Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Yıl 2 - Sayı 8Yerel Süreli YayınHaziran - Temmuz 2019
Sahibi: Selami İŞCANSorumlu Müdür: Selami İŞCAN
2 Ayda bir yayımlanır. Yerel süreli dergi.İçtimai Nasihat dergisi.ÜCRETSİZDİR
İdare Merkezi:Şükran Mh. Başaralı Cd. No: 92/2Meram / KONYA
Basım Yeri:Özcanlar OfsetFevzi Çakmak Mah. Yeni Matbacılar Sitesi 10451. Sokak No: 17 KONYA
İletişim:GSM: 0505 007 47 96
Web:www.eykavmim.com
E - Mail:[email protected]
Sosyal Medya:www.facebook.com/Arif Köse
Dergideki yazıların tamamı Arif KÖSEisimli yazara aittir.
YAZI SAYFA
Dergimizin Her Sayısı 5.000 Adet Basılıp
Ücretsiz Olarak Dağıtılmaktadır.
Dergimiz, Hiçbir Cemaat, Tarikat, Grup,
Yapı vb. Bağlı Değildir.
Dergimizin bütün sayılarına www.eykavmim.com
adresinden ulaşabilirsiniz.
Bir Bilmecem Var Çocuklar
Kaldırın 15’lileri Ağlasınlar
İflas Ettim
Faiz
Bir Darth Vader Hikayesi
Bok Böceği
Geçti Bor’un Pazarı
Tıp Dünyası Göreve
Vay Başımıza Gelenler
Gelecek te Bir Gün Gelecek
Lüküs Hayat
Ayna Ayna Söyle Bana
2 - 3
4 - 7
8 - 10
11 - 12
13 - 18
19 - 25
26 - 31
32 - 36
37 - 39
40 - 43
44 - 47
48
Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah’adır.
Gerçekten çok merhametli ve çok sabırlı bir Rabbimiz var.
Kafamıza taş yağdırmıyor veya tufanını göndermiyor.
Kimi sapıklar LGBT etiketiyle ortalığa çıkıyor ve eşcinsel ilişkisini gözler önüne
seriyor. Kimi “hürriyet” adı altında buna çanak tutup reklamını yapıyor,
kimi de “hastalık bu efendim” diyerek zehrini kusanların elini yüzünü yıkıyor.
DÜPEDÜZ SAPIKSINIZ, AHLAKSIZSINIZ.
“Velev ki ibnesin” kardeşim, bundan banane, ne diye gözümün içine sokuyorsun
sapıklığını? Beni mi ....... Tövbe ya Rabbim.
Kimi de PKK ile aynı safta mücadele edip kendini din kisvesi altında gizliyor.
Şehrimizde artık şort adı verilen külotlarla gezen kızlar ve yanlarında göğsünü
gere gere dolaşan DEYYUS ebeveynler, kocalar peydah oldu.
Faizi yani Allah’a savaş açmayı normalleştirdi zaten Müslüman ! larımız.
Ümit beslediğiniz, “dini hassasiyeti var” dediğiniz insanlar hadis inkarcısı oldu çıktı.
Cemaatlerimizin pek çoğu saçma görüşlerin, sapık ve bid’at dolu inançların
bayrağını taşır hale geldi.
Memleketim insanının çok büyük bir kısmı para kazanma konusunda haram-helal
diye bir kavram tanımıyor artık. Azımsanmayacak ölçüde büyü yapan, yaptıranlar var.
İç sayfalarda yazısını okuyacaksınız, % 45’imiz kaderi inkar ediyor ve
bu toplumun adı MÜSLÜMAN öyle mi?
En büyük sıkıntı da ne biliyor musunuz?
İstisnalar dışında kimse bu gidişatı dert etmiyor, gemi su almış batıyor,
kimsenin umrunda değil. Suyun bizim kamaramıza gelmesini bekliyoruz.
Ekonominiz, silah sanayiiniz gelişebilir, ama sokaklarınızın bir ecnebi ülkesinden
farkı kalmazsa, o umursamadığınız dini bir gönderen var: Allah (c.c.)
İslam’ı önemsemiyor çoğunuz hadi onu anladık; dünya hayatınız için bile
kendinizden başlayarak olumsuzluklara bir DUR demek için çaba göstermeye
başlamalısınız artık.
Felaketin geldiği an, geç kalınan andır. O an gelmeden PARA ismini verdiğiniz
ilahınızı terkedin. Zira o sizi her an terketmeye hazır zaten.
Arif KÖSE
İnsanın fıtratında bir RAB, İLAH inancı ve ihtiyacı vardır.
Kim olursanız olun, neye inanırsanız inanın Rab inancının yansıması, hayatınızda
bir an dahi olsa mutlaka gün yüzüne çıkar. Kiminin bütün hayatı bu kavram ile birlikte
geçerken, kimi belki en büyük korkusunu yaşadığında özünde var olan bu inancı hisseder.
Ama mutlaka bu fıtri inancı, hayatınızda keşfedersiniz. Şimdi bilmeceme geçiyorum:
İnsan Rabbini kaybetmekten mutlak surette korkar. Rabsiz kalmak, insan için her
şeyden mahrum kalmak anlamına gelir.
İnsan Rabbinin her şeye gücünün yettiğine inanır. Zor bir durumla karşı karşıya
kaldığında mutlaka Rabbinin, bu zorluğu aşmasında kendisine yardım edeceğine inanır.
İnsan Rabbine olan güvenine göre daha ileri, daha cesur, daha büyük adımlar atar.
Rabbinin kendine huzur, mutluluk ve sağlık vereceğine inanır.
Dünya hayatındaki muamelatında yani işlemlerinde, Rabbi ile diğer insanların
arasında çelişkide kalırsa, Rabbini tercih eder.
Rabbi için çalışır, gerekirse gecesini bile feda eder.
Rabbi ile alakalı olmayan hiçbir işle uğraşmaz, boşa kürek çekmez.
Rabbi ile arasına girecek hiçbir şeyi kabul etmez insan, direkt Rabbine bağlanmak
ister; arada perdeler, engeller kabul etmez, olursa bu engelleri aşmak için mücadele eder.
Kendisini Rabbine ulaştıracak sebepler, yollar arar; Rabbine ulaştıracak ameller işler.
İnsan Rabbi için her türlü fedakârlığı yapar, yorulur, aç kalır, kavga bile eder.
Rabbi için yapması gereken işler ile diğer varlıkların istekleri çakışırsa,
mesela aynı zaman dilimine denk gelirse, Rabbi için yapması gereken işi yapar,
diğer varlıkların isteklerini geciktirir, öteler.
- BİR BİLMECEM VAR ÇOCUKLAR.- HAYDİ SOR, SOR
2
3
Rabbini kaybetmektense, geriye kalan her şeyi kaybetmeyi göze alır.
Rabbine olan sadakati ve imanı derecesine göre toplum içinde kendini şerefli izzetli
hisseder.
Kendisi ile aynı İlaha bağlı olan kişiler, o insanın sevgi ve saygı duyduğu, itibar ettiği
kişilerdir. Aynı Rabbe iman etmeyenlere ise pek sıcak bakmaz, düşman kabul eder onları.
İnsan bütün hayatını Rabbinin rızasını kazanabilmek için harcar.
Şimdi sorumu soruyorum:
Yazıdaki Rab ve İlah kelimelerinin yerine önce “Para” kelimesini,
sonra “Allah” kelimesini koyun. Hangisini koyduğunuzda sizin hayatınızı daha çok
ifade ediyor, bir bakın bakalım.
Başınıza gelen her musibette “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” duasını okuyun.
Sadece ölüm haberinde değil. Çünkü bu, her musibet zamanı okunacak bir duadır.
Peygamberimiz, parmağına kıymık battığında bile bu duayı defalarca okumuştur.
Allah dilerse küçük bir şeyi büyültür, yine dilerse büyük bir şeyi küçültür.
Bu duanın anlamı: “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz
O’na döneceğiz” (Bakara Suresi, 156. Ayette geçmektedir)
İslam âlimleri demiştir ki:
“Bir Müslüman, hastalık, fakirlik ve itibarsızlıktan boş kalmaz. Bunların tamamı
veya bir tanesi müslümana isabet eder. Eğer bunların hiçbiri müslümanın hayatında
yoksa kişinin imanını, amellerini kontrol etmesinde fayda vardır.”
İslam âlimleri demiştir ki:
“3 şey insanı kâfir yapar: (Şirk dışında)
- Harama helal demek
- İbadetleri ve İslam’a ait herhangi bir şeyi, dini hafife almak
- İbadetler ve İslam’a ait herhangi bir şey ile dalga geçmek”
“Kıyamet yaklaştıkça insanların dünyaya karşı hırsları artar, bu durum onları
Allah’tan uzaklaştırdıkça uzaklaştırır” (Hadis – Hakim el Müstedrek)
KISA KISA
4
KALDIRIN 15’LİLERİ, AĞLASINLAR
Çanakkale Üstünü Duman Bürüdü,
On Üçüncü Fırka Yürüdü.
Of Gençliğim Eyvah.
Çanakkale İçinde Bir Dolu Testi,
Analar Babalar Mektubu Kesti.
Of Gençliğim Eyvah.
Unuttunuz değil mi? Çanakkaleyi unuttunuz. Din için, vatan için, namus için,
Allah için gözünü kırpmadan mermilerin önüne geçen çocuk yaştaki dedelerimizi
unuttunuz değil mi? “Biz ölelim ama haçlının çizmesi bu toprağı işgal etmesin,
Müslüman memleketi gavur egemenliğine girmesin” diyerek, bir an bile tereddüt
etmeden canını verenleri unuttunuz değil mi?
Şimdi bazılarınız çıktı yine ve “hayır ne unutması, unutmadık” dedi.
Komik geliyor, acı geliyor, ardından isyanım geliyor, camı açıp sokağa çıkıp
höyküresim geliyor, bağıra bağıra ağlayasım geliyor.
Sık sık bazı toplantılar tertip edilir ve ruh çağırma seansları düzenlenir memlekette.
“Osmanlı ruhuna dönmeliyiz”, “sahabe ruhunu yaşatmalıyız”, “Çanakkale ruhuna
ihtiyacımız var” türünden cümleler sarf edilir ve lafla peynir gemisinin yürümesi beklenir.
Ramazan ayı gelir ve yaşarız hep birlikte. Kimsenin oruç ibadetini yerine getirip
getirmemesi bizi ilgilendirmez ancak, çarşıda pazarda herkesin gözü önünde bu mübarek
günlerde yenilip içilmesi bizi ilgilendirir.
5
Çünkü benim dedem, Ramazan
Ayı’nda bu milletin evlatları Allah’a isyan
bayrağı açarcasına ortalık yerde sigarasını
tüttürsün diye şehit olmadı. İslam dini
yaşasın diye şehit oldu. Ama ayaklar altına
alıyorlar. Adeta Ramazan Ayı’nın adı giriyor,
kendi yok.
Bu nasıl bir utanmazlıktır, nasıl bir
aymazlıktır bilmiyorum ama kimi adını
“rahatlık” koyarak, kimi “özgürlük” koyarak,
kimi “kimse karışamaz” koyarak yemeğini
de yiyor, çayını sigarasını da içiyor.
Rezilliğin daniskasıdır bu. Cidden bu
durum bir sarhoşluk halidir. Akıl yokluğudur,
muhakeme yokluğudur ve bunu biz
yapıyoruz. Eskiden gayr-i Müslim’ler bile
bu topraklarda Ramazan Ayı’na hürmeten,
oruç tutanlara hürmeten herkesin gözü
önünde yiyip içmezdi. Şimdi kendisine
Müslüman diyen insanlar nasıl oluyor da
Allah’a saygısızlık, kuldan utanmazlık ede-
biliyor. Neden böyle kepaze bir hale geldik
biz, neden böyle acınası bir haldeyiz?
Günah işlenebilir, insanız, zayıfız,
aciziz ama günah işlemekten daha kötü
olan bir şey varsa o da o günahı alenen,
göstere göstere işlemektir. Duyurmak-
tır, meşrulaştırmaktır. Milletimizin ekseri
kısmının yaptığı da ne yazık ki budur.
Vehametin daha büyük boyutu,
bu akıl fukaralarını kimsenin uyarma-
masındadır. Çanakkale ruhu, sahabe ruhu
buradadır işte. Onlar, Allah’ın bir emri
çiğnendiğinde, bir edepsizlik ahlaksızlık
gördüğünde harekete geçerdi, tepkisini
ortaya koyardı.
Hoşgörü dediğimiz şeyin de sınırları
vardır. Yanlış anlaşılmasın, kimse birbirini
vursun kırsın demiyoruz ama Allah’ın
rızasını gözeterek ortaya tepki koymak,
milletin-vatanın selameti için olmazsa
olmazdır. Bunun aksi, umumi azaptır,
yok oluştur.
15’liler vardı ya o 15’liler, hani kızların
gözünü yaşlı bırakıp şehadete koşan 15’liler.
Hiçbirisi, bu vatan bu hale gelsin
diye şehit olmadı. Kurtardıkları vatanın
evlatları, bankalardan aldıkları faizli kredilerle
ev araba alsın diye şehit olmadı. Faizin
adına kredi deyip ruhunu şeytana satsın
diye atlamadılar o mermilerin önüne.
Onlar gençliklerini yaşayamadan,
ömürlerine doyamadan canlarını feda ettiler,
şehit oldular. Allah için, vatan için, din için,
namus için. Kimi yeni evliydi, kiminin kun-
dakta bebesi vardı. Anasına doyamadı onlar,
yarine doyamadı, yavrusunu bağrına basıp
ta doya doya koklayamadılar. Kimin için ha,
kimin için? Ne için? Onlar neden bir an bile
düşünmeden düşmanın önüne atladılar?
6
O savaşta bulunmuş düşman askerleri anılarında anlatıyor: “Makinalı silahın
başında arkadaşım çok eğlenceli bir şekilde, karşıdan gelen çocuk denebilecek
düşman askerlerini tarıyordu. O kadar eğlenceliydi ki az sonra silahın başına ben
geçiyordum ve siperden çıkan Osmanlı askerlerini ben tarıyordum”
O insanlar, atalarımız, dedelerimiz neden o kurşunların önlerine atladılar? Neden?
Bu milletin kızları açılıp saçılsın diye
değil, vücutlarına yapışan daracık elbiseler
giyip te giyinik çıplak şeklinde ortalıkta
dolaşsınlar diye değil.
Başörtülü kızlar, sağda solda helali
olmayan erkeklerle sarmaş dolaş gezsin,
öpsün koklasın diye verilmedi o canlar.
Sizin kızlarınız kadınlarınız bunlar,
başkasının değil.
Kendisine Müslüman diyen sizin kızlarınız. Çanakkale’de can veren dedelerin
torunları olan sizin kadınlarınız kızlarınız. Ve onların bu şekilde gezinmesine vicdanen
rahat bir şekilde izin veren godoşların……….
Kaldırın mezarlarından 15’lileri, Çanakkale şehitlerini, gezdirin sokaklarınızı.
Emin olun “eyvah” diyeceklerdir, “başaramamışız, kazanamamışız” diyecekler,
“bu vatanı gavura teslim etmişiz” diyecekler. Kahırlarından tekrar öleceklerdir.
Benim dedelerim Kulesite’de, KentPlaza’da vb., adı müslüman insanların sahibi
olduğu AVM’lerde boy boy, 2 metre boyunda çıplak kadın fotoğrafları herkesin gözü
önünde sergilensin diye şehit olmadı.
Para için, gelişmişlik adına çıplak fotoğrafların kendi kurtardıkları vatanda torunları
tarafından bayrak gibi dalgalandırılacağını bilselerdi, emin olun kıllarını kıpırdatmazlardı.
Ha, belki o 2 metreye varan çıplak kadın fotoğraflarının AVM’lerinde yer almasına
ses çıkarmayan, izin verenlerin Çanakkale ile işleri yoktur, olabilir. Ama ben,
dedesini Çanakkale’de şehit vermiş bir vatan evladı olarak uğraşacağım, yazılarımla
uğraşacağım, resmi yollardan uğraşacağım, imkanımın olduğu her yoldan uğraşacağım.
Bu vatanı, edebi, ahlakı, dini, namusu, insan hakkını ve kutsal olan her değeri
savunmak için sonuna kadar savaşacağım.
Çünkü, dedemin suratıma tükürmesini istemiyorum, çünkü Allah’tan korkuyorum.
7
Biliyor musunuz, bu din için, bu vatan için toprağa düşen o atalarımızın elinde
son nefeslerine kadar da Kur’an vardı. Şimdi sizin duvarlarınızda asılı duran veya
kitaplıklarınızı süsleyen, kapağı pek açılmayan, açılsa da Allah Resulü’nün kendisini
nasıl yaşadığını dert etmediğiniz Kur’an.
Onlar Kur’an üzere yaşarlardı. Hak üzere yaşarlardı. İlayı Kelimetullah için
yaşarlardı. Ve emin olun, sizi görseler belki düşman diye savaşırlardı.
Düşünsenize o günlerde yaşayan atalarımız bir geliyorlar günümüze:
Bankadan faiz alan insanlar, kimi yarı
çıplak gezen kimi daracık giyinmiş kızlar,
sokak ortasında sarılan koklaşan öpüşen
gençler, Ramazan günü ortalık yerde
yiyip içenler, çöpe atılmış ekmekler,
namazsız ezanlar… pek müslüman
memleket zannetmezlerdi herhalde burayı.
Ey kendisini bu vatanın evladı gören, şehitlerimizin sızlayan kemiklerini hisseden
kardeşlerim: Gördüğünüz her münkere, kötülüğe, edepsizliğe, ahlaksızlığa sesinizi çıkarın.
Güzellikle, kibarca olsun ama sesinizi çıkarın.
Yoksa dedelerimizin kanlarıyla kurtardığı vatanı, biz sessizliğimizle teslim etmiş
oluruz, haberiniz olsun.
Diriliş dediğimiz şey “Diriliş” dizisini izleyerek olmaz. Allah için harekete geçerek olur.
“Allah, saç ve sakalını siyaha boyayan ihtiyara buğz eder” (Hadis – Deylemi)
“İçinde, akrabalarla ilişkiyi kesen birinin olduğu bir topluluğa rahmet inmez”
(Hadis – İbn-i Hacer)
İslam âlimleri demiştir ki:
- Kalp katılığı - Ağlamayan göz
- Dünya sevgisi - Uzun emel sahibi olmak.
Bu sayılanlara sahip olan insanların imansız ölmesinden korkulur.
Bu sebeple zikir yapmaları, ölümü düşünmeleri, tövbe etmeleri ve diğer kalp
amellerine yönelmeleri, haklarında çok hayırlıdır.
İslam âlimleri demiştir ki:
- İmana şükretmemek - Kâfir olarak ölmekten korkmamak
- Müslümanlara zulmetmek, imansız ölmeye sebeptir.
KISA KISA
8
İFLAS ETTİM Meğersem çoktan etmişim. Yaptığımı zannettiğim o koca bina paramparça olmuş,
doldurduğumu zannettiğim defter yok olmuş ta haberim yokmuş.
Geçen cumartesi okuduğum bir hadisle farkına vardım her şeyin.
Şöyle diyordu hadiste mealen: “Kul uykuya dalınca melekleri onun parıl parıl,
nur gibi parlayan güzel amellerini göğe yükseltirler. Birinci kata geldiklerinde oranın
görevlisi olan melek: “Ben gıybet meleğiyim. Götürün bu amelleri o kulun suratına
çarpın. Bu kişi gıybet yapmıştır ve gıybet yapanın amelini buradan daha yukarıya
geçirmem” der.
Eyvah ki ne eyvah. Yaptığımı zannet-
tiğim onca amel, bir anda suratıma çarpıldı.
Gıybet yapmadığım bir tek gün var mıydı ki?
Gıybet, kişi yanında yokken onun
hakkında konuştuğun hoşlanmayacağı her
şeydir. Kısa boylu birinin kısa olduğunu
söylemen bile o kişinin gıybetidir.
İşte iflas budur. Sen yap, et, uğraş, didin
ama bir kişinin arkasından konuştun mu
bütün yaptıkların suratına çarpılsın.
Nefs bu, durmuyor ki. Hep birilerinin
aleyhinde konuşturuyor seni. Oysa buna
izin yok. Müslüman’ım diyorsam, İslam
dininin hükümlerini kabul etmişim demektir
ve başkasının hakkında hele hele olumsuz
konuşmak, dinime göre gıybettir.
Peygamberimiz, ashabıyla
otururken içeriye ilk girecek kişinin
cennetliklerden olduğunu söylüyor ve
bu durum 3 gün devam ediyor. 3 gün de
içeriye aynı kişi giriyor ama sessiz
sakin, kendi halinde biri. Sahabelerden
Abdullah b. Amr merak ediyor bu
adamı ve bir bahaneyle evine gidip
3 gün misafir oluyor.
Üç günün sonunda bakıyor ki
adamın farz namazlar dışında hiçbir
ameli yok, gece namazı bile kılmıyor.
Şaşırıyor ve üçüncü günün sonunda
adama durumu izah ediyor.
“Resulullah senin cennetlik
olduğunu söyledi bize, ben de senin
amelini merak ettiğim için evine geldim
ama görüyorum ki sende olağanüstü
bir durum yok”.
Adamcağız da “benim amelim
bu gördüklerindir, başka bir şey yok”
diyor ve vedalaşıyorlar. Sahabe tam
evden çıkacakken adam onu durduruyor
ve “bir de ben kimsenin aleyhinde kötü
düşünmem ve kimsenin nimetine
haset etmem” diyor. (Hadis - Müsned)
Olay anlaşılıyor. Adamı cennetlik
eden, kimsenin hakkında kötü
düşünmemesi, iyi zan beslemesi.
9
Eee, ben birilerinin gıybetini yaptığıma
göre, bu kalp ameli bende yok. Gözümüzün
önünde cennet kaçıyor ve biz seyrediyoruz.
Kendi ayaklarımızla cennetten uzaklaşıyoruz.
Ne yaptım ben ya Hu? Torbayı deldirdik.
Hadis devam ediyor: (Hadi gıybeti aştık
diyelim) “İkinci kat semadaki melek “Ben
iftihar (yaptıklarıyla öğünme) meleğiyim.
Bu kulun amellerini suratına çarpın çünkü o yaptıklarıyla çok iftihar eder.”
Hey Hat. Bu nasıl bir yok oluştur. Ben kendime nasıl da yazık etmişim.
Nefsim yaptığım işlerle nasıl da kendini beğenmekteydi ama bu beğeni meğersem
yaptığım güzel işlerin yüzüme çarpılması için bir sebepmiş.
“Üçüncü katta kibir, dördüncü katta ucub, beşinci katta haset melekleri de
bu ameller işlendiği için sevaplarını kulun suratına çarptırıyorlar”
Buyurun, buradan yakın. Gıybetsiz günümüz geçmezken, yaptıklarımızla iftihar
eder, gururlanırken, bunlardan geçsek bile kibir geldi çattı. Ne insanlar gördük bugüne
kadar tepeden baktığımız. Kılığını, konuşmasını beğenmediğimiz, kendimizi ondan üstün
gördüğümüz. Kendimizi ondan daha hayırlı daha faydalı addeddiğimiz.
Oysa üstünlük takvadaydı, unuttuk.
Haydi o adam benden daha takvalıysa,
nereden bilecektim, takva dışarıdan görünmez,
adamın alnında yazmaz ki.
Zaten kalbinde zerre miktarı kibir
bulunanın cennete giremeyeceği de
bildiriliyordu hadiste. (Hadis - Müslim)
Meğersem o kadar güzel işler
yaptım ettim derken o işlerle kendi
kuyumu kazıyormuşum haberim yokmuş.
Ne vardı kendimi beğenmeseydim; iftihar, kibir, ucub, bunlar hep nefsin belaları,
kendini yüksekte görmeyle, beğenmeyle alakalı ameller.
Ah bu nefsim, hep masum gösterdin bana kibri, kendini beğenmeyi, başkasını
aşağılamayı. Oysa Peygamber demiyor muydu hadiste: “Saçı sakalı birbirine karışmış,
eski püskü elbiseler içinde, kimsenin itibar etmediği niceleri vardır ki, Allah’a yemin
etse, muhakkak Allah onun yeminini boşa çıkarmaz” diye. (Hadis - Tirmizi)
O kılığını, konuşmasını beğenmediğin insan ya senden hayırlıysa?
Hele o haset duygusu yok mu? Hadiste de söylüyor peygamberimiz
10
“ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi hasedin iyi amelleri yiyip bitirdiğini” (Ebu Davud).
Çığlık atasım, bağırasım var. Ne insanlar var ki, menfaatlenilmeyen işlerde bile
başkasına karnı ağrıyor, hasedinden çatlayacak noktaya geliyor, o kişiyi gözünün önünde
doğrasalar içinin yağları eriyecek kadar çekememezlik ediyor.
Kendimizi o alanda tek isim, rakipsiz olarak görmek gibi saçma hırslarımız var.
Şeytan da öyleydi işte, Adem a.s. yaratılınca irade sahibi varlıklarda tek olma
özelliğinin elinden gittiğini görünce kibirlendi, hasetlendi ve iblis oldu.
Eyvah bize, kim kurtaracak bizi şimdi. Oruçlar, namazlar, haclar, zekâtlar,
sadakalar… ne var ne yoksa gitti kumlar gibi elimizden.
Daha da bitmiyor. “Altıncı kat semada merhametsizlik meleği” suratımıza
çarptırıyor amelerimizi. Tabi siz şimdi “biz kimseyi vurmuyor, kırmıyoruz, dövmüyor,
öldürmüyoruz” dediniz de, benim genelde süte su katmak diye tabir ettiğim,
özellikle “gıda üretimindeki hileler” merhametsizlik değil midir?
Adam gıda üretiyor, içine de Çin tuzu yani Mono Sodyum Glutamat koyuyor.
Hayvan dışkısını bile gözü bağlı bir insana yedirtebilecek özelliğe sahip MSG’nin
zararları herkes tarafından bilinirken; daha çok, sürekli satmak ve daha fazla para
kazanmak için insanları tehlikeli, ölümcül hastalıkların kucağına itmek merhametsizlik
değil de nedir? Örnekler çok, uzatmayalım.
“Yedinci kat semada da Riya Meleği” geçirttirmiyor salih amellerimizi.
İçinde cihad bile olsa üstelik. Çünkü o amel sırf Allah rızası için yapılmamış.
“İnsanlar şöyle şöyle desinler” diye, birileri görüp beğensin diye yapılmış.
Ah bu nefsi keşke içimden çıkarıp tek kurşunla öldürebilsem.
Bugüne kadar yapıp ettiğim ne varsa gitti. Paramparça oldu.
Geçmişi hatırlayamam ki! Hangi gün gıybet ettim, merhametsizlik yaptığım oldu mu,
kimseye hased ettim mi, amellerimle öğündüğüm oldu mu…
Ama bugün yeni bir gün. Tövbe ile bir tesviye gerçekleştirdim. Bari ömrümün geri
kalanını da ümitsizlik belasından kaybetmeyeyim. Öyle ya, Müslüman ümit ile korku
arasında olmalı. Allah’tan ümidini kesmemeli. Sonu kesin cehennem olan bir iştir zaten
“Allah’tan ümit kesmek”.
Evet, bugün yeni bir gün ve benim yine Rabbim’den başka gidecek bir kapım yok.
Sıfırdan, umutla, ümitle, yeni bir heyecanla, yeni bir Allah-u Ekber ile.
(Yazıya konu olan hadis Muaz bin Cebel’den rivayet edilmekte, Ruhu’l-Beyan’da
yer almaktadır)
11
FAİZFAİZİ TERKEDİN.
FAİZ,7 BÜYÜK GÜNAHTAN
BİRİDİR.
ALLAH’A ve Hz. MUHAMMED’E (sav.)
SAVAŞ AÇMAKDEMEKTİR.
FAİZİN SONUNDAHEM BU DÜNYADA
HEM DE AHİRETTE MUTLAKAKAYBEDERSİNİZ,
HELAK OLURSUNUZ.
12
“Faiz yiyenler (kabirlerinden) şeytan tarafından çarpılmış kimseler gibi
ayağa kalkarlar.. Kim tekrar faize dönerse, İŞTE ONLAR CEHENNEMLİKTİR,
ORADA DEVAMLI KALIRLAR” (Bakara Suresi, 275. Ayetten)
“Allah, faiz malını mahveder (paramparça eder)” (Bakara Suresi, 276. Ayet Meali)
“Ey müminler, Allah’tan korkun ve henüz elinize geçmemiş faizi almaktan
vazgeçin. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından açılmış bir savaşla
karşı karşıya olduğunuzu bilin…” (Bakara Suresi, 278–279. Ayetler Meali)
“Faiz çokluk getirse bile şüphesiz ki sonunda bir azlık olacaktır”
(Hadis - Hakim Müstedrek)
Cabir b. Abdullah şöyle rivayet ediyor: “Rasulallah faiz yiyeni, yedireni,
şahit olanı ve yazanı lanetledi ve “Bunların tümü aynı oranda sorumludurlar” dedi”
(Hadis - Müslim)
“Faiz yetmiş üç kısımdır. En basiti, kişinin annesiyle zina etmesi gibidir…”
(Hadis - İbn-i Mace)
“Faizin her çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır. Allâh’ın emriyle faizcilik
artık yasaktır.” (Veda Hutbesi’nden - Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace, Ahmed b. Hanbel)
“Kim malını fâiz yoluyla artırırsa, onun âkıbeti mutlakâ malının azalarak iflâsa
(fakirliğe) sürüklenmesidir.” (Hadis - İbn-i Mace, Hakim, Beyhaki, Taberani)
“Tacir fakih değilse, faiz batağına saplanır, batar gider”
(Hz. Ali - Tenbihu’l Gafilin, S. 65)
“Helak edici yedi şeyden uzak durunuz!
−Ya Rasulallah! Onlar nelerdir?
1) Allah’a şirk koşmak,
2) Sihir yapmak,
3) Haklı olmanın dışında Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmek,
4) Faiz yemek,
5) Yetimin malını yemek,
6) Düşmanla karşı karşıya iken savaştan kaçmak,
7) Zinadan korunmuş mü’min kadınlara zina iftirasında bulunmak”
(Hadis - Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei, Albâni)
13
BİR DARTH VADER HİKÂYESİ
Benim gibi 40’lı yaşlarda olanlar iyi hatırlar. Işın kılıcını hayatımıza sokan film serisidir
Star Wars. Bu filmin de ana karakteri Darth Vader. Zalim, acımasız, diktatör; maskesi,
nefes alma sesi bile insanı ürküten Darth Vader.
Aslında tertemiz masum bir çocuktu Darth Vader. O zamanlar ismi Anakin Skywalker
idi. Sapsarı saçları, tertemiz bakışı olan, yüreği sevgi dolu bir çocuktu Anakin.
Şu çocuğun sevimliliğine bir bakar mısınız?
Hiç onun böyle acımasız bir katile dönüşebi-
leceğini düşünebiliyor musunuz?
Anakin’in yeteneklerini ve gücünü keşfeden
hocaları, onu kölelikten özgürlüğe geçişiyle birlikte
eğitim için annesinin yanından ayırırlar.
Zira annesi hala köledir. Anakin büyük bir
topluluğa katılır, eğitilir, bir kahraman olur.
Güçlüdür, zekidir, atılgandır ama aklı hala
annesindedir. Henüz küçük bir çocukken ayrıldığı
annesinin yanına gider bir gün.
14
Ne de olsa anne sevgisine
doyamadan ayrılmıştır şefkatli kollarından.
Annesinin yanına gider ama ona
kavuştuğu an, zavallı kadının öldüğü andır.
Bazı teröristler, katiller, acımasızlar,
merhametsizler, benciller annesini önce
esir almışlar, işkence yapmışlardır ve
annesi ölmek üzereyken son anında
yetişen Anakin çok bir şey yapamaz.
Sadece öpmesine ve sevgisine
doyamadığı biricik annesinin kollarında
ölümünü seyreder.
O sarı saçlı, iyi kalpli çocuk,
masum annesinin katledilmesinin
ardından öfkeyle tanışır, kinle
intikamla tanışır.
Önce annesinin ölümüne sebep
olanları öldürür. Ardından da içinde
uyanan bu kine engel olamaz.
Bu an, o pırıl pırıl çocuğun
hayatındaki kırılma anıdır. Bu acının
üzerine bir de ölmek üzere olan karısını
kurtarabilmek ümidiyle yapılmış hain
bir teklife çaresizce evet demesi eklenir.
Onun zor zamanında, yardıma en
çok ihtiyaç duyduğu anda gelen bir teklif.
Karısı ölümden kurtulabilecektir
belki ama tabiri caizse ruhunu şeytana
satacaktır. Nitekim annesinin ölümüyle
başlayan duygu değişimi, onun bu
teklife de evet demesine sebep olur.
Sonunda bizim sevimli Anakin,
tarihin gördüğü en zalim insanlardan
biri olan Darth Vader’a dönüşür.
görüşmelerimizde ne diyordu biliyor musunuz
ona neden İslam’a soğuk olduğunu
sorduğumda:
- Abi ben bu insanlara bakıyorum,
Müslümanız diyorlar. E İslam’da faiz haram
ama bu insanlar faizden hiç geri durmuyorlar,
bu nasıl Müslümanlık?
- İslam’da işçiye verilmiş haklar var,
ama bu adamlar işçilerini ezdikçe eziyorlar,
asgari ücret diye bir şey çıkartmışlar,
kendileri zenginleştikçe zenginleşiyor,
işçilerinin evinde ne piştiği umurlarında değil.
- Sizin dininize göre içki haram,
ama Müslümanım diyenler içiyorlar;
yalan söylemek haram, bunlar söylüyorlar;
zina etmek haram, bunlar anasını ağlatıyor,
Müslümanlık böyleyse ben Müslümanlığı
sevmiyorum abi.
Gerisi uzun hikâye, biz burada kalalım.
Bir dönem bir genç vardı.
Kendisini Ateist olarak tanımlıyordu.
Bir taraftan da PKK sempatizanıydı.
Onunla özellikle tanışmıştım, merak
ettiğim için, o dünyayı keşfetmek için.
Kominist, sosyalist, ateist ve PKK
sevicisi olan bu arkadaşla olan 8 aylık
15
Neden PKK taraftarı olduğunu sorduğumda da gözlerimin içine bakıp şu cevabı vermişti:
- Hiç senin 8 yaşındaki abinin ağzına tüfeğin namlusunu sokup ölümle tehdit
ettiler mi? (Bahsettiği olay Doğu bölgelerimizden birinde olmuş yaklaşık 19 yıl önce ve
söylediğine göre bunu asker yapmış)
Bu kişinin savunuculuğunu yapmayacağım ama benzer söylemler o cenahtan
daha başka kişilerin de ağzında dolaşıyordu. Aslında bu sözler daha çok “en iyi savunma
saldırıdır” mantığında söylenmiş, yaşam tarzına kılıf bulma gayretinden ibaret sözlerdi
belki de. Ama şu var ki, haksız söylemler değildi ve şu ihtimal de var ki:
“Ya gerçekten öyleyse?”
Ya gerçekten bu arkadaşa o dönem içimizdeki hain askerler tarafından bunlar
yaşatıldıysa?
Ya o arkadaş gerçekten zaten soğuk olduğu İslam’a, adı Müslüman yaşantısı
bilmem ne olan toplumumuzun büyük çoğunluğu tarafından hiç ısındırılmadıysa ve
kötü örnekler onun için örnek olduysa?
“Eğer İslam’ı, Kur’an’dan değil de Müslümanlardan öğrenseydim; eğer
Kur’an’dan önce Müslümanları tanısaydım asla Müslüman olmazdım” diyor
Cat Stewens. Müslüman olduktan sonraki adıyla Yusuf İslam.
Yani açık açık diyor ki, “Müslümanım diyenlerin yaşantısına baksaydım, hiç
Müslüman olmazdım”. İşte buyurun, Yusuf İslam da o arkadaşın dediklerinin aynısını dedi.
Necip Fazıl da Hristiyan batı ülkelerini gördükten sonra demiş ya: “İşleri var,
dinimiz gibi; dinleri var işimiz gibi” diye.
Siz üretiyorsunuz ey kavmim.
Aleyhinize konuşan insanların
elindeki kozları siz üretiyorsunuz.
Adınız Müslüman ama yaşantınız
pek yakınından geçmiyor.
Dilinizde Rabbiniz Allah ama
yaşantınızda ve kalbinizde dünyalık
menfaatler Allah’tan daha çok yer kaplıyor.
Desteksiz sallamıyorum, bana kızmayın.
Buyurun imamların imamı Gazali. Kitap, kendi eseri olan Kimyayı Saadet:
“…Bunun için Resulullah buyurur ki: “Altın ve gümüşe tapan baş aşağı olmuştur”.
Resulullah yine buyurur ki: “Bir şeye bağlı olan onun kölesidir. Bir şeye itaat eden,
16
onu mabud edinmiş olur”. Bunun için İbrahim (a.s.): “Beni ve oğullarımı, putlara
tapmaktan koru Allah’ım” buyurdu. Büyük zatlar derler ki: “İbrahim’in puttan maksadı
altın ve gümüştür. Zira insanların birçoğunun putu ve mabudu altınla gümüştür.
Yoksa Peygamberlerin mertebesi, puta tapmaktan korkmaktan yücedir.”
Neymiş efendim? İnsanların birçoğunun putu ve mabudu altınla gümüşmüş yani
bugünkü tabirle paraymış.
Bir genç düşünün, asgari ücretle geçiniyor.
Evlilik yaşı gelmiş, ama kız babalarının ağzına kaşık sığmıyor ya, altınıydı,
düğünüydü, salonuydu, takısıydı, atıydı arabasıydı, gencimiz ya evlenemiyor ya da
hemencecik, kolay kolay evlenemiyor.
E şehveti kabarmış ama evlenmekte zorluk çeken bu gencimizin gezdiği sokakta
açık ve çıplak gezen kızlar var mı? Var.
Bu gencin izlediği televizyonda alenen müstehcen sahneler görünüyor mu? Evet.
Bu gencimizin okuduğu gazeteden, dolaştığı AVM’lerdeki markaların
camlarındaki ahlaksız resimlere,
Bedestenimizdeki iç çamaşırı satan esnafımızın dükkânının önündeki kutulara
kadar çıplak kadın resimleri gözler önünde sergileniyor mu? Sergileniyor.
Sonra bu genç yaşadığı ilk olayda tacizci, sapık, ahlaksız değil mi?
Bu genç kadar ona kızını mal gibi satmaya kalkan kız babasıdır ahlaksız olan!
Bu genç kadar televizyonlarda o müstehcen sahneleri yayınlayan programlar, diziler,
filmler, bunları yayınlayan kanallar, bunların yayınlanmasına izin verenlerdir ahlaksız!
Bu genç kadar gazete ve dergilere şehevi resimleri basanlardır ahlaksız!
Bu genç kadar dükkânının camına çıplak kadın fotoğrafını devasa büyüklükte koyan
markalar ve o markalara kucak açan, bu resimlere izin veren güya medeni, güya İslamcı,
güya ahlak abidesi AVM yönetimleri ve sahipleridir ahlaksız!
Bu genç kadar şehirde iç çamaşırı satan ve ürün tanıtımı adı altında boy boy çıplak
kadın fotoğraflarını, herkesin görebileceği yerlere koyan esnaftır ahlaksız!
Bu genç kadar karısının kızının sosyal medyada haram fotoğraflarını koymasına izin
veren deyyuslardır ahlaksız!
17
Bu genç kadar sokakta daracık elbiseler giyen ve/veya vücudunun orasını burasını
açarak yarı çıplak gezen kızlardır; o kızların bu haline izin veren, göz yuman analar
babalar, kocalardır ahlaksız!
Anakin Skywalker içi sevgi dolu bir çocuktu.
Haliyle de fakirdi.
Reklam panolarına İskender kebap resmi koyan siz onu özendirdiniz,
Lokantaların içinde değil de sokak ortasında yemek yiyen siz onu hırslandırdınız,
O güzel yemekleri çocuğuna yediremediği için siz onun boynunu büktünüz,
Müstehcenliği körükleyen ve dur demeyen siz onu tecavüzcü yaptınız,
İşçisine karşı kötü muamelede bulunan siz onu düşman yaptınız,
Kendisi lüks evlerde oturup ta ahır gibi evleri ona layık gören siz onu bileylediniz,
Her iktidar döneminde kendi mutlu zengin azınlığını oluşturan siz onu ötekileştirdiniz,
Sonunda Anakin’i, Darth Vader’a siz dönüştürdünüz.
Tarihteki devrimlere bakın.
İster Fransız ister Rus ihtilallerine,
ister İslam devrimine.
Hepsinde de göreceksiniz ki,
toplum sınıflara ayrılmışsa, insanlar
birbirinden sosyal statü, gelir düzeyi
vb… konularda ayrışmışsa, oluşan
sınıflar arasındaki fark giderek te
açılıyorsa, kendini üstte gören müstekbirler alttakilere merhamet etmiyorsa,
gelir düzeyi düşük tutulan insanlara “zavallı, avam, değersiz, zekâtlık, cahil…” gibi
gözlerle bakılıyorsa; önce suç oranı artıyor. Sosyo-ekonomik göstergeler değişmezse,
sınıf ayrımı ortadan kaldırılmazsa da sonu devrimle bitiyor.
Zenginlerin zenginlikleri elinden alınıyor, insan kanı değersizleşiyor.
İşte bu yüzdendir ki faizden uzak durmalıyız çünkü hak edilmemiş bir zenginliğin
kaynağıdır.
İşte bu yüzdendir ki parası ve/veya makamıyla “güçlü” görünenlere özellikle iyiliği
emredip kötülükten sakındırma ameli yapılmalı.
İşte bu yüzdendir ki devletten “imam” olduğu için maaş alanlar boş vakitlerinde
daha çok para için ikinci işle uğraşmayıp, dini hassasiyet oluşturmak için çalışmalı.
İşte bu yüzdendir ki birbirimize merhamet gözüyle bakmalıyız.
İşte bu yüzdendir ki İslam’a dönmeli, emir ve yasaklarına uymalıyız.
18
Siz tatil için Karadeniz’e, Akdeniz’e Avrupa’ya giderken işçinizin çocuğu istediği
çikolatayı yiyemiyorsa yapmanız gereken “benle mi kazandı arkadaş” demek değil,
işçinize kendi ailenizmiş gibi muamele etmektir.
Siz şehrin lüks binalarının olduğu semtlerinde oturuyorken, komşularınız hep
sizin gibi zengin insanlarken, şehrin eski evlerinin olduğu bölgelerde düşük gelirli insanlar
yaşamaya çalışıyorsa, bunun çaresi yoktur, sonu acı bir akıbettir. Ya o insanları da
kendinize komşu yaparsınız, evleriniz karışır, zengin mahalle fakir mahalle ayrımı biter
ya da yaşadığınız ülkede ciddi bir devrim yaşarsınız.
Bakın size ibretlik bir olay:
“Bir kadın, halife Ömer bin Abdülaziz’in evini sordu, halifenin hanımına derdini
anlatacaktı. Gösterilen evin avlusundan girince çatısı yıkılmış, eski, sıvaları dökülmüş
bir ev gördü. Şaşırdı ve o sırada halifenin hanımı geldi.
Avlunun kenarında bir adam da çamur karmış, duvarları sıvıyordu.
Kadın, halifenin hanımına “Bir şey diyeceğim ama şu adam bize bakıyor sanki
bizi dinliyor gibi” dedi. Halifenin hanımı: “O, emirülmüminin Ömer bin Abdülaziz’dir” dedi.
Hayretten ağzı açık kalan kadın: “Burası emirülmümininin evi midir?
Burası bir harabedir” dedi. Halifenin hanımı şu ibretlik cevabı verdi:
“Halifenin evi harabe olduğu için halkın evi mamurdur, eğer halifenin evi mamur
olsaydı, halkın evleri harabe olurdu” (Miftahu’s-Saade, s. 350)
Şimdi sakın bu örnekten dolayı konuyu devlet yöneticilerine taşımayın,
bu dergi siyaset yapmaz. Resulullah “Hepiniz çobansınız…” buyuruyor.
Yani devlet yöneticisinin bütün halkı yönetmesi gibi siz de elinizin altındaki
işçilerinizin çobanısınız, ailenizin çobanısınız.
Eşitlik kavramı artık insanlara ütopik gelir oldu. Kimse inanmıyor eşitlik kelimesine
ve yargısına. Bu yüzden de Müslümanım diyen gücü eline geçirdiğinde adam kesiyor,
hristiyanım diyen gücü eline geçirdiğinde adam kesiyor.
Doğal düşmanlıklar da böyle oluşuyor günümüzde. Darth Vader’ları kendimiz
üretiyoruz anlayacağınız. Ne zaman ki “Başımızda kardinal külahı görmektense,
Osmanlı sarığı görmeyi yeğleriz” mantığını insanlara yerleştirdik, işte o zaman
kazanmaya başlarız.
Siz alın bu sözü, her konuya ve her ortama taşıyın.
19
BOK BÖCEĞİ “MAK Araştırma” İsimli bir kuruluşun “Türkiye’de Toplumun Dine ve Dini
Değerlere Bakışı” isimli, 2017 yılında yapılan araştırma sonuçlarını ilk facebookta
gördüm. Durum o kadar vahimdi ki “bu da bir facebook yalanıdır” dedim ve inanmadım
ama arkasından bu araştırmanın gerçekliği suratıma tokat gibi patladı.
Sonuçlardan bazıları şöyle:
Türkiye’de yaşayan insanların:
% 14’ü Allah’a inanmıyor, % 25’i Meleklere inanmıyor,
% 24’ü Kur’an’a inanmıyor, % 37’si Peygamberimize inanmıyor,
% 45’i Kadere inanmıyor,
% 27’si Öldükten sonra dirilmeye ve hesaba çekileceğine inanmıyor,
% 55’i Ramazan ayında oruç tutmuyor,
% 78’i Namaz kılmıyor, % 20’si Dua etmiyor,
% 46’sı Halifelik istemiyor,
% 10’u Günah işlediğinde pişman olmuyor.
% 35’i Gusül abdesti almıyor veya bilmiyor.
2 yıl önce ey kavmim isimli mücadeleye başlarken, o gün için rakamlarla
ifade edilmemiş bu durumun kaygısını taşıyarak yola çıkmıştım ve bugün sadece
ağlayabiliyorum.
Kimse bir günün içinde ateist olmaz biliyor musunuz.
Siz hiç gece yatıp sabah kalktığında “Ben bugün melekleri inkâr edeyim” diyen
kimse gördünüz mü?
Siz hiç akşam yemeğini yedikten sonra “Artık Allah’a inanmayı bıraktım” diyen
kimseye şahit oldunuz mu? Olmadınız çünkü bu tür değişimler ani olmaz.
Bu değişimler bir sürecin sonucudur ve bu sürecin failleri, bu ülkede yaşayan
son 60-70 yılın belki 100 yılın her bir ferdidir.
Kusura bakmayın hiçbiriniz kurtulamazsınız bu vebalden.
Memleketin anasını ağlattınız be!
Namaz kılmadığını söyleyen yüzde 78’in, namazı inkâr etmediği gibi iyimser bir
tahminle hareket edecek olursak % 45’i katmerli kâfir bu memleketin.
Kim yetiştirdi bu kâfirleri, uzaydan gelmediler ya. Kına yakın her bir tarafınıza,
helal haram demeden paranızı kazandınız, saray yavrusu evleriniz, gemi gibi arabalarınız
oldu ama elinizin altında en az yüzde 45 kâfir bir millet oldu.
20
Burada verilen rakamlar, cesurca
durumunu söyleyebilen insanlardan
elde edilmiş.
Ey imalat hatası ayakkabıyı satıp ta
hakkı vermeyen esnaf: Sen de öldükten
sonra dirilmeye ve hesap gününe
inanmıyorsun, sadece hesap cüzdanına
inanıyorsun. Senin imanın banka hesap
cüzdanındaki paraya.
Sadece bunu söylemeye cesaret edebilecek yüreğin yok. Eğer sen öldükten sonra
dirilmeye ve hesap gününe iman etseydin, o hakkı yemezdin çünkü o gün bunun hesabını
veremeyeceğini bilirdin.
Çok açık söyleyeyim, bu rakamlar gerçekten iyimser rakamlar. Kâfiri daha fazla bu
memleketin ve şimdi paraya tapanlar: Kına yakın. Milletiniz kâfirleştikten sonra ekonominiz
düzelmiş, hazineleriniz olmuş, uzaya çıkmışsınız… neye yarar?
Şimdi soruyorum: Bu ülkedeki vakıflar-dernekler, imamlar, cemaatler, imam-hatipler,
ilahiyatlar, sanıyor musunuz ki bu vebal sizin değil? Sanıyor musunuz ki yüzde 45’in
dışındaki kalan yüzde 55 sizin eseriniz de bu yüzde 45 başkalarının eseri?
Yok öyle yağma arkadaş:
Vakıf-Dernekler: Arkadaş siz bu ümmetin zekâtını, hayrını topluyorsunuz değil mi?
Gerektiği zaman devlet ve belediyelerden de destek görüyorsunuz değil mi?
Peki yaptığınız nedir kardeşim?
Fakire yiyecek, giyecek, yakacak, eşya, para, yemek vermek değil mi?
Hiçbir gün derdiniz oldu mu bu milletin açık saçık gezen kızlarını, dövme yapan
yaptıran gençlerini, faize giden esnaf sanayici vatandaşını, imalatında sağlığa zararlı
madde kullanan gıda üreticisini… uyarmak?
Faaliyetlerinizi anlatmak için bastırdığınız dergiler broşürler gibi milleti uyarmak için
bir faaliyet yapmayı düşündünüz mü?
Tek bildiğiniz ayetler hadisler infak-zekât ayet hadisleri oldu.
Alın şimdi o yemek verdiğiniz insanlar kâfirleşti, acaba kafanıza hiç dank etti mi?
Eminim etmedi.
Afrikalı’ya salça yapmayı öğrettiniz ama memleketinizdeki çocuğa meleklere imanı
öğretemediniz.
21
Topladığınız hayır-zekâtlarla ne memleketin fakirini ihya edip muhtaçlıktan
kurtarabildiniz ne de imanını kurtarabildiniz. Şimdi bu vebal hepinizin.
Sen vakıfsın arkadaş vakıf. Bu milletin inancı da, imanı da seni ilgilendirir.
Git, birebir bu milletin her ferdiyle görüş konuş. Ahlaki çalışmalar yap.
Millet dinsizleşmiş ya da din değiştirmiş sen hala makarna dağıtmanın derdindesin.
17 yıldır bizim kesim dediğin insanlar iktidarda ve para topladığınız İslamcı sanayi
kesimi zenginleşti. İstediğiniz gibi at koşturdunuz en az 15 yıldır bu ülkede.
Neden bu 17 yılda o sanayicilere siyeri, ayetleri, hadisleri anlatacak bir çizgi film,
film, belgesel projesi götürmediniz? Neden 17 yıldır İslam’ı sevdiren, anlatan değişik
yapımlar izleyemedik bu ekranlarda? Neden o para yığanlar böyle bir iş yapın da
sponsoru biz olalım demediler? Sebebi, bu amelde rant olmaması olabilir mi?
Ama o beğenmediğiniz ecnebi işadamları, davaları için kişisel servetlerini harcıyorlar,
bundan çekinmiyorlar.
Anlamıyor musunuz kardeşim, bu toplumun vakfıyla derneğiyle bugüne kadar
izlediği yolun, yaptığı işin sonucu budur: Yüzde 45’i katmerli kafir olmuş insanımızın.
Allah aç kaldı diye kimseyi cehenneme atmaz ama kafirleri atar.
İmamlar:
Gözünüz gördü, kulağınız duydu bu milletin ahlaki çöküşünü, niye kılınız bile
kıpırdamadı? Birileri birşeyler yapmak istese ve karşındaki “sen kimsin” dese
verilebilecek cevap “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” olacak, ama aynı soru sana
sorulduğu zaman paşalar gibi “ben bu bölgenin imamıyım” diyebilirsin sen.
İşin bu senin, etiketin var bunun için.
Merak ediyorum, şu araştırmanın sonucunu görünce içinizde bir vicdani
suçlama yaşadınız mı? “Artık birşeyler yapmalıyım” dediniz mi? Deyin bence,
belki devletten yaptığınız iyiliği emredip kötülükten alıkoyma çalışması karşılığında
ekstra ödenek alırsınız.
Arkadaş, bu milletin vebalini nasıl
ödeyeceksiniz ya? Allah rızası için siz
söyleyin, günlük çalışmanız kaç saatinizi
alıyor? Niye artan o kadar zamanda
görev sahanız içindeki ev ve işyerlerine
güzellikle gidip te emr-i bil maruf nehyi
anil münker yapmadınız?
22
Cemaatler: Tövbe alıp vereniniz var, darbe yapanınız var, orasına burasına şiş kılıç sokanınız var,
çorbacı olanınız var, Süpermen olanınız var, PKK ile aynı safta olanınız var,
imanmetreyi elinde tutanınız var, bir tek sokaktaki çıplak kızın karşısına geçip te
“kardeşim böyle giyinme günahtır” diyeniniz yok. Günahlarını almayayım sadece
İsmail Ağa Cemaatine mensup gençlerin ve müstakil bazı grupların kapı kapı dolaşıp
iyiliği emredip kötülükten alıkoyma adına görüşmeler yaptığını duydum, o kadar.
Topla 15-20 kişiyi odaya, genele hitaben bir konuşma, çaylar gelsin gevrekler gitsin,
ticaret iş güç esas mevzuu, sonuç? Sonuç: Yüzde 45’i katmerli kâfir bir memleket.
Nasıl? İyi mi?
Siz devam edin size bağış yapan adamın bağışını kesmesinden korkarak o adama
“kardeşim, faizli krediyle iş yapman Kâbe yolunda annenle zina etmen gibidir”
dememeye. Hatta taltif edin “Cömertin sürçmesi görülmez” falan deyin.
Nasıl olsa düğün pilavları güzel, hocam hocam diye arkanızdan insanların koşması güzel.
Niye bu şehrin meydanlarına inmiyorsun kardeşim? Niye insanları birebir muhatap
almıyorsun? Topluluğa hitaben günah sevap bildirmek kolay, “alan alır almayan kendi
bilir” der geçersin değil mi? Öyle değil işte.
Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler kapı kapı dolaştı; Resulullah, panayırlar
kurulduğunda her çadıra tek tek girdi davasını anlatmak için. Peki, sen ne yaptın,
nasıl yaptın da bu milletin yüzde 45’i katmerli kâfir oldu?
Yazıyı daha fazla uzatmaya niyetim yok. Daha bu iş uzar gider. İmam Hatipleri
ilahiyatları var, You Tube hocaları var, radyo-gazete-dergi-TV.’leri var, öğretmenleri var,
var da var. Sorumluluk kiminde çok kiminde az olsa da her birimiz kâfirleşen bu
memleketten sorumluyuz.
23
Banane diyebilirsiniz de,
hem ayette hem hadiste bir gemi
örneği veriliyor bize, “hepiniz aynı
gemidesiniz” deniliyor.
Aşırı yağmur ve dolu yağar,
sebze meyve ve ekinler zarar görür,
sonra içinizden bir dangalak çıkıp
bu olayı küresel ısınmaya, aşırı
buharlaşmaya bağlar geçer nasıl olsa.
Ama bir Allah’ın kulu çıkıp ta
“bu Allah’ın azabıdır, bize yaptığı bir
uyarıdır, sebebi günahlarımız ve halkınçoğunun uyarıcı olmamasıdır” demez.
Bakın bizi ve dünyayı yaratan Rabbimiz ne diyor:
“Halkı ıslah edici kimseler olduğu halde Rabbin zulmederek memleketleri
helak etmez” (Hud Suresi, 117. Ayet Meali)
Okudunuz mu? Halkı ıslah edici olan memleketleri Allah helak etmezmiş.
Bizim halkın ne kadar ıslah edici olduğu, kâfirleşme oranından belli.
Bir zamanlar yüzde 99’u Müslüman dediğimiz ülkenin bugün ayan beyan yüzde 45’i
katmerli kâfir.
Tekrar edeyim, bu rakam cesaretle dünya ahiret görüşünü beyan edebilen insanlar-
dan elde edilmiş. Yoksa ayette Rabbimiz:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki: ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık’ derler;
oysa inanmış değildirler.” (Bakara Suresi, 8. Ayet Meali) buyuruyor.
Hemen basit bir düşünce içine girelim: İnsanda kar zarar dengesi vardır ve
bu denge insanın akıllı olmasından ileri gelir. Mesela hiçbiriniz üzerine benzin döküp
yakmazsınız değil mi? Elbette bunu yapmazsınız çünkü o zaman acılar içinde ölürsünüz.
Bu durum sizin kafanızın içinde bir kar-zarar dengesi kurabildiğinizi ve akıllı
olduğunuzu gösteriyor.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz: Deprem olurken bulunduğunuz evden kaçmanız,
yanan bir eve girmemeniz, bir tarladan geçerken üzerinize diken batmaması için
sakınmanız, mayınlı olduğunu bildiğiniz bir araziye girmemeniz hep kar-zarar dengesi
yapabilmenizden ve akıllı olmanızdan ileri gelir.
Peki cayır cayır yanan bir eve girmeyen Müslüman ! arkadaşımızın faize para
koyması, bu bize neyi gösterir? Akılsız diyemeyiz çünkü yanan eve girmeyecek kadar akıllı.
24
Ama bu adam faize gidiyor. Faiz nedir? Allah ve peygamberin lanet ettiği,
7 büyük günahtan biridir. Kâbe yolunda annesiyle zina etmiş gibidir faize para koyan kişi.
Sonu cehennemdir, bazı eski âlimlere göre bu kişi kâfirdir çünkü Kur’an’daki
Rabbimizin beyanına göre faize para koyan kişi Allah ve peygambere savaş açmıştır ve
Müslüman Allah’a savaş açmaz.
İşte yanan eve girmeyecek kadar
akıllı birinin faize para koyuyor olması onun
hesap gününe, öldükten sonra dirilmeye
imanının olmadığını gösterir.
Hesap gününe gerçekten imanı olsa,
bu faizin hesabının Allah tarafından
kendisine sorulacağını da bilir, bunun
hesabını veremeyeceğini de bilir,
cehenneme gideceğini de bilir ve
cehennem, yanan bir evden daha fecidir.
Bu adam akşama kadar “ben Müslüman’ım” desin.
Müslüman olan kişi bir harama isteyerek, koşa koşa gitmez.
Açlıktan ölecek durumdaki kişinin, ölmeyecek kadar domuz eti yemesi örneğinde
olduğu gibi. Ne yazık ki aramızda Müslüman’ım dediği halde ahiret gününe,
hesap gününe, mizana, inanmayan pek çok kâfir var.
Şimdi bazı dangalaklar çıkıp “Müslümanın günah işleme özgürlüğü”nden
bahsedecek.
Kardeşim biz Müslüman günah işleyemez demedik ki, ama Müslüman günahı
özellikle toplumsal günahları kasten, bile bile, ısrarla işlemez. Müslümanın günahı olabilir
ve hemen ardından tövbe eder, bir daha işlememeye mücadele eder, hele hele günahına
kılıf hiç aramaz. Gidin bankalara faize para koyanların hesabını inceleyin bakalım.
Ne kadar zamandır o hesaplar açık ve hesap hiç kapatılmadığı gibi her dönem üzerine
para yatırılmış mı, yatırılmamış mı?
Adam emekli maaşını ATM’den çekiyor ve içeri
girip faiz hesabına yatırıyor o parayı olduğu gibi.
Ondan sonra “biz Müslümanız”!
Bok böceklerinin dünyaya faydası,
Müslümanım diyen bazılarından daha fazla be,
bok böceği kadar olamayan zavallıların ağzında
dolaşıyor İslam.
25
Siz ona her ne kadar BOK BÖCEĞİ deseniz de, bu memlekette hem kendisine
müslümanım deyip hem de faize para koyan, faizli kredilerle iş yapan,
sihir ve büyü yaptıran, hakkı rüşvet karşılığında satan,
para kazanabilmek için kul hakkı yiyen ve bu kişiyi savunan,
evinin ekmeğini getiren kocasını ve kendisine hanımlık yapan karısını aldatan,
daha çok para için kendi milletini zehirleyen-kazıklayan…
geldiği dünyaya o aşağıladığı bok böceği kadar faydası olmayan ve hatta
insanlara ve dünyaya zararı olan ne yaratıklar var.
İslam izzetlidir, şereflidir, onurludur.
Bir düşünün dünya gelmiş onca insanın içinden neden İbrahim aleyhisselam
Allah’ın Halil’idir? O mübareği yakmak için çok uzun bir süre odun topladılar.
Hatta öyle ki onu yakan ateşten sonra uzun dönem odun bulunamamış o bölgede.
Bu kadar uzun süren kendisini yakma hazırlığı döneminde İbrahim aleyhisselam
acaba neden hiç korkmadı, kaçmadı, takiyye yapmadı, dilden bile olsa davasından
dönmedi?
Çünkü o iman etmişti, gerçekten iman etmişti.
Ey kavmim dünyanın geçici olduğunu bilin.
İçimizde bu kadar açık ve gizli kâfir varken Allah’ın bize azap göndermemesi
düşünülemez.
PARANIZDAN OLACAKSINIZ, RAHATINIZDAN OLACAKSINIZ,
CAN ATTIĞINIZ NE VARSA HEPSİNDEN OLACAKSINIZ,
DÜNYA VE AHİRETİNİZDEN OLACAKSINIZ.
DİNİNİZE DÖNÜN ARTIK.
TÖVBE EDİN VE BAŞKALARI İÇİN DE UYARICI OLUN.
ALLAH’TAN KORKUN.
Önemli Not: Bu yazıda vakıf-dernek, cemaat, imam vb. bazı meslek ve grupları
zikrettik ama sözlerimiz her bir ferdi kapsamıyor. Sayılan her grubun içinde dertli, birşeyler
yapma çaba ve gayreti olan insanlar elbette var. Onları bu yazımızdan tenzih ederiz.
İşin sıkıntılı tarafı şu ki: Bu açıklamayı yaptığımız zaman o kardeşlerimiz hala kendini
sorgulamaya devam ederken, yazıya muhatap olan çoğunluk “işte benim hakkım verildi,
ben çalışıyorum” diyerek kendini temize çıkarıyor.
Gerçek şudur: Bize düşen nefislerimizi temize çıkarmak değil, çalışmaktır.
Kimlerin ne yaptığını bilen Allah’tır.
26
GEÇTİ BOR’UN PAZARI, SÜR EŞŞEĞİ NİĞDE’YE Dünya çok güzel bir yer, değil mi?
Başımı kaldırıyorum, masmavi bir gökyüzü; güneş, ışıklarıyla heryeri ışıl ışıl
aydınlatıyor, ısıtıyor. Gökyüzünde kuşlar, yerde kediler, köpekler, karıncalar…
İnsanların kimi yayan kimi araçla bir yerlere koşturuyor, etrafta ağaçlar ve çimlerle
yeşil renk insanın içine huzur veriyor.
Kabirden korkuyorum ey kavmim.
Rabbimin yarattığı bu güzel dünyadan
herkes gibi ben de bir gün ayrılacağım.
“Her nefis ölümü tadacaktır, sonra bize
döndürüleceksiniz”
(Ankebut Suresi, 57. Ayet Meali)
Yeryüzünün bütün güzellikleri bitecek
o gün benim için.
Daracık bir kabre koyacaklar beni. 2 metrelik bir çukur altı üstü.
O gün ben ne yapacağım? Yapayalnız ve toprağın içinde.
Üstelik biliyorum ki 2 tane sorgu meleği gelecek yanıma.
Günahkârsam, öyle korkunç bir şekilde gelecekler ki, geçtim Allah’ı Peygamber’i,
kendi adımı bile unutacağım o korkudan.
Nasıl cevap vereceğim onlara? Ne yapacağım orada?
Arabaya binip kaçabileceğim bir yer değil ki ya da ailemi, arkadaşlarımı çağırıp
yardım da isteyemem orada. Evlatlarım ne kadar üzülürlerse üzülsünler benim için,
oraya gelip te bana yardım edemezler. E parayla çözebileceğim bir iş te değil bu,
parasını verip halletsem.
O gün ne yapacağım ey kavmim?
O kabir şimdiden sesleniyor bize:
“Ben gariplik eviyim, ben yalnızlık
eviyim, ben azap eviyim, ben kurt ve
böceklerin eviyim”
“Vah sana Ademoğlu, bana karşı
seni aldatan nedir? Sen benim karanlıklar
evi olduğumu bilmedin mi? Sen benim kurtlar, böcekler evi olduğumu
öğrenmedin mi? Benim için seni aldatan nedir? Çünkü sen benim üzerimde kibirli
gezip duruyordun” diye (Hakim-i Tirmizi). Biz duymasak ta sesleniyor.
27
O iki sorgu meleğinin elinde öyle bir gürz vardır ki yaratılmış bütün insan
ve cinler birleşse kaldıramazlar diyor Peygamberimiz hadiste. Onunla bana işkence
edip kafamı parçalayacaklar. Kabir beni sıkıp kaburgalarımı birbirine geçirecek.
Yılanlar etrafımda, yavaş yavaş yiyecekler beni.
Korkunç surette canavarlar gönderilecek bana azap için o gün.
Ve kıyamet kopana kadar manzara bu.
Ne yapacağım ben ey kavmim, söyleyin bana.
Kabirdeki o azaptan beni kurtarabilir misiniz? Yardımıma yetişebilir misiniz?
İnsanın kabri ya cennet bahçelerinden bahçe ya da cehennem çukurlarından
bir çukurdur diyor Peygamberimiz hadisinde. “Kabir ya cennet bahçelerinden bir
bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur” (Tirmizî, Kıyamet, 26)
Alternatifi yok, üçüncü bir ihtimal yok. Kabre konduğum günden kıyamet
kopana dek, bana kim yardım edecek?
Yardıma kimse gelmeyecek, etrafımda kimse olmayacak. 2 ihtimal var.
Ya hadis inkârcısı olup Peygamberin
hadislerini ve sünnetlerini inkâr edip yok
sayacağım “uydurmadır bunlar” diyeceğim
ve kafamı kuma gömeceğim. Bu ihtimalden
Allah’a sığınırım. Velev ki ben hadis inkârcısı
oldum ve kabir azabını inkâr ettim, ben inkâr
ettim diye sorgu melekleri “bunu es geçelim,
bu kabir azabını inkâr ediyordu” demeyecekler, yine de gelecekler. Kurtuluş yok.
Ya da ben kabir azabından Allah’a sığınarak, o azaba uğramamak için ameller
işleyeceğim. Mesela nedir?
1- Rasulullah iki kabrin yanından geçti ve şöyle buyurdu: “Bu kabirlerde yatanlar
azap görmektedirler. Ama büyük bir amelden dolayı azap görmüyorlar. Biri insanlar
arasında söz taşırdı, diğeri ise (üzerine) idrar sıçramasından sakınmazdı” (Buhari)
Çok şükür bu ikisine dikkat edersem, yani tuvalette üzerime idrar sıçramasını
engellersem ve insanlar arasında laf taşımazsam,
bu sebeplerden kaynaklı azap görmeyebilirim.
2- “Mü’minin borcu ödeninceye kadar
ruhu borcuna takılıdır” (Hadis - Tirmizi)
Çok şükür bu konuda rahatım. Kimseye
borcum yok en azından. İnşaAllah bu şekilde de
ölürüm. Amin.
28
“Zevkleri bıçak gibi keseni (ölümü) çok hatırlayın” (Hadis - Tirmizi, İbn-i Mace)
Ezalarım titriyor ölümü ve o kabri hatırladıkça. Kimse yok, yalnızım, 2 melek ve ben.
Korkuyorum, araştırmaya devam. Beni o azaptan ne kurtarabilir, ne yaparsam
o işkenceden kendimi kurtarabilirim:
3- “İyi kul kabre konulduğunda azap melekleri onun ayak tarafından gelir.
Tam bu sırada kişinin kıldığı namaz gelir ve: “Bu zatın yanından uzaklaşın.
Çünkü onun vücudu namaz kılmaktan yorulmuştur” der.
Bunun üzerine azap melekleri ölüye baş tarafından yaklaşırken kişinin tuttuğu
oruçlar gelir ve: “Ölünün yanına size buradan geçit yoktur. Zira bu zat Allah rızası
için hararet ve susuzluk çekti” der.
Sonra azap melekleri ölünün yan tarafından yaklaşmak isteyince hac ve cihad
gelerek: “Defolun buradan. Bu zatın vücudu incinmiş, bedeni yorulmuş ve Allah için
haccetmiş, cihad yapmıştır. Sizin, onun yanına yaklaşmanıza izin yoktur” der.
Sonra azap melekleri ölüye diğer yanından gelirken, kişinin verdiği sadakalar
gelir ve: “Çekilin arkadaşımın yanından, Allah rızası için bu ellerden nice sadakalar
çıkmıştır. Ölünün yanına yaklaşmanıza izin yoktur” der.
Bunun üzerine azap melekleri ölüye: “Huzur içinde uyu. Hayatında da
ölümünde de temiz oldun” derler ve giderler.”
(Hadis - Ahmed, VI, 352. Krş.; Heysemî, III, 51-52; Ka’bul-Ahbar r.a.)
İşte bir kurtuluş umudu daha
doğdu. Namaz kılarsam, zekât verirsem,
oruç tutar ve hayır ameller işlersem
bunlar beni kabirdeki azaptan
koruyacaklarmış.
Ama şimdi de aklıma şu takıldı:
Bazıları var etrafımda görüyorum, adam hem namaz kılıyor, Kur’an okuyor,
hem de faizle iştigal ediyor. O zaman durum ne olur ki? Öyle ya, ben de faizle iştigal
etmesem bile namazımla beraber başka günahlarım muhakkak vardır. İki vakit namazının,
aradaki günahları sildirdiğini öğrenmiştim ama bakalım durum tam olarak ne?
“Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, iki namaz arasında yapılan
küçük günahlar affolunur.” (Hadis - İbn Hacer, 8/357)
“Eğer size yasaklanan günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizin öbür
küçük günahlarınızı örtüp affederiz ve sizi değerli bir mevkie/cennete yerleştiririz.”
(Nisa Suresi, 31. Ayet Meali)
Çeşitli hadis rivayetlerinde Allah’a ortak koşmak, adam öldürmek, ana babaya karşı
29
gelmek, yetim malı yemek, faiz yemek, dürüst kadınları iffetsizlikle suçlamak,
büyü yapmak, savaştan kaçmak, yalancı şahitlikte bulunmak ve ödenemeyecek
miktarda borçlu olarak ölmek büyük günahların başında zikredilmiş.
(Müsned, 2/201, 214; 4/392; 5/413; Müslim, imân, 143-146)
Anlaşılan küçük günahlar namazla gidiyor. Büyük günahlardan sakınırsam
küçük günahlarımı da siliyor Rabbim. Çok şükür bugüne kadar faizle bir işim olmadı,
inşaAllah olmaz da. Artık dünyadaki keyfi, lüksü, saltanatı için o büyük günaha yani
faize gidenler düşünsün sonunu. Ben kendimi kurtarabilirsem takkemi göğe atacağım,
sıkıntı büyük, azap büyük, işkence büyük. Şaka değil bunlar, yani eyvah çekmek için,
korkmak için o meleklerin görüntüsü bile yeter adama ve kaçamayacağın da bir yer.
Allah hepimizi korusun.
Peygamberimiz büyük günah işleyenlerin bazılarına ahirette şefaat edeceğini
söylüyor ama mesele kabir azabı olunca, hesap gününe daha çok var.
O güne azapsız çıkabilmek mesele.
Bu dünyadayken herşeyi yapabilmek elimizde ya, serbestiz nasıl olsa,
şunu yiyeceğim deriz yeriz, şu saatte yatacağım deriz yatarız, namaz kılacağım deriz
kılarız… Peki, acaba kabirdekiler ne istiyor, ne yapmayı temenni ederler o azaptan ve
feci sondan kurtulmak için. Bakalım Rabbimiz ne bildirmiş bize bu konuda:
“Rablerinin huzurunda başlarını öne
eğen kimseler olduklarında günahkârları bir
görsen! (O zaman:) “Rabbimiz! Gördük, işittik;
şimdi bizi (dünyaya bir daha) döndür de sâlih
bir amel işleyelim; doğrusu biz (artık) kesin
olarak inanan kimseleriz”(derler)”
(Secde Suresi, 12. Ayet Meali)
Mezardakilerin pişman olduğu şeyler için dünyadakiler birbirini yiyor.
Demek ki insan öldükten sonra o azabı görünce dünyaya geri dönmek ve
SALİH AMEL işlemek istiyormuş. Tek başına namaz değil, oruç, hac, zekât değil,
her türlü SALİH AMEL işlemek istiyormuşuz demek ki.
E o zaman şimdi işleyelim bu salih amelleri. Elimizden alan mı var.
İnsanlara iyi davranalım, faizden kaçalım,
yalan söylemeyelim, gıybet etmeyelim,
sözümüzde duralım, borcumuzu ödeyelim,
altımızdaki araca güvenip te trafik kurallarını çiğnemeyelim,
30
kimseyi küçük görmeyelim, kibirlenmeyelim,
ürettiğimiz gıdaların içine insan sağlığına zarar veren maddeler koymayalım,
akrabalarımızı ziyaret edelim, zina etmeyelim,
milletimizi yolmanın, kazıklamanın derdinde olmayalım,
kendimizi her daim haklı görmeyelim, özür dilemesini bilelim,
gördüğümüz günahları engellemeye çalışalım,
ibadetlerimizi yerine getirelim,
yaza merhaba partisi ve konserlere gitmek yerine, hayır hasenat yapalım….
Elimizden alan mı var?
Ama var, elbette var.
Faizden krediden uzak duramıyorsun çünkü nefsin sana emrediyor,
çünkü nefsin lüks ve rahata alışmış, saray gibi evde oturmak, lüks arabalara binmek,
ağa paşa muamelesi görmek istiyorsun.
Korkma, bu dünyadakiler gösterir çünkü herkes aynı yolun yolcusu olmuş.
Şehirde iç çamaşırı satan ve sokağın ortasına iç çamaşırı giymiş çıplak kadın
fotoğrafı koyan dükkan sahibini uyarınca “herkes koyuyor” diye cevap veriyor.
O zaman da diyecekler mi acaba “hadi bakalım, o uyduğun herkesle beraber
cehenneme”, “ama yok, ben gördüm Rabbim şimdi gerçeği, geri gönder de salih
amel işleyeyim, hem kendim çıplak kadın resmini herkesin görebileceği yere
koymayayım, hem de koyan herkesi uyarıyım”
Geçti güzel kardeşim geçti. İmtihan dünyadaydı, öldün, kâğıt kalem bırak, sınav bitti.
“Onlar, orada şöyle feryâd ederler: “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar,
yapageldiklerimizden başka sâlih bir amel yapalım.” (Onlara): “Size düşünecek
olanın düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti.
O hâlde azâbı tadın. Çünkü zâlimleri kurtaracak yoktur.” (denir).
(Fatır Suresi, 37. Ayet Meali)
“Herkes”li bahaneleri duymaya alıştık. Bir kötülük herkes yapınca günah
olmaktan çıkıyor sanki.
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından
habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin
belereceği (dehşetle bakakalacağı) bir güne
erteliyor.” (İbrahim Suresi, 42. Ayet Meali)
31
O gün eyvah diyeceksiniz, çıplak kadın resimlerini herkesin görebileceği yere
koymanıza da, aldığınız faizli paralara da, Allah’ın dinine ettiğiniz her türlü muhalefete de,
yaptığınız her türlü zulme de, söylediğiniz her türlü yalana da, para sevdanıza da,
dünya sevginize de, kadın tutkunuza da…
Allah’ın dinine aykırı olan, uygun olmayan her şeyinize eyvah diyeceksiniz o gün.
Ama iş işten geçmiş olacak.
Tabir-i caizse “Geçti Bor’un pazarı, sür eşşeği Niğde’ye”
“Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar
zeki adamlardır” (Hadis - İbni Mace, Zühd 31)
Şimdi sağlıklı ve hayattayken elimizden geleni yapalım ey kavmim.
Öyle ya, adam bir hapşırıkla felç kalıyor, ondan sonra tuvalete bile gidemeyen
biri haline gelince iş zora biniyor.
Sağlıklıyız, hayattayız, nefsimize değil, Allah’a kul olalım.
ZİKİRLER Burada söylenişlerini yazdığımız zikirleri, müsait olduğunuz her zaman yapın.
Mutlaka ama mutlaka size faydası olacaktır. Biz burada söylenişlerini yazıyoruz,
siz tam olarak söylenişlerini (uzatmalar, gırtlaktan çıkarılacak harfler…) ve
Türkçe anlamlarını araştırıp ilim ehlinden öğrenin inşaAllah.
- La ilahe illallah / La ilahe illallah Muhammedün Resulullah
- Allah-u Ekber
- Subhanallah / Subhanallahi ve bihamdihi subhanallahil azim
- Estağfirullah
- La havle vela kuvvete illa billah
- Subhanel melikil kuddüs
- Allahumme salli ala Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)
- La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin
- İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
- Hasbinallah / Hasbinallah ve nimel vekil
- Elhamdülillah / Elhamdülillahi Rabbil alemin
- Rabbi yessir vela tuassir Rabbi temmim bil hayr
Bazı zikirlerin yapıldığı özel durumlar ve anlar vardır.
Onları da yerine uygun yapmanız, hakkınızda hayırlı olur inşaAllah.
32
TIP DÜNYASI GÖREVE ! Tıp camiasını göreve çağırıyorum.
Pek çok hastalığa tedavi buluyorlar. İğne, ilaç, krem, hap…
Elhamdülillah, tıp konusunda hızlı ve iyi gelişmeler oluyor.
Yakında kansere bile tedavi bulunacak inşaAllah.
Şimdi, bilim adamlarından, genetikçilerden, uzmanlardan isteğim o dur ki,
bir de Vatan Sevgisi aşısı bulsunlar. Allah Korkusu aşısı bulsunlar.
Yoksa bu milletin laftan, nasihatten anladığı anlayacağı yok,
hatta bazı musibetlerden bile ders alındığı yok.
Yerel seçimlerden 2 hafta kadar önceydi. Sarrafların olduğu Tevfikiye Caddesi’nde
sarraf bir arkadaşımla sohbet ediyorum. 1-2 gün önce piyasada doların neredeyse
hiç bulunamadığını söyledi.
- Nasıl olur dedim, dolar ortadan kaybolacak bir şey değil ki.”
- Abi, inanılmaz derecede dolar alımı yapıyor millet” dedi.
Arkadaşımın yanından çıkıp 2 döviz bürosuna sordum, kulaktan dolma bilgiyle
kanaat getirmeyelim diye. Sorduğum iki büro da doğruladı, “aşırı dolar talebi, alımı var”
dediler.
Konya’ya döviz getiren özel uçak ta bir arızadan dolayı çıkması gereken gün
çıkamayınca, şehrimizde dolar gerçekten de yok noktasına gelmiş.
Aklıma hemen “hırsız içeriden olunca
kapı kilit tutmaz” sözü geldi.
Beklenti ne? Seçimden sonra dolar
yükselecek te, benim vatanını milletini seven,
dindar Müslüman hemşehrilerim (!) zengin
olacak. Hesaba bak.
Yazıklar olsun bu hareketin içine girenlere.
Kendi ülkesi var: Türkiye
Kendi para birimi var: Türk Lirası
Ama bizim hacı amcamız, kardeşimiz, arkadaşımız gidiyor, dolar alıyor.
Kendi parasının yani ekonomisinin kötüleşmesini, Amerikan ekonomisinin ve
parasının, kendi parası karşısında üstün gelip değer kazanmasını umuyor ve bununla
zenginlik beklentisine giriyor.
Ülkeniz Suriyeleştikten sonra, münasip yerlerinize sokun o dolarları.
Neyin derdindesiniz siz arkadaşım? Amerikalı mısınız? Vatan haini misiniz?
33
Paranızın değerini kaybetmemesini
istiyorsanız gidin altın alın, altının düştüğünü
gördünüz mü hiç?
Ülke neden mi Suriyeleşir? O ülke içinde
yaşayan millet, ülkesini, vatanını düşünmezse,
orası Suriye de olur, Irak ta olur, Yemen de olur.
Davanız ne sizin Allah aşkına?
Vatan mı? Din mi? Kadın mı? Lüks yaşam mı? Allah rızası mı? Para mı?
Milliyetçilik mi? Adalet, hak, hukuk mu? Nedir sizin davanız?
Şimdi milletimizin genel bir fotoğrafını çekelim:
Faiz kullanımı, fazlasıyla arttı
İnsanlar birbirine olan borçlarını kolay kolay ödemiyorlar
Lüks evler ve lüks araçlar, eşyalar fazlasıyla arttı
Lüks restaurant ve kafeler tıklım tıklım
Alışveriş merkezleri tıklım tıklım
Namaz kılma oranımız düşük –ki buraya tekrar geleceğiz-
Oruç tutma oranımız düşük
Ramazan Ayı’nda herkesin göreceği yerde yiyen içen oranımız arttı
Zina ve boşanmalarımız arttı
Allah’ın hükümleriyle yönetilmeyi isteyen sayımız minimuma indi
Piyango, Ganyan bayi ve şans oyunlarında kuyruklar oluşuyor
Kur’an, sünnet ve dini bilgiler konusunda bilgimiz azaldı
Dizi ve sinema, şarkı-türkü, futbol gibi konularda genel kültürümüz çok arttı
Sigara, uyuşturucu, alkol kullanımı arttı
İslami şiarlara göre ideal belirleyen insanımız neredeyse kalmadı
Çalışma niyeti taşıyan genç sayımız azaldı,
Allah rızası için iyiliği emredip kötülükten alıkoyma amelini kimseden korkmadan ve
çekinmeden yapan insan sayımız yok denecek noktaya geldi…………………………..
Söyleyin nedir sizin davanız? Genel fotoğrafımız bu.
Vatanını seven adam dolara yatırım yapar mı?
Milletini seven adam, zararlı olduğu bilinen katkı maddeleriyle gıda üretimi yapıp
milletini zehirler mi?
Hangisini sayalım, deve misali neremiz doğru ki?
Kan uykusunda mısınız ey kavmim, ne oldu size?
34
Adam namaz kılıyor, e bakıyoruz “Namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten
alıkoyar” diyor Rabbimiz Ankebut Suresi 45. Ayette.
Ama Kur’an hatminden çıkan teyzemiz akrabasına faizli krediyi tavsiye ediyor,
namaz kılan hacı amcamız zekatını vermiyor, Kur’an Kursu müdürümüz insanları aşağılıyor,
namaz kılan genç kızımız heryeri açık ve dar bir şekilde geziyor, namazını sektirmeyen
arkadaşımız faize para koyuyor….
Demek ki namazı da hakkıyla kılmıyor insanımız, çünkü ayet sabit: NAMAZ İNSANI
KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR. Eğer kılınan namaza rağmen günahlarda azalma yoksa,
tam tersine artma varsa, tövbe yoksa o namaz şeklen kılınıyor, insanların korkusundan
kılınıyor, adet yerini bulsun cinsinden kılınıyor, göz boyama için kılınıyor demektir.
Zaten hadiste de buyuruyor Peygamberimiz: “Her kimi, namazı hayâsızlık ve
İslâm’a aykırı işlerden alıkoymazsa, bu namaz onu Allah’tan daha da uzaklaştırır”
(Hadis - Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebîr)
Bakın buna iman edin, siz Allah bilinciyle namaz kılarsanız, günahlarınızla
mücadele edebilirsiniz, zaman içinde günahlarınız azalır. Ama hadiste belirtildiği gibi
siz namazınıza rağmen günahlardan beri durmuyorsanız o namaz size çok kötü şeylere
vesile olur maalesef. Çok açık uyarıyorum:
Dünyalık davanızdan vazgeçmezseniz,
sonunuz çok kötü olabilir.
Son 17 yıldır ülkenin yarısı Tayyip
Erdoğan’ı sevdiğini iddia ediyor değil mi?
Din için, vatan için, hak için Tayyip
Erdoğan’ı desteklediğini söylüyor değil mi?
Yalan, koca bir yalan.
Bu gayeyi güden insan sayısı çok az.
Tayyip Erdoğan 17 yıldır desteklendi çünkü bu süre zarfında cebiniz para gördü,
rahat yaşamaya başladınız.
Eğer iddianız doğru olsaydı, ABD’nin doları yükseltmesinden itibaren Tayyip
Erdoğan’a desteğinizi azaltmazdınız.
Dolar 7 lirayı gördü, Rahip ABD’ye gönderildi. Eğer o rahip gönderilmeseydi de
dolar daha fazla yükselseydi emin olun siz bizzat siz Tayyip Erdoğan’ı kendi ellerinizle
indirirdiniz iktidardan.
35
ABD, Rusya’da da yaptı aynı ekonomi operasyonunu. Dolar, Ruble karşısında
bizdekinden çok daha fazla yükseldi. Ama Rus halkı ne yaptı biliyor musunuz?
O dönem yapılan seçimlerde Putin’e desteğini daha da artırdı.
Batılı dediğimiz insanlara saygı duymamak elde değil bazen.
Adamlar ülkeleri için, dinleri için, kimseden korkmadan harekete geçebiliyorlar.
Almanlar üretiyor, çalışıyor. Hepinizin ağzında: Konya kadar olan Hollanda,
bütün dünyaya süt ürünleri ve lale satıyor.
Çin üretiyor, Japon üretiyor, ABD’si, Norveç’i, Danimarka’sı, İsrail’i… hepsi de
üretiyor, satıyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin Coca Cola markasını görüyorsunuz,
Afrika’nın çöllerinde Toyota’ya binmek zorunda kalıyorsunuz.
Onlar çocuklarını marangoz, demirci, berber yapmaktan çekinmiyorlar.
Bizim gençlerimiz de bir kahveye 30 lira ödedikleri
yabancı menşeili cafelerde oturmayı elitlik sayıyorlar
kendilerine.
Ekonominin güçlü olması, üretimle olur, bunu
hepiniz bilirsiniz. O üretim de birilerinin her şekilde
çalışmasıyla sağlanır, ganyan bayiilerini doldurarak
değil.
Hani bugün büyük şeytan Amerika dediğiniz
ülke var ya, Dünyanın neresine giderseniz gidin;
Moğolistan, Nijer, Çin, Almanya, Türkiye, Suriye,
Pakistan, Rusya… mutlaka bir Amerikalıyı görürsünüz orada. Kimi siyasetçidir,
kimi asker, kimi ajan, kimi bilim adamı, kimi katil… ama mutlaka dünyanın heryerinde
Amerikalılar vardır.
Peki şimdi siz bir düşünün, dünyanın herhangibir yerinde bir akrabanız var mı?
Bazılarınız bu soruya “var” cevabını verdi. Şimdi ikinci soru geliyor:
O akrabanız, aldığı güzel paraları alamasa yine de o uzak ülkelerde görev yapar mı?
Yani oralarda bulunma sebebi para davası mı yoksa dini, milli dava mı?
Bunu en güzel Fettullahçılar yapıyordu. Çok az paralarla dünyanın her yerinde görev
yapıyorlardı çünkü DAVA sahibiydi adamlar ama davaları yanlıştı, bozuktu maalesef.
Ey kavmim,
Eğer bugün dünya kan gölüyse bilin ki bunun esas sebebi o zulmü yapanlar değildir,
Eğer bugün dünya kan gölüyse bunun sebebi, DAVASIZ MÜSLÜMANLARDIR.
Davası PARA olmuş
36
Davası LÜKS YAŞAM olmuş
Davası DOLAR olmuş
Davası HEVA VE HEVESİ olmuş
Ama davası ALLAH’IN DAVASI olmamış, kendisine Müslüman diyenlerdir.
Bana yalancı diyorsanız sorun kendinize:
Allah’ın dini için, Allah’ın davası için, Allah’ın hakimiyeti için en son ne zaman,
ne yaptınız?
Vallahi bütün dünyaya kök söktürecek zenginlik, kaynak ellerimizdedir:
KUR’AN ve SÜNNET.
Bize kadar gelen İslam ümmeti –ki buna bizim atalarımızın kurduğu devletler de
dahildir- Kur’an ve sünnete olan bağlılıklarıyla dünya üzerinde yumruk sahibi oldular.
Ama onlarla aramızda çok büyük bir fark var:
Onlar cenneti ve Allah’ın rızasını istiyordu, biz ise dünyayı ve içindekileri istiyoruz.
KISA KISA “Ahiret nimetleri karşısında dünya nimetlerinin durumu; ancak birinizin
parmağını denizin içine daldırması gibidir. Artık o kimse parmağının ne kadar su ile
döndüğüne bir baksın” (Hadis - İbn-i Mace)
“Kulun rızkı, kendisini ecelinin aradığından daha fazla arar” (Hadis – Taberani)
Keskin sirke, küpüne zarar.
Rüzgar eken, fırtına biçer.
Ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter.
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Hay’dan gelen Hu’ya gider.
Ayağını, yorganına göre uzat.
El atına binen tez iner.
Ağzınızdaki tükürük için bile önce şükredin ardından da o normal zamanda aklınıza
bile gelmeyen tükürüğünüzü bir düşünün.
37
VAY BAŞIMIZA GELENLER 40 yıldır PKK ile uğraşıyoruz (Öncesinde ASALA’ydı), dolar euro yükseliyor
(eskiden dolar mark’tı) ekonomimiz mahvoluyor, çok uzun zamandır Amerika ve Avrupa
başımıza türlü türlü çoraplar örüyor, ozon tabakası deliniyor, buzullar eriyor,
iklimler değişiyor, kanser gibi tehlikeli hastalıklar arttı, geçim pahalandı,
tohumlar GDO’landı, seller dolular ülkemizi hep vuruyor,
Suriye, Irak, Yemen, Libya, Doğu Türkistan, Filistin, Arakan hep zulüm altında,
insanlar sudan sebeplerle birbirini öldürüyor…
Başımızdan tehlikeler ve sıkıntılar bir türlü gitmiyor.
Ama sebebi hep biziz biliyor musunuz? Bakın ne diyor âlemleri yaratan Rabbimiz:
“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) yüzünden karada ve denizde
bozulmalar (fesat) ortaya çıktı. Dönmeleri için Allah yaptıklarının bir kısmının
sonuçlarını onlara tattıracaktır” (Rum Suresi, 41. Ayet Meali)
Evet, gördünüz işte, yaşadığımız bozulmaların sebebi,
bizim kendi ellerimizle yaptığımız kötülükler, günahlarmış
ey kavmim.
Yani kiminin elmaya balmumu sürmesi, kiminin faize
gitmesi, kiminin kurallara uymadan araç kullanması,
kızların açık saçık gezmesi, vücutlara yaptırılan dövmeler,
alacaklıya borcun ödenmemesi, söylediğimiz yalanlar,
haksız yere işten eleman çıkartmalar ve bunlar gibi
kendi işlediğimiz pek çok amelin sonucuymuş bu başımıza gelenler.
Ama ne için? “Dönmeleri için”, yani aklımızı başımıza almamız için.
Yani günahlarımızı terk etmemiz için, tövbe etmemiz için.
Dönelim ey kavmim. Allah’a kulaklarımızı tıkayarak ne bu dünyada ne ahirette
mutlu olamayız, huzur bulamayız. Düşünün, bir kadın kocasına itaat etmesi gereken
bir konuda itaatsizlik edecek ve bunun sonucunda geçim pahalılaşacak.
Yanlış mı? Vallahi buna kimse yanlış diyemez çünkü ayet bize bunun böyle
olduğunu söylüyor.
Bir patron işçilerinin maaşını ödemeyecek ama yeni araba alacak ve bunun
sonucunda şiddetli yağmur sel olup ev ve işyerlerimizi basacak.
Yanlış mı? Sonuna kadar doğru.
Felaketimizi kendi elimizle çağırıyoruz ey kavmim.
Kızlarımız vücudunu açarak sokağa çıkacak, zina yaygınlaşacak ve
38
bunun sonucunda hastalıklar artacak, vallahi ve vallahi bu böyledir, artık açın gözünüzü.
O uğruna gözünüzün döndüğü PARA sizin için bir imtihandır, anlayın bunu.
Yemin ederim ki sizin kazancınızın her kuruşu nasibinizde yazılıdır, sizin imtihanınız
buna helal ya da haram yoldan ulaşmanızdır. O AUDI’ye, MERCEDES’e, BMW’ye binmek
nasibinde varsa vallahi bineceksin, o saray yavrusu eve mutlaka oturacaksın, gel bunun
için haramlara sapma güzel kardeşim.
Senin girdiğin her türlü haram ve
diğer insanların seni uyarmamasının
sonucunu hep birlikte inim inim
inleyerek yaşıyoruz.
Hastanelere gidin hepsi dolu,
adliyeye gidin her adımı dolu,
hapishaneler tıklım tıklım.
Ekonomi perişan, hayat pahalandı, geçim zorlaştı, ülkemiz her an içeriden ve
dışarıdan gelecek saldırılara karşı diken üstünde. Ama bunun sebebi biziz, Kur’an’sız,
sünnetsiz, hadissiz, İslam’sız bir hayat yaşamamızın sonucu.
Gözünü hırs bürümüş, din-iman tanımayan, Allah’tan korkmayan bir sümsük gidip
büyü yaptırıyor; menfaatine tapan birisi, bir para kuluna rüşvet verip olmadık yerde
olmadık üçkağıdı yapıyor ve bir yerlerde deprem oluyor.
Müteaahitlikten anlamayan bir vatandaş çıkıyor daha fazla para kazanıp itibar
görme uğruna, çalıp çırparak bina dikiyor, dışı seni yakar içi beni.
Bunun sonucunda buzullar eriyor. İnansanız da inanmasanız da bu böyle.
“Başınıza gelen her musibet, ellerinizle işledikleriniz sebebiyledir.
O, yine de çoğunu affediyor” (Şura Suresi, 30. Ayet Meali)
Ayetler yeterince açık değil mi ey kavmim?
Terk edin şu dünya sevgisini, para hırsını, lüks hevesini, rahat yaşam arzusunu.
Eğer Müslüman iseniz sizin rahatınız cennette hazır.
Varsın bu dünyada harama, hileye, yalana başvurmayın da az sıkıntı çekin.
Afrika’dakiler gibi aç-susuz değilsiniz ya.
Üstelik uğruna harama dalarak topladığınız bu malları, ölüm gelince terk
edeceksiniz. Hepsi başkasının malı olacak, siz de toprağın altında bunun acısını
çekecek ve hesabını vereceksiniz. Helal olsa hesap, haram olsa azap.
Nedir bu dünyalık aşkı, ölmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz, o toprağın altına
girmeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
39
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma
dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize
bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç
katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin”
(Hud Suresi, 52. Ayet Meali)
Bakın Rabbimiz yol gösterdi, gelin
günahlarınıza tövbe edin. Haramı helal
görmeyin, hele şu aralar meşhurlaştı sakın
faize kılıflar fetvalar bulup ta kendinizi
rahatlatmayın. Allah affedicidir, tövbe
edersek hem günahlarımızı bağışlayacağını
hem de yağmur göndereceğini söylüyor. Kur’an’da yağmur gönderilmesi, ekonomik
hayatın canlanmasıdır. Gelin yüzümüzü Allah’a ve Allah’ın dinine çevirelim ey kavmim.
Adana Çevre yolu kenarında bir dükkândayım, içeriye biri girdi,
Karatay Sanayii’sinde araba tamircisiymiş, kartını veriyor, reklam yapıyor.
Niye? İşlerim açılsın diye. Nereden nereye kendini yoruyor, benzin yakıyor
işlerinin açılması için ama dönüp hadislere bakmıyor.
Oysa hadislere baksa “Ömrünün uzamasını ve rızkının bereketlenmesini isteyen
Sıla-ı Rahim yapsın” (Buhari) hadisini görecek ve sırf akraba ziyaretiyle işlerinin
açılmasını sağlayacak ama yok maalesef, dönüp te Kur’an’a hadislere bakan yok.
Tabi doğal olarak ta işler bir türlü açılmıyor, ekonomi düzelmiyor.
Vakit aleyhimize işliyor. Her geçen gün sıkıntılarımız artıyor. Gelin sorunlarımızı,
dertlerimizi saçma sapan fikirlerimizle değil, Allah’ın bize gösterdiği yollarla çözelim.
Yoksa öyle bir gün gelir ki, o gün ne bela başımızdan kalkar ne dualarımız kabul olur.
KISA KISA “Gücünüzün yettiği kadar gönlünüzü dünya kaygılarına ve dertlerine
kapılmaktan koruyun. Çünkü kimin en büyük derdi dünya nimetlerini elde etmek
olursa, Allah onun gereksiz meşguliyetini artırır, fakirliği gözünün önüne koyar.
Kimin de en büyük derdi ahiret nimetlerini kazanmak olursa,
Allah onun dünyalık işlerini düzene koyar ve gönlünü zengin kılar.”
(Hadis - Camiu’s-Sağir, 1795)
“Allah, niyeti ahiret olana dünyayı verir ama niyeti dünya olana ahireti vermez”
(Hadis – Deylemi)
40
GELECEK TE BİR GÜN GELECEK Putin’i bilirsiniz, Trump’ı da. Ferdi Tayfur,
Orhan Gencebay, Tarkan’ı da tanırsınız.
Juventus, Arsenal, Fenerbahçe, Beşiktaş ve
benzerlerini de çok iyi takip edersiniz.
Dolar, euro, borsa da takibinizde.
Hangi yemek nerede yenir, ne nereden
alınır, bunlar da günlük hayatınızın içinde
avucunuzun içi gibi olan şeyler.
Sen Anlat Karadeniz, Yaparsın Aşkım,
Kadın … gibi dizilerde ne dolaplar dönüyor,
kim kimdir, neredeyse ezberinizde değil mi?
Lüzumsuz ne varsa uzmanlık alanınız
neredeyse.
Peki Deccal’i tanır mısınız?
Nerelidir, kimdir, ne yapacak, sizinle ne gibi bir ilgisi olabilir, hiç düşündünüz mü?
Tanımanız lazım çünkü Hz. Âdem ile kıyamet arasındaki en büyük fitneli varlıktır
deccal. Eğer sizi görürse imanınızı ya elinizden alacak ya da çivi gibi bir imanınız olduğunu
tescilleyeceksiniz. Yani deccal öyle bir fitne ki cennet ya da cehennem biletiniz denebilir.
Ha siz onu görmeyi ummuyor musunuz? Siz görmeseniz bile çocuğunuz veya
torununuz ona yetişecek ve eğer tanımazsanız, sakınamazsınız, koruyamazsınız kendinizi.
Onun için düşmanınızı tanıyın, çocuklarınıza tanıtın.
Emin olun dolardan, patates, soğandan daha önemlidir deccal.
Bütün peygamberlerin kavimlerini fitnesine karşı uyardığı biridir Deccal.
Gerçekten Hz. Âdem ile kıyamet arasında daha büyük fitnesi olan biri yok.
Öyle çetin bir imtihan ki Deccal imtihanı, kazanmak mümkün mü bilmiyorum.
Allah onun zamanına yetişecek Müslümanları ondan korusun, imtihanlarını kolay
kılsın. Neden mi zor Deccal fitnesi? Sayalım:
1- Deccal çıkmadan 3 yıl önce
gökyüzü yağmurunun 3’te birini tutacak.
2 yıl önce 3’te 2’sini tutacak. 1 yıl önce de
tamamını tutacak ve yeryüzüne tek damla
su düşmeyecek. Yeryüzü bakır gibi,
gökyüzü cam gibi olacak.
41
Açlıktan toplu ölümler, intiharlar yaşanacak. İşte tam bu devirde çıkacak olan
Deccal “ben Allah’ım, rabbinizim” diyecek ve kendi rabliğini kabul edenlerin arazisine
yağmur yağdıracak, toprağa emredecek, yerden birdenbire ekinler, sebze meyveler
çıkacak. Onun rabliğini kabul etmeyenler ise suya ve yiyeceğe kavuşamayacak.
Haydi bakalım, o sahneye koyun
kendinizi. Açlıktan ölmek üzeresiniz, çocuklarınız
gözünüzün önünde ölümle pençeleşiyor.
Yiyecek yok, içecek yok. Adamın biri
geliyor ve onun rab olduğunu kabul ettiğiniz
takdirde size su ve yiyecek sağlıyor.
Ne yaparsınız?
Bugün yaptıklarınıza kıyaslayalım mı?
Bir işyeriniz, işiniz veya ihtiyacınız için paraya ihtiyacınız var. Bu parayı insanlardan
isteyerek bulmanız çok zor. Ama bankalar var her yerde, gittiğiniz zaman size hemen
faizli kredi verebilir, para ihtiyacınızı o an karşılayabilir.
Allah “faize bulaşma” diyor, şeytan da “bankaya git, faize bulaş” diyor.
Siz bugün kimi dinliyorsunuz? Buradan pay biçin Deccal geldiği zaman nasıl bir
seçenek kabul edeceğinizi. Yoksa oturduğunuz yerden ahkâm kesmeyin bedavadan.
2- Deccal istediği ölü insanı
diriltebiliyor. Adam anne babasını
diriltmesini isteyecek ve o da diriltecek.
Dirilen anne ve baba çocuğuna “Ey oğlum,
buna uy çünkü bu senin Rabbindir” diyecek.
Ardından da o adam “bu, gerçekten
benim rabbim” diyerek ona iman edecek.
Oysa kişinin dirilmiş gördüğü aslında deccale tabi olan iki şeytandır ve o kişinin
anne babasının kılığına girmiştir.
3- Deccal’in 2 yanında 2 melek olacak ve onlar, imtihan gereği deccalin
ilahlığını doğrularmış gibi görünecek insanlara.
4- Deccal’in bir yanında cennet, bir yanında ise ateş olacaktır.
İşin aslı, onun yanındaki ateş gibi görünen gerçekte cennettir, cennet gibi
görünen ise gerçekte cehennemdir.
Bu sayılanlar karşısında imtihanı kazanmak, ancak sağlam bir imanla olabilecek
bir iştir. Deccal peygamberimiz döneminden beri hayattadır.
Şu an bir adada elleri ve bacakları demir bukağılarla bağlı bir şekilde beklemektedir.
42
Çıkması için kendisine izin verilince demir bukağıları çözüp yeryüzünü kırk günde
dolaşacaktır. Ama bu kırk günde zaman değişik işleyecek, bazı günler çok uzun sürecektir.
Deccal’in alnında “kâfir” yazacaktır ve bu yazıyı her Müslüman okuyabilecektir.
Deccal yahudidir.
Mekke ve Medine hariç bütün dünyayı gezecek, her beldeye girecektir.
(Bir rivayete göre Kudüs ve Tur Dağı’na da giremeyecektir)
Bir gözü kör, diğeri şaşıdır.
Saçı çok kıvırcıktır,
Boyu uzundur,
Deccal’i Hz. İsa öldürecektir.
Kehf Suresinin başından veya sonundan 10 ayeti ezberleyen, onun fitnesinden korunur.
Siz bakmayın, aldanmayın hadis inkârcılarının dalga geçer gibi eleştirilerine,
zira o sünnet-hadis inkârcılarının, dolaylı yollardan deccalin talebesi olmadığını
bilemezsiniz.
Ama Deccal konusunda da çok rahat olmayın “nasıl olsa biz görmeyeceğiz,
daha çok zaman var” diye. Çünkü gelecek te birgün gelecek ve o gelecek pek te
uzak olmayabilir.
Not: Deccal konusundaki hadisler ve bilgiler mütevatirdir. Dileyen burada verdiğimiz
bilgilerin sıhhatini İmam Şa’rani’ye ait “Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri”
isimli eserden tetkik edebilir.
“Bir gün Resulullah bizleri topladı ve:
−‘Allah’a yemin olsun ki, bir sevinç yahut bir korku yüzünden toplamadım sizi,
ancak Temim Ed-Darî, Hristiyan idi, geldi biat edip Müslüman oldu. Benim size
Deccal hakkında anlattıklarıma uygun bir olay anlattı. Temim Ed-Darî şöyle anlattı:
−Temim, Lahım ve Cuzam kabilelerinden otuz kişiyle deniz yolculuğuna
çıkmıştı. Dalgalar bir ay boyunca onlarla oynadı. Sonra güneş batımına yakın bir zamanda
denizde bir adaya gemiyi yanaştırdılar. Sandallara binip adaya çıktılar. Müteakiben çok kıllı,
hatta kıllarının çokluğundan önü neresi, arkası neresi belli olmayan bir yaratığa rastladılar.
Ona: −Vay sana! Sen de kimsin? diye sordular.
O: −Ben Cessase’yim, dedi.
Onlar: −Cessase nedir? diye sordular.O yaratık: −Ey kavim! Şu manastırdaki adama gidin! O sizin haberinizi şevkle beklemektedir, dedi.
43
Temim diyor ki:
−Bize adamı söyleyince onun şeytan olmasından korktuk. Hızlıca ona gittik, manastıra
girince bir de baktık ki, cüsse bakımından en büyük insan, elleri birleştirilmiş vaziyette boynuna
sıkıca bağlı, diz kapağı ile topukları arasında demirler vardı.
Ona: −Vay sana! Sen de kimsin? diye sorduk.
O: −Siz benim haberimi aldınız. Söyleyin siz kimsiniz? dedi.
Onlar: −Biz Araplarız, bir deniz yolculuğuna çıkmıştık. Denizin dalgalı olduğu zamana
denk gelmişiz. Dalgalar bir ay bizimle oynadı. Sonra bu, senin adana gemiyi yanaştırdık.
Sandallara binip adaya çıktığımızda çok kıllı, hatta kıllardan önü neresi, arkası neresi belli
olmayan bir yaratıkla karşılaştık. O da bizi sana gönderdi, dedik.
O: −Ürdün ile Filistin arasında bir köy olan Nahlü Meysan’dan haber verin, dedi.
Biz: −Onun neyini soruyorsun? dedik.
O: −Hurmalarından soruyorum, hâlâ meyve veriyor mu? dedi.
Biz: −Evet, dedik.
O: −Meyvelerinin kesilmesi yakındır, Taberiye gölünden haber verin, dedi.
Biz: −Neyini soruyorsun? dedik.
O: −Gölde su var mı? dedi.
Biz: −Evet, suyu çoktur, dedik.
O: −Suyun gitmesi yaklaşmıştır, Zugar pınarından haber verin dedi.
Biz: −Neyini soruyorsun? dedik.
O: −Suyu var mı, ahali o pınarın suyuyla ziraat yapıyorlar mı? diye sordu.
Biz: −Evet, suyu çoktur, ahali onunla ziraat yapıyorlar, dedik.
O: −Ümmilerin Nebisinden haber verin, ne yaptı? diye sordu.
Biz: −Mekke’den çıktı, Medine’ye yerleşti, dedik.
O: −Araplar onunla savaştı mı? diye sordu.
Biz: −Evet, dedik.
O: –Onlara ne oldu? diye sordu.
Biz: −Ona karşı gelen Araplara üstün olduğunu ve Ona itaat ettiklerini haber verdik.
O: −Öyle mi oldu? dedi.
Biz: −Evet, dedik.
O: −Ona itaat etmeleri onlar için hayırlı olur. Ben kendimi size haber vereyim:
Ben Mesih Deccal’im, bana çıkmam için izin verilmesi yakındır. Çıkarım ve yeryüzünde dolaşırım.
Kırk gecede girmediğim hiçbir belde bırakmam. Ancak Mekke ve Medine hariç! O iki belde
bana haramdır! Her ne zaman onlardan birine girmek istesem, yalın kılıç bir melek beni karşılar
ve oraya girmemi engeller. Oraların her geçidinde koruyucu melekler vardır, dedi.
Rasulullah:
−Dikkat! Deccal, Şam denizindedir yahut Yemen denizindedir! Hayır, bilakis o doğu tarafın-
dadır, doğu tarafındadır, doğu tarafındadır!’ buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti” (Müslim)
44
LÜKÜS HAYATLüküs hayat, lüküs hayat
Bak keyfine yan gel de yat
Ne güzel şey
Oh ne rahat
Yoktur eşin lüküs hayat
Biz çocuktuk o zamanlar, bu oyun sergilenip bu şarkı söylendiğinde.
Aradan seneler seneler geçti ve ne hikmetse son günlerde aklıma gelir oldu bu şarkı.
Kapıda iki otomobil
Biri açık biri değil… falan.
Sanırım o dönemin bu meşhur şarkısı, TRT 1 döneminde aklımıza öyle bir
yerleşmiş ki, hayatlarımız gerçekten de lüküsleşti. Hem de hepimiz için.
Zenginimiz de fakirimiz de bu lüküslükten nasibini aldı ve alıyor. Zaten bizdeki fakirlik artık,
birinin sahip olduğu imkânların biraz gerisinde olan bir başkasını tanımlamakta kullanılıyor.
Hakiki anlamda bir fakirlik ya görülmez oldu ya da mumla arasan bulunmayacak cinsten.
Bazıları yardım istiyor “fakirim” diye.
Evine gittiğiniz zaman LCD midir,
Plazma mıdır o incecik televizyonları görüyor-
sunuz başköşede. Elindeki telefon mutlaka
dokunmatik hatta bazılarınınki IPHONE.
“Gel kardeşim benim evime” diyesim geliyor
bazen; eski anam babam tüplü televizyonum var
hala, elimdeki dokunmatik cinsinden olan
telefon da birinden hediye. Çünkü alamadım. Herneyse…
Hep yukarıdakine bakarak onun elindekilere sahip olma dürtüsü, fıtratını
bozmayanlar hariç herkes için genel bir kural gibi. “Onda var, benim de olsun”,
“onlar almış, ben de alırım/almalıyım”, “elaleme rezil oldum, bir bende yok”
gibisinden lafları, özellikle bayanlardan sıkça duyarız.
Oysa dünya tarihinde geriye dönüp şöyle bir baktığımızda öyle nimetlere
sahibiz ki, emin olun Firavun bizim orta halli birimizin evini yaşantısını görse,
Mısır’ı falan bırakır, içinde yaşadığımız çağa gelirdi.
Geçmişte yaşamış pek çok ünlü şahsiyet biliriz. Firavun, Nemrut, Fatih Sultan
Mehmet, Davud Peygamber…
Farkında mısınız, bir metal parçasını çeviriyoruz
ve tertemiz, pırıl pırıl su geliyor. Temiz suya ulaşmak
bizim için bu kadar rahat. Hem de tuvaletimizde
bile aynı temiz su akıyor.
Ama biliyor musunuz, Nemrut denilen kral bile
bu imkâna sahip değildi ve muhtemelen kuyu suyu
içiyordu.
Biz aynı demiri sağa sola çevirip suyu sıcak veya
45
soğuk yapabilirken, onlar sıcak su için önceden
çalışmak zorunda kalıyordu.
Bir yerden başka bir yere gitmek için yine bir
metal parçasını çeviriyorsunuz ve 4 teker üzerinde
konforlu bir şekilde yolculuk yapabiliyorsunuz.
Oysa Firavun dediğimiz adam en kralından gitse
4 adamın omuzlarında taşıdığı tahterevanda sallana
sallana gitmek zorundaydı bir yerden başka bir yere.
Ulaklar vardı eskiden, haberleşmek için.
Bir kral diğerine ulakla haber gönderir, bazı insanlar
ise güvercin kullanırdı haberleşmede. Ulakların gidip
gelmesi ise mesafeye bağlı olarak günler hatta aylar
alırdı belkide. Şimdi ise elimize aldığımız 15 cm.’lik
bir metal parçasıyla dünyanın bir ucundan diğerine
sesimizi görüntümüzü ulaştırabiliyoruz.
Mesafenin uzaklığından ve yolculuğun
süresinden dolayı Osmanlı Padişahlarının Hacc’a
gitmediği söylenir. Şimdi ise rahat koltukları olan
bir metal parçasına binerek 3 saatte 3 aylık yolu
gidiyor, Hacc görevinizi yerine getirip 3 saatte de
geri gelebiliyorsunuz.
Daha 50 yıl önce insanların öldüğü Verem ismindeki hastalık artık duyulmaz oldu.
Duyulsa bile hastahanelerde derhal tedavisi ücretsiz olarak yapılıyor ve hasta eski
sağlığına kavuşuyor çok şükür.
Ama Karun’un dişi ağrısaydı, kralı gelse onun canını fazlaca yakmadan dişini çekemezdi.
Karun demişken, sizce Karun yüksek bir yere çıkmak istediğinde ne yapıyordu?
46
O servetine rağmen merdiven basamaklarına
teker teker basarak çıkmaktan başka çaresi var mıydı
sizce? Ama siz bugün içine girdiğiniz bir kabinin tek
tuşuna basarak 50 kat yukarıya, kılınızı kıpırdatmadan
çıkabiliyorsunuz.
Hâsılı, eski devirlerde yaşamış kral ve
padişahların sahip olmadığı nimetlere sahipsiniz.
Bir alışveriş merkezine girdiğinizde sebze, meyve, bakliyat, unlu mamüller,
ayakkabı, giyim, vb. o kadar çok çeşit nimetle karşılaşıyorsunuz ki, üstelik hepsi çeşit
çeşit. Bir peynir reyonu var, tren gibi. Küflüsü, yağlısı, kremi, kaşarı, örgüsü, labnesi…
bitmiyor, gidiyor da gidiyor reyondaki çeşitler.
Peki bu kadar nimet net olarak ne gerektirir? Tabi ki şükür gerektirir.
Peki ediyor muyuz? Şöyle örnek vereyim:
Sanayici bir tanıdığım vardı. Bazen aylık, bazen 2 ayda 1 görüşürdük.
Her görüşmemizde o kadar ağlar, o kadar dert yanardı ki:
“İşler yok, para yok, nakit dönmüyor” (Tabi onun bu ağlaması, dolar-euro
yükselmesinden, Rahip Brunson olayından çok önce idi).
Emin olun onun bu ağlamasına içim burkulur, “acaba ne yapsam da bu adama
destek olsam” diye üzülürdüm. Büsan sanayisinde fabrikası olan bu ağlak arkadaşımız
birgün aradı ve ne yaptı biliyor musunuz: 4. Organizedeki fabrikasının açılışına davet etti.
Mübarek adam ağlayıp sızlarken 4. Organize’de fabrika yaptırıyormuş meğersem.
İşte size şükür vesikası.
İşleriniz iyiyken ağladınız, sızladınız, yalanlar söylediniz “işler durgun, para yok,
nakit dönmüyor” diye. Bu şükürsüzlüğün, bu nankörlüğün sonunda da Allah size
gerçekten sıkıntılı günler verdi.
Ha, yine gerçek bir kriz yok ortada. Hala aynı lüküs arabalarınıza biniyor, ultra lüküs
evlerinizde oturuyorsunuz. Tek yaptığınız gariban işçileri çıkarmak oldu. Olan onlara oldu.
Siz hala evlerinize kasa kasa soda alıyorsunuz.
Soda içilen bir memlekette kriz mriz yoktur.
Allah’tan daha fazla belanızı istemeyin.
Halinize şükredin.
Şükür de “Ya Rabbi, halimize sınırsız şükür” laflarıyla olmaz sadece.
Elinizdeki imkânları, parayı, suyu, yiyeceği, olmayanlarla paylaşarak, infak ederek olur.
KISA KISA Haram olan bir şeye helal demek, helal olan bir şeye haram demek, küfürdür.
Kişiyi dinden çıkarır. Hüküm sadece Allah’ındır.
Haram olduğu kesin olan bir şeye “güzel” demek, küfürdür.
“Kim gereksiz ve günah kazandıran sözlerden dilini korursa, her türlü
sıkıntıdan ve günahtan kurtulur” (Hadis – Darimi-Tirmizi)
Rasulullah: “Hepiniz cennete gitmeyi ister misiniz?”
Ashab: “Evet ya Rasulullah”
Rasulullah: “Öyleyse dünyalık arzu ve isteklerinizi azaltın. Ecellerinizi
gözünüzün önüne dikin ve Allah’tan gerektiği gibi haya edin” (Hadis – Tirmizi)
“Mü’min, hem başkalarıyla iyi geçinen hem de kendisiyle iyi geçinilen kimsedir”
(Hadis – Ahmed bin Hanbel, Müsned)
“Kişinin cennette derecesi yükseltilir. O kişi bunun sebebini sorarak
“Ya Rabbi, bu lütuf nereden?” der. Ona “Çocuğunun senin için yaptığı istiğfar ve
dualardan” diye cevap verilir” (Hadis – İbn-i Mace, Ahmed b. Hanbel)
“İnsanların kaygısı en büyük olanı, mümin kimsedir. O, hem dünyası
hem de ahireti için kaygı çeker” (Hadis – Deylemi)
Ebu Hazim şöyle dedi:
“Benim görüşüme göre eşya iki çeşittir. Biri benim, diğeri ise benim olmayandır.
Benim olan, rüzgarın kuyruğunda olsa da elbette bana ulaşır, onu alırım.
Benim olmayana gelince, bütün insanlar onu bana vermek için toplansalar bile buna
güçleri yetmez. Bu durumda niye üzülüp kederleneyim?”
(Zühd Kitabı – Abdullah ibni Mübarek)47
Öyle lüküs hayatlar sürüp, dışarıya ağlama pozları vererek insanları kandırırsınız.
Tepenizde Allah var.
Ev üstüne ev, araba üstüne araba, giyecekler eskimeden küçülüyor, nikâhlı eşin
yanısıra ikinci hatun, yüzlerce liralık ziyafet yemekler…
Ey lüküs hayatın ahalisi: Firavun sizi görse tebaanız olmak için yarışırdı.
Unutmayın: Malın helali hesaptır, haramı azap.
48
AYNA AYNA SÖYLE BANA … Laftan anlamıyorsunuz.
Adama “faiz şöyle haramdır, Allah faiz malını mahveder” diyoruz,
cümleye “öyle DE” diyerek başlıyor, “tamam AMA” diye devam ediyor.
Ey kavmim
Müslüman kişi, bir konuda Allah’ın, Peygamber (sav)’in sözünü duydu mu iş orada
biter, “de” ler, “da” lar, “ama” lar girmez devreye.
“Allah ve Rasulü bir şeye hükmettiği zaman; ne mü’min erkekler için
ne de mü’min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz.
Kim de Allah’a ve Rasulüne isyan ederse; şüphesiz ki apaçık bir sapıklıkla
sapmış olur” (Ahzab Suresi, 36. Ayet Meali)
Bak bak zihniyete bak: “Öyle de, o zaman işi devam ettiremeyiz, kapatmamız
lazım.” Laf mı bu şimdi ya! Faizsiz çalışamıyorsan kapat efendim.
Faizle işyeri çalıştıracağına git seyyarlık yap daha iyi. Ama yok, adam anasından
patron doğmuş sanki. Allah seni bu dünyaya patron ol diye mi gönderdi?
İbadet için gönderdi.
Patron olup faize bulaşıp isyan edeceğine, işçi ol helalinden kazan, ibadet etmiş olursun.
“40-50 kişi çalışıyor burada.”
Sanki o 40, 50 kişi senin işyerin olmasa aç kalacaktı.
Adam bilmiyor ki kendisinin de işçisinin de rızkı
bellidir, değişmez.
Biz sadece sebep işleyerek o kesin rızka helallik
veya haramlık kazandırırız.
Bir de işçilerini düşünürmüş havası
yok mu, öldürüyor. Daha düne kadar (20 yıl öncesine
kadar) işçilerini sigortasız çalıştıran kimdi? Sendin.
Kafan bozuldu mu işçine demiyor muydun
“beğenmiyorsan çalışma, dışarıda iş arayan çok”
diye? Hani, şimdi ara da bul işçiyi.
“Yazın yediğin hurmalar kışın seni tırmalar” diye buna derler efendi.
Şimdi de sıkıştın mı ilk yaptığın iş, işçi çıkartmak değil mi?
Kazanırken beraber kazan, sıkışınca kapının önüne koy.
İşte tüm bunlar işçinizi insan değil, işçi değil, köle olarak gördüğünüzün alametidir.
İşler kötü gitmeye başlayınca arabalarına
dokunma, evlerine dokunma, depoladığın
parana dokunma, işçiye kapıyı göster.
E hani Müslüman’dık? Hani kardeştik? Ne oldu?
Buz gibi kapitalist bencil menfaatçisiniz.
O beğenmediğiniz Avrupa’da işler nasıl
yürüyor biliyor musunuz?
Bizde adam işçisinin tazminatı çoğaldı, daha fazla artmasın diye işten çıkarırken
veya tazminat vermemek için işçinin sigortasını iki şirket arasında pinpon topu gibi
oynatırken, işçi 40 yaşına geldi mi “verimden düştü” diye işten çıkarırken;
Avrupa’da adam işçisini çıkartmak gibi bir düşünceyi aklına bile getirmiyor.
Yaşı ilerlemiş işçiyi tecrübe sahibi olduğundan dolayı el üstünde tutuyor.
İşçisinin iş eğitimi, sağlık, izin, zam, tazminat gibi tüm haklarını eksiksiz veriyor.
O uyanık arkadaşlar dedi şimdi “ne tazminatı, tazminat caiz değil ki” diye.
Tazminat caiz değil de işçine asgari ücret dayatman, arabanı yıkatman, çay servisi
yaptırman, fazla mesaiye zorlaman ve bu mesaiden doğan hakkını vermemen,
ticaretinde ürününe fahiş zam koyman, vergi kaçırman, faizli kredi kullanman caiz mi?
İşine gelmeyenleri görme, sıra işçiye geldi mi müftü kesil başımıza.
Keyfi sebepten işçi çıkartanlar var aranızda, tamamen keyfiyetten.
“Onun da bir ailesi, çocuğu var, şimdi ne yer ne içer” gibisinden düşünceler yok.
İşçisini çıkartmak için sunduğu bahaneler cevaplanınca “patron benim” diyen
sözde iyilik meleklerini gördük. Sizin 100 kişiye iyilik yapmanız hiçbirşeydir,
eğer 1 kişiye kasten göz göre göre haksızlık, zulüm yaptıysanız.
Köle olarak görseniz gene iyi çünkü kölene yediğinden yedirmek, giydiğinden
giydirmek diye bir kural var. Sen Kule’nin 42. Katında yemek yersin, işçin bir akşam
bile ailecek lokantaya gidemez. Nasıl zihniyettir bu ya Hu?
Amma iş lafa geldi mi
“Ayna ayna söyle bana benden Müslüman’ı var mı bu dünyada?”
Kafanı yorma kardeşim az kaldı:
“Kim ahiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını
isterse, ona da istediğinden veririz fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur”
(Şura Suresi, 20. Ayet Meali)
“İNSANLARIN ÜZERİNE
ÖYLE BİR ZAMAN
GELECEK Kİ
ONLARIN BÜTÜN
GAYRETLERİ MİDELERİ,
ŞEREFLERİ DÜNYALIKLARI,
KIBLELERİ KADINLARI,
DİNLERİ DİRHEMLERİ
VE DİNARLARIDIR.
ONLAR YARATIKLARIN
EN KÖTÜSÜDÜRLER
VE ONLARIN
ALLAH KATINDA
HİÇBİR
NASİPLERİ YOKTUR”
(Hadis - Kenzu’l Ummal, Kitabu’l Fiten, 31183)