TÜRKİYE CUMHURİYETİ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
OBEZ BİREYLERE VERİLEN BESLENME EĞİTİMİNİN BEDEN İMGESİYLE
UĞRAŞIYA, BESLENME DAVRANIŞINA VE KİLO VERMEYE ETKİSİ
HANDE ÖNGÜN YILMAZ
YÜKSEK LİSANS TEZI
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
DANIŞMAN
Doç. Dr. Ahmet TOPUZOĞLU
İSTANBUL-2009
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
OBEZ BİREYLERE VERİLEN BESLENME EĞİTİMİNİN BEDEN İMGESİYLE
UĞRAŞIYA, BESLENME DAVRANIŞINA VE KİLO VERMEYE ETKİSİ
HANDE ÖNGÜN YILMAZ
YÜKSEK LİSANS TEZI
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
DANIŞMAN
Doç. Dr. Ahmet TOPUZOĞLU
İSTANBUL-2009
İÇİNDEKİLER
ÖZET
SUMMARY
1. GİRİŞ ve AMAÇ
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Obezite Tanısı Sıklığı Nedenleri ve Riskleri
2.2. Obezitede Psikolojik Durum
2.3. Obezitenin Tedavisi
2.3.1. Obezitede diyet tedavisi
2.3.2. Fiziksel aktivitenin obeziteye etkisi
2.3.3. Obezitede davranış değişikliği tedavisi
3. GEREÇ ve YÖNTEM
3.1. Hipotezler
4. BULGULAR
5. TARTIŞMA ve SONUÇ
6. KAYNAKLAR
ÖZGEÇMİŞ
iv
EKLER
EK 1: Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu Onayı
EK 2: Beslenme Davranışını Sorgulayan Anket Formu
EK 3: Beden İmgesiyle Uğraşı Ölçeği
EK 4: Kendi kendini gözlemleme çizelgesi
EK 5: Şişmanlık ve Beslenme
v
TABLOLAR
Tablo 2.1: Yetişkinler için beden kitle indeksine göre düşük kilo, fazla kilo ve
obezitenin uluslararası sınıflaması
Tablo 2.2: Çocuklarda hafif şişmanlık ve şişmanlık (85. persentil ) değerleri
Tablo 2.3: Türkiye’de yapılan araştırmalara göre obezite prevalansı (35).
Tablo 2.4: Çok düşük kalorili diyet ve düşük enerjili dengelenmiş diyet uygulanan
bireylerin yıllara göre verdikleri kilo oranları:
Tablo 2.5: Erkek ve kadınlarda 4-5 yıllık dönemde kilo takip değerleri
Tablo 2.6: Çok düşük kalorili diyet ve düşük kalorili dengelenmiş diyetin kilo kaybı ve
verilen kilonun korunması açısından karşılaştırılması.
Tablo 2.7: Üst seviye ve düşük seviye egzersiz yapan grupların kilo kaybı ve verdikleri
kiloyu koruma oranları
Tablo 2.8: Tedavi sürecinde kilo kaybı değişiklikleri
Tablo 3.1: Schofield Denklemi (kcal)
Tablo 3.2: BMH’na Eklemeler
Tablo 4.1: Araştırmaya katılan bireylerin meslekleri
Tablo 4.2: Araştırmaya katılan bireylerin öğrenim durumları
Tablo 4.3: Araştırmaya katılan bireylerin sosyal güvenceleri
Tablo 4.4: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki kilo alma nedenleri
Tablo 4.5: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki duygu durumuna göre daha fazla
yemek yeme durumları
vi
Tablo 4.6: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında duygu
durumuna göre daha fazla yemek yeme durumları
Tablo 4.7: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet
tedavisi sonrasında duygu durumuna göre daha fazla yemek yeme durumlarının
karşılaştırılması
Tablo 4.8: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta yemek yerken aktivite yapma
durumları
Tablo 4.9: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında yemek
yerken aktivite yapma durumları
Tablo 4.10: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet
tedavisi sonrasında yemek yerken yaptıkları aktivitelerin oransal karşılaştırılması
Tablo 4.11: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki yemek yeme hızları
Tablo 4.12: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında yemek
yeme hızları
Tablo 4.13: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet
tedavisi sonrasında yemek yeme hızlarının oransal karşılaştırması
Tablo 4.14: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki beslenme ve yaşam tarzı ile
ilgili özellikleri
Tablo 4.15: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık tedavi sonrasında beslenme ve
yaşam tarzı ile ilgili özellikleri
Tablo 4.16: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında günlük
öğün sayıları
Tablo 4.17: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki beslenme ve yaşam tarzı ile
ilgili özellikleri
vii
Tablo 4.18: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta öğün aralarında tükettikleri
besinler
Tablo 4.19: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında öğün
aralarında tükettikleri besinler
Tablo 4.20: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet
tedavisi sonrasında öğün aralarında tükettikleri besinlerin karşılaştırılması
Tablo 4.21: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta her gün tükettikleri besinler
Tablo 4.22: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında her gün
tükettikleri besinler
Tablo 4.23: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet
tedavisi sonrasında her gün tükettikleri besinlerin karşılaştırılması
Tablo 4.24: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet tedavisi
sonrasında fiziksel aktivite yapma durumlarının karşılaştırması
Tablo 4.25: Araştırmanın sonunda kontrol ve müdahale gruplarının kilo değişimleri Tablo 4.26: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki ve bir aylık tedavi sonrasındaki kilo ve BKI değerleri Tablo 4.27: Bir aylık tedavi sonrasında iki kilogramdan fazla kilo kaybı olan ve olmayan bireylerin oranı
Tablo 4.28: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki beden imgesi uğraşı ölçeği
puanları
viii
1
ÖZET
Obezite tekrar ortaya çıkma potansiyeline sahip, uzun süre tedaviye ihtiyaç duyulan
kronik bir hastalıktır. Birçok obez birey için sadece diyet tedavisi ve fiziksel aktivite
ağırlık kaybı ve korunması için yeterli olmamaktadır. Obez bireylerde diyet
tedavisinin yanısıra davranış değişikliğine yönelik tedaviler önem kazanmaktadır. Bu
çalışmada diyet tedavisine ek olarak kendi kendini gözlemleme, beslenme eğitimi,
iştah kontrolü gibi davranış değişikliğine yönelik yöntemlerin kullanılmasının kısa
dönemde sadece kişiye özgü diyet tedavisi uygulanmasına göre beslenme
davranışları, beden imgesiyle uğraşıları ve kilo verme üzerine etkinliğinin
araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmaya beden kitle indeksi >27 olan 60 birey
katılmıştır. Bireyler kontrol ve müdahale grubu olarak ikiye ayrılmıştır. Müdahale
grubuna diyet tedavisine ek olarak davranış değiştirmeye yönelik beslenme eğitimi
verilmiştir. Katılımcıların yeme davranışlarındaki ve beden imgesiyle uğraşılarındaki
değişikliğin ölçülmesi amacıyla, araştırmanın başında ve sonunda beslenme
davranışlarını sorgulayan anket formu ile beden imgesi ile uğraşı ölçeği
uygulanmıştır. Araştırmanın süresi bir aydır. Araştırmanın sonunda katılımcıların
öğün sayısında, fiziksel aktivitelerinde, sıvı tüketimlerinde artış; öğün atlama
durumları, duygu durumuna göre daha fazla besin tüketme eğiliminde, yemek yeme
hızlarında düşüş gözlenmiştir. Her iki gruptaki katılımcıların besin seçimlerinde
olumlu değişiklikler saptanmıştır. Bireylerin beden imgesi uğraşı ölçeklerinde düşüş
saptanmıştır.Toplumun obezite sıklığının artmasında besin alımı ve hatalı yeme
davranışı önemlidir. Obezitenin neden olduğu bazı psikolojik sorunlar bozulmuş
yaşam kalitesi, beden imgesi aşağılaması, düşük özsaygı, tıkınırcasına yemedir.
Kapsamlı bir kilo kontrol programının amacı sadece kilo kaybı değil, hastaların yeme
alışkanlıklarını, egzersiz seviyelerini, kendileri ve kendi bedenleri hakkında olumsuz
inançlarını değiştirerek davranış ve yaşam tarzı değişikliğini sağlamaktır.
Anahtar Sözcükler: Beden imgesi, beslenme eğitimi, davranış değişikliği, diyet,
obezite
2
SUMMARY
The Efficacy of Nutrition Education on Body Image Eating Behavior and
Weight Loss
Obesity is a chronic, long-term treatment requiring diseases with a high recurring
potential. Only diet treatment and physical activity is not enough for many obese
individuals to lose weight. In addition to diet treatment treatments aimed at
behavioral modification come into prominence in obese individuals. The goal of this
study is to survey the short time efficiency of treatments aimed at behavioral
modification like self-monitoring, nutrition education, appetite control in addition to
diet treatment compared to diet treatment alone on eating behavior, body image
disparagement and weight loss. 64 individuals with body mass index > 27
participated in our research. Participants separated to intervention and control
groups. The intervention group received nutrition education in addition to diet
treatment. Eating behavior questionnaire and body image disparagement used to
evaluate the changes in eating behaviors and body image disparagement of the
participants. The duration of the study is one month. At the end of the research the
count of meal, physical activity, fluid consumption of the individuals increased and
meal missing, the tendency to consume more food according to emotional state,
eating speed decreased. In both groups positive changes established at meal
replacement. The body disparagement score of the individuals decreased. Food
consumption and incorrect eating behaviors is considerable for the prevalence of
obesity in community. The goal of the comprehensive weight control programmes is
not only to achieve weight loss beside that provide life style modification containing
eating behavior, exercise level, body image satisfaction changes.
Key Words: Behavioral modification, body image disparagement, diet, nutrition
education, obesity
3
1. GİRİŞ ve AMAÇ
Obezite son yıllarda çoğul hastalıkların oluşmasında rol oynayan, kronik ve
tekrarlayıcı bir hastalık olarak tanımlanmaktadır (1). WHO obeziteyi, vücut
kompozisyonundaki yağ miktarının insan sağlığını olumsuz şekilde etkileyecek
düzeyde artışı olarak tanımlamıştır (2).
Çoğu yetişkin insan sinirsel, hormonal, kimyasal ve fiziksel mekanizmalarla
enerji alımı ile harcaması arasında denge kurarak beden ağırlığını belirli düzeyde
tutmaktadır. Bu mekanizmaların bir ya da birkaçındaki bozukluk, bu dengenin
bozulmasına ve beden ağırlığının değişimine neden olur (3).
Günümüzde şehirleşme, ekonomik gelişme ve küreselleşme, yaşam biçiminde ve
diyette hızlı değişimler beslenmede geçişler yaratmıştır. Bu durum hem gelişmiş hem
de gelişmekte olan ülkelerde şişmanlık (obezite) gibi önemli sağlık ve beslenme
sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Beslenmede geçiş ve obezitenin
yaygınlaşması, enerji yoğunluğu fazla besinlerin tüketimi (posası düşük besinler,
şeker içeren ve tatlandırılmış içecekler), düşük fiziksel aktivite ve sedanter yaşam ile
ilintilidir (4).
Obezite, klinik gözlemler, boy ve ağırlık ölçülerinin ilgili standartlarla
karşılaştırılması, deri kıvrım kalınlığının ölçülmesi gibi yöntemlerle saptanır (5). Son
yıllarda özellikle beden kitle indeksi (BKI) ve bel çevresi ölçümleri basit, fakat
yetişkinlerde beslenmeye bağlı kronik hastalıkların güçlü bir göstergesi olarak
çalışmalarda kullanılmaktadır (6). Beden ağırlığının olması istenen değerin %20
üzerine çıkması hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, inme, hiperlipidemi, Tip 2
diyabet, osteoartrit, safra kesesi hastalıkları, gastroözafagial reflü, uyku apnesi,
solunum yetmezliği ve bazı kanser türlerinin (meme, prostat, kolon, endometrium)
riskini arttırır (3). Güncel çalışmalar, kilodaki %5-10 azalmanın kan basıncıyla,
kolesterol değerlerleriyle ve glisemik kontrolle ilgili belirgin gelişme sağladığını
göstermiştir (7).
4
Bu çalışmada, önemli bir halk sağlığı sorunu olan obezitenin önlenmesi, tedavisi
ve obezitenin neden olduğu kronik hastalıkların toplumda görülme sıklığının
azaltılması için kullanılan bazı yöntemlerin kısa dönemdeki etkinliğinin araştırılması
hedeflenmiştir.
WHO obeziteyi global bir salgın olarak tanımlamaktadır (7). WHO raporlarına
göre bir milyardan fazla yetişkin fazla kilolu vardır ve bunların en az üçyüz milyonu
klinik olarak obezdir (8,7).
Obezite önemli bir halk sağlığı sorunudur ve etkin tedavi yaklaşımları biyolojik,
psikolojik ve sosyokültürel faktörleri gözönünde bulundurmalıdır (9).
Obezite, mortalite ve morbiditeyi arttırmasının yanında, psikososyal alanda da
kayıplara neden olmaktadır (1). Obez bireylerde, obeziteye özgü psikolojik
sorunlardan bazıları yeme atakları, beden imajının aşağılanması ve diğer psikolojik
bozukluklara karşı eğilimdir (9). Obez hastaların çoğunda korku, yalnızlık, sıkıntı,
üzüntü ve öfke gibi duygu durumları sonrası yemek yeme davranışı gözlenmektedir.
Bu davranış biçimi bu hastaların yaşam olaylarından kolay etkilenip yeterli
savunmalar oluşturamamalarının bir sonucu olarak kabul edilebilir (1). Obez kişiler
kilo kaybetme arzusu ve sosyal normlara kavuşabilmek amacıyla katı ve sınırlı
yemek yeme davranışı ile olumsuz beden ve kişilik algısı geliştirmektedirler (10).
Diyet çabaları esnasında görülen kontrol kayıpları yeme bozuklukları riskini,
özellikle de tıkınırcasına yeme bozukluğu riskini artırmaktadır (1).
Obezite tedavisinde kilo vermeyi amaçlayan çeşitli tedavi seçenekleri vardır.
Primer nedene yönelik tedavi, tıbbi beslenme tedavisi, beslenme alışkanlıklarının
düzenlenmesi, fiziksel egzersiz programları, psikoterapi, farmakolojik tedaviler ve
cerrahi operasyonlar etkili tedavi seçeneklerindendir. Bireye özgü olarak bu
seçeneklerin tümünün veya birkaçının birlikte kullanılması günümüzdeki obezite
tedavisinin temelini oluşturmaktadır (1).
Obezitenin öğrenme yoluyla düzeltilebilecek olan düzensiz yemek yeme ve
düşük fiziksel aktivite alışkanlıklarının bir sonucu olması obezitenin davranış
tedavisinin geliştirilmesinde temel teşkil etmiştir (11). Obezitedeki davranış
değişikliği tedavisinde istenen amaca ulaşmak için günlük alışkanlıkların veya
5
davranışların değiştirilmesi temeldir. Davranış değişikliğine yönelik yaklaşımlar kilo
kaybının, hastanın kalori alımını azaltması ve/veya kalori harcamasını arttırması
gerektiği şeklindeki kabullenmelere dayanmaktadır (9,12). Bu amaca ulaşmak üzere
davranış değişikliğine yönelik yaklaşımlar, obez bireyin davranışlarını günlük olarak
kaydetmek suretiyle günlük kalori alımının ve egzersize yönelik davranışlarının
farkına varmalarını sağlamaya çalışır (13).
Davranış değişikliği tedavisinde amaç yaşam boyu sürecek davranış
değişikliğini oluşturmak ve böylece ağırlık kaybının korunmasını sağlamaktır.
Davranış değişikliği tedavisi uygulayan ve uygulanan kişiye göre farklılıklar gösterse
de tedavi planı genellikle beslenme eğitimi, kendi kendini gözlemleme, uyaran
kontrolü, hedef belirleme , alternatif davranış geliştirme, pekiştirme – kendi kendini
ödüllendirme, stres kontrolü, kognitif yapılanma –sosyal destek gibi yöntemlerin
tümü veya bir kısmından oluşur ( 14,15) .
Davranış değişikliğine yönelik verilen beslenme eğitimi obezitenin tedavisinde
temel oluşturmaktadır (14). Davranış değişikliği tedavisi kapsamında bireylerin
obezite ve diyet konularında eğitilmeleri kendilerine olan güveni artıracak ve
belirlenen tedavi programına uyumu kolaylaştıracaktır (12). Eğitimde amaç bireyi
düzenlenen diyet programının içine çekmek, programın bir parçası olduğuna
inandırmak , programı uygulaması için yapılması gerekenler konusunda
bilinçlendirip istenen davranış değişikliğine ulaşmasını ve sürdürmesini sağlamaktır.
Diyet ve egzersizin yanısıra uygulanan beslenme eğitimi ve yaşam biçimi değişikliği
obez bireylerde istenen ağırlık kaybını sağlamaya ve kaybedilen ağırlığı korumaya
yönelik başarı oranını artırmaktadır (9,3). Değiştirilen davranışın yaşam biçimi
haline dönüştürülmesi amaçlandığı için, diğer fizyolojik ve psikolojik nedenlere
bağlı olarak da kilo kaybının mümkün olduğunca yavaş gerçekleştirilmesi tercih
edilmektedir (12).
Obezite tekrar ortaya çıkma potansiyeline sahip, uzun süre tedaviye ihtiyaç
duyulan kronik bir hastalıktır. Birçok obez birey için sadece diyet tedavisi ve fiziksel
aktivite ağırlık kaybı ve korunması için yeterli olmamaktadır. Obez bireylerde diyet
tedavisinin yanısıra davranış değişikliğine yönelik tedaviler önem kazanmaktadır. Bu
çalışmada, kısa dönemde diyet tedavisine ek olarak kendi kendini gözlemleme,
6
beslenme eğitimi, iştah kontrolü gibi davranış değişikliğine yönelik yöntemlerin
kullanılmasının sadece kişiye özgü diyet tedavisi uygulanmasına göre beslenme
davranışları, beden imgesiyle uğraşıları ve kilo verme üzerine etkinliğinin
araştırılması amaçlanmıştır.
7
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Obezite Tanısı, Sıklığı, Nedenleri ve Riskleri
Obezite, bütün dünyada yaygın olarak görülen ilerleyici, birçok farklı kronik
duruma yol açan kronik ve tekrarlayıcı bir hastalıktır (16,17). Başta gelişmiş ülkeler
olmak üzere tüm dünyada prevalansı giderek artan bir sağlık sorunudur. Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) tarafından vücut kompozisyonundaki yağ miktarının insan
sağlığını olumsuz şekilde etkileyecek düzeyde artışı olarak tanımlanmıştır (2).
Obezite, vücut yağının normal değerlerin üzerinde olması olarak
tanımlanmaktadır. Kişinin kas kitlesi yüksek, yağ oranı düşükse kilosu yüksek olsa
da obez olarak sınıflandırılmaz. Ancak kilosu yüksek olanların birçoğu obezdir (8).
Vücut yağ oranının tam olarak belirlenmesi uzun zaman aldığından ve çok masraflı
olduğundan, obezitenin belirlenmesinde çoğu kez vücut ağırlığı kullanılmaktadır
(18). Sağlık profesyonelleri fazla kilo ve obeziteyi beden kitle indeksi (BKI)
hesabıyla tanımlamaktadır. BKI hesabı vücut yağı ya da beden yapısını ortaya
çıkarmaz (8).
Sağlık risklerinin antropometrik yöntemlerle saptanması bilimsel gerçekler
doğrultusunda önem kazanmaktadır. Son yıllarda özellikle BKI ve bel çevresi
ölçümleri basit, fakat yetişkinlerde beslenmeye bağlı kronik hastalıkların güçlü bir
göstergesi olarak çalışmalarda kullanılmaktadır. Temel sağlık hizmetleri içerisinde
antropometriye büyük önem verilmelidir (6).
Beden kitle indeksi (BKI): Total vücut yağı ile korelasyon gösteren boy
uzunluğu ve vücut ağırlığına dayalı bir indekstir. Şişmanlığın ve kronik enerji
yetersizliğinin göstergesidir. Beden kitle indeksi (Quetelet indeks ) bundan 100 yıl
önce Quetelet (1869) tarafından ortaya atılmıştır. Beden kitle indeksi aşağıda verilen
denklemle hesaplanmaktadır:
8
BKI (kg/m2) = Ağırlık (kg) / Boy2 (m2) (6).
Beden kitle indeksine göre şişmanlığın derecelendirilmesi Tablo 2.1’de
gösterilmiştir.
Tablo 2.1: Yetişkinler için beden kitle indeksine göre düşük kilo, fazla kilo ve obezitenin uluslararası sınıflaması
Sınıflama BKI (kg/m2)
Temel sınır değerler Ek sınır değerler
Düşük kilo <18.50 <18.50
Ciddi zayıflık <16.00 <16.00
Orta derece zayıflık 16.00 - 16.99 16.00 - 16.99
Hafif zayıflık 17.00 - 18.49 17.00 - 18.49
Normal aralık 18.50 - 24.99 18.50 - 22.99
23.00 - 24.99
Fazla kilo ≥25.00 ≥25.00
Pre-obese 25.00 - 29.99 25.00 - 27.49
27.50 - 29.99
Obez ≥30.00 ≥30.00
Obez sınıf I 30.00 - 34-99 30.00 - 32.49
32.50 - 34.99
Obez sınıf II 35.00 - 39.99 35.00 - 37.49
37.50 - 39.99
Obez sınıf III ≥40.00 ≥40.00
WHO, 1995, WHO, 2000 ve WHO 2004 (19).
Beden kitle indeksi değerinin 20-25 kg/m2 arasında olması sağlıklı kilo
anlamına gelirken (1), 30 kg/m2 ve üzerinde olması şişmanlık olarak kabul
edilmiştir. Beden kitle indeksinin >27 olmasının önemli sağlık riskine neden
9
olabileceği bilinmektedir. Bazı çalışmalarda beden kitle indeksinin 30’un altında ve
üstünde bulunan kesişim noktaları alternetif beden kitle indeksi değerleri olarak
önerilmiştir. Örneğin ABD’nde Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırması (NHANES)
Amerikan toplumunu yansıtan bir çalışmadır ve erkeklerde 27,8 ve kadınlarda 27,3
kg/m2 beden kitle indeksi değerleri 85. persentil değerleri olarak alınmıştır (Tablo 2).
Ancak bir toplumda şişmanlık sorunu arttıkça bu kesişim noktalarının da değişmesi
söz konusudur. Bu nedenle WHO tarafından önerilen değerlerin tüm toplumlarda ve
toplumlararası kıyaslamalar için kullanılması önerilmektedir (6).
Tablo 2.2: Çocuklarda hafif şişmanlık ve şişmanlık (85. persentil ) değerleri
Yaş (yıl) BKI (kg/m2)
Erkek Kız
12-14 >23 >23,4
15-17 >24,3 >24,8
18-19 >25,8 >25,7
>20 >27,8 >27,3
Obezite ciddi, geniş kitleleri kapsayan, küresel, topluma dayalı halk sağlığı
yaklaşımlarını gerektiren önemli bir sorundur (4). Diğer kronik hastalıklar gibi,
obezite de uzun dönemli bir yaklaşım gerektiren kronik ve tekrarlayıcı bir hastalıktır
(16).
Obezite, vücuttaki yağ dokularının fazlalığı olarak tanımlanan kronik bir
hastalıktır. Her ne kadar etiyolojisi tam olarak anlaşılmasa da, genetik, metabolik ve
fizyolojik nedenlerle birlikte, psikolojik ve çevresel faktörlerin de obezite
oluşumunda etkili olduğu bilinmektedir. Genel olarak enerji alımının enerji
harcamasından fazla olduğu kronik dengesizlik obezite ile sonuçlanmaktadır (20).
10
Obezite enerji alımı ile harcaması arasındaki dengenin bozulması sıklıkla enerji
yoğunluğu ve yağı fazla besinlerin aşırı alımına bağlı olan bir durumdur. Enerji
alımındaki artışın nedeni yetişkinlerde ev dışında beslenmenin artması, porsiyon
büyüklüğü, şekerle tatlandırılmış içeceklerin tüketimi ve atıştırma olarak olarak
gösterilmektedir (4).
Günümüzde şehirleşme, ekonomik gelişme ve küreselleşme, yaşam biçiminde ve
diyette hızlı değişimler ile beslenmede geçişler yaratmıştır. Bu durum hem gelişmiş
hem de gelişmekte olan ülkelerde şişmanlık (obezite) gibi önemli sağlık ve beslenme
sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Beslenmede geçiş ve obezitenin
yaygınlaşması, enerji yoğunluğu fazla besinlerin tüketimi (posası düşük besinler,
şeker içeren ve tatlandırılmış içecekler), düşük fiziksel aktivite ve sedanter yaşam ile
ilintilidir (4).
Son yıllarda yemek sektöründe kişilere kolay ulaşılabilir, fazla pahalı olmayan,
lezzetli ve büyük porsiyonlu yiyecekler sunulmaktadır. Hemen tüketilebilir gıdaların
porsiyonları giderek büyümektedir ve bu eğilim ABD’deki obezite prevelansı artışı
ile paralellik gösterir.Büyük porsiyonlu yiyecekler fazla enerji alımına dolayısıyla
obeziteye sebep olmaktadır. Bir çok çalışma yemekler dışarıda yendiğinde
porsiyonların büyüklüğüne bağlı olarak daha fazla yemek tüketildiğini, bunun da
obezite prevelansını daha çok etkilediğini göstermiştir (21).
Toplumun obezite sıklığının artmasında besin alımı ve hatalı yeme davranışı
önemlidir. En önemlisi ise aşırı yemek yeme davranışıdır. Geniş populasyon
çalışmalarında kişi başına eklenen enerji, ortalama BKİ ile güçlü bir ilişkiye sahiptir.
Bu da fazla kilolu ve obez prevalansının artmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle
bireysel diyet tedavisinin yanında toplumlara göre diyet düzenlemelerinin yapılması
önemlidir (22).
Ankara’da yaşayan 142 kız, annesi ve anneannesi olmak üzere toplam 426 birey
üzerinde yapılan bir araştırmada üç kuşak kadının beslenme alışkanlıklarını
incelemek ve elde edilen sonuçlara göre çözüm önerileri sunmak amaçlanmıştır.
Çalışma sonucunda elde edilen veriler, günlük tüketilen besin ögeleri açısından
11
şişmanların normal ağırlıktaki bireylerden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha
fazla enerji, toplam yağ ve doymuş yağ asidi aldıklarını göstermiştir (22).
Porsiyon büyüklüğünün enerji alımına etkisinin ve tabaktaki yemek miktarını
kişinin kendisi ya da deneyi yürüten kişi belirlediğinde alınan enerji miktarı üzerinde
etkisinin bir öğün üzerinden gözlendiği bir çalışmada porsiyon büyüklüğünün alınan
enerji miktarını belirgin şekilde etkilediği bulunmuştur (21).
Çalışmada 51 kişiye 4 hafta boyunca haftada bir gün makarna, peynir su ile bir
paket çikolata, belli miktar havuç kızartmasından oluşan akşam yemeği verilmiştir.
Katılımcılar iki gruba ayrılıp bir grup masadaki makarna ve peyniri kendi tabaklarına
istedikleri kadar alarak tüketirken, diğer gruptan içinde sırasıyla 500g, 625g, 750g ve
1000g olan önceden hazırlanmış tabaklardan belli birini tüketmesi istenmiştir. Büyük
porsiyonlu tabak verilen hastalar diğerlerine göre daha fazla besin tüketerek yaklaşık
%30 fazla enerji almışlardır. Her iki gruptaki katılımcıların tüketim düzeyi
porsiyonlar arttıkça servis şeklinden bağımsız olarak artmıştır. En büyük porsiyon
(1000g) verilen katılımcılar en küçük porsiyon verilenlere göre ortalama %30 daha
fazla besin tüketmiştir. Porsiyon büyüklüğü arttıkça porsiyonun yenilen yüzdesı
azalmıştır. Her iki gruptakiler en büyük porsiyonun %43’ünü en küçük porsiyonun
%67’sini tüketmiştir. Yemek süresi ve servis sıklığı da porsiyon büyüklüğünden
etkilenmektedir. Bu etki sadece erkeklerde görülmüştür. Porsiyon büyüdükçe
erkeklerin yeme süresi uzamış, kadınlarınki değişmemiştir .Ayrıca porsiyon
büyüdükçe bir kaşık ile tabaktan alınan besin miktarı da artmıştır (21).
Sunulan yemeğin arttırılması ile artan tüketimin tokluk ve açlık hissi ile ilgili
farklılık oluşturmadığı görüldüğü için porsiyonun büyümesinin açlık ve tokluğun da
gelişmesini sağladığı söylenebilir . Kişilere daha büyük porsiyonlar sunuldukça
ancak daha çok yiyerek doyabilirler. Bir çok deneysel çalışma göstermiştir ki
erişkinler eğer kendi yemek servislerini kendileri yaparlarsa her defasında belli
ağırlık ve hacimde yemektedir. Burada yemeğin kalori yoğunluğunun önemi yoktur.
Daha büyük porsiyonlar hastanın karakter yapısına ve servis şekline bağlı olmaksızın
daha fazla enerji alımına neden olmaktadır (21).
12
Benzer şekilde genç erkekler üzerinde yapılan iki çalışma farklı sonuçlar
vermiştir. Birinci çalışmada lazanya yedirilen erkeklerin porsiyonları sadece
normalin iki katına çıkarıldığında tüketilen miktar artmıştır. Makarna ve peynir
kullanılan diğer bir çalışmada ise tüketilen besin miktarını artırmak için porsiyonu%
27 büyütmek yeterli olmuştur (21).
Birleşik devletlerde obezite prevalasındaki dramatik artışla birlikte son 10 yılda
meşrubat tüketimi 3 kat artmıştır(23). Şekerli meşrubatlar Amerikalı’ların diyetinde
toplam enerji ihtiyacının %7,1’ini kapsayan tek başına en büyük kalori kaynağıdır.
ABD’ndeki obezite ve tip 2 diyabetteki artış meşrubat alımındaki artışa paraleldir.
Bir çok çalışma şekerle tatlandırılmış meşrubat alımıyla çocukluk çağı obezitesi
arasında da ilişki bulmuştur (24).
Meşrubatlar obezite ve kardiyovasküler risk faktörlerini direkt kalori artışı, iştah
artışı, yüksek fruktozlu mısır şurubunun metabolik etkileri, süt ve diğer faydalı
sıvıların yerine geçme mekanizmaları üzerinden etkiler. İştah artışı hızla emilen,
yüksek glisemik karbonidratlar sebebiyle ani olarak değişen kan glikoz ve insülin
seviyelerine bağlıdır.Meşrubatlar yüksek glisemik indeksleri ile kandaki şeker ve
insülin seviyelerinde hızlı değişimlere neden olur (23).
Şekerle tatlandırılmış meşrubatlar 350ml’lik servis başına 140-150 Kcal içerir.
Fizyolojik mekanizmaları tam olarak tanımlanmamış olsa da şekerli çözeltilerin katı
gıdalar gibi bir doygunluk sağlayamadığı düşünülmektedir (23).
Şekerli meşrubatların içerdiği yüksek kalori ve bunların alımıyla kilo alımı
arasındaki ilişkiden dolayı; şekerli meşrubat alımını azaltmak tek başına, obezite
salgınını frenlemek için en iyi fırsat olabilir. Ancak bireyleri davranışlarını
değiştirme konusunda ikna edebilmek için büyük eğitim ve halk sağlığı çalışmaları
gerekmektedir (24).
Meşrubat tüketimi ile kilo artışı arasındaki bağlantının bilimsel kanıtlarını ortaya
koymak amacıyla yapılan klinik bir derlemede 1996-2000 yılları arasında yayınlanan
ve içinde “meşrubat” ve “ağırlık” kelimeleri geçen makaleler taranmıştır. 15 cross-
sectional çalışmadan 6’sı, 10 prospektif kohort çalışmasından 6’sı meşrubat tüketimi
ile kilo artışı arasında belirgin bağlantı saptamıştır. 5 klinik çalışmadan 2’sinde
13
adelosanların meşrubat alımı kısıtlanmış ve kilo artışının yavaşladığı görülmüştür.
Erişkinler üzerinde 10 haftadan kısa süreli, 41 katılımcıyı geçmeyen 3 klinik çalışma
yaplmış ve bu çalışmalarda meşrubat tüketimi ile kilo artışı arasında bağlantı
gözlenmiştir (23).
Genç ve orta yaşlı kadınlarda şekerle tatlandırılmış meşrubatların kilo artışı ve
tip 2 diyabet sıklığına etkisini araştırmak için yapılan JAMA çalışması, meşrubatlarla
alınan fazla kalorilerin obezite prevalansını arttırdığına dair kanıtlar sunmakta ve
şekerli meşrubatları tip 2 diyabet nedenleri arasına sokmaktadır. Bu çalışmanın
dikkat çekici bir özelliği uzun zamanlı veri sağlamasıdır. Kesitsel çalışmalardaki bir
çok kilolu ve obez kişi kilolarıyla savaşmak için diyet meşrubatlar kullanmaktadır.
İnsanlar kilo kaybetmek için içeceklerini diyet olanlarıyla değiştirmeye
başladığından beri bu kesitsel çalışmalar obezite ile şekerli meşrubatlar arasındaki
bağlantıyı gösterememektedir. Uzun zamanlı çalışmalarda araştırmacılar hangi
katılımcıların diyet içeceklere geçtiğini takip edebilmektedir. İkinci olarak bu
çalışmada meşrubat alımını arttıran kadınların günlük aldığı kalori miktarının da,
çoğunluğu meşrubattan olmak üzere günlük yaklaşık 358 kalori arttığı
bildirilmektedir. Bu çalışma daha fazla şekerli meşrubat alan kadınların fiziksel
olarak daha az aktif olma, daha çok sigara içme, daha çok günlük kalori alma, daha
az protein, alkol, magnezyum ve tahıl lifi alma eğiliminde olduğunu ortaya
koymuştur. Total karbonhidrat, fruktoz ve sükroz alımındaki fazlalığa bağlı olarak
herkeste olduğu gibi bu kadınlarda da glisemik indeks daha yüksek bulunmuştur.
Özetle bu kadınların bu beslenme ve yaşam alışkanlıkları ile tip 2 diyabet, obezite ve
kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riski yüksektir (25).
Çocuk ve adölesanlarda şişmanlığın nedeni ise ayaküstü beslenme, tatlandırılmış
içeceklerin tüketimi (süt ve su alımının azalması), okullarda enerji yoğunluğu fazla
olan atıştırmalık besinlerin ve ayaküstü beslenmenin varlığı, televizyon ve yazılı
basında reklamların artışıdır (4).
Tatlandırılmış içecekler; gazlı içecekler, şeker eklenmiş içecekler (şeker oranı
%7-14 ve fruktoz içeren mısır şurubu), tatlandırılmış çaylar, sporcu içecekleri,
meyve suları (şeker oranı %25 veya az) ve diğer tatlandırılmış içeceklerdir.
Tatlandırılmış içecekler ile adipozite ilişkisi üzerinde sıklıkla durulmaktadır.
14
İçeceklerle alınan günde %5’lik enerji fazlalığının yılda 5 kg kilo artışına sebep
olacağı, günde 500 cc içecek ile 2 ayda vücut ağırlığında 1.12 + 0.7 kg artış olacağı
bildirilmiştir. 51603 yetişkin kadın üzerinde yürütülen bir çalışmada günde 1 içecek
ile 4 yılda 4.2 kg vücut ağırlığı kazanılacağı saptanmıştır (4).
Okullarda uygulanan obezite önleme programının uzun dönemdeki etkilerini
ortaya koymak amacıyla yapılan bir çalışmada, 7-11 yaş arası 644 çocuktan 511’inin
ölçüleri alınmış ve çocuklar müdahale ve kontrol grubu olarak ikiye ayrılmış,
müdahale grubuna 1 yıl boyunca 4 bölümden oluşan ve sağlıklı beslenme ile
karbonhidratlı içeceklerin azaltılmasını öğreten bir eğitim verilmiştir. Bu çocukların
434’ü 3 yıl sonra bulunup incelenmiştir. Çocukların boyu, kilosu ve bel çevresi
ölçülmüştür. İlk ölçümlerden 3 yıl sonra katılımcıların yaş ve cinsiyete özgü beden
kitle indekslerine bakıldığında kontrol grubunda beden kitle indeksinin %10 arttığı,
müdahale grubunda ise %1 azaldığı görülmüştür. Fazla kilolu prevalansı her iki
grupta da artmştır ve arada belirgin fark gözlenmemiştir. Bel çevresi de her iki grupta
artmıştır ve arada %9’luk fark oluşmuştur. Bu sonuçlar,1 yıllık bir eğitim sonunda
fazla kilolu prevelansındaki farkın 3 yıl sonra devam etmediğini göstermiştir (26).
Bütün obez bireylerde enerji alımı ile tüketimi arasında bir dengesizlik vardır.
Hastaların yeme alıskanlıkları ve fiziksel aktiviteleri enerji dengesini etkilemektedir.
Etnik ve sosyal kimlik bazı özel yeme şekilleri ve gıdalarla iliskili olarak obezite
gelişimine katkıda bulunabilir. Yaş, cinsiyet, doğum sayısı, evlilik, sigarayı bırakma,
alkol tüketimi, teknolojik gelişimle birlikte sedanter yaşam, fast-food tarzı hızlı ve
yüksek kalorili gıdaların tüketiminin yaygınlaşması obezite gelişimini etkileyen
çevresel faktörler arasında sayılabilir (2).
Vücut bileşimi; büyüme ve gelişme, yaş, ırk, cinsiyet, beslenme durumu, özel
diyetler, egzersiz, hastalık ve genetik etmenlerle etkilenmekte ve değişkenlik
göstermektedir (6).
Yapılan değişik çalısmalarda obezitenin %20-80 oranında genetik nedenlerle
ortaya çıktığı gösterilmiştir (2). Genetik etkiler bazal metabolizma açısından kişiden
kişiye farklılık göstermektedir. Bundan dolayı bazı kişiler obeziteye daha yatkındır.
15
Obez anne babaların çocuklarının obez olma olasılığı %80 iken, bu risk normal anne
babaların çocuklarında %15'tir (18).
Obez kişilerin kilo verdikten sonra verdikleri kiloyu tekrar almalarının yeme
alışkanlıklarını değiştiremediklerinden mi yoksa vücutlarının uygunsuz şekilde fazla
yağ depoloyacak şekilde programlandığından mı kaynaklandığı bilinmemektedir.
Obez kişilerde görülen yağ hücresi fazlalığı bunların normal kişilerden çok daha
fazla yağ depolamaya genetik olarak eğilimli olduklarını göstermektedir.Genetik
olarak obez olan Zucker fareleri üzerinde yapılan bir deney obezitenin hem
kalıtımsal hem de çevresel faktörlerin karışımından oluştuğuna işaret etmektedir
(27).
Sosyoekonomik düzey ile obezite prevelansı arasındaki bağlantıya her zaman
ilgi duyulmuştur. Bu konuda yapılan bir çok çalışmayla sosyoekonomik düzey ile
obezite prevelansının bağlantılı olduğu rapor edilmiştir. Sosyoekonomik düzey
genellikle eğitim ve gelir seviyesine göre belirlenir. Tek başına gelir seviyesi,
besinlere ulaşma ve boş zamanı fiziksel aktivite ile geçirme yüzdesini arttırarak
obeziteyi etkilemektedir. Eğitim düzeyi ise inanç ve bilgi üzerinden etkilidir. Eğitim,
kişilere sağlıklı bir yaşam sürdürme bilinci kazandırır. Sosyoekonomik düzey ile
obezite arasındaki bağlantıyı araştıran çalışmaların çoğunluğu obeziteyi beden kitle
indeksi değeriyle tanımlar (28).
1959 Metropolitan Halk Sigortası ağırlık ve boy tablosuna göre fazla kilolu
bireylerle yapılan bir araştırmada ABD’deki bütün ırklar ve cinsiyetler için fazla
kilolu olma yüzdesi eğitim düzeyiyle ters orantılı olarak bulunmuştur. 12 yıldan az
eğitim almış beyaz erkeklerde fazla kilolu yüzdesi en düşükken, 16 yıldan fazla
eğitim alan beyaz erkeklerde en yüksektir. Diğer ırk ve cisiyetlerdeki eğitim-kilo
bağlantısı bu kadar güçlü değildir (29).
Gelişmiş ülkelerde yapılan ve obezitedeki sosyoekonomik değişkeni araştıran bir
çok deneysel araştırma, hem kadınlarda hem de erkeklerde sosyoekonomik düzey ile
obezite arasında direk bir bağlantı bulmuştur. Bu araştırmalara rağmen global bazı
çalışmalar zengin toplumlarda düşük sosyoekonomik düzeydeki bireylerin obez olma
riskinin daha yüksek olduğunu ve bu etkinin kadınlar üzerinde erkeklere göre daha
16
belirgin olduğunu göstermiştir. Bu ilişkinin yönü ve büyüklüğü farklı toplumlara, yaş
gruplarına ve cinsiyet alt gruplarına göre değişmektedir (28).
İngiltere’de 15028 kişi üzerinde yapılan European Prospective İnvestigation into
Cancer and Nutrition Norfolk Cohort (EPIC) çalışmasında katılımcılar temel sağlık
kontrolünden geçirilerek boy ve kilo ölçüleri, kan örnekleri alınmış ; beslenme,
yaşam tarzları, sağlıkları ve fiziksel aktiviteleri hakkında anketler doldurtulmuş ve
sosyoekonomik olarak yüksekten düşüğe 6 sınıfa ayrılmıştır.
Çalışmanın ilk kısmı 1993-1997 yılları arasında yürütülmüş ve 1998-2000 yılları
arasında da takip amaçlı kontrol muayeneleri yapılmıştır. EPIC çalışmasındaki inme,
kanser veya kalp krizi hikayesi olmayan 14619 katılımcının verileri kullanılarak
yapılan bir çalışmada, en yüksek sosyal sınıfla karşılaştırıldığında hem erkeklerde,
hem de kadınlarda ortalama BKİ’nin en yüksek ve enerji alımının en fazla olduğu
sınıf en alt sosyoekonomik sınıf olarak bulunmuştur. Temelde cinsiyet ve sosyal
sınıfla BKİ arasında istatistiksel olarak belirgin bir etkileşim gözlenmiştir.
European Prospective İnvestigation into Cancer and Nutrition Norfolk Cohort
çalışmasının ilk ve ikinci kısımları arasında en düşük sosyal sınıftaki kişilerin
ortalama kilo değişimi +1,49 kg iken, en yüksek sınıftakilerin kilo değişikliği bundan
ortalama 0,45 kg farklı olarak +0,97kg olarak bulunmuştur. Bu sosyal sınıf ve BKİ
arasındaki bağlantı; cinsiyet, yaş, sigara kullanımı ve gözetim zamanı gibi faktörler
düzenlendiğinde de istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur.
Toplanan veriler, orta yaşta, düşük sosyoekonomik düzeydeki erkek ve
kadınların yüksek sosyoekonomik düzeyde olanlara göre kilo almaya daha eğilimli
olduğunu göstermiştir. Ortalama 3,66 yıllık takip süresi içinde en düşük
sosyoekonomik sınıftakiler, en yüksek sosyoekonomik sınıftakilere göre 0,45 kilo
daha fazla almışlardır.Benzer şekilde düşük sosyoekonomik sınıftakilerin yüksek
sosyoekonomik sınıftakilere göre takip süresi boyunca 2,5 kilodan fazla alma riski
%30 daha fazla bulunmuştur (30).
Irk, sosyoekonomik durum ve kırsal ikametgah ekseninde obezitedeki cinsiyet
farklılıklarını saptamak amacıyla, Texas eyaletinde yapılan “behavioral risk factor
surveillance system” (BRFSS) çalışmasından alınan verilerle yapılan bir çalışmada,
17
beyaz erkeklerin obez olma olasılığının diğer ırklardan fazla olduğu, fakat bu
farklılığın kadınlarda olmadığı gösterilmiştir. Sonuçlar, İspanyol kökenli kadınların
ve siyah kadınların obez olma olasılığının daha yüksek olduğunu, ancak bu ayrımın
erkekler için söz konusu olmadığını göstermiştir. Taşrada oturan erkek ve kadınların
obez olma riski şehirdekilerden daha fazla bulunmuştur. Erkeklerdeki ekonomik
durumun obezite ile ilişkisi görülememiş, fakat gelir düzeyi yüksek kadınlarda
obezitenin daha az görüldüğü saptanmıştır. Bu durum, yüksek sosyoekonomik
düzeye sahip kadınlarda, uygun bir beden imgesi geliştirme konusunda aile ve çevre
baskısının daha etkili olduğu görüşü ile açıklanabilir. Diğer bir açıklama da yüksek
sosyoekonomik sınıfa ait kadınların erkeklere göre egzersiz ve sağlıklı beslenme gibi
önleyici sağlık davranışları konusuna daha ilgili olduğudur. Ayrıca, yüksek
sosyoekonomik düzeye sahip kadınlar daha az doğum yapmaktadır. Bu da obezite
riskini azaltmaktadır. Çalışma sonuçlarına göre eğitim düzeyinin hem kadınlarda
hem de erkeklerde obez olma riskine etkisi görülmemiştir (31).
1998 Korean National Health and Nutrition Examination Survey’e katılan 20 yaş
üzeri 7962 kişinin (3597 erkek, 4365 kadın) kayıt altına alınmış olan verileri
kullanılarak, BKİ ve bel çevresi değerlerinin eğitim ve gelir düzeyiyle ilişkisini
araştırmak için yapılan bir çalışmada obezite ile sosyoekonomik düzey arasındaki
bağlantının cinsiyete göre değiştiğini göstermiştir. Erkeklerde gelir düzeyi ile beden
kitle indeksi ve bel çevresi arasında doğru orantı , kadınlarda eğitim düzeyi ile beden
kitle indeksi ve bel çevresi arasında ters orantı vardır. En yüksek gelir grubu diğer
gruplarla karşılaştırıldığında, bu gruptaki hem erkek hem de kadınların BKİ ve bel
çevresi daha yüksek bulunmuştur. En yüksek eğitimli (>13yıl) grup diğerleriyle
karşılaştırıldığında, bu gruptaki erkeklerin beden kitle indeksi diğerlerinden daha
yüksekken kadınlarda en düşük eğitim seviyesine sahip olanların en şişman oldukları
görülmüştür.
Eğitim ve gelir seviyesi gelişmekte olan ülkelerde obezite prevelansı ile doğru
orantılıdır. Ülkenin gelişmişlik düzeyi arttıkça kadınlardaki obezite sıklığı gelir
düzeyiyle doğru, eğitim düzeyiyle ters orantılı hale, erkeklerde ise sadece gelir
düzeyiyle doğru orantılı hale gelir. Monterio çalışması gelir düzeyinin eğitim
düzeyine göre obezite üzerinde daha büyük etkisi olduğunu söyler. Çünkü gelişmiş
18
toplumlarda besine ulaşabilmek daha kolayken günlük enerji harcaması azdır. Bir
başka çalışma ise yüksek gelirin obezite için risk faktörüyken, yüksek eğitim
düzeyinin koruyucu olduğunu göstermiştir (28).
1997 yılında yayınlanan bir çalışma vücut ağırlığının; medeni durum, sigara
içme, alkol tüketimi, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite düzeyi, doğurganlık
öyküsü, sosyoekonomik düzey ve psikososyal stres ile ilintili olduğunu rapor etmiştir
(4).
WHO obeziteyi global bir salgın olarak tanımlamaktadır (7). Fazla kilolu ve
obez kişilerin sayısı tüm dünyada giderek artmaktadır. WHO raporlarına göre bir
milyardan fazla yetişkin fazla kilolu ve bunların en az üçyüz milyonu klinik olarak
obezdir (7,8).
Obezitenin hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde giderek artış
gösteren büyük bir halk sağlığı problemi olduğu kabul edilmiş bir gerçektir. Obezite
prevalansı farklı yörelerde ve etnik gruplarda değişiklik gösterse de adolesan
obezitesi de dünya çapındaki önemli sağlık sorunlarından biridir (32).
Günümüzde birçok ülkede çocuk ve yetişkinlerde obezite prevalansındaki artış
ürkütücü boyutlara ulaşmıştır (4).
ABD’nde şişmanlık prevalansının son yirmi yılda üç katına çıktığı ve sağlık
harcamalarında önemli artışlara neden olduğu saptanmıştır. ABD’nde obeziteye bağlı
durumlarda sağlık bakım ücreti 2000 yılında 11 milyar dolar olarak bulunmuştur.
Avrupa’da da obezite epidemik bir sorundur .WHO, Avrupa Bölgesi’nde sağlık
harcamalarının %6’sının obezite için yapıldığını bildirilmiştir (4).
Obezitenin global prevalansı %8.2 olarak hesaplanmaktadır. Çin ve Japonya’da
%5 olan prevalans, Samoa’da %75’e ulaşmaktadır (2). Kore’de 1995’te obezite
prevalansı %13,9 iken hızla artarak 1998’de %26,3’e çıkmıştır (28).
ABD ‘nde 1988-1994 yıllarında yapılan National Health and Nutrition
Examination Survey (NHANES III) çalısması ile 1971-1974 yılları arasında yapılan
NHANES I ve 1976-1980 yılları arasında yapılan NHANES II’nin sonuçları
karşılaştırıldığında yıllar içinde obezite prevalansındaki artış oldukça dikkat
19
çekicidir. 1994’den itibaren bildirilen yıllık oranlar obezite prevalansının arttığını
göstermekte ve 2025 yılında obezite prevalansının %50 olması beklenmektedir (2).
Obezite prevalansı 1960-80 yılları arasında sabitken bundan sonra NHANES
III’te bildirildiği gibi artışa geçmiştir. NHANES II ile NHANES III arasındaki artış
istatistiksel olarak her yaş ve cinsiyet grubunda anlamlıdır. 40-59 yaş erkekler
dışında NHANES III ile NHANES 1999-2000 arasında da belirgin artış olmuştur.
NHANES III ile NHANES 1999-2000 arasındaki artış NHANES III ile NHANES II
arasındaki artış kadardır .
NHANES 1999-2000’de yaşa bağlı obezite prevelansı %30,5 olarak
bulunmuştur. Bu daha önceki NHANES III (1988-1994) çalışmasında %22,9
ölçülmüştür. Bu süre içinde fazla kilolu sıklığı da %55,9’dan %64,5’e çıkmıştır.
Aşırı obezite de (BMİ>40) belirgin şekilde artmış ve %2,9’dan %4,7’e çıkmıştır.
Bütün değişiklikler istatistiksel olarak belirgin olmasa da her iki cinste, her yaş
grubunda; beyazlarda, siyahlarda ve Meksika kökenli Amerikalılarda gözlenmiştir.
Erkeklerdeki obezite ve fazla kilo prevelansı ırk grupları arasında istatistiksel olarak
anlamlı olmayan, düşük düzeyde bir fark göstermektedir. Kadınlarda obezite ve fazla
kilo sıklığı en yüksek siyah ırkta görülmüştür. 40 yaş ve üstü siyahi kadınların
yarısından fazlası obez, %80’inden fazlası ise fazla kiloludur. İspanyol kökenli
kadınlardaki prevelans diğer iki grubun arasındadır ve bu gruplardan belirgin farkı
yoktur (33).
1960-62 yılında yapılan “Health Examination Survey” çalışmasına göre
Birleşmiş Milletlerdeki 12-79 yaş arası yetişkinlerin %29’unun Metropolitan Hayat
Sigortası tarafından tavsiye edilen boy kilo oranının %20’sinden fazla olup, fazla
kilolu olduğu kabul edilmiştir. 1977 yılında yapılan “National Health Interview
Survey” çalışmasında da Amerika’daki erişkinlerin %26’sı aynı kritere göre fazla
kilolu bulunmuştur .
1959 Metropolitan Halk Sigortası ağırlık ve boy tablosuna göre fazla kilolu olan
19405 erişkin ile 1981-1983 yılları arasında telefonla görüşülerek sosyo-demografik
karakteristikleri, sağlık riski davranışları, beden imgeleri ve beslenmeleri hakkında
araştırma yapılmıştır.Kendi beyanatlarına göre 1960-62 yıllarında %29’u fazla
20
kiloluyken bugün %23’ü fazla kiloludur. Bu hafif düşüş 1981-83 değerleriyle 1960
değerleri arasında yaş ayarlaması yapıldığında da devam etmektedir .
1982 yılı itibariyle Amerika’daki beyaz, siyah, ve hispanik ırkın %23’ü fazla
kiloludur. 1981-83 arası çalışmada siyahlar ve hispanikler (İspanya kökenliler)
beyazlara göre daha kilolu bulunmuştur (%31,2 ve %21,8). Her ırkta ve cinsiyette
fazla kilolu sıklığı 18 yaştan 59 yaşa gittikçe artmaktadır. Beyazlarda bu artış 60
yaşında sonlanıp düşüş başlar. Siyahlar ve hispaniklerde de 60-69 yaş arası fazla
kilolu sıklığında düşüş gözlenir, fakat bunu istatistiksel olarak çok belirgin olmasa da
70 yaşla beraber bir artış takip eder. Erkekler ve kadınlar arasında fazla kilolu sıklığı
açısından fark yoktur. Beyaz populasyondaki erişkinlerde, erkeklerdeki fazla kilolu
sıklığı kadınlardan fazladır. Bu cinsiyet farkı 18-49 yaş arası görülür ve 50 yaşından
büyüklerde gözlenmez. Siyah ve hispanik erişkin popülasyonunda istatiksel olarak
anlamlı olmamakla birlikte erkeklerde fazla kilo görülme yüzdesi daha düşüktür. 60
yaşından büyüklerde bu fark istatistiksel olarak anlamlı hale gelir (29).
Yaş ve eğitimle ilgili düzeltmeler yapıldığında fazla kilolu erişkinlerin
yarısından çoğunda kontrolsüz hipertansiyon, tıkınırcasına yeme, ve sedanter yaşam
biçimi tespit edilmiştir.
Fazla kilolu erkeklerin %72’si, kadınların %52’si diyet yapmamaktadır. Fazla
kilolu erişkinlerden bunun farkında olanlar farkında olmayanlara göre daha fazla
diyet yapmaktadır (29).
Avrupa’da obezite prevalansı konusunda yapılan en kapsamlı arastırma 1989
yılında yayınlanan WHO MONICA (Monitoring Trends and Determinants in
Cardiovascular Diseases) çalısmasıdır. Buna göre Avrupa’da obezite prevalansı
kadınlarda %22, erkeklerde %15 olarak bildirilmistir. Yaş ilerledikçe bu oranlar
kadınlarda %44, erkeklerde ise %18’e ulasmaktadır (2).
1998 TNSA verilerine göre kadınların %33.4’ü hafif şişman-kilolu (BKI=25-30
kg/m2), %18.8’i şişman (BKI= >30 kg/m2) bulunmuştur. 2003-TNSA sonuçlarına
göre ise hafif şişman ve şişman olan kadınların sıklığı sırasıyla %34.3 ve %22.7’dir
(4).
21
Topluma dayalı olarak yürütülen kesitsel bir çalışmada (TURDEP-Türkiye
Diyabet Epidemiyolojisi Çalışması) yirmi yaş üzeri 24788 kişide şişmanlık
prevelansı %22.3 (Erkek: %12.9; Kadın: %29.9 ) olarak saptanmıştır. Prevalans
kentlerde %23.8 ve kırsal kesimde ise %19.6 olarak bulunmuştur. Bel çevresi >80
cm ve üzerinde olan kadınların oranı %49.2, bel çevresi >102 cm ve üzerinde olan
erkeklerin oranı ise %17.2’dir (34).
TEKHARF çalışmasına göre obezite Türkiye’de artma trendinde olup alarm
veren bir sağlık sorunudur. 10 yıllık bir dönemi (1990-2000) kapsayan saha
çalışmaları (TEKHARF) Türkiye’de obezite ve fazla kilonun arttığını
göstermektedir. 10 yıl önce 1990’da obezite prevelansı %18,9 iken 2000’de % 21,9
olmuştur. Bu bize %17,7 lik bir rölatif artışı gösterir. Türkiye’de bir çok bölgede
erkeklerde fazla kilo, kadınlarda ise obezite daha fazla gözlenir .
2000’de yapılan çalışmada erkeklerin %16,8’inde, kadınların %55,8’inde
santral obezite gözlenmiştir. Türkiye Diyabet Epidemiyoloji Çalışması (TURDEP)
ve Türkiye Obezite ve Hipertansiyon Çalışması (TOHS) ülkemizde yapılmış diğer
ulusal ve büyük çalışmalardır. TURDEP’de obezite prevelansı %25 ile en yüksek İç
Anadolu Bölgesi’nde, %17,2 ile en düşük Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunmuştur .
20 yaş üzeri kişileri kapsayan güncel saha çalışmalarında Trabzon’da %23,5
Adana’da %43,4, Mersin’de %29,3 ve Kayseri’de telefonda yapılan bir çalışmada
%12 obezite prevelansı gözlenmiştir (35).
Tablo 2.3: Türkiye’de yapılan araştırmalara göre obezite prevalansı (35).
Çalışma adı n Yaş Obezite prevelansı (%)
Erkek Kadın Toplam
TEKHARF 1990 3681 >30 12,5 32 18,6
TEKHARF 2000 2494 >30 11,3 32,6 21,9
TURDEP 1999 24788 >20 12,9 29,9 22,3
TOHS 2000 20199 >20 14,4 24,6 19,4
22
ABD, İsrail ve 13 Avrupa ülkesindeki adelosanların karşılaştırıldığı bir
çalışmada fazla kilolu sıklığı erkeklerde %5,2 ile %28,9 arası ; kadınlarda %8,1 ile
%31 arası bulunmuştur. Bu çalışmada BKİ’si 85. persantil ile 95. persantil arası
olanlar fazla kilolu, BKİ’si 95. persantilin üstünde olanlar obez kabul edilmiştir.
Aynı çalışmada obezite sıklığı erkeklerde %1,9 ile %13,9 arası, kadınlarda %1,1 ile
%15,1 arası bulunmuştur. Adelosanlardaki fazla kilolu + obez prevelansı İran’da
%21,1 ile %7,8 , Meksika’da % 19,8 ile %7,9, Mısır’da %12,1 ile %6,2 , Bahreyn’de
%15,9 ile % 18,4 arasında bulunmuştur. Türkiye’deki adelosanlarda ise fazla kilo
sıklığı %10,3 ile %12,0 arası, obezite sıklığı %1,6 ile %3,6 arasıdır (32).
2002 yılında, Amerika’da yapılan bir çalışmada, çocuklarda şişmanlığın 1976-
1980 ve 1988-1994 yıllarında arttığı, ancak gelecek 10 yıl için bir tahmin
verilemeyeceği belirtilmiştir. Bu amaçla doğumdan 19 yaşına kadar 4722 çocuğun
NHANES çalışmasının (1999-2000) bir parçası olarak boy uzunluğu ve vücut
ağırlığı değerleri incelenmiştir. Şişmanlık prevelansı 2-5 yaş grubunda %10.4, 6-11
yaş grubunda %15.3, ve12-19 yaş grubunda %15.5 bulunmuştur. 1988-1994
(NHANES III) çalışmasında bu değerler sırasıyla %7.2, %11.3 ve %10.5 olarak
saptanmıştır (33).
İzmir ilköğretim okullarında yapılan ve 10,3 yaş ortalamalı 1024 kişlik bir
kesitsel çalışmada beden kitle indeksi yaşına ve cinsiyetine göre 95. persantilden
fazla olanlar obez olarak kabul edilmiştir. Bu çalışma sosyoekonomik açıdan
değerlendirildiğinde gelişmiş bölgedeki okullardaki çocuklarda fazla gelişmemiş
bölgelerdeki çocuklara göre obeziteye daha sık rastlanmaktadır (%1,7’e %0,5) (35).
Tüm dünyada yüzellibeş milyon okul çağı çocuğu vardır. Dünyada beş yaş altı
çocukların yaklaşık yirmi iki milyonu fazla kiloludur. 2006 yılında İnternational
Journal of Pediatric Obesity dergisinde yayınlanan raporda, Kuzey Amerika, Avrupa
ve Batı Pasifik’in bazı bölgelerindeki çocukların fazla kilolu olmada en yüksek
prevelansa sahip olduğu belirtilmiştir. ( yaklaşık olarak % 20-30 ) Brezilya, Şili,
Meksika ve Mısır gibi sosyoekonomik düzeyi düşük ülkelerdeki okul çağı çocukları
arasında obezite oranı sanayileşmiş ülkelerdeki oranlara yaklaşmaktadır (8).
WHO obeziteyi ilk on önlenebilir ölüm nedeni arasında saymaktadır (8).
23
Günümüzde şişmanlık hem bir hastalık olarak kabul edilmektedir, hem de
beslenmeye bağlı kronik hastalıklar için risk etmenidir. Obezite; vücudun yağ
kitlesinin yağsız kitleye oranının aşırı artması sonucu boya göre ağırlığın arzu edilen
düzeyin üzerine çıkması olarak tanımlanmaktadır (4). Diğer bir tanımla vücut
ağırlığının yaş, cinsiyet ve boy uzunluğuna göre %20 ve üzerinde fazla olmasıdır.
Ancak bu tanıma göre bireyin şişman mı, yoksa kas kitlesinin mi fazla olduğu
tanımlanamamaktadır. Vücuttaki yağ miktarına ve dağılımına bağlı olarak
hastalıkların morbidite ve mortalitesi değişkenlik göstermekte, yaşam kalitesi ve
süresi olumsuz yönde etkilenmektedir (6).
Az gelişmiş toplumlarda yetersiz ve dengesiz beslenmenin önemli bir halk
sağlığı sorunu olduğu, gelişmiş toplumlarda ise aşırı ve dengesiz beslenmenin bir çok
dejeneratif hastalığa zemin hazırladığı görülmektedir (36). Fazla kilo ve obezite
gelişmiş ve endüstrileşmiş toplumlarda önemli bir sorundur ve morbidite ve
mortaliteyi artırır (37).Yapılan çalışmalarda, toplumlar geliştikçe ve ekonomik
istikrara ulaştıkça, yetersiz beslenmeye bağlı sağlık problemlerinin azaldığı ancak
aşırı kiloya bağlı sağlık problemlerinin ortaya çıktığı belirtilmektedir (38).
Diyet alışkanlıklarının, şişmanlık, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve kanser
gibi bazı kronik hastalıkların gelişiminde önemli katkısı vardır. Kentlerde yaşayan
bir çok kişi, batı toplumunun yaşam tarzını ve sağlıklı olmayan beslenme
alışkanlıklarını benimsemiştir (39).
2003 yılında FAO ve WHO nun diyet, beslenme ve kronik hastalıklardan
korunma uzmanlarının ortaklaşa raporunda, 2000 yılında gerçekleşen 55.7 milyon
ölüm arasında, obezite, hipertansiyon, felç ve çeşitli kanser türleri gibi bulaşıcı
olmayan hastalıklar nedeniyle ölenlerin oranı yüzde altmış olarak belirtilmiştir.
Alınan önlemler yeterli olmazsa bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölüm oranının 2020
yılında yüzde yetmişbeşe ulaşacağı tahmin edilmektedir (8).
Obezite ile kalp damar hastalıkları, inme, hipertansiyon, kanser (meme, prostat,
kolon, endometrium), Tip II diabet, osteoartrit, safra kesesi hastalıkları,
gastroözafagial reflü, uyku apnesi, solunum yetmezliği görülme sıklığı artmaktadır
(4). Bu kronik olaylarda obezite ile en yakından bağlantılı olan diyabettir. Obezite
24
sıklığındaki artış gibi diyabet sıklığı da artmaktadır. Klinik çalışmalar, beslenme
alışkanlığındaki değişim, kilo kaybı ve fizkisel aktiviteyi içeren bir hayat tarzı
değişikliğinin bozulmuş glikoz toleransının diyabete ilerleme riskini azalttıığını
göstermiştir (33).
TURDEP çalışmasına göre Türkiye’de 20 yaş üstü diyabet prevelansı %7,2,
bozulmuş glikoz toleransı prevelansı ise %6,7’dir. Her ikisi de hem kadınlarda
erkeklere göre hem de şehirlerde kırsal kesime göre daha sık görülür. Türkiye’deki
20 yaş üstü hipertansiyon prevelansı %29 ve obezite prevelansı %22’dir. Her ikisine
de kadınlarda daha sık rastlanır. Diyabet ve bozulmuş glikoz toleransı sıklığının
beden kitle indeksi ile, bel kalça oranıyla ve kalça çevresiyle doğru oranla arttığı
görülmüştür. Hem diyabet hem de bozulmuş glikoz toleransı sıklığının birbirinden
bağımsız olarak yaş, BMİ, bel kalça oranı, aile öyküsü ve hipertansiyonla ilişkili
olduğu gösterilmiştir. Türkiye’deki diyabet ve bozulmuş glikoz toleransı prevelansı
dünya ortalamalarıyla uyumlu bulunmuştur. Obezite ve hipertansiyon ile ilişkileri de
bu çalışmayla doğrulanmıştır (34).
Tip 2 Diyabetes Mellitus (DM), hipertansiyon, dislipidemi, kardiyovasküler
hastalıklar gibi yol açtığı morbidite ve mortalitesi yüksek sağlık sorunları nedeniyle
obezitenin henüz hiçbir hastalıkla birlikteliği yokken tanınması ve tedavi edilmesi
koruyucu sağlık politikalarının basında yer almalıdır (2).
Hiç sigara içmemiş 45-54 yaş arası yaklaşık 100.000 kadın ve 25.000 erkekte
yapılan bir araştırmada BKİ > 29 olanlarda kardiyovasküler mortalitenin 2 kat,
BKİ > 32 olanlarda ise 4 kat arttığı bildirilmiştir. Bir başka araştırmada BKİ > 30
olduğunda kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diğer nedenlere bağlı ölüm
oranlarında artış olduğu rapor edilmistir.Mortalite eğrisi tersinden
değerlendirildiğinde orta derecede kilo vermenin mortalite riskinde belirgin azalma
sağlayacağı söylenebilir. Vücut ağırlığının %10 kaybı ile risk artışında %50 azalma
meydana gelmektedir.
Mortaliteyi etkileyen faktörler içinde vücut yağ dağılımı büyük önem tasır.
Abdominal bölgede biriken yağ ile ilişkili en önemli komplikasyon kardiyovasküler
hastalık ve ani ölümdür (2).
25
Morbid obez 200 erkeğin mortalite oranlarının hesaplandığı bir çalışmada, 25-34
yaş arası olanların aynı yaş grubundaki normal kilolulara göre mortalite oranı 12 kat
fazla bulunmuştur. Bu yüksek mortalite oranı yaşla birlikte azalmakta ve 35-44 yaş
arası 6 kata 45-54 yaş arası da 3 kata düşmektedir.
İleri derece obez kişilerin başlıca ölüm nedenleri olarak kalp hastalığı,inme ve
diyabet gösterilmektedir. Güncel bir çalışmada 50-59 yaş arası erkeklerde relatif kilo
%129’u geçtiğinde ani ölüm riskinin belirgin şekilde arttığı görülmüştür.
Morbid obezlerin mortalite oranı tam olarak bilinmese de fazla kiloluların aynı
yaş ve cinsiyet gruplarındaki kişlere göre artmış mortalite oranları göz önüne
alındığında morbid obezlerin mortalite oranının normal kilodakilere göre en az 3-12
kat arası arttığı söylenebilir (27).
Morbid obezite ile ilgili durumlar:
• Yüksek koroner arter hastalığı riski
• Hipertansiyon
• Diyabetes mellitus
• Safra kesesi hastalıkları
• Dolaşım ve solunum sistemi fonksiyon bozuklukları
• Osteoartrit
• Psikososyal sorunlar
• Tromboembolik hastalıklar
• Yükselmiş operasyon riski
• Vena cava ve renal ven trombozu
• Kardiyomegali
• Karaciğer fonksiyon ve morfoloji anormallikleri
26
• Uterus fibromları ve kanserleri
• Alt extremitelerde venöz dolaşım bozukluğu
• Meme, over kanseri ve mediastinel kitlelerin tanı güçlüğü (27).
2.2. Obezitede Psikolojik Durum
Obezite, kişide inanılmaz derecede ağır bir psikolojik yük yaratır ve bu yük belki
de obezitenin en kötü etkisidir (40).
Obez hastaların yaklaşık %25-30'unun depresyon ya da diğer psikolojik
sorunları vardır. Duygusal gerginlik sıklıkla aşırı yeme ile ilişkilidir. Bu kişiler kısa
zaman dilimlerinde çok yemek yerler ve bunu yaparken de kontrollerini kaybederler.
Doktorlar obez hastalara rutin olarak ruhsal durumlarını, uyku, iştah, hoşlandığı
aktiviteleri ve yeme alışkanlıklarını sormalıdır. Obez hastalar obezite tedavisine
başlamadan önce depresyon, anksiyete yönünden değerlendirilip bunlara yönelik
tedaviye başlanmalıdır (18).
Obezitenin altında yatan sebeple obez olan kişinin psikolojisi birbiriyle
bağıntılıdır. Psikolojik etkiler açısından, çevresel, biyolojik ya da genetik sebeplerle
meydana gelen obezite psikolojik sebeplerle oluşan obeziteden farklılık gösterebilir.
Özellikle de Tepkisel Yeme Bozukluğu ve Gece Yeme Sendromu olan obez kişiler,
bu yeme bozuklukları olmayan kişilerden daha az yemek yerler. Kişilik bozuklukları,
madde bağımlılığı, dürtü kontrol problemleri yeme bozukluğu olan obez kişilerde
daha yaygındır. Beden imajına bağlı kaygılar, özgüven eksikliği yeme bozukluğu
olan obez kişilerde daha yaygındır. Depresyon ve kaygı bozuklukları ise her iki
grupta da oldukça yaygındır (41).
Normal kilolu insanlarda belirgin kilo verme olduğunda depresyon, anksiyete,
güçsüzlük, ve yemekten korkma ile karakterize bir açlık sendromu gelişebilir. Aynı
sendrom aşırı kilolular kilo verdiğinde de görülebilir (40). Tekrarlayan kilo kaybı ve
27
artışı sağlık ve psikolojik iyilik hali açısından yüksek ama sabit bir kilodan daha
zararlı olabilir (42).
Epidemiyolojik klinik çalışmalar obez bireyler ile normal kilodakiler arasında
çok belirgin bir psikolojik fark göstermemiştir. Fakat çalışmalar obez bireylerin
duygusal olarak daha huzursuz olduğunu kabul etmektedir. Bu durum oldukça
ilginçtir. Çünkü bu insanlara yaş, cinsiyet, ırk ve sosyal statü ayrımı gözetilmeksizin
önyargılı davranılmaktadır. Çocuklukta, sosyal çevrede, erişkinlikte,işe girerken,
evlenirken ve hatta daha da önemlisi sağlık personeli tarafından bile önyargılı ve
saygısız davranılmaktadır (40).
Şişman insanlara karşı oluşan önyargı toplumun her kesiminde oluşabileceği için
bu durumu yok saymak oldukça zor, hatta imkansızdır. Aşırı ağırlığın getirmiş
olduğu fiziksel engeller, doktorların obezitenin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini
anlatan açıklamaları, aileden, arkadaşlardan gelen eleştiriler, sokaktaki insanların
bakışları, obez insanlar hakkında oluşan genel inanışlar, (örneğin: Şişman insanların
mutlaka duygusal problemleri vardır ), obez insanların baş etmek zorunda kaldığı
başlıca durumlardır. Bu durumlarla karşı karşıya kalmamak için kişi kendini
çevresinden izole edebilir. Özgüven eksikliği artar. Duygusal ilişkilerde karşı cinse
yaklaşmak çok kaygı verici bir durum haline gelebilir. Cinsel hayatta olumsuz beden
imajına bağlı problemler ortaya çıkabilir. Yapılan araştırmalara göre beden imajı
problemleri tepkisel yeme bozukluğu olan obez kişilerde ve mide ameliyatı olan
kişilerde daha çok görülmektedir (41).
28
Obez kişilere özel psikopatolojiler:
Tıkınırcasına yeme: Aşırı şişmanlarda en sık görülen psikolojik bozukluktur
(40). Tıkınırcasına yeme bozukluğu, Albert J. Skundard tarafından 1959 yılında tarif
edilen bir yeme davranış bozukluğudur. Belli bir zaman süreci içinde hastalarda
kontrol hissinin yitirilmesi ile birlikte aşırı miktarda gıda alımı görülür. Fakat
beraberinde kusma, laksatif veya diüretik kullanılması gibi bir kilo almayı
engelleyici mekanizma bulunmaz. Tıkınırcasına yeme bozukluğu tanı kriterleri:
A. Tekrarlayıcı tıkanırcasına yeme atakları. Bu ataklar aşağıdaki özellikler ile
karakterizedir:
1. Örneğin 2 saat gibi herhangi bir zaman periyodunda alınan gıda miktarı, bir
çok kişinin benzer şartlar altında benzer sürede yediğinden belirgin bir şekilde daha
fazladır.
2. Atak esnasında kontrol hissinin kaybı (yemeyi durduramama hissi veya ne
kadar yediğini kontrol edememe).
B. Atakların çoğunda aşağıdaki davranışsal kontrol kaybı göstergelerinden en az
üçünün bulunması gerekmektedir.
1. Olağandan daha hızlı yemek,
2. Rahatsız olana kadar yemek,
3. Aç olunmamasına rağmen aşırı miktarda yemek,
4. Çok aşırı yemek yendiği için yalnız yemek yemeyi tercih etmek,
5. Aşırı yemek yedikten sonra depresyon veya suçluluk hissi,
C. Ataklardan sonra belirgin üzüntü gelişmesi,
D. Ataklar 6 aylık bir süre zarfında ortalama haftada 2 gün görülür.
E. Anoreksiya nervoza veya bulimia nervoza'nın kısıtlı (restricting) veya
tıkınırcasına yeme (binge-eating)/ çıkartma (purging) tip kriterlerine uymama (43).
29
Tıkınırcasına yeme bozukluğu olanlarda depresyon, anksiyete, takıntı
bozukluğu gibi patolojiler aşırı şişman ama tıkınırcasına yeme bozukluğu
olmayanlara göre belirgin şekilde sıktır. Bu hastaların ayrıca kilo verme tedavisini
bırakma riskleri çok daha yüksektir ve hangi zayıflama metodu seçilirse seçilsin bu
hastalar özel olarak ele alınmalıdır (40).
Beden imge uğraşısı (beden imajı doyumsuzluğu): Aşırı şişmanlarda yaygın bir
bozukluktur (1). Beden imajı, bedenin öznel ve bireysel algısı olup kişiliğin temel
bileşenlerinden biri olarak tanımlanmaktadır. Bireyin fiziksel kendiliğinin zihinsel
bir resmi, kendiliğin gözle görünen kısmı, özellikle ergenlikte kendiliğin simgesi
olarak nitelenen beden imajı, kendilik algısıyla bağlantılı olarak ele alınmaktadır.
Diğer yandan beden imajının bireyin bedeninden hoşnut olmasıyla ilişkili olduğu ve
fiziksel değişikliklerin hızlı yaşandığı bir dönem olan ergenlikte önemli olduğu
vurgulanmaktadır (44).
Bu problem daha çok şişmanlığı çocuklukta başlayanlarda görülür. Şişmanlığı
çocuklukta başlayanların %50’den azında bu sorunun olması bu kişilerin çocukluk ve
ergenlik çağında aileleri, arkadaşları tarafından fazla eleştirilip aşağılanmasına
bağlanabilir. Bu bozukluğun başlıca somut göstergelerinden biri aynaya bakmaktan
kaçınmaktır (40).
İdeal ve algılanan beden imajı arasındaki uyumsuzluk olarak da tanımlanan
beden imajı doyumsuzluğuyla ilgili yapılan çalışmalarda, ergenlerde beden imajı
doyumsuzluğu ve kendilik saygısı arasında güçlü bir ilişki saptanmaktadır.
Çalışmalarda beden imajı doyumsuzluğunun kendilik saygısı üzerinde düzenleyici
bir etkisi olduğu; beden imajından doyum ve kendilik algısı arasında pozitif yönde
bağlantı olduğu bildirilmektedir. Düşük kendilik saygısının gerçek beden ağırlığı ve
beden kitle indeksinden daha çok olumsuz beden imajı algısıyla bağlantılı olduğuna
işaret edilmektedir. Benzer şekilde diyet yapanlarda da düşük kendilik saygısıyla
ilgili bağıntılar elde edilmektedir (44).
Diğer problemler: Aşırı şişman kişilerde görülebilecek diğer başlıca psikolojik
bozukluklar: kendine güven eksikliği, yalıtılmışlık hissi ve aşağılanma hissidir (40).
Obezitede gerçek olmayan bir beden algısından doğan beden imajı problemlerinden
30
çok toplum tarafından kabul görmeyen bir görüntünün rahatsızlığından kaynaklanan
problemler gelişir. Diğer bir deyişle, aşırı ağırlıktan kaynaklanan bedensel kaygı
kafada kurgulanan bir problem değildir. Obez kişilerde toplum baskısından
kaynaklanan beden imajı problemleri depresyon, sosyal fobi, kaygı bozuklukları ve
yeme bozukluklarına (özellikle bulimiya) sebep olabilir (41).
15-17 yaş arasında olan 242 kız, 249 erkek lise öğrencisinin örneklemi
oluşturduğu bir çalışmada, bu yaş grubunda ideal, algılanan ve gerçek beden
ağırlığının diyet yapan ve yapmayan ergenlerde, cinsiyet ve yaş farklılıkları göz
önüne alınarak karşılaştırılması, diyet yapan ve yapmayan gruplarda beden imajını
etkileyen değişkenlerin saptanması amaçlanmıştır. Geç ergenlik dönemi olarak da
adlandırılan 15 ile 17 yaş aralığı, fiziksel değişikliklerin belirginleştiği ve sona erdiği
dönemde beden imajının gelişimsel yönünün değerlendirilmesi amacıyla alınmıştır
(44).
Çalışma grubunun %11’i fazla kilolu grupta yer almaktadır. Tüm grubun
%29,8’i daha zayıf olmayı istediğini, %13.7’si ise daha kilolu olmayı istediğini
belirtmiştir. Cinsiyet gruplarına göre kızların %48.8’i, erkeklerin %63’ü şimdiki
kilolarından memnun olduğunu ifade etmiştir. Kızların %43’ü daha zayıf olmayı
isterken, erkeklerde daha zayıf (%18.3) ya da daha kilolu (%18.7) olmayı
isteyenlerin oranı benzerdir. Diyet yapma durumu cinsiyet grupları açısından
değerlendirildiğinde, kızların %29.8’i , erkeklerin %8.3’ü sık diyet yaptığını
belirtmiştir. İdeal beden ağırlığı seçeneklerine göre oluşan 3 grup, beden imajı
toplam puanı açısından karşılaştırıldığında, kilosundan memnun olanların, daha zayıf
ya da daha kilolu olmayı isteyen diğer iki gruptan anlamlı derecede yüksek puan
aldığı, daha olumlu beden imajına sahip oldukları saptanmıştır Nesnel bir ölçüm olan
beden kitle indeksine göre oluşturulan fazla kilolu, normal ve düşük kilolu gruplar
arasında beden imajı toplam puanları açısından farklılık saptanmamıştır.
Beden İmajı Doyum Ölçeği’nde cinsiyetin temel etkisi olduğu saptanmış,
kızların beden imajı doyumu daha düşük bulunmuştur. Çalışmada, kız ergenlerin
%43’ü daha zayıf olmayı istediğini belirtirken, erkek ergenlerde bu oran %18,3’tür.
Bu konuda yapılan birçok çalışmada, kızların erkeklere oranla, bedenlerinden daha
az hoşnut olduğu ve daha zayıf beden ideali taşıdıkları bildirilmektedir .
31
Bu çalışmadaki önemli bulgulardan biri beden imajının, nesnel bir ölçüm olan
gerçek beden ağırlığından etkilenmemesi ve öznel bir değerlendirme olan ideal
beden seçimine göre farklılık göstermesidir. Bu durum normal kiloda olmalarına
rağmen diyet yapan ve olumsuz beden algısı olan ergenlerin daha iyi anlaşılmasını
sağlayabilir. Fazla ya da düşük kilolu olmaktan çok, daha zayıf olma ideali olanlarda
beden imajı doyumu daha düşüktür ve beden imajından doyum olumsuz kendilik
algısıyla birliktedir (44).
Çocukluk çağı şişmanlığının çocuğun fiziksel görünümünü etkilediği ve
psikososyal bozukluklara, özsaygı ve özgüven eksikliğine, ayrımcılığa ve kızlarda
depresyona neden olduğu bilinmektedir. Ayrıca,bu çocukların yetişkin olduklarında
da şişman olma riski ve kronik hastalık riski taşıma olasılıkları yüksektir (4).
Obezite psikososyal alanda kayıplara neden olmaktadır. Suçluluk duyguları ve
etiketlenme bireyin olumsuz vücut ve kendilik algısına odaklanmasına yol
açmaktadır(1). Sosyal normlara kavuşabilmek, kilo vermek ve mevcut kilonun
korunması amacıyla, daha katı ve sınırlı yemek yeme davranışı sonucu diyet
yapmanın kendisi de başlıbaşına bir risk olabilmektedir (1,44). Hızlı kilo verme
sıklıkla kilo alımına yol açmaktadır (1). Diyetle ilişkili sağlık sorunları arasında,
yeme bozuklukları (örneğin tıkınırcasına yeme, anoreksiya ve bulimiya nervosa),
kilo alma ve verme döngüsüne bağlı olarak kendilik saygısında azalma,
kardiyovasküler risk artışı ve ölüm sayılmaktadır (44).
Bugüne kadar yapılan araştırmalardan edinilen bilgiye göre çocukluk ve ergenlik
döneminde, ağırlıkları ile ilgili fazla eleştiriye maruz kalmayan kişiler daha olumlu
beden imajı geliştirebilir. Örneğin, çocukluk ve ergenlik döneminde ağırlığına
rağmen sporda başarılı olan, ailesi ve çevresi tarafından olumlu geribildirim alan,
örneğin ‘kendini olduğun gibi kabul etmelisin’ mesajı, yetişkinlik döneminde sosyal
normların zayıf bedene verdiği öneme rağmen obez kişilerin kendileri ile daha
barışık olmasına yardımcı olabilir. Çocukluk ve ergenlik döneminde ailesi ve
arkadaşları tarafından durmadan zayıflaması konusunda baskı gören, eleştirilen obez
kişiler olumsuz beden imajı geliştirirler. Eğer bu problemle başetmek için kişi
psikolojik destekle sağlıklı savunma mekanizmaları geliştirmezse kaçış olarak yemek
yemeyi seçer ve zayıflaması zorlaşır. Dolayısıyla bir kısır döngü içine girer (41).
32
Obez hastaların çoğunda sıkıntı, üzüntü ve sinirlilik sonrası yemek yeme
davranışı gözlenmektedir. Bu davranış biçimi bu hastaların yaşam olaylarından kolay
etkilenip yeterli savunmalar oluşturamadıklarının bir sonucu olarak kabul edilebilir.
Ayrıca sıkı bir diyet uyguluyor olmak ve yeme davranışını yeni öğrenilen tekniklerle
kontrol altına almaya çalışmak bu kişilerde sıkıntı ve yorgunluk hissine neden
olabilir (1).
Tepkisel yeme bozukluğu olan obez kişilerde duygusal problemlerin, özgüven
eksikliğinin daha yaygın olduğu göz önünde bulundurulursa beden imajı
problemlerine de oldukça sık rastlanmasına şaşırılmamalıdır. Mide ameliyatı olan
obez kişilerde oluşan beden imajı problemlerinin kökeni başarısızlık duygusuna
dayandırılabilir. Pek çok diyet denemesinin başarısızlıkla sonuçlanması, aşırı yeme
isteğinin önüne ameliyat dışında başka türlü geçilemeyeceği duygusu kişide var olan
özgüven eksikliğini daha da arttırır. Beden imajı problemlerinin altında yatan en
büyük sebep olan özgüven eksikliğinin artması, beden imajı problemlerini de
çoğaltır.
Obez olan kadınlara karşı sosyal etiketleme erkeklere oranla daha fazladır.
Sosyal değerlerin kadın estetiğine erkeğinkinden daha çok önem vermesi bu
etiketlemenin kadınlarda daha fazla olmasına sebep olur (41).
Fazla kilolu Amerikalı yetişkinlerin kökenlerine göre; yaş, cinsiyet ve eğitim
dağılımını göstermek ve bu fazla kiloluların riskli davranışlarını tanımlayarak fazla
kilo ile beden imgesi, kilo miktarı ve diyet yapma arasındaki bağlantıyı incelemeyi
amaçlayan bir çalışmada 1959 Metropolitan Halk Sigortası ağırlık ve boy tablosuna
göre fazla kilolu olan 19405 erişkin ile 1981-1983 yılları arasında telefonla
görüşülerek kendi beyanatlarına göre sosyo-demografik karakteristikleri, sağlık riski
davranışları, beden imgeleri ve beslenmeleri hakkında araştırma yapılmıştır.
Analizler, daha önce üzerinde çalışılan davranışsal risk faktörlerini içermektedir.
Davranışsal risk faktörleri içindeki sorular sigara içimi, fiziksel aktivite, alkol
kullanımı, boy, kilo, yapılan diyetler, tanı konmuş hipertansiyon, emniyet kemeri
kullanımı, sosyodemografik bilgi konularına odaklanmıştır.
33
Fazla kilolu olan 10 beyaz kadından 9‘u kendini fazla kilolu olarak
tanımlamaktadır. Bu yüksek duyarlılık yaş ve eğitimle birlikte artmaktadır. Her iki
ırktan kadınların beden imgesi ağırlıklarıyla erkeklere göre daha uyumludur. Her iki
cinste de beyazların beden imgesi ağırlıklarıyla siyahlara göre daha uyumludur. Her
iki ırktan fazla kilolu olmayan kadın ve erkeklerin 10’da 8’i fazla kilolu olmadığının
farkındadır. Bu derece spesifite yaş ve eğitim sabit tutulduğunda gözlenebilir.
Her iki cinste de diyet yapma sıklığı kilo ile doğrudan bağlantılıdır. Fazla kilolu
olan erkeklerin %72’si, kadınların %52’si diyet yapmamaktadır. Fazla kilolu
erişkinlerden kendisini kilolu olarak tanımlayanlar, bunun farkında olmayanlara göre
daha sık diyet yapmaktadır.Ortalama kilodaki erişkinlerde de benzer bir eğilim
vardır. Ayrıca diyette olduğunu bildirenlerin sıklığı beden imgesiyle doğrudan
bağlantılıdır. Bu bağlantı her iki cinsiyet, tüm ırk ve etnik kökenler için mevcuttur.
Fazla kiloluların diyet yapma sıklığı kendi kilolarını algılama oranıyla bağlantılıdır.
Bu veriler kişilere diyet tavsiye etmektense onların kilo algılarını düzeltmenin
öncelikli olduğu doğrultusundadır. Öte yandan normal kilolu kadınlardan kendini
fazla kilolu olarak algılayanların %52’si diyet yapmaktadır. Bu, uygunsuz beden
imgesi ve fazla kiloya olan höşgörüsüz bakıştan kaynaklanmaktadır.Diyetin tip ve
uzunluğuyla bağlantılı bu tür bir yanlış algılama, anoreksiya nervosa ya da blumia
gibi farklı yeme bozukluklarını içeren sağlık sorunlarına yol açabilir (29).
Davranışsal grup terapisi alan, tıkınırcasına yeme bozukluğu olan hastalarda
tedaviye kişisel bilişsel terapi ve antidepresan eklendiğinde tedavi başarısının artıp
artmadığını araştırmak amacıyla, 18-70 yaş arası BKİ>27 olan 2193 kişi telefonla
aranarak, içlerinde tıkınırcasına yeme bozukluğu olan, başka hastalığı olmayan
(hipertansiyon, diyabet, hipotiroidi gibi), hamile olmayan, ciddi psikoljik hastalık
öyküsü olmayan, diyet yapmayan116 kişi, 7-14 kişilik gruplar halinde 5 aylık
davranışsal kilo kontrolu tedavisine alınmıştır . Onaltı haftalık grup terapisine katılan
bireyler , kişisel bilişsel terapi + Fluoxetin (SSRI grubu antidepresan) alan grup,
kişisel bilişsel terapi +placebo alan grup, sadece Fluoxetin alan grup ve ikili placebo
verilen grup olarak ayrılmıştır. Deneklere ideal kiloya ulaşmak yerine, sağlıklı ve
gerçekçi bir kiloya ulaşılabilecekleri bir yaşam tarzı değişikliği ve egzersiz programı
34
verilip kalori sayımı yapılmamıştır. Kalori hesabı yapmak isteyen deneklere 1200-
1500 kalori/gün diyetler verilmiştir (45).
Sonuçlar grup terapisi sonunda tıkınırcasına yeme sıklığı, kilo ve genel
psikopatolojiler ölçülerek elde edilmiştir. Bütün denekler tıkınırcasına yeme ve diğer
psikopatolojiler açısından gelişme gösterirken, yeterli kilo kaybı sağlanamamıştır.
• Kişisel bilişsel terapi alanlar tıkınırcasına yeme sıklığının azalmasında kişisel
bilişsel terapi almayanlara göre daha fazla başarı göstermişlerdir.
• Kişisel bilişsel terapi alanlarda tıkınırcasına yemeyi tamamen bırakanların
oranı kişisel bilişsel terapi almayanlara göre fazladır ( sırasıyla %66, %33)
• Tıkınırcasına yemeyi bırakan 54 kişi bırakmayan 226 kişiye göre daha fazla
kilo vermiştir.
• Sadece yeme davranışı tedavisi alan grupta bile tıkınırcasına yeme sıklığı
%66 civarı azalmıştır.
• Fluoxetine + kişisel bilişsel terapi alanlarda, sadece kişisel bilişsel terapi
alanlara göre tıkınırcasına yeme açısından fark gözlenmemiştir, ancak kilo verme
açısından daha iyi sonuçlar alınmıştır.
• Fluoxetine alanlarda depresif semptomlarda daha fazla azalma olurken,
tıkınırcasına yeme açısından belirgin bir fark gözlenmemiştir.
• Antidepresanlar tıkınırcasına yeme sıklığında bir değişim göstermemiş, fakat
kilo ile ilgili anksiyete, depresyon gibi sıkıntıları azaltmıştır.
Sonuçlar, tek başına yeme davranışı tedavisinin de kişisel bilişsel terapi kadar
olmasa da hastaların 1/3’ünde tıkınırcasına yeme tedavisinde başarı sağlayabileceğini
göstermiştir.
Tıkınırcasına yeme bozukluğunun kontrolü kilo vermeyi sağlamayabilir, ama
kilo artışını durdurabilir.Tıkınırcasına yeme bozukluğu kısa süreli ilaç ve psikolojik
müdahalelere karşı çok dirençlidir. Henüz hem tıkınırcasına yeme bozukluğunun
iyileşmesini sağlayan, hem de kilo verdiren bir tedavi metodu bulunamamıştır (45).
35
2.3. Obezitenin Tedavisi
WHO 57. Dünya Sağlık Asamblesi’nde diyet, fiziksel aktivite ve sağlık üzerine
global stratejileri belirlemiştir. Asamblede tüm ölümlerin %60’ının diyete bağlı
kronik hastalıklardan kaynaklandığı görülmüş, hastalık yükünün %47’sini
oluşturduğu ve bu değerlerin 2020 yılında sırasıyla %73 ve %60’a çıkacağının
varsayıldığı ve bu ölümlerin %66’sının gelişmekte olan ülkelerde görüldüğü rapor
edilmiştir. Bu doğrultuda hedefler belirlenmiştir (Fifty-Seventh World Health
Assembly WHA57.17, 22 May 2004)
HEDEFLER
• Sağlıksız diyet ve fiziksel aktiviteden kaynaklanan kronik hastalıklar için risk
etmenlerinin gerekli halk sağlığı eylemleri ile önlenmesi, azaltılması ve sağlığın
geliştirilmesi
• Diyetin ve fiziksel aktivitenin sağlık üzerine etkisinin ve koruyucu
müdahalelerin olumlu etkisinin toplumda bilinmesi ve toplum bilinç düzeyinin
yükseltilmesi
• Küresel, bölgesel, ulusal ve toplum bazında sürdürülebilir, kapsamlı sivil
toplum, özel sektör ve medyayı içeren tüm sektörlerin aktif katılımlarının sağlandığı
politikalar ve eylem planları ile diyetin geliştirilmesi ve fiziksel aktivitenin
arttırılması
• Diyet ve fiziksel aktivitenin etkisi ve bilimsel verilerin izlenmesi; gerekli
alanlarda müdahale programlarını da kapsayan, kapsamlı araştırmaların
desteklenmesi; ve bu alanda sağlığın sürdürülmesi ve geliştirilmesi için gerekli insan
kaynaklarının güçlendirilmesidir (46).
Obezite pek çok değişik etiyolojik faktöre bağlı olabilir. Tedavi kararının
verilmesinde altta yatan mekanizmaların yeterince anlaşılması gereklidir (2).
Tedavide genel amaçlar; vücut ağırlığının azaltılması, uzun dönemde vücut
ağırlığının daha aşağı düzeyde tutulması, daha fazla kilo alınmasının önüne geçilmesi
36
ve kilo alınmasıyla ortaya çıkabilecek diğer hastalık risk etmenlerinin kontrolüdür.
Hastanın tedavisine yönelik etkin tıbbi yaklaşımlar; diyet düzenlemesi, fiziksel
aktivitenin artırılması, davranışçı tedavi, farmakoterapi ile bunların kombine biçimde
uygulanması ve son çare olarak da cerrahi tedaviyi içine alır (18).
Türkiye için yıllık ortalama ağırlık kazanımındaki artışı gösteren herhangi bir
veri olmamasına karşın, NCHS (2002) sonuçlarına göre Amerikalıların yılda 0.45-
0.9 kg, bir başka çalışmada ise Avusturyalılar’ın yıllık 0,5 kg ağırlık artışlarının
olduğu belirlenmiştir. Bu büyüyen problem, etkili önleme ve tedavi stratejilerinin
geliştirilmesi ihtiyacını arttırmış, ağırlık kaybını sağlamak için farklı yöntemler
geliştirilmiştir. Bu tedavi yöntemlerinden beslenme ve fiziksel aktivitedeki olumlu
yaşam tarzı değişiklikleri uzun dönemde çok büyük başarılar sağlamakta, beden kitle
indeksi 30’un üzerinde olan bireylerde obezite tedavisinde farmakolojik ajanlar ve
farklı cerrahi uygulamalar da kullanılmaktadır (20).
Fazla kilolu kişilerde vücut ağırlığının yüzde onunun kaybedilmesi bireysel
sağlığın geliştirilmesi için koruyucu bir önlemdir . Amerikalılar için 2005 yılında
yayınlanan diyet rehberi iki yaşın üzerindeki her birey için sağlıklı beslenme ve
fiziksel aktiviteyi önermektedir (8).
Obezitenin tedavisindeki güçlük, kilo vermenin sağlanmasından sonra bu
azaltılmış vücut ağırlığının uzun bir süre korunmasında kendini gösterir. Obezlerin
tedavisinde hedef sadece kilo kaybı değil, davranış ve yaşam tarzı değisikliği
olmalıdır. Baslangıç için vücut ağırlığının %10’nu kaybetmek obezite ile birlikte
olan kan basıncı yüksekliği, diyabet, kan yağları yüksekliği ve eklem ağrılarının
düzelmesine yarar sağlayacaktır. Bu hedefe ulaşıldıktan sonra yeni bir hedef
belirlenebilir (2).
Kilo kaybetme ve kilonun korunması için hedefler;
1. Kilo kaybetme,
2. Uzun dönemde kaybedilen kiloyu koruma,
3. Kilo kazanımını önlemektir (8).
37
Etkili kilo yönetimi, diyet, egzersiz, davranış değişikliği ilaç tadavisi ve cerrahi
tedavi gibi çeşitli teknikleri içerir. Kilo kaybı ve sonrasında kaybedilen kilonun
korunması için en ideal yöntem düşük kalorili diyet, fiziksel aktivite ve davranış
değişikliği tedavisinin bir arada kullanılmasıdır (8, 18). Kendini farkındalık ve
kendine güven alıştırmaları da kapsamlı kilo kontrolu programının önemli
parçalarıdır. Beslenme günlükleri, kendini analiz etme, grup tartışması ve roll-
playing hastalara yaşam tarzlarını ve yeme davranışlarını değiştirme konusunda
yardımcı olur. Obezite terapistinin obez kişilerin davranış şekillerini ve bunların
karşılaştıkları psikolojik ve sosyal sorunları tanımlamada önemli bir rolü vardır (14).
Yaşam tarzı değişikliği diyet, egzersiz ve davranışsal tedaviden oluşur. Bu diyet
tedavisinden ayrıdır. Diyet tedavisi belirli bir zaman yenilen yiyeceklerin değişimini,
yaşam tarzı değişikliği ise beslenme ve beslenme davranışındaki hayat boyu sürecek
değişiklikleri kapsar (7).
Kilo vermek, medikal ve psikolojik bir çok soruna yol açıp yaşam kalitesini
düşüren fazla kilo ve obeziteye karşı takınılabilecek en etkili tutumdur. Kilo verme
ve kilo kontrolünün etkinliği ve faydası ile ilgili güçlü bir kanıt tabanı vardır. Kilo
verilmesi ile Tip2 diyabet, karaciğer hasarı, polikistik over, uyku apnesi, dislipidemi,
metabolik sendrom, gündüz yorgunluğu ve yaşam kalitesi konusunda ilerleme ya da
çözüm sağlandığı gösterilmiştir (16).
Daha önce de bahsedildiği gibi başarılı kilo kaybıyla ilişkili sağlık kazanımları
genellikle dramatik ve etkileyicidir. Bu sağlık avantajlarından başka kişinin yaşam
kalitesi de belirgin şekilde artar.Aynı zamanda kişinin çok daha tatmin edici bir
sosyal yaşama kavuşma şansı oldukça artar. Kişi daha iyi işler bulup kazanç düzeyini
arttırabilir (27).
Obezite tedavisi büyük bir yarıştır ve başarı oranı oldukça düşüktür. Obezite
hem bağlantılı olduğu sağlık problemleri (Koroner arter hastalığı, hipertansiyon, tip2
diyabet, dejeneratif eklem hastalığı, safra kesesi hastalığı, kanser) ile hem de neden
olduğu psikolojik sonuçlarla (bozulmuş yaşam kalitesi, beden imgesi aşağılaması,
düşük özsaygı, tıkınırcasına yeme) önemli ve karmaşık bir sağlık sorunudur (42).
38
Kapsamlı bir kilo kontrol programının amacı hastalara yeme alışkanlıklarını,
egzersiz seviyelerini, yaşam değişikliğine karşı psikolojik bakış açılarını
değiştirmekte yardımcı olmaktır. Kapsamlı kilo kontrolü programının en önemli
parçalarından biri bir hastalık olarak şişmanlık ve şişmanların gündelik yaşamlarında
karşılaştıkları ödün verme ve fedakarlıklar konusundaki eğitimdir. Hastaların, vücut
ağırlığını ve besin alımını düzenleyen meknizmaları da içerecek şekilde obezitenin
etyolojisi, fizyolojisi ve patofizyolojisi hakkında bilgilendirilmesi gerekir. Genetik ve
çevresel faktörlerin açıklanması gerekir. Obezitenin komplikasyonları sosyal
komplikasyonları da içerecek şekilde hastaya anlatılıp böylelikle hastanın kilo
verememesinin sonuçları hakkında bilgilenmesi sağlanır. Kapsamlı kilo kontrol
programının bileşenleri:
1) Obezitenin etyolojisi ve patofizyolojisi hakkında eğitim,
2) Beslenme eğitimi, diyet teknikleri ve denetimi,
3) Egzersiz fizyolojisi, stratejisi, tekniği ve denetimi,
4) Kendini denetleme, eğitim ve farkındalık felsefesi,
5) Dürtü kontrolü,
6) Yerine koyma teknikleri,
7) Kendine güven alıştırmaları,
8) Kendini ödüllendirme, kavrama değişiklikleri, kendini betimleme,
9) Uzun dönem aile ve sosyal çevre desteği ile sağlık profesyonelleri
tarafından takip,
10) Kilo geri alımından kaçınma stratejileri (14).
Obezite tedavisi tek reçetelik değildir. Sağlık çalışanları ilk stratejileri kilo
vermeyi sağlayamadığında ya da verilen kilolar geri alındığında pes etmemelidir.
Mutlaka uzun dönemli bir strateji gereklidir (16).
39
2.3.1. Obezitede diyet tedavisi
Obezite tedavisinde bu güne kadar açlık, çok düsük kalorili diyetler ve içeriği
değişik düşük kalorili diyetler önerilmiştir. Prensip olarak 800 kcal/gün altındaki
diyetler obezite tedavisinde tercih edilmemelidir. Tüm diyetlerin uzun dönem
başarıları kişilerin diyeti uygulamamaları ve bırakmaları nedeniyle düsüktür. Diyet
planı kişiye özel olmalıdır. Diyet tedavisindeki amaç enerji alımının azaltılması ve
tüm besin gruplarını belli oranlarda içermek olmalıdır (2).
Obez ve kilolu hastalar için düşük kalorili diyet uygulanır. Diyetteki kalori
miktarını azaltmanın pratik yolu yağ miktarını azaltmaktır, ancak toplam kalori
miktarını azaltmaksızın yalnızca yağ miktarını azaltmak kilo vermek için tek başına
yeterli değildir (18).
Beslenme eğitimi kapsamlı kilo kontrol programının en önemli bileşenidir.
Besinlerin kalorileri ve içerikleri hakkındaki bilgilendirme hastaların günlük
yaşamda daha iyi besini seçmelerini sağlar. Besinlerdeki yağın şişmanlatıcı ve
zayıflamayı engelleyici etkileri, lifin kilo vermedeki önemi gibi bilgiler hastalara
sağlık personelinin diyet konusundaki tavsiyelerine uymak için sağlam gerekçeler
sağlar (14).
Diyet uygulamaları negatif bir enerji dengesi yaratmak için dizayn edilmiştir.
Böylece günlük kalori alımı günlük kalori ihtiyacının altına çekilir. Enerji
gereksinimi cinsiyet, ağırlık ve fiziksel aktiviteye göre faklılık gösterir. Erkeklerin,
daha şişman kişilerin ve fiziksel aktivitesi daha fazla olanların enerji ihtiyacı daha
fazladır (7).
Güvenli kilo kaybı, kişinin enerji alımını günde 500 ile 1000 kalori azaltarak
haftada yarım ile 1 kilo kaybetmesidir (8). Düşük kalori diyeti bunu sağlayacak
şekilde dizayn edilmiştir. NHLBİ/NAASO (Natinol Heart, Lung and Blood Institute /
North American Association for Study of Obesity) rehberi şişman kadınlar için
günlük 1000-1200 kalori, erkekler için (ya da düzenli egzersiz yapan veya 75 kilodan
fazla olan kadınlar için) günlük 1200-1600 kalorilik diyetler önermektedir (7).
40
Diyet tedavisine geçmeden önce bireyin günlük kalori ihtiyacını hesaplamak
gerekir. Tavsiye edilen günlük kalori ihtiyacı, vücudun dinlenme halindeki enerji
tüketimi (bazal metabolizma hızı) hesaplanarak tahmin edilir. Kişinin aynı kiloyu
korumasını sağlayacak gerekli günlük kalori miktarı ise bazal metabolizma hızı ile
aktivite faktörünün çarpımına eşittir. Eğer haftada 0,5-1 kilogramlık ağırlık kaybını
hedefleyen bir program söz konusu ise hastaya yaklaşık olarak günde alması gereken
kalori miktarından 500-1000 kcal eksik diyet uygulanır (18).
Alınan kalorinin kişinin kendisi tarafından dikkatli şekilde takibi düşük kalori
diyeti için çok kritiktir. Düşük kalori diyeti ile obez kişilerin gıda alımı %30-50
civarı düşmektedir. Bu kişilere porsiyonları ölçme, yiyecek etiketlerini okuma ve
yemekten mümkün olduğu kadar kısa zaman sonra yediklerini kaydetmeleri mutlaka
öğretilmelidir. Hastalar kendilerini gözlem kayıtlarını tuttukları her hafta daha çok
kilo verirler (7).
Günlük yenileni gösteren çizelgeler yeme miktarı ve zamanını içermenin
yanında, yemek sırasındaki morali, yemek yerini, beraber yenilen kişileri ve birlikte
yapılan aktiviteyi de içerirse çok daha değerli olur. Beslenme günlükleri hastaya
sadece beslenmeyi öğretmez, aynı zamanda uygunsuz beslenme alışkanlıklarını ve
uygunsuz beslenmeye sebep olan davranışları da fark etmesini sağlar. Diyet günlüğü
tutmaya zorlanmayan bir çok hasta uygunsuz beslenme alışkanlıklarının farkında
değildir (14).
Bir kilo verme programı ile kilo kaybeden kişilerin uzun dönemde kilolarını
koruyup korumadıklarını denetlemek amacıyla yapılan 29 çalışmanın sonuçlarının
incelendiği bir araştırmada 5 yıllık sürede %10’luk kilo kaybını sürdürme sıklığı
ekeklerde %28,1 kadınlarda %31,3 olarak bulunmuştur. Bu araştırma için kullanılan
çalışmalardan 13’ü çok düşük kalorili diyet tedavisi 14’ü düşük enerjili dengelenmiş
diyet kullanmıştır. Bir çalışma ise hem çok düşük kalorili hem de düşük enerjili
dengelenmiş diyet kullanmıştır. Başlangıçtaki kilo kayıpları kadınlarda 3,5-37,9 kg,
erkeklerde 6,2-44,2 kg arasıdır. 29 çalışmadan dokuzunda kilo verme fazından sonra
kilo kaybını korumak için hastalara belirli bir program verilmiştir. Kilo verme fazını
bitiren deneklerin takip oranı %50 ile %100 arasında (ortalama %82) değişmektedir.
Çok düşük kalorili diyet uygulananlar başlangıçta belirgin şekilde kilo kaybedip
41
bunu düşük enerjili dengelenmiş diyet alanlara göre daha iyi korumuşlardır. Çok
düşük kalorili diyet uygulananlar düşük enerjili dengelenmiş diyet uygulananlara
göre daha fazla kilo vermişlerdir. Kilo kaybını koruma yüzdesi çok düşük kalorili
diyet uygulananlarda daha fazladır ama bu fark sadece 1 yıllık takipte belirgindir .
Verilen kilo miktarı çok düşük kalorili diyet alanlarda her yılda düşük enerjili
dengelenmiş diyet alanlara göre daha fazladır. Yıllara göre verilen kilo yüzdesi
aşağıdaki gibidir (47).
Tablo 2.4: Çok düşük kalorili diyet ve düşük enerjili dengelenmiş diyet uygulanan bireylerin yıllara göre verdikleri kilo oranları:
1. yıl 2.yıl 3.yıl 4.yıl 5.yıl
Çok düşük kalorili diyet %16,1 %9,7 %7,8 %7,0 %6,2
Düşük enerjili dengelenmiş diyet %7,2 %4,2 %3,5 %2,8 %2,0
Erkekler kadınlara göre belirgin şekilde daha ağır olmasına rağmen kilo
kayıpları ve verilen kiloların geri alınması konusunda her iki cinsiyet arasında
belirgin fark gözlenmemiştir. 4-5 yıllık takip değerlerini kadınlarda 6 çalışma,
erkeklerde 5 çalışma vermiştir . 4-5 yıllık dönem sonuçları aşağıdaki gibidir (47).
Tablo 2.5: Erkek ve kadınlarda 4-5 yıllık dönemde kilo takip değerleri
Erkek Kadın
Sürdürülen kilo kaybı 4,66kg 4,7kg
Başta verilen kilonun korunma oranı %23,6 %30,5
Verilen kilo oranı %4,67 %4,48
42
Tablo 2.6: Çok düşük kalorili diyet ve düşük enerjili dengelenmiş diyetin kilo kaybı ve verilen kilonun korunması açısından karşılaştırılması.
4-5 yıllık takipte kilo kaybı
1 yılda verilen kilonun korunma oranı
4-5 yılda verilen kilonun korunma oranı
• Çok düşük kalorili diyet
(4 çalışma-578 katılımcı)
7,9 kg %29,4 %6,59
• Düşük enerjili dengelenmiş diyet
(8 çalışma-448 katılımcı)
1,99kg %17,8 %2,1
Her 4 çok düşük kalorili diyet çalışması da >=20kg , 8 düşük enerjili
dengelenmiş diyet çalışmasından 5’i <10kg kayıp bildirmiştir. Bu iki gurubun
kıyaslaması bütün grupların kıyaslamasıyla neredeyse aynı sonuçları vermektedir.
Başlangıçtaki kilo verme programının süresinin, verilen kilonun korunma miktarı ve
yüzdesi ile belirgin bir ilişkisi olmadığı görülmüştür (47).
Ağırlık yönetimi programlarındaki temel amaç kişinin ağırlık kaybetmesidir. Her
ağırlık yönetimi programı amacına ulaşmak ya da istenilen hedefe varmak zorunda
değildir. İstenen ağırlığa inebilen kişiler olduğu gibi, beklenilenin çok altında ağırlık
kaybedenle, kaybedemeyenler, kaybettiği ağırlığı hemen geri alanlar olabilir. Böyle
durumlarda kişiye diyet yapması konusunda baskı uygulanması daha olumsuz bir
sonuç verecek ve kişiyi diyet yapma fikrinden iyice uzaklaştıracaktır. Diyete
başlayan bir kişinin program süresince ne derece başarılı olabileceği önceden
kestirilemez. Dolayısıyla, beslenme uzmanının diyet programına başlamadan kişiyi
önce zayıflamanın zorluğu, uzun zaman alabileceği, bedensel hareketliliğin
arttırılması gerektiği, yeme alışkanlıklarının değiştirilmesi gerektiği konularında
bilgilendirmesi gerekir. Ayrıca beslenme uzmanları, zayıflama sürecinde yaşanılan
zorlukların çözüme kavuşması için psikolojik desteğin oldukça gerekli olduğunu
vurgulamalıdır (41).
43
2.3.2. Fiziksel aktivitenin obeziteye etkisi
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tanımladığı şekilde sağlık; fiziksel, ruhsal ve
sosyal olarak tam iyilik halidir. Fiziksel yönden sağlıklı olmanın ön koşulu kabul
edilen uygunluk düzeyi, düzenli olarak egzersizlere katılmakla elde edilebilmektedir.
Sağlıklı beslenme alışkanlığı ve egzersiz sağlığın korunması ve geliştirilmesi için
büyük önem taşımaktadır. Egzersiz yapma, bir yaşam biçimi haline
dönüştürülmelidir (4).
Sağlığın korunması için günde 30 dakika, kilo kazanımını önlemek için günde
60 dakika fiziksel aktivite önerilmektedir (8).
Ülkemizde yapılan çalışma verilerine göre, 20-29 yaş kadınların %50’sinin
aktivitesi çok hafif veya hafif, %45’inin orta ve ancak %5’inin aktivite düzeyi orta
üzerinde bulunmuştur. Çok hafif ve hafif, orta ve orta üzeri aktivitesi olan 40-49 yaş
kadınlar sırasıyla %65, %30 ve %2, 60-69 yaş kadınlar sırasıyla %90, %10 olup orta
üzeri aktivitesi olana rastlanmamıştır. Erkeklerin fiziksel aktivitesi daha fazla ise de
aktivite düzeyi yaş ilerledikçe azalmaktadır (4).
Enerji kullanımını arttırıcı bir egzersiz programı her kapsamlı kilo verme
programının bir bileşeni olmalıdır. Birincil metod olarak egzesiz kilo vermek için
yeterli değildir ve çok düşük kalorili diyet alan hastaların kilo vemesinde de az bir
artış sağlar. Fakat yaşama şeklini aktiviteyi arttıracak şekilde değiştirmek uzun
dönemde önemlidir (14).
Ağırlık kaybını sağlamada, fiziksel aktivitenin katkısı çok tartışmalı bir konu
olarak karşımıza çıksa da, fiziksel aktivitenin yağ dokusu ve abdominal obezite
üzerindeki etkisi ile diyet süresince kas kütlesindeki kayıpları önlemedeki yararı
önem kazanmaktadır (20).
Çalışmalar, fiziksel olarak aktif olan kişilerin kilo vermede ve bunu korumada
daha başarılı olduklarını göstermiştir. Sağlıklı kiloya sahip olmada fiziksel aktivite
oldukça önemli bir rol oynamaktadır (48).
44
Bir kilo verme programı ile kilo kaybeden kişilerin uzun dönemde kilolarını
koruyup korumadıklarını denetlemek amacıyla yapılan 29 çalışmanın sonuçlarının
incelendiği bir araştırmada , çalışmalardan 6 tanesi kilo korunmasında egzersizin
etkisi üzerine veri sağlamıştır. Başlangıç kiloları ve başlangıçta verilen kilolar
açısından farklı düzeyde egzersiz yapan gruplar arasında fark görülmemiştir. Bu
gruplar için ortalama 2,7 yıllık takip verisi mevcuttur. Daha yüksek düzeyde egzersiz
yapan gruplar, verdikleri kiloyu koruma yönünden daha az fiziksel aktivitesi olanlara
göre belirgin şekilde başarılı olmuşlardır. Düşük ve yüksek düzey egzersiz
yapanların değerleri aşağıdaki gibidir (47).
Tablo 2.7: Üst seviye ve düşük seviye egzersiz yapan grupların kilo kaybı ve verdikleri kiloyu koruma oranları
Üst seviye egzersiz Düşük seviye egzersiz
Sürdürülen kilo kaybı 14,99kg 7,47kg
Başta verilen kilonun korunma oranı %53,80 %27,2
Verilen kilo oranı %12,49 %6,66
Obezitenin tedavisinde fiziksel aktivitenin rolünü belirlemek için 22
araştırmanın değerlendirildiği bir metaanaliz çalışmasında, beden kitle indeksi 25’in
üzerinde olan bireylerde, haftalık 2200 kalorilik egzersize bağlı enerji harcamasının,
vücuttaki yağ miktarında azalmalara neden olduğu saptanmıştır.
Obezite tedavisinde tek başına diyet yerine diyet ile birlikte egzersiz
programlarının ağırlık kaybını arttırabildiği gözlenmiştir. Özellikle de sadece diyetle
oluşan yağsız doku kayıplarının önlemesi, abdominal obezitedeki etkisi ve metabolik
hızın korunması açısından fiziksel aktivitenin gerekli olduğu kabul edilmektedir.
Ancak ne kadar egzersiz yapılması gerektiği konusunda kesin bir fikir birliği
bulunmamaktadır (20).
45
Fiziksel aktivite sırasında harcanan enerji miktarı yapılan egzersizin süresine,
sıklığına ve sürekliliğine bağlıdır. Kişinin aldığı enerjiden fazlasını harcaması
durumunda vücudundaki enerji depoları kullanılmaya başlanır ve kilo kaybına
yardımcı olur. Günlük rutin yaşama eklenen 30 dakikalık tempolu bir yürüyüş, 60
kilogramlık bir bireyin günük 110 kalori, 85 kilogramlık bir bireyin 155 kalori
fazladan harcamasına neden olur. Bu da dört- beş haftalık bir süreçte 3500 kalorilik
enerji harcamasına veya yarım kilogram vücut ağırlığı kaybına neden olur (48).
Fiziksel aktivitenin faydaları harcanan kalori miktarını arttırarak negatif enerji
dengesini desteklemek, kilo kaybı sırasında yağsız vücut kitlesini koruma ve
kardiyovasküler sağlığı arttırmadır. Fiziksel ativitenin kalori kısıtlaması olmadan kilo
verilmesinde katkısı olmaz. Örneğin haftada 4 gün 45-60 dakikalık yürüyüş programı
yaklaşık 0,15 kg’a karşılık gelen 1000 kalorilik bir kalori kaybı sağlar. Düşük kalori
diyeti ise haftada 3500-7000kcal eksik yaratarak 0,5-1 kg verdirmeyi amaçlar.
Fiziksel aktivitenin en büyük faydalarından biri de kaybedilen kilonun idamesini
sağlamasıdır. Vaka çalışmaları düzenli fiziksel egzeriz yapanların kilo kayıplarını
idame ettirmede egzersiz yapmayanlara göre daha başarılı olduğunu göstermiştir (7).
Fiziksel aktivite vücutta kas kitlesinin artışına ve vücut yağının kaybına
yardımcı olur. Kilo vermek için uygulanan diyet programı ile birlikte egzersiz
yapılmadığı zaman kilo kaybı ile birlikte yağsız vücut dokusundan da kayıp olur.
Fiziksel olarak aktif olan kişiler daha fazla yağsız vücut dokusuna sahiptir. Bu kişiler
hareket etmese bile yağsız vücut dokusunun korunabilmesi için yağlı vücut dokusuna
oranla daha fazla enerjiye gereksinim duyulur. Bazal metabolik hız arttığı için,
egzersiz yapan bireyler dinlenme sırasında bile daha fazla enerji harcarlar (48).
Fiziksel aktivite iki tipe ayrılabilir.Birincisi programlanmış yürüyüş, bisiklet,
aerobik gibi fiziksel aktivitelerdir. İkincisi ise yaşam tarzı değişikliği ile sağlanan
fiziksel aktivitedir (asansör yerine merdiven kullanmak, arabayı uzağa parketmek
gibi) (7).
46
Batılı toplumların %70’inin, fiziksel aktivitelerinin ağırlık kontrolü ve sağlıkları
için yetersiz olduğu görülmektedir. Düzenli fiziksel aktivite, sağlığın geliştirilmesi ve
bir takım problemlerin oluşmasını engelleyebilmektedir. Düzenli fiziksel aktivite
sayesinde;
• Kalp hastalıklarından kaynaklanan erken ölüm riski 1/3 oranında
azalmaktadır.
• Diyabet gelişme riski %50 oranında düşmektedir.
• Hipertansiyon gelişme riski azalmakta, hipertansiyonu olan bireylerde kan
basıncı kontrol altına alınabilmektedir.
• Kolon ve göğüs kanseri gelişme riski %50 oranında azalmaktadır.
• Sağlıklı (uygun) ağırlığın korunması sağlanmakta, sedanter yaşam şekli olan
bireylerle kıyaslandığında, şişmanlık riski %50 oranında düşmektedir.
• Sağlıklı kemik, kas ve eklemlerin gelişimi ve sürdürülmesine yardımcı
olmakta, osteoporozisi önlemekte, kadınlarda kalça kırığı riskini %50 oranında
azaltmaktadır.
• Yaşlı bireylerin daha güçlü olmasına ve düşmeden hareket edebilme
yeteneklerinin geliştirilmesine yardımcı olmaktadır.
• Depresyon ve endişe risklerini azaltmaktadır.
• Psikolojik olarak daha iyi hissetme sağlanmaktadır (20).
Obez hastaların egzersizin çok kötü ve cezalandırıcı bir durum olmadığını
anlamalarına yardımcı olmak gerekir. Başlangıçta hastalara yaşam biçimlerini
değiştirmeleri konusunda küçük önerilerde bulunulur. Örneğin asansör yerine
yürüyerek merdivenleri çıkmak, arabasını iş yerinden biraz daha uzağa park etmek
gibi. Amerikan Spor Hekimliği Koleji’nin önerisi tüm erişkinlerin her gün ortalama
30 dakika egzersiz yapmasıdır. Bu aktivite günlük 840 kj (200 kcal) enerji tüketimi
sağlar. Obez hastaların bu aktiviteleri yavaş yavaş yapmaları önerilir. Burada sağlık
personelinin görevi hastanın sedanter bir yaşam ile oldukça aktif bir yaşam tarzı
47
arasında nerede bulunması gerektiğine karar vermesine yardımcı olmak ve bundan
sonraki adım için ilerlemelerini sağlamaktır (18).
Egzersiz şişman kişiler için fiziksel olarak da psikolojik olarak da daha zordur.
Bir çok çalışma şişmanların daha az aktif olduğunu göstermiştir ve bu yüzden normal
kişiler için bile zor olan egzersiz şişmanlar için acı vericidir. Egzersiz yapan obezler
için sosyal problemler de söz konusudur.Obez kişiler yakınlarının, komşularının
hatta yabancıların bile toplum içinde egzersiz yaptıkları zaman bakışlarından rahatsız
olmaktadır. Her ziyarette obezite terapistine gösterilecek bir egzersiz günlüğü
hastaları egzersiz yapma konusunda motive eder. Terapistte bu sayede gelişme
olduğunu gösterebilir. Bir çok hasta için egzersiz programı günde 30 dakika yürüyüş;
yürüyüş zamanı, yüyüyüş mesafesi ve 10 dakikalık nabız ölçülerinin kaydından
oluşur. Bu kayıtlar sayesinde hastanın uygun bir egzersiz yapıp yapmadığı anlaşılır.
Hastalar gidilen mesafenin arttığını ve istenilen nabzı sağlayacak yürüyüş temposunu
gördükçe psikolojik olarak da ödüllendirilmiş olurlar (14).
Genel olarak egzersiz başarısını arttırmak için bireyin egzersizi neden yaptığı
konusunda ikna edilmesi gerekmektedir. Egzersizin kardiyovasküler, iskelet,
sindirim ve immun sistemdeki yararları bireylere muhakkak anlatılmalıdır. Hastalara
egzersiz verilirken aşağıdakilere dikkat edilmelidir:
• Hareket fırsatlarını düşünerek, bunun sıkıntı, zahmet yerine eğlence olarak
düşünülmesi sağlanmalıdır.
• Hergün mümkün olduğunca tüm hareket fırsatlarının değerlendirilmesi
sağlanmalıdır.
• Zevkli, bireyi sıkmayacak aktiviteler seçilmeli, çeşitlilik sağlanmalıdır. Farklı
aktiviteler bireyin sıkılmasını önleyebilir.
• Uygun, rahat ayakkabı ve kıyafetlerle egzersiz yapılması önerilmelidir.
• Aktivite yapmak için bireye uygun zaman ve yer belirlenmelidir. Egzersiz
alışkanlık haline getirilmeli, ancak zaman konusunda kişinin esnekliği olmalıdır. Bir
gün aktivitenin aksaması durumunda, gün içerisinde başka bir şekilde hareketin
sağlanması önerilmelidir.
48
• Egzersizin müzik eşliğinde veya televizyon izleyerek yapılmasının daha
eğlenceli olabileceği belirtilmelidir.
• Bireyin çevresinde kendisini destekleyen kişilerin bulunması, egzersize
devam açısından önerilmelidir.
• Çok fazla egzersiz yapılması egzersizden bıkmayı kolaylaştıran bir etmendir.
Şişman bireylerin aşırı egzersiz yapmaları engellenmelidir.
• Bireyin egzersiz için ‘hep ya da hiç’ düşüncesinden kurtulması sağlanmalıdır.
• Aktivite günlüğü tutarak, belirli aşamalarda bireyin kendini ödüllendirmesi
sağlanmalıdır. Başarının en iyi motivasyon yolu olduğu unutulmamalıdır (20).
Egzersizin, davranış terapisi ile birlikte uygulandığında, verilen kiloyu
arttırdığını destekleyen kanıtlar bulunmaktadır. Sadece davranış terapisi, sadece
egzersiz, davranış terapisi yanında egzersiz şeklinde ayrılan grupları inceleyen bir
çok araştırma davranış terapisi ve egzersiz kombinasyonuyla en iyi sonuçların
alındığını desteklemektedir. Bir çalışmada egzersiz ve diyetin birlikte verildiği tip2
diyabet hastalarının 20 haftanın sonunda sadece diyet verilen hastalara göre daha
fazla kilo verdiğini ve 1 yıl sürede bunu daha iyi koruduğunu göstermiştir. Farklı
diyet şekillerinin (düşük kalorili- çok düşük kalorili v.b.) yanında egzersiz vererek 3
yıllık ve 18 aylık takipler yapılan bir çalışmanın sonucunda verilen kilo miktarının
uygulanan diyet türüne bağlı olduğu ama kilo kaybını korumak için egzersizin
önemli olduğu bulunmuştur.
Güncel bir çalışma, bir tedavi grubuyla birlikte yapılan egzersizin tek başına
yapılan egzersizden daha etkili olduğunu göstermiştir. Egzersiz ile birlikte verilen
kiloları korumak sadece diyet ile verilen kiloyu korumaktan daha kolaydır (49).
Düz
49
2.3.3. Obezitede davranış değişikliği tedavisi
Davranış değişikliği tedavisi günümüzde obezite tedavisinde yaygın olarak
kullanılmaktadır ve tıbbi literatürde bunun kullanıldığına dair bir çok rapor vardır
(15).
Genel anlamda davranışsal tedavi, öğrenilen ve belirli sosyal koşullar tarafından
desteklenip sürdürülen bireysel davranış verilerine dayalı stratejiler toplamı olarak
tanımlanır. Son yıllarda oldukça önem kazanan davranış değişikliği tedavisinin
uygulandığı alanların başında obezite ve yeme davranışı bozukluğunun tedavisi
gelmektedir (12).
Davranış değişikliği tedavisi obezite tedavisine ilk kez 1960’larda Ferster ve
Stuart tarafından eklenmiştir. Davranışsal yaklaşımlar, hastaların kilo vermek için
kalori alımını azaltma ve/veya kalori kullanımını arttırması gerektiği varsayımı
üzerine kurulmuştur. Bu hedefe ulaşmak için davranışsal yaklaşımlar, hastaların
tuttukları günlük kayıtlar vasıtasıyla kalori alımları ve egzersiz davranışları
hakkındaki farkındalıklarını arttırır.Davranış değişikliği programları ayrıca davranışı
kontrol eden çevresel değişikliklere odaklanır. Özellikle davranışı belirleyen koşullar
ve davranış sonrası gelişen sonuç ve davranışın tekrarını sağlayan pekiştiriceleri
incelerler. Çevresel modifikasyon için hastalara dürtü kontrolü, bilişsel değişiklik,
problem çözme, sosyal destek ve kendini pekiştirme gibi tekniklerle yardımcı olunur
(49).
Tarihi olarak davranış değişikliği tedavisi şişmanlığın düzeltilebilecek yanlış
yeme ve egzersiz alışkanlığından kaynaklandığı inancı üzerine geliştirilmiştir. Bugün
araştırmacılar vücut ağırlığının sadece davranış bozukluğundan kaynaklanmadığını
anlamıştır. Bu faktörleri genetik eğilim, metabolizma ve hormonlar oluşturmaktadır.
Bu faktörler muhtemelen kişinin obeziteye yatkınlığını ve ulaşılabilecek maksimum
kiloyu belirlemektedir. Bazı insanlar aktivite ve yeme alışkanlıklarını değiştirmek
için ne kadar gayret sarf etselerde hiç bir zaman zayıf olamazlar. Davranış değişikliği
tedavisi bu insanlara daha sağlıklı bir kiloya ulaşmak için gereken enstrumanları (
50
düşük kalorili diyet, az yağlı diyet) geliştirmeyi sağlasa da onları ideal kilolarına
ulaştırmayabilir (11).
Obezite tedavisinde davranış değişikliği tedavisinin vazgeçilmez olma nedeni,
bireylerin şişmanlığa yol açan hatalı alışkanlıklarından vazgeçmek ve onların yerine
doğru davranışları kazanmak zorunda olmalarından kaynaklanmaktadır. Diyet ve
egzersizin yanısıra yapılan davranış değişikliği tedavisi ile haftada 0.5-1 kg ağırlık
kaybı sağlanabilmekte ve bu ağırlık kaybı yaklaşık 1 yıl korunabilmektedir.
Bireylerin yaklaşık %25’i tedavi sonrasında da kilo vermeye devam etmektedirler.
Bunların yanı sıra, davranış değişikliği tedavisi ile psikolojik fonksiyonların
iyileştirildiği ve depresyona bağlı yıpranma oranının azaltıldığı bildirilmektedir (12).
Değiştirilen davranışların "yaşam tarzı" haline dönüşmesi amaçlandığından,
ayrıca diğer fizyolojik ve psikolojik nedenlere bağlı olarak da kilo kaybının mümkün
olduğunca yavaş gerçekleştirilmesi tercih edilmektedir. Bu nedenle tedavi süresince
0.5 kg/hafta ağırlık kaybı önerilmektedir ve bireylerin daha gerçekçi (orta düzeyde)
ağırlık kaybı hedeflerini kabul etmeleri sağlanmalıdır (12).
Davranış değişikliği tedavisi, bireylerin daha sağlıklı bir kiloya ulaşmak için
uygulayacakları bir takım teknikleri geliştirmelerine yardımcı olan bir yaklaşımdır.
Bu yaklaşım insanların neyi değiştireceklerine karar vermelerine değil nasıl
değişeceklerini bulmalarına yardım eder. Davranışsal değişim süreci kendini
denetleme, hedef belirleme, problem çözme teknikleriyle kolaylaştırılır. Çalışmalar
davranışsal tedavinin 6 ay içinde %8-10 kilo kaybı sağladığını göstermiştir (11).
Hastalara yalnız diyet tedavisi uygulamak ilk başta mantıklı gelse de başarı oranı
düşük bir yöntemdir. Davranış tedavisi, yeme alışkanlığını değiştirme, grup terapisi
ve çeşitli destek yöntemleri ile desteklendiğinde çok daha etkili olmaktadır (18).
Obezitenin davranış değişikliği tedavisi; obeziteye neden olan yemek yeme ve
fiziksel aktivite ile ilgili istenmeyen davranışları, istenen davranışlarla değiştirmek
veya istenmeyen davranışları azaltmak ayrıca istenen davranışları pekiştirerek
"yaşam tarzı" haline gelmesini sağlamak amacıyla uygulanan tedavi şeklidir.
Davranış değişikliği tedavisinde amaç; yaşam boyu sürecek davranış değişikliğini
oluşturmak ve böylece ağırlık kaybının korunmasını sağlamaktır (12).
51
Davranış değişikliği tedavisi genellikle bir çok bileşen içerir (11). Tedavi planı
genellikle kendi kendini gözlemleme, uyaran kontrolü, hedef belirleme, alternatif
davranış geliştirme, pekiştirme-kendi kendini ödüllendirme, stress kontrolü, kognitif
yapılanma-sosyal destek gibi yöntemlerin tümü veya birkaçından oluşur. Bunların
dışında tedaviye katılan bireylere uygulanan beslenme eğitimi de tedavi basamakları
arasında sayılabilmektedir (12). Bu bileşenlerde özellikle kendini denetleme ve
fiziksel aktivite uzun ve kısa dönem kilo kontrolünde önemlidir. Bu pakete başka
bileşenler de (beden imajı terapisi gibi) eklenirse uzun dönem başarısı artabilir (11).
Davranış değişikliği tedavisi kapsamında bireylerin obezite ve diyet konusunda
eğitilmesi kendilerine olan güveni arttıracak ve belirlenen tedavi programına uyumu
kolaylaştıracaktır. Eğitimde amaç, bireyi düzenlenen diyet programının içine
çekmek, programın bir parçası olduğuna inandırmak, programı uygulaması için
yapılması gerekenler konusunda bilinçlendirip ve sonuçta istenen davranış
değişikliğine ulaşmasını ve sürdürmesini sağlamaktır (12).
Davranış değişikliği tedavisinin hedefi insanlara kendi yeme davranışları
üzerinde nasıl kontrol sağlayacaklarını öğretmektir. Tedavi kişilerin kendilerini
gözlemlemesi ile yapılan yeme davranışları üzerine detaylı bir soruşturma ile başlar.
Kişi gıda alımından önce olan olayları, gıda alımına yönelten olayları, yeme şeklini
ve yemekten sonraki gıda alımına devam etmesine neden olan olayların hepsini
yazar. Daha sonra kişiye özel teknikler öğretilir. Örneğin yemekten önceki olaylarda
yardımcı olmak için dürtü kontrolü; yeme eylemi için yemeyi yavaşlatma; yemek
sonrası için beklenmedik olay yönetim tekniği gibi.Çoğu davranışsal program bu
tekniklerin hepsini kullanır (13).
Aşağıda davranışsal kilo kontrolünün en çok kullanılan 49 elemanı
listelenmiştir. Davranışsal eleman, kilo kaybetmek için verilen somut tavsiye olarak
tanımlanır. Burada en az iki kitapta yer alan elemanlar kullanılmıştır. Davranışsal
elemanlar yedi başlık alında toplanmıştır. İlk üç başlık, dürtü kontrolü, yeme
davranışı, ödüllendirme davranış terapisinde ilk kullanılan üç elemandır. Bunlar
geleneksel olarak uygulanan davranışsal analizin “davranış öncesi, davranışın
kendisi, ve davranışın sonuçları” uygulamalarından köken almaktadır. Bir çok
araştırmacının da fark ettiği gibi bu geleneksel yaklaşım aşırı yemeye neden olduğu
52
düşünülen dürtünün kontrolüne ağırlık vermektedir. Hastaların davranış terapisinde
harcadığı efor, hastalar tarafından sonuca ulaşmak için sarf edilmektedir ve hastalar
sonuçları gördükçe tedavi programına uyumları artar. Davranış terapisinin
“ödülledirme” elemanı buradan doğmuştur (15).
Davranışsal Kilo Kontrolü Elemanları
1.Dürtü kotrolü
A. Alışveriş
1. Alışverişe yemekten sonra çık
2. Liste yaparak alışveriş yap
3. Yemeye hazır gıdalardan uzak dur
4. Listedekileri almaya yetecek miktardan fazla nakit taşıma
B. Planlar
1. Gıda alımını sınırlamayı planla
2. Atıştırmanın yerine egzersizi koy
3. Öğün ve ara öğünleri zamanında ye
4. Başkaları tarafından ikram edilen yiyeceği kabul etme
C. Aktiviteler
1. Gıdayı gözden uzakta muhafaza et
2. Her yemeği aynı yerde ye
3. Gıdayı evde uygun olmayan yerlerde bulundurma
4. Yemek masasını kendin topla
5. Daha küçük tabak ve çatal-bıçak kullan
6. Yemeğin servisini sen yapma
53
7. Yemekten hemen sonra masayı terk et
8. Masada kalan yemekleri saklama
D. Tatil ve Partiler
1. Az alkol tüket
2. Partiden önce yeme planı yap
3. Partiden önce düşük kalorili bir ara öğün ye
4. İkram edilen yiyeceği geri çevirmenin nazik yollarını çalış
5. Nadiren olabilecek hatalar cesaretini kırmasın
2. Yeme Davranışı
1. Her lokmadan sonradan sonra çatalı bırak
2. Yutmadan önce iyice çiğne
3. Her seferde tek porsiyonluk yemek hazırla
4. Yiyeceğin bir kısmını tabakta bırak
5. Yemeğin ortasında mola ver
6. Yemek yerken başka hiç bir şey yapma (tv izleme, kitap
okuma)
3. Ödüllendirme
1. Aile fertlerinden ve arkadaşlarından yardım iste
2. Ailenin ve arkadaşlarının bu yardımı sana maddi ve manevi
olarak göstermelerini sağla
3. Self-monitoring kayıtlarını ödüllendirme için temel al
4. Belli davranışlar için belli ödüller belirle ( davranışsal kontak)
54
4. Kendi Kendini Gözlemleme
1. Yemeğin zamanını ve yerini,
2. Tipini ve miktarını,
3. Kiminle yendiğini ve nasıl hissedildiğini içeren bir diet
günlüğü tutun.
5. Beslenme Eğitimi
1. Problemli alanları tanımlamak için diyet günlüğü kullan
2. Devam ettirebileceğin küçük değişiklikler yap
3. Yiyeceklerin besin değerlerini öğren
4. Yağ alımını azalt, kompleks karbonhidrat alımını arttır
6. Fiziksel Aktivite
A. Rutin Aktivite
1. Rutin aktiviteyi arttırın
2. Merdiven kullnımını arttırın
3. Her gün uzun yürüyüşlerin kaydını tutun
B. Egzersiz
1. Hafif bir egzersiz programı ile başlayın
2. Günlük egzersiz kaydı tutun
3. Egzersiz seviyesini yavaş arttırın
7. Bilişsel yeniden yapılandırma
1. Sebepsiz hedefler seçmekten kaçının
2. Kısa vadeli getirileri değil, süreci düşünün
3. “Her zaman” yada “asla” gibi kesin zorunluluklar belirlemeyin
55
4. Negatif düşünceler yerine gerçekçi yaklaşımları koyun
5. Kilo hedefleri belirleyin (15).
Davranış Değişikliği Tedavisinde Uygulanan Teknikler:
Hedef Belirleme: Kişinin tedavi sırasında başarması gereken bireysel hedefler
seçilir. Bunlar; haftalık, aylık ve toplam tedavi süresine göre belirlenmiş ağırlık
kaybı, önerilen davranışlara sahip olabilme süresi vb. hedefler olabilir. Hedeflerin
bireyler tarafından ulaşılabilir nitelikte olması önemlidir. Çünkü obez bireylerin pek
çoğunun olmak istedikleri vucut ağılıkları ulaşılmaz hedeflerden oluşmaktadır. Bu
nedenle birçok obezin zayıflamaya yönelik çabaları boşa çıkmaktadır. Yapılan
çalışmalarda da gösterildiği gibi, ağırlık kaybı tedavisinde uzun sürede sağlanan orta
dereceli ağırlık kayıpları daha fazla korunabilmektedir. Aynı zamanda obezitenin
komplikasyonlarının azaltılmasında ve hastaların psikolojik durumlarının
düzeltilmesinde de daha olumlu etki sağlamaktadır (12).
Kendi Kendini Gözlemleme: Kendi kendini gözlemleme, tedavinin temelidir ve
kontrol edilecek davranışların tanımlanması esasına dayanır. Bu şekilde bireyin,
obeziteye neden olan davranışlarının farkına varması sağlanır. Yeme atakları (binge
eating), gece yeme ve sinirlilik gerginlik anlarında (emosyonel) yeme gibi yeme
patolojilerinin varlığının belirlenmesine fırsat sağlar. Kendi kendini gözlemleme
yönteminin esası; o anki yemek yeme ve egzersizle ilgili davranışların
kaydedilmesidir. Ana ve ara öğünleri, açlık derecesi, yemek yenilen yerleri ve
zamanı, kimlerle yendiği, yemek sırasındaki aktiviteleri, yenilen besinlerin miktar ve
çeşidini, yemek yenildiğinde hissedilenleri; aynı zamanda fiziksel aktivitenin türü,
süresi ve aktivite yapıldıktan sonra hissedilenleri içeren bir "günlük" (kayıt formu)
tutulmalıdır (12). Bunun en önemli faydaları, kişinin kendisi üzerinde çalışmasını
sağlayarak yaşam tarzı değişikliklerinin gerektiğini görmesine yardımcı olmak ve en
azından diyetin başlangıcında kayıt tutmanın kişinin diyetini pozitif yönde
etkilemesidir (13). Bu şekilde kişinin obeziteye neden olan ve değiştirilmesi gereken
hatalı davranışlarının farkına varması sağlanmış olur. Kayıt tutma yöntemi, hem
değerlendirme hem de tedavi aşamasında başvurulan bir yoldur. Bu yöntem
değerlendirmenin ve değişimin temelini oluşturur. Bireyin sorununu formüle etmeyi
56
kolaylaştırır. Tedavide işbirliğinin gerekliliğini işaret eder; kişi kendi sorunu için
doğrudan kendisi uğraşmaktadır. Hem iç olaylarla (duygu ve düşünceler) hem de
davranışlarla ilgili kayıt ve ölçümler alınabilir. Her gün tutulması istenen bu kayıt
formunu başlangıçta bireyler zaman harcanan ve hoş olmayan bir iş olarak
değerlendirip şikayetçi olabilirler. Ancak bu yöntemle kişilerin kendiliğinden besin
alımlarını azalttıkları bilinmektedir. Yine bu yöntem bireydeki davranış
değişikliğinde hangi tekniklerin faydalı olduğunun ve özellikle hangi olaylar ve
davranışların sorun oluşturduğunun değerlendirilmesinde önemli rol oynar. Program
süresince, hatta daha sonrasında da kayıt tutma yönteminin kullanılması yararlı
olacaktır. Kayıt formunun değerlendirilmesiyle, bireylerin kilo alımına neden olan
davranışları belirlenmiş olur. Kişiye özel hatalı davranışlar belirlenip birey tarafından
önem sırasına göre dizildikten sonra, sıralanan bu davranışlar teker teker ele alınarak,
bu davranışın bırakılması, yerine doğru davranışın konması veya olmayan ama
olması gereken davranışın kazanılması için çalışılır (12).
Dürtü Kontrol Teknikleri: Dürtü kontrol tekniği, kişiye uygunsuz yeme şansını
azaltacak şekilde çevresini düzenlemesinde onu destekleyerek kişiye yardımcı olur.
Bir çok kişi işte ve evde bir çok farklı yerde yemek yer. Yemeye yönelten ipuçlarını
azaltmak için, örneğin, kişiden işte sadece işyeri kafeteryasında, evde sadece yemek
masasında yemeğini yemesi istenebilir. Yemek saatleri evde ve işte kesin zamanlara
bağlanabilir. Yemek için yeni ipuçları düzenlenebilir. Örneğin yemeği sadece belli
bir sandalyede oturulduğu zaman, sadece belli bir masa örtüsü varken ya da sadece
belli renk tabaktan yemeye izin verilebilir. Bu dürtü kontrol teknikleri diyet tedavi
programlarının yardımcı komponentleridir. Tekniklerin kullanışlı olması için kişiye
göre düzenlenmesi ve yaratıcı olması gerekir (13).
Uyaran Kontrolü: Aşırı yemek yemeye neden olabilecek herhangi bir uyaran
duyguların yoğunlaşmasına neden olarak açlık için yanlış bir sinyal oluşturmaktadır.
Kişi uyaranların çeşitliliğine bir yanıt olarak yemekte, çünkü besinler güzel tadı ve
yatıştırıcı etkileriyle bireyleri bir bakıma ödüllendirmektedir. Aynı zamanda bu yanıt
hem lezzetli besinlere karşı iştahın artışı ile, hem de aktivitenin azalması ile kendini
göstermektedir. Bu nedenle içsel ve dışsal uyaranların bilinçli bir şekilde kontrol
57
altına alınması tedavide başarı oranını arttıracağından uyaran kontrolü tedavi
programında önemli yer tutmaktadır (12).
Yeme eylemini yavaşlatma: Doyma hissi yaklaşık 20 dakikada oluşur ve hızlı
yiyen biri bu zamanda tokluk hissetmeden çok fazla kalori alabilir. Yemeyi
yavaşlatmak için bir çok teknik vardır. Kişiye bir lokma yemek aldıktan sonra çatal
ve kaşığı bırakıp ellerini masaya koyup yavaşça çiğnemesi söylenir. Çatal bıçak
gerektirmeyen sandwich gibi yemekleri de her lokmadan sonra masay koyup güzelce
çiğneyip sonra yutmalıdır. Gerçekten hızlı yiyen biri için bu teknikleri uygulamak
çok zordur. Kişi bir kaç lokmadan sonra yapması gerekenleri unutabilir. Unutmasını
engellemek için tabağının yanına üzerine “çatal bıçağını masaya koy” ya da “yavaş
ye” gibi küçük kağıtlar koyması istenebilir. Daha yavaş yemek, yemeğin tadının
daha iyi alınmasını ve yemenin daha zevkli bir eylem olmasını sağlar. Kişi bu sayede
daha az yediğini de fark edebilir. Bir çalışana yemek için 30dak. zaman verildiğinde
bu zamanın hepsini yemek yemek için değerlendirmeli, araya başka işler
sokmamalıdır. Birinin zamanını yeniden düzenlemek davranışsal tedavinin kritik bir
parçasıdır (13).
Alternatif Davranış Geliştirme: Davranış değişikliği tedavisinde yer alan birey
kendisinin yapmaktan hoşlanacağı aktivitelerin listesini çıkarmalıdır. Bu listede yer
alan aktiviteleri özellikle ara öğünlerde ve diğer atıştırma isteğinin duyulduğu
dönemlerde yapmak, hem yeme kontrolünün daha rahat sürdürülmesi, hem de yemek
yemeyle ilgili düşüncelerin uzaklaştırılmasını kolaylaştırabilir (12).
Kendi Kendini Ödüllendirme: Diyetini takip eden hasta ödüllendirilmelidir. Bir
çok program içinde ödüllendirme sistemleri barındırır. Örneğin bir işçi günde yemek
kayıtlarını tutup, uygun zamanlarda sadece kafeteryada yiyip, bütün yemeğini yavaş
yerse 5 puan kazanır ve toplam 25 puan kazandığında kendini ödüllendirir. Bu ödül
kesinlikle yiyecek olmamalıdır (13).
Obezite programlarında davranışları değiştirmeye yönelik davranışsal terapi
tekniği kullanılmasının amacı, önceden kazanılmış sağlıksız davranışların yerine
yenilerini geliştirmektir. Davranış terapisinde kişinin davranışlarını kontrol altına
almayı öğrenmesi hedeflenir. Diyet boyunca diyetin bozulduğu anlarda veya aşırı
58
yeme isteği uyandığı anlarda duygu ve düşüncelerin, hangi durumların ve duyguların
yeme isteğini tetiklediğinin not edilmesi kişi için diyet boyunca problem olan
noktaların saptanmasını sağlar. Psikolog yardımı ile bu duyguların kökenine inilir, bu
duyguları tetikleyen durumlarla baş etme yöntemleri geliştirilir. Bunu yanı sıra beden
imajı ve zayıflama konusunda kişiyi duygusal olarak etkileyen, motivasyonu azaltan
olumsuz düşünceler üzerinde çalışılır ve davranışsal boyuta geçirilmesi sağlanır (41).
2003 yılında yapılan, obezite tedavisinde yaşam tarzı değişim programının
etkinliğinin araştırıldığı bir çalışmada dengeli diyet, egzersiz, problem çözme, beden
algısına yönelik bilişsel yeniden yapılanmanın hedeflendiği yaşam tarzı değişim
programı rutin değerlendirilen obez hasta grubuyla karşılaştırılmıştır. Bu programa
dahil olan grup, kontrol grubuna göre kilo verme, verilen kiloyu 1 yıl boyunca
muhafaza etme, yeme davranışını kontrol etme, bedenlerinin görümünden hoşnut
olma açısından istatiksel olarak anlamlı bir fark göstermişlerdir (1).
Obezite tedavisinde başarıya ulaşılıp istenilen ağırlık kaybı sağlandıktan sonra,
koruma diyeti sırasında da kişinin psikolojik destek almaya devam etmesi
gerekmektedir. Bu dönemde kaybedilen ağırlığı geri alma durumunu oluşturacak
faktörler üzerinde konuşulmalı, bunlarla baş etmek için davranışsal yöntemler
geliştirme üzerinde çalışılmalıdır. Koruma dönemindeki psikolojik destek özellikle
daha önce defalarca ağırlık kaybedip geri alan kişiler için büyük önem taşır. Kişinin
sadece yeme alışkanlıklarını değiştirmekten çok yaşam biçiminin değiştirilmesi
amaçlanmalı ve ona göre bir yaklaşımda bulunulmalıdır (41).
Obezitede uygulanan geleneksel diyet tedavisi eneji-kısıtlamalı diyet ile görece
kısa zamanda kilo vermeye dayanır. Geleneksel diyetle sağlanan kilo kaybı %3 ya da
daha azdır. Kognitif davranışsal tedavi de kilo kaybına odaklanır, fakat bunu yaşam
tarzı değişikliğini sağlayacak psikolojik stratejler aracılığı ile yapmaya çalışır.Güncel
araştırmalar kognitif davranışsal tedavinin %5-20 arası kilo kaybı sağladığını
göstermektedır (42).
Obez bireyler kendileri ve kendi bedenleri hakkında olumsuz inançlar taşırlar.
Bu olumsuz inançlar zayıflamak için önceki veya şu andaki gösterdikleri çabalara da
yönelik olabilir. Kognitif modellerle tedavinin başarı oranını arttırmak için bu
59
inançlar değiştirilmeye çalışılır. Aynada kendini gördüğünde veya aşırı yemek
yediğinde, kendini "her şeyde başarısız biri" olarak farz eden kişinin aynı zamanda
zayıflama çabalarını başarıyla sürdürme olasılığı da çok düşüktür . Ancak bir
psikolog tarafından gerçekleştirilebilecek kognitif stratejiler; kognitif yapılanma,
kendi kendini eğitme, mantıksal duygu terapilerini içerir. Bu tip stratejiler kişilerin
davranışlarını, duygularını ve düşüncelerini iyileştirme ve geliştirmede oldukça
etkindirler. Kognitif yapılanma, bireylerin kendi davranışları ve oluşturduğu koşullar
konusunda olumlu düşünmesine imkan tanımak ve motivasyonu sürdürmek için
uygun tutumların gelişmesini sağlar (12).
BKİ >28 (ortalama 35,4 kg/m2) olan, ortalama yaşları 47,5 olan 63 kadın denek
üzerinde yapılan bir çalışmada modifiye kognitif davranışsal terapi ile standart
kognitif davranışsal terapi karşılaştırılmıştır. Ağırlık, bel ve kalça çevresi, kan
yağları, kan şekeri, kan basıncı, psikolojik iyilik-hali, depresyon, özsaygı, stres
düzeyi, tıkınırcasına yeme, yeme şekli, beden imgesi, besin alımı, aerobik kapasite,
aktivite seviyesi ve tedaviden duyulan tatmin değerlendirilmiştir. Modifiye kognitif
davranışsal terapinin birincil amacı kalıcı yaşam tarzı değişikliği yoluyla kilo
yönetimini sağlamaktır. Yaşam tarzı değişikliğinin sonucu olarak kilo kaybı beklense
de bu tedavinin amaçları arasında yoktur. Bu tedavinin ikinci amacı obezitenin neden
olduğu sağlık sorunlarını ve psikososyal sorunları azaltmaktır. Program belirgin
enerji kısıtlaması ile hızlı kilo kaybına odaklanmak yerine düzenli fiziksel aktivite ve
sağlıklı beslenmeye önem vermektedir.
Bu tedavi programı hastaların yemeklerini kısıtlamak yerine beslenme
alışkanlığını değiştirip fiziksel aktiviteyi arttırmayı amaçlamaktadır. Hastalardan
ayrıca ilk iki hafta besin alımlarını ve fiziksel aktivitelerini içeren günlükler tutmaları
istenmiştir. Bu günlüklere 2-3. haftada yeme paterni, 3-5. haftalarda besin grubu ve
porsiyon, 6-10. haftalarda duygu ve düşünce bilgileri de eklenmiştir. İlk seanstan
itibaren hastalardan düzenli bir yürüyüş programı oluşturup bunu her hafta 5 dakika
arttırmaları istenmiştir.
Standart kognitif davranışsal terapinin temel amacı hastalara günlük 1200
kalorilik enerji kısıtlamalı kilo verme diyeti uygulayarak sağlıklı kilo vermelerini
sağlamaktır. Buna ulaşmak için kognitif ve davranışsal metodlar kullanılmıştır.
60
Bunlar kendini gözlemleme, dürtü kontrolü, sosyal destek, problem çözme, hedef
belirleme, pozitif pekiştirme, nüks engelleme, modifiye savunma mekanizmaları,
tepki kontrolüdür (42).
Tablo 2.8: Tedavi sürecinde kilo kaybı değişiklikleri
10 hafta sonunda kilo kaybı (kg)
52 hafta sonunda kilo kaybı (kg)
Kilo verme oranı Kilo alma oranı
Standart kognitif davranışsal terapi
3,9 3,6 %87 %12
Modifiye kognitif davranışsal terapi
1,3 2 %71 %29
Tedavi sonunda standart kognitif davranışsal terapi grubundaki kilo kaybı
belirginken modifiye kognitif davranışsal terapi grubunda değildir. 52. haftadaki
takipte ise her iki gruptaki kilo kaybı anlamlıdır. Standart kognitif davranışsal terapi
grubunda tedavi bitimi ve 24. haftadaki takipte kilo kaybı daha fazla iken 52.
haftadaki takipte fark azalmıştır. Bu süreler içinde HDL kolesterolde de kilo benzeri
bir değişim gözlenmiş ve standart kognitif davranışsal terapi grubundakilerin HDL
kolesterolünde daha büyük değişiklik kaydedilmiştir. Total kolesterol, LDL, kan
basıncı, bel çevresi ve kalçaçevresinde de belirgin değişim gözlenmiştir fakat iki
grup arasında fark oluşmamıştır. Açlık kan şekeri, trigliserit ve bel-kalça oranı
değişimleri ise anlamlı düzeyde olmamıştır.
Her iki grupta da depresyon, özsaygı, stress tıkınırcasına yeme, açlık, beden
tatmini ve beden imgesi uğraşısı konularında gelişme gözlenmiş, ancak iki grup
arasında belirgin farka rastlanmamıştır.Zamanla alınan enerji miktarı konusunda
belirgin gelişme sağlanmış fakat iki grup arasında fark gözlenmemiştir. Fiziksel
aktivite konusunda da belirgin gelişme sağlanırken, bu konuda da gruplar arası
farktan söz etmek mümkün değildir.
Katılımcıların genel sağlık açısından objektif kriterlerle değerlendirildiğinde her
iki uygulama da başarılıdır. Bazı konularda daha yüksek, bazı konularda daha düşük
gelişmeler gözlense de genel bir gelişim söz konusudur. Başka bir “diyet yapmama”
tedavisi çalışmasında da gözlendiği gibi standart kognitif davranışsal terapi ile başta
61
beklendiği üzere daha fazla kilo verilmiş ama bu fark takip süresince
korunamamıştır. Modifiye kognitif davranışsal terapi programının uzun dönemdeki
sonuçları cesaret vericidir (42).
Davranış değişikliği programının amacı, hayat boyu sürecek alışkanlık
değişikliği ve buna bağlı kilo kaybı sağlamaktır. Sonuç olarak davranış programları
kişisel hedeflerle birleştirilmekte ve hastaları düşük kalorili besinler seçme ve buna
ömür boyu devam etme , yürüyüş gibi bir egzersizi günlük rutine dahil etme
konusunda cesaretlendirir (49).
2.3.A. Obezitede farmakolojik tedavi
Obez hastalar kendilerini zorlamadan ve kısa sürede kilo verecekleri düsüncesi
ile ilaç tedavisine eğilimlidir. Bununla birlikte günümüzde kullanılan ilaçların hiç
biri “ideal ilaç” değildir. Yan etkileri vardır, etkinlikleri sınırlıdır ve maliyetleri
yüksektir. Bu nedenle medikal tedavi uygulanacak hastanın seçimi çok önemlidir.
Medikal tedavi endikasyonunu koymak için ABD’de Mayo Kliniğin olusturduğu
kosul listesinden faydalanılabilir. Kanada’da 2007 yılında olusturulan bir rehberde de
obezite hastasına yaklasım konusunda benzer bir algoritm yayınlanmıstır (2).
Mayo Klinik’in obezitede ilaç tedavisi için endikasyonları.
· Beden kitle indeksi 30 kg/m2 veya 27 kg/m2 ve birlikte bir veya daha fazla ve
kilo vermekle gerilemeyeceği düsünülen komplikasyon varsa,
· Daha önceki diyet ve egzersizden olusan konservatif tedaviye
cevapsızlık,
· Hasta farmakoterapiye baslamadan önce 2-4 haftalık diyet ve egzersizdeki ilk
değisiklikler denemesini uygulamayı kabul etmeli,
· Hasta farmakolojik tedavi altında iken diyet, egzersiz ve davranıs değisikliği
tedavilerini sürdürmeyi kabul etmeli,
· Hasta takip için periyodik kontrolleri kabul etmeli,
· Premenapozal kadınlar (çocuk doğurabilecek olanlar) bir gebelik önleme
yöntemi seçip kullanmalı,
62
· Tedaviye baslarken gebelik ihtimali varsa gebelik testi yapılmalı,
· Farmakolojik tedavide verilecek ilaç için bir kontrendikasyon olmamalı.
Farmakolojik tedaviye başlamak için yukarıdaki koşulların tümü yerine gelmiş
olmalıdır (2).
İlaç tedavisi diğer tedavi şekillerinden sonra düşünülmelidir. Amerikan Gıda ve
İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanan kilo vermeye yönelik ilaçlar beden kitle
indeksi 30 kg/m2 olan hastaların tedavi programlarına hekim gözetiminde
eklenebilir. Obezite risk etmenleri taşıyan hastalarda bu tedavi sınırı beden kitle
indeksi 27 kg/m2'ye çekilebilir. İlaç tedavisi; davranış değişikliği tedavisi, diyet
tedavisi, fiziksel aktivitenin arttırılması ya da bunların çeşitli kombinasyonlarıyla
birlikte uygulanmalıdır. İlacın etkinliği ve yararlılığının değerlendirilmesi gerekir.
Eğer ilaç ağırlık kaybına yardımcı olmuyor ya da yan etkiler ortaya çıkarıyorsa
kesilmelidir (18).
2.3.B. Obezitede cerrahi tedavi
Obezitede cerrahi girisimlerin genel olarak beden kitle indeksi 40 kg/m2
üzerindeki hastalara uygulanması önerilmektedir. Bu yöntemler arasında intestinal
bypass, parsiyel biliopankreatik bypass, gastroplasti, ayarlanabilir silikon mide bandı
takılması, laparoskopik gastrik bant uygulaması yine daha az invaziv olan ve
endoskopik olarak uygulanan bir yöntem olarak gastrik balon uygulaması sayılabilir.
Bu yöntemler ile midede olusturulan 30-60 ml kapasitesindeki bir bölüm ile
gastrointestinal sistemin devamlılığı sağlanır ve erken doyma hissi nedeniyle gıda
alımı kısıtlanır (2).
Cerrahi tedavi diğer yöntemler başarısızlığa uğradığında ve hasta yüksek oranda
morbidite ve mortalite riskine sahipse değerlendirilebilir. Cerrahi mortalite %1
kadardır (18).
63
3. GEREÇ ve YÖNTEM
Araştırma, İstanbul İli’nde, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde Ağustos 2007-Mart 2008 tarihleri arasında yapıldı. Araştırmaya
başlamadan önce Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’nun onayı alındı.
Müdahale ve kontrol gruplarında hedeflenen en az iki kiloluk kaybın, müdahale
grubunda %5 daha fazla olacağı varsayılarak %95 güven ve %95 güç ile hesaplanan
müdahale ve kontrol gruplarının büyüklükleri n=30 olarak bulundu (Russ Lenth’s
Power and Sample Size page; http://www.stat.uiowa.edu/~rlenth/Power/).
Araştırmaya diyet polikliniğine zayıflamak amacıyla başvuran, beraberinde
başka hastalığı olmayan, BKİ>27 olan 60 kadın gönüllülük esasına göre alındı.
Hastaların ölçümleri ayakkabısız ve ince giysilerle alınarak BKİ değerleri
hesaplandı. Bireylerin enerji harcamaları Schofield denklemine göre hesaplandı.
Tablo 3.1: Schofield Denklemi (kcal)
Yaş (yıl) Erkek (BMH) Kadın (BMH) 15-18 17,6 A+ 656 13,3 A+ 690 18-30 15,0 A+ 690 14,8 A+ 485 30-60 11,4 A+ 870 8,1 A+ 842 >60 11,7 A+585 9,0 A+ 656
A: Ağırlık (kg), BMH: Bazal Metabolizma Hızı
Tablo 3.2: BMH’na Eklemeler
Stres %10–30 ağır sepsis %10–30 ameliyat %10–30 kırıklar, travma %50-150 yanıklar, yaralanmalar
Aktivite %10 yatağa bağımlı %15-20 yatağa bağımlı, hareket ediyor %25 hareket ediyor
TEF %10 besinlerin termik etkisi Ateş %10 her 1 0 C artış için Kilo artışı 600 kcal
Hastalara diyet tedavisine başlamadan önce ‘Beslenme Davranışını Sorgulayan
Anket Formu’ (Ek 1) ile ‘Beden İmgesiyle Uğraşı Ölçeği’ (Ek 2) uygulandı.
64
Araştırma süresi 1 ay olarak belirlendi. Bunun en önemli nedeni zayıflamak
amacıyla diyet polikliniğine başvuran hastaların tedaviye devam etme oranlarının
düşük olmasının gözlenmesidir.
Hastaların aylık 2-4 kg vermesi hedeflenmiştir. Bireysel özellikler, sağlık
durumu ve yeme alışkanlıkları göz önünde bulundurularak düzenlenen diyetlerin
kalori içeriği hesaplanan günlük kalori harcamalarından 1000 kcal azaltılarak
düzenlendi. Katılımcılara haftada 3-4 gün 45 dk yürüyüş önerilmiştir. Hastaların
diyetleri, besin değişim listeleri, yememeleri gereken yiyecekler satandart olarak her
birine anlatıldı.
Bireyler müdahale ve kontrol grubu olarak ikiye ayrıldı. Müdahale grubuna
‘kendi kendini gözlem çizelgesi’ (Ek 3) verildi. Bu çizelge doğrultusunda bir deftere
günlük beslenme ve aktivite kaydı tutmaları istendi.
Müdahale grubundaki hastalara obezitenin tanımı, riskleri, yeme alışkanlıklarını
değiştirmeye yönelik öneriler, hedef belirleme, alternatif davranış geliştirme, kendini
izleme ve fiziksel aktivitelerini arttırmaya yönelik önerileri içeren ‘Şişmanlık ve
Beslenme’ adlı bir form (Ek 4) verilerek, içeriğindekiler anlatılmıştır.
Her iki gruptaki hastalar 15 günlük aralarla kontrole çağrılarak kilo takipleri
yapıldı. Diyet tedavileri tekrar anlatıldı. Müdahale grubundaki bireylere şişmanlık ve
beslenme formundaki öneriler tekrarlandı. Kendi kendini gözlem çizelgesine göre
tuttukları beslenme ve aktivite kayıtları sorgulandı. Hastalar tarafından bu konuya
ilgi gösterilmeyip, büyük çoğunluğu tarafından çizelge doğrultusunda doldurmaları
istenen defterler doldurulmamıştır.
Bir aylık tedavi sonrasında her iki gruba da ‘Beslenme Davranışını Sorgulayan
Anket Formu’ ile ‘Beden İmgesiyle Uğraşı Ölçeği’, alışkanlıklarındaki ve beden
imajındaki değişimleri gözlemlemek için tekrar uygulandı. Kilo ölçümleri yapıldı.
Beden imgesiyle uğraşı ölçeği iki faktöre sahiptir. 12 maddeden oluşan birinci
faktör, algılanan kusuru kamufle etme ve kontrol etme gibi, bireyin görünüşüne
yönelik utanç ve memnuniyetsizliğini değerlendirirken, 7 maddeden oluşan ikinci
faktör bireyin görünüşüne ilişkin uğraşı aracılığıyla, sosyal girişimi de kapsayan
65
işlevselliğini değerlendirmektedir (http://heatherlittleton.com/documents/BICI.pdf.
Erişim tarihi: 29.09.2007).
Beden imgesi uğraşı ölçeğinde bireyin aldığı toplam puanın yüksekliği bireyin
beden imgesiyle uğraşının fazla olmasını gösterir.
Tanımlayıcı verilerde sürekli değişkenler için ortalama ve standart sapma,
niteliksel veriler için yüzde değişikliği kullanıldı. Sürekli değişkenlerin
karşılaştırılmasında normal dağılan veriler için t testi, normal dağılmayan veriler için
Mann-Whitney U testi kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki Kare ve
Fisher’ın Kesin Ki Karesi kullanıldı.
Araştırma verileri SPSS versiyon 16 ile değerlendirilmiştir (SPSS 2007).
3.1. Hipotezler:
1. Bir aylık diyet tedavisi sonunda müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin
öğün saylarının günde 6 öğün olacak şekilde artması beklenmiştir.
2. Bir aylık diyet tedavisi sonunda müdahale grubundaki bireylerin öğün
sayılarındaki artışın kontrol grubundaki bireylere göre daha fazla olması
beklenmiştir.
3. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin öğün atlama oranlarının azalması
beklemiştir.
4. Müdahale grubundaki bireylerin öğün atlama oranlarının kontrol grubundaki
bireylere göre daha az olması beklenmiştir.
5. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin evde tükettikleri öğün sayısında
artış beklenmiştir. Bu artışın müdahale grubunda daha fazla olması beklenmiştir.
6. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin hızlı hazır yiyecek tüketim
sıklığında azalma olması beklenmiştir. Bu azalmanın müdahale grubunda daha fazla
olması beklenmiştir.
66
7. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin su içme oranının artması
beklenmiştir. Müdahale grubundaki bireylerin su tüketimlerinin kontrol
grubundakilere göre daha fazla olması beklenmiştir.
8. Müdahale grubundaki bireylerin açlık hissetmeden atıştırma oranının
azalması beklenmiştir.
9. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin kilo alma nedenlerini farketmeleri
beklenmiştir.
10. Müdahale grubundaki bireylerin sıkıntı,üzüntü veya mutsuzluk gibi duygular
nedeniyle fazla yeme oranlarının azalması beklenmiştir.
11. Müdahale grubundaki bireylerin kontrol grubundaki bireylere göre
sıkıntı,üzüntü veya mutsuzluk gibi duygular nedeniyle fazla yeme oranlarının
azalması beklenmiştir.
12. Müdahale grubundaki bireylerin kontrol grubundaki bireylere göre neşe,
mutluluk gibi duygular nedeniyle fazla yeme oranlarının azalması beklenmiştir.
13. Müdahale grubundaki bireylerin neşe, mutluluk gibi duygular nedeniyle fazla
yeme oranlarının azalması beklenmiştir.
14. Müdahale grubundaki bireylerin yemek yerken başka aktivitelerle uğraşma
oranının azalması beklenmiştir.
15. Müdahale grubundaki yemek yerken başka aktivitelerle uğraşma oranının
kontrol grubuna göre daha düşük olması beklenmiştir.
16. Müdahale grubundaki bireylerin yemek yeme hızlarının düşmesi
beklenmiştir.
17. Müdahale grubundaki yemek yeme hızının düşme oranının kontrol grubuna
göre daha fazla olması beklenmiştir.
18. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin öğün aralarında bisküvi, çikolata,
cips, kuruyemiş, tatlı, hamur işi, şekerli içecek tüketimlerinin azalması; meyve, kuru
meyve, süt, yoğurt, peynir, ekmek tüketimlerinin artması beklenmiştir.
19. Müdahale grubundaki bireylerin öğün aralarında bisküvi, çikolata, cips,
kuruyemiş, tatlı, hamur işi, şekerli içecek tüketimlerinin azalma oranının kontrol
grubundaki bireylere göre daha fazla olması beklenmiştir.
67
20. Müdahale grubundaki bireylerin öğün aralarında meyve, kuru meyve, süt,
yoğurt, peynir, ekmek tüketimlerinin artma oranının kontrol grubundaki bireylere
göre daha fazla olması beklenmiştir.
21. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin hergün sebze, meyve, esmer
ekmek, kurubaklagil, süt, yoğurt, tüketimlerinin artması; beyaz ekmek, hamur işi,
tatlı, reçel, bal, hızlı hazır yiyecekler, şekerli içecekler, pilav, makarna, bisküvi,
çikolata, cips, kuruyemiş alkollü içecekler, margarin, tereyağı tüketimlerinin
azalması beklenmiştir.
22. Müdahale grubundaki bireylerin hergün sebze, meyve, esmer ekmek,
kurubaklagil, süt, yoğurt, tüketimlerinin artma oranının kontrol grubundaki bireylere
göre daha fazla olması beklenmiştir.
23. Müdahale grubundaki bireylerin hergün beyaz ekmek, hamur işi, tatlı, reçel,
bal, hızlı hazır yiyecekler, şekerli içecekler, pilav, makarna, bisküvi, çikolata, cips,
kuruyemiş alkollü içecekler, margarin, tereyağı tüketimlerinin azalma oranının
kontrol grubundaki bireylere göre daha fazla olması beklenmiştir.
24. Müdahale grubundaki bireylerin fiziksel aktivite yapma oranlarının kontrol
gubundaki bireylere göre daha fazla artması beklenmiştir.
25. Müdahale grubundaki bireylerin fiziksel aktivitelerinin süre ve sıklığının
kontrol gubundaki bireylere göre daha fazla olması beklenmiştir.
26. Müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin beden imgesiyle uğraşı
ölçeğinden aldıkları toplam puanın azalması beklenmiştir.
27. Müdahale grubundaki bireylerin beden imgesiyle uğraşı ölçeğinden aldıkları
toplam puanın azalma oranının kontrol grubundaki bireylere göre daha fazla olması
beklenmiştir.
68
4. BULGULAR
Araştırma grubunun özellikleri: Araştırmaya katılan kadınların müdahale
grubunda yaş ortalamaları 37,6±20,8, kontrol grubunda yaş ortalamaları
38,6±21,8’di. İki grup arasında yaş ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı
fark yoktu (p>0,05).
Tablo 4.1: Araştırmaya katılan bireylerin meslekleri
Meslek Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam n % n % n % Memur 15 51,7 3 9,7 18 30 Ev hanımı 14 48,3 28 90,3 42 70 Toplam 29 100 31 100 60 100
Kontrol grubuna göre müdahale grubu istatistiksel olarak anlamlı bir farkla daha
fazla ev hanımlarından oluşmaktaydı (p<0.001).
Tablo 4.2: Araştırmaya katılan bireylerin öğrenim durumları
Öğrenim durumu Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam n % n % n % İlkokul 11 37,9 17 54,8 28 46,7 Ortaokul 3 10,3 2 6,5 5 8,3 Lise 11 37,9 8 25,8 19 31,7 Yüksekokul 3 10,3 2 6,5 5 8,3 Okuryazar - - 2 6,5 2 3,3 Okuryazar değil 1 3,4 - - 1 1,7 Toplam 29 100 31 100 60 100
Kontrol ve müdahale grupları arasında öğrenim durumu açısından istatistiksel
olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Müdahale grubunun %54,8’i, kontrol grubunun
%37,9’u ilkokul mezunuydu. Kontrol grubunun %37,9’u, müdahale grubunun
%25,8’i lise mezunuydu.
69
Tablo 4.3: Araştırmaya katılan bireylerin sosyal güvenceleri
Sosyal güvence Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam n % n % n % Emekli sandığı 5 17,2 1 3,2 6 10 SSK 19 65,5 24 77,4 43 71,7 Bağ-Kur 4 13,8 6 19,4 10 16,7 Yeşil kart 1 3,4 - - 1 1,7 Toplam 29 100 31 100 60 100
Kontrol ve müdahale grupları arasında sosyal güvenlik durumu açısından
istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Kontrol grubundaki bireylerin
%65,5’i, müdahale grubundaki bireylerin %77,4’ü SSK’lıydı.
Tablo 4.4: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki kilo alma nedenleri
Kilo alma nedeni
Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam P
Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % n % n % İş yemekleri
1 100 28 47,5 - - 31 52,5 1 100 59 100 0,483
Davetler
4 21,1 25 61,0 15 78,9 16 39,0 19 100 41 100 0,004
TV karşısında atıştırma
5 27,8 24 57,1 13 72,2 18 42,9 18 100 42 100 0,037
Can sıkıntısından atıştırma
18 50,0 11 45,8 18 50,0 13 54,2 36 100 24 100 0,752
Düşük fiziksel aktivite
5 20,8 24 66,7 19 79,2 12 33,3 24 100 36 100 0,001
Araştırma başında kontrol ve müdahale grupları arasında kilo alma
nedenlerinden davetler, TV karşısında atıştırma ve düşük fiziksel aktivite istatistiksel
olarak anlamlı bir fark göstermiştir (p<0,05). Müdahale grubundaki 15 kişi (%78,9)
davetleri kilo alma nedeni olarak gösterirken, kontrol grubunda 4 kişi (%21,1)
davetleri neden olarak göstermiştir. TV karşısında atıştırmayı kilo alma nedeni olarak
gösteren katılımcıların %72,2 ‘si (13 kişi) müdahale grubunda, % 27,8 ‘i (5 kişi)
kontrol grubundaydı. Müdahale grubundaki 19 kişi (%79,2) düşük fiziksel aktiviteyi
70
kilo alma nedeni olarak gösterirken, kontrol grubunda 5 kişi (%20,8) düşük fiziksel
aktiviteyi neden olarak göstermiştir.
Tablo 4.5: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki duygu durumuna göre daha fazla yemek yeme durumları Duygu durumu
Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam P
Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % n % n % Sıkıntı– üzüntü - mutsuzluk
18 43,9 11 57,9 23 56,1 8 42,1 41 100 19 100 0,313
Neşe- mutluluk
8 28,6 21 65,6 20 71,4 11 34,4 28 100 32 100 0,004
Başlangıçta, kontrol ve müdahale grupları arasında sıkıntı, üzüntü, mutluluk
nedeniyle daha fazla yemek yeme açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu
(p>0,05). Sıkıntı, üzüntü, mutsuzluk nedeniyle daha fazla yemek yiyen bireylerin
%43,9’u kontrol grubunda, %56,1’i müdahale grubundaydı. Neşeli, mutlu
olduklarında daha fazla yemek yeme açısından başlangıçta kontrol ve müdahale
grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0,05). Neşeli, mutlu
olduğunda daha fazla yemek yiyenlerin %28,6’sı kontrol grubunda, %71,4’ü
müdahale grubundaydı.
71
Tablo 4.6: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında duygu durumuna göre daha fazla yemek yeme durumları Duygu durumu
Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam P
Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % n % n % Sıkıntı– üzüntü - mutsuzluk
14 56 15 42,9 11 44,0 20 57,1 25 100 35 100 0,315
Neşe- mutluluk
9 60,0 20 44,4 6 40,0 25 55,6 15 100 45 100 0,296
Bir aylık diyet tedavisi sonunda, kontrol ve müdahale grupları arasında duygu
durumuna göre daha fazla yemek yeme açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark
yoktu (p>0,05). Sıkıntı, üzüntü, mutsuzluk nedeniyle daha fazla yemek yiyen
bireylerin %56’sı kontrol grubunda, %44’ü müdahale grubundaydı. Neşeli, mutlu
olduğunda daha fazla yemek yiyenlerin %60’ı kontrol grubunda, %40’ı müdahale
grubundaydı.
Tablo 4.7: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet tedavisi sonrasında duygu durumuna göre daha fazla yemek yeme durumlarının karşılaştırılması
Duygu durumu Kontrol grubu Müdahale grubu Evet % Hayır % Evet % Hayır %
Sıkıntı,üzüntü, mutsuzluk (başlangıç)
62,1 37,9 74,2 25,8
Sıkıntı,üzüntü, mutsuzluk (1 ay sonra)
48,3 51,7 35,5 64,5
Neşe,mutluluk (başlangıç)
27,6 72,4 64,5 35,5
Neşe,mutluluk (1 ay sonra)
31,0 69 19,4 80,6
Kontrol grubundaki bireylerden sıkıntı, üzüntü, mutsuzluk nedeniyle daha çok
yemek yiyenlerin oranı başlangıçta %62,1 iken 1 aylık diyet tedavisi sonrasında
%48,3 olmuştur. Müdahale grubundaki bireylerde ise bu oran başlangıçta %74,2
iken, 1 aylık diyet tedavisi sonrasında %35,5’e düşmüştür.
72
Müdahale grubundaki bireylerden neşeli, mutlu olduğu zamanlarda daha fazla
yemek yiyenlerin oranı başlangıçta %64,5 bulunmuştur. Bir aylık diyet tedavisi
sonrasında bu oran %19,4 olarak bulunmuştur.
Tablo 4.8: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta yemek yerken aktivite yapma durumları Yemek sırasında yapılan aktivite
Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam
n % n % n %
TV izlemek 12 50,0 12 50,0 24 100,0
Kitap okumak 3 75,0 1 25,0 4 100,0
Sohbet etmek 1 20,0 4 80,0 5 100,0
TV izlemek ve sohbet etmek
5 100,0 - - 5 100,0
Aktivite yapmayanlar
8 36,4 14 63,6 22 100,0
P:0,052
Başlangıçta kontrol ve müdahale grupları arasında yemek sırasında yapılan
aktiviteler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0,05). Yemek
sırasında TV izleyenlerin %50’si kontrol, %50’si müdahale grubundaydı.
73
Tablo 4.9: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında yemek yerken aktivite yapma durumları Yemek sırasında yapılan aktivite
Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam
n % n % n %
TV izlemek 12 92,3 1 7,7 13 100
Kitap okumak - - 1 100 1 100
Sohbet etmek 1 100 - - 1 100
TV izlemek ve sohbet etmek
4 100 - - 4 100
Aktivite yapmayanlar
12 29,3 29 70,7 41 100
P: <0,001
Bir aylık diyet tedavisi sonunda kontrol ve müdahale grupları arasında yemek
sırasında yapılan aktiviteler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmuştur
( p<0,001). Kontrol grubundaki bireylerden 12 kişi (%92,3), müdahale grubundaki
bireylerden ise 1 kişi (%7,7) yemek sırasında TV izlemekteydi. Kontrol grubundaki
bireylerden 12 kişi (%29,3) yemek sırasında başka bir aktivite yapmazken, müdahale
grubunda 29 kişi (%70,7) yemek sırasında başka bir aktiviteyle uğraşmıyordu.
74
Tablo 4.10: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet tedavisi sonrasında yemek yerken yaptıkları aktivitelerin oransal karşılaştırılması Grup TV
izlemek Kitap okumak
Sohbet etmek
TV ve sohbet
Aktivite yapmayanlar
Başlangıç %
41,4 10,3 3,4 17,2 27,6 Kontrol grubu
1 ay sonra %
41,4 - 3,4 13,8 41,4
Başlangıç %
38,7 3,2 12,9 - 45,2 Müdahale grubu
1 ay sonra %
3,2 3,2 - - 93,5
Yemek yerken aktivite yapmayanların oranı başlangıçta kontrol grubunda
%27,6, müdahale grubunda %45,2’ydi. Bu oranlar 1 ayın sonunda sırasıyla %41,4 ve
%93,5 olmuştur.
Tablo 4.11: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki yemek yeme hızları
Yemek yeme hızı Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam n % n % n % Hızlı 19 52,8 17 47,2 36 100 Orta hızda 6 40,0 9 60 15 100 Yavaş 4 44,4 5 55,6 9 100 P: 0,685
Başlangıçta kontrol ve müdahale grupları arasında yemek yeme hızları açısından
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0,05). Yemeklerini hızlı yiyenlerin
%52,8’i kontrol grubunda, %47,2’si müdahale grubundaydı.
75
Tablo 4.12: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında yemek yeme hızları Yemek yeme hızı Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam n % n % n % Hızlı 11 91,7 1 8,3 12 100 Orta hızda 11 31,4 24 68,6 35 100 Yavaş 7 53,8 6 46,2 13 100 P:0,001
Bir aylık diyet tedavisi sonunda kontrol ve müdahale grupları arasında yemek
yeme hızları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmuştur ( p<0,05).
Müdahale grubundan sadece 1 kişi (%8,3) yemeğini hızlı yerken, kontrol grubundan
11 kişi (%91,7) yemeğini hızlı yemektedir.
Tablo 4.13: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet tedavisi sonrasında yemek yeme hızlarının oransal karşılaştırması Grup Hızlı Orta hızda Yavaş
n 19 6 4 Başlangıç % 65,5 20,7 13,8 n 11 11 7
Kontrol grubu
1 ay sonra % 37,9 37,9 24,2 n 17 9 5 Başlangıç % 54,8 29 16,2 n 1 24 6
Müdahale grubu
1 ay sonra % 3,2 77,4 19,4
Kontrol grubundaki bireylerden başlangıçta yemeğini hızlı yiyenlerin oranı
%65,5, orta hızda yiyenlerin oranı %20,7,yavaş yiyenlerin oranı %13,8’di. Bu
oranlar 1 ayın sonunda sırasıyla %37,9, %37,9 ve %24,2 olarak bulunmuştur.
Müdahale grubundaki bireylerden başlangıçta yemeğini hızlı yiyenlerin oranı %54,8,
orta hızda yiyenlerin oranı %29,yavaş yiyenlerin oranı %16,2’ydi.Bir ayın sonunda
bu oranlar sırasıyla %3,2,%77,4 ve %19,4 olarak bulunmuştur.
Müdahale grubundaki bireylerin yemeklerini hızlı yeme oranı bir ayın sonunda
%51,6 oranında düşerken, kontrol grubunda bu oran %27,6 oranında düşmüştür. Bir
ayın sonunda yemeğini orta hızda yiyenlerin oranı kontrol grubunda %7,2 oranında
artarken, müdahale grubunda %48,4 oranında artış olmuştur. Kontrol grubundaki
76
bireylerin yemeklerini yavaş yeme oranı bir ayın sonunda %10,4 oranında artarken,
müdahale grubunda %3,2’lik bir artış olmuştur.
Tablo 4.14: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki beslenme ve yaşam tarzı ile ilgili özellikleri Özellik Kontrol grubu Müdahale grubu P n ortalama Standart
sapma n ortalama Standart
sapma
Öğün sayısı 29 3,3793 1,01467 31 2,7742 0,66881 0,010 Ev dışında tüketilen öğün sayısı
29 0,4828 0,68768 31 0,1290 0,42755 0,012
Haftalık fast-food öğün sayısı
29 0,4310 0,82076 31 0,5806 1,31083 0,830
Günlük kaç bardak su tüketildiği
29 6,4483 3,35502 31 4,2581 2,22063 0,003
Haftalık yapılan fiziksel aktivite sayısı
29 1,2069 2,24212 31 0,3548 0,91464 0,124
Fiziksel aktivite süresi 29 0,2586 0,43549 31 0,1290 0,31538 0,177
Araştırma başında kontrol ve müdahale grubu günlük öğün sayısı, ev dışında
beslenme ve günlük su tüketimi açısından birbirinden farklıydı. Buna göre kontrol
grubunun günlük öğün sayısı, ev dışında öğün tüketimi, ve günde içilen su miktarı
daha fazlaydı (p<0.05).
77
Tablo 4.15: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık tedavi sonrasında beslenme ve yaşam tarzı ile ilgili özellikleri Özellik Kontrol grubu Müdahale grubu P n ortalama Standart
sapma n ortalama Standart
sapma
Öğün sayısı
29 5,3793 0,97884 31 3,9032 1,22079 <0,001
Ev dışında tüketilen öğün sayısı
29 0,3793 0,82001 31 0,1290 0,42755 0,084
Haftalık fast-food öğün sayısı
29 0,0690 0,25788 31 0,2258 0,66881 0,410
Günlük kaç bardak su tüketildiği
29 9,2414 2,21448 31 6,2258 2,12461 <0,001
Haftalık yapılan fiziksel aktivite sayısı
29 3,4138 2,63923 31 1,6774 1,51409 0,013
Fiziksel aktivite süresi
29 0,6521 0,39154 31 0,4113 0,37941 0,020
Araştırma sonunda kontrol ve müdahale grubu günlük öğün sayısı, günlük su
tüketimi, haftalık fiziksel aktivite sıklığı ve süresi açısından birbirinden farklıydı.
Buna göre kontrol grubunun günlük öğün sayısı, günde içilen su miktarı, fiziksel
aktivite yapma sıklığı ve süresi daha fazlaydı (p<0.05).
Tablo 4.16: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında günlük öğün sayıları Öğün sayısı Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam n % n % n % 3 3 10,3 19 61,3 22 36,7 4 1 3,4 1 3,2 2 3,3 5 7 24,1 6 19,4 13 21,7 6 18 62,1 5 16,1 23 38,3 Toplam 29 100 31 100 60 100 P<0,001
Araştırma başında katılımcıların çoğunluğu günde iki ve üç öğün gıda
tüketiyordu (%78.3). Yalnızca bir katılımcı (%1.7) altı öğün tüketmekteydi.
Müdahale sonrasında olguların hiçbiri iki öğün gıda tüketmezken, %38.3’ü günde 6
öğün yemeye başlamıştı.
78
Tablo 4.17: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki beslenme ve yaşam tarzı ile ilgili özellikleri Grup Öğün atlama
(başlangıç) Öğün atlama (1 ay sonra)
Aç olmadan atıştırma (başlangıç)
Aç olmadan atıştırma (1 ay sonra)
n 16 3 16 4 Evet % 61,5 100 61,5 100 n 7 16 7 15 Hayır % 43,8 55,2 63,6 68,2 n 6 9 6 10
Kontrol grubu
Bazen % 33,3 33,3 26,1 29,4 n 10 - 10 - Evet % 38,5 - 38,5 - n 9 13 4 7 Hayır % 56,3 44,8 36,4 31,8 n 12 18 17 24
Müdahale grubu
Bazen % 66,7 66,7 73,9 70,6 n 26 3 26 4 Evet % 100 100 100 100 n 16 29 11 22 Hayır % 100 100 100 100 n 18 27 23 34
Toplam
Bazen % 100 100 100 100
P 0,168 0,064 0,025 0,002
Araştırma başında ve 1 ay sonra kontrol ve müdahale grupları arasında aç
olmadan atıştırma durumu açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05).
Başlangıçta, aç olmadığı halde atıştırdığını ifade eden bireylerin %61,5’i kontrol
grubunda, %38,5’i müdahale grubundaydı. Bir aylık diyet tedavisi sonunda konntrol
grubundaki bireylerin 4 tanesi aç olmadığı halde atıştırdığını ifade ederken,
müdahale grubunda aç olmadan atıştırdığını ifade eden birey yoktu.
Kontrol ve müdahale grupları arasında başlangıçta ve 1 ayın sonunda öğün
atlama açısından anlamlı bir fark yoktu (>0,05). Başlangıçta, öğün atlar mısınız
sorusuna evet diyen bireylerin %61,5’i kontrol grubunda, %38,5’i müdahale
grubundaydı. Bir aylık diyet tedavisi sonunda öğün atlar mısınız sorusuna kontrol
grubundan 3 kişi evet derken, müdahale grubunda bu soruya evet diyen birey yoktu.
79
Tablo 4.18: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta öğün aralarında tükettikleri besinler Besin Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam P Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % n % n % Bisküvi, çikolata,cips
17 63,0 12 36,4 10 37,0 21 63,6 27 100 33 100 0,040
Kuruyemiş
10 41,7 19 52,8 14 58,3 17 47,2 24 100 36 100 0,399
Tatlı
12 44,4 17 51,5 15 55,6 16 48,5 27 100 33 100 0,586
Meyve, kuru meyve
21 77,8 8 24,2 6 22,2 25 75,8 27 100 33 100 <0,001
Süt , yoğurt
10 90,9 19 38,8 1 9,1 30 61,2 11 100 49 100 0,002
Peynir, ekmek
11 42,3 18 52,9 15 57,7 16 47,1 26 100 34 100 0,414
Hamur işi
16 48,5 13 48,1 17 51,5 14 51,9 33 100 27 100 0,0979
Şekerli içecekler, meyve suyu
12 60,0 17 42,5 8 40,0 23 57,5 20 100 40 100 0,201
Kontrol ve müdahale gruplarının başlangıçta öğün aralarında tükettikleri
besinlerden bisküvi-çikolata-cips, meyve-kuru meyve, süt-yoğurt istatistiksel olarak
anlamlı bir fark göstermiştir (p<0,05). Bu yiyecekleri kontrol grubundaki bireyler
müdahale grubundakilere göre daha fazla tüketmekteydi.
80
Tablo 4.19: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında öğün aralarında tükettikleri besinler Besin Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam P Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % n % n % Bisküvi, çikolata,cips
1 100 28 47,5 - - 31 52,5 1 100 59 100 0,483
Kuruyemiş
3 27,3 26 53,1 8 72,7 23 46,9 11 100 49 100 0,122
Tatlı
- - 29 50,9 3 100 28 49,1 3 100 57 100 0,283
Meyve, kuru meyve
29 58,0 - - 21 42,0 10 100 50 100 10 100 0,001
Süt , yoğurt
18 54,5 11 40,7 15 45,5 16 59,3 33 100 27 100 0,287
Peynir, ekmek
12 35,3 17 65,4 22 64,7 9 34,6 34 100 26 100 0,021
Hamur işi
1 100 28 47,5 - - 31 52,5 1 100 59 100 0,483
Şekerli içecekler, meyve suyu
2 25,0 27 51,9 6 75,0 25 48,1 8 100 52 100 0,257
Kontrol ve müdahale gruplarının bir aylık diyet tedavisi sonunda öğün aralarında
tükettikleri besinlerden meyve-kuru meyve ve peynir-ekmek istatistiksel olarak
anlamlı bir fark göstermiştir (p<0,05). Bu yiyeceklerin tüketim oranları bir aylık
diyet tedavisi sonunda her iki grupta da artış gösterniştir.
81
Tablo 4.20: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet tedavisi sonrasında öğün aralarında tükettikleri besinlerin karşılaştırılması Besin Kontrol grubu Müdahale grubu Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % Bisküvi,çikolata,cips (başlangıç)
17 58,6 12 41,4 10 32,3 21 67,7
Bisküvi,çikolata,cips (1 ay sonra)
1 3,4 28 96,6 - - 31 100
Kuruyemiş (başlangıç)
10 34,5 19 65,5 14 45,2 17 54,8
Kuruyemiş (1 ay sonra)
3 10,3 26 89,7 8 25,8 23 74,2
Tatlı (başlangıç)
12 41,4 17 58,6 15 48,4 16 51,6
Tatlı (1 ay sonra)
- - 29 100 3 9,7 28 90,3
Meyve, kuru meyve (başlangıç)
21 72,4 8 27,6 6 19,4 25 80,7
Meyve, kuru meyve (1 ay sonra)
29 100 - - 21 67,7 10 32,3
Süt, yoğurt (başlangıç)
10 34,5 19 65,5 1 3,2 30 96,8
Süt, yoğurt (1 ay sonra)
18 62 11 37,9 15 48,4 16 51,6
Peynir, ekmek (başlangıç)
11 37,9 18 62 15 48,4 16 51,6
Peynir, ekmek (1 ay sonra)
12 41,4 17 58,6 22 80 9 29
Hamur işi (başlangıç)
16 55,2 13 44,8 17 54,8 14 45,2
Hamur işi (1 ay sonra)
1 3,4 28 96,6 - - 31 100
Şekerli içecekler, meyve suyu (başlangıç)
12 41,4 17 58,6 8 25,8 23 74,2
Şekerli içecekler, meyve suyu (1 ay sonra)
2 6,9 27 93,1 6 19,4 25 80,7
Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta öğün aralarında bisküvi, çikolata, cips
yiyenlerin oranı kontrol grubunda %58,6, müdahale grubunda %32,3’tü. Bir ayın
sonunda kontol grubundaki bireylerde bu yiyecekleri tüketenler %55,2 oranında
düşüş gösterirken, müdahale grubundaki bireylerin tamamı bu yiyekleri yemeyi
bırakmıştır.
82
Bir ayın sonunda öğün aralarında kuruyemiş yiyenlerin oranı kontrol grubunda
%24,2 , müdahale grubunda %19,4 oranında düşüş göstermiştir. Tedavi sonunda
kontrol grubundaki bireylerden hiçbiri öğün aralarında tatlı yemezken, müdahale
grubunda öğün aralarında tatlı yiyenlerin oranı %38,7 oranında düşüş göstermiştir.
Müdahale grubunda bir ayın sonunda öğün aralarında meyve-kuru meyve yiyenlerin
oranı %48,3 artmıştır. Kontrol grubundaki bütün bireyler öğün aralarında meyve-
kuru meyve yemeye başlamıştır (artış %27,6). Öğün aralarında süt-yoğurt
tüketenlerin oranı bir ayın sonunda kontrol grubunda %27,5 , müdahale grubunda
%45,2 artış göstermiştir. Bir ayın sonunda müdahale grubundaki bireylerden hiçbiri
öğün aralarında hamur işi yemediğini belirtmiştir (%54,8 oranında düşüş olmuştur).
Kontrol grubunda ise öğün aralarında hamur işi yiyenler %51,8 oranında azalmıştır.
83
Tablo 4.21: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta her gün tükettikleri besinler
Besin Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam P Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % n % n % Sebze , meyve
22 71,0 7 24,1 9 29,0 22 75,9 31 100 29 100 <0,001
Esmer ekmek
7 87,5 22 42,3 1 12,5 30 57,7 8 100 52 100 0,024
Beyaz ekmek
19 43,2 10 62,5 25 56,8 6 37,5 44 100 16 100 0,185
Kurubaklagil
1 7,1 28 60,9 13 92,9 18 39,1 14 100 46 100 <0,001
Hamurişi
4 30,8 25 53,2 9 69,2 22 46,8 13 100 47 100 0,152
Tatlı, reçel, bal
10 47,6 19 48,7 11 52,4 20 51,3 21 100 39 100 0,935
Süt , yoğurt
13 76,5 16 37,2 4 23,5 27 62,8 17 100 43 100 0,006
Fast-food
2 66,7 27 47,4 1 33,3 30 52,6 3 100 57 100 0,606
Şekerli içecekler
11 61,1 18 42,9 7 38,9 24 57,1 18 100 42 100 0,195
Kırmızı et
2 28,6 27 50,9 5 71,4 26 49,1 7 100 53 100 0,426
Beyaz et
4 66,7 25 46,3 2 33,3 29 53,7 6 100 54 100 0,417
Pilav, makarna
16 45,7 13 52,0 19 54,3 12 48 35 100 25 100 0,631
Bisküvi, çikolata, cips
12 66,7 17 40,5 6 33,3 25 59,5 18 100 42 100 0,063
Kuruyemiş
3 37,5 26 50 5 62,5 26 50 8 100 52 100 0,708
Margarin, tereyağ
3 15,8 26 63,4 16 84,2 15 36,6 19 100 41 100 0,001
Kontrol ve müdahale grupları arasında başlangıçta sebze-meyve, esmer ekmek,
kurubaklagil, süt-yoğurt ve margarin-tereyağı’nı her gün tüketmeleri bakımından
istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0,05) . Kontrol grubundaki bireylerden 22
kişi (%71,0), müdahale grubundan 9 kişi (%29,0) her gün sebze meyve
tüketmekteydi. Esmer ekmek tüketen bireylerden 7 kişi (%87,5) kontrol grubunda, 1
kişi (%12,5) müdahale grubundaydı. Müdahale grubundaki 13 kişi (%92,9) her gün
kurubaklagil tükettiğini belirtirken, kontrol grubunda sadece 1 kişi (%7,1) her gün
kurubaklagil tüketmekteydi. Süt-yoğurt tüketimi başlangıçta müdahale grubundaki
bireylerde kontrol grubuna göre daha düşüktü (%23,5, %76,5). Başlangıçta margarin-
84
tereyağı tüketimi müdahale grubundaki bireylerde kontrol grubuna göre daha
yüksekti (%84,2, %15,8).
Tablo 4.22: Araştırmaya katılan bireylerin bir aylık diyet tedavisi sonrasında her gün tükettikleri besinler Besin Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam P Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % n % n % Sebze, meyve 29 58,0 - - 21 42,0 10 100 50 100 10 100 0,001 Esmer ekmek
27 48,2 2 50,0 29 51,8 2 50,0 56 100 4 100 1,000
Beyaz ekmek
1 100 28 47,5 - - 31 52,5 1 100 59 100 0,483
Kurubaklagil
2 11,1 27 64,3 16 88,9 15 35,7 18 100 42 100 <0,001
Hamurişi
- - 29 49,2 1 100 30 50,8 1 100 59 100 1,000
Tatlı, reçel, bal
- - 29 49,2 1 100 30 50,8 1 100 59 100 1,000
Süt, yoğurt
26 65,0 3 15,0 14 35,0 17 85,0 40 100 20 100 <0,001
Şekerli içecekler
1 25,0 28 50,0 3 75,0 28 50,0 4 100 56 100 0,613
Kırmızı et
4 66,7 25 46,3 2 33,3 29 53,7 6 100 54 100 0,417
Beyaz et
7 58,3 22 45,8 5 41,7 26 54,2 12 100 48 100 0,438
Pilav, makarna
6 30,0 23 57,5 14 70,0 17 42,5 20 100 40 100 0,044
Kuruyemiş
- - 29 51,8 4 100 27 48,2 4 100 56 100 0,113
Margarin, tereyağ
Bir aylık diyet tedavisi sonrasında kontrol ve müdahale grupları arasında her
gün sebze-meyve, kurubaklagil, süt-yoğurt tüketimleri bakımından istatistiksel olarak
anlamlı fark vardı (p<0,05). Kontrol grubundaki tüm bireyler (29 kişi) her gün sebze-
meyve tüketirken, müdahale grubundaki 10 kişi her gün sebze-meyve
tüketmediklerini belirtmişlerdir. Bir ayın sonunda katılımcıların hiçbiri fast-food,
bisküvi-çikolata-cips ve margarin tereyağı tüketmediklerini belirtmişlerdir.
85
Tablo 4.23: Kontrol ve müdahale grubundaki bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet tedavisi sonrasında her gün tükettikleri besinlerin karşılaştırılması Besin Kontrol grubu Müdahale grubu Evet Hayır Evet Hayır n % n % n % n % Sebze –meyve (başlangıç)
22 75,8 7 24,1 9 29 22 71
Sebze –meyve (1 ay sonra)
29 100 - - 21 67,7 10 32,3
Esmer ekmek (başlangıç)
7 24,1 22 75,8 1 3,2 30 96,8
Esmer ekmek (1 ay sonra)
27 93,1 2 6,9 29 93,5 2 6,5
Beyaz ekmek (başlangıç)
19 65,5 10 34,5 25 80,6 6 19,4
Beyaz ekmek (1 ay sonra)
1 3,4 28 96,6 - - 31 100
Kurubaklagil (başlangıç) 1 3,4 28 96,6 13 41,9 18 58,1 Kurubaklagil (1 ay sonra)
2 6,9 27 93,1 16 51,6 15 48,4
Hamurişi (başlangıç)
4 13,8 25 86,2 9 29 22 71
Hamurişi (1 ay sonra)
- - 29 100 1 3,2 30 96,8
Tatlı ,reçel,bal (başlangıç)
10 34,5 19 65,5 11 35,5 20 64,5
Tatlı ,reçel,bal (1 ay sonra)
- - 29 100 1 3,2 30 96,8
Süt –yoğurt (başlangıç)
13 44,8 16 55,2 4 12,9 27 87,1
Süt –yoğurt (1 ay sonra)
26 89,7 3 10,3 14 45,2 17 54,8
Fast-food (başlangıç)
2 6,9 27 93,1 1 3,2 30 96,8
Şekerli içecekler (başlangıç)
11 37,9 18 62 7 22,6 24 77,4
Şekerli içecekler (1 ay sonra)
1 3,4 28 96,6 3 9,8 28 90,3
Kırmızı et (başlangıç)
2 6,9 27 93,1 5 16,1 26 83,9
Kırmızı et (1 ay sonra)
4 13,8 25 86,2 2 6,5 29 93,5
Beyaz et (başlangıç)
4 13,8 25 86,2 2 6,5 29 93,5
Beyaz et (1 ay sonra)
7 24,1 22 75,8 5 16,1 26 83,9
Pilav,makarna (başlangıç)
16 55,2 13 44,8 19 61,3 12 38,7
Pilav, makarna (1 ay sonra)
6 20,7 23 79,3 14 45,2 17 54,8
Bisküvi,çikolata, cips(başlangıç)
12 41,4 17 58,6 6 19,4 25 80,6
Kuruyemiş (başlangıç)
3 10,3 26 89,7 5 16,1 26 83,9
Kuruyemiş (1 ay sonra)
- - 29 100 4 12,9 27 87,1
Margarin, tereyağ(başlangıç)
3 10,3 26 89,7 16 55,2 15 48,4
86
Araştırmanın sonunda kontrol grubundaki bireylerin tamamı her gün sebze-
meyve yemeye başlamıştır (artış %24,2). Müdahale grubundaki bireylerden her gün
sebze-meyve yiyenler araştırma sonunda %38,7 oranında artış göstermiştir.
Araştırmanın sonunda her gün esmer ekmek yeme oranı kontrol grubunda %69,
müdahale grubunda %90,3 oranında artış göstermiştir. Her gün beyaz ekmek
yiyenlerin oranı bir ayın sonunda, kontrol grubunda %62,1 oranında düşmüştür.
Müdahale grubundaki hiçbir birey araştırmanın sonunda beyaz ekmek yememektedir
(%80,6 oranında düşüş olmuştur). Kurubaklagil tüketimi kontrol grubunda %3,5,
müdahale grubunda %9,7 oranında artmıştır. Kontrol grubundaki bireylerden
araştırmanın sonunda hergün hamur işi yiyen birey yoktur. Müdahale grubunda
hergün hamur işi yiyenlerin oranı bir ayın sonunda %25,8 azalmıştır. Kontrol
grubunda araştırma sonunda hergün tatlı, reçel, bal yiyen birey yoktur. Müdahale
grubunda her gün tatlı, reçel, bal yiyenler %32,3 oranında azalmıştır. Her gün süt-
yoğurt tüketimi araştırmanın sonunda kontrol grubunda %44,9, müdahale grubunda
%32,3 oranında artmıştır. Araştırma sonunda her iki grupta da her gün fast-food,
bisküvi-çikolata-cips ve margarin-tereyağı tüketen birey yoktur. Şekerli içecek-
meyve suyu tüketimi araştırma sonunda kontrol grubunda %34,5, müdahale
grubunda %12,8 oranında azalmıştır. Bir ayın sonunda her gün pilav-makarna
tüketenler kontrol grubunda %34,5, müdahale grubunda %16,1 oranında azalmıştır.
87
Tablo 4.24: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçta ve bir aylık diyet tedavisi sonrasında fiziksel aktivite yapma durumlarının karşılaştırması Aktivite türü Kontrol grubu Müdahale grubu n % n % Yürüyüş (başlangıç)
7 24,1 5 16,1
Yürüyüş (1 ay sonra)
20 69 18 58,1
Yüzme (başlangıç)
1 3,4 - -
Yüzme (1 ay sonra)
1 3,4 - -
Aerobic (başlangıç)
1 3,4 - -
Aerobic (1 ay sonra)
2 6,9 - -
Koşu (1 ay sonra)
- - 1 3,2
Bisiklet (1 ay sonra)
1 3,4 - -
Yapmıyor (başlangıç)
20 69 26 83,9
Yapmıyor (1 ay sonra)
5 17,2 12 38,7
Araştırma sonunda yürüyüş yapan bireylerin oranı kontrol grubunda %44,9,
müdahale grubunda %42 artış göstermiştir. Herhangi bir aktivite yapmayanların
oranı kontrol grubunda %51,8, müdahale grubunda %45,2 düşüş göstermiştir.
88
Grafik 4.1: Bir aylık tedavi sonrasında iki grubun kilo farkları
3129N =
grup
müdahalekonrol
KIL
OFA
RK
10
8
6
4
2
0
-2
27
Bir aylık tedavi sonrasında kilo değişiminde müdahale grubunun orta değeri
daha fazla olmasına rağmen, kontrol grubunun kilo değişimi daha fazladır. Kontrol
grubunun maksimum değeri müdahale grubuna gore daha fazla bulunmuştur.
89
Tablo 4.25: Araştırmanın sonunda kontrol ve müdahale gruplarının kilo değişimleri Kilo farkı
(kg) Standart hata
Kontrol grubu
Ortalama 3,2733 0,43340
Ortalama için 95% güven aralığı Alt sınır 2,3855 Üst sınır 4,1611 5% düzeltilmiş ortalama 3,1656 Orta değer 2,6214 Varyans 5,447 Standart sapma 2,33394 Minimum 0,24 Maksimum 8,37 Dağılım 8,12 %50 dağılım 3,7574 Müdahale grubu
Ortalama 3,1888 0,30637
Ortalama için 95% güven aralığı Alt sınır 2,5631 Üst sınır 3,8145 5% düzeltilmiş ortalama 3,1522 Orta değer 3,1008 Varyans 2,910 Standart sapma 1,70579 Minimum 0,00 Maksimum 6,96 Dağılım 6,96 %50 dağılım 2,1999 P: 0,750
Araştırmanın sonunda müdahale ve kontrol grupları arasında ortalama kilo
değişimi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). Kontrol grubunun
ortalama kilo kaybı 3,2733 kg (minimum: 0,24 kg; maksimum: 8,37 kg), müdahale
grubunun ortalama kilo kaybı 3,1888 kg (minimum:0,00 kg; maksimum: 6,96 kg)
olarak bulunmuştur. %50 dağılımda ortalama kilo kayıpları kontrol grubunda 3,7574
kg, müdahale grubunda 2,1999 kg olmuştur.
90
Tablo 4.26: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki ve bir aylık tedavi sonrasındaki kilo ve BKI değerleri Kilo
(başlangıç)
Kilo (1 ay sonra)
BKI (başlangıç)
BKI (1 ay sonra)
Kontrol grubu
n 29 29 29 29
Ortalama
89,9276 87,0000 35,9577 34,7666
Standart sapma
15,13107 14,96689 6,19299 5,95815
Minimum
70,20 68,00 28,28 27,15
Maksimum
129,70 126,30 48,22 46,96
Müdahale grubu
n 31 31 31 31
Ortalama
94,7710 91,7968 37,2169 36,0438
Standart sapma
16,26244 16,11692 6,05202 5,98564
Minimum
70,00 66,00 28,23 27,10
Maksimum
135,80 133,00 53,05 51,95
P 0,290 0,206 0,348 0,333
Başlangıçtaki kilo ve BKİdeğerleri ile müdahale sonrası kilo ve BKİ degerleri
her iki grup arasında karşılaştırıldığında, bu değişkenler açısından istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Her iki grupta da bir aylık tedavi sonrasında
kilo ve BKİ değerlerinde düşüş gözlenmiştir.
91
Tablo 4.27: Bir aylık tedavi sonrasında iki kilogramdan fazla kilo kaybı olan ve olmayan bireylerin oranı İki kilogramdan fazla kilo kaybı
Kontrol grubu Müdahale grubu Toplam
n % n % n % Var
18
62,1
23
74,2
41
68,3
Yok
11
37,9
8
25,8
19
31,7
Toplam
29
100
31
100
60
100
P: 0,313
Bir ay içerisinde 2 kg’dan fazla kilo kaybetme açısından kontrol ve müdahale
grupları karşılaştırıldığında iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsız
bulunmuştur (p>0,05). Müdahale grubunda iki kilodan fazla kilo kaybeden bireyler
kontrol grubuna göre %12,1 daha fazladır.
Tablo 4.28: Araştırmaya katılan bireylerin başlangıçtaki beden imgesi uğraşı ölçeği puanları Beden imgesi uğraşı ölçeği puanı
Kontrol grubu Müdahale grubu P
n ortalama Standart sapma
n ortalama Standart sapma
Başlangıç 29 58,6897 16,33162 31 61,9355 13,09182 0,398 1 ay sonra 29 52,4138 18,85569 31 57,6452 11,61765 0,254
Müdahale ve kontrol grupları arasında beden imgesi uğraşı puanları açısından
araştırma başlangıcında ve sonunda istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05).
Bir aylık diyet tedavisi sonunda beden imgesi uğraşı puanlarında, kontrol grubunda
6,3, müdahale grubunda ise 4,3 puanlık düşüş olmuştur.
92
5. TARTIŞMA ve SONUÇ
Birçok çalışmada erkek ve kadınların vücut ağırlıklarına karşı farklı tutumlar
sergileyip ağırlıklarını kontrol etmek için farklı yöntemler kullandığından
bahsedilmektedir. Bazı çalışmalar toplumların geliştikçe, kadınların obeziteye karşı
erkeklerden daha sert bir tavır takındığını göstermiştir. Buna ek olarak obez
kadınlara obez erkeklerden daha negatif yaklaşılmaktadır. Bu kadınlar, daha ince bir
vücuda kavuşmak için kaynaklarını seferber edip diyet ve egzersiz eşliğindeki daha
sağlıklı bir yaşam tarzına erkeklerden daha hızlı uyum sağlamaktadır (28).
Bu araştırmanın örneklemi 60 kadından oluşmaktaydı.
TURDEP çalışmasına göre Türk kadınlarının %29’u obez, buna ek olarak
%27’si fazla kiloludur. Bunda kadınların daha çok evde çalışmasının ve fiziksel
aktivite alışkanlıklarının bulunmamasının payı büyüktür (34).
Bu araştırmaya katılan kadınların çoğunluğu ev hanımlarından oluşmaktaydı
( Tablo 4.1).
Teksas’ta yapılan, veri kaynağı olarak “behavioral risk factor surveillance
system” (BRFSS) çalışmasının kullanıldığı bir araştırmanın sonuçlarında eğitim
düzeyinin hem kadınlarda hem de erkeklerde obez olma riskine etkisi görülmemiştir.
Eğitim düzeyi ile obezite riski arasında zayıf bir bağlantı vardır. Erkeklerde ve
kadınlarda eğitim düzeyi arttıkça obezite riskinde hafif bir azalma görülür (31).
İsveç’te 25-74 yaş arası kadın ve erkek 6394 kişi üzerinde yapılan toplum bazlı
kesitsel bir çalışmayla eğitim ile obezite arasındaki bağlantının bir kısmının (%18-
%29) yaşam tarzı faktörleriyle açıklanabileceği gösterilmiştir. Ayrıca bu çalışmayla
eğitim seviyesi ve obezite arasındaki bağlantıya etki eden en önemli yaşam tarzı
faktörlerinin fiziksel aktivite ve aşırı alkol kullanımı olduğu ve bu etkinin erkeklerde
kadınlara göre daha belirgin olduğu gösterilmiştir. Sosyoekonomik düzeyi belirlemek
için eğitim ve gelir düzeyleri kullanılmıştır. Eğitim düzeyi genç erişkinlikte
belirlenmekte ve yaşam boyu pek değişmemektedir. Bu yüzden ileri yaştaki sosyal
statü değişikliklerini kapsamasa da güvenilir bir göstergedir. Eğer eğitim düzeyi
93
kişinin egzersiz, diyet gibi ağırlıkla ilgili davranışlarını etkiliyorsa eğitim düzeyi
yüksek kişilerin obeziteyle ilişkili sağlık durumları hakkında daha uyanık ve bilgili
olmaları gerekir. Diğer yandan gelir düzeyi kişinin yaşamını değiştirme potansiyeline
sahiptir. Gelir düzeyi temelde yiyecek alımını kolaylaştırır ve fiziksel aktivitelere
katılım imkanını arttırır (28).
1959 Metropolitan Halk Sigortası ağırlık ve boy tablosuna göre fazla kilolu
bireylerle yapılan bir araştırmada ABD’deki bütün ırklar ve cinsiyetler için fazla
kilolu olma yüzdesi eğitim düzeyiyle ters orantılı olarak bulunmuştur (29).
1998 Korean National Health and Nutrition Examination Survey’e gore
erkeklerde gelir düzeyi ile beden kitle indeksi ve bel çevresi arasında doğru orantı ,
kadınlarda eğitim düzeyi ile beden kitle indeksi ve bel çevresi arasında ters orantı
vardır. En yüksek gelir grubu diğer gruplarla karşılaştırıldığında, bu gruptaki hem
erkek hem de kadınların beden kitle indeksi ve bel çevresi daha yüksek bulunmuştur.
En yüksek eğitimli (>13yıl) grup diğerleriyle karşılaştırıldığında, bu gruptaki
erkeklerin beden kitle indeksi diğerlerinden daha yüksekken kadınlarda en düşük
eğitim seviyesine sahip olanların en şişman oldukları görülmüştür (28).
Eğitim ve gelir seviyesi gelişmekte olan ülkelerde obezite prevelansı ile doğru
orantılıdır. Ülkenin gelişmişlik düzeyi arttıkça kadınlardaki obezite sıklığı gelir
düzeyiyle doğru, eğitim düzeyiyle ters orantılı hale, erkeklerde ise sadece gelir
düzeyiyle doğru orantılı hale gelir. Bir başka çalışma ise yüksek gelirin obezite için
risk faktörüyken, yüksek eğitim düzeyinin koruyucu olduğunu göstermiştir (28).
Kontrol ve müdahale grupları arasında öğrenim durumu açısından istatistiksel
olarak anlamlı fark yoktu (Tablo 4.2) . Araştırmaya katılan bireylerin çoğunluğu
ilkokul mezunuydu. Literatür bilgileri, eğitim düzeyinin düşük olması ile kadınlarda
obezite görülme riskinin arttığını göstermektedir. Bu çalışmaya katılan kadınların
çoğunluğunun eğitim seviyesi düşüktür.
94
Obeziteye neden olabilen hatalı davranışlardan bazıları:
• Çok fazla yemek,
• Hızlı yemek, büyük lokmalar almak, az çiğnemek, çatalı-kaşığı elinden hiç
bırakmamak,
• Öğün atlamak, öğün aralarında sürekli bir şeyler atıştırmak,
• Yemek yerken başka aktivitelerle uğraşmak (sohbet etmek, TV seyretmek,
okumak vb),
• Sıkıntı veya stresli durumlarda aşırı yemek,
• Ziyaret ve davetlere sık sık katılmak ve ikramları reddedememek,
• Akşam yemeğinden sonra yatıncaya kadar sürekli yemek,
• Su içmemek veya az içmek,
• Özellikle çalışan kişilerde, akşam eve geldikten sonra yemek zamanına kadar
atıştırmak ve sonra tekrar yemek yemek (12).
Araştırma başında kontrol ve müdahale grupları arasında kilo alma
nedenlerinden davetler, TV karşısında atıştırma ve düşük fiziksel aktivite istatistiksel
olarak anlamlı bir fark göstermiştir (Tablo 4.4). Televizyon karşısında atıştırma,
davetler ve düşük fiziksel aktiviteyi kilo alma nedeni olarak gösteren katılımcıların
çoğunluğu müdahale grubundaydı. Bu davranışlar literatür bilgileriyle uyumlu olarak
obeziteye neden olan hatalı davranışlar arasına değerlendirilmektedir.
Toplumun obezite sıklığının artmasında besin alımı ve hatalı yeme davranışı
önemlidir. En önemlisi ise aşırı yemek yeme davranışıdır. Geniş popülasyon
çalışmalarında kişi başına eklenen enerji, ortalama BKİ ile güçlü bir ilişkiye sahiptir.
Bu da fazla kilolu ve obez prevelansının artmasına neden olabilmektedir (22).
Duygusal gerginlik sıklıkla aşırı yeme ile ilişkilidir. Bu kişiler kısa zaman
dilimlerinde çok yemek yerler ve bunu yaparken de kontrollerini kaybederler (18).
95
Çevresi tarafından durmadan zayıflaması konusunda baskı gören, eleştirilen
obez kişiler olumsuz beden imajı geliştirirler. Eğer bu problemle baş etmek için kişi
psikolojik destekle sağlıklı savunma mekanizmaları geliştirmezse kaçış olarak yemek
yemeyi seçer ve zayıflaması zorlaşır. Dolayısıyla bir kısır döngü içine girer (41).
Obez hastaların çoğunda sıkıntı, üzüntü ve sinirlilik sonrası yemek yeme
davranışı gözlenmektedir. Bu davranış biçimi bu hastaların yaşam olaylarından kolay
etkilenip yeterli savunmalar oluşturamadıklarının bir sonucu olarak kabul edilebilir.
Ayrıca sıkı bir diyet uyguluyor olmak ve yeme davranışını yeni öğrenilen tekniklerle
kontrol altına almaya çalışmak bu kişilerde sıkıntı ve yorgunluk hissine neden
olabilir (1).
Başlangıçta, kontrol ve müdahale grupları arasında sıkıntı, üzüntü, mutluluk
nedeniyle daha fazla yemek yeme açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark
yokken, neşeli, mutlu olduklarında daha fazla yemek yeme açısından istatistiksel
olarak anlamlı fark vardı (Tablo 4.5).
Bir aylık diyet tedavisi sonunda, kontrol ve müdahale grupları arasında duygu
durumuna göre daha fazla yemek yeme açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark
yoktu (Tablo 4.6).
Başlangıçta neşeli, mutlu olduğunda daha fazla yemek yiyenlerin oranı
müdahale grubundaki bireylerde daha fazlaydı. Araştırma sonunda müdahale
grubundaki bireylerde neşeli, mutlu olduğunda daha fazla yemek yiyenlerin oranında
düşüş gözlenmiştir. Sıkıntı, üzüntü, mutsuzluk nedeniyle daha fazla yemek
yiyenlerin oranı, bir aylık tedavi sonrasında her iki grupta da düşüş göstermiştir.
Davranış değişikliği süreci bir çok problem çözme tekniğinden oluşur. Davranış
zinciri bu tekniklerden biridir ve hastayı istenmeyen davranışa götüren olaylar
zincirini tanımlar. Örneğin aşırı yeme episodları geçiren biri onu bu duruma götüren
olaylar zincirini anlayabilirse davranış değişikliği ile bu zinciri bir yerde kırabilir.
Örneğin televizyon karşısında çok yiyen biri yemek yerken televizyon olmayan bir
odaya geçebilir (11).
96
Bir aylık diyet tedavisi sonunda kontrol ve müdahale grupları arasında yemek
sırasında yapılan aktiviteler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmuştur
( Tablo 4.9).
Araştırma sonunda yemek yerken televizyon izleyenlerin oranı kontrol grubunda
sabit kalırken, müdahale grubunda azalmıştır. Yemek sırasında aktivite
yapmayanların oranı her iki grupta da artış göstermiştir. Müdahale grubuna verilen
davranış değişikliğine yönelik beslenme eğitiminin bir parçası da yemek sırasında
sadece yemek yemeye odaklanıp, başka bir aktiviteyle ilgilenmemelerini sağlamaktı.
Sonuçlar, müdahale grubundaki bireylerin kontrol grubundaki bireylere gore yemek
sırasında yaptkları aktiviteleri daha büyük oranda azalttığını göstermiştir.
Davranış değişikliği tedavisinde uygulanan tekniklerden biri yeme eylemini
yavaşlatmadır. Doyma hissi yaklaşık 20 dakikada oluşur ve hızlı yiyen biri bu
zamanda tokluk hissetmeden çok fazla kalori alabilir. Yemeyi yavaşlatmak için bir
çok teknik vardır. Kişiye bir lokma yemek aldıktan sonra çatal ve kaşığı bırakıp
ellerini masaya koyup yavaşça çiğnemesi söylenir. Çatal bıçak gerektirmeyen
sandviç gibi yemekleri de her lokmadan sonra masaya koyup güzelce çiğneyip sonra
yutmalıdır. Gerçekten hızlı yiyen biri için bu teknikleri uygulamak çok zordur. Kişi
bir kaç lokmadan sonra yapması gerekenleri unutabilir. Unutmasını engellemek için
kişiden tabağının yanına veya üzerine “çatal bıçağını masaya koy” ya da “yavaş ye”
gibi küçük kağıtlar koyması istenebilir. Daha yavaş yemek, yemeğin tadının daha
iyi alınmasını ve yemenin daha zevkli bir eylem olmasını sağlar. Kişi bu sayede daha
az yediğini de fark edebilir. Bir çalışana yemek için 30 dak. zaman verildiğinde bu
zamanın hepsini yemek yemek için değerlendirmeli, araya başka işler sokmamalıdır.
Birinin zamanını yeniden düzenlemek davranışsal tedavinin kritik bir parçasıdır (13).
Başlangıçta kontrol ve müdahale grupları arasında yemek yeme hızları açısından
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Bir aylık diyet tedavisi sonunda kontrol ve
müdahale grupları arasında yemek yeme hızları açısından istatistiksel olarak anlamlı
bir fark oluşmuştur ( Tablo 4.12). Kontrol grubundaki bireylerin hızlı yemek yeme
oranları müdahale grubuna gore daha yüksek bulunmuştur. Müdahale grubundaki
bireylerde yemeklerini orta hızda yiyenlerin oranı artmıştır.
97
Bireyin, ailenin ve toplumun birinci amacı; sağlıklı ve üretken olmaktır. Sağlıklı
ve üretken olmanın simgesi, bedenen, aklen, ruhen ve sosyal yönden iyi gelişmiş bir
vücut yapısı ve bu yapının bozulmadan uzun süre işlemesidir. İnsan sağlığı
beslenme, kalıtım, iklim ve çevre koşulları gibi bir çok etmenin etkisi altındadır. Bu
etmenlerin başında beslenme gelir (50).
ABD’deki erişkinlerin üçte ikisinin diyet yada egzersiz ile kilo vermeye ya da
kilosunu korumaya çalıştığı tahmin edilmektedir (17).
Kilo yönetimi hastanın, beden kitle indeksi, risk faktörleri, daha önceki kilo
verme girişimleri ve kişisel tercihleri gözetilerek planlanmalıdır. Kiloyu korumadaki
başarı düzenli fiziksel aktivite, düşük yağlı besinler, düzenli tartılma, kendini
gözlemleme ve kaliteli profesyonel destekle mümkündür. Kilonun geri alınması hata
olarak görülmemelidir. Bu kronik ve tekrarlayıcı durumda verilen kilonun geri
alınması normaldir ve kilo yönetimi planına, davranış değişikliğine tekrar
odaklanılarak kilo vermek için yeni bir hamle yapılmasını gerektirir (16).
Beslenme, insanın büyüme, gelişme, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre
yaşaması için gerekli olan öğeleri alıp vücudunda kullanmasıdır (50).
Yeterli beslenme, genellikle vücudun yaşamı ve çalışmasını sürdürebilmesi için
gerekli enerjinin sağlanması anlamına gelirken, dengeli beslenme enerji yanında
bütün besin öğelerinin gereksinim kadar sağlanması olarak tanımlanmaktadır.
Örneğin, yağ, şeker, nişastadan zengin bazı besinler alındığında enerji ihtiyacının
karşılanmasına karşın, protein, vitamin ve minerallerin yetersizlikleri ile büyüme,
gelişme ve sağlık durumu bozulabilmektedir (39).
Yetersiz ve dengesiz beslenme durumunda vücudun büyümesi, gelişmesi ve
normal çalışmasında aksaklıklar olacağından, yeterli ve dengeli beslenme sağlığın
temelidir. Yetersiz ve dengesiz beslenme birçok hastalığın (beriberi, pellegra,
skorbüt, marasmus, raşitizm gibi) doğrudan sebebi olduğu gibi, diğer birçok
hastalığın (kızamık, boğmaca, verem, ishal gibi) kolay yerleşmesinde ve ağır
seyretmesinde de önemli rol oynar. Yetersiz ve dengesiz beslenen bir kişinin vücudu
mikroorganizmalara karşı dayanıklı değildir. Bu bakımdan bu gibi kimseler kolay
hasta olurlar ve hastalıkları ağır seyreder. Ayrıca, herhangi bir besin öğesinin yetersiz
98
alınması durumunda vücutta o besin öğesinin görevi yerine getirilemeyeceğinden
vücut çalışması aksar ve hastalık baş gösterir (51). Bugüne değin yapılan bilimsel
araştırmalar insanın yaşamı için 40’ı aşkın türde besin öğesine gereksinimi olduğunu
ortaya koymuştur. Ayrıca, bilimsel araştırmalarla, insanın, sağlıklı büyüme ve
gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için bu öğelerin her birinden
günlük ne kadar alması gerektiği de belirlenmiştir (50).
Yeterli ve dengeli beslenme çerçevesinde, günlük enerji ve besin öğesi
gereksinimlerinin düzenli öğünler şeklinde ve her öğünde uygun besin örüntüsü ile
sağlanması önemlidir (52).
Araştırma başında kontrol ve müdahale grubu günlük öğün sayısı, ev dışında
beslenme ve günlük su tüketimi açısından birbirinden farklıydı. Buna göre kontrol
grubunun günlük öğün sayısı, ev dışında öğün tüketimi, ve günlük içilen su miktarı
daha fazlaydı (Tablo 4.14). Kontrol grubundaki bireylerin müdahale grubuna göre ev
dışında daha fazla öğün tüketmeleri kontrol grubunu oluşturan bireylerin yarısının
çalışan kesim olmasından kaynaklanıyor olabilir. Müdahale grubundaki bireylerin
büyük çoğunluğu ev hanımıydı. Fiziksel aktivite açısından başlangıçta gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu.
Araştırma sonunda kontrol ve müdahale grubu günlük öğün sayısı, günlük su
tüketimi, haftalık fiziksel aktivite sıklığı ve süresi açısından birbirinden farklıydı.
Buna göre kontrol grubunun günlük öğün sayısı, günde içilen su miktarı, fiziksel
aktivite yapma sıklığı ve süresi daha fazlaydı (Tablo 4.15).
Su, vücudun en önemli bileşenlerinden biridir. Organizma için oksijenden sonra
en önemli yaşamsal ögedir. Vücut ağırlığının %60-70’i, kas dokusunun ise %70-75’i
su içermektedir. Buna karşın yağ dokusunun sadece %10-15’i sudan oluşmaktadır.
Bu oranlar yaş, cinsiyet ve vücut yağ oranına göre değişmektedir (53).
Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri ve bu sayede vücut fonksiyonlarının yerine
getirilmesi vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Bu dengenin
korunmasına hidrasyon denir. Vücudun su dengesi; solunum yoluyla, idrarla, terle ve
dışkı ile kaybedilen su miktarının içilen su, sulu içecekler ve yiyecekler içindeki su
miktarları ile sağlanır. Sıcak havalarda, fazla fiziksel aktivite yapıldığında, fazla
99
proteinli ve tuzlu besinler tüketildiğinde, terleme ve idrarla, vücut ısısını arttıran
ateşli hastalıklarda ise solunum yolu ile sıvı kaybı artar. Böyle durumlarda vücudun
sıvı/su gereksinmesinde de artış olur (54).
Günlük alınan su, atılan suya eşit olmalıdır. Atılan su, alınandan az olduğunda
ödem, fazla olduğunda dehidratasyon gelişmektedir. Vücuttan günde yaklaşık 2500
ml su atılmakta ve aynı miktarda suyun çeşitli yollarla vücuda alınması
gerekmektedir.Günlük en az 2-3 litre sıvı tüketilmelidir. Beslenme programı,
vücuttaki metabolizma artıklarının atılabilmesi için yeterli miktarda sıvı sağlamalıdır.
Ayrıca yeterince su içilmesi konstipasyonun önlenmesinde de oldukça etkilidir (54).
Bu çalışmanın sonunda kontrol ve müdahale grubunda günlük su tüketiminde
artış olmuştur.
Son yıllarda obezite görülme oranındaki artışın temel nedenlerinden biri olarak
fiziksel aktivitenin azalması kabul edilmektedir. Bu nedenle obezitenin önlenmesi,
tedavisi ve ağırlık kaybı sonrasındaki ağırlık korumada fiziksel aktivite tedavi
planının içerisinde yer almalıdır. Genel olarak her üç durumda da yapılması gereken
fiziksel aktivitenin süresi ve şiddeti konusunda fikir birliği bulunmamaktadır.
Fiziksel aktivitesi düşük olan bireylerin daha fazla ağırlık kazandıkları kabul
edilmekte, ağırlık kaybetmek için fiziksel aktivite yapılmasının yağsız doku ve
metabolik hızın korunmasında etkisi üzerinde durulması gereken bir konu olarak
dikkatimizi çekmektedir. Ayrıca ağırlık kaybı sonrasında ağırlığı korumak amacıyla
fiziksel aktivitesini artıran bireylerin çok daha başarılı oldukları saptanmıştır. Ağırlık
yönetiminde bireylerin fiziksel aktivitesini arttırmaya yönelik çeşitli stratejilerin
geliştirilmesi ve bireye özgü egzersiz önerilerinin olmasının gerekliliği
unutulmamalıdır (20).
Son yıllarda fiziksel aktivitenin sağlık üzerine olumlu etkilerinin daha iyi
anlaşılmasına rağmen, aktivitenin azalmasında en büyük etkenin, çevresel
faktörlerdeki değişiklikler olduğu kabul edilmektedir. Avrupa’da 1950’li yıllarda
alışveriş (yürüyerek gitme, taşıma) için haftada 2400 kalori harcanırken, 2000’li
yıllarda ulaşım araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte alışveriş için sadece 276
kalorinin, yine 1950’li yıllarda çamaşır yıkamak için haftalık 1500 kalori
100
harcanırkan, şu an sadece haftalık 270 kalorinin harcanması, fiziksel aktivitenin
azalmasını gösteren çarpıcı örnekler olarak gösterilebilir (20).
Araştırmanın başında ve sonunda kontrol grubundaki bireylerin fiziksel aktivite
yapma sıklığı ve süresi müdahale grubuna göre daha fazla bulunmuştur. Bu durum
kontrol grubundaki bireylerin araştırmanın başında müdahale grubundaki bireylere
göre daha fazla fiziksel aktivite yapıyor olmalarından kaynaklanabilir. Araştırma
sonunda iki grubun da fiziksel aktivite yapma sıklığı ve süresi artmıştır.
Metabolizmanın düzenli çalışması için, günlük yaşam koşulları da dikkate
alınarak, yemeklerin günde 3-6 öğün şeklinde düzenlenmesi ve öğünler arası sürenin
3-4 saat olması gerekmektedir. Sık aralıklarla beslenme, gereğinden fazla yemeyi
önler, acıkmayı geciktirir ve bir sonraki öğünde besin alımını azaltır (54).
Özellikle zayıflama diyetlerinde öğün sayısının arttırılması hedeflenir. Öğün
atlamanın en büyük sakıncaları metabolizmayı yavaşlatması, yetersiz besin ögesi
alımına neden olması ve bir sonraki öğünde daha fazla besin tüketmeye neden
olmasıdır. Günlük 3 ana öğüne ek olarak alınan ara öğünler günlük enerji
gereksiniminin üzerinde olmadıkça sağlık için yararlıdır. Sık tüketilen öğünlerin
metabolik hızı arttırarak ekstra enerji harcamasına neden olduğu bilinmektedir
(48,53).
Araştırma başında katılımcıların çoğunluğu günde iki ve üç öğün gıda
tüketiyordu. Yalnızca bir katılımcı altı öğün tüketmekteydi. Müdahale sonrasında
olguların hiçbiri iki öğün gıda tüketmezken, günde 6 öğün yemeye başlayanların
oranında artış olmuştur. Günde 6 öğün yemeye başlayanlar istatistiksel olarak
anlamlı bir farkla artmıştır (Tablo 4.16). Araştırmanın sonunda günlük öğün
sayısında her iki grupta da artış görülmüştür.
Kontrol ve müdahale grupları arasında başlangıçta ve 1 ayın sonunda öğün
atlama açısından anlamlı bir fark yoktu. Bir aylık tedavi sonrasında ‘öğün atlar
mısınız’ sorusuna hayır yanıtını verenler iki grupta da artmıştır. Araştırmanın
sonunda müdahale grubundaki bireylerden hiçbiri bu soruya evet yanıtını
vermemiştir.
101
Yemek yemek özellikle de obez insanlarda genelde fiziksel ihtiyaçtan çok
duygusal ihtiyaçlardan kaynaklanır (41). Aşırı şişmanlarda en sık görülen psikolojik
bozukluklardan biri tıkınırcasına yeme bozukluğudur (40).
Kalorisi düşük olan diyetler yeme bozukluğu olan obez olan insanlar için
motivasyonu düşürdüğü için aşırı yeme krizlerine ve atıştırmalara sebep olabilir.
Yeme bozukluğu olan obez kişilerin olmayanlara göre diyet programlarına daha kısa
sürede sonlandırıp kaybettikleri ağırlığı daha hızlı geri aldıkları gözlenmiştir (41).
Ayrıca bu hastaların kilo verme tedavisini bırakma riskleri çok daha yüksektir ve
hangi zayıflama metodu seçilirse seçilsin bu hastalar özel olarak ele alınmalıdır (40).
Bu çalışmada yeme bozuklukları sorgulanmamış, ancak olası riskler göz önüne
alınarak hastalara çok düşük kalorili diyet uygulanmamıştır.
Araştırma başında ve 1 ay sonra kontrol ve müdahale grupları arasında aç
olmadan atıştırma durumu açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı. Bir aylık
tedavi sonrasında müdahale grubundaki bireylerden ‘aç olmadan atıştırır mısınız’
sorusuna evet yanıtını veren olmamıştır. Bazen yanıtını verenlerin oranı artmıştır.
Büyüme, gelişme, yenilenme onarım gibi her türlü faaliyetin yerine
getirebilmesi, vücut ağırlığının normal düzeye ulaşması ve bu düzenin korunması
yeterli ve dengeli beslenme ile sağlanır (36). Bunun için diyete çeşitlilik
kazandırmak, yağ ve kolesterol tüketimini sınırlamak, özellikle doymuş yağ
tüketimini azaltmak ve çoklu doymamış yağ asitlerini önerilen düzeylerde tüketmek,
kompleks karbonhidratların (nişasta) ve posadan zengin yiyeceklerin tüketimini
artırmak, aşırı ve sık şeker (monosakkarit ve disakkarit) tüketiminden kaçınmak,
alkol ve tuz tüketimine dikkat etmek gerekmektedir (55).
Beslenme rehberlerinin önerdiği elzem besin ögeleri, bir besin veya besin
grubunun değil, bir çoğunun birlikte tüketilmesi ile karşılanabilir. Bu görüş ile
bireylerin diyetlerinde çeşitliliğin sağlanması gerekliliği beslenme biliminin ilkesi
haline gelmiştir. Bu nedenle, sağlığın korunması ve elzem besin öğelerinin yeterli
miktarlarda alımının sağlanması için yüksek kaliteli diyet tüketimini de içeren besin
grupları dahilindeki besin çeşitliliğinin artırılması bir çok beslenme rehberinde
önerilmektedir (39,56,57).
102
Değişik zamanlarda, dünyanın değişik ülkelerinde; ve hatta aynı ülkede farklı
gruplarda/alt kültürlerde; yemek yeme alışkanlıkları birbirlerinden oldukça farklıdır.
Beslenme modellerindeki değişikliklerin farkında olmak ve bunların ekonomik,
sosyal demografik faktörler ve sağlık ile olan ilişkilerini keşfetmek, beslenme
alışkanlıklarının nedenlerini ve sonuçlarını anlamamıza önemli ölçüde ışık
tutmaktadır ve tutacaktır. Kuşkusuz bu da, dünyadaki insanların daha sağlıklı
beslenmeleri için gereken değişikliklerin yapılabilmesi ve sistematik olarak daha çok
geliştirilebilmesi konusunda yardımcı olacaktır (58).
Obezitenin yaygınlaşması, enerji yoğunluğu fazla besinlerin tüketimi (posası
düşük besinler, şeker içeren ve tatlandırılmış içecekler), düşük fiziksel aktivite ve
sedanter yaşam ile ilintilidir (4).
Enerji alımındaki artışın nedeni yetişkinlerde ev dışında beslenmenin artması,
porsiyon büyüklüğü, şekerle tatlandırılmış içeceklerin tüketimi ve atıştırma olarak
olarak gösterilmektedir (4).
Son yıllarda yemek sektöründe kişilere kolay ulaşılabilir, fazla pahalı olmayan,
lezzetli ve büyük porsiyonlu yiyecekler sunulmaktadır. Hemen tüketilebilir gıdaların
porsiyonları giderek büyümektedir ve bu eğilim ABD’deki obezite prevelansı artışı
ile paralellik gösterir. Büyük porsiyonlu yiyecekler fazla enerji alımına, dolayısıyla
obeziteye sebep olmaktadır. Bir çok çalışma yemekler dışarıda yendiğinde
porsiyonların büyüklüğüne bağlı olarak daha fazla yemek tüketildiğini, bunun da
obezite prevelansını daha çok etkilediğini göstermiştir (21).
Bir çok insan uygun bir porsiyonun nelerden oluştuğundan haberdar değildir.
Kişileri porsiyon büyüklükleri konusunda eğitmek uygun bir yaklaşım olabilir. Daha
ufak porsiyonlar sunulan restoranlar tercih edilebilir, tabak masaya ilk geldiğinde bir
kısmı ayrılabilir ve evdeki yemekte daha küçük servis kaşıkları kullanılabilir. Enerji
kısıtlamalı diyetlere porsiyon kontrolü de eklendiğinde verilen kilo miktarının
artacağı düşünülmektedir (21).
Yaşam tarzı değişikliği ölçütleri, kilo kaybı için kullanılan diğer yöntemlerden
bağımsız olarak, kilo verme ve bunu sürdürmenin içinde yer aldığı önemli bir
yöntemdir. Bu ölçütler ayrıca normal kilodaki popülasyona da fazla kilo ve bunun
103
getireceği problemlerden uzak durma konusunda rehberlik eder. Yaşam tarzı
değişiklikleri besin alımını azaltmak için şu hedeflere odaklanmalıdır: Yağ alımını
azaltmak, yağsız protein alımını arttırarak doygunluğu sağlamak, insulin direnci
olanlarda düşük glisemik indeksli gıdaların alımını sağlamak, porsiyon miktarlarını
izlemek, sıvılarla fazla kalori alımından uzak durmak, sağlıklı alkol tüketimi
konusunda tavsiyede bulunmak. Denklemin harcama tarafında ise hareketli bir
yaşam tarzı ve fiziksel aktivitenin arttırılması desteklenmeli, sedanter davranışların
azaltılması gerekliliği vurgulanmalıdır. Kilo kaybı ve bunun korunması artmış
fiziksel aktivite ve egzersiz ile birlikte sağlanırsa hastaların insulin direnci ve
kardiyovasküler riskleri azalır, psikolojik değerleri gelişme gösterir ve yağ dokusu
dışındaki kilo kaybı en üst düzeyde engellenir (16).
Birleşik devletlerde obezitenin ulusal bir salgın olduğu çok iyi bilinmekte ve
buradaki erişkinlerin %65’inin obez ya da fazla kilolu olduğu tahmin edilmektedir.
Geçen bir kaç on yıllık sürede meşrubat tüketimindeki artış obezitedeki bu artışla
paralellik göstermiştir. Geçen son 30 yıllık sürede meşrubat tüketimi 3 kat artarak
kişi başı günlük 350 ml’ye çıkmıştır. Adolesan erkeklerin %73’ü, kızların %62’si her
gün meşrubat tüketmektedir. Konuyla ilgili çalışmaların çoğu meşrubat tüketimi ile
vücut ağırlığı arasında bağlantı bulmuştur (23).
Geçen bir kaç on yıl içinde şekerle tatlandırılmış meşrubat tüketimi artarken süt
tüketimi oldukça azalmıştır. 1977 ile 2001 yılları arasında sütte alınan enerji miktarı
%38 düşmüştür. Bu karşılıklı değişim günlük protein, kalsiyum, fosfor, çinko ve A
vitamini alımının düştüğünü göstermektedir. Gençlerde sütün yerine meşrubat
alımının artmasının osteoporoz ve kırık riskini arttırdığı gösterilmiştir. Bazı
araştırmacılar tarafından süt tüketiminin azalmasının kilo artışı ile ilgisi olabileceği
çünkü sütün yerine daha yüksek kalorili meşrubatların tüketildiği hipotezi öne
sürülmektedir (23).
Araştırmanın sonunda öğün aralarında bisküvi, çikolata, cips yiyenlerin oranı iki
grupta da düşüş göstermiş, müdahale grubundaki bireylerin tamamı bu yiyekleri
yemeyi bırakmıştır (Tablo 4.19). Kuruyemiş tüketimi kontrolsüz olduğunda yüksek
kalori alımına neden olabilir. Bir ayın sonunda öğün aralarında kuruyemiş yiyenlerin
oranı kontrol ve müdahale grubunda azalmıştır. Tedavi sonunda kontrol grubunda
104
öğün aralarında tatlı yiyen birey yoktur. Müdahale grubunda bir ayın sonunda öğün
aralarında meyve-kuru meyve yiyenlerin oranı artmıştır. Kontrol grubundaki bütün
bireyler öğün aralarında meyve-kuru meyve yemeye başlamıştır. Öğün aralarında
süt-yoğurt tüketenlerin oranı iki grupta da artmıştır. Bir ayın sonunda müdahale
grubundaki bireylerden hiçbiri öğün aralarında hamur işi yemediğini belirtmiştir. Bu
sonuçlar, araştırma sonunda katılımcıların öğün aralarındaki besin seçimlerinin daha
sağlıklı olmaya başladığını düşündürmektedir.
Araştırmanın sonunda kontrol grubundaki bireylerin tamamı her gün sebze-
meyve yemeye başlamıştır. Müdahale grubundaki bireylerden her gün sebze-meyve
yiyenlerin oranı artmıştır. Her gün esmer ekmek yeme oranı kontrol ve müdahale
grubunda büyük oranda artarken, beyaz ekmek yiyenlerin oranı azalmıştır. Müdahale
grubundaki hiçbir birey araştırmanın sonunda beyaz ekmek yememektedir.
Araştırmanın sonunda kontrol grubunda hergün hamur işi, tatlı, reçel, bal tüketen
birey yokken, müdahale grubunda bu yiyecekleri hergün tüketen bireylerin oranı
azalmıştır. Her gün süt-yoğurt tüketenlerin oranı iki grupta da artarken, şekerli
içecek, meyve suyu, pilav, makarna tüketimi araştırma sonunda azalmıştır. Bir ayın
sonunda katılımcıların hiçbiri fast-food, bisküvi-çikolata-cips ve margarin tereyağı
tüketmediklerini belirtmişlerdir (Tablo 4.23) . Hastaların günlük besin seçimleri daha
düşük kalorili ve besin ögeleri açısından daha zengin yiyeceklere yönelmiştir.
Diyet ve egzersiz kilo vermek isteyen kadın ve erkekler için en sık adından söz
edilen iki yöntemdir (59).
Yapılan birçok çalışmada diyet sonrası ağırlık kaybını korumada fiziksel
aktivitenin etkili olduğu belirlenmiş ve diyet sonrası fiziksel aktivitesini arttıran
bireylerin, ağırlık kayıplarını daha iyi korudukları saptanmıştır. Fiziksel aktivitenin
ağırlık kaybı sonrası ağırlık kontrolüne etkisini saptamaya yönelik 3 çalışmada;
ağırlık kaybı sonrasındaki süreçte , kontrol grubunda 6 kg, egzersiz yapan bireylerde
4,8 kg geri ağırlık kazanımının olduğu belirlenmiştir. Bir metaanalizde, egzersizin
ağırlık kaybı sonrasında ağırlık kontrolüne etkileri incelenmiştir. Fiziksel olarak aktif
olan grupta 21 kg ve fiziksel olarak aktif olmayan grupta 22 kg’lık ağırlık kaybını
takiben 2,7 yıl sonraki incelemede, fiziksel olarak aktif olan grupta 15 kg, aktif
olmayan grupta ise 7 kg ağırlık kaybının korunduğu belirlenmiştir (20).
105
Obezitedeki kilo kaybı için diyet, egzersiz ve diyetle birlikte egzersiz
programlarının tedavideki etkinliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir çalışmada
veri kaynağı olarak son 25 yıllık literatürdeki ilgili araştırmalar taranmıştır.
Çalışmaların kabul edilme kriterleri olarak: Çalışmada diyet, egzersiz ya da diyetle
birlikte egzersiz kullanılmış olması; erişkinlerde kilo kaybını amaçlayarak yapılmış
olması; kilo değişikliğinin sayısal olarak belirtilmiş olması kullanılmıştır (59).
Meta-analize sadece deneklerin fazla kilolu (ideal ağırlığınının %120’sinden
fazla ya da BMİ>27 ya da vücut yağ oranı>%30 ) ve 18 yaşın üzerinde olduğu
çalışmalar dahil edilmiştir. Meta-analizde 493 (269 diyet, 90 egzersiz ve 134 diyetle
birlikte egzersiz programı ) çalışmanın verilerinden yararlanılmıştır. Çalışmalardaki
kilo değişikliği 2 kilo artıştan 55 kilo kayba kadar değişmektedir. Çalışmaların
müdahale süreleri 2-90 hafta arasıdır (59).
Elde edilen veriler, 15 haftalık bir diyet ya da diyetle birlikte egzersiz
programının yaklaşık 11 kilo kaybettirdiğini ve bu kilo kaybının 1 yıl sonunda
sadece diyet alanlarda 6,6 kilo, diyetle birlikte egzersiz yapanlarda 8,6 kilo olarak
devam ettiğini göstermiştir (59).
Çalışmalar vücut kompozisyonundaki değişime göre kıyaslandığında sadece
egzersiz programlarının sadece diyet ve diyetle birlikte egzersiz programlarından
daha başarısız olduğu görülmüştür. Egzersiz programları BKİ’ndeki düşüş, vücut yağ
oranındaki düşüş ve kaybedilen kilo miktarı bakımından diyet ve diyetle birlikte
egzersiz programlarının %20-60’ı kadar başarılı olabilmiştir (59).
Araştırma sonunda yürüyüş yapan bireylerin oranı iki grupta da artış
göstermiştir. Herhangi bir aktivite yapmayanların oranı iki grupta da azalmıştır.
Beslenme değişikliği ve artmış fiziksel aktiviteyi içeren kardiyovasküler
hastalıkları önlemek için yapılan toplumsal müdahaleleri özetleyen bir derlemede
kullanılan çalışmalar, günlük aktiviteyi (yaşam tarzı aktivitesi) arttırma yerine
geleneksel fiziksel egzersize fazla odaklanmışlardır. Aynı problem kontollü obezite
tedavi programlarında da görülmektedir. Büyük popülasyon grupları artmış gündelik
fiziksel aktiviteyi planlanmış egzersiz programlarından daha kolay kabul
etmektedirler. Artmış gündelik aktiviteye uyum sağlamak düzenli egzersiz
106
programlarına uyum sağlamaktan daha kolaydır. Yapılan kontrol gruplu iki çalışma
da bu yaklaşıma benzer sonuçlar vermiştir (60).
Obezite salgının önüne geçmek için kullanılan öncelikli strateji kilo artışını
engellemektir (60).
Hastalar için daha yoğun terapiler seçilmesini etkileyen bir çok faktör vardır.
BKİ vücut şişmanlığını ölçmek için iyi bir değerlendirmedir. Fakat daha yoğun terapi
gerekliliğini belirlemek için bunun genetik ve şişmalığa bağlı hastalık varlığı gibi
risk faktörleri göz önüne alınarak tekrar düzenlenmesi gerekir. Normal kilodakiler ve
fazla kilolular arasındaki artmış riski göstermek için beden kitle indeksinin 27 ve
üzerinde olması önemli bir değerdir. Bu değerin üstündekiler tedavi edilmelidir.
Fazla kilo ve obeziteyle ilgili hastalıklarda kilo kaybıyla birlikte gelişme gözlenir
(tip2 diyabet, uyku apnesi, dislipidemi). Bu hastalıklara sahip olanlar daha fazla risk
altındadır ve daha agresif tedavi edilmelidirler .Düşük kalorili diyetler beden kitle
indeksi 27-30 arası olanlarda ve risk faktörü olup beden kitle indeksi 20-27 arası olan
bireylerde başlanabilir (16).
Bu çalışmaya alınma kriteri olarak katılımcıların BKİ > 27 olması esas
alınmıştır.
Diyet uygulamaları negatif bir enerji dengesi yaratmak için dizayn edilmiştir.
Böylece günlük kalori alımı günlük kalori ihtiyacının altına çekilir. Enerji
gereksinimi cinsiyet, ağırlık ve fiziksel aktiviteye göre faklılık gösterir. Erkeklerin,
daha şişman kişilerin ve fiziksel aktivitesi daha fazla olanların enerji ihtiyacı daha
fazladır (7).
Bir çok kalorisi, sature yağı ve kolesterolü azaltılmış diyet, kilo kontrolü ve
beslenme eğitimi programı için kullanılabilir. Bu tür diyetler örnek bir kalp sağlığını
koruma planıdır. Kalori seviyesi kişiye haftada 0,5-1 kg kaybettirecek ya da kilosunu
koruyacak şekilde ayarlanmalıdır (13).
Fazla kilolu kişilerde vücut ağırlığının %10’unun kaybedilmesi bireysel sağlığın
geliştirilmesi için koruyucu bir önlemdir (8).
107
Kilo vermek, medikal ve psikolojik bir çok soruna yol açıp yaşam kalitesini
düşüren fazla kilo ve obeziteye karşı takınılabilecek en etkili tutumdur. Kilo verme
ve kilo kontrolünün etkinliği ve faydası ile ilgili güçlü bir kanıt tabanı vardır. Kilo
verilmesi ile Tip2 diyabet, karaciğer hasarı, polikistik over, uyku apnesi, dislipidemi,
metabolik sendrom, gündüz yorgunluğu ve yaşam kalitesi konusunda ilerleme ya da
çözüm sağlandığı gösterilmiştir (16).
Tip 2 Diyabet, hipertansiyon, dislipidemi, kardiyovasküler hastalıklar gibi yol
açtığı morbidite ve mortalitesi yüksek sağlık sorunları nedeniyle obezitenin henüz
hiçbir hastalıkla birlikteliği yokken tanınması ve tedavi edilmesi koruyucu sağlık
politikalarının basında yer almaktadır (2).
NHANES II ile NHANES III arasında obezite sıklığı artarken, hipertansiyon,
hiperkolesterolemi gibi durumlarda azalma olmuştur. Total kardiyovasküler mortalite
ve koroner kalp hastalıkları ile inmeden kaynaklanan mortalite sıklığı da bu yılllar
arasında azalmıştır. Obezite bu durumlar için risk faktörü olsa da her obez kalp
hastası olmadığı gibi her kalp hastası da obez değildir. Bu hastalıkların çoğu için
obeziteden başka risk faktörleri de vardır. Ayrıca bu kronik durumlardan bazıları
diyetteki yağ içeriğinin azaltılması, egzersiz artışı gibi durumlara cevap verirken,
hasta bu sürede pek de kilo vermiyor olabilir (33).
Hiç sigara içmemis 45-54 yas arası yaklasık 100.000 kadın ve 25.000 erkekte
yapılan bir arastırmada BKİ > 29 olanlarda kardiyovasküler mortalitenin 2 kat, BKİ
> 32 olanlarda ise 4 kat arttığı bildirilmistir. Bir başka arastırmada BKİ > 30
olduğunda kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diğer nedenlere bağlı ölüm
oranlarında artıs olduğu rapor edilmistir. Mortalite eğrisi tersinden
değerlendirildiğinde orta derecede kilo vermenin mortalite riskinde belirgin azalma
sağlayacağı söylenebilir. Vücut ağırlığının %10 kaybı ile risk artışında %50 azalma
meydana gelmektedir (2).
TURDEP çalışmasına göre Türkiye’de 20 yaş üstü diyabet prevelansı %7,2,
bozulmuş glikoz toleransı prevelansı ise %6,7’dir. Her ikisi de hem kadınlarda
erkeklere göre hem de şehirlerde kırsal kesime göre daha sık görülür. Türkiye’deki
20 yaş üstü hipertansiyon prevelansı %29 ve obezite prevelansı %22’dir. Her ikisine
108
de kadınlarda daha sık rastlanır. Diyabet ve bozulmuş glikoz toleransı sıklığının
beden kitle indeksi ile, bel kalça oranıyla ve kalça çevresiyle doğru oranla arttığı
görülmüştür. Hem diyabet hem de bozulmuş glikoz toleransı sıklığının birbirinden
bağımsız olarak yaş, BMİ, bel kalça oranı, aile öyküsü ve hipertansiyonla ilişkili
olduğunu gösterilmiştir. Türkiye’deki diyabet ve bozulmuş glikoz toleransı
prevelansı dünya ortalamalarıyla uyumlu bulunmuştur. Obezite ve hipertansiyon ile
ilişkileri de bu çalışmayla doğrulanmıştır (34).
Araştırmalar makul kilo kaybının önemini göstermektedir. Bir çalışmada,
erkeklerdeki relatif kilodaki 10 ünitelik düşüşün kolesterolde 0.28mmol/lt, sistolik
kan basıncında 6,6mm/Hg ve kan şekerinde 0,14mmol/lt düşüşe sebep olduğunu
bildirmiştir. Bundan hareketle fazla kilodaki %10’luk bir düşüşün koroner hastalık
insidansını %20 azalttığı sonucuna varılmıştır. Bu makul kilo kayıpları kilo verme
programları için uygun birer hedef olabilir (49).
İlginç şekilde, kilo vererek istenilen beden kitle indeksine gelen hastalar,
başından beri aynı beden kitle indeksinde olanlara göre daha iyi biyokimyasal
değerlere ve daha kaliteli yaşamlara sahip olurlar. Aynı şekilde beden kitle indeksi
hala yüksek olan, ama bu noktaya kilo vererek gelen hastalar, kilo vermeden aynı
beden kitle indeksine sahip olan hastalara göre daha iyi lipit profiline, daha iyi kan
şekeri regülasyonuna, daha düşük insulin seviyelerine ve daha kaliteli yaşam tarzına
sahip olurlar (16).
Güvenli kilo kaybı, kişinin enerji alımını günde 500 ile 1000 kalori azaltarak
haftada yarım ile 1 kilo kaybetmesidir (8). Diyet tedavisine geçmeden önce bireyin
günlük kalori ihtiyacını hesaplamak gerekir. Tavsiye edilen günlük kalori ihtiyacı,
vücudun dinlenme halindeki enerji tüketimi (bazal metabolizma hızı) hesaplanarak
tahmin edilir. Kişinin aynı kiloyu korumasını sağlayacak gerekli günlük kalori
miktarı ise bazal metabolizma hızı ile aktivite faktörünün çarpımına eşittir. Eğer
haftada 0,5-1 kilogramlık ağırlık kaybını hedefleyen bir program söz konusu ise
hastaya yaklaşık olarak günde alması gereken kalori miktarından 500-1000 kcal
eksik diyet uygulanır (18).
109
Bu çalışmada hastaların aylık 2-4 kg kilo kaybı hedeflenmiştir. Hastaların
enerji harcamaları hesaplanarak, diyetlerin kalori içeriği hesaplanan günlük kalori
harcamalarından 1000 kcal azaltılarak düzenlenmiştir.
Hastanın kilo vermek için yardım aramadaki motivasyonu bir program
hazırlanırken göz önünde tutulmalıdır. Eğer sağlık faydaları ana amaçsa %5-10 civarı
bir kilo vermek sağlık kazanımları açısından yeterli başarıyı sağlar. Tabi ki hastanın
beden imajı ve özsaygısı işin içine girerse hasta bu düzeyde kilo kaybını bir
başarısızlık olarak görebilir. Daha yüksek hedefler özellikle kadınlarda daha başarılı
olmakta ve 24 aylık süreler sonunda daha fazla kilo verebilmektedirler. Diğer
taraftan belirli hedef kiloya ulaşmak, hastalara bundan sonraki aşama olan kilo
korunmasında önemli güç sağlamaktadır. Bu bilgiler hedef kilonun daha önce aynı
programı uygulayanların bilimsel sonuçlarına göre belirlenmesi ve iyi ile mükemmel
arası sonuçları hedeflemesi gerektiğini gösterir. Bu durum programın başarısını
arttırıp, programı tamamlayanların üzerindeki psikolojik stresi azaltabilir. Kilo
yönetimi, kati bulgular üzerine kurulu, basamaklı ve ilerleyici bir yaklaşımdır (16).
Klinisyenler hastanın kilo kaybı konusundaki beklentilerini başlangıç kilosuna
göre şekillendirebilir. Daha ağır olanlar hastalar daha çok kilo verir. Bu bilgiyi
hastayla paylaşmak gerçekçi olmayan hedefler koyulmasını engelleyip hastaya niye
aynı diyeti alan kişilerin farklı miktarda kilo verdiğini açıklar (61).
Araştırmaya katılan bireylerin tümüne kilo kaybı hedeflerinin aşamalı olarak
artması gerektiği, başlangıçta konulan yüksek kilo kaybı hedeflerinin
motivasyonlarını olumsuz etkileyeceği ve sağlıklı kilo kaybının aylık en fazla 4 kg
olması gerektiği anlatıldı.
Kapsamlı bir kilo kontrol programının amacı hastalara yeme alışkanlıklarını,
egzersiz seviyelerini, yaşam değişikliğine karşı psikolojik bakış açılarını
değiştirmekte yardımcı olmaktır. Kapsamlı kilo kontrolü programının en önemli
parçalarından biri bir hastalık olarak şişmanlık ve şişmanların gündelik yaşamlarında
karşılaştıkları ödün verme ve fedakarlıklar konusundaki eğitimdir. Hastaların, vücut
ağırlığını ve besin alımını düzenleyen meknizmaları da içerecek şekilde obezitenin
etyolojisi, fizyolojisi ve patofizyolojisi hakkında bilgilendirilmesi gerekir. Genetik ve
110
çevresel faktörlerin açıklanması gerekir. Obezitenin komplikasyonları sosyal
komplikasyonları da içerecek şekilde hastaya anlatılıp böylelikle hastanın kilo
verememesinin sonuçları hakkında bilgilenmesi sağlanır (14).
Beslenme eğitimi kapsamlı kilo kontrol programının en önemli bileşenidir.
Besinlerin kalorileri ve içerikleri hakkındaki bilgilendirme hastaların günlük
yaşamda daha iyi besini seçmelerini sağlar. Besinlerdeki yağın şişmanlatıcı ve
zayıflamayı engelleyici etkileri, lifin kilo vermedeki önemi gibi bilgiler hastalara
sağlık personelinin diyet konusundaki tavsiyelerine uymak için sağlam gerekçeler
sağlar (14).
Müdahale grubundaki hastalara obezitenin tanımı, riskleri, yeme alışkanlıklarını
değiştirmeye yönelik öneriler, hedef belirleme, alternatif davranış geliştirme, kendini
izleme ve fiziksel aktivitelerini arttırmaya yönelik önerileri içeren ‘Şişmanlık ve
Beslenme’ adlı bir form (Ek 4) verilerek, içeriğindekiler anlatılmıştır.
Davranış tedavisinin kilo vermeye sebep olan tedavi komponentleri: gıda
alımının hastanın kendisi tarafından gözlenip kaydedilmesi, alınan kalorinin
azaltılması, arttırılmış fiziksel aktivitedir. Uzun dönem kilo kaybının en iyi ön
habercisi egzersizin uzun süre devam ettirilmesidir (32).
Alınan kalorinin kişinin kendisi tarafından dikkatli şekilde takibi düşük kalori
diyeti için çok kritiktir. Düşük kalori diyeti ile obez kişilerin gıda alımı %30-50
civarı düşmektedir. Bu kişilere porsiyonları ölçme, yiyecek etiketlerini okuma ve
yemekten mümkün olduğu kadar kısa zaman sonra yediklerini kaydetmeleri mutlaka
öğretilmelidir. Hastalar kendilerini gözlem kayıtlarını tuttukları her hafta daha çok
kilo verirler (7).
Günlük yenileni gösteren çizelgeler yeme miktarı ve zamanını içermenin
yanında, yemek sırasındaki morali, yemek yerini, beraber yenilen kişileri ve birlikte
yapılan aktiviteyi de içerirse çok daha değerli olur. Beslenme günlükleri hastaya
sadece beslenmeyi öğretmez, aynı zamanda uygunsuz beslenme alışkanlıklarını ve
uygunsuz beslenmeye sebep olan davranışları da fark etmesini sağlar. Diyet günlüğü
tutmaya zorlanmayan bir çok hasta uygunsuz beslenme alışkanlıklarının farkında
değildir (14).
111
Müdahale grubundaki bireylerden ‘kendi kendini gözlem çizelgesi’ (Ek 3)
doğrultusunda bir deftere günlük beslenme ve aktivite kayıtlarını tutmaları istendi.
Hastalar tarafından bu konuya ilgi gösterilmeyip, büyük çoğunluğu tarafından
çizelge doğrultusunda doldurmaları istenen defterler doldurulmamıştır. Bu durumun
nedeni olarak katılımcıların eğitim seviyesinin düşük olması düşünülebilir.
Uzun ve kısa dönem kilo kaybının psikolojik, davranışsal ve fizyolojik
bağlantılarını tanımlamak için yapılan bir çalışmada 76 obez kadının tedavi sonrası
ve 1 yılık takip süresince kilo verme ile ilişkileri değerlendirilmiştir. Bu ilişki
psikolojik fonksiyonlar, yağ hücresi sayısı ve büyüklüğü, ve çalışma devamlılığı
ölçütlerine göre değerlendirilmiştir. İlk ayda daha fazla kilo veren ve tedavi
programına devamlılığı yüksek olan adaylar kilo vermede diğer katılımcılara göre
daha başarılı olmuştur. Başlangıç kilosu daha fazla olan hastalar hem tedavi hem de
1 yıllık takip süresinde daha fazla kilo vermişlerdir. Çalışmada değerlendirilen bütün
değişkenler arasında, tedavi sırasında ve 1 yıllık takip sonunda öne çıkan sonuç ilk
ay verilen kilo miktarıdır (61).
Davranışsal ölçütler arasında kilo kaybı ile en güçlü bağlantıya sahip olan ilk
ayda verilen kilo miktarıdır. Bu bulgu bir çok farklı çalışmada da aynı şekilde
gözlenmiştir(61).
Bizim çalışmamızda hastaların bir aylık kilo kayıpları değerlendirilmiştir.
Amerikan Diyabet Önleme Komitesi ve Finlandiya Diyabet Önleme Komitesi,
yaşam tarzı değişikliği ile birlikte düşük kalorili diyet uygulanıp %5-7 arası bir kilo
kaybı sağlamanın diyabet gelişimini engellemede başarılı olduğunu göstermiştir.
Karbonhidrat ve protein alımını azaltmak tartışmalıdır. Yağ alımını azaltmanın ise
hem enerji alımını, hem uzun dönem enerji alımını, hem de kilo kaybının devamını
sağladığı bir gerçektir. Diyetler çok farklı şekillerde de hazırlanabilir. Fakat hepsi
mutlaka kilo kaybını korumak için sürdürülebilir beslenme davranışı değişiklikleri
içermelidir (16).
Başlangıçtaki eğitim süreci tamamlandığında hastalara uygun beslenme eğitimi,
egzersiz programı, uygunsuz yaşam tarzının kanıtları, problemleri düzeltme yolları
gösterilmiş olur ve daha çok uygun alışkanlığın idamesi amaç olur. Uzun dönemli
112
takip ve çalışmalar davranış değişikliği programının önemli parçalarıdır. Obezite
fizyolojik ve patofizyolojik pek çok bileşen barındıran bir hastalıktır. Bugünkü tıbbi
tedavi, başarı için psikolojik stratejiler ve hasta disiplinine güvenmektedir. Karnı
açken ve yemek varken yememek gibi anormal bir davranış sergileyebilmek için
obezlerin daha dayanıklı bir psikolojiye sahip ve daha disiplinli olmaları
gerekmektedir (14).
Kadınlar üzerinde yapılan randomize bir çalışmada davranışsal tedavi ve düşük
kalorili diyet tedavisi kombinasyonu çalışmasında 6 ay boyunca sadece davranışsal
terapi alıp beslenmesini kendisi belirleyen hastalar, davranış tedavisi alıp bunun
yanında farklı oranlarda önceden yazılmış reçeteleri uygulayan hastalara göre daha
az kilo vermiştir.18 aylık takip süresinde de belirli diyet tedavisi ve davranışsal
tedavi alan hastalar sadece darvanışsal tedavi alanlardan belirgin şekilde fazla kilo
vermişlerdir. Bu bulgular hastaların diyete uyumluluğunun tesis edilebilmesi için
belirli menüler verilmesi gerektiğini göstermektedir (7). Davranış değişikliği
tekniğinin hafiften ileri derece kilolulara kadar olanlarda diğer tedavilere ek olarak
verilirse diyetlere uyumu ve kilo kaybını sağlamaktadır (13).
Davranış tedavilerinin ortalama sonuçlarından bahsederken kolaylıkla
farkedilebileceği gibi davranış tedavisi genellikle obez kişilerin normal kiloya
dönmesini sağlamamaktadır. Az miktarda kilo kaybının kardiyovasküler risk
faktörleri üzerinde belirgin azaltıcı etkisi vardır. Örnek olarak obez tip 2 diyabet
hastaları üzerinde uygulanan yeni tamamlanan bir davranış tedavisi çalışmasında 93
hastadan 1 yıllık takibi tamamlayan 78’inin %27’si 18,2 kilo ya da daha fazla,
%27’si 9,1 ile 18,2 kilo arası kaybı 1 yıl korumuştur. Bu kısmen düşük kilo kayıpları
glisemik kontrol ve kan yağları konusunda belirgin gelişme sağlamıştır (32).
Araştırmanın sonunda müdahale ve kontrol grupları arasında ortalama kilo
değişimi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (Tablo 4.25). Baslangıçtaki
kilo ve BKİ değerleri ile müdahale sonrası kilo ve BKİ degerleri her iki grup
arasında karşılaştırıldığında, bu değişkenler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
fark bulunmamıştır (Tablo 4.26). Her iki grupta da bir aylık tedavi sonrasında kilo ve
BKİ değerlerinde düşüş gözlenmiştir.
113
Bir çalışmada davranış tedavisi programı, çok düşük kalorili diyet tedavisi ve
ikisinin kombinasyonunu karşılaştırılmıştır. Çok düşük kalorili diyet tedavisi 8
haftalık olup, yağsız et, balık ve tavuk ile beslenmeyi içermektedir. En iyi sonuç 6 ay
sonunda 19,1kg kilo kaybıyla davranış tedavisi ve çok düşük kalorili diyetin birarada
kullanımı ile elde edilmiştir. Sadece çok düşük kalorili diyette 13,95 kg, sadece
davranış tedavisinde 14,13 kg kilo kaybı gözlenmiştir. Sadece çok düşük kalorili
diyet alanlarda 18 ay sonunda kilo alımı daha fazla olsa da davranış tedavisi alanlar
ile davranış tedavisi ve çok düşük kalorili diyeti birarada alanlar arasında belirgin
fark görülmemiştir (sırasıyla 9.4kg, 12.78kg). Her iki tedavi şekli de sadece 4.6 kg
kilo kaybı korunabilen, tek başına çok düşük kalorili diyet tedavisinden daha etkili
bulunmuştur. Davranış tedavisinin hem çok düşük kalorili diyet ile verilen hem de
davranış tedavisinin kendisi ile verilen kiloyu korumada önemli bir rolü olduğu
görülmektedir (32).
Bu 3 grupta 3 yıl takibin sonucunda sadece çok düşük kalorili diyet alan hastalar
3.76 kg, davranış tedavisi alan hastalar 4.76 ve davranış tedavisi ve çok düşük
kalorili diyet tedavisi alan hastalar 6.53 kg kilo kaybını korumuştur. Buna benzer 5
yıllk takiplerde de gruplar arasında belirgin fark bulunamamıştır. Bu süre içinde bir
çok hasta başka tedaviler aldıklarını söylemişlerdir. Bu yüzden tedavilerin uzun
süreli etkinliğinin belirlenmesi çok zordur (32). Uzun dönem kilo kaybının
sürdürülmesi ile ilgili prediktörler tam olarak tanımlanamamıştır çünkü uzun dönem
takiplerle ilgili hipotezleri destekleyebilecek veriler yetersizdir (47).
Bir ay içerisinde 2 kg’dan fazla kilo kaybetme açısından kontrol ve müdahale
grupları karşılaştırıldığında iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsız
bulunmuştur (Tablo 4.27). Araştırma sonunda müdahale grubunda iki kilodan fazla
kilo kaybeden bireyler kontrol grubuna göre daha fazladır.
Her ağırlık yönetimi programı amacına ulaşmak ya da istenilen hedefe varmak
zorunda değildir. İstenen ağırlığa inebilen kişiler olduğu gibi, beklenilenin çok
altında ağırlık kaybedenle, kaybedemeyenler, kaybettiği ağırlığı hemen geri alanlar
olabilir. Diyete başlayan bir kişinin program süresince ne derece başarılı olabileceği
önceden kestirilemez. Dolayısıyla, beslenme uzmanının diyet programına
başlamadan kişiyi önce zayıflamanın zorluğu, uzun zaman alabileceği, bedensel
114
hareketliliğin arttırılması gerektiği, yeme alışkanlıklarının değiştirilmesi gerektiği
konularında bilgilendirmesi gerekir (41).
Tedavide genel amaçlar; vücut ağırlığının azaltılması, uzun dönemde vücut
ağırlığının daha aşağı düzeyde tutulması, daha fazla kilo alınmasının önüne geçilmesi
ve kilo alınmasıyla ortaya çıkabilecek diğer hastalık risk etmenlerinin kontrolüdür.
Hastanın tedavisine yönelik etkin tıbbi yaklaşımlar; diyet düzenlemesi, fiziksel
aktivitenin artırılması, davranışçı tedavi, farmakoterapi ile bunların kombine biçimde
uygulanması ve son çare olarak da cerrahi tedaviyi içine alır (18).
Obezite tedavisi tek reçetelik değildir. Sağlık çalışanları ilk stratejileri kilo
vermeyi sağlayamadığında ya da verilen kilolar geri alındığında pes etmemelidir.
Mutlaka uzun dönemli bir strateji gereklidir (16).
Tüm diyetlerin uzun dönem başarıları kişilerin diyeti uygulamamaları ve
bırakmaları nedeniyle düsüktür. Diyet planı kişiye özel olmalıdır. Diyet tedavisindeki
amaç enerji alımının azaltılması ve tüm besin gruplarını belli oranlarda içermek
olmalıdır (2). Hastaların tedavi programına düzenli olarak devam etmeleri önemlidir.
Devam ve kilo kaybı arasındaki ilişkinin doğası bilinmemektedir. Kilo kaybı yeterli
olmayan hastalar tedaviye devam etmiyor ve/veya tedaviye devam etmeyenlerin kilo
kaybı yeterli olmuyor olabilir. Devam etmeyen hastalarla iletişime geçip neler
kaçırdıkları hakkında bilgi vermek ve tedaviye devam etmek için yeni bir fırsat
sunmak gerekir (61).
Obez olan kişilerin psikolojik destek alarak kendilerini olduğu gibi kabul
etmeleri ve bedenlerini sevmeyi öğrenmeleri gerekir. Kendilerini olduğu gibi kabul
etmek, sosyal ortamlardan kaçınmamak onların zayıflamasına bir engel
oluşturmayacak, özgüven eksikliğini gidermelerine ve depresif ruh halinden
çıkmalarına yardımcı olacaktır. Sanıldığı gibi zayıflayan pek çok obez kişide ağırlık
kaybettikçe özgüvenlerinin artması ya da beden imajı problemlerinin azalması
durumu gerçekleşmez. Zayıflamalarına rağmen hala kendilerini obez hissedebilirler.
Aynı zamanda, obez iken gelişen sosyal davranışlarının zayıfladıktan sonra
değişmesi oldukça zordur. Kendini toplumdan izole eden obez bir kişinin
zayıfladıktan sonra birden sosyalleşebilmesi oldukça güçtür. Kişinin özgüvenini
115
geliştirmesi ve bedeni ile ilgili olumlu bir algı geliştirmesi için ağırlık kontrolünün
yanısıra psikolojik destek gerekmektedir. Böylece, birkaç kilonun geri alınması
halinde kişinin başarısızlık hissine kapılıp yemeğe sığınmasını engelleyecektir (41).
Türkiye’de 10. sınıf öğrencisi olan 15-18 yaş arası 2101 adelosan üzerinde
yapılan bir çalışmanın sonuncuda BKİ değerlerine göre öğrencilerin %9’unun fazla
kilolu, %1,1’inin obez olduğu bulunmuştur. Çalışmanın sonuçlarına göre;
1) Yüksek sosyoekonomik sınıftan olmak fazla kiloluluk riskini arttırmaktadır.
2) Kadın olmak beden imajından hoşnutsuzluk için kolaylaştırıcı bir etkendir.
3) Beden imajından hoşnutsuzluk özsaygı ve depresyonla bağlantılıdır.
Kişinin kendisinin farkettiği fazla kilo sadece düşük özsaygı ile ilişkilidir. Asıl
fazla kilolularda ise depresyon ve özsaygı düşüklüğü görülmemiştir.
Öğrencilerin %15,2’si kendini şişman olarak tanımlamış ve %47,2’si beden
imajından memnun olmadığını belirtmiştir. Erkeklerdeki fazla kilolularının %40,7’si,
kilolu olmayanların %3,1’i kendini şişman olarak görürken, kızlarda fazla kilolu
olanlarının %77,8’i, kilolu olmayanların %17,3’ü kendini şişman olarak
görmekteydi.
Bu çalışmanın bulgularına göre adelosanlardaki psikolojik sağlıklılık, gerçek ya
da farkedilebilir fazla kiloya değil kişinin beden imajından hoşnutluğuna bağlıdır
(32).
Cinsiyet ve sosyoekonomik düzey, kişinin kendisi tarafından farkedilen fazla
kiloyu belirgin şekilde etkilemektedir. Kadın ve yüksek sosyoekonomik düzeyden
olanların kendilerini kilolu görme riski daha yüksektir (32).
BKİ bazlı şişmanlığın beden imajı memnuniyetinde etkili olduğu fakat
depresyon ve özsaygı üzerine etkisi olmadığı gözlenmiştir. Fazla kilolu adelosanlar
beden imajlarından daha az memnundurlar.Kişinin kendisini şişman olarak
agılamasının özsaygı ve beden imajı memnuniyetine belirgin etkisi varken depresyon
üzerinde etkisi yoktur. Kendini şişman olarak tanımlayan öğrencilerin özsaygılarının
ve beden imajı memnuniyetlerinin daha düşük olduğu görülmüştür (32).
116
Beden imajı memnuniyetinin depresyon ve özsaygıya belirgin etkisi vardır.
Beden imajı memnuniyeti düşük olan öğrencilerde özsaygı seviyesi düşük
bulunmuştur. Bu öğrenciler daha depresif bulunmuştur (32).
Adelosanlarda gerçekten fazla kilo ile kendileri tarafından tanımlanan şişmanlık
arasında açık bir uyuşmazlık vardır. Kişilerin kendini şişman olarak görmesi ise
özsaygı ve beden imajı memnuniyeti üzerinde olumsuz etkiye sahipken depresyon
üzerinde etkisizdir. Beden imajı memnuniyeti depresyon ve özsaygı üzerinde gerçek
ve farkedilen fazla kilodan daha etkilidir. Diğer çalışmalarla da tutarlı olacak şekilde
bu çalışmada da adelosanların kendilerini tanımladıkları kilo ile gerçek kiloları
arasında çelişki vardır. Kızlar kendilerini olduklarından daha kilolu erkekler de
kilolarını görmezden gelme eğilimindedir (32).
Bu sonuçlar zayıflığın güzellikle bağlantılı olduğu ve dünyadaki bütün
kadınların erkeklere göre güzel olmayı daha çok istediği yönündedir.Erkeklerdeki
obezite prevelansının yüksek olması vücut ağırlıklarını görmezden gelmelerinden
kaynaklanıyor olabilir (32).
Literatürdeki fazla kilo ve psikopatoloji ilişkisi yönündeki bulgular tutarlı
değildir. Meta-analitik çalışmalar obezite ve depresyon arasında belirgin ilişki
olmadığı yönündedir. Obezite ile psikopatoloji arasındaki ilişkinin farklı yönleri
olabilir ya da obez adelosanlar içindeki bir alt grubun riski yüksek olabilir. Bu
çalışmada beden imajı memnuniyetsizliği, özsaygı azlığı ve depresyonla
bağlantılandırılmış, kişinin kendisinin farkettiği fazla kilo ise sadece özsaygı azlığı
ile bağlantılandırılmıştır. Diğer yandan BKİ bazlı kilo fazlalığı depresyon ve özsaygı
ile bağlantısız bulunmuştur. Bu bulgular psikolojik iyilik-halinin gerçek ve
farkedilen kiloya göre özsaygıya daha büyük etkisi olduğunu göstermektedir (32).
Müdahale ve kontrol grupları arasında beden imgesi uğraşı puanları açısından
araştırma başlangıcında ve sonunda istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (Tablo
4.28). Ancak araştırmanın sonunda katılımcıların beden imgesi uğraşı puanlarında
düşüş gözlenmiştir. Bu düşüş bir ay gibi kısa bir süre için umut vaadedicidir.
Obez bireylerde diyet tedavisinin yanısıra davranış değişikliğine yönelik
tedaviler önem kazanmaktadır. Bu çalışmada diyet tedavisine ek olarak kendi
117
kendini gözlemleme, beslenme eğitimi, iştah kontrolü gibi davranış değişikliğine
yönelik yöntemlerin kullanılmasının kısa dönemde sadece kişiye özgü diyet tedavisi
uygulanmasına göre beslenme davranışları, beden imgesiyle uğraşıları ve kilo verme
üzerine etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır.
Araştırmanın sonunda katılımcıların öğün sayısında, sıvı tüketimlerinde artış;
öğün atlama durumlarında düşüş gözlenmiştir. Her iki gruptaki katılımcıların besin
seçimlerinde olumlu değişiklikler saptanmıştır. Bireylerin beden imgesi uğraşı
ölçeklerinde düşüş saptanmıştır.
Araştırma sonunda müdahale grubundaki bireylerde neşeli, mutlu olduğunda
daha fazla yemek yiyenlerin oranında azalma olmuştur. Sıkıntı, üzüntü, mutsuzluk
nedeniyle daha fazla yemek yiyenlerin oranı, bir aylık tedavi sonrasında her iki
grupta da düşüş göstermiştir.
Araştırma sonunda yemek sırasında aktivite yapmayanların oranı her iki grupta
da artış göstermiştir. Yemek yerken televizyon izleyenlerin oranı kontrol grubunda
sabit kalırken, müdahale grubunda azalmıştır. Müdahale grubuna verilen davranış
değişikliğine yönelik beslenme eğitiminin bir parçası olan yemek sırasında sadece
yemek yemeye odaklanıp, başka bir aktiviteyle ilgilenmemeleri açısından başarılı
olunduğu söylenebilir. Sonuçlar, müdahale grubundaki bireylerin kontrol grubundaki
bireylere gore yemek sırasında yaptkları aktiviteleri daha büyük oranda azalttığını
göstermiştir.
Kontrol grubundaki bireylerin hızlı yemek yeme oranları müdahale grubuna gore
daha yüksek bulunmuştur.
Araştırmanın sonunda kontrol grubundaki bireylerin fiziksel aktivite yapma
sıklığı ve süresi müdahale grubuna göre daha fazla bulunmuştur. Bu durum kontrol
grubundaki bireylerin araştırmanın başında müdahale grubundaki bireylere göre daha
fazla fiziksel aktivite yapıyor olmalarından kaynaklanabilir. Araştırma sonunda iki
grubun da fiziksel aktivite yapma sıklığı ve süresi artmıştır.
Araştırmanın sonunda müdahale grubunda öğün atlayan ve aç olmadığı halde
atıştıran birey yoktu.
118
Toplumun obezite sıklığının artmasında besin alımı ve hatalı yeme davranışı
önemlidir. Bir aylık tedavi sonrasında katılımcıların öğün aralarında tükettikleri
besinler daha sağlıklı seçimlerden oluşmaktaydı. Ayrıca günlük besin seçimleri daha
düşük kalorili ve besin ögeleri açısından daha zengin yiyeceklere yönelmiştir.
Araştırma sonunda yürüyüş yapan bireylerin oranı iki grupta da artış
göstermiştir. Herhangi bir aktivite yapmayanların oranı iki grupta da azalmıştır.
Müdahale grubundaki bireylerden bir deftere günlük beslenme ve aktivite
kayıtlarını tutmaları istendi. Hastalar tarafından bu konuya ilgi gösterilmeyip, büyük
çoğunluğu tarafından çizelge doğrultusunda doldurmaları istenen defterler
doldurulmamıştır. Bu durumun nedeni olarak katılımcıların eğitim seviyesinin düşük
olması düşünülebilir.
Araştırmanın sonunda müdahale ve kontrol gruplarının kilo ve BKİ değerlerinde
düşüş gözlenmiştir. Çalışmada hastaların bir ayın sonunda 2-4 kg vermesi
hedeflenmiştir. Araştırmanın sonucunda kontrol ve müdahale gruplarının ortalama
kilo değişimleri hedeflenen düzeydedir. Müdahale grubunda iki kilodan fazla kilo
kaybeden bireyler kontrol grubuna göre daha fazla bulunmuştur.
Araştırmanın sonunda katılımcıların beden imgesi uğraşı puanlarında düşüş
gözlenmiştir. Bu düşüş bir ay gibi kısa bir süre için umut vaadedicidir.
Obezitenin neden olduğu bazı psikolojik sorunlar bozulmuş yaşam kalitesi,
beden imgesi aşağılaması, düşük özsaygı, tıkınırcasına yemedir. Kapsamlı bir kilo
kontrol programının amacı sadece kilo kaybı değil, hastaların yeme alışkanlıklarını,
egzersiz seviyelerini, kendileri ve kendi bedenleri hakkında olumsuz inançlarını
değiştirerek davranış ve yaşam tarzı değişikliğini sağlamaktır.
Bu çalışmada özellikle uzun dönem izlemi mümkün olmayan hastalara kısa
sürede verilen davranış değişikliğine yönelik beslenme eğitiminin etkinliği
gözlenmek istenmiştir. Çalışma sonuçlarına göre sadece diyet tedavisi alan hastalar
ile diyetle birlikte davranış değişikliğine yönelik beslenme eğitimi alan hastalar
arasında kilo verme, beslenme davranışları, fiziksel aktivite düzeyi ve beden imgesi
uğraşısı açısından her iki grupta da gelişme sağlanmıştır. Kilo verme ve beden imgesi
119
uğraşısı açısından gruplar arasında belirgin fark gözlenmemiş, ancak beslenme
davranışları açısından müdahale grubunda gelişme sağlanmıştır. Bu sonuçlar diyet
tedavisine ek olarak davranış değişikliğine yönelik beslenme eğitiminin kısa
dönemde de etkili olabileceğini göstermektedir.
Obezite tekrar ortaya çıkma potansiyeline sahip, uzun süre tedaviye ihtiyaç
duyulan kronik bir hastalıktır. Davranış değişikliği tedavisinde amaç yaşam boyu
sürecek davranış değişikliğini oluşturmak ve böylece ağırlık kaybının korunmasını
sağlamaktır. Bunun sağlanması için uzun süreli takip ve tedaviye ihtiyaç vardır.
120
6. KAYNAKLAR
1. Sertöz ÖÖ, Mete HE. (2005). Obezite tedavisinde bilişsel davranışçı grup terapisinin
kilo verme, yaşam kalitesi ve psikopatolojiye etkileri: Sekiz haftalık izlem çalışması.
Klinik Psikofarmakoloji Bülteni; 15:119-126
2. Ersoy R, Çakır B. (2007). Obezite. Turkish Medical Journal, 1:107-116
3. Baysal A, Bozkurt N, Pekcan G, Aksoy M, Merdol TK, Besler T, Keçecioğlu S,
Mercanlıgil S. (2002). Diyet El Kitabı. 4.baskı, Hatiboğlu Yayınevi, Ankara
4. Pekcan G. (2008). Şişmanlık belirleyicileri: Bugün ve gelecek için olası senaryolar.
İçinde: Yetişkinlerde Ağırlık Yönetimi. Eds:Baysal A., Baş M. 1. baskı. Türkiye
Diyetisyenler Derneği Yayını. Ekspress Baskı A.Ş.
5. Baysal,A. (1999). Beslenme. 8. baskı, Hatiboğlu Yayınevi, Ankara
6. Pekcan G. (2001). Şişmanlık tanısında antropometrik ölçümler ve yorumu. 1. Ulusal
Obezite Kongresi Diyetisyenler Sempozyumu Sunuları. Ed: Aslan P. İstanbul, Hacettepe
Üniversitesi Sağlık Teknolojisi Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü ve Türkiye
Diyetisyenler Derneği Yayını, İstanbul
7. Fabricatore AN, Wadden TA. (2003). Treatment of obesity: An Overview. Clinical
Diabetes; 21:67-72
8. Overweight, obesity and weight management. 2007-2009 IFIC Foundation Media Guide
on Food Safety and Nutrition. 5:1-5.
9. Bayraktar E. (1995)Obezitenin psikolojik yönleri. Obezite. Ed: Yılmaz C. Nobel Tıp
Kitabevleri, s107-137
10. Jackson TD, Grilo CM, Masheb RM. (2000). Teasing history, onset of obesity, current
eating disorder psychopathology, body dissatisfaction, and psychological functioning in
binge eating disorder. Obesity Research 8(6):451-458
11. Foster GD, Makris AP, Bailer BA. (2005). Behavioral treatment of obesity. Am J Clin
Nutr 82:230–5.
12. Erge S. (2003). Obezitede diyet tedavisini destekleyen davranışsal tedavi obezitede
diyet tedavisini destekleyen davranışsal tedavi. Turkish Journal of Endocrinology and
Metabolism, 2:75-82
13. Foreyt JP, Scott LW, Gotto AM. (1980). Weight control and nutiriton education
programs in occupational settings. Public Health Reports 95(2).
14. Atkinson RL, Fuchs A, Pastors JG, Saunders JT. (1992) Combination of very-low-
calorie diet and behavior modification in the treatment of obesity. Am J Clin Nutr
56:l99-202.
15. Stunkard AJ, Berthold HC. (1985). What is behavior therapy? A very short description
of behavioral weight control. Am J Clin Nutr 41: 821-823.
121
16. Dixon JB, Dixon ME. (2006). Combined strategies in the management of obesity. Asia
Pac J Clin Nutr. 15(Suppl):63-69
17. DelParigi A, Chen K, Salbe AD, Hill JO, Wing RR, Reiman EM, Tataranni PA. (2007)
Successful dieters have increased neural activity in cortical areas involved in the control
of behavior. International Journal of Obesity 31:440–448
18. Eker E, Şahin M. (2002). Birinci basamakta obeziteye yaklaşım. Sted. 11(7):246-249
19. WHO. (2008). Global Database on body mass index.
20. Hasbay A. (2008). Ağırlık yönetiminde fiziksel aktivitenin rolü. İçinde: Yetişkinlerde
Ağırlık Yönetimi. Eds:Baysal A., Baş M. 1. baskı. Türkiye Diyetisyenler Derneği Yayını.
Ekspress Baskı A.Ş.
21. Rolls BJ, Morris EL, Roe LS. (2002). Portion size of food affects energy intake in
normal-weight and overweight men and women. Am J Clin Nutr. 76:1207-13
22. Şanlıer N, Kılıç E. (2008). Kız, anne ve anneannelerinin günlük enerji ve besin öğesi
alımlarının karşılaştırılması. TAF Preventive Medicine Bulletin 7(4): 269-276
23. Wolff E, Dansinger ML. (2008). Soft drinks and weight gain: How strong is the link?
Medscape J Med. 10(8):189.
24. Apovian CM. (2004). Sugar-sweetened soft drinks, obesity, and type 2 diabetes. JAMA.
292(8):978-979.
25. Schulze MB, Manson JE, Ludwig DS. (2004). Sugar-sweetened beverages, weight gain,
and incidence of type 2 diabetes in young and middle-aged women. JAMA. 292:927-
934.
26. James J, Thomas P, Kerr D. (2007). Preventing childhood obesity: two year follow-up
results from the Christchurch obesity prevention programme in schools (CHOPPS).
BMJ 335:762.
27. İtallie TB. (1980) “Morbid” obesity: a hazardous disorder that resists conservative
treatment. Am J Clin Nutr 33:358-363
28. Yoon YS, Woo OS, Park HS. (2006). Socioeconomic status in relation to obesity and
abdominal obesity in Korean adults: A focus on sex differences. Obesity. 14:909–919
29. Forman MR,Trowbridge FL, Gentry EM,Marks JS, Hogelin GC. (1986). Overweight
adults in the United States: The behavioral risk factor survey. Am J Clin Nutr 44:410-
416.
30. Purslow LR,Young EH,Wareham NJ, Forouhi N, Brunner EJ, Luben RN, Welch AA,
Khaw K, Bingham SA, Sandhu MS. (2008). Socioeconomic position and risk of short-
therm weight gain: Prospective study of 14.619 middle –aged men and women. BMC
Public Health 8(112):1-6
31. Borders TF, Rohrer JE, Cardarelli KM. (2006). Gender-specific disparities in obesity. J
Community Health. 31(1):57-68
122
32. Ozmen D, Ozmen E, Ergin D, Çakmakçi ÇA, Şen N, Erbay DP, Taşkın EO. (2007). The
association of self-esteem, depression and body satisfaction with obesity among Turkish
adolescents. BMC Public Health, 7(80):1-7
33. Flegal KM, Carroll MD, Ogden CL, Johnson CL. (2002). Prevalence and trends in
obesity among US adults, 1999-2000. JAMA. 288(14):1723-1727
34. Satman İ, Yılmaz T, Şengül A, Salman S, Salman F, Uygur S, Baştar İ. Tütüncü Y,
Sargın M, Dinç N,¸ Karsıdag K, Kalaça S, Özcan C, Kıng H. (2002). Population-based
study of diabetes and risk characteristics in Turkey. Results of the Turkish diabetes
epidemiology study (TURDEP). Diabetes Care 25:1551–1556
35. Yumuk VD. (2005). National prevalence of obesity prevalence of obesity in Turkey.
Obesity Reviews. 6:9-10
36. Köksal O. (2001). Beslenmede yağ ve lipitler konusu. ‘Gıda ve beslenme’. Erciyes
Üniversitesi Matbaası, Kayseri, s85-123
37. Schröder H, Marrugat J, Elousa R, Covas M. (2003). Relationship between body mass
index, serum cholesterol, leisure time physical activity and diet in a Mediterranean
Southern- Europe population. British Journal of Nutrition, 90:43-439
38. Lean MEJ. (1996). Obezite: Klinik bir sorun. Science Pres, UK
39. Kocabaş A. (2003).Farklı Sosyo-Ekonomik Düzeyde Yaşayan Yetişkin Bireylerin Diyet
Örüntüleri ve Diyet Kalite Endekslerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Çalışma, HÜ Sağlık
Bilimleri Enstitüsü Bilim Uzmanlığı Tezi, Ankara. (Danışman: Prof.Dr. S Yücecan)
40. Stunkard AJ, Wadden TA. (1992). Psychological aspects of severe obesity. Am J Clin
Nutr 55:524-32.
41. Bayraktar F. (2008). Obezite psikolojisi. İçinde: Yetişkinlerde Ağırlık Yönetimi. Eds:
Baysal A., Baş M. 1. baskı. Türkiye Diyetisyenler Derneği Yayını. Ekspress Baskı A.Ş.
42. Rapoport L, Clark M, Wardle J. (2000). Evaluation of a modified cognitive-behavioural
programme for weight management. International Journal of Obesity. 24:1726-1737
43. Kazancıoğlu R, Özbey N, Sezgin U, Özkan S, Orhan Y. (1999). Şişman kadınlarda
tıkınırcasına yeme bozukluğu. İst. Tıp Fak. Mecmuası 62(1).
44. Orsel S, Canpolat BI, Akdemür A, Özbay MH. (2004). Diyet yapan ve yapmayan
ergenlerin kendilik algısı, beden imajı ve beden kitle indeksi açısından karşılaştırılması.
Türk Psikiyatri Dergisi. 15(1):5-15
45. Devlin MJ, Goldfein JA, Petkova E, Jiang H, Raizman PS., Wolk S, Mayer L, Carino J,
Bellace D, Kamenetz C, Dobrow I, Walsh TB. (2005). Cognitive behavioral therapy and
fluoxetine as adjuncts to group behavioral therapy for binge eating disorder. Obesity
Research. 13:1077–1088
46. WHO.Global strategy on diet, physical activity and health. Geneva, World Health
Organization, 2002.
47. Anderson JW, Konz EC, Frederich RC, Wood CL. (2001). Long-term weight-loss
maintenance: a meta-analysis of US studies. Am J Clin Nutr. 74:579–84
123
48. Duyyf RL.The American Dietetic Association’s Complete Food and Nutrition Guide.
Amerikan Diyetisyenler Derneği’nin Geliştirilmiş Besin ve Beslenme Rehberi.
Çeviren:Yücecan S, Pekcan G, Nursal B, Besler TH. Acar Matbaacılık, İstanbul
49. Wing RR. (1992). Behavioral treatment of severe obesity. Am J Clin Nutr. 55(2):545
50. Baysal A. (1999). Beslenme ve Sağlık. 8. baskı, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara, s9-18
51. Yeterli ve Dengeli Beslenme. Saha Personeli için Toplum Beslenmesi Programı. (2002).
T.C. Sağlık Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü.
Ankara, s11-13 Yeterli ve Dengeli Beslenme. Saha Personeli için Toplum Beslenmesi
Programı.
52. Karaağaoğlu N. (1999). Ankara İli Beslenme Alışkanlıkları ve Mutfak Kültürü
Sempozyum Bildirileri ve Kataloğu. VEKAM, Ankara.
53. Ersoy G. (2001). Okul Çağı ve Spor Yapan Çocukların Beslenmesi. 1. baskı, Ata Ofset,
Ankara
54. Bayrak M.E. Obezitenin klinik yönetimi. İçinde: Yetişkinlerde Ağırlık Yönetimi. Eds:
Baysal A., Baş M. 1. baskı. Türkiye Diyetisyenler Derneği Yayını. Ekspress Baskı A.Ş.
55. Lövik MRH, Hulshof KFAM, Brussaard H. (1999). Pattern of foods and nutrient intakes
of dutch adults according to intakes of total fat, saturated fatty acits, dietary fiber and of
fruit and vegetables. British Journal of Nutrition. 81:91-98
56. Henauw SD, Backer GD. (1999). Nutrient and food intakes in selected subgroubs of
Belgian adults. British Journal of Nutrition. 81:37-42
57. Drewnowski A, Ahlstrom HS., Driscoll A, Rolls BJ. (1997). The dietary variety score:
Assessing diet quality in healty young and older adults. Journal of American Dietetic
Association. 97:266-271
58. Akdağ F, Arslan P. (1993). Hızlı Hazır Yemek Sistemi (Fast Food). Türkiye
Diyetisyenler Derneği Yayını: 6. Sinem Ofset, Ankara
59. Miller WC, Koceja DM, Hamilton EJ. (1997).A meta-analysis of the past 25 years of
weight loss research using diet, exercise or diet plus exercise intervention. İnternational
Journal of Obesity. 21:941-947
60. Fogelholm M, Lahti-Koski M. (2002). Community health-promotion interventions with
physical activity: Does this approach prevent obesity? Scandinavian Journal of
Nutrition. 46(4):173-177
61.Wadden TA, Foster GD, Wang J, Pierson RN, Yang MU, Moreland K. (1992). Clinical
correlates of short and long term weight loss. Am J Clin Nutr. 56:271-274
124
EK 1: Beslenme Davranışını Sorgulayan Anket Formu
Beslenme Davranışını Sorgulayan Anket Formu TARİH:......../......../.......... Adı-soyadı: Doğum tarihi (gün/ay/yıl): Cinsiyeti : Boy (cm) : Kilo (kg) : Meslek: Öğrenim durumu (bitirilen okul) : Sosyal güvence: Günde kaç öğün tüketirsiniz? Öğün atlar mısınız? Günde kaç öğününüzü ev dışında tüketirsiniz? Haftada kaç kere hızlı hazır yemek (fast-food) tüketirsiniz? Günde kaç bardak su içersiniz? Açlık hissetmediğiniz halde bir şeyler atıştırır mısınız? Kilo almanızdaki en büyük etkenin ne olduğunu düşünüyorsunuz? (birden fazla şık işaretleyebilirsiniz)
......../......../......... a) Kadın b) Erkek ..............cm ...............kg a) memur b) işçi c) kendi işyerinde çalışıyor d) emekli e) öğrenci f) ev hanımı g) işsiz h) diğer......... a) ilkokul b) ortaokul c) lise d) yüksekokul e) okur-yazar f) okur-yazar değil a) Emekli sandığı b) SSK c) Bağkur d) Sosyal güvencesi yok e) Özel sağlık sigortası
............................. öğün
a) Evet b) Hayır c) Bazen
............................. öğün
............................. öğün
.............................. bardak
a) Evet b) Hayır c) Bazen a) iş yemekleri b) davetler c) TV karşısında atıştırmak d) can sıkıntısı nedeniyle atıştırmak e) düşük fiziksel aktivite f) diğer..............................
125
Sıkıntılı/üzgün/mutsuz hissettiğinizde daha fazla yemek yer misiniz? Neşeli/mutlu hissettiğinizde daha fazla yemek yer misiniz? Yemek yerken başka aktivitelerle uğraşır mısınız? (TV seyretmek, kitap okumak , sohbet etmek gibi) Hangisi yemek yeme hızınızı daha iyi ifade eder? Öğün aralarında hangilerini tüketirsiniz ? (birden fazla şık işaretleyebilirsiniz) Aşağıdakilerden hangilerini hergün tüketirsiniz? (birden fazla şık işaretleyebilirsiniz) Haftada en az 3 gün yarım saatten fazla fiziksel aktivite yapar mısınız? (yürüyüş, koşu, yüzme, jimnastik gibi)
a) Evet b) Hayır a) Evet b) Hayır a) Evet ............................................yaparım b) Hayır a) hızlı yerim b) orta hızda yerim c) yavaş yerim a) bisküvi-çikolata-cips b) kuruyemiş c) tatlı d) meyve-kuru meyve e) süt-yoğurt f) hamur işi g) şekerli içecekler-meyve suyu h) peynir-ekmek i) diğer .........................
a) sebze-meyve b) esmer ekmek c) kurubaklagiller d) beyaz ekmek e) hamur işi f) tatlı, reçel, bal g) süt-yoğurt h) hızlı hazır yiyecekler ( hamburger, patates
kızartması, döner, simit gibi) i) şekerli içecekler j) kırmızı et k) beyaz et l) pilav/makarna m) bisküvi – çikolata – cips n) kuruyemiş o) alkollü içecekler p) margarin-tereyağı
a) evet ..........................aktivitesini haftada
............ gün ............... saat yaparım. b) Hayır hiç fiziksel aktivite yapmam
126
EK 2: Beden İmgesiyle Uğraşı Ölçeği
Beden İmgesiyle Uğraşı Ölçeği Lütfen, aşağıda tanımlanan duyguları ne kadar sıklıkla hissettiğiniz ya da tanımlanan davranışları ne kadar sıklıkla yaptığınıza göre her bir maddeyi yuvarlak içine alınız. 1: Asla 2: Nadiren 3: Bazen 4: Genellikle 5: Her zaman 1. Görünüşümün bazı taraflarından memnun değilim.
1 2 3 4 5 2. Görünüşümü kontrol etmek için ayna karşısında epeyce zaman harcarım.
1 2 3 4 5 3. Başkalarının görünüşüm hakkında olumsuz şeyler söylediklerini düşünüyorum.
1 2 3 4 5 4. Görünüşümden memnun olmadığım zamanlarda insan içine çıkmakta isteksizlik duyarım.
1 2 3 4 5 5. Görünüşümün bazı bakımlardan son derece itici olduğunu hissediyorum.
1 2 3 4 5 6. Daha iyi görünmek için kozmetik ürünleri (krem, jöle, makyaj malzemesi gibi) satın alırım.
1 2 3 4 5 7. Görünüşüm hakkında başkalarının onayını, beğenisini almak isterim. (görünüşümle ilgili başkalarının onayını almak isterim.)
1 2 3 4 5 8. Görünüşümle ilgili değiştirmek istediğim bazı yönlerim olduğunu düşünüyorum.
1 2 3 4 5 9. Bedenimin bazı yerlerinden utanıyorum.
1 2 3 4 5 10. Görünüşümü mankenlerin veya başkalarının görünüşüyle karşılaştırırım.
1 2 3 4 5 11. Görünüşümdeki belirli kusurları saklamaya çalışırım.
1 2 3 4 5 12. Görünüşümdeki kusurları incelerim.
1 2 3 4 5 13. Görünüşümdeki belli kusurları kapatacak kıyafetler satın aldığım oldu.
1 2 3 4 5 14. Diğerlerinin fiziksel olarak benden daha çekici olduğunu düşünüyorum.
1 2 3 4 5 15. Görünüşümdeki kusurlar için bir tıp uzmanına danışmayı düşündüğüm/danıştığım oldu.
1 2 3 4 5 16. Görünüşüm yüzünden sosyal aktivitelere katılamadığım oldu.
1 2 3 4 5 17. Görünüşüm yüzünden evden çıkmaya utandığım oldu.
1 2 3 4 5 18. Görünüşümdeki kusurları başkalarının farkedeceğinden korkarım.
1 2 3 4 5 19. Aynaya bakmaktan kaçındığım oldu.
1 2 3 4 5
127
EK 3: Kendi kendini gözlemleme çizelgesi
Kendi kendini gözlemleme çizelgesi Tarih:...../......../.........
Yemekten önceki duygu durumu
Tüketilen yiyecek ve içecek
Yemeğin nerede ve kimlerle yenildiği
Yiyeceğin ve içeceğin miktarı
Yemek saati ve süresi
Yemekten sonraki duygu durumu
Gün içinde yapılan fiziksel aktivite adı
Fiziksel aktivitenin süresi
Üzüntülü Sevinçli Mutlu Canı sıkkın
Beyaz ekmek Yağlı beyaz peynir Derisiz tavuk eti Kremalı bisküvi Meyve suyu
Evde TV karşısında, yalnız VEYA Restoranda arkadaşlar ile...
3 ince dilim 2 kibrit kutusu 5 köfte büyüklüğünde 8 adet 1 küçük su bard
19,30 15 dakika
Pişman Mutlu Canı sıkkın Üzüntülü
Yürüyüş Bisiklete binmek
20 dakika 15 dakika
• Araştırmalar, tükettikleri besinleri ve yaptıkları egzersizleri kaydeden
kişilerin çoğunlukla kilo kontrolü programında daha başarılı olduğunu
göstermiştir.
• Kayıt tutmak için günlük herhangi bir defter veya diz üstü bilgisayar
kullanılabilir.
• Kayıt için hergün tükettiğiniz yiyecekleri ve içecekleri miktarlarıyla yazın.
• Yeme isteğinizin önüne geçmek için her seferinde ruh durumunuzu ve açlık
düzeyinizi kaydedin.
• Yediğiniz yeri ve zamanı da yazın.
• Fiziksel aktiviteye ayırdığınız süreyi ve aktivite türünün listesini yapın.
• Besin tüketimi ve aktivite listesi bir veya iki haftada bir gözden geçirilerek
hatalı davranışlar bulunup değiştirme yoluna gidilebilir.
128
EK 4: Şişmanlık ve Beslenme
ŞİŞMANLIK VE BESLENME Vücutta yağ deposunun artması sonucu ortaya çıkan şişmanlık; kötü beslenme alışkanlıkları, genetik etmenler, yetersiz fiziksel aktivite nedeniyle oluşmaktadır. Fast food tipi beslenme , öğün atlama, aşırı karbonhidrat ve yağ tüketme , hızlı yemek yeme, iyi çiğnememe, gibi yeme alışkanlıkları şişmanlığın temelini oluşturmaktadır. Yaşam boyu sağlıklı vücut ağırlığının korunması, oluşabilecek birçok hastalık riskini azaltarak sağlığınızın korunmasına yardımcı olur . Sağlıklı vücut ağırlığı sizin düşündüğünüz en düşük ağırlık değil, sizin yaşınıza ve boyunuza uygun olan sınırlar içindeki ağırlığınızdır. Bu sınırın altında veya üstünde olmak sağlık sorunları riskini arttırır. İyilik hali, formunuzu ve sağlığınızı geliştiren yeme şekli; çeşitlilik, denge ve aşırıya kaçmamadır. Zayıflama diyeti sonucu istenen kiloya ulaşıldığında eski yeme alışkanlıklarına dönülürse yapılan diyet bir işe yaramaz. Bu nedenle kilo verme sırasında davranış değişikliği tedavisi uygulanmalıdır. Davranış değişikliğinin asıl amacı beslenme alışkanlıklarının kalıcı bir şekilde düzeltilmesidir. Unutmayın sihirli besin ya da diyet yoktur. Kilo vermeniz ve kilonuzu korumanız ancak yaşam şeklinizi değiştirirseniz mümkün olur. Tek besine yönelik diyetler, aç kalma, sıvı diyetler veya gazete-dergilerde yayınlanan mucize diyetler kısa süreli ve çeşitlilikten uzaktır. Hayatınızın sonuna kadar uygulayamayacağınız yöntemler ancak kısa süreli çözümler sunabilir. Çünkü bu yöntemler yeni yeme alışkanlıkları kazandırmayı amaçlamazlar.
129
HEDEF BELİRLEME Diyetinizde yapacağınız küçük değişiklikler sağlığınızda önemli farklılıklar yaratabilir. Beslenmenizde aşamalı değişiklikler yapın. Doğru beslenme alışkanlıklarını bir gecede kazanamayacağınızı unutmayın. Hedefinizi belirlerken gerçekçi olun. Yeme alışkanlıklarınızda ve fiziksel aktivite düzeyinizde aniden çok kısıtlı ve kesin değişiklikler yapmaktan kaçının. Büyük değişiklikler yerine küçük değişiklikleri birleştirerek sonuca ulaşmayı seçin. Sabırlı olmalı, değişiklikleri yavaş yavaş yapmalısınız. Unutmayın beslenmenizde yapacağınız değişiklikler yaşam boyu sürmelidir. Bu nedenle hedefinize ulaşmada küçük adımlar çok önemlidir. Kilo takibi haftada birden daha sık olmamalı, mutlaka aynı tartıda, aynı kıyafetlerle yapılmalıdır. Kilonuzdaki günlük değişiklikler motivasyonunuzu bozabilir. Zamansızlık, isteksizlik, geç uyanmak, yalnız yemekten hoşlanmamak, aç hissetmemek veya diyet yapıyor olmak gibi birçok nedenden dolayı öğün atlanmaktadır. Öğün atlama, çoğunlukla kişinin doğal bir alışkanlığı haline gelebilir. Öğün atlama, ihtiyaç duyulan besin gruplarından ve besin ögelerinden bir yetersizliğe, bir sonraki öğünde ise daha fazla besin tüketmeye neden olmaktadır. Bu nedenle, iyi bir beslenme alışkanlığı içinde öğün atlama seçeneği yer almamaktadır. Başarılı olmak için, kişinin kendisinin kilo vermeyi ve hedeflerine sadık kalmayı istemesi gerekir. Bu konuda aile üyeleri ve arkadaşlar söz sahibi olmamalı, hedefe ulaşmada destek kaynağı olmalıdır. Aile bireylerini ve arkadaşlarınızı uyararak yanınızda uygun olmayan yiyecekleri yememelerini sağlayabilirsiniz. Şişmanlık sadece fiziksel bir sorun olmanın ötesinde, çeşitli hastalıklara zemin hazırlayan, kişinin kendine güvenini zedeleyen bir sorundur. Fazla kilolu olmak bazı sosyal problemlere neden olabilir, fakat çoğunlukla tek neden değildir. Tüm problemlerinizi kilo vererek çözebilme inancı pek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Vücut şekli ve öz güven yakından ilişkili olduğu için, sağlıklı alışkanlıklarınızı korumada motivasyon sağlayabilecek bir vücuda sahip olmak kendinizi iyi hissetmede önemlidir.
130
ÇEŞİTLİLİK-DENGE-AŞIRIYA KAÇMAMA Sağlıklı beslenme için çeşitli besinlerin tüketilmesi gerekir. Vücudun gereksinimi olan tüm besin ögelerini içeren tek bir besin ya da besin grubu yoktur. Besin çeşitliliği vücudun gereksinimi olan besin ögelerini sağlar. Bunun yanısıra farklı yiyeceklerin oluşturduğu tat, doku ve renk çeşitliliği sonucu ana ve ara öğünlerden daha fazla zevk almayı sağlar. Yiyecekleri fazla değil, yeterli tüketin. Porsiyon ölçülerinizi ayarlarsanız sevdiğiniz tüm besinleri keyif alarak tüketebilirsiniz. Çeşitliliği, dengeyi ve aşırıya kaçmamayı sağlayarak tüm besinleri diyetinize ekleyebilirsiniz. Yağ içeriği yüksek bir besin tükettikten sonra dengelemek için günün kalan kısmında düşük yağlı yiyecekler tüketin. Kilo kontrolü için fazladan aldığınız enerjiyi fiziksel aktivitenizi arttırarak dengeleyebilirsiniz. ALTERNATİF DAVRANIŞ GELİŞTİRME Yemeklerinizi ve atıştırmalarınızı önceden belirleyin. Gelişigüzel yemek tüketimi çoğunlukla yüksek kalori alımına neden olur. Şekerli yiyecekler, hamur işleri veya cips gibi atıştırmalar yerine sebze veya meyve atıştırmayı deneyin. Atıştırmak yerine fiziksel aktivite yapmak, olumsuz duygularınızı çözümlemede daha kalıcı sonuçlar vermektedir. Atıştırma isteği duyduğunuzda (özellikle aç olmadığınızda) başka işlerle ilgilenin. Bir arkadaşınızla sohbet etmek, yürüyüşe çıkmak veya kitap okumak gibi... Aç olmadığınız halde yeme isteğiniz artıyorsa yemek yemeye başlamadan önce sizi yemeye yönelten duyguları ve olayları düşünün. Fiziksel açlıkla duyguların neden olduğu açlık arasındaki farkı öğrenmeye çalışın. Sıkıldığınız, üzüldüğünüz veya mutsuz hissettiğinizde yeme ihtiyacı duyuyorsanız bu duygularla başetmek için başka seçenekler bulun. Yapmaktan hoşlandığınız aktivitelerin bir listesini yapın ( yürüyüşe ya da alış-verişe çıkmak, çocuklarınızla oynamak, film seyretmek veya bir arkadaşınızla görüşmek gibi...) Bu listeyi
131
buzdolabının kapağına yapıştırın. Sıkıldığınızda ya da üzgün olduğunuzda yemek yerine bu listeden bir aktivite seçin. Kızgınlığınızı gidermek, rahatlamak, yalnızlığınızı unutmak veya depresyondan kurtulmak amacıyla oluşan yeme isteğinden kaçının. Şekerlemeler, cipsler, hamur işleri gibi yüksek kalorili besinleri evinizde bulundurmayın. Bunların yerine meyve, çiğ sebze ve diğer düşük kalorili besinleri görebileceğiniz yerlerde bulundurun. Canınız tatlı yemek istediğinde taze ya da kuru meyve tercih edin. Yiyeceklerinizi hazırlarken az yağlı pişirme yöntemlerini kullanın. Haşlama, ızgara, fırında veya buharda pişirme gibi... Misafir ağırlayacaksanız, yiyecekleri düşük kalorili ve az yağlı olanlardan seçin. Dışarda yemek yediğinizde az yağlı yiyecekleri tercih edin. Kızartılmış yiyeceklerden uzak durun. Sosları yemeğinizden ayrı olarak isteyin. Yemekli davetlere çok aç gitmeyin. Evden çıkmadan önce küçük bir öğün tüketin. Çok aç olmazsanız düşük kalorili yiyecek ve içeceklerle oyalanabilir, arkadaşlarınızla daha çok sohbet edebilirsiniz. Alışverişe aç karnına çıkmayın. Önceden ihtiyaçlarınızı belirleyen bir iste yapın ve bu listeye sadık kalın. Yanınızda az para taşıyın ve kredi kartı kullanmayın. Marketlerde, yememeniz gereken yiyeceklerin bulunduğu reyonlara uğramayın. Satın alırken aynı gruptaki yiyeceklerin enerjisi düşük olanını seçin ( kaymaklı yoğurt yerine yarım yağlı yoğurt gibi...) Televizyonda yiyeceklerle ilgili olan program ve reklamları seyretmemeye çalışın.
132
KENDİ KENDİNİ İZLEME Yeme şeklinizi denetleyin. Anlamadığınız bir konuyu değiştiremezseniz. Neyi, ne zaman, niçin yediğinizi ve içtiğinizi ve fiziksel aktivite yapma engellerini kaydedin. Yemeklerinizi yavaş yemeyi öğrenin. Her lokmadan sonra çatalınızı masaya bırakarak yavaşlayabilir, her lokmadan sonra bir yudum su içebilirsiniz. Yemek sürenizi uzatmak daha az yiyecekle doymanızı sağlar. Tokluk hissi yemeğe başladıktan sonra en erken onuncu dakikada başlar. Doygunluk hissine ulaştıktan sonra tabağınızdaki her şeyi bitirmek zorunda değilsiniz. Yemek için küçük, salata için büyük tabak kullanın. Yemeğin yağlı kısmını tabakta bırakın. Yemeğinizi mutlaka oturarak yiyin. Yemek yerken başka işlerle uğraşmayın (televizyon seyretmek veya kitap okumak gibi...). Yemek öncesinde, yemek esnasında ve yemek sonrasında birer bardak su için. Yemeğiniz bittikten hemen sonra masadan kalkın ve yemeyi bırakın. Masadakileri kaldırırken veya temizlerken atıştırmayın. Kalan yemeğinizi uygun şekilde paketleyerek başka zaman yemek üzere dondurabilirsiniz. Gün içinde diyetinize uymayan bir yiyecek yerseniz, günün kalan kısmında az yağlı salata veya sebze yemeği yiyerek beslenmenizi düzenleyebilirsiniz Kendinizi ödüllendirin. Ama ödülünüz yemek olmasın. Yeni bir kitap, giysi veya sinema biletini deneyin. Başarınızı yeme isteğine dönüştürmeyin.
133
FİZİKSEL AKTİVİTE Görünüşünüzdeki büyük farklılıklar düzenli fiziksel aktivite ile sağlanabilir. Aktivite azlığı sağlığınız için tehlikeli olabilir. İleri yaşlarda başlayan kalp hastalıkları, felç, şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi bazı sağlık sorunları düşük fiziksel aktivite ve şişmanlık ile bağlantılıdır. Zevk alacağınız ve bütçenize uygun çeşitli aktiviteler bulun. Yürüyüş yapmak, bisiklete binmek, yüzmek, dans etmek, ip atlamak gibi. Aktivitenize yavaş başlayın. Vücudunuz alıştıkça kademeli olarak arttırın. Düzenli, orta düzeyde fiziksel aktivite alışkanlığı başarılı kilo vermede ve bunu korumada önemli bir noktadır. Kilo kontrolü için egzersizin etkili olabilmesinde çok ağır aktivitelere gerek yoktur. Fiziksel aktif olmayı günlük yaşamın bir parçası haline getirin. Seçtiğiniz aktiviteye ek olarak gün içinde asansör yerine merdiven kullanmayı, otobüsten bir durak önce inmeyi, en yakın market yerine daha uzak olandan alış-veriş yapmayı, çocuklarınızla aktif oyunlar oynamayı seçebilirsiniz.
134
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Hande Soyadı Öngün Yılmaz Doğum Yeri Ankara Doğum Tarihi 19/08/1981 Uyruğu T.C. TC Kimlik No 36608023974 E-mail [email protected] Tel 05327687601
Eğitim Düzeyi
Mezun Olduğu Kurumun Adı Mezuniyet Yılı Doktora/Uzmanlık Yüksek Lisans
Lisans Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü 2004
Lise Alparslan Lisesi 1999
İş Deneyimi (Sondan geçmişe doğru sıralayın)
Görevi Kurum Süre (Yıl - Yıl)
1. Diyetisyen Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2007-
2. Diyetisyen Anadolu Sağlık Merkezi 2005-2007 3. -
Yabancı Dilleri Okuduğunu Anlama* Konuşma* Yazma* İngilizce Çok iyi İyi İyi * Çok iyi, iyi, orta, zayıf olarak değerlendirin
Yabancı Dil Sınav Notu #
KPDS ÜDS IELTS TOEFL IBT TOEFL PBT TOEFL CBT FCE CAE CPE
# Başarılmış birden fazla sınav varsa, tüm sonuçlar yazılmalıdır
# KPDS: Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavı; ÜDS: Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı; IELTS:
International English Language Testing System; TOEFL IBT: Test of English as a Foreign Language-Internet-
Based Test TOEFL PBT: Test of English as a Foreign Language-Paper-Based Test; TOEFL CBT: Test of English
as a Foreign Language-Computer-Based Test; FCE: First Certificate in English; CAE: Certificate in Advanced
English; CPE: Certificate of Proficiency in English
Sayısal Eşit Ağırlık Sözel LES Puanı 47,8 45,0 42,2 (Diğer) Puanı Bilgisayar Bilgisi Program Kullanma becerisi MS Office Çok iyi SPSS İyi *Çok iyi, iyi, orta, zayıf olarak değerlendirin
Uluslararası ve Ulusal Yayınları/Bildirileri/Sertifikaları/Ödülleri/Diğer