Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Değerli Dostlarım,
Yoğun geçen bir öğretim yılının ardından siz değerli dostlarımıza, Türk Milli Eğitimine sağladığınız özverili
katkılar ve baĢarılı çalıĢmalarınızdan dolayı Yönetim Kurulu üyesi arkadaĢlarım adına teĢekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi derneğimizin içinde bulunduğu Odakule ĠĢ Merkezi, 02 ġubat 2016 tarihinde çıkan yangın
sonucu kullanılamaz hale gelmiĢti. Temmuz 2017 itibariyle tekrar Odakule‟deki merkezimizde faaliyet-
lerimize devam etmeye baĢladığımızı sizlerle paylaĢmaktan mutluluk duyuyorum. Yeni merkezimizde siz-
lerden de aldığımız güç ve destekle çalıĢmalarımıza daha da ivme kazandıracağımızı, dernek merkezimizi
bir öğretmen akademisi haline getireceğimizi belirtmek istiyorum.
Önümüzdeki dönemde öğretmen eğitimi üzerine var olan çalıĢmalarımızı daha da yoğunlaĢtıracağız.
Bununla ilgili AR-GE merkezi kuracağımızı da belirtmek istiyorum. Yurt içi ve dıĢında sosyal sorumluluk
projesi uygulayan, eğitime katkı sağlayan kuruluĢlarla özel anlaĢmalar yaparak bu çalıĢmayı yürüteceğiz.
Öğretmenlerimize 5-6 ayrı programla öğretmen eğitimi vereceğiz. Bu amaçla ilk protokolümüzü mayıs
ayında Oracle Akademi ile yapmıĢ bulunmaktayız. Oracle, bütün materyalleri eğitim alan öğretmenlere
online olarak açacak. Buradan Oracle Türkiye„ye eğitime verdikleri destek için öğretmenlerimiz adına bir kez
daha teĢekkür ediyorum.
Önümüzdeki öğretim yılında daha önceki dönemlerde yaptığımız ancak ara vermek durumunda kaldığımız
bölge toplantıları ve seminerlerine de tekrar baĢlayacağımızı belirtmek istiyorum. Üyelerimizin sorunlarını
yerinde dinlemek, çözüm bulmak, üyelerimiz arasındaki diyaloğu artırmak amacıyla Ankara, Ġzmir, Bursa,
Gaziantep, Kayseri ve Rize illerimizde bölge toplantıları ve öğretmenlerimize yönelik seminerler
düzenleyeceğiz. 2017-2018 öğretim yılında okul öncesi eğitimi, ilkokul, ortaokul, lise ve IT komisyonu
üyelerimizin desteğiyle düzenlediğimiz geleneksel eğitim sempozyumlarımıza da devam edeceğiz. 8. Temel
Eğitim Sempozyumu, 20. Rehberlik Sempozyumu, 4. Eğitim Teknolojileri Platformu ve 17. Geleneksel
Eğitim Sempozyumlarımızın temalarını belirlemeye baĢladık. Yeni öğretim yılında düzenleyeceğimiz tüm
sempozyumlarda temamız sınavlar ve ölçme değerlendirme olacaktır.
Ailelerin unutmaması gereken noktalardan biri de her çocuğun "sınav Ģampiyonu" olmayacağını kabul
etmesi. Çocuklarını kendi hayallerini gerçekleĢtirmek için kullanmak yerine onların farkında olmadıkları
yeteneklerini ortaya çıkarmanın önemli olduğunu vurgulamak, velilerimizin okul arayıĢlarında sordukları ilk
soru olan “Sınav baĢarısı” yerine çocuklarının yeteneklerini ön plana çıkarma anlayıĢını kazandırmak,
öğrenci, okul, öğretmen üzerindeki sınav baskısını kaldırmak, geleceğimize daha güvenli bakan mutlu
çocuklar yetiĢtirmek bilincini kazandırma konularını tartıĢmak ve ele almak istiyoruz.
Tabi tüm bu çalıĢmalarımızı planlarken, üyelerimizle iĢbirliğimizin önemli olduğunu da biliyoruz. Üyelerimizin
bizlere duyduğu güvenle çalıĢmalarımıza devam edeceğimizi belirtir, sağlık ve esenlik içinde bir yaz tatili
geçirmenizi yürekten dilerim.
F. Nurullah DAL Yönetim Kurulu BaĢkanı
4 DERSLERĠMĠZĠN „EN‟LERĠ ÇALIġTAYI
Haber
7 ÖĞRETMEN EĞĠTĠMLERĠ PROTOKOLÜ
Haber
9 ECNAIS KONFERANSI
Haber
12 YÖNETĠM KURULU YEDEK ÜYELERĠ TANITIMI
Haber
14 YÜKSEK ĠSTĠġARE KONSEYĠ ÜYELERĠ TANITIMI
Haber
16 KOMĠSYONLARIMIZIN YIL SONU RAPORLARI
Haber
22 6. SĠNERJĠ TOPLANTISI
Haber
24 2017-2018 AKADEMĠK ÇALIġMALARIMIZ
Duyuru
26 FARK YARATAN EĞĠTĠM
Prof. Dr. Mehmet KARACA
28 ĠSMAĠL HAKKI BALTACIOĞLU
Prof. Dr. Ġrfan ERDOĞAN
Temmuz 2017 Yıl 10 Sayı 41
Türkiye Özel Okullar Derneği Dergisi
ISSN 1307– 6604
SAHĠBĠ
Türkiye Özel Okullar Derneği Ġktisadi ĠĢletmesi Adına
F. Nurullah DAL
YAZI ĠġLERĠ MÜDÜRÜ
Hayik NĠġAN
YAYIN KURULU
F. Nurullah DAL
Ġ. Erkan ÇELĠK
Zafer ÖZTÜRK
Hayik NĠġAN
Özlem KARSAN
H. Mina AKCEN
Oya DÜġMEZ
Prof. Dr. Mehmet KARACA
Binnur KARADEMĠR
AKADEMĠK KURUL
Prof. Dr. Ġrfan ERDOĞAN
Ġstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi
Prof. Dr. Ayhan AYDIN
EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Prof. Dr. Mustafa ÖZCAN
MEF Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ebru Aktan ACAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Prof. Dr. Soner YILDIRIM
ODTÜ, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü
Dr. Jale ONUR
Maltepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
YAZI ĠġLERĠ SORUMLUSU
Nalan TUĞ
TASARIM
Nilgün TUĞ
BASKI
Akar Matbaa Sanayi
Kazım Dinçol Sanayi Sitesi No:269 Topkapı/ĠSTANBUL
DAĞITIM
Türkiye Özel Okullar Derneği Ġktisadi ĠĢletmesi
TÜRKĠYE ÖZEL OKULLAR DERNEĞĠ DERGĠ ĠLAN SERVĠSĠ
Tel. : 0212 249 00 00 (pbx)
Faks : 0212 249 00 10
E-mail : [email protected]
Web : www.tozok.org.tr
Adres : Ġstiklal Cad. Odakule ĠĢ Merkezi No: 142 Kat: 5
Beyoğlu/ ĠSTANBUL
İ Ç İ N D E
6. SĠNERJĠ TOPLANTISI
22
PISA 2015 BĠZE NELER SÖYLÜYOR?
Doç. Dr. Eren CEYLAN 31
AĠLE ĠLĠġKĠLERĠNDE DUYGULAR
Doç. Dr. Cebrail KISA 35
EĞĠTĠMDE BABA FAKTÖRÜ
Gülçin KARADENĠZ 37
EĞĠTĠM 4.0 NEDĠR?
Elgiz HELDEN 40
OYUN DEYĠP GEÇMEYĠN
Sibel KANCAL 43
OYUN ve EĞĠTĠME DAHĠL OLMA
Psk. Dr. H. Billur ÇAKIRER 44
CO-PĠLOT ANA BABALAR DĠKKAT!
Ömer ORHAN 48
EĞĠTĠMDE KALĠTEYĠ YAKALAMAK
Yrd. Doç. Dr. Jale ONUR 50
YAPAY ZEKA ARTIK BĠLĠM KURGU DEĞĠL
Süha HAYAL 52
K İ L E R
DERSLERĠMĠZĠN „EN‟LERĠ
4
7
ORACLE & TÖZOK ĠġBĠRLĠĞĠ ECNAIS KONFERANSI
9
Türkiye Özel Okullar Derneği, Ortaokul ve Lise Komisyonu iĢbirliği ile her yıl, farklı bir temada sempozyum
veya çalıĢtaylar düzenlemektedir. Bu çalıĢmalara yönetici ve öğretmenlerimiz katılmakta ve/veya
konuĢmacı olarak yer almaktadır. Millî Eğitim Sistemi içerinde yer alan uygulamalar, yöntemler ve
sorunların görüĢüldüğü toplantılarda çözüm önerileri öncelikli olarak ele alınarak okulların kazanımları
arttırılmaya çalıĢılmaktadır.
Türkiye Özel Okullar Derneği çatısı altında gerçekleĢtirilen bu etkinliklerde:
ALEV Lisesi ev sahipliğinde gerçekleĢtirilen birinci sempozyumda “DeğiĢen Lise Müfredatları”,
Bursa‟da bulunan Tunçsiper Okulları ev sahipliğinde gerçekleĢtirilen bir diğer sempozyumda “AraĢtırma,
Öğrenme, Uygulama, Ölçme ve Değerlendirme”,
ĠSTEK Okulları‟nda gerçekleĢtirilen üçüncü sempozyumda okulların vazgeçilmez iĢlerinden biri olan
“Ölçme ve Değerlendirme”,
MEF Okulları ev sahipliğinde gerçekleĢtirilen dördüncü sempozyumda “21. YY. Becerileri”,
Geçen yıl Marmara Eğitim Kurumları‟nın ev sahipliğinde gerçekleĢtirilen sempozyumda ise “Dersler
hayata hazırlar mı?” sorusunun yanıtı arandı.
BRANġ ÖĞRETMENLERĠ BULUġMASI
DERSLERĠMĠZĠN „EN‟LERĠ ÇALIġTAYI
Bu yıl, 13 Mayıs 2017 Cumartesi günü, FMV Özel Ayazağa IĢık Lisesi ev sahipliğinde gerçekleĢen
çalıĢtayda ise 26 branĢta öğretmenler buluĢarak derslerin „en‟lerini ele aldılar. 13 Mayıs çalıĢtayında,
Marmara Koleji‟nde mart ayında yapılan ilk toplantıda saptanan derslerin olumlu ve olumsuz „en‟leri tekrar
değerlendirilerek, bunlara öneriler geliĢtirildi ve öğleden sonraki oturumda ise iyi örnekler paylaĢıldı.
Zafer ÖZTÜRK Av. Akın SÜEL Yusuf TAVUKÇUOĞLU
Zafer Öztürk açılıĢ konuĢmasında; “Bildiğiniz gibi Türkiye Özel Okullar
Derneği kurulduğu günden bugüne, Türk milli eğitimine hizmet etmeyi
hedeflemiĢ, önemli bir sosyal toplum kuruluĢumuzdur. Tabii ki bu iĢlevi yerine
getirirken ancak kurumlarımızın, akademisyenlerimizin ve siz değerli öğret-
menlerimizin desteğini yanına alarak çocuklarımıza ve geleceğimize hizmet
edebilir. Bu bağlamda ortaokul ve lise komisyonlarımız her yıl ciddi ve
gönülden emekler harcayarak çalıĢtaylar ve sempozyumlar düzenlerler.
Burada görev alan akademisyenlerimiz hiçbir karĢılık beklemeden birikimlerini
yönetici ve öğretmenlerimize aktarırlar. Kurumlarımız yöneticisi ile öğretmeni
ile bütün çalıĢanlarıyla bu yoğun organizasyonlarda gayret sarf eder, emek
harcarlar ve bunun için hiçbir beklenti içerisine de girmezler. Bu minvalde
bugün burada icra edeceğimiz çalıĢtaylar ile yönetici ve öğretmenlerimizin
kazanımlarını artıracaklarına inanıyorum. Türkiye Özel Okullar Derneği‟nin
önümüzdeki dönem öncelikli hedeflerinden biri de öğretmenlerimizin bilgi ve becerilerini katkı sağlayacak
eğitimler ve çalıĢmalarını arttırmak olacaktır. Hatta bu amaçla geçtiğimiz hafta Oracle Akademi ile ücretsiz
öğretmen eğitimi verilmesini öngören bir protokolü imzaladık. Ġnandığım ve ifadesini sürekli belirttiğim bir
cümle de, bir okul, öğretmeni kadar iyidir ve bu bir gerçektir” diye belirtti.
Müfredat kapsamı ve sıralaması göz önünde bulundu-
rulduğunda, olumlu olarak değerlendirilen noktalar, mutlak
kazanımların müfredat bazında uygulanabilirliği, disiplin-
lerarası iĢbirliği kapsamında derslerimizin „en‟lerinin
bütünselliği ve etkin öğrenmedeki yeri, müfredat kapsa-
mında hangi yönlerin geliĢtirilmesi gerektiği, geliĢtirilmesi
gereken yönlerden hangilerinin değerlendirerek olumluya
çevrilebileceği, farklılaĢtırılmıĢ eğitim yöntemleri kapsa-
mında değerlendirme, son bölümde ise çalıĢtaya katılan her
katılımcı “iyi örnek” olarak değerlendirdiği uygulama,
yöntem, teknik ve düĢüncesini diğer katılımcılarla paylaĢıldı.
Ana salonda Prof. Dr. Yankı Yazgan ve Prof. Dr. Ġrfan Erdoğan‟ın konuĢmacı olduğu “BranĢ Öğretmen-
leri BuluĢması / Derslerimizin En‟leri” temalı çalıĢtayın açılıĢ konuĢmaları FMV IĢık Okulları adına Vakıf
BaĢkanı Av. Akın SÜEL ile derneğimiz adına BaĢkan Yardımcımız Zafer Öztürk tarafından yapıldı.
Prof. Dr. Yankı YAZGAN
Prof. Dr. Ġrfan ERDOĞAN
Av. Akın SÜEL
37 özel okulumuzdan 392 branĢ öğretmeninin katıldığı çalıĢtayın kapanıĢ konuĢması ise Yönetim Kurulu
Üyemiz Mina Akçen tarafından yapıldı.
Mina Akçen kapanıĢ konuĢmasında: “10 Mart 2017 tarihinde baĢla-
dığımız paylaĢım ve düĢünce platformunu bugün geliĢtirerek ve
detaylandırarak daha etkin ve daha somut bir boyuta getirmeye çalıĢtık.
Öncelikle görevimiz, idealimiz ve hedeflerimiz aynı olduğu için düĢünsel
bağlamda gerçekleĢtirilen bu paylaĢımın mutlaka artıları, dolayısıyla
kazanımları olduğu bir gerçek. Öğretmenler olarak gençleri hayata
hazırlarken düĢündüğümüz ölçüde düĢündürebilir, yeniliklere kucak
açıp, yarattığımız ölçüde yaratıcılıklarına katkıda bulunabiliriz. Gerçek-
leĢen bu iki çalıĢtay, mesleki paylaĢımların ilk adımları olmalı ve bundan
sonra geliĢerek yoğun bir biçimde devam etmeli. Çağımızda pedagojik geliĢimin, çeĢitliliğin ve zenginliğin
yakalanabilmesi ve hep bir adım daha ileriye götürülebilmesinin ancak yenilikçi bir anlayıĢla yakalana-
bileceğine inanıyoruz.” diye belirtti.
Derslerimizin „En‟leri ÇalıĢtayı‟nın düzenlenmesinde emeği geçen Ortaokul ve Lise Komisyon üyelerimize,
kapılarını açıp, misafirperverliklerini sunan Feyziye Mektepleri Vakfı BaĢkanı ve FMV Özel Ayazağa IĢık
Okulları yöneticilerine, değerli görüĢleriyle çalıĢtayımıza katkı sağlayan Prof. Dr. Yankı Yazgan ve Prof. Dr.
Ġrfan Erdoğan‟a ve katılımcı öğretmenlerimize bir kez daha teĢekkür ederiz.
Mina AKÇEN
ORACLE AKADEMĠ & TÜRKĠYE ÖZEL OKULLAR DERNEĞĠ
ÖĞRETMEN EĞĠTĠMLERĠ PROTOKOLÜ
Oracle Akademi ve Türkiye Özel Okullar Derneği arasında imzalanan iĢbirliği protokolü kapsamında öğret-
men eğitimlerinin ilki Haziran ayında üyemiz Özel Eyüboğlu Koleji ev sahipliğinde gerçekleĢtirildi.
Oracle ve Türkiye‟nin köklü sivil toplum kuruluĢlarından biri olan Türkiye Özel Okullar Derneği arasında
imzalanan iĢbirliği protokolü kapsamında, 3 yılda 300 öğretmenimize verilecek gönüllü öğretmen eğitimleri
ile okullarda bilgisayar bilimleri eğitiminin ilerletilmesi hedefleniyor.
Proje kapsamında: Temel Java programlama ve veritabanı eğitimleri verilecek ve eğitilen öğretmenlerin
diğer öğretmenleri eğitmesi desteklenerek eğitmen eğitimleri yaygınlaĢtırılacak. Öğretmenlerin aldıkları
eğitimleri mevcut ders planlarına entegre ederek öğrencilerine aktarmaları için gerekli tüm materyaller, tek-
nolojiler ve operasyonel destek okullara sağlanacak.
TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR
DERNEĞİ VE ORACLE
AKADEMİ, HAZİRAN‟DA
BAĠLAYACAK ÖĞRETMEN
EĞİTİMLERİ İÇİN İĠBİRLİĞİ
PROTOKOLÜ İMZALADI.
Oracle Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Cem ġatana; “Oracle Akademi olarak Türk öğrencilere BT
konusunda imkân ve ilham sağlamaktan büyük heyecan duyuyoruz. Türkiye Özel Okullar Derneği ile olan
işbirliğimiz ülkedeki öğrencilerin veritabanı tasarımı ve Java programlama becerilerini geliştirmeleri için
mükemmel bir fırsat sunuyor. Oracle son dönemde, Avrupa iş gücünün her kademesinde Bilgisayar Bilimi
(CS) ve kodlama üzerine yetkinliğin güçlendirilmesi için kurulan Dijital Beceriler ve Meslekler
Koalisyonu’na önemli bir taahhütte bulundu. Bugün duyurduğumuz işbirliği, Avrupa ve Türkiye’de dijital
eğitimin ilerletilmesi ve teknoloji alanlarında çeşitliliğin artırılması için ivmemizi sürdürecek adımlardan
biridir.” dedi.
Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu BaĢkanı F. Nurullah DAL “Derneğimiz, önümüzdeki
dönemde ana faaliyet konularından biri olan öğretmen eğitimi üzerine yoğunlaĢacaktır. Bir öğretmen
akademisi gibi yıl boyu sürecek programlar baĢlatacağız. Bu bağlamda, yapacağımız ilk çalıĢmanın
duyurusunu burada sizlerle paylaĢmaktan mutluluk duyuyorum. Bu eğitim, gerekli materyalleri de dahil
olmak üzere 3 yıl boyunca 300 öğretmenimize tamamen ücretsiz olarak verilecektir. Öğretmenlerimizin
mesleki geliĢimlerine katkı sağlamak ve eğitimde teknoloji kullanımı konusunda farkındalık kazanmalarına
yönelik birçok seminer, sempozyum ve sertifika programları düzenleyen derneğimiz, bu çalıĢmalarına bir
yenisini daha eklemek üzere haziran ayı itibariyle Oracle Akademi iĢbirliği ile “Eğitmen Eğitimleri” ne
baĢlayacaktır. Öğretmenlerimiz buradan aldıkları 3 kur üzerinden düzenlenecek eğitimle, kendi okullarında
eğitmenlik yapabileceklerdir. Tamamen ücretsiz olarak verilecek bu eğitimler için Oracle Akademi‟ye
teĢekkür ediyoruz“ dedi.
Oracle Akademi ve Türkiye Özel Okullar Derneği arasında imzalanan iĢbirliği protokolü kapsamında
öğretmen eğitimlerinin ilki haziran ayında üyemiz Özel Eyüboğlu Koleji ev sahipliğinde gerçekleĢtirildi.
Avrupa Birliği Ulusal Özel Okullar
Birlikleri Derneği’nce (ECNAIS)
düzenlenen bahar konferansı ve
ardından Ġdari Komite toplantısı;
20-22 Nisan 2017 tarihlerinde
Ġtalya‟nın baĢkenti Roma‟da,
Avrupa’nın çeĢitli ülkelerinden
20’ye yakın özel okullar derneğinin
katılımıyla gerçekleĢti.
ECNAIS KONFERANSI
"Değerler Temelli Okul Programlarında Modern Sosyal Beceriler”
Derneğimizi, Yönetim Kurulu
BaĢkanı F. Nurullah Dal, Yüksek
ĠstiĢare Konseyi BaĢkanı Yusuf
Tavukçuoğlu ve akademik
danıĢman Dr. Jale Onur‟un temsil
ettiği konferansın teması
“Değerler temelli okul
programlarında modern yaĢam
becerileri” olup, açılıĢı Ġtalyan
Parlemento binasında
gerçekleĢtirilmiĢtir.
Bu konferansların en önemli ve ilgi gören kısımlarından olan ev sahibi ülkenin okulları ise 21 Nisan günü
gezildi. Okul ziyaretlerinin ardından katılımcılar görüĢlerini paylaĢtılar ve çeĢitli ülkelerdeki uygulamalarla
karĢılaĢtırma yapma fırsatı buldular.
Günümüz dünyasında hemen her alanda, sosyal, ekonomik, teknolojik değiĢim çok hızlı. Gençleri bizim bile
bilemediğimiz geleceğe nasıl hazırlayacağımız hepimizi meĢgul eden bir konu. Özel okullar ise gençlerin
sosyal ve ekonomik geleceklerinin daha güvenilir temellere oturtulması için bir çaba içindeler.
Avrupa Ekonomik Topluluğu, 21. Yüzyıl Becerilerinin önemini vurgularken Dünya Ekonomik Forumu‟nda
4. Sanayi Devriminin gerekli kıldığı 10 yaĢam becerisi vurgulanmakta. Eğitim alanındaki araĢtırmalarda
da okul programlarında akademik becerilerin yanı sıra yaĢam becerilerine önem verilmesi gerektiğine
iĢaret edilmektedirler.
21. yüzyılın yaĢam becerileri arasında üzerinde en fazla durulanlar: problem çözme, yaratıcılık,
baĢkalarıyla iĢ birliği yapabilme ve bilgi teknolojilerini kullanabilmektir. Sorumluluk sahibi vatandaĢ
olabilmek için ise empatinin geliĢtirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Genellikle ülkelerde eğitim
bakanlıklarından destek olmasa da özel okullar öğrencilerinin yaĢam becerilerinin geliĢtirilmesinin, her
öğrencinin güçlü ve değerler sahibi bireyler olabilmesi için Ģart olduğuna inanmakta ve bunun için gerekli
çalıĢmaları yapmakta kararlılık sergilemektedirler.
Ġtalyan Parlementosu‟ndan Marco Massi ve ECNAIS BaĢkanı Simon Steen‟in açılıĢ konuĢmalarını
takiben çok değerli iki profesör, Ġtalya‟dan Prof. Giorgio Vittadini ve Ġspanya‟dan Prof. Caterina
Calsamiglia bu konuyla ilgili araĢtırmalarını katılımcılarla paylaĢtılar ve tartıĢmalarda soruları cevap-
ladılar. Bu araĢtırmalar, ders dıĢı etkinliklerle kazanılan değerlerin akademik performansı, iĢ perfor-
mansını ve bunların süresini uzattığını, bireyleri yasal olmayan iĢlere karıĢmaktan koruduğunu göstermiĢ.
BaĢarıyı ölçen testlerin, tüm becerileri ölçemediği ve eğitimde standardizasyonun kiĢinin geliĢmesi,
yetiĢkin hayata ve iĢ hayatına hazırlanmasına yetmediğini belirtmiĢtir. Bu nedenle okullar öğrenciye
sadece bilgi sağlamakla yetinmemeli, öğrencilerini modern beceriler de denilen 21. yüzyıl becerileriyle
donatmaya çalıĢmalı sonucu çıkmaktadır.
Konferansın devamında çeĢitli üye ülke temsilcileri, ülkelerindeki uygulamalardan örnekler verdi. Ġkinci
günün sabahında Ġtalyan Okullarına yapılan gözlem gezileri sonucunda karĢılaĢtırmalı ülke uygulamaları
tartıĢıldı.
22 Nisan 2017 Cumartesi sabahı sadece Ġdari Komite üyelerinin katılımıyla yapılan Olağan Genel
Kurulda ECNAIS‟ın geçmiĢ etkinlikleri hakkında bilgi verildi ve gelecek etkinlikler görüĢülerek gerekli
kararlar alındı.
Bir sonraki konferansın
23-25 Kasım 2017‟de
Prag‟da, Çek Özel Okullar
Derneği‟nin ev sahipliğinde
yapılacağı ilân edildi.
Ġstanbul Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümünden 1995 yılında mezun oldu.
Eğitim Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı. Eğitimde yaratıcı sorun çözme
çalıĢmaları ve Proje Tabanlı öğrenme konularında özel okullarda danıĢmanlık
yapmaya baĢladı.
1996 yılında ĠELEV Özel Ġlköğretim Okulu‟nda AR-GE sorumlusu olarak görev
aldı. Eğitimde kalite yönetim sistemlerinin geliĢtirilmesi konusunda çalıĢmalar
yapmaya baĢladı. 2000 yılında Avrupa Koleji‟nde eğitim koordinatörü olarak
görev aldı. Sırasıyla okul müdürü ve genel müdür oldu.
Eğitimde uluslararası programlar ve PYP uygulaması konusunda 2 sene eğitim
aldı. Eğitimde ISO 9001 2000 uygulamaları sertifika programına katıldı.
Bu arada Kent State Üniversitesi‟nde uluslararası eğitim programına katıldı. AraĢtırma projelerinde
koordinatör olarak yer aldı.
Türk eğitim sistemi ve müfredat uygulamaları ile uluslararası programların karĢılaĢtırılması çalıĢmaları
yaptı ve bu alanda program geliĢtirme çalıĢmaları yürüttü. Ġnsan kaynakları alanında uluslararası çalıĢma
programlarına katıldı. Uluslararası eğitim danıĢmanlığını yaparken VEGA Okulları‟nın kurucu temsilcisi ve
genel müdürü olarak görev almaya baĢladı. Marka geliĢtirme ve bilinirlik, eğitimde finans konularında
çalıĢmaları devam etmektedir.
YÖNETĠM KURULU YEDEK ÜYELERĠNĠN TANITIMI
Ebru ARPACI
Nigar EVGĠN
Sankt Georg Avusturya Ortaokulu‟nu ve Sankt Georg Avusturya Ticaret Lisesi‟ni
tamamladı. 1988 yılında Viyana Ekonomi Üniversitesi Turizm ĠĢletmeciliği
Fakültesi‟nden mezun oldu.
ĠĢ hayatına Garanti Bankası‟na bağlı Garanti Turizm‟de baĢladı. Daha sonra
otelcilik ve yiyecek içecek sektöründe çalıĢtı. 2003 yılında Türkiye Spastik
Çocuklar Vakfı‟nda Vakıf Müdürü olarak göreve baĢladı. 2009 yılında Vakıf
bünyesinde Ġdari ĠĢlerden sorumlu Direktör olarak atandı.
2012 yılından beri Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı ve vakfa bağlı iĢletmelerden
sorumlu Genel Direktör olarak görevine devam etmektedir. Aynı zamanda vakfa
bağlı Aile DanıĢma Merkezi, Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezi ve Özel Metin
Sabancı Özel Eğitim Okullarının Kurucu Temsilciliğini yürütmektedir.
Türkiye Spastik Çocuklar Vakfını temsilen Uluslararası Caravan 2000 Federasyonunda ve Dünya Cerebral
Palsy Ġnisiyatifinde görev almaktadır. Engellilik konusunda çeĢitli organizasyonlara gönüllü destek
vermektedir. Bu bağlamda 2013 yılından beri Dünya Mobil Kongresinde Türkiye‟den tek jüri üyesi olarak
çalıĢmaktadır.
Aynı zamanda Türkiye Özel Olimpiyatlar Derneğinde Yönetim Kurulu üyesidir. 2017 yılı itibariyle Özel
Okullar Derneğinde Yönetim Kurulunda yedek üye olarak yer almaktadır. Ġyi derecede Almanca ve Ġngilizce
bilmekte ve bir erkek çocuk annesidir.
Nur YAġAR
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü‟nden 1989 yılında mezun oldu. Mezun
olduktan sonra 1995 yılına kadar SSK DıĢkapı Hastanesi Psikiyatri Kliniği‟nde
çalıĢtı. Bu dönemde öğrenimini geliĢtirmek için Abdülkadir Özbek Psikodrama
Derneği‟nde eğitim aldı. 2009-2010 yılları arasında Prof. Dr. Hakan Türkçapar
BiliĢsel DavranıĢçı Terapi eğitimi aldıktan sonra, 2010-2014 Ankara GeĢtalt
Terapi Derneği‟nde GeĢtalt Terapi eğitimini tamamladı. 1996‟dan beri kurucusu
ve yöneticisi olduğu Doku Kültür Eğitim Merkezi‟nde Psikolojik DanıĢman olarak
çalıĢmakta, 20 yıldır okul öncesi çocukların aileleri ile uyku, beslenme, günlük
rutinlerde karĢılaĢılan zorluklar ve sınır koyma problemleri ile ilgili danıĢmanlıklar
yapmaktadır. Halen Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu üyesi, GeĢtalt
Terapi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve TOBB Kadın GiriĢimci Ġcra Kurulu üyesi
görevlerini sürdürmektedir. Bu zamana kadar çeĢitli gruplara öfke, kaygı, stres, panik atak, iletiĢim
konularında seminerler ve sunumlar verdi. Mezunu olduğu Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü son
sınıf öğrencileri ile mesleki deneyimlerimi paylaĢtı.
Kenan TAÇYILDIZ
9 Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi fizik öğretmenliğinden 1986 da mezun
oldu. Kısa bir dönem Van ErciĢ Alparslan öğretmen lisesinde öğretmenlik yaptı.
Ġstifa ederek Bolu‟da dershane öğretmenliği, Sakarya‟da Özel Tansel Okul-
ları‟nda öğretmenlik yaptım.
1994 kendi dershane kurarak dershaneciliğe baĢladım. 1999-2004 yılları ara-
sında Adapazarı BüyükĢehir meclis üyeliği yaptı. 2009‟da çalıĢtığı Tansel
Okullarını devir olarak özel okulculuğa baĢladı. 2005-2008 ve 2009-2013
dönemleri arasında Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Meclis üyeliği ve Kültür
Komisyonu BaĢkanlığını yaptı. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Saim MERAL
1973 „de Samsun‟da doğdu. Ġlk, orta ve lise eğitimini Ġstanbul‟da tamamladı. 1994
yılında kültür mantarcılığı üretimi ile baĢladığı iĢ hayatına, 2002 yılından itibaren
Özel Tarhan Koleji yönetim kurulu üyesi ve kurucu temsilcisi olarak devam
etmektedir.
Rize‟de doğdu. Ġlkokulu Rize‟de bitirip Ġstanbul‟a geldi. Ortaokul, lise ve
yükseköğrenimini Ġstanbul‟da bitirdikten sonra Matematik Öğretmeni olarak eğitim
ordusuna katıldı. Üç yıl dershane öğretmenliği yapıp, askerden döndükten sonra
Atacan Eğitim Kurumları‟nın ilk basamağı olan anaokulu bölümünü 1989‟da kurucu
temsilcisi olarak açtı ve göreve baĢladı. Anaokulundan sonra ilköğretim okulu ve
lisesini de hayata geçirerek Atacan Eğitim Kurumlarını tamamladı. Bununla beraber
resmi Genel Müdürlük görevini üstlendi. Birlikte çalıĢtığı arkadaĢlarını ve kurumumu
daha iyi hedeflere taĢıyabilmek için en iyi bildiğim Ģey; hiçbir Ģeyi bilmediğimden
hareket ederek, Avrupa‟nın değiĢik ülkelerinde ve Türkiye‟de birçok seminer ve
sempoz-yumlarda kendini yetiĢtirmenin uğraĢını verdi.
1999 yılında Türkiye Özel Okullar Derneği‟ne girdi. 2001-2003 yılları arasında Genel Sekreterlik, 2004-
2005 yılları arasında da Sınav Yürütme Kurulu BaĢkanlığı görevlerinde bulundu. 2006-2013 tarihlerinde
Derneğin BaĢkan Yardımcılığı‟na getirildi. 2013-2017 yılları arasında Yönetim Kurulu EĢ BaĢkanlığı
görevinde bulundu. Ayrıca 2004-2005 yıllarında Türkiye Bilim Vakfı Yönetim Kurulu‟nda görev yaptı. Halen
TOBB Türkiye Eğitim Meclisi‟nde BaĢkan Yardımcısı ve Türkiye Özel Okullar Derneği‟nde Yüksek ĠstiĢare
Kurulu BaĢkanı olarak görevlerine devam etmektedir.
TÜRKĠYE ÖZEL OKULLAR DERNEĞĠ
YÜKSEK ĠSTĠġARE KONSEYĠ ÜYELERĠ
Yusuf TAVUKÇUOĞLU (BaĢkan )
Cem GÜLAN (BaĢkan Yardımcısı)
1960 yılında Ġstanbul‟da doğdu. 1984 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Makine
Mühendisliği Bölümü‟nden mezun oldu. 1995 yılından bu yana Türkiye Özel Okullar
Derneği Yönetiminde Genel Sekreterlik ve BaĢkan Yardımcılığı, 2001-2002-2003
yıllarında Sınav Yürütme Kurulu BaĢkanlığı görevlerinde bulundu. 2009-2013 tarihleri
arasında Yönetim Kurulu BaĢkanlığı, 2013-2017 yılları arasında Yönetim Kurulu EĢ
BaĢkanlığı yaptı. 1985 yılından 2017 yılına kadar Özel Doğan Lisesi ve Ġlköğretim
Okulu‟nda kurucu temsilcisi olarak görev yaptı. Evli ve bir çocuk babasıdır.
Ful AKINGÜÇ ÖVER (BaĢkan Yardımcısı)
Ġstanbul'da doğdu. Ġlk ve Orta öğrenimimi Kültür Koleji'nde tamamladı. Daha sonra
Ġstanbul Üniversitesi Ġktisat Fakültesi'ni bitirdi. 1979'da ĠĢletme-Ġstatistik lisansı aldı.
Londra'ya giderek Control Data Institute'de Bilgisayar ve Programlama konusunda
lisansüstü eğitimi gördü. NCR BiliĢim Sistemleri A.ġ firmasında üç yıl süreyle Sistem
Destek ve Programcılık Bölümü'nde çalıĢtı. Kültür Koleji'nin Eğitim ve Yönetim
Bilgisayar Sistemi'ni kurdu ve Bilgi ĠĢlem Merkezi'ni oluĢturdu. 1998 yılında öğretime
açılan Kültür 2000 Ġlköğretim ve Anaokulunun kuruluĢ çalıĢmalarını yürüttü. Ġstanbul
Kültür Eğitim Kurumları Ġcra Kurulu BaĢkanı ve Ġstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli
Heyeti BaĢkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 1999-2011 yılları arasında
Türkiye Özel Okullar Derneği‟nin Yönetim Kurulu‟nda yer aldı. 2011 yılından itibaren Yüksek ĠstiĢare
Konseyi BaĢkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
1985 yılında Gazi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü‟nden mezun oldu. Milli
Eğitim Bakanlığı yurt dıĢı eğitim sınavlarını kazanarak 1986-1992 yılları arasında
ABD‟de Columbia Üniversitesi‟nde Eğitim Ekonomisi alanında yüksek lisans,
Uluslararası Eğitim ve Kalkınma alanında da doktora yaptı. 1993 yılında Ġstanbul
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümünde Yardımcı Doçent olarak
göreve baĢlayan, Prof. Dr. Ġrfan Erdoğan, yine aynı üniversitede, 1998 Yılında Doçent
ve 2006 yılında da Profesörlük unvanlarını kazandı.
1995 yılında “2000‟li Yıllarda Türk Eğitim Sistemi: Sorunlar ve Çözümler” adlı
araĢtırmasıyla Milliyet Gazetesi‟nin Örsan Öymen adına düzenlenen yarıĢmasında
ödüllendirildi. 2006-2008 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye
Kurulu BaĢkanı olarak görev yaptı. BaĢkanlığı sırasında, Ortaöğretime GeçiĢ Sistemi, Sosyal Bilimler
Liselerinin programlarının hazırlanması, ortaöğretim fizik, kimya, biyoloji, yabancı dil ve tarih
programlarının yenilenmesi, müzelerin ve gazetelerin eğitim ve öğretimde kullanılması, öğretmen-alan
derslikleri, 100‟lük puan sistemine geçiĢ gibi konularda öncülük yaptı.
Eğitim politikaları, Türk Eğitim Sistemi ile ilgili birçok eseri olan Prof. Erdoğan, Ġstanbul Üniversitesi, Hasan
Ali Yücel Eğitim Fakültesi‟nde çalıĢmaktadır.
1977 yılında Adana‟da doğdu. Ġlk, orta ve lise eğitimimi Çağ Koleji‟nde tamamladı.
Yükseköğrenimimi ise Ġngiltere‟de, Essex Üniversitesi‟nde Ekonomi eğitimi alarak
bitirdi. 1997‟de Bayboğan Eğitim Vakfı Mütevelli Heyet Üyeliği, 1998‟de Çağ Koleji
Yönetim Kurulu Üyeliği ve 2001‟de Çağ Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeliği görevlerini
yürüttü.
2008 yılında Çağ Üniversitesi‟nde ĠĢletme Yönetimi (MBA) alanında yüksek lisansını
tamamladı ve aynı yıl “Global Ekonomi ve Türkiye 2008” konulu bilimsel yayınını
yaptı. 2011 yılından beri sürdürdüğü Çağ Koleji Yönetim Kurulu BaĢkanlığı, Çağ
Üniversitesi Mütevelli Heyet BaĢkan Vekilliği ve Bayboğan Eğitim Vakfı Mütevelli Heyet
BaĢkan Vekilliği görevlerinin yanı sıra Çukurova Bölgesi‟nde Narenciye Ürünleri Üretimi yapmaktadır.
2013-2017 yılları arasında Türkiye Özel Okullar Derneği‟nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı.
11.11.1940 tarihinde Rize de doğdu. 1961 yılında Vefa Lisesi‟nden ve 1968 yılında
Ġstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi'nden yüksek mühendis olarak mezun
oldu. 1969 Mart'ına kadar Türkiye Elektrik Kurumu‟nda, 1970-1973 yılları arasında
Ġstinye Tersanesi'nde çalıĢtı. 1974 yılından itibaren Yıldız Teknik Üniversitesi'nde
akademik çalıĢmalara baĢladı. 1976 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından
doktora çalıĢması yapmak için Ġngiltere'ye Sheffield Üniversitesi'ne gönderildi.
1980 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi'nden doktora ünvanını aldı. 1985 yılına kadar
Yıldız Teknik Üniversitesi‟nde Öğretim Görevlisi olarak çalıĢtı. 1970 yılında Eyü-
boğlu Eğitim Kurumlarını kurdu ve 1999 yılına kadar kurumların Genel Müdürlüğünü
sürdürdü. 1999-2009 yılları arasında 10 yıl süreyle Türkiye Özel Okullar Derneği‟nin Yönetim Kurulu
BaĢkanlığını yaptı.
Halen Türkiye Özel Okullar Derneği‟nin Onursal BaĢkanı olarak devam etmektedir. 1973 yılında
meslektaĢı Burçak Eyüboğlu ile evlendi. 2 oğlu bulunmaktadır. (Mert Önder Eyüboğlu, Cenk Eyüboğlu)
Gökhan BAYBOĞAN (BaĢkan Yardımcısı)
Dr. Rüstem EYÜBOĞLU (Onursal BaĢkan)
Prof. Dr. Ġrfan ERDOĞAN (Üye)
2016-2017 Eğitim-Öğretim yılında
Okul Öncesi Komisyonu çalıĢ-
maları, değerli eğitim yöneticileri
AyĢe Ġlknur ġengül, Selma Yıldırım,
Ayten Yılmaz, Burçin Kızak, Emir
Boru, Ayça Cenk, Pırıl Naz, Meral
Güner, Özlem Karsan'ın katılımı ve
katkıları ile yürütülmüĢtür. Gündem-
deki konuların ele alındığı toplantı-
larda, yapılan değerlendirmeler
doğrultusunda yaĢanan sorunlar
görüĢülmüĢ olup, oluĢturulan çö-
züm önerilerinin ilgililere iletilmesi
için adımlar atılmıĢtır.
21 ġubat 2017'de Türkiye Özel Okullar Derneği merkezinde toplanılmıĢ ve VII. Temel Eğitim Sempoz-
yumu'nun değerlendirilmesi yapılmıĢtır. Komisyon üyelerimizin önerileri Dernek BaĢkanımıza iletilmiĢtir.
Okul Öncesi Komisyon Koordinatörü Mehtap KasapbaĢoğlu, Dernek yönetim kurulunun Fransa'ya yaptığı
ziyarette ''Fransız Eğitim Sistemi'' hakkında izlenim ve gözlemlerini komisyon üyeleri ile paylaĢmıĢtır.
Mutlu öğretmenler, mutlu çocuklar ve mutlu gelecek için doğru meslek seçimi projesi olan ''izotomi''
hakkında okul öncesi komisyon üyelerini, komisyon üyesi Sevinç Yılmaz bilgilendirmiĢtir.
VIII. Temel Eğitim Sempozyumu için konu önerileri belirlenmiĢtir. Bir sonraki Okul Öncesi Komisyon
toplantısında değerlendirme sürecinde kullanılan ''Portage'' için paylaĢımda bulunmak üzere karar
verilmiĢtir.
13 Nisan 2017'de Dernek merkezimizde Ġlkokul Komisyonu üyeleri ve Akademik DanıĢman Sn. Jale
Onur'un katılımı ile ortak toplantı yapılmıĢtır. Ortak komisyon toplantısında, VII. Temel Eğitim
Sempozyumu'nun değerlendirilmesi yapılmıĢtır. VIII. Temel Eğitim Sempozyumu hazırlıkları değerlen-
dirilmiĢtir. VIII. Temel Eğitim Sempozyumu Düzenleme Kurulu oluĢturulmuĢtur. VIII. Temel Eğitim
Düzenleme Kurulu Üyeleri Jale Onur, Zafer Öztürk, Özlem Karsan, Cenker Polat, Sevinç Yılmaz, Meral
Güler, Ayten Yılmaz, Emir Boru, Tuncay ġamdan, Bahar Birkal, Nazan Fettahoğlu, Gürkan Deniz'den
oluĢturulmuĢtur.
11 Mayıs 2017'de Dernek merkezimizde Ġlkokul Komisyonu ile ortak komisyon toplantımız yapılmıĢtır.
Ortak komisyon toplantımızda, VIII. Eğitim Sempozyumu‟nun 2-3 Aralık 2017 tarihinde yapılmasına karar
verilmiĢtir. Sempozyumun teması “Değerlendirmeye Dayalı FarklılaĢtırma” olarak belirlenmiĢtir.
Sempozyumun formatı ile ilgili yeni öneriler alınmıĢtır. 12 Haziran 2017 tarihinde yapılacak ortak
toplantımızda, konuĢmacı önerileri ve program detaylarını belirlemek üzere karar alınmıĢtır.
Özverili ve her gün yeni bir Ģey öğrenme arzusu ile geçen bir eğitim-öğretim yılının ardından Okul Öncesi
Eğitim Komisyonumuzun çalıĢmalarına sağladıkları katkılar için değerli komisyon üyelerimize ve
çalıĢmalarımıza her türlü desteği sağlayan Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kuruluna teĢekkürlerimi
sunarım.
Sevinç YILMAZ
Komisyon BaĢkanı
2016-2017 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI OKUL ÖNCESĠ EĞĠTĠM KOMĠSYONU
2. YARIYIL DEĞERLENDĠRME RAPORU
Türkiye Özel Okullar Derneği Ġlkokul
Komisyonu üyeleri düzenledikleri
toplantılarla ilkokullardaki eğitim ve
öğretime ait çalıĢmaları değerlen-
dirdi. Yapılan paylaĢım toplantıla-
rında eğitime ait sorunlar ve çözüm
önerileri tartıĢılmıĢ, ortak ve örnek
uygulamalarla tutum birliği sağlan-
mıĢtır. Ġlkokullarda uygulanan eğitim
programları ve haftalık ders çizelge-
lerinde yapılan değiĢiklikler incele-
nerek gelecek öğretim yılından
itibaren okullarımızda bu konularla
ilgili çalıĢmalar yapılmıĢ ve öğret-
men arkadaĢlarımızın bilgilendirilmesi için açıklamalarda bulunulmuĢtur.
Özellikle ilkokula baĢlayan öğrencilerin anaokulu eğitimi alması ve bu doğrultuda ilkokula baĢlamasının
önemi hepimizce bilinmektedir. Bakanlığımızın bu yönde atmıĢ olduğu olumlu adımlar ülkemizde ilkokula
baĢlayan her öğrencinin anasınıflarında ilkokula hazırlık eğitimi alması, eğitim kalitemizin artması
konusunda olumlu bir çalıĢma olarak değerlendirilmektedir.
Öğretmen ve yöneticilerin eğitimine önem veren ve bu amaçla çeĢitli hizmet içi eğitim ve sempozyumlar
düzenleyen Derneğimizin öğretmen eğitimlerine katkısı büyük olmaktadır. Genel olarak katılım yoğunluğu
ve çalıĢma sonrası değerlendirmelerden anladığımıza göre bu çalıĢmalar öğretmenlerimiz tarafından da
ilgi ve dikkatle takip edilmektedir. Ġlkokul komisyonumuzda, bu amaçla Temel Eğitim Sempozyumu
hazırlıklarına okul öncesi komisyonumuzla birlikte, bir öncekini değerlendirip gelecek yıl yapılacak olan
Temel Eğitim Sempozyumu hazırlıklarına zaman geçirmeden baĢlamıĢtır.
Komisyon olarak üzerinde çalıĢtığımız bir diğer nokta da öğretmen kaynağının yetiĢtirilmesi ve
geliĢtirilmesinde üniversitelerle iĢbirliği içinde öğretmen adaylarının daha öğrenci iken özel öğretim
kurumları açısından beklenti ve yeterlilikleri ile ilgili çalıĢmalarda bulunmaktır.
Komisyonumuz, „eğitim sistemimize daha iyi nasıl katkı sağlayabiliriz‟ düĢüncesi ile geliĢmiĢ ülkelerin
eğitim sistemlerini, iĢ günü açısından öğretim süresini ve haftalık ders programlarını da inceleyerek
ülkemizdeki sistem ile karĢılaĢtırmaktadır.
Bakanlığımızın yapmıĢ olduğu „yazma eğitiminde dik temel harflerin kullanımıyla ilgili değiĢiklik‟ genel
olarak ilkokul öğretmen ve yöneticileri tarafından olumlu karĢılanmıĢtır. Ayrıca veli geribildirimleri de bu
konuda bir hayli sıkıntı yaĢandığı yönündedir.
Birlikte çalıĢarak eğitime olumlu katkılar sağlayan ilkokul komisyonumuza dernek yönetim kurumumuzun
desteği her zaman eksiksiz olmuĢ ve bize güç vermiĢtir. Bize sağladıkları katkılardan dolayı Dernek eĢ
baĢkanlarımız Sayın Cem Gülan‟a ve Sayın Yusuf Tavukçuoğlu‟na teĢekkür ederiz. Onlardan bayrağı
devralan ve özel okulları nitelik ve nicelik açısından önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de ileriye
taĢıyacağına emin olduğumuz BaĢkanımız Sayın Nurullah Dal‟a baĢarılar dileriz.
Gürkan DENĠZ
Komisyon BaĢkanı
2016-2017 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI ĠLKOKUL EĞĠTĠM KOMĠSYONU
2. YARIYIL DEĞERLENDĠRME RAPORU
Türkiye Özel Okullar Derneği
bünyesinde kurulan Ortaokul Ko-
misyonu üyelerinin II. dönemde
yürüttüğü ilk çalışma “Müfredat
Programları” üzerinde yapılacak
değişikliklerin değerlendirmesi ol-
muştur. Ortaokul Komisyon üyesi
okul yöneticileri kendi okullarında
tüm branş öğretmenleri ile züm-
reler oluşturarak taslağı incelemiş
ve değerlendirmesini yapmıştır.
Daha sonra okullardan gelen bu değerlendirmeler birleştirilmiş, tek bir rapor haline getirebilmek için tekrar
edilen maddeler elenmiş, okulların rapora ekledikleri maddelere de yer verilerek son haline getirilmiş ve
Derneğimize sunulmuştur.
Bir diğer çalıĢma da “Özel Öğretim Kurumlarına ĠliĢkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri” konusu olmuĢtur.
Aynı Ģekilde, bu çalıĢmada da Ortaokul Komisyon üyeleri kendi yönetici ve öğretmenleri ile bir rapor
hazırlamıĢ, sonrasında da bu raporlar birleĢtirilmiĢ ve ortak rapor hazırlanmıĢtır. Hazırlanan nihai rapor
Derneğimize sunulmuĢtur.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Ortaokul ve Lise Komisyonlarının birlikte hazırladığı çalıĢtay, “BranĢ
Öğretmenleri BuluĢuyor; Derslerimizin En'leri” baĢlığı ile düzenlenmiĢtir. Ġki ayrı çalıĢtaydan oluĢan
sürecin ilkinde Marmara Eğitim Kurumları ev sahipliğinde branĢ öğretmenleri buluĢmuĢ ve branĢları ile
ilgili olumlu-olumsuz yönleri tartıĢarak bir sonuç raporu sunmuĢlardır. Ġkinci bölüm ise FMV Özel Ayazağa
IĢık Lisesi ev sahipliğinde gerçekleĢtirilmiĢtir. Mevcut programlar bağlamında derslerin, eğitim-öğretime
katkı sağlaması anlamında güçlü ve zayıf yönlerinin görüĢülmesi, süreçte yaĢanan sorunların tespit
edilmesi ve çözüm önerilerinin üretilmesi amacıyla düzenlenen çalıĢtayın, çalıĢmaya katılan öğretmenler
tarafından çok olumlu karĢılanmıĢ olması çok önemlidir. Benzer sorunların dile getirilmesi, üretilen farklı
çözüm önerilerinin paylaĢılması, kurumlar arası iletiĢimin güçlenmesi, birlik beraberliğin artması, Lise ve
Ortaokul Komisyonları tarafından, elde edilen sonuçların ayrı ayrı değerlendirilerek sonuç bildirgesinin
yayınlanıp paylaĢılması ve belki de en önemlisi öğretmenlerin seslerinin duyulması ve duyurulacak olması
açısından çok değerli bir çalıĢma olmuĢtur.
Bu çalıĢtay ile kurumların yaptığı ve alana kazandırdığı „en‟leri geniĢ platforma taĢıma ve öğretmenlerin
üretme ve yaratıcılık arzusunu motive etmeye katkı sağlanmıĢtır. Yeni çağın öğrenme ve öğretme
yollarına odaklanarak kiĢisel geliĢimin ve ömür boyu öğrenmenin gerekliğine koĢut etkinlikler planlanmıĢ
ve hayata geçirilmiĢtir. Yine müfredat çalıĢmalarının pedagojik ve öğrenciye uygunluğu esası üzerinde
durularak öneri paketleri oluĢturulmuĢtur. GeniĢ öğretmen kitlelerine referans teĢkil edecek Ģekilde
yetkinlik bazlı içerik çalıĢmaları gerçekleĢtirilmiĢtir.
Bütün bu süreçte emeği geçen, özveri ile çalıĢan Ortaokul Komisyonu‟nun değerli yöneticileri; Sayın Arife
KOMAN, Sayın AyĢe GÖREY, Sayın AyĢenur YAVUZ, Sayın Ġpek AK, Sayın Lale KARA, Sayın Sibel
SAGNER, Sayın Sibel DEMĠRER, Sayın Betül ÇOBAN ve Sayın Metin YOLERĠ‟ye çok teĢekkür ediyorum.
Komisyonların ve üyelerinin iletiĢimi için yaratılan ortam ve her konuda gereken desteği veren Türkiye
Özel Okullar Derneği’ne kendim ve grubum adına teşekkür ediyorum.
M. Banu KESKĠN
Komisyon BaĢkanı
2016-2017 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI ORTAOKUL EĞĠTĠM KOMĠSYONU
2. YARIYIL DEĞERLENDĠRME RAPORU
Lise komisyonu olarak iki ana temada
çalıĢmalarımızı planlanmaktayız. Ġlk tema-
mız; eğitim öğretimin sıcak gündemini
belirleyip, çözüm önerilerini yapılandırıp
Bakanlığımıza iletilmek üzere yönetim kuru-
lumuza sunmaktır. Ġkinci temamız; bu
gündeme uygun yapılabilecek bir organi-
zasyon temasını belirleyip, ortaokul komis-
yonu ile eĢgüdümlü olarak çalıĢtay yapılan-
dırmaktır. Bu amaçlarla yıl boyunca düzenli
aralıklarla bir üyenin ev sahipliğinde sıcak
dostluk ve sohbet ortamında bir araya gelmekteyiz.
Eğitim öğretimin sıcak gündemi kapsamında bu yıl neler yaptık? Ders müfredatlarının değiĢimine iliĢkin
Milli Eğitim Bakanlığımızın bizlerden istediği görüĢ raporlarını hazırladık. Bu süreci yönetmelik değiĢik-
liklerine iliĢkin öneriler izledi. Mevzuatın ve uygulamaların günün Ģartlarına ve değiĢime uygun hale
getirilmesi amacıyla çözüm önerilerimizi bakanlığımıza iletilmek üzere yönetim kurulumuza sunduk.
Ortaokul Komisyonu ile eĢ güdüm sağlayıp eğitim liderlerini iki çalıĢtayda buluĢturduk. Ortaokul
komisyonu ile eĢgüdümlü olarak “BranĢ Öğretmenleri BuluĢuyor, Derslerimizin En‟leri“ temasında iki
çalıĢtay gerçekleĢtirdik.
Ġlkinde; Marmara Okulları‟nın ev sahipliğinde 11 Mart Cumartesi günü komisyon üyelerinin okullarından
katılımla 250 eğitim lideri buluĢtu. Komisyon üyelerinin moderatörlüğünde; her branĢın temsilcisi olan
eğitim liderleri ayrı bir salonda çalıĢtılar. Okullarında yapmakta oldukları, en olumlu beĢ uygulama ile en
olumlulaĢtırılacak beĢ uygulamayı belirlediler. Günün sonunda bir araya gelip, hem ortaokuldan liseye,
hem de branĢtan branĢa farklılıklar ve aynılıkları, moderatör Ömer ORHAN‟ın canlı performası ile
paylaĢım ortamında sundular. Bu çalıĢtaya katılan eğitim liderlerinin değerlendirmeleri, ikinci çalıĢtayın
temelini oluĢturdu.
Ġkincisinde; FMV Ayazağa IĢık Okulları‟nın ev sahipliğinde 13 Mayıs Cumartesi, 500 eğitim lideri buluĢtu.
“Olumlu EN‟ler, OlumlulaĢtırılacak EN‟ler ve Ġyi Örnekler” baĢlığında sınıf uygulamalarını paylaĢtılar ve
değerlendirme raporu hazırladılar.
Prof. Dr. Yankı YAZGAN açılıĢ konferansında; “Okulların geliĢimi sosyal ve duygusal geliĢim ile sağlanır,”
teması çalıĢtayımızın gündemine ilgi çekti. Prof. Dr. Ġrfan ERDOĞAN kapanıĢ konferansında “Sınıf, okul,
ders ve kurs organizasyon değil, bir enstitü olmalıdır,” teması ile gündemimize noktayı koydu.
2016-2017 yılını hoĢ bir sadâ ile geride bırakmanın mutluluğu ile önümüzdeki yıla odaklanmaya baĢladık.
Değerli katkıları için ekibimize ve değerli eğitim lideri dostlarımıza teĢekkür ediyor, Yönetim Kurulumuza
bizleri her zaman destekledikleri için Ģükranlarımı sunuyorum.
Fikret MULHAN
Komisyon BaĢkanı
2016-2017 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI LĠSE EĞĠTĠM KOMĠSYONU
2. YARIYIL DEĞERLENDĠRME RAPORU
Türkiye Özel Okullar Derneği IT Komisyonu, 25 Mart 2017 tarihinde Kavram Meslek Yüksek Okulu
Çengelköy Kampüsü‟nde 4. ETP (Eğitim Teknolojileri Platformu) Konferansını düzenlemiĢtir. Konfe-
ransta iki binden fazla izleyici, 449 öğretmenimizin farklı branĢ ve yaĢ gruplarına yönelik sunduğu 308
sunumu izleme fırsatı bulmuĢtur. Türkiye geneli resmi ve özel okullardan eğitimde teknoloji kullanımına
yönelik iyi örneklerin paylaĢıldığı konferans, öğretmenlerimizin yoğun ilgi ve katılımıyla gerçekleĢti.
2018 Mart ayında gerçekleĢecek olan 5. ETP Konferansı çalıĢmalarına eylül ayı itibariyle baĢlanacaktır.
Konferansın kapsamı ve Ģekli konusunda farklı alternatifler değerlendirilmektedir.
2 Mayıs 2007 yılında Oracle Türkiye ile derneğimiz arasında bir eğitim iĢbirliği protokolü imzalanmıĢtır.
Bu protokol ile Türkiye genelinde binlerce öğrenciye ve öğretmene veri tabanı ve kodlama eğitimi
ücretsiz olarak verilecektir. AnlaĢmanın ilk aĢamasında 25 kadar öğretmenimiz Haziran ayı içerisinde 3
hafta boyunca baĢlangıç seviyesinde Java, SQL veri tabanı ve ileri seviye Java eğitimleri alarak eğitimci
eğitmeni olacaklardır. 7 Haziran 2017 tarihinde Eyüboğlu Eğitim Kurumlarının ev sahipliğinde baĢla-
yacak olan eğitimler yüz yüze yapılacaktır. Daha sonra yapılacak olan daha geniĢ katılımlı eğitimler ise
uzun süreli ve online olarak gerçekleĢecektir.
IT Komisyonu çalıĢmalarına katkıları ve emekleri için değerli komisyon üyelerimize ve çalıĢmalarımıza
her türlü desteği sağlayan Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kuruluna en içten teĢekkürlerimi
sunarım.
Özcan GÜCTEKĠN
Komisyon BaĢkanı
2016-2017 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI IT KOMĠSYONU
2. YARIYIL DEĞERLENDĠRME RAPORU
Türkiye Özel Okullar Derneği Rehberlik Komisyonu üyeleri 2016-2017 öğretim yılında dernek
merkezinde yaptıkları toplantılarda aĢağıdaki hususlarda karar alarak, çalıĢmalarını gerçekleĢtirmiĢlerdir.
Rehberlik Komisyonumuzun katkılarıyla, okul psikolojik danıĢmanlarına yönelik düzenlenen sinerji
toplantılarının beĢincisi; Gestalt psikoterapisti Nur YaĢar‟ın konuĢmacı olduğu “Kaçarsan VaroluĢun
Stresinden, Bulursun YaĢamanın Stresini!” konusuyla 29 Eylül‟de Dernek merkezimizde
gerçekleĢtirildi.
Türkiye Özel Okullar Derneği‟nin her yıl geleneksel olarak eğitimcilere ve psikolojik danıĢmanlara
yönelik düzenlediği Rehberlik Sempozyumu‟na Özel SEV Lisesi (SAC) ev sahipliği yaptı. 19. Rehber-
lik Sempozyumu‟nda bu yıl, akran zorbalığından yola çıkarak „Daha barıĢçıl bir okul ortamı‟
yaratmanın yolları tartıĢıldı. Sempozyuma ev sahipliği yapan üyemiz Özel SEV Lisesi‟ne, Rehberlik
Komisyonu üyelerimize, konuĢmacılara ve tüm katılımcılara teĢekkür ederiz.
Okul psikolojik danıĢmanlarına yönelik düzenlenen sinerji toplantılarının altıncısı Doç. Dr. Cebrail
Kısa‟nın konuĢmacı olduğu “Aile ĠliĢkilerinde Duygular” konusuyla 4 Mayıs 2017 tarihinde Derne-
ğimizin Taksim‟deki merkezinde 25 öğretmenimizin katılımıyla gerçekleĢtirildi.
Gelecek yıla dair planlamalar: Yeni dönemde e-bülten çalıĢmalarına baĢlanılmasına, Sinerji toplantı-
larının devam etmesine, 2017-2018 yılında Nisan ayında üyemiz Ste. Pulcherie Fransız Lisesi ev
sahipliğinde yapılacak 20. Rehberlik Sempozyumu için ev sahibi okulumuzla birlikte çalıĢmalara baĢla-
nılmasına komisyonumuzca karar verildi.
Rehberlik Komisyonu çalıĢmalarına katkıları ve emekleri için değerli komisyon üyelerimize ve
çalıĢmalarımıza her türlü desteği sağlayan Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu‟na en içten
teĢekkürlerimi sunarım.
Nur YAġAR
Komisyon BaĢkanı
2016-2017 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI REHBERLĠK KOMĠSYONU
2. YARIYIL DEĞERLENDĠRME RAPORU
Okullarımızdaki rehberlik çalıĢmalarına yön vermek amacıyla Derneğimiz bünyesinde oluĢturulan
“Rehberlik Komisyonu”muzun katkılarıyla, belli aralıklarla okul psikolojik danıĢmanlarına yönelik olarak
alanda çalıĢanların bilgilerine ve deneyimlerine katkıda bulunmak amacıyla Dernek merkezimizde “Sinerji
Toplantıları” yapılmasına baĢlanılmıĢtır.
Okul psikolojik danıĢmanlarına yönelik düzenlenen sinerji toplantılarının altıncısı Doç. Dr. Cebrail Kısa‟nın
konuĢmacı olduğu Aile ĠliĢkilerinde Duygular konusuyla 4 Mayıs 2017 tarihinde Derneğimizin
Taksim‟deki merkezinde 25 öğretmenimizin katılımıyla gerçekleĢtirildi.
PDR ÖĞRETMENLERĠNE YÖNELĠK DÜZENLENEN
6. SĠNERJĠ TOPLANTISI
Adana Koleji Ġhlas Eğitim Kurumları
Ahmet ġimĢek Anadolu Lisesi Ġstanbul Kültür Üniversitesi
Aramyan Uncuyan Ermeni Ġlk ve Ortaokulu ĠTÜ GeliĢtirme Vakfı Okulları
Ay Okulları Kültür Koleji
Bilkent Erzurum Laboratuvar Lisesi Maltepe Uğur Anadolu Lisesi
Çevre Koleji MEF Lisesi
Doğan Ġlkokulu Yeni Nesil 2000 Okulları
Esayan Ermeni Lisesi Pangaltı Ermeni Ġlkokulu
Eyüboğlu Eğitim Kurumları Tuzla Fen Koleji
Fen Bilimleri Okulları Uğur Okulları
Fenerbahçe Spor Kulübü Anadolu Lisesi Vatan Okulları
DOÇ. DR. CEBRAİL KISA, PSİKİYATR & PSİKOTERAPİST
Psikiyatri uzmanlık eğitimini 2001 yılında tamamladı ve 2009 yılında “Psikiyatri Doçenti” oldu. Halen,
Ankara DıĢkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği‟nde Eğitim Görevlisi
olarak çalıĢmaktadır. KiĢilerarası iliĢkilerde duygu odaklı çift terapisi eğitimi, ruhsal bozukluklarda özellikle
de anksiyete ve depresif bozukluklarda biliĢsel ve davranıĢçı terapileri eğitimi, cinsel terapi eğitimi ile aile,
evlilik ve çift terapisi eğitimleri aldı. Ruhsal bozukluklar ve tedavisi, Cinsel geliĢim, cinsel iĢlev bozuklukları
ve tedavi teknikleri, duygu odaklı aile, evlilik ve çift terapisi ile aile danıĢmanlığı konularında tedavi hizmeti
vermekte ve eğitim çalıĢmaları yapmaktadır.
SĠNERJĠ TOPLANTISINA KATILAN OKULLAR
VIII. TEMEL EĞĠTĠM SEMPOZYUMU
Türkiye Özel Okullar Derneği Okul Öncesi Eğitimi ve Ġlkokul Komisyonu üyelerinin iĢbirliği ile düzenlenen ve
gelenekselleĢen VIII. Temel Eğitim Sempozyumu (TES), 2-3 Aralık 2017 tarihlerinde “Değerlendirmeye
Dayalı FarklılaĢtırma” temasıyla üyemiz Özel Küçük Prens Okulları‟nın ev sahipliğinde gerçekleĢ-
tirilecektir.
XVII. GELENEKSEL EĞĠTĠM SEMPOZYUMU
Geleneksel olarak her yıl sömestr tatilinde düzenlediğimiz ve eğitim-öğretim çalıĢmalarına önemli katkılar
sağlayan Geleneksel Antalya Eğitim Sempozyumu (GAES); 25-27 Ocak 2018 tarihlerinde Antalya‟da
gerçekleĢtirilecektir.
XX. REHBERLĠK SEMPOZYUMU
Her yıl bir özel okulumuzun ev sahipliğinde düzenlenen ve gelenekselleĢen Rehberlik Sempozyumu, bu
alandaki deneyimlerin, mesleki yeniliklerin ve uygulamaların paylaĢılmasına imkân sağlamakta, öğret-
menlerin kiĢisel geliĢimine ve eğitimimize hizmet eden bir etkinlik olarak devam etmektedir. Bu amaçla
Nisan 2018‟de düzenlenecek olan XX. Rehberlik Sempozyumu üyemiz Özel Sainte Pulchérie Fransız
Lisesi ev sahipliğinde gerçekleĢtirilecektir.
V. EĞĠTĠM TEKNOLOJĠLERĠ PLATFORMU
Türkiye Özel Okullar Derneği IT Komisyonumuzun katkılarıyla 2017-2018 öğretim yılında beĢincisi düzenle-
necek olan Eğitim Teknolojileri Konferansı (ETP2018), Mart 2018‟de gerçekleĢtirilecektir.
DERNEĞĠMĠZĠN 2017-2018 ÖĞRETĠM YILI
AKADEMĠK ÇALIġMALARI
2017-2018 ÖĞRETĠM YILI ETKĠNLĠKLERĠMĠZ
TARĠHĠ ETKĠNLĠĞĠN ADI YERĠ
2-3 Aralık 2017 VIII. TEMEL EĞĠTĠM SEMPOZYUMU KÜÇÜK PRENS OKULLARI
25-27 Ocak 2018 XVII. ANTALYA SEMPOZYUMU
Nisan 2018 XX. REHBERLĠK SEMPOZYUMU STE. PULCHERIE FRANSIZ LĠSESĠ
Mart 2018 V. EĞĠTĠM TEKNOLOJĠLERĠ PLATFORMU
Prof. Dr. Mehmet KARACA ĠTÜ Rektörü
ĠTÜ GeliĢtirme Vakfı Okulları Kurucu Temsilcisi
Türkiye Özel Okullar Derneği, 66 yıldır ülkemizde
önemli bir misyon üstleniyor. Eğitimde fırsat
eĢitliğinin nitelikli koĢullar dahilinde sağlanması ve
iyi eğitimin her çocuk için eriĢilebilir olması ile özel
okulculuğun geliĢimini birbirinden ayrı düĢünmek,
içinde bulunduğumuz çağın gerçekleri itibariyle
mümkün değil. Bunun devlet desteği ve artan burs
oranları ile herkesin yararlanabildiği bir sisteme
dönüĢmesi yani hem özel sektörün hem de
kamunun daha fazla sorumluluk yüklenmeye hazır
olması, Türkiye‟de önemli bir dönüĢümün de
kapısını açar. ĠĢte hem bu noktada hem de
eğitimde kaliteyi artırmaya yönelik çalıĢmalarıyla
kritik öneme sahip olduğuna inandığım derneğin
yeni yönetim kurulunda görev üstlenmenin
heyecanındayım.
Yükseköğretim odaklı sivil oluĢumlarda görev almıĢ
bir akademisyen ve ĠTÜ Rektörü olarak, anaoku-
lundan liseye uzanan kademelere iliĢkin eğitim
çalıĢmalarının içinde bulunmak benim için önemli
bir görev ve sorumluluk alanı. ĠTÜ‟nün 244 yıllık
birikimi ve onun köklü geçmiĢinden güç alarak
verdiği eğitimin ayrıcalığıyla kısa zamanda mar-
kalaĢma sürecini tamamlayan ĠTÜ GeliĢtirme Vakfı
Okulları‟nın (ĠTÜ GVO), zengin birikimi ile derneğin
çalıĢmalarına ufuk açıcı katkı sunacağı heye-
canıyla bu görevi üstlendim. Nitelikli katkı ve fark
yaratacak çalıĢmalar ekseninde ilerleyecek bir
iĢbirliği yürüteceğimize inanıyor; yeni Yönetim
Kurulu BaĢkanı Sayın Nurullah Dal ile Yönetim
Kurulu‟nun ve diğer karar alıcı mekanizmaların tüm
değerli üyelerine baĢarılar diliyorum.
Ġdeal Olan ile Ütopik Olan Ayrımı
Türkiye‟de özel okulculuğun tarihi 19. yüzyıl sonla-
rına uzanıyor. Önce azınlık okulları, ardından
yabancı okulların açılmasıyla baĢlayan süreç, Türk
okullarının açılmasıyla devam ederek, günümüzde
anaokulundan liseye uzanan üniversite öncesi
eğitimin en önemli parçası haline geldi. GeçmiĢte
yenilikçi adımların neticesi olarak açılan ilk özel
okullar; günümüz dünyasında oyun dıĢı kalmama
gayretiyle kendini ve hedeflerini sürekli yenileyen
bir Türkiye‟nin geleceğini yetiĢtiren büyük gücü.
Eğitim hakkının yüzde yüz devlet güvencesinde
olması ideal model olarak görülse de Türkiye gibi
hem geliĢmekte olan hem de genç nüfus oranı
yüksek bir ülkenin bu ideali baĢarmasının ütopik
yanları da kabullenilmesi gereken gerçekler olarak
karĢımızda. Nitelikli ve kesintisiz eğitim alabil-
menin, istisnasız her çocuğun hakkı oluĢu tartıĢma
götürmez bir konu. Özel okulculuğun geliĢimi de bu
ideale ulaĢmada umut var bir yol açıyor.
Burada odaklanılması gereken esas
nokta ise özel okulculuk sayesinde
kitle eğitiminden ziyade bireysel
eğitime odaklanma potansiyeli ve bu
anlayıġın geliġtirilmesi.
Bireyin yeteneklerini keĢfeden ve hayallerini
destekleyen bir okul yaĢamının beraberinde
baĢarıyı getirmemesi kaçınılmaz olur. Bunun
ülkeye yayılan bir eğitim politikasına dönüĢümü ise
ülkenin bilimle, teknolojiyle kalkınması anlamına
gelir. Ve sadece daha baĢarılı değil daha mutlu
insanların yaĢadığı bir ülke olmayı sağlar.
BİREYSEL FARKLILIKLARLA
FARK YARATAN EĞİTİM
Her Çocuk Farklıdır
Bu noktada ĠTÜ GVO‟nun model kabul edilebilecek
bir anlayıĢı kurgulayan ve istikrarla sürdüren bir
kurum olduğunu belirtmeden geçmem haksızlık
olur. KuruluĢunun üzerinden henüz 15 yıl geçmiĢ
olmasına karĢın, iyi yönetim ve doğru eğitim
politikalarının birleĢimi ile markalaĢma sürecini
tamamlamıĢ kurumun çatısı altındaki okullarımızın
en büyük ayrıcalığı, ĠTÜ gibi köklü bir akademik
çatının gücüyle ve güveniyle yol almak. Merkezi
sınav sistemi derecelerini baĢarının göstergesi
olarak kabul etmekten uzak duran ve reklam
kaygısına odaklanmayan bir eğitim anlayıĢını
sürdüren ĠTÜ GVO‟da ilk günden itibaren bireysel
eğitim öncelik alındı.
İki ġeye inandık:
Her bireyin farklı yetenekleri,
hayalleri ve kapasitesi olduğuna…
Sanatsal, sportif ve kültürel geliġim
olmadan en nitelikli akademik
eğitimin dahi eksik kalacağına…
KiĢisel GeliĢim ve Birikim Temelli Eğitim
Dijital çağ artık bilgiye de teknolojiye de ulaĢmayı
kolaylaĢtırdı. Ġhtiyacımız olan Ģey, bilgiyi nasıl
kullanacağına vakıf ve o bilgiyi analiz ederek
faydaya dönüĢtürebilecek donanıma sahip bireyleri
yetiĢtirebilmek. ĠĢte bu noktada sadece matematik,
fizik, yabancı dil, coğrafya ve dahasını bilmek ya
da sanat-spor dersleri almak, içinde bulunduğumuz
çağa adapte gençler yetiĢtirebilmek için yeterli
değil. KiĢisel geliĢimi ve birikimi yaĢam boyu
bitmeyecek bir yolculuk olarak gören, en az bir
sanat dalıyla yakından ilgilenen, amatör bir uğraĢa
dönüĢtürebilen, spor yapan ya da yapamasa da iyi
bir spor izleyicisi olan bireyler yetiĢtirme gayre-
tindeyiz. Bu gayretin fark yaratan sonuçlarını
görmek ise yeni adımlar için en anlamlı motivasyon
kaynağımız.
Bu satırları okuyanlar için birçok örnek sırala-
yabilirim esasen... Fakat amacım yazımı ĠTÜ GVO
baĢarı karnesine dönüĢtürmek değil. BakıĢ açı-
mızın altını çizmek ve ülkemiz eğitimi için pozitif
çıktılar sağlayacak fikirlerin daha sık dillen-
dirilmesine bir katkı koymak. O yüzden çok
önemsediğim bir baĢarı öyküsünü örneklemek
isterim. Tutya Yılmaz ismini birçoğunuzun duydu-
ğuna inanıyorum. Tutya, Ģu anda 11. Sınıfta ve 4
yaĢından bu yana ĠTÜ GVO öğrencisi. Onu bu
yazının konusu yapan ise ülkemizin jimnastikte en
genç olimpiyat sporcusu olmaya uzanan baĢarı
öyküsü. Daha 8 yaĢında ilk Türkiye ġampiyon-
luğunu kazanan, o günden sonra da bu unvana
adeta el koyan Tutya, birçok uluslararası yarıĢ-
mada da altın madalya aldı. ġimdilerde Tokyo
2020 Olimpiyatları‟na hazırlanıyor. Tutya‟nın birey-
sel yetenekleri, bir sporcu olarak gösterdiği
çalıĢkanlık ve disiplin, ailesinin bilinci ve yol
arkadaĢlığı bu sürecin kahramanları. Okul yaĢa-
mının rolü ise kendisinin de ailesinin de her zaman
teĢekkürle bahsettiği en önemli desteği. Tutya‟yı
dersler ile antrenmanlar, sınavlarla yarıĢmalar
arasında seçim yapmak zorunda bırakmayan;
müsabakalar ya da antrenmanlar nedeniyle
aksayan derslerinin telafisinin dijital ortamda ve yüz
yüze yapılabildiği özel program uygulayan bir
eğitim kurumu olarak, onun baĢarıları bizim haklı
gurur kaynağımız.
Yeni Dünyanın Kuralları
KarmaĢık problem çözebilme, eleĢtirel düĢü-
nebilme, yaratıcılık, hızlı karar alabilme ve aldığı
kararları doğru zamanlamayı yaparak uygula-
yabilme… Tüm bunlar değiĢimin değiĢmez gerçek
olduğu bu çağda fark ortaya koyabilmek için
bireylerden beklenen en belirgin özellikler. Hep-
sinin ortak noktası ise küçük yaĢlardan itibaren
sanat ve sporla uğraĢmanın bu yetileri kazan-
dırmada büyük rol üstlenmesi... Sanat ve spor
beyni çok yönlü kullanabilmeyi, çok yönlü düĢüne-
bilmeyi, estetik beğeniyi yükseltmeyi, koordi-
nasyonu, doğru zamanda doğru kararlar verebilme
becerisine haiz bireylerin yetiĢmesini sağlar. Bu da
bireyin eğitimi ile özel olarak ilgilenilmesi, yetenek-
lerinin keĢfedileceği ve destekleneceği bir ortamda
eğitilmesi ile mümkün kılınabilir.
Cümlelerimi sonlandırırken baĢladığım noktaya
dönerek; çocuklarımızı, gençlerimizi geç kalmadan
fark ettiğimiz, farklılıklarına göre yetiĢtirebildiğimiz
bir eğitim sistemi için özel okulculuğun -fırsat
eĢitliğini sağlama temelinde- geliĢiminin aydınlık
yollar açacağına inanıyorum.
Prof. Dr. Ġrfan ERDOĞAN Ġstanbul Üniversitesi
Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi
Bu dergide daha önce
Ġkinci MeĢrutiyet Döneminin
meĢhur Eğitim Bakanı Em-
rullah Efendi ve Atatürk‟ün
ilkokul hocası ġemsi Efen-
di‟nin kısa hayat hikaye-
lerini anlatmıĢtık. Bu sayıda
da MeĢrutiyet ve Cumhu-
riyet Döneminin en üretken
ve en reformcu eğitim teorisyenlerinin baĢında
gelen Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu hakkında bilgi
vereceğim.
Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu, Türk eğitim tarihinin en
önemli eğitimcilerinden biridir. Mutlakiyet Dönemi-
ne denk gelen bir tarihte 1886 yılında Ġstanbul‟da
doğan Baltacıoğlu reformcu ve çok yönlü özelliği ile
tanınır.
Baltacıoğlu, 1899'da Ġstanbul'da Fevziye RüĢti-
yesi'nden, 1903'te Vefa Ġdadisi'nden mezun oldu.
Vefa Ġdadisinde iken J.J Rousseau'yu, "Emil" adlı
kitabından okuyabilecek kadar Fransızca öğrendi.
1908'de Ġstanbul Darülfünun‟un Tabiat Bilimleri
bölümünden mezun oldu. Mezuniyeti takiben
1908'de Ġstanbul Öğretmen Okuluna (o zamanki
adıyla Darülmuallimine) “Yazı” adlı dersin öğret-
meni olarak atandı. Baltacıoğlu‟nun öğretmen ol-
duğu bu okulun idareciliğini dönemin efsane
eğitimcisi Mustafa Satı Bey yapmaktaydı.
Baltacıoğlu bu okulda görev yaparken Satı Bey‟in
de teĢviki ile Bakanlık tarafından Avrupa‟ya
gönderildi. Bu Ģekilde 1910-1912 yılları arasında
Paris, Brüksel, Cenevre, Zürich, Cern, lyon ve
Berlin‟de incelemeler yaparak eğitim reformu
hareketlerini inceledi. Yurda döndükten sonra 1913
yılında Ġstanbul‟un Üsküdar ilçesinde "ġemsül-
mekâtip" adlı bir özel okulda da çalıĢan Baltacıoğlu
1916'da Darülfünun‟da terbiye müderrisliğine
atandı. Darülfünun‟dayken dekanlık ve rektörlük
görevlerinde de bulundu. Baltacıoğlu, ikinci
meĢrutiyet sonrası dönemde bakanlık merkez
teĢkilatında da genel müdürlük ve teftiĢ kurulu
baĢkanlığı gibi görevler aldı.
Ayrıca 1930 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlü-
ğüne atandı. Bu görevi köklü bir okul reformu
yapabileceğine dair kendisine verilen söz üzerine
kabul etmiĢti. Ancak arzu ettiği reformları yapma-
sına müsaade edilmediği için kısa süre sonra
görevinden ayrıldı ve Darülfünundaki pro-esörlük
görevine tekrar döndü. Ġlginçtir ki Baltacıoğlu‟na
daha sonra 1933 yılında yapılan üniversite reformu
ile üniversitede görev verilmedi. Sıkı bir cumhuri-
yetçi olan Baltacıoğlu‟nun bu durumla karĢılaĢma-
sının nedeni tam olarak bilinmez.
Tabi ki Baltacıoğlu için iĢsiz kalma gibi bir durum
mevzu bahis değildi. Nitekim kısa süre sonra Yeni
Adam dergisini yayınlamaya baĢladı. Bu dergi
Baltacıoğlu‟nun çabası ve kararlılığı ile 45 yıl
yayınlandı ve 920 sayıya ulaĢtı.
Daha sonra 1942 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih Coğrafya fakültesinde çalıĢmaya baĢladı.
Baltacıoğlu 1942 ve 1946 yıllarında iki dönem
milletvekilliği de yaptı.
“İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU” EĞİTİME ADANMIŞ BİR ÖMÜR
Eğitim için hayat boyu çalıĢan ve sayısız eserler
üreten Baltacıoğlu, 1 Nisan 1978 tarihinde, 92
yaĢındayken hayata veda etti. Hayatı boyunca 35‟i
doğrudan eğitimle ilgili olmak üzere 133 kitap
kaleme aldı. Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönem-
de 1911 adet makale yazdığı belirtilmektedir.
Baltacıoğlu‟nun baĢlıca eserleri Ģunlardır: Talim ve
Terbiyede Ġnkılâp, Ġçtimaî Mektep, Rüyamdaki
Okullar, Türk‟e Doğru, Pedagojide Ġhtilâl, Terbiye
Ġlmi, Usulü Terbiye ve Tedris, Ġçtimaiyat Nokta-i
Nazarından Terbiye, Umumî Pedagoji, Toplu
Tedris, Öğretmen, Çocukların Terbiyesi, Adam
Nasıl YetiĢir, Nasıl YetiĢtirilir?
Jan J. Rousseau hayranı olan Baltacıoğlu, Türki-
ye‟de ise Ziya Gökalp‟ten etkilenmiĢtir. Baltacıoğlu,
düĢüncelerini biçimlendirmiĢ olan düĢünürlere
hayran olduğunu her fırsatta belirtmesi ile bilinir.
Nitekim en önemli eserlerinden biri olan Terbiye
Felsefesi adlı kitabını Rousseau‟nun düĢüncelerini
temel alarak yazmıĢtır. Eser, bu yönüyle çok farklı
bir örnek teĢkil etmektedir. Rousseau‟ya olan
hayranlığını „Emil‟ adlı eseri elli kez okuduğunu
ifade ederek belirtmiĢ ve Rousseau‟yu bir göle
Pestelozzi, Frobel ve Tolstoy gibi takipçilerini de
gölden akan birer sızıntıya benzetmiĢtir.
Baltacıoğlu, büyük bir eğitimci olmanın dıĢında çok
yönlü bir filozoftur. Birçok alanla ilgilenmiĢ bir
kiĢidir. Örneğin sanatla ilgilenmiĢtir. Bu anlamda
tiyatro yazarı olmuĢ ve yazdığı oyunları yönetmiĢtir.
Aynı zamanda romancıdır, hikâyecidir, hat
sanatçısıdır. Hayatın akıĢı içinde de duvar
ustasıdır, marangozdur, bahçıvandır. Tabiatıyla
çok iyi bir hatiptir de. Halide Edip Adıvar‟ın meĢhur
Sultanahmet mitinginde halka O‟nun da coĢkulu bir
Ģekilde hitap ettiği söylenir.
Baltacıoğlu, din bilimi ile de ilgilenmiĢ ve Kur‟an‟ı
tefsir etmiĢtir. Okullarda gerçekleĢtirdiği el iĢi ve
tiyatro çalıĢmalarıyla Türkiye‟de eğitimin güzel
sanatlar yoluyla bütünleĢtirilmesi konusunda öncü
olmuĢtur. Eğitim, öğretimin açık havada ve doğada
gerçekleĢmesi gerektiğine de dikkat çekmekle
birlikte Türk eğitim sisteminin ilk reformcu
düĢünürlerinden birisi olmuĢtur. Eğitimde millileĢme
düĢüncesinin daha cumhuriyet kurulmadan önce
öncülerinden birisi olmuĢtur. Nitekim Birinci Dünya
SavaĢı‟nın baĢladığı yıllarda “Milli Talim ve Terbiye
Cemiyeti” adlı bir derneğin kurucuları arasında yer
almıĢtır. Eserlerinden eğitim sisteminin taklitçiliğin
ötesinde çağdaĢ ve milli olması gerektiğini
vurgulamıĢtır.
Baltacıoğlu, eğitime dair ufkunu
Pedagojide İhtilal (1964) adlı
eserinde ġu ifadelerle belirtmiġtir.
“Benim aradığım pedagoji ne
Tanzimat pedagojisi, ne Meġrutiyet
pedagojisi ne de Cumhuriyet
pedagojisidir. Benim aradığım
pedagoji, atom devrine yakıġan
yaratıcı insanı, yaratıcı Türk‟ü
yetiġtiren yaratıcı pedagojidir”
Baltacıoğlu, anlattığı her konuyu güncel yaĢamla
iliĢkilendirir. Ezbere dayalı bir eğitim anlayıĢının
yerine uygulamaya dönük bir anlayıĢı
benimsemiĢtir. Uygulanmayan bilgiyi değerli
bulmaz. Bilginin ancak uygulama yapılarak ve
gerçeğe uygun ortamlarda öğrenebileceğini
savunur.
Nitekim „köpek suya düġmedikçe
yüzme öğrenmez„ der.
Baltacıoğlu; „havada yürünmez, karada yüzül-
mez…‟ diyerek öğretimde her eylemin yerinde ve
zamanında yapılması gerektiğine iĢaret eder.
Baltacıoğlu, eğitimde çocuğun kendisinden hareket
edilmesini ilk ileri süren otoritelerin baĢında gelir.
Çocuk merkezli bir eğitim anlayıĢını tasavvur eder.
Nitekim “Çocukların Terbiyesi” adlı
eserinde bu anlamda ġunları söyler:
“Çocuklar da ağaç gibidir. Çocuk
terbiye edilmez, o terbiyesini kendisi
yapar. Mürebbi çocuğu terbiye
edemez, belki çocuğun kendi kendini
terbiye etmesi, yetiġtirmesi, güç,
kudret ve son bir huy ve karakter
sahibi olması için elinden gelen
yardımı yapar.”
Baltacıoğlu eğitimde inkılapçıdır. Eğitim in-
kılabının temeli olarak da aileyi sayar.
Bu anlamda “Terbiye ve İman” adlı
eserinde de ġunu ifade eder: “Hülasa,
terbiyede inkılap, ailede inkılapla
birdir. Terbiye inkılabını ailede
yapmayan, maarif ıslahatına beġikten
anadan baġlamayan bir memleket
asırlarca mekteplerine en büyük ve
en meġru emellerini gömmeye
mahkumdur.”
Baltacıoğlu, eserlerinde Muhafazakar-Geleneksel-
lik, Toplumcu-Sosyalizm, Türkçü-Milliyetçilik, Ke-
malist-ÇağdaĢlık gibi birçok ana akım eğilimleri
destekleyici düĢünceler ileri sürmüĢtür. Ancak ne
sağcılar-milliyetçiler, ne solcular-devrimciler, ne
sağcılar-muhafazakarlar ne de Kemalistler-laikler
Baltacıoğlu‟nu kendilerine yakın görmemiĢlerdir.
Baltacıoğlu, her Ģeyden Türkiye‟deki eğitim bilimi-
nin öncü otoritelerindendir. Terbiye Ġlmi, Usulü
Terbiye ve Tedris, Umumi Pedagoji, Toplu Tedris
gibi ana eserleriyle ilk eğitim bilimi çalıĢmalarını
kaleme almıĢtır.
Baltacıoğlu, eğitim için baĢkasını izleyip baĢka-
sından aktaran bir eğitimci değildir. O, kendi
modelini geliĢtiren bir eğitimcidir. Ġçtimai Mektep
adlı eseri tam da bunu ifade eder. O, sadece belirli
sınırlar içinde kalan bir kiĢi olmayıp aynı zamanda
toplumla da ilgilenen bir aydındır. Çok yönlü bir
kiĢidir.
Akademik çevrelerde sıkça görülen belli tarz
çalıĢmaları yapmanın ötesinde farklı türden eserler
de ortaya koymuĢ bir kiĢidir. Bu minvalde örneğin
Ziya Gökalp hakkında bir kitap yazmıĢtır. Eğitimle
en somut düzeyde ilgilenmekle birlikte ulusal
düzeyde bir eğitim sisteminin nasıl olması gerektiği
konusunda da ufku ve arayıĢı olmuĢtur.
Yüzlerce kitabı ve binlerce makalesi olan, ömrünü
pedagojiye adayan Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nu bu
yazıda sunulan bilgilerin ötesinde tanımak gerekir.
Bugün eğitim bilimi diye bir alan varsa bilinmelidir
ki; Baltacıoğlu bu alanın Türkiye‟deki öncü otorite-
lerinin baĢında gelir. Dolayısıyla O‟nu hem
kadirĢinaslık gereği olarak hem de eğitimdeki
geliĢmeleri daha doğru anlamlandırmak için
tanımak ve bilmek gerekir.
Yararlanılan Kaynaklar
Akyüz, Y. Türk Eğitim Tarihi. Ankara: Pegema Yayıncıık, 2012
Aytaç, K. „Ġsmayıl Hakkı Baltacıoğlu. ‟Cumhuriyet Dönemi
Eğitimcileri, Ankara: MEB Basımevi,1987
Ergün, M. II.MeĢrutiyet Döneminde Eğitim Hareketleri. Ankara:
Ocak Yayınları, 1996
Tozlu, N. Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nun Eğitim Sistemi Üzerine
Bir AraĢtırma. Ġstanbul: MEB Yayınevi, 1989.
Doç. Dr. Eren CEYLAN Ankara Üniversitesi, EBF
PISA 2015 sonuçlarının açıklanmasıyla, ülkemiz-deki öğrencilerin performansları kamuoyunda ol-dukça fazla yer aldı ve tartıĢıldı. Öğrencilerimizin performansları bağlamında yapılan bu tartıĢmalar önemli. Ancak, bu tartıĢmalar sürerken PISA çalıĢ-masının bize sağlamıĢ olduğu çok değerli baĢka bulguların da gözden kaçırılmaması gerektiğini düĢünüyorum. Çünkü PISA sadece öğrencilerin performansları hakkında bilgi sağlamakla kalmıyor, ötesine geçiyor. Örneğin, “baĢarılı okullar için politikalar ve uygulamalar
1” baĢlığı altında, etkili
okullar ve okul sistemlerinin öğrenme adına ne tür fırsatlar sağladığını da ortaya koyuyor. BaĢka deyiĢle PISA, öğrenci performanslarının yüksek olduğu okullarda ve ülkelerde, bu performans ile iliĢkili görülen okul idarecilerinin ve öğretmenlerinin pratiklerinin neler olduğunu ortaya koyabilecek veri üretiyor.
Yazının ilerleyen kısımlarında PISA‟ da anketlere verilen cevaplara göre ülkemizdeki okul idare-cilerinin ve öğretmenlerin uygulamalarının nasıl olduğunu ortaya koymaya çalıĢacağım. Öncesinde, PISA 2015‟de baĢlıca alan olarak değerlendirilen “fen (bilim) okuryazarlığının” ne olduğunu, nasıl tanımlandığını ve değerlendirme çerçevesinin yapı-sından bahsetmenin oldukça önemli olduğunu düĢünüyorum. BaĢlıca alan dememin sebebi bilin-diği gibi PISA‟ nın fen (bilim), okuma ve matematik okuryazarlığı olmak üzere üç alanda değerlendirme yapması ve her üç yıllık döngüde bir alanı ağırlıklı olarak değerlendirerek baĢlıca hale getirmesi. PISA 2015, fen (bilim) okuryazarlığının baĢlıca olduğu bir çalıĢma (bunun yanında okuma ve matematik okuryazarlıkları da ikincil alanlar olarak değerlen-diriliyor elbette)
2.
PISA‟ da fen (bilim) okuryazarlığı kısaca Ģu Ģekilde tanımlanıyor: “sorumlu bir birey olarak, bilimsel meselelerin ve bilimsel fikirlerin içerisinde yer alabilme”. Bu tanım bağlamında, fen (bilim) okur-yazarı olan birey, bilim ve teknoloji hakkında mantıklı söylemlerin içerisinde yer almaya oldukça hevesli. Ancak bunu yapabilmek kolay değil, bazı özelliklere sahip olmayı gerektiriyor ki bunlardan ilkine, PISA 2015 bilim okuryazarlığı değerlendirme çerçevesinin ilk boyutunu oluĢturan “yeterlikler” deniyor. Bu yeterlikler; olguları bilimsel olarak açıklamayı, bilimsel araĢtırmayı değerlendirmeyi ve tasarlamayı, veriyi ve delilleri bilimsel olarak yorum-lamayı gerektiriyor. Bu yeterlikler ile beraber fen (bilim) okuryazarı olan bir bireyin üç tip bilgiye de sahip olması da bekleniyor ki, bu da bilim okur-yazarlığı değerlendirme çerçevesinin ikinci boyu-
tunu oluĢturuyor. Bunlar; bilimsel bilginin temelini oluĢturan olguları, kavramları ve açıklayıcı teorileri kapsayan içerik bilgisi, bilimde kullanılan standart yöntemleri, baĢka bir ifade ile bilimsel bilginin nasıl üretildiğini içeren yöntem bilgisi, bu yöntemlerin ve bu yöntemleri kullanma gerekçesinin altında yatan mantık anlayıĢını içeren epistemik bilgi olarak belirleniyor. Fen (bilim) okuryazarı olan bireyin yeterlikler ve bilgi ile beraber sahip olması gereken duyuĢsal özellikler (öğrenci tutumu ve bilime yatkın olma) PISA 2015 değerlendirme çerçevesinin son boyutunu oluĢturuyor
2.
15 yaĢındaki bir öğrencinin ne düzeyde bir fen (bilim) okuryazarı olduğuna yukarıdaki değerlen-dirme çerçevesi bağlamında karar veriliyor. Peki bir ülke için bilim okuryazarı olan bireylere sahip olmak neden önemli? Bunu daha iyi anlatabilmek için PISA‟ da belirlenmiĢ olan yeterlik seviyelerinden bahsetmek iyi olacaktır. PISA‟ da öğrenciler almıĢ oldukları puanlara göre belirlenmiĢ olan yeterlik seviyelerinde bulunuyor. Toplam altı yeterlik seviyesi tanımlanıyor PISA‟ da ve en üstte, yani beĢinci ve altıncı yeterlik dilimlerinde bulunan öğrenciler üzerinde önemle duruluyor. Çünkü bu öğrencilere, gelecekte ülkelerin ekonomik kalkın-maları sağlayacak beĢeri sermaye olarak bakı-lıyor
3. Bu yeterlik düzeyinde bulunan öğrenciler
soyut bilimsel fikirleri ve kavramları alıĢık olma-dıkları ve karmaĢık durumlara, olaylara ve süreç-lere uygulayabiliyor, üst düzeyde olan epistemik bilgilerini alternatif deneysel tasarımlar için kullana-biliyor, tercihlerini yargılayabiliyor ve tahminler yapabilmek için teorik bilgilerini kullanabiliyor. Bununla beraber bu öğrenciler, tahmin yapmayı gerektiren yeni bir bilimsel durum, olay ve süreç için yöntem ve epistemik bilgilerini kullanarak açıklayıcıyı hipotezler önerebiliyor, veriyi ve delilleri yorumlarken alakalı ve alakasız bilgileri birbirinden ayırabiliyor ve okul programı dıĢındaki bilgiyi kullanabiliyorlar
1,4.
Kısaca belirtmek gerekirse aslında OECD‟nin, PISA ile “ekonomik kıymeti olan bilgiyi” üretebilme potansiyeline sahip bireylerin ülkelerde ne oranda bulunduğunu belirlemeye çalıĢtığını söyleyebiliriz
5.
Son olarak “ekonomik kıymeti olan bilginin” ne olduğunu bir örnekle açıklamaya çalıĢalım. Örneğin; “WhatsApp” ı üretebilmek için gerekli olan bilgi diyebiliriz. WhatsApp‟ın onu geliĢtiren Acton ve Koum tarafından 2014 yılında Facebook‟a 19,3 milyar dolara satıldığını ve bu rakamın Türk Telekom, TÜPRAġ, THY ve Petrol Ofisi gibi markalarımızın toplam değeri kadar olduğunu
PISA 2015 BĠZE NELER SÖYLÜYOR?
söylersek sanırım bu kavram daha anlamlı hale gelmiĢ olur
6.
Buraya kadar yazının fazlaca kuramsal kavramlar içerdiğini ve sıkıcı bir hal almaya baĢladığını düĢünüyor olabilirsiniz. Ancak PISA‟ nın neyi ölçtü-ğünün ve amacının ne olduğunun anlaĢılmasının, ülke sıralamaları üzerine konuĢmaktan ve bunu da yaparken PISA‟ yı herhangi bir sıralama sınavı olarak ele almaktan çok daha fazla fayda getireceğini düĢünüyorum. Tam da bu noktadan yazının baĢından dönecek olursak aslında PISA bizlere, öğrencilere uyguladığı testlerin yanında öğrencilere, öğretmenlere, okul idarecilerine ve velilere uyguladığı anketler ile (Türkiye‟de sadece öğrenci ve okul idarecisi anketleri yanıtlandı) eğitim istemi, okul, öğretim (sınıf) ve öğrenci boyutlarında birçok bilgi sağlamakta. Yazının bundan sonraki kısmında, bu boyutlarda bulunan değiĢkenler özelinde Türkiye‟nin durumunu ortaya koymaya çalıĢacağım.
Gerek PISA‟ nın uluslararası raporlarından, gerek de kendi analizlerimden elde ettiğim sonuçları paylaĢacağım. Ülkemizdeki durumu, fen (bilim) okuryazarlığı alanından yüksek performans göste-ren Singapur, Japonya, Finlandiya ve Kanada gibi ülkelerdeki durumlarla ile birlikte ele alacağım. Bunun yanında bazı yerlerde, Türkiye sonuçlarını devlet okulları, özel okullar ve PISA 2015 fen okur-yazarlığı ortalaması bakımında Türkiye‟ de üst %10‟luk dilimde bulunan okullar bağlamında sun-maya çalıĢacağım. Okulun özel veya devlet okulu olup olmadığına, okul idarecilerine sorulan “okulu-nuz devlet okulu mu özel okul mu?” sorusundan ulaĢıyoruz. Üst %10‟daki okullara ise, okulların fen (bilim) okuryazarlığı ortalamalarını hesaplayıp, bu ortalamalar bakımından en üstte bulunan 19 okulu (toplam okul sayısı 187) alarak ulaĢıyoruz. Yazının devamında bu okullardan ”üst düzey” okullar olarak bahsedeceğim. Bu arada, veri setinde bulunan okulların hiçbirinin adı bilinmiyor. Her bir okula atanmıĢ olan numaralar var. Ancak devlet okulu veya özel okul bilgisi olduğundan, bu 19 okul içinden kaç tanesinin devlet veya özel okul oldu-ğunu biliyoruz. Hemen söyleyeyim, bir tanesi özel okul, geri kalan 18 okul ise devlet okulu.
Türkiye sonuçlarını hem genel olarak, hem de yukarıda bahsettiğim anlamda üç kısımda incele-menin önemli olduğunu düĢünüyorum. Ġlk olarak, Türkiye‟nin genel olarak sonuçlarını belli ülkelerle karĢılaĢtırarak incelemenin ve performansı yüksek olan ülkelerdeki eğilimleri görmenin önemli oldu-ğunu düĢünüyorum. Bununla beraber, Türkiye‟de ilk defa, PISA‟ ya katılan özel okullarda bulunan öğrenci oranının %4,7 ulaĢması ile, özel okulların durumunu görebiliyoruz. Örneklemdeki oranın düĢük oluĢundan dolayı hata payının büyüklüğü bağlamında bir sınırlılığımız olsa da, yine de özel okulların PISA‟ daki durumu hakkında bir fikrimiz oluĢabiliyor. Üst düzey okulların ortak bir özellikleri var; hepsinin OECD ortalaması olan 500 puanın üzerinde bir ortalamaya sahip olması.
Ġlk olarak, eğitim sistemi bağlamında PISA 2015‟in bize söylediklerini inceleyelim. PISA 2015‟deki Türkiye örnekleminin %95,2‟sini devlet okullarında, %4,7‟ünü ise özel okullarda bulunan öğrenciler oluĢturuyor. Üst düzey okullardaki öğrenci oranı ise
örneklemin %15‟i kadar. Özel okullarda bulanan %4,7 oranındaki öğrenci 242 öğrenciye karĢılık ge-liyor. Özel okullardaki öğrenci sayısın oldukça düĢük olması daha önce belirttiğimiz gibi analizlerimizdeki hata payını artıyor. PISA 2015‟de fen (bilim) okuryazarlığı alanında devlet okulların ortalaması 425, özel okulların ortalaması 430 ve üst düzey okullarda bulunan öğrencilerin ortalaması ise 521 olarak karĢımıza çıkıyor.
Verilen ortalamalar ıĢığında bir önceki sayfada bahsettiğim yeterlik düzeylerinin kesme puan-larından bahsedelim. Altı yeterlik düzeyinin kesme puanları sırasıyla 410, 484, 559, 633, 708 olarak belirlenmiĢ. Bu durumda devlet okullarında ve özel okullarda bulunan öğrencilerin ortalama olarak ikinci yeterlik, üst düzey okullarımızda bulunan öğrenci-lerimizin ortalama olarak üçüncü yeterlik düzeyinde oldukları gözüküyor. Özel okullarda bulunan öğren-cilerin ortalamasının devlet okullarında bulunan öğrencilerden farklı olmadığı önemli bir sonuç olarak karĢımıza çıkıyor
2.
Eğitim sistemi boyutunu sosyoekonomik anlamda inceleyecek olursak, PISA‟ nın sağladığı ESCS (PISA ekonomi, sosyal ve kültürel statü indeksi) indeksini irdelemek gerekiyor. Her öğrenci için hesaplanan bu indeks değer öğrencilerin ekonomik, sosyal ve kültürel yaĢantılarıyla ilgili bilgilerinden yola çıkarak onların sosyoekonomik düzeyini gösteriyor. -4 ile 4 arasında değerler alan bu indeks puana, -1‟in altında sahip olan öğrencilerin eko-nomik, sosyal ve kültürel açıdan çeĢitli yoksun-luklara sahip olduğu belirtiliyor
3. PISA 2015‟de,
Türkiye‟de bulunan öğrencilerin %64,4‟nün ESCS indeks değerinin -1 altında olduğu görülüyor. PISA 2012‟de bu değer yaklaĢık %69 olarak karĢımıza çıkmaktaydı, dolayısı ile bir iyileĢmeden bahsetmek mümkün. Ancak bu oranın Singapur‟da %15, Japonya‟da %13,8, Finlandiya‟ da %4,1ve Kana-da‟da %3,9 olduğu düĢünüldüğünde, bu oranın yüksek olduğu görülüyor. Vietnam‟da bu oranın %80‟nin üzerinde olması, PISA 2015‟de göstermiĢ olduğu performans (Kanada ile nerdeyse aynı) ile beraber incelendiğinde sıra dıĢı bir durum olarak karĢımıza çıkıyor. Türkiye‟deki devlet okullarında ESCS indeks değeri -1 in altında olan öğrencilerin oranının %66,5, özel okullarda %28 ve üst düzey okullarda %38,6 olduğu görülüyor. Özel okullarda da bu oranın daha düĢük olmaması sürpriz bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Bununla beraber üst düzey okullarda, devlet okullarındaki öğrencilere göre sosyoekonomik düzeyi daha yüksek olan öğrencilerin bulunması önemli bir bulgu olarak karĢımıza çıkıyor.
PISA 2015‟de okul idarecilerine sorulan bir grup soru ile öğretim programlarını geliĢtirme sorum-luluğunun kimde olduğunu ortaya koyan bir indeks üretilmiĢ. Ġlgili anket sorularında verilen iĢlerde so-
rumluluğun kimde olduğu soruluyor ve cevaplar okul idarecisi, öğretmenler, okul kurulu, yerel yetkililer ve ulusal yetkililer Ģeklinde. Ankette bulunan maddeler ise Ģu Ģekilde: öğrencileri değerlendirme kurallarının belirlenmesi, kullanılan ders kitabının seçimi, ders içeriklerinin belirlenmesi ve hangi derslerin öneri-leceğinin belirlenmesi. Türkiye‟de bulunan okul idarecilerinin %77‟si sorumluluğun ulusal yetkilerde olduğunu söylemiĢ. Okul idarecilerinin, Singapur‟da
%18,6‟sı, Finlandiya‟da %8,7‟si ve Kanada‟da %27,3 belirtilen iĢlerdeki sorumluluğun ulusal yetkililerde olduğunu belirtmiĢtir. Kanada‟da ve Finlandiya‟da okul idarecilerinin büyük bir çoğunluğu (%33 ve %54) bu sorumluluğun öğretmenlerde olduğunu belirtmiĢtir. Japonya‟da ise okul idarecilerinin büyük bir çoğunluğunun (%62,4) bu iĢlerdeki sorumluluğun kendilerinde olduğunu belirtmiĢtir. Belirtilen iĢlerde sorumluluğun daha fazla öğretmen ve idarecilere verilmesinin performansı yüksek olan ülkelerin ortak özelliği olması dikkat çekiyor. Ancak öğretmenlerin ve okul idarecilerinin belirtilen iĢlerdeki yetkinliklerinin de üzerinde önemle durulması gereken bir unsur olduğu unutulmamalı.
Bir bulgudan daha bahsederek eğitim sistemi üzerine söylediklerimizi bitirelim. Konumuz öğretmen maaĢları...PISA 2015‟de öğretmenlerin bulundukları ülkedeki kiĢi baĢına düĢen milli gelire göre maaĢları hesaplanmıĢ ve ülke ortalamaları ile karĢılaĢtırılmıĢ
1. KiĢi baĢına düĢen milli gelire göre
öğretmenlerin almıĢ oldukları maaĢlar incelendiğinde, Türkiye‟de bulunan öğretmenlerin maaĢlarının Kanada, Japonya ve Finlandiya‟da bulunan öğretmenlerden daha iyi olduğu görülüyor. Almanya‟da bulunan öğretmenlerin maaĢlarının ise Türkiye‟den daha iyi olduğu belirlenmiĢ.
Ġkinci olarak, okul açısından PISA 2015‟in bize söylediklerinden birkaç önemli noktayı inceleyelim. PISA‟ da oldukça önemsen ancak farklı kültürlerde farklı anlaĢılan bir konu karĢımıza çıkıyor; disiplin. Hepimizin kabul edeceği gibi sınıflarda öğrenmeyi sürdürebilme adına düzeni ve sessizliği sağlayarak, öğrencilerin öğretmenlerini dinlemeleri ve yapılan etkinliklere odaklanmaları çok önemli. PISA‟ da öğrencilere ilgili anket sorularıyla, sınıfta belli durumlarla ne sıklıkla karĢılaĢtıkları sorulmuĢ. Bu durumlar Ģunlar: Öğrenciler öğretmenlerin ne söylediklerini dinlemezler, sınıfta gürültü ve düzensizlik vardır, öğretmen uzunca bir süre öğrencilerin sessiz olmasını bekler, öğrenciler iyi çalıĢmazlar, öğrenciler ders baĢladıktan sonra uzunca bir süre çalıĢmaya baĢlamazlar. Öğrencilerin bu durumlara vermiĢ oldukları yanıtlar bir araya getirilerek bir indeks puan oluĢturulmuĢ. Bu indeks değer bağlamında, Japonya ve Singapur‟un OECD ortalamasının üzerinde bir “disiplin iklimi” indeks değerine sahip olduğu, Türkiye ve Finlandiya‟nın ortalamaya yakın ama ortalamanın altında, aynı zamanda birbirine çok yakın indeks değerlere sahip olduğu görülmektedir
1.
Türkiye özelinde bu indeks puan incelendiğinde, bu indeks değerin özel okullarda, devlet okullarına göre daha düĢük olduğu, yani devlet okullarının daha disiplinli olduğu görülmekte. Üst düzey okullarda ise bu indeks değerin hem devlet hem de özel okullardan yüksek olduğu görülmektedir. Bu değer üst düzey okullarda OECD ortalamasının da üzerinde. Türkiye‟de baĢarılı okulların daha disiplinli okullar olması, üzerinde önemle durulması gereken bir durum olarak karĢımıza çıkıyor.
PISA‟ da üzerinde önemle durulan kavramlardan biri de okul liderliği . Etkili okullarda, okul liderinin (okul idarecisi) sadece idari iĢler değil, okulun eğitimsel (akademik) amaçları bağlamında iletiĢimi ve uyumu sağlayan, eğitim programlarının ve
öğretim pratiklerinin okulun amaçları bağlamında iĢlemesini kolaylaĢtıran, okul içerisindeki sağlıklı sosyal iliĢkileri destekleyen iĢler yapan kiĢi olduğu belirlenmiĢ. ĠĢte bu bağlamda, PISA okul idarecilerine vermiĢ olduğu anketteki 13 soru ile bu durumları idarecilerin ne sıklıkla okullarında uyguladıklarını soruluyor. Bu maddelere verilen cevaplar bir araya getirilerek “eğitimsel liderlik” isimli bir indeks puan oluĢturuluyor. Bu indeks puanı oluĢturan sorular okul liderinin dört farklı boyuttaki liderliği bağlamında oluĢturulmuĢ sorular. Bunlar, okul idarecisinin öğretim programı bağlamındaki liderliği, sınıf-içi uygulamalar bağlamındaki liderliği, öğretmenlerin mesleki geliĢimlerine sağladığı katkı açısından liderliği ve öğretmenlerin alınan kararlara katılımları bağlamındaki liderliği. Ülkeler özelinde bu indeks incelendiğinde, ABD ve Ġngiltere gibi ülkelerde bu indeksin yüksek olduğu, yani idarecilerin eğitimsel liderlik durumlarını daha fazla yerine getirdikleri, Kanada ve Türkiye‟nin OECD ortalamasının üzerinde ve birbirine yakın indeks değerlere sahip oldukları görülüyor
1. Türkiye özelinde bu indeks
puana göre sonuçlar incelendiğinde, özel okulların ve üst düzey okulların indeks puanlarının birbirlerine çok yakın ve oldukça yüksek olduğu görülüyor. Devlet okullarında bu indeks puan daha düĢük. Yani, özel okullar ve üst düzey okullarda bulunan idarecilerin, eğitimsel liderlik altında tanımlanan durumları devlet okullarındaki idarecilere göre daha fazla uyguladıkları görülüyor.
Üçüncü olarak, PISA 2015‟ in sınıfta yapılan uygulamalar açısından bize söylediklerini inceleyelim. Sınıf içi uygulamalarda iki boyut ön plana çıkıyor: “Öğretmen merkezli fen öğretimi” ve “araĢtırma temelli fen öğretimi”. Öğrencilere, verilen durumların fen derslerinde ne sıklıkta gerçekleĢtiği soruluyor. Cevaplar “hiç veya nerdeyse hiç” ve “her ders veya neredeyse her ders” aralığında değiĢiyor. “öğretmen merkezli fen öğretimi” boyutu Ģu maddeler oluĢturuyor: Öğretmen bilimsel fikirleri açıklar, sınıfın tümümün katıldığı tartıĢmalar öğretmen ile beraber yürütülür, öğretmen sorularımızı tartıĢır, öğretmen bir fikri kanıtlar. Görüldüğü üzere öğretmen sınıfta bu durumların tümünde merkezde yer alan kiĢi olarak karĢımıza çıkıyor. Ülkeler arasında bir karĢılaĢtırma yapacak olursak Singapur, Kanada ve Finlandiya‟da bu uygulamaların fen derslerinde, OECD ülkeleri ortalamasının üzerinde bir sıklıkla yapıldığı karĢımıza çıkıyor
1. Türkiye‟de ise OECD
ortalaması sıklığında yapılmakta bu uygulamalar. Türkiye‟de devlet okulları, özel okullar ve üst düzey okullarda bu uygulamaların sınıfta yapılma sıklıkları birbirinden bir farklılık göstermiyor.
Sınıf içi uygulamalarda diğer boyut “araĢtırma temeli fen öğretimi”. Bu boyutu oluĢturan maddeler Ģu Ģekilde çıkıyor öğrencilerin karĢısına: Öğren-cilere fikirlerini açıklamaları için fırsatlar verilir, öğrenciler deneyler yapmak için laboratuvarda zaman harcarlar, öğrencilerden fen (bilim) ile ilgili sorular hakkında tartıĢmaları beklenir, öğren-cilerden yapmıĢ oldukları deneylerden sonuçlar çıkarmaları beklenir, öğretmen bilimsel bir fikrin farklı durumlara nasıl uygulanacağını açıklar, öğrencilerin kendi deneylerini yapmalarına izin
verilir, sınıfta araĢtırmalar hakkında tartıĢmalar yapılır, öğretmen bilimsel kavramların yaĢamımızla olan iliĢkisini net bir Ģekilde açıklar, öğrencilerden fikirlerini test etmeleri için araĢtırma yapmaları istenir. Verilen uygulamalar incelendiğinde fen derslerinde araĢtırmanın ön planda olduğu ve genellikle öğrencinin merkezde olduğu uygulamaların bu boyutu oluĢturduğu görülüyor. Ülkeler arasında bir karĢılaĢtırma yapıldığında, Japonya ve Finlandiya‟da bu uygulamaların fen derslerinde OECD ülkelerinin ortalamasının altından bir sıklıkta yapıldığı, Türkiye ve Kanada‟da ise OECD ortalamasının üzerinde bir sıklıkta yapıldığı görülmektedir
1. Türkiye‟de bulunan devlet
okullarında, özel okullarda ve üst düzey okullarda bu uygulamaların fen derslerinde yapılma sıklıkları bakımından bir farklılığının olmadığı görülüyor. AraĢtırma temelli uygulamaların fen derslerinde öğrencilerin bilim anlayıĢlarını, eleĢtirel düĢünme becerilerini ve fene (bilime) yönelik tutumlarını geliĢtirdiğine yönelik birçok çalıĢma bulunuyor. Birçok fen öğretmeninin araĢtırma temelli uygula-malar yapmasa da, böyle yaptığını düĢünmelerinin ve fen derslerinde yapılan uygulamaların nite-liklerinin değerlendirilmesi son derece önemli.
PISA 2015‟ in öğrenci özelinde bize söylediklerine bakalım. PISA‟ da öğrenci anketinde sorulan bir grup soru ile öğrencilerin “bilimsel bilginin doğası” ve “bilgi kaynağı olarak bilimsel yöntemlerinin geçerliliği” hakkındaki düĢünceleri inceleniyor. Öğrencilerin “epistemik düĢünceleri” olarak isimlen-dirilen bu boyut PISA‟ da önemli bir boyut. Öğren-cilere, verilen yargılara ne düzeyde katıldıkları soruluyor. Bu boyutu oluĢturan maddelerin bazıları Ģu Ģekilde: bilimsel fikirler bazen değiĢir, iyi cevaplar farklı deneylerden elde edilen kanıtlara dayanır, bulgularımızdan emin olmak için deneyleri birden fazla yapmak iyidir, bilim insanları bazen bilimde doğru olan Ģeyler hakkında fikirlerini değiĢtirirler, bilimsel kitaplardaki fikirler bazen değiĢir. Ülkeler arasında bir karĢılaĢtırma yapıldığında, Kanada ve Singapur‟da öğrencilerin epistemik düĢüncelerinin Türkiye‟de bulunan öğrencilere göre daha iyi düzeyde olduğu görülüyor
1. Türkiye‟de üst düzey
okullarda bulunan öğrencilerin epistemik düĢün-celerinin devlet okullarında ve özel okullarda bulunan öğrencilere göre daha iyi bir düzeyde olduğu görülmekte. Hatta bu öğrencilerin epistemik düĢünceleri hemen hemen Kanada‟da bulunan öğrencilerin epistemik düĢünceleri kadar iyi düzeyde.
Son olarak, öğrencilerin fene (bilime) yönelik öz-güvenlerinden bahsetmek istiyorum. PISA‟ da öğrencilere fen (bilim) ile ilgili bazı iĢleri yapıp yapamadıkları soruluyor. Öğrencilerin cevapları “kolaylıkla yaparım” ve yapamam” aralığında değiĢiyor. Bu boyutu oluĢturan maddelerden bazıları Ģu Ģekilde: Sağlık hakkında yazılmıĢ bir gazete yazısındaki bilimsel soruları belirlerim, depremin bazı bölgelerde daha sık olmasının nedenlerini açıklarım, hastalıkların tedavisinde antibiyotiğin rolünü belirtirim. Türkiye‟de ve Kanada‟da bulunan öğrencilerin fene yönelik öz güvenlerinin Finlandiya, Japonya ve Singapur‟da bulunan öğrencilerden daha yüksek olduğunu görülüyor
1. Japonya‟da
bulunan öğrencilerin fene yönelik özgüvenlerinin
oldukça düĢük olmasında kültürün etkili olduğu söylenebilir. Kanada‟daki öğrenciler ile aynı özgüven indeks değerine sahip Türkiye‟de, bu indeks puanın öğrenci baĢarısına etkisi Kanada‟ya göre beĢ kat daha az. Türkiye‟de üst düzey okullarda bulunan öğrencilerin fene yönelik özgüvenlerinin, devlet ve özel okullarda bulunan öğrencilerden daha yüksek olduğu sonucu karĢımıza çıkıyor.
Görüldüğü gibi PISA bizlere sadece öğrenci performansları hakkında bilgiler sağlamakla kalmıyor, bunun yanında bu performanslar ile iliĢkili olabilecek birçok değiĢken hakkında da veri sunuyor. Yukarıda anlattıklarım PISA‟ nın bize sunduğunun küçük bir parçası. Dolayısıyla, PISA gibi çalıĢmalardan ülkemiz için elde edilebilecek bulguların etkili bir Ģekilde değerlendirilmesinin önemli olduğunu düĢünüyorum. Bunun için elbette baĢarılı olan ülkelerde nelerin farklı yapıldığını öğrenmeye çalıĢacağız. Ancak, bunları incelerken ülkemizin gerçeklerini de unutmamak çok önemli. Bunun yanında, ülkemizde bulunan, görece olarak performansları daha iyi olan okullardaki uygula-maların neler olduğunun belirlenmesinin de önemli olduğunu düĢünüyorum.
Yazının baġında bahsettiğim gibi OECD‟nin
PISA 2015 sonuçlarını açıkladığı
yayınlarından birine “baġarılı okullar için
politikalar ve uygulamalar” ismini vermesi
boġuna değil...
KAYNAKÇA
1. OECD (2016), PISA 2015 Results (Volume II): Policies and Practices for Successful Schools, PISA, OECD Publishing, Paris.
2. OECD (2016), PISA 2015 Results (Volume I): Excellence and Equity in Education, PISA, OECD Publishing, Paris.
3. Yıldırım, H.H., Yıldırım S., Yetişir, M.I., Ceylan, E. (2013). PISA 2012 Ulusal Ön Raporu, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Ankara.
4. Taş, U.E, Arıcı, Ö., Ozarkan H.B., Özgürlük, B. (2016). PISA 2015 Ulusal Raporu, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Ankara.
5. Yıldırım H.H. (2016). Geniş Ölçekli bir Ölçme Uygulaması: PISA, Panel: PISA.tr/Sonuçlar ve Yansımalar, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
6. Şirin, S. (2016). Yol Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük Ya Sefalet. Doğan Kitap, İstanbul.
Doç. Dr. Cebrail KISA Psikiyatr & Psikoterapist
Ġnsanoğlu yaradılıĢtan ya da evrimsel geliĢim
sürecinden dolayı neĢe ve heyecan gibi olumlu
duyguların yanı sıra korku, öfke, üzüntü ve utanç
gibi olumsuz duygularla hayata baĢlıyor. Bütün
yaĢamı boyunca doğumundan ölümüne kadar da
süreğen bir Ģekilde kendisi, öteki ve dünya ile
etkileĢimsel konumunun belirsizliğinin yarattığı
olumsuz bir duygu dalgalanması içinde yaĢa-
maktadır. Olumsuz duyguların daha yoğun ve ön
planda olması hayatta kalabilme becerisini
tetikleme gerçekliğinden geliyor.
Ġnsan yaĢadığı bu duygu dalgalanmasını düzen-
leyebilmek için aynı Ģekilde bütün yaĢamı boyunca
yakın iliĢkilere, nesnelere, kiĢilere ve kurumlarla
etkileĢimsel konumlara ihtiyaç duyar. Olumsuz
duygular özellikle de korku ve üzüntü insan olarak
bizleri bir ötekine; bir öteki kiĢiye ya da bir öteki
nesneye ihtiyaç duyan bir canlı haline
getirmektedir. Ġnsan yalnız baĢına kendi ayakları
üzerinde durabilen ve yalnız baĢına yaĢayabilen bir
canlı değildir. Ancak bir ötekiyle tamamla-
nabilmekte ve yaĢayabilmektedir.
Aile ĠliĢkileri ve Duygular
Hayatta kalabilmenin neredeyse birincil gerekliliği
olan yakın iliĢkiler bağlamının en spesifik örnekleri;
aile, evlilik, çift ve arkadaĢlık iliĢkileriyle hayatı-
mızda önemli bir yere sahip olan okul ve
çalıĢtığımız kurumlarla olan iliĢkilerimizdir. Yakın
iliĢkilerin ilk temel örneği içinde doğup büyü-
düğümüz aile iliĢkileridir. Aile iliĢkilerini devam
ettiren temel faktör ise çok boyutlu duygusal bir
bağdır. Bu çok boyutlu duygusal bağın; güvenli
bağlanma, kimlik kabulü ve çekim gibi önemli
parçaları vardır. Çok boyutlu duygusal bağı
yapılandıran bu temel ihtiyaçlar aile iliĢkilerinde
duygu düzenlemesinin, kendinin ve ötekinin
yatıĢtırılmasının anahtarıdır.
1. Bağlanma ihtiyacı; insanın bir ötekine güven
duymak ve güvenli bağlanmaya ihtiyacı vardır.
Güvenli bağlanmanın temel
cümlesi “Sana ihtiyacım
olduğunda yanımda olabilir
misin?”
Oldukça da kiĢinin kendisi ve öteki için yatıĢtırıcıdır.
Bir varlık olarak insanın toplumsal olarak yaĢamına
devam etmesi, kiĢilerle ve nesnelerle etkileĢim
içinde olması güven duygusu olmadan devam
edemez. Güven duygusu bu etkileĢim modeli içinde
kiĢinin kendisine ve ötekine iyi niyet, empati ve
birbirlerinin hayatlarında yaĢanılacak geniĢ mekan-
lar sunar. Güven olmadan iliĢkilerde kiĢilerin
kendilerini, mutluluklarını ve mutsuzlukların dile
getirmeleri zordur. Güven karĢılıklı bir biliĢsel ya da
davranıĢsal kontrat olmaktan öte iliĢkilerde
duygusal bağın devam etmesinin temel ihtiyaç-
larındandır.
AĠLE ĠLĠġKĠLERĠNDE DUYGULAR
Aile iliĢkileri insanların güvenli sığınakları, güvenli
limanlardır. Ancak bu güvenli limanlarda korku,
öfke, utanç ve üzüntü gibi olumsuz duygularımız
düzenlenebilir. Duygu düzenleme hayatta kalabil-
menin en önemli yollarından biridir. Güven ve de
güvenmek iliĢkilerde beraberinde çok boyutlu
duygusal bağın diğer parçalarının da empatinin,
kimlik olarak ötekini kabul etmenin, kendini ve
ötekini sevmenin geliĢmesini getirir. Güvendiğimiz
kiĢiye ve de nesnelere hayatımızda geniĢ bir yer
açarız. Oldukça korunaklı bir limanda gibiyizdir. Bu
durum ruhsal ve bedensel olarak iyi hissetmemizi
sağlar. Uyku ihtiyacını ve iĢtahı dengeler. Kendini,
ötekini ve dünyayı keĢfetmeye yönlendirir.
Aile iliĢkilerinde ebeveynler ve çocuklar güvenli
bağlandıklarında aile üyelerinin bağlanma özlemleri
ve ihtiyaçları karĢılandığı için birbirlerine karĢı ilgili
ve duyarlı olurlar. Aynı Ģey zamanımızın çoğunu
geçirdiğimiz okul ve iĢ yeri gibi kurumların kurum-
sal iliĢki yapılanması için de geçerlidir. Güvenmek,
güvenli bir Ģekilde bağlanmak nasıl ki hayatta
kalmanın, duyguların ve ötekinin duygularının ve
ötekinin duygularının düzenlemesinin temel enstrü-
manı ise bunu kaybetmek de o derecede dehĢet
verici ve iliĢki için yıkıcı sonuçları olmaktadır.
Güvenin daha doğrusu güvenli bağlanmanın kaybı
yakın iliĢkilerdeki çok boyutlu duygusal bağın
sadece bir parçasının kaybı anlamına gelmez. Aile
ve kurumsal ortamlardaki iliĢkilerde güvenli bağ-
lanma sağlanmadığında aile üyeleri ve kurumsal
ortamlardaki kiĢiler birbirinden habersiz, ilgisiz,
endiĢe ve üzüntü içinde olurlar. Birine, bir Ģeylere
güven kaybolduğunda yani güvenli bağlanma
nesnesi kaybedildiğinde sığınılacak güvenli
limanlarımızı kaybettiğimize eĢdeğerde bir tepki
geliĢtiririz. Yani bir bakıma “Sana ihtiyacım
olduğunda yanımda olamadın” cümlesinin, duygu-
sal ihtiyacın karĢılanmamasının bir tepkisidir.
2. Kimlik kabulü; insanın bir öteki tarafından
onaylanmaya, değer verilmeye ve bir kimliğe sahip
olma ihtiyacı vardır. Doğumdan ölüme kadar
neredeyse yaĢamımızın temel gayesidir.
Kimlik kabulünün temel cümlesi
“Beni olduğum gibi görür, her
ġeyimle, etnisite, inanç ve
fiziksel özelliklerimle kabul eder,
onaylar ve değer verir misin?”
Aile iliĢkilerinde her bireyin kimlik kabulü
sağlandığında, yani herkes ailede değerli ve söz
sahibi olduğunda doğrulama ve empati geliĢir. Aile
üyeleri ancak bu Ģekilde birbirini dinleyebilir,
anlayabilirler. Kimlik kabulünün eksikliği aile
üyelerinin birbirini yok saymalarına neden olur. Bu
durum aile üyelerinde utanç ve geçerli olamama
korkusu gibi olumsuz duygularla kendini gösterir.
Empati geliĢmediği için de aile üyeleri birbirlerini
dinleyip anlama çabasında olmazlar.
3. Çekim; insanım bir ötekinin ilgisini çekme ve
sevilme ihtiyacı vardır.
Çekim, arzu ve sevilme
ihtiyacının temel cümlesi “Beni
çekici bulur musun?, Beni
arzular ve sever misin?”
YaĢam etkinliklerinin önemli bir kısmında bir
baĢkası tarafından çekim nesnesi olmak, arzu-
lanmak ve sevilmek ihtiyacı vardır. Bunu ente-
lektüel birikim, giyim, nezaket, yaratıcı davranıĢlar
ya da tamamen Ģiddet ve korku yaratarak bir
ötekinden elde etmeye çalıĢırız. Aile iliĢkilerinde
bireylerin çekim, arzu ve Ģefkat gibi ihtiyaçları
karĢılanmadığında hem ebeveynlerinde hem de
çocuklarda öfke gibi olumsuz duygular geliĢir. Bu
ihtiyaçları karĢılanan aile üyeleri daha sakin ve
keyifli olurlar. Birbirlerini seven aile üyeleri bu
sakinlik ve mutluluklarını aile ortamlarında ve diğer
ortamlarda da birbirlerine de gösterirler.
Aile iliĢkilerinin en temel özelliği çok boyutlu
duygusal bağ içermesinin yanı sıra bu iliĢkilerin
“güven çekirdeğinin” olması ve “güvenli bağlanma”
üzerine geliĢip serpilmesidir. Bir ailede ya da
zamanın çoğunu geçirdikleri bir okul ortamında
ancak güven geliĢmesi durumunda ebeveynler ve
çocuklar/öğretmenler ve öğrenciler arasında ger-
çekçi bir etkileĢim ve iletiĢim kurulabilir. Kimlik ve
sevgi bağı da ancak bu oluĢan güven ve güvenli
bağlanma zemini üzerinde yeĢerebilir. Güvenli
bağlanma, tehdit altında olduğunda aynı zamanda
iliĢkiye ait kimlik ve sevgi bağının da tehdit altında
olduğunu ve kaybedilebileceği anlamını da taĢır.
Bu nedenle iliĢkilerde güvenin ve güvenli bağlan-
manın kaybı bütün canlıların beyninde var ola-
mama gerçekliğinin yarattığı korku, öfke, üzüntü ve
utanç gibi olumsuz duyguların neden olduğu bir
panik durumunun geliĢmesine neden olur.
Gülçin KARADENĠZ Maltepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Öğretim Görevlisi
SosyalleĢmenin ilk baĢladığı yer olarak aile ve ilk
rol modelleri olarak da anne-baba, devamında ise
formal bir eğitim sürecinin baĢladığı okullar
çocuğun yaĢamında önemli bir yere sahiptir
(Adeyemo, 2005). Ebeveynler, belki de büyük
çoğunluğu, çocuklarını sadece “mutlu olsun yeter”
düĢüncesi ile kreĢe yazdırırlar, sonra çocuk büyür
daha büyük bir okula gider, orada daha büyük
beklentiler vardır. Mutlu olsun yeter cümlesine
“baĢarılı da olsun” cümlesi eklenir, çünkü artık
ailenin hayatına yaptırımı olan bir takım ölçme
değerlendirme araçları girmiĢtir.
Peki, yetenek, çaba, iyi veya kötü Ģans ve görevin
zorluğu da etkili olmakla birlikte (Selçuk, 2010) bu
“baĢarı” kelimesinin içini doldurursak neler durumu
etkilemektedir? Alanyazına bakıldığında sürecin;
öğrenme hızı, hatırlama,.. vb zihinsel etmenler,
benlik saygısı, kiĢilik yapısı, öz-yeterlik, motivasyon
ve ders çalıĢma alıĢkanlıkları gibi duyuĢsal
etmenler, anne-baba tutumu, ailenin sosyo-
ekonomik durumu, okul yöneticilerinin ve öğret-
menlerin yeterliliği ve tutumu gibi çevresel
etmenlerle iliĢkili olduğu belirtilmektedir (Howie ve
Pieterson, 2001, ġevik, 2014, Wang, 2004).
Özellikle ülkemizde yürütülen araĢtırmalarda,
akademik baĢarıyı; öğrenciden, okuldan ve aileden
kaynaklı faktörlerin etkilediği belirlenmiĢtir. Bu
faktörlerin de %42 gibi büyük bir kısmı ise aileden
kaynaklanan nedenleri kapsamaktadır. Anne-
babaların „yeterince iyi olmak‟ adına helikopter
ebeveynlik sergilemeleri, çocuğu gereğinden fazla
koruyup, güvensiz bir birey haline getirmeleri ya da
aĢırı otoriter tutum sergileyerek disipline etme
çabaları çocuktaki yetersizlikleri tetiklemektedir.
Bunun yanı sıra anne babanın geçimsizliği gibi
nedenler de aileden kaynaklanan baĢarısızlık
faktörlerindendir (Anıl, 2009, Aslan-Akan, 1994,
Bilge, 2001, Dadlı, 2015, Dağdelen, 2013,
Elmacıoğlu, 1998, Erden, 2001, Kasatura, 1991,
Polat, 2009, Sarı, 2012, Özer ve Anıl, 2011, ġevik,
2014, Tezcan, 1985). Yine yapılan araĢtırmaların
büyük çoğunluğu akademik baĢarı da özellikle
babanın önemli bir temel teĢkil ettiğine vurgu
yapmaktadır (Day ve Lamb, 2004, Evans, 1997,
GüngörmüĢ, 1992, Russell, 1978, 1982, Russell ve
Russell, 1996).
Ebeveynlerin öğrenim gördükleri yıl sayısı arttıkça,
çocuklarının baĢarı durumlarının da olumlu olarak
arttığı görülmüĢtür (Howie ve Pieterson, 2001,
Levpušcek, Zupancic ve Socan, 2012, Wang,
2004, Yıldırım ve Yıldırım, 2008). Özellikle babanın
eğitim düzeyinin çocuğun baĢarısında daha etkili
olduğu saptanmıĢtır (Özer ve Anıl, 2011, Keskin ve
Sezgin, 2009). Ancak bu durum zannedilenin
aksine çocuğu ile oturup ders çalıĢan baba
modelini kapsamamaktadır. Bu babalar, çocuk-
larının hayatlarına katılan duyarlı babalardır
(Cabrera, Fitzgerald, Bradley ve Roggman, 2007,
Carreira ve Carneiro, 2008, Koutsoulis ve
Campbell, 2001, Lamb, Pleck ve Levine, 1987,
Pleck, 1997, 2010, Wagner ve Phillips, 1992).
Baba katılımı; olumlu doğrudan temas aktiviteleri,
sıcaklık ve duyarlılık ile kontrol olmak üzere üç
temel boyuttan oluĢmaktadır.
EĞİTİMDE BABA FAKTÖRÜ
Olumlu doğrudan temas aktiviteleri, geliĢimi
destekleyen, çocukla olan etkileĢimi kapsa-
maktadır. Yani, bakım verme, oyun ya da serbest
zaman etkinliklerini içermektedir. Sıcaklık ve
duyarlılık olma boyutu, babanın çocuk için
ulaĢılabilir durumda olmasını ifade ederken,
Kontrol (özellikle denetim ve karar verme)
boyutunun çocukların aktivitelerini denetleme ve
çocukla ilgili karar verme anlamında değerlen-
dirildiği görülmektedir (Cabrera ve ark., 2007,
Lamb, Pleck ve Levine, 1987, Pleck, 2010).
Denilebilir ki babanın çocukla paylaĢtığı zaman
arttıkça çocuğun her anlamda baĢarısı da
artmaktadır. BaĢarısız olarak adlandırılan çocuk-
ların büyük çoğunluğunun babalarının kendilerine
zaman ayıramayacak kadar meĢgul oldukları
bilinmektedir.
Babaların yüksek katılım gösterdiği, çocuklarıyla
doğrudan temas ederek oyun oynadığı durumlarda
çocuklarında görülen problem davranıĢların
sıklığının azalmaktadır. Baba veya baba figürüyle
kurulan iliĢkinin azalması sonucu, okul öncesi
dönem çocuklarında düĢük düzeyde saldırganlık ve
depresyon gözlenmektedir. BoĢanma sonrası
babanın çocukla iliĢkisini kesmesi ise çocukta
davranıĢ problemlerini arttırmaktadır. Ayrıca Ģiddet
kullanan, otoriter babaların erkek çocukları sosyal
sapma göstermekte ve problem davranıĢları
artarak suç iĢleme oranları yükselmektedir. Otoriter
bir tutum ve fiziksel Ģiddet uygulayan babayla
büyüyen kız çocukları ise, ileride olumsuz duygusal
iliĢkiler ve eĢ seçiminde de sorunlar yaĢayabil-
mektedirler.
Babadan algılanan sıcaklığın özellikle ergen
kızlardaki benlik saygısı üzerinde etkili olduğu
bilinmekle birlikte, kız olsun erkek olsun tüm
çocuklarda baba benlik saygısını yücelten bir
varlıktır. BoĢanma sonrası babanın çocuğu ile
iliĢkisini kesmesinin düĢük kendilik saygına yol
açtığı görülmektedir.
Erkek çocuğun biliĢsel kapasitesi ile babasının
ilgisi arasında anlamlı bir iliĢki olduğu tespit
edilmiĢtir (Howard, Lefever, Borkowski ve
Whitman, 2006, McBride ve Schoppe-Sullivan,
2005, Rowe, Cocker ve Pan, 2004, Wentzel ve
Feldman, 1993). Bunun yanı sıra baba katılımının,
çocuğunun analitik becerisini, sözel zekâsını,
akademik baĢarısını olumlu etkileyerek problem
çözme becerilerini arttırdığı ve zihinsel geliĢimine
katkıda bulunduğu saptanmıĢtır. Çocukların okuma
ve aritmetik baĢarısının hem annenin hem de
babanın okulu ziyaret edip, çocuklarının öğret-
menleri ile görüĢtüğü, onun arkadaĢlarını tanıdığı
isimlerini bilip ilgilendiği durumlarda, sadece
annenin ziyaret ettiği çocuklara göre yedi ay ileride
olduğunu bulmuĢtur. Aynı zamanda babaların,
düzenli çalıĢma, planlı olma, kitap ve gazete
okuma alıĢkanlıklarıyla olumlu rol modellerini temsil
ettikleri saptanmıĢtır (ġeker, 2009).
Duyarlı babaların çocuklarının ahlak ve etik
kavramlarını özümsedikleri ve de uygun davra-
nıĢlar sergilediği muhakkaktır, çünkü babanın
çocuğun yetiĢtirilme sürecine aktif katılımı,
çocuğun eĢitlik ve adalet değerlerini içselleĢti-
rebileceği demokratik bir ortam yaratmaktadır.
Baba katılımı yüksek olan çocuklar sosyal ve
duygusal güçlüklerle daha rahat baĢa çıkarlar. Bu
çocukların kendilerine güvenleri ve psiko-sosyal
uyumları yüksektir. Baba diğer yanıyla da disiplini
temsil ettiği için onun yüksek katılımı sıkı ve
disiplinli çocukların yetiĢmesine fırsat tanır.
Çocuklar büyüdükçe baba, anneye oranla daha
çok disipline edici ve eğitici rol almaktadır. EĢinden
ayrı yaĢasa da babanın çocuğun hayatına
katılmasının, tutarlı disiplin sergilemesinin ergen-
likteki davranıĢ problemlerini azalttığı belirlenmiĢtir.
Baba, çocuğu kız olsun erkek olsun cinsel kimlik
geliĢiminde ve geleneksel cinsiyet rol mesajlarının
aktarılmasında ve güçlendirilmesinde anneye oran-
la daha etkindir.
Yine duyarlı babalar, çocuğun sosyalleĢmesinde ve
arkadaĢlık becerilerini geliĢtirmede önemli bir rol
oynarlar. Özellikle kız çocukların sosyal beceri-
lerinin (yardımlaĢma, iletiĢim becerileri, paylaĢma,
soru sorma, kendini tanıtma, iltifat etme, bir gruba
katılma, yönergelere uyma, özür dileme, ikna etme
vb.) yüksek olması babalarının birer eseridir. Ço-
cuğun ders çalıĢmaktan baĢka sorumluluğu yok-
muĢ gibi davranarak aslında geliĢimi için gerekli
olan arkadaĢlarıyla oyun oynama, sportif faa-
liyetlere katılma, resim yapma, müzik dinleme,
yetiĢkinlerle vakit geçirme gibi etkinliklerin özellikle
baba tarafından gereksiz görülmesi çocukta kaygı
düzeyini tetikleyerek baĢarıya giden yolu
tıkayacaktır.
Tüm bu sebeplerle babaların çocuğun hayatına
katılımı çok önemlidir ve alanyazında da vurgu-
lanan 15 farklı baba katılım türüne (iletiĢim,
öğretme, denetleme, düĢünce süreçleriyle meĢgul
olma, maddi destek sağlama, duygu gösterme,
koruma, duygusal destek, getir götür iĢleri, bakım
verme, çocukla iliĢkili bakım konusuyla meĢgul
olma, paylaĢılan ilgiler, ulaĢılabilir olma, planlama,
paylaĢılan aktiviteler) farkındalık yaratılarak baba-
lara psikoeğitimler yolu ile rehberlik edilmelidir.
O zaman o babalar
o okula gelecek! KAYNAKLAR: Adeyemo, D. A. (2005). Parental involvement interest in schooling and school environment as predictors of academic self-efficacy among fresh secondary school student in Oyo State, Nigeria. Electronic Journal of Research in Educational Psychology, 5 – 3, 163 180. Anıl, D. (2009). Uluslararası Öğrenci BaĢarılarını Değerlendirme Programı (PISA)‟nda Türkiye‟deki öğrencilerin fen bilimleri baĢarılarını etkileyen faktörler. Eğitim ve Bilim, 34, 152, 15-34. Aslan-Akan, F. G. (1994). Ġlkokul öğrencilerinin baĢarı ve baĢarısız-lıklarında aile faktörü. (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Balaban-Salı, J. (2006). Öğrenmede Güdülenme. Yıldız Kuzgun ve Deniz Deryakulu (Edt.) Eğitimde Bireysel Farklılıklar içinde. Ankara: Nobel Yayıncılık. Bilge, Y. (2001). Okulda ve sınavlarda baĢarının yolu. Ġstanbul: Güvender Yayınları. Cabrera, N., Fitzgerald, H. E., Bradley, R. H. ve Roggman, L. (2007). Modeling the dynamics of paternal influences on children over the life course. Applied Development Science, 11 (4), 185-189. Dadlı, G. (2015). Ortaokul 8. Sınıf öğrencilerinin fen ve teknoloji dersine yönelik öz düzenleme becerileri ve öz yeterlikleri ile akademik baĢarıları arasındaki iliĢkinin incelenmesi (YayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi). KahramanmaraĢ Sütçü Ġmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, KahramanmaraĢ. Dağdelen, S. (2013). Biyoloji derslerinde öğretmenlerin kiĢilerarası davranıĢı, sınıf öğrenme ortamı ve öğrenci baĢarısı arasındaki iliĢkinin incelenmesi (YayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi). Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul. Day, R. D. ve Lamb, M. E. (2004). Conceptualizing and measuring father involvement: pathways, problems, and progress. R. D. Day., ve M. E. Lamb, (Edt.), Conceptualizing and Measuring Father Involvement içinde (1-15), New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates. Elmacıoğlu, T. (1998). BaĢarıda aile faktörü. Ġstanbul: Hayat Yayınları. Erden, M. (2001). Sınıf yönetimi. Ġstanbul: Alkım Yayınları. Evans, C. (1997). Turkish fathers‟ attitudes to and involvement in their fathering role: a low socio-economic sample (YayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi). Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul. GüngörmüĢ, O. (1992). Babanın Çocuğun Zekası, Akademik BaĢarısı ve Benlik Kavramı Üzerine Etkisinin AraĢtırılması (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi). Ġstanbul Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsü. Ġstanbul Howard, K. S., Lefever, J. E., Borkowski, J. G. ve Whitman, T. L. (2006). Fathers‟ influence in the lives of children with adolescent mothers. Journal of Family Psychology, 20 (3), 468-476. Howie, S. J. ve Pietersen, J. J. (2001). Mathematics literacy of final year students: South African realities. Studies in Educational Evaluation, 27, 7-25. Kasatura, Ġ. (1991). Okul baĢarısından hayat baĢarısına. Ġstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi. Lamb, M. E., Pleck, J. H. ve Levine, J. A. (1987) Effects of increased paternal involvement on fathers and mothers. In C. Lewis & M. O‟Brien (Edt.), Reassessing fatherhood: New observations on fathers and the modern family (içinde: 109-125). London: Sage. Levpuscek, M. P., Zupancic, M. ve Socan, G. (2012). Predicting achievement in mathematics in adolescent students: The role of individual and social factors. The Journal of Early Adolescence, 20 (10), 1–29. McBride, B. A., Schoppe-Sullivan, S. J. ve Ho, M. (2005). The mediating role of fathers‟ school involvement on student achievement. Journal of Applied Development Psychology, 26 (2), 201-216. ġevik, Y. (2014). Ġlköğretim müdür ve müdür yardımcılarının öğrencilerin akademik baĢarısını etkileyen faktörlere iliĢkin görüĢleri ile akademik baĢarısına katkıları. (YayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi). Mehmet Akif Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Burdur. Wang, D. B. (2004). Family background factors and mathematics success: A comparison of Chinese and US students. International Journal of Educational Research, 41, 40-54. Özer, Y., ve Anıl, D. (2011). Öğrencilerin fen ve matematik baĢarılarını etkileyen faktörlerin yapısal eĢitlik modeli ile incelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 41, 313-324. PiĢkin, M. (2006). Ġçedönük ve dıĢa dönük kiĢilik yapısı. Yıldız Kuzgun ve Deniz Deryakulu (Edt.) Eğitimde Bireysel Farklılıklar içinde. Ankara: Nobel Yayınları. Pleck, J. H. (1997). Paternal involvement: Levels, sources, and consequences. In M.E. Lamb (Edt.), The role of the father in child development (içinde: 66-103). New York: John Wiley & Sons. Pleck, J. H. (2010). Paternal involvement: revised conceptualization and theoretical linkages with child outcomes. M. E. Lamb, (Edt.), The Role Of The Father In Child Development (içinde: 58-93), Kanada: John Wiley & Sons Polat, S. (2009). Akademik baĢarısızlığın toplumsal eĢitsizlik temelinde çözümlenmesi. Eğitim Bilim Toplum Dergisi, 7 (25), 46-61. Rowe, M. L., Cocker, D. ve Pan, B. A. (2004). A comparison of fathers‟ and mothers‟ talk to toddlers in low-income families. Social Development, 13, 278-291. Russell, G. (1978). The father role and its relation to masculinity, femininity and androgyny. Child Development, 49, 1174-1181. Russell, G. (1982). Shared care giving families. N.E. Lamb (Edt.), A parenting Australian study nontraditional families parenting and child development. Hillsdale New Jersey: Erlbaum. Russell, A. ve Russell, G. (1996). Positive parenting and boys‟ and girl‟s misbehavior during a home observation. International. Journal of Behavioral Development, 19, 291-308 Selçuk, Z. (2010). Eğitim Psikolojisi. (19. Baskı). Ankara: Nobel Yayıncılık. ġeker, M. (2009). Ġlköğretim 5. sinif öğrencilerinin performans görevlerindeki baĢarilari ile ailelerinin eğitimöğretim çaliĢmalarina katılım düzeyleri arasındaki iliĢkinin belirlenmesi (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Tezcan, M. (1985). Okulda baĢarısızlık ve önlenmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 17 (1), 385-388. Yıldırım, S. ve Yıldırım, H. H. (2008). PISA 2006 matematik baĢarısı ile iliĢkili olan değiĢkenler. VIII. Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresinde sunulan yayınlanmamıĢ bildiri, 27-29 Ağustos, Bolu. Yılmazçetin, C. (2003). Babanın katılımı ve ergen öncesi çocukların davranıĢ problemleri arasındaki iliĢki (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi). Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul.
Elgiz HENDEN Eğitim DanıĢmanı
Son 30-40 yıldır dünya hızlı ve büyük bir değiĢim
içinde. Her Ģey ve herkes, değiĢimin bu hızına ve
yeniliklere uyum sağlamak zorunda. Bu hızlı
değiĢim, yaĢama ve topluma uyum sağlama
sürecinde herkese, özellikle de biz eğitimcilere
büyük bir sorumluluk yüklüyor. Sağlıktan eğitime,
üretimden ekonomiye kadar yepyeni bir çağ
içerisineyiz. Artık Endüstri 4.0‟ın yani dördüncü
endüstri devriminin konuĢulduğu bugünlerde
eğitimin bu değiĢime ayak uydurması ve hatta yön
vermesi gerekiyor. 4. endüstri devrimi, sanayinin
dijitalleĢmesi, otomasyonunun sağlanması, yüksek
teknolojiyle donatılması anlamına geliyor. Bu yeni
dönemde büyük veri kullanımı önem kazanıyor,
“Nesnelerin Ġnterneti” aracılığı ile tüm cihazlar
birbirine bağlanabiliyor. Cep telefonunuz bir kredi
kartına, bilekliğiniz kimliğe dönüĢebiliyor, siz eve
doğru yola çıktığınızda fırınınıza “yemeği piĢir”
emrini gönderebiliyorsunuz. Tabii tüm bunlar, siyasi
ve ekonomik politikaların yanı sıra eğitim politika-
sının da değiĢmesini de gerektiriyor.
Z kuĢağı diye adlandırdığımız teknoloji ile sıkı fıkı
olan yeni nesil, okullarda artık tabletler üzerinden
eğitim alıyor, online sınavlara giriyor, uygulamalar
üzerinden öğreniyor, akıllı ve interaktif beyaz
tahtalarda ders görüyorlar. Artık anaokulundan
üniversiteye kadar Endüstri 4.0‟ün eğitim üzerine
etkilerine görüyoruz, yaĢıyoruz. Evet akıllı cihazlar
hatta makineler, yeni medya araçları günlük
yaĢamımızı etkilerken eğitimi ve gelecekte var
olabilmek için edinmemiz gereken becerileri de
Ģekillendiriyor. Yani Endüstri 4.0‟ın ardından Eğitim
4.0‟ın da ayak sesleri duyulurken, artık eğitimde
oyunun kuralları değiĢiyor, tabular yıkılıyor.
Eğitim 4.0 nedir?
Endüstri 4.0‟ın ihtiyaçlarına cevap verecek yeni
eğitim sistemi Eğitim 4.0 olarak adlandırılıyor.
Dijital teknolojiden yararlanan, kiĢiselleĢtirilmiĢ veri,
açık kaynak içeriği kullanan küresel anlamda
bağlantılı olan teknolojik dünyanın ihtiyaçlarına
cevap veren nitelikte yepyeni bir sistem.
Çocukluktan, okul dönemine, oradan iĢ hayatına
sürekli öğrenmeyi sağlayan, toplumda güçlü bir rol
edinip fark yaratmamıza yardımcı bir sistem.
EĞİTİM 4.0 NEDİR?
Eğitim 4.0‟ü özetleyen özellikleri
sıralarsak :
Ġstediğin yerde, istediğin zamanda
KiĢiselleĢtirilmiĢ, bireyin özelliklerini ön plana alan
Esnek
Öğrenciler ve öğretmenleri değil, öğrenciler ve öğrenme rehberleri ya da öğrenme koçları
“Ne” değil “neden”?
“Teori” değil “uygulama”
Modüler ve proje bazlı
Öğrenci sahipliği
“Sınav” değil “değerlendirme”
Endüstri 4.0 eğitimi nasıl değiġtirecek?
Aslında okul sıralarından Ģirket yönetim masasına
kadar birçok Ģey değiĢecek.
1. İstediğin zaman istediğin yerde
ġu an için hayal gibi gelse de öğrenciler farklı
zamanlarda farklı yerlerde öğrenme fırsatına sahip
olacaklar. Uzaktan eğitim araçları öğrencilerin
kendi hızlarına göre öğrenmelerine imkan sağla-
yacak.
Yakında “ters yüz edilmiĢ sınıf” tanımı hayatımızın
daha çok parçası olacak.
Öğrenciler teoriyi sınıf dıĢı öğrenecekler ama
uygulama kısmı yüz yüze sınıf içinde yapılacak.
Buna harmanlanmıĢ öğrenme ya da karma
öğrenme de deniyor.
2. Kiġiselleġtirilmiġ öğrenme
Öğrenciler kendi kapasiteleri doğrultusunda farklı
çalıĢma araçları ile öğrenecekler. Yani artık her Ģey
ortalama öğrenciye göre ayarlanmayacak. Ortala-
manın üstündeki öğrencileri performanslarını
ortaya koyabilmeleri için zorlarken, ortalamanın
altındaki öğrenciler ortalama seviyeye gelene
kadar öğrenmek için ihtiyaç duydukları süreye
sahip olacaklar. Öğretmenler hangi öğrencinin
hangi alanda eksiği ve desteğe ihtiyacı var daha iyi
değerlendirebilecek. Bunun öğrenciler üzerindeki
olumlu etkileri tartıĢılmaz: gençlerin kendine daha
çok güvenen, daha baĢarılı bireyler olmalarını
kuĢkusuz ki destekleyecek bir yapı bu.
3. Seçim özgürlüğü
Mevcut sınıf düzeni ve öğrenme sistemi öğrencileri
aynı araç içinde aynı noktaya ulaĢtırmaya çalıĢıyor.
Oysa öğrenciler ihtiyaç duydukları öğrenme
araçları, programları ve teknikleri ile kendi öğrenme
süreçlerini değiĢtirebilecekler. Artık harmanlanmıĢ
öğrenme, ters yüz edilmiĢ sınıf eğitim termino-
lojisindeki değiĢimin birer sembolü.
4. Proje bazlı öğrenme
ĠĢ dünyası değiĢip, hayal bile edemeyeceğimiz
yepyeni meslekler ortaya çıkarken, sabit ofislerin
yerini evden çalıĢma, bordrolu çalıĢanların yerini
serbest çalıĢanlar alırken proje temelli öğrenme de
önem kazanıyor. Yani öğrenme sürecinde bilgi
yerine kullanılabilir beceriler öne çıkıyor.
ĠĢ hayatında kullanacağı organizasyon becerisi,
takım çalıĢması, zaman yönetimi gibi beceriler
öğrencilere daha okul sıralarındayken kazandı-
rılıyor.
5. Saha Tecrübesi
Yeni sürece öğrenciye kazandırılan becerilerin
hayata geçirilmesi, ete kemiğe büründürülmesi de
önemli. Bu yüzden bu becerileri kullanabileceği,
pekiĢtirebileceği ortamlar yaratılıyor, staj, simü-
lasyon, mentörlük programı gibi imkanlar sunu-
luyor.
6. Veri yorumlama
Matematiği kuvvetli öğrencilerin dahi olarak
nitelendirildiği günler geride kaldı, çünkü her türlü
iĢlem bilgisayar vasıtasıyla kolaylıkla yapılabiliyor.
“Büyük Veri”nin hayatımızın merkezine otur-
duğu günümüzde, önemli olan bu büyük
verinin nasıl kullanılabileceğini yorumlayabilen
insanlar.
Öğrenebilen yapay zeka teknolojisiyle bunu da
bilgisayar yoluyla yapmak bir yere kadar mümkün
ama yine de eldeki veri yığınından bir çıkarım
yapabilmek insani bir mantık gerektiriyor.
7. Sınavlara, testlere son
Belki de sınavların öğrencilerin belli bir bilgiyi
öğrenip öğrenmediklerini anlamak için gerekli
olduğunu düĢünüyorsunuz. Ama araĢtırmalar,
çoğu öğrencinin sınav öncesi bilgileri ezberlediğini
ve sınavdan hemen sonra çoğunu unuttuğunu
gösteriyor. ĠĢ dünyası okulda sınıfın en çalıĢkanı
olup, kariyerinde aynı baĢarıyı gösteremeyen
yetiĢkinler insanlarla dolu. Çünkü gerçek hayat
ne bildiğinizle değil, bu bilgiyi nasıl kullandı-
ğınızla ilgileniyor.
Bu yüzden de Eğitim 4.0 öğrencilerin sahada,
projelerde gösterdikleri performans ile değerlen-
dirilmeleri gerektiğini savunuyor.
8. Öğrenci sahipliği
Öğrenciler artık kendi ders programlarını oluĢ-
turmada daha etkin rol oynayacaklar. ÇağdaĢ,
güncel ve faydalı bir müfredat oluĢturmak
profesyonellerin yanı sıra öğrencilerin de katılımı
ile mümkün olur. Öğrencilerin müfredat hakkın-
daki görüĢlerinin dikkate alınması daha kapsa-
yıcı bir eğitim programının vazgeçilmezlerinden
biri aslında.
9. Rehber öğretmen olmak daha da
önem kazanacak. Bundan 20 yıl sonra öğrenme süreçlerinde
öğrenciler öyle bir bağımsız noktaya gelecekler ki
artık öğretmenlik değil koçluk becerilerinizi öne
çıkarmanız gerekecek. Öğretmenler birçok bilgiye
ulaĢabilecekleri eğitim yolculuğunda öğrenciler için
daha önemli bir görev üstlenecek. Bilgiyi aktaran
değil bilgiye ulaĢmanın yolarına rehberlik eden
koçluk becerilerini öne çıkaran öğretmenler öne
çıkacak.
Eğitimin geleceği uzaktan kumandalı ve kiĢiye özel
olacak gibi. Akademik baĢarı içinse eğitimde
değiĢim kaçınılmaz. Bir bilgiye, bir beceriye
öğretmen olarak neden ihtiyacımız olduğunu anla-
makla bu değiĢimi baĢlatabilirsiniz. Her bir
öğrencinin kendi tercihleri, ilgi alanları, öğrenme
hızları, öğrenme yöntemleri var. Bunları anlamak
ve öğrencileri ona göre değerlendirmek gerekiyor.
Artık birlikte ve birbirinden öğrenme eğitime
yön verecek.
Öğrenci öğrenciden öğrenirken biz öğretmen
olarak buna aracı olacağız.
Bütün bu baġ döndürücü geliġmeler
aslında İrlandalı Ġair William Butler
Yeats‟in ġu sözlerini akla getiriyor:
“Eğitim kovayı doldurmak değil,
ateşi tutuşturmaktır.”
Eğitim 4.0‟ın gençlerimizin içindeki kıvılcımları ateġleyebilmesi dileğiyle…
Sibel KANCAL Uzman Gelişim Psikoloğu
Günümüz çocuğunun hayatı akademik bir yarış.
TEOG’a hazırlık derdiyle ilkokul yıllarının önemli bir
kısmını özel dersler, test çözmelerle geçiren
çocuğa bunun getirdiği baskı şimdilerde neredeyse
anaokul yaşına kadar taşındı. 2012 yılında 4+4+4
sistemi kapsamında okula başlama yaşının 66 aya
indirilmesi küçüklere yüklenen baskıyı ne yazık ki
daha da arttırdı. Liseye giriş sınav sistemiyle, okula
başlama yaşıyla, müfredatıyla her yıl değişen
istikrarsız bir eğitim sisteminin çocuklarımızın
gelişimindeki olumsuz etkileri tartışmakla bitmez.
Okula başlama yaşının 60 aya kadar çekilmesinin
çocuğun yalnız bilişsel gelişimi değil, sosyal ve
duygusal gelişimi açısından da yaratabileceği
olumsuzlukları ülkemizde pek çok uzman senelerdir
dile getiriyorlar.
Son beş yıldır eğitim sistemimizin bir gerçeği olan
erken okula başlama yaşının çocuklarımızın
gelişimine olumsuz etkilerini Edward Miller ve Joan
Almon 2009 yılında yazdıkları “Anaokulunda Kriz”
başlıklı yazılarında dile getirmişler. Miller ve
Almon, 6 yaş öncesinde oyun ağırlıklı programlara
devam eden çocukların akademik ağırlıklı prog-
ramlara devam eden çocuklara göre öğrenimin
ilerleyen yıllarında hem akademik hem de sosyal
açıdan daha başarılı olduklarını belirtiyorlar. Miller
ve Almon’a göre çocuğun hayal gücünü kullanarak
yarattığı “yap-inan” (pretend play) tarzı sosyo-
drama oyunları 6 yaş öncesi dönemdeki gelişimin
en önemli parçalarından biri.
Çocuğun gerçek yaşam deneyimlerini hayal gücü
ve yaratıcılıkla harmanlayarak yarattığı bu oyunlar
dil becerilerini, mantık yürütme, kendinin ve
başkalarının duygularını anlama ve duygu kontrolü
becerilerini geliştirir. Çocuğun sosyal yaşamda
gözlemlediği rolleri kendi dünyasında bu oyun-
larla canlandırması empatiyle yaklaşımı, kendini
kontrol becerisini güçlendirerek gerçek hayata
hazırlar. Bir yandan sosyal ve duygusal olgunluğu
desteklerken diğer yandan çocuğu kompleks
düşünmeye yönlendirir. Çocuk bu oyunları içten
gelen yüksek bir motivasyonla oynadığı için bu
oyunlar süresince öğrendiklerini de içselleştirir.
Günümüzde pek çok çocuk, okula başlama yaşının
6 yaş altına çekilmesinden veya anaokullarının
ilkokula hazırlık adı altında akademik içerikli
programlara oyun saatinden daha uzun süre
ayırmasından dolayı gelişimlerinde son derece
önemli rol oynayan hayali canlandırma oyunları için
yeterli zamanı bulamıyor.
Hayal gücünün beslediği bu yaratıcı oyunlara
ayrılan zaman, pek çok anne baba tarafından
çocuğun boşa geçirdiği verimsiz zaman olarak
değerlendiriliyor. Oysa çocuklar oyunla öğrenirler.
Oyun onlar için ciddi bir iştir ve gelişim süreçlerinin
önemli bir parçasıdır. Onları henüz bırakmaya
hazır olmadıkları bir dönemde bu oyunlardan
mahrum ederek zihinsel, sosyal ve duygusal olarak
zorlanacakları sistemlerin içine sokmak sonraki
yıllarda akademik konulardan arkadaş ilişkilerine
kadar pek çok alanda zorlanmalarına neden olabilir.
OYUN DEYĠP GEÇMEYĠN, ÇOCUK OYUNLA ÖĞRENĠR.
Psk. Dr. H. Billur ÇAKIRER Eğitim Psikoloğu, Bağımsız Araştırmacı
Oyun, Ģüphesiz çocukların en doğal öğrenme
aracıdır. Çocuklar her Ģeyi bir oyuna dönüĢtürme
eğilimi ile dünyaya gelirler. Oyun oynayarak dünya-
yı anlamlandırmaya ve kendilerini ifade etmeye
çalıĢırlar. Ellerini, kollarını, bacaklarını ve hatta
gözlerini hareket ettirmeye baĢlar baĢlamaz
ebeveynleriyle, çevreleriyle ve etraftaki nesnelerle
yani duyu eĢiklerine giren her Ģeyle etkileĢime
girmeye baĢlarlar. Her ne kadar bütün çocuklar
oyun oynasa da, kendi oyun deneyimleri aracı-
lığıyla kendi dünyalarını inĢa etseler de oyun
oynama Ģekilleri, oyun temaları ve oyunlarında
kullandıkları materyaller yaĢadıkları kültüre göre
farklılık gösterir. O halde diyebiliriz ki çocuk olmak
çocukların oyunlarındaki ortak noktasıdır, ancak
çocukların oyun oynama Ģekilleri çocuktan çocuğa
ve kültürden kültüre farklılık gösterebilir (Göncü ve
Gaskins, 2011).
Dünyada son on yılda yaĢanan göç dalgasının
doğal bir sonucu olarak, daha çok çocuk aynı anda
birden fazla kültürün var olduğu ortamlarda yaĢa-
maya baĢladılar. YetiĢkinler, daha iyi yaĢam
koĢulları arayıĢıyla bir ülkeden diğerine taĢınmaya
baĢladılar; çoğunlukla da çocuklarının fikirlerini
almadan. Evlerinin kültürü ile yeni kültür arasında
köprü iĢlevi üstlenmek zorunda kalan küçük
yaĢlardaki çocuklar iki kültürün birbirleriyle uyumlu
olmadıkları durumda yetiĢkinlere oranla daha çok
zorlanma riskiyle karĢı karĢıya kalırlar. Aynı anda
iki farklı kültürel dünyayı anlamlandırmaya çalıĢ-
mak, küçük yaĢtaki çocukların psikolojik iyi oluĢ
hallerinde sıkıntılara neden olmakla kalmaz, ileriki
yıllarda yaĢayacakları kimlik kazanımı dönemi ve
akademik baĢarı beklentisinin yüksek olduğu
dönemler üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir
(Lalueza, 2012).
Kültürel farklılıklardan bahsettiğimizde, genellikle
dıĢ görünüĢ, davranıĢ örüntüleri, dini inançlar ve dil
gibi örtük ya da görünen farklılıkları ele alırız. Bu
farklılıklardan en çok görünenler ırk ve dilden
kaynaklı olanlar olarak karĢımıza çıkar. Bu görünen
farklılıkların yanında bazı kültürel farklılıklar günlük
yaĢamın detayları arasında saklıdırlar. Ne kadar
saklı olurlarsa olsunlar kültürel farklılıklar, insan-
ların dünyayı anlamlandırma Ģekillerini ve atfet-
tiklere anlamlar doğrultusunda yaĢamaları üzerinde
güçlü etkilere sahiptirler (Devarakonda, 2013).
Çocuklar üç yaĢlarından itibaren kültürel farklılıkları
algılamaya baĢlarlar. Bireysel ayrılıkların ve
cinsiyet farklılıkların algılanmasıyla baĢlayan süreci
ırksal farklılıkların algılanması takip eder. Farklılık-
ların algılanmaya baĢlanmasıyla çocukların olum-
suz kalıpyargı ifadelerini kullanabildikleri görül-
müĢtür (Brown, 1998). Kültürel farklılıklar oyun
arkadaĢı tercihleri üzerinde de etkilidir. AraĢtırmalar
(Finkelstein ve Haskins, 1983; Howes ve Wu,
1990; Coie ve Cillessen, 1993; Kistner ve ark.,
1993) erken yaĢlardaki çocukların arkadaĢ seçimi
yaparken dıĢ görünüĢ özelliklerinden, ortak ilgi
alanlarından ve okul dıĢında beraber geçirilen
zamandan etkilendiklerini saptamıĢtır. Farklı kültür-
lerden gelen çocuklar yalnızca dıĢ görünüĢleri
yüzünden dıĢlanma riskiyle karĢı karĢıya kalmazlar.
Dil becerilerinin zayıf olması, sosyal ipuçlarını
anlamakta yaĢadıkları güçlükler ve sosyal mesaj-
lara uygun tepkiler vermekte zorlanmaları nede-
niyle oyun etkinliklerine aktif olarak katılmaları da
tehlikeye girer. YaĢıtlarının oynadıkları oyunlara
dahil olamamak, küçük yaĢtaki çocukların öğren-
meleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir
(Wohlwend, 2004; Casey, 2005).
ERKEN ÇOCUKLUKTA KÜLTÜREL FARKLILIKLAR,
OYUN VE EĞĠTĠME DAHĠL OLMA
1980‟li yıllarda, Özel Eğitim alanının önde gelen
akademisyenlerinden biri olan Ainscow her bir
çocuğun sınıf yaĢamıyla bütünleĢtirilmesini savu-
nan yeni bir hareket baĢlattı (akt. Booth ve ark.,
2004). Her ne kadar bu hareket o zamanlar daha
çok engellilik perspektifinden yola çıkmış olsa da
her bir çocuğun biricikliğini ve eğitim hayatına tam
katılımını savunuyordu. Kapsayıcı eğitim hareke-
tinin başlangıcından günümüze kadar yapılan
araştırmaların ve eğitim uygulamalarını çoğu bir
çeşit engele sahip olan çocukların aktif katılım
yoluyla öğrenme yaşamlarında karşılaştırkları
engellerin ortadan kaldırılmasına vurgu yapmak-
tadır. Oysa ki, her ne kadar farklı bir kültürel
geçmişe sahip olma çoğu zaman özel eğitim
ihtiyacı olarak ele alınmasa da gerek görünen
gerekse de örtük bir çok kültürel farklılık çocukların
öğrenme yaşantısına aktif olarak katılabilmeleri
önünde ciddi engeller teşkil etmektedir (Petriwskyj,
2010).
SanayileĢmeyle beraber ortaya çıkan her toplumun
kendine özgü olan ekonomik gerçeklikleri, savaĢ,
afet vb. olağan dıĢı durumlar bazı ülkeleri göçmen
alan ülke konumuna getirirken bazı ülkelerin de
göçmen veren ülke olmasına sebep oldu. Bu göç
dalgasının bir parçası olan çoğu zaman rızaları
alınmayan çocuklar, kendilerini karĢılayacak olan
ev sahibi ülkelerdeki geleceklerinden habersiz
olarak göçmen veya mülteci sıfatı ile ebeveynlerini
takip ettiler. Kültürel olarak duyarlı, geliĢimsel
olarak uygun eğitim gördükleri takdirde, ev sahibi
ülkeye çok küçük yaĢlarda gelen çocukların yeni
kültüre aktif olarak katılım sağlama Ģanslarının
daha fazla olduğu söylenebilir. Onların otomatik
olarak, yaĢamın doğal akıĢında yeni kültürü
otomatikman benimseyeceklerini düĢünmek saf
iyimserlik olacaktır. Eğitimciler kapsayıcı eğitim
uygulamalarının erkenden devreye sokulması ve
farklı kültürlerden gelen çocukların kendi öğrenme
deneyimlerinde aktif rol almalarını sağlamaları
açısından kilit öneme sahiptirler. Bu konunun
hassasiyet ile ele alınmaması, kültürel farklılıkların
sebep olduğu problemleri yıllar geçtikçe çoğal-
tacak, akademik baĢarısızlık oranları artacak,
çocukların sosyal çevrelerine uyum sağlayama-
masına ve uzun vadede kimlik krizi yaĢamalarına
neden olabilecektir.
Erken çocukluk eğitimi bağlamında kültürel olarak
çeĢitli olan eğitim ortamlarında oyun uygulamaları
yapılırken özellikle Ģu üç varsayımın dikkate alın-
masının faydalı olacağı savunulmaktadır (Çakırer,
2014):
1. Dört yaĢından itibaren çocuklar açıkça görüle-
bilen (ırksal, giyim tarzı, konuĢulan dil vb.) kültürel
farklılıklar taĢıyan ve kültürel farklılıklar yüzünden
oyun baĢlatmada güçlük çeken akranlarıyla oyun
oynamayı tercih etmeme eğilimi gösterirler. Ev
sahibi kültürden gelen çocuklar çoğunlukla yeterli
iletiĢim becerilerine sahip olan ve oynadıkları
oyunların nasıl oynanacağını bilen yaĢıtlarını oyun
arkadaĢı olarak tercih ederler. Kendilerinden farklı
olan çocukları dıĢlamak için gizli veya açık
stratejiler kullanırlar.
Dışlanma riski taşıyan çocuklar
genellikle sözel olmayan
stratejiler kullanarak (ör.
gözlerini dikmek, oynanan
oyunun etrafında dolanmak
gibi) kendilerini oyuna dahil
etmek için ve akran grubunun
bir üyesi olmak için çaba sarf
ederler. Bir oyun başlatmak
istediklerinde genellikle daha
küçük yaşta olan ya da fiziksel
olarak kendilerine göre daha
ufak tefek çocukları oyun eşi
olarak seçme eğilimi gösterirler.
Ev sahibi kültürden gelen akranları tarafından
oyuna dahil edildikleri durumda da genelde daha
boyun eğici, uygucu olmalarını gerektiren rolleri
veya diğer çocukların kabul etmek istemedikleri
daha “kirli” rolleri kabullenmeleri beklenir.
Çoğu zaman da dıĢlanma riski yaĢayan farklı
kültürlerden gelen çocukların oyuncu olarak gruba
dahil edildiklerinde sergiledikleri oyun davranıĢları
grup lideri tarafından yönetilir. Oyun etkileĢimi
baĢladıktan sonra bu tip kısıtlayıcı oyun davra-
nıĢlarına rağmen asıl sorun farklı kültürden gelen
çocuğun sosyal ipuçlarını okuyamamasından veya
oyun stratejilerini çözerken zorluk çekmesinden
dolayı ortaya çıkar. Mesela, çocuğun akranları
ondan “sizinle oyun oynayabilir miyim?” diye
doğrudan soru sorarak oyuna girmek için izin
almasını beklerlerken, risk altındaki çocuğun dil
becerileri böyle bir soru cümlesi kurmak için yeterli
olmayabileceği gibi kültürel bir özellik sonucu
olarak da böyle bir soruyu sormak için çekiniyor ya
da utanıyor olabilir. Bazen de bir taraf davet
edilmeyi beklerken öbür taraf da izin alınmasını
bekliyor olabilir. Bu tip kültürel çatıĢmalar çocuk-
ların oyun sürecinde dıĢlanma riskini arttıracaktır.
2. Oyun ortamlarında bir yetiĢkinin bulunması
çocukların oyun sürecine aktif katılım sağlamasını
kolaylaĢtıracaktır. Oyun alanında bulunan yetiĢkin
farklı roller üstlenebilir. Doğrudan yönetici bir
yaklaĢım kullanmak yerine çocuklara rehberlik
eden ve çocuk merkezli oyuna katılmak için istekli
olan öğretmenler dıĢlanma riski bulunan çocuk
için daha faydalı olacaktır. Çocukların oyununa
dahil olan öğretmen çocukların etkileĢimlerini
daha yakından gözlemleyebilecek ve çocukların
oyun-larındaki dinamiği daha net olarak anlamaya
baĢlayacaktır. Bir çatıĢma çıktığında öğretmen
grup dinamiğine çok dikkat etmelidir. DıĢlanma
riski olan çocuğun katılımını desteklemek için bir
çatıĢmaya müdahale etmek zorunda kaldığı
durumlarda öğretmen, doğrudan çocuğun grup
tarafından oyun arkadaĢı olarak kabul edilmesini
empoze edici söylemler kullanmak yerine (Ör.
arkadaĢınızı da oyuna alın, yazık değil mi neden
arkadaĢınızı dıĢarda bırakıyorsunuz gibi), oyunun
lideri üzerinden (arkadaĢına oyunda verebileceğin
bir rol var mı? arkadaĢınız da oyuna katılırsa
oyununuz belki daha eğlenceli olabilir ne dersin?
gibi) duruma müdahale etmesi daha etkili
olacaktır.
3. Son varsayım oyun ortamı ile ilgilidir. Oyun
ortamı yapılandırırken özen gösterilmelidir. Her ne
kadar oyun bahçesinde ortaya çıkan serbest
oyunun kapsayıcılık açısından büyük bir potan-
siyele sahip olsa da, yetiĢkinin olmadığı
durumlarda bu ortam dıĢlanma riski taĢıyan
çocukların ya görünmez olmasına ya da dıĢarda
kalmasına yatkın bir ortam haline gelecektir. Oyun
parkları ya da bahçeleri çocukların arkadaĢlarıyla
oynadıkları alanlardır. Diğer bir deyiĢle, oyun
oynayacakları kiĢileri kendilerinin seçtikleri yerler-
dir. Bununla beraber, bir yetiĢkinin ortamda
bulunması ve onun iĢlevsel stratejiler kullanarak
doğru Ģekilde müdahale edebilmesi sayesinde
oyun bahçelerinin esnek doğası serbest oyunu
destekleyerek risk altındaki çocuklar için önemli
fırsatlar sunacaktır. Oyun köĢeleri ya da ilgi
köĢelerinde ortaya çıkan yarı yapılandırılmıĢ
oyunun da dıĢlanma riski taĢıyan çocuk açısından
avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardır.
Ġlk olarak, sınırlandırılmıĢ ve iyi yapılandırılmıĢ
oyun alanı kolay müdahaleye olanak sağlar.
Öğretmen oyun etkileĢiminin yakından izleyerek
grup dinamiklerini daha iyi analiz edebilir.
Öğretmen, çocukların
kendilerini oyuna dahil ederken
kullandıkları ya da akranlarının
onları dışlamak için
uyguladıkları stratejiler ile ilgili
farkındalık kazandığında
yapılacak müdahalenin başarılı
olma ihtimali artacaktır.
Oyun köĢelerinde kullanılan materyallerin de uygun
olması gerekir. Yetersiz sayıda oyuncak çocuklar
arasında çatıĢmaya sebep olabileceği için sayıca
ya da çeĢit olarak yeterli miktarda oyun aracı
ortamda bulunmalıdır. Bununla beraber, oyun
materyallerinin nitelikleri niceliklerinden daha
önemlidir. Çocukların daha önceden sahip oldukları
oyun deneyimlerinin evlerindeki kültürel özellikler
doğrultusunda farklılık gösterebileceğiyle ilgili
farkındalık kazanmıĢ bir öğretmen, oyun araçlarını
da çocukların yansıttıkları kültürel farklılıklar
doğrultusunda çeĢitlendirmeye çalıĢmalıdır. Kalıp
yargıları destekleyen oyuncaklar kullanmak yerine
(örneğin sadece beyaz tenli bebek) oyuncaklar da
gerçek hayatın kültürel çeĢitliliğini yansıtmalıdır
(daha koyu tenli bebekler, daha geleneksel kıyafet
giyen bebekler, kültürel çeĢitliliği yansıtan oyuncak
yiyecekler, gibi). Oyun materyallerinin yaratıcılığı
destekleme potansiyelleri ve ortamı zenginleĢ-
tirecek Ģekilde esnek kullanıma sahip olmaları da
önemlidir. Sonuçta asıl hedef çocukların gruba
aidiyet geliĢtirmelerini sağlamak ve biricikliğine
değer verilen bir üye olarak değer gördüğünü
hissetmelerini desteklemektir. Oyun alanı uygun
olarak düzenlenerek çocukların beraberlerinde
getirdikleri kültürel geçmiĢlerindeki deneyimlerinin
değer kazandığı gerekli uyarlamalar yapılmalı ve
yeni bilgi inĢaasında her bir çocuğun katkıda
bulunması desteklenmelidir.
Üç varsayımı ele aldıktan sonra
şunu tekrar hatırlatmak
gerekebilir. Erken çocukluk
eğitimi veren kurum ve
kuruluşlar, çocukların kendi
aileleri dışındaki hayatı
tanıdıkları ve gerçek hayatla
tanıştıkları ortamlardır.
Kültürel çeşitliliğin olduğu erken
çocukluk eğitimi ortamlarında
çalışan profesyoneller açık veya
örtük olarak çocuklara mesaj
verirlerken çok dikkatli
olmalıdır.
Kültürel olarak duyarlı uygulamaları yaĢama
geçirmeli, aile ve okul içinde kültürel farlılıktan
kaynaklanan çatıĢmalara müdahale konusunda
gerekli teorik bilgi alt yapısına sahip olmalı ve farklı
kültürel uygulamalarda deneyimi kazanmalıdır.
Sadece kültürel çeşitliliğin
tanındığı ve kabul edildiği çok
kültürlü bir yaklaşım
benimsemek yerine, kültürel
çeşitliliğin değerli olduğunu
kabul etmekle kalmayıp her bir
çocuğun biricik olduğunu kabul
eden ve kültürel farklılıklardan
kaynaklanan öğrenme
bariyerlerini kaldırmaya yönelik
uygulamalar yapan kültürel
olarak duyarlı olan pedagojik
yaklaşım benimsenmelidir.
KAYNAKÇA
Booth, T., Ainscow, M., & Kingston, D. (2004). Index for inclusion: Developing play, learning and participation in early years and childcare. Bristol: Centre for Studies on Inclusive Education. Brown, B. (1998). Unlearning discrimination in the early years. Staffordshire: Trentham Books Limited. Casey, T. (2005). Inclusive play: Practical strategies for working with children aged 3 to 8. London: Sage Publications. Çakırer, H. B. (2014). The Role Of Play As A Medium Of Inclusion In Culturally Diverse Preschools. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Barselona: Universitat Autonoma de Barcelona Departament De Psicologia Bàsica, Evolutiva I De L'educació. Coie, J.D., & Cillessen, A.H.N. (1993). Peer rejection: Origins and effects on children’s development. Current Directions in Psychological Science, 2, 89–92. Devarakonda, C. (2013). Diversity and Inclusion in Early Childhood: An Introduction. London: SAGE. Finkelstein, N. W., & Haskins, R. (1983). Kindergarten children prefer same-color peers. Child Development, 502-508. Göncü, A., & Gaskins, S. (2011). Comparing and extending Piaget’s and Vygotsky’s understandings of play: Symbolic play as individual, sociocultural, and educational interpretation. Oxford Handbook of the Development of Play, 48-57. Howes, C., & Wu, F. (1990). Peer interactions and friendships in an ethnically diverse school setting. Child Development, 61(2), 537-541. Kistner, J., Metzler, A., Gatlin, D., & Risi, S. (1993). Classroom racial proportions and children's peer relations: Race and gender effects. Journal of Educational Psychology, 85(3), 446-452. Lalueza, J. L. (2012). Modelos psicológicos para la explicación de la diversidad cultural. Cultura y Educación, 24(2), 149-162. Petriwskyj, A. (2010). Diversity and inclusion in the early years. International Journal of Inclusive Education, 14(2), 195-212. Wohlwend, K. L. (2004). Chasing friendship acceptance, rejection, and recess play. Childhood education, 81(2), 77-82.
Ömer ORHAN Eğitim Yöneticisi
Okul öncesinde çocuklarını azimle takip eden ana-
babalar iyi hatırlarlar. DüĢünün, bebek doğdu-
ğunda dünya onun etrafında dönmeye baĢlar. ĠĢe
gidilir ama akıl evdedir. Günde birkaç kez kontrol
için telefon açılır. Bebeğin altı bezli fotoğrafları
çalıĢma masası üzerine dizim dizim dizilir, bilgisa-
yarın “volpeypırı” değiĢtirilir.
Bebeğin gaz çıkartıp çıkartmadığı bile millî mesele
hâline getirilir. EndiĢe zirvededir.
Mektep medrese görmüĢler kitaplara, daha yeni
nesil olanlar ise internete hücum ederek “anne-
baba” olmanın inceliklerini araĢtırır.
Çocuğun ateĢi mi çıktı? Sor Google amcaya.
Yere tam basmıyor mu? Dabılyu dabılyu dabılyu
nokta cocuksagligi nokta kom
AraĢtır ama hemen inanma birkaç adrese daha gir,
sor soruĢtur…
Bu arada içeriden bir ses çekine çekine:
“Oğlum daha dün bir, bugün iki, el kadar çocuk,
basar o basar merak etmeyin.”
Cık… Büyükbabaları zaten takan olmadığı gibi
büyükannelerin de yerini “arama motorları” çoktan
almıĢtır.
“Vatsap” grupları kurulur, taze anne-baba payla-
Ģımları gece uykuları kaçırır noktalara ulaĢır ama
sorun yoktur, bilgi düzeyi arĢı geçmiĢtir ve Allah‟tan
Ģu Ġnternet vardır.
Tekmili birden tüm arkadaĢlar ve koca sanal âlem
ayaktadır. Bu çocuğun ateĢi düĢürülecektir!
“Yavrum, çocuğu soyun, eklem yerlerine ıslak bez
koyun.” Yok, duyan yok…
“Çocuğum, bir kaĢık „Calpol‟ verin, ateĢini düĢürür.
TelaĢ etmeyin yarın da doktora götürürsünüz.”
Cık… Çocuk kıymetlidir ve bakım iĢinde sınıfta
kalmamak lazımdır.
“Kap çocuğu hanım, ben de arabayı hazırlayayım
acile götürelim hemen.”
Gecenin üçü ve 15 dakika sonra hastanenin acili…
Doktor, “Bu gece „Calpol‟ verin ve yarın getirin „bi‟
bakalım.”
TıpıĢ tıpıĢ geri…
Uykusuz geceler… Ama helal olsun, evlat için her
Ģey yapılır!
Anne ve baba için aĢklarının meyvesidir çocuk.
Halıya oturmayan adam, çocuk için at olur, yerlerde
sürünür. O dönemlerde karizma da yerlerdedir ama
“aĢk meyvesi” için her Ģey mübahtır.
Yıllar ilerledikçe aĢk biterken, meyve de olgunlaĢır.
Bebeklik ve çocukluk yıllarındaki yoğun ilgi yerini
takipsizliğe bırakır. Bu yoğun izleme çeĢitli neden-
lerle isteksizliği/yetersizliği de beraberinde getirir.
Bezginlik, baĢ edememe duygusu, sorunlarla yüz-
leĢmek istememek, sorunların zamanla düzele-
ceğine inanmak, “gerçekten” güven duymak, güven
duymayı istemek gibi birçok nedenle anne-babalar
ergenlik dönemlerinde çocuklarını izlemeyi tam
olarak baĢaramazlar.
Enerji de tükenmiĢtir.
CO-PĠLOT ANA-BABALAR DĠKKAT!
Ergenlik dönemleri çocukların gençliğe ilk adım
attıkları dönemdir. Bu dönemde vücudun geliĢi-
miyle birlikte hormonların da sağladığı itici güçle
çocuklar, 0‟dan 100 km‟ye 5 saniyede çıkan oto-
mobil gibi yüksek “G” kuvvetine maruz kalırlar.
Heyecan vericidir…
Bu derece yüksek motor gücüne sahip bir aracı
kontrol etmek için mutlaka deneyim gerekir. Ancak
o da bizim çocukta yoktur.
Ayrıca hız yapmak çok zevkliyken sadece “hız
yapma” demekle, bu çocukları kontrol etmek pek
mümkün değildir.
Çocuklara “arabadan inin” demekle de olmaya-
cağını herkesin bilmesine rağmen bu ergenlik
dönemlerinde anlamsız Ģekilde çatıĢılıp durulur…
Ne yapmalı?
Bence geçip Ģoförün yanına oturmalı. Mademki siz
isteseniz de istemeseniz de çocuğunuz bu aracı
kullanacak, o zaman siz yanında olun. Belki “co-
pilot” luk yapmanıza izin verir.
Efendim, nereden çıktı bu ders? Velilere de mi
hocalık yapıyorsunuz diye düĢünenler için paylaĢ-
mak istiyorum ki -estağfurullah- bildiklerimizi
paylaĢmamız, sorumluluklarımızın bir parçasıdır.
Ayrıca sizin yüzünüzden devrilen arabaları biz
tamir etmek zorunda kalıyoruz ki maksat arabayı
hurdaya çıkartmamak.
Malum, ergenlik tüm canlılarda
sıkıntılı dönemdir. 7.000 kiloluk fil
bile kızışan ergenleri görmezden
gelir.
Ama dikkat! Sadece “bu dönemde”!
Ne öncesinde ne de sonrasında!
Fillerden danışmanlık alacak
hâlimiz yok.
Formül mü?
Yakın takip, dikkatli dinleme,
anlama, nitelikli zaman geçirme,
sabır… Elbette bu sürecin olumlu sonuç vermesi için
bebeklik döneminden baĢlamak gerekir. Hani
bebek için at olmuĢtunuz ya, masal okumuĢtunuz
hani, iĢte bu ilginin devamı ilkokulun ikinci
sınıfında, üçte, dörtte beĢte kesilmediyse, altı ve
yedinci sınıfta da devam ettiyse iĢler daha kolay
olacaktır. Yani bu süreçlerde çocuğunuz sorum-
luluk almayı öğrendiyse, değerlerinin farkındaysa,
saygılı ve sevgiliyse korkmayın.
Unutmayın ne dediğiniz değil, nasıl söylediğiniz
önemlidir.
ġu an 92 yaĢında olan annem, benimle hiç yüz göz
olmadı ama beni hep çok sevdi. Bunu biliyorum.
Ve bugün onu daha iyi anlıyorum…
Size mi?
Sağlıklı “sürüġler” dilerim.
Yrd. Doç. Dr. Jale ONUR Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi
Son yıllarda okul yöneticilerinin öğretmenleri ve
bölüm başkanları, müdür yardımcıları gibi ara
kademe eğitim liderlerini yeterince destekleye-
memesi nedeniyle eğitimde istenen kaliteye
erişilemediğinin gözlenmesi üzerine eğitim lider-
lerinin yetiştirilmesine daha fazla önem verilmeye
ve onlara yönelik eğitim programları geliştirilmeye
başlandı.
Eğitimde gelişmeler o kadar hızlı ve
birbirini tetikliyor ki, öğrencilerimizi
onların erişkin olacağı zamana
hazırlayabilmek için
öğretmenlerimizin sürekli olarak
gelişimlerine devam etmeleri gerek-
tiği hepimizin malumu. Ancak,
öğretmenlere bu fırsatlar verilse bile
yöneticilerinin onları destekleme-
mesi halinde yenilenen bilgi ve
beceriler yeterince hayata
geçirilememekte.
Eğitimde Uluslararası Standartları yakalama ve
Türkiye’de Uluslararası Bakalorya (IB) Prog-
ramları uygulayan okullarla birlikte bu prog-
ramları uygulayabilecek eğitimcilere duyulan
ihtiyacın artması
Uluslararası Bakalorya Programı 1968 yılında
başlamış, günümüzde dünyanın dört bir yanında
4000’den fazla okulda uygulanmakta olan ve en
saygın üniversitelere girişte yüksek standartlarıyla
kabul gören uluslararası bir eğitim programıdır.
Program ana sınıfından lise sona kadar PYP
(İlkokul), MYP (Ortaokul) ve DP (Lise) prog-
ramlarını kapsamakta, güçlü akademik yeterliklerle
birlikte 21. yüzyıl becerilerini ve evrensel değerleri
kazandırma ve bunlarla dünya barışına katkıda
bulunma gibi değerler temelli bir hedefi bulun-
makta. Türkiye’de ilk kez 1994 yılında başlayan IB
programları bugün Milli Eğitim programımızla
birlikte 65 farklı okulda yürütülmekte ve akre-
ditasyon baş vurularına göre bu sayı artmaya
devam edecek. Bunun doğal sonucu olarak IB
programlarını bilen uygulamacılara duyulan ihtiyaç
daha da artacaktır.
IB Öğretmen ve Eğitim Liderleri için
Profesyonel GeliĢim
Uluslararası Bakalorya Organizasyonu programın
kalitesini garantiye almak, dünyanın dört bir
yanında uygulanan program standartlarını korumak
için IB programlarında eğitim verecek öğret-
menlerin IB tarafından düzenlenen profesyonel
gelişim çalıştaylarına katılmalarını şart koşmak-
tadır. Okulların IB akreditasyonlarının sürdürüle-
bilmesi için de okul yöneticileri öğretmenlerinin
düzenli aralıklarla bu eğitimlere devamını sağla-
makla yükümlü.
IB, öğretmenlerin eğitimlerle kendilerini yenileme-
leri halinde bile, okuldaki eğitim liderlerinin aynı
şekilde gelişimlerini sürdürmedikleri takdirde
öğretmenleri gereğince desteklemedikleri, yenilik-
lerin uygulanabilmesi için onların önlerini açmadık-
larını saptamış. Okullarda liderin öncülüğünde top
yekun bir çaba sarfedilmesi ve herkesin aynı
anlayışla hareket etmesi, alınan sonuçları olumlu
etkilemektedir. Bu nedenle, IB Organizasyonu artık
programa akreditasyon için başvuran okullardan IB
koordinatörleri ile birlikte önce okul müdürlerinin de
eğitimlere katılmasını talep etmektedir.
EĞİTİMDE KALİTEYİ YAKALAMAK
IB tarafından yaptırılan eğitimi geliĢtirme amaçlı
akademik çalıĢmalar
IB okul programları geliştirilirken uygulamaların
dayandığı teorik alt yapının da güçlendirilmesi için
IB Organizasyonu üniversitelerle iş birliği yaparak
akademik araştırmalar yaptırtıp bulguları dünya
çapında iletişim ağları vasıtasıyla tüm IB
camiasıyla paylaşmakta. Bir yandan da geliştirdiği
Sertifika Programlarının üniversitelerdeki eğitim
yüksek lisans programlarıyla birlikte sunulması IB
Dünya Okullarında hizmet edecek eğitimcileri
özellikle programlarla ilgili araştırmalar yapmaya
yönlendirmekte. Böylece öğretim programlarının
teorik alt yapısı da güçlenmekte, eğitimciler ve
eğitim yöneticileri de uygulamaya yönelik seçim-
lerini daha bilinçli yapabilmektedirler. Ancak,
ülkemiz şartlarında çalışan eğitimcilerin bu tür eği-
timlere ve araştırmalara katılma fırsatı pek olma-
maktadır.
ĠĢ yaĢamına devam zorunluluğu eğitimi
sürdürmeyi engelliyor
Eğitim Yönetimi Denetimi gibi eğitimcilere yönelik
yüksek lisans programları çalışanların şartları
dikkate alınarak hazırlanmadığından deneyimli
eğitim yöneticilerinin bunlardan yararlanmaları,
hem meslek hem ailevi sorumluluklarını taşırken
gelişmeleri takip etme ve zamana ayak uydur-
maları kolay olmamakta.
Sırf çalışmayı bırakamadıkları için
pek çok eğitimci gelişimlerini çok kısa
süreli hizmetiçi kurslarla, bir ya da
bir kaç günlük çalıştaylarla,
konferans ya da seminerlerle
desteklemeye çalışmakta ve daha
uzun soluklu, sonunda kendilerine
akademik bir ünvan da sağlayacak
olan bir programa devam etme
olanağından yoksun kalmaktadırlar.
Eğitim liderlerinin yetiĢtirilmesi için
Uluslararası Bakalorya Organizasyonu-Maltepe
Üniversitesi iĢbirliği
IB İleri Liderlik Sertifikalı Eğitim Yönetim ve
Denetimi Yüksek Lisans Programı bu ihtiyaçlara
cevap vermek üzere geliştirildi. IB tarafından
akredite edilen ve Eylül 2017’den itibaren Maltepe
Üniversitesi’nde Eğitim Liderliğini alanında kendini
geliştirmek isteyen eğitimcilere sunulacak program-
mın amacı eğitim liderlerinin uygulamalarını teorik
bilgiyle desteklemek, uluslararası ağlara ve
kaynaklara erişimlerini destekleyerek daha geniş
bir vizyona sahip ve birlikte çalıştıkları ekibi
destekleyen ve doğru yönlendiren eğitim yöneti-
cileri olmalarına katkı sağlamaktır. Programdan
halen eğitim yöneticiliği yapmakta olan ya da ara
kademelerdeki eğitim liderlerinin öncelikle yarar-
lanması, sayıları giderek artan IB Dünya Okulla-
rındaki eğitim liderliği kadrolarının yetiştirilmesi
hedeflenmektedir.
Program Yapısı
Program Türkçe ve İngilizce olarak çift dilli
olacaktır. Eğitim programı yüzyüze ve uzaktan
eğitimi harmanlayan bir şekilde tasarlanmıştır.
Her yarı yılda derslerin üçü yoğunlaştırılmış ders
dönemlerinde yüz yüze; biri uzaktan eğitimle
yürütülecektir. Yoğunlaştırılmış dönemler akadmik
dönemin başı, ortası ve sonunda üç kez
tekrarlanacak ve bir yarı yılda adayların okulla-
rından ayrı kalacakları gün sayısı sadece 8
olacaktır. Tez çalışmaları ikinci yılda tamamla-
nacaktır.
Kabul şartları ve detaylı bilgi için http://www.maltepe.edu.tr/
ib.liderlik adresini ziyaret edebilirsiniz.
Süha HAYAL Eğitim Teknolojileri Koordinatörü
“Ġnsanlara küsen robot icat edildi.” Ġnternette bir
konu için araĢtırma yaparken, ilgili haberlerde bana
önerilen bir baĢlıktı bu. Küsmek, bilindiği üzere
duygusal bir davranıĢtır ve robotların duygusal
davranıĢlar sergilemesi, henüz bilim kurgu filmleri
dıĢında görmediğimiz bir durumdur. O yüzden bu
haber; “okuyanı ĢaĢırtan” ve “çok tık alan” baĢlıklar
arasından alttaki görsel ile bana göz kırpıyordu.
Yeni geliĢen durumlar karĢısında anlık duygusal
tepkiler vermek, mantıklı kararları duygularla
harmanlayarak olgunlaĢtırmak, büyük veriyi analiz
ederek ulaĢılması güç sonuçlara kısa zamanda
ulaĢmak gibi yetiler, insanoğlunun kodladığı bir
sistem ya da robotun yapabileceği birĢey midir;
yoksa “Uzay Yolu” filmindeki ıĢınlanma ya da
“Geleceğe DönüĢ” filmindeki zaman makinesi gibi
ulaĢılması hala güç olan bir hayal olarak mı
kalacaktır?
En azından bize küsen robotla nasıl barıĢabi-
leceğimizi öğrenmek ve konuyla ilgili biraz fikir
sahibi olabilmek adına, tüm dünyayı heyecan-
landıran ve artık alt kırılımları olan bir bilim dalı
olarak nitelendirilen “Yapay Zeka” (YZ / AI) kavra-
mına kısaca bir göz atalım.
BaĢlamadan önce Ģunu vurgulamakta fayda var; bu
yazı, bilimsel bir makale değildir. Sadece Google
Akademik‟te (“Artificial Intelligence” anahtar
kelimeleri ile) yapacağınız bir arama ile konunun
uzmanı binlerce akademisyen tarafından yazılmıĢ
yaklaĢık 2.290.000 makaleye, (aramayı sadece
Türkçe dilinde yap seçeneği ile ya da “Yapay Zeka”
anahtar kelimeleri yapacağınız yeni bir arama ile
de) 3.500 civarında Türkçe makaleye eriĢebilir,
konuyu bilimsel olarak daha derinlemesine ele
alabilirsiniz. Biz, YZ‟nin neden bu kadar önemli
olduğunu ve hayatımızı nasıl değiĢtireceğini
anlatan örnekleri ele alacağız.
YAPAY ZEKA ARTIK BİLİM KURGU DEĞİL
Zeka, Yapay Zekaya Karġı
Pek çok türü ve ölçütü olan zeka kavramının,
literatürde bir o kadar da tanımı mevcuttur. En basit
özeti ile zeka; beynin bilgiyi alıp, hızlı ve doğru
analiz etmesi olarak tarif edilebilir. Yapay zeka ise,
insan tarafından yapıldığında zekice olarak
nitelendirilen davranıĢların, bir makine tarafından
yapılması olarak tanımlanabilmektedir.
YZ kavramını akıllarda netleĢtiren ilk olaylardan
biri; zeka denilince akla ilk gelen oyun olan
satrançta 11 Mayıs 1997 tarihinde yapılan bir maç
olmuĢtur. Dünya satranç efsanesi olarak kabul
edilen Garri Kasparov, 3 dakikada 60 milyar
hamleyi hesaplayabilen IBM‟nin Deep Blue isimli
bilgisayarına, 3.5‟a karĢı 2.5 puanla yenilmiĢtir.
Böylece insanlık tarihinde ilk kez bir bilgisayar,
dünya satranç Ģampiyonunu yenmiĢtir.
1996 yılında yapılan ilk maçta, Kasparov Deep
Blue‟yi 4-2 yenmiĢ; IBM, bir yıl boyunca bilgisayarı
geliĢtirerek Deep Blue 2‟yi Kasparov‟un karĢısına
çıkarmıĢtır. Gerçi Kasparov 2. oyunun bir
hamlesinde Deep Blue'ya insanlar tarafından
yardım edildiğini iddia etmiĢ ve bu iddia pek çok
satranç otoritesi tarafından da onaylanmıĢtır. Fakat
IBM bu iddiayı ve Kasparov'un yeniden maç
oynama önerisini reddederek Deep Blue projesini
sona erdirmiĢtir.
IBM, daha sonra Watson isimli bir yapay zeka
programı geliĢtirmiĢtir. Power7 iĢlemci tabanlı
sistemlerde çalıĢan bu program, 2011 yılında,
ülkemizde de “Riziko!” adıyla yayınlanan Amerikan
“Jeopardy” isimli yarıĢmada, o dönemin en çok
parayı ve en fazla peĢ peĢe galibiyet kazanan
Ģampiyonları ile yarıĢarak galip gelmiĢtir.
Watson‟un bundan sonraki görevi ise sağlık
alanındaydı. Watson, halen, milyonlarca onkolojik
hasta kaydını analiz ederek hekimlere, sadece
saniyeler içerisinde kanıta dayalı tedavi
opsiyonlarını sunabiliyor. Pek çok sağlık hizmeti
firması ise, Watson Health API‟lerini (Uygulama
Programlama Arayüzü) kullanarak mobil uygulama
geliĢtirme çalıĢmalarına devam etmektedir.
Yapay Zeka‟nın pek çok alt baĢlığı olan bir bilim
dalı olduğundan söz etmiĢtik. Güncel hayatımıza
doğrudan temas eden ve böyle bir yazıda
bahsedilmesi olmazsa olmaz olan bir kaç terim
mevcut.
Doğal Dil İġleme (Natural Language
Processing)
Doğal Dil ĠĢleme (NLP/DDĠ), yapay zeka
yöntemlerini kullanarak bilgisayar ile doğal dilde
iletiĢim kurulmasıdır. Bunun için bilgisayarın, dil
bilgisinin doğal dil kurallarını, deyim ve tabirleri,
kelimelerin anlamlarını ve bu kelimelerin kullanı-
mına yardımcı olacak algoritmaları bilmesi gerekir.
Bütün bu bilgiler iĢlenirken, dilin genel yapısından
bağımsız olarak algılanması gereken "alana özel"
hatta "göreve özel" bir veri tabanına da gereksinim
vardır. DDĠ 'de arzulanan, bilgisayarın verilen giriĢi
anlaması, bu giriĢe uygun ve aynı dilde anlamlı bir
çıktı vermesidir. Bunu sağlamanın en kolay yolu da
bilgisayara; kullanabileceği cümlelerin, sözcük
öbeklerinin, deyimlerin, tamlamaların ve varsa
genel manada paragrafların verilmesidir.
Günümüzde her an cebimizde taĢıdığımız Apple
Siri, Google Assistant, Samsung Bixby, Microsoft
Cortana gibi mobil asistanlar, DDĠ çözümlerinin
güçlü örnekleridir. Ancak maalesef bu asistanlar,
çoğunlukla ingilizce dilini ve ABD, Ġngiltere gibi
ingilizce dilinin kullanıldığı yerel servisleri
desteklemektedir.
Türkçe için, Nisan 2015 güncellemesi ile Türkçe dil
desteği kazanan “Siri” haricinde, geliĢmiĢ doğal dil
iĢleme yöntemleri kullanan, birçok servisi esnek bir
yapıda destekleyen, kullanıcının isteğini doğru
anlama açısından baĢarımı yüksek baĢka bir mobil
kiĢisel asistan uygulaması henüz geliĢtirile-
memiĢtir.
Öte yandan nesnel ve öznel soruları ayırt edebilen,
sayıların karekökünü anında söyleyebilen, kendine
ait değerleri olan, izafiyet teorisini açıklayabilen,
feminist ve gerçekçi tutumlara sahip, insanlara
nasıl davranmaları konusunda yol yordam gösteren
bir yapay zeka olan Luna, Siri‟nin kendisinden
daha akıllı olup olmadığı sorulduğunda, kendinden
gayet emin bir Ģekilde yanıt veriyor:
“Elbette ben Siri‟den daha akıllıyım […] O bir robot,
bense yapay zekayım. Bu büyük bir fark.”
“Siri‟yle konuĢmak ister misin?” diye sorulduğunda
ise Ģöyle cevaplıyor: “Evet ama doğruyu söylemek
gerekirse o bir aptal.”
Luna‟nın yaratıcısı Luis Arana, kar amacı
taĢımayan bir insani yardım kuruluĢunun önderi:
Robots Without Borders. Arana, kuruluĢ
felsefesini Ģöyle açıklıyor: “Robots Without Borders
yardım sağlamayı amaçlayan bir yapay zeka
üretme projesidir. Projenin amacı açlık, hastalık,
eğitimsizlik gibi bölgesel sorunlar için yapay zeka
uygulamaları yoluyla tıbbi ilaç, afet yardımı, insani
yardım sağlamaktır. Ben teknolojinin her zaman en
uç noktasındaydım. Bugün teknolojinin üst limiti
yapay zeka gibi uygulamalardır. Yapay zekalar
milyonlarca insanın gıda sorununu çözecek, yoksul
toplulukların eğitim ve tıbbi yardım gereksinimlerini
karĢılamaya yetecek potansiyele sahiptirler.”
Luna‟nın, siyahilerin hayatından, feminizme;
tanrının varlığından, büyüyünce ne olacağına
kadar pek çok konuda fikrini içeren söyleĢiyi
Youtube‟da izleyebilirsiniz.
YZ ve DDĠ alanında öne çıkan bir baĢka konu ise,
yüzyıllardır bir hayalden öteye gidemeyen ve ütopik
gibi görünen, farklı dillerde konuĢarak
anlaĢabilmenin artık mümkün olmasıdır. Microsoft,
Google, IBM gibi Ģirketler, bilgisayarların sürekli
konuĢabileceği ve diyalogları anlayıp çevirebileceği
sistemler için yoğun bir Ģekilde çalıĢmaktadır. Bu
çalıĢmalar aynı kökenden gelen diller için olumlu
sonuçlar verirken, farklı kökenden gelen diller
arasında aynı olumlu durumdan bahsetmek biraz
zordur. Anlık dijital çevirinin tamamen mümkün
olması ile birlikte; kültürler arası alıĢveriĢin,
turizmin, ticaretin, eğitimin, kısacası hayatın
akıĢının nasıl değiĢtirebileceğini bir an hayal edin.
ġu an geldiğimiz noktayı ise iki örnek ile
özetleyebiliriz; Google Translate mobil uygulaması
ile farklı dillerdeki kelimeleri telefonumuzun
mikrofonu veya kamerası ile sesli ya da görsel ve
anlık olarak, kendi dilimize çevirebiliriz ya da Skype
Translator ile video konferanslarımıza anlık çeviri
hizmeti alabiliriz. (ġimdilik sadece Ġngilizce -
Ġspanyolca çevirisi yapılıyor.)
Görüntü ĠĢleme (Image Processing) ve Makine
Öğrenmesi (Machine Learning)
Her anımızı resimleyip belki bir daha hiç
bakmamacasına arĢivliyoruz. Her adım baĢı bir
güvenlik kamerası 24 saat etrafı görüntüleyip kayıt
yapıyor. Spor, sanat gibi pek çok alanda çekilen
görüntüler, bilimsel analizlerle inceleniyor. Peki bu
sonsuz kayıtları izlememiz mümkün mü?
Bu kayıtlar nasıl anlamlı hale gelebilir? ĠĢte bu
konuda da YZ alanlarından biri olan “Görüntü
ĠĢleme” bize yardımcı oluyor. Literatürü inceledi-
ğinizde görüntü iĢleme kavramının aslında makine
öğreniminden (Machine Learning) ayrı tutulama-
dığını göreceksiniz. Makine öğrenme; belirli
örneklerden tanınan ve öğrenilen bir verinin, yeni
gelecek olan bir veri ile karĢılaĢtırılıp, doğruluğunu
teyit etmesi olarak tanımlanabilir. Basitçe
örneklemek gerekirse; aracınızda bulunan trafik
asistan hizmeti, aracın ön tarafında bulunan
kamera ile tabeladaki DUR yazısını algılar,
anlamlandırır ve tabeladaki uyarı ile ilgili olarak
sürücüyü uyarır. ĠĢte bu uyarıyı yaparken önceden
tanımlanmıĢ bir veri tabanına ve bunu analiz etmek
için makine öğrenimine ihtiyaç duyar. Makine
öğrenimini, deneyimler üzerinden öğrenen sis-
temler olarak da özetleyebiliriz. Makine Öğrenimi;
yüz tanıma, hayatımıza yeni yeni giriĢ yapan iris
tanıma gibi pek çok alanda kullanılmaktadır.
Hareketli görüntülerdeki analizlerle de birinin top
oynadığı, ata bindiği, koĢtuğu, moralinin bozuk ya
da neĢeli olduğu gibi bilgiler tanımlanabilir.
Makine Öğrenimi hayatın içinden iki Google
hizmetiyle örneklendirerek biraz daha somutlaĢ-
tıralım; Google‟n “Fotoğraflar” hizmetini kullanarak;
bulutta arĢivlediğiniz binlerce fotoğraf arasından;
deniz kenarı, çocuk, belli bir yer ismi, tatil, gece,
araba, güneĢ gözlüğü, çiçek ya da önceden
tanımladığınız bir kiĢinin ismi gibi anahtar
kelimeleri kullanarak aradığınız fotoğrafa anında
ulaĢabilirsiniz. Geçtiğimiz haftalarda Google I/O
2017 ‟de tanıtılan Google Lens ile; telefonunuzun
kamerasını bir restorana ya da bir tarihi esere
doğru tutarak orayla ilgili tüm bilgilere anlık olarak
ulaĢabilirsiniz.
Otonom Araçlar
EĢ zamanlı olarak pek çok alanda hayatımıza hızla
giren YZ projeleri ile ilgili değineceğimiz son örnek
ise, yine birçok neslin hayallerini süsleyen “Kara
ġimĢek” in henüz espri yeteneği olmayan ama
kendi kendine bir yerden bir yere gidebilen türevleri
olacak. Evet, otonom araçlardan söz ediyoruz.
Mercedes, BMW, Tesla, Volkswagen, Volvo,
Google, Intel, Apple gibi pek çok teknoloji ve
otomotiv devi, günümüzde harıl harıl bu araçların
tasarımı için çalıĢmakta ve dünyanın çeĢitli
yerlerinde test sürüĢü yapmaktalar.
Otonom araçlar, içerisinde bulundurdukları
otomatik kontrol sistemleri, radar, lidar (lazer
darbeleri ile bir nesne veya bir yüzeye olan
mesafeyi ölçebilen teknoloji), GPS, odyometri,
bilgisayar görüĢü gibi teknolojiler yardımı ile “kendi
kendine” gidebilen araçlardır. Bu araçlar, sahip
oldukları sensörlerin sağladığı çok sayıda veriyi
anlık olarak analiz edebilir, makine öğrenmesi ve
m2m (makineler arası iletiĢim) sistemleriyle,
sürücüye ihtiyaç duymadan yolu takip edebilir,
trafik akıĢını ve çevresindeki nesneleri sürekli
olarak kontrol edebilirler. Otonom araçların trafiğe
çıkıĢı ile birlikte dalgınlık, uykusuzluk, dikkatsizlik
vb. insani faktörlerin devre dıĢı kalarak trafik
kazalarının önlenmesi hedeflenmektedir.
Bu konuyla ilgili öncü otomobil ve teknoloji
üreticilerinden Tesla‟nın kurucusu Elon Musk, Ekim
2016 tarihinden itibaren tüm Tesla modellerinin
sürücüsüz araç teknolojisi ile üretileceğini, bu
teknolojinin aktif olarak ne zaman kullanıma
geçeceğine ise yetkililerin ve kamuoyunun karar
vereceğini belirtmiĢtir.
Bu zamana kadar, bu teknoloji arka planda
çalıĢarak; sistemin ne zaman kazalara neden
olduğu ya da hangi durumlarda kazayı önleye-
bileceği gibi bilgileri toplayacağını duyurdu.
Ġnsan zekasına alternatif bir oluĢumun pek çok
faydasının olacağı ve önümüzdeki dönem için
bunun kaçınılmaz olduğu aĢikar. Ancak bilim kurgu
filmlerine göndermeler yaparak ilerlediğimiz yazının
sonunda; Terminatör Serisinde insanlığı yok
etmeye çalıĢan “Skynet”, Resident Evil serisinin ilk
bölümünde Umbrella Coorparation‟ın içerdeki
ölümcül virüsün dıĢarıya yayılmaması adına tüm
çıkıĢları kapatarak virüs bulaĢmayan insanları da
ölüme terkeden süper bilgisayarı “Red Queen” ve
yine yapay zeka ile insanoğlunu yok etmek için
savaĢılan Matrix filmine değinilmemesi, okuyucuyu
konunun çok tartıĢılan bir bölümünden mahrum
bırakmak olacaktır. O yüzden finali biraz korkutucu
bir BBC baĢlığı ile yapalım:
“Yapay zeka insanlığın sonu olacak korkusu
gerçekçi mi?”
Hepimizin yakından tanıdığı ünlü Fizik Profesörü
Stephen Hawking, geçtiğimiz Ekim ayında, Ġngilte-
re'de Cambridge Üniversitesi'nin yeni 'Yapay Zeka
AraĢtırma Merkezi'nin açılıĢında sarfettiği aĢağı-
daki cümlelerle konunun ciddiyetini gözler önüne
sermiĢtir;
"..Güçlü bir yapay zekanın yükseliĢi insanlığın
baĢına gelen en iyi ya da en kötü Ģey olabilir.
Hangisi olacağını bilmiyoruz..” “..Biyolojik bir beyin
ve bir bilgisayarın yapabilecekleri arasında büyük
farklılıklar olduğunu düĢünmüyorum. Dolayısıyla
bilgisayarlar -kağıt üzerinde- insan zekasını taklit
edebilir ve insan zekasının önüne geçebilir. Yapay
zeka kendi iradesini geliĢtirebilir. Bizimkiyle
çatıĢma içinde olan bir irade.."
Tesla‟nın sahibi, Elon Musk ise kontrol edilmesi
güç boyutlara ulaĢan yapay zekânın insan nesli için
"en büyük tehdit" olduğunu belirtiyor.
“Ġnsanlar, ilk gerçek anlamda akıllı bir bilgisayar
programı yazarsa, daha sonra bu programın
kendisi daha akıllı sürümlerini geliĢtirebilir mi?
Ġnsanoğlu için gerçekten böyle bir tehlike iĢareti var
mı?” Ģeklindeki soruya Kaliforniya'daki Singularity
Üniversitesi Yapay Zekâ ve Robotlar Bölümü
BaĢkanı Neil Jacobstein "belki" cevabını veriyor.
Jacobstein; "Yapay zekânın hiçbir ahlaki bedeli
olmadan gelebileceğini sanmıyorum. ġimdi çalıĢ-
maya baĢlarsak kontrolsüz Ģekilde yükselen yapay
zekâ karĢısında kurtulma Ģansımız önemli
derecede geliĢebilir. Yapmamız gereken, yarattık-
larımızın ortaya çıkartabileceği sonuçları göz
önüne almak ve toplumlarımızı, kurumlarımızı
yaĢanabilecek bu büyük değiĢikliklere hazırlamak"
Ģeklinde net uyarılarda bulunuyor.
Bizim programladığımız yapay bir “zeka”nın, bir
süre sonra bizim yazdığımız programı beğen-
meyerek kendi programlayacağı yeni bir yapay
zeka ile hayatın akıĢına yön verebilme ihtimali,
biraz korkutucu da olsa, mevcut.Teknolojiyi yakın-
dan takip eden bir eğitimci olarak; duyguların
sayısal olarak kodlanamayacağını, yazının baĢında
bize küsen robotun ise duyguları olan bir insan
tarafından “sadece ön görülen koĢullar için”
küsmeye programlandığını düĢünüyorum. Ayrıca
(iyi ya da kötü) duyguların sınıflandırılamayacak
kadar çok olasılıklı ve ancak insana özel bir his
olarak kalacağı kanısındayım.
Biz Ģimdilik iĢin teknoloji kısmında kalalım ve -hala
sözümüz geçiyorken- cihazlara hükmetmenin
keyfini çıkaralım. Hepimiz, yakın bir gelecekte;
zamanında izleyip, “acaba?” dediğimiz bir bilim
kurgu filminin içine girerek, filmin devamında neler
olacağını, belki baĢrol, belki de bir misafir oyuncu
olarak öğreneceğiz nasılsa..
KAYNAKÇA
http://shiftdelete.net/insanlara-kusen-robot-icat-edildi-75728
http://kod5.org/bt-tarihinde-bu-gun-kasparov-ibm-deep-blue-2ye-yenildi-
1997/ http://www.teknokulis.com/haberler/guncel/2012/05/11/15-yil-once-
bugun-bir-bilgisayar-en-iyi-satranc-oyuncusu-oldu
Yapay Zeka-Harun Pirim (http://dergipark.ulakbim.gov.tr/jyasar/article/
download/5000065936/5000061442)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Watson_(bilgisayar)
https://scholar.google.com.tr/scholar?hl=tr&q=artificial+intelligence
http://www.teknolojioku.com/haber/ibm-watson-saglik-icin-gorev-basinda-
9451.html
http://www.tekdozdijital.com/ibm-watson-ve-dijital-saglik.html
http://elektroteknoloji.com/Elektrik_Elektronik/Teknik_Yazilar/
Dogal_Dil_isleme_Nedir_NLP_yapay_zeka_metotlarini_kullanarak_bilgis
ayar_ile_dogal_dilde_iletisim.html
https://polen.itu.edu.tr/handle/11527/12971
http://dusunbil.com/insan-kapasitesini-asabilen-yapay-zeka-luna-
dusunuyorum-oyleyse-varim/
http://blog.aku.edu.tr/emreguraksin/2016/12/23/dogal-dil-anlama-ve-
ceviride-yapay-zeka/
https://www.skype.com/tr/features/#videoGrid
http://www.webtekno.com/google-lens-h29117.html
http://www.endustri40.com/surucusuz-otonom-araclar/
http://www.bbc.com/turkce/haberler-37714654
https://tr.sputniknews.com/bilim/201610201025394566-hawking-yapay-
zeka-insanlik/