94
TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ BANKACILAR MAKALE Emre Alpan İnan Parasal Aktarım Mekanizmasının Kredi Kanalı ve Türkiye AVRUPA BİRLİĞİ AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş. Avrupa Birliği'nde Mali Bütünleşme ve Türk Bankacılık Sektörü SEMİNER Prof. Dr. Eralp Özgen Bankalar Yasası'nda Yer Alan Adli Suç ve Cezalar ÇEVİRİ Basel Komite Bankalarca Müşterilerinin İncelenmesi MEVZUAT TBB Son Dönemde Bankacılık Alanında Gerçekleştirilen Yasal ve Düzenleyici Değişiklikler “1999-2001” Sayı 39 - Aralık 2001

BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ

BANKACILAR

MAKALE

Emre Alpan İnan Parasal Aktarım MekanizmasınınKredi Kanalı ve Türkiye

AVRUPA BİRLİĞİ

AB Danışmanlık ve YatırımHizmetleri A.Ş.

Avrupa Birliği'nde Mali Bütünleşme veTürk Bankacılık Sektörü

SEMİNER

Prof. Dr. Eralp Özgen Bankalar Yasası'nda Yer AlanAdli Suç ve Cezalar

ÇEVİRİ

Basel Komite Bankalarca Müşterilerinin İncelenmesi

MEVZUAT

TBB Son Dönemde Bankacılık AlanındaGerçekleştirilen Yasal ve DüzenleyiciDeğişiklikler “1999-2001”

Sayı 39 - Aralık 2001

Page 2: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

BANKACILARYıl: 12 Sayı: 39Aralık 2001

Türkiye Bankalar Birliği adınaİmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleriMüdürü:

Doç. Dr. Ekrem KESKİN

Genel Yayın Yönetmeni:

Melike ALPARSLAN

Yayın Danışmanları:

Tülin ERSELAli GÜNGÖRDoç. Dr. Ahmet KIRMANProf. Dr. Seza REİSOĞLUB. Cahit SABIRAbdullah TAŞÇIOĞLUÖzcan ULUDAĞ

İdare Merkezi:

Nispetiye CaddesiAkmerkez B3 Blok Kat:1380630 Etiler-İSTANBULTel : 212-282 09 73Faks : 212-282 09 46Web sitesi: www.tbb.org.tr

Ankara Büro:

Paris CaddesiNo:12/8 Kat:5 06540Aşağı Ayrancı-ANKARATel : 312-419 49 10Faks : 312-417 88 51

Baskı-Yapım

Akbasım Matbaacılık Ltd. Şti.Tel: 216-339 87 39 Faks: 216-339 79 96

Bankacılar Dergisi 3 ayda bir yayımlanır.Para ile satılmaz.ISSN 1300-0217

Bankacılar Dergisi

- Bankacılar dergisi, finans ve bankacılıkkonularında yapılan çalışmaları ilgili çevre-lerin bilgisine sunmak amacıyla yayımlan-maktadır.

- Dergide yayımlanacak yazılara karar ve-rilmesinde, Yayın Danışmanları ve Birlikuzmanlarının değerlendirmelerine ve/veyakonunun uzmanı hakemlerin görüşlerinebaşvurulabilir.

- Dergiye gönderilecek yazının daha öncehiçbir yerde yayımlanmamış olması gerek-mektedir.

- Basılması istenilen yazılar derginin arka içkapağında belirtilen biçim kurallarına uygunolarak hazırlanmalı ve değerlendirmeye gir-mek üzere,

Bankacılar DergisiTürkiye Bankalar BirliğiBankacılık ve Araştırma Grubu BaşkanlığıNispetiye Cad. Akmerkez B3 Blok Kat.13Etiler, 80630 - İSTANBUL

adresine gönderilmelidir.

- Dergide yayımlanan yazılar Türkiye Ban-kalar Birliği’nin resmi görüşlerini yansıtmaz,yazar ve görüş sahiplerini bağlar.

- Dergide yer alan çalışmalar kaynak göste-rilmek suretiyle izinsiz yayımlanabilir.

- Yayımlanacak yazılarda yazım kurallarınave biçime ilişkin değişiklikler yapılabilir ve-ya bunların yapılması yazardan istenebilir.

- Dergide yayımlanmayan yazılar geri gön-derilmez.

- Yazılar yayımlanmak üzere kabul edildiğitakdirde Bankacılar dergisi yazılı ve elektro-nik ortamda olmak üzere tüm yayın hakları-na sahiptir.

Page 3: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi, Sayı 39, 2001

1

İçindekiler

MAKALE

Emre Alpan İnan Parasal Aktarım MekanizmasınınKredi Kanalı ve Türkiye 3

AVRUPA BİRLİĞİ

AB Danışmanlık ve YatırımHizmetleri A.Ş.

Avrupa Birliği'nde Mali Bütünleşme veTürk Bankacılık Sektörü 20

SEMİNER

Prof. Dr. Eralp Özgen Bankalar Yasası'nda Yer AlanAdli Suç ve Cezalar 42

ÇEVİRİ

Basel Komite Bankalarca Müşterilerinin İncelenmesi 57

MEVZUAT

TBB Son Dönemde Bankacılık AlanındaGerçekleştirilen Yasal ve DüzenleyiciDeğişiklikler “1999-2001” 75

Page 4: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır
Page 5: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi, Sayı 39, 2001

3

Parasal Aktarım MekanizmasınınKredi Kanalı ve Türkiye

Emre Alpan İnan*

Bu çalışmanın oluşmasındaki değerli katkılarından dolayı TC Merkez Bankası Bankacılık Genel Müdürü Sayınİsmail Hakkı Arslan’a teşekkürlerimi sunarım.

1. Giriş

Para otoritelerinin uyguladığı para politikalarının diğer makro ekonomik değişkenlerüzerindeki etkisini ifade eden parasal aktarım mekanizması, özellikle 1960’lardan sonra gerekteorik, gerekse uygulamalı bazda çok sayıda araştırmaya konu olmuş bir alandır.

Para otoriteleri, özellikle Merkez Bankaları, hedefledikleri para miktarı ve/veya fiyatdüzeylerini elde etmek için uyguladıkları programlarla ekonomideki genel likidite düzeyinikontrol ederler. Bu süreçte, başta kanuni rezervler, açık piyasa işlemleri, swap ve repo işlem-leri gibi çeşitli finansal araç ve mekanizmaları kullanırlar. Bu finansal araçlar ve mekanizma-lar parasal aktarım mekanizmasının belli başlı unsurlarını oluştururlar.

Bu unsurları da kendi arasında iki ana gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup, kısavadeli faiz oranları, rezerv para büyüklüğü, kanuni karşılıklar gibi merkez bankalarının kont-rolü altında bulunan araçlarla kredi ve mevduat faiz oranları, döviz kurları, finansal aktiflerinfiyatları gibi mali sektör dışındaki sektörlerin de durumunu doğrudan etkileyecek değişken-lerdir. Bu sayılan değişkenler aracılığıyla oluşan parasal aktarım mekanizması özelliklefinansal sistemin yapısına bağlıdır ve bu yapı tarafından belirlenir.

İkinci grup ise firmalar ve hanehalkı kesimlerinin harcama kararları, finansal durumla-rı v.b unsurlardır. Bunlara bir anlamda firmalar ve hanehalkının başlangıç pozisyonları diye-biliriz. Bunlar borçlanma oranları, dış kaynak bağımlılığı, aktif ve pasiflerin döviz ve vadekompozisyonları gibi önceden oluşturulmuş ve kısa vadede değiştirilemeyecek unsurlardır.Bu unsurlar da para politikasının etkinliği ve parasal aktarım mekanizmasının işleyişi açısın-dan önemlidir.

Uzun yıllar boyunca sadece parasal büyüklükler aracılığıyla işleyen aktarım mekaniz-maları incelenmiş, 1980’lerin ikinci yarısında özellikle bankaları ve bankacılık sistemini ilgi-lendiren bir mekanizma daha tartışılmaya başlanmıştır. Parasal aktarımın kredi kanalı diyeadlandırılan bu mekanizma para otoritelerinin özellikle –fakat yalnızca değil- karşılıklarıkullanarak toplam kredi arzını nasıl etkilediğini ve kredi arzındaki değişimin de başta milligelir ve enflasyon olmak üzere diğer makro büyüklükleri nasıl etkilediğini inceler.

İktisatçılar açısından yukarıda anlatılan mekanizmayı anlamanın akademik bir önemiolsa da; bankacılar açısından para politikası araçlarının toplam kredi hacmini ve dolayısıylabankaların portföy tercihlerini nasıl etkilediğini anlamanın çok daha yaşamsal bir önemi bu-lunmaktadır. Bu nedenle, bu çalışma esas olarak parasal aktarım mekanizmasının kredi kana-lını ve bu kanalın Türkiye’de etkin bir şekilde işleyip işlemeyeceğini araştırmaktadır.

* TBB, Bankacılık ve Araştırma Grubu.

Page 6: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

4

2. Parasal Aktarım Mekanizmasının Kanalları

Parasal aktarım mekanizması, para otoritelerinin uyguladığı para politikasının diğer makroekonomik değişkenler üzerindeki etkisini ifade eder. Bu etki, özel sektörün para otoritelerininuygulayacağı politikalara dair beklentileri ve bu beklentiler paralelinde oluşturduğu tepki ileşekillenir. Modern finansal sistemler açısından parasal aktarım mekanizmasının beş ayrı ka-nalı olduğu düşünülmektedir. Bu kanallar,

i) Faiz Oranı Kanalı: Kısa ve uzun vadeli faiz hadlerindeki değişimlerin fon arzıve talebini etkilemesiyle çalışan aktarım kanalı

ii) Varlık Fiyatları Kanalı: Merkez Bankalarının para politikalarının yurtiçi var-lıkların fiyatları –dolayısıyla değerleri- üzerindeki etkisi aracılığıyla çalışanaktarım kanalı

iii) Döviz Kuru Kanalı: Yerel para ile yabancı para birimleri arasındaki reel değerdeğişimlerinin yol açtığı dış ticaret hareketleri aracılığıyla çalışan aktarım ka-nalı

iv) Beklentiler Kanalı: Piyasa ajanlarının gelecek dönemlere ait başta enflasyonolmak üzere ekonomik şartlardaki değişim beklentileri aracılığıyla çalışan ak-tarım kanalı

Yukarıda sayılan kanallar birbirlerinden tamamen bağımsız hareket etmezler. Örneğin, faizhadlerindeki bir yükseliş yerel parayı değerleyerek döviz kuru kanalının çalışmasına yadaekonomideki aktif fiyatlarını etkileyerek varlık fiyatları kanalının da çalışmasına yol açabilir.Bu çalışmada, daha önce de belirtildiği gibi özellikle kredi kanalı üzerinde durulacaktır.

2.1. Kredi Kanalı

Genelde parasal aktarım mekanizması, modern finansal sistemler göz önüne alındığın-da gayet karmaşık bir süreçtir. Bu süreç, ülkenin finansal sisteminin altyapısına,makroekonomik koşullara, finansal birimlerin bilanço yapılarına (aktif ve pasiflerinin vadesi,döviz-yerel para kompozisyonu v.b), para otoritelerinin prestijine, finansal piyasaların derin-liğine ve etkinliğine v.b koşullara bağlı olarak işler.

Kredi kanalı iki ana mekanizma üzerinden işler. Bu mekanizmalardan biri banka kre-disi kanalı, diğeri ise bilanço kanalıdır. Banka kredisi kanalı; genişletici/daraltıcı bir para po-litikası sonucu bankacılık sisteminin firmalar kesimine toplam kredi verme yeteneğinin art-ması/azalması şeklinde işler. Buna karşılık, bilanço kanalı ise, bankalardan kredi almış olanfirmalar kesiminin uygulanan para politikası sonucu bilançolarının değişiminden dolayı kredialma yeteneklerinin değişmesi yoluyla işler. Mesela faiz oranlarındaki bir yükselmenin hissesenetlerinin değerini düşürdüğünü varsayalım. Bu hem firmanın net değerini, hem de aldığıkredi karşılığı hisse senedi teminat göstermiş ise, teminatlarının değerini düşürecektir. Böyle-ce alabileceği kredi miktarı azalacaktır.

Özelde kredi kanalının çalışması için gerekli olan temel koşul ise krediler ile diğerborçlanma enstrümanlarının (finansman bonosu, hisse senedi v.b) bankaların ve firmalarınbilançolarında birbirlerinin tam ikameleri olmamasıdır. Bankaların aktiflerinde yer alan kredistoku ile diğer aktifler –mesela hisse senedi- genellikle firmalar kesiminin pasifinde yer alankalemlerdir. Kredi kanalı bu kalemlerin aynı nitelikte olmaması, yani birbirlerinin tam ikame-

Page 7: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

5

si olmamaları durumunda çalışır. Bunun dışında kredi kanalı da yukarı paragrafta sayılan ko-şullardan etkilenir.

Bu derece karmaşık bir süreci anlayabilmek ve açıklayabilmek bu çalışmanın kapsamıdışındadır. Bunun yerine kredi kanalının temel unsurlarını ayırt edebilmemize olanak veren üçaktifli basit bir model (Fuerst Modeli) kullanılacak, kredi kanalının işlemesi için gerekli – fa-kat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır.

Parasal aktarım mekanizmasının kredi kanalını anlayabilmek için üç aktifli bir modelkullanabiliriz: para, tahvil ve kredi. Bankalar açısından kredi, tahvilin mükemmel olmayan birikamesidir. Üç aktifli bu modelde, bağımsız bir kredilendirme davranışı oluşturabilmek içinbir varsayıma daha ihtiyacımız vardır.

Bu varsayıma göre tahvil ve para birbirlerini mükemmelen ikame etmektedirler. Tah-vil için tam etkin bir ikinci el piyasa vardır ve bankalar likidite ihtiyaçları için tahvil de tuta-bilmektedirler.

Bu varsayımı daha rahat inceleyebilmek için, para otoritelerinin daraltıcı bir para po-litikasına yöneldiğini varsayalım. Para ve tahvil birbirlerini mükemmelen ikame ettikleri içinhanehalkları minimum düzeyde para ve maksimum düzeyde bono tutmaktadırlar ve bu duru-mu değiştirme ihtiyacı duymazlar. Bu nedenle faiz hadleri uyum sağlamak zorunda kalmaz veparasal kanal çalışmaz.

Parasal kanalın çalışmamasına karşın, kredi kanalı çalışır. Bankalar, maksimum dü-zeyde kredi ve minimum – sadece likidite ihtiyaçları ve toplam alınması planlanan risk düze-yinin elverdiği ölçüde - bono tutmaktadırlar. Daraltıcı para politikası sonucu yükselen faizler,bankaların kredi arzını düşürmesine neden olurlar. Gerileyen kredi arzı, firmaların alternatiffinansman kaynaklarına sahip olmadığını varsaydığımızda milli geliri düşürür.

Yukarıda anlatılan kredi kanalının çalışması için üç varsayımın geçerli olması gerek-mektedir. Bu varsayımlar aşağıda tartışılmıştır.

2.2. Varsayımlar

2.2.1. Banka kredisi ve finansman bonoları firma finansmanı açısından mükemmelikame mallar olmamalıdır : Bu varsayımın geçerliliği, teoride genellikle asimetrik bilgi para-digmasından ödünç alınan kavramlarla tartışılmaktadır. Şöyle ki; banka kredisi ve finansmanbonolarının birbirleriyle tam ikame olabilmeleri için –diğer benzeşmesi gereken unsurları biran için göz ardı etsek bile- bu menkulleri satın alacak olanların risk algılarının benzeşmesigerekmektedir.

Finansman bonosu hanehalkına ihraç edilen bir menkul kıymettir. Hanehalkı’nın firmahakkındaki bilgisi ise o firmaya borç verecek ve daha sonra da firmayı düzenli olarak gözetle-yip denetleyecek ölçüde yüksek olmalı ve bu yüksek düzeyinde tutulmalıdır. Açıktır ki bilgiüretmek ve bu bilgiyi canlı tutmanın yüksek bir maliyeti vardır. Bu maliyetin hanehalkı men-suplarının düşük düzeydeki tasarrufları için ağır bir yük olduğunu rahatlıkla düşünebiliriz.

Page 8: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

6

Bu nedenle ya hanehalkı firmaya hiçbir şekilde borç vermeyecek, ya da tek tek herhanehalkı mensubu için bu işi yapacak olan bir gözetleyici vekile (delegated monitor) ihtiyaçduyacaktır. Bu gözetleyici vekil küçük modelimizde açık bir şekilde finansal aracılar, yanibankalardır. Bankalar hanehalkının mevduatını sabit bir faizle toplar, bu kaynakları firmalarhakkında topladıkları bilgi seti paralelinde firmalar arasında dağıtırlar. Dolayısı ile bu bakışaçısından bankaların esas işlevi borç alanlar hakkında bilgi üretmek ve kaynak tahsis kararınıbu bilgi setine göre vermektir.

Firmalar, ihraç edecekleri finansman bonolarının yanlış seçim (adverse selection) yadaahlaki sakınca (moral hazard) gibi sorunları olmadığını hanehalkına ispatlamak için birfinansal aracıya ihtiyaç duymaktadırlar. Bu ihtiyaç da finansman bonosu ihracı ile banka kre-disi kullanmanın neden birbirini mükemmelen ikame eden finansman biçimleri olamayacağınıortaya koymaktadır.

Dolayısıyla, bu varsayım iki koşulu aynı anda sağlamalıdır. Hem bankaların aktifleri açı-sından krediler ve finansman bonoları birbirini mükemmelen ikame etmemelidir; hem de fir-maların pasifleri açısından firmalar azalan kredi imkanlarını finansman bonosu ihracını artıra-rak ikame edememelidirler. Bu iki koşul aynı anda sağlanırsa, kredi kanalı işleyebilir.

Yukarıda yapılmış olan analiz açısından firmanın hisse senetlerinin halka arzı yoluylakaynak toplama girişimi finansman bonosu ile tamamen aynı kısıtlara tabidir. Benzer şekildebanka garantili finansman bonosu ihraç etmek de banka kredisi ile aynı nitelikte sayılmalıdır.Çünkü halka arz edilen hisse senetleri benzer gerekçelerle hanehalkı tarafından satın alınma-yacaktır. Öte yandan banka garantili finansman bonosu ihraç etmek için de firma bankanın -aynı kredi kullanırken olduğu gibi- gözetleme (monitoring) faaliyetine muhtaçtır.

2.2.2. Para otoritesinin uyguladığı politikalar bankaların kredi arzını etkileyebilmelidir:Kredi kanalının çalışması için gerçekleşmesi gereken diğer bir varsayımda para otoritesininuyguladığı politikaların bankaların kredi arzı üzerinde etkili olması gerektiğidir. Para otorite-sinin munzam karşılıkları kullanarak piyasaya müdahalede bulunduğunu varsayalım. Dolayısıile kredi hacmi üzerindeki etkinin munzam karşılıklara ve munzam karşılıkların da bankala-rın sahip olduğu mevduat miktarına bağlı olduğunu düşünelim. Bu durumda, kredi kanalınınçalışması finansal sistem içinde toplam mevduat miktarının büyüklüğüne bağlı olacaktır. Budurumda, bankaların aktif-pasif yapıları ve portföy tercihlerine dayanan dört durumun kredikanalının etkin bir şekilde işleyip işlemeyeceğinin anlaşılması açısından incelenmesi gerekir.

* Banka dışı finansal aracıların varlığı ve büyüklüğü: Banka dışı finansal aracılarınvarlığı ve finansal sistem içinde önemli bir paya sahip olmaları durumunda mevduat dışıfinansal kaynak yüksek olacağı için para otoritesinin munzam karşılıklar aracılığıyla oluştur-duğu politikanın toplam kredi arzını etkileme yeteneği azalacaktır.

Öte yandan banka dışı finansal aracıların finansal sistem içindeki payı düşük olsa dahi, e-ğer toplam işlem miktarı üzerinde marjinal oyuncular olarak bir etkileri varsa ve fiyatı etkile-yebiliyorlarsa, kredi kanalı yine çalışmaz. Burada marjinal etkiden kasıt şudur: Bir malın fi-yatını kısa vadede belirleyen şey, o malın stok miktarı değil, alış-satışa konu olan miktarıdır.Aynı şey, faizler içinde geçerlidir. Banka dışı finansal aracılar, toplam finansal sistem içindedüşük bir paya sahip olsalar bile, eğer ikinci el işlemlerinde yeterince aktif iseler, faiz hadleri-nin yükselmesini önleyebilirler. Faiz hadlerinin yükselmemesi (uyum göstermemesi) sonucukredi kanalı ve hatta parasal kanal da çalışmaz.

Page 9: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

7

* Bankaların rezervlerdeki bir değişime kredilerinden ziyade bonolarının miktarınıdeğiştirerek tepki vermeleri : Kredi kanalının çalışmasını engelleyen bir diğer unsur, bankala-rın uygulanan para politikası sonucu doğacak olan likidite ihtiyaçlarını kredilerini azaltarakdeğil, toplam tahvil stokunu azaltarak gidermesidir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi için bankala-rın tahvil stoklarının arzulanan düzeyin üzerinde olması gerekmektedir. O halde ‘bankalar ar-zulanan tahvil düzeyini nasıl tespit ederler’ sorusunu cevaplandırmamız gerekmektedir. Ban-kaların arzulanan tahvil düzeyini iki unsuru göz önüne alarak tespit ettiklerini düşünebiliriz:Toplam risk düzeyi ve likidite ihtiyacı. Bankalar herşeyden önce likidite ihtiyaçlarını göz ö-nünde tutarak tahvil alımı yaparlar. Tabii ekonomide etkin bir ikinci el tahvil borsası olduğu-nu varsayıyoruz. Bankaların tahvil düzeyini belirleyen ikinci unsur ise, risk politikalarıdır.Likidite ihtiyaçlarını giderecek ölçüde tahvil almış dahi olsalar, eğer geri kalan aktiflerinintümünü riskli kredi portföyü olarak tutmak istemiyorlarsa; yine planladıkları kredi düzeyininüstü ile tahvil alımı yapabilirler. Böyle bir durumda, doğacak olan likidite sıkışıklığı, bankala-rın kredilerini değil, tahvil stoklarını azaltmasıyla sonuçlanır. Bu durum, kredi kanalının işle-mesini zayıflatır.

* Bankaların mevduat dışı kaynak toplama yetenekleri: Para otoritesinin munzamkarşılıkları kullanarak yapacağı herhangi bir müdahalenin mevduat dışı kaynakları etkileme-yeceği açıktır. Bu nedenle bankaların mevduat dışı kaynak toplama yetenekleri arttıkça, kredikanalının işlemesi o ölçüde zorlaşır.

Ele aldığımız basit model çerçevesinde, bankaların mevduat dışı kaynakları kredi ka-nalının işlemesini zorlaştıran olumlu bir unsur olarak ön plana çıkmaktadır. Buna karşın Tür-kiye özelinde mevduat dışı kaynakların bir bölümü –özellikle dış krediler- kredi kanalının iş-lemesi yönünde güçlü bir etkiye sahip olacaktır. Bu durum, ilgili bölümde ele alınacaktır. Bu-rada iki noktanın daha vurgulanması gerekir. Bir tanesi, munzam karşılıklardaki değişiminmevduat dışı kaynaklar üzerindeki etkisidir. Munzam karşılıklardaki bir artış, mevduat dışıkaynakların artırılması –veya VDMK gibi- aktiflerin likidite edilmesini teşvik edebilir. Diğeriise ülkemizde kullanılan disponibilite uygulamasıdır. Bilindiği gibi disponibilite uygulamasımevduat dışı kaynaklar için de kullanılan bir yükümlülüktür ve bu nedenle munzam karşılık-lar gibi bir para politikası aracı olarak kullanılabilirler.

* Risk tabanlı sermaye gerekliliğinin varlığı : Daha önce de belirtildiği gibi, banka-cılık sisteminin kredi ve tahvil arasında yaptığı portföy tercihi; likidite ihtiyacı ve toplam riskitarafından belirlenir. Öte yandan günümüzde bankalar, çok sayıda kısıtlamaya tabidir. Bu kı-sıtlamaların bir kısmı, bankaların risk üstlenme düzeyini kontrol etme amacını güden ihtiyatidüzenlemelerdir.( Risk bazlı sermaye yeterlilik koşulları, belli kişi ve kuruluşlara açılacakkrediler için tavan uygulamaları, seçici kredi politikaları, diğer risk kısıtlamaları v.b) Bu tipdüzenlemeler, bankaların toplam risk düzeyini, -basitleştirilmiş modelimizde kredi miktarını-kontrol etmeye dönük sınırlamalar içerir. Bu tip sınırlamaların aktarım süreci üzerindeki etkisitartışmalıdır. Toplam kredi miktarını sınırlandırdığı için aktarım mekanizmasını zayıflattığışeklinde görüşler olduğu gibi; ekonomideki devrevi hareketlere bağlı olarak banka bilançola-rının kredi kalemlerinde ortaya çıkan aşırı dalgalanmaları azalttığı da ileri sürülmektedir.Dolayısıyla, bu tip ihtiyati düzenlemeler gerektiğinde para politikasının etkinliğini artıracakşekilde kullanılabilirler.

2.2.3.Parasal şokları tamamen nötr olmaktan koruyacak mükemmel uyumlu olma-yan bir fiyat ayarlaması olmalıdır : Tam mükemmel olmayan fiyat uyumu sadece kredi ka-

Page 10: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

8

nalının işlemesi açısından değil, Parasal aktarım mekanizmasının para kanalının işlemesi açı-sından da önemli bir varsayımdır.

Merkez Bankası’nın yaptığı herhangi bir parasal müdahale ilk önce finansal aracılarayansır. Burada firmalar ve hanehalkı arasında bir fark ortaya çıkar. Firmalar, finansal aracılaradaha yakın çalışırlar ve böylece parasal değişikliklere hanehalkından daha çabuk uyum göste-rirler. Bu durum, kredi faizlerinin piyasa koşullarına mevduat faizlerinden daha çabuk tepkigöstermesi sonucunu doğurur. Eğer, Fuerst’in modelindeki firmaları banka bağımlı vehanehalkını da banka- bağımlı olmayan firmalar diye yorumlarsak, kredi kanalının nasıl işle-diğini anlayacak bir varsayıma kavuşuruz. Böylece bir parasal daralma kredi faizlerini, mev-duat faizlerinden daha önce yükseltir. Bu durum, bankaları aktif kompozisyonlarını ayarlama-ya- kredi miktarlarını daraltmaya – yönlendirir, çünkü aktif tarafında artan likidite ihtiyaçları-nı, pasif tarafında aynı hızla karşılayıp gideremezler. Eğer, kredi ve mevduat faizleri mü-kemmel uyumlu olup, aynı anda hareket etselerdi; bankaların aktiflerini yeniden düzenlemeihtiyacı doğmaz ve kredi kanalı da çalışmazdı.

Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Mevduat sözleşmelerinde vadesindenönce faiz değişikliğine gidilememesi; buna karşın kredi sözleşmelerinin faiz değişikliği vevadesinden önce çağırma gibi opsiyonlar içermesi, yukarıda anlatılan mekanizmanın sonuçla-rından birisidir, sebebi değildir.

3. Türkiye’de Dezenflasyon Sürecinde Parasal Aktarım Mekanizmasının Etkisi

Türkiye’de yada başka herhangi bir yerdeki gerçek bankacılık sisteminin para politi-kalarına nasıl tepki vereceğini anlamak için örneğimizdeki basit modelin dışına çıkmamız ge-rekir. Bankaların likidite sağlamak için modelimizdeki basit tahvil ve kredi araçlarının ötesin-de çok sayıda aracı ve piyasası bulunmaktadır. Bu durum, iki aktifli basit modelimizin birparça revize edilmesini gerektirir. Modelin tahvil aktifine yüklediği işlevler, getirisinin ve ris-kinin az olması ile miktarının likidite ve risk kontrolü saiklerince belirlenmesidir. Bu nedenleTürkiye özelinde, bu argümanın geçerliliğini tartışmak için kullanılacak verilerin; bankalarınlikit aktifleri ile toplam kredileri olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca likit aktifler kalemi,alt kalemlerinin işlem gördüğü iyi işleyen ikinci el piyasaları bulunsa dahi tam olarak ‘likit’olan aktifler olarak yine kabul edilmemelidir. Türk finans piyasalarında yoğun olarak gözle-diğimiz istikrarsızlıklar likit aktiflerin işlem gördüğü ikinci el piyasaların –özellikle bono vetahvil piyasalarının- etkin çalışma özelliklerini yitirmesiyle derinlik kazanır ve finansal krizle-re dönüşür. Bunun nedeni ikinci el piyasalarının yeterince derin olmaması ve Türk finans pi-yasasının oligopolistik bir yapı sergilemesidir.

Bankacılık Sisteminde Yoğunlaşma (Yüzde)

1990 1995 1997 1998 1999 2000

İlk beş bankaT. aktif 54 48 44 44 46 48T. mevduat 59 53 47 49 50 51T. krediler 57 50 46 40 42 42İlk on bankaT. aktif 75 71 67 68 68 69T. mevduat 85 73 70 73 69 72

Page 11: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

9

T. krediler 78 75 72 73 73 71 Kaynak: TBB

Yukarıdaki tabloda Türk bankacılık sistemindeki ilk beş ve on bankanın toplam aktif,toplam mevduat ve toplam kredilerdeki payı sunulmuştur. Sistemin yaklaşık olarak yüzde 45-50’sini beş banka; yaklaşık yüzde 70’ini ise on banka kontrol etmektedir. 1997 yılından buyana sistemde yoğunlaşmanın azalmadığı; hatta hafifçe arttığı görülmektedir. Kriz nedeniylesistemdeki yoğunlaşmanın ve oligopolistik yapının önümüzdeki yıllarda daha da kuvvetlene-ceği tahmin edilmektedir.

Türkiye’de bankaların elinde bol miktarda likidite ve/veya likide edilebilecek varlıklarmevcuttur, aynı zamanda bu varlıkları likide edebilecekleri ikinci el piyasaları da bulunmak-tadır. Ancak, likidite Türkiye özelinde piyasadaki risk ile ilişkilendirilecek bir şeydir. Kredile-rin kısıtlanmasını sağlayacak ölçüde bir likidite sıkışıklığı ender olarak TCMB müdahalele-rinden dolayı ortaya çıkar. Kredi kanalının çalışması, yani bankaların kredilerini geri çağıra-cakları ölçüde bir likidite sıkışıklığı genellikle toplam riskin yada risk algısının artması sonu-cu finansal piyasalardan yabancı sermayenin çekilmesi koşuluna bağlı olmaktadır. Finansalpiyasalardan yabancı yatırımların çekilmesi, likidite ihtiyacını artırır. Bankaların dış finans-man bulma imkanlarını kısıtlar ve nihayet artan belirsizlik paralelinde bankaların likit kalmakararını vermesine neden olur. Bu karar, kredilerin kısıtlanmasını içerir ve kredi kanalı bumekanizma çerçevesinde çalışmaya başlar.

Bu nedenle Türkiye’de kredi kanalının işleme olasılığının anlaşılması için; modelin e-sas varsayımlarının ele alınmasından sonra, toplam risk/risk algısının artması paralelinde or-taya çıkan likidite krizleri de ayrı bir bölüm halinde incelenecektir.

3.1. Banka kredisi ve finansman bonoları firma finansmanı açısından mükemmelikame mallar olmamalıdır : Bu varsayımın geçerliliğini oluşturan şartlar yukarıda kısaca tar-tışılmıştır. Türkiye özeli için, bu varsayımı geçerli kılan koşulların mevcut olduğunu rahat-lıkla kabul edebilir ve hatta firmaların finansman bonosu yerine banka kredisini seçmek du-rumunda olmalarını gerektiren iki unsur daha sayabiliriz. Bu unsurlar Türkiye’deki finanssisteminin evrensel bankacı bir yapıya dayanması ve 1990-1999 arasında iç borç sorunununyol açtığı yoğun kamu borçlanması ve bu borçlanmanın sonucu kamu borçlanma senetlerindeortaya çıkan yüksek reel faiz haddidir. Bu iki unsuru varsayımımızın geçerliliği açısından kı-saca incelemek faydalı olabilir.

Türkiye’de finans sistemi evrensel bankacılık sistemine yakındır. Bu yakınlık, bizeyukarıdaki tartışmanın bütün unsurlarını sağlar: Firmalar hakkında bankacılık kesiminin bilgi-si hanehalkına oranla çok daha fazladır. Hanehalkı firmaları değerlendirecek ve gözlemleye-cek bilgi setine sahip değildir ve bu maliyeti göze alamaz. Bu nedenle finansal aracıya ihtiyaçduyarlar. Firmalar da, bir finansal aracının onayı olmadan hanehalkından finansman sağlaya-cak durumda değildir. Bütün bu sayılanlar evrensel bankacı sistemlerde piyasa temelli sis-temlere oranla daha da güçlü bir şekilde yaşanır, çünkü evrensel bankacılık sisteminde ban-kaların her piyasada faaliyet gösterme ve dolayısıyla bilgi toplama şansı vardır. Evrensel ban-kacı bir sistemdeki bankanın bilgi seti, bir piyasa temelli finans sistemindeki bankaya oranlaçok daha kapsamlıdır. Bu nedenle yukarıda anlatılan mekanizma daha güçlü bir şekilde işler.

İkinci olarak 1990-2000 arasında Türkiye’de yoğun bir kamu borçlanması süreci ya-şanmıştır. Bu süreç, sığ finansal piyasalarda bütçe açığının iç borçlanma ile finanse edilmesi

Page 12: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

10

kararından sonra yüksek reel faizlere neden olmuş ve bütün dönem boyunca, kamu borçlanmakağıtları getiri açısından rakipsiz kalmıştır. Bu durum, firmaların –diğer koşullar uygun olsabile- kamu borçlanma kağıtları ile rekabet edebilecek getiride finansman bonosu v.b araçlarıihraç edebilmesine engel olmuştur.

Aşağıda 1990-2000 arasında hisse senedi, özel sektör tahvili ve finansman bonosu gibifinansman araçları ile bankacılık sisteminin firma ve diğer özel girişimcilere sağladığı kredimiktarları stok rakam olarak verilmektedir.

Tablo 3.1.1: 1990-2000 Arası Firmaların Finansman Tercihleri ( Milyar TL)H.Senedi ÖST Fin.Bon. Toplam Kredi Stk.(*) G.Toplam

1990 14.476 1.391 532 16.399 39.897 56.2961991 32.304 1.636 756 34.696 68.982 103.6781992 49.139 1.671 1.198 52.008 121.712 173.7201993 71.286 1.668 213 73.167 239.865 313.0321994 109.239 1.412 1.533 112.184 385.748 497.9321995 223.804 2.355 2.880 229.039 899.597 1.128.6361996 424.725 2.718 2.200 429.643 2.232.932 2.662.5751997 909.295 3.897 0 913.192 4.996.589 5.909.7811998 1.885.946 5.494 0 1.891.440 8.722.594 10.614.0341999 3.793.195 2.473 0 3.795.668 10.435.244 14.230.9122000 6.866.817 1.163 0 6.867.980 15.459.400 22.327.380

Kaynak: SPK Aylık Bülten, TCMB EVDS

(*) Sadece firmalara ve özel girişimcilere kullandırılan ticari banka kredileridir.

Tablo 3.1.1 hisse senedi, özel sektör tahvili ve finansman bonosu gibi firmaların her-hangi bir finansal aracının gözetleyici vekilliğine ihtiyaç göstermeden ihraç edebildikleri fi-nansman araçları ile ticari bankalardan kullandıkları kredi miktarı karşılaştırmaktadır. Tablo3.1.2’de ise genel toplam içinde toplam finansman içinde krediler ve diğer araçların payı ve-rilmiştir.

Tablo 3.1.2: Firmaların Finansman Tercihleri (Yüzde Paylar)1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Özel Top. 29,1 33,5 29,9 23,4 22,5 20,3 16,1 15,5 17,8 26,7 30,8Krediler 70,9 66,5 70,1 76,6 77,5 79,7 83,9 84,5 82,2 73,3 69,2

Kaynak: SPK Aylık Bülten, TCMB EVDS

Tablolardan da görüldüğü gibi, 1990-2000 döneminde firmaların toplam finansmanı i-çinde bankacılık kesiminin gözetleyici vekil sıfatıyla sağladığı kaynağın (kredilerin) payıyüzde 75 civarında gerçekleşmiştir. Buna karşın geri kalan yüzde 25’lik payın tamamına ya-kını hisse senetlerinden oluşmaktadır. Özel sektör tahvili ve finansman bonosu gibi araçlarınpayı ihmal edilebilecek kadar küçüktür.

Hisse senetleri piyasasında da toplam ihraçların büyük bir kısmının bankalara fazlabağımlı olmayan ‘muteber’ firmalar tarafından gerçekleştirildiği hatırlanırsa; banka bağımlıfirmaların olası bir kredi daraltılması veya geri çağırılmasından ne ölçüde etkileneceği birazdaha belirgin hale gelir.

Page 13: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

11

Burada vurgulanması gereken bir nokta da, kredi kanalının küçük banka ve firmalarsöz konusu olduğunda daha etkin çalıştığıdır. Türkiye özelinde hisse senedi ihraç eden firma-lar yukarıda da değinildiği gibi nispeten ‘muteber’ firmalardır. Buna karşın, daha küçük fir-maların hisse senedi çıkararak finansman sağlama ihtimalleri daha zayıftır ve bu tip firmalarbüyük ölçüde banka kredilerine bağımlıdır. Benzer şekilde küçük bankaların da likidite ama-cıyla tutabilecekleri tahvil miktarı sınırlıdır. Böylece herhangi bir likidite sıkışıklığı duru-munda küçük bankaların kredilerini geri çağırma; küçük firmaların da geri çağrılan kredilerinibir başka kaynaktan ikame edememe ihtimalleri oldukça yüksektir.

Bu nedenlerle ele aldığımız varsayımın Türkiye koşulları açısından geçerli olduğu,yani krediler ile doğrudan finansman yöntemlerinin birbirleri ile firma finansmanı açısındantam ikame mallar olmadığı sonucuna rahatlıkla varabiliriz.

3.2. Para otoritesinin uyguladığı politikalar bankaların kredi arzını etkileyebil-melidir.

Bu bölümde daha önce ele alınan ikinci varsayım ve unsurlarının gerçekleşme ihti-malleri Türkiye özelinde ele alınacaktır.

* Banka dışı finansal aracıların varlığı ve büyüklüğü:

Daha önce izah edildiği üzere, munzam karşılıklar kullanılarak yapılan bir müdahalesonrası kredi kanalının çalışması için toplam finansal sistem içinde bankacılık kesiminin ora-nının yüksek olması gerekmektedir. Özellikle gelişmekte olan piyasa niteliğindeki ülkelerdealternatif finansman araçlarının ve piyasalarının yeterince gelişmemiş olması nedeniyle buoran doğal olarak yüksektir. Türkiye’de bu duruma bir istisna oluşturmamaktadır. Türkiyekoşullarında kredi kanalının çalışıp çalışmayacağı incelenirken, geçerliliği araştırılan varsa-yımlar arasında belki de en güçlüsü bu varsayımdır.

Tablo 3.2.1 ve 3.2.2’de 1989-1999 arasında toplam mali sistem içinde TCMB, mevdu-at bankaları ve diğer kuruluşların payları nominal ve yüzde olarak verilmektedir.

Tablo 3.2.1: Mali Sistem’in Unsurları (Milyar TL)Mevduat Sigorta Leasing Factor. Aracı

TCMB Bankaları KYB ÖFK Krlş. Krlş. Krlş. Kurum. Toplam1989 52.447 95.732 10.010 938 1.250 487 … … 160.8641990 64.643 150.977 14.885 1.730 2.566 1.774 … … 236.5751991 100.596 262.654 25.241 3.590 4.767 3.330 … … 400.1781992 186.391 492.129 40.171 7.882 9.000 7.415 … … 742.9881993 290.127 952.515 74.593 16.886 18.587 20.148 … 3.685 1.376.5411994 744.086 1.763.493 74.593 41.777 41.059 45.891 … 6.098 2.716.9971995 1.445.618 3.652.679 302.123 84.960 83.510 105.787 25.962 14.262 5.714.9011996 2.943.949 8.097.850 541.471 198.433 194.597 233.528 83.765 26.537 12.320.1301997 6.711.566 17.326.875 1.042.773 428.008 415.300 501.476 207.692 50.101 26.683.7911998 11.461.601 32.864.758 1.740.152 836.131 831.342 1.021.379 447.681 195.883 49.398.9271999 18.795.759 64.777.187 3.439.503 1.642.385 1.885.293 1.285.563 974.709 467.069 93.267.468

Kaynak: Türk Mali Sisteminin Ekonomik Göstergeleri

Tablolardan da görüldüğü gibi mevduat bankalarının toplam finans sistemi içindekipayı son on yıl içinde düzenli olarak TCMB aleyhine yükselmiştir. TCMB’nin sistem içindeki

Page 14: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

12

payı dönem başındaki yüzde 30’lar düzeyinden dönem sonunda yüzde 20’lere gerilerken;mevduat bankalarının payı ise yüzde 60’lardan yüzde 70’ler düzeyine çıkmıştır. Diğer kuru-luşların payları toplam olarak fazla bir değişme göstermemekle beraber KYB’nın payı diğer-leri lehine küçülmektedir. TCMB’nın dışarıda bırakıldığı bir hesaplama ise mevduat bankala-rının payını yüzde 90’lar düzeyine yükseltecektir. Bu veriler paralelinde Türkiye’de bankadışı finans kuruluşlarının işlemlerinin faiz hadleri üzerinde etkili olacak bir miktara ulaşmasıpek mümkün gözükmemektedir. Kredi kanalının çalışmasına bu yönden ciddi bir engellemegelmesi beklenemez.

Tablo 3.2.2: Mali Sistem’in Unsurları (Yüzde Paylar)Mevduat Sigorta Leasing Factoring Aracı

TCMB Bankaları KYB ÖFK Krlş. Krlş. Krlş. Kurumlar Toplam1989 32,6 59,5 6,2 0,6 0,8 0,3 0 … 100,01990 27,3 63,8 6,3 0,7 1,1 0,7 0 … 100,01991 25,1 65,6 6,3 0,9 1,2 0,8 0 … 100,01992 25,1 66,2 5,4 1,1 1,2 1,0 0 … 100,01993 21,1 69,2 5,4 1,2 1,4 1,5 0 0,3 100,01994 27,4 64,9 2,7 1,5 1,5 1,7 0 0,2 100,01995 25,3 63,9 5,3 1,5 1,5 1,9 0,5 0,2 100,01996 23,9 65,7 4,4 1,6 1,6 1,9 0,7 0,2 100,01997 25,2 64,9 3,9 1,6 1,6 1,9 0,8 0,2 100,01998 23,2 66,5 3,5 1,7 1,7 2,1 0,9 0,4 100,01999 20,2 69,5 3,7 1,8 2,0 1,4 1,0 0,5 100,0

Kaynak: Türk Mali Sisteminin Ekonomik Göstergeleri

* Bankaların rezervlerdeki bir değişime kredilerinden ziyade bonolarının miktarınıdeğiştirerek tepki vermeleri : Bankacılık sisteminin aniden ortaya çıkan bir likidite ihtiyacınahangi aktiflerini kullanarak tepki verdiği kredi kanalının işlemesi açısından çok önemlidir.Normal olarak likidite ihtiyacını gidermek için bankaların kredilerini en son çağırmak isteye-ceği; daha önce likit aktiflerine, kısa vadeli borçlara ve hatta özkaynaklarına başvurması bek-lenir. Bunun için de, toplam aktif büyüklüğü içinde riski ve getirisi düşük olan tahvil stoku-nun (likit aktiflerin) oranının bu tür krizleri atlatacak ölçüde yüksek olması gerekir. Bununiçin kesin bir oran vermek mümkün olmamakla beraber, finansal piyasalardaki volatilite nekadar artarsa likit aktiflerin bilanço içindeki payının da o ölçüde artması gerektiği varsayıla-bilir. Aşağıdaki tabloda 1989-2000 arası bankacılık sistemi için başlıca alt kalemlerin toplamaktif içindeki dağılımı verilmiştir.

Tablo 3.2.3 : Krediler; Likit, Donuk ve Diğer Aktifler (Bankacılık Sistemi-Yüzde Paylar)

Likit A. Krediler Donuk A. Diğer A. Toplam1990 32,8 47,0 8,0 12,2 1001991 35,5 43,9 8,5 12,1 1001992 38,4 41,8 7,9 11,9 1001993 41,4 41,4 7,1 10,0 1001994 39,3 39,0 8,0 13,6 1001995 36,9 42,5 7,6 13,0 1001996 36,4 43,1 7,3 13,2 1001997 33,5 45,5 6,7 14,4 1001998 32,4 38,3 7,9 21,4 1001999 35,9 30,1 9,4 24,7 100

Page 15: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

13

2000 32,1 32,8 14,8 20,3 100 Kaynak: 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi,TBB

Tablodaki rakamları incelemeden önce, 1997 yılından sonra kredilerdeki çarpıcı düşüşve aynı anda diğer aktiflerdeki artışın açıklanması gerekiyor. Toplam bilanço büyüklüğününyüzde 7’si civarında bir rakam olan Ziraat ve Halk Bankaları’nın görev zararları 1998 yılın-dan itibaren krediler alt kaleminden çıkarılıp; diğer aktifler kaleminde izlenmeye alınmıştır.

Ele alınan dönem itibariyle, toplam krediler ve likit aktiflerin birbirine çok yakın veyaklaşık olarak bilançonun yüzde 35-36’sı civarında paylara sahip olduğunu görüyoruz. Yu-karıda da değinildiği gibi, olası bir likidite krizini engellemek için likit aktiflerin payı hakkın-da kesin bir rakam ileri sürülememekle beraber; toplam kredilerle aynı oranda ve bilançonunüçte biri büyüklüğünde bir likit aktifler kalemi olası bir likidite sıkışıklığını bertaraf etmekiçin yeterli gözükmektedir. Sadece bu rakamlara bakıldığında, (2.3.3) varsayımının gerçek-leşmeyeceği ve diğer bütün varsayımlar geçerli olsa bile Türkiye’de kredi kanalının çalışma-yacağı düşünülebilir. Fakat bu konuda sorulması gereken bir-iki soru daha vardır. ‘Likit ak-tifler gerçekten likit midir, ikinci el piyasalar etkin midir’ gibi sorular ilerleyen kısımlarda elealınmıştır.

Ayrıca, sınırlı teorik modelimizde banka bilançolarında sadece üç tane aktif olmaklaberaber, gerçek dünyada daha gelişmiş bir finansal yapı ve daha çok sayıda finansal araçlakarşı karşıyayız. Bankaların kısa vadede likidite temini için Interbank piyasası, menkul kıy-metleştirme, repo v.b araçları vardır. Bu nedenle, bankaların herhangi bir likidite sıkışıklığınabono portföylerini azaltmadan önce verebileceği başka tepkiler de mevcuttur. Kaldı ki, likiditesıkışıklığının oluştuğu bir ortamda faizler yükseleceği için bankalar bono portföylerini zararedecek şekilde azaltmadan önce diğer likidite sağlama yollarını deneyebilirler.

* Bankaların mevduat dışı kaynak toplama yetenekleri: Bu varsayım bir anlamda,(2.3.2) varsayımının devamı niteliğindedir. Kredi kanalının çalışması için sadece toplamfinans sistemi içinde bankaların payının değil, bankaların kaynakları içinde toplam mevduatında yüksek olması gerekmektedir.

Aşağıda 1989-2000 arasında toplam bilanço büyüklüğü içinde mevduat, mevduat dışıkaynak ve mevduat munzam karşılıklarının toplam aktif büyüklüğü içindeki payları yüzdeolarak verilmektedir.

Tablo 3.2.4: Mevduat, Munzam Karşılık ve Mevduat Dışı Kaynaklar (Milyar TL)Toplam

MevduatMevduat M.K M.dışı

KaynakToplam

Aktif

1989 62.404 8.775 46.647 109.0511990 95.318 11.034 74.956 170.2741991 166.388 16.659 129.452 295.8411992 305.489 30.725 248.440 553.9291993 544.966 51.582 503.021 1.047.9881994 1.276.368 119.949 747.178 2.023.5461995 2.664.934 250.535 1.437.449 4.102.3831996 6.145.516 469.317 2.813.595 8.959.1111997 12.545.561 921.016 6.832.983 19.378.5441998 24.185.291 1.727.558 12.642.658 36.827.9491999 48.263.769 3.069.436 23.857.089 72.120.858

Page 16: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

14

2000 68.442.406 3.949.423 19.773.249 104.283.106Kaynak: 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi,TBB

Tablolardan da görüleceği üzere Türk bankacılık sisteminde mevduatın toplam kay-naklar içindeki payı düzenli olarak yükselmektedir. 1989-2000 döneminde toplam kaynaklariçinde mevduatın payı yaklaşık olarak yüzde 55’lerden yüzde 65’lere yükselmiştir.

1989-1994 döneminin göreli fiyat yapıları, genellikle dış kaynak kullanımını olumluetkileyecek ve özendirecek bir yapı sergilemiştir. Ayrıca tasarrufçu açısından kısa vadeli vedaha likit yatırım araçlarının ortaya çıkması, kamu borçlanma kağıtlarının ve hızla gelişenmenkul kıymet piyasalarının mevduata ciddi alternatifler yaratmıştır. Bu duruma karşın mev-duatın toplam kaynaklar içindeki payı dönemin bütünü itibariyle on puan civarında artmıştır.Mevduat dışı kaynakların payının 1994’den sonra hızlı bir şekilde azaldığı ve bu azalmanın2000’e kadar devam etmesi dikkat çekici bir unsurdur. 1994 yılındaki azalış kriz nedeniylemeydana gelen dış kaynak çıkışına bağlı gibi gözükmektedir.1995-2000 döneminde ise, Türkbankacılık sisteminin dış kaynak sağlama imkanlarında karşılaştığı sorunlar mevduatın, yaniiç kaynakların toplam bilanço içindeki payının artmasında rol oynamış gibi gözükmektedir.

Tablo 3.2.5: Mevduat, Munzam Karşılık ve Mevduat Dışı Kaynaklar(Yüzde Paylar)

T.Mevduat MevduatMun.Karş.

M.dışıKaynak

ToplamAktif

1989 57,2 8,0 42,8 1001990 56,0 6,5 44,0 1001991 56,2 5,6 43,8 1001992 55,1 5,5 44,9 1001993 52,0 4,9 48,0 1001994 63,1 5,9 36,9 1001995 65,0 6,1 35,0 1001996 68,6 5,2 31,4 1001997 64,7 4,8 35,3 1001998 65,7 4,7 34,3 1001999 66,9 4,3 33,1 1002000 65,6 3,8 30,6 100

Kaynak: 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi,TBB

Tabloda dikkat çeken bir başka husus da, mevduatın toplam kaynaklar içindeki payıartarken, mevduat munzam karşılıklarının toplam aktifler içindeki payının düşmesidir. Bu du-rum, munzam karşılık oranlarının incelenen on yıl içinde genelde düşüş göstermesinin bir so-nucudur. Ayrıca, TMSF’na alınan bankaların durumu da bu gelişmede etkili olmuştur.TMSF’na devredilen bankalar, mevduat yükümlülükleri artış göstermekle beraber, mevduatmunzam karşılığı yükümlülükleri bulunmadığından dolayı toplam aktiflerde mevduat artar-ken, bu artışın munzam karşılıklara birebir yansımamasında etkili olabilmişlerdir.

Bu incelemede repo ve diğer bilanço dışı işlemler toplam kaynaklar içinde gösteril-memiştir, çünkü en azından teorik olarak bu tip kaynaklar daha önce kullanılmış olan bir kay-nağın vade ve faiz gibi unsurlarının değiştirilmesi anlamındaki işlemlerden kaynaklanır.

* Risk alımını kısıtlayıcı düzenlemeler: Bankaların alacağı riskleri sınırlandıran çok sayıdauluslararası ve ulusal düzenleme vardır. Uluslararası düzenlemeler genellikle tavsiye niteli-

Page 17: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

15

ğinde olup risk kısıtlarının tabanını gösterirler. Ulusal düzenlemeler de kimi ülkelerde ulusla-rarası düzenlemelerin ötesine gider.

Bankaların toplam risk alımını kısıtlayan düzenlemelerin çoğu özkaynakları baz al-maktadır. Öyle ki alınacak toplam risk miktarı genellikle özkaynakların bir ora -daha doğrusukatı- olarak tarif edilir. Bu tip kısıtlayıcı hükümler bankaların normalde hedefleyeceklerindendaha az miktarda risk almalarına neden olur ve iki aktifli modelde olası likidite ihtiyaçlarınakarşı her zaman kullanılacak bir bono stokunun varlığına işaret eder. Buna karşın daha öncede değinildiği gibi, bu düzenlemelerin; etkin kullanıldıkları takdirde bankaların kredi port-föylerinde ekonomideki devrevi hareketlere paralel olarak gözlenen hızlı artış-azalış hareket-lerine engel olma potansiyelleri de olabilir.

3.3. Parasal şokları tamamen nötr olmaktan koruyacak mükemmel uyumlu olma-yan bir fiyat ayarlaması olmalıdır : Bu varsayım, hem kredi hem de parasal kanalın çalışmasıiçin gerekli olan bir varsayımdır.

Eğer kredi ve mevduat faizlerinin para politikasındaki bir değişikliğe tepkileri arasındazaman açısından bir fark varsa, ancak o durumda aktarım mekanizması çalışabilir. Kredi vemevduat faiz oranları bankacılık sisteminin aktif ve pasifini etkileyen en önemli iki fiyat gös-tergesidir. Bu iki değişkenin para politikası değişikliklerine verdikleri tepki arasında bir ge-cikme oluşması durumunda –mesela kredi faizlerinin daha önce tepki verdiğini varsayalım-bankalar aktiflerini yeni oranlara göre ayarlamak, böylece toplam kredi miktarlarını değiştir-mek isteyeceklerdir.

Bu varsayımın, Türkiye açısından tamamen geçerli olduğunu söylemek mümkün de-ğildir. Türkiye gibi kronik enflasyon sorunu bulunan gelişmekte olan ülkelerde fiyat düzeyle-rinin çok hızlı bir şekilde uyum sağladığı ve bu durumun aktarım mekanizmasını zayıflattığınıbulgulayan çalışmalar vardır. Şahinbeyoğlu’na (2001) göre “(Türkiye’de) yüksek reel faizhadleri yüksek enflasyonun hem sebebi, hem de sonucu olmakta ve parasal aktarım mekaniz-masını zayıflatmaktadır”. Benzer şekilde, ‘(Türkiye’de) fiyat ve ücretlerin çok hızlı bir şekildeuyum sağladığı bulgulanmıştır’ denilmektedir.

Buna göre, Türkiye’deki yüksek ve kronik enflasyon süreci fiyatların uyumunu hız-landırarak aktarım mekanizmasının etkisini zayıflatmaktadır.

4. Türkiye İçin Olası Diğer Likidite Krizleri ve Nedenleri

Parasal aktarım mekanizması incelediğimiz sınırlı modelde, temelde uygulanan bellibir para politikasının toplam likidite ihtiyacında yarattığı değişikliğe dayanır. Mekanizmanınişlemesini sağlayacak olan varsayımları incelediğimizde, Türkiye için bu varsayımların çoğu-nun geçerli olduğunu, fakat gelişmiş bir ikinci el bono piyasasının ve bankalararası O/N piya-sasının varlığı ve bu piyasaların sağladığı likidite imkanlarının Türkiye’de kredi kanalının ça-lışmasını engellemesi gerektiği sonucuna varıyoruz. Yani; para politikası yada başka herhangibir nedenle ortaya çıkan ani likidite ihtiyaçları, bankaları kredi portföylerini daraltmak zorun-da bırakmaz. Bu tip şoklarda bankalar kredilerini geri çağırmaz; dolayısıyla finansal piyasa-larda meydana gelen ve arızi olduğu düşünülen istikrarsızlıklar reel sektöre yansımaz. Bu so-nuca vardıktan sonra, 1994, 1998 ve 2000 yıllarında yaşanmış kriz ve dalgalanmalar sırasındayaşanmış olan kredilerin geri çağrılma süreçlerinin açıklanması gerekmektedir.

Page 18: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

16

Açıktır ki, eğer yukarıda yapılan analiz doğru ise, yukarıda sözü edilen krizlerin varlı-ğı, konulan varsayımların yeterli olmadığını düşündürmektedir. Bu krizlerin açıklanması içinbaşka faktörlerin de dikkate alınması gerekecektir. Bu faktörlerden ilk akla geleni, ortaya çı-kan likidite sıkışıklıklarının yabancı finansörlerin çekilmesi sonucunda ortaya çıktığıdır. Nite-kim, her üç kriz için temel makro değişkenler incelendiğinde, önemli miktarda sermaye çıkışıgörülmektedir. Bu, sermaye çıkışını harekete geçiren nedenler ise, uluslararası rezervler, dışticaret ve cari işlemler kalemlerinde görülen bozulma gibi gözükmektedir.

Tablo 4.1: Kriz Dönemlerine Ait Seçilmiş DeğişkenlerUlusl.

RezervlerCari

İşlemlerMevd.Faizi

DİBSFaizi

Özel Sekt.Krediler

GSYİHDeğ.

Milyon $ Milyon $ (%) (%) Milyar TL Reel (%)

1994 15.959 87,1 78 373.872 -5,4Nisan 1994 12.736 -6.634 131,4 406 349.801

1998 34.502 73,1 74.6 10.391.438 -5,9Eylül 1998 30.587 -2.132 81,7 138.9 9.526.161

2000 40.237 41,5 41.2 13.259.100 …Aralık 2000 35.832 -9.173 51,5 64.7 12.684.538

Kaynak: TCMB

Tabloda, her üç kriz için uluslararası rezervler, cari işlemler dengesi, mevduat veDİBS faizleri ile ticari krediler ve G.S.Y.İ.H rakamları verilmektedir.

Uluslararası rezervler sütununda üstteki rakam, krizden önceki üç aylık dönemdeTCMB net rezervlerinin ortalama değeridir. Alttaki rakam ise, krizin başladığı ay sonundakideğerdir. Cari işlemler sütununda verilen tek rakam, kriz başlamadan önceki 12 aylık dönem-de oluşan cari işlemler dengesinin birikimli rakamıdır. Bu dönemler, GSMH rakamlarıyla bi-rebir örtüşmediği için, cari işlemler dengesinin GSMH’ya oranı verilmemiştir.

Faiz rakamları için, sırasıyla mevduat ve –kredi faiz rakamları bulunmadığı için-DİBS faizi rakamları verilmiştir. Mevduat ve DİBS faizleri sütunlarındaki ilk rakamlar, kriz-den bir ay önceki ağırlıklı faizi, alttakiler ise krizden sonra oluşan ilk faizleri göstermektedir.

Özel sektöre krediler sütunu ise, ticari bankaların sadece özel işletme ve girişimlereverdiği ticari kredi rakamlarıdır. Üstteki rakam, krizden önceki son ay itibariyle, alttaki rakamise krizden sonraki ilk ay itibariyle stok değerlerdir. GSYİH rakamı, krizden sonraki bir yıllıkdönemde sabit fiyatlarla GSYİH değişimini göstermektedir.

Bilindiği gibi, her krizi başlatan kendisine özgü koşullar olmuştur. Fakat krizlerin iz-lediği yol aşağı yukarı aynı olmuş gibi gözükmektedir. Önce, TCMB’nin rezervlerinde hızlıbir azalış yaşanmıştır. Bu azalış yabancı finansörlerin piyasadan çekilişini göstermektedir.Ardından önce DİBS faizleri –ve muhtemelen kredi faizleri- daha sonra belli bir gecikme vedaha yumuşak bir şekilde mevduat faizleri yükselmektedir. Özel sektöre verilen kredilerdedüşüş olmakta; bu düşüş finansal yapısı genelde zayıf olan ve bankacılık kesimi kredilerininfinansmanda önemli yer tuttuğu reel sektör üzerinde önemli bir tahribat yapmaktadır.

Page 19: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

17

Yukarıda anlatılan mekanizma, parasal aktarımın kredi kanalının çalışma biçimi iletamamen aynıdır. Tek fark, likidite krizinin para otoritesinin müdahalesi ile değil, yabancıfinansörlerin piyasadan çekilmesi ile başlamış olmasıdır. Her krizin görünürde belli –ve bir-birlerinden ayrı- bir sebebi olmasına rağmen, cari işlemler dengesi rakamları bize krizlerinesas sebebi hakkında bir fikir vermektedir. Belki cari işlemler dengesi rakamına, efektif reelkur endeksi ve iç talep rakamlarının da eklenmesi gerekmektedir. Ama bu rakamları incele-meden de, karşımıza fikir edinebileceğimiz bir tablo çıkmaktadır.

Aslında yukarıda anlatılan mekanizma, genel olarak gelişmekte olan piyasaların tü-münde işleyebilir. Bunun nedeni, olumsuz –veya en azından istikrarsız- ekonomik koşullarınbankacılık sisteminin kaynak bulma çabalarını olumsuz etkilemesidir.

Edwards ve Vegh (1997) çalışmalarında masraflı (costly) ve masrafsız (costless) ban-kacılık diye bir ayrım getirmişlerdir. Buna göre masraflı bankacılık basitçe gerek kredileri,gerekse mevduatları itibariyle bir değerlendirme ve gözetleme maliyetine katlanmak zorundaolan bankacılık yapısıdır. Ayrıca bu bankalar ekonomik aktivitenin zayıfladığı veya gerilediğidönemlerde de dış kredi temin edemezler. Bu bankaların dış kaynak kullanım imkanları aitoldukları ekonomideki istikrarın bir fonksiyonudur. Masrafsız bankacılık ise böyle bir zorun-luluğu olmayan yapıdır. Dolayısıyla dış kaynak temin etme imkanları masrafsız bankacılıkiçin daha gelişmiştir. masrafsız bankacılık genişleme döneminde iç talepteki artışı dış kay-nakla ve mevduatlarla finanse eder. Mevduatın bol ve faizlerin düşük olduğu ‘iyi zamanlar-da’, masrafsız bankacılık yapanlar firmalara kredi arzını artırır. ‘Kötü zamanlara’ gelindiğindeise, mevduatlardaki azalmayı dış kaynak girişi ile ikame eder ve pasiflerinin yapısı değişsebile plasman miktarını aynı maliyet altında korur. Bu nedenle kredilerini geri çağırma ihtiya-cını hissetmez. Böylece mevduattaki azalma firmalar kesimine yansıtılmaz ve reel kesim eko-nomik konjonktürden nispeten yalıtılabilir. Yani kredi kanalı çalışmaz. Buna karşın masraflıbankacılık yapanlar, ‘iyi zamanlarda’ aynı şeyleri yaparlar, fakat kötü zamanlara gelindiğinde,azalan kaynaklarını ikame edemez ve kredilerini daraltırlar. Böylece, diğer koşullar da uygun-sa; kredi kanalı çalışır ve ekonomi küçülür.

Türk ekonomisindeki kriz durumlarını açıklamak için yukarıda kısaca anlatılan argü-manın anlamlı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’deki bankacılık yapısı ‘masraflı’ bir bankacı-lık yapısıdır ve likidite krizlerine karşı çok duyarlıdır. Ekonomideki herhangi bir kriz, hanginedenle çıkmış olura olsun bu mekanizma yüzünden mutlaka bir likidite krizine dönüşecek –veya en azından bir likidite krizi evresini de içerecek- ve kredi kanalı çalışacaktır.

5. Sonuç

Bu çalışma, Türkiye’de parasal aktarım mekanizmasının kredi kanalının çalışıp çalış-mayacağını ve kredi kanalının çalışacağı diğer durumları araştırmaktadır. Elde edilen bulgu-lar, kısaca şöyle özetlenebilir:

5.1. Türkiye’de kredi kanalının çalışması için genelde uygun bir yapı vardır:Türkiye’deki bankacılık sistemi ile reel kesimin finansman tercihleri –veya imkanları- kredikanalının işlemesi için elverişli bir ortam yaratmaktadır. Firmaların finansmanında bankacılıksisteminin ezici bir ağırlığı vardır.

Son on yılda yoğun kamu borçlanması ve bunun neden olduğu yüksek faizler, firmala-rın alternatif finansman tekniklerine başvurmalarını engellemiştir. Ayrıca evrensel bankacılık

Page 20: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Emre Alpan İnan

18

karakteri gösteren Türk finans sektörü, firma borçlanmaları için genellikle ‘gözetleyici vekil’olarak rol oynamaktadır.

Finans sektöründe bankaların ağırlıkta olması, banka dışı finans kuruluşlarının göreceönemsiz olması, toplam kaynakların üçte ikisinin mevduattan oluşması gibi unsurlar da kredikanalının çalışmasına yardımcı olacak unsurlardır.

5.2. Kredi kanalının çalışmasına engel olacak unsurlar gelişmemiştir: Bankalarınlikidite sağlayabilecekleri ikinci el bono ve tahvil piyasası, bu piyasaya derinlik sağlayacakolan piyasa yapıcılığı sistemi, O/N piyasası, diğer alternatif yatırım ve risk dengeleme piya-saları (türev ürünler, altın,döviz v.b) gibi unsurlar henüz arzu edilen ölçüde gelişmemiştir ve-ya hiç yoktur. Bu durumda kredi kanalının çalışmasını engellemek yada etkilerini hafifletmekçok zor gözükmektedir.

5.3. Türkiye’de krizler likidite krizine dönüşmeye ve kredi kanalının çalışmasınaelverişlidir: Kredi kanalının çalışması için başlangıçta bir likidite sıkışıklığı olmalıdır. Teorikolarak bu sıkışıklık, para otoritelerinin müdahalelerinden doğar. Türkiye için gerek ‘masraflı’bankacılık yapısı, gerekse makroekonomik istikrarsızlığın yüksek düzeyde olması, olası kriz-lerde hızlı bir yabancı sermaye çıkışını gündeme getirmektedir. Bu şekilde azalan kaynaklarınkısa vadede başka bir kanaldan sağlanması, ikame edilmesi mümkün olmamakta ve bu yüzdenkrizler –çıkış sebebi ne olursa olsun- bir likidite krizine dönüşmektedirler. Bu aşamadan sonrada, kredi kanalı çalışmaya başlamaktadır.

5.4. Kredi kanalının çalışmasına engel olacak bazı özel yapılar ve unsurlar mev-cuttur: Türkiye’de kredi kanalının çalışması ile ilgili bu tespite bazı ek kısıtlar koymak ge-rekmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, genelde aktarım mekanizması, özelde kredi kana-lının çalışması ülkenin ekonomik yapısı, finansal sistem ve aktörlerin bilançolarının kompo-zisyonu, finansal aktiflerin vade yapısı gibi çeşitli faktörlerden etkilenmektedir.

Türkiye açısından belirtilmesi gereken en önemli kısıtlardan biri de kamu bankalarıolarak ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi, misyonları itibariyle sosyal amaçları ekonomik a-maçlarından ön planda olan kamu bankalarının kredi kullandırma davranışı para politikaların-dan son derece az etkilenmektedir. Kamu bankaları; tarım, konut ve küçük sanayi işletmeleri-ni desteklemek gibi misyonlarla oluşturulmuş ve kar maksimizasyonu amacı gütmeyen kuru-luşlar olarak belirmektedir. Sistemde önemli aktif payına sahip olan kamu bankalarınınkredilendirme saikleri ülkemizde kredi kanalının işlemesini zayıflatan bir faktör olarak ortayaçıkmaktadır.

Parasal aktarım mekanizmasını etkileyen bir diğer önemli nokta, Türkiye’de yaklaşıkyirmi yıldır devam eden kronik enflasyon sürecidir. Kronik enflasyonun parasal aktarım süre-cinin etkinliğini özellikle faiz oranı ve varlık fiyatları kanalları yoluyla azalttığı bilinmektedir.

Uygulanmış olan dezenflasyon programı, likidite krizlerinin çıkmasına olumlu yadaolumsuz bir etkide bulunmamış, fakat sterilizasyon yapmama kararı faiz oranlarındakivolatiliteyi artırdığı için, bankaların aldığı faiz riskini ciddi oranda yükseltmiştir. Bu politikatercihi devam ederken gelen kriz , bankaları birkaç açıdan etkilemiştir. Herşeyden önce, artanfaiz oranları ve gerçekleşen hızlı kur artışları bankaların özkaynaklarını ciddi ölçüde eritmiş;bu nedenle risk taşıma kapasitelerini büyük oranda düşürmüştür. Bunun yanı sıra orta ve uzunvadeli beklentilerin olumsuza dönmesi sonucu bankalar mümkün olduğunca likit kalmayı ter-

Page 21: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

19

cih etmişler/etmektedirler. Nihayet üçüncü bir faktör olarak hızla daralan iç talep firmalarınkredi kullanma ve geri ödeme kapasitelerini sınırlandırmıştır.

Bu sayılan nedenler paralelinde 2000 Krizi’nde aktarım mekanizmasının özelliklemilli gelir üzerinde son derece güçlü bir etki yapacağı ve milli gelirdeki daralmanın daha ön-ceki krizlerden daha fazla olacağı öngörülebilir.

Kaynaklar

BERK, J.M (1997) Monetary Transmission: What do we know and how can we use it, DNB- Staff Reports.

BERNANKE, B.S ve Gertler, M. (1995) Inside the Black Box: The Credit Channel of Monetary Policy Transmission,Journal of Economic Perspectives, Vol:9, No: 4.

BRITTON, E, KOHLER, M ve YATES, T (2000) Trade Credit and the Monetary Transmission Mechanism, Bank ofEngland, Working Paper Series, 2000-115.

COTTARELLI, C ve KOURELIS, A, (1994) Financial Structure, Bank Landing Rates, and the TransmissionMechanism of Monetary Policy, IMF Working Papers, 1994-39.

EDWARDS, S, VEGH, C. (1997) Banks and Macroeconomic Disturbances under Predetermined Exchange Rates.

GERLACH, S. ve SMETS, F. (1995) The Monetary Transmission Mechanism: Evidence from the G-7 Countries, BISWorking Papers, No:26.

HALIAKIS, I ve LEVY, J (1997) Aspects of Monetary Transmission Mechanism Under Exchange Rate Targeting: TheCase of France, IMF Working Papers 1997-44.

MISHKIN, F.S. (1996) The Channels of Monetary Transmission: Lessons For Monetary Policy, NBER, WorkingPaper Series No: 5464.

SCHUBERT, H ve Vlaar, P.J.G (1999) Monetary Transmission and Controllability of Money in Europe: A StructuralVector Error Correction Approache, DNB Staff- Reports, 1999-36.

STEIN, J ve KASHYAP, A (1993) Monetary Policy and Bank Landing, National Bureau of Economic Research,Working Papers, No:4317.

ŞAHİNBEYOĞLU, G. (2001) Monetary Transmission Mechanism: A View From A High Inflationary Environment,TCMB, Discussion Paper No:2001/1.

Aylık Bülten, SPK Çeşitli Sayılar.

Türk Mali Sisteminin Ekonomik Göstergeleri, HM, Çeşitli Sayılar.

40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi, TBB.

Türk Bankacılık Sistemi Üç Aylık Banka Bilgileri, TBB, Çeşitli Sayılar.

Üç Aylık Bülten, TCMB, Çeşitli Sayılar.

Haftalık Basın Bülteni, TCMB, Çeşitli Sayılar.

Page 22: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi, Sayı 39, 2001

20

Ekonomik ve Parasal Birlik

Avrupa Birliği'ndeMali Bütünleşme ve Türk Bankacılık Sektörü*

Giriş

Avrupa Birliği’nde (AB) mali sistem temel bir değişimden geçmektedir. Söz konusudeğişim başlıca üç gelişmeden kaynaklanmaktadır:

(i) küreselleşmenin, uluslararası sermaye hareketleri, finansal serbestleşme dü-zenlemeleri ve teknolojik ilerlemeler ile hız kazanması;

(ii) mali hizmetlerde İç Pazarın tamamlanabilmesi için mevzuat uyumlaştırılması-nın gerekliliği;

(iii) üye devletlerde mali reformların uygulanması.

Söz konusu gelişmelerin etkisiyle AB mali sisteminin bütünleşme süreci, piyasalarınhomojenleşmesi, mali aracılar arasında birleşme dalgası ve yeni ürün ve tekniklerin ortayaçıkması ile kendini göstermektedir.

Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) ise güçlü bir katalizör olarak, AB mali sisteminindeğişimine katkıda bulunmaktadır. 1999 yılından önce, çeşitli ulusal para birimleri üzerindenişlem yapılması AB mali sisteminin bütünleşmesinde önemli bir engel oluşturmuştur.

EPB üyesi 12 ülkede ortak para birimi olarak Euro’nun benimsenmesi, AB mali piya-salarının bölünmesinin kaynağı olan kur riskini büyük ölçüde azaltmış, fonlama maliyetleri-nin daha şeffaf olduğu bir ortam yaratılmıştır. Bu durum, mali endüstride rekabetin gelişmesi-ni sağlamış ve yeni yatırım stratejileri geliştirilmiştir. Piyasa işlemcileri daha çok tek Avrupastratejisi izlemiş, politika yapıcılar da mali hizmetlerle ilgili iç pazarın tamamlanmasına dahafazla politik öncelik vermişlerdir. Buna ilave olarak, politika oluşturanlar önceden korunan içpazarın rekabet edebilirliğini muhafaza edebilmek amacıyla, iç reformların hızlandırılmasıtalebiyle de karşı karşıya kalmışlardır. Sonuç olarak, mali bütünleşme sürecindeki hızlanmasonucunda, AB ekonomisinin performansının sürdürülebilir gelişimi için gerekli koşullarınsağlanması beklenmektedir.

EPB, ABD ile yarışabilecek, dünyanın en büyük mali piyasasını yaratabilecek potan-siyele sahiptir. Ancak, Euro bu piyasanın oluşumu için gerekli olmakla birlikte yeterli değil-dir. EPB ile birlikte Avrupa finansal piyasalarının temel bölümleri (interbank toptancı piya-saları ve tahvil piyasaları gibi) bütünleşmiş, mali piyasaların bazı bölümlerinde ise bütünleş-me henüz gerçekleşmemiştir. Örneğin, menkul kıymet piyasalarının entegrasyonunda süreçyavaş işlemektedir. Takas ve mahsup sistemlerine ilişkin ülkeler arasındaki hukuki çerçeve-deki farklılıklar, bu piyasanın bütünleşmesini ve etkinliğini engellemektedir.

* AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş. tarafından hazırlanmıştır.

Page 23: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

21

AB hukukunun, ulusal kanunlara uygulanarak, menkul kıymet piyasalarına yönelikdüzenlemelerin AB üyeleri arasında rekabet edebilirliğini sağlamaya yönelik süreci hızlan-dırmak amacıyla, Lamfalussy başkanlığındaki Komite, (The Committee of Wisemen) ABKonseyi tarafından hazırlanan Finansal Hizmetler Eylem Planı (Financial Services ActionPlan) üzerinde çalışmaktadır. AB Komisyonu, eylem planı çerçevesinde, Avrupa’da 2005 yı-lına kadar tamamen bütünleşmiş mali bir piyasa oluşturulmasını amaçlamaktadır.

EPB ile birlikte Euro alanında gözlenen değişimlerden biri de menkul kıymet edinmekültüründeki gelişmelerdir. Örneğin Almanya’da 1995 yılında her 10 kişiden biri hisse senedisahibi iken, bugün bu oran beşte bir olmuştur. Mali sistemin entegrasyonunda EPB’nin etkisi,temel mali piyasalarda (para / türev piyasaları, tahvil piyasası, hisse senetleri piyasası), maliaracılar arasında (bankalar, sigorta şirketleri ve diğer kurumsal yatırımcılar) ve piyasa altyapı-sında (kliring ve tasfiye düzenlemeleri gibi) açık bir şekilde gözlenmektedir.

Finansal sistemdeki yapısal değişimlerin diğer itici gücü ise, haberleşme ve iletişimteknolojisindeki gelişmelerdir. 1 Bu değişim sonucu müşterilerin banka hizmetleri ve ürünle-rine erişim kanalları gelişerek, telefon, bilgisayar ve internet bankacılığı gibi kanallar da dev-reye girmiştir. Finansal kurumlar piyasa yapısındaki bu değişimlere, farklı yollardan ve aynızamanda daha da güçlenerek karşılık vermişlerdir. Genel olarak, büyük kredi kuruluşları, ye-ni piyasalarda, yeni aktiviteler üstlenerek ve/veya coğrafi olarak genişleyerek yapılarını de-ğiştirmişler ve toptancı piyasalarda faaliyetlerini ancak değişim sonucu sürdürebilmişledir.Konsolidasyon faaliyetlerindeki gelişmeler de bu değişimin bir sonucu olarak görülmektedir.

Piyasa dinamiklerindeki değişimler, küçük ölçekli mali kurumlarda da değişime nedenolmuş, iletişim teknolojisindeki yatırımlarla birlikte sabit yatırımlardaki artışlar sonucu, ölçekekonomisinden yararlanmak isteyen bu kuruluşlar ülke içi birleşme yoluna gitmişlerdir. BazıAB üyesi ülkelerde tasarruf ve kooperatif bankaları, grupları içinde varlık yönetimi veyamenkul kıymet mahsup imkanları sağlayan anlaşmalar yaparak veya müşterek teşebbüs kurmayoluyla karşılıklı işbirliğini yoğunlaştırmışlardır. Avrupa’da bankacılık kapasitesinin küçülmeetkisi (şube ve çalışan kişi sayısı ile ölçülmektedir) henüz çok fazla olmamakla birlikte, EPBsonrası yoğun rekabet ve birleşmelerin etkisiyle yoğunlaşması beklenmektedir.

Bankalar, EPB’den sonra, aracılık faaliyetlerinin azalarak gittikçe artan sayıda finansalhizmetlerin doğrudan piyasa aracıları veya banka dışı mali kurumlardan sağlanması(disintermediation) sonucu, varlık yönetimi (asset management) işlemlerini yoğunlaştırmış-lardır. Bu yöndeki gelişme bankaların gelir yapısında açıkça görülmekte ve faiz gelirlerindenfaiz dışı gelirlere doğru bir değişme gözlenmektedir. Avrupa Merkez Bankası tarafından bukonuda yapılan bir çalışmaya göre 2; AB bankalarının gelir yapısında faiz dışı gelirler sonyıllarda en dinamik gelir grubunu oluşturmakta ve toplam operasyonel gelirler içindeki nisbiönemi giderek artmaktadır. Artan maliyetlerle birlikte geleneksel olmayan faaliyetlerin geliş-mesi, faiz dışı gelirlerdeki artış, AB bankalarının karlılığını son yıllarda olumlu yönde etkile-miş ve geleneksel faaliyetlerdeki gelir marjlarında meydana gelen küçülmeyi büyük ölçüdekarşılamıştır.

AB’de bankacılık sisteminde faiz dışı gelirlerin kompozisyonu homojen olmayan biryapı göstermektedir. Esas alt gelir grubunu oluşturan masraf ve komisyonlar, toplam faiz dışıgelirlerin yüzde 60’ını oluşturmaktadır.

Page 24: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

22

Bankacılık ve finansal endüstrinin yeniden yapılanması, genel olarak ulusal sınırlar i-çinde meydana gelmiş ve sınır ötesi faaliyetler, özellikle perakende hizmet sağlanmasındahala sınırlı sayıda kalmıştır. Diğer taraftan, EPB’den sonra Euro alanında tek para piyasasınınoluşması, sermaye piyasalarının bütünleşmesindeki hızlanma, finansal aracıları ve piyasalarıgiderek artan bir şekilde ulusal sınırlar ötesindeki şoklarla da karşı karşıya getirmiştir.

AB’de mali sistemin ödemeler altyapısı incelendiğinde, takas ve ödeme altyapısının30 farklı sistemden oluştuğu gözlenmektedir. Sistemdeki bölünme, sınır ötesi işlemlerin mali-yetini yükseltmekte ve teminatları sınırlayarak, AB mali piyasalarının bütünleşmesinde ö-nemli bir engel oluşturmaktadır. EPB sonrası borsalar arasında ittifakların ve bağlantılarınoluşturulması, rekabetin artması ve teknolojik yenilikler, tek Avrupa takas ve ödeme sistemi-nin kurulması yönündeki baskıları artırmaktadır. Lamfalussy Raporu’nda da sistemin gelişti-rilmesi çalışmaları öncelikli olarak yer almaktadır.

AB’de olduğu gibi Türkiye’de de mali sistem, küreselleşmenin uluslararası sermayehareketleri, finansal serbestleşme ve teknolojik gelişmeler sonucu hız kazanmasına paralelolarak önemli yapısal değişimlerden geçmekte ve finans alanındaki gelişmelerin sürekli ola-rak takip edilmesini, değişikliklere uyum gösterilmesini ve bankacılığın düzenlenmesindensorumlu yabancı kuruluşlar ve uluslararası örgütlerle işbirliğini gerekli kılmaktadır. Haziran1999 tarihinde yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bu kanunda değişiklik yapan4491 sayılı yasa ile, bankacılık sisteminin düzenleme, gözetim ve denetim çerçevesinin ulus-lararası kriterlere ve Avrupa Birliği direktiflerinde öngörülen normlara uyumu konusunda ö-nemli aşamalar kaydedilmiştir.

Uluslararası standartlardaki gelişmelere paralel olarak, daha önce Hazine Müsteşarlığıve Merkez Bankası tarafından ayrı ayrı yürütülen gözetim ve denetim fonksiyonu, yeni Ban-kalar Kanunu ile kurulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na (BDDK) devredil-miştir. BDDK’nın kurulması Türk mali piyasaları açısından önemli bir gelişmedir.

I. EPB ve Hisse Senedi Piyasaları 3

Avrupa borsaları son yıllarda rekor seviyede büyüme göstermiş, Euro alanı ve dahagenel anlamda AB hisse senedi ürünleri arzı önemli ölçüde artmıştır (Bkz.Tablo 1). AB hissesenedi piyasalarının büyümesine yol açan başlıca gelişmeler aşağıda özetlenmektedir;

• Küreselleşme ve Şirketlerin Yeniden Yapılanması

Piyasaların küreselleşmesi, büyük Avrupa şirketlerinin birleşme ve devralmalar ara-cılığıyla uluslararası varlıklarını genişletmelerine yol açmıştır. Tek pazar ve serbestleşme (ö-zellikle telekomünikasyon sektöründe) şirketlerin fiyatlama güçlerini muhafaza etmek ve ve-rimliliklerini artırmak için yeniden yapılandıkları daha rekabetçi bir ortamın oluşmasına kat-kıda bulunmuştur.

• Özel Varlık Birikimi

Özelleştirmeler ve İstikrar Paktında öngörülen mali disiplin, son yıllarda, özel varlıkbirikimine yol açmıştır. Uzun vadeli faiz oranlarının düşmesi, düşük enflasyon beklentileri vekamu borcundaki azalma sermayenin maliyetini düşürerek, özel yatırımların artmasını veEuro sermaye piyasalarının derinleşmesini desteklemiştir.

Page 25: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

23

• Yatırımcıların Hisse Senedi Talebindeki Artış ve Nüfusun Yaşlanması

Hisse senetlerinden yüksek getiri beklentisi Euro alanı yatırımcılarını hisse senedi ya-tırımlarına yöneltmiştir. Söz konusu trend hem kurumsal hem de bireysel yatırımcılarda göz-lenmektedir. Euro alanının giderek özel emeklilik fonlarına yönelmesi sonucu, yaşlanan nüfusda hisse senedi talebini arttırmaktadır.

• Ekonomik ve Parasal Birlik

Hisse senedi piyasalarına EPB’nin üçüncü aşamasının etkisi daha çok dolaylı bir özel-lik göstermektedir ve bu etkileri diğer yapısal faktörlerden ayırmak zordur. EPB’nin doğrudanetkisi ise, kur riskinin elimine edilmesi sonucu, Euro alanı yatırımcılarının iç piyasadan Euroalanı yatırımlarına yönelmeleri şeklinde gözlenmektedir.

1999 ve 2000 yıllarında iç piyasaya yönelmiş yatırım fonları piyasa payını kaybederken,Euro alanı ve AB’ye yönelik fonlar pazar payını arttırmaktadır. Benzer trend Euro alanıemeklilik fonlarının hisse senedi portföylerinde de gözlenmektedir.

Euro alanı kurumsal yatırımcıları ülke bazından tüm Avrupa sektör benchmarklarına geç-me eğilimindedirler. Sektörel perspektifin benimsenmesinin anlamı, İngiltere, İsveç ve İs-viçre’de yerleşik şirketlerin belli sektör benchmarklarına (bankacılık, telekomünikasyonve eczacılık gibi) dahil edilmesi gerekliliği ve EPB’nin genişlemesine yönelik öngörüler-dir.

Uluslararası hisse senedi akımlarıyla ilgili olarak, ödemeler dengesi verileri, Euro alanışirketlerinin edinimler ve portföy yatırımları yönünden ABD piyasalarına odaklandığınıgöstermektedir. Söz konusu yönelimin nedenleri, Euro alanı şirketlerinin (kısmen Euronunkullanıma girmesi sonucu) küreselleşme gerekliliği ve devralmalara ilişkin prosedürünABD’de Euro alanına göre daha az karmaşık olmasıdır.

Sınır ötesi hisse senedi işlemlerdeki artış, tüm Avrupa’da borsalar ve takas ve mahsupsistemleri arasındaki konsolidasyon sürecini de hızlandırmıştır.

II. Bankacılık Sektöründeki Gelişmeler

Ekonomik ve Parasal Birlik;(i) fiyatların şeffaflığını kolaylaştırması,(ii) döviz gelirlerini azaltması,(iii) yerli oyuncuların, ulusal paraların varlığından kaynaklanan rekabet avantajla-

rını ortadan kaldırması,(iv) menkul kıymetleşmeyi hızlandırması,

yoluyla mali aracı kuruluşlar için halihazırda mevcut olan rekabet ortamını daha da yoğun-laştırmıştır. Bu baskılara karşı mali aracılar, birleşme ve devralma aracılığıyla gerçekleştir-dikleri konsolidasyon sürecini hızlandırmışlardır. Ayrıca söz konusu yeniden yapılanma süre-ci içinde, ödünç verme faaliyetleri yerine “yatırım bankacılığı” modeli faaliyetlere de yönel-mişlerdir. Bu şekildeki yeniden yapılanma, bankaların gelir yapılarında, faiz gelirlerindenfaiz dışı gelirlere (masraf ve komisyon ) doğru bir değişime neden olmaktadır (Bkz. Tablo: 2-3).

Page 26: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

24

Euro alanında bankacılık ve mali piyasaların bütünleşmesi, özellikle toptancı banka-cılık faaliyetleri ve yabancı menkul kıymetler portföyünün artması sonucu daha da hızlanmış-tır. Ancak ödünç verme ve mevduat kabulü faaliyetleri ulusal ve hatta bölgesel piyasalar için-de kalma özelliğini korumuştur. Aralık 2000 itibariyle, Euro alanı mevduatlarının yüzde 85’ive banka ödünçlerinin (interbank işlemleri dahil değildir) 90’ı karşı tarafı yerli müşteri olanişlemlerdir.

Ancak interbank işlemleri dikkate alındığında bu görünüm değişmektedir. Euro ala-nında sınır ötesi interbank işlemlerinin payı, tek para ve tek para politikası sonucu giderekartmakta olup, hem teminatsız hem de repo interbank piyasalarındaki toplam brüt işlemlerinyüzde 50’den fazlasını karşılamaktadır.

II.1. Mali Aracı Kurumlar Arasında Konsolidasyon4

Mali aracı kurumlar arasındaki konsolidasyon şimdiye kadar esas olarak Euro alanıulusal sınırları içinde ve daha küçük EPB ülkelerinde yoğunlaşmıştır (Bkz. Tablo 4-5).EPB’de mali sistemdeki en büyük beş banka, Danimarka, Finlandiya, Yunanistan, Hollanda,Portekiz ve İsveç’te, toplam banka aktiflerinin yüzde 70’inden fazlasını temsil ederken, A-vusturya, Belçika, Fransa, İrlanda ve İspanya’da yüzde 40-60’ını Almanya ve İtalya’da iseyüzde 30’dan daha az bir kısmını temsil etmektedir (Bkz.Tablo 6). Avrupa’daki banka bir-leşmeleri genelde küçük bankanın devralınması şeklinde olmakla beraber, son dönemlerdekibirleşmeler, iki büyük şirketin birleşmesi şeklinde gerçekleşmektedir.

Diğer taraftan, büyük ölçekli evrensel bankalar arasındaki sınır ötesi birleşmeler iseistisnai olma özelliğini korumuştur. Büyük ülkelerin bir kısmında, hala oldukça bölünmüşbankacılık piyasaları mevcuttur. Söz konusu ülkelerde, büyük kuruluşların da katıldığı bir-leşme ve devralma faaliyetleri ise yakın zamanlarda yoğunlaşmıştır. AB’de 1990 yılında12.400 olan kredi kurumu sayısı 1998 yılında 8.800’e inmiş, birleşmeler on kat artmıştır. U-luslararası banka birleşmeleri ve devralmalarında işlemlerin büyük bir kısmında, en azındanbir kuruluşun Avrupa Ekonomik Alanı dışından olduğu gözlenmektedir.

AB bankaları Güneydoğu Asya, Merkezi ve Doğu Avrupa ve Latin Amerika gibi ge-lişmekte olan piyasalara da birleşme ve devralmalar aracılığı ile yayılmaktadırlar. İtalya, İs-panya ve Portekiz gibi AB ülkelerinin Güney Amerika'daki birleşmeleri daha çok tarihselbağlara dayanmakta, Merkezi ve Doğu Avrupa’daki birleşmelere ise daha ihtiyatlı yaklaşıl-maktadır.

Euro alanında bankacılık sektörü birleşmelerini rasyonel kılan nedenler dört grupta topla-nabilir :

• Ölçek ekonomisinden kaynaklanan maliyet giderlerinden tasarruf etme; ticari bankacılıktarekabetçi baskılara karşı maliyet giderlerinden tasarruf, birleşmeler için güçlü bir moti-vasyondur. Toptancı bankacılık alanında ise, döviz, senet muhafaza hizmetleri veya mu-habir bankacılığı yeterince karlı görülmemektedir. Bankacılık sektörünün perakende yö-nünde ise fazla kapasitenin azaltılması önemli bir sorundur ve maliyet baskısı veaktivitelerdeki değişimler sonucu bankalar karlı olmayan şubelerini kapatmak zorundakalmışlardır. AB’nin bazı kısımlarında perakende bankacılıkta maliyet-gelir rasyosu yüz-de 70’in üzerindedir ve İngiltere’de perakende bankacılar bu oranı yüzde 59’un altına in-dirmişlerdir. Ancak, yeni katılımcılar, geleneksel kanallar kadar yaygın olmamakla bir-

Page 27: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

25

likte, internet bankacılığı hizmetleri yoluyla piyasaya öncekinden daha düşük maliyetlegirebilirler.

• Gelir ve riskin çeşitlendirilmesi: Bankacılık ve sigortacılık (bancassurance) ile varlık yö-netiminin ve özel bankacılığın (private banking) gelişmesi fonksiyonel görülebilir. Bunailave olarak, bankaların büyük bir kısmı rekabetçi baskılar nedeniyle, faiz getiren net bi-lanço gelirlerinden, faiz getirmeyen bilanço dışı gelirlere yoğunlaşmışlardır. Bu şekildekidisintermediation (aracılıkta çekilme), banka müşterilerinin banka kredilerinden daha dü-şük maliyetli olarak, menkul kıymet ihracı yoluyla fon sağlaması veya yatırımcılarınmevduatlarını yatırım fonlarına çevirerek daha yüksek getiri elde edebilmeleri sonucuortaya çıkmaktadır. AB’de geçtiğimiz son beş yılda, faiz dışı gelirlerin payı, toplam ban-ka gelirlerinin yüzde 30’undan yüzde 40’ına yükselmiştir.

• Daha büyük bir pazarda piyasa payının korunması (savunma amaçlı birleşmeler);

• Yeni teknolojik altyapının yüksek maliyetinin daha büyük bir müşteri tabanına yayılmasıihtiyacı.

Ancak, bazı bölgesel bankacılık grupları ve holdinglerin kurulmasına rağmen, AB veEuro alanında sınır ötesi birleşmelere doğru belirgin bir trend henüz gözlenmemektedir.

AB içinde sınır ötesi birleşmelerin çok fazla yaygın olmaması aşağıdaki nedenlerebağlanmaktadır :

• Yatırım bankacılığında işlemler, genelde Avrupa iş merkezi Londra olan çok az sayıdakibüyük piyasa oyuncusunda yoğunlaşmıştır ve diğer birkaçı Avrupalı finans merkezleridir.Bu yapı, sınır ötesi birleşme alanını sınırlamaktadır.

• Ticari bankacılıkta ise yatırım bankacılığına göre, sınır ötesi birleşmeler için çok dahafazla potansiyel vardır ve birkaç tanesi gerçekleşmiştir (Fortis (Belçika ve Hollanda),Dexia (Belçika ve Fransa) gibi);

• Kültürel faktörler; yabancı devralmalara karşı yöresel direnç olabilir,

• Hukuki ve düzenleyici çevredeki önemli farklılıklar (tüketici ve rekabet kanunları gibi) ne-deniyle tek Avrupa ürünü ortaya koymak şu anda henüz uygulanabilir gözükmemektedir.Bazı AB ülkelerindeki sınırlayıcı işgücü piyasası mevzuatı, maliyet tasarrufu için kısıtla-yıcı olabilir. AB ülkeleri arasında muhasebe ve raporlama tekniğinde farklılıklar mevcut-tur ve perakende ödeme sistemleri de önemli farklılıklar göstermektedir. Bazı ülkelerdemüşteriler ödemelerini çek ile yapmayı tercih ederken, bazı ülkelerde ciro sistemi yaygın-dır.

Sonuç olarak, sınır ötesi birleşmeler nedeniyle maliyet giderlerinden yapılacak tasarrufolanakları, ülke içinde gerçekleştirilen birleşmelerde olduğu kadar büyük değildir ve yerliyatırımcılar, ülke içi teklif verenlere göre yabancı teklif verenlerden hisse satın alma konu-sunda daha az isteklidirler. Bunun yanısıra, üye ülkelerde şirket yönetimine ilişkin hukukiçerçevenin farklılığı gibi nedenler sınır ötesi konsolidasyonları engellemektedir. Daha küçüküye devletlerde, mali sektördeki yüksek yoğunlaşma nedeniyle, bu ülkelerdeki büyük kuru-

Page 28: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

26

luşlar arasında daha fazla birleşme ve devralma beklenmemektedir (Hollanda’da ABN Amrove ING gibi).

Birleşmenin perakende bankacılık sektöründen çok, toptancı bankacılık sektöründegerçekleşeceği ve mali holdingleşmenin yoğunlaşacağı tahmin edilmektedir. Tam ölçekli sı-nır ötesi birleşmelere alternatif olarak, Fransa’da Société Generale, Almanya’daCommerzbank gibi bazı kuruluşlar azınlık hisseleri ağı ve müşterek teşebbüsler kurmaya yö-nelmişlerdir.

Sigortacılık sektöründe de bankalar ve sigorta şirketleri arasında konsolidasyon (CGUve Norwich Union arasındaki birleşme) ve mali holdingleşmeler (Credit Suisse/Winterthur)gerçekleşmektedir. 1997 yılından bu yana İkinci Bankacılık Direktifi çerçevesinde sınırlama-ların kaldırılması ile “bancassurance” (bankacılık ve sigortacılık faaliyetleri) yoğun artış gös-termiştir.

II.2. Bankaların Aracılık Faaliyetlerindeki Gelişmeler (Disintermediation)

EPB’den sonra bankacılık sektörünü etkileyen en önemli değişimlerden biri, giderekartan sayıda finansal hizmetlerin veya faaliyetlerin (başta ödünç verme ve tasarruf gibi) ban-kalar yerine, doğrudan piyasa aracıları veya banka dışı mali kurumlardan sağlanmasıdır(disintermediation). Tasarruflardaki çeşitlilik, banka dışı finansal aracıların gelişmesi (yatırımfonları, sigorta şirketleri ve emeklilik fonları), bu süreci yoğunlaştıran başlıca nedenler ara-sında gösterilebilir.

Euro alanında kurumsal yatırımcıların ve emeklilik fonlarının nisbi öneminin,hanehalkının tasarruflarının giderek artan bir şekilde sofistike metodlarla yönetilmesi ve faizoranlarının EPB’den sonra ekonomik istikrar hedefi doğrultusunda düşük düzeyde seyretme-sine paralel olarak artması beklenmektedir. Eurodan sonra para ve sermaye piyasalarının gide-rek daha derin ve likit hale gelmesi, ihraç edenler ve yatırımcılar için Euro sermaye ve parapiyasalarında daha fazla fırsatlar ortaya çıkarmış ve banka tarafından yönlendirilen (bank-oriented) bir sistemden piyasaların yönlendirdiği (market-oriented) sisteme doğru bir hareketbaşlamıştır. Ancak mali sistemde bu yöndeki rekabetçi gelişmeye karşı bankalar birtakım ön-lemler almışlardır :

• Bilançolarının pasif tarafında, bankalar mevduat toplama ile ilgili olarak, banka tahvilleri,mevduat sertifikaları gibi bilanço ürünlerini sunarak veya yatırım fonu ve hayat sigortasısatılması gibi faaliyetlerini genişleterek rekabetçi ortama karşılık vermişlerdir. Bankalarayrıca, özel finansal tali şirketler kurmuşlar veya sigorta şirketleri gibi finansal teşebbüs-lerle anlaşma yoluna gitmişledir. Sonuçta AB ülkelerinin büyük bir kısmında, bankalarıniç ve dış ürün ve servis sağlayıcılar ile yapmış oldukları sözleşmelere dayanarak geniş birürün ve hizmet sundukları sözleşme bankacılığının (contract banking) geliştiği gözlen-mektedir.

• Bilançolarının aktif tarafında ; bankaların kredi sağlayıcı olarak belirgin rollerinin gele-cek yıllarda da büyüyen oranlarda devam etmesi beklenmektedir. Bu yöndeki gelişmeninbaşlıca nedenleri, hanehalkının esas finansman kaynağının bankalar olması ve kredi kartıfinansmanı şeklindeki borcun bankacılık sistemi aracılığı ile kullanılmasıdır. Diğer taraf-tan, küçük ve orta boy işletmeler için alternatif finans kaynaklarına erişim, AB ülkelerininbüyük bir kısmında sınırlıdır veya mevcut değildir. Büyük şirketler yönünden ise banka-

Page 29: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

27

cılık sistemi yerine finansal piyasaların kullanılması şeklindeki “disintermediation” sürecigiderek güçlenecektir.

II.3. Faiz Marjları ve Kredi Standartları

Avrupa Merkez Bankası bünyesinde kurulan Bankacılık Gözetim Komitesinin(Banking Supervision Committee- BSC) değerlendirmelerine göre, sıkı rekabet koşulları ne-deniyle, AB bankalarının ödünç verme marjlarının son yıllarda giderek daraldığı gözlen-mektedir. Özellikle sınır ötesi rekabet İskandinav ülkeleri, İngiltere ve İrlanda gibi bütünleş-miş bölgesel piyasaların belirgin örneklerini oluşturan bazı bölgelerde yoğunlaşmış olup, u-zaktan bankacılık (remote banking) alanındaki gelişmeler de yeni katılımcılar üzerinde reka-bet baskısı yaratmaktadır (Bkz.Tablo 9).

Ödünç verme marjlarındaki daralma, piyasa faiz oranlarının EPB faiz oranlarına yapı-sal uyumu nedeniyle özellikle İrlanda, İtalya, Yunanistan ve Portekiz’de diğer AB ülkelerinegöre daha fazladır. Ödünç verme marjları, hem hanehalkı (ipotek ve tüketici kredileri) hem deşirket kredilerinde azalmakla birlikte, yoğun rekabet nedeniyle kurumsal kredilerdeki marjdaralması daha fazla olmuştur. Daha düşük ödünç verme marjlarının sürdürülebilmesi ama-cıyla, bankaların sağlam karşılık politikaları ve risk yönetim sistemleri, etkin maliyet kont-rolleri ve uygun varlık ve sermaye kalitesini benimsemeleri gerekmektedir.

II.4. Mali Holdingleşme

Mali holdingler, finansal endüstrinin değişik sektörlerinde faaliyet gösteren mali şir-ketler grubu olarak tanımlanabilir ve AB üyesi ülkelerin büyük bir kısmında gözlenmektedir.Holdingleşme sürecinin itici gücü, varlık yönetiminde aktif olarak genişlemeleri nedeniylegenelde bankalardır.

AB Komisyonu, 26 Nisan 2001 tarihinde, finansal holdinglerle ilgili Direktif teklifihazırlamıştır ve söz konusu teklif, Mali Hizmetler Eylem Planının öncelikli önlemleri arasın-da yeralmaktadır. Bu çerçevede, AB içinde finansal grupların etkin denetimi için yeterli ser-maye, ödeme gücü ve yönetim özellikleri gibi konularda ortak istikrar normlarının belirlen-mesi amaçlanmaktadır. Direktif teklifinde, finansal holding tanımı, denetimciler arasında iş-birliği gibi hususlar yeralmaktadır. AB’de halen uygulanmakta olan düzenlemeler, önceliklesektöre dayalı ve faaliyetleri bankacılık/yatırım veya sigortacılıkla sınırlı homojen maligruplara yöneliktir. Mali piyasalarda son yıllarda artan konsolidasyon trendi, AB’de sektörlerarası grupların ortaya çıkmasına neden olmuştur. AB ülkelerinin bir kısmında finansal hol-dingler iç mali piyasalarda önemli bir paya sahiptirler ve global bazda da finansal hizmetsağlamaktadırlar. Söz konusu holdinglerin mali güçlükle karşılaşmaları durumunda tümAB’de finansal sistemin ciddi olarak istikrarının bozulması ve yatırımcıların zarar görmesisöz konusudur. Bu nedenle, düzenlemeler ile sistemik riske dayalı denetim çerçevesinin o-luşturulması amaçlanmaktadır.

II.5. EPB ve Mali Hizmetlerin Bütünleşmesi

AB’de mali aracı kurumlar arasındaki birleşme trendi ve sınır ötesi faaliyetlerdeki ge-lişmeler sonucunda mali piyasaların giderek bütünleşmesi, toptancı mali hizmetlerde pera-kende hizmetlere göre daha fazla olmuştur.

Page 30: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

28

• Yatırım Bankacılığı ve Toptancı Finansal Hizmetler

Tek Avrupa piyasasında kurumsal müşterilere ve şirketlere toptancı mali hizmetlersağlayan yatırım bankacılığının gelişmesinde, Euro’nun katalizör rolünün yanında, finansalserbestleşme ve yeni teknolojiler de etkili olmuştur. Toptancı hizmetler; hazine işlemleri, tica-ri işlemler, risk yönetimi, şirket tahvili ve hisse senedi ihracı, piyasa araştırması, birleşme vedevralmalarla ilgili danışmanlık ve kurumsal fon yönetimini kapsamaktadır. Yatırım bankala-rı, söz konusu hizmetlerin yerine getirilmesinde ulusal bazda hareket etmek yerine Tek Av-rupa pazarında yoğunlaşmakta ve Euro alanı yatırımlarına ilişkin fonların yönetimi ulusalgöstergeler yerine Euro Alanı benchmark göstergeleri ile ölçülmektedir.

Tek Avrupa piyasasında yatırım bankacılığının gelişmesini engelleyen sınırlar; (i) sı-nır ötesi menkul kıymet işlemlerinin yüksek maliyetli olması ve, (ii) hukuki düzenlemelereilişkin kısıtlamalardır. Yatırım bankaları henüz tümüyle Tek Pazarda menkul kıymet işlemleriyapmak için tek pasaporta sahip değildir.

Avrupa’da yatırım bankalarının global operasyonlar olmaksızın piyasa lideri olması i-se mümkün gözükmemektedir ve son zamanlarda gerçekleşen birleşmeler ve hissedar yapı-sındaki değişiklikler de bu gelişmeyi yansıtmaktadır. Avrupa’da yatırım bankacılığındakikonsolidasyonların büyük bir kısmı ABD’de yaygın operasyonları bulunan yatırım bankalarıile gerçekleştirilmiştir (Deutsche/Bankers Trust, Chase/JPMorgan/Robert Fleming, SalomonSmith Barney/Schroder ve CSFB/DJL birleşmelerinde olduğu gibi).

• Perakende Mali Hizmetler

Toptancı mali hizmetlerden farklı olarak, perakende mali hizmetler, EPB sonrası, TekAvrupa piyasası yerine büyük ölçüde ulusal sınırlar içinde kalmıştır ve ticari bankalar arasın-daki birleşmelerin daha çok ülke içinde gerçekleşmesi sonucu söz konusu yapı şimdiye kadardeğişmemiştir.

Euro alanındaki bankaların sınır ötesi birleşme engellerine rağmen, uluslararası ban-kalar tek Avrupa piyasasında perakende hizmetleri verme konusunda hazırlıklar yapmakta-dırlar ve AB yatırım bankaları ve ticari bankalar arasında da bireylerin finansal varlıklarındakiartışa paralel olarak perakende hizmet sunma konusundaki rekabet giderek artmaktadır.

• Özel Bankacılık Hizmetleri (Private Banking)5

Varlıklı bireylere yönelik özel bankacılık hizmetleri ve varlık yönetimi (mali portföyyönetimi, müşteri danışmanlığı ve ürün satma gibi) AB’de hızla gelişmektedir. Özel bankacı-lık hizmetlerindeki büyüme, daha geleneksel pazarlardaki rekabetin yoğunlaştığı dönemde,AB bankalarının bu alana girmelerinde ticari bir teşvik unsuru olmuştur. Euronun gelecektebu yöndeki trendi daha da hızlandırması beklenmektedir. Uzun dönemli ekonomik büyüme,finansal serbestleşme ve özelleştirme gibi makro ekonomik gelişmeler, Euro ile birlikte ser-maye piyasalarının gelişmesi, hukuki düzenlemelerin etkisi, ticaretin liberalleşmesi ve tekno-lojik gelişmeler sonucu özel varlık yönetimi; bankalar, varlık yöneticileri ve brokerların odaknoktası olmuştur. Özel bankacılık müşterilere ürün satılması fırsatı yoluyla, menkul kıymet-leşme trendine karşı korunma sağlarken, ürün ve servis paketi sunulması yoluyla, standartlaş-tırılmış ürünlerde marjların düşürülmesi trendine karşı da korunma sağlamaktadır.

Page 31: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

29

Bankalar, uzun yıllardır, varlık yönetiminde önemli bir rol oynamakla beraber, bu a-lana ilgileri son yıllarda yoğunlaşmıştır. Özel bankacılık uzmanlık gerektiren bir alan olarakdüşünülmekle birlikte, çok sayıda evrensel banka ve yatırım bankası da dahil olmak üzere, bualana yeni girişlerin giderek yoğunlaştığı gözlenmektedir. Bankalara göre, varlık yönetimi veözel bankacılık alanları, geleneksel bankacılığa göre daha karlı ve getirisi daha istikrarlı alan-lardır.

Genel olarak, yüksek karlılık, özel bankacılık faaliyetlerinin önemli bir kısmının bi-lanço dışı olması nedeniyle daha düşük sermaye gerektirmesinden kaynaklanmaktadır. Varlıkyönetimi alanında gittikçe artan bir rekabet gözlenmektedir ve yeni servis sağlayıcılarıninternet kanalıyla artması, bu alana giriş engellerini azaltmaktadır.

Euronun “Tek Avrupa Özel Bankacılığı”nın gelişmesindeki rolü aşağıdaki şekilde ö-zetlenebilir :

• EPB ile birlikte kurumsal yatırım kararları Euro bölgesindeki ülke yaklaşımından, tümAvrupa sektörel yaklaşımına doğru yön değiştirmektedir. 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren,Euro banknotların tedavüle girmesi ve çifte fiyatlandırmanın ortadan kalkması ile birliktebenzer yaklaşım özel bankacılık müşterileri için de geçerli olacaktır.

• Euro banknotların tedavüle girmesi ve euro cinsinden fiyatlandırma ile birlikte, yatırımla-rın değerlendirilmesi ve performanslarının izlenmesi 12 EPB ülkesinde daha şeffaf halegelecek ve bireysel müşteri davranışları, ürün geliştirme ve rekabet üzerindeki etkileri ö-zel bankacılığın gelişimini hızlandıracaktır.

II.6.Teknolojik Gelişmelerin AB Bankacılık Sistemine Etkileri6

• Uzaktan Bankacılık (Remote Banking)

İletişim teknolojisindeki gelişmeler AB bankacılık sektörünü başlıca iki yönden etkilemekte-dir :

(i) yönetim masraflarının düşürülmesi,(ii) müşterilerin banka hizmet ve ürünlerine otomatik kanallar aracılığı ile erişimi-

ni sağlaması.

Uzaktan bankacılık, iletişim yönetimine göre daha yeni bir olgu olmasına rağmen,AB’de bu alandaki gelişmeler özellikle perakende bankacılık sektöründe daha süratle geliş-mektedir. AB’de standart perakende bankacılık hizmetlerinin büyük bir kısmı ATM’ler vetelefon bankacılığı aracılığı ile müşteriye sunulmaktadır. On-line PC bankacılığı ve internetbankacılığı da gelişmektedir.

• İnternet Bankacılığı Hizmetleri

İnternet bankacılığı, bazı bankalar için mevcut perakende ve kurumsal müşterilerin mu-hafaza edilmesi veya yeni müşterilere erişimi sağlayarak, banka birleşmelerine karşı bir mali-yet düşürme alternatifi olarak düşünülmektedir. ABD’de Chase ve Citigroup gibi büyük şir-ketler, internet üzerinden finansal servislere önemli yatırımlar yapmaktadır ve AB’de de sonzamanlarda büyük şirketler bu alanda yatırım yapmışlardır.

Page 32: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

30

İnternet bankacılığına ilişkin başlıca yaklaşımlar aşağıda yer almaktadır :

• İnternet bankacılığı müşteriye ulaşım kanallarından biridir. Kanal yönetimi (channelmanagement), müşteri tarafından tercih edilen kanal (yerel şube, telefon bankacılığı veyainternet) aracılığıyla, müşteri ile iletişim kurabilmeyi ifade etmektedir.

• Avrupa’da bazı bankalar, interneti öncelikle müşteri tabanı için diğer bir kanal olarak de-ğerlendirirken, bazıları internet bankacılığını fiziksel şube yatırımı yapmaksızın tümAB’de pazar payını oluşturmak bakımından bir araç olarak görmektedir. Bu yöndekistrateji, Lloyds TSB tarafından benimsenmiştir.

• Bazı bankalar, interneti perakende şube ağına alternatif olarak, bazıları her ikisini tamam-layıcı olarak düşünmektedirler.

• İnternet bankacılığı imkanları bankalar tarafından ortaklık şeklinde de geliştirilmiştir(Merrill Lynch/HSBC). Ortaklık banka ve yazılım şirketleri veya diğer uzmanlar arasındada gerçekleştirilmektedir (Deutsche Bank/ America Online Europe, ABN AM-RO/Trade.com ve BNP Paribas/France Telecom).

• Bazı bankalar internet üzerinden sadece kendi ürünlerini sunarken diğerleri(Unofirst/BBVA ve First-e) finansal ürün piyasası olarak işlem yapmayı planlamaktadırlar.

• Avrupa bankalarının bir kısmı internet bankacılığında perakende müşteri hizmetlerine yo-ğunlaşırken, diğerleri kurumsal müşteriler de dahil olmak üzere tüm servislere yoğunlaş-mayı hedeflemektedirler (Barclays ve Freeserve küçük işletmeler için web portalı geliş-tirmek üzere bir şirket kurmuştur).

III. Euro ve Hukuki Düzenlemelerle İlgili Gelişmeler

III.1. AB Bankacılığının Uluslararasılaşması ve Etkin Denetim

Bankacılık sektöründeki hukuki düzenlemeler alanında uluslararası düzeydeki geliş-melerin temelini Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) tarafından yürütülen bankalarınsermaye yeterliliği çerçevesinin gözden geçirilmesi çalışmaları oluşturmaktadır. Finansal faa-liyetlerin küreselleşmesi, finansal istikrarın korunması için denetimin geliştirilmesi ihtiyacınıortaya çıkarmıştır. Etkin denetim, bankacılık ve finansal faaliyetlerin etkin bir şekilde sürdü-rülmesi için gerekli olan zorunluluklar önemli değişikliklere uğramaktadır.

Sınır ötesi finansal faaliyetlerdeki gelişmeler, denetim otoriteleri arasında işbirliğinizorunlu kılmakta ve finansal krizlerin önlenmesi için ortak mali kurallar benimsenmesi gere-ğini ortaya koymaktadır. Yeni çerçevenin 2005 yılından itibaren tüm G-10 ülkelerinde uygu-lanması planlanmaktadır.

Yeni sermaye çerçevesinin üç dayanak noktası bulunmaktadır; (i) asgari sermayeşartları (ii) sermaye yeterliliğinin denetimsel gözden geçirilmesi (iii) geliştirilmiş piyasa di-siplini.

Avrupa Merkez Bankası, Komiteye gözlemci olarak katılmaktadır. Avrupa Komisyo-nu tarafından, Avrupa bankacılık ve yatırım endüstrisine yeni sermaye standartlarının uygula-

Page 33: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

31

nabilmesi amacıyla AB’de 2002 yılının ilk aylarında yeni müzakere süreci başlatılacaktır.Komisyonun çalışmaları, Basel Komitesinin çalışmalarını tamamlayıcı yönde olmakla birlik-te, AB’yi ilgilendiren konularda, özellikle mevzuat gelişmeleri konusunda yoğunlaşacaktır.Basel Komitesi kurallarında olduğu gibi, yeni AB sermaye standartlarının amacı, sermayeyeterliliği düzenlemelerini risklerle aynı düzeye yakınlaştırmaktır. Yeni kuralların belirlenme-si ile Avrupa bankalarının piyasalardaki değişime uyumu, operasyonlarında esnekliği vemüşterileri için uygun denetim hedeflenmiştir.

III.2. Avrupa Komisyonu Mali Hizmetler Eylem Planı Çalışmaları6

AB mali sistemi giderek bütünleşmekle birlikte, AB için uyumlaştırılmış düzenleyiciçerçevenin henüz tamamlanmaması sınır ötesi etkin rekabeti önlemekte ve bütünleşmiş malisistemin potansiyel faydalarını engellemektedir. Mali hizmetlerde tek pazarın oluşturulmasıyönündeki çalışmalar ise oldukça yavaş ilerlemektedir.

Menkul kıymet piyasalarındaki düzenlemelerle ilgili olarak, Lamfalussy başkanlığın-daki Komite Ecofin Konseyi tarafından Temmuz 2000 tarihinde kurulmuştur. Komite, AB’demenkul kıymet piyasalarıyla ilgili düzenlemelerin uygulanması için piyasaların mevcut ko-şullarının incelenmesi ve piyasa gelişmelerine uygun düzenleyici mekanizmaların değerlendi-rilmesi konusunda yetkilendirilmiştir. Seçilmiş Mali Hizmet Planı Düzenlemelerine ilişkingüncelleştirilmiş tablo (Bkz. Tablo 10) ekte sunulmaktadır.

Komite’nin piyasalarda uyumun ve günlük uygulamalarda işbirliğinin sağlanmasınayönelik önlemleri içeren Şubat 2001 tarihli raporunda, AB’nin global piyasalarda rekabetçikalabilmesi için düzenlemelere ilişkin prosedürün daha hızlı ve daha esnek olması gerektiğibelirtilerek, düzenleyici reformlar için dört aşamalı bir yaklaşım ve ayrıca iki ayrı komiteninkurulması önerilmektedir. Bu çerçevede kurulacak olan komiteler, Avrupa Menkul KıymetlerKomitesi (European Securities Committee) ve Avrupa Menkul Kıymetler Düzenleme Komi-tesidir (The Committee of European Securities Regulators) .

III.3. Denetimsel Uygulamalar

AB içinde bireysel mali kurumların denetimine ilişkin sorumluluk, hem bankalar, hemde diğer mali kurumlar için ulusal düzenlemelerin farklı olmasına rağmen ulusal düzeyde bı-rakılmıştır. Ancak, gerek Topluluğu kuran Antlaşma, gerek Avrupa Merkez Bankasının(AMB) statüsü, AMB’na kredi kurumlarının gözetimi ile ilgili bazı görevler vermektedir.Antlaşmanın 105(5) inci maddesi, AMB’nin kurumların gözetimi ve mali sistemin istikrarıiçin ulusal otoritelerce yürütülen politikalara destek vermesini öngörmektedir. Aynı Antlaş-manın 105(6) ncı maddesi de, Konseyin oybirliği ile alacağı bir karar ile AMB’na kredi ku-ruluşlarının ve diğer mali kuruluşların (sigorta şirketleri hariç) gözetimi ile ilgili özel görevlerverilmesine olanak tanımaktadır. Ulusal denetimciler, AB Direktifleri ile belirlenenlerin öte-sinde, birleşmeler ve devralmalar konusunda farklı yetki ve sorumluluklara da sahiptir.

Sınır ötesi devralmalarda, denetleyici kurum, devralınacak bankanın ve yabancı teklifverenin 2. Bankacılık Direktifleri kapsamındaki zorunlulukları yerine getirmesini sağlamasın-dan sorumludur. Bu çerçevede, denetimci öncelikle, devralınacak banka ile görüşerek, dev-ralmanın gözetimsel bir sorun (sermaye, yönetim, sistem ve kontrol gibi) yaratmamasınısağlamak zorundadır. Avrupa’da bankacılık sektöründeki konsolidasyon faaliyetlerinin gele-cekte daha çok sınır ötesi birleşmelerde yoğunlaşacağı yolundaki beklentiler ve internet ban-

Page 34: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

32

kacılığındaki gelişmeler dikkate alındığında, AB içinde denetime ilişkin yeni sorunlar ortayaçıkabilecektir.

Denetim konusundaki sorunlardan biri, birleşmelerin riski arttırması veya çeşitlendir-me yoluyla riski azaltmasıdır. Denetim görevi birleşmenin sınır ötesi ve sektörler arasında(bankacılık, sigortacılık ve menkul kıymet gibi) gerçekleşmesi halinde daha karmaşık halegelmektedir. Euro ile birlikte finansal piyasalar daha likit hale gelirken, finansal istikrarsızlı-ğın Euro alanının bir kısmından tümüne ve alan dışına geçişi riskini de arttırmaktadır.

2. Bankacılık Direktifi, AB Bankacılık düzenlemeleri ile ilgili belirgin bir çerçevesağlamakla birlikte, tüketiciler ve mevduat sahipleri için bu pozisyon yeterince belirgin değil-dir ve sınır ötesi birleşmelerin artması ve internet bankacılığındaki gelişmelere paralel olarak,bu sorunun daha da karmaşıklaşması beklenmektedir.

IV. EPB ve Türk Bankacılık Sektörü

Avrupa Birliğinde olduğu gibi Türkiye’de de mali sistem, küreselleşmenin uluslararasısermaye hareketleri, finansal serbestleşme ve teknolojik gelişmeler sonucu hız kazanmasınaparalel olarak önemli yapısal değişimlerden geçmekte ve finans alanındaki gelişmelerin sü-rekli olarak takip edilmesini, değişikliklere uyum gösterilmesini ve bankacılığın düzenlenme-sinden sorumlu yabancı kuruluşlar ve uluslararası örgütlerle işbirliğini gerekli kılmaktadır.

Haziran 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bu Kanundadeğişiklik yapan 4491 sayılı yasa ile, bankacılık sisteminin düzenleme, gözetim ve denetimçerçevesinin uluslararası kriterlere ve Avrupa Birliği direktiflerinde öngörülen normlara uyu-mu konusunda önemli aşamalar kaydedilmiştir. Uluslararası standartlardaki gelişmelere para-lel olarak, daha önce Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankası tarafından ayrı ayrı yürütülengözetim ve denetim fonksiyonu, yeni Bankalar Kanunu ile kurulan Bankacılık Düzenleme veDenetleme Kurumu’na (BDDK) devredilmiştir. BDDK’nın kurulması Türk mali piyasalarıaçısından önemli bir gelişmedir.

4491 sayılı yasa ile, bankalarla ilgili olarak, kuruluştan tasfiyeye kadar olan süreçte a-lınması gereken kararların tamamı BDDK’ya bırakılmış, dolaylı kredi sınırları, iştirakler vekonsolide denetimle ilgili düzenlemelerle Türk bankacılık mevzuatı AB ile uyumlu hale geti-rilmiştir. Uluslararası alanda etkin denetim yönündeki eğilimler, Türk bankacılık sistemininşeffaflık ve güvenilirliğinin artırılmasına yönelik olarak bilinçlenme sağlamıştır.

4389 sayılı yasa ve bu çerçevede yapılan diğer düzenlemeler ile;

Bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi amacıyla asgari sermaye miktarları artırıl-mış,

Bankaların sermaye yeterliliğinin ölçülmesi ve değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar-da değişikliğe gidilmiş,

Banka kredileri için genel karşılık ayrılmasına başlanmış,

Tahsilinde güçlük yaşanan krediler için ayrılacak özel karşılıklarla ilgili düzenlemeleryapılmış,

Page 35: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

33

Mali bünyesi bozulan bankalar hakkında alınacak tedbirler detaylı olarak belirlenmiştir.

4491 sayılı yasa ile Bankalar Kanunu’nunda yapılan ilave değişiklikler ile;

Bankaların kullandırabilecekleri kredilere ilişkin hükümler Avrupa Birliği direktiflerineuyumlu hale getirilmiş,

Mali tabloların konsolidasyonu ve konsolide denetim konularında BDDK’ya daha kap-samlı yetki verilmiş,

Alınan önlemlere rağmen mali bünyeleri iyileştirilemeyen bankaların gerektiğinde Tasar-ruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilerek rehabilitasyona tabi tutulmalarına ve yenidenyapılandırılmalarına olanak sağlanmış,

Bazı bankalarda ortaya çıkabilecek sorunların sistem bütününe yayılmasını önleyecekdüzenlemeler yapılmış,

Özel finans kurumları Kanun kapsamına alınmıştır.

4389 sayılı yasada öngörüldüğü şekilde, Şubat 2001’de;

Bankaların karşılaştıkları risklerin izlenmesini ve kontrolünü sağlamak üzere kuracaklarıiç denetim sistemleri ile risk yönetim sistemlerine ilişikin esas ve usulleri belirlemek ama-cıyla “İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmelik”,

Bankaların sermaye yeterliliği standart oranının konsolide ve konsolide olmayan bazdahesaplanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek suretiyle mevcut ve potansiyel risklernedeniyle oluşacak zarara karşı yeterli sermaye bulundurmalarını sağlamak amacıyla da“Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönet-melik” çıkartılmıştır.

Bankalar Kanunu’nda yapılan yeni değişiklik ile bankaların devir ve birleşme işlemle-rindeki sürecin hızlandırılmasına yönelik yeni kolaylıklar da getirilmiştir. Dünyada ve AB’definans sektöründe yaşanan birleşme hareketleri 2001 yılında Türk bankacılık sektöründe degözlenmeye başlamıştır. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması kapsamında, Euroalanında olduğu gibi Türk bankacılık sektöründe de rekabetin artması ve teknolojik gelişmelersonucu, bankaların karlılıklarını koruyabilmek için alternatif dağıtım kanallarına yöneldiklerigözlenmektedir. Perakende ve bireysel bankacılık hizmetlerinin internet bankacılığı ve mobilbankacılık gibi teknolojik ağırlıklı dağıtım kanalları ile sunulması giderek yaygınlaşmakta,ayrıca müşterilerin finansal ihtiyaçları doğrultusunda varlıklarına en uygun portföy oluştur-maya yönelik özel bankacılık faaliyetleri de (private banking ) gelişmektedir.

Son on yıllık dönemde ATM sayısı, on-line şube sayısı, Elektronik Fon Transferi(EFT) ve SWIFT sistemleri kullanımı, interaktif bankacılık hizmetleri ve internet bankacılığıalanlarında hızlı bir gelişme gözlenmiştir.

Bankacılık sektörünün ekonomi içindeki payı, dışa açılma, teknolojik altyapı, bankahizmetlerinin çeşitliliği ile yasal ve kurumsal çerçeve alanlarındaki olumlu gelişmelere karşın,bankacılık sektörünün mali aracılık fonksiyonunu etkin bir biçimde yerine getirememesineneden olan başlıca faktörler; (i) makro ekonomik istikrarsızlık, (ii) yüksek kamu açıkları, (iii)kamu bankalarının sistemi çarpıtıcı etkileri, (iii) Kasım 2000-Şubat 2001 krizleri olarak gö-rülmektedir.

Page 36: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

34

V. Sonuç

Avrupa mali piyasaları, 1990’ların sonunda önemli değişimlerden geçmiştir. Euro cin-sinden şirket tahvil piyasaları ortaya çıkmış, birincil piyasada ihraç edilen hisse senetleri rekorseviyede artış gösterirken, yeni piyasalar uluslararası önem kazanmıştır (Neu Markt – Frank-furt, Nuovo Mercato – İtalya- gibi). Avrupa çapında yeni endeksler referans olarak kullanıl-maya başlanmış, portföylerin yapısında ülkeler yerine sektörler ağırlık kazanmaya başlamıştır.Alman – İsviçre Borsası “Eurex”, 1998 yılında kurulmuş ve 1999 yılında Dünyanın en büyüktürev piyasalarından biri olmuştur. Bankalar arasındaki birleşme ve edinimler ulusal bankacı-lık ortamını büyük ölçüde değiştirmiş, tüm endüstrilerdeki birleşme ve devralmalardaki artışsonucu, Avrupa’daki birleşme ve devralma endüstrisinin değeri önemli ölçüde artmıştır.

Mali piyasalardaki bu değişimlerin bir kısmı, Euronun doğrudan etkilerinin bir sonucuolarak önceden tahmin edilmiştir. Söz konusu doğrudan etkiler; (i) döviz piyasalarında daral-ma, (ii)eski ulusal paralar üzerinden yatırımlarla ilgili düzenlemelerin kaldırılması, (iii) fiyat-larda standartlaşma ve şeffaflık, (iv)devlet tahvili piyasaları ve bankacılık sektöründe yenidenfinansman işlemlerinin homojenleşmesi, şeklinde özetlenebilir.

Söz konusu doğrudan etkiler sonucu ortaya çıkan dolaylı etkiler ise dört grupta topla-nabilir; (i) Euro alanı içinde sınır ötesi işlemlerin maliyeti, (ii) Avrupa mali piyasalarının liki-ditesi (iii) Avrupalı yatırımcılar için yatırım fırsatlarının çeşitliliği ve (iv) EPB ile teşvik edi-len kurumsal değişiklerdir.

Euro, dönüşüm maliyeti ve döviz riski gibi, işlem maliyetlerinin doğrudan azalmasınayol açmakla birlikte, bu gelişmeler sonucu sınır ötesi yatırım maliyetlerinde otomatik olarakbir düşüş meydana gelmemiştir. Avrupa içinde sınır ötesi ödemeler ve menkul kıymetlere i-lişkin mahsup işlemleri, ülke içi işlemlere göre, daha riskli ve daha uzun bir zamanda gerçek-leşmektedir ve daha az standartlaşmıştır. Bu nedenle sınır ötesi yüksek maliyet, uluslararasıçeşitlendirmeyi engelleyen unsurlardan biri olmaktadır.

EPB ile birlikte pazar büyüklüğünün artması, yatırımlarda daha büyük çeşitlendirmefırsatı yaratmakta ve yatırımcılara riskin dağılımı ve portföylerini yeniden dengeleme imkanıtanımaktadır.

Avrupa’da mali sistemin temel oyuncuları olan bankalar, Eurodan farklı şekillerde et-kilenmişlerdir. Özellikle sermaye piyasası aktivitesindeki değişimler, ticari bankaların gele-neksel mevduat ve kredi faaliyetlerini olumsuz yönde etkilerken, bankalar, piyasaya dayalıvarlık yönetimi ve yatırım bankacılığı faaliyetlerine yönelmişlerdir. Euro’nun kullanıma gir-mesi sonucu, bankacılık faaliyetlerinin uluslararasılaşması hız kazanmış, özellikle toptancı vesermaye piyasalarının hızlı entegrasyonu ve büyük montanlı ödeme sistemlerinin gelişmesisonucu, bankalar arasında daha fazla ve yeni bağlantılar oluşturulmuştur.

Türkiye’de, bankacılık sektörü toplam mali sektör aktifleri içinde yüzde 75 civarındapaya sahip bulunmaktadır. Banka dışı diğer mali kuruluşların önemli bir kısmının bankalarıniştirakleri olması nedeniyle mali sektörde bankaların ağırlığı daha da yüksektir7.

Bu nedenle AB’de olduğu gibi, Türkiye’de de mali sistemin temel oyuncuları banka-lardır ve Haziran 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bu Kanundadeğişiklik yapan 4491 sayılı yasa, AB direktifleri ve BIS’in belirlediği “bankaların etkin de-

Page 37: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

35

netimi temel prensipleri” esas alınarak hazırlanmıştır. Dolaylı kredi sınırının yüzde 25’e indi-rilmesi, iştiraklerin kredi tanımı içinde yer alması, konsolide denetim ilkelerinin daha kap-samlı olarak düzenlenmesi ile bankacılık mevzuatı AB ile uyumlu hale getirilmiştir. Eurobölgesi de dahil olmak üzere uluslararası alanda etkin denetim yönündeki eğilimler, Türkbankacılık sisteminin şeffaflık ve güvenilirliğinin artırılmasına yönelik olarak da bilinçlenmesağlamıştır.

EK - TABLOLAR

Tablo 1 : Hisse Senedi Piyasaları Göstergeleri

Piyasa Kapitalizasyonu1 Toplam İşlem Hacmi

ABD doları ABD doları

Listeye alınanmenkul kıymetlerin

sayısı1

1990 1995 11/2000

11/2000GSYİHYüzdesi 1990 1995 2000

Kasım

2000piyasakapitalyüzdesi

1990 1995 11/2000

Euro AlanıAlmanyaFransaİtalyaİspanyaHollandaBelçikaAvusturyaPortekizFinlandiyaIrlandaLüksemburgABDJaponyaİngiltereKanadaİsviçre

1.1813553121491111206526

923

-10

3.1052.929

850461158

1.9775775002101512871023318442630

6.9183.5451.347

677398

4.9901.2021.337

7444746151572857

2717431

14.7833.4382.436

842734

8464

1047085

166691556

22779

18414975

172121305

73750912142

-41

911

-4--

1.8151.2

885437165

1.30959421387

2351241813

419

--

5.554884

1.153185340

6.2921.966

975955

1.46862540

951

18913

228.552

21764.246

599586

1115

71228

9238620

186

1667

2.48541357822042726018297

18173

-54

6.5992.0711.7011.144

182

2592678450250362217143109169738061

7671226320781196233

3.800740

1.02228387522516097

1131547853

6.9693.3332.4081.386

252

1 Listeye alınan yurtiçi hisseler

Kaynak:BIS Working Papers - The impact of the euro on Europe’s financial markets/July 2001

Page 38: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

36

Tablo 2 : AB Bankaların toplam aktiflerinde faiz dışı gelirlerde yüzde değişim

%değişim1996/95

%değişim1997/96

%değişim1998/97

Lüksemburg 11 14 27İsveç 16 17 29Fransa 11 19 16Avustruya 5 5 10İtalya 15 11 18Yunanistan 4 -5 1Belçika 7 9 15Finlandiya 22 -5 4İspanya 26 1 17Hollanda 9 8 2İrlanda 15 5 7İngiltere -8 -1 2Danimarka 8 -1 23Portekiz 13 8 8Danimarka 3 13 14EPB Ort. 10 12 14AB Ort. 6 9 12

Kaynak:ECB

Tablo 3 : AB Bankaların toplam aktiflerinde faiz gelirlerinde yüzde değişim

%değişim1996/95

%değişim1997/96

%değişim1998/97

İrlanda -3 -25 5İngiltere 5 -4 2Yunanistan -2 11 1Portekiz -7 -6 -8İtalya -8 -11 -5Danimarka -15 -11 -9Finlandiya 0 -1 8İspanya -14 -3 -7Hollanda 1 -8 -3Almanya -4 -7 -8Avusturya -3 -9 -12Belçika -2 -9 5İsveç -15 -22 -15Fransa -8 -14 -8Luksemburg -4 -5 -7EBP Ort. -6 -9 -6AB Ort. -4 -8 -5

Page 39: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

37

Tablo 4: AB’de Banka konsolidasyon sayısı (Ülke içi ve uluslararası)

1995 1996 1997 1998 1999 2000*

Toplamkonsolidasyon

326 343 319 434 497 234

Ülke içi 275 293 270 383 414 172AEA 20 7 12 18 27 23Üçüncü ülke ile 31 43 37 33 56 39

*(1. yarı yıl)Kaynak: ECB 2000

Tablo 5: Euro Alanında başlıca birleşmeler ve devralmalar

Banka (teklif veren-hedef) Aktifler (1998 sonu )(EUR milyar)

- Deutsche Bank (Almanya)- Bankers’ Trust (ABD)

Toplam aktifler

604114718

- Banque Nationale de Paris BNP(Fransa)- Paribas (Fransa)

325249574

- ING Group (Hollanda)- BHF Bank (Almanya)

39545

440- Generale de Banque- General Bank (Bel-çika)- ASLK/CGER Bank(Belçika)

20880

288- Banca Intesa (İtalya)- Banca Commerciale Italiana (Italy)

153113266

- Banco Santander (İspanya)- Banco Central Hispanoamericano (İspanya)

15482

236- Credit Communal de Belgique (Belçika)- Credit Local de France (Fransa)

10599

204- Banco Bilbao Vizcaya (İspanya)- Argentaria (İspanya)

13270

202- SEB (İsveç)- BfG (Almanya)

7342

115

Kaynak: ECB Monthly Bulletin - April 2000.

Page 40: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

38

Tablo 6: AB’de en büyük beş kredi kurumunun aktiflerinin toplam aktiflerdeki payı

% deği-şim

1997 1998 1999 1990-99 1995-99

Avusturya 48.25 50.07 50.39 45 29Belçika 53.90 72.50 77.39 61 51Almanya 16.68 19.15 18.95 36 14Danimarka 72.00 76.00 77.00 1 7İspanya 45.20 44.60 51.90 49Finlandiya 72.72 73.51 74.33 81 5Fransa 38.00 39.20 42.70 0 3Yunanistan 71.77 72.77 76.62 -8 1İrlanda 40.70 40.10 40.79 -8 -8İtalya 30.71 38.73 48.33 66 49Luksem. 22.43 24.58 26.09 - 23Hollanda 79.42 81.69 82.25 12 8Portekiz 76.00 75.22 72.60 25 -2İsveç 86.80 85.65 88.21 7 2İngiltere 28.28 27.75 29.07 - 3

AB Ort. 52.19 54.77 57.11

Tablo 7: Kredi kurumlarının sayısı

% değişim1997 1998 1999 1990-99 1995-99

Avusturya 995 971 951 -21 -9Belçika 134 120 119 -24 -18Almanya 3.577 3.403 3.167 -33 -16Danimarka 100 105 109 -12 -11İspanya 412 396 383 -45 -21Finlandiya 371 359 352 -33 -8Fransa 1.273 1.209 1.143 -44 -21Yunanistan 53 57 54 32 2İrlanda 70 77 80 67 43İtalya 935 921 876 -24 -10Luksem. 215 209 210 19 -5Hollanda 100 100 101 -9 -1Portekiz 235 229 233 -10 0İsveç 124 121 123 -75 3İngiltere 551 527 494 -21 -15

Page 41: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

39

Tablo 8: 1000 kişiye düşen şube sayısı

% değişim1997 1998 1999 1990-99 1995-99

Avusturya 0.58 0.57 0.57 -2 -2Belçika 0.72 0.70 0.68 -24 -10Almanya 0.57 0.55 0.54 -14 -8Danimarka 0.43 0.43 0.43 -26 -3İspanya 0.97 0.99 1.00 20 7Finlandiya 0.32 0.31 0.30 -55 -22Fransa 0.44 0.43 0.43 -4 -2Yunanistan 0.24 0.23 0.24 24 2İrlanda 0.32 0.29 0.28 4 -3İtalya 0.44 0.46 0.47 51 15Luksem. 0.91 0.86 0.88 0 -14Hollanda 0.44 0.43 0.40 -26 -10Portekiz 0.41 0.43 0.48 138 36İsveç 0.32 0.25 0.24 -37 -18İngiltere 0.26 0.26 - - -

Tablo 9 : AB’de bankacılık sektörüne yeni girişlerİpotek kredileri Tüketici Kredileri Mevduatlar Şirket

KredileriBelçika Otomobil şirketleriDanimarka İnternet bankaları Yabancı

bankalarYunanistan Kooperatif bankaları ve uzmanlaşmış kredi kurumlarıAlmanya Doğrudan bankalar (telefon ve internet bankacılığı operasyonları)İspanya Yabancı bankalar

Yeni yerli kurumlarFransa Doğrudan bankalar (internet bankacılığı operasyonları)İrlanda Yabancı bankalar Yabancı bankalarİtalya Yabancı bankalarLüksemburg -Hollanda -Avusturya -Portekiz Yabancı ve yerli kredi kuruluşlarıFinlandiya Yabancı bankalar Yabancı

bankalarİsveç Yerli ipotek kredi kuru-

luşlarıYabancı ve yerli

bankalarYerli bankalar,

perakende ve sigortaşirketleri

Yerli ban-kalar

İngiltere Sigorta şirketleri (doğrudan bankacılık operasyonları)Süpermarket bankaları

İnternet bankalarıYabancı bankalar

Yabancıbankalar

Kaynak: ECB Banking Supervision Committee

Page 42: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri A.Ş.

40

Tablo 10 : Seçilmiş Mali Hizmetler Eylem Planı Düzenlemeleri

Düzenleme Orijinal Zaman Çizelgesi Mevcut Durum

Menkul Kıymet ve Türev Piyasalarının Bütünleşmesi ne İlişkin Hukuki ÇerçeveProfesyonel ve Perakendeci Yatırımcıların

Ayırımına İlişkin Bildiri1999 sonu Tasarı halinde. Kısa sürede kabul edilmesi

bekleniyor.Piyasa Manipülasyonu Direktifi 2000 yılı sonuna kadar

teklifTaslak Komisyona sunuldu

Yatırım Hizmetleri Direktifi (ISD) ile ilgiliYeşil Belge

2000 yılı ortası ISD revizyon teklifi hazırlanıyor, 2001 yılısonuna kadar sonuçlanması

bekleniyor.AB Esasına Dayalı Sermaye Artırımı

Prospektüs Direktifinin Değiştirilmesi 2000 ortasına kadar tek-lif, 2002’ye kadar kabul

edilme

Taslak Komisyona sunuldu.

Listeye Alınan Şirketler İçin Tek Mali Bilanço SetiŞirket Hukuku Direktiflerinde “fair value”

muhasebe standartları değişikliği2001 yılına kadar 26 Haziran 2001’de Direktif Avrupa Par-

lamentosunda kabul edildi.Menkul Kıymetlerin Tasfiyesinde Sistemik Riskin Kontrol Edilmesi

Tasfiye Sonuçlandırma Direktifinin Uygu-lanması

11 Aralık 1999 Komisyon uygulamayı izlemektedir, göz-den geçirme 2002 yılında

Sınır-Ötesi Karşılık Kullanma Direktifi 2000 yılı sonuna kadarteklif

Teklif Komisyon tarafındankabul edildi.

Sınır-Ötesi Yeniden Yapılanmada Güvenli ve Şeffaf Ortamın SağlanmasıDevralma Teklifleri Direktifi 2000 yılında kabul edil-

mesi19 Haziran 2000’de siyasi uzlaşma

sağlandı. Parlamentoda İkinci gözdengeçirmede reddedildi. (Temmuz 2001)

Avrupa Şirket Yönetmeliği 2000 yılında kabul edil-mesi

Siyasi uzlaşma beklenmektedir.

Yatırımcılar İçin Tek Pazarın SağlanmasıEk Emeklilik Fonlarının Etkin Denetimi

Direktifi2000 yılı ortasına kadar

kabul edilmesiTeklif 11 Ekim 2000 ‘de kabul edildi. Di-

rektif Tasarısı görüşmelerindeilerleme sağlanamadı.

UCITS (Undertakings engaging in collectiveinvestment in transferable securities)

2000 yılı ortasına kadarkabul edilmesi

Siyasi uzlaşma sağlandı. 2001 yılında tek-lif verilmesi bekleniyor.

Perakendeci Piyasaların Açıklığı ve Güveninin SağlanmasıMali Hizmetlerin Uzaktan Pazarlanması

Direktifi2000 yılı sonuna kadar

kabul edilmesiKonseyde görüşmeler devam etmektedir.

Alıcılar için Açık ve KapsamlıBilgilendirme Duyurusu

2000 yılı ortası Sanayici ve tüketici grupları ilegörüşmeler devam etmektedir.

Sigorta aracıları Direktifi (1976 Direktifi iledeğiştirilmek üzere)

2002 yılına kadar kabuledilmesi

20 Eylül 2000’de teklif kabul edildi. Kon-sey görüşmeleri bekleniyor.

Tek Pazarda Perakende Ödemeler Bildirisi

4 Şubat 2000’de çıkarıl-dı.

Etkin Denetim KurallarıBankaların Tasfiyesine ilişkin Direktif 2001 yılına kadar kabul

edilmesiAvrupa Konseyinde kabul edildi.

Sigortacılıkla ilgili Taahhütlerin tasfiyesineilişkin Direktif

2002 yılının birinci yarı-sına kadar kabul edilmesi

Avrupa Konseyinde kabul edildi.

Elektronik Para Direktifi 2000 yılına kadar kabuledilmesi

ATRG L 275/39-43

Bankaların ve menkul kıymet firmalarının sermaye çerçevesinin

gözden geçirilmesi

2001 yılına kadarDirektif

Konsültasyon çalışmalarısürdürülmektedir.

Page 43: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

41

Dipnotlar1 “The effects of technology on the EU banking systems”, ECB, July 1999.

2 “EU Banks’ income structure” ECB, April 2000.

3 ECB Euro Equity Market Report, August 2001- BIS Working Papers “The Impact of the Euro on Europe’sFinancial Market”.

4 Bank of England /Practical Issues Arising From the Euro - June 2000; European Commission/ EMU -The FirstTwo Year – ECB, Mergers and Acquisitions- December 2000.

5 Bank of England, Practical Issues Arising From the Euro -June 2001.

6 ECB/The Effects of Technology on the EU Banking system - July 1999; Bank of England /Practical IssuesArising From the Euro-June 2001.

7 BDDK/ Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı-15 Mayıs 2001.

TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ

Açıklamalıİngilizce-Türkçe

Karapara Terimleri ve Kavramları Sözlüğü

Oktay Üstün

Yayın no: 227

Fiyatı: 4.000.000

İsteme Adresi: Türkiye Bankalar BirliğiNispetiye Caddesi Akmerkez B 3 Blok Kat 13

80630 Etiler – İstanbulTel: (212) 282 09 73 Faks: 282 09 46 Web sitesi: www. tbb.org.tr

Page 44: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi, Sayı 39, 2001

42

Bankalar Yasası'nda Yer Alan Adli Suç ve Cezalar

Prof. Dr. Eralp Özgen

Türkiye Bankalar Birliği tarafından 28 Kasım 2001 tarihinde İstanbul’da düzenlenen “Bankalar Yasası'nda YerAlan Adli Suç ve Cezalar” konulu seminerde sunum yapan Sayın Prof. Dr. Eralp Özgen’e ait konuşma metnikonuşmacının onayı alınmak suretiyle aşağıda sunulmaktadır.

Adli suç ve cezalar Bankalar Yasası'nın 22. maddesinde 10 fıkra halinde hükme bağ-lanmıştır.

4389 sayılı Yasa’dan önce yürürlükte bulunan 3182 sayılı eski Bankalar Yasası'nda dahapis ve para cezaları yer almakta idi. Ancak yeni Yasa hem bu cezaları arttırmış, hem de ağırhapis cezasını öngörmüştür. 4389 sayılı Yasa’nın hükümet gerekçesinde bu durum "İzinsizfaaliyetler başta olmak üzere, denetim etkinliğini azaltacak ve bankacılık sisteminin güven veitibarı ile tasarruf sahiplerinin haklarının önemli ölçüde haleldar edecek mahiyetteki fiillereuygulanacak adli cezalar bu maddede düzenlenmiş ve verilecek cezaların nispeti bu amacauygun olarak ağırlaştırılmıştır" şeklinde açıklanmıştır. Bu ağırlaştırma sırasında yeni Yasa’daağır hapis cezası da öngörülmüştür. Hapis ve ağır hapis cezalarının infaz rejimleri arasında birfark yoktur. Ancak ağır hapis cezasında tecil, ancak bir yıla kadar mümkün iken, hapis ceza-sında bu süre iki yıl olarak belirlenmiştir. Ayrıca ağır hapis cezasının öngörüldüğü maddelereaykırılık halinde görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemeleri iken, hapis cezasını öngören mad-delere aykırılık halinde görevli mahkeme genellikle Asliye Ceza Mahkemeleri’dir.

Hapis, ağır hapis ve ağır para cezaları, Türk Ceza Yasası'nın 11. maddesine göre cü-rüm cezalarıdır. Aynı yaşamın 45. maddesine göre ise cürümlerde kasdın bulunmaması cezayıortadan kaldırır. Kast ise, bir fiilin sonuçlarını bilerek ve isteyerek işleme iradesi olarak ta-nımlanmaktadır.

Bu kısa genel bilgilerden sonra, şimdi Yasa’nın 22. maddesinde öngörülen suçları in-celemeye geçebiliriz.

Yasa'nın 22. maddesinin 1. fıkrası

Bu fıkra, 4389 sayılı Yasa’nın 7. maddesi ile 10. maddesinin 1. fıkrasının yaptırımıniteliğindedir.

Bu fıkrada, yasanın öngördüğü izinleri almadan bankacılık işlemleri yapan veya mev-duat kabul eden, kamuoyuna yapılan açıklamalarda bu izlenimi veren ve banka adını kullanangerçek kişiler ile tüzel kişilerin bu fiilleri işleyen görevlileri hakkında üç yıldan beş yıla kadarhapis ve üç milyar liradan beş milyar liraya kadar ağır para cezası öngörülmüştür. Fıkra ayrı-ca, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun talebi üzerine bu suçları işleyenlerin sü-rekli veya bir yılı aşmamak üzere mahkemece kapatılabileceğini ve reklamlarının durdurul-masına veya toplatılmasına karar verileceğini hükme bağlamaktadır.

Page 45: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

43

Yasa'nın 22. maddesinin 2. fıkrası

3182 sayılı eski Bankalar Yasası'nda, bankaların talep halinde mevduatları derhal ö-demeleri öngörülmekte idi. Ancak eski yasada buna aykırılık halinde herhangi bir ceza yaptı-rımı söz konusu değildi. 4389 sayılı yeni Yasa ise bu fiil işin ceza yaptırımı öngörmüştür. Bu-na göre, mevduat sahiplerinin mevduatlarını geri almalarını kasıtlı olarak engelleyen bankala-rın görevli veya ilgili memurlarına, altı aydan iki yıla kadar hapis ve bir milyar lira ağır paracezası verilecektir.

Fıkra hükmünde yer alan "kasıtlı olarak" sözcükleri, gereksiz bir tekrardır. Konuşma-mım başında belirttiğim üzere bu bir cürüm fiilidir ve kasdın olmaması cezayı kaldıracağın-dan, fiilin zaten kasıtlı olarak işlenmesi gereklidir. Yasa’da gereksiz bir tekrar yapılmıştır.

Fıkra, Yasa’nın 10. maddesinin 3. fıkrasını suç teşkil eden fiilin dışında tutmuştur. Ya-sa’nın 10. maddesinin 3. fıkrası hükmünde, Medeni Yasa’nın rehin hükümleri, Borçlar Yasa-sı'nın alacağın devir ve temlikine ilişkin hükümleri ile diğer yasaların öngördüğü yetkiler vekoyduğu yükümlülükler ve ayrıca mevduat sahibi ile banka arasında vade ve ihbar suresi hak-kında kararlaştırılan şartların saklı olduğu belirtilmiştir. Böylece bu durumlarda incelenen fık-rada yer alan suç teşekkül etmeyecektir.

Aynı fıkra ayrıca, 4389 sayılı Yasa’nın 14. maddesi hükümlerine uymayan bankalarınişlerini fiilen yöneten mensupları hakkında; görev, ilgi ve fiile katılma derecelerine göre ikiyıldan dört yıla kadar ağır hapis ve iki milyar liradan beş milyar liraya kadar ağır para cezasıöngörmektedir. Eğer 14. maddeye aykırılık bankanın yönetimini doğrudan veya dolaylı tekbasma veya birlikte elinde bulunduran ortaklara ya da bunların iştirak ve kuruluşlarına yararsağlamak amacı ile yapılmış ise ağır para cezası beş milyar liradan az olmamak üzere bu ya-rarların beş katı olarak hükmolunur.

Yasa'nın 22. maddesinin 3. fıkrası

4389 sayılı Yasa 23 Haziran 1999 yılında yürürlüğe girmeden önce, zimmete ilişkinhüküm Bankalar Yasası'nda yer almamakta ve sadece Türk Ceza Yasası'nın 202 ve devamımaddelerinde yer almakta idi. Türk Ceza Yasası'nın 202. madde hükmü sadece devlet memu-ru sayılanlara uygulanır.

4389 sayı Yasa yürürlüğe girdikten sonra artık banka yönetim kurulu başkan ve üyele-ri ile diğer personeli de zimmet suçunun faili olabilirler. Ancak burada önemli bir noktayı be-lirtmek isterim. Anayasamızın 38 ve Türk Ceza Yasası'nın 2. maddesi gereği 4389 sayılı ya-sanın yürürlüğe girmesinden önce incelediğimiz 3. fıkraya giren fiilleri işleyenler hakkında,bu fıkra hükmüne göre değil, yine eskiden yapılan uygulama gibi, Türk Ceza Yasası'nın 510.maddesi, yani hizmet nedeni ile emniyeti suiistimal hükmüne göre takibat yapılacaktır. ÇünküCeza Hukuku'nda temel ilke, fail işlendikten soma yapılan yasa değişiklikleri ile getirilen a-leyhteki hükümlerin eskiye etkili olmamasıdır. Yasa henüz çok yeni olduğu için, maddenin 3.fıkrası ile ilgili yargı içtihatları henüz ortaya çıkmamıştır. Ancak, Türk Ceza Yasası'nın 202.maddesinde öngörülen zimmet suçu ile, Bankalar Yasası'ndaki zimmet suçunun unsurları bü-yük benzerlik göstermektedir. Bu nedenle Türk Ceza Yasası'nın 202. maddesi ile ilgili içti-hatlarla doktrin görüşleri bize yol gösterici nitelikte sayılabilirler.

Page 46: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Prof. Dr. Eralp Özgen

44

Kamu İktisadi Teşebbüsü niteliğindeki bankalarda ise durum daha değişik idi. 399 sa-yılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3771 sayılı Yasa ile değiştirilen 11. maddesinin (b) fık-rasında " Teşebbüslerin ve bağlı ortaklıkların paralarına ve para hükmündeki evrak ve senetle-rine ve diğer mevcutlarına karşı işledikleri suçlar ile bilanço, tutanak, rapor ve benzeri hertürlü belge ve defterleri üzerinde işledikleri suçlar ile ifa ettikleri görevlerinden doğan suçlar-dan dolay memur sayılarak haklarında Türk Ceza Kanunu’nun 2 nci kitap üçüncü baplarında-ki hükümler uygulanır" denilmektedir. Türk Ceza Yasası'nın 2. kitabının üçüncü babı "Devletİdaresi Aleyhine Cürümler" başlığını taşımaktadır ve bu bapta zimmet suçu da yer almaktadır.Bu durumda Kamu İktisadi Teşebbüsü niteliğindeki banka personeli 3771 sayılı Yasa'nın yü-rürlüğe girdiği 11.2.1992 tarihinden beri esasen zimmet fiilinden sorumlu idiler. 4389 sayılıYasa, zimmet açısından kamu bankaları personeli ile özel banka personeli arasındaki uyum-suzluğu ve eşitsizliği ortadan kaldırmıştır.

İncelenen 3. fıkra hükmüne göre "Banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğermensupları görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim ve so-rumlulukları altında bulunan bankaya ait para ve sair varlıkları zimmetlerine geçirirlerse altıyıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası ile" cezalandırılırlar ve bankanın uğradığı zararı taz-mine mahkum edilirler.

Maddenin 3. fıkrasında sözü edilen kavramların açıklamasına gelince:

Para : Yasal olarak tedavül eden yerli ve yabancı paralar ile milli ziynet altınları bukavram işinde yer alırlar.

Sair varlıklar : Kavram çok geniştir. Bu kavram içine menkul kıymetler, itibarı ammekağıtları ve devlet tahvilleri girdiği gibi, ekonomik bir değeri haiz bulunan bütün maddi şeylergirer.

Önemli nokta bu para ve diğer varlıkların bankaya ait olması gerektiğidir. O halde 3.kişilere ait varlıklar üzerinde zimmet suçu işlenemeyecektir. 3. kişilere ait varlıkların alınmasıbir başka suça, örneğin hırsızlık, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal gibi suçlara neden olabi-lirse de zimmet suçu söz konusu olmaz.

Tevdi: Yasada belirtilen para ve diğer varlıkların banka personeline teslim olunmasınıifade eder. Ancak bu kişinin mutlaka muhasip veya ayniyat personeli olması gerekmez. Her-hangi bir şey, hizmetin yerine getirilmesi amacı ile personelin zilyetliğine bırakılmış ise tevdiunsuru gerçekleşmiş sayılır. Tevdi edilmiş olan ne ise, ancak o zimmete geçirilebilir. Kezatevdiin banka personeline "görevleri dolayısıyla" yapılmış olması gerekir. Banka personelinetevdi, görevi nedeni ile değil de kişisel güven nedeni ile yapılmış ise, zimmet suçu oluşmaz.

Muhafaza: Malların personele, korunmasını sağlamak amacı ile tevdi edilmiş bulun-ması demektir. Örneğin gece bekçisi, bankadaki bütün mallar üzerinde muhafaza görevi bu-lunduğundan, bunlardan birini alması halinde zimmet suçunu işlemiş olur.

Denetim ve sorumluluk: Personelin, maddede belirtilen varlıklara bizzat zilyet olma-makla beraber, bunların kullanılmaları veya sarfı işlemlerinde denetim görevi ile yükümlü vesorumlu olmasını ifade eder.

Page 47: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

45

Suçun maddi unsuru: Banka personelinin, zilyetliğindeki para ve diğer malları "mal e-dinmesi" veya ancak malikin yapabileceği tasarruflardan herhangi birini yapması ile maddiunsur oluşur. Örneğin bankanın bir malını bir diğer kişiye hediye eden kişinin davranışı. Maledinme veya ancak malikin yapabileceği tasarruflardan birinin yapılması fiili ile zimmet suçuoluşur. Zimmete geçirilen varlığın teminatının mevcudiyeti, "mal edinme" unsurunu ortadankaldırmaz, yine zimmet suçu söz konusu olur.

Kullanma zimmeti : Buna karşı geçici kullanma "mal edinme" sayılmaz. Kullanmahırsızlığına paralel olarak kullanma zimmeti gerçek zimmet sayılmaz. Kendisine tevdi edilmişveya muhafazası altına ya da denetim ve sorumluluğu altına konmuş yazı makinesini veyabilgisayarı kişisel gereksiniminde kullanan personel zimmet suçlusu sayılmaz.

Müsamaha edilen zimmet : Çok değersiz bir şeyin, örneğin bir dosya kağıdının bankapersoneli tarafından kişisel gereksinimi işin kullanmasında yine zimmet suçu oluşmaz. Bukonuda oybirliği olmakla birlikte nedenini açıklamada birlik yoktur. Bir görüşe göre fiilinobjektif gayri meşruluğunu örf ve adet ortadan kaldırmıştır. Bir diğer görüşe göre ise, idareninbu tür fiiller konusunda peşin rızası söz konusudur.

Suçun manevi unsuru : Failde genel kasdın bulunması gerekli ve kafidir. Taksirli fiil-ler, yani ihmal, tecrübesizlik, meslekte acemilik şeklinde işlenen fiiller zimmet teşkil etmez-ler. Sadece hukuki sorumluluğa neden olurlar. Konuşmamın başında belirttiğim üzere, kastyok ise, ceza sorumluluğu da olmayacaktır.

Şiddet sebebi : Zimmet suçu, fıkranın ifadesine göre "bankayı aldatacak ve fiilin açığaçıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenirse faile on iki yıl-dan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı ağır para cezası verilir."

Görüldüğü üzere zimmet fiilinin basit şeklinde para cezası söz konusu değil iken, şid-det sebepli şeklinde para cezası öngörülmüştür. Doktrinde, zimmetin şiddet sebepli şekline"ihtilas" denilmektedir. İhtilas müstakil bir suç olmayıp, zimmetin şiddet sebepli şeklidir. Bunedenle basit zimmet suçunun bütün yasal unsurları, ihtilas işin de mevcut olmak gerekir. İh-tilasın söz konusu olabilmesi için, basit zimmet unsurlarından ayrı olarak, "bankayı aldatacakve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak" unsuru da gerekli-dir.

İhtilas’dan söz edebilmek için, hilenin zimmeti gizlemek amacı ile yapılmış olması vebu hilenin bankayı aldatacak nitelikte bulunması gereklidir. Bu nedenle sadece yalan beyanihtilas suçunun oluşması için yeterli değildir. Bu konuda Yargıtay 5. Ceza Dairesi 1981 tarihlibir kararında "Açığını gizlemesi için belgeler üzerinde aldatmacalar yaparak, kayıtları boza-rak ve değiştirerek, gerçek olmayan belgeler düzenleyip vererek hile yoluna sapan sanığıneylemi ihtilas suçunu oluşturur" demiştir.

İhtilas suçunda ağır hapis cezasında Yasa’da azami had gösterilmemiş "on iki yıldanaşağı olmamak üzere ağır hapis" ifadesi yer almıştır. Bu durumda Türk Ceza Yasası'nın 13.maddesine göre azami had 24 yıldır.

Hafifletici sebepler : 4389 sayılı Yasa’da, cezayı hafifletici iki neden öngörülmüştür.Buna göre, "Zararın koğuşturma yapılmadan önce tamamiyle ödenmiş olması halinde cezala-rın yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte biri oranında indirilir."

Page 48: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Prof. Dr. Eralp Özgen

46

Aynı hüküm Türk Ceza Yasası'nın 202. maddesinin 3. fıkrasında da yer almaktadır.Türk Ceza Yasası 21.11.1990 tarihinde 3679 sayılı yasa ile değiştirilmeden önce"Koğuşturma yapılmadan önce" ifadesi, "muhakeme edilmeden evvel" şeklinde idi. Yargıtayiçtihatları bu ibareye "duruşmanın başlamasından evvel" anlamını veriyor ve duruşma da sa-nığın sorguya çekilmesi ile başlayacağından, bu ibare sanığın duruşmada sorguya çekilmesin-den önce anlamını taşıyordu. Gerek Bankalar Yasası'ndaki, gerek Türk Ceza Yasası'ndaki ye-ni hüküm ise "koğuşturma yapılmadan önce" ibaresini taşımaktadır. Ancak bunun bir anlamdeğişikliği yaratmayacağı kanısındayım. çünkü, günümüzde Cumhuriyet Savcılığı'nın yaptığıişlemlere "soruşturma" ve dava açıldıktan sonra yapılan işlemlere ise "koğuşturma" denil-mektedir. O halde koğuşturma, duruşma ile başlayacağına göre, aynı anlamı içerdiği kabuledilmek gerekir.

"Hükümden evvel" ibaresine ise yargı içtihatları "hükmün tefhiminden evvel" anlamı-nı vermektedir. Bu yargı içtihatlarının yanlış olduğu kanısındayım. Çünkü, gerek Anayasamı-zın 38. maddesine, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre "kesin hükme kadar kişisuçsuz sayılır" ve suçsuzluk ilkesinden yararlanılır. Bu durumda, henüz suçsuz sayılan kişi-nin, hakkında daha hüküm verilmeden önce, banka zararını ödemeye kalkması son dereceanlamsız olur, hatta bazı yargıçların bunu zımni bir itiraf saymalarından da korkulmak gere-kir. Bu nedenle "hükümden evvel" sözcüğünün, "kesin hükümden evvel" anlamı verilmesigerektiğine inanıyorum. Ancak yargı içtihatları bu ibareye "hükmün tefhiminden evvel" an-lamın verdiklerine ve içtihatların değişmesi olasılığı da az olduğuna göre, ceza indirimindenyararlanmak isteyenlerin, yargı içtihatları doğrultusunda hareket etmelerinde yarar vardır.

Doğal olarak zimmete geçirilen malın da geri verilmesi ödeme kavramı içindedir.Tazminin tamamiyle olması şarttır. Türk Ceza Yasası'nın eski halinde zararın "fail tarafından"ödenmesi koşulu yer alıyordu. Yasa'nın yeni şekli ile Bankalar Yasası'nda bu şekilde bir hü-küm yer almamaktadır. Bu nedenle, hafifletici sebebin uygulanması açısından, zararı kiminödediğinin önemi yoktur.

Suça Teşebbüs: Doktrinde hakim fikre göre, zimmet suçuna teşebbüs mümkün değil-dir. Para veya diğer mallar mülkiyete geçirildiği anda suç meydana gelmiş olur. Daha önce,yani mülkiyete geçirilmeden elde bulundurma ise suç teşkil etmemektedir. Bu nedenlerle busuça teşebbüs mümkün değildir.

Yasa'nın 22, maddesinin 4. fıkrası

Bu fıkra hükmüne göre, 4389 sayılı yasada gösterilen:

Yetkili mercilerin ve denetim görevlilerinin istedikleri bilgi ve belgeleri vermeyen yada denetim görevlilerinin görevlerini yapmalarına engel olan, gerçek kişilerle tüzel kişileringörevli ve ilgilileri bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bir milyar liradan üç milyar liraya kadarağır para cezası ile cezalandırılırlar. Aynı fıkra, Yasa'nın 13. maddesinin 5. fıkrasında öngö-rülen yükümlülüklere uymayan bankaların sorumlu görevli ve ilgilileri hakkında da aynı ce-zaların uygulanacağını hükme bağlamıştır.

Yasa’nın 13. maddesinin 5. fıkrasında: Bankaların "aldıkları yazılarla faaliyetleri ileilgili belgelerin asıllarını veya mümkün olmadığı hallerde sıhhatlerinden şüpheyi davet etme-yecek kopyalarını ve yazdıkları yazıların makine ile alınmış suretlerini tarih ve numara sırasıile düzenleyerek usulü dairesinde saklamak zorunda" oldukları belirtilmiştir. Bankacılık Dü-

Page 49: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

47

zenleme ve Denetleme Kurulu’nun saptayacağı usul ve esaslar çerçevesinde bu belgelerinmikrofilm, mikrofiş ya da elektronik, manyetik ve benzeri ortamlarda saklanmalarına da yasaizin vermektedir. Bunlardan ayrı olarak Banka Yönetim Kurulu Kararları'nın ve yurt dışı ban-kaların Türkiye'deki şubelerinin müdürler kurulu kararlarının onaylanmış sayfa numaralı birdeftere günü gününe kaydedilmesi ve altının üyeler tarafından imzalanması da aynı madde vefıkrada öngörülmektedir. İşte bu hükme aykırılık halinde de yine 22. maddenin 4. fıkrasındakicezalar söz konusu olacaktır.

Kuşkusuz yetkili merciler ile denetim görevlilerinin istedikleri belgeleri verme yü-kümlülüğü, görevli ve ilgililerin bu belgelere sahip bulunması koşuluna bağlıdır. İstenen bel-genin hiç mevcut olmaması, ya da istenilen kişide bulunmaması halinde "fiili olanaksızlık"ortaya çıkacak ve bu nedenle de ceza sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.

Yasa'nın 22. maddesinin 5. fıkrası

Bu fıkrada birbirinden çok farklı ağırlıktaki işlemler bir araya getirilerek, birbirleri ileilgili olmamalarına rağmen aynı ceza ile cezalandırılmışlardır.

Bu fıkra hükmüne göre bankalarca:

− Yasada gösterilen merciler ile denetim görevlilerine, mahkemelere ve diğer resmidairelere hitaben düzenlenen veya yayınlanan belgelerdeki gerçeğe aykırı beyanlar;

− İşlemlerin kayıt dışı bırakılması;− Gerçek niteliklerine uygun düşmeyen bir şekilde muhasebeleştirilmesi;− Bilançoların; yasal ve yardımcı defterler, kayıtlar, şubeler, yurt içi ve yurt dışı mu-

habirlerle hesap uygunluğu sağlanmadan kapatılması;

hallerinde, bunları veya bunların düzenlenmesine esas olan her türlü belgeleri imza edenler,görev ve ilgilerine ve fiile katılma derecelerine göre bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üç mil-yar liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile cezalandırılırlar.

Konuşmamın başında sözünü ettiğim üzere, bu bir cürüm suçudur. Bu nedenle kasdınbulunması önkoşuldur. Fiilin taksirli olarak işlenmesi halinde ceza söz konusu olmayacaktır.

Yasa'nın 22. maddesinin 6. fıkrası

Bu fıkra, 3182 sayılı eski Bankalar Yasası'nın 84. maddesi karşılığıdır. 70 sayılı Ka-nun Hükmünde Kararname yasalaşırken, Plan ve Bütçe Komisyonu'nda maddeye, Bankalarhakkında asılsız haber yayılmasında kasıt unsurunun aranması gerektiği görüşü ile "kasden"sözcüğü ilave edilmiş; aynı sözcük 4389 sayılı yasada da aynen yer almıştır.

Konuşmamın başında belirttiğim üzere, ağır hapis, hapis ve ağır para cezası Türk CezaYasası'nda cürümler için öngörülen cezalardır ve cürümlerde kasdın bulunmaması cezayı kal-dırır. Bu nedenle "kast aranması gerektiğidir" görüşü ile maddeye "kasden" sözcüğünün ilaveedilmesi, Ceza Hukuku bilgisinin yokluğuna dayanır ve aynı yanlışın yeni yasada da yer almışolması büyük bir hatadır.

Bilindiği üzere bankalar özellik gösteren, haklarında yapılan olumsuz yayınlardan o-lumsuz etkilenebilen mali kurumlardır. Bu nedenle herhangi bir banka hakkındaki olumsuz

Page 50: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Prof. Dr. Eralp Özgen

48

yayın bankadaki mevduatın çekilmesine, bankanın itibarının zedelenmesine ve ödeme güçlü-ğüne düşebilmesine neden olabilmektedir.

Fıkrada "Bir bankanın itibarını kırabilecek ya da şöhretine ya da servetine zarar vere-bilecek bir hususa kasden sebep olan ya da bu yolda asılsız haber yayanlar" işin bir yıldan ikiyıla kadar hapis ve bir milyar liradan iki milyar liraya kadar ağır para cezası öngörülmüştür.Bu fiili tek bir kişi de işleyebilir.

Aynı fiilin Basın Yasası'nda belirtilen araçlarla ya da radyo, televizyon, video,internet, kablolu yayın ve elektronik bilgi iletişim araçları ve yayın araçlarından biri ile işlen-mesi halinde ise bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki milyar liradan dört milyar liraya kadarağır para cezasına hükmolunacağı Yasa’da öngörülmüştür. Aslında tek bir kişinin bankaya buyolla verebileceği zarar ile özellikle televizyonun verebileceği zarar karşılaştırıldığı takdirde,basın, radyo, televizyon ve diğerleri için öngörülen cezanın oldukça düşük kaldığı görülmek-tedir. Yasa’da tek kişinin fiiline oranla basın ve televizyon aracılığı ile yapılan yayınlarla ilgiliolarak asgari haddi arttırılmamış, sadece azami had iki yıldan üç yıla çıkarılmıştır. Ülkemizdeçoğunlukla yasalarda yer alan cezaların asgari haddinin verildiği düşünülecek olursa, buradagerçek bir ağırlaştırma olmadığı anlaşılır. Oysa Türk Ceza Yasası'nda yer alan pek çok hü-kümde, fiilin basın yayın araçları ile işlenmesi durumunda cezalar önemli ölçüde arttırılmak-tadır. Örneğin, Türk Ceza Yasası'nın sövmeyi hükme bağlayan 482. maddesinde tek kişininihtilat suretiyle yaptığı sövme fiilinde hapis cezası yedi günden üç aya kadar iken, aynı fiilinbasın organları ile yapılması halinde hapis cezası üç aydan bir yıla kadardır.

Fıkrada yer alan son bir hüküm de şöyledir : "İsimleri belirtilmese dahi bankaların gü-venilirliği konusunda kamuoyunda tereddüde yol açarak bankaların mali bünyelerinin olum-suz etkilenmesine neden olabilecek nitelikte asılsız haberleri yukarıda belirtilen araçlarla ya-yınlayanlara iki milyar liradan dört milyar liraya kadar ağır para cezası verilir."

Medyada bazen mali sisteme ve bankalara yönelik haksız ve asılsız yayınlar yapıldığıbilinmektedir. Örneğin en az beş-altı bankanın fona devredileceği gibi yayınlara rastlanıl-maktadır. Kuşkusuz bu yayınlardan banka sistemi ve bankaların bazıları zarar görmektedirler.

Ancak Yasa’nın bu fıkrasında yer alan hükümler çok ilginçtir. İlk hüküm "Bir banka-nın" diye başlıyor. Demek ki ilk hükümde söz konusu olan tek bir bankadır. İkinci hüküm "Bufiilin" diye başlıyor ve aynı fiilin basın yayın araçları ile işlenmesi öngörülüyor. O halde yinetek bir banka söz konusu. Şimdi ele aldığımız son hükümde ise "İsimleri belirtilmese dahibankaların" denilerek birden ziyade bankanın "mali bünyelerinin olumsuz etkilenmesi" hük-me bağlanıyor.

İlk hükümde tek bir kişi dahi olsa, tek bir bankaya karşı işlediği fiil nedeni ile hapiscezasına çarptırılıyor; keza ikinci hüküm ile basın-yayın organları için tek bir banka söz konu-su olduğunda yine hapis cezası öngörülüyor. Ama eğer birden ziyade bankanın "mali bünyele-rini olumsuz etkileyecek nitelikte asılsız haberler" basın-yayın araçları ile yayınlanmış ise,ceza sadece para cezasıdır, hürriyeti bağlayıcı ceza mevcut değildir.

Yasa’nın 22. maddesinin 7. fıkrası

Bu fıkrada, Bankalar Yasası'nın uygulanmasında ve uygulamanın denetiminde görevalacaklar açısından sır saklama yükümlülüğü getirilmektedir. Önemli olan husus, sırların "gö-

Page 51: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

49

rev sırasında" öğrenilmesidir. "Görev sırasında" kavramı, "görevlerini ifa ederken" kavramın-dan daha geniş kapsamlıdır. Görev sırasında öğrenilen sırlar, banka ile sınırlı tutulmamış;bankalara, bunların iştirak ve kuruluşlarına ve müşterilerine ait sırların da açıklanması yasak-lanmıştır. Öğrenilen sırlar sadece Bankalar Yasası'na ve özel yasalarına göre yetkili olan ki-şilere açıklanabilecektir. Bu yükümlülük, belirtilen kişilerin görevden ayrılmasından sonra dadevam edecektir. Yasa’da buna bir sınır getirilmediği için yükümlülük ömür boyu devam ede-cektir; yeter ki sır niteliği devam etsin.

Sır saklama yükümlülüğünde olanlar, bu sırları yetkili olanlardan başkasına açıklarlarya da kendi yararlarına kullanırlar ise, bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis ve iki milyar liradanaz olmamak üzere ağır para cezası ile cezalandırılırlar.

Yasa'nın 22. maddesinin 8. fıkrası

Bu fıkra ile banka personeli ve görevlilerine, sıfat ve görevleri nedeni ile öğrendikleribanka ve müşterilere ait sırları, yasa ile yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklama yasağıgetirilmektedir. Bu fıkra 3182 sayılı eski Bankalar Yasası'nın 83. maddesinin, yeni yasadakişeklidir.

Fıkrada banka ve müşteri sırrı ayrımı yer almaktadır. Müşterilere ait sırlar çoğu zamanaynı zamanda banka sırrı da oluşturur. Ancak müşterileri ilgilendirmeyen, fakat banka açısın-dan sır olan hususlar da maddenin kapsamına girmektedir.

Müşteri sırrı kavramı geniş anlamı ile değerlendirilmek gerekir. Örneğin, bankanınmüşterileri ile olan ilişkilerinde, sözleşme öncesi ve sonrası elde edilen tüm bilgiler, müşteri-lerin nakit ve mal varlığı durumu, kredi itibarı, yatırım faaliyetleri, kar ve zarar hesaplarımüşteri sırrı kapsamındadır. Bankada mevduat hesabı bulunan veya banka ile kredi ilişkisiişinde olan kişiler banka müşterisi sayılacağı gibi, bankada kiralık kasası olan, bankadan dö-viz, tahvil, gelir ortaklığı senedi vs. satın alan veya satan, tahsile senet veren kişiler de müşterisayılır. Keza bankalara tahsile veya teminata verilen senetler, şubelerce düzenlenen teminatmektupları, kefaletler, kontrgarantiler, verilen avaller, müşterilere gönderilen hesap ekstreleri,alınan ipotekler, bankaya havale talimatı vermek ve benzerleri de müşteri sırrı kapsamındadır.Buna karşın karşılıksız çıkan çek nedeniyle yasal takibat amacı ile keşidecinin adresinin ilgi-liye bildirilmesinin müşteri sırrı sayılamayacağını Hazine Müsteşarlığı 8.1.1997 tarihindeyazdığı yazı ile Türkiye Bankalar Birliği'ne bildirmiştir.

Banka sırrı ise, bankacılık faaliyetlerini ilgilendiren, bankacılık nicelik ve niteliğini ta-şıyan, bankanın mali gücünü ilgilendiren hususlar ve bankaların mali, ekonomik durumu ilekredi ve nakit durumunu, bankanın yönetim esaslarını, bu konuda alınan kararları kapsamak-tadır. Keza bir bankanın tümünde veya şubelerindeki toplam mevduatı, bankada bulunan dö-viz miktarı, mudi ve müşteri adedi, plasman hacmi ve dökümü, her ay bozdurulan döviz top-lamı ve cinsi, bankanın veya şubenin bulunduğu piyasadaki payı, bankanın denetlenmesi so-nunda verilen raporlar, bankanın Merkez Bankası'na karşı yükümlülüklerini yerine getirip ge-tirmediği hususları da banka sırrı kapsamındadır.

Sırrın, yapılan işlemler ve faaliyetlerle ilgili bulunması yeterli olup, failin bunu öğre-niş biçimi önemli değildir. Görev sınırı aşılmak, hatta görevi suiistimal etmek suretiyle öğre-nilmiş sırlar da sıfat ve görev dolayısıyla öğrenilmiş sayılır.

Page 52: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Prof. Dr. Eralp Özgen

50

Fıkrada banka mensupları ve diğer görevlilerin, görevden ayrıldıktan sonra da sır sak-lama yükümlülüklerinin devam edeceği hükme bağlanmıştır. O halde, bir önceki fıkrada be-lirttiğim gibi, bir sınır konulmamış olduğundan sır saklama yükümlülüğü ömür boyu devamedecektir, yeter ki sır niteliği devam etsin. Sır saklama yükümlülüğüne aykırı hareket edenlerhakkında fıkra, bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere ağırpara cezası öngörmüştür.

Yasa’nın bu fıkrası "Banka ve müşterilerine ait sırları açıklayan üçüncü kişiler hak-kında da aynı cezalar uygulanır" hükmünü getirmiştir. 3182 sayılı eski Bankalar Yasası’ndasadece banka mensupları ve diğer görevliler hakkında yaptırım öngörülmüş, üçüncü kişilerinbu sırları açıklaması ile ilgili bir ceza yaptırımı öngörülmemişti. Oysa uygulamada sık görül-düğü üzere, bankalara ve müşterilere ait sırlar üçüncü kişiler tarafından açıklanmakta, bu sırrıüçüncü kişiye kimin verdiği saptanamadığından eski Yasa zamanında bu fiiller cezasız kal-makta idi. Özellikle 5680 sayılı Basın Yasası'nın 16. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendine göre,imzasız yazılarda sorumlu müdürün yazıyı yazanı bildirmek zorunda olmadığına dair birhükmün yer alması nedeniyle bu konuda büyük sorunlarla karşılaşıyor idi. Yeni yasa bu boş-luğu doldurmuş bulunmaktadır.

İncelediğimiz fıkra, yasa ile açıkça yetkili kılınan mercilere yapılan açıklamaların suçteşkil etmeyeceğini belirtmektedir. Burada üzerinde önemle durulması gereken husus yetkinin"yasa" ile verilmiş olmasıdır. O halde yönetmelik ya da tüzüklerle verilen yetkiler, suçu orta-dan kaldırma açısından yeterli sayılmayacaktır. 42 ayrı yasamızda konu ile ilgili hükümler yeralmaktadır. Ancak vaktin darlığı nedeni ile bunları tek tek ele alamıyorum. Bir bankadan,banka veya müşteri sırrı niteliğinde bir bilgi isteyen mercilerin yasal alarak yetkili olduğun-dan kuşkuya düşülürse şu şekilde hareket etmek yerinde olur kanısındayım. Bu durumda ban-ka tarafından verilecek cevapta, sorulan hususların banka veya müşteri sırrını oluşturduğunun,bu nedenle bu konuların ancak yasa ile yetkili kılınan mercilere açıklanacağının belirtilmesive soruyu soran merciin hangi yasanın hangi hükmü gereği yetkili olduğunun sorulması ye-rinde olacaktır. Ancak hemen belirteyim ki, hiç tereddüt edilmeyecek merciler BankacılıkDüzenleme ve Denetleme Kurumu, Cumhuriyet Savcılıkları ve mahkemelerdir.

Kanun Hükmünde Kararnameler'in de "yasa" kavramı içinde yer alacağı kanısında-yım. Bu nedenle böyle bir kararname ile yetki verilen mercilere bilgi vermek de suç teşkil et-meyecektir.

Yasa ile yetki dışında da bazı konular karşımıza çıkabilir. Bunlardan birincisi, müşte-rinin muvafakatıdır. Müşteri, kendisini ilgilendiren hususların belli kişilere ya da kamuoyunaaçıklanmasına izin verebilir. Bu durumda bir "sır" söz konusu olmayacağından, fıkrada öngö-rülen suç oluşmayacaktır. Ancak ileride kanıtlama açısından bu iznin yazılı olmasında yararvardır. Karşımıza çıkabilecek bir diğer konu da, bankanın müşterinin talebi üzerine üçüncükişilere referans mektubu vermesidir. Burada da müşterinin istem ve muvafakati söz konusuolduğundan "sır" söz konusu olmayacak, dolayısı ile fiil suç teşkil etmeyecektir. Ancak ban-kanın verdiği referans mektubunun yanlış ve hatalı olması durumunda, referansın verildiğiüçüncü kişi zarara uğrarsa, bankadan tazminat isteme hakkı doğar. Ve nihayet üçüncü bir ola-sılık da Bankanın muvafakatıdır. Banka müşterilerini değil, fakat tüzel kişi olarak kendisiniilgilendiren konularda, yani banka sırrı konusunda bilgi verilmesine rıza gösterebilir. Bankasırrı hakkında bilgi verme yetkisi esas itibariyle banka yönetim kuruluna ve onun yetki ver-mesi halinde de banka genel müdürlüğüne aittir. Bu şekilde bir bilgi verilirse yine fıkrada ön-görülen suç oluşmayacaktır. Her üç halde de suçun oluşmamasının nedeni, müşterinin veya

Page 53: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

51

bankanın verilecek bilgiyi sır saymamasına dayanır. Sır olmadığının bizzat mağdur tarafındankabul edildiği bir durumda, sırrın açıklanmasından söz edilemez.

Fıkrada yer alan son hükme göre ise, mali kurumlar arasında yapılacak bilgi alış veri-şinde müşteri sırrının açıklanabileceği öngörülmüştür. Ancak doktrinde hakim fikre göre, buolanak kredilerin takip ve denetimi ile sınırlıdır. Yasa'nın bu düzenlemesine göre, mali ku-rumlar arası bilgi alış verişine izin verilmiştir. Bu mali kurumlar "ana faaliyet konulan para vesermaye piyasaları ile sigortacılık olan ve bu konularda özel kanunlarına göre izin ve ruhsatile faaliyet gösteren kurumlardır." Özel izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren mali kurumlarınneler olduğu ise, 3182 sayılı eski Bankalar Yasası'nda yer alan benzer hüküm nedeni ile Res-mi Gazete’nin 9.2.1995 günkü nüshasında yayınlanan 11 nolu tebliğ ile belirlenmiştir. Butebliğde, söz konusu mali kurumlar "finansal kiralama şirketleri, özel finans kurumları, ser-maye piyasası aracı kurumları, risk sermayesi kuruluşları, yatırım danışmanlığı kuruluşları,finansman şirketleri, genel finans ortaklıkları, yatırım ortaklıkları, factoring şirketleri ve yet-kili müesseselerdir" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca 4491 sayılı yasa ile bu fıkraya yapılan birilave ile mali kurum olmasa dahi kurulacak şirketler arasında müşterileri ile ilgili bilgi alışve-rişi yasak dışı bırakılmıştır. Bu şirketlerle ilgili uygulamalar Bankacılık Düzenleme ve De-netleme Kurumu tarafından belirlenecektir. Fıkrada son olarak "en az on kurum tarafındankurulacak şirketler vasıtasıyla yapılacak bilgi alışverişi" nin yine suç teşkil etmeyeceği hükmebağlanmıştır. Böylece mali kurumların ve bankaların en az onunun bir araya gelerek bir şirketkurmaları özendirilmektedir. Bu şekilde kurulacak şirket tüm mali kurumlara müşterileri ileilgili bilgi aktarabilecektir. Bu alanda on banka ve iki sigorta şirketi tarafından "Kredi KayıtBürosu A. Ş." kurulmuştur.

Yasa'nın 22. maddesinin 9. fıkrası

Yasa’nın 7 ve 8. fıkralarındaki fiilleri, yani 4389 sayılı Yasa’nın uygulanmasında veuygulanmasının denetlenmesinde görev alanlar ile bankaların mensupları ve diğer görevlileri,banka ve müşteri sırrını açıklama fiilini "kendileri ya da başkaları için yarar sağlamak amacıile yaparlarsa" bu bir şiddet sebebi olarak 9. fıkrada öngörülmüştür. Bu takdirde faile verile-cek ceza üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve üç milyar liradan az olmamak üzere ağır paracezasıdır. Ayrıca bu kişilerin, fiilin önemine göre yasanın kapsamına giren kuruluşlarda, yaniTürkiye Bankalar Birliği ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nda görev yapma-ları da geçici veya sürekli olarak mahkeme tarafından yasaklanacaktır. Ancak yasa "geçiciyasak"da asgari veya azami süreyi belirtmemiştir.

4389 sayılı Bankalar Yasası çok eleştirilen bir yasadır. Özellikle çok uzun maddeler i-çermesi, eleştiri konusu olmaktadır. Kuşkusuz maddelerin çok uzun fıkralardan ve çok fıkralıoluşması, bazı hatalı hükümlere de neden olabilmektedir. İncelediğimiz 9. fıkra buna bir ör-nektir. Şöyle ki: Yasa'nın 7. fıkrasına göre, fıkrada sayılanlar "bankalar ile bunların iştirakleri,kuruluşları ve müşterilerine ait sırları ......... kendi yararlarına kullanamazlar" hükmü yer al-maktadır. 9. fıkra ise, 7. fıkranın bir şiddet sebebidir ve şiddet sebebi şöyle belirtilmiştir : "(7)ve (8) numaralı fıkralarda yazılı kişiler sırları kendileri ya da başkaları için yarar sağlamakiçin açıklarlarsa". Görülmektedir ki, Yasa'nın 7. fıkrasında, elde edilen sırları kendi yararınakullanma fiilin bir unsuru iken, bu kez 9. fıkrada "kendileri için yarar sağlamak amacı ile a-çıklama" şiddet sebebi olarak kabul edilmiştir. 7. fıkradaki suçun cezası bir yıldan üç yıla ka-dar ağır hapis ve iki milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası iken, şiddet sebepli 9.fıkranın cezası üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve üç milyar liradan az olmamak üzere ağırpara cezasıdır. Görüldüğü üzere aynı fiile, farklı cezalar öngörülmüştür. Şimdi bu iki madde

Page 54: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Prof. Dr. Eralp Özgen

52

nasıl yorumlanacak, nasıl bir uygulamaya konu olacaktır? Aklıma bir yorum şekli geliyor.Ancak peşin olarak belirtmek durumundayım ki, aklıma gelen bu yorum şekli son derece ya-pay, suni bir yorum şeklidir. Bu yorum şudur: 7. fıkrada elde edilen sırların açıklanmasındandeğil, kendi yararına kullanılmasından söz edilmektedir. Öyle ise, 7. fıkranın uygulanmasıiçin bir açıklama değil, kendi yararına kullanma söz konusu olacaktır. Buna karşın 9. fıkrayagöre ise kendisine yarar sağlamak için açıklama gereklidir. Ancak ilk başta da belirttiğim gibibu son derece hatalı ve yapay bir yorum şeklidir. Fiilin 7. fıkrada öngörülen basit şekli ile 9.fıkrada öngörülen şiddet sebepli şekli aynı hususa ilişkin, farklı yaptırımları öngören hüküm-ler taşımaktadır. Bakalım yargı içtihatları bu durumu nasıl bir çözüme ulaştıracaklardır. Benceyapılması gereken, böyle bir durumda cezayı ağırlaştıran 9. fıkranın değil, 7. fıkranın uygu-lanmasıdır.

Yasa’nın 22. maddesinin 10. fıkrası

Bankalar Yasası'na göre suç sayılan bir fiilin, başka yasalara göre de suç sayılmasımümkündür. Bu durumda fail hakkında en ağır cezayı gerektiren yasa hükmü uygulanacaktır.

Buna benzer bir hüküm Türk Ceza Yasası'nın 79. maddesinde yer almaktadır. Bumadde hükmüne göre, "İşlediği bir fiil ile kanunun muhtelif ahkamını ihlal eden kimse o ah-kamdan en şedit cezayı tazammum eden maddeye göre cezalandırılır." Doktrinde buna "Fikriİçtima" denilmektedir. Böylece 10. fıkra, sadece Türk Ceza Yasası hükümleri arasında değil,yasalar arası bir fikri içtimayı kabul etmiş bulunmaktadır.

Bankalar Yasası'nda yer alan Adli Suç ve Cezalar bunlardan ibarettir. Ancak uygula-ma açından büyük önem taşıması nedeni ile 24. madde üzerinde de durmak istiyorum.

Bankalar Yasası'nın 24. maddesinde yer alan hükümler

Yasa'nın 24. maddesinin 1. fıkrası

24. maddenin 1. fıkrası, bir yargılama koşulunu öngörmektedir. Buna göre, BankalarYasası'nda yer alan ve biraz önce incelediğimiz suçlar nedeni ile koğuşturma yapılması (söz-cük yanlış kullanılmış, soruşturma denmesi gerekirdi), Bankacılık Düzenleme ve DenetlemeKurumu’nun Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı başvurmasına bağlıdır. Yasa bu başvuru ilebirlikte Kurum’un müdahil sıfatını kazanacağını belirtmektedir. Ancak bu hüküm eksik birhükümdür. Çünkü, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasamız 365 ve devamı maddelerinde müda-haleyi düzenlemiş, ancak bu düzenleme kamu davasının açılması haline inhisar ettirilmiştir.Yani sözü edilen yasaya göre, müdahale ancak ceza davası açıldıktan sonra söz konusu ola-bilecektir. Bu durumda, işin daha Hazırlık Soruşturması sırasında müdahil sıfatı kazanan Ku-rum’un yetkileri nedir, belli değildir. Belirtilen tek yetki, o da 2. fıkrada belirtilen,koğuşturmaya yer olmadığı kararına karşı itiraz hakkıdır. Bunun dışındaki yetkilerin de nelerolduğu Yasa'da belirtilmek gerekirken, bu yapılmamıştır. Örneğin Kurum'un dosyayı incele-me, dosyadan suret alma hak ve yetkileri var mıdır? Bu konular belli değildir.

Yasa'nın 24. maddesinin 2. fıkrası

Bu fıkrada, Cumhuriyet Savcısı'nın koğuşturmaya yer olmadığı kararına karşı Kurum’un iti-raz hakkı olduğu hükme bağlanmıştır. Bu itiraz hakkı, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın165. maddesi hükümlerine göre yapılacaktır.

Page 55: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

53

Yasa'nın 24. maddesinin 3. fıkrası

Çok önemli bir hüküm 3. fıkrada yer almaktadır. Buna göre 22. maddenin 3. fıkrasın-da, yani zimmet suçunda; 6. fıkrasında, yani bir bankanın itibarını kırabilecek ya da servetinezarar verebilecek bir hususa sebep olma suçunda; 8. fıkrasında, yani banka mensupları ve gö-revlilerinin banka ve müşteri sırrını açıklaması suçunda ve nihayet 9. fıkrasında, yani 7. ve 8.fıkraların şiddet sebebinin yer aldığı fıkradaki fiilde, ilgili kuruluşların dava açma hakkı saklıtutulmuştur.

Her şeyden önce, yasanın bu hükmünde "dava açma hakkı saklıdır" denilmekle büyükbir yanlış yapılmıştır. Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 163. maddesine göre, bir suç ne-deni ile kamu davası açma tekeli Cumhuriyet Savcısı'na verilmiştir. Bunun tek istisnası, aynıyasanın 344 ve devamı maddelerinde yer alan şahsi dava yoludur. Esasen Cumhuriyet Savcı-sı'nın açtığı davaya kamu davası denirken, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 344. madde-sine göre açılan davaya, şahsi dava denir. Bu davayı suçtan zarar gören açar ve takip eder.Yasa'nın 344. maddesinde hangi suçların şahsi dava yolu ile takip edilebileceği belirtilmiştir.Bu maddede şahsi dava işin 8 ayrı suç öngörülmüştür. Bunlardan altı tanesi Sulh Ceza Mah-kemeleri görev alanına girerken iki tanesi de Asliye Ceza Mahkemesi görev alanına girmek-tedir. Oysa, 24. maddenin 3. fıkrasında gösterilen ve "ilgili kuruluşların dava açma hakkın-dan" söz eden maddede belirtilen hükümlerden, 22. maddenin 3, 8 ve 9. fıkralarında yer alansuçlar Ağır Ceza Mahkemeleri'nin görev alanına giren suçlardır. Oysa Ceza MuhakemeleriUsulü Yasası'ndan anlaşıldığı üzere şahsi dava yolu sadece basit bazı suçlar için öngörül-müştür. Bu suçların temel özelliği topluma karşı bir suç niteliği taşımayıp, sadece suçun pasifsüresinin zarar görmüş olmasıdır. Oysa 24. maddenin incelediğimiz fıkrasında belirtilen suç-lar bu nitelikte değildirler. Örneğin zimmet suçunda altı yıldan on iki yıla kadar ağır hapis ce-zası söz konusu iken, ihtilas fiilinde on iki yıldan yirmi dört yıla kadar ağır hapis söz konusu-dur. Böyle bir suçun şahsi dava yolu ile takibine olanak olmamak gerekir. Aynı durum, faille-rine ağır hapis cezası öngörülen 22. maddenin 8 ve 9. fıkraları için de söz konusudur. Bu ne-denlerle, incelenen fıkrada "ilgili kuruluşların dava açma hakkı"nda söz edilmesi büyük biryanlışlıktır. Esasen uygulamada da şahsi dava açılmamakta, ilgili kuruluşlar Cumhuriyet Sav-cılıklarına dilekçe ile başvurmaktadırlar.

Söz konusu ettiğim yanlışlığın nedeni, Bankalar Kanunu'nun tarihi gelişimi incelenirseanlaşılabilmektedir. 3182 sayılı eski Bankalar Yasası'nın "koğuşturma usulü" başlığını taşıyan87. maddesi (daha sonra 88. madde olarak değiştirilmiştir), koğuşturma yapılmasını, Bakanlı-ğın Cumhuriyet Savcılığı'na yazılı başvuruda bulunması koşuluna bağlamıştı. BugünküYasa'da bu görev 1 nolu fıkra ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na verilmiştir.3182 sayılı Yasa'da aynı maddenin 3. bendi ise 83 ve 84. maddelerde yazılı suçlardan dolayı,bankaların dava açma hakkını saklı tutmakta idi. Ancak bu maddelerde yazılı suçlar, CezaMuhakemeleri Usulü Yasamızın 344 ve devamı maddelerinde hükme bağlanan şahsi davayolu ile, yani kişi ve kurumlar tarafından doğrudan doğruya açılacak ceza davaları ile kovuş-turulması mümkün olan, sırların açıklanması ve asılsız yayın ve haber yayma fiillerine iliş-kindi ve bu suçların cezaları da hapis cezası olup, görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesiidi. Esasen Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 344. maddesinde şahsi dava yolu ile takipedilebilecek suçlar sayılırken, başkasının sırrını ifşa ile hakaret ve sövme suçlarından da sözedilmektedir. Böylece, 3182 sayılı Yasa yürürlükte iken Bankalar Yasası ile Ceza Muhake-meleri Usulü Yasası bir uyum içinde idiler. Eski hüküm, yeni Yasa'nın 24. maddesinin 3. fık-rasına nakledilirken, zimmet suçunun da buraya dahil edilmesi ve 22. maddenin 8 ve 9. fıkra-larında "ağır hapis" cezasının öngörülmüş olmasına dikkat edilmemesi sistemi tamamen boz-

Page 56: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Prof. Dr. Eralp Özgen

54

muştur. Ağır hapis cezasını gerektiren ve Ağır Ceza Mahkemeleri'nin görev alanına giren fi-iller hakkında, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 344 ve devamı maddelerine göre şahsidava ikamesi ile kovuşturulabileceğini kabule olanak yoktur.

Bu durumda yapılması gereken şeyin, 22. maddenin 3, 8 ve 9. fıkralarına aykırılıklailgili dilekçelerin, ama ceza miktarı dikkate alınarak özellikle zimmete ilişkin fiillerle ilgilidilekçelerin, Başsavcılıklar tarafından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na gön-derilerek, 1. fıkra hükmüne göre bu Kurum’un müracaatının beklenmesi gerektiğine inanıyo-rum. Uygulamada, zimmete ilişkin söz konusu 3. fıkra hükmü son derece kötü uygulanmakta-dır. Konuyu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun incelemesinden kaçırmak is-teyen bazı bankaların, zimmet suçu unsurlarının mevcut olmadığı fiillerle ilgili olarak dahi,zimmet iddiası ile bu fıkra hükmüne dayanarak doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıkları'na baş-vurdukları görülmektedir. Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 163. maddesi ise fiili vasıf-landırma yetkisini Cumhuriyet Savcısı'na vermiştir. Bu nedenle, bu şeklide kötü niyetli başvu-rularda, Cumhuriyet Savcılıklarına büyük görev düşmektedir. Uygulamada yanlış işleyen birbaşka husus da, sadece Banka Genel Müdürü’nün verdiği vekaletnameye dayanarak bu müra-caatların yapılmakta olmasıdır. Fıkrada "ilgili kuruluşlar"dan söz edilmektedir. Kuruluşun da-va açabilmesi veya dava açılması için Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurabilmesi ise bir Yö-netim Kurulu kararına bağlı olmak gerekir.

Burada, banka mensup ve görevlilerinin resen takibi gerekli suçları ihbar yükümlülü-ğünün bulunup bulunmadığı üzerinde de durmak istiyorum. Türk Ceza Yasası'nın 235. mad-desinde şu hüküm yer almaktadır: " Memurlardan biri görevini yaptığı sırada görevine ilişkinolarak kamu adına koğuşturması gereken bir suç işlendiğini öğrenip de ilgili daireye bildir-mede ihmal ve gecikme gösterirse dört aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır vebu cezaya öğrenilen suçun önemine göre ayrıca süreli veya süresiz memuriyetten mahrumiyetcezası da eklenir." Görüldüğü üzere madde ancak "memur" sayılanlara uygulanabilecektir. Bunedenle özel bankaların suç ihbarı yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Buna karşın Kamu İktisadi Teşebbüsü şeklinde kurulu kamu bankaları personelinindurumu değişiktir. 3771 sayılı yasa ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye ilave edi-len 11. maddenin (b) bendinde, bu banka mensuplarının "memur" sayılacakları ve Türk CezaYasası'nın 2. kitabının 3. babındaki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. 235. madde aynıYasa'nın 2. kitabının 3. babında yer aldığından, Kamu İktisadi Teşebbüsü niteliğindeki kamubankaları personelinin resen takip edilecek suçlarda ihbar yükümlülüğü söz konusu olacaktır.

Yasa'nın 24. maddesinin 4. Fıkrası

Fıkra, bu maddeye göre açılacak davaların ilgili Banka’nın merkezinin bulunduğuyerdeki mahkemelerde ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Yasası hükümlerinegöre görüleceğini hükme bağlamaktadır.

Davanın, bankanın merkezinde açılmasına ilişkin hüküm ilk kez 70 sayılı KanunHükmünde Kararname ile mevzuatımıza girmiştir. Söz konusu Kararname’de bunun gerekçe-si şöyle açıklanmaktadır: "Açılacak davaların bu kanuna aykırı fiillerde ihtisaslaşmış bir mah-kemede görülmesi, müeyyidelerin önleyici etkinliğini arttıracağından, bu Kanun HükmündeKararname ile ilgili davaların banka merkezlerinin bulunduğu yerlerde görülmesi esasi geti-rilmiştir." Günümüzde banka merkezlerinin çoğunluğu İstanbul'dadır. İstanbul'da ise çok sa-yıda Asliye Ceza ve Ağır Ceza Mahkemeleri bulunmaktadır. Bu durumda, davanın hangi As-

Page 57: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

55

liye Ceza ya da Ağır Ceza Mahkemesine düşeceği bilinemeyeceğinden, ihtisaslaşmış birmahkemede görülmesi koşulu gerçekleşemeyecektir. Bunun yerine, bazı yasalarımızda öngö-rüldüğü üzere, hangi mahkemede görüleceğinin mahkeme adı belirtilerek gösterilmesi dahadoğru olacaktır. Ayrıca, mahkemelerdeki yargıçların görevleri sıkça değişmektedir. İhtisas işimahkemenin değil, mahkemelerdeki yargıçların niteliği olmak gerekir. Bu açıdan da yine ihti-sas sahibi yargıçlara işin düşmeme olasılığı büyüktür.

Keza fıkra hükmüne göre, açılacak davada 3005 sayılı Meşhud Suçların MuhakemeUsulü Yasası hükümleri uygulanacaktır. Fıkradaki bu hüküm haklı olarak eleştirilmiştir. Çün-kü bu tür suçların ortaya çıkması çoğu kez uzun bir zaman gerektirecektir. Ceza Muhakemele-ri Usulü Yasası'nın 127. maddesinin 3 ve 4. fıkra hükümlerine göre meşhud suç, işlenmekteolan suç ile suçun işlenmesinden hemen sonra veya suçun pek az evvel işlendiğini göstereneşya veya izlerle yakalanan kişinin işlediği suçtur. Aylar sonra mahkemeye intikal eden birdavada meşhud suç hükümlerinin uygulanmasını istemek, yapay bir durum yaratacaktır.

Yasa'nın 24. maddesinin 5. fıkrası

Fıkra, Bankalar Yasası'nda gösterilen para cezalarının tahsil usulünü göstermektedir.Yasa'da gösterilen para cezaları 21. maddede yer alan idari para cezaları ile, 22. maddede yeralan ve mahkemelerce hükme bağlanan adli para cezalarıdır.

Yasa'nın bu fıkrasında para cezalarının, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili U-sulü hakkında Yasa hükümleri gereğince vergi dairelerince tahsil edileceği hükme bağlanmış-tır. Aslında bu hükmün sadece idari para cezalarını kapsaması gerekmektedir. Ancak Yasa'daidari ve adli para cezaları arasında bir ayrım yapılmamıştır.

Mahkemelerce hükmolunan para cezaları açısından, 647 sayılı Cezaların İnfazı Yasa-sı'nın 5. maddesinin 2788 sayılı yasa ile değiştirilmiş 6. fıkrasında, para cezasının ödenmeme-si halinde bir gün üç milyon lira sayılarak hapse çevrileceği ve aynı maddenin 10. fıkrasındada, para cezası yerine çektirilen hapis cezasının üç yılı geçemeyeceği ve tekerrür halinde busürenin beş yıl olarak hesaplanacağı hükme bağlanmıştır. Bu durumda, bu hükümlerin uygu-lanıp uygulanmayacağı düşünülebilir. Ancak, 6183 sayılı Yasa’nın 1. maddesinin 2. fıkrasın-da "Türk Ceza Kanunu’nun para cezalarının tahsil şekli ve hapse tahvili hakkındaki hükümlerimahfuzdur" denilmektedir. Her ne kadar halen buna ilişkin hükümler 647 sayılı Cezaların İn-fazı Hakkındaki Yasa'da yer almakta ise de, 6183 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte buhükümler Türk Ceza Yasası'nda yer alıyorlardı. Yasa adının değişmiş olması, 6183 sayılıYasa'nın 1. maddesinin 2. fıkrasındaki hükmü yok saymaya neden olamayacağından, 6183sayılı Yasa'nın bu hükmü geçerli olacaktır.

22. maddede yer alan adli suç ve cezaları incelerken gördüğümüz üzere, örneğin 5, 7,8 ve 9. fıkralarda para cezasının asgari haddi gösterilmiş, azami haddi gösterilmemiştir. Budurumda azami had, Türk Ceza Yasası'nın 19. maddesinde öngörülen miktardır. 4389 sayılıYasa'nın 20. maddesinin 3. fıkrasına göre, Yasa'nın 21, 22 ve 23. maddelerinde yer alan paracezalarının, her yılın Ocak ayından geçerli olmak üzere 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın mü-kerrer 298. maddesi uyarınca saptanacak yeniden değerlendirme oranı kadar arttırılarak uy-gulanacağı hükme bağlanmıştır. Türk Ceza Yasası'nın ek 1 ve ek 2. maddelerinde de 4421sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte de aynı esas kabul edildiğinden, her iki yasa uyum içinde-dir.

Page 58: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Prof. Dr. Eralp Özgen

56

İncelenen fıkrada para cezalarında tüzel kişilerin sorumluluğunun Türk Ticaret Yasa-sı'nın 65. maddesine göre belirleneceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu 65. madde şu hükmüiçermektedir: "..... para cezası ve masraflardan hükmi şahıs ...... hakiki şahıslarla birliktemüteselsilen sorumlu olur." Bu durumda para cezaları, 6183 sayılı Yasa ve Türk Ticaret Ya-sası'nın 65. maddesi hükümlerine göre Banka tarafından ödenmesi durumunda kalınacağın-dan, yukarıda söz ettiğimiz hapse çevirme hükmünün uygulanmasına genellikle rastlanmaya-caktır.

Yasa'nın 24. maddesinin 6. fıkrası

Fıkrada, Yasa'nın 14. maddesi gereğince işlem yapılmış bankalarla ilgili olarak atan-mış ve bundan sonra atanacak olan yönetim ve denetim kurulu üyelerine karşı görevlerininifası sebebi ile açılmış ve açılacak davaların Fon’a karşı açılmış sayılacağı hükme bağlan-maktadır. Kuşkusuz burada söz konusu edilen davalar, hukuk davalarıdır. çünkü Anayasa’nın38. maddesine göre ceza sorumluluğu kişiseldir. Failin yerine bir başka kişi veya kurum so-rumlu tutulamaz. Ceza sorumluluğu açısından, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorum-luluğu devam edecektir.

Kaynakça

Tevfik Bilgin, (1999); Bankalar Kanunu'nun Mevduata İlişkin Hükümleri, Md.10, Ekim-Kasım.

Cihat Çetinkaya(1991); “Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personelinin İdari ve Cezai Sorumluluğu”, UygulamalıMevzuat Dergisi, Temmuz 1991.

Prof. Dr. Süheyl Donay, (1978); Meslek Sırrının Açıklanması Suçu, İstanbul.

Ord. Prof.Dr. Sulhi Dönmezer, (1984); Özel Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul.

Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer - Prof. Dr. Sahir Erman , (1975); Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.II.

Prof. Dr. Faruk Erem, (1985); Hümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, C.III , Ankara.

……………….., (1962); Türk Ceza Hukuku, C.I , Genel Hükümler, Ankara.

Prof. Dr. Faruk Erem - Akın Altıok - Prof. Dr. Haluk Tandoğan, (1975); Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara.

Prof. Dr. Sahir Erman, (1984); Bankacılık Suçları, İstanbul.

Ahmet Gündal, (1998); : Zimmet, Sahtecilik, Hırsızlık, Gasp, Dolandırıcılık, Emniyeti Suistimal Suçları,Ankara.

Prof. Dr. Seza Reisoğlu, (2000); 4491 Sayılı Yasa ile Değişik Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara.

……………….., (1998); 3182 Sayılı Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara.

Page 59: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi, Sayı 39, 2001

57

Bankaların Müşterilerini İncelemesi(Customer Due Diligence for Banks)

Basel Bankacılık Denetim Komitesi*

I. Giriş

1. Dünyadaki denetim otoriteleri bankaların müşterilerini yakından tanıyabilmek için gereklipolitika ve prosedürlere sahip olmalarının gün geçtikçe önem kazandığını kabuletmektedir. Yeni ve mevcut müşteriler için yeterli düzeyde titiz bir inceleme yapılması(due diligence) bu kontrollerin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu incelemeninolmaması halinde, bankalar önemli finansal maliyetler getirebilen itibar kaybı riski,operasyonel risk, yasal risk ve/veya yoğunlaşma riskine maruz kalabilmektedir.

2. Basel Komite, 1999 yılında sınır-ötesi bankacılık için yapılan araştırmanın sonuçlarınıinceleyerek bir çok ülkede uygulanan "müşterini tanı" politikalarındaki eksiklikleritanımlamaktadır. Bazı ülkelerde ‘müşterini’ tanı politikalarında önemli boşluklarbulunurken, bazılarında bu politikalar hiç mevcut değildir. Hatta gelişmiş mali piyasalardabile ‘müşterini tanı’ politikalarının güçlülüğünün boyutu değişmektedir. Basel Komite,Sınır Ötesi Bankacılık Çalışma Grubu’dan1 ‘müşterini tanı’ prosedürlerini izlemesini vetavsiye edilen standartların bütün ülkelerdeki bankalarda uygulanmasını istemiştir.Neticede ortaya çıkan çalışma Ocak 2001'de bir istişari belge olarak hazırlanmıştır.Belgeye ilişkin görüşlerin alınmasını takiben, Çalışma Grubu çalışmayı revize etmiş,Basel Komite çalışmada sunulan ‘müşterini tanı’ politika ve prosedürlerinin denetimotoritelerinin ulusal denetim uygulamalarını oluştururken yapısal kriter oluşturmasıbeklentisiyle raporun dağıtımını sağlamıştır. Bazı yargı çevrelerinin denetimuygulamaları beklentileri şimdiden karşılanmış ve bu çalışmanın amacını aşmışolduğundan söz konusu yargı çevrelerinin herhangi bir değişiklik uygulamasına gerekolmayabilir.

3. ‘Müşterini tanı’ politika ve prosedürleri, Mali Eylem Görev Grubu’nun (Financial ActionTask Force-FATF) uzmanlık alanı olan karapara aklama mücadelesiyle yakındanilişkilidir. Komite FATF'ın çabalarını yinelemek niyetinde değildir.2 Bunun yerine Komitedaha geniş ve ihtiyatlı bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemektedir. Bankacılık sistemininbütünlüğü, güvenliği ve sağlamlığı açısından sağlam ‘müşterini tanı’ politika veprosedürleri kritik önem taşımaktadır. Basel Komite ve Bankacılık Denetim OtoritelerininOff-Shore Grubu (Offshore Group of Banking Supervisors-OGSB), FATF tavsiyelerininözellikle (bankalarla ilgili olanlarının uygulanması ve benimsenmesi için büyük destekvermektedir. Komite ve OGSB mevcut 40 tavsiyenin incelenmesi sonucunda daha yüksekstandartların belirlenmesini göz önünde bulunduracaktır. Sonuç olarak, Çalışma Grubugörüşlerini geliştirdikçe FATF ile yakın ilişkilerini sürdürecektir.

* TBB, Bankacılık ve Araştırma Grubu, Pelin Ataman Erdönmez tarafından derlenmiştir.

Page 60: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

58

4. Basel Komite'nin ‘müşterini tanı’ politika ve prosedürlerine yaklaşımı sadece karaparaaklama açısından değil, daha geniş ve ihtiyatlı bakış açısından olacaktır. Sağlam‘müşterini tanı’ prosedürleri banka risklerinin etkin yönetiminde kritik önemdedir.‘Müşterini tanı’ prosedür ve politikaları basit hesap açılması ve kayıt tutulmasının ötesinegiderek bankaların müşteri kabul politikaları oluşturmalarını ve müşteri tanımlamaprogramlarını yüksek riskli hesaplar için daha kapsamlı inceleme yapacak ve şüphelifaaliyetler için proaktif hesap incelemesini içerecek şekilde formüle etmelerinigerektirmektedir.

5. Basel Komite'nin sağlam ‘müşterini tanı’ standartlarına ilgi göstermesi, piyasabütünlüğüne ilişkin endişelerinden ve uygun prosedürlerin uygulanmasında titizincelemenin eksik olmasından kaynaklanan doğrudan veya dolaylı olarak bankalarınzararlarının artmasından kaynaklanmaktadır. Bu zararlar ve bankaların saygınlığına zarargelmesi önlenmesi, ancak, bankaların etkin ‘müşterini tanı’ prosedürlerini uygulamalarıile mümkündür.

6. Bu çalışmada ‘müşterini tanı’ standartlarının önemli unsurları için daha kesin tavsiye veuygulamaları içermektedir. Bu tavsiyeleri geliştirirken, Çalışma Grubu üye ülkelerdekiuygulamaları almış ve denetime ilişkin gelişmeleri de göz önünde bulundurmuştur. Buçalışmada sunulan önemli unsurlar dünyadaki bütün bankalar için asgari standartlar içinkılavuz niteliğindedir. Bu standartların her ülkede kurumların özelliklerine göregüçlendirilmesi ve geliştirilmesi ihtiyacı ortaya çıkabilir. Örneğin genişletilmişincelemeler, yüksek riskli hesaplar için veya yüksek net değerli müşterileri çekmek içingereklidir. Çalışmadaki belli bölümlerde bankadaki yüksek riskli birimler için titizinceleme standartlarına ilişkin bulunmaktadır.

7. Katı müşteri inceleme standartlarına gereksinim sadece bankalarla sınırlı kalmamalıdır.Basel Komite, bütün banka dışı mali kurumlar, avukatlar ve muhasebeciler gibiprofesyonel hizmet sunan aracılar için de benzer kılavuzların geliştirilmesinin gerektiğineinanmaktadır.

II. Denetim Otoriteleri ve Bankalar için ‘Müşterini Tanı’ Standartlarının Önemi

8. FATF ve diğer uluslararası kurumlar ‘müşterini tanı’ politika ve prosedürleri ve FATF’ınkarapara aklama üzerine 40 tavsiyesinin uluslararası alanda kabul görmesi ve uygulanmasıiçin yoğun olarak çalışmışlardır. Bu çalışmanın amacı söz konusu çalışmayı tekrarlamakdeğildir.

9. ‘Müşterini tanı’ politika prosedürleri;

bankaların mali suçların bir aracısı olmasını engelleyerek saygınlıklarını ve sisteminbütünlüğünü korumaktadır

sağlam risk yönetiminin önemli bir parçasını oluşturmaktadırlar.

10. ‘Müşterini tanı’ standartlarının yetersizliği veya hiç olmaması bankaların saygınlığınınazalmasına, operasyonel, yasal ve yoğunlaşma riskleri gibi ciddi müşteri ve kredi riskleriile karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Bütün bu risklerin birbiriyle ilişkili

Page 61: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

59

olduğu gözden kaçmamalıdır. Bu risklerden herhangi bir tanesi bankalara önemlimaliyetler (örneğin, mevduat sahiplerinin mevduatlarını çekmeleri, bankalar arasıkolaylıkların sona ermesi, bankaya karşı iddiaların araştırma maliyetleri, aktif satışları veaktiflerin dondurulması ve kredi zararları yükleyebileceği gibi, yönetimin zamanını veenerjisini bu sorunların çözümüne ayırmasına neden olabilir.

11. İtibarın azalması riski, bankaları tehdit eden en önemli risklerden biridir. Çünkü,bankaların yaptıkları iş itibariyle mevduat sahibinin, kreditörlerin ve genel olarakpiyasanın güvenini sağlamaları gerekmektedir. İtibarın azalması riski, bankanınfaaliyetleri hakkında kamuoyunda yanlış izlenimin edinilmesi ve sistemin bütününe karşıgüvenin kaybedilmesine yol açar. Bankalar, müşterilerinin yaptıkları hukuk dışı işlernedeniyle sık sık itibarın azalması riski ile karşılaşmaktadır. Bu nedenle, bankalarkendilerini bu riske karşı etkin bir ‘müşterini tanı’ programı ile koruma ihtiyacı içindedir.

12. ‘Müşterini tanı’ kapsamındaki çoğu operasyonel risk bankaların programlarındakiuygulama zayıflıklarından, etkin olmayan kontrol prosedürlerinden ve müşteri incelemeuygulamalarındaki başarısızlıktan kaynaklanmaktadır. Bankanın operasyonel riskini etkinbir şekilde yönetemediğine ilişkin kamuoyunda bir inancın yaygınlaşması, bankanınfaaliyetlerini olumsuz şekilde etkileyebilir.

13. Yasal risk, davaların, yargılamanın ve hatalı sözleşmelerin bankaların operasyonlarını vekonumunu olumsuz etkilemesi veya bozması ihtimalidir. Bankalar zorunlu ‘müşterinitanı’ standartlarını veya incelemelerini uygulamada başarısız olmaktan kaynaklanandavalara tabi olabilir. Bankayı içeren bir davanın bankanın faaliyetlerine getirdiği maliyet,yasal maliyetten çok daha fazladır. Bankalar, müşterilerini tanımlayan titiz incelemeyapmamaları ve müşterilerinin faaliyet alanlarını iyi bilmemeleri nedeniyle kendilerini butür yasal risklerden etkin bir şekilde koruyamayabilir.

14. Yoğunlaşma riski konusunda denetimsel sorunlar daha çok bilançonun aktif tarafındankaynaklanmaktadır. Genel bir uygulama olarak, denetim otoriteleri bankalara sadece krediyoğunlaşmalarını tanımlayan bilgi sistemlerine sahip olma zorunluluğu getirmemekte,aynı zamanda tek bir borçluya veya birbiriyle bağlantılı borçlulara kredi vermeyisınırlayan ihtiyatlı limitler koymaktadır. Bankaların müşterileri ve bu müşterilerin diğermüşteriler ile olan ilişkilerini tam olarak bilmeden yoğunlaşma risklerini ölçmelerimümkün değildir. Bu durum özellikle birbiri ile bağlantılı taraflar ve bağlı krediler içingeçerlidir.

15. Yükümlülükler tarafında, yoğunlaşma riski fonlama riski ile yakından ilgilidir. Özelliklede büyük mevduat sahiplerinin mevduatlarını ani olarak çekmesi bankanın likiditesinezarar vermektedir. Fonlama riski, özellikle küçük bankalarda ve büyük bankalara göredaha az aktifi olan bankalarda yüksektir. Mevduat yoğunlaşmalarını analiz etmek içinbankaların mevduat sahiplerinin yapısını iyi bilmesi gereklidir. Bu çerçevede mevduatsahiplerinin özellikleri ile diğer mevduat sahipleriyle olan bağlantılarını da incelemekgereklidir. Küçük bankalarda bilançonun pasif tarafını yöneten yöneticilerin, büyükmevduat sahipleri ile yakın ilişki içinde olmanın önemini ve kritik zamanlarda fonlarınıkaybetme riskiyle karşı karşıya olduklarını bilmeleri gereklidir.

Page 62: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

60

16. Bazı müşteriler aynı bankada olmakla birlikte farklı ülke ve şubelerde birden çok hesabasahiptir. Bankalar bu tür hesaplardan kaynaklanabilecek, itibarın azalması riski ile yasalriskleri etkin şekilde yönetebilmek için, söz konusu hesaplardaki hareketleri bu hesaplarınbilanço veya bilanço dışında olmasına bakmaksızın konsolide bazda izleyebilmelidir.

17. Basel Komite ve Bankacılık Denetim Otoritelerinin Off-Shore Grubu, etkin ‘müşterinitanı’ uygulamalarının dünyadaki tüm bankalarda risk yönetiminin ve iç kontrolsistemlerinin bir parçası olduğuna tamamen ikna olmuşlardır. Ulusal denetim otoriteleri,bankaların minumum standartları sağlamalarına ve müşterilerini tanıyabilmelerine imkansağlayacak iç kontrol sistemlerini kurmalarını temin etmelidir3.

III. ‘Müşterini Tanı’ Standartlarının Gerekli Unsurları

18. Basel Komite'nin 'müşterini tanı’ standartları hakkındaki rehberliği birbirini izleyen üççalışmada yer almıştır. 1988'de yayımlanan Karapara Aklamak İçin Bankacılık SistemininKullanılmasının Önlenmesi" başlıklı çalışma, temel etik prensipleri içermekte vebankaları, müşterilerini tanımaları, şüpheli işlemleri azaltmaları, yargısal kurumlarlaişbirliği içinde olmaları ve etkin prosedürleri uygulamaya koymaları için teşviketmektedir. 1997’de yayımlanan ”Etkin Bankacılık Denetimi İçin Temel Prensipler”başlıklı çalışma, iç kontrollerin daha geniş şekilde tartışılmasını, bankaların yeterlipolitikalar ile “müşterini tanı” kurallarını da içeren uygulama ve prosedürlere sahipolmalarını öngörmekte; özellikle denetim otoritelerinin FATF'nın ilgili tavsiyeleriniuygulamasını teşvik etmektedir. 1999 tarihli “Temel Prensipler Metodolojisi”nde, temelprensipleri gerekli ve ilave kriterleri listelemek yoluyla daha detaylı şekildeincelenmektedir.

19. Yüksek etik ve profesyonel standartları teşvik etmek için bütün bankaların, yeterlipolitika, prosedür ve uygulamalara sahip olması gerektiği gibi, bu bankaların bilerek veyabilmeyerek suç unsuru içeren olaylara alet olması da önlenmelidir. Bankalar belli temelunsurları ‘müşterini tanı’ programı düzenlenmelerine dahil edilmelidir4. Bu gerekliunsurlar, başta bankanın risk yönetimi ve kontrol prosedürü olmak üzere aşağıdakihususları içermelidir.

1. Müşteri kabul politikası2. Müşteri tanımlaması3. Yüksek riskli hesapların izlenmesi4. Risk yönetimi

Bankalar müşterilerini sadece tanımakla kalmayıp, aynı zamanda müşteriden veya hesaptüründen beklenen normal işlemler dışındaki faaliyetleri de izlemelidir. ‘‘Müşterini tanı’programları bankanın risk yönetimi ile kontrol prosedürlerinde temel unsur olmalı ve buprogram düzenli inceleme ve iç denetimlerle tamamlanmalıdır. Ayrıca, bu programlar mevcutrisklere göre yeniden şekillendirilmelidir.

1. Müşteri Kabul Politikası

20. Bankalar, normalin üzerinde risk içeren müşteri profili de dahil olmak üzere müşterikabul politikalarını ve prosedürlerini geliştirmelidir. Bu tür politikalar oluşturulurken

Page 63: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

61

müşterinin geçmişi, yerleşik olduğu ülke, bağlantılı hesapları, ticaret faaliyetleri ve diğerrisk göstergeleri gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Bankalar, yüksek risklimüşterileri için daha yoğun inceleme gerektiren, dereceli müşteri kabul politika veprosedürleri geliştirmelidir. Diğer yandan, oldukça kapsamlı inceleme, fonlarının kaynağıbelli olmayan yüksek net değeri olan bireyler için gerekli olabilir. Politik etkisi olankişiler (2.2.3 bölümüne bakınız) gibi daha riskli müşteriler ile iş ilişkisine girme kararı üstyönetim tarafından verilmelidir.

2. Müşterinin Tanımlanması

21. Müşterinin tanımlanması ‘müşterini tanı’ standartlarının önemli bir unsurudur. Buçalışmanın amacına uygun olarak, bir müşteri şu özellikleri taşımalıdır:

Bankada hesabı bulunan kişi veya kurumlar veya namına hesabı olanlar (örneğin intifahakkı sahipleri),

Profesyonel aracılar tarafından yürütülen işlemlerin lehdarları,

Bankaya mali bir işlemle bağlantılı olarak önemli oranda saygınlığın azalması riskiveya diğer riskler oluşturabilecek herhangi kişi veya kurum

22. Bankalar yeni müşterilerini tanımlayan sistematik bir prosedür kurmalı ve yeni müşteriyeterince tanınana kadar bankacılık ilişkisi kurulmamalıdır.

23. Bankalar, müşterilerinin ve onların yararına çalışanların tanımlanması için kendipolitikalarını uygulamalı ve bunları belgelemelidir5. Yerleşik olmayan müşterilerindurumlarına özel ilgi gösterilmelidir. Banka her zaman kendisine müşterisinin neden biryabancı yargı çevresinde hesap açtırmayı tercih ettiğini sormalıdır.

24. Müşteri tanımlama süreci banka ile iş ilişkinin başında başlar. Kayıtların güncel ve ilgiliolması gereği göz önünde bulundurularak, bankaların mevcut kayıtlarını düzenli olarakgözden geçirmeye başlamalarına ihtiyaç vardır6. Bunu yapmanın en uygun zamanı, önemlibir işlem olduğunda, müşteri belgeleme standartları değişmeye başladığında, veya hesaphareketlerinde önemli değişiklikler olduğundu zamandır. Bununla birlikte eğer bir bankamevcut bir müşterisi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığının farkına varırsa, bütünilgili bilginin mümkün olduğunca çabuk bir şekilde elde edilmesi için gerekli adımlarıatmalıdır.

25. Özel bankacılık hizmeti sunan bankalar özellikle saygınlığın azalması riskine maruzkaldıklarından genişletilmiş bir şekilde titiz müşteri incelemesi yapmalıdır. Yapılarıitibariyle büyük oranda gizlilik içeren özel bankacılık hesapları bir bireyin, bir ticarifaaliyetin, bir tröstün, bir aracının veya bireyselleştirilmiş bir şirketin adına açılabilir.Bankanın ‘müşterini tanı’ prosedürlerini izlememesi itibar azalması riskine neden olabilir.Bütün yeni müşteri ve hesaplar özel bankacılıktan sorumlu müdürün dışında uygun bir üstdüzey yönetici tarafından da imzalanmalıdır.

26. Bankalar müşteri tanımlaması ve bireysel işlemler için hangi kayıtların ne kadar süreyletutulması konusunda açık standartlar belirlemelidir7. Bu tür bir uygulama bir bankanın

Page 64: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

62

müşterisi ile ilişkisini ve müşterisinin devam eden işlerini izlemesi ile eğer gerekliyseanlaşmazlık halinde, yasal bir davada veya bir ceza davasına yol açabilecek maliaraştırmada kanıt bulmasını sağlamaktadır. Başlangıç noktası olarak ve tanımlamasürecinin doğal olarak takip edilmesi kapsamında, bankalar müşterilerin kimlikbilgilerinin fotokopisini almalı ve hesap kapandıktan sonra en az 5 yıl saklamalıdır.Ayrıca bütün mali işlem kayıtlarını işlemler tamamlandıktan sonra en az 5 yılsaklamalıdır.

2.1 Genel Tanımlama Zorunlulukları

27. Bankaların, her yeni müşterisini ve bu müşterilerin yaptıkları işleri tanımak için bütüngerekli bilgileri elde etmeleri gerekmektedir. Bilginin türü ve miktarı hesap açmabaşvurusunu yapana (kişi, kurum, vb) ve hesabın beklenen büyüklüğüne bağlıdır. Ulusaldenetim otoriteleri bankalara kendi tanımlama prosedürlerini geliştirmeleri için kılavuzlukyapmaktadır. Çalışma Grubu müşteri tanımlama zorunluluklarının gerekli unsurlarınıgeliştirmeyi amaçlamaktadır.

28. Bankada bir hesap açıldığı zaman, müşterinin banka ile olan ilişkileri açıkçabelirlenemediği durumda ve bilginin doğrulanması sorunu ortaya çıkması halinde, bankahesabı kapatmalı ve paraları aldıkları yere iade etmelidir8.

29. Doğal olarak müşterilerin hesaplarını bir bankadan diğerine taşıma hakkı vardır. Bununlabirlikte, eğer bir banka hesap açtırmak için başvuran kimsenin bu talebinin diğer bankatarafından reddedildiğini düşünüyorsa, o takdirde müşterisine genişletilmiş titiz müşteriinceleme prosedürleri uygulamalıdır.

30. Bankalar kesinlikle isminin bilinmemesinde ısrar eden ya da uydurma bir isim kullananmüşterileri için hesap açmamalıdır. Gizli numaralandırılmış hesap fonksiyonu anonimhesaplar gibi değerlendirilmeli ancak diğer bütün müşteri hesapları gibi aynı ‘müşterinitanı’ prosedürlerine tabi olmalıdır. Numaralandırılmış hesap9 sahibi hakkında ilave birkoruma sağlayabilirken, kimlik yeterli sayıda personel tarafından tam incelemeuygulamak için yeterli koruma sağlamalıdır. Bu tür hesaplar bankanın uyum fonksiyonbirimlerinden veya denetim otoritelerinden saklamak için hiç bir şekildekullanılmamalıdır.

2.2 Özel Tanımlama Konuları

31. Müşteri tanımlaması ile ilgili olarak daha detaylı hususların tanımlanması gereklidir.Bunların bir çoğu 40 tavsiyenin genel bir gözden geçirmesi olarak FATF'ın gözetimialtında olup, Çalışma Grubu FATF ile uyum ihtiyacının farkındadır.

2.2.1 Tröst, Lehdar ve Mütevelli Hesapları

32. Tröst, lehdar ve mütevelli hesapları müşteri tanımlama prosedürlerinden kaçınmak içinkullanılabilir. Belli koşullar altında özel bankacılık müşterilerinin gizliliğini korumakyasal olabilirken, gerçek ilişkinin anlaşılması gereklidir. Bankalar müşterinin diğer birmüşterinin ismini alıp almadığını veya tröst, lehdar veya diğer bir aracı lehine davranıpdavranmadığını ortaya çıkarmalıdır. Böyle bir durumda önkoşul aracıların ve lehine

Page 65: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

63

davranılan kişilerin kimliğine ilişkin tatmin edici bir belgenin elde edilmesidir. Özelolarak da tröstün tanımlanması kayyımı, garantörleri ve lehdarı içermelidir10.

2.2.2 Kurumsal Araçlar

33. Kurumsal işletmelerin bankalarda anonim hesap açmaları önlenmelidir. Uluslararasıticaret şirketleri gibi kişisel aktif tutma araçları müşterilerin veya intifa hakkı sahiplerinintanınmasını güçleştirebilir. Bir banka şirketin yapısını iyice anlayabilmeli, fonlarınkaynakları ile intifa hakkı sahibi olanlar ile fonlar üzerinde kontrolü olanlarıbelirleyebilmelidir.

34. Gerçek sahibinin isminin gizli tutulması amacıyla menkul kıymetlerin adına kaydolduğuhissedarları ile hamiline yazılı hisseleri olan şirketler ile ticaret faaliyetlerini başlatmakiçin ayrı inceleme yapılmalıdır. Bu tür şirketlerin tüm intifa hakkı sahiplerinin kimliklerihakkında tatmin edici bilgi sağlanması gereklidir. Hamiline yazılı hisse senedi şeklindesermayeye sahip şirketler daha dikkatli incelenmelidir. Bir banka hamiline yazılı hissesenedinin el değiştirdiğinden tamamen habersiz olabilir. İntifa hakkı sahiplerininkimliklerini izlemek için tatmin edici prosedürler geliştirme sorumluluğu bankalara aittir.

2.2.3 Tanıtılmış İş

35. Müşteri tanımlama sürecinin performansının görülmesi fazla zaman alabilir ve banka yenimüşterilerde çıkabilecek herhangi bir sorunu önceden önlemek amacında olabilir. Bunedenle bazı ülkelerde diğer bankalar veya tanıtıcılar üstlenilen prosedürleri kullanmaeğiliminde olabilir. Bu tanıtıcılar tarafından yönetilen inceleme prosedürlerine güvenmek,alıcı bankanın müşterisini ve ticaret konusunu tanımlaması konularındaki sorumluluğunuhiçbir şekilde kaldırmaz. Özellikle bankalar kendi ‘müşterini tanı’ prosedürlerinden dahazayıf standartları olan tanıtıcılara güvenmemelidir.

36. Basel Komite tanıtıcı kullanan bankaların tanıtıcıların ‘uygun ve muntazam’ olupolmadıklarını dikkatli bir şekilde değerlendirmelerini ve bu çalışmada ortaya çıkarılanstandartlara uygun olarak gerekli incelemeyi yapmalarını önermektedir. Müşterinintanınması sorumluluğu kesinlikle bankaya aittir. Bankalar tanıtıcının güvenilir olupolmadığını belirlemek için aşağıdaki kriterleri kullanmalıdır11:

Bu çalışmada tanımlanan asgari müşteri inceleme uygulamaları ile uyumlu olmalıdır.

Tanıtıcının müşteri inceleme prosedürleri bankanın müşterileri için yürüttüğüinceleme prosedürleri kadar katı olmalıdır.

Banka tanıtıcı tarafından uygulamaya konulan müşteri kimliklerini gösteren sistemingüvenirliği konusunda tatmin olmalıdır.

Müşterinin kimliği ile ilgili bütün bilgiler tanıtıcı tarafından hemen bankayabildirilmelidir. Bu bilgiler denetim otoritesinin incelemelerinde de gerekli olabilir.

Ayrıca bankalar peryodik gözden geçirmeler ile tanıtıcının yukarıda belirtilen kriterlereuyduklarını kontrol etmelidir.

Page 66: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

64

2.2.4 Profesyonel Aracılar Tarafından Açılan Müşteri Hesapları

37. Bir bankanın bir müşterisinin hesabının profesyonel bir aracı tarafından tek bir müşteriyararına açıldığına inanması durumunda, bu müşteri tanımlanmalıdır.

38. Bankalar genellikle profesyonel aracılar tarafından kurumları yararına yönetilen yatırımfonları, emeklilik fonları ve para fonları gibi havuz hesapları tutmaktadır. Aynı zamandabankalar avukatlar ve borsacılar tarafından yönetilen hesapları da tutmaktadır ki buhesaplar mevduat üzerine düzenlenen fonlar veya bir kısım müşteriler için bloke edilenhesaplardır. Aracı tarafından açılan hesapların bankada birbirine karışmaması durumunda,her intifa hakkı sahibinin alt hesapları olması halinde, aracı tarafından açılan hesabınbütün intifa hakkı sahipleri tanımlanmalıdır.

39. Fonların birbirine karışması halinde, banka intifa hakkı sahiplerini incelemelidir.Bankanın aracıların dışında başka bir inceleme yapmadıkları durumlar olabilir, örneğin,aracının aynı düzenleme ve karapara aklama kanun ve prosedürlerine özellikle de budurum aynı inceleme standartlarını tabi olduğu durumlarda geçerlidir. Ulusal denetimrehberi bankaların aracıların dışında başka bir inceleme yapmalarını gerektirmeyendurumları açıkça belirlemiştir. Bankalar böyle hesapları aracının sağlam inceleme süreciniuyguladığından emin olması halinde kabul etmelidir. Bankaların ilgili lehdarlara havuzhesaptaki aktifleri dağıtmak için sistemleri ve kontrolleri olmalıdır. Aracının titiz müşteriinceleme sürecini değerlendirirken, banka tanıtılan iş açısından profesyonel aracınıngüvenilir olup olmadığını belirlemek için yukarıda 36. paragrafta yer alan kriteriuygulamalıdır.

40. Aracının bankanın lehdarları hakkında bilgi verme durumunda olmaması veya aracının buçalışmada yer alan inceleme standartlarına veya kapsamlı anti karapara aklamakanunlarının zorunluluklarından dolayı gerekli bilgiyi verme yetkisi olmadığı durumlarda,banka aracıya hesap açmaya izin vermemelidir.

2.2.5 Politik Etkisi Olan Kişiler

41. Önemli kamu görevlerinde bulunan insanlarla iş ilişkileri ve bu kişilerle bağlantılı kişi veşirketler bankaya önemli itibarın azalması riski ve/veya yasal riskler getirebilirler. Böylepolitik etkisi olan kişiler devlet veya hükümet başkanlığı, yasama ya da askeri organlarınbaşkanı, kamu kurumlarının üst düzey yöneticileri ve önemli parti görevlileri gibigörevlerde bulunan kişiler olabilmektedir. Yolsuzluğun yüksek olduğu ülkelerde bu türkişilerin politik güçlerini rüşvet alma, zimmete para geçirme gibi yasadışı yollardanzenginleşmek için kullanmaları ihtimali bulunmaktadır.

42. Yolsuzluğa bulaşmış politik etkisi olan kişilerden fonların kabul edilmesi ve yönetilmesibankaların itibarlarına zarar verebilmekte ve kamuoyunun bütün mali sisteme olangüveninin sarsılmasına neden olabilmektedir. Çünkü bu tür olaylar medyanın vekamuoyunun ilgisini çekerek politik tepkiye neden olabilmektedir. Ayrıca, banka yargımercilerinden önemli maliyetlere neden olabilen bilgi ve haciz talepleri ile karşılaşabilirve kamuya karşı yol açtığı zararlardan sorumlu olabilir. Belli durumlar altında bankave/veya banka personeli eğer fonların yolsuzluktan veya diğer ciddi suçlardankaynaklandığını biliyorlarsa karapara aklama faaliyetlerine karışmış olmak durumundakalabilirler.

Page 67: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

65

43. Bazı ülkeler yabancı memurların veya kamu görevlilerinin yaptıkları yolsuzluklarıcezalandırmak için kanunlarında ve düzenlemelerinde ilgili uluslararası kurallara uygunolarak değişiklik yapmışlar veya yapmak üzeredirler12. Bu yargı çevrelerinde yabancıyolsuzluk karapara aklama için suç habercisi olarak kabul edildiğinden bütün ilgili anti-karapara aklama kanunları ve düzenlemeler uygulanmaktadır. (örneğin, şüpheli işlemlerinrapor edilmesi, müşteri hakkında bilgi verilmesinin yasaklanması, fonların içtendondurulması gibi). Ceza kanununda açık yasal çerçevenin olmaması durumunda bilebankanın yolsuzluklardan veya kamu kaynaklarının kötü kullanımından kaynaklananfonların sahiplerini kabul etmeleri veya bunlarla iş ilişkisini sürdürmesi arzu edilmeyen veetik olmayan bir durumdur. Bankanın politik etkisi olan kişi olduğundan şüphe duyduğukişilerle iş ilişkisi içine girerken o kişiyi ve o kişiyle bağlantısı olan kişi ve şirketleriyakından tanıması mutlaka gerekmektedir.

44. Bankalar yeni bir müşteriden yeterli bilgiyi toplamalı ve müşterinin politik etkisi olan kişiolup olmadığını belirlemek için kamuoyuna açık bilgiyi kontrol etmelidir. Bankalar politiketkisi olan kişileri kabul etmeden önce fonların kaynağını araştırmalıdır. Bankada birpolitik etkisi olan kişiye hesap açılması kararı üst düzey yönetim tarafından alınmalıdır.

2.2.6 Yüz Yüze Görüşülmeyen Müşteriler

45. Bankalar giderek artan oranda kişisel bilgi vermek istemeyen müşterilere hesap açmakdurumunda kalmaktadır. Bu durum özellikle yerleşik olmayan müşteriler için geçerliolmakla birlikte posta, telefon ve internet bankacılığında kaydedilen son gelişmelerle butür müşteri sayısında artış olmuştur. Bankalar eşit bir şekilde etkin müşteri tanımlamaprosedürleri ile yüz yüze olmadıkları müşterileri için sürekli izleme standartlarınıuygulamalıdır. Bu bağlamdaki bir konu saygıdeğer bir üçüncü kişinin bilgileridoğrulamasının sağlanmasıdır. Yüz yüze görüşülmeyen müşterilerin tanımlanması konusuFATF tarafından tartışılmakta ve karaparanın aklanmasının önlenmesi hakkındaki 1991tarihli AB Direktifinin değiştirilmesi kapsamında da değerlendirilmektedir.

46. Yüz yüze görüşülmeyen tipik müşteri tipi internet veya benzer teknolojiyle elektronikbankacılık yapmak isteyen kişilerdir. Elektronik bankacılık telekomünikasyon ağlarıüzerinden geniş bir yelpazede ürün ve hizmet dağıtımını içermektedir. Elektronikbankacılığın kişisel olmayan ve sınır tanımayan yapısı işlem hızı ile birlikte müşteritanımlama ve veri doğrulamada güçlük yaratabilir. Temel bir politika olarak denetimotoriteleri bankalardan proaktif olarak gelişmekte olan teknolojilerden kaynaklanan çeşitliriskleri değerlendirmelerini ve müşteri tanımlama prosedürlerini bu tür riskler bağlamındatitizlikle oluşturmalarını beklemektedir13.

47. Aynı dokümantasyon yüz yüze ve yüz yüze olmayan müşterilere sağlanmasına rağmen,yüz yüze olmayan müşteriler için dokümantasyonun eşlenmesinde daha büyük sorunlaryaşanmaktadır. Telefon ve elektronik bankacılıkta veri doğrulama sorunu daha zorolmaktadır.

48. Yüz yüze olmayan müşterilerden iş yapmaya karar verirken;

Bankalar yüz yüze olmayan müşterileri için de yüz yüze görüştükleri müşterileriiçin geçerli olan etkin müşteri tanımlama prosedürlerini uygulamalıdır.

Page 68: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

66

Daha yüksek riski azaltmak için özel ve yeterli önlemler olmalıdır.

Riski azaltma önlemleri şunları içerebilir:

Yüz yüze görüşülen müşteriler için zorunlu olan belgelerin tamamlatılması,

Bankanın müşteri ile bağımsız ilişki kurması,

Üçüncü taraf tanımlanması; örneğin, paragraf 36'da yer alan kritere tabi tanıtıcıtarafından,

İlk ödemenin diğer bankadaki müşteri adına ait hesap üzerinden yapılmasızorunluluğu benzer müşteri inceleme standartlarına tabi olması.

2.2.7 Muhabir Bankacılık

49. Muhabir bankacılık bir banka (correspondent bank) tarafından gerçekleştirilen bankacılıkhizmetinin diğer bir bankadaki (respondent bank) karşılığıdır. Dünyada bankalartarafından kullanılan muhabir hesapları bankaların işlerini yürütmelerini ve bankalarındoğrudan veremedikleri hizmetleri sunmalarına olanak sağlamaktadır. Muhabir hesaplarakarşı bankanın fiziksel olarak mevcut olmadığı durumlarda yargı çevrelerindekihizmetlerin karşılığı olarak özel önem verilmelidir. Bununla birlikte, bankalar bu türhesaplara uygun düzeyde inceleme uygulamakta başarısız olurlarsa bu çalışmada dahaönce belirtilen risklere maruz kaldıkları gibi, yolsuzluk, hile ve diğer yasadışıfaaliyetlerden kaynaklanan para aktarımı veya bu paraların banka bünyesinde tutulmasıolayıyla karşı karşıya kalırlar.

50. Bankalar karşı bankanın (respondent banka) faaliyetlerinin tam olarak kavrayabilmeleriiçin bu banka hakkında yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Göz önünde bulundurulacakhususlar şunları içermelidir: karşı bankanın yönetimi hakkında bilgi, bankanın temelfaaliyetleri, nerelerde gerçekleştirildikleri, karapara aklamayı önleme ve ortaya çıkarmaçabaları, hesabın amacı, muhabir banka hizmetlerinden yararlanacak herhangi üçüncütarafın kimliği ve karşı bankanın ülkesinde tabi olduğu bankacılık düzenleme vedenetleme hükümleri. Bankalar denetim otoriteleri tarafından sıkı denetlenen yabancıbankalarla muhabirlik ilişkileri kurmalıdır. Karşı banka etkin müşteri kabul ve ‘müşterinitanı’ politikaları oluşturmalıdır.

51. Özellikle, bankalar fiziksel varlığı olmayan yargı çevrelerindeki veya sağlam bir maligrupla ortaklığı bulunmayan bankalarla muhabir ilişkisi içine girmeyi ya da sürdürmeyikabul etmemelidir. Bankalar zayıf ‘müşterini tanı’ standartları olan yargı çevrelerindekikarşı banka ile ilişkilerini sürdürürken çok dikkatli olmalıdır. Bankalar karşı bankaları içinbu çalışmada belirlenen inceleme standartlarını oluşturmalı ve muhabir hesaplardangerçekleştirilen işlemler için de inceleme prosedürlerini genişletmelidir.

52. Bankalar üçüncü tarafların muhabir hesapları kendi çıkarları için kullanma riskine karşıuyanık olmalıdır. Bu tür ayarlamalar tanıtılan işe uygulanan aynı hususlarınuygulanmasına neden olmaktadır ve paragraf 36'da yer alan kriterlere göre işlemdengeçmelidir.

Page 69: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

67

3. Hesapların ve İşlemlerin Sürekli İzlenmesi

53. Sürekli izleme etkin ‘müşterini tanı’ prosedürlerinin önemli bir unsurudur. Bankalarrisklerini. sadece müşterilerinin hesap hareketlerinin normal ve makul bir şekildeanlayabilirlerse-ki böylelikle müşterilerinin rutin hesap hareketlerinin dışına çıktıklarınıanlama araçlarına sahip olabilirler- kontrol eder ve azaltabilirler. Bankalar böyle bir bilgiolmadan, ilgili otoritelere şüpheli işlemleri bildirmeleri gerektiğinde bu görevlerini yerinegetirmekte başarısız olabilirler. İzlemenin derecesi riske duyarlı olmalıdır. Bütün hesaplariçin bankalar olağandışı veya şüpheli faaliyetleri ortaya çıkarmak için gerekli sistemleriolmalıdır. Bu, hesaplara belli bir sınıf veya kategori için limit koymak suretiyleyapılabilir. Bu limitleri aşan işlemlere özel dikkat gösterilmelidir. Belli türdeki işlemlerbankaların dikkatini müşterilerin olağandışı ve şüpheli işlem yapma olasılığınaçekmelidir. Bu tür işlemler ekonomik veya ticari anlamda olmayan işlemleri ya damüşteriden beklenen veya normal işlemlerle uyumlu olmayan büyük miktarda birmevduatı içerebilir. Bilanço dengesiyle uyumsuz çok yüksek hesap cirosu fonlarınhesaplar aracılığıyla "yıkanmış" olduğu izlenimi yaratabilir. Şüpheli faaliyetlerin örnekleribankalara çok yardımcı olabilir ve yargı çevrelerinin anti karapara aklama prosedürlerive/veya kılavuzlarının bir parçası olarak dahil edilebilir.

54. Yüksek riskli hesaplar için izleme süreci daha yoğun olmalıdır. Her bankanın bu türhesaplar için belirlediği müşterinin geçmişi, müşterinin yerleşik olduğu ülke, fonlarınkaynakları gibi temel göstergeler olmalıdır. Yüksek riskli hesaplar için:

Bankalar yüksek riskli müşterilerinin hesaplarını etkin bir şekilde izlemek, analiz etmek,tanımlamak için müdürlere ve mevzuat ve düzenlemelere uygunluğu denetlemeklegörevli personele zamanında gereken bilgiyi sunmak için yeterli işletme bilgisine sahipolmayı garantilemedir.

Özel bankacılığın yönetiminde olan üst düzey yönetim bankanın yüksek risklimüşterilerinin kişisel durumlarını bilmeli ve üçüncü taraf bilgisine karşı dikkatliolmalıdır. Bu müşteriler tarafından gerçekleştirilen önemli işlemler üst düzey yönetimtarafından onaylanmalıdır.

Bankalar politik etkisi olan kişilerle ve bunlarla bağlantılı yüksek profilli bireyler veyakişi ve şirketlerle olan iş ilişkileri göz önüne alınarak politika ve iç kılavuzlar prosedür vekontrolleri geliştirmelidir14. Başta bütün politik etkisi olan kişiler tanımlanamasa daönemli müşterilerle yapılan görüşmeler dikkate alınmalıdır.

4. Risk Yönetimi

55. Etkin ‘müşterini tanı’ prosedürleri uygun işletme incelemesini, sistem ve kontrollerini, işbölümünü, eğitim ve diğer ilgili politikaları içermektedir Bankanın yönetim kurulu etkin‘müşterini tanı’ programlarını uygun prosedürleri oluşturarak uygulamalıdır. Bankanınpolitika ve prosedürlerinin etkin bir şekilde uygulanmasını temin etmek için bankaiçindeki açıkça belirlenmiş sorumluluklar ilgili yerlere dağıtılmalıdır. Şüpheli işlemleriraporlama yolları yazılı bir şekilde belirtilmeli ve bütün personele duyurulmalıdır.

Page 70: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

68

56. Bankaların iç denetim ve uyum fonksiyonları ‘müşterini tanı’ politika ve prosedürlerinindeğerlendirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Genel bir kural olarak uyum fonksiyonubankanın kendi politika ve prosedürlerini bağımsız olarak değerlendirme imkanısağlamalıdır. Uyum fonksiyonun sorumluluk kapsamına personelin uyum örnek testininyapılması yoluyla sürekli izlenmesi ve üst düzey yönetim ile yönetim kurulunun dikkatiniçekmek için kural dışı durumların rapor edilmesi girmektedir.

57. İç denetim risk yönetim ve kontrollerinin bağımsız bir şekilde değerlendirilmesindeönemli bir rol oynamakta ve ilgili personelin eğitimini de içeren sorumluluğunu YönetimKurulu Denetim Komitesine veya ‘Müşterini Tanı’ politika ve prosedürlerle uyumunetkinliğini peryodik olarak değerlendiren bir gözlem organına aktararak kontroletmektedir. Yönetim denetim fonksiyonların denetim sahibi kişilerce yapılmasını teminetmelidir. Ayrıca, iç denetçiler, bulgularını ve eleştirilerini izlemekte proaktif olmalıdır.

58. Bütün bankalar personelinin ‘müşterini tanı’ prosedürlerini yeterli düzeyde öğrenebilmesiiçin sürekli eğitim vermelidir. Farklı birimlerdeki personelin eğitiminin zamanlaması veiçeriği bankanın kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir. Eğitim gereksinimleri yenipersonel, ön sırada görev alan personel, mevzuat ve düzenlemelere uygunluklarıdenetleyen personel ve yeni müşterilerle ilgilenen personel için ayrı ayrı belirlenmelidir.Müşterilerle direk ilişki içinde bulunan ön sırada görev alan personelin eğitimlerimüşterilerin kimliğini tanımaya, mevcut müşterilerin hesaplarını ele alırken incelemeprosedürlerini uygulamaya ve şüpheli faaliyetlerin ortaya çıkarmaya yönelik olmalıdır.Düzenli olarak yapılan ve güncelleştirilen eğitimler personelin sorumluluğunu hatırlatmasıve yeni gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamalıdır. Bütün ilgili personelin‘müşterini tanı’ politikalarını sürekli olarak uygulanması gerekliliğini anlaması çokönemlidir Bankalarda bu anlayışı teşvik eden bir kültürün olması başarılı bir uygulamadaesas teşkil etmektedir.

59. Çoğu ülkede dış denetçiler bankaların iç kontrol ve prosedürlerini izlemekte önemli bir roloynamakta ve denetim uygulamaları ile uyumlu oldukları teyit etmektedir.

IV. Denetim Otoritelerinin Rolü

60. Mevcut uluslararası ‘müşterini tanı’ standartlarına dayalı olarak ulusal denetim otoriteleribankaların ‘müşterini tanı’ programlarını yöneten denetim uygulamalarını oluşturmalarıbeklenmektedir. Bu çalışmada sunulan önemli unsurlar ulusal denetim uygulamalarınınoluşturulması ve geliştirilmesi için denetim otoritelerine açık kılavuzlar sağlamaktadır.

61. Denetim otoriteleri bankaların izlemesi için temel unsurların oluşturulmasına ek olarakbankaların sağlam ‘müşterini tanı’ prosedürlerini uygulayıp uygulamadıkları ve sürekliolarak etik ve profesyonel standartları sürdürüp, sürdürmediklerini izleme sorumluluklarıbulunmaktadır. Denetim otoriteleri uygun iç kontrollerin uygulanmasını ve bankalarındenetim ve düzenleme kılavuzları ile uyumlu olmalarını sağlamalıdır. Denetim sürecisadece politika ve prosedürlerin incelenmesini değil aynı zamanda müşteri dosyalarının vebazı hesap örneklerinin incelenmesini içermektedir. Denetim otoritelerinin olağandışı veşüpheli işlemleri ortaya çıkaran her türlü banka analizleri de dahil olmak üzere her zamano yargı çerçevesinde sürdürülen hesaplarla ilgili bütün belgelere ulaşma hakkı olmalıdır.

Page 71: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

69

62. Denetim otoritelerinin görevi bankaların kendi güvenlik ve sağlamlığı için sadece‘müşterini tanı’ standartlarını sürdürmelerini sağlamak değil, aynı zamanda ulusalbankacılık sisteminin bütünlüğünü korumaktır15. Denetim otoriteleri katı olabilecek uyguneylemleri gerçekleştireceklerini açıkça ortaya koymalıdır. Ayrıca, denetim otoriteleribankaların standartların yetersiz olduğu durumda yargı çevrelerini içeren işlemlere özelönem vermelerini sağlamalıdır. Denetim otoriteleri FATF ve bazı ulusal otoritelerkarapara ile mücadelede uluslararası standartlarla uyum göstermeyen yasal ve idaridüzenlemelere sahip olmayan bir takım ülkeleri ve yargı çevrelerini listelemişlerdir.

V. Sınır Ötesi Kapsamında ‘Müşterini Tanı’ Standartlarının Uygulanması

63. Dünyadaki denetim otoriteleri düzenlemeden kaynaklanan arbitrajları önlemek ve ulusalve uluslararası bankacılık sistemlerinin bütünlüğünü sağlanmak amacıyla ulusal‘müşterini tanı’ standartlarının uluslararası standartlarla paralel bir şekilde uygulanması vegeliştirilmesi için ellerinden geleni çabayı göstermelidir. Bu tür standartların uygulanmasıve değerlendirilmesi denetim otoritelerinin birbirleriyle işbirliği içinde olmaları için birtest niteliği taşımakta, aynı zamanda bankaların risklerini grup bazında kontrol etmeyeteneklerini göstermektedir. Bu hem denetim otoriteleri hem de bankalar için uğraştırıcıbir görevdir.

64. Denetim otoriteleri bankacılık gruplarının kabul edilmiş asgari standart ‘müşterini tanı’politika ve prosedürlerini uygulamalarını beklemektedir. Uluslararası bankacılığındenetimi ancak konsolide bazda başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilir ve saygınlığınazalması riski diğer bankacılık riskleri gibi sadece ulusal sınırlarla sınırlandırılamaz. Anabanka dış ülkelerdeki şubelerine, iştiraklerine ve tröst şirketler gibi banka olmayanişletmelerine politika ve prosedürlerini anlatmalı ve hem orijin ülke hem de ev sahipliğiyapan ülke ‘müşterini tanı’ standartlarının uyumunu programın etkin bir şekilde işlemesiiçin test etmelidir. Bu uyum testleri aynı zamanda bağımsız denetçiler ve denetimotoriteleri tarafından kontrol edilmelidir. Bu nedenle ‘müşterini tanı’ belgelemesinin tamolarak doldurulması ve inceleme için uygun olması önemlidir. Uyum testleri konusunda,denetim otoriteleri ve bağımsız denetçiler çoğu durumda sistemleri ve kontrolleriincelemeli ve müşteri hesaplarına bakmalı ve örnekleme sürecinin bir parçası olarakişlemleri izlemelidir.

65. Ülke dışındaki bir kuruluş ne kadar küçük olursa olsun, yetkili bir görevli bütün ilgilipersonelin gerekli eğitimi almasını sağlamalı ve ‘müşterini tanı’ prosedürlerinin hemorijin ülke hem de ev sahibi ülke standartlarını karşılayıp karşılamadığı gözlenmelidir. Bugörevli esas sorumluluğu yüklenirken, hem yerel hem de genel müdürlük bürolarındaki içdenetçiler ve uyumdan sorumlu personel tarafından desteklenmelidir.

66. Hem orijin ülke hem de ev sahibi ülke asgari ‘müşterini tanı’ standartlarının farklılaşmasıdurumunda, ev sahibi yargı çevrelerinde şube ve iştirakler daha yüksek olan standardıuygulamalıdır. Bankaların asgariden daha yüksek standardı uygulamalarını önleyicidüzenlemelerin bulunmaması gereklidir. Ancak yerel kanunlar ve düzenlemeler orijin ülke‘müşterini tanı’ standartlarının uygulanmasını yasaklaması durumunda ev sahibi ülkedenetim otoriteleri kanunların ve düzenlemelerin değiştirilmesi için elinden geleniyapmalıdır. Aynı zamanda dış ülkelerdeki şube ve iştirakler ev sahibi ülke standartlarıyla

Page 72: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

70

uyum göstermek durumundadır. Fakat ana banka ile genel müdürlüğün ve orijin ülkedenetçilerinin farklılıkların yapısından tam olarak haberdar edilmeleri gerekmektedir.

67. Bu tür engellerle cezai unsurlar yargı çevrelerine doğru çekilmelidir. Bu nedenle bankalarsöz konusu yargı çevrelerinde iş yürütürken saygınlığın azalması riski konusunda dikkatliolmalıdır. Ana banka bireysel operasyon birimlerinin dayanma güçlerini incelemek içingerekli prosedürlere sahip olmalıdır. Olağanüstü durumlarda, denetim otoriteleri bu yargıçevrelerinde faaliyet gösteren bankalara ilave kontroller getirilmesi hususunu göz önündebulundurmalıdır.

68. Yerinde incelemelerde orijin ülke denetim otoriteleri veya bağımsız denetçiler birimin‘müşterini tanı’ politika ve prosedürlerine uyumla ilgili engellerin gösterilmesinde hiç birengelle karşılaşmamalıdır. Bu da müşteri dosyalarının incelenmesini ve bazı hesaplarınrasgele örneklenmesini gerektirmektedir. Orijin ülke denetim otoritelerinin örneklenmişbireysel müşteri hesaplarını inceleme yetkileri ve risk yönetim uygulamalarınıdeğerlendirme yetkileri olmalı ve yere banka gizlilik kanunları tarafındanengellenmemelidir. Orijin ülke denetim otoritesi mevduatların konsolide raporlanmasıveya borçlu konsantrasyonu veya yönetim altında fonların bildirilmesini istediğidurumlarda, bu tür engellerin bulunmaması gerekmektedir. Ayrıca, mevduatyoğunlaşmalarının izlenmesi açısından veya çekilen mevduatı fonlama riski açısındanorijin ülke denetim otoriteleri maddi testleri uygulayabilir ve müşterinin mevduatıbilançonun belli bir yüzdesini aşması halinde bankanın orijin ülke denetim otoritesineraporlaması için bazı limitler oluşturabilir. Bununla birlikte bireysel hesapları ilgilendirenbilgilerin yasal denetim amaçları için kullanıldığını temin etmek için koruma gereklidir.Karşılıklı işbirliği16 iki denetim otoritesi arasındaki bilgi paylaşımını kolaylaştırmakaçısından faydalı olabilir.

69. Belli durumlarda orijin ülke otoriteleri tarafından uygulanması öngörülen ana bankanın‘müşterini tanı’ politika ve prosedürü ile sınır ötesi ofiste izin verilen politikalar arasındaçelişki olabilir. Örneğin ana bankanın mevzuat ve düzenlemelere uyumdan sorumlupersoneli, iç denetçiler ve orijin ülke denetim otoriteleri tarafından teftiş yapılmasını veyabanka müşterilerinin fiktif isimler kullanmalarına imkan verilmesini önleyen yerelkanunlar mevcut olabilir. Böyle durumlarda orijin ülke denetim otoritesi ile ev sahibi ülkeile bunların gerçek yasal engeller olup olmadığı konusunda iletişim kurmalıdır. Buengellerin aşılabilir olduğu ispatlanırsa ve başka tatmin edici alternatif düzenlemeleryoksa, orijin ülke ev sahibi ülkeye bankanın kendisi için karar verebileceğini konusunuaçıkça belirtmelidir. Son analizde böyle yerinde incelemeleri destekleyen düzenlemelerdenetim otoritesine tatmin edici bir değerlendirme sunulmasını sağlayan bir mekanizmasağlamalıdır. Orijin ülke denetim otoritelerinin gerekli bilgilere ulaşmaları mümkünolduğunca kısıtlamalardan uzak olmalı ve asgaride bankaların müşteri incelemesi içinpolitika ve prosedürleri ile şüpheli işlemleri hakkındaki bilgilere ulaşmaları serbestolmalıdır.

Page 73: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

71

Ek 1

Temel Prensipler Metodolojisinden Alıntılar

Prensip 15: Banka denetim otoriteleri mali sektörde yüksek etik ve profesyonel standartlarıteşvik eden ve bankaların niyetli veya niyetsiz olarak suç olaylarında kullanılmalarınıönlemek üzere katı 'Müşterini tanı' kurallarını da içermek üzere bankaların yeterli politika,uygulama ve prosedürleri yerinde kullandıklarını tespit etmelidir.

Gerekli Kriter

1. Banka denetim otoriteleri mali sektörde yüksek etik ve profesyonel standartları teşvikeden ve bankaların niyetli veya niyetsiz olarak suç olaylarında kullanılmalarını önlemeküzere katı ‘Müşterini Tanı’ kurallarını da içermek üzere bankaların yeterli politika,uygulama ve prosedürleri yerinde kullandıklarını tespit etmelidir. Bu suç faaliyetininveya hilenin önlenmesi ve ortaya çıkarılması ile şüpheli faaliyetlerin uygun otoritelereraporlanmasını içermektedir.

2. Denetim otoritesi müşterilerin tanımlanması politikalarının belgelendiğinden veuygulanmasından emin olmalıdır ve anti karapara aklama programı lehine uğraşanların .Müşteri tanımlaması bireysel işlemler ve tutma dönemine ilişkin (retention period), açıkkurallar olmalıdır.

3. Denetim otoritesi potansiyel şüpheli işlemleri tanımak için resmi prosedürlerinin olduğunubelirlemelidir. Bunlar büyük nakit mevduat ve (veya benzeri) çekilişler ve olağandışıişlemler için özel prosedürler için ilave yetki alınmasını içerebilir.

4. Denetim otoritesi bankaların banka politika ve prosedürlerinin yerel kanuna uygun vedüzenleyici anti-karapara aklama gereksinimiyle uyumlu olduğunu belirlemelidir.

5. Denetim otoritesi bankaların açık prosedürler oluşturmalarını, bütün personelle iletişimkurmasını, anti-karapara aklamadan sorumlu üst düzey personele şüpheli işlemleri raporetmekle sorumlu personeli belirler.

6. Denetim otoritesi bankaların raporlama sorunları için hem yönetime hem de iç güvenlikfonksiyonlarına iletişim ağlarını kurmalarını belirlemelidir.

7. Suçla ilgili otoritelere raporlama dışında, bankalar şüpheli faaliyetleri ve hile olaylarıbankaların saygınlıklarını korumak, sağlamlığını ve güvenirliliğini sağlamak için denetimotoritesine raporlama yapmalıdır.

8. Kanunlar, düzenlemeler ve/veya bankaların politikaları üst düzey personele, iç güvenlikbirimine veya doğrudan ilgili otoritelere rapor eden personelin sorumlu tutulmayacağınıtemin etmelidir.

9. Denetim otoritesi bankaların karapara aklama kontrolleri ile hileli işlemleri önleme,tanımlama ve raporlama sistemlerinin yeterli olduğunu peryodik olarak denetler. Denetim

Page 74: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

72

otoritesi anti-karapara aklama yükümlülükleriyle uyumlu olmayan faaliyetlere(düzenleyici ve/veya ceza davası) karşı yeterli yaptırım gücüne sahiptir.

10. Denetim otoritesi ulusal ve yabancı mali sektör denetim otoriteleriyle doğrudan veyadolaylı olarak şüpheli veya gerçek suçla ilgili faaliyetleri doğrudan veya dolaylı olarakpaylaşabilir.

11. Denetim otoritesi bankaların bütün personelle açık bir şekilde iletişim kuracak şekilde etikve profesyonel davranışlar hakkında politika ve prosedürlerinin olduğunu belirlemelidir.

İlave Kriter

1. Kanunlar ve/veya düzenlemeler uluslararası sağlam uygulamaları somutlaştırmaktadır.1990'da çıkarılan (1996'da revize edilen) ilgili 40 Mali Eylem Görev Grubu Tavsiyeleri.

2. Denetim otoritesi banka personelinin karaparayı ortaya çıkarma ve önleme üzerine yeterlidüzeyde eğitim görmesini belirler.

3. Denetim otoritesinin herhangi şüpheli işlem için ilgili suç otoritelerini bilgilendirmek içinyasal yükümlülükleri vardır.

4. Denetim otoritesi şüpheli veya gerçek suç faaliyetleri ile ilgili bilgiyi yargı otoriteleri iledoğrudan veya dolaylı olarak paylaşabilmelidir.

5. Diğer bir kurum tarafından gerçekleştirilmediyse, denetim otoritesi anti karapara aklamayükümlülükleri ve mali hile hakkında uzman deneyime ile kendi kaynaklarına sahiptir.

Ek 2

FATF Tavsiyelerinden Alıntılar

C. Karapara Aklamayla Mücadelede Mali Sistemin Rolü

Müşteri Tanımlaması ve Kayıt Tutma Kuralları

10. Mali kurumlar anonim hesapları ve fiktif kişiler adına açılan hesapları tutmamalıdır. Malikurumlar yasal işletmeler açısından tanımlama gereksinimlerini yerine getirebilmek içingerektiğinde şu önlemleri almalıdır;

i. Müşterinin yasal mevcudiyetini ve yapısını ispatlamak için müşteri hakkında müşterininkendisinden doğrudan veya kamu kayıtlarından veya her ikisinden birden bilgiedinilmesi.

ii. Müşteri adına işlem görecek kişinin bu şekilde yetkilendirildiğinin ve o kişininkimliğinin ispat edilmesi.

Page 75: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

73

11. Mali kurumlar adına hesap açanlar hakkında doğru bilgileri almaları için gerekli önlemlerialmalıdır.

12. Mali kurumlar ulusal ve uluslararası bütün gerekli işlem kayıtlarını en az 5 yıl tutmalıdır.Bu kayıtlar suçlu davranışa delil oluşturacak şekilde bireysel işlemlerin yenidenoluşturulabilmesi için yeterli olmalıdır.

Mali kurumlar müşteri tanımlaması ile ilgili kayıtları, (örneğin, pasaport, kimlik, ehliyet,veya benzer belgelerin esaslarını veya kopyalarını) hesap dosyalarını hesap kapandıktansonra en az 5 yıl tutmalıdır.

Bu belgeler ilgili suç davaları ve araştırmalarında kullanılmaları için ulusal yetkinotoritelerin kullanımına uygun olmalıdır.

13. Ülkeler yeni ve gelişen teknolojiler çerçevesinde karapara aklama tehditlerine özel önemgöstermeli ve önlemler alarak karapara aklama modellerinde kullanılmalarının önünegeçilmelidir.

Mali Kurumların Artırılmış İncelemeleri

14. Mali kurumlar bütün karmaşık, büyük hacimli ve olağandışı işlemlerine özel önemgöstermelidir. Bu işlemlerin geçmişi ve amacı mümkün olduğunca izlenmeli ve bulgularıyazılı olarak derlenerek, denetim otoritesinin, bağımsız denetçinin ve yürütmekurumlarının kullanımına uygun olacak şekilde ayarlama yapılmalıdır.

15. Mali kurumlar fonların suçla ilgili bir faaliyetten geldiğinden şüphe duyuyorlarsa, buşüphelerini yetkin otoritelere rapor etmelidirler.

16. Mali kurumlar, bunların yöneticileri, yönetim kurulu ve personel, müşterileri ile ilgilibilgilerin ilgili otoritelere rapor edildiği konusunda müşterilerine herhangi bir uyarıdabulunmamalıdır.

17. Şüpheli işlemlerini raporlayan mali kurumlar yetkin otoritelerin talimatlarıyla uyumluolmalıdır.

18. Mali kurumlar karapara aklamaya karşı programlar geliştirmelidir. Bu programlar asgarişunları içermelidir.

(i) İç politika ve prosedürlerinin gelişmesi,(ii) Sürekli olarak çalışanların eğitilmesi,(iii) Sistemi test etmek için bir denetim fonksiyonu.

Page 76: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Basel Komite

74

Dipnotlar1 Bu grup Basel Komite ve Off-Shore Grup Banka Denetim Otoritelerinin üyelerinden oluşan bir gruptur.

2 Mali Eylem Görev Grubu karaparayla mücadelede hem ulusal hem de uluslararası mücadele eden, politikalarıgeliştiren ve teşvik eden inter-governmental bir organdır. 29 üye ülkesi ve iki bölgesel organizasyonu vardır.FATF bu alanda faaliyet gösteren, İlaç Kontrolü ve Suç Önlenmesi İçin Birleşmiş Milletler Ofisi, AvrupaKonseyi, Karapara Aklama Asya Pasifik Grubu ve Caribbean Mali Eylem Görev Grubu gibi uluslararasıorganlarla yakın ilişki içindedir. FAFT karapara aklama sürecini illegal temeli gizlemek için ceza takibatı süreciolarak tanımlamaktadır.

3 Endüstri kanunun bir örneği ‘Özel Bankacılık için küresel anti-karapara aklama rehberleri’dir (Aynı zamanda‘Wolsberg Prensipleri olarak da bilinmektedir). Bunlar Ekim 2000’de özel bankacılık alanında faaliyet gösteren12 büyük banka tarafından düzenlenmiştir.

4 Temel Prensipler Metodolojisi, Kriter 1.

5 Temel Prensipler Metodolojisi, Kriter 2.

6 Mevcut hesaplara yeni ‘Müşterini Tanı’ standartlarının uygulanması şu anda FATF’ın incelemelerine tabidir.

7 Temel Prensipler Metedolojisi Kriter 2.

8 Şüpheli işlemlerin ele alınmasını ilgilendiren herhangi bir ulusal kanuna tabidir.

9 Numaralandırılmış bir hesapta intifa hakkının sahibinin adı banka tarafından bilinir ancak bir hesap ismiyleveya müteakip belgedeki kural adıyla ikame edilir.

10 Lehdarlar mümkün olduğunca geniş bir biçimde tanımlanmalıdır. Başlangıçta tröstlerin lehdarlarınıtanımlamak mümkün olmayabilir. Örneğin bazı lehdarlar doğmamış çocuk olabilirler ve bazıları da özelolayların sonucunda koşullu ortaya çıkabilir.

11 FATF seçkin tanıtımcıların uygunluğunun incelemesini üzerine almıştır.

12 OECD ‘Yabancı Kamu Görevlilerinin Yolsuzluklarıyla Mücadele Edilmesi’ konulu 21 Kasım 2001 tarihlitoplantısına bakınız.

13 Basel Komite Elektronik Bankacılık Grubu Mayıs 2001’de elektronik bankacılık için risk yönetim prensipleriüzerine bir çalışma yayınlamıştır.

14 Bir bankanın yabancı bir müşterinin her aile ferdini, politik ve ticari bağlantılarını bilmesi veya araştırmasınıbeklemek gerçekçi değildir. Süpheli işlemleri takip etme ihtiyacı aktiflerin, cironun büyüklüğüne, işlemlerinbiçimine, ekonomik geçmişe, ülkenin saygınlığına, müşterilerin açıklamalarının makul olmasına bağlıdır.

15 Çoğu denetim otoritesinin yerinde incelemelerde ortaya çıkardıkları şüpheli, olağandışı veya yasal olmayanişlemleri raporlama görevleri vardır.

16 Basel Komite’nin banka denetim otoriteleri arasındaki işbirliğinin gerekli unsurlarını içeren çalışmasınabakınız (Mayıs 2001).

Page 77: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi, Sayı 39, 2003

75

Son Dönemde Bankacılık Alanında Gerçekleştirilen Yasal ve Düzenleyici Değişiklikler

“1999-2001”*

Giriş

1980’li yıllardan itibaren serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte Türk mali sistemiyeniden yapılanma sürecine girmiş ve gerek kurumsal gerekse yasal altyapı yönünden malipiyasalarda serbestiyi öngören önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Reform sürecindeki o-lumlu gelişmeler bankacılık sektörünü de olumlu yönde etkilemiş, bankaların daha rekabetçibir ortamda çalışmasına olanak sağlanmıştır. Reformlar, bankacılık ürün ve hizmetlerinin çe-şitlenmesine ve yenilenmesine, kurumsal altyapı gelişmelerinin hızlanmasına ve bankacılıksektörünün mali sistemdeki payının hızla artmasına yol açmıştır. Ne var ki bir yandan ekono-mik yapıda devam eden mevcut sorunların mali sektör üzerinde artan baskısı diğer yandanuygulanan makroekonomik politikaların bankaların risk algılama ve yönetim yapılarını olum-suz yönde etkilemesi ve mevduat sigorta sisteminin bankacılık sektöründe yaratığı ters yönlüteşvikler piyasa disiplinini zayıflatmış ve banka gözetim ve denetiminde uluslararası bankacı-lık standartlarının etkin olarak uygulanamaması sektörde önemli yapısal sorunların birikmesi-ne yol açmıştır.

2000 yılına girerken enflasyonun düşürülmesi ve ekonomik büyümeye geçilmesi yö-nünde bütçe disiplini ve yapısal reformlara dayalı bir ekonomik program uygulanmaya baş-lanmıştır. Bu kapsamda ekonomik performansı etkileyen kararlara ek olarak, mali sistemingüçlendirilmesini hedef alan ve bankacılık sektörünü doğrudan ilgilendiren çok önemli ka-rarlar alınmış ve düzenlemeler yapılmıştır.

Programa, mali sektör reformları çerçevesinde bankaların mali bünyelerinin ve banka-cılık gözetim ve denetim sisteminin güçlendirilmesi konusunda önemli adımlar atılarak baş-lanmıştır. 1999 Haziran ayında Bankalar Kanunu’nda yapılan değişikliklerin ardından, Ban-kalar Kanunu’nda Aralık ayında ikinci kez önemli değişiklikler yapılmıştır. Yeni Kanun veyapılan diğer düzenlemeler ile bankacılık mevzuatı uluslararası düzenlemelere, tavsiyelere veözellikle Avrupa Birliği direktiflerine önemli ölçüde yaklaştırılmıştır. Bankaların denetimindeve denetim sonuçlarının alınmasında etkinliğin arttırılmasına yönelik düzenlemeler yanında,risk yönetiminde uluslararası standartların yakalanması ve iç denetim sistemlerinin oluşturul-masına yönelik yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Ne var ki mevcut yapısal sorunların bankacılık sektöründe fonlamada volatiliteyi ar-tırması ve piyasa beklentilerine duyarlı hale getirmesi ile artan kırılganlık mali sistemde Ka-sım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde ciddi krizlerin yaşanmasına neden olmuştur. Her ikikrizden bankacılık sektörü önemli ölçüde etkilenmiş ve sistemin birikmiş mevcut sorunlarınaçözüm bulunmasına yönelik arayışlarla Mayıs 2001’de Kanun’da tekrar değişiklik yapılmıştır.Bankalar Kanunu’nun yanı sıra bankacılık faaliyetlerini düzenleyen bazı düzenlemeler de ye-niden şekillendirilmiştir. Bankaların ve iştiraklerinin birleştirilmesini kolaylaştırmak üzere

• TBB, Bankacılık ve Araştırma Grubu, Melike Alparslan tarafından hazırlanmıştır.

Page 78: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

76

gerekli yasal düzenleme yapılmış ve kurumsal birleşme ve devirler için önemli vergi teşvikle-ri getirilmiştir.

2000 Yılı Enflasyonu Düşürme Programı ve sonrasında uygulanmaya başlanan ve ha-lihazırdı devam eden 2001 Yılı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı çerçevesinde bankacılıksektörünün daha etkin ve rekabetçi bir yapıda faaliyet göstermesine olanak sağlamak üzereyapılan reformların önemli bir kısmı Bankalar Kanunu’nda ve bankacılık sektörünün yapısalsorunlarının çözümü ve yasal altyapısının uluslararası standartlara uyumunun sağlanmasınayönelik değişiklikler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada 1999-2001 döneminde ger-çekleştirilen söz konusu bu yasal ve düzenleyici değişiklikler başlıca dört başlık altında elealınmaktadır.

1. Bankacılıkta uluslararası standartlara uyumlu yasal altyapının oluşturulması,2. Mevduat Sigorta Fonu’ndaki bankalara ilişkin problemlerin çözümü,3. Kamu bankaları reformu,4. T.C. Merkez Bankası’nca yapılan düzenlemeler

Yasal Değişiklikler ve Düzenleyici Reformlar

1.1. Yeni Bankalar Kanunu

2000 yılı programının en önemli unsurlarından birisini oluşturan mali reformlar ara-sında en önemli değişiklik 4389 sayılı yeni Bankalar Kanunu’dur. 2000 yılı programı önce-sinde, 18 Haziran 1999’da kabul edilen Kanun 17 Aralık 1999 tarih ve 4491 sayılı Kanun ileson halini almıştır. Avrupa Birliği (AB) direktifleri ile diğer genel kabul görmüş uluslararasıuygulamalar dikkate alınarak hazırlanan yeni Kanun ile mali sistemin güven ve istikrarınınsağlanması amacına yönelik olarak önemli değişiklikler yapılmıştır. Ancak, Şubat 2001’depiyasalarda yaşanan gelişmeler sonrasında yeniden Kanun değişikliği gündeme gelmiştir. Krizsonrasında uygulanmaya başlanan yeni ekonomik programın da odak noktası haline gelenbankacılık sektörünün birikmiş yapısal sorunlarının giderilmesi yönündeki önlemler kapsa-mında Bankalar Kanunu’nda 12 Mayıs 2001 tarih ve 4672 sayılı Kanun ile tekrar önemli de-ğişiklikler yapılmıştır.

4389 sayılı yeni Bankalar Kanunu ile getirilen temel yenilikler idari ve mali açıdantamamen bağımsız bir denetim ve gözetim otoritesinin kurulması, risk izleme ve yönetim an-layışının değiştirilmesi, mali bünye sorunları olan bankaların sistemik bir risk doğurmasınıengelleyerek bankacılık sektörünün etkin olarak çalışmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasıve bunun için gerekli mekanizmanın oluşturulması olarak özetlenebilir.

3182 sayılı eski Kanun’un amacı tasarrufları korumak ve ekonomik kalkınmanın ge-reklerine uygun kılmak olarak açıklanmışken yeni Kanun’da amaç tasarruf sahiplerinin hak vemenfaatlerini korumak mali piyasalarda güven ve istikrarı ve ekonomik kalkınma gereklerinegöre kredi sisteminin etkin çalışmasını sağlamak olarak belirtilmiştir.

Banka Gözetim ve Denetim Yapısının Değiştirilmesi

4389 sayılı Bankalar Kanunu ile bankacılık sektöründe gözetim ve denetim çerçevesi-nin uluslararası standartlara ve AB normlarına uygumu konusunda önemli adımlar atılmıştır.Banka gözetim ve denetim işlevinin siyasi müdahaleye maruz kalınmaksızın bağımsız bir ku-

Page 79: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

77

rum tarafından etkin olarak yapılması amacıyla kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali ö-zerkliğe sahip Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) kurulmuştur. BDDK,Bankalar Kanunu ilgili mevzuatın ve Kanun’da gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemelerde yapmak suretiyle bunların uygulanmasını sağlamak, uygulamayı denetlemek ve sonuçlan-dırmak, tasarrufların güvence altına alınmasını temin etmek ve Kanunla verilen diğer görevle-ri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere görevlendirilmiştir. T.C. Merkez Bankası, HazineMüsteşarlığı ve Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fo-nu’nun (TMSF) yetkileri BDDK’na devredilmiştir.

Kurumun yedi üyeden oluşan karar organı olan Bankacılık Düzenleme ve DenetlemeKurulu’na (Kurul) düzenleyici olarak yönetmelik ve tebliğ çıkartma, Resmi Gazete’de ya-yımlayarak yürürlüğe koyma yetkisi verilmiştir. Kanun’da yer verilen koşullara göre belirle-nen ve Bakanlar Kurulu tarafından atanan Kurul üyelerinin görev süreleri 6 yıl olarak belir-lenmiştir.

Mali özerkliğe sahip olan BDDK’nun bütçesi bankaların bilanço büyüklüklerine göresağlayacakları katkı paylarından oluşmaktadır. Bankaları denetim yetkisi, atanma usul ve e-sasları Kurul kararıyla belirlenecek olan Yeminli Bankalar Murakıpları Kurulu tarafındansürdürülmektedir.

Uluslararası alanda da BDDK yabancı ülkelerin gözetim ve denetim otoriteleri ile kar-şılıklı bilgi paylaşımında bulunma ve işbirliği yapma yetkisine sahip kılınmıştır. Banka göze-tim ve denetiminin daha etkin bir temele dayandırılması amacıyla Aralık 1999’da kabul edilen4491 sayılı Kanun ile Bankalar Kanun’da, BDDK’nun faaliyetlerinde şeffaflığının ve bağım-sızlığının artırılmasını amaçlayan değişiklikler yapılmıştır. Buna göre Bakanlar Kurulu’nunKurul üyelerinin atanması dışında BDDK’nun operasyonel faaliyetlerine ilişkin kararları üze-rinde yetki sahibi olması engellenmiştir.

Ayrıca, Kurul üyelerinin görevlerinden ayrıldıktan itibaren 3 yıl süre ile bankacılıksektöründe üst düzey yönetici olarak çalışmalarını engelleyen madde kaldırılmıştır. BankalarKanunu’nda öngörülen Kurulun oluşum süresi ile göreve başlama süresi Aralık’ta yapılanKanun değişikliğiyle sırasıyla Mart 2000 ve Ağustos 2000 tarihlerine ertelenmiştir.

Yeni Kanun'la getirilen en önemli değişikliklerden birisi mali bünyenin güçlendirilme-sine ilişkin eski Kanun'un 64. maddesi kapsamında yer alan ve denetimler sonucu alınacaktedbirlere ilişkin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na tanınan yetkilerde olmuştur.Bankalar Kanunu’nda 4491 ve 4672 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrasında malibünyesi zayıflayan bankalara ilişkin olarak alınacak tedbirler konusunda Kurul’un veTMSF’nun yetkileri Kanun’un 14. maddesinde daha detaylı ve kapsamlı olarak belirlenmiştir.

Risk İzleme ve Yönetim Anlayışının Değişmesi

Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren serbestleşme ve globalleşme eğilimlerinin artmasıve uluslararası piyasalarda gelişmekte olan ülkelerin öneminin artmaya başlaması ile sermayehareketleri önemli ölçüde etkilenmiştir. Sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülkelere doğ-ru yönünü çevirmesi bir yandan bu piyasalardaki gelişimi hızlandırırken diğer yandan riskle-rin boyutunu ve önemini değiştirmiştir. Özellikle 1997 yılından itibaren Asya ülkeleri, Rusyave Latin Amerika ülkelerinde yaşanan tecrübeler ile birlikte mali piyasalarda risklerin azaltıl-ması ve kontrol edilmesi yönünde yeni düzenlemeler gündeme gelmiştir. Bu çerçevede en

Page 80: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

78

kapsamlı çalışma Uluslararası Düzenlemeler Bankası (BIS)’nın sermaye yeterlilik düzenle-mesini piyasa riskini de hesaplamalara alacak şekilde revize etmesidir. Birçok ülke tarafındanbu yeni yaklaşım benimsenmiş ve uygulanmaya başlanmıştır.

Uluslararası alandaki bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de risk yönetim yakla-şımının ve uygulamalarının değişmesi zorunlu hale gelmiştir. 1999 yılında başlatılan mali re-formlarda bağımsız banka gözetim ve denetim sisteminin oluşturulması, banka bilançolarındaşeffaflığın artırılması ve bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesinin yanı sıra risk tanımıve yönetim yapısında da uluslararası düzenlemeler dikkate alınarak düzenlemeler yapılmıştır.

* Öncelikle yeni Bankalar Kanunu’nda bankalara, işlemleri nedeniyle karşılaştıklarırisklerin izlenmesi ve kontrolünü sağlamak amacıyla faaliyetlerinin kapsamı ve yapısıyla u-yumlu iç denetim ile risk kontrol ve yönetim sistemlerine sahip olma zorunluluğu getirilmiş-tir. Söz konusu sistemlere ilişkin esas ve usullerin ise BDDK tarafından yönetmelikle belir-lenmesi ve sistemin 2002 yılından itibaren işlerlik kazanması öngörülmüştür. Bu kapsamdaBDDK 2001 yılı Şubat ayında “Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri HakkındaYönetmelik” çıkarmıştır.

* Diğer yandan, kredi sınırları ve standart oranların hesaplanmasında kullanılmak üze-re AB düzenlemelerindeki özkaynak tanımına paralel olarak konsolide özkaynak tanımı ya-pılmıştır. 4389 sayılı Bankalar Kanun’ndaki özkaynak tanımı 4672 sayılı Kanun ile değiştiri-lerek ana sermaye ve katkı sermaye ayrımı getirilmiştir. Buna göre özkaynaklar esas unsur veoranları uluslararası standartlar dikkate alınmak suretiyle Kurulca belirlenmek üzereanasermaye ve katkı sermaye toplamı ile bu toplamdan sermayeden indirilecek değerlerin dü-şürülmesi ile bulunacak tutar olarak tanımlanmıştır. Böylece ilk defa özkaynaklar tanımındaKurulca belirlenecek değerlerin indirilmesi kabul edilmiştir. Dolayısıyla, bugüne kadar ta-nımlarına Kanun’da yer verilen sermaye ve yedek akçelerden oluşan ve sermaye benzerleri-nin ilavesiyle artabilecek olan bir özkaynak tanımı yerine Kurulun değerlendirmesine tabi birözkaynak tanımı getirilmiştir.

Şubat 2001 tarihinde yayımlanan “Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesi ve Değerlendi-rilmesi Hakkında Yönetmelik”te; anasermaye ve katkı sermaye tanımları yapılmış, konsolideve konsolide olmayan sermaye yeterliliğinin hesaplanma ve uygulanma esaslarına yer veril-miştir. Ayrıca, piyasa riski ve diğer risk kategorilerinin unsurları tanımlanmıştır. Piyasa riski-ne maruz tutarın konsolide bazda 1 Ocak 2002, konsolide olmayan bazda ise 1 Temmuz 2002tarihinden itibaren hesaplanmasına başlanması öngörülmüştür.

* Bankaların kullandırdıkları kredilerde risk yoğunlaşmalarının önlenmesi için birgruba kullandırılacak kredilerin hesabında doğrudan ve dolaylı kredilerin birlikte dikkate a-lınması yönünde yapılan düzenlemelerle banka kaynaklarının belirli gruplar üzerinde yoğun-laşmasının engellenmesi amaçlanmıştır. 4672 sayılı Kanun ile değişik Bankalar Kanunu’nda;Kanun uygulamasında dolaylı pay sahipliği, dolaylı kredi ve dolaylı iştirak tanımları ile kredisınırlarının hesabında gayrinakdî kredilerin dikkate alınma oranları, ortaklık payları ile vadeliişlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmelerin kredi sınırlarının hesabında dik-kate alınma oran, esas ve usullerinin Kurulca belirlenmesi öngörülmüştür.

BDDK tarafından 27 Haziran 2001 tarihinde yayımlanan ve 14 Eylül 2001 tarihli Yö-netmelikle değişikliğe uğrayan “Bankaların Kuruluş ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik”tesöz konusu esas ve usullere yer verilmiştir.

Page 81: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

79

Yönetmelikte, bir gerçek ya da tüzel kişinin diğer bir tüzel kişinin sermayesini ya dayönetimini doğrudan ya da dolaylı olarak kontrolü; tüzel kişinin doğrudan veya dolaylı olaraksermayesinin çoğunluğuna sahip olunması veya bu çoğunluğa sahip olunmamakla birlikteimtiyazlı hisselerin elde bulundurulması veya diğer hissedarlarla yapılan anlaşmalara istina-den oy hakkının çoğunluğuna tasarruf edilmesi veya herhangi bir suretle yönetim kurulu üye-lerinin çoğunluğunu atayabilme ya da görevden alma gücünün elde bulundurulması olaraktanımlanmıştır.

* Bankalarda kredi kullandırma mekanizmasına etkinlik kazandırmak amacıyla yeniBankalar Kanunu’nda kredi açma yetkisinin yönetim kuruluna ait olduğu ancak yönetim ku-rulunun bu yetkisini Kurulca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kredi komitesine veyagenel müdürlüğe devredebileceği hükmüne yer verilmiştir.

* Bankaların yabancı para pozisyon risklerinin etkin olarak takibi için yabancı parapozisyonlarının da konsolide esasa göre hesaplanması yükümlülüğü getirilmiştir.

Bankalar Kanunu’ndaki Önemli Değişiklikler

* Banka kurulması için aranılan koşullar ağırlaştırılmıştır: Türkiye’de banka kurmakya da yabancı bir banka tarafından şube açmak için öngörülen asgari sermaye 20 trilyonTL’ye yükseltilmiştir. Ayrıca, banka kurulurken TMSF’na asgari sermayenin yüzde 10’unututarında sisteme giriş payı yatırılması koşulu getirilmiştir.

Kanun’un 7. maddesi gereğince; banka kurucularının, tasfiyeye tabi tutulan bankerler,bankalar, sigorta şirketleri ve para ve sermaye piyasalarında faaliyet gösteren kurumlarda veTMSF’na devredilen bankalarda doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazla bir o-randa pay sahibi olmaması, hakkında Bankalar Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca işlem ya-pılmakta olan bir bankada doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazla oranda veyabu oranın altında olsa dahi yönetim veya denetim kurullarına üye belirleme imtiyazı veren paysahibi olmaması gerekmektedir. Kurul’un 5 Kasım 2000 tarihli Kararı’nda banka kuruluşundaveya mevcut bankaların hisselerinin devralınmasında ya da TMSF bünyesinde bulunan ban-kaların hisselerini satın almak üzere başvuracaklarda aranacak koşullar detaylı olarak belir-lenmiştir.

Şube açma koşullarında da değişiklik yapılmıştır. Yeni Kanun ile on şube sınırlamasıkaldırılmış ve Kurul’a şube açma esaslarını belirleme yetkisi verilmiştir.

* Kredi ve iştirak sınırları değiştirilmiştir: Kredi tanımı ve sınırlarına ilişkin olarak4389 sayılı Kanunla önemli değişiklikler yapılmış ve eski Kanun’dan farklı olarak toplamkrediler ile özkaynak ilişkisi kaldırılmıştır. Yeni Kanun’da kredi tanımı genişletilmiş olmaklaberaber, gerek 4491 sayılı Kanun gerekse 4672 sayılı Kanunla tanımında tekrar değişikliğegidilmiştir.

4672 sayılı Kanunla değişik Bankalar Kanunu’nda bir bankanın gerçek ve tüzel kişile-re açacağı doğrudan ve dolaylı krediler toplamı özkaynakların yüzde yirmi beşi ile sınırlandı-rılmıştır. Kredi tanımının içine önemli olarak aktiflerin vadeli satışından doğan alacaklar,bankalararası tevdiat, ortaklık payları ile vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ilave edilmiştir.

Bir bankanın dolaylı kredi ilişkisinde bulunacağı gerçek ve tüzel kişilere açacağı kre-diler önce özkaynakların yüzde ellisi ile sınırlandırılmış, 4491 sayılı Kanun değişikliği ile

Page 82: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

80

dolaylı kredi ve dolaylı iştirak tanımları ile bunların kredi sınırları hesabında dikkate alınmaesaslarını belirleme yetkisi Kurul’a bırakılmıştır. Bankaların mali kurumlar dışındaki ortak-lıkları konusunda 4491 sayılı Kanunla kaldırılan iştirak sınırlamaları 4672 sayılı Kanun ileyeniden getirilmiş ve böylece banka iştirakleri bir yandan ortaklık payı olarak kredi sayılmışdiğer yandan sınırlama getirilmiştir. Buna göre bankaların mali kurumlar dışındaki bir ortak-lığa özkaynaklarının yüzde on beşi ile iştirak edebilmelerine izin verilmiş ve bu iştiraklerintoplam tutarı özkaynakların yüzde altmışı ile sınırlandırılmıştır. Bankalara, uyum için 2009yılına kadar bir geçiş süreci tanınmıştır.

AB standartlarına uygun olarak Kanun’la ilk kez büyük kredi tanımı getirilmiştir. Birbankanın gerçek veya tüzel bir kişiye doğrudan veya dolaylı olarak özkaynaklarının yüzdeonundan daha fazla bir oranda verilen krediler ile kabul edilen aval ve kefaletler büyük krediolarak kabul edilmiş ve özkaynakların 8 katı ile sınırlandırılmıştır.

* Pay sahipliği ve devir payları: Bir kişinin, doğrudan veya dolaylı olarak banka ser-mayesinin yüzde onunu ve daha fazlasını temsil eden payları edinmesi veya bir ortağa aitpayların banka sermayesinin yüzde on, yüzde yirmi, yüzde otuz üç veya yüzde ellisini aşmasısonucunu veren pay edinimleri ile bir ortağa ait payların yukarıdaki oranların altına düşmesisonucunu veren pay devirleri Kurulun iznine tabi bırakılmıştır.

* Banka ortakları ve yöneticilerinin şahsi sorumlulukları artırılmıştır. Banka kaynak-larını istismar eden banka sahiplerinin Kanun’a aykırı işlemlerde bulunan yöneticilerinin ce-zai ve şahsi sorumlulukları açıkça hüküm altına alınmış ve bunlara ilişkin cezalara caydırıcınitelik kazandırılmıştır.

* İdari ve adli suç ve cezalar yeniden düzenlenmiştir: Kanun ile yeni bir ceza sistemioluşturulmuştur. Kanun’da yer alan düzenlemelere uymayan bankalara BDDK kararı ile idaripara cezası uygulaması getirilmiştir. Aynı zamanda idari konularda para cezası uygulamasıöncesinde bankalara savunma hakkı verilerek idari olarak çözümlenebilecek konuların BDDKkararları ile çözülmesi imkanı da mümkün kılınmıştır.

* Özel Finans Kurumları: Özel finas kurumlarının faaliyetlerinin düzenlenmesine dairyetki daha önce Bakanlar Kurulun’da iken 4672 sayılı Kanun değişikliği ile Bankalar Kanunuhükümleri çerçevesinde her türlü düzenleme yapma yetkisi BDDK’na verilmiştir. Kanu-nu’nun 20 maddesi altıncı fıkrasında atfedilen istisnai maddeler ve fıkralar dışında özel finanskurumları da Bankalar Kanunu’na tabi tutulmuştur. BDDK’na özel finans kurumlarının Ka-nun’un 14. maddesi 3. ve 4. fıkralarındaki gibi mali sistemin istikrarını tehlikeye sokmak, yü-kümlülüklerini yerine getirememek, kurumu zarar sokmak şeklinde özetlenebilecek koşullarınolması durumunda Kurul’un en az beş üyesinin aynı yöndeki kararı ile faaliyet iznin kaldırıl-masına karar verme yetkisi verilmiştir. Faaliyet izni kaldırılan bir özel finans kurumunun yö-netim ve denetiminin yeni kurulacak olan Özel Finans Kurumları Birliği tarafından atanan vebeş kişiden oluşan Tasfiye Kurulu’na intikal edilmesi ve Tasfiye Kurulu’nun özel finans ku-rumunu genel hükümlere göre tasfiye etmesi hükümleri Kanun’da yer almıştır.

Ayrıca, Bankalar Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde özel finas kurumlarının faali-yetlerine uygun şekilde çalışmalarını ve mesleğin gelişmesini temin etmek ve özel finans ku-rumları arasındaki haksız rekabeti önlemek amacıyla gerekli tedbirleri almak ve uygulamaküzere Özel Finans Kurumları Birliği kurulması öngörülmüştür.

Page 83: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

81

1.2. Bankacılık Düzenlemeleri

* Karşılıklara ilişkin düzenleme: Aralık 1999’da yeni Karşılık Kararnamesi yayım-lanmıştır. Avrupa Birliği düzenlemesine paralel olarak hazırlanan yeni düzenleme Ocak2000 tarihinden itibaren kredi alacaklarının geri dönebilirlik ve teminat özelliklerine görebeş ayrı kategoride sınıflandırmasını getirmiştir.

4672 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle bankaların karşılık kararnamesine göre ayır-dıkları özel karşılıkların tümünün kurumlar vergisi açısından gider kabul edilmesi esası be-nimsenmiş, sadece teminatsız krediler için ayrılan karşılıkların gider yazılması görüşü terke-dilmiştir. Buna karşılık Kurul tarafından belirlenen genel karşılıklar ile bankaların karşılıkkararnamesine tabi olmayan mevduat kabul etmeyen bankaların ayırdıkları karşılıklar ku-rumlar vergisi açısından gider kabul edilmemiştir.

Karşılık Kararnamesi ve Kararnameye ilişkin Tebliğ iptal edilerek “Bankalarca Karşı-lık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak Karşı-lıklara İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik” 30 Haziran 2001 tarihli Resmi Gaze-te’de yayımlanmıştır.

* Yabancı para net genel pozisyonu: Bankaların yabancı para net genel pozisyonu o-ranı azami yüzde 20 olarak belirlenmiş ve Haziran 2000 tarihinden itibaren konsolide bazdahesaplanması yükümlülüğü getirilmiştir. "Yabancı Para Genel Konsolide Pozisyon / SermayeTabanı Standart Rasyosunun Bankalarca Konsolide Mali Tablolardaki Hesaplar Baz AlınarakHesaplanmasına ve Uygulanmasına İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" 21 Aralık 1999 TarihliResmi Gazete’de yayımlanmıştır.

* Sermaye yeterliliğinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi: Bankaların sermaye yeterlili-ği standart oranının konsolide ve konsolide olmayan bazda hesaplanmasına ilişkin esas ve u-sulleri belirlemek suretiyle mevcut ve potansiyel riskler nedeniyle oluşacak zararlara karşıyeterli sermaye bulundurmalarını sağlamak amacıyla hazırlanan “Sermaye Yeterliliğinin Öl-çülmesi ve Değerlendirilmesi Hakkında Yönetmelik” 10 Şubat 2001 tarihli Resmi Gazete’deyayımlanmıştır.

Sermaye yeterliliği hesabında 1 Ocak 2002’den itibaren konsolide olmayan bazda1 Temmuz 2002’den itibaren de konsolide bazda piyasa risklerinin uygulanması ile ilgili uy-gulama başlatılacaktır.

Bankaların konsolide bazda mali tablolar düzenlemesi: “Bankaların Konsolide BazdaMali Tablolar Düzenlemesine ve Konsolide Mali Tabloların İlanına İlişkin Usul ve EsaslarHakkında Tebliğ”de yapılan değişiklikle; Türkiye’de kurulup faaliyet izni alan bankalardanana ortaklık niteliğine sahip olanların içinde yer aldıkları finansal kurumlar topluluğunun bü-tününe ilişkin hazırlayacakları konsolide mali tablolarını yılda dört defa olmak üzere ( Mart,Haziran, Eylül ve Aralık ayları sonları itibariyle) düzenlemeleri, yetkili mercie iletmeleri vekamuya açıklayacakları bilanço ve kâr ve zarar cetvelleri ile beraber yayımlama yükümlülüğügetirilmiştir.

* Risk yönetim ve iç denetim sistemlerinin oluşturulmasına ilişkin düzenleme: “Ban-kaların İç Kontrol ve Risk Yönetim Sistemleri Hakkında Yönetmelik” ile Basel Komite’ninsermaye yeterlilik düzenlemesine paralel olarak uygulanan sermaye yeterliliğinin bankalarca

Page 84: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

82

konsolide bazda hesaplanması koşulu getirilmiştir. Yönetmelikte kredi riski yanında piyasariski ve operasyonel risk de dahil edilmek üzere uluslararası düzenlemelerdeki risk gruplarınıntanımları verilmiştir.

* Bankaların kuruluş ve faaliyete geçme esasları: 27 Haziran 2001 tarihli Resmi Ga-zete’de yayımlanan “Bankaların Kuruluş ve Faaliyete Geçme Esasları Hakkında Yönetmelik”ile temel olarak bankaların organizasyon yapıları, kredi açma esas ve usulleri, kredi sınırlama-sında dikkate alınacak dolaylı pay sahipliği, dolaylı kredi ve dolaylı iştirak tanımları ve bankafaaliyetlerine ilişkin esas ve usuller belirlenmiştir.

Yönetmelikte ana sermaye yanında özkaynak tanımı içine alınan katkı sermaye ta-nımları yapılmıştır. Katkı sermaye tanımına; genel kredi karşılığı, banka sabit kıymet yenidendeğerleme fonu, iştirakler ve bağlı ortaklıklar ile sermayelerine katılınan diğer ortaklıklar sa-bit kıymet yeniden değerleme karşılığı, alınan sermaye benzeri krediler, muhtemel riskler içinayrılan serbest karşılıklar ve menkul değerler değer artış fonu toplamından oluşan değerleralınmıştır.

* Bankaların birleşme ve devirlerine ilişkin düzenleme: Bankaların Birleşme ve de-virlerinin önündeki engellerin kaldırılması amacına yönelik olarak yapılan düzenlemeler kap-samında birleşme ve devirlere ilişkin esas ve usullerin belirlendiği “Bankaların Birleşme veDevirleri Hakkında Yönetmelik” 27 Haziran 2001 tarih ve 24445 sayılı Resmi Gazete’de ya-yımlanmıştır.

4672 sayılı Kanun değişikliği ile Bankalar Kanunu’nda bankaların devir ve birleşmeişlemlerindeki sürecin hızlandırılmasını teminen, birleşme ve devirlerde 6762 sayılı Türk Ti-caret Kanunu ile birlikte, devir veya birleşmeye konu bankaların toplam aktiflerinin sektöriçindeki paylarının yüzde 20’yi geçmemesi kaydıyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hak-kında Kanunun bazı maddelerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmaktadır.

Ayrıca, vergi avantajlarının banka iştiraklerinin birleşmelerinde uygulanmasına imkanveren yasal düzenleme 3 Temmuz 2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

* Uluslararası muhasebe standartlarının uygulanması: Bankacılık sektörü bilançola-rında şeffaflığın artırılması ve uluslararası muhasebe standartlarına göre muhasebeleştirmeninyapılması yönünde 2002’de uygulanmasına başlamak üzere Muhasebe Standartları Yönetme-liği yayımlanması çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kapsamda bankaların bilanço dışında repogösterdikleri işlemlerinin bilanço içine alınması, finansal araçların değerlemesine, sınıflan-dırmasına ve riske karşı korunması için yapılan finansal işlemlere ilişkin uluslararası muhase-be standartlarının benimsenmesi amaçlanmaktadır.

1.3. Mevduat Güvencesi ve TMSF’nun Yetkilerinin Yeniden Düzenlenmesi

Bilindiği gibi ülkemizde 1994 yılının ilk üç ayında yaşanan ve ekonominin tüm sek-törlerini kapsayan ciddi bir kriz yaşanmış ve mali yapıları hızla bozulan üç banka sistem dışı-na çıkarılmıştır. Ekonomide giderek artan belirsizliğin de etkisiyle sektöre duyulan güven bü-yük ölçüde yitirildiğinden yaşanan panik ile sistemden büyük mevduat çıkışlarının önlenmesiamacıyla 5 Mayıs 1994 tarihinde Bakanlar Kurulu’nun aldığı bir Karar ile Türk lirası tasarrufmevduatı ile tasarruf mevduatı niteliğindeki döviz tevdiat hesaplarının tamamı devlet güven-cesine alınmıştır. Ancak TMSF’nun yetkilerinde yapısal bir değişikliğe gidilmemiştir.

Page 85: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

83

1994 yılında yaşanan kriz sonrasında bankalardaki tasarruf mevduatına getirilen tamgüvence sektördeki rekabeti bozucu önemli bir unsur oluşturmuştur. Haziran 2000’de yapılandeğişiklikle bu tarihten itibaren açılan yeni tasarruf hesapları için mevduat sigortası kapsamısınırlandırılmıştır.

Mevduata tam güvence uygulamasına son verilmek üzere “Sigortaya Tabi TasarrufMevduatı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nca Tahsil Olunacak Primler Hakkında Karar”ınyürürlüğe konulması; 4389 sayılı Bankalar Kanunu çerçevesinde kararlaştırılmıştır. 1 Haziran2000 tarihli Karar’a göre;

“Türkiye'de faaliyet gösteren ve mevduat kabulüne yetkili bulunan bankaların, yurt içişubelerinde gerçek kişiler tarafından açılmış olan Türk Lirası cinsinden tasarruf mevduatı iletasarruf mevduatı niteliğini haiz altın depo ve döviz tevdiat hesapları mevduat sigortasınatabidir. Türkiye'de münhasıran kıyı bankacılığı faaliyeti göstermek üzere kurulan bankalardabulunan mevduat, mevduat sigortasına tabi değildir.

Kararın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak açılan ya da yenilenen hesaplara uy-gulanmak üzere yukarıda tanımlanan hesapların anapara ve faiz tutarları toplamının,31/12/2000 tarihine kadar uygulanmak üzere 100 milyar Türk Lirasına, 1/1/2001 tarihindenitibaren uygulanmak üzere 50 milyar Türk Lirasına kadar olan kısmı sigorta kapsamındadır.”

Kasım 2000’de piyasalarda yaşanan ciddi likidite problemi ve sonrasında mali sistem-de yaşanan dalgalanmalar nedeniyle, Hükümet 6 Aralık 2000 tarihinde tasarruf sahiplerinin vediğer kreditörlerin Türkiye'deki mevduat bankalarından olan alacaklarına ilişkin geçici tam birgaranti duyurusunda bulunmuştur. TMSF, Bankalar Kanunu'ndaki yetkileri çerçevesinde şim-diye kadar olduğu gibi Bankalar Kanunu'nda yer alan hükümler gereği hisseleri kendisinedevrolunan bankalardaki bütün tasarruf sahipleri ve kreditörlerin fonlarını herhangi bir engelolmadan tam olarak kullanmasını sağlayacağı belirtilmiştir.

Yeni Kanun’da TMSF’nun idare ve temsili BDDK’na verilmiştir. Haziran 1999’dakabul edilen 4389 sayılı Bankalar Kanun’nda sigortaya tabi olacak tasarruf mevduatının kap-samı, tutarı, sigorta priminin tarifesi ile tahsil zamanı, şekli ve diğer hususlar Kurulun önerisiüzerine Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek iken 4491 sayılı Kanun değişikliğiyle bu yetkiKurula verilmiştir. Kanuna göre mevduat kabul eden bütün bankalar, kabul ettikleri tasarrufmevduatını bu kapsam ve şartlar dahilinde sigorta ettirmek zorundadır.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun kaynağını oluşturan mali bünyeye ilişkin yeni birhüküm getirilmiştir. Önceden Fon mevcudunun ihtiyacı karşılamadığı hallerde Bakanlığıntalebi üzerine T.C. Merkez Bankası Fon'a avans verirken yeni Kanun'da ihtiyaç halinde ban-kaların ileride doğabilecek prim yükümlülüklerine mahsuben bir önceki yılda ödedikleri primtoplamı kadar bankalardan avans alınabilmesi hükme bağlanmıştır. Ancak olağanüstü hallerdebankalardan alınan avansın da yeterli olmaması durumunda Bankacılık Düzenleme ve Denet-leme Kurulu'nun talebi üzerine Merkez Bankası'nca Fon'a avans verilmesi öngörülmüştür.

Kanun’da TMDF, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldı-rılması sonucu yönetim ve denetimi kendisine intikal eden bankada mevduat sahipleri ile di-ğer alacaklıların haklarını korumaya yönelik tedbirleri almaya yetkili kılınmıştır. Yönetim vedenetimi kendisine intikal eden bankadaki sigortalı mevduatı doğrudan veya ilan edeceği baş-ka bir banka aracılığı ile ödeyerek, mevduat sahipleri yerine bankanın doğrudan doğruya ifla-

Page 86: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

84

sını isteme görev ve yetkisi münhasıran Fona aittir. İflas Kararı alınması halinde TMSF iflasmasasına alacaklı sıfatıyla iştirak edecektir. Bir bankanın iflası halinde tasarruf mevduatı sa-hipleri, Fon'un alacaklarından sonra gelmek üzere tasarruf mevduatlarının sigortaya tabi ol-mayan kısmı için de birinci sırada imtiyazlı sayılmaktadırlar.

Likiditenin güçlendirilmesi amacıyla iştirak veya gayrimenkullerin satın alınması veyakarşılığında avans verilmesi ya da mevduat yapılması veya alacakların devralınması suretiyleKurul, TMSF'ndan bankaya likidite sağlanmasını istemeye ve likidite dengesinin tesisi içinvadeleri uzatılmak kaydıyla bankanın borçlarının TMSF tarafından garanti edilmesini temineyetkili kılınmıştır. Ayrıca banka denetlemeleri sonrasında alınacak tedbirler arasında Kurul’abankanın mevduat sigortası primlerini yükseltme yetkisi de verilmiştir.

Yeni Kanun’da Kurulca hazırlanacak yönetmelik dahilinde Fon mevcudunun kullanımşekli ve esaslarının belirlenmesi öngörülmüştür. BDDK tarafından hazırlanan Yönetmelik 3Ağustos 2001 ve 24482 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Yönetmelikte özellikleTSMF’nun yetkileri genişletilmiş ve organizasyon yapısında değişiklik yapılmıştır.

2. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndaki Bankalara Yönelik Tedbirler ve Düzenlemeler

TMSF kapsamındaki bankaların satış veya tasfiye yolu ile en kısa sürede çözümlen-mesi, bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma çabalarının önemli bir bölümünü oluştur-maktadır. Şubat Krizi ardından uygulanmaya başlanılan yeni programda TMSF’ndaki banka-larının çözüm stratejileri için öngörülen süre 2001 yılı sonu olarak belirlenmiştir. Mevduatınve uygun aktiflerin başka bir bankaya devredilmesi ve gönüllü tasfiye uygulaması da dahilolmak üzere tasfiye prosedürleri ile ilgili değişik yöntemler benimsenmiştir.

Aralık 1999’da Bankalar Kanunu’nda yapılan değişikliklerden çok kısa bir süre sonrabeş özel ticaret bankasının yönetiminin TMSF’na devredilmesiyle Fon’daki banka sayısı3’den 8’e yükselmiştir. 1997-2001 döneminde TMSF’na toplam 19 banka alınmıştır. 19 ban-kadan birinin lisansı iptal edilmiş, beş banka Sümerbank, iki banka ise Etibank çatısı altındabirleştirilmiş, Bank Ekspres, Sümerbank, ve Demirbank’ın satış işlemleri gerçekleştirilmiş,fiili olarak 2002 Ocak ayında tamamlanmak üzere EGS Bank A.Ş.’nin Bayındırbank A.Ş. ilebirleştirilmesi kararı alınmış ve Sitebank’ın Novabank’a hisse devir işlemleri başlatılmıştır.Söz konusu dönemde bankaların TMSF’na alınması, kapatılması, birleştirilmesi ya da özelgruplara yapılan satışlar ile ilgili gelişmeler özet olarak ekteki Tablo’da gösterilmiştir.

Hükümet programında TMSF denetiminde bulunan bankaların yeniden yapılandırıl-ması ve özelleştirilmelerinin gerçekleştirilmesi, bankacılık sektöründe uzun süredir devameden makro istikrarsızlıkların sonucu biriken yapısal sorunların çözümlenmesinde önceliğesahip konuların başında gelmiştir.

Kasım 2000’de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu söz konusu bankalarınsatışına ilişkin eylem planını açıklamıştır. Eylem planında nisan 2001 sonuna kadar TMSFyönetimindeki bulunan bankaların satışının tamamlanması yönünde halihazırda tamamlanmışolan çalışmalar ile yapılması planlanan çalışmalara ilişkin bir takvim açıklanmıştır.

Eylem planında bankaların aktiflerinin kalitesinin belirlenmesi, ve TMSF bünyesindekurulan Aktif Yönetim Birimince devralınacak aktiflerin niteliklerinin ve devir koşullarının

Page 87: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

85

BDDK tarafından belirlenmesi esası açıklanmıştır. TMSF’ndaki bankalarının hisselerinin sa-tışından önce mali bünyelerinin güçlendirilmesi ve sermaye yeterliliği rasyosunun tutturulma-sı için gerekli olan kaynağın Hazine Müsteşarlığı tarafından borç olarak TMSF’na verilmesiöngörülmüştür.

TMSF’ndaki bankaların yönetim ve alacaklarının tahsilinin hızlandırılması yönündeMayıs 20001’de 4672 sayılı Kanun ile Bankalar Kanun’da yapılan değişiklikle TMSF’na yet-kiler verilmiştir. Böylece alınan önlemlere karşın mali bünyeleri iyileştirilemeyen bankalarıngerektiğinde TMSF’na devredilerek rehabilitasyona tabi tutulmalarına ve yeniden yapılandı-rılmalarına olanak sağlanılması amaçlanmıştır.

Bankalar Kanun’un 15. maddesi 3. fıkrasında yapılan değişiklikle TMSF tarafındandevralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili UsulüHakkındaki Kanun’a göre takibine olanak verilmiştir. TMSF ve Fon bankalarının taraf olduğuhukuki uyuşmazlıkların ivedilikle sonuçlandırılması ve kamu zararının asgariye indirilmesiniteminen ihtisas mahkemeleri kurulması öngörülmektedir. Böylece TMSF banka yönetimi ye-rine kamu alacaklısına dönüşerek bankanın kötü yönetiminden sorumluların da malvarlıkları-na kadar takip ve tahsilat yapma imkanı bulmaktadır. Bu çerçevede;

- TMSF’na hisseleri intikal eden bankaların hakim ortaklarından olan alacaklar,- bu ortakların sahip olduğu şirketler ve iştiraklerden olan alacaklar,- bankanın üst düzey yöneticileri ile imzalarıyla bankayı ilzam eden memurlar ve

bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar,- hisseleri TMSF’na intikal eden diğer bankaların yukarıda sayılan kişilerden olan

alacakları ile- banka kaynaklarını kötüye kullanarak varlık edinen kişilerden olan alacakların ta-

kip ve tahsilinde söz konusu Kanun hükümleri uygulanacaktır.

* TMSF, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alaca-ğın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, 6183 sayılı Kanun hü-kümlerinin uygulanmasına da karar verebilecektir.

* TMSF, 6183 sayılı Kanunun Maliye Bakanlığı, Tahsil Dairesi ve diğer makam vemercilere verdiği yetkilerle donatılmıştır.

* TMSF’na, alacağın tahsili bakımından yarar görmesi halinde, kendisine devrolunanbankayla ilgili şirketlerin, temettü hariç, ortaklık hakları ile yönetim ve denetimlerini devral-ma yetkisi verilmiştir.

* Hisseleri TMSF’na intikal eden bankanın ortakları ve diğer görevlilerinin bankakaynaklarını ve varlıklarını kötüye kullanarak edindikleri veya üçüncü kişilere edindirdikleripara, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullandıkları banka kaynakları nedeniyle do-ğan alacaklar, Fon alacağı sayılmaktadır.

* Banka kaynaklarının çeşitli şekillerde kullanılması suretiyle edinilmiş varlıklara, ü-çüncü kişilere ait olsa dahi, TMSF el koyabilecektir.

* TMSF’nun talebi üzerine, Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni tem-silcileri hakkında yurtdışına çıkış yasağı konulması ile ilgili yasal dayanak güçlendirilmiştir.

Page 88: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

86

2000-2001 yılı içinde TMSF’ndaki bankaların mali yönden güçlendirilmesi için Hazi-ne’den kamu kağıtları olarak aktarılan net toplam kaynak 16,6 katrilyon lira olmuştur.Fon’dan mevduat olarak aktarılan 2 katrilyon lira ile birlikte söz konusu bankalara aktarılantoplam kaynak 18,5 katrilyon olmuştur.

2001 yılında Fondaki bankalara ilişkin alınan diğer önemli tedbirler ise;

* TSMF bankalarının Merkez Bankası dışında gecelik yükümlülükleri 2001 Mayıs ayısonunda sıfırlanmıştır.

* Piyasada rekabeti engelleyici bir durum yaratmamak amacıyla TSMF bankalarınınMart 2001 den itibaren mevduat faiz oranlarını ortak olarak DİBS piyasa faiz oranının altındabelirlenerek piyasa ortalamalarına yaklaştırmaları sağlanmıştır.

* Fondaki bankaların (kamu bankaları da dahil olmak üzere) TC Merkez Banka-sı’ndaki repo stokları sınırlandırılmıştır.

* Şube ve personel sayılarında yeniden ayarlamaya gidilmiş, işletme ve personel gi-derlerinde indirim sağlanması için gerekli önlemler alınmıştır.

* TMSF’ndaki bankaların iştirakleri satışa çıkarılmıştır.

Ayrıca, TMSF bünyesine alınan 19 bankanın devir, birleşme, satış veya tasfiye yo-luyla çözümlenmesi kapsamındaki çalışmalar kapsamında, TMSF bankaları mevduatının, kar-şılığında Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) verilmek üzere teklif alma yoluyla ticari ban-kalara devredilmesi gerçekleştirilmiştir.

İlk olarak mevduat devirleri ile ilgili genel esaslar belirlenmiş ve “Tasarruf MevduatıSigorta Fonu Bankalarındaki Mevduatın Diğer Ticari Bankalara İhale Yoluyla Devrine İlişkinOlarak İzlenecek Yöntemin Temel Unsurları” hakkında genel duyuru tüm ticari bankalara ile-tilmiştir. “Genel Duyuru” ile, devredilecek mevduat karşılığında verilecek Devlet İç Borç-lanma Senetlerinin (DİBS) özellikleri, ihale yöntemi, kağıtların değerleme esasları, uygunteklif alınamaması durumunda izlenecek yöntemler, mevduat havuzuna ilişkin bilgiye erişimusulleri vb. konularda bir bilgilendirme yapılmıştır. Kasım ayı içinde de genel esaslar dahilin-de hazırlanan mevduat havuzu ya da havuz paketleri için ihale yoluyla teklifler alınmıştır.Mevduat devirlerine ilişkin işlemler Aralık ayında tamamlanmıştır.

3. Kamu Bankaları Reformu

Son yıllarda gerçekleştirilen özelleştirmelere rağmen kamu bankalarının mali sistem-deki ağırlıkları devam etmiştir. Kamu bankalarının bankacılık sektörü bilanço büyüklüğü i-çindeki önemli payları ve mevcut yapıları ile sektörde faaliyet göstermelerinin, bankacılıksektöründe kaynak maliyetlerini ve rekabet koşullarını olumsuz yönde etkilediği bir gerçektir.

Görev zararlarının zamanında ödenememesi, etkin olmayan müdahalelerin bulunması,asli görevleri dışında yükümlülükler getirilmesi ve yönetimlerindeki zafiyet dolayısıyla maliyapıları oldukça zayıflayan kamu bankalarının reformu ekonomik programda yer alan önce-likli konuların başında gelmektedir.

Page 89: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

87

Hükümetin bu konuda önemli bir adım atarak kamu bankalarının yeniden yapılandı-rılması ve özelleştirilmesine ilişkin olarak çalışmaları neticesinde çıkarılan “T.C. Ziraat Ban-kası, T. Halk Bankası A.Ş. ve T. Emlak Bankası A.Ş Hakkında 4603 Sayılı Kanun” ile “Türki-ye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 4604Sayılı Kanun” 22 Kasım 2000 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun’da öngörü-len üç yıllık süre içinde kamu bankalarının çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin ge-reklerine göre çalışmalarını ve özelleştirmeye hazırlanmalarını sağlayacak şekilde yenidenyapılandırılmaları ile hisse satışlarına ilişkin düzenlemelerin ve hisselerin tamamına kadarınınözel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilere satışının gerçekleştirilmesi için gereklidüzenleme yapılmıştır. Önemli büyüklüklere ulaşan kamu bankaları görev zararlarının bütçe-de yarattığı olumsuzluğa yönelik alınan tedbirle hükümet tarafından gerekli fon temin edilme-dikçe söz konusu bankalarına yeni görevler verilemeyeceği ve çeşitli kanun ve kararnamelerlebankalara verilmiş olan görevlerin program dönemi sonunda yürürlükten kalkacağı açık ola-rak ifade edilmiştir.

Mevcut görev zararlarının tasfiyesinin yanısıra, yeni görev zararı oluşumu-nun engellenmesine yönelik yeni düzenlemeler de yapılmıştır. Bu çerçevede, görev zararları-na ilişkin 30 Nisan 2001 tarih ve 24388 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “T.C.Ziraat Bankası A.Ş., Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası A.Ş.Görev Zararı Alacaklarının Tasfiye Edilmesi Hakkında Karar” ile görev zararlarına ilişkin100’e yakın Bakanlar Kurulu Kararı yürürlükten kaldırılmıştır;.

Hazine tarafından kamu bankaları görev zararlarına karşılık menkul kıymet verilmesive böylece tüm görev zararlarının ve bu zararlara tahakkuk etmiş faiz tutarlarının tamamınıntasfiye edilerek kamu bankalarının bilançolarının küçültülmesi ve etkin bir biçimde çalışmala-rı için önemli bir adım atılmıştır. 2 Mayıs 2001 tarihi itibariyle kamu bankaları görev zararlarıtamamen sıfırlanmıştır. Kamu bankalarının gecelik yükümlülüklerinin azaltılması ve nakitakışının düzenli kılınması hedefi ile uyumlu bir biçimde yürütülmesi amacıyla görev zararlarıkarşılığında ağırlıklı olarak TCMB repo faizlerine endeksli özel tertip tahvil verilmiştir. Buçerçevede, 2001 yılı içinde 23 katrilyon lira tutarında özel tertip tahvil verilmek suretiyle bubankaların görev zararları alacakları ve bu zararlara tahakkuk etmiş faiz tutarının tamamı tas-fiye edilmiştir.

Kamu bankaları bu kağıtlar karşılığında Merkez Bankası’ndan repo veya doğrudansatış yoluyla likidite temin etmiş ve diğer bankalar ile banka dışı kesime olan kısa vadeli yü-kümlülüklerini azaltmışlardır. Kamu bankalarının Merkez Bankası dışındaki kaynaklardankısa vadeli borçlanması Mayıs ayından itibaren sıfırlanmış bulunmaktadır. Ayrıca, yenidenyapılandırma kapsamında kamu bankalarının bireysel repo işlemleri yapmalarına son verildi-ği gibi, Merkez Bankası ile yapmış oldukları repo işlemlerini de 2001 yılı sonuna kadar sıfır-lamaları hedeflenmektedir.

Kamu bankalarının yeniden yapılandırılmaları çalışmaları çerçevesinde Nisan 2001’dekamu bankaları yönetimi Ortak Yönetim Kurulu’na devredilmiş ve bu bankaları yeniden ya-pılandırma ve özelleştirmeye hazırlama yetkisi verilmiştir.

3 Temmuz 2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve “Bazı Kanun ve Kanun Hük-münde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile T.C. Ziraat Bankası A.Ş.,Türkiye Halk Bankası A.Ş. ve Türkiye Emlak Bankası A.Ş. Hakkında 4684 Sayılı Kanun” dayapılan değişiklikle söz konusu bankaların küçük bir tutarı oluşturan ve kanunlardan kaynak-

Page 90: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

88

lanan görev zararlarının kaldırılmasına yönelik kanuni düzenleme yapılmış, yıllık faaliyetleriile ilgili olarak genel kurullarına sunacakları yıllık hesapların Bankalar Kanun’nda tanımlananbağımsız denetim kuruluşlarınca onaylanması esası getirilmiştir. Ayrıca, bu bankaların sözkonusu bu Kanun değişikliği yürürlüğe girmeden önceki doğan görev zararları alacaklarınınyeniden yapılandırılmaları kapsamında belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tasfiyesi öngö-rülmüştür. Ayrıca, kamu bankalarının verimsiz şubelerinin kapatılması ve personelin azaltıl-ması yönünde gerekli tedbirlerin alınmasına imkan veren değişiklikler de söz konusu Kanundeğişiklikleri ile gerçekleştirilmiştir.

T. Emlak Bankası A.Ş.’nin bankacılık yapma lisansı 6 Temmuz 2001 tarihinde kaldı-rılarak Banka’nın T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’ye devrine karar verilmiş ve devredilen Banka’nınsermayesi transfer edilen kaynakları karşılamak üzere yeterli düzeyde artırılmıştır.

Kamu bankalarının operasyonel olarak da yeniden yapılandırılmaları için teşvik me-kanizmaları geliştirilmiş ve Kasım 2000-Haziran 2001 döneminde Ziraat Bankası ve HalkBankası personellerinin sırasıyla yüzde 18 ve yüzde 12’si emekliye ayrılmıştır. Bankalarınverimli çalışmalarına yönelik stratejik plan ve kurumsal uygulama planları da hazırlanmakta-dır. Önümüzdeki dönemde tamamlanacak yeniden yapılandırma sürecinin ardından bu ban-kaların 4603 sayılı Kanun gereğince özelleştirilmesi süreci başlatılacaktır.

4. T.C. Merkez Bankasınca Yapılan Önemli Düzenlemeler

1211 Sayılı T.C. Merkez Bankası Kanunu’nda Değişiklik

Kamu kurum ve kuruluşlarına merkez bankasınca avans ve kredi açılması kapsamındaimtiyazlı konumlarının korunmasına son verilmesi açısından T.C. Merkez Bankası Kanun’daönemli değişiklikler yapılmıştır. Mayıs 2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4651 sayılıKanun ile 1211 tarihli T.C. Merkez Bankası Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır.Merkez Bankası’nın bağımsızlığını artırmayı ve siyasi müdahalelerden korumayı amaçlayarakyapılan değişiklikler arasında en önemlisi Avrupa Merkez Bankası (AMB) Kanunu’nun işlev-sel bağımsızlık koşulu esas alınarak yapılan değişiklikle Bankanın temel amacının fiyat istik-rarını sağlamak olduğu Kanun’un 4. Maddesinde açıkça ifade edilmiştir.

Para politikasının bağımsız olarak uygulanması yönünde yapılan önemli bir değişiklikise Banka’nın Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremeyeceği, kredi açamaya-cağı ve söz konusu kurum ve kuruluşların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasalar-dan alamayacağı hükmünün getirilmiş olmasıdır. Banka’nın Kanun ile kendisine verilen iş-lemler dışında avans vermesi, kredi açması, vereceği avans ve kredilerin karşılıksız olması veher ne şekilde olursa olsun kefil olması ve doğrudan kendisi ile ilgili işlemler <dışında temi-nat vermesi yasaklanmıştır.

Ne var ki, Kanun’un Geçici maddesinde Hazine’nin ihraç ettiği borçlanma araçlarınınbirincil piyasalardan alınmasını yasaklayan hükmün Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itiba-ren altı ay sonrasında uygulanması esası getirilmiştir.

T.C. Merkez Bankası Kanun’da yapılan diğer önemli değişiklikler ise yine AMB Ka-nunu’na paralel olarak Başkan yardımcılarının görev süresinin Başkanın görev süresi ile aynıdüzeye getirilmek üzere 3 yıldan 5 yıla çıkarılmış olmasıdır. Ayrıca, para politikası stratejile-

Page 91: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

89

rinin belirlenmesinde yetkili olacak bir Para Kurulu oluşturulması ve hükümetle birlikte enf-lasyon hedefinin belirlenmesi esaslarına Kanun’da yer verilmiştir.

Zorunlu Karşılık ve Disponibilite Uygulamalarındaki Önemli Değişiklikler

T.C. Merkez Bankası ayrıca bankacılık sektöründe likiditenin artırılmasına yönelik a-lınan tedbirler çerçevesinde zorunlu karşılık ve disponibilite uygulamalarında da değişiklikyapmıştır;

* 25 Kasım 2000 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Tebliği ile TL mevduat içinayrılan zorunlu karşılıkların oranı Aralık 1999 da düşürülmüş olan yüzde 6 oranından yüzde4’e çekilmiştir. Bankaların mevduat dışı Türk lirası hesapları için söz konusu oran ise yüzde8’den yüzde 6’ya indirilmiştir.

* 5 Mayıs 2000 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bir düzenleme ile bankalarınyabancı para pozisyon fazlalarının T.C. Merkez Bankası’nda serbest mevduat tutulmasına i-lişkin uygulanan disponibilite oranı yüzde 8’den yüzde 100’e çıkarılmıştır.

* 8 Ağustos 2001 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2001/2 sayılı tebliğ ile Türk li-rası mevduat için T.C. Merkez Bankası’nda tutulan zorunlu karşılıklara Banka’ca Mart, Hazi-ran, Eylül ve Aralık olmak üzere üçer dönemlik periyotların sonlarında faiz ödenmesi ve öde-necek faiz oranının T.C. Merkez Bankası tarafından belirlenmesi uygulaması getirilmiştir.

Page 92: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

TBB

90

Ek:1999-2001 Döneminde Banka Değişiklikleri

İlgili Tarih Banka Grubu 2001 Yılındaki Durum İlgili TarihiFAALİYETE YENİBAŞLAYAN BANKALARCredit Suisse Boston 1999 Türkiye’de

Kurul.Yab.Bank.JP Morgan Bank 1999 “ “Nurol Yatırım Bankası 1999 Özel Ser.Kal. ve

Yat. Bank.Toprak Yatırım Bankası 1999 “ “Çalık Yatırım Bankası 1999 “ “Süzer Yatırım Bankası 1999 “ “Atlas Yatırım Bankası 1999 “ “ Kapatıldı. 09.07.2001GSD Yatırım Bankası 1999 “ “FONA ALINAN BANKALARTürk Ticaret Bankası A.Ş.* 06.11.1997 Özel Ser. Tic.

Bank. TMSF’ndaBank Expres A.Ş. * 12.12.1998 “ “ Tekfen Grubuna satıldı. 29.06.2001Interbank * 07.01.1999 “ “ Etibank bünyesinde birleştiril-

miştir.15.06.2001

Sümerbank A.Ş. 22.12.1999 “ “ Oyak Grubu’na satıldı. 09.08.2001Yurtbank A.Ş. “ “ “ “ Sümerbank çatısı altında birleş-

tirilmiştir.26.01.2001

Egebank A.Ş. “ “ “ “ “ “ “ “Eskişehir Bankası T.A.Ş. “ “ “ “ Etibank bünyesinde birleştiril-

miştir.15.06.2001

Yaşarbank A.Ş. “ “ “ “ Sümerbank çatısı altında birleş-tirilmiştir.

26.01.2001

Bank Kapital T.A.Ş. 28.10.2000 “ “ “ “ “ “Etibank A.Ş. “ “ “ “ Bankanın faaliyet izni

28.12.2001 tarihi itibariyle kal-dırılmıştır.

28.12.2001

Demirbank T.A.Ş. 06.12.2000 “ “ HSBC’ye satışı tamamlandı,Aralık ayında da birleşme ta-mamlanacak.

31.10.2001

Ulusal Bank T.A.Ş. 28.02.2001 “ “ Sümerbank çatısı altında birleş-tirilmiştir.

17.04.2001

İktisat Bankası T.A.Ş. 15.03.2001 “ “ Bankanın faaliyet izni07.12.2001tarihi itibariyle iptaledilmiştir.

07.12.2001

Sitebank A.Ş. 09.07.2001 “ “ TMSF’nda (Nova Bank’ satıl-mıştır. Hisselerin devri11.01.2002’de tamamlanacaktır.

21.12.2001

Milli Aydın Bankası A.Ş. “ “ “ “ TMSF’ndaKent Bank A.Ş. “ “ “ “ Bankanın faaliyet izni

28.12.2001 tarihi itibariyle kal-dırılmıştır.

28.12.2001

Bayındırbank A.Ş. “ “ “ “ TMSF’ndaEGS Bank A.Ş. “ “ “ “ TMSF’nda (Bayındırbank A.Ş.

ile birleştirilmek üzere18.01.2002 tarihi itibariyle faa-liyet izni kaldırılacaktır.)

27.12.2001

Toprakbank A.Ş. 30.11.2001 “ “ TMSF’nda

Page 93: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Bankacılar Dergisi

91

İlgili Tarih Banka Grubu 2001 Yılındaki Durum İlgili Tarihi

FAALİYET İZNİKALDIRILAN BANKALARKıbrıs Kredi Bankası Ltd. 28.09.2000 Türk.’de Şube Açan

Yab. Bank.Park Yatırım Bankası A.Ş. 06.12.2000 Özel. Ser. Kal. ve

Yat. Bank.Okan Yatırım Bankası A.Ş. 09.07.2001 “ “Atlas Yatırım Bankası A.Ş. “ “ “ “

BANKA BİRLEŞME,DEVİR ve SATINALMALARIBirleşik Türk Körfez BankasıA.Ş.

Özel Ser. Tic.Bank.

Osmanlı Bankası T.A.Ş. ile bir-leştirilmiştir.

29.08.2001

T. Emlak Bankası A.Ş. Kamu Ser. Tic.Bank.

T.C. Ziraat Bankası A.Ş. veT. Halk Bankası A.Ş.’ye devre-dildi.

06.07.2001

Tekfen Yatırım ve FinasmanBankası A.Ş.

Özel. Ser. Kal. veYat. Bankası

Bank Expres A.Ş.’ye devredildi.İsim Tekfen Bank A.Ş. oldu.

26.10.2001

The Chase Manhattan Bank veMorgan Guaranty Trust Companyyeni banka “JP Morgan ChaseCompany”adı altında birleşti.

Türk.’de Şube AçanYab. Bank.

Birleşme yıl sonunda tamam-lanmıştır.

10.11.2001

Osmanlı Bankası A.Ş. Özel Ser. Tic.Bank.

T. Garanti Bankası A.Ş. ile bir-leştirilmiştir.

13.12.2001

* Ekonomik programa geçiş dönemi öncesinde TMSF yönetiminde bulunan bankalar.

Page 94: BANKACILARkat işleyişinin tam olarak anlaşılması için yeterli olmayan- bir dizi varsayım ve bu varsayım-ların Türkiye özelinde geçerlilik şartları araştırılacaktır

Yazarlara Duyuru

1. Bankacılar dergisinde yayımlanmak üzere gönderilecek makaleler, sayfanın tek yüzüne,makina ile Türkçe olarak yazılmalı ve iki kopya olarak ön iç kapak sayfamızda belirtilenadrese gönderilmelidir.

2. Yazının kapak sayfasında şu bilgiler yer almalıdır; a) yazının başlığı, b) yazar(lar)ın bağlıbulundukları kuruluşlar ve ünvanları, c) varsa yazar(lar)ın yardımlarını gördüğü kişi ve/veyakurumlara teşekkür, d) iletişim kurulacak yazarın adı, adresi varsa telefon ve faksnumaraları.

3. Dipnotların numaralandırılması ve ayrı bir sayfada “Dipnotlar” başlığı altında toplanmasıgerekmektedir.

4. Tablo ve şekillere başlık ve sıra numarası verilmeli, kaynakları ise alta yazılmalıdır.Denklemlere sıra numarası verilmelidir. (Denklemlerin türetilişi kısa olarak gösteriliyorsa,hakemlere verilmek üzere türetme işlemi tüm basamaklarıyla ek bir sayfada gösterilmelidir).

5. Kaynaklara göndermeler dipnotlarla değil, metin içinde açılacak ayraçlarla yapılmalıdır.Ayraç içindeki sıra; yazar(lar)ın soyadı, kaynağın yılı, sayfa numaraları şeklinde olmalıdır.

6. Metinde gönderme yapılan veya yapılmayan tüm kaynaklar, kaynaklar listesinde yeralmalıdır. Kaynaklar ayrı bir sayfada alfabetik sırayla yazılmalıdır. Kaynakçada aşağıdaörneklenen biçim kuralına uyulmalıdır.

Kitaplar

GIOVANNINI, A. ve MAYER, C. (1990), European Financial Integration, Cambridge,Cambridge University Press.

Dergiler

EKİNCİ, N.K. (1991), “Para Politikası, Faiz ve Döviz Kuru”, Muhasebe, İşletme veFinans, Sayı 58, s.53-57.

Derlemeler

GORAN, M. (1965), “The Roots of Scientific Method”, E.Wayne Courtney (eds), inApplied Research in Education, New Jersey: Littlefield, s.75-80.