213
1

Tüm yönleriyle yassıhüyük

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Tüm yönleriyle yassıhüyük

1

Page 2: Tüm yönleriyle yassıhüyük

2

TÜM YÖNLERĠYLE

YASSIHÜYÜK

BEKĠR CANER

DENĠZLĠ

2010

Page 3: Tüm yönleriyle yassıhüyük

3

Tüm Yönleriyle Yassıhüyük Yazar : Bekir CANER

Yücel Sit. 545 Sok.A1 blok No: 14 Cumh. Mah.

Üçler/Denizli 0 258 361 11 74 [email protected]

Tashih ve düzenleme:

Ali GÜNER (Eğitimci-Hukukçu)

Osman GÜDÜCÜ (Ġlköğretim MüfettiĢi)

Kapak:

ĠSBN: 978-605-60872-0-2

Birinci baskı 300

Nisan 2010 (Bu kitabın her türlü yayın hakkı Bekir CANER‟e aittir. Fikir ve

Sanat Eserleri hakkındaki mevzuatın izin verdiği usul ve esaslar

çerçevesinde kaynak gösterilerek alıntılar yapılabilir.)

Page 4: Tüm yönleriyle yassıhüyük

4

ÖN SÖZ

Ġnsanlar yaĢadıkları yerleri her yönüyle tanımak

zorundadırlar. Bu zorunluluk bugünkü ve gelecekteki

nesillerin, geçmiĢle bağını güçlendirecek; onların tarihini,

kökünü, kökenini ve kültürünü tanıyarak kendilerini daha

güçlü hissetmelerini sağlayacaktır.

Yöremiz, köyümüz, kasabamız binlerce yıldan

beri insanların yurt kurduğu, ev yaptığı ve yaĢadığı bir

yerdir. Özellikle Ģu anda kasabanın sırtını dayadığı koca

höyük bir tarih hazinesi ve anıtıdır. Bu anıt binlerce yıl-

dan beri orada durmaktadır. Üzerinden de binlerce nesil

gelip geçmiĢtir. Her nesil kendinden bir izi bu topraklara

bırakmıĢtır. Bu iz zaman içinde mühür olup bu topraklara

vurulmuĢtur.

Yüzlerce yıl önce bu topraklara gelen atalarımız

bu coğrafyayı vatan yapmıĢlardır. Vatan kandır, emektir,

alın teridir, göz yaĢıdır. Vatan geçmiĢten geleceğe kutsal

bir mirastır.

Dünden bugüne, bugünden yarına uzun ince bir

yolda giderken kültürümüzü oluĢturan bir takım temel

taĢlarımız yitip gitmektedir. Bu kitap, insanımızın oluĢ-

turduğu temel taĢlarını unutturmamak için kaleme alın-

mıĢtır. Eğrisiyle doğrusuyla insanımıza küçük bir katkıda

bulunmak istemektedir. Aranırsa bu kitabın eksiklikleri,

yanlıĢları veya fazlalılıkları bulunur. Umarım ileride

kasabamızın değerli çocukları daha iyisini, daha güzelini

ortaya çıkaracaklar; bu kitabın eksiklerini tamamlayacak-

lardır. Saygılarımla.

Bekir CANER

Page 5: Tüm yönleriyle yassıhüyük

5

COĞRAFĠ DURUMU

Yassıhüyük kasabasının coğrafi durumu ile buna

bağlı diğer bilgileri incelemeden önce bağlı olduğu coğ-

rafyanın incelenmesi gerekmektedir. Kasabanın bağlı

olduğu coğrafya Acıpayam ilçesinin coğrafyasıdır.

Anadolu yarımadasının güneybatısında, Ege böl-

gesinin güneydoğusunda yer alan Acıpayam ilçesi, De-

nizli iline bağlı olup ilin güneydoğusunda yer almaktadır.

Page 6: Tüm yönleriyle yassıhüyük

6

Yüz ölçümü 1925 km2 olan Acıpayam, gerek yüz

ölçümü yönünden gerekse nüfus yönünden Denizli‟nin

en büyük ilçesidir. Acıpayam, Ege bölgesi ile Akdeniz

bölgesi arasındaki geçiĢ noktasında bulunmaktadır. Ġlçe-

nin doğusunda Burdur ilinin YeĢilova, Tefenni, Gölhisar,

Çavdır ilçeleri; batısında ilimizin Tavas ve Beyağaç ilçe-

leri; kuzeyinde Serinhisar ve Çardak ilçeleri; güneyinde

Çameli ilçesi ile Muğla‟nın Köyceğiz ilçesi yer almakta-

dır.

Acıpayam Ovası‟nın etrafı, yüksekliği 500–2500

metre arasında değiĢen dağlarla çevrilmiĢtir. Ovanın

yaklaĢık uzunluğu 42 km, eni ise 18 km olup yüz ölçü-

mü 725 km2 kadardır.

Ova, kuzeyden 2.500 m. yüksekliğindeki Honaz

Dağı, doğusundan da yüksekliği 2.200 metreyi bulan

EĢeler Dağı ile çevrilidir. Acıpayam Ovası‟nın güney ve

güneydoğusundaki dağların yükseklikleri biraz düĢerken,

batısındaki dağların yükseklikleri 2.000 metrenin üzerine

çıkmaktadır. Ova, güneyde Gireniz Vadisi ile birleĢmek-

tedir.

Acıpayam Ovası, jeolojik oluĢum yönünden genç

bir çöküntü havzasıdır. Bu havza sonradan alüvyonlarla

dolmuĢtur. Toprakları kırmızımsı kireçli olup yer altına

doğru oldukça derin ve verimlidir.

Acıpayam Ovası, Denizli ilinin ve Ege bölgesinin

önemli ovalarındandır. 413.260 dekar tarım arazisi olup

hâlen bu arazinin 150.000 dekarında sulu tarım yapıl-

maktadır.

Tarımsal ürün olarak; tahıl baĢta gelmektedir. Ta-

hılı sırasıyla tütün, anason izler. Sulama yapılan alanlarda

baĢta kavun, karpuz olmak üzere fasulye, domates, Ģeker

pancarı yetiĢtirilir. Ovanın kenarlarına doğru meyve

Page 7: Tüm yönleriyle yassıhüyük

7

ağaçları görülmeye baĢlar. Buralarda meyvecilik de ya-

pılmaktadır.

Yassıhüyük kasabası, Denizli ilinin Acıpayam il-

çesine bağlı olup yüz ölçümü 492.640 dekardır. Denizden

yüksekliği 950 m. civarındadır.

Kasabanın kuzeyinde, Serinhisar ilçe merkezi,

Yatağan kasabası, Ayaz ve Yüreğil köyleri; doğusunda

Ovayurt ve Apa köyleri; güneyinde Kırca köyü ile

Alaaddin kasabası; batısında da Ballık Dağı bulunmakta-

dır. KomĢu köy ve kasabalarla belirgin ve doğal sınırları

bulunmamaktadır.

Yeryüzündeki konumu matematiksel olarak 37°

30‟ 50 N ve 29° 19‟ 29 E„dir.

Kasaba, Acıpayam Ovası‟nın kuzey batısında düz

bir alanda kurulmuĢtur. Sınırları içinde Ballık Dağı ve

bu dağa bağlı bazı yükseltiler yer almaktadır. Bu yüksel-

tilerin dıĢındaki en önemli yükseltisi höyüktür. Höyük,

Kasabanın kuzeyinde ve 200 m kadar uzağındadır. Hö-

yüğün yüksekliği yer yer 4 metre ile 10 metre arasında

değiĢmektedir.

Kasabanın güneyinde; 330 nolu devlet kara yolu-

nun sağında ve solunda köyün hayvanlarının otladığı,

yaz aylarında da harmanların dövüldüğü meralar bulun-

maktadır. Bu meralara çevrede “çayır” denmektedir. Bu

meralar son yıllarda çeĢitli nedenlerle gittikçe küçülmüĢ-

tür. Meranın, devlet karayolunun güneyinde kalan kısmı-

na “koru” denir. Bu mera 1960‟lı yıllarda devlet tarafın-

dan ıslah edilmeye çalıĢılmıĢ ve etrafı dikenli tellerle

çevrilmiĢtir. Eskiden buraya, otların büyümeye baĢladığı

Ģubat ayından itibaren -otlatmak amacıyla- hayvan so-

kulmazdı. Otlar büyüyüp tohumlarını döktükten sonra,

yani harman zamanı geldiğinde köy sığırlarına açılırdı.

Page 8: Tüm yönleriyle yassıhüyük

8

Koruya, belirlenen zamanların dıĢında hayvan sokanlara

para cezası verilirdi. Köy bekçisi aynı zamanda korunun

da bekçiliğini yapardı.

Kara yolunun kuzeyinde kalan mera ise uzun yıl-

lar harman yeri olarak kullanılmıĢtır. Ayrıca burası yaz

kıĢ köyün sığırlarının otlağıydı. Son yıllarda belediyenin

burayı parsellemesiyle mera konut alanı haline getiril-

miĢtir.

Bir de “Bünlek” ile “Çayırbağları” arasında kalan

küçük Çayırbağları merası bulunmaktadır. Harman yeri

adı da verilen bu mera kasabanın batısında kalır. Eskiden

harman yeri olarak da kullanılırdı.

“Cumayanı” kasabanın doğusundaki diğer bir me-

radır. Burası çocukların ve gençlerin yaz kıĢ oyun oyna-

dıkları veya gezintiye çıktıkları yerdir. Burada kıĢ ayla-

rında çelik ve çomak oynanırdı. Meranın doğu kısmına

spor sahası yapılarak etrafı dikenli telle çevrilmiĢtir. Ġl-

köğretim okulu da bu meranın güney kıyısındadır. Mera-

nın bir ucunda Ģu anda kurumuĢ olan “Cumayanı Gölü”

bulunurdu.

Meralar (çayırlar) düz ve taban suyu yüksek olan

taban arazilerden oluĢmuĢtur. Toprak, haziran ayının so-

nuna kadar nemli olduğundan bitki örtüsü sık ve yüksek

boyludur. Ancak kasabanın baĢka otlağı bulunmadığın-

dan sürekli otlatma sonucu bitkiler boy atamadan hay-

vanlar tarafından tüketilmekte ve cılız kalmaktadırlar.

Meralardaki bitki örtüsü mezofitlerden (suyu se-

ven bitkiler) oluĢmaktadır. Sık ve yüksek boylu olan bit-

kiler toprağın üzerinde sıkı bir çim kapağı meydana ge-

tirmiĢlerdir. Çayırların hakim bitkisi ayrık ve yabani

yoncadır. Bunların yanı sıra yabani arpalar, dikenler,

döngeller ve bataklık kamıĢları da boy göstermektedir.

Page 9: Tüm yönleriyle yassıhüyük

9

Mera bitkilerinin boy atmaya toprağın da ısınma-

ya baĢladığı mart ayının sonuna doğru mantarlar da çık-

maya baĢlar. Kasabalının çok sevdiği bu mantarların boy-

ları küçük olup renkleri koyu kahverengiden siyaha doğ-

ru değiĢmektedir. Zehirsiz ve son derece lezzetli olan bu

minik mantarları ova köylülerinin hepsi çok sevmektedir.

Meraların çevresinden drenaj kanalı geçmektedir.

Meralar aĢırı ve düzensiz otlatma sonucunda, kali-

tesini ve vasfını yitirmiĢtir.

Acıpayam-Denizli kara yolunun hemen batısında,

ovanın bittiği yerden itibaren dağlık alan baĢlamaktadır.

Ballık Dağı, kasaba sınırları içindeki tek dağdır. Bu dağ,

arkasındaki Gölgeli Dağların bir eklentisidir. Ballık Da-

ğı‟nın güneyinde “Kocadere” ve “Bokluca Dağı” mevki-

leri bulunmaktadır. Kasabanın sınırları içinde kalan tepe-

lerde orman yoktur. Tepelerin ovaya doğru tatlı bir me-

yille inen yamaçlarının bir kısmı tarla olarak kullanıl-

maktadır.

Kasaba sınırları içinde dere, çay gibi doğal akarsu

bulunmamaktadır. Ballık Dağı‟ndan ovaya doğru yağ-

murlu zamanlarda akan kuru dereler vardır.

Kasabada akarsu bulunmadığından yüzyıllardır

kuru tarım yapılmıĢtır. 1970‟li yıllardan sonra özel Ģahıs-

larca kendi evlerinin bahçelerine, sokak aralarına artez-

yen kuyuları açılmaya baĢlanmıĢtır. Bu artezyen kuyula-

rının suyu kendiliğinden akmaktaydı. Zamanla sularının

bilinçsizce kullanılması veya baĢka nedenlerle yer altı

suları daha derinlere çekilmiĢ ve artezyenlerin kendili-

ğinden akması sona ermiĢtir. Bugün artezyenlerden su,

motorlu pompalarla çekilmektedir. Ovanın bazı kesimle-

rinde Devlet Su ĠĢlerince sondaj kuyuları açılması, sula-

ma kanalları yapılması sonucu sulu tarıma geçilmiĢtir.

Page 10: Tüm yönleriyle yassıhüyük

10

Evlerin önlerindeki bahçelerin sulanmasında, yıl-

larca 2 veya 3 metrelik kuyular kullanılırdı. 1950‟li yıl-

lardan sonra kol gücüyle çalıĢan tulumbalar görülmeye

baĢlanmıĢtır. Zaman içinde kuyular kapatılmıĢ, tulumba-

lar yaygınlaĢmıĢtır. Kasabanın kurulduğu alanın taban

suyunun yüzeye yakın olması nedeniyle 2 ile 4 metre

derinlikten su çıkmaktadır. Ancak bu su, acımsı ve sert

olduğundan içme amaçlı kullanılamamıĢtır. Ancak gün-

lük çamaĢır, bulaĢık, temizlik gereksiniminde hayvanla-

rın ve bitkilerin su ihtiyaçlarında kullanılmıĢtır.

Kasabanın ekilebilir toprakları asırlardır miras yo-

luyla parçalanarak küçülmüĢ, üzerinde ciddi anlamda

tarım yapılamaz hale gelmiĢtir. Tarım ve Köy ĠĢleri Ba-

kanlığının 14/2/2007 tarihli ve 78 sayılı yazısı üzerine,

3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Kanunun 17. maddesine

göre, Bakanlar Kurulunca 19/2/2007 tarihinde arazi top-

lulaĢtırması kararı alınmıĢtır. Karara göre arazi toplulaĢ-

tırması yapılacak yerlerin sınırları aĢağıda belirtilmiĢtir.

Denizli Ġli, Acı-

payam Ġlçesi,

Yassıhöyük

Köyü Arazileri

Doğusu : Ovayurt köyü, Yatağan belde

sınırları

Batısı : Ardıçlı yol Tura yeri, Denizli

Antalya karayolu

Kuzeyi : Serinhisar ilçe sınırı ve Yüreğil

köyü sınırları

Güneyi : Denizli- Burdur kara yolu

Anadolu MeĢesi: Kasabanın hemen arkasındaki

MeĢenin yanı mevkiinde yaĢayan dev bir ağaç vardı. Bu

ağaç Anadolu meĢelerinin yöredeki tek temsilcilerinden

birisiydi.YaĢını kimse bilmiyordu. BeĢ altı metre boyun-

da, yine beĢ altı metreye yakın gövde çapı olan devasa

Page 11: Tüm yönleriyle yassıhüyük

11

bir ağaçtı. Yüzyıllardır tarihe tanıklık etmiĢti. Maalesef

Ģu anda odun olmuĢ durumdadır. Anadolu meĢelerinin

son temsilcilerinden birkaçı köyün arkasında, höyüğün

karĢısındaki evlerin hemen bitiminde yaĢarlardı. ġimdi

(2009 Temmuz ayı) bir tanesi hâlâ yıllara meydan oku-

maktadır. Bazı dalları kurumuĢ, yaĢlanmıĢ ve çaresiz bir

Ģekilde ayakta durmaya çalıĢmaktadır. Acilen korumaya

alınmazsa korkarım ki o da yakın bir gelecekte yok ola-

cak ve son Anadolu meĢesi bu topraklarda tarihe karıĢa-

caktır. Bu meĢenin palamutları 3 cm kadar uzunlukta,

silindir Ģeklinde açık kahverenkli ve buruk lezzetlidir.

Eskiden sonbaharda toplanıp toprağa gömülür kıĢın kes-

tane Ģeklinde ateĢte piĢirilerek yenirdi. Meyvesi ishal

durdurucu ilaç olarak kullanıldığı gibi meyvenin kabuk-

larından da yeĢil renk veren yün boyası elde edilirdi.

ĠKLĠM Kasaba, coğrafi yönden Ege bölgesi ile Akdeniz

bölgesi arasındaki geçiĢ noktasında yer aldığı için daha

çok Göller bölgesinin iklim özelliklerini taĢır. Yazları

sıcak ve kurak, kıĢları soğuk ve yağıĢlıdır. Son yıllarda

kıĢlar ılıman geçmeye baĢlamıĢtır. YağıĢlar daha çok kıĢ

ve ilkbahar aylarında görülmektedir. Kar genellikle kıĢ

ayalarında yağmaktadır

Yıllık yağıĢ ortalaması 54,78 mm, nispi nem orta-

laması 57,32 ve ortalama sıcaklığı 14,33° 'dir.

KASABANIN YOLLARI

Kasabanın sınırları içinde bağ, bahçe ve tarlalara

veya komĢu köylere giden çoğunlukla toprak olan yollar

son yıllarda belediyece geniĢletilerek kumlanmıĢ ve yaz

Page 12: Tüm yönleriyle yassıhüyük

12

kıĢ kullanılabilir hale getirilmiĢtir. Daha önceki yıllarda

bu yollardan kıĢın geçilmezdi

Bu yolların adları Ģöyledir: Mezarlık yolu, Seke

yolu, Seke Bağları yolu, Imırdat yolu, ġeher yolu,

Kızılhisar (gızassa) yolu, Ayaz yolu, Yüreğil yolu, TaraĢ

yolu, Celledin yolu, Aladın yolu, Çam yolu, Ardıç yolu,

Armutluk yolu, Çöğür yolu, Çalı yolu, Garamat yolu,

Uzundere yolu, Çene yolu, Çayırbağları yolu, DaĢlık yo-

lu. Karaburun yolu.

KUYULAR VE ÇEġMELER

1950‟li yıllardan önce gerek insanların gerekse

hayvanların içme suyu, kuyulardan sağlanırdı. Bu kuyu-

lar amaca göre kazılırdı. Sadece sulama suyu olarak kul-

lanılacaksa en fazla üç metre kadar kazılmaları yeterli

olurdu. Taban suyunun yüzeye yakın olması kuyuların

da kazılmasını kolaylaĢtırmıĢtı. Ancak tatlı su kuyuları-

nın derinlikleri beĢ ile on metre arasında değiĢiyordu.

Kuyular kasabanın meydanlarında, evlerin avlu-

larında olduğu gibi ovanın da çeĢitli mevkilerinde bulu-

nurdu. Kuyular hayırseverler tarafından kazdırılır ve

korunurdu. Özellikle sıcak yaz aylarında suyu tatlı ve

serin olan kuyular herkes tarafından tercih edilirdi.

Her kuyunun ağzına ortası delikli ve yuvarlak

kuyu taĢı konurdu. Kuyu taĢının ağzı bir insanın sığacağı

geniĢlikteydi. Ayrıca suyun kolaylıkla çekilmesi için ku-

yu üzerine serenler yapılırdı. Seren için yaklaĢık beĢ met-

re uzunluğundaki iki direk kuyunun birkaç metre uzağı-

na dikilir, bu direklerin arasına da yine en az beĢ metrelik

bir baĢka direk yatay olarak monte edilerek basit bir kal-

dıraç oluĢturulurdu. Yatay olan direğin arka kısmına ağır-

lık asılır, ön kısmının tam ucuna da zincire bağlı kova

Page 13: Tüm yönleriyle yassıhüyük

13

takılırdı. Bazı kuyuların zinciri olmadığı için su çekmede

urgan kullanılırdı. Kuyuların yanına hayvanların da su

içeceği yalaklar konurdu.

Kırık kuyu, en eski ve tarihi kuyulardan biriydi.

Suyu tatlıydı. Ayrıca yaz aylarında da soğuk olurdu.

Küçük kuyu, Garamat kuyusu, Çalı yolu kuyusu, Kanlı

kuyu, Ardıç yolu kuyusu, Çam yolu kuyusu, Karaburun

kuyusu suyu tatlı olan en önemli kuyulardandı.

Kasabanın içinde yapım tarihleri bilinmeyen üç

adet tarihi çeĢme vardı. Bunlar Bünlek, Kocapınar

(Gocupınar) ve Yenipınar‟dır. Bugün bu çeĢmeler kuru-

muĢtur. Sadece kalıntıları görülmektedir.

Bünlek‟in suyunun, Ballık Dağı‟ndaki bir kaynak-

tan geldiği bilinmektedir. Suyu son derece temiz ve yu-

muĢaktı. Ġçinde alabalıklar yüzerdi. Bünlek elli yıl kadar

önce kasabanın içindeydi. Gadıosmanların evinin önün-

deki bir çeĢmeden akmaktaydı. Daha sonraları bakımsız-

lık, ihmal ve vurdumduymazlık sonucu bu çeĢme yıkıl-

mıĢ, Bünlek‟in su yolunu oluĢturan kanalın üzerindeki

kapak taĢları da çocuklar tarafından söküle söküle ta Ar-

mutluk mevkiine kadar gitmiĢtir.

Gocupınar ise kaynağını Honaz Dağı‟ndan almak-

taydı. Honaz Dağı‟nın kireçsiz ve mineral yönünden zen-

gin olan suyu, toprağın birkaç metre altından ilkel künk-

lerle Cumayanı‟ndaki eski caminin önüne getirilmiĢti. Bu

çeĢme yakın zamana kadar gür bir Ģekilde akardı.

Bayram günleri, bayram namazından önce kadın-

lar kızlar bu çeĢmeden bayram suyu doldururlardı. Bu

suyun her eve bereket getireceğine inanılırdı. Bayram

günü her evde mutlaka “Gocupınar” suyu içilirdi. Kasa-

bada anlatılan rivayete göre: “Bir bayram sabahı yine

genç kızlar ve gelinler “Gocupınar”a su doldurmaya git-

Page 14: Tüm yönleriyle yassıhüyük

14

miĢler. Bayram namazına doğru çeĢmenin yanına ak

sakallı bir ihtiyar gelmiĢ. Kadınlardan, kızlardan bir tas

su istemiĢ. Onlar da bu yaĢlıya su vermemiĢler. YaĢlı

adam ellerini havaya açarak “inĢallah susuz kalırsınız.”

diye beddua etmiĢ. Meğer bu ihtiyar Hızır imiĢ. Bu yüz-

den yakın zamana kadar kasabanın içinden tatlı su çık-

mamıĢmıĢ.

Yenipınar, kasabanın güneyinde Burdur-YeĢilova

Ģosesinin hemen kenarındaydı. Daha ziyade çayırdaki

hayvanların su içmesi için yapılmıĢtı. Bu çeĢmenin kay-

nağı da Alaaddin kasabasının üstündeki dağlardaydı.

ġimdi bu çeĢme de kurumuĢtur. Bu üç çeĢmenin ne za-

man ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Acıpayam-Denizli karayolundan kasaba giriĢinde

bulunan benzin istasyonunun hemen üç yüz metre kadar

uzağında “Pazar çeĢmesi” vardı, Bu çeĢme asırlık söğüt

ağaçlarının altındaydı. Bir baĢka adı da “Vali çeĢmesiydi.

Acıpayam‟a gelen devlet büyükleri bu çeĢmenin bulun-

duğu alanda karĢılanırdı. Artezyen Ģeklinde yerden çıkan

bu çeĢmenin de ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı

bilinmemektedir. ġimdi bu çeĢme de kurumuĢtur. Ayrıca

asırlık söğütler de kesilince bu alanın eski özelliği ve

güzelliği kaybolmuĢtur.

Page 15: Tüm yönleriyle yassıhüyük

15

ULAġIM:

Yassıhüyük kasabası, Acıpayam ilçesine 12 km.

Denizli il merkezine de 38 km uzaklıkta olup 330 nolu

Devlet Karayolu‟nun üzerindedir. E 87 nolu karayolu-

nun, 330 nolu yolla kesiĢtiği kavĢaktan doğuya doğru 3

km uzaklıktadır.

Çevre il ve ilçelerden kasabaya ulaĢım yılın her

mevsiminde kolaylıkla sağlanmaktadır. Ayrıca çevre köy

ve kasabalardan da her zaman taĢıt bulunabilmektedir.

Denizli ile ulaĢım, her saat baĢında kasabanın

içinden geçen YeĢilyuva minibüsleri ile sağlanır. Ayrıca

kasabanın midibüsleri de bazı saatlerde Denizli‟ye ve

Acıpayam‟a yolcu taĢırlar. Burdur istikametine ise YeĢi-

lova otobüsleri ile gitmek mümkündür.

1896 yılında Denizli‟ye ulaĢım, ġeher yolundan

sağlanırdı. Bu yol Yüreğil köyünün üstünden Kefe Yay-

lası‟na, oradan da Honaz istikametine giderdi. Ayrıca

ulaĢım iĢlerinde kullanılan 42 beygir, 20 Katır,140 eĢek

ve 12 deve bulunmaktaymıĢ. O tarihlerde 55 kağnı ile

23 at arabasının olduğu çeĢitli kaynaklarda belirtilmek-

tedir.

Kasabanın tacirleri katırlarla, atlarla, eĢeklerle ve

at arabaları ile iklimin uygun olduğu zamanlarda Antal-

ya‟ya, Aydın‟a hatta Ġzmir‟e kadar giderek ticaret yapar-

larmıĢ.

1906 da Acıpayam‟dan Denizli‟ye Ģose yapılmaya

baĢlanmıĢ, Kasabanın Çöğür yolu mevkiine kadar yakla-

Ģık 12 km‟lik bölümü tamamlanmıĢtır. O günün koĢulla-

rında yol bitirilememiĢtir.

Page 16: Tüm yönleriyle yassıhüyük

16

TARĠHĠMĠZ

Yassıhüyük kasabasının bulunduğu topraklarda

ilk yerleĢimin tarihi M.Ö. 2000′li yıllara kadar gittiği

kesindir. Çünkü kasabanın 200 metre kadar hemen kuze-

yindeki höyük bunun en büyük kanıtıdır. Acıpayam Ova-

sı‟ndaki köy ve kasabaların özel tarihini çıkarmak güç-

tür. Genel olarak Acıpayam tarihi bu ovadaki tüm yerle-

Ģim yerleri için de geçerlidir.

M.Ö. 1500 yıllarında, Acıpayam Ovası‟nda Hitit-

lerin hüküm sürdüğü tarihi yazılı kaynaklarda mevcuttur.

Hititlerin egemenliği yaklaĢık üç yüz yıl kadar sürmüĢ-

tür. M.Ö. 1200 yıllarında Ġyonyalılar, M.Ö. 800 yılında

ise, Lidyalılar, M.Ö. 456 yılında Persler hüküm sürmüĢ-

ler ve M.Ö. 440 yılında ise Büyük Ġskender‟in orduların-

ca, Makedonya topraklarına katılmıĢtır. Tarihin ilk çağla-

rından beri sürekli el değiĢtiren Acıpayam Ovası, M.Ö.

200 yıllarında Makedonya Ġmparatorluğu‟nun dağılma-

sından sonra bir süre Seleikosların eline geçmiĢtir. M.Ö.

133 Roma Ġmparatorluğu bu toprakların sahibi olmuĢtur.

M.S 395 yılında Roma Ġmparatorluğu‟nun parçalanma-

sından sonra, Acıpayam Ovası ve çevresi Doğu Roma

Ġmparatorluğu‟nun, daha sonra da Bizans Ġmparatorlu-

ğu‟nun egemenliği altına girmiĢ olup; 1195 den itibaren

de Türk beyliklerinin ilgi alanına girmiĢtir.

Acıpayam ve çevresinin ilk defa AfĢin Bey tara-

fından fethedildiği rivayet edilmektedir. 1095 yılından

itibaren Acıpayam Ovası sık sık el değiĢtirmiĢtir.1097

yılında Selçuklu kervanları, Ladik (Denizli)‟de soyulma-

ya baĢlanınca, Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan,

Denizli ve çevresinin fethi için Mehmet Gazi ve Server

Gazi„yi görevlendirmiĢtir. Her iki Gazi‟ye bağlı birlikler

Denizli ve yöresini ele geçirirken, Semerkandi Baba ve

Page 17: Tüm yönleriyle yassıhüyük

17

Beyazıt Han komutasındaki bazı birlikler de Honaz

(Colossia) üzerinden Elma Dağı‟nı geçerek;

Diokayseria antik kenti (YeĢilyuva) etrafında, düĢmanla

ilk teması sağlamıĢlardır. Bu yörede yapılan Ģiddetli ça-

tıĢmalar sonucunda kent ele geçirilmiĢtir. Bu gün

YeĢilyuva kasabasında mezarları bulunan Semerkandi

Baba ve Beyazıt Han, bu çatıĢmalarda Ģehit düĢmüĢlerdir.

Yörenin Türk kuvvetlerince ele geçirilmesi sonu-

cu, Oğuz boylarından bazı gruplar da Karaağaç Ovası‟na

gelip yerleĢmeye baĢladılar. ĠĢte bu boylardan Oğuz Bey,

Oğuz köyüne, Kara AfĢar boyundan iki boy da „Karaağaç

Baba‟ öncülüğünde bir kısmı EĢeler Dağı eteğine, -

bugünkü KumafĢarı kasabasının bulunduğu yere- bir

kısmı da Elma Dağı‟nın batısına, KarahöyükafĢarı‟na

yerleĢtiler. Bu göçler Anadolu Selçuklu Devleti‟nin yıkı-

lıĢına kadar sürmüĢtür.

Bugün kasabadaki sülaleler incelendiğinde

Ortaasya‟dan veya Kafkaslardan gelip yerleĢen, Tatarlar,

Abazlar, Çerkesler, Kırgızlar, Türkmenler (Yörükler) gibi

obaların olduğu görülmektedir. Birkaç ailede Güneydoğu

Anadolu‟dan gelmiĢtir. Ayrıca Bizanslılardan kalan yerli

aileler ile romanlar zaman içinde gelenlerle kaynaĢmıĢ-

lardır.Yöreye gelip yerleĢen Türkler Oğuzların Kınık

boyundandır.

Anadolu Beylikleri döneminde Acıpayam ve yö-

resi, Hamitoğulları Beyliği‟ne bağlanmıĢtır. Acıpayam

Ovası bu dönemde “Hamit Ovası” olarak biliniyordu ve

bu isimle anılıyordu. Hamitoğulları döneminde yörede

yeni köyler kuruldu. Halk tarım ve ticaretle uğraĢarak

zenginleĢti. Ancak bu sakin hayat Germiyanoğullarının

hakimiyetiyle sona ermeye baĢladı. Merkezi Kütahya„da

bulunan Germiyanoğulları, HamamkaĢı ve Kazıkbeli‟nde

Page 18: Tüm yönleriyle yassıhüyük

18

yol kesip kervanları soymaya baĢlayınca ovanın hakim

gücü durumundaki AvĢarlar ile sık sık sürtüĢmelere gir-

diler. AvĢarların beyi Karaağaç Baba,

Germiyanoğullarına boyun eğmemiĢ, sık sık çatıĢmıĢtır.

Bu çatıĢmalar sonucunda Ova Germiyanlılardan kurtul-

muĢtur. “AvĢar beyleri” türküsünün bu dönemden kaldığı

sanılmaktadır.

Selçuklu döneminde yöre Gölhisar Beyliği‟ne

bağlanmıĢtır. Gölhisar Beyliği Hamitoğullarına bağlı

olduğu için ovaya “Hamit Ovası” denmiĢtir (1316-1324).

“Hamit Ovası” daha sonraları Karaağaç Baba‟nın adın-

dan dolayı “Karaağaç Ovası” olarak anılmaya baĢlanmıĢ-

tır.

1300‟lü yılların sonuna doğru Osmanlıların eline

geçen Karaağaç bölgesi, Isparta sancağına bağlandı. Is-

parta sancağının da bir baĢka Karaağaç bölgesi olması

nedeniyle adı “Batı Karaağaç” anlamına gelen

“Garbikaraağaç” olarak değiĢtirildi. Doğu Karaağaç bu-

gün hâlâ Isparta‟nın bir ilçesi olan ġarkikaraağaç„tır.

Timur‟un Anadolu‟yu istila etmesi sonucu,

Germiyanoğulları yeniden ovaya egemen olmak istemiĢ-

lerdir. Osmanlı yönetiminden son derece memnun olan

halk bu durumu kabul etmemiĢ ve isyan etmiĢtir. Bu is-

yan üzerine Germiyanoğulları yöreyi “Asi Karaağaç”

olarak adlandırdılar. Asi Karaağaç, Burdur‟un sancak

olması ile birlikte, Burdur sancağına bağlanmıĢ; 1870

tarihli Osmanlı Ġdari Nizamnamesi ile burada bir ilçe

kurulmasına karar verilmiĢtir. 1871 yılında da “ilçe teĢki-

latı” kurulmuĢtur. 1888 yılında belediye teĢkilatı kurul-

duktan sonra adı, yetiĢtirdiği bademlerin acı olması ne-

deniyle “Acıbadem” olarak değiĢtirilmiĢtir.

Page 19: Tüm yönleriyle yassıhüyük

19

Tüm bu tarihsel süreç içinde Yassıhüyük yerleĢim

yeri olarak varlığını sürdürmüĢtür. Köy önceleri höyüğün

üzerinde ve güneyindeki düzlükte iken daha sonraları

Ģimdiki alana doğru yayılmıĢtır.

1333 yılında ünlü gezgin Ġbn-i Batuta bu yöreden

geçmiĢtir. Ünlü gezgin Acıpayam Ovası‟nı “son derece

bataklık ve sık bitki örtüsünün içinde balkanlık bir yer”

olarak anlatmıĢtır.

Atalarımız ilk camilerini Cumayanı‟na yapmıĢ-

lardır. Bugün bu caminin bahçesinde olduğu sanılan me-

zarların kalıntıları hâlâ ayaktadır. Bugün buraya cenaze

gömülmemektedir. Bakımsız ve harap bir haldedir.

Kasabanın tarihi ile ilgili olarak küçük ip uçları

aranmıĢ ve bulunanlar değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır.

Kasabada 1700‟lü yıllarda görevli imamlara ait

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hurafat Defterlerinden 60a

da kayıtlı bazı bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgiler Ģöyle-

dir:

Karaağac-ı Gölhisar‟da Yassıhüyük nam karye

mescidinde Ġmam Mustafa fevtinden oğlu Osman‟a ina-

yet. 1111 Zilhicce (Haziran 1700)

Karaağac-ı Gölhisar‟da Yassıhüyük nam karye

camiinde bir akça ile Hatip Mehmet Fevt oğlu Yusuf‟a

inayet. Sevval sene 1114 (Mart 1703)

Karaağac-ı Gölhisar‟da Yassıhüyük nam karye

camiinde imam fevt nim akçe ile Mehmet bin Haydar‟a

inayet. Sehri cemaziyevvel 1115 (Eylül 1703)

Page 20: Tüm yönleriyle yassıhüyük

20

YASSIHÜYÜK KARYESĠ

19.YY Ortalarında Temattuat Defterinde Kayıtlı

Olan Vergi Mükellefleri ve Vergi Miktarları

Ġsim Mesleği Toplam

Geliri

(KuruĢ)

Vergi

(KrĢ)

1 Arabömeroğlu Sü-

leyman

Kethüda 100 0

2 Oduncuoğlu Halil Muhtar 387 183

3 Hacısüleymanoğlu

Süleyman

Asker 305 108

4 Hacıefendioğlu Hacı

Mehmed

Ġmam 522.5 80

5 Habiboğlu Mustafa Karye

kahyası

367 85

6 Molla Ali oğlu Molla

Mustafa

Ġmam 562.0 146

7 Sarıhüseyinoğlu

Mehmet Ali

Bazarcı 1054.0 227

8 Kaymakçıkaraoğlu

Halil

Çoban 363.5 50

9 Burgazoğlu Hüseyin Ziraat 1449.5 278

10 Berbermehmetoğlu

Mustafa

Amale 300 40

11 Karaibrahimoğlu

Hasan

Amele 522.5 60

12 Küçükmustafaoğlu

Mehmet

Tacir 1435.5 280.5

13 Hacıosmanoğlu Ha-

san

Tacir 1514.75 247.5

Page 21: Tüm yönleriyle yassıhüyük

21

14 Dermanoğlu Mustafa Tacir 2042 328

15 Türidoğlu Ahmed Tacir 1777 238.5

16 Dermanhasanoğlu

Osman

Hatapcı 1247.5 215

17 Hacı Himmet Pazarcı 2616 406.5

18 Hacıhasanoğlu Hacı

Ömer

Tacir 1517 243

19 Çobanmusaoğlu Halil Sabi 217 138

20 Karavelioğlu Molla

Mehmet

Tacir 2887.0 463.5

21 Torınoğlu Mustafa Amele 1017.5 235

22 Dermanoğlu Kara

Ömer

Bazarcı 2044.5 333.5

23 Karamehmetoğlu

Kara Muhammed

Tacir 2058.5 312

24 Hacıabdurrahmanoğl

u Mustafa

Tacir 1022 223

25 Kaymakçıoğlu Mu-

hammed

Ziraat 1255 272.5

26 Cabbaroğlu Mustafa

Ali

Hizmet-

kar

431.5 62

27 Cingenmusaoğlu Ha-

san

Ziraat 1547 283.5

28 Eskicioğlu Hacı Mus-

tafa

Tacir 2035 336

29 Sarutaçoğlu Koca

Hüseyin

Bazarcı 2109.5 336

30 Eskicioğlu Hacı Halil Tacir 2017 303

31 Eskicioğlu Osman Amele 1045 140

32 Komiların Osman Tacir 1532 298

33 BektaĢoğlu Osman Hatapcı 1015 122.5

34 TaraĢoğlu Muham- Bazarcı 1163 158

Page 22: Tüm yönleriyle yassıhüyük

22

med

35 Yörükoğlu Ömer Tacir 1462.5 220

36 Çilhüseyinoğlu molla

Ġbrahim

Tacir 1117 213

37 Oduncuoğlu Osman Hatapcı 893.5 123.5

38 Yavruyusufoğlu Os-

man Ali

Ziraat 1007 168

39 Hamamcıhaliloğlu

Ġbrahim

Ziraat 2262 426

40 Habipoğlu Muham-

med

Amele 772 78

41 Kocahacımuhammed

oğlu Mustafa

Ziraat 2589.5 358

42 Kocahacımuhammedoğlu

Hacı Hasan Bazarcı 2589.5 358

43 Kocahacımuhammed

oğlu Yunus

Ziraat 1979.5 338

44 Kocahacımuhammed

oğlu Hüseyin

Ziraat 1467 256

45 Eskioğlu Halil Bazarcı 2029.5 298

46 Balcıhacıibrahimoğlu

Mustafa

Tacir 1907.0 240

47 Urgancıalioğlu Ġbra-

him

Bazarcı 1547.5 185

48 Tokadcımahmutoğlu

Ali

Bazarcı 1111.5 198

49 Delimustafaoğlu

Mustafa

Tacir 1344.5 253

50 Demirciibrahimoğlu

Hüseyin

Sabi 207 146

51 Kocaalioğlu Hüseyin Ziraat 1542 253

52 Ġsmailkahyaoğlu Os- Tacir 1676.5 278

Page 23: Tüm yönleriyle yassıhüyük

23

man

53 Ġsmailkahyaoğlu Ha-

lil

Tacir 1829 268

54 Ġsmailkahyaoğlu Ha-

san Ali

Fevt 602 275

55 KuĢcu Hasan Bazarcı 1022.5 120

56 Culhaoğlu Musa Tacir 2467 368

57 Hacıbekiroğlu

Mahmud

Pazarcı 2032.5 350

58 BekdaĢoğlu Mahmud Bazarcı 3214 447

59 Kelinoğlu Ali Ziraat 2473 365

60 Topal

Muhammedoğlu Ġb-

rahim

Ziraat 1962 316

61 Palazoğlu Muham-

med

Ziraat 1987 303

62 Kocaağaoğlu Mustafa Sabi 274.5 133

63 Palyazkaraailoğlu

Mehmed Ali

Sabi 387 210

64 Kocaağaoğlu Hacı

Halil

Tacir 2099.5 283

65 Çulhaoğlu Hacı Halil Tacir 1823.5 351

66 Hacımehmedoğlu

Mehmed Ali

Tacir 967 123

67 Kırsakaloğlu Mustafa Ziraat 1552.5 255

68 Kırsakaloğlu Ġbrahim Tacir 1002.5 170

69 Karayusufoğlu Molla

Ahmet

Hatapcı 624.0 84.5

70 Hacıefendioğlu Hacı

Halil

Hatapcı 682.5 65

71 Öksüz Mehmed Hizmet-

kar

1202.5 145

Page 24: Tüm yönleriyle yassıhüyük

24

72 Deliömeroğlu Kara

Hasan

Tacir 1664 248

73 Hacıhaliloğlu Kara

Osman

Tacir 2019.5 318

74 Hacıhaliloğlu Hasan Hizmet-

kar

1237 143

75 Emiroğlu Ahmet Ziraat 2047 314

76 Hamamcı halil oğlu

Hasan

Tacir 1447 253

77 Potakalioğlu

Mehmed Ali

Sabi 0 0

78 Sarımehmed oğlu

Mehmed

Sabi 385 70

79 Saimoğlu Mehmed Hatabcı 117 83

80 Hekimoğlu Mustafa Ziraat 1252 228

81 Hekimoğlu

Karamuhammed

Ziraat 1252 228

82 Karaalioğlu Kara

Hüseyin

Ziraat 1392 233

83 Ġmammustafaoğlu

Küçük Halil

Ziraat 1567 326

84 Kocaosmanoğlu kiraz

Ali

Ziraat 1817 336

85 Avcımuhammed

oğlu Hasan

Ziraat 1361.5 223

86 Sarıhüseyinoğlu Hü-

seyin

Ziraat 1196.5 163

87 Kocahaliloğlu Yusuf Sabi 450 110

88 Avcımuhammed

oğlu Mustafa

Ziraat 1714.5 266

89 Kodaloğlu Hasan

Hüseyin

Sabi 300 118

Page 25: Tüm yönleriyle yassıhüyük

25

90 Musacıkoğlu Musa Ziraat 1387 237

91 Deliömeroğlu Osman Ziraat 1527.5 255

92 Tatarhasanoğlu Halil Sabi 319 123

93 Yörük Muhammed Hatabcı 919 123

94 Mollayusufoğlu

Mehmed

Hizmet-

kar

667 60

95 Yamacıhaliloğlu Ha-

san

Amele 570.0 125

96 Sakallıabdullahoğlu

Halil

Ziraat 1115 249

97 Hacıabdurrahmanoğl

u H.Süleyman

Tacir 2081 375

98 Çilailoğlu Süleyman Ziraat 1067 163

99 Sakallıoğlu Hüseyin Ziraat 1767 323

100 Kadı Osman Amele 390 90

101 Sakallıailoğlu Musta-

fa

Tacir 1094 258

102 Mollaalioğlu Hasan Tacir 819.5 178

103 Sakallıoğlu Ömer Ziraat 2164 313

104 Cenker Mehmed Ziraat 1137 205

105 Bucukahmedoğlu

Mehmed Ali

Fevt 0 0

106 BinbaĢıoğlu Hasan Ziraat 2019 343

107 Tekecioğlu Osman Ziraat 1810 170

108 Tekelioğlu Ġbrahim Hatabcı 1282.5 155

109 Veziroğlu Kel Abdi Tacir 1039.5 168

110 Sarımahmudoğlu Ali Amele 712.5 145

111 Sarımahmudoğlu

Hasan

Amele 510 70

112 Osmankahyaoğlu

Muhammed

Amele 262.5 75

Page 26: Tüm yönleriyle yassıhüyük

26

111 Karahasanoğlu Ali Hizmet-

kar

612.5 75

112 Matcaroğlu Mustafa Hizmet-

kar

1007.5 175

114 Halilefendioğlu Ġbra-

him

Ziraat 1066.5 213

115 Sakallımustafaoğlu

Yusuf

Sabi 900 70

116 Akalanlıoğlu Musta-

fa

Hatabcı 1000 140

117 Köseömeroğlu Saru

Mustafa

Hatapcı 600 60

118 Kocaosmanoğlu

Ahmed

Sabi 0 0

119 Hasanağaoğlu Hasan Ziraat 2269 373

Toplam 150495 25517

(Kaynak: Doç.Dr.Selahattin ÖZÇELĠK XIX YY Ortalarında

Acıpayam ve Çevresi (Temettü Defteri Ġncelenmesi) Fakülte Kitape-

vi Yayın Dağt. Pz. 2005 Isparta)

Açıklamalar: Vergiler, Tarım+Hayvancılık+Meslek olarak be-

lirlenmekteydi. Biz yukarıdaki tabloya üç gelirin topla-

mını aldık.

Karyenin tarım gelirleri 44.345.8 kuruĢ, hayvancı-

lık gelirleri 1537 kuruĢ, meslek gelirleri ise 104.612 ku-

ruĢ olup toplam gelir 150.495 kuruĢtur. Devlet bu gelir-

lerden 25.517 kuruĢ vergi almaktaydı.

Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere o tarih-

lerde kasabada 28 tacir, 12 pazarcı olmak üzere 40 aile

ticaretle geçimlerini sağlamaktaydı. Bu da halkımızın

eskiden beri ticarete önem verdiğini göstermektedir. 35

Page 27: Tüm yönleriyle yassıhüyük

27

aile tarım ve hayvancılıkla geçinirken 14 aile hizmetkâr

veya amele olarak zengin ailelerin yanında çalıĢmaktay-

dı. Hatabcı (oduncu- keresteci veya ağaç ürünleri imali

yapan kiĢiler) 10 aile bulunmaktaydı. Ayrıca tabloda sabi

olarak gösterilen kiĢiler aile reisi olan küçük çocuklardı.

1850‟lerden sonraki nüfus sayımlarında sadece erkekler

sayılır, erkekler vergi verirdi. Bu ailelerin yetiĢkin erkek-

leri bulunmadığından erkek çocukları aile reisi olarak

listeye alınmıĢtır.

Köyde idari ve resmî iĢler için 1 kethüda, 1 muh-

tar, 1 asker, 1 imam, 1 de karye kahyası görev yapmak-

taydı.

Karyenin en fazla geliri olan ve vergi vereni

Karavelioğlu Molla Mehmet‟ti.

Bu liste aynı zamanda Ģimdiki sülalelerin 19.

yüzyılda yaĢamıĢ dedeleri hakkında da bazı ip uçları

vermektedir.

1864 yılından itibaren köy (karye) teĢkilatı ku-

rulmuĢtur.

1924 yılında köy tüzel kiĢiliğine kavuĢmuĢtur.

11 Ocak 1993 tarihinde de belediye teĢkilatı ku-

rularak belde olmuĢ, 1994 yılında da ilk belediye baĢkan-

lığı seçimi yapılmıĢtır.

Kasabadan Çanakkale ve Ġstiklal savaĢlarına

katılanlardan 8 kiĢi Ģehit olmuĢtur.

Çanakkale‟de Ģehit olup da mezarı bulunanların

kimlikleri Ģöyledir:

Halil, Osman oğlu, Hicri 1301 doğumlu olup

22.02. 1915 günü Ģehit olmuĢtur.

Mustafa Ali, Bayram Ali oğlu. Kasapoğul-

larından, Hicri 1309 doğumlu olup Mart 1915 de Ģehit

olmuĢtur.

Page 28: Tüm yönleriyle yassıhüyük

28

Süleyman. Ali oğlu, Çil Alioğullarından olup,

Hicri 1296 doğumludur. 05.09.1915 günü Ģehit olmuĢtur.

Osman oğlu Halil’in ġehitlik tutanağı

SavaĢ 1. DÜNYA

Cephe ÇANAKKALE

BĠRLĠK

Kuvvet K

Ordu 0

Kolordu 4

Fırka 11

Alay 126

Tabur 1

Bölük 3

Lakap

Baba Adı OSMAN

Adı HALĠL

Sınıf PĠYADE

Rütbe ER

Doğum

Yılı 1301

Ġlçe ACIPAYAM

Bucak MERKEZ

Köy YASSIHÜYÜK

ÖLÜM

BĠLGĠLERĠ

Ölüm gü-

nü 22

Ölüm Ayı 2

Page 29: Tüm yönleriyle yassıhüyük

29

Ölüm Yılı 1915

Ölüm Yeri SEDDÜLBAHĠR

MUHAREBESĠ

ÇAVUġ ĠġARETĠ

Ġhsan hem bedensel hem de ruhsal engelli olduğu

için askerlik yaĢı gelmesine rağmen bir türlü askere

alınmıyormuĢ. Ama o hep askere gideceği günlerin haya-

liyle yaĢıyormuĢ. Bu yüzden sık sık Acıpayam Askerlik

ġubesinin yolunu tutuyor, „ille de askere gideceğim‟ diye

tutturuyormuĢ. Onun Ģubeye gittiğini duyan gören küçük

büyük herkes her seferinde dalga geçiyorlarmıĢ. Ama o

hiç birisine aldırmaz, kendisiyle dalga geçenlere de “Ulan

göcesiniz yakında gumandan beni esgere alcek. Hemi de

çavuĢ yapçek.” dermiĢ.

En sonunda askerlik Ģubesine yeni atanan bir ko-

mutan Ġhsanın ısrarına dayanamamıĢ ve ne yapıp edip

askere almıĢ. Askere alma kağıdı gelip kahveye asıldı-

ğında Ġhsan çocuklar gibi sevinmiĢ. Hemen bütün köyü

dolaĢmıĢ. Müjdeyi vermiĢ. Sonra da “Aha gördünüz

mü?” demiĢ.

Askere gideceği gün gelip çattığında da bütün

köylü ona ve diğer asker adaylarına anlı Ģanlı asker uğur-

lama töreni yapmıĢlar ve Ġhsan askere gitmiĢ. Birkaç ay

sonra da bedensel ve ruhsal engelleri dolayısıyla terhis

edilmiĢ. Terhis edilirken de askeri elbiseleri kendisine

hediye olarak verilmiĢ. Kısa sürede köye dönmek ağrına

gittiğinden birkaç ay kadar Ġzmir‟de kalmıĢ. Orada bura-

da çalıĢmıĢ. Yeterince zaman geçtiğine inandığında aske-

ri levazımat satan bir dükkandan bir çift de çavuĢ apoleti

satın almıĢ. Sonra otobüse binerek köye gelirken, araba-

Page 30: Tüm yönleriyle yassıhüyük

30

dan köye dönen anayol makasında inmiĢ. Çayırbağlarına

gelince de hemen çavuĢ apoletlerini askerlik kıyafetinin

kollarına dikip elbiseyi giymiĢ. Her ne kadar elbiseler

biraz eskiceymiĢse de o kadar kusur kadı kızında da

olurmuĢ. Büyük bir gururla köye girmiĢ. Evine bile uğ-

ramadan doğru kahveye gitmiĢ. Kahveye girince herkes

ayağa kalkıp Ġhsan‟ı karĢılamıĢlar. Bir masaya buyur et-

miĢler. Kahveci hemen tavĢan kanı çayı koĢturmuĢ. Hal

hatır sorulmuĢ. Ġhsan hayatından memnunmuĢ. Bir süre

sonra da gururla:

-“Ben size dimedim mi? Bakın iĢte çavuĢ

olarekden esgerliğimi bitirip gelivedim.” demiĢ. Sonra

baĢlamıĢ askerlik anılarını anlatmaya. Bir ara Gocu

Ümmed dayanamamıĢ:

-“Üle Ġskan biz gömeyeli çavuĢ iĢeretleri de de-

ğiĢmiĢ he mi?” diye sormuĢ. Ġhsan önce soruyu anlaya-

mamıĢ. Üstelik sözümü kesti diye de ters ters bakmıĢ.

Sonra da:

-“Neye değiĢsin ula. ĠĢde gollamda va ya!

Gömeyon mu gabak?” diye azarlamıĢ.

-“Görübbarım da” demiĢ Gocu Ümmet. “Emme

ben esgedeken bizim çavuĢların gollarındaki iĢaretle

yukarıya bakıyodu. Seninkile ise Amerikan esgerlerinki

gibi aĢĢa bakıyo. Acıba değiĢtimi deye ondan sordum.”

Ġhsan bir an ĢaĢırmıĢ. Sonra gayet piĢkin bir Ģe-

kilde:

-“Bu iĢaretleri bene gomutan vedi.” demiĢ. Sonra

da eklemiĢ. “Üstelik gollama da gendi elleriyle dikti. Bu

çok özel bi çavuĢ iĢareti. Herkesi vemeyola.”

-“Yok yavu Allah Allah!” demiĢ Gocu Ümmed.

“Yarın Acıpeyem‟e gidince karakol gomutanına bi soru-

veren.”

Page 31: Tüm yönleriyle yassıhüyük

31

-“Ġnsanın asabını bozme ulan!” demiĢ. Ġhsan.

“Hure isan gibi gelivedik. Sen ham amıt gibi boğazımı

alıvedin. Git gime sorcesen so. Emme lafımı yarıda

gesme. Sonuram senin garagol gomutanına selam söle.

Yanına varısam gulağını çekerim ona göre. Gomutanım

bene dedi ki ulan Ġskan ÇavuĢ! Var memleketine git. Biri

sene bi Ģey sölese hemen bene bildir. Valla gelip onu

gulandan ĢiĢlerim ona göre…”

ĠĢte o gündür bu gündür Ġhsanın adı Ġsan ÇavuĢ

kalmıĢ.

ĠRĠ DUZ

Gocu Ġbram ile Garamatlan Üsen bağ

gomĢusuymuĢ. Emme Garamatlan Üsen tek dumaz her

yıl Gocu Ġbram‟ın bağının anından bir bellik yeri kendi

bağına gatamıĢ. GatamıĢ emme bi de utanmadan Gocu

Ġbramı gödüğü yede: “Ulan Ġbram yine benim anı

gaktırmıĢsın” deye de laf ede, suç bastırıymıĢ. Bi yıl bö-

le, iki yıl böle deken bağın anı Gocu Ġbramın cardana

dayanmıĢ.

Yine he zaman ettiği gibi, bigün gayfıda bir

birlenle garĢılaĢdıklarında: “bene bak! O çardanı al nere

dikcesen dik, gelip benim anın yanıbaĢına

gonduruveme.” demiĢ. Zaten burnundan soluyan Gocu

Ġbram almıĢ sandelleyi yürümüĢ Üsen‟in üstüne.

Gayfedekile zor ayırmıĢla. Sonura da iki tarafı dinleyip

olup biteni iyice örenmiĢle. Ertesi günü de göy gurulu

bağa gidip keĢif yapmıĢ sınırı düzeltmiĢle. ĠĢ dadlıya ba-

lanmıĢ. Emme yine de “Bak Üsen.” demiĢ Gocu Ġbram.

“Bide bi garıĢ ye gatasan valla billa Ģart osun seni

vurarım.” deyip ağır yemin etmiĢ.

Üsen bu. Tek durumu? Ertesi yıl dayanamamıĢ

yeniden sınırı gaktırıvemiĢ. Bunu gören Gocu Ġbram erte-

Page 32: Tüm yönleriyle yassıhüyük

32

si günü tüfeni aldı gibi gayfeden içeriye dalmıĢ. Doru

Üsen‟in baĢına dikilmiĢ. “ġehadet getir ulan ayı.” deye

bağırmıĢ. “Yemin ettim seni vurcen.” Herkes aya fırla-

mıĢ. Üsen önce Ģaka maka sanmıĢ emme iĢin ciddi

oldunu annayıca da “Ben ettim sen etme.” deye yalvamıĢ.

Emme Gocu Ġbram “Yemin ettim. Çare yok seni vurcen.”

demiĢ ve tüfeği Üsen‟in gıçına doğrultuverip tetiği

çekivemiĢ. Sonura da heç biĢe olmamıĢ gibi gaveden

çıkmıĢ.

Üsen ise yerde gıvranıyo, “Yaktın beni ulan, üç

cocumu yetim bıraktın.” deye aleyomuĢ. Muhtar hemen

köy odasından çıkıp gelmiĢ. Hâlâ gavenin önünde dikilip

duran ve dahi gülüp duran Gocu Ġbram‟a bağırme baĢla-

mıĢ. “Ne ettin ulan, bi çizim ye için adam vurulu mu?”

deye. Köylüle ise Üsen‟in yaralana bakmek için çaĢırını

sıyırmıĢla emme ortalıkta heç gan man yokmuĢ. Sadece

Üsen gorkudan altını etmiĢmiĢ. “Ulan bu ne iĢdir.” diye

sölenirken Gocu Ġbram içeriye girmiĢ de: “Gorkme ülen.”

demiĢ. “ Ben tüfeğe saçma yerine iri duz godum. Gıçını

delen onna. Merak etme bikaç gün sonra hepsi geçe.

Emme altına ettiğin ne zaman gece bilmem. Hele bi da

edesen bu kez saçma yerine burcak gorum ona göre ha!”

Sonura almıĢ tüfeni evine gitmiĢ.

Garamatlan Üsen bir iki ay gada evden dıĢarıya

çıkamamıĢ. Gorkusundan değil utancından çıkamamıĢ. O

gündür bu gündür de “belkim yine Ģetana uya da yine

biĢe yaparım.” deye de bağa filan gitmemiĢ.

Page 33: Tüm yönleriyle yassıhüyük

33

SĠĞĠL TAġI

Tekke Dede Türbesi‟nin hemen önünde üzerinde

bir elin sığacağı kadar birkaç deliği olan siğil taĢı vardı.

Elinde siğil olanlar dua eĢliğinde siğilli elini bu taĢın de-

liklerinden birisine sokardı. Daha sonra da madeni bir

parayı bu taĢın deliklerinden birisine hediye olarak bıra-

kıp arkalarına bakmadan evlerine dönerlerdi. Böylece

ellerdeki siğillerin kaybolacağına inanırlardı.

TEKKE DEDESĠ TÜRBESĠ :

Kasabanın kuzey çıkıĢından 100 m. kadar ileride

"Seke”ye (höyük) giden yolun üzerindedir. Türbe içinde-

ki kabirin uzunluğu 2,5 m.dir. Daha önceki yıllarda kab-

rin bazı kısımları defineciler tarafından kazılmıĢtır.

"Tekke Dedesi"nin 1200‟lü yılların baĢlarında

Acıpayam topraklarının fethine katılan, yapılan bu savaĢ-

larda Ģehit düĢen Horasan Erenlerinden olduğu rivayet

edilmekte ise de kimliği hakkında kesin bir bilgi bulun-

mamaktadır. Bir baĢka söylentiye göre de bu topraklara

yerleĢen ve toplum önderliği yapan dedelerden birisidir.

Türbenin olduğu yerde bir tekke kurarak halkın manevi

önderliğini yapmıĢtır.

Türbenin kitabesi yoktur. Türbe zaman içinde çok

tahribat görmüĢ ancak son yıllarda yeniden inĢa edilmiĢ-

tir.

Eskiden türbenin çatısına kadınlar, kızlar tarafın-

dan bezler bağlanır, dilekler dilenip adaklar adanırdı. Bu

gelenek günümüzde de kısmen sürmektedir.

Page 34: Tüm yönleriyle yassıhüyük

34

Tekke Dede Türbesi zaman içinde dinsel içerikli

ziyaret yeri haline gelmiĢtir. Genç, yaĢlı herkes buraya

kutsal bir mekan olarak saygı göstermiĢtir. Tekke Dede

mübarek bir kiĢi olarak görüldüğünden bazı kerametleri-

nin olduğuna da inanılmıĢtır. Ġnsanımızın dileklerinin ve

adaklarının Allah katında kabul görmesi için ondan ara-

cılık yapmasını da istemiĢtir.

Ġnsanımız kendisi için çalıĢan, bu toprakları yurt

yapanları unutmamak için tekkeler ve türbeler yapmıĢlar-

dır. Tekkeler ve türbeler zamanla dini mekanlar haline

gelmiĢ, yüz yıllar boyunca özenle korunmuĢlardır. Ayrıca

buraları çeĢitli vesilelerle ziyaret etmek suretiyle onlara

karĢı vefa borçlarını ödemeye çalıĢmıĢlardır. Halen bir

ziyaretgâh konumunda olan Tekke Dede Türbesi eski

inanç ve kültürden izler taĢımakta, geçmiĢle geleceği bir

Ģekilde bir birine bağlamaya çalıĢmaktadır.

YÖREDEKĠ ADAK ĠNANÇLARI

1.Dilek Adakları: Herhangi bir isteğin gerçek-

leĢmesi, bekarların evlenmesi, herhangi bir konuda baĢarı

elde etme; ev, bark ve iĢ sahibi olma, hastalıktan kurtul-

ma, askerden kazasız belasız dönme amacıyla adanan

adaklardır.

2.Kefaret Adakları: Bir günahı, bir kusuru ba-

ğıĢlatmayı amaçlayan adaklardır.

Adak genellikle koyun, keçi gibi canlı hayvan

kurban etme Ģeklindedir. Adak adayanlar bu dileklerini

yakınlarına söylerler. Dilek gerçekleĢtikten sonra adağın

yerine getirilmesi gerekmektedir. Adağını yerine getir-

meyenleri yakınları uyarırlar. Kendileri de psikolojik

olarak adaklarını hatırlayıp rahatsız olurlar.

Page 35: Tüm yönleriyle yassıhüyük

35

Kurban olarak kesilen hayvanın eti fakir ve fukaraya

dağıtılır. Bu etten adak sahipleri yiyemezler. Günümüzde

bu türlü inançların kökü binlerce yıla dayanmaktadır.

Daha sonraları bu inançlar, örf ve adetler Ģeklinde dinle

iç içe geçmiĢtir.

Ġnsanlar dileklerinin gerçekleĢmesi, kötülüklerden

korunmak, zorluklardan kurtulmak için adakların dıĢında

bazı sosyal pratikler de uygularlar. Bunlar; dua etmek,

fal açmak, dinsel yapılara, kurumlara veya kiĢilere hedi-

yeler sunmak, kurban adamak, dinsel normlara uymak,

bazı durumlardan kaçınmak, nazarlık, muska, göz boncu-

ğu gibi engelleyiciler taĢımak, takmak veya bulundurmak

Ģeklinde özetlenebilir.

Tekke Dede‟nin mezarı aynı zamanda sağlık

problemi olanların da ziyaret mekanıdır. Özellikle müz-

min bir hastalığı olanlar Ģifa ummaktadırlar.

BAZI ĠLKLER

Bilinen ilk muhtar: 19.yy. ortalarında temattuat defteri-

ne göre ilk muhtar Oduncu Oğlu Halil Ağa‟dır.

Ġlk belediye baĢkanı: Halil ÖZONUK 1994 yerel seçim-

lerinde 669 oyla seçilmiĢtir.

Ġlk Radyo: 1945 yılında önce Halkevi kahvesine, sonra

da Mustafa Ali Güner‟in mescitin yanındaki kahvesine

getirilmiĢtir.

Ġlk gramafon: 1940 yılında Kocabakkal Mustafa

GÜNER tarafından köye getirilmiĢtir. Ġkinci gramafon

ise 1960 yılında Ramazan DEMĠRCĠ tarafından satın

alınmıĢtır.

Ġlk fırın: Mustafa Ali GÜNER tarafından 1965 yılında

köy meydanındaki mescidin yanına açılmıĢtır. Fırının

yanında aynı zamanda kasap dükkanı da bulunmaktadır.

Page 36: Tüm yönleriyle yassıhüyük

36

Ġlk Kamyon: Ali Çakmak tarafından satın alındı. Bu

kamyon 1950 model 3 tonluk Dodge markaydı.

Ġlk Mektep: 1896 yılında II. Abdülhamit Döneminde

açılmıĢtır.

Ġlk Ģose: 1916 yılında yapılmıĢtır. Acıpayam ile

Yassıhüyük makası arasındaki kesimdir.

Ġlk film: 1940 yılında Çakmakların evinin duvarında

oynatıldı.

Elektriğin gelmesi: Kasabaya elektrik 1973 yılında gel-

miĢtir. ġebeke ise 1974 yılında tamamlanmıĢtır.

Telefon santralının kurulması: Ġlk telefon makinesi

1955 yılında Acıpayam Jandarma Karakolu ile köy muh-

tarlığı arasında çekilmiĢtir. Kasabanın tüm evlerine tele-

fon 1993 yılında bağlanmaya baĢlanmıĢtır.Telefonlar

0.258.564 ile baĢlamaktadır.

Köy statüsüne kavuĢma tarihi: 1864 yılından itibaren

köy statüsüne yükseltilmiĢ, cumhuriyetin kurulmasından

sonra 1924 yılında köy olmuĢtur.

Ġlk fabrikanın kuruluĢu: 1996 yılında Kiraz Tekstil

kurulmuĢ ve 475 kiĢiye iĢ vermiĢtir. 2000 yılında Pa-

mukkale Mermer Granit, 2004 yılında da Merit Tekstil

kurulmuĢtur.

Su Ģebekesinin kurulması: 1969 yılında modern anlam-

da içme suyu Ģebekesi kurulmuĢ ve ilk defa su deposu

yapılmıĢtır.

Direnaj kanalları : 1953 yılında Alaaddin kasabasının

Doma Beli‟nden gelen yüzyılın seli binlerce büyükbaĢ ve

küçükbaĢ hayvanın ölmesine neden olmuĢtur. Bu selde

Alaaddin‟in dereye yakın mahalleleri, Yassıhüyük‟ün bir

kısmı, Ovayurt ve Apa köylerinin bazı evleri etkilenmiĢ;

ekili alanlarda büyük zarara uğramıĢtı. Bu selin tahribatı

üzerine 1955 yılından itibaren önce Alaaddin kasabasının

Page 37: Tüm yönleriyle yassıhüyük

37

çayırlarından baĢlanmak üzere kanallar açılmıĢtır. Bu

kanalların yapımı 1963 yılına kadar sürmüĢtür. Kanallar

açıldıktan sonra köy bataklık olmaktan kurtulmuĢ, gölet-

ler de kurumuĢtur.

ĠDARĠ YAPI VE NÜFUS

Yassıhüyük kasabası, 1864 yılında Yassıhüyük

karyesi olarak yapılandırılmıĢtır. 1924 yılında kabul edi-

len 442 sayılı Kanunla köy tüzel kiĢiliğine kavuĢmuĢ

olup, Acıpayam ilçesine bağlanmıĢtır. 11 Ocak 1993 yı-

lında da belediye teĢkilatı kurulmuĢtur.

Osmanlı Devleti zamanında yapılan nüfus sayım-

larında kadınlar ve çocuklar sayılmadığı için 1890 yılında

yapılan sayımda köyde erkek nüfusu 289 kiĢidir. Bu sa-

yıya ev reisi olan çocuklar da dahildir.

Yıl Nüfus Yıl Nüfus Yıl Nüfus

1890 289 1945 768 1985 1850

1915 800 1950 850 1990 2173

1930 500 1960 1296 1997 1836

1935 650 1965 1328 2000 1932

1940 805 1980 1726 2007 1379

Kasabanın nüfusu her yıl artarak 1990 yılında

tarihinin en yüksek rakamına ulaĢmıĢ ve 2000‟in üstüne

çıkmıĢtır. 2000 yılından itibaren kasabanın nüfusu azal-

maya baĢlamıĢtır. Nüfusun azalmasında; eğitilmiĢ birey

sayısının artmasıyla doğum oranın düĢmesi, okuyup me-

mur olanların kasabadan ayrılması ve geriye dönmeme-

si, 20-30 ailenin Ġtalya ile diğer yabancı ülkelere gitmesi,

kasabadaki geçim Ģartlarının zorlaĢmasıyla dıĢarıya göç,

ekonomik durumu iyi olan bazı ailelerin daha iyi imkan-

Page 38: Tüm yönleriyle yassıhüyük

38

lara kavuĢmak için Acıpayam‟a ve Denizli‟ye yerleĢme-

leri etkili olmuĢtur.

KASABADAKĠ SÜLALELERĠN ADLARI

Abazlar, Alıkayalar, Ali ÇavuĢlar, Ali Mollalar,

Avcılar, Ayıcı Musalar, BaĢcavuĢlar, Bekir Hocalar,

Biberler, Burgazlar, Burgucular, Camuz Aliler, Cemaller,

Comanlar, Curalar, Çakmaklar, Çilaliler, Demirciler,

DerviĢler, Dokumacılar, Eğitmenler, Fettahlar,

Garamatlar, Gökmenler, Hacı Hüseyinler, Hamamcılar,

Hatıplar, Hovardalar, Kadı Osmanlar, Kadılar, Karaaliler,

Karakızlar, Kasaplar, Kavuklar, Kırcaaliler, Kırdayılar,

Kocabakkallar, Kocabekirler, Kocayusuflar, KuĢçular,

Kürtler (Ceylanlar), Mıstanlar, Muallimler, Sarı Ġsmail-

ler, Sarıdayılar, Sinanlar, Tatarlar, Tekeciler, Tekoğlular,

Totumanlar, Uncular, Sağırlar, Kusurlar, YavaĢlar,

Yörükoğulları,

KASABADAKĠ AĠLELERĠN SOYADLARI:

Acar, Akgün, Akman, Akol, Akyol, Alev, Alpas-

lan, Alpay, Alpaydın, Altın, Arbaz, Arıkan, Arkın, Ar-

man, Artun, Arman, Aslan, Aslankaya, Atalay, Avcıoğlu,

BalkıĢ, BaĢkaya, Bozkurt, Bulut, Büber, Caner, Contur,

ÇoĢkun,, Curaoğlu, Çakmak, Çetinkaya, Çevik, Dağ,

Demiray, Demirci, Demirel, Dirik, Dokumacı, Doruk,

Dönmez, Duman, Erten, Gökmen, Güner, Gültekin, Ka-

bak, Kanlık, Kocakaya, Koparan, Korkut, Kuran, KuĢcu,

Orakçı, Özalp, Özer, Özer, Özonuk, Özoymak, Özten,

Öztürk, Sanlı, Soysal, Sözer, Sözgen, Tekeli, Tekelioğlu,

Tokcan, Tokdemir, Toksal, Tosun, Turan, Turhan, Tü-

fekçi, Türksal, Uncu, Yalçın, Yamacı,Yiğit,Yörükoğlu,

Page 39: Tüm yönleriyle yassıhüyük

39

TARIM VE HAYVANCILIK

Tarihinin her devrinde kasabanın ana geçim kay-

nağı tarımsal ürünler olmuĢtur. Hayvancılık ikinci sırada

kalmıĢtır.

Hititlerden bu yana koyun, keçi, öküz, inek, man-

da, at, eĢek, katır bu yörede beslenen ve çeĢitli amaçlarla

kullanılan evcil hayvanlardır. Bu hayvanlar yük taĢımıĢ,

toprağı sürmüĢ; kağnıyı, arabayı çekmiĢ; derisiyle, yü-

nüyle, etiyle, sütüyle insanımızın bir çok ihtiyacını kar-

ĢılamıĢ; karnını doyurmuĢtur. Özellikle kara sığır olarak

adlandırılan inek, öküz ve mandalar bir zamanlar tarımın

vazgeçilmezleriydi. Onlarsız hiç bir Ģey olmuyordu. An-

cak traktörlerin tarımda kullanılmaya baĢlanması, motor-

lu taĢıtların ve araçların günlük hayatın her alanına gir-

mesiyle önemlerini yitirmiĢlerdir. Bir zamanlar her evde

bulunan eĢeklerin nesli tükenmek üzeredir.

2000‟li yılların baĢında süt inekçiliği geliĢmeye

baĢlamıĢ ve bugün süt ineği sayısı 500‟e ulaĢmıĢtır.

Yüzyıllardır köylünün en yakın yardımcısı olan karasığır

artık görülmemektedir. Kasabada süt ineklerinin dıĢında

1000 kadar koyun ile 200 kadar da keçi yetiĢtirilmekte-

dir.

Son yıllarda süt inekçiliğinin yaygınlaĢmasıyla

kasabada üretilen süt miktarı artmıĢtır. Süt üretiminin

artmasına bir baĢka neden de süt ürünleri iĢleyen bir fab-

rikanın ilçe sınırları içinde kurulmasıdır. Bu fabrika ihti-

yacı olan süt için köy ve kasabalarda süt inekçiliğini

Page 40: Tüm yönleriyle yassıhüyük

40

teĢvik etmektedir. Süt inekçiliğinin yaygınlaĢması sonucu

günde ortalama 1750 litre civarında süt üretilmektedir.

Önemli bir tarımsal ürün olan kavun ve karpuz

üretimi yüz yıllardır yörede yapılmaktadır. Kasabanın

toprakları kavun ve karpuz üretimi için son derece elve-

riĢlidir. Önceleri sadece kendi ihtiyacı için kavun karpuz

tarımı yapan kasaba halkı son yıllarda kaliteli kavun

karpuz ekimine ağırlık vererek önemli bir kazanç kapısını

da aralamıĢtır. Kasabanın ürettiği kavun ve karpuzlar ilçe

pazarında veya Ģehirlerde satıĢa sunulmaktadır. Kavun ve

karpuzun yanı sıra kırmızı biber de son yıllarda yaygın

olarak üretilen tarımsal üründür. Düzgün, etli ve hoĢ bir

aromaya sahip kırmızı biberler hem yemeklik hem de

salçalık olarak toptan veya perakende olarak satılmakta-

dır.

Kasabanın en eski ve en meĢhur meyvesi armut-

tur. Armut; aĢı armudu, bağ armudu ve taĢlı armut (çö-

ğür armudu) olmak üzere üç çeĢittir. AĢı armudu iri, hoĢ

kokulu ve suludur. Genellikle dağdaki ahlat ağaçlarının

aĢılanmasıyla elde edilir. Bir baĢka adı Kızılhisar armu-

dudur. Temmuz ayında meyveleri olgunlaĢır. Meyvelerin

ömrü yirmi gün kadardır. Bu armutların bir kısmı satılır

bir kısmı da kasabada tüketilir. Eskiden kurutularak kak

denilen armut kurusu da elde edilirdi. Kak kıĢın hoĢaf

yapımında kullanılırdı.

Bağ armudu kasabanın çevresindeki bağlarda ye-

tiĢtirilirdi. 1960‟lı yıllara kadar kasabanın dört tarafı

bağlarla çevriliydi. Seke bağları, Çayır bağları, Ağalar

Yeri bağları, Mezarlık bağları en meĢhur bağlardı. Za-

man içinde bu bağların bakımsızlık sonucu ağaçlarının

yaĢlanması ve daha sonraki yıllarda yakacak olarak ke-

Page 41: Tüm yönleriyle yassıhüyük

41

silmesiyle tek tek ortadan kalkmıĢlardır. Bugün sadece

Seke bağları ayakta durmaya çalıĢmaktadır.

Bağlar bir zamanlar köylünün yazlığı halindeydi.

Her bağda bir kulübe bulunurdu. Zenginlerin bağlarının

etrafları yüksek kerpiç duvarlarla çevrilir ve içinde köĢk

tabir edilen bağ evleri bulunurdu. Yazın sıcağından bu-

nalanlar bağlara göç ederlerdi.

Bağ armudu küçüktür. Ağaçlardaki meyveler yaz

boyunca ve sırayla olgunlaĢtığı için sıcak yaz günlerinin

aranan meyvesidir. Bir çok çeĢidi olmasına rağmen ticarî

bir değeri yoktur.

TaĢlı armut ise yabanî ahlat ağacının meyvesidir.

Sonbaharda ağaçlardan toplanıp kağnıyla eve getirilir.

Avlunun bir köĢesine dökülen bu meyveler kendiliğinden

olgunlaĢır. Bir kısmını insanlar bir kısmını da hayvanlar

yer.

Kasabada meyvecilik geliĢmemiĢtir. Erik, elma

gibi ağaçlar evlerin bahçelerinde ve bağların kenarların-

da sadece yemeklik olarak yetiĢtirilir. Üzüm ekonomik

değerde bir ürün olarak yetiĢtirilmez. Bağcılık yaygın

değildir.

Son yıllarda arpa, buğday, silajlık mısır ve yonca

ekiminde sertifikalı tohum kullanmaktadır. Sertifikalı

tohum üründe verimi artırmıĢtır.

Kasabanın sınırları içinde kalan topraklarının

1310 hektarlık kısmında sulu tarım, 240 hektarlık kıs-

mında kuru tarım yapılmaktadır. 99.6 hektarı da meraları

ve çayırları oluĢturmaktadır.

Kasabada bir sulama kooperatifi kurulmuĢtur. Su-

lama, Devlet Su ĠĢleri Müdürlüğünce açılan artezyen ku-

yularından yapılmaktadır. Son yıllarda yer altı sulama

kanalları ile damlama sulamaya geçilmeye çalıĢılmakta-

Page 42: Tüm yönleriyle yassıhüyük

42

dır. Böylece sulama maliyetinin düĢürülmesine çalıĢıl-

maktadır.

TARIMSAL ARAÇLAR VE GEREÇLER

Yüzyıllardır tarımla geçimini sağlayan kasabada

tarımda kullanılan araç ve gereçler köylünün ihtiyacını

karĢılayacak Ģekilde tasarlanmıĢ ve geliĢtirilmiĢtir. Bü-

yük bir kısmı çevre köy ve kasabalarda yerel malzeme

kullanılarak imal edilen bu araç ve gereçlerin tamiri de

son derece basittir. Ağaç ürünlerinin çoğu Acıpayam or-

man içi köylerinde üretilip Karahöyük pazarında satıl-

maktaydı. Ayrıca kasabada bulunan demirci, marangoz,

semerci gibi küçük esnaf da bunların bazılarını üretiyor-

lar; bozulanların, kırılanların, eskiyenlerin tamirlerini

yapıyorlardı.

Traktör ve ekipmanları 1965‟li yıllardan sonra

kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Traktörün tarımda daha yoğun

olarak kullanılmaya baĢlanması köylünün iĢini kolaylaĢ-

tırdığı gibi tarımsal verimi de artırmıĢtır.

Bugün bir kısım geleneksel araçların yerini alan

tarım makineleriyle ekipmanları ve diğer küçük fabrikas-

yon araçlar küçük el sanatlarını ortadan kaldırmıĢ, köy-

lünün dıĢa bağımlılığını artırmıĢtır.

Çoğu bugün kullanılmayan tarımsal araç ve ge-

reçlerimizden bazıları aĢağıda açıklanmaya çalıĢılmıĢtır.

Kağnı: Her tarafı ağaç ürünlerinden yapılmıĢ iki

manda, öküz ya da inek tarafından çekilen çift tekerlekli

taĢıma aracıdır. Üçgen Ģeklinde yapılmıĢtır. Kalın ve ağır

tekerlekleri vardır. Tekerleklerin dönmesini kolaylaĢtır-

mak için tekerleklerin ortası sık sık “gadran” denilen ko-

Page 43: Tüm yönleriyle yassıhüyük

43

yu siyah renkli ve içinde kuyruk yağı parçaları bulunan

bir yağla yağlanırdı (Katran çam ağacının çırasının özel

kazanlarda kaynatılmasıyla elde edilir. Kimya sanayinde

kullanılır.). Kağnının tekerleklerinin üzerine “ketez”

denilen demir bir çember geçirilirdi.

Boyunduruk: Pulluk çekmek, harmanda döveni

döndürmek veya kağnıyı taĢımak için ineklerin veya

öküzlerin boyunlarına geçirilen araca boyunduruk denir.

Boyunduruğun iki tarafında uçları boğumlu ikiĢer adet

“zelve” bulunur. Zelvelerin arasına da boyunduruk yastı-

ğı konur. Bu yastık sayesinde hayvanların boyunları in-

cinmez. Yaralanmaz.

Eğef: MeĢe dalından yuvarlak bir biçimde yapıl-

mıĢ bir araçtır. Bu araç saban okunun boyunduruğa bağ-

lanmasında kullanılır. Saban okunun ve boyunduruğun

sağa sola dönmesini sağlar.

At arabası: Ġki veya dört tekerlekli, kağnıya göre

daha hafif ve kullanıĢlı atların çektiği arabadır. Tek atla

çekileni olduğu gibi iki atla çekileni de vardır. Tekerlek-

leri hafif ağaçtan yapılmıĢ ve kenarlarına demir çember

geçirilmiĢtir.

Hamit: (Hamut) Araba veya pulluk çeken atla-

rın baĢına geçirilen, pulluğun veya arabanın oklarının

bağlandığı deriden yapılmıĢ özel boyunluk.

Döven:

Ġnek, öküz, manda ve beygirler tarafından çekilen

30-40 cm eninde, 170-200 cm boyunda olan dövenler, 5-

10 cm kalınlığındadır. Birbirine geçmeli iki parçadan

yapılır. Ön tarafı ekinlerin üzerinden kayarak geçmesi

için hafif yukarı doğru kıvrıktır. Dövenin altına belli

düzende çakmaktaĢları çakılmıĢtır. Bu taĢların görevi

sapları parçalamak ve saman haline getirmektir.

Page 44: Tüm yönleriyle yassıhüyük

44

Yaba: BeĢ parmaklı ve küreğe benzeyen ağaçtan

yapılmıĢ, bir bucuk metre uzunluğunda sapı bulunan bir

harman aracıdır. Harman savurmada kullanıldığı gibi

samanın toplanmasında da kullanılır. Büyük olanına da

“koca yaba” denir.

Dirgen: Demirden yapılan ince parmaklı yabadır.

Bir bucuk metre kadar ağaç sapı vardır. Bir çok alanda

kullanılır.

Tırmık: Ağaçtan veya demirden yapılmıĢ ucunda

on kadar parmağı olan sap ve saman toplamaya yarayan

yerde sürüklenerek iĢ gören tarım aracıdır.

Çatal: 30 40 Cm arasında piynar çalısından ya-

pılmıĢ uzun üç parmağı olan bir tarım aracıdır. Parmaklar

2 M. uzunluğundaki sapın etrafına eĢik Ģekilde çakılmıĢ-

tır. Ot ve sapları kağnın, arabanın üzerine koymak için

kullanılır.

Övendire: Bir bucuk metre uzunluğunda ağaçtan

yapılmıĢ ve ucuna çivi çakılmıĢ bir sopadır. Döven dö-

nerken, kağnı kullanırken, çift sürerken hayvanları yö-

netmek için kullanılır.

Pulluk: Çift sürmek için kullanılan demirden ya-

pılmıĢ bir araçtır. Öküzlerle veya atlarla çekilir. Toprağı

yırtan pulluk ucu 30 cm kadar toprağa batar.

Kara saban: Ökçe, kılıç ve ok olmak üzere üç

parçadan oluĢan ve çift sürmede kullanılan L Ģeklindeki

ilkel toprağı sürme aracıdır.

Ökçenin ucuna demir takılır. Bu demire kılıç de-

nir. Toprağı biraz daha geniĢletmek, çiziyi açmak için

ökçenin demire bitiĢik ve yere batan kısmına sağlı sollu

iki ağaç kulak takılmıĢtır. Saban okunun ucu, bir egeften

geçirilerek üzerindeki bir deliğe bir zelve sokularak bo-

yunduruğa bağlanır.

Page 45: Tüm yönleriyle yassıhüyük

45

Tahra: Demirden yapılmıĢ, satıra çok benzeyen

özel bir kesme aracıdır. Odun kesmede, ağaç budamada

kullanılır. Çok iĢlevli bir araçtır.

Balta: Bir yanı yatay, diğer ucu dikey olarak de-

mirden yapılmıĢ, hem kazma hem de kesme iĢi yapan,

tahta saplı bir araçtır. Özellikle kök odununa gidildiğinde

balta kullanılır.

Nacak: Odun veya ağaç kesmek için kullanılan

bir araçtır.

Tırpan (Kosa) : Kılıç Ģeklinde bir bucuk metre

kadar çelikten yapılmıĢ ekin biçme aletidir. Ağaç bir sapa

takılır. Tırpan ekin biçmede kolaylık sağlar. Yalnız tır-

panı herkes kullanamaz. Tırpan kullanmak özel bir beceri

gerektirir. Ekinin köküne yakın yerinden hemen toprağın

hizasından biçilmesi, ayrıca baĢakların da dökülmemesi

gerekmektedir. Ayrıca biçilen ekinlerin düzgün deste

haline getirilmesi, destelerin toplanmasında kolaylık sağ-

lar. Ġlkbaharda taze ot biçmek için de kullanılır. Ekin

veya ot biçme iĢine baĢlamadan önce tırpanın iyice

bileyilenmesi gerekmektedir.

Bileyi taĢı: Sert siyah bir taĢtır. Çevredeki dağ-

lardan temin edilir. Balta, nacak, bıçak gibi aletlerin yüz-

lerinin bileyilenmesi için kullanılır. Yüzü keskinleĢtirile-

cek araç bu taĢa, uygun bir açıyla sürtülür. Büyük bileyi

taĢı olduğu gibi tırpanlar için de küçük bileyi taĢları var-

dır.

Orak: 10 cm kadar ağaçtan sapı olan, yarım ay

Ģeklinde ekin biçmeye yarayan bir tarım aracıdır. Büyü-

ğüne “goca orak” denir.

Burgu: Direk, dilme, tahta gibi ağaç yüzeylerde

delik açmaya yarayan bir araçtır. Küçükleri olduğu gibi

Page 46: Tüm yönleriyle yassıhüyük

46

büyükleri de bulunmaktadır. Tarım araçlarının yapımında

da kullanılır.

Bel: Demirden kürek Ģeklinde yapılmıĢ olup ucu

sivridir.Genellikle toprağı bellemede kullanılır. Belin bir

buçuk metre kadar ağaç sapı vardır. Bu sapın bele takıl-

dığı yerde baskısı bulunur. Baskı ağaçtan yapılmıĢ ortası

delikli takoz Ģeklinde bir parçadır. Bel sabanın giremedi-

ği yerlerde toprağın bellenmesini sağlar.

Çığ: Saman veya ot taĢınacağı zaman kağnının

etrafına çekilen ağaç dallarının veya kargıların yan yana

dizilip, iple örülerek yapılan bir çeĢit perdedir. Yüksekli-

ği iki metre kadardır.

Semer: At, eĢek, katır gibi hayvanların sırtına

vurulan, üzerine yük taĢımaya yarayan veya eĢeğe binil-

dikten sonra üzerine oturulan , iskeleti ağaçtan yapılan

araçtır. Kasabada, semerle ilgili olarak: “Sen eĢek olduk-

tan sonura sırtına seme vuran çok olur.” atasözü söy-

lenmektedir.

Sikke: 30 cm uzunluğunda, ucunda halkası bulu-

nan büyük çivi. Hayvanların tarlada, merada bağlandıkla-

rı araç olarak kullanılırdı. Ağaçtan olanına hayvan kazı-

ğı denir.

ACI ALIN TERĠ TÜTÜN

Tütün 1940‟lı yıllardan önce kasabada tarımı

yaygın olarak yapılmayan bir üründü. Bazı aileler iç tü-

ketim olarak tütün ekerlerdi. 1940‟lı yıllardan sonra ta-

rımı yaygınlaĢmaya baĢlamıĢ, 1960‟tan sonra kasabanın

tek geçim kaynağı haline gelmiĢtir.

Tütün Enstitüsü tarafından 1941 yılında, Denizli

Aydın grubuna 64 numaralı saf soy tütün tohumu dağı-

Page 47: Tüm yönleriyle yassıhüyük

47

tılmıĢ ve bu tütün çeĢidinin ekimi ve dikimi yıllarca ya-

pılmıĢtır. Bu tütün türü; bir metre kadar uzayabilen, geniĢ

ve enli yapraklıydı. Bu tütünün yaprakları kurutulunca

altın sarısı bir renk alıyordu. Randıman olarak biraz daha

düĢüktü. Daha sonraki yıllarda ekonomik değeri fazla

olan, sık ve küçük yapraklı, boyu en fazla yarım metreye

kadar ulaĢabilen “çıtır” tütün ekilmeye baĢlandı.

2000 yılından sonra yörede, tütün ekimine kota

uygulamasıyla çiftçi alternatif ürünlere yönelmiĢtir.

Kasabada tüccarlar tarafından aranan ve talep

edilen, ihraç kabiliyeti yüksek Ġzmir menĢeli kaliteli tü-

tünler üretilmektedir. Nikotin oranı düĢük, tatlı içimli,

kokulu tütünler olan Ege bölgesi tütünleri; baĢka bölge-

lerde yetiĢtirilen sert karakterli tütünlerin sertliğini

azaltmak, yavan içimli tütünleri tatlılaĢtırmak ve nötr

harmanlara koku vermek için aranmaktadır. Ayrıca; sos

(katkı maddeleri) emiciliği iyi, blend sigara harmanları-

nın vazgeçilmez elemanı olduğu için yabancı sigara üre-

ticilerince tercih edilmektedir. Günümüzde diğer tütün

harmanlamalarında kullanma oranı hayli azaltılmıĢ ol-

masına rağmen aranan tip olma özelliğini hâlâ korumak-

tadır.

Tütün YetiĢtiriciliği:

Tütün, fide halinde iken çok nazik bir bitkidir.

Öyle çabucak yetiĢmez. Bunun için hayli uğraĢmak,

emek harcamak, sabretmek gerekmektedir.

Sonbaharda toplanan kaliteli tütün tohumları,

Ģubat ayının sonlarına doğru bez bir torbaya (keseye)

bir iki kilogram kadar konur. Bu torba odadaki sobanın

veya ocağın bir kenarına asılır ve günde birkaç kez ıslatı-

lır. Tohumlar uygun sıcaklığı bulduğunda bir hafta için-

de çatlayıp, çimlenmeye baĢlar.

Page 48: Tüm yönleriyle yassıhüyük

48

Tohumlar çimlenirken tütün yastıkları (Yöredeki

adı tütün ocaklarıdır.) hazırlanır. Bunun için önce bol

güneĢ alabilen, orta geçirgen topraklı bir yer seçilir. Seçi-

len yer evlerin bahçeleri olabileceği gibi sulama imkanı

olan yakın tarlalar da olabilir. Önemli olan gidip gelmeye

yakın olmasıdır. “Tütün ocaklarının” eni 60-80 cm, boyu

da 3 metreden 10 metreye kadar çıkabilmektedir.

Ocak yerinin seçiminden sonra yastık toprağı ola-

rak 1/3 iyi vasıflı elenmiĢ bahçe toprağı, 1/3 nispetinde

yanmıĢ ve elenmiĢ hayvan gübresi, 1/3 nispetinde de kül,

kum vb karıĢımı hazırlanır. Buna harç denir. Ocağın üze-

ri, en az 20 cm olacak Ģekilde bu harçla doldurulur ve

düzeltilerek tohumların ekilebileceği hale getirilir. Ġhtiyaç

duyulursa hastalık ve zararlılara karĢı ön ilaçlama yapılır.

Yastık hazırlandıktan sonra sulanarak bir kaç gün

oturması beklenir. Oturma tamamlandıktan sonra çatla-

mıĢ ve çimlenmiĢ olan tütün tohumları külle karıĢtırılıp

elle serpiĢtirilerek ekilir. Ekilen tohumların üzeri 1-2 cm

kadar “kapak” tabir edilen ince harçla örtülür. Ekim iĢi

bitince “tütün ocağının” üzeri fidelerin sıcaktan ve so-

ğuktan korunması için naylon örtülerle sera Ģeklinde ör-

tülür. Birkaç gün sonra - havalar iyi oldukça her gün-

fidelerin havalanması için güneye bakan kısmı açılır.

Fidelerin sağlıklı olarak geliĢmesi için, gün aĢırı

sulanması ve içindeki yabanî otların ayıklaması gerekir.

Tütün fideleri büyüdükçe birkaç haftaya bir kapak tabir

edilen gübreli toprak verilir. Fidelerin sağlıklı geliĢmesi,

tarlaya ĢaĢırtıldığında tutma oranın yüksek olması için

her türlü çaba gösterilir. Bu dönemde çiftçi, kendi çocu-

ğuna bile tütün fidesi kadar özen göstermez. Çünkü kendi

fidesini yetiĢtiremezse baĢkalarından parayla fide almak

zorunda kalacaktır. Tütün dikim mevsiminde fide bul-

Page 49: Tüm yönleriyle yassıhüyük

49

mak çok zordur. Üstelik bu dönemde fiyatı da hayli yük-

selir.

Fidelerin olgunlaĢması beklenirken tütün tarlası-

nın hazırlanmasına baĢlanır. Tarla nisan ayının baĢlarında

en az iki kat sürülür ve düzeltilir.

Fideler, olgunlaĢıp iklim ve toprak koĢulları uy-

gun hale gelince dikime baĢlanır. Yöremizde 15 Nisan ile

20 Mayıs arasında dikim yapılır. Bu aralıkta dikilen fide-

lerin tutma oranı çok yüksektir. Ayrıca tütün fidesi de

sağlıklı ve hızlı bir geliĢim gösterir.

Fide dikimi, 1990 yıllarına kadar elle yapılmak-

taydı. Daha sonraları “tütün dikme makineleri” çıkmıĢ ve

dikim büyük oranda makinelerle yapılmaya baĢlanmıĢtır.

Elle dikim, adeta törensel bir havada gerçekleĢir.

Sabahleyin erkenden “tütün ocağı”ndaki olgunlaĢmıĢ

fideler elle, tek tek itina ile sökülür ve düzgün bir Ģekilde

demetlenir. Demetler “selelere” yerleĢtirilir. Sele ince

söğüt dallarından veya kargıdan yapılmıĢ yuvarlak küfe-

lerdir. Ocaktan sökülen fidelerin kurumaması için sık sık

üzerlerine su serpilir. Fide söküm iĢi bitince vakit geçi-

rilmeden tarlaya gidilir. Güçlü kuvvetli erkekler önce

“tütün karıkları” açarlar. Karıklar en az iki, en çok dört

metre uzunluğundadır. Bu uzunluğa “salma” denir. Ka-

rıklar “karık çapası” denilen bir çapa ile açılır ve geniĢ-

liği bu çapanın ağzı kadar yani en çok 20 cm ile 30 cm

arasında değiĢir. Açılan karıklardaki toprağın tavı kaç-

madan tütün dikimine baĢlanır.

Fideler 7 ile 10 cm arasında “gazık” (fide kazığı)

ile dikilir. Kazığın boyu 15 cm kadardır. Kuvvetlice top-

rağa saplanır ve çekilir. Bu sırada diğer elle tütün fidesi

bu deliğe ustaca itilir. Sonra yan baskı ile kökü sıkıĢtırı-

Page 50: Tüm yönleriyle yassıhüyük

50

lır. Dikilen fidelerin tutması için kazığın çok iyi kulla-

nılması, dibinin sıkıĢtırılması ve can suyunun verilmesi

gerekir. Usta karık çekicilerle usta tütün dikicilerin değe-

ri bu zamanlarda ortaya çıkar. Bunlar aranan iĢçilerdir.

Gerçi kasabada küçük üreticiler tütünü kendi aileleriyle

dikip, dikici parası vermemeyi tercih ederler. Bu amaçla

bazen kendi aralarında yardımlaĢma yaparlar. Tütünden

daha çok para kazanmak için onlarca dönüm tütün dik-

mek isteyenler ise komĢu köylerden “ameleler” (iĢçiler)

getirirler.

Tütün dikiminden birkaç gün sonra tarla gözden

geçirilir. Fidelerin tutma oranı azsa “aĢılama” yapılır.

AĢılama karıkların boĢ olan yerlerine yeniden fide dik-

mek demektir.

Makineli dikim ise bu iĢte ustalaĢmıĢ iĢçiler eliyle

yapılmaktadır. Makine bir traktör tarafından çekilir. Ka-

rık açma, fideyi dikme iĢini makine yapar. Makinenin

arkasındaki oturaklara oturan iĢçiler düzenli bir Ģekilde

fide verirler.

Dikim sık veya seyrek olmak üzere iki türlüdür.

Sık dikimde fidanların boyu daha kısa olur. Seyrek di-

kimde ise fidanlar daha boylu ve iri yapraklıdır. Tütünde

tercih edilen yaprak türü küçük olandır.

Tütün dikimi bittikten, fidelerin boyu bir karıĢ

kadar olduktan sonra birinci çapa yapılır. Bu çapada fi-

delerin dipleri doldurulur ve yabani otlar ayıklanır. Ġkinci

çapada ise karık sırtları düzleĢtirilerek genç fidanların

dipleri iyice toprakla doldurulur. Çapalardan sonra “mavi

küf” hastalığına karĢı ilaçlama yapılır. En çok kullanılan

zehir “folidol”dur. Sonra kasabadaki adıyla “Tomoron”

kullanılır.

Page 51: Tüm yönleriyle yassıhüyük

51

Çapalar bittikten ve fideler büyüdükten sonra tü-

tün fidanlarının diplerindeki ilk yapraklar olgunlaĢarak

sararmaya baĢlar. Buna dip denir ve bu olgun yaprakların

toplanmasına “tütün kırma” denir. Önce birinci el deni-

len dip yapraklar toplanır. Sonra ikinci el olan “ana”ya

geçilir. Ana yapraklar en kaliteli yapraklardır. Anadan

sonra “uç altı” gelir. Son olarak da “uç” yapraklar top-

lanır. Dip ve uç yapraklar genelde kalitesizdir. Bazen dip

yapraklar toplanarak atılır. Uçlara baĢak da denir. Bu

yapraklar kaliteli olmamalarına rağmen daha fazla ürün

elde etmek için kaliteli yaprakların arasına karıĢtırılır.

“Tütün kırma”, tabir edilen tütün yapraklarının

toplanması iĢi gece yapılır. Tütün yapraklarının toplan-

masına baĢladığında artık uykusuz geceler de baĢlamıĢ-

tır. Her gece saat bir sıralarında yataktan kalkılıp uykulu

gözlerle tarlaya gidilir. Tarlada lüks lambaları yakılır

Herkes bir karığın baĢına geçerek olgun yaprakları top-

lamaya baĢlar. Toplanacak yaprak sayısı bellidir. Usta

eller ne kadar yaprak toplanacağını bilir. OlgunlaĢmamıĢ

yapraklar toplanmaz. Yapraklar ustaca fidanın gövdesin-

den sıyrıldıktan sonra damarları bir birinin üstüne gele-

cek Ģekilde düzgünce avuçta biriktirilir. Avucun alama-

yacağı kadar yaprak toplandıktan sonra dağılmaması için

iki fidan arasına sıkıĢtırılır. Buna “tapa” denir. Tapayı

genelde tütün kırmasını beceremeyen çocuklar veya

yaĢlılar toplarlar. Tapalar bozulmadan düzgünce selelere

yerleĢtirilir. Gecenin serinliğinde yapraklar taze ve diri

olur. Usta tütün kırıcılar yaprakları toplarken fidanların

gövdesini yaralamazlar. Gün doğduktan ve hava ısındık-

tan sonra yapraklar yumuĢar ve koparılması zorlaĢır. Tü-

tün yaprakları “kolalıdır.” Kola acıdır. Tütün toplayanın

eline yapıĢır. Kolalı elle hiçbir Ģey yenmez.

Page 52: Tüm yönleriyle yassıhüyük

52

KuĢluk vaktine kadar toplanan yapraklar at araba-

sıyla, kağnıyla veya yük hayvanlarıyla eve getirilir. Eller

yıkanır. KuĢluk yemeği yenir ve kısa bir uykudan sonra

bu kez toplanan yapraklar “tütün iğnesine” dizilir.Tütün

iğneleri yarım metre uzunlunda, bir ucu sivri yarım cm

kadar enlilikte yassı demirden yapılmıĢtır. Arkasında ip

deliği vardır. Tütün yaprakları, sap kısmındaki kalın da-

marlarından tek tek iğneye dizilir. Yaprakla dolan iğne

daha sonra 3 metre kadar uzunluktaki tütün ipine sağılır.

Böylece tütün dizisi meydana gelir. Bu diziler,

“gırmandalı” adındaki tütün yapraklarının kurutulduğu

ağaç beĢiğe asılarak kurumaya bırakılır. Tütün yaprakla-

rının gölgelikli bir yerde kurutulması esastır. Ġyice kuru-

yan diziler bir odada düzgün bir Ģekilde toplanır. Sonba-

harda da özel bir tütün baskı makinesiyle tütün balyaları

haline getirilir.

Tütün en az on beĢ aylık bir çalıĢma gerektirir.

Yıl on iki aydır. Tütün ise bir yıla sığmayan alın teridir.

Balyalanan tütünler tütün eksperleri tarafından ye-

rinde incelenerek randımanı belirlenirdi. Kasabalı tütü-

nüne en iyi fiyatı veren Ģirkete satar. En sağlam alıcı Te-

kel‟dir. Çünkü Tekel, aldığı ürünün parasını zamanında

verir. Tüccarın ne yapacağı ise belli olmaz.

Tütün zirai ilaçları, araç ve gereçleri kasabaya

soktu. En kuvvetli tarımsal zehirler kullanılmaya baĢlan-

dı. GeliĢi güzel ve kontrolsüz atılan zehirli ilaçlardan

onlarca insan öldü. Hayvanlar zarar gördü. Kerkenezler,

leylekler, kartallar, Ģahinler yok oldu.

Page 53: Tüm yönleriyle yassıhüyük

53

EKĠN BĠÇME

Ekinler (arpa, buğday) kuruduktan sonra en kısa

sürede biçilmesi gerekmektedir. Çünkü kuruyan ve gev-

reyen ekinler her türlü tehlikeye açıktır. Her an bir yangın

çıkabilir. Özellikle zamansız yağacak yağmurlardan zarar

görebilir. Yaz fırtınalarından baĢakları kırabilir. Ayrıca

bu mevsimde çobanlar koyun sürülerini otlatabilecekleri

alan sıkıntısı çekerler. Ekinlerin arasındaki nadasa bıra-

kılmıĢ tarlalarda bolca ot da bulunmaktadır. Bu yüzden

geceleri gizlice buralara sürülerini sokarlar. Bu sırada

çevredeki kurumuĢ ekinlere zarar verirler. Kır bekçileri

her gün çobanları sıkı bir takibe alırlar. Ekin tarlalarında

yakaladıkları çobanların birkaç koyununa el koyarak köy

damına hapsederler. Sonra muhtarlıkça verdikleri zarar

belirlenir ve para cezasına çarptırılırlar. Para cezasını

ödemeyen çobanın koyunu veya keçisi kendisine veril-

mez.

Ekin biçme zamanında daha çok iĢçiye ihtiyaç

vardır. Bu yüzden ailede eli orak tutan herkes iĢ baĢı

yapar. Arpa çabuk kurur ve gevrer. Zamanında biçilmez-

se baĢakları hemen kırılmaya baĢlar. Arpanın biçilmesi

de yere düĢen baĢakların toplanması da ayrı bir dert olur.

Arpa orağına (arpanın biçilmesine) sabahleyin erken-

den baĢlamak gerekmektedir. Amele tutmak para ödemek

demektir. Köylü her iĢi kendisi ve ailesiyle birlikte ücret-

siz olarak yapmayı seçer. Çünkü iĢçiye verecek parası

yoktur. Bu dönemde imece de yapılamaz. Çünkü arpala-

rın hepsi aynı zamanda kurur. Bu yüzden arpa orağında

her aile kendi baĢının çaresine bakar. Buğdayda imece

Page 54: Tüm yönleriyle yassıhüyük

54

yapılabilir. Arpanın orağa geldiğinde nohut da kurur. Bu

yüzden iĢ çoğalır.

Arpa orağından itibaren bütün aile sabah nama-

zında kalkıp, yiyecek ve içeceklerini eĢeğe yükledikleri

gibi soluğu tarlalarda alırlar. Tarlaya varınca ilk iĢ bir

ağaç gölgesi bulmak olur. EĢeğin yükü bu ağacın altına

indirilir. Küçük çocuk varsa salıncak kurulur. Ağacın

etrafında ekin varsa hemen biçilerek oturulacak bir alan

açılır. Hayvanlar da otlamaları için yakınlardaki nadasa

(geng) bırakılmıĢ veya ekini biçilmiĢ bir tarlaya götürü-

lüp “çakılır” ( bağlanır). Hayvan çakma; At, eĢek gibi

yük taĢıyan hayvanın otlayabileceği uzunluktaki bir ur-

ganla ön sağ ayağının tırnağa yakın bölümünden bağlan-

ması ve urganın ucunun yere çakılan bir kazığa bağlan-

masıdır. Koyun, keçi, öküz ve inekler boyunlarından bağ-

lanırlar. Böylece hayvan hem çevresindeki ekili tarlalara

zarar vermez hem de kaçıp gitmez.

Ekin, baĢakların eğrildiği yönün tersinden biçilir.

Bunun için tarlanın uygun bir kısmandan eğnele durulur.

Eğnel; ekin biçenlerin önlerindeki alandır. Bir kiĢi yak-

laĢık iki metre kadar bir alanı biçerek gider. Üç kiĢi varsa

yaklaĢık altı metrelik bir alana bir eğnel denir. Eğnelin

geniĢliği ekin biçen insan sayısıyla orantılıdır.

Arpa, buğday, nohut, çavdar, burçak ve yulaf ge-

nelde orakla biçilir. Orak sağ ele alınıp sapından tutulur.

Sol elle de bir tutam kurumuĢ arpa tutulur ve orak arpa-

nın köküne doğru indirilerek çekilir. Arpa saplarının kök-

leri, toprakla birlikte gelirse orağın tersiyle köke vurula-

rak toprağının dökülmesi sağlanır. Biçilen ekinler kökleri

bir tarafa baĢakları bir tarafa gelecek Ģeklide düzgünce

deste yapılır. Deste, bir insanın kucağıyla kucaklayıp,

kaldırabileceği kadar olan sap miktarıdır. Eğnel tarlanın

Page 55: Tüm yönleriyle yassıhüyük

55

baĢından sonuna kadar uzanır. Sabah erkenden durulan

eğnel biraz geniĢ olur. KuĢluğa kadar ancak biter. KuĢ-

luk vakti de kuĢluk ekmeği (kuĢluk yemeği) yenir. Ye-

mekten sonra dinlenilmeden ikinci eğnele baĢlanır. Amaç

öğlenin sıcağı bastırmadan bir eğnel daha çıkmaktır. Öğ-

le olunca bir saat kadar mola verilir.

Çocuklardan birisi en yakın kuyuya giderek soğuk

su getirir. Çünkü sabahleyin gelen su ısınmıĢtır. Ġsteyen

yatıp uyur. Öğleden sonra bir eğnel daha çıkılır ve ikindi

ekmeği yenir. Yemekten sonra bir eğnel daha çıkılarak

ekin biçmeye son verilir. Desteler toplanmaya baĢlar.

Desteler kucaklanarak tarlanın ortasında daire Ģeklinde

oluĢturulan gümüllere taĢınır. Destelerin sapları dıĢarıya,

baĢakları içeriye gelmek üzere daire Ģeklinde bir yere

toplanmasına gümül denir. Biçilen saplar harmana taĢı-

nıncaya kadar tarlada bu Ģekilde korunur. Gümülün yük-

sekliği bir insan boyunu geçmez. Çapları iki üç metre

kadardır.

HARMAN

Ekinlerin hepsi biçildikten sonra tarladaki ürünler

harman yerine çekilmeye baĢlanır. Bunun için kağnı veya

at arabası kullanılır. Her ailenin çayırda bir harman yeri

vardır. Kimse baĢkasının yerine harman atmaz. Çünkü

Kasabanın etrafında herkese yetecek kadar harman yeri

mevcuttur.

Sap çekme iĢi en az iki kiĢi tarafından yapılır.

Sapları harmana taĢımak için tarlaya gidildiğinde kağnı

önce gümülün kenarına yanaĢtırılır. Bir kiĢi kağnıya çı-

kar. Elinde orak vardır. Ġkinci kiĢi gümülden çatalla al-

dığı sapları yere dökmeden dikkatli bir Ģekilde kağnının

üzerindeki kiĢiye verir. Kağnının üzerindeki genellikle

Page 56: Tüm yönleriyle yassıhüyük

56

kadındır. Bu sapları dengeli bir Ģekilde kağnın üzerine

yerleĢtirir. Sövenlerin hizasına kadar, yaklaĢık iki metre

yüksekliğine eriĢildiğinde sapların yolda akmaması veya

dökülmemesi için urganla sıkıca bağlanır ve yola çıkılır.

Harman yerine gelince de dirgenle kağnı boĢaltılır.

Arpa, buğday, nohut, fiğ, burçak, çavdar harman-

ları ayrı ayrıdır. Bir ailenin harman yerinde yan yana bir

çok harmanı olur. Harmanların yanına bir çardak kurulur.

Harmanın taĢınması, dövülmesi, savrulması ve eve ta-

Ģınması iĢleri yaklaĢık bir-bir buçuk ay süreceğinden ai-

lenin yaĢlıları harman yerine taĢınırlar.

Harman dövme iĢine en kolay dövülen arpadan

baĢlanır. Sırasıyla nohut ve en sonunda da buğday sapları

dövülür.

Traktör, ekin biçme makinesi ve patoz gibi araç-

lar çiftçinin hayatına girince harman iĢi hayli kolaylaĢmıĢ

ve harman yerindeki iĢler bir iki haftaya inmiĢtir. Son

yıllarda tarlalara giren biçerdöverler ise harmanı ortadan

kaldırmıĢtır. Artık ürün tarlada biçilmekte ve eve aynı

gün gelmektedir. Saman ise özel makinelerle toplanmak-

ta, balya haline getirilmektedir.

Harman dövenle dövülür. Sapları daha sert olan

buğday da ise dövenin yanı sıra beĢ altı inek, öküz veya

eĢek arka arkaya bağlanarak “çatma” yapılır. Saatlerce

hayvanlar sapları ayaklarıyla ezmeye çalıĢırlar.

Tüm saplar dövülüp saman haline gelince tınaz

yapılır. Tınaz üçgen prizma Ģeklindedir. Harman savurma

da imece yapılır.

Harmanın savrulacağı gün evin kadınları katmer,

piĢi, lokum hazırlarlar; tavuklu pilav piĢirirler. Harman

yerine üzüm, kavun, karpuz armut gibi meyveler getirilir.

Soğuk sular hazırlanır.

Page 57: Tüm yönleriyle yassıhüyük

57

Hısım akrabanın güçlü kuvvetli ve harman sa-

vurmada uzmanlaĢmıĢ erkekleri, kuzeyden orta kararda

esen ikindi rüzgarını sağlarına alarak tınazı savurmaya

baĢlarlar. En usta olan ve taneleri samana kaptırmayan

kiĢi tınazla saman arasındaki kritik yerde durur ve sa-

vurma iĢini idare eder. Harman yabalarla savrulur. Har-

man savurmanın özel bir tekniği vardır. Tanelerin samana

karıĢmaması gerekmektedir. Tınazın büyüklüğüne göre

savurma iĢi saatlerce sürer. Karanlık çökmeden önce de

bitirilir. Her gün bir veya iki tınaz savrulur.

Tınaz çeç (tane) ve saman olarak ikiye ayrılır.

Ailenin bir kısmı beĢ altı metre uzaklığa kadar uçmuĢ

samanları toplarken bazıları da çeçdeki taneleri kalburla

eleyerek içindeki taĢ ve toprağı ayıklayıp çuvallara dol-

dururlar. Vakit erkense çuvallar kağnıyla evdeki ambara

taĢınır.

Saman çekmek için de kağnının etrafına çığ geri-

lir. Saman çekmek zahmetli ve yorucu bir iĢtir. Özellik-

le saman tozu insanın hem genizine kaçar hem de derisini

yakar. Üstelik sürekli de kaĢındırır. Rüzgarlı havalarda

saman çekmek zordur. Saman yine iki kiĢi tarafından

arabaya veya kağnıya yerleĢtirilir. Birinci kiĢi koca yaba

ile samanı çığın üzerinden kağnıya atarken, kağnının üze-

rindeki kiĢi de elindeki küçük yaba ile bu samanı kağnı-

nın üzerine dengeli olarak dağıtır ve ayaklarıyla da sıkıĢ-

tırır.

Eve gelen saman önce saman damının deliğinin

önüne dökülür. Kağnı tekrar saman almaya giderken bir

kiĢi de elindeki büyük yaba ile samanı damın deliğinden

içeriye atar. Ġçerde bulunan kiĢi de, bu samanı damın

içine dağıtarak düzgünce yerleĢtirir

Page 58: Tüm yönleriyle yassıhüyük

58

BaĢak toplama: Tarlalarda kalan, kağnı ve at

arabalarından yol kenarlarına dökülen ve tarla sahiplerin-

ce toplanmayarak kurda kuĢa terk edilen buğday baĢak-

ları ile nohut taneleri bazı yoksul ailelerce toplanır. Buna

baĢak toplama denir. BaĢak toplamak için tarlada sahibi-

nin iĢine yarayacak hiçbir ürünün kalmaması gerekir.

tarla sahibinin ürünü tarlada iken toplanan her Ģey hırsız-

lık sayılır. Kasabada hırsızlık olayları çok nadir görülür.

Bazen Apa ve Kırca köylerine kuru soğan baĢa-

ğına gidilirdi.

Devetabanı toplama: Çocukların sonbahar ve

ilkbahar aylarındaki en önemli eğlencelerinden birisi de

devetabanı toplamaktır. Devetabanı kırlarda yetiĢen mavi

küçük çiçekler açan mevsimlik bir bitkidir

Tarlalarda yabanî olarak bulunan bu bitkinin

yumrularını en çok köstebekler toplayarak bir yuvada

biriktirir. Köylüler tarlalarını ekerken veya nadas ederken

çocuklar da çift sürenlerin arkasından devetabanı yumru-

su toplarlar. Pulluk köstebek yuvasını sürünce çocuklar

hazine bulmuĢ gibi sevinirler. ġanslı iseler yarım kilog-

rama yakın yumru bulacaklardır. Bunlar toplanarak yıka-

nır ve tavada nohut kavrulur gibi kavrularak yenir.

Pancar toplama: Sonbaharda yörede ekilen pan-

carlar söküldükten sonra kamyonlarla Burdur ġeker Fab-

rikasına taĢınır. Kamyonların üstü brandasız olduğundan

yolda giderlerken üzerlerinden birkaç tane Ģeker pancarı

yola dökülür. Sonbaharda bazı yaĢlı kadınlarla çocuklar

kamyonların Ģeker pancarı çekmeye baĢladığı günlerde

yol kenarlarına giderek dökülen bu pancarları toplarlar.

Toplanan bu pancarlar kıĢın yenmek üzere avluya açılan

bir kuyuya doldurularak üzeri toprakla örtülür. KıĢın bu

pancarlar ya haĢlanarak ya da ateĢte kızartılarak afiyetle

Page 59: Tüm yönleriyle yassıhüyük

59

yenir. Pancar közlemesi veya pancar haĢlaması yörede

sevilen bir yiyecektir.

YABAN HAYATI

Acıpayam Ovası 1950‟li yıllara kadar göçmen

kuĢların uğrak yeri ve dinlenme alanıydı. Ġlkbaharda ve

sonbahardı binlerce kuĢ bataklık alanları doldururdu.

Bataklık alanların kurutulması, kanalların açılmasıyla

kuĢ türlerinde büyük bir azalma olmuĢtur.

Ovada bilimsel olarak tespiti yapılan kuĢ türleri

Ģöyledir: Ak leylek, karga, alaca karga, Ģahin, kartal,

kumru, üveyik, yabanî güvercin, karatavuk, serçe, ağaç-

kakan, BaykuĢ, saka ve bülbül.

Tilki, tavĢan, çakal, sincap, köstebek, tarla faresi

ovada yaĢayan memeli hayvanlardır.

Kaplumbağa, kurbağa, kertenkele, zehirsiz yılan-

lar sıklıkla görülürler. Zehirli yılanlar yok denecek kadar

azdır.

Kasabada kara avcılığı pek yapılmaz.

-Hayvanlara eziyet etmek günahtır.

-Kumru kuĢu kutsaldır. Eti kesinlikle yenmez.

Haramdır.

-Güvercin güzel ve sevimli hayvandır. Mübarek

olarak görülür.

-Su içene yılan bile dokunmaz.

-KuĢ yuvası bozmak günahtır.

-Yavru kuĢlara zarar vermek, onlara eziyet etmek,

yuvasından almak günahtır.

-1970‟li yıllardan önce erkek çocuklar karga yav-

rularını eğitip büyütmek için yuvasından alırlardı. Bu

yavrulara böcek toplanıp yedirilir, su içirilirdi. KonuĢma

Page 60: Tüm yönleriyle yassıhüyük

60

öğreteceğiz diye epeyce uğraĢırlardı. Zavallı yavru kuĢlar

birkaç gün içinde ölürdü. Bu yavru kuĢun sahibi olan

çocuk ise çok üzülürdü.

-Yılan ve baykuĢ uğursuz hayvandır.

“Elin kedisi geme tutmayacağı” için her evde

bir kedi beslenir. Kedinin görevi evi farelerden korumak,

ayrıca yılan çıyan gibi sürüngenleri de avlamaktı.

Köpek her evde beslenen vazgeçilmez hayvandır.

Her zaman da hatırı sayılırdı.

KÖY SIĞIRI

1990‟lı yılların sonuna kadar her ailenin eĢeği,

ineği, koyunu mutlaka vardı. Çünkü tarımsal yaĢamda bu

hayvanlar olmazsa olmazlardandı.

Özellikle yüzyıllardır yetiĢtirilen kara sığır tabir

edilen inekler hemen hemen her iĢte kullanılırdı. Çift

sürer, kağnı çeker, harman döver, buzağılar, süt verir,

gübreleri bile iĢe yarardı. Çünkü gübreleri kıĢın yakacak

olurken aynı zamanda gübre olarak kullanılırdı. Kısaca

inekler binlerce yıldır köylünün dostu ve en önemli yar-

dımcısıydı. Her yıl buzağılayan ineğin erkek buzağıları

satılarak eve gelir getirir, diĢi olanları ise gelecekte anne-

lerinin yerini alırlar. Öküzü birkaç aile tarım iĢlerinde

kullanırdı.

Bazı aileler inek veya öküz yerine çift-çubuk iĢ-

lerinde gücünden daha çok yararlanılan mandayı tercih

ederlerdi. Mandanın sütü daha çok ve yağlı olduğu için

kaymağıyla da meĢhurdu.

Koyun genellikle etinden, yapağısından ve sütün-

den yararlanılan hayvandı. Her ailenin birkaç tane koyu-

nu bulunurdu. Köylü kurbanlığa para vermez, kurbanlığı

her yıl kendisi yetiĢtirirdi.

Page 61: Tüm yönleriyle yassıhüyük

61

Keçiyi daha çok çobanlık yapan bir iki aile yetiĢ-

tirirdi. YetiĢtirilen keçilerin sütünden peynir veya yoğurt

yapılırdı.

Köylünün en kıymetli malı hayvanlarıdır. Bu

yüzden her zaman önce hayvanını düĢünür. Otunu, sama-

nını, yemini ihmal etmez. Atlar, beygirler, inekler ve

öküzler sürekli tımar edilir. Hastalandıklarında tedavileri

yapılır. Hayvanın diĢisi makbuldür. DiĢi hayvan her yıl

bir yavru verdiğinden aile bütçesine katkıda bulunur.

Ġnek, manda (camız), beygir gibi hayvanların iĢle-

ri olmadığı zamanlarda ve kıĢın evde bağlı kalıp ot, sa-

man tüketmemeleri için güdülmeleri gerekmekteydi. Her

evde hayvanları merada güdecek insan olmadığından

ortaklaĢa olarak bir sığırtmaç tutulurdu. Bu sığırtmaç

her sabah hayvanları sığır ereği (hayvanların toplandığı

alan)nden alır ve otlatmaya götürür, akĢam olunca da

köye getirerek hayvanları salardı. Kasabada inek, manda

gibi hayvanların topluluğuna sığır, koyun ve keçilere de

sürü denir. Köylü her hayvanı için sığırtmaca belirli bir

ücret öder. Bu ücret yıl içinde birkaç taksitte ödendiği

gibi harman zamanı zahire olarak da verilebilirdi.

Her gün güneĢ doğarken mal sahipleri hayvanla-

rını “sığır ereği” ne götürüp sığırtmaca teslim ederler,

akĢamüzeri de sığır dağılırken yolda hayvanlarını karĢı-

layarak evlerine getirmekle zorunluydular. Sığırtmaç

sığır ereğinden aldığı hayvanı akĢamüzeri yine aynı yerde

dağıtmaktan sorumluydu. Zaten hayvanların çoğu evle-

rinin, ahırlarının yolunu bildiklerinden sahipleri onları

karĢılamasa bile kendiliğinden evlerine gelirlerdi.

Koyunlar için de ortaklaĢa çoban tutulurdu. Ko-

yunlar yazın dağdaki ağılda kalırlar sadece sütleri sağıla-

cağı zaman çayıra indirilirdi. KıĢın ise inekler gibi her

Page 62: Tüm yönleriyle yassıhüyük

62

gün koyun sürüsüne katılır, akĢamları da eve gelirdi. Bu

yüzden kıĢın yem ve saman tüketimi artardı..

Öküzler, eĢekler, atlar ve buzağılar sığıra katıl-

mazdı.

Her evde hayvan damı vardı. Koyunlar ve keçiler

için dam yapılmazdı. Onlar hayvan damında yer varsa

orada, yoksa balkonların altında veya ot damında barı-

nırlardı. Hayvan damının yanında da mutlaka bir saman

damı bulunurdu.

ÖLÇÜLER VE TARTILAR

Osmanlı Döneminde yöremizde resmî ölçülerden

baĢka yerel ölçüler de kullanılmıĢtır. Bu ölçüler Ģöyledir:

Uzunluk ölçüleri: ArĢın 50 cm, mimar arĢını 76

cm‟dir.

Ağırlık Ölçüleri: Okka 1 kg. Dirhem 3 gr. Bat-

man 76 kg. Kantar ise 56 kg.‟dır.

Hacim ölçüleri: Kile 2.5 Kg. veya 3.5 Litre. Sade-

ce Acıpayam ve havalisinde kullanılan Kıl Kile 15 Ki-

logramdır.

1 Merhale 45480 m

1 Fersah 5685 m

1 Kulaç 1,89 m

1 ArĢın 68 cm

1 Endaze 65 cm

1 Urup 8,5 cm

Yüzey (Satıh) Ölçüleri (Alan):

1 Donüm : 919 m²

Buyuk Donum :2,720 m²

1 Hektar : 10,779 Dönum

1 dönüm (yeni) = 2500 m²

Page 63: Tüm yönleriyle yassıhüyük

63

Kilesi 37 litre

Dolu (Yarım) 18,50 litre

Sinik 9,25 litre

Zaman Ölçüleri:

Zaman ölçüsü olarak güneĢ kullanılırdı. Çünkü

saat birkaç kiĢide bulunuyordu. Ayrıca köylünün çalıĢ-

ması güneĢe bağlı olduğundan zamanların tanımlanması,

iĢlerin zaman içinde planlanması da güneĢe göre olacak-

tır. Ayrıca namaz saatleri de güneĢe göre ayarlanmaktay-

dı. Bunun için de güneĢin takip edilmesi gerekiyordu.

GüneĢe göre oluĢturulan zaman aralıkları tahminiydi. Bu

zaman aralıklarını herkes bilirdi. Bu zaman aralıklarının

adları Ģöyleydi. Sabah, gün doğarken, kuĢluk, öğleye

yakın, öğle üzeri (ölen), öğleden sonra (Öleden sona),

ikindi, güneĢ batarken, akĢam (aĢam üzeri), yatsı, gece

yarısı, sabaha karĢı, Ģafak sökerken (horozların öttüğü

zaman)

Page 64: Tüm yönleriyle yassıhüyük

64

EVLERĠMĠZ

Evlerimizin temelleri taĢtan, duvarları kerpiçten

yapılırdı. Evlerimiz 1960‟lı yıllara kadar genellikle tek

katlı idiler. Köydeki evlerin büyük çoğunluğunun üstü

toprakla örtülüydü. Kiremitli ev sayılıydı. Tek katlı ve

toprak damlı evler bu yöreye ilk yerleĢen topluluklardan

bu yana çok az geliĢtirilerek günümüze kadar gelmiĢtir.

Kasabada varlıklı ailelerin evleri genellikle iki

katlı olurdu. Ġki katlı evlere hanay ev denirdi. Hanay ev-

lerin birkaç odası bulunurdu. 1960‟lı yıllardan sonra tüm

evler iki katlı ve iki odalı olarak yapılmaya baĢlanmıĢtır.

Hanay evler iki oda altta, iki oda üstte olmak üze-

re genellikle dört odalı yapılırdı. Odaların önünde veya

arasında “tatalık” veya “soğukluk” adı verilen salon

bulunurdu. Bu salonların önü açıktı. Hanay evlerin alt

katındaki odalar ahır, saman damı, ambar, depo veya aĢ

evi olarak kullanılır; üst kattakiler aile bireylerinin oturup

kalktığı, yaĢam alanları olarak kullanılırdı. Daha sonrala-

rı hanay evlerin tahtalıkları odalar Ģeklinde çevrilmeye

baĢlanmıĢ böylece ikinci kattaki oda sayısı da artmıĢtır.

Toprak damlı bir evin üzerini örtmek için önce

duvarların üzerine kalın özler atılır, sonra bu özler çam

veya ardıç ağacından yapılan direklerle desteklenirdi.

Özlerin üzerine ince sırık veya sırıktan biraz daha kalın

koĢamalar döĢenir, koĢamaların üzerine kaba mertekler

atılırdı. Merteklerin üzerine de saz, kamıĢ veya hasır

serilerek toprakla örtülür. Toprağın üzeri de kumla kap-

lanır. Damın üzerine atılan toprağa “geren” denir. Geren

kildir. Yağmur ve kar sularını kolay kolay altına geçir-

Page 65: Tüm yönleriyle yassıhüyük

65

mez. Yağmurlu veya karlı havalarda evin damı yuvgu

taĢı ile yuvularak dam toprağı sıkıĢtırılır. Böylece akması

önlenmiĢ olur. KıĢın dama yağan karlar kar küreği ile

mutlaka temizlenir. Temizlenmeyen kar hem evin damına

ağırlık yapar, hem de toprağı yumuĢatır. Kar alttan alta

eridiğinden bir süre sonra dambeĢ (dam baĢı) akmaya

baĢlar.

Ġlkbaharda evlerin damları papatya ve diğer yaba-

ni otlarla bahçeye dönerdi.Yeni doğan kuzuların ilk yiye-

ceği otlar, damın üzerindekiler olurdu. Ayrıca yazın tüm

köylü dambeĢlerde yatardı.

Evlerimizin tabanları da ya tahtadan veya damı

gibi topraktan yapılırdı.

Odaların toprak tabanları kırmızı toprakla sıvana-

rak güzel bir görüntü verilmeye çalıĢılırdı. Odaların du-

varları beyaz toprakla badana edilirdi. Binanın dıĢ sıvası

ise genellikle çamur sıva olurdu. Bazı evlerin dıĢ duvarla-

rının beyaz toprakla badana edildiği görülmektedir. Yö-

rede kireç ocağı olmadığından ve baĢka yerlerden de geti-

rilmediğinden kireç pek kullanılmamaktaydı.

Beyaz ve kırmızı toprak Çam yolunun üzerindeki

topraklıklardan eĢeklerle veya kağnılarla getirilir ve evde

saklanırdı. Ramazan bayramına yakın evlerde genel bir

temizlik yapılırdı. Bu temizlik sırasında odalar mutlaka

badana edilir, ev tepeden tırnağa temizlenirdi.

Odaların tabanına; ailenin ekonomik, sosyal ve

kültürel durumuna göre, kilim, halı, haba veya hasır seri-

lir. Duvar diplerine yer döĢekleri ile dayanmak için hasır

veya kamıĢ dolgulu duvar yastıkları konur. Bu yastıkların

üstleri özel bir dokuma ile kaplanarak zengin bir görü-

nüm kazandırılırdı.

Page 66: Tüm yönleriyle yassıhüyük

66

Aileler yaz kıĢ bir odada barınırlardı.Geceleri

yatmak için yetiĢkin çocukları olanlar varsa ayrı bir oda-

yı da kullanırlardı. Bazı odalarda camlı pencereler bulu-

nurken bazı odalarda ise bu pencereler kerpiçle kapatıl-

mıĢ, önlerine perde çekilerek evin öteberisinin konduğu

dolap haline getirilmiĢtir. Bu gibi evlerde havalandırma-

nın sağlanması için güneye bakan pencerelerde küçük

delikler açılırdı. Bu delikler yaz kıĢ açık kalırdı. KıĢın

çok soğuk havalarda eski giysilerle tıkanırdı.

Pencere yerine delik kullanan tek katlı evlerin

odalarının içi loĢ ve karanlık olurdu. Odanın bir duva-

rında (ki genellikle kapının bulunduğu duvarın tam karĢı-

sındaki duvarda) ocaklık bulunurdu. Ocaklık, içinde yaz

kıĢ ateĢ yanan kerpiçten yapılmıĢ duvara gömülü vazi-

yette Ģömineye benzeyen üstü yuvarlak bir yerdir. Ġçinde

ekmek yapılan saç, sıcak su testisi ve saç ayağı bulunur-

du. Ocaklığın içindeki duvarda çıra ve kibrit (ispirte)

oyuğu vardı. Ocaklığın dıĢında ve hemen üstünde bir

tahta raf bulunurdu. Rafın iki kenarında da iki ocaklık

deliği yer alırdı. Bu deliklere düğme, iğne, ilaç kutuları

gibi eĢyalar konurdu. Rafta ise çay bardakları, kaĢıklar,

kupalar ve su bardakları sıralanırdı.

Duvarın üzerine konan ve damın ağırlığını tutan

özlerin altına direk dikilirdi (vurulurdu). Direklerin gö-

revi, duvarın üzerine binen özlerin ağırlığını taĢımaktı.

Bu direklerin aralarına da çanaklık tabir edilen kaba tah-

tadan yapılmıĢ raflar çakılırdı. Raflara çanaklar, tabaklar

ve diğer eĢyalar konurdu. Çanaklıklar ayrıca evin mutfak

araçlarının sergilendiği yerdi.

Durumu iyi olan aileler bu direklerin arasına

“yüklükler” yaptırırlardı. Yüklük yatak ve yorganların

katlanarak konduğu önü açık dolaplardır. Bu dolapların

Page 67: Tüm yönleriyle yassıhüyük

67

bir yanında da gusül aptesinin alındığı “sineklik” tabir

edilen kapılı küçük bir banyo yer alırdı. Yüklüklerin ağaç

oyma süslemeleri dikkat çekicidir. Yüklüklerin önüne

çekilen perde oyalı ve iĢlemelidir.

Evlerimizle ilgili bazı bilgiler Ģöyledir:

Tatalık: Hanay evlerde odaların önündeki sofala-

ra verilen ad. Tatalıkların önü yaz kıĢ açıktır. Bir kena-

rında bulaĢıklık bulunur.

Soğukluk: Tatalıkların sokağa bakan kenarına

sokağa doğru çıkıntı verilerek yapılan ağaç balkon.

Hayat: Tek katlı evlerde odanın önündeki yaĢam

alanı. Hayat, yaz aylarında oda gibi kullanılırdı. Hayatın

bir duvarında dıĢ ocak vardı. Bu ocak ihtiyaç olduğunda

kullanılırdı.

DambeĢ: Evlerin toprakla kaplanmıĢ çatısı.

Yuvgu taĢı: 20-30 cm çapında, 75 ile 100 cm

uzunluğunda, 25 30 kg. ağırlığında taĢ silindir. KıĢın

dambeĢin karı küründükten sonra yuvgu taĢı ile yuvgula-

nırdı. Yoksa dam akardı.

Öz: Evlerin çatılarını tutan tomruklar. Genellikle

kalın ve çıralı çamların gövdelerinden yapılır. En az dört

beĢ metre uzunluğunda 30-40 cm çapındadır.

Pardı (koĢama da denir): Ġki özün arasına ya-

rımĢar metre aralıklarla konan 15-20 cm çapındaki çam

veya ardıç ağacı gövdeleri.

Mertek: Evin damını örten kaba tahta parçaları-

dır. Merteklerin üstü toprakla kaplanır.

Direk: Özleri tutan ağaçlar.

Sırık: Bilek kalınlığında 2-3 metre uzunluğundaki

kabukları soyulmuĢ ağaç dalları.

Dam: Hayvanların barındığı ahır.

Page 68: Tüm yönleriyle yassıhüyük

68

Saman damı: Saman, ot gibi hayvanların yiye-

ceklerinin konduğu odalar.

Saman deliği: Harmandan eve getirilen samanın

saman damına atıldığı pencere. Saman kağnıyla veya

arabayla eve getirilip “saman deliği”nin önüne dökülür.

Bir kiĢi saman damına girer. Bir kiĢi de “gocuyaba” ile

samanı bu delikten içeriye atar. Ġçerideki kiĢi küçük yaba

ile samanı damın içine dağıtır ve çiğneyerek sıkıĢtırır.

Saman damı aynı zamanda armut elma gibi meyvelerle

kavun ve karpuzların kıĢ boyunca korunduğu yerdir. Ka-

vun ve karpuzlar samanların içine gömülür. Böylece so-

ğuktan etkilenmez, çürümez.

Ambar: Geçmeli kalın tahtalardan yapılmıĢ, iki

veya üç bölmeli tahıl deposuna ambar denir. Ambarın

bölmelerine buğday, arpa ve nohut konur. Her bölmenin

küçük sürgülü kapakları vardır. Tahıl ihtiyaç olduğunda

bu kapaklardan alınır. Ambar ayrıca evdeki değerli eĢya-

ların saklandığı kasa görevini de yapar. Ambar damının

kapısı her zaman kilitli tutulur.

Yemlik: Ahırda bulunan hayvanların yem ve sa-

manlarını yemeleri için duvar diplerine yapılan özel böl-

melere yemlik denir.

Abdasthane: Tuvalet. Bazı evlerde özel tuvalet

bulunmazdı. Hayvan damı veya tahtalığın altındaki bir

bölüm bu amaçla kullanılırdı.

Ocak bardağı : Ocağın hemen yanında duran ve

içinde sıcak su bulunan toprak testi.

Terslik (Gübrelik): Evdeki hayvanların gübrele-

rinin atıldığı, evin her türlü çöpünün toplandığı yere ters-

lik denir. Terslikler genellikle hayvan ahırının arkasında

yer alır. Ahırdaki pislikler kürekle sıyrılıp temizlendikten

sonra bir pencereden dıĢarıya atılır veya el arabası ile

Page 69: Tüm yönleriyle yassıhüyük

69

taĢınır. Terslikteki gübreler sonbahar aylarında tarlalara

götürülerek dökülür. Böylece tarlalar da gübrelenmiĢ

olur. Tavukların çok sevdiği yerlerin baĢında burası gelir.

Yer evi: Tek katlı ev. Genellikle toprak damlı ve

iki odalı olurlar. Her iki odanın önünde üstü kapalı ve ön

tarafı açık hayat adı altında bir yaĢam alanı bulunur.

Püren süpürgesi: Çam yolundaki yamaçlarda ye-

tiĢen püren otu sonbaharda biçilerek eve getirilir. Evde

süpürge Ģeklinde bağlanarak kurumaya bırakılır. Genel-

likle ahırın, avlunun veya sokak kapısının önü bu süpürge

ile süpürülür.

Ev süpürgesi: Pazardan satın alınan ve süpürge

otundan yapılan süpürgelerdir. Ayrıca yabanî olarak yeti-

Ģen mavi çiçekli “meneviĢ” otu süpürgesi de odaların

temizliğinde kullanılır.

Dayak: Bir bucuk metre kadar uzunluğu olan ve

üst tarafında küçük bir çatalı bulunan sopa. EĢeğe veya

beygire yük sarılırken dayanak olarak kullanılır.

Tesgire: Ġki kollu, iki kiĢi tarafından kaldırılarak

yük taĢıma amacıyla kullanılan tahta araç.

Kedi deliği: Odaların veya ahırların kapılarının

hemen kenarındaki evin kedisinin içeriye girip çıkmasını

sağlayan küçük delik. Bu deliğe kedi kapısı da denir.

Tavuk tüneği: Tavukların tünediği ve barındığı

kümesimsi yer. Evin güneyine bakan saçaklarından biri-

sinin altına kerpiçten veya çalıdan çırpıdan yapılır. He-

men yanındaki duvarın oyuklarında da folluklar bulunur.

Odaların aydınlatılması: Geceleyin odaların ay-

dınlatılması için çıra veya yağ kandilleri kullanılırken

zaman içerisinde üst tarafı ĢiĢeli (fener camı) gaz yağı

lambaları kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bazı evlerde de ge-

mici fenerleri bulunurdu. Bu fenerler geceleri misafirliğe

Page 70: Tüm yönleriyle yassıhüyük

70

giderken veya yazın bağ veya bahçelerde aydınlatma

amacıyla kullanılırdı.Tütün tarımı yaygınlaĢınca gemici

fenerlerinin yanı sıra lüks lambaları da kullanılmaya baĢ-

landı. 1973 yılından itibaren de aydınlatmada elektrik

enerjisi kullanılmaya baĢlanmıĢtır.

Ev sıvama: Evi badana etme demektir. Ak

topurak ile duvarları, gırmızı topurak ilem de odanın

dabanı sıvanır. Sıvama için ileğenin içine ak topurak

gatılır ve eritili. Sonura da bi çapıt ile duvarlara sürülür.

Evi sıvamayı gadınla yapadı.

Kerpiç kesme: (Kerpiç yapımı): Kerpiç evde

her zaman lazım olan yapı malzemesidir. Bir çok kulla-

nım alanı vardır. Vefat edenlerin mezarında bile kulla-

nıldığından, avlunun bir kenarında her zaman bir kerpiç

yığını bulunurdu.

En iyi kerpiç höyüğün (sekenin) toprağından ya-

pılır. Bunun için höyüğün yarısı yıllarca kerpiç yapımın-

da kullanılmıĢtır. Bugün höyüğün güney yamacı adeta

bıçakla kesilmiĢ gibidir.

Kerpiç kesmek için yeterli toprak höyükten veya

kanalların kenarındaki tepeciklerden kağnıyla çayıra taĢı-

nır. Sonra bu toprak elenir ve iri samanla iyice karıĢtırıla-

rak çamur karılır. Bu çamur birkaç gün çiğnenerek ve

kürekle karıĢtırılarak olgunlaĢtırılır. Çamur hazır olduk-

tan sonra köydeki kerpiç ustaları tarafından kerpiç yapı-

lır ve kurumaya bırakılır.

Kerpiç kalıbı: Kerpiç yapımında kullanılan ara-

ca kerpiç kalıbı denir. Bu araç üç gözlüdür. Bir kerpiç

20 Cm eninde 30 Cm boyunda 20 Cm yüksekliğindedir.

Kerpiç duvarların eni 50 Cm kadardır. Kerpiç kesilirken

kerpiç malası, tesğire, kürek ve el arabası kullanılır.

Page 71: Tüm yönleriyle yassıhüyük

71

HANEY EV

“Gıydırık Ġbram esgerden gelmiĢ de orda burda

zart zart goĢdurup, onun bunun gızının peĢinde goĢu

goĢuveriyomuĢ. Bunu gören gonu gomĢu bubası Gök

Mısdıveyi dutuvemiĢle de:

-“Len Gök Mısdıva! Senin oğlan yüzünden gızla,

gelinle sokağa çıkımaz oldu. ġunu ya eve, ya da yabana

gönde. Yoğusam bu iĢin sonu pek iyi olmecek.” demiĢler.

Olup biteni Gök Mısdıva da biliyomuĢ. Oğlanın

gulanı çekmiĢ emme fayde etmemiĢmiĢ. Garısı

Cennetce‟ye:

-“Hısıma akırabaya haba salda, Ģu oğlana bi gız

bulun.” demiĢ. Cennetce de bu laf üzerine hemen gız

aramaya baĢlamıĢ. Önce Kel Ümmet‟in gızını münasip

görmüĢle de ağız arameye Ümmü Ebe‟yi göndemiĢle.

Kel Ümmet‟in garısı Cıbıldan gızı Hacer, Ümmü Ebe‟yi

dinlemiĢ dinlemiĢ de sonura:

“-Bene bakıve Ümmü Bılla.” demiĢ. “Ben yer

evinde oturana gız vemem. Git Cennet garıya de ki,

haney evi yapdırsın. Ondan sona gız isdime gelsin.”

Ümmü Ebe sölene sölene eve dönmüĢ. Merakla

bekleyen Cennetce‟ye:

“-Çıbıldağın gızı haney evi olmeyene gız

vemecez deyibba. Ona göre.” demiĢ.

Cennetce de yer evinden bıkıp usanmıĢmıĢ.

Gaveden gelen Gök Mısdıva‟nın garĢısına dikilivemiĢ.

Önce olanı biteni bir bir anlatmıĢ. Sonura da açmıĢ ağzı-

nı, yummuĢ gözünü.

“-Beni bak herif demiĢ. Ya haney ev yaptırısın.

Ya da ben bubamın evine giderim. Ben cıbıldağın gızı

gada yok muyum?” demiĢ.

Page 72: Tüm yönleriyle yassıhüyük

72

Gök Mısdıva sinirli bi adammıĢ. Garısını dinle-

dikten sonura bi gözel sölenmiĢ. Sonura galkıp gaveye

gitmiĢ. AĢama doğru eve gelmiĢ. Oğlan gocu gapının

önünde onu bekliyomuĢ. Bubası daha eve girmiden:

“-Anam bubasının evine gaçtı buba.” demiĢ.

“Bubana söle haney ev yapdırmadan ben bi daha bu eve

gelmecen dedi. ġinci ne edcez gari?”

Gök Mısdıva sövmüĢ süpürmüĢ. Sonura da:

“-Ne edcez.” demiĢ.” Bunna hep senin yüzünden

oluvedi. Elin garısına gızına ırahat vememen yüzünden

baĢımıza gelivedi. Hinci ikimizde bekar oturcez. Bakalım

ananın inadı mı guvvetli bubanın inadı mı görcesin. Ben

de Mısdıve‟ysem o garı kendi ayağıyla bu eve gelmiden

haney ev mev yapdırmam.” demiĢ. Sonuda girmiĢ eve

oturmuĢ.

Gök Mısdıva bu dediğini yapıvemiĢ. Cennetce de

Ondan aĢĢa galmamıĢ. Ġkisinin inadı Kör Melid‟in boz

eĢĢeni de geçivemiĢ. Tam beĢ yıl küs galıvemiĢle. So-

nunda Cennetce‟nin bubası Gocu Memed gızından bıkıp

usanmıĢ da bi gözlü haney ev yaptırıvemiĢ. Gızını da

kendi elceğiziyle götürüp Gök Mısdıve‟ye teslim etmiĢ.

Gıydırık Ġbiram ise evlencen deye çok ağzını açmıĢ em-

me, kimse ona gız mız vememiĢ.

Page 73: Tüm yönleriyle yassıhüyük

73

YEREL AĞIZIN ÖZELLĠKLERĠ

Yörenin 1950 yıllarına kadarki ağzı ayrı bir yapı

göstermekteydi. Zaman içinde eğitimin ve iletiĢimin art-

ması, görsel ve yazılı basının kasaba içindeki etkisi, köy

gençlerinin kasaba dıĢından evlenmeleriyle günümüz

Türkçesi daha yaygın olarak kullanılmaya baĢlamıĢ-

tır.Yerel dil Ģu anda neredeyse ortadan kalkmak üzeredir.

Yine de bazı özellikler kelimelerde gizli olarak yaĢamak-

tadır.

Yerel ağzın belirgin bazı özelliklerini Ģöyle sıra-

lamak mümkündür.

1.Yuvarlak ünlü sözcüklerden sonra gelen “de-

da” edatının yuvarlaklaĢması. Örneğin: Onu da gördük-

Onu da gödük. Dördünü de-dördünü dü, gibi

2.Ses düzleĢmeleri: Daha çok u-ü-a seslerinin „ı‟

sesine dönüĢmesi Ģeklinde görülen bu durum daha çok

yabancı kökenli sözcüklerde belirginleĢmektedir. Örne-

ğin: Papuç-babıç, Karpuz-garpız, masal-masıl, bakma-

dan-bakmıdan gibi… ayrıca ma-me eklerinde de bu du-

rum sıkça görülmektedir. Gelmeden-gelmiden, verme-

den-vemiden alma-almı, görmeden-gömüden gibi.

3.Yerel dilde ünlü benzeĢmelerinde de belirgin bir

özellik görülür. Örneğin: Mezarlık-Mezerlik, haber-

habar, merak-marak gibi.

4.Ünlü aykırılaĢmaları bulunmaktadır. Örneğin:

bakayım-baken, geleyim-gelem mezarlık-mezerlik gibi.

5.Ünlü önündeki ünsüzün veya hecenin düĢmesi

sonucu o ünlü uzun olarak söylenir. Bu durum en çok “r”

ünsüzünde görülmektedir Örneğin: toba (torba)- gası (ka-

rısı) - vamıs (varmıĢ) gibi.

Page 74: Tüm yönleriyle yassıhüyük

74

Ayrıca “f-ğ-h-k-l-m-n-v-y” sesleri düĢtüğünde se-

sin önündeki ünlü uzamaktadır.

6.”ğı-ğü-ğu” hecelerinin düĢmeleri sıkça görül-

mektedir. Örneğin: tabağını-tabanı, kemiğini-kemini,

orağını-oranı gibi.

7. “Ha-hı-hi-hu-hü” heceleri düĢünce hecelerden

önce gelen ünlülerde uzama görülmektedir. Örneğin:

Sahibi-sabı, zahire-zere gibi.

8.Sözcük baĢlarında “L” ve “R” ünsüzleri varsa

ünlü türemeleri olur. Örneğin: Rüzgar-ölüzger, ramazan-

ırmızan, limon-ilimon gibi.

9.Yanyana gelmiĢ iki ünsüzün arasına mutlaka bir

ünlü girer. Örneğin: Akraba-akırba, etraf-etiraf, yaprak-

yapırak gibi.

10.ÇeĢitli konumlarda “a” sesi, kapalı “e” sesine

dönüĢür. Örneğin: arasaydınız-aresediniz, alsaydınız-

alsediniz, dolaĢtılar-doleĢtiler gibi.

11.Ünsüz harf değiĢmelerine de sıkça rastlanmak-

tadır. Örneğin: pencere-pencire, geliyor-gelibba, kadın-

gadın, karpuz-garpız gibi.

Kasabanın yerel ağzı oğuz-avĢar Ģivesidir.

“K,L,R” harfleri kelime baĢında kullanılmaz. “K” harfi

“G” harfine, “L ve R” harfleri de “I veya Ġ” gelir. Rama-

zan-Irmızan, Limon-ilimon gibi. “J” harfi ise hiç kulla-

nılmamaktadır. Bu harfin yerine “C” harfi kullanılmakta-

dır. Örneğin: Jandarma-candarma, jilet-cilet gibi. Bizim

Ģivemizin bir baĢka özelliği de “yor” ekinin “ba” eki ha-

line gelmesidir.Örneğin: oturuyor-oturubba, geliyor-

gelibba, oynuyor-oynebba gibi.

Page 75: Tüm yönleriyle yassıhüyük

75

YEMEK KÜLTÜRÜ

Kasabada, kıĢ aylarında genellikle üç öğün yemek

yenirken, yaz aylarında öğün sayısı çoğunlukla ikiye dü-

Ģerdi. Çünkü yaz aylarında sabahleyin çok erkenden iĢe

gidildiği için sabah kahvaltısı yapılamaz, bunun yerine

kuĢluğa doğru “guĢluk ekmeği” (kuĢluk yemeği) yenir-

di. KuĢluk ekmeği aynı zamanda kahvaltı yerine de ge-

çerdi. Tarlada yenen bu yemek genellikle yoğurt, pek-

mez, peynir, taze yeĢillik, domates, biber, haĢlanmıĢ pa-

tates veya yumurta ile akĢamdan hazırlanan “aĢlar”dan

oluĢur. Yöremizde piĢirilen yemeklerin genel adı “aĢ”dır.

Sulu aĢların tarlaya götürülmesi zor olduğu için dökül-

meden taĢınması daha kolay olan bulgur pilavı, patates

kızartması, makarna, kabak aĢı, dolma gibi aĢlar tarlaya

götürülürdü. Bu aĢlar sabahleyin erkenden piĢirilirdi.

Ekmek olarak da ev yapımı yufka yenirdi.

Yufka genellikle arpa unundan yapılırdı. Arpa

unu hem besleyici hem de hamuru kolay açıldığı için

tercih edilirdi. Üstelik arpa pazarda pek para etmezdi.

Buğday, para getiren bir üründü.

Arpa ekmeği her gün taze olarak yapılırdı. Kasa-

bada kurutulmuĢ veya saçta gevretilmiĢ yufka kullanıl-

maz. Günlük veya en fazla iki günlük taze yufka yenir.

Hali vakti yerinde olanlar arpa buğday karıĢımı un kulla-

nırlar. Bazı zenginler ise ancak eve misafir geldiğinde

buğday ekmeğini tercih ederlerdi.

Sabah yemeğinin vazgeçilmezi çorbalardır. Ge-

nellikle tarhana veya bulgur çorbası piĢirilir, sıcak sıcak

tüm ailece aynı çanaktan kaĢıklanırdı. Bulgur çorbasının

yanı sıra sıcak süt de içilirdi. Çay 1970‟li yıllardan sonra

sofralarımıza girmeye baĢlamıĢtır. Sabah aĢı (yemeği)

evin hanımının sabah namazında piĢirmeye baĢladığı

Page 76: Tüm yönleriyle yassıhüyük

76

sıcak ekmekle birlikte yenir. Hamarat gelinler ve kadınlar

sabah namazıyla birlikte sacı ocağa vurmakla övünürler.

Kaynanalar böyle gelinleri çok severler. Her yerde “Be-

nim gelin, gimse yatandan galkmıdan bi tekne hamırı

devirir de, bi haranı (tencere) da çorba biĢirir” diye övü-

nürler.

EKMEK YAPILIRKEN KULLANILAN ARAÇLAR

Ekmek teknesi: Tek parça ağaçtan oyularak yapı-

lan bir metre kadar uzunluğunda yarım metre eninde ve

otuz santimetre derinliğinde bir teknedir. Ön tarafında

ağacın oyulmasından elde edilmiĢ bir kulpu vardır. Her

evde ekmek teknesi bulunur. Bu tekne hem hamurun

yoğrulması için hem de mayalanması için kullanılır.

Isıran: Demirden yapılmıĢ, uç tarafı 10 cm ge-

niĢliğinde, 15 cm kadar sapı olan ve teknedeki hamuru

parçalamaya veya hamur yoğuran kadının elindeki hamur

parçalarını sıyırmaya yarayan araçtır.

Hapaz: (döndürgeç) Sacın üzerindeki yufkayı

çevirmeye ve piĢen yufkayı sac üzerinden almaya yara-

yan, demirden yapılmıĢ, 50 cm kadar uzunluğunda iki

tarafı inceltilmiĢ kılıca benzeyen bir araçtır.

Demirden yapılan hapaz kurban bayramında kesi-

len hayvanların kellelerinin ütülmesinde de kullanılır.

Sabah kahvaltılarında iç yağının yufka ekmek üzerinde

eritilmesinde de çok yararlanılan bir araçtır. Bunun için

hapaz önce ateĢte kızdırılır. Sonra yufka üzerine serilen

iç yağının üzerine sürterek yağın erimesi sağlanır. Hapaz-

la eritilen et yağının kokusu son derece hoĢtur. Herkesin

ağzını sulandırır. Ağaçtan yapılan hapazlar da vardır.

Ekmek sacı: 50 veya 75 cm çapında demirden

yapılmıĢ kalkana benzeyen yuvarlak bir araçtır. Kalınlığı

Page 77: Tüm yönleriyle yassıhüyük

77

0.5 mm kadardır. Çok ince sac ekmeği yakar. Kalın sac

ise taĢınması ve kaldırılması ağır olduğu için pek tercih

edilmez. Normal bir sac en fazla bir buçuk iki kilogram

arasındadır. Kalın saclar bazlama piĢirmek için kullanılır.

Evde kalın sac yoksa normal sacın alt tarafı çamurla veya

külle sıvanarak ateĢin üzerine konur ve bazlama piĢirilir.

Oklava (oklıva): Hamurun yufka Ģeklinde açıl-

ması için kullanılan bir metre uzunluğunda 2, 3 cm ça-

pında ağaçtan yapılan yuvarlak bir araçtır.

Yastığeç (Yastıgaç) Üzerinde yufkanın yayıldığı

ve açıldığı tek parça ağaç tahtasından yapılan bir araçtır.

Bazen yuvarlak, bazen de dikdörtgen Ģeklinde yapılırlar.

Yastığeç 2,3 cm kalınlığındadır. Evde kıyma tahtası ve

bazen de yemek masası olarak da kullanılır.

Ekmek mendili: (Ekmek bezi): Yufkaların piĢi-

rildikten sonra kurumaması ve korunması için özel do-

kunmuĢ bezdir. Yemek yerken sofra bezi olarak da kulla-

nılır.

Un teknesi: Un ambarı da denen un teknesi üç

metre uzunluğunda yarım metre geniĢliğinde, yerden bir-

bir bucuk metre yüksekliğinde tahta bir sandıktır. Genel-

likle üç bölmelidir. Bir bölmesinde arpa unu diğer böl-

mesinde buğday unu bulunur. Üçüncü bölmede de kepek

ve kuru ekmek parçaları biriktirilir. Bu kepek ve ekmek

parçaları evdeki süt ineğine veya küçük buzağılara veri-

lir. (kepek danası deyimi buradan doğmuĢtur.) Un amba-

rının bölümleri iki çuval kadar un alır.

Un çuvalı: Beyaz ve pamuklu kalın bezden yapı-

lır. Değirmende öğütülen unun eve taĢınmasında veya

unun evde saklanmasında kullanılır. Un çuvalları sürekli

temiz tutulur.

Page 78: Tüm yönleriyle yassıhüyük

78

Un eleği: Yarım metre kadar çapı olan ve ince

gözenekli kalbura un eleği denir. Bu elekle un elenir.

Eleğin iĢi bitince kirlenmemesi için un ambarının üzerin-

deki özel çivisine asılır.

Saç ayağı: Demirden yapılmıĢ üç ayaklı ve üzeri-

ne ekmek sacı, yemek tencereleri konan araç. Büyüğü ve

küçüğü vardır. AteĢin üzerinde kullanılır.

MUTFAK ARAÇ VE GEREÇLERĠ

Evlerimizde mutfak araç ve gereci olarak kullanı-

lan eĢyalar Ģunlardır:

Güp(Küp): Ġçine un, pekmez, zahire, sirke gibi

yiyecek maddelerinin konduğu piĢmiĢ topraktan yapılan

yuvarlak karınlı büyük toprak kaplardır.

Güpeç: Yine topraktan yapılmıĢ içine bal, pek-

mez, su ve benzeri yiyecek maddelerinin konduğu küçük

veya orta boy küplerdir.

Haranı: Bakırdan yapılmıĢ iki tarafında sapı bu-

lunan büyük tencerelere haranı denir. Haranının dıĢı sim-

siyahtır. Ġçi ise kalaylıdır. BeĢ altı kiĢilik yemekler piĢiri-

lir. Bazı “haranıların” kapağı da vardır.

Dığan: Uzun saplı, bakırdan yapılmıĢ, içi kalaylı,

derin ve çukur tavalara yörede dığan denir. Dığanda pi-

lav piĢirilir. Kızartmalar yapılır. Büyük dığan, küçük dı-

ğan, yumurta dığanı gibi çeĢitleri vardır.

Dava: (tava) Daha ziyade alüminyum benzeri

madenden yapılmıĢ, nohut ve mısır gibi çerezlerin kav-

rulduğu uzun saplı araçtır.

Toprak haranı: Topraktan yapılmıĢ tencerelere

toprak haranı denir. Ġki kenarında tutacağı bulunur. Top-

raktan yapılmıĢ kapağı vardır. Toprak haranı ucuz olduğu

için tercih edilir.

Page 79: Tüm yönleriyle yassıhüyük

79

Gazan: Düğünlerdeki yemeklerin piĢirildiği bü-

yük bakır kaplardır. Ġki çeĢittir: Birisi yemek piĢirilen

kazan, diğeri de çamaĢır yıkamak için kullanılan kazan.

Yemek piĢirilen kazanda aynı zamanda pekmez de kay-

natılırdı. Pekmez kazanları da iki çeĢitti. Birisi derin olan

kazan, diğeri 30 Cm yüksekliğinde yayvan olan pekmez

kazanıdır. Kazanlar daha ziyade zenginlerde bulunurdu.

Diğerleri bu kazanları ödünç alırlardı. ÇamaĢır gazanı

her evin olmazsa olmaz araçlarındandır.

Gaynatma (kaynatma): Küçük kazandır. Daha

ziyade süt kaynatmada kullanılır. Ayrıca tirit ile dinî

bayramlarda “haĢeĢli çörek” de piĢirilirdi. “Gaynatma”

ve kapağı da bakırdan yapılır, kalaylatılırdı.

GaĢık (kaĢık): Yörede yemek yerken en çok tahta

kaĢık kullanılırdı. Çünkü tahta kaĢık yörede imal edilirdi

ve ucuzdu. Üstelik çorba içerken ağzı da yakmazdı. Ge-

nellikle ĢimĢir ağacından yapılan kaĢıklar iki çeĢitti. Cila-

lı ve süslü olanlar daha ziyade misafirlerce kullanılır,

kaba ve sade olanlar ev halkı tarafından kullanılırdı. De-

mir veya sarı pirinçten yapılan kaĢıklar her evde olmasına

rağmen pek sevilmezdi. Çünkü bu kaĢıklar sıcak yemek-

lerde ağzı yakardı. Sofrada en iyi ve sağlam saplı kaĢık

babanındı. Evin çocuklarına ise genellikle kırık saplı ka-

Ģıklar kalırdı. Bazen herkese yetecek kaĢık olmadığından

sırayla kullanılırdı. KamıĢtan veya ağaç dallarından örü-

len kaĢıklık odanın bir köĢesinde asılı dururdu.

Gupa: Su içilen bakır, toprak veya cam kaba veri-

len addır.

Çanak: Bakırdan yapılan, kenarları iĢlemeli ve

tırtıklı tabaklardır. Her gelin kızın en az on on beĢ çanağı

olurdu. Kullanılacak çanaklar kalaylatılır, diğerleri kalay-

latılmadan raflarda süs aracı olarak sergilenirdi. Çanak-

Page 80: Tüm yönleriyle yassıhüyük

80

lık, çanakların konduğu ve duvara ağaç kazıklarla tuttu-

rulmuĢ ilkel raflara verilen addır. Bazı evlerde ise maran-

gozlara yaptırılmıĢ ince ağaç iĢçiliği olan süslü çanaklık-

lar bulunurdu.

Tas: Su, süt ve ayran içilen bakırdan yapılmıĢ

kalaylı mutfak aracıdır. “Bir tas su ve de içem.”

Billur: Camdan yapılmıĢ bardaklara billur denir.

Çay, Ģerbet gibi ikramlarda kullanılırdı.

Bıcek (bıçak): Sebze, meyve kesmek; soğan,

domates, biber doğramak için kullanılan sapı kemik veya

ağaç olan araçtır. Daha ziyade Yatağan bıçağı kullanılır.

Büyük ve küçük olmak üzere birkaç çeĢidi bulunmakta-

dır.

Sini: Sofrada yemek tabaklarının üzerine kondu-

ğu ve yemek yenen bakır veya alüminyumdan yapılmıĢ

yuvarlak mutfak aracıdır. Bakır olanlarının iç tarafı ka-

laylıdır. Sininin kenarları ve üzerleri çeĢitli motiflerle

süslenmiĢtir. Büyük sini ve küçük sini olmak üzere iki

çeĢidi bulunmaktadır.

Galbır (kalbur): Un eleğine benzeyen, kenarları

ağaçtan yapılmıĢ, yuvarlak, tabanı gözenekli bir araçtır.

Arpa buğday gibi tahılların elenmesinde, hayvanlara sa-

man vermede, sebze ve meyvelerin yıkanmasında veya

taĢınmasında kullanılan çok amaçlı bir araçtır. Büyük

kalburlara “holuz” denir. Holuzun elek kısmı ince bağır-

saktan yapılırdı. “Kalbur” aynı zamanda bir ölçme aracı-

dır. (Tatalıkta galbır va, a gülüm, a canım. Ak çuvalda

bulgur va, alda gel” türküsü de meĢhurdur.Yemek yerken

sofra altlığı bulunamazsa sininin altına bir “galbır” ko-

nur.

Page 81: Tüm yönleriyle yassıhüyük

81

Ocak barda (ocak bardağı): Yaz kıĢ ocağın ke-

narında duran ve içinde su bulunan bardak. Evin sıcak su

ihtiyacını karĢılamada kullanılırdı.

Bardak: Topraktan yapılmıĢ emzikli ve kulplu

küçük testiye yörede bardak adı verilir. Genellikle içme

suyu bulunur. Ağaçtan yapılanına “senek” adı verilir.

Irbık: Evlerde temizlik amacıyla kullanılan su

kabıdır. Genellikle bakırdan yapılır ve kalaylı olarak

kullanılır. Galvanizli tenekeden de yapılanları bulunmak-

tadır. KullanıĢı kolaydır. Tuvalete giderken elde taĢınır.

Çömlek: Tarihte topraktan yapılan ilk mutfak

aracıdır. Ġçine yağ, tuz, Ģeker gibi yiyecek maddeleri ko-

nur. Bazılarında yemek de piĢirilir.

Duz gabağı: Evin tuzunun saklandığı kabaktan

yapılmıĢ mutfak aracıdır. Süs kabağının içi oyulur. Kuru-

tulduktan sonra kullanılır. Tuz kabağı yerine (duz gesesi)

“tuz kesesi” de kullanılmaktadır.

Desti: Evin içme suyunun bulunduğu ince bo-

yunlu geniĢ karınlı toprak kaptır. Serinhisar‟da yapılır.

Suyu taze ve soğuk tutan su testisinin iki yanında kulpları

bulunmaktadır. “Su testisi su yolunda kırılır.”

Bulgur taĢı: Basit bir el değirmenidir. Yarım

metre çapında iki yuvarlak taĢtan oluĢmuĢtur. Alttaki

taĢın ortasında mil görevi gören bir ağaç bulunur. Üstteki

taĢın ortası deliktir ve bu mile geçirilir. Bu delik aynı

zamanda bulgurun yarılması için taĢların arasına bırakıl-

dığı yerdir. Ayrıca üstteki taĢta, taĢı çevirmek için ağaç-

tan yapılan bir tutmaç vardır. Ortadaki delikten bırakılan

bulgur taneleri taĢ döndürüldükçe iki taĢın arasında par-

çalanarak kenarlardan dökülür, yemeklik hale gelir. Bu

taĢta aynı zamanda hayvan yemleri de yarılır.

Page 82: Tüm yönleriyle yassıhüyük

82

HaĢeĢ daĢı: Birisi üstte diğeri altta olmak üzere

iki taĢtan ibarettir. Alttaki taĢ enlice, az kalın bir kaya

parçasıdır. Üstteki taĢ iki elle tutulabilecek kalınlıktadır.

Alt tarafı düzgüncedir. KavrulmuĢ haĢhaĢ tohumları alt-

taki taĢın üzerine konur. Üstteki taĢla da sürtülerek ezilir.

“HaĢeĢ daĢında” aynı zamanda kaya tuzu da inceltilir.

Dibek: Otuz kırk cm uzunluğunda, yirmi-yirmi

beĢ cm çapındaki bir meĢe kütüğünün içi oyulur. Dibeğin

ayrıca demirden bir de tokmağı vardır. Ezilecek yiyecek

maddeleri dibeğin içine konur ve tokmağıyla ezilir. Metal

olanlarına “havan” denir.

Dibek taĢı: Köy meydanında veya sokak arala-

rında keĢkeklik buğdayı dövmek veya bulgur kırmak için

kullanılan içi oyulmuĢ kaya parçasıdır. Genellikle köyün

ortak malıdır.

Bakraç: Hayvanlardan süt sağmakta, su taĢımak-

ta kullanılan kulplu bakır kaptır. “Kasabadaki adı “ba-

kır”dır. “Süt bakırı”, yoğurt bakırı” gibi çeĢitleri vardır.

Yalık (mendil): Erkeklerin taĢıdığı alacalı bez-

den dokunmuĢ büyük cep mendiline yörede verilen isim-

dir. Erkekler tarafından çok amaçlı olarak kullanılır. Sı-

cak havalarda baĢa örtü olarak bağlanabilir, boyuna takı-

lır, bohça gibi kullanılır; içine öte beri konur.

Hebe (heybe): EĢeğin semerine asılan iki gözlü

büyük torba.

Harar: Büyük çuval

Kasabada yetiĢtirilen ve sevilerek yenen sebze-

ler:

Kümpür (patetes), badılcan (patlıcan), dometis

(domates), bübe (biber), fasille (fasulye), samısak (sarım-

sak), gerdime (tere), arap saçı (dere otu), ıspınak (ıspa-

nak), sovan (soğan), turp, ilana (lahana) ekilen ve dikilen

Page 83: Tüm yönleriyle yassıhüyük

83

sebzelerdir. Bu sebzeler genelde kasaba içinde tüketilir.

Son yıllarda domates, biber, lahana ve brokoli ticari ürün

olarak ekimi ve dikimi yapılan sebzeler arasına girmiĢtir.

EKMEK VE YEMEKLE ĠLGĠLĠ ĠNANÇLAR:

-Ekmeğe basmak, ayağının ucuyla itmek veya

ekmeğe karĢı saygısız davranmak günahtır.

-Ekmeğe sövmek veya kötü söz sarf etmek büyük

günahtır. Söven kiĢinin nasibi kesilir.

-Yerde bulunan ekmek parçası itina ile alınıp uy-

gun bir yere konur.

-Sofrada ekmeği çok ufalamak, çok çocuğun ola-

cağını gösterir.

-Sofra kaldırıldıktan sonra mutlaka yeri süpürülür.

Yoksa evin bereketi kalmaz.

-Sofraya önce büyükler oturur.

-Sofrada ağız Ģapırdatılmaz.

-Yemeğe önce evin en büyüğü baĢlar.

-Karnın aç olsa da gözün tok olsun.

-Aç ayı oynamaz.

-Ekmeği yanında zeytin silkmek,

-Gönülsüz yenen aĢ, ya karın ağrıtır ya da baĢ.

-Aç köpek fırın deler.

-Çingene kızına bılla etmiĢler hemen iki ekmek

versene diye dilenmiĢ.

-Her Ģey yakıĢığı ile tarhana aĢı kaĢığı ile yenilir.

-Kadın vardır baklava ununu taĢ eder, kadın var-

dır çerden çöpten aĢ eder.

-Her öğün geçer, akĢam öğünü geçmez.

-Bir yoğurum hamurun varsa ustasına yoğurt.

-Ağrısız baĢım, kaygısız aĢım.

-Arı bal alacağı çiçeği bilir.

Page 84: Tüm yönleriyle yassıhüyük

84

-Elin ekmeği kanlıdır.

-Soğanı gelin etmiĢler, üç günde kokusu çıkmıĢ.

-Anan soğan baban sarımsaksa kısa sürede koka-

sın.

YEMEK DUASI: Yöremizde yemekten sonra dua edilir. Bu duayı

bilenler okurken diğerleri de ellerini açarak amin derler.

Yemek duası “Elhamdülillah, Elhamdülillah elhamdü-

lillahillezi, et amena ve sekana ve cealena minel müsli-

min. Nimeti celilullah, bereketi halilullah Ģefaat ya

resullulah. Yiyenlere afiyet, soframıza bereket, nasibi

cennet, ölenlere rahmet, kalanlara selamet.

Allahümmezit velâ tengus bi-hürmetil fatiha.”

Yemek duası yapılsın veya yapılmasın sofradan

kalkılırken mutlaka “Allah bereket versin.” denir.

KASABANIN ÖZEL YEMEKLERĠ

Bazma: Buğday, arpa, mısır ve nohut karıĢtırıla-

rak değirmende öğütülür. Bu un ayrı bir torbaya konur ve

sadece bazlama yapılırken kullanılır. Bazlama hamuru

bir süre mayalanmak üzere hamur teknesinde bekletilir.

Ġyice kabardıktan sonra kalın ve yuvarlak küçük ekmek-

ler yapılır. Bu ekmeklere bazma (bazlama) denir. Baz-

lamaların hafif ekĢimsi bir tadı vardır. Genellikle sıcak

yenir. Üzerine tereyağı sürülerek yenirse daha lezzetli

olur.

Ġlibadı (labada) sarması :Yol kenarlarında, güb-

reliklerde, evlerin avlularının sulak yerlerinde kendili-

ğinden yetiĢen ve yaprakları otuz santimetreye kadar ula-

Ģabilen; yeĢil renkli ve etli, yumuĢak yapraklı bir bitki

olan labadanın taze yaprakları ilkbahar aylarında topla-

nır. HaĢlandıktan sonra yaprakların ortasındaki iri da-

Page 85: Tüm yönleriyle yassıhüyük

85

marları çıkarılır ve içine bulgurla hazırlanmıĢ harç konur

ve ince ince sarılır. Sonra piĢirilir. Sarmaların üzerine

sarımsaklı yoğurt dökülerek sıcak veya soğuk yenir.

Tarna (tarhana): Buğday, mısır, nohut ve bazen

fasulye karıĢtırılarak değirmende öğütülerek un haline

getirilir. Bu un daha sonra tereyağı, süt, ayran, domates-

biber salçası karıĢımı ile yoğrularak hamur haline getiri-

lir. Bu hamur en az on gün mayalanmaya bırakılır. Her

gün karıĢtırılarak bozulması veya kurtlanması önlenir.

Ġyice olgunlaĢan hamur bez üzerine serilerek kurumaya

bırakılır. Ġyice kurumadan her gün ufalanarak küçük par-

çalar haline getirilir. Daha sonra da ince gözenekli elek

üzerinde sürtülerek un haline getirilmeye çalıĢılır. Bu

iĢlem birkaç gün sürer. Un haline gelince de kurutularak

bez torbalara konur.

Bu tarhanaya “örme tarhana” denir. Bir de “top

tarhana” vardır. Bu tarhana daha önceden örme tarhana

için hazırlanan un, içine yine ayran, süt, salça Ģeklindeki

biber ve domates katılarak piĢirilir. PiĢen tarhana daha

sonra lokmalar halinde bir bez üzerine konarak güneĢte

kurutulur. Top tarhana etle piĢirilir.

Tarna (tarhana) çorbası: Tencerenin içine yete-

rince zeytinyağı konduktan sonra bir su bardağı kadar

örme tarhana bu tencereye konur ve yağda bir süre kav-

rulur. Kavrulma tamamlandıktan sonra içine su katılır ve

iyice karıĢtırılarak tarhananın erimesi sağlanır. Bu sırada

içine acı biber de konur ve piĢirilmeye baĢlanır. Tarhana

çorbası birkaç taĢım kaynadıktan sonra ateĢten indirilir

içine kurumuĢ yufka parçaları atılarak sıcak sıcak içilir.

Böylece evdeki ekmek parçaları da değerlendirilmiĢ olur.

Top tarhana çorbası için de önce tencerede su

kaynatılır. Kaynayan suya top tarhana atılarak eritilir.Bu

Page 86: Tüm yönleriyle yassıhüyük

86

sırada tarhananın içine bir parça et atılır, nohut konur;

iyice piĢtikten sonra içilir.

Tarhanalı yufka: Yufka yastığeçin üzerine seri-

lir. Üzerine önce zeytin yağı sürülür. Daha sonra örme

tarhana ve varsa kuru peynir serpilir. Taze veya kuru

soğan konduktan sonra dürüm yapılarak yenir. Bu dürüm

okula giden çocukların beslenmesi olabileceği gibi tarla-

ya götürülen çıkında da yer alabilir. Özellikle koyun kuzu

güden çocukların öğle yemeğidir.

Sirke-pekmez: Ġlkbahar aylarında en çok yenen

yemektir. Bu mevsimde karakavuk, eĢek marulu, yemlik,

gelincik, haĢhaĢ otu ve marul bol bulunur. Yenecek taze

otlar toplandıktan sonra bir kaba eĢit miktarda sirke ve

pekmez konur ve iyice karıĢtırılır. Daha sonra otlar yufka

ekmeğe konarak dürüm yapılır. Bu dürüm sirke ve pek-

meze batırılarak yenir. Enerji verici ve besleyici olan bu

yemek aynı zamanda doğal ve kolaylıkla bulunabilen

besin kaynağıdır.

Mürdümek aĢı (sarı aĢ): Mürdümek, bir çeĢit

mercimek türüdür. Taneleri mercimekten biraz büyüktür.

Mor çiçekleri vardır.

Kasabanın en meĢhur yemeği “mürdümek aĢı”

dır. PiĢirilen mürdümek taneleri kaĢıkla ezilir ve merci-

mek çorbası kıvamına getirilir. TurĢuyla tadına doyum

olmaz. Mürdümek aĢının bir özelliği de yemekten sonra

bol bol su içirir. Mürdümek tohumları ya bütün olarak ya

da “bulgur taĢı”nda kırılarak piĢirilmektedir.

Ot ekmeği (ot böreği): Ġlkbaharda çıkan yenile-

bilir taze otlar ince ince kıyılır. Sonra içine yağ ve peynir

ilave edilerek harç haline getirilir. Yufka açılır ve yufka-

nın içine bu harçtan yeterince konur. Saç üzerinde piĢiri-

Page 87: Tüm yönleriyle yassıhüyük

87

lerek sıcak olarak yenir. Ot yerine bazen kabak da kona-

bilir. Ayrıca haĢhaĢlısı veya susamlısı da yapılır.

Ot aĢı: Yabanî sirken otu taze iken toplanır.

Ayıklanıp yıkandıktan sonra kıyılır. Yağ ve soğanla kav-

rulur. PiĢtikten sonra üzerine limon sıkılarak yenir. Li-

mon bulunmazsa üzerine yoğurt dökülür.

Un çorbası: Önce ince kıyılmıĢ soğan, domates

ve biber yağda kavrulur. Sonra bu karıĢımın içine un ko-

nur ve tekrar kavrulur. Üzerine su ilave edilir ve iyice

piĢirilir. Genellikle evde piĢirilecek bir Ģey bulunmadı-

ğında baĢ vurulan pratik yemektir.

Mantar aĢı: Meralardaki çayır mantarları çıktı-

ğında artık evlerde tek yemek yapılır. Bunun adı da man-

tar aĢıdır. Çayır mantarları kahverengi veya siyah renkli

olup çok küçüktür. Özellikle ilkbahar aylarında toprağın

ısınmasıyla birlikte görülmeye baĢlar. Bu mantarların

ömrü en fazla bir aydır. Havaların ısınması ve toprağın

nemini yitirmesiyle kaybolur.

Mantarlar toplandıktan sonra iyice yıkanır ve

ayıklanır. Sonra bir tava içine yağ konur ve yağ kızdıktan

sonra mantarlar üzerine dökülür. Suyunu çekinceye kadar

piĢirilir. Ġstenirse yağına soğan doğranır ve soğanlı man-

tar aĢı olur. Ġstenirse üzerine yumurta kırılır ve yumurtalı

mantar aĢı piĢirilir. Bazen bulgur pilavının içine de man-

tar konur. Mantar aĢının üzerine limon sıkılırsa daha lez-

zetli olur.

Ġlkbaharda ayrıca kuzukulağı, “söpsölek”, “koca-

kulak” ve çıntar mantarları da toplanır. Bunlar da sevile-

rek yenir.

Çörek: Ramazan ve kurban bayramlarının vazge-

çilmez tatlısıdır. Un, yağ, pekmez ve ezilmiĢ haĢhaĢtan

yapılır. Buğday unundan hamur yoğrulur. Sonra bu ha-

Page 88: Tüm yönleriyle yassıhüyük

88

mur kalın olarak açılır. Açılan hamurun içine pekmez ve

ezilmiĢ haĢhaĢ konur. Rulo yapılarak bir kazanın içine

yerleĢtirilir. Kazanın dibine biraz zeytinyağı sürülür.

Sonra kazanın kapağı ters olarak kapatılır. Kazan ateĢe

konur. Kazanın kapağının üzerine de yanan odun parçala-

rı konarak çöreğin hem alttan hem de üstten piĢmesi sağ-

lanır.

Kak hoĢafı: Elma ve armut dilimlerinin kuru-

tulmasına kak denir. Yaz aylarında kurutulan elma, armut

kuruları pekmezli su ile piĢirilir ve bulgur aĢının yanında

yenir.

Sütlü incir hoĢafı: Kuru incirin sütte piĢirilme-

siyle yapılır. Besleyici ve lezzetli bir hoĢaftır.

Erik ezmesi: Kuru erikler iyice piĢirilir. Sonra

bir kapta ezilir. Çekirdekleri ve kabukları ayrılır. Pelte

haline gelen ezmenin içine biraz pekmez veya Ģeker ko-

narak tatlı olarak yenir. En çok kıĢın et yemeklerinin ya-

nında piĢirilir.

Yımırta aĢı: Yağ kavrulur. Yeterince su konur.

Bu suyun içine istenirse biraz pirinç veya bulgur ilave

edilip kaynatılır. Daha sonra birkaç tane yumurta bir ta-

bağın içine kırılır. Ġyice çırpılır. Çırpılan yumurtalar daha

sonra kaynayan suyun içine dökülür. Yumurtalar piĢince

sofraya alınır. Yenmeden önce içine limon suyu, tuz ve

karabiber konur.

PiĢi ve lokum: Buğday unu su ve tuz ile yoğrulur.

Hamurun içine bir parça maya konur. Bir iki saat kadar

hamurun mayalanması beklenir. Hamur piĢi yapılacaksa

biraz sert, lokum (lokma) yapılacaksa biraz cıvık olur.

Hamur hazırlandıktan sonra bir tavaya yağ konur ve yağ

kızartılır. PiĢi yapılacaksa hamur minik ekmekler Ģeklin-

de açılarak yağda kızartılır. Lokum yapılacaksa hamur

Page 89: Tüm yönleriyle yassıhüyük

89

avuç içiyle sıkılır ve lokma haline gelen parçalar kızgın

yağda piĢirilir. PiĢirme iĢi bittikten sonra üzerlerine biraz

toz Ģeker serpiĢtirilir.

Bulumeç: NiĢasta (ĢeĢtunu), süt, pekmez ve Ģe-

kerle yapılan bir çeĢit tatlıdır. NiĢasta sütle karıĢtırılır.

Bulamaç haline getirilir. Ġçine biraz pekmez veya Ģeker

konur. AteĢte ağır ağır karıĢtırılarak piĢirilir. Bulumeç

daha ziyade bebeklerin beslenmesinde kullanılırdı.

Gavırga: Nohut, mısır, buğday, ay çiçeği ve ke-

nevir tohumların kavrularak çerez haline getirilmesine

“gavırga” denir. Özellikle uzun kıĢ geceleri misafirlere

eğlencelik olarak ikram edilir.

Gavıt: Bulgur olarak piĢirilen buğday değirmen-

de veya bulgur taĢında kırılır. Daha sonra elekten elenir.

Eleme sonucu ortaya çıkan bulgur ununa “gavıt” denir.

Gavıt pekmezle karıĢtırılarak yenir.

Bübeli duz (biberli tuz): KurutulmuĢ acı ve tatlı

biberler, domates kuruları, kekik ve nane leblebi ile karıĢ-

tırılıp dibekte dövülerek un haline getirilir. Bu karıĢıma

biraz tuz ilave edilir. Bu karıĢımın içine ceviz, kuru pey-

nir veya çökelek konur. Dürüm yapılacağı zaman yufka-

nın içine konarak yenir. Bazen yufkaya biraz zeytinyağı

sürülür ve üzerine “bübeli duz” ekilerek dürüm yapılır ve

yenir.

Ġlkme: Bir çeĢit kefirdir. Özellikle yaz aylarında

iĢlerin yoğun olması nedeniyle her gün taze yoğurt yapı-

lamaz. Ama her gün taze süt sağılır. Sağılan bu süt kay-

natıldıktan sonra damın güneĢ alan bir yerine konan top-

rak testinin içine dökülür. Süt bir müddet sonra kendili-

ğinden mayalanarak ekĢimsi bir yoğurt oluĢur. Bol yağlı

ve kaymaklı olan bu yoğurt ekĢimsi bir tada sahiptir. Son

derece de besleyicidir. Yeneceği zaman bir çanağa kona-

Page 90: Tüm yönleriyle yassıhüyük

90

rak bol soğanla yenir. Ġlkmenin üzerine her gün süt ilave

edilir.

Arap aĢı: Özellikle kıĢ mevsimlerinde piĢirilir.

Av hayvanlarının veya tavukların eti ile yapılır. Tavuk

veya av hayvanlarının etleri iyice piĢirilir. Acılı, ekĢili et

suyuyla hamur yoğrulur ve yoğrulan bu hamur piĢirilir.

Büyük bir siniye dökülerek soğutulur. Hamurun ortası

açılır, içine tereyağı veya ayran dökülerek kaĢıkla yenir.

KeĢkek: Orta Asya'dan gelen ve binlerce yıldır

sevilerek yenen millî yemeklerimizden birisidir. Anado-

lu‟nun her yerinde yapılır. Yöreden yöreye küçük farklı-

lıklar taĢır.

KeĢkeğin ana maddesi buğdaydır. Bu buğday iri

taneli, beyaz ve yumuĢak olur. Buğday bir gün önceden

elenir ve içindeki yabancı maddeler temizlenir. Hafif bir

Ģekilde ıslatılır. Ertesi günü “buyde dibeği”nde erkekler

veya güçlü kadınlar tarafından dövülür. Buğdayın kabuk-

ları ayrıldıktan sonra kazana konur ve piĢirilmeye baĢla-

nır. Bir baĢka tencerede de keçi veya kuzu eti haĢlanır.

Kırmızı et yerine bazen tavuk eti de kullanılır. Buğday ve

et piĢtikten sonra ikisi karıĢtırılır ve “keĢkek kürekleri”

ile karıĢım özel bir usulle ezilmeye baĢlanır. Artık karı-

Ģım keĢkek olmaya baĢlamıĢtır. Buğday ve et bir birine

karıĢıp ortaya sakız kıvamında bir yiyecek çıkıncaya ka-

dar “keĢkek dövülür.” Sakız gibi olan keĢkek tabaklara

konduğunda üzerine tereyağlı bir sos dökülür. Genellikle

sıcak yenir.

Tirit: Buğday, mısır ve nohudun karıĢtırılarak

haĢlanmasıdır. Az sulu veya tamamıyla susuz olarak

yenir. PiĢtikten sonra üzerine badem içi, ceviz içi, fındık

kırması veya haĢhaĢ ezmesi konur. Özel günlerde piĢiril-

Page 91: Tüm yönleriyle yassıhüyük

91

diği gibi eve gelen misafirler için bir eğlencelik olarak

da piĢirilir. Sadece buğdaydan veya mısırdan da piĢirilir.

Bebeklerin ilk diĢinin görüldüğünde de piĢirilip

dağıtılır. Buna “diĢ tiridi” denir.

AĢure: AĢure ayında piĢirilir. Nohut, buğday, mı-

sır, fasulye, elma, armut kakı, portakal kabuğu ve nar

taneleri karıĢtırılır. Bu karıĢım pekmezli veya Ģekerli su-

da piĢirilir. PiĢerken üzerine susam, ceviz, badem ser-

piĢtirilir. Ġyice piĢtikten sonra bir müddet dinlendirilir.

Daha sonra bakraçlara konarak konu komĢuya dağıtılır.

Dağıtılmadan önce aĢureye hoĢ bir koku vermek için üze-

rine toz tarçın dökülür.

Yımırta (yumurta) ve patetes salatası; HaĢlan-

mıĢ yumurtalarla patatesler kabukları soyulduktan sonra

kaĢıkla bir tabağın içinde ezilir. Ezildikten sonra içine

kuru veya taze soğan doğranır. Acı biber konur. Bu ye-

mek daha ziyade ilkbahar aylarında bağ, bahçe ve tarla-

larda yenen pratik ve doyurucu bir yemektir. Yanında

mutlaka arlın bulunur.

Un helvası: Un, kuyruk yağı ve pekmezle piĢiri-

lir. Ġçine ceviz, badem veya fıstık konur.

Ġrmik helvası: Ġrmik, yağ ve pekmezle piĢirilir.

Ġçine ceviz, badem veya fıstık konur.

NiĢasta (ĢeĢtunu) yapımı: NiĢastaya “ĢeĢtunu”

denir. TemizlenmiĢ ve yıkanmıĢ buğday, içi su dolu bir

kazana konur. Buğday yaklaĢık bir iki hafta kadar bu

suyun içinde ĢiĢer. Kendi kendine mayalanır ve kokmaya

baĢladığında leğenin içine alınarak elle iyice sıkılır ve

kabuklarından ayrılır. Daha sonra kurutulur. Elle ezilip

un haline getirilir.

EriĢte yapılması: Buğday unu süt ve yumurta ile

yoğrulur. Daha sonra kalın yufkalar halinde açılarak bı-

Page 92: Tüm yönleriyle yassıhüyük

92

çakla ince Ģeritler halinde kesilir ve bir örtü üzerinde ku-

rutulur. Yemek yapılacağı zaman makarna gibi piĢirilir.

EVLENME VE DÜĞÜN

Yöremizde evlenme, evlenme yaĢına gelmiĢ olan

gençlerin ailelerinin de uygun görmesiyle gerçekleĢen;

görücü gitme, söz kesme, niĢan ve düğün Ģeklinde aĢa-

maları olan sosyal bir olaydır.

Kasabada evlenme yaĢı kızlarda 15-18, erkeklerde

18-22‟dir. Erkeklerin geç evlenme nedenlerinden birisi

de askerliktir. Son yıllarda evlenme yaĢı eğitimden dolayı

kız ve erkeklerde 18‟in üstüne çekilmiĢtir. Görücü usul

de evlenmeler yaygındır.

1970‟li yıllara kadar evlenme kendine özgü kural-

larla gerçekleĢirdi. Evlenme yaĢına gelen gençler, ailele-

rinin iznini almadan evlenemezler, ev kuramazlardı. Aile-

lerinin onayını almayan kız veya erkeğe “evlatlıktan

reddetme” denilen katı bir yaptırım uygulanırdı.

Evlenme ile ilgili aĢamalar Ģöyledir:

1. Kız beğenme: Evlenme yaĢına gelmiĢ erkeğin

ailesi tarafından gelinlik kız aranmaya baĢlanırdı. Deli-

kanlı hısım akrabadaki veya köydeki genç kızları göz

hapsine alırdı. Beğendiği bir kızı bulunca da ninesine

veya annesine açıklardı. Delikanlı bu konuda karar vere-

memiĢse veya bir kız bulamamıĢsa ailenin kadınları dev-

reye girerlerdi. Köyde kimde kız var, yaĢı kaç, evlenme

çağına girip girmediği gibi konular herkes tarafından

bilinirdi. Bu yüzden oğlan anaları kızları küçük yaĢların-

dan itibaren gözetlemeye baĢlarlar, aileleri ile yakın iliĢ-

kiler kurarlardı. Zamanı geldiğinde de hemen sahiplenir-

lerdi. Oğlan evinin ekonomik, sosyal ve kültürel durumu

Page 93: Tüm yönleriyle yassıhüyük

93

kız evleri için çok önemliydi. Çünkü “davul bile dengi

dengine çalardı.”

Kızı evlenme yaĢına giren ve varlıklı bir dünür is-

teyen kız evleri de el altından evlenecek oğlu olan ailele-

re kızı vermek istediklerini sezdirirlerdi. Gerçi bu gibi

durum çok nadir olurdu. Bu köyde duyulduğunda da

“Hunnara bakın. Gızı gapıda galdı ya, goca arebbalar!”

gibi sözlerle dedikoduları yapılırdı.

Bekar kızların ve erkeklerin bir arada gezmeleri,

eğlenmeleri veya bulunmaları hoĢ karĢılanmazdı. Bir kız

bir erkekle iliĢki kurduğunda hemen “kızın adı çıkar-

dı.” Adı çıkan kızı kimse almak istemezdi. “Adı çıkaca-

ğına canı çıksın!” tabiri bu yüzden söylenmiĢtir.

Kız görme misafirlikte; bağ, bahçe ve tarlalarda

veya düğünlerde olurdu. En çok da bayram günleri bek-

lenirdi. Çünkü bayramlarda genç kızlar daha güzel gö-

rünmek için bayramlık giysilerini giyerler, takıp takıĢtı-

rırlar, sürüp sürüĢtürürlerdi.

2. Görücü gitme: Erkek tarafına “oğlan evi”, kız

tarafına da “kız evi” denir. Oğlan evi, gelinlik kızı be-

ğendikten sonra bir kez de kızı evinde görmeye giderler.

Bunlar kızın misafir karĢılama, ağırlama, uğurlama gibi

hâl ve hareketlerini incelerler. KonuĢmasına bakarlar.

Sonuç olumluysa durumu oğlanın babasına anlatırlar.

Kız tarafı, görücü gelen kadınların niyetini önce-

den bildiği için gerekli hazırlıkları yapar. Ama bunu bil-

diğini belli etmez. “Kız evi naz evi” olduğundan her

Ģeyde habersizmiĢ gibi davranarak nazlanırlar. Kızın gön-

lü varsa veya ailesi kızı vermeye niyetliyse gelen misafir-

ler daha sıcak karĢılanır. Eğer kız verilmeyecekse bu du-

rum, bir Ģekilde görücü gelen kadınlardan birisine söyle-

nir. Kız verilsin veya verilmesin görücü gelen kadınlara

Page 94: Tüm yönleriyle yassıhüyük

94

hiçbir Ģekilde kötü davranılmaz. Ġzzet ve ikramda kusur

edilmez. “Kızı bin kiĢi ister, bir kiĢi alır.” denir. “Misa-

fir kim olursa olsun tanrı misafiridir.” Kız istemeye ne

kadar çok kiĢi gelirse kızın kıymeti o oranda artar. Aile-

nin de itibarı yükselir.

3.Kız isteme: “Oğlan evi” tarafından gelin adayı

kesinleĢtikten sonra, kızın istenmesine sıra gelmiĢtir. Bu-

nun için itibarlı, yaĢlı bir kadın kız evine giderek kızın

annesiyle veya yakınlarından birisiyle görüĢür. Oğlan

evinin niyetini söyler. Kız tarafı da oğlanı beğenmiĢse

“hele bi danıĢalım.” diyerek durumu kıza, kızın babası-

na ve diğer yakınlarına söyler. Bu kez kız tarafı ciddi

olarak oğlan evi hakkında bir araĢtırma yapar. Bu araĢ-

tırma sonucunda kız verilmeyecekse “Nasibinizi baĢga

yerde aran!” denilir. Kız verilecekse kadınlar arasında

“kız isteme günü” kararlaĢtırılır. Gerekli hazırlıklar ya-

pılır. Kız tarafı evi temizler, çamaĢır yıkar, yemekler ya-

par. Gelen misafirlere ikram için çerez ve benzeri Ģeyler

alınır. “BiĢi, lokum” dökülür.

Oğlan tarafı ise kız istemeye gidecek aile büyük-

lerini tespit eder. Bunlar ailenin dede, nine, dayı, amca

gibi büyükleridir. Sayıları genellikle on on beĢ kiĢi kadar

olur. Köyün imamı veya ağzı laf yapan itibarlı kiĢisi de

kız istemeye götürülür. Bu gibi kiĢiler kız evinin itibarını

artırır. “Gızı isteme mıhtar geldi” denir. “Onun hatırı

olmasa vemecektik.” diye de konu komĢuya hava atılır.

Kız evinde gelen misafirlerin ellerine gül suyu

dökülür.Yemek yenmeyecekse kahve ikram edilir. Bir

müddet havadan sudan konuĢulur. Daha sonra, oğlan evi

tarafından tespit edilen kızı isteyecek kiĢi müsaade iste-

yerek “Biz bure hayırlı bir iĢ için geldik.” diye söze

baĢlar. Sonra da: “Allahın emri, peygamberimizin

Page 95: Tüm yönleriyle yassıhüyük

95

gavliyle gızınızı olumuza isteme geldik. Siz ne desiniz” diyerek sözü bitirir. Kızın babası veya dedesi önce düĢü-

nür gibi yapar. Sağına soluna bakınır. “Allah yazdıysa

biz ne deyem. Nasipse olur.” diyerek karĢı cevabı verir.

Böylece kız istenmiĢ ve verilmiĢ olur. Artık iki taraf da

rahatlamıĢ olduğu için çerezler gelir. ġakalar yapılır. Or-

tam neĢeli bir hâle döner. Herkes bir birini kutlayarak

“Hayırlı olur inĢallah!” diyerek memnuniyetlerini belir-

tirler. Daha sonra da münasip bir dille müsaade istenir ve

kalkılır.

4. NiĢan takma: Kız istenip söz kesildikten sonra

artık niĢan gününün ve niĢanda takılacak takıların karar-

laĢtırılmasına sıra gelmiĢtir. Bunun için iki tarafın yaĢlı-

ları bir araya gelerek bu konuları enine boyuna konuĢur-

lar ve bir anlaĢmaya varırlar. Kız evi mutlaka altın takı

ister. Altın takılar, olmazsa olmazlardandır. Takıların

azlığı veya çokluğu oğlan evinin ekonomik durumuna

göre değiĢir. Bazen “eğreti takı” denilen sırf kız evinin

isteklerinin karĢılanması amacıyla hısım akrabadan

ödünç takı alındığı bile olur. Bu gibi takılar düğünden

sonra geriye iade edilir. Bazen bu takılar o kadar çok olur

ki oğlan evi bunları karĢılayamaz. Bu yüzden iki aile ara-

sına soğukluk girer ve evlenme olayı gerçekleĢmez. Böy-

le bir durum ortaya çıktığında eĢ dost iki ailenin arasını

düzeltmeye çalıĢır.

Ġki tarafın da uygun gördüğü bir günde de niĢan

takılır.

Oğlan tarafı takı olarak genellikle beĢ altın lira,

beĢ bilezik, birkaç çift küpe ve yüzük alır. Gelin kıza

hediyelik birkaç kat elbise ve iç çamaĢır alınır. Ayrıca kız

evinin büyüklerine de hediyeler konur.

Page 96: Tüm yönleriyle yassıhüyük

96

Kız tarafı oğlana yüzük alır. Çorap, çamaĢır gibi

giysiler hediye eder. Eğer düğün kısa sürede yapılacaksa

niĢana gerek görülmeyebilir.

NiĢan genellikle cuma akĢamı takılır. Bunun için

oğlan evi, kız tarafına götüreceği “boğ”u hazırlar. “Boğ”

kıza alınan hediyelerin içine konduğu bohçanın adıdır.

Genellikle ipekli, pahalı bir kumaĢtan yapılır.

NiĢan töreni genellikle kız evinde yapılır. NiĢan

için kız evine gidildiğinde önce yemekler yenir. ġerbetler

içilir. Bu sırada kadınlar ve erkekler ayrı ayrı odalarda

toplanırlar. Damat ile gelinlik kız bir arada bulunmazlar.

Oğlana erkekler tarafında, kıza da kadınlar tarafında yü-

zük takılır..

NiĢanlı gençlerin sık sık bir araya gelmeleri pek

hoĢ karĢılanmaz. Gençler ancak yanlarında bir kadın ol-

mak Ģartıyla bazen görüĢebilirler. Yaz aylarında bu adet

pek yürümez. Çünkü bağ, bahçe ve tarla iĢleri dolayısıyla

tüm köylü iĢte olduğundan kızla oğlan çeĢitli vesilelerle

görüĢme imkanı bulurlar. Çünkü iki aile ekin biçmede,

tütün dikmede, bostan çaplamada, harman yerinde bir

birlerine yardım ederler. Damat adayı kayın pederinin

iĢlerine her zaman koĢar. Kız da kaynanasına çamaĢır

yıkamada, ev temizliğinde yardımcı olur.

Bazen niĢanlılık döneminde kız veya erkek tarafı

değiĢik nedenlerden fikrinden cayabilir. Kız evi kızı ver-

mekten caymıĢsa oğlan evinin getirdiği hediyeleri aynı

boğa koyup hısım akrabadan bir kadının eline vererek

oğlan evine gönderir. Buna “boğ atma” denir. Boğ atma

oğlan evi için itibar kırıcı bir olaydır. Yapılan tüm mas-

rafların boĢa gitmesi demektir. Hemen araya birileri ko-

nur. Kız evinin niye vazgeçtiği öğrenilir. Eğer kendile-

rinden kaynaklanan bir kusur veya hata varsa tamir edilir.

Page 97: Tüm yönleriyle yassıhüyük

97

NiĢanı oğlan evi bozmuĢsa kız evine verdiği takıları ge-

riye alamaz. Kız evi “PiĢmanlığına tutsunlar.” der.

NiĢan takıldıktan sonra iki taraf da artık bir biri-

nin dünürü olmuĢtur. Her iki taraf bir birlerine dünür

der. Kızın adı da “gelinlik”tir. Oğlana da “güvey” diye

hitap edilir. Gelinlik kız oğlanın annesine “ana”, babası-

na da “buba” der. Damat ise kızın anne ve babasına

“analık, bubalık” diye hitap eder.

5. Düğün: Düğünler genellikle sonbahar ayların-

da yapılırdı. Çünkü harmanlar kaldırılmıĢ, satılacak ürün-

ler satılmıĢ, düğün parası denkleĢtirilmiĢtir. Ekonomik

yönden düğüne hazır olan oğlan evi, düğünün yapılacağı

tarihi kız evine de danıĢarak belirler. Düğün günü belir-

lenince iki taraf da hızla hazırlıklara baĢlar. Bu hazırlıklar

yaklaĢık iki ay kadar sürer.

Kız anaları, kızları on yaĢına bastığından itibaren

çeyizini hazırlamaya baĢladıkları için bu konuda pek sı-

kıntıları olmaz. Varsa eksiklikler de hısım akrabanın ve-

ya gelin kızın arkadaĢlarınca hızla tamamlanır. Genellikle

kızın çeyizi döĢek, yorgan, yastık, mutfak kap ve kaçak-

ları, siniler, perdeler, halı, kilim, bucak döĢekleri, duvar

yastıkları gibi ev eĢyası olur. Kız evi verdiği çeyiz ile

övünür. Eğer gelinin çeyizi azsa ileride “baĢ kakıntısı”

olur. BaĢ kakıntısı kız evini küçümseme demektir.

“Gızına heç biĢe vermedi. Demek ki gızının gıymatı

yokmuĢ.”, “Gızı büyümüĢ, anası uyumuĢ.” gibi alçaltıcı

sözler söylenir. Kız evinin hazırladığı çeyiz düğünün

ikinci günü kız evindeki “ceyiz serme”de köyün kadınla-

rı ve kızları tarafından tek tek incelenecek, değerlendiri-

lecektir. Bu yüzden gelinin çeyizinin ayrı bir önemi var-

dır. Çeyiz azsa veya değersiz araç ve gereçlerden oluĢ-

muĢsa dedikoduya neden olacaktır. Daha sonra baĢkala-

Page 98: Tüm yönleriyle yassıhüyük

98

rının beğenilmeyen çeyizi için “Cennet‟in gızının çeyizi

gibi…” denerek yıllarca anlatılır durur.

Ġki bayram arasında düğün yapılmazdı.

Oğlan evi de oğlana vereceği çeyizi hazırlar; dü-

ğünde yenecek yiyecekleri ve içecekleri temin eder.

“Okuları (davetiye yerine geçen lokum, kibrit, havlu,

basma gibi)” alır, davulcuları kiralar, “hayatta bir kez

olacağından” güzel bir düğün olması için elinden geleni

yapardı.

Okular düğünden birkaç hafta önceden dağıtıl-

maya baĢlanır. “Oku”nun cinsi, davet edilecek kiĢilerin

toplum içindeki yerine, ekonomik durumuna ve her iki

aileye yakınlığına göre değiĢir. Köyün ileri gelen aileleri

ile hısım akrabaya “peĢkir” “havlu” “göyneklik” veya

“eteklik” kumaĢ, basma veya çorap gibi kıymetli okular

verilir. Konu komĢuya, sıradan olanlara “ispirte (kiprit)”

dağıtılır, “düğüne gelse de olur, gelmese de olur” deni-

lenlere de “bi topan (bir adet)” Kızılhisar lokumu verilir.

Böylece köydeki tüm aileler düğüne davet edilir. Düğüne

davet edilmemek onur kırıcıdır. Ġleride baĢ kakıntısına ve

küsmelere neden olur. Uzaktan yatılı gelecek misafirler

için akrabaların evlerinde yatacak oda ayrılır. Kimin ne-

rede kalacağı önceden planlanır.

Düğüne perĢembe günün akĢam namazından son-

ra baĢlanır. Damadın arkadaĢları, tüfek tabanca gibi silah-

larını da yanlarına alarak oğlan evinde toplanırlar. Dama

asılmak üzere yedi adet bayrak hazırlanır. Bunlardan altı-

sı; sarı, kırmızı, mavi, yeĢil, mor, siyah renkli kreplerden

oluĢur. Bu bayraklar eski Türk boylarını veya devletlerini

temsil eder. Yedincisi de ay yıldızlı al bayraktır. Bayrak

direklerinin baĢları çiçeklerle süslenir. Hazırlanan bay-

raklar oğlan evinin damına sırayla tüfek veya tabancalar

Page 99: Tüm yönleriyle yassıhüyük

99

atılarak dikilir. Böylece tüm köye düğünün baĢladığı da

duyurulmuĢ olur.

Bayraklar oğlan evinin damında düğün boyunca

dalgalanır.

Bir de düğün törenlerinde ve alaylarında kullanı-

lacak bayrak vardır. Bu bayrak kız evine çeyiz için gidi-

lirken, düğün alayının köy içinde dolaĢtığında, sağdıç

durma töreninde, keĢkek dövülmesinde düğün alayının en

önünde bayraktar tarafından taĢınır. Bayrağı yere düĢür-

mek veya baĢka birisine kaptırmak bayraktar için utanıla-

cak bir durumdur.

Cuma günü baĢlayan düğün pazar günü gelin al-

mayla sona erer.

Düğünün birinci gününden itibaren hem kız evin-

de hem de oğlan evinde sürekli yemek piĢirilir. Düğün

evine gelen herkese büyük küçük ayrımı yapılmadan ye-

mek verilir.

KeĢkek dövme: Düğünün tutulduğu cuma günü

ikindi üzeri davul zurna eĢliğinde gençler keĢkek dövme-

ye giderler. KeĢkek Eski Cami‟nin önündeki dibekte dö-

vülür. Davul zurna eğlenceli türküler çalarken gençler de

sırayla dibekteki keĢkeklik buğdayı döverler. Dövülen

buğday heybeye konarak oğlan evine getirilir ve ertesi

gününe keĢkek yemeği piĢirilir. Aslında buradaki keĢkek

dövme iĢi bir âdetin yerine getirilmesinden baĢka bir Ģey

değildir.

Cumartesi günü öğle namazından sonra davul

zurna eĢliğinde damat ve arkadaĢları kız evine giderler ve

ikindi namazına kadar orada kalırlar. Kız tarafının erkek-

leri ile oğlan tarafının erkekleri çeĢitli oyunlar oynarlar.

Kız evi gençlere yemek verir. Ayrıca bu gün kız evinde

“çeyiz” serilir. Gelin kızın tüm giysileri, iĢlediği oyalar,

Page 100: Tüm yönleriyle yassıhüyük

100

havlular, eĢarplar, yatağı, yorganı bahçeye gerilen urgan-

lara takılarak sergilenir. Köyün kızları ve kadınları çeyizi

seyretmeye gelirler. Çeyize gelen kadınlar da hediyelerini

verirler.

Düğüne gelen davetliler hangi tarafa “okucu”

gelmiĢlerse o tarafa hediyelerini verirler. “Düğün elle,

harman yelle olur.” Bu yüzden bir gün sıranın kendisine

geleceğini bilen aileler bütün düğünlere mutlaka katılır-

lar.

Cumartesi günü kız evinden dönen damat, davul

zurna eĢliğinde hediye toplamaya çıkar. Dayı, amca, tey-

ze, hala daha önceden hediyelerini hazırlamıĢlar ve da-

madı evlerine çağırmıĢlardır. Davul zurna eĢliğinde evle-

rine gelen damada canlı hayvan, altın, para veya değerli

hediyeler verirler.

Cumartesi akĢamı kız evinde kına gecesi yapılır.

Oğlan evinin hemen yakınındaki bir alanda “maĢala”

yakılır. “MaĢala” çıralı odunların yakıldığı kocaman bir

ateĢtir. MaĢalanın çevresine kilimler, hasırlar serilir.

Gençler bu hasırlara oturarak davulcuların çaldığı sazlar

eĢliğinde türküler söylerler. “MaĢala” gecesinde düğü-

nün yöneticisi olan genç “orta oyunu” oynanması için

bazı gençleri görevlendirir. Köy orta oyunları “Deveci”,

“Kız Kaçırma”, Keloğlan”, “Üç Gelin” gibi oyunlardır.

Bu gece gençler içki de içerler. MaĢala gecesinde evli ve

çoluk çocuk sahibi olan yaĢlılar ise önceden hazırlanmıĢ

kapalı bir alanda eğlenmeyi tercih ederler. Çünkü onların

gençlerle oturup içki içmeleri veya eğlenmeleri hoĢ karĢı-

lanmaz.

MaĢala gecesi kız evinde de “kına gecesi” vardır.

Gecenin ilerleyen saatlerinde damat ve arkadaĢları davul

zurna eĢliğinde kız evine giderek kına gecesine renk ka-

Page 101: Tüm yönleriyle yassıhüyük

101

tarlar. Damat burada gelinle birlikte oyun oynar. Kız evi-

nin kadınları damada para takarlar.

Pazar günü gelin alma günüdür. MaĢala gecesinde

herkes doyasıya eğlendiğinden kuĢluk vaktine kadar dü-

ğün evinde pek kimse olmaz. KuĢluğa doğru damadın

arkadaĢları ve akranları oğlan evine gelirler. Öncelikli

görevleri damadı hazırlamaktır. Bunun için eve berber

çağırılır. Damat tıraĢı olunur. Daha sonra damat banyo

yapar. Damatlık elbiselerini giyerek avluya çıkar.

Öğle namazına doğru “sağdıç durma” merasimi

için davul zurna eĢliğinde caminin önüne gidilir. Caminin

dıĢına hasırlar serilmiĢtir. Damat ve yakınları camiye

namaza giderler. Evden çıkarken damadın ağzı delikanlı

baĢı tarafından bağlanır. Damat tekrar eve dönünceye

kadar ne yapılırsa yapılsın konuĢmaz. Eğer herhangi bir

nedenden dolayı konuĢursa para cezasına çarptırılır. Dü-

ğünü yöneten delikanlılara ceza ödemek zorunda kalır.

Sağdıç durmaya gidiĢlerde ve dönüĢlerde damadı konuĢ-

turmak için gençler, çeĢitli muziplikler yaparlar.

Namazdan sonra caminin önüne serilen hasır üze-

rine, damat ve sağdıcı diz çökerek oturur. KarĢısına da

köyün imamı ve yaĢlıları otururlar. Ġmam dua ettikten

sonra meydanda toplanan erkekler, damada ve sağdıca

imkanları ölçüsünde kağıt para takarlar veya damadın

önündeki siniye bozuk para atarlar. Bu damada yapılan

ilk ekonomik yardımdır. Damat bu para ile davulcuların

parasını ödeyecektir. Takı bittikten sonra damadın avu-

cunun içine ve ayakkabısının altına kına yakılır. Damat

ve sağdıcı meydanda bulunan yaĢlıların ellerini öperler.

Akranlarının ellerini sıkarlar ve hayır dualarını aldıktan

sonra düğün alayı oğlan evine döner. Damat koca kapı-

dan içeriye girdiğinde ağzı açılır.

Page 102: Tüm yönleriyle yassıhüyük

102

Damadın eve gelmesiyle birlikte düğün evinde te-

laĢ baĢlar. Çünkü artık kız evine gelin almaya gidilecek-

tir. Bunun için önceden gelinin bineceği at, çeyizi getire-

cek hayvanlar veya kağnılar hazır edilmiĢtir. Ġkindi na-

mazından sonra gelin alayı yola çıkar. Damat evde kal-

mıĢtır. Gelini damadın kardeĢi veya sağdıcı getirecektir.

Daha sonraki yıllarda bu adet kalkmıĢ, gelin almaya da-

mat da gitmeye baĢlamıĢtır.

Gelin almaya “yengeler” de giderler. Yengeler

damadın genç veya orta yaĢlı halası, teyzesi, ablası, yen-

gesi gibi evli kadınlardan oluĢur. Yengeler üç etek entari-

lerini giyerler. BaĢlarına çiçeklerle süslenmiĢ gelin baĢ-

lıkları takarlar. Yengelerin sayısı sınırlı değildir. Ġsteyen

yenge olabilir. Her yengenin bir atı vardır. Zamanla yen-

gelik âdeti de kalkmıĢtır.

Düğün alayı kız evine varınca damat, yengeler ve

damadın yakınları kız evine girerler. Damadın kız evine

girmesiyle kızlardan oluĢan bir ekip gelin kapısı tutarlar

ve hediye almadan kapıyı açmazlar. Ayrıca gelinin kar-

deĢleri de gelinin sandığının üzerine oturarak bahĢiĢ alır-

lar.

Kız evindeki usul ve esaslar yerine getirildikten,

gelinin yakınlarıyla helalleĢmesinden sonra kız evinin

kadınlarının ağıtları eĢliğinde gelin evden çıkarılır ve

kendisi için hazırlanan ata bindirilir. Damadın kız evine

gitmeye baĢlamasıyla birlikte atın yerini araba almıĢtır.

Gelin damatla birlikte bu arabaya biner. Düğün alayı oğ-

lan evine gitmek üzere yola çıkar. Gelin alma merasimi

yapılırken kız tarafının gençleri oğlan evinden gelen ve

düğünü organize eden gençlere gizlice “rakı, Ģarap” gibi

alkollü içkiler ikram ederler. Gençler de bunları içtikten

Page 103: Tüm yönleriyle yassıhüyük

103

sonra çakır keyif olurlar ve sarhoĢ taklidi yapmaya baĢ-

larlar.

Gelinin çeyizi birkaç arabaya konarak hızlı bir Ģe-

kilde oğlan evine gönderilir. Gelinin yakınları daha gelin

alayı gelmeden gelin odasını dayayıp döĢerler.

Gelin alayı önde gençler, onların arkasında davul

zurna, davul zurnanın arkasında genç-yaĢlı erkekler, on-

ların da arkasında gelen yengeler olmak üzere bir konvoy

halinde köyün önemli sokaklarını dolaĢır. Düğün alayı

geçerken evlerde bulunanlar sokaklara dökülür. En ön-

den giden gençler istedikleri yerde düğün alayını durdu-

rarak oyunlar oynarlar, naralar atarlar. Gençlerin gönlüne

göre düğün alayı oğlan evine bir iki saatte gelir. Ama

mutlaka güneĢ batmadan gelin evine indirilmiĢ olur.

Gelin attan inince oğlanın anası gelinin baĢına pa-

ra, Ģeker ve buğdaydan oluĢan bir saçı saçar. Bu saçı,

gelinin eve uğur getirmesini, soyun devam etmesini, bol-

luk ve bereketin olmasını amaçlar.

Gelin, odasına girmeden kucağına erkek çocuk

verilir. Bu ilk doğacak çocuğun erkek olması içindir. Da-

ha sonra geline oda kapısının kenarına yağ sürdürülür. Bu

da yağ gibi geçinmeyi simgeler. Ayrıca kaynanasının eli

öptürülür. Bunda amaç gelinin kaynanasının emirlerine

mutlak itaat etmesidir. Ayrıca gelin evin kapısını da öper.

Bu evine sadık kalacağının iĢaretidir.

Damat gelini odasına çıkardıktan sonra hemen dı-

Ģarıya çıkar ve arkadaĢları tarafından önce kahveye götü-

rülür. Damat kahvede herkese çay, kahve ikram eder.

Sonra hep birlikte Cumayanı‟na gezmeye gidilir. AkĢam

namazına kadar damat köy içinde gezdirilir. Bu arada

“hoca” tabir edilen yaĢlı ve evlilikte deneyimli bir erkek

Page 104: Tüm yönleriyle yassıhüyük

104

damada cinsel konularda bilgiler verir. Ġlk gece de neler

yapacağını anlatır.

Sağdıç: Damadın en yakın arkadaĢı, sırdaĢı ve

gönüldeĢine sağdıç denir. Sağdıç düğünde öncelikle gö-

rev alır. Eğer damadın arkadaĢlarından bir sağdıcı yoksa

erkek kardeĢi de sağdıç olabilir. Ġleride damadın çocukla-

rı sağdıcı en önemli akraba kabul ederler. Eğer sağdıç,

damadın büyük kardeĢiyse doğan çocukların da “gocu

bubası” olur. EĢi de “gocu anadır.”

Yatsı namazından sonra imam tarafından dinî ni-

kah kıyılır ve gerdeğe girilir. Gerdek gecesi oğlan evi son

derece sessiz ve sakindir. Damatla gelin kesinlikle rahat-

sız edilmez. Kız evinden gelen “gelin bekçileri” sabaha

kadar oğlan evinde kalırlar. Gelin kızın bakire olması çok

önemlidir. Gelin gerdek sonrası bakire olduğunu, gelinin

çarĢafını kendi kaynanasına ve kız evinden gelenlere ve-

rerek ispatlar. Gelin bakire çıkmazsa sessizce kız evine

gönderilir. Bu durum çok nadir olur. Köyün genç kızları

iffetlerine son derece düĢkündürler.

Gelin arkası olan pazartesi günü kız evinde tirit

piĢirilir ve öğleden sonra oğlan evi yemeğe çağırılır. Da-

mat, gelinle birlikte kayınbabasının evine giderek onların

ellerini öper, hayır dualarını alır. Daha sonraki günlerde,

önce sağdıcın ailesi olmak üzere bütün hısım akraba yeni

evlileri çağırarak ziyafet verirler.

Düğünlerde oğlan evinin ekonomik durumuna gö-

re ya bir davul ve bir zurnacıdan oluĢan “çingene davu-

lu” ya da denilen bir davulcu, iki zurnacı ve bir klarnet-

çiden oluĢan “tam çalgı” tutulur ve düğün bunlar tara-

fından yapılırdı. Davulcu ve zurnacılar aynı zamanda

bağlama, cura, tef, darbuka da çalıp oturak eğlencelerinde

türkü de söylerlerdi. “Oturak” eğlenceleri içkili eğlence-

Page 105: Tüm yönleriyle yassıhüyük

105

lerdir. Gençler ve orta yaĢlı evli erkekler kadınların, ço-

cukların ve yaĢlıların göremeyecekleri açık veya kapalı

bir yerde hem içki içerler hem de türkü söyleyerek eğle-

nirlerdi.

Düğünlerde genellikle Harmandalı, Tavas zeybe-

ği, Köroğlu ve diğer zeybek oyunları oynanır.

Kadın çalgıları ise, sini ve kalaylı büyük tencere-

lerdir. Kadınlar bunları elleriyle çalarak tempo tutarlar.

Çiftetelli, Konyalı gibi kıvrak oyunlarla yöreye has kadın

oyunlarını oynarlar.

Gelin kızların en önemli eĢyaları “çeyiz sandığı”

dır. Bu sandık içinde gelinin yıllar boyunca hazırladığı

nakıĢları, oyaları, havluları ve giysileri bulunur. Bu san-

dık düğünden sonra da evin değerli eĢyalarının saklandığı

kasa görevini yapardı. Anahtarı da hep gelinin belinde

bulunurdu.

Evlenen erkeklere “Onun da boynuna duz gesesi

geçti.” denir ve artık bekar gençlerle dolaĢması, yiyip

içmesi, eğlenmesi hoĢ karĢılanmazdı.

Page 106: Tüm yönleriyle yassıhüyük

106

SARI Aġ

Goca Osmanların Halıl Ġbram sarı aĢ (mürdümek

aĢı)ı çok severmiĢ. Anası her gün piĢirse yeter gari de-

mez, oturup hepsini bi güzel yer, üstüne de bi desdi su

içermiĢ. Sarı aĢ piĢtiği günlerde bubası Sarı Memet:

“-Yeter ulan bi gün patlecen!” der onunla dalga

geçermiĢ.

Gel zaman git zaman bi gün Halil Ġbram‟ın düğü-

nü tutulmuĢ. TutulmuĢ da düğünden önce Halil Ġbram

anasıyla sıkı sıkı bi bazarlık etmiĢ: “Bi gazan sarı aĢ pi-

Ģirmezsen gerdeğe girmem.” diye. Anası da söz vermiĢ-

miĢ. Düğün bitip gelin eve gelmiĢ. Halıl Ġbram gelini eve

bırakıp usule uygun olarak gençleri gaveye çay içmeye

götürürken anasına yine tembih etmiĢ. “Bak ana bi gazan

sarı aĢ biĢçek ha!” diye. Anası da “Heç husalanma ben

sarı aĢı biĢirdim bile. “ demiĢ. Halıl Ġbram da bakmıĢ ki

bi gazan sarı aĢ var mutlu bi Ģekilde evden gitmiĢ.

AkĢama doğru da arkıdeĢleriyle birlikte eve gel-

miĢ. Hoca nikahını gıydıktan sonra sıra gerdeğe girmeye

gelmiĢ. Ama önce gelinle damadın gız evinden gelen

tavuklu pilavı yemeleri gerekiyormuĢ. Aç aç gerdeğe

filan girilmezmiĢ. Gelin odasına sofra kurulmuĢ. Tavuklu

pilav gelmiĢ. Halil Ġbram‟ın aklı fikri turĢulu sarı

aĢdeymiĢ. Bene bakın ben tavuklu pilav filan yimem,

bana sarı aĢ getirin!” demiĢ. Gız evinden gelen kadınlar

bir birlerine bakıĢmıĢlar. Sonra da Halil Ġbram‟ın anasını

Page 107: Tüm yönleriyle yassıhüyük

107

ünnemiĢler. “Senin olan sarı aĢ isdeyo. Biz hinci sarı aĢı

nerden bulam ayol!” diye. Anası da “Merak etmen ben bi

gazan biĢirdim, bi çanak getiriven.” demiĢ. Gız evinin

kadınları gazana goĢmuĢla emme gazan bomboĢmuĢ.

Gelen giden misafirler sarı aĢı yiyip bitirmiĢlermiĢ.

GoĢup içeriye girmiĢler. “Ulen Halil Ġbram sarı aĢ

galmamıĢ. Hinci ne edcez?” demiĢle. Halil Ġbram öfkey-

le ayağa fırlamıĢ. “Ben onu bunu bilmem! Valla billa sarı

aĢı yimiden de gerdeğe filan girmem. Sarı aĢı kim yidiyse

gerdeğe de o girsin..” deyip evden çıkıp gitmiĢ.

DA ĠCCEN MĠ?

Totu Umar‟ın evine misafir gelmiĢ. Yemekler

yenmiĢ. Sıra çay içmeye gelmiĢ. Hatca gız çayları yap-

mıĢ. Önce birer bardak ikram etmiĢ. Sonra bardakları

toplarken tekrar birer bardak daha çay içmek isteyen

olup olmadığını sormuĢ. Herkes içmek istediğini söyle-

yince gidip doldurup gelmiĢ. Misafirler ikinci bardakları

da içtiklerinde boĢ bardakları toplayıp çıkacağı sırada

anası “Gızım misafirlerimize sorsana, belkim tekrar iç-

mek isteyen vardır.” deyince geriye dönmüĢ.

“-Ġki bardak içtile ya. Niye üçüncü bardağı da iç-

sinle? Hem sen Ģekerle, çayın kaç lira olduğunu biliyon

mu? Bubam misafirle çay istelerse iki bardaktan fazla

veme dedi.” demiĢ.

Page 108: Tüm yönleriyle yassıhüyük

108

DĠNĠ BAYRAMLAR

Dini günler ve bayramlar kasaba halkı için birlik

ve beraberliğin sağlandığı; sevgi, saygı ve hoĢ görünün

yaygınlaĢtığı; kiĢilerin biraz daha anlayıĢlı davrandıkları

günlerdir. Bugünlerde yardımlaĢma artar. KaynaĢma sağ-

lanır: Küsler barıĢır, dargınlıklar ortadan kalkar, huzur ve

toplumsal barıĢ ortaya çıkar.

Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı: Ramazan

ayında oruç tutmak en önemli ibadetlerdendir. Bu ayda

büyük küçük herkes oruç tutmaya çalıĢır. Oruç tutmayan-

lar hoĢ karĢılanmaz. Büyükler, küçükleri oruç tutmaları

konusunda teĢvik ederler. Yüreklendirici davranıĢlarda

bulunurlar ve orucun önemini anlatmaya çalıĢırlardı. Bu

yüzden büyük küçük her çocuk oruç tutmak için istekli

davranırdı.

Ramazan ayı boyunca evlerde her gün tatlı bir te-

laĢ yaĢanırdı. Ġftar ve sahur ailece birlikte yapılır, geceleri

oruca kalkılırken ramazan davulcusu heyecanla beklenir,

sokak kapısını çalarak maniler okuyan davulcunun bah-

ĢiĢi verilirdi.

Ramazan ayında eĢ dost ve yakın akraba sırayla

bir birlerine yemek verirler. Akrabalarına yemek verecek

olan aile, gündüzden gerekli hazırlıkları yapar ve çağıra-

cağı kiĢilere haber gönderir. Ġftara doğru akrabalar eve

gelirler. Gelenler kalabalıksa iki veya üç sofra yapılır. Bir

sofraya erkekler diğerine çocuklar, üçüncüye de kadınlar

Page 109: Tüm yönleriyle yassıhüyük

109

oturur. Yemekten sonra erkekler camiye teraviye gider-

ken kadınlar kendi aralarında eğlenirler. Meyve ve çerez

yerler.

-Ramazan ayı süresince yardımlaĢma artar.

-Ramazan ayı gelmeden önce evlerde büyük te-

mizlik yapılır.

-Ramazan Bayramı‟ndan birkaç gün önce çamaĢır

yıkanır, ev temizlenir.

-Arife günü mezarlıklar ziyaret edilir.

-Arife günü çörek, lokma, lokum, biĢi gibi bay-

ram günü ikram edilecek tatlılar hazırlanır. Ayrıca bay-

ramın birinci günü yenecek yemekler büyük tencerelerde

piĢirilirdi.

-Arife günü iĢe gidilmez.

RAMAZAN DAVULCULARIN OKUDUĞU

MANĠLERDEN ÖRNEKLER:

ġekerim var ezilecek, Davulumun ipi gaytan,

Tülbentlerden süzülecek, Sırtımda galmadı mintan,

Çok bekletme Üsen Agam, Verin gari bahĢiĢimi,

Çok ev va daha gezilecek. Bu gada bekletilir mi insan?

Evlerinin önü iğde, Evlerinin önü marıl,

Ġğdenin dalları yerde, Sula akar Ģarıl Ģarıl,

Burgucuların Üsen agam, Bılla çok bekletme,

Ak boyalı haney evde. Ġbram ağamı çabuk çağır.

Uyuyanlar uyanasın, Besmeleyle çıktım yola,

Orucuna davransın, Selam verdim sağa sola,

Davulcu Acar küsüyo, Uyan gari Muhtar aga,

Page 110: Tüm yönleriyle yassıhüyük

110

BahĢiĢle yollansın. Ramazanın mübarek ola.

Ramazan davulcusu, Ramazanın son on beĢ gü-

nünde bahĢiĢ toplamaya baĢlar. BahĢiĢ bulgur, tarhana,

fasulye, mürdümek gibi yemeklikler olduğu gibi; para,

bir kalbur arpa veya buğday da olur. Ramazan davulcusu

genellikle köy tellalıdır. BahĢiĢ toplayacağı zaman yanına

çocuğunu da alır. EĢeğinin semerine birkaç heybe asar.

Heybenin gözlerine verilen hediyeleri cinslerine göre

ayrı ayrı yerleĢtirir.

Ramazan Bayramı’nın birinci günü: Evin ka-

dınları sabah namazından önce kalkarak taze ekmek piĢi-

rirler. Genç kızlar ve gelinler “Gocupınar”a giderek bay-

ram için su doldurup gelirler. Bayram sabahı

“Gocupınar”ın suyunun zemzem olarak aktığına inanılır.

Üstelik çeĢmenin baĢında “Hızır” ile karĢılaĢma ihtimali

de vardır.

Erkekler güneĢ doğmadan abdestlerini alarak bay-

ram namazı için camiye gittiklerinde kadınlar yatakları

toplar, odanın içini süpürür, hayvanların yemlerini ve

sularını verirler. Her iĢ bitince de erkeklerin camiden

gelmesini beklemeye baĢlarlar.

Bayram namazı kılındıktan sonra cemaat dıĢarıya

çıkmadan cami içinde bayramlaĢır. Daha sonra erkekler

evlerine gelirler ve aileleriyle bayramlaĢırlar. Çocuklar

öncelikle daha çok bayram harçlığı alabilecekleri yakın-

larına koĢarlar. Kimin büyük para kimin küçük para ver-

diği daha önceden bilinmektedir. Bayram harçlığı vere-

cek yakınlar hızla ziyaret edilir ve elleri öpülür. Sonra

eve gelerek anne ve babalarının ellerini öperler.

-Bayramda el öpmeye gelen çocuklar hiçbir Ģekil-

de boĢ gönderilmez.

Page 111: Tüm yönleriyle yassıhüyük

111

-Bayramda herkesin yüzünde gülümseme vardır.

Büyük küçük ayırt edilmeksizin karĢılaĢılan herkesle

bayramlaĢılır.

-BayramlaĢmak için eve gelenlere mutlaka sofra

kurulur: Yiyecekler, tatlılar ve meyveler ikram edilir.

-KuĢluk vakti mahalledeki odanın önüne hasırlar,

kilimler serilir. Her evden bir kiĢi bir “çanak aĢ” ile

birkaç yufka götürür. Buna “odaya aĢ çıkarma” denir.

Bu aĢlar mahalleli tarafından birlikte yenir.

-Odalarda misafirler varsa onların ihtiyaçları ön-

celikle karĢılanır.

KuĢluktan sonra, bayram ziyaretleri baĢlar. Bu zi-

yaretler yaĢ ve akrabalık derecesinin durumuna göre sı-

rayla yapılır. BayramlaĢmadaki hiyerarĢik sıra dede, nine,

amca, hala, dayı, teyze, ağabey, abla Ģeklindedir. Daha

sonra annenin veya babanın uzak akrabalarına sıra gelir.

Ġkinci günü öğleden sonra eğlence zamanıdır. Bu-

nun için genç kızlar ve erkekler önceden belirlenmiĢ

alanlara salıncaklar kurarlar. Sokakların uygun yerlerine

“gındırgeçler” yapılır. Çocuklar, gençler ve isteyen ka-

dınlar doyasıya salıncağa binerler. Kızların salıncakları

biraz daha kuytu, ayak altı olmayan yelerlerde kurulur.

Genç erkeklerin gözü bu salıncaklardadır. Hatta bazı yaĢ-

lı kadınlara rica ederek, rüĢvet vererek hoĢlandıkları kız-

ların salıncağa bindirilmesinde yardımcı olmasını isterler.

Salıncaklarda, gındırgeçlerde veya bayram gezmelerinde

kızlar ve genç erkekler bir birlerini daha çok görürler.

Bazı hareketlerle, göz süzmelerle, laf atmalarla aĢklarını

ilan ederler.

Bayramın üçüncü günü komĢu köylerdeki yakın-

lar ziyaret edilir. KomĢu köylerden gelen misafirlerle

birlikte köy gezilir. Salıncak binilir.

Page 112: Tüm yönleriyle yassıhüyük

112

Kurban Bayramı: Heyecanla beklenen özellikle

çocukların çok sevdiği dini bayramımızdır. Çünkü yıl

boyunca et yemeklerini pek nadir yiyebilen insanımız bu

bayram süresince doyasıya et yemeği yiyecektir. Köylü

et yemek için kolay kolay hayvan kesmez. Çünkü koyun

ve keçi para getiren maldır. Köylünün her zaman paraya

ihtiyacı vardır.

Arife günleri önce mezarlık ziyaret edilir. Yakın-

ların mezarları düzeltilir, temizlenir, yıkılan yerleri onarı-

lır. Mevsimine göre ağaç veya çiçek dikilir. Her arife

günü mezar taĢlarına “mersin” bitkisi bağlanır. Mersin

Antalya taraflarından yeĢil olarak getirilip demet halinde

köy meydanında satılır.

Mezarı ziyaret edilmeyenlerin öksüz kalacağı ve

“boyunlarını büküp mahzun olacakları”na inanıldı-

ğından en uzak akrabanın bile mezarına gidilip bir dua

okunur. Arife günleri mezarlar çiçek bahçesine döner.

Kasabada en çok koç ve erkeç kurban edilir. DiĢi

hayvanlar kolay kolay kesilmez. Dana gibi büyük baĢ

hayvanların kurbanlık olarak kesilmesi çok nadirdir.

Kasabada dana, öküz, inek gibi büyük baĢ hay-

vanların eti pek sevilmez.

DiĢi hayvan kesmek pek makbul bir davranıĢ de-

ğildir. Ahir zamanda sırat köprüsünden geçerken kurban-

lığın üzerine binileceğine inanılır. Bu yüzden kurbanlığın

genç, gürbüz ve erkek olması gerekmektedir. Kurban

kesmek ailenin itibarını yükseltir. Yoksulluktan kurban

kesemeyenler üzüntü duyarlar.

Kurbanlıklar aylar önceden beslenmeye baĢlanır.

Bayrama yakın da üzerleri boyanır ve süslenir. Kurbanın

besilisi ve yağlısı makbuldür.

Page 113: Tüm yönleriyle yassıhüyük

113

Kurban, bayram namazından sonra hemen kesilir.

Çünkü çoluk çocuk et beklemektedir. Ayrıca eĢ dost ve

yakınlar da ziyaret edilecektir.

Kurban kesilince, sağ tarafından yedi kaburga sa-

yılıp ayrılır. Sonra bu parça kurban kesmeyen fakirlere

dağıtılır. Mahallenin çocukları ise kendi kurbanlarını

beklerken konu komĢuyu da göz hapsinde tutarlar. Kim

önce kestiyse hemen onun yanına gidip hayır beklerler.

Hayır olarak topladıkları etleri daha sonra arkadaĢlarıyla

piĢirip yerler.

Kurban kesilip temizlendikten sonra ev halkı etin

en iyi yerinden kavurma yaparak kahvaltı eder. Ayrıca

kurbanı kesen aile büyüğü sabah namazından sonra kur-

ban eti piĢinceye kadar oruç tutuğundan orucunu kurba-

nın sağ böbreği ile açar.

Her yıl aile bireylerinden birisi adına kurban kesi-

lir. Durumu iyi olanlar ise iki kurban keserler.

-Kurbanlık hayvan, dinî usullere uygun hayvan

kesmeyi bilen kiĢiler tarafından kesilir. Kurbanlık hayva-

nın kesilmesinden sonra derisinin yüzülmesini aile birey-

leri yaparlar.

-Kurban derisi hayır olarak kasabadaki camiye

veya okula bağıĢlanır.

-Kurban etiyle içki içilmez.

-Kurbanlık hayvana eziyet edilmez.

-Kurban kesilmeden önce hayvana su verilir. Su-

suz kesim yapılmaz.

-Kurbanın yenmeyen kısımları toprağa gömülür.

-Kurbanın hiçbir parçası ziyan edilmez.

-Kurban kesildikten sonra kurban sahibi iki rekat

Ģükür namazı kılar.

Page 114: Tüm yönleriyle yassıhüyük

114

EĞĠTĠM VE ÖĞRETĠM

1896 yılında Acıpayam ilçesinde merkezden baĢ-

ka 10 köyde ilk mektep (ilkokul) vardı. Bu köylerden

birisi de Yassıhüyük‟dür. Öğrenci mevcudu 70‟tir. Diğer

köylerin mekteplerinin öğrenci mevcutları Ģöyledir.

Kızılhisar köyü 200, Kayser (YeĢilyuva) köyü 150,

Alaaddin köyü 70, Dodurga köyü 40, Yazır köyü 70,

Karahöyük köyü 80, Dedesil köyü 82, Yatağan köyü 120

öğrencidir.

1900 yılından sonra Yassıhüyük mektebi öğret-

mensizlik nedeniyle kapanmıĢtır. 1912 yılında Yüreğil

mektebi mezunlarından Halil Hayri, Denizli Orta Mekte-

binin son sınıf imtihanlarını vermiĢ, Ġzmir‟de açılan mu-

allimlik (öğretmenlik) imtihanlarını baĢarıyla vererek

köye öğretmen olarak atanmıĢtır.

Yine Yüreğil Mektebi mezunu olan Himmet

Efendi oğlu Mehmet Akif de köyden çıkan ilk muallim

olarak Yatağan Mektebine atanmıĢtır.

Acıpayam RüĢtiye Mektebi (ortaokul) 1897 yılın-

da açılmıĢtır.

Kasabada, Sakallıoğullarından Himmet Hulisi

Efendi tarafından 1886 yılında iki katlı ve dört odalı bir

medrese kurulmuĢ; bu medrese 1908 yılına kadar faali-

yetini sürdürmüĢtür. Bu medresede Arapça, Kur‟an-ı Ke-

Page 115: Tüm yönleriyle yassıhüyük

115

rim, matematik, Osmanlı tarihi gibi bazı dersler okutul-

muĢtur.

Cumhuriyet Döneminde ilk mektep 1941 yılında

3 sınıflı olarak açılmıĢtır. Öğretmen olmadığından eğit-

menlik kursunu bitiren Süleyman ATALAY eğitmen

olarak göreve baĢlamıĢtır. Mektep, kasaba meydanının

kuzeyinde bulunan ve hâlen mescit olarak kullanılan bi-

nada faaliyet göstermiĢtir. Bu bina iki odalı olup küçük

bir bahçenin içindedir. O tarihte okulun 4 ve 5. sınıfları

bulunmamaktaydı. Üçüncü sınıfı bitiren öğrenciler üst

öğrenimlerini devam ettirmek isterlerse ya Acıpayam Ġlk-

mektebine veya Kızılhisar Ġlkmektebine gidiyorlardı.

Yassıhöyük Ġlkokulu 1943 yılında köyün doğu-

sundaki Cumayanı çayırlığındaki halen kullanılan arazi

üzerine 2 derslikli olarak yapılmıĢtır. Binanın yapımında

köylü imece usulüyle çalıĢmıĢtır. Bina taĢ yapı olup, o

günün Ģartlarında ilk kez çimento kullanılmıĢtır. Okul

binasında 1 müdür odası, birisi bitirilmiĢ diğeri bitiril-

memiĢ 2 derslik ve öğretmen lojmanı bulunmaktaydı.

Okulun bahçesi 10 dönümdü ve öğretmene ait sebze ve

meyve bahçesinin yanı sıra tarım dersleri için de uygu-

lama bahçesi bulunmaktaydı. Erkek ve kız öğrenciler için

ikiĢer kabinli ve kiremitli olarak yapılan tuvalet koku

yapmaması için okulun 20 metre kadar uzağına yapılmıĢ-

tı. Tuvaletin fosseptik çukuru bulunmaktaydı. Ayrıca ilk

kez öğretmen lojmanın banyosu ve tuvaleti için de fos-

septik çukuru kazılmıĢtı. Bu bina 1944-45 öğretim yılın-

da beĢ sınıflı ve bir öğretmenli olarak öğretime baĢlamıĢ-

tır. Ġlk öğretmeni Himmet SÖZER‟dir. Daha sonra

Karahöyük AvĢar‟lı Mehmet Ali ÖZDEMĠR atanmıĢ ve

burada uzun yıllar görev yapmıĢtır.

Page 116: Tüm yönleriyle yassıhüyük

116

1960-61 öğretim yılında Sabri ÖZTÜRK öğret-

men olarak atanmıĢtır. 1962-1963 öğretim yılından itiba-

ren öğrenci sayısının artması ve 3 öğretmenin daha atan-

masıyla mevcut binada tadilat yapılarak derslik sayısı üçe

çıkarılmıĢ, ayrıca Halk kahvesinin üstü ile Eski Cami‟nin

bulunduğu yerdeki Abazlıların kahvesi sınıfa çevrilerek

okul beĢ sınıflı hâle getirilmiĢtir. 1963 yılında 3 derslikli

yeni ek bina yapılmaya baĢlanmıĢ 1964 yılında bitiril-

miĢtir. Öğrenci sayısının artmaya devam etmesi üzerine

1968 yılında 5 derslikli üçüncü bina yapılmıĢtır.

Ġlkokulu bitiren ve ortaokulu okumak isteyen öğ-

renciler Kızılhisar Ortaokuluna kaydolmuĢlar, lise öğre-

nimi için de Acıpayam Lisesine devam etmiĢlerdir.

Ġlçe genelinde ortaokulların yaygınlaĢması üzeri-

ne 1977-1978 öğretim yılında Yassıhüyük Ortaokulu

açılmıĢtır. Ortaokul binası olarak üç sınıflı eski bina kul-

lanılmıĢ, 1984 yılında da ilkokulun bahçesine tek katlı

ve 3 derslikli ortaokul binası yaptırılmıĢtır.

Ġlkokul ve ortaokul 1994 yılında Yassıhüyük Ġl-

köğretim Okulu adı altında birleĢtirilmiĢtir. 1996 yılında

devlet vatandaĢ iĢ birliği ile ortaokul binasının üstüne 5

derslik ilave edilmiĢtir. Yassıhüyük Ġlköğretim Okulu

hâlen 10 derslikli olup 230 öğrencisi bulunmaktadır. Ay-

rıca Apa ve Ovayurt köylerinin öğrencileri de taĢımalı

ilköğretim kapsamına alınarak buraya taĢınmaktadır.

Kasabada 1950‟li yıllarda Halkevinin ikinci ka-

tındaki bir odada halk kitaplığı kurulmuĢtur. Daha sonra-

ki yıllarda bu kütüphane kapatılmıĢ ve kitapları okula

taĢınmıĢtır.

Kasaba halkının %96‟sı okuryazardır. Bunların

%40‟ı ilkokul, %35‟i ilköğretim okulu, %11‟i lise ve

dengi okul, %10‟u da yüksekokul mezunudur. %4‟lük

Page 117: Tüm yönleriyle yassıhüyük

117

okuma yazma bilmeyenler genellikle 60 yaĢ ve üzerinde-

ki yaĢlılardır.

ALĠ ĠLE ALI

Gocu Gulaklan Mandalı bi gün gaveden gelirken

yolda Kel Ġbram‟ın gücük gardeĢi Erceb‟i gömüĢ. Ercep

yolun genarına oturmuĢ da elindeki bi çöple topurağı

çizip duruyomuĢ.

Mandalı yanına varınca höle bi dikelivemiĢ de

Erceb‟e marakla bakmıĢ. Ercep ise onu gömemiĢ habire

biĢele yazcen deye uğraĢıyomuĢ.

-Ula gocu gafalı ne edibban? diye sölemiĢ. Ercep

ise o gada meĢgulmüĢ ki baĢını galdırmamıĢ.

-Duymadın galiba? demiĢ Gocu Gulak Mandalı.

BaĢını acık galdırıvede yüzüme bak be meymınatsız!

Ercep istime istime baĢını galdırmıĢ da:

-Git ulan iĢine gaydına! demiĢ. Benim bi sürü

iĢim va.

-Gitcen emme ne yaptını merak ettim hele bi

söleve …

-Okume yazme talimi yapıpban görmeyon mu?

demiĢ. Benim oğlan okumeyi yazmeyi söküvedi de beni

de öretmeye baĢladı.

-Vay anasına! Sen Ģinci okuma mı öğrendin?

-Tabi, ne sandın? demiĢ Erecep. Sonra da yere

yazdığı gocaman “Ali” yazısını göstemiĢ. ĠĢte bak. Nasıl

da Alı yazdım görmeyon mu?

Page 118: Tüm yönleriyle yassıhüyük

118

Gocu Gulak Mandalı bi Ġreceb‟in yüzüne bakmıĢ,

bi yerdeki yazıya. Sonra yürümüĢ. Gideken de:

-Bi kerem o yazdığın yanıĢ! diye bağırmıĢ. Senin

yazdığın Alı değil Ali. Ben esgede Ali yazınceye gada az

ecel terleri dökmedim. Bana hiç gabarma. Oğluna söle.

Önce Alı yazmasını örensin de sonura sene öretsin.

UYKU ĠLE ĠLGĠLĠ ADETLER

1980‟lere kadar yer yatağında yatmak bir gele-

nekti. Evlerde yatak odası diye bir oda yoktu. Divan,

koltuk, sedir gibi mobilyalar da bulunmadığından genel-

likle yer minderlerinde oturulur ve yine yer yataklarında

yatılırdı.

Yer yatağı döĢek, yorgan ve iki yastıktan oluĢur.

Eğer tek yastık kullanılacaksa bu yastık döĢeğin eni

uzunluğunda; çift yastık kullanılacaksa yarımĢar metre

boyunda olur.Yastık ve döĢeklerin iki kılıfı vardır: Ġç kılıf

çuval Ģeklinde ve kaput bezinden, dıĢ kılıf ise beyaz pa-

tiskadan dikilir. Yastık kenarlarındaki kılıflar da parlak

kumaĢlardan dikilir. Evin kızının veya gelinin zevkine

göre yastık kılıfının kenarlarına dantel örülür veya dikilir.

ĠĢlemeli yastık yüzleri de çeyizlerde yer almaktadır.

DöĢek, yün veya pamuktan yapılır. Tek kiĢilik

veya çift kiĢilik olarak iki çeĢidi bulunur. Çift kiĢilik

olanlarının eni bir bucuk metre kadar olup boyu yüz yet-

miĢ beĢ cm ile iki metre arasındadır. Önce bezden iç kılıf

hazırlanır. Bunun içine en az on kilogram kadar yün veya

pamuk doldurulur. Ağzı dikildikten sonra basmadan yüz

geçirilir. DöĢek çarĢafı ancak varlıklı evlerde kullanılırdı.

Page 119: Tüm yönleriyle yassıhüyük

119

1970‟lere kadar kasabadaki evlerin çoğunda kullanılan

döĢeklerin çarĢafı bulunmazdı.

Yorganlar genellikle pamuk dolgulu olup, günlük

yorganlarla misafir yorganları olmak üzere iki çeĢittir.

Günlük kullanılan yorganlar ev halkının her gece kullan-

dığı, yüzü genellikle basmadan yapılan, beyaz bezden

çarĢaf çekilen yorganlardır.

Yorganlar köydeki yorgan ustası kadınlar tarafın-

dan dikildiği gibi çevre köy ve kasabalarda da usta yor-

gancılar bulunmaktadır. Bunlardan birisi de ninem Hali-

me Avcıoğlu‟ydu. Misafir yorganlarının yüzleri ipekli

veya parlak kumaĢlardan yapılır. BaĢ tarafına dantelli yüz

çekilir. ÇarĢafı da özel olurdu. Yorganların ağırlığı, kıĢ-

lık veya yazlık oluĢuna göre değiĢirdi.

Yatak serme: Yatma zamanı geldiğinde yataklık-

tan önce döĢek alınır ve yere serilir. DöĢeğin çarĢafı da

üzerine itina ile yerleĢtirildikten sonra yastıklar ve yorgan

döĢeğin üzerine konur. Sabahleyin de düzgün bir Ģekilde

katlanarak yataklığa veya yüklüğe kaldırılır. Yatağın baĢ

ucu mutlaka kıbleye dönük olur. Çünkü ayakların kıbleye

gelmesi günah kabul edilir. Yatağa besmele ile girilir ve

sonra sesli veya sessiz bir Ģekilde “Yattım Allah kaldır

beni, sol yanımdan sağ yanıma döndür beni, sabah erken

kaldır beni, iman ile doldur beni, kalkamazsam Le ilehe

illallah, Muhammeden Resulullah” diye dua edilir.

Yatağa yüz yukarı yatılmaz. Önce sağa yatmak

sevaptır. Bir müddet sonra sol yana dönülebilir. Daima

yatağın sağından kalkılır. Sabahleyin yataktan kalkınca

ilk iĢ tuvalete gidilir. Sonra eller ve yüz bol suyla yıkanır.

Sabah temizliğini yapmayanın yüzünü Ģeytanın yalaya-

cağı inancı vardır. El ve yüz yıkanmadan sabah kahvaltısı

Page 120: Tüm yönleriyle yassıhüyük

120

yapılmadığı gibi, ekmeğe de el sürülmez. Çünkü evin

bereketi kaçar.

DöĢek atılmadan önce mutlaka yatak serilecek yer

süpürülür.Yatağın altında ekmek kırıntıları, yiyecek ka-

lıntısı kalmamasına dikkat edilir. Yatakta konuĢmak, bir

Ģeyler yemek, kötü düĢünmek uykuyu kaçırır. Ayrıca

kabus görülmesine neden olur. Uyumadan önce mutlaka

dua ve tövbe edilir. Yatan insanın üzerinden geçilmez.

Uykuyla ilgili bazı sözler de Ģöyledir:

-Yatak diken oluvedi.

-Ben acık Ģekelevecen.

-Anası uyumuĢ, gızı böyümüĢ.

-Uyu uyu ĢiĢmiĢ.

-Uyku basıvedi bedene, Allah ırazı olsun kalkıve-

rip gidene.

-Adam eĢĢenden, garı döĢĢenden belli olur.

-Er yatan er kalka.

-DöĢĢene güneĢ düĢürenden kork.

-Bugün sol yanından kalkıvemiĢ.

TÖVBE DUASI

Yöremizin insanı her fırsatta dua eder. Bunlardan

en önemlisi Tövbe duasıdır. Duaları genellikle yaĢlı dede

ve nineler torunlarına öğretirlerdi. Bu dua Ģöyledir.

“Tövbe Yarabbi.Tövbe Yarabbi. Eğer benim

elimden, dilimden gözümden, kulağımdan ve sair bütün

azalarımdan, bilerek veya bilmeyerek iĢlediğim büyük ve

küçük günahlarımdan tövbe ettim. Nadim oldum.Bir

daha iĢlememeye azmettim. Peygamberlerin evveli Hz.

Adem aleyhisselam, ahiri iki cihan serveri Muhammed

Page 121: Tüm yönleriyle yassıhüyük

121

Mustafa hazretleri efendimiz ve ikisinin arasında her ne

kadar peygamber gelip geçtiyse onların peygamberlikle-

rine inandım. Ġman ettim. Kitaplarına da inandım, iman

ettim. Dilimle ikrar ettim. Haktır.Gerçektir. EĢhedü en lâ

ilehe illâllah, eĢhedüenne Muhammeden abdühü ve

resülühü.”

RÜYALARLA ĠLGĠLĠ ĠNANÇLAR VE RÜYA

YORUMLARI Rüyalar, kiĢilerin ve yakınlarının gelecekleri ile

ilgili ipuçları veren özel durumlardır. Bu yüzden herkes

gördüğü rüyaya önem verir. Rüya ile ilgili inanıĢlar Ģöy-

ledir:

Ġki çeĢit rüya vardır: rahmanî rüyalar, Ģeytanî rü-

yalar. ġeytanî olan rüyalarda Ģeytan insanı aldatır. Bu

rüyalar erotiktir. Herkese anlatılmaz. Rahmanî olanlar ise

iyidir. KiĢinin gördüğü rüya gelecekten haber alma de-

ğildir. Çünkü geleceği Allah bilir. KiĢinin yaptığı sevap-

ları, günahları, yaĢamdan beklentileri, baĢına gelecek

hayır ve Ģerler rüya yoluyla kiĢiye haber verilir. KiĢi rü-

yalarını anlayabilir ve yorumlayabilirse gelecek yaĢantı-

sıyla ilgili ipuçları yakalayabilir. Böylece gelecekte baĢı-

na gelecek olaylar için gerekli önlemleri alırsa pek bir

sorunu kalmaz. Bir de baĢkaları için görülen rüyalar var-

dır. Özellikle yaĢlı kimseler baĢkaları için rüyaya yatar-

lar. Rüyaları yorumlamak özel bir bilgi ve beceri ister.

KiĢileri çok etkileyen rüyalar bu konuda uzmanlaĢmıĢ,

iyi rüya yorumlayanlara anlatılarak yorumlatılır. Ninele-

rimizin hemen hemen hepsi rüya yorumcusudur.

Page 122: Tüm yönleriyle yassıhüyük

122

Rüyayı daima hayra yormak adettir. “Hayır diye-

lim hayır olsun!” diye tabire baĢlanır. Kasabada rüya

deyimi yerine “düĢ görme” deyimi kullanılır ve “Bu

gece bi düĢ gödüm emme!” diye söze baĢlanır. Yorumcu

da “DüĢün hayır olsun. “ diyerek yoruma baĢlar.

Kötü, istenmeyen, yorumu olumsuz olan rüyalar

için rüyayı gören kiĢi uyandıktan sonra “Euzu bi‟llahi

mine‟Ģ-Ģeytani‟r-racim” sözünü üç kez söyleyip sol tara-

fına tükürür. Sabahleyin veya öğle namazına doğru da

hayır yapar. Hayır, bazen ölen yakınların görülmesiyle de

yapılır. Hayır genellikle çörek, Ģeker, bisküvi gibi yiye-

ceklerin çocuklara dağıtılması(üleĢtirmesi)yla olur. Hayır

üleĢtirmek, en az yedi parçadan olur ve en az yedi çocuğa

dağıtılır. Soranlara da: “DüĢ gödüm de hayır

üleĢtiriyom.” denir. Eğer hayır yetiĢkin birisine veriliyor-

sa alan “Allah gabul etsin.” der.

YaĢlılar tarafından yorumlanacak rüyalar sabaha

karĢı görülen rüyalardır. Diğerleri genellikle çok yemek

yemekten kaynaklanan kabuslar olarak değerlendirilir.

Sık sık kötü rüya görenlere oruç tutup, namaz kılması ve

sadaka vermesi öğütlenir.

Bazı rüya (düĢ) yorumları Ģöyledir:

Ağeç (Ağaç): (Güzel rüyalardandır.) Çok malı, uzun yaĢı,

bitmeyen soyu gösterir. Ayrıca gören kiĢi fakirse zengin

olacak demektir.

Alıma (Ağlama): sessizce alasan sıkıntın gidivecek,

bağırı bağırı alasan bi musibete uğrecen, ölüye gözünden

yaĢ gelinceye gada alıveriyosan yakınından biri ölcek,

gözünden yaĢ akmıden alıyosan helal mal gazancen de-

mektir.

Page 123: Tüm yönleriyle yassıhüyük

123

Altın: Hiç iyi bi düĢ değildir. Ġsana üzüntü ve geder geti-

rir. Eğer düĢü gören gebeyse veya çocuk bekleyosa gız

çocu olcek demektir.

Ġnahtar (Anahtar) Güzel düĢledendir. Hem Ģansın açılır

hemi de gısmetin.

Bahçe: Gören erkekse garısını görüyo demektir. Uzun ve

güzel geçincek demektir. Eger garı ise geçincimesi iyi

olçek demektir. Bekarsa evlencek, iyi güze bi evi olçek

demektir.

Arpa: Rüyasında sürekli arpa görenlerin çocuklarından

birisi kısa ömürlü olur. Normal arpa görenin define veya

hazine bulacağına veya bir yerden yüklü bir Ģekilde para

geleceğine iĢarettir.

AteĢ: Kudretli, güçlü veya mevki sahibi birisinden yar-

dım geleceğine iĢaret olarak yorumlanır.

Bağ: Kadın, mal, servet demektir.

Deli: Mal kaybına, belaya, musibete iĢarettir.

BeĢik: Kızlar için evleneceğine iĢarettir. Evli olanlar için

de çocuk demektir. Evdeki beĢiğini baĢkasına vermek ise

boĢanacağına iĢarettir.

Buğday: Altın ve paraya iĢarettir.

DiĢ: Ölüm, fakirlik demektir.

Ev: Mezar demektir. Eski ev, mal ve rızkın artacağını;

yeni ev yaptırmak ise bir yakının ölümüne iĢarettir.

Ezan: Hacca gidilmeye iĢarettir.

Güvercin: Ġyi haber demektir.

Ġçki içmek: Haram mal edinmek veya yemek demektir.

Ġğne: DikiĢ iğnesi iĢlerin yolunda gideceğine; tütün iğne-

si iĢlerin zorlu ve zahmetli olacağına; yorgan iğnesi de

öfkeye, kavgaya iĢarettir.

Page 124: Tüm yönleriyle yassıhüyük

124

GÜNLERLE ĠLGĠLĠ ĠNANÇLAR

En hayırlı gün cuma günüdür. Nikah kıyma, bina

inĢaatına baĢlama, yolculuğa çıkma veya özel bir iĢe baĢ-

lama hep bugüne denk getirilir. Bugünde kötü bir iĢ ya-

pılmamaya çalıĢılır. Günah iĢlenmemeye çalıĢılır. Cuma

namazından önce “çörek üleĢtirilir” (hayır amacıyla

çörek dağıtma). Sadaka dağıtılır.

En uğursuz gün cumartesidir. Bu yüzden günlük

iĢlerin dıĢında bugün hiçbir Ģeye baĢlanmaz. Tırnak ke-

silmez.

Pazar, hayırlı günlerdendir. Bina yapımına, kerpiç

kesimine, yeni bir iĢ yeri açılmasına, nadas sürmeye bu

günde baĢlanır. Son yıllarda düğünler de bugünde sona

erer.

Pazartesi günleri ticarete baĢlanması, ticaret için

yola çıkılması iyidir. Ticaretin bereketli olmasına neden

olur. Uğur getirir. Hafta içinde düğün yapılacaksa pazar-

tesi günü baĢlanır.

Salı uğursuz günlerdendir. Özellikle bu günde

yola çıkılmaz. Saç, sakal ve tırnak kesilmez. Banyo ya-

pılmaz. Bu günde yapılacak ticaret kârlı olmaz. Bu yüz-

den uzun yıllar Acıpayam pazarı geliĢememiĢtir.

ÇarĢamba zararsız iyi günlerdendir. Bugünde ya-

pılacak ticaret çok kârlı olur. Pazara gitmek iyidir.

Karahöyük pazarı bu inanç nedeniyle bugünde kurulmuĢ-

tur. Bu pazar yaklaĢık üç yüz yıl canlılığını ve çevrenin

en önemli pazarı olma özelliğini korumuĢtur.

PerĢembe hacet günüdür. TıraĢ olunur. Evliler

gecesinde banyo yaparlar. Ev temizlenir. Evin avlusu ve

koca kapının önündeki sokak genç kızlar veya gelinler

tarafından süpürülür. PerĢembe akĢamı içki içilmez.

Çünkü perĢembe cumanın kapısıdır.

Page 125: Tüm yönleriyle yassıhüyük

125

BEDDUALAR VE ĠLENÇLER

Canı yanan, kızan, öfkelenen veya zorbalık karĢı-

sında çaresiz kalanlar beddua eder, ilenirler. Beddua ve

ilencin mutlaka geçeçeğine, o kiĢinin Allah tarafından

cezalandırılacağına inanılır.

Kavgada da beddua çok kullanılır. Bedduayı her-

kes kullanırken, ilenmeyi daha ziyade yaĢlı kadınlar

yapmaktadır. Bazı örnekler Ģöyledir:

-Allah belanı versin!

-Sebep olanla kebap olsun.

-Yağlı gurĢun önüne gelesin.

-Irabbım Allah bilinmedik dertle vesin.

-Naha iki gözün önüne akıvesin.

-Ġki gözlen kör osunda sürüm sürüm sürünesin.

-Çiğer bağlarından yansın.

-Ocağı tütmesin. Ocağı batsın.

-ĠnĢallan gıymatlından bulusun.

- Ahirette iki elim yakanda osun.

-Gözüne dizine dursun.

-Gıran giresice.

-Çiğer bağına ateĢ düĢesice.

ĠYĠLĠK DĠLEMELER

Ġlenmenin veya bedduanın karĢıtıdır. Ġyi duygular

taĢır. Güzel sözlerdir. En sık kullanılanları aĢağıda belir-

tilmiĢtir.

-Allah her tuttuğunu sarı sarı altınlar etsin.

-BaĢ ucun pınar ayak ucun göl olsun.

-Allah ne muradın varsa versin.

-Güzel Allahım sevdiğine kavuĢtursun.

-Allah kuvvet vesin.

Page 126: Tüm yönleriyle yassıhüyük

126

-Bereketli osun.

-Nur göllerinde yatasın.

-Bir avuçladığın gümüĢ, bir avuçladığın sarı sarı

altın olsun.

-BaĢına gün doğsun.

-Cennet mekanın olsun.

-Ocağın tütsün.

-Uğurlu kademli olsun.

-YokuĢun iniĢ, iniĢin tatlı olsun.

-Allah senden razı olsun.

BEBEKLERLE VE KÜÇÜK ÇOCUKLARLA

ĠLGĠLĠ ADETLER

Doğum, insanımız için en önemli olaylardan biri-

sidir. Annenin ve bebeğin sağlığı ile hemen hemen her-

kes ilgilenir. Doğum iĢini köyde, bu iĢi çok iyi bilen

“ebe” kadınlar yaptırırdı. Kimin ne zaman doğum yapa-

cağı aĢağı yukarı önceden tahmin edilirdi. Bebeğin doğ-

masıyla birlikte önce akrabalar sonra komĢular ziyarete

gelirler. Ziyarete gelen misafirler çocuğa veya annesine

küçük bir hediye getirirler. Çocuğun ismi doğumdan son-

ra hemen konur (Bebek ölecek olursa isimsiz ölmesin

diye). Eğer çocuk önemli bir günde doğmuĢsa o günün

manasıyla ilgili bir isim seçilir. Çocuğun ismi seçilirken

aile büyüklerine sorulur. Öncelikle ve muhtemelen baba-

nın anne ya da babasının ismi tercih edilir.

Çocuk masum ve günahsızdır. Soyun devamı,

geleceğin garantisi, yaĢlılığın sigortasıdır. Bu yüzden

küçük çocuklar herkes tarafından sevilir ve sevindirilir.

Bayramlarda el öpen çocuğa her zaman küçük bir arma-

ğan verilirdi. Bu para olabileceği gibi lokum, Ģeker, bis-

küvi gibi yiyecekler de olabilir. Mevsimine göre elma,

Page 127: Tüm yönleriyle yassıhüyük

127

ayva, nar, portakal gibi kasabada yetiĢmeyen meyveler-

den de verilirdi.

AĢerme ve hamilelikle ilgili inanıĢlar: Hamileli-

ğin belirli bir aĢamasında kadında bazı istek ve arzuların

belirmesi Ģeklinde gerçekleĢen davranıĢlardır. Hamile

kadının durup dururken mevsimli veya mevsimsiz canı

bazı yiyecekleri yemek ister. Böyle bir durumda hamile

kadının isteği yakınları tarafından mutlaka yerine getiri-

lir. Yemek istediği meyve mutlaka bir Ģekilde bulunur ve

yedirilir. Eğer kadın bu yiyeceği yiyemezse doğacak ço-

cuğun eksik veya sakat olacağına inanılır.

-Hamile kadın acı, ekĢi ve tuzlu yiyecekleri çok

yerse doğacak çocuk kız olur.

-Hamile kadın tatlı yerse erkek çocuk doğar.

-Hamile ayıya, deveye bakmaz. Balığa ve tavĢana

dokunmaz.

-Kelle, paça yemez, sakız çiğnemez.

-Cenazeye gitmez, cesede bakmaz.

-Doğacak bebek güzel olsun diye gül gibi kokulu

çiçekleri koklar.Güzel kimselere bakar.

-Ayva, elma, yeĢil erik, üzüm gibi meyveleri yer.

-Öfkelenmez, sinirlenmez. Ağır eĢya kaldırmaz.

Çocuğun Göbeği ve EĢi Bebeğin ana karnında iken içinde bulunduğu etten

keseye “eĢ” denir. Bu kese doğumdan sonra temiz bir

beze sarılarak uygun bir yere dikkatlice gömülür.

Göbek bağı ile çocuğun gelecekteki yaĢantısı ara-

sında bir iliĢki inancı vardır. Bebeğin göbek bağı onun

ilerideki iĢini, baĢarısını veya yaĢantısını etkileyecektir.

Bundan dolayı göbek bağı geliĢigüzel bir yere gömül-

mez. Ailesinin isteğine göre; dini bütün olsun diye cami

avlusuna, okusun adam olsun diye okul bahçesine, malı-

Page 128: Tüm yönleriyle yassıhüyük

128

na sahip çıksın diye tarlaya, evcimen olsun diye de evin

avlusuna gömülür.

Göbekle ilgili âdet ve inanmalar günümüzde de

sürmektedir.

Loğusalık Yeni doğum yapmıĢ ve henüz yatakta olan kadına

loğusa denir. Doğumdan sonra kadın en az üç gün kadar

yatakta kalır. Bu süre içinde tüm ihtiyaçları yakınları

tarafından karĢılanır. Bu süre içinde bir takım doğaüstü

güçler tarafından zarar göreceğine inanılır ve yalnız

konmaz. Doğum yapan kadın kırk günlük oluncaya kadar

kendisine ve bebeğine çok dikkat eder. Ağır kaldırmaz.

Hızlı hareket etmez. Çok acı, tuzlu ve ekĢi yiyecekler

yemez. Temizliğine dikkat eder. Ayrıca kırklı olduğu için

evden dıĢarıya zorunlu olmadıkça çıkmaz. Kendisi gibi

doğum yapmıĢ ve kırklı olanlarla görüĢmez. “Kırklı ka-

dının mezarı kırk gün açık olur.” inancı vardır.

Al basması: Doğum yapmıĢ kadınlara ve yeni

doğan bebeklere zarar verdiğine inanılan “cazı, cadı, al

anası”na karĢı bazı önlemler alınır. Loğusanın baĢına al

yazma veya kurdele takılır.

- Loğusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere Kur‟an-ı Ke-

rim, soğan, sarımsak ve nazarlık gibi Ģeyler asılır.

- Annenin ve bebeğin yastığının altına iğne, bıçak gibi

Ģeyler konur.

Çocuklarla ilgili olarak : Bebekler ve küçük

çocuklar henüz günah iĢleyecek yaĢta olmadıklarından

melek olarak kabul edilirlerdi. Rüyasında gülen bebekler

için “meleklere gülüyor” inancı yaygındır.

Çocuk sevgisi olmayanda din iman olmaz denir.

Page 129: Tüm yönleriyle yassıhüyük

129

Bebeğe adı verildikten sonra kulağına dedesi tara-

fından ezan okunur.

Yerde uyuyan bebeğin üzerinden kesinlikle ge-

çilmez. Geçilirse bebeğin sağlıklı büyüyemeyeceğine

inanılır. Bu yüzden nerede olursa olsun bebekler herkesin

gelip geçeceği yerlere yatırılmaz. Kendiliğinden uygun

olmayan bir yerde uyuyakalan küçük çocuklar hemen

besmeleyle kucaklanır ve uygun bir yere yatırılır.

Uyuyan bir çocuk bağırılarak, sarsılarak uyandı-

rılmaz. Böyle uyandırıldığında “beleg” olacağına inanı-

lır. “beleg” ani Ģoka uğrama, korkma anlamına gelmekte-

dir.

Bebekler aynaya baktırılmaz. Aynaya baktırılan

bebeğin ĢaĢı olacağına veya zekaca geri olacağına inanı-

lır.

Bebeklerin tırnakları birkaç aylık olduktan sonra

kesilir.

Yeni doğan bir bebek kırkıncı gününde, kırk taĢ-

la birlikte “tuzlanır”. Tuzlama bebeğin ılık ve tuzlu suy-

la banyo ettirilmesi demektir. Tuzlu su bebeğin vücuduna

bolca dökülür. Tuzlanmayan çocuğun ileride kokacağına,

burnunun akacağına inanılır. Tuzlama iĢi aynı zamanda

kırklamadır da.

Kundaktaki veya beĢikteki bebekler hiçbir zaman

yalnız bırakılmazlar. Yalnız bırakılan bebekleri Ģeytanla-

rın veya cinlerin değiĢtireceklerinden korkulur. Bebek

yalnız bırakılacaksa beĢiğin üzerine veya odanın kapısı-

nın eĢiğine süpürge konur.

Yürümeyi öğrenmiĢ çocukların aniden emekle-

meye baĢlaması, eve misafir geleceğinin iĢareti olarak

yorumlanır.

Page 130: Tüm yönleriyle yassıhüyük

130

Bebek diĢ çıkarmaya baĢladığında “diĢ tiridi” pi-

Ģirilir ve dağıtılır, bebeğin diĢini ilk kez gören “gövnek”

(gömlek) alır.

Bebeğin düĢen göbek bağı çocuğun ileride ne

olması isteniyorsa o niyete uygun bir yere gömülür. Ör-

neğin imam olması isteniyorsa göbek bağı caminin bah-

çesine, memur veya büyük adam olması isteniyorsa oku-

lun bahçesine gömülür.

Küçük bir çocuğu veya bebeği seven birisi önce

“maĢallah, kırk bir kere maĢallah” der. Sonra da nazara

uğramaması için elbisesinden birkaç tel iplik verir. Ço-

cuğun nazara uğradığına inanılırsa bu iplikler yakılarak

çocuk tütsülenir.

Erkek çocuklar ailenin ekonomik durumuna göre

ya bir düğünle ya da aile içindeki basit bir törenle sünnet

ettirilir. Sünnet edilmenin belirli bir yaĢı yoktur. Ancak

çocuğun sünnet edildiğini bilecek yaĢa gelmesine dikkat

edilir. Çoğunlukla birinci sınıfa baĢlamadan önce veya

birinci sınıftan sonra sünnet ettirilir. Bebeklerin sünnet

edilmesi adetten değildir. Sünnet için belirli bir ay veya

mevsim yoktur. Ancak yazın iĢlerin yoğun olması ve

havaların ısınması nedeniyle sünnet yaptırılmazdı.

Sünnet mürüvvet görmedir. Erkekliğe ilk adımdır. Nine-

ler veya dedeler torunlarının sünnetlerini dört gözle bek-

lerler. “Eh bunu da gördük ya ölsem de gam yemem.”

derler. Sünnetler daha çok Cuma günleri yapılmaktaydı.

Sünnetten önce içi su dolu bir bardak hazır edilir.

Çocuk sünnet olduğunda bu bardak (testi) yüksek bir

yerden atılarak kırılır.Böylece çocuğun erkekliğe geçiĢi

ilan edilmiĢ olurdu.

Çocuğun eğitiminden tüm aile bireyleri sorumlu-

dur. Sokakta, oyunda veya toplum içinde çocuğun bir

Page 131: Tüm yönleriyle yassıhüyük

131

kusuru görüldüğünde anında aile bireylerinin yaĢça en

büyük olanı, aile bireylerinden birisi yoksa en yakını der-

hal müdahale eder ve çocuğu ikaz ederek hatasını tamir

ettirir.

Çocukların yaptıkları yaramazlıklar çoğunlukla

“çocuk bu…” deyip geçilir. Bazen de çocuklar yüzün-

den küçük çapta komĢu kavgaları olur.

Ölen bebek veya küçük çocuk “öbür tarafta Ģe-

faatçi”dir. Çünkü bebek veya küçük çocuk masumdur,

temizdir, günahsızdır. Ahrette, direk cennete gider ve

annesine, babasına veya aile yakınlarına Ģefaat ederek

onların günahlarının bağıĢlanmasını diler. Ölen bebeğin

dileğinin Allah katında kabul göreceğine inanılır.

BeĢik: Bebeklerin yatağı olan beĢikler tahta veya

demirden yapılır. BeĢiğin ne zaman icat edildiği veya ilk

kez kimlerin kullandığı konusunda kesin bir bilgi olma-

masına rağmen insanımızın yüzlerce yıldır kullandığı en

önemli araçlardan birisidir. BeĢik birkaç parçadan yapıl-

mıĢtır. Bunlar:

a-Tahtadan yapılmıĢ ana gövde: Ġki baĢlık, iki

yanlık, bir de altlıktan oluĢur. BeĢiğin bütün parçaları

geçmelidir. Ġstendiğinde kısa sürede kurulabildiği gibi

istendiğinde de parçalara ayrılabilir. Gerektiğinde her

yere taĢınabilir.

b-BeĢik döĢeği: BeĢiğin içine konan pamuk veya

yünden yapılan küçük döĢektir. DöĢeğin alt tarafında

yuvarlak delik vardır. Buraya “silbiĢ” takılır.

c-SilbiĢ: 30 Cm boyunda 15-20 cm çapında top-

rak kaptır. Bebek beĢikte iken yaptığı çiĢi ve kakası bu

kaba toplanır. Böylece bebeğin altı sürekli kuru kalır.

SilbiĢin bebeğin kıçıyla temas ettiği yere ortası delikli

silbiĢ yastığı konur.

Page 132: Tüm yönleriyle yassıhüyük

132

d-Sibek: Ağaçtan yapılmıĢ 20-30 cm uzunluğun-

da bir çeĢit borudur. Bebeğin çiĢini etmesi için beĢiğe

yatırılırken pipisinin ucuna takılır. Kız ve erkek bebekler

için iki ayrı Ģekli vardır.

e-Bağırdak: Bebeğin beĢiğe bağlandığı özel ya-

pılmıĢ 25 cm eninde, içi pamuk dolgulu yastıkçıktır.

Uzunlukları yarım metreyi geçer. Uçlarında da bebeğin

beĢiğe bağlanması için özel dokunmuĢ ipleri vardır. Her

beĢikte iki tane bağırdak vardır.

f-BeĢik örtüsü: Çocuk doğmadan önce anne ada-

yı tarafından özel olarak hazırlanan ve bebeği soğuktan

koruyacak örtüye beĢik örtüsü denir. Bu örtü bebeğin

doğumundan sonraki ilk günlerde kullanılır. Daha sonra-

ki günlerde ise battaniye veya kalın bir örtü bu iĢi görür.

g-BeĢik süsleri: Her beĢik annenin çocuğuna ver-

diği değeri yansıtır. Bu yüzden beĢik, örtüleri dahil her

Ģeyi özel olur. Anne elinden geldiğince beĢiği süsler. Be-

Ģikte ses çıkaran oyuncaklar, nazar boncukları gibi baĢka

süsler de bulunur.

-BeĢik gece yatarken annenin sağında olur.

-Her beĢikte nazar boncuğu ve muska bulunur.

-BeĢik insanın ilk yatağıdır. Bu yüzden beĢik ya-

pan ustalar ellerinden gelen her türlü hüneri göstererek

nakıĢlı ve albenisi yüksek beĢikler yaparlar.

-Garibin beĢiği tahtadan, zengininki altından olur

denir.

Bebek beleme: Bebeğin beĢiğe yatırılmasına “be-

leme” denir. Bunun için önce beĢik hazırlanır. Bebeğin

döĢeği ve çarĢafı düzeltilir. SilbiĢ ısıtılır. Sibek temizlenir

ve yumuĢak sibek bezleri hazır edilir. Sonra bebeğin

üzerindeki kalın giysilerle altındaki giysiler çıkarılır. Be-

bek döĢeğin üzerine yatırılır. Kıçının altına silbiĢ döĢeği

Page 133: Tüm yönleriyle yassıhüyük

133

konur. Pipisine sibek vurulur. Sibekle pipisinin temas

ettiği yere tülbentten yapılmıĢ bez dolanır. Üzeri örtülür

ve önce arka taraftaki bağırdak güzelce bağlanır. Sonra

ikinci bağırdak bağlanır. Bağlama bittikten sonra üzeri

tekrar örtüyle örtülür. Bebeğe meme verilir. Karnı doyan

bebek, ninni söylenerek ve beĢik sallanarak uyutulur.

Sallangeç: BeĢiğin bulunmadığı yerlerde, bağ,

bahçe ve tarlalarda bebeklerin veya küçük çocukların

uyuması için hazırlanan pratik yataktır.

Ninnilerden birkaç örnek:

Dandini dandini dastarım, Uyusun da büyüsün ninni,

Oğlumu balla beslerim. TıpıĢ TıpıĢ yürüsün ninni.

Babası göynek getirirse, Ninni ninni ninnice,

Ben oğlumu gösteririm. Bol soğanlı böğrülce.

Dandini dandini dansun bu. Uyuyup büyüyecek.

Gırmızı güllere baksın bu. TıpıĢ tıpıĢ yürüyecek.

Gırmızı güller içinden, Ak konaklar yapacak,

Gınalı keklik dursun bu. Oğlum anasına bakacak.

Oğlum oğlum oyunda, Ninni oğlum ninni.

Yağlı çörek boynunda.

Ben oğlumu ararım.

Oğlum gızla goynunda.

SAĞLIK KONUSUNDA BAZI ĠNANÇLAR

Göz seğirmesi: Sağ gözün seğirmesi iyidir. ĠĢler

yolunda gidecek, hayırlı bir haber gelecek demektir. Sol

gözün seğirmesi ise evden mal, para veya can gibi bir

Ģeyin çıkacağına, kötü haber alınacağına, kavgaya veya

belaya iĢarettir. Sol gözü seğrilenler telaĢlanırlar. Hemen

Page 134: Tüm yönleriyle yassıhüyük

134

namaz kılıp dua ederler ve imkanlar ölçüsünde “hayır

dağıtır”lar.

Saç ve tırnak uzaması: Saçların ve tırnakların

çok çabuk uzaması o kiĢinin sağlıklı olduğuna iĢarettir.

Ancak uzun saçlar ve tırnaklar kısa sürede kirleneceğin-

den mutlaka zamanında kesilmesi gerekmektedir. Ayrıca

kasabada uzun saçlı erkekler hoĢ karĢılanmaz. Tırnakları

uzun ve kirli olanların elinden bir Ģey alıp yemezler. An-

neler küçük çocukların saçlarını ve tırnaklarının her hafta

sındı(makas) yla keserler. Genç kızlar ve orta yaĢlı gelin-

ler saçlarını uzatmayı severler. Bunlar uzun saçlarını örgü

haline getirirler. Bazıları da zülüf bırakırlar.

Evli veya bekar erkekler birkaç güne bir sakal tı-

raĢı olurlar. PerĢembe günü evli erkekler mutlaka sakalla-

rını keserler

-Geceleri tırnak kesilmez.

-Sofrada veya yiyecek içeceklerin bulunduğu

yerde tırnak kesilmez. Tırnaklar balkonda, hayatta, so-

ğuklukta veya bahçede ıĢık alan bir yerde kesilir.

-Tırnak yemek iyi değildir. Yenen tırnağın mide-

de büyüyüp mideyi deleceğine inanılır.

-Kesilen saçlar geliĢi güzel yerlere atılmaz.

-Sağ elin içinin kaĢınması iyidir. Eve para girecek

demektir. Sol el kaĢınırsa para çıkar.

-Ayak altının kaĢınması uzun bir yola gidileceği-

nin iĢaretidir.

-Bir konuĢma sırasında farkına varmadan birisinin

adını söylemek veya birisini baĢkasının adıyla çağırmak,

adı anılan kiĢinin onu andığı anlamanı gelir. “… beni

andı.” denir. O kiĢi hatırlanır.

-Kulağı çınlayanın birileri tarafından anıldığına

veya hakkında dedikodu yapıldığına inanılır.

Page 135: Tüm yönleriyle yassıhüyük

135

-Ansızın ölen birisinin sesini duyduğunu sanmak

iyi değildir: Hemen sadaka dağıtılır ve ölene dua edilir.

-Unutulan veya kaybolan bir eĢya bulunmazsa bu

eĢyayı Ģeytanların aldığına inanılır.

-Süpürgenin üzerine oturulmaz. Oturanı Ģeytan

çarpar.

-Abdest ve bulaĢık sularına basmamaya dikkat

edilir. Bu sulara basmak günahtır. Üstelik insanı cinler

çarpar.

-Yer sofrası kaldırıldıktan sonra yeri mutlaka sü-

pürülür. Süprüntüler de besmele çekilerek uygun bir yere

atılır.

-Ayakta su içilmez. Oturarak içilir. Suyu içtikten

sonra da “Ģükür” denir. Yoksa Allah insanın nasibini

keser.

-Helada bir Ģey yenmez ve konuĢulmaz.

-Kedi veya köpek fazla sevilip okĢanmaz. Kedi

veya köpeğin tüylerinin ağza kaçacağı ve seven kiĢiyi

hasta edeceğine inanılır.

-Kapı eĢiğine oturulmaz. Oturanı Ģeytan çarpar.

Üstelik nasibi kesilir.

-“KıĢın yaĢa, yazın taĢa oturulmaz.” Oturan mut-

laka hasta olur.

-Ansızın bir Ģeyden korkana hemen biraz su içiri-

lir.

-Karanlıkta yeterince göremeyen ve görme sorunu

olanlara konan teĢhis “tavuk karanısı”dır. Tedavisi ise

Ģöyledir: Koyun veya dana karaciğeri suda haĢlanır. Göz-

leri zayıflayan kiĢi bir örtü altına girerek gözlerine kara-

ciğer buharı banyosu yapar. Daha sonra da haĢlanmıĢ

karaciğerin bir kısmını yer.

Page 136: Tüm yönleriyle yassıhüyük

136

NAZARA UĞRAMA VE NAZARDAN

KURTULMA

Nazar, kötü gözle bakma, farkında olarak bir

baĢkasına karĢı kötülük düĢünme veya bakılan kiĢinin

kötülüğünü isteme Ģeklinde tanımlanabilir. Bu gibi du-

rumlarda nazara uğrayan kiĢinin daha sonra baĢı ağrıma-

ya baĢlar. Vücut direnci düĢer. Kendisini halsiz hisseder.

Nazara uğrayan küçük çocuk veya bebekse hiç nedeni

yokken sürekli ağlamaya baĢlar. Uyuyamaz. ĠĢtahı kesi-

lir. Bu gibi durumlarda çocuğun annesi veya yakınları

hemen nazar teĢhisi koyup bebeği en son kimin nazar

ettiğini araĢtırmaya baĢlarlar.

Din kitaplarında nazar “Bazı kimselerin gözlerin-

de bir hâl vardır ki, konsantre olarak baktığı kiĢiye çeĢitli

zararlar verir.” Ģeklinde açıklanmaktadır. Nazar “göz

değmesi”dir. Nazar değene okunan dualar Ģunlardır. “Fa-

tiha Suresi, Ayete'l-Kürsî, Felâk Suresi, Nâs Suresi”

Ergenlik yaĢına girmiĢ herkesin nazarı değebilir.

En çok da nazarı değenler gök gözlüler ve toplum tara-

fından sevilmeyen yaĢlı insanlardır.

Nazarın belirtileri görüldüğünde, bu konuda uz-

manlaĢmıĢ olan yaĢlı kadınlara gidilir ve onlardan nazara

karĢı tedavi yol ve yöntemleri öğrenilir. Nazardan kur-

tulma yol ve yöntemleri Ģunlardır:

KURġUN DÖKTÜRME

Page 137: Tüm yönleriyle yassıhüyük

137

KurĢun, bu iĢte tecrübeli, “ocaklı” veya bir ocak-

lıdan “izinli” kadınlar tarafından dökülür. “Ocaklı”, çok

eski zamanlardan beri bu iĢle uğraĢmıĢ tecrübeli ve say-

gın bir aileye mensup; bu aile bireylerinin birisinden

kurĢun dökmek için el (destur) almıĢ olan izinli kiĢidir.

KurĢun dökmenin bir usulü ve yöntemi vardır.

Ayrıca kurĢun tavası, özel kurĢun kabı, hastanın baĢına

örtülecek kalınca bir peĢtamal, iki yüz gram ağırlığında

kurĢun parçalarına da ihtiyaç vardır. Bu malzemeler kur-

Ģun döken kiĢinin evinde her zaman hazır tutulur.

KurĢun Ģu Ģekilde dökülür: Külçe veya parçalar

halindeki kurĢun, madenî çukur tavaya konup ateĢte eriti-

lir. KurĢun eridikten sonra hastanın baĢı ve vücudu peĢ-

tamalla örtülür. Madenî tasa su konur. KurĢuncu kadın

erimiĢ kurĢun bulunan tavayı sağ eline, su tasını sol eline

alır. ErimiĢ kurĢun önce hastanın baĢı üzerinde birkaç kez

dolaĢtırıldıktan sonra su dolu tasa birdenbire dökülür.

KurĢun dökülürken dökücünün besmele çekmesi, "Benim

elim değil; AyĢe, Fatma anamızın eli." demesi usulden-

dir.

KurĢun döküldükten sonra kurĢun parçalarının su

içinde aldığı Ģekillere bakılarak yorumlar yapılır. Tavsi-

yelerde bulunulur. Daha sonra da dualar okunur. Tüm

iĢler bitince, kurĢun dökülen tastaki sudan bir kaç yudum

hastaya içirilir. Aynı sudan hastanın alnına, bileklerine,

avuçlarına ve ayaklarına da sürülür. Kalan su da cin ve

perilere ikram için bir köĢeye serpilir.

KurĢuncu kadınlar hastanın evinden ayrılırken

"Allah Ģifa versin.", "Allah bir daha göstermesin." tarzın-

da dileklerde bulunurlar. Hastanın ailesi de "Eksik olma-

yın!", "Allah razı olsun." gibi sözlerle mukabele eder.

Emeğine karĢılık bir Ģeyler hediye eder.

Page 138: Tüm yönleriyle yassıhüyük

138

Dastar (baĢ örtüsü) ölçtürme:

Nazara uğrayan kiĢinin baĢına bağlanan eĢarp

veya baĢ örtüsü (kasabadaki adı dastardır) ölçme daha

ziyade kadınlar arasında yaygın bir inançtır. BaĢı ağrıyan,

nazara uğradığına inananlar “dastar ölçmeyi” bilen birisi-

ne gider veya evine çağırır. Hemen hemen her ailede das-

tar ölçmeyi bilen birisi vardır. Dastar ölçen kadın, nazara

uğradığına inanılan kadının veya kızın baĢ örtüsünü ala-

rak bir ucuna düğüm atar ve düğümlü yerini dizine kor.

Sonra sağ eliyle okuyup, üfleyerek ölçmeye baĢlar. Her

okuma ve üfleme sonucunda dasdara bir düğüm atar. Bu

arada da nazarın gücüne göre esner. Çok esneme sonu-

cunda okunacak dua sayısı da artar, düğüm sayısı da ço-

ğalır. Okuma ve düğüm atma iĢi bittikten sonra baĢ örtü-

sü hastaya verilir. Birkaç gün hasta baĢını bu örtüyle ör-

ter veya bağlar.

Su okutmak: ÇeĢmeden taze olarak doldurulmuĢ temiz su bir

ĢiĢeye veya testiye konarak, bazı ayetleri okumayı bilen

ve bu alanda ün kazanmıĢ bir kadına veya dedeye götü-

rülerek okutulmasıdır. Suyu okuyan kiĢi genellikle sessiz

ve dudaklarını kıpırdatarak okur. KarĢıdaki kiĢiler ne

okuduğunu çoğunlukla anlamazlar. Ama bu sırada son

derece saygılı bir Ģekilde dururlar. Suya okuyanın son

sözü “Eğer buna inanmıyorsanız hiçbir faydası olmaz ona

göre ha!” Ģeklindedir. Bu söz, karĢısındaki kiĢinin inan-

cını pekiĢtirir.

Genellikle suya önce üç kez “Yasin” okunur.

Sonra dua edilir. Okuma iĢi bittikten sonra suyu okutana

verilir. Suyu içecek olan kiĢi günde en az üç kez olmak

üzere birkaç gün bu sudan içer. Suyun konduğu kap kim-

senin görmeyeceği yerde saklanır.

Page 139: Tüm yönleriyle yassıhüyük

139

Nazardan koruyan cisimler:

Ġnsanları, hayvanları, ürünü veya evleri nazardan

korumak için bazı koruyucular kullanılmaktadır. Bunlar

üzerlik otundan yapılan süs eĢyaları, nazar boncuğu,

muska, iğde dalı, yumurta kabuğu, nazarlık altını, kuru

hayvan kafatası veya kemiği gibi cisimlerdir. Bunlar in-

sanların giysilerinin içine iğnelenir. Hayvanların boynuna

asılır. Tarlaların bir yerine sopa üzerine veya ağaç dalla-

rına dikilir. Evlerin görünür bir yerine asılır.

Üzerlik otu (yabani sedef otu): Hemen hemen

her yerde yetiĢen bu bitkiyi hayvanlar yemez.

Üzerlik otunun kuruyan ve nohuda benzeyen

meyve kapsüllerinin parçalanmadan sıra ile ipe dizilmesi

ve bu dizilerin dantel gibi örülmesiyle değiĢik Ģekilli na-

zarlıklar yapılır. Bu nazarlıklar evin herkes tarafından

görülebilecek bir yerine asılır. Hatta gelinlerin çeyizine

bile konur.

Üzerlik otunun tohumları nazara uğrayan kiĢilerin

tütsülenmesinde de kullanılır. Tütsüleme için bir miktar

üzerlik tohumu ateĢe atılır. Nazara uğramıĢ olduğundan

korkulan kimse, bu dumanın içine birkaç kez girip çıkar.

Küçük çocuklar da anneleri tarafından dumandan geçiri-

lerek tütsülenir.

Üzerlik otunun tohumlarından özellikle Fas‟ta

“Türkiye kırmızısı” adı verilen renkli bir boya elde edilir.

MUSKA

Page 140: Tüm yönleriyle yassıhüyük

140

Kazalardan, belalardan, hastalıklardan korunmak;

nazara uğramamak, güç kuvvet kazanmak; düĢmanların

Ģerrinden, Ģeytandan ve cinlerden korunmak amacıyla

bazı duaların yazılı olduğu kağıtlara muska denir. Muska

kağıda yazıldıktan sonra üçgen Ģeklindeki mumlu bezlere

kat kat sarılır ve bir iple boyna bağlanır. Muskayı çev-

redeki tanınmıĢ ve bu alanda isim yapmıĢ hocalar yazar.

Muska yazdıracak kiĢi hocaya giderek derdini anlatır. Ne

tür muska istediğini belirtir. Muskayı aldıktan sonra da

yazana ya para verir ya da bir hediye sunar.

HAMEYLĠ: Birkaç sure tam olarak bir kağıda

yazılır. Bu kağıt özel bir Ģekilde katlanır ve mumlu bir

beze sarılır. Bu bezin iki ucuna ip bağlanır ve boyuna

asılır. Bazı hameyliler beldeki kuĢakta saklanır. Hameyli

muskanın büyüğüdür ve muskayla aynı amaç için kulla-

nılır.

SITMA BAĞLAMA: Sıtma bir zamanlar köyün

bir numaralı hastalığı imiĢ. Gübreliklerin evlerin hemen

yanında yer alması, kanalizasyonun bulunmaması ve da-

ha da önemlisi köyün çevresinde üç tane doğal göletin

bulunması sivrisineklerin üremesi için ideal bir ortam

sağlamıĢtır. Bunun sonucu köyde sıtmaya yakalanmayan

insan kalmamıĢtır.

Sıtma hastalığının yaygın olduğu ve çevrede dok-

tor ve sağlık personelinin bulunmadığı yıllarda sıtma

hastalığı ile mücadele, özel bir ocaktan yetiĢen ve sıtma

bağlamayı sanat edinen bazı kiĢilerce yapılırdı. Bu kiĢiler

pamuk ipliği üzerine okuyup üflerler ve ipliğin birkaç

yerine düğüm atarak bu ipliği hasta kiĢilerin bileklerine

bağlarlardı. Böylece hasta olanların iyileĢeceğine inanı-

lırdı. Bu kiĢiler “Ben elimden geleni yaptım gari, derman

Page 141: Tüm yönleriyle yassıhüyük

141

Allah‟tan.” deyip sonucun olumlu veya olumsuz olmasını

Allah‟a havale ederlerdi.

GECELERLE ĠLGĠLĠ ĠNANÇLAR

ĠnanıĢa göre geceler tüm iyi canlıların yuvalarına

veya evlerine çekildikleri, cinlerin Ģeytanların, kötü ruh-

ların ortalığa çıktığı, uğursuzlukların ve kötülüklerin kol

gezdiği zamanlardır. Bu yüzden gece yarısına doğru evli

evine çekilir.

-AkĢam ezanından sonra evden soğan ve sarımsak

çıkarılmaz veya eve getirilmez. Ödünç olarak bile alınıp

verilmez.

-Geceleyin birisinin damında baykuĢun ötmesi o

kiĢiye veya eve uğursuzluk getirir. O evden birisinin öle-

ceğine iĢarettir.

-Geceleyin aynaya bakılmaz. Bakanın gözleri ĢaĢı

olur.

-Geceleyin tırnak kesilmez.

-Geceleyin sakız çiğnenmez

-Gece sokağa kül dökülmez.

-Gece olunca sokak kapısının arkasına dayak atı-

lır.

-Geceleri sokaklarda gezmek iyi değildir. Özellik-

le çöplüklerde, gübreliklerde dolaĢmak tehlikelidir. Cin-

ler insanı çarpar.

-Gece gelen misafire çok iyi davranılır. Gerekli

izzet ve ikram mutlaka yapılır.

-Geceleyin evin köpeğinin uluması hayra alamet

değildir.

Page 142: Tüm yönleriyle yassıhüyük

142

-Erken yatan erken kalkar.

-El ayak kesildikten sonra eve giren veya çıkanlar

mutlaka kötü kimselerdir. Bunlardan sakınmak gerekir.

-Geceleyin bulaĢık sularının döküldüğü yerlerden

geçeni cin çarpar.

HAVA DURUMU ĠLE ĠLGĠLĠ ĠNANIġLAR

Tarım ve hayvancılıkla uğraĢan köylülerimizin en

önemli sorunlarından birisi de hava durumuydu. Çünkü

yapacağı iĢleri hava durumuna göre planlayacaktır. Ayrı-

ca metrolojik olaylar yaĢantısında önemli yer tutmakta-

dır. Radyo ve televizyonun olmadığı, hava tahmin rapor-

larının yayınlanmadığı yıllarda hava tahminleri atadan

dededen gelen bilgilere göre yapılmaktaydı. Bunlardan

bazıları Ģöyleydi:

-GökkuĢağının yağıĢtan sonra doğuda veya batıda

oluĢması, havanın kısa süre içinde tekrar bozacağına iĢa-

rettir. YağıĢtan sonra gökkuĢağının kuzeyde veya güney-

de görünmesi ise havanın sakinleĢeceğini ve ısınacağını

gösterir.

-Bulutların kuzeye gitmesi sakin ve güzel havayı,

güneye gitmesi ise fırtınalı veya yağıĢlı havayı gösterir.

Bunun için de “Bulutlar gider Aydın‟a, git iĢine kaydına;

bulutlar gider ġam‟a, çek eĢeğini dama!” denirdi.

-KıĢın geceleri gökyüzünün açık ve “çakır yıldız-

lı” olması, ertesi gün don olacağını gösterir. Böyle za-

manlarda hava bulutlu ise don tehlikesi azalır.

-Yaz-kıĢ çayırlarda, otlaklarda baĢı boĢ otlayan

koyun, keçi, inek, öküz, eĢek gibi evcil hayvanların eve

erken dönmesi birkaç saat içinde havanın bozacağına

iĢaretti. Eğer hayvanlar huzursuz bir Ģekilde koĢarak ge-

liyorlarsa dolu ve fırtına yaklaĢıyor demekti. Hayvanlar

Page 143: Tüm yönleriyle yassıhüyük

143

eve dönmekte isteksizse ve otlamaya devam ediyorlarsa

hava sakin ve güzel demekti. Bu yüzden özellikle yazın

hayvanların davranıĢlarına bakılarak havanın nasıl olaca-

ğı tartıĢılırdı.

-KuĢlar kıĢ aylarında gündüz telaĢlı telaĢlı yem

arıyorlarsa akĢama kar yağacak demekti.

-Keçilerin kuyrukları yana yatmıĢsa yağmur ya-

ğacaktır.

-Horozların zamanından önce ötmeye baĢlaması,

tavukların tüneklerinden veya kümeslerinden kaçmaları,

telaĢlanmaları deprem habercisiydi. Ayrıca köpek uluma-

larının artması da bir iĢaretti.

“Gece yağar, gündüz diner, yıl düzgündür;

gündüz yağar, geçe diner, yıl bozgundur” sözü meĢ-

hurdur.

-Yüksek ağaçlar yapraklarını tepeden dökmeye

baĢlarlarsa o kıĢın erken geleceği, alttan dökerlerse kıĢın

geç geleceği tahmini yapılırdı.

YAĞMUR DUASI

Tarımla uğraĢan köylülerin en önemli isteklerinin

baĢında her mevsim yağıĢın düzenli olması gelirdi. Son-

bahar yağıĢlarından sonra tohum ekmeye baĢlanırdı. Kı-

Ģın ise çimlenen ekinlerin ayaz ve dona karĢı kar altında

kalarak güçlenmesi gerekiyordu. Ġlkbaharda ise baharlık

ekimler yapılacak, tütün tarlaları sürülecek, bostanlar

ekilecektir. Ayrıca boy atmaya baĢlayan ekinlerin bu

mevsimde büyümeleri için yağmura ihtiyaçları vardır.

Bazı yıllar kurak geçer. Böyle zamanlarda köylü

yağmur duasına çıkar. Yağmur duası tüm köylünün ka-

tıldığı önemli bir olaydır.

Page 144: Tüm yönleriyle yassıhüyük

144

Duaya çıkmadan önce ve duadan sonra tüm köy-

lünün topluca yiyeceği yemeğin malzemesi toplanır. Bu-

nun için önce imamın veya muhtarın öncülüğünde bir

komite kurulur. Bu komite yağmur duasının baĢarılı bir

Ģekilde gerçekleĢtirilmesi için bir takım çalıĢmalar yapar.

köydeki hayırseverler yemeklik yağ, tuz, Ģeker, fasulye,

bulgur gibi malzemelerin bir kısmını üstlenirler. Para

toplanarak kurbanlık hayvanlar satın alınır. Ekmeklik un

temin edilir. Kazanlar, tabaklar, kaĢıklar bulunur. AĢçılar

tutulur. Her Ģey hazır olduğunda dua için tespit edilen bir

cuma günü sabahtan itibaren aĢçılar Cumayanı‟ndaki

Kocapınar‟ın yanına ocaklarını yakıp kazanlarda yemek-

lerini piĢirmeye baĢlarlar. Kuru fasulye, et yemeği, Ģehri-

ye çorbası ve patates yemeği ana yemeklerdir. Bulgur

veya pirinç pilavı mutlaka piĢirilir. Yanına da irmik hel-

vası tatlı olarak verilir. Ġçecek olarak da Ģerbet hazırlanır.

Kılınan namazdan sonra avuç içleri yere dönük

olarak dua edilir. Bu duaya genç yaĢlı, büyük küçük her-

kes “amin” der. Yağmur duasından sonra bütün köylü

yağıĢ beklemeye baĢlar. Eğer kısa sürede yağmur yağarsa

duanın kabul edildiğine inanılır.

Yağmur duasının yapılacağı gün çocuklar bir bü-

yüğün arkasında tüm kasabayı dolaĢarak “Teknede ha-

mur, tarlada çamur, ver Allah‟ım ver, sicim gibi yağ-

mur.” diye bağırırlar.

AY VE GÜNEġ TUTULMASI

Ay veya güneĢ tutulması hem hayvanlar üzerinde

hem de insanlar üzerinde olumsuz etki yapardı. Köydeki

bütün hayvanlar bağırmaya, bağlı oldukları yerlerden

kurtularak açık alanlara kaçmaya çalıĢırlar; köpekler ulur,

tavuklar horozlar uçuĢur, ortalık toz duman olurdu. Yö-

Page 145: Tüm yönleriyle yassıhüyük

145

rede ay veya güneĢi peri kızlarının tuttuğuna inanılırdı.

Peri kızlarının ay ve güneĢi bırakmaları için tenekeler

çalınır, tüfekler atılır, gürültü yapılır, peri kızları korku-

tulmaya çalıĢılırdı. Bu sırada camiden sala verilir, yaĢlı-

lar dualar okurlardı. Çocuklar da korkuyla karıĢık merak-

la bu olayı izlerlerdi. Zamanla ay ve güneĢ tutulmasının

bilimsel nedeninin öğrenilmesine rağmen yakın zamana

kadar silah atma, teneke gibi ses çıkaran araçlara vurarak

gürültü çıkarma geleneği sürdürülmüĢtür.

HIDIR – ELLEZ

6 mayısı 7 mayısa bağlayan gece Hıdır-Ellez ge-

cesidir. Bu gece namaz kılınıp dua edilir. O yıl içinde

gerçekleĢmesi istenen dilekler dilenir. Gece yarısına doğ-

ru gerçekleĢmesi istenen dileğin bir modeli yapılarak

evin bahçesindeki çiçeklerin arasına bırakılır. Genç kızlar

bir mendile bağladıkları yüzüğü gül dalına asarak sevdik-

leriyle evlenmeyi dilerler. Sabahleyin de erkenden bu

yüzüğü alıp sandıklarına koyarlar ve dilekleri gerçekle-

Ģinceye kadar burada saklarlar.

Hıdır-Ellez daha ziyade kadınlar arasında yaygın-

dır. Genç kızlar, çocuğu olmayan gelinler, evlenemeyen-

ler, niĢanlısı, yavuklusu olanlar bu gece çeĢitli etkinlik-

lerde bulunurlar. Kadınlar kendi aralarında toplanarak

maniler okurlar.

Hızır; Ab-ı hayat içerek ölümsüzlüğe ulaĢmıĢ; özel-

likle de ilkbaharda insanların arasında dolaĢarak bolluk,

bereket ve sağlık dağıtan bir peygamberdir. Hızır aslında

bir doğasal durumu, baharla vücut bulan yaĢamın taze-

lenmesini imgeler. Hızır peygamberin kalbi temiz, Allah-

'a inanan insanlara yardım ettiğine; uğradığı köy ve kasa-

balara bolluk, bereket ve zenginlik verdiğine; dertlilere

Page 146: Tüm yönleriyle yassıhüyük

146

derman, hastalara Ģifa dağıttığını inanılırdı. Ayrıca bitki-

lerin yeĢermesini, hayvanların üremesini, insanların kuv-

vetlenmesini sağlardı. Ġnsanların Ģanslarının açılmasına

yardım ederdi.

Hıdrellez Bayramı 5 mayıs gecesi kutlanır.

Hıdrellez gecesi Hızır‟ın uğradığı evlere, dokunduğu

Ģeylere bereket vereceğine inanıldığından yiyecek kapla-

rının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakı-

lırdı.

SELAMLAġMA

Toplumsal yakınlaĢmanın en önemli ifade tarzla-

rından birisi de selamlaĢmadır. SelamlaĢma kiĢileri bir

birlerine yaklaĢtırdığı gibi gönül bağlarının da güçlenme-

sini sağlar. Ayrıca dinî bir gelenektir de.

Erkek olsun kadın olsun insanımız yolda gördük-

leri kiĢilere mutlaka selam verir. Kadınların selamı daha

çok “laf atma” Ģeklinde gerçekleĢir. “Laf atma” yolda

karĢılaĢılan kadının yaĢına göre değiĢir. “Ebe nere

gidiyon?”, “Gızla nassınız?”, “Tale mi gidibanız?”, “Nire

böle?” gibi cümlelerdir. Ayrıca gençler yaĢlılara, küçük-

ler büyüklere, kızlar kadınlara o andaki duruma göre “laf

atarlar”. “Oturubbe misiniz?” “Gole gelsin”. “Bereketli

ossun.”, Allah guvat vesin”gibi. “Laf” atılan da uygun

bir cevap verir. Selam hiçbir zaman karĢılıksız kalmaz.

Atılan lafa, verilen selama karĢılık vermeyen ayıplanır,

kınanır. Selam vermeden geçip gidenin arkasından da

“Adam olmuĢ da burnu böyümüĢ.” “Allah‟ın selamını

bilem almeyo.”, “Ne edcen zamene çocuğu!” gibi cümle-

ler söylenir. Selam vermeyenin anasına, babasına veya

yakınlarını yaptığı kabalık mutlaka iletilir, duyurulur.

Page 147: Tüm yönleriyle yassıhüyük

147

Erkekler ise karĢılaĢtıklarında “selamın aleyküm”

“aleyküm selam” gibi dinî içerikli selam verirler. Ayakta

olan oturana, genç yaĢlıya, binekli olan yayaya, yoldan

geçen çalıĢmakta olana selam verir. Dinî içerikli selam

vermeyenler de kadınların yaptığı gibi “laf” atmayla da

selam verebilirler.

Selam verilirken el cepteyse çıkarılır, ağızda siga-

ra varsa ele alınır, oturan edeple toplanır, selam saygıyla

alınır.

Kahveye giden yanına oturmak istediği kiĢinin

yanına gelince selam verir. Diğeri bu selamı alır. Otur-

ması için buyur eder. Oturduğu anda “merhaba” der. Di-

ğeri de aynı Ģekilde cevap verir. Yanına oturulan kahve-

ciyi çağırarak çay, kahve gibi içecek ikram eder. Yanına

oturulan çay kahve ikramı için kahveciyi çağırmazsa ka-

balık etmiĢ sayılır. Bir daha kimse yanına oturmaz. O

geldiğinde de kendisine aynı Ģekilde davranılır.

Bu yüzden kahveye çıkan bir kiĢi kimin yanına

oturursa otursun ona mutlaka bir Ģeyler ikram edilir. Ka-

sabanın erkekleri bu konuda çok duyarlıdır. Eli açıktır.

yanına geleni mutlaka onurlandırır.

Bir iĢte çalıĢanı gören, onun yanından geçerek

“Allah kuvvet versin.” der. ÇalıĢan da selam verenin yü-

züne bakarak “Allah razı olsun.” diye cevap verir.

Selam vermeyenlere “izansız”, “selamsız” gibi

sözler yakıĢtırılır. “Selam Allah‟ın kelamıdır. “Selamün

aleyküm” diyenin selamı alınmazsa kendisi yüksek sesle

“ve aleyküm selam” diyerek kendi selamını kendisi alır.

Selamını almayanlara da öfkeyle “Selam, Allah‟ın kela-

mı!” diyerek azarlar.

Page 148: Tüm yönleriyle yassıhüyük

148

Kasabamız insanının toplumsal iliĢkileri samimi

ve candandır. YardımlaĢma ve karĢılıklı insanî iliĢkiler

günümüz koĢullarında hâlen devam etmektedir.

AteĢ isteme: Eskiden evlerde zorunlu haller dı-

Ģında kibrit pek kullanılmazdı. Çünkü hem pahalı hem

de her zaman bulunmayan çakmak daha çok erkeklerin

sigara içmek için kullandıkları bir araçtı. Bazı evlerde

kavlı çakmak da bulunurdu. Kadınlarda kibrit “ispirte”,

çakmak gibi araçlar bulunmazdı. Bu yüzden evde ateĢ

yakmak için her zaman ocaktaki külün içine bir köz sak-

lanırdı. Bu köz söndüğünde bir parça bez alınarak konu

komĢudan ateĢ istemeye gidilirdi. KomĢunun ocağından

alınan irice bir köz bezin içine konur ve sönmemesi için

zaman zaman üflenerek hemen eve getirilirdi. Evde de bu

köz bir tutam samanın arasına konup dakikalarca bu köz

üflenerek ateĢ yakılırdı. Misafirliğe gelip de acele gitme-

ye kalkana “AteĢ almeye mi geldin?” denirdi.

Ġmece: Köydeki bütün ailelerin katıldığı ortak

çalıĢmalara imece denir. Yol yapımı, su getirilmesi, so-

kaklara kaldırım yapılması, kum dökülmesi, gibi köyün

önemli iĢleri el birliği ile yapılırdı. Ġmece köy muhtarlı-

ğınca düzenlenirdi ve zorunlu bir çalıĢmaydı. Herkes ya

bedenen katılır veya bir kiĢinin yevmiyesi kadar para

verirdi.

Yine yakın akraba arasında sık sık imece yapıla-

rak iĢlerin birlikte ve kısa sürede bitirilmesi hedeflenirdi:

tütün dikme, ekin yolma (biçme), harman savurma, ker-

piç kesme gibi.

Arkasından su dökme: Evinden uzun süre ayrı-

lıp baĢka yerlere gidenlerin arkasından bir tas su dökülür.

Bu su gidenin yolunun açık olmasını, sağ salim evine

Page 149: Tüm yönleriyle yassıhüyük

149

dönüp gelmesini istemektir. Su kutsaldır. Su sevilenlerin

arkasından dökülürdü.

ĠSĠMLERLE ĠLGĠLĠ ADETLER VE ĠNANIġLAR

Kasaba halkı, çocuklarına kendi inanç ve kültürle-

rine uygun bir ismi verirler. Bu gelenek yüz yıllardır aynı

titizlikle devam etmektedir. Ad vermede peygamberle-

rin, evliyaların, dini büyüklerin isimleri baĢta olmak üze-

re; atalarımızın, tarihi Ģahsiyetlerin isimleri verilir. Bazen

bir isim aynı anda bir çok kiĢiye de verilebilmektedir.

Soy adının olmadığı zamanlarda benzer isimlerin çoklu-

ğu bir takım karıĢıklıklara neden olmaktaydı. Bu gibi

durumlarda kiĢilere bir de lakap takılır, böylece karıĢık-

lıklar önlenmeye çalıĢılırdı.

Kasabada 1970‟li yıllara kadar ağırlıklı olarak

verilen isimler Ģöyledir:

Erkek isimleri

Mehmet (Memet), Mehmet Ali (Memetalı), Mus-

tafa (Mısdıva), Mustafa Ali (Mısdıvali), Ali (Alı), Ahmet

(Amad), Ahmet Ali (Amadalı), Muhammed , Ġsmail (Ġm-

sel), Bekir, Hasan, Hasan Ali, Halil (Halıl), Ömer (Oma),

Ġsmail (Ġsmel), Ramazan (Irmızan), Mevlüt (Melit), Bay-

ram, Süleyman (Süleman), Osman, Bilâl, Kamil, gibi…

Kadın isimleri

Fatma (Hatma), Fatmaana (Fatmına), AyĢe (AĢa),

AyĢe Ana (AĢana), Hacer, Hatice (Hatca), Zeynep

Page 150: Tüm yönleriyle yassıhüyük

150

(Zenep), Emine (Ġmine), Elif, Huriye (Hörü), Halime

(Helime), Havva, Raziye (Iraz), Güllü, Cemile, Cennet,

Melahat, Meryem (Merem) Aynur, Mürevvet, Ümmü,

Ümmühün, Melehat gibi..

Doğan çocuklara öncelikle babanın babasının ve-

ya annesinin ismi verilir. Kız tarafının yakınlarının isim-

leri verilmez. Verilecekse ancak birinci çocuktan sonra

doğanlara verilir.

Ailede ölenlerin isimleri, ilk doğan çocuğa mutla-

ka verilir.Ölenin adının yaĢatılması önemlidir.

1980‟li yıllardan sonra çocukların anne ve babaları gele-

nekler dıĢına çıkarak çocuklarına isim vermede daha ba-

ğımsız davranmaya baĢlamıĢlardır. Bunun sonucu ünlü

sanatçıların, siyaset adamlarının, sevilen devlet memurla-

rının, babanın siyasi görüĢünün önemli kiĢilerinin isimle-

ri verilmeye baĢlanmıĢtır. Ayrıca moda olan isimler hızla

yaygınlaĢmıĢtır.

“Adı batasıca” sevilmeyenlere söylenen bir söz-

dür. Büyükler kendi adlarını taĢıyan torunlarını daha çok

severler.

YEMĠN ETME

Yemin bir kiĢinin herhangi bir konuda doğru

söylediğinin en önemli göstergesidir. Bu yüzden yöre-

mizde “vara, yoğa” yemin edilmez. Sık sık yemin eden

kimselerin de inandırıcılığı kaybolur ve toplum içinde

itibarı kalmaz. Ġki kiĢi arasındaki anlaĢmazlıklarda, tanık-

lıklarda, doğruluğu ısrar edilen hallerde sıklıkla yemine

baĢ vurulur. En çok edilen yemin “valla, billa” dır. “Al-

lah belamı versin!”, “Allah canımı alsın!”, “Doğru değil-

se evime varamayayım.”, “kitaba el basarım.”, “Ölümü

gör!”, “Anam avradım olsun!”, “Evlatlarımın ölüsünü

Page 151: Tüm yönleriyle yassıhüyük

151

öpeyim!” yemini pekiĢtiren sözlerdir. En büyük yemin

“Kur‟ana el basma”dır. Yemin edenin sözüne inanılır.

Eğer yemin edenin sözüne inanılmazsa “Kur‟an-ı Ke-

rim‟e” el bastırılır.

Yemin Ģereftir. Yalan yere yemin edenlerin Ģere-

fini, onurunu kaybettiğine inanılır. Yalan yere yemin

edenler cehennemde yanacaktır. Allah katında en ağır

ceza ile cezalandırılacaktır.

Özellikle dedikodularda, bir olayın doğruluğunun

yeminle inanılmamasında “yüzleĢtirme” yapılır. YüzleĢ-

tirmede iki kiĢiyi bir araya getirerek kimin doğru söyle-

diği ortaya çıkarılmaya çalıĢılır. “Getir yüz edelim.”,

Yalanım varsa yüz edelim.”, “Bak yalan söyleme,

yüzleĢtiririm sonra!” gibi sözler sıklıkla kullanılır.

Yemin eden kiĢi doğru yere yemin etmemiĢse

büyük günaha girdiği var sayılır. Yalan söylemenin

cezaağırdır. Yalan söyleyenin kırk gün namaz kılıp sada-

ka dağıtması gerekir. Bunun için önce imama veya dinî

bilgisinin yüksek olduğuna inanılan kiĢiye baĢvurulur ve

yeminin kefareti öğrenilir.

Bazı durumlarda yalan söylenmesi gerekmektedir.

Bunlar masum yalanlardır: Karı kocanın arasının açılma-

sı ihtimalini önleme, birisinin diğerini öldürme ihtimalini

ortadan kaldırma, düĢmanlığı giderme gibi. Çocukları

kandırmak, sakinleĢtirmek veya susturmak için söylenen

yalannlara da çocuk kandırmaca denir. Bunlar yalandan

sayılmaz. “vara yoğa yemin etme” doğru değildir. Bu

gibi insanlar pek sevilmez. “Bi de utanmadan yalan

söyleyo!” bilinen bir doğrunun baĢkası tarafından farklı

söylenmesidir. “Ġnanmak imandandır. Ġstersen inan-

ma.”, “Yeminin çarpar ha!” önemli cümlelerdir.

Page 152: Tüm yönleriyle yassıhüyük

152

Bir de yalana benzeyen “insan kandırma” olayı

vardır. Ġnsan kandırma sözle, eylemle veya davranıĢla da

olur. Ġnsanları kandırmak günahtır. Sık sık yalan söyle-

yen veya insanları kandıranlar pek sevilmez. Bunlar her-

kes tarafından dıĢlanır. Bunlara “münafık” denir. Müna-

fık hiç kimse tarafından sevilmeyen insan demektir.

Bir de “vebal alma” vardır. Bir baĢkasının yap-

madıklarını, söylemediklerini yapmıĢ ve söylemiĢ gibi

gösterme, karalamadır. Ayrıca ona inanmama halinde de

kullanılır. “Vobal alma, taĢ kesilirsin.” “Vobalını alma

taĢ olursun.” Vebal aynı zamanda baĢkasının günahını

almak anlamına da gelir.

“Zemir etme” bir baĢkası hakkında ileri geri ko-

nuĢma, yalan Ģeyler söyleme veya aslı olmayan dedikodu

üretme demektir. Hakkında dedikodu eden, yalan yanlıĢ

Ģeyler söyleyen veya o kiĢiyi karalayanlar o kiĢinin

zemirini etmiĢ olurlar.

TELLAL ÇAĞIRMA (TELLAL ÜNLETME)

1970‟lere kadar köyde köy halkına duyurulması

gerekenler tellal çağırttırılarak (tellal ünnettirilerek)

duyurulurdu. Sesi gür olan, genellikle köy bekçisi bu iĢi

yapardı. Köy meydanındaki dikili taĢ “meyit taĢı” bu iĢ

için kullanılırdı. Tellal bu taĢa çıkarak duyuruyu bağıra-

rak okurdu. “Ey ahali, duyduk duymadık demen! Mutarın

emridir. Yarın imece vadır. Her evden bi giĢi yarın

sabahınan halk gavesinin önüne gelcek. Gazmasını küre-

ni getircek. Çalı yolu tamir edilcek. Gatılmecekle

mıhtarı görüp beĢ pangınot vecek. Duyduk duymadık

Page 153: Tüm yönleriyle yassıhüyük

153

demen!” Tellal çoğunlukla resmi iĢler için çağırttırılırdı.

Tellal bazen de davul çalarak, bütün köyün sokaklarını

dolaĢarak bir ilanı duyururdu. Tellal köyün sokaklarını

gezerken çocuklar da peĢinden koĢarlar ve ilanı tekrar

ederlerdi. Tellalın bir baĢka iĢi de peĢinden koĢan ve bağ-

rıĢan çocukları kovalamaktır. Çünkü tellal iĢini ciddiyet-

le yapmaya çalıĢır. Tellalın yaptığı iĢ beğenilmezse “Gır

Ġbram‟ın eĢĢe gibi anırıyo!” diye alay edilirdi.

Tellal herkesin duyduğundan emin olmak için bü-

tün köyü birkaç kez dolaĢırdı.

1970‟lerden sonra tellal ünletme kalkmıĢ, yerini

caminin hoparlörü almıĢ, duyurular buradan anons edil-

meye baĢlanmıĢtır.

Halk kahvesinde bir de ilan panosu vardı. Bu pa-

noya evleneceklerin “askıları”, askerlikle ilgili listeler,

resmi dairelerden gelen çeĢitli duyurular asılırdı. Tarla

veya mal satmak isteyenler de bu panoya ilan asarlardı.

BÜYÜĞE SAYGI

Kasabada evin reisi babadır. Baba evi yönetir. Ai-

leyi ilgilendiren kararları alır. Anne ise evde ikinci kiĢi-

dir. Çoğu kez evin erkeğini etkiler. EĢinin sözünü dinle-

yen erkeklere “garı gılıklı, garısı ne dese onu yapa,

gılıbık” gibi yakıĢtırmalarla alay edilir. Oğluna söz geçi-

remeyen kaynanalar “Benim oğlan garı ağzına bakıyo!”

diye yakınırlar. Hele iyice kızdıklarında “ġapkesini

atıvesinde dasdar örtsün. ” diye söylenirler.

Page 154: Tüm yönleriyle yassıhüyük

154

Yöremizde ananın ayrı bir yeri vardır. Her çocuk

anasını sever ve sayar. “Ana hakkı ödenmez”, “Cennet

anaların ayağı altındadır.”, “Ağlarsa anam ağlar, gerisi

yalan ağlar.” anayla ilgili güzel sözlerdir. “Benim anam

ağlayacağına senin anan ağlasın!” genellikle kavgada,

dövüĢte veya çıkar anlaĢmazlığında söylenen sözdür.

Sevilmeyen, haĢarı, kaba ve iĢe yaramazlar da “dul garı

çocuğu” denilerek küçümsenirdi. Ana kutsaldır. Ölen

kiĢi mezara gömülürken anasının adıyla gömülür. “Ana-

nın ilenci de, duası da geçer.”

Dinî bayramlarda önce yaĢlı olan ananın, babanın

eli öpülür. Dede ve ninenin evi ayrıysa önce onların evi-

ne gidilir ve bayramlaĢılır.

Anaya babaya karĢı gelinmez. Kalpleri kırılmaz.

Baba kahvede ise oğlu kesinlikle o kahvede oturmaz.

Eğer oğlu kahvede ise baba kahveye gelince hemen oğ-

luna çevredekilerce babasının geldiği söylenir. Oğul oyun

oynuyorsa oyunu bırakır. Sigara içiyorsa sigarasını sön-

dürür. Sonra da bir bahane ile kahveden ayrılır. Kasabada

eskiden beri iki kahve vardır. Babalar ve oğullar ayrı

kahvelere giderler. Babasının bulunduğu kahvede oturan,

oyun oynayan, sigara içen oğullar ayıplanır; kınanırdı. Bu

gibiler hem hayırsız evlat hem de izansız evlattır. Oğullar

babalarının yanında küfür etmezler.

Page 155: Tüm yönleriyle yassıhüyük

155

Evde oğullar babanın yanında bağdaĢ kurarak

oturmazlar. Sofrada önce baba yemeğe baĢlar. 1960‟lı

yılların sonuna kadar evlerin çoğunda soba bulunmazdı.

Sobalı evlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdı.

Odanın bir duvarında “ocak” bulunurdu. Ocağın iki kena-

rına “bucak” denirdi. Baba her zaman ocağın sağ tarafın-

daki bucağa otururdu. Evde dede varsa sağ bucak dede-

nindi. Babanın “bucak döĢeği” her zaman temiz ve kabar-

tılmıĢ bir Ģekilde hazır tutulurdu. “Ocağın” sol tarafı ise

ananın veya ninenindi. Çocuklar genellikle ortada oturur-

lardı..

Ailenin bütün parası babanın tasarrufunda bulu-

nur, baba zaman zaman çocuklarına harçlık verirdi.

Evlenen erkek çocukların yeni ev açarak taĢınma-

sı istenmez. Tüm aile bir evde oturmayı arzular. Bu yüz-

den 1960‟lara kadar aileler çok kalabalık olur ve aynı

avlu içindeki evlerde yaĢarlardı. Evlenen erkek çocuğa

hemen aynı avlu içinde bir oda ilave edilirdi. Evin her

odasında bir aile otururdu. 1960‟lardan sonra çekirdek

aile tipi yaygınlaĢmaya baĢladı. Ailesiyle oturan evli çift

sayısı hızla azaldı. Bu yüzden kasabada yeni ev sayısı

artarken eski evlerin çocuğunda yaĢlı kadınlar veya er-

kekler kaldı. ġu anda eski evlerin çoğunda yaĢlı kadınlar

oturmaktadır.

Page 156: Tüm yönleriyle yassıhüyük

156

Kasabanın gelin kaynana kavgası meĢhurdur.

Kaynanalar evin tek hakimi olmak isterler. Gelinler de

kendi evlerinin sahibi olmayı arzularlar. Sonuçta çatıĢma

çıkar ve çoğunlukla kaybeden kaynana olur. Oğul ya yeni

ev yaparak veya baĢka bir yere taĢınarak evden ayrılır.

1970‟lerden sonra kasabada okuyup devlet memuru olan

kiĢi sayısı hızla arttığı için kasaba dıĢından evlenmeler de

arttı. Bu yüzden bir kısım gençler baĢka köy, kasaba ve

Ģehirlere yerleĢtiler. Bunların kasabadan ayrılmasıyla

kasabanın nüfusu azalmaya baĢladı. “Yabandan alma

düveyi, uyduru gide boğeyi!” bu konudaki en güzel

sözdür.

MĠSAFĠRLĠK

“Gelmek iradeylen, gitmek müsadeylen.”, “Misa-

fir nasibiyle gelir.”, “Yecek ekme, içcek suyu vamıĢ.”,

“Hekes nasibiyle geli.” sözleri misafirler için söylenmiĢ-

tir. Misafirlik toplumsal kaynaĢmanın sağlandığı, iletiĢi-

min ve etkileĢimin geliĢtirildiği, bilginin paylaĢıldığı

önemli sosyal bir etkinliktir. Bağ, bahçe, tarla iĢlerinin

bittiği; mahsulün ambara konduğu, kasaba halkının evle-

rine çekildiği kıĢ aylarında insanımızın yapacak iĢleri

azalır. KıĢın gezmeleri meĢhurdur. Gündüz ev iĢleriyle

uğraĢan insanımız geceleyin konu komĢuya, hısım akra-

baya “oturmaya” gider. “Oturmaya gitmek” misafirliğe

gitmek demektir. Genellikle ev gezmelerine ve oturmaya

kadınlar gider. Erkekler her akĢam kahveye çıkarlar. Ba-

Page 157: Tüm yönleriyle yassıhüyük

157

zen erkeklerin de misafirliğe gitmesi gerekebilir. Birlikte

gidilecek yerler genellikle akrabalar veya aile büyükleri-

dir. AkĢam namazından önce misafir gidilecek eve bir

çocukla haber gönderilir. Misafirliğe erkekler de gide-

cekse haber mutlaka gönderilir. Kadınlar çoğunlukla ha-

ber vermeden, kim evde varsa diye yola çıkıp evde bul-

dukları ailelere misafirliğe giderler.

Erkekler ev gezmesini sevmezler ve çoğunlukla

kahveye giderler. Kasabada eskiden iki kahve vardı. Bun-

lardan birisi halk kahvesiydi. Bu kahveye daha çok yaĢ-

lılar ve hatırı sayılı kimseler giderlerdi. Gençler

“gocubakkal”ın yanındaki kahveye giderlerdi. Daha son-

ra siyasi yönden kahveler ayrılmaya baĢladı. Sağcıların

kahvehanesi, solcuların kahvehanesi Ģekline dönüĢtü.

Misafirlikte sohbet edilir, dedikodu yapılır; dert-

ler, tasalar, sevinçler paylaĢılır ve bazı sorunlara çare

aranırdı. Nineler masal anlatırlar, genç kızlar maniler

okurlardı. Kadınlar yatsı namazından sonra izin isteye-

rek, erkekler kahveden gelmeden kalkarlardı. Ġzin; “Va-

kit geç oldu, biz gidem gari!”, “Vakit emme de geçmiĢ

ha, hinci adamla geli, bize müsaade!” Ģeklindeki sözlerle

istenirdi. Ev sahibi de “aceleniz ne? Daha vakit erken.”,

“Gelmek iradeylen, gitmek müsadeylen!”, “Acık da otu-

run. Da vakit erken.” diyerek karĢılık verirdi. Misafirler

ev sahibinin ısrarı üzerine biraz daha oturduktan sonra ev

sahibini öven güzel sözler söyleyerek ayağa kalkarlardı.

Page 158: Tüm yönleriyle yassıhüyük

158

Misafirlikten erkenden ayrılana “AteĢ almeye mi gel-

din?” diye sitem edilirdi. Misafirin gitmek için hızlıca

ayağa kalkanına da “Zengin kalkıĢı kalkıvedi!” denirdi.

Misafir sevilsin veya sevilmesin mutlaka nezaket sözleri

ile karĢılanıp, nezaket sözleriyle uğurlanırdı.

Misafirlikte lokum, gül suyu, Ģerbet, çay, kahve,

ayran gibi yiyecek ve içecekler ikram edilir. Çay daha

ziyade Ballık Dağı‟ndan toplanan doğal dağ çayıdır. Ço-

ğu evde çaydanlık ve çay bardağı bulunmadığından pek

çay içilmezdi. Ayran, pekmez Ģerbeti ise cam kupalarda

ikram edilirdi. Çocuklar en çok hâli vakti yerinde olan

ailelere misafirliğe gitmek isterlerdi. Bu evlerde mutlaka

bisküvi, meyve, nohut veya leblebi ikram edilir; fındık,

fıstık yenirdi. Ayrıca her misafir geldiğinde mısır patlatı-

lır, “gavırga” kavrulur ve ikram edilirdi. Misafirlerin

ayakkabıları evin kızı veya kadını tarafından misafir ev-

den ayrılmadan önce çevrilir, ayakkabıların arkası kapıya

gelecek Ģekilde düzeltilir ve sıraya konurdu. Eğer misafi-

rin ayakkabısı çevrilmemiĢse bu misafire karĢı ağır bir

kusurdur. Ayıptır. “Bir daha gelme!” demektir.

Yemek zamanı gelen misafir mutlaka sofraya bu-

yur edilir. Misafir “Ganım tok!” dese bile zorla sofraya

oturtulur ve yemek yedirilir. “Yemek zamanı gelen ya

soğan yer ya da söven!” denirdi. Misafir aç veya tok mut-

laka sofraya oturur, “sofra hatırına “ birkaç lokma almak

zorunda kalırdı.

Page 159: Tüm yönleriyle yassıhüyük

159

Sık sık gelen misafire “Aydı gelen doğan gibi,

her gün gelen söven gibi!” denerek sık geldiği hatırlatı-

lırdı.

Söven: Bilek kalınlığında, birkaç metre uzunlu-

ğunda, kurutulmuĢ ağaç dalından yapılmıĢ sopa.

BAĞ VE BOSTAN BEKLEME

Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte nineler ve

dedeler bağlara ve bostanlara göçerlerdi. Buna bağ bek-

lemek, bostan beklemek denirdi. Bağ veya bostanlara

dadanacak hırsızlara kaĢı yapıldığı söylenen bu bekleme

iĢinin aslında yaĢlıların köyün sıcağından kaçması oldu-

ğunun herkes bilirdi. Bizim Ayaz yolu mevkiinde bir

dönüm bağımız, bağın hemen birkaç dönüm uzağında bir

kısmına bostan ektiğimiz bir tarlamız vardı. Bu tarla

(Kürt) Aziz Dede‟nin bağının hemen bitiĢiğindeydi. Ha-

ziranın baĢında bağın bir kenarına üzerinde çalı çırpı ve

kuru otların da bulunduğu çul çuval karıĢımı çadır kuru-

lur, çadırın önüne de bir çardak yapılırdı. Ayaz yolunun

bu kesiminde bir de Yüreğil yolu vardı. Bu alan bağlarla

kaplıydı. YaklaĢık on on beĢ bağda çadır ve çardak olur-

du. Aziz Dede ile Ali Kayalar‟ın bağındaki çadırlar yaz

kıĢ kalırdı.

Bağların arasında iki tane kuyu vardı. Su ihtiyacı

bu kuyulardan karĢılanırdı. Bazen de köyden testilerle su

getirilirdi. YaĢlılar bütün yazı buralarda geçirirlerdi. Bir-

kaç güne bir eĢekle nineme ekmek ve yiyecek götürür;

dönerken de üzüm, kelek, kavun karpuz getirirdim. Bağ-

larda erik, armut, elma gibi meyve ağaçları da vardı. Bu

ağaçların olgun meyveleri de toplanarak eve getirilirdi.

Page 160: Tüm yönleriyle yassıhüyük

160

Bağ ve bostanlarda geceleri renkli geçerdi. YaĢlı-

lar her gün birisinin çardağının yanında yanan ateĢin etra-

fında toplanırlardı. Çocuklar saklambaç oynarlar; yaĢlıla-

rın anlattıkları anıları, masalları dinlerlerdi. Bazen kadın-

lar bir çardakta, erkekler bir çardakta toplanıp türküler de

söylenirdi.

Bağdaki meyve ağaçlarından toplanan meyveler

ince dilimler halinde kesildikten sonra güneĢte kurutu-

lurdu. Buna “kak” denirdi. Bağın veya bostanın bir kena-

rında soğan, sarımsak, bamya, börülce, domates yetiĢtiri-

lirdi. Bunlar taze olarak yendiği gibi kurutularak kıĢa

saklanırdı.

Bostanda kavun karpuzun yanı sıra susuz doma-

tes, bamya, börülce, kenevir, ay çiçeği (gün aĢığı) da eki-

lirdi. Her bostan tarlasının kenarına bal kabağı dikilir,

bostan bozumunda kağnılarla kabak eve getirilir, kıĢ bo-

yunca hem insanlar hem de hayvanlar bunları yerdi.

Köyün bağları Ayaz yolu ile Seke (Höyük) çevre-

sindeydi. Bostanlar da genellikle buralarda bulunurdu.

Haziran ayının sonuna doğru bazen Çam yolu,

Ardıç yolu, Uzundere ile Kocadağ‟daki armut ağaçları da

beklenirdi. Çünkü buralardaki armutlar “Kızılhisar armu-

du” denilen kendine özgü tadı ve hoĢ bir kokusu olan

özel armutlardı. OlgunlaĢmaya baĢlamalarıyla birlikte en

çok on gün içinde dalından kendiliğinden düĢerdi. Bu

yüzden kısa sürede toplanması gerekirdi. Bu armutlar

pazarda iyi para ettiğinden komĢu köylerden hırsızlığa

gelenler olurdu. Bu yüzden ağacı çok olanlar armut bek-

lemek için dağa çıkarlardı. Bazen çobanlar bu armutları

silkerek hayvanlarına yedirirler ve köylüyü zarara uğra-

tırlardı.

Page 161: Tüm yönleriyle yassıhüyük

161

ÇOCUK OYUNLARI

Çocuk oyunları, çocukların vazgeçilmez eğlence-

lerini oluĢturur. Günümüzde oyun araçlarının değiĢmesi

ve oyuncak sanayinin geliĢmesi sonucu çocuk oyunları-

nın içeriği de Ģekli de değiĢmiĢtir.

Oyunlarda ebe, eĢ seçimi ve oyuna ilk kimin baĢ-

layacağı; sayıĢmayla, yazı tura atmayla, kurayla, elde taĢ

saklamayla, kiremidin bir tarafını ıslatarak yaĢ-kuru

deyip havaya atmayla tespit edilir. Oyunlarda kullanılan

oyuncaklar çoğunlukla ip, top, çomak, yapma bez, kire-

mit, aĢık, topaç, tülbent, yüzük, çember, makara, mendil,

gazoz kapağı ve çelik çomaktır.

Çocuk oyunları; saklambaç (sobe), yakan top, kö-

rebe, beĢ taĢ, istop, evcilik, seksek, ağaç kapmaca, bilya,

ip atlama, uçurtma, yağ satarım bal satarım, çelik çomak,

mendil kapmaca, dokuz kiremit, silahçılık (askercilik),

uzun eĢek, birdirbir, gazoz kapağı, eĢek çöktü, köĢe

kapmaca, aç kapıyı bezirgan baĢı, çizgi oyunu, isim-

Ģehir-hayvan, tavĢan kaç tazı tut, hırsız kim?, üç taĢ,

beĢ taĢ, bilye gibi oyunlardır.

Çocuk oyunları kız ve erkek olmak üzere ikiye

ayrılır. Kız oyunları evciliğe dayanan güç ve kuvvet ge-

rektirmeyen oyunlardır. Anneleri kızların oyun oynama-

sını pek istenmezlerdi. Çünkü onların ev iĢlerinde yar-

Page 162: Tüm yönleriyle yassıhüyük

162

dımcı olmalarını, küçük kardeĢlerine bakmalarını ister-

lerdi.

Aileler 1960‟lı yıllara kadar kız çocuklarını okula

pek göndermezlerdi. Bunun en önemli nedenlerinden

birisi de kızın evde annesine yardımcı olmasıydı. YetiĢ-

miĢ bir kız çocuğu evin tüm iĢlerinde en önemli yardım-

cıydı. Kız çocuk küçük yaĢtan itibaren çeyiz de hazırla-

mak zorundaydı. Bu yüzden oyuna pek vakti kalmıyordu.

Kasabada dinsel yönden tutucu aile sayısı sınırlıdır.

Erkek çocuklar yaz kıĢ sokaklarda olurdu. KuĢ

avlamak en önemli eğlenceleri arasındaydı. Eli sapan

tutacak yaĢa gelen her çocuğun en az iki sapanı olurdu.

Bunlardan biri normal diğeri çatal sapandı.

Her çocuk kendi oyuncağını kendisi yapardı.

Oyuncak yapmayı ya dedelerinden ya da kendilerinden

birkaç yaĢ büyük ağabeylerinden (“aga”larından) öğrenir-

lerdi.

Çocukların en çok oyun oynadıkları yerler, evle-

rin avluları, misafir odalarının önleri, okulun bahçesi,

Cumayanı, Çayırbağları, Koca meĢenin yanı, harman

yeri ve mahalle aralarındaki açık alanlardı.

ÇOCUKLARIN YAPTIKLARI OYUNCAKLAR

Tel çember: Kalın tel bir pense yardımıyla çapı

30-40 cm arasında kıvrılır. Sonra iki ucu birleĢtirilerek

sıkılır ve çember teker haline getirilir. Daha sonra da bir

metre kadar uzunluğunda yine telden çemberi çevirme

dümeni yapılır. Bu dümenin ucunda „U‟ Ģeklinde bir bö-

lüm vardır. Çember bu bölüme takılarak itilir ve hareket

ettirilir.

Tel tekerlekli araba: Kalın “gırmandalı” telinden

bir metre kadar alınır. Önce bir kenarından kıvrılarak

Page 163: Tüm yönleriyle yassıhüyük

163

birinci teker, sonra tekerin ortasına kadar gelen ve teke-

rin yarı çapı kadar kıvrım bırakılır. Bu kıvrımdan bir

karıĢ kadar ara bırakılarak telin diğer kısmından da aynı

büyüklükte ikinci teker yapılır. Direksiyon olarak da is-

tenilen uzunlukta tel veya bir ucu çatallı değnek alınır.

Bu tekerlekler çevrilerek sürülür.

Çatal sapan: Önce „Y‟ Ģeklinde ve en az 15 cm

boyunda sağlam bir dal parçası bulunur. Çatalların ucu

lastiklerin bağlanması için yontulur. Sonra deriden 3 cm

eninde 10 cm boyunda sapanın “sapan yuluğu” hazırla-

nır. Bu sapan yuluğun iki ucuna lastikler bağlanır. Lastik-

lerin diğer ucu da ağacının iki çatalına bağlanır. Ayarı

yapıldıktan sonra kullanıma hazırdır. KuĢ avlanabilir.

Deve katarı: Karpuz kabuklarının iple arka arka-

ya bağlanmasıyla elde edilen bir oyuncaktır. Genellikle

toprak veya küçük taĢlar taĢınır. Küçük çocukların yazın

harman yerinde, bağda bostanda veya evlerin avlularında

oynadıkları eğlenceli bir oyundur. Yalnız bunun için ön-

ce bir karpuzun kesilip yenmesini beklemek gerekmekte-

dir. Ayrıca karpuz kabukları güneĢin en sıcak olduğu

zamanlarda baĢa giyilen Ģapka da olur.

Kıl top: Özellikle inek, öküz veya eĢeklerin kılla-

rından yapılır. Kıl top yapacak çocuğun birkaç hafta sa-

bırla hayvanları kaĢağıyla tımar etmesi gerekir. En iyi kıl

top inek ve öküzlerin kıllarından elde edilir. Yeterince

kıl toplandıktan sonra ıslatılır ve iki elin arasında sıkıĢtı-

rılarak top Ģeklinde yuvarlanmaya baĢlanır. Bu iĢlem to-

pun büyüklüğüne göre birkaç gün sürer. Sonunda asla

patlamayan bir top elde edilir.

Düdük: Düdük yapımına en uygun ağaç söğüttür.

Uygun bir söğüt dalı bulunur. Bir ucundan 4 cm kadar

uzunlukta bir parçanın kabuğu çizilir ve bu kabuk yavaĢ

Page 164: Tüm yönleriyle yassıhüyük

164

yavaĢ yerinden oynatılır ve tam oynayınca sesin çıkacağı

yer çevrilerek çıkarılır. Daha sonra da gerekli oyma iĢleri

yapılır. Kabuk yerine takılarak öttürülür.

Köy çocuklarının her zaman düdüğü olurdu. Dü-

dük öttürmek en önemli eğlencelerden birisiydi.

Tahta araba: Önce kalın bir ağaç kütüğünden

dört teker kesilir. Sonra da tahtadan bir araba yapılarak

bu tekerler kenarlarına monte edilir. Ġple çekilerek oyna-

nır.

Cambaz: Bir buçuk, iki metre boyunda iki tane

sopa bulunur. Daha sonra da bu sopaların yarım metre

kadar ki yüksekliğine ayaklık çakılır. Bu ayaklıkların

üzerine çıkılarak sopalarla birlikte yürünür.

Gıdırgeç: Yere yarım metre ile bir metre arasında

sağlam ve kalın dayanıklı bir dilme veya ağaç dalı çakı-

lır. Bunun üzerine tam ortasından delik açılmıĢ en az üç

metre uzunluğunda ağaç konur ve basit bir tahterevalli

elde edilir. Bu tahterevallinin üzerine abanarak dönülür.

Uçurtma: Yarım metre uzunluğunda ve 1cm ka-

lınlığında 5 tane ağaç çıta kesilir. Bu çıtaların uç tarafına

ipin dolanması için çentik açılır. Çıta yerine kargı parça-

ları da kullanılır.

BeĢ çıta bir demet haline getirildikten sonra tam

ortalarından gevĢekçe bağlanıp yıldız Ģeklinde açılır ve

bu kez sıkıca bağlanır. Sonra kalın pamuk ipliği ile çıta-

ların ucundan gergin bir Ģekilde bağlanır ve çıtalar yıldız

Ģeklini alır. Uçurtmanın ana gövdesi hazırlandıktan sonra

naylon veya gazete kağıdından kaplamasına geçilir. Ya-

pıĢtırırı olarak hamur veya badem, erik gibi ağaçlardan

elde edilen zamk kullanılır. Kaplama iĢi bitince kuyruğu-

na sıra gelir. Bir iki metre arasında kuyruk hazırlanıp

uçurtmanın altına bağlanır. Daha sonra uçurtma ipi terazi

Page 165: Tüm yönleriyle yassıhüyük

165

Ģekline getirilerek bağlanır. Ayarları yapıldıktan sonra

uçurulur. Uçurtmanın renkli ve süslü olmasına özen gös-

terilir.

ÇELĠK ÇOMAK OYUNU

Oyun geniĢ bir alanda iki kiĢi tarafından oynana-

bileceği gibi iki grup arasında da oynanır. Gruplar en az

ikiĢer kiĢiden oluĢur. Oyunda biri 30 cm (çelik), diğeri

ise 70 cm.lik (çomak) iki sopa kullanılır. Ġki tür oynanıĢ

Ģekli vardır.

Birinci oynanıĢ Ģekli: Önce belirlenen yere kü-

çük bir çukur açılır. Çukurdan 20 adım öteye bir çizgi

çizilir. Oyuna ilk önce hangi grubun baĢlayacağını belir-

lemek için “yaĢ mı kuru mu?” diye kura atılır. Kurayı

kazanan grup oyuna baĢlamak için hazırdır. KarĢı gruptan

bir kiĢi elindeki uzun sopayı önceden açılan çukurun üze-

rine yatay olarak koyar. Oyuna ilk baĢlayan kiĢi önceden

çizilen çizgiden elindeki çeliği çukur üzerindeki sopaya

atar. Yerdeki sopayı vurabilirse oyuna baĢlar. Elindeki

büyük sopa ile küçük sopayı havaya kaldırır ve vurur.

Daha sonra çeliğin düĢtüğü yere giderek tekrar vurur. Bu

iĢi üç kez yapar. Çeliğin en son düĢtüğü yerden itibaren

kuyuya kadar adımlayarak sayar. Oyunun sonunda kim

daha çok sayı elde etmiĢse oyunun galibi olur.

Ġkinci oynanıĢ Ģekli: Bir oyuncu elindeki sopayla

çukurun üzerine yerleĢtirdiği çeliği, karĢı taraf oyuncula-

rına doğru atar. Çomağı kaleye bırakır. Eğer „B‟ taraf

oyuncuları atılan çeliği havada yakalarsa hem sayı kaza-

nırlar hem de çeliği kaptıran „A‟ takımı oyuncusu oyun-

Page 166: Tüm yönleriyle yassıhüyük

166

dan çıkmıĢ olur. Eğer „B‟ takımı çeliği havada yakalaya-

mazsa çeliği düĢtüğü yerden alıp tekrar yerdeki sopaya

doğru atarlar. Sopayı vurabilirlerse karĢı „A‟ takımının

oyuncusu yine oyundan çıkar. Vuramazlarsa „A‟ takımı

çelikle sopanın arasındaki mesafeye bakarak „B‟ takımı-

nın bu mesafeyi kendi belirledikleri bir adımda almasını

ister. Örneğin, “3 adımda al, 5 adımda al.” gibi. „B‟ takı-

mında adımını büyük atabilen ve kendine güvenen bir

oyuncu bulunmazsa ya da bu adım sayısında çomaktan

çeliğe ulaĢamazsa „A‟ takımı adım sayısı kadar sayı alır.

Eğer bu adımda yetiĢebilirse sayıyı „B‟ takımı alır. Oyu-

nun baĢında belirlenen sayıya ilk varan taraf oyunu kaza-

nır. Eğer oyuna devam edilecekse yeni oyuna, önceki

oyunu kazanan taraf baĢlar. Bir taraf önceden kararlaĢtırı-

lan sayıya hiç puan kaybetmeden varırsa daha önce

oyundan çıkan bir elemanlarını oyuna sokar.

Gazoz kapağı oyunu: Gazoz kapaklarının üst üs-

te dizildikten sonra bir taĢla vurulması ve kapanan kapak-

ların ütülmesi Ģeklinde bir oyundur. Kazanma ve kay-

betme üzerine kurulmuĢ bir oyundur. Erkek çocuklar

arasında oynanır.

Page 167: Tüm yönleriyle yassıhüyük

167

VÜCUT TEMĠZLĠĞĠ VE ÇAMAġIR YIKAMA

Yöremiz insanı temizliğe çok önem verir. Üst baĢ

temizliğinin yanı sıra evin içinin, dıĢının ve çevrenin de

temizliğine özen gösterir. “Temizlik imandan gelir.”

sözü temizliğin önemini gösterir.

Sabahleyin yataktan kalktıktan sonra herkes elle-

rini ve yüzünü mutlaka yıkar. Bu, olmazsa olmaz temiz-

liktir. Bu temizliği yapmamıĢ olanlara “Yüzünü Ģeytan

yalamıĢ.” denir.

Erkekler haftada bir tıraĢ olurlar. Saçlı sakallı do-

laĢanlar kınanır. “Gocu papaz gibi olmuĢ, yüzünde

ırrabiyasil galmamıĢ,” denir. Sık yıkanmayanlar için de

“ĠleĢ gibi kokubba.” , “Heç su yüzü gömemiĢ mi bu?”,

“E ne edcen? Gocubabıcın gızı. Ġsan goynundan çık-

mamıĢ.” Ģeklindeki sözlerle kınarlar.

Ġnsanımız camide, düğünde, bayramda ve misafir-

likte gül suyu, kolonya kullanır. Bayramlarda ve önemli

günlerde çeĢitli esanslar (kokular çalınır) sürünülür. Ge-

linler, genç kızlar daha güzel kokmak için karanfil takı-

nırlar. DiĢlerini fırçalarlar. Böyle günlerde soğan, sarım-

sak gibi kokulu yiyecekler yenmez. Her yemekten sonra

Page 168: Tüm yönleriyle yassıhüyük

168

diĢ otu ve kürdan ile diĢ aralarındaki yemek artıkları

temizlenir.

Kadınlar makyaj olarak ceviz yağı, ceviz kömürü,

allık, rastık, gül yağı gibi kozmetik maddeler kullanırlar.

Ellerine, ayaklarına ve beyazlaĢan saçlarına kına yakar-

lar. Her zaman güzel görünmek isterler.

Ailenin temizlik anlayıĢına ve mevsime göre en

az ayda bir çamaĢır yıkanırdı. ÇamaĢır yıkamak için bir

gün önceden bir kazan küllü su kaynatılırdı. Ertesi günü

küllü su kazanın yanına sıcak su kazanı vurulur ve suyun

kaynaması beklenirdi. Bu sırada anne veya ablalar küçük-

leri damın içinde küllü su ile iyice yıkarlardı. Gözlerine

su kaçan çocuklar ağlarlar bir an önce bu iĢkenceden kur-

tulmak isterlerdi. Evin bütün fertleri çamaĢır yıkanmadan

önce banyo yapıp kirli çamaĢırlarını değiĢtirirlerdi. Her-

kesin genelde iki kat giysisi olurdu. Biri yıkanınca diğeri

giyilirdi.

Tüm kirli çamaĢırlar bir yerde toplandıktan sonra

önce çok kirli olanlar kaynatmada kaynatılırdı. Sonra bu

çamaĢırlar, çamaĢır teknesinin üzerine konarak tokuçla

dövülüp temizlenmeye çalıĢılırdı. tokuçlamanın bitimine

yakın sabunlanır ve durulanarak bahçedeki uygun yerle-

re serilirdi. ÇamaĢır yıkamada küllü su ve sabun tercih

edilirdi. Daha sonraki yıllarda “canıvar sodası” kulla-

nılmaya baĢlanmıĢtır. Bu soda çamaĢırları daha çok te-

Page 169: Tüm yönleriyle yassıhüyük

169

mizlemesine rağmen kadınların ellerinde ve kollarında

piĢikler oluĢtururdu.

Kasaba halkı vücut temizliğine dikkat ettiği kadar

elbise temizliğine de dikkat eder; yırtık giysiler mutlaka

tamir edilir, yamanır öyle kullanılırdı.

ÇamaĢır yıkamada; çamaĢır teknesi, ileğen, ça-

maĢır tokucu, honu, kazan, kaynatma, kül, canıva sodası,

su govası, su bakırı gibi araçlar kullanılır.

SOKAK VE ÇEVRE TEMĠZLĠĞĠ

“Temizlik imandan gelir.” sözünü yüzyıllardır

benimseyen insanımız, evini de sokağını da elinden gel-

diğince temiz tutmaya çalıĢmıĢtır. Her evin tavuğu, hin-

disi, köpeği, koyunu, keçisi, ineği, öküzü, camızı, atı,

eĢeği vardır. Bunların da sürekli pislikleri olmaktadır.

Dolayısıyla sokaklar, avlular sürekli evcil hayvanlarca

kirletilmektedir. Bu kirlilik bir süre sonra karasineklerin

çoğalmasına, kötü kokuların yayılmasına neden olmakta-

dır. Bunun için avlunun, hayatın, koca kapının önünün ve

sokağın sık sık süpürülmesi gerekmektedir. Köyde sokak

temizliğini yapan çöpçüler olmadığına göre bu iĢi evin

kadını, kızı veya çocukları yapacaktır. Yüzyıllardır süre

gelen bir âdet olaraktan herkes kendi kapısının önünü

süpürmektedir. Süpürülecek alan önce toz kalkmaması

Page 170: Tüm yönleriyle yassıhüyük

170

için suyla ıslatılır ve çalı süpürgesi ile dikkatlice süpürü-

lür. Süprüntü de gübreliğe atılır.

Herkes kendi kapısının önünü süpürdüğünden ka-

sabanın sokaklarında pek fazla pislik olmazdı. Her evin

kendine özel bir çöplüğü (tersliği) vardı. Sonbaharda bu

çöplük kağnılarla, at arabalarıyla veya traktörlerle tarla-

lara taĢınır ve doğal gübre olarak kullanılırdı. Ayrıca

ahırlardaki hayvan pislikleri, tuvaletlerdeki insan gübre-

leri de bu tersliğe dökülürdü. Bu gübreliğin komĢuları

rahatsız etmemesi için etrafı, çalı çırpı ile çevrilir, müm-

künse üstü örtülürdü. Tavukların ve diğer hayvanların

deĢinmemesi için gereken önlemler alınmaya çalıĢılırdı.

Gocu kapının önü ve avlu pislik içinde ise o eve melekler

uğramaz inancı vardı.

Sokaklar ve tarlalara giden yollar sürekli temiz tu-

tulmaya çalıĢılırdı. Yollarda veya sokaklarda birisinin

yürümesini engelleyen veya onun düĢmesine neden ola-

cak taĢı kaldırmak, yol kenarlarındaki dikenleri yolmak

sevaptır. Ġnsanlara veya evcil hayvanlara zarar verecek

her türlü engelin kaldırılması “kırk rekatlık namaz

gada sevap”tı. Karlı kıĢ günlerinde sokakların karı te-

mizlenir, insanların ve hayvanların sokaktan rahatlıkla

geçmesi sağlanırdı.

Eskiden bulaĢıklar tahtalıklardaki veya evin bir

kenarındaki bulaĢıklıkta yıkanır, bulaĢık suyu da bahçe-

Page 171: Tüm yönleriyle yassıhüyük

171

ye veya sokağa akardı. Kanalizasyon olmadığından ban-

yo ve bulaĢık sularının rastgele yerlere veya sokaklara

akmaması için ev sahipleri gereken önlemleri almaya

çalıĢırlardı. Özellikle banyo ve bulaĢık suyu atıkları her-

kesin gelip geçtiği yerlere akıtılmazdı. Çünkü hem akı-

tan hem de bunlara basanları cinlerin çarpacağına inanı-

lırdı. KomĢu kavgalarının çoğu bu yüzden çıkardı. Kom-

Ģusunun kapısının önünü kirleten, pis sularının onun bah-

çesine yönlendiren veya akıtanlar hem ayıplanır hem

kınanırdı. Uyarıldığı hâlde gerekli önlemi almayanlar da

muhtara Ģikayet edilirdi.

KomĢu köylerde “Yassıhüyüklüler üvendireyle

bayramlaĢırlar.” diye bir söz vardır. Bu söz kıĢın köy

sokaklarının çok çamurlu olmasından insanların sokak-

larda yürüyememesinden kaynaklanmıĢtır. Gerçekten

kıĢın çamur deryası haline gelen sokaklardan geçmek

büyük bir sorun olurdu. Bunun için her yıl kıĢtan önce

imece yapılarak sokaklara bir metre geniĢliğinde taĢ kal-

dırımlar yapılırdı. Bu kaldırımların taĢları kağnılarla dağ-

dan getirilirdi. Kaldırımlar birkaç yıl sonra toprağa bata-

rak kaybolduğundan sık sık yenilenmesi gerekiyordu.

Köyün sokakları yüklü iki eĢeğin yan yana geçe-

bileceği geniĢlikteydi.

Page 172: Tüm yönleriyle yassıhüyük

172

ÇĠÇEK SEVGĠSĠ

Yurdumuzun her yerinde olduğu gibi kasabamız-

da da bir çiçek yetiĢtirme sevgisi ve alıĢkanlığı vardır.

Özellikle kadınlarımız çiçekleri çok severler. Evlerin

avlularında, tahtalıklarda, dam baĢlarında, soğukluklarda

velhasıl uygun olan her yerde mutlaka çiçek saksıları

vardır. Bu saksılar, kırık toprak testilerin sağlam kalan

bölümleri veya eski tenekelerdir.

Zengin yoksul her evde mutlaka çiçek yetiĢtirilir-

di. Her mevsim değiĢik çiçek yetiĢtirilmeye çalıĢılırdı.

Bahçelerde, avlularda ilkbaharda önce sümbüller çiçek

açardı. Onları zambaklar (sutsallar) izlerdi. Karagöz çi-

çekleri, hoĢ kokulu cennetsüpürgeleri, marsımalar, nane-

ler, Ģebboylar daha sonra açmaya baĢlardı. Kadife çiçeği,

keditırnağı, camgüzeli, fesleğen, kartopu, horozibiği,

bağırgan, (fican çiçeği), fatmanagülü (hatmi çiçeği) en

çok sevilen çiçeklerdi.

Patates çiçeği, tatlar (kasımpatılar) akĢam sabah

çiçekleri ve kaynanadili en çok dikilen bahçe çiçekleridir.

Bahçelerde süs ağacı olarak sadece akasya bulu-

nur. Bunun dıĢında süs ağacı pek dikilmez. Bahçelerin

Page 173: Tüm yönleriyle yassıhüyük

173

kenarlarında armut, erik, iğde, kayısı ve yaz elması gibi

meyve ağaçları vardır. Bu ağaçların hem meyvesinden

hem de gölgesinden yararlanılır.

Evlerdeki çiçekler her gün sulanır. Onların bakı-

mına özen gösterilir. Beğenilen çiçekler kadınlar arasında

değiĢ tokuĢ yapılır. Çok özel çiçeklerin baĢkalarına ve-

rilmesinde kıskanç davranılır.

SAYILARLA ĠLGĠLĠ ĠNANÇLAR

En uğurlu sayılar 3, 5, 9, 41, 52 ve 99 dur. En

uğursuz sayı ise 13 tür. 31 makbul bir sayı değildir.

“Çiftçi isen nadası üçle, çobansan sahilde kıĢla.”, “Bir

olur, iki olur, üçüncüsü b.k olur.”, “Kul hakkı üçtür.”,

“Kırk bir kere maĢallah!”, “kırkı kırklama”, elli ikinci

gün” gibi sözler sayılarla ilgilidir. Doksan dokuz Allah‟ın

adlarının toplamıdır. Tespihte kullanılır. Sevap kazanmak

için dualar doksan dokuz kez okunur.

MĠSAFĠR ODALARI

Köyde han, otel, motel gibi konaklama yerleri

olmadığından köye gelen satıcıların ve diğer esnafın kal-

dığı yerlere “müsefir odası” denirdi. Her mahallede bir

tane bulunurdu. O mahallenin zengin ve varlıklı ailesi

kendi sevabına bu odayı yaptırır ve tüm giderlerini karĢı-

lamaya çalıĢırdı. Misafir odaları, bir oda ve bir ahırdan

oluĢurdu. Odanın önünde yine “hayat” denilen bir kapalı

Page 174: Tüm yönleriyle yassıhüyük

174

alan vardı. Odalar tek katlıydı. Köye ticaret amacıyla

gelen zanaatkârlar ve diğer kiĢiler buralarda ücretsiz ola-

rak kalırlardı. Mahallede bulunan veya sokakta oturan

aileler “güçlerine”, imkanlarına göre bu misafirlere yar-

dımcı olurlar; kimisi yemeğini, kimisi ekmeğini, kimisi

de hayvanının otunu, samanını verirdi. Sevap kazanmak

isteyen herkes gönüllü olarak hizmet ederdi.

Genellikle bu odalara demirciler, kalaycılar, elek

kalbur yapanlar, ayakkabı tamircileri, “köpekbokcular”

çerçiler, macuncular, sebze ve meyve satan manavlar,

çerçiler gelir; istedikleri kadar kalıp giderlerdi. Bu odalar

herkese açıktı. Odada hasır veya kilim, bir kat yorgan,

döĢek ve yastık, su testisi, lamba ve bir miktar odun bu-

lunurdu. Yatak ve yorganın temiz olmasına özen gösteri-

lirdi. Bir misafir gittikten sonra koruyucu aile veya so-

kağın kadınları odayı temizlerler; yatağı, yorganı ve çar-

Ģafları yıkarlardı. Odada bit pire bulunmasına izin veril-

mezdi. Çünkü bazen eĢine kızan erkeklerin de bu odalar-

da yattığı olurdu.

Odaya misafir gelmesi önemliydi. Çünkü komĢu

köylerden gelen misafirler önce kahveye inerler, burada

hangi odada kalacaklarını öğrenirlerdi.

Odaya gelen misafirler diğer köy ve kasabalardan,

uzak diyarlardan haberler getirirlerdi. Ayrıca mahallenin

bazı alım satım ihtiyaçları ile eĢyalarının tamiri, kapların

Page 175: Tüm yönleriyle yassıhüyük

175

kalaylanması da burada yapılırdı. Hele “babıĢ yamacı-

sı”nın gelmesi evlerdeki patlak, yırtık, delik “babuĢların”

(ayakkabıların) tamir edilmesi demekti. Odalara gelen

veya oda önlerinde satıĢ yapan esnafın müĢterileri daha

çok pazara gidemeyen kadınlar ve çocuklar olurdu.

Kasabada Ġsmaillerin odası, Mollaların odası, Ço-

lakların odası, Gadıosmanların odası ve Karahasanların

odası olmak üzere dört tane oda vardı. Bugün bu odalar-

dan sadece iki tanesi mevcuttur. Bu iki oda da bakımsız-

dır. Ayrıca dıĢarıdan kasabaya gelip de misafir kalan

kimse bulunmamaktadır.

1900’LÜ YILLARIN BAġINDA GĠYĠM KUġAM

1900‟lü yılların baĢlarında erkekler alta Ģalvar,

çakĢır giyerler, üzerlerine de zıbın geçirirlerdi. Zıbınlar

yakasız, yerli dokuma pamuklu kumaĢlardan elle dikilir-

di. Dinî kılık ve kıyafete özenenler ise daha çok üç etek

entari giyirlerdi. Buna “Ġmam-ı Azam kisvesi” denirmiĢ.

Entarinin altına Ģalvar veya çakĢır giyilirmiĢ.

ÇakĢırı daha ziyade çobanlık yapanlar tercih

ederdi. Çünkü çakĢır keçi kılından dokunurdu. Bele ku-

Ģak sarmak adettendir. KuĢak kiĢinin durumuna göre

değiĢirdi. Varlıklı olanlar deriden yapılmıĢ, süslü kemer

türü kuĢak takarken fakir olanlar kadınlar tarafından örü-

len yün kuĢak takarlardı. KuĢak aynı zamanda cep yerine

Page 176: Tüm yönleriyle yassıhüyük

176

geçer; kılıç, kama, bıçak veya tabanca da burada taĢınır-

dı.

Ulema sınıfına dahil olanlar ise yeĢil Ģalvar, siyah

renkli cübbe giyerler; baĢlarına da ipekli Buldan sarığı

veya yeĢil sarık sararlardı.

KıĢ aylarında aba, cübbe, palto, sako, kadınların

ördüğü uzun yün ceket ve yağmurluk giyilirdi. Çocukla-

rın ve kadınların sırtında genellikle yünden örülmüĢ ce-

ketler ve kazaklar bulunurdu.

Delikanlılar iki tür kıyafet giyerlerdi. Efeliğe, kı-

zanlığa veya yiğitliğe meraklı olanlar “humayın” deni-

len mavi bezden veya çuhadan, dizleri açıkta bırakan

kısa top don, üzerine de zıbın ve iĢlemeli cepken giyer-

lerdi. Ayaklara ise renkli yün çoraplar giyilir, bu çoraplar

dize kadar çekilir ve renkli kozalarla bağlanırdı. Belde ise

keçe üzerine Acem Ģalı çekilmiĢ geniĢ kuĢaklar bulunur-

du. Bu kuĢağın içine toplu tabanca, kasatura gibi silahlar

sokulur; düğünlerde, bayramlarda köy içinde bu Ģekilde

dolaĢırlardı.

ĠĢ giysisi olarak da bezden siyah, mavi veya yeĢil

renkte dokunmuĢ Ģalvar, zıbın, kazak veya keçeden ya-

pılmıĢ kısa kollu cepken giyilirdi. ĠĢte çarık kullanılırdı.

Kısa konçlu çizme, köydeki saraçların ham deriden yap-

tığı “papuç” hatta nalın giyilirdi.

Medrese öğrencileri veya bunlara özenenler alaca

veya renkli kumaĢtan yapılmıĢ üç etek entari ile çuhadan

Page 177: Tüm yönleriyle yassıhüyük

177

yapılmıĢ uzun bir Ģalvar giyerlerdi. Entarinin üzerine

giyilen ve apteslik denilen siyah renkli kaftan da kıyafeti

tamamlardı. Bunlar baĢlarına yeĢil sarık veya takke giyer-

lerdi. Sakal bırakmak sünnetti. Özellikle evli erkeklerin

eĢinden izin aldıktan ve “sakal duası” yaptırdıktan sonra

sakal bırakması gelenekti. Sakalsız erkekler pek makbul

karĢılanmaz “garı kılıklı” denirdi.

Erkek çocuklar için özel bir kıyafet yoktu. Aile-

nin gelir durumuna, anne ve babanın beğenisine, çocuğun

da isteğine göre giysi alınır veya evde dikilirdi. 1960‟lı

yıllara kadar erkek çocuklar siyah bezden dokunmuĢ

uzun paçalı don ile alaca bezden dikilmiĢ yakasız zıbın

giyerlerdi. Mevsimine göre ayaklarında çorap ve lastik

pabuç ile sırtlarında da yün kazak bulunurdu. Çocukların

çoğunluğu yaz kıĢ yalın ayak gezerdi.

Erkeklerin ayaklarında ayakkabı olarak çarık bu-

lunurdu. Çarık dana veya öküz derisinden evde dikilirdi.

Hâli vakti yerinde olanlarla yaĢlılar yaz kıĢ mest giyer-

lerdi. Mest abdest almada kolaylık sağlardı. Sabah ab-

destinden sonra mest giyilir gece yatıncaya kadar bir da-

ha ayaktan çıkarılmazdı. Bazı erkekler “gızılassa

(Kızılhisar-Serinhisar) veya Gaysa (YeĢilyuva) pabuçla-

rını giyerlerdi. Lastik pabuçlar yaygın olarak kullanılırdı.

Deri çizme ağalığa meyledenlerin kullandığı özel bir giy-

siydi. Deri çizme pahalı olduğundan herkesin giymesi

mümkün değildi.

Page 178: Tüm yönleriyle yassıhüyük

178

Kadın giysilerinin baĢında alaca basmadan ya-

pılmıĢ üç etek entari “enteri” gelirdi. Entari iki çeĢitti.

Günlük giyilen entariler basmadan, bayramlıklar ise par-

lak kadife veya ipekli kumaĢlardan dikilirdi. Entarinin

altına renkli ve içine özel astar geçirilmiĢ, paçaları büz-

gülü Ģalvar giyilirdi. Buna alt don denirdi. Donun belde

durabilmesi için uçları iĢlemeli uçkur kullanılırdı. Üç

eteğin içine göynek giyilirdi. Göyneğin alt tarafı, dizlere

kadar inerdi. Göynek genellikle düz renkli (beyaz, kırmı-

zı, sarı, mavi vs.) bezlerden dikilirdi. Kadın giysilerinde

kullanılan kumaĢlar Tavas, Kızılcabölük, Babadağ, Bul-

dan, Denizli ve çevre köylerde dokunurdu. Nazilli Basma

Page 179: Tüm yönleriyle yassıhüyük

179

Fabrikası kurulduktan sonra artık Nazilli basması kulla-

nılmaya baĢlanmıĢtır.

Kadınların baĢlarında iĢlemeli fes bulunur, fesin

ön tarafında alınlık tabir edilen altın veya pullarla kaplı

süslük yer alırdı. Fesin üzerine ise pullarla iĢlenmiĢ beyaz

baĢ örtüsü örtülürdü. Kadınlarımızın saçlarının görünüp

görünmemesi gibi bir sorunları yoktu. Çünkü genç kızla-

rın ve gelinlerin zülüfleri baĢ örtüsünün dıĢına taĢar onla-

ra ayrı bir hava verirdi.

Düğünlerde gelinlik olarak kullanılan üç etek en-

tariler ipekli ve ağır kumaĢlardan dikilirdi. Bu kumaĢlar

özel olduğu için çok pahalıydı. Bu “enteri”lerin etek

kenarları dalgalı olurdu. Bu dalgalara çeĢitli renklerde

Ģerit kaytanlar çekilir ve süsleme yapılırdı.

Bayramlarda, düğünlerde gelinler ve niĢanlı kızlar

ile varlıklı kadınlar “tura” adı verilen altınları Ģeritler

halinde sıralayarak dikerler ve katarlar halinde boyunla-

rına takarlardı. Ayrıca bunların feslerinin kenarlarında da

altınlar bulunurdu. “Garafilli boncuk”, “garafil”

“gremise”, “aynalı alınlık”, gümüĢ yüzük, “çitme alın-

lık”, tuğralı fes, altın veya bakır bilezikler, altın veya

gümüĢ küpeler kadınların en önemli süs eĢyalarıydı.

Fistan, çevredeki Rum kadınların kullandığı giy-

siydi. 1950‟li yıllardan sonra üç etek entari yavaĢ yavaĢ

kalkmıĢ yerine fistan giyilmeye baĢlanmıĢtır.

Page 180: Tüm yönleriyle yassıhüyük

180

Kadınlar iĢ giysisi olarak “top don”, “üst donu”

tabir edilen büyük Ģalvar giyerlerdi.

HELE BEN SESLENMEDĠM

Üsen‟len Ġbiram‟ın üç kızı varmıĢ. Üçü de keke-

meymiĢ. Bu yüzden kızlara bir türlü talipli çıkmazmıĢ.

Pepe Rıza da karısı Durkadın da bu yüzden çok üzülür-

lermiĢ. “Ah ne olur Ģu kızların bir mürüvvetlerini gör-

sek!” diye yakınır durularmıĢ. EĢ dost da “Allah‟tan

ümit kesilmez.” diye teselli ederlermiĢ.

Bir gün her nasılsa komĢu köylerin birinden bü-

yük kıza talip çıkmıĢ.

Kız bakmaya geleceklerini öğrenen Durkadın he-

men evi silmiĢ, süpürmüĢ, AĢlar piĢirmiĢ. Kızlar

gocupınardan buz gibi su doldurup gelmiĢler. Sonra da

hepsi yıkanmıĢ, paklanmıĢlar, saçlarını taramıĢlar. Allık-

lar sürünüp giyinip kuĢanmıĢlar. Daha sonra da Durkadın

kızların üçünü de önüne oturtup misafirlerin yanında na-

sıl davranacaklarını anlatmıĢ.

AkĢam olunca misafirler gelmiĢ. YenmiĢ, içilmiĢ;

oturulup konuĢulmuĢ. Bu arada kızlar sessizce misafirlere

hizmet etmiĢler. ġerbetleri sunmuĢlar. Sonra da bir kena-

ra çekilip oturmuĢlar. Derken odanın içinde bir fındık

faresi belirivermiĢ. Kızlar korkuyla ayağa fırlamıĢlar.

Büyük kız bağırmaya baĢlamıĢ.

-Fare va, fa- re va…

Ortanca kız hemen ablasının kolundan yakaladığı

gibi:

-A-nam sa-na hiç ses-len-me deme di-mi? demiĢ.

Küçük kız da kekeleyerek.

-He-le bennn ses-len-me-dim. demiĢ.

Page 181: Tüm yönleriyle yassıhüyük

181

DemiĢ de olanlar olmuĢ. Görücü gelenler kızların

kekeme olduğunu görünce hiçbir Ģey söylemeden kalkıp

gitmiĢler. Durkadın da hırsından deliye dönmüĢ. Kızları

tam üç gün pataklamıĢ.

HASTALIKLARLA ĠLGĠLĠ OLAN GELENEKLER

VE ĠNANIġLAR Kasabamızda hastalıklarla ilgili büyük bir daya-

nıĢma ve yardımlaĢma vardır. Hastalanan birisine “Ģifa”

dilemek adettendir. Bu amaçla hasta evine duyan herkes

“geçmiĢ olsuna” gelir. Özellikle kadınlar hasta ziyaretine

bir bakraç yoğurt, bir tabak aĢ, mevsimine göre birkaç

tane meyve ve yiyecekler götürürler. Hastanın hâli hatırı

sorulur. Hastalığı öğrenilir. Sonra çeĢitli öğütler verilir,

tedavi usulleri söylenir. Dua bilenler hastaya okuyup üf-

lerler. Aynı hastalığa yakalanmıĢ da kurtulmuĢ olanlar,

baĢlarından geçenleri anlatırlar; tavsiyelerde bulunurlar.

Hastalara meyve götürmek adettendi. Nar, porta-

kal, incir ve elma en gözde meyvelerdi.

BulaĢıcı hastalığı olanlardan çekinilirdi. Bu gibi

hastalarla temas edilmemeye çalıĢılırdı.

Hasta evde yalnız bırakılmazdı.

YaĢlıların çoğu çeĢitli hastalıkların teĢhis ve teda-

visini bilirdi.

YÖRESEL HALK ĠLAÇLARI

Hastalıklar ve tedavi usulleri:

Halkımızın yüzlerce yıldan bu yana kullandığı ve

genellikle bitkisel kökenli olan ilaçlar artık tarihe karıĢ-

mak üzeredir. Çünkü halkımızın eğitim seviyesi yüksel-

miĢ, sağlık alanında her türlü hizmet yöreye gelmiĢ, dok-

tor ve eczane sayısı hızla artmıĢtır. Ayrıca bitkisel köken-

Page 182: Tüm yönleriyle yassıhüyük

182

li ilaç yapan ninelerimiz ve dedelerimiz de artık kalma-

mıĢtır. Eskiden kullanılan tedavi usulleri ve bazı ilaçlar

aĢağıya çıkarılmıĢtır. Bu örneklerin bilimsel değerinin

olup olmadığı bilinmemektedir. Bu yüzden okuyucunun

bunları ciddiye almaması tavsiye edilir.

Böbrek taĢı düĢürme: Böbreklerdeki ve idrar

torbasındaki taĢları düĢürmek için bitkilerden yararlanıl-

mıĢtır. Bu bitkilerin baĢında “mısır püskülü” gelmektedir.

Mısır koçanının baĢındaki püsküller taze olarak toplanır

ve gölgelik bir yerde kurutulur. Böbrek taĢı belirtileri

görüldüğünde demlenerek çay gibi içilir. Bu çay koyu

demli olmamalıdır. Ayrıca en fazla üç gün sabah öğleyin

ve akĢam içilmelidir.

Böbrek taĢı düĢürmek için bir baĢka tedavi usulü

de yoğurt suyudur. Taze yoğurt temiz bez bir torbaya

konur. Torba temiz ve havadar bir yere asılır. Altına ka-

laylı bir kap konur. Yoğurdun süzülen suyu bu kapta top-

lanır. Bir gece ayazda kalan bu su günde üç kez içilir.

Böbrek sancıları için de yabani böğürtlen kökü

ile mısır püskülü kaynatılır. Dinlendirildikten sonra aç

karnına birkaç defa içilir.

Sancılar için: Her türlü sancının tedavisinde ke-

kik suyu en önemli ilaçtır. Kekik suyu, hazır olarak satıl-

dığı gibi evlerde de yapılabilmektedir. Yöremizde yakla-

Ģık beĢ çeĢit kekik yetiĢmektedir. Ġlkbaharda toplanarak

kurutulan kekikler ihtiyaç duyulduğunda çay gibi kayna-

tılır. Daha sonra kaynatılan su süzülerek ĢiĢelere konur.

Soğuk olarak içilir. Özellikle karın ağrılarına ve bağırsak

sancılarına aç karnına içilecek kekik suyu çok iyi gelir.

Papatya çiçekleri de çeĢitli sancılar için kullanıla-

bilecek bitkilerdendir. Temiz ve gölgeli bir yerde kurutu-

Page 183: Tüm yönleriyle yassıhüyük

183

lan beyaz renkli papatya çiçekleri demlenerek çay gibi

içilir.

Bebeklerin ve küçük çocukların karın sancıları

için soğan suyu da kullanılmaktadır. Bunun için kuru

soğan havanda ezilir, çıkan suyu bir çay kaĢığı miktarın-

da hasta çocuğa içirilir. Fazla soğan suyu zararlı olabil-

mektedir.

DiĢ ağrıları için: Birkaç tür tedavisi bulunmak-

tadır. Bunlardan birincisi ağrıyan diĢe tuz basılır.

Ġkincisi bir parça pamuğa nane yağı batırılarak ağ-

rıyan diĢe sürülür. Üçüncü olarak da karanfil tanesi ezile-

rek diĢin üzerine konur.

BaĢ ağrısı için: Çiğ patates dilimler halinde kesi-

lir ve alın bölgesine yapıĢtırılır.

Çiğ soğan ezilerek bir bez içinde alna sarılır.

ġiddetli ağrılarda Ģakaklara ve enseye sülük ya-

pıĢtırılır.

Bebeklerin ve çocukların baĢ ağrılarında alınları-

na sirkeli bez konur. Sirke aynı zamanda ateĢ düĢürücü

olarak da kullanılır.

Kabızlık: Bebeklerin ve küçük çocukların kabız-

lığında sabun ve zeytinyağı kullanılır. Bunun için bir

parça çöpün uçuna pamuk dolanır. Sonra sabun rendele-

nir. Zeytinyağı ile ezilir ve bu pamuğa bulaĢtırılarak ço-

cuğun mabadına sokulur.

Kuru erik kompostosu hazırlanır. Bu komposto-

nun suyu süzülür ve hastaya içirilir. Ayrıca aç karnına

içilecek bir fincan zeytinyağı da kabızlığın giderilmesin-

de yardımcı olur.

Ġshal: Ġki kaĢık çiğ niĢasta iki veya üç kaĢık yo-

ğurtla karıĢtırılarak yemeklerden önce yenir. Ayrıca ayva

yaprakları kaynatılarak çay gibi içirilir.

Page 184: Tüm yönleriyle yassıhüyük

184

Sarılık: Burun ucu, göz pınarı çevresi, üst duda-

ğın iç gerisi özel bir dua okunarak bıçakla veya jiletle

çizilir ve kanatılır.

Bal ve süt karıĢımı her gün bolca yenir.

Sarılık olan hastanın idrarı bir ĢiĢeye alınır. Bir

gece ayazda bekletildikten sonra ertesi günü içine bal

veya Ģeker konarak hastanın haberi olmadan içirilir.

Bu konuda ün yapmıĢ ihtiyar kadınlara, çeĢitli çi-

çek yaprakları okutturularak sarılık kestirilir.

Boğmaca: Bir hafta süreyle hastaya günde üç fin-

can olmak üzere taze merkep sütü içirilir.

Öksürük: On tane incir, dört bardak suda kayna-

tılır. Bu karıĢıma gül suyu, tarçın, karanfil ve Ģeker ilave

edilir. Ġncirler hasta tarafından yenir. Suyu da bitinceye

kadar aralıklarla içirilir.

Fatmacık ve mülver çiçeği çay gibi kaynatılır ve

içine Ģeker konularak içilir.

Nefes darlığı: YavĢan otu kurutulur ve sigara gibi

sarılarak içilir.

KurumuĢ kızılcık çekirdeği çıkarılır ve ateĢte kuru

kuru kavrularak havanda dövülür. Elendikten sonra balla

hamur kıvamına getirilir. Bu hamurdan küçük haplar ya-

pılır. Bu haplar, her gün sabahleyin aç karnına yutulur.

Ardıç ağacının meyveleri çay gibi kaynatılır ve içilir.

Yatılan odaya her gün çam dalı asılır.

Bademcik iltihabı: Ġkiz çocuğu olan bir kadının

baĢ örtüsü ödünç alınarak bu baĢ örtüsüne üç “Elham” ile

iki “Kulfüallahü” okunarak bademciği iltihaplanan çocu-

ğun boğazına bağlanır.

Nane yağı içirilir.

Memeli basur: Daldıran otu lapası tatbik edilir.

Daldıran otu kaynatılarak suyu içirilir.

Page 185: Tüm yönleriyle yassıhüyük

185

Taze patlıcan meyvesinin yeĢil saplarının etleri

çıkarılır. Yakılarak toz haline getirilir. Bu toz sık sık ba-

surların üzerine sürülür.

Romatizma ağrıları: Geyik elması hamken top-

lanır ve kurutulur. Sonra bu meyveler kaynatılarak ağrılar

geçinceye kadar suyu içilir.

Turp soyulur ve rendelenir. Zeytinyağı ile karıĢtı-

rılarak ağrıyan yere sürülür.

Hasta yeni kesilen oğlak veya kuzu derisine sarı-

larak birkaç saat kadar bu derinin içinde yatırılır. (Özel-

likle yatalak romatizma hastaları bu Ģekilde tedavi edil-

meye çalıĢılır.)

Ayak romatizmaları için tuzlu su yapılır ve bu su

ısıtılır. Ayaklar bu suyun buharına tutulur.

Romatizmalı yere kirli yapağı sarılır.

Yanıklar: Yanık yerin üzerine hemen zeytinyağı

dökülür. Sonra salça veya yoğurt sürülür. Yanıkların üze-

ri kapatılmadığı gibi sargı ile de sarılmaz.

Çiğ patates rendelenir, bulamaç haline getirilince-

ye kadar suyla karıĢtırılır. Bu bulamaç yanığın üzerine

sürülür.

Çıbanlar: Çıbanı olgunlaĢtırmak için üzerine tuz-

lu lokum sarılır.

Kuru soğan ateĢte piĢirilir. Yaprak yaprak ayrılır.

Sonra bu yaprakların üzerine biraz zeytinyağı damlatılır,

tuz ve toz Ģeker ekilir. Bu karıĢım çıbanın üzerine sarılır.

Çıban iyileĢinceye kadar bu pansumana devam edilir.

Ġncinen yerler için: Ilık suyla un yoğrularak ha-

mur haline getirilir. Sonra bir bez üzerine kalınca sürülür.

Daha sonra üzerine biraz zeytinyağı dökülür ve incinen

yere sarılır. Bir gün sonra sargı çıkarılır.

Page 186: Tüm yönleriyle yassıhüyük

186

Ayrıca incinen kol, bacak gibi bölgelere bal mu-

mu muĢambası sarılır. Bal mumu muĢambası kırık ve

çıkıklar için de kullanılır. Bunun için beĢ-on cm eninde

iki üç m. boyunda bez bir Ģerit kesilir. Sonra bal mumu

bir kapta eritilir ve sıvı haline gelince bu bez mumun

içine batırılır. Her tarafı mumlandıktan sonra çıkarılır ve

biraz soğutulduktan sonra ılık ılık incinen veya kırılan

yere sarılır. Bu sargı birkaç hafta sarılı olarak kalır.

Çekirdeksiz kuru üzüm dibekte ezilir. Macun ha-

line gelince bir bez üzerine alınarak incinen yerin üzerine

düzgünce sarılır.

Lif kopmaları için: Kurbanda kesilen koyunların

kuyruklarının iç kısmındaki tüysüz deri çıkarılıp kurutu-

lur. Bu deri lifleri kopan veya eklem yerlerinde ĢiĢlikler

olan hastaların ĢiĢ olan yerlerine sarılır. Bu deri yağlı

olduğu için genelde yumuĢak olur. SertleĢmiĢse ıslatıla-

rak yumuĢatılır.

Bulgur lapası hazırlanır ve ĢiĢen yere sarılır.

Yaralar için: Kara sakız, koyun, keçi iliği ile ka-

rıĢtırılıp ezilir. Merhem haline geldiğinde de yaraların

üzerine sürülür. Yara iyileĢinceye kadar pansumana de-

vam edilir.

Sabun rendelenir. SüzülmüĢ yoğurt ile merhem

yapılır. Bu merhem yaraların üzerine sık sık sürülür.

Keten tohumu kavrulup bir dibekte un haline ge-

linceye kadar dövülür. Sonra sütle karıĢtırılarak yaraların

üzerine sürülür.

Kuru soğan ateĢte piĢirilir. Sonra iltihaplı yaranın

üzerine sıcak sıcak sarılır.

Çiğ sütün içine suda haĢlanmıĢ bir baĢ soğan in-

cecik doğranır ve iyice ezilir. Bu sırada içine biraz niĢasta

Page 187: Tüm yönleriyle yassıhüyük

187

konur. Bulamaç haline gelinceye kadar karıĢtırılarak piĢi-

rilir. Soğuduktan sonra yaraların üzerine sürülür.

Taban çatlakları için: Çam sakızı veya çam ak-

ması tereyağı ve bal mumuyla eritilir. Sıcak olarak çatla-

ğın üzerine sürülür.

Mayasıl için: Kirpi veya deve eti piĢirilerek ye-

nir.

NiĢadır, arpa unu ile hap haline getirilir ve beĢ

gün bu hap içilir.

Sülükler mayasıl olan yere yapıĢtırılır.

Sedef hastalığı: Deve dikeni, nöbet Ģekeri ile ka-

rıĢtırılır.Günde üç kere yemeklerden önce iki tatlı kaĢığı

yenir. Bu ilaç aynı zamanda Ģeker hastalarına da iyi gelir.

Egzamalar: Zeytinyağı bir tavada yakılır. Soğu-

duktan sonra üzerine kına ve tuz konup macun haline

getirilir ve egzamanın üzerine merhem gibi sürülür.

Nasırlar için: Limon ve domates nasırlı yerin

üzerine sarılır. Bu iĢlem nasır gidinceye kadar devam

eder.

Küçük bir parça sönmemiĢ kireç nasırlı yerin üze-

rine bir bezle bağlanır.

Verem hastalığı: HaĢlanmıĢ yumurtaların üze-

rindeki ince zar ayrılır. Sonra bu zar yumurta kabuğu ile

birlikte ateĢte yakılır. Külü limon suyu ile karıĢtırılarak

küçük küçük haplar yapılır. Bu haplar sabah akĢam gün-

de iki kez olmak üzere bir hafta yutulur.

Köpek yavrusu kanı içilir.

Böcek ve arı sokmaları: Sokulan yerin üzerine

gaz yağı veya soğuk çamur sürülür.

Page 188: Tüm yönleriyle yassıhüyük

188

ÖLÜMLE ĠLGĠLĠ ĠNANIġLAR Gelenek görenek ve inançların etkili olduğu kasa-

bamızda ölüm olayında da toplumsal dayanıĢma ve yar-

dımlaĢma görülür. Ölenin ailesi mutlaka ziyaret edilir.

BaĢ sağlığı dilenir. Cenazenin kaldırılıĢında, gömülme-

sinde herkes üzerine düĢeni seve seve yapar.

Bireyin bedensel olarak yok olup, ruh olarak ya-

Ģamaya devam etmesi Ģeklinde kabul edilen ölüm, korku-

lan ancak kabullenilen bir olaydır.

Bir evden veya sokaktan ölü çıkacağına dair

iĢaretler:

-BaykuĢ ötmesi,

-Yıldız kayması,

-Sokaktaki veya kümesteki horozun vakitsiz öt-

mesi,

-Evin veya komĢunun köpeğinin durup dururken

ulumaya baĢlaması,

-Ölecek kiĢinin yakınlarınca görülen rüyalar.

(Rüyada tabut görme, bir kiĢinin diĢinin düĢmesini gör-

me, gelinlik-düğün görme)

-Ayakkabının ters dönmesi,

-Hastanın yüzüne ölümün gölgesinin sinmesi (te-

ninin beyazlaĢması.),

-Ölecek kiĢinin bakıĢlarının bir noktaya sabitleĢ-

mesi,

Öleceği kesin olarak anlaĢılan hastanın rahat can

vermesi için baĢının altındaki yastık alınır, ağzına su ça-

Page 189: Tüm yönleriyle yassıhüyük

189

lınır (sürülür). Dualar okunur. Hastaya moral verici söz-

ler söylenir. Hastanın baĢında Kur‟an-ı Kerim okunur.

Kasabada vefat eden birisi için aile bireyleri son

görevlerini yapmaya çok önem verirler. Vefat edeceği

anlaĢılan birisi son nefesini vermeden önce evine getirile-

rek yatağına yatırılır ve hısım akrabalarının son nefesinde

yanında olmasına çalıĢılır. BaĢında Kur‟an-ı Kerim oku-

nur. Tüm aile bireyleri ölmeden önce helalleĢmeye çalı-

Ģırlar.

Vefat eden kiĢi öncelikle sırt üstü yatırılır. Sonra

çenesi ve ayakları yumuĢak bir bezle düzgünce bağlanır.

Gözleri kapatılır ve üzerine bir çarĢaf örtülür.

Vefat eden kiĢinin vefatının kasaba halkına duyu-

rulması için camilerden selâ verilir. Selâ imam tarafından

okunur.

Cenazenin mutlaka öğle veya ikindi namazının

arkasından defnedilmesi esastır. Defin iĢi için öncelikle

cenazenin yıkanması gerekmektedir. Vefat eden kadınsa

yıkamayı bilen bir kadın tarafından, erkekse imamlar

tarafından yıkanır. Yıkama iĢi için evin avlusuna veya

önüne kazanlar vurularak sıcak ve soğuk su hazırlanır.

Camiden teneĢir tahtası getirilir. Cenaze teneĢir tahtasına

alınarak burada yıkanır. Yıkamada ölenin yakınlarından

bazıları yardımcı olurlar. Cenaze yıkandıktan sonra peĢ-

kirle kurulanır. Ellerinin ve ayaklarının parmaklarının

aralarına pamuk konur. Kefenlenmesine baĢlanır. Kefen-

leme sırasında kesinlikle iplik ve iğne kullanılmaz. Ke-

fenleme bitince üzerine daha önceden kurutulmuĢ gül

yaprakları serpilir. Gül suyu dökülür. Zemzem suyu varsa

ölenin dudaklarına çalınır. Daha sonra da tabuta veya

“sala” konur. Tabutun üzerine ölenin cinsiyetine uygun

Page 190: Tüm yönleriyle yassıhüyük

190

halı, kilim, seccade veya battaniye örtülür. Ayrıca üzerine

çiçekler konur.

Defin için hazırlanan tabut “sal”a konarak önce

caminin önündeki “musalla” taĢına götürülür. Vakit na-

mazı kılınırken musalla taĢında bekleyen cenazenin kar-

Ģısında vefat edenin varsa oğulları yoksa cenazeye sahip-

lik yapan akrabası cenaze baĢında bekler. Vakit namazını

müteakip camiden çıkan cemaat tarafından cenaze nama-

zı kılınır.

Cenaze, cemaatin sırtında yaya olarak sal üzerin-

de mezarlığa götürülür. Cenazenin yakınları salın sağında

yer almaya çalıĢırlar. Cenazeye katılanların hepsi sırayla

salın bir kenarından tutarak taĢıma iĢinde yardımcı olur-

lar. Sal taĢınırken kimse geriye dönüp bakmaz.

Mezara gelince tabut saldan alınır. Vefat edenin

oğulları varsa mezara inerler. Cenaze mezara indirilerek

baĢı ve yüzü kıbleye gelecek Ģekilde ve sağ tarafına yatı-

rılarak, mezarın sağ duvarının içine açılan boĢluğa yerleĢ-

tirilir. Daha sonra bu boĢluk kerpiç veya tahtalarla kapa-

tılır. Mezarın baĢ ve ayak kısmına iki adet ağaç dilme

dikilerek mezarın yerinin belli olması sağlanır. Mezara

inenler yukarıya çıkarlar. Cenaze sahiplerinden birisinin

ilk toprağı atmasının ardından cemaat tarafından sırayla

toprak atılarak mezar kapatılır. Testi ile getirilen su me-

zarın üzerine dökülür. Ġmam duasını yaptıktan sonra ce-

maat mezarlıktan ayrılır. Ġmam ise mezarın baĢında kala-

rak geriye kalan dinî gerekleri yerine getirir.

Tabutun üzerine örtülen battaniye, kilim, haba

gibi örtüler camiye bağıĢlanır.

Cenaze evinde o gece yemek piĢirilmez. Konu

komĢu veya hısım akraba evlerinden birer ikiĢer kap ye-

mek getirirler. Geceleyin cenaze evinde Kur‟an okunur,

Page 191: Tüm yönleriyle yassıhüyük

191

dualar edilir. Ġlk hafta içinde mevlit okutularak konu

komĢuya yemek verilir.

Bu konudaki gelenek ve görenekler:

-Cenaze evinde bir hafta kadar yas tutulur.

-Birkaç gün evde radyo veya televizyon açılmaz.

-Ölenin giysileri fakirlere verilir.

-Ölenin vasiyeti en kısa sürede yerine getirilir.

-Ölümden sonraki üç gün içinde mirası paylaĢılır.

Borçları varsa ödenir.

-Ġlk gün, yedinci gün, kırkıncı gün, elli ikinci gün

ve ölüm yıl dönümünde mevlit okutulur. Hatim indirilir.

-Ölenin adı çocuklarının ilk doğan bebeğine veri-

lir.

-Mezar kazıcıya, selâ verenlere, imamlara, cena-

zeyi yıkayanlara belirli bir ücret verilerek helalleĢilir.

- Mezarların üzerine basılmaz.

-Mezarlıkta hayvan otlatılmaz.

-Mezarlığın yanından geçerken türkü söylenmez,

gülünmez, ıslık çalınmaz. Çalan bir müzik aracı varsa

kapatılır.

-Mezarlıktan geçerken mutlaka dua okunur.

-Cenaze geçerken ayağa kalkılır.

-Cenazenin arkasından kötü söylenmez.

-Cenaze bir gece evde kalacaksa baĢında Kur‟an-ı

Kerim okunur, kadınlar yas tutarlar.

-Ağıt yakmak adettendir.

-Cenaze mezarlığa götürülürken kimse dönüp ar-

kasına bakmaz. Bakarsa ölenin gözü arkada kalmıĢ olur.

-Cenaze olduğu gün Kasabada düğün varsa davul

çalınmaz.

-Yeni mezarın üzeri sulanır. Su testisi eve getiril-

mez.

Page 192: Tüm yönleriyle yassıhüyük

192

-Mezarlıkta birisinin mezarı sorulduğunda elle

veya parmakla gösterilmez. Gösterenin elinin kuruyaca-

ğına inanılır.

-Mezarlık ziyaretlerinde ölünün baĢ ucuna oturu-

larak dua edilir. Ayakta dua pek makbul değildir.

-Ölen kiĢinin ahirette rahat etmesi, günahlarının

bağıĢlanması, ihtiyaç duyduğu hayırın karĢılanması ve

borçlarının ödenmesi için talkını verilir. Sonra bir miktar

para ile devir (ıskat) yapılır. Bu, kasaba imamlarının tes-

pit edeceği bir miktar paranın yine imamlar eliyle camide

okunması, birkaç misli artırılması için bir birlerine (al-

dım-kabul ettim) diyerek devredilmesidir. Bu para daha

sonra üçe bölünür. Bir kısmı caminin ihtiyaçlarına, bir

kısmı kasabadaki fakirlere, bir kısmı da hocalara verilir.

-Cenaze için mutlaka ağıt yakılır ve evin kadınları

kızları ağlarlar. Cenazesi olup da ağlamayan kadın ve

kızlara iyi gözle bakılmaz: “Gaddar” denir.

-Arife günleri mutlaka mezarlığa gidilerek ölmüĢ-

lerin kabirleri ziyaret edilir. Dua okunur. Kabirler düzel-

tilir ve çiçeklerle süslenir.

MEZAR TAġLARI YAZILARI Mezar taĢları, çağın anlayıĢına ve mezar taĢı yapı-

sına uygun olarak çevre köy veya kasabalardan temin

edilir. Mezarlıkta çok çeĢitli mezar taĢları bulunmaktadır.

Son yıllarda mermerden yapılan lahit mezarlar görülmek-

tedir.

Mezarın baĢındaki taĢta ölenin adı, soyadı, lakabı

veya kadınsa kimin eĢi olduğu yazılır. Ayak ucundaki

taĢa da veciz bir söz veya Ģiir yazılarak “el fatiha” cümle-

si ilave edilir.

Page 193: Tüm yönleriyle yassıhüyük

193

YaĢlıların taĢlarında kiĢilikleri, gençlerinkinde ise

dünyaya doymamıĢlığın özlemi vardır. Kimisi ecelinden,

kimisi umulmadık bir olaydan göçüp gitmiĢtir. Ġyilikler,

güzellikler tüm acılığı, çıplaklığı ile o taĢlarda sergilen-

miĢtir. Mezar taĢlarındaki sözleri okuyanların kiminde

gözyaĢı kiminde de derin bir düĢünce görülür. Bu dünya-

nın gerçek felsefesi o taĢın baĢında yapılır.

Mezarların üzerine “sustal” (zambak), veya “kar-

topu” çiçeği dikilir. Bu bitki yumru köklü ve susuzluğa

dayanıklı olduğu için tercih edilir. Ayrıca hızla çoğalarak

mezar alanını kaplar. Her mezarın baĢına ağaç dikmek

adettendir. Bu ağaç genellikle bademdir. Mezarların çi-

çeklerle süslü olması ve göze güzel görünmesi için çalıĢı-

lır. Bu yüzden son yıllarda mezar taĢlarında kalıcı olan

plastik yapay çiçekler sıkça görülmektedir.

Mezar taĢlarındaki yazılardan birkaç örnek Ģöyle-

dir:

Eğilip geçme

Ey Muhammed ümmeti.

Ölünün diriden

Bir duadır minneti.

Genç yaĢta Haktan geldi bir nida,

Ölüm geldi baĢa Hakka eyledim,

Bakma sen taĢa, Canım feda.

Ġhsanın olsun bir dua.

Gel efendim nazar eyle,

Kabrimin taĢına,

ġu cihanda neler geldi baĢıma.

Ben gafil oldum,

Page 194: Tüm yönleriyle yassıhüyük

194

Sen topla aklını,

Bir fatiha ihsan et

Bu müslümana.

Ecel geldi baĢıma,

Bakma sen mezar taĢıma.

Bir gün senin de gelir baĢına.

DüĢtü dalımızdan

Bir yeĢil yaprak,

Bu yıl güller,

Veysel için açacak.

Gitti yıldızlara

El sallayarak,

Gözün yiğit görsün,

Ey kara toprak.

Page 195: Tüm yönleriyle yassıhüyük

195

MASALLAR

Masalların en güzellerini ebe (nine)lerimiz anla-

tırdı. Yüzyıllar ötesinden gelen masallar olduğu gibi

ebelerimizin hemen o anda uydurduğu masallar da olur-

du. Uzun kıĢ gecelerinde feneri söndürüp yatağa girdiği-

mizde, harman yerinde kağnının üstüne yatağı serip içine

girdiğimizde, yaz geceleri dambeĢde ebelerimize mutlaka

masal anlattırırdık. Onlar önce nazlanırlar, bir takım is-

teklerde bulunurlardı. Ne isterlerse söz verirdik. Yeter ki

bir masal anlatsınlar. Aynı masalı belki yüz kez dinler-

dik. Dinlerdik ama ebelerimiz aynı masalı anlatırken

mutlaka yeni katkılar yaparak bizi ĢaĢırtırlardı.

Keloğlan, Keçi Kızı, Kumru KuĢu Masalı, Yarım

Horoz, Kaf Dağındaki Huri Kızı, Tın tın eder kabacık,

aldattın beni bubecik gibi bir çok masal vardı.

Dedelerimiz ise, Battal Gazi Maceraları, Hz.

Ali‟nin Cenkleri, Kerem Ġle Aslı, Leyla Ġle Mecnun gibi

halk hikayelerini anlatırlardı. Özellikle yazın bağ bekle-

melerinde, harman yerlerinde birkaç dede ve ebe sohbete

oturdu mu biz de hemen yanlarında biter; sesimizi solu-

ğumuzu keserek onları dinlerdik. Azıcık yaramazlık yap-

sak veya konuĢmaya baĢlasak hemen azarlarlar, bizi

uyumaya gönderirlerdi. Bu yüzden çıt çıkarmaz, sabırla

hikâyelerin masalların baĢlamasını beklerdik.

ĠĢte o masallardan birisi. Ninem Halime

AVCIOĞLU‟nun masalı.

Page 196: Tüm yönleriyle yassıhüyük

196

KUMRU KUġU MASALI

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler

cirit oynarken eski hamam içinde… Ben diyeyim Ģu dağ-

dan, siz deyin bu bağdan. Ne dağdaki ne de bağdaki, illa-

ki ovadaki. Uçtu uçtu kuĢ uçtu, kuĢ uçmadı o uçtu. O

uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı; anam düĢtü eĢikten,

babam düĢtü beĢikten… Onlar düĢedursun ben çıktım

yola. Selam verdim sağa sola. Uydurayım dedim uydu-

ramadım, durdurayım dedim durduramadım. Baktım ol-

muyor, boĢ dolmuyor, dolu almıyor, bıraktım mavalı,

anlattım masalı..

Çok çok eski zamanlarda Acıpayam Ovası‟ndaki

bir köyde Mahmut Ağa ve ailesi yaĢarmıĢ. Ailenin kendi-

lerine göre yiyecek aĢları, içecek ayranları, toprak damlı

evleri, üç beĢ inekleri, yay boynuzlu öküzleri, gül ibikli

horozları sürüyle de tavukları varmıĢ. Bağlarıyla, bahçe-

leriyle, ekinleriyle dikinleriyle uğraĢırlar; kimseye muh-

taç olmadan kendi yağlarıyla kavrulurlarmıĢ. Birisinin

adı Osman, diğerinin adı Elif olmak üzeri iki de çocukları

varmıĢ.

Kendi hallerinde mutlu, Ģen Ģakrak yaĢayıp gidi-

yorlarmıĢ. Zaman hızla geçiyor, küçükler büyüyor, bü-

yükler yaĢlanıyormuĢ. Yazları güzler, güzleri kıĢlar, kıĢ-

ları baharlar kovalıyormuĢ. ĠĢte bu mevsimlerin birisinde

ne olduysa olmuĢ. Kem gözlerden mi desem alın yazısı,

kader mi desem bilemiyorum ama bir kara bulut gelip

ailenin damına çöreklenmiĢ. Evin annesi Ümmü Hatun

hastalanıvermiĢ.

O zamanlar, Ģimdiki gibi doktorlar, hastaneler,

eczaneler yokmuĢ. Baba hısım akrabaya koĢmuĢ. Aklı

erenlere varmıĢ. Hastalıktan anlayanlara baĢvurmuĢ. Ot-

lar toplamıĢ kaynatmıĢ, anneye içirmiĢ ama nafile. Ne

Page 197: Tüm yönleriyle yassıhüyük

197

yaptılarsa olmamıĢ. Ümmü Hatun bir türlü Ģifa bulma-

mıĢ. Gül gibi kadın günden güne bir mum gibi eriyip

gitmiĢ. Bir sabah vakti de ölüvermiĢ. Osman ağlamıĢ,

Elif ağlamıĢ, baba ağlamıĢ, evde feryadı figan kopmuĢ.

Konu komĢu toplanmıĢlar. Hısım akraba gelmiĢler. BaĢ

sağlığı dileyip “Ölenle ölünmez.” demiĢler. Anayı kara

toprağa vermiĢler.

Aile günlerce yas tutmuĢ. Yemeden içmeden ke-

silmiĢler de iğne ipliğe dönmüĢler. Konu komĢu, hısım

akraba ilk günleri ellerinden gelen yardımı yapmıĢlar.

Yemeklerini piĢirmiĢler, kirlilerini yıkamıĢlar, sökükleri-

ni dikmiĢler. Bağ bahçe ve dahi tarla iĢlerine koĢmuĢlar.

Ama zaman içinde evli evine, köylü köyüne çekilmiĢ.

Onlar da kaderleriyle baĢ baĢa kalıvermiĢler. ĠĢ baĢa dü-

Ģünce baba acısını içine gömmüĢ ve öküzün, sabanın ba-

Ģına dönmüĢ. Osman babasına yardım ederken Elif de

evde ufak tefek ev iĢlerini görmeye baĢlamıĢ. Elinden

geldiğince yemek yapıyor, bulaĢıkları yıkıyor, ortalığı

düzeltiyor, etrafı silip süpürüyor, evde kalan hayvanlara

bakıyormuĢ. Birkaç ay içinde de kendilerini tümden iĢe

vermiĢler. Analarının acısı da içlerinde bir top ateĢ olmuĢ

öylece kalmıĢ.

Günler geçmiĢ; yaz bitmiĢ, güz bitmiĢ, kıĢ gelmiĢ.

Köylü köyüne, evli evine dönmüĢ. Ocaklar yanmıĢ baca-

lar tütmeye baĢlamıĢ. EĢ dost hısım akraba, dayı emmi,

hala teyze bir olmuĢlar. Elif‟le, Osman‟la ve dahi Mah-

mut Ağa ile ilgilenmeye baĢlamıĢlar.

-“Bak Mahmut Ağa, ölenle ölünmüyor. Bu genç

yaĢında ve dahi iki küçük çocukla bu böyle olmaz. Bu

eve bir kadın gerek. Bir ana gerek.” demiĢler.

Günler geçtikçe konu komĢu baskısı artmıĢ. Eli

eren, gücü yeten ve dahi dili olan bir Ģeyler söylemiĢ.

Page 198: Tüm yönleriyle yassıhüyük

198

Mahmut Ağa hepsini dinlemiĢ. Önceleri hık mık etmiĢ.

Kimisini baĢından savmıĢ. Kimisine “ Allah razı olsun,

ama sonra…” demiĢ. Ama bir süre sonra mahalleli

Mahmut Ağa‟yı evirip çevirmiĢ ve dahi devirivermiĢ.

Çaresiz kalan Mahmut Ağa:

“-Gayri ne diyeyim, siz nasıl münasip görürseniz

öyle olsun.” deyivermiĢ.

Tüm mahalleli ve dahi hısım akraba bu kadarcık

oluru aldılar ya hiç dururlar mı? Hemen o ev senin bu ev

benim kız olsun, evde kalmıĢ olsun, dul olsun münasip

birisini bulmak için kapı kapı dolaĢmaya baĢlamıĢlar.

Filanın kızı çok iyi, yok o olmaz filana bakalım, onun

boyu uzun, Zeynepce‟nin burnu eğri, Gülsüm‟ün kaĢı

kara, Emine‟nin gözü ela diye diye sonunda uygun bir

gelin adayı bulunuvermiĢ. Buldukları Kel Mehmet‟in üç

bucuk telli, kurbağa belli, adamdan azma, diĢleri kazma,

bir gözü aya, bir gözü yıldıza bakan kızı Hatçe‟ymiĢ.

Mahmut Ağa‟nın bu iĢe pek gönlü olmamıĢ ama dinleyen

kim. Üstelik bir de bir güzel azar yemiĢ. “Böyle gül gibi

bir kızı buldu da burun kıvırıyor.” diye.

Bir günde kız istenmiĢ. Ertesi günü de gelin eve

gelivermiĢ. Sonra da “Varın bir yastıkta kocayın, bizlere

de ömrünüz boyunca duacın olun.” diyerekten onları baĢ

baĢa bırakıp çekip gitmiĢler.

Ġlk aylar Hatçe öyle iyi, öyle iyiymiĢ ki sormayın.

Osman‟ı okĢamıĢ, Elif‟i sevmiĢ. Evi derleyip toplamıĢ.

Kirlileri yıkamıĢ. Mahmut Ağa‟ya yardım etmiĢ. Aileye

neĢe, sevinç ve güzellik getirmiĢ. Hatçe‟yi önceden bi-

lenler de Onun bu hallerine bakıp bakıp da “Allah Allah

bu Hatçe meğer melekmiĢ de biz bilememiĢiz” diyerek-

ten ĢaĢkınlıklarını belli etmiĢler. “Ġnsanın hası sonradan

belli olurmuĢ. Bizim Mahmut da durdu durdu turnayı

Page 199: Tüm yönleriyle yassıhüyük

199

gözünden vurdu.” diyerek kıskanmıĢlar. Önceden

Hatçe‟yi oğluna almayan kadınlar ise piĢmanlık içindey-

miĢler.

Ne olduysa Hatçe‟nin kendisi gibi çirkin mi çirkin

bir bebek dünyaya getirmesiyle olmuĢ. O iyilik, güzellik

meleği yavaĢ yavaĢ uçmaya, evi terk etmeye baĢla-

mıĢ.Yeni bebek eve uğur getireceğine kahır getirir olmuĢ.

Ġlk günler hiç kimse Hatçe‟deki bu değiĢikliğe önem

vermemiĢ. Herkes yeni doğumdan kurtuldu, elbette bu

kadar olur. Hele biraz zaman geçsin yine eski haline gelir

demiĢler. Osman olsun, Elif olsun, Mahmut Ağa olsun

ev iĢlerini yapıyorlar, durmadan ağlayan bebeği avutu-

yorlar, Hatçe‟yi hoĢ tutmak için çabalıyorlarmıĢ. Hatçe

ise ahlar vahlar içindeymiĢ. Hiçbir Ģeyden memnun ol-

muyormuĢ. ĠĢe önce çocukları ve dahi Mahmut Ağa‟yı

ufak tefek azarlamalarla baĢlamıĢ. Sonra azarlamaların

yerini, bağırıp çağırmalar, çocuklara da küçük küçük

tokat atmalar eklenmiĢ. Artık evin tadı tuzu kaçmıĢ.

Yaz gelip iĢler çoğaldığından Mahmut Ağa evde

pek durmuyor, Hatçe‟nin bu hallerinden haberi olmu-

yormuĢ. Çocuklar hem bağda bahçede tarlada çalıĢıyor-

lar, hem ev iĢlerinde ter döküyorlarmıĢ. Osman daha çok

babasına yardım ettiğinden olan Elif‟e oluyormuĢ. Evi

süpürüyor, çamaĢırları yıkıyor, yemeği yapıyor, bebeğe

bakıyor, Hatçe‟nin ihtiyaçlarını karĢılıyormuĢ. Hatçe ise

durmadan emir veriyor, saçlarını çekiyor, süpürgeyle

pataklıyormuĢ. Günler geçtikce yediği çimdiklerin ve

dahi Ģamarların haddi hesabı sayılamaz olmuĢ.

Gel zaman git zaman ailenin tadı tuzu hiç kalma-

mıĢ. Mahmut ağa Hatçe‟nin Ģerrinden eve uğramamaya

baĢlamıĢ. Bağda bahçede, tarlada yatar olmuĢ. Osman

çoğu kez babasıyla dıĢarıda olduğu için Hatçe‟nin Ģerrin-

Page 200: Tüm yönleriyle yassıhüyük

200

den biraz daha uzak kalıyormuĢ. Ama olan Elif‟e olu-

yormuĢ.

Günlerden bir gün evde ekmek kalmamıĢ. Ekmeği

Hatçe yapacak değil ya. ĠĢ yine Elif‟e kalmıĢ. Elif incecik

kollarıyla ve dahi küçücük elleriyle unu elemiĢ, hamuru

yoğurmuĢ. Osman da o gün evdeymiĢ. KardeĢine yardım

ediyormuĢ. Hatçe ise yatağında yatmakta, ahlar vahlar

içinde bağırıp çağırmaktaymıĢ. Bir ara sesi soluğu ke-

silmiĢ. Ġki kardeĢ biraz rahat nefes almıĢlar.

Hamur hazır olunca önce sacayağını sonra da ek-

mek sacını ateĢin üzerine koymuĢlar. becerebildiği kada-

rıyla Elif yufka açmaya, Osman da piĢirmeye baĢlamıĢ.

Ġki kardeĢ öğleye kadar uğraĢmıĢlar. Hamurun

azaldığı bir sırada Osman‟ın canı yağlı ekmek istemiĢ.

Bu isteğini kardeĢine söylemiĢ. Elif üvey annesinden çok

korktuğu için hemen kardeĢine hayır demiĢ. DemiĢ ama

Osman ısrarcıymıĢ. Ne yapsın annesinin yağlı ekmeğini

özlemiĢmiĢ. KardeĢini kandırmak için elinden geleni

yapmıĢ. Sonunda Elif istemeye istemeye de olsa kabul

etmiĢ. Osman da gizlice mutfağa koĢup yağ ĢiĢesini alıp

gelmiĢ. GelmiĢ de her ikisinin de korkudan kalpleri küt

küt atıyormuĢ.

Osman‟ın eve girip çıktığını üvey anne Hatçe

görmüĢ. GörmüĢ de “Bakalım ne yapacaklar?”diye sesini

çıkarmamıĢ.

Elif yufkayı sacın üzerine koymuĢ. Sonra da yağ

ĢiĢesini alıp yufkanın üzerine biraz yağ dökmek istemiĢ.

ĠstemiĢ ama heyecandan mı yaksa korkudan mı olacak

ĢiĢe elinden düĢüvermiĢ. ġiĢe bu! DüĢünce kırılıvermez

mi? Ġçindeki yağ da hem sacın üzerine hem de ateĢin

üzerine saçılıvermez mi? Ġki kardeĢ korkudan bembeyaz

olmuĢlar. Korkuyla bir birlerine bakıĢmıĢlar. Kızgın bir

Page 201: Tüm yönleriyle yassıhüyük

201

yağ kokusu bir anda her tarafı sarıvermiĢ. Ġki kardeĢ

kendilerine gelince hemen üvey annelerinin görmemesi

için kırık ĢiĢe parçalarını toplamıĢlar. Etrafa yayılan yağ

izlerini yok etmek için üzerine kül dökmeye baĢlamıĢlar.

Onlar öyle uğraĢa dursunlar zaten Kafdağı‟ndaki

kokuyu duyan Hatçe‟nin burnu yağ kokusunu duymuĢ.

Hemen ayağa fırlamıĢ. “Aha Ģimdi elime düĢtünüz!” diye

bağırarak ekmek edilen yere gelmiĢ. Yağ ĢiĢesinin kırık-

larını görünce de aklı baĢından gitmiĢ. Önce eline geçir-

diği odunlarla iki kardeĢe vurmaya baĢlamıĢ. Vurdukça

daha da hırslanmıĢ. Daha sonra da ellerinin yanmasına

bile aldırıĢ etmeden ocaktaki kızgın ekmek sacını kaldır-

dığı gibi iki çocuğun üzerine atıvermiĢ. Bir anda ortalık

toz duman olmuĢ. Acı bir feryat her yeri kaplamıĢ. Fer-

yatları duyan komĢular koĢarak gelmiĢler. Hemen Os-

man‟la Elif‟in üzerindeki kızgın sacı kaldırıp atmıĢlar.

AtmıĢlar ama gördüklerine de inanamamıĢlar. Osman‟la

Elif herkesin gözü önünde birer kumru kuĢuna dönüĢü-

vermiĢler. Sonra da “Guguk guk, yağ döktük, kül örttük,

guguk guk….” diye ötmeye baĢlamıĢlar.

O günden sonra kumrular hep “Guguk guk, yağ

döktük, kül örttük, guguk guk….” diye öter olmuĢlar.

Ġnsanlar da kumrulara saygı göstermiĢler, onları hep ko-

rumuĢlar.

Hatçe‟ye gelince. O da çirkin mi çirkin bir karga-

ya dönüĢmüĢ. O kadar çirkinmiĢ ki hiçbir hayvan onu

yanında istememiĢ. Ġnsanlar onu hiç sevmemiĢ. Her yer-

den kovulmuĢ.

Masalımız burada biterken gökten üç elma düĢü-

vermiĢ. Birisi bu masalı anlatanın baĢına, diğeri bu masa-

lı dinleyenin baĢına. Üçüncüsü de daha yok mu diyenin

Page 202: Tüm yönleriyle yassıhüyük

202

baĢına. Herkes elini kaldırsın. BaĢındaki elmayı alsın.

Afiyetle yesin. Yeni bir masal istesin.

MANĠLER

Mani dört dizeden oluĢan nazım biçimidir. Özel-

likle kadınlar ve genç kızlar arasında söylenir. Bağ, bahçe

ve tarlalardaki çalıĢmalarda, düğünlerde kına gecelerinde,

akĢam gezmelerinde, kısaca kadın kadına olunan her yer-

de atıĢma Ģeklinde söylenmektedir. Bu atıĢma bir çeĢit

tatlı yarıĢma, bir çeĢit boy ölçüĢme, bir çeĢit Ģiirsel akti-

vitedir.

“Ocak baĢında minde, Karanfilin moruna

altını üstüne dönde, Gitmem elin oğluna,

Çok bekletme bıllacığım, Yirmi altın daksa da,

Mektubunu tez gönde.” Yine vamam yanına.”

Sarı saman ak saman, Penciriden baksana,

Sarılayım bi zaman. Fındık fıstık atsana.

Sormek ayıp olmesin Fındık fıstık istimem.

Düğünümüz ne zaman.” Altın yüzük daksana.”

Al yazmamı düreyim, Dağlar dağladı beni,

Aç koynuna gireyim, Gören ağladı beni.

Uyan uyan sar beni, Ne deyem ne edem,

Yar olduğun bileyim.” Alnımın yazısına.”

Sepet sepet yımırta, Goca gapının ganadı,

Sakın beni unutma, Üstüne guĢla dünedi.

Unutursan küserim, YeĢil ipek gelebi,

BaĢım alı giderim. Arebbamın beni?

Page 203: Tüm yönleriyle yassıhüyük

203

DEYĠMLER VE ÖZ DEYĠġLER

* Abayla ürküt çomağıyla say.

* Acemi nalbant ustalığı gavur eĢeğinde öğrenir.

* Ağız vardır inci dizer, ağız vardır ağu döker.

* Ah yerde kalmaz.

* Ahı gitmiĢ vahı kalmıĢ.

* Akıllı düĢünene kadar deli oğlunu everirmiĢ.

* Akılsız iti yol kocatır.

* AlıĢmadık kıçta don durmaz.

* Allah bir kapıyı kapatırsa diğerini açar.

* Assı söz sahibine döner gelir.

* Az söyle öz söyle.

* Bağ dua değil, çapa ister.

* Bakmayla öğrenilseydi köpekler kasap olurdu.

* BaĢkasının elinden su içen asla kanmaz.

* Bıçak yarası iyileĢir, dil yarası iyileĢmez.

* Bir çamdan hem dama direk hem de küreğe sap olur.

* Biri verdim ikiyi ister. Ġkiyi verdim çakıyı ister.

* BoĢ çuval ayakta durmaz.

* Boyundan derin çaya girme.

* Can boğazdan gelir.

* Dağ çalısız, yol delisiz olmaz.

* DanıĢan dağı aĢmıĢ, danıĢmayan düz yolda ĢaĢmıĢ.

* Değirmene gelen nöbetini bekler.

* Dildir adamı vezir eder, dildir adamı rezil eder.

* Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.

Page 204: Tüm yönleriyle yassıhüyük

204

* Duydum diyenin kulağını burmuĢlar, gördüm diyenin

gözünü oymuĢlar.

* Düven dönen öküzün ağzı boĢ durmaz.

* Ekmeğin yoksa güler yüzünde mi yok.

* El adama öğüt verir amma para vermez.

* Elin demiĢi, pazarın yemiĢi tükenmez.

* Elin öldürdüğü yılan, dirilir de insanı sokar.

* Eller deliye biz akıllıya hasret gideceğiz.

* Gelin ata binmiĢ ya nasip demiĢ.

* Gençlikte taĢ taĢı, ihtiyarlıkta ye aĢı.

* Hacı hacıyı Mekke‟de, hoca hocayı tekkede, it iti dakka

da bulur.

* Hastaya kar sorulmaz.

* Herkesin kazanı kapalı kaynar. Ġçindeki aĢ mıdır, dert

midir bilinmez.

* Horoz ibiğinden kiĢi ocağından belli olur.

* Ġnanma dostuna, saman doldurur postuna.

* Ġyi söyle iyilik iĢit.

* Ġyiyle konuĢanın baĢı derde girmez.

* Karının dolaĢığı, sabaha kalır bulaĢığı.

* Kendi söyler, kendi dinler.

* Kır beygirin kuyruğu dursa, biz durmayız.

* KıĢın taĢa, yazın yaĢa oturma.

* Kızı olanın dili olmaz.

* Köpek neyler takkeyi, dingilderken düĢürür.

* Kör ölür badem gözlü olur.

* Laf vardır sabaha çıkar, laf vardır mezara yatar.

* Mal canın yongasıdır.

* Misafir nasibiyle gelir.

* Oğlan oda gezmesini babasından öğrenir.

* Öfkeyle kalkan, zararla oturur.

* Öküz ölünce ortaklık da biter.

Page 205: Tüm yönleriyle yassıhüyük

205

* Paradır para kazanan, koç yiğit bağ beller.

* Pazarda adam ağzı öğrenmemiĢ.

* Ulu doğram yutma boğazını alır.

* Yerden alır, gökte yer.

BĠLMECELER

Uzun kıĢ gecelerinin eğlencelerinden birisi de

bilmecelerdi. Ġki çocuk bir araya geldi mi bir birlerine

bilmece sorarlar ve saatlerce eğlenirlerdi. ĠĢte onlardan

bazı örnekler:

- Alaca mezar, mahalleyi gezer. (Ġdek)

- Dam baĢında çiçekli yorgan. (ralzıdlıy)

- DıĢı var, içi yok; dayak yer, suçu yok. (luvad)

- ArĢın ayaklı burma bıyıklı. (naĢvat)

- Ağacı oyarlar içine tin tin koyarlar. Ağlama tin tinim

ağlama, kulağını burarlar. (oydar)

- Allah yapar yapısını, bıçak açar kapısını. (zuprak)

- Ezan okur namaz kılmaz; karı alır, nikah kıymaz.

(zoroh)

- AkĢam kusar, sabah yutar. (külküy)

- Yer altında bulgur kaynar. ( ralacnırak)

- Helemez melemez, ocak baĢına gelemez. (ığayeret)

- Dağdan gelir taĢtan gelir, kuru üzüm döker gelir. (içek)

- Dolu gelir boĢ gider; ağzımızı hoĢ eder. (kıĢak)

- Altı taĢ üstü taĢ; ha dolaĢ, ha dolaĢ! (eranim)

- Ey hindiri hindiri, beyleri attan indiri. (siç)

- Aç durur, susuz durmaz. (itset)

- Allah‟ın iĢi karnında diĢi. (kabak)

- Ümmü ümmücük, burnu küçüçük. (tuhon)

- Dibi saçak, üstü bacak. (asarıp)

- Hırsız içerde, baĢı dıĢarıda. (iviç)

Page 206: Tüm yönleriyle yassıhüyük

206

- Buradan attım kılıcı, Halep‟ten çıktı bir ucu. (keĢmiĢ)

- Sarıdır sarkar, düĢerim diye korkar. (avya)

- Küçücük boylu, kadife donlu. (nacıltap)

- Yer altında yağlı kayıĢ. (nalıy)

- Küçücük kuĢlar, camiyi taĢlar; kendisine yapar, sahibi-

ne bağıĢlar. (ralıra)

- Ben giderim o gider, arkamdan tin tin eder. (eglög)

- Dır dır eder, ak ak sıçar. ( nemriğed)

- Tak burada, tak kapı arkasında. (egrüpüs)

- Bir kızım var; geleni öper, gideni öper. (ulvah)

- Kadife yastık, içine un bastık. (edği)

- Ġki delikte mor öküz. (kümüs)

- Bir kızım var, kırk gözü var. (rublak)

- Kayaya kalbur astım. (kaluk)

- On iki kızım var, her gün banyo yaparlar. (ralkıĢak)

PAMUĞA GĠTME

Sonbahar biterken köylünün bağ bahçe ve harman

iĢleri de bitmiĢtir. Birkaç aylık boĢ bir zaman vardır.

Hali vakti yerinde olmayan ailelerin kıĢa girmeden biraz

da para kazanmaları gerekmektedir. Çünkü evdeki para

getirecek ürünler henüz satılmamıĢtır. Arpa ve buğday

piyasada bol olduğu için fiyatı düĢmüĢtür. Hemen satıl-

maz. Tütün parası için daha hayli zaman vardır. Yazın

satılan karpuz, kavun, üzüm gibi meyvelerin parası da

çoktan bitmiĢtir. Para kazanmanın bir baĢka yolu pamuk

toplamaya gitmektir. Bunun için eylül ayının son günle-

riyle ekimin baĢları en uygun zamandır.

Köyde dayıbaĢıları vardır. Bunlar Sarayköy, Na-

zilli, Germencik, Söke gibi yörelerdeki pamuk tarımı

yapan çiftçilerle anlaĢırlar ve pamuk toplama zamanında

Page 207: Tüm yönleriyle yassıhüyük

207

köylüleri onların tarlalarına götürürler. Bu iĢ için de be-

lirli bir ücret alırlar.

Ekim ayının baĢında köyde bir telaĢ baĢlar. Kim-

ler hangi dayıbaĢı ile gideceklerine karar verdikten sonra

yola çıkılacak güne kadar hazırlıklarını bitirirler. Eski

yorganlar döĢekler denk haline getirilir. Bulgur tarhana

hazırlanır. ÇamaĢırlar yıkanır. Köyde kalacaklar ise garip

bir burukluk içindedirler. Çünkü pamuk toplamaya git-

mek demek yeni yerler görmek, maceralar yaĢamak de-

mektir. Özellikle pamuğa giden çocuklar dönüĢte günler-

ce yaĢadıkları maceraları ve gördükleri yerleri anlatırlar-

dı.

Pamuğa gidileceği günün sabahı erkenden kam-

yonlar caminin önüne gelir. DayıbaĢı kamyonun etrafında

dört dönerek emirler verir. Önce denkler düzgünce kam-

yonun kasasına yerleĢtirilir. Bu sırada genç kızlar temiz

ve güzel elbiselerini giyerek bahçelerden kopardıkları

çiçekleri ellerine alıp sanki bayram günüymüĢ gibi köy

içinde dolaĢırlar, köyde kalanlarla helalleĢirler.Gidilecek

yerin uzaklığına göre kamyonlar belirli bir saatte hareket

eder. Hareket saatine kadar köyde sanki bir bayram yaĢa-

nır. Ayrılık saatinde de kadınlar ve kızlar göz yaĢlarını

tutamazlar. Yola çıkılacağında dayıbaĢı Ģoförün yanına

oturur. Diğerleri de kamyonun kasasına yerleĢirler ve

kamyonlar kornalarını çala çala köyü terk eder.

Bir iki aya yakın pamukta kalan köylüler kasımın

sonlarına doğru köye dönerler. Giderken neĢeyle gidenler

dönüĢlerinde hayli yorgun olurlar. Günlerce evlerde pa-

muğa gidilen yörelerde görülenler, yaĢanılanlar konuĢu-

lur. Herkes kendi gittiği yerin ne kadar güzel olduğunu

anlatır.

Page 208: Tüm yönleriyle yassıhüyük

208

Pamuktan bazıları daha geç döner. Özellikle yaĢlı-

lar ayrıca zeytin toplamaya kalırlar. Bunlar aralık ayının

sonlarına doğru birer ikiĢer teneke zeytinyağı, birer koli

sabun, biraz sofralık zeytinle dönerlerdi.

ÖZLÜ SÖZLER- AÇILSIN GÖZLER

Kaldık oğlan eline,

Yalvar artık deli geline.

Hanımın hısımları gelince oklavalar takır takır,

Erkeğin hısımı gelince diĢler Ģakır Ģakır.

Evin tek kızını alma,

Evin bir oğlu varsa varma.

Mevla razı gelirse kulun iĢini

Ġnsan taĢlara geçirir diĢini.

Mevla istemezse kulun iĢini,

Leblebi yerken kırar diĢini.

Adam hacı mı olur Mekke‟ye gitmeyilen,

EĢek derviĢ mi olur tekkeye girmeyilen.

Ġnsanoğlu hilebazdır kimse bilmez fendini,

Her kime iyilik edersen koru kendini.

Al zenginin kızını, döndersin yüzünü babası evine

Al fakirin kızını göndersin babası evine.

Akrabaydık akrep olduk biz bize,

Page 209: Tüm yönleriyle yassıhüyük

209

Ayrı düĢtük bakmaz olduk yüz yüze.

Eller gül verdi elime,

KardeĢlerim diken soktu tenime.

KÖYÜM

Ekin biçti yıllar yılı ellerim,

Deste çektim tutuldu belim.

Tütün tarlasında kurudu terim,

Ben çocukluğumu özlerim.

Ballık Dağı‟nda koyun güttüm her bahar,

Yağmur yağar kaklıklara su dolar,

Kaya diplerinde mor sümbüller açar,

Ben sevgi tüten Ģirin köyümü özlerim.

Çayırlarda kır çiçekleri açanda,

Gövel ördek gök yüzünde uçanda,

Duygularım seller olup akanda,

Kul Bekir‟im Helime ninemi özlerim.

Benim Köylüm

EĢini, aĢını, iĢini bilir.

Eline, diline, beline sahip olur.

“Ġzansız olmaz” izanı bilir.

Selamı sabahı kesmez demiĢler.

Dile dil kakmaz, ele el.

Göze göz atmaz, diĢe diĢ.

Aza kanaat eder, çok da olsa iĢ.

Gönülden selamı verir eli demiĢler.

Page 210: Tüm yönleriyle yassıhüyük

210

Kul Bekir derki mutlu musun?

Tokluğunla gururlu musun?

Yassıhüyüklü olabiliyor musun?

Artık köyünü de yaz demiĢler.

KAYNAKÇA

1.Güner CANER

2.Halime AVCIOĞLU

3.Fatmana DERĠCĠ

4.Fatmana CANER

5-Hörü TURAN

6-Ġsmail KAYA

7-Güllü KAYA

8-Ali GÜNER

9-Hasan SELÇUK DiĢ Hekimi

10-Bülent TEKELĠOĞLU Bilgisayar Operatörü

Yazılı Kaynaklar:

1.Acıpayam Sempozyumu Bildirileri 1-3 Aralık 2003

Denizli Zirve Medya Grup 2007

2.Ali Ulvi DARIVERENLĠ, Denizli Ġnanç Dergisi 1937-

1941 yılları arası Sayı:1…103

3.Ali Vehbi AYKOTA, Acıpayam, Çankaya Matbaası

1951 Ankara

4.Bekir CANER , Acıpayam Folklor AraĢtırmaları Tica-

ret Ekonomi Gazetesi Denizli 1991

5.Bekir CANER , YeĢilyuva 1986. YeĢilyuva Bel.

Yayınları 1986 Ġzmir

6.Doç. Dr. Ceyhun Vedat UYGUR, Denizli Ġli Ağız Söz-

lüğü Denizli Belediyesi Ya.2007

Page 211: Tüm yönleriyle yassıhüyük

211

7.H.Ġbrahim BABAOĞLU XX YY. BaĢlarında Aydın

Vilayeti Salnamelerinde Denizli Sancağı (Yayınlanma-

mıĢ Yüksek Lisans tezi) 1996 Denizli

8.H. Hüsesin AYDOĞDU, Kızılhisar Tarihi

9.Ġ. Akcakoca AKCA Denizli‟de Zeybek Oyunları ve

Köy Düğünleri 1937

10.Mithat MAKAL, Atasözleri ve Deyimler, Oğuz Ofset

2001 Denizli

11.Mithat MAKAL, Denizli Manileri ve Beyitleri,Oğuz

Ofset 2004 Denizli

12.Mehmet Hüseyin YILMAZ, Umman Ninenin Mek-

tupları. Ġnan Matbaası 1964 Denizli

13.Orhan ACIPAYAMLI , Acıpayam Köylerinde Mes-

ken. 1955 Ġstanbul

14.Doç.Dr.Selahattin ÖZÇELĠK, XIX YY Ortalarında

Acıpayam ve Çevresi (Temettü Defteri Ġncelenmesi) Fa-

külte Kitabevi 2005 Isparta

15.ġükrü Tekin KAPTAN, Denizli‟nin Halk Kültürü

Ürünleri C.1 Yenigün Ofset1988 Denizli

16.Yassıhüyük Belediyesi, Yassıhüyük Kasabası 2006,

BroĢür ve telefon rehberi

17.Prof. Dr. Tuncer BAYKARA, Alaaddin Kasabası 9

Eylül Üniv. Ġzmir

18.Prof. Dr. Tuncer BAYKARA, Acıpayam AraĢ.Üz.

DüĢünceler 02.12.2003 Eğe Ünv.

Page 212: Tüm yönleriyle yassıhüyük

212

Bekir CANER Denizli ili, Acıpayam ilçesi Yassıhöyük kasabasında

1952 yılında doğdu. 1971 yılında Nazilli Öğretmen Oku-

lunu bitirerek Sivas‟ta sınıf öğretmeni olarak göreve baĢ-

ladı. A.Ü. AÖF Sınıf Öğretmenliği Ön Lisans Bölümünü

bitirdi. Daha sonra Gazi Üniversitesi E. Fakültesi, Eği-

tim.Yönetimi Bölümden mezun olarak Adana‟ya ilköğre-

tim müfettiĢi olarak atandı. Öğretmen, okul müdürü ve

ilköğretim müfettiĢi olarak görev yaptı. ÇeĢitli dergi ve

gazetelerde Ģiirleri, hikâyeleri, masalları ve folklor araĢ-

tırmaları ile meslekî makaleleri yayınlandı. Hâlen lise ve

dengi okullarda ders kitabı olarak okutulan MEB‟e ait

Genel Türk Tarihi ile Osmanlı Tarihi ders kitaplarının

yazılmasında komisyon baĢkanlığı yaptı.

YeĢilyuva, Ümmü Kız, Masal Bahçesi, Ben Öğ-

retmenim, Birinci Sınıf Öğretmenliği ve Ġlkokuma Yaz-

Page 213: Tüm yönleriyle yassıhüyük

213

ma Öğretimi, Sınıf Öğretmenliği, Eğitimin Sosyal Boyu-

tu ve Öğrenciyi Tanıma, Öğretmen Rehberi adlı kitapla-

rının yanı sıra Bizim Ada, Sincap Ormanı, Dedemin Öy-

küsü, Gizli Mağara, Kırmızı Kamyon, Papatya Tarlasın-

daki Gelincik, Bütün Yönleriyle Yassıhüyük, Halime

Ninenin Masalları adında kitapları da bulunmaktadır.