr. Yunus KOÇ Üye : Doç.Dr. Adnan SOFUOĞLU Üye : Yrd.Doç.Dr. Hulusi LEKESİZ Üye : Yrd.Doç.Dr. Yonca ANZERLİOĞLU Üye : Dr. M.Dervis KILINÇKAYA (Danışman)
Yukarıdaki imzaların , adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. 22.11.2006 Prof.Dr.Mustafa YILMAZ Enstitü Müdürü
vi
KISALTMALAR
a.g.e: Adı geçen eser a.g.m: Adı geçen makale bkz: Bakınız Çev. Çeviren s. : Sayfa S. : Sayı TOTTTH : Türk Ocakları Türk Tarihi Tetkik Heyeti TTTC : Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti vb: Ve buna benzer vd. Ve diğerleri Yay. : Yayınları
1
EK 1 MAKALELER DİZİNİ
ŞUBAT 1939, S.1
Nurettin Topçu, ‘Rönesans Hareketleri’ K.Fikret Arık, ‘Mahatma Gandi’ K.Fikret Arık, Mahatma Gandi II‘ Mehmet Kaplan, ‘Oğuzlar’ Cahit Okurer, ‘Namık Kemal/ Hürriyet ve Vatan Fikirleri’ Ali Ölmezoğlu, ‘Büyük Çınar’ Nurettin Topçu, ‘Hareket Felsefesi’
MART 1939, S.2
K.Fikret Arık, ‘Cermen Ruhu ve Hukuk Fikri’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Sönüyor Dönüyorum’ Nurettin Topçu, ‘Asrımızın Hareket Adamları’ Nurettin Topçu, ‘İçtimai Sınıflar’ Nurettin Topçu, ‘Vatandaş Ahlakı’
NİSAN 1939, S.3
Nurettin Topçu, ‘Siyaset ve Mesuliyet, Vazife-Kalp Adamı’ Miraç Katırcıoğlu, ‘İradesiz İrade’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Tanrı Yere İnseydi’ Nizam Ahmed, ‘Şehirler’ Nizam Ahmed, ‘Namus’ J.Segond, ‘His Estetiği’ Nurettin Topçu, ‘Bizde Milliyetçilik Hareketleri’, Nurettin Topçu, ‘İçtimai Sınıflar 2’
MAYIS 1939, S.4
Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuklar’ Hareket, ‘Bir İzah’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Felsefe / El Sentimento Tragico de la Vida’ Nizam Ahmed, ‘Çalgıcılar’ J.Segond, ‘His Estetiği’ Nurettin Topçu, ‘Benliğimiz’ Nurettin Topçu, ‘Zorba Esir Medeniyetleri’
HAZİRAN 1939, S.5
Nurettin Topçu, ‘Mabet ve Tabiat’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuklar II’ Fedor Dostoyevski, ‘Büyük Engizisyoncu’Çev.K.Fikret Arık, Miraç Katırcıoğlu, ‘Ruh Cephesinde Yeni bir Şey Yok veyahut Cinayete Dair’
2
İLK TEŞRİN,1939,S.6
Nurettin Topçu, ‘Neslimizin Tarihi’ Nurettin Topçu, ‘Muallim’ Leman Avni Başa, ‘’Edgar Allen Poe (1809-1849)’, Hüseyin Batuhan, ‘Beşeriyet Son Peygamberini Bekliyor’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuklar III-IV’ A.Elder, ‘Müzik ve Resim’ Nizam Ahmed, Yemin ve Şahit’ Hasan Tanrıkut, ‘Ameli Tabiat-Ahlak ve Estetik Prensiplerine Giriş
İKİNCİ TEŞRİN 1939,S.7
Leman Avni Başa, ‘Mahatma Gandi’, Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk’ A.Elder, ‘Güzel Sanat Bahisleri / Resim-Mevzu’ Miraç Katırcıoğlu, ‘Kainatın Lugatı’ Nizam Ahmed, ‘Kuşlar’ Bülent Tarcan, ‘Yaratıcı Dehanın Üç Devri ve Beethoven’ Nurettin Topçu, ‘İki Mezar’ Nurettin Topçu, ‘Sanatkâr’
ŞUBAT 1942,S.9………………….
Hüseyin Batuhan, ‘Beethoven II’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk 6’ İmzasız, ‘Mahatma Gandi’ Ali Münif İslamoğlu, ‘Mehmet Akif’ Rüknettin Fethi, ‘Çıbana Neşterler’ Nurettin Topçu, ‘Avrupa’
İLK KANUN 1942, S.8
K.Fikret Arık, ‘Hukukçu Gözüyle Hugo’nun Sefilleri’ Hüseyin Batuhan, ‘Beethoven’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk V’ Ali Münif İslamoğlu, ‘Asya’nın Üstünlüğü ve Düşkünlüğü’ Lütfü Bornovalı, ‘Yaban/ Muharriri:Yakup Kadri Karaosmanoğlu Cahit Okurer, ‘İlim Zihniyeti ve Lise Öğretimi Hakkında’ Nurettin Topçu, ‘Hakikat Dini’ Lütfü Bornovalı, ‘Yaban’
MART 1943, S.10
Hüseyin Batuhan, ‘Karamazof Kardeşler Hakkında’ Hüseyin Batuhan, ‘Yaşayan Baudelaire’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk 7’ Vladimir Rozanof, ‘Vladimir Rozanof’tan Parçalar’
3
NİSAN 1943, S.11
Hüseyin Batuhan, ‘Karamazof Kardeşler Hakkında II‘ Hüseyin Batuhan, ‘Tiyatroya Dair’ Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk VII’ Ali Münif İslamoğlu, Tarihten Çizgiler’ Cahit Okurer, ‘İnanış Hakkında’ Vladimir Rozanof, ‘Vladimir Rozanof’tan Parçalar II’Çev.Hüseyin Batuhan Rüknettin Fethi, ‘Çıbana Neşterler’ Nurettin Topçu, ‘Hakikat Düşmanı Üç Felsefe Pozitivizm –Pragmatizm-Sosyolojizm’ Nurettin Topçu, ‘Lise Dersleri’ Nurettin Topçu, ‘Millet ve Milliyet’
MAYIS 1943, S.12
Julien Benda, ‘Avrupa Milletine Nutuk VIII’
MART 1947,S.1
Remzi Oğuz Arık, ‘Çağımız’ Ali İhsan Balım, ‘Anadolu ve Aydınlarımız’ Lütfü Bornovalı,’Üniversitemiz’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Bugünkü Medeniyet ve Fert’ Charles Morgan, ‘Harp ve Sulh’ Cahit Okurer, ‘İnsan Hayatında Prensipler’ Nurettin Topçu, ‘Ahlak Nizamı’
NİSAN 1947, S.2
Aşıkpaşazade,’Tarihten Notlar’ Lütfü Bornovalı, ‘Eğitimde Demokrasiye Doğru’ Hasan Basri Çantay, ‘Haramın, Halalin Aslı Yokmuş’, İmzasız, ‘Kendimizi Dışarıda Aramayalım’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Düşünce’ Charles Morgan, ‘Harp ve Sulh’ Cahit Okurer, ‘Eğitim ve Öğretim Prensipleri’ Nurettin Topçu, ‘İradenin Davası’
MAYIS 1947,S.3
Nurettin Topçu, ‘Roden’in Sanatı’ K.Fikret Arık, ‘Kanun ve Ülkü’ Remzi Oğuz Arık, ‘Tarih Görüşü’ A.İhsan göğüş, ‘Fen ve Teknik İlerlemesi Cemiyette Bir Ahlak Buhranı Yaratmış mıdır’ A.İhsan Göğüş, ‘Fen ve Teknik İlerlemesi Cemiyette Bir Ahlak Bunları Yaratmış mıdır? ’
4
İmzasız, ‘Ayın Hercümerci /Eğlence-İşkence; Türk Düşmanı Türk dostu; Hamdullah Suphi’nin Sözleri’ İmzasız, ‘Ayın Hercümerci’ İmzasız, ‘Tarihten Notlar/27 Sene Evvelki Telgraf’, Ali Münif İslamoğlu, ‘Nasıl Yıkmak İstiyorlar’ Mehmet Kaplan, ‘Eski ile Yeni’ Cahit Okurer, ‘Eğitim ve Öğretim Prensipleri II’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’
HAZİRAN 1947, S.4
Lütfü Bornovalı, ‘Liselerimizde Edebiyat Öğretimi ve Kitapları’ İmzasız, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Taassub, İlim ve Sevgi’ Mehmet Kaplan, Yazı Terbiyesi’ Cahit Okurer, ‘Züppe Tipleri’ Pascal, ‘Kainat ve İnsan’, Çev.Mehmet Nurettin Ulaş Nurettin Topçu, ‘İnsanda İrade’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Alain, ‘Mesut Olmak Sanatı’ Remzi Oğuz Arık, ‘İstanbul Fethinin 500 üncü Yıldönümünde Yeni Çağlardaki Rolümüzü Belirtmeliyiz’ İmzasız, Neşriyat’
TEMMUZ 1947, S.5
Alain, ‘Gayri İradi Cinayetler’ Remzi Oğuz Arık, ‘İstanbul’un Fethinin 500 üncü Yıldönümünde Rolümüzü Belirtmeliyiz’ Lütfü Bornovalı,’ Zavallı Neslimiz’ Cahit Okurer, ‘Sanatkarın İdealistliği’ Nurettin Topçu,Taassub, İlim ve Sevgi’ Celalettin Tuğrul, ‘Beş Şehir’
AĞUSTOS 1947, S.6
A.İhsan Balımoğlu,’Sıladan Mektuplar Lütfü Bornovalı, ‘Liselerde Edebiyat Öğretimi ve Kitapları II’ Bossuet- Çev. M.N.Ulaş, ‘İnsanın Hayatı’ İmzasız, ‘Kitaplar’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Şahsi Teşebbüs’ Muzaffer ateş Kebapçıgil, ‘Sultan Veled’in Sırrı’, Kadi Bülban ve Çocukları’ Cahit Okurer, İnsanlık İdeali ve Milliyetçilik’ Pascal, ‘İnsanın Tezadı’, Çev.M.N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Mukaddes Kurbanlar’ Celalettin Tuğrul, ‘Demokrasilere Her Zaman Güvenililebilir mi?
5
EYLÜL 1947, S.7
Maurice Bedel, ‘Bilgiye Susamış Goethe’ Mehmet Kaplan, ‘Yüksek Okunan Şiir’ Mustafa kutlu, ‘Kitaplar Arasında / Tarih Cahid Okurer, ‘Kitaplar Arasında’ Cahit Okurer, ‘İdeal ve İdeoloji’
EKİM 1947, S.8
Ali İhsan Balımoğlu, ‘Bir Tavzih’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Yeni Türk Milliyetçiliği’ Cahid Okurer, ‘Dergiler Arasında’ Cahid Okurer, Kitaplar Arasında / Türk Edebiyatında Nazım & İkinci Şimal Sokağı’ Cahit Okurer, Gerçek Medeniyet ve Milliyet Dünyası’ Peguy, ‘Hakikatı Araştırma’ Çev.M.N.Ulaş Senirkent Belediye Başkanlığı, ‘Sıhhi Talimat’ Celalettin Tuğrul, ‘İfsad Edilen Seçimlerin Pek Tabii Neticeleri’
KASIM 1947,S.9
Remzi Oğuz Arık, ‘Bahtiyar İdealist’ Oktay Aslanapa,’Sanat ve Kültür’ Selami Başkurt, ‘Çakırın Kahvesi’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘İçtima Şuuraltı ve Edebiyat’ Cahid Okurer, Kitaplar Arasında’ Cahit Okurer, ‘Liselerde Disiplin ve Terbiye Meselesi’ Suat Seren, ‘Milli Birlik’ Nurettin Topçu, ‘İlahi Resmi Geçit’
ARALIK, 1947, S.10
İsmail Hakkı Aladağ, ‘Bu Toprağın Ağrıları’ Lütfü Bornovalı, ‘ Mehmet Akif ve Büyük Eseri’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Cahit Okurer, ‘Mehmet Akif’in İnsani Değeri’ Nurettin Topçu, ‘Mehmet Akif’
OCAK 1948,S.11
Oktay Aslanapa,’Anadolu’da Türk Sanatı Devirlerine Genel Bir Bakış’ Balıkesirli Hasan Basri Çantay, ‘Vatanperver Akif’ Hasan Basri Çantay, ‘Mehmet Akif Hangi Şairleri Severdi’ İmzasız, ‘Ayın Hercümerci / Mezhep Kavgaları’ Mehmet Kaplan, ‘Milliyetçiliğe Dair’ Cahit Okurer, ‘Namık Kemal’in Aile Makalesi’ Kemal Or, ‘Tahlil ve Tenkit/Tek Çarık Yüzbaşı’ Mustafa Sabri Sözeri, ‘Mehmet Akif’in Dindarlığı’
6
Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları’ Celalettin Tuğrul, ‘Bu Millet Nasıl Tahrip Edilir’
ŞUBAT 1948, S.12 İsmail Hakkı Aladağ, ‘Kara Sapan’ K.Domaniç, ‘Kötülüklere Karşı’ İmzasız, ‘Tarihçilerimizden Soruyorum’ Bahattin İzgi, ‘Köy Davası Hakkında Bazı Mülahazalar’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Mehmet Kaplan, ‘Tenkid’ Cahit Okurer, ‘Aile Hakkında’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Tarihi Mektupları II’ Hilmi Ziya Ülken, ‘Türk Destanına Doğru’
MART 1948,S.13
A.İhsan Balım, ‘Hüseyin Avni Ulaş’ın Büyük Ruhuna’ Lütfü Bornovalı, ‘Gandi ve Düşündürdükleri’ Lütfü Bornovalı, ‘ Hüseyin Avni’ Mehmet Kaplan, ‘Gandi ve İnsan’ Yusuf Keçecioğlu, ‘Hüseyin Avni’nin Ardından’ Cahit Okurer, ‘Büyük Ruh Kahramanı: Gandi’ Nurettin Topçu, ‘Hüseyin Avni / Birinci Meclisin Dağılmasına Kadar’ Hilmi ziya Ülken, ‘Gandi’nin Nutuklarından’
NİSAN 1948, S.14
Lütfü Bornovalı, ‘Partiler Karşısında Hüseyin Avni’ Hareket,Erzurum Belediyesinin Dikkat Nazarına’ Cahit Okurer, ‘Karakter Kahramanı Hüseyin Avni’ Nurettin Topçu, ‘Hüseyin Avni / Birinci Meclisin Dağılmasından Sonra’
MAYIS 1948, S.15
Nurettin Topçu, ‘Millette İrade’ Asaf Muammer, ‘Hüseyin Avni’nin Kabrini Ziyaret Münasebetiyle’ Jale Baysal, ‘Köy Evi’ Lütfü Bornovalı, ‘Gandi ve Düşündürdükleri 2’ Lütfü Bornovalı, ‘Partiler Karşısında Hüseyin Avni 2’ Mehmet Kaplan, ‘Edebiyat Coğrafyası’ Celalettin Tuğrul, ‘Üç Parlamento’
HAZİRAN 1948, S.16
Nurettin Topçu, ‘Millet ve Milli Mukaddesat’ Jale Baysal, ‘Modern Bir Hikayeci Hakkında/Adile Ayda’ya Cevap’ İmzasız, ‘Sabır’
7
İmzasız, Seyahatler’ Mehmet Kaplan, Yahya Kemal’de Tarih ve Coğrafya Fikri’ Cahit Okurer, ‘Dedikodu’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları III/Sahipsiz Şehir’
TEMMUZ 1948, S. 17 Alain, ‘Çözmek’ Alain, Kafa Sağlığı’ Alain, ‘Küfürler’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında 1, (Enver Ziya Karal’ın aynı adlı kitabının eleştirisi) Mehmet Kaplan, ‘Yunus Emre ve Bugünün Meseleleri’ Charles Morgan, ‘İnsan Hayatında İrade ve Zaruret’, Çev. Cahid Okurer Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları/ Bu Şehrin Çocukları’ Nurettin Topçu, ‘Millette İrade Sefaletleri’
AĞUSTOS 1948, S.18
Alain, ‘Alain’den Hikmetler/Kamalı Raks’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında 2’ Victor Cousine, ‘Ruhçuluk’, Çev.M.N.Ulaş İmzasız, ‘İşler’ Mehmet Kaplan, Millet ve Milli Şuur’ Charles Morgan, ‘İnsan Hayatında İrade ve Zaruret II’, Çev. Cahid Okurer Cahit Okurer, Hürriyetin Sözü ve Kendisi’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları V/İstanbul’da Bir Gün’ Nurettin Topçu, ‘Millette İzzeti Nefis ve Siyaset’ Hilmi Ziya Ülken, ‘Türk Milletinin Teşekkülü’
EYLÜL 1948, S.19
Alain, ‘Eserler’ Ali Fuat Başgil, ‘Müspet Milliyetçilik’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında 3’ Mehmet Kaplan, ‘Anadolu’nun Kuvvetleri’ Mme De Stael, Melankoli’, Çev.Mehmet N.Ulaş Cahit Okurer, ‘Hürriyet Ne Değildir’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları VI.Bir Gün Daha’
EKİM 1948,S.20
Alain, ‘Tavırlar, Jimnastik, Dualar ‘ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında IV’ Mehmet Kaplan, San’at ve Cemiyet’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları VII / İnsan Hayatı’
8
KASIM 1948, S.21
A.İ.Balımoğlu, ‘Türk Ocaklarına Dair / Bir Hasbihalden’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında VI’ Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları’ Ziyaeddin F.Fındıkoğlu, ‘Dil Kongresinde’ Cahit Okurer, ‘Hürriyet Meselesi Hakkında’ Marcel Raymond, ‘Şiir Anlayışı ve Baudelaire ‘, Çev.M.N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Devlette İrade’
ARALIK 1948, S.22
Remzi Oğuz Arık, ‘Türk Medeniyet ve Sanat Tarihi’ Lütfü Bornovalı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Hakkında ’ Hareket, ‘Mehmet Akif’in Manevi Huzurunda’ Mehmet Kaplan, ‘Nesillerin Ruhu ’ Cahit Okurer, ‘İnsanda hürriyet ve İrade’ Nurettin Topçu, ‘Devlette Hakimiyet ve Mesuliyet İradesi’
OCAK 1949, S.23
Alain, ‘Eş’ Ali Rıza Alp, ‘Türk Romanında İstanbul-Anadolu Münasebetleri’ Ahmet Kabaklı, ‘Yahudi Kavmine Nutuk ‘ Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu’ Lamennaisse,’Din Bahsinde Lakaydi’ Çev.Mehmet N.Ulaş Andre Rousseau, ‘Paul Claudel İncil Okuyor’, Çev.Cevat Aydemir Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları IX / Son Nesiller’ Nurettin Topçu, ‘Hakimiyet ve Demokrasi III’
ŞUBAT 1949, S.24
Asaf Muammer, ‘Hareket Mecmuasu Tahrir Heyetine’ Lütfü Bornovalı, ‘Hüseyin Avni / Siyasi ve Ahlaki Şahsiyeti’ Denizcioğlu, ‘Hüseyin Avni Ulaş’a Dair Bir Katre Düşünce’ Ziyaeddin F.Fındıkoğlu, ‘Hüseyin Avni’yi Hatırlarken’ Hareket, ‘Müessisan Cemiyeti Beyannamesi’ Selahattin Köseoğlu, ‘Hüseyin Avni’nin Aziz Ruhuna’ Cahit Okurer, ‘Hüseyin Avni’yi Anarken’ Nurettin Topçu, ‘Hüseyin Avnisiz Bir Yıl’
MART, 1949, S.25
Nurettin Topçu, ‘Sanatta İrade’ Ali İhsan Balımoğlu, ‘Köpekler Haçtan Geliyor’ Ahmet Kabaklı, ‘Süleyman Nazif / Müstesna Bir Karakter Abidesi’ Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu III’ Cahit Okurer, ‘Garplılaşma Hareketleri’
9
Marcel Raymond, ‘Paul Valery’ Çev.M.N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları X / Müslüman İstanbul ve Şimdiki Dindarlık ’
NİSAN 1949,S.26
Alain, Hususi Hayat Hakkında ‘ Lütfü Bornovalı, ‘Oğlumuz’ (Tarık Buğra) Rifat Necdet Evrimer, ‘Konuşmak ve Susmak Sanatı’ Mehmet Kaplan, Mukaddes Uçurum’ Necati Karabacak, ‘Tarihi notlar / Hareket Mecmuası Tahrir Heyetine’ Lacordaire, ‘Dünyanın Saadeti’ Çev. Mehmet N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları XI / Fakir Hayatları ve Büyük Adamları’ Nurettin Topçu, ‘Dinde İrade’
MAYIS 1949, S.27
Nurettin Topçu, ‘İsyan Ahlakı’ Ali İhsan Balımoğlu, ‘İki Uyanış’ Rifat Necdet Evrimer, ‘Normal, Anormal’ Ahmet Kabaklı, ‘Ayın Hercümerci’ Ahmet Kabaklı, ‘İyi İle Kötü Vuruştular’ Mehmet Kaplan, ‘Büyük Terkibe Doğru’ Nicole, ‘İhtiraslarımızın Boşluğu’ Cahit Okurer, ‘Garplılaşma Hareketleri II’ Pascal,’İhtiraslarımızın Boşluğu’ Ernest Renan, ‘Neron’, Çev.Mehmet N.Ulaş Nurettin Topçu, ‘Amerikan Mektupları XII / Ömürleri ve Hürriyetleri’ Hilmi Ziya Ülken, ‘Millet’
HAZİRAN 1949, S.28
Lütfü Bornovalı, ‘Özlediğimiz Samimiyet’ İmzasız, ‘Dünyayı Değiştirebilirsiniz’, Çev. İhsan Balımoğlu Mehmet Kaplan, ‘Tek Kitap, Çok Kitap’ Cahit Okurer, ‘Garplılaşma Hareketleri III/1908’den Bugüne Kadar’ Hilmi Ziya Ülken, Kültür ve Medeniyet’
v
ÖNSÖZ
1939 yılı Şubat ayına gelindiğinde Milli Mücadelenin önderi ve Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden bu yana henüz çok fazla bir
zaman geçmemişti. Türkiye, halkı, kurumları ve önde gelen siyasi, askeri şahsiyetleriyle
beraber bu yeni ortama uyma çabasındayken, Nurettin Topçu’nun önderliğinde Hareket
Dergisi sessiz sedasız yayın hayatına atılıyordu. Nurettin Topçu’nun idealist kişiliğinin
etkisiyle de olsa gerek, bir çok hemcinsinin başına gelenin aksine, uzun sürecek bir yayın
ömrüne sahip olan Hareket Dergisi, yazarları hakkında bire bir yapılan çalışmalar istisna
edilecek olursa, bütünsel anlamda üzerinde fazla durulmamış olması nedeniyle araştırmaya
değer bir konudur.
Bu çalışmada, Hareket Dergisinin 1939-1949 yıllarını kapsayan Tek Parti dönemine
paralel sayıları incelenmiştir. Araştırmada derginin siyasal konulardaki görüşleri,
milliyetçilik, devlet, demokrasi, batıcılık, modernleşme, İslam gibi konulara olan bakış açısı,
çağdaşı fikir akımlarıyla olan ortak noktaları, farklılıkları ele alınmaya çalışılacaktır. Hareket
dergisinin orijinal nüshaları çalışmanın temel kaynağı durumundadır.
Bu araştırma sırasında bilimsel katkıları yanında, manevi destek sağlayan ve
çalışmamı bitirmemde büyük payı olan ve bu desteklerini ömür boyu minnetle
hatırlayacağım, değerli hocalarım Prof.Dr.Mustafa Yılmaz’a, Prof.Dr.Adil Dağıstan’a, Dr.
Derviş Kılınçkaya’ya, Doç.Dr. Adnan Sofuoğlu’na, kütüphanesini benim hizmetime sunan,
aziz dostum Mustafa Yiğit’e ve yine bu çalışmayı bitirmem için manevi destek sağlayan
sevgili kayınpederim Hamit Taşçı’ya, değerli eşim Çiğdem’e, TODAİE Kütüphanesi, Milli
Kütüphane çalışanlarına içtenlikle teşekkür ederim.
i
ÖZET
Hareket Dergisi Tek Parti iktidarı döneminde Nurettin Topçu önderliğinde
yayın hayatına girmiştir. Dergi, siyaset, felsefe, sanat, edebiyat, kültür gibi bir çok
konunun işlendiği entelektüel bir içeriğe sahiptir. 1939 ve 1943 yılları arasında 12, 1947
ve 1949 yılları arasında ise 28 sayı olarak çıkan bu dergi, Nurettin Topçu dışında Hilmi
Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık, Mehmet Kaplan, Ahmet Kabaklı gibi Türkiye’nin
düşünce hayatında önemli etkileri bulunan isimlerin yazı yazdığı bir okul işlevi
görmüştür.
Hareket dergisi, esas olarak Anadolucu milliyetçilik görüşüne sahip, Turancılık
gibi milliyetçilik anlayışlarına uzak, muhafazakar, Yahudi düşmanlığını savunan anti-
komünist bir dergidir.Hareket ekolü Türkiye’deki rejime karşı da mesafeli bir duruşa
sahip olmasına rağmen, yine de rejimle açıkça karşı karşıya gelmemeye özen
göstermiştir
Hareket Dergisi’nin de benimsediği Anadolucu milliyetçilik, Türklerin
tarihinin 1071 Malazgirt Zaferiyle başladığını ve Türklerin vatanının Anadolu
olduğunu, Anadolu’nun İslam’la harmanlandığını savunmaktadır. Milletin
oluşumunda; tarih, coğrafya, iktisadi şartlar, din ve kültürün önemli olduğu Anadolucu
milliyetçiliğin görüşleri arasındadır.
Hareket Dergisi’nin savunduğu bu görüşleriyle dönemin bazı düşünce
ekolleriyle ortak noktalar taşımakla birlikte, onlardan önemli ölçüde de ayrılmaktadır.
ii
ABSTRACT
The “Hareket” Magazine was first published by a team headed by Nurettin Topçu at
the era of one-party democracy in Turkey. The magazine had an intellectual context,
and addressed many fields such as politics, philosophy, arts, literature, culture, etc.
Published for 12 issues from 1939 to 1943, and for 28 issues from 1947 to 1949, this
magazine acted as a specific school comprising of such portraits, besides Nurettin
Topçu, including Hilmi Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık, Mehmet Kaplan and Ahmet
Kabaklı, all of whom considerably affected the Turkey’s life of thoughts.
The “Hareket” Magazine adopted such a conservative, anti-semitist and anti-
communist ideology that mainly supported the Anatolian Nationalism, but kept away
from such nationalist movements as Turanism. Though the “Hareket” school also kept
distant to the then ruling regime in Turkey, it took care of not creating a clear and
direct conflict with the regime.
The Anatolian Nationalism, which was supported even by the Hareket Magazine,
defends that the Turkish history commenced with the Malazgirt Victory in 1071, and
the Turkish homeland is Anatolia, and that this land is collated by Islam. The
Anatolian Nationalism supports such opinions as that the history, geography,
economic conditions, religion and culture are important factors in the formation of a
nation.
Though the opinions defended by the Hareket Magazine carries a number of common
points of view with some other schools of thoughts of that era, it also considerably
deviates from such other schools.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ ENTİTÜSÜ
HAREKET DERGİSİ’NİN TÜRK FİKİR HAYATINDAKİ ETKİLERİ
SEDAT VAHAPOĞLU
Lisanüstü Eğitim-Öğretim ve sınav Yönetmeliği’nin Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü İçin Öngördüğü Yüksek Lisans Tezi Olarak Hazırlanmıştır.
ANKARA 2006
ii
ABSTRACT
The "Hareket" Magazine was first published by a team headed by Nurettin
Topçu at the era of one-party democracy in Turkey. The magazine had an
intellectual context, and addressed many fields such as politics, philosophy, arts,
literature, culture, etc. Published for 12 issues from 1939 to 1943, and for 28
issues from 1947 to 1949, this magazine acted as a specific school comprising of
such portraits, besides Nurettin Topcu, including Hilmi Ziya Ulken, Remzi
Oguz Ank, Mehmet Kaplan and Ahmet Kabakh, all of whom considerably
affected the Turkey's life of thoughts.
The "Hareket" Magazine adopted such a conservative, anti-semitist and
anti-communist ideology that mainly supported the Anatolian Nationalism, but
kept away from such nationalist movements as Turanism. Though the
"Hareket" school also kept distant to the then ruling regime in Turkey, it took
care of not creating a clear and direct conflict with the regime.
The Anatolian Nationalism, which was supported even by the Hareket
Magazine, defends that the Turkish history commenced with the Malazgirt
Victory in 1071, and the Turkish homeland is Anatolia, and that this land is
collated by Islam. The Anatolian Nationalism supports such opinions as
that the history, geography, economic conditions, religion and culture are
important factors in the formation of a nation.
Though the opinions defended by the Hareket Magazine carries a number of
common points of view with some other schools of thoughts of that era, it also
considerably deviates from such other schools.