14
YÜZÜNCÜ YIL SOSYAL B SAYI: 2 YIL: 2001 .. ·· AYDlNLANMA ve Dr. ErdalBAYKAN" ve Din" konusunu ele döneminin öncelikle vurgulamak gerekir; ancak da bir gerçektir ki her ne kadar ülkelerde ve birçok içeren bir sahip olsa da hepsinin ortak evren ve insan yeni bir içermektedir. ile, ve anlam ve düzeninin öne bu tarihsel de edilmektedir. ' Bir kaç birçok yönüne nüfuz olan ve biçimlerini ifade eden felsefesinin temel bu dönemin anahtar · diY.kate alarak incelemeye Yine din nedenlerini ve bunun sonucunda evren ve insan ve da anlamak istiyoruz. • Y.Y.Ü. , Fakültesi Din Felsef eSi.

DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

  • Upload
    others

  • View
    12

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL B İLİMLER ENSTİTÜSÜ

DERGİSİ SAYI: 2 YIL: 2001

.. ··

DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİN

Dr. ErdalBAYKAN"

"Aydınlanma ve Din" konusunu ele alırken Aydınlanma

döneminin düşünsel çeşitliliğini öncelikle vurgulamak gerekir; ancak şu da bir gerçektir ki Aydınlanma, her ne kadar çeşitli ülkelerde ve birçok düşünürün farklı metotlarını içeren bir çokluğa sahip olsa da hepsinin ortak noktası Tanrı, evren ve insan kavrarnlarının yeni bir bireşime ulaşmasını içermektedir. Aydınlanma ile, insanın ve hayatının anlam ve düzeninin aydınlatılması öne çıkarılırken aslında bu tarihsel dönüşüme de işaret edilmektedir. '

Bir kaç yüzyıldır insanlık yaşamının birçok yönüne nüfuz etmiş olan düşünme ve davranış biçimlerini ifade eden Aydınlanma

felsefesinin temel yönelişlerini bu dönemin anahtar kavramlarını · diY.kate alarak incelemeye çalışacağız.

Yine Aydınlanma'nın din karşıtı itirazlarının nedenlerini ve bunun sonucunda oluşanioluşturulan Tanrı, evren ve insan görüşünü ve sonuçlarını da anlamak istiyoruz.

• Y.Y.Ü., İlahiyat Fakültesi Din FelsefeSi.

Page 2: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

304/ E. BAYKAN

A. Aydınlanma'nın Taribi

On sekizinci yüzyıl Batı felsefesine Aydınlanma felsefesi, bu felsefenin içinde yer aldığı tarih dönemine Aydınlanma çağı adı verilir. Ancak bu felsefeye bu ad niçin veriliyor? Buradaki "Aydınlanma" ne demek, kim aydınlanacak, aydıntatılmak istenen nedir? (Gökberk,1~90: 325)

Aydınlanma büyük ölçüde okumuşların kültürünün tüm bilgi alanını kapsay~, yaşŞ.lllın birçok yönüne nüfuz etmiş düşünme ve davranış biçimleridir. Daha açık bir ifadeyle, Aydınlanma tarihsel olguların, sanat eserlerinin, bilimsel bakış ve felsefi spekülasyonların birbirleriyle etkileşimlerinden oluşan ve bu etkileşimin insanın tarihe, sanata, bilime ve felsefeye bakışını değiştirmesiyle biçirrılenen bir ilişkiler ağıdır, yani aydınlanmak isteyen insanın kendisi, aydınlanlması is_tenen şey de insan h·ayatının anlam ve düzenidir.

~

Aydınlanma fe1sefesi, bazı yönleriyle belirsiz bir konu olarak karşımıza çıkmiiktadır. Çünkü bu felsefeyi oluşturanlar ayrı dilleri konuşan ve ayrı felsefi gelenekleri ve toplumsal fonnasyonları olan düşünürlerdir. Ancak, öte yandan Aydınlanma felsefesi, felsefe ve düşünce tarihinde ilk kez felsefe dışından ölçütler ve kavramlar getirilerek deyim yerindeyse; . felsefeye pratik bir müdahalede bulunarak oluştl}rulmuş bir birikimi ifade etmesi nedeniyle de net bir felsefedir. (Çiğdem, 1992: 9)

Hem Descartes'tan temelli bir şekilde etkilenen hem Descartesçılık .anlamında akılcılığa karşı, hem de akılcı olan Aydınlanma fels7fesi doğuştancılığın yerine deneyciliği ve cogito'nun apaçıkl ığının y.erine olguların k~sinliğini koydu. Yarar'a ve bireysel mutluluğa büyük önem veren, toplumsal ve dinsel kademeleşmeleri birey' in değeri" üzerinde temellenen 'bir hümanizma adına eleştİren bu felsefe, feodalitenin gerilemesi ve burjuvazinin yükselmesiyle birlikte ortaya çıkan bir siyasal ideoİoji haline de geldi. (Arat, 1989: 3 I 5) Ortaçağ'ın hayat anlayışu1a karşı yeni bir dünya görüşü oluşttiran Aydınlanma felsefesi, ·~şkın olan, yani kökü ve ereği bir üst dünyada bulun~ bir hayat düzeninden; içkin olan yani kökü ve ereği bu dünyada bulunan bir hayat düzenine geçişin başlangıcı olarak da değerlendirilmektedir.

Aydınlanma felsefesinin belli sorunları ve bu sorunlara getirdiği belli çözüm yolları vardır. Özellikle on beşinci ve on altıncı

Page 3: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

Dine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305

yüzyılların geliştirmiş olduğu insan anlayışı ve dünya göriişünden esinlenen bu yeni çığır için üzerili~e· durulması gereken temel sorun, akıl ilkelerine dayalı bir yaşam-·düzeninin sağlanmasıdır. (Bozkurt, 1990: 7) Bu anlamda Aydınlanma'yı başlatan soruyu ilk olarak on sekizinci yüzyıl ortaya koymamıştır. Daha Ortaçağ'ın çözülmeye başlaması ile, Rönesans ile bu soru ortaya konmuş, aşağı yukarı on beşinci yüzyılın ortalarından beri « insanın varlığının anlamı ve bu dünya içindeki yeri » yeniden bir problem olmuştur. Ancak on sekizinci yüzyılda bu sorun en geniş ölçüsü ile ele alınmış, bu güne değin Batı dünyasının kültür yapısı üzerinde çok kesin etkileri olmuştur. Nitekim bu yüzyılın sonlarına doğru patlayan Fransız Devrimi, bir bakımdan bu düşüncelerin sosyo-politik uygulamasından doğmuştur. (Gökberk, 1990: 325)

Aydınlanma anlayışında insanın kendisini herhangi bir otoriteye, önyargıya, sözleşme ve geleneğe bağlı kalmaktan kurtarması, sorunlar üzerinde başkasının etkisi altında kalmaksızın kendi aklını kullanarak eleştiri yapabilmesi iddiası söz konusudur. Bu bakımdan, Aydınlanma felsefesi, belli bir çevrenin düşüncesi

olmaktan çıkarak bütün toplum kesimlerini ilgilendiren, yönetim, toplumsal kurumlar gibi odakları düzenlemeyi amaçlayan, bilimi geçerli kılarak din (Kilise) egemenliğine son veren bir dünya göriişü olarak da nitelendirilmektedir. Bu akımın benimsediği yönteme göre bilgi, estetik, sanat, politika, hukuk, doğa bilimleri, mantık, tarih gibi bütün insan başarılarını kapsayan alanlar birer insan buluşu, birer insan yaratısı olarak kurgulanmıştır.

Alman Aydınlanmasının en büyük temsilcisi olan Kant 1784'lerde kaleme aldığı "Aydınlanma Nedir Sorusuna Yanıt'' isimli yazısında, özetle, ilerleme düşüncesine olan güvenini, geleneğe ve otoriteye karŞı güvensizliğini, akla dayalı bir din anlayışını, eğitimde ahlaksallığın önceliğini, aklın ışığına inanınayı şöyle dile getirir: "Aydınlanma insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın

kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedeni de aklın kendisinde değil, fakat aklını

başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini göstermeyen insanda aramalıdır. "(Kant, 1984: 213-221) Böylece Aydınlanma tutumunun çerçevesini çizen Kant'a göre

Page 4: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

306 1 E. BAYKAN

insan, doğası gereği aklın ilkelerine göre yaşamak durumundadır. Bu bakımdan Aydınlanma, insanın kendi kendine yaşayıp, gelişmesinin yolunu açan bir yaşama anlayışıdır.

Aydınlanma çağı, bir bakıma büyük bir yazın dönemidir de. Sayfalar dolusu· metinler kaleme alınmıştır. Fakat bunlar edebiyat disiplini çerçevesinde edebi metinler değildir. Yani Aydınlanma, edebiyatı olan. fakat edebi olmayan bir çağdır. ~ydmlanma Çağı fılozofları, sonuna doğru Kant'ı dışarıda bırakırsak, özellikle Fransa'da felsefe disiplininin kendine özgü işleyişinin temsilcisi olan filozoflar da değildir. Voltaire, Rousseau ve diğerleri, filozofterimini çok serbest çağrışımlarla kullanan fılozoflardır. Ve 'Aydınlanma Çağı, görüşlerin çok homojen, çok birbirine uyumlu sunulduğu bir çağ da . değildir. (Özel, 1989: 120) Aynı şekilde, Aydınlanma döneminin yazıları bütünüyle açık ve tutarlı da değildi elbet. Aydınlanma, dinsel aşkınlığı ya<:lsllllak; herşeyin tek, düzenli bir doğa dizgesinde bulunabileceğini . ~ göstermek için yanıp tutuşuyordu. Ama aynı :zamanda bu' dizge içerisinde yer alan tüm organizma ve toplumlar, kendi iç, işlevsel bilgi dizgeleriyle birlikte tanınmış ve yeniden düzenlenebilmişti de. (Gellner, 1994: 120)

Bu dönemde bilim ve felsefedeki gelişmeler belli bir zamanda ve belli bir ülkede . olmamıştır. Genellikle Batı Avrupa'da başlayan, yoğunluğu dn sekizinci yüzyılın başlarına değin süren, özellikle de İngiliz, Fransız, Alman filozoflarm başlatıp sürdürdükleri bir kültür hareketi olriıuştur. Aydınlanma hareketi, İngiltere'de F: Bacon, Robbes ve Locke gibi fılozoflarla, Fransa'da ise, söylemlerini saray çevresinde görülen ahlaksal bozulma ile kralın yetkilerini kötüye kullanmasmit dayanarak oluşturulan eleştiri ortamıyla, Descartes'ın "açık seçik idealar'' öğretis~ Spinoza'nın kurumsallaşmış dine karşı eleştirel nitumuyla birlikte, Leibniz'in ve C. Wolff'un rasyonalist düşüncesinin etkileriyle oluşmuştur.

Alman Aydınlanmacıları öteki ülkelerdeki Aydınlanmacı

düşünürlerin fels~fe. anlayışlarıyla genelde uyuşuyorlardıysa da, Kant'ın ünlü "Eleştirileri" Alman Aydınlanmasının tepe noktasını oluşturdu. Böylece farklı eğilimlerdeki aydınlar tarafından temsil edilen Aydınlanma felsefesi, her şeyi öğrenme, her konuda bilgilenme, daha halka dönük bir felsefe yapma, deneysel bilim, dinsel eleştiricilik, toplumsal ve politik düşünce ve özgürlük gibi konularda itici ve yenileştirici bir güç olmuştu.

Page 5: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

Dine Eleştirel Yaklaşımlar: Aydınlanma ve Din 1307

B. Aydınlanma'nın Kökenieri

Daha Rönesans dönemin<~e-·yapılan büyük yolculuklar ve o yolculukların sonucu olarak-··· yapılan coğrafi keşifler, yazılan seyehatnameler ve oluşan bilimsel gelişmeler, "kilise"nin doğrularına karşı bir güvensizlikoluşturmaya başlamıştı.

Bilinmektedir ki olası sonuçları açısından en tedirgin edici bilimsel . buluşlar coğrafyadakil erdi. Yerkürenin üzerindeki değişikliklere ilişkin bulgulan dünyanın altı bin yıllık ömrüne sığdırmak güçtü. Türü tükenmiş canlıların fosiiieri de aynı ölçüde şaşırtıcıydı. Tüm bunlar bilimle Hıristiyanlığın yaşamın değişik

alanlarında kaçınılmaz -bir biçimde çatışacağının habercileriydi. (Haınpson, 1991: 23)

Bütün bunlardan daha tedirgin edici olan Avrupa'nın, Hıristiyan uygarlığını Hıristiyan olmayan dünya bağlaınında değerlendirmek

eğilimiydi. Bilinen dünyanın sınırları genişledikçe yeni keşifler on altıncı yüzyıl insanını heyecanlandınyordu. Çok geçmeden yeni ülkelere yerleşen Avrupalılar yerel dilleri öğrendiler, yabancı

kültürleri incelediler _ve bulgularını Avrupa'da yayımlamaya başladılar. Neredey~e · okuyucu için o günlerin bilim kurgusu sayabileceğimiz bu tür yapıtlar büyük bir merakla okunurken, bilginler de İslamiyet (Ülken, 1993: 347-380; Karlığa, 1991: 81-108; West, 1998: 23) gibi başka din ve kültürlere bu kitapların etkisi altında, yeni bir biçimde bakmaya başladılar. Burada konumuz açısından önemli olan Avrupa'ya giren bu türden yeni bilgiler değil, bu bilgilerin yarattığı yeni değerler ve bakış açılan ve bunun da .sonucunda ortaya çıkan yeni sorulardır. Bu oluşumu sağlayan yabancı kültürel etkileri değerlendiren N. Hampson (1991: 24) en önemli yabancı kültürlerden biri olarak Çin'i görmektedir: Avrupa'nınkinden daha uzun ve sürekli bir uygarlığın varisi olan devasa orta krallık 1644'ten beri yeni ve enerjik Manebu hanedanı altında kendisinin dünyanın merkezi olduğu görüşünü yineliyordu. Bu, Avrupa için yepyeni sorunlar ortaya çıkarmıştı. Roma İmparatorluğu'nun yıkılışını açıklamakta güçlük çeken liberaller, laik siyasi değerlerin en az Hıristiyan değerler kadar güçlü olduğunu kanıtlamak için Çin'i örnek göstermeye başlamışlardı.

Diğer toplumlar daha değişik, fakat aynı derecede güç sorular getirdiler. Tufan'ın Atlantik'in öbür kıyısını da etkilemiş olduğu

Page 6: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

308 1 E. BAYKAN

düşüncesini inandırıcı kılmak oldukça zordu. Yabanıl dinler hakkında Avrupalıların biçimlendirmeye başladıkları kavramlar da aynı ölçüde tedirgin ediciydi. (Strauss, 1994: 25-57) Bu dinlerin klasik mitoloji ve Musevi-Hıristiyan geleneğinin eski öykülerine olan tuhaf benzerliği de Avrupalının diniı,ıin tek ve Tanrısal niteliği konusunda kuşkular yaratıyordu. (Hampson, 1.991: 24)

Bilindiği gibi; on altıncı yüzyılın sonlarında Avrupa'da eğitim görmüş kişilerin çoğunun kültürel ufkuna sorgulanariıaz iki otorite kaynağı hakimdi:· Kutsiıl Kitaplar ve Klasikler. Her iki otorite de kendine göre, uygarlığın yozlaşarak eskiden varolmuş bir "Altın Çağ"dan uzaklaştığı fikrini yayınıştı. Çağın aydınının yapacağı en akıllı iş, kendisinden daha şanslı olan eski düşüntirleri okuyarak onların yaşadığı çağa yakıniaşmaya çahşmaktı. Rönesans ve Reform gibi yakın geçmişin Avrupa akımları da bu tavrı teşvik etmişler ve kutsal metinlerin ,otoritesini kuvvetlendirmişlerdi. Rönesans ve hümanist hareket büyük ölçüde Yunan ve Latin kültürünün yeniden canlandınlmasına dayandınlmıştı. Refo~asyon, İncil'in gösterdiği gerçek imandan ·sapmış olmakla suçladığı Roma Kilise'sine karşı bir başkaldın biçimine dönüşmüştü. (Bkz. Ökten, · 2000) Bu nedenle, Luther'le başlayarak Protestanlığın sözcüleri · İncil'in mutlak otoritesini vurguladılar. : Katelikler de bu saldınlara alternatif yorumlarla ve ,azizlerin otoritesini öne sürerek yanıt verdiler. (Hampson, 1991: 15) on altıncı yüzyıl böylelikle Avrupa uygarlığının çifte kaynağınt oluştııran bu metinlere gösterilen saygıyı kuvvetlendirmiş oldu. Bütün insani sorunların cevabı İncil'in tefsirinde bulunabilirdi. YorumJar zor~ fikirler çelişkili olabilirdi, gene de kesin bilgiye giden yol Tanrı'nın kendi iradesi ve hikmetine ilişkin

ı

sözlerinin anlaıfıı saptanabilirdi. Burada hem insan ırkının tarihi, hem de ilahi hikmetin açıklaması vardı. J.(ısaca, felsefenin tüm sorunlarının yanıtı Eski Abit'te bulunmalıydı. (Hartshome, 1981: 205-219) Yüzyılın en büyük radikal entellektüellerinden Descartes bile Felsefenin İlkeleri adlı yapıtının ilk bölümünü şu sözlerle bitirmiştir: ''En önemlisi, şu şaşmaz kurala dikkat edeceğiz, Tanrı'nın bildirdiği, başka herşeyden daha kesindir." (Descartes, 1967: 77-78)

Ancak evren bilimciler nasıl dünyanın konumunu birçok gezegen~en birine indirgedilerse, ilk gezginler, antropologlar ve onların daha filozofça düşünen okurları da klasik Hıristiyan uygarlığını ve uygarlığın tarihini, ilahi bikmetin bir tecellisinden çok,

Page 7: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

Dine Eleştirel Yaklaşımlar: Aydınlanma ve Din 1309

sayısız dünya milletlerinden daha şanslı bir tanesinin tarihine indirgediler. (Touraine, 1994: 30::-39) Avrupalı adam sonunda ne dünyanın ne de evrenin kenôi§i için dönmediğine yavaş yavaş inanmaya başladı. Antropolojik kanıtlar çok değişik amaçlarla kullanıldı. Descartes Yöntem Üzerine Konuşmalar 'da toplumsal geleneklerin değişikliğini kanıtlamak için Çin'i örnek göstermişti. Özellikle Locke, İnsan Anlayışı Üstüne Deneme'de doğuştan verili düşüncelerin varlığını yadsırken sık sık bu kanıtıara başvurdu. (Hazard, 1981: 428-437; Özlem, 1995: 33) Bu örnekler Avrupa'nın aydın kamuoyunun, Avrupa dışı toplumların kendileri için ne tür entellektüel soru ve sorunlar oluşturduğunun bilincine vardıklarını göstermeye yeterlidir. Bu soru ve sorunların geleneksel Hıristiyan inanışiara bilim adamlarının ortaya atabilecekleri sorulardan çok daha doğrudan ve temelli bir meydan okuyucu yanı vardı.

Filozofların, Bacon'dan beri var olan yeni eğilimi, yani gerçeği bulmak için insan aklının dinin desteğine gereksinimi olmadığını düşünmeleri de en az yukandakiler kadar sarsıcıydı. (bkz. West, 1988: 24) Her ne kadar Roma Kilisesi Descartes'ın bütün yapıtlarını yasak kitaplar listesine koyduysa da Descartes'ın etkisi, Hıristiyan

Avrupa'ya nüfuz etti.·· Bilim adamlan geleneksel metinleri dahıı sistematik bir titizlikle incelemeye başladılar. Pierre Simon'un Tevrat'ın birkaç kez yazılmış bir metin olduğunu göstermesi ise kaçınılmaz biçimde bu kitabın vahiy. yoluyla aktarılmış Tanrı sözü olduğuna ilişkin otoritesini sarsacaktı. (Touraine, 1994: 50)

Böylece Rönesans ile başlayan, doğal olayları, ilahi hikmete başvurmaksızın doğal nedenlerle açıklamak gibi yeni bir eğilim olan bilimsel ve teknik başanlarla güçlenip gelişen doğaya egemen olma amaçlı Aydınlanma tutumu günümüze dek gelir.

C. Aydınlanma'nın Temel Yönelişleri

Bu dönemin ideolojisini kavrama işine onun hümanizmini · anlamakla, evreni esas olarak insana ve yalnızca ona ait bir alan

görmedeki ısrarını yerli yerine oturtınakla başlamak gerekmektedir. Bu hümanizmin ön kabulü, insan doğasına olan inançta özetlenmektedir. Yani insan hayvandan esasa ilişkin farklarta ayrılmakta ve bundan da önemlisi, tüm insanlar temel olarak aynı karakter özelliklerine sahip oJlnaktadırlar. Böylece Avrupa tarihinin insanlık tarihinin modeli olduğu inancı 4fetilmiştir. Üretilen bir başka

Page 8: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

310/E..BAYK.AN

şey ise, doğanın belirleyiciliğidir. Doğa kelimesi Aydınlanma

döneminin anahtar sözcüğü olmuştur. (Özlem, 1995: 9) Doğa bazen evrensel düzeni ifade eden bir anlamda ele alınmıştır, yani "doğal yasalar" yoluyla evreni, gök cisimlerini nasıl yönetiyorsa insanlan da öyle yönetiyorduı:. Düşünürler "insan doğası" ve "doğal yasalar':dan söz ettiklerinde, bu değişmez "doğa" kavramına atıfta bulunmakta ve insanın bu düzeni yakalamak zorunluluğunu ileri sürmektedirler. Demek ki "doğal" aynı zamanda "rasyonel" veya "olması gereken" de demektir. Böylece doğala ulaşmak rasyonele ulaşmak olacaktır. Bütün bunlara bağlı .olarak, Aydınlanma'nın iki inancı daha ortaya çıkmaktadır; ilerleme ve iyimserlik. Eski düzen doğal düzenden çok gerilerdedir, ondan uzaklaşmak ilerleme olacaktır ve ilerleme ise, herkes için daha iyi bir hayat anlamına gelecektir. Çünkü ilerleme, hakların ve refahın aristokrasiden orta sınıfa yaygınlaştınlması aiılamına gelmektedir.

' Demek ki Aydınlanma herşeyden önce bir burjuva ideolojisidir.

Bu durumda yarar'ın egemen toplumsal· değer, özgürlük'ün egemen siyasal kavram, bilim'in en değerli insan faaliyeti, naturalizın'in· kabul gören metafizik ve doğal uyum 'un felsefi ideal olması anlaşılır hale gelmektedir. (Kılıçbay, l992: I 15-1 16)

Hemen · hemen · Avrup.a'nın her tarafında etkili olan ve geleneksel olarak İngiliz devrimiyle başlatılıp, Fransız devrimiyle bitiriten felsefi bir hareket ve süreÇ olarak Aydınlanma'nın ·amacı insanları, esaita "köiü" ve "köleleştirici" olduğuna inanılan mit, önyargı ye hurafenin (dolayısıyla da bunları üreten ve besleyen kurulu dinin) temsil e~iği inanılan eski düzenden kurtararak, yine esasta "iyi" ve "özgürleştirici" olduğu kabul edilen "aklın düzeni"ne sokmak olmuştur. Aydınlanma'nın entellektüel yapısında aklın düzeni, tüm insanlar için i:ı priori'olarak iyi addedilen bütün ögeleri kapsamaktadır. Dolayısıyla her türlü felsefi ve toplumsal proje akla ve ak:ılla ya da akılda somutlaşan ilkelere yaslanmak zorundadır. (Çiğdem, 1992: 11-12) .

/ . . Ancak, bilindiği gibi on sekizinci yüzyılın ilk yarısında

Kartezyen 'fızik çoktan terkedilmişti. Teleskop ve mikroskop gibi yeni araçlarıyla kuvvetlenmiş deneysel bilim, Deşcartes felsefesinin düşünebileceğinin çok ötesinde bir dünya. ve uzayı gözler önüne seimiŞti. On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Descartescı bilim artık güvenilirliğini yitirmiŞ ve gelişmeleri yakından izleyenler daha önce

Page 9: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

Din e Eleştirel Y aklaşı:mlar: Aydınlanma ve Din 1 311

Descartes'a duyduklan hayranlıkdoJu saygıya Newton'u layık görür olınuşlardL Bu değişikliğin sonu~lan gerçekten çok önemliydi. On yedinci yüzyılda yaşamış herkes--gibi Descartes için de bilim, teoloji ve metaftzik, insan yaşantısının bütününe yaklaşımının birbirinden ayrılmaz öğeleriydi. Descartes felsefesine göre insan, doğruluğu Tanrı tarafından garantilenmiş bazı temel prensipierin bilgisiyle donatılmış bulunuyo~du. Mantıksal önermeler uygulayarak bu gerçekliklere varmak, yaşanılan dünyayı anlamak ve bilimsel kanunların yalnızca varlığını değil, neden gerekli olduklarını da keşfetmek mümkündü.

Ancak J. Locke doğuştan edinilıniş- düşünceler kavramını

tümüyle yadsımış ve bunun yerine duyumsal algılamalar'ı koymuştu. Yeni bilim adamı da artık Descartes'ın yapmış olduğu tümdengelirnci mantığın saptadığı doğrulan değil, deneyi kullanmayı seçiyordu. (Özlem, 1995: 33)

Aydınlanma felsefesini, kendisinin hemen öncesinde yer alan felsefeden ayıran, yalnızca birkaç kişinin alanı olan bir şeyi, yani akla uygun olarak yürütülen bir yaşamı herkese uygulamak isteme iddiasıdır. O düşünürleri, _girişimleri açısından güdümleyen 'idealizm' ya da 'iyimserlik' değil, yeni bir bilim, bir 'yöntem' ve bunlarla bağlantılı olan yeni bir siyasal bilimdir. Yüzyıllar geçtikçe yeni toplum ve kişilikle ilgili bilimsel bilginin "doğal" bir modelini aradılar, bu modelin araçsal, mekanikçi, organikçi ya da sibemetik olmasını veya genel bir sistemler kuramma dayanmasını istediler. V e bu girişimler, sürekli bir biçimde, geçmişi silip atmakla insanların kUşaklar boyu aktanlan eşitsizliklerden, mantıkstz korkular ve cehaletten kurtarılacağına ilişkin kanaade beslendi. Nasıl ki insan ruhuna ilişkin düşüncelerin yerini, kadavraların parçalanması ya da beynin genel görünümlerinin incelenmesi almışsa, modernizm olarak adlandırabileceğimiz, Batı'ya ait modemlik ideolojisi, "kul" fıkri ve bu fıkrin dayandığı Tanrı fıkrinin de yerine başka bir şey koymuştur.

Birey yalnızca doğal yasalara tabidir. Bu yaklaşım akılcılaştırmayı, dünyevileştirme, yani « nihai erekler »in her türlü tanımından kopma izleğiyle bağlantılandırarak kişisel ve kollektif yaşamın tek örgütlenme ilkesi haline getirilmiştir. (Touraine, 1994: 25-26)

D. Aydınlanma 'nın Din Karşıtı İtirazlannın Nedenleri ve Sonuçlan

Rönesans'a kadar insan, dünyayı Aristotales ftziği Galenos

Page 10: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

312/E. BAYKAN .

tıbbı, Ptolemaios asironomisi ve Hıristiyan ilahiyatının ışığı altında açıklıyo~du. Bu yilzden 1\ vrupalı aydının, kendi toplumu ve örnek aldığı klasik tqplum dışında hemen hemen hiçbir kıyaslama ölçütü yoktu. Eski Mısır ve MezojJOtamya uygarlıkianna ya da dünyanın başka yerlerindeki toplurnlara ilişkin _çok az şey biliniyordu. Hıristiyanlık açısından da diğer toplumlar, yalnızca, insanların

Tan.rı'~ın rehberliğinden yoksun oldukları zaman kaçınılmaz biçimde içine düşecekleri sapıklıklara karşı birer uyarı örneği oluşturuyorlardı. (Hampson, 1991: F8-19) Rönesans'la birlikte bu bakış açısının yerini, öncülüğünü Kopernik, W. Harvey, Galileo ve Newton'ın yaptığı mekanik bir kavramiaştırma almıştır. Mekaniğin ilerlemesinin, buhar makinasının ortaya çıkışının ve bunların uygulamalarının egemen olduğu on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda felsefe ve bilimin ve bu alanlarda elde edilen başarıların sonucu olarak ortaya çıkan yeni tutumlar, yeni dünya görüşleri uygarlık tarihinde düşünce devrimi yaratmıştır. (Da~ran, I 986: 229) Din olgusuna bilimsel olarak yaklaşmak da, yani onu bir kurum olarak ele alıp incelemek, başlangıç olarak Avrupa'nın Aydınlanma Çağı'nda ortaya çıkmış sayılabilir. Spinoza, Montesquieu, Rousseau, Kant, dine bilimsel yaklaşım içinde bakmaya çalışan düşünürlerden birkaç örnektir. (Şaylan, ı987: 4)

Aydınlanma'nın sabitelerinden biri şeklinde kodlanan rasyonel düşünme ise, aklın herhangi ve düzenli bir kullanımı değil, önce metafizik alanı Kilise'ye terkeden insanın kendi bilme objesi olarak tanımladığı fizik (dünya ve maddi evren) alanı İncil'in müdahalesi dışında "düşünen ve okuyan ben" temelinde "yeniden" tasarianınası ve inşa etme çabası olarak değerlendirilmiştir. (Bulaç, ı 995: 3 ı) Böyle bir jiUşünme biçimi için, somut olarak ·ispatlanabilir olgular düzleminden uzaklaşan bütün düşünceler ve bilimler şüpheli hale gelmektedir. (Burckhardt, 1994: · ı 8) Bu özelliği dolayısıyla rasyonel düşünme ilerlemeci ve çözümleyicidir. Bunun kısa özeti, aklın kendi

· mutlaklığı 'içinde varlığı bölmek, ölçmek, kategori I ere ayırmak ve zihinde tekrar anlamlandırmaktır. Bir anlamda burada bölünen din'in varlık bütünü olmuştur. Descartes;tan başlayarak Aydınlanma, varlığı parçalara ayırdı, zihin ve varlık arasındaki ilişkiyi böldü. Her bir nitelik ve etkileşimi temel maddi yapıtaşlarına indirgedi. Sonra birbirinden kopuk ve özerk nesneleri, kurulu mekanik bir sistem içinde yeni bir evren görüşüne dönüştürdü. Bu yeni görüşe göre her bir canlı varlık kurulu bir makinenin birer parçası gibi kabul edildi.

Page 11: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

Dine Eleştirel Yaklaşınıl~: Aydınlanma ve Din /313

Aydınlanma felsefesinin oluşumu ve gelişmesi özellikle, Avrupa Hıristiyan dünyasüia ait olduğu için, Aydınlanma filozoflarının dine yönelik itiı:aiları genellikle Hıristiyanlık'a yönelik olmakla birlikte, Aydınlanma'nın retoriğini. M. S. Aydm'a (1992: 264-266) göre, bir kaç açıdan ele almak gerekmektedir: Ona göre, Aydınlanma'yla birlikte, bilim ve teknolojinin de gelişmesiyle ortaya çıkan problemierin bir kısmı, sadece Hıristiyanlığı, bir kısmı Kitaplı Dinleri . bir kısmı da belki bütün dinleri ilgilendirmektedir: Hıristiyanlığın öyle özellikleri var ki bunlar hemen daima bilimden yana çeşitli hücumlarm hedefi olmuştur. Hıristiyanlık'ta, Hz. İsa'da uluhiyet görmeyen bir insan, kilise açısından asla Hıristiyan sayılmaz. Teslis, enkamasyon, asli günah vs. gibi temel Hıristiyan mefhum ve doktrinleri hep Hz. İsa'nın "uluhiyet"i inanemdan neşet etmektedir. Bu anlayış bugüne kadar anlaşılabilir bir ifade tarzına sokulamamış ve bu yüzden onun "esrarengiz", dolayısıyla "öylece inanılması gereken bir dini akide" olduğu söylenmiş ve bu yolla o, bilimin ve felsefenin tenkid ve tahlilinden uzak tutulmak istenmiştir. Bu durum, dinsel açıdan dar "imancı (fideist)" anlayışa kapı açmış, bilim cepbesinde ise katı pozitivist görüşlerin güç kazanmasına sebep olmuştur. İkinci olarak Hıristiyanlık, . büyük ölçüde bir "mucizeler" dinidir. Kurucusunun dünyaya gelişi, çarmıh olayı, tekrar dirilmesi, sonunda "semadaki babasına yükselişi" ve daha yüzlerce olay, hep "mucize" hadiseleri olarak görülmüştür. Bundan dolayıdır ki Hıristiyanlık'ta bilim-din çatışması mucizeler konusunu daima ön planda tutmuş ve kavgaların bir kısmı hep bu alanda olmuştur. Üçüncü olarak, Hıristiyanlık, Yalıurliliğin kutsal metinlerinin ve orada yer alan eski kozmolojik doktrinlerin tamamını bünyesine dahil etmiştir. Bu da Hıristiyan fıkir ve bilim adamları için ilave birtakım güçlüklerin ortaya çıkınasma neden olmuştur. Şöyle ki jeoloji, biyoloji, arkeoloji ve antropoloji gibi bilim dallarının topladıkları veriler, bunları değerlendirebilecek olanların gözünde, Tevrat metinlerinin öne sürdüğü kozmolojik, biyolojik ve antropolojik görüşlerin tamamını reddetmektedir.

Buna ilave olarak, daha önce de vurguladığırniZ gibi, gezi anılarının da ·bilim-din ilişkileri üzerinde büyük etkisi olduğu muhakkaktır. Örneğin insanlar Konfiiçyüs ve Budha hakkında görüş sahibi olmuşlardı. Böylece fark edildi ki Hıristiyan dininin ismini bile işitmemiş insanlar arasında da "erdem"in bir anlamı ve bir değeri vardır. Bundan başka henüz o zamanın Avrupa uygarlığı dışında

Page 12: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

3 14 1 E. BAYKAN

kalan, uzak ülkelerde gezi yapanların getirdiği düşüncelerden biri belki de en önemlisi de bu ülkelerin yerli halkının bilinen bir Tanrı düşün~esine de.sahip olmamalarıydı.

Nitekim ç9k geçmeden yüzyıllarca benimsenmiş İncil'in ve Batlamyus'un yer merkezli görüşü Kopemik'le devrildi. Varlığın

tasarımında ortaya çıkan bu radikal değişimle birlikte yeryüzü evrenin merkezi olmaktan çıktı, devasa bir galaksinin kenarında dönen sıradan bir. gezegene ipdirg~ndi. Bu sıradan ve önemsiz gezegenin insanı da doğal olarak "Tanrı'nın kendi suretinde yarattığı" bir simge olmaktan çıkacaktı . (Bkz. West, 1998: 25) Böylece din olgusuna bilimsel açıdan yaklaşmak, yani din in Tanrı buyruğu olması yönünü bir tarafa bırakıp, onu bir toplumsal kurum olarak ele alıp incelenmesi de Aydınlanma'yla birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. (Şaylan, 1987: 4)

Bu çağ 4üşünürlerinin hemen çoğu gözlemci ve den·eycidir. Gerçi bu yüzyılda maddeci]jğe karşı olan birtakım filozofları da görmek mümkündür. Ancak maddecilik, pek yalınlaştırılmış olarak bu çağın bütün "doğa filozoflarında" görülür. Bu ise filozofları gözlemci bir görünüm altında Tanrıtanımazlığa ve yaradancılığa götürmüştür. Yirıe bu dönemd.e önceki bilgilerin hepsi yeniden ele alınır ve eleştirilir. Sonuçta bu-eleştiri .kuşkuculuğa, görülenden, dokunulandan başkasını ger__çek saymamaya kadar varmıştır. (Günbulut, 1983: 39) Artık filozoflar eleştiri ve saldınlarını, "Kilise" ve "Din"e korkusuzca yöneltebilmişlerdir.

Sonuçta Batı dünyasında Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayarak, önceleri Kilise'nin dogmalarına karşı bir başkaldırı

r niteliğinde ./iken zamanla dinin yol göstericiliğini reddeden Aydınlanma felsefesi, insan ve tabiatı ortak bir akıl paydasında

birleştirerek, aklı nesnel bir bilgt üreticisi, insanı da üretilen bu nesnel bilgiyle evreni sınırsız-bir şekilde dönüştürme hak ve yetkesine sahip bir ontolojiK kategori olarak görüp, kendi zihinsel ürünleri dışında insanın hayatını biçimiendirecek hiçbir ilke ve değer kabul etmemeye yönelebilmiştir. ! ·

Böylece, Aydınlanma'da din'in anlamiandırdığı varlık bütünü reddedilip parçalandı. İnsan zihninde akıl aracılığıyla parçalanan ve en ufak yapı taşlarına bölünen varlığı yeniden tasartamak yine insan aklının yetki alanı içerisine alındı ve seküler bir varlık bütünü tasarlandı ve kuruldu.

Page 13: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

Dine Eleştirel Yaklaşımlar: Aydınlaruna ve Din 1 315

Hızla gelişen keşif ve icatlar bilim sayesinde muazzam yeni araçlar ve imkanlar bahşetti. -Geleneksel hiyerarşik düzen kutsal vasfından dolayı sınırlayıcı ve_; statikti. Oysa bu dönemde gelişen bilimin vadettikleri sayesinde insan Tanrı 'nın değil kendi amaçlarını evrene dikte ettirebilir sonucuna ulaşıldı. Bundan böyle bilgi ve bilimlerin amacı hikmet, bilgelik, varlığın kutsal düzeniyle uyum sağlama, bu kutsal düzeni keşfetme ve Tanrı bilgisi (marifet) ve yüceliğini kavrama çabası olmadı. Çünkü bilimin amacı doğadan başlayarak varlığa hükmetmek onu salt insani denetim altına almak ve ondan faydalanmak oldu.

Oysa dini bakış· a~ısından evren; Tanrı tarafından yaratılmıştı, yasalarını Tanrı koymuştu ve bağlı oldugu düzen hiyerarşik bir kutsallığa dayanıyordu. İnsan ancak Tanrı'nın lütfu ve müsadesiyle bu dünyada idi, ondan kutsalın izin verdiği çerçevede yararlanıyorrlu ve dünya ile ilişkisinde amaç Tanrı'nın hoşnutluğunu kazanmaktı.

BİBLİYOGRAFYA ARAT, Necla, . "İdeolojik Bağlamda Din-Bilim-Felsefe",

Seminer, EUEF Yay., s·ayı: 6, İzmir 1989.

AYDIN, Mehmet S. , Din Felsefesi, 3. b. , Selçuk Yay. İstanbul, 1992.

BOZKURT, Nejat, Çağdaş Felsefeden Kesitler, Sosyal Yay., istanbul 1990.

BULAÇ, Ali, Modem Ulus Devlet, İz. Yay., İstanbul 1995.

BURCKHARD, Titus, Aklın Aynası, Çev. Volkan Ersoy, İnsan Yay., İstanbull994.

ÇİGDEM, Ahmet, Aydınlanma Felsefesi, Ağaç Yay., İstanbul 1992.

DA VRAN, Zeynep, "Aydınlanma Çağı", Çağdaş Kültürün Oluşumu, İstanbul 1986.

DESCARTES, Rene, Felsefenin ilkeleri, Çev. Mehmet Karasan, 4. b., M.E.B., İstanbul 1967.

GELLNER, Ernest, Postmodemizm, İslam ve Us, Çev. Bülent Peker, Ümit Yay., Ankara 1994.

GÖKBERK, Macit, Felsefe Tarihi, 6. b. Remzi Kitabevi Yay.,

Page 14: DİNE ELEŞTiREL YAKLAŞlMLAR: AYDlNLANMA ve DİNisamveri.org/pdfdrg/D01732/2001_2/2001_2_BAYKANE.pdfDine Eleştirel Yak.laşım.Jar: Aydınlanma ve Din 1305 yüzyılların geliştirmiş

316 1 E. BAYKAN

istanbul 1990. GÖKBERK, Macit, Felsefenin Evrimi, MEB Yay., İstanbul

1979. .

GÜNBULUT, Şükrü, Küçük Felsefe Tarihi, Maya Yay., Ankara 1983. .

.· HAMPSON,. Norman, Aydınlanma Çağı, Çev. Jale Parla,

Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul 1991. · HARTSHQRNE,. Charles, "Dine ve Felsefeye Göre Tanrı",

Çev. Mehmet S. Aydın,AÜİF Dergisi, Ankara 1981. HAZARD, Paul, Ba~ı Düşüncesinde Büyük Değişme, Çev. Erol

Güngör, Ötüken Yay., İstanbul 1981. KANT, İmmanuel, Seçilmiş Yazılar, Çev. Nejat Bozkurt, Remzi

Kitabevi Yay., İstanbul 1984. KARLIGA; .Bekir, "Batı Düşüncesinin Oluşumunda İslam

Düşüncesinin Rolü"/Bilim-Felsefe-Tarih I, Hikmet Neşriyat Yay., İstanbul 1991. ·

KILIÇBA Y, Mehmet Ali, Doğunun Devleti · Batının Cumhuriyeti, Gece Yay., İstanbul 1992.

ÖKTEN, Kaan H., Hrristiyanlzkta inancın Yenilenmesi -Luther'in Teolojik Tezleri Ve Toplumsal Yansımaları- Mavi Ada Yay., istanbul, 2000 '

ÖZEL, İs!Jlet, Aydınlanma ve Türkiye, Çöz. Yasin Aktay, ODTÜ Konuşması, Ankara, 14 Aralık 1989.

ÖZLEM, Doğan, Felsefe ve Doğa Bilimleri, İzmirli Yay., İzmir 1995. / _,.

STRAUSS, Claude-Levi, Yaban Düşünce, Çev. Tahsin Yücel, YKY., İstanbul 1994.

ŞAYLAJ'!, Gencay, İslamiyet ve Siyaset, V Yay., Ankara 1987. TOURAİNE, Alain,. Modernliğin Eleştirisi, Çev. Hülya Tufari,

YKY., İstanbul 1994. 1 ' .

ÜLKEN, Hilmi Ziya, İslam Felsefesi Tarihi, Kaynakları ve Batıya Etkileri, 3. b., Can Yay., İstanbul1993.

WEST, David, Kıta Avrypası Felsefesine Giriş, Çev. Ahmet Cevizci, Paradigma Y., İstanbul 1998.