16
Seçimlerde Kürt-Emekçi Bloðunu Destekleyelim 2 'Dokunan Yanar!' 3 Sivil Ýtaatsizlik 5 Grev ve Direniþteki Metal Ýþçileriyle Haydi Dayanýþmaya! 8 Casper Ýþçileri Patrona Cevap Veriyor! 9 2 3 5 8 9 Libya: Emperyalistlerin Yeni Avý 10 Tüpgaz, Köprü ve Nükleer Santral 11 Fabrikalardan... Ýþyerlerinden... 12 AKB Tekstil'de Ýþçi Kýyýmý, Sendika Düþmanlýðý 15 1 Mayýs 2011: Birleþik Mücadele ve Taleplerimiz 16 10 11 12 15 16 Sayý: 3 Nisan 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL ÝÞTEN ATILMALARA, SENDÝKASIZLAÞTIRMAYA VE GÜVENCESÝZ ÇALIÞMAYA KARÞI BÝRLEÞÝK ÖRGÜTLÜ MÜCADELE

İşçilerin Sesi Nisan 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Nisan 2011 sayısı

Citation preview

Page 1: İşçilerin Sesi Nisan 2011

Seçimlerde Kürt-Emekçi Bloðunu Destekleyelim 2

'Dokunan Yanar!' 3

Sivil Ýtaatsizlik 5

Grev ve Direniþteki Metal Ýþçileriyle Haydi Dayanýþmaya! 8

Casper Ýþçileri Patrona Cevap Veriyor! 9

2

3

5

8

9

Libya: Emperyalistlerin Yeni Avý 10

Tüpgaz, Köprü ve Nükleer Santral 11

Fabrikalardan... Ýþyerlerinden... 12

AKB Tekstil'de Ýþçi Kýyýmý, Sendika Düþmanlýðý 15

1 Mayýs 2011: Birleþik Mücadele ve Taleplerimiz 16

10

11

12

15

16

Sayý: 3 Nisan 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL

ÝÞTEN ATILMALARA, SENDÝKASIZLAÞTIRMAYA VE GÜVENCESÝZ ÇALIÞMAYA KARÞI

BÝRLEÞÝK ÖRGÜTLÜ MÜCADELE

Page 2: İşçilerin Sesi Nisan 2011

Ýþçilerin Sesi

2

Bundan yedi ay önce yapılan Anayasa referandumu,AKP’nin Anayasa’da yapmak istediği değişikliklerinonaylanmasının dışında, bir siyasi eğilim yoklamasıolma özelliği taşıyordu. Halkın büyük bir bölümü,değişikliklerin içeriğini esas alarak değil, sahip oldu-ğu siyasi eğilime göre oyunu kullandı. Referandumu,sadece iki partinin (AKP ve CHP) katılmasına izinverilen bir seçimde, halk kitlelerinin tercihinin orta-ya çıktığı bir kamuoyu oylaması olarak da değerlen-direbiliriz. Seçim ortamına girildiği günümüzde, ikti-dar ve ana muhalefet partisi, referandumda ortayaçıkan bu eğilimi dikkate alarak, siyasi hedef ve tak-tiklerini belirliyorlar.

AKP, MHP’yi Devre Dýþý Býrakmak ÝstiyorAKP, referandumda %58 oranında “Evet” oyu

çıktığını göz önünde bulundurarak, belirli bir firey-le, seçimlerde %50 oy oranına ulaşmayı hedefliyor.Bunun yaparken, referandumda MHP tabanındanciddi bir destek aldığını düşünerek, bu desteğin se-çimlerde de sürmesini istiyor. Bu nedenle, ırkçı-milliyetçi bir söyleme ağırlık veriyor. Böylece, MHPtabanından alacağı oyla, hedeflediği oy oranına ulaş-mayı amaçlıyor. Bu yolla, MHP’yi seçim barajının al-tında bırakmayı başarabilirse, aynı 2002 seçimlerin-de olduğu gibi, oy oranının çok üstünde bir millet-vekili sayısı ile Meclis’te temsil edilecek ve Anaya-sayı tek başına değiştirebilecek bir çoğunluğa ulaşa-bilecektir.

Irkçı-milliyetçi söylem ve politika ile MHP taba-nından oy alırken Kürt tabanını kaybetme ihtimali,AKP’yi pek fazla tedirgin etmiyor, çünkü AKP,hâlihazırda Kürt halkı nezdinde ciddi bir itibar ve oykaybına uğradığının farkında. İkinci olarak, kendisin-den kaçan Kürt oylarının bir başka sistem partisinegitmeyeceğini, BDP’ye mesafeli duran Kürtlerin oy-larının “çantada keklik” olduğunu düşünüyor. Üçün-cüsü, izlediği bu politika ile milliyetçi Türk seçmen-den kazanacağı oyun, AKP’den kaçacak Kürt oyun-dan kat be kat fazla olacağını hesaplıyor. Dördüncüolarak ise, seçim barajı dolayısıyla BDP’nin seçimle-re bağımsız adaylarla girmek zorunda kalmasının so-nucu, normalde bu partiye gidecek çok sayıda vekil-liği, AKP’nin kazanacağını varsayarak, oy tabanınınaşınmasından pek kaygı duymuyor.

Ancak Kürt halkının devlet partilerinden tüm-den kopuşunu sadece milletvekili sayılarıyla değer-lendirmek AKP’yi ciddi bir yanılgıya sürükler. Çün-kü Kürtlerin düşünsel olarak T.C sisteminden ko-puşu, siyasi rejime muhalefeti yükseltmelerini geti-receğinden, siyasi istikrarı kökünden sarsacağı gibi,AKP’yi, egemen sınıfların ve devletin gözünde de-ğersizleştirecektir.

CHP Oy TabanýnýGeniþletme PeþindeCHP de, referandumda çıkan %42 “Hayır” oyu-

nu temel alarak, 12 Haziran seçimlerindeki hedefi-ni %40 oranında oy almak şeklinde belirliyor. Buhedefi yakalamaya dönük olarak hem söylemini vepolitikalarını çeşitlendiriyor hem de geniş bir yelpa-zeye yayılmış aday listesiyle halkın karşısına çıkma-ya çalışıyor.

Ekonomik büyümeden payını alamamış, tersinebu süreçte daha da yoksullaşmış halk kitlelerine veişsizlere yönelik olarak, “Aile Sigortası”, “800 bin ki-şiye yeni iş yaratılması” gibi projelerini öne çıkarı-yor. Geniş bir halk kesiminin talebi olan “bedelli as-kerliği” savunuyor. Böylece geçmişte sola oy vermişişçiler, işsizler ve yoksulların yeniden desteğini al-maya uğraşıyor. Yolsuzluklara ve kayırmacılığa karşıdürüstlüğün, despotluğa ve baskı rejimi uygulamala-rına karşı demokrasi ve özgürlüğün simgesi olarakgörünmeye çalışıyor. Kürtlerden tümüyle tecrit ol-muşluğunu telafi etmek ve bu kesimde taban oluş-turmak üzere, Kürt sorununun çözümü çerçevesin-de, koruculuğun kaldırılması, ana dil öğretimi gibiKürtlerin kulağına hoş gelen söylemleri kullanıyor.Kısacası, bürokratik sınıfın sözcülüğüne odaklanmıştek tip söylemini terk ederek, halkın gözündeki o-lumsuz imajını silmeye çalışıyor.

Yine milletvekili adaylarını, sendika önderlerin-den iktidar mağduru bürokratlara, “Ergenekon Da-vası” sanıklarından Kürt aydınlarına kadar, geniş biryelpazede oluşturarak, siyasi iktidar karşıtı merkezsağdan Kürt ve sosyalistlere kadar uzanan geniş birtoplum kesiminin oyunu almayı hedefliyor.

Kürtler Siyasi Çözümü DayatýyorKürt siyasi hareketi, siyasi iktidarın çok yönlü

saldırısı altında mücadelesini sürdürüyor. Askeri vesiyasi operasyonlar sürüyor. Bir yandan yeni ölüm-ler meydana gelirken diğer yandan Kürt siyasetçi vemilitanlara yönelik baskı ve tutuklamalar hız kesmi-yor. Bunun yanında Kürt siyasetine karşı yoğun birpsikolojik operasyon yürütülüyor. Bu yolla Kürtleribölmek ve “ılımlı” Kürtlerin, Kürt aydınlarının Kürtsiyaseti ile aralarına mesafe koymaları hedefleniyor.Kimi Kürt sanatçı ve yazarlara yönelik ölüm tehdit-leri, Kürt siyasetine mal ediliyor. İbrahim Tatlıses’eyönelik silahlı saldırı, PKK ya da uzantısı örgütlereyüklenmeye çalışılıyor. Sabahat Tuncel’in tepki gös-terdiği polis şefinin Kürt kimliği öne çıkarılarak,PKK ve BDP’nin Kürtlere de düşman olduğu ispat-lanmaya çalışılıyor. Kısacası Kürt siyasi hareketineyönelik yıldırma, bastırma ve yıpratma operasyonla-rı eş zamanlı olarak yürütülüyor.

Buna karşı Kürt siyasi hareketi, tüm dinamiz-

miyle, mücadeleyi yaygınlaştırıp, büyütüyor. Bu seneNewroz, her zamankinden daha yaygın ve kitleselolarak kutlanıyor. Bunun hemen ardından Kürtleracil siyasi taleplerini ileri sürerek, çeşitli il ve ilçeler-de “Demokratik Çözüm Çadırları” kuruyor. Halk,temsilcileri ile birlikte, polisin buralara yönelik saldı-rılarına karşı direniyor. Kürt siyasi hareketi, seçimsürecini, sadece daha fazla oy almak ve daha fazlatemsilcisini Meclis’e göndermeye çalışmak olarakgörmüyor. Bu süreci, acil taleplerinin yerine getiril-mesi ve Kürt sorununa siyasi çözüm çabalarını yük-seltmenin aracı olarak kullanıyor. Kürt siyasi hare-keti, sadece seçimleri kazanmaya ve Kürt halkınınsiyasi temsilcisi olduğunu bir kez daha kanıtlamayadeğil, aynı zamanda siyasi çözümü gerçekleştirmeyekilitlenmiş durumda.

Emekçi ve EzilenlerinCephesini ÖrelimSiyasi iktidar adeta bir “ateş çemberi” içinde se-

çimlere gidiyor. Her gün bir başka bölge ülkesinde,halklar, ekonomik ve siyasi talepleri için ayaklanıyor.Bu durum siyasi iktidara “Kâbesini şaşırtıyor”; bir günönce “NATO’nun Libya’da ne işi var” derken ertesigün NATO ile birlikte Libya’ya operasyona girişiyorve saldırının kontrol merkezinin İzmir’e alınmasını o-naylıyor. Kürtler kitlesel olarak sokağa dökülerek, ta-lepleri ve Kürt sorununa çözüm için iktidarı sıkıştırı-yor. On binlerce metal işçisi 20 yıl aradan sonra eko-nomik talepleri için greve çıkıyor. Sağlık emekçilerin-den güvencesiz çalışanlara kadar geniş bir emekçi ke-sim talepleri için eylemler düzenliyor. Siyasi iktidarınkendisine karşı en küçük bir muhalefete katlanama-ması, yazar ve aydınları hapse doldurması, yayınevle-rinde henüz yayınlanmamış kitap avına çıkması, top-lumda gerilimi ve kutuplaşmayı arttırıyor.

Bu gelişmeler, ülkede referandum öncesi döne-me benzer bir saflaşmayı beraberinde getiriyor. Siya-si iktidar, bölgesel ve ülke içindeki durum daha dakötüleşmeden, ekonomi küçülmeye geçmeden, elin-deki medya ve devlet olanaklarını da kullanarak, buseçimden de zaferle çıkmaya çalışırken, sistem içimuhalefet, ülkenin yeni bir AKP iktidarına tahammü-lü olmadığını belirterek, toplumsal kutuplaşmadançıkar sağlamaya soyunuyor. Dış gelişmeler ve içeri-deki toplumsal dinamiklerin yarattığı ve yaratacağı“siyasi tsunami” dalgalarının, yakın gelecekte ülkeyevurması bekleniyor. Buna şimdiden hazırlanmak veseçim sürecini bu yönde değerlendirmek gerekiyor.Bunun yolu, Kürt-emekçi işbirliği ve örgütlülüğünügerçekleştirmektir. Bu yolda atılacak ilk adım, seçim-lerde BDP’nin desteklediği bağımsız adaylardan olu-şacak, “Demokratik Seçim Bloğunun” etrafında bir-leşmek ve onu desteklemek olmalıdır.

SEÇÝMLERDE KÜRT-EMEKÇÝBLOÐUNU DESTEKLEYELÝM Dýþ geliþmeler ve içerideki toplumsal dinamiklerin yarattýðý ve yaratacaðý “siyasi tsunami” dalgalarýnýn,yakýn gelecekteülkeye vurmasý bekleniyor. Buna þimdiden hazýrlanmak ve seçim sürecini bu yönde deðerlendirmek gerekiyor. Bununyolu, Kürt-emekçi iþbirliði ve örgütlülüðünü gerçekleþtirmektir. Bu yolda atýlacak ilk adým, seçimlerde BDP’nin destekle-diði baðýmsýz adaylardan oluþacak, “Demokratik Seçim Bloðunun” etrafýnda birleþmek ve onu desteklemek olmalýdýr.

Page 3: İşçilerin Sesi Nisan 2011

3

Ýþçilerin Sesi

15 Mart tarihinde Fethiye’de kadınlar açısındanson derece önemli bir davanın ikinci duruşmasıyapıldı. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla,Denizli, Hatay ve Aydın’dan yüzden fazla kadın,feministler ilk duruşmadan iki ay sonra, bir kezdaha Fethiye Adliyesi önünde buluştu.

Yüzü aşkın kadın örgütlerinden kadınlar, fe-ministler Fethiye Adliyesi’nin önünde, “Tecavüz-cüleri korumak tecavüze ortak olmaktır” pan-kartı arkasında, “Tarafız”, “Taciz ve tecavüze ha-yır”, “Erkek tecavüz ediyor devlet koruyor”,“Tacize, tecavüze, şiddete karşı, kadın cinayetle-rine isyandayız”, “Münferit değil sistematik teca-vüz” sloganları atarak, nasıl bir karar bekledikle-rini ilan ettiler. “Erkek egemen sisteme karşıgüçlerimizi birleştirmek, davanın sonuna kadartakipçisi olmak ve tecavüzcülerin cezalandırılma-sını sağlamak için buradayız” dediler. Talepleri,tecavüzcülerin tutuklanıp, tecavüz çetesinin di-ğer üyelerinin bulunması.

2007 yılının Haziran ayında Muğla’nın Fethiyeilçesinde, Gebeler Kaplıcası’nda sekiz kişi bir ka-

dına tecavüz etti. Yaşanan toplu tecavüz suçununfailleri üç yıldır ne tutuklandı ne de yargılandı. Üs-telik tecavüz mağduru kadın, olaydan sonra sav-cılığa suç duyurusunda bulunmasına rağmen, Fet-hiye savcılığı, talep edilen delilleri toplamamış.

Aynı savcılık, tecavüzü doğrulayan Adli tıp rapo-runa rağmen, yargılamaya gerek görmemiş. Ada-let bakanlığı 2010 yılında kararı bozunca 18’denküçük iki sanık hakkında da dava açılabilmiş.

Duruşma sanıklardan üçünün avukatı olma-dığı ve baronun avukat tayin edilmesini bekle-mek üzere mayıs ayına ertelendi. Bu arada sanık-lardan ikisinin avukatlığını Muğla Barosu Başkanıve Sekreterinin üstlenmesi ise en hafifiyle üzün-tü verici.

Bu durum gösteriyor ki, kadın örgütlerininbaskısı olmasa, devlet ve hukuk sistemi, tecavüz-cüleri korumaya devam edecek.

Hükümet sözcüleri, tutuklanma kararının, ga-zetecilikle ilgili olmadığını, savcı Zekeriya Öz i-se Ergenekon davasıyla ilgili “delil”ler olduğunusöyleyedursun, hatta “tehditkâr” açıklamalaryapsın, inandırıcı hiçbir somut kanıt bulunmu-yor. Görünen o ki, fikir ve basın özgürlüğünühiçe saymayı göze alan, hükümet ve yargı ka-rarlarını hukuki ölçülere göre değil, siyasi ka-rar mekanizmalarının istekleri yönünde oluştu-ruyor. Kuşkusuz 12 Eylül döneminde yapılanyargılamalarda benzer bir biçimde işliyordu, birfarkla askeri diktatörlük dönemi altındaydık.Bırakalım Tayyip Erdoğan”ın “ileri demokrasi”nutuklarını bir yana, yine de “parlamenter de-mokrasi” işleyişinde yeri olmayan uygulamalarardı ardına geliyor.

Neye dokundu, ne yaktý?

Ahmet Şık’ın neredeyse bir simge halinegelen “dokunan yanıyor!” sözü, bu davanın a-nahtar kelimelerinden biri. İkinci anahtar ise“itibarsızlaştırma” taktiği.

Ahmet Şık’ın Emniyet Teşkilatı içindeki Fet-hullahçı örgütlenmeler üzerine yazdığı “İmamınOrdusu” adlı taslak halindeki kitabından rahatsızolan “derin devlet” güçleri işbirliği içinde kitabınyayınlanmasını beklemeden harekete geçtiler. O

kadar ileri gittiler ki, basılmayan kitap için nere-deyse basmadıkları yer kalmadı!

Kitabı basacağı yolunda bilgiler dolaşan İt-haki Yayınevinden Ahmet Şık’ın evine, RadikalGazetesinde yazar Ertuğrul Mavioğlu’nun masa-sına kadar kitabın kopyaları arandı, yok edildi.

Ahmet Şık, yine kendi ifadesinde belirttiğigibi, gazetecilik yaptığı için değil, “taraflı”, “ezi-lenlerden, iktidar karşısında mağdur olanlar-dan” yana yayın yaptığı için tutuklandı.

AKP hükümetinin ve ortağı Fethullah Gü-len cemaatinin hoşuna gitmeyen, onun sivri birdille olayları bir bir ortaya dökme çabasıdır.

Fransız devrimi sırasında, devrimci Dan-ton’un hırsızlarla bir araya konularak yargılanma-sı, itibar kaybettirilmesi gibi eskiye dayanıyor,AKP’nin hukuk siyaseti. AKP hükümeti, adım a-dım faşizan bir hukuk sistemini hortlatarak, yenieklerle devreye soktu. Arkasından bu durumauygun savcılar, hâkimler bulmak zor olmadı.

Bugün, gazetecileri yargılayan Özel YetkiliAğır Ceza Mahkemelerinin, 12 Eylül dönemininDevlet Güvenlik Mahkemelerinden ne farkıvar? Belki şunu söyleyebiliriz; o gün hâkim ko-numunda olan askerler, bugün sanık konumunagetiriliyor! Hepsi de değil tabii ki.

Hükümet ve yandaş tarikatların amacı, Er-genekon örgütü iddiasıyla suçlananlarla hesap-laşırken, bu kirli torbaya, katiller ve işkenceci-lerin (Veli Küçük, Şener Eruygur vb) yanı sıra,kendisine tehdit oluşturabilecek her türlü mu-halefeti “zanlı” olarak sokup, yargılamaktır. Bunedenle, çocukları bile güldürecek saçmalıklar-la dolu sorgular yapılmaktadır.

Tabii ki, gazetecilerin yargılanmasını şimdikınayan, “yok artık!” diyebilen sözde solcu li-beral yazarlar, gazetecilerin ise, AKP’ye “de-mokrasi” sözcüsü rolü biçtikleri dönemi hatır-layıp, tutuklanmalarda payları olduğunu da u-nutmamalılar.

‘DOKUNAN YANAR!’Özel Yetkili Aðýr Ceza Mahkemelerinin, 12 Eylül döneminin

Devlet Güvenlik Mahkemelerinden ne farký var?

Serpil Kamay konfeksiyon atölyesinde çalışmak i-çin atölye sahibi ile görüştü. İş başvurusu kabul e-dilen Serpil çalışmaya başladı. Yakınlarının anlatımı-na göre, “boşanma davası açtım ve eşimden ayrıla-cağım, avukat parası biriktirmem gerek” diyordu.

Serpil iki gün çalıştı. Pazartesi ve Salı. Çarşam-ba günü işe gitmedi ve avukatla görüştü. Perşembegünüyse sabah 8.35’te işbaşı yaptı. İş arkadaşları dayeni gelmişti. Ne iş yapacağını sordu ve verilecek i-şi beklemeye başladı. O esnada karşısındakine bak-tı ve “ne yapıyorsun sen” diye bağırdı. Atölyedeçalışanlar elinde silah tutan bir adam gördüler. İki

el ateş edildi. “Yapma” diyen itiraz sesleri duyuldu.Engellemek isteyenlere çevrildi silah, sonra yeni-den Serpil’e.

Serpil, Bayrampaşa’da bulunan tekstil atölye-sinde çalışırken boşanma davası açtığı eşi tarafın-dan vurularak öldürüldü. Suçu, boşanmak isteme-siydi. Katil infaz sonrasında evine döndü ve kendi-ni de vurdu. Kadın cinayetlerine bir yenisi daha ek-lendi. Oysa kadınlar, “Kadın Cinayetlerine Hayır!”demek için meydanlara çıkmıştı 8 Mart 2011’de.Serpil de “Öldüren Sevgi İstemiyoruz!” diyordukuşkusuz ve bu ölümü hiç hak etmemişti.

KONFEKSÝYON ATÖLYESÝNDE ÖLDÜRÜLDÜ

YARGI TECAVÜZ DAVASI ÝÇÝNDÖRT YIL BEKLEDÝ!Dört yýldýr toplu tecavüz suçlularý ne tutuklandý ne yargýlandý!

Leyla DDurusu

Page 4: İşçilerin Sesi Nisan 2011

Ýþçilerin Sesi

4

AKP Hükümeti, 12 Haziran’da genel seçimlerinyapılmasını kararını meclisten geçirdi. İşçiler,emekçiler ve tüm ezilen yığınlar için önümüz-deki seçim, burjuva düzen partilerinin hayaliseçim vaatlerinin havada uçuştuğu bir süreç o-lacak. AKP’nin, “sadaka” siyasetiyle, CHP’ninde “aile sigortası” adıyla mevcut sadaka siyase-tini “yasal bir çerçeve”ye oturtma çabalarıylaoy avcılığı yapacakları anlaşılıyor. MHP ve diğerşovenist partiler, ırkçı politikaların ve Kürtdüşmanlığının sözcüsü olmayı sürdürecekler.

Emekçilerin, Kürt yoksullarının ve topyekûnezilenlerin gerçek sorunları ve talepleri 12 Ha-ziran seçimlerinde de görmezden gelinecektir.Bu çemberin kırılmasını sağlayacak olasılıklar veseçimlerdeki komünist tutum ne olabilir?

Seçimler, burjuva demokrasisinin biçimselsınırlarıyla kısıtlı bir siyaset alanıdır. Bu neden-le de, seçimler karşısındaki tutumumuz “tak-tik” bir sorun olarak ele alınmalıdır. “Taktik”tutumlarımızla stratejik hedeflerimiz birbirle-riyle bağlantılı olmak zorundadır.

12 Haziran seçimlerinde de popülist ve re-formist solun burjuva demokrasisine hayranlıkbesleyen parlamentarist lafazanlıklarına ve se-çim çalışmalarına karşı koyacağız. Emekçilerinve bütün ezilenlerin yüzlerini politik alana dön-düğü ender anlardan biri olan genel seçimler

sürecinde, aşırı sol söylem ve görünümdeki“seçimlerin reddi” ve “boykot” tutumlarınaprim vermeyeceğiz.

Genel seçimler, ülke çapında siyasi propa-ganda yapma olanağını yoğunlaştırarak artır-maktadır. Açık siyasi faaliyet olanaklarını geniş-leterek gündeme getirmektedir. Bu imkânlar-dan yararlanma kapasitemiz, harekete geçirebi-leceğimiz kitle gücüyle ve siyasi koşullarla doğ-rudan bağlantılıdır. Seçimler süreci, devrimciprogramın geçiş talepleriyle gündelik bir dileçevrildiği somut alanlar ve imkânlar sunar. Ge-niş emekçi kesimlerine seslenme olanağı artar.

12 Haziran seçimlerinde izlenecek siyasetinkâğıt üzerinde kalmaması, seçim politikalarınınsomutlanmasından geçer. Seçimlerde komü-nistlerin kendi adaylarını çıkarmaları ve dev-rimci propagandalarını somut alanlarda yürüt-meleri önemli bir taktik tutumdur.

Sosyalist ve işçi hareketinin dağınık ve çokparçalı durumu; sınıf siyasetinin geniş bir çev-reye seslenecek biçimde uygulanabilmesi ola-naklarını daraltıyor. 12 Haziran seçimlerinde,gerek AKP Hükümeti’ne gerekse gelenekseldevlet siyasetine karşı sınıf mücadelesinin çı-karlarını savunabilecek devrimci dinamik, Kürtözgürlük hareketinin yürüttüğü mücadele etra-fında toplanmaktadır.

2007 ve 2009 seçimlerinde de görüldüğügibi, Kürt ulusal hareketinin genel seçim politi-kası burjuva düzen partileri ve sosyalist hare-ket üzerinde belirleyici önemde etkili olmuş-tur. Barış ve Demokrasi Partisi bugün “demok-ratik ana muhalefet partisi” konumundadır.

BDP, Haziran ayında yapılacak genel seçim-lerde bağımsız adayları destekleme kararı almışve demokratik blok arayışlarını sürdüreceğiniaçıklamıştır. BDP Eşbaşkanları Gültan Kışanakve Selahattin Demirtaş tarafından, “tüm talep-lerine rağmen AKP Hükümeti’nin yüzde 10’lukseçim barajında ısrar ettiği, bu nedenle BDP o-larak seçimlerde bağımsız adayları destekleme-ye yönelik karar aldıkları” açıklandı.

12 Haziran seçimlerinde, Kürt özgürlük ha-reketinin devrimci dinamiğine destek vermek;bu dinamiğin işçi ve sosyalist hareketle buluş-ma noktalarını artırmak, doğru taktik olacaktır.

BDP’nin, Adana, Mersin, İzmir ve İstanbulgibi “bölge” dışındaki metropollerde belirleye-ceği adaylarının işçi, kadın ve sosyalist aydınlararasından seçilmesi, Kürt özgürlük hareketininişçi ve sosyalist hareketle birleşik mücadeleperspektifine katkı sunacaktır. Bu esaslarla be-lirlenecek adaylar etrafında bir genel seçim ça-lışması taktiği uygulamak, 2011 seçimlerinde a-lınacak en anlamlı devrimci tutum olacaktır.

2011 SEÇÝMLERÝNDE KOMÜNÝSTTUTUM: SONUÇLAR VE OLASILIKLAR

12 Haziran milletvekili genel seçimleri içinAKP’ye 6 bine yakın kişi, milletvekili aday a-dayı olmak için başvurdu. 2002 ve 2007 se-çimlerinde olduğu gibi AKP yönetiminin, ken-di bazı bürokratlarını hem “ödüllendirmek”hem de dokunulmazlık kazandırmak için mil-letvekili seçtireceği belli oldu. Hatırlanacağıgibi AKP, 2002 seçimlerinde Başbakan Erdo-ğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı i-ken belediyeye bağlı kuruluşlarda yönetici o-lan ve belediye bürokrasisindeki isimlerdenbirçoğunu milletvekili yapmıştı. 2007 seçim-lerinde ise, devletteki kadrolaşmasının bir i-fadesi olarak, üst düzey bürokratları adayyaptı (Başbakanlık Müsteşarı olan Ömer Din-çer vb.).

AKP’ye aday adayı olmak üzere başvuranüst düzey bürokratlarda yaşanan “patlama”,2002’den beri AKP’nin, devlet içindeki kad-rolaşmasının hangi düzeyde olduğunu göste-riyor. Yaptıkları icraat ve aldıkları tavırlarla,

AKP’li olduklarını defalarca ispatlayan buyüksek bürokratlar seçildiklerinde, makamla-rı boş kalmayacak. Bürokrasi içinde daha altdüzeyde olan, AKP kadrolarının önü açılacak,kadrolaşmadaki nöbet değişimi sürecek.

Adaylara gelince; eski İstanbul Valisi, yeniKamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muam-mer Güler ve Emniyet Genel Müdürü OğuzKaan Köksal AKP’den aday oldular. (Millet-vekili adaylığı için en fazla istifanın 29 bürok-rat ile yaşandığı bakanlık İçişleri oldu).

Öne çıkan diğer adayların içinde Efkan A-la - Başbakanlık Müsteşarı, İbrahim Şahin -TRT Genel Müdürü, Ali Boğa - Sanayi Bakan-lığı Müsteşarı, İsmail Barış - SHÇEK GenelMüdürü, Orhan Birdal -DHMİ Genel Müdü-rü, Erdoğan Bayraktar - TOKİ Başkanı, HasanAlbayrak - Kredi ve Yurtlar Genel Müdürüdikkat çekti. Bunlara bakanlıklarda görev ya-pan en üst düzey memurlar olan müsteşar a-daylarını da eklemek gerekiyor.

Tunceli’de görevliyken, son seçimler ön-cesinde vatandaşlara beyaz eşya dağıtan vehapis cezasına çarptırılan Giresun Valisi Mus-tafa Yaman da AKP’den aday adaylığı için isti-fa etti.

Özellikle valilere getirilen “kamu görevlisideğil, AKP’li gibi çalışıyorlar” eleştirileri kar-şısında bu bürokratlar kendilerini, “Siyasetçideğiliz, kamu görevlisiyiz, AKP’nin değil dev-letin görevlisiyiz,” diye savunuyorlardı, bu a-daylıkları “kimin adamı” olduklarını gösterdi.

AKP’nin bürokrat adaylarının sayısına ba-kılırsa, partinin “ampulü” çok çekici, üstünekonan konana! Bu üst düzey bürokratlar,AKP hükümetine verdikleri devlet hizmetinibir üst aşamaya taşımak, siyasi olarak da par-tinin hizmetinde olmak istiyorlar.

AKP hükümeti başından beri, devlet için-deki kadrolaşma iddialarını red ediyor, bü-rokrasi içinden atamalar yaptığını, bu kişilerindevlet memuru olduklarını söylüyordu. Hü-kümette bulunan bir partinin, devlet içindeözellikle üst düzey bürokrat ve yöneticileri“kendi adamları” içinden belirlemesi AKP ilebaşlayan bir uygulama değil. AKP dönemininfarkı bu kadrolaşmayı açıktan ve pervasızcayapması, atadığı bürokratların da “partili” ol-duklarının gizlememeleri.

AKP’NÝN ADAYLARI DEVLETKADROLAÞMASININ ÝTÝRAFI GÝBÝ!

Page 5: İşçilerin Sesi Nisan 2011

5

Ýþçilerin Sesi

Kitlesel Newroz kutlamalarıyla demokratik vesiyasi taleplerin dile getirildiği süreç, yeni birsivil itaatsizlik dönemini de işaret etti. Mısır’ınTahrir Meydanı’na siyasi göndermeler yapanDemokratik Çözüm Çadırları, sivil itaatsizliğinhattını görünür kıldı.

Sivil itaatsizliğin hattı, sistem dışı bir karak-tere sahiptir. Bu hat, özellikle seçim sürecindeAKP Hükümeti’ni yüreğinden vuracaktır.Özgürlük hareketinin itaatsizlik hattıyla alangenişletmesi, sermaye düzeni nezdinde AKPHükümeti’nin itibarını ve alanını daraltacaktır.Polis baskısı ve saldırılarla sivil itaatsizlikeylemlerinin provoke edilmeye ve DemokratikÇözüm Çadırları’nın engellenmeye çalışıl-masının temel nedeni budur.

İtaatsizliğin ön saflarında yer alan BDP mil-letvekilleri doğrudan hedef seçilmiştir. Kitleyesaldıran ve gaz bombaları yağdıran polisler yer-ine, kendini savunan Kürt halkı televizyonekranlarına taşınmıştır. Hedef alınarak ayağınaatılan gaz bombasının kapsülüyle yaralananBDP Milletvekili Sabahat Tuncel’e saldıranpolislerin görüntüleri değil, bu saldırı emriniveren emniyet amirinin Tuncel tarafındantokatlanışı gösterilmiştir. BDP MilletvekiliBengi Yıldız’ın gaz bombalı coplu polissaldırıları karşısında elindeki taşla direnmesi,şoven galeyanlar ve seçim malzemesi olarakkullanılmıştır. Psikolojik savaş taktikleri vedezenformasyon çabalarıyla Kürt halkının haktalepleri kuru gürültüye getirilerek duyulmazve görünmez kılınmaya çalışılmaktadır.

Diyarbakır’dan başlayarak Kürt coğrafyası-na yayılan sivil itaatsizliğin amaç ve taleplerişunlardır: 1- Askeri ve siyasi operasyonlar der-hal sona erdirilsin. 2- Anadilde eğitim veanadilin kamusal alanda kullanım hakkı anayasalgüvence altına alınsın. 3- Kürt halkının meclis-teki temsilini engelleyen yüzde 10 seçim barajıkaldırılsın. 4- Ayrımsız tüm siyasi tutuklularserbest bırakılsın.

Sivil itaatsizlik, şiddeti reddeden pasifdirenişin adıdır. Demokratik Çözüm Çadır-ları’nda, Kürtlerle savaşın sona erdirilmesi veadil bir barış istenmektedir. 2011 Newroz’u vekilometrelerce uzayan özgürlük kortejleri,bütün tereddütleri ve devletin spekülasyon-larını silip süpürmüştür. Milyonlarca Kürt;barış, demokrasi ve özgürlük taleplerini siyasiiradesiyle birlikte açıkça ortaya koymuştur.Barışçıl pasif direnişlere gaz bombaları, basınçlısular, sopalar ve coplarla yapılan saldırılar,geliştirilmekte olan yeni saldırı politikalarınında göstergesidir. AKP Hükümeti’nin ırkçı poli-tikalarının paravanı olan “demokratik açılım”safsatası, Demokratik Çözüm Çadırları’nayapılan saldırılarla bir kez daha teşhir olmuş-tur.

Ortadoğu’da devrilen diktatörlere “halkıntaleplerine kulak vermediler” diyen BaşbakanTayyip Erdoğan’ın, seçilmiş vekillere, çocuk vekadın demeden Kürt halkına karşı “gereğiyapılacaktır” tehditleri artarak devam etmek-tedir. İnkar, asimilasyon, tasfiye ve imhayadayanan yıllanmış Türk sorunu, AKP Hükümetieliyle sürdürülmektedir. Kürt sorununuKürtsüz çözme saplantısıyla savaş kronikleştir-ilmektedir. “Tahrir’e Selam, Kürlerle SavaşaDevam!” diyen AKP düğümünü, işçilerin veKürt halkının “Tayyip Sonun Mübarek Olsun!”denklemi çözecektir.

2011 Newrozu “Ya Özgürlük, Ya Özgür-lük!” şiarıyla başladı ve sivil itaatsizlik eylem-lerinin ilk raundu olan Demokratik ÇözümÇadırları ile gelişti. Sivil itaatsizlik başka eylembiçimleriyle sürecektir.Yeni döneme sivil itaat-sizlikler damgasını vuracaktır. Çıplak bedenleri,havai fişek ve taştan ibaret teçhizatlarıylasaldırılara direnenler özgürlük mücadelesininöznesi olmuşlardır. Kürt özgürlük mücade-lesinin güçlenen tabanı, emekçi ve yoksullardanoluşan sınıfsal karakteriyle sistem dışı hattınderinleşmesini ve artan devrimci dinamikleriişaret etmektedir. Demokratik ve siyasal tale-pleriyle alanını genişleten özgürlük hareketinindevrimci dinamikleri, sadece AKP Hüküme-

ti’nin parababaları nezdindeki yerini ve itibarınıdaraltmakla kalmayacaktır. Bu devrimci geliş-me, sermaye düzeninin egemenlik alanını da sı-nırlayacaktır.

Kürt halkı muhtaç olduğu kudreti, TahrirMeydanı’nda özgürlük çığlığı atan Mısır halkın-dan çok daha önce keşfetmiştir. Ortadoğu’dayükselen özgürlük mücadeleleri ile Kürtcoğrafyasında devam eden sürekli devrim süre-ci birbirinden kopuk değerlendirilemez.Diyarbakır’da, cuma namazını bile eylemalanında kılanlar olmuştur. Kürtçe okunanhutbede halkların kardeşliğine vurguyapılmıştır. Mersin’de, “Barışa giden bir yolyoktur. Barış yolun ta kendisidir” diyenGandi’nin sivil itaatsizlik filmi gösterilmiştir.Demokratik Çözüm Çadırları’na ve sivil itaat-sizlik eylemlerine karşı Diyarbakır’da,Batman’da, Silopi’de, Nusaybin’de ve dahaonlarca merkezde saldırıyla verilen cevaplar,Kürt halkının amaç ve taleplerinden geri adımatmalarını sağlayamamıştır.

AKP Hükümeti eliyle sürdürülecek yenibaskı ve saldırıların yakın hedefi Haziran ayın-da gerçekleştirilecek olan milletvekili seçim-leridir. Seçim süreci saldırıların boyutlarını daçeşitlendirerek artıracaktır. Seçimlerde eldeedilecek sonuçların, gerek devrimci dinamik-lerin gelişmesine, gerekse karşı devrimcisaldırıların boyutuna önemli bir etkisi olacak-tır. Sivil itaatsizliğin ve pasif direnişin yenibiçimlerini bu süreçte daha fazla görecek veyaşayacağız. Bu noktada ortaya çıkan görev;Kürt halkını, emekçileri ve tüm ezilen yığınlarıetrafında toplayacak olan bir “DemokratikSeçim Bloğu”nu yaratmaktır.

DAXWAZÊN MAFÊN GELÊ KURD DAXWAZÊN ME NE JÎ!

KÜRT HALKININ HAK TALEPLERİ TALEPLERİMİZDİR!

SÝVÝL ÝTAATSÝZLÝK“Tahrir’e Selam, Kürlerle Savaþa Devam!” diyen AKP düðümünü, iþçilerin veKürt halkýnýn “Tayyip Sonun Mübarek Olsun!” diyen mücadelesi çözecektir.

N. CCemal

Sivil itaatsizliðin hattý, sistem dýþý bir karaktere sahiptir.Bu hat, özellikle seçim sürecinde AKP Hükümeti’ni yüreðin-den vuracaktýr. Özgürlük hareketinin itaatsizlik hattýyla alangeniþletmesi, sermaye düzeni nezdinde AKP Hükümeti’nin

itibarýný ve alanýný daraltacaktýr.

Page 6: İşçilerin Sesi Nisan 2011

Ýþçilerin Sesi

6

Yaklaşık 15 bin eğitim emekçisini 8 şubedetoplayan Eğitim Sen İstanbul Şubeleri, şube ge-nel kurullarını 26 Şubat–13 Mart tarihleri ara-sında tamamlandı. Şube yönetimleri yenilendi.Yönetimlerin bileşimleri büyük oranda değişti.

İstanbul Şube Kongrelerinin ortaya koydu-ğu bir gerçek var: Tabandan değişim sürecibaşladı ve şube yönetimlerine, bu sistemi de-ğiştirmek üzere giren delegeler de var.

Eski sistemin artık gitmediğini ve değişiminbaşladığını gösteren iki örnekten birincisi,grupların vesayeti altında saydığı delegelerinsayısının iddia edilen kadar olmadığının açığaçıkması. 400 delegelik bir kongrede tüm liste-lerin denetlediği delege sayısı 150’yi geçmedi.“Blok Oy” diye tabir edilen yani grupların lis-tenin tamamına oy vereceğini taahhüt ettiği“blok delege sayısı” tahminleri doğru çıktı. Si-yasetlerin “kendinden” saydığı delegeler dahi,her iki listeden de tercih ettiği adaylara (parça-lı) oy verdi. Delegeler, tanıdığı ve mücadele e-deceğine inandığı adaylara oy vermeyi özgürce(siyasetlerden de gizleyerek) tercih etti. Kong-re sonuçlarına bakılınca farklı listelere rağmenkarma yönetimler oluştu.

İkincisi ise, bağımsız adayların, delegeler-den yüzde 10’dan fazla oy almasıdır. Özelliklekadın adayların seçimlere bağımsız olarak katıl-maları tabandan gelişen bir başka duyarlılığı ifa-de etmektedir.

Kongrelerden çıkarılması gereken birincisonuç, siyasi grupların delegeler üzerindekigrupçu vesayetinin geçmiş dönemlere göre a-zalmış olması, kadın adayların ve bağımsız a-dayların çıkmasıdır. Bu olumlu bir gelişmedir.

Şube Kongrelerinin ikinci önemli sonucu ise,bürokratik sendikal eğilimin etkisinin kırılmış ol-masıdır. İstanbul Eğitim Sen şubelerinin KESKŞubeler Platformundaki ağırlığı da düşünüldü-ğünde, bürokratik eğilimin aşılması önemlidir.

Geçen dönemde “birleşik mücadele”ye en-gel çıkartıp, KESK şubelerini son bir yıldaTürk-İş bürokrasisinin kuyruğuna takmak iste-yen eğilim ile KESK ve Eğitim Sen Genel Mer-kezi üzerinden şube yönetimlerine müdahaleetmeyi siyaset sayan liberal sol eğilimin İstan-bul işçi-emekçi mücadelesine verdiği zararıherkes biliyor.

Bu nedenle de Eğitim Sen İstanbul Şubele-rinde, Emek Hareketi (EMEP) ile merkezi itti-fak yapan “Yetmez Ama Evet”çi Demokratik E-

mek Meclisi (EDP) listeleri delegelerin desteği-ni alamamıştır. Bu iki eğilim dışındaki sendikaldinamiklerin oluşturduğu “Emek ve Demokra-si Mücadelesinde Yeniden Yapılandırma Bile-şenleri” listeleri kongreleri kazanmıştır.

Umarız geçtiğimiz dönemin özellikle de sonbir yılın sendikal siyaset ve sendika içi demok-rasi açısından doğru bilançosu yapılarak, bü-rokratik sendikacılığa ve genel merkez destek-li şube yönetimlerine baskı ve tasfiye politika-larına son verilir. Birleşik mücadelenin taban-dan inşa edilmesinin önü açılarak, tabandan ge-len yapısal değişimle, grupçu vesayetin terk e-dilmesi yönünde devrimci adımlar atılır.

EÐÝTÝM SEN ÝSTANBUL ÞUBE KONGRELERÝ:

MÜCADELE ÝÇÝN UMUT VAR!Yunus ÖÖztürk

Türk-İş’e bağlı Türkiye Sağlık İşçileri Sendika-sının 46 yıldan beri genel başkanlığını yapmak-ta olan Mustafa Başoğlu, tabanın ve yakın çev-resinin baskısı sonucu, sendika başkanlığını bı-rakmak zorunda kaldı. 1961 yılında kurulansendikaya, 1963 yılında yönetici, 1965 yılında i-se genel başkan seçilen ve aralıksız olarak 46

yıldır bu görevisürdüren Başoğ-lu, geçtiğimiz ayyapılan SendikaGenel Kurulundagörevini bıraktı-ğında, 78 yaşın-daydı. Genel Ku-rulda ağlayarakyaptığı veda ko-nuşmasında, “Se-zar’ın bir Brü-tüs’ü vardı benim

on tane Brütüs’üm var” diyerek, görevi bırak-ması konusunda kendisini zorlayan yakın çalış-ma arkadaşlarını, kendisine ihanet etmeklesuçladı. Veda konuşmasında bile, “bırakın se-çimlere katılayım, sandıkta mağlup olayım” di-yerek, tabanın hâlâ kendisini destekleyeceğiyönündeki umudunu koruduğunu ima etti.

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu da,genel kurulda yaptığı konuşmada bir yandan Ba-şoğlu’nu överken diğer yandan artık bırakması-nın zamanı geldiğini ifade etti. Kendisine Türk-İşbünyesinde ihtiyaçları olduğunu belirterek, herzaman birlikte olacaklarını vurguladı. Böylece,Türk-İş Genel Başkanının da, Başoğlu’nu “arka-dan hançerleyenlerin” arasında yer aldığı ortayaçıktı. Biraz hayal gücümüzü zorlayacak olursak,Kumlu’nun, Başoğlu ile şu minvalde konuştuğu-nu düşünebiliriz: “Başkan, başkanlık süren dikka-te alındığında, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da halkayaklanmalarıyla alaşağı edilen yöneticilerin enkıdemlisine bile fark atarsın. O nedenle sen iyisi

mi şimdi kendiliğinden görevi bırak; sana Türk-İş’te bir oda ve koltuk tahsis ederiz, gelir, gider-sin. Aksi halde Hüsnü Mübarek’in başına gelensenin de başına gelir.” Böylece Kumlu, ABD’ninMübarek karşısında aldığı tavrın benzerini, Mus-tafa Başoğlu’na uygulamış oldu.

Mustafa Başoğlu, sadece, sendikasının başınaçöreklenmiş bürokrat bir sendikacı değil. Aynızamanda sendikal yaşamı boyunca devlet ve ser-maye partileri ile kol kola girmiş siyasi bir kişilik-tir. Adalet Partisi gibi, egemen burjuvazinin siya-si temsilcisi olan, bir partide milletvekilliği yap-mış, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı dö-neminde ise dört yıl süreyle CumhurbaşkanıBaşdanışmanlığı görevini üstlenmiştir. MustafaBaşoğlu, sendikal pratiği ile, Türk-İş ve Türkiyesendikal hareketinin iki temel zaafını içinde taşı-yan bir semboldür. Bunlardan birincisi, devletgüdümlü olmak ve siyasi iktidarlarla iyi geçinme-yi temel almaktır. İkincisi ise, devletin ağır bü-rokratik işleyişinin bir benzerini sendikal yapı i-çinde kurmuş olması; yani bürokratik sendikacı-lıktır. İşçi sınıfı, sermayenin ve siyasi iktidarın a-ğır saldırıları karşısında hak kayıplarına uğrarken,bu zaafları nedeniyle, Türk-İş etkisiz ve sessizkalmaktadır. Devletten ve sermayeden bağım-sızlaşmış, tabanın söz ve karar sahibi olduğu birsendikal yapı, işçi sınıfının sorunlarının çözümü-nün ön koşuludur. Bunu sağlamak için, öncelik-le, sendikal hareket içinde yuvalanmış, MustafaBaşoğlu benzeri, yüzlerce gerici ve bürokratsendikacı tasfiye edilmelidir.

MUSTAFA BAÞOÐLU:ÖMÜR BOYU SENDÝKA BAÞKANIDevletten ve sermayeden baðýmsýzlaþmýþ, tabanýn söz ve karar sahibi olduðubir sendikal yapý, iþçi sýnýfýnýn sorunlarýnýn çözümünün ön koþuludur. Bunu

saðlamak için, öncelikle, sendikal hareket içinde yuvalanmýþ, Mustafa Baþoðlubenzeri, yüzlerce gerici ve bürokrat sendikacý tasfiye edilmelidir.

Aykut ÖÖzer

Page 7: İşçilerin Sesi Nisan 2011

7

Ýþçilerin Sesi

Geçtiğimiz aylarda, İzmir Büyükşehir BelediyeBaşkanı Aziz Kocaoğlu’nun billboardları süsleyen,“işçi dostu belediye” ilanları, tüm Türkiye’de biranda gündem olmuştu. Belediyeye bağlı taşeronşirketlerde çalışan 2 bin 500 işçiyi belediye şirke-ti kadrolarına alması ve böylece işçilerin iş güven-cesi yüksek, sendikalı, toplu sözleşmeli bir çalışmahayatına sahip olmaları gerçekten önemli bir a-dımdı. Bunu CHP’nin seçim politikalarından biriolarak görsek de, İzmir’deki işçiler ve hatta tümülkedeki CHP’li belediyelerde çalışan işçiler içinbir fırsat olarak değerlendiriyorduk. Ancak CHP’liİzmir ilçe belediyelerinde taşeron şirketlerde ça-lışan işçilerin bırakın iş güvencesi olan belediyeşirketlerine alınmasını, aksine, taşerona karşı mü-cadele etmeye kalkan, örgütlenmeye başlayan iş-çiler üzerindeki baskının arttığı görüldü.

Önce Buca Belediyesinde çalışan taşeron işçi-lerinin örgütlenmesinin önü kesildi. Önder işçilerişten atıldı. Ardından ücretlerini alamayan KonakBelediyesi taşeron işçilerinin mücadelesi başladı.Şimdi de Bayraklı Belediyesi taşeron işçilerindenörgütlenme faaliyeti yürüten 5 işçi işten atıldı. 13Mart itibariyle Bayraklı İşçileri de direnişte. Dire-niş çadırları bir bir kurulmaya devam ediliyor.

Rakamlarla Taþeron Ýþçileri

İzmir Büyükşehir Belediyesi 2500 işçiyi kendişirketi İz-Enerji’ye aldı ancak yine CHP’li başkanla-rı olan ilçe belediyelerinde taşeron zulmü devamediyor. İzmir ilçe belediyelerinde; Bornova (450),Konak (440), Bayraklı (400), Aliağa (400), Karşıya-ka (350), Buca (320), Torbalı (240), Urla (230),Menemen (225), Kemalpaşa (220), Selçuk (165),Dikili (125), Seferihisar (125), Çeşme (120), Men-deres (120), Beydağ (85), Balçova (85), Kınık (70),Foça (70) ve Güzelbahçe’de (55) taşeron işçisi var.AKP’li Belediye başkanının bulunduğu Bayındır’da(180), DP’li belediye başkanı olan Tire’de 200 ta-şeron işçisi var. Yani, İzmir’e bağlı ilçe belediyele-rinde toplam 4.295 işçi, hala taşerona bağlı ve gü-vencesiz bir şekilde çalışmaya devam ediyor.

“Emek Dostu” Ýmajý “Çizildi”!

İlan panolarında taşeronu bitirdiğini söyleyen,işçilerle birlikte yemek yerken çekilen fotoğrafla-rını şehrin her yerine koyduran Başkanın foyasıerken çıktı. Yapılan bütün bu reklâm ve etkinlik-lerden hemen iki hafta sonra 3 Mart günü, taşero-nu kaldırarak tarihe geçtiğini söyleyen BüyükşehirBelediyesinin, binasının dış cephe, boya ve tadilat

işini yapmakta olan Nesih Taşkın ve MehmetToprak isimli iki taşeron işçisi, yeterli güvenlikönlemi alınmadığı için, çelik halatı kopan iskelenindüşmesi sonucu hayatını kaybetti. Büyükşehir işçi-leri artık belediyeye ait İz-Enerji şirketinde çalış-maya başlasa da taşeron düzeni halen sürüyor veişçiler de bu uygunsuz şartlarda hayatları pahasınaçalışmaya devam ediyorlar.

CHP’li Belediyelerin ne kadar emek dostu ol-duğu ortaya çıkarken, işçilerin mücadeleleri de-vam ediyor. Buca Belediyesi taşeron şirketindeçalışırken işten atılan ve 56 günlük bir mücadelesonucu arkadaşları ile birlikte işe alınma söz veri-len Batıgül Tunç, verilen sözlerin yerine getirilme-mesi üzerine, yeniden direnişe başladı. CHP İzmirİl Binası önünde tek başına oturma eylemi yapanTunç, eş zamanlı direnişte olan Konak Belediyesitaşeron işçileri ile dayanışıyor.

Kent A.Ş, Park ve Bahçeler Müdürlüğü işçi-leri mücadeleleri ile genişleyen taşerona karşımücadele, bugün Buca işçileri, Konak İşçileri veBayraklı İşçileri ile devam ediyor. İzmir’de taşe-ronu bitirecek olan, Belediye Başkanlarının se-çim amaçlı politikaları değil, işçilerin örgütlümücadelesidir.

İzmir Büyükşehir Belediyesinin, 2 bin 500 taşe-ron işçisini belediye şirketi kadrolarına alacağınıaçıklamasından sonra, CHP’li başkanların yöne-timindeki, İzmir’in ilçe belediyelerinin uygulama-ları tartışılmaya başlandı. Zira Büyükşehir bele-diyesi işçi dostu politikalarını ilan eder ve taşe-rona karşı savaş açtığını bildirirken, aynı partininilçe belediyeleri, taşeron işçilerin analarındanemdiği sütü burunlarından getiriyor.

Konak Belediyesinde son iki yılda CeysanHizmet İşletmeleri taşeron şirketine bağlı çalı-şan 220 temizlik işçisi, Aralık 2010’da yapılan i-

haleyi kazanan, Efekent Endüstri Makineleri Şir-ketine aktarıldı.

İki aydır ücretlerini alamayan ve sigortaprimleri yatırılmayan işçiler, 25 Şubat’ta KonakBelediyesi önünde, yazdıkları dövizlerle taleple-rini dile getirerek, eylem yaptılar. Bu gündensonra Belediye Binası önünde direnişe başlayanişçiler, ücretlerinin ve sigorta primlerinin öden-mesinin yanı sıra, taşeron şirketinden kurtulmakve belediyenin asıl şirketinde kadroya alınmayıtalep ettiklerini açıkladılar. Haklı taleplerini ba-sın açıklaması ve yürüyüşlerle sürdüren işçiler,bu yazının yazıldığı tarih itibariyle, 25 gündürmücadelelerini sürdürüyorlar.

Direnen Ýþçilere Saldýrýİşçiler, direnişlerinin 8’inci gününde, taşeron

şirketin para karşılığı tuttuğu eli sopalı kişiler ta-rafından saldırıya uğradı. Direnişlerinin bir par-çası olarak, çöplerin toplanmasına izin vermekistemeyen işçilere, yanlarında taşıdıkları sopalar-la karşılık veren saldırganlar, 2’si kadın 5 işçiyiyaraladı. Bu saldırıdan yılmayan işçiler, Belediyeönündeki direnişlerine devam ettiler ve çöplerintoplanmasına izin vermediler.

Bir diğer saldırı 15 Mart günü sabah saatle-rinde gerçekleştirildi. Konak Belediyesi önündedirenişlerini sürdüren işçilerle, CHP İzmir İlBaşkanlığı önünde oturma eylemi yapan BucaBelediyesi taşeron işçisi Batıgül Tunç’a, zabıta e-kipleri, çevik kuvvet ve sivil polisler tarafındaneş zamanlı bir saldırı gerçekleştirildi. İşçilerin di-reniş alanındaki tüm eşyaları toplandı, hatta özeleşyalarına da el konuldu.

18 Mart günü Kemeraltı’nda yürüyüş yapanve bildiri dağıtan işçilerin direniş yerleri, çöpkonteynırları konularak kapatılmak istendi. Ala-na giden işçiler, çöp konteynırları kaldırılıp dire-niş alanı açılana kadar, Basmane yolunu trafiğekapatacaklarını söyleyerek, oturma eyleminebaşladılar. Çevik kuvvet polisleri zor kullanarakve darp ederek işçileri gözaltına aldı. Meydanagelen saldırı esnasında bazı işçiler yaralandı, ko-lu kırılan bir işçi hastaneye kaldırıldı. Toplamda81 işçinin gözaltına alındığı öğrenildi. Gece saat2’ye kadar gözaltında tutulan işçiler, serbest bı-rakıldıklarında, yeniden kaldıkları yerden dire-nişlerine devam etmek için Belediye önündetoplandılar.

Çeşitli demokratik kitle örgütleri ve sendi-kalar direnişçi işçilere destek amacıyla basın a-çıklamaları gerçekleştirdi. Büyükşehir Beledi-yesi Parklar ve Bahçeler Müdürlüğüne bağlı o-larak çalışan İz-Enerji işçileri de, direnişçi işçi-lere destek verdi.

CHP’LÝ BELEDÝYELERTAÞERONU BÝTÝRÝYOR (MU?)

KONAK BELEDÝYESÝ TAÞERONÝÞÇÝLERÝNÝN DÝRENÝÞÝ DEVAM EDÝYOR

Page 8: İşçilerin Sesi Nisan 2011

8

DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası 2010-2012Dönemi Grup Toplu İş Sözleşmesinde anlaşmasağlanamadığı için yasa gereği zorunlu olarak grevkararı aldı. 28 işyerinden 21’inde grev kararı ilanedildi. Bunların 13’ünde grev oylaması yapıldı. 6işyerinde grev oylamasından greve “hayır” çıktı.Diğer işyerlerinde grev oylamasına gidilmedi. Buyazı yazıldığı sırada Eskişehir ve Kocaeli’de iki fab-rika greve çıkmıştı.

Neden Grev?Grevin en önemli nedeni, MESS’in dayat-

masıdır. Türk Metal ve Öz Çelik-İş ile sözleşmeimzalayan Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası(MESS), Birleşik Metal-İş üyesi işçileri de kemersıkmaya zorlamaktadır.

Metal işçileri patronların veremeyeceği birücret ve sosyal hak talebinde bulunmuyorlar.Nitekim MESS’ten istifa eden Delphi Otomotiv’desendika toplu iş sözleşme imzaladı. ÇEMAŞ’ta isetoplu iş sözleşmesi görüşmeleri başladı.

Delphi Otomotiv’de imzalanan toplu işsözleşmesi ile işçilerinin maaşlarına ilk altı ay içinyüzde 9, yan ödemelere ise yıllık yüzde 11 oranın-da artış yapılmış oldu. İşçilerin ücretlerine net 173TL civarında artış sağlandı.

Bu da gösteriyor ki, MESS’in işçilere karşıdirenç noktası ekonomik olmaktan çok siyasi.Metal işçisinin işyerinde ve toplu iş sözleşmesindeüstünlük sahibi olmasını istemiyor. İşçinin boyuneğmesini istiyor. Onu basit bir makine parçasısayıyor, başını kaldırmadan çalışmasını istiyor;işçiyi insan yerine koymuyor.

MESS Nereden Güç Alýyor?MESS’in böylesine rahat hareket etmesine

neden olan etkenlerden biri iş kolundaki diğer ikisendikanın (Türk Metal ve Öz Çelik-İş) MESS’intüm taleplerine evet demesi ve sözleşme imzala-masıdır.

MESS ile sözleşme imzalayan Türk MetalGenel Başkanı Pevrul Kavlak, sözleşmenin imza-lanmasını ardından: “Ülkemizin içinde bulunduğuzor dönem ve çalışanlarımız ile işyerlerininekonomik koşulları göz önünde bulundurularakanlaşmaya varılmıştır. Çalışma hayatında işbarışının sürdürülmesi en önemli görevlerimiz-dendir. Her iki taraf da bu görev bilinciyle hareketetmiş ve Türk sanayisinin gelişmesi için karşılıklıözveri ve iyi niyet göstererek sözleşmeyi imza-lamıştır” diyerek, sermayeye bağlılığını da ifadeetmişti.

2010-2012 Grup Sözleşmesinde MESS’inTürk Metal ve Öz Çelik-İş’le imzaladığı

sözleşmede işyeri ortalaması zam oranı yüzde5,35’tir. Sözleşmede sonraki altı aylık dilimler içinde TÜFE artış oranında zam yapıldı.

Birleşik Metal-İş üyeleri bu oranda artışa“evet” demektense, “grev” demeyi tercih ettiler.

Birleþik Metal-Ýþ’teRota Deðiþikliðiİşçilerin sürekli hak kaybına uğradığı, işyeri

örgütlenmelerinde insafsızca işçi çıkartıldığı (sonolarak Casper’da), örgütlenen işyerlerininpatronlar eliyle Türk Metal’e geçirildiği bir ortam-da, Birleşik Metal-İş Sendikası tabandan gelentaleplere kulak verdi ve farklı bir tutum takındı.

Birleşik Metal-İş, neredeyse 20 yıldır tekrar-lanan, her 3 yılda bir Türk Metal’in imzaladığısözleşmeye küçük değişikliklerle imza atma halin-den çıkmak istediğini kamuoyuna açıkladı.Böylesine köklü bir “rota” değişikliği, kuşkusuzçok ciddi davranmayı ve sorumluluk almayı gerek-tiriyor.

Bu grev kolay olmayacaktır. Metal işçileri hem20 yıllık alışkanlıkları yıkmak zorundadır hem detarihi rollerini yeniden oynama fırsatı kendileriiçin doğmuştur. Nereden bakarsanız bakın, sınıfhareketinde yeni bir sayfanın açılması yönünde biradım atılmıştır.

HAYDÝ DAYANIÞMAYA!GREV VE DÝRENÝÞTEKÝ METAL ÝÞÇÝLERÝYLE

Seyfi AAdalý

Camlar tutuştu, doğan güneşin aksinde. Sabahınilk ışıklarında, grevci işçilerle dayanışmak içinyola çıkan sınıf dostlarını yeni doğan güneşkarşıladı. DİSK’in çağrısı üzerine gruplar halindeHaydarpaşa Tren Garı’na gelindi. Bugün, BirleşikMetal-İş’te örgütlü işçilerin çalıştığı Areva,Shinder ve Alstom fabrikalarında grev günüydü.Patron sendikası MESS’le sürdürülen görüşmeleruzlaşmazlıkla bitmiş ve MESS’in sadaka kabilin-den dayattığı 25 kuruşluk zamma rest çekilmişti.Dövizler, pankartlar, afiş ve sloganlar eşliğindesınıf dostlarını taşıyan “grev treni”, 8.20’dehareket etti. Trenin içine ve dışına dayanışmaafişler asıldı. Trene damgasını vuran pankart:“Kavga Bitmedi Yeni Başlıyor!”

Yolculuk sırasında gelen haberler anlaşmanınsağlandığına işaret ediyordu, ancak sendika yetk-

ililerince bu yönde bir açıklama yapılmadı. Böyleolunca da telefon trafiğiyle bu haberler dışarıdandoğrulandı. Trende; Birleşik Metal-İş’in yanı sıra,KESK, Eğitim-Sen, Tekstil-Sen, Emekli-Sen, BTS,TTB vardı, sol / sosyalist bazı gruplar da döviz vebayraklarıyla dikkat çekiyordu.

Trende ve yol boyunca atılan sloganlar şun-lardı: “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Metalişçisi yalnız değildir!”, “Söz, yetki, karar, çalışan-lara!”, “Hak verilmez alınır, zafer sokaktakazanılır!”, “İşgalci NATO Libya’dan defol!”Sadece slogan atılmadı, marş ve türküler desöylendi: “Gün doğdu hep uyandık”, “OyCemo”, “Çav Bela”, “Ellerinde pankartlar”,“Hava döndü işçiden esiyor yel” gibi. Birçoğununsınıf mücadelesiyle doğrudan bir ilgisi olmasa da,ne gam…

Grev deðil, kutlama…

Metal patronlarının sendikası MESS’e karşımücadele, sınıf işbirlikçisi hain Türk-Metal’ekarşı da bir mücadele demektir. Dolayısıyla da,22 yıl aradan ve çetin mücadelelerden sonrametal iş kolunda yeni kazanımlara ihtiyacımızolduğu kesin. İşçilerin MESS’e ve dayatmalarınaçektiği rest ve grev silahının ele alınması çokönemliydi. Sınıf dostlarını trenden alarak araçlar-la fabrika önüne taşıyan DİSK yöneticilerinden

ilk açıklama geldi: “Areva, Shinder ve Alstom’dasabah saat 8 itibariyle anlaşma sağlanmıştır.Greve değil, kutlamaya eşlik edeceğiz…”

Alstom fabrikası önünde sınıf dostlarınıBirleşik Metal-İş Sendikası Genel SekreteriSelçuk Göktaş karşıladı. Göktaş konuşmasındaözetle: “Bu mücadele sadece metal işçileri adınayapılmadı. Bütün işçiler, emekçiler ve Türkiyemetal işçileri adına bir açılım olmasını istedik.Özgür toplu sözleşmeler yapılsın istedik.Türkiye’deki metal işçileri, kaçırılan toplusözleşmelerden kurtulsun istedik. Metal işçilerimücadeleyi başından beri en iyi şekildegöğüslediler. Areva işçisi bugün mutlu olarakişbaşı yaptı. Bu kazanım sadece Birleşik Metal-İşüyesi işçilerin değildir. Bu tüm metal işçilerininkazanımıdır. Türkiye işçi sınıfının kazanımıdır.Anlaşma sağlanması beklenen 32 fabrikamız dahavar.” dedi.

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün ise;“Dayatmalara ve baskılara boyun eğmediniz vekazandınız. Bundan sonra da boyun eğmeyerekhep birlikte kazanmaya devam edeceğiz” dedi veBirleşik Metal-İş’e teşekkür etti.

Grup Yorum’un türküleri eşliğinde grevalanında şenlik halayı kuruldu. Sorular üzerine,1700 işçiyi kapsayan anlaşmanın işçilere sorarakve onayları alınarak yapıldığının bilgisi alındı.Dayanışma ziyareti “Metal işçisi direnişin simge-si!”sloganlarıyla son buldu.

GREV SÝLAHI PATLAMADAN KAZANDIRDI

Page 9: İşçilerin Sesi Nisan 2011

9

Ýþçilerin Sesi

Direnişteki Casper işçileriyle görüşülerekhazırlanmıştır...

Neden Sendikalý Olduk?

İşyerinde insanca yaşayacak ücret ve çalışmakoşulları bulunmuyordu.

Bir örnekle açıklayalım: Bugünkü ücretlerim-izin satın alma gücü Gülbağ’da çalışırken alınanücretten daha düşüktür. Örneğin, Gülbağ’daçalışırken yani deneyimsiz ve 17–18 yaşında birişçiyken aldığımız ücretle haftada en az bir günsinemaya gidebilir, diğer günlerde deeğleneceğimiz bir kafeye gidebilirdik. Aradangeçen yıllar içinde şirket 1 milyar dolarlık birmarkaya ulaştı. 2007’de Plaza’nın açılışı yapıldı.Teknik serviste çalışan 14 yıllık bir işçi bin 200 TLalabiliyor; ancak Gülbağ’daki ücretinin satın almagücüne sahip değil.

Şirketi bugüne getiren ve gençliğini şirketeveren işçilerin ücretlerinin yıllar içinde azalmışolması sendikalaşmaya yönelmiş olmamızın ilknedenidir.

İkinci bir neden ise, bilgi ve deneyim bakımın-dan şirkette sorumluluk verilmesi, kademe iler-lemesi yapılması gereken işçiler yerine dışarıdangetirilen kişiler müdür yapılıyor. İşyerinde ortayaçıkan teknik sorunları yine eski işçiler çözse de,sorumluluk, kademe dışarıdan kişilerde oluyor.

Üçüncüsü, şirket içinde nedensiz bölümdeğişiklikleri artık bıktırıcı olmaya başlamıştır.

Dördüncüsü, çalışma saatleri haftada 35 dak.olmak üzere fazladır ve bu sürenin ücreti mesaiolarak da ödenmemektedir. Fazla mesai ücretleriise, hiçbir zaman zamanında ve tam öden-memiştir. Eksik ve aylarca sonra alınan mesai par-aları işçileri bıktırmıştır.

Beşincisi, yılık izinler, özellikle 2007 yılındanöncesine dair olanlar 1 hafta kullandırılarak, izinhakkı kullandırılmamaktadır.

Altıncısı, hiçbir sosyal hak yoktur. İkramiye,yakacak parası, bayram parası yoktur.

Yedincisi keyfi yönetim ve işten çıkartmalaryaşanmaktadır; işçiler çıkartıldıklarında haklarınıtam olarak alamamaktadır.

Ellerimizde giderek büyüyen bir şirketdururken; 8-10 ve daha fazla yılımızı bu şirketevermişken karşılığını almadan çalışmak iste-mediğimiz için örgütlendik ve sendika üyesi olduk.

Hak arayan, kendi ürettiði

bilgisayarý almayýn diyemez mi?

Hak niçin aranır? Emeğinin karşılığı verilmiy-orsa, işçinin hakkını araması gerekir. Casperçalışanının emek ürünüdür ürettiği bilgisayar.Altan Aras Fakılı sadece bilgisayarın parçalarınınve plazanın sahibidir. Bu parçaları birleştiren veürüne dönüştüren işçinin kendisidir. İşçinin hakkıverilmiyorsa, ürettiği bilgisayarın tüm değeripatrona gidiyor demektir. İşçinin ürettiği bilgisa-yar kendisine yabancılaşmıştır. Onun olmaktançıkmıştır artık. Öyleyse, işçinin ürettiği bilgisa-yardan hakkı verilmiyorsa, bilgisayar satılmasın

daha iyi!

Ýþsizlik koþullarýnda,

hak aramak iþsizlere haksýzlýk mý?

İşsizliğin geldiği feci boyutların farkındayız. İşv-erenler bu ortamı çok iyi kullanarak, işçilerin hak-larını ellerinden almaktadır. Bize şu söylenmekte-dir: İşinizin olduğuna dua edin, gerisini boş verin.

Bir işte çalışmak işsizler için şans olarakgörülebilir. Patronların, işsizliği kendileri için fırsa-ta dönüştürmesine izin vermek işsizliği önler mi?Patronlar, işsizlik sebebiyle herkesi ellerindengelse asgari ücretle çalıştırmak istiyor. Casperişçileri hak arayarak, örgütlenip sendika üyesiolarak işsizler için de mücadele etmiş oluyor.Ücret ve çalışma koşullarını iyileştirmeye çalış-mak işsizlerin daha kötü koşullarda çalışmalarınıda önleyecektir.

Sendikalaşma mücadelesi işsizlere yeni işolanağı sağlar. İş, ücret ve çalışma koşullarınıniyileştirilmesi, işçi sınıfının yaşam seviyesini yük-seltir.

Öyleyse, sendikasız işyeri kalmasın!

CASPER ÝÞÇÝLERÝPATRONA CEVAP VERÝYOR!

“Beyaz yakalılar” Casper Bilgisayar işçilerinindirenişine destek vermek amacıyla Maslak’tabildiri dağıttılar. Çoğunluğu beyaz yakalı olanbölge çalışanlarını, Casper işvereni çalışanlarınyasal haklarını tanıyana kadar Casper ürünlerinisatın almamaya, aldırtmamaya davet ettiler.Bilgisayarı üreten ve donatan işçilerle, işyer-lerinde onu kullanan beyaz yakalı işçilerinortaklığının verilen emek mücadelesine güçkatacağını bildirilerinde özellikle vurgulayangruplar, yakın geçmişteki ATV, Vodafone,

Akbank ve IBM’deki işten çıkarmalara da gön-derme yaparak, sermayenin çalışanların hak-larına yaptığı bu tür saldırılara karşı mücade-lenin aslında daha yeni başladığını ve bundansonra da birleşerek ve güçlenerek devametmesi gerektiğini belirttiler.

Dağıtılan bildiride şöyle deniyor:

“ŞİMDİ SIRA KİMDE ?!...

Haklarımıza yöneltilen saldırılar karşısında

bilgisayarı üreten ve donatan işçilerle, işyer-lerinde onu kullanan beyaz yakalı işçilerinortaklığı hepimize güç katacaktır.

Devrimci Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası(DİSK/BANK-SEN), Plaza Eylem Platformu(PEP), Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği(ÇMÇ-DER), Bilişim ve İletişim ÇalışanlarıDayanışma Ağı (BİÇDA) olarak bizler;

Bütün çalışma arkadaşlarımızı Casper işçi-leriyle dayanışmaya ve Casper işvereni çalışan-ların yasal haklarını tanıyana kadar Casperürünlerini satın almamaya, aldırtmamayaçağırıyoruz.”

CASPER ÝÞÇÝLERÝYLE SINIF DAYANIÞMASI

Page 10: İşçilerin Sesi Nisan 2011

Ýþçilerin Sesi

10

NATO önderliğindeki emperyalist güçler,Afganistan ve Irak’tan sonra, şimdi de Libya’yasaldırdı. Emperyalistler dün Afganistan’aözgürlük, Irak’a demokrasi getirmek için gittik-lerini söylüyorlardı. Bugün de Libya’ya, insaninedenlerle, sivilleri korumak için gittiklerinisöylüyorlar. Emperyalistlerin insan hakları,demokrasi ve özgürlük sicilleri oldukça kirlidir.ABD, bundan sekiz yıl önce, demokrasigötürmek ve halkı Saddam zulmünden kurtar-mak adına, Irak’a saldırmış, ülkeyi işgal etmiş,ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesiniayaklar altına almıştı. Bu müdahale sonucu yak-laşık bir milyon insan ölmüş, milyonlarca insanya ülkeyi terk etmiş ya da kendi ülkesinde mül-teci hayatına mahkûm olmuştu. İlişkileri dalgalıbir seyir izlese de, Kaddafi’nin halkını ezmesinekırk yıldır ses çıkarmayan emperyalistlerin,Libya halkı tam da kendi hakları ve özgürlükleriiçin ayağa kalkmışken, birden Kaddafi’nin dik-tatör olduğunu hatırlamaları tam bir ikiyü-zlülüktür.

Bu saldırı Libya’nın içişlerine müdahaledir.Ulusların kendi kaderini tayin hakkının ihlalidir.Emperyalistler, sivilleri korumak adına, asker-sivil ayırt etmeksizin, insanları öldürüyor.Afganistan ve Irak’tan sonra yeni bir insanlıkdramının ve kitle katliamının altına imza atılıy-or. Emperyalistler, Kaddafi’yi devirerek veyaülkeyi bölüp Kaddafi’yi güçsüz düşürmeksuretiyle, petrol bakımından zengin, Bingazimerkezli kendi güdümünde yeni bir devlet vekukla bir iktidar yaratarak, Libya’yısömürgeleştirmek istiyorlar.

Libya’da diktatörlüğe karşı olduğunusöyleyen ve bu ülkeye saldırmak için BM’denve Güvenlik Konseyinden karar çıkartmak içinbüyük çaba harcayan Fransa, daha dün Tunushalkı, Bin Ali diktatörlüğüne karşı ayaklandığın-da, ayaklanmayı bastırmak için bu ülkeye askergöndermeyi düşünüyor ve öneriyordu. TunusFransa’nın adeta sömürgesi gibi idi. Bin Ali reji-mi de Fransa’nın kuklasıydı. DolayısıylaTunus’ta diktatörlüğün korunması Fransa’nınçıkarınaydı. Libya’da ise durum farklıdır. Libyapetrolleri, esas olarak, İtalya ve Almanya’yaakıyor. Fransa bundan pay kapmak için,Libya’nın yeniden paylaşılmasını ve Fransa’nınçıkarlarını da gözetecek yeni bir işbirlikçi vekukla iktidarın işbaşına getirilmesini istiyor.

Ayrıca Tunus’ta kaçırdığı fırsatı, Libya’yamüdahale ederek telafi eden ve buradan Libyafatihi olarak dönen bir Sarkozy, gelecek yılyapılacak başkanlık seçimlerini de garantileye-cekti. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı.ABD’nin baskıları, Türkiye’nin savaşın içinegirmesi için istediği “güvencelerin” verilmesive operasyona ortak edilmesiyle birlikte,NATO devreye girdi. Fransa eylem ve ittifakiçindeki öncü rolünü kaybetti.

Emperyalistler Libya’ya sivilleri korumakiçin değil, kendi emperyalist çıkarlarını koru-

mak, Libya’nın başta petrolü olmak üzere tümyer altı ve yerüstü zenginliklerini yeniden pay-laşmak ve bu ülkeyi sömürgeleştirmek içinsaldırıyorlar. Obama sonunda ağzından baklayıçıkarıyor. San Salvador’da yaptığı konuşmada“Ortadoğu’daki duruma özellikle de Libya’dakiduruma müdahil olmanın ABD’nin ‘ulusalçıkarına’ olduğunu” söylüyor. Emperyalistler,en yetkili ağızdan, “insani nedenlerin” ve “sivil-lerin korunmasının” tam bir aldatmacaolduğunu itiraf ediyorlar.

Tunus’ta başlayan, oradan Mısır’a sıçrayanve tüm K.Afrika’ya ve Ortadoğu’ya yayılan halkayaklanmaları, bölgede taşları yerindenoynatıyor. Her biri 30–40 yıldır hükümet edendespot yönetimleri alaşağı ediyor. Mevcutsınıfsal ve uluslararası dengeleri bozuyor, kapi-talist sınıf ve emperyalist ağa babalarını geriadım atmaya, taviz vermeye, burjuvademokratik dönüşümler, anayasal reformlaryapmaya zorluyor. Buna, karşı, egemenler deboş durmuyor. Kapitalist emperyalizm birtaraftan orduyu ve eski rejimin artıklarını kul-lanarak, devrimi kesintiye uğratmaya ve dene-tim altına almaya çalışıyor. Diğer taraftan daLibya’ya saldırarak, Suudi birliklerini kullanıpBahreyn’i işgal ederek, bölge de inisiyatifkazanmaya, Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yıyeniden şekillendirmeye çalışıyor. Kendi içdinamikleri ile diktatörlükleri devirmek,emperyalizm ile kendi arasına mesafe koymakisteyen halk hareketlerine gözdağı veriyor.Onları denetim altına almaya çalışıyor.

AKP Hükümeti Müdahalenin

Yanýnda Yer Aldý

AKP hükümeti, Afganistan ve Irak’tansonra, Türkiye’yi, şimdi de Libya’ya yönelikemperyalist savaşın içine çekiyor. Operasyonbaşlamadan önce, batıyı, “petrol hesabı yap-makla” eleştiren, “Libya’ya nasıl müdahaleedilebilir? Türkiye olarak biz bunun karşısın-dayız. Bu saçmalık. Böyle bir şey düşünülemez”diyen Başbakan Erdoğan, BM Güvenlik

Konseyinden saldırı kararı çıktıktan veoperasyon başladıktan sonra, savaşın dışındakalırsa, savaş sonrası ganimetten pay alamaya-cağını, dahası Türk müteahhitlerinin ekonomikbüyüklüğü 20 milyar doları aşan işlerinin dekaybedileceğini düşünmeye başladı.

Bu noktadan sonra, daha önce “LibyaLibyalılarındır” diyen, Başbakanın tutumudeğişti. Hükümet Libya’ya karşı düzenlenenemperyalist savaşa katılma kararı aldı. O günekadar uluslararası toplantılara çağrılmayanTürkiye, koalisyon ülkelerinin toplantılarınaçağrılmaya başlandı. O zamana kadar“NATO’nun orada ne işi var” diyen Türkhükümeti, kendisi savaşa katıldığı gibi, savaşınNATO komutasında yürütülmesi için de ABDile birlikte öncülük yaptı.

“Türkiye’nin asla ve asla Libya halkına karşısilah doğrultan taraf olmayacağını” söyleyenBaşbakan ve AKP hükümeti, daha savaş tezk-eresini Meclisten geçirmeden, savaş gemileriniLibya’ya gönderdi. Libya halkına ve daha dörtay önce elinden ödül alıp, “şükranlarını” sun-duğu, “değerli kardeşim” dediği, Kaddafi’ye,emperyalist çıkarlar uğruna, sırtını döndü.

Libya’nın sömürgeleştirilmesi ve kay-naklarının yeniden paylaşılması için Türkaskerini emperyalizmin ve Türk şirketlerininhizmetine koştu. Türkiye’yi Libya’ya karşıNATO’nun ileri karakolu, saldırı üssü halinegetirdi. Ondan sonra da “biz Libya’dasaldırılara katılmıyoruz, yardım ulaştırılması veerzak dağıtımı ile ilgileniyoruz” diyorlar.Emperyalistler de zaten Libya’ya yardıma git-tiklerini, sivilleri korumak için operasyondüzenlediklerini söylüyorlar. İnsani nedenlerinarkasına saklanarak gerçek niyetlerini,emperyalist hedeflerini gizlemeye çalışıyorlar.Siyasi iktidar, “çaldığı minareye kılıf arıyor”,ancak hiçbir kılıf ve gerekçe, Türkiye’ninemperyalist saldırganlarla birlikte saf tuttuğugerçeğini örtemez.

LÝBYA: EMPERYALÝSTLERÝN YENÝ AVI

Page 11: İşçilerin Sesi Nisan 2011

11

Ýþçilerin Sesi

11 Mart 2011 tarihinde Japonya’da meydana gelenşiddetli depremin ardından nükleer santraller hasargördü ve çevreye yüksek miktarda radyasyon yay-maya başladı. Depremin üzerinden haftalar geçme-sine rağmen sızıntı hala kontrol altına alınabilmiş de-ğil. Onbinlerce insanın öldüğü depremin ardındanhayatta kalabilenler şimdi radyasyondan kaynaklıhastalıklarla karşı karşıya. Etkisinin yüzlerce yıl süre-ceği bir felaket tüm canlı yaşamını tehdit ediyor.Radyasyonun etkisinin Japonya’nın sınırlarını aşarakçevre ülkelere yayılma olasılığı bulunuyor.

Üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen İkinci dün-ya savaşında Japonya’ ya atılan atom bombasının et-kileri hala ortadan kalkmış değil. Yaşanan bu acılararağmen Japonya nükleerden vazgeçmiyor. Üstelikülkenin tehlikeli bir deprem bölgesinde olduğu her-kesçe biliniyor olmasına rağmen, Japon hükümetle-rinin nükleer inadı bu facianın asıl nedeni olarak gö-rülmelidir. Nükleer enerji karşıtlarının uyarıları, ya-pılan gösteriler, yayınlanan raporlar dikkate alınma-mış, nükleer felaket bağıra bağıra gelmiştir.

Yaşanan bu felaket nükleer santrallerin insanlıkiçin ne kadar büyük bir tehlike kaynağı olduğunu birkez daha gözler önüne serdi ve tüm dünyada tekrarsorgulanmasına neden oldu. Nükleer teknoloji vedepreme dayanıklı inşaat konusunda en ileri yön-temleri kullanan Japonya’da meydana gelen bu olay,nükleerin hiçbir koşulda güvenli olmadığını gösterenbir uyarıdır. Bu durum, Almanya’nın yedi nükleersantrali geçici olarak kapatmasına, diğer birçok ülke-nin de nükleer projeleri durdurmasına yol açmıştır.

Fakat tüm bu gelişmelere rağmen, AKP hükü-metinin nükleer inadı sürüyor. Tam bu dönemdeAkkuyu’da nükleer santral kurulması amacıyla Rus-ya ile yapılmış olan anlaşma yürürlüğe kondu. Dahaönce santral inşası için tek katılımcı ile yapılmış olanihale dava sonucu iptal edilmişti. Bu kez hükümet

mahkeme kararını aşmak için santral yapımını dev-letlerarası bir anlaşmaya bağlandı.

Santral yapımının planlandığı Akkuyu, deprembölgesinde yer almaktadır. Birçok bilimsel araştır-mada tespit edildiği üzere Ecemiş fay hattı Akku-yu’nun 20 km yakınından geçmektedir. Aynı araştır-malara göre tarih içerisinde bu bölgede çok büyükdeprem ve tsunamilerin yaşandığına dair veriler bu-lunmuştur. Bilim insanları, uzun dönemdir suskun o-lan bu fay hattında tehlikeli bir enerji birikiminin ol-duğuna işaret etmektedirler. Ayrıca şunu da ekle-mek gerekir ki, Akkuyu’da Nükleer santral yapılma-sı için yer lisansı 1976 yılında alınmıştı. Bu yıllarda E-cemiş fay hattı henüz bilinmiyordu. Aktif olan bu fayhattının 90’lı yıllarda bulunmuş olmasına rağmen,

Akkuyu’daki santral 35 yıl önceki lisansa dayandırı-larak planlanmaktadır.

Ortada büyük bir aymazlık olduğu görülmekte-dir. Sadece Akkuyu ve çevresinde yaşayan insanlariçin değil, çevre ülkeler açısından da büyük bir risksöz konusu. Fakat, jeopolitik pazarlıklar, nükleer lo-bilerin kar hesapları tüm mantık ve vicdan yasaları-na hakim olmaktadır. Olası felaketler pahasına Tür-kiye bir nükleer maceraya sürüklenmek istenmekte-dir. Bu planların en kısa zamanda durdurulması ge-rekmektedir. Akkuyu’da, Sinop’ta ya da ülkenin baş-ka bir yerinde yapılacak olan nükleer santralleri dur-durmak, sadece kendi geleceğimiz değil tüm geleceknesiller için dünyayı ve yaşamı savunmak adına boy-numuzun borcudur.

JAPONYA FACÝASINDAN DERS ALIN!NÜKLEER MACERADAN VAZGEÇÝN!

Alper MMert

1999 yılında, bir hurda çöplüğünde bulunan radyo-aktif madde, Türkiye’nin nükleer atıklar konusunane düzeyde hazırlıklı ve duyarlı olduğunu gösteri-yordu. Serbestçe hurda çöplüğüne atılan radyoak-tif hurda aynı aileden 13 kişinin radyasyondan kay-naklı hastalıklara yakalanmasına bir kişinin ise kan-serden ölümüne neden olmuştu. Olay sonucunda,ağır kusurlu bulunan Türkiye Atom Enerjisi Kuru-mu’na tazminat cezası verildi. Kurum tazminatı ö-

demeyince aile Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-si’ne başvurdu. TAEK ancak bu aşamada tazmina-tı ödemeyi kabul etti. Başbakanlığa bağlı bir kurumolan TAEK Türkiye’de nükleer atıklar konusundatek denetleyici. Hurdalıktan çıkan radyoaktif mad-de ile ilgili sorumluluğunu kabul etmiyor ve tazmi-nat kararına da ancak AİHM sürecinde uyuyor. Buolay Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun ya-yımladığı nükleer kazalar listesinde yer alıyor.

NÜKLEER SANTRALÝ OLMAYAN TÜRKÝYE DÜNYA NÜKLEER KAZA LÝSTESÝNDE

Japonya’daki nükleer felaketin tüm dünyada korkuile izlendiği günlerde Başbakan Erdoğan Akkuyu’dayapılacak nükleer santral ile ilgili görüşmek içinRusya’daydı. Olağanüstü bir pervasızlıkla, hiçbirkoşulda nükleer santralden geri adım atılmayacağı-nı açıklıyordu. “Bize güvenin” diyordu.

Nükleer santrale karşı tepkiler konusunda iseartık alıştığımız kahvehane yüzeyselliğiyle derinle-mesine yorumlar yapıyordu. Nükleer kaza riskinisıradanlaştırmak çabası ile Tüpgaz patlaması veköprü yıkılması ile karşılaştıran vecizeleri sıralıyor-du. Risk var diye evimize tüp almamanın veya yıkı-lır diye köprü yapmamanın mantıksız olduğunu be-lirten açıklamaları büyük bir mantık silsilesi halin-de yüzümüze çarpıyordu. Üstelik bu tezleri öylesi-ne benimsemişti ki bir hafta sonra aynı sözlerimeydanlarda tekrarlıyordu.

Başbakan Erdoğan’a ve Rusya başkanı Medve-dev’e sonsuz güvenimiz baki olmakla birlikte bazı

basit gerçekleri hatırlamakta fayda var. Tüp gazla-rın patlama ve köprülerin yıkılma riski gerçektenvardır. Hatta bu riskler gerçekleşme ihtimali bakı-mından nükleer kaza riskinden daha yüksek olabi-lir. Fakat bu olasılıkların gerçekleşmesi durumun-da ortaya çıkan sonuçlar bir nükleer kazanın ya-nında önemsiz sayılabilir. Bunu anlamak için bugü-ne kadar yaşanan nükleer kazalara bakmak yeter-lidir. Bir tüp gazın barındırdığı enerji potansiyeli i-le nükleer santraldeki atom bombası ile eşdeğer e-nerjinin kontrolsüz saçılması arasında dağlar kadarfark olduğunu görmek için çok fazla bilgiye gerekyoktur. Ayrıca bir nükleer sızıntının nesiller bo-yunca hastalıklara yol açan etkisi ile Tüp gaz’danatmosfere saçılan gazların etkisini karşılaştırmakbilimsel açıdan komiktir. Komik olduğu için böylebir açıklama için çabalamak da gereksizdir.

Bu açıklamalar muhtemelen birçoğumuzaÇernobil kazasından sonra zamanın bakanlarının

yaptığı açıklamaları hatırlatmıştır. İlk olarak kaza-nın Türkiye’ye bir etkisi olmadığı ilan edilmişti.Radyasyondan en fazla etkilenen Karadeniz bölge-sinde yetiştirilen çay ve fındıkla ilgili açıklamalarbunu izlemişti. Çaydaki radyasyonun tehlikesiz ol-duğu türünden bilimsellik dışı iddialarla halkı kan-dırmak için demeçler verilmişti. Sonrasında döne-min sanayi bakanı halkı çay içmeye ikna etmek içintelevizyona çıkıp karşımızda çay içmişti.

Bugün ise Karadeniz bölgesindeki kanser vaka-larının ortalamanın çok üzerine çıktığı verilerle ka-nıtlanmaktadır. Neredeyse her aileden bir kişi me-me kanserine veya akciğer kanserine yakalanmak-tadır. Fakat bu konuda hükümete bağlı kurumlartarafından ciddi bir araştırma hiçbir zaman yapıl-mamıştır. Gerçekler hala neden toplumdan sak-lanmaya devam edilmektedir.

Daha önce olduğu gibi bugün de devlet yetki-leri halkı çocukça iddialarla kandırmaya çalışmakyerine bilimsel verileri ve yapılan uyarıları dikkatealıp nükleer santral projelerini iptal etmelidir.Halktan güven beklerken öncelikle halkı aptal ye-rine koymamak gerekir.

TÜPGAZ, KÖPRÜ VE NÜKLEER SANTRAL

Page 12: İşçilerin Sesi Nisan 2011

Ýþçilerin Sesi

12

Gýda

Patrondan ek zam tavizi

İşçilerin birlik olması patronlara geri adımattırıyor. Ocak ayında verilmesi gereken zambir ay ertelendi, Şubat’da verildi. Ücretleralındığında yüzde sekizle ile on arası zam ver-ildiğini görüldü. Fabrikada bazı bölümler yeter-siz zam üzerine işi bırakıp, çalışmadı. İşçilermüdürü çağırıp zamla ilgili olarak konuştular.Başta müdür çok kararlı bir şekilde bundanfazla veremeyiz deyip, kestirip attı. Pazartesigünü, işçinin kararlı tavrı devam etti, yenidenbazı bölümlerde iş başı yapılmadı.

Çaresiz kalan müdür, işçileri muhatapalmak zorunda kaldı. İşçileri ikna etmek için,devletin de 2011 yılında bu kadar artış (asgariücret) yaptığını, işyerinin devletten dahafazlasını vermeyeceğini söyledi. İşçiler bazıönerilerde bulunduğunda, müdür bu önerileriyönetim kuruluna götüreceğini söylemekzorunda kaldı.

İşçileri oyalamak için de, kendisine söyle-nenleri, yazılı olarak öneri kutularına atılmasınıistedi. İdare o zaman okur, bunları değer-lendirirmiş! İşçilerin neredeyse tümü zamisteklerin ifade eden yazılarla kutuyu doldurdu-lar. İş bırakmamız ve müdürle tartışmamız,patronu ara zammı vermeye mecbur bıraktı.Müdür, ücretlere Nisan ayında 20 TL düzeltmeyapacağını ustalarla, işçilere iletti.

Ek zam çok yetersiz olsa da, işçileri şaşırt-tı. İşçiler, iş bıraktık, toplantı yaptık ama birdeğişiklik olmaz diye düşünüyorlardı.Kendilerine olan güvenleri arttı. İki bölüm işbırakmıştı bu kadar alabildik, belki herkesbıraksaydı daha fazla alabilirdik, yönündeyorumlar yapıldı. Patron az para ile çok iş yap-tırıyor, bizim sırtımızdan kazanıp yeni fab-rikalar açıyor ve durmadan işçi alıyor. Asgariücretle iki yıl önce çalışan işçi sayısı 250’di,bugün 500 yakın işçi var. Yeni giren işçilere,işler yoğun iki vardiya olacak, hiç bir sosyalhakkımız yok, bu şartlarda çalışmak istiyor-sanız girin, diyerek işe alıyorlarmış. Sonmücadele deneyimimiz her zaman patronundediğinin olmadığını gösterdi. Niyetlerini ter-sine çevirmek işçilerin elinde. (Bir işçi)

Belediye

Kamu işyerlerinde kadrolu çalışan işçiler,azınlık bir kesimi oluşturuyor. Özel sektördekitaşeronlaşma kamu hizmetlerindekini dekörüklüyor. Partiler taşeron işçi çalıştırmaktayarışıyorlar, CHP de sözde işçi dostu olarakaynı. CHP’li bir belediyeye bağlı taşeron birşirketteyim. Şirketin bir adı kesin. Onun dışın-da o gün işe geldiğimizde ne iş yapacağımızbelli olmuyor. Sabah işbaşı yapıyoruz, sorumlukişi bize o günkü çalışmamızı açıklıyor. Bir günyol tamiri yaparken, ertesi gün taş döşüyoruzveya ev yıkıyoruz.

İşi bilip, bilmemek hiç önemli değil; buçalışma düzeni iş kazalarını da beraberindegetiriyor. Belediyedeki taşeron işçinin sayısı,kadrolu işçiler emekli oldukça artıyor. Taşeronşirketle yapılan anlaşma 11 aylık, sonrası bellideğil! Atölye düzeninden bu işe girdim, orada-ki yemek ve servisi bile bulamadım. Üç aydırücretlerimiz ödenmiyor. İstediğimizde, “düz-elecek” diyerek oyalıyorlar. Taşeron firma iha-leyle yenilendi, gerekçesiyle işçileri oyalıyorlar;belediyenin ise taşerona parasını verdiğinibiliyoruz. İşçilerin çoğunluğu ya emekliliğigelmiş ya da emekli konumunda olduğu içinbekleme eğilimde. (Bir işçiyle görüşme)

Tekstil

Þefler itiþiyor iþçiler arada kalýyor

Model bölümünde iki şef olduğundan beri,(biri makinecilerden diğeri ise modelistlerdensorumlu) birbirleriyle yalakalıkta yarışıyorlar.Aralarında rekabet var: modelistlerin şefidikime de karışmak ve dikim hatalarını yakala-mak istiyor, sonra da gürültü koparıyor. Dikimşefi de, kalıp hatalarının peşinde. İlk başlardaikisinin arası iyiydi, bugün idareye yaranmanınpeşindeler. Olansa işçiye oluyor.

Patron, yoğun çalışmayı ve sayıyı dayattığıiçin mutlaka, kalıptan ya da dikişten kay-naklanan hatalar oluyor. Bu yalaka şefler, hata-ları kendi aramızda düzeltmemizi de istemiyor-lar, her sorunu onlar çözecek ki, göze gire-bilsinler. Bir modelist işçi, şefle yaptığı işikonuşurken, birden ona bağırmaya başladı.İşçinin bir yanlışı yoktu, şefin bağırıp kendisinigösterme zamanı gelmişti. Bir de elindekidosyaları yere fırlatarak çok kızdığını göster-mek istedi. Daha işe başlayalı bir ayı bileolmayan bir işçi, bu hakaretler üzerine bir şeydemedi, arkasına bile bakmadan işyerindenayrıldı. Ertesi gün işten çıktığını öğrendik. Şefinhırçınlığı bir işçinin, işine mal olmuştu.

Malum şubat ayı zamlı ücretlerin alındığıaydır, herkesin gözü zamlardaydı. Patron, işçil-er arasında ayrımcılık yapmak için zammı kul-landı. Zam oranları yüzde 4 ile yüzde 10arasında değişti. Patron bir taktik olarak,çıkarmak istediği eski işçilerin ücretlerine endüşük zammı verdi. İşçilerin morali bozuldu,50 TL’yi bile bulamayan bir zam almışlardı. Buişçiler şefle görüştüler ve “neden bize az zamyaptınız?” dediler. Önce sıkışan şef, muhasebehatası diyerek alttan aldı, işçilerin ısrarıüzerene sertleşti. Çıkış tehdidinde bulundu,işlerin azaldığı, bazı işçilerin çalışmasındanmemnun olmadığını söyledi. Ardından daağzından çıkış olacağını kaçırdı. Düşük zamalan işçilerin, iyi çalışan işçilerin sırtındangeçindiklerini söyleyecek kadar da pervası-zlaştı. Bu tehditler karşısında işçiler, çıkışendişesiyle lanet okuyup, işlerine döndüler. Buçıkışımız yarıda kaldı çünkü hazırlıklı veörgütlü değildik. Şimdilik susuyoruz ama ner-eye kadar? (Bir işçi)

Çýkýþlar sendikalaþmanýn önünü

kesemeyecek

Çalışma Müdürlüğü’nün yaptığı denetim,idarecileri endişelendirdi. Sigortasız işçileridepolara kaçırdılar. Yine de bir grup işçininsigortasız çalıştıkları tespit edildi ama öncedenidareciler bu işçileri hazırlamışlardı, yeni işegirdik, diye ifade verdiler. Ne yazık ki, sigor-tasız çalışan işçilerden hiçbiri bu imkandanyararlanıp, şikayetçi olmadı. Biz de hazırlıklıolmadığımız için, sigortasız işçileri, hakları içinteşvik edemedik. Patron yeni açtığı işyerineburadan kalifiye işçi göndermek istiyordu. Birgrup işçi belirlendi ama gitmeyi kabul etmedil-er, 3-4 yıllık kıdemleri yanacaktı.

İdarecilerin bütün çabalarına rağmen işçilerikna olmadı. Sözleri geçmeyince de, bu işçilere15 gün içinde çıkışlarının yapılacağını söylediler.İçlerinde sendikaya üye olanlar da vardı. Telaşakapılmadık, çıkış olduğunda neler yapılabile-ceğimizi, sendika yetkilileri ile konuştuk. Sürenindolmasına bir iki gün kala, bu grubu iştençıkardılar. Çıkış öncesi ustalar, alacaklarınızhazırlanıyor diyerek, çıkışı haber vermişlerdi. Buişçilerden önce yine sendikaya üye bir işçi, patro-nun yaptığı toplantıda işçi haklarını savunduğuiçin işten çıkarılmıştı. Bu işçinin, hiçbir kağıdıimzalamayıp, hakkını arayacağını kararlılıklasavunması, patron ve idarecileri rahatsız etmişti.

Bu nedenle bugüne kadar işyerinde tazmi-natın “T”si bile duyulmamışken, hakkımız olanparanın yaklaşık olarak üçte birine karşılıkgelen paralar tazminat olarak verilmek istendi.İdarenin bir çıkış oyunu yapmaması için,muhasebeciden çıkış kâğıtlarımızı istedik.Muhasebeci gerek olmadığını, İŞKUR’a bildirimyapıldığını söyledi. Bir kazaya uğramamak içinönceden postane yoluyla işyerine ihbarnamegöndermiştik. Patron, konfeksiyon işçisini iyitanıyordu, parayı masada gören işçinin, hakkın-dan vazgeçip olanla yetineceğini farz etti.Ayrıca bu işçilerin gözlerini korkutmak içinson ücretleri de yatırılmamıştı. Bu işçiler işyer-ine gidip ücretlerini bastırarak aldılar amahiçbir kâğıdı imzalamadılar, hatta patron verile-cek paranın üstüne bir de benden 500 TLekleyin demiş. Buna rağmen işçiler hakları olanparayı almak için mücadele yolunu seçtiler.İdareciler verilen parayı neden kabuletmediğimizi sorduklarında (bayram ve izinvb.) gibi haklarımızın dahil edilmediğini vedüşük hesaplandığını söyledik.

İdareciler taviz verdikçe geri adım atmadık,üstlerine gittik. Tartışma büyüyünce, patron,işçi rahatsız oluyor dışarı çıksınlar diye habergöndermiş. Çıkışı verilen işçiler esas biz rahat-sızız, faturalar eve bir bir geliyor bundanhaberiniz var mı demiş! Nereden nereye, dahabirkaç hafta önümüzde nutuk atan patronbugün hakkını arayan işçiden fabrikadan çık-masını rica eder hale düştü. Sendikaya giderekyasal süreci (işe dönüş davası) başlattık.

FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN...

Page 13: İşçilerin Sesi Nisan 2011

13

Ýþçilerin Sesi

FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN...

Fabrikada hakkını arayan işçinin sesi yük-selince en çok ezilen çıraklara bile güvengelmiş. Bir grup çırak, sigortasız çalıştırıldıklarıve söz verildiği halde işlemleri yapılmadığı içiniş bıraktılar. Elbette iş bırakmak doğru birmücadele yolu değil ama ellerinden bu kadarıgeldi, tepkilerini böyle gösterebildiler. İdarecil-er heyecanla işçileri ikna etmeye çalıştılar, sig-ortalarının yapıldığı yalanını dillendirdiler. İşçil-er internet üzerinden kontrol ettiklerini, sig-ortalarının yapılmadığını söylemişler. İdarecideyalan bol, biz gördük siz nasıl göremediniz,diye lafı çevirmek zorunda kaldılar. Çıraklarçalışmıyor dediklerinde 15 gününüzü keserizdiye tehdit edilmişler. İşyerinden ayrıldıkların-da patron peşlerinden koşup, “konuşalım, bir-likte sigorta işlemlerini yapalım” diye işçileriikna etmeye çalışmış. Nereden nereye? (Birgrup işçi ile görüşme)

Kaðýt

Ýþlerine gelirse yasalardan

bahsediyorlar

Her işçinin çok iyi bildiği bir uygulama var:

eğer yasa maddeleri işçinin yararına (yıllık izinvb.) ise işyerinde gündeme gelmez, aksinepatrona hizmet edecekse (telafi çalışması vb.)idareciler tarafından sürekli gündeme getirilir,neredeyse “yasa bu” diyerek gözümüze soku-lur. Son yıllarda belli hak kayıplarımız olmuştu,üç ikramiyenin buharlaşması ve yıllık izinlerintam kullandırılmaması gibi. Bu gidişatın hayırlıolmadığı belliydi ama işçi kesimindeki geneleğilim, beklemek oldu.

Geçen hafta patron sürprizini yaptı, bütünişçilere “Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi”nin imza-lamasını dayattı. Beş sayfalık bu sözleşme işçialeyhine olan iş yasasında ne kadar maddevarsa içerdiği kadar, patronun keyfi hareketetmesini ve yasal olarak kendisine avantajsağlayacak maddelerle de doluydu. Bu yet-mezmiş gibi hem sözleşmeyi okutmuyorlarhem de imzalama sırasında içine ek dört sayfadaha koyuyorlardı. Bildiğimiz bazı fabrikalardada benzer iş sözleşmelerini dayatıldığını duy-muştuk. Yeni işçiler benim için fark etmez diy-erek imzayı basınca, kıdemli işçiler sıkışmışoldular. İdarecilerin baskısı arttı, her kıstırdık-ları yerdi imzalamamızı istediler. Sonunda her

vardiyadan 10-15 işçi dışında herkessözleşmeyi imzaladı.

Durumun vahametini fark ettik, bölgedentanıdığımız deneyimli işçilerden destek istedik.Bir grup işçi olarak bu arkadaşlarla görüştük.İmzalamayan işçi sayısının azınlığa düşmesindendolayı tek başına direnme imkânının kalmadığıanlaşıldı, buna karşılık yine de mümkün olduğukadar geciktirerek, tepkimizi göstermeye kararverdik. Bazı işçiler patronun keyfiliğine durdemek için neler yapabiliriz sorusunu gündemegetirdiler, sendikalaşma önerisi de geldi. So-nunda sözleşme dayatmasının yeni saldırılarınhabercisi olduğu ortak fikir oldu.

Ne yapabileceğimize dair düşünmek vemümkünse ortak bir karar almak üzeredağıldık. Sözleşme dayatmasının yaygınlaştığıanlaşılıyor, patronlar yasal bir zorunluluk olan“iş sözleşmesini”, işçiye karşı bir silah gibi kul-lanmaktan kaçınmıyorlar. Hem yasal hem deyasal olmayan uygulamaları sözleşmeyekoyarak, işçilerin kendilerini güçsüz oldukları-na ve yapacak bir şey yok fikrine, inandırmakistiyorlar. (Bir grup işçiyle görüşme)

Yasal doğum iznimin bitmesinin ardından fab-rikaya geldiğimde beni güvenlik görevlilerikarşıladı. Sanki tanımıyorlarmış gibi kimolduğumu sordular, hemen içeriye almadılar.Yeni insan kaynakları müdürü iş başı yap-madan önce imzalamam için bana bir yazıverdi. Bu yazıda, yasal olarak iznimi kul-landığım ve vardiyalı olarak çalışmam gerek-tiği yazıyordu.

Bu dayatmayı kabul etmedim, gece çalış-mama hakkımın olduğunu, bunu kullanmakistediğimi belirttim. Yönetici böyle birseçeneğimin olmadığını, kabul etmediğimtakdirde tazminatlı olarak çıkışımın verile-ceğini söyledi. Bu belgeyi imzalamadan iş başıyapamayacağımı anlayınca verilen belgeninaltına “süt iznimi kullanmak istediğimi amaidarenin buna izin vermediğini” yazdım yanişerh düştüm. Yönetici bu yasal taktiğimden

çok rahatsız oldu. Beni dışarı çıkarttı ve anafabrikanın yöneticisini aradı.

Ardından beni yeniden çağırıp 17, 18, 24.maddelerden çıkışımı verdi. Tazminatımıalmadan hiçbir belgeyi imzalamayacağımısöyledim. İdareciler ise “Neden bize karşı bukadar güvensizsin” dediler. On beş yıllık işçi-lik tecrübem idarecilere güvenmemeyi öğret-mişti.

Daha önceden tanıdığım bir sendikaavukatına gidip durumu izah ettim. Avukateğer doktorlardan sağlık durumumla ilgili birrapor alabilirsem, bu belgeyi imzalamamakarşın işe iade davası açabileceğini söyledi. İşyasasındaki 9. madde emziren kadın işçilerin,çocuk bir yaşına gelene kadar gecevardiyasında çalıştırılamayacağını belirtiyor.Bu durumumu belgeleyecek olan raporu,devlet hastaneleri veriyor. Ardından zamana

karşı bir yarış başladı yasal sürem bitmedenbu raporu almak zorundaydım. Ne yazık kidoktorların da bu yasa maddesinden haber-leri yoktu. Benim başvurum üzerine ilk defaböyle bir taleple karşılaştıklarını söylediler.Anlaşılıyor ki kadın işçiler işlerinden olma-mak için çocuklarının da sağlığını tehlikeyeatacak şekilde bu emzirme hakkındanvazgeçiyorlardı. İşte bu sömürü düzeni kadınişçileri bu seçeneği kabul etmeye zorluyor.

Sözde Sağlık Bakanlığı sürekli annesütünün önemini vurgulayan tanıtımlar yapı-yor, emzirmeyi teşvik ediyor. Buna karşılıkÇalışma Bakanlığı bu hakkın kullanılmasınısağlayacak hiçbir tedbiri almıyor.

Sonunda doktorlardan ilgili raporu aldık-tan sonra işe dönüş davasını açtık. Avukatımşahitlerimiz olursa bunun mahkemede biravantaj sağlayacağını söylediğinde, engüvendiğim arkadaşlardan bir grubu mahkem-eye çağırdım. Ama bunlardan sadece iki tane-si şahitlik için geldi. Bu şahitler işten çıkartıl-mak için bölüm değiştirilmeye zorlandığımıve sendikalaşmayı başlattığım için iştençıkartıldığımı biliyorlardı. Bunu da mahkeme-de ifade ettiler. İkinci duruşmada mahkemebeni haklı buldu, davayı kazandım; patronsonuca itiraz ettiği için temyiz kararını bekli-yoruz.

İşyerinde bir kadın işçi de tıpkı benim gibidoğum iznini kullanıyor, onun da çıkartıla-cağını duydum. Umarım bu kadın işçi bendendaha dikkatli hareket eder. İdarecilere açıkvermeden hakkını sonuna kadar savunur. (Birişçi)

UZUN BÝR HAK ALMA MÜCADELESÝ (2)

Sözde Saðlýk Bakanlýðý sürekli anne sütünün öneminivurgulayan tanýtýmlar yapýyor, emzirmeyi teþvik ediyor.

Buna karþýlýk Çalýþma Bakanlýðý bu hakkýn kullanýlmasýnýsaðlayacak hiçbir tedbiri almýyor.

Page 14: İşçilerin Sesi Nisan 2011

Ýþçilerin Sesi

14

Kıdem, işçinin işyerinde geçirdiği süredir. Kıdemtazminatı ise işçinin en az bir yıl çalışmasındansonra, kanunda belirtilen sebeplerle işsözleşmesinin sona ermesi halinde, patrontarafından işçiye yapılan ödemedir. İşçininölümüyle iş sözleşmesinin sona ermesi halinde isekıdem tazminatı işçinin mirasçılarına ödenir.İşçinin ölümünün iş yerinde veya iş dışındaolmasının bir önemi olmadığı gibi kendi kusurludavranışı ile ölmesinin de kıdem tazminatınınödenmesinde herhangi bir etkisi yoktur.

Kýdem Tazminatýna Hak

Kazanabilme Koþullarý Nelerdir?

Kıdem tazminatından faydalanabilmek içinöncelikle İş kanuna göre “işçi” olmak gerekmek-tedir. Ev hizmetlerinde çalışanlar, çıraklar,sporcular, 51 kişiden az çalışanın olduğu tarım veorman işlerinin yapıldığı işyerlerinde ve işlet-melerinde çalışanlar, kıdem tazminatından fay-dalanamamaktadır.

Bir diğer şart da işçinin aynı iş yerinde en azbir yıl çalışmış olmasıdır. Bir yıllık süre dolmadaniş sözleşmesi kanunda belirtilen nedenlerdenbiriyle sona erse bile işçi, kıdem tazminatındanfaydalanamaz. İşçinin ölümü ile sona eren işsözleşmesinde bile çalışmanın en az bir yıl sürmüşolması gerekmektedir. Bir yıllık sürenin hesaplan-masında patronun farklı işyerlerindeki çalışılansüreler de dahil edilir. Patron sınıfı işsözleşmelerini bir yıldan kısa süreli yaparak kıdemtazminatı ödememekten kaçınmaktadır. Sözleşmesüresinin bitmesiyle yeni bir iş sözleşmesi yap-maktadır. Fakat Yargıtay yapılan bu işsözleşmelerinin toplamını esas almaktadır. Kıdemtazminatı da işçinin sözleşmenin fesh edilmesin-den önce kaç tam yıl çalıştığı belirlenerek hesa-planır. Her tam yıl için işçinin 30 günlük giydirilmişücreti işçiye kıdem tazminatı olarak ödenir.

Tazminat hakkı sağlanan koşullar iş kanunun-da şöyle belirtilmiştir:

Sözleşmenin işçi tarafından feshi (işkanunu madde 24)

İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması,işçinin sağlığı ve yaşayışı için tehlikeli olursa

İşçinin sürekli görüştüğü işveren veyabaşka bir işçinin bulaşıcı hastalığa tutulmuş olması

İşveren işçiyi, iş sözleşmesinin yapılmasısırasında sözleşmenin esaslı noktalarından birihakkında yanıltmışsa

İşçi ve ailesine karşı şeref ve namusa doku-nacak davranış ve sözlerin söylenmesi durumun-da

İşçiye yönelik cinsel taciz

İşçinin diğer işçi veya 3. kişiler tarafındanrahatsız edilmesi durumunda işverenin gerekliönlemi almaması

İşçinin ücretinin ödenmemesi

İşveren veya işveren vekilinin işçi veya aile-sine karşı bir suç işlemesi, şeref ve haysiyetinedokunacak isnatlarda bulunması

İşçinin çalıştığı işyerinde 1 haftadan fazlasüreyle işin durmasını gerektirecek zorlayıcısebebin bulunması. 1 hafta süre için ise işçiyeyarım ücret ödenir.

Yukarıdaki işçi için haklı neden oluşturanhallerden biri gerçekleşirse, işçi isterse işsözleşmesini haklı nedenle feshedebilir. Bunedenle işçinin kıdem tazminatı doğar.

Sözleşmenin işveren tarafından feshi(işkanunu madde 25)

İşçinin kendi kastından, derli toplu olmayanyaşamasından dolayı ardarda 3 işgünü veya 1 aydatoplam 5 işgünü işe gelmemesi

İşçinin tutulduğu hastalığın tedaviedilmeyecek nitelikte olduğunu ve çalışmasındasakınca olduğunun sağlık kurulunca saptanması

İşçinin kaza, hastalık, doğum, gebelik gibinedenlerle işe gelmemesi

İşyerinde 1 haftadan fazla süreyle işin dur-masını gerektirecek zorlayıcı bir sebep varsa işv-eren de iş akdini feshedebilir.

Bu nedenlerle işveren tarafından haklı neden-le iş sözleşmesi derhal fesh edilse bile işçi kıdemtazminatına hak kazanır.

İşveren tarafından sözleşmenin haklı neden-lerle feshini sağladığı diğer durumlarda işçi kıdemtazminatına hak kazanmaz. Bunlardan uygulamadaen çok karşılaştığımız durumlar işçinin kendisineküfür ettiğini söyleyerek veya işçinin işegelmemesini söyledikten sonra işçinin işe aralıksıziki iş günü gelmediğinden bahisle işverenin haklınedenle iş sözleşmesini derhal fesh ettiği durum-dur. İşveren bu durumu işçiye kıdem tazminatıvermemek amacıyla kullanmaktadır.

Kýdem Tazminatýmýza

Sahip Çýkalým

Patronlar, işçilere kıdem tazminatlarını öde-memek ya da eksik ödemek için çeşitli yollarabaşvururlar. Daha çok küçük işyerlerinde uygu-lanan en ilkel yöntem, işçi henüz işe alınırken ken-disine tarihsiz boş ya da bütün yasal haklarınıaldığını belirten bir kâğıt imzalatılmasıdır. Böylebir kâğıt imzalanmamalıdır. Ancak işçiler çoğu kezişe girebilmek için, böyle bir kâğıt imzalamakzorunda kalmaktadır. İmzalatılan bu kâğıtların,yasal olarak geçerli olmadığına dair çok sayıdayargı kararı vardır. O nedenle işçiler, daha işe gir-erken böyle bir kâğıt imzalamak zorunda kaldık-ları için, haklarını aramaktan vazgeçmemelidirler.Eğer kıdem tazminatları ve diğer yasal haklarıödenmezse, yargı yoluna giderek haklarını ara-malıdırlar.

Daha çok başvurulan ikinci yöntem ise,patronların işçiyi işten çıkarırken tazminat vediğer yasal haklarını eksik ödeyip, elinden “tümhaklarımı aldım” ibareli bir ibraname almalarıdır.Patronların bu yöntemi de sakatlıklar taşımak-tadır. Bir defa ibraname de işçilere hangi hak-larının ödendiği tek tek yazılmalıdır. İkinci olarakibranamede hangi haklar için ne kadar ödendiğibelirtilmezse bu ibraname makbuz yerinegeçmediği gibi, yasal hakların eksiksiz ödendiğinekanıt olmamaktadır. O nedenle, işçinin, bu tür biribranameyi “yasal haklarım saklı kalmak koşuluy-la” ibareli bir şerh koyarak ve kendisine ödenentoplam tutarı belgeleyerek imzalaması yerindeolacaktır.

Sınıfsal çıkarlarımızın neler olduğunu çok iyibilmeliyiz. Onları, burjuva sınıfının ayak oyunları-na gelerek, kaybetmeyelim.

KIDEM TAZMÝNATI NEDÝR?

Taşeron İşçileri Dayanışma ve YardımlaşmaDerneği (Taş-İş-Der) kadrolu çalışmatalebiyle Şubat ayında Rektörlüğe “başvuru”kampanyası yapmış ve bu kampanyaçerçevesinde tüm taşeron işçilerin kadroyaalınmasını talep etmişti. Bu talebini sözlüolarak da Rektörlükle yapılan görüşmedeyetkililere iletti.

Rektörlük bin 300 kadronun 200’ü içinalım yapmaya karar verdi. Dernek bu alımlarınmevcut çalışanlar arasından yapılmasını talepetti. Ancak 16 Şubat’ta ilan edilen alımlar,özellikleri belirtilen çalışanları kapsayacakbiçimde 21 Mart’ta yapıldı. Ancak sadecekurum içinden değil kurum dışından da alımyapıldı. 4 B statüsünde kadroya alınanlar sağlıkkapsamında çalışanlardır. 115’i hemşire olmaküzere çeşitli sayılarda laborant, ebe, fizyoter-

apist, diyetisyen, çocuk gelişimcisi, sağlıkteknikeri, anestezi teknikeri, radyoloji tekni-keri, radyoterapi teknikeri alındı.

Dışarıdan alımlar, çalışanlar arasında“kadrolaşma” olarak algılanırken, taşeron işçi-lerinin çoğunluğunu oluşturan temizlik işçi-lerinden kadroya alınmaması tepki çekti.Ayrıca çok sayıda kayıtta çalışan ve hastabakıcı ise, KPSS’de iş tanımı olmadığı içinkadroya alınmamaktadır.

Taş İş Der, bu adaletsizliğin ortadankaldırılması için mücadelesini sürdüreceğiniaçıkladı.

Ý.Ü.’DE KADRO ALIMI YÝNE ADALETSÝZÝþçilerin SSesi - HHaber

Page 15: İşçilerin Sesi Nisan 2011

15

Ýþçilerin Sesi

AKB Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret KolektifŞirketi ünlü markalara iş diken bir firma. 94 işçiçalışıyor. Trakya Serbest Bölgesinde (Çatalca)kurulu bulunan fabrikada Türk-İş’e bağlı TeksifSendikası örgütlendi. Patron işçilerin çoğun-luğunun sendikaya üye olduğunu tahminederek (ama kimlerin üye olduğunu dakestiremediği için) dikimhane bölümünü kapat-tı. Bantlarda siparişlerin dikildiği sırada işi dur-durup, küçük gruplar halinde işçileri idareyeçağırıp işten çıkarttı ve servislere bindirerekSerbest Bölgenin dışına çıkarttı. Toplam 78 işçiişten çıkartıldı

AKB şirketi aynı zamanda ÖZAKTekstil’inde sahibi olan Akbalık Ailesine ait.Ahmet ve Urfi Akbalık’a ait Malatya’da veİkitelli’de ayrıca fabrikalar bulunuyor. İkitel-li’deki fabrikada sendikalaşmayı kırmaya çalışan

şirket, birçok işçiyle mahkemelik durumda.

Ahmet Akbalık İstanbul Tekstil veKonfeksiyon İhracatçılar Birliği Başkan Vekili,Makedonya’nın Antalya Fahri Konsolosu,Antalya’da zaman zaman Başbakanın da kaldığıünlü Ela Risorte Oteli’nin sahibi. Bütün zengin-liğini işçilerin sırtından kazanan firma, ulus-lararası Dolce Gabana, Zara, Celvin Kleine,GAP, Guess, Tornavina gibi markalara iş dikiyor.

Yasadýþý çýkýþ

İşçilerin topluca işten çıkarılmış olmaları,sendikaya üye oldukları için işten çıkarılmalarıtamamıyla yasadışıdır. İşçilerin yasal veAnayasal hakkı olan sendika üyeliğine karşı budüşmanca tutum karşısında işçiler birlik olarakhaklarını almak için çalışıyorlar. (Bir grup işçiylegörüşme)

AKB TEKSTÝL’DE ÝÞÇÝ KIYIMI,SENDÝKA DÜÞMANLIÐI

Pratt Whitney, Teknik Uçak Bakım Merkezi(TEC) işyerlerinde Amerikalı patron veortağı THY yönetiminin anti demokratik veişçi düşmanı tutumunu kınıyoruz.

Bu işyerinde üretilen hizmet, havacılığınve uçuş güvenliğinin kalbi olan uçak motor-ları üzerindedir. Bu nedenle iş barışını bozan,çalışanların haklarına saygısız tutumlarsadece çalışma yaşamını değil, uçuş güvenliği-ni de zedeleyen bir sonuç doğurmaktadır.

Ne yazık ki işyerinin THY bünyesindenkopartılışı ile başlayan süreç, sendikalörgütlülüğün gereği mücadelelerin yapıla-mayışı nedeniyle de Amerikalılara peşkeşçekilmesiyle sonuçlanmış ve şimdi de yasatanımaz bir patron tavrına bürünmüştür.Şirket yöneticilerinin işçilere ve onlarınanayasal haklarına saygısızca engel olmayaçalışan tutumu diğer birimlerdeki havacılıkçalışanlarınca da ibretle izlenmektedir.

Gökkuşağı Hareketi Hava İş yönetiminemuhalefet yürütmesine rağmen bu işyerinde-ki örgütlü yasal sendika olarak, Hava İşSendikasının ve işçilerin mücadelesinin yanın-

dadır. İşçi kardeşlerimizin haklarına sahipçıkan duruşlarının sonuna kadar destekçisiy-iz. Bu çerçevede tamamen hukuksuz ve des-pot bir tutumla 3 işçi kardeşimizin iştençıkarılmasını şiddetle kınıyoruz.

Havacılık her meslekten çalışanların oluş-turduğu bir zincirdir. Bu zincirin bir ucunda

yüklemeci bir ucunda pilot varsa, motor, tamortasında ve kalbidir. Şirket yöneticileriniçalışanların haklarına saygılı olmaya, işbarışını ve dolayısıyla uçuş güvenliğinizedeleyen anti demokratik tavırlardan vazgeçmeye çağırıyoruz.

GÖKKUŞAĞI HAREKETİ

Gökkuþaðý Hareketi, Pratt Whitney THY Teknik Uçak Motoru Bakým Merkezi Limited Þirketi (TEC) Ýþyerindeyaþanan son olaylarla ilgili aþaðýdaki bildiriyi basýn ve kamuoyuyla paylaþtý:

PATRONLARI UYARIYOR, SENDÝKACILARI GÖREVE DAVET EDÝYORUZ.TEC’TE ZEDELENEN SADECE DEMOKRATÝK HAKLAR DEÐÝL

AYNI ZAMANDA UÇUÞ GÜVENLÝÐÝDÝR!

Page 16: İşçilerin Sesi Nisan 2011

İşçilerin Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın Tarih: Nisan 2011 Sayı: 3Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı-İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi ve Yazıişleri Sorumlusu: Canan Mengüloğul (İS Yayınevi)Adres: Fetihtepe Mah. Fatih Sultan Cad. No: 149 D: 13 Okmeydanı-Beyoğlu/İstanbul

E-mail: [email protected]

1 Mayıs 2011 Ortadoğu ve Kuzey Afrika halk-larının ayaklanma ve devrim süreçleriyledayanışma içinde olduğumuz bir dönemineşiğinde gerçekleşiyor.

1 Mayıs 2011’i metal işçilerinin grevleriyle,Casper ve AKB Tekstil işçilerinin sendikalaşmamücadelesiyle karşılıyoruz. Sermayenin dayat-tığı esnek ve güvencesiz çalışmaya işçi sınıfı

yanıtsız kalmıyor. Uzun mücadelelerlekazanılmış olan haklarımızın “torba yasa” gibialınteri hırsızı kanunlarla gasp edilmesine karşıgüvenceli iş ve insanca yaşanacak bir ücret içinmücadele ediyoruz.

1 Mayıs 2011 emek dünyasının esnekliğe vegüvencesizliğe karşı birleşik mücadelesininyükseldiği mücadele günü olsun!

İşten Atmalar Yasaklansın! Atılan İşçilerGeri Alınsın! Sendikal Örgütlenme ÖnündekiBütün Yasal Engeller, İşkolu ve İşyeri Barajı,Noter Şartı Kaldırılsın!

Metal işçilerinin grevi, sadece ücretlerin vesosyal hakların artırılması için değil, baştametal sanayicilerinin örgütü MESS ve ser-mayenin hükümeti AKP’ye karşı, işçilerinbaşkaldırısıdır. Metal işçilerinin grevi, 2010 yılı-na damga vuran TEKEL işçilerinin mücade-lesinin devamı sayılır

‘Esnek Çalışma’ Sözleşmelerden Çıkarılsın!Haftalık Çalışma Süremiz 37,5 Saat Olsun!Zorunlu Mesai Kaldırılsın! Güvenceli İş,Güvenli Gelecek, İnsanca Yaşanacak Ücret!Yıllık İzin Sürelerimiz Artırılsın!

Parababaları, güvencesiz çalışma koşullarıy-la, belirsiz iş saatleriyle, zorunlu mesailerle,yoksulluk sınırındaki ücretlerle, yani vahşi kârhırslarıyla yarattıkları işsizlik batağıyla bizleriboğmaya çalışıyorlar. İşsizlik tüm kötülüklerinbabasıdır ama işsizlik de, yoksulluk da bizimkaderimiz değildir

Ücretlerde Kesinti Yapılmaksızın ÇalışmaSaatleri Azaltılsın! Herkese İş! Mevcut işlertüm çalışanlar arasında pay edilsin! İşsizlikFonunda İşçi Denetimi! Emeklilik yaşı ve primgün sayısı geri çekilsin!

1 Mayıs 2011’e toplumsal hak taleplerimi-zle girmeliyiz.

Kürt halkının talepleri taleplerimizdir.Suyun ticarileştirilmesine, nükleer santrallerinve hidroelektrik santrallerin yapılmasına karşıçıkarak, insan onuru, insan hayatı, doğanıngeleceği için de birlikte mücadeleye omuzvereceğiz.

Kadın cinayetleri, taciz ve tecavüze karşımücadele etmeyi; kadınlarla dayanışma içindeolmayı birleşik mücadelenin vazgeçilmez birparçası sayarak 1 Mayıs 2011’i karşılıyoruz!

1 Mayıs 2011 İşçi Sınıfının, Kürt Halkının,Kadınların ve İnsan Yaşamının GüvenliGeleceği ve Enternasyonal Dayanışma İçin;Birleşik Mücadele Günü Olsun!

YAŞASIN 1 MAYIS,YAŞASIN BİRLEŞİK MÜCADELE!

İŞÇİ SINIFININ KURTULUŞUKENDİ ESERİ OLACAKTIR!

ZAFERE KADAR SÜREKLİ DEVRİM!

ÖZGÜRLÜK İŞÇİLERLE GELECEK!

1 MAYIS 2011:BÝRLEÞÝK MÜCADELE VE TALEPLERÝMÝZ

1 Mayıs mücadelenin adıdır. 1 Mayıs 1977’dekatledilen 34 canımızın kanıyla kızıl meydanadönüşen Taksim’in adı 1 Mayıs Meydanı oldu.1977 katliamıyla başlayıp, 12 Eylül 1980 askeridarbesinden sonra da süren 1 Mayıs yasaklarınakarşı amansız mücadeleler verildi. Bedellerödendi. 1989’da marangoz atölyesinde işçilikyapan 17 yaşındaki Mehmet Akif Dalcı polistarafından vurularak öldürüldü. 1990’da kamuemekçilerinden Gülay Beceren polisin açtığı ateşsonucu vurularak felç oldu. 150 bin kişininkatıldığı 1 Mayıs 1996’da Dursun Odabaş, HasanAlbayrak, Yalçın Levent polislerin açtığı ateşsonucunda vurularak öldürüldü. 1 Mayıs’ın yasal-laşmasının da, 1 Mayıs Meydanı’nın yenidenkazanılmasının da yapı taşları, verilen kararlımücadeleler ve 1 Mayıs şehitleridir.

Adı 1 Mayıs’la bütünleşen isimlerden birisi

de genç yoldaşımız Akın Rençber’dir. 1 Mayıs1996 kanlı bir mücadele günüydü. Açılan ateşsonucunda katledilenlerin sayısı üçe yükselmişti.Polis saldırılarının ve açılan ateşin ardındangözaltı furyası başladı. Miting sonrasında gözaltı-na alınarak sistematik işkenceye tabi tutulanAkın Rençber’in iç organları parçalandı. Serbestbırakıldığında yorgun ve bitkindi. İşkenceciler“iş”lerini iz bırakmadan yapmıştı. AnkaraSanatoryum’da teşhis bile konulamadı.Bırakıldıktan 10 gün sonra Akın Rençber’in gençbedeni hayata yenik düştü. İşkencede tahripedilen ciğerleri iflas etmiş, 1 Mayıs 1996’nındördüncü kızıl karanfili olmuştu.

Akın Rençber devrimci Marksist’ti ve enter-nasyonalist son kavganın militanıydı. Bu kavga ensonuncu kavgamızdır artık, enternasyonalle kur-tulur insanlık diyerek, mücadelenin en ön safları-

na atılmıştı. Henüz 18 yaşındaydı;

Genç ölmek, turfanda bir meyve dalında,

Türkü örmek, dünden yarın sevdasında,

Sen, umudumun baharında,

akın akın, en sonuncu kavgamızda…

Mücadelemizde Yaşayacaklar!

AKIN RENÇBER, EN SONUNCU KAVGAMIZDA