Upload
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESİ
VI. ULUSLARARASI
ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU
-YESEVÎLİK-
23-25 KASIM 2018
III
Kastamonu Üniversitesi
VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu
(Yesevîlik)
Editörler:
Dr. Öğr. Ü. Cengiz ÇUHADAR
Dr. Öğr. Ü. Mustafa AYKAÇ
Arş. Gör. Erhan Salih FİDAN
Arş. Gör. Yusuf KOÇAK
Kapak Tasarımı:
Dr. Öğr. Ü. Köksal BİLİRDÖNMEZ
Kastamonu Üniversitesi
ISBN: 978-605-4697-22-9
Aralık 2018, Kastamonu
Baskı: Kastamonu Üniversitesi Matbaası
Eserde yayımlanan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmî ve hukukî sorumluluğu
bildiri sahiplerine aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
Her hakkı saklıdır.
37
HOCA AHMED YESEVÎ’DE İNSAN VE DEĞERİ
Fatma Zehra PATTABANOĞLU
Özet
Pîr-i Türkistan lakabıyla meşhur Hoca Ahmed Yesevî, XII. yüzyıl Türk-İslâm düşüncesinin
önemli simalarındandır. Kurucusu olduğu Yesevîlik geniş kitlelere ve coğrafyalara yayılmış ilk ve en
büyük tarikatlardan olup, Anadolu’nun ve diğer bölgelerin Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında büyük
rol oynamıştır. Ayrıca Yesevî’nin Divan-ı Hikmet adlı eseri vasıtasıyla Tanrı, evren ve insana dair
fikirleri günümüze kadar ulaşmıştır. Nitekim Tanrı-evren-insan ilişkileri, varlığa dair sorgulamayı en
geniş platformda verir. Zira zihnin olduğu yerde varlık, düşünülmesi gereken en öncelikli kavramdır.
Bildiride Yesevî’nin varlık anlayışında insan ve onun önemi üzerinde durulacaktır. Bu sebeple insanın
evrendeki yeri, varlık bilinci, bilincin temelinde yer etmesi gereken epistemoloji, Tanrı’ya ve topluma
karşı sorumluluklarda ahlâk ve nefs eğitimi bağlamında geliştirdiği öğretiye dair değerlendirmeler
yapılacak, Yesevî’nin İslâm düşüncesine katkıları ele alınacaktır.
Anahtar kelimeler: Yesevî, Tanrı, evren, insan-ı kâmil, ahlâk.
HUMAN’S PLACE AND IMPORTANCE ACCORDING TO HODJA AHMAD YASAWI
Abstract
Ahmad Yasawi, who is known with his nickname Pîr-i Türkistan, is an important figure of
Turk-Islam thought. His foundation Yesevîsm is one of the first and biggest religious orders, which
had spread to wide masses and geography, and played a significant role turkization and İslâmisation of
Anatolia. Besides, his thoughts about the god, universe and human reaches today through his work
Diwani Hikmet. In fact, god-universe-human relations give the widest questioning about the existence,
since the existence is the primary conception in terms of existence. In this study, we will dwell on the
place Yasawi puts human in the hierarchy of existence. Because of this, we will make evaluations
regarding the humankinds’ place in the universe, existence awareness, the epistemology lies behind
the consciousness, his disciplines with regards to reformation and morals in responsibilities against the
god and the society. Yasawi’s contributions to Islamic thought will be discussed as well.
Keywords: Yasawi, God, universe, perfect human, morals.
GİRİŞ
İnsan varlığı, bilgisi, davranışları, sınırları, amaçları, evrenle ilişkisi gibi birçok
bakımdan düşünce tarihinin ana konularından birisi olagelmiştir. Çünkü insan akıl sahibi bir
varlık olarak gözlemleyen, seyreden, bağıntı kuran, tasarlayan, amaçlayan, plan yapan, amaca
uygun araçlar yapan, seçim ve tercihlerde bulunan ve tüm bunlara bağlı olarak eylemde
bulunan bir varlıktır. Eylem de ilke, norm, inanç ve değere bağlı iradî bir davranıştır.1 Bu
bağlamda akıl ve irade sahibi olarak insan, epistemik ve etik sorgulamaların tek muhatabıdır.
Felsefede insan konusunun ilk defa Hesiodos’un İşler ve Günler adlı eserinde problem
olarak ele alındığı, sonra Ksenophanes ile kültür felsefesi çerçevesinde değerlendirildiği ve
Sofistlerle odak noktası haline geldiği kabul edilir. Bundan sonra Sokratesçi Hümanizm için
şartlar hazır hale gelmiş, nefsi ve bedeniyle insan, Platon ve Aristoteles’in sistemlerinde
ayrıntılı olarak tartışılmıştır.2 Ortaçağda, Batıda teosentrik devam eden insan anlayışıa; değeri,
iradesi ve fiilleri açısından akılsal yaklaşımlara kapı aralamıştır. İslâm dünyasında ise
Doç. Dr., Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, [email protected] 1 Doğan Özlem, Ahlâk Felsefesi, Say Yayınları, İstanbul, 2010, s.19- 20. 2 Fatma Zehra Pattabanoğlu, “Seneca ve Kindî’nin İnsan ve Ahlâk Anlayışı Üzerine Mukayeseli Bir Çalışma”,
Felsefe Dünyası, Sayı: 62, 2015/Kış, s. 175.
38
Mutezile, Cebriyye, Eşariyye gibi mezhepler tarafından tartışılmaya başlayan mesele, kelâm
ilmi ve din felsefesi gibi disiplinlerde öncelikle Tanrı-insan ilişkisi açısından ele alınmış ve bu
ilişki kulların fiilleri, yani kader ve özgürlük problemi çerçevesinde açıklanmaya
çalışılmıştır.3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulaşmak temel amaç olmuştur.
Bu açıdan seyr-i sülûk tecrübesi yaşaması gereken insan, özellikle dinî ve ahlâkî olgunluğa
ulaşması bakımından değerlendirilmiştir.
Felsefî bakımdan metafizik, kozmolojik, epistemolojik ve etik kaygılar taşıyan insan
meselesi, Türk dünyasında ilk mutasavvıflardan sayılan Hoca Ahmed Yesevî’nin de düşünce
sisteminin en temel konularından birisi olmuştur. Divân-ı Hikmet adlı eserinde insan
anlayışına dair önemli tespitlerde bulunan Yesevî’nin dinî-ahlâkî öğütlerden oluşan
hikmetleri, kültür mirasımızdaki yerini muhafaza etmektedir. Nitekim İslâm’da insan, Allah
tarafından en güzel surette yaratılmış bir varlık olup, bütün eksikliklerine rağmen Onun
yeryüzündeki halifesi kabul edilmektedir. Bu açıdan insanın evrendeki yerini bilip, bireysel ve
toplumsal yaşamını anlamlı kılması, sorumluluklarının başında gelmektedir. Dolayısıyla
İslâm düşüncesindeki “Kendini bilen, Rabbini bilir” söylemi, yaratıcının bilinmesini, insanın
kendisini bilmesi koşuluna bağlamıştır.
Yesevîlik, tasavvuf tarihinde geniş kitlelere ve coğrafyalara yayılmış ilk ve en büyük
tarikatlardan biri olarak görülmektedir. Üstelik Anadolu’nun müslümanlaşmasında önemli
rolü olan bu hareket, Sünnî İslâm düşüncesinin Türkler arasında hızla yayılmasını sağlayan
faktörlerden birisi sayılmaktadır.4 Bu anlayışın yayılmasında bilginin teorik ve pratik
yansımaları yanında insana verilen değer büyük önem arz etmektedir. Ayrıca tasavvuf
düşüncesinin pratik yüzü olan tarikatların bıraktığı etkinin altını çizmek gerekmektedir. İslâm
düşüncesinin ilk mutasavvıflarından olan Hoca Ahmed döneminin dinî, ilmî ve ahlâkî
yapılanmasına ışık tutarak insanın, gerek bireysel gerek toplumsal eylemlerini tasavvufî bir
yaşam içinde şekillendirilmesini tavsiye ederek, yapılması gerekenleri Kur’an ve sünnete
uygun olarak anlatmaya çalışmıştır. Bu minvalde, onun düşüncesinin merkezinde yer alan
insan anlayışını anlamaya geçebiliriz.
YESEVÎ’NİN İNSAN ANLAYIŞI
Yesevî’nin insan anlayışı elest bezminde Allah’a verilen sözle başlamakta, ölümden
sonrasını da içine alan değer merkezli bir tasavvur olarak sunulmaktadır. Yesevî düşüncesinde
varlık-yokluk, birlik-çokluk, sonlu-sonsuz, hâlık-mahlûk gibi ontolojik kavramlar, Kur’an ve
hadislerden örnekler verilerek ifade edilmektedir. Böylece ontolojik bakımdan yaratılışla
başlayan insanın serüveni iman, bilgi, hikmet, ahlâk, aşk gibi temel değerler çerçevesinde
devam etmektedir. Şöyle ki;
Önce “elestü birabbiküm” dedi Hüda,
“Kalu bela” diyerek ruhlar eyledi seda
Ağlayıp geldik eşine bütün kullar
Lutfeylesen, yüz bin asi sevinçlidir.5
Yaratılmışlar âleminin bir parçası olan insan bilmesi, irade etmesi, sorumlu olması ve
sevgiye muhatap olması bakımından farklılık arz etmektedir. Felsefi düşüncede insan, ruha
sahip olmak bakımından diğer canlılarla ortak olsa da, düşünme, tefrik etme gibi özellikleriyle
diğer varlıklar içinde üstün bir konuma sahiptir. Nitekim onun bu ruhsal özelliklerini tezahür
ettirme niceliği ve niteliği, Tanrı’yı daha kolay bilme imkânına kavuşmasına vesile
3 İlhan Kutluer, “İnsan”, DİA, c. XXII, İstanbul, 2000, s. 323. 4 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1991, s. 204. 5 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, Haz. Hayati Bice, h Yayınları, İstanbul, 2016, s.225.
39
olmaktadır.6 Dolayısıyla evrende hiyerarşik bakımdan seçkin bir yere sahip olan insan, hem
yaratanını bilmek, hem de varlığını anlamlı kılmak bakımından sorumlu tutulmuştur.
Dolayısıyla aşağıdaki beyitlerde olduğu üzere ölümlü sıfatına sahip olan insan, varlık
nedenini sorgulamalı ve buna göre bir yaşam felsefesi hazırlamalıdır.
Ey dostlar, gitmek için buraya geldik
Gelip gitmek nedenini bildiniz mi?7
Yesevî’ye göre esasen insanın amacı, Allah’ı tanıması ve kulluk vazifesini en iyi
şekilde yerine getirmesidir. Bu açıdan düşünürümüz insanın değerini öncelikle ilme
dayandırmakta, âlimin toplumdaki önemine vurgu yapmaktadır.
Erkek ve kadına, oğul ve kıza ilim farz dedi
Talebü’l-ilmi farizatün deyip rasul söyledi
Ma yecüzü bihi’s-salat ilim zaruri
Diri varsınız, ta ölüne dek okuyun dostlar.8
Cahil avam âlim sözünü hiç dinlemez
Değme cahil özünü hiç anlamaz
Âlimi Allah avama denk eylemez
Her âlim yüz bin avama yeter, dostlar.9
Ancak Yesevî’ye göre insanın değeri, tam olarak yetkinleşmesine yani insan-ı kâmil
olmasına kadar farklı derecelere râcidir. Nitekim ilimle başlayan bu hiyerarşide ilim ve amel
bütünlüğü çok önemlidir. Dolayısıyla Yesevî bireysel ve toplumsal sorumlulukları yerine
getirmeye yönelik ve dinî temele dayanan bir ahlâk anlayışı sergilemekte ve bu düşüncelerini
de halkın anlayacağı bir üslupla şöyle dile getirmektedir:
Amel işlemeyip zahir ilmini bilmeyip kalanlar
Arkasına yükler kırk eşeğin yükünü.10
Gönlüm katı, dilim acı, özüm zalim;
Kur’an okuyup amel kılmıyor sahte âlim.11
Amel işlemeyen âlim ilmini çiğneyip yürür
Ölüp varsa dar kabirde canı yanar.12
Âlimim diye kitap okur anlamını bilmez,
Çoğu ayetin anlamını asla bilmez
Büyüklenme, ben-benliği dini tutmaz
Âlim değil cahildir dostlarım ey.13
6 Gürbüz Deniz, Anlam ve Varlık Boyutuyla İnsan, Dib Yayınları, Ankara, 2015, s.28. 7 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 304. 8 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 270. 9 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 274. 10 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 116. 11 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.4. 12 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.127. 13 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.137.
40
Beden ve nefsten müteşekkil insan, bu varlık esasına uygun olarak teorik ve pratiğe
yönelik mükellefiyetlere sahiptir. Tasavvuf alanında insan, sorumluluklarını hiyerarşik olarak
ivme kazanan çeşitli makamlar içinde yerine getirmektedir. Nitekim tasavvuf anlayışında
dervişlik makamının tamamlanabilmesi için kırk makamdan bahsedilir ve bu makamların da
dört kapısı vardır. Yesevî’ye göre bunlar fakirlik makamlarıdır. Şeriat kapısı ceberût makamı,
tarikat kapısı melekût makamı, marifet kapısı lâhît makamı ve hakikat kapısı nasût
makamıdır. Bu dört kapının her birinin on makamı vardır. Bu kırk makamı bilmeyen ve
bunlara göre amel etmeyen sûfi ve derviş sayılmaz, şeyhliği de şeytanîdir.14 Bu yolculukta
ilmin özü şeriat yani Allah’ın emirleridir. Tarikat bilginin yol ve yöntemini, marifet nefsin ve
dolayısıyla bilginin derecesini verirken, hakikat ulaşılması istenen son aşama olup, asıl amaç
vuslattır. Nitekim bu hususta Yesevî şöyle söylemektedir:
Şeriatın bostanında dolaşıp durdum,
Tarikatın gülzarında gezinip durdum
Hakikatin pazarında uçup durdum
Marifetin eşiğini açtım, dostlar.15
Yesevîliğe ait olduğu kabul edilen Miratü’l-kulûb adlı risâlede ise “Onlar için yetmiş
kez af dilesen de Allah onları asla affetmez” (Tevbe, 9/80) ayetinden yola çıkarak yetmiş
makamdan bahsedilmektedir. Nitekim Hak Teâlâ yetmiş bin perdeyi yetmiş makam içine,
yetmiş makamı da yedi yakîn (kesin ve gerçek bilgi) içine koymuştur. Yedi yakîn mücâhede
içine, mücâhede de Allah’ın inâyeti içine yerleştirilmiştir. Buna göre bilme, uygulama,
mücadele, sohbet, zikr, tefekkür, halvet gibi metodolojik yollarla Allah’a ulaşmanın
şartlarının araştıran Yesevî, tasavvuftaki yetmiş makamı tasvir etmektedir. Yedi yakîn;
isme’l-yakîn, resme’l-yakîn, ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîn, hakikat-i hakka’l
yakîn ve Allah-ı hakka’l yakîndir. Yesevî düşüncesinde tasavvufta ilme’l yakîn, ayne’l yakîn
ve hakka’l yakîn şeklinde sunulan insan nefsindeki epistemolojik hiyerarşi, pratik alanda
şeriat, tarikat ve hakikat olarak anlam kazanmaktadır.16
Şeriatın şartlarını bilen âşık
Tarikatın makamını bilir dostlar
Tarikat işlerini tamam eyleyip
Hakikatın deryasına batar dostlar17
14 Kadir Özköse, “Ahmed Yesevî’nin Hikmetlerinde Dört Kapı ve Kırk Makam Anlayışı”, Akademik İslâm
Araştırmaları Dergisi, 2017, sayı: 2, s.101. Yesevî’ye göre şeriat kapısı; Allah’ın varlığı, zatı, birliği, sıfatlarına
iman, namaz, oruç, zekât, hac, yumuşak konuşma, ilim, sünneti uygulama, emr-i bi’l maruf nehy-i ani’l münker
olmak üzere on makamı kapsar. Tarikat kapısı tevbe etmek, pîre el vermek, pîri evkâtı yerine getirmek, pîrin
hizmetinde olmak, tecrid olmak tefrid olmak, havf, recâ, pîrin izni ile konuşmak, nasihat dinlemek şeklinde on
makamı içerir. Marifet kapısı fena olmak, dervişliği kabul etmek, her şeye tahammül etmek, helâl ve güzel
istekte bulunmak, marifet olmak, şeriat ve tarikatı ayakta tutmak, dünyayı terk etmek, Ahiret’i seçmek, vücûd
makamını bilmek, hakikat sırlarını bilmek olarak on makamı; Hakikat kapısı da tevazu, iyi ve kötüyü bilmek,
kanaat, Hakk yolunda harcamak, incitmemek, fakir olmak, seyr ve sülûk içinde olmak, sır saklamak, şeriat,
tarikat, marifet ve hakikat makamlarını bilmek ve vuslat konuları olmak üzere on makamı içerir. Hoca Ahmed
Yesevî, Fakrnȃme, (Ahmed Yesevî’nin Fakr-nâmesi Üzerine Bir İnceleme içinde), Haz. Abdurrahman Güzel,
Öncü Basımevi, Ankara, 2008, s. 295-296; Bayram Ali Çetinkaya, “Hoca Ahmed Yesevî Öğretisinde Âlim ve
Ârif Olguları”, Diyanet İlmi Dergi, 2016, c. LII, sayı: 4, s. 102, 115-126, 127-130. 15 Hoca Ahmed Yesevî, Fakrnȃme, s.293. 16 Necdet Tosun, “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, İslâm Araştırma Dergisi, II/2,
İstanbul, 1997, s. 7; Dosay Kenjetay, “Türk Felsefe Tarihinde Yesevî Düşüncesinin Yeri”, Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2008, sayı: 45, s.136-137. 17 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 122.
41
Yesevî’ye göre peygamberin “şeriat sözlerim, tarikat fiillerim, hakikat hallerim”
sözüne tâbi olmak gereklidir. Nitekim şeriat; uzuvla yani zahirle amel etmek iken, tarikat;
kalp ile amel etmektir. Ancak kalbi selim olanlar tarikata girebilir. Kalbi selim olmak da dört
deryadan geçmekle mümkün olabilir. Dünya deryası, halk deryası, şeytan deryası, nefs
deryası. Bu deryaları geçmek için de gemi gereklidir. Dünya deryası için zühd gemisi, halk
deryası için ümidi kesmek ve uzlet gemisi, şeytan deryası için zikir gemisi, nefs deryası için
açlık ve susuzluk gemisi gereklidir. Hakikat ise; gönül ile amel etmektir. “Emrolunduğun gibi
dosdoğru ol” (Hûd, 11/112) ayeti hakikat yolunu tanımlamaktadır. Tasavvufun bu üç temel
kavramından yola çıkarak yol göstericilik bağlamında insanları üç gruba ayıran Yesevî, şeriat
önderlerini, ulema ve padişahlar; tarikat önderlerini, şeyhler ve sûfiler; hakikat önderlerini de
ârifler ve evliyalar olarak görmektedir.18 Tasavvufta bir kılavuz sayesinde bu aşamaların kat
edilebileceğini düşünen Yesevî, meselenin önemine şöyle dikkat çekmektedir:
İş bu yola ey kardeş pirsiz girme,
Hakk yâdından bir an gafil olup yürüme,
Masivaya -akıllı isen-, gönül verme
Lanetli şeytan kendi yoluna salar imiş.19
Mürşidlerin hizmetini eyle alışkanlık
Kendiliğimden yola girdim, deme sakın,
İyi bilsen, tarikatın tehlikeleri var
Kılavuzsuz iş bu yola girmeyin dostlar.20
Kim bilmeden bu yolları Şeyhim dese,
Kerametten veliliğe haber verse,
Batıldır eğer Ruhu’l Emin bile ise,
Özünü öyle batıllardan korumak gerek.21
Geçti ömrüm şeriata yetemedim,
Şeriatsız tarikata geçemedim,
Hakikatsiz marifete batamadım,
Sarp yoldur Pirsiz nasıl geçer dostlar.22
Ondan sonra bir er gerek iradeli,
Olmuş olsa o bir erden icazetli,
Şeriatta doğru uygun kerametli,
Öyle erin eteğinden yapışmak gerek.23
Yesevî şeriat, tarikat, marifet ve hakikat aşamalarından geçen insanın iradeli, icazetli
ve kerametli bir yol gösterici olabileceğini, ancak bu yollardan geçmeyenin gerçek bir şeyh
18 Necdet Tosun, “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, s. 69-78. 19 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 176 20 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 133. 21 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 121 22 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 138. 23 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 120.
42
olamayacağını düşünmektedir. Dolayısıyla iman postunu şeriat, aslının da tarikat olduğunu24
bildiren Yesevî, tarikata girmenin ve gerçek bir şeyhe bağlanmanın önemine vurgu
yapmaktadır. Ancak bazı âhir zaman şeyhlerinin gerçekliği yansıtmadıklarını, hatalar
yaptıklarını, ilim ve amel bakımından eksik olduklarına dikkat çekmekte ve bu konuda halkın
uyanık olması gerektiğini söylemektedir.
Nafile oruç tutar, halklara şeylik satar
İlmi yok âmâdan beter, ahir zaman şeyhleri
Beline kuşak bağlar, özünü adam sanır
Arasat’da bırakır âhir zaman şeyhleri.25
Cahil şeyhler kulak, kuyruksuz eşek olur
Himmetleri dünya malını yığar olur
Cemaati yoldan azdırıp gider olur
Öyle şeyhler hayvandan beter imiş.26
Sufilik öyle midir daima işin gaflet ile
Tesbih tanesi elinde dillerin gıybet ile
“Çilpeç sellesi” vurursun kötü nefs izzet ile
Sufi-nakş oldun veli, asla Müslüman olmadın.27
Diğer taraftan tasavvuf yöntemi sayesinde insanın olgunluğa ulaşabileceğini düşünen
Yesevî, dizelerinde hiçlik makamı ve vahdet-i vücut felsefesinin de izlerini yansıtmaktadır.
Buna göre insan nefsinin geçmesi gereken aşamalara da dikkat çekmektedir.
Kul hoca Ahmed nefs dağından çıkıp aştı
Fena-fillah makamına yakınlaştı.28
Nam ve nişan hiç kalmadı, La…La… oldum;
Allah zikrini diye diye illa oldum;
Halis olup, muhlis olup Lillah oldum,
Fena-fillah makamına geçtim ben işte.29
Li-meAllah” makamına varmayınca,
En temutu” sarayına girmeyince,
Fena-fillah deryasına batmayınca,
Beka-billah gevherinden asla olmaz.30
“Ölmeden önce ölünüz” hadisinden ilham alarak insanın düşüncelerini ve yaşam
tarzını belirlemesi gerektiğine inanan Yesevî, Divan-ı Hikmet’te şiirsel bir dille kendi
başından geçen tecrübelerini aktararak, insanlığa dair gelişim aşamalarına dikkat çekmektedir.
24 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.16. 25 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 204. 26 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 232. 27 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 189. 28 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 58. 29 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 8. 30 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 193.
43
Buna göre bir yaşında ruhların pay verdiğini, iki yaşında peygamberlerin gelip kendisini
gördüğünü, üç yaşında iken kırkların gelip halini sorduğunu, dört yaşında İslâm
peygamberinin hurma verdiğini, beş yaşında ibadete başladığını, altı yaşında insanlardan
kaçtığını, yedi yaşında hocası Aslan babayla tanıştığını söylemektedir. 20 yaşında pîr
hizmetini tamamlayan Yesevî, 22 yaşta sahte aşk ile gerçek aşka tanık olduğunu, 27 yaşında
pîri bulduğunu, 28 yaşında âşık olduğunu, bu yolda hizmet verirken dergâha layık olduğunu
anlatır. 33 yaşında iki nefsini de öldüren Yesevî, 34 yaşında âlim ve âriflik makamına
erdiğini, 36’sında kemal sahibi olduğunu, 38’inde ölüme yaklaştığını, bundan sonra kendisini
sorguladığını ve sık sık Allah’ın merhametine sığındığını, 40 yaşta olgunluğa erdiğini dile
getirmektedir.31
Otuz dörtte âlim olup arif oldum;
“Hikmet söyle!” dedi Rabb’im, söyler oldum;
Kırklar ile şarab içtim, yoldaş oldum;
İç ve dış Hakk nuruyla doldu dostlar.32
52 yaşta evinden ve barkından geçen Yesevî için 63 yaş çok önemlidir. İslâm
Peygamberinin 63 yaşında vefat etmesinden dolayı matem tutan ve bundan sonra kendisinin
de yer altında yaşayacağını bildiren Yesevî’nin bu kararı, sünnete uymadaki azmi ve sebatını
göstermesi bakımından verilebilecek en güzide örneklerden birisi olmuştur.33
Altmış üçe çağrı geldi; Kul yere gir!
Hem canınım, canânınım, canını ver,
Hu kılıcını ele alıp nefsini kır…
Bir de varım, Cemalini görür müyüm?34
Peygambere olan muhabbetini yaşamak uğruna üç arşın yüksekliğinde ve genişliğinde
bir çilehane kazdırarak, günlerini ibadet ve zikirle geçiren Yesevî’nin, zikir sırasında göğsü
dizlerine değdiği için zedelendiği söylenmektedir. Bu nedenle kendisi tasavvuf erbabı
arasında “ser-halka-i sine-rişan” olarak adlandırılır.35 Yesevî verdiği karardan memnundur,
hatta yer altındaki riyazet dönemini anlatırken sünnî yolun insanlık için önemini vurgulamaya
çalışmaktadır.
Miraç gecesi “Gözümün nuru evlat…” dedi
Elimi tutup “ümmetimdensin ümmet” dedi
“Sünnetimi sıkı tutasın gönüldaşım” dedi
Mustafa’ya matem tutup girdim ben işte.36
Yesevî yukarıdaki örneklerde olduğu üzere kendi yaşayışından yola çıkarak, insan ve
insana dair pek çok konuda bazı kesitler sunmaktadır. Ona göre insan akla ve kalbe sahip
olması bakımından akıl ve aşk arasında tercih yapabilecek bir varlıktır. Ancak küllî bilgi ve
iradenin karşısında, cüz’î bilgi ve iradesiyle insan, sınırlı bir varlıktır. Bununla birlikte
insanın sınırlı yapısı sorumluluklarını yerine getirme konusunda engel teşkil etmeyecektir.
Mesela;
31 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 8-16. 32 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 14. 33 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 18-20. 34 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 20. 35 Ethem Cebecioğlu, “Hoca Ahmed Yesevî”, AÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIV: 89, 1993, s. 26. 36 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.21.
44
Hakk önünde en üstün akıl bile duramaz,
Aşk şiddeti coşsa bir an durmaz.37
Aşk padişah, âşık fakir, nefes alamaz,
Hakk’tan izin olmadıkça konuşamaz.38
Diğer taraftan insanın aklı, onu ahlâkî bir varlık kılmaktadır. Bu açıdan övülmeye
layık özellikleri olduğu gibi, yerilmeye matuf nitelikleri de söz konusudur. Nitekim insan aklı
ve iradesi nedeniyle üstün bir varlık olmakla birlikte, nefsinin fısk ve fücur dolu olması
hasebiyle hata işleyebilen bir yapıya sahiptir. Bu sebeple o acizdir, cahildir, nankördür ve
zalimdir.39
Nefs şeytan esir kıldı Ademoğlunu
Develer gibi bağlayıp aldı iki kolunu,
Ne zordur sağ ve sol bilmeden yolunu,
Vah yazık hasret ile gideceğim ben işte.40
Dostlarımı rezil eyleyen nefs ve heva,
Onun için lanetli şeytan eyler kavga
Lutfeylesen ben-benliği eyleyim tamam
Riyazette canım incitip işlesem ben.41
İnsanı insan yapan bir diğer bir özellik de aşktır. Yesevî bu bakımdan aşk ile muhatap
olmayan kişiyi, insan olarak tanımlamaz. Nitekim insan aşk sayesinde iman gücünü artırır ve
insanlığını geliştirir.
Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın
Aşksız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin.42
Aşksız kişi insan değildir anlasanız
Muhabbetsizler şeytan kavmi dinleseniz
Aşkdan başka sözü eğer söyleseniz
Elinizden iman-İslâm gitti olmalı.43
Bundan dolayı akıl ve kalp gücüyle donanmış kişinin, öncelikle kendisini bilmesi
gerekmektedir. Bu da tasavvufta nefsi terbiye ve tezkiye yöntemlerinden birisi olan riyazet
eğitimi ile gerçekleşecektir. Bu süreçte sûfi, zikr ve tefekkür içinde olmalı, çok ibadet etmeli,
sabırlı olmalı, dua etmeli ve edep üzere olmalıdır. Özellikle peygamber ahlâkını kendisine
örnek almalı, Kur’an ve Sünnet yolunda yürümeli, takip ettiği pîri de hakikat üzere olmalıdır.
Hakikat bilmeyen insan değildir,
Biliniz, hiçbir şeye benzemezdir.44
37 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.30. 38 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.41. 39 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 25, 35, 53. 40 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 54 41 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.89. 42 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.92. 43 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.97. 44 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.67.
45
İnsanın hakikat yolunda ilerlemesi ve yetkinliğe ulaşması bakımından İslâm
peygamberini örnek gösteren Yesevî, Onu “insan varlığının aslı ve yaratılmışların özü” olarak
görmekte ve tasavvuf literatüründe sıklıkla vurgulanan ontolojik hiyerarşisine atıfta
bulunmaktadır. Ayrıca Hz. Muhammed ümmetinden olmanın şerefini ve ayrıcalığını
anlatarak, Ona verdiği önemi şöyle özetlemektedir:
Bilin benzemez olur hem benzeri yok;
Ve şüphesiz, hem örneksizdir.45
İnsan varlığının aslı, Resul ve nebilerin sonuncusu,
Gizli niyaza mahrem ya Mustafa Muhammmed
Sensin Halık’ın sevgilisi, Hakk dergâhına layık
Yaratılmışların özü ya Mustafa Muhammed!46
Enbiya evladıdır, evliya serdarıdır
Hakk yolunun merdidir, yüce nişan değil mi?
Kul Hoca Ahmed devri, Muhammed insan iyisi
Dünya ve dinin direği, şeriata uygun değil mi?47
Tanrı-insan ilişkisine dair aşk, hakikat, doğruluk ve maneviyat kavramlarına öncelik
veren Yesevî, kişinin maneviyatı ve iddiası düzgün olursa Hak Teâlâ’nın onu dost
edineceğini, eğer maneviyatı düzgün olmayıp, iddiası yalan olursa da Allah’ın düşmanı
olacağını söylemektedir. Dolayısıyla maneviyatını geliştirmek isteyen insan öncelikle
sorumluluklarını yerine getirmelidir. İnsanın yapması ve uzak durması gereken şeyler şeriatta
belirlenmiştir. Emredilenler, dine uygun olan her şeyi kabul etmek ve onları başkalarına
emretmektir. Yasaklanan şeyler ise, küfür, nifak, şek, şirk, riya, kendini beğenme, gösteriş
yapmak, haram yemek, yalan söylemek, gıybet etmek, zina etmek, içki içmek, uyuşturucu
kullanmak, müminlere zulüm yapmak gibi şeylerdir.48
Akıllı isen, erenlere hizmet eyle,
Emr-i maruf kılanları aziz eyle,
Nehy-i münker kılanları hürmetli eyle
O nedenle altmış üçte girdim yere.49
Sorumluluklarını yerine getiren insan nefsini arındırmalı, eğitmeli ve kalbini manevi
güzelliklerle doldurmalıdır. Bunun için de hal ilmine tabi olmalı, varlıkların görünen değil,
görünmeyen yönünü anlamaya çalışmalı, mükâşefe ve keşf yöntemini kullanmalıdır.
Zahir ilmini okuyarak, hal ilmine ulaşarak
Yokluk içine batarak varlıklardan alınız.50
Açıktaki nimetlerin şükrünü gafil bilmez
Gizlenmiş olanları kıyas ile görse olmaz
45 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 67. 46 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.72. 47 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.335. 48 Necdet Tosun, “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, s.70. 49 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.9. 50 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 149.
46
Zahir gözü gaflet ile bakıp görmez
Batın gözü açılsa o görür dostlar.51
Yukarıda pek çok dizede anlatıldığı üzere Yesevî’nin insan anlayışı, tasavvufî ahlâk
düşüncesine dayanmaktadır. İşitip, okuyup, hizmet eyleyin dostlarım ey52 dizesinde olduğu
gibi bilinçli, kendisine ve çevresine faydalı birey yetiştirmek amacında olan Yesevî, değer
merkezli insan anlayışı ile pek çok önemli faaliyetin öncüsü olmuştur. Onun insan
düşüncesinin temelinde iman kavramı yatmaktadır. İman, insanın sonsuzluğunun tek
göstergesidir. İnanmayan insan ne bilgi ne de eylem bakımından hakikate erişemeyecek,
neticede sonsuzluğu hiçbir zaman tadamayacaktır, şöyle ki;
İman ile varan kullar ölmez imiş.53
Ölse şaşkın nefsi ölür, ruhu ölmez.54
SONUÇ
İnsan yaratılmışlar içinde bilmesi, irade etmesi ve âşık olmasıyla özel bir konuma
sahiptir. Bu özelliklerini göstermeyen ya da gerçek anlamıyla pratiğe dökmeyen insan
Yesevî’de hayvana benzetilir. Çünkü insan Yaratıcının ve içinde bulunduğu evrenin bilgisine
ulaşmak ister. Bu bilgi onu bütün varlıklar karşısında eylem içinde olmaya çağırır. İnsan bir
taraftan eylemlerini gerçekleştirirken, diğer taraftan sonsuzluğa doğru gerçekleşecek bir
yolculuk olarak gördüğü bu sınırlı yaşamı anlamlı kılmaya çalışır. Yesevî’ye göre bu süreçte
hal ilmi denilen tasavvuf, hakikate ulaşmak için en etkin ilkeleri verir. Dolayısıyla insanın
irfan denilen yolculukta şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarından geçmesi
gerekmektedir. Bu yolculukta önemli yöntemlerden birisi ilim ve amel, diğeri de aşktır.
Beden ve nefsten müteşekkil insanın bütünlük içinde kendisini yetkinleştirmesi
gerektiğine inanan Yesevî, dünyanın boş eğlencelerinden kendisini kurtarabilen, maneviyatını
doyurmaya çalışan bir insan portresi çizmektedir. Böylece insanın ahlâkî özelliklerini
iyileştirmesi bakımından önemli bilgiler sunmakta, peygamberin örnekliğinde mükemmel
insan modeli çizmektedir. Bir mutasavvıf olarak Yesevî, insan-ı kâmil derecesine ulaşmak
için kişinin tasavvuf eğitiminden geçmesi gerektiğine inanmakla birlikte, gerçek bir kılavuzun
rehberliğine vurgu yapmaktadır. Neticede diyebiliriz ki, döneminin manevi, politik ve sosyal
problemlerinin ancak bu yolla çözülebileceğini düşünen Yesevî, halkın müslümanlaşması ve
İslâm’ın sünnî yapısının yaygınlaşmasında önemli bir rolü üzerine almasıyla, gelecek nesillere
aktarılabilecek nadide mirasın temsilcilerinden biri olma hakkına mazhar olmuştur.
KAYNAKÇA
CEBECİOĞLU, Ethem, “Hoca Ahmed Yesevî”, AÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIV: 89,
1993, ss. 87-132.
ÇETİNKAYA, Bayram Ali, “Hoca Ahmed Yesevî Öğretisinde Âlim ve Ârif Olguları”,
Diyanet İlmi Dergi, 2016, c. LII, sayı: 4, ss. 69-91,
DENİZ, Gürbüz, Anlam ve Varlık Boyutuyla İnsan, Dib Yayınları, Ankara, 2015.
KENJETAY, Dosay, “Türk Felsefe Tarihinde Yesevî Düşüncesinin Yeri”, Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2008, sayı: 45, ss. 135-143.
KÖPRÜLÜ, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara,
1991.
51 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 142. 52 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 279. 53 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 179. 54 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 292.
47
KUTLUER, İlhan, “İnsan”, DİA, c. XXII, İstanbul, 2000.
ÖZKÖSE, Kadir, “Ahmed Yesevî’nin Hikmetlerinde Dört Kapı ve Kırk Makam Anlayışı”,
Akademik İslâm Araştırmaları Dergisi, 2017, sayı: 2, ss. 99-133.
ÖZLEM, Doğan, Ahlâk Felsefesi, Say Yayınları, İstanbul, 2010.
PATTABANOĞLU, Fatma Zehra, “Seneca ve Kindî’nin İnsan ve Ahlâk Anlayışı Üzerine
Mukayeseli Bir Çalışma”, Felsefe Dünyası, Sayı: 62, 2015/Kış, ss. 174-207.
TOSUN, Necdet “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, İslâm
Araştırma Dergisi, II/2, İstanbul, 1997, ss. 41-85.
YESEVÎ, Hoca Ahmed, Divân-ı Hikmet, Haz. Hayati Bice, h Yayınları, İstanbul, 2016.
_______, Fakrnȃme, (Ahmed Yesevî’nin Fakr-nâmesi Üzerine Bir İnceleme içinde), Haz.
Abdurrahman Güzel, Öncü Basımevi, Ankara, 2008, ss. 289-305.