83
Yıl:1 SAYI: 01 NİSAN 2012 FİYATI: 3 TL D evrimci Ark bir tutsak dergisidir DEVRiMCi TECRiT iŞKENCEDiR TECRiDE SON ark Uludere anısına MEZOPOTAMYA’NIN GÖZYAŞLARI

Devrimci Ark - Sayı 1

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2012’den bu yana yayınlanan tutsak dergisi.

Citation preview

Page 1: Devrimci Ark - Sayı 1

Yıl:1 SAYI: 01 NİSAN 2012 FİYATI: 3 TL

De

vri

mc

i Ark

bir

tu

tsa

k d

erg

isid

ir

DEVRiMCi

TECR

iTiŞ

KENC

EDiR

TECR

iDE

SON

ark

UludereanısınaMEZOPOTAMYA’NIN

GÖZYAŞLARI

Page 2: Devrimci Ark - Sayı 1

TECRiTiŞKENCEDiRTECRiDESON

Page 3: Devrimci Ark - Sayı 1

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTEDŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Serdar KayaTeknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık Mahmut Şevket Paşa Mah. SivasSok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. 75/2 Güven Sanayi Sitesi B blok Kat 1 No: 366 Topkapı/İSTANBUL Tel ( 0212) 544 66 34

NİSAN 2012SAYI 01

Page 4: Devrimci Ark - Sayı 1

0305

12

18

25

29

37

404246

5254

586266

7077

Merhaba

Krizlerle Boğuşan Emperyalizm ve ÜlkemizeBir Bakış

Ölüm Orucu Direnişimiz, Katliam ve Silinemeyen Gerçekler

İşçi Sınıfı Hareketinde Burjuva Etkilere Karşı Bakış

Ezilen Sınıfların Haklı Mücadelesi Engellenemez

Emperyalizmin İran Egemenliği,“Topraksız” Ulus Kürtler ve Devrimci Mücadeleye Notlar

Devrimci Enerjinin Kaynağı: Gençlik

Kimin İçin Özgürlük

Solmaz Kılıç (Devrim’e)

“BERÊ ROJÊ Bİ BÊJENGÊ NAYÊ GİRTİN”

Bafirok Uçurtma

19 Aralık Katliamında ve ÖlümOrucunda Ölümsüzleşen Yoldaşlarımızın Anısına

Ayakkabı

F Tipi Ringlerle Sevkler

Uludere Anısına Mezopotamya’nın Gözyaşları

Kara Elmasın Asi Çocukları

Dağın Ardındaki Şafak

İÇİNDEKİLER

Page 5: Devrimci Ark - Sayı 1

evrimci ARK” okuyucularına 2. sayısında F tipi tecrit hücrelerin-den kızıl coşkuyla merhaba derken, derginin ismi konusunda biraçıklama yapma zorunluluğu doğmuştur.Eylül 2011’de birinci sayımızla duvarları aşıp halkımızla buluştu-

ğumuzda; kapak tasarımından, tüm yazılarına kadar dışarıda basıma hazırhale getirilmiş dergimizin birinci sayısına, hapishane idaresinin el koydu-ğunu açıklamıştık. 5275 sayılı yasayla “hapishane güvenliğini tehdit ettiği”gerekçesine dayanılarak dergimize el konulmuştu. Bu engellemeyle birliktebir nüshası bizde bulunmayan çizimler, kartlar ve karikatürler de karanlıkyerlere atılmış oldu. Mevcut engelleme derginin yayına hazırlanmasına ge-ciktirmekle sınırlı kalmadı. Tutsakların tasarladığı isim ve kapak, keza bi-çimsel teknik konularda da bazı eksikliklere neden oldu. Aynı dönemdedevreye giren iletişim cezaları ve engellemelerle ne yazık ki dergimiz ta-sarlanan biçimiyle, istenildiği şekliyle tamamlanamamıştır. Bu nedenle di-ğer bir dizi eksiklik yanında dergimizin ismi olarak belirlediğimiz “DevrimciARK” değil de, “Devrimci Fark” olarak okuyucuyla buluştu.Neden “Devrimci ARK”:ARK; içinde su akıtmak için toprak kazılarak oluşturulan arık, oluk, kanalanlamına gelmektedir. Bir anlamıyla temas, iletidir. İnsan emeğiyle oluştu-rulan arıklardan, kanallardan toprağa bereket akar. F tipi tecrit hücrelerin-de Maoist tutsaklar işçilere, köylülere, geniş halk kitlelerine ulaşmak içinkendi emekleriyle bir kanal oluşturdular. Dergimizdeki ARK vurgusu bura-dan gelmektedir.F tipi tecrit saldırısı komünist-devrimci tutsakların örgütlülüğünü bitir-mek, parçalamak, teslim almak ve ezilen sınıfların devrimci mücadelesinekarşı korku, tehdit, sindirme ve öğütme aracı olarak devreye sokulmuştuve bu saldırı tüm hızıyla devam etmektedir. Direniş ve üretimin birlikte yü-rüdüğü hapishanelerde üretmenin aynı zamanda direnmek olduğunu söy-lemeliyiz. Tüm engelleme, olumsuz ve zor şartlara rağmen dergimizin bi-

DEVRİMCİ ARK 03

Mer

haba D

Page 6: Devrimci Ark - Sayı 1

rinci sayısının “Devrimci ARK” yerine “Devrimci FARK” ismiyle çıkmasınıneksikliğini üzerimize alıyoruz ve değerli okuyucularımızdan özür diliyoruz.Birinci sayımızda dergimiz planladığımız isimle çıkamasa da ikinci sayısın-dan itibaren “Devrimci ARK” ismiyle olanakları ölçüsünde kendi kanalındanakmaya devam edecek. Ölüm oruçlarında, direnişlerde şehit düşen değerliyoldaşlarımızın bizlere bıraktıkları değerlere bağlılığımızla direniş çizgimizigüçlendirmeyi esas alıyoruz. Direnenler aynı zamanda üretir. Üretmeye de-vam edeceğiz. Dışarıdan içeriye Devrimci ARK’a eleştiri, öneri ve katkılarını sunmak iste-yen değerli okuyucularımız, dergimizin de kolektif emekçileri olan Maoisttutsaklardan herhangi birisine yazabilirler. Tutsakların isim ve adreslerine“Tutsak Partizan” sitesinden ulaşabilirsiniz. Eleştiri ve önerileriniz bizleregüç katacaktır. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere…Devrimci teori ve pratikle öğreniyoruz, değişiyoruz ve değiştirmeye kararlıyız.

Devrimci AR Kolektifi

DEVRİMCİ ARK04

Page 7: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 05

Krizlerle Boğuşan Emperyalizm ve Ülkemize Bir Bakış BİR ÜLKENİN DEMOKRASİ ÖLÇÜSÜ EN ÇIPLAK BİÇİMİYLE O ÜLKENİN HAPİSHANELERİNDENANLAŞILIR. TÜM DEMAGOJİK YALANLARIN AYNASI OLAN KATLİAMLARIN YANSIMASI HAPİSHANELERDİR

Tekelci burjuvazinin dünya genelinde yaydığı“mutluluk rüyası”, gerçeklerin duvarlarına çar-parak dağılmaya devam ediyor. “Özgürlüklerinegemen olduğu bir döneme girildi” ideolojik sal-dırısının temelini “komünizm öldü” zemini üze-rine oturtsalar da huzurlu değiller. Çünkü en-ternasyonal işçi sınıfı ve ezilip, sömürülen dün-ya halklarının dayandıkları ekonomik temelinhangi yöne doğru gelişeceğini gayet iyi bilmek-tedir. Bildikleri gerçeklerin üstünü örtmek, ezi-

len sınıfların bilincini köreltmek için ideolojiksaldırıyı süreklileştiren dünya gericiliğinin te-mel hedefi bilimsel komünizm, diğer bir deyişleMLM ideolojisi, felsefi düşüncesini oluşturan di-yalektik materyalizm ve gerici sınıfların iktida-rını yıkacak kitlelere önderlik edecek komünistpartileridir. Yeryüzünün her parçasında sınıfsavaşımı kendine has biçimleriyle sürmektedir.Emperyalizm 2008’de ABD’de patlak veren ta-

Page 8: Devrimci Ark - Sayı 1

rihinin en geniş ve derin, ekonomik kriziyle bo-ğuşmaya devam ediyor. Tüm kötülük ve savaş-ların gerekçesi olarak komünizm gösterilmek-teydi. Oysa kendilerinin ifadesiyle komünizmintarihe karıştığı 20 yıldan fazla olmuştu!.. Pekineden satın alınmış akademik unvanlı kalem-şorlar, her türden burjuva liberaller dünyada ta-rihte hiç olmadığı kadar açlık ve yoksulluğunkol gezdiğini açıklayamamaktadırlar? Üstelikinsanlığın gördüğü en yoğun üretim ve bollu-ğun olmasına rağmen… Neden dünyanın yarı-sömürgelerinde mezhepsel, dinsel, kabileselnedenlerle şu veya bu biçimde çatışmalar sürü-yor?.. Üstelik bu çatışmalarda ulusal savaşlar-dan daha fazla insan ölüyor? Neden tüm dünya-da insanlar eşit, özgür değil? Neden halen olukoluk kan akmaktadır? Açıktır ki kötülüklerin,açlığın ve sefaletin halklara karşı sürdürülenfaşist saldırı ve savaşların kaynağı komünizmmücadelesi ve ideolojisi değil, bizzat kar edenbaşka amacı olmayan, kanla beslenen tekelcikapitalizmdir.Dünya siyası durumunu geniş ele almaya yeri-miz yok fakat emperyalizmin içinde bulunduğuekonomik krizin dışa vurumu olarak işgalci, sö-mürgeci karakterine bir parça vurgu yapabili-riz. Faşizm burjuva demokrasisinin bir biçimidir.AB, ABD’ye hayranlıkla bakıp halkımıza de-mokrasinin beşiği, ama bütün kanlı yüzünüunutarak pazarlayan burjuva ideologlar emper-yalist bir avuç devletin günümüzde de sürdür-düğü işgallerini de görmezden gelip demokrasitaşıyıcıları olarak sunmaktadırlar.Dünyanın çoğunluğunda işçileri, köylüleri genişhalk kitlelerini yıkım ve acılara boğan dünyasavaşlarından sonra artık yeni savaşlar olmaz,sorunlar diyalog ve barış yoluyla çözülür den-mesine rağmen 20. yüzyılın ikinci yarısındaemperyalizmin kar amacı uğruna milyonlarcainsan öldü. Lenin emperyalist bloklar arasında-ki soluklanma molalarına, duraksama, yani“barış” dedikleri soluklanma molalarını yenisavaşların hazırlık evreleri olarak tanımladı.Sadece yüzyıllık vahşi kapitalizm pratiği ve ge-lişim seyri bu gerçeği fazlasıyla kanıtlamıştır.Tekelci burjuvazinin dünyada girmediği ülke,yönetmediği ve şekillendirmediği ekonomi, si-yasi ve politik yapı yoktur. Dünya üzerindekipaylaşım savaşı son sınırına dayanmış, tekelle-rin tekelleşmesi süreci yaşanmıştır. Dünyaekonomisi herkes tarafından yönetilir hale gel-miştir. 1900’lerin başında dünyayı saran trenraylarının yerini bugün doğal gaz ve petrol boru

hatları almıştır.Yarı-sömürgelerin enerji ve yer altı- yer üstükaynaklarına sahip olmak emperyalizmin bili-nen politikası olsa da günümüzde zor yoluyla,işgallerle yeniden yapılandırılan yarı-sömürge-lerdeki egemenlik biçiminin analiz edilmeye ih-tiyacı vardır. Bugün Kuzey Afrika, Ortadoğu’da-ki işgaller ve yeni işgal planlarını Irak işgalinivd. başlatan süreçten bağımsız asla düşüneme-yiz.Komünistler burjuva parlamenter demokrasisi-nin eşitlik ve özgürlük sağlamadığını aksine,tüm gelişimini son sınırına vardırdığını tahlil et-mişlerdir. Aynı şekilde 1900’lerin ilk çeyreğindeLeninizm ulusal bağımsızlığın emperyalizm ça-ğında sakatlandığını, ulus devletlerin tekelciburjuvazinin hizmetinde olan kuklalara dönüş-tüğünü belirtti. 20. yüzyıl bu temel doğruyu ka-nıtladı. Dünyanın bir yanında bir elin parmakla-rı kadar dev sanayileşmiş emperyalist ülkeler,diğer yanında ise her bakımdan sömürülen vebaskı altına alınan yarı-sömürge devletler…Daha öncesini saymazsak 1950’lerden sonrasosyalizme karşı yapılandırılan bağımlı yarı-sömürge ülkelerin hükümetleri günümüzdepaçavra gibi kenara atılmaktadır. Çünkü buülke halklarının özgürlük, eşitlik ve adalet iste-mi, genel dünya siyasi, ekonomik şartları içindebu gerici diktatörlerin salt şiddet araçlarıyladevleti yönetme, halkı baskı altına almaya izinvermiyor. Artık verebilecekleri bir şey kalma-yan halk kitlelerinin isyanı devrimci koşullarınortaya çıktığını gösterdi.2011 yılında dünyada önemli gelişmeler oldu.K.Afrika’da başlayıp Ortadoğu’ya yayılan vedünyada çeşitli kitle hareketlerine esin kaynağıolan devrimci halk ayaklanmaları komünistöncülerinden yoksun olsa da 2012’de halen birolgu olarak devam etmektedir. Meseleleri ko-münist partinin yokluğu, önderlik yoksunluğuüzerinden açıklamaktan ziyade ayaklanmalarıortaya çıkaran nesnel koşulları analiz etmekdoğru ve zorunlu olandır. Tek tek partilerin ira-desi dışında ortaya çıkan halk ayaklanmaları-nın özü devrimcidir. K.Afrika ve Ortadoğu’daortaya çıkan devrimci durum, aynı şey demekolan halk ayaklanmaları 1789, 1848, 1871 (Bu ta-rihi süreçlerde komünistler kimisinde yoktu,kimisinde ise etkin değillerdi) yine 1905 ve 1917Şubat ayaklanmalarından farklı değildir. Halkayaklanmalarını komünist önderlik etrafındabütünleştirecek partilerden yoksun olmalarınesnel koşulların devrimci özünü değiştirmez.

DEVRİMCİ ARK06

Page 9: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 07

Kaçınılmaz olarak devrime taşınmayan halkayaklanmaları emperyalizm ve yerli uşaklarıtarafından bastırılacak ve yeniden denetim al-tına alınacaktır. 2011 başında Tunus’tan başlayarak Mısır, Ceza-yir, Fas, Yemen, Libya, Bahreyn, Suriye’ye vdyayılan halk ayaklanmaları geçmiş yıla damga-sını vurdu. Kitlelerin öfkesi özgürlük, adalet, işve eşitlik istekleri bitmiş değildir. Mısır’da Tah-rir Meydanı’nda toplandı. Tahrir Meydanı’nda2011’de kurulan çadırlar İspanya-Sol Meydanı’nda kurulan çadırlarla karşılık buldu. Öğrencilerve halk kitlelerinin çadırlarından ezilenlerin öf-kesi yükseldi.Ekonomik kriz ABD ve Avrupa’da ezilen sınıfla-rın kitlesel gösterilerinin artmasında rol oynadı.Grev ve protestolar her tarafta ortaya çıkmayabaşladı ve birbirinden çok daha hızlı etkilenme-ye başlandı. İspanya’nın Sol Meydanı’nda “öfke-liler” Yunanistan Sintagma Meydanı’nda halkınöfkesi dünyada isyana duran kardeşlerinin öf-kesiyle birleşti.İngiltere’de siyahi bir taksi şoförünün öldürül-mesinden sonra Londra, Manchester, Bristol, Li-verpool gibi birçok kentte araç ve dükkanlarınyakılmasını, varoş gençliğinin isyanı olaraksunsalar da toplumun alt katmanlarının, göç-menlerinin, işsizlerin, işçilerin bir öfkesiydi. 500kişi gözaltına alındı, bir gösterici öldürüldü.Kapitalizm toplumsal eşitlik ve özgürlük talep-lerine çare olamıyor. Sadece işçi sınıfının artangrevleriyle değil, derinleşecek ekonomik krizleAvrupa’da da toplumsal patlamaların yaşana-cağı ve devrimci krizlerin gelişeceği öngörüleri-nin maddi temeli olgunlaşmıştır. Emperyalizmbölgesel savaş ve işgallerle ekonomik kriziniçözmeye çalışsa da başarılı olamayacaktır.NATO, tekelci kapitalizmin işgalci vurucu gücü-dür. Afrika, Ortadoğu’da işbirlikçi hükümetlerve devlet örgütlenmeleri yeniden şekillendirilsede halk kitlelerinin devrimci taleplerini karşıla-yamayacaklardır.ABD 21 Mart 2003’te işgal ettiği Irak’tan 1 mil-yon insanı katlederek Aralık 2011’de askerlerinigeri çekse de Irak’ın ekonomik, siyasi ve politikörgütlenmesini elinde tutmaya devam ediyor.İşte tekelci kapitalizmin özgürlük vaadi 1 milyonIraklının katledilmesi!.. İran’a savaş açılması bir zaman meselesidir.Suriye halkının isyanını emperyalizm kendiamaçları doğrultusunda kullanmak için tümmaharetini ortaya koymaktadır. ABD’nin jan-

darması faşist Türk devleti hevesli fino köpeğigibi işgalci güç olma arzusunu gizlememekte-dir. Artık dünyada yarı-sömürge ülkelerin hü-kümet ve devlet örgütlenmesi emperyalistgüçlerin ihtiyaçlarına cevap veremeyecek du-ruma gelmişse doğrudan, zaman kaybetmeksi-zin işgal edilmesi süreci genel bir politika halinegelmiştir. Bölgesel işgal, tek tek ülkelere savaşaçılması, emperyalist bloklar arasında daha bü-yük rekabet ve uzlaşmaz çelişkileri geri dönül-mez şekilde gün yüzüne çıkarmış ve emperya-list bir dünya savaşına doğru giden yolların taş-ları döşenmektedir. Dünya savaşları tekelci ka-pitalizmin dayandığı ekonomik özün sorunlu birsonucudur. Dünya kesin bir açıklıkla barışçılsüreçlere değil savaşa doğru evriliyor. Hem deolgunlaşma yolunda gelişen, ucu ortaya çıkmışdevrimci krizlerle…

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrimciolanaklar ve sınıf hareketiElbette dünyada hiçbir ülke emperyalizmdenbağımsız ele alınamayacağı gibi, ülkemizde debağımsız ele alınamaz. Ekonomik, askeri ve po-litik temel meseleler daima uzlaşmaz iki kutupolan emperyalizm ve devrimci proletaryanınbakış açısıyla değerlendirilmek zorundadır. İşçisınıfı, emekçi köylüler ve geniş halk kitleleri,ezilen Kürt ulusu, çeşitli milliyetlerden azınlık-ların demokratik talepleri ve sınıf hareketininiktidar mücadelesi, emperyalizmin işbirlikçisiburjuva feodal sınıflara karşı savaşımı devametmektedir.Türk devleti kuruluşundan beri emperyalizminuşağı durumundadır. Ekonomik olarak bağımlı-lığın bir sonucu olarak siyasi, askeri ve politikbağımsızlığını yitirmiştir. Yani sömürge Türkdevletinin içinden geçtiği süreç dünyanın eko-nomik, siyasi şekillenmesine sıkı sıkıya bağlıdır.Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da çıkan halk ayak-lanmaları ve başını ABD’nin çektiği emperyalgüçlerin bu ülkelerin yönetimini yeniden yapı-landırmalarıyla birlikte Türk devleti de jandar-ma rolüyle sertleşen ve çatışmalı koşullarıniçinde uygun hale getirilmek zorundaydı.Askeri darbeler dönemi dünya genelinde1950’lerden sonra nasıl ki emperyalist güçlerinplanlaması ve desteğiyle gerçekleştiyse, bugünhalk kitlelerini demokrasi, özgürlük ve eşitlikvaatleriyle kandırılma amacıyla darbecilerinyargılanması politikasının devreye sokulmasıda emperyalistlerin onayı ve denetimi altındagerçekleşmektedir. Darbecilerin yargılanması

Page 10: Devrimci Ark - Sayı 1

sürecinin genel bir politika olduğunu görmekistemeyenler Şili, Arjantin ve çeşitli Latin Ame-rika ülkeleri ile Yunanistan vb. ülkeleri unut-mamaları gerekir. Ülkemizde ise darbeci gene-rallerin yargılanma sürecinin gecikmesinin ne-denlerinin başında emperyalistlerin destekle-diği, Kürt ulusuna karşı sürdürülen savaştır.Darbeciler elbette yargılansın, ama bunu halkademokrasi geliyor şeklinde sunulmasına aslaaldanmamak gereklidir. Şili’de, Arjantin’de, Yu-nanistan’da darbeci generaller yargılandılardiye bu ülkelerin halklarına, işçi sınıfına özgür-lük ve demokrasi gelmiş değildir. GünümüzdeYunanistan ve Şili’nin devrimci kitle hareketle-rine sahne olması bu açıdan önemli ve anlamlı-dır. Ülkemizde kafası burjuva demokrasisininufkunu aşmayan küçük-burjuva akımlar ve li-berallerin büyük anlam yükledikleri generalle-rin ve darbecilerin yargılanması aldatmacası-nın ipliğinin pazara çıkalı çok olmuştur. İşin iro-nisi ise, tüm bu “demokrasi” oyunu oynanırkendarbe süreçlerini aratmayan boyutta halkımızsaldırılara uğramaktadır. Hapishaneler, dağlar,sokaklar, fabrikalar buna şahittir.Emperyalizmin dünya genelindeki ideolojiksöylemi, biçimsel aldatmacası şudur: Demokra-si–ki bu egemen gerici sınıflar için bir demok-rasidir- özgürlük multi-kültürcülük, farklılıkla-rın bir arada yaşaması, zor ve şiddet değil ço-ğulcu katılımcılıkla çatışmasız bir sistem… Evet,bu ideolojik saldırı onlar açısından “komünizmartık tarih oldu” söyleminden sonra geliştirildi.Bu nedenle ezilen sınıflara bakın demokrasi ge-lişiyor demek için “darbecileri de yargılayan”kontra örgütlenmeleri belli oranda tasfiye eden,GLADİO’yu yeniden düzenleyen süreci başlattı-lar. Bu süreç esasta halkın demokrasiye gelişideğil, komünist mücadeleye karşı sınır tanıma-yan kurallar üzerine inşa edilmiş örgütlenmelerve devletlerin yeniden yapılandırıldığı bir sü-reçtir. Tekelci burjuvazinin denetiminde şekille-nen bağımlı ulus devletlerdeki bu gelişmelerişçi-köylü ve geniş halk kitlelerine demokrasi,eşitlik, adalet ve özgürlük olarak pazarlandı-pazarlanıyor. Dün acıya boğdukları halk kitlele-rine bugün o acılara yalancı, sahtekarca gözyaşıdökerek pazarlıyorlar.“Reformcu demokrat, özgürlükçü adaleti” AKPhükümeti emperyalizmin denetiminde dünyasiyasi şekillenmesinin parçası olarak sadece biruşak hükümet rolünü oynuyor. AKP ve Tay-yip’in acılar üzerinden pazarladığı gözyaşları neyazık ki, halkımıza özgürlük ve adalet getirme-

ye yeterli olamıyor/olamayacaktır. Fakat bunarağmen son on yılda küçük-burjuva aydınlar-dan-liberallere, Kürt hareketinden oportünistdevrimci akımların utangaçca AKP’den de-mokrasi beklentisine girmelerini kimse engel-leyemedi.

AKP hükümeti döneminde hapishanelerde1700’den fazla hasta tutsak, tutuklu ve hüküm-lü sağlık sorunlarından dolayı öldü(rüldü).2011’in sadece 8 ayında 159 hasta tutsak, tutuk-lu hükümlü yaşamını yitirdi. Oysa modern sağ-lıklı hapishanelere sahibiz deyip övünüyorlar.

“İleri demokrasi” de 1 yılda işçilerin sendikal ör-gütlenme, grev ve direnişleri gerekçesiyle3.400’ü işten atıldı. Oysa örgütlenmenin önün-deki engellerin kaldırıldığı her defasında söyle-niyor.

Beslenemediği için açlıktan bebeklerin öldüğübasına yansımaktadır. Halen doğum yaparkenanne ve bebeklerin ölüm oranında ülkemiz enön sıralardadır. Yoksulluk Dünya Bankası’nındesteklediği poşet ekonomiyle dengelenmeyeçalışılıyor. Ama üretim ile tüketim arasındakiuçurum büyümüş, yoksulluk daha da artmıştır.

DEVRİMCİ ARK08

Page 11: Devrimci Ark - Sayı 1

Buna rağmen ülkenin zenginleştiğisöylenmektedir.

Günümüzde sudan gerekçelerlebine yakın üniversite öğrencisi ha-pishanelerdedir. Kitle gösterilerin-de kurşunlarla katledilen İlyas Ak-taş, Aydın Erdem, Şerzan Kurt veismini sayamadığımız devrimcigençliğe karşı sürdürülen ölüm po-litikasıdır. Oysa gözyaşları içindedarbe dönemlerinde gençlerinheba edildiğini söylemekteydilerTayyip ve ekibi… Artık karanlık dö-nem sona ermişti!.. Peki, 2.317 ço-cuğun hapishanelere kapatılması-nın adı nedir? Faşist Türk devletigerillaya karşı birçok noktada veÇelê’de kimyasal silah kullandı.Onlarca gerillanın bedeni kimya-salla kömüre döndü. En son 2011yılında Roboskî’de 34 yoksul Kürtköylüsü hava bombardımanıylavahşice katledildi.

Kürt ulusal sorunu anayasal bir so-

run değil, devrim sorunudur. Kürtaydın, yazar, siyasetçi ve halkınıkitlesel tutuklanması F tipi siste-minin İmralı’da ağırlaştırılması, sı-nır ve yasa tanımayan şiddetleKürt ulusuna karşı sürdürülenimha savaşı emperyalizmin uşağıTürk egemen sınıflarının emrinde-ki AKP hükümeti ve Türk devletini“dönüşüm ve değişim” sürecininhalkımıza getirdikleridir. Bu anla-mıyla bizim gündemimizde Türkordusunun kaç generalinin tutuk-landığı, ya da Kürtlere karşı topye-kun savaş sürdürülürken sahte-karca “Dersim’de katliam oldu”açıklamalarının “iyi şeyler” olduğudeğildir/olamaz. Ama bizim gün-demimizde tüm bu düzenlemelerinneden daha büyük saldırıların ha-zırlıkları olduğunu halk kitlelerineanlatmak, en gerçek demokrasiolan sosyalizm uğruna örgütle-mektir.

DEVRİMCİ ARK 09

Günümüzdesudan gerek-

çelerle bineyakın üniver-site öğrencisi

hapishaneler-dedir. Kitle

gösterilerindekurşunlarla

katledilen İlyasAktaş, Aydın

Erdem, ŞerzanKurt ve ismini

sayamadığımızdevrimci gen-

çliğe karşı sür-dürülen ölümpolitikasıdır.

Page 12: Devrimci Ark - Sayı 1

Devrim hareketinin gelişimini faşistsaldırılar durduramayacakMaoist Parti, devrim hareketi içinde varlığınıkoruyan tasfiyeci akımın varlığına sıklıkla vur-gu yapmaktadır. Yasalcı, parlamenterist, pasi-fist ve reformist biçimleriyle oportünist eğilim-lere karşı ideolojik mücadeleyi daha somutla-narak sürdürmek günün ihtiyacı haline gelmiş-tir. Militan devrimci çizgiye, iktidar bilincine,esas stratejik halkaya hizmet etmeyen her pra-tik, kurum, alan ve fonksiyoner proleter ideolo-jik siyasi eleştirinin hedefi haline getirilmedenbaşarı sağlamak olanaksızdır. Aynı şekilde işçisınıfı hareketinin içinde türeyen bütün oportü-nist eğilimlere karşı da mücadele edilmek zo-rundadır.Bugün II. Enternasyonal çizgisinin özgün şek-liyle ülkemiz komünist-devrimci hareketindeortaya çıktığı biçim içi boş “barış” arzusunundile getirilmiş olmasıdır. Sosyal şovenizm, in-celtilmiş milliyetçilik olarak ezen Türk ulus bur-juvazisinin Kürt ulusu üzerindeki ayrıcalıklıvarlığını korumasını ve sürdürmesini kolaylaş-tırmaktadır. Sosyal şovenizm politik çizgi dost-luğunu Kürt ulusal hareketinin “Kürtler devletkurmak istemiyor” söylemi üzerine oturtmuş-tur. Oysa Marksistler Kürt ulusunun kendi dev-letini kurma hakkını her şart altında iler sürüpegemen ulusun sınıflarına karşı savaşmak zo-rundadır. “Ayrılık istemiyoruz, birlik olalım”söyleminin altında neredeyse TKP’ye kadar ge-nişleyecek Kürt “dostluğunun” altında yatansosyal şovenizme karşı ideolojik mücadeleninkesintisiz sürdürülmesi ihtiyacı vardır.Öte yandan Kürt ulusal hareketinin uzlaşmaadına ileri ve devrimci taleplerinden vazgeçipdevlet istemediğini ilan ederek Türk devlet var-lığını Kürt ulusu üzerinde kabul etmesi ve açık-ça bilinç bulanıklığı yaratarak Kürt halkını en-tegrasyon politikasına hazırlamasında ideolojikeleştiri yürütülmelidir.Devrimci hareketin bir kısmını oportünist güç-lerle bütünleşmiş Halkların Demokratik Kon-gresi’nde demokratik hak taleplerini kitlelere“halkın özgürlük ve kardeşlik” manifestosuolarak sunmayı ihmal etmemişlerdir. Maoisthareket dışında Kürdistan’da Kürt işçi veemekçi köylülerinin devrimci iktidar uğrunamücadelede örgütleme derdi olmadığı işlenentaktik politika, ideolojik ve siyasi çizgilerindenaçık ve net olarak anlaşılmaktadır. Devrimci ik-tidardan vazgeçmiş, savaşı terk etmiş özgürlü-

ğü parlamentoda yasal reformlarda arayan birdevrimci hareket egemenler tarafından istenil-mektedir.Egemen sınıfların amacı komünist hareketi ge-rilla savaşını sonlandıracak seviyeye getirmek-tir. Bunun için her yol ve yöntem denenmekte-dir. Aynı şekilde bugün açısından en önemli acilsorun olarak Kürt ulusal hareketinin gerillagüçlerinin mücadelenin bir aracı olmaktan çı-kartılmasıdır.F tipi tecrit saldırısına karşı ölüm orucu direni-şiyle yanıt veren komünist devrimci harekethapishanelerde 19-22 Aralık katliamıyla darbe-lendi. Ölüm orucu direnişimiz ideolojik ve siyasiyürüyüşümüzün açık zaferi olmasına rağmenpolitik güçlerimizin tasfiyesini engelleyemedi.Bu anlamıyla 19 Aralık devrimci hareket üze-rinde bir kırılma tarihidir. Ama aynı zamandadevrim iddiasını ileri taşıyacak olan komünisthareketin asla bırakmayacağı tarihsel güç veatılım ruhudur. Hapishanelerde 19 Aralık ve Ftipi tecrit saldırısıyla bitirilmek istenen devrim-ci ve komünist hareket dışarıda da şiddetli sal-dırılara maruz kalmıştır. MKP’nin Karadeniz’dedörtlerin, Dersim’de 17’lerin, önderliğimizin kat-ledilmesi, emperyalist destekli faşist Türk dev-letinin komünist önderlere ve mücadele pratiği-ne karşı sınıf kinini ve savaşma ciddiyetini or-taya koymaktaydı. Bir yandan katliam ve bas-kılar diğer taraftan demokrasi, özgürlük, adalet,değişim ve ilerleme ile süslenmiş ideolojik sal-dırı sürdürüldü. Komünist devrimci kadrolarınkatledilmesi, devrimci çizginin pratikle ileri ta-şınmasında engeller yaratırken toplumun eko-nomik temelinden güç alan ve sistem tarafın-dan önü açılan oportünist eğilimler güç kazan-dı. Tüm saldırılara rağmen komünist çizgi şaş-maz bir kararlılıkla önderimiz Kaypakkaya’nın,Orhan Bakır’ın, Süleyman Cihan’ın, Kazım Çe-lik’in, Baba Erdoğan’ın, Cüneyt Kahraman’ın,Karadeniz’de dörtlerin, Dersim’de 17’lerin yolu-nu takip edecektir. 2011 Haziran’ında ölümsüz-leşen MKP-HKO savaşçıları Abidin, İsmail,Ozan’ın mücadele kararlılıklarıyla gösterdiklerigibi…Bugün faşist Türk devleti Kürt halkına daha ra-hat saldırıyorsa bir nedeni de devrimci hareke-tin zayıf olmasındandır. Kuzey Afrika ve Orta-doğu’daki devrimci ayaklanmalarının rüzgarıKürt ulusunun yoksul halk kitleleri içinde dola-şıyor. Türk devleti, Suriye üzerinden Batı Kür-distan’da örgütlenen ve kendilerine statü oluş-turmaya çalışan Kürtleri nasıl ezeceği üzerine

DEVRİMCİ ARK10

Page 13: Devrimci Ark - Sayı 1

planlar yapıyor. Irak’ta Güney Kürdistan’da,Doğu Kürdistan’da ve İran’da kitlelerin demok-rasi ve özgürlük talepleri somutluk kazanıyor;güçleniyor. Kuzey Kürdistan’da kurtuluşu bü-yük saldırılarla ezilip demokratik talepleri gör-mezden geliniyor. Çocuklardan 70’lik nine vededelere varana dek uzanan Kürt halkının ha-pishanelere kapatıldığını göz önünde bulundur-duğumuzda bu korkunun büyük nedeni anlaşı-lır. Nesnel devrimci koşulların devrim hareketi-ne olanaklar yarattığı çok açıktır.Kentlere yığılan işsiz nüfus kitlesi geleceksizli-ğe mahkum edilmiştir. Yoksulluk artmış, ay-dınlar, gazeteciler, parasız eğitim isteyen, top-rağını HES’lere kurban etmek istemeyen köylükadınlara davalar açılıyor, coplanıyorlar “iş ka-zalarında” günde 4 işçi ölüyor. İşçiler işten atılı-yor. Sendikacılar tutuklanıyor. Toplumun ezi-lenlerine F tipi tecrit dayatılıyor. “Örgütlenme-yin, hak istemeyin, mücadele etmeyin, mutlakitaat edin” deniyor. Emperyalistler ülkemizi acı-masızca sömürüyor. Nesnel koşullar devrimcimücadeleyi geliştirmeye dün olduğu gibi bugünde daha uygun hale gelmiştir. Egemenler devrimci iktidar hedefinden vazge-çin demektedirler. Her türlü saldırılarına rağ-men bu amaçları gerçekleşmeyecektir. Çünküdevrim hareketi, bedellerle yürüdü, bundansonra da bedellerle yürümeyi başaracaktır.Egemenlerin reform, değişim aldatmacalarınınboşa çıkarılmasının yolu örgütlenmeyi güçlen-dirmektir. Gerilla savaşını geliştirmek, tüm mü-cadele araçlarını büyük özveri, adanmışlıkladevrim amacına taşımaktır.Küçük burjuva anlayışla diktatörlüğün şartlaragöre değişen siyasi partilerinin arasındaki re-kabet, ya da devletin sivil-askeri bürokrasinin“bitmez” çelişki ve yapılandırma süreçlerindenhareketle toplumu, mücadele dinamiklerinitahlil edenlerin aksine, ezilen sınıfların somutdurumu, mücadelesi ve devrimci amaçları doğ-rultusunda gelişmeleri değerlendirip görev vesorumlulukları yerine getirmek zorunludur.Aksi takdirde AKP, Fethullah Gülen ve general-lerin ateşinde bir şey görünmez olacaktır.Emperyalist haydutlar Kürt ulusunu baskı al-tında tutmak için her yönteme başvurmaktadır.Roj TV’nin kapatılmasına, sınır ötesi bombala-ma, istihbarat sağlamaktan tutalım da Güneyve Batı Kürdistan’da Kürt halkının Türk devletitarafından katliamlara uğratılma tehdidiningüncel olmasına kadar… Tüm bu saldırılara

yoksul halk kitleleri direnmektedir. Görev dev-rimci nesnel koşullar sağlayan Kürt halk kitle-leri içinde sınıf hareketini geliştirecek örgütlen-me araçlarını işlevleştirmek, proletaryanınkendi bayrağını dalgalandırmaktır.Türkiye- Kuzey Kürdistan’da işçi sınıfı, emekçiköylüler, geniş halk kitlelerinin derin sömürüsüve yoksulluğu hükümetlerin hamasi söylemle-riyle ortadan kaldırılamaz. Sistemli olarak kim-yasal silah kullanan paşayı ordunun başına ge-tiren diktatörlüğün ihtiyaç dışı kalan paşaları-nın bir kısmını tutuklamasından halkımıza de-mokrasi çıkmadı/çıkmaz! Gerici sınıfların ikti-darı kırılmadan ezilenlere demokrasi ve özgür-lük olanaksızdır. Reformların, çeşitli değişimle-rin ezilen sınıfları baskı altına almak için ger-çekleştiğini ve egemen sınıfları bu değişimlerezorlayan toplumsal koşullar ve mücadele oldu-ğunu asla unutmamak gerekir. Komünist hareketin amacı ve programı vardır.Kitlelere dayanır ve gücünü onlardan alır. Ka-ramsarlığa, yılgınlığa kapılıp egemenlerden de-mokrasi ve özgürlük bekleme gibi durumlarıasla olamaz. Oportünizm ile proleter çizgi ara-sındaki netliği korumak için pratikte görevlerigöğüslemek gerekmektedir. Ne olacağı belli ol-mayan bir ruh haliyle değil Kaypakkaya yolda-şın net ve açık tavırlı duruşunu bugün ideolojikpolitik alanda öne çıkarmak görevdir. Tasfiyeci-lik kendini dayatsa da devrimci yürüyüş atılımyapma perspektifiyle ileri çıkacaktır. Bunainancımız tamdır. Mücadelenin tüm alanlarındaMLM ideolojisiyle donanan tüm yoldaşlarımızpartimizin perspektifiyle zorlukları göğüsleye-cek, ihtiyaca yanıt verme iradesini ortaya koya-caklardır. Bir ülkenin demokrasi ölçüsü en çıplak biçimiy-le o ülkenin hapishanelerinden anlaşılır. Tümdemagojik yalanların aynası olan katliamlarınyansıması hapishanelerdir. Komünistler, dev-rimciler, yazarlar, akademisyenler, öğrenciler,nineler, dedeler, çocuklar, milletvekilleri, bele-diye başkanları, işçiler, köylüler, gazeteciler Ftipi tecrit hücrelerine yani hapishanelere kapa-tılmışlardır.İşte faşizmin ileri demokrasisi!.. Dün 19 Aralık,bugün gerillaya karşı kullanılan kimyasal si-lahlarla yapılan katliamlar ve Roboski’dir. Tümbu gerçekler devrimci iktidar için daha militan-laşmayı, savaşçılaşmayı ve önderleşmeyi em-rediyor.

DEVRİMCİ ARK 11

Page 14: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK12

ÖLÜM ORUCU DiRENiŞiMiZKATLİAM VE SİLİNEMEYEN GERÇEKLER

Page 15: Devrimci Ark - Sayı 1

F tipi hücrelerde yazıyoruz. Fiziki ola-rak özgür olmasak da özgürlük, özgürolmak gibi söylemlerden çok koşulla-ra inat ve inançla mengeneye sıkıştı-rılmış özgürlüğü yaşamak-yaşatmakdaha anlamlıdır.

Yaşamın tüm alanlarında amaç ve hedeflerin siya-sal, toplumsal bir içerik taşıyorsa özgürlüğü bu mü-cadelenin savaşımında kazanmak ve yaşamak an-lamlı olduğu gibi değerlidir.Hücrelerde yaşadıklarımızı ve yaşananları anlatma-ya devam edeceğiz… Halkımızın her kesimini ilgilen-diren gerici, sömürücü sistemin yarattığı ve yapıl-mak istenilenlerin arka planını anlatacağız.Unutulmak ve unutturulmak istenilen kanla yazılantarihi, direnişlerimizi anlatacağız.Faşist Türk devletinin insanlık suçlarını anlatacağız.Sayısız katliam ve soykırım siciliyle kirli bir tarihesahiptir Türk devleti. 19-22 Aralık 2000’de suçlarınabir yenisini daha ekleyerek katliamların kesintisizsürdürüldüğünü anlatacağız.Yazılı ve görsel medyanın, çeşitli aydın ve yazar bo-zuntularının kirli yalanlarını anlatacağız. Dolaylı yada direkt bu süreci destekleyenleri ve devrimci tut-sakların Ölüm Orucu Direnişi’ne karşı seviyesizceyaklaşımları anlatacağız. Arada 11 yıl geçti. 11 yıl önce 20 hapishaneye eş za-manlı yapılan saldırının gerek öncesinde, gerekse desonrasında faşist Türk devletinin, her türlü aracıkullanarak katliamını nasıl meşru göstermeye çalış-tığını; o iğrenç kanlı planlarını var gücüyle gizlemeyeçalışmasına rağmen, planlar, belgeleri ve itiraflarlaçarşaf çarşaf ortaya serildiğini tüm kamuoyu tara-fından da görülmüştür. Diğer katliamlarda olduğugibi 19-22 Aralık katliamının sorumluları mahkeme-lerce aklanmış ve aklanmaya da devam ediliyor.Hücrelerin devrimci tutsakları teslim alma ve yoketme amacıyla donanımlı ve kapsamlı stratejik birsaldırı konsepti olduğunu, o gün söylediğimiz gibibugün de tekrarlıyoruz. Oportünist kesimlerin karşıçıkmalarına rağmen!.. Çünkü bu saldırı konseptininnasıl tüm topluma yaydırılarak derinleştirildiği gü-nümüzdeki mevcut uygulama ve saldırılarla kanıt-lanmıştır. Biz komünist ve devrimci tutsaklar 20Ekim 2000’de başlattığımız Ölüm Orucu Direnişi’mi-zin başta F tipi olmak üzere diğer politik siyasi saldı-rılara karşı temel taleplerimiz kamuoyuna açıklan-mıştı. Taleplerimiz şunlardı:-F tipi hapishaneler kapatılmalıdır.-Üçlü protokol iptal edilmelidir.

-DGM’ler kapatılmalıdır. TMY iptal edilmelidir.

-Buca, Ümraniye, Burdur, Diyarbakır, Ulucanlar Kat-liam ve operasyonlarının sorumluları açığa çıkarılıpyargılanmalıdır.

-1996 Ölüm Orucu’nda sakatlıkları olanlar ile çeşitlioperasyonlardan dolayı rahatsızlığı olan arkadaşla-rımız serbest bırakılmalıdır.

-İşkence bir insanlık suçudur. İşkenceciler yargılan-malıdır.

-Cezaevleri İzleme Komisyonları oluşturulmalıdır.Bu komisyonlar, Barolar, TTB, Tutuklu ve HükümlüAileleri Temsilcileri, Tutuklu ve Hükümlü Avukatları,insan haklarıyla ilgili dernek temsilcileri ve TümYargı-Sen temsilcilerinin katılımıyla oluşmalı, yasalgüvenceye bağlanmalıdır.

-Kürt halkı ve hakları mücadelesinin önündeki en-geller kaldırılmalıdır.

Bizler hiçbir zaman hapishane saldırılarını sınıf mü-cadelesi ve toplumdan bağımsız görmedik. Dolayı-sıyla Ölüm Orucu Direnişi’mizin taleplerini içerenkomünist ve devrimci tutsakların sadece teslimalınma sorunu olmadığını, tüm toplumu ilgilendirenanti-demokratik, insan haklarına aykırı saldırılar ol-duğunu bu anlamıyla da karşılanması gereken meş-ru ve demokratik taleplerdir.

Bu talepler kamuoyuna deklare edilirken, 20Ekim’de başlattığımız direnişimizin ilk günlerindebaşta ailelerimiz olmak üzere devrimci-demokratikkamuoyunun yoğun ilgi ve sahiplenişi önemli dev-rimci bir atmosfer yaşatmıştı. Ölüm Orucu ekipleriy-le direniş bir üst mevziye çıkarıldığında kamuoyun-daki tepki yoğunlaşarak yaygınlaşmıştı. Aynı dö-nemde İstanbul Barosu, TTB ve milletvekillerindenoluşan bir komisyon kurularak sorunun çözümü içinaracılık yapma girişimine başladılar.

Kamuoyundaki yoğun ilgi ve kitlesel eylemler gide-rek yaygınlaşıyordu. Kitleler Ölüm Orucu Direnişi’nive taleplerini destekleyerek sorunun çözümü içinmücadele ediyorlardı.

Kamuoyunun tepkisi ve kitlelerin direnişe olan ilgisifaşist Türk devletinin pek de işine gelmiyordu. Kanlıplanlarını sekteye uğratma riski taşıdığından dolayıolsa gerek, Başbakan Bülent Ecevit “muhteşem”açıklamayı yaptı. “Kamuoyu ilgisi devam ederse bueylem bitmez…” diyerek gerekli saldırı mesajını davermiş oluyordu. Saldırının zeminini güçlendiren ak-törler devreye giriyordu. Başbakan Bülent Ecevit’inaçıklamasından iki gün sonra (13 Aralık) RTÜK veDGM’ler tarafından Ölüm Orucu ile ilgili her türlü ha-ber ve ilgili yayınlar yasaklanarak sansürleniyordu.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk; “artık bu olay ce-zaevleri sorununun ötesine geçmekte, düzeni boz-maya yönelik eylem niteliği kazanmıştır…” demekleyetinmeyip şöyle devam etmekteydi “cezaevi refor-

DEVRİMCİ ARK 13

Page 16: Devrimci Ark - Sayı 1

mu projemizde oda sistemini geçersiz kılacak her-hangi bir öneriyi kabul etmemiz söz konusu ola-maz… Ölüm Orucu’nu bırakın” diyerek “uzlaşmacı”görünen bakan saldırı yapma kararlılığını gösteri-yordu.

Adalet Bakanı’nın bu açıklamalarından sonra sarısendika ağaları Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, ÖlümOrucu’nu bırakın çağrısı yaptılar.

Bütün bu açıklamaları yapanları tanıyoruz ve açık-lamalarını da iyi anlıyoruz. Ancak ne ilginçtir ki, bir-çok devrimci örgütlerin direnişe karşı olumsuz, tu-tarsız oportünistçe tutumları çeşitli reformist partive çevreleri de kapsamıştı. TKP, EMEP, ÖDP, HADEPve eylemi boşa çıkarmaya çalışan şimdi AKP’li olanOral Çalışlar (o zaman da Ecevitçiydi) gibi sol geçinenkişilikler “Ölüm Orucu’nu bırakın” çağrısının sözcü-leri haline geldiler.

“Akıl dışı eylemlere son verilmelidir.”

“Dışarıdaki birçok insan istenen taleplere sahip de-ğil; bu toplumun yaşamadığı şeyi içeride istemekoluyor. Bu yönüyle talepler adaletli ve gerçek değil.”

“Eylemi bırakın biz takipçisi olacağız.” diyen TKP,EMEP, ÖDP ve çeşitli meslek örgütleri gibi…

Faşist Türk devleti ideolojik, politik saldırılarına re-formizmin yaptığı bu ve benzeri yığınla açıklamala-rıyla direnişimizi kuşatmak için katliamın gerekli ol-duğu projesini amacına ulaştırmaya tüm çabasınıortaya koyan faşizme hizmet etmiştir.

Bizim burada kimin ne söylediğini, ne yapmak iste-diğinin detaylarını anlatma koşulumuz yoktur. An-cak faşist Türk devlet yetkililerinin açıklamaların-dan sonra, devletin açıklamalarına paralel destekleriçerikte açıklamaların yapılması hiç de tesadüf, yada duygusal hümanist reaksiyonlar olmadığını ha-tırlatmak şimdilik yeterlidir.

Yapılan tüm çağrılar ve söylemler hapishanelerdekatliam yapmanın alt yapısını oluşturmaktaydı. Ge-rici medya ve kimi köşe yazarları komünist ve dev-rimci tutsakların taleplerinin kabul edilemez oldu-ğunu ve dolayısıyla “terör kampları dağıtılmalıdır”demeçleriyle saldırının meşru ve yapılması gerekti-ğini belirtiyorlardı.

Stratejik olarak ezilen sınıflar üzerinde kapsamlı birsaldırının sadece hapishaneler üzerindeymiş gibi al-gılanması, arka planını görmek istemeyenler, gör-meyenler saldırının yapılmasına seyre geçtiler. Yüz-lerce komünist ve devrimcinin Ölüm Orucu direni-şinde şehit ve gazi olmalarına; devletin katliam yap-ma saldırısına kabuğuna çekilerek gündemlerindençıkarmaları, katliama ortak olmak ve saldırının tümtopluma yayılmasını onaylamaktı.

Yeni bir ekonomik krizi gidermenin ağır faturasınınkatliamlarla uygulanacağının örnekleri çoktur.IMF’nin hazırlayıp dayattığı ekonomik paketlerin

normal şartlarda uygulamak kolay olmadığından di-namik, diri komünist ve devrimcilerin engelsiz halegetirilmesi için katliam planlarının da birlikte yürü-tülmesi zorunlu görülmüştü.Oluşturulan arabulucu heyetin 15-16 Aralık tarihle-rinde temsilcilerimizle Adalet Bakanlığı arasındasürdürdükleri görüşmeler Bakanlık tarafından ke-sildi. Aynı günlerde zorla müdahale açıklamaları peşpeşe yapıldı.18 Aralık 2000 akşamı İstanbul Baro Başkanı YücelSayman ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı FerzanÇitici’nin temsilcilerimizle yaptıkları görüşmede uz-laşma sağlanmıştı. Arabulucu heyetin çoğunun An-kara’da olmasından dolayı toplanması sabahı bulu-yordu. O sabah yani 19 Aralık sabahı heyetin bir ara-ya gelerek tutsakların taleplerini ortak bir konsen-süsle Adalet Bakanlığı nezdinde de onaylatarak ka-muoyuna açıklamaktı. Sorunun çözüleceği sanılanaynı akşam Adalet Bakanı telefonlara cevap verme-diği gibi nerede olduğu da bilinmiyordu. (!) Adalet Ba-kanı sırra kadem basmıştı (!)

DEVRİMCİ ARK14

Page 17: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 15

Saldırı yapma talimatı verilmiş, tüm hazırlıklar ta-mamlanmış, tutsaklarla görüşmeler oyalama ka-muoyunu hazırlama ve formaliteden ibaretti. ÇünküYücel Sayman ve Ferzan Çitici tutsaklarla görüşme-den sonra basına görünmeme adına arka kapıdançıkarılırken, hapishanenin ön tarafından iş makina-ları yerleştirilmiş ve saldırı araçları taşınmaktaydı.Tüm bu gerçekler sonradan ayrıntılarıyla açığa çıktı.19 Aralık 2000’de sabah 05.00’te “Hayata Dönüş” adıaltında MKP, DHKP/C, TKİP tarafından sürdürülenÖlüm Orucu Direnişi’mizi sonlandırmak ve tutsakla-rı F tiplerine götürmek için 20 hapishaneye eş za-manlı saldırı başlatıldı. Hapishaneler komünist vedevrimci tutsakların kahramanca direnişine tanıkolunurken tam bir savaş alanına dönüşmüştü. 37bölükten oluşan 10 bine yakın asker binlerce çevikkuvvet binlerce gardiyan ve en önemlisi de Gölba-şı’nda hapishane maketleri üzerinde bir yıl boyuncatatbikat yapılarak eğitilen kontra özel timlerden -rütbeli özel birlik- oluşan katil sürüleriyle saldırı ya-pılıyordu. On binlerce TSK envanterinde bulunmayan

İsrail menşeli, “insanın bulunduğu açık ve kapalıalanda kullanılamaz” yazılı çeşitli türden kimyasaliçerikli zehirli gaz, yangın bombaları yine T-90 diyeadlandırılan zırh delici ve çeşitli otomatik silahlarlakatliam yapıldı. 28 yoldaşımızı şehit verdik. Yüzlerceyaralıyla F tipi tecrit hücrelerine nakledildik. Yaralı-larımız tedaviyi kabul etmeyerek direnişi hastane-lerde de sürdürdüler. Saldırı, katliam ne Ölüm Oru-cu’nu ne de direnişi bitirdi. F Tipi’nde yeni katılımlar-la direniş daha da büyütüldü. Hiçbir yoldaşımızı tes-lim alamadılar. Ölüm Orucu ve 19 Aralık Direnişi’miztüm dünya halklarının mücadelesinde yerini alırkenkarşı-devrim cephesine de bükülmez siyasi ve ideo-lojik gücünü ve duruşunu göstermiştir.Emperyalist işbirlikçi gerici egemen sınıfların ko-münist ve devrimci hareketleri tasfiye etme saldırı-sına, oportünizm, reformizm seyirci kalarak, yaptık-ları açıklama ve pratikleriyle desteklerini sunmuş-lardır. Faydacı ve pragmatist yaklaşımların komü-nist ve devrimciler ve de halkımız nezdinde hiçbirdeğeri yoktur-olmamıştır da. Dost görünerek dev-

Page 18: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK16

rimci, sosyalist maskesi altında halkçı görünmeleri-ne rağmen sessiz kalanlar direnişin karşısında ta-rihsel olarak mahkum oldular. O gün sessiz kalanlar–başta Kürt ulusal hareketi olmak üzere- bu saldırı-ların kendilerini de kapsayacağını umursamadılar.Ve 19-22 Aralık katliamından sonra faşist Türk dev-letinin ilgili kontralarının yaptığı açıklamalar sürecinciddiyetini daha iyi açıklıyordu.

Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan: “Devletayıbını temizlemiştir. Operasyonu bir yıl öncesindenmaketler üzerinden çalışıyorduk zaten.”

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk: “Bu devletin şef-kat operasyonudur. Çoğu kendini yok etmek sure-tiyle ölmüştür.”

Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun:“Çok iyi olacak, F tipleri mükemmel yerler.” Ali SuatErtosun’a 19 Aralık katliamında oynadığı rol F tipiprojesinin yürütülmesinde gösterdiği performansAKP Hükümeti tarafından devlet üstün hizmet ma-dalyası verilerek ödüllendirildi.

Başbakan Bülent Ecevit: “Cezaevlerindeki terör ka-rargahları temizlendi.”

TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu BaşkanıHüseyin Akgül: “Müdahaleler komisyonumuzca birinsan hakkı ihlali olarak değerlendirilmemiştir.”Böylece meclisin insan hakları anlayışını ve yaklaşı-mının ne olduğunu da bir kez daha anlamış oluyoruz.

Yine burjuva medyanın 19-22 Aralık katliamında oy-nadığı rolü kavramak için manşetlerine bakmak ye-terlidir.

Hürriyet : “Devlet girdi örgüt yaktı jandarma kurtar-dı.”

Sabah: “Kendilerini ateşe verdiler.”

Akşam: “Yürüyen çıraya döndüler… Yakın emri ver-di.”

Milliyet: “Sahte oruç kanlı iftar.”

Zaman: “Sahur operasyonu”

İşte bu faşist medya Kürt ulusunun imha savaşındada aynı rolü oynamaktadır. 28 Aralık 2011’de savaşuçaklarıyla Qileban (Uludere) Roboski’de çoğunluğuçocuk yaşta 34 Kürt emekçisini bombalayarak kat-letti. Roboski katliamını da bu medya meşrulaştırdı.Türk devletini aklama görevini her zaman ki gibisürdürdü.

19 Aralık öncesi ve sonrası servis edilen tekeldenbilgiler devlet ve medya uyumunu gösterdi. Direnişi-mizi karalamak, komünist ve devrimcileri katletmekve tasfiye etmek için yapılan ve kirli bilgilerle ger-çekleri gizlemekteydiler. 96 Ölüm Orucu Direnişi’mizde “Bunlar içeriye yiyecek stoku yapmışlar, yiyorlarölüm olmaz” diyen dönemin Adalet Bakanı ŞevketKazan’ın kirli, utanmaz rezilce yalanından üç günsonra Aygün Uğur yoldaşımızın şehit düşmesiyle ya-

lanları teşhir oldu.F tipi tecrit saldırısına, haklı ve demokratik talepleri-miz doğrultusunda sürdürdüğümüz Ölüm Orucu Di-renişimiz’e karşı MGK’da hazırlanıp alınan katliamkararı kara propagandalarıyla gerçeklerin üstü ör-tülmekteydi. Medya üzerinden gerek sunumda ge-rekse de hücrelerle ilgili algılamada yaşattıkları at-mosfer sanat ve estetiksel özellikleriyle “beş yıldızlıotel odaları” olarak adlandırmalarıyla saldırınınamacı gizlenmekteydi. Bu aynı zamanda dizginsizbir ideolojik saldırının sürdürülmesiydi.Yeni yüzyılın başlangıcında “sanat harikası beş yıl-dızlı otel odaları” olarak yansıtılan F tipi hapishane-lerde komünist-devrimci tutsakları tredmana tabitecrit etme, yabancılaştırma, etkisiz kılma, örgütsüzbırakma, dahası sınıf hareketinden koparma, ailele-riyle olan bağlarını bile zayıflatma amaçlı inşa edil-miştir. Son on yıllık zamana bakıldığında 1770’e ya-kın komünist, devrimci tutsak ve diğer adli tutukluve hükümlüler çeşitli biçimlerde katledilmişlerdi. Bu“lüks otel odalarının” birer insan öğüten makine ol-duğunu ve bu amaçla yapıldığını bir gün mutlaka o“meşhur” mimarları da halk düşmanları, kendi yap-tıkları katliamı günü geldiğinde anlatmak; hesabınıvermek zorunda kalmışlardır. Her şeye rağmen ko-münist ve devrimci tutsaklar F tipi tecrit saldırısıylateslim alınamamışlardır. Dün olduğu gibi bugün dedevrimci tutsaklar F tipi hücrelerde devrimci amaç-ları doğrultusunda iradelerini ileri taşımayı başar-mışlardır.Hitlere ait insanların yakıldığı fırınlara sanatsal de-ğer biçenler olmuştu. Ancak bilinmelidir ki, o günyapılanlar ve uygulayıcılarıyla birlikte lanetlenenlerarasında yerini almıştır. Zira takipçileri yok değil.Yüzyıldır faşist Türk devleti sayısız katliam ve soy-kırım yapmıştır. O gün yapılanlar bugün yapılmaya-cağı anlamına gelmez. Tıpkı Sağmalcılar Hapishane-si’nde 6 kadın arkadaşımızın diri diri yakılması gibi.Napalm, diğer kimyasal silahlarla halkı ve gerillayıyakarak katlettiği gibi deprem nedeniyle enkaz al-tında Kürt oldukları için 24 saat müdahale edilmesi-ni engelleyerek yüzlerce insanı öldürdükleri gibi…Yetmedi bugün yaygınlaştırılarak komünistler, dev-rimciler ve Kürt halkını kitlesel olarak tutuklamak-tadırlar. Türk devleti muhalif avını vahşice sürdürü-yor. Mahalleler, sokaklar, caddeler, fabrikalar, anayollar kısacası kentler kameralarla dağlar uydudanizlenmekte, hapishaneler gibi 24 saat denetim altın-da tutulmaktadır.Egemen sınıflar işçileri, köylüleri, aydınları, öğrenci-leri, azınlıkları, Kürt ulusu ve bir bütün olarak halkı-mızı mutlak denetim altına almayı amaçlamaktadır.Bu nedenle halkın her demokratik hak alma eylemitutuklanmalarla sonuçlanmaktadır. 12 Eylül 1980darbesinde olduğu gibi üç kişinin bir araya gelmesigazete, dergi, dernek, kültür merkezleri vb. gibi oku-

Page 19: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 17

ru olması ve bu kurumlara gidilmesi; işçile-rin sendikal çalışmaları, hak ve ekonomiktalepleri, öğrencilerin bağımsız üniversitelerve parasız eğitim gibi haklı talepleri için ör-gütlenmeleri; köylünün toprağını işlemesiiçin vergi ve diğer zorluk çıkaran yasalarakarşı mücadelesi, Kuzey Kürdistan ve Kara-deniz başta olmak üzere HES’lerin yapımınailişkin halkın mücadelesi; kısacası yoğunsaldırılara karşı hak arayan, hesap soranherkes “yasadışı örgüt üyesidir” adı altındatutuklanmaktadırlar. Cebir ve şiddetle bes-lenen faşist Türk devletinin niteliği budur…İşte F tipi tecrit hapishanelerinin stratejiksaldırısının çeşitli argümanlarla süslenerekanlatılan sistemin tüm topluma yaygınlaştı-rılarak bu şekilde uygulanmasıdır. Biz ko-münist ve devrimci tutsakların 20 Ekim2000 Ölüm Orucu Direnişi’mizin taleplerindetopluma karşı yaygınlaştırılacak olan F tipisaldırısına karşı direnerek saldırıya boşa çı-karmaktı. O gün taleplerimizin toplumla il-gisi olmadığını söyleyenler, bugün tutuk-lanmaktadırlar, saldırıya maruz kalmakta-dırlar.Ezilen sınıfların bastırılması ve tecrit edil-mesi emperyalist bir politikadır.Emperyalizmin çıkarları gereği IMF politika-larının uygulanmasının yolu komünistler vedevrimciler başta olmak üzere muhalif halkkesimlerinin engelsiz duruma getirilmesizorunludur. 19-22 Aralık katliamından he-men sonra Başbakan Bülent Ecevit “IMF eko-nomik programının uygulanması için bu ope-rasyon zorunluydu” diyerek “Artık bundansonra geleceğe daha umutlu bakabiliriz “ se-vincini dile getirmişti. IMF ekonomik politi-kasının gereği emperyalizmin sınırsız sö-mürü çarkını duraksatmadan, sorunsuz yü-rütmekti. Siyasi ve ekonomik amaçlarında-ki arka plandaki gerçekler bunlardı. Yaşa-nan ekonomik krizin giderilmesi için uygu-lanacak olan paketler mutlaka saldırı içer-mektedir. Başka da uygulama şansı yoktur.F tipi hapishanelerin arka planında gizli tu-tulan politikanın halka acı çektiren bir sis-temin her geçen gün daha da somutlaşarakuygulanmasıdır. Politik tutsakların yılardırdirenişi; F tipi saldırılarını içeride ve dışarıdageri püskürtülmesi içindi. Amaçlananlarbugün de devam ediyor. Direniş de devamedecektir.

İNCİ KARASIDIRKartal bakışlı yüreklerVurgundur dağların şahikalarınaMevsimlerin dudak kıvrımlarındaGezginci dervişlerin adımlarıylaBir uçtan bir ucaÇıkınında özgürlük düşüAdımlanan yolun gölgesindeHayatın şah damarına işlerDağlarKocamış bir devrinApak salkım saçak saçlarıyla örtülüdürVakitli, vakitsizZemherinin öfke nöbetlerindeAdım başı cilveleşen rüzgarKör olası tipiyi estirirBelirli belirsizKalleş pusular tezgahlanırYola düşeneArkalarında ölümün keşif soluğuGölge olup düşer peşlerineYakaladı mı fırsatıAman vermeden çullanır üstüneİliğine işleyen ayaz soğuğunYa beklemedenPamuksu kar yastığıÖlümün kollarına davetiye çıkarırYa da el ve ayakParmakları dona keserLaf dinlemez açıİnce bir iniltiye dönüşür sızıBüzüşüp, al al olan deri İnci karasıdır o demdeÇürüyüp, pul pul dökülür yanan tırnaklarVe artık kesif bir kokudur parmaklarÖlüm yoklar ayaz soğuklu bedeni

Page 20: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK18

İŞÇİ SINIFI HAREKETİNDEBURJUVA ETKİLEREKARŞI BAKIŞ

Marksizm bize şunu öğretir. Şayet doğru yolu bulmak istiyorsanhangi sınıfların birbirileriyle mücadele ettiğini iyi bilmen ve bir-birinden iyi ayırman gerekir. Şayet Marksist sınıfsal bakış açısı-na sahip değilsen gerçek bir komünist olman olası değildir.Mevcut toplumsal koşullar doğru analiz edilmediği zaman onunda sınıf mücadelesi tarihi de yanlış değerlendirilir

Page 21: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 19

Sosyalist hareketin içine sızan burjuva sapma-ların, oportünist, sosyal-şoven damarın uzan-dığı ve beslendiği zemini ortaya çıkarmak içintarihsel kesitlere vurgu yapmak gerekmekte-dir. Sınıflardan çok devletin sınıflar arası ilişkive mücadelesinden çok, bürokratik kukla dev-let içindeki kliklerin gereğinden fazla tartışıl-ması dikkat çekicidir. Devlet ve ordunun sınıflarüstü görüldüğü analizlere sıklıkla rastlamaksadece kavrayışsızlıkla açıklanamaz. Küçükburjuva bakış açısını egemen sınıfların yıkıl-ması değil düzenin demokratikleştirilmesi ça-basının sonucu olarak egemen sınıflarla uyum-lulaşmasıyla açıklanır. Sosyalist hareketin için-deki ulusalcı damarın Kemalizm ile kan kardeş-liği aynı zamanda Kemalist diktatörlüğün de-mokratik bir düzeni sağlama emperyalizmekarşı toplumsal kalkınmayı sağlayabileceği ha-yali yatmaktadır.Devrimci hareketin ideolojik özende mevcutolan Kemalizmle sürdürülen bağ sadece1920’lerin TKP ile başlayıp halen sadece onlarınsürdürmesiyle kalmadı. Sanıldığından çok dahageniş devrimci hareketler tarafından sürdürül-mektedir. Başta söylemek gerekir ki sosyal-şo-ven olunmadan Kemalizm’e devrimci yakıştır-ması yapılmaz. Emperyalizme karşı cümlesiniulusal cephe “vatan”la tamamlamaya çalışanlar

kuruluşundan beri Türk devleti ve egemen sı-nıflarla emperyalizmin ilişkisini görmezdengelmektedirler… Konumuzu işledikçe oportü-nizmin işçi sınıfı mücadelesine ihanetini birnebze olsun anlatmayı başaracağımıza inanı-yoruz.20. yüzyılın ilk çeyreğinde evrensel bir olgu ola-rak emperyalizmden bağımsız Türkiye’nin eko-nomik, politik, siyasi düzeni düşünülemez. Em-peryalizmden bağımsız düşünülemez; Leninistbakışın ekonomik temeliyle açıklasalar da sı-nıfsal işbirliğini gizlemek için Türk devlet düze-nini emperyalizmden bağımsız ele alış mevcut-tur.Osmanlı hanedanlığı otokratik, askeri despotikyapısıyla 19. yüzyılın ikinci yarısından başlaya-rak ciddi yönetimsel krizler yaşanmıştır. Ser-maye ve meta üretimine bağlı olarak gelişenAvrupa kapitalizminin yaygınlaşma ve yayılmaiçeriğinden Osmanlı’da nasibini almış, bağımlı-lık ilişkileri her geçen gün artmıştır. Osmanlıdevleti birinci emperyalist paylaşım savaşınaAlmanya’nın yanında girerken eşit şartlardadeğil, çoktandır yarı-sömürge niteliğiyle malisermayenin denetimi altına girmişti. Gelişentoplumsal koşulların önünde eskimiş bentlerduramaz. Osmanlı despotik bürokrasisiyle çe-şitli uluslar üzerindeki egemenliğini daha da

Page 22: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK20

sağlamlaştırıp sürdürmek istedi. Ümmetçilik,dine dayalı birlik, İslamiyet’in birleştirici denilendin kardeşliği ideolojik biçimi ezilen uluslarınbağımsızlığını kazanmalarına engel olamadı.Ortaçağın ideolojisi dindir. Modern kapitalizminortaya çıkardığı ulusal gelişmeler, burjuvazi veproletaryanın uzlaşmazlığı çerçevesinde burju-va ideolojisi toplumun düşün dünyasında ege-men ideolojisi haline gelir. Din yeterli olmayıncadaha öncesi olsa da 1905 yıllarında Osmanlıdevletin de kurtarıcı kabul edilen Türkçülükakımı daha güçlü yerleşmeye başlamıştır.Türkçülük, bürokratik askeri baskıcı rejiminegemen ideolojisi olarak Türk olmayan ulusalbağımsızlık mücadelesi veren milliyetlere karşıişlev görmüştür. Osmanlı 20. yüzyılın ilk büyüksoykırımını Ermenilere emperyalist babalarınındesteğiyle gerçeklerden azınlıklar ve Kürt ulu-suna karşı inkar ve soykırımcı politikasını sür-dürmüştür.Gerek Avrupa demokratik burjuva devrimleri-nin, gerekse de proleter sınıf savaşımının ileribiçimleri olan halk devrimleri dönemin koşulla-rından bağımsız düşünülemez. Birçok parti,ünlü “komünistler” koşulları sınıf karşıtlıklarıiçinde incelememe hatasına düşmüşlerdir. Kü-çük burjuva devrimcileri, Marksist geçinen şar-latan oportünistler, sosyal şovenler her daimMarksizm’in yaşayan canlı ruhunu tahrif et-mekten geri durmamışlardır. MLM tarihi aynızamanda bu gerici akımlara karşı mücadeleninde tarihidir.Gerek Osmanlı gerekse Türk devleti sınıf kar-şıtlıkları içinde açıklanmak zorundadır. I. Em-peryalist paylaşım savaşında 20. yüzyılın bü-yük gelişmeleri yaşandı. Bolşevik devrimi pro-leter devrimler çağını açtı. Osmanlı savaştanyenik çıktı. Antant devletlerinin önüne koydu-ğu 1918 Mondros Antlaşması’nı Osmanlı imza-ladı ve silahsızlandırıldı. Sömürge kertesine dü-şürülmüş Osmanlı emperyalizm tarafındanadım adım bağımlılık ilişkileri çerçevesindenyeniden yapılandırıldı. İngiltere, Fransa Ortado-ğu’da egemenliklerini kurdular. Günümüzdevarlığını halen sürdürmekte olan (bir kısmı halkisyanlarıyla devrilmiştir) Kral, Şeyh, Emirlerin1920’lerde İngilizler tarafından atandığını aslaunutmamak gerekir. Ortadoğu çeşitli devletlereparçalandı. Haritalar masa başlarında çizildi.Türkiye, İran, Irak, Suriye sınırları Milletler Ce-miyeti denilen emperyalistler tarafından belir-lendi. Türk milliyetçileri yıllarca Kürdistan’ınparçalanması demek olan “misaki milli” denilen

emperyalist yapılandırma ödülünü kutsamayadevam ettiler.Uzun uzadıya anlatmaya ihtiyaç duymadansöylersek; Osmanlı’nın askeri-sivil bürokrasi-sinin en Türkçü, milliyetçi, gerici tabakası ulusalhareketin başında ulusal kurtuluş amacıylaemperyalizmle işbirliğine girdi. Tamamen baş-ka İngilizler ve emperyalist güçlerle Türk dev-leti yeniden yapılandırıldı. Cumhuriyet kurul-madan başını Kemal’in çektiği askeri-sivil bü-rokrasinin görevli kesimi Sovyet devriminin et-kisiyle yükselen rüzgarı kırma, emperyalizmeolan halkın öfkesini sınıfsal çıkarlarıyla uyum-lulaştırmak için 1921’de Mustafa Suphi, 14’leriKaradeniz’de katletti. Kemalistler silahlarını işçive köylülerin komünist önderlerine çevirdilerve uzlaşmacı sınıf tavrını ortaya koydular. Yine1921-22 Qoçgiri’de Kürtlerin isyanını bırakanTKP kadroları 1922’de Ankara’da kurdukları ya-sal parti adı altında esasta TKP’nin II. Kongresi-ni yapmak istediler. Yasal çalışmalarına izin ve-rilmedi, tutuklama saldırısıyla cevap verildi,200 kişi tutuklandı birçoğu yılları bulan cezalaraldılar. Cumhuriyet ilan edilmeden, Kemalistdiktatörlüğün tekelci burjuvaziyle işbirliği ha-linde halka karşı gerçekleştirdiği bu katliamlartek kelimeyle faşist gerici sınıfların çıkarlarınıkoruyan sınıf tavrıdır. 19. yüzyılda başlayıp tamamlanması neredeyseyüzyılı bulan demokratik burjuva devrimlerinbürokratik askeri devletin bir elden diğer elegeçmesi biçiminde olmuştu. 1871’de Komün’deortaya çıkan gerçeklerden hareketle Marx veEngels 1872’de Komünist Manifesto’ya şu tüm-ceyi eklemişlerdir. “Artık işçi sınıfının hazırdevlet mekanizmasının basitçe ele geçirilip onukendi amaçları için harekete geçiremeyeceğinikanıtlamıştır.” Bu tümce gerçek halk devrimle-rinin sınıfsal, siyasal niteliğini belirleyen doğrutanımlamadır.Otokratik askeri despotik devletin emperya-lizm çağında bir dizi ekonomik ve siyasi geliş-menin genel ve özel çerçevesi içinde bir eldendiğer ele geçen Cumhuriyet Türkiye’si koşulla-rında tekrar edilmesiydi. Sakatlanmış burjuvademokratik niteliğine erişememiş haliyle em-peryalizmin kuklası haline gelen devletin ve budevletin egemen işbirlikçi sınıflarının baskıcı,milliyetçi faşist düzenin daha da katmerleşmesianlamına geliyordu.Marx “Her gerçek halk devriminin önkoşulu-nun askeri, bürokratik devlet mekanizmasınıparçalamak olduğu” tespitini Komün’den sonra

Page 23: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 21

yaparken yukarıda aktardığımıza uygun so-nuçlar çıkarmıştır. Yani gerici, askeri faşist dev-let mekanizması yıkılmadan halkın çıkarlarınınkorunması da düşünülemez. Bunun dışındakiher yönetimsel gelişme feodal-burjuva sınıfla-rının uzlaşması sonucunda devletin bir eldendiğer bir ele geçmesi şeklinde halk kitleleriniezmek, egemen sınıfların çıkarlarını korumaamacını taşıyan diktatörlüğün daha da sağlam-laşması anlamına gelir.Osmanlı padişahlığı geride bırakılırken, feodal-burjuva sınıfların uzlaşması asker-sivil devletbürokrasisinin egemen sınıflarla olan uyumlubirlikteliği ve emperyalizmle işbirliğine girile-rek askeri faşist diktatörlüğe evrilmesidir Cum-huriyet Türkiyesi. Burjuva feodal sınıfların em-peryalist burjuvazinin çıkarlarını korumak içinhalkı baskı altına almak, komünistleri ezmek,azınlıkları asimile etmek, Kürt ulusuna soykı-rım yapmak; milli baskı uygulamak demek olanKemalist diktatörlük sanıldığı gibi küçük-bur-juva devrimci diktatörlük, anti-emperyalist birözelliğe sahip değildir. Hiçbir zaman da olma-mıştır.Marx “Fransa’da İç Savaş” yapıtında “sınıf mü-cadelesinde bir ilerlemeyi gösteren her devrim-den sonra devlet iktidarının salt baskıcı karak-teri gittikçe daha açık ortaya çıkar” demektedir.Oportünizm padişahlığa karşı cumhuriyetinilan edilmesini, korunması gereken büyük lütufolarak algılıyor. 1848’den beri tüm burjuva dev-rimleri aynı zamanda işçi sınıfına silahları doğ-rulttuklarını unutuyorlar. Şayet minnettarlıkduyulsaydı, 1917 Şubat burjuva devrimiyle yıkı-lan Rus çarlığının hatırlattığı tüm vahşeti akıldatutarak Bolşeviklerin burjuva devrimi karşısın-da sonsuza dek saygıyla durması gerekirdi. Fa-kat Bolşevikler hiç de öyle davranmadılar. Çar-lık’ı oluşturan burjuva-feodal düzeni yıkıp, dev-leti paramparça ettiler ve proletarya diktatörlü-ğünü kurdular.Kemalist diktatörlük sınıflar üstü müdür? Asla!..Burjuvazi ile işçi sınıfının çıkarları uzlaşmazdır.İktidarda burjuvazi, büyük toprak sahiplerinintemsilcilerinin olduğu bir devrimsel gelişme,kendi gelişimi ve zorunlu çıkarları gereği karşı-sındaki sınıf karşıtlıklarının zorunlu sonucuolarak merkezileşmiş baskı aracı haline gelenbir devlete dönüşür. Sınıf mücadelesi tarihindehenüz bu diyalektik gelişim sürecine ters birgelişme yaşanmadı. Emperyalizm çağında yarı-sömürge olarak gün yüzüne çıkan burjuva feo-dal askeri Kemalist devlet düzeni her şart altın-

da işçilerin köylülerin azınlıkların ve ezilen Kürtulusunun düşmanı olacaktı. Oldu da. Çünkü Ke-malist hükümet rejimin ideolojik rengini oluş-turdu. Kukla Türk devleti tüm devletlerin yaptı-ğı gibi çıkarlarını, koruduğu sınıflara hizmet et-mek zorundaydı. İktidardaki sınıflar kimdi? Kü-çük-burjuvazi mi? Hayır. Türkiye tarihinde“burjuva-feodal sınıflar küçük burjuvazinin po-litik güçleri tarafından şöyle ezildi” diye bir verive onu doğrulayan ekonomik, politik gelişmevar mıdır? Yoktu ve olamazdı.Türkiye ve Ortadoğu sınırları, sosyalizm ve em-peryalizm arasındaki büyük kutuplaşmanıniçinde ortaya çıktı. Türkiye sınırlarını da emper-yalist hegemonyanın belirlediği unutulmuş ola-maz. Kemalist hükümet, Türk devleti de bu ikibüyük mücadelenin uzlaşmazlığı dışında düşü-nülemez. Proletaryanın ya da burjuvazinin sınıfdevleti olmak zorundaydı.Her devletin sınıf muhtevasını tanımlama zo-runluluğu gözden kaçırılmadığında, her devle-tin belirli sınıf ya da sınıfların çıkarlarına hizmetettiğini karşısındaki diğer sınıfları ezdiği görül-müş olur. Kemal’in başında olduğu bürokratikaskeri faşist Türk devleti de başından beri em-peryalist işbirlikçi burjuva-feodal sınıflarındevletidir. Egemenler korunurken, halklar ezil-miştir.Emperyalizm çağında yarı sömürge ülkelertekelci burjuvaziden bağımsız düşünülemez. 17Ekim Bolşevik devrimiyle birlikte emperyalisthaydutlar komünizme karşı Sovyetlerin etra-fında perde devletlerin yapılandırılmasında biz-zat rol oynadılar; her türlü desteği sağladılar.Türkiye emperyalist işbirlikçi kukla bir devletolarak tarihteki yerini aldıktan sonra, tekelciburjuvaziye olan görevini günümüze kadar dayerine getirmiştir.Bolşevik devrimi bir olguyu daha ortaya çıkar-mıştır. Ulusal sorun, ulusal bağımsızlık sorunudünyada proleter devrim sorunu haline gelmiş-tir. Emperyalizm öncesi burjuva demokratik birsorun olarak çözüm olanağı bulan ulusal sorunartık nitelik değiştirmiştir. Ulusları ezen sultan-lık, krallık, çarlık yerini emperyalizm almıştır.Mali sermayenin sahibi azınlıktaki bir avuç sa-nayileşmiş ülke dünyanın çoğunluğunu oluştu-ran ülkeler üzerinde tartışmasız egemenliğiniilan etmişti. Emperyalizmle birlikte burjuvaulusal kurtuluşçuluk sakatlanmıştır. Proleterdevrimle kendi ülkesinin burjuva-feodal sınıf-

Page 24: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK22

larını yıkıp, emperyalizmle olan halka kırılma-dıkça hiçbir ülke gerçekten ulusal bağımsızlığı-nı kazanamazdı. Tarih bu tespiti fazlasıyla ka-nıtladı. Dünyada bir avuç ulus dışında (Kürtleren kalabalık nüfusuyla bu bir avuç ulusun için-dedir) bağımsızlığını ilan etmeyen ulus kalmadı.Yarı sömürge cehenneminde emperyalist ulus-larla eşitliğin bir yalan olduğu, yarı sömürge ül-kelere yağdırılan bombalardan da anlaşılıyor.Tekelci burjuvaziyle işbirliğine giren Türk burju-va-feodal sınıfları emperyalizm desteği ve ona-yıyla Kürt ulusunu boyunduruk altına almıştır.Kürdistan bizzat emperyalist güçler tarafındandört devlet arasında bölüştürülmüştür. (Bu me-sele de ayrıca analiz edilmelidir)Küçük burjuva aydınlar, örgüt ve çevreler,oportünizm ve sosyal-şoven akımlar, emper-yalizm çağında mali sermayeden, tekelci burju-vaziden bağımsız ulusal kapitalizm, ulusal bur-juvazinin olmadığını kabul etmelerine rağmeniş Türk devletine ve Kemalizme gelince emper-yalizmi hiç hesaba katmadan değerlendirmeyipek sevmektedirler. Kemalizmi demokrat, dev-rimci halkçı, anti-emperyalist göstermektedir-ler. Çok açıktır ki tüm bu teoriler Türk egemensınıflarının mevcut düzeniyle uyumlulaşmadır.

TKP’den günümüze, sosyal şovenizmin Kemalizmleolan kan kardeşliğiTürk devleti gökten vahiy yoluyla inmediğinegöre mülkiyet ilişkileri ve sınıf mücadelesi te-meli üzerine de yükselmiştir. Emperyalizmleişbirliğine giren egemen gerici sınıfların çıkarınıkoruyan bir devlettir. Modern burjuva toplumutarihsel gelişiminde de devlet aygıtının amacıdeğişmez. Peki komünist hareket tekelci burju-vazinin dünyasal egemenliğinin ekonomik te-mellerinden habersiz midir? Değildir. Nasıl olu-yor da halkın çıkarlarıyla ilgisi olmayan Kema-list hükümeti “halk hükümeti” olarak ilan edip,emperyalizme karşı uzun yıllar işçi sınıfı müca-delesinin Kemalist hükümetle kol kola müca-dele edeceğini söyleyebilmişlerdir.Avrupa’da ikinci enternasyonalin üyesi sosya-list partiler I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda“kendi” ulusunun tekelci burjuvazisinin yanın-da saf tutarak başka ulusların ezilmesi siyase-tini dünyada birçok sosyalist harekete bulaştır-dılar. Sosyal şovenizm genel bir öze sahiptir.Oportünizm ile bir ve aynı eğilimdir.TKP ideolojik politik perspektifini ikinci enter-nasyonalin revizyonist bütünlüğünden almıştır.

Kemalistlerin sınıf niteliğini unutarak güvenliği-ni ulusalcı güçlere bırakan TKP’nin önderi Mus-tafa Suphi ve yoldaşları katledildi. Şefik HüsnüDeymer önderliğinde TKP buna rağmen, Kema-list hükümeti sorgulamaya girmedi, ulusalcı çiz-gisinden vazgeçmedi. TKP, ekonomik olarakTürk burjuvazisini destekleme siyasetini benim-semiş, kapitalizmin bu yolla gelişeceğini, kalkın-dıkça emperyalizme karşı güçlü olunabileceğini,üretim ve bölüşümü “halk hükümetinin” hakçayapabileceğinin propagandasını yapmıştı. Ke-malist hükümeti, yani burjuva-feodal askeri fa-şist diktatörlüğünü “kara güçlere” (şeriat) Kürtulusalcılığına ve emperyalizme karşı destekle-miştir. Bu desteğin anlamı şudur: Burjuva feodaldiktatörlüğün yıkılması değil, bilakis işçi sınıfımücadelesinin ulusalcı güçlerle bütünleştirilme-sidir. Çünkü TKP, Türk egemen sınıflarının em-peryalizmle işbirliğine girdiğini, kukla Türk dev-letinin başında Kemalistlerin faşist niteliğininüstünü örtmeyi seçmiştir. Sınıf işbirliğine girin-ce, Kemalizmi halk kitlelerine pazarlamıştır.Sosyalist ülkeler dışında emperyalizm çağındaulusal bağımsız burjuva-feodal sınıfların olama-yacağını iç ve dış politikanın tek bir önemli soru-nu emperyalizmden bağımsız ele alınamayaca-ğını tahlil eden Leninizm teorisi üzerinde tepinenTKP, Kemalizm ile aynı şey demek olan Türkburjuva feodal sınıflarla işbirliğine girdi.1970’lerde devrimci harekete taşınan Kemalistideolojisinin 50 yıllık serüveni TKP’nin omuzla-rında yükselir. TKP-MK üyesi Vedat Nedim Tör,1923’te “Aydınlık” Gazetesi’nde şunu yazıyor:“Temenni edelim ki askerlikte yed-i tula sahibiTürk milleti iktisadi sahada da birkaç MustafaKemal yaratabilsin” Günümüzde burjuva libe-raller bile Türk devlet politikasının baskıcı nite-liğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Meseleyetabii ki sosyalistlerin görememesi olarak bakı-lamaz. TKP, ulusalcı burjuva çizgiyi benimsediğiiçin Kemalizmin gölgesinde yol almayı sür-dürmüştür. Qoçgiri isyanından başlamak üzere tüm Kürtisyanlarında Türk egemen sınıflarının yanındasaf tutup Kemalistleri destekleyen TKP, Kürtmilli hareketini “İngiliz oyunu”, “irticacı karakuvvetler” olarak nitelemiştir. Sosyal şove-nizm, “kendi” ulusal burjuva sınıflarının çıkar-ları doğrultusunda Kürt ulusunun ezilmesi si-yasetini benimsedi. Ezen ulusun komünistlerienternasyonal bakış açısından saparak ihanetettiler. Özünde bakıldığında burjuvazinin arka-sına takılmış, milli mücadele çizgisi izlenmiştir.

Page 25: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 23

“Orak-Çekiç” Gazetesi’nde 26 Şubat 1925’te“Kahrolsun irtica” başlıklı yazıda “Ankara Bü-yük Millet Meclisi’nde müfrit (aşırı) sol burjuva-zinin tırnakları kurun-u vustayı dolamış yo-bazların gırtlağına yapıştı…” (M. Tunçay Cilt: 1-Sf: 195) TKP’nin Şeyh Said ayaklanması üzerinesöylediği sözler…Oportünizmin rezil faşizan fetihçi yaklaşımınıortaya koyacak yığınla örnek mevcuttur. Fakatbuna yerimiz yoktur. Proletarya diktatörlüğüamacını terk ederek “milli inkılap hareketi” de-yip Kemalistlere sırtını dayayan TKP oportü-nizmini “milli cepheler”le ilerletirken faşistTürk devleti, Kürt ulusuna soykırım uyguladı,azınlıkları ezdi, asimile etti, sınıf hareketini ezdikomünizme karşı etkin savaş yürüttü.Şefik Hüsnü’den sonra TKP’nin ikinci lideri, po-litik örgütlenme sekreteri MK üyesi Zeki Baştı-mar 1954’teki yargılanmasında savcının komü-nizmin evrensel ilkesi olan “proletarya dikta-törlüğünü” ileri sürüp TKP’nin amacının bu ol-duğuna dair iddianamesine karşın bakın nasılcevap vermiştir. TKP’nin geçmiş ve gelecek si-yasetinin, revizyonizminin en tam ve net ifadesidenilebilir. “Savcı dayanaksız bir iddia ile faaliyetlerimizinmevcut nizamı devirmek ve Türkiye’de bir pro-letarya diktatörlüğü kurmak hedefi taşıdığımızıileri sürüyor. Proletarya diktatörlüğü şiarı, Türkkomünistlerinin çalışma programlarında hiçbirzaman yer almamış ve hiçbir zaman faaliyetle-rinin doğrudan doğruya hedefini teşkil etme-miştir. Memleketimizin bugünkü sosyal bünyesi, şart-ları proletarya diktatörlüğünün zorunlu ve ge-rekli kılacak bir durum göstermiyor. İşçi sınıfı-nın tahakkümünü sağlamak veya bir sınıfın di-ğer sınıflar üzerindeki tahakkümünü kurmakşöyle dursun tersine emperyalizme, gericiliğeve harbe karşı bütün sınıfları birleştirme peşin-de olduğumuzun en büyük delili savcının aley-himizde kullanmak istediği yayınlardır. Milletinmüşterek davası ancak onun bütün sınıf ve ta-bakalarının birliğiyle, müşterek hareketiyle ka-zanılabilir” (Bahsi geçen yayınlar TKP’nin “Ay-dınlık”, “Orak-Çekiç” vb. yayınlardır.)Yukarıdaki satırlar reformcu burjuva bir partiyeait olabilir, ama Komünist Partisi’ne kendineMarksist diyen bir partiye asla uygun düşmez.Komünistlerin hedefi emperyalizme karşı ulu-sal burjuva feodal sınıfların egemenliğini yık-maktır; işbirliği yapmak değil…

1972 Kaypakkaya kopuşu1968 kuşağı dünyadaki toplumsal gelişmelereparalel olarak ülkemizde ortaya çıktı. Ülkedekisiyasi atmosfere uygun şekil aldı. 68 kuşağınınbüyük çoğunluğu Kemalist ulusalcı, anti-em-peryalist özellikleriyle öne çıktı. Reformist par-lamentarist akım içinde mücadelesini sürdü-rürken esas olarak dönemin “eski tüfekleri”olarak bilinen 1950’lerden sonraki ayrışımlardaTKP’nin Türkiye’de kalan kadrolarının ideolojikdüşünüşünden etkilendiler. Aynı zamanda re-vizyonizm ile proletarya arasındaki ayrışımınettikleri devrimci gençlik hareketi içinde hisse-dilmiş ve karşılığını bulmuştu. BPKD dünyadabirçok Maoist hareketin doğmasına ideolojikkaynaklık ettiği gibi Türkiye’de de 68 kuşağınaideolojik kaynaklık etmiştir.TKP revizyonizmin 50 yıllık karanlığındaTİP’nin reformcu, yasalcı, parlamenterist çizgi-sinin içinde devrimci-komünist hareket ileriatıldı. 1971’de THKP/C, THKO; 1972’de TKP/ML(MKP’nin önceli) kuruldu. Üç ana damar devrimhareketinin tüm çeşitliliğine, kaynaklık etmişve bu damarlar üzerinde çeşitli kollara ayrıl-mıştır.TKP’nin Kemalist ulusalcı sosyal şoven siyaseti1970’li yıllarda M.Belli ve etrafındakiler üzerin-den gençlik hareketine taşındı. 1920’li yıların“milli inkılap hareketi” 1970’te “Milli Demokra-tik Devrim” sloganına dönüşmüş, Türk ordu-sundan medet umar hale getirilmiştir. Bunlaragöre çok partili sisteme (1946 sonrası) 1950’deDP hükümetiyle emperyalizmle işbirliği başla-mış (!) Kemalist solcu cunta “asker-sivil-aydın”zümre elele vererek iktidarı tesis edeceklerdir(!)Proletarya diktatörlüğü mücadelesinden kopa-rılan kuru bir anti-emperyalizm, “Tam bağımsızTürkiye” sloganıyla bütünleştirilmiş ve Kema-lizm övgülere boğulmuştur. Deniz Gezmiş (THKO) ve Mahir Çayan(THKP/C), TKP’nin sosyal şoven politikası,ideolojik etkisinde kalarak Kemalizm’den ko-pamamışlardır. Mahir Çayan Kemalist hükü-meti “Küçük-burjuva devrimcileri” olarak nite-lemiştir; eleştiriden geçirmemiştir. Egemen sı-nıflara karşı savaşma politikasıyla bir kopuşgerçekleşse de; Türk devletinin niteliği başındanberi egemen sınıfların emperyalizmle bağınıdoğru kavramamış ideolojik sapmaya düşmüş-tür. Kürt ulusunun boyunduruk altına alınma-sındaki ekonomik politik özünü; Kemalist dev-letle olan bağını analiz edememişlerdir. Her iki

Page 26: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK24

akımın ideolojik zayıflıkları günümüze kadardevam ediyor.İbrahim Kaypakkaya Kemalist, orducu, ulusalcı,sınıf işbirlikçi çemberin dışına çıkan komünistperspektifiyle 1970’li yılların genel siyasi, ideo-lojik düşünüşünden köklü bir kopuş gerçekleş-tirir. TKP’nin revizyonist çizgisini mahkum et-tiği gibi, Kürt ulusunun devlet kurma hakkınınkoşulsuz tanınmasını öne çıkararak sosyal şo-venizmle bağı olan sosyalistlere darbe vurur.Ne yazık ki, Kaypakkayacı hareket açılan yoldasosyal şovenizmin etkisinden bütünüyle kur-tulmayı başaramadı. İbrahim Kaypakkaya, pro-letarya diktatörlüğü bakış açısından Kema-lizmle sakatlanan –ki bu özünde burjuva ideo-lojisinin işçi sınıfı hareketinin içindeki varlığı-dır- “sosyalizme” meydan okudu.“Önce Kemalizm sonra sosyalizm” diyen DoğanAvcıoğlu ile “asker-sivil-aydın zümre”nin solcuntacı Mihri Belli 12 Mart 1971 askeri darbesinisevinçle karşılayıp “ordu kılıcını attı” diyen Hik-met Kıvılcımlı’yı aynı noktada buluşturan bur-juva sınıf tavrındaki uyumluluktur.1920’lerden beri TKP’nin sosyal şoven ideolojik,politik düşünüşü, 1960’lı yıllarda egemen sınıf-ların klikler arasındaki çatışması arasında fa-şist Türk ordusunun yedeğine düşerek; Kema-lizm savunuculuğu yükselen sınıf hareketine,devrimci gençliğe bulaştırıldı ve sosyalizmleyeniden harmanlandı.Kürtlerin devlet kurma hakkının “anti-emper-yalist”, Kemalist ulusalcı “milli birlik”, “misak-ımilli”, “vatan”, “Tam bağımsız Türkiye” slogan-larıyla “sol cuntacı” beklentilerle üstünü örten,27 Mayıs faşist darbesine devrimci diyen sos-yal-şoven kampa meydan okudu ve çığır açtı.Kürt ulusunun devlet kurmaktan, ayrılmaktanvazgeçmesi karşılığında dostluğunu ilan edenbu Kemalist küçük-burjuva devrimciliğin,oportünist akımın inceltilmiş Türk milliyetçili-ğini açığa çıkardı. 1972’de söyledikleri bugündaha geniş boyutuyla yaşanıyor. Kürt ulusalhareketi devlet kurma hakkından vazgeçtiğiniaçıkladığından beri uzun süredir sırtını dönmüş“sosyalistler” hızla Kürtlerle dost oldular(!). An-

layacağınız; imtiyazlı Türk ulusu yararına “milliinkılap hareketi” tüm hızıyla devam ediyor!..Devrimci hareketin Türk ulusçuluğuyla leke-lenmiş burjuva etkilerden kurtulması için öze-leştiri yapması gerekir. Onlarca Kürt isyanınıbastıran, soykırım yapan, sadece Dersim’de 40ile 70 bin arasında Kürt’ü katleden, komünistleriezen, tutuklayan, öldüren Kemalist hareketidevrimci gören emperyalizmin 1950’lerde ülke-ye yerleştiğini (Kemal’in devrimciliğine söz gel-mesin diye) söyleyen; 1960 faşist askeri darbe-sine devrimci diyen küçük burjuva devrimciliğidevam ediyor.Sosyal şovenizmin, ezen Türk ulus burjuva-feodal sınıflarıyla işbirliği o kadar derinleşmiştirki; komünist hareketin tarihinde Kürt işçi sınıfı,emekçi köylülerin devrim uğruna örgütlenmesorunları ne tartışılmış ne de gündeme getiril-miştir.Sonuç olarak: Gerçekten “Tam bağımsız Türkiye” ve Kürdistanmücadelesi emperyalizm çağında tutarlı komü-nist savaşımla yürütülebilinir. Bunun anlamışudur: Düşman, kıyılarda gezinen ABD filoların-da değil, üstlerde değil, bizzat bu üstlere izin ve-ren, emperyalistlerin uydusu gibi çalışan Türkişbirlikçi burjuva-feodal sınıfları ve onların dü-zenini sürdüren bürokratik rantçı devlete karşıkararlı ve tutarlı mücadele yürütmektir.Ezen Türk ulusçuluğuna, imtiyazlı baskıcı varlı-ğına karşı tutarlı mücadele Kürt ulusunun kendidevletini kurma hakkını kararlıca savunmak.Ezilen Kürt ulusu ve çeşitli milliyetlerden azın-lıkların olduğu mevcut koşullarda Türk ulusalcısloganlardan arınmak… Kürt işçi ve köylülerininkomünist devrimci mücadelesini Türkiye’de çe-şitli azınlıklardan işçi sınıfının emekçi köylüleri-nin mücadelesiyle bütünleştirmek ve egemengerici sınıfların yıkılması uğruna savaşmaktır.Dün olduğu gibi bugün de emperyalizme karşıtam bağımsızlık Türk egemen sınıflarını ve onla-rın siyasi temsilcileri Kemalizm düzenin yıkılma-sı gerici devletlerinin paramparça edilmesi zo-runludur. Bunun dışındaki “milli cepheler”inburjuva-feodal cephelere hizmet olduğu açıktır…

Page 27: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 25

Gerici rejim tarafından özünde talan edilmek is-tenen beynimizdeki bilimsel düşüncelerdir.Açıktır ki emperyalizmin bölge ve dünya denge-lerine bağlı olarak ülkemizde de devletin yapı-landırılması süreciyle birlikte saldırılar derinleş-tirildi. Fikir ve düşüncelerimizi tamamen elimiz-den almaya çalışan egemenler hız kesmeden varolan bütün güçleriyle halkımızın üzerinde baskıkurup sömürmekle yetinmeyerek, aynı zaman-da burjuva-feodal gerici kültürü de empoze et-meye çalışmaktadırlar. Burjuva-feodal medyayoluyla kara propagandayla yoğrulmuş ideolojiksavaş yürütülmektedir. Her türlü vahşi saldırıyakarşı komünistler, devrimciler ileri aydın, demo-krat kesimlerin baskılara karşı mücadele etmesiAKP hükümetini ciddi bir şekilde rahatsız et-mektedir. Kürt ulusuna karşı imha savaşı sürdü-rülmektedir. “İleri demokrasi” olarak sunulan busüreç sadece AKP hükümetinin kendi başınasürdürdüğü siyasi, politik, askeri ve ekonomiksüreç değildir. Dünyada, Ortadoğu ve K. Afri-ka’daki emperyalist işgal ve saldırılarla birlikteTürkiye yeniden yapılandırılıyor. Yapılandırma“değişim” süreci devletin kurumsallaşmış köklüve özünde Türk egemen sınıflarının ve tekelciburjuvazinin çıkarlarını koruyan devletin beka-sını sağlayacak şekilde sürdürülüyor. Dünyadaki

konjonktürel değişimlere göre devletin askeri vesivil bürokrasisini ihtiyaçlar doğrultusunda dü-zenlerken, egemen sınıfların yararına olan dü-zenlemeleri bile “ileri demokrasi”, “değişim vegelişme” olarak propaganda yapmakta halkı vemuhalif katmanları etkileyerek mücadeleninönünü almayı amaçlamaktadırlar. Bir taşla ikikuş vurma yönteminden vazgeçmez egemenler.Halk kitlelerinin sisteme karşı birikmiş öfkesinive dinamik enerjisini boşa çıkarmak, eritmek,sistemin içine çekmek için demokratik söylem-lerle ideolojik bombardımana tutulan halkımızınhiç etkilenmediği de söylenemez. Yalan, dema-goji ve çarpıtmalarla kitleleri kandırmakta zor-luk çekmiyorlar. Halkımız özgür değildir. Ülke-mizde hiçbir zaman halklar kendi diliyle, kültü-rüyle teori ve pratiğiyle ifade özgürlüğünü kulla-namamıştır. Zira bu gerici sistem sürdüğü süre-ce de bu istek olanaklı değildir. Sadece sisteminçizmiş olduğu sınırlar ve çerçevedeki söylem vepratiğe izin vermişlerdir. Amaçlarıyla çelişen,kendi dışında gelişen eylemlere, halk alma de-mokratik talepleri dile getirenlere karşı nasıl şid-detle cevap verildiğini hepimiz gördük, görmeyede devam edeceğiz. Ezilenlerin insani, ekonomikve doğal demokratik taleplerine gözlerini sıkı sı-kıya kapatarak üzerilerine asker-polis sürmesi,

EZİLEN SINIFLARIN HAKLI MÜCADELESİ ENGELLENEMEZGerici sınıflar yok ve tahrip ederken komünistler insana, doğaya vetüm canlılara değer verirler. Devrimci geleceğimize olan inancımızlayürüyoruz. Emperyalist, kapitalistler gibi tanklarımız, toplarımız, bü-yük silahlarımız yok, onlara yatırım yapmıyoruz

Page 28: Devrimci Ark - Sayı 1

sanki topraklarını dış işgalci bir güce karşı koru-yormuşçasına, kitlelere düşman gibi saldırma-sında elbette hiçbir hukuksal temel yoktur vearanmamalıdır da. Bu saldırıların temelinde sınıfçıkarı ve kini vardır. Bundan hareketle demok-rasi söylemlerinin ne kadar boş, aldatmacadanibaret olduğu görülmektedir.Propaganda ve ucuz söylemlerle rejimlerin ka-rakteri değişmez. Askeri Faşist Cunta zihniyet-lerinin kökeni tarihseldir. Emperyalizme göbek-ten bağımlı Türk devletinin karakteristik yapısırantçı, bürokratik, katliamcı özüyle faşisttir. De-ğişim rüzgarları ise sınıf çıkarlarına en iyi şekil-de hizmet edilmesi şeklindeki yapılandırmadanibarettir. Kuşkusuz bu yeni yapılandırma ezilensınıflara ve özelde de güncel olarak Kürt ulusunakarşı daha fazla baskı ve sömürü anlamına gel-mektedir. Değişim rüzgarlarına kendini kaptıranlar,AKP’den barış ve demokrasi bekleyenler yanıl-dılar. Devleti demokratikleştireceğini ileri sü-renler bugün devletten daha sert tokatlar yeme-ye devam ediyorlar. Eğer emir eri gibi itaat etmi-yorsanız, düzen sahiplerini rahatsız etmeye baş-lamışsanız ellerinde bulunan tüm araçlarıyla,vurucu güçleriyle üstünüze gelirler. Gerektiğin-de ülkeyi hapishaneye çevirirler. Bugün devrimuğruna mücadele eden komünistleri ezmek, öl-dürmek ve tutuklamakla kalmıyorlar, demokrat,ilerici kesimleri ortadan kaldırmak, ezmek, sin-dirmek için gereken her şeyi yapmaktan geridurmazlar. Türk devleti, Kürt ulusunu, çeşitlimilliyetlerden azınlıkları zor yoluyla baskı altın-da tutmakta, haklarını gasp etmektedir. Günü-müzde derinleştirilerek sürdürülen politikanıntarihsel olarak sürgünlerle, köy yakmalarla,soykırımlarla mutlak bağı vardır. Ülkemizde ya-şanan çatışmanın, sorunların çözümü esasta sı-nıf mücadelesi yoluyla devrim uğruna mücade-leye bağlıdır!Kürt ulusunun demokratik haklı, meşru talepleriemperyalizme bağımlı devlet tarafından karşıla-namaz. Mevcut haliyle Türk, Kürt ve çeşitli milli-yetlerden azınlıkların eşit ve kardeşçe yaşayabi-lecekleri politik, siyasi üst yapı ve ekonomik altyapı mevcut değildir. Çünkü gerici sistem ulus-ların eşitliği değil eşitsizliğine dayanmaktadır.Belirttiğimiz gibi emperyalizme göbekten ba-ğımlı ülkeler böylesine önemli sorunlar üzerindekendileri söz sahibi değildirler. Bu nedenle Kürtulusal sorununu Türk devleti çizecek iradeye desahip değildir. Emperyalist efendilerinin çıkarla-rı ve bölgesel egemenliklerine bağlı olarak hare-

ket etmek işbirlikçi devletlerin görevleridir. Çe-şitli kültürel, anayasal düzenlemelere kısmi “çö-züm” denilerek çıkar ve egemenliklerini garantialtına almaya çalıştıkları günümüzde daha açıkhale gelmiştir. Çözüm adına konuşulanlara al-danmak yersizdir, Kürt ulusal sorunu anayasalbir sorun değildir. Baskı, katmerli sömürü devamedecektir. Kürtlerin katliamlarla bastırılmasıdurumu yeniden gelip gündeme oturmuştur.Yarı-sömürge, yarı-feodal yapıda olan, bağımsızolmayan bir ülkenin egemen sınıflarının yüzyıl-dır süren Kürt sorununu çözme gibi bir durumuolamaz. Peki neyin çabası verilmektedir? Günü-müzde sadece yapılmak istenen Kürt ulusunundevrimci dinamiklerini ezmek, tasfiye edip bitir-mektir. Mücadeleci güçlerini marjinalleştirmek,dar alana sıkıştırmak zamanla yok etmek iste-mektedirler. Demokrasi söylemleri çözüm umut-ları daha büyük darbeler vurmak için oyalamaaracı olarak kullanılmaktadır. Toplumda karşılığıolmayan değişim söylemiyle elini rahatlatmak,karşısındakini nefessiz bırakmak, gücünü tüket-mek, inisiyatifi ele geçirmek ve imha etmek he-defleniyor. Türk devleti kimyasal silah kullanma-yı sistemli hale getirmeye başlamıştır. Devrimcikamuoyu bile insanlık suçu demek olan bu saldı-

DEVRİMCİ ARK26

Page 29: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 27

rının özüne henüz varabilmiş değildir.

Zorluklar, saldırılar ve tasfiyeci eğilimlerin varlı-ğına karşı Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Maoist-leri büyük görevler beklemektedir. MLM bilimiy-le donanmış, halk kitlelerine her zaman önderlikedecek, halk savaşı stratejisini kavrayıp pratikısrarını her bakımdan sürdüren partiyle zorlu yolgörünecektir. Zaaf ve eksiklerin üstesinden ge-lerek halkın tüm sorunlarına bıkmadan, usan-madan takip etmek, örgütlemek gerekmektedir.Belirli saatler içine sıkıştırılmış bürokrat memur,küçük burjuva tarzın rahatına düşkün anlayış veyaklaşımı devrim yürüyüşünü kaldıramaz. Ken-diliğindenci, parçalı düşünen-davranan, pasif vekitlelerden, esasta örgütten kopuk bu anlayışdevrimci çizgiyi çürütmekle küçük burjuva pa-sifist çizgiye çekmektedir. Hal böyle olunca tak-vimsel eylemler dışında yapabileceğimiz her-hangi bir işin olmadığı teori ve pratiği kendinitekrar etmektedir.

Bedellerle örülü köklü bir tarihimiz var. Büyüksaldırılar ve kuşatmalar altında yürüdüğümüzükimsenin unutmaması lazım. Türkiye-KuzeyKürdistan’da devrim programıyla alternatif ön-der bir güç olarak geçmiş deneyimlerimizle su-

nacağımız perspektif gelecek tarihimin de te-mellerini daha da sağlamlaştıracaktır. Halk kit-leleriyle buluşacak, bugünden yarına bir ustanınsanatına nakış işlediği gibi alttan yukarıya doğruörgütlenerek derinleşip yayılarak halkımızınkurtuluş silahıyla bütünleşmesini sağlamalıyız.Bizleri burjuva-feodal ideoloji, kültürden ayıranniteliksel öz herhangi bir fark değil, insanlığınkurtuluş yürüyüşüdür. Gerici sınıflar yok ve tah-rip ederken komünistler insana, doğaya ve tümcanlılara değer verirler. Devrimci geleceğimizeolan inancımızla yürüyoruz emperyalist, kapita-listler gibi tanklarımız, toplarımız, büyük silahla-rımız yok onlara yatırım yapmıyoruz. En büyüksilahımız Marksizm, Leninizm, Maoizm bilimi vedevrimi yaratacak olan ezilip sömürülen halkla-rımızdır. Evet, bizler yenilmez bir silaha sahibiz.Çünkü bizler haklıyız! Çünkü üretenler bizleriz…Bugün önemle üzerinde durulması gereken pra-tik önderliktir. Devrimci koşullar önemli hamleolanakları ortaya çıkarmasına rağmen, mevcutkitlesel hareketlilikten kopuk bir önderlik elbet-te halkla bütünleşmeyi başaramaz. Teorik biri-kim pratiğe geçirilmediği sürece halkın sorunla-rına hiçbir çözüm üretilemez. Bütün sorunlarınçözümü devrim sonrasına ertelenmiş olur. Bu

Page 30: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK28

anlayış, yaklaşım ve mücadele biçimi kabul edi-lemez, MLM bilime ters çalışma yöntemleri dog-matizme, pasifizme sürüklemektedir. Amaç ba-kımından yetersiz, politik olarak çürük çalışmabiçimleri terk edilmez ise çelişkiler derinleşecekve çıkmaza girecektir. Eğer günümüzde mevcutsorunlara yanıt olacak ve mücadeleyi güçlendi-rici adımlar atılmazsa gelecekte hiç kuşkusuzsorunlar daha ağırlaşmış olacaktır. Halkla birlik-te sorunları çözen, örgütleyen sınıf bilinciyle do-natıp kolektif bir güç meydana getirmiş olanlarhalkımızla birlikte gelişecektir. Ezilenler kendisınıfsal öz gücünün farkına vardıklarında yıkıl-maz olurlar. Devrimcilerin görevi budur. Tek ba-şına sorunu çözmeye çalışan bir devrimcilik de-ğil, halkla birlikte çalışan öncülük eden, halkınkendisini ifade edebileceği inisiyatifini geliştire-bileceği bir anlayışla hareket etmek zorunludur.Kararlı ve tutarlı militan mücadelede ısrarcıolanlar ancak kitleler içinde kök salabilirler, an-cak onlar gerçeğe bağlı kalabilirler, ancak onlarkitleleri sınıf bilinciyle donatabilir nicel ve nitelbir üst seviyeye taşıyabilirler. Proleter kültürdevriminin ideolojik, kültürel ruhunu, bilincinikuşanmalıyız. Kitlelerin eleştirisine kulak ver-meli, kendimizi daima özeleştiri, süzgecindengeçirmeliyiz. Teorik olarak tasfiyecilikten bah-setmekle, tasfiyecilik geriletilemez, başarı içinmilitanca devrimci çizginin güçlendirilmesi zo-runludur. Bu anlamıyla da pratik önderliğin güç-lenmesi, ihtiyaca yanıt verecek düzeye erişmesiiçin bütün çaba ve ısrarın ortaya konması gerek-mektedir. Hareketimiz köksüz değildir. Sahip olduğu de-ğerler bütün egemen sınıflara karşı sürdüreceğisavaşın niteliğini ortaya koyar. Bu anlamıylamücadelede ödenen ağır bedelleri doğru kavra-mak gereklidir. Anlamını özümsemeyen dev-rimciliğin geleceği de yoktur. Dünya, Türkiye veKuzey Kürdistan’da mücadele tarihimizin canlıtanıkları olarak hafızamıza kazınanları, aktarı-lan deneyimleri bir kenara koymayacağız. Tec-rübelerle kazanmış olduğumuz gerçekleri dev-rimci bilincimizin ışığı, gücü olarak görüyor vesavunmaktan sakınmıyoruz. Sadece bilinci za-yıflayanlara hatırlatmalarda bulunmak için değilama bilakis devrimi örgütlemek için irademiziortaya koyuyoruz. Çünkü bu görev yüzlerce şe-hidimizin bize bıraktığı bir görevdir. İdeolojik, po-litik ve ahlaki sorumluluk can pahasına yerinegetirecektir. Teori ve pratiğiyle zulmün önündebaş eğmeyen irade ve bilincin bıraktığı değerlersınıf savaşımının fedakar, adanmış yoldaşları ve

kitlelerce taşınacaktır. Bizler günümüzde dahaçok tarihimiz ve değerlerimizden öğrenmeyekoyulmalıyız. Bu anlamıyla, sadece egemen sınıfların vahşi fa-şizmin saldırılarını değil, aynı zamanda karşıkarşıya kalmış olduğumuz her sorunu sınıfsalmücadele bakış açısıyla bakmak birinci şarttır.Ancak o zaman objektif değerlendirmeler yapa-bilme becerisini gösterebiliriz.İdeolojimiz ve politik pratiğimiz ilkelerde uzlaş-ma olmaz demektedir. Açık bir ayrışım sürecin-den geçilmektedir. Egemenlerin dizleri önüneçökenler, çökmeye hazırlananlar ile ilkelerineölümüne bağlı olanlar arasındaki bu ayrışımdevrim mücadelesinin gelecekte şekillenen ön-derlik gücünü oluşturacak niteliği belirleyip or-tayla çıkarmaya gebedir. Sınıf mücadelesindebelirsizliğe yer yoktur.Türkiye-Kuzey Kürdistan’da halk üzerinde ideo-lojik ve fiziksel kuşatma altına alarak sindirmepolitikası uygulanmaktadır. Roboski katliamıaynı zamanda Kürtlere karşı tehdit sindirme vedaha büyük katliamların gerçekleşebilirliğini herkese ilan etmiştir. Bir taraftan imha, katliam di-ğer taraftan tutuklama furyasıyla kitlesel olarakinsanlarımız hapishaneye doldurulmaktadır. Hertürlü faşist yöntemlerle sindiremediklerini fizik-sel olarak F tiplerine kapatmaktadırlar. Amaçlarıhapishanelerde mücadele edenlerin iradelerinitecritle kırmak, treadmanı başarıya ulaştırmak,zararlaştırıp etkisizleştirmektir. Halkın haklı da-vası, tutuklanmalar ve baskılarla durdurulamaz.Bütün ağır koşullara, saldırılara rağmen içerideve dışarıda Marksizm, Leninizm, Maoizm bili-miyle donanmış devrimci irade hiçbir zamanteslim alınamaz. Mücadelemiz birbirinden kopa-rılamaz. Fiziksel tutsaklık sınıf mücadelesininbir parçasıdır. Yengilerden öğrenerek zafer ka-zanmak ellerimizdedir. Yeter ki cüret edelim.Gerçeğe bağlı kaldıkça, somut, devrimci fikirlerlebilincimizi güçlendirdikçe ve bu uğurda yaşadık-ça irademize hiçbir şeyin pranga vurmasınagücü yetmez. Tarihin akışı ve değişim yönü bizezilenlerden yanadır. Sonuç olarak hepimizinyapması gereken ortak şey şudur: Sınıfsal mü-cadele içinde görev almak, kararlılığımızı ve gü-cümüzü birleştirmek, savaşımın bin bir türlüaraçlarını geliştirmektir. Çeşitli milliyetlerdenezilen halkımızın kurtuluşu için Marksizm, Leni-nizm, Maoizm ideolojisi ışığında mücadeleyi ge-liştirelim. Gücümüze güvenelim ve iktidar müca-delesini güçlendirelim…

Page 31: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 29

20. Yüzyıl tarihi değerlendiril-diğinde Bolşevik devrimidikkate alınmadan tek birdoğru değerlendirme bileyapılamaz. Bolşevik dev-riminin geliştiği yine yir-minci yüzyılın ilk çey-reğinde emperyaliz-min dünya ölçeğindepolitikasının kanlıbiçimi olan savaşlakendisini en tambiçimde ortayakoyması ve bu nesnel koşullarda ortaya çıkandevrimci krizleri, Bolşevikler zamanında vedoğru (1909’dan beri) tespit ederek devrimlerekendisini ideolojik ve örgütsel olarak hazırlıklıolmaları ve tarihi mücadeleleri bakış açısındandeğerlendirmek mümkündür. Bizler esas ola-rak Bolşevik devrimi sonrasındaki koşullariçinde şekillenen, ezilenler ve ezen sınıflar açı-sından eko-politik ve siyasi duruma değinmeyeçalışacağız.Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist devrimcihareketi emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki

egemenliğinin tarihiköklerine bakarak,yapay çizilmiş sınırlarıdikkate alarak parça-

lanmış Kürdistan veKürt ulusunun dört

devlet arasında paylaştırıl-masını göz önünde bulundu-

rarak politika geliştirmek zo-rundadır. Bu anlamıyla Türki-

ye egemen sınıflarının dayan-dığı zorbalık, derin sömürünün

biçimi öğrenildiği kadar, İran, Irakve Suriye egemen sınıflarının da 20. yüzyıl tari-hi çok iyi bilinmek durumundadır. Çünkü bu-gün Kürt ulusal mücadelesi nasıl ki ezen ulusla-rın dört devletlerine karşı savaşıyorsa ve dev-rimci dinamiklerini çizilmiş sınırların ötesinetaşıyor, bir merkezde buluşabiliyorsa, Kürdis-tan’da sınıf mücadelesinin devrimci dinamiklerisınırlara hapsolmayacak, bilakis sınırları aşa-caktır. Görülmese de Kürdistan’da sınıf müca-delesi sanıldığının çok ötesinde birbirine bağlıve bütünleşmesi nesnel koşulları üzerindeyükselmesi tarihi köklerini korumaktadır. Yeter

Emperyalizminİran egemenliği,“TOPRAKSIZ” ULUSKÜRTLER VE DEVRİMCİMÜCADELEYE NOTLAR

Page 32: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK30

ki emperyalist sömürgeciliğin dünya ulusları-nın çoğunluğunu baskı altına alma, parçalama,yok etme siyasetinin laboratuarı durumunagelmiş olan Kürdistan sorununu çizilmiş sınırlarötesinde düşünmeyi başaralım. Çünkü Kürtulusal sorunu emperyalistlerin çizdiği sınırlarındışına taşmıştır. Sınırların yapaylığı Kürtlerinisyan tarihlerinde en iyi anlaşılır. Kürtler ölümve soykırım tehditlerine ve fiili uygulamalaramaruz kalınca sığındıkları dağları yanında, dörtparçada bulunan Kürtlerin birbirlerine doğru sı-ğınma yürüyüşü birçok isyanda tekrar edilmiş-tir. Örneğin 1987-88 Saddam diktatörlüğününHalepçe ile başlayan soykırımından kaçanKürtler resmi olarak Türkiye’ye, İran’a doğrukoşsalar da esasında egemen faşist devletlerinKürtlere karşı olan tarihsel düşmanlıklarınıunutarak bu devletlere sığınmaya gelmiyorlar-dı. Onlar sınırları çizilmiş ve kendilerinden ko-parılmış Kürt kardeşlerine doğru koşmaktaydı-lar. Birçok isyan ve bastırılma hareketindensonra da benzer tekrarlar mevcuttur. Açıktır ki,ezilen ulus bir bütün olarak düşünülürse; buulusu ezen farklı ulus devletlerin yapısı, ege-men gerici sınıfların tarihi ve siyasi karakteri debilinmek zorundadır. Aksi taktirde, Ağrı isya-nında Kürt isyancıların İran’a geçtiklerini –yaniDoğu Kürdistan’a geçtikleri- Dersim isyanı li-derlerinden N. Dersimi’nin neden Suriye –BatıKürdistan’da- ya da 1970’li ve 1980’li yıllardaİran’ın Kürt isyancıları ezmesinden sonra is-yancıların neden Güney Kürdistan’a doğru kay-dıklarını; ya da 1940’lardan sonra Güney Kür-distan’da Irak devletince bastırılan her isyan-dan sonra neden Doğu Kürdistan’a geçtiklerinianlamadan Kürtlerin isyan tarihini anlamakolanaksızdır. Egemen devletlere bakıldığındagörülecektir ki emperyalizmin birer kuklalarıolarak birbirlerinin benzerleridirler. Egemenle-rin alıştırdığı düşünme biçiminden sıyrılmanınMarksist bakış açısıyla toplumları ve tarihianaliz etmenin vazgeçilmez olduğunu belirte-rek, İran’da Kürtler ve devrimci mücadeleyedikkat çekmek istiyoruz. Sadece İran değil. Irak,Suriye ve daha genel anlamda Ortadoğu’ylateorik ve pratik olarak ilgilenmemiz gerektiğinebir nebze olsun dikkat çekeceğimize inanıyo-ruz. Çünkü Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da dev-rimci iktidar mücadelesinde sınıf hareketini ge-liştirme iddiasını taşıyanlar Kürdistan’ı ve doğalolarak Kürt işçi ve emekçi köylülerinin müca-delesinin geliştirilmesini buna bağlı olarak Kür-distan’ın asla ve asla İran, Irak, Suriye devletle-rinden bağımsız ele alınamayacağı gibi Ortado-

ğu ve bölgeden koparılarak düşünülemez, de-ğerlendirilmeler yapılamaz. Her şeyden evveltüm karmaşık ilişkiler ekonomik çıkar ve poli-tik yapıların üzerine emperyalizm konulmakdurumundadır.

Bolşevik Devrimi ve etkileriBolşevik Devrim’i 20. yüzyılın ilk çeyreğindeemperyalizmde gedik açtı. Tekelci kapitalizm ilesosyalizm iki ayrı dünya olarak ortaya çıktı.Ezen ve ezilen sınıfların karşılıklı uzlaşmaz sa-vaşımı, bu iki olguları dikkate almadan taktikve strateji belirlenemezdi. Çünkü 1918 savaşsonrası dünyada Bolşevik Devrimi’nin sonuçlarıgörünmeye başlandı. Mutlak monarşiler, kral-lıklar toprağa gömüldü. Devrim dalgası Avru-pa’da zafere ulaşıp proleter iktidarı kurmayıbaşaramaması da eskimiş iktidarları sarstı.Toprak binlerce işçinin, köylünün kanlarıyla su-landı.Bolşevik Devrimi sonrasını hatırlarsak; Alman-ya, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan, RusÇarlığı Osmanlı padişahlığı tarihe gömülüpcumhuriyet şeklinde örgütlenmelere gidildi.Emperyalist güçlerin dünyayı paylaşmak içinsavaşa başladıkları çağda, yeni ve devrimci ba-rikatlarla karşılamışlardı. Bu sömürgeci devlet-lerin sömürgesi durumunda olan ülkeler ve Os-manlı’dan devir aldıkları Ortadoğu ve Afrika’yısavaşın galipleri kendi aralarında paylaşırkenbir kısmını da parçalayarak ulus devlet oluştur-maya koyulmuşlardı. Oluşturdukları bu devlet-lerin başına kukla kral, emir, şah atamayı ihmaletmemişlerdi. Örneğin İran Şahı, Irak Emiri, Su-riye, Ürdün, Mısır Kralı ya da Emiri…Elbette Fransız, İngiliz subaylarıyla poz verenbu krallar kapitalizm öncesi ortaçağ krallıkla-rıyla aynılaştırılamaz. Oldukça geri, feodal üre-tim ilişkilerine sahip olan bu ülkelerin geri top-lumsal koşullarına uygun kukla devletlerinoluşturulmasında modern çağın geri dönüle-mez gerçeği olan ulusal bağımsızlığın önlene-mez gelişmesi ve bir dünya gerçeği haline gel-mesine bağlı olarak, sınırlı sayıda burjuvazinin,feodal sınıflarla uzlaşması ve tekelci burjuvazi-nin birer acentesi durumuna gelmesi, ekono-mik, politik işleyişin dünyanın vazgeçilmez ger-çeği olmasıydı. Çünkü dünyada artık ya sosya-list bağımsız uluslar ya da emperyalizme ba-ğımlı –biçimde bağımsız fakat politik-ekono-mik ve siyasi olarak bağımlı- uluslar şeklindeikiye ayrılmış durumdaydı.Artık koloni sömürge yönetimi tılsımını kay-

Page 33: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 31

betmişti. Ulusal bağımsızlık 1789’da başladığıyerde değildi. Dünyanın en küçük uluslarıncabenimsenecek düzeyde gelişmiş ve yanı başla-rında emperyalist güçlerin boyunduruğunu kı-ran, eşit birliğini inşa eden özgürlüğün bir hayalolmadığını gösteren Bolşevik Devrimi varkensömürgeciliğe karşı isyan kaçınılmazdı.İrlanda ve bugün halen devam eden BASK vbdışında 1789-1871 yılına gelindiğinde Batı Avru-pa’da burjuva devrimler tamamlanmış ulusalsorun çözülmüştü. 1900’lerin başından itibarenulusal bağımsızlık doğuya kaymıştı. BolşevikDevrimi emperyalizm çağında ulusal özgürlükve eşitliğin ancak sosyalist devrimlerle olanaklıolduğunu gösterdi. Sosyalizm dışında ezilenuluslara kurtuluş yoktu. Çünkü artık krallıkla-rın, imparatorlukların yerini emperyalist ege-menlik almıştı. 20. yüzyıl sosyalizm ile tekelcikapitalizm arasındaki büyük mücadele savaşve devrimler yüzyılı olmasının yanında emper-yalist güçlere ve yerli uşaklarına karşı ezilenulusların bağımsızlık mücadelesini verdiği biryüzyıldı. Ulusal bağımsızlık bildiğimiz az sayı-daki ezilen ulus dışında emperyalizmin kukladevletleri haline gelinmesiyle tamamlandı. Öz-gür birer devlet olarak komünizm karşıtlığı te-melinde kurulan bu devletler ya da uluslar aslaözgür ve bağımsız değillerdi. Emperyalist dev-letlerin ekonomik, askeri baskısı altında oluş-turdukları sınırları masa başında çizdiler. Yüzyıllık zaman içinde ise ezilen uluslar daimabaskıya uğrayıp ulusal onurları çiğnendi, zen-ginlikleri talan edildi, ölüm ve yoksulluğa itildi-ler. Bugün Afrika ve Ortadoğu’da yarı-sömürgeulusların-devletlerin başından aşağı bombala-rın dökülmesinin tarihi kökleri emperyalist he-gemonyanın dünyaya hakimiyet kurma karak-terinde aramak gerekir. Bu durum, sınıf savaşı-mı doğru tahlil edilmeden anlaşılamaz.

Ortadoğu’nun komünizm karşıtlığıamacıyla yeniden şekillendirilmesiOsmanlı’nın egemenliği altında olan Arap ulusu(1914-1918) savaştan sonra İngiliz, Fransız ege-menliği altına girdi. Boş durmadılar ve hızla yenikoşulları değerlendirdiler. Ortadoğu ve Afri-ka’da kukla devletler oluşturdular. Uzun sürensömürge rejimlerini, yerel işbirlikçi sınıflarlaoluşturdular. Bu ülkeler biçimsel olarak kendikaderini tayin etmiş bağımsız devletlerdi. Fakatgerçekte bu devletler feodal çok parçalılığın bi-rer görünümünde olan Arap ulusunun parçala-narak yaratılan devletlerden başka bir şey de-

ğillerdi. Ortak özellikleri anti-komünist olmala-rı, komünizme karşı savaşta emperyalizminhizmetinde olmalarıdır. İran, Irak, Suriye, Ürdün,Lübnan, Mısır vd ülkelerin tarihine bakılırsaişaret ettiğimiz gerçek rahatça görülecektir.Bolşevik Devrimi’nden sonra krallıkların yıkıl-masıyla kalınmadı. Süreç hızla ilerledi. 20. yüz-yıl bitmeden dünyada 200’e yakın ulus devletoluştu.Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bolşevik devri-minin başkaldırı ve özgürlük ruhu sömürgelereezilip sömürülen ülkelere ulaştı. Klasik sömür-geciliğin son bulmasının önü açıldı ve yüzyıllıksüreçte dünya ölçeğinde burjuva anlamda ulu-sal kurtuluşçuluk tamamlandı. Sosyalist ulus-lar dışında bu ulus devletler emperyalizmin bi-rer kuklası haline geldiler. 20. Yüzyılda ulusalkurtuluşçuluk sakatlanarak kendi gelişiminiemperyalizmin egemenliği altında tamamla-mıştır. Dünya genelinde Filistin, Seylan, BASK,İrlanda, çatışmalı alanlar olarak Keşmir, Tibetvb birlikte Kürdistan en kalabalık nüfusuylabağımsızlığını elde edemeyen ülkeler arasında-dır. Çünkü emperyalizm, bölge çıkarları ve den-geleri açısından Kürt ulusunun bağımsızlığınıengellemektedir. Bu bakımdan çarpıcı veönemlidir. Kürdistan ulusal bağımsızlığı yüzyıl-lık savaşlar ve devrimler çağında elde edileme-miştir. Bu ülkeler dışında burjuva anlamda ulu-sal bağımsızlık süreci tamamlanmıştır. Leninisttezi hatırlamak ve asla unutmamak zorunludur.Leninizm, sosyalizm dışında hiçbir şeyin ulusalbağımsızlığı ve eşitliği sağlamayacağını belirt-mişti. Ulusal bağımsızlık tamamlandı, fakat 21.yüzyılda emperyalist devletler yarı-sömürgeezilen uluslara bomba yağdırıp yağmalıyor.Nerede ulusal bağımsızlık ve eşitlik? Mısır, Tu-nus, Suriye, Irak, Afganistan, Libya’da gerçekle-şenler nedir? ABD’nin başını çektiği emperyalgüçler İran’a bomba yağdıracak günleri sayma-ya başlıyorlar. Yine ABD izniyle teknolojik istih-baratıyla Türk devletine uluslar ötesi siyasi ze-minler yaratarak “sınır ötesi” denilen GüneyKürdistan’a karadan ve havadan askeri hara-ketlar düzenlemesini sağlıyor. Yerleşim alanlarıbombalanıyor. Güney Kürdistan, Kürt egemensınıflarının temsilcisi olan KDP, YNK ise Türkdevletine yardım etmektedir. Emperyalizm ça-ğında ulusal burjuvazi ulusal onuru koruyamaz,koruyamadığı 20. yüzyılda kanıtlanmıştır. Milli-yetçi ulusal güçler, hükümetler, ulusal egemenburjuva sınıflar tekelci burjuvazinin aşağılık bi-rer kuklaları olarak “kendi” ulusunun ezilen

Page 34: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK32

halkına karşı ölüm kusmuşlardır, sömürmekiçin işbirliği yapmışlardır. Emperyalizm, sosyalizm karşısında 20. yüzyıl-da özgürlük ve eşitlik vaat ediyordu. Ama 1918sonrasında da 1950’lere kadar dünya nüfusu-nun 1/3’ü sömürge yönetimi altındaydı. Ortado-ğu ve Kuzey Afrika’da görünüşte bağımsız dev-letler olarak görünseler de, sömürge yönetim-leri altında yaşamaktaydılar. Belirttiğimiz eko-nomik, politik, askeri ve siyasi 20. yüzyıl dünyagerçeğini göz önünde tutarak tekelci burjuvazi-nin saldırı hedefi durumunda bulunan İran’adeğinmek, yararlı olacaktır. Birincisi; Kürdis-tan’daki tarihsel devrimci koşulları daha iyikavramak için ezen ulus devletlerin birbirinebenzer ekonomik-politik yapılanmasına dikkatçekmektir. İkincisi ise; Ortadoğu’da emperyalişgallerin yarattığı sonuçların doğrudan Türkiyeve Kürdistan devrimini ilgilendiriyor olmasıdır.Bunlardan dolayı İran’a bu çalışmamızda deği-nirken, Irak ve Suriye’nin politik-siyasi duru-muna ileriki çalışmalarımızda değinmeye de-vam edeceğiz. Ezen egemen devletler olan İran,Irak, Suriye’ye ayrı ayrı değinirken gerek dev-rimci komünist mücadeleye gerekse Kürt ulusalsavaşımına karşı bu devletlerin faşist vahşi yö-netim biçimlerine değinmiş olacağız. Devrimhareketinin, Kürdistan’daki devrimci koşulları

derinden kavrayabilmesinin zorunlu bakışınıezen faşist devletlerin bölgedeki durumuna çe-virmesi gerekmektedir.

Günümüzde yoksulluğa, baskıya, talana ve öz-gürlüklerin yok edilmesine başkaldıran normaldönemlerin ötesine geçerek Esad diktatörlüğü-ne karşı direnen silahlara sarılan Suriye halkıkomünist önderlikten yoksun olsa da (emper-yalizm bir kesimini silahlandırıp halkın isyanı-na kir bulaştırsa da) devrimci ayaklanması gör-mezden gelinemez. Halkın devrimci ayaklan-ması nasıl ki egemen devletleri ilgilendiriyorsaezilen sınıfların komünist önderliğini de yakın-dan ilgilendirmektedir. Çünkü partimiz Türkiyeve Kürdistan devriminin önder gücü olarakKürt işçi ve emekçi köylüleri arasında derinle-mesine örgütlenmesinin diğer üç parçadakiKürt ezilen sınıflarıyla aynı zamanda ezen ulus-lara mensup ezilen sınıflarıyla ilişkilenmek,devrimci görevlerle bütünleşmek anlamına gel-diğini kavramak durumundadır.

Kısacası Kürdistan’ın her parçasında olduğugibi İran, Irak, Suriye başta olmak üzere, Orta-doğu’da sınıf hareketinin gelişimi ve devrimcihalk ayaklanmalarıyla bütünleşmek, komünisthareketin temel görevi ve sorumlulukları için-dedir.

Page 35: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 33

İran’da sistemin faşist karakteri, komünist-devrimci hareketi ezmesi,ulus ve azınlıkların inkar edilmesiDoğru sonuçlar çıkarmak için İran’ın özellikle20. yüzyıl tarihine özet halinde bakmak yararlıolacaktır. Böylece egemen sınıfların faşist ka-rakterinin acımasızlığı da anlaşılmış olacaktır.Krallar kralı olarak kendisini sunan Kureş vedevamcısı Darius (553 MÖ)’da başlayan ilk dö-nemi Pers Krallığı’na dayanır. İkinci dönemi ise;Sefavi İmparatorluğu’nun İran hakimiyetini bu-gün hala tartışılan Sefavi Şiiliği egemen sınıfla-rın din ideolojisini nasıl etkili kullandıklarının birörneği olarak da görülebilir. Son dönemin ise(1795-1924) yılına kadar Kaçar Hanedanlığı-İran’ı yönetmiştir.Tıpkı Osmanlı gibi Kaçar Hanedanlığı’nın da Av-rupa’da gelişen kapitalist devletlerin üretim iliş-kileri dünyada imtiyazlar elde etme eğilim veyayılmacılığı karşısında dayanma olanağı yoktu.Kaçar Hanedanlığı İngiltere, Fransa ve Rus Çarlı-ğı’nın etkisi altındaydı. Serbest rekabetçi dö-nemde (1872) İngiltere, İran’da demiryolları, suşebekeleri inşa etme, madenleri araştırma imti-yazı elde etmiştir. 20. yüzyıla girerken Alman-ya’nın artan ekonomik-siyasi nüfuzu diğer tek-elci devletleri sallamaya başlamıştı. Buna rağ-

men İngiltere’nin İran üzerindeki egemenliğisarsılmadı.İngiltere 1908’de İran’da petrol buldu. “Anglo-Persian Oil Company” (APOC) kuruldu. Elde edi-lecek kardan sadece yüzde 16 pay İran’a bırakılı-yordu. 1914-32 yılları arasında İngiltere’nin pet-rolde toplam kazancı 65 milyon Sterlin, İran’ıntoplam zararı ise 9 milyon Sterlin idi.Esas olarak (1915-18) savaş sonrası İran yapı-landırılmasına gelirsek: 1923 yılından 1979’a ka-dar yönetimde bulunan Pehlevi hanedanlığınınİngiltere ile tartışmasız işbirliği yaptığı görülür.Aristokratik bir kökü olmamasına rağmen ha-nedanlık Pehlevi’lerle devam ettirilmiştir. Fakatortaçağ geleneksel biçimiyle değil, emperya-lizmle uyumlu yapıya dönüştürüldü. Albay RızaHan, Rus Çarlığı’nın meşhur kazak alayların daalbay rütbesinde bir askerdi. 1917 Bolşevik Dev-rimi’nden sonra iç savaş sırasında İngilizlerindenetimine girdi. İngiltere’nin Ortadoğu’da tar-tışmasız gücü ve egemenliğinin desteğiyle1923’te başbakanlığa getirilmiştir. 1925’te ise oartık İran’ın yeni ŞAH’ı olmuştu.İran; Farslılar, Kürtler, Araplar, Azeriler, Beluci-ler, Hurlar gibi çok uluslu bir devlettir. İngilte-re’nin diğer dört parçada da yaptığı gibi savaşsonrası Doğu Kürdistan’da patlak veren ilk Kürt

Page 36: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK34

isyanı olan Simko İsyanı’nı (1920-24) bastırma-ya Rıza Pehlevi’ye destek vermek olmuştur. İs-yan 1924’te bastırılsa da daha sonra tekrardanortaya çıkmıştır. 1929’da Simko Kürt isyanını si-lah zoruyla bastıramayan iran devleti Simko’yuanlaşmak için çağırdığı görüşme yerinde öl-dürmüştür. Simko 1920’de isyan ederken K.Kür-distan’da Qoçgiri’de isyan eden Dersim aşiretle-rinden haberi bile yoktu. Tek partili Kemalist diktatörlük de askeri ve sivilbürokratları halka seçtirmesinin yanında,İran’ın 1930’lardan sonra altı genel seçim yap-masını daha demokratik görünür olsa da tü-müyle tekelci burjuvazinin uşakları haline geti-rilen bu gibi devletlerdeki burjuva parlamentergelişmeler gülünç birer karikatürden öteye gi-demedi. İmtiyazlardan yararlanan petrol zenginliğiniemen İngiltere ve işbirlikçi sınıflarıyla İran hal-kının arasındaki yoksullaşma makası açıldı.Halk kitlelerinin nefreti büyüdü. 2. EmperyalistPaylaşım Savaşı’nın yeniden dünya dengelerinisarsmasıyla yeni bir devrim dalgası ortaya çıktı.Sosyalizm her dönem İran halk kitlelerini etki-lemiştir. Sovyetlerin, tekelci burjuvazinin faşistsaldırısına ölümüne direndiği savaş koşullarındaİran sınırı Sovyet ordularıyla tutuldu. Doğu Kür-distan ve İran topraklarının bir kısmında Sovyetordularının bulunması anlamına geliyordu.İran’da devrimci partilerin 1940’larda ortaya çık-ması tesadüf değildir.1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra İngiltere-İran1919’da bir antlaşma daha imzalamıştı. İngilte-re’nin o güne kadar var olan çıkarları korunacak,maaşı İran tarafından ödenmek üzere devlet iş-lerinde uzmanlar İngilizler tarafından sağlana-caktı. Bunun anlamı şuydu: Komünist tehlikeyekarşı İran halkını ezecek ve sömürüyü sürdürü-lecek şekilde devleti yapılandırmak, kadrolarınıeğitmektir. Bunu başardıkları açıktır.1945’te Sovyetlerin Hitler faşizmini yenmesiyledünya dengeleri yeniden kuruldu. Fakat1940’larda İran’da da önemli toplumsal gelişme-ler oldu. Kitlesel örgütlenmeler ortaya çıktı.1942’de TUDEH kuruldu. Emperyalizme, burju-vazi, feodalizme karşı geniş devrimci halk cep-hesi oluşturmaya çalışan TUDEH’i İran egemensınıfları Komünist Partisi olarak nitelediler. TU-DEH kısa sürede etkili bir halk hareketine dön-üştü.1941’de KOMALA Jiyanewey Kürdistan (Kürdis-tan Yeniden Doğuş Partisi) kuruldu. Küçük bur-

juva aydınlar, kent küçük burjuvazisinin içindegelişmeye başlayan sol kimlikli bu oluşum ulu-sal çizgisiyle daha da genişleyerek 1945 yılında“Kürdistan Demokrat Partisi (İ-KDP)’nin temeli-ni oluşturdu. Daha sonra ortaya çıkan sol örgütKOMALA’nın ilk KOMALA ile ilişkisi yoktur. İran’da, Doğu Kürdistan’da KDP’nin kurulmasıy-la sınırlı aydınlanmış Kürt toplumu hızla politik-leşti. Sovyetlerin desteği bu tartışmada tartış-masızdır. KDP; Doğu Kürdistan’da özerklik tale-bini ilan ettikten sonra 1946’da Mahabad’ta“Kürdistan Cumhuriyeti”ni ilan etti.Savaşın bitiminden (1945) sonra kurulan dünyadengeleri, yapılan anlaşmaların bir gereği olarakSovyetler savaş hattından geri çekildi. İran za-man kaybetmeden Kürt ulusuna saldırdı. İngi-lizler bu saldırıyı destekledi. Aralık 1946’da KürtCumhuriyeti yıkıldı. 30 Mart 1947’de Qazi Mu-hammed, yani cumhuriyet başkanını ve iki Kürtliderini Çarçıra’da idam ettiler. Doğu Kürdis-tan’da Kürtlerin sınırlı desteğini alan, bu cum-huriyetin haklı devrimci taleplerini savunabile-cek düzenli bir ordusu ve bunu yönetecek poli-tik örgütlü gücü yoktu. Geleneksel Kürt feodalyapısından İran devleti yararlandı. Bazı aşiretlerKürt cumhuriyetinin yıkılması için İran’la işbirli-ğine girdiler.İran’da gelişen toplumsal muhalefet ulusal cep-he lideri olan Başbakan Musaddık, petrolü ulus-laştırdı. Şah ve emperyalistlerin baskısına rağ-men bu girişimi ABD-İngiltere ve yerel işbirlikçisınıflar ortak amacıyla askeri darbeyle (1953)Musaddık devrildi. 1950’lerden sonra Ortadoğuve dünya egemenliğinde tartışmasız bir güçolan ABD artık İran petrolünde ve kaynaklarıüzerinde söz sahibi olmuştu. ABD uşağı Pehl-evi’ler tekrar İran’ın yönetimindeydi. Kürtler, Azeriler ve diğer azınlıklar ezilmekteydi.Halk kitleleri üzerinde amansız baskı devametti. Komünist ve devrimciler ölüm, hapishaneve işkencelerden kurtulamadı.1956’da Kirmanşah’ta Kürtler ayaklandı. Sonuçdeğişmedi, Kürtler bir kez daha ezildiler. Musad-dık’ın ılımlı yaklaşımıyla Radyo yayını hakkı bileortadan kaldırıldı. İran devleti Kürtlerin varlığınıkabul etmedi ve haklarını da tanımadı.1963 yılında İran’da halk ayaklandı. Birçok kenteyayılan ayaklanmada on ile onbeşbin arasındahalktan insanı katletti. 1960’lı yıllarda KDP Kürtulusal talepleri doğrultusunda Doğu Kürdis-tan’da belli bir seviyede silahlı ulusal mücadelevermeye devam ediyordu. Fakat sağlam dona-

Page 37: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 35

nımlı, saldırılara dayanabilen KP’nin yoksunlu-ğundan İran’da son derece uygun devrimci ko-şullardan yararlanılamadı. Ezen ve ezilen ulusunezilen sınıflarını bütünleştirecek çekim merkezioluşturulamadığı anlaşılmaktadır.

1968 Dünya devrimci dalgalanmasında İran ve Doğu KürdistanAyrı bir konu olarak işlenebilecek kadar önemlive geniş çerçeveye sahip bu başlığa sadık kal-maktan ziyade konumuza bağlı kalarak 68 dev-rimci kabarışının İran’da da önemli etkileri ol-muştur. Dünyada esen rüzgara kendi cephele-rinde güç katan devrimciler fedekarlık, kararlı-lıklarıyla ödedikleri bedellerle ezilen sınıflarındevrimci mücadelesinde unutulmaz izler bırak-tılar. Bizler kısaca ortaya çıkan örgütleri ve İrangerici sınıflarının devrimcilere karşı acımasızlı-ğına değineceğiz.Türkiye’de 1960’lı yılların ortasından itibarenyükselen sınıf ve gençlik hareketine benzer şe-kilde İran’da da aynı dönemde mücadele dina-mikleri ortaya çıkıyor.Tahran Üniversitesi’nde şekillenen ve 1971 sene-sinde anti-emperyalist öfkeyi dile getiren ya-bancı şirket bürolarına bombalı saldırı düzenle-yerek silahlı mücadele başlatan “Halkın Müca-hitleri” Marksizmden etkilenmiş, ulusal ve isla-mi düşüncelerin karışımı ideolojik yapılanma-sıyla Şah’a karşı gerilla savaşına başladılar. Ör-güt önemli darbeler almaktan kurtulamadı, yo-ğun saldırılar altında ideolojik ayrışımlar günyüzüne çıktı. Ulusalcı ve İslami çizgisini öne çı-karanlar ile Marksist çizgiyi savunduğunu ilerisürenler ayrıştı. 1970’lerde İran’da kitle hareket-leri daha da artmaktaydı. 1960’lı yıllarda yine Tahran Üniversitesi’nde ör-gütlenmeye başlayan ve üç grup halinde 1970’tekurulan “Halkın Fedaileri” Örgütü henüz birleşe-meden büyük saldırılara maruz kalmış Bijan Ce-zani gibi önderleri tutuklanmıştı. Bazı önderlerihapishaneden kaçmış, Filistin’de gerilla eğitimigörmüş ve İran’a geri dönmüşlerdi. “Halkın Fe-daileri” 1970 yılında K. İran Seykal’da bir karako-lu basarak ilk gerilla saldırısıyla siyasi hedefleri-ni ilan etmişti. Kent ve kırda gerilla savaşını sür-düren örgüt önemli askeri eylemler yapmasınarağmen, kendisini gelişteremedi. Örgütün “öncüsavaşı” perspektifi halk kitlelerinin düzeni par-çalayabileceklerine ve düzenin güçsüzlüğünüortaya çıkarabilecek öze sahip olamazdı. İran re-jimi faşist saldırılarla devrimcileri işkencelerde

ve bir kısmını kurşuna dizerek katletti.Ali Rıza Nobdel 1972’de kurşuna dizildi. B. Cezanihapishanede 1975’te idam edildi. Hamid Eşref1976’da silahlı çatışmada öldürüldü. 1980’lerevarmadan “Halkın Fedaileri” yoğun faşist saldı-rılarla önemli darbeler aldı. ABD’nin devrimcimücadeleye karşı savaşında İran güçlerini eğitti-ğini de özellikle belirtelim.1970’lerde gerilla savaşı başlatan Maoist örgüt,saldırılar karşısında başarı elde edemedi. Yenil-giler yaşadı ve belli bir süre sonra savaş etkinli-ğini kaybetti.Doğu Kürdistan’da ulusal hareket dışında1968’de Kürt devrimci örgütler ortaya çıktı.“Kürdistan Emekçileri Devrimci Örgütü” (KO-MALA-1969) ve “Kürt Fedaileri” örgütü kuruldu.Devrimci Kürt örgütleri de İran devletine karşıgerilla mücadelesine başlamışlardı. Dikkat çekiciolan aynı dönem itibariyla Doğu Kürdistan’dadevrimci örgütlerin ortaya çıkıyor olmasıdır. Buörgütlerin İran komünist-devrimci hareketiyleolan mücadele deneyimi ise ayrıca bir araştırmakonusudur.Sosyalist mücadelenin önünü kapatmak için,tekelci burjuvazi tarafından desteklenen çeşitlidini tarikatlar güçlenmişti. Yoksullar ile zengin-ler arasında makas açılmış, ABD’nin petrol üze-rindeki hakimiyeti işbirlikçi sınıfların şatafatlıABD ve emperyal yabancı güçler karşıtlığına ev-riliyordu. Çünkü İran’da milli ulusalcı burjuvazive feodal sınıfların önemli kısmı şah ve etrafın-daki azınlıkla emperyalist güçlerin ortak palaz-lanmasından rahatsızdı.TUDEH ve devrimci mücadele cephesinin karşı-sında, İran ulusalcı burjuvazi, orta sınıflarınönemli bir kesimi İslami din ideolojisiyle şekille-nen Mollalar, Ayetullahlar, yani dini ulema İranhalkının ezilen sınıflarının eşitliğe, özgürlüğeolan ihtiyacını kullandılar. Nesnel koşullar üze-rinde gelişmekte olan devrimci mücadeleninanti-emperyalist öfkenin, açlık ve yoksulluktankurtulma arzusunun ulema tarafından kullanıl-ması dini duyguları güçlü olan geri halk kitleleri-ni etkiledi. Ulema demokratik burjuva cumhuri-yet kurmaktan çok şeriat düzenine geçmek isti-yordu. Bunun anlamı: Teokratik Şah düzenindenayrı olmayan gerici faşist devlet ideolojisi olarakresmileşen dinsel, pers milliyetçiliğine dayalıfars olmayan ulusları yok sayan ve ezen bir dü-zen kurmaktı. TUDEH, “Birleşik Cephe oluştursa da iktidar he-definden yoksun oluşu karşı devrimci güçlere

Page 38: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK36

olanaklar sundu. Demokratik talepler ve reform-lar çerçevesini aşmayan mücadelenin işçi sınıfı-na gelecek kazandırmadığını kavramayanlar acıdeneyimler bıraktılar.Ulemanın başını çeken Humeyni, İran devrimindedevlet mekanizmasının başına geçer geçmez ilkyaptığı şey Şah karşıtı mücadelede olan toplumsaldevrimci dinamikleri yok etmek oldu. Halk ayak-lanmasının devrimci içeriği yozlaştırıldı.İran devrimi devlet aygıtının bir elden diğer elegeçmesi şeklinde gerçekleştiği içindir ki egemengerici sınıfların ezilen sınıflar, ulus ve azınlıklarüzerinde daha da azgınlaşan baskıcı niteliğe bü-rünmüştür.1 Şubat 1979’da İran’a dönen Humeyni’nin ilkgörevi “İran’a demokrasi Kürdistan için özerklik”diyen Kürt ulusal hareketini ve halkını ezmekolmuştur. 1979 Newroz’unda İran güçleri DoğuKürdistan’da Kürt güçlerini ezdi. Kürt örgütleri-nin hepsini yasakladı. Binlerce Kürt katledildi.“Halkın Mücahitleri”, “Halkın Fedaileri”, “TU-DEH”, “KOMALA”, KDP vd tüm örgüt ve partilerdış güçlerin ajanları olarak ilan edildiler. 1983’teTUDEH parti liderinin de içinde bulunduğu bin-den fazla üyesi ve taraftarı tutuklandı. Çalışmasısonlandırıldı. Birçok aydın, devrimci İran’ı terketti. Yengiler yaşandı.Ulema, Ayetullahlar, İslam hukukçularının sahtevaatleri halka özgürlük değil daha da ağır sömü-rü ve pranga getirdi. Ulema esas olarak sosya-listlerin benimsediği anti-emperyalist özü içiniboşaltarak, kendi çıkarları doğrultusunda isla-miyetle bütünleştirerek temeli olmayan ekono-mik özüne dokunmayan, özel mülkiyeti koruyan,zenginleri koruyan, “anti emperyalist” söylemlehalkı kandırdı. Petrolü milleştirerek İran halkınınABD’ye olan öfkesini yatıştırdı, fakat diğer taraf-tan tüm dünya tekelleriyle var olan ekonomikilişkilerini sürdürdü. Diğer yarı sömürgeler gibitekelci burjuvaziye bağımlı olan ekonomik ilişki-lerin dışına çıkamadı. 21.yüzyılda hala ayaklananhalk kitlelerini katleden faşist rejim, karanlıkçağdışı bir dünyayı temsil etmektedir.İran devleti 1980’lerde İran dışında bulunan ulusalve devrimci hareketlerin liderlerine suikastlerdüzenledi. Hiçbir şekilde sınıf hareketinin geliş-mesine izin vermedi. “Hiçbir şekilde Kürdistan’ınbağımsızlığını kabul etmiyoruz.” diyen Humey-ni’nin direktifini sürdürdüler. İran 1989’da KDP veKOMALA’nın liderlerini Viyana, Kıbrıs ve Irak’taöldürdü… 21. yüzyılda İran devleti Kürt ulusunakarşı aktif olarak savaşmaya devam etmektedir.

Tıpkı Irak, Türkiye, Suriye devletleri gibi… Ortado-ğu ve K.Afrika’da devrimci halk ayaklanmaları-nın yarattığı etkiyi –emperyalistler isyanlarıkendi çıkarları doğrultusunda kullanıp yozlaştır-sa da halkın devrimci isteklerinin özü değişmez.Bu halk kitlelerinin KP’den yoksun oluşlarınınzorunlu bir sonucudur- boşa çıkarmak için İran,Türkiye, Suriye, Irak egemen sınıfları çıkarlarıbakımından karşı karşıya gelseler bile vazgeç-medikleri en büyük ortak amaç Kürt ulusununezilmesidir. Bu tarihsel ekonomik politik siyasiamacın 20. yüzyılın ilk çeyreğinden beri şekillen-diren emperyalist güçler, Kürt ulusunu 21.yüzyıl-da da ezmeye devam ediyor.

İran, Irak, Suriye egemen sınıflarının komünistdevrimci hareketleri ezmesine elbette şaşırmı-yoruz. Fakat bu devletlerin egemenliği altındaolan ezilen Kürt ulusunun baskı altına alınmapolitikasında Türkiye egemen sınıflarıyla ortakamaçları vardır. Aynı zamanda Kürt ulusal hare-keti ve Kürdistan devrimci hareketini ezme or-tak amaçları vardır. Bu anlamıyla da Türkiye-Kürdistan komünist hareketi bu tarihsel halkayıgörmezden gelemeyeceği gibi mevcut nesnelkoşulları kavramadığı sürece devrimin ideolojik,politik önderliğini üstlenemez.

ABD’nin sunduğu izin, savaş araçları ve istihba-rat teknolojisiyle Türk savaş uçakları Qandil’ibombalıyor. Bu saldırıların bizi ilgilendirmediğinisöyleyemeyiz. İran rejimi Kürt devrimcileriniidam ediyor ve Kürtlere karşı savaşıyor. Mevcutsaldırılar İran’daki sınıf hareketini ilgilendirdiğikadar bizi de ilgilendirmektedir. Bizi ilgilendirmi-yormuş gibi yaklaşamayız. Kürdistan’da işçi sı-nıfı hareketini örgütlemek için nesnel koşullarıMLM ideolojiyle tahlil etmek ve pratikleştirmekgerekir. Bunun ilk şartı da öncelikle nereye bak-mamız gerektiğini öğrenmemiz zorunluluğudur.Aksi takdirde K.Kürdistan’da doğan Kürdünİran’da neden idam edildiğini ya da Doğu ve BatıKürdistan’da doğan Kürdün neden Dersim’deTürk devlet güçleri tarafından öldürüldüğünüasla anlayamayız!..

Nesnel koşullarda boy veren, devrimci olanaklar-dan devrimci geleceği inşa etmek, emperyalistçemberi kırmak işçi sınıfının emekçi köylülerinindevrimci diktatörlüğünü kurmak için Mezopo-tamya’nın devrimci çemberinde kök salmak ge-reklidir. Bunun için ilk önce Kürdistan’da ezilensınıfların devrimci halkasını sıkı sıkıya kavrama-lıyız. Ancak o zaman çembere bağlı olan diğerhalkaların değeri anlaşılmış olacaktır.

Page 39: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 37

Halk gençliği proleter sınıf bilin-ciyle buluştuğunda bükülmezçelikten iradeye dönüşmektedir.Devrimci önderler Deniz, Mahir,Hüseyin, Ulaş, Yusuf, Sinan vekomünist önder İbrahim Kay-pakkaya birer gençtiler. Bugündevrimci gençlik, önderlerininkendilerine bıraktığı mücadelemirasını ileri taşımak için tümkuşatmalara karşı militanca ıs-rarını sürdürecektir

“Gazeteci sorusu: Çocukların öldürülmesi, tu-tuklanması, baskılar seni nasıl etkiliyor?Batmanlı Ferhat Çocuk: Kanın dökülmesi, in-sanların ölmesi, işkence görmesi beni kötü edi-yor. Herkes korkuyor, ben de korkuyorum.Ama çocuklara böyle şiddet uyguladıklarınagöre onlar daha çok korkuyor olmalı”(1)Bir avuç azınlığın refahı uğruna milyarların ezil-diği emperyalist-kapitalist dünya sistemindetekelci kapitalizme göbekten bağımlı “TC”de ol-duğu gibi yarı-feodal, yarı sömürge ülkelerkendilerine verilen ekonomik, siyasi talimatlarıkoşulsuz uygulamak zorundadır. Bu talimatlarezilen halkımızın sırtında süreklileşen faşizmsopası olmaksızın uygulanamaz.

DEVRİMCİ ENERJİNİN KAYNAĞI:

Gençlik

Page 40: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK38

Cennet gösterilse de ezilen halkımıza cehen-nem koşulları dayatılmaktadır: İşsizler ordusu-nun çoğalması, iş bulanların şanslı sayılması,sigortalı ya da sendikalı çalışma koşullarınınavantajlı iyi iş sayılması, kota ve özelleştirmeuygulamalarıyla, devletin kapıları tarımsal vehayvansal ürünlerde tekelci şirketlere sonunakadar açmasıyla köylülüğün iflas bayrağınıçekmesi; günde en az üç kadının öldürülmesi vehiçbir güvencelerinin olmaması; doğanın sınır-sız kar hırsı uğruna talan edilmesiyle canlılarınyok edilmesi, başta Kürtler ve Aleviler olmaküzere ezilen ulus, azınlık ve inançlara dayatılanbaskı, imha, inkar ve asimilasyonun devam et-tiği bu yıkım tablosu içinde gençler ise payları-na düşeni almaktadırlar. Biz toplumun ağır so-runlarına değinmekten çok halk gençliğinin butablodaki yerine biraz değinmek istiyoruz.Küçük yaşlardan itibaren halkın çıkarlarını ilgi-lendiren gerçeklere dair soru sormayı, muha-keme etmeyi öğretmeme üzerine kurulu eğitimsistemi ezenlerin sınıf çıkarlarına uygun değer-ler bütünlüğünü benimsetmektedir. Öğrencilersadece verileni almaktadır. Yetiştirilmeye çalı-şılan gençlik ne kadar az sorgularsa o kadar iyi-dir. Çocukluk yılları bunun en uygun zamanı vezeminidir. Egemen sınıfların milliyetçi, ırkçıideolojisi ilköğretim sıralarından itibaren –ailekurumunda unutmadan- verilmeye başlanır.Çok uluslu farklı din-kültürlerden oluşan toplu-mun genç beyinleri Türk, suni İslam ideolojik iç-eriğiyle zehirlenmektedir. Milliyetçi şekillenmeçocukluğun sonraki evrelerinde yoz kültürlebütünleştirilir. Lümpenleştirme, kadercilik, çe-tecilik, emek harcamadan para kazanma hayaliaşılanmaktadır. Özellikle devrimci potansiyelinolduğu yoksul mahalle ve kentlerde dağıtımıyaygınlaştırılan uyuşturucu ilköğretim seviye-sine kadar inmiştir. Bütün bu kirli yöntemlersistemin toplumu çürütmek için uzun vadelisürdürdüğü politikalardır. Uyuşturucu ve yoz-laştırma halk gençliğinin boğuştuğu en önemlisorunlardandır. Buna karşı sürdürülen müca-dele devletin şiddetiyle cevaplanmaktadır. Yoz-laştırma ve uyuşturucuya karşı devrimcilerinsürdürdüğü kampanyalar F tipine kapatılangençliğin iddianamelerinde suç unsuru olarakgösterilmektedir. Bu sisteme göre yozlaşmayakarşı çıkmak suçtur!..Egemen sınıfların kültürünü yansıtan kiminelinin kimin cebinde olduğu belli olmayan ma-gazin programları ve dizilerle gençlik oyalan-makta, aptallaştırılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca

futbol fanatizmi ve bahis oyunları da bunlaraeklenmelidir. Bugün halk gençliğinin dörtte üçü (3/4) işsizdir.Genç kadınlar aile baskısı altında eve hapsedi-lip, bu programlarına kelepçelenirken, erkeklerise kahve köşelerinde okey masalarına sıkıştı-rılmışlardır. İş bulanların çoğunluğu ise sosyalgüvenceden yoksun, düşük ücret ve kötü ko-şullarda çalışmaktadır. Ayrıca vurgulamak ge-rekir ki; ezilen Kürt ulusuna mensup gençliğinüzerindeki baskı, sömürü derecesi daha kat-merlidir. 300 bin mevsimlik tarım işçisinin ço-ğunluğu Kürt gençliğinden oluşmaktadır. İlk-okul çağındaki çocukların tarlalara yollanması-nı da unutmamak gerekir. Halk gençliğinin bu sorunlarının yanında lise veüniversitelerde okuyanlar da birçok sorunlakarşılaşmaktadır. Lise dönemlerinde üniversi-telerin olmazsa olmaz görüldüğü, ailelerin varı-nı yoğunu öğrenci çocuklarına aktardığı şart-larda gençlerin düşünce ve davranışlarının inti-har etme boyutuna dek varanlardan rahatlıklaanlayabiliriz. Halk gençliği üniversite hazırlıkdönemlerinde bağımlılıklarını kaldırmak ve gü-venli bir gelecek kurma arzusuyla çalışmalarınısürdürür. Yaşamını sürdürmek için ekonomikgelirleri yeterli değilse, ucuz iş gücü olarak hemçalışır, hem eğitimlerini sürdürürler.İstenilen insanı yaratma amacıyla kullanılaneğitim aygıtının bir ayağı da üniversitelerdir.Özgür düşüncenin ve özerk bilimsel çalışmala-rın olması gereken üniversitelerde soruşturmave okuldan atma tehditleriyle sisteme muhalifher türlü düşünce ve çalışmalar engellenmek-tedir. Halk gençliğinin geleceğini inşa etmesi-nin ötesinde sorunlara kayıtsız kalan paylaş-mayan, sormayan, sorgulamayan, “uslu” bir öğ-renci gençlik profili oluşturmaktadır. Eğlenmek,içip dağıtmak, karşı cinsle sadece cinsellik üze-rine ilişki kurmak, sosyalliği sanal ortama akıt-mak gibi sosyal davranış biçimleri üniversite-lerde öne çıkan aktiviteler olarak görünmekte-dir. İdeolojik ayrıştırma yeterli olmamış ki; üni-versiteler üretenlerden ezilenlerden fiziki ola-rak da ayrıştırılarak şehir dışına taşınmaktadır.Üniversite yönetimleri tarafından birer ticariöğe olarak görülen öğrenciler için ulaşım, ba-rınma, ısınma gibi birçok temel ihtiyaç hak ol-maktan çıkmış pazarlanma öğeleri olarak su-nulmaya başlanmıştır. Artık ulaşım, yemekha-ne, kantin gibi ortak kullanım alanlarında dahiöğrencilerin taşeronlara, belediyelere, bankala-ra pazarlanması sıradan bir hal aldı. Üniversite-

Page 41: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 39

lerin en büyük bileşeni olmalarına rağmen öğ-rencilere hiçbir söz hakkı tanınmamaktadır.Bunların yanında rektörlüğün uygulamalarınakarşı büyük devrimci potansiyel taşıyan genç-lik hak talebi mücadelesinde bulunmasını dahisuçlu ilan edilmesi için yeterlidir. Bundan böyleYÖK talimatlarıyla öğrencilerin açıktan fişlen-diği çalışmalar, üniversitelerde birer polis kara-kol kurulumuyla pekiştirildi. Hatta kendini işinefazlaca kaptıran rektörler öğrencilere karşı kul-lanılmak üzere, biber gazı, kalkan, gaz maskesigibi malzemeleri almaktadır. Öyle ki, artık pa-rasız bilimsel anadilinde eğitim isteyen, ulaşımzamlarını protesto eden, okumayı düşündüğükitap listelerinden dahi öğrenciler örgütlerleilişkilendirilerek tutuklanmaktadır. Bazen “de-mokratikleşme” hızı kesilmeyip İlyas Aktaş,Aydın Erdem, Şerzan Kurt gibi genç devrimciöğrenciler sokak ortasında katledilmektedir.Bugün tutuklanan 600’e yakın üniversite öğ-rencisi bulunmaktadır. Saldırıların yoğunlaştığıbu dönemde tutuklanma ve katledilenlerin sa-yısında da artış olacağı açıktır. Katletmelerle,tutuklamalarla yıllardır bitirilemeyen direniş vemücadele kültürünü kaldırmak için şimdilerdeanne ve çocuklar tutuklanmalarda özel ilgi(!)görmektedirler. Çocuk tutuklu sayısı 2 bin 317oldu. Taş atan çocukların bilinen durumunu daunutmamak gerekir. İstihbarat raporlarındaboşuna 12-25 yaş arası kesimlerin tehlike ol-dukları için ilgi odağı olmaları gerektiği vurgu-lanmamıştır.Tüm bu sorunların çözümü toplumsal kurtu-luştan bağımsız değildir. Nasıl ki işçilerin, köy-lülerin sınıfsal devrimci mücadelesi sadeceekonomik ve burjuva sınırlarla çizilmiş çerçe-vede kazanılmıyorsa aynı şekilde gençliğin öz-gürleşme sorunu da sınıfsal kurtuluş mücade-lesinden bağımsız ele alınamaz. Ayrı olamaya-cağı gibi bizzat sınıf bilinciyle buluşmuş halkgençliği devrimci-komünist mücadeleye ön-derlik etmede büyük rol oynar. Bugün ihtiyaçduyulan devrimci militan mücadeledir. İbra-himlerin bilincini, mücadele ruhunu zapt edile-

mez atılganlığını kuşanma günüdür. Saldırılar,kuşatılmışlık ancak bununla parçalanabilir.Devrimci bilince ulaşan halkımızın değerli gençevlatları mücadelenin en ön saflarında yerlerinialmaktadır. Sadece darağaçlarını göğüslemeklekalmadılar aynı zamanda gerilla savaşının ön-derleri, komutanları ve savaşçıları oldular, ol-maya da devam ediyorlar.Bu nedenle özetlediğimiz saldırıların amacı;halk gençliğinin bağlı bulunduğu toplumsal ko-şullardan kaynaklandığı devrimci dinamiği en-gellemek ve bertaraf etmektir. Çünkü faşistdiktatörlük şunu çok iyi biliyor: Halk gençliğiproleter sınıf bilinciyle buluştuğunda bükülmezçelikten iradeye dönüşmektedir. Devrimci ön-derler Deniz, Mahir, Hüseyin, Ulaş, Yusuf, Sinanve komünist önder İbrahim Kaypakkaya birergençtiler. Bugün devrimci gençlik, önderlerininkendilerine bıraktığı mücadele mirasını ileri ta-şımak için tüm kuşatmalara rağmen militancaısrarını sürdürecektir. Faşist diktatörlük işçile-rin, köylülerin çocukları olan halk gençliğinitoplumun tüm sorunlarından koparmak içinelinden gelen her şeyi yapsa da başarılı olama-yacaktır.Maoist hareketin tarihi genç yoldaşlarımızınkahramanlıklarıyla doludur. Mücadelenin heralanında olduğu gibi hapishanelerde de ölümorucu direnişinde sonsuzlaştılar.Devrimci gençlik dün olduğu gibi bugün de sal-dırılara uğramaktadır. Bir kısmı kitle gösterile-rinde öldürülürken, bir kısmı da çeşitli bahane-lerle F tipi tecrit hücrelerine kapatılmaktadır. Ftiplerinde susturulmak istenen gençlik teslimalınamayacağı gibi tüm saldırılara karşı müca-delenin her alanında gerilla savaşında yerlerinialanlar da öldürülmekle tükenmez. Değerligenç yoldaşlarımız Abidin, Ozan, İsmail’in gös-terdiği gibi halk gençliği komünist parti önderli-ğinde devrimci perspektifle sürdürülecek mü-cadele saflarında yerini alacaktır.

(1)7 Ağustos 2011 Gündem Gazetesi

Page 42: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK40

İ nsan yeni bir dünya yaratmak için kollarınısıvayıp işe koyulmadan, şüphesiz ki ilkin ve-rili olan tüm gerici, sömürücü, karanlık değer

yargıları, ideoloji, felsefesi ve alışkanlıklarıylaköklü bir hesaplaşmaya girer. Topluma, sistemtarafından şu veya bu düzeyde zorla empozeedilen davranış ve düşünce kalıplarını darma-dağın etmeden, ne kendisini örgütleyebilir ne deçevresini örgütler, ne de benimsediği amacı top-lumun gözeneklerine indirgeyebilir. Devrimcibilinçle tanışıp cesaret ve cüretle ilk neşterikendisine indiren, dünü ve bugünü ideoloji vebilimin feneriyle ele alıp yorumlayan, onu deği-şimin ve dönüştürmenin pratiğinde kalıba dö-ken ve içselleştiren bir insan ancak yarının köp-rüsünde emin adımlarla ilerleyebilir.Militan duruş; sınıf savaşımının devrimci cephe-sinde akan insanlaşma pınarında, değişimi vedönüştürmeyi salt bir an ve dönemle sınırlı tut-maz. Özgür insan bütünlüğünde adımladığın yo-lun, sürecin toplamının da sınırsızlığını kuşanır.Yani üretenlerin hakkaniyetli, bilge ve aydınlık eli

yeteneğin ve ihtiyacın terazisinde gün renginiverene kadar, bu yürüyüşte daimi olmak zorun-dadır. Bitmek tükenmek nedir bilmez bir enerjive lirik bir ırmak tadında kendi mecrasında iler-lemelidir.

Devrimcilik kopuştur. Komünist insan eski, gerive köhnemiş ne varsa değişim ve dönüşüm gü-cüyle yeniden şekillendirerek, darmadağın edipve geride ona ait tek bir iz kalmayacak denli ıs-rarlı ve azimli bir çabayı süreklileştirir. Yenidenve yeniden örgütler kendisini. Örgütlenme gü-cünü elinde tutup, tüm süreçlerde onu dipdiri veakışkanlık içinde kalmasını sağlar. Durağanlığa,kendiliğindenciliğe, yetinmeciliğe sonsuz kezdüşmandır. Devrimci aydınlanmasını sınıfsalolarak mahkum edilmiş açlığını sınıf kardeşle-riyle yıkılmaz bir güce dönüştürür. Bu bağlamdaeskiyi yıkmayı ve halkın geleceğini inşa etmeyiiç içe ele alarak mücadele bayrağı haline getirir.

Devrimci; kurtuluş yolunda tam bir adanmışlık-la tüm gerici kuşatmalara tereddütsüzce savaş

ÖzgürlükKİMİN İÇİN

Page 43: Devrimci Ark - Sayı 1

açar ve bedel ödemekten çekinmez. Adanmakinsanlaşma ediniminin derinliğini ve köklülüğü-nü pratik mücadelede, ortaya çıkarır. Özgür vedonanımlı yaşam tarzını sınırlamaz. İçinde bu-lunduğu koşulları hesaba katarak toplumda ezi-len sınıfların özgürlüğünü nitelik ve biçimlerdeyeniyi ve aydınlanmayı yaratmaya çalışır. Özle-nen yaşamın nüvesini kendisinde yaratarak de-ğişim ve dönüşümü ateşler. Birey ve örgüt iliş-kisini doğru ve devrimci bir zemine oturtur. Herkoşulda örgütlü olmanın zorunluluğunu gözete-rek disiplinli bir yaşamı esas alır ve uygular. Bin yılların gerici sınıfların ideolojisiyle hesapla-şarak ileriyi, geriyi ilmek ilmek ördüğünde şid-detli bir savaşın içine de girildiğini bilir. Bu savaşancak ve ancak partileşmiş yaşamla anlam bu-lup mücadeleyle sürdürülebilir. Birey, örgüt, top-lum ve sistem ilişkisi diyalektik bir bağda dik-kate alarak tarihsel zorunlulukların ve dene-yimlerin ışığında, kenarda durmayı değil, tümdeğerleri üreten nasırlı ellerin yaratacağı özgüryarınların mücadelesine atılmayı başardıkça

fikri zenginleşir. Devrimcileşir.Parti, birey, sınıflar ilişkisini doğru kurarak vedevlet aracını kullanımını göz ardı etmeyerekaynı zamanda araçları kutsamadan ve amaç-laştırmadan etkinleştirmek doğru olandır.Şu da bir gerçek ki değişim insanın doğuşundanitibaren başlar. Sosyal çevresinde edindiği alış-kanlıklar ve düşünüş sistematiği tamamen için-de bulunduğu koşullara dayanır. Sosyal bir var-lık olan insan gerici ile devrimci, karanlıkla ay-dınlık, kötüyle iyinin çatışmasının içinde olur.Tüm bunlar sınıf savaşımında karşılığını bulur.Yaşamı boyunca sırtına yüklenen zıtlığın ağıryükünü taşıyarak bilinçlendikçe ve mücadeleettikçe zincirlerinden kurtulur. Burada meseledeğişimin ibresini hangi yöne çevirdiğimizle di-rekt olarak ilişkilidir.İki zıt kutup olan burjuvazi ve proletaryanın bir-liği ve mücadelesi uzlaşmazdır. İki amansız düş-man olarak iktidar uğruna sürekli savaş halin-dedirler. İleri ve aydınlığı temsil eden proletarya,gerici ve karanlığı temsil eden burjuva-feodalsınıfların mücadelesi çağımızda da sürmektedir.Amaçlanan değişim sistemseldir; ancak ezilen-lerin eliyle gelecek olan devrimde eşitliğe doğruyol alınabilinir.Ezen ve sömürücü sistemin tüm alt ve üst yapıkurum ve ilişkileri reddedilip yıkılarak yerinedevrimci iktidarı inşa etmek zorunludur. Bu ge-rici üretim ilişkileri yerle bir edilmeden salt ça-paklarıyla uğraşan onu reforme eden temeldebir değişimi amaç edinen anlayış ve pratik gericisistemi baki kılmaya dolaylı ya da dolaysız hiz-met eder. İçinde bulunduğumuz tarihsel koşul-lar tam da böyle bir olasılığı asla gözden kaçır-mamamız gerektiğini söylemektedir. Zor ve şid-det araçlarını en ustaca kullanmayı öğrenerek,birleşik gücümüzle yıkmayı ve inşa etmeyi ba-şarmamız gerekir. Felsefimizi yetkinleştirerekpratiğin dilinde yanıt olmalıyız. İnsanlığın üreti-lenin eşit bölüşümü ve doğayla uyumun dahaileri bir seviyede örgütlenmesini sağlamak an-cak ve ancak ezilenlerin devrimci iktidarıylaolanaklıdır. Evet bu dünyanın tek tek ülkelerin-de kendi rengini ve biçimini yaratarak emekleözgürlük kazanılacaktır.Toplumsal zenginliğin gürül gürül akacağı vehakça bölüşüldüğü bir dünya istiyoruz. Eşitsizli-ği mezara gömerek sınıf kardeşlerimizle biziezenlerin özgürlüğünü sonlandırabiliriz! Biliyo-ruz bu upuzun bir kavgadır. Üretenlerin sabrıylabizler de uzun yolculuklara hazırız.

DEVRİMCİ ARK 41

Page 44: Devrimci Ark - Sayı 1

Doğa bana göre yalın bir adanma-dır. Bunu günümüzde gerçekleşti-ren ise; sömürüye, zulme, baskıyabaşkaldırarak kendi özüne koşankadınlardır. Doğal eşitliği yadsıyanözel mülkiyetin, zenginliğin birileri-nin elinde toplandığı sistemde yaşı-yor olsa da direniyor ve savaşıyorkadınlar...

Dağların sarmalayan soluğuyla yolcu olanla-rın sıcaklığı, duruluğu kendisine has özgün-lük taşır; benzemez hiçbir şeye… Doğanın in-sanı her türlü pislikten arındırdığını düşün-müşümdür daima. Her ne kadar günümüzdeüretim araçlarının özel mülkiyetine sahipolanlarıyla olmayanlar arasında uzlaşmazçatışmalı sistemde yaşıyor olsak da doğanınmülk sahiplerinin yasalarına, talanına isya-nını ve onları hiçe sayışını duyanlardanım.Her insan için denmese de genel olarak dağ-lıların doğasal yaşamla bütünleştiği gerçeğiakıllarda tutulmalı. Doğa ile kardeşleşmekiçin onun yasalarını da doğru kavramak ge-rekiyor. Öncelikle, insanın sistemsel bencilli-ğiyle doğaya yaklaşmaması gerekir; temelişleyişle bunu hiç haz etmez. Kötülükle do-

DEVRİMCİ ARK42

ANISolmaz Kılıç (Devrim’e)

Page 45: Devrimci Ark - Sayı 1

kunanlara karşı doğa hiçbir zaman unutkan ol-madı, tersine bir o kadar tavizsiz doğal cevaplarverdi. Kendi yasalarının engellenemez hareketiinsana şunu demektedir “senden evvel var-dım.” Doğa ananın yapaylıktan uzak, çıplak du-ruşu tutarlı devinimiyle öğrenmek isteyeneders verdiğini unutmuyoruz. ‘Sevdiklerine ken-dini sunarken kaygısız, bilir ki fazlası değil her-kes kendine yetecek denli alır, bu yasayı bo-zanlara karşı öfkelidir. Ne de olsa bu durum in-sanlar açısından da geçerli olan bir hayat felse-fesidir. Dünyada azınlığın üretilenlere fazlasıylasahip olmasının yarattığı rezillik değil midir in-sanlığın uğraştığı. Bu değil midir insanı böylesi-ne kirleten. Yaşamak için gerekli olan neysedoğa denen şahane yaşamsallık onu sunar. Ye-ter ki almasını bil… Bu çabayla değil midir ki, in-sanın doğayı kendi kaderiymiş gibi işlemesiniöğrenmesi. Elbette doğaya cinsiyetçi yaklaş-mak yasalarına müdahale olur; karşılığı da yok-tur. Lakin doğa denilince nedense aklımıza ilkgelen doğurganlığıyla proleter sakıncasızcakendini hayata sunan kadındır. Tüm haksızlık-lara karşın cüretli fedakarlığıyla bu emekçi ka-dın değil midir kendini sevdiklerine, devrimcibilinç edindikçe topluma adayan.Doğa bana göre yalın bir adanmadır. Bunu gü-nümüzde gerçekleştiren ise; sömürüye, zulme,baskıya başkaldırarak kendi özüne koşan ka-dınlardır. Doğal eşitliği yadsıyan özel mülkiye-tin, zenginliğin birilerinin elinde toplandığı sis-temde yaşıyor olsa da direniyor ve savaşıyor.Erkek egemenlikli emperyalist kapitalist sis-tem karşısında duran, devrimcileşen, kadınlarher türden gerici, ayrımcı saldırılara yanıt olmairadesini ortaya koymuşlardır. Doğuran ve üre-tenlerin duruşu doğal olarak pasif değildir. Herkadının kendi doğasal köklerinden öğreneceğipek çok değerli hazineye sahip olduğunu söyle-yebiliriz. Bunun en somut örneği doğayla aynısoluğu alıp veren kadın gerillalardır. İlkçağ kah-raman kadınları gibi… Devrimcileşen kadınınruhu ne çok yakışmaktaydı dağlara…Kadın ve erkek yoldaşlar yolculuğa doğanın eşitkoşullarıyla başlamışlardı. Elbette güçler den-gesi, çelişki, zayıflık ve eksiklikler her yerde ol-duğu gibi gerilla kadın, erkek arasında da yeryer sorun olabiliyor. Buna rağmen, doğa ananınyiğit çocukları ruhi özgürlüğü fiziksel özgür-lükle bütünleştirmeyi bilmişlerdir.Bir grup yoldaş Devrim’in komutasında askerieylem için gönderildi. Yolculuk kabına sığmazbir heyecanla başlıyor. Eylem özgürleşme mü-

cadelesinde ileri atılma ve kendini tanımaktır.Geriye dönüp yıldızların eşliğinde dağların koy-nuna bıraktığımız sonsuz hayatın güzel gülüşlüyoldaşlarına bakmıştık uzun uzun. Çünkü da-ğında, taşında, her patikasında muazzam birmücadelenin kanla yazılan tarihi vardı. Bu, do-ğanın insanla mücadelesinden ayrışıp, insanıninsanla mücadelesine dönüşüyordu. Haklınınhaksıza karşı duruşuyla gerçek dile gelecek.Böyle düşünüp soluksuzca yola koyulan öncü-lerimiz hızlı adımlarla en önde yürüyorlar. Do-ğanın insana sunduğu bu harika Dinar Vadi-si’nde yürümek apayrı bir tattır, damakta kalanise yaşanmışlığın işlediği ve hiç kimsenin sil-meye gücü yetmeyeceği kendine has güzelliği-dir. Bu vadi çiçekler ve ormanlarla süslüdür.Mağaraları kapılarını nazlanmadan gerillalaraaçar. Şımarmadan kendinden isteneni yerinegetirir. Öyle de özverili insan emeği değmiş biryapıya sahiptir Dinar Vadisi…Adımlar hızlı heyecanlı evet, ama doğanın insanüzerindeki büyüsü hiç de yabana atılmaz. Bun-dan dolayı öncümüz yer yer kendini kaptırıyordoğasal güzelliğe. Görevinin bilincinde olsa dakendisini çeken özgürlük sarmalına kapılma-mak imkansızdır.Devrim de kapılmıştı doğasal özgürlüğe, bir uç-tan bir uca dağların koynunda tarihe yol işlerken,yoldaşlarının güvenini, sevgisini, savaş cüretinibilincinde yüreğinde büyüterek yürüyordu.Sağını, solunu okşayan meşe yaprakları arasın-da yürürken onlar da doğa gibi hareketli, doğagibi sessizdiler. Kural belliydi; duyulmayacak,görülmeyecek ilkesi tersine işleyecekti bilakisdüşmanın duyup göreceği şekilde hareket edi-lecekti. Gerilla eylem biriminin görevini kavra-ması için komutan Devrim kısa, ama etkileyicibir konuşma yapıyor. Özetle hedefleri, neyi ne-den başarmak zorunda olduklarını, başarı vebaşarısızlığın kıstasını anlatıyor… Sonra içtenbir gülüşle etrafına bakıyor ve başarılar diliyor.Bu güçlü, özgür kadını, sil baştan yaratan bilinç,iradenin etkileyici rüzgarı hayranlık vericiydi.İşte dağlar O’nun tanığıydı. Savaşçıları O’nunzarif duruşunun bütünleştiği disiplinli komuta-sında, kadının militanlaşan, yöneten iradesiylegüvenle ilerliyorlardı. Susuzluk, açlık, ama illede susuzluk gerillaları takatten düşürse de yol-larına devam ediyorlardı. Doğanın bu özelliği devar elbette, O hem sınayıcı hem çelik gibi irade-nin şekillenmesinde rol oynar. Dinar Vadisi’ninderininde akan su ne kadar çağlasa da yamaç-ları, zirveleri o kadar susuzdu… Bir kol gerilla-

DEVRİMCİ ARK 43

Page 46: Devrimci Ark - Sayı 1

larla beklemek zorundaydı. Güneşin altında ak-şama kadar keşif yapmış susuzluktan dudak-larımız çatlamış tabiri caiz ise dilimiz damağı-mız kupkuru olup birbirine yapışmıştı. Elbetteki; zirvelere işleyen heyecanımız zerre kadaretkilenmemişti. “Gece eylemden sonra suyuMunzur Çayı’nda içeriz” diyenler, yok “düşmanmevzisinden alırız, hem buz gibidir hem de helalsu canım” şakaları eşliğinde akşamı bekliyoruz.Son suyumuzu akşama saklamıştık. İlaç gibigelecek suyu yudum yudum içip eylem nokta-sına gidecektik.Her an önüne çıkan her şeye göre kendini ko-numlandıran gerillanın yeni bir karar ve ileriatılma anıydı. Devrim grubundaki saldırı birliği-ni harekete geçiriyor. O’nunla gitmeyenlerinyüzü asılsa da tecrübe sahibi bilge kadın kes-kin, dokunaklı bakışlarıyla gönüllerini alıyor.Katlanılan zorluk ve emeğin sonuca eriştiği angelip çatıyor. Az sonra binlerce yıllık mücadele-nin kızıl biçimiyle gerillanın haklı kurşunu düş-manı bulacak, haksızdan hesap soracak. Gökgürlemesi gibi namlular parladı, vadi sesle bo-ğuldu. Eylemi gerçekleştirenlerin geri çekilme-sini sağlayacak savunma birimleri devreye giri-yor. Her şey saat gibi işliyor, onlar da üzerinedüşeni yapıyor, sınavın hakkını emekçi ellerin-de yoğurup veriyorlar. Ormandaki kuşların cı-vıltısı, börtü böcek yani bilcümle doğada nevarsa bizlere şakırcasına eşlik ediyordu; hem deatılan havan toplarına aldırmadan. Gerillalar saldırı öncesi planladıkları yerde top-landılar. Hepsinin gözleri gece karanlığını ay-dınlatacak kadar ışıltılı. Gülüşmeler taklitler eş-liğinde son bir konuşma ve toparlanmayla yoladevam edilecek. Devrim ‘yoldaş yola çıkılacak’talimatı verince birlik ciddiyetini kuşanıyor vediziliyor peşi sıra… Hareketler seri, coşkulu, öz-güvenli ve moraller doruğunda gecenin soluğu-nu hissediyordu herkes…Geri çekilip geldiğimiz istikametten BeyazDağ’a ulaşacağız. Birliğin hızına diyecek yok. Nede olsa başarı ve mutluluklarını diğer yoldaş-larla paylaşacaklardı.Planlanan konaklama yerine varılmıştı. Kampyeri temizdi. Yabancı zararlı istilalara maruzkalmamıştı. Birliğin tamamı öncülerden sonraBeyaz Dağı’nın eteklerindeki kayalıklara ulaş-mıştı. Cihazlar dinleniyordu. Düşman yaşadığıbaskını hazmedemeyip ani operasyona çıkabi-lir olasılığı düşünülüyor. Fakat biliyoruz; ne ilekarşılaşacağını kestiremediği için böylesi du-rumlarda çıkmaz, ancak dağı, taşı top yağmu-

runa tutarlar… Top seslerinin uzaklaşan yankısıtitreyerek bizlere ulaşmaya devam ediyordu.Ama hayır henüz şaşkınlıkları geçmedi. Bir araöfkeli boğuk sesler cihazdan yükseliyor. Hepi-miz gülüyoruz. Devrim yoldaş görevinin bilin-cinde bir komutan olarak her şeyden yorum çı-karıyor. Sonra dönüp “bunlar dünkü eylemnoktaları ve yakın tepeye çıkmışlar. Sorun yok”diyerek düşmanın arazideki hareket yönünütespit ediyordu.Kimi yoldaşlar da “tüh gelselerdi ya” deyip dün-den aldıkları moralle bugünü de eylemle süsle-mek istiyordu belli ki. Bir süre sonra dağlarınardından tüm ihtişamıyla kıpkızıl bir güneşdoğdu.Bizim bilincimize doğan, yeniden ve yenidenbizi kalıba döken ve Nisan güneşiydi Mayıs’lara,Ağustos’lara uzanan kızıl bir şerit vardı hafıza-mızda. Savaşçı gözleri güçlü bir çekim merkezigibi insanı kendine kilitliyordu. Her savaşçı ayrıbir düşte, hepsinin neler düşündüğünü kestir-mek zor. İçlerinde ikisinin düşüncelerini oku-mayı arzuluyorum. Devrim adeta sıkı bir tartış-manın içindeymiş gibi heyecanlı bazen gülüm-ser, bazen mimikleri yüzünde dans ediyor, ha-reketleriyle bir şeyler ifade etme isteği var. Ya-kalanan ortakça gücün cüretini etrafına yayankadın komutan başarmanın anlamını düşünceve duruşunda taşıyordu. Yoldaşları tüm kalbiylebu ortak duyguyu hissediyor, yaşıyorlardı.Diğer bir yoldaş ise daha romantik yakıştırma-larda bulunuyordu. Savaş ve romantizmi dün-yasına doldurmak istercesine… O’nun fikirleriniruh dünyasına yedirmeye çalışan acemi çocuk-luğu gözden kaçmıyor. Gündüz düşlerine sıkısarılan ve hayata karşı tutarlı duruşun sahibiyoldaşım pratikleştirdiği felsefesinin gücüyleiktidarlar yıkıp yeni, devrimci iktidarlar kurmaazmiyle kuşanmıştı. Bir ara göz göze geliyoruz.Kendinden emin sıcak gülümseyişiyle karşılıkverirken sabah yeline kardeş oluyor gülücükle-ri. Kızıllığı işaret ediyor. Kenan’ı bütünleştiği ha-yat pınarıyla baş başa bırakıp uzanıyoruz yol-culuğa.Çevreyi gözetleyen nöbetçi yoldaşı, nedenseçocuğuna fazlasıyla özen gösteren bir anneyebenzetip, gülüyoruz. Elbette özenini anlıyoruz.Hoşumuza gidiyor. Her türden düşman hareke-tine karşı böylesine uyanık olunmalıydı. Birsüre sonra etrafın temiz olduğunu anlıyoruz.Dağların nadide çiçekleri zehirli otlarla sarılıpzehirlenmemişti… Devrim yoldaş ateş yakabile-

DEVRİMCİ ARK44

Page 47: Devrimci Ark - Sayı 1

ceğimizi söyleyip yeniden yönünü gün doğu-muna döndü. Doğanın kızıl çocukları gerillalarfazla hareket etmeden çevreden birkaç çalı çır-pı bulup ateşi yaktı. Gerillanın vazgeçilmezi olanateşin yanmasıyla alevlerin sıcağında elleriniovuşturup çatırdayan seslere kulak verdiler.Savaşın kendine göre kuralları vardır. Bu ka-nunlara uymayanlar kaybetmeyi başta kabul-lenenlerdir. Hal böyle olunca her şeyde olduğugibi ateşi de belli bir disiplin içinde yakmak ge-rekiyor. Bir yoldaş usulüne uygun ateşi yakmış-tı… Savaşçılar deneyimden, bedellerle ortaya çı-kan savaşın altın kurallarına riayet ederek nicelgüç ve teknik olarak kendinden hayli üstün be-yaz orduyu hüsrana uğratıyorlar. Bu kurallarauymayanların çıkacak dumandan dolayı düş-manın yerlerini tespit etmesi ve imhası demek-tir. Kızıl neferlerin buna müsamaha gösterme-yeceği de çok açık…Doğa böylesi anlarda bağrındaki tüm güzellik-leri gerillaya açar. Güneşin parlak ışıkları, onaeşlik eden çeşitli kuş sesleri. Beyaz Dağı’nınkendine has kırmızı toprağı, çiçekleri her şeyiy-le ateşten yürüyüşe çıkan çocuklarına tanıklıkeder. Kırların sonsuzluğunda hayatın öz suyunasarılan cüretkar direnişçi sesleri dinleyerek; ik-tidar yürüyüşlerine tanıklık etmek, bu haklıonuru taşıyanları sonsuza dek korumak isteği-ni üzüntüyle yerine getiremiyordu. Bedenleri-nin bir parçasını yoldaşlarını geride, dağlarıntoprağına bırakan gerillalar bu nedenle dağlaraküsmezdi… Acıları ortaktı… Hiç konuşmasalarda birbirilerinin dilinden anlayan anne ve ço-cuklar gibi…Akşam olduğunda gerilla birliği yeniden yürü-yüş kolundan önce sohbetler, gülüşmeler, es-priler derken hareket komutu gelir. Bir süresonra dolunay gecenin karanlığına beyaz ışık-larını saçıp yolcularının gözbebeklerine dol-

maktaydı. Omuz başımızda yürüyen yoldaşlarınsevgiyle parlayan gözleri korkulardan uzak birgeleceği temsil ediyordu. Bir ara dinlenme mo-lası verildi. Çok kısık bir sesle Zazaca bir klamkulaklarımızı doldurup, gönül tellerimizi okşadı.

“Ere xece

To je asma

Gile koe de

Tu teynava

Bi gonya min

Bi deste min

Roj be hona na çime min”

Derin iç geçirenler dikkatten kaçmıyor. Haliylehedef durumuna gelmemek için fazla uzatma-dan susuyoruz. Daha yürüyecek ve ana birliğeulaşacağız. Yürüyüş yeniden başlamak üzerey-ken yükümüzü hafifletip adımlarımıza güç ka-tacak şiiri okudu. Dolunay mutluydu biz yolu-muza devam ederken…

Ateşten hayatlar

Geçitleri tutuyor

Hayatlar ki

Kendinden evvelce

Spartaların

Ateş geçitlerine

Yürümüşlerdi

Kendinden sonra

Doğanın kızıl çocukları

Yürüyor geçitlere

Pusulara yol vermeden

Yürüyor kadın/erkekli

Ateş geçitlerinden

Zalimlerin kale burçlarına

DEVRİMCİ ARK 45

Page 48: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK46

“BERÊ ROJÊ BİBÊJENGÊ NAYÊGİRTİN”

Cehalet ve bilgisizliği, toplumlarıntarihsel yaşanmışlıkları üzerindekullanan egemen sınıflar; tarihinher kesitinde önemli bir silah olarakezilen yoksul emekçilere karşı kul-landılar. Efendilerin kölelere, feodaliktidarların köylülere, burjuvazininişçilere bin bir araçla baskı, zulümlesömürdüğünü toplumların her tarihidönemlerinde görmek mümkündür.

Page 49: Devrimci Ark - Sayı 1

Egemenlerin bu özel çabasının ve tehlikesininbilincini kavrayan -sayıları az olmayan- ilerici-ler, devrimciler, komünistler kimi dönemlerdekendi araçlarını iyi tanımadıklarından ve zama-nında kullanmadıklarından dolayı başarısızlığauğrayıp yenilgiler yaşadılar. Onurluca yenilgile-rini al kanlarıyla taçlandıran komünist ve dev-rimciler sonrasında egemenler o bildik saldırı si-lahını (ideolojik-siyasi) tersten kullanıp ölümkorkusunu geniş halk yığınlarına zerk ettiler.Korkunun, sonunda karşıtını doğuracağını veesasta geri toplumsal kuşatılmışlığı parçalaya-rak ortaya çıkan, cesaret bilincini bilsek de, peşibırakılmaz toplumsal gerilikle kuşatılır korkusilahına dönüştürülür. Nasıl ki; neden bilinme-yen doğa olaylarına tapınmak ve hatta tanrıyıyaratıp onlara inanmak üretici güçlerin ve top-lumsal koşulların geriliği sonunda meydana ge-liyorsa, ölüm karşısındaki korkunun kendisi de,bugün toplumsal yapının insanlığa bahşettiğibilgisizlik ve sınıfsal bilinçten yoksunlukla uçverip gelişmektedir.Gerçek bilginin güç demek olduğunu bilincindeolan egemen sınıflar, gerçeğe ulaşmanın kanal-larını kapatarak bilgiyi kendi amaçları için kul-lanarak, yanlışlarla bezenmiş geri, yoz, itaatkarbir toplum istemektedir.Konumuz giriş bölümünde başlı başına irdelenipele alınması gereken ne cehalet, ne bilgisizlik, nede korkudur. Konumuzun esası egemen sınıfla-rın yukarıda dile getirdiğimiz yöntemlerle giz-

lenmeye çalışılan ezilenlerin kanla yazılmışonurlu direnişlerinden birini ele alıp, yaşanantarihi kesitinden kısaca aktarımlar yapmaktır.Her ne kadar ezilen onurlu halklarımızın tarihikişiliklerinin katledilmeden önce dile getirdikle-ri manifesto niteliğindeki söylemleri, belgeleri,vasiyetleri gizlenmeye çalışılmışsa da başarıla-mamış, bir şekliyle onların devamcıları olan ko-münistlere, devrimcilere ulaşmış ve mesajlarınıbir talimat olarak kendilerine rehber edinmiş-lerdir.Emperyalizm ve yerli uşakları Kürt ulusunakurtuluş mücadelesi tarihini kalın kalın perde-lerle örtmeye çalışsalar da başarılı olamamış,kendi kasalarında gizledikleri belgelere ulaşıl-mıştır. –Ki burada sözlü tarihin önemini de aslaunutmamak gerekiyor- Şu gerçeğin de bilincin-deyiz; tabii ki, edindiğimiz belge ve bilgilerin dı-şında daha fazlası gizlenmektedir. Bir gün mut-laka zorla iktidarını kuracak olan işçi sınıfı giz-lenen bilgileri de ele geçirerek bütün ezilen dün-ya halklarına açıklayacak ve gerçek yaşanmıştarihin öğrenilmesini sağlayacaktır. 1917 Bolş-evik Devrimi ve 1949 Çin Devrimi’nde olduğugibi…

Doğu Kürdistan (İRAN)Emperyalistlerin dünya haritası üzerinde sınır-ları belirledikleri I. Emperyalist Paylaşım Savaşısonrası Kürdistan dört parçaya bölünmüş; İran,Irak, Suriye ve Türki devletlerinin denetimineverilmişti. I. Paylaşım Savaşı öncesi ve sonrasın-da kendi ulusal talepleri için birçok direniş ör-gütleyen Kürtler emperyalistler ve onlarınuşakları tarafından soykırıma uğratılarak bastı-rılmıştır. Önderlikleri katledilerek gözdağı veril-miş ve örgütlenmeleri en acımasız yöntemlerleengellenmeye çalışılmıştır.Kürdistan’ın dört parçasında en önemli politikbirimlerin aşiretler ve bunların parçalarındanoluşması, tarihsel koşulların olgunlaşmamasıbirleşik örgütlenmenin önünde engel teşkilederken egemenler açısından da çelişkilerdenyararlanarak denetimlerinin sağlanmasını ko-laylaştırmıştır. Güney Kürdistan’da Şeyh Mah-mut BERZENCİ’nin Doğu Kürdistan’da… İsmayilSimko Ağa’nın Kuzey Kürdistan’da Şeyh Said’inönderliğindeki isyanlar ve yine Qoçgıri, Dersim,Ağrı, Zilan vb. isyanlarından sonuç alınamamasıbu parçalılığın birer ifadeleridir.II.Emperyalist Paylaşım Savaşı’na kadar hemenhemen dört parçada benzer isyanlar olsa da ba-şarıya ulaşamamıştır. Bu savaş sırasında Doğu

DEVRİMCİ ARK 47

Page 50: Devrimci Ark - Sayı 1

Kürdistan’da İngiliz emperyalistleri İran’ı işgaletmişti. Faşizme karşı savaşta Sovyetlerin var-lığı ve mevcut gelişmeler Kürtler açısından dapolitik bir fırsat ortaya çıkarmıştır. Kısa sürezarfında Doğu Kürdistan Kürtleri politik güçleri-ni bir araya getirmiş, Sovyetlerin desteğiyle Ko-mala Jiynewey Kürdistan (Kürdistan YenidenDoğuş Komitesi)-KOMALA da sonra 1945’deİran Kürdistan Demokrat Partisi’ne dönüşmüş-tür. Kürt politik güçleri meşru taleplerini şöyledeklare etmişlerdir:İran’daki Kürt halkı kendi yerel işlerini kendisiyönetmeli ve İran sınırları içinde özerkliğe ka-vuşmalı;Kürtlere anadillerini konuşma izni verilmeli,Kürt bölgelerindeki resmi idari dil Kürtçe olmalı;Ülke anayasası bütün toplumsal ve idari sorun-lardan sorumlu olmak için Kürdistan bölge ko-misyon üyelerinin seçilmesini güvence altınaalmalıdır;Bölgedeki devlet görevlileri yerel halktan seçil-meli;İki tarafın geleceğini güvenceye almak için köy-lülerle toprak sahipleri arasındaki anlaşmalaratemel olacak bir genel yasa çıkartılması;Azerbaycan halkıyla ve Azerbaycan’da yaşayanazınlıklarla (Süryani ve Ermeniler vb) tüm birkardeşlik ve birlik sağlamak için mücadele;Tarım ve ticaretin ilerletilmesi, eğitim ve sağlı-ğın geliştirilmesi, Kürt halkının ruhsal ve maddivarlığının yükseltilmesi ve Kürdistan’ın doğalkaynaklarının en iyi biçimde kullanılması; Tüm ülkenin ilerlemeden yararlanabilmesi içinbütün İran halkı için politik eylem özgürlüğü;Ek bir talep ise; Kürt bölgesinde toplanan bütünvergilerin bölge için harcanmasıdır.”Ortadoğu’daki gelişmeler özellikle de kuzeyindebulunan Azerilerin U.K.K.T.H. anlayışında hare-ketle benimsenen ve Sovyetlerin desteğiyleCumhuriyet ilan etmeleri Kürtleri de teşvik et-miştir. 22 Ocak 1946’da Kürdistan MahabadCumhuriyeti ilan edilir. Cumhuriyetin başkanlı-ğına ise kadı Muhammed olarak bilinen Qazi Mi-hemmed getirilir. Savaş sonrası Sovyetlerin çe-kilmesiyle birlikte, Mahabat Kürt Cumhuriyetiİngiliz emperyalistlerinin onay ve desteğiyleİran Monarşisinin hunharca saldırısına uğrar.İran Ordu birliklerinin katliamlarını önlemek,kendince hiç değilse azaltmak için Qazi Miha-med tüm ısrarlarına rağmen Mahabad’ı terk et-meyerek kalır. Sürgüne gitmeyi de reddeden

Qazi Mihemmed Cumhuriyetin başbakanı, sa-vunma bakanı olan kadı Hüseyin Han Seyfi İrangüçlerince tutuklanırlar. Üç Qazi olarak da bili-nen bu Kürt liderleri aynı zamanda akrabadırlar.Kuzey Kürdistan’da Türk devletinin 4 Eylül1925’te Şey Said ve 47 Kürdü, yine 1938 Ka-sım’ında Seyid Rıza ve beraberindekileri düz-mece mahkemelerle “yargıladıkları” gibi İranmonarşisi de benzer biçimde kendi yasalarınıdahi hiçe sayıp tiyatrovari mahkemeler oluştu-rularak Qazi Mihammed ve önde gelen Kürt li-derlerini yargılamaya 6 Aralık 1947’de başlar.

Yüzbaşı Kiyomers Salih ve Molla Mustafa BarzaniBu bölümden itibaren aktaracağımız bilgiler,mahkeme tutanakları ve Qazi Mihamed’in vasi-yeti ve diğer belgeli el yazıları “ileride fitne ola-cak” gerekçesiyle İran Genel Kurmay Arşivha-nesi’ne kaldırılarak saklandığı bilinmektedir.Alıntı yaptığımız bilgileri bizzat Şah Rıza Pehlevitarafından görevlendirilen Yüzbaşı KiyomersSalih’in kaleminden öğrenmekteyiz. YüzbaşıSalih mahkeme sürecinin ve idamların bütünaşamalarında bulunmuş, yaşananları “Tac Kiya-ne” adıyla özel bir broşürde toplayarak Şah’ıngüvendiği kurmay subaylara ve bürokratlaragizli şekilde dağıtmıştır. Bu gizli faaliyetinin so-nucunda yüzbaşı Salih yargılanır. Yüzbaşılıkrütbesi kaldırılarak bir yıl cezaya çarptırılıp ha-pishaneye konulur. Okuyucular tarafından belki gereksiz görülebi-lecek bu ayrıntılara yer vermemizin sebebi;egemenler açısından tehlikeli bulunan bilgileringünümüze nasıl ulaştığını anlamak ve anlat-maktır. Nasıl ki Seyid Rıza’nın onurluca idamsehpasını tekmelemeden önce haykırdığı o söz-leri İhsan Sabri Çağlayangil’den öğrendiysek veÇağlayangil gadre uğramış halkımız nezdinde neanlam taşıyorsa, Yüzbaşı Kiymors Salih de odur.Ayrıca yüzbaşının sonraki çalışmaları ve yaz-dıklarından okuduğumuz kadarıyla Qazi Miha-med’lerden derinden etkilenmiştir. Hatta ihaneteden Kürt aşiret reislerinin şaha gönderdiklerisadakat mektuplarını ele geçirmiş “Mehname”adlı yayında yer vererek teşhir etmiştir. Qazi’lerin tutuklanmasının akabinde Şah’ın em-riyle düzmece yargılamayı yapmak üzere birkomite kurulur. Mahkeme başkanı yargılama-nın her aşamasında telsizle direkt, Şah’ı bilgi-lendirmektedir.

DEVRİMCİ ARK48

Page 51: Devrimci Ark - Sayı 1

6 Aralık günü ilk kez özel kurulmuş mahkeme-nin karşısına çıkarılan Qazi’ler 12 başlık altındatoplanmış suçlamalarla yargılanırlar. Alelacelebitirilmek istenen bu mahkemede Qazi Miha-med üç madde hariç diğer 9 suçlamayı şiddetlereddeder. Kabul ettiği üç maddeden biriyse MeleMustafa Barzani gibi “İran’a yabancıların getiril-mesi ve İran topraklarının bir kısmını onlarıniradesine bırakılması”ydı.1945-46 yılları arasında Irak ordusuna karşı sa-vaşta başarı sağlayan Mele Mustafa Barzani ön-derliğindeki güçler İngiliz emperyalistlerininbüyük desteğiyle yoğun saldırılarla zayıflamayabaşlarlar. Sivil katliamları önlemek ve güç top-lamak amacıyla Barzani önderliğindeki savaşçıgüçler Doğu Kürdistan’a çekilmek zorunda ka-lırlar. Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulduğu budönemde Barzani denetimindeki bütün askerigüçler, genç cumhuriyetin savaşçı gücünün ya-rısından fazlasını oluşturduğu belirtilmektedir.Onbir ay sonra Mahabad Cumhuriyeti’nin ku-rulmasında ve savunulmasında rol oynayan sa-vaşçı güçler Mahabad’ın İran Ordusu tarafındanele geçirilmesiyle dağlık bölgelere çekilerek sa-vaşmaya başlarlar.Mele Mustafa Barzani ve beraberindeki Qazi Mi-hamed’in Mahabad’ı terk edip kendileriyle gel-mesinde ısrar etseler de başarılı olamazlar. Hat-ta Barzani’nin Qazi’lerin tutulduğu hapishaneyibasıp kendilerini kurtarma önerisine ise QaziMihamed şu cevabı verir: “Çünkü o Kürt’tür veKürdistan her Kürt’ün evidir. İsteyen her KürtKürdistan toprağının her karışında yaşamahakkına sahiptir. Çünkü bu hak ev sahibi olma-nın hakkıdır.”Qazi Mihamed çok yalın ve anlamlı cümlelerleM.Barzani’ye dair aynı soruya ikinci duruşmada:“M. Mustafa Barzani Kürdistan’a gelen bir ya-bancı değildi ve değildir. Hiç kimse onu getirme-miştir. Kürdistan her Kürt’ün evidir. Şartlar öylegerektirmiş ve o da evinini bir bölümünden di-ğer bölümüne geçmiştir.” Qazi’lerin ilk duruşması 4 saat sürer ve yarımsaat içerisinde de idamla yargılama kararı bildi-rilir.

İkinci DuruşmaQazi’lerin yargılanmasında İran Genel Kurmayıtarafından oluşturulmuş mahkeme heyetiyle 3ay sonra duruşmaya devam edilir. Belirlenenmahkeme heyetinin üyeleri İran Şahı ile tanıştı-rılırlar ve direktifleri bizzat kendisinden alırlar.

Görüşmede özel telsiz frekanslarında yargıla-manın bütün safhaları Şah Rıza Pehlevi’ye anın-da iletilir. Talimatlar alınarak uygulanır.Mahkemeye yeniden çıkarılan Qazi’lere 12 mad-delik suçlamalar yeniden yöneltilir. Qazi Miha-med önceki duruşmada olduğu gibi 3 madde ha-ricindeki suçlamaları reddeder. İsnat edilen suç-lamaların ispatlanması için delil ve belgeleringetirilmesini isterler. Bir kurgudan ibaret olanmahkemenin amacını bilen Qazi Kürt ulusununmücadelesi ve kurtuluşu üzerine konuşmalarınısürdürür. Devamlı Tahran ve Mahabad arasında yapılantelsiz görüşmeleri sonrası 10 saat içinde idamkararı açıklanır. Tahran infazların hiç bekletil-meden gerçekleştirilmesini, acele edilmesini is-temektedir. Aynı gün Şah’ın sarayı ve İran GenelKurmayı’nda da hareketlilik sürer. Çünkü bir anevvel infaz edilmeleri beklenilmektedir. Dahamahkeme sonuçlanmadan Asayiş Komutanlığıtarafından idamların yapılacağı Çarçira Meyda-nı’nda hazırlıklar tamamlanmıştır.Qazi’ler infazın böyle süratle yapılacağını dü-şünmemektedirler. Ve onların kaçmasını veyakaçırılmasını önlemek adına her biri on yetkiliaskere zimmetlenmiştir. Üç Qazi ayrı ayrı araç-lara bindirilirken “Sizi Tahran’a göndereceğiz”yalanı söylenir. Sıkı, güvenlik tedbirleri altındaÇarçıra Meydanı’na doğru yola çıkılır. Çarçira’daidamların gerçekleştirilmesini Şah bizzat iste-miştir. Amaç Kürtlere korku salıp sindirmek,İran askerlerini ise cesaretlendirmektir. Meyda-nın etrafında bulunan evler boşaltılmış, resmensıkı yönetim ilan edilerek giriş-çıkışlar yasak-lanmıştır.İdam öncesi hazırlıkları yapmak için meydanınyanında bulunan bir eve Mahkeme heyeti veİran Genel Kurmay’ı tarafından görevlendirilenaskerler son işlemler için yerleştirilirler. QaziMihamed idam edileceklerini anlar. Evin içerisi-ne koyulduklarında bir sağlık memuru, birimam, mahkeme başkanı ve subayları görünceemin oldur. Mahkeme Başkanı Qazi Mihamed’inyüzüne hükmü okur. Ve “bu hükmün şimdi ye-rine getirilmesi gerekiyor” diyerek vasiyetininolup olmadığını, şayet yazmak isterse yazabile-ceğini bildirir. Qazi Mihamed vasiyetnamesiniyazmaya başlar. “Kürt Ulusu ve Değerli Kardeş-lerime” diye başladığı vasiyetnamesine tümyorgunluğuna rağmen devam eder. Kürt ulusu-nun haklarının gasp edildiğini, yüzyıllardır zul-me maruz kaldığını, birlik olup düşmanlarınakarşı koymaları gerektiğini, düşmanlarıyla iş-

DEVRİMCİ ARK 49

Page 52: Devrimci Ark - Sayı 1

birliği yapmamalarını ve işbirliği yapmaları ha-linde sırtlarından hançerleneceklerini vurgula-yarak vasiyete devam eder. “… Kürt ulusunundüşmanları çoktur, zalimdir, zorbadır ve merha-metsizdir. Bütün ulusların ve halkların başarısı-nın sembolü birliği ve bütünlüktür, ulusal daya-nışmadır. Birliği ve bütünlüğü olmayan uluslarsürekli düşmanlarının egemenliği altında olurlar.Kürt ulusu; yeryüzündeki diğer uluslardan hiçbirşeyiniz eksik değildir. Belki de yiğitlikte, beceri-de ve gayret gösterme yönünde kurtulmuş olançok ulustan da ileridesin. Zorba düşmanlarınınelinden kurtulan diğer uluslar da sizin gibidir, fa-kat kendi birliğini oluşturanlar kurtuldular. Sizde yeryüzündeki diğer bütün uluslar gibi artıkesaret altında kalmayın. Ancak birlikte kıskan-madan, kendini düşmana satmadan ve taham-mülle ulusumuz kurtulabilir” diye devam edenyazıtında Kürtlerdeki feodal aşiret yapısının bir-lik önünde hep engel olduğunun da bilincindedir.Dört parçada yaşanan bütün isyanların yengiyeuğramış olmasında feodal aşiret yapısının bü-yük etkileri vardır. Bu konunun anlaşılması içinvereceğimiz örnek Qazi Mihamed’in vasiyetna-mesinde ısrarla vurguladığı birlik beraberliğinneden önemli olduğunu açıklayacaktır. 1950’ler-de G.Kürdistan’da, isyan eden Kürtlere karşı dö-nemin Irak Başbakanı Nuri Al Said’e bir İngilizdiplomatı isyan eden bir Kürt aşiretinin duru-munu sorar. Nuri Al-Said şu cevabı verir: “Ahbasit canım. Komşusu olan aşiret reisine birçanta altın göndereceğim”!G.Kürdistan’daki bu trajik durum MahabadCumhuriyeti’nin kuruluşu döneminde de ya-şanmıştır. Qazi’nin İran diktatörlüğü tarafındankandırılan ve sonra katledilen aşiret liderlerininismini vasiyetnamesinde vurgulayarak verme-sinin amacı bu olsa gerek…Qazi Mihamed’in özellikle vasiyetinin her satı-rında yer verdiği bir diğer uyarı ise düşmanları-na güvenmemeleri, egemenlerin zor ve çaresizkaldıklarında masaya çağırıp sırtından vurabi-lecekleri, kandırılarak zulme uğrayacaklarıdır. Qazi Mihamed Cumhuriyet’in ilanı safhasındaŞah’ın bizzat yazdığı mektuplarla, gönderdiğiheyetlerle görüşme, anlaşma çabalarının hiçbi-rini kabul etmez. Çünkü tarih sayfalarında ege-men sınıfların baş eğmeyenleri masaya davetedip imha ettiklerini iyi okumuştur. Qazi Miha-med’in vasiyetini uyarılarını dikkate almayıpaynı akıbete maruz kalan devamcıları; “inanıyo-rum ki, bizden sonra gelecek daha bilinçli ve be-cerikli insanlarımızda Acem’ler tarafından kan-

dırılacaktır. Fakat umut ederim ki bizim ölümü-müzden ders ve ibret alırsınız” sözlerini maale-sef rehber edinmemiş Kürt liderlerinden Qasım-lo 1989’da Avusturya’da Humeyni İran’ı tarafın-dan “anlaşma” masasında katledilmiştir.Vasiyetinde Kürt ulusunun aydınlanması içinmücadele edilmesini eğitim kurumlarına önem-le yaklaşılmasını belirten Qazi Mihamed dar-ağacına götürülürken kendisini Kürt ulusununbir hizmetçisi olarak görür. Yaptığı hizmetlerdenkaynaklı idam edildiğini belirtir. İdam öncesi sonanlarında kaleme aldığı vasiyetnamesini dekendi ulusuna yapmış olduğu ve yapılması ge-reken hizmetler olarak görmektedir. Vasiyetna-menin sonunda isminin yanında “ulusun ve ül-kenin hizmetçisi” olduğunu yazarak tarihe notdüşmektedir.

DEVRİMCİ ARK50

Page 53: Devrimci Ark - Sayı 1

İnfazlarVasiyetin yazımını bitirdikten sonra yargıca dö-nerek; kurşuna dizilerek infazın yapılmasını is-ter. Fakat bu talebi İranlı yargıç tarafından kabuledilmez. Çünkü asılarak idam edilmesini, aylarönce Kürtlere gözdağı verilmek için Şah tarafın-dan karar altına alınmıştır.Dini yönü güçlü ama aynı zamanda ulusu içinsavaşan bir Kürt devrimcisi olan Qazi Mihamedidam öncesi namazını kılarken dahi ulusun ezil-mişliğini ve kurtuluşunu sesli bir şekilde dilegetirir. 20 dakika süren dini vecibesini bitirirkenson sözleri şöyle olur: “Allahım bütün ezilenulusları ve Kürt ulusunu da zalimlerin boyundu-ruğu altından kurtar.”Bütün bu yaşananlar sonrası Qazi MihamedÇarçira Meydanı’nda bulunan idam sehpasınagötürülür. Tarih 31 Mart sabah saat 04.00’da il-mik boynuna geçirilir ve iki dakika sonra yaşa-mı son bulur.Seid Qazi ve Seyfi Qazi aynı işlemlere tabi tutu-lur. Mahkeme kararı okunur vasiyetleri varsayazabilecekleri söylenir. Sağlık kontrolü usulenyapılır. Mahabad’ta sabah saatleridir. Az evvel,Qazi Mihamed’i fiziken aralarından alıp götürm-üştür zalimler… İdam edilecek iki Kürt liderinedaha şahit olacaktır. XÇarçira Meydanı… Gününilk ışıklarını Qazi Mihamed haykırarak çağır-mıştır. Her bir cümlesini sıkı yönetim uygulan-dığından dışarı çıkamayan Kürtler; kapılarınpencerelerin arkasından dinlemişlerdir. O anları

yaşayan Kürt kadınları günümüze taşınacakolan ağıtları gözyaşlarıyla dile getirirken her birigelecekte savaşçı olacak çocuklar annelerininyanı başında kalıp uyumamaktadırlar. Maha-bad’ta ikamet eden Kürtler önderlerinin sonsözlerini duyarlar.

Ve Seyfi Qazi Çarçira Meydanı’na getirilir…

Seyfi Qazi’nin idam anını anlatan yüzbaşı Sahil’esözü bırakarak yazımızı sonlandıralım.

Tarih 31 Mart 1948 saat sabahın beşidir. SeyfiQazi: “… gözleri uzaktan Qazi Mihamed’in dar-ağacında sallanan vücuduna ilişince doğrudanKürt devrimci sloganlar atmaya başladı. Tekmeve yumruklarla asker ve subaylara saldırdı veönüne çıkan her subayı döverek yere yıktı.

Aslanlar gibi kükremiş Seyfi Qazi’nin sesindendolayı Çarçira Meydanı etrafında bulunan halkuykusundan uyandı. Ellerinin yetiştiği her birinidövdü ve aslanlar gibi kükreyerek haykırıyordu:

Yaşasın Qazi Mihamed!

Yaşasın Kürtler!

Yaşasın Kürt ulusunun bağımsızlığı!

Biz öleceğiz, ama Kürtler hiçbir zaman ölmeye-cektir!”

Bugün D. Kürdistan’da gerici faşist İran diktatör-lüğü Kürtleri, Kürt devrimcilerini idam ederekkatliamlara devam etmektedir. Dört parçayabölünmüş Kürdistan emperyalizm ve işbirlikçidevletleri tarafından yok sayılarak, katledilerekvarlığı, dili inkar edilerek, asimilasyon ve soykı-rım uygulanmaya devam ediyor.

Tarihi iyi bilmek ve devrimci yorumlamak gere-kir. Kürt ulusal bağımsızlık mücadelesi tarihi be-dellerle örülüdür. Devrim hareketi bu gerçeği iyibilmek zorundadır. Bunun yanında emperyalizmve proleter devrimler çağında gerçekten Kürtulusal bağımsızlığı devrimci ya da reformcu ulu-sal hareketin çeşitli akımlarıyla değil ancak em-peryalist halkayı kıracak tek güç olan proleterdevrim hareketinin zaferiyle başarılacaktır. Ge-rekli olan bu bilincin halkımıza taşınmasıdır.

Kaynaklar:

. Başkan Qazi Mihemed’in Yargılanması / Diyerbe-kir 2007- BÎR Yayın-Reklamcılık

. Kürt Dirilişi-David Romanov / 2010 İstanbul WateYayınevi

. Ağa, Şeyh, Devlet-Martin van Burinessen/ 2010-İSTANBUL İletişim Yayınları.

DEVRİMCİ ARK 51

Page 54: Devrimci Ark - Sayı 1

Mektup yazmak ve almak politik tutsakların ileti-şim araçlarından birisidir. Hapishanede nefesalmak ve vermek gibi düşünebilirsiniz mektuplaş-mayı. Bizler sadece anneden, babadan, kardeşler-den, yardan değil, hiç tanımadığımızdostlarımızdan, yoldaşlarımızdan da mektup alı-yoruz. Kırılgan, hüzünlü, dağınıklıkla ve güçsüz-lükle boğuşan satırlar olduğu gibi devrimci ruh veinançla örülü berrak fikirler taşıyan mektuplardagelir. Hapishanede tutsaklar devrimci bilinçleriyleher sorunun ortağı olmayı zorlukları birlikte gö-ğüslemeyi ve başarmayı şiar edinmişlerdir. Rahat-lıkla söyleyebiliriz ki insana ait olan her ne varsahapishanelerde de devam eder, ama kendi koşul-ları içinde. Bazen bir mektup, detaylı ortaya kon-muş politik ve ideolojik bir makale kadar doğru veetkileyici mesajlar verebilir. Şayet gerçeklere ol-duğu gibi yaklaşmayı başarmışsa okuyanın ihtiyaçduyduğu şeyleri almaması düşünülemez. Buradanhareketle genç bir yoldaşımızın çelişkileri devrimcigelecek uğruna yoğurma, kendini kalıba dökmearzusu ve yalın düşüncelerin ifadesi olan mektu-bunu dergimiz aracılığıyla tüm yoldaşlarımız vehalkımızla paylaşmak istiyorum. Hapishaneler

DEVRİMCİ ARK52

PENCERE

BafirokUçurtma

Page 55: Devrimci Ark - Sayı 1

zorlu koşullarıyla keskin bir mücadele alanıdır.Devrim yolunda tavır ve duruşunu ortaya koyandüşüncelerin ifadesi olan her satır çok değerlidir.Dönem dönem mektuplarımızı da sayfalarımızdapaylaşacağımızı belirterek, ilk kez tutuklanmışgenç yoldaşımızın satırlarına geçebiliriz.“Merhaba yoldaşlar,Uzun bir zaman oldu cevap vermekte geciktimmektuplarınıza, artık yazma zamanıdır. Bilmemkonuk eder misiniz beni?… Bizler iyiyiz. Kitaptı, spordu, top oynamaktıderken geçiyor zaman. Tabi hepsini her gün yap-mıyoruz. Mesela kitap her gün okunuyor, sporuda aksatmamaya çalışıyoruz. Arada satranç daoynuyoruz.Koşulları tanımaya başlıyoruz, ama zamanla an-lıyoruz ki mütevazi olmak en iyisi. Evet, saldırı-lara karşı yılmayacağını haykırmak istiyorsun,zaten bu süreci en iyi değerlendirip daha sağlamçıkmak ya da uzun bir sürece kendini hazırla-mak daha doğru bir tavır. Düşman algısı dahaçok yerleşiyor insanda.Hiç tanımadığın insanların her anına tanıkolmak, tanıdıklarını daha iyi tanımak, dahası bu-rada kendini daha iyi tanımak imkanın oluyor. İyigüzel, doğru olanı koruyup eksik, yanlış, zaaflıolandan arınmak için zor ve eğitici bir ortam. Tabiarınmak öyle kolay değil, bir anda olacak bir şeyde değil. Şayet bir anda oluyorsa zaten şüpheederim, o değişme midir?..Böyle kısa kısa yazıyorum. İlk mektup böyleolsun. Hem mektup kültürü dışarıda pek yaygındeğil.‘Ateşi Çalmak’ kitabını okuyorum. Lafta sahip-lenmekle harekete geçmenin arasındaki farkıkoyuyor. Marks eleştiriyi o kadar doğru kullanı-yor ki, bugün bizler kırılır, gücenir diye liberaldavrandığımız gibi değil, acımaksızın bütün eme-ğini vererek çaba harcıyor devrimci eleştiriye.Doğru bildiği noktalarda saatlerce sohbet edebili-yor, eleştirebiliyor. Lassalle gibi ikiyüzlü, kendinibeğenmiş sözde demokrat-ilericilere, hatta ken-dini işçilerin önderi olarak, komünist görenler,Marks’tan bir şeyler aldığını gizlemeseler deMarks eleştiriden hiç vazgeçmiyor. Nasıl bir be-yindir gerçekten şaşırıyorum. Sürekli araştırıyorve en ufak bir soru işaretini dahi yanıtsız bırak-mıyor. Niçin mücadele verdiğini biliyor, çünkügerçekten değiştirmek, alt-üst ekmek istiyor.Ülkemize baktığımızda bugün ‘tasfiye, tasfiye’diye herkes bağırıyor, ama bir o kadar da tasfiye-den nasibini alıyor? Kendisine komünist partisidiyen birçok hareket gerçekten doğru bir prog-rama sahip olmadıklarından, kimileri de doğru

programlarına uygun hareket etmemektedirler.Belki bire bir bu diyemem, ama bunun payınınbüyük olduğunu düşünüyorum. Tek tek bireylerde neden bu sıkıntıları yaşadıklarını, ne için mü-cadele ettiklerini yeterince içselleştirememişler.Kendimi de içine katarak söylüyorum. Böylekimselerin ya da partilerin olmadığını iddia ede-mem, ama şimdi kendime soruyorum. Bizlerneden ‘Bak niye böyle yapıyorsun, neden müca-dele ediyorsun’ şeklinde bize soru ve benzer so-rulara genelde ‘ee eziliyoruz, ben hiçbir şeyyapmadan gitmek istemiyorum’ gibi cevaplarveriyoruz ki!!! Biz hedefi sürekli erteliyoruz. ‘Bizgörmesek de’ diyebiliyoruz. Biz görmeyebilirizancak öncelikli cevap bu mu olmalı? Neden göre-ceğiz diyemiyoruz. ‘Hayır ben emek veriyorum,bedel ödüyorum ve kurulacak yeni dünyayı dagörmek istiyorum. Hem göremeyeceğimizi dekimse garanti edemez.’ Evet bunu söyleyeneneden pek denk gelmiyoruz. Yani inceden birinanmama durumu yatıyor sanki. Kimse kesin-likle göreceğini iddia edemez ancak görmek için–kastedilen devrimdir- emekler verilen gününgelmesi için hayali ve çok uzak bir dil kullanama-yız.Ben görmeyebilirim, ancak görmek için uğraşı-yorum, mücadele ediyorum ve yılmadan savaşa-rak kendimi sürekli yenileyerek, hem kendimihem de dokunduğum dalı yeşertebileceğime ina-nıyorum. Bu zorlu bir yol, zaten bana da kimsekolay olduğunu söylemedi, ben de kimseye söy-lemeyeceğim. Ancak bir şeylerin değişmesi ge-rekiyor ve bunu hep birlikte yapacağız. Üzerimizedüşen her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışaca-ğız. Ben kendimdeki değişimi görebiliyorum veben değişiyorsam değiştirebilirim de, değiştirebi-liriz de bu sayede. Kolay olmayacak, hatalar ola-cak, engeller çıkacak ancak verdiğimiz emeği‘neden veriyoruz’u kavrarsak daha sağlamadımlar atacağız. Okuyacağız, araştıracağız sa-dece politika üretilmesini beklemeyeceğiz biz depolitika üreteceğiz. Harekete geçmeliyiz ve hata-lardan ders çıkarmalı ve aynı hataya düşmemekiçin uğraşmalıyız. Dar pratik içerisinde koştur-maktan vazgeçmeli ve gerçekten ileriye doğruadımlar atmalıyız. Daha mütevazi, daha sağlam.Bilmiyorum ifade edebildim mi kendimi, amasüreç bunları düşünmemi sağlıyor. Ben nedenburadayım? Neler yaptım, mücadeleyi ne kadariçselleştirebilmişim, ne kadar yaşamsallaştıra-bilmişim diye düşünüyorum. Böyle yazacağımıdüşünmüyordum, ama bir başlayınca aktı gitti…Kendinize çok iyi bakın, görüşmek dileğiyle. Yol-daşça selamlar, sevgiler.”

DEVRİMCİ ARK 53

Page 56: Devrimci Ark - Sayı 1

“…varsın otursun, isteyenler dört duvardanevinden!Kartal kayalardan seyredelim bizKanayan gönüllerin göğe vuran rengini!Elimizi saran yünü parçalayarakÇırılçıplak yıkandımÇelik çubuklar gibi yanardağın alevinden!Yıkanalım!Yanalım!”

DEVRİMCİ ARK54

19 ARALIK KATLİAMINDA VE ÖLÜM ORUCUNDA

ÖLÜMSÜZLEŞENYOLDAŞLARIMIZINANISINA

Page 57: Devrimci Ark - Sayı 1

Ali İhsan ÖZKAN: Lise yıllarında başlar sı-nıf kavgasına. Ve sınıf düşmanının bekçileriyle,işkencecileriyle tanışır. Almanya’ya gider, bura-da yürüttüğü mücadele yetmez genç komuta-na. Sınıf kavgasının en ön saflarında yer almakister. Ankara’ya daha bilinçli geri döner, kaldığıyerden devam eder kavgaya. Adım başı gördüğükırmızı plakalı forslu saltanat, düzene olan öf-kesini büyütür. Sınıf düşmanları, korkar onunöfkesinden. Aranır durumdadır artık. Hedef, ge-rilla alanına çekilmektir. Ankara kuşatmasın-dan çıkar. Dağlara ulaşmaya bir adım kalmıştır,hain köy muhtarının ihbarıyla tutsak düşer.

19 Aralık zaman, bir adım ötesi zemheri. Onlarcahapishanede devrimci ve komünist tutsakları,teslim almanın, karanlıkta boğmanın hesabıiçindedir resmi saltanat. Karanlıkta, sinsice,kalleşçe tutsaklara yaklaşmaktadır cellatlar.Kavga başlar. Kızıl şafağı yaratmakta gecikmiş-tir güneş. Harlandırır yüreğinde hiç söndürme-diği gerilla alanının çoban ateşini. Can feda dasabırsızdır, tutuşturur bedenini, yürür düşma-nın üstüne. Faşizmin kalesinde kızıl şafağı ya-ratarak 19 Aralık 2000’de Bursa Hapishane-si’nde ölümsüzleşti genç komutan.

“… Birdenbire kuş gibi

Vurulmuş gibi kanadından

Yaralı bir atlı yuvarlandı atından!

Bağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle

Uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!...

Nal sesleri sönüyordu perde perde,

Atlılar kayboluyordu güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,

atları rüzgar kanatlılar!...”

Adil KAPLAN: Gözlerine perde indiremez,Eyfel Kulesi yüreğindeki isyan ateşini söndüre-mez, sahte şaşaalı Fransa, Bakışını kilitlediğidağların çoban ateşine gider. Yakacak kurşunu,söyleyecek sözü vardır.

“… Bugün ülkemiz egemen sınıflarının, emper-yalizmin, her alanda parça parça mevzileri dü-şürmeye çalıştığı ve bunu bir tek mevzi kalma-yıncaya kadar devam edeceği… Bu kontr-gerillatarzını, ancak gerillanın saldırı ruhuyla kuşan-dığımızda püskürtebiliriz… Ölümün üzerine yü-rüyerek meydan okuma kararlılığının ve irade-nin, moral ve ideolojik üstünlüğe taşınması içingerilla ruhuyla kuşanmış politik saldırıya (kibunun adı bugün ölüm orucudur) geçmek kaçı-nılmazdır… Hangi alanda olursak olalım somutşiarımız “Direneceğiz-Savaşacağız-Kazanaca-ğız” olmalı… o der. Tutsak olduğu dönemde.

DEVRİMCİ ARK 55

Page 58: Devrimci Ark - Sayı 1

Bilir, öncesinde kuşanmıştır gerilla ruhunu. Ku-şatıp baskınlar düzenlemiştir, düşman karakol-larına. Sonrasında görevlendirildiği Çukuro-va’da tutsak düşer. Gerilla ruhuyla oturur düş-manla savaşa.“… Ölüm orucu eylemine gönüllü savaşçı olarakkatılma isteminde hiçbir tereddüdüm olmamış…” Canımız Halk Savaşı’na Feda Olsun” stratejikşiarı altında yerini almanın gururuna ulaştım…”der ve 7 Nisan 2001’de ölüm orucunda ölüm-süzleşir.“… Yürüyor oIşıkla kızgın bir ölüm marşı çalarak.Yürüyor oGövdesi bir gemi gibi yükselerek, alçalarak.Yürüyor adım adımYürüyor ağır ağırYürüyor…”

Celal ALPAY: Fırtınalı zamanlarda değil yü-rümek, ayakta dik durmak dahi güçtür. Düşen-ler, savrulanlar olur. Kapalı kapıların ardında,kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar olur.Ege sahillerinde, kumsala martı gibi iz bırakıp,dalgalardan ürküp kaçanlar olur. O hırçınlaşmışEge Denizi’nin ufkuna dikmiş gözlerini. Özgür-lük ufuklara kulaç atmaktır, sığ yerde yüzmeöğrenilmez. Kuşandı cesaretini yelken gibi açtıyüreğini, ufuklara yöneldi. Ardından ışıktan biryol bırakarak, güneşe akın düzenliyor. Çelik ira-deli, devrim yolunun kaptanı.Kirpiklerinin ucunda Dersim’e taşıyarak EgeDenizi’ni, 12 Nisan 2001’de ölüm orucundaölümsüzleşti.“… Biz bugünün kahramanıYarının münadisiyiz.Bu durmadan akan,Yıkıp yapan akışınÇizgilenmemiş sesiyiz.Biz adımlarını tarihin akışına uyduranTemelleri çöken emperyalizmi vuran, Yarını kuranlarızO duvarO duvarınız, vız gelir bize vız.”

Endercan YILDIZ: 12 Eylül Askeri FaşistCunta, korku dağları yaratmıştır. O, kızıl bayrağı

zirvesine dikmek için, tırmanır korku dağlarına.Bilir, korktukları için, korku dağları yarattıkla-rını, Adım başı kalleş pusularda, ölümüne zorlubir tırmanıştır. Kapalı perdelerin ardında, birergölge gibi yaşanır. O yüreğini açar da yürür.84 yılında tutsak düşer. İşkencelerden geçer,sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanır, düşle-rini hep sıcak tutar, taviz vermez. 6 yıllık tut-saklıktan sonra, 90 yılında tahliye olur. Sıcakdüşlerini dışarı taşır, düzenin etekleri tutuşur.95 yılının eylül ayında, tutsak düşer yine. Ace-misi değildir o duvarların. Gülüşü dağlarda yan-kılanırken yüzünde karanfil çizgiler oluşur. Ba-riton sesiyle kusursuz söylediği enternasyonalmarşı, hala kulaklarda. O adı gibi Ender bulunanbir Can’dı, Yıldız’dı. Nisan Güneşi altında yıldıztaşımızdı.Altı gün önce, ufuklara doğru yol alan Celal’inardından dağların sınırsız ufuklara yöneldi. Sı-nırlı bir yaşamı, sınırsız bir davaya, devrimeadayarak, 18 Nisan 2001’de ölüm orucundaölümsüzleşti.“… Ve yanındakinin kanlı başıOnun omzuna eğilinceOna sıra gelinceSayısını saydı…Söz istemezYaşlı göz istemez.Çelek melenk lazım değilSusun.Sıra neferi uyusun…”

Cafer Tayyar BEKTAŞ: Üç kardelen yürek.Önder GENÇASLAN, Mahir EMSALSİZ ve Cafer.Karadeniz gerilla birliğine katılamadan, Tokat’tatutsak düştüler. Tokat ve Ankara’da işkenceyidirenişle karşılayıp, başı dik, zaferle çıktı. Bir-çok sorumluluğunun yanında, yoldaşlarınınfolklor eğitmenidir de Cafer. Yoldaşlarıyla dizi-lirler halaya, dizi dizi dağlar gibi. Ulucanlar Ha-pishanesi’nde, düşleri hep dağlara dairdir. Dörtduvar, dört dağdır bizimkilerde. Yamaçlarındagerillalar voltadır, yüreklerinde hiç küllenme-yen çoban ateşiyle.Eylül ayıdır. Başkentte düzenin silahlı gücü,Ulucanlar Hapishanesi’ne saldırır. Komünistle-rin ve devrimcilerin salladıkları kızıl mendil de-ğil, yürekleridir. Halaylarla, marşlarla karşıla-şırlar kurşunları ve ölümü. Savaşın en ön safla-rında düşman ininde cellatlarına karşı dostla-

DEVRİMCİ ARK56

Page 59: Devrimci Ark - Sayı 1

rıyla, yoldaşlarıyla çarpışır ve yaralanır Cafer.Sıra neferleri yoldaşlarının kanlı başları düşeromzuna, kucağına. Kanları birbirine karışır. Ca-fer susar dağ gibi. Susar yatağında kurşun gibi.Düşen hangisi, yürüyen hangisi belli değil.“…Tek kişi de kalsa bu kavgada, direnme, savaş-ma ve kazanma azmiyle doruklara kilitlenenler,eninde sonunda zafer halayıyla kucaklaşırlar…”der.Ser verip sır vermeyen komünist önderdendevraldığı kızıl bayrağı, girdiği her mevzide dal-galandırarak çıkmıştır, ardıllarına devrederek 7Mayıs 2001’de ölüm orucunda ölümsüzleşti.“… Ölenler Döğüşerek öldüler;Güneşe gömüldüler.Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!Akın varGüneşe akın!Güneşi zapt edeceğizGüneşin zaptı yakın…”

Zeynel KARATAŞ: Yatağında sabırsızdırkurşun. Yürek, tetiğe kıvrılmış işaret parma-ğında çarpıyor. Namlular, sınıf düşmanının si-lahlı gücüne yöneliktir. Kayıp veren düşmangücü, ülkenin dört bir yanında ayaklanır. ‘Kanakan, intikam’ diye ulurlar. Tutsak düşer, dahaçocuk yaşta, sınıf kavgamızın en ön saflarındayerini alan, zafer gülüşlümüz, zafer duruşlu-muz.Voltasında gölge gibi yere serdiği ölüm, açlığasığınmıştır, bırakmaz peşini. Günden güne, eri-yip hafifler bedeni. Ama ölüm ağırdır, kavganınbedeli ağırdır. Ödeye ödete, iktidar hedefiyleilerliyor Maoist Parti.Ölülerimizi gömmek için, bir avuç toprak dahiyoktur. Murçla çekiçle oyuyoruz, buz tutmuş,beton gibi toprağı. En zorlu koşullarda, kavga si-perlerinde düşenler devrimimizin tohumlarıdır-lar. Fırtınalara, zemheriye direnenler ancak ba-hara ulaşır. Zemheride, baharı müjdeleyen gü-lüşünü ardıllarına bırakıp, 5 Ocak 2002’de ölümorucunda ölümsüzleşti.

“… Yine görüşürüz dostlarım benim.Yine görüşürüz…Beraber güneşe güler,Beraber dövüşürüz…A dostlara kavga dostu, İş kardeşia yoldaşlar…”

Yeter GÜZEL: Ezilen kadın, sömürülenemekçiydi. Defalarca gözaltına alınıp işkencegördü, kavganın ateşiyle çelikleşti. En son,‘99’da evi basılarak, gözaltına alınıp tutuklan-dığında, Esenyalı Sağlık Ocağı’nda hemşirelikyapıyordu. Hapishanede, daha yeni ölüm oru-cuna başlamıştı ki, tahliye edildi. Dışarıda dayoldaşlarıyla beraber devam etti ölüm orucu-na. Tekrar tutuklandı, sürdürdü ölüm orucunu.Devlet çaresizdi, acz içindeydi. Hapishaneyeatıyor olmuyor, dışarı bırakıyor olmuyor. İçeridede dışarıda da zapt edemiyordu. Ölümü zapteden Yeterimizi.İlk onun gülüşünü gözlerindeki ışıltıyı gören ço-cuklar, onun gülüşünü gözlerindeki ışıltıyı bü-yüterek büyüyorlar. Onun coşkulu inancıyla veçelikten iradesiyle sürdürüyorlar kavgayı. Dev-rettiği eğilmez başlılığı ve zapt edilmezliğinhaklı gururunu, onurunu taşıyarak çıkıyorlarmeydanlara, dağlara.Ölüm orucunda kadın ana dalımız, 10 Mart2002’de ölümsüzleşti.“… Ve gözümüzde kaybettik ağlamayıBizi bir parça hazin ve dimdik bırakıpGözyaşlarımız gittiler.Ve bundan dolayıBiz unuttuk bağışlamayı…Varılacak yereKan içinde varılacaktır.Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadartırnakla sökülüpKoparılacaktır…”Daima bizimlesiniz, biz sizinleyiz, öfkemiz, birsustalı gibi fırlamış yatağından, yürüyoruz…

DEVRİMCİ ARK 57

Page 60: Devrimci Ark - Sayı 1

İki ay oluyor, bodrum kattan çıkalı. İlk günler,çocuk yaşta tahta kurulmuş padişah gibiydim.Sevinçli, heyecanlı ve şaşkın. Şimdi çok sıkılı-yorum. Önümdeki kaldırımda gün boyu insan-lar sağlı sollu geçişip duruyorlar. Günün ilk ışı-ğında, geç kalmışlığın telaşında olurlar. Yalnızyürüyenlerin, içten içe birileriyle, kendileriyletartıştıkları yüzlerine yansıyordu. Kavgaya gi-der gibi bir halleri var. Kaldırımın dibi cadde, ikikoldan birbirilerinin tersine akıyor araçlar. Oto-büsler tıkış tıkış…

Yavaş yavaş tenhalaşırdı ortalık. Aradığını bula-mamış, zoraki yaşıyorlarmış gibi bir halleri var-dı çoğunun. Rüzgarın savurduğu kuru yaprakgibiydiler. İyi giyimli kadınlar, uzun tüylü minikköpeklerini gezdirirlerdi. Onlar mı köpekleri,önde giden köpekler mi onları gezdiriyor bellideğil. Caddede tek tük pırıl pırıl araçlar geçiyor-du.

Saat on bir oldu. Hala görünmedi, hafif kamburuçıkmış pamuk saçlı yaşlı kadın. Her gün basto-nunu yere vura vura önümden geçer, göreme-diğim bir yerde aldığım gazetesiyle geri dönerdi.İki gündür görünmedi. Başına bir iş mi geldi,hasta mı? Şu suratsız müdüre söylesem, anla-maz ki beni, bön bön yüzüme bakar. Yaşlı kadı-nın farkında bile değil. Varsa yoksa uzun uzun

telefonla konuşmak, kadın tezgahtarlara sar-kıntılık yapmak. Arkalarında müşterileri horgörmek. Bir hafta önceydi, masasına kurulmuştahtından indirilme mi istedi. Tezgahtar kadınbiraz daha kalmamı istedi de kaldım. Genç karakuru bir adam, gün batımının alaca karanlığın-da gelip, birkaç defa karşıma dikildi. Öylecebana bakar sonra da çeker giderdi.

Bir gün öğlene doğru, tahtımdan indirdi beniyalaka müdür. Bir çift balığın, solungaçlarına,parmağın takılıp götürülmesi gibi. Götürüp ku-tunun içine koyup kapağı üzerime kapattı. Tez-gahtar kadın, “biraz daha kalsaydı. Çok sağlam,kaliteli, belki alan olur” dediyse de kurtulama-dım. “Bunların modası geçti güzelim. Taşrayagöndereceğiz, oralarda alanı çok olur” dedi ya-laka müdür.

Kaç zamandır, zerre ışık sızmayan, bu kutununiçindeyim. Hiç bilmiyorum. Kepenklerin açılıpseslerin çoğalmasıyla, gündüz olduğunu anlıyo-rum. Kapanmalarıyla da derin sessizlik oluyor-du. Sessizliği volta atan gece bekçisinin ayaksesleri bozuyordu. Sanki çok uzaklardan silahatılıyor, tak tak tak. Çoğu gece, masada uyukla-yana kadar kendi kendine konuşur. Birkaç de-fada ağladığını duydum. Emekli öğretmendi. Oda benim gibi akşamları kutuya kapatılır.

DEVRİMCİ ARK58

AYAKKABI

ÖYKÜ

Page 61: Devrimci Ark - Sayı 1

Bir gün kutunun kapağı açıldı. Gözlerime flaşpatlamış gibi oldum. Bulanık görüyorum etrafı.“Bunları soruyorsunuz galiba çok sağlamdır-lar.” deyip yere bıraktı. Sesi farklıydı, yeni işealınmış olmalı. Önceki tezgahtar kadına ne olduacaba? Kadife kaplı taburede oturan adam, alıpevirip çevirdi beni. Oydu, alaca karanlıkta bir-kaç defa gelip bakan, kara kuru genç adam.Ayağına giydi. Öff… ne kötü kokuyor ayağı, ya-laka müdürün ağzından beter. Bağcıkları çokhoyrat bağladı. Oysa bodrumdaki kadın, nişan-lısının boynuna kravat takar gibi takmıştı bağ-cıkları. Kum var çoraplarının gözeneklerinde,cam kırıkları gibi batıyor. Kesin inşaatta çalışı-yordur. Çatlamış nasırlı ellerine derz çekilmişgibiydi. Kalkıp tepeden baktı. Ayağını yere vur-du, ondan sonra ‘efendin benim’ der gibiydi. Gi-yer giymez çoğunun yaptığı ilk şey bizi yerevurmak. İnsanlar bunu niye yapar ki? Alacak-ları şapkayı kafalarına geçirip duvara vuruyor-lar mı? Vurmuyorlar. Bize neden vuruyorlar?Nefes alamıyorum, boğulacağım. Çıkarsa da bi-raz soluk alsam. Eski ayakkabıları önümde du-ruyor. Ne hale gelmişler. Önleri timsah ağzı gibiaçılmış, içim ürperdi. Ben de mi bu hale gelece-ğim? Poşete koydu eskileri, kasaya yöneldi. Çoksıktı bağcıkları, duymuyor mu çıkan çığlık ses-lerini? Şu yalaka müdürün sırıtışına bak. Yine

bekleriz beyefendiymiş. Adam daha kapıdançıkmadan başlarsın aşağılamaya. Diline pele-senk olan pis, sakil, kıro dersin.Adam eski ayakkabıları çöp kutusuna attı. İçimsızladı. Benim sonum da böyle mi olacak? Dışa-rının karmaşası ürküttü beni. Ayaklar, dağdankopan taş parçaları gibi üstüme geliyordu. Kal-dırımdan caddeye inince, araçlar bana kükrü-yormuş gibiydi. Alışıyordum, her adımda kor-kum azalıyordu. Mutluydum, kurtulmuştumhücre yaşamımdan. Şu genç kadının ayağında-kilere bak, kıpkırmızı. Flamenko dansçılarınıngiydiklerine benziyor. Topuğu yere vurdukçayüreğim coşuyor. Hiç ayrılmasam peşinden.Aha, kırmızı ışık yandı. Ah be abi, ne vardı sankiböyle kenara kaçacak. İki dakika yan yana, gözgöze dursaydık. Al işte ayrıldı yollarımız, kade-rimi nasıl yazdın bilmiyorum ki. Burası evi olmalı, anahtarıyla açtı kapıyı. “Senmisin Cemil?” “Benim, ana benim. Ne pişirdinmis gibi kokuyor.” Demek adı Cemil. Oh be çıkarartık şu ayakkabılarını da, ben de alayım o misgibi kokuyu.Kendisinden büyük bir ablası ve abisiyle bera-ber altı kardeştiler. Evde varlığı yokluğu belir-sizdi. Kardeşlerinin sürekli okumasını, alayaalıp sataşmalarına cevap vermezdi, yalnız kala-

DEVRİMCİ ARK 59

Page 62: Devrimci Ark - Sayı 1

cağı bir odası yoktu, dört erkek kardeşiyle aynıodayı paylaşıyordu. Çoğu zaman, akşam yeme-ğinden sonra, çalıştığı inşaata arkadaşlarınınyanına giderdi. Bodrum katla beraber, dört katlıbir villanın inşaatında çalışıyordu. Sekiz, on işçi,bodrumda kalıyorlardı. Güneş doğmadan işebaşlar, battığında paydos ederlerdi. Sanki onlarhareket ettiriyordu güneşi, çalışmasalar dura-caktı. Bir işçiyle daha çok samimiydi. Aynı yaş-lardaydı. Dal gibi ince esmer adamla. İki adımötelerinde deniz kıyısına inerlerdi sık sık. Sü-rekli gitmekten bahsedip tartışırlardı.Sessizce oturuyorlardı, görenler denizin dalga-larını dinlediklerini düşünür, ama onlar içlerin-deki dalgalanmayı dinliyordu.“Bu işin biteceği yok. Durmadan bir şey çıkarı-yorlar. Şimdi de köpek kulübeleri çıktı, nere-deyse bizim ev kadar. Temmuzda gidelim işte…”dedi Cemil.“Çıkaracakları bir şey kalmadı, iki, üç aya bu işbiter. Paramızı da alır öyle gideriz” dedi Seyfi.“Aylardır para götürelim, para götürelim deyipduruyorsun. Paraya değil bize ihtiyaç var. Bakgelmek istemiyorsan, açık açık söyle. Oyalamabeni!”“Oyalamak ne demek, bunu duymamış olayım.İş bitsin biraz da para götürelim diyorum. Birkaçay önce veya sonra gitmişiz ne fark eder.”“Çok şey fark eder. Sen villayı bitirelim, öyle gi-delim diyorsun. Kendime ihanet ediyormuşumgibime geliyor. Bizim bir evimiz bile yokken…Yahu takmışsın kafayı paraya, ne yapacağız pa-rayı orada. Kurda kuşa mı vereceğiz.”“Çocukluğumuzdan bu yana, onlara zaten villayapıyoruz. Dört aylık maaşımız hep rehin tutu-luyor. Yarın işi bıraksak, sende biliyorsun para-mızı vermeyeceklerini. İş bitmeden paranızıvermem, ya işi bitirin ya da çekin gidin derler.Dört aylık maaşımız boşa mı gitsin? Hadi sıkmacanını. Yarın 17’lerin katledilişlerinin yıldönümü.Bu gece son yazılamalarımızı da yaparız. Villa-ların duvarlarından mı başlasak?”Sakinleşti Cemil, kıyıya çarpıp çekilen dalgalargibiydi. “Ben başladım bile” dedi.Gece yarısı belirledikleri yerde buluştular. Ma-halledeki duvarları önceden belirlemişlerdi. Za-man geçirmeden yazılamaya koyuldular. Herduvarda yer değiştirerek biri gözetliyor, biri ya-zıyordu. “Erken ihbar edildik” dedi Seyfi. Polisotosu ara sokaklarda dolaşıyordu. Çok sakinler,polislerle köşe kapmaca oynuyorlar sanki. T

cetveli gibi olan iki sokakta yazıyordu Cemil.“Yaşasın…” kelimesini yazmıştı ki, aniden polisotosu arkasında belirdi. Aralarında otuz metreya vardı ya yoktu. Sanki iyi yazması için duvarıaydınlatıyorlardı. Öylece duruyorlardı. İki karışötesinde, çizgileri çok net olan, kendi gölgesinebaktı. Sloganı tamamlama ile kaçma düşüncesiarasında, gidip geliyordu. Aracın kapılarınınaçılma sesini duymayınca, yazmaya devam etti.Kalan iki kelime olan “Halk Savaşı”nı da yazıptamamladı. Tehlikeyi yeni fark etmiş gibi, farklıyönlere kaçtılar.Buluştuklarında nefes nefeseydiler “yahuadamların soluğu ensene değiyor, sen hala ya-zıyorsun” dedi Seyfi.“Hiç sorma, sonradan kavradım durumu, amaaydınlatmaları iyi oldu. Resmen karakterli olduharfler. Katkılarından dolayı teşekkür etmeli-yiz.”“Olur yarın karakol duvarına yazarız”“Yarına kadar niye bekleyelim. Aha iki yüzmetre ötede karakol… Onlar şimdi aşağı mahal-lede bizi arıyordur. Geldiklerinde çok güzelsürpriz olur.” Güldüler.Bir süre sessizleştiler, geceyi dinliyorlardı. “Keşke veda sloganını da yazsaydık bir tane”dedi Cemil.“Olur gidiş tarihimizi, güzergahımızı da yaza-lım” gülerek dedi Seyfi.“Demek son yazılarımız. Özler miyiz?”“Bizim özlemlerimiz hiç bitmez ki.”“Geç oldu. Annem uyumamış beni bekliyordur.Gidelim artık.”“Yarın öğlene arkadaşlarla toplanıp konuşalım.Birimizin başına bir iş gelse, hastalansak, ne si-gortamız var ne de beş kuruş paramız.”“Olur konuşalım. Ben ayrılayım burada, iyi ge-celer. Kendine dikkat et.”“Sen de.”Kapıyı açıp eşikten adımını atmıştı ki, babası birhışımla gelip karşısına dikildi. İki eliyle yakala-rından tutup, gerisin geri iteledi. “Başımıza belaaçmadan, defol git evimden” dedi. Kapıyı çarpa-rak kapattı. Annesinin yalvarışlarını, ablasınınağlamasını duydu. “Kesin sesinizi. Bizden uzakdursun, yoksa başımıza felaket getirecek.” Buabisiydi. Anlaşılan bu gece, kumar parası için,hırsızlığa çıkmamış. Defalarca uyarmalarınarağmen, terk etmemişti bu kötü alışkanlığını.Uyarıyı yapanların arasında kardeşinin de oldu-

DEVRİMCİ ARK60

Page 63: Devrimci Ark - Sayı 1

ğunu biliyordu. Bilmediğiyse, dövülmesine kar-deşinin son bir defa da ben konuşayım deyiperteletmesiydi. Bir süre bekledi, sıkılan yum-rukları gevşedi. İçeriden gelen sesler azalınca,çekip gitti. Mahalleden çıkmak üzereydi, köşebaşında üç beş karartı görünce yolunu değiştir-di. İnşaata vardığında gün ağarmak üzereydi.Artık inşaatta yatıyordu. Fırsat buldukça, baba-sının, abisinin evde olmadığı saatlerde, annesinigörmeye gidiyordu. Aldığı haftalığın çoğunu an-nesine veriyordu. Babası evden kovduktan son-ra da bunu hiç aksatmadı. Ağustos ayının son-larıydı. Nereye gideceklerse artık, daha sık tar-tışır olmuşlardı.“İki gün inşaat köşelerinde yatamıyorsun. Yarınöbür gün…” tamamlandı sözünü Seyfi. Ama Ce-mil anlamıştı demek istediğini.“Evden ayrılmamla bir ilgisi yok. Daha önceleride sana defalarca bir an önce çekip gidelim de-dim.”“Evet, daha önce de söyledin. Ben de aynı şeyle-ri söyledim. Ama dönüp dolaşıp hep aynı şeyitartışıyoruz. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik.Bir iki haftaya iş biter, Paramızı alıp gideriz.”“Bizim bir şey yüzdüğümüz falan yok. Onlar bi-zim derimizi yüzüyor. Eylül ayının ortasında gi-derim. Sonrası kış, bahara kadar burada kalırımgitmezsem. Sen ister gel, ister gelme.”“Tamam. Eylül ayının ortasında gideceğiz. Amasen de o zamana kadar, bir daha o konuyu aç-mayacaksın. Hadi gidip birer bardak çay içelim,yoksa şimdi kendimi denize atarım. Bunalttınbeni…”Eylül ayının başında iş bitmek üzereydi. Villanınbir cephesini kaplayan iskelenin sağ ve sol uç-larındaydılar. Çatının saçaklarını boyuyorlardı.Seyfi’nin çalıştığı uçta tahtanın kırılma sesiniduydu Cemil. Korkuyla yüzünü çevirdi. Donupkaldı. Sırt üstü düşüyordu Seyfi. Bir şeylere tu-tunmak için çırpınıyordu. Başı, sırt sırta yaslan-mış dilim dilim mermerlerin üzerine denk geldi.Öylece kıpırtısız kaldı. Sanki mermerleri kendi-sine yastık yapmış, ıslak kumun üzerinde sırtüstü yatıyor. Her iki kulağının dibinde süzülenkan, farklı yerlere akıyordu. Her şey bir andaolup bitmişti.Otobüsün bagajında tabuttaydı Seyfi. Üzerineoturuyormuş duygusuna kapıldı Cemil. Ortalar-da oturduğu koltuktan kalkıp en arkaya geçti.Yol boyu “sana defalarca gidelim dedim” deyipdurdu. Sivas otogarına vardığında güneş yenidoğmuştu. Seyfi’nin akrabaları kendisini bekli-

yordu. Hepsi erkek, gözleri kıpkırmızıydı. Sankibeyaz mermerleri kızıllaştıran Seyfi’nin kanıburalara kadar sıçramış, akrabalarının gözleri-ne de damlamış… Tabutu minibüsün üzerinebağlayıp köy yoluna düştüler. Seyfi başınınüzerineydi. Orta camdan sarıya kesmiş tarlaları,tepeleri izliyordu. Kadınlar dizlerini, yüreklerinidöve döve ağıtlarla karşıladılar. Bir an önce ta-buta sarılmak istiyorlardı. Erkekler engelle-mekle, engellememek arasında kararsız davra-nıyorlardı. Onlarca kadının içinde, hangisininSeyfi’nin annesi olduğunu merak etti Cemil.Kimseye de soramadı. Hazırlıklar yapılmıştı.Öğleden sonra mezarlığa taşıdılar tabutu.

Bir gün Seyfi’nin köyünde kaldı Cemil. Malat-ya’ya, anneannesinin yanına kendi köyüne gitti.Başka da akrabası yoktu köyde. Kök saldığıtoprakları terk etmemişti. Koca bir çınar ağacıgibiydi yaşlı kadın. Cemil köyde kaldıkça, kocaçınarın gölgesinde, toprağa kök saldığının far-kındaydı. Zor oldu anneannesinden ayrılması.On gün sonra yola düştüğünde bir daha göre-meyeceğini biliyordu. Dersim dağlarında yol-daşlarıyla kucaklaştı. İlk fırsatta Mercan Vadi-si’ne gitti. “Ah be yoldaşım şimdi burada bera-ber olacaktık. Sana defalarca gidelim dedim”dedi, kod adı Seyfi olan Cemil.

Bir ayın sonunda sağımda solumda dikişlerimaçıldı. Sağlamlığım şehirlereymiş, kar etmedidağlara. Aklıma Seyfi’nin sözü geldi. “Devriminyolu zordur. Zora gelmeyenler şehirleri meskentutar” demişti. Sonunda timsah ağzı gibi açıl-dım. Bir konaklama yerinde yorgunluğumu gi-deriyordum. Genç bir kadın, sırtındaki torbayıorta yere bıraktı. Bir düzine insan hemen etrafı-nı sardı. İçinden çoraplar, eldivenler, ayakkabı-lar çıktı. Sonumun geldiğini anladım. Tabure ka-dar bir taşın üzerine oturmuş Seyfi. Beni çıkardıayağından, yenileri giydi. İlk aldığı gün gibi, evi-rip çevirdi beni bir kayanın dibine bırakıp gitti.Üzerime yağmur yağdı, kar yağdı, güneş vurdu.Kamburum iyice çıktı. Bazen önümdeki patika-da gelip-geçer. Bazen de oturup dinlenirler ikiadım ötede. Ayakkabıları hep yırtık olur. Gözleriiki keskin bıçak gibi…

Buraya kadarmış, dert değil. Şehrin çöplüğündede son bulabilirdi ömrüm. Yeryüzü yıldızlarınayakın olmak güzel. Bu biraz yıldızlaşmaktır. Ençok ve en net dağlarda görünür yıldızlar.

DEVRİMCİ ARK 61

Page 64: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK62

F TİPİRİNGLERLESEVKLER

Alındığım 2 Nolu Kandıra F Tipi’nden, Sakarya, Düzce, Bolu, Ankara, Kırıkka-

le, Çorum, Yozgat, Sivas, Erzincan, Er-zurum, Ağrı ve Van’ı yani 3.500 kilo-

metrelik yolu dolaştırılarak 5 gün sonraring hücresi işkence yolculuğu, alındı-ğım hapishaneye getirilmemle sonuç-

landı.

Page 65: Devrimci Ark - Sayı 1

17 Eylül 2011 Cumartesi gecesi kaldığım hücre-nin kapı mazgalı açılarak gardiyan; sabah hazırolmamı, Erzurum’a sevk edileceğimi söyledi.Birkaç saat içinde tüm hazırlıkları yapıp sabahdinç uyanmak için uykuya teslim olmak iste-sem de mümkünatı yok, çünkü uzun bir sevkyolculuğunun işkenceye dönüşeceğini her tut-sak pratikten bilir. Ve bu yolculuğu düşünürkenuykuya dalmakta zorlanıyorum…Daha bir gün öncesinde, Adalet Bakanı SadullahErgin tarafından “en üst düzey teknik özellikleresahip” denilen ring aracında 5 tutuklu Van’dan,İstanbul’a mahkemeye “güvenli” getirilip tek-rardan götürüleceklerdi. Ancak tüm dünya bubeş tutuklunun “güvenli” ring aracında diri diriyakılarak öldürüldüklerini öğrendi. Pazar sabah 07.00’de bulunduğum hücredenalınmamla sevk yolculuğumun startı verilmişoldu. Yolculuğun uzun ve meşakkatli süreceğinigeçmiş pratikten biliyoruz. Baskı aracına dön-üştürülmüş onur kırıcı aramalar yapıldıktansonra, “son teknoloji harikası” işkence aracı rin-ge bindiriliyoruz.Bu işkence araçlarının içine 3 metrekarelik alanıolan iki ya da üç kutu şeklindeki hücre bulun-maktadır. Her bir kutu hücrenin içerisine 6 kişi-nin sığdırılması için 6 adet plastik sandalyeoturtularak düzenlenmiştir. Yine bu plastiksandalyelerin ayak kısmında gerektiğinde ayakbileklerinden zincirlenmesi için de sabitlenmişdemir çubuklar özenle yerleştirilmiştir. Ses ge-çirmeyen bu işkence kutusunun dışarıya bakan30x10 cm çapında dışında demir parmaklıklarlakapatılmış penceresi var. Ses ve görüntü kayıtlıkamera sistemiyle donatılmış bu kutuda kıpır-damak zordur. Her kişiye yarım metre düşen bualanda ellerin kelepçeli olduğunda kollarını veellerini oynatmak mümkün olmamaktadır. Sesve kamera kayıt sisteminin baskı ve işkenceyedönüştürülmesinden kaynaklı devrimci tutsak-lar kameraları kapattıkları için, aylara ve yıllaravaran disiplin cezalarına (hücre, iletişim, görüş-ten men) çarptırılmaktadırlar. Şu net bilinmeli-dir: Mevcut ring araçları 19 Aralık 2000’de tümhapishanelere eş zamanlı saldırı ve katliamlaaçılan F Tipi tecrit hapishane sistemine uygundizayn edilmiştir. Yani tutsaklığın süresincehücrenden alınsan dahi F tipi politikası yollar-dan, mahkemelere kadar her yerde uygulana-caktır.Yine hapishane dışına çıkarılırken daima karşı-laştığımız ve yine aşina olduğumuz tehditleribeni ringe yerleştiren sorumlu askerden duyu-

yorum; “sorun çıkarmadıkça biz de sorun çıkar-mayız” demesi şudur: Şayet kamerayı kapatır-san, keyfi dayatmaları kabul etmezsen, sık sıkihtiyacının olduğunu söylersen, kapıya vurur-san, ihtiyaçlarını karşılamaz ve mola yerlerindeseni ihtiyaçların için çıkartmayız. Devrimci tut-sakların tavır ve duruşunu iyi bilen uzman eği-timli askerler yeri geldiğinde baskı aracını dev-reye soktukları da bilinmektedir.Çeşitli hapishanelerde parayla sevki yapılan vemahkemesi Van’da 4 adli tutukluyla yolculuğu-muz başlarken, bu işkencenin kaç gün sürece-ğine dair tahminlerde bulunuyoruz. Sevklerininkendi memleketlerine yapılması için adli tutuk-luların her birinden 1.500 TL alındığını öğreniyo-rum. Hapishanelerde büyük bir ekonomik rantındöndüğünü ayrıca hatırlatmak isterim. Konu-muz ring işkencesi olduğundan hapishanelerdeoldukça önemli bir yer tutan bu rant meselesiniele almak gerektiğini düşünüyor ve geçiyorum.“Konforlu” bu ring araçlarındaki kışın soğuk,yazın sıcak hava üfleyen klimasıyla birliktemerkezi yayın yapan müzik sistemiyle başlı ba-şına işkencenin biçimlerinden birisidir. Aracıngürültüsüyle birlikte istendiğinde tam aksi ha-vayı püskürten klimanın gürültüsü, yolculuksonrası haftalarca beyin ve kulaktan uğultuyadönüşmektedir. Ayrıca bir traktör aksamına sa-hip “konforlu” ringin ani frenler yapması, taşı-nan tutuklu ve tutsaklara farklı bir işkence me-todunu uygulanmaktadırlar. Ki kısa yolculuk-larda dahi kusmalar meydana gelmektedir. Yolculuğun ilk molası 16 saat sonra Sivas Hapis-hanesi’nde zorunlu olarak verilirken, hemen he-men hepimiz kusmalar yaşadık. Başka hapis-hanelerde “misafir mahkum” olarak tutulmaköyle taşınanların dinlenmesi olarak algılanma-malı, molalar genelde gece güvenliği personelindinlenmesi amacıyla verilmektedir. Sivas Ha-pishanesi’ne kısa süreliğine belgelerimizle bıra-kıldığımızda personelin tehditleriyle penceresiolmayan tuvaletle iç içe olan, oturabilecek tekbir sandalyenin bulunmadığı bir hücreye yerleş-tiriliyoruz. Belgelerde ismimin yanında “terör”ibaresi nedeniyle özel uygulamaya tabi tutulu-yorum.Gün içerisinde “kumanya” adı altında verilenyarım ekmek ve küçük plastik kutularda veri-len reçelleri kelepçeli ellerimizle yemediğimiz-den bu tavrımız protesto kabul ediliyor. Oysatüm savaş koşullarında bile yemek yemenin in-sani koşulları yaratılırken, ring hücresinde ye-mek yemek için dahi kelepçelerimiz açılmıyor.

DEVRİMCİ ARK 63

Page 66: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK64

Sivas Hapishanesi personeliyse, ilk giriştekısa süre kalacağımızdan dolayı yemek ve-yahut da başka bir şey istemememizin uya-rısını yaptılar. Zaten konulduğumuz kör hüc-re yemek, içmek açısından da müsait olma-dığından bu insanlık dışı uyarıyı önemsemi-yoruz. Ki o kör işkence hücresinde zıp zıpzıplayan pirelerden korunmaya çalışıyoruz. Gün ışımadan x-raylı kapıdan ve elle arama-lardan geçirilip tekrardan “konforlu” ringaracına bindiriliyoruz. 32 saat sonra ErzurumAdliyesi’ne varmadan Sivas’tan sonra yolüzerindeki gözlemlerimi kısaca aktarmadangeçemiyorum.Evet! Farklı bir ülkenin kokusunu o küçücükdemirli pencereden görme olanağına sahipoluyorum tekrardan yani öyle kocamanpencerelerden bakmaya hiç gerek yok yeterki görebilme yetisine sahip ol; iğne deliği ge-nişliği olsa dahi toprağın, havanın, renklerin,insanların, araçların farklılaştığını gözlemle-yebilirsin. On yıllardır estirilen devlet terörü bu defa“bir taraftan müzakere, bir taraftan mücade-le” konsepti adı altında sürdürülürken OHALdönemini aratmayan görüntüleri gözümü-zün önüne seriyor. Hani “statükonun parça-lanıp çöpe gönderildiği”ni söyleyenler var yaişte onlara kirpilerle, BTR’lerle, panzerlerleve en son teknolojik/donanıma sahip araç-larla cevap veriyordu bu görüntüler. Bazıyerlerde araç kuyrukları arama noktalarındabirikse de bizi taşıyan aracın dokunulmazlı-ğından transit yol alıyoruz.Erzurum Adliyesi’nde uzun zahmetli yolcu-luktan sonra kısa bürokratik işlemlerin bit-mesiyle ilk nakil için Oltu İlçesi’ne yol alıyo-ruz. Oltu T Tipi Hapishanesi son süreçte inşaedilmiş “modern” Türk demokrasisinin, ifti-har ettiği hapishaneler dizisinden biri… O gü-zelim harika ilçenin görüntüsünü bozduğukesindir. Diğer hapishanelerde karşılama bi-çimine uygun uygulamalı aramalardan geçi-rilip müşahade denilen hücrelere konulduk.Bu hücrede bir tek sandalye olmadığı gibi,ranzalarda yatak yoktu.Bu hapishanede hemen hemen tümününulusal hareket davasından hüküm giymiş,sonradan zorla sürgün edilmiş tutsaklardanoluştuğunu güç bela öğreniyorum. Son sü-reçte daha da artan yıldırma ve baskı aracıolan sürgün sevkler tüm hapishanelerde ak-

satılmadan uygulandığını kaldığımız “me-kanları” takip eden herkes bilir. Buna en iyiörnek işkence yapılarak her defasında sür-gün edilen Özlem Aydın yoldaşımızdır. Enson götürüldüğü Denizli D Tipi Hapishane-si’nde baskı ve işkenceye maruz kaldığı ha-berleri güncelliğini korurken Denizli’den deGebze M Tipi’ne tekrar sürgün edilmesi ya-şanan işkencenin devamının geleceğiningöstergesidir. Sürgün sevklerin özel bir iş-kence, baskı aracı olduğu noktasında dışarı-da yeterince algılanmadığından gerekli du-yarlılığın gösterilmemesi eleştiriye muhtaçbir mevzudur! Son bir yılda özellikle faşist,ırkçı eğitimle donatılmış personelin yerleşti-rildiği Karadeniz kentlerindeki hapishanele-re yüzlerce devrimci tutsağın zorla götürül-düğünü de hatırlatmalıyız.Dinlenmeden uykusuz günün sonunda aynıişlemler yapılarak işkence ringine bindirilir-ken, adli tutuklunun birini Oltu T Tipi’ne bıra-kıyorlar. Sevk yapılırken aracın dolu olması-na riayet edildiğini de vurgulamam gerekli.Yasal mevzuatta da buna yer verilmiştir.Sağlık, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları arasın-da yapılan “üçlü protokol”de şöyle denmek-tedir “ring aracı eksikliği dikkate alınmaksuretiyle sevk ve nakillerde, araçlar görevlidevriye, personel sayısı da dikkate alınaraken yüksek doluluk oranında kullanılır.”Bu maddeyi açıklayacak olursam: “aracın enyüksek doluluk oranında” gitmesi için yetki-liler aracın gittiği güzergahta yer alan hapis-hanelerdeki tutuklu ve tutsakların sevk vemahkemelerinden dolayı alınıp-bırakılması-dır. Şayet araç dolu değil sayı az ise, mahke-mesi benim gibi başka bir kentte olan tutsa-ğın aylarca hatta yıllarca götürülmeyeceğianlamına da geldiğini hatırlatmalıyım…Bahsini ettiğim “üçlü protokol”de nakledilenkişilerin can güvenliğiyle ilgili herhangi birşey belirtilmemektedir. “Asmayalım da bes-leyelim mi” anlayışında olan faşist sistemnakledilenlerin can güvenliğini önemse-mezken herhangi kaza ve rahatsızlık duru-munda ringin içinde bulunanları çıkarmayıpdiri diri yakarak katletmektedir.Diyelim ki o kadar zırhlı bölmeye, sürgülükapıda bulunan biri köçlü iki kilidin açılma-sıyla bu araçtan çıkmayı başardı bu durum-da vur emri yetkisi olan jandarma araçtançıkmayı başaran tutuklulara ateş etme yet-

Page 67: Devrimci Ark - Sayı 1

kisini kullanacaktır. Bu gerçek birden fazla örnekteolduğu gibi en son Van’da yola çıkarılıp Kayseri’dering aracında dışarı çıkarılmayarak diri diri yakılan 5tutuklunun katledilmesinden de görülmüştür. Anla-şılacağı gibi tutsakların can güvenliği yoktur. Nakle-den jandarmaya da öldürme hakkını veren yasalardır.Van’a yönümüzü çevirirken yol boyunca yaşatılanyeme içme ve tuvalet ihtiyaçları zorlukları bu güzer-gahta güvenlik gerekçesiyle engelleniyor. 1700 Kmyolculuk sonrası Van F Tipi Hapishanesi’ne bırakılır-ken girişte tüm F tiplerinde politik tutsaklara uygula-nan saldırıyla karşılaşıyorum. Lavabosu olmayanmüşahede bölümüne koyulurken geri dönüş işken-cesini dikkate alıp bütün saldırılara rağmen dinlen-meye çalışıyorum.Van ve diğer “misafir” kaldığımız bütün hapishane-lerde öğrenebildiği kadarıyla kapasitelerinin kat bekat üzerinde dolu olduklarını ve sağlık konusunda çe-şitli hastalıkların arttığını söyleyebilirim. Bugün ha-pishanelerde 140 bine varan doluluk oranı dünyadaTürkiye-Kuzey Kürdistan’ı ilk sıraya taşımıştır. Yinedünyada ülkemiz hapishaneleri 13.000’i aşan politiktutsakla ilk sıralarda yer almaktadır. Dokuz yıl içeri-sinde hapishanede katledilen yaşamını yitiren tutuk-lu ve tutsak sayısı 1.763 kişiyi bulmuştur. Şu andaölümü bekleyen yüzlerce tutsağın tedavisinin yapıl-mamakta olduğunu da hatırlatmalıyım. Hasta tutuklusayısı gün be gün artarken tedavileri bildik saldırılar-la engellenip, rahatsızlıkları kalıcı hastalıklara dönüş-mektedir. Bedensel sağlığı bozulan tutsaklar, hapis-hane koşullarında ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Ringaracıyla beni almaya gelen jandarma siyasi tutukluolduğum gerekçesiyle beni kabul etmeyen Van M TipiHapishanesi’ne sevkleri bırakmış yeni aldığı tutuklu-ları İstanbul’a götürmek için hazırlanmıştı. Ellerimtekrardan kelepçelenerek ringe bindirilip yola çıktık…Erzincan Hapishanesi’ni görünce Sivas’ta yaşatılanişkenceyi tekrar göreceğimiz anlaşıldı. Gördüklerimizve yaşadıklarımız düşündüklerimizi doğruladı. Ayrı-lırken zirvelerine gözlerimin takıldığı Munzurlarınkoynunda gezinen şahinlere yüreğimi bıraktım. Ke-lepçenin özgürlük mücadelesiyle olan bağını yenidenderinden hissettim.Alındığım 2 Nolu Kandıra F Tipi’nden, Sakarya, Düzce,Bolu, Ankara, Kırıkkale, Çorum, Yozgat, Sivas, Erzin-can, Erzurum, Ağrı ve Van’ı yani 3.500 kilometrelikyolu dolaştırılarak 5 gün sonra ring hücresi işkenceyolculuğu, alındığım hapishaneye getirilmemle so-nuçlandı.Tekrar edilecek sevk işkencesi işte budur!Fakat devrimci direniş tüm saldırılara meydan oku-maya devam ediyor!

DEVRİMCİ ARK 65

SARILDIKKAVGAMIZA

Acının, öfkeninHer türlüsünü yaşadıkDoru taylar gibiCoşkundu yüreğimizBaharın müjdesiniHaykıran ırmaklardan geçtikKaranlık gecelerdeYıldızlar kılavuzumuz olduGüneşin ilk ışınlarınıZirvelerde yakaladık hepSelam yolladıkNasırlı ellerimizle Kavga alanlarınaAç bir çocuğunMeme emmesi gibiGüneşi emdikSarıldık yaşamaSımsıkıSarıldık kavgamızaYıldızları Kılavuzumuz yaptık

Page 68: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK66

ULUDERE ANISINAMEZOPOTAMYA’NINGÖZYAŞLARI

Page 69: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 67

Roboski’de bir zemheri ayazıydı. Gece, zifiri ka-ranlık. Otuz dört yerinden parçalanmıştı be-denlerimiz. Köylüydük ama tohum atacak birparça toprağımız yoktu. Ekmeği kandan damı-tırdık her gece vakti... Uğruna kar, fırtına de-meden gece-gündüz adımlardık mayındantoprağa giydirilen kara gömleği. O yollar ki, heradımladığımızda ölüm, her adımladığımızdagözyaşı bıraktırırda ardımızdan ve böyle kaçdostumuzu, sırdaşımızı vakitsiz verdik mayına.Şimdi emekle bezenmiş gece, şafağı kan yoğ-rulmuş beden göl olmuş sıra halinde yürüdü-ğümüz Roboski dağ sırtları. Akmaz bilir miyanmadıkça acı gözyaşından bir adım öte...Ama mecburduk. Bu dağlarda bizim için yapıla-cak başka bir iş yoktu. Aşılmalıydı sarp kaya-lıklar, yollar, aramıza çekilen sınırlar ve boyboy mayın tarlaları, dağlar, ovalar varılmalıydıekmeğe akşamdan bir küçük aş için. Adımlan-malıydı her gece vakti koca dağ sırtları birbiriardından. Bir de yükümüze omuz veren ocağı-mızın sadık dostları katırlarımız vardı. Ve bi-zimle birlikte onlar da çekenlerdi bütün bu çile-

leri. Her sonla beraber düşerdi bedenlerimizyan yana. Oysa bizler hırsız değildik! Kendi ül-kemizde bölünüp parçalanmıştık. Sınırlar çe-kilmişti dört bir yanımıza. Şurada, hemen sını-rın öte yakasında akrabalarla dolu köylerimizvardı. Uzun yıllar önce biz sevinçlerimizi veacılarımızı hep beraber yaşardık. Ama bir gündost kılığına bürünmüş düşman geliverdi. Ek-meğimizi, suyumuzu zehirledi. Dostu dostadüşman etti. Parça parça çaldı toprağımızı, Sı-nırlar çözülmüş, mayınlar döşenmiş, tel örgülerçekilmişti ailelerimizle aramıza şimdi. Kimya-sallarla suluyorlardı dağlarımızı, ak köpüğüyledökülen her pınarı, ısrarla filizlenen her ağacı...Yangınlar kaplıyordu bütün bedenini artık. Ya-nan sadece orman değildi, biz de yanıyordukçırasında gıcırdayarak yanan ülkemizin tutsakalevleri ortasında...Yine bir gece vakti düştük yollara, gırtlaklardadüğümlenen sıcak solukların en sade hüznüy-le. Bir ses, bir ağıt tutturmuştur peşi sıra, kor-kulara ışık çalsın diye. Bilmekteyiz, tehlikeliydi.Mesela ölüm gerekçesiydi bizim için bunlar.

Page 70: Devrimci Ark - Sayı 1

Ama dilimiz yasaktı söyleyemezolurduk bu nedenle özlem dolu tür-küleri. Bazen ölüm kusardı üzeri-mize düşman mermisi, uçağı, tankı,topuyla... Hatırlar olurduk her defa-sında Ahmet Arif ustamızın otuzüç kurşunla yüreğine bezenmişacıyı. Ne güzel de yazardı ustamızen sade şekliyle acılarımızı, dertle-rimizi...

“... Budur katlimize sebep suçumuz

Gayri eşkıyaya çıkar adımız

Kaçakçıya,

Soyguncuya,

hayına...”

Böyle yazmıştı Ahmet Arif usta-mız. Ve ondan bu yana sokak orta-sında infaz edilmeyle tanışmıştıçocuklarımız. İşkenceler görmeyeve işkence tezgahlarında direnme-ye. Tanışmıştı ölümle yeniden...

Bir son daha hazırlamışlardı zalim-ler. Köylerimizin yakılıp yıkılması,göçe zorlanmamız, faili meçhulleregötürülmemiz yetmemişti onlariçin. Zalim Dehak gibi taze kan isti-yorlardı, zemherinin bu ayazında.Artık Ahmet Arif ustanın dediğiotuz üç kurşun değildi ferman. Ağ-layan sadece harmanda yan yanadizilmiş, otuz dört param parça be-denin aileleri değildi. Bütün yoksulMezopotamya ananın çileli insan-larıydı. Yarın yeni bir ferman, yenibir ölümdü bizler için. Çünkü ço-cuklarımızın aç bakışları takılırdıyine karlı dağlar başlarına. Biz iseölülerimizin yasını tutmadan düşe-cektik, gece uyuklayan gözlerlezemheri soğuğunda ölüm yolculu-ğuna tekrardan. Belki bir traktörünbuz tutan kasasında, belki de şa-rapnel parçalarından kurtulmayıbaşarmış bir katırın sırtında döne-cektik, köylerimizin mayın kokansokaklarına...

DEVRİMCİ ARK68

ÖLÜM VAKTİGöçmen kuşlar vakitsizce terk etmekteHasatsız topraklarıÇaresizceNeyleyim günü, geceyi, sabahıŞafağın ayazında Ölüm taşıyan zamanıDonuk kalmış bakışlarınıRengini kandan kırmızı yüzünüYan yana dizilmiş, boy boyOtuz dört yarayıŞafağın emeğe gebe vaktindePepuk kuşunun kardeş ağıdınıGüneş gibi evimize uğrayan ölümüKimi zaman bomba ileKimi zaman faili bilinen yara ileİnfaza çekilirim sokak ortasındaŞimdi, Kaçakçı olumsuzVaktiyle şaki, çapulcuKana bulanmış her vakitToprağımız ocağımızSoframızdan çalınan ekmeğimizYasımızı tutanımız yokVurulmuşuz sıra halindeSınırın öbür yakasındaVe elbetTarihten geliyorduBarbarın zorba kini, intikamıŞimdi,Kan çanağı ağlayan gözlerimizleGömüyoruz ölülerimizi toprağın derinliğineTütün sarar gibi her gün

Page 71: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 69

GÜVERCİN SEVDALAR

Yeni bir yaşam düşleyipAdımlıyorduk patikayıGül goncası açmak üzereydiKulaklarımızda cırcır böcekleri-nin sesleriİlk ışıklarında sabahınÇiğ tanesi kadar serindikAşkla dönüştürmek için her şeyiKanatlandık güvercin sevdalara

Ben Mezopotamya’daDerin bir uykudaykenÖlüm fermanımız kazınmış göz-leriyleKudurdu zulüm saldırdı üzerimize

Öfkeydi kuşandığımızSilahlarımızla söylerken bizİnsanlığın kadim türküsünüZincirlerini kırdı daKayıp ülkemin yasaklı dillerindeŞarkılar söylüyorduSürgünlüğümün en ücra köşe-sindeBenim dilsiz yanım

Köleleştirilmiş bir halkaSunmak için yaşam iksiriniKan oldukOnurumuzla akan damarlardaBebeğin ilk çığlığı kulaklarımızdaAn’da yeniden başladı hayatGülümsedi yeryüzü, bu kent, bu ülke…

Page 72: Devrimci Ark - Sayı 1

Bunaltıcı bir sıcak hava kütlesi akın etti içeri.Siyah toz bulutunu da önüne katıp, ocaklarıniçindeki en zayıf domuz damını aradı. 1 Noluocakta hummalı bir çalışma vardı. Kazma ses-leri, öksürükler, küfürler arasında ağır bir kokuyayıldı ocağa. Abidin başını kaldırıp milletebaktı. “İçerisi çok ısındı ve çok kötü bir kokuvar, alabiliyor musunuz?” dedi. Herkes korkuy-la birbirinin alnında, göz çukurlarında domurdomur biriken tere baktı. Tam da o an korkunçbir patlama duyuldu ocakta. Herkes kazmaları-nı çalıştıkları damarda bırakarak, ana galeriye

koştu. Korkunç bir toz bulutu, içinde alevsi biryüzle üzerlerine doğru geliyordu. Var güçleriylekoşmaya başladılar çıkışa doğru ama ışık çokuzaklardaydı. Yedi kat yerin üstünde! Herkesbir umutla koşarken, Abidin olduğu yerde donakalmıştı. Koşmak istiyor ama ayakları tutmu-yordu, bağırmak istiyor ama sesi çıkmıyordu.Toz bulutunun içindeki alevsi yüz, bir adım geri-sindeydi. Son kez zorladı bacaklarını, yine ol-madı. Ve ciğerlerini yırtarcasına, “Grizuuu” diyebağırdı… Bir çırpıda uyandı yatağından. Kan, teriçinde kalmıştı adeta. Aylardır sürekli aynı rü-

DEVRİMCİ ARK70

KARA ELMASINASİ ÇOCUKLARI

Page 73: Devrimci Ark - Sayı 1

yayı görüyordu Abidin.Karısı Kumru o kadaralışmıştı ki bu uykuday-ken bağırmalara, oralıbile olmadı. Sadece,“kahvaltı hazır, kalk daişe gecikme” dedi. Abi-din’in göğsü hala körükgibi inip kalkıyordu. Ci-ğerleri susuzluktan çat-lamış çorak topraklargibiydi. Yatağından kal-kıp bir bardak suyu bir dikişte içti. Doymadıcam sürahiyi dikti kafasına. Teri soğudukçakendine geldi. Kahvaltı masasında kaç aydır is-tisnasız her gün gördüğü rüyayı eksiksiz anlattıkarısına. Kumru gayet rahat bir edayla; “korku-dan psikolojin bozulmuş senin herif. Biraz cesurol. Hem korkma, kötüye bir şey olmaz” dedi.Abidin, gördüğü o kötü rüyanın bu kadar basitealınmasına ve hem korkak, hem de kötü olarakdamgalanmasına sinirlendi. Sol gözü seğirtme-ye başladı. “Korkak senin babandır, kötü deanandır kart karı. Bizim göbeğimiz kömür ta-şıyla kesilmiş. Yedi göbekten madenciyiz biz.

Ekmeğimizi o siyah taşparçasından söke sökealıyoruz” öksürük tu-tunca burada noktaladıkonuşmasını Abidin.“Yedi göbeğinin altısımadenlerde korkudanöldü. Sen de yedincisisin,görünen o ki sen de oyolun yolcususun” dediKumru. Abidin şaşırdı.Bu kadın, ‘ölümü’ ne ka-

dar da rahat telaffuz ediyordu. Azrail de kurba-nının canını alırken bu kadar rahat mıydı aca-ba? Yaşanan bir hayat bu kadar kolay son bula-mazdı. Karısını baktı. ‘Çengel burunlu, şeytangözlü bu karı benim canımı almadıysa, Azrailhiç alamaz’ diye düşündü. Kahvaltısını bitirme-den kalkıp çıktı evden. Çıkmadan önce de ce-bindeki son parayı öte-beri alınması için eve bı-raktı. İki sokak aşağıda oturan Kel Mustafa’nınevine doğru yürüdü. Kel’i pek sevmezdi ama yolarkadaşı olarak başka seçeneği de yoktu. Kapı-yı henüz vurmadan Kel’in küçük oğlu gıcırdata-rak açtı kapıyı. Abidin çocuğun konuşmasına

DEVRİMCİ ARK 71

Page 74: Devrimci Ark - Sayı 1

fırsat vermeden Kel’i sordu. Ama çocukorak bile almadı; “Abidin amca kadınlarınmemesi niye göğsünde, koyunlarınki niyebacaklarının arasında” diye sordu. Abidinneye uğradığını şaşırdı. Yıllardır bu çocuğunsaçma-sapan sorularını yanıtlamaktanbıkmıştı artık. “Sen nereden biliyorsun ka-dınların memesinin göğsünde olduğunu”diye sordu Abidin. “Anamınkinden biliyo-rum” dedi çocuk. Abidin de; “benim karınınmemeleri göğsünde değil, sırtındadır” dedigülerek. Çocuk önce afalladı. Sonra yırtıkterliklerini giyerek, koşa koşa Abidin’in evi-nin yolunu tuttu. Mustafa kel kafasıyla gö-ründü kapıdan. Bir iki sorgu, sualden sonrabirlikte madenin yolunu tuttular.Maden, ilçenin hemen üstündeki dağıneteklerinde bulunuyordu. Sabahın ilk ışık-larıyla birlikte, işçiler dağın yamacına doğrukol kol tırmanır giderlerdi. Ocaklara yaklaş-tıkça daha bir kıymete binerdi, Karadeniz’ino eşsiz havası. Denizden esen yel, tuzlu ha-vayı sürükleyip bir kamçı çırpardı yüzüneinsanın. Yer altından çıkan madenci, ilk çı-kışta bu kamçıyla kendine gelir ve yaşadı-ğına kanaat getirirdi. Gece vardiyası günışığı ile birlikte yer yüzüne çıkar, gündüzvardiyası kefenlerini giyerek inerlerdi karatabuta korkulu gözlerle. Çalışma koşullarıoldukça zordu. İşçilerin giydiği tulum, baret,çizme vb eşyaların parasının yarısı işçiler-den kesilirdi. Herkes çalıştığı ocağın destekbağlarını kendileri yapmak zorundaydı vebu ek işin karşılığında bir ücret ödenmezdi.Kozlu’da imanını ve insafını kaybetmiştiocak sahipleri. Göçük olan ocaklarda göçü-ğü kaldırmak işçilerin işiydi. Ve bunun dakarşılığında ücret ödenmezdi. Çünkü göçü-ğe sebep olan, işçilerin dikkatsizliği olurduher zaman. Böyle buyurdu ocak sahipleri.Ve faturayı işçilere keserdi. Göçük altındakalan işçilerin cenazelerini çıkarmak içinailelerden bir miktar para tahsil edilirdi.Aksi takdirde verilmezdi cenazeleri. Ayrıcakonuşmak yasaktı ocaklarda. Ocak sahibi-ne ya da çavuşuna en ufak bir çıkış, bölü-cülük ve isyan olarak kabul görür ve birhaftalık maaşları kesilerek, en kötü ocağınen zor işine sürgün edilirdi işçiler. Buranınadı da kara kuyu olarak geçerdi işçilerinarasında.Gece vardiyası arı kovanı gibi uğultular çı-kararak çıktı yer altından. Yüzlerine çarpan

DEVRİMCİ ARK72

Page 75: Devrimci Ark - Sayı 1

serin ve tuzlu yel, göz çukurlarında biriken kö-mür tortusunda söküp götürdü. Yer altından çı-kana “geçmiş olsun”, yer altına inene “allahkurtarsın” denirdi madenci dilinde. Çünkü yeraltından sağ çıkmanın garantisi çok az, hattayok gibiydi. Abidin, 1 Nolu ocak işçileriyle birlik-te asansörün yanına geldi. Yer altından çıkanişçilerin solmuş yüzlerindeki umutsuz karedebir ışık aradı. Bulamayınca da korktu. Titreyenayaklarını sürüyerek asansörü bindi. Asansöraşağı indikçe ölüm ile yaşam arasındaki çizgigitgide inceliyor ve azrailin nefesi işçilerin en-sesinde kocaman ter tanelerine dönüşüyordu.Ana galeriye inince asansörün kapısını açıp,dekovil hattından su dolu çukurlara bata çıkakömür bloklarının olduğu damarlara doğru yü-rüdüler. İlk damara Abidin ile birlikte Kel Mus-tafa, Mengene Niyazi, Dursun ve Kamil kazmacıolarak yerleştiler. Hep birlikte “bismillah” çekipkoyuldular işe. Abidin sol böğrünün üstüne ya-tarak kazmasını ağır ağır çalıştırmaya başladı.Eli işte, aklı dışarıdaki denizin, havanın, dağın,taşın kokusundaydı. Kel Mustafa, Mengene Ni-yazi ile yine akıl almaz bir tartışmaya tutuş-muştu. “Böyle yerin dibine doğru kazmaya de-vam edersek dünyanın dibini deleriz. Sonrakoca bir boşluktan aşağı düşer, geberir gideriz”diyordu Kel Mustafa. Mengene Niyazi ise, “dün-yanın dibi yok” diye diretiyordu. Derken KelMustafa Abidin’e danışmayı uygun buldu. Bir,iki seslenmeden sonra Abidin hayallerini bıra-kıp kendine geldi. “Dünyanın dibi var mı, yokmu?” sorusunu duyunca, Kel ile oğlu arasındakibu korkunç benzerliği şaştı. Sonunun nereyevaracağı belli olmayan bu tartışmaya dahil ol-mak istemedi. “Ben bilmem Mustafa. Dünyayıen iyi tanıyan Kamil’dir. Ona sor, o bilir” deyipgeçiştirdi. Başka bir havadaydı Kamil. “Bu aysonu, bir yıldır maaşımdan arttırarak biriktirdi-ğim liralarla nihayet bir ayakkabı alacağım bi-zim oğlana, Yırtık ayakkabıyla okula gitmeyeutanıyor artık. Çok sevinecek, çok” dedi. AbidinKamil’in parçalanmış ayakkabılarını düşündü.Bir acıma duygusu belirdi içinde. Gerçi kendidurumu da Kamil’in durumundan farklı değildiama yine de üzülüyordu işte… Mengene Niyazibir türkü tutturdu yavaş yavaş; Karadeniz’in havasıDeğişmez madencinin yasasıGöbeği kömürle kesileninMadendir son yuvasıKömürdendin mezar taşım

Kristaldir gözüm yaşıŞu dağların dik başıEkmeğim çalana karşıAbidin’in kafası şarkıdaki, Değişmez madenci-nin yasası/Madendir son yuvası dizelerine ta-kıldı. ‘Acaba benim de son yuvam bu kömür da-marı mı olacak’ diye düşündü. Kazmanın ucuylasöküp devirdiği kömür parçasını bir, iki yuvar-layarak ağırlığını tarttı. “Üstümüze düşse ölürmüyüm” dedi kendi kendine. Mengene Niya-zi’den daha iyi türkü söyleyeceğini iddia edenve sürekli Mengene ile didişen Kel Mustafa baş-ladı bu kez;Üç yüz metre altı yerinKaderin değildir bu seninKaskındaki fenerinKorkusudur devlerinGün gelir dayanırKara eller uyanırPatronların boynuna Sıkı sıkı dolanırMustafa’nın söylediği bu türkü çok hoşuna git-mişti hepsinin. Mengene Niyazi şaşırdı. “Bu gü-zel türküyü nereden buldu bu sümsük herif”diye söylendi. Takacak bir kulp bulamayınca dakorkutmaya karar verdi Kel Mustafa’yı. “Bu bö-lücü türküyü nereden buldun Mustafa? Patro-nun kulağına giderse o kara ellerini koparıp ka-zanda kaynatır. Suyunu da aleme ibret olsundiye bütün işçilere içirir” dedi büyük bir ciddi-yetle. Kazmayı tutan elleri titredi Kel Musta-fa’nın. Hay dili lal olaydı da, okumayaydı bu tür-küyü. Korkudan bedenindeki ter iki katına çık-tı… Ocakların en korkak ama en çalışkan adamı,bıyıkları henüz yeni terlemiş olan Dursun’du. Vekorkaklığını gizlemediği için hem takılır, hemde severlerdi Dursun’u. “Bir türkü de ben söyle-yeyim emmiler” dedi güler ve başla türküsüne; Ocaklar açılandaKazmalar çalışandaGrizu sesindeDonuma kaçırandaBüyük bir kahkaha koptu, korku dolu bu kömürdamarında. Herkes kazmalarını bırakıp, daki-kalarca öylece güldü. Arkadaşlarının keyiflegüldüğünü gören Dursun da gülmeye başladı.Sonra herkes yine kendi alemine, kazmalarınritmik sesine bıraktı kendini. Hiç kimse konuş-muyordu ama sessizlikleriyle çok şey anlatı-

DEVRİMCİ ARK 73

Page 76: Devrimci Ark - Sayı 1

yorlardı birbirine. Çünkü hepsi aynı şeyi düşü-nüyordu. Yokluk, yoksulluk, parasızlık… Kısaca-sı her zihinde yıllardır kalkmayı hiç düşünme-yen bir konuk vardı: Geçim sıkıntısı, ekmekkavgası!... Yoğun çalışma içinde tuhaf bir ko-kuyla irkildi Abidin. O an rüyası geldi aklına.“Aynı koku” dedi sessizce. Hemen yanındakile-re dönüş, “kokuyu alabiliyor musunuz” dedi.“Evet alıyorum.” Yavaş yavaş sessiz bir korkusindi içeri. Sanki küçük bir çıtırtıda ocak başla-rına yıkılacakmış gibi hissediyordu herkes. Yıl-lardır kömür katmanlarının arasında demlenengaz kütleleri açığa çıkmış, ocaklarda kol gezi-yordu. Kendini dölleyecek ateşi arıyordu sabır-sızca. İlk damarda bulduğu gaz lambasının ate-şiyle dölledi kendini. Korkunç bir gümbürtükoptu o an. Herkes yerini terk edip ana galeriyeçıktı bir solukta. Geride, asansör tarafından kö-mür fırtınası taşı, toprağı ve madencileri kaldı-rıp, ocağın dibine fırlattı. Madencilerin savrul-duğu elli metrekarelik yer dışında her tarafçökmüştü. Kömür parçaları vücutlarının heryerine saplanmıştı madencilerin. Kiminin kolu,

kiminin bacakları kırılmıştı. Terden ıslanan vü-cutlarına yapışan kömür tozu eriyor ve eridikçeyapıştığı yerdeki eti de eritiyordu. Dayanılmazbir acı çekiyordu hepsi. Abidin girdiği şokun et-kisinden yavaş yavaş kurtuldu. Ama ne bir sesvardı çevresinde ne de bir kıpırtı. Sadece derinbir uğultuyla çınlıyordu kulakları. “Kimse varmı” diye bağırdı çevresindeki karanlığa. Kendisesini duyamayınca sağırlaştığını sandı. Bir, ikikulaklarına vurdu. Burnunu tutup, içindeki ha-vayı genzinden yukarı vererek basınç yoluylakulaklarını açtı. Etraftaki iniltileri, ağlamaları,bağrışmaları duymaya başladı. Elleriyle bedeni-ni yokladı; “şükür bir hasar yok” dedi. Az ileri-sinde Kamil’in inleyen sesini duydu. Yıllardır ya-nından ayırmadığı pilli fenerini yakıp içeri tuttu.Şimdi Kamil’i daha net görüyordu. Kafası dışın-da bütün bedeni kömür yığının altındaydı. Veölüm iniltileriyle kasılıyordu yüzü. “Sen misinAbidin” dedi acılı bir sesle. “Benim Kamil’imben. Korkma sakın, şimdi gelirler kurtarmayabizi. Çalışmalar çoktan başlamıştır” dedi, Abi-din. Kamil hiç birini duymadı söylenenlerin;

DEVRİMCİ ARK74

Page 77: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 75

“ayakkabı alacaktım bizim oğlana. Çok sevine-cekti çocukcağız, çok” dedi kısılan sesiyle. Abi-din, Kamil’in başını hafifçe kaldırıp altına bir kö-mür parçası iliştirdi. Üç-beş metre kadar aşağı-da, Kel Mustafa, kırık bacaklarını çam tomru-ğunun altından çıkarmaya çalışıyordu ağlaya-rak. Onun hemen yanı başında Dursun, şuuru-nu kaybetmiş bir vaziyette sayıklıyordu, “hiç dekorkunç değilmiş ölüm. Boşuna yıllarca bu ka-dar çok korkmuşum” diyordu sürekli. En dipteMengene Niyazi ve iki çocuk küfeci ölü yatıyor-lardı. Abidin ne yapacağını şaşırdı. Aklı karıştı,bilincini yitirmekten korktu. Hızla yanına koştuKel Mustafa’nın. Ama artık çok geçti. Mustafada tuhaf hırıltılar çıkararak kasılıyor, ölümleyaşam arasında gidip geliyordu. Yarım saatsonra Abidin’den başka nefes alan hiç kimsekalmamıştı göçük altında. Korktu Abidin. Ta-vandan düşen bir kömür bloğunun üzerineoturdu. İçerideki hava gitgide azalıyor ve ısını-yordu. Nefes almakta zorlanıyordu Abidin. Yıl-lardır kendi kabuğunda yaşayan bu adam ilkdefa yalnızlıktan bu kadar çok korkuyordu. Ku-lağı göçüğün ardındaydı. Bir ses bekliyordu. Ge-lecek ve Abidin’i kurtaracaklardı. Ani bir hare-ketle yerinden fırladı. “Buradayım, yaşıyorum.Bu tarafa, bu tarafa” diye bağırdı. Duyduğu sesekarşılık verdi. Ama ortada ses falan yoktu. Ha-

yal görüyordu. Başını kömür taşına yaslayıpevini düşündü. Yıllardır istisnasız, her gün ev-den çıkarken kendisini uğurlayan karısı, bugünuğurlamamıştı. Bir tesadüf müydü bu, yoksakarısı pir soyundan mıydı? ‘Şimdi benim cena-zemi alacak parayı nereden bulacaklar’ diye dü-şündü. “Ne yiyip, ne içecek çoluk-çocuk” dedisesli bir şekilde. Çektiği her nefes ateş gibi yakı-yordu ciğerlerini. Uyku, olanca ağırlığıylaçökmüştü gözlerine. Ölüm uykusu! Korkuyordu.Kozlu’nun eteklerini süpüren serin yeli ilk defabu kadar çok istiyordu. “Ne kadar da çok özle-mişim kozalak kokusunu” dedi nemli gözlerle.Yüzündeki isli perde içinden yolunu bulan ikidamla yaş, çenesinde boncuklaşıp küçücükağırlıklarıyla düştüler aşağıya. Kafasını kömürbloğundan kaldıramadı. Uyudu. Bir kandil ışığıgördü, kömür yığınlarının arasındaki karanlık-ta. Küçücük alevde yüzlerce, binlerce yüz vardı.En önde Kel Mustafa, Mengene Niyazi, Kamil,Dursun ve iki küfeci çocuk duruyorlardı. Dur-sun o çocuksu gülüşüyle Abidin’i davet ediyor-du aralarına. Kalktı Abidin yerinden, Dönüp,yerde cansız yatan bedenine baktı. Ne kadarmasumdu açık kalan gözleri… Sonra usulca so-kuldu alevin içine. Kara elmasın o asi çocuklarıhep birlikte kömür damarlarının arasında kay-bolup gittiler…

Page 78: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK76

Ne zaman seni düşünsem,Mağrur bir kahraman tutuşur,

Islak kirpiklerimin siyahi rengindeEllerinde titrek bir kavga türküsü

Ufuk çizgisinde savrulur,Ayaz pusularının toz karı

Nergisler boy verir,Kuş şakayışları,Çoban türküleri

Yeşile döner soğuk uçurumlardaTütün tabakasına yapışan ellerin,

Israrla çevirir altın sarısıMuş tütününü…

Bir seni,Bir de elindeki gümüş rengi mavzerini

Bir başına bu dağların karşısına koymakBir bilsen, nasıl da zor

Ve öyle yürek burkucuSırtında un,

Tuz ve şekerDudaklarında sigara dumanı,

Akar gider kirpiklerine doğruYorgun dizlerine çarpan lekanlar

Ciğerlerine dalan barutun o susuz kokusuÇarpa çarpa alın çatına…

İnsanca yaşamak içindi hepsiSarayların çirkef saltanatını yıkmak için

Kırılsın diye zırhı teslimiyetinNeylersin ki;

Hainden yana döndürüyor çarkınıDost bellediklerimiz!Ve sen oradasın işte

Tarih sayflarının henüz kararmamış,Işık saçan satırlarında

Kim bilir kaç kişi daha okumadan geçecek,Kahramanlık dolu o satırları

Buradayım diye seslenmedin hiçÖylece güldün tüm unutkanlıklara

Masum ve gururluBir o kadar da baş eğmez…

Ne zaman duysam adını,Eteklerine kar düşer dağlarınBuza keser düşlerimVe soğuk bir korku titrer baş ucumdaSen düşmeden evvel de böyle gelirdi baharlarCoşkun dereler geçit vermezdi haniTükenir de safradaki yoksulluklarAteşi harlanırdı kara tencereninTuhaf bir sızı var göğsümde bu baharOldukça hüzünlüVe şarapnel sıcaklığında her şeyAğır postalların kanlı künyeleri aşık,Gelinciklerin incecik boynunaOysa şimdi hiç karşılaşmadığımız çocukluğumuzuYedirerek avucumuzdaki yıllanmış nasırlaraKavganın şafağını arayanSimavna kadısı Bedreddin gibiDüşmek vardıUçsuz bucaksız yollara…Fark ettin mi bilmiyorum amaBu bahar oldukça sessizNamlu nişangahlarında yürüyoruz sankiKahpe bir parmak dokunuşuylaÜrperiyor körpe ceylanlarVe bu senin son ürperişin,Son ah çekişindir şahin gözlüm bilesinZebani boy gösteriyor koyaklardaKurtlar yol ağzındadır şimdiAzı dişlerinde yoldaş kanı,Ayak izlerindedir keskin burunlarıBarut rengi bir türkü tuttur,Ardıç kokusu eşliğindeUçurum boylarında yankılansın sesinİlk şafakta terlesin gümüş yeleli mavzerinDurma hadi,Çabucak ver sırtını dağlarına Munzur’unDedim ya;Bu bahar yalancı baharVe bu son ürperişin,Son ah çekişindir senin bilesin.

CENK KOKUSU VAR HAVADA

Page 79: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRİMCİ ARK 77

Yüksek dağların arasına kurdu-ğu kıl çadırında şafağın sökme-sini bekliyordu sabırsız bir bi-çimde. Şafak tehlikeliydi fakatyapacak başka da bir şeyi yoktu.“Çaresizlikten yapıyorum bu işi”diye söylendi kendi kendine…

Tehlikeli ve kurşunun adressizgeldiği zamanlardı. İnsanların,ardına bakmadan canını kurtar-maya çalıştığı bir dönemde, böy-le bir başına gelip dağın başınakonmak aklı başında olan insa-nın harcı değildi.

DAĞIN ARDINDAKİ

Şafak

Page 80: Devrimci Ark - Sayı 1

Daha geçen sonbaharda, insanlar evlerindençıkmaya bile zor vakit bulmuşlardı. İçlerinde eş-yalarıyla birlikte evler ateşe verilmiş, dumanlarsis bulutu gibi dağları sarmalamıştı. Fakat İsobağlanmıştı dağlara. Bu göçebe yaşamı atala-rından kalan en büyük mirasıydı İso’nun. Bildiğibaşka da bir meslek yoktu zaten. Göçebelikyapmazsa aç kalacağını, perişanlık çekeceğiniçok iyi biliyordu. Bunun için de ısrarcıydı yaylalara çıkmaya.Devletin yasaklarına, baskısına rağmen İso biryolunu bulur ve her bahar yeniden tırmanırdıdağlara.Yerinde duramıyordu. Sanki cümle dağlar dilegelmiş, İso’yu kendi içine çekiyordu. Bir sırrınİso’yu dağlara çektiğini anlıyor, fakat bu sırrınne olduğunu bilmiyordu hiç kimse. İnsanlar dik-kat ettikçe bu sır daha gizemli hale geliyor, çö-zülemez oluyordu. Ketumdu İso böyle mesele-lerde. Yaşanılan tonlarca acı hatıra canlandıkça,İso’daki sessizlik de derinleşiyordu.Şafağı bekliyordu İso. Ama tüm ağırlığını yük-lenen zaman geçmek bilmiyordu. Sinirli ve sa-bırsızdı İso. Dayanamayıp yanında uyuyan Xe-ce’yi uyandırmak istedi fakat buna cesaretedemedi. “Lanet karının dırdırı da çekilmiyor”diye söylendi. Xece tehlikeliydi İso için. Bir baş-ladı mı, çenesi mitralyöz gibi çalışıyordu. Birkaçkişinin ona laf yetiştirmesi mümkün değildi.Bunun için de Xece’nin horlayan sesi İso’yudaha az rahatsız ediyordu. Arada bir Xece’ye ta-raf bakıp, bir iki de küfür savurup dağların dikbaşlı zirvelerine doğru bakındı. Şafağın gecik-mesine kızıp, “sanki o da Xece gibi uykuya dal-mış da uyanamıyor” diye söylenip durdu. Kıl ça-dırın diğer ucunda uyuyan çocuklarından yanabaktı, bir şeyler koptu o an içinden. Yüreğininuçurumlarında dinmek bilmeyen bir duygu fır-tınası… Gözlerinde boncuklaşan iki damla yaş,sakallarının üzerinden kayıp şalvarının üstün-de düştü. Başı belli belirsiz sağa sola sallandı.Yün yatakta uyuyan Xece sağ böğrünün üzeri-ne döndü. Dönerken de, “hep senin yüzünden”diye mırıldandı. Bu kadarını duymak bile yettiİso’ya. Ya şimdi çıkıp gelse ne diyecekti İso, na-sıl davranacaktı. Sarılıp basacak mıydı bağrınayoksa yine aynı kaya sertliğinde mi davrana-caktı. Yine belli belirsiz salladı başını, çaresizhissediyordu kendini böyle anlarda. “Peki nere-ye gitti bu” derken öyle duygulu ve öyle vurgulusöylemişti ki, içindeki fırtına bir kopsa kasırga-ya dönüşecekti. “İki yıldır ne bir haber, ne de birses duymadık” dedi kendi kendine. İki yıl içinde

İso’nun heybetinden eser kalmamıştı. Dünya-nın bütün yükü, acıları onun omzuna binmiştisanki. Şu geçen iki yıl adeta çökertmişti İso’yu.Yaşıtlarının yanında koca bir ihtiyar gibi görü-nüyordu artık. “Xece seni iyice ihtiyarlattı İso”diyenlere aldırmadan elini sallayıp geçer, “lanetkarının günahını alıyorsunuz mendeburlar”derdi.İso şafağın sökmesini bekliyordu hala. Her nehikmetse dayanılmaz bir his vardı içinde. Hiçböyle olmamıştı. Xece’yi dürtüp, “kalk” diyeseslendi. Xece’nin kalkmaya niyeti olmayınca,İso da pek ısrarcı olmadı. ‘Bugün niye şafaksökmüyor, her zaman ki saatte uyandım’ diyedüşündü. Yılların verdiği bir alışkanlıktı bu, hepaynı saatte uyanırdı. Fakat bu defa başka birdurum vardı. Fırtınalar kopuyordu içindeİso’nun. Ama bunun nedenini anlayamıyordu.Yeniden dürttü Xece’yi,bu defa daha sert vedaha kararlı bir ses tonuyla kalkmasını buyur-du. Xece durumu anladığı için fazla diretmedenyatağın içinden doğruldu. Kalkar kalkmaz dauzun uzun söylendi. “Sabah sabah bismillahdemeden şeytan karının ağzından Mart ayınınkarı gibi küfür yağıyor” dedi İso. Xece, İso’yayakası açılmamış küfürleri saymaya devamediyordu. Ocağın başındaki Xece’nin mırıltılarıİso’nun tozlu kulaklarında yankısını buluyordu.Bu küfürleşmenin sonunun şiddetli bir kavgayavaracağını ikisi de çok iyi bildiği için duyma-mazlıktan geldiler birbirilerini. İso emretmeyi seven biriydi. Yine emreder gibiçay koymasını söyleyince, olduğu yerde hindigibi kabarmaya başladı Xece. Belli belirsiz bir ikicümle çıktı ağzından. Tiksintiyle “zıkkımın kö-künü iç. Daha şafak bile sökmemiş, çayla sigaraiçiyor” dedi ve yine peş peşe saydırmaya başla-dı Xece. Üç taşın üstüne kara çaydanlığı koyup,kuru çalı çırpıyla ateşi yaktı. Tekrar gidip uzandıyatağına, göz ucuyla da İso’ya baktı. Tuhaf biracıma duygu kabardı içinde, fakat belli ettirme-di. Sessizce yatağına oturdu ve şafağın sökme-sini beklediler. İso ocaktan yana baktı. Çayda-nın altında yanan ateşin cılız ışıltısını görünce,gözlerini Xece’den yana çevirdi. “Yaptığım bun-ca eziyete rağmen, hala kahrımı çekiyor” diyegeçirdi içinden. Hafif uzayan sakalını sıvazladı.Tabakasından çıkardığı cıgarasının ucunu ateş-ledi. Derin bir nefes aldıktan sonra dumanını kılçadırın geniş ağzından dışarıya üfledi. Üflerken,gözü yine dağların en yüksek yerindeydi. “Niyesökmüyor bu şafak, böyle şafak mı olurmuş”dedi. Bunu söylerken de yine yanıtını vereme-

DEVRİMCİ ARK78

Page 81: Devrimci Ark - Sayı 1

diği o sorular takıldı aklına. “Nereye gittin?Ne bir ses, ne de bir haber çıktı. Yer yarıldıda içine mi düştün” dedi fısıldayarak. Böylekonuşunca dudakları titredi. Birileri kendi-sini dinliyormuş gibi etrafına bakındı. Gözle-ri ocaktaki çaydanlığın altında yanan cılızateşe takıldı yeniden. “Bu mübarek de kay-namadı ki, sıcak bir çay içeyim” dedi sabır-sızlanarak. Öyle bir “kalk” dedi ki, Xece iste-mi dışında kendisinden beklenmeyen biatiklikle ayağa fırladı. Bunu fark eden İso,savaşta zafer kazanmış general gibi omuz-larını daha da dikleştirdi. Xece, bu şaşkınlığıhemen attı üstünden ve karşı saldırıya geç-ti. Biliyordu ki, şimdi savunmada kalırsaİso’nun saldırısının devamı gelir. Direkt sal-dırıya geçti, hem de İso’nun en zayıf tarafınasaldırdı. “Ciğerim senin gibi sıfatsızın yü-zünden gitti, bari bizi rahat bırak. Yoksa ço-cukları da alır giderim” dedi. “Çocukları daalıp nereye gideceksin bütü bozuk. Dahayolda yürümesini bilmiyorsun. Gitmek ko-lay olsaydı ben gi§derdim” diyerek Xece’ninsesini bastırmaya çalışıyordu İso. Bir başladımı, durmak artık Xece’ye göre bir iş değildi,“dağın ardına giderim” dedi. İso’nun başın-dan aşağıya kaynar sular döküldü sanki.Dağın ardı yoktu İso için. Öyle inandırmıştıkendini kaç zamandır. Çocuk uzaklara git-miştir, şehirde çalışmaya, Ama Xece’nin“dağın ardına giderim” demesi, İso’nun ka-bul etmediği bir hakikati vuruyordu yüzüne.Canı acıyor, yüreği sanki kızgın demirledağlanıyordu. Gözlerini açtı, kapattı. Sağasola baktı usulca. Xece gözlerinden süzülenyaşları kınalı saçlarıyla gizleme çalıştı amaİso gördü. Büyük bir şefkat duygusu uyandıiçinde. Acının, derin kederlerin, yokluğun,sevincin bir araya getirdiği ve sıkıca birbiri-ne bağladığı bu iki insan gecenin karanlığın-da suskun yürekleriyle bekleştiler. Şafakdaha sökmemişti. Dağın ardındaydı şafak.Xece’nin giderim dediği yerdeydi.Ve İso’nun o derin sırrına sırdaş oldu Xece.Ama İso bilmiyordu bunu. İso’nun gözlerin-den o gece süzülen o iki damla göz yaşındananlamıştı Xece. İso’yu dağlara bağlayan tekşey atalarından miras kalan göçebelik de-ğildi, onu dağlara bağlayan esas neden şafa-ğın dağın ardında olmasıydı. Xece’nin busırra sırdaş olduğu vakit, şafak da binlerceyılın karanlığını yırtarcasına söküyordudağların arasından.

DEVRİMCİ ARK 79

KAVGA

AnacığımYumarak güneşten gözleriniTuzlu gözyaşlarıyla yıkarBarut kokan saçları Düşerken ufkunaMeydan ateşini harlar gibiİsyan isyan büyük özgürlükBazen Filistin sokaklarında Bazen Kürdistan dağlarındaŞimdi, Yüz çevirmişGebe duran karanlıkNazlı sancısıyla yarınaAteş soluyor mavzerimTaa namlu yatağındanBak,Yaşam bir adım ötedeAlev alev yanan dağlardaSancağıyla selamlıyorKöklerine tutunanlar,İnsanlığı,VeDoğuracak toprak…Çığlığıyla,Oğullarını, kızlarınıAteş böcekleri gibi,Kelebek ömrüyle besleyecekPırıltısında yıldızlarınVe orada,Karanlık aydınlıktanYaşam ise utanır ölümden.

Page 82: Devrimci Ark - Sayı 1

DEVRiMCiTUTSAKLARLA DAYANIŞMAYI YüKSELTELiM

Page 83: Devrimci Ark - Sayı 1

Roboski’de bir zemheri ayazıydı. Gece, zifiri karanlık. Otuz dört yerindenparçalanmıştı bedenlerimiz. Köylüydük ama tohum atacak bir parça toprağı-mız yoktu. Ekmeği kandan damıtırdık her gece vakti... Uğruna kar, fırtınademeden gece-gündüz adımlardık mayından toprağa giydirilen kara gömleği.O yollar ki, her adımladığımızda ölüm, her adımladığımızda gözyaşı bıraktı-rırda ardımızdan ve böyle kaç dostumuzu, sırdaşımızı vakitsiz verdik mayına.Şimdi emekle bezenmiş gece, şafağı kan yoğrulmuş, beden göl olmuş, sırahalinde yürüdüğümüz Roboski dağ sırtları.