Upload
phamdiep
View
253
Download
5
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. Sağlık Bakanlığı
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği
Şef: Doç. Dr. Kadir Eltutar
EKSTERNAL DAKRİOSİSTORİNOSTOMİ VE
ENDOSKOPİK TRANSNAZAL
DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ AMELİYATLARININ
KARŞILAŞTIRMALI SONUÇLARI
(Uzmanlık Tezi)
Dr. MEHMET SAMANCIOĞLU
İSTANBUL-2006
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim süresi içinde ve tezimin hazırlanmasında bilgi ve engin
tecrübelerinden faydalandığım, gerek teorik gerekse de cerrahi alanda yetişmemde büyük
emeği olan, bana her türlü çalışma olanağını hazırlayan, iyi niyet ve sonsuz hoşgörüsünü
bizlerden esirgemeyen, yanında çalışmaktan gurur duyduğum çok değerli hocam Doç. Dr.
Kadir ELTUTAR’a derin minnet ve saygılarımı sunuyorum.
Tezimin hazırlanmasında büyük emeği geçen ve Endoskopik DSR ameliyatlarını
yapan 2. KBB klinik şefi ve hastanemizin değerli başhekimi Op. Dr. Özgür Yiğit ve KBB
Kliniği uzmanlarına ,
Ayrıca yetişmemde emeği olan ve uzmanlık eğitimim süresince büyük yardımlarını
gördüğüm klinik uzman doktorlarına ,
Asistanlık sürem boyunca birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum asistan
arkadaşlarıma, ameliyathane ve klinik hemşire ve personeline teşekkürlerimi sunuyorum.
Dr. Mehmet Samancıoğlu
İstanbul - 2006
İÇİNDEKİLER
USayfa
GİRİŞ ve TARİHÇE...................................................................................... 1
GENEL BİLGİLER ...................................................................................... 3
GEREÇ VE YÖNTEM ................................................................................. 26
BULGULAR ................................................................................................. 34
TARTIŞMA................................................................................................... 37
ÖZET............................................................................................................ 41
SONUÇ ........................................................................................................ 42
KAYNAKLAR............................................................................................... 43
GİRİŞ VE TARİHÇE
Epifora : Göz yaşının normal anatomik yolu olan nazolakrimal sistemden burun
boşluğuna ulaşamaması nedeniyle gözlerde sulanma ile seyreden, gerek kozmetik açıdan
gerekse meydana gelen akut atakların olaya eklenmesiyle hastayı oldukça rahatsız eden bir
durumdur. Epiforanın tedavisinde amaç göz yaşı pasajını sağlamaktır.
Medikal tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda cerrahi olarak pasajı sağlamak
kaçınılmazdır. Cerrahi olarak epiforaya çözüm arayışları MÖ 2000'li yıllara kadar
uzanmaktadır(1).
Galen 1. Yüzyılda cerrahi olarak stenozu açmaya yönelik girişim yapmış, bunu 2.
yüzyılda Celsius ve 7. yüzyılda Epinetoe takip etmiştir. Mantoin 1836 lakrimal fistül
yolundan sokulan trokarla kemiği delerek iltihabı birikimi buruna akmasını ve fistülün
kapanmasını sağlamıştır. Kyle 1877'de kanülle kemik yolu muhafazasına ve epitelizasyon
teşekkülüne kadar kanülü bırakarak daimi drenajı sağlamaya çalışmıştır(2).
İtalyan göz hekimi Toti 1904'de bugünkü anlamda ilk eksternal
dakriyosistorinostomiyi (DSR) tanımlamıştır. Toti kesenin nazal duvarı, lakrimal fossa ve
nasal mukozayı birlikte eksize ederek pasajı mukozal fleplerle açık tutmaya çalışmıştır (3).
1914'de K. Ment, 1920'de Ohm Lakrimal kese ve periosteum arasına ilk kez sütur
koymuştur.
1971'de 3 Fransız meslektaş olan Dupuy, Dutemps ve Bourguet fleplerin kullanımını
geliştirmiştir. Nasal ve lakrimal mukozalarda hem ön hem arka flepleri sütüre ederek modern
DSR'nin gelişmesini sağlamışlardır. Bugünkü modern DSR'nin temeli bu tekniğin
modifikasyonları şeklinde gelişmiştir.
Endonasal DSR' nin prosedürü 1893 yılında Caldwell tarafından uygulanmış endonasal
yapıların görüntülenmesindeki zorluklar nedeniyle oldukça sınırlı kalmıştır. 1910 yılında
West tarafından modifiye edilmiştir. 1990 yılında ilk kez Massaro, Gonnerig ve Harris
tarafından kadavra üzerinde uygulanan endonazal Laser DCR daha sonra hastalar üzerinde
uygulanarak dakriyosistorinostomi metodlarında yeni gelişmelere neden olmuştur(4).
1
1987 yılında Wigand ve Messerklinger tarafından endoskopi konusunda kapsamlı
araştırma sonuçları yayınlanmış olup sonraki yıllarda Stamberger, Kennedy, Rice ve
Schheaffer gibi otörler popüler hale getirmişlerdir (5).
Nazolakrimal kanalın entübasyonu geçmişte ipek, plastik, naylon ve değişik bazı
materyallerle denenmiş, Huggert ilk polietilen tüpü keseyi açarak yerleştirmiştir. Sundmark
keseyi açmadan uygulamıştır. Quıcker ve Dryden 1970 yılında metal uçlu (proplu ) silikon
tüpleri ilk defa kullanmıştır.
Biz çalışmalarımızda kronik dakriosistit nedeniyle epifora şikayeti ile kliniğimize
başvuran nazolakrimal kanalı tıkalı olan hastalara eksternal dakriosistorinostomi ve
endoskopik dakriosistorinostomi ameliyatları yapılarak bikanaliküler silikon tüp
implantasyonu yapılmıştır. Endoskopik DSR ve eksternal DSR ameliyatlarının sonuçlarını ve
komplikasyonlarını literatür bilgilerinin ışığı altında tartıştık.
2
GENEL BİLGİLER
Gözyaşı sistemi salgılayıcı ve boşaltıcı olmak üzere ikiye ayrılır. Punktum lakrimalisten
başlayıp meatus nasi inferiora kadar olan 3.5 cm'lik bölgeyi kapsar.
I- SALGILAYICI SİSTEM a) Lakrimal gland (palpebral ve orbital parça)
b) Salgı kanalcıkları (Sayıları 12 kadar)
ANATOMİ Lakrimal bez büyük orbital ve küçük palpebral parçalardan oluşur ve bu parçalar levator
aponevrozunun etrafında birbirinin devamı şeklindedir.
Orbital parça orbita tavanı üst-dış ve ön kısmında frontal kemiğe ait gözyaşı bezi
çukurunda yer alır, bir badem şeklinde ve büyüklüğündedir. Üst dış yüzü konveks olup frontal
kemik fasiası üzerine yaslanır, alt iç yüzü levator kasına karşıdır. Ön kenar Septum Orbitale’
ye dayanır. Arka kenar orbital yağ dokusu ile komşudur. Orbital parçanın eni 2 cm. ve
kalınlığı 5 mm. dir. Önden arkaya uzunluk 1 cm. kadardır(Resim 1).
Orbital parçanın 1/3’ü kadar olan palpebral parça, levator aponevrozunun altındadır ve
üst kapağa doğru uzanır. Üst yüzü, levator aponevrozunun alt yüzü ile komşudur. Alt yüzü,
bir yandan Orbital yağ dokusu ile diğer yandan konjonktiva ile komşudur. Arka kenarı
Levator aponevrozunu dolanarak bezin orbital parçası ile birleşir. Ön kenar üst forniks dış
kısmı üzerine dayanır. Üst kapak çevrildiğinde konjonktivadan bez görülür (6).
Lakrimal bezin gerçek bir kapsülü yoktur, periorbitanın bu işlevi yerine getirdiği
düşünülür. Yaklaşık olarak 12 salgılayıcı kanal orbital parçadan çıkıp, palpebral parçadan
geçerek konjonktivanın üst forniks dış kısmına boşalır. Palpebral parçadan çıkan ek kanallar
da üst fornikse bağımsız olarak boşalır (7).
Ana lakrimal beze ek olarak birçok küçük aksesuar bez, konjonktiva etrafında ve
özellikle üst fornikse (Krause) ve tarsın üst kenarına (Wolfring) yayılmış şekilde bulunur
(7,8).
3
1
6
2
37
8 4
9
5
10
Resim 1. Lakrimal sistemin antomisi (American Academy of Ophthalmology)1- Common caliculus, 2-Lacrimal sac (12-15mm), 3- Canaliculus (8mm) 4-Nazolacrimal duct.(12-18mm), 5- İnferior turbinate, 6-Punktum, 7-Ampulla(2mm), 8- Anterior Lacrimal crest, 9- Hiatus semilunaris with sinus ostia, 10- Valve of Hasner
EMBRİYOLOJİ VE HİSTOLOJİ Gözyaşı bezi gebeliğin 6-8 haftasında üst dış konjonktival forniksteki epitelyal
hücrelerin çoğalması olarak görülür. Bu hücre kordonları gözyaşı bezinin orbital ve palpebral
kısımlarını oluşturacaklardır. Oluşan gözyaşı bezindeki salgılayıcı kanallar embriyojenik
epitelyal kordların yerlerini belirler. Krause ve Wolfring yardımcı gözyaşı bezleri konjoktiva
epitelinden kaynaklanır.
Lakrimal bezin herbir lobu, interlobüler fibrovasküler bağ dokusu tarafından çok sayıda
lobüle ayrılmıştır. Işık mikroskobunda her bir lobülün iki bölüm içerdiği görülür: 1-asiner
bölüm (veya sekretuar bölüm) ve 2- duktal sistem
Herbir asiner bölüm iç yüzeyi kolumner sekretuar epitelyal hücreler, dış yüzeyi
myoepitelyal hücreler tarafından çevrili santral lümen içerir. Asiner bölümde salgılanan seröz
sekresyon duktal sisteme boşalır. Duktal sistemde 3 tip duktus vardır. Bunlar sırasıyla: (1)
intralobüler duktuslar, (2) interlobüler duktuslar ve (3) ana boşaltıcı duktusdur. Her 3 duktus
tipinde de histolojik özellikler ortakdır. Luminal yüzeyleri pseudostratifiye, nonkeratinize
squamoz epitel ile dış yüzeyleri ise bazal membranla çevrilidir (7-10).
4
DAMAR VE SİNİRLERİ Lakrimal bez oftalmik arterin lakrimal dalı ile beslenir ve sıklıkla internal maksiller
arterin infraorbital dalı da katkıda bulunur. Venöz dönüş ise V. Lakrimalis aracılığı ile V.
Oftalmika süperiora oradanda kavernöz sinüse olur. Lenfatik drenaj ise konjonktival ve
palpebral lenfatik sistem ile preauriküler lenf nodlarına olur (7- 10).
II-BOŞALTICI SİSTEM Anatomik olarak 3 bölümden oluşur.
I)Membranöz kanal a)Punktumlar
b)Kanaliküller
c)Gözyaşı kesesi
d)Nazolakrimal membranöz kanal
II)Kemik kanal a)Lakrimal fossa
b)Nazolakrimal kemik kanal
III)Çevre tendon ve kasları, damarları, sinirleri
I)Membranöz kanal Ua)Punktumlar
Lakrimal papillalar kapağın medialinde mukokütanöz bileşim yeri boyunca lokalize
olmuş soluk kabarıklıklardır. Papillaların santralinde punktum açıklığı bulunur. Punktal
açıklıklar kapak eversiyonu yapılmadan görülemezler ( görülebiliyorsa punktal ektropion
vardır ). Punktumlar iç kantüsten 6 mm dışta hafif içe dönük çapları 0.32-0.64 mm arasmda
değişen, ağızlan oval veya yuvarlak damarsız konnektif doku ile çevrili iki adet deliktir. Alt
punktum, üst punktuma göre daha lateralde bulunduğundan punktumlar birbirleriyle temas
etmezler ve sürekli açık durumdadırlar.
Ub)KanaliküllerU:
Punktumdan başlayan kısa vertikal segment 2 mm boyunda, 2.5 mm çapındadır ve bu
kısım ampullayı oluşturur, daha sonra 90 dereceden fazla dönerek göz kapağı serbest kenarına
paralel ilerleyen horizontal kısım ile devam eder. Horizontal segment 8 mm boyunda 1 mm
çapındadır ve olguların %90'ında kanaliküllerin horizontal kısımları kesenin 1.5 mm üstünde
keseye girmeden bileşik kanalikülü oluşturarak küçük bir genişleme yaparlar (Maier sinüsü).
5
Kanalikül keseye belli bir açıyla açılır ve bu da Rosenmüller valvini oluşturur. Valv keseden
kanaliküle geri dönüşü önler. Valsalva manevrası sırasında göze hava gelmesi, bu valvin
yetersiz olduğunu gösterir .
Uc)Göz yaşı kesesi:
Lakrimal fossa içerisinde vertikal yerleşimlidir. Medyal kantal ligaman kesenin
önünden geçerek keseyi ikiye ayırır. Ligaman üzerindeki 3.5 mm'lik kısım kese gövdesini
oluşturur. Ligamanın arkasına bileşik kanalikül açılır. Kese fossa lakrimaliste periost ile sıkı
komşuluk gösterir. Kesenin toplam yüksekliği 13-15 mm, çapı 5 mm, derinliği 7 mm, hacmi
20 mm P
3 P tür. 120 mmP
3P kadar genişleyebilir. Kesenin arka kısmından lakrimal diyaframı ve
Horner kası geçer, önünde ise lakrimal pompayı oluşturan yapılar bulunur.
Ud)Nazolakrimal membranöz kanalU:
Lakrimal kesenin alt ucundan başlayıp burunda alt meatusa uzanan kısmıdır. 2 bölümü
vardır.
i-Kemik içi bölüm:
Lateralde sulkus lakrimalis maksilla, medyalde ise prosesus lakrimalis ile çevrili 12.5
mm'lik bölümdür. Burun boşluğu içinde değişik seyirler göstererek alt konkanın 16
mm arkasında, burun tabanının 17 mm üstünde alt meatusa açılır.
ii-İntrameatal bölüm:
5.3 mm uzunluğunda olup burun dış duvarındaki muköz membran içinde seyreder ve
burun deliğinin 30-40 mm lateralinde alt meatusa, yuvarlak-oval ya da çizgi şeklinde açılır.
Gözyaşı yollarının iç yüzünü döşeyen mukoza çeşitli yerlerde kıvrımlar ve genişlemeler
yaparak geri dönüşü engelleyen valvler ve sinüsler oluşturur. Bu valv ve sinüsler
punktumlardan meatusa doğru sırasıyla Bochdalek valvi, Faltz valvi, Maier sinüsü,
Rosanmüller valvi, Krause valvi, Arlt sinüsü, Hyrtl valvi, Taillefer valvi ve Hasner valvidir.
II)Kemik kanal Ua)Lakrimal fossaU:
Önde prosesus maksilla ve krista lakrimalis anterior, arkada lakrimal kemik ve krista
lakrimalis posterior arkasında bulunur, üstte etmoidal hücreler, altta orta meatus ile komşudur.
Fossaya gözyaşı kesesi yerleşmiştir.
Ub)Nazolakrimal kemik kanalU:
Yaklaşık 12.5 mm uzunluğunda olan bu kanal burun dış yan duvarında yukardan aşağı
doğru 15-20 derece bir açı ile aşağı doğru uzanır. Alt konkanın altında yaklaşık 5 dereceye
ulaşır, konkanın ön ucundan yaklaşık 16 mm arkadadır. Kanalın ucu aşağı doğru uzanabilir ve
burun yan duvarına değişik pozisyonlarda açılabilir. Alt meatusa açıldığı yer burun tabanının
17 mm üzerindedir. Maksiller ve etmoidal sinüslerle yakın ilişkisi vardır.
6
III)Çevre tendon ve kasları,damarları,sinirleri: Özellikle orbikülaris oküli kasının gözyaşı eliminasyonunda önemli rolü vardır. Orbital
parça gözün kapanmasını sağlar. Palpebral parçanın pretarsal ve preseptal bölümleri vardır;
pretarsal kas lateral kantal tendondan başlar ve derin olarak 2 parçaya ayrılır.Yüzeyel kısım
medyal kantal tendonun yüzeyel parçasını oluşturur. Derin kısmı medyal kantal tendonun arka
kolunu yaparak posterior lakrimal kresti meydana getiren kemik üzerine yapışır ( Horner
kası). Preseptal bölüm de 2 parçadır. Yüzeyel kantal ligamandan doğar. Yüzeyel baş mediyal
kantal ligamanın yüzeyel kısmım oluşturur. Derin baş lakrimal kesenin lateralinde bulunan
lakrimal fasia üzerine yapışır.
EMBRİYOLOJİ VE HİSTOLOJİ Gözyaşı boşaltım sistemi embriyonal hayatm ilk 6 haftası içinde 11-12 mm'lik
embriyoda ektodermden oluşmaya başlar. Maksiller ve dış nazal prosesüsler arasında
ektodermal hücrelerden meydana gelmiş bir kordon oluşur. Bu kordon maksiller ve dış nazal
prosesüslerin birbirleriyle birleşmesi sırasında alttaki mezoderm içine gömülür. Daha sonra
bu kordonun üst kısmından gözyaşı kesesi ve kanaliküller oluşurken, alt ucu konkaya doğru
inip nazal kaviteye ulaşır. Burun boşluğundan çıkan alt kordon ise üst kordonla birleşir. Bu
birleşme, intrauterin hayatm 6. ayında tamamlanabileceği gibi doğumdan sonraya kadar da
gecikebilir. İlk haftalarda gözyaşı bezi sekresyona başlamadığı için kanallar tıkalı olsa bile
epifora görülmez. Punktum ve kanaliküller nonkeratinize skuamöz epitel ile döşenmiştir.
Lakrimal kese ve nazolakrimal kanal modifiye respiratuar epitel ile döşeli bir tüptür. Nadiren
bulunan goblet hücreleri gibi silialar nazal açıklığa doğru mevcut olabilir.
DAMAR VE SİNİRLERİ Medyal kantal bölge internal ve eksternal karotis sistemleriyle ilişkili birçok anastomoz
içerir. A.Oftalmikanın süperior medyal palpebral dalı gözyaşı kesesini, inferior medyal
palpebral dalı nazolakrimal kanalı besler. A.fasialis'in angular dalı hem keseyi hem gözyaşı
kanalını beslerken, A.Maksillarisin infraorbital dalı gözyaşı kesesinin alt kısmı ve kanalın üst
kısmını, A.Sfenopalatinanın nazal dalı kanalın alt kısmını beslemektedir. Venler ise aynı isim
altmda vena angularis ve vena oftalmikaya dökülür. Gözyaşı yollarının lenf damarları
submaksiller, retrofaringial ve derin servikal ganglionlara giderler. Nervus infratroklearis
gözyaşı kesesini, nervus etmoidus anteriorun dallarından nervus nazalis anterior ve nervus
infratroklearisin dalı olan nervus alveolaris maksillaris anterior nazolakrimal kanalı innerve
eder ( 7-10 ).
7
LAKRİMAL SİSTEM FİZYOLOJİSİ
A. Göz yaşı Bezi Lakrimal glandın fazla gözyaşına gereksinim olduğu zaman sekresyon yaptığı
bilinmektedir. Refleks sekresyon esas gözyaşı bezinin fonksiyonudur, bu bez diğer ekzokrin
bezlerde olduğu gibi otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Refleks sekresyon kornea,
konjonktiva, burun mukozasının uyarılması, retinanın fazla ışıkla uyarılması ve psikojenik
stimulus sonucu oluşur (7- 9 ).
B.Göz yaşı Yolları Gözyaşı boşaltım sisteminde birçok mekanizma etkili olmakla birlikte, bunlar içinde en
önemlisi aktif palpebral-kanaliküler pompadır. Palpebral-kanaliküler mekanizmanın yanısıra
etkili olan diğer faktörler: fiziksel kuvvetler ( yerçekimi ve gözyaşının kapiller çekimi ),
lakrimal kese içinden rezervuar drenajı ( Krehbiel akımı), nazolakrimal kanaldaki
mikrosiliasyonu ve son olarak gözyaşının evoporasyonu ve kese mukozası tarafından
absorbsiyonudur. Pompa mekanizmasının anatomik yapı ile yakın ilişkisi vardır. Medyal
kantal ligaman topografik ilişkilerin korunmasında en önemli kısmı oluşturur. Pompa
mekanizması ile ilgili bütün kas yapıları medyal kantal ligaman bölgesine veya ona yakın
yapışırlar. Gözyaşı kapakların yardımıyla göz küresini ince bir tabaka halinde ıslattıktan sonra
yerçekiminin etkisiyle alt fornikse toplanır. Gözyaşı buradan yavaş yavaş iç kantus daki
lakrimal göle doğru sürüklenir(Resim 2a). Nazal yapışıklığa fikse olan orbikülaris kasının
kasılıp, temporal kısmı kendisine doğru çekmesinin, gözyaşının lakrimal göle itilmesinde rolü
vardır. Drenaj kapak hareketini de, içeren komplike bir mekanizma ile sağlanır. Kapaklar
kapanınca pretarsal kas kasılır, kanalikül ve ampulla sıkışır. Göz kırpma sırasında maksimal
kapanma olduğu an lakrimal boşaltımda sıvı volümünün en minimum olduğu andır. Kapaklar
açılınca bu bası ortadan kalkar, ampulla ve kanaliküler sistemde negatif basınç oluşur,
punktumlar açılır, gözyaşı punktumlardan içeri emilir. Punktumların kapillaritesi de bu girişte
rol oynar. Kapaklar kapandığında, pretarsal orbiküler kasın derin ve yüzeyel başları
ampullaya bası yapar. Böylece punktum ve ampulla kapanırken, horizontal kanalikül kasılır.
Kese genişler. İçinde negatif basınç oluşur. Ampulla ve keseye girmiş gözyaşı keseye doğru
akar(Resim2b). Kapaklar açıldığında kaslar gevşer, lakrimal kese kollabe olur, duktus
nazolakrimalis genişler. Sıvı buruna boşalır(Resim 2c). Sistem dakikada 100 milimetreküp
gözyaşını drene edebilir. Bunun üzerindeki miktarlarda lakrimasyon oluşur (11 ).
8
Resim 2. Lakrimal sistemin fizyolojisi(Kanski JJ. Klinik Oftalmoloji)
Resim 3 : Nasal lateral duvar, (kadavra sagittal kesit) 1- Sol sfenoid sinüs, 2- Sfeno-ethmo-idal resess, 3- Üst nasal konka, 4- Üst meatus, 5- Orta nasal konka, 6- Ethmoi-dal bulla, 7- Hiatus semilunaris, 8- Maksiller sinüs ostiumu, 9- Ethmoidal infundibulum, 10- Ön ethmoidal hücrelerin ostiumu, 11- Nazofrontal duktus, 12-Orta meatus, 13-Alt konka, 14-Alt meatus, 15- Duktus nazolakrimalis, 16- Eus-tachi orifisi (A Color Atlas of Human Anatomy).
9
LATERAL NAZAL DUVAR ANATOMİSİ Embriyolojik olarak lateral duvar gelişiminin bilinmesi erişkinlerdeki anatomik yapının ve
varyasyonların tanınmasına yardımcı olacaktır. Embriyoner hayatın 5 ve 13. Haftalarında lateral
duvarda 6 adet oluk görülür. Her iki dönemlerde bunlardan 3-4 tanesi gelişmekte diğerleri ise
kaybolmaktadır. Bu olukları birbirinden ayıran çıkıntılardan da konka nasalisler gelişmektedir.
Erişkinlerdeki 1. ve 2. Oluklar arasında processus uncinatus, 2. ve 5. oluklar arasından ise
konkalar gelişir(Resim 3). Nazal lateral duvarda üst, orta ve alt konkalar ile bunların birbirinin
hemen alt ve lateralisinde ilgili mealar vardır. Orta mea bu sahaya direne olan frontal, ön etmoid
ve maxiller sinüs için anahtar bölgedir. Orta konkanın altında önden arkaya doğru uncinat proces,
hiatus semilunaris ve bulla etmoidalistir. Uncinat proces kanca şeklindedir. Hiatus semilunaris
bulla etmoidalis ile uncinat proces arasında uzanır. Oluk şeklindedir. Bazı yazarlar etmoid
infidubulum diyede adlandırılırlar.Orta konkanm üst yapışma yerinin hemen önü ile Frontal
resenin ön kısmı agger nazi bölgesidir. Ön etmoidal hücrelerin bir kısmını oluşturan lateral
duvarlardaki çıkıntı lakrimal kemik veya maxilla assendan procesine yayılabilir. Nasofrontal
resese ulaşmak için bu hücreler açılmalıdır. Orta konkanm lateral duvarda son yapışma yerine
bazal lamella veya ground lamella adı verilir. Bunun arakasında arka etmoidal hücreler yer alır.
Alt konkanın hemen üzerinde yer alan kağıt gibi ince alanlar fontanellerdir ve maxillar sinüsün
medial duvarındaki dehissanslardır(12, 13).
Arterleri: Eksternalkarotis arterin maksiller dalından çıkan sfenopalatin arter ve
İnternal karatis arter dalları olan ön ve arka etmoid arterler vasıtası ile kanlanır.
Venleri : Vena facialis ve vena oftalmika, pterigoid plexus veya farenjeal plexustan
Lenf Drenajı : Ön bölgede burun piramidinden gelenler submadibuler yüzeyel boyun
nodullerine gönderilir.
İnnervasyon : Hissi ve otonomik sekretuar ve vasomotor innervasyonları vardır.
N.Olfaktoryus'un sensoriyal fonksiyonunda özel etkisi vardır.
Cerrahi Anatomi ve Endoskopik Sinüs Cerrahisinde Bazı Önemli Uzaklıklar
Nasolakrimal kanal maxiller sinüs ostiumunun 0.5-1.5 cm kadar önünden geçer.
Lakrimal kanal alt ostiumu konkanın yapışma yerinin hemen arkasından ve 2 mm kadar
aşağısındadır. Orta konkanın yapışma yerinin anterosuperiorunda agger hücreleri vardır ve
Nasolakrimal kanal için önemli bir mirengi noktasıdır. Kanal agger nazi hücresinin önünde ve
lateralinde yada aynı düzeydedir. A.sphenopalatina natürel ostiumun 2.5 cm posteriorundadır.
Lakrimal kese anterior ve posterior lakrimal krestler arasında bulunan lakrimal fossada
yerleşmiştir. Anterior lakrimal Krest, maksiller kemiğin frontal proçesi tarafından, posterior
lakrimal crest ise lakrimal kemik tarafından şekillendirilmiştir.
10
Nasolakrimal bu keseden başlayıp alt konkanın 2-3 mm postero inferioruna
yerleşmiştir. Nasolakrimal kanalı oluşturan kemikler maksilla, lakrimal kemik ve inferior
konkadır. Lakrimal kemik frontal procesle birleştiği yerde kağıt inceliğindedir ve esnektir.
Frontal proses kalın ve serttir.
Lakrimal kesenin üst sınırı orta konkanın anterior bağlantısının üzerinde ve agger nazi
hücrelerinin lateralindedir. Uncinat proces lakrimal kemik ve interior konkaya küçük
ayakçıklara bağlıdır. Anterior ayakcıklar lakrimal kemiğin orbital kısmı ve lakrimal fossanın
birleştiği yerdir. Bu nokta önemlidir. Bu noktanın lateral kısmında orbital yağ dokusu vardır
ve burası emniyet için en arka sınır olarak kabul edilmelidir.
BOŞALTICI SİSTEMİN KONJENİTAL ANOMALİLERİ Dakriostenoz, boşaltıcı sistemde görülen en sık konjenital anomalilerden biridir.
Dakriostenoz nazolakrimal kanalda parsiyel veya tam blok olması olarak tanımlanır. Bu
problemin en sık nedeni kanalın Hasner valvi ve inferior meatusa açılan mukozal giriş
kısmında kanallaşmanın yetersiz olmasıdır. Kanalda sıklıkla rölatif bir tıkanıklık vardır, tam
kemik tıkanıklığı da seyrek olarak görülebilir. Dakriostenozda geleneksel yaklaşım,
nazolakrimal kese ve kanala masajla birlikte topikal antibiyotik tedavisidir. Bu tedavilerin
yanısıra irrigasyon ve probing de yapılır. Çocuklarda probinge başlama yaşı tartışmalıdır.
Genellikle 1 yaşında başlama yönünde fikir birliği vardır.
Diğer bir konjenital anomali olan lakrimal fıstüller ise çoğunlukla lakrimal keseden cilt
yüzeyine uzanan epitelle kaplı kanallaşmanın sonucudur. Fistüllerin çoğunluğu lakrimal
keseden köken alır, fakat bazıları ortak kanalikül veya nazolakrimal kanaldan köken alabilir.
Bir çok vakada fistülün basitçe eksizyonu ile başarılı sonuçlar elde edlir.
Mukosel ( Amniotosel ) terimi steril mukus birikimi veya muhtemelen amnion sıvısının
nazolakrimal kesede birikmesi anlamma gelir. Mukosel vakalannda probingin daknostenezo
göre daha erken aylarda yapılması önerilir (11).
BOŞALTICI SİSTEMİN EDİNSEL HASTALIKLAR
Tıkanıklıklar a-Üst Lakrimal Sistem Tıkanıklıkları
-Fonksiyonel patolojiler
-Punktum stenozu
-Kanalikül tıkanıklıkları
b-Alt Lakrimal Sistem Tıkanıklıkları
-Nasolakrimal tıkanıklıklar
-Enfeksiyonlar
-Tümörler , Taş, Travma
11
TIKANIKLIKLAR A-Üst Lakrimal Sistem Tıkanıklıkları
Fonksiyonel patolojiler Fonksiyonel patolojiler drenaj fizyolojisindeki bozukluktan kaynaklanır. Normal
fonksiyon orbicularis kasının yeterliliğine, lakrimal diaframa ve onun lakrimal kese
üzerindeki etkisine bağlıdır. Lakrimal kese ve göz kapağının açılıp kapanması birbiriyle uyum
içinde çalışır. Bu nedenle göz kapağının açılıp kapanmasıyla ilgili mekanik problemler veya
entropion, ektropion ve punktum ektropionu gibi göz kapağı malpozisyonları lakrimal pompa
yetersizliğine neden olarak drenajda fonksiyonel bozukluğa neden olabilir ( 11).
Punktum Stenozu Primer punktal stenoz punktal eversiyon yokluğunda meydana gelir. En yaygın nedeni
yaşlılardaki idiyopatik stenozdur. Diğer nedenleri ise göz kapağındaki herpes simpleks
enfeksiyonu, irradyasyon, trahom ve skatrisyel konjonktivittir. Başlangıç tedavisinde
punktum dilatasyonu yapılır. Tekrarlanan dilatasyonlara rağmen başarılı olunamazsa
ampullotomi veya punktoplasti yapılır. Sekonder punktal stenoz ise punktal eversiyon
nedeniyle oluşur.
Kanalikül Tıkanıklıkları Tıkanıklık, kanalın üst kısmında, alt kısmında veya ortak kanalikülde olabilir. Edinsel
kanaliküler tıkanıklığının en yaygın nedenleri travma, toksik ilaçlar ( 5- florourasil,
idoxuridine, phospholine iodide, eserine ), idiyopatik fibrozis, viral enfeksiyonlar(herpes
simpleks ) ve pemfigus, Stevens-Johnson sendromu gibi otoimmün hastalıklardır. Tedavi
kanaliküler tıkanıklığın yerine ve derecesine bağlı olarak değişir. Kısmi tıkanıklıklarda silikon
tüp yerleştirilmesi yararlı olabilir. Hem üst hem alt kanalikülün birlikte tam
tıkanıklıklannda konjonktivodakriosistorinostomi, ortak kanalikülün tam tıkanıklığında
kanalikülodakriosistorinostomi operasyonu uygulanır ( 14,15 ).
B-Alt Lakrimal SistemTıkanıklıkları
Nazolakrimal tıkanıklıklar Nazolakrimal kanal tıkanıklığının nedenleri nazo-orbital travma, kronik sinüs hastalığı,
dakriosistit, irradyasyon, nazofarengeal tümör infıltrasyonu veya involüsyonel stenozdur.
Yaşlılarda ise nasolakrimal kanal tıkanıklığının en sık nedeni involüsyonel stenozdur ve
kadınlarda iki kat fazla görülür. İnvolüsyonel değişiklikler lakrimal drenaj sisteminin
12
herhangi bir kısmında stenoza neden olabilir. Yaşlılıkla birlikte azalan gözyaşı sekresyonu ile
azalan gözyaşı drenaj kapasitesi arasında denge vardır. Üretim ve drenaj oranındaki azalma
dengeli olmadığında problem oluşur. Sarkoidoz ve Wegener granülomatozisi gibi
granülomatöz hastalıklarda nazolakrimal kanal tıkanıklığına neden olabilir. Semptomatik
nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan bazı vakalarda silikon tüp yerleştirilmesi faydalı
olabilir.Tam nazolakrimal kanal tıkanıklıklarında DSR düşünülmelidir (13,14).
Tümörler UGözyaşı Bezi Tümörleri
1- Epitelyal kaynaklı tümörler pleomorfik adenom, pleomorfik adenokarsinom,
adenoid kistik karsinodur. Adenoid kistik karsinom gençlerde daha sık gelişir.
2- Nonepitelyal dokulardan kaynaklanan lezyonlar gözyaşı bezi kitlelerinin %75'ini
oluşturur.
Bunlann 4/5'i inflamasyon, 1/4' ü lenfoid tümörlerdir (7 ).
UKanalikül tümörleri
Nadiren görülür. Sadece kanal tutulumunda silikon tüp yerleştirilmesinden
faydalanılır(14).
UGözyası kesesi tümörleri
Gözyaşı kesesi tümörleri nadirdir. Kese tümörleri histopatolojik olarak epitelyal
kaynaklı selim papillom veya karsinom, glandüler tümörler, mezenkimal tümörler, malign
melanom ve lenfoproliferatif lezyonlar olarak sınıflanabilir.
Dakriolit Lakrimal kese içindeki dakriolitler ( kalsiyumlu veya kalsiyumsuz epitelyal döküntü,
amorf debris ve lipid ) tıkanıklığa neden olabilir veya var olan tıkanıklık nedeniyle oluşabilir.
Actinomyces İsraeli, Candida ve epinefrin benzeri topikal ilaçların uzun süre kullanımı
dakriolite neden olabilir (14,15,16 ).
Travma Kanaliküler sistem travması sıklıkla üst ve alt kapağın ani lateral traksiyonun medyal
kantal tendonda ve onunla bağlantılı kanalikülde yol açtığı avulsiyon sonucunda oluşur.
Lakrimal kese ve nazolakrimal kanal travması laserasyon veya nazoorbital kırık nedeniyle
oluşabilir.
13
Enflematuar Nedenler
A-Dakrioadenit Sıklıkla viral orjinlidir. Lakrimal gland inflame ve hassastır. Adenopati, ateş, sıkıntı,
lökositoz eşlik eder. Sıklıkla diğer hastalıklara sekınder olarak meydana gelir ve bakteriyel
süperimpoze infeksiyon olmadıkça spontan olarak iyileşir. Kulak önü lenf nodüllerinin
beraberinde etkilenmesi durumunda teşhis daha kolaydır. Kapakta "S" harfi şeklinde
deformite oluşur. Tomografide gland diffüz olarak şiştir ve kemik defekti bulunmaz (15,16).
B-Kanalikülitler
Akut konjoktivitten yayılma dakriyosistit veya gözyaşı yolları stenozu ile
birlikte, konaliküllere bası ile mukoid karakterli sarı sıvı gelmesi ile karakterizedir.
Etyolojide Aktinomices israeli, aspergillus, Kandida, pnömokok, stofikokok ve
tüberküloz rol alır. Lavajda sıvı aynı punktumdan geri gelir. Tedavide etkene yönelik ve sıcak
pansuman uygulanır(14, 15).
C-Dakriyosistitler
En sık gözlenendir. Devamlı göz yaşarması (Epifora) nedeni ile çok rahatsızlık veren bir
durumdur. Çok silinmesi nedeniyle göz içi enflemasyon ve ektropiyuma neden olabilir.
Ekzamatöz kapak değişiklikleri olabilir. Kongenital akut ve kronik olabilir. Ne tip olursa
olsun altta yatan sebep nazolaklimal kanal stenozudur. Etkileyen sebepler:
1-Cinsiyet : Yeni doğanda eşit, erişkinde kadınlarda daha sık gözlenir (15). %80 kadın
% 20 erkek oranındadır. Alt lakrimal pasaj kadınlarda daha düzensizdir. Kadınlarda hormanal
düzensizlik nasalokrimal kanalın daralmasına neden olarak daha sık dakriyosistit
gözlenmesine yol açar(10).
2- Yaş : Bebek ve 40-50 yaşlarda(17).
3-Coğrafi Durum : Irk- Beyazlara nazaran siyah ırkta daha azdır, kanal kısadır(18-19).
4- Heredite: Otozomal dominant geçişli dakriyosistit(17).
Dakriyosistit Etyolojisinde önemli faktörler :
1-Anatomik Faktörler : Nasolakrimal kanalın alt ucundaki mukozal kıvrımların
artmış olması ve kemik kanal patolojileri kesede staz ve sonuçta dakriyosistite yol açar.
Sundermon kadavra çalışmalarına göre lakrimal kanalda kıvrımlara bağlı belirgin
tıkanmaların %40, orta derecede daralmanın %28, sadece % 31 oranında normal anatomik
yapı tespit edilmiştir. Bilateral obstruksiyon, unilateral obstruksiyona göre daha az oranda
görülümektedir.
2-Komşu Organ Enfeksiyonları : Maksiler sinüsün ve etmoidal hücrelerin
kronik enfeksiyonları, büyük septal deviasyonlar, nazal kavitenin akut enfeksiyonu
14
enfeksiyonun hasner kıvrımları ile asenden enjeksiyon şeklinde olduğunu düşündürür. (17).
3-Genel Enfeksiyon : Bazı sistemik hastalıklar (influenza, kızıl, difteri, su çiçeği,
Tbc vs.) dakriyosistit başlamasında rol oynar.
4-Aşırı Göz Yaşarması : Kese anatomisine neden olarak dakriyosistit oluşturur.
5-Yabancı Cisim : Burun ve punktumlardan giren yabancı cisimler de enfeksiyona
neden olur(16).
6-Uzun Süre İlaç Kullanımı : Epirefrin gibi(10).
Dakriyosistitlerde Bakteriyolojik Profil -Pnömokoklar
-Streptekoklar
-Moraxella catharalis
-Mycobacterium tuberkulosiz
-Mikozlar
SINIFLAMA I- Konjenital Dakriyosistit Kanaldaki tıkanıklık çocukta 6. ayda kendiliğinden açılmasına rağmen bazı çocuklarda
devam edebilir. Keseye basmakla mukopürülan bir akıntı oluşur. Nazolakrimal kanal,
lakrimal sistemin gelişimini en son tamamlayan kısmıdır. Kanalın gelişimindeki yetersizlik
nedeniyle, yenidoğanların yaklaşık %50' sinde, çoğunlukla Hasner valvülü seviyesindeki
membranöz bloğa bağlı olarak konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığı görülür. Birçok
tıkanıklık doğumdan 4-6 hafta sonra spontan olarak açılır. Fakat yenidoğanların %2-6' sında
spontan açılma görülmez, bir başka deyişle kanal gelişimi tamamlanamaz. Gözyaşı ve mukus
lakrimal kesede birikip distansiyona yol açabilir. Klinik olarak epifora ve kirpiklerin birbirine
yapışması sıktır. Lakrimal kese üzerine basılması punktumlardan reflü veya pürülan materyal
gelmesine yol açar. Gecikmiş kanalizasyon nedeniyle akut dakriosistit gelişimi yaygın
değildir. Tedavide; 1-topikal antibiyotikler, 2-lakrimal kese üzerine masaj, 3-probing ve
irrigasyon, 4- silikon tüp uygulaması, 5-DSR vardır.
Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığı bir çok vakada bir yaş civan spontan olarak
düzeldiğinden, 1 yaşma kadar topikal antibiyotikler, lakrimal kese üzerine masaj gibi
konservatif tedavilerin uygulanması ve ancak 1 yaş civarında probing'e geçilmesi yaygın
olarak kabul edilmektedir. Bunlarla başarı sağlanamazsa DSR uygulanır. Yaş konusunda
ortak bir görüş olmasa da 7 yaş sonrası girişim genel görüştür.
15
Tedavide;
1- Antibiyotikli damla, keseye masaj.
2- 6. ay sonrası Bangerter sondası ve basınçlı Lavaj.
3- Bangerter sondası ile sondalama.
4-Bunlarla başarı sağlanamazsa DSR uygulanır. Yaş konusunda ortak bir görüş
olmasada 7 yaş sonrası girişim genel görüştür(15, 16).
II- Edinsel Dakriyosistit
A- Akut Dakriyosistit Genelde kronik enfeksiyon akut hecmesi yada etyolojide sebeplerin teşekkülü halinde
gelişir. Sıvı kese içinde enfekte olması ile oluşur.
Lakrimal sistem infeksiyonu genelde nazolakrimal kanal tıkanıklığına sekonder olarak
gelişir. Bu nedenle nazolakrimal kanal tıkanıklığına yol açabilen herhangi bir patoloji, akut
dakriosistit etiyolojisinde de rol oynar. Kronik gözyaşı stazı ve retansiyon, bakteriler ile
sekonder infeksiyon ile sonuçlanır. Flegmonlu devrede sulanma, akıntı, kese bölgesinde
enflamasyon, ağrı, şişlik ve hassasiyet vardır. Yetişkinlerde akut dakriosistite genelde
stafilokokus aureus veya bazen beta hemolitik streptekok neden olur. Tedavi edilmez veya
yetersiz tedavi edilirse orbital selülit ile sonuçlanabilir. Mukosel geliştiğinde bastırmakla
küçülmeyen bir kitle meydana gelir. Tedavide lokal ve sistemik antibiyotikler kullanılır. Akut
dönemde lavaj ve sonda denenmemelidir. İlk akut dakriosistit atağı sonrası vakaların
yarısından fazlasında tablo tekrarlayan ataklar şeklinde seyreder(15-16).
a- Akut Süpüratif Tip : Kese bölgesinde şiddetli ağrı ile başlar. Bu bölgede,
iltihabın tüm kardinal bulguları mevcuttur (şişlik, kırmızılık, ağrı, sıcaklık). Birkaç günde
fluktuasyon vererek boşalabilir, bazen çevre organlara yayılabilir.
b-Akut Peridakriyosistit :Etmoid sinüsler ve çevre dokuların tutulduğu bir
durumdur.Akut dakriyosistit atağında sıcak pansuman lokal ve sistemik antibiyotik
kullanılır. Abseleşme durumlarında drene edilir. Akut devrede Lavaj kontrendikedir.
Komplikasyonları : Korneal ülser, deriye fistül, buruna posterior perforasyon,
endoftalmi, Tromboflebit, menejit vs.
B- Kronik Dakriyosistit Akut iltihap belirtilerinden ağrı ve kızarıklık yoktur. Göz yaşarması belirgin
semptomdur. Genelde konjoktivit eşlik eder zamanla kese genişler mükopürülan akıntıya
sebep olur. Daha yaygın olarak görülür. Rekürren epifora ve mükopürülan akıntı ile
karekterizedir ve sıklıkla medial kantal tendonun altında sert olmayan bir dolulukla
16
birliktedir. Bakteriyolojik ajan stafilokok, pnömokok, streptekok olabilir. Kronik dakriosistit
lakrimal kesenin genişlemesiyle sonuçlanır. Kronik dakriosistit tedavisi cerrahidir ve balon
dakriosistoplasti, eksternal dakriosistorinostomi, internal dakriosistorinostomi operasyonlan
uygulanır.
Etkin Organizmalar: Stafiloccocus aureus, pnömokoklar, b-hemolitik
streptokoklar, pseudomonas, Klebsiella, entero bakter, actinomicesdir. Kronik dakriyosistiler
3 tiptir.
a- Kronik Kataral Tip : Epifora ve tek taraflı konjoktivit mevcuttur.
Basmakla hassasiyet yoktur. Lavajda mukoz refle görülür.
b- Lakrimal Mukosel : Sekresyon nedeni ile kesede atoni gelişir ve sekresyon
birikir.
c- Kronik Süpüratif Dakriyosistit: Mevcut dakriyosistit prülan hale dönüşebilir.
Başlangıçta sıcak ve ıslak pansuman uygulanır. Lokal ve geniş spekturumlu sistemik
antibiyotik uygulanır Abse oluşursa drene edilir(11, 14,16).
III- Spesifik Dakriyosistit -Difteri
-Tüberküloz
-Trahomatöz
-Sifilitik
-Viral
-Mikotik
-Parazitik
DAKRİYOSİSTİT TEDAVİSİ 1-Medikal Tedavi : Sadece akut safhada lokal ve sistemik antibiyotik verilir. Sıcak
pansuman enfeksiyonu kontrol için kullanılır. Akut dönemde lavaj ve sonda
denenmemelidir.
2-Cerrahi Tedavi: Kronik dakriyosistit iyileşmez tedavisi mutlak cerrahidir(11, 12, 13).
EPİFORANIN DEĞERLENDİRİLMESİ Hiposekresyon, hipersekresyon ve nazolakrimal kanal tıkanıklıktan göz sulanmasına
neden olurlar. Etkili gözyaşı boşaltımı, gözyaşı volümü, kapak pozisyonu ve boşaltım
sisteminin anatomisine bağlıdır. Semptomatik sulanması olan hastada normal boşaltım
17
sistemine rağmen primer ve refleks hipersekresyon olabileceği gibi, diğer taraftan parsiyel
boşaltım tıkanıklığı olan hastada azalmış gözyaşı miktarına bağlı olarak tamamen
semptomsuz olabilir ve hatta kuru göz bulguları saptanır. Epifora gözyaşı üretimi ve boşaltımı
arasındaki dengeye bağlıdır. Boşaltım problemleri anatomik ve fonksiyonel olabilir.
Anatomik tıkanıklıkta mekanik ve boşaltım sisteminin yapısal anomalilerinden söz edilir
(tıkanıklık, dakriolit, tümör gibi). Fonksiyonel tıkanıklıkta boşaltım fizyolojisinde yetersizlik
söz konusudur ( punktum eversiyonu, kapak malpozisyonu, zayıf orbikülaris kas aktivitesi).
A.Anamnez Epiforanm başlangıç zamanı, çocuklarda doğuştan var olması, erişkinlerde travma,
operasyon ya da başka hastalıklardan sonra başlaması ile kullanılan ilaçlar (idoxuridine,
echothiophate iodide ), geçirdiği atak sayısı ile önceden uygulanan tedavi önemlidir.
B.İnspeksiyon-palpasyon Ağrı, görme bulanıklığı, rinore, yabancı cisim hissi, kese üzerinde şişlik, kızarıklık,
hassasiyet, kulak önünde lenfadenopati ve hassasiyet, konjesyon, mukoid ya da pürülan
sekresyon, burun ya da punktumdan akıntı aranmalıdır.
Punktumlann büyüklüğü, pozisyonu, kapak hastalıkları, medyal kantal ligamanın
gevşekliği, gözyaşı filmi incelenmelidir. Kese bölgesindeki şişliğin kıvamı basmakla ağrı
hissi ve püy gelip gelmediği muayene edilmelidir (etmoidal hücreler fossa lakrimalis ile burun
arasına girmiş olabilir).
C.Gözyaşı Yollarının Geçirgenliği 1. Pasif Yöntemler
a.UPrimer boya testi(Jones)U:
En değerli ilk tanı basamağıdır. Meatus nazi inferiora pamuk konur, konjonktivaya
%2'lik flöresein damlatılır, 5 dakika sonra pamuk çıkarılır. Pamuk boyanmış ise sistem açıktır.
Boya buruna geçmiyorsa parsiyel bir tıkanıklık veya pompa yetersizliği vardır. Sekonder boya
testi uygulanmalıdır.
b.USodyum sakkaroz-Bengal kırmızısı testiU:
%5-10'luk sodyum sakkaroz veya %0.5'lik bengal kırmızısı solüsyonu göze damlatılır.
Kanal açık ise hastada tat hissi veya burunda boya tespit edilir.
c.UFlöresein boya kaybolma zamanı testi:
Her iki göze %2P
’Plik flöresein damlatılır 5 dakika sonra konjonktiva kesesinde flöresein
miktarı 0 ile +4 arasında derecelendirilir.
2. Aktif Yöntemler
Ua.Sekonder bova testi(JonesIIU):
Primer Jones testi negatif ise konjonktivaya lokal anestezik damlatılır, boya iyice
yıkandıktan sonra serum fizyolojik İle irrigasyon yapılır, burundaki pamuk aplikatör
18
değerlendirilir. Boya pamuğa ulaşırsa test pozitiftir. Primer testte boya keseye ulaşmış ancak
nazolakrimal kanalda parsiyel bir tıkanma nedeniyle buruna ulaşmamıştır. Test negatif ise ve
lavaj sırasında punktumlardan boyalı serum regürjite olmuyorsa primer testte boya keseye
ulaşmamıştır, bu da üst drenaj sisteminde bir tıkanıklık olduğunu gösterir.
Ub.Lavaj:
Epiforanın gerçekten olup olmadığını anlamak için punktumlardan girilerek yapılan
lavaj önemlidir. Anatomik yapıya uyarak iğne önce dikey sonra yatay olarak zorlamadan ve
mukozayı kenara itmek için sıvı verilerek ilerletilir. Lavaj sırasında pistonu itmek için
kuvvetli basınç gerekiyorsa rölatif stenoz vardır. Geçiş varsa fonksiyonel yoksa mekanik
stenoz söz konusudur. Tedavi açısından epiforanın rölatif bir hipersekresyondan mı,
fonksiyonel ya da mekanik bir stenozdan mı oluştuğu ayırt edilmelidir . Serum fizyolojiğin
lavaj yapılan punktumdan geri gelmesi genellikle kanalikülün darlığını veya tıkanıklığını
gösterir. Bir punktumdan verilen sıvının diğerinden geri gelmesi bileşik ampuller kısmının
veya infekte olmayan küçük lakrimal kesenin tıkanıklığını gösterir. Serum fizyolojiğin bir
kısmı diğer punktumdan gelir, bir kısmı buruna geçerse genellikle bileşik kanalikülün
ampuller kısmı dardır. Geri gelen serum mukusla karışmışsa tıkanıklık genellikle lakrimal
kese içindedir. Bu durumda tanıyı kesinleştirmek için dakriyosistografi faydalı olur. Akut
dakriosistit atağı sırasında ortak kanalikül bölgesindeki ödemden dolayı ve infeksiyonun
yayılmasını önlemek için lavaj yapılmaz .
Uc. Sonda ile muayeneU:
Kanaliküllerdeki daralma ve yaralanmalarda teşhis sonda ile yapılır. Gözyaşı yollarının
horizontal bölümünün değerlendirilmesi bakımından önemlidir. Mukoza zedelenmesine karşı
dikkatli olunmalıdır.
Ud.Radyolojik muayene:
1. Dakriosistografi:
Gözyaşıyollarmdaki tıkanıklığın yerini lokalize etmede ve buna göre tedaviyi
planlamada önemi büyüktür. Kontrast madde olarak %40'lık lipiodol kullanılır.Lavaj tekniği
ile kese 1 cc. Lipiodol ile doldurulur. Normal çalışan bir lakrimal sistemde opak madde 15
dk'da boşalır. Dakriosistografi kesenin şeklini, dolma durumunu, nazal septuma mesafesini,
kese ve etmoidal hava hücreleri bağlantısını, tıkanıklığın veya darlığın yerini, kese
tümörlerini, yabancı cisimleri, kese divertikül ve fistüllerini gösterebilir. Ancak yalnızca
mekanik stenozlar için geçerli bir yöntemdir.
2.Komputerize dijital subtraksiyon:
Bilgisayar kontrollü röntgen ünitesinde yapılan tetkikte, radyokontrast maddenin
sisteme sürekli verilmesi sırasında bunun geçişi monitörden izlenmekte ve elde edilen
görüntüler bir video sistemine kaydedilmektedir. Teknik, entubasyon, distansiyon, makrografi
19
ve subtraksiyon özelliklerini birleştirmekte, lakrimal drenaj sisteminin hassas
değerlendirilmesini sağlamaktadır. Konvansiyonel dakriosistografiye göre daha az radyasyon
söz konusudur. Ayrıca lakrimal drenaj sistemindeki divertiküller, dakriolit oluşumları ve
tümörlerin de gösterilebilmesi kolaylaşmaktadır. Ameliyat yönteminin seçilmesinde bu teknik
çok önemlidir.
3. Dakriosintigrafi:
Hastanın fornikslerine teknesyum 99 damlatılır ve yayılan gama ışınları sintilasyon
kamerası ile kaydedilir. Dakriosintigrafi kanaliküler fonksiyonlar ve lakrimal pompalama
mekanizması için çok duyarlıdır ancak, gözyaşının kese ve nazolakrimal duktustan
eliminasyonunu değerlendirmede pek duyarlı değildir (7).
DAKRİOSİSTORİNOSTOMİ ( DSR ) I-EKSTERNAL DSR Bu cerrahi yöntemde nazal mukoza ile lakrimal kese mukozası arasında anastomoz
oluşturulur. Toti'nin klasik transkutanöz girişini birçok minör modifikasyona uğramasına
rağmen %93-95 başarı oranıyla özünü hala korumaktadır. Uygulanan modifiye edilmiş
cerrahi yöntemler:
1-Dupuy-Dutemps-Bourguet tekniği
2-Viers modifikasyonu
3-Kinosian tekniği
4-İllif tekniği
5-Bannacolta tekniği
6-Konjonktivodakriosistorinostomi: Nazolakrimal kese ile punktumlar arasmda tıkanma
olduğu zaman oluşan epiforanın tedavisinde uygulanır.
CERRAHİ YÖNTEM Bizim eksternal DSR ameliyatlarında kullandığımız yöntem Dupuy-Dutemps-Bourguet
tekniğidir.Operasyon genellikle intravenöz sedasyon sağlanarak lokal anestezi altında
gerçekleştirilir. Bununla birlikte bazen genel anestezi gerekebilir. Bazı uygulamalarda lokal
anestezi öncesi nazal mukozada vazokonstriksiyon sağlayarak hemostaza yardımcı olmak için
%1'lik fenilefrin hidroklorid kullanılır. Daha sonra lokal anestezi için enjeksiyon yapılır.
Lokal anestezi için genellikle %1-2'lik lidokain ile epinefrin ( 1/100000 veya 1/200000 )
kullanılır. Lidokainin sağlıklı bir erişkin için maksimum dozu 7 mg/kg veya 70 kg için 500
mg dır. DSR operasyonlarında anestezik maddenin dağılması için birden fazla bölgeye
enjeksiyon yapılır. Bunlar nazal mukoza, insizyon bölgesi, infraorbital foramen ve anterior
20
etmoidal foramen bölgeleridir. Anguler damarlann lokalizasyonu nedeniyle insizyon
bölgesinin saptanması önemlidir. Bu damarlann lateralinden, iç kantal ligamandan 8-10 mm
mesafeden, burun köküne paralel, hafif eğimli olarak 15-20 mm uzunluğunda cilt insizyonu
yapılır. Künt diseksiyonla periosta ulaşılır. İç kantal ligamanın yarısına kadar insizyon
uygulanır. Anterior lakrimal krestin üzerinde periostun altını disseke etmek için periost
elevatörü kullanılır. Daha sonra lakrimal kese lakrimal fossadan dekole edilir. Osteotomiye
lakrimal fossanın anterior tabanından kırılarak başlanır. Alternatif olarak kemik küçük
Kerrison rongeuru ile anterior lakrimal krestten başlanarak da çıkarılabilir. Kemik dikkatli bir
şekilde çıkarılmalı, serebrospinal sıvı gelme riskini artırmamak için herhangi bir dönüş
hareketi yapılmamalıdır. Nazal mukoza dekole edildikten sonra osteotomi öne doğru
genişletilir. Osteotomi anterior lakrimal krest ve lakrimal fossadan posterior lakrimal kreste
kadar olan kısmı içermelidir. Ortalama 16'ya 14 mm boyutlannda düzgün kenarlı kemik
açıklık oluşturulur. Kribriform kemiğe zarar vermemek için kemik çıkarımı üst kısımda
frontoetmoidal sürürün 2-3 mm altında olmalıdır. Lakrimal kese ve nazal mukoza arasında H
şeklinde ön ve arka flepler oluşturulup karşılıklı olarak 6/0 vicrylle sütüre edilir. Daha sonra
cilt altı ve cilt sütüre edilir (11,16,17).
EKSTERNAL DSR KONTRENDİKASYONLARI A-Relatif Kontrendikasyonlar
-Düşük hematokrit
-Kanama eğilimi
-Sinüzit
-Nazal polipozis
-Septum deviasyonu
-Paget hastalığı
B-Mutlak kontrendikasyon
- Antrum tümörü
- Atrofik rinit
-Tüberküloz
EKSTERNAL DSR KOMPLIKASYONLARI 1-Kalıcı veya tekrarlayıcı epifora en sık komplikasyondur.
2-Kanama ikinci sıklıkta yer alır. Orbital hemoraji nadirdir fakat lokal anestezi
enjeksiyonu veya kemik çıkarılması aşamasında anterior etmoidal arterin travmatize
edilmesiyle meydana gelir. Nazal mukoza kanaması yüksek kan basıncının belirtisi olabilir.
3-Serebrospinal sıvı gelmesi
4-Anestezi komplikasyonları
21
5-Cilt skarı
6-Yara enfeksiyonu, yarada granülom oluşumu
7-Kanalikül stenozu
8-Fonksiyonel blokaj (18,19, 20)
II-İNTERNAL (ENDONAZAL) DCR Epifora şikayeti hastayı göz hekimine getirir ama cerrahi tedavisi buruna oldukça
yakındır. Endoskopun ameliyatlar sırasında kullanılmasıyla endonazal lakrimal cerrahi
oldukça popüler hale gelmiştir. Burun içinden lakrimal kese fossası bulunduktan sonra keseye
uyan mukoperiost ve altındaki kemik yapı drenaj için rezeke edilir. Endonasal DSR cerrahisi
deride skar bırakmaması, iyi hemostaz, operasyon süresi kısalığı, lakrimal pompadan
sorumlu dokulara zarar vermemesi avantajlarıdır. Eger cerrah endoskopik yada mikroskopik
cerrahide başarılı ise pencerenin doğru lokalizasyonu ile dakriosistorinostomi ile diğer nazal
patolojileri aynı seansta düzeltmesi mümkün olacaktır. Endolazer DSR uzun operasyon süresi,
pahalı olması ve daha kötü sonuçları nedeniyle daha az kullanılmaktadır. Endolazer DSR
daha çok kanamaya eğilimli vakalarda alternatif olarak kullanılabilir. Endonasal DSR
kanalakül tıkanıklığı olan vakalarda kullanılamaz bu vakalarda eksternal DSR yaklaşımı
kullanılmaktadır.(19-22).
Nasal mukozadan kanamayı azaltmak için genel anestezi tercih edilir. Kontrollü
hipotansiyon sağlanır. Hipotansif anestezi sağlanamazsa baş yukarıda, ayaklar aşağıda olacak
şekilde masaya 30° lik eğim verilir, aspiratör ve bipolar koter de kanama kontrolü sağlanmaya
çalışılır. Genel anestezi uygun değilse infratroklear sinir blokajı ile lokal anestezi
uygulanabilir. Lokal anestezide jetokain tercih edilir. Adranalinli gaz tampon orta meaya
konur. Kanamayı azaltır, görüş sahasını açar.
Lakrimal kese ve kanalın lokalizasyonu:
Anahtar bölge maksillanın frontal prosesinin posterior sınırıdır. Bu bölge orta konkanın
yakınında bir çıkıntı olarak bulunur. Bu çıkıntı inferior konkanın en yüksek noktasından
uzanarak orta konkanın önünde sonlanır. Nazolakrimal kanal ve kese bu çıkıntının lateral ve
posteriorunda yer alır. Lakrimal kesenin superior çıkıntısı orta konkanın önüne yapışmıştır.
Unsinat prosesin ön yapışıklığı lakrimal fossa ve lakrimal kemiğin orbital tabanının
bileşkesinde bulunur. Bu noktanın daha lateraline gitmemek önemlidir. Çünkü bu orbital
penetrasyona yol açabilir. 20 gauge fiberoptik ışık çubuğu kese lokalizasyonunu belirlemekte
kullanılabilir.
Mukosal kesi:
Orta konkanın önünde ve inferior konkanın süperiorundan yapılır. 1-2 cm boyutlarında
orak bistüri ile oval bir kesi önerilir.
22
Kemiğin alınması:
Lakrimal fossanın maxilla tarafındaki kemiğin medial bölümü anteriordan posteriora
yada posteriordan anteriora doğru çıkarılır. Posteriorda daha ince olduğu için posteriordan
başlama daha mantıklı gelmektedir. Kerrison forsepsi yada tur kullanılabilir.
Osteotominin boyutu:
Yetrsiz kemik çıkarılması DSR’nin ensık başarısızlık sebepleridir. Weidenbecher’e göre
keseyi çevreleyen tüm kemik doku çıkarılmalıdır(23). Wong ve arkadaşları 0.5 cm’lik bir alan
çıkarmışlardır (24). Osteotominin büyüklüğünün yanı sıra bölgeside oldukça önemlidir.
6mm’lik fistül ile fonksiyonel bir sonuç alınır. Amaç büyük osteotomi yapmak değil,
fonksiyonel ve yeterli büyüklükte bir osteotomi açmak olmalıdır. Daha büyük osteotomiler
başarısızlık riskini azalmaktadır. Mukosanın korunmasıda yeni kemik oluşumunu engelleyen
önemli faktörlerdir. Kemik osteotomi de mukosal açıklık boyutunda olmalıdır.
Kesenin lakrimal duvarının alınması:
Kemik alındıktan sonra kese açığa çıkarılır. Vaskülarize beyaz kese kolaylıkla ayırt
edilebilir. Bir lakrimal prob kanalikülden içeri girilerek mediale tıkalı keseye doğru
yönlendirilir. Lakrimal prob ile kesenin mediali gerilince orak bıçak yardımı ile insize edilir.
İnsizyon bölgesi genişletilir. Metson intra nasal açıklığın 10mm olması gerektiğini
belirtmiştir. Silikon tüp üst ve alt kanalikülden nazal kaviteye doğru geçirilerek uçları
bağlanır(25).
Silikon tüp ne kadar kalmalı:
2-6 ay kalabilir ama üç aydan fazla kalması inflamasyon ve granülasyona sebep olabilir.
Wong ve arkadaşları tüpün 6 ay sonra çıkarılması önermektedirler(24, 26).
ENDONAZAL DCR'de BAŞARISIZLIK NEDENLERİ 1-Yetersiz Preoperatif Değerlendirme
- Punktumların, kanaliküllerin, birleşik kanaliküllerin ve nasolakrimal kanal durumu
incelenmelidir.
- Rutin göz muayenesine ilave lavaj, kateterizasyon primer ve sekonder Jones testi
ultrason ve sintigrafi yapılmalıdır.
- Dikkatli bir nasal muayene yapılmalı
- Nasolakrimal ostiuma
- Septum alt konka ve etmoid hücrelerin pozisyonu
- Komşu sinüs enfeksiyonları
- Mukozal anomali ve burun hastalıkları
- Pasajla ilgili kitle ve mukoid yapıların varlığı incelenmeli
23
2- Cerrahi Teknik Hataları
- Kese lokalizasyonunda hatalar
- Poriesteumun yetersiz temizlenmesi
- Yetersiz kemik çıkarma
- Hemorajinin yetersiz kontrolü
- Sütur hataları
-Yetersiz mukozal insizyon: Yeterli mukosal ve periostal insizyon gereklidir. Az
mukosal insizyon küçük fenestrasyona yol açar. Çok büyük mukosal insizyon ise mukosa
skarı ve adezyona yol açabilir. Kemik oklüzyondan çok yumuşak doku okluzyonu daha fazla
başarısızlık sebebidir.
-Sump sendromu: Postoperatif rezidüel bir kese varlığında oluşabilir. Bu yetersiz kese
çıkarılması, yetersiz flep çıkarılması yada nazolakrimal kanal ile kese arasında komplet bir
açıklık olmaması nedeniyle meydana gelebilir. Çok aşağıda yerleşmiş bir ostium orta yada üst
kese obstruksiyonlarını bypass etmeyebilir. Çok yüksek yerleşimli bir ostium ise lakrimal
keseyi kör bir uç gibi bırakarak enfeksiyona eğilimli hale getirir.
3- Persistan Mukosel
Kanalın burun içine açılması genellikle başarısızlıkla sonuçlanır.
4- Konjenital Lakrimal Fistül
5- Skarlaşma
SİLİKONUN LAKRİMAL HASTALIKLARDA KULLANIMI Lakrimal drenaj sisteminin çeşitli hastalıklarında ipek naylon, plastik, polietilen gibi
pekçok madde geçici stent olarak kullanılmıştır(27).
1970'lerde silikon tüplerin kullanımı popüler hale gelmiştir. Silikon semiorganik
polimer gruplarında fizikokimyasal yönden inert, su geçirmez ve kaygan maddedir.
Bulunduğu yerde doku ile reaksiyona girmez ve üzerinde başka maddelerin birikmesine engel
olan bir yapısı vardır.
Bikanaliküler silikon tüp endikasyonları
- Konjenital nasolakrimal kanal obstrüksiyonu
- Erişkin nasolakrimal kanal obstrüksiyonu
- Alt ve üst kanalikülerin taze ve eski laserasyonları
- Ana kanalikül ve kanalikül travmalarında
- Punktum anomalilerinde
- Konjonktivo-dakriyosistorinostomi
- Klasik dakriyosistorinostomi
24
- Başarısız DCR operasyonundan sonra ikinci operasyonlarda
- Radyoterapi görecek hastalarda profilaktik amaçla
Silikon tüp komplikasyonları:
- Burun mukozası laserasyonu
- Punktal erozyon ve punktum yırtığı
- Kanalikül genişlemesi ve ikiye ayrılması
- Tüpün çıkması
- Tüpün ucunun nasofarenkse kaçması
- Konjunktivit, keratit
- Akut dakriyosistit, epifora
- Granülomatöz doku teşekkülü
- Rinit, sinüzit
25
MATERYAL VE METOD
Bu çalışmada Haziran 2004- Nisan 2005 tarihleri arasında İstanbul Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Göz Polikliniğine epifora şikayeti ile başvuran kronik dakriyosistitli
hastalardan kontrol muayenelerine devam eden 49 olguya Endoskopik DSR ve 55 olguya
Eksternal DSR uygulanan 103 hasta değerlendirildi. Bir hastaya bilateral endoskopik DSR
uygulandı. Bu çalışmada prospektif olarak uygulanan endoskopik DSR sonuçları ile
eksternal DSR sonuçlarının karşılaştırılması amaçlandı. Eksternal DSR ‘ler Göz Kliniğinde,
Endoskopik DSR’ler Kulak Burun Boğaz Kliniğinde (KBB) Oftalmolog eşliğinde KBB ekibi
tarafından yapıldı. Eksternal ve Endoskopik DSR’lerin tümüne silikon tüp entübasyonu
yapıldı. Hastaların 73’ü kadın, 30’u erkek, ortalama takip süresi en az 9 ay en uzun 19 ay
(ortalama 16 ±3.1) idi.
Çalışmaya alınan hastaların değerlendirilmesi:
1-Anamnez: Şikayetlerin başlangıcı, süresi, bu hastalığı ile ilgili daha önce geçirdiği
müdahaleler ve gördüğü tedaviler, sistemik hastalıkları sorgulandı.
2-Göz muayenesi:
Görme keskinliği
Biyomikroskopik muayene, kapaklar ve punktumların değerlendirilmesi
Göziçi basıncı Fundus muayenesi Serum fizyolojik ile lavaj
3-KBB muayenesi: Hastalar ameliyat öncesi KBB uzmanı tarafından değerlendirildi.
4-Lipiodol verilerek AP ve lateral dakriyosistografi çekildi. Kese ve gözyaşı yolları
incelendi.
5-Laboratuvar: Hemogram, rutin biyokimya, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri,
kanama ve pıhtılaşma zamanı bakıldı.
Çalışmamızda cerrahi öncesi dakriyosistografik değerlendirme tüm olgulara
uygulanmıştır ve kese anomalisi, taş, tümör ve kanaliküler tıkanıklığı tespit edilen olgular
dışlanmıştır. Hastaların hepsine lipiodollü dakriosistografi çekildi. Bütün hastaların keseleri
muntazam olarak dolduğu ve bütünlüğü bozulmamış olduğu görüldü. Hastaların hepsinde
tıkanıklık kese sonrası bölgede idi.
26
EKSTERNAL DAKRİOSİSTORİNOSTOMİ ANESTEZİ Hastaların tamamında operasyon lokal anestezi altında gerçekleştirildi. Lokal anestezi
öncesi nazal mukozada vazokonstriksiyon sağlayarak hemostaza yardımcı olmak için
dekonjestanlı tampon burun boşluğuna yerleştirildi. Daha sonra lokal anestezi için %2'lik
adrenalinli lidokain iç kantusa 7-8mm uzaklıktaki insizyon bölgesine, infraorbital foramene
enjekte edildi.
CERRAHİ Dupuy-Dutemps-Bourguet tekniği kullanıldı. Cilt insizyonu, anguler damarların
lateralinden, iç kantal ligamandan 8-10 mm mesafeden, burun köküne paralel, hafif eğimli
olarak 15-20 mm uzunluğunda yapıldı. Kunt diseksiyonla periosta ulaşıldıktan sonra iç kantal
ligamamn yarısına kadar insizyon uygulanarak lakrimal kese ortaya çıkarıldı. Anterior
lakrimal krestin üzerinde periostun altını disseke etmek için periost elevatörü kullanıldı. Daha
sonra lakrimal kese lakrimal fossadan dekole edildi. Lakrimal kemik Traquair'in periostal
elevatörü ile ön kısmından perfore edildi. Perforasyon yerinden Kerrison rongeuru ile kemik
pencere oluşturuldu. Kemik pencere üstte iç kantal tendonun yapışma yerine ve lakrimal fossa
tepesine, önde nazomaksiller sürür hattına kadar genişletildi. Ortalama 16'ya 14mm
boyutlarında düzgün kenarlı kemik pencere meydana getirildi. Lakrimal kemikteki ilk giriş
yerinin posteriorundan kemik alınmadı. Etmoid sinüs penetrasyonu, hava hücrelerini
birbirinden ayıran yumurta kabuğu gibi ince, küçük kemik septaların ve/veya nazal mukozaya
göre ince ve yumuşak olan gri-kırmızı renkteki sinüs mukozasının gözlenmesiyle belirlendi.
Ayrıca etmoid sinüs mukozası, hastanın burun inspirasyonunda kolaylıkla dalgalanmasıyla
ayırt edildi. Lakrimal kese ve nazal mukozadan oluşturulan H şeklindeki ön ve arka fleplerin
karşılıklı olarak 6/0 vicrylle sürüre edilmesinden sonra üst ve alt punktumlardan ilerletilen
silikon tüp burun içine geçirilerek birbirine bağlandı ve burun lateral duvarına 4/0 ipekle
tespit edildi (Resim 6). Cilt altı ve cilt sütürasyonuyla ameliyat bitirildi.
Hastaların topikal antibiyotikli göz damlası, sistemik antibiyotik ve analjezik ile
taburcu edildi.Hastalar postoperatif birinci gün, birinci haftada cilt sürürleri alındıktan sonra,
1, 6. ayda ve 1. yılda kontrol muayeneleri ile izlendi. Punktumdan verilen sıvının buruna
geçmesi başarı olarak değerlendirildi. Silikon tüp entübasyonu yapılan hastalarda, silikon tüp
kalış süresi 3 ay ile 6 ay arsında değişti. Tüp anesteziye ihtiyaç duyulmadan üst ucu kesilerek
nazal yoldan çekilerek çıkarıldı.
27
ENDOSKOPİK DAKRİOSİSTORİNOSTOMİ ANESTEZİ Tüm vakalarda genel anestezi tercih edildi.
Cerrahi Aletler - O ve 30 derece storz Hopkins teleskop
- Kamera (Storz)
- Monitör (Sony) (Resim 5)
- Soğuk ışık kaynağı (Resim 5)
- Forceps (düz- 45 derece)(Resim 4)
- Elevatör (Resim 4)
- Tur (Xomed Power System, XOMED)(Resim5)
- Orak bisturi (Resim 4)
- Aspiratör ve uçları (Resim 4)
- Burun spekulumu (Resim 4)
- Punktum dilatatorü (Resim 4)
- Lacrimal entubasyon seti (KMI ine. Marka) (Resim 4)
- Makas, Portegu. (Resim 4)
Bölgesel temizlik sonrası steril şartlar sağlandı.
Cerrahi Teknik : Endoskopik DSR ameliyatında tüm vakalarda genel anestezi tercih edildi. O derece karl
storz marka optik kullanıldı. Orta konka önüne 1/100000 lik adrenalin içeren jetokain dental
uçlu enjektör ile enjekte edilerek 10 dakika beklendi. Orta konkanın ön kısmında yer alan
maksiler kemiğin frontal çıkıntısı ile lakrimal kemiğin bileşkesinin oluşturduğu maksiler çizgi
tespit edildikten sonra bu bölge üzerindeki mukoperiostal fleb 2x1,5 cm ebadında kaldırıldı.
Lakrimal kemik ve maksiler kemik frontal çıkıntısı tur kullanılarak yaklaşık 1 cm boyutunda
açıldı ve keseye ulaşıldı. Kesenin medial duvarı görülür hale getirildi (Keseye dışarıdan
parmakla bası yapılarak açılan pencereye çıkıntı yapması sağlandı)kese bilinenin aksine daha
superior yerleşimli olduğu için frontal çıkıntının üst kısımları geniş bir şekilde açıldı.
Keseye vertikal bir insizyon yapıldı ve kese duvarı iki yana yatırılacak şekilde
insizyonlar yapıldı. Kese ön duvarı yeterince açılamazsa bu teknik kese duvarından doku
çıkarılarak uygulanır. Daha sonra lavaj yapılarak mukosal açıklık değerlendirildi ve
oftalmalog tarafından punktumlar dilate edildi ve O’Donoghue Tüpü üst ve alt punktumlardan
geçirilerek nasal kavite içinde serbest uçlar bağlandı(Resim 6). Bu sırada orta konka
hipertropisi, septum deviasyonu olan hastalara sınırlı müdahale yapılarak bu patolojileride
28
giderildi. Nasal kaviteye küçük bir tampon konularak ameliyat sonlandırıldı. Hastalar
postoperatif 1. Günde topikal antibiyotikli göz damlası, nasal dekonjestan, sistemik
antibiyotik ve analjezik ile taburcu edildi. Kontrole kadar serum fizyolojik ile lazal irrigasyon
tavsiye edildi. Hasta post op 7. gün , 1.ay , 3. ay, 6. ay ve 1.yıl kontrolleri yapıldı.
Post operatif radyolojik inceleme yapılmadı. Silikon tüp operasyondan 3 ay sonra
çıkarıldı. Tüp anesteziye ihtiyaç duyulmadan üst ucu kesilerek nazal yoldan çekilerek
çıkarıldı.
Travmatik, fistülize ve revizyon dakriosistorinostomi çalışma kapsamına alınmadı.
Hastalarda normal şartlarda göz yaşarmasının ortadan kalkması, nükseden bir
enfeksiyon olmaması ve lakrimal lavajda karşı kanalakülden reflünün en az düzeye inmesi
yada hiç gözlenmemesi tam başarı olarak adlandırıldı. Kısmi başarı, hastalarda ameliyat
öncesine göre daha az göz yaşarması görülmesi ve lavajın kısmen ya da tamamen ostium
yoluyla burna geçmesi şeklinde tanımlandı. Cerrahi başarısızlık ise ostiumun kapanmış
olması ve hastada inatçı ya da nükseden göz yaşarması bulunması olarak tanımlandı.
İstatiksel analiz Windows SPSS 10.0 programı ile yapılmıştır. Hasta özellikleri student-
t testi ile sonuçların değerlendirilmesi ise ki-kare testi ile yapılmıştır.
29
Resim 4. Endoskopik DSR ameliyatında kullanılan cerrahi aletler
Resim 5. Endoskopik DSR ameliyatı sırasında kullanılan tur(Xomed Power System, XOMED), Monitö(sony), Soğuk ışık kaynağı
30
Resim 6. Eksternal ve Endoskopik DSR ameliyatlarında kullanılan silikon tüp
31
Resim7. Orak bistüri ile mukoperiostal flep kaldırılmakta
Resim 8. Lakrimal kemik ve maksiler kemik frontal çıkıntısı tur kullanılarak yaklaşık 1 cm boyutunda açılarak ve keseye ulaşıldı.
Resim 9. Keseye dışarıdan parmakla bası yapılarak açılan pencereye çıkıntı yapması sağlanmakta
32
Resim 10. Keseye vertikal bir insizyon yapılmakta ve punktumlar dilate edilmekte
Resim 11. Silikon tüp üst ve alt punktumlardan geçirilerek nasal kavite içinde serbest uçlar bağlanmakta
33
BULGULAR
Çalışmaya alınan hastaların yaşaları 36 ile 64 arasında değişmekte idi. Yaş ortalaması
57 ± 3.4 idi.
Tablo 1. Hasta özellikleri
Eksternal DSR Endoskopik DSR Yaş ortalaması 59 ± 2.3 55 ± 3.1 Cinsiyet; Kadın Erkek Toplam Sağ göz/sol göz
36 19 55
31/24
37 11 48
23/26
Tablo 2. Eksternal ve Endoskopik DSR sonuçları
Değişken Eksternal DSR Endoskopik DSR
Sayı % Sayı %
Tam başarı 38 69.9 44 89.7
Kısmi başarı 4 7.2 1 2
Toplam başarı 42 76.3 45 91.8
Başarısızlık 13 23.6 4 8.1
Toplam 55 100 49 100
34
Eksternal DSR operasyonu yapılan olgularda tam başarı oranı %69.09 idi.Endoskopik
DSR opersyonu yapılan olgularda tam başarı oranı %89.7 idi. Aradaki fark istatiksel olarak
anlamlıdır(p<0.05) (Tablo 3) .
Tablo 3.Tam başarı oranları
0102030405060708090
EksternalDSREndoskopik DSR
Eksternal DSR operasyonu yapılan olgularda kısmi başarı oranı %7.2 idi.Endoskopik
DSR opersyonu yapılan olgularda kısmi başarı oranı %2 idi. Aradaki fark istatiksel olarak
anlamlıdır(p<0.05) (Tablo 4).
Tablo 4. Kısmi başarı oranları
0
2
4
6
8
EksternalDSREndoskopikDSR
Eksternal DSR operasyonu yapılan olgularda toplam başarı oranı %76.3
idi.Endoskopik DSR opersyonu yapılan olgularda toplam başarı oranı %91.8 idi. Aradaki
fark istatiksel olarak anlamlıdır (p<0.05) (Tablo 5).
35
Tablo 5. Toplam başarı oranları
0
20
40
60
80
100
EksternalDSREndoskopik DSR
Eksternal DSR operasyonu yapılan olgularda cerrahi başarısızlık oranı %23.6 ,
endoskopik DSR operasyonu yapılan olgularda ise %10.2 idi. Aradaki fark istatiksel olarak
anlamlı idi(p<0.05) (Tablo 6).
Tablo 6 . Cerrahi başarısızlık oranları
0
5
10
15
20
25
EksternalDSREndoskopikDSR
Her iki cerrahi yöntem sırasında intraoperatif major komplikasyon gözlenmedi.
Endoskopik DSR operasyonu öncesi 3 hastaya septoplasti uygulandı. Hiçbir hastada lakrimal
kese taşına rastlanmadı. Endoskopik DSR operasyonu sırasında hiçbir hastada orbital hasar
gözlenmedi.
36
TARTIŞMA
Nasolakrimal kanalın tıkanıklıklarının tedavisinde eksternal ve endoskopik DSR tedavi
şeçenekleri olarak kullanılmaktadır. Son zamanlarda minimal invaziv yöntemler tercih
edilmekte ve tedavi sonuçları klasik cerrahi yöntemlerle karşılaştırılmaktadır. Toti'nin klasik
transkutanöz girişimi birçok minör modifikasyona uğramasına rağmen yüksek başarı oranıyla
özünü ve güncelliğini hala korumaktadır. Tanımı çok eski olmasına rağmen endoskopik
girişim sınırlı olanaklar nedeniyle son zamanlara kadar taraftar bulamamıştır. Ancak rijid
endoskopların intranazal cerrahide kullanılması ile bu cerrahi teknikle yapılan operasyonların
sayısı giderek artmaya başlamıştır (28-29).
Endonazal DSR ve eksternal DSR ile karşılaştırıldığında daha minimal morbiditeye
sahiptir, düşük komplikasyon riski vardır ve daha az intraoperatif kanama görülür (30).
Ayrıca eksternal bir insizyona ihtiyacı ortadan kaldırarak, medial kantal ligaman, orbicularis
okuli kası, pretarsal liflere ve onların fonksiyonlarına zarar verme riski ortadan kalkar.
Dolayısıyla lakrimal pompa mekanizmasına yönelik cerrahi travmayı en aza indiren bir
metoddur. Ayrıca eksternal bir insizyon yapılmadığı için iyi bir kozmetik sonuç alınır.
Endonazal endoskopun yüksek görüntüleme yeteneği ile hem ostium bölgesinde mevcut
skarlaşma ve lokalizasyon farklılıklarını hem de eşlik eden diğer intranazal patolojileri
saptamada büyük avantaj sağlar. Ayrıca bu patolojilere müdahale etmede sağladığı avantajlar
endoskopik DSR prosedürünün lakrimal tıkanıklıklarda primer olarak ve eksternal DSR
revizyonunda kullanım sıklığını arttırmıştır. Endonazal DSR cerrahisinde karşılaşılan temel
güçlükler endoskopun kullanım güçlüğü ve manipulasyon alanının dar olmasına bağlı, kemik
dokunun eksizyonun güçleşmesidir. Olabilecek komplikasyonlar; kanama, asemptomatik
septal perforasyon, burun içinde skar ve fibrosiz, lakrimal kese absesi, fibrotik stenoz, postop
orbital sellülit, epistaksis kanalikül zedelenmesi, punktum yırtığı, konjoktivit, korneal
irritasyon, akut dakriyosistit, granulamatöz doku oluşumu, rinit oluşmaktadır. Ayrıca
lakrimal fossa ve nazolakrimal kanal bölgesi endoskopik olarak tanınmadığı ve yanlış
bölgeden kemik pencere çıkarıldığı taktirde kolaylıkla orbita içerisine girmek ve gözü
zedelemek mümkün olacaktır (26). Bizim endoskopik DSR ameliyatlarında ameliyat sırasında
ve ameliyat sonrasında her hangi bir komplikasyona rastlanmamıştır. Özellikle endoskopik
DSR ameliyatlarımızda yanlış bölgeden kemik pencere çıkarılmasına bağlı orbital hasar ve
göz teması olmamıştır. Çalışmamızda göz yaşı kanalının lavaj ile açık olmasına rağmen
sulanma şikayeti olan olgular eksternal DSR grubunda 4 olguda, endoskopik DSR grubunda
37
ise bir olguda rastlanmaktadır. Bu da lakrimal pompa sisteminin endoskopik DSR
ameliyatlarında eksternal DSR ameliyatlarına göre cerrahi sırasında çok az travma olduğunu
göstermektedir.
Endoskopik cerrahide başarıyı etkileyen faktörlerden biri lakrimal kesenin endonazal
olarak iyi lokalize edilmesi ve yeterli açıklığın sağlanmasıdır. Orta konkanın ön bağlanma
noktası çok önemli bir mirengi noktasıdır, kese orta konkanın ön üst kısmında yerleşir ve
varyasyonlar nadiren görülür. DSR'de önemli başarısızlık nedenleri, osteotominin yeterli
genişlikte açılmaması ve eksternal DSR’de kese duvarı-burun mukozası sütürasyonunun
gereği gibi yapılamaması sonucu ostiumun tıkanmasıdır. DSR operasyonunda açılan ostiumun
açıklığı normal yara yeri iyileşmesini takiben bir miktar küçülmektedir. Bazı vakalarda oluşan
granülasyon dokusu veya geç dönemde skar dokusunun aşırı artması ile ostium açıklığı
tamamen kapanabilmektedir. Bu kapanmanın özellikle postoperatif 4-6 aylık dönemde
gerçekleştiği ifade edilmektedir. Granülasyon dokusu dışında diğer tıkayıcı yapılar kemik
dokusu, aşırı skar dokusu ve koagulum gösterilmektedir(24-26). Bizim ameliyatlarımız
sonrasında da ostium açıklığının kapanması 3-5 aylar arasında olduğu görüldü. Postoperetif
olarak oluşan granülasyon dokusunun miktarını azaltabilmek amacıyla son yıllarda glokom ve
pterjium cerrahisinden esinlenerek, bir antimetabolit olan yara iyileşmesini azaltan ve olası
ostiumdaki skarlaşamayı engelleyen intraoperatif mitomisin C kullanımını bildiriren yayınlar
vardır. Mitomisin C'ninde dahil olduğu antimetabolit ilaçlar DNA ve RNA replikasyonunu,
hücre bölünmesini, protein sentezini ve fibroblast prolifersyonunu engelleyerek etki
gösterirler(31, 32). Çalışmamızda ameliyat sırasında hiçbir hastaya mitomisin C kullanmadık.
Lakrimal keseyi ortaya koymak için laser, ronger, tur ve çizıl kullanılmaktadır. Her
birinin birine avantajı ve dezavantajı vardır. Laserin kullanımı pahalıdır, ekstra eğitim ve
enstrüman gerektirir, hastaya ve cerrahi ekibe hasar gelebilir. Laser ile daha küçük ostium
açıklığı yapıldığı için kapanma tehlikesi vardır. Ayrıca laserin uygulandığı bölgeye derinliği
ayarlanamadığı zaman göze kolaylıkla zarar verilebilir. Ronger kullanıldığı zaman alt
konkaya zarar verilip sineşi gelişme riski fazladır. Ayrıca skar, kanama ve orbitaya hasar
olabilir. Çizil daha az travmatik olup ve daha kontrollü çalışılabilir. Fakat ostium kenarları
düzensiz olabilir, lateral kemiğin daha kalın ve dışarıya doğru kıvrımlı durumlarında keseye
ulaşmak zor olabilir. Tur bu durumlarda daha avantajlıdır. Biz çalışmamızda tur kullandık, tur
kullanılırken çevre dokulara zarar verme riski olmasına rağmen tecrübe arttıkça
komplikasyonların çok azaldığı görülmüştür. Fakat kontrollü çalışıldığı zaman tur minimal
hasar vermekte aynı zamanda aspirasyon da yapılabildiği için çalışılan alan sürekli kontrol
altındadır. Ayrıca lateral nasal kemiğin süperiorunu açmak daha kolay ve rahat
olmaktadır(30). Lateral nasal duvar turlanırken kesenin lakrimal fossa ve nasolakrimal kanal
bölgesi endoskopik olarak tanımlandığı ve yanlış bölgeden kemik pencere açıldığı takdirde
38
kolaylıkla orbita içine girmek ve gözü zedelemek mümkün olacaktır. Çalışmamızda hiçbir
hastada tura bağlı komplikasyon gözlenmedi.
Açık bir ostiuma sahip olmak için devamlı bir sıvı akışının olması gerekir(24). Bunun için
silikon tüpler kullanılmaktadır ve ilk defa Quickert tarafından gerçekleştirilmiştir(33). Silikon
nonirritan, fleksibl ve kolay bağlanabilir bir materyaldir Silikon tüpün, DSR başarısızlığını
granülomatöz inflamasyon yaparak artırdığına dair yayınlar vardır. Ancak yaygın olan kanı
silikon tüp ile entübasyonun hastada ameliyat sonrası Nasolakrimal kanal lavajı gerekmemesi ve
yara iyileşmesi süresince nazal mukoza ile kese arasındaki açıklığı devam ettirerek kapanmasını
önlemektedir(34). Endoskopik DSR’de eksternal DSR'de olduğu gibi çok büyük kemik parçaların
çıkarılması gerekmektedir. Çünkü açıklığı kemik kallus değil rejenere olan mukoza
kapatmaktadır. Silikon tüpte bu açıklığın kapanmasını önlemektedir(25). Silikon tüpün bütün bu
olumlu yanlarına rağmen bazı yazarlar bir takım komplikasyonlar bildirmişlerdir. Allen yaptığı
intranazal endoskopik incelemelerde anastomoz yerinde tüpe bağlı olduğu düşünülen granülasyon
dokusu tespit etmişlerdir. Mukosal açıklık çevresinde oluşan bu granülomların silikon tüpün
mikro travmalarına bağlı olabileceğini bildirmişlerdir. Allen ve ark. yaptıkları çalışmada silikon
tüple entübe ettikleri DSR'li 110 gözün 16’sında (% 14,5) başarısız olmuşlar, entübe etmedikleri
79 gözde 4 tane (% 5) başarısızlık bildirmişlerdir(35). Bizim çalışmamızda silikon tüpe bağlı her
hangi bir komplikasyon görülmemiştir. Entübasyon yapılırken probun pasajdan geçişi sırasında
travmatizan olacak hareketlerden kaçınılmalı bir engelle karşılaşınca fazla zorlama
yapılmamalıdır. Nasolakrimal kese ve kanal mukozasına kalıcı zararlar verebilir veya yanlış
pasajlar açılabilir. Silikon tüp 2 ila 8 ay arasında yerinde bırakılmalıdır ancak en uygun süre halen
tartışmalıdır. Rebeitz ve ark. tüpü 4 ile 6 hafta süre ile bırakılmalı derken(36), Kong ve ark.
granülasyon oluşumunu engellemek için tüplerin 8 haftadan önce çıkarılmasını önermekte (37),
Haüsler ve ark. ise tüpleri 9 ay tutmaktadır(38). Bizim çalışmamızda tüm hastalara silikon tüp
entübasyonu yapıldı ve 3ay sonra tüpleri çıkarıldı . Silikon tüp entübasonuna bağlı endoskopik
DSR ve eksternal DSR ameliyatlarımızda hiçbir komplikasyon izlenmemiştir.
Hartikainen ve ark. kronik dakriyosistitli hastalan randomize bir şekilde iki gruba ayırarak
yaptıkları ve eksternal DSR ile endonazal DSR'yi karşılaştırdıkları çalışmalarında başarı oranı
eksternal DSR için %91, endonazal DSR için %63 olarak bulmuşlardır (39).
Metson endoskopik post operatif muayenelerde mukoza iyileşme ve fibrozisin 2 ay içinde
tamamlandığını gözlemlediğini belirtmiştir(25). Bizim çalışmamızda post operatif muayenelerde
mukozal iyileşmenin 3 ay içerisinde tamamlandığı görüldü.
Metson başka bir çalışmasında eksternal DSR sonrası nüks olan vakalarda endoskopik
yöntemi uygulamış ve 7-25 aylık takip sonrası başarı oranını % 75 olarak bildirmiştir(40).
Peter ve ark. yaptıkları çalışmada 153 hastaya eksternal DSR, 210 hastaya endoskopik DSR
ameliyatı uygulamışlar. Eksternal DSR’lerin %90,2’inde, Endoskopik DSR’lerin %89,1’inde tam
39
başarıya ulaşmışlardır. İstatiksel olarak iki grup arasında fark bulunamamıştır(41). Bizim
çalışmamızda ise Endoskopik DSR ameliyatlarında %89.7, Eksternal DSR ameliyatlarında ise
%69.9 tam başarıya ulaşılmıştır. İki grub arasındaki istatiksel fark anlamlıdır(p<0.05).
Warren ve arkadaşlarının eksternal DSR ameliyatı yaptıkları 150 olguyu 14 yıl boyunca
takip etmişlerdir ve % 93 başarı oranı bildirmektedirler. Cerrahi başarısızlığın özellikle ilk iki yıl
içerisinde tespit etmişlerdir(42).
Tsirbas ve arkadaşları 17 olguya eksternal DSR ve 13 olguya endoskopik DSR ameliyatı
yapmışlar. On bir ay sonunda endoskopik DSR ameliyatında %76.5 ve eksternal DSR
ameliyatlarında ise %84.6 başarı oranı bildirmektedirler(43).
Ben Simon ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada 176 olguya eksternal DSR ve 86
olguya endoskopik DSR ameliyatı uygulamışlardır. Eksternal DSR ameliyatlarında %76.7,
endoskopik DSR ameliyatlarında ise %84 başarı oranı bildirmektedirler(44).
Dietrich ve arkadaşlarının mikroskopik endonasal dakriosistorinostomi ameliyatı yaptıkları
70 olguyu 3.18 yıl takip etmişler ve %81.1 başarı oranı bildirmektedirler(45).
Bazı çalışmalarda eksternal DSR ameliyatları daha başarılı gözükse de bizim çalışmamızda
eksternal DSR ameliyatı ile elde ettiğimiz tam başarı oranı %69.9, kısmi başarı oranı %7.2 ve
toplam başarı %76.3 olarak bulunmuştur. Ancak Endoskopik DSR ameliyatlarımızda ise tam
başarı oranı %89.7, kısmi başarı oranı %2 ve tam başarı oranı %91.8 olarak bulunmuştur. Aradaki
fark istatiksel olrak anlamlı bulunmuştur. Bizim çalışmamızda ve Ben Simon'un yaptığı
çalışmada bildirildiği gibi endoskopik DSR ameliyatları eksternal DSR ameliyatlarına göre başarı
oranları daha yüksek bulunmuştur.
Ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda da benzer başarı oranları bildirilmiştir. Çoksever ve
arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada 79 hastaya eksternal DSR ve 59 hastaya endoskopik DSR
ameliyatı yapmışlardır. Eksternal DSR ve endoskopik DSR’de başarı oranları sırasıyla %89.8 ve
%89.2 olarak bildirilmiş olup endoskopik DSR’de eksternel DSR’ye göre daha az komplikasyon
oranlarına rastlamışlardır(46).
Orhan ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada 109 olguya endoskopik DSR uygulamışlar
ve 49 ay takip etmişlerdir. %92,17 başarı oranı bildirmektedirler ve revizyon cerrahisi ihtiyacı
olan 9 olgudan 3’ünde granülasyon dokusu geliştiği, 2’sinde yeterli kemik eksizyonu yapılmadığı
ve 2 olguda silikon tüpün erken dönemde çıktığı bildirilmektedir(47). Bizim çalışmamızda ise
ameliyat sonrası takiplerde granülasyon dokusu gelişen ve silikon tüpü erken dönemde çıkan
hiçbir olguya rastlanmamıştır.
Yaycıoğlu ve arkadaşları silikon tüp yerleştirerek yaptıkları 54 olgunun 27’sine eksternal
DSR ve 27’sine endoskopik DSR ameliyatlarını uygulamışlardır. Sırasıyla %88.9 ve %92.6 başarı
oranı bildirmişlerdir ve iki grub arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulunmadığını
belirtmektedirler. Bizim çalışmamızda ise endoskopik DSR ameliyatlarında eksternal DSR’ye
40
göre istatiksel olarak anlamlı bir başarı mevcuttur(48).
41
ÖZET
S.B.İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Polikliniğine epifora şikayeti ile
başvuran kronik dakriyosistitli hastalardan 103’ü çalışmaya dahil edildi. 55 hastaya eksternal
DSR, 48 hastaya ise KBB kliniğinde bir oftalmolog eşliğinde endoskopik DSR uygulandı. İki
grup arasındaki sonuçların karşılaştırılması amaçlandı.
Çalışmamızdaki olguların yaş ortalaması ise eksternal DSR grubunda 59 ± 2.3,
endokopik DSR grubunda 55 ± 3.1 dir. Hastaların 73’ü kadın (%70,1), 30'u erkek dir (%29,9).
Hastaların 1 hafta , 1 ,3 ve 6. ayda yapılan kontrol muayenelerinde lavaj yapılarak
sonuçlar değerlendirildi. Eksternal DSR operasyonu yapılan olgularda tam başarı oranı %69.9
idi. Endoskopik DSR operasyonu yapılan olgularda tam başarı oranı %89.7 idi. Eksternal
DSR operasyonu yapılan olgularda kısmi başarı oranı %7.2 idi. Endoskopik DSR operasyonu
yapılan olgularda kısmi başarı oranı %2 idi. Eksternal DSR operasyonu yapılan olgularda
toplam başarı oranı %76.3 idi.Endoskopik DSR operasyonu yapılan olgularda toplam başarı
oranı %91.8 idi. Eksternal DSR operasyonu yapılan olgularda cerrahi başarısızlık oranı
%23.6 , endoskopik DSR operasyonu yapılan olgularda ise %8.1 idi. İki grup arasındaki fark
istatiksel olarak anlamlı idi(p<0,05).
Biz eksternal DSR ameliyatında, yeterli osteotomi açıklığının yapılmasının, lakrimal
fossadan kemik perforasyonundan sonra yeterli derinlikte kemik çıkarılmasının ve fleplerin
karşılıklı olarak ucuca getirilerek sürüre edilmesiyle uygun epitelizasyonun sağlanmasının
başarıda önemli olduğunu düşünüyoruz. Eğer epitelle döşeli bir kanal oluşturulursa
anastomozun kapanma şansı çok azdır. Lakrimal fossadan yeterli derinlikte kemik çıkarılması
özellikle küçük lakrimal keseli olgularda lakrimal kese ile nazal mukoza arasında fleplerin
karşı karşıya getirilerek sütüre edilmesini kolaylaştırarak ameliyat başarısını olumlu yönde
etkilemektedir.
42
SONUÇ
Endoskopik cerrahinin en büyük avantajı keseye ciltten insizyon yapmadan ve keseye
pompa fonksiyonu yaptıran orbicularis oculi adele lifleri ile pretarsal lifler ve medial kantal
ligamanın yapışma yerini zedelemeden nasal kavite ile kese arasında istenene açıklığın
sağlanabilmesidir. Anguler arter ve bölgesinden uzaklaşıldığı için kanama şansı çok azdır.
Operasyon süresi kısalmış cerrahiye ait komplikasyonlar azalmıştır. Endonazal DSR ve
eksternal DSR karşılaştırıldığında daha minimal morbiditeye sahiptir, düşük komplikasyon
riski vardır ve daha az intraoperatif kanama görülür. Ayrıca eksternal bir insizyona ihtiyacı
ortadan kaldırarak, medial kantal ligaman, orbicularis okuli kası, pretarsal liflere ve onların
fonksiyonlarına zarar verme riski ortadan kalkar. Dolayısıyla lakrimal pompa mekanizmasına
yönelik cerrahi travmayı en aza indiren bir metoddur. Uygulanan klinik sayısı giderek
artmakla birlikte bizim çalışmamızda endoskopik DSR’nin başarı oranını da göz önüne
alındığında zamanla endoskopik DSR ameliyatlarını tercih eden hasta ve hekim sayısının
giderek artacağı kanatindeyiz.
43
KAYNAKLAR
1- Aytek M. Gözyaşı yollarının tedavisi. Türk Oft. Gaz. 1978;8(4), 260-262.
2- Aytek M. Gözyaşı drenaj sistemi cerrahinin dünü bugünü Türk Oft. Gaz.1991; 21, 83-86
3- Duman S. Dakriyosistorinostomide klasik cerrahi yöntem. TOD Bahar Sempozyumu.
Oküloplastik cerrahi, Rize 1996;1-44
4- Duman S. Lakrimal kese ve nazolakrimal kanal cerrahisi XI. Ulusal Oftalmoloji Kursu,
Ankara, 1991; 69-80.
5- Suzanne K. Freitag, John J. Woog. Evaluation and Management of Congenital
Dacryostenosis. Endoscopic Lacrimal and Orbital Surgery. John J. Woog eds. 2004; 1-55.
6- Erbakan S. Gözyaşı sistemi anotomi ve fizyolojisi. Türk Oft Gaz. 1978;(4) 223-234
7- Duman S, Akova Y. Temel Göz Hastalıkları. Bl 20: Lakrimal sistem hastalıkları.Aydın
P.Ankara. 2001;479-500
8- Chen W P. Oculoplastic Surgery. Chap 18: Lacrimal system. Pennsylvania ,Butter worth
Heinenemann. 2001; 263-288.
9- Nesi FA, Lisman R, Levine MR. Ophthalmıc Plastıc and Reconstructive Surgery. Chap 1:
Anotomy of the ocular adnexa, orbit, and related facial structures. Spain, Mosby comp. 1998;
3-78.
10- Snell RS, Lemp MA. Clinical Anotomy of the Eye. Chap 5: The ocular appendages. 1998;
91-124.
11- James A. Katowitz, Joanne E. Duane's Ophthalrnology (monograph on CD-ROM)
CD-ROM Ed. Section:Oculoplastic surgery, Chap: Lacrimal drainage surgery. Lippincott-
Raven Publisher.2002
12- Dailey R.A. Dacryocystitis .Current Oculer Therapy .3 sounder Comp Edi: Frauntelder
F.T. Ray FH 1990 ; 605-608
13- Robert C, Gregory L.American Academy of Ophtalmology. Section 7: Orbit, Eyelids, and
Lacrimal System. Chap 14: Evaluation and manegement of tearing patient. San Francisco,
Lifelong comp. 2002;231-255.
14- Albert DM. Oculoplastic Surgery: Principles and Techniuqes. Vol 2. Part V, Chap 86:
Dacryocystorhinostomy. 1999; 1403-1417.
44
15- Kanski JJ. Klinik Oftalmoloji. Bl 2: Gözyaşı Sistemi Hastalıkları. İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri. 2001;s: 43-54. 16- Bengisu Ü. Göz hastalıkları. Bl 3: Gözyaşı organı, Ankara, Palme yayıncılık. 1998; 39-
50.
17- Fraunfelder R. Current Ocular Therapy. Section 26: Lacrimal system, 2000;523- 534.
18- Jonathan J,Yanoff M, Duker SJ. Ophtalmology. Section 7: Orbital and lacrimal gland.
Chap 17: The lacrimal drainage system. Spain, Mosby comp . 2004;171-178
19- Mirzataş Ç. Gözyaşı drenaj sistemi cerrahisinde metodlar.-XI ulusal Oftalmoloji Kursu ,
Ankara ,1994; 40-43
20- Erbakan S. Lakrimal Cerrahi Komplikasyonları. XI Ulusal Oftalmoloji Kursu , Ankara
1991;81-87.
21- Mirzataş Ç, Şenbaba M . Dakriyosistorinostomi cerrahisi ve komplikasyonlan. Türk Oft
Gaz. 1982; 11( 1-2 ) :118-124.
22- Duman S. DSR'de Başansızlık Nedenleri. XI ulusal Oftalmoloji Kursu , Ankara, 1991;
54-63.
22- Oba E, Gürsel O. Kronik dakriyosistitlerin tedavisinde yeni bir cerrahi yaklaşım:
Endoskopik Transnazal Dakriyosistorinostomi. Türk Oft Gaz.1993; 23:468-470.
23- Weidenbecher M, Hosemann W, Buhr W . Endoscopic endonasal dacryocystorhinostomy.
Ann Otol Rhinol Laryngol. 1994;103: 363-367
24- Wong RJ, Glicklich RE, Rubin PAD, Goodman M .Bilateral nasolacrimal duct
obstruction managed with endoscopic techniques. Arch Otolaryngol Head Neck Surg. 1998;
124: 703-706
25- Metson R. The endoskopic approach for revision dacryocystorhinostomy. Laryngoscope.
1990; 100: 1344-7
26- M.Önerci. Dacryocystorhinostomy. Diagnosis and treatment of nazolacrimal canal
obstructions. Rhinology 2002; 40:49-65
27- Hanselmeyer H. Prognosis of injured canalaculi in relation to elapsed time until primary
operation. Ophthalmologica 1973;166: 175-179,
28- Çinal A ve ark. Kronik dakriyosistit cerrahi tedavisinde internal ve eksternal tedavi
tekniklerinin karşılaştınlması Türk oft. Gaz.1999;29: 292-297
29- Toti A. Dacryocystorhinostomy. Klin monatıbl Augenheilad 1951;118(4): 401-5
45
30- Cokkeser Y.Hammer. Chisel Technique in Endoskopic Dacryocystorhinostomy .Ann Otol
Rhinol Laryngol .2003;112-118
31- Camara JG, Bengzon AU, Henson RD. The safety and efficacy of mitomycin C in
endoscopic laser-assisted dacryocystorhinostomy. Ophthal Plast Reconstr Surg 2000; 16: 114-8
32- Birinci H. Dakriyosistorinostomi operasyonunda mitomisin-C uygulaması. Türk oft. gaz.
2001;31: 129-131
33- Quickert M. H, Dryden R. M. Probes for entubation in lacrimal drainage. Trans Am. Acd.
Ophtalmol 1970; 74: 431-33
34- Eryaman. E. Yılmaz, SO, ve ark. Endoskopik dakriyosistorinostomi. Türk Otolarengoloji
Arşivi 1997;35(1-2):55-58
35- Allen K, Berlin AJ, Dacryocystorhinostomy failure association with nasolacrimal silicon
intubation. Ophthalmic surgery vol.1989; 20: 486-489
36- Rebeiz EE, Shapshay SM,Bowlds JH,Pankratov MM.Anatomic guidelines for
dacryocystorhinostomy. Laryngoscope 1992;102:1181-4
37- Kong YT, Kim TI, Kong BW. A report of 131 cases of endoscopic laser lacrimal surgery.
Ophthalmology 1994;101:1793-800.
38- Haüsler R,Caversaccio M.Microsurgical endonasal dacryocystorhinostomy with long term
insertion of bicanallicular silicone tubes.Arch Otolaryngol Head Neck Surg 1998;124:188-91
39- Hartikainen J ve ark. Prospective randomized comparison of external
dacryocystorhinostomy and endonasal laser dacryocystorhinostomy. Ophthalmology 1998;
105 (6) :1106-13
40- Metson R. MD Endoscopik Surgery for lacrimal obstruction. Otolarygology-Head and
Neck surgery.1991; 104: 473-479
41- Peter J. Dolman ,MD, FRCSC. Comparison of external dacryocystorhinostomy with
nonlaser endonasal dacryocystorhinostomy . Ophthalmology, January 2003;110: 345-355
42- TWarren JFT, TSeiff SRT, TKavanagh MCT. Long-term results of external
dacryocystorhinostomy. TOphthalmic Surg Lasers Imaging.T 2005 Nov-Dec;36(6):446-50.
43- TDavis GT, TWormald PJT. Revision dacryocystorhinostomy: a comparison of endoscopic and
external techniques. : TTsirbas AT 2005 ;19(3):322-5.
44- TBen Simon GJT, TJoseph JT, TLee ST, TSchwarcz RMT, TMcCann JDT, TGoldberg RAT. External
versus endoscopic dacryocystorhinostomy for acquired nasolacrimal duct obstruction in a
tertiary referral center. TOphthalmology.T 2005 ;112(8):1463-8.
46
45- TDietrich CT, TMewes TT, TKuhnemund MT, THashemi BT, TMann WJT, TAmedee RGT. Long-term
follow-up of patients with microscopic endonasal dacryocystorhinostomy. TAm J Rhinol.T 2003
Jan-Feb;17(1):57-61.
46- TY. Çokkeser, C. Evereklioğlu, M. Tercan, İ. F. Hepşen, H. Bayramlar, D. AktaşT.
İntranazal endoskopik dakriosistorinostomi ve eksternal dakriosistorinostomi sonuçları. İnönü
Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi.1999;6(1):19-23
47- M. Orhan, P. Çal, B. Tümer, M. İrkeç, M. Önerci, U. Erdener. İntranazal endoskopik
dakriyosistorinostomi'de uzun dönem sonuçları ve başarısızlık nedenleri. MN-oftalmoloji
dergisi .2001;8(3):287-290
48- TR. Yaycıoğlu, A. Pelit,T A. Aydoğan, N. Yılmazer, Y.Akkova. Silikon tüp entübasyonu
uygulanan endoskopik ve eksternal dakriyosistorinostomi cerrahilerinin karşılaştırılması.
TTürkiye Klinikleri Oftalmoloji DergisiT. 2004,13(4):199-204
47