67
PROF. DR. SELAHATTİN ŞENOL 4. BAHAR OKULU 29-03/01-04/2018 Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Bilmekten Bilime

Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

PROF. DR. SELAHATTİN ŞENOL

4. BAHAR OKULU

29-03/01-04/2018

Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği

Bilmekten Bilime

Page 2: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

1

İÇİNDEKİLER

ÖNYAZI 2

DÜZENLEME KURULU

3

KONGRE BİLİMSEL PROGRAMI

4

KONUŞMA ÖZETLERİ

9

SÖZEL BİLDİRİLERİ

11

POSTER BİLDİRİLERİ

60

Page 3: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

2

Değerli Meslektaşlarımız,

“Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulları” geçtiğimiz 3 yıl boyunca, bilimsel metodoloji konusunda eğitim vermeyi,

bu konuda görüşlerin paylaşılmasını amaçlamıştır ve artık camiamızın geleneksel toplantıları arasına girmiştir. Bu

okullar bugüne kadar ayrıca genç meslektaşlarımıza değerli projelerini sunmaya olanak tanımış, onların çaba ve

motivasyonlarını ödüllendirmiş ve genç meslektaşlarımızın projelerinin daha iyi hale gelmesini sağlamak amacıyla

onlara görüş ve geri bildirimlerde bulunmuştur.

Bu okulları başlamasına öncülük eden Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan ve başkanlığındaki mesleki derneğimiz,

meslektaşlarımız ve daha önceki düzenleme kurulu üyelerine, projeleri değerlendiren ve yapıcı geri bildirimlerde

bulunarak projelerin daha iyi ve bilimsel, yenilikçi olmasını sağlayan bilimsel değerlendirme jüri üyelerine teşekkürü

borç biliyoruz ve bu okulların devamlılığını sağlayacak bu yılki etkinliği düzenlemenin de heyecanı içinde

olduğumuzu sizlere belirtmek istiyoruz.

Camiamızın en sevilen ve saygı duyulan, hiç bir zaman unutulmayacak, akademik yetkinliği dışında klinisyenliği,

insani yönleri ile öne çıkmış ve temas ettiği genç meslektaşlarına her zaman çok önemli bir rol model olmuş Prof. Dr.

Selahattin Şenol’u maalesef çok erken bir şekilde, 21 Nisan 2008 tarihinde kaybettik. Sevgili Prof. Dr. Selahattin

Şenol’un örnek alınası bu özelliklerini genç meslektaşlarımıza tanıtmayı ve anısını da yaşatmayı amaçlayan bu

etkinliğin bu seneki dördüncüsü değerli hocamızın 10. ölüm yıl dönemine de denk gelmektedir. Onsuz geçen on yıl,

onu tanıyan ve onunla temas etmiş şanslı insanlar olarak bu etkinliğin önemi ve değerini bizim gözümüzde daha da

arttırmakta ve bu etkinliği düzenleme konusunda gayretimizi ve motivasyonumuzu da yükseltmektedir.

Kaybettiğimiz değerli hocamızın anısı ve gölgesi altında, ayrıca sergilediği insani öğelerin de ön planda olduğu

akademisyenliği ışığında, bilimsel araştırma yöntemleri ve metodoloji konusunda motivasyon arttıran, yön gösterici

olmaya ve merak duymaya, soru sormaya, analitik ve etik düşünmeye yönelten ve araştırma duymaktan keyif almayı

sağlayabilecek bir eğitim ve tartışma ortamı yaratmayı amaçlıyoruz.

Bu toplantıya sadece akademisyen veya daha iyi araştırmacı olmayı hedeflemiş genç meslektaşlarımızı değil tüm genç

meslektaşlarımızı da davet ediyoruz çünkü bilim ve teknolojinin son yıllarda inanılmaz bir ivme kazandığı bir

dönemdeyiz ve neyi nerede bulacağını, araştıracağını bilen, nörobiyolojik-nörobilimsel gelişmeleri takip edebilen,

yeni psikofarmakolojik ve psikoterapötik girişimleri takip ve merak eden, kendini yenileme ve güncelleme konusunda

motivasyonu olan klinisyenlerin yetişmesinin ülkemizde Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi alanını daha iyi yerlere

taşıyacağına inanmaktayız. Bu gibi toplantılar ayrıca Türkiye’nin dünyadaki bilimsel ortamda daha iyi yerlere

gelmesini de sağlayabilir. Camiamız ve derneğimizin akademik takviminde bilimsel-akademik düşünme ve

metodolojiyi odak noktasına alan böyle bir okulun geleneksel hale gelmesi meslek grubumuz için bir ayrıcalıktır ve

ayrıca bir övünç kaynağıdır.

29 Mart – 1 Nisan 2018 tarihleri arasında “Ankara Atlı Otel”de “Bilmekten Bilime...” başlığı altında

gerçekleştirilecek olan sevgili hocamızın 10. ölüm yıl dönümüne denk gelen “Prof. Dr. Selahattin Şenol 4. Bahar

Okulu”na tüm uzmanlık öğrencilerimizi ve meslektaşlarımızı davet ediyor ve Ankara’nın akademik ortamı ve

motivasyon arttırıcı güzel bahar günlerinde bilimsel metodoloji konusunda bilgi birikimlerinin ve

deneyimlerinin paylaşılmasını sağlayacak bir ortamda birlikte olabilmeyi ümit ediyoruz.

Katılım koşulları, proje başvuruları ve diğer önemli katılım ile bilgileri derneğimiz web sayfasında duyuracağız. Bu

konuda ayrıca sizlere mail üzerinden de bilgilendirme yapmayı planlıyoruz.

Saygılarımızla Kongre Eş Başkanları

Prof. Dr. Eyüp Sabri ERCAN Prof. Dr. Elvan İŞERİ Doç. Dr. Esra GÜNEY

Page 4: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

3

Prof. Dr. Selahattin Şenol 4. Bahar Okulu Kurullar

Onur Konukları

Gülhan Şenol Gül Şenol Prof. Dr. Ahmet Demircan

Başkanlar

Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan Prof. Dr. Elvan İşeri Doç. Dr. Esra Güney

Kongre Sekreterleri

Doç. Dr. Özhan Yalçın

Arş. Gör. Dr. Ahmet Özaslan

Bilim Kurulu

Prof. Dr. Aynur Akay Prof. Dr. Süreyya Barun Prof. Dr. Ayşen Coşkun

Prof. Dr. Nesrin Çobanoğlu Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu

Prof. Dr. Turgay Dalkara Prof. Dr. Mehmet Ali Ergün

Prof. Dr. Neslihan İnal Emiroğlu Prof. Dr. Birim Günay Kılıç

Prof. Dr. Nahit Motavallı Mukaddes Prof. Dr. Fatih Ünal

Doç. Dr. Gonca Gül Çelik Doç. Dr. Onur Burak Dursun

Doç. Dr. Gül Karaçetin Doç. Dr. Didem Öztop

Doç. Dr. Ayşegül Tahiroğlu Yolga Doç. Dr. Ali Evren Tufan

Doç. Dr. Pınar Vural Yrd. Doç. Dr. Çilem Bilginer

Page 5: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

4

PROF. DR. SELAHATTİN ŞENOL 4. BAHAR OKULU “Bilmekten bilime…”

29 Mart 2018 Perşembe

08:30-09:30 KAYIT 09:30-10:00

AÇILIŞ ve Prof. Dr. Selahattin Şenol’u Anma Töreni

10:00- 11:00

Konferans

Bilimsel Yayın Serüveni

Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan 11:00-11:30 Kahve Arası 11:30-12:30 Konferans

Beyin Gibi Karmaşık Bir Yapıyı Nasıl Anlayabiliriz?

Prof. Dr. Turgay Dalkara 12:30-13:30 ÖĞLE YEMEĞİ

13:30-14:30

Konferans

Otizm Araştırmaları: 2017 Neler Getirdi?

Prof. Dr. Nahit Motovallı Mukaddes 14:30-14:45 Kahve Arası 14:45-16:15 Panel

Uzmanlarla Buluşma: Kişisel deneyim paylaşımı

Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan- Prof. Dr. Nahit Motovallı Mukaddes 16:15-16:30 Kahve Arası

16:30-17:00

Konferans

Proje Hazırlama ve Yönetim Süreci

Mehtap Kumdakçı Can

17:00-20:15

A

BDT

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluklarında Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Kursu Prof. Dr. Runa Uslu-Uzm. Dr. Özlem Sürücü

Page 6: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

5

17:00-20:15

A

BDT

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluklarında Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Kursu

Prof. Dr. Runa Uslu-Uzm. Dr. Özlem Sürücü

B

PSİKODRAMA

Çocuk ve Ergenlerde Travmaya Yaklaşım: Psikodrama Teknikleriyle Uygulamalı Kurs

Prof. Dr. Bahar Gökler

30 Mart 2018 Cuma 08:30-10:00

Konferans

Çocuk Psikiyatrisinde Teknolojik Çalışmalara Yaklaşım (Teorik)

Doç. Dr. Ali Evren Tufan 10:00- 10:30 Kahve Arası 10:30-11:30 Proje Sunumları 11:30-11:45 Kahve Arası

11:45-12:30

Konferans

Bilimsel Çalışma ve Etik

Prof. Dr. Nesrin Çobanoğlu 12:30-13:30 ÖĞLE YEMEĞİ 13:30-14:15

Konferans

Genetik Çalışmalarda Algoritmalar

Prof. Dr. Mehmet Ali Ergün 14:15-14:30 Kahve Arası

14:30-15:30 Konferans

Bilimden Politikaya Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı

Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu

15:30-15:45 Kahve Arası 15:45-17:00 Proje Sunumları

Page 7: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

6

31 Mart 2018 Cumartesi 08:30-09:30

Konferans

Çocuk Psikiyatrisinde Teknolojik Çalışmalara Yaklaşım (Pratik)

Doç. Dr. Ali Evren Tufan

09.30-10.00 Konferans

Akılcı İlaç Kullanımı

Doç. Dr. Esra Güney 10:00-10:15 Kahve Arası

10:15-11:15

Panel

Adli Psikiyatrik Açıdan Çocuğun İfadesinin Değerlendirilmesi

Prof. Dr. Ayşen Coşkun

Çocuk İzlem Merkezi Uygulamaları

Yrd. Doç. Dr. Çilem Bilginer 11.15-11.30 Kahve Arası 11.30-12.30 Panel

Çocuk Adli Olgularda Psikiyatrik Görüşme Teknikleri

Doç. Dr. Ayşegül Tahiroğlu Yolga

Uygulama Adli Değerlendirme ve Rapor Düzenleme Süreçleri (Etik ve Yasal Sorumluluklar)

Doç. Dr. Gonca Gül Çelik 12:30-13:30 ÖĞLE YEMEĞİ

Page 8: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

7

17:30-19:00 Kokteyl 19:00-20:00 Keman-Piyano Resitali

13:30-15:00 Panel

Çocuk ve Ergen Psikiyatrisinde Araştırma Planlamak , Yürütmek, Yayınlamak: Önceliklerimiz, Önemsediklerimiz

Prof. Dr. Birim Günay Kılıç – Doç. Dr. Didem Öztop

15:00-15:15 Kahve Arası 15:15-16:00 Konferans

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Psikofarmakolojik Çalışmalar

Prof. Dr. Süreyya Barun 16:00-16:15 Kahve Arası 16:15-17:30 Proje Sunumları

1 Nisan 2018 Pazar

08:30-9:15

Önceki Bahar Okullarında Ödül Alan Tamamlanmış Projelerin Sunumları

Dr. Burcu Atar-Dr. Mehmet Sertçelik

09.15-09.30 Kahve Arası 09.30-10:30

Konferans

Araştırma Sorusundan Araştırma Desenine: Nasıl Başlamalı?

Prof. Dr. Fatih Ünal 10:30-10:45 Kahve Arası

10:45-11:30

Ödül Töreni

11:30-12:00 Kapanış

Page 9: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

8

KONUŞMACI ÖZETLERİ

Page 10: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

9

K/1 ÇOCUK PSİKİYATRİSİNDE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMALARA YAKLAŞIM

Ali Evren Tufan

Doçent Dr., Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar ÜTF

Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD

Nöropsikoloji ve bilişsel psikoloji alanında bilgisayar programlarının kullanımı 1980’lerden beri gözde

olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları gibi nedenlerle

yaygınlaşamayan deneysel bir yaklaşımdır (Mathôt ve ark. 2012). Schneider (1988) o dönemde yeni bir

deneysel paradigmanın deneyimli bir programcı tarafından geliştirilebilmesi için yaklaşık 160 saat

gerektiğini bildirmiştir. Ancak donanım ve yazılımdaki ilerlemeler deneyimsiz programcıların bile

deneylerini hızla geliştirmesine izin vermektedir. Bu alanda kullanılabilecek programlarla ilgili seçenekler

de hızla artmaktadır. Örneğin 2012 yılı içerisinde nöropsikolojik deney geliştirme için en az 8 ücretsiz

program paketi bulunduğu bildirilmiştir (Mathôt ve ark. 2012). Bu konferansta Çocuk Psikiyatrisinde

bilgisayar aracılığı ile gerçekleştirilebilecek teknolojik araştırmaların gerçekleştirilebilmesi için

geliştirilmiş olan programların kısaca tanıtılması amaçlanmıştır.

Kaynaklar:

Mathôt S, Schreij D, Theeuwes J. OpenSesame: An open-source, graphical experiment builder for the

social sciences. Behav Res Method 2012; 44 (2): 314- 324.

Schneider W. Micro experimental laboratory: An integrated system for IBM PC compatibles. Behav Res

Method Instr Comput 1988; 20: 206- 217.

K/2 BEYİN GİBİ KARMAŞIK BİR YAPIYI NASIL ANLAYABİLİRİZ?

Turgay Dalkara

Beynimiz bildiğimiz en karmaşık yapıdır. Yetişkin insan beyni 80 milyardan fazla nörona sahiptir. Her

nöron üzerinde 1.000 ila 10.000 sinaps sonlanır ki bu da serebral kortekste yaklaşık 125 trilyon sinapsa

denk gelir. Her sinapsta iletişim, pre ve post-sinaptik kısımlarda yer alan yüzlerce makromolekül

tarafından düzenlenir. Son on-yıllarda yaşanan gelişmeler, bu karmaşık sistemi, mekansal ölçekte

107 büyüklükte değişen bir aralıkta ve zamansal ölçekde pikosaniye kadar inen yöntemler ile inceleyebilen

etkileyici yeteneğimizi sergilemiştir. Bu dönemde “sub-moleküler”den sistemler seviyesine kadar çok

miktarda veri ürettik. Şimdi, bu indirgemeci başarıyı, bu büyüleyici sistemin bir bütün olarak nasıl

işlediğine dair ilk fikirleri elde etmek için bütünsel bir yaklaşımla tamamlamanın zamanı.

K/3 ARAŞTIRMA SORUSUNDAN ARAŞTIRMA DESENİNE: NASIL BAŞLAMALI?

Prof. Dr. Fatih Unal

Bu sunumda “Klinik araştırma nedir ?”, “Bir araştırmaya nasıl başlanır ?”, “Araştırma sorusu nasıl

geliştirilir ?”, “Varsayım nasıl oluşturulur ?”, “Çalışmanın amaçları nasıl belirlenir ?”, “İstatistiksel açıdan

anlamlı veriler her zaman klinik açıdan da önemli midir ?” gibi soruların yanıtları tartışılmaya

çalışılacak: bir çalışmanın tasarımının nasıl seçildiği, örneklemin nasıl belirlendiği ve verilerin

değerlendirme süreci üzerinde durulacaktır.

Daha sonra tanımlayıcı (hipotez oluşturucu) çalışmalardan ekolojik ya da korelasyon çalışmaları, vaka

raporları ve serileri, kesitsel çalışmalar; analitik (hipotez doğrulayıcı) çalışmalar arasından da gözlemsel

ve girişimsel çalışmaların güçlü ve zayıf yanları örnek verilerek tartışılacaktır.

Page 11: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

10

SÖZEL BİLDİRİLER

Page 12: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

11

S/1 Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunda (DEHB) Duyusal Algı Değerlendirilmesi

Arş. Gör. Dr. Dicle Büyüktaşkın1, Doç. Dr. Esra Güney1, Doç. Dr. Zafer Günendi2, Prof. Dr. Bülent Cengiz3

1Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara

2Gazi Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı

3Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Ankara

Amaç

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB); çocukluk çağında başlayan, kişinin gelişimine uygun

olmayan dikkatsizlik, hiperaktivite ve dürtüsellik belirtileri ile karakterize nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Çocuk ve

ergenlerin %3-7’si bu belirtilerden etkilenmektedir. Ülkemizde yapılan geniş çaplı bir prevalans çalışmasında ise

DEHB sıklığı %12,7 olarak saptanmıştır. DEHB tanılı çocuklarda temel belirtilere ek olarak farklı pek çok belirti

klinik görünüme eşlik edebilmektedir. DEHB fenotipinde duyusal işlemleme işlevlerine ilişkin araştırmalar başlangıç

aşamasında olup, bu alanda yeterince veri bulunmamaktadır.

Duyusal işlemleme problemleri; duyuları algılama, düzenleme ve yorumlama alanlarında ortaya

çıkabilmektedir. Bu problemler, DEHB tanısı olan çocuklarda normal gelişime sahip çocuklara göre daha fazladır.

Çocukların duyusal profilleri, DEHB tanısı olan çocukları normal gelişime sahip çocuklardan ayırabilmektedir.

DEHB’de hem fizyolojik olarak hem de ebeveyn bildirimine dayalı ölçekler ile duyusal işlemleme problemlerinin

olduğu saptanmıştır. Duyusal işlemlemedeki anormal belirtiler ile DEHB’deki agresyon ve suç eğilimi arasında pozitif

korelasyon bulunmuştur. DEHB’de duyusal girdi ve işlemleme ile ilgili bozuklukların okul, ev ve toplumda uygunsuz

davranışsal yanıtlara yol açtığı tespit edilmiştir. Duyusal işlemleme işlevlerinin akademik başarı ve bilişsel işlevlerle

güçlü korelasyonu mevcuttur. Duyusal işlemlemeyle ilgili olarak yapılan çalışmalar, anket ve ebeveyn bildirimine

dayalı ölçeklerle yapılmıştır. Bu nedenle duyusal bozukluklarda objektif ölçümlere ihtiyaç vardır.

Somatosensöryel temporal diskriminasyon (STD), vücudun herhangi bir yerine verilen 2 uyarıyı ayırt etme

becerisidir. İki nokta ayrımı ve zamansal olarak 2’ye ayrılabilir. Posterior parietal korteks, kaudat nukleus başı,

putamen, medial talamus ve lentiküler nukleus lezyonlarında bozulabilir. Hareket bozukluklarında (distoni, Parkinson

hastalığı) somatosensoryel temporal diskriminasyonu araştıran birçok çalışma vardır.

Literatürde DEHB’de somatosensoryel diskriminasyonu araştıran bir çalışmaya rastlanılmamıştır.

Çalışmamız, DEHB tanısı olan hastalarda somatosensoryel temporal diskriminasyonun araştırılması yoluyla

DEHB’de duyusal işlemleme işlevleri hakkında ek bilgiler sağlayacaktır.

Hipotez

DEHB grubunda somatosensoryel temporal diskriminasyon kontrol grubuna göre daha farklıdır.

Yöntem

Bu araştırma vaka ve kontrol grubu arasında somatosensoryel temporal diskriminasyonu karşılaştırarak

DEHB ile aralarındaki olası ilişkilerin incelendiği kesitsel ve tanımlayıcı bir çalışmadır.

Klinik muayene ve psikometrik değerlendirmeler ile DEHB tanısı konulan hastalardan içleme kriterlerini

karşılayanlar çalışmaya davet edilecektir. Çalışmaya katılmayı kabul edenlerle yapılacak birinci görüşmede Güçler

Page 13: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

12

ve Güçlükler Anketi, Adolesan/Erişkin Duyu Profili Kişisel Anket Formu ve Somatosensoryal Temporal

Diskriminasyon protokolü uygulanacaktır.

Araştırma, GÜTF Çocuk ve Ergen psikiyatrisi polikliniğine, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu

semptomlarıyla başvuran klinik olarak DEHB tanısı konulan rutin olarak Conners öğretmen ve ebeveyn formları

uygulanan 11-18 yaş aralığındaki gönüllüler ile oluşturulacaktır.

Kontrol grubu ise, GÜTF Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Polikliniği’ne ergenlik sorunları, aile içi ilişki sorunları,

okulla ilgili uyum sorunları ya da benzeri danışmanlık gerektiren sorunlarla başvuran; ancak yapılan klinik inceleme

ve psikometrik testler sonrasında herhangi bir psikiyatrik bozukluk tanısı almayan olgular arasından araştırmanın

amacı ve yöntemi sözel olarak anlatılan ve yazılı bilgilendirilmiş olur veren 11-18 yaş arası hasta gruplarıyla benzer

sosyodemografik özelliklere sahip olgulardan oluşturulacaktır.

Çalışmaya alınması planlanan olguların araştırmaya katılımı için velilerine araştırma hakkında ayrıntılı bilgi

verilip olurunun alınması sağlanacak, araştırmaya katılmak istemeyen hastaların rutin takibine aynen devam

edilecektir. Çalışmanın etik onayının yerel etik kuruldan alınması planlanmıştır.

Çalışmaya Alınma Kriterleri:

1. DSM 5 tanı kriterlerine göre DEHB tanısı konulmuş 11-18 yaş arasındaki kız ve erkek hastalar

2. Nörolojik hastalığı olmayan hastalar (serebral palsi, tuberos sklerosis v.b.)

3. Metabolik hastalığı olmayan hastalar (fenilketonüri v.b.)

4.Allerjik, inflamatuvar ve otoimmün hastalık tanısı almamış olan hastalar

Çalışmaya Alınmama Kriterleri:

1. Psikiyatrik değerlendirme sonucu psikopatolojisi olduğu saptanan çocuklar

2. Nörolojik hastalığı olan çocuklar (serebral palsi, tuberos sklerosis v.b.)

3. Metabolik hastalıklar (fenilketonüri v.b)

4. Allerjik, inflamatuvar ve otoimmün hastalık tanısı almış olan çocuklar

Çalışmanın anket basamağında araştırmacı ve ebeveynleri anketleri uygulayacaktır. Somatosensöryel temporal

diskriminasyon (STD) elin dorsal yüzünden C7 dermatomundan değerlendirilecektir. İncelemede yüzeyel elektrotlar

kullanılacak, anot ve katot arasında 1 cm mesafe bırakılacaktır. Taktil uyarı için sabit akım stimulatoru kullanılacaktır.

Minimal duyusal eşik değeri için gerekli akım şiddeti 0,2 msn’lik süre ile uyarı verilerek belirlenecektir. Stimulasyona

1 mA ile başlanacak ve 0,2 mA’lik basamaklarla arttırılarak minimal duyusal eşik değeri belirlenecektir. Bireylerin

aynı akım şiddetinde verilen 3 uyarının üçünü de hissettiği değer kaydedilecektir. Bireylerin minimal duyusal eşik

değeri ölçümü 3 kez tekrarlanacak ve uyarının tutarlı olarak hissedildiği değer kaydedilecektir. STD ölçümü için

bireylere 5 msn’ lik intervalde ikili uyarı verilecek ve daha sonra interstimulus intervalleri 5 msn’lik basamaklarla

arttırılacaktır. Bireylere verilen uyarıyı tek ya da ikili olarak hissedip hissetmedikleri sorularak bireylerin verilen

uyarıyı iki farklı uyarı olarak tanımladıkları interstimulus aralığı kaydedilecek ve asendan sensoriyel temporal

diskriminasyon (aSTD) eşik değeri olarak tanımlanacaktır. Testin devamında eşik interstimulus intervalinden daha

uzun aralıklı 3 uyarı daha verilecek ve ikili uyarının sebat ediyor olması ile STD değeri anlamlı kabul edilecektir.

Daha sonra bireylerin verilen uyarıyı tek uyarı olarak hissettikleri değere ulaşıncaya kadar interstimulus intervalleri 5

msn’lik aralıklarla azaltılacak ve bu değer desendan sensoryal temporal diskriminasyon (dSTD) eşik değeri olarak

tanımlanacaktır. Habitüasyonu önlemek için uyarılar gelişigüzel aralıklarla verilecektir. Test sırasında bireylerin teste

kooperasyonlarını değerlendirmek için her 3 uyarıda bir kez tekli uyarı da verilecektir. Daha sonra minimal duyusal

eşik değerinin 1,5 katına çıkılarak aSTD ve dSTD ölçümleri tekrarlanacaktır. Minimal duyusal eşikte elde edilen

Page 14: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

13

aSTD ve dSTD ve minimal duyusal eşik değerinin 1,5 katında elde edilen aSTD ve dSTD değerlerinin aritmetik

ortalaması o bölgenin STD değeri olarak kabul edilecektir. STD; sağlıklı ve DEHB’li gönüllülerde

değerlendirilecektir

İstatistiksel Analiz

Tanımlayıcı istatistikler, ortalama ± standart sapma, frekans dağılımı, yüzde (%) olarak ifade edilecektir.

Veri dağılımının normalizasyonu için logaritmik transformasyon uygulanacaktır. DEHB hastalarının ve kontrol

grubunun STD değerlerini karşılaştırmak için bağımsız t testi kullanılacaktır. Pearson korelasyon analizi STD

değerleri ve DEHB hastalarının klinik özellikleri arasındaki olası korelasyonu değerlendirme amacıyla

uygulanacaktır. Örneklem sayısı güç analizine göre belirlenecektir. Analizler SPSS 22.0 versiyonu kullanılarak

yapılacaktır. P değerinin 0,05’ten küçük olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edilecektir.

Sınırlılıklar

Hastaların yaşları ve dikkat problemleri nedeniyle teste kooperasyonlarının kısıtlı olma olasılığı çalışmanın

bir sınırlılığı olarak görülmektedir.

S/2 Disleksi Risk Grubundaki Türk Çocuklarında Disleksi Yordayıcılarının Değerlendirilmesi

Dr. Yusuf Gürel

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı- Ankara

email:[email protected]

Amaç:

Özgül Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG-spesific learning disabilities), bir veya daha fazla alanın işlevselliğinde bozulmaya

yol açan, çocukluk çağının sık görülen gelişimsel ve nörobiyolojik bir bozukluğudur. En sık görüleni okuma

bozukluğudur. Okuma Bozukluğu (disleksi) etyolojisinde yer aldığı düşünülen bazı risk etmenleri şunlardır;aile

öyküsü, özgül dil bozukluğu, artükülasyon bozukluğu, fonolojik farkındalık, görsel-işitsel işleme kusuru ve ev

okuryazarlık ortamıdır. Disleksi gelişiminde önemli bir diğer etken dilin ortografik yapısıdır. İngilizce gibi opak

dillerde(çoğu tutarsız grafem ve fonem dönüşümü olan dillerde) disleksi gelişme riski daha yüksektir. Türkçe gibi

saydam dillerde(tutarlı gram-fonem uyuşma kuralları içeren) disleksi riski opak ve yarı opak dillere göre daha

düşüktür. İngilizce gibi opak dillerde disleksi etyolojisinde yer aldığı düşünülen özgül dil bozukluğu, artükülasyon

bozukluğu ,aile öyküsü, fonolojik farkındalık, ve ev okuryazarlık ortamıyla ilişkili bir çok boylamsal çalışma

yapılmıştır ve aralarında ilişki bulunmuştur.

Alanyazıya bakıldığında Türkçe gibi saydam bir dilde disleksi etyolojisinde rolü olduğu düşünülen faktörlerle ilgili

boylamsal bir çalışma yapılmadığı görülmüştür. Çalışmamızın birinci amacı disleksi için risk grubunda bulunduğu

düşünülen ailesinde disleksi öyküsü olan çocuklar ve artükülasyon bozukluğu olan çocukların 5 yaşında dil

becerilerini, erken okuryazarlık becerilerini ve ev okuryazarlık ortamının sağlıklı kontrollerle karşılaştırması. İkinci

amacı bu çocukların 1. sınıftaki fonolojik farkındalık, hızlı otomatik adlandırma ve kelime okuma bilgisinin

karşılaştırmasını yaparak boylamsal açıdan disleksi için olası risk faktörlerin Türkçe gibi saydam bir dilde

değerlendirilmesidir.

Hipotez:

Page 15: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

14

1. Risk grubundan olan çocukların (ailesinde disleksi öyküsü olan ve artükülasyon bozukluğu olan)

5 yaşındaki dil becerileri ile kontrol grubu dil becerileri arasında fark vardır.

2. Risk grubundan olan çocukların (ailesinde disleksi öyküsü olan ve artükülasyon bozukluğu olan)

5 yaşında ev okuryazarlık ortamı ölçeği puanları ile kontrol grubu ev okuryazarlık ortamı ölçeği

puanları arasında fark vardır.

3. Risk grubundan olan çocukların (ailesinde disleksi öyküsü olan ve artükülasyon bozukluğu olan)

5 yaşındaki erken okuryazarlık becerileri ile kontrol grubu erken okuryazarlık becerileri arasında

fark vardır.

4. Risk grubundan olan çocukların (ailesinde disleksi öyküsü olan ve artükülasyon bozukluğu olan)

1. sınıfta fonolojik fakındalık, hızlı otomatik adlandırma ve kelime okuma bilgisi becerileri ile

kontrol grubu arasında fark vardır.

5. Okul öncesi dil becerileri, ev okuryazarlık ortamı ve erken okuryazarlık becerileri 1. sınıf

fonolojik farkındalık, hızlı otomatik adlandırma ve kelime okuma bilgisi becerilerini yordar.

Yöntem:

Etik kurul onayının alınmasından sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları

kliniğinde takipte olan ve şubat -temmuz 2018 tarihleri arasında polikliniğe ve ÖÖG gruplarına başvuran ÖÖG tanılı

çocukların 60-72 aylık kardeşleri ve konuşma bozukluğu tanılarıyla takipli şubat -temmuz 2018 arasında polikliniğe

başvuran 60-72 aylık çocuklar ve aileleri çalışma hakkında bilgilendirildikten sonra bu çalışmaya hasta grubu olarak

dahil edilecektir. Kontrol grubu olarak daha önce çocuk ve ergen psikiyatrisi başvurusu olmayan benzer yaş ve

cinsiyette çocuk ve aileleri seçilecektir. Araştırmacı tarafından sessiz bir odada, çocukların aileleriyle aynı odada fakat

göz teması kurarak dikkatleri dağılmayacak bir pozisyonda görüşmelere alınacaktır. Sosyodemografik bilgi formu ve

ev okuryazarlık ortamı ölçeği aileler tarafından doldurulması sırasında, çocuklara araştırmacı tarafından, Renkli

Progresif Matrisler testi ve Erken Okuryazarlık Becerilerini Değerlendirme Aracı (EOBDA) ve Türkçe Okul Çağı

Dil Gelişim Testi(TODİL) uygulanacaktır. Renkli progresif matriksler testinde yaş grubuna göre % 25 'in altında puan

alan katılımcılar araştırmadan çıkarılacaktır. Katılımcılar değerlendirilmeye alındıktan 1 yıl sonra Fonolojik

Farkındalık testi, Hızlı Otomatik Adlandırma Testi ve Kelime Okuma Bilgisi Testi (KOBİT) uygulanacaktır.

Yapılacak pilot çalışma sonrası örneklem büyüklüğü hesaplanacaktır.

İstatistiksel Analiz:

IBM Statistical Package for the Social Sciences 22.0 sürümü kullanılarak üç grup arasındaki sürekli değişkenler

arasındaki farkın incelenmesi için ANOVA testi kullanılacak, parametrik test şartları sağlanmaması durumunda

Kruskal-Wallis Testi uygulanacaktır. Kategorik değişkenlerin oranlarının karşılaştırılması için Ki-kare testi

kullanılacak, dört gözlü tablolarda her hücreye yeterli sayıda olgu düşmemesi halinde Fisher’in Kesin Testi

uygulanacaktır. İki sürekli değişken arasındaki ilişkinin incelenmesi için Pearson Bağıntı Analizi, parametrik test

şartları sağlanmaması durumunda Spearman Bağıntı Analizi kullanılacaktır. Disleksi için risk faktörlerinin

belirlenmesi için de lojistik regresyon analizi yapılacaktır.

Sınırlılıklar:

Çalışma belli bir bölgede yapılacağı için genellenemez.

Çalışma sonucunda bu iki durum arasında zamansal olarak bir ilişki ortaya konulsa bile nedensellik ilişkisi

kurulamayacaktır.

Page 16: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

15

S/3 Otizm Spektrum Bozukluğu Çekirdek Belirtiler ile Plazma Kemokin Düzeyleri Arasındaki İlişkinin

Değerlendirilmesi

Dr. Ayçin Darıcı Sümer1,2, Doç. Dr. Esra Çöpˡ, Doç. Dr. Özden Şükran Üneri ˡ

ˡ Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Psikiyatrisi

Kliniği

2e-mail adres: [email protected]

AMAÇ

Otizm spektrum bozukluğu (OSB) etiyolojisi tam olarak açıklığa kavuşturulamamış, nörogelişimsel bir

psikopatolojidir. Çekirdek belirtileri sosyal iletişimsel alanda belirgin yetersizlikler, sınırlı, tekrarlayıcı davranışlar ve

ilgi alanları ve duyusal hiposensitivite/hipersensitivite olarak belirtilmektedir (APA 2013). En son epidemiyolojik

veriler 1/68 oranında görüldüğünü bildirmektedir (CDC 2012). Genetik, çevresel ve nörobiyolojik faktörler

etiyolojisinde rol oynamaktadır. OSB olan hastaların %70’i kendine zarar verme, cilt yolma, kendi kendini ısırma

dahil yaralayıcı davranışlar sergileyebilir. Aynı zamanda belirli ses veya dokunuşlara karşı beklenmeyen tepki

gösterebilir (Tavassoli, 2017).

Çalışmalar, immünolojik faktörlerin OSB patogenezinde yer aldığını göstermiştir. İmmünolojik faktörlerin OSB'li

bireylerin beyindeki nöral ağları spesifik olarak nasıl etkilediği bilinmemekle birlikte, çalışmalarda santral sinir

sisteminde (SSS) inflamatuar değişiklikler içeren disfonksiyonel immün profiller gösterilmiştir (Ashwood ve ark.,

2011a, 2011b; Vargas ve ark., 2005, Li 2009). Kemokinler, benzer moleküler yapıya sahip, periferik bağışıklık

hücrelerinin göçünü düzenleyen bir sitokin ailesidir. Kemotaksiye ek olarak, SSS’de sinir gelişimi ve sinaptik iletimde

yer almaktadır. Kemokinler, inflamatuar hallerde veya nörogenezde SSS'yi düzenleyerek beyin gelişiminde ve

işlevinde geçici veya kalıcı değişikliklere neden olabilir (Rostene et al., 2011).

Çalışmalar OSB’de kemokinlerin plazma, amniyon sıvısı, beyin omurilik sıvısı ve beyin dokusunda arttığını

göstermiştir. (Ashwood ve ark., 2011a, 2011b; Vargas ve ark., 2005). Bir çalışmada OSB’de MCP-1 (monosit

kemoatraktan protein 1 veya CCL2) ve eotaksin (CCL11) anterior singulat girus astrositlerinde yüksek oranda

bulunmuş ve OSB’li çocuklar kontrol grubuyla karşılaştırıldığında MCP-1 ve eotaksinin BOS’ta 12 kat arttığı

belirtilmiştir (Vargas ve ark., 2005). Kemokinlerin OSB’de biyobelirteç olarak kullanılmasını amaçlayan başka bir

çalışma, yenidoğan kan örneklerinde artmış MCP-1 (CCL2) ile OSB arasında ilişki bulmuştur (Zerbo ve ark., 2014).

Ashwood ve arkadaşlarının çalışması, OSB’li çocukları, kontrol grubu ve OSB dışında gelişimsel gecikmesi olan

grupla karşılaştırdığında, OSB’li çocuklarda MCP-1, RANTES (CCL5) ve eotaksin plazma düzeyleri daha yüksek

oranda bulunmuştur. Ayrıca artmış kemokin üretiminin OSB’deki davranış sorunlarıyla arasında anlamlı bir ilişki

gözlenmiştir (Ashwood ve ark. 2011).Başka bir çalışmada ise OSB’li çocuklar kontrol grubuyla karşılaştırıldığında,

plazmada RANTES, MIP-1α (makrofaj iltihabi protein veya CCL3), MIP-1β (CCL4) düzeylerinde artış gözlenirken,

IP-10 (İnterferon indüklenebilir protein-10 veya CXCL10), MIG ( interferon-γ tarafından indüklenen monokin veya

CXCL9) düzeylerinde azalma gözlenmiştir. Eotaksin ve MCP-1 kontrol grubuyla karşılaştırıldığında ise, iki grup

arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ayrıca OSB grubunda kemokin düzeyleri ile davranım sorunları arasında

herhangi bir ilişki gözlenmezken, korelasyon analizleri tüm örneklem üzerinde yürütüldüğünde MIP -1α, MIP-1β ve

IP-10 düzeylerinin sosyal davranışlar ile anlamlı şekilde ilişkili olduğu bulunmuştur (Shen ve ark., 2016). Han ve

ark.çalışmasında ise plazma RANTES ve MCP-1’in OSB grubunda kontrol grubundan daha yüksek olduğu

gözlenmiş, MIG’in ise OSB’li bireylerde yaklaşık olarak 2 kat daha düşük olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte,

CXCL8 (IL8) ve IP-10 düzeylerinde OSB ve kontrol grubu arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Artmış RANTES

ve azalmış MIG düzeyleri, tüm grupta sosyal iletişim, tekrarlayıcı, kısıtlı davranış, dikkatsizlik ve hiperaktivite dahil

olmak üzere davranışsal alanlarla anlamlı ilişkisi olduğu gösterilmiştir (Han 2017).

Page 17: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

16

Literatüre bakıldığında, kemokin düzeyleri ile OSB’nin çekirdek belirtileri ile ilişkisini araştıran kısıtlı sayıda çalışma

bulunmaktadır ve sonuçlar tutarsızdır. Ülkemizde OSB tanılı çocuklarda kemokin profilleri ile OSB çekirdek

belirtileri arasındaki ilişkiyi inceleyen herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır.

Çalışmamızda OSB tanılı ve sağlıklı bireylerin plazmasında kemokin profilleri (MIG, MCP-1, MIP-1α, MIP-1β,

RANTES, eotaksin, IP-10, IL8 (CXCL8) ve kemokin profillerinin OSB’deki çekirdek belirtiler ile arasındaki ilişkinin

incelenmesi planlanmaktadır.

HİPOTEZ:

Çalışmamızın hipotezleri;

1. OSB tanılı olgular ve sağlıklı kontrol grupları arasında kemokin profilleri benzerdir.

2. OSB tanılı olgularda kemokin profili ile OSB çekirdek belirtileri arasında ilişki yoktur.

YÖNTEM

Örneklem

Çalışmamıza, çocuk psikiyatrisi polikliniğimize ebeveyni eşliğinde ayaktan başvuran, 3-15 yaş aralığında DSM-V

tanı kriterlerine göre OSB tanısı almış çocuklar ile yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş sağlıklı çocukların alınması

planlanmaktadır. Çalışılacak kan parametrelerinin OSB’li bireylerdeki aralığının henüz bilinmiyor olması sebebiyle

güç analizi yapılamamış olup, her grupta en az 50 hasta olması planlanmıştır.

Uygulama

OSB grubundaki çocuklar iki çocuk psikiyatristi tarafından DSM-V tanı kriterlerine dayalı klinik görüşme ile

değerlendirilecektir. Ebeveynler tarafından Otizm Davranış Kontrol Listesi (ODKL) doldurulacaktır. Otizm

grubundaki çocukları değerlendirmek için klinisyenler tarafından Çocukluk Otizmini Derecelendirme Ölçeği (ÇODÖ)

doldurulacaktır. Komorbid durumlar, Çocuk ve Gençler için Duygulanım Bozukluğu ve Şizofreni Ölçeği, Şimdi ve

Yaşam Boyu Versiyonu (KSADS-PL) yarı yapılandırılmış görüşme ile değerlendirilecektir.

Çocuk hastalıkları polikliniklerine ayaktan başvuran ve çalışmayı kabul edenlerle KSADS-PL ile klinik görüşme

yapılacak ve psikiyatrik tanı almayanlar, yaş ve cinsiyet olarak hasta grubuyla eşleştirilerek sağlıklı kontrol grubuna

dahil edilecektir.

Her iki grubun ebeveynleri veya yasal koruyucuları sosyodemografik veri formunu dolduracaktır. Sonrasında tıbbi

durum, ilaç kullanımı, ailede psikiyatrik ya da immünolojik hastalık öyküsü gibi klinik özellikler klinisyen tarafından

sorgulanacaktır.

Çalışmayı kabul edenlerden, ön kol bölgesinden açlık venöz kan örnekleri, sabah saat 07.00-9.00 arasında, 2 ml ikişer

adet EDTA içeren tüpe alınacaktır.

Etik kurul onayı ve çocukların ebeveynlerinden veya yasal koruyucularından yazılı bilgilendirilmiş onam alınması

planlanmaktadır.

OSB grubu için çalışmaya dahil edilme kriterleri

1. 3-15 yaş aralığında OSB tanısı almış olması ve herhangi bir medikal tedavi almaması

2. Akut veya kronik enfeksiyon öyküsünün olmaması

3. Nörolojik hastalık öyküsünün olmaması

Page 18: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

17

4. Aileden onam alınması

OSB grubu için çalışmadan dışlama ölçütleri:

1. Aileden onam alınamaması

2. Akut veya kronik enfeksiyon öyküsü

3. Çocukluk çağı şizofrenisi, bipolar bozukluk gibi komorbid psikiyatrik hastalıkların olması

4. Frajil-X sendromu, Down Sendromu gibi kromozomal anomaliye sahip olması

5. Medikal tedavi alıyor olması

6. Nörolojik hastalık öyküsünün olması

Sağlıklı kontrol grubu çalışmaya dahil edilme kriterleri

1. Gelişim dönemlerinde gecikme olmaması

2. Tıbbi öyküsünde kronik enfeksiyon veya akut enfeksiyon olmaması

3. Klinik değerlendirilmede normal zihinsel gelişime sahip olması

4. Herhangi bir medikal tedavi almaması

5. Aileden onam alınması

Sağlıklı kontrol dışlama kriterleri

1. Aileden onam alınamaması

2. Akut veya kronik enfeksiyon öyküsü

3. KSADS-PL görüşmesinde psikiyatrik tanı alması

4. Medikal tedavi alıyor olması

5. Nörolojik hastalık öyküsünün olması

Çalışmada kullanılacak veri toplama araçları:

Sosyodemografik veri formu; Katılımcı çocuğun yaşı, cinsiyeti, sınıfı, anne ve babanın yaşı, eğitim ve

çalışma durumları gibi demografik veriler ile; güncel tedaviler, eşlik eden tıbbi durum, ilaç kullanımı, ailede

psikiyatrik ya da immünolojik hastalık öyküsü gibi klinik özelliklerin kaydedileceği bu formun araştırmacılar

tarafından hazırlanıp uygulanması planlanmaktadır.

Otizm Davranış Kontrol Listesi (ODKL): Krug ve arkadaşları tarafından, 1993 yılında geliştirilen ölçeğin

Türkçe uyarlaması, geçerlilik ve güvenirlilik çalışması Irmak ve arkadaşları tarafından yapılmıştır. ODKL,

duyusal, ilişki kurma, beden ve nesne kullanımı, dil becerileri, sosyal ve öz bakım becerileri olmak üzere

toplam beş alt ölçekten oluşan 57 maddelik bir değerlendirme aracıdır. Maddeler gözlemlenen çocukta var

ise cevap anahtarına göre 1-4 arası puanlanmaktadır. Toplam puanlar 0 ile 159 arasında değişmektedir.

Çocukluk Otizmi Derecelendirme Ölçeği (ÇODÖ): OSB tanısını koymak ve gelişimsel gecikmesi olan

çocuklar ile otizm spektrum bozukluğunda olan çocukları ayırt etmek amacı ile geliştirilmiş; 15 maddeden

oluşan geçerli ve güvenilir bir ölçektir. Ülkemizde Türkçe formunu geliştiren Sucuoğlu ve arkadaşları, iç

tutarlılık ve madde analizi yöntemleri ile ölçeğin geçerlik ve güvenirliğini değerlendirmiştir. ÇODÖ hafif,

orta ve ağır derecede otistik belirtileri olan çocukları da ayırt etmektedir. ÇODÖ; aile ile görüşme, ilgili diğer

Page 19: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

18

kişilerden bilgi alma ve çocuğun gözlenmesi sonucunda elde edilen bilgiler temel alınarak klinisyen

tarafından doldurulur.

Çocuk ve Gençler için Duygulanım Bozukluğu ve Şizofreni Ölçeği, Şimdi ve Yaşam Boyu Versiyonu

(KSADS-PL): 1997 yılında Kaufman ve arkadaşları tarafından geliştirilen ölçeğin Türkçe geçerlilik ve

güvenirlilik çalışması 2004 yılında Gökler ve arkadaşları tarafından yapılmıştır. Üç bölümden oluşmaktadır.

Yapılandırılmamış başlangıç görüşmesi: çocuğun demografik bilgileri, sağlık durumu, şu andaki yakınması,

geçmişte aldığı psikiyatrik tedavilere ilişkin bilgilerle birlikte çocuğun okuldaki durumu, hobileri, arkadaş ve

aile ilişkiler gibi bilgiler edinilir. Tanı amaçlı tarama görüşmesi: 200 kadar özgül belirti ve davranışı

değerlendirir. Çocuklar için genel değerlendirme ölçeği: çocuğun şu andaki işlev düzeyini belirlemek için

düzenlenmiştir.

Çalışmada yapılacak kan ölçümleri

Sabah açlık venöz kanı alınması ve santrifüje edilen serumların -800C’de saklanması planlanmaktadır.

MIG, MCP-1, MIP-1α, MIP-1β, RANTES, eotaksin, IP-10, IL8 düzeylerinin ölçümü: Plazma

numunelerindeki kemokinlerin seviyesi, Luminexs xMAPs teknolojisine dayanan Luminexs 200 ™ algılama

sistemi ile ölçülmesi planlanmıştır. Klinik duruma kör olan tek bir laboratuar teknisyeni tüm plazma

numunelerini değerlendirecektir.

İSTATİSTİKSEL ANALİZ

İstatistiksel analiz için Windows SPSS 17.00 kullanılacaktır. P<0.05 değeri istatiksel olarak anlamlı kabul

edilecektir.

Sosyodemografik özellikleri karşılaştırmak için bağımsız örneklem t-testi ve ki-kare testi kullanılacaktır.

OSB ve kontrol gruplarında kemokinlerin plazma düzeyindeki farklılıkları analiz etmek için bağımsız

örneklem t-testi ve normal dağılıma uymayan veriler için Mann-Whitney U testi kullanılacaktır. Ayrıca

kemokin düzeyleri ile klinik ölçütler arasındaki puanlar arasındaki ilişkiyi araştırmak için Pearson korelasyon

testi veya normal dağılıma uymayanlar için Spearman korelasyon testi yapılacaktır.

KISITLILIKLAR

Örneklemin kliniğe başvuran hastalardan oluşturulması.

Tek merkezli çalışma olması.

OSB dışında gelişimsel gecikmesi olan bireylerin çalışmaya dahil edilmemesi

ÇALIŞMANIN GÜÇLÜ YANLARI

Sağlıklı kontrol grubunun varlığı

OSB’deki çekirdek belirtilerle kemokin profilleri arasındaki ilişkinin incelenmesi

Yarı yapılandırılmış klinik değerlendirme ölçeği ve klinik tanı koydurucu ölçeklerin tanılamada birlikte

kullanılması

Page 20: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

19

Kaynaklar

1.Yılmaz-Irmak, T., Tekinsav-Sütçü, S., Aydın, A., Sorias, O. (2007). Otizm Davranış Kontrol Listesinin (ODKL)

geçerlilik ve güvenirliliğinin incelenmesi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 14(1), 13-23.

2. Sucuoğlu B, Öktem F, Akkök F, Gökler B, Otistik Çocukların Değerlendirilmesinde Kullanılan Ölçeklere İlişkin

Bir Çalışma, 3P Dergisi, 1996, 4(2).

3. Vargas DL, Nascimbene C, Krishnan C, Zimmerman AW, Pardo CA. Neuroglial activation and neuroinflammation

in the brain of patients with autism. Ann Neurol (2005) 57(1):67–81. doi:10.1002/ana.20315

4. Ashwood P, Krakowiak P, Hertz-Picciotto I, Hansen R, Pessah I, Van de Water J. Elevated plasma cytokines in

autism spectrum disorders provide evidence of immune dysfunction and are associated with impaired behavioral

outcome. Brain Behav Immun (2011) 25(1):40–5. doi:10.1016/j.bbi.2010.08.003

5.Ashwood P, Krakowiak P, Hertz-Picciotto I, Hansen R, Pessah IN, Van de Water J. Associations of impaired

behaviors with elevated plasma chemok-ines in autism spectrum disorders. J Neuroimmunol (2011) 232(1):196–9.

doi:10.1016/j.jneuroim.2010.10.025

6. Zerbo O, Yoshida C, Grether JK, Van de Water J, Ashwood P, Delorenze GN, et al. Neonatal cytokines and

chemokines and risk of autism spectrum disorder: the early markers for autism (EMA) study: a case-control study. J

Neuroinflammation (2014) 11:113. doi:10.1186/1742-2094-11-113

7. Rostene,W.,Dansereau,M.A.,Godefroy,D.,VanSteenwinckel,J.,Reaux-Le,G.A., Melik-

Parsadaniantz,S.,Apartis,E.,Hunot,S.,Beaudet,N.,Sarret,P.,2011.Neurochemokines:a menage a trois providing new

insights on the functions of chemokines in the central nervous system. J.Neurochem118,680–694.

8.Shen, Y., Ou, J., Liu, M., Shi, L., Li, Y., Xiao, L., Dong, H., Zhang, F., Xia, K. and Zhao, J. (2016). Altered plasma

levels of chemokines in autism and their association with social behaviors. Psychiatry Research, 244, pp.300-305.

9. Han, Y., Cheung, W., Wong, C., Sze, S., Cheng, T., Yeung, M. and Chan, A. (2017). Distinct Cytokine and

Chemokine Profiles in Autism Spectrum Disorders. Frontiers in Immunology, 8.

10. Li X, Chauhan A, Sheikh AM, Patil S, Chauhan V, Li XM, et al. Elevated immune response in the brain of autistic

patients. J Neuroimmunol (2009) 207(1):111–6. doi:10.1016/j.jneuroim.2008.12.002

11. Krug DA, Arick JR, Almond PA (1993) Autism Screening Instrument for Educational Planning. Second Edition,

Pro-ed Inc. Austin, Texas.

12. American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.).

Washington, DC

13. Centers for Disease Control and Prevention (CDC) (2012). Literature: MMWR Surveill Summ. Mar 30;61(3):1-

19.

14. Tavassoli, T., Miller, L., Schoen, S., Jo Brout, J., Sullivan, J. and Baron-Cohen, S. (2017). Sensory reactivity,

empathizing and systemizing in autism spectrum conditions and sensory processing disorder. Developmental

Cognitive Neuroscience.

15. Gökler, B., Ünal, F., Pehlivantürk, B., Çengel-Kültür, E., Akdemir, D. ve Taner, Y. (2004). Okul Çağı Çocukları

İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli-Türkçe uyarlamasının

geçerlik ve güvenirliği. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 11(3), 109-116.

Page 21: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

20

S/4 Otizm Spektrum Bozukluğunda İnflamasyon Göstergesi Olarak Ortalama Platelet Hacmi

Buse Pınar Kırmızı, Gonca Çelik, Ayşegül Tahiroğlu, Perihan Çam Ray

Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana

Amaç:

Otizm Spektrum Bozukluğu, sosyal ve iletişim alanında yetersizlik ve stereotipik davranışlar ile seyreden

nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizm Spektrum Bozukluğu’nun etiyolojisi net olmamakla birlikte multifaktöriyel bir

bozukluk olduğu düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda genlerin önemli bir rol oynadığı ayrıca klinik tablonun

şiddetlenmesi için ek olarak çevresel faktörlere ihtiyaç duyulduğu gösterilmiştir. Bağışıklık sistemindeki

bozuklukların beyin gelişimi ve sinaptik fonksiyonlar üzerinden Otizm Spektrum Bozukluğu’nun patogenezinde rol

oynadığı gösterilmiştir.

Otizm Spektrum Bozukluğu olan bireylerde santral sinir sistemi, periferal kan ve gastrointestinal sistemde anormal

bir immun cevap olduğu, mikroglia ve astrositlerdeki aşırı aktivasyon post-mortem beyin dokularında ve biyolojik

belirteçlerde gösterilmiştir. Artmış otoimmünitenin başlıca nedeninin gebelik boyunca maternal anti-fetal beyin

antikorlarının plasentadan geçişi olduğu bulunmuştur. Otizmli çocuklar ve onların yakın akrabalarında inflamatuvar

sitokin konsantrasyonlarının serum, plasenta ve beyin omurilik sıvısı (BOS)’ta değişen oranlarda bulunduğu

gösterilmiştir. Ayrıca, immunglobulinlerin hatalı üretiminin veya B hücre ve T hücre disfonksiyonunun Otizm

Spektrum Bozukluğu olan bireylerde humoral ve hücresel immun cevapta değişikliğe neden olduğu doğrulanmıştır.

Maternal otoimmün hastalık öyküsü, çocukta Otizm Spektrum Bozukluğu gelişme riskini artırmaktadır. Sistemik

Lupus Eritematozus (SLE) ve Antifosfolipid Sendrom gibi annedeki otoimmün romatizmal hastalıklar ile çocukta

Otizm Spektrum Bozukluğu arasında potansiyel bir ilişkinin olduğu, dahası, in utero maternal antikorlara ve

sitokinlere maruziyetin ileride Otizm Spekrum Bozukluğu gelişme riskini artırdığı düşünülmektedir. Post mortem

beyin preperatları ve biomarker çalışmalarında nöroinflamasyonun devam etmesi Otizm Spektrum Bozukluğunda

immun disregülasyonun kanıtıdır. Limbik sistemde artmış hücre paketlenmeleri ve küçük nöron boyutları,

serebellumda granuler hücre ve purkinje hücrelerinin azlığı Otizm Spektrum Bozukluğunda sistemik veya lokal

inflamasyonu kısmen açıklayabilir. Bununla birlikte santral sinir sisteminde inflamatuvar cevap mast hücre, astrosit

ve mikroglia aktivasyonu ile bağlantılıdır. Bu artmış aktivasyonun Otizm Spektrum Bozukluğunda vaskuler

endotelyal büyüme faktörü sekresyonunu artırarak kan beyin bariyerini bozduğu düşünülmektedir. Dahası beyin

örnekleri ve BOS’ta sitokin ve kemokin üretimi artmıştır. Bunlar interferon gamma (IFN-γ), interleukin 1 beta (IL-

1B), interleukin 6 (IL-6), IL-12p40, tumor necrosis factor alpha (TNF-α) ve kemokin CCL2 olarak bilinmektedir.

Interleukin 1 beta (IL-1B), sinir sisteminde nörogenez, göç, farklılaşma, sinaps oluşumu, plastisite ve yaralanmaya

verilen cevaplar sırasında bulunmaktadır. Ayrıca santral sinir sisteminde otistik beyin gelişiminden sorumlu

bölgelerde nöronal progenitör hücre proliferasyonu ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Interleukin 6 (IL-6), kendi kendine

yenilenme, nöronal göç ve hücre sağ kalımını destekleyen nöronal habercilerle ilişkilidir. Beyinde salgılanan

Interleukin 4 (IL-4), nöral progenitör hücrelerin oligodendrogenezisinden sorumludur. Interferon gamma (IFN-γ),

nöral progenitör hücrelerden nöronal farklılaşmadan sorumludur. Tumor necrosis factor alpha (TNF-α) nöronlarda

hücre ölümüne sebep olabilmektedir. Transforming growth factor beta (TGFβ) nöronal göç, nöral hücre sağ kalımı

ve sinaps oluşumunda rol oynamaktadır.

Araştırmalar Ortalama Platelet Hacmi, Nötrofil/Lenfosit oranı, Platelet/Lenfosit oranı ve Eritrosit Dağılım

Genişliği’nin kardiyovasküler hastalıklar, kronik nefropatiler, neoplazmalar, serebrovasküler hastalıklar ve otoimmün

hastalıklar gibi kronik hastalıklarda inflamasyonun belirteci olduğunu ve bu hastalıklarda inflamasyonu belirlemede

değerli bir potansiyele sahip olabileceklerini göstermektedir.

Yüksek Nötrofil/Lenfosit oranı, Platelet/Lenfosit oranı değerleri artmış inflamasyon göstergeleridir. Periferik kandaki

Nötrofil/Lenfosit oranı, Platelet/Lenfosit oranı basit sistemik inflamasyon cevaplarıdır. Nötrofil/Lenfosit oranı;

Page 22: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

21

Diabetes Mellitus, koroner arter hastalığı, ülseratif kolit ve inflamatuvar artrit gibi sistemik veya lokal inflamatuvar

cevap patolojisi olduğu kanıtlanmış hastalıklarda tanı değerine sahiptir. Platelet/Lenfosit oranı inflamasyonu gösteren

yeni bir belirteçtir. Platelet/Lenfosit oranının pek çok malignenside daha duyarlı bir marker ve prognostik bir faktör

olabileceği düşünülmektedir. Ortalama Platelet Hacmi platelet sayı ve aktivitesini gösteren bir başka belirteçtir.

İnflamasyon ve inflamasyonun şiddeti ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.

Bu çalışmanın birinci amacı; Poliklinik koşullarında istenmesi kolay ve uygulanması basit ve ucuz bir yöntem olan

tam kan sayımı aracılığı ile elde edilen inflamasyon göstergesi parametreleri ile Otizm Spektrum Bozukluğu ve

inflamasyonun ilişkisini araştırmaktır. İkinci olarak; Ortalama Platelet Hacmi’nin Otizm Spektrum Bozukluğu’nda

inflamasyonun tespiti ve semptom şiddetini göstermede uygun bir biyomarker olup olmadığını araştırmaktır. Üçüncü

olarakta; Otizm Spektrum Bozukluğu tanısı alan çocukların bireysel ve ailesel otoimmunite öyküleri ve

sosyodemografik özelliklerini belirlemektir.

Hipotez:

İmmün sistemdeki değişikliklerin ve otoimmünitenin Otizm Spektrum Bozukluğu etiyolojisinde rol oynadığı

düşünülmektedir. Hipotezimiz: Uygulanması basit ve ucuz bir yöntem olan tam kan sayımı ile elde edilen

Nötrofil/Lenfosit oranı, Platelet/Lenfosit oranı ve Ortalama Platelet Hacmi gibi inflamasyon göstergesi

parametrelerin, Otizm Spektrum Bozukluğunda otoimmunite veya inflamasyon artışının yordacı olup olmadığının

araştırılmasıdır.

Yöntem:

Çalışmada, 01.01.2015-01.10.2017 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh

Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği’ne başvuran olguların arşiv dosyaları retrospektif olarak tarandıktan sonra, Otizm

Spektrum Bozukluğu tanısı alan ve daha önce tedavi almamış olan 3-6 yaş arası 50 olgunun ve yaş, cinsiyet grubu

olarak eşitlenmiş 50 sağlıklı olgunun ilk başvurularında ve ilaç almadan istenen rutin kan incelemelerinde bakılan tam

kan sayımı parametreleri ile Nötrofil/Lenfosit oranı, Platelet/Lenfosit oranı, Ortalama Platelet Hacmi,

Antistreptolizin-O (ASO), Vitamin D düzeyleri retrospektif olarak incelenecektir. Tanılar DSM-V tanı ölçütlerine

göre konulacaktır. Psikometrik ölçümler Otizm Davranış Kontrol Listesi (ABC-Autism Behavior Checklist) ve

Ankara Gelişim Envanteri (AGTE) aracılığı ile yapılacaktır. Katılımcıların çalışmaya dahil edilme kriterleri; Otizm

Spektrum Bozukluğu alt tiplerinden birisine sahip olmaktır. Çalışmadan dışlanma kriterleri; Ağır Düzeyde Mental

Retardasyon, Konjenital Anomaliye sahip olmaktır.

İstatiksel Analiz:

İstatistiksel incelemeler, Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) bilgisayar paket programı yardımı ile

yapılacaktır. İstatistik analizlerin yapılması aşamasında Biyoistatistik Anabilim Dalı’ndan yardım alınacaktır.

Sınırlılıklar:

Retrospektif olması nedeniyle dosya kayıtları ve ilişkili değişkenlerin belirlenmesinde güçlük olması.

S/5 Davranım Bozukluğu/Karşıt Gelme Bozukluğu Tanısı Konan Çocuk ve Ergenlerde Empati Becerileri,

Duygusal Yüz İfadelerinin Tanınması ve Otonom Yanıt Parametrelerinin Değerlendirilmesi

Hilal Aydemir, Esra Çöp, Özden Şükran Üneri

[email protected]

Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji EAH, Çocuk Psikiyatri Kliniği, Ankara

Amaç

Page 23: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

22

Davranım Bozukluğu/Karşıt Gelme Bozukluğu tanısı konan çocuk ve ergenler ile sağlıklı kontrollerin; duygusal yüz

ifadeleri, mizaca bağlı ve durumsal empati becerileri, katı duygusallıktan yoksun özelliklerin, deri iletkenlik yanıtı,

kalp hızı değişkenliğinin incelenmesi ve karşılaştırılması amaçlanmaktadır.

Yazında Yıkıcı Davranış Bozukluğu tanılı çocukların sağlıklı akranlarına göre daha az empatik olduğu ve sosyal

becerilerinin daha yetersiz olduğu ifade edilmiştir. Özellikle DB olan erkek ergenlerin kızlara göre duygu tanıma

becerilerinin daha yetersiz olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca yazında katı-duygusuz özellikler ile empati becerileri

arasında negatif bir ilişki olduğu, DB tanısı alan grupta katı-duygusuz özellikleri yüksek olan grubun daha az empatik

yanıt verebildikleri belirtilmiştir. Yine katı-duygusuz özelliklerin gelecekteki psikopatiyi yordadığı ve bu grupta

afektif empatinin (başkalarının duygularını paylaşma ) bilişsel empatiye ( başkalarının duygularını anlama ) göre

daha çok etkilendiği vurgulanmıştır.

Ulkemizde bu konuda yapılmış çalışma bulunmamaktadır.

Davranım Bozukluğu tanılı çocuk ve ergenlerde empati becerileri ve duygusal yüz ifadelerini tanıma becerilerindeki

yetersizlikler ve sebeplerinin incelenmesi uygulanacak müdahaleleri planlama açısından önemlidir. Bir çocuğun ve

ergenin sağlıklı ruhsal gelişimi için diğer insanlarla yeterli düzeyde sosyal etkileşime girebilme becerisini kazandırma

oldukça önemlidir.

Sosyal bilişsel becerilerin gelişiminde erken dönemde başlayan aksamaların olması, kişilerin sosyal, iletişimsel ve

mesleki alanlarda yetersizliklerine neden olmaktadır ve bu da bozuk bir döngü ile sonuçlanabilir. Davranım

Bozukluğu olan bireylerde bu döngüde bozukluklar olabilmektedir.

Hipotez

Kesitsel çalışma deseni ile dizayn edilen çalışmamızda aşağıda belirtilen hipotezlerin değerlendirilmesi

amaçlanmaktadır:

1)Davranım Bozukluğu /Karşıt Gelme Bozukluğu tanılı hastalar ve sağlıklı kontrol grubu arasında sosyal bilişsel

beceriler olan sözel olmayan duygu ifadelerinin tanınması, mizaca bağlı ve durumsal empati becerileri arasında fark

yoktur.

2)Davranım Bozukluğu/Karşıt Gelme Bozukluğu tanılı hasta grubunun kendi içinde katı duygusuz özellikleri olan ve

olmayan gruplar arasında duygu ifadelerinin tanınması ve empati becerileri açısından fark yoktur.

3)Davranım Bozukluğu/Karşıt Gelme Bozukluğu tanılı hastalar ve sağlıklı kontroller arasında deri iletkenlik yanıtı ve

kalp hızı değişkenliği arasında ilişki yoktur.

4)Davranım Bozukluğu/Karşıt Gelme Bozukluğu tanılı hasta grubu ve sağlıklı kontrollerin zeka puanları açısından

aralarında fark yoktur.

Yöntem

Bu araştırma Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji EAH Çocuk Psikiyatrisi Polikliniğinde

gerçekleşecektir.Polikliniğimize başvuran 40 Davranım Bozukluğu/Karşıt Gelme Bozukluğu tanılı hasta, pediatri

polikliniklerine başvuran kronik veya psikiyatrik bir rahatsızlığı bulunmayan , 40 sağlıklı kontrol alınması

planlanmaktadır. Olguların sosyodemografik özellikleri araştırmacı tarafından hazırlanan bir formla, klinik

Page 24: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

23

değerlendirmeleri Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi- Şimdi ve

Yaşam Boyu Şekli ile, duygusal ve davranışsal sorunları 4-18 Yaş Çocuk ve Gençlerde Davranış Değerlendirme

Ölçeği ile, mizaca bağlı empati becerileri Bryant Empati Ölçeği, KASİ Empati Eğilim Ölçeği Çocuk ve Ergen Formu

ve Griffith Ana-baba Empati Ölçeği ile, duygusal yüz ifadelerini tanımabecerileri Sözel Olmayan İfadelerin Tanısal

Analizi Testi ile, katı-duyarsız özellikler Katı-Duyarsız (Acımasız- duygusuz ) Özellikleri Tarama Ölçeği ile, zeka

düzeyleri

Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği-gözden geçirilmiş formu-IV ile değerlendirilecektir.Ölçeklerin doldurulmasının

yaklaşık 45 dakika sürmesi planlanmaktadır. Ayrı bir oturumda katılımcılar on dakika dinlendirildikten sonra sessiz,

dış uyaranlara kapalı, izole bir ortamda parmaklara ve ekstremitelere yerleştirilen problar aracılığıyla bazalde ve Sözel

Olmayan İpuçlarını Algılama Becerilerini Değerlendirme Aracı (SOİAB) testi sırasında belirli aralıklarla deri

iletkenliği yanıtı (SCR) ve EKG kaydı ölçülmesi planlanmaktadır.Çalışmanın süresi 6 ay olarak tahmin edilmektedir.

İstatistiksel Analiz

Veriler, Sosyal Bilimler İçin İstatistik Paket Programı (Statistical Program for Social Sciences-SPSS for Windows,

15.0) kullanılarak analiz edilecektir. Katılımcıların verileri değelendirerek, değişkenlerin dağılımı ve aralarındaki

ilişki belirlenecektir.

Sınırlılıklar

1)Örneklem boyutunun küçük olması

2)Katı-duygusuz özellikleri tarama ölçeğinin özbildirime dayalı olması

S/6 Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Ergenlerde Kronotipinin Komorbidite ve Klinik ile İlişkisi

Ezgi Eynallı Gök*, Özge Metin*, Ayşegül Yolga Tahiroğlu*

*Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD, ADANA

[email protected], [email protected], [email protected]

Amaç:

Bireylerin biyolojik ritimlerince belirlenen, fiziksel ve bilişsel olarak daha aktif performans sergiledikleri zaman

dilimine göre; sabahçılar, akşamcılar ve ara tip olmak üzere üç farklı kronotip tanımlanmıştır. Sabahçı kronotipe sahip

bireyler; erken uyuyan, erken saatlerde güne başlayan, fiziksel ve mental aktiviteler için sabah saatlerini tercih eden

bireylerdir. Akşamcı kronotipe sahip kişilerin ise; daha geç saatte uyudukları, fiziksel ve bilişsel aktiviteler için

öğleden sonra ve akşam saatlerini tercih ettikleri bilinmektedir. Ara tipler ise her iki tipin özelliklerini gösterebilen

kişilerdir. Biyolojik saatle ilgili genetik varyasyonlar ve çevresel etkenler belirli bir popülasyonda kronotiplerin

dağılımına katkıda bulunurlar. Cinsiyet ve yaşın kronotipisel farklılıklarda rol oynadığı düşünülmektedir. Bazı

araştırmacılar tarafından; akşamcılığın ergenlik döneminin sonlanmasına işaret eden biyolojik bir belirteç olduğu ileri

sürülmüştür. Ergenlikte hormonal değişimlerle birlikte kronotipide sabahçılıktan akşamcılığa doğru bir değişim

eğilimi olduğu bilinmektedir. Kronotipi değişikliklerinin cinsiyetler arasında farklı bir seyir göstermesinde ise;

pübertal gelişim evrelerinin zamanlamasının her iki cinsiyet için farklı bir seyir gösteriyor olması sorumlu

tutulmaktadır. Bu nedenle ergenlik döneminde kronotipisel farklılıkların değerlendirilmesinde pübertal gelişim

evresinin saptanması önem arz etmektedir. Kronotip farklılıklarının biyolojik ve psikiyatrik değişkenlerle ilişkisini

inceleyen birçok çalışma mevcut olmakla birlikte çocuk ve ergen yaş grubunda kronotipin DEHB ile ilişkisinin

incelendiği çalışma sayısı yetersizdir. DEHB’de kronotipi ele alan çalışmalar; kronotip dağılımları ve kronotiplerin

Page 25: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

24

DEHB alt tipleri ve semptom şiddeti üzerine olan etkisini incelemiştir. Erişkin DEHB hastalarında yapılan bir

çalışmada; akşamcı kronotip yaş olarak eşleştirilmiş genel popülasyona göre daha yüksek oranda saptanmıştır (%40

& %10.8). Ayrıca, akşamcılık puanlarındaki artış, dikkatsizlik ve dürtüsellikte artışla ilişkili bulunmuştur. DEHB

tanılı çocuklarda yapılan çalışmalarda; erişkine benzer şekilde akşamcı kronotipin baskın olduğu, sağlıklı kontrolere

göre kronotip ölçek puanlarının farklılık göstermediği bildirilmiştir. DEHB alt tipleri ve kronotip tercihi arasındaki

ilişkiye dair çalışmaların bulguları ise tutarlı değildir. Hiperaktivite-dürtüselliğin baskın olduğu tipte akşamcılığın

fazla olduğunu gösteren çalışmaların bulguları, başka çalışmalarca desteklenememiştir. Literatürde, kronotip ve

DEHB’ye eşlik eden ruhsal hastalıklar arasındaki ilişkiyi inceleyen henüz bir çalışma mevcut değildir. DEHB’li çocuk

ve ergenlerde; komorbidite prevelansı %40-80 arasında değişmekte, klinik örneklemde ise daha yüksek olduğu

bildirilmektedir. DEHB’de eşlik eden ruhsal bozuklukların klinik şiddeti ve işlevsellikteki bozulmayı arttırdığı,

komorbidite varlığında uygun tedavi planını oluşturmada bazı güçlüklerin yaşandığı ve tedavi yanıtında sorunlara

neden olduğu bilinmektedir. Bu nedenle DEHB’de komorbidite üzerinde etkili olan faktörlerin belirlenmesi önem arz

etmektedir. Bu çalışmada, DEHB komorbiditesinin, yazında daha önce hiç ele alınmamış bir özellik olan kronotipsel

farklılıklardan nasıl etkilendiğini, kronotipinin komorbidite üzerinde olası yordayıcı rolünü araştırmayı

amaçlamaktayız.

Hipotez: Çalışmamız ile test etmeyi planladığımız hipotezler aşağıda özetlenmiştir.

-DEHB’li ergenlerde akşamcı kronotip sıklığı daha yüksektir.

-DEHB’li ergenlerde akşamcı kronotipe sahip olgularda komorbidite sıklığı daha fazladır.

-DEHB’li ergenlerde kronotiplere göre eşlik eden bozuklukların dağılımları farklılık gösterecektir.

-Kronotiplere göre DEHB semptomatolojisi ve klinik şiddeti farklılık gösterecektir.

-Akşamcılık puanlarındaki artış, komorbidite türü ve DEHB klinik şiddeti üzerinde yordayıcı olacaktır.

Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine başvuran 12-

18 yaş aralığındaki ergenlerden, psikiyatrik muayene, yarı yapılandırılmış görüşme formu ile yapılan değerlendirme

sonucunda DSM-V tanı kriterlerine göre DEHB tanısı alan olguların çalışmaya dahil edilmesi planlanmıştır. DEHB’li

ergenlerde; kronotipin, komorbidite ve klinik üzerine olan etkisini araştırmak için öncelikle kronotipsel dağılımları

belirlememiz gerekmektedir. Yazında DEHB’li ergenlerde kronotipi dağılımlarını belirleyen herhangi bir çalışma

mevcut olmayıp, 7-12 yaş grubu DEHB’li çocuklarda ülkemizde yapılan tek bir çalışmada akşamcılık kronotipisi

oranı % 36,5 olarak bildirilmiştir. Erişkin DEHB örneklemlerinde yapılan çalışmalarda akşamcı kronotipisi için daha

yüksek oranlar bildirildiği için, ergen DEHB olgularında bu oranının daha yüksek çıkma ihtimalini dikkate alarak

sapma miktarının yüksek alınmasına karar verilmiştir. Sonuç olarak; DEHB’li ergenlerde akşamcı kronotipisi oranını

% 36 olduğunu % 95 olasılıkla ±7 birim sapma ile belirleyebilmek için minimum örneklem büyüklüğü 193 kişi olarak

hesaplanmıştır. Çalışmaya davet edilen olguların bir kısmının kabul etmeyeceği ve eksik doldurulan değerlendirme

araçlarından dolayı bir kısmının verilerinin de dahil edilemeyeceği de dikkate alınarak çalışmaya 200 kişinin dahil

edilmesi planlanmıştır. Dahil etme ölçütlerini karşılayan tüm olgular ve ailelere bilgi verildikten sonra bu olgular

çalışmaya davet edilecektir. Sadece gönüllü olgular yazılı aydınlatılmış onam sağlandıktan sonra çalışmaya

alınacaktır. DSM-V’e göre DEHB tanı kriterlerini karşılama, 18 yaşından küçük olma, 12 yaş ve üzerinde olma,

çalışmaya katılmaya onam verme dahil edilme kriterleri olarak belirlenmiştir. Toplam zeka bölümü puanı 80’in altında

olması, DEHB tedavisi alıyor olma, doğumsal metabolik ve kronik sistemik hastalık tanısının olması, sirkadiyen ritmi

etkileyen ilaç kullanıyor olma, DEHB’ye OSB ve psikotik bozukluk tanılarının eşlik etmesi çalışmadan dışlama

kriterleri olarak belirlenmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formu (Kiddie Schedule for Affective Disorders and

Schizophrenia for School-Age Children-Present and Lifetime; KSADS-PL) aracılığı ile yapılan görüşme ve ruhsal

muayene sonucunda DEHB tanısına eşlik eden diğer ruhsal tanılar belirlenecektir. Olguların sosyodemografik bilgileri

kliniğimizde kullanılan sosyodemografik form aracılığı ile elde edilecektir. Olguların pübertal gelişim durumlarının

tespit edilmesinde özbildirime dayalı Pübertal Gelişim Değerlendirme Formunu doldurmaları istenecektir. Pübertal

Page 26: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

25

gelişim evreleri karıştırıcı değişken olarak analizlerde dikkate alınacaktır. Kronotipin belirlenmesi için hem ebeveyn

bildirimi hem de ergen bildirimi dikkate alınacaktır. Kronotipi tercihlerinin belirlenmesinde Turkçe geçerlik ve

guvenirlik çalısması yapılmış olan Çocukluk Dönemi Kronotip Anketi kullanılacaktır. Ebeveynlerin herhangi birinden

DEHB kliniği ve ilişkili semptomlara yönelik olarak Conners Ana-baba Dereceleme Ölçeği-Yenilenmiş/Uzun Formu

doldurmaları istenecektir.

İstatistiksel Analiz: Verilerin değerlendirilmesi için SPSS programı kullanılacak olup, istatistiksel analiz konusunda

Biyoistatistik AD.’dan yardım alınacaktır.

Sınırlılıklar: Kronotipi ve pübertal gelişimin değerlendirilmesinde özbildirime dayalı ölçeklerin kullanılması

çalışmanın sınırlılıkları olarak öngörülmektedir.

S/7 Çocukluk Çağı Obsesif Kompulsif Bozukluğu: Oksidatif Hasarın Değerlendirilmesinde Tiyol Disülfit

Homeostazisi ve İskemi Modifiye Albumin(IMA)’ nın Önemi

Emre Ürer*, Birim Günay Kılıç*, Gamze Avcıoğlu**, Özcan Erel**

*: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,

Ankara

**: Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıbbi Bİyokimya Anabilim Dalı, Ankara

([email protected], [email protected], [email protected], [email protected])

Amaç: Psikiyatrik bozuklukların etyolojisinde biyolojik, psikolojik, sosyal, genetik ve biyokimyasal faktörler yer alır.

Depresyon, anksiyete bozuklukları, şizofreni ve bipolar bozukluk gibi birçok psikiyatrik bozuklukta oksidatif stresin

etyolojide rol oynadığı gösterilmiştir. Oksidatif stres ile psikiyatrik bozukluklar arasındaki nedensel ilişki tam olarak

belirlenmemiştir(1). OKB’ nin biyokimyasal temellerini değerlendiren birçok çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmaların

büyük bir kısmı erişkin yaş grubundaki OKB’ li hastalarda TAS, TOS ve OSİ değerlendirilmesine odaklanmıştır. Bu

çalışmalarda, OKB’ de oksidatif hasarın artışı hipotezi ile uyumlu olarak, TOS ve OSİ düzeyleri yüksek, TAS

düzeyleri düşük saptanmıştır(2). Çocukluk yaş gurubunda OKB ile Oksidatif stres ilişkisini değerlendiren çalışma

sayısı çok azdır. Ülkemizde yapılan, yaşları 8-17 arasında değişen OKB tanılı 26 çocuk ve ergenin katıldığı bir

çalışmada , erişkin yaş grubundaki çalışmalara benzer sonuçlar elde edilmiştir(3). Mevcut bilgimize göre, çocukluk

çağı OKB’ sinde hastalık şiddet düzeyleri ile Tiyol disülfit homeostazisi ve iskemi modifiye albumin düzeylerinin

ilişkisini değerlendiren çalışmaya rastlanmamıştır. Tiyoller, antioksidan savunma mekanizmasında önemlidir.

Tiyoller oksidanlar ile oksidasyon reaksiyonuna girebilir ve disülfit bağı oluşturabilirler. Tiyol/disülfit oranı (TDR),

detoksifikasyon, antioksidan koruma, sinyal iletimi, enzimatik aktivitenin düzenlenmesi, apoptozis ve hücresel sinyal

mekanizmalarında kritik rollere sahiptir. Dinamik tiyol disülfit homeostazisinin saptanması, normal veya anormal

normal biyokimyasal süreçler hakkında önemli bilgiler sağlayabilir(4). Tiyol disülfit homeostazisi ile şizofreni,

bipolar bozukluk gibi psikiyatrik durumların ilişkisi gösterilmiştir(5).

Albumin, maddelerin transportu, onkotik basıncın düzenlenmesi ve antioksidan koruma gibi pek çok fizyolojik görevi

olan ve dolaşımda en bol bulunan makroproteindir(6). Oksidatif stres ile albüminin N-terminal ucuna kobalt metalinin

(Co+2) bağlanma düzeyini azaltmaktadır. Bu modifiye edilmiş albümin şekli iskemi-modifiye albumin (IMA) olarak

belirtilmekte ve kardiyak iskemi için umut vaat eden bir belirteç olarak bilinmektedir(7).

Ancak, IMA'nın kardiyak iskemi dışında birçok hastalıkta yükselmesinden dolayı kardiyak iskemi için daha az özgül

olduğu gösterilmiştir(8, 9). Bununla birlikte, IMA çocukluk OKB’sinde henüz değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla bu

çalışmada serum Tiyol disülfit ve IMA seviyleri OKB’si olan çocuk hastalarda oksidatif stresin belirlenmesinde

efektif markerlar olarak değerlendirilebilecektir.

Page 27: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

26

Hipotezler:

1) Oksidatif stres belirteçleri kontrol grubuna göre yüksektir.

2) Oksidatif hasarın düzeyi ile hastalık semptom şiddeti korelasyon gösterir.

3) Oksidatif hasarın düzeyi kronik seyir, hastalığın tekrarlama olasılığı ve ek psikiyatrik komorbiditelerin varlığı ile

korelasyon gösterir

Yöntem:

Katılımcılar: 1 Eylül 2018- 1 Şubat 2019 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ergen

Psikiyatrisi polikliniğine getirilen, OKB semptomları bulunan ve psikiyatrik muayene sonrası DSM-5 tanı kriterlerine

göre OKB tanısı alan 40 çocuk ve ergenin(8-17 yaş) çalışmaya alınması planlanmıştır. Kontrol grubu hasta grubu ile

yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş sağlıklı gönüllülerden oluşturulacaktır.

Dışlama kriterleri:

1. Şizofreni, Bipolar Affektif Bozukluk, Yaygın Gelişimsel Bozukluk, Yeme bozukluğu, zeka geriliği olan

hastalar,

2. Alkol, madde bağımlılığı olan hastalar,

3. Sigara kullanımı olan hastalar,

4. Ağır kafa travması öyküsü olanlar,

5. Antioksidan ajan kullanımı (vitamin E, vitamin C, N-asetil sistein), ksantin oksidaz inhibitorü kullanımı

(allopurinol, folik asit),

6. Bilinen akut ya da kronik nörolojik hastalıkları olanlar (epilepsi, MS vb.),

7. Bilinen hipertiroidi, hipotiroidi, diyabet ya da diğer endokrinopatiler gibi tıbbi rahatsızlığı olan hastalar,

8. Bilinen nöroblastoma, nöroendokrin tümör, lökoensefelopati gibi medikal durumlar,

9. Bilinen otoimmün, enfeksiyon ve kardiyovasküler hastalığı olanlar,

10. Body Mass Indexi 30 üzerinde olan hastalar çalışmadan dışlanacaktır.

Psikiyatrik Görüşme ve Ölçekler: Etik kurul onayı alındıktan sonra, tüm katılımcılar ve aileleri yazılı ve sözlü olarak

bilgilendirilecektir. Katılımcılarla, Çocuk ve Ergen Psikiyatristi tarafından OKB’ nin varlığını ve çocuk üzerindeki

etkilerini belirlemeye yönelik psikiyatrik görüşme yapılacaktır. Bu görüşmelerde sosyodemografik bilgiler (yaş,

cinsiyet, eğitim, gelir düzeyi, BMI), çocuğun var olan obsesyonları ve/veya kompulsiyonları ile ilgili bilgiler çocuğun

kendisine ve ailesine sorulacaktır. Tüm olgulara, Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School-Age

Children-Present and Lifetime Turkish Version (K-SADS-PL) uygulanacaktır. Ayrıca, Çocukluk çağı Yale Brown

Obsesif Kompulsif Skalası (C-YBOCS) olgular tarafından, Klinik Global İzlenim Ölçeği (CGI) de çocuk ergen

psikiyatristi tarafından doldurulacaktır.

Kan Alımı: Tüm katılımcılardan, 12 saat açlığı takiben sabah 8:00-9:00 arasında, biyokimya tüpüne 4 ml kan

alınacaktır. Alınan kanlar 3000 rpmde , +4oC, 15 dakika santrifüj edilecektir. Ayrılan serumlar çalışma gününe kadar

– 80oC’ de saklanacaktır.

Biyokimyasal Analiz: Serum native tiyol, total tiyol ve disülfid değerleri Erel ve Neşelioğlu tarafından

geliştirilen basit yeni ve tamamen otomatize kolorimetrik metotla ölçülür(4). Dinamik disülfit değeri ise total tiyolden

Page 28: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

27

native tiyolü çıkarılıp bu değerin ikiye bölünmesiyle elde edilir. Native tiyol, total tiyol değerleri ölçülürken disülfit

ve diğer oransal değerler hesaplanarak elde edilir. Native tiyol, total tiyol testleri spektrofotometre (otomatik analizör,

Cobas c501, Roche) ile 415 nm’de ölçülür. Native tiyol, total tiyol ve disülfit sonuçları umol/L olarak ifade edilir.

Serum IMA değerleri ise Bar-Or ve ark. tarafından önceden tanımlanan bir metotla kolorimetrik olarak ölçülür(7). Bu

kolorimetrik metot albüminin eksojen kobalt bağlama özelliğini temel almaktadır. Örneklerin absorbansı 470 nm de

spektrofotometre (otomatik analizör, Cobas c501, Roche) ile ölçülür. IMA sonuçları absorbans unitesi (ABSUs)

olarak ifade edilir. Her örnek duplike çalışılır ve ortalama değer rapor edilir.

İstatistiksel Analiz: Kandemir ve ark(7) çalışması referans alınarak n:40 olduğunda güç %99.5 olarak saptanmıştır.

40 çocuk ve ergen hasta grubunu oluşturucak, sağlıklı kontrol grubu olarak, çocuk ve ergenlerin 1:1 yaş ve cinsiyet

eşleşmesi yapılarak, 40 çocuk ve ergen çalışmaya dahil edilecektir.

Verilerin istatistiksel analizi için SPSS 22 yazılım programı kullanılacaktır. Verilerin normal dağılım gösterip

göstermediği Kolmogorov-Smirnov ile değerlendirilecektir. Normal dağılım gösteren hacimlerde analizinde

parametrik testler (Student T-testi), normal dağılım göstermeyen hacimlerinin analizinde nonparametrik testler

(Mann-Whitney U testi) kullanılacaktır. Oksidatif hasar markerları arasında normal dağılıma uygunluk testleri

yapılacaktır, Normal dağılıma uymadığı saptanan değişkenler için iki bağımsız grup arasında istatistiksel

anlamlılıklarda Mann-Whitney U Testi ve Student t testi kullacaktır. Oksidatif hasar markerları ve hastalık şiddeti

arasındaki korelasyon analizleri Spearman Korelasyon Analizi ile yapılacaktır. Karıştırıcı faktörlerin değişkenler

üzerine etkisini dışlamak için Kovaryans analizi (ANCOVA) kullanılacaktır. Tüm analizler için anlamlılık düzeyi p<

0.05 kabul edilecektir

Sınırlılıklar:

1) Çalışmanın kesitsel olarak planlanması, klinik örneklemde yapılması ve olguların klinik görüşme öncesi

sağlıklı dönemde değerlendirilmemiş olması OKB ile Oksidatif hasar arasındaki neden-sonuç ilişkisini

kurmamızı zorlaştırabilir.

2) OKB ile ilişkili komorbid durumların dışlanmaması karıştırıcı olabilir. Depresyon, Anksiyete

bozuklukları ve tik bozuklukları gibi diğer OKB ile ilişkili olabilecek komorbid durumlardaki hastalık ile

oksidatif hasar arasındaki ilişki bilinmektedir. Fakat son yıllarda “OKB ve İlişkili bozukluklar” kavramı

ile OKB ve ilişkili olabilecek semptomatoloji aynı başlık altında toplanmaya çalışılmış olup ve ortak bir

nörobiyolojik etyoloji bulma çalışmaları devam etmektedir. Bu durum Depresyon ve diğer duygurum

bozuklukları ve anksiyete bozukluklarını kapsamamaktadır.

Page 29: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

28

Kaynakça

1. Salim S. Oxidative stress and psychological disorders. Current neuropharmacology. 2014;12(2):140-7.

2. Selek S, Herken H, Bulut M, Ceylan MF, Celik H, Savas HA, et al. Oxidative imbalance in obsessive

compulsive disorder patients: a total evaluation of oxidant–antioxidant status. Progress in Neuro-

Psychopharmacology and Biological Psychiatry. 2008;32(2):487-91.

3. Kandemir H, Abuhandan M, Aksoy N, Savik E, Kaya C. Oxidative imbalance in child and adolescent patients

with obsessive compulsive disorder. Journal of psychiatric research. 2013;47(11):1831-4.

4. Erel O, Neselioglu S. A novel and automated assay for thiol/disulphide homeostasis. Clinical biochemistry.

2014;47(18):326-32.

5. Erzin G, Kotan VO, Topçuoğlu C, Özkaya G, Erel Ö, Yüksel RN, et al. Thiol/disulphide homeostasis in

bipolar disorder. Psychiatry research. 2018;261:237-42.

6. Quinlan GJ, Martin GS, Evans TW. Albumin: biochemical properties and therapeutic potential. Hepatology.

2005;41(6):1211-9.

7. Bar–Or D, Lau E, Winkler JV. A novel assay for cobalt-albumin binding and its potential as a marker for

myocardial ischemia—a preliminary report1. The Journal of emergency medicine. 2000;19(4):311-5.

8. Kocaoglu C, Caksen H, Atabek ME, Kurku H, Arslan S. Serum ischemia-modified albumin levels in children

with epileptic seizures. Pediatric emergency care. 2014;30(6):394-6.

9. Gulpamuk B, Tekin K, Sonmez K, Inanc M, Neselioglu S, Erel O, et al. The significance of thiol/disulfide

homeostasis and ischemia-modified albumin levels to assess the oxidative stress in patients with different stages of

diabetes mellitus. Scandinavian journal of clinical and laboratory investigation. 2018:1-7.

S/8 Bipolar Tanılı Ebeveynlerin Çocuklarında Endofenotipler, Psikopatoloji Prevalansı ve İlişkili Faktörler:

İki Yıllık İzlem Çalışması

Fatih Hilmi Çetin1, Kürşat Altınbaş2, Gökçeçiçek Arıcı1, Özlem Çiçek1, Serhat Türkoğlu1

1: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk-Ergen Psikiyatri Anabilim Dalı, Konya

2: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya

[email protected] [email protected] [email protected] [email protected]

[email protected]

GİRİŞ:

Ruhsal bir hastalığın erken dönemde tanınması ve hastalığa yönelik koruyucu stratejilerin geliştirilebilmesi amacıyla

hastalığın yordayıcılarının ve risk etkenlerinin belirlenmesi önemlidir. Bipolar Bozukluk temel özelliği mani ve

depresyon olan, epizodik seyir gösteren, vejetatif ve psikomotor bozuklukların klinik tabloya eşlik ettiği, bireyin

sosyal işlevselliğini ve kişilerarası ilişkilerini bozan önemli bir ruhsal bozukluktur. Genetik ve nörobiyolojik etmenler

etiyolojisinde önemli rol oynamaktadır. Bipolar bozukluğun patofizyolojisinde güçlü genetik etkilerin bulunması ve

Page 30: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

29

bazı erişkinlerde hastalığın başlangıcının çocukluk ve ergenlikte olması, bipolar bozukluğu olan anne babaların

çocuklarının bu hastalık için risk altında olduğunu göstermektedir. BB olan erişkinlerde yapılan geriye dönük

çalışmalar, bu kişilerin %60’ında duygudurum belirtilerinin 20 yaşından ve %10-20’sinde 10 yaşından önce ortaya

çıktığı ve çalışmaların çoğunda bipolar bozukluğu bulunan ebeveynlerin çocuklarında yüksek oranda psikopatoloji

özellikle de duygudurum ve yıkıcı davranım bozuklukları görüldüğü saptanmıştır. Bir meta-analiz çalışmasında,

bipolarduygudurum bozukluğu olan ebeveynlerin çocuklarında herhangi bir psikiyatrik hastalık gelişiminin 2.7 kat,

duygudurum bozukluğu gelişiminin ise 4 kat arttığı gösterilmiştir.Bipolar I bozukluğu olan ebeveynlerin çocuklarıyla

yapılan bir çalışmada, bu çocuklara %71.4 oranında yaşam boyu en az bir psikiyatrik bozukluk tanısı konmuş olduğu

saptanmıştır. Ayrıca soy geçmişlerinde ruhsal bozukluk olan ebeveynlerin çocuklarında bipolar bozukluk daha erken

yaşta görülmektedir. Bu sonuç; trinükleotid tekrarlarının artmasına dayanan, kuşaklar ilerledikçe hastalığın

şiddetlenmesi ve daha erken başlaması ile kendini gösteren erkenleşme olgusunu (anticipation)

desteklemektedir.Bipolar bozukluk tanılı olguların çocuklarında hastalık ortaya çıktığında, hasta geçirilen süre

frekansları, hastaneye yatış sıklığı, özkıyım girişimi gibi belirtilerin daha şiddetli olacağı ; karma dönem, duygudurum

dengeleyicilere kötü yanıt gibi olumsuz gidiş özellikleri; daha fazla deprese, anksiyöz ve irritabl oldukları

öngörülmüştür. Ülkemizde bipolar bozukluğu olan hastaların akrabalarında ruhsal bozukluk sıklığını tarama ile ilgili

az sayıda çalışma yapılmıştır ve çalışmaların çoğunda doğrudan ebeveynlerle çalışılmamıştır. Bipolar bozukluğun

görülme sıklığının yüksek olduğu, ülkemizdeki akraba evliliklerinin ve genç nüfusun fazla olduğu göz önünde

bulundurulursa, ebeveyn çalışmalarının önemi anlaşılacaktır. Tüm bu veriler ışığında bipolar bozukluğu olan

ebeveyne sahip olmanın çocukta birçok ruhsal etki oluşturabileceği ve bu etkilenmenin ne derecede olacağını

belirleyen birçok faktör olduğu açıktır. Buna karşın hem ülkemizde hem dünyada bu konuda yeterli veri yoktur. Bu

nedenle bu çalışmada psikiyatri servisinde yatan bipolar bozukluğu olan ebeveyne sahip çocuklarda olası

psikopatolojileri, psikopatoloji gelişen ve gelişmeyen çocuklar arasındaki rezilyans faktörleri ve bipolar bozukluk

yordayıcılarının saptanması amaçlanmıştır.

AMAÇ: Bipolar ebeveynlerde nöropsikolojik profil, bipolar ebeveyn çocuklarında psikopatoloji prevalansı,

nöropsikolojik profil ve nöropsikolojik profili etkileyen faktörlerin saptanması (ebeveyndeki bipolar türü,hangi

ebeveynin bipolar olduğu, ebeveynin tedaviye cevabı,sosyodemografik faktörler gibi) ile psikopatoloji gelişen ve

gelişmeyen çocuklar arasında rezilyansı belirleyen faktörleri saptamak

METHOD:

Bu çalışma, Selçuk üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi çocuk ve ergen ruh sağlığı hastalıkları ve ruh sağlığı

hastalıkları anabilim dalları tarafından birlikte yürütülecektir.Çalışma örnekleminin 6-18 yaşları arasındaki 50 kişilik

vaka ve 50 kişilik kontrol grubundan oluşması planlanmaktadır. Çalışma örneklemi psikiyatri servisinde yatmakta

olan bipolar bozukluğu olan hastaların çocuklarından ve çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden herhangi bir

psikiyatrik bozukluğu olmayan ebeveyn çocuklarından seçilecektir.Hem vaka hem kontrol grubuna tüm

psikopatolojileri taramak için yarı yapılandırılmış bir görüşme tekniği olan K-SADS-PL uygulanacaktır.

Çalışmada,yatan tüm bipolar hastaların 6-18 yaş aralığındaki çocuklarına,nöropsikolojik testlerden SDÖT, işaretleme

ve stroop testleri, güçler güçlükler anketi, çocuk anksiyete ölçeği (SCARED) ve çocuk depresyon ölçeği (CDI) ile

young mani ölçeği 6 ay aralıklarla 2 yıl süresince yapılacaktır (toplam 5 kez değerlendirilme yapılmış

olacaktır).Ayrıca rezilyans faktörleri saptamak için ayrıntılı sosyodemografik veri formu oluşturulacak ve her olguyla

birebir görüşülerek bu çalışma için hazırlanan sosyodemografik veri formu doldurulacaktır.Bipolar ebeveynlere de

SCID, nöropsikolojik testler ve tedavi yanıtını değerlendirmek için young-mani ölçeği kullanılacaktır.

HİPOTEZ:

Bipolar ebeveyni olan çocuklarda psikopatoloji görülme oranları artmaktadır.

Bipolar ebeveyne sahip çocukların nöropsikojik testlerinde kontrollere göre seçici dikkat, sürekli dikkat, kısa süreli

bellek gibi alanlarda daha fazla bozulma gözlenecektir.

Page 31: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

30

Sosyoekonomik düzeyi düşük olan, tedaviye kötü yanıt veren, psikotik veya karma özellikli, hızlı döngülü bipolar

ebeveyn çocuklarında psikopatoloji gelişme riski daha yüksek oranda gözlenecektir.

İstatistiksel Analiz:

Tanımlayıcı istatistikler ortalama (±) standart sapma, frekans dağılımı ve yüzde olarak sunulacaktır. Kategorik

değişkenlerin karşılaştırılmasında Ki-Kare ve McNemar testi uygulanacaktır. Ölçümle belirtilen değişkenlerin

karşılaştırılmasında öncelikle normal dağılıma uygunluk bakılacaktır. Normal dağılıma uyan değişkenlerin

karşılaştırılmasında parametrik, uymayanların karşılaştırılmasında nonparametrik testler uygulanacaktır. Ölçümle

belirtilen değişkenlerin ilişkisine bakılmadan önce normal dağılıma uygunluğa bakılacak uyanlar pearson korelasyon,

normal dağılıma uymayanlar arasında ise spearman korelasyon testi uygulanacaktır.Analizde istatistiksel anlamlılık

düzeyi p<0.05 alınacaktır.

KISITLILIK:

Hasta sayısının görece küçük olması, ebeveynlerin psikiyatrik komorbid bozukluklarının olması ve yalnızca sağlıklı

anne babaların çocuklarının kontrol grubu olarak alınması (diğer psikopatolojilerin alınmaması) bulguların

genellenebilirliğini engelleyebilir.

KAYNAKLAR:

1. Akdemir, Devrim, and Bahar Gökler. "Bipolarduygudurum bozukluğu olan anne babaların çocuklarında

psikopatoloji." Turk Psikiyatri Derg 19.2 (2008): 133-40.

2. Coskun, Murat, Süleyman Salih Zoroğlu, and Mücahit Öztürk. "Pediatrik bipolar bozukluk etiyolojisinde

genetik ve nörobiyolojik faktörler." Klinik Psikofarmakoloji Bülteni-Bulletin of

ClinicalPsychopharmacology 20.1 (2010): 101-108.

3. Kisa, Cebrail, et al. "Bipolar Bozukluk Tanısı Konan Hastaların Ebeveynlerinde Ruhsal Bozukluklar." Türk

Psikiyatri Dergisi(2004).

4. Lapalme, Micheline, SheilaghHodgins, andCatherineLaRoche. "Children of parentswithbipolardisorder: a

metaanalysis of risk formentaldisorders." TheCanadianJournal of Psychiatry 42.6 (1997): 623-631.

5. Mutlu, Caner, Neslim GüvendeğerDoksat, and Ayten Erdoğan. "Pediatrik Bipolar Bozuklukta

Epidemiyoloji." Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 7.4 (2015): 382-390.

6. ÖZDEMİR, Osman, et al. "Bipolar Bozukluğu Olan Hastalarda Aile Öyküsü FamilyHistory in

PatientswithBipolarDisorder." (2016).

7. Öztürk, Gülhan Küçük, et al. "Ebeveyninde Bipolar Bozukluk Olan Gençlerin Benlik Tasarımlarının

İncelenmesi." Journal of PsychiatricNursing 8.2 (2017): 66-71.

8. Yüncü, Zeki, et al. "İki Uçlu Bozuklukta Birikme Etkisi: İki Nesil Arasında Bir Karşılaştırma." Turk

Psikiyatri Dergisi 19.4 (2008).

S/9 Cinsel İstismar Sonrası Gelişen Travma Sonrası Stress Bozukluğu ve Katekol-O-Metiltransferaz

(COMT)'un Met ve Val genetik varyantlarının etkisi

Page 32: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

31

1Lale Allahyarova, 1Ayşegül Yolga Tahiroğlu, 1Perihan Çam Ray, 1Gonca Gül Çelik, 2Özge Özalp Yüreğir1

1Çukurova Üniversitesi Tıp Fakultesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana

2Adana Şehir Hastanesi, Adana

[email protected]

[email protected]

[email protected]

[email protected]

Amaç:

Çocuk ve ergenlerde, cinsel istismar sonrası gelişen en önemli ruhsal patoloji olan Travma Sonrası Stres

Bozukluğunun (TSSB) temel özelliklerinin bilişsel fonksiyonlarla ilişkili olduğu ve belleğe dayalı değişikliklerin,

TSSB’nin belirleyici semptomları arasında olduğu vurgulanmaktadır. Cinsel istismara maruz almış bireylerin, hangi

travma belirtileri geliştireceği, bu belirtilerin şiddetinin nasıl olacağı, bu belirtiler üzerine çevresel ya da genetik

faktörlerin etkisinin nasıl olduğunu öngören faktörler henüz tam olarak aydınlatılamamış önemli konulardır.

Kromozom 22q11.2 geni tarafından kodlanan Katekol-O-metil transferaz (COMT) enzimi, dopamin başta olmak

üzere katekolamin metabolizmasında önemli rol oynar. Bu enzimin, özellikle prefrontal kortekte dopamin

metabolizması üzerinden, bilişsel fonksiyonları etkileyebileceği varsayılmıştır (1, 2). Bu enzimin İki aleli (Val

108/158 ve Met 108/158) ve üç genotipi (Val158/Val158, Val158/Met158 ve Met158/Met158) tanımlanmıştır (3).

Birçok çalışmada, COMT Val158 / 108 Met polimorfizminin insan davranışı, bilişsel fonksiyonlar üzerindeki etkileri

araştırılmıştır (2, 4, 5, 6).

Met158 alelinin, prefrontal kortekste daha yüksek katekolamin biyoyararlanımı ile ilişkili olup, bilişsel işlemlerde

performs açısından avantaj sağladığı ve dopaminin daha yüksek seviyelerde olduğu (4, 5, 7), bu polimorfizmin Dikkat

Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, şizofreni ve davranış bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk,

obsesif kompulsif bozukluk ve bazılarında TSSB gibi bazı anksiyete bozukluklarıyla ilişkili olabileceği

vurgulanmaktadır (6, 7). Met158 aleli olan katılımcıların, TSSB ile ilişkili semptomları daha sık geliştireceklerini

varsayan çalışmalar vardır (2). Val / Val genotipine sahip olan kişilerde ise duygulanım özellikleri ve duygusal

işlemede daha iyi performans gösterdiği bildirilmiştir (6). Val alelinin ise, birçok antisosyal davranış riski ile

ilişkilendirildiği belirtilmiştir (2).

Met/Met genotipinin TSSB riski ile ilişkili olduğu bazı çalışmalarda bildirilmiştir. Yine bir çalışmada, Met aleli için

homozigot olanların, Val/Val veya Val/Met genotipleri olanlara göre daha yüksek TSSB riski taşıdıkları bildirilmiştir

(8). Başka bir çalışmada, COMT'un Val158Met polimorfizmi için heterozigot olanlar, homozigot gruptan daha yüksek

travma seviyelerine yanıt olarak daha az TSSB semptomu geliştirdiği ve hem Met/Met hem de Val/Val genotiplerinin

artmış risk altında olduğu belirtilmiştir (7). Gazilerle yapılan bir çalışmada, COMT Val158/108Met'in bir veya iki

Met aleli varlığı TSSB için, bellek işlevlerinde koruyucu bir varyant olarak görev yapabileceği belirtilmiştir (1).

Met/Met genotipinin, TSSB'si olan bireylerde bunun zayıf duygulanım fonksiyonu ve korku inhibisyonu defisitiyle

ilişkili oluğu, ancak bu ilişkinin çocukluk çağı travma maruziyetine bağımlı olduğu bildirilmiştir (9). Val/Val genotipi,

1

Page 33: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

32

çocukluk çağı travmalarının daha yüksek seviyelerine maruz kalan bireylerin dissosiyasyon düzeylerinde artış

etkisiyle ile ilişkilendirilmiştir (10). Mevcut bulgular, COMT Val158Met polimorfizminin travma ile psikopatoloji

arasındaki ilişkiye aracılık ettiğini desteklemektedir.

Bu çalışmanın amacı, cinsel istismara maruz kalan hastalarda istismardan 6 ay sonra Travma Sonrası Stress Bozukluğu

ve ilişkili belirtilerin gelişiminin öngörülebilirliğinin incelenmesidir. Cinsel istismar sonrasında hastalarda görülen

travma belirtilerinin gelişimine COMT'un Met ve Val genetik varyantlarının etkisinin araştırılması amaçlanmaktadır.

Bu çalışmanın, bulduğu bulgular ile cinsel istismar sonrasında hastalarda görülebilecek etkinin öngörülebilirliği

açısından klinisyenlere yol gösterici olacağını ve TSSB için öngörücü faktörlerin belirlenmesinin bu olgularda

profilaktik ve tedavi hedeflerinin geliştirilmesine katkıda bulunacağını umuyoruz.

Hipotez

COMT enziminin farklı genotipleri, prefrontal korteksteki dopaminin kullanılabilirliğini düzenlediği için, dopamin

düzeyi farklılıklarının anksiyete bozukluğunu etkileyebileceği varsayılmaktadır. Örneğin, COMT'un Met varyantı

olan kişilerde, daha düşük COMT aktivitesi ve daha yüksek dopamin düzeylerinin dorsolateral prefrontal korteksin

yürütücü işlevlerini daha iyi yapmasını sağlayarak bilgiyi daha iyi işlemledikleri öngörülmektedir. Bundan dolayı bu

kişilerde stresörlerin, bilişsel bilgiyi işlemlemeği bozduğu ve anksiyete belirtileri oluşturabildikleri ve bu kişilerin

'evhamlılar' olarak adlandırılabilecekleri belirtilmiştir. COMT'un Val tipi, yüksek enzim aktiviteleri ve düşük dopamin

düzeyleriyle birlikte oluşan artmış dopamin salınımıyla bilgi işlemlemeyi optimize ederek başa çıkabilecekleri ve

bundan dolayı böyle kişilerin stress altında endişelenmeyen ya da korkmayan 'savaşçılar' olarak adlandırılabilecekleri

belirtilmektedir (11). COMT enzimi, bir kişiyi duygusal ve davranışsal bozukluklar açısından etkileyebileceği gibi ve

TSSB geliştirme riski ile ilişkili olabilir. Bu varsayımlardan yola çıkarak, COMT'un Met varyantı olan kişilerde,

istismar sonrasında Travma Sonrası Stress Bozukluğu gelişme ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünmekteyiz.

Yöntem

Çalışma evreni:

Çalışmamızın örneklem grubu, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları

Anabilim Dalı Polikliniğinde Ocak 2015- Ocak 2019 tarihleri arasında takip edilen cinsel istismar öyküsü bulunan

12-18 yaş arası 150 olgunun ve yaş, cinsiyet grubu olarak eşitlenmiş sağlıklı olgu alınması planlanmıştır.

Örneklem Seçimi

Çocuk ve ergen psikiyatri polikliniğinde belirtilen tarihlerde cinsel istismar öyküsü ile takip edilen hastalar, hastane

kayıtları incelenerek tespit edilecek ve dosyaları incelenerek genel bilgiler araştırmacılar tarafından hazırlanmış

sosyodemografik ve klinik veri formuyla alınacaktır. Sosyodemografik bölüm yaş, cinsiyet, eğitim durumu, klinik

bölüm ise sigara-alkol-psikoaktif madde kullanımı, istismarın başlama yaşı, istismarın süresi, istismarın ortaya çıkma

şekli, istismarcının kimliği, semptomların başlamasından sonraki tedavisiz geçen süre, tanı, tedavi süresi, hastalık

süresi, tedaviye başlandıktan sonra ek tedavi gereksinimi ve nedeni, soygeçmişinin sorgulanması planlandı.

Mental Retardasyon, DSM-5'e göre Otizm Spektrum Bozukluğu, Bipolar Bozukluk ve Psikotik bozukluk tanısı alan,

komorbid nörolojik hastalık ve genetik hastalığı olan ve dismorfik görünüme sahip olgular, gönüllü olmayanlar

çalışma dışında tutulacaktır.

Moleküler Analiz:

Gerçek zamanlı (real-time) PCR yöntemi ile genotip çalışması yapılması planlanmaktadır.

İstatistiksel Analiz:

Page 34: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

33

Sosyodemografik ve klinik veri formlarından elde edilen bilgiler SPSS 20.0 versiyonunda oluşturulan veri tabanına

girilmesi ve tanımlayıcı değişkenlerin analiz edilmesi planlanmaktadır.

Sınırlılıklar:

Örneklemimiz, polikliniğimize başvuran adli vakalardan çalışmaya katılmayı kabul eden olgulardan oluşacağından

dolayı, toplum örneklemini yansıtamayabileceği ve daha geniş katılımlı çalışma örneklemi oluşturulması

gerekebileceği araştırmamızın sınırlılığını oluşturmaktadır.

Kaynaklar:

1. Mestrovic AH, Tudor L, Perkovic MN ve ark. Significant association between catechol-O-methyltransferase

(COMT) Val158/108Met polymorphism and cognitive function in veterans with PTSD. Neurosci Lett. 2018 Feb

14;666:38-43.

2. Winkler EA, Yue JK, Ferguson AR ve ark. COMT Val158Met polymorphism is associated with post-traumatic

stress disorder and functional outcome following mild traumatic brain injury. J Clin Neurosci. 2017 Jan;35:109-116.

3.Karayiorgou M, Altelmus M, Galke BL ve ark. Genotype determining low catechol-Omethyltransferase activity as

a risk factor for obsessive-compulsive disorder. Proc Natl Acad Sci USA 1997;94:4572-4575.

4.Dickinson D, Elvevag B. Genes, cognition and brain through a COMT lens. Neuroscience 2009; 164:72–87.

5.Witte AV, Floel A. Effects of COMT polymorphisms on brain function and behavior in health and disease. Brain

Res Bull 2012; 88:418–28.

6. Mier D, Kirsch P, Meyer-Lindenberg A. Neural substrates of pleiotropic action of genetic variation in COMT: a

meta-analysis. Mol Psychiatry 2010; 15:918–27.

7. Clark R, DeYoung CG, Sponheim SR ve ark. Predicting post-traumatic stress disorder in veterans: Interaction of

traumatic load with COMT gene variation. J Psychiatr Res 2013 Dec;47(12):1849-56.

8.Kolassa IT, Kolassa S, Ertl V ve ark. The risk of posttraumatic stress disorder after trauma depends on traumatic

load and the catechol-o-methyltransferase Val(158)Met polymorphism. Biol Psychiatry. 2010 Feb 15;67(4):304-8.

9.Deslauriers J, Acheson D, Maihofer AX ve ark. COMT val158met polymorphism links to altered fear conditioning

and extinction are modulated by PTSD and childhood trauma. Depress Anxiety. 2018;35:32–42.

Page 35: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

34

10.Savitz J, van der Merwe L, Newman TK ve ark. The relationship between childhood abuse and dissociation. Is it

influenced by catechol-O-methyltransferase (COMT) activity. Int J Neuropsychopharmacol 2008 Mar;11(2):149-61.

11.Stahl S.M. Stahl'ın Temel Psikofarmakolojisi. Anksiyete bozuklukları ve anksiyoliitikler. (2015). Bölüm 9; 388-420

S/10 Dehb Tanılı Çocuk ve Ergenlerde Metilfenidat Tedavisi Sonrası Kardiyak Otonomik Fonksiyonların ve

Endotelyal Disfonksiyonun Prospektif Olarak İncelenmesi

Ayşegül Efe¹ ([email protected])

¹Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD., Ankara

AMAÇ: Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB); erişkinliğe kadar süren kronik, yaygın nörogelişimsel

bir bozukluktur ve tedavisinde sıklıkla psikositumulan ajanlar kullanılmaktadır. Metilfenidat (MPH) hem ülkemizde

hem dünyada en yaygın kullanılan ve 6 yaşından sonra kullanımı FDA (Food and Drug Administriation) tarafından

onaylanmış psikostimulandır. Yaygın kullanımı olan tüm psikostimulanların sempatomimetik olmalarından ötürü alan

yazında olası kardiyovasküler yan etkiler üzerine odaklanılmıştır. Westover ve Halm, 2012; 10 adet toplum temelli

gözlemsel çalışmayı değerlendirdikleri sistemik derlemede çocuk ve ergenler üzerinde yapılmış 7 çalışmanın 6’sında

psikositimulan kullanımı ile beklenen kardiyovaskuler yan etkiler arasında ilişki saptanmadığı bildirilmiştir.

Winterstein ve ark., 2012; ABD’de 1999-2006 yılları arasında 1.219.847 çocuk ve ergen üzerinde yaptıkları

araştırmalarında stimulan kullanımı ile ciddi kardiyak olaylar için erken-dönem riskte istatistiksel olarak anlamlı bir

artış bildirilmemiştir. Alan yazında MPH, amfetamin ve atomoksetin kullanımında klinik olarak zayıf anlama sahip

bir ortalama kalp hızı ve kan basıncı artışı tutarlı olarak bildirilmiş olup daha çok kesitsel olarak kalbin otonomik

fonksiyonları üzerinde oluşabilecek değişimlere odaklanıldığı görülmektedir. Stimulan kullanım ile otonomik

fonksiyonlarda tutarlı olarak bildirilen bu değişimlerin DEHB’nin hastalığın doğasına ait artmış sempatik tonus ile

ilişkili olabileceği ve sadece kullanılan tedavilerle ilişkili olamayacağı ifade edilmektedir. Ayrıca çalışmalarda

otonomik fonksiyonları etkileyebilecek anksiyete bozuklukları, depresyon gibi psikiyatrik eştanıların ve mizaca

ilişkin risk faktörlerinin olası karıştırıcı etkileri değerlendirilmemiştir. Stimulan kullanımına bağlı oluştuğu düşünülen

ortalama kalp hızı ve kan basıncı değişimlerinin kronik süreçte ne gibi sonuçları olduğuna ilişkin ve gelecek

kardiyovasküler hastalık oluşma riskini değerlendiren prospektif çalışmalara gereksinim vardır. Çocuk ve erişkinler

üzerinde yapılan çalışmalarda akıma bağlı dilatasyon (flow mediated dilatation) gelecek kardiyovasküler olay riskini,

kardiyak morbidite ve mortaliteyi öngeren önemli non-invazif bir belirteçtir ve temelde endotelyal fonksiyonu

değerlendirmektedir. Bu çalışmanın amacı DEHB tanısı almış çocuk ve ergenlerde MPH tedavisi başlandıktan sonra

kalbin otonomik fonksiyonlarında oluşabilecek değişiklikler ve endotelyal disfonksiyon bakımından prospektif olarak

incelenmesi amaçlanmaktadır.

HİPOTEZ: Yeni DEHB tanısı almış 6-18 yaş aralığındaki çocuk ve ergenlerde MPH tedavisi başlangıcı sonrasında

bazal ölçümlere kıyasla kardiyak otonomik fonksiyonlarda prospektif değerlendirme sayesinde MPH kullanımı ile

açıklanabilecek anlamlı farklılıklar olacağını öngörmekteyiz. Gelecek kardiyak morbidite ve mortalite (ani kardiyak

ölüm, koroner kalp hastalığı, atheroskleroz) için iyi bir belirteç olduğu düşünülen akıma bağlı dilatasyonun (FMD-

flow mediated dilatation) doopler-ultrasonografik ölçümü ile MPH kullanımının endotelyal disfonksiyon

yaratmayacağını, böylelikle gelecek kardiyovasküler olay riskini arttırmayacağını varsaymaktayız.

YÖNTEM: Çalışmaya Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi polikliniğine ayaktan başvurmuş, yeni DEHB tanısı almış ve

MPH başlanması planlanan 6-18 yaş aralığındaki çocuk ve ergen hastaların dâhil edilmesi planlanmaktadır. MPH

Page 36: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

35

kullanımına başlamadan önce hastaların tanısal görüşme, CBCL ve sosyo-demografik veri formu (yaş, cinsiyet, ırk,

ailede ve hastada kardiyak hastalık öyküsü, ilaç kullanımı, tıbbi ve psikiyatrik tanıları sorgulayan) verilmesi

planlanmaktadır. Otonomik kardiyak fonksiyonu etkileyebileceği düşünülen ve alanyazındaki diğer çalışmaların bir

kısıtlılığı olduğu düşünülen psikiyatrik komorbiditenin saptanması bakımında K-SADS-PL uygulanması ve KOKGB

ve öğrenme güçlükleri tanıları dışındaki tüm diğer psikiyatrik eştanılara sahip hastaların çalışmanın dışında

bırakılması planlanmaktadır. Çalışmaya dâhil edilen hastalarda MPH öncesi boy, kilo, vücut kitle indeksi (BMI),

Tanner evrelemesi, fiziksel aktivite düzeyi ölçümü, dinlenme hali sistolik ve diyastolik kan basınçları (yatar

pozisyonda 5 dk dinlendikten sonra, sağ brakialden havalı manometre kullanılarak, 5 dk ara ile 3 kez ölçülüp

ortalaması), dinlenme hali kalp hızı/sn (5 dk ara ile 3 kez ölçülüp ortalaması), EKG (ektopik kalp atımları veya

aritmilerin değerlendirilmesi ve otonomik fonksiyonların değerlendirilmesi için SDRR, LF, HF ve LF/HF oranı) ve

Ekokardiyografi lineer probu ile brakial arterden doopler-ultrasonografik FMD (reaktif hiperemik indeks) ölçümü

planlanmaktadır. FMD ölçümlerini etkiliyor oluşundan dolayı çalışmanın sessiz, sıcaklığı kontrol altında bir ortamda

yapılması ve hastaların son 2 hafta egzersizden kaçınmaları, sigara kullanmamaları, son 4-6 saatte kafein

tüketmemeleri, fazla yağlı gıdalar ve C vitamini gibi antioksidanlar almamalarının önerilmesi planlanmaktadır. Bazal

değerlendirmeler sonrasında 0,4-1,4 mg/kg/gün (ortalama 1 mg/kg/gün) MPH tedavisi başlanarak 3 ay kullanımı

sonrasında aynı ölçümler tekrarlanacaktır.

İSTATİSTİKSEL ANALİZ: Çalışmanın verilerinin değerlendirilmesi için SPSS-22 paket programı kullanılacaktır.

Verilerin normal dağılıp dağılmadığı analiz edilecektir. MPH kullanımı öncesi bazal ölçümler ve kullanım sonrası

elde edilen bağımlı değişkenler dağılımın normalliğine göre eşleştirilmiş örneklemler t-testi (paired t-test) veya

Wilcoxon test kullanılarak kıyaslanacaktır.

SINIRLILIKLAR: Çalışmada DEHB’li hastaların MPH kullanımı öncesi bazal değerlerinin eşleştirilmiş bir sağlıklı

kontrol grubuna ait değişkenlerle kıyaslanmaması çalışmanın kısıtlılıklarındandır. Çalışmada psikiyatrik eştanıların,

gelişimsel ve fiziksel özellikler, cinsiyet, günlük fiziksel aktivite ve diyet gibi karıştırıcı faktörlerin hesap ediliyor

olmasına rağmen, MPH kullanımı öncesi ve sonrası kıyaslanan kardiyak değişkenlerdeki değişikliklerle ilaç kullanımı

arasında direk bir nedenselliğin açıklanamaması kısıtlılıklardandır. MPH kullanımının kronik, birikici etkilerinin

değerlendirilmesi için daha uzun zaman aralığında prospektif olarak aynı parametrelerin değerlendirilmesi önerilir.

Mizaç özelliklerinin karıştırıcı etkisi değerlendirilmemiştir. MPH kullanımı sonrası bakılan kardiyak değişkenlerin

ilaç dozu ile ilişkisinin değerlendirilmesi önerilir. Klinik örneklem üzerinde yapıldığı için sonuçların topluma

genellenememesi çalışmanın kısıtlılıklarındandır.

Kısaltmalar: DEHB (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu), FDA (Food And Drug Administration), MPH

(metilfenidat), KOKGB (karşı olma karşı gelme bozukluğu), FMD (akıma bağlı dilatasyon), SDRR (standart deviation

of normal RR interval), LF (low frequency), HF (high frequency).

S/11 Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’ nda Mikrobiyota Analizi ve Mikrobiyota Profilinin Klinik

Parametrelerle İlişkisi

Fatih Hilmi Çetin1, Uğur Arslan2, Hasan Ali Güler1, Sevde Afife Ersoy1, Kübra Kılınç1

Mustafa Esad Tezcan1, Duygu Fındık2, Serhat Türkoğlu1

1. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı- Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya

2 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Konya

Yazar e-mail adresleri:

1. [email protected]

Page 37: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

36

2. [email protected]

3. [email protected]

4. [email protected]

5. [email protected]

6. [email protected]

7. [email protected]

8. [email protected]

Amaç:

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu(DEHB) dünya genelinde yaklaşık %5 prevalansa sahip olan en yaygın

nörogelişimsel ve nörodavranışsal bozukluktur. Temel olarak gelişim düzeyi ile uyumsuz derecede dürtüsellik,

hareketlilik ve dikkatsizlik olmak üzere 3 temel belirtisi ve DSM-V e göre dikkatsizlik,hiperaktivite-dürtüsellik ve

kombine olarak 3 görünümü mevcuttur1.

Barsak florasında başta Lactobasillus, Clostridium ve Bacteroides bakterileri olmak üzere 1014-1015 mikroorganizma

bulunmakta ve bu flora üyeleri gen-çevre etkileşiminde önemli bir rol üstlenmektedir. Barsak mikrobiom çeşitliliğinin

oluşmasında doğum şekli, gestasyonel yaş, anne sütü alımı, antibiyotik kulanımı gibi faktörler etkilidir2,3. Barsak

florasındaki değişikliklere bağlı olarak diyabetes mellitus,inflamatuar barsak hastalıkları, obezite, non-alkolik

steatohepatit, kolorektal kanser gibi hastalıkların meydana geldiği bilinmektedir4. Buna ek olarak son 10 yılda barsak

mikrobiyotasının immün,metabolik, endokrin ve nöral sistemler aracılığı ile beyin fonksiyonları ve davranışlar

üzerinde etkili olduğu gösterilmiştir5. Barsak florasındaki bakterilerden Escherichia ve Bacillus noradrenalin,

Streptococcus ve Enterococcus seratonin, Lactobacillus ise asetilkolin gibi nöroaktif maddeler sentezlemektedir6.

Barsak mikrobiyota kompozisyonundaki değişikliğin anksiyete, depresyon, otizm ve DEHB gibi patolojilerin

gelişimine katkıda bulunduğu bildirilmektedir ve bu veriler büyük ölçüde hayvan çalışmalarından elde edilmiştir.1,7,8

2014 yılında Naserıbafroueı ve arkadaşlarının 37 majör depresif bozukluk tanılı hasta ile 18 kişilik kontrol grubunu

karşılaştırdıkları çalışmada; majör depresif bozukluk tanılı hastalarda Bacteroidales bakterisinde artış

Lachnospiraceae bakterinde ise azalma bildirmişlerdir9. 2015 yılında Jiang ve arkadaşları tarafından yapılan bir

çalışmada 46 majör depresif bozukluk tanısı alan hasta ile 30 kişilik kontrol grubu karşılaştırılmıştır. Majör depresif

bozukluk tanısı alan hastalar aktif hastalar ve 4 haftalık tedaviye yanıt vermiş hastalar olarak 2 gruba ayrılmıştır.

Kontrol grubuna kıyasla hem aktif hastalarda hem de tedaviye yanıt vermiş hastalarda Bacteroidetes, Proteobacteria,

Actinobacteria bakterilerinin kontrol gurubuna kıyasla daha fazla; Firmicutes bakterisinin ise daha az olduğu

bildirilmiştir. Ayrıca Faecalibacterium bakterisi ile de depresif semptom şiddeti arasında negatif korelasyon

bulunmuştur10. Finegold ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada 33 otizm tanılı çocuk ile bu çocuklardan 7’

sinin kardeşi ve 8 kişiden oluşan kontrol grubu 3 grup olarak incelenmiştir. Çalışma sonucunda otistik çocuklarda

Bacteroidetes bakterisi, kontrol grubunda ise Firmicutes bakterisi daha fazla bulunmuştur11. 2017 yılında Schwarz ve

arkadaşları tarafından ilk kez psikotik atak tanısı alan 28 hasta ile 16 kişilik kontrol grubunun karşılaştırıldığı

çalışmada; psikotik atak yaşayan hastalarda Lactobacillus grubu bakteriler artmış oranda bulunmuş ve bu durumun

semptom şiddeti ile de korelasyon gösterdiği saptanmıştır12. Bizim bilgimize göre; henüz DEHB ile barsak

mikrobiyota ilişkisini araştıran bir çalışma bulunmamaktadır1.

Tüm bu veriler ışığında bu çalışmada barsak mikrobiyotasının DEHB etiyolojisindeki olası rolünün incelenmesi,

mikrobiyata farklılıklarının tedavi yanıtı, yan etki insidansı gibi klinik parametreler üzerine olası etkilerinin açığa

çıkarılması ve son olarak DEHB farmakoterapisi ile barsak mikrobiyotasındaki olası değişikliklerin ortaya konulması

amaçlanmaktadır.

Page 38: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

37

Hipotez:

1. DEHB’de kontrol grubuna göre mikrobiyotada farklılık vardır

2. DEHB tedavisi ile mikrobiyota profilinde değişiklik olur

3. Klinik parametre-mikrobiyota ilişkilidir.

a. Spesifik bakteri ailesi spesifik endofenotiple ilişkilidir.

b. Spesifik bakteri ailesindeki değişiklik spesifik endofenotipte düzelme sağlar.

c. Spesifik bakteri ailesi spresifik yan etki ile ilişkilidir.

d. Spesifik bakteri ailesi tedavi yanıtı/direnci ile ilişkilidir

Yöntem:

Çalışmamız Nisan -Eylül 2018 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve

Hastalıkları ve Mikrobiyoloji klinikleri tarafından yürütülecektir. Prospektif bir desenle tasarlanan çalışmaya, 6-12

yaş arası komorbid psikopatolojisi olmayan, daha önce herhangi bir psikotropik ilaç almamış IQ>85 olan 50 bileşik

görünüm DEHB olgusu alınacaktır. Bunun için, çocuk ve ergen psikiyatrisi hekimleri tarafından DSM-V-TR tanı

kriterlerine göre değerlendirilen ve klinik görüşmenin yanı sıra yarı yapılandırılmış bir ölçek olan Okul Çağı Çocukları

için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli-Türkçe Uyarlaması

(ÇDŞG-ŞY-T) uygulanan, anne-baba ve öğretmenlere Atilla-Turgay Derecelendirme Ölçeği verilen ve bu sürecin

sonucunda ilk kez DEHB tanısı alan ve komorbiditesi olmayan hastalar dâhil edilecektir. Kontrol grubu ise çocuk

psikiyatri polikliniğine herhangi bir nedenle başvuran ancak herhangi bir kronik, immünolojik, nörolojik, metabolik

ve psikiyatrik hastalık tanısı almayan, IQ>85 olan sağlıklı olgulardan vaka grubuna cinsiyet ve yaş açısından eş olacak

şekilde 30 kişi olarak seçilecektir. Her iki grup için de dışlama kriterleri ise; son 3 ay içinde antibiyotik kullanmış

olmak, kronik gastrointestinal hastalığa sahip olmak, gastrointestinal cerrahi geçirmiş olmak, akut gastrointestinal

enfeksiyona sahip olmak olarak belirlenmiştir. Olguların tümüne ÇDŞG-ŞY-T ile tanısal görüşme ve uygulanan

psikometrik ölçeklerin yanı sıra DEHB’de dikkat eksikikliği, hiperaktivite ve zamanlama sorunlarını objektif bir

şekilde ortaya koyan Moxo d-CPT Dikkat Performans Testi uygulanacaktır. Bu test bilgisayar ortamında bir

uygulayıcı eşliğinde uygulanmaktadır Tanısal değerlendirme için yapılan psikometrik ölçümlerden sonra hastalardan

mikrobiyota analizi için fekal numune alınacaktır. Vaka grubundan 30 hastadan DEHB için kendilerine uygulanacak

tedavilerden 2 ay sonra mikrobiyota analizi için tekrar fekal numune alınacaktır. Tedavi yanıtının ve yan etkilerin

değerlendirmesinde Barkley Stimülan Yan Etki Ölçeği, aile ve öğretmenlerden alınan geri bildirimler, Atilla-Turgay

Derecelendirme Ölçeği ve Moxo d-CPT Dikkat Performans Testinden yararlanılacaktır. Atilla Turgay ölçeği için en

az %40’ lık azalma tedavi yanıtı olarak değerlendirilecektir.

Metagenomik analiz yapılacak olan çalışmamızda fekal örneklerin DNA izolasyonu için, örneğin doğasından dolayı

ticari DNA izolasyon kitleri kullanılacaktır. Metagenomik çalışma, 1500 baz uzunluğundaki prokaryotik 16S

ribozomal RNA geninin analiziyle yapılacaktır. DNA miktar tespiti, floresan temelli çift zincirli Picogreen boyası

kullanılarak, Victor 3 florometre cihazında gerçekleştirilecektir. Filogenetik sınıflamadaki tür tespiti için kullanılacak

olan değişken bölge, 16S ribozomal RNA geninin V3 ve V4 bölgeleridir.

Son olarak biyoinformatik analizle örneklerin taksonomik olarak sınıflandırılması, referans dizilere göre hizalanması,

operasyonel taksonomik birim tespiti ve türlerin benzerliklerine göre gruplandırılması gerçekleştirilecektir.

İstatistiksel Analiz:

Page 39: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

38

Olgu ve kontrol grubu arasında yapılacak karşılaştırmaların yanı sıra olgu grubu içinde tedavi öncesi ve sonrası

arasında da karşılaştırma yapılacaktır. Tanımlayıcı istatistikler ortalama (±) standart sapma, frekans dağılımı ve yüzde

olarak sunulacaktır. Kategorik değişkenlerin karşılaştırılmasında Ki-Kare ve McNemar testi uygulanacaktır. Ölçümle

belirtilen değişkenlerin karşılaştırılmasında öncelikle normal dağılıma uygunluk bakılacaktır. Normal dağılıma uyan

değişkenlerin karşılaştırılmasında parametrik, uymayanların karşılaştırılmasında non-parametrik testler

uygulanacaktır. Normal dağılıma uyanlar arasında Pearson Korelasyon, normal dağılıma uymayanlar arasında ise

Spearman Korelasyon Testi uygulanacaktır. Analizde istatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 alınacaktır.

Sınırlılıklar:

1. DEHB grubunun tamamının bileşik görünüme sahip olması

2. Mikrobiyota profilinin birçok değişkenden etkilenmesi

S/12 Erken Başlangıçlı Bipolar Bozukluk Tanısı Olan Hastalarda Antidepresan Tedavisi İle Ortaya Çıkan

Mani Gelişimine Katkıda Bulunan Risk Faktörlerinin Karşılaştırılması

Doğukan Koç1, Ahu Paketçi2, Ece Böber2, Neslihan İnal-Emiroğlu1

1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İzmir

[email protected],[email protected]

2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Endokrinolojisi Bilim

Dalı, İzmir

[email protected],ece.bö[email protected]

AMAÇ

Yakın zamanda ortaya çıkan kanıtlar, immün-inflamatuar yolakların aktivasyonu ile bipolar bozukluk da dahil olmak

üzere psikiyatrik sendromlar arasındaki etyopatogenetik ilişkinin önemine işaret etmektedir1,2. Ayrıca, tiroid

fonksiyon bozuklukları ile nöropsikiyatrik bulgular arasındaki ilişki uzun zamandır bilinmektedir3,4,5. Genel

popülasyona oranla bipolar bozukluğu olan hastalarda yüksek oranda otoimmün tiroid disfonksiyonu

saptanmıştır5.Bipolar bozukluktaki nöropsikiyatrik belirtileri açıklamada hipotalamik-pitüiter-tiroid (HPT)

ekseninin rol oynayabileceği önerilmiştir6.Birçok çalışma, tiroid hormon düzeyi anormallikleri bulunmayan

durumlarda bile anti-tiroid peroksidaz (Anti-TPO) dahil olmak üzere dolaşımdaki tiroid oto-antikorlarının varlığı ile

Page 40: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

39

affektif bozukluklar arasında muhtemel bir ilişki olduğunu göstermektedir7.Bipolar bozukluğu olan ebeveynlerin

çocuklarının, psikiyatrik bozuklukları geliştirmesine yatkın olduklarından bağımsız olarak, tiroid otoimmünitesini

geliştirme yönünden daha yatkın oldukları bulunmuştur8.Böylelikle otoimmün tiroid değişiklikleri bipolar

bozukluğun patofizyolojisinde rol oynayabilir, ancak bunların rolü tam olarak aydınlatılamamıştır.

DSM'nin önceki sürümlerinde, antidepresan tedavisi ile ilişkili mani vakalarının bipolar bozukluk olarak

sınıflandırılmaması gerektiğini savunurken, DSM V ‘'te bipolar bozukluğun bir belirtisi olarak "ilaç kaynaklı bipolar

bozukluk" un kavramlaştırdığını görmekteyiz.

Pediatrik popülasyonda literatürde bildirilen Antidepresan Tedavisi ile Ortaya çıkan Mani (ATOM) oranları yaklaşık

% 5,8 ila % 7,5 aralığındadır9.ATOM için kullanılan farklı tanımlamalar çalışmaların karşılaştırmalarını

zorlaştırmaktadır. ATOM'in altta yatan bipolar bozukluğun bir göstergesi olması muhtemel bir görüş birliği olduğu

halde, bu vakalarının klinik popülasyonlarındaki sıklığı, ATOM olasılığını artıran faktörler ve / veya " ATOM için

"risk profilleri", olguların ve kontrollerin alt popülasyonlarının cinsiyete göre sınıflandırılması durumuna

göre farklılık göstermektedir.

ATOM olasılığını arttıran faktörlerin tespiti çocuk ve ergen grubu hastalarda erken tanı ve tedavi seçimi açısından

gittikçe önem kazanmaktadır. Erişkin bipolar bozukluk grubunda otoimmün tiroid hastalığı olanların ATOM gelişme

riski değerlendirilmiş ancak çocuk ve ergen grubunda araştırılmamıştır10. Çocuk ve ergenlerde yapılan otoimmün

tiroid çalışmalarında hastalığın prevelansı ön ergen yaş grubunda en yüksek olarak saptanmıştır11,12. Bu yaş grubu

aynı zamanda ATOM için belirlenen en riskli 10-14 yaş grubunu içermektedir9 . Daha önce bu yaş grubunda ATOM

ve otoimmün tiroid hastalıklarının ilişkisi araştırılmamıştır. ATOM için bu riskli yaş grubu düşünüldüğünde risk

gruplarının tespiti ve koruyucu ilaç tercihlerinin kullanılması önem kazanacaktır.

DSM-5'in yayınlanmasını takiben ATOM gelişimindeki bu boşluklar ve bu konuya olan ilgi artışı göz önüne

alındığında, bu çalışmanın amacı ; erken başlangıçlı bipolar bozukluk tanısı olan hastalardaki ATOM gelişim

öyküsüne katkıda bulunabilecek tiroid oto-antikorlarlarının varlığını araştırmaktır8,10. Ayrıca, ATOM gelişim

öyküsüne katkıda bulunabilecek aile öyküsü, cinsiyet, madde kullanım öyküsü, suisid öyküsü ve psikiyatrik

komorbidite öyküsü gibi faktörlerin araştırılması amaçlanmaktadır.

HİPOTEZ

1-Otoimmün tiroid hastalığı erken başlangıçlı bipolar bozukluğa sahip olan hastalarda antidepresan tedavisi ile ortaya

çıkan mani (ATOM) için bir risk faktörüdür.

2- Ailede bipolar öyküsü, önceden tekrarlayan depresyon öyküsü, cinsiyet, suisid girişimi, madde kullanım

bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun eşlik etmesi erken başlangıçlı bipolar bozukluğa sahip olan

hastalarda ATOM için bir risk faktörüdür.

Page 41: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

40

YÖNTEM

Örneklem

Çalışmaya Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi (DEÜTF) Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim

Dalı Polikliniği’nde ayaktan izlenen 10-18 yaş arasında bipolar bozukluk BTA tanısı ile izlenen hastalar dahil

edilecektir. Çalışmanın Nisan 2018- Mart 2019 tarihleri arası yapılması planlanmıştır. Çalışmaya bipolar bozukluk

tanısı almış 100 çocuk ve ergen alınacaktır. Gruplar yaş ve cinsiyet eşleştirmesi yapılarak ATOM + ve ATOM - olacak

şekilde her grupta 50 kişi olacak şekilde belirlenecektir

Bu çalışma için dahil edilme kriterleri, bireylerin: (i) 10-18 yaş arasında olması; (ii) bipolar bozukluk- I veya bipolar

bozukluk- II ve bipolar bozukluk BTA için DSM-IV ölçütlerini karşılaması ve ötimik fazda olması; (iii) ATOM +

olguları ve ATOM-kontrolleri olarak sınıflandırılabilir olmasıdır.

Bipolar bozukluk tanısı almış ergenlerin kliniğimizde tedavileri ve izlemleri sırasında son 1 yıl içinde aşağıdaki

ölçütlere göre ATOM (+) ya da (-) olup olmadığına göre sınıflandırma yapılacaktır.

Antidepresan tedavisi ile ortaya çıkan mani (ATOM +) olguları için

(i) tam bir manik veya hipomanik atak için DSM-IV kriterlerini karşılaması; (ii) depresif bir dönem için bir

antidepresan ile tedaviye başlandıktan sonraki 90 gün içinde (hipo) maninin başlaması ve ATOM'in sürecinde DSM-

IV kriterlerine de uyması; ve (iii) Antidepresanın bir monoterapi olarak reçete edildiği veya bir duygudurum

düzenleyici ve/veya antipsikotik ilaç ile birlikte verildiği durumlar olarak tanımlanmıştır.

Antidepresan tedavisi ile ortaya çıkan mani (ATOM -) kontrolleri için

(i) bipolar bozukluk- I veya bipolar bozukluk- II ve bipolar bozukluk BTA için DSM-IV ölçütlerini karşılaması; (ii)

bilinen bir duygudurum düzenleyicinin olmaksızın antidepresan tarafından tedavi edilen en az bir tane majör depresif

epizod yaşaması ; ve (iii) Antidepresan monoterapisini takip eden 90 gün içinde, bireyde elevasyon bulgularının veya

eksitasyon belirtileri ile ilgili herhangi bir kanıt göstermemesi.

Kardiyovasküler, gastrointestinal ve solunumsal kronik hastalığının olması, steroid ve lityum kullanma öyküsü,

Cushing sendromu olması durumunda olgular çalışmaya alınmayacaktır.

Dahil olma kriterlerine uyan hastaların kendileri ve aileleri ile görüşülecek, çalışma hakkında bilgi verilecek ve

katılmak isteyen ebeveyn ve çocuklardan yazılı onam alınacaktır.

Tanı için Okul Cagı Cocukları icin Duygulanım Bozuklukları ve Sizofreni Gorusme Cizelgesi–Simdi ve Yasam Boyu

Sekli Turkce uyarlaması (CDSG-SY) kullanılması planlanmaktadır.

Page 42: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

41

Young Mani Değerlendirme Ölçeği-Ana Baba Formu /YMDÖ- ABF) (Parent–Young Mania Rating Scale/PYMRS):

YMDÖ- ABF’nun türkçe geçerlilik güvenirlilik çalışması mevcuttur13 ve en yüksek 60 puan alınmaktadır. Ortalama

puan manik atak için 25 olup, 13 üzeri puanlar olası mani ya da hipomani, 21 üzeri puanlar ise mani ya da hipomani

göstergesidir14 .

Kan örneklemi: Polikliniğe başvuran hastalardan rutin analiz için laboratuvara geldiklerinde ilave olarak serum

seperatör tüplerine 5 ml kan alınacaktır. Kanlar alındıktan sonra 45 dakika pıhtılaşmaya bırakılacak ve ardından 10

dk 1000 G’de santrifüj edildikten sonra serumlar ayrılacak ve çalışma anına kadar -80 C’de saklanacaktır. Çalışma

günü derin dondurucudan çıkarılacak örnekler, çözüldükten sonra vortekslenip iyice karıştırıldıktan sonra analiz

başlatılacaktır. Serum anti-TPO ve anti-TG düzeyleri ticari ELISA kitleri ile çalışılacak olup; okuma için Merkez

Laboratuvarı ELISA okuyucuları kullanılacaktır.

İSTATİSTİKSEL ANALİZ

İstatistiksel analiz için SPSS 24 sürümü kullanılacak, anlamlılık düzeyi P <0.05 olarak belirlenecek.

ATOM + ve ATOM- grupları önceden belirlenmiş klinik özellikler üzerinde sürekli değişkenler için Mann-Whitney

U testleri ve kategorik değişkenler için ki-kare testleri kullanılarak karşılaştırılacak. Çoklu değişkenlerin birbiri ile

ilişkilerine yönelik regresyon analizi uygulanacak, risk oranları saptanmaya çalışılacaktır. Gruplar arasında anlamlı

farklılık göstermeyen analizler için, istatistiksel testi, cinsiyete göre alt gruplara ayrılmış gruplarla tekrarlanacak.

Sınırlılıklar

1-Ergenlik döneminde takip edilen bipolar bozukluk olgularının tanı ölçütlerini halen heterojenitesini koruması.

2- Geriye dönük tedavi değerlendirmeleri sırasındaki bilgi eksikliklerinin olması.

3-Alınan yaş grubu için beyin nöroplastisitesinin devam etmesi ve birçok faktörden etkilenerek bu dönemde çok fazla

ek psikiyatrik komorbidite görülmesi.

4-ATOM + olgulara karşı ATOM- kontrollerine verilen her antidepresan ilaç için yaygınlık oranlarını ve dozlarını

ayrı ayrı incelemek veya bipolar bozukluğu tedavi etmek için reçete edilen ilaçlardaki cinsiyet farklılıklarını

incelemenin mümkün olmaması.

5-Geçmişte kullanılmış olan psikostimülan ya da antidepresan gibi ilaçların etkilerinin saptanamaması.

Kaynaklar

1. Berk, M. et al. Pathways underlying neuroprogression in bipolar disorder: focus on inflammation, oxidative

stress and neurotrophic factors. Neurosci. Biobehav. Rev. 35, 804–817 (2011).

2. Grande, I., Berk, M., Birmaher, B. & Vieta, E. Bipolar disorder. Lancet 387, 1561–1572 (2016).

3. Sidhom, O. et al. Spectrum of autoantibodies in Tunisian psychiatric inpatients. Immunol. Invest. 41, 538–

549 (2012).

Page 43: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

42

4. Siwek, M. et al. Associations of Serum Cytokine Receptor Levels with Melancholia, Staging of Illness,

Depressive and Manic Phases, and Severity of Depression in Bipolar Disorder. Mol. Neurobiol. 54, 5883–5893 (2017).

5. Bauer, M., Goetz, T., Glenn, T. & Whybrow, P. C. The thyroid-brain interaction in thyroid disorders and

mood disorders. J. Neuroendocrinol. 20, 1101–1114 (2008).

6. Bonnin, C. M. et al. [Bipolar disorder, cognitive functioning and hypothalamic-pituitary-thyroid axis]. Actas

Esp. Psiquiatr. 38, 223–228 (2010).

7. Leyhe, T. & Müssig, K. Cognitive and affective dysfunctions in autoimmune thyroiditis. Brain Behav. Immun.

41, 261–266 (2014).

8. Hillegers, M. H. J. et al. Signs of a higher prevalence of autoimmune thyroiditis in female offspring of bipolar

parents. Eur. Neuropsychopharmacol. 17, 394–399 (2007).

9. Martin, A. et al. Age effects on antidepressant-induced manic conversion. Arch. Pediatr. Adolesc. Med. 158,

773–780 (2004).

10. Scott, J. et al. A re-examination of antidepressant treatment-emergent mania in bipolar disorders: evidence of

gender differences. Acta Psychiatr. Scand. 135, 479–488 (2017).

11. Hashimoto Thyroiditis in Childhood – Review of the Epidemiology, Genetic Susceptibility and Clinical

Aspects of the Disease. Macedonian Journal of Medical Sciences 5, (2012).

12. Sar, E., Karaoglu, A. & Yesilkay, E. Hashimoto’s Thyroiditis in Children and Adolescents. in Autoimmune

Disorders - Current Concepts and Advances from Bedside to Mechanistic Insights (2011).

13. Diler, R. S., Uguz, S., Seydaoglu, G. & Avci, A. Mania profile in a community sample of prepubertal children

in Turkey. Bipolar Disord. 10, 546–553 (2008).

14. Youngstrom, E. A., Birmaher, B. & Findling, R. L. Pediatric bipolar disorder: validity, phenomenology, and

recommendations for diagnosis. Bipolar Disord. 10, 194–214 (2008).

S/13 SELEKTİF MUTİZM: ÇOCUKLUKTAN ERGENLİK DÖNEMİNE BİR İZLEM ÇALIŞMASI

Yrd.Doç.Dr.Tuna Çak 1 Araş.Gör.Yağmur Karakuş 2 (Konuşmaci) Araş.Gör.Ezgi Öztürk 3

Araş.Gör.Ruken Demirkol 4Araş Gör.Ayşenur Dursun 5Araş Gör.Arzu Yavuz 6

Adres: Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü, Sıhhıye Ankara

Telefon numarası: 0312 305 11 50-11 51

GİRİŞ, KONU ve KAPSAM

Selektif mutizm (SM); çocuğun yakın ilişki içinde olduğu bazı kişilerle konuşabilirken, bazı özgül sosyal durumlarda

sürekli olarak konuşmaması durumudur. Çocuğun hayatında önemli sosyal ve akademik bozukluklara yol açan bu

durumun; etiyolojisi tam olarak anlaşılamamış olup yapısal yatkınlık, ailesel ve çevresel faktörlerin karşılıklı

etkileşimleri sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Çekingen ve inhibe mizaç özelliklerinin ve genetik faktörlerin etkili

olduğu ve bu kişilik özelliklerinin SM tanısı konan çocukların ailelerinde artmış olduğu görülmektedir (Steinhausen

ve Adamek,1997). Bu faktörlerin yanı sıra; konuşma gecikmesi ve bozuklukları, göçmenlik ve bilingualizm, travma

öyküsü diğer risk faktörleri olarak karşımıza çıkmaktadır, bu da SM’nin çok boyutlu olarak ele alınması gerektiğini

göstermektedir (Dow,1995; Steinhausen,2005).

Page 44: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

43

SM, DSM-5’te ‘Anksiyete bozuklukları’ tanıları içinde yer almaktadır, bunun yanında başta sosyal fobi olmak üzere

diğer anksiyete bozuklukları ile de komorbiditesi sık görülmektedir (Beidel ve Turner 2005, Black ve Uhde 1995,

Dow ve ark. 1995). Ek olarak klinik deneyimlerde ve yapılan çalışmalarda karşıt olma karşı gelme belirtilerinin eşlik

ettiği bir grup hasta daha bulunmaktadır. Yapılan iki çalışmada eşlik eden karşıt olma karşı gelme bozukluğu sıklığı

%10 (Black ve Uhde 1995) ve %6.8 (Manassis ve ark.2007) olarak bulunmuştur. Arie ve arkadaşları (2006) selektif

mutizme %11.1 oranında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun eşlik ettiğini bildirmişlerdir.

AMAÇ

Bu projede, SM tanısı konan hastaların uzun dönem sonuçlarını araştırmak, prognostik faktörleri belirlemek, yapısal

özelliklerin (çekingen mizaç, karşı olma davranışları vb.) prognoza olan etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Aynı

zamanda SM tanısı konan hastaların yapısal ve ailesel özellikleri ve tedaviye cevabı ayrılık anksiyetesi ve/veya sosyal

fobisi olan çocuklarla karşılaştırılacaktır.

HİPOTEZ

SM tanısı konan hastalarda eşlik eden komorbidite varlığı ve ailelerinde ve hastalarda psikiyatrik belirti ve bozukluk

yükü ve objektif olarak ölçülen anksiyete duyarlılığı prognozu olumsuz etkilemektedir. Karşıt olma karşı gelme

belirtileri olan hastalar; anksiyete bozukluğuna yönelik selektif seratonin geri alım inhibitörleri ve oyun terapisinden

anksiyete belirtileri olan ve çekingen mizaçlı çocuklara göre daha az yarar görmektedir.

YÖNTEM

Çalışma Deseni: Retrospektif Kohort

Örneklem: Araştırmanın çalışma grubu olarak 2007-2014 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh

Sağlığı ve Hastalıkları bölümüne başvuran ve DSM IV kriterlerine göre SM tanısı konan 1996-2009 yılları arasında

doğmuş 42 hastanın dosya kayıtlarından taranması ile oluşturulan çalışma grubunun kullanılması planlanmıştır. Bu

hastaların bilgileri yaş, tanı alma yılı, komorbidite varlığı, ailesel psikiyatrik tanı özellikleri, yapılan tedaviler

açısından incelenmiştir. Hastaların tanı aldıkları 2007- 2014 yılları arasında 4 ila 10 yaşları arasında oldukları, 2

hastanın 15 ve 16 yaşlarında olduğu görülmüştür. Günümüzde hesaplandığında yaşları 10- 21 arasında değişmektedir.

Kontrol grubu için Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları bölümü arşivi taranarak 2007-

2014 yılları arasında başvuran tüm hastaların dosyaları incelendiğinde 1996-2009 yılları arasında doğmuş, selektif

mutizm tanısı almayan, ayrılık anksiyetesi ve /veya sosyal fobi tanısı alan çocuklar belirlenmiştir. Bu ölçütleri

karşılayan 90 çocuk araştırmanın kontrol grubunu oluşturacaktır. Kontrol grubunun araştırmanın çalışma grubuna yaş

ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş olması planlanmıştır.

İzlemdeki değişiklikleri saptamak üzere günümüzde ergenlik döneminde olan hastalara telefon yolu ile ulaşılması

planlanmıştır. Telefon yolu ile ulaşılamayan ailelerin dosyalarda bulunan adreslerine davet mektubu gönderilmesi

düşünülmüştür.

Ulaşılan hastaların onamlarının olması halinde; bölümümüze davet edilerek değerlendirilmelerin yapılması

planlanmıştır.

İşlem: Tüm ergenler ve ailelerinden değerlendirme öncesinde bilgilendirilmiş onay alınacaktır. Çalışmaya katılan

tüm ergen ve ebeveynleri ile araştırmacılar tarafından DSM-V’e dayalı psikiyatrik klinik görüşme yapılması ve K-

SADS-PL uygulanması planlanmıştır. Bu görüşmeler ergen ve aileleri ile ayrı ayrı görüşmeler şeklinde yapılacaktır.

Ergenlerin zeka düzeyini belirlemek için araştırmacı uzman psikolog tarafından WISC-R yapılacaktır.

Page 45: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

44

Veri Toplama Araçları:

• Sosyodemografik veri forumu

• Geçmiş hastalık bilgileri ve psikiyatrik belirtiler formu

Çalışma ve kontrol gruplarındaki ergenlere yönelik

• Okul çağı çocukları için duygulanım bozuklukları ve şizofreni görüşme çizelgesi- şimdi ve yaşam boyu

versiyonu (Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School Age Children Present and Life-time K-

SADS-PL)

• Mcmaster Aile Değerlendirme Aracı (MMADA; Mcmaster Family Assessment Device, FAD)

• Çocuklar için anksiyete duyarlılığı ölçeği (ÇADÖ; Childhood Anxiety Sensitivity Index, CASI)

• Güçler ve güçlükler anketi (GGA; The Strengths and Difficulties Questionnaire, SDQ)

• Çocuklar için durumluk-sürekli kaygı envanteri (ÇDKE-ÇSKE)

• Çocuklar için depresyon ölçeği (ÇDÖ)

• Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği

• Klinik global izlenim ölçeği (CGI)

• Global değerlendirme ölçeği (GAS)

• Conners anne baba ve öğretmen değerlendirme ölçekleri

• Coopersmith öz saygı envanteri (CÖE)

• Anne baba tutum ölçeği (ABTÖ)

• Başa çıkma tutumlarını değerlendirme ölçeği (COPE)

• Uluslararası duygusal resim sistemi (UDRS; International Affective Picture System, IAPS) ile kalp hızı

değişkenliği ölçümü

Uygulama için Uluslararası Duygusal Resim Sistemi’nden (UDRS) ergen yaş grubuna uygun 20 resim seçilmiştir.

Seçilen resimlerin duygusal değer ve uyarılmışlık boyutlarını değerlendirmek için katılımcılara bilgisayar ortamında

hazırlanmış her bir resim ve boyutun 30 saniye gösterildiği resim akışı hazırlanmıştır.

Seçilen resimler karşısında katılımcıların elektrofizyolojik ölçümlerinin kayıt edilmesi içinse 30 saniye ekranda

görüneceği, resim aralarında 10 saniyelik siyah ekranın olacağı slayt gösterisi düzenlenmiştir. Değerlendirmenin

yapıldığı oturumda önce elektrofizyolojik ölçümler alınacak, daha sonra öz değerlendirme ölçümü yapılacaktır. “Öz

Değerlendirme Ölçümü” ile resim karşısında ortaya çıkan duygularını duygu değeri (olumsuz-olumlu) ve uyarılmışlık

düzeyine (az-çok) göre derecelendirmeleri istenecektir. Her bir katılımcıdan, bu sunu sırasında ve 5 dakika dinlenim

durumunda olmak üzere toplam 15 dakikalık EKG kayıtları alınacaktır.

Çalışma ve kontrol gruplarındaki ergenlerin ebeveynlerine yönelik

• Yaşam kalitesi ölçeği yaşam kalitesi (SF36) formu

• Belirti Tarama Envanteri– 90 (SCL-90-R)

• Başa çıkma tutumlarını değerlendirme ölçeği (COPE)

Page 46: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

45

• Aile hayatı ve çocuk yetiştirme tutumu ölçeği

• Beck depresyon ölçeği

• Beck ansiyete ölçeği

İSTATİSTİKSEL ANALİZ

İstatistiksel analiz için SPSS 24.0 paket programının kullanılması planlanmıştır.

SINIRLILIKLAR

SM’nin nadir görülen çocukluk çağı psikiyatrik hastalıklarından olması nedeni ile örneklem sayısının yetersizliği

çalışmanın ana kısıtlılığını oluşturmaktadır.

Hastalara ve ailelerine tekrar ulaşabilmenin bazı hastaların tedavisinin tamamlanmış olması nedeni ile zor olabileceği

düşünülmektedir.

Çalışma grubunun başlangıç tanıları anındaki dosya verilerinin , izlemde elde edilecek verilere kıyasla eksiklikler

içerebilmesi de bir başka kısıtlılık durumunu oluşturmaktadır.

S/14 Sluggish Cognitive Tempo (Yavaş Bilişsel Tempo-SCT) Semptomları Olan Dikkat Eksikliği Hiperaktivite

Bozukluğu’na Sahip Olgularda Metilfenidat ve Atomoksetin Tedavisinin SCT Semptomlarına Olan

Etkinliğinin Prospektif İncelenmesi

Dr. Akın TAHILLIOĞLU1, Dr. Didem ÇELİK1, Prof. Dr. Eyüp Sabri ERCAN1

[email protected], [email protected], [email protected]

1. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İZMİR

AMAÇ:

Çocukluk döneminde oluşmaya başlayan psikiyatrik bozukluklar, kontrol altına alınmadığı takdirde, erişkinlik

döneminde daha fazla işlev kaybını ve verilen tedavilere daha az olumlu yanıtları beraberinde getirmektedir.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), dikkat eksikliği, hiperaktivite ve impulsivite olmak üzere 3 ayrı

antiteden oluşan bir nörogelişimsel bozukluk olarak kabul edilmektedir. DEHB’nin temel özelliği, kalıcı ve sürekli

olan dikkat süresinin kısalığı, engellemeye yönelik denetim eksikliği nedeniyle davranışlarda ya da bilişte ortaya çıkan

ataklık ve huzursuzluktur. Bunun sonucu olarak çocukta gelişim dönemiyle uyumsuz aşırı hareketlilik, dürtüsellik ve

dikkatini sürdürememe gibi sorunlar ortaya çıkar.

Yavaş Bilişsel Tempo (Sluggish Cognitive Tempo-SCT); hayale dalıp gitme, uyanık kalmada zorlanma, enerjide

düşüklük, kendi dünyasında yaşama, şaşkın görünümde olma gibi klinik belirtilerle gösterilen bir bilişsel uyarılma ve

uyanıklık bozukluğudur (Becker 2013). SCT için özellikle gündüz düşleri ve uykulu/sersem/düşük aktif olma

belirtileri DEHB’den ayırdedilmesinde önemlidir. SCT semptomlarının DEHB’nin hiperaktivite-dürtüsellik

semptomlarından daha çok dikkat eksikliği semptomları ile birliktelik göstermesi klinik araştırmaların büyük

çoğunluğunun ortak bulgusudur. Yine DEHB’den farklı olarak içe yönelim semptomları (anksiyete, depresyon…)

Page 47: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

46

SCT’ye daha fazla eşlik ediyorken dışa yönelim semptomları ise (Karşıt olma Bozukluğu, Davranım Bozukluğu…)

SCT’ye daha az eşlik etmektedir.

Önceleri DEHB’nin alt tipi olarak düşünülen SCT’nin sonradan yapılan araştırmalarla daha farklı bir bozukluk

olabileceği, bulgularının da DEHB’den farklılık gösterdiği öne sürülmüştür. SCT, henüz DSM-5’de (Diagnostic and

Statistical Manual of Mental Disorders-V) tanı olarak geçmemektedir. Yapılan bir çalışmada DEHB’si olan bireylerin

%39’unda SCT, SCT’si olan bireylerin %59’unda DEHB olduğu saptanmıştır (Barkley 2012). Pür SCT olan ancak

DEHB tanısı almayan olguların oranının %40 olduğu belirtilmiştir (Barkley 2013).

1980’lerden bu yana araştırılan SCT’nin etiyolojisi, epidemiyolojisi ve tedavi modalitelerine ait literatürde yer alan

araştırma sayısı son derece düşüktür. Özellikle ilaca yanıt konusunda SCT ile ilgili veriler oldukça kısıtlıdır. Yapılan

çift kör plasebo kontrollü bir çalışmada Atomoksetin’in SCT semptomları üzerindeki etkinliği araştırılmış olup,

Atomoksetin’in DEHB semptomları üzerine kontrol sağladığı, ancak SCT semptomları üzerine etkisinin minimal

olduğu görülmüştür (McBurnett 2016). Yine uzun yıllardır DEHB’nin standart tedavileri olan stimülan ve stimülan

dışı ilaç kullanımına dirençli bazı olguların SCT’li olgular olabileceği öne sürülmektedir. Metilfenidat tedavisinin

SCT belirti yüküyle ilişkisiz olduğunu belirten literatür bulguları olduğu gibi (Ludwig 2009, Wietecha 2013), SCT

olgularının davranışçı yöntemlere daha iyi yanıt verebileceğini öne süren literatür bulguları da mevcuttur (Pfiffner

2007).

Yapılması planlanan bu araştırmada SCT semptomlarını taşıyan DEHB tanılı olgularda Metilfenidat ve Atomoksetin

tedavisinin SCT semptomlarına ne derece etkili olduğunun saptanması amaçlanmıştır. Bu çalışma, yapılabildiği

takdirde hem metilfenidat, hem de atomoksetin tedavisiyle Barkley Çocuk Dikkat Anketi kullanılarak saptanan SCT

semptomlarının ne ölçüde azalabileceğini ölçebilecek literatürdeki ilk çalışma olacaktır.

HİPOTEZ:

SCT’nin eşlik ettiği DEHB tanılı olgularda Metilfenidat ve Atomoksetin tedavisinin SCT semptomlarına etkinliği

konusunda dünyada çok kısıtlı çalışma bulunmakla birlikte ülkemizde bu konuyu aydınlatmaya yönelik hiçbir çalışma

bulunmamaktadır. Metilfenidat ve Atomoksetin tedavisi uygulanan DEHB komorbid SCT’li olguların SCT

semptomlarındaki gerilemenin farmakolojik tedavi verilmeyip davranışsal yöntemlerle izlenen, pür SCT

semptomatolojisi gösteren olgulardaki SCT semptomlarındaki gerilemeye göre daha farklı bulunacağı öngörülmüştür.

YÖNTEM:

Çalışmaya Etik Kurul onayı sonrasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Polikliniğine

başvuran 7-12 yaş aralığındaki 60 olgu alınacaktır. Bu 60 olgu DEHB tanısı olan ve SCT semptomları yüksek saptanan

40 olgu ve izole olarak SCT semptomları yüksek saptanan 20 olgu olmak üzere iki ana alt grupta toplanmıştır.

DEHB+SCT tanılı olan 40 olgunun yarısı olan 20 olguya Metilfenidat, diğer 20 olguya ise Atomoksetin tedavisi

başlanacaktır. Pür SCT semptomatolojisi gösteren 20 olguya ise farmakolojik tedavi uygulanmayıp davranışçı

yöntemlerle izlemi sürdürülecektir. Tüm olgulara ilk başvurularında yarı yapılandırılmış tanı görüşmesi olan Okul

Page 48: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

47

Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam boyu Şekli Türkçe

uyarlaması-ÇDŞG-ŞY (K-SADS-PL) uygulanacaktır. Ayrıca olguların mental kapasitelerinin tayini amacıyla

Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği Geliştirilmiş Formu (WISC-R) testi yaptırılacak ve Total IQ Puanı 80 ve üzeri

olan olgular çalışmaya dahil edilecektir. Olguların ebeveynleri tarafından başvuru anında, 1. ay ve 2. ay sonunda

Barkley Çocuk Dikkat Anketi doldurtulacak; başvuru anında ve tedavinin 2. ayında Öğretmen Bilgi Formu (ÖBF-

TRF), 4-18 yaş Davranış Değerlendirme Ölçeği (CBCL) ve Turgay DEHB ölçeği aile ve öğretmenler tarafından

doldurtulacaktır. Tüm olgulara başvuru anında ve 2. ay sonunda CNSVS Nörokognitif testi uygulanacaktır.

Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam boyu Şekli

Türkçe uyarlaması-ÇDŞG-ŞY (K-SADS-PL); çocuk ve ergenlerde şimdiki ve yaşam boyu olan psikopatolojileri

saptamak amacıyla kullanılan yarı yapılandırılmış bir görüşme formudur.

Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği (WISC-R); 1949 yılında Wechsler tarafından geliştirilmiş, 1974 yılında yeniden

düzenlenmiş, 1995 yılında ise Türk kültürüne uyarlanmıştır. 6-16 yaş grubunda mental kapasite tayini amacıyla

uygulanan bu test 6 sözel ve 6 performans alt testinden oluşmaktadır.

Barkley’in Çocuk Dikkat Anketi; 14 maddeden oluşan bir ölçektir ve Russell Barkley tarafından 2013 yılında

geliştirilmiştir. Bu test SCT olgularını tarama amacıyla geliştirilmiştir.

CNSVS (Central Nervous Sysytem Vital Signs); rutin klinik tarama işlemleri için geliştirilmiş bilgisayar destekli

nöropsikolojik bir test bataryasıdır. İçerisinde Sözel bellek testi, Görsel bellek testi, Parmak vurma testi, Sembol-Sayı

kodlama testi, Stroop testi, Kesintisiz performans testi ve Dikkat değişim testi olmak üzere yaygın kullanılan yedi

adet test vardır. Bu testlerden elde edilen puanlar toplanarak altı adet ana skor saptanır.

Turgay DEHB ölçeği; dikkat eksikliğini sorgulayan 9, aşırı hareketliliği sorgulayan 6, dürtüselliği sorgulayan 3, karşıt

olma karşı gelme bozukluğunu sorgulayan 8 ve davranım bozukluğunu sorgulayan 15 madde olmak üzere toplam 41

maddeden oluşmaktadır.

Öğretmen Bilgi Formu (ÖBF); 5-18 yaş grubu öğrencilerin okula uyumunu ve sorunlu davranışlarını öğretmenlerden

elde edilen bilgiler doğrultusunda standart bir biçimde değerlendirebilmek amacıyla Achenbach tarafından 1991

yılında geliştirilmiştir.

4-18 yaş Çocuk ve Ergenlerde Davranış Değerlendirme Ölçeği (CBCL); aile tarafından doldurulan ve Achenbach

ve Edelbroch tarafından geliştirilmiş, pek çok psikiyatrik bozukluğu sorgulayan bir davranış değerlendirme ölçeğidir.

İSTATİSTİKSEL ANALİZ:

Saptanan veriler, çalışmanın amacı doğrultusunda SPSS Version-22 veri tabanı kullanılarak analiz edilecektir.

SINIRLILIKLAR:

SCT tanısı henüz DSM’de bulunmamaktadır. Bu nedenle standardize edilmiş tanı kriterleri oluşmamıştır. İlaç

tedavisi uygulanacak 40 kişilik SCT olgu grubunun DEHB komorbiditesi olan olgulardan oluşması farmakolojik

tedaviyle SCT semptomlarındaki değişimi net olarak saptayabilmek açısından bir kısıtlılık oluşturacaktır.

Page 49: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

48

S/15 Karaciğer Transplant Hastalarında Transplant Öncesi Ve Sonrası Nörobilişsel İşlevlerin Birbiriyle ve

Sağlıklı Kontrollerle Karşılaştırılması

Dr. Begüm Şahbudak1 [email protected]

Dr. Miray Tasasız Karakoyun2 [email protected]

Doç. Dr. Burak Baykara1 [email protected]

Prof. Dr. Sema Aydoğdu2 [email protected]

Prof. Dr. Neslihan İnal Emiroğlu1 [email protected]

1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,

Balçova, İzmir

2 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Gastroenteroloji ve

Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı, Bornova, İzmir

Amaç: Solid organ transplantasyonlarından en belirgin olarak gelişmekte karaciğer ve böbrek nakli sonrası, alıcıların

uzun dönem yaşaması beklenmektedir [1]. Bu süreçte karaciğer naklinde hepatik ensefalopati ile birlikte bilişsel

süreçlerin bozulması sıklıkla gözlenen klinik bir deneyimdir. Kronik hastalığa sahip çocuklarda; kronik hastalığa

maruziyet ile birlikte kaygı düzeyinin artışı, majör cerrahiler nörobilişsel performansta bozulmaya dolayısı ile

akademik performansta bozulmaya neden olmaktadır[2]. 2017 yapılmış farklı bir çalışmada ise; kronik hastalıklarda

nörobilişsel işlevlerin azalacağı, erken dönemde transplant şansı olanların bilişsel işlevler yönünden de yarar

sağlayacağı düşünülmüştür [1]. Karaciğer transplantasyonu, son dönem karaciğer yetmezliği olan çocuklarda iyi

bilinen ve kanıtlanmış bir tedavi yöntemidir[3]. Bununla birlikte karaciğer transplantı sonrası sağ kalan çocuklarda

transplant sonrası uzun dönem etkilere odaklanılmıştır. 2013 yılında yapılmış bir çalışmada; 3 yaşından önce karaciğer

transplantasyon yapılan çocuk ve ergenlerde, transplant yapılmış çocuk ve ergen grubuna göre zeka düzeylerinde

anlamlı yüksek bulunmuş ve erken dönem karaciğer transplantının zeka ve diğer bilişsel işlevlere olumlu katkıda

bulunacağı bildirilmiştir [4]. 2014 yılında yayınlanmış bir çalışmada; 1985 ile 2014 yılları arasında karaciğer

transplantı olan hastaların beş yıl sonraki nörobilişsel işlevleri, akademik başarısı yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilen

kardeşler ile karşılaştırılmış, yürütücü işlevlerde, planlama ve organizasyon becerilerinde, porblem çözme ve görsel

taramada zorluklar belirgin olarak farklı bulunmuştur [5]. Ahluwalia ve arkadaşlarının yayınladığı ve erişkin hasta

grubu ile yapılmış bir çalışmada transplant öncesi ve sonrası 6. Ayda bilişsel işlevler, nörometabolik ve fonksiyonel

beyin değişiklikleri ve yaşam kalitesi karşılaştırılmış; transplant öncesi saptanan nörobilişsel bozulmanın travma sonra

fonksiyonel beyin değişikliklerini öngördüğü bulunmuştur [6].

Çocuklarda karaciğer transplantasyonu; biliyer atrezi ,fulminan karaciğer yetmezliği ve siroz gibi son dönem

karaciğer yetmezliği gibi nedenlerle gerçekleştirilmektedir. Kc transplantasyonu hasta ile doku uyumu olan canlı ya

da beyin ölümü gerçekleşmiş vericiden cerrahi müdahale ile alınan karaciğerin alıcıya transplante edilmesidir [7].

Türkiye’de ilk organ nakli girişimi 1962’de Dr. Kemal Beyazıt tarafından yapılan kalp naklidir, ancak nakil sonrası

hasta kaybedildiği için bu nakil başarısız olarak kayıtlara geçmiştir. 1970’lerin başında Hacettepe Üniversitesinde

hayvanlar üzerinde organ nakli deney çalışmaları başlamış ve ilk başarılı organ nakli 1975’de Dr. Mehmet Haberal

tarafından bir anneden oğluna böbrek nakledilmesi ile gerçekleştirilmiştir.1990 tarihinde dünyada ilk defa Türkiye’de,

Dr. Haberal tarafından canlıdan kısmi karaciğer nakli gerçekleştirilmiştir. Şu anda Türkiye’ de Ege Üniversitesi Tıp

Fakültesi’ nin de dahil olduğu birçok merkezde karaciğer nakli yapılmaktadır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi

Hastanesi’ nde her sene değişmekle birlikte özellikle canlı vericiden nakil olarak yaklaşık 15 ila 20 arası 18 yaş altı

Page 50: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

49

çocuk ve ergene karaciğer transplantı gerçekleştirilmektedir. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ nde karaciğer

nakil programı 1994 yılında başlamış ve ilk pediatrik karaciğer nakli 1997’ de yapılmıştır. [8]

Yöntem: Bu çalışmada; 2018 Mayıs ile 2020 Aralık tarihleri arasında 12-18 yaş arası, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi

Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Bilim Dalı’ na dış merkezden karaciğer yetmezliği nedeniyle yönlendirilen veya

başvuran karaciğer yetmezliği saptanan ve karaciğer nakil sırasına alınan 30 çocuk ve ergene okul çağı çocukları için

duygulanım bozuklukları ve şizofreni görüşme çizelgesi, şimdi ve yaşamboyu şekli (Schedule for Affective Disorders

and Schizophrenia for School Aged Children Kiddie-SADS-lifetime Version- KSADS-PL) ile tanı konularak

nörobilişşel testler uygulanacaktır. Yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 60 sağlıklı kontrol alınarak aynı testler

uygulanacaktır.

Çalışmada ek psikiyatrik hastalıklar değerlendirilerek nörobilişsel etkilenmeler göz önünde bulundurularak

istatistiksel değerlendirme yapılacaktır. İçleme kriterlerinden biri de klinik gözlem ve öyküden alınan normal zeka

izlenimi verilen çocuk ve ergenlerin çalışmaya dahil edilmesidir. Normal sağlıklı kontroller için dışlama kriteri

karaciğer hastalıkları dışındanörobilişsel işlevleri etkileyecek kronik hastalıkların bulunmasıdır.

Transplant sonrası 1. Ay, 6. Ay ve 12. Ayda K-SADS ile birlikte nörobilişsel testler tekrarlanacaktır. Literatürde

erişkinlerle yapılan çalışmalar olsa da bulgular tartışmalı olup; çocuk ve ergenlerle yapılan bir çalışma

bulunmamaktadır. Nörobilişsel değerlendirme için uygulanacak testler; Zangwill tarafından geliştirilen ve kısa süreli

bellek ile birlikte öğrenme yeteneğini ölçen Sayı Dizisi Öğrenme Testi (SDÖT; Serial Digit Learning Test); 1935

yılında Stroop tarafından geliştirilen, bozucu etki altında algısal kurulum ve tepkiyi değiştirebilme becerisi, amaca

yönelik davranışı sürdürebilme, bilgi işleme hızı, konsantrasyon, dikkati ölçen Stroop Testi -Temel Bilimler

Araştırma Grubu Formu (ST-TBAG); problem çözme, mantık yürütme, düzenleme, ardışıklama, soyut düşünme,

cevap engelleme, tepki düzeneğini değiştirme ve dikkati sürdürebilme gibi işlevlerin değerlendirilmesinde kullanılan

Wisconsin Kart Eşleme Testi; sözel malzemeye ilişkin bilgi işleme süreçlerin çok yönlü olarak ölçen bir test olan ve

sözel öğrenme, anlık bellek uzamı (immediate memory span) geriye bozucu etki (retroactive interference), serbest

hatırlama (free recall), ve tanıma (recognition) belleğini ölçen Rey İşitsel Sözel Bellek Süreçleri Testi(Auditory

Verbal Leanrning Test: AVLT; yanıt inhibisyonunu ölçen laboratuvar temelli bir ölçüm olan Stop Sinyal Testi;

dikkat hızını, motor hızı, görsel tarama, mental esneklik, sebatlılık, cevap inhibisyonu ve enteferansa yatkınlığı

değerlendiren İz Sürme Testi (Trail Making Test) olacaktır.

Hipotez:

1- Kc transplantı öncesi ve sonrası nörobilişsel testler farklılık gösterecektir.

2- Kc transplantı öncesi nörobilişsel testler sağlıklı kontrollerile karşılaştırıldığında farklılık gösterecektir.

3- Kc transplantı sonrası nörobilişsel testler sağlıklı kontroller ile karşılaştırıldığında farklılık gösterecektir.

4- Transplant sonrası dönemde zamanla birlikte nörobilişsel testler farklılık gösterecektir.

İstatistiksel Analiz: Çalışmanın analizi SPSS paket istatistik programı kullanılarak yapılacaktır. Tanımlayıcı verilerin

incelenmesinde niceliksel veriler için ortalama ve standart sapma, niteliksel veriler için sayı ve yüzdeler

kullanılacaktır. İstatistiksel analizlerde kategorik değerler için ikili gruplarda t testi, üçlü gruplarda VARYANS

analizi; kategorik olmayan ölçümlerin karşılaştırılmasında ki kare testi uygulanacaktır.

Sınırlılıklar: Ek psikiyatrik hastalıklar değerlendirmeyi etkin yapmada zorluklar yaratacaktır.Bununla birlikte

literatürde böyle bir çalışmanın bulunmaması karşılaştırmada eksiklik yaratacaktır. Çocuk ve ergenlere zeka testi

uygulanamaması bu çalışmanın eksikliklerinden biridir.

Page 51: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

50

1. Lee, J.M., et al., Delayed transplantation may affect intellectual ability in children. Pediatrics International,

2017.

2. Adebäck, P., A. Nemeth, and B. Fischler, Cognitive and emotional outcome after pediatric liver

transplantation. Pediatric Transplantation, 2003. 7(5): p. 385-389.

3. Bucuvalas, J.C. and F.C. Ryckman, Long‐term outcome after liver transplantation in children. Pediatric

transplantation, 2002. 6(1): p. 30-36.

4. Robertson, C.M., et al., Neurocognitive outcomes at kindergarten entry after liver transplantation at< 3 yr of

age. Pediatric transplantation, 2013. 17(7): p. 621-630.

5. Ee, L., et al., Academic potential and cognitive functioning of long‐term survivors after childhood liver

transplantation. Pediatric transplantation, 2014. 18(3): p. 272-279.

6. Ahluwalia, V., et al., Liver transplantation significantly improves global functioning and cerebral processing.

Liver Transplantation, 2016. 22(10): p. 1379-1390.

7. Forsberg, A., L. Bäckman, and A. Möller, Experiencing liver transplantation: a phenomenological approach.

Journal of advanced nursing, 2000. 32(2): p. 327-334.

8. Ergün, O. and M. Sözbilen, Çocuklarda karaciğer nakli. Çocuk Cerrahisi Dergisi. 26(2): p. 4-19.

S/16 Otizm Spektrum Bozukluğu Tanısı Alan Küçük Çocukların Anneleriyle Etkileşimleri ve Annelerinin

Bağlanma Örüntülerinin Değerlendirilmesi, Gelişimsel Gecikmesi Olan ve Tipik Gelişim Gösteren Çocuklar

ve Anneleri ile Karşılaştırılması

Dr. R. Duygu Temeltürk, Uzm. Dr. Esra Solmaz

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

Amaç: Bağlanma, iki kişi arasındaki duygusal bağdır. Bebek-bakımveren arasındaki bağlanmayı ilk tanımlayan John

Bowlby’nin ‘Bağlanma Kuramı’na göre bebeklerde bağlanma özellikle stres durumlarında ortaya çıkan bebeğin

bakım veren kişiyi arama ve yakınlık davranışı ile kendini gösterir. Bakımveren-çocuk ilişkisinin gelişiminde çocuğun

duygusal ve sosyal gelişim düzeyi önemlidir (Aisworth ve ark., 1970). Bu karşılıklı ilişkiyi değerlendirmek amacıyla

yapılan ‘Yabancı Durum Testi’ ile bakımveren-bebek arasındaki bağlanma güvenli ve güvensiz olarak iki şekilde

sınıflandırılmaktadır. Bağlanma ve bakımveren-bebek ilişkisini etkileyen faktörler içinde çocuğun yanı sıra

bakımverene ait birtakım özellikler de önemli rol oynamaktadır. Bakımverenin mizaç özellikleri, çocuğa karşı tutumu,

ilişki kurma biçimleri değerlendirildiğinde şimdiye dek en çok üzerinde durulan ise bakımverenin duyarlılığıdır. Bu

anlamda ‘Bebeklik ve Erken Çocukluk Döneminde Ruh Sağlığı ve Gelişimsel Sorunların Tanı Sınıflaması-

Yenilenmiş Basım’da yer alan ölçeklerle de ebeveyn-bebek iki yönlü ilişkileri, bağlanma biçimleri klinik olarak

değerlendirilebilmektedir. Otizm Açılımı Kapsamında Bozukluk, toplumsal iletişim-etkileşim eksiklikleri ve sınırlı,

yineleyici davranış örüntüleri ile karakterize bir nörogelişimsel bozukluktur (DSM-5, APA). Otizm kapsamına giren

tanı konan birçok bebek, çocuk, ergen ve erişkin bireylerde bağlanma araştırılmıştır. Bazı çalışmalarda da gelişimsel

geriliği olan ve otizm spektrum bozukluğu tanısı alan bebek ve küçük çocukların bakımverenleriyle ilişki biçimi

(Bilgic ve ark., 2011) ve bağlanmaya yönelik sosyal davranışları (Akdemir ve ark., 2009) karşılaştırılmıştır. Otistik

çocuklarda sosyal etkileşim-iletişim kısıtlılıklarının bağlanma davranışını etkilediği (Rogers ve ark., 1991) ve bu

Page 52: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

51

çocuklarda güvenli bağlanma stilinin yaklaşık %50 oranında görüldüğünü (Capps Sigman&Mundy ve ark., 2009)

gösteren çalışmalar mevcuttur. Otistik çocuklarla diğer çocukların bağlanma açısından karşılaştırıldığı bir derleme

çalışmasında otizmin güvenli bağlanmaya ilişkin davranışları etkilediği ve bağlanma gelişimini geciktirdiği

belirtilmiştir (Pehlivantürk ve ark., 2004). 2-3 y arası otizm tanısı almış ve almamış çocuklarda bağlanmanın

karşılaştırıldığı başka bir çalışmada ise ‘Yabancı Durum Testi’ ile anne-baba ve çocuk arasındaki ilişki

değerlendirilmiş, sonuçta baba-çocuk ilişkisinin ve çocuğun bilişsel becerilerinin bağlanma üzerindeki önemli rolünün

üzerinde durulmuştur (Grzadzinski ve ark., 2014). ‘Otizm Spektrum Bozukluğu’ tanısı alan 202 ergen ve erişkinlerde

yapılan bir diğer çalışmada otizm karakteristikleri (daha az maladaptif davranış, sosyal bozulma) ve annelerin çeşitli

özelliklerinin (daha az karamsarlık) anne-çocuk ilişkisini etkilediği sonucuna varılmıştır (Orsmond ve ark., 2006).

Koren-Karie ve arkadaşlarının 2009 yılında okul öncesi otistik çocuklarla yaptığı bir çalışmada ise çocuğun psikiyatrik

tanısına bakılmaksızın güvenli bağlanmanın annenin duyarlılığı ile doğrudan ilişkili olduğu gösterilmiştir (Koren-

Karie ve ark., 2009). ‘Otizm Spektrum Bozukluğu’ tanılı 2-10 yaş arası çocukların anne ve babalarındaki bağlanma

algısının bağlanmanın kalitesi ile doğrudan ilişkili olduğu, bu ilişkinin babalarda annelere göre daha yüksek düzeyde

olduğu bulunmuştur (Goodman ve ark.,2012). 2017 yılında yapılan bir derleme çalışmasında ‘Otizm Spektrum

Bozukluğu’ tanısı alan çocuklarda bağlanmayı araştıran 40 çalışma incelenmiş, bu çocukların büyük çoğunluğunun

bakımverenleriyle güvenli bir bağlanma ilişkisi kurabildiği, gelişimsel gecikme düzeyi ve otistik semptom şiddeti ile

güvenli bağlanmanın negatif yönde ilişkili olduğu, güvenli bağlanma özellikleri gösteren otistik çocukların ortak

dikkat, oyun ve eğitim alanlarında daha başarılı oldukları görülmüştür (J. Teague, M. Gray ve ark.,2017).

Hipotez: Bu çalışmadaki hipotezlerimiz: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi poliklinik başvurusu olan 18-60 ay arası

küçük çocuklardan oluşan üç grupta (Otizm Spektrum Bozukluğu tanılı grup, Bilişsel Gelişimde Gecikme tanılı grup

ve sağlıklı kontrol grubu) anne-bebek ilişki biçimi ve bağlanma stili farklılık göstermektedir. Bu üç gruptaki annelerin

genel ilişki biçimleri de farklıdır. Ayrıca bu bulgular, otizm şiddeti ve gelişim geriliği düzeyi ile de ilişkilidir.

Yöntem: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları A.D’na başvurusu olan 18-

60 ay arasındaki ‘Otizm Spektrum Bozukluğu’ ve ‘Bilişsel Gelişimde Gecikme’ tanılı küçük çocuklar ve hastanemiz

çocuk sağlığı ve hastalıkları genel polikliniklerine herhangi bir sebeple başvuran aynı yaş aralığındaki herhangi bir

psikiyatrik tanısı olmayan küçük çocuklar çalışmaya dahil edilecektir. Her üç gruptan otuzar çocuk alınması

planlanmıştır, etik kurul onayının alınmasının ardından başlanacak çalışmanın süresi ise altı ay olarak belirlenmiştir.

Ebeveynlerin bilgilendirilmiş gönüllü onamı hem sözlü hem de yazılı olarak alınacaktır. Anne-çocuk ilişkisini ve

çocuğun sosyal, duygusal, bilişsel davranışlarını değerlendirmek amaçlı yarım saatlik bir oyun gözlemi yapılacak, bu

sırada Ebeveyn-Bebek İlişkisini Değerlendirme Ölçeği ve Duygusal Bağlanma&Duygusal Ulaşılabilirlik Ölçeği

kullanılarak anne-bebek ilişkisi ve karşılıklı duygusal ilişki kurma biçimleri değerlendirilecektir. Çocukların gelişim

düzeylerini belirlemek amaçlı nesnel bir veri sağlaması açısından ‘Ankara Gelişim Tarama Envanteri’ uygulanacak,

otizm tanılı olanlarda otizm şiddetini belirlemek amacıyla ‘Çocukluk Otizmini Değerlendirme Ölçeği’ kullanılacaktır.

Ailelere sosyodemografik veri formu verilecek, annelerden Aile Değerlendirme Ölçeği, İlişki Ölçekleri Anketi ve

Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri’ni doldurmaları istenecektir.

İstatistiksel Analiz:

IBM Statistical Package for the Social Sciences 22.0 sürümü kullanılarak verilerden elde edilen değişkenlerin normal

dağılıma uygun olup olmadığını değerlendirmek için Kolmogorov-Smirnow testi yapılacaktır. Üç grup arasındaki

sürekli değişkenler arasındaki farkın incelenmesi için Kruskal-Wallis Yöntemi uygulanacaktır. Kategorik

değişkenlerin oranlarının karşılaştırılması için Ki-kare testi kullanılacaktır. İki sürekli değişken arasındaki ilişkinin

incelenmesi için Spearman Bağıntı Analizi kullanılacaktır.

Sınırlılıklar:

Kesitsel bir çalışma olduğu için nedensellik ilişkisi kurulamayacaktır.

Çalışma belli bir bölgede yapılacağı için tüm çocuklara genellenemeyecektir.

Page 53: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

52

‘Otizm Spektrum Bozukluğu’ tanı grubundaki komorbid gelişim geriliği tanısı yüksek oranda bulunduğundan

bu grupta homojenite optimal düzeyde sağlanamayacaktır.

S/17 Yavaş Bilişsel Tempo (Sluggish Cognitive Tempo-SCT) İle Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Olan Çocuk ve Ergenlerde Diffusion Tensor Imaging (DTI) ve Kranial Fonksiyonel Magnetik Rezonans

(fMRG) Görüntüleme Bulgularının Araştırılması

Dr. Didem ÇELİK1, Prof. Dr. Eyüp Sabri ERCAN1

[email protected] [email protected]

1. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İZMİR

AMAÇ:

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), dikkat süresinin kısalığı/dağınıklığı, kaotik hareketlilik ve

fevrilikle seyreden, belirtileri büyük oranda, hayat boyu süren nörogelişimsel bir bozukluktur (APA 2013). Bu

bozukluk eğitim hayatı, sosyal yaşam ve sağlık alanında önemli sorunlara sebep olmaktadır ( Faraone ve ark., 2015).

SCT, hayale dalıp gitme, uyanık kalmada zorlanma, enerjide düşüklük, kendi dünyasında yaşama, şaşkın

görünümde olma gibi klinik belirtiler gösteren bir bilişsel uyarılma ve uyanıklık bozukluğudur (Becker 2013). SCT (

Sluggish Cognitive Tempo- Yavaş Bilişsel Tempo) henüz DSM-V (diagnostic and statistical manual of mental

disorders-V) kapsamında yer almamakla birlikte, DEHB’den ayrı bir boyut-semptom kümesi olarak DSM-IV

oluşturulurken yapılan klinik çalışmalarda bahsedilmeye başlanmıştır. ( Lahey 1994). Bu sendromun toplumda %5.2

oranında görüldüğü rapor edilmiştir (Barkley 2012).

DEHB’de sıkça rastlanan dikkati devam ettirme (sustained attention) sorununun gözlemlenmesine rağmen, SCT’de

odaklanmayı başlatma (engage attention) probleminin daha ön planda olduğu gözlemlenmiştir. SCT’li olgulara dışa

yönelim semptomları daha az eşlik eder ( Karşıt Olma Karşıt Gelme Bozukluğu, Davranım Bozukluğu..).Klinik

değerlendirmede araştırıcıların ortak görüşe vardıkları bir diğer nokta. da SCT olgularının daha kaygılı mizaca sahip

oldukları, sosyal gruplara katılmada çekingen davrandıklarıdır.

Nörobiyoloik bir bozukluk olan DEHB’nin beyin bölgeleri bozukluğundan ziyade beyin bölgeleri arasında bir

bağlantı bozukluğu olabileceği üzerinde durulmaktadır. Beyin yolaklarını görüntülemeye yarayan DTG (Difüzyon

Tensor Görüntüleme) çalışmalarını içeren güncel ve geniş örneklemli bir meta-analiz çalışması sonucunda araştırıcılar

inferior ve superior longitudinal fasikül, anterior corona radiata, corpus callosum, cingulum, internal kapsül, caudate

Page 54: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

53

nucleus ve cerebellum bölgelerinde beyaz cevher değişiklikleri olduğunu göstermişlerdir (Van Ewjik 2012). Heterojen

bir bozukluk olduğu kabul gören DEHB’nin alt tiplerini araştıran güncel bir DTG çalışmasında ise ilaç kullanımı

olmayan ve komorbiditeye sahip olmayan olgularla sağlıklı kontroller karşılaştırıldığında DTG parametreleri

açısından anlamlı fark gözlenmemiştir (Ercan 2016).

Bu araştırma ile, fMRG ( Fonksiyonel magnetik rezonans görüntüleme) ve DTG yöntemi kullanılarak SCT

semptomları yüksek saptanan ve DEHB komorbiditesi olan olgular ile SCT semptomları göstermeyen DEHB

olgularının kendi içlerinde ve kontrol gruplarıyla karşılaştırılarak beyin bölgelerindeki aktivasyon farklılıklarının

saptanması amaçlanmaktadır. Dünyada ve ülkemizde bu alanda çok kısıtlı çalışma bulunmaktadır. Bu çalışma SCT

etyolojisine dair daha fazla bilgi edinilmesini amaçlayan bir araştırmadır.

HİPOTEZ:

SCT komorbiditesi olan DEHB’li olgular ile SCT semptomları göstermeyen DEHB olgularının beyin beyaz cevher

mikroyapısı ve beyin bölgelerindeki aktivasyonlar açısından farklı bulunacağı öngörülmüştür. Literatürde bu alanda

yapılan DTG ve fMRG çalışmaları oldukça kısıtlı olduğundan, literatüre bağlı hipotezler oluşturmak oldukça güçtür.

YÖNTEM:

Etik kurulu onayı alındıktan sonra araştırmanın örneklemine, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh

Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Polikliniği’ne başvuran 8-14 yaş aralığındaki SCT semptomları yüksek saptanan

ve DEHB komorbiditesi olan 42 olgu, SCT semptomları göstermeyen ve DEHB tanısı olan 42 olgu ve 24 sağlıklı

kontrol grubu olarak dahil edilecektir. Olgu gruplarının seçilebilmesi için başvuran ailelere CBCL ölçeğinden (4-18

yaş Çocuk ve Gençler için Davranış Değerlendirme Ölçeği) seçilmiş 4 maddelik kısa SCT tarama anketi ve öğretmen

tarafından doldurulmak üzere ÖBF (Öğretmen Bilgi Formu) verilecektir. Ön görüşme formunda 4 puan ve üzeri alan

ve öğretmen bilgi formu uyumlu olan olgulara tarafımızca K-SADS-PL ( Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım

Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi- Şimdi ve Yaşam boyu Şekli Türkçe Uyarlaması- ÇDŞG-ŞY) yapılarak

değerlendirmeye alınacaktır. İkinci basamak değerlendirme Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan tarafından tanıya yönelik

olarak yapılacaktır. Görüşmede çocuk, aile ve öğretmenler tarafından doldurulan ölçekler değerlendirilerek tanı

kriterlerini karşılayanlar çalışmaya alınacaktır. Çalışma ekibi tarafından bilgilendirilen ve araştırmaya katılmayı kabul

eden olgular WiSC-R testinden geçtikten sonra fMRG ve sonrasında da DTG için 3 Tesla MRG kısmına alınacaktır.

Çalışmadan Dışlanma Kriterleri:

1- Uygulanan klinik görüşmeler ve ölçekler sonucunda DEHB ya da SCT dışında aktif psikopatolojisi olanlar

ya da geçmişte aktif psikiyatrik hastalık öyküsü olanlar,

Page 55: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

54

2- Son 1 yılda psikotrop ilaç kullanım öyküsü olma,

3- Alkol-madde kullanım bozukluğunun olması,

4- Herhangi bir nörolojik veya ek tıbbi hastalığın olması,

5- Total IQ puanının 80’in altında olması,

6- Perinatal komplikasyonlar ve fiziksel kafa travması hikayesi olan olgular,

7- Klostrofobi tanısı, platin gibi MR çekimine engel oluşturabilecek metal parçaların varlığı,

8- Ailesi ve kendisinin çalışmaya katılmak istememesi.

Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam boyu Şekli

Türkçe uyarlaması-ÇDŞG-ŞY (Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School Aged Children,

Present and Lifetime Version, K-SADS-PL): Çocuk ve ergenlerin DSM-IV tanı kriterlerine göre şimdiki ve yaşam

boyu psikopatolojleri saptamak amacıyla kullanılan yarı yapılandırılmış bir görüşme formudur. Dikkat Eksikliği ve

Yıkıcı Davranım Bozuklukları için DSM-IV’e Dayalı Tarama ve Değerlendirme Ölçeği: DSM-IV ölçütlerinin

anlamları değişltirilmeden soru şekline dönüştürülmesi şeklinde Atilla Turgay tarafından geliştirimiş bir

değerlendirme aracıdır. Barkley’in Çocuk Dikkat Anketi; 14 maddeden oluşan bir ölçektir ve Russell Barkley

tarafından 2013 yılında geliştirilmiştir. Bu test SCT olgularını tarama amacıyla geliştirilmiştir. Öğretmen Bilgi

Formu,, 5-18 yaş grubu öğrencilerin okula uyumunu ve sorunlu davranışlarını öğretmenlerden elde edilen bilgiler

doğrultusunda standart bir biçimde değerlendirebilmek amacıyla Achenbach tarafından 1991 yılında geliştirilmiştir.

Ölçek, okul ve öğrenci ile ilgili temel bilgilerin yanı sıra uyum işlevlerine yönelik bilgi sağlar. 4-18 yaş Çocuk ve

Ergenlerde Davranış Değerlendirme Ölçeği (Child Behaviour Checklist-CBCL); Aile tarafından doldurulması

gereken ve Achenbach ve Edelbroch tarafından geliştirilmiş oaln bir davranış değerlendirme ölçeğidir. 8 ve davranım

bozukluğunu sorgulayan 15 madde olmak üzere toplam 41 maddeden oluşmaktadır. Wechsler Çocuklar İçin Zeka

Ölçeği (WISC-R), Weschler tarafından geliştirilmiştir. 6-16 yaş grubunda mental kapasite tayini amacıyla uygulanan

bu test 6 sözel ve 6 performans alt testinden oluşmaktadır. Kısa SCT Tarama Anketi; CBCL formunda bulunan

13,17,80,102 numaralı soruların bulunduğu hastaya ön görüşmeler sırasında verilen tarama amaçlı bir ankettir.

İSTATİKSEL ANALİZ:

Page 56: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

55

Dikkat Eksikliği ve Yıkıcı Davranım Bozuklukları için DSM-IV’e dayalı Tarama ve Değerlendirme Ölçeği, K-

SADS_PL,Barkley’in Çocuk Dikkat Ölçeği, WISC-R ve olgu rapor formu aracılığı ile toplanan veriler SPSS ( The

Statistical Package for Social Sciences)ile değerlendirilecektir.

DTG verilerinin analizi için, vokel karşılaştırmalı morfometri (VBM) yöntemi kullanılacaktır. fMRG verilerinin

analizi için; FEAT versiyon 5.1 (fMRI Expert Analysis Tool) kullanılacaktır.

SINIRLILIKLAR:

Bu çalışmada pür SCT olgularının bulunmayacak olması çalışmanın kısıtlılıklarındandır. Daha fazla sayıda olgu ile

yapılacak çalışmalar etyolojiyi aydınlatmada daha yol gösterici olacaktır.

S/18 DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU VE OKSİDATİF STRESLE İLİŞKİSİ

Ulkar Shamkhalova1 Ayşegül Yolga Tahiroğlu2 Gonca Gül Çelik 3 Özge Metin4 Perihan Çam Ray5 Murat

Tahiroğlu6

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana

Yaşam Labaratuvarı, Adana

Amaç

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gelişimsel düzeye göre uygun olmayan, işlevselliği

ya da gelişimi bozan süregiden bir dikkatsizlik ve/ya da aşırı hareketlilik-dürtüsellik belirtileri ile

karakterize bir nörogelişimsel bozukluktur.(1) DEHB etiyolojisinde genetik etkenler,

nörotransmitteranomalileri (dopamin, noradrenalin) ve nörobiyolojik etkenlerden kabul görmesine

rağmen, yapılan son çalışmalar çocuk ve erişkin DEHB hastalarında bozulmuş oksidatif stres

dengesinden bahsetmektedir.(2)

Fizyolojik durumlarda oksidatif ve antioksidatif sistemler arasında denge vardır. Aerobik organizmalarda

serbest radikal oluşumunu kontrol altında tutmak ve bu moleküllerin zararlı etkilerine engel olmak üzere

antioksidan savunma sistemleri gelişmiştir. Ancak bazı durumlarda mevcut antioksidan sistem serbest

radikalleri tamamen önleyemez, denge bozulur ve oksidatif stres olarak adlandırılan durum ortaya

çıkar.(3) Reaktif oksijen metabolitleri bu etkileriyle merkezi sinir sistem enzimleri ve nörotransmitter

reseptör fonksiyonları değiştirir. Bu nedenle, oksidan-aracılı nöronal zedelenmenin nörogelişimsel

bozuklukların patofizyolojisinde rol oynadığı düşünülmektedir.(4) Nöronal fonksiyonda oksidatif

metabolizmanın önemini vurgulayan birçok çalışmada DEHB’li çocuklarda periferal oksidatif stres

parametreleri bakılmış ve çelişkili sonuçlar elde edilmiştir. (5,6,7)

Oksidatif stres de glia-aracılı inflamasyonla sonuçlanan mekanizmayı tetikleyerek ikincil bir nöronal

hasarla neden olur. (8) Aktive edilmiş glia hücrelerinin salgıladığı düşünülen immünmedyatörler

(örneğin, nitrik oksit ve reaktif oksijen türleri, proinflamatuvarsitokinler ve kemokinler) nörotiksisiteden

sorumlu tutulmaktadırlar.(4) Antioksidanların nöroprotektif aktivitesinin mekanik temeli, sadece

nöronlarda serbest radikalleri etkisizleştirmeye yönelik değil aynı zamanda glial hücreler tarafından

Page 57: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

56

salınan pro-inflamatuarsitokinler ve diğer mediatörler tarafından indüklenen genlerin bastırılmasına

dayanır.(9)

İnflamatuar süreç oksidatif strese neden olur ve hücresel antioksidan kapasiteyi azaltır. Buna ek

olarak, oksidatif stres de glia-aracılı inflamasyonla sonuçlanan mekanizmayı tetikleyerek ikincil bir

nöronal hasarla neden olur. (10) Aktive edilmiş glia hücrelerinin salgıladığı düşünülen immün

medyatörler (örneğin, nitrik oksit ve reaktif oksijen türleri, proinflamatuvar sitokinler ve kemokinler)

nörotiksisiteden sorumlu tutulmaktadırlar.(11) Antioksidan bileşenlerin inflamatuar cevabı önleme ve

oksidatif dengeyi sağlamaya yönelik etkileri araştırılmaktadır. Antioksidanların nöroprotektif

aktivitesinin mekanik temeli, sadece nöronlarda serbest radikalleri etkisizleştirmeye yönelik değil aynı

zamanda glial hücreler tarafından salınan pro-inflamatuar sitokinler ve diğer mediatörler tarafından

indüklenen genlerin bastırılmasına dayanır. (8) İnflamasyon, oksidatif stres ve immun sistem yoğun

etkileşim içerisindedir. Çalışmamızın bu etkileşim ve mekanizmanın aydınlatılmasına katkı sağlayacağını

düşünüyoruz.

Hipotez

Bu çalışmada, araştırılması hedeflenen temel sorular aşağıda açıklanmıştır.

Araştırmanın olası soruları;

1- DEHB’li olgularda beta hemolitik streptokik enfeksiyonunun bir göstergesi olarak ASO titrelerinin kesitsel olarak

tespit edilmesi,

2- Yüksek ASO titresine sahip olan ve olmayan DEHB olguların oksidatif stres düzeyleri arasında fark olup

olmadığının araştırılması ve klinik-sosyodemografik özelliklerinin karşılaştırılması,

3- Her iki tanı grubunun kontrol grubu ile kıyaslandığında oksidatif stres düzeyinde fark olup olmadığının

araştırılması,

4- Tedavi öncesi ve sonrası total antioksidan ve total oksidan sistem değerlerinin karşılaştırılması ve arasındaki

ilişkinin araştırılması,

5- DEHB ve ilişkili semptomlar ve DEHB alt tipleri ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin araştırılması,

6- DEHB etyolojisinde otoimmünite ve oksidatif stressin rolünün araştırılması.

Yöntem

Katılımcılar: Çalışmaya Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları

polikliniğine başvuran 6-18 yaş aralığındaki çocuk ve ergenlerden, psikiyatrik muayene ve yarı yapılandırılmış

görüşme formu (K-SADS-PL) ile yapılan değerlendirme sonucunda DEHB düşünülen olgulardan, DSM-V tanı

kriterlerine göre DEHB tanısı alan ve daha önce bu tanı nedeniyle tedavi almamış olan olgular çalışmaya davet

edilecektir. Sadece gönüllü olgular yazılı aydınlatılmış onam sağlandıktan sonra çalışmaya alınacaktır. Çalışmaya

2017 Aralık- 2018 Mayıs aylarında başvuran hastaların alınması planlanmıştır.

Dahil Edilme Kriterleri: 6-18 yaş aralığında olan, çalışmaya katılmaya onay veren, K-SADS-PL ile yapılan

değerlendirme sonrasında DEHB düşünülen ve DSM-5 kriterlerine göre DEHB tanı kriterlerini karşılayan, daha önce

DEHB tedavisi almış olmayan olgular çalışmaya dahil edilecektir.

Page 58: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

57

Dışlama Kriterleri: Mental retardasyon, otizm veya psikotik bozuklukların eşlik ettiği, duygudurum ve/veya kaygı

bozukluklarının eşlik ettiği, genel durumu stabil olmayan veya kronik tıbbi hastalığı olan, epilepsi tanısı dahil

nörolojik bozukluğu olan, geçtiğimiz hafta içinde enfeksiyon veya madde kullanım öyküsü olan, aktif sigara içicisi,

geçmiş ve/veya devam eden madde bağımlılığına dair bulgunun var olması, bilinç kaybıyla sonuçlanan kafa travması

öyküsü, hamilelik durumu, daha önce DEHB tanısıyla son 3 ay içinde ilaç tedavisi kullanmış olan hastalar çalışma

dışında bırakılacaktır.

Çalışmanın kontrol grubu hastanemize rutin sağlık kontrolleri, aşılama için başvuran ve K-SADS-PL uygulanarak

ruhsal muayenesi yapılan sağlıklı bireylerden oluşmaktadır. Kontrol grubu kan örneği alımından 6 hafta öncesinde

herhangi bir ilaç kullanmamış olması gerekmektedir.

Olguların sosyodemografik bilgileri kliniğimizde kullanılan sosyodemografik form aracılığı ile elde edilecektir.

Ebeveynlerden DEHB semptom şiddeti ve ilişkili semptomları ve aile işlevselliğini değerlendirecek ölçekleri

doldurmaları istenecektir. Öğretmenlerden, DEHB semptom şiddeti ve ilişkili semptomları değerlendirecek ölçekleri

doldurmaları istenecektir. Olgular; metilfenidat ve penisilin tedavisi öncesi ve sonrası kanda TAS, TOS , PON1

bakılacak ve Oksidatif Stres İndeksi (OSİ) hesaplanarak oksidatif stres durumu karşılaştırılacaktır.

Biyokimyasal İncelemeler

1. Olgulardan onam alındıktan sonra, tedavi başlanmadan önce polikliniğimizde tüm hastalara bakılan rutin kan

incelemelerinde Antistreptolizin-O ve C reaktif protein düzeyleri bakılacaktır.

2. Ayrıca periferik venöz kan örneği alınarak mikroELISA yöntemi ile TAS, TOS ve PON1 düzeyleri bakılacaktır.

3. Biyokimyasal incelemeler Adana Özel Yaşam Laboratuarında Yapılacaktır ve incelemelerin 100 olguluk kısmı bu

laboratuar tarafından karşılanacaktır.

İstatiksel Analiz

Çalışma verilerinin istatistiksel analizleri Statistical Package for the Social Sciences 16.00 sürümü ile

yapılacaktır.

Sınırlılıklar

Çalışmamızda belirtilmesi gereken bir dizi kısıtlılık söz konusudur. Ailelerin doldurduğu ölçeklere göre ruhsal

belirtilerin ve davranış sorunlarının değerlendirilmesi yanlış sonuçlara neden olabilir. Hastaların daha objektif

yöntemlerle değerlendirildiği çalışmalara ihtiyaç vardır. Çalışmanın örneklemi yaş ve cinsiyet açısından eşit dağılım

göstermediği saptanmıştır, bu da evreni temsil etmesindeki kısıtlılıklardan birisi olabilir. Ayrıca, genetik veya diyet,

mevsimsel değişiklikler, yaşam koşulları gibi çevresel etmenler sonucunda immün sistemlerinden kaynaklanan

farklılık nedeniyle enfeksiyon ve oksidatif strese verilen yanıt kişiye göre değişkenlik gösterebileceğinden,

örneklemin daha geniş tutulması ve bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

KAYNAKLAR:

1. Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Beşinci Baskı (DSM-5),

Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2014.

2. Biederman J, Faraone SV. Attention-deficithyperactivitydisorder. Lancet 2005;366(9481):237-48

Page 59: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

58

3. Kelvin J.A. Davies Biochemical Society Symposia; Oxidativestress: theparadox of aerobic life, 1995 Nov 01,

61 1-31.

4. Berk et al. Sodepression is an inflammatorydisease, but where does the inflammation come from? , BMC

Med. 2013 Sep 12; 11():200

5. Fortenberry GZ, Meeker JD, Paraoxonase I polymorphisms andattention/hyperactivity in school-age children

from Mexico City, Mexico, EnvironRes. 2014 Jul;132:342-9.

6. Oztop D, Altun H, Baskol G, Ozsoy S. Oxidativestress in children with attention deficit hyperactivity disorder,

ClinBiochem. 2012 Jul;45(10-11):745-8.

7. Bulut M, Selek S, Bez Y, Cemal Kaya M, Gunes M, Karababa F, Celik H, Savas HA, Lipid peroxidation

markers in adult attention deficit hyperactivity disorder: new findings for oxidative stres, PsychiatryRes. 2013

Oct 30;209(3):638-42.

8. Wang JY. Dual effects of antioxidants in neurodegeneration: direct neuroprotection against oxidative stres

and indirect protection via suppression of glia-mediatedinflammation. CurrPharm Des. 2006;12(27):3521-33

9. Kul M, Unal F, Kandemir H, Sarkarati B, Kilinc K, Kandemir SB. Evaluation of Oxidative Metabolism in

Child and Adolescent Patients with Attention Deficit Hyperactivity Disorder, PsychiatryInvestig. 2015

Jul;12(3):361-6.

10. Felicity Ng , Michael B, Olivia D, Ashley I. B. Oxidativestress in psychiatricdisorders: evidence base and

therapeutic implications, Oxidativestress in psychiatricdisorders: evidencebaseandtherapeuticimplications.

International Journal of Neuropsychopharmacology, 11-6, 2008.

11. Joseph N, Zhang-James Y, Perl A, Faraone SV. Oxidative Stress and ADHD: A Meta-Analysis, J Atten

Disord. 2015 Nov;19(11):915-24.

Page 60: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

59

POSTER ÖZETLERİ

Page 61: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

60

P/1 ÇOCUK VE ERGEN PSIKIYATRISI POLIKILINIĞINE BAŞVURAN HASTALARDA

TRANSKRANYAL MANYETIK UYARIM TEDAVISI: RETROSPEKTIF

DEĞERLENDIRME

Mine ElagözYüksel 1

1:Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi - [email protected]

ÖZET

Giriş: Transkranyal manyetik uyarım (TMU) girişimsel olmayan bir tedavi biçimidir. TMU ile hızlı

değişen bir manyetik alan oluşturularak kortikal nöronların uyarılabilirliği ve elektriksel aktivitesinin

arttırılması sağlanır. Tel bobinlerin oluşturduğu manyetik alan saçlı derinin 1.5-2 cm derinliğine

ulaşır, ancak etkisi transsinaptik iletim ile derinde yer alan hücrelere yayılabilir. Epilepsi riski dışında

güvenlidir. Senkop, baş ağrısı, işitme problemi gibi yan etkiler bildirilmiştir. Literatürde psikiyatri ve

nöroloji hastaları ile yapılan çalışmalar yoğunlukta olup çocuk ve ergen psikiyatrisi alanında yapılmış

çalışmalar oldukça azdır. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, otizm spektrum Bozukluğu,

depresif Bozukluk, bipolar bozukluk, Tourette Sendromu en sık TMU uygulanan hastalıklar arasında

yer almaktadır (1).

Yöntem: NPI Beyin Hastanesinde çocuk-ergen psikiyatrisi polikliniğine başvurmuş ve TMU

tedavisine yönlendirilmiş hastaların dosyaları taranmıştır. Dosya taramasına yönelik etik kurul onayı

alınmıştır. Hastaların psikiyatrik tanıları, TMU etkisi ve yan etkisi incelenmiştir.

Sonuç: En sık depresif bozukluk, otizm spektrum bozukluğu olmakla beraber yeme bozukluğu,

psikoz gibi birçok hastalıkta TMU tedavisi uygulandığı görülmüştür. Ciddi bir yan etki

gözlemlenmemiştir.

Tartışma: Bu poster sunumunda; çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniğinde TMU için yönlendirilen

hastalarının psikiyatrik tanıları, TMU etkisi ve bildirilen yan etkiler ilgili literatür eşliğinde

tartışılmıştır. Kaynaklar:

1. Croarkin PE, Wall CA, Lee J. Applications of transcranial magnetic stimulation (TMS) in child and

adolescent psychiatry. Int Rev Psychiatry. 2011 Oct;23(5):445-53.

P/2 RISPERIDON KULLANIMI SONRASI GELIŞEN ENÜREZIS: BIR OLGU

SUNUMU

Elif Güngördü 1 ,Fethiye Kılıçaslan 2 ,Hamza

Ayaydın 3 ,

1:Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları

Anabilim Dalı, Şanlıurfa

- [email protected]:Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve

Hastalıkları Anabilim Dalı, Şanlıurfa - [email protected]:Harran Üniversitesi Tıp

Page 62: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

61

Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Şanlıurfa -

[email protected]

ÖZET

Risperidon kullanımı sonrası gelişen enürezis: Bir olgu sunumu

Risperidon D2 ve 5HT2 antagonizması yapan ve çocuk ve ergenlerde yaygın olarak kullanılan bir atipik

antipsikotik ajandır. Hiperaktivite, sinirlilik, agresiflik, kendine zarar verme davranışı ve stereotipi gibi

davranış bozukluklarında etkili olduğu gösterilmiştir. Risperidon kullanımı genellikle güvenli olmakla

birlikte halsizlik, kilo alımı veya iştahta artma sıklıkla görülen yan etkilerken, enürezis nadir olarak

görülmektedir. Bu olgu sunumunda Down sendromu ve zihinsel engelliği olup davranış bozukluğuna

yönelik risperidon tedavisi başlanan ve sonrasında hem gece hem gündüz idrar kaçırma yakınmaları

gelişen 13 yaşındaki bir erkek olgudan bahsedilecektir. 13 yaşında Down sendromu ve zihinsel

engellilik tanıları olan erkek hasta hareketlilik, sinirlilik, kendine ve etrafa zarar verme şikayetleri ile

ailesi tarafından kliniğimize getirildi. Ailesi ile yapılan görüşme sonucu hastanın 4 yaşından itibaren

hareketlilik, yerinde durmama şikayetlerinin olduğu ve son 2 yıldır da sinirlendiğinde kollarını ısırdığı,

kafasını duvara vurduğu, eşyaları fırlattığı, istekleri olmayınca anne-babasının kolunu ısırdığı öğrenildi.

Hastanın davranış problemlerine yönelik risperidon 1mg/gün tedavisi tedricen başlandı. 2 hafta sonra

hasta, ilaç tedavisinin üçüncü gününde ortaya çıkan gündüz 2-3 kere ve gece 1-2 kere olan idrar kaçırma

yakınmasının geçmemesi üzerine kliniğimize tekrar başvurdu. Hastanın ailevi ve tıbbi öyküsü, ürolojik

muayenesi ve laboratuar testleri normal sınırlarda idi. Hastanın özgeçmişinde enürezisi yoktu ve 5

yaşında gündüz, 4 yaşında ise gece idrar kontrolünü sağladığı saptandı. Bu durum risperidonun

indüklediği enürezis olarak değerlendirildi ve risperidon tedavisi kesildi. Poliklinik kontrolüne 1 ay

sonra gelen hastanın risperidon tedavisi kesildikten 10 gün sonra gece ve gündüz enürezis şikayetinin

kalmadığı öğrenildi. Davranış problemleri devam eden hastanın tedavisi aripiprazol 5mg/gün şeklinde

değiştirildi ve son 2 aylık sürede enürezis görülmedi. Olgumuz risperidon kullanımı sonrası hem gece

hem de gündüz idrar kaçırma şikayeti gibi nadir görülen bir yan etkiye dikkat çekmek açısından önem

taşımaktadır. Ayrıca hastaların tedavi uyumlarını arttırmak için klinisyenlerin böyle bir yan etkinin

farkında olmaları önemlidir.

P/3 OTIZM TANILI DAVRANIM SORUNLARI OLAN ÇOCUK HASTADA

ARIPIPRAZOL ILE INDÜKLENEN HIPERTANSIYON

Aylin Deniz Uzun 1 ,Şermin Yalın Sapmaz 2 ,Masum Ötürk 3 ,Hasan Kandemir 4 ,

1:Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi - [email protected]:Manisa Celal Bayar Üniversitesi

Tıp Fakültesi - [email protected]:Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi -

[email protected]:Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi - [email protected]

Page 63: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

62

ÖZET

Çocuk ve gençlerde atipik antipsikotikler saldırganlık, duygudurum bozukluğu ve psikoz tedavisinde

yaygın olarak kullanılmaktadır. Aripiprazolün şizofreni, otizm ve bipolar bozukluğu olan çocuk ve

gençlerde kullanımı da giderek artmaktadır. Bu yazıda, otizm tanısı olup davranış sorunları olan

aripiprazol başlandıktan sonra hipertansiyon gelişen ilaç kesimi sonrası değerleri normale dönen

başlangıçta fiziksel açıdan sağlıklı 8 yaşında bir olgu sunulmaktadır. Bu olgu çalışmasının amacı,

çocuklar ve ergenlerde aripiprazole bağlı hipertansiyon gelişiminin ilaç yan etkisi olarak ortaya çıkışını

tartışmak ve raporlamaktır

P/4 ANKARA ÜNIVERSITESI TIP FAKÜLTESI ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE

HASTALIKLARI KLINIĞINE BIRINCIL BAŞVURU SONRASI LIMBIK ENSEFALIT

TANISI ALAN DÖRT HASTA OLGUSUNUN INCELENMESI

Gökçe Yağmur EFENDİ 1 ,Birim Günay KILIÇ 2

1:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları A.D - [email protected]:Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları A.D - [email protected]

ÖZET

Limbik ensefalit limbik yapıların enfeksiyöz olmayan inflamasyonu ile seyreden bir hastalık olup,

genellikle nöbet geçirme, bellek bozuklukları, bilinç bulanıklığı, duygudurum dalgalanmaları, kişilik

özelliklerinde ve davranışlarda değişiklikler gibi semptomlar ile ortaya çıkmaktadır. Limbik ensefalit

seyrinde görülebilen çeşitli bilişsel ve davranışsal belirtiler, atipik davranış değişiklikleri ile psikiyatri

kliniklerine başvuran hastaları değerlendirirken ayırıcı tanıda LE ( limbik ensefalit ) ön tanısının göz

önünde bulundurulmasını gerektirmektedir. Vaka serimizde, psikiyatrik semptomlar ile çocuk ve ergen

ruh sağlığı ve hastalıkları polikliniğinde birincil değerlendirmeleri yapıldıktan sonra istenilen çocuk

nörolojisi konsültasyonları sonucunda ’Limbik Ensefalit’ tanısı alan dört hastanın ilk başvuruları

sırasındaki semptomları ve izledikleri klinik seyir ele alınmaktadır. Amacımız, nadir görülen bir

hastalık olmasına karşın özellikle ‘atipik’ psikiyatrik semptomlar ile çocuk ve ergen ruh sağlığı ve

hastalıkları kliniklerine başvuran hastaların değerlendirilmesi sürecinde LE ayırıcı tanısına dair

farkındalığın arttırılmasıdır.

P/5 CINSIYET DISFORISI OLAN BIR KIZ ERGEN OLGU SUNUMU

Nurdan Kasar 1 ,Nihal Yurteri

Çetin 2

1:Düzce Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Düzce - [email protected]:Düzce

Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Düzce - [email protected]

Page 64: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

63

ÖZET

Cinsel kimlik sorunları, sıklıkla erken çocukluk döneminde ortaya çıkan, kendi cinsiyetinden inatçı ve

şiddetli bir rahatsızlık duyma ve karşı cinsten olmaya özlem duyma ile belirlidir . DSM-5’te bu durum

cinsiyet disforisi adı altında incelenmiştir . Bu yazıda cinsiyet disforisi ve eşlik eden depresyonu olan

bir kız ergen olgudan bahsedilmiştir. 12 yaş kız ergen olgu, kendinden büyük kızlara ilgi duyma, onlara

mektup yazma ve onların ilgisini çekmeye çalışma, mutsuzluk, keyifsizlik nedeniyle annesi ile birlikte

başvurdu. Kendisi; kızlara ilgi duymasının 2 yıl önce başladığını, tamamen erkeksi hislerinin olduğunu,

kızları görünce kalbinin çarptığını belirtti. Son 1 yıldır kendini kötü hissettiğini, uykularının düzensiz

olduğunu, birkaç ay önce kollarını çizme şeklinde kendisine zarar verici davranışta bulunduğunu

belirtti. Anne ve babanın yaklaşık 4 yıl önce boşandığı, olgumuz ve kardeşinin annenin yanında kaldığı,

babanın ikinci bir evlilik yaptığı öğrenildi. Hastanın yaşından daha büyük göründüğü, giyiminin

erkeksi yönde olduğu, öz bakımının görece olarak az, duygudurumunun çökkün, duygulanımının

duygudurum ile uyumlu olduğu, düşünce içeriğinde değersizlik düşünceleri ve pasif doğada ölüm

düşüncelerinin olduğu tespit edildi. Uyku düzensizliği yaşayan olgunun iştahı olağandı. Laboratuvar

tetkikleri ve çocuk endokrin değerlendirmesinde sorun saptanmadı. Hastanın depresif duygudurumu ve

kendine zarar verici davranışı nedeniyle sertralin 50 mg/gün ve aripiprazol

5 mg/gün tedavisi başlandı. Bireysel destekleyici görüşme yapıldı. Sonraki kontrolde kendini daha iyi

hissettiğini, kendine zarar verme isteğinin kalmadığını ve sinirliliğinin azaldığını belirtti. Bireysel

destekleyici görüşmelere ve medikasyonuna devam edildi. Cinsiyet disforisi tanısı alan olgularda bir

ya da daha fazla psikiyatrik komorbidite görülebilmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada cinsiyet

disforisi tanısı alan çocuklarda yetiştirilme hataları, ayrılık kaygısı ve özdeşim güçlükleri yaşandığı

saptanmıştır ve bu çocuklarda güvensiz bağlanma görüldüğünü bildiren olgu sunumları bulunmaktadır.

Olgumuzda; anne baba ilişki sorunlarının, annenin çocuğunu ihmalinin ve güvensiz bağlanmanın bu

durumun ortaya çıkışında önemli psikososyal etkenler olabileceği düşünülmüştür.

P/6 ÇOK ERKEN BAŞLANGIÇLI ŞIZOFRENI VE PANDAS ATAĞI: OLGU

SUNUMU

Buse Pınar Kırmızı 1 ,Perihan Çam Ray 2 ,Ayşegül Tahiroğlu 3 ,Gonca Çelik 4

1:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana -

[email protected]:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,

Adana - [email protected]:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları

Anabilim Dalı, Adana - [email protected]:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve

Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana - [email protected]

ÖZET

Çok erken (çocukluk) başlangıçlı şizofreni, 13 yaşından önce başlayan şizofreniyi tanımlamak için

kullanılan, nadir görülen, ancak önemli gelişimsel güçlüklere ve sosyal işlevlerde bozulmalara neden

olan bir psikiyatrik bozukluktur. Yazında, Şizofreninin etiyopatogenezinde nöroinflamatuvar süreçlere

Page 65: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

64

vurgu yapılmıştır. PANDAS (Pediatric autoimmune neuropsychiatrc disorders associated with

steptococal infections) A grubu beta hemolitik streptokok (GABHS) enfeksiyonununun ardından

immün tepki sonucunda ani başlayan ya da alevlenen obsesif-kompulsif belirtiler/tiklerle karakterize,

nöropsikiyatrik belirti kümesini içeren çocukluk çag&#774;ı otoimmün nöropsikiyatrik bozukluklar

olarak tanımlanmaktadır. Bu yazımızda, çok erken başlangıçlı şizofreni tanısı alan ve PANDAS atağı

geçiren bir olgu sunulmuştur. Olgumuz 6 yaşında bir kız çocuğu olup, polikliniğimize içe kapanıklık,

anlamsız konuşma ve gayta-idrar kaçırma şikayetleriyle ailesi tarafından getirilmiş olup 4 aydır

sosyal geri çekilme, kendi kendine konuşma, karşısında biri varmış gibi el kol hareketleri yapma,

anlamsız cümleler kurma ve huzursuzluk şikayetleri olduğu belirtilmiştr. Yapılan ruhsal

muayenesinde göz teması kurmadığı, ancak seslenince baktığı, sorulan sorulara anlamlı cevaplar

vermediği ve huzursuz olduğu gözlenmiştir. Olgu, organik etiyolojinin araştırılması açısından Çocuk

Nöroloji Bölümü’ne konsülte edilmiş ve yapılan değerlendirmeler sonucunda bir patoloji

saptanmamıştır. Poliklinik takibimize alınan olgunun 1 ay sonraki kontrolünde sfinkter kontrolünü

kazandığı, ancak diğer şikayetlerinin devam ettiği, uykusunun düzensiz olduğu, etrafındakilere

saldırdığı belirtilmiştir. Küçüğe, DSM V’e göre çok erken başlangıçlı şizofreni tanısı konularak

Risperidon 0,5 mg/gün başlandı. Sonraki kontrolünde şikayetlerinin ilaç başlandıktan sonraki 3 hafta

gerilediği, ancak son 1 haftadır şikayetlerinin tekrar arttığı belirtilmiştir. Muayenesinde; ÜSYE

geçirdiği, bu şikayetlerin enfeksiyon sonrası tekrar arttığı, geçmişte dudak ve gözlerinde motor

tiklerinin olduğu belirtilmiş olup, tedavisine Benzatin Penisilin G 6.3.3 IU eklenmiştir. Küçüğün,

3 hafta sonraki kontrolünde çocuklara ilgisinin arttığı, uykusunun düzeldiği, huzursuzluğunun azaldığı

belirtilmiştir. Olgumuzda ani başlayan nöropsikiyatrik belirtiler, antipsikotik tedaviden kısmen yanıt

görmekle birlikte, tedaviye Benzatin Penisilin G eklenmesi ile kliniğinde belirgin düzelmenin olması

PANDAS atağını desteklemektedir. Bu olgu bildirimimizde, çok erken başlangıçlı şizofreni ve

PANDAS’ın farklı klinik görünümleri literatür ışığında tartışılacaktır.

P/7 HIÇKIRIK ATAKLARIYLA GIDEN BIR PANS OLGUSU

Ayşegül Kızıltoprak 1 ,Lale Allahyarova 2 ,Perihan Çam Ray 3 ,Ayşegül Tahiroğlu 4 ,Gonca Gül Çelik 5

1:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana -

[email protected]:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları

Anabilim Dalı, Adana - [email protected]:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve

Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana - [email protected]:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh

Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana - [email protected]:Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen

Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Adana - [email protected]

Özet

Pediatrik Akut Başlangıçlı Nöropsikiyatrik Sendrom (PANS) ani ve dramatik bir şekilde ortaya çıkan

obsesif kompulsif semptomlar ve/veya sınırlayıcı yeme davranışına artmış anksiyete, duygusal

Page 66: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

65

labilite ve/veya depresyon, irritabilite/zıtlaşma/agresyon, davranışsal regresyon, okul performansında

düşme, duyusal motor anormallikler, somatik semptomlar, gibi semptomlardan en az ikisin eşlik ettiği

klinik tablodur. PANS ve ilişkili nöropsikiyatrik durumların patogenezinde nöroinflamasyonun önemli

rol oynadığı belirtilmekle birlikte, altta yatan mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. PANS’ın

enfeksiyonlarla yakından ilişkili olabileceği, ancak belirti başlangıcı ve alevlenmelerin sadece olası

enfeksiyonlara bağlı hastalıkları değil, çevresel veya immünolojik bir sebep gösterilemeyen akut

başlangıçlı çocukluk çağı nöropsikiyatrik hastalıkları da kapsadığı vurgulanmaktadır. Relaps ve

remisyonlarla seyreden PANS olgularında, en sık rastlanan enfeksiyon etkeni olarak Grup A beta

hemolitik streptokok enfeksiyonu (GABHS) olup, M. pneumoniae ve influenza gibi virüslerle de

ilişkilendirilen vakalar bildirilmiştir.

Burada sunacağımız olgu, 13 yaş 3 aylık kız çocuğu olup, kliniğimize aniden başlayan ve

yaklaşık 8 gündür olan hıçkırık yakınmasıyla başvurmuştur. Olgunun hıçkırık yakınması nedeniyle son

1 haftadır okula gidemediği, hıçkırık yakınması öncesi, üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiği, ayrıca

ellerinde kaşıntı ve kabarıklık yakınmasının olduğu, bu yakınmalarla önce genel pediatri ve çocuk

nöroloji bölümlerine başvurdukları, burada yapılan incelemelerin sonunda hastanın tarafımıza

yönlendirildiği öğrenilmiştir. Hastadan ve aileden alınan öyküde olgunun, yaklaşık bir yıldır simetri,

kontrol ve temizlik kompulsiyonlarının olduğu, sık enfeksiyon geçirdiği ve alerji öyküsü olduğu

öğrenilmiştir. Soygeçmiş öyküsünde; annede akut romatizmal ateş öyküsü olduğu ve penisilin

profilaksisi aldığı, babasının da obsesif kompulsif bozukluk tanısı olduğu belirtilmiştir. PANS olarak

değerlendirilen olguya, oral 1 mg/kg olacak şekilde tek doz metil-prednizolon ve depo penisilin

2.400.000 IÜ/3 haftada önerildi. Olgunun, tedavi sonrası birinci hafta kompulsiyonlarında belirgin

gerileme olduğu ve hıçkırık yakınmasının geçtiği, okula tekrar başladığı gözlendi. Tedavinin 3.

haftasında, olgunun ellerinde döküntünün ardından hıçkırık yakınmalarının tekrarladığı belirtildi.

Olgumuzda olduğu gibi atipik, ani başlangıçlı, nöropsikiyatrik semptomların varlığında ve özellikle

ailesel yüklülüğü olan olgularda PANS ve ilişkili nöropsikiyatrik durumlar akılda tutulmalıdır.

P/8 Çok Erken Başlangıçlı Şizofreni ve PANDAS Atağı: Olgu Sunumu

Buse Pınar Kırmızı 1 ,Perihan Çam Ray 2 ,Ayşegül Tahiroğlu 3 ,Gonca Çelik 4,

Çukurova Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Sarıçam/Adana

Özet

Çok erken (çocukluk) başlangıçlı şizofreni, 13 yaşından önce başlayan şizofreniyi tanımlamak için

kullanılan, nadir görülen, ancak önemli gelişimsel güçlüklere ve sosyal işlevlerde bozulmalara neden

olan bir psikiyatrik bozukluktur. Yazında, Şizofreninin etiyopatogenezinde nöroinflamatuvar süreçlere

vurgu yapılmıştır. PANDAS (Pediatric autoimmune neuropsychiatric disorders associated with

steptococal infections) A grubu beta hemolitik streptokok (GABHS) enfeksiyonununun ardından

Page 67: Bilmekten Bilimecocukergenkongre.com/baharokulu4/pdf/kitapcik.pdf · 2018. 3. 28. · olan ancak programlama bilgisi gereksinimi, dönemin yazılım ve donanım kısıtlılıkları

Prof. Dr. Selahattin Şenol Bahar Okulu 29 Mart - 01 Nisan 2018

66

immün tepki sonucunda, ani başlayan ya da alevlenen obsesif-kompulsif belirtiler/tiklerle karakterize,

nöropsikiyatrik belirti kümesini içeren çocukluk çağı otoimmün nöropsikiyatrik bozukluklar olarak

tanımlanmaktadır. Bu yazımızda, çok erken başlangıçlı şizofreni tanısı alan ve PANDAS atağı geçiren

bir olgu sunulmuştur. Olgumuz 6 yaşında bir kız çocuğu olup, polikliniğimize içe kapanıklık, anlamsız

konuşma ve gayta-idrar kaçırma şikayetleriyle ailesi tarafından getirilmiş olup, 4 aydır sosyal geri

çekilme, kendi kendine konuşma, karşısında biri varmış gibi el kol hareketleri yapma, anlamsız

cümleler kurma ve huzursuzluk şikayetleri olduğu belirtilmiştir. Yapılan ruhsal muayenesinde göz

teması kurmadığı, ancak seslenince baktığı, sorulan sorulara anlamlı cevaplar vermediği ve huzursuz

olduğu gözlenmiştir. Olgu, organik etiyolojinin araştırılması açısından Çocuk Nöroloji Bölümü’ne

konsülte edilmiş ve yapılan değerlendirmeler sonucunda bir patoloji saptanmamıştır. Poliklinik

takibimize alınan olgunun 1 ay sonraki kontrolünde sfinkter kontrolünü kazandığı, ancak diğer

şikayetlerinin devam ettiği, uykusunun düzensiz olduğu, etrafındakilere saldırdığı belirtilmiştir.

Küçüğe, DSM V’e göre çok erken başlangıçlı şizofreni tanısı konularak Risperidon 0,5 mg/gün

başlandı. Sonraki kontrolünde şikayetlerinin ilaç başlandıktan sonraki 3 hafta gerilediği, ancak son 1

haftadır şikayetlerinin tekrar arttığı belirtilmiştir. Muayenesinde; ÜSYE geçirdiği, bu şikayetlerin

enfeksiyon sonrası tekrar arttığı, geçmişte dudak ve gözlerinde motor tiklerinin olduğu belirtilmiş olup,

tedavisine Benzatin Penisilin G 6.3.3 IU eklenmiştir. Küçüğün, 3 hafta sonraki kontrolünde çocuklara

ilgisinin arttığı, uykusunun düzeldiği, huzursuzluğunun azaldığı belirtilmiştir. Olgumuzda ani başlayan

nöropsikiyatrik belirtiler, antipsikotik tedaviden kısmen yanıt görmekle birlikte, tedaviye Benzatin

Penisilin G eklenmesi ile kliniğinde belirgin düzelmenin olması PANDAS atağını desteklemektedir.

Bu olgu bildirimimizde, çok erken başlangıçlı şizofreni ve PANDAS’ın farklı klinik görünümleri

literatür ışığında tartışılacaktır.