M.Ü. ilAHiYAT FAKÜLTESi VAKFI YAYlNLARI Nu: 271
900. VEFAT YILINDA • A A A
IMAM GAZZALI
Milletlerarası Tartışmalı ilmi Toplantı
07 - 09 Ekim 20 ı ı İstanbul
İstanbul 2012
GAZZALI'NİN İNSAN ANLAYlŞI
Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ
Ankara Üniversitesi İltihiyat Fakültesi
Allah insam beden ve rfth ikilisinden yaratmıştır. Beden ancak rıih ile ta
mamlanır. Beden gözle gönilıir. Ruh ancak hakikar gözüyle görülebi/il: insanın hakikati, özü rühtw: Bedenin diğer akstimı rüha rtibidir. insan m hakikatini mey
dana getiren rüh bazen nefs, bazen de kalp olarak isim/endirilir.
Riihım hakikati emr tilemine aittil: Beden onun ôleti ve taşıyrcrsrdrr. Bede
nin büh"in organları rühun emrindeki güçlerdir. Allalı 'ı tanımak, O 'nun cemtilini
miişôhede etmek rühun sıfatuiır. Rühun ne olduğunu açrklamaya dinimiz müsôade
etmiyo1: Rıih mahluktur, yarahktrr. Ruha kadim diyenler, cisimdir diyenler yaml
maktadzrlal: Ruh. melek cevherinden bir cevherdir. insanda bulıman ve can ismi
verilen hayvônf ruh, lôtifbir cisimdiJ: Bedenin ölmesiyle bu riih da öliil: Allah 'ın
emir ve nehiylerine muhatap olan, nefs denilen insônf rıihtw:
***
Giriş
Gazzali (ı 058-1111 ), insanın tanınuru şöyle yapıyor: "İnsan düşünen, ölümlU, boyu dik, gülen bir hayvandan ibarettir. Bu, öyle bir tariftir ki, insanın kendi nefsine de cismine de şamil olur. Çünkü tarifte, insan ile diğer canlılan ayırt etmek zariıreti vardır. Mesela sadece ·ınsan düşünen bayvandır' sözümÜZ onun yalnızca nefsine (nlhuna) ş3.mil olur."'
İnsan bakikatte sadece cisminden ibaret değildir. İnsan olabilmenin bazı şartlan vardtr: Bunlar: "cevher olmak; uzunluk, genişlik ve derinlik gibi üç boyutlu bulunmak; nefs sahibi olmak; nefs ile gıdalanabilmek, iradesiyle his ve hareket
Gazzali, ei-Kısı6sü'I-Miistakim, çev. Yaman Arıkan, İstanbull971, s. 135.
760 900. VEFAT YILINDA IMAM GAZZAr.i
edebilmek; bariçte ve batında var olan akli şeyleri kavrayabilmek, sanatları öğ
renmek ve öğretebilmek. Bu sayılanlar tahakkuk edince, onlann toplamından bir
zat ortaya çlkar ki o, insanın zatıdır. ( ... )insanın hakikati araz olamaz."2
. Allah insanı, hayvanlarla melekler arasında orta bir halde yaratıruştır. Ta
biatının iki liği ile maddeye ve rfıha benzer. KötülUğe eğilimli yaratılışıyla insan
yeryüzünde Allah'ın lıalifesidir. Beslenme, büyüme, algılama, üreme ve hareket
bakımından bitki ve hayvaniara benzerken, akıl ve eşyaların özünü idra.k yetenek-. 3
leriyle onlardan ayrıl~.
Hayvanlarla melekler arasında yer alan irısanın hatalannın ve Allab'a karşı
itaatsizliklerinin kaynağı keo.di eğilirnlerinde yatar. Bu eği limler dört temel oite
liğe indirgenir:
I- Bu kötü tutkulann en korkuncu rubı1biyettir. Bu tutku, Allalı'ın hUküm
darlığını, hakim olma anlayışını, güç iradesini bayalen, insanın kendini kendi
başına düzenlemeye iten eğilimdir. Gurur, aşırı güven, şöhret, bilim olma, baş
kasına üstün gelme duyguları bu eğitime bağlanırlar. Allah'a karşı itaatsiziikten
büyük bir kısmı buradan doğar.
2- "Çekememezliğio, kıskançlığın, aldatmanın, bidate ve hataya kışkırtma
! nın kaynağı olan şeytaniyet veya şeytani eğilim.
3- Kötü eğilimler merdiveninin sonunda bebimiyet veya hayvaniLk gelir.
: Oburluk, kızgın öfke, ayyaşlık, sefillik, her çeşidi altında hırsızlık, insanı mal
• biriktinneye iten aç göziUIUk bu eğilimlerden doğarlar.
4- Son olarak, saldırganlık ve yırtıctlık eğilimine uygun düşen, irısaru başka
larıyla savaşmaya, onlara vurmaya veya sövmeye iten seb'iyyettir ."~
Her kötü eğilimiyle aşağı doğru çekilmiş olan insan, melekler tabiatına katıl
dığı ölçüde, bu dünyada Allah'ın bütün yaratıklannın en iyisidir.5 İnsan iki tabiatıyla düşünüldüğü zaman yaratılmış dünyanın özü olarak, evren imajında inşa
edilmiş bir mikrokosmos olarak özetlenir.6
Genel bir bölümlemeyle insanı nefs, ruh ve cisim olarak üçe ayıran düşünü
rümtlz, anatomik olarak da, baş, kollar-eller, gövde ve hacaklar-ayaklar şeklinde
dörde ayırır. Zamanının anatoıni bilgisine göre, insan vücudunda 248 adet kemik,
2 Gaz:z.ili, Mulwdde.s Merdivenler, çev. Yaman Ankan,İsıanbul 197 ı. s. 30. 3 Henri Laousı, La Palirique de Gazzôli, Paris ı 970, s. 2 ı6.
4 A.g.e., s. 217-2 ı 8.
S A.g.e.. s. 218. 6 A.g.e .• s. 222.
X.OTIJRUM 761
360 adet damar bulunduğunu ifade edip, her türlü faaliyetin bunlarla yapıldığını
belirtir.7 Ona göre damarların başı kalptedir. Kalp vücUdun hükümdarıdır diyen
Gazzall, insanın nefsi ile yüce aleme benzedigini, vücudundaki mevcud su, hava,
hararet ve toprak ile de dört unsur alemine benzediğini ifade eder! insanla ta
biat arasında yaptığı genel bir benzetmeyle, insanı, hayvani rO.h ile hayvanlara;
damarla beslenip bUyüme ve hareketleriyle bitkilere; kemikleriyle de cemadata
(cansız varlıklara) benzetir.9
Sindirim sistemini de benzetmelerle açıklayan düşünür, mideye inen yi
yecekleri ikinci kez karaciğerio hazmettirdiğini; kalbin göğüs boşluğunun sol
tarafında bulunduğunu, rabmin sağ tarafta olup, şehvet menbaı olduğunu; mide
nin bir tencere mesabesinde, diğer bazı organların da midenin kap-kaçları oldu
ğunu dile getirir. Ona göre iç organlar ihenkli ve dengeli çalışırsa vücud sıhhatli
olur. Nefs sağlık yönünden değişikliklerle karşılaşırsa meleke kazanır. Mizaçta
safra hılkim olursa hiddet ve şiddet gösterilir, sevdahakim olursa gamlı-kederli . ı 10 ve neşesız o unur.
insan vücudundaki "kuvvetlerin birbiriyle ahenkleri düşünülür, elin kavra
mak, dilin konuşmak, gözün görmek( ... ) için nasıl yaratıldığı üzerinde tefekkUr
edilirse, bilinir ki, yaratılan bütün bu acayip şeylerle garip hallerin bir yarataru,
bir idare edeni vardır." 11
OüşUnürümüze göre insanın esrarlı varlığı Allah' ın varlığına delil olmak
la kalmaz, aynı zamanda bir takım acayipliklerin bulunduğunu da gösterir.
"Alemde hiçbir garip ve mUşkül iş yoktur ki, insanda onun ilminin anahtarı bulunmasın.12
( . •• ) Ölümden sonraki hayatın devamı meselesi bütün ilimie
rin esasıdır. İnsanlar bunun üzerinde döner. Ölümden sonraki hayatın devamı
yıkılırsa her şey yıkılır. İşte buııun içindir ki peygamberler nefs üzerinde asla
konuşmamışiard ır. " 13
7 Gazz.ali, ei-Kıstdsü 'I-Müstakim isimli eserinde ~limiAi kemik ve damarlar için /ltyti'da şöyle diyor:" Azanın kuruluş keyfiyetini, kemiklerinin sayısını, kas, damar, atar damar, sinir, yumu
şak kemik ve bunlann rutubetini anlatmaya kalkışsak söz uzardı. ( . . . ) Ademoğlunda binlerce
kas lar, damarlar ve sinirler vardır." (ilıyôü Ulitmi 'd-din, çev. Ahmet Serdaroglu, İsıanbull975, ill,212).
8 Gazza1i, ei-Kıstdsü '1-Müstakim, çev. Yaman Ankan, lstanbul 1971, s. 139.
9 A.g.e.. s. 140.
10 A.g.e., s.141; Gau.ii.li,/hytiıi Ulfımi 'd-din, m, 210-211.
ll A.g.e., s. 142.
12 A.g.e .• s. 144.
13 A.g.e.. s. 146.
762 900. VEFATYILINDA İMAM GAZZAIJ
Allah şöyle buyuruyor: "(Ey Muhammed!) sana rubu sorarlar. De lci:- RUh
Rabbimin emrindendir. Esasen size rüh hakkında az bir ilim verilmiştir."14 "Mer
yem oğlu. isa, yalnızAllah'ın peygamberi ve kelimesidir ki, onu Meryem'e bırakmıştır. O, Allah tarafından gelen bir rühtur."1s
Gazzali'ye göre oefsin iki yönü vardır. Buolann biri melek alem ine, diğeri de
sUfli dünya illemine yönelmiştir. İnsan iki yöne de riayet etmekle memurdur. İnsa
nın, fazilet ve meziyetlerde meleklere benzemesi, kulluk vazifesinde tıpkı melek
ler gibi Rabbine karşı mükellef buluomasıdır.16 Nefs in süflilik yönü ci sim le olan
ilişkisidir. İnsan maddeden oluşan bu yönünü ıslah ve idare etmekle mükelleftir.
Nefs, bu her iki yönü de ilahi kanunlara göre idare etmek ister. Bunu yapmak
nefsin görevidir. Allah, nefsin meleklik yönünü akıl ile takviye etti ki Allah'ın peygamberle gönderdiği emir ve yasaklan uygulansın. 17 Nefs, ulvi yönü tercih
etmekle görevlidir. Bütün fiil ve işleri yaratan Allah'tır.
İnsan olmayan hayvanıann hareketleri süfli yöne yönelmiş tir. Onlar hayatla
nnı bu yönde devam ettirirler. Ulvi yönden haberleri yoktur. Onların bildikleri ot
ile yemdir. Allah'ı, melekleri tanımazlar. Sadece ot, yem, saman gibi yiyeceklere
taparlar. Tıpkı bu hayvanlar gibi hayatın yalnızca süfli tarafına yönelmiş insan-
ı lar da vardır. Onlar, Allah'ı peygamberleri bilmezler. "Bildikleri, tamdıklan ve
· tapındı.klan tek şey menfaatleridir. Hasılı hayvanlardan hiç farklan yoktur. İn
; sanlar arasında böyleleri çoktur." 13 Bu gibi insanlar için Allah şöyle buyuruyor:
; "Yemin olsun ki biz cinlerle insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır.
Onların kalpleri vardır, bunlarla idrlik etmezler, gözleri vardır, onlarla görmezler,
kulakları vardır, onlarla işitmezler. Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir, hatta daha
aşağıdırlar. " 19
Gazzili'ye göre rilh ile nefs konusunda insanlar asırlar boyu ayrı ayrı gö
rllşlere sahip olmuşlardır. Bu konuda Platon (428-348)'un görllşü şöyle aktanlır:
"Nefs ile rUh aynı şeylerdir. Bu, külli nefstir. Bedene nazaran nefs, dünyaya naza
ran güneş gibidir. Güneş, ışıklannı yeryilzünün muhtelif yerlerine saçar. Her bir
mıntıka kendine isabet eden kadanyla ışık alır. İşte nefs böyledir. RUh (veya nefs),
bir nevi tabii münasebetten doğan bir bal ile cesetle birleşir.
14 el-lsra 17/85.
15 en-Nisa4/171.
16 Ga.zzaü, ei-Kıstôsii '1-Mıtstakim, s. 188.
17 A.g.e .• s. 189.
18 A.g.e .• s. 199.
19 ei-Araf71179.
X. OTURUM 763
Bazılan da nefsin araz olduğunu zanneder. ( ... ) Bunlar ruhun sonradan ya
ratıldığına inanırlar. Eflatun'a göre ise, rUh kadimdir. ( ... ) Felsefecilerin çoğu
Etlatun'uninancındandır.',ıo İbn Stna (980-1037)'ya göre nefsin bir başlangıcı vardır. Materyalist filozoflardan bir grup bedenle berabernefsinde öldüğünü id
dia eder. Ancak bu iddialanru delilsiz bu:akırlar. "İslam alimleri ile Şeriata inanan
larca nefis hadistir, var oluşunun bir başlangıcı mevcuttur, aynı zamanda yokluğu
kabul etmeyen bir cevherdir.'.21
İnsan biyo-psişik bir yaratık olduğundan insanın bir bedene de ihtiyacı var
dır. Bedenin id.rak edici kuvvetleri iki losma ayrılır. 1- zahiri idrak kuvvetleri
2- Batıni idrak kuvvetleri. Zahiri idrak kuvvetleri beş duyudur. Gazzali'nin sırala
masıyla bunlar, el, burun, dil, göz ve işitme organlarından oluşur.
Dokunma Duyusu: Bu duyu, canlının bütün derisine, etine, damarlarına ya
yılmış bir kuvvettir. "Canlı bununla sıcaklığı, soğukluğu, yaşlığı, kuruluğu, sert
liği, yumuşaklığı, hafifliği, ağırlığı.. . hissedebilmektedir. Dokunma duyusunu
taşıyan, sinir ağında mevcud bir cism-i latif'tir. Buna ravb denir. Kalbe ve beyne
uzanır. Oqjardan faydalarur."22
Koklama Duyusu: Uygun ve uygun olmayan yiyeceklerin tespiti için hay
vanata verilmiştir. Koku alma duyusu hayvanlarda çok kuvvetlidir. Anne karnın
daki çocuğa dokunma duyusundan sonrakoku alma du yus u verilir. Çocuğun zarar
görmemesi için hamile harumlar çirkin kokulardan korunmalıdır.
Tatma Duyusu: Bununla uygun ve uygun olmayan tatlar bilinir. Anne kar
nındaki çocukta koklama duygusundan sonra da tatma duygusu teşekkül eder.
Görme Duyusu: Hak Teala ekseri canlılara kendilerini zarardan koroyabil
mesi için görme kuvveti vermiştir. Bu duyu iç sinirciğe korırnuş bir kuvvettir.
Görme olayının gerçekleşmesi içirı, görülen cisimle göz karşı karşıya gelmeli ve !l arada da ışık bulurımalıdır.
işitme Duyusu: Kulak içine yerleştirilmiştir. Kopanna veya vurma sonucu
çıkan sesin titreştirdiği hava dalgalan kulağın içine kadar gelir. Çeşitli hava dal
gaları, ardı ardına, işitmeyi gerçek.leşti.rmeyi sağlayan sinire çarparlar. işitmenin
gerçekleşmesi için hava şarttır.2~
20 Gazzali, el-Kıstôsii'l-Miistakim, s. l47, 148.
21 A.g.e., s. 163. 22 Gazzali, Mukaddes Merdivenler, s. 43.
23 A.g.e., s. 46. 24 A.g.e .• s. 47.
764 900. VEFAT YILINDA IMAM OAZZA.Li
DüşünUrümüz biitı.nl idrilk kuvvetlerini önce üç kısma aymr: 1- Sadece idrilk
edip bıfzedemeyenler, 2- Sadece bıfzedip akıl edemeyenler, 3- Hem idrilk edip
hem de ·tasarruf edeoler.25
. Biitıni idrilk etmek kuvvetleri ayrıca kendi arasıoda beş kısma ayrılır:
Hayal kuvveti, düşünme kuvveti, ezberleme kuvveti, hatıriama kuvveti ve ve
him kuvveti. Bu kuvvetlerden bir tanesi bile zarar görse insanın işi, dünyada
ve ahirette aksar.26
"Hayal kuvveti,· duyularla idrilk olunan şeylerin misillerilli onlann gaybube
tinden (görünmez olmalarmdan) sonra muhafaza ediyor.
Ve him kuvveti, koyunun, kurdun kendisinin düşmanı oldugunu idrilk etmesi
gibidir.'.l7 Koyun düşünemeyen bir hayvandır. Kurt da cüz'i gözle idrilk edilebi
len maddi bir varlıktır. Ancak koyunun h.issenigi düşmanlık ise, duyutarla hisse
dilerneyen cilz'i bir miinadır. Düşmanlıgtn zıttı sevgi de böyledir.
Hllfaza, idrilk ettiğimiz cÜz'i miinaJar, bizde bütünüyle kaybolmuyorlar. İnsan en küçük düşünmeyle onlan batırlayabiliyor. O zaman anlıyoruz ki, bu manalan
koruyan bir hazine, bir dosya vardır. İşte bunun ismi hafaza'dır.
Tahayyül kuvveti, bir süreti önce idrilk ediyoruz, sonra tafsil ediyoruz (açık
, lıyoruz), terkip ediyoruz; artırıp azaltıyoruz, manayı idrak edip onu bir sOrete il
hak ediyoruz. Bunları tamamını tahayyül kuvvetiyle yapıyoruz.28
Nefsi kuvvetler, başka bir bakımdan amil kuvvetler ve alim kuvvetler olarak
ikiye ayrı lır. Bu kuvvetlerin her birine ortak bir isimle akıl denir. "Amil kuv
vetler, ihtiyaçlara mahsus cüz'i fiilierde insanın bedenini ilk harekete geçiren
kuvvetlerdir."29 Aroil kuvvetin diğer kuvvetiere hakim olmasıyla güzel ahlak
meydana gelir.
Nazariye kuvveti, "üst yandan olana kıyasla bir kuvvettir ki, insan onun
la hareketlenir, ondan istifade eder, ona yönelir."10 Nazariye kuvveti ile maddi
olmayan sCıretler kavranılıp anlaş1ltr. Bu kuvvet maddi şeyleri ele aldığı zaman
onları maddeden soyutlayarak kavrar.
25 A.g.e., s. 48.
26 Oazzali, Kimy6-yı Saôdet, çev. A. Faruk Meyan, c.I-D,lstanbul 1971, s. 23.
27 Oaız.Aii, Mulwddes Merdivenler, s. 51.
28 A.g.e., s. 52.
29 A.g.e., s. S4.
30 A.g.e .. s. SS.
X. OTURUM 765
Gazzali'ye göre insan kendi nefsilli tarumadan AU ah 'ı tam olarak tanıyamaz. "Kendi nefsini (kendi hakikatini) taruyan, Rabbini tanır" hadis-i şerifini esas alan dUşünUr, kendini tanıdığını iddia eden birçok kimsenin bu hususta yanıldığını söy
lemektedir. Bir hayvanınkendini bildiği kadar kendi nefsini bilmenin, Hakkı tanıma anahtarı olamayacağını ifade eden dUşünUrümUz şöyle diyor: "Sen kendinden, başın, yüZün, elin, ayağın, etin ve derinden fazla bir şey bilmiyorsun. Batından ise, bildiğin, acıktığın zaman yemen, kızdıgın zaman bir kimseye saldırmao, şeh
vetin galebe geldiği zaman hanımına yaklaşınandan fazla degildir. Bu husfislarda bütün hayvanlar seninle aynıdır. O halde senin, hakikatini araman lazımdır. Sen nesin, bu dünyaya ne yapmak için geldin, seni niçin yarattı lar, kurtuluşun nedir,
nededir?31 Bu durumları anlarsan kendini ancak bilirsin.
Gazzali'ye göre insanın iç dünyası ile ilgili sıfatlarının bir kısmı normal bayvanlara, bir kısmı yırtıcı bayvanlara, bir kısmı şeytAniara ve bir kısmı da meleklere mahsOstur. İnsan, cevberinin bunlardan hangisinden oldu~nu bilmezse saadetini ayırt edemez. Hayvanların gıdası ve saadeti gece gündUz midesini doldurmak ve
çiftleşme yollarını aramaktır. Yırtıcı hayvanların gıdası ve saadeti kötülük, aldatma ve hile yapmaktır. Şeytaniann gıdası ve saadeti, kötülük, aldatmak ve hile yapmaktır. Meleklerin gıdası ve saadeti ise, Cenab-ı Allah'ın cemalini seyretmek
tir. Eğer insan meleklerin cevberinden ise, Cenab-ı Allah'ı tanımaya uğraşır ve kendini O'nun cemalini seyredecek hale getirmeye çalışır.32 İnsanın kendi nefsi hakkında az bir şey bilmesi için bu manalarıo hepsini anlaması lazımdır. Bunları
bilmeyen kimsenin dinin özünden ve hakikatinden haberi yok demektir.
İnsan iki şeyden yaratılmıştır. Bunlardan biri zahiri gözle görülen bedendir. Diğeri ise, ancak hakikat gözüyle görülebilen metafizik şahsiyeti, manevi şahsiyeri oluşturan şeydir. Gazzali'ye göre buna bazen nefs, bazen ruh , bazen de kalp
derler. İnsanın bakikati, aslı bu batın yani manevi şahsiyettir. Beden metafizik şabsiyete tabidir. Vücudun bütün orgaolarıyla hizmet ettiği bu manevi şabsiyete dUşilnOrümUz kalp adını veriyor. Kalp demekle VOcOdun sol göğüs boşluğuna
yerleştirilm iş olan et parçası değil, insanın hakikatini oluşturan yukanda da ifade edildiği gibi bazen rOh, bazen de nefs denilen manevi yön kasdediliyor.
Kalbin bakikati bu alemden değildir. O bu aleme bir yolcu gibi garip olarak gelmiştir. Görünen et parçası onun taşıyıcısı ve aletidir. Bedenin biltün organları
onun kuvvetleridir. Allah'ı tanımak, O'nun cemalini seyretmek kalbin sıfatıdır. Allah'ın hitabı, teklifi, itab ve ikabı onadLC.33
31 Gazziili, Kimya-yı Saadet, çev. A.Faruk Meyan, c. ı-rı ,lsıanbul 1971, s. 17.
32 A.g.e., aynı yer.
33 A.g.e., s. 18.
766 900. VEFATYILJNDAlMAM GAZZALi
DUşünürümüze göre insanın varlığı, bu fiziki kalıbı (bedeni) ile değildir.
Bu beden, ölüde de vardır, ama riilı yoktur. "Biz kalp demekle, rfıhun hakikatini
kastediyoruz" diyen Gazzali kalbin hakikatini ise, şöyle açıklıyor: "Ruhun
hakikatinin ne olduğu, ona mahsus sıfatiarın neler olduğunu bildirmeye dinimiz
müsaade etmiyor. Bunun için Allah'ın Resulü (s.a.v.) bunu açık:lamadı. Allah
Tea la buyurdu: "Ve, sana ruhtan sorarlar. Onlara deki, n1h Rabbimin emrindedir. "34
Bundan fazlasını söylemeye izin yoktur. ROb Allah Teala'ya ait şeylerdendir ve
emr ~lemindendir. O alemden gelmiştir. Emr alemi başkadır, halk alemi başkadır. Ölçülebilen, sayılabilen ve boyutları olan her şey halk alemindendir. ( . . . ) İnsan
kalbinin ölçüsü ve sayısı olmaz. Bunun içindir ki bölünmeyi kabul etmez. Bölün
me ve ölçme kendisine yanaşamadığı halde, bu rfıh, mahJuktur, yaratıktır. Tak
dir yaratmak manasıoa geldiği gibi, halk kelimesi de yaratmak anlamına gelir.
O halde, bu anlamda yaratıktır. Diğer anlamda ise, halk aleminden değil, emr
alemindendir. Emr alemindeki şeyler, boyut ve ölçil kabul etmez.'.ıs
Filozofumuza göre riiba kacüın (ezeü) diyenler de araz diyenler de yanılıyor.
Çünkü ariizın varlığı, bizzat kendi kendine değil, tabii olduğu başka bir şeyle ger
çekleşir. RUh ise, insanın aslıdır. Bütün beden ona dayanmaktadır. Bu bakımdan
riib araz olamaz. RUh cisimdir diyenler de yanılmıştır. Çünkü cisim böllinebildiği
halde ruh bölünme kabul etmez. DUşünürümüze göre insanda can denen bir şey
' vardır. Bu bölünebilir. Can, hayvanların rUhu olabilir. "Ama bizim kalp dediğimiz
nlh, Allah Teala'yı tanımak, bilmek yeridir. Hayvanlarda bu yoktur."36
Beden kalbin ülkesidir. Kalp, ahiret saadetini aramak için yaratılmıştır. Onun
saadeti Allah Telila'yı bulmaktadır. A1lah Teala'yı tanımak, bilmek ise, Allah'ın
yarattıklanm, alemi bilmekle gerçekleşir. Alemi bilmek hister ve duyutarla olur.
Bu hisler ise, bedenle varlıkta kalabilir. Bunun için kalbin bedene ihtiyacı vardır.
Beden dört unsurdan meydana geldiği için zayıf ve muhtaçtır.
Kalbin içinde iki pencere açılır. Bunlardan biri duyu organları ile hissolunan
cismaru aleme aittir. Diğeri ise, duyu organları ile hissolunmayan rUhani deni
len meleldlt alemine aittir. Uyku halinde iken, duyu organlarının yolu kaparunca,
meleldlt aleminde ve le\'h-i mahffızda gaybi olan, ileride olacak şeyleri bilmeye
bir pencere açılır. Burada elde edilen bilgiler ya açık olur veya yoruma ihtiyaç
olacak şekilde elde edilir. Bu demek değildir ki uyanık olan marifete erişemez.
34 el-lsrii 17185.
35 Gazzali, Kimyô-yı Satideı, çev. A. Faruk Meyan, c. 1-0,lstanbull971 , s. 19, 20.
36 A.g.e., s. 20.
X.011JRUM 767
Gazzaü'ye göre bütün varlıklann görüntüsü Levb-i mabfılzdadır. Eğer
kalp, saf duygulardan kwtulmuş, ve levh-i mahfüzla ilgi kurmuşsa, karşı karşıya konmuş aynalann birindeki görüntünün diğerinde de görUrunesi gibi, levh-i
mahfüzdaki görüntüler kalpte de görülür. Kalp penceresinin uyumadan ve ölme
den açılmayacağını zanneylemek yanlıştır. Bir kimse riyazet eder, nefsin istekle
rine uymaz, kalbi, gazap, şehvet ve kötü huyların elinden, bu dUnyanm aşağılık
ballerinden kurtarırsa; ıssız bir yerde oturup gözlerini yumar, kalbini melekı1t
alemi ile ilişkiye geçirir, dili ile değil kalbi ile tam olarak kendini zikre verirse
Allah'tan başka biçbir şey bilmez olur. Böyle bir duruma ulaşan kimse uyanık
da olsa, "o pencere açılır; diğerlerinin rüyada gördüklerini, o uyanıkken görür.
Onlardan istifade eder, yardım görür.( ... ) Peygamberlerin ve vel11erin ilmi, bir
kimse öğretmeksizin, Allah Teaiii tarafından onlann kalplerine akar.'.l7
Gazzali'ye göre "bütün mevcudat AU ab 'm varlığını aksettiren birer aynadan
ibarettir. Bizatibj var olan yalnız ve sadece Allah'tır. O'nun dışındaki varlıklar
ise, O'nun varlığının birer aliimeti, nüruoun birer deülidir.'.l' Allah'ı bilmenin
yolu nefsi bilmekten geçer. "Kim nefsiru, kendi öz varlığım bilirse Rabbini, Rab
binin sıfatlarını, fiillerioj, maddi ve manevi yaratıklann mertebelerini, melekleri
ve derecelerini, şeytiirun vesvesesini, meleğin ilhamını, tevfiki, hüsranı, risaleti,
nUbUvveti; vahyin, mucizelerin ve gaybtan haber vermenin keyfıyetini, ahiret ha
yatını, oradaki bahtiyarlığı veya bedbahtlığı, bunların çeşitlerini, cennetin zevkini
ve en bUyük saadetin Allah'a kavuşmak olduğunu bilir.''39
Gazzali'ye göre erdemierin kaynağı dört şeydir: Hilonet, şecaat, iffet ve
adiHet. Hikmet, akü kuvvetin erdemi; şecaat gazap kuvvetinin; iffet, şehevi kuv
vetin erdemidir. "AdaJet ise, bu üç kuvvetin, zorunlu olan tertip ve nizarn üzere
vukı1 bulmasına denir. Bütün işler adaletle tamamlanır, nizarn adaletle korunur.
Bunun içindir ki gökler ve yerler adaletle ayakta durur.''40
Erdemler ve alçaklıklar insanda bulunan tabayyül, şebvet ve gazap kuvvetle
rinden doğarlar. Bu üç kuvvet hem nefse yardım ederler bem de nefs i kösteklerler.
Tabayyül kuvvetinin iki yönü vardır: Birincisi his yönüdür. Maddi varlık
larla ilgili maoaJarla uğraşrr. Onlan kavrar. İkinci yönU ise, akıl tarafıdır. Makül
sOretleri kabul eder. Hak ve batıJ fikirlerio doğınasıoa sebep olur. Hak olanlar,
37 Gaızili, Kimy6-yı Saôdet, s. 29.
38 Oaızili, Mukaddes Merdivenler, çev. Yaman Ankan, Istanbul 1971, s. 7.
39 A.g.e .. s. 10. 40 A.g.e., s. 97; Oazzati, İlıyô, Serdaroğlu, m, 128.
768 900. VEFAT YILINDA IMAM GAZZALİ
ö~de ve aslında nasılsa o şekilde olan fı.kirlerdir. Batıl olanlar ise, şüpheler,
daliUeıler, sihirler, kehanetler gibi özünde, esasında dogtu olmadıklan halde doğ
ruymuş gibi görünenlerdir. Doğruyu doğru, yaniışı da yanlış görebilmek için
ll}antık kanunlanyla iyice ölçüp biçrnek gerekir.41
Tahayyül kuvveti malısfrsat (gözle görülür şeyler) alemi ile makfrlat (akıl
ile bilinen şeyler) alemini ayırır. Bu kuvvet her insanda aynı güçte değildir ve
birbirine zıt durumda olabilirler. Melekler tabayyül gücü yüksek derecede olan
kişiye inerler. Bu kişi meleklerio kelamıyla konuşur, onların gözüyle görür ve
onlann kulağıyla işitir. Tahayyül gücü kuvvetli olmayan kişiden de şeytan zu
hur eder ve şeytanca konuşur.42 Hayal gücünde bir do~ruluk hali görülürse, o
hayal gücü meleklerin konaklama yeri olur, eğer bir eğrilik görülürse şeytanların
konaklama yeri olur.
Şehvet kuvvetinin hem zararlan hem de faydalan vardır. Bunun ıslahı diğer
kuvvetlerinkinden çok daha güçtür. Bu kuvvet, insanda var olan kuvvetlerin ilki
ve insana yapışan en güçlüsüdür. Bu kuvvet insanla doğar, daima insanda bulu
nur, mekanı da çok gen iştir. "İnsan şehevi duygularını öldürmedikçe hevasına esir
olmaktan ve hayvanat cümlesinden sayılmaktan kurtulamaz. ( ... )Eğer bir kimse
şehevi duygularını öldürmezse o, kendine zarar verir, aldatlr, ahiret yolundan sap
tınr. Her ne zaman bir kimse nefsini öldürür veya tepelerse hür ve serbest olur,
belki ilahi olur, rabhani olur, ihtiyaçları azahr."43
Şehvet kuvveti, terbiye edildiği zaman Allah'a yakınlığm ve saadetin müj
decisi olur. Ahiret saadetine, ibadet ve Allah yolunda bulunmakla ulaşılır. "İbadet ancak dünyevi hayatta mümkündür. DUnyevi hayat ise, bedenin korunmasıyla mümkün olur. Bedeni korumak da ancak ondan çıkanı yerine koymak, yıpra.nma
lan karşılamakla olur. Ondan çıkanı yerine koymak için mutlaka gıdalan almak lazımdır. Gıdalar yani yiyecekler ise, ancak şehvet ile yani yiyeceklere olan haris
bir istekle alınabilir.
Gene dünya ahiretin ziraat tarlasıdır. Yeryüzünün marnuriuğu ve geçim işleri
nin yoluna konulması bu şehvet duygulanyladır. Eğer bu şehevi kuvvetlerin yani
nefsaw istek ve arzulaiın büsbütün ortadan yok olduğunu tasavvur etsek, din ve dün
yanın nizamı bozulur, insanlar arasındaki muamelat, şeriat, siyaset, hepsi kalkar.',4-l
41 A.g.e., s. 87, 88.
42 A.g.e., s. 90.
43 A.g.e., s. 91.
44 A.g.e .. s. 92.
X. OTURUM 769
Şehevi duygulara, hevai istek ve arzulara karşı, insanda var olan harniyet
(milli onur ve haysiyet) duygusunu harekete geçirmek en iyi çarelerden biridir.
Diger bir çare ise, az yemektir. Az yiyen kimsenin kalbi saf ve temiz. aklı keskin
olur; basireti açılır. Hakikate ulaştıran fikirler gelişir. Zik:rin tesirini idrak eder.
Ümitsizlikten, zilletten, kibirden ve Allah'tan gafil olmaktan kurtulur. Günaha se
bep olan şehvet duyguları kırılır, nefsine hakim olur. Az yiyen kimse çok yiyenin
aksine ibadetlerini rahatlıkla yapar, bedeni rahat olur, ihlası artar, alicenap olur.
özet olarak söylenirse, "zühdüo, iffetin, tak:vanın anahtarı az yemekte ve hevai is
tek ve arzuları kırmaktadır. Dünyanın, dünyaya rağbetin ve kölUIUklerin anahtarı
ise, şehevi duyguları, hevru istek ve arzuları kendi haline salıvermektir.
Şehevi kuvvetin iki şubesi vardır. Bunlardan biri midenin istek ve arzuları,
digeri fercin (cinsi birleşme uzvunun) istek ve arzularıdır. Midenin istek ve ar
zuları kişinin şahsının bekası içindir. Cinsi birleşme uzvunun istek ve arzuları
da nesiinin ve insan nev'ioin bekası içindir. Fakat bunlar eğer zapt edilmeyip de
kendi ballerine bırakılırsa dini de, dünyayı da helak eden birer afet halini alırlar.
( ... )Her türlü kötülüklerin sebebi, ifrat derecedeki şehvet hissidir. Şehvet hissinin
faydalı olduğu anlar, mutedil olduğu, akla ve şeriata itaat ettiği anlardır. Her
ne zaman bu his ifrata kaçma ve azma temayülU göslerirse açlık, nika.h, gözil
bakmaktan men etme, kendisine az ihtimam gösterme, ilirole meşgul olma ve
fazilet ve meziyet duygularını iktisap etme sı1retiyle onu kırmak ve mutedil hale getirmek gerekir. ,,.ıs
Şehevi kuvvetin erdemi iffettir. İffet, aklın çirkin göıilp asla tasvip etmediği
zevkler ile hareketlere şehvet kuvvetinin meyletmesi olan hırs ile, aklın yapılma
sını elde edilmesini istediği şeylerin elde edilmesi için istek ve şevk duymamak
olan şehevi durgunluk arasında orta haldir. "İnsana yakışan şehevi kuvvetleri
murakabE altında bulundurmasıdır. Maalesef insanlar umiimiyetle şehevi kuvve
tin ifrat halinde bulunurlar. Bilhassa mide, mal-mülk, riyaset, övülmekten hoşlan
mak, uçkur, ... hususunda son derece baristirler. Bu hadiseler de ifrattır, insan için
bir noksanhktır. Kemal ve olguoluk hali ise, itidaldir. Mutedil halde oluş, akıl ve
şeriat ile ölçUlür. Kişi, şehvet ve gazap kuvvetlerinin yaratılış gayesini bilir.
Mesela yemeğe olan iştiyak ve arzu şunun için yaratılmıştır: Beden ve duyu
organlarının devamlı bir şekilde eneıjiye ihtiyaçları vardır. İnsan vücudu, alınan gı
daları tabii harareriyle yakar, sarf eder.( ... ) İşte sarf edilen enerjinin yerinin durdu
rolabilmesi için insana yemekiere karşı bir iştah verilmiştir ki insan gerekli gıdaları
45 A.g.e., s. 94.
770 900. VEFATYILINDA IMAM GAZZALi
alsın da bedeni hayatta, duyu organlan da çalışrr bir vaziyette selametle kalabilsin ve böylece bu sıhhatli, beden ve salim duyularla ilimler tahsil edebilsin, eşyanın hakikatlerini öğrenebilsin.',46 İnsan yemekleri lezzet almak için değil ibadetlere kuvvet kazanmak, bu kuvvetle kötü rUhunu temizlemek için yemelidir. Bu gaye ile ye.nen yemekler, ihtiyaç miktan ile orantılı olmalı, israfa da kaçmamalıdtr.
Cinsi mti.Dasebete olan iştiyı1k ve arzu şunun için yaratılmıştır: "Cinsi birleşme
insan nesiinin devamına sebep olur. O halde nik!h ve evlenme, oynamak ve e~leomek
için değil, çocuk sahibi olmak ve zinadan, fuhuştan korunmak için talep edilir.( ... ) Birden fazla kadınla evlenmek isteyen bir erkek, egereşitbir şekilde onların hukukuna riayet edemeyecekse böyle bir harekete girmemelidir. ( ... ) lGşi bu husllsta kendisini Allah'ın Resülü ile mukayese etmeye kalkJşmamalıdrr. ( ... )Kim ki Resülullaha zarar vermeyen bir halin, kendisine de zarar venneyecegini :zannederse, o, denize düşen bir miktar necisin denizi pis yapmadığı için, denizden alınmış bir bardak suya dUştüğO zaman, onu da pis yapmayacağını sanan kişinin durumuna düşer.',.ı7
Gazzali'ye göre, iffetin mfıtedil (orta) halde olmasıyla şu güzel huylar elde edilir: Haya, müsamaha, sabrr-sebat, cömertlik, hüsn-ü takdir, alm açtkJığı, gönül açtk.lığı, kalp ferahlığı, intizfun, kanaat, takva, güler yüzlülük, düzgün sözlülük, serbestlik iffet kuvvetinin ifrat ve tefrit hallerinde ise, "hırs, bitkinlik, hayasızlık, alçaklık, müsriflik, riyii, renksizi ik, korkaklık, huysuzluk, haset, iki yüziUlük ... gibi insani olmayan kötü huylar doğar.',.ıa
Gazap-öfke kuvveti için, "ateşin, ktilün alunda sakin durması gibi, kalbin derinliklerinde durur," diyen Gazzali, bu kuvveti, kibirli ve inat insanların kalbindeki kinin meydana çıkardığını söyler.
Bu kuvvetin ifrat derecesi kişiyi tehlikeye ve tehlikeli yerlere götürür. Tefrit derecesi ise, kişiyi sabırlı, yumuşak ve milli onur ve haysiyetli yapar. Mfıtedil hali ise, "vakar, sebat, cesaret, şecaat, zeka keskinliği, mülayemet, tahammül, metiinet, kerem" gibi iyi huylar üretir.
insaoı gazaba sürükleyen sebeplerse, "kibir, ucüp, şiddetli ferah, küfürbazlık, zulilm, zenginlik hırsı, zıthktır. Bütün bunlar hem şeriat, hem de akı l yönünden alçak ve kötü huylardır. Bu sebepler var oldukça da gazap-öfke kuvvetinden kurtuluş yoktur.''49
46 A.g.e., s. 104. 47 A.g.e., s. 105. 48 A.g.e., s. 106. 49 A.g.e., s. 95, 96; Gazzali,llıya, Serdaro~lu, ın, 385.
X.OTIJRUM 771
Gazap kuvvetinin erdemi olarak kabul edilen şediat, yüksek barniyetli ki
şilerde bulunur. Gazap kuvveti, milli onur ve haysiyet kuvvetiyle birleşince kişi
adımlannda ve çekinmelerinde, şeriatla beraber akla uyar. Şecaat, aklen kaçı
nılması zorunlu olan tehlikeli işlere kendisini atmak olan tebevvür ile, aklen
ileri atılması zorunlu olan işlerde ileri atılmamak olan korkaklık arasmda bir
orta haldir. Tehevvürde, korkaklık da kötüleoen ahlak tipidir. Eğer atılganlığın
~erektiği yerde atı lgan, çekinmenin gerektiği yerde de çekinme hareketi ortaya
konulursa, o zaman sevilen güzel ahlak ortaya konulmuş olur. "Güzel olan, aklın
ve şeriatın ölçüsüne uyan hareketlerdir."50 İnsan kendinin, tehevvür ve korkak
yönlerini deneyerek şecaate ulaşabilir.
Adalet, hikmet, şecaat ve iffet kuvvetlerirün vasat halde oluşlanyla sağlanır. "İn
sanlar netisterinde ne derece ahlaka sahipseler, alışverişlerinde ve idarede o derece
adil olurlar.( ... ) İnsanlar teker teker kendi nefislerinde adaleti kurroadıkça bir cerni
yette, bir memlekette adalet kurulmaz."51 ( ••• ) Ülkede her şey yerli yerine konur ve
her sınıf vazifesini yaparsa adalet kurulmuş olur.52 Adalet büttin erdemleri kendisin
de toplarken, ada.Jetin zıttı olan zulüm de büttin alçaklıkJan kendisinde toplar.53
Gazzali, yukanda da belirtildiği gibi, nefs, kalp, ruh ve akıl kelimelerinin
aynı manada kullanılelığını söylemektedir. Bu kelimelerinaynayrı açıklaması da
şöyle ifade edilmektedir:
Nefs, iki manada kullanılır. Birincisi, bütün zernınedilmiş ve kötü sıfatları
kendisinde toplayan varlık anlamındadır. Zemmedilmiş kötü sıfatlar akli güçlere
zıt hayvani güçlerdir. Bu manada en erdemli cihad, nefısle savaşmaktır. Peygam
ber efendimiz "senin en büyük düşmanın, iki yanındaki nefsindir" buyurmuştur.
İkincisi, insanın özü (zatı) ve hakikati anJamındadır. Çünkü her şeyin nefsi onun
bakikati dir. Nefs, hançte ve batında var olan şeylere mahal olan bir cevherdir.
Nefsin varlığı hakkında şüphetenrnek mümkün mü? Nefsin varlığı ispat edi
lebilir mi? Nefsin varlığının ispatmı d inin emir ve yasaklarına dayandıran Gazzaü
bu hususta şöyle diyor: "Şeriatın bütün hitapları, yok olan bir şeye değil, var olan
bir şeye yönelir. Şeriat bir hitapta bulunmaktadır. Elbette bu hitaba bir muhatap
lazımdır. Ta ki hitabın bir manası olabilsin.',s4
SO A.g.e., s. ıoo, ıoı. Sı A.g.e .. s. ı07.
S2 A.g.e .. s. 108. S3 A.g.e., s. 109.
S4 Gazzali, Mukaddes Merdivenler, çev. Yaman Arıkan, Istanbul ı97ı, s 24; Gazzali, lhyô.
SerdaroAlu, IV, ı O-ll.
m 900. VEFAT YILINDA tMAM GAZZAl.i
Cismi harekete getiren sebep cismin dışında olan nefstir. Cisim olan bitkiler büyüyor, dallanıp hudaldanarak hareket ediyor. Bu fiilieri sağlayan bitkisel
nefstir. Hayvanlarda bitkiler gibi büyür, gelişir, hareket ederler ve nesil bırakır
lar. Bitkilerden farklı olarak hissederler, kendi iradelerini kullamrlar, kendi maslahatianna kaçarlar. Bunlan sağlayanda hayvllni ncfstir. insanlarda, bitkiler ve
hayvanlarda bulunan bütün haller bulunur. İnsanlar, hissin haricinde olan şeyleri
idrak etmekle hayvanlardan aynlmaktadır. İnsan cUz'iytitı beş duyu ile, killiiyatı da akJI hislerle idrak eder. İnsan duyularda hayvanla ortaktır. KU ll iyatı idrilk ettiği
akli hislerde onlardan aynlır. İnsan her cüz'iden külliyi idrilk eder ve sonuca ula
şır. KUllinin kendine özgü bir vabdeti, bir bölünmezliği vardtr. Külli sfueti kabul
eden bir cevherdir, araz olamaz. Küllinin bir yönü, bir mekanı da yoktur. Onun varlığı , his yönüyle her şeyden daha gizli, akıl yönüyle ise, her şeyden daha açtk ·
olan bir cevberdir. Külll akli bir varltktır.55
Nefs, maddi şekli olmayan bir cevberdir. Yukanda da belirtildiği gibi, şuur
olmadan çeşitli fıiller yaparsa buna bitkisel nefs denir. Hareket ve fiilierin teme
linde şuur olur, ancak akletme bulunmazsa buna bayvani nefs denir. Hareket ve fiilierde akletme bulunmakla beraber fiili işleyip işiernekte seçme işlemi de olursa
buna da insani nefs denir. Akletmenin varlığıyla beraber kendisinden ortaya çı
kan fiili daima aynı tertip üzere olursa buna da felelô nefs denir.
Bitkisel nefs, beslenme, büyüme ve çoğalma yönüyle tabii cismin ilk
kemalidir. Hayvani nefs, cüz'iyatı idrilk ve iradeli hareket yönüyle tabii cismin ilk
kemalidir. Tabii cisimden kasıt, zihindeki suni olmayanlar değil, gözle görülebilir suni olmayanlardır. İnsani nefs ise, fiilierini akli seçimle işiemek kendi görüşüy
le hüküm çıkarmak ve külllleri idrilk etmek yönüyle tabii cismin ilk kemalidir.56
Oazzall'nin, bitkisel, hayvani ve insani nefis açtklamalarında Aristoteles'in etkileri var gibi görülmektedir.
Şeriatın bütün hitaplan nefsin bir cevher oldu~nu gösterir. Şeriatça öllimden
sonra varlığı belirtilen cezalar da gösterir ki nefs bir cevherdir. Zira eğer elem bedene giriyor ve ona acı veriyorsa bu, onda nefs in varlığı nedeniyledir. Rezil ve
haysiyetsiz olmanın, elde ettiği nimetleri yitirmenin ve aynhk eleminin varlığı ve
nefs in bililiği onun bir cevher olarak varlığını gösterir .
.l.nsan özü i'tibanyla araz olamaz. Çünkü arazlar her değişikliğe uğrayabilir. Hakikatler değişınediği için insanın özü aynen bill kalır. Insan varlığa kavuştuğu
günden beri onda sabit olan kendi nefsidir. Sonradan ona verilip yok olanlar da
55 A.g.e., s. 25. 56 A.g.e .. s. 28.
X.OTIJRUM 773
onun arazlandır. Zek!, kuvvetli anlayış ve isabetli görüş sahibi olanlar bilir ki,
"nefs, miktarsız ve boyutsuzdur. His ve idrak. olunmaz. Cisimler onu idrak. ede
mez. Onun idıik.i cismaru aletlerle olamaz. ( ... ) Nefs, cisim de~ildir, cisimlere
huh11 de etmez.
E~er nefs, cisim olsaydı ya bedenin dahilinde olurdu veya h!ricinde olurdu.
E~er bedenin haricinde olsaydı, ( ... ) bedene nasıl tesir edebilir, nasıl tasarrufta
bulunabi !irdi?( ... ) Beden onunla nasıl ayakta durabilir, madde ve mana aleminin
akl i hakikatlerinde nasıl tasarruf edebilir, Allah' ı nasıl bilebilir, akli irfanda nasıl
seyahat edebilir ve kendi zatında ma'kiilatı nasıl kavrayabilirdi?
E~er nefs bedenin dahilinde olsaydı; ya bedenin bütününe huiUl ederdi veya
bir parçasına. Eğer bedenin tamamına hulul etmiş olsaydı, bu takdirde, bedenin
bir tarafı kesildiği zaman onun da biraz kesilmesi veya bir kenara çekilmesi ge
rekirdi. Gene bazı azanın uzaması ve büyümesi ile uzayıp büyümesi, bazen de
azanın büzülmesiyle büzülmesi Lazım getirdi. Halbuki, sıhhatli bir tabiat, hayal
şiiibesinden temiz ve doğru bir zekaya sahip olanlar için bütün bu ihtimaller
muhal ve imkansızdır."s7
Gazzali'ye göre nefs bedenin bir parçasına da hullıl etmiş (girmiş) olamaz.
Eğer bir beden parçasına girmiş olsaydı, "o zaman vücudun bu parçası, en küçük
parçaya kadar parçalanınca, nefsin de aynen parçalanması gerekir. Halbuki böyle
bir şeyin muhal ve imkansız olduğu açıkça bilinmektedir. Nefs böyle parçalana
bilir hallerde nasıl olsun ki o, ilahi hakikatiere vakıf olan mahiildir. İnsan, onunla
bütün hayvanattan şerefli duruma yükselmektedir. Allah'a kavuşmaya istidadı
olan odur. Şenann emirlerine ve yasaklanna muhatap olan, neticedesevap olacak
veya ceza verecek olan yine odur. O öyle bir varlıktır ki, insan onu kötü ahlaktan
temizlerse felah bulur, kurtulur. Tersine kötü huylarla kirletirse hüsrana uğrar. O,
mevcOdatın özü, ahiret aleminde kilinatın en milhim kısmıdır. Gene o, bedenin
ölümünden sonra baki kalır, ölmez. O, öyle bir varlıktır ki, eğer ilahi hakJkatlerle
stislenirse, ptir neşe ve Allah' ın cemaliyle müjdeleoerek ebedi saadete kavuşur.',sa
Gazzali bu görüşlerini şu ayet-i kerimeye dayaodırıyor: "Allah yolunda öl
diirülenleri so/cm ölüler sanma. Bilaids onla1; Rableri yanmda diridirleı: Öyle
Id Allalı 'm, lütfiinden kendilerine verdiği şehitlik mertebesi ile hepsi de pürneşe
olarak rızıklamrlat: "59
57 A.g.e., s. 34.
58 A.g.e., s. 35.
59 Al-i tmriin 31169-170.
n4 900. VEFATYILINDA iMAM OAZZAl.i
Nefsin, bedenin bir parçası olmadığ1 ve bedene hulül etmediğini ortaya koy
maxa çalışan düşünürümüz bu husustaki göri.lşl erini şöyle devam ettiriyor: "Eğer
insanın nefs i bedene huliil etmiş, onunla imtizaç etmiş olsaydı, bedenin zayiflayrp
çökmesiyle onun fiilinin de zayıflaması gerekirdi. Halbuki hiç de öyle olmuy01:
Bilakis yaşlılık sebebiyle beden kuvvetten düştiikçe akıl olgunluk kazanıy01: (. .. )
Kırkından sonra beden kuvvetçe zayıflamaya başlıyo1: Buna karşılık akli kıtvvet
i!stiinliik kazamy01: O halde stibit oluyor ki nefs bedene lıu/Ul etmiş, onunla imti
zaç eylemiş değilr;/iı: "60
Gazzali'ye göre nefsin vazifesini ancak bedenle yapabileceği fikri yanlıştır. Nefs vazifesini bizatihi yapar. Nefsin iki fiili vardtr. Biri irade, diğeri de düşün
mektir. Bunlar birbirini engelliyor. Nefsin bedenle olan ugt-aşılan ağrı, acı, garn,
korku, öfke, şehevi duygular, tahayyül ve hissetmektir. "Makül bir şeyi düşünme
ye başlayınca. bütün bunlar ata.Jete uğruyor, ortadan yok oluyor. ( ... ) His, oefsi
hissedilen şeye yönelttiği zaman, nefsi akıl etmekten ve düşünmekten men ediyor.
Yani akıl edemiyor, düşünemiyor. Buna sebep, nefsin o anda başka bir fiil ile
meşgul olmasıdır. işte bu sebepten dolayı, hastalık anında aklın fiilieri atalete
uğramakta. yani çalışmaz ha.Je gelmektedir.( .. . ) Korku acıyı unutturur. Heves ve
iştah, öfkeyi meneder. Öfke korkuyu giderir. Büti.ln bunlarda sebep birdir ki, o da,
nefs in bil külliye bir tek şeye teksif edilmiş olmasıdır."61
Düşünüri.lmüze göre ihtiyarlık halinde unutkanlık olması ve nefsin fıilleri
ni işlernemesi bir zorunluluk değildir. "Nefs, bedenle birleşmiş değildir. Onunla
kaim de olamaz. Onun bedenle alakası, bir idare, bir tasarruf a lakasından ibarettir.
Nefs, bedeni idare eder, onda tasarrufta bulunur. "62 Beden nefs in aletidir. Alet
verimli çalıştrsa hayat da verimli olur. Onun için bu !lete iyi bakmak gerekir.
Gazzali ' ye göre nefsin iki kuvveti vardır. Bunlardan biri aşkın aleme yönel
m iştir. "Bu kuvvetle mele-i a la'dan (bUyük meleklerin toplandığı yer), nazari
ve zan1ri-külli ilimierin hakikatleri alınır. Bunlar ezelden veebeden yakini doğ
ru ve astrların ve ümmetierin değişimiyle değişmeyen ilimlerdir."63 Allah'ın
sıfatları , melekleri, kitaplan, peygamberleri, ilk yaratılış, ölümden sonra yeni
den dirilme, ahiret hayatının halleri, ilimierin gerçeklerinin bütününün bilgisi
bu alana girer.
60 Gazzali, M11lwddes Merdivenler, s. 36. 61 A.g.e., s. 37.
62 A.g.e .. s. 38.
63 A.g.e., s. 98.
X. OTURUM 775
Nefis kuvvetlerinin ikincisi ise, içkin aleme, yani beden ve onun idaresi tarafına yönelmiştir. Nefis, amelJ akıJ denen bir kuvvetle fiillerdeki iyilikleri idrak
eder. Bu ikinci kuvvet, tıpkı bir cı va gibi asla bir yerde dunn az. Hallerin ve şahısIann değişmesiyle bemen değişir. İnsan, nefsinin kuvvetlerini, ailesini ve çevre
sini bununla düzenler. Hikmet kelimesi de bu ikinci kuvvet için mecazi bir görünümdür. Bu nedenle bik:met kelimesi birinci manaya daha layıktır.
Hik:meti iki kısma ayıran düşünürümüz şöyle diyor: "Ikincisi hulki ( ahiakla ilgili) hikmet, birincisi ise, nazari ve ilmi hikmet'tir. Hulki hilanet, öyle bir halet ve akıllı nefs için öyle bir fazilettir ki o, onunla gazap ve şehvet kuvvetlerini düzene so
kar.( ... ) Hul.lô hilanet fiillerin doğru olanını bilmektir."6-l Arneli aklın hakim olduğu ateınin düzenini nazari alal düzenler. Nazari akıl, küliiieri meleklerden alır. Arneli akıl da cüz'ileri, nazari akıldan alır. bedeni şenatın zorunlu olan sınırlannı da düzen
ler. Meleklerden alınan külliyat arneli akıl Uzerine fezeyan eder. Arneli akıl da beden ve hayal kuvveti vasıtasıyla, beden alemindeki cüz'ileri ict.rak. eder. Onu, şeriatın ge
reklerine göre eyleme geçirir. Bu uygulamadan da güzel ahlak doğar. Ahiakla ilgili erdemin ifrat tarafi bilebazlık ve fesadçılıktır, tefrit tarafı ise, ahmaklıktrr.
Nefs, gayb ve batın alemindendir, değişik isimler alır. Bunlar şöyle sıralanabi tir:
Nefs-i Mutmainne, doğruların en dağrusuna yönelir. İlahi vakar ve temkin
onun Uzerine iner. Allah'ın zikri iletatmin olur. İlahi marifetle sükOn bulur. ''Nefs-i
Mutmaine, kalp nüru ile nürlanan, kötti huylardan temiztenerek güzel huylarta bezeneo nefs demektir. Böyle bir nefs, sebepler silsilesi içinde ilerieye ilerieye
Allah'a yükselir."65 Bu nefs Allah'ın şu emrine muhatap olur: "Ey hakikate ermiş nefis! Dön Rabbine, sen O'ndan razı, O senden razı olarak."66
Nefs-i Levvame, istikrarlı olmayan, bazen a.kli olan şeylere meyledip onları
alan, bazen de kuvvetlerin galebe çalmasıyla hayvanlık derecelerinin en aşağısına düşen nefstir. Genelde insanların nefsleri bu hal üzeredir.
Nefs-i Emmare, daima iosaru olmayan şeyleri emr eyleyen nefstir. İnsanın iyice
aşağılaşıp dik duran bir köpek ve eşek mertebesine düşmesine neden olur. Nefsio bu
mertebesine düşen kimsede insani fazilet ve meziyetler kaybolur. O ancak görünüşte insandır. Bunlar birer eşek veya birer köpek veyahut ta birer cana vardır. Allah bu tip
netiste şöyle belirtiyor: "Zin1 nefs, bütün şiddetiyle kötUlU~ emreder muhakkak.'ı67
64 A.g.e., s. 99.
65 A.g.e., s. 18.
66 ei-Fecr 89/27-28.
67 Yllsuf 12/53; Gazzali, Mukaddes Merdivenler, s. 18-19; Gaz:ziili, llryii, Serdaroglu, N , 10-1 ı.
776 900. VEFATYILINDA iMAM OAZZALi
KALP:
Gazzali'ye göre kalp iki anlamda kullanıhr:
Birincisi, insanın göğüs boşluğunun sol tarafına konulmuş yuvarlağımsı et par
çasıdır. Bu, otopsi ile yarılarak ve parçalanarak incelenip ö~enilir. Bu kalp kirli ve
temiz kanları taşır. "Tabi! ve lıayvan1 rUhu yilklenir. Bumanadaki kalp, bUtUn hay
vanatta vardır. İnsana has değildir. Bu kalp ölUmle biltün hislerini kaybeder."68
İkincisi, Gazzali'nin açıklamayı konu edindiği kalbdir. "Bu kalp Allah'ın emanetini ylikJenen, Allah'ı tanımakla zinetlenen, fıtraten kendisinde ilim toplan
mış olan ve 'Bela'= Evet" sözüyle ABah'ın birliğini tasdik eden Rılh-ı insani' dir.
Işte insanın aslı ve ahiret aleminde kainatın nihayeti budur.',tı9 Cenab-ı Allah
şöyle buyuruyor. "İman etmiş olanlar ve kalpleri Allah'ın zileriyle yatlşmış olan
lar: Bilin ki kalp ler, ancak Allah'ın zikriyle huzfir bulur.''70
Düşünürümüze göre şeriatça kalp kelimesi kullanıldığı zaman bu ikinci an
lam kastedilir. Bu ikinci manadaki kalp de fiziki et parçası olan kalple alakalıdır.
Nitekim Peygamber Efendimiz buyuruyor: "İnsanın vücüd boşluğunda bir et par
çası vardır ki, eğer o Salih olursa bütün diğer aza Salih olur. Eğer o rasid olursa
bütün diğer aza rasid olur. Haberiniz olsun o kalptir.''71 (Buhari Müslim).
Gazzali'ye göre kalp, bedenin bütün organlarını idare eden, aynı zamanda
organiann ve insanda bulunan kuvvetlerin yardımını gören bir rO h 'tur.72 Kalp,
bütün varlıkların kendisinde tecelli edeceği bir aynadır. Kalbin hakikatleri almasına engel olan beş sebep vardır.
1- Kalbin kendisinde bulunan noksanlık. Sabi çocuğun kalbi ve yaratılışta
noksan olan kalp gibi.
2- Şebevi arzuların doğurduğu günahiann ve pisliklerio kalbin yüzeyinde
toplanmış olması. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Kim bir günaha yaklaşırsa
akıl onu terk eder. Asla geri avdet etmez.''
3- Kalbin haklkatleri anlamanın dışında başka hedef ve gayetere yönelmiş olması.73
68 Gazıili, Muktıddes Merdivenler, s. 19; Gazzali,/Jryö, Serdaroglu, rrı, 9.
69 A.g.e., s. 20; ilıyti, Serdaroğlu, ın, 9.
70 er-Ra'd ı3/28.
7 ı Gazıill, Mukaddes i'vlerdivenler, s. 20-21; llryô, aynı yer.
72 Ga.zzdli, Mukaddes Merdivenler, çev. Yaman Ankan, Istanbul ı 971, s. 109. 73 ;(.g.e .• s. lll, 112.
X. OTURUM 777
4- Çocukluktan beri, hakka zıt takl1di inançla kalbin perdelenmesi. Bu perde
ha.kikatin kalpte belirmesille engel olur.
5- Cehaletten dolayı hakikate ulaşılacak yollan bilmemektir.
Yaratılış i'tibariyle her kalp, eşyanm hakikatlerini bilmeye yetki li iken, zikredilen bu beş husus kalbin hakikatleri bilmesine engel olur. Aslında kalp, şerefli bir emr-i burbanldir.74 "Kimin kalbi ile kendisi arasındaki perde kalkarsa, onun kalbinde maddi ve manevi alemierin sureti tecelli eder. Duyutarla idrilk olunan maddi varlıklar alemini gördüğü gibi, gayb ve melekut alemini de görür."
75
Gazzali, kalbin bedendeki durumunu bir analoji ile şöyle ifade ediyor: "İnsan bedeninde nefs, bir vilayetin valisine benzer. Çünkü beden, nefsin memleketi, alemi, şehri ve karargarudrr. Bedenin kuvvetleri ile organları da, sanatkarlar ve işçiler mesabesindedir. Düşünücü akü kuvvet, nefs için nasihatçi bir müsteşar, akıllı bir vezir gibidir. Şehvet kuvvetleri de, şehre yemek taşıyan kötü bir köledir. Gazap ve harniyet kuvvetlerine gelince, bunlar da, malı, mülkü ve kuvveti ile
birer önder durumundadrr."76
Nefs, a~? l ile işbirliği yapıp, gazap kuvvetini terbiye ederek şehvet kuvvetiyle milcadele ettirirse, bu kuvvetleri mütedilleştirir, ahiili da güzelleştirir. Aksi halde Allah'ın şu hitabına mubatap olur: "Şimdi bana haber ver: Heva ve hevesini ilah edinmiş, kendini, bir ilim üzerine, Allah şaşırtmış; kula~ını, kalbini mübürlemiş, gözüne de bir perde girmiş bir adama Allah'tan başka kim hidayet eder."n
RUH
Ruh, birkaç anlamda kullanılmaktadır:
1- "Kalbin menbaından çıkarak damarlar vasıtasıyla beyne yükselen Hi tü bubar manasında. Bu latif buhar, gene damarlar vasıtası ile buradan bütün vücuda dağılır.( ... ) Bu latifbuhar hayatın bineğidir, hayat onunla kaimdir. Bu latifbuhar Kandil, onunla kaim olan bayatta ışık mesabesindedir."
78
2- Emr-i Rabbam olan yaratık manasında. Vahiy veya ilham, ilimler, melekler cinsinden olan bu rübta bulunurlar. Bu riih zatı ile kaim olup, cismaru
alemden ayndır.
74 A.g.e., s. 1 14, 115.
75 A.g.e., s. 117.
76 A.g.e .. s.ll9; Gazzali, ilıyô Serdaroğlu, ill, 16.
77 el-Cas iye 45123.
78 Gazüli, Mukaddes Merdivenler; Gazzili, /Jıy6 SerdaroAiu,lV, 10~
778 900. VEFATYILINDA İMAM OAZZALİ
3- Rfibu' l-kuds (Cebrail) manasında.
4- Kur' an manasında
Kısacası ruh, kendisiyle herhangi bir hayatm kaim olduğu bir şeyden
il:iarettir.79
Gazzali'nin insan rı1hu anlayışı Kur'an ve sünnete dayanmaktadır. RUhlar
eze.JI olmayıp, sonradan yaratılmışlardır. RUhlar meninin nefsi kabul etmeye el
verişli hale geldiği .zaman var oluyorlar. Allah şöyle buyuruyor: "O halde Ben
onun (Hz. Adem'in) yaratıl1şını tesviye etti~im (tamamladığım), ona n1humdan
Uflediğim zaman derhal onun için secde edin."80
Ruhlar bedeniere girdikten sonra, ilim, cehalet, safvet, gam-keder, iyi ahlak,
kötü ahlclk ... gibi çeşitli sıfatlar kazanıyor lar. Ruhlar kazandıkları zikredilen
sıfatlar nedeniyle birbirlerine benzemezler. "Nefs, kendisinin kullanmasına el
verişli olan beden var olunca ortaya çıkar. Daha önce mevcild değildir. Beden
n1hun aleti ve ülkesi olur."81 İnsanı insan yapan n1h maddi değildir. Bedene
yerleşme nispeti de yoktur, ancak bedeni idare ve tasarruf yetkisine sahiptir. n
Bedenle birleşmeden önce farklılık göstermeyen ruhlar, bedende kazandıkla
rı huylarta farklı lık gösterirler. Bedenle birleşmeden önce, onunla etkileşirnde
bulunmaları mümkün değildir. Çünkü mevcud olmayan bir şeyin tesiri olmaz.
DUşUnürümüze göre ruhlar bedenle birieşlikten sorıra faziletler (erdemler) ve
rezileder (alçaklıklar) kazanırlar. Ruhlar, bedenlerle beraber var olurlar. Bu va
roluş, "tedrici olarak meydana gelmeyen, zamansız ve meklinsız olarak bir anda
var olan bir kemaldir."83
Gazzaü'ye göre "rühun meydana gelişinin iki sıfatı vardır. Bunlardan biri
taildir, diğeri rilbu kabul edendir. Failin sıfatı bütün varlıkların kaynağı olan ilahi
cömertlilrtir. Bu ilahi cömertlik, varlığı kabule kabiliyeri olan her şeye zatı ile
feyezaa eder. Allah 'ın bu sıfatına kudret denir. ( .. . ) Ruhu kabul eden bedenin
sıfatına gelince, oounki, tesviye (düzleme) sonucunda biisıl olan istiva (düz olma)
ve itidal'dir. Menide is tiva ve istida biisıl olduğu zaman rilb, kendisini yaratan
(Allah) tarafından orada vücuda gelir."84
79 A.g.e.., aynı yer.
80 ei-Hicr 15/29. 81 032Zili, Mukaddes Merdivenler, çev. Yarnan Ankan, s. 127.
82 a.g .. e., s. 128.
83 A.g.e., s. 130. 84 A.g.e... s. l34,135.
X. OTURUM 779
RUhun bakikatinin ve sıfatiann ın neler olduğunu açlklamaya dinimiz müsaade
etmiyor. Daha öncede belirtildiği gibi Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Bir de sana
rObtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin emrindedir. Ve size bu hususta pek az
bilgi verilmiştir."85 Bundan fazlasına izin olmadığı için Resiilullah bu hususta
açlklama yapmadı. RObAllah Teala'ya ait emr alemindedir. O alemden gelmiştir.
Cenab-ı Hak buyurdu: " . .. iyi bilin ki yaratmak ve emr O'nundur. O, alemierin
Rabbi olan AUah ne yücedir."86 Hak ve emr alemleri başka başkadır. Ölçülebi
len, sayılabilen ve boyutlan olan her şey halk aleminde yer alır.
Gazzali insan rUhlarını Oç sımfa ayırır: Arif ruh, nlizih (ibadet eden) rOb ve zahid rtlh. Bu üç rUhu bir araya getiren kimse kemal alemine yükselmiş olur.87
Insanın en büyük düşmanı kendi nefsidir. Lnsanı belaya sürükleyen de kendi nef
sidir. Bütün alçaklıkların ve bayağıilkların ana kaynağı da odur. Bu amansız düş
manın hastalığı çok, ilacı ise, pek azdır. Ondan kurtulmanın tek çaresi, onu kapı
dışarı etmektir. Onun nafile ibadetlerle terbiye etmek gerekir.
Ruh terbiyesinde, bocaya iUiatin, ana-babaya eşit olduğunu vurgulayan
Gazzali, inzivaya çekitmeyi de tavsiye etmektedir. Bu husustaki görüşlerini
şöyle sıralıyor: "Farz namazlarını sakın terk etme! İyice uykun gelmeden uyu
maya kalkışma. Acıktığın zaman yemeğin üçte ikisini ye. Bunu ortalama alır
sak otuz altı lokma tutar.88
( ••• ) Vasıl-ı Billah olan kişinin başlıca alametleri
şunlardır: Güzel huy, çok ilim, tatlı söz ve tevazu. Bu yolun yolcusu, çok
alim olmasına rağmen, hiçbir zaman kıskanç, kibirli, zalim, facir değildir. Ve
çok yiyen çok uyuyan değildir.89 ( •.. ) Zikir, önce Kur'an okumaktır. Sonra
tesbih çekmek, sonra saleviit-ı şerife getirmek, sonra da istiğfar daha sorıra da
duiidır. "90
Nefs le mücadelenin çok zor olduğunu vurgulayan düşünürümilz şöyle ifade
de bulunuyor: "Onun hacminin küçük olmasına bakıp aldanma. Aslında o, yedi
kat gök ve yerler kadar geniştir. O, alev alev yanan bir ateştir. Onda gözle görill
meyen birçok canavarlar, şehvet köpekleri, öfke aslanlan, muhalefet çakalları,
bile ve desise tilkileri yatar."91
85 el-lsri ı 7/85.
86 et-A 'nif7/54.
87 Gazzati, Alemierin Sırrı, çev. Naiın Erdoğan, s. 99.
88 A.g.e.., s. 112.
89 A.g.e., s. 113.
90 A.g.e., s. 116.
91 A.g.e., s. 120.
780 900. VEFAT YILrNDA iMAM GAZZAl.i
İnsan kendini şek ve şüpheye sürüklemeye çalışan nefsine cibad ilan etme
li, şeriata uymalı, Peygamber'in buyruklarına karş ı gelmemeli, Allah'ın kitabına saygı duymalıdtr.
. Gazziili'ye göre insan nefis terbiyesi için şunları yapmalıdtr: "Öfkeyi hoşnut
lukJa, kibri tevazu ile, cimriliği cömertlikle, hasisli~i bağışlamakla, sükfıtu zikirle,
uykuyu uykudan fedakarlık yapmakla, tokluğu açlıkla, gafleti intibabla, müdalıe
ney.i (yalandan ihliislı görünme) sıdk ile, şehveti ezmekle, batılı hakla yenmekle"92
n1b kem:lle ulaşabilir. İnsan nefsini terbiye ederse ruhani bir melek olur, gaflet ve
şehvet peşinde koşarsa Allah'ın huzGrundan kovulmuş bir şeytan olur.93
fnsan, devamlı kötülüğü emreden nefsiyle mücadele ederek levvame haline
terfi ettirmelidir. Sonra da devamlı çalışarak nefsini levvame halinden mutmainne haline yükseltmelidir.
Düşünürümüıe göre "bütün gayesi yemek yiyip kann şişirmek olan kimsenin
değeri, karnından çıkardığı şey kadardtr."94 İnsan daima az yemeye çalışmalıdtr.
ROh ne ölür ne de yok olur. Bunun nakli delilleri şu ayetlerdir: "Allah yolun
da öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rablerinin indinde diridirler.
Öyle ki, Allah'ın lütfu inayetinden kendilerine verdiği şehitlik mertebesi ile hepsi mesrur olarak cennet nimetleriyle nzıklanırlar."95
"Allah yolunda öldürülmüş olanlar için 'ölüler ' demeyin. Bilakis onlar diri
dirler. Fakat siz iyice anlayamazsınız."96
ROhun ölümsüılüğünün akli delilleri ise, şöyledir: "Eğer ölümden sonra n1h yok olmuş olsaydı, Peygamber bu raniye gelmiş olacaktı. Sadakalar ve yapılan
haytrlar da böyledir. Bütün ehl-i İslam'ın itikadınca, verilen sadakalar ölülerin
ruhianna kavuşur. Uykular darOhun ölmezliğine delildir. ( ... ) ROh bedene nakşe
dilmiş değildir. Onun bedenle olan alakası bir idareden ve bir tasarruftan ibarettir. Yani ruh bedeni sadece idare eder ve ona tasarrufta bulunur."97
Ölüm, nihun bedendeki idare ve tasarruf ilişkisinin kesilmesidir. Bu ilişki
devam ettiği sürece insan ayaktadtr. Bu ilişki kesilince ölür. Ölen nih, insanın ölümsüz olan rfıbu değil, hayvani nihtur. "Bu lattf bir buhardır. Kalpten çıkarak
92 A.g.e .• s. 124. 93 A.g.e., s. 125.
94 A.g.e.. s. 128.
95 AI-i lmni.n 3/169-170.
96 el-Bakara 21154.
97 Gazz.aJi, Muluıdde.s Merdivenler, çev. Yaman Ankan, s. 143.
X. OTURUM 781
dimağa (beyne) yükselir. Ondan da damarlar vasıtasıyla bütün bedene dağılır. Gi
derek nibayetlendiği her yerde bir fayda husiile getirir. ( ... ) Bu rfıh baki kalmaz
ölür. İşte bu hayvani rfıh kullanılmaz hale geldiği zaman ona bağlı olan zahiri ve
batıni hisler ve hareket ettirici kuvvetler de kullanılmaz hale gelirler. Böylece
beden ölmüş olur."98
Gazzali'ye göre ruh bedenin bir fonksiyonu değildir. Ruhun varlığa çıkışın
da bedenin hiçbir rolü yoktur. RUh ilahi cömertlilde var olmuştur.99 Beden rOh
için bir alet ve bir memlekettir. Rı1h rani değildir, ölmez, yok olmaz ve fesada da
uğramaz.
AKlL
Akıl, üç anlamda kullanılmaktadır:
Birincisi: Akl-ı evvel manasında. Bu akı l Peygamber Efendimizin şu hadi
sinde belirttiği akı ldır: "Allah'ın ilk yarattığı aloldır. Ona, 'Bana yöne!' dedi.
Akıl hemen yöneldi. Sonra 'aleme yöne!' dedi, akıl hemen yöneldi." (Taberani)
Bu anlamdaki alda kalem diye de tabir edilir.
İkincisi: insana özgü Nefs'tir.
Üçüncilsü: Nefs in sıfatı anlamındadır. Bu anlamdaki akıl , göze nispetle gör
me gibidir. Nefs, bu akıl vasıtasıyla iç ve dış alemdeki biltün varlıkJan idrak et
meye yetenek kazanmaktadır. insana özgü nefs, dış ve iç §lemde var olup, varlığı
akıl ile idrak olunan varlıklara mekan olur. 100
Akıl, "vehim ve hayat perdelerinden sıyrıldığı zaman hata etmez. Bilakis
eşyayı olduğu gibi, kusursuzca görür. Ancak aklın hayal ve vehim perdelerinden
sıynlması da güçtür. Onun hayal ve vehim perdelerinden kurtuluşu ancak ölüm-
d . 101
en sonra tamamlanır. Işte o zaman perde kalkar, sırlar açılır."
Gazzali, aklın, son derece büyük bir nimet olduğunu, insanı hayvandan ayı
ran büyük bir özellik olup, Allah'ın varlığına ulaşmanın vesilesi olduğunu be
lirtir. "Sonra sende şerefli, insanı hayvandan ayıran ve akıl olarak isimlendiri-
98 A.g.e .• s. 145.
99 A.g.e., s. 147.
100 A.g.e., s. 22, 23.
101 Gaz:z.aii, Mişkötıi'I-Envtir, çev. Yaman An.kan (Arijler Yolu 1981 içinde), s. 171-172; krş, Mişkôtii'I-Envôr, Kahire 1964, s. 47.
782 900. VEFATYlLlNDAİMAM GAZZA.Lf
len Uçüncü bir kuvvet daha vardır. Onun mahalli ya dimağtn veya kalbindir."102
DUşUnürümüz aklın, Allah'ın bir silalu olduğunu da şöyle dile getirir: "Bil ki akıl Allah Teala'nın silahlarından (ahzab) bir silah (hizb)tir. Allah onu ordusundan bir
asker ( cünd) olarak zik:retti. Senin için düşmanıarına karşı en güzel bir yardım . .dir ,103 ısterne yerı .
Gazzali, manaları, hjssedilenler, hayal edilenler ve akledilenler olarak üçe
aynr. Ona göre insan kalbinde kusurlardan arındırılmış bir göz vardır. Buna bazen
akıf, bazen nlh, baz~n de insani nefs denir. Üç ayrı isimde zikredilen bu şeye, ulemanın çoğunluğuna uyarak Gazzali de akıl ismini verrnektedir. 1 o.ı
Aklı, bir bakıma nazari akıl ve kalp gözü olarak iki kısma ayıran düşünürümüze göre, terkip ve tahliller yaparak, çalışan nazari akıl, beş duyu verile
ri ile çahştığı için sınırlıdır. Bu nedenle her şeyin çözümü ve bilgisi bu akıldan
bekleoemez. Duyu verilerinin insanı yanıhabileceği her zaman mümkün olabilir.
Aklın faydası ve yapması gereken işi insana "nübüvveti tasdike delalette bulun
mak, kendisinin nübüvvet gözüyle idrak edemediğini kabul etmektir. O, bizim
eljmizden tutar ve bizi körlerin, kendilerini götürecek kimselere, şaşırıp kalmış
hastaların müşfik tabipiere teslimi gibi nübüvvete teslim eder. Aklın hududu ve
sınm buraya kadardır."105 Nübüvvet, aklın idrakten aciz kaldığı şeyleri idrak eden
gözi.!n açıldığı haldir. "nastl işitme duygusu renkleri, görme duygusu sesleri anla-
j maktan aciz ise, aklın Ötesinde kalan haller de akıJ ile idtak ediJemez."106
Gazzali'ye göre "akıl , tek başına, insanın sonsuz değerini anlamakta yeter
sizdir. Bu değer, her zaman kavramaya ve ulaşınaya çalışmamız gereken manevi
huzürda yatar.( ... ) En iyi bilgi, en fazla faydalı olan dini ilimlerdir. Netice olarak,
bedefimiz onu öğrerunek ve tebliğ etrnektir."107
DüşünUrümüze göre dünya ve ahiret saadetine vesile olan akıldır. Aklın şere
fi ayet ve hadislerde belirtilmiştir. Kur'an-ı Kerimde akla nfir isminin verildiğini
ortaya koyan Gazzılli şu ayetleri zikrediyor: "Allah, göklerio ve yerin aydınlatı
cısıdır. M ilminin kalbinde nfirunun sıfatı: Sanki bir hücre ki içinde bir lamba var.
Lamba da cam bir muhafaza içindedir. O cam muhafaza sanki (parlayan) ineimsi
102 Gazzali, Milıakkıi 'n-Nazar, Mısır, Tarihsiz, s. 20.
103 A.g.e., s. 73.
104 Gazıili, Mişkôtı1 '1-Eııvôr, s. 165,166.
105 G32Zill, Daliiietten Hidôyeıe, çev. Ahmet Subhi Furaı,lsıanbul 1978, s. 83.
106 A.g.e., s.89.
107 Ebll'l-Hasen Mes'üd bin Muhammed bin Ganeme Abdlll Knyyum, Gazzôli'nin Mektupları,
çev. GUrsel U gw-lu, İstanbul2002, s. 1 18.
X. OTURUM
bir yıldız ... " 101 İstifade edilen akla Hak Teala nlh, vahiy ve hayat isimlerini de
vecınjştir. "(Ey ResUlüm) işte sana böyle emrimizden bir rUh (akıl) vahyettik."109
"Hiç (evvelce) küfurle ölü olup, (sonra) kendisini hidayetle dirilttiğimiz ve ona
insanlar arasında yürüdüğü bir oür (iman) v.erdiğimiz kimse, karanlıklar içinde
(küfurde) kalmış olan ve ondan bir türlü çıkmayan kimse gibi olur mu?"110
Gazzall, akıl ile ilgili bazı hadisleri de şöyle zikrediyor: "Hiçbir kimse akıl
gibi büyük bir fazileti elde etmiş değildir. Akıl, sahibini hidayete erdirir, felaket
ten kurtanr. Kişinin aklı tamam olmadıkça imanı tamam, dini müstakim olmaz."111
"Her şeyin aleti ve hazırladığı vardır. Müminio aleti ise, akıldır. Her şeyin bineği
vardır. Kişinin bineği ise, akıldır. Her şeyin dueği vardır. D inin direği ise, akıldır.
Her kavmin hedefi vardır, abidierio hedefi ise, akıldır. ( ... )Her kavmin bir çadırı
vardır, mü'rninlerio çadtn ise, akıldır." 112 (İbn Mihber rivayeti).
Aklın ortaklaşa dört manada kullamldığını belirten düşünürümüz, ikinci
manada hemen her alimin birleştiği ni ifade ederek "akıl, zarfiri ilimlerden bir kı
sımdır. Muhallerin muhal ve müm.künlerin de mümkün olduğunu belirten za.n1ri ilimdir,"113 diyor. Akıl terimi lügatte ve kullaruşta akıl cevberine verilen isimdu.
İliıniere akıl isminin verilmesi aklın meyvesi sonuçları oldukları içindir. Herhangi
bir şeyin meyvesiyle isimlendirilmesi gibi. 11~
Resulullah'ın aklını, herhangi bir insanın, medeniyetten zerre kadar nasibi
olmayan bir göçebenin aklı gibi dilşünmemek gerekn. Böyle düşünen bir kimse
nin aklı, en adi insanın aklından daha aşağıdadır. 115
Akli ilimler zorunlu ve kes bi diye ikiye ayrılır. Kesbi ilimler ise, dünyaya ve
ahirete ait olmak üzere ikiye ayrılır. Aklın· tabiatının gereği olan akli ilimler, ço
cukluk çağından beri insanın nefsinde bulunan ve doğuştan getirdiği ilimlerdir.116
Dini ilimler peygamberleri taklid yoluyla elde edilir. Bu da Allah'm kita
bını okumak ve ResfıluUah'ın sünnetini öğrenmekle gerçekleşir. Kalp bu ilim
lerle olgunlaşır.117 Gazzali, akıl ile taklid arasındaki ilişkiyi şöyle belirtiyor:
ıo8 en-Nür24/35.
ıo9 eş-Şüri 42152.
ı ı o ei-En'am 6/122.
ı ll Gazzili, ilıyôıi Uliuni 'd-dm, çev. Ali Arslan, ı, 411.
112 A.g.e .. s. 415. ı 13 A.g.e .. s. 4ı8, 426.
ı ı4 A.g.e .• s. 421.
115 A.g.e., s. 428.
116 Gazzali, ilıyôii Ulıimi'd-din, VI, 48.
ı ı7 A.g.e., s. 51.
784 900. VEFATYIUNDA IMAM GAZzALi
"İşitmeksiı.in akıl ve akıl olmaksızın da işitmek, kilayet etmez. tkisi birden
Ja.iımdır. O halde, aklı tamamen bir kenara itmekle beraber, katıksız bir taklide
çağıran. bir kimse cabildir. Sadece a killa Kur'an ve sünnetin nurundan istifade
etmeye kalloşan bir kimse de marur ve aldanmıştır. Binaenaleyh bu iki grubun
birinden olmaktan sakın! İki aslı bir arada ol! Çünkü ak.li ilimler gıda, şer'l ilim
ler de ilaç gibidir. Hasta bir şahıs, ilaçsız gıda aldı~ı zaman, gıda kendisine zarar
verir. ( ... )Kalbin bastalıklanrun tedavisi ancak şeriattan istifade edilen ilaçlarla
müriıkündUr. Bu ilaçlar da kalpterin ıslahı için peygamberler tarafından terkibi
yapılan arneller ve ibadetterin vazifeleridir. O halde hasta kalplerini şer'i ibadet
lerle tedavi etmeyen ve sadece akli ilimlerle ikti la eden bir kimseye bu akliilimler
zarar verirler.
Akli ilimierin şer'i ilimiere zıt düştü~ü(!), bu iki ilmin bir arada derleme
sinin mümkün olmadığını zanneden bir kimsenin zannı, basiretinin körlüğünden
sadır olan bir zandır(!). Böyle bir zandan Allah'a sı~ınıyoruz. Belki böyle diyen
bir kimsenin görüşünde şer'i ilimierin bir kısmı diğer bir kısmıyla çarpışmakta
dır(!). Ve bu kimse şer'i ilimierin çeşitli kısımlarını bir arada bulundurmaktan da
acizdir. Bu zavallı zanneder ki, bu dinde (haşa) bir tenakuzdur. Ve böylece şaşkına
döner. Dolayısıyla hamurdan çekilen kıl gibi, dinden sıyrılıp dinin dışına çıkar!
( .. . ) Allah'ın malı olan dinde tenakuz nerede ve ne gezer."118
Gazzali'ye göre dünyayla ilgili olan akli ilimler, tıp, matematik, geometri,
astronomi ve sair sanat ilimleridir. A11iretle ilgili ilimlerse kalpterin halleri, fiilie
rin adet i, Allah 'ın sıfatlarının ve fiilierinin il midir.
Kim gayret ve dikkatini bunların biri için sarf eder ve bunların birinde derin
leşirse diğer ilimler hakkında basireti zayıflar. Bu nedenle dünyevi ilimlerden tıp,
matematik. geometri ve felsefe ilimlerinde akıllı olanlar, ahiret ilimlerinde cahil
olurlar. Ahiret ilimlerinin inceliklerinde akıllı olan kimseler de dünyevi ilimierin
pek çoğunda cahildir. Çünkü aklın kudreti çoğu zaman iki ilmi birden gerçekleş
tirmekten acizdir.119
Verilen bu bilgilerden sonra, acaba Gazzali'ye göre akılla şeriatın ilişkisi ne
dir? Bu husOsu açıklamakta önem arz eder gibi görünüyor. Düşünürümüze göre
"akıl, ancak şeraitle birlayete erebilir. Akıl ile şeriat bir bina ile bu binanın teme
line benzerler. Esas bina olmayınca temel bir işe yaramaz. Temel olmayınca da
bina ayakta duramaz.
ı ıs A.g.e .. s. 52.
ı ı9 A.g.e., s. 53.
X.OTIJRlJM 785
Akıl ile şeriatın münasebeti göz ile ışığın birbirine olan münasebeti gibidir.
Akıl göz yerindedir. Şeriat da ışık mesabesindedir. Hariçten ışık gelmedikçe gözün
görmesi imkansızdır. Göz olmadıkça yalnız ışık da görme olayı hasıl olmaz."120
Görüşünü Kur'an ve sünnete dayandırmaya çalışan Gazzali yukarıdaki bilgi
lerden sonra şu ayet-i keıi.meyi aktarıyor: "Size Allah 'tan bir nür ve apaçık bir kitap
gelmiştir ki Allah, rızasına uyanlan onun sebebiyle se larnet yollan na ulaştırır. Onla
n, iradesiyle, karanlıktan aydınlığa çıkarıp kendilerini doğru bir yola iletir."121
Başka bir berızetmesinde, Niir silresinin 35. ayetinden kalkarak düşünürü
müz şöyle diyor: "Akıl kandil mesabesinde, şeriat da bu kandilin yağı yerindedir.
Yağ olmadıkça kandil yok demektir. Çünkü yağsız ışık vermez.
Şeriat, hariçten bir akıldır. Akıl da dahilden bir şeriattır. Bunlar birbirlerine
yardım ederler, birbirlerine kuvvet verirler. Hatta birlik halindedirler. ( ... ) Akıl
başlı başına çok az şeyleri halledebilir. Bir şeyin cüı'iyatı değiJancak külliyatıru
bilmeye vasıl olabilir. Mesela Hakka inancın güıelliğini, adaletle muamelenin
güıelliğini, iffet sahibi olmanın güzelliğin i( ... ) genel olarak bilrnek gibi. Şeriata
gelince o, eşyanın külliyatını, cüz'iyatını bildirir."'22
Gazzali'ye göre şeriata tevhid, tevbide de şeriat denir. Birçok kimseler bunu
çözememiştir. "Şeriat niçin geldi? Peygamberler niçin gönderildi? Bunların gön
derilmesi kahırdır, cebi:rdir. İnsanlan cebir zinciri ile cennete çekmek içindir.( ... )
Şeriat, cehenneme gitmemeleri için, insanları bağlayan bir kementtir."113
"Her nefis ölümü tadacaktır."(ei-Ankebuı29151) Her nefsin yaşayacağı ölümün
gerçeği nedir? Gazzall'nin ifadesiyle "bazıları ölümi.ln yokluk olup, artık haşir ve
neşir gibi bir şeyin olmayacağını, hayır ve şerrin bir neticesi olmadığını; insanın
öli.lmünün, hayvanatın ölümü ve bitkilerin kuruması şeklinde olduğunu sandılar
ki, bunlar, Allab'a ve ahirete imanı olmayan mün.kir ve mülhidlerdir.
Diğer bazıları, ölümün, başir anına kadar bir yok.JLık olup, bu arada mükafilt
veya mücazat gibi bir şey görmeyeceğini sandılar.
Diğer bir kısmı da, rühun bili olup, ölüroJe yok olmayacağını, sevap ve ika
bın cesede değil, rüha uygulanacağını, cesedin ise, biçbir sfıretle dirilip başir ol
mayacağını sandılar.
120 Gazziü, Mukaddes Merdivenler, çev. Yaman Ankan, s. 63.
121 ei-Maide 5/15-16.
122 Ga.zıili, Mukaddes Merdivenler, s. 64, 65.
123 Gazzdli, Kimyö-yı Saôdeı, çev. A. Faruk Meyan, c. I-n,lsıanbul 1_971, s. 728-729.
786 900. VEFATYILINDA iMAM GAZZ.A.Li
Bunların hepsi fiisid ve gerçekten ayrılan batı! görüşlerdir. Ayet ve badisierin haber verdjği, sağlam kaynakların şahadet ettiği gerçek ölüm, yalnızca bir değişkenlikten ibaret olup, cesetten ayrılan nlhun ya azap veya niınette olmak üzere baki kalmasıdır."12~
Gazzali'ye göre bedenden ayrılan riiliun bedeni kullanamaz hate gelmesi ölüm demektir. Düşünl.irümüze göre organlar rübuo aletleridir. Göz ile görür, kulak ile duyar, kalp ile anlar ve diğer organları istediği işlerde kullamr. Burada kalp nlha eşittir. Bazen org~lar rUha isyan ederler. İşte ölüm, bütün azalan n rUha i syamndan ibarettir. Ölümün mliniisı, rühun bedenden ayrılıp onun tasarrufa muktedir olamaması demektir. Ölüm demek insanın başka bir aleme intikali ile bu dünyadaki varlıklardan ayrılması demektir. "Aslında insanlar uykudadırlar, öldükleri vakit uyanırlar" denilmiştir. 125
Gazzali'ye göre "şehjt olarak ölüm, artık gönlünde mal, evlat ve bütün şebevi arzuların siliıtip çtktığı ve gönlünde Allah sevgisinden ve O'na olan ümitten başka bir şey kalmadığı bir andır."126 Allah yolunda öldürülen şehitler için Cenab-ı Allah'ın belirttiği hüküm şudur: "Allah yolunda öldürülmüş olanlara "ölüler" demeyin. Hayır onlar diridirler ve lôkin siz bilmezsin iz. " 121
Gazzali'ye göre bir müslümanın örnek alacağı rehber Peygamber Efendimizdir. O şöyle diyor: "Şunu iyi bil ki; işi olsun, sözü olsun, hayatı olsun, mematJ ol-
• sun, ResCıl-i Ekrem uyulmayaşayan güzel bir örnektir. Onun her hali, düşünenler için bir ibret levhası ve hasiret sahipleri için bir mevziadır."128
124 Gazzili,llıyôii Uliımi'd-din, Serdaroglu. 880-881.
125 A.g.e., lV, 881.
126 A.g.e., rv, 837.
127 el-Bakara 2/154.
128 A.g.e .. 837.