32
ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı ve Dış Politika 1 Nisan, 2013 Rapor ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı ve Dış Politika Necati Anaz

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı ve Dış Politika

  • Upload
    asem

  • View
    256

  • Download
    0

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Anaz, Necati. "ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı ve Dış Politika." Ankara: ASEM, 2013.

Citation preview

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

1

Nisan, 2013

Rapor

ABD Örnekleminde

Yumuşak Güç Kavramı ve Dış Politika

Necat i Anaz

2

Nisan, 2013

1

Rapor

Necat i Anaz

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

ABD Örnekleminde

Yumuşak Güç Kavramı ve Dış Politika

2

2013 © Bütün yay ın hak lar ı sak l ıd ı r .

İçindekiler

ÖZET .......................................................................................................................................................................................5

Giriş ..........................................................................................................................................................................................7

Kavramsal Çerçeve: Yumuşak Güç Nedir? .....................................................................................8

Yumuşak Gücün Uluslararası ve Ulusal Referans Kaynakları ......................................9

Yumuşak Gücün Sert Güçle Diyaloğu ...............................................................................................10

Sert Güçten Yumuşak Güce Geçiş ve ABD Örneği ..............................................................11

Neden Yumuşak Güç? .......................................................................................................................................12

Yumuşak Güç ve Kültürel Cazibe: McDonalds Diplomasisi ........................................13

Yumuşak Güç ve Medya ..................................................................................................................................14

Yumuşak Güç ve Hollywood ......................................................................................................................17

Yumuşak Güç ve Eğitim Sektörü ............................................................................................................18

Yumuşak Gücün Bilgi Üretimi ve Yönetimi Ayağı ..................................................................19

Türkiye’nin Yumuşak Güç Potansiyeli Üzerine Notlar .......................................................20

Değerlendirmeler .....................................................................................................................................................23

Sonuç ..................................................................................................................................................................................26

Kaynaklar .........................................................................................................................................................................26

3ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

5

ÖZET

İletişim ve ulaşım teknolojisindeki hızlı gelişmeler coğrafi sınırları her geçen gün biraz daha izafi kıldığı gibi insan toplumlarını da benzersiz bir şekilde birbirle-

rinden haberdar olmaya zorlamıştır. Ulus ötesi şirketler ve kar amacı gütmeyen organizasyonlar, gerek yaptıkları ticari faaliyetler gerekse de insani yardımla-rıyla dünya toplumlarının birbirlerinden haberdar olmalarını hızlandırmıştır. Glo-bal plandaki bu yapısal değişiklikler uluslararası ilişkileri şeffaflaştırırken dünya devletlerini de birbirine biraz daha muhtaç, mahallî ve global gelişmelerin etki-lerine karşı biraz daha hassas kılmıştır. Dünya devletleri artık dış politikalarını oluştururken devlet kontrolünde olmayan küresel gelişmeleri dikkate almak zo-runda kalmaktadır. Bugünün uluslararası sosyo-ekonomik ve siyasal sistemin-de söz sahibi olabilmek içinse uluslararası ilişkilerini tehdit ve şiddet kaynaklı ‘sert güç’ten ziyade imrenilme, takip edilme ve benimsenmeye dayalı politikalar üzerinden yürütmeleri artık kaçınılmaz olmuştur. Global veya bölgesel aktörler, dış politikalarına temel olarak salt askeri, ekonomik ve/veya teknolojik güç gibi maddi kaynakları almak yerine hayranlık, etkileyicilik ve imrenmeden kaynakla-nan ‘yumuşak gücün’ önemini de kavramak ve bu gücü kullanmak durumunda kalmışlardır. İşte bu analiz, Amerika Birleşik Devletleri örnekleminde yumuşak gücün anlamı, yakın tarihimizde kullanımı, hangi şartların yumuşak güç sağladı-ğı, ulusal ve uluslararası sosyo-ekonomik yatırımların yumuşak güçle bağlantısı ve yumuşak gücün sert güçle diyaloğu gibi konuları irdelemeye çalışacaktır.

Anahtar Kelimeler: Yumuşak güç, sert güç, dış politika, kültürel yatırımlar, cazibe.

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

6

ABD ÖRNEKLEMİNDE YUMUŞAK GÜÇ KAVRAMI VE

DIŞ POLİTİKA

Giriş

İletişim, haberleşme ve bilgi teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler göz

önüne alındığında, ‘sert güç’ olarak adlandırılan, tehdit ve baskı unsuru olarak

askeri ve ekonomik yaptırımlara dayanan ve somut avantajlar üretmesi beklenilen

gücün kullanımı, değişen küresel siyasal sisteme ve bu sistemin ürettiği ulusla-

rarası ilişkilerin mantalitesine uymamaktadır. Dünya devletlerinin her geçen gün

biraz daha birbirine muhtaç olduğu ve mahallî olay ve gelişmelerin global siya-

seti anında etkilediği de göz önüne alınırsa, yeni çağın uluslararası sisteminde

söz sahibi olmak isteyen aktörlerin siyasal ilişkilerini ‘sert güç’ten ziyade imrenil-

me, takip edilme ve benimsenmeye dayalı politikalar üzerinden yürütmeleri, artık

modern çağın gereksinimlerindendir (Gray 2011, Corrales 2009). Global veya

bölgesel aktörler, askeri, ekonomik ve/veya teknolojik güç gibi maddi kaynakları

kullanmanın yanısıra -ki bu kaynakların kullanımı uluslararası hukukun belirledi-

ği sınırlarda olmak zorundadır- kaynağını hayranlık, etkileyicilik ve imrenmeden

alan ‘yumuşak gücün’ önemini de kavramak ve bu güçten yararlanmak duru-

mundadırlar (Nye 2011). Bir başka ifadeyle, yumuşak güç artık dönüşümden

geçmiş bulunan uluslararası sistemde istenilen neticelerin alınabilmesi için kritik

bir unsur haline gelmiştir. Bundan sonra tehdit ve kuvvete başvurarak başka

devletlerin aleyhine bir takım çıkarların sağlanması veya sağlansa bile uzun süre

muhafaza edilmesi mümkün olmayacaktır. Bunun en yakın örneği, 2003 yılında

Amerika Birleşik Devletleri’nin İngiltere ve diğer dost devletler ile koalisyon halin-

de gerçekleştirdiği Irak işgali olacaktır. Kısa sürede Bağdat’a girebilen ABD ve

diğer koalisyon güçleri yıllardır Irak’tan çıkamamışlar ve işgal ABD’ye tarihinin en

ağır imaj kriziyle birlikte görülmemiş bir bütçe açığı ve yüksek orandaki işsizlik

gibi ekonomik zorlukları da bakiye bırakmıştır. İşte bu analizde yumuşak gü-

cün anlamı, yakın tarihimizdeki kullanımı, hangi şartların yumuşak güç sağladığı,

ulusal ve uluslararası sosyo-ekonomik yatırımların yumuşak güçle bağlantısı ve

yumuşak gücün sert güçle diyaloğu gibi konular irdelenmeye çalışılacaktır.

7ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

8

Kavramsal Çerçeve: Yumuşak Güç Nedir?

Kullanımı çok eskilere dayanan ve tanımlanması pek de kolay olmayan ‘yu-

muşak güç’, bir aktörün oluşturacağı uluslararası konfigürasyonlar sayesinde

diğer ulusların alacağı kararların, yumuşak güç sahibi aktörün çıkarları doğrultu-

sunda şekillenmesini ifade eder (Nye 1990, Gallarotti 2011). Nye, bir ulusun dünya

siyasetindeki -daha çok da kültür ve aydınlanma çerçevesindeki soyut kavramlar-

dan kaynaklanan- pozitif imajını ve bu imajın diğer uluslar üzerindeki etkisini yu-

muşak güç olarak adlandırmaktadır. Bu tanımlardaki kilit unsur, istenilen sonucun

baskı ve tehdide dayanmadan, diğer aktörlerin rızası doğrultusunda elde edilme-

sidir. Daha çok soyut kavramlardan kaynaklanan söz konusu pozitif imaj, sadece

diğer ulusların beğenisini kazanmakla kalmayıp aynı zamanda bunların ulusal ve

uluslararası alanda benimsemeye çalışacakları politikalar (ekonomik işbirliği, de-

mokratikleşme, azınlık hakları, vb.) için de bir ilham kaynağı oluşturacaktır (Armis-

tead 2004, Corrales 2009). Elbette yumuşak gücün her istenilenin elde edilmesini

sağlayacağı söylenemezse de uzun vadeli ve kalıcı sonuçların ancak aktörlerin

rızasının ve bir amaç birliğinin mevcut olduğu durumlarda ortaya çıkacağı bilinme-

lidir. Tehdit ve şantaja dayalı politikaların uluslararası ilişkilerde başarısız kaldığını

gösteren son yüzyılın siyasi tarihi, bu anlamda açık ve net bir kanıt oluşturmaktadır.

Yumuşak güç kavramı, aslında kullanıldığı pek çok yerde sert gücün alternatifi

olarak anlaşılmaktadır (Nye 2008, Mustonen 2010). Ekonomik veya askeri teh-

ditten ya da bu ikisinin sembolik düzeydeki baskısından kaynaklanan sert güç,

karşıdaki ulus ya da ulusların kuvvet uygulayan ulusun arzuları doğrultusunda

davranmaları veya politika üretmeleri ile sonuçlansa da netice itibariyle ortaya

çıkanın çıkarların çatışmasından başka bir şey olmayacağı aşikârdır. Buna karşılık

saygı ve hayranlığın doğurduğu, daha çok rızaya bağlı politika ve davranış de-

ğişiklikleri, çıkar çatışmasını en aza indirecektir. Zira yumuşak güç sahibi ulusun

arzuları, diğer uluslar tarafından daha kabul edilebilir ve cazip hedefler olarak

algılanacaktır (Nye 2008). Gallarotti gibi yumuşak güç uzmanları, yumuşak gücün

‘meta güç’ tabir edilen bir güç formunu temsil ettiğini savunmaktadırlar. Bu meta

güç kavramı, sosyal fiiller çerçevesinde oluşan bir yönelimler ve ihtimaller matri-

sinin vasıtasıyla durumların, sosyal yapıların ve ilişkilerin şekillendirildiği bir gücün

ifadesi için kullanılmaktadır. Bir başka ifadeyle, bir aktörün diğer bir aktörün veya

aktörlerin tercih edeceği noktaya kendiliğinden yakınlaşması demektir (Gallarotti

2011). Burada diğer ulusların tercihlerinin (co-optation) yumuşak güç politikala-

rıyla etkilenmesi durumu söz konusudur (Lee 2009). Mesela, serbest pazar eko-

nomisini benimseyen Kuzey Amerika (ABD ve Kanada) ve Avrupa ülkeleri daha

az gelişmiş ve gelişmekte olan devletlerin liberal ekonomik prensipleri benimse-

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

9

melerini ve liberal-kapitalist sistemi geliştirmelerini sağlayınca söz konusu devlet-

ler uluslararası kurum ve kuruluşların (IMF, Dünya Bankası, vb.) politikalarını da

özümseyecek ve böylece Amerikan ve Avrupa devletlerinin amaç birliği ettikleri

noktaya kendiliğinden gelmiş olacaklardır. Bu bağlamda liberal ekonomik siste-

me geçişin tüm aktörlerin çıkarına olduğu varsayımından hareket edilmektedir.

Böylece liberal kapitalist sistemi benimseyen ülkeler, Kuzey Amerika ve Avrupa

menşeli sosyal, ekonomik ve siyasal prensipleri de benimsemeyi arzulayacak-

lardır. Söz konusu ülkelerin liberal ekonomik sistemi benimsemeleri, onları ulus-

lararası ilişkilerde Kuzey Amerika ve Avrupa devletleriyle beraber adım atmaya

zorlayacaktır; çünkü bu ülkeler siyasi ve ekonomik gelişmişliği Kuzey Amerika ve

Avrupa ülkelerinin izledikleri yolu takip etmekte arayacaklardır. Bu mekanizma,

yumuşak güç nüfuzuna tabi ulusların Kuzey Amerika veya Avrupa ülkeleriyle her

konuda yakın ve dost ülkeler olup olmadıklarıyla da doğrudan bağlantılı değil-

dir. Örneğin, Rusya ve Çin gibi ülkelerin ABD ile uluslararası birçok alanda rakip

olmaları, liberal ekonomik sistemi benimsemek istemeleriyle çelişmeyecek veya

ABD merkezli şirketlerin Moskova’da faaliyet göstermesini engellemeyecektir. Bu

da doğal olarak ABD’nin söz konusu ülkeler üzerinde yumuşak güçten kaynakla-

nan nüfuzunu muhafaza etmesini sağlayacaktır.

Yumuşak Gücün Uluslararası ve Ulusal Referans Kaynakları

Yumuşak gücün kaynağını sadece medya ve moda aracılığıyla yayılan kültürel değerlerin etkisi olarak görmek, kavramın ve onun sonuçlarının çok iyi anla-

şılmadığı anlamına gelecektir. Bu bağlamda Gallarotti yumuşak gücün iki önemli saç ayağını, uluslararası ve ulusal referans kaynakları olmak üzere ikiye ayırarak incelemektedir. Uluslararası yumuşak gücün kaynağı, uluslararası hukuka, norm-lara ve kurumlara saygı olarak ifade edilmektedir (Gallarotti 2011). Bu bağlamda ülkelerin çok taraflı uluslararası politikaları benimsemeleri ve tek taraflı dayatma-lardan uzak durmaları gerekmektedir. Bu sayede global siyasette marjinalleşme riskinden de uzak kalacaklardır.

Ulusal yumuşak gücün kaynağına gelince, Gallarotti bunu bir ülkenin kültürünün ve siyasal kurumlarının doğasında var olan güce bağlar. Burada ‘siyasal’ kelime-sini çoğulculuğun, demokrasinin, liberalizmin ve hukukun üstünlüğünün siyasal sistemin özüne yerleşmiş olması bağlamında kullanır. Kültürel derken ise yüksek yaşam standartlarından, özgürlükten, bireylere sunulan geniş fırsatlardan, tole-ranstan ve cazibeli bir yaşam sitilinden müteşekkil bir yumuşak güçten bahset-mektedir. İleride tekrar vurgulanacağı gibi burada en önemli nokta, hayranlık uyan-dıran bir kültürel referanstan doğmuş bir gücün, diğer uluslar üzerinde daha tesirli bir güç teşkil edeceğidir.

10

Tablo 1: Yumuşak Gücün Kaynakları

Uluslararası Kaynaklar Yerel Kaynaklar

• Uluslararası hukuka, normlara ve kurumlara saygı

• Çok taraflılığa güven ve tek taraflılığa karşı tavır

• Uluslararası antlaşmalara ve ittifak sözleşmelerine saygı

• Daha büyük hedefler için kısa-dönem ulusal çıkarlardan kaçınma

• Liberal dış ekonomik politikalar

• Kültür

• Yüksek yaşam kalitesi

• Özgürlük

• Yeterli firsatlar

• Tolerans

• Çekici yaşam stili

• Siyasi kurumlar

• Demokrasi

• Hukukun üstünlüğü

• Liberalizm/Çoğulculuk

• İyi işleyen devlet bürokrasisi

Kaynak: Gallarotti, M. G. (2011) “Soft Power: What it is, Why it’s Important, and the Conditions Un-der Which it Can Be Effectively Used” isimli makalesinden derlenmiştir.

Yumuşak Gücün Sert Güçle Diyaloğu

Sert güç, uluslararası ilişkilerde istenilen sonuçları almak için yumuşak güce yardımcı bir işlev görebilir (Mustonen 2010). Hatta sert gücün uluslararası

platformda insani sebeplerle kullanılması gibi durumlarda yumuşak güce dönü-şebileceği kanaati de yaygındır. Bu düşüncede olanların verdiği klasik örnek, Bir-leşmiş Milletler Barış Gücü’nün Bosna Hersek ve Kosova savaşlarında ABD’nin öncülüğüyle Sırplar’a karşı gerçekleştirdiği müdahaledir (her ne kadar geç kalmış olsa da). ABD’nin, Bosna Hersek ve Kosova’da Sırp ordusu tarafından Müslüman Arnavutlar’a karşı girişilen etnik temizliğe müdahale etmesi, izleri uzun sürecek bir ABD-Arnavut yakınlaşmasına yol açmıştır. Bu durum da sert gücün yerinde kulla-nımının uluslararası ilişkilerde aktör ülkenin lehine önemli avantajlar doğuracağını göstermektedir. Şunun da dikkatlerden kaçmaması gerekir ki, sert gücün kullanımı eğer uluslararası kamuoyunda yeterince meşruluk kazanmamış ise, gerçekleşti-rilen askeri müdahale veya ekonomik ambargo gibi yaptırımlar, o gücü kullanan ülke için tam bir imaj krizi ve meşruluk sorunu yaratabilir. Bu yüzden uluslararası düzlemde insan haklarının müdafaası veya bölgesel çatışmaların sonlandırılma-sı adına yapılmış, ancak uluslararası kamuoyunun yeterince desteğini alamamış operasyonlar, son derece tehlikeli ve uzun vadede sorunlar doğurmaya mahkûm girişimler olarak kalmaktadır. Nitekim 2003’te Irak’ı gerçekte mevcut bulunmayan kimyasal silahlardan temizleyip demokratikleştirmek ve Iraklılar’ı özgürleştirmek adına yapılan operasyon, bu anlamda ABD için tam bir hüsran olmuş ve Soğuk Savaş sonrasında uğradığı en büyük imaj kaybına yol açmıştır. Bilinmelidir ki, sert

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

11

gücün istenilen sonucu doğurup yumuşak güç etkisi yaratabilmesi bakımından kullanımındaki meşruiyet ve kullananın samimiyeti, kritik bir önem taşımaktadır.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki, bilgi ve kültür gibi yumuşak güç kaynakları zaman zaman sert güç kullanımı için birer lojistik destek kaynağına da dönüşebilir. Bir diğer ifadeyle, sert güçle yumuşak güç arasında gerek sınıflandırma gerekse de kullanım mahiyeti açısından tam bir ayrım yapılması zordur (Melissen 2005). Yani sert gücün akıllı kullanımı yumuşak güç potansiyeli doğurabilirken yumuşak güç kaynakları da sert güç için birer lojistik kaynağa dönüşebilmektedir. Ancak bu ça-lışmada yumuşak gücün her halükarda sert güce üstün ve tercihe şayan olduğu vurgulanacaktır.

Sert Güçten Yumuşak Güce Geçiş ve ABD Örneği

Eğer gücü başkalarının normalde yapmayacaklarını yapmalarını sağlama ka-biliyeti olarak tanımlarsak, bu durumda yumuşak güçten ziyade sert gücün

harekete geçirilmesinden bahsediyoruz demektir. Bu da sert güç sahibi ülkenin elinde bulundurduğu askeri kuvvetler, geniş topraklar, yeraltı ve üstü doğal kay-nakları, kalabalık nüfus, gelişmiş ekonomi ve oturmuş siyasal yönetim sisteminden kaynaklanan bir gücün kullanılması anlamına gelmektedir (Nye 1990). Klasik teori-de bütün bunlara sahip olan bir ülkenin başka ülkeleri kontrol edecek ya da kendi çıkarlarına uygun davranmalarını sağlayacak güce sahip olduğu varsayılıyordu. Neticede, özellikle Batı Avrupa devletlerinin sömürgecilik yıllarında güçten anladık-ları da yukarıda bahsettiğimiz somut maddi parametrelerin bir ülkede toplanmış olmasından başka bir şey değildi. İngiliz Mackinder gibi aynı zamanda önemli bir siyasi coğrafyacı ve senatör olan bir düşünürün, Almanya’nın Doğu Avrupa’daki önemli yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarına ulaşmasını ve özellikle ‘heartland’ diye kavramlaştırdığı bölgenin hâkimiyetini ele geçirmesini hem 20. yüzyılın başlarında güç kaybına uğrayan İngiltere Krallığı, hem de mevcut uluslararası siyasal sistem için hazin bir sonun başlangıcı olarak görmesi, bu bağlamda boşuna değildir (Ke-arns 1993). Batı Avrupa, sömürge ve stratejik kaynakların kontrolüne dayalı dış politika anlayışını İkinci Dünya Savaşı sonrasında terk etmeye başlarken kurduğu Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu ve nihayet Avrupa Birliği ile liberal ekonomik sistemin işlerliği bakımından dünya devletlerine model olmuştur. Özel-likle ekonomik olarak gelişmekte olan ülkeler nezdinde Avrupa’nın cazibesi artmış ve bu da Avrupa Birliği ülkelerine ciddi anlamda bir yumuşak güç potansiyeli ge-tirmiştir.

ABD ise 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Avrupa’nın uygulamaya çalıştığı sert gücün aksine, dünya siyaset tarihinde ilk defa ortaya çıkan, birçok ülkenin de benimseyebileceği daha idealist duruşu (Wilson’culuk) ve çağın ev-rensel ilkeleri sayılan insan hakları, demokrasi, özgürlük gibi kavramların savunu-cusu olması sayesinde diğer ülkeleri bir rol modeli olarak etkileyecektir (Slaughter

12

2009). Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında ABD’nin ekonomik, siyasal, sosyal ve finansal alanlarda uluslararası kurumlar tesis etmesi, diğer ülkeleri bu kurumların öncülüğünde oluşturulan yeni liberal siyasi sisteme entegre etmeye çalışması ve bunu da kısmi olarak başarması, onun yumuşak güçten kaynaklanan nüfuzunu yaygınlaştırmasını sağlamış ve dünya jeopolitiğini kendi çıkarları doğrultusunda belirlemesine olanak vermiştir (Nye 2002). Nitekim ABD uluslararası düzlemde istediklerini güçlü ordusuyla ülkeleri işgal etmekten ziyade ekonomik, siyasi ve kültürel programları sayesinde elde etmektedir. Zaten ABD her ne zaman ulusal çıkarlarını elde etmek için sert gücünü kullansa, uzun vadede elde ettiği yenilgiden başka bir şey olmamıştır (Anaz 2011). Bunun en bariz örnekleri, Vietnam ve Irak savaşlarıdır. Bunlara Afganistan işgalinin Sovyetler’in çözülüşünü hızlandırmasına benzer bir şekilde ABD’yi yüzyılın en büyük ekonomik krizine itecek olan, 2001’deki Afgan-Taliban savaşını da eklemek gerekir. Batı Avrupa’nın 18. ve 19. yüzyıllarda-ki doğrudan işgale dayalı sömürgecilik mantalitesinden farklı olarak, ABD dünya ülkelerini daha yumuşak ve tercihe dayalı (co-optative) politikalar üzerinden etki-lemekte ve yönlendirmektedir. ABD bugün yıllık bütçesi birçok ülkenin gayri safi milli hâsılasından daha fazla olan çok uluslu şirketleri (ekonomik güç), dünyaca saygınlık kazanmış üniversiteleri (bilgi gücü) ve yine dünyanın en ücra köşelerinde bile tüketilen popüler kültürüyle (kültürel güç) dünya uluslarını etkileme, cezbetme ve tercih sebebi olma durumunu korumaktadır (Nye 2008). Bu durum ABD’yi dün-ya siyasetinin şekillendirilmesinde en önemli aktör konumuna yerleştirirken aynı zamanda uluslararası sistemdeki egemen konumunu da meşrulaştırmaktadır.

Neden Yumuşak Güç?

Öncelikle şunun ifade edilmesi gerekir ki, uluslararası ilişkiler ve bunların üretti-ği global siyaset, günümüzde artık tek tek devletlerin eylem ve faaliyetleri ta-

rafından şekillendirilen bir olgu olmaktan çıkmıştır. Modern ulus devletler günümüz uluslararası sisteminde bilgi, insan ve finans akışını sınırlandırıp kontrol edecek bir kapasiteye de sahip değillerdir (Dodds 2000). Çünkü uluslararası finansal sektör-deki hızlı para hareketliliği, ulusal sınırları aşan fikirler, suçlar ve nüfus hareketliliği ile kâr amacı gütmeyen uluslararası organizasyonlar ve bunların global eylemleri, dünya jeopolitiğinin değişiminde son derece önemli birer faktör olarak ortaya çık-mış ve uluslararası ilişkilerin de aynı derecede değişken, karmaşık ve kırılgan ol-duğu görülmüştür (Domett 2006). Bugün yumuşak güç devletlerin yanı sıra devlet dışı aktörlerin, uluslararası şirketlerin ve organizasyonların da katkıda bulunduğu bir unsur durumundadır; çünkü uluslararası sistem artık çok yönlü ve aktörlü ilişki-lerin cereyan ettiği bir alandır (Nye, 2002).

Neden yumuşak güç sorusunun ikinci dayanağı ise bu gücün sert güce nazaran maliyetinin daha az olmasıdır (Gallarotti 2011). Bir devlet ekonomik ve askeri

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

13

yönden ne kadar büyük bir sert güce sahip olursa olsun, uluslararası çıkarlarını korumak için tehdit ve güce başvurması artık katlanamayacağı kadar maliyetli bir durum ortaya çıkartmaktadır (Nye 2008). Yukarıda da ifade edildiği gibi, devletler yumuşak güç potansiyelini devlet-dışı aktörlerle paylaşmak zorundadır. ABD’nin Irak ve Afganistan savaşlarında da görüldüğü üzere çok sayıda askeri personel, araç ve teçhizatın binlerce kilometre uzağa taşınması ve yerleştirilmesi oldukça masraflı bir iştir. Irak ve Afganistan savaşına aktarılan kaynaklar sonuç olarak ABD bütçesinde tamir edilmesi güç bir delik açmış, bu da ABD’nin uluslararası ilişkilerdeki pazarlık gücünü zayıflatmıştır. ABD, sert güç kullanımının verdiği za-rarı kapatmak için Obama döneminde içeride işsizlikle mücadele gibi ekonomik politikalar izlemek zorunda kalmış, dış ilişkilerinde ise yumuşak güce önem vere-rek Bush döneminde tarihinin en büyük zararını gören uluslararası imajını tamire yönelmiştir. Obama’nın Kahire konuşması ile Müslümanlar nezdinde Amerika’nın imajını düzeltmeye çalışması yeni bir politikanın başlangıcı olarak görülmüştür.

Yumuşak Güç ve Kültürel Cazibe: McDonalds Diplomasisi

Bugün ‘üzerinde güneşin batmadığı’ fastfood restoranları imparatorluğu McDonalds için söylenen ‘bu restoranın bulunduğu iki ülke asla savaşmaz’

şiarı, sert gücün miadını tamamladığı bir zamanda devlet kontrolünde olmayan aktörlerin uluslararası ilişkiler ve siyasal ekonomi üzerinde ne kadar etkili olduğu-nu göstermektedir (Rice-Oxley 2008). Bu devlet dışı, uluslararası faaliyet gösteren ve bir anlamda popüler kültüre ait yumuşak güç mekanizmaları, sadece uluslara-rası sistemde doğal bir diplomasi ağı kurmamakta, aynı zamanda farklı toplum-ların lezzet ve tercihlerinin yönlendirilmesinde de öncülük etmektedirler. Eğer 119 ülkede servis veren McDonalds’ın altın kemeri, Hıristiyanlığın en önemli ve gözler önündeki sembolü olan Haçtan daha tanınır bir hale gelmişse ve bu şirket kendi başına 8,7 Milyar dolarlık kazancıyla Moğolistan’dan daha zengin ise ABD’nin toplam yumuşak gücünün ulaştığı boyutlar devasa düzeyde demektir (Bkz. Şekil 1). Bu da şunu göstermektedir ki, uluslararası siyaset stratejistleri, akademisyenler, dış politika be-lirleyicileri ve siyasal karar alıcılar, yumuşak gücün diplomatik güce dönüşebilme potansiyelini göz ardı etme lüksüne sahip değil-dirler. McDonalds Türkiye’de de 194 şubesi ile önemli bir kitlenin ilgisini çekerken ikonu olan ‘Big Mac’ ürünü Türkiye’nin lezzet ha-ritasındaki yerini çoktan almıştır.

14

McDonalds, Türkiye’de gerek seçtiği yerler gerekse de hitap ettiği kitle nezdin-de Amerikanvari bir sosyalliğin ve lezzet tercihinin de cazibe merkezi olmuştur. McDonalds’ın dünya çapında servis ettiği lezzeti ve ikonlaşmış altın kemeriyle inşa ettiği evrensel imaj, Türkiye’nin global siyasi haritadaki konumunun koordi-natlarını da ortaya koymaktadır.

Şekil 1: McDonalds’ın dünya üzerindeki şubeleri

Kaynak: http://www.aboutmcdonalds.com/mcd/our_company.html

Yumuşak Güç ve Medya

Dünyanın birçok yerinde ve özellikle Avrupa ile Amerika’da birçok insanın dün-yada olup bitenleri televizyon, sinema, radyo veya internet gibi medya organ-

ları üzerinden öğrendikleri bilinmektedir. Bu nedenle seyircilerinin dış dünyaya ait bilgilerinin şekillenmesinde veya eksik kalmasında televizyon, sinema veya inter-net gibi iletişim araçlarının etkisi büyük olmuştur (Hepburn 2010). Milyonlara ya gerçek dışı haberler aktarılmış ya da sosyal paylaşım sitelerinde kendi dışa kapalı dünyalarında yaşamaları sağlanmıştır.

Sosyal medya siteleri arasında en önemlilerinden biri olan ve 2007’de kurulmuş bulunan YouTube hakkındaki güncel bilgiler örnek olarak aşağıda verilmiştir:

• YouTube’u bir ayda 800 milyondan fazla kişi ziyaret etmiştir.• Bir ayda 4 Milyar saatten fazla video izlenmiştir.• Her dakikada 72 saatlik video YouTube’a yüklenmektedir. • YouTube trafiğinin yüzde 70’i ABD dışındaki kullanıcılardan gelmektedir.• YouTube, 43 ülkede ve 60 dilde kullanımdadır.• 2011’de 1 Trilyondan fazla kişi YouTube’u ziyaret etmiştir. Yada yeryüzünde ya-

şayan her bir kişi en az 140 kere YouTube’u ziyaret etmiştir. • Dünya çapındaki 27 ülkede 1 Milyondan fazla ortağı bulunmaktadır.

Kaynak: http://www.youtube.com/t/press_statistics

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

15

YouTube, Twitter veya Facebook gibi sosyal pay-laşım siteleri kısmen interaktif olduğundan, tüketi-cilerin bilgi üretimine katılma olanağı sınırlı da olsa vardır. Bu da interneti izleyici kitlesi için üreticilerle tüketiciler arasında bir iletişim aracı kılarken YouTu-be gibi sosyal paylaşım sitelerinin kişiselleşmesini ve sanal bir dünyanın oluşmasını sağlamaktadır. Bu dünyada sanal kahramanlar ve coğrafyalar da or-taya çıkmaktadır. Örneğin Güney Koreli müzik gru-bu PSY’nin K-pop türünden yaptığı Gangnam Style şarkısı, YouTube’da 1 milyardan fazla kişi tarafından izlenerek 2012’nin moda ikonu olmuştur. Tabi bu da G. Kore için önemli bir kazanım sağlamış, daha öncesinde bu ülkeyi dünya siyasal haritasında gös-termekte zorlanan milyonlar nezdinde onun imajına olumlu katkıda bulunmuştur.

Aslında meselenin özü şudur ki, YouTube veya Facebook gibi sosyal iletişim araç-larının yarattığı ve yaygınlaştırdığı global dil ve bu dil üzerinden yayılan ABD veya Avrupa kökenli modern popüler kültür, söz konusu bölgeleri dünyanın önemli bir kesimi için cazibe merkezi haline getirmiştir. Batı bu global dil üzerinden rahatlıkla milyonlarla iletişime geçebilmekte ve milyonların gün-be-gün imrenerek takip ettiği bir sanat ve moda merkezi olmaktadır.

Televizyon ise bir ülkenin yumuşak güç potansiyelinin artırılmasında ayrı bir yere sahip-tir. Teknolojinin uzak olay ve mekânları uydu aracılığıyla transfer etmesi sayesinde in-sanların salonlarına ve ofis odalarına kadar gelen gösterimler ve haberler, bilgi üretimi ve tüketimine farklı bir boyut kazandırmıştır (Power ve Crampton 2007, Nichols 2009).

YouTube veya Facebook gibi

sosyal iletişim araçlarının

yarattığı ve yaygınlaştırdığı

global dil ve bu dil üzerinden

yayılan ABD veya Avrupa

kökenli modern popüler kültür,

söz konusu bölgeleri dünyanın

önemli bir kesimi için cazibe

merkezi haline getirmiştir.

16

Ancak transfer edilip tüketilen bilgi hiçbir zaman objektif değildir. Örneğin 1990’larda Bosna ve Irak için yapılan haber yayın süresi, Angola, Keşmir ve Çeçenistan’daki

insani acil durumlar için asla söz konusu olmamıştır (Dodds 2000). Bu da devletlerin ve uluslararası organizasyonların ürettiği ‘yük-sek siyasetin’ yanısıra medya gibi daha sivil organizasyonların üret-tiği bilgi ve siyasetin de önemsen-mesi gerektiğini göstermektedir (Yu, Takata ve Dryland 2012). Çünkü medya üzerinden üretilen haber ve bilgiler daima belirli bir vizyonun temsili ya da bir siyasi birimin yorumu niteliğini taşımak-

tadır. Bundan dolayı belli bir insan gurubu, kültür veya coğrafyanın medya tarafından sorunlu biçimde temsili, izleyicilerin hikaye edilen insan, kültür ve coğrafyalar hak-kında eksik ve yanlış bilgi sahibi olmalarına neden olmaktadır. Örneğin birinci Körfez savaşının CNN tarafından canlı olarak izleyicilerine aktarılması, Amerikan kamuoyuna tonlarca ağırlıktaki bombaların canlı hedeflerin üzerinde patlatıldığı kanlı ve yıkıcı bir savaş sahnesi yerine ABD’nin kurtuluş günü olan 4 Temmuz’da yapılan havai fişek gösterilerini andırır bir şekilde yansımıştır (Tuathail 1994). Burada önemli olan husus sadece Amerikan medyasının Irak savaşı gerçeklerini tahrif ederek kamuoyunu ya-

nıltması değil, aynı zamanda CNN tipi haberciliğin zihinlere “zamanın-da ve gerçekçi haberciliğin abide-si” olarak kazınmasıdır. Böylece CNN, bir Amerikan habercilik mar-kası ve dünyanın en iyi hikaye anla-tıcısı olarak yayın tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamış ve diğer coğrafyalarda şubeler aça-rak yayılmış, yerelleşmiş, belirleyici hale gelmiştir. Nye’ın da doğru ola-rak ifade ettiği gibi öyle bir iletişim

çağında yaşıyoruz ki artık kimin ordusunun yendiği değil, kimin hikâyesinin kazandığı önemlidir (Nye 2008). ABD ve dünyanın en önemli medya patronlarından olan News Corperation’ın sahibi Robert Murdoch dünyanın hikâyesini yazmakla bizzat meşgul değilse de bunu yapacak medya organlarını ve elemanlarını satın almakla uğraşmak-tadır. Burdan çıkartılacak sonuç, yumuşak gücün dünyanın hikâyesini yazanın elinde bir avantaja dönüşeceğidir.

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

17

Yumuşak Güç ve Hollywood

Sinema yatırımları, hiç kuşkusuz yumuşak gücün en önemli kültürel kaynakla-rından birisidir. Bugün Avatar filmi Kuzey Amerika’nın dışında 2 milyar dolar

ciro yapabiliyorsa veya Hollywood filmleri Rusya’da Rus yapımı yerli filmlerin iki katından daha fazla hâsılat elde edebiliyorsa, ABD bir süre daha dünya ulusları için cazibe merkezi konumunu koruyacak demektir.

Hollywood film sektörünün dış piyasaya açılarak kârını maksi-mize etme arzusunun yanında dünya seyircisinin sanal dün-yasını da fethederek milyonla-rı sinema salonlarının karanlık odalarına çekmesi, küçümse-nemeyecek kadar önemli bir potansiyel güçtür (Bkz. Tablo 2). Eğer yumuşak gücün asıl amaçlarından biri bir ulusun di-ğer uluslar nezdindeki olumlu imajını pekiştirmesi ise, Holl-ywood bu işi en etkili ve profesyonel şekilde yapabilecek sektör olarak karşımıza çıkmaktadır (Davison 2010). Şunu unutmamak gerekir ki, bir Midnight Express (Geceyarısı Expresi, 1978) filmi Türkiye’nin kırk yıllık diplomasisinin başarısını bile 120 dakikada yıkabilecek kapasitededir. Bundan dolayıdır ki sinemanın gücünü çok iyi bilen ABD, ülkesinin uluslararası kamuoyunda itibarını artıracak her türlü fil-me destek vermekten kaçınmamıştır. 11 Eylül ve sonrasında sarsılan imajını tamir için Pentagon’un Hollywood patronlarıyla toplantı yapması ve bu imaj sektörüne açık çek vermesi, kültürel yatırımların uluslararası ilişkilerdeki önemi hakkında yete-rince ipucu verecektir (Power ve Crampton 2007, Boggs ve Pollard 2008).

Tablo 2: 2011 Yılı Hollywood’un Sinema Bilet Satış Tutarı (ABD Doları)

Hollywood Uluslararası Bilet Satışı 22.4 Milyar

Hollywood ABD İçi Bilet Satışı 10.2 Milyar

Japonya Bilet Satışı 2.3 Milyar

Çin Bilet Satışı 2 Milyar

Fransa Bilet Satışı 2 Milyar

İngiltere Bilet Satışı 1.7 Milyar

Hindistan Bilet Satışı 1.4 Milyar

Kaynak: http://www.hollywoodreporter.com/news/global-box-office-china-international-growth

18

Yumuşak Güç ve Eğitim Sektörü

ABD’nin lehine olan yumuşak gücün bir başka kültürel boyutu da dünyanın en seçkin beyin gücünün önemli bir kesiminin bu ülkede eğitiliyor olmasıdır. Bu-

gün dünyanın her bir köşesinden binlerce öğrenci Amerikan kolej ve üniversite-lerinde eğitim görmek için ABD’ye akın ediyorsa bu AB’nin fiili olarak geleceğin şekillenmesinde en etkili ülke olduğu anlamına gelmektedir. Aynı zamanda 280 bin öğrencisini dünyanın değişik coğrafyalarına göndererek o ülkelerle ilgili çalış-malar yapılmasını sağlıyorsa, bu yine ABD’nin global jeopolitiğin belirlenmesin-de avantajlı bir ülke olduğunu ortaya koymaktadır (Bkz. Tablo 3). 2011-12 eğitim yılı itibariyle, Çin 194 bin öğrencisiyle ABD’ye en fazla öğrenci gönderen ülkelerin başında gelmekte ve bu ülkenin sunduğu tüm bilimsel ve teknik donanımlardan yararlanma arzusunu ortaya koymaktadır. Türkiye ise 11,973 öğrenci ile ABD’de en fazla öğrencisi olan Avrupa ülkesidir. Suudi Arabistan da Kral Abdullah’ın baş-lattığı program uyarınca 34,139 öğrencisiyle 2011-12 eğitim yılında ABD üniver-sitelerini dolduran ülkelerin başında yer almaktadır. Yabancı öğrencilerin ABD’de eğitim için harcadıkları tutar 2011’de toplam 22,7 milyar doları bulmaktadır ki bu da küçümsenemeyecek bir miktardır.

Tablo 3: 2011-12 Yılı İtibariyle ABD’de Bulunan ve Ders Kaydı Yaptıran Toplam Yabancı Öğrenci Sayısı

KITALAR BAZINDA TOPLAM SAYIAFRİKA 35,502ASYA 489,970AVRUPA 85,423LATİN AMERİKA 64,021ORTADOĞU 56,664KUZEY AMERİKA 27,210OKYANUSYA 5,697ÜLKELER BAZINDA TOPLAM SAYIÇin 194, 029Hindistan 100, 270Güney Kore 72, 295Sudi Arabistan 34, 139Kanada 26, 821Tayvan 23, 250Japonya 19, 966Türkiye 11, 973TOPLAM 764, 495

Kaynak: Institute of International Education

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

19

Uluslararası öğrenci akışının bu denli dengesiz olması, yani, fakir ya da gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere, özellikle de ABD gibi dünya siyasetinde önemli bir aktör olan bir ülkeye gerçekleşen öğrenci göçü, ABD’yi gerek dün-ya siyasetinin gerekse de dünya bilimsel ve teknolojik gelişimin merkezine yerleştirmektedir. Sa-yıları yüzbinleri bulan bu öğren-ciler, kendi ülkelerine döndüklerinde Anglo-Amerikan bilimsel çalışma kültürü ile bu kültürün ürettiği sosyo-siyasal davranışlara bir şekilde daha taraflı bakacaktır. Kalıcı beyin göçünün göç veren ülkede yapacağı entelektüel tahribatı bir kenara bırakırsak, söz konusu beyin göçünün ABD’nin bilimsel, siyasal ve kültürel varlı-ğına yapacağı olumlu katkı ile bu katkının diğer dünya uluslarına geri dönüşü de son derece önemlidir. Bu dinamik ve akışkan kitle ister istemez ABD’nin dünya ulusları nezdindeki prestijini artıracak ve ülkenin uluslararası ilişkilerdeki imajını da olumlu yönde etkileyecektir. Bugün eğer ABD aynı potada erimiş kimliği ve kültürüyle övünüyorsa bu ABD’nin çok kimlikliliği ve kültürlülüğü global bir güç olmanın kaçınılmaz bir öğesi olarak görmesinden ve kapılarını bu dinamik nüfusa açmasından kaynaklanmaktadır. İçinde her kültürün ve kimliğin kendisine bir yer bulduğu Amerikan toplumu ve bu toplumun ürettiği yaşam tarzı, yeni dünyanın model kültürü olacaktır. Bu bağlamda Türkiye’nin her köşesinde açılan AVM’ler ve bu mekânların ürettiği davranış kalıpları, Anglo-Amerikan kültürün Türkiye’deki en ölçülebilir somut yansımaları olarak değerlendirilebilir.

Yumuşak Gücün Bilgi Üretimi ve Yönetimi Ayağı

Elbette ki önümüzdeki yıllarda devletler dünya siyasetinin şekillendirilmesinde önemli roller oynamaya devam edeceklerdir; ancak devletlerin bu rolü eski-

den olduğu kadar belirleyici olmayacaktır. Daha önce de ifade edildiği gibi, çağın gelişen bilgi ve haberleşme aygıtları bireyleri ve sivil toplum kuruluşlarını dünya siyasetinin belirlenmesinde aktif bir konuma getirmektedir. Bilindiği gibi,Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisine tokat atan polis memuresini kendini yakarak pro-testo etmesi ve ardından gelişen olaylar, Ortadoğu’da ‘Arap Baharı’ denilen, çok ciddi siyasal ve sosyal değişimlerle sonuçlanacak bir takım gelişmeleri tetiklemiş durumdadır (Taşpınar 2012). Burada üzerinde durulması gereken nokta, bireysel bir vaka gibi görünen bir olayın sosyal paylaşım siteleri üzerinden önemli örgüt-lenmelere yol açması ve kimilerinin ‘Facebook devrimi’ diye adlandıracağı zincir-leme bir devrimler dizisine dönüşebilmesidir. Sosyal paylaşım ve iletişim araçları, Ortadoğu’da patlak veren ve eski diktatörleri alaşağı eden toplumsal başkaldırıla-

Princeton

20

rın müsebbibi olarak görülsün veya görülmesin, şu bir gerçektir ki bilgi üretimi ve dolaşımı artık coğrafi sınırlar içerisine hapsedilememekte, (ulus) devletlerin mutlak kontrol ve yönetiminde tutulamamaktadır. Bu nedenle artık bilgi, üretiminden yö-netimine kadar, önemli bir yumuşak güç kaynağı olmuştur.

Bu bağlamda bilginin üretim, dolaşım ve tüketiminin yumuşak güç kaynağı olabil-mesindeki üç etkenin irdelenmesi gerekir. Bilgiyi önemli bir yumuşak güç kaynağı kılan şeylerden bir tanesi, onun gerek haber gerekse de istatiksel bilgi niteliğiyle sınırlar ötesi bir akışkanlığa sahip olmasıdır. İletişim teknolojisindeki hızlı değişim, bilginin üretim maliyetini ciddi oranda düşürürken, onun uluslararası sınırları aşma-sında da önemli etkenlerden biri olmaktadır. Artık bilgiye ulaşmak her geçen gün daha kolay ve hızlı bir hale gelmektedir. Bu sayede, bilginin kullanımı küçük ülke-lere ile sivil toplum kuruluşlarına küresel aktör olma şansını tanımaktadır. Elbette bilginin üretim ve dolaşımı tüm ülkelerde aynı değildir. Zayıf ülkelerdeki bilgiye ulaşım ve bilgi üretimi güçlü uluslardaki kadar etkin değildir. Hal böyle olunca, güçlü uluslar bilginin üretiminden, dolaşımından ve bir yumuşak güç kaynağı ola-rak taşıdığı potansiyelden en fazla yararlanan aktörler olmaktadır.

Bir diğer önemli husus da bilginin kullanımının rekabetçi ortamlarda özellikle önemli olmasıdır. Rekabetin asıl olduğu bu ortamlarda bilgiye ilk sahip olmak reka-bet üstünlüğünü ele geçirmek anlamına gelmektedir ki bu da güçlünün lehine bir durum yaratacaktır. Stratejik bilginin ekonomik üstünlüğün yanısıra askeri alanda da kayda değer bir rekabet üstünlüğü sağlayacağı kesindir. Bu bağlamda yumu-şak gücün sert güçle diyaloğu, uluslararası ilişkilerin ülke lehine şekillendirilmesi bakımından önemlidir (Gallarotti 2011, Tsygankov 2006).

Stratejik bilgi, ilk iki noktada avantaja sahip olan bir ülkeye, karşısındaki rakibin oyun planını bilme anlamında da önemli bir üstünlük sağlamaktadır. Elbette ham bilgi ve dolaşımı sahibine tek başına stratejik üstünlük getirmez. Hangi bilginin hayati ve hangi bilginin ehemmiyetsiz olduğu konusunda son hükmü yine güç po-zisyonundaki editörler, bilgi süzücüler ve ipucu sağlayıcılar gibi karar belirleyiciler vermektedir. Dolayısıyla ancak profesyonel ekipmanı kullanabilen, bilginin sınama ve onaylamasını yapabilen ve onu en iyi şekilde yönetebilenler başkalarını etkileme gücüne sahip olmaktadırlar (Nye 2002). Bilgi güçtür; ancak doğru bilginin doğru kişilerce değerlendirilmesi ve fiiliyata geçirilmesi, bir ülkenin yumuşak güç potan-siyelini artırması bakımından hepsinden daha önemlidir.

Türkiye’nin Yumuşak Güç Potansiyeli Üzerine Notlar

Türkiye’nin yumuşak güç potansiyeli, çoğu siyaset analistinin hesaba kattı-ğından daha büyüktür (Kalın 2006). Ancak bu potansiyel doğru zamanda

ve formda kullanılmadığı sürece Türkiye’ye herhangi bir getirisi olmayacağı gibi jeostratejik önemi yüksek bir ülke için sıkıntı doğurucu bir sürece de yol açabilir. Türkiye, gerek tarihi gerekse de gelişen ekonomisi ve kültürel zenginliği sayesin-

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

21

de bölgenin önemli bir siyasal aktörü olma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyel, ülkenin kendi içerisindeki yapısal sorunları en hızlı şekilde çözmesiyle paralel bir biçimde artarak devam edecektir. Bu bağlamda Türkiye son yıllarda komşu coğrafyasıyla ikili ve çok yönlü ilişkilerini geliştirmekte ve soğuk savaştan arta kalan, dört tarafı düşmanlarla sarılmış olma psikolojisinden sıyrılarak kendisi-ne bölgede daha saygın ve itimat edilir bir yer edinmenin yollarını aramaktadır. Ancak bu saygınlık ve itimat, ülkenin siyaset belirleyicileri ile diplomatlarının tek başına sağlayabilecekleri türden bir şey değildir. Elde edilebilmeleri için son yıl-larda etkisini hissettiren sivil toplum kuruluşlarının, yatırımlarının rotasını Ortado-ğu, Afrika, Balkanlar ve Orta Asya gibi bakir alanlara çeviren büyük şirketlerin ve sınır ötesine satış yapabilen fikir, sanat ve eğlence sektörünün yapacağı katkı da hayati önemde olacaktır.

Eğer yumuşak gücün Galarotti’nin bahsettiği iki önemli parametresinden yola çı-karsak, Türkiye’nin bölgesinde önemli bir ülke konumuna gelmesi ve bu konumu rakipleri karşısında sağlamlaştırması; uluslararası sistemdeki yerini belirginleştir-mesi ve Avrupa Birliği’nin temsil ettiği norm ve standartlara ulaşmasıyla daha da kolaylaşacaktır (Gallarotti 2011). Bunun yanında Türkiye’nin kendi içerisindeki de-mokratikleşmeyi tamamlayarak diğer uluslar nezdinde olumlu imajını pekiştirmesi de önemlidir. Sıkça dile getirilen, Türkiye’nin İslam ülkeleri için bir ‘rol modeli’ ve kültürel ve etnik yakınlığı olan Balkan ve Kafkas ülkeleri içinse bir ‘ilham kaynağı’ olabilmesi keyfiyeti, işte bu yapı-sal değişikliklerin süratle tamam-lanmasına bağlıdır.

Bugün Türkiye gerek uluslararası ikili ve çoklu ilişkilerdeki aktif ko-numu gerekse de büyüyen eko-nomik gücüyle bölgesinde önemli bir aktör olmaya adaydır. 2011 iti-bariyle büyükelçilik sayısını 120’ye çıkaran ve Afrika kıtasındaki büyükelçilerinin sa-yısını da 31 yapan Türkiye, diplomaside de gücünü önemli ölçüde artıran bir ülke konumuna gelmektedir. Tabi Türkiye’nin resmi diplomatlarının ikili ve çoklu ilişkileri geliştirmesinin yanı sıra Türk iş adamlarının dünyanın birçok ülkesinde açılmasına destek sağladığı okul ve eğitim kurumları da Türkiye ile bu ülkeler arasındaki ticari, sosyal ve kültürel bağların derinleşmesine önemli katkıda bulunmaktadır. Örneğin Afrika kıtasının en fakir ülkelerinden biri olan Tanzanya’da temeli atılan İmam Hatip Okulu, bu bağlamla kayda değerdir (Ünal 2011). Özellikle İmam Hatip modelin-de bir okulun Tanzanya’da bir ihtiyaca karşılık olarak talep edilmesi ve bu talebin Türkiye’ce karşılanması, onun için önemli bir katma değer kaynağı ve yumuşak

22

güç potansiyelidir. Türkiye gerek yurt içindeki lisans ve lisansüstü programların çekiciliğini artırmak, gerekse de dış ülkelerdeki eğitim yatırımlarına maddi ve teknik destek vermek suretiyle eğitim sektörünün sağladığı siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel potansiyeli çok iyi değerlendirmelidir.

Türkiye, Ortadoğu ülkeleriyle olan ticaret hacminin toplam ihracat içindeki payını yüzde 6’dan 16’ya çıkartmaya muvaffak olmuş ise bu yine bölgesindeki potansiyel yumuşak gücüne güç kattığı anlamına gelmektedir (TÜİK 2012). Türk inşaat firma-larının yurt dışında imza attığı proje sayısı her geçen gün artmakta ve bu şirketler özellikle Katar, Yemen, Suudi Arabistan, Libya, Rusya, Makedonya ve İran gibi kültürel bağların derin olduğu coğrafyalarda faaliyetlerine devam etmektedir. Bu durum Türkiye’nin dış ticaret hacmini genişletirken aynı zamanda yumuşak güç potansiyelini de artırmaktadır.

Medya, özellikle görsel eğlence medyası, bir ülkenin sınırları dışındaki imajının olumlu yönde inşası için en önemli unsurlardan birisi sayılmaktadır. Türkiye bu-gün kültürel yatırımları ve ihracatıyla özellikle yakın coğrafyasındaki prestijini artırmış, yüzün üzerinde dizi ve 100 milyon dolarlık popüler kültür ihracatıyla dün-ya imaj sektöründe önemli bir yer edinmiştir (Özedin-cik 2013). Üretilen popüler kültür, Balkanlardan Orta Asya’ya, Rusya’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bir coğrafyada tüketilmekte ve bu da Türkiye’nin rekla-mını yaparak ülkeye gelen ziyaretçi ve öğrenci sayı-sını artırmaktadır. Popülerliği her geçen gün daha da artan Türk film ve dizileri insanların günlük hayatında etkisini artırırken Türkiye’nin bölge ulusları üzerindeki

potansiyel yumuşak gücünü de pekiştirmektedir.

Türkiye bugün kalkınma yardımlarında da önemli mesafe almış bir ülkedir. Bilin-diği gibi kalkınma yardımları genelde Kuzey ülkelerinden ekonomisi gelişmemiş olan Güney ülkelerine doğru olmaktadır. Türkiye, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) vasıtasıyla yaptığı dış kalkınma yardımlarında 2011 rakamlarıy-la 1 milyar 273 milyon ABD dolarına ulaşarak Kuzey ülkelerine ve önceki yıllara nazaran önemli bir mesafe kat etmiştir. Küresel ekonomik kriz kaynaklı dış yardı-mını yüzde 0,9 oranında azaltan ABD’ye göre Türkiye yabancı ülkelere yaptığı dış yardımı yüzde 38,2 artırmış ve bu sayede Kalkınma Yardımları Komitesi’ne üyelik için davet almıştır (TİKA 2013). Türkiye, yabancı ülkelere yaptığı kalkınma yardım-larını önemli ölçüde coğrafi ve kültürel bağlarının derin olduğu ülkelere yaparak bu ülkeler nezdindeki itibar ve saygınlığını artırmakta önemli bir adım da atmış olmaktadır. Elbette bu tür ekonomik yatırımların devamlılığı Türkiye ve dış yardımın yapıldığı ülkeler arasındaki siyasi, sosyal ve kültürel bağların derinleşmesini sağ-

Türkiye gerek yurt içindeki

lisans ve lisansüstü

programların çekiciliğini

artırmak, gerekse de dış

ülkelerdeki eğitim yatırımlarına

maddi ve teknik destek vermek

suretiyle eğitim sektörünün

sağladığı siyasi, sosyal,

ekonomik ve kültürel potansiyeli

çok iyi değerlendirmelidir.

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

23

larken Türkiye’nin gerek uluslararası arenada gerekse de bölgesinde önemli bir aktör olma potansiyelini de artıracaktır.

Tarihsel ve kültürel yakınlığı olan Balkan devletleriyle son yıllarda yeniden kurduğu siyasi, ekonomik ve kül-türel ilişkiler de Türkiye’nin bu ülkeler nezdindeki itiba-rını artırmış ve onu uluslararası platformlarda Balkan ülkeleri ile ilgili konular söz konusu olduğunda görüşü alınan bir ülke konumuna getirmiştir. Türkiye’nin nere-deyse yüzyıl sonra bölgeye geri dönüşü anlamına ge-len bu durum, hiç şüphesiz ülkenin yumuşak gücünün doğru ve yerinde kullanı-mına gösterilebilecek en iyi örneklerden birini teşkil etmektedir. Türkiye, bu Balkan ülkelerinde ne hegemonik ne de sömürgeci bir politika izlemiştir. Bunun tersine, özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Balkanlarda oluşan siyasal boşlukta, or-tak tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğu çok kültürlü ve dinli Boşnak ve Arnavut toplumlarının haklarını uluslararası arenada savunmuş ve bu toplumlara gerekli ekonomik ve siyasal desteği vermeye çalışmıştır. Bu destek, Arnavut ve Boşnak toplumlarında Türkiye’ye yönelik özel bir yakınlık doğurmuş ve bu toplumlar nez-dinde Türkiye saygı görülen ve itibar edilen bir ülke konumuna gelmiştir.

Değerlendirmeler

Kaynağını soyut unsurlardan alan yumuşak güç, başka ulusların itimat ve say-gısını kazanmayı, beğenilmeyi ve cazibe merkezi olmayı sağlaması bakımın-

dan bir ülkenin uluslararası ilişkilerini yönetmesinde en önemli referans kaynağıdır. Bundan dolayı Türkiye gibi 21. yüzyılın başında bu potansiyelini keşfeden ülkeler için aşağıdaki değerlendirmeler dikkate almaya değerdir.

Popülerliği her geçen gün daha da artan Türk film ve dizileri insanların günlük hayatında etkisini artırırken Türkiye’nin bölge ulusları üzerindeki potansiyel yumuşak gücünü de pekiştirmektedir.

24

Türkiye, her ne kadar askeri ve ekonomik bakımdan dünyanın güçlü devletleri ara-sında gösterilebilecek bir durumda olsa da uluslararası ilişkileri yönetirken tehdit ve kuvvet kullanma lüksüne de sahip değildir. Türkiye’nin jeopolitik konumu, onu bölgesinde ve dünyada itimat edilen, güven duyulan ve beğenilen bir ülke olma-ya zorlamaktadır. Türkiye, bölgesinde aktör olma konumunu ancak yumuşak güç kaynaklarına yapacağı yatırımlarla güçlendirebilir ve sürdürebilir.

Şunu da hemen ilave etmek gerekir ki bazı durum ve dönemlerde yumuşak güç kaynaklarının varlığı bir ülke için diğer ülkelerin saygısını kazanmada tek başına ye-terli olmayabilir. Yumuşak güç temelde bir potansiyeldir. Ne zaman bu potansiyel

isabetli bir şekilde kullanılırsa ancak o zaman ülkenin yu-muşak gücünden kaynaklanan nüfuzundan bahsedilebilir. Hatta yumuşak güç ne zaman ekonomik, askeri, teknolojik, nüfus ve toprak gibi sert güç kaynaklarıyla desteklenirse ancak o zaman yumuşak gücün daha akılcı kullanımın-dan söz edilebilir. Buradan Türkiye’nin sınır ötesi operas-yonlar yapması önerilmemektedir. İfade etmeye çalışılan, daha ziyade Türkiye’nin evrensel insan hakları ve hukuku çerçevesinde, tarihsel ve kültürel yakınlığa sahip olduğu ülkelerde oluşabilecek insanlık dramlarında veya bu ülke-lere karşı uygulanabilecek etnik temizlik gibi uluslararası hukuka aykırı durumlarda, kendisinden beklendiği gibi sert güç kabiliyetini kullanması gerektiğidir. Türkiye’nin Boşnak-Sırp savaşında NATO çerçevesinde aktif görev alması, bu bağlamda değerlendirilebilir. Ancak daha önce de ifade edildiği gibi sert güç kullanımı her zaman riskli bir yatırım

olmuştur ve yalnızca iyi bir hesaplamanın neticesinde uygulamaya geçirilmelidir. Her hâlukarda bu makale asıl olarak yumuşak güç potansiyelinin uluslararası ilişki-lerdeki önemi ve Türkiye’nin yumuşak güç potansiyeli üzerinde durmaktadır.

Eğer insanların, paranın ve fikirlerin dolaşımı her geçen gün daha hızlı ve coğrafi sınırların kontrolüne takılmaksızın daha serbestçe cereyan edebiliyorsa, Türkiye, kapalı devre bir uluslararası ilişkiler siyaseti yürütmekten ziyade çağın evrensel norm ve prensiplerine yatırım yapmak ve diğer uluslar için bir cazibe merkezi hali-ne gelmek zorundadır. Başka bir ifadeyle, yumuşak güç potansiyelini keşfetmeye mecburdur.

Türkiye, son zamanlarda yurt dışından gelen otuz binin üzerinde yabancı öğrenci-nin eğitimini karşılayarak yumuşak gücün eğitim ayağında önemli adımlar atmak-tadır. Ancak bu sayı Türkiye’nin yurtdışına gönderdiği öğrenci sayısıyla karşılaştırıl-dığında sönük kalmaktadır. Bu durum, üniversitelerin kurumsal yapısının yabancı öğrencilere uluslararası standartlarda öğrenim şartları sağlayamamış veya kendi-sini yeterince dış dünyaya duyuramamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu bağ-

Türkiye’nin jeopolitik konumu, onu bölgesinde

ve dünyada itimat edilen, güven duyulan ve

beğenilen bir ülke olmaya zorlamaktadır. Türkiye, bölgesinde aktör olma

konumunu ancak yumuşak güç kaynaklarına yapacağı yatırımlarla güçlendirebilir

ve sürdürebilir.

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

25

lamda, gerek özel gerekse devlet üniversiteleri yabancı öğrenci sayısını artırmak için gerekli yapısal değişiklikleri hızla tamamlamak ve dünya eğitim piyasasına açılmak zorundadır.

Türkiye, dış sermayenin ilgisini çeken bir ülke olma özelliğini korurken Türk yatı-rımcıları da özellikle ülkenin tarihi ve coğrafi yakınlığa sahip olduğu bölgelerdeki yatırımlarını artırmaktadır. Bu yatırım firmaları faaliyet gösterdikleri memleketlerde Türkiye’nin doğal dostluk el-çileri olarak ülkenin yumuşak güç nüfuzunu artırmaktadır-lar. Bundan dolayı, Türk fir-malarının Afrika, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar gibi bölgelere açılımı ciddiye alınmalı ve desteklenmelidir.

Özellikle 1995’ten sonra ge-rek teknik gerekse de senar-yo bakımından Türk film ve dizi sektörü belirli bir kaliteye ulaşmıştır. Türkiye’de yapı-lan filmlerin izlenme oranları gittikçe artmaktadır ve son yıllarda Türk filmleri izleyenlerin sayısı, yabancı filmleri izleyenlerin sayısını aşma-ya başlamıştır. Bunun yanında Türk film ve dizileri dünyanın değişik pazarlarında kendisine belli bir izleyici kitlesi de edinmiştir. Bugün Türk dizi ve filmleri İran’dan Sırbistan’a, Rusya’dan Suudi Arabistan’a uzanan bir coğrafyada kendilerine seyir-ci bulabilmektedir. Bu durum Türkiye’nin popülerliğini artırırken ülkeye karşı merak uyanmasını da sağlamaktadır. Bazı Arap ülkelerinden gelen ahlakçı tepkiler bir yana, popüler kültürün yaygınlığı Türkiye’nin yumuşak güç potansiyelini de artır-maktadır. Bu bağlamda sinema ve dizi sektörünün üretimini ve dolaşımını artırıcı düzenlemeler yapılırken bunun tersi düzenlemelerden de kaçınılması gerekmek-tedir.

Bir diğer önemli husus da, Türkiye’nin dünyanın değişik coğrafyalarında insani veya doğal sebeplerle meydana gelen afetlere ve acil durumlara gerek TİKA gibi resmi kurumlanın yardımıyla, gerekse de sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla zama-nında yardımda bulunmasıdır. Bu tutum ülkenin prestijini artırırken aynı zamanda uluslararası ilişkilerde ona avantaj da kazandırmaktadır. Örneğin Türkiye’nin birçok sivil toplum kuruluşu ve TİKA aracılığıyla yaptığı Somali çıkarması, dünya kamu-oyunda takdirle karşılanmış ve uluslararası ilişkilerdeki prestijini yükseltmiştir. Bu çerçevede sivil toplum kuruluşlarının uluslararası insani faaliyetleri teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.

26

Sonuç

Bu özet-analiz niteliğindeki yazıda, yumuşak gücün önemi ve dünyadaki, özel-likle ABD’deki değişik kullanım örnekleriyle birlikte Türkiye’nin de potansiyel

yumuşak gücü üzerinde durulmuştur. Bu çalışmada yumuşak güç sert güce na-zaran öncelik taşıyan bir nüfuz kaynağı olarak ele alınmış ve ona kıyasla taşıdığı avantajlar üzerinde durulmuştur. Özellikle Nye’ın kavramsallaştırdığı ve kısa süre-de uluslararası ilişkilerde önemli bir yer tutar hale gelen yumuşak güç, genel olarak bir ulusun arzularını ve uluslararası platformdaki çıkarlarını garantilemek için diğer uluslar nezdinde olumlu imaj yaratması anlamında kullanılmıştır. Böylece, yumu-şak güç sahibi uluslar diğer ulusların seçimlerini etkileyerek uluslararası ilişkilerin şekillendirilmesinde önemli bir avantaj elde etmektedirler.

Elbette Türkiye’nin büyüyen ekonomisi ile gelişen diplomatik ve çeşitlenen kül-türel ilişkilerinden kaynaklanan siyasi, sosyal, kültürel ve coğrafi avantajlarını yu-muşak güce dönüştürmek ve dünya ile kendi bölgesinde faal bir aktör olabilmek için gerekli adımları atması da lazım gelmektedir. Bu adımları sadece devlet eliyle değil, sivil toplum kuruluşları ve medya kurumları vasıtasıyla da atacaktır. Türkiye, bölgeyle gerek coğrafi gerekse de tarihi bağlamda sahip olduğu derin bağlardan kaynaklanan yumuşak güç potansiyelini, burada barış ve istikrarın sağlanması için daha etkin kılmaktan başka bir alternatife sahip değildir.

ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı veDış Politika

27

KaynaklarAnaz, Necati. «Understanding the contemporary United States and European Union foreign policy in the Middle East.» Estu-dios Políticos, 2011: 175-194.

Armistead, Edwin. Information Operations: Warfare and the Hard Reality of Soft Power. Washington: Brassey’s, Inc, 2004.

Boggs, Carl, ve Tom Pollard. «The Imperial Warrior in Hollywood: Rambo and Beyond.» New Political Science, 2008: 565-579.

Corrales, Javier. «Using Social Power to Balance Soft Power: Venezuella’s Foreign Policy.» The Wasington Quarterly, 2009: 97-114.

Davison, Andrew. «The “Soft” Power of Hollywood Militaintment: The Case of The West Wing’s Attact on Antalya, Turkey.» New Political Science, 2010: 467-487.

Dodds, Klaus. Geopolitics in a Changing World. New York: Prentice, 2000.

Domett, Tania. «Soft Power in global politics? Diplomatic partners as transversal actors.» Australian Journal of Political Sci-ence, 2006: 289-306.

Gallarotti, Giulio. «Soft Power: What it is, Why it is important, and the Conditions Under Which it Can Be Effectedly Used.» Division II Faculty Publications, 2011: Paper 57.

Gray, Colin S. Hard Power and Soft Power: The Utility of Military Force as an Instrument of Policy in the 21st Century. , Strategic Studies Institute, 2011.

Hepburn, Mary A. «The power of the Electronic Media in the Socialization of Young Americans: Implications for Social Studies Education.» The Social Studies, 2010: 71-76.

Kalın, İbrahim. «Türkiye’nin ince gücü.» Anlayış, 2006.

Kearns, Gary. «Fin-de-siecle geopolitics: Mackinder, Hobson, and theories of global closure.» The Political Geography of the Twentieth Century içinde, yazan Peter Taylor, 9-30. London: Belhaven Press, 1993.

Lee, Geun. «A theory of soft power and Korea’s soft power strategy.» The Korean Journal of Defense Analysis, 2009: 205-218.

Melissen, Jan. Wielding Soft Power: The New Public Diplomacy. Diplomacy paper, Clingendael Netherlands Institute of International Relations , 2005.

Mustonen, Jani Juhani. Case Study: Hard or Soft Power? Searching for China’s use of Soft Power in the Pursuit of the Econo-mic Cooperation Framework Agreement with Taiwan. Case Study, Institute For Cultural Diplomacy, 2010.

Nichols, Bill. «Believing what we read, saying what we believe.» Quarterly Review of Film Studies, 2009: 37-41.

Nye, Joseph S. «Smart Power and the “War on Terror”.» Asia-Pacific Review, 2008: 1-8.

—. «The Information Revolution and American Soft Power.» Asia-Pacific Review, 2002: 60-76.

—. «Power and Foreign Policy.» Journal of Political Power, 2011: 9-24.

—. «Recovering American Leadership.» Survival: Global Politics and Strategy, 2008: 55-68.

—. «Soft Power.» Foreign policy, 1990: 153-171.

Özedincik, Sinan. Sabah Ekonomi. 2013. http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2013/03/24/100-milyon-dolarlik-dizi-ihracati (Mart 20, 2013 tarihinde erişilmiştir).

Power, Marcus, ve Andrew Crampton. «Reel Geopolitics:Cinemato-graphing Political Space.» Cinema and Popular Geo-Politics içinde, yazan Marcus Power ve Andrew Crampton, 1-12. New York: Taylor & Francis Ltd, 2007.

Rice-Oxley, Mark. «War and McPeace: Russia and the McDonald’s theory of war.» The Guardian, 2008.

Slaughter, Anne-Maria. «Wilsonianism in the Twenty-first Century.» The Crisis of American Foreign Policy: Wilsonianism in the Twenty-first Century içinde, yazan John Ikenberry, Thomas Knock, Anne-Marie Sloughter ve Tony Smith, 89-119. New Jersey: Princeton University Press, 2009.

Taşpınar, Ömer. «Turkey’s Strategic Vision and Syria.» The Washington Quarterly, 2012: 127-140.

TİKA. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı. 2013. http://www.tika.gov.tr/faaliyet-alanlari/2 (Mart 10, 2013 tarihinde erişilmiştir).

Tsygankov, Andrei P. «If not by tanks, then by banks? The role of soft power in the Putin’s foreign policy.» Europe-Asia Stu-dies, 2006: 1079-1099.

Tuathail, G. Q. « Problematizing Geopolitics: Survey, Statecraft and Strategy.» Transactions of the Institute of British Geog-raphers , 1994: 259-272.

TÜİK. Türkiye İstatistik Kurumu. 2012. http://www.tuik.gov.tr/Gosterge.do?id=3488&metod=IlgiliGosterge (Şubat 18, 2013 ta-rihinde erişilmiştir).

Ünal, Mustafa. «Tanzanya’da İmam Hatip Koleji.» Zaman, 2011.

Yu, Xiaojiang, Kazuyuki Takata, ve Estelle Dryland. «Cultural attraction, ‘soft power’ and proximity: the popularity of japanese language in Hong Kong since the 1980s.» journal of Cultural Geography, 2012: 315-336.

28

Necati Anaz

2000 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi. 2001 yılında yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapmak için Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Orada 2007 yılında Wilmington Üniversitesi’nde İşletme ve Kamu Yönetimi alanlarında yüksek lisans yaptı. 2012 yılında Oklahoma Üniversitesi Coğrafya ve Çevresel Sürdürülebilirlik Bölümü’nde ‘Mapping Geopolitical Imaginations: Turkish Audiences & Valley of the Wolves -Palestine’ isimli teziyle doktorasını tamamladı. Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olan Anaz, siyasal coğrafya, popüler jeopolitik ve muhayyel coğrafyalar gibi konularda çalışmalarını sürdürmektedir.

30

gra

fik

er.c

om.tr

• 0

312

. 284

16

39ISBN 978-605-63903-0-2

9 786056 390302