6
R I H L E 7 MURADULLAH mı, Meal Yazarının Kanaati mi? Dr. Ebubekir Sifil Özet Modern zamanlarda revaçta olan meal yazımı olgusu beraberinde birtakım hayatî problemleri de getiriyor. “Meal”in teknik olarak Kur’ân ayetlerinin anlamlarını yansıtmaya müsait olup olmaması bir yana, “mealle bize sunulanın muradullah olduğundan nasıl emin olabiliriz” sorusu son derece önemlidir. Mealinin sadece dil ve sistematik olarak değil, muhteva olarak da mevcutlardan farklı olduğunu söyleyen her meal yazarı, aslında bizi farklı bir din tasavvuruna davet ediyor. Is it the Will of Allah or the Opinion of the Qur’an’s Interpreter? by Dr. Ebubekir Sifil Abstract The phenomenon of writing translations of the Qur’an, something that is in demand at modern times, raises some important problems. Apart from the fact that a “translation of the Qur’an” is technically suitable (or not) for reflecting the meanings of Qur’anic verses, the question of how one can be sure that what is presented to us through the translations is the will of Allah (or something else) is very important. Every owner of a translation who states that his work is not only unique in language and systematic, but is also different from others in relation to the content is actually inviting us to a different concept of religion.

Muradullah Mı, Meal Yazarının Kanaati Mi? - Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Muradullah Mı, Meal Yazarının Kanaati Mi? - Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil

R I H L E 7

MURADULLAH mı,Meal Yazarının Kanaati mi?

Dr. Ebubekir Sifil

Özet

Modern zamanlarda revaçta olan meal yazımı olgusu beraberinde birtakım hayatî

problemleri de getiriyor. “Meal”in teknik olarak Kur’ân ayetlerinin anlamlarını yansıtmaya

müsait olup olmaması bir yana, “mealle bize sunulanın muradullah olduğundan nasıl emin

olabiliriz” sorusu son derece önemlidir. Mealinin sadece dil ve sistematik olarak değil,

muhteva olarak da mevcutlardan farklı olduğunu söyleyen her meal yazarı, aslında bizi

farklı bir din tasavvuruna davet ediyor.

Is it the Will of Allah or the Opinion of the Qur’an’s Interpreter? by Dr. Ebubekir Sifil

Abstract

The phenomenon of writing translations of the Qur’an, something that is in demand at

modern times, raises some important problems. Apart from the fact that a “translation of the

Qur’an” is technically suitable (or not) for reflecting the meanings of Qur’anic verses, the

question of how one can be sure that what is presented to us through the translations is the

will of Allah (or something else) is very important. Every owner of a translation who states that

his work is not only unique in language and systematic, but is also different from others in

relation to the content is actually inviting us to a different concept of religion.

Page 2: Muradullah Mı, Meal Yazarının Kanaati Mi? - Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil

Gir iş :

Önce bir soruyla başlayalım: Modern zamanlaraözgü "meal yazma" modası ne tür bir ihtiyacın tazyi-kiyle ortaya çıkmış olabilir?

Bu soruya, herhangi bir kitabın ihtisar edilme-si/özetlenmesi meselesiyle mukayeseli bir cevapüretmek şu sebeplerle gerçekçi olmaz:

1. Herhangi bir kitap/metin, anlaşılmasını kolaylaş-tırmak için muhtevası basitleştirilerek ihtisar edilir.Kur’ân'ın bir başka dile aktarılmış muhtevası için iseböyle bir şey söz konusu değildir. Sadece "insana"değil, kelimenin bütün kuşatıcılığı ile "varlığa" dairne varsa ihata eden "ilahî kelam" üzerinde konuştu-ğumuz hatırlanacak olursa ne demek istediğim dahakolay anlaşılacaktır.

2. Herhangi bir kitap/metin, muhtevası konsantrehale getirilerek ihtisar edilir. Bu ise metnin anla-şılmasını zorlaştırmak demektir. Kur’ân'ın muhte-vasının herhangi bir dile aktarılması en temelde"daha kolay anlaşılması" amacına matuf bir faali-yet olduğuna göre bu madde de meal çalışmaları-nın gerekçesi olamaz. Esasen bir önceki maddedeolduğu gibi burada da eşyanın tabiatına aykırı birdurum bulunduğu ve "ilahî kelam" hakkındageçerli telakki edilemeyecek bir kıyaslamanınyapıldığı izahtan varestedir.

3. İhtisar faaliyeti, mevcut bir kitabın/metnin ezber-lenmesini ve kavranmasını kolaylaştırmak için yapılır.Oysa meal çalışması için ikisi de söz konusu edile-mez. Zira –meal ezberleyene rastlayanınız var mı bil-mem ama– hem meal ezberlemek "Kur’ân'ı ezberle-mek" değildir, hem de meal yapısal olarak Kur’ân'ınihtiva ettiği anlamları "kavrama" imkânı vermez.Esasen "ezberciliğe" karşı duruşun ifadesi olarakvücut bulan meal yazma furyasının da böyle biriddiası hiç olmamıştır.

Bu maddelerin her biri hakkında daha fazla söz söy-lemek mümkündür; ama söylenenlerin maksadıhasıl ettiğini düşünerek bundan sarf-ı nazar edelim.

Soru hâlâ muallâkta: Meal yazmak ne tür bir ihtiya-cın tazyikiyle ortaya çıkmış olabilir?

Kur’ân'la "ilgilenen" okuyucuyaKur’ân hakkında az zamanda çokşey öğretme amacı meal yazmafaaliyetinin hedefi olarak tesbitedilebilir mi? Kur’ân hakkında azzamanda çok şey öğrenmeninmümkün olup olmadığı sorusuy-

la mukabele edilmeyi hak edecek yapıda olmaklabirlikte, bu soru bizi gerçeğe biraz yaklaştırıyor gibi.Modern zamanlarda Müslümanların Kur’ân'la ilişkisi,"Kur’ân'la meal üzerinden ilgilenme" seviyesineinmiş "entelektüel" bir faaliyet olarak tebarüz edi-yor! Akif'in, Kur’ân'ın mezarlıkta okunmak için inme-diğini söylediği dönemlerden bu yana hayatı topra-ğın üstündekinden ibaret saydığımız için Kur’ân'ı daentelektüel faaliyetlerimizin bir parçası gibi algılıyo-ruz. Bu doğru; ama esas meseleyi izah etmiyor.Modern zamanların zaman fukarası müslümanınaAllah Teâlâ’nın bizden ne istediği sorusunun cevabıniçin –mesela– bir "ilmihal" ile değil de, "meal" ileverilir?

İdeoloj ik Mealc i l ik

İşin püf noktası burası. Meal yazımı, okuyucudanziyade –hatta ondan bağımsız olarak– meal yazarınınhedefi ile açıklanması gereken bir faaliyettir. Din'inbizden ne istediği konusunda kafası alabildiğinekarıştırılmış, Kur’ân'la birlikte, onun açılımı olanSünnet'in/hadislerin merkezî konumda bulunduğu,bu iki temel kaynaktan belli bir Usul doğrultusundaistinbat edilmiş kalbî ve amelî hükümler istikametin-de "tedeyyün", slogandan başka hiçbir sahiciliğiolmayan ideolojik bir söylemle okuyucu zihnindeyerini "tasavvur"a bırakmışsa, meal yazarı için sonderece uygun bir ortam oluşmuş demektir.

Meal yazarı, "marifet"in "okuyarak öğrenme"ye,"ilm"in "malumat"a indirgendiği bu "verimli" ortam-da meal yazarak, zavallı okuyucuya din öğretmek gibibir fırsat ele geçirmiştir ve bunu tabii ki değerlendi-recektir!

Bu topraklarda Kur’ân'ın ilk meallerinden (kenditabiriyle "terceme") birini yazma ayrıcalığıyla övü-nen bir kalemin, Tüccarzâde Hilmi beyin (İbrahimHilmi Çığıraçan), Kur’ân-ı Kerim'in Türkçe Tercemesiadıyla Osmanlıca olarak neşrettiği çalışmanın öns-özünde meseleyi takdim biçimi bizim için hayli ufukaçıcıdır: "… Bugün milyonlarca Türk, Kur’ân-ıKerim'in manasını bilmiyor ve bi't-tab' (tabiatıyla)dininin esasına hakkıyla vakıf bulunmuyor. (…)

"Kur’ân'ı anlayacak derecede herkes Arap lisanınıkolaylıkla öğrenemeyeceği gibi,öyle müfessirlerin yazdıkları on,yirmi ciltlik tefâsîri (tefsirleri) deokumaya vakit bulamaz.

"Öteden beri vatanımda bir inkı-lâb-ı fikrî ve ictimâ'î (fikrî ve top-lumsal devrim) yapmak için var

R I H L E 8

Meal yazımı, okuyucudan ziyade–hatta ondan bağımsız olarak–

meal yazar ın ın hedef i i leaçıklanması gereken bir

faaliyettir.

Page 3: Muradullah Mı, Meal Yazarının Kanaati Mi? - Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil

R I H L E 9

kuvvetle çalıştığımdan ve bu hususta Kur’ân terce-mesi en büyük bir amil olduğundan, mebde-iMeşrutiyet'te (Meşrutiyet'in başında) neşr eyledi-ğim Millet gazetesinde ve Balkan harbi esnasındayazdığım Zavallı Millet kitabında bu fikri hararet vecesaretle ilan ve müdafaa eylemiştim.

"İşte şimdi muktedir bir heyete yazdırdığım bu nüs-hayı neşr ediyorum. Bilcümle Türk kardeşlerime,tahsilde bulunan evladımıza âyât-ı celîle-iKur'âniye'yi hakkıyla öğretmek için tercemenin peksade olmasına itina edilmiştir…"1

Burada, halka ve tahsildeki talebeye "Kur’ânTercemesi" üzerinden din öğretmek gibi bir amaçlayola çıkıldığı açıkça ifade edilmektedir. Hatta "Kur’ântercemesi", toplumsal ve fikrî bir devrimin en büyükbir amili olarak devrededir! Meal yazarının çalaka-lem zikrettiği bu husus, o günlerden bu yana dintasavvuru oluşturmak üzere Türkçe meal yazanlarıntemel gerekçesi olarak hiç değişmemiştir!

İdeolojik meal yazarı, halkın atadan-dededen teva-rüs ettiği dinden razı değildir; onun muharref veproblemli olduğunu düşünmektedir. Burada kastedi-len, bid'at ve hurafelere bulanmış, safiyetini yitirmişdin anlayışı değil, yazılı kaynaklara dayalı sahih dinşuurudur ve meal yazarı çoğunlukla birinciyi dilinedolayarak ikinciye saldırmakta, birinciyle mücadelegörüntüsü altında ikincinin varlığına kasdetmektedir.

"Gelenek"in Din'i şu veya bu biçimde/oranda tahrifettiği konusunda zaten hayli "malumat sahibi" kılın-mış ve zihni, Kur’ân'ı anlamak adına meal yazarınınmesajlarıyla sınırlı bir algı durumuna kilitlenmiş olanmodern Müslüman, kıvama gelmiş "alıcı"dır. Yol-izbulmanın mümkün olmadığı karanlık bir tarihî geç-miş içinde Müslümanların kendi dinî kaynaklarınıkendi elleriyle alabildiğine tahrif ettiği, Kur’ân metnidışında elde bulunan hiçbir şeyin güvenilir olmadığışeklindeki modernist kurgu marifetiyle çaresizlikiçinde meal yazarının önünde diz çöktürülmüş vazi-yettedir artık. Gerisi, meal yazarının insafına kalmış-tır. Onun tensip ettiği din telakkisi "Kur’ân'ın mesajı"olarak okuyucu tarafından sorgusuz sualsiz alınıpgereği yapılacaktır!!

"Kelam-ı İlahî"den "İşkence Edilen Metin"e

Bu noktada, Osmanlı'nın son dönemlerinden itibarenulema arasında da meal yazımında bir mahzur gör-meyenler bulunduğu, hatta 18. yüzyılda ŞahVeliyyullâh ed-Dihlevî'nin Kur’ân'ın Farsça mealiniyazdığı hatırlatılarak meal olgusu hakkındaki bu müta-laalarımızın tartışma götürür olduğu söylenebilir.

Böyle bir itirazın, "ideolojik meal yazımı" için geçerliolmayacağını söylemeliyiz. İdeolojik meal yazımı,–"Türkçe ibadet" cinayetine hizmeti göz ardı edilsebile– "yeni bir din tasavvuru" oluşturmak gibi birmaksada hizmet ettiği için reddedilmelidir! Kur’ânmetnine hakkıyla vakıf olmak için gerekli alt yapı vebirikimden yoksun bulunan kitleler, meal vasıtasıylaKur’ân üzerinden belli maksatlara kanalize ediliyor-sa, burada elbette mesele farklı bir mahiyet kazan-mış demektir. İtirazımız temelde bu noktayadır.

Eldeki Hadis külliyatının –erbabı tarafından sahiholduğu söylenmiş olanlar da dahil– "uydurulmuşluk"şaibesi altında bulunduğu görüşünü "kesin ilmî veri"olarak kabul etmiş bir meal yazarının, "hadis" keli-mesinin olumlu anlamda geçtiği ayetleri "söz",olumsuz anlamda geçtiği yerleri ise "hadis" olaraktercüme etmesi ideolojik meal yazımının tipikörneklerinden birisidir.2

Kader inancıyla problem yaşayan bir meal yazarının,"kader" kelimesinin geçtiği ayetleri "ölçü" ifade ede-cek şekilde yorumlaması ve "Kader "ölçü"dür; kade-re iman Allah'ın hiçbir şeyi ölçüsüz yaratmamış oldu-ğuna imandır" diyerek kaderi "ölçü"ye indirgemesiideolojik meal yazımının bir başka örneğidir.3

Ahirette Allah Teala'nın dilediği kullar için ve yineO'nun izniyle şefaat edileceğini bildiren ayetleri,Efendimiz (s.a.v)'in günahkâr mü'minlere şefaatedeceğini haber vererek tefsir eden mütevatirhadisleri dikkate almadan yapılan şu açıklamalar dazikre değerdir: "Demek ki Allah'ın razı olduğundanbaşkasına şefâ'atin bir yararı olmaz. Esasen O'nunrızâsı, cennette en büyük ni'met olduğu için O'nunrızâsına mazhar olanın şefâ'ate de ihtiyacı olmaz.Belki şefâ'at onu Hakk'a daha da yaklaştırır. Allah'ın,bazı yüce ruhlara şefâ'at izni verip vermeyeceğikesin belli olmamakla beraber bazı âyetlerdenzımnen böyle bir mânâ anlaşılabilir. Asıl âyetlerdesözkonusu edilen şefâ'at, meleklerin şefâ'atidir.

"Kur ’ân tercemesi", toplumsal ve fikrî

bir devrimin en büyük bir amili olarak

devrededir! Meal yazarının çalakalem

zikrettiği bu husus, o günlerden bu yana

din tasavvuru oluşturmak üzere Türkçe

meal yazanların temel gerekçesi olarak

hiç değişmemiştir!

Page 4: Muradullah Mı, Meal Yazarının Kanaati Mi? - Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil

Bu âyetler karşısında Hz. Peygamber'in âhirettebüyük günâh sahiplerine şefâ'at edeceği hakkındakiabartılı hadîslerden kuşku duymamak mümkündeğildir…"4

2/el-Bakara suresinin 67. ayetinden itibarenİsrailoğulları'nın kesmesi emir buyurulan inek ile ilgi-li anlatımlar yer aldıktan sonra 72 ve 73. ayetlerde,"O vakit bir adam öldürmüştünüz de, onun hakkındabirbirinizle atışmış, (olayı) üstünüzden atmıştınız.Oysa Allah sakladığınızı ortaya çıkaracaktı. Onun içindedik ki: "(kestiğiniz) o ineğin bir parçasıyla o maktu-le vurun. İşte böyle Allah ölüleri diriltir ve size ayetle-rini gösterir; gerek ki akıllanasınız" buyurulmuştur.

İdeolojik mealciliğin "çarpıcı" örneklerinden birisi demucize olgusunu aklına sığdıramayan meal yazarı-nın, rasyonel hareket etme güdüsüyle mezkûr ayet-lere verdiği şu manadır: "Çünküey İsrailoğulları siz bir adamöldürmüştünüz ve sonra da bu(suç)un sorumluluğunu birbirini-zin üstüne atmıştınız. Oysa Allahsizin örtbas ettiğiniz her şeyiaçığa çıkarmaya kadirdir. Bizdedik ki: Bu (prensib)i bu gibi (çözümlenmemiş cina-yet olay)larının bazılarına da uygulayın. Bu yollaAllah canları ölümden korur ve kendi iradesini sizegösterir ki, (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayıöğren)ebilesiniz."5

Burada ayetin açık ifadesi, ayette geçen kelimeler,bağlam, ilgili rivayetler, müfessirlerin yaklaşımı… hiç-bir şeyin önemi kalmamıştır. Meal yazarı mucizeyibertaraf etmiştir ya, önemli olan budur!!

Kaç Kur’ân Var?

Hz. Ali (r.a)'ın, Haricîler'le münakaşaya gönderdiği

İbn Abbâs (r.a)'la konuşmasını anmanın tam sırasıdır:

Onlarla münakaşa ederken Kur’ân'dan delil getirme.

- Niçin ey Mü'minlerin Emiri? Ben Kur’ân'ı onlardandaha iyi bilirim; Kur’ân bizim hanelerimizde naziloldu!

Doğru söylüyorsun; ancak Kur’ân ayetleri çokanlamlı bir yapıya sahiptir (hammâlun zû vücûh).Binaenaleyh sen (davanı isbat için) bir ayet okursun,onlar da (kendi davalarını destekleyecek başka) birayet okur. Onun için onlarla münakaşa ederkenSünnetlerden delil getir. Sünnetler'den (yorum vetevil yoluyla) kaçamazlar.

Tarih kaynakları, hakem tayin etme ve verdiği hükme

razı olma meselesi etrafında cereyan eden bu müna-kaşada İbn Abbâs (r.a)'ın, Sünnet ve siretten delillergetirerek binlerce haricînin tevbe edip Hz. Ali (r.a)'ınsafına geçmesini sağladığını kaydeder.6

Kur’ân'ın bu özelliğini vurgulama konusunda Hz. Ali(r.a) yalnız değildir. Efendimiz (s.a.v)'in halasının oğluolan sahabî ez-Zübeyr b. el-Avvâm (r.a) da oğluna şutavsiyede bulunmuştur: Muarızlarına karşı Kur’ân'lamücadele etme; onları iknaya güç yetiremezsin.Sünnet'e sarılmaya bak."7

Tefsir ilminin temelini teşkil eden Ulumu'l-Kur’ândisiplinine vücut veren de Kur’ân'ın bu "çok anlam-lı/çok boyutlu" yapısıdır. Hakkı verilmiş bir tefsirçalışması, Ulumu'l-Kur’ân disiplininin muhtevasıyanında rivayeten ve dirayeten Tefsir ilminin mükte-sebatını da behemehâl dikkate almak durumunda-

dır. Aksi halde sadece lafzıyladeğil, manasıyla da sonsuz birumman olan Kur’ân-ı mucizu'l-beyan'ın, meal yazarının sathînazarının dar kalıplarına hapse-dilmesi hadisesiyle karşılaşmakkaçınılmazdır. Mahzur şüphesiz

sadece bununla sınırlı değildir. Asıl önemlisi, murad-ıilahînin berhava edilmesidir ki, "meal üzerine dintasavvuru inşa etme" ameliyesi burada görünürolmaktadır.

Her biri "Kur’ân'ın mesajı budur" diyerek okuyucusu-nu farklı bir İslam'a çağıran modern meal yazarları-nın hangisinin takdimi doğru kabul edilmelidir?Kur’ân'da nesh var mıdır, yok mudur? Şefaat hadisle-ri Kur’ân'a uygun mudur, değil midir? Efendimiz(s.a.v)'in mucizeleri, kabir azabı, sırat, mizan, dahaberiye geldiğimizde kadınla ilgili hükümler, haddcezaları, başörtüsü, miras paylaşımı, Ehl-i Kitab'ınakıbeti… Bütün bu hususlarda ideolojik meal yazar-larının okuyucuya kendi kabullerini değil de Allah'ınhükmünü aktardığından kim nasıl emin olacak? Bizebu konularda "Kur’ân'ın mesajı" diye sunulan anlamtercihlerinin hepsi aynı anda doğru olamayacağınagöre muradullah hangisi?

Burada yanlış anlaşılabilecek bir noktayı tavzih ede-lim: Yukarıda Kur’ân'ın "çok anlamlı/çok boyutlu"olduğunu söylemiştim. Bunun anlamı, Kur’ân'ın–hâşâ– birbiriyle çelişik hükümler ihtiva etmesi değil-dir. Sünnet'i ve Sahabe başta olmak üzere nesildennesile intikal eden Nebevî anlayış üzere yürümüşbulunan Selef'in belirleyici rolünü göz ardı ederekAllah Teâlâ’nın muradına ulaşmak mümkün değildirve yukarıdaki tesbit bunu ifadeye koymaktadır.

R I H L E 10

Her biri "Kur’ân'ın mesajı budur"diyerek okuyucusunu farklı birİslam'a çağıran modern mealyazarlarının hangisinin takdimi

doğru kabul edilmelidir?

Page 5: Muradullah Mı, Meal Yazarının Kanaati Mi? - Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil

R I H L E 11

Dolayısıyla az yukarıda zikrettiğim, nesh meselesin-den Ehl-i Kitab'ın akıbetine kadar bir dizi meselede-ki meal ihtilafı, ya meal/tefsir için gerekli donanımagerçek anlamda sahip olmamaları veya Sünnet'e itti-ba başta olmak üzere muradullaha ulaşmak içingözetilmesi gereken ilkeleri göz ardı ederken Ehl-iKitab'ın kendi kitaplarına uyguladığı modern anlamametotlarını esas almalarıdır.

Birçok ayette Yüce Allah (c.c.), fasıkları, zalimleri,aşırı giden şüphecileri ve kalbinde hastalık bulunan-ları saptırdığını ifade buyurmaktadır.8 ÖyleyseKur’ân'a önyargılı yaklaşmak, kafasındaki şablona vekalbindeki hastalığa Kur’ân'dan meşruiyet delili ara-mak buradaki ihtilaf ve çelişkinin başlıca sebebi ola-rak tesbit edilmelidir.

Ulumu'l-Kur’ân, Tefsir ve Usul-i Tefsir müktesebatı-nın yok sayıldığı, Usul-i Fıkh'ın o muhteşem "anla-ma" sistemine burun kıvırıldığı bir ortamda, üstüneüstlük bir de Ehl-i Kitab'ın kendi kitaplarını kadavramuamelesine tabi tutarak işlettiği tarihsel ve edebîtenkit metotlarını, "hermenötik" tekniklerini ilahîkelama uygulama azmiyle hareket eden birmeal/tefsir yazarı "ben böyle anlıyorum" ukalalığınadüşmüşse başka ne söylenebilir ki!

Kur’ân'ı Kişisel Görüşle Tefsir Etmek

Hiçbir meal yazarı üstüne alınmadığına göre, "KimKur’ân'ı şahsî görüşüne göre tefsir ederse ateştekiyerine hazırlansın" yahut "Kur’ân'ı şahsi görüşüyletefsir eden kimse isabet etse de hata etmiştir"9 tar-zındaki Nebevî ihtarların kime hitap ettiği sorusu daburada önemlidir.

"Kur’ân'ın şahsî görüşle tefsir edilmesi"nden neanlaşılması gerektiği netleşmeden mezkûr rivayetle-rin kime hitap ettiğini anlamak da mümkün olmaz.

"Ulema şöyle demiştir: Kur’ân'ın şahsî görüşle tefsiredilmesi şu durumlarda söz konusu olur: Buradakastedilen, Kur’ân'ı sadece naklî verilere dayanaraktefsir etmek ve istinbatı (dirayete dayalı hükümçıkarma ve tefsiri) terk etmek olabileceği gibi başkabir durum da olabilir. İlk ihtimal, yani Kur’ân'ı, sade-ce nakle dayalı verilerle tefsir etmek kastedilmiş ola-maz. Zira Sahabe Kur’ân'ı (dirayet ve istinbatla) tef-sir, bunun sonucunda da birbirinden farklı görüşlerhalinde ihtilaf etmiştir. Bu ihtilaflarda taraflarcabenimsenen her görüş Efendimiz (s.a.v)'den işitilmişşeylere dayanmıyordu. Efendimiz (s.a.v), İbn Abbâs(r,a)'a, "Allahım, onu dinde fakih kıl ve kendisine tevi-li öğret" diye dua ettiği halde, aksini düşünmek nasılmümkün olur? Şayet bu hadiste geçen "tevil", tıpkı

ayet gibi Efendimiz (s.a.v)'den işitilmiş şeyleri ifadeetseydi, bu duanın İbn Abbâs (r.a) hakkında hususiolmasının ne anlamı olurdu?

"Hadiste geçen yasaklamanın, iki durumuhedeflediği söylenebilir:

"1. Kur’ân'ı tefsir eden kişinin, bir konuda benimse-diği bir görüşü vardır; hevası ve tabiatı o görüşemeyletmiştir. O kimse, sahih bir amaç üzere bulun-duğunu ortaya koymak için Kur’ân'ı hevası doğrultu-sunda tevil eder. Eğer önceden o görüş ve hevanınetkisi altında bulunmasaydı, Kur’ân'dan çıkardığı oanlamı çıkarmayacaktı.

"Kimi durumlarda insan bunu, ayetin muradının oolmadığını bile bile yapar. Gerçeğin farkında olduğuhalde muarızlarına üstünlük sağlamak için böyledavranır. Kimi durumlarda ise bilgisizlik söz konusu-dur. Bu da şöyle olur: Ayet birkaç anlama ihtimalli-dir; kişinin anlayışı onu, amacıyla örtüşecek tarzdaanlamaya meyleder. Böylece o anlama biçimi kişiningörüşü ve hevası doğrultusunda teraccuh eder. Eğerönceden benimsediği o görüş olmasaydı, kişi o anla-ma biçimini tercih etmeyecekti.

"Bazan da kişinin sahih bir amacı olur. O amacınaKur’ân'dan delil arar ve farklı bir şeyin murad edildi-ğini bildiği bir ayetle amacına istidlalde bulunur.İnsanları, kalp katılığıyla mücahedeye çağıran kimse-nin, "Firavun'a git. Zira o pek azdı" (20/Tâ-Hâ, 24;79/en-Nâzi'ât, 17) ayetindeki Firavun'un "nefis"olduğunu söylemesi böyledir.

"2. Kişinin, garibu'l-Kur’ân'a ve kapalı lafızlar, ihtisar,hazf, ıdmar, takdim, tehir gibi hususların söz konusuolduğu ayetlere taalluk eden nakil ve rivayetlerdenyardım almaksızın, sadece Arapça lafzın zahiriyleyetinerek Kur’ân tefsirine atılması. Tefsirin dış anla-mında öncelikli olarak nakil ve rivayete dayanmakvazgeçilmez bir gerekliliktir. Kişi bu suretle hatayadüşmekten korunmuş olur. Bundan sonra anlama vehüküm istinbat etme aşaması gelir…"10

Bu son derece isabetli ve hikmetli tesbitler bir nok-tayı dikkatimize sunuyor: Meal ya da tefsir yazarı,önceden şu veya bu kaynaktan beslenerek benimse-diği görüşlerin etkisi altında hareket etmemelidir.İşte kırılma noktası tam da burasıdır. Kim sahip oldu-ğu görüşlerin "heva kaynaklı" olduğunu söyler ki!Kimin hangi görüşünün heva kaynaklı olduğuna kimkarar verecek?

İtikadî duruşumuzun ve istikametimizin işin içinedoğrudan girdiği noktadır burası. Yukarıda bunu

Page 6: Muradullah Mı, Meal Yazarının Kanaati Mi? - Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil

"ideolojik mealcilik" olarak ifadeetmiştim. Gerçek şudur ki, Ehl-iSünnet dışı kabul ve inançların tervi-ci için veya onların etkisi altındaKur’ân meali ya da tefsiri yazmak,Kur’ân'ı heva ile tefsir etmek/ meal-lendirmek demektir. Mezkûr riva-yetlerde yerilen tam da budur.

İlle Meal Okunacaksa…

Ahmed Cevdet Paşa merhum,Fatih dersiâmlarından OsmanRâşid Efendi başkanlığındaki ilmî bir heyete yazdırılıp1927 yılında neşredilen meal çalışmasını takdimederken bu farkı fark etmemizi kolaylaştıracak birnoktaya dikkat çekmiştir:

"Kur’ân'ı Kerim'in acızık mezâyâsına (meziyetlerin-den az bir kısmına) vakıf olabilmek için lisan-ıArab'da pek çok maharet lazımdır. Herkes lisan-ıArab'da olan meleke ve maharetinin derecesinegöre ânın (Kur’ân'ın) zevkine varır. Hakkıyla başkalisana tercemesi ise kabil değildir. Ancak Arapça bil-meyenlere sathîce ma'ânî-i evveliyesini tefhîm (ayet-lerin birincil anlamlarının yüzeysel olarak kavratıla-bilmesi) için mukaddemâ bazı zevat-ı kiram (dahaönce bazı kıymetli zatlar) ânı (Kur’ân'ı) lisan-ıTürkî'ye terceme etmişlerdir…"11

Meal üzerinden din tasavvuru oluşturma eylemi ileherkesin müktesebatı ölçüsünde Kur’ân'dan feyizyabolmasına aracılık etmek arasındaki fark bu ifadelerde

alabildiğine net bir şekilde kendi-sini göstermektedir.

Nitekim Mustafa Sabri Efendimerhum da bu noktaya parmakbasmış ve mealin Kur’ân gibitelakki edilerek değil, muhtasartefsir gibi okunması gerektiğinedikkat çekmiştir. 12

"Kur’ân'ı şöyle baştan sona birokuyup Rabbimin bana ne indirdi-ğini görmek istiyorum" gibi bir

maksatla yola çıkan okuyucunun dikkat etmesi gere-ken birtakım hususlar olduğunu belirterek bitirelim:

1. Öncelikle Ehl-i Sünnet itikadını sağlam kaynaklar-dan okuyup eksiksiz öğrenmelidir.

2. Meal yazarının Ehl-i Sünnet olmasına; ayrıca mealyazacak birikim ve ilmî kudrete sahip bulunmasınadikkat etmelidir.

3. Okuduğu metnin Allah Kelamı değil, meal yazarı-nın Allah Kelamı'ndan anladığı şey olduğunu süreklihatırda tutmalıdır.

4. Okuduğu metnin, Kur’ân'ın lafız özelliklerini hiçyansıtmadığını, mana özelliklerini ise kısmen yansıt-tığını bilmelidir.

5. Meal okumalarından elde edilecek şeyin,Kur’ân'ın muhtevası hakkında yüzeysel bilgi olduğu-nu, daha fazlası için mutlaka muteber bir tefsiri ciddibiçimde mütalaa etmek gerektiğini asla unutmamalıdır.

R I H L E 12

Gerçek şudur ki, Ehl-i Sünnetdışı kabul ve inançların

terv ic i i ç in veya onlar ınetkisi altında Kur’ân meali ya

da tefsiri yazmak, Kur’ân'ıheva ile tefsir etmek/

meallendirmek demektir.Mezkûr rivayetlerde yerilen

tam da budur.