KENDİNİ MAJİ HALİNE GETİRMEK · 2019-11-05 · KENDİNİ MAJİ HALİNE GETİRMEK BİLİŞSEL MAJİ-M.KARNAS Sayfa 4 KENDİNİ MAJİ akıltaşı kitapları SUNUM BİLİŞSEL MAJİ

KENDİNİ MAJİ HALİNE GETİRMEK

BİLİŞSEL MAJİ-M.KARNAS Sayfa 1





BİLİŞSEL MAJİ

KENDİNİ MAJİ

HALİNE

GETİRMEK

E-KİTAP

HAZİRAN 2019

MUSTAFA

KARNAS



SUNUM

BİLİŞSEL MAJİ KENDİNİ MAJİ

HALİNE GETİRMEK

E-KİTAP

HAZİRAN 2019

MUSTAFA KARNAS

Yayıncı Sertifika no:

32792

E-KİTAP ISBN

978-605-7626-08-0

Yayıncı: Noetika Medya Yayıncılık Danışmanlık Bilişim

Turizm Sanayi ve Tic a.ş akıltaşı kitapları/akıltaşı yayınları

Kamara Ofisleri-İstasyon Yolu Sok. No: 3 Altıntepe-Maltepe-İstanbul

Telefon: (0553) 764 82 55 mail: [email protected]

(Tüm Hakları Noetika A.Ş/Akıltaşı Kitapları’na

aittir. İzinsiz Yayınlanamaz)



Maji nedir? Bunu anlamak lazım. Çoğu zaman

insanların maji hakkında vasat düşünceleri

vardır, denklemleri kesik ya da hatalı oluştu-

rurlar ve maji ile mucize konusunu birbirine

karıştırırlar.

Konu insan olunca her şey çürümeye mahkum

olur, insan sepet içindeki çürük elma gibidir

sepette ne varsa onu kendine dönüştürür.

Çünkü maksat maji değildir, majiden kaynak-

lanacak olan emeksiz hazine elde etme çabası-

dır.

İnsan sistemi bozmaya çalışır ama sistem bo-

zulmaz, insanı bozar. Maji ile mucize arasında

ki en temel fark ise bilimsel açıklaması olan bir

farktır. Duailite evreninde ki - bu evren burası

oluyor. KUANTUM MEKANİĞİ ve TERMO Dİ-

NAMİK yasaların tamamı bir arada bir teorik

sistem içinde değerlendirildiğinde maji- deter-

minist yasalara bağlıdır yani sebep-sonuç iliş-

kisine ve dualite evreninin bir tabiat yasasıdır

ya da enerji yasalarından biridir.

Mucizeler ise METAFİZİK tekillik dediğimiz

alan içinde geçekleşen mucize sebep sonuç

ilişkisine bağlı değildir.



Her işte ya da her tabiat yasasında olduğu gibi

bir iş elde edebilmek için belli bir enerjinin

harcanması gerekmektedir. Eğer insan bir dış-

sal enerji kullanamıyorsa kullandığı enerji içsel

enerji olur.

Kişinin kendini maji haline getirmesindeki te-

mel iki sistem, kullandığı içsel ve dışsal enerji

ile bu enerjileri kullanma dönüştürme tekni-

ğinden ibarettir.

Yani birinci esas kullandığınız enerjinin şekli

modeli değeri ve gücü ile ilgilidir. Yine kuan-

tum ve termodinamik yasalara göre kullanabi-

leceğimiz enerjilerin tamamı ardışık olarak iç-

dış dünya enerjilerinin tamamıdır.

Yani insan bir fişin prize takılması gibi tesisata

bağlı bir sistemdir, sistemin parçasıdır. Tesi-

sattan gelen-giden enerjilerin tamamına rıza

göstermiştir anlamına gelir. Bu enerji formla-

rını ne şekilde tanımlarsınız?

Bunların belli bir kısmının kavram ve isim ola-

rak her birinizde karşılığı vardır - korku- şüp-

he- haset- kibir- sevinç- merhamet vesair.

Bunlar enerjilerin kendileridir.



Bir de bu enerjilerin dinamikleri vardır, bunlar

kıskançlık - fesat - cesaret - vesair türünden

bağlaşık bir enerjinin hareket modelidir. İşte

bir insan bu tür enerjileri dönüştürebilir çün-

kü elinde başka bir malzeme yoktur, zaten siz

bunları çeşitlendirebilirsiniz.



GİRİŞ Doğal olarak etki-tepki momentum yasaları da

sistemi yönetir. Bu dinamiklerin esasları ara-

sındadır hesaplanabilir tepkiler ya da hesap-

lanmayan tepkiler, her etkinin sonucu kaçı-

nılmaz olarak ortaya çıkar. Bu bir çeşit KAR-

MA dinamiğidir.

Karma dinamikleri zamandan bağımsız olarak

kayda geçerler ve karmaşık bir sistemdir. Yani

bir hareketiniz ile bir karma oluşturduğunuz

zaman o karmanın geri dönüşümü zamandan

bağımsız olarak tepkisel bir durum olarak sizin

insan zamanınızda değiştirilmiş bir form ola-

rak kaçınılmaz olarak ortaya çıkar.

Şimdi de yine diğer yasaları değerlendirelim.

Her hareket soğrulmak üzere yapılandırılmış-

tır. Yani enerjinin soğrulması amaca ulaşmak

içindir, yani arabayı sürmekte ki amacınız de-

podaki yakıtı harcamak değil, arabayı belli bir

yere götürmek içindir ve bunun için yollar ya-

pılmış- kurallar konulmuş ve bir trafik meyda-

na getirilmiştir.

Aynı sistem burada da geçerlidir, trafikte ama-

ca ulaşabilmek için bazen durursun, bazen



yavaşlar, bazen hızlanırsın. Maksat arabayı

yani kendini bir yere ulaştırmaktır. Demek ki

BİLİŞSEL MAJİ dediğimiz, kişinin kendini maji

haline getirmekte ki hali, öncelikle bir amaçlar

silsilesinden meydana gelmektedir. İşte BİLİŞ-

SEL MAJİ kullanacak yani kendini maji haline

getirecek kişinin bundan maksadı belli olmalı-

dır. Bu maksat kalıcı sabit, feda edilemeyen

değer, korunması gereken alandır.

BİLİŞSEL MAJİ dediğimiz kişinin kendini maji

haline getirmesinde majisyen mutlaka bir te-

mel sabiti kendisi için kutsal ve dokunulmaz

olarak sabitlemelidir. Çünkü bunun dışında

kalan her şey değişkenler olarak kurban edile-

bilir. Şimdi herkes kendine bu soruyu sorma-

lıdır.

Sadece korumanız gereken tek sabit olsa - si-

zin için bu hangisi olurdu. Bir örnek olarak

benimkini söyleyeyim -bağımsızlık-mutlak öz-

gürlük. Mutlak özgürlük-anlamı şudur; bir şe-

yi yapmaya mecbur kalmamak- bağımsızlık -

hesapsızlığı korumak. Eğer bir majisyen böyle

bir değere sahip değilse kalesiz bir ordu gibi-

dir.



Bir ordusu vardır ama bu ordu ormanda kay-

bolmuş bir ordu gibidir. Sonucu Büyük İsken-

der'in ordusunun sonu gibi olur. BİLİŞSEL

MAJİ kullanan bir majisyen şunu bilir; dönüş-

türdüğü her enerji sisteme bir dalgalanma ge-

tirir, olasılıkları değiştirir.

Karma sistemi yeniden düzenlenir. Her dönüş-

türülen enerji iş formundayken kaçınılmaz ola-

rak atık oluşturur ve bunların farkındadır.

İşte seçimler kişiye kalmış ama önerilen model

şu şekildedir; eğer pozitif bir enerji kullanamı-

yorsan, başka bir şey kullanma - kalsın. Yani

her türlü enerjiyi dönüştürmek zorunda değil-

siniz.

Şimdi konuyu biraz daha basitleştirelim. Her

türlü enerji bir duygulanım alanı yaratır. Bir

duygulanım alanı ile ani bir karşılaşma yaşar-

sanız.

Bunlara üzüntü - korku- endişe gibi şeyler di-

yelim. Ya da size acı veren her şey diyelim. Ön-

ce bu duygunun ve enerjisinin sıfırlanması ge-

rekmektedir. Bu dönüştürülebilir bir enerjidir.

Bir şey üç haldedir -enerji - bilgi ve hareket.

Birini diğerine dönüştürdüğünüz zaman mev-

cudun etkisi biter.



Acı veren bir enerjiyi, mesela aşk acısı, mesela

biri sizi reddetti veya terk etti, üzdü, kazık attı,

her neyse artık, yaralandınız, duygular ağırlaş-

tı. Yapmanız gereken bu duygu halini sorgu-

lamaya başlamak, hem de bilimsel bir modelle

ve kendiniz üzerinden neden bu şekilde hisset-

tiğiniz konusunu tefekkür etmeye başladığınız

zaman o duygu acı ve enerji, bilgi haline dönü-

şür.

Bilgi deneyim formatında beyin snapslarına

girer ve bundan iş elde edersiniz. Yani acıları

bilgi haline dönüştürdüğünüz zaman beyniniz

bir bilgi işlediği için serotonin, yerine göre bilgi

değerliyse dopamin üretir. Yani size acı verme-

ye kalkan kişi aslında sizin mutlu olmanızı

sağlar.

Tek yapmanız gereken dönüştürmeyi becerme-

nizdir. Bundan dolayı bilişsel maji kullanan

kişi her türlü acı ve sıkıntı veren enerji forma-

larını hızla tefekkür eder ve onu bilgi haline

dönüştürür.

Bu neden önemlidir? Şundan dolayı önemlidir;

eğer bu tür bozuk enerjileri bilişsel maji için



kullanırsanız sonuçları kötü olur, kötü bir

karma oluşturursunuz. Bu tür sıkıntılı enerji-

lerin tamamı bilgi haline dönüştürülmelidir.

Şimdi de amaçların ne olduğuna bir göz ata-

lım; Bir insan için en değerli enerji modeli ma-

sumiyet enerjisidir. Öyle ben "masumum" filan

demeyin. Kelimeler - sözler - boş şeylerdir -

zahirde izi olmayanın batında kendisi de yok-

tur-. Mevlana'ın dediği gibi "ainesi iştir kişinin

lafa bakılmaz".

Bir hareketin enerji değeri boş bir sözün bin-

lerce katı daha fazla değerindedir. Bir kişinin

kendini maji haline getirmesi toplanan bütün

enerjilerin ya da karşılaştığı tüm enerjilerin

belli bir mekanik ile masumiyet enerjisine dö-

nüştürülmesidir. En değerli enerji modeli bu

enerjidir. Neden değerlidir?

Çünkü çok az vardır ve insan ruhunun yegane

gıdasıdır. Şöyle sözler vardır- bana iyi geliyor-

sun - diye. Bunun anlamı şudur; o kişi diğer

kişinin masumiyet enerjisinden faydalanıyor

anlamına gelir. Ruhun gıdası budur ve insanın

eninde sonunda ulaşmaya çalıştığı enerji mo-

deli de budur.



Olmak için değil tüketmek için. Dış dünyadan

size karşı hareketler yapılır. Bu hareketlerin

bilgisi sizdeki diğer bilgi snapslarına bağlanır

ve orada duygulanımlar ortaya çıkarır. Yani

herkes her olaydan durumdan gelişmeden bil-

giden kendince etkilenir ve bu etkilenme işe

dönüşür akabinde enerjiye dönüşür.

Sonuçta; kendinizi bir hal içinde hissedersiniz

bunun tek nedeni matriksten bağımsız olma-

manızdır. Herkesin fişi prize takılıdır ve şebeke

içindedir. İşte maji burada başlar ve üç temel

dinamiği vardır.



BİLİŞSELMAJİ

TEVEKKÜL-TEFEKKÜR

Tefekkürden başlayalım. Hani duyguyu etüt

edin derken kullanmanız gereken mekan te-

vekkül mekanı, kullanmanız gereken makine

tefekkür makinesi, kullanmanız gereken model

ise -vesile – sistematiğidir. Büyük karmik sis-

temde olayın kendisinin neye vesile edildiği ve

hangi vesileden dolayı realize olduğunu tefek-

kür etmeye başlarsanız. Enerji bilgi haline hız-

la dönüşmeye başlar, kendiliğinden sistem çö-

zülür.

Bu işlemi nerede yapacaksınız? Tevekkül me-

kanında. Orası nasıl bir yer? Muhtaçsızlık ko-

numu-hesapsızlık konumu enerjileri ile oluş-

turulmuş bir mekandır. Yani - büyük karmik

sistemde aslında muhtaç olmadığınızı anlama-

nız gerekmektedir.

Bunda -insan insanın külüne muhtaçtır- esp-

risi var yani insanlar bazı şeyleri ihtiyaçlarını

görmek için takas ederler. Ben bilgi veririm siz

para verirsiniz, ben para veririm bir uygulama

yaptırırım, kitap bastırırım, konu bu değil. Ko-

nu - kişinin kendisini hissetme halidir - muh-



taçlık buradan kaynaklanır ve tevekkül yani

teslimiyet oluşmaz.

Korkular endişeler hesaplar kurnazlıklar baş-

lar. İşte -hesapsızlık konumu- bütün olasılık-

lara açık olmak demektir. Ve tüm bunlar bir

araya geldiğinde -mekan- oluşur.

Mekan oluştuğu zaman tefekkür başlar çünkü

tefekkür kirlenmez artık içrek duygularla ve

anahtar dediğim gibi vesiledir. Sorgulama bu-

nun üzerinden yapılmalıdır. Bazen TANRI sev-

diği insanları kendi işlerine vesile eder unut-

mayın ve bu çok değerli bir şeydir.

Tanrı sizi sevmiş, size güvenmiş ve kendi işini

gördürmek için seni vesile etmiş olabilir ya da

bir olay bir şeyin kefareti olarak gerçekleşmiş

olabilir. Tanrı seni sevmiş ve kefaretinden kur-

tulman için sana bir şans vermiştir, arınman

için kefaret ödemekten çekinmeyin, beraberin-

den arınmayı getirir.

Son olarak -bir ön kabul- olarak şu şekilde bir

muhakeme halinde olmanız gerekmektedir. Bir

iletişim örüntüsünde muhatabınızı bir kimlik

üzerinden değil de sahip olduğu enerji formu



üzerinden değerlendirin yani ardışık kimlikler

ortadan kalksın ürettiği enerji değeri üzerinden

değerlendirin, o kişinin seçimleri üzerinden

değil.

O zaman METAFİZİK bir iletişim örüntüsü

oluşturursunuz ve o sistemde herkes enerjisi

kadar değerlidir, etiketi kadar değil. Bu etiket-

ler kişinin kendine yakıştırdığı ya da sizin ona

yakıştırdığınız etiketler-tamlamalar- o zaman

kendinizi maji haline getirmişsinizdir.

Bir örnekle devam edeyim; bir deniz kıyısı ol-

mayan yerde yaşayan birinin bir balık tutma

ihtimali yoktur. Bir deniz kıyısında yaşaması-

na rağmen kıyıya hiç gitmeyen kişinin de yok-

tur. Deniz kıyısında öylesine dolaşan biri de

balık tutamaz.

Deniz kıyısında elinde olta denize atmayan da

balık tutamaz. Oltayı atıp da ucuna yem bağ-

lamayanın da şansı azdır. Bilinçli bir şekilde

belli bir balığı tutmak gibi niyeti olanın o balığı

tutma ihtimali yüksektir. Önce o balığın hangi

sularda hangi saatlerde olduğunu bilir. Buna

uygun olta- buna uygun yem alır.



Ne kadar süreceğini bilir, tevekkül eder, üzeri-

ne düşeni yapmıştır. Tam zamanında doğru

malzeme ile yerindedir. Oltasını atar ustalığını

gösterir ve balığı yakalar yani METAFİZİK

alandan bilgi toplamak kişinin kendini maji

haline getirmiş halidir. Balık bilgidir, ona

ulaşmayı bilmek ise majidir.

Aynı şekilde insan bilgidir-madde bilgisidir,

balıktır. Ona ulaşmayı bilmek kişinin kendisini

maji haline getirmesidir. Deniz kenarı, masu-

miyet halidir, diğer hepsi de ustalıktır. Ustalık

demek, zarları asla elinde tutmamak, sürekli

atmak demektir. Çok insan zarları elinden at-

maz, sonuçlarından korkar çekinir.

Bazı insanlar da önce kazanma garantisi ister

sonra zarları atar. İşte tüm bunları bir araya

getirdiğinizde; bir zaman sonra balık yakalan-

mak için senin oltana gelir.

Çünkü BALIĞIN amacı yakalanmaktır, yoksa

varlığının bir anlamı olmaz. Onu en iyi işleye-

cek olan yine sensindir. Şimdi sıralarsak; kişi-

nin kişisel maji hali;



1) MASUMİYET ENERJİSİ

2) TEVEKKÜL MEKANI

3) TEFEKKÜR MAKİNESİ

4) VESİLE ANAHTARI İLE MEYDANA GELİR.

Bunları anlayan ve uygulayan kişi kendisi maji

halini alır, bilgi halini alır, enerji halini alır.

Şimdi de bunun fiyatlandırılmasına gelelim.

İşlemler için depodan kullandığınız masumiyet

enerjisi elinde ne kadara fiyatlandırılıyorsa,

kalan depodakiler de aynı şekilde gerçekleşir.

Yani kuantum dolanıklığı, açığa çıkardığın

masumiyet enerjisi ne kadar kirlenirse, depo-

dakiler de aynı oranda kirlenir.

İşleme tabii tutulan masumiyet enerjisi kaçı-

nılmaz olarak aracın rengini alır, kirlenir. Ga-

rip bir şekilde içeridekiler de aynı oranda kir-

lenir.

Her kirlenme ardından temizlik gerektirir.

Bunlar kaçınılmaz devinimlerdir. Trafikte araç

sürmek gibi bazen gaza basar, bazen durmanız

gerekir, bazen yoldan çıkarsınız.



Burada önemi olan tüm bunların farkında ol-

mak, her kirlenme sonrası arınma işlemini

gerçekleştirmektir. Kendini maji haline getiren

insanlar son derece merhametli ama aynı

oranda çok sert insanlardır, köşelidir-taviz

vermezler - yumuşamazlar.

Bunun tek nedeni de masumiyet enerjisini kir-

letmeye çalışanlardan bu enerjiyi koruma ça-

basıdır. Çünkü kirlenme en çok da kibirle baş-

lar.

Yani binlerce yıl önce bazı kavimler - insanlar

tılsımlar yaptılar- majiler yaptılar, bu yönde

kitaplar yazıldı ve böyle ciddi bir kült ortaya

çıktı. Bunlar doğrudur, yanlıştır konumuz bu

değil, konumuz yani benim burada size anla-

tacaklarım bir antropolog gözünden kültürel

bir bilgi kümesini sizlere ulaştırmak. Kısa bir

teorik açıklama ile başlayacağım.

Maji: Doğanın gizli kuvvetlerini kullanma sa-

natı ve bilgisidir, yani bir manyetik alanı kul-

lanmak gibi ya da radyasyon gibi.

İnsanlar bilene kadar bunlar da gizemli bilgiler

arasındaydı. Maji, doğanın diğer yasalarını

kullanmaktır. Bilinen yasalar - kütle çekimi



manyetik alanlar -bunlar fizik yasalardır ama

bir de bilinmeyen yasalar vardır ki bunlar da

aktiftir ve aktif hale getirilebilir.

Maji başka nedir, majinin mekaniği nedir?

Maji tek kelime ile "söz"dür. Yazılı olarak keli-

me ya da fonetik olarak sesler, konuşma –

dua, buna spell denir. Kelimelerin, uygun ke-

limelerin – sayıların, uygun zamanlarda ve uy-

gun bir ritüel ile bir araya getirilmesi duru-

munda doğanın gizli yasalarını harekete geçi-

rirsiniz. Bunların tamamının uygun olması ge-

rekmektedir.

Majinin dili Enokyan dilidir, majinin alfabesi

Enokyan alfabesidir. Bir çeşit duailite, bir çeşit

zıtlık üzerine kurulmuştur sistem. Bütün tıl-

sımlar, muskalar ve maji operasyonları ritüel-

ler, Enokyan dili ve alfabesi ile yapılır.

Temel olarak doğanın gizil kuvvetleri 72 üze-

rinden kendini tanımlar.

72 demon (yani kötücül enerji), 72 angel iyicil

enerji vardır ve bütün majikal temel yapı bun-

ların üzerine kurulmuştur. Bütün maji kültü

bu 72x 2 üzerinden yürür.



Enokyan alfabesinde 21 harf vardır ve her bir

harfin majikal bir değeri bir enerjisi vardır.

Yukarıda, uygun zamanlarda demiştim, bu uy-

gun zamanlar tamamen astroloji-zodiac ile

ilgilidir. Yani gezegenler-ay-güneş konumları,

hangi tılsımın hangi amaçla yapılırken, hangi

gezegenin gücünün kullanılması ile ilgilidir.

Mesela bir koruma tılsımı yapmak istediğiniz

zaman ve korunmak istediğiniz konu her ne

ise onunla ilgili harfler - vefkler vardır ve onla-

rın yapılma zamanı bu gezegen zamanları ile

ilgilidir.

Zaman konusunu -yani hangi tılsım ne zaman

ne şekilde yapılır- kısmı ilerleyen derslerde an-

latılacak. En yalınından giderek bugün

Enokyan harflerinin değerlerini ve özelliklerini

anlatacağım.

Bilmeniz gereken şudur; temel olarak bir tılsım

yapılırken ya demon enerjisinden destek alınır

ya da angelik (MELEK) enerjiden. Yani bunlara

ulaşan kodlar vardır. Eğer demon ile ilgili bir

tılsım yapılacak ise kelime soldan sağa yazılır.

Eğer tılsımda angelik değerler kullanılacaksa

kelimeler sağdan sola doğru yazılır.



Bu temel bir bilgidir. Kötücül enerji; işin aslı

kötücül bir enerji yok ortada ama demonların

aslında neden kötücül bir enerji olmadığını

anlayacaksınız, enerji enerjidir – onu kötü ya-

pan kullanma biçimidir. Örneğin radyasyon

enerjisi ölümcüldür, yüksek radyasyonu

demon olarak kabul edersek – kurşun plakala-

rı da angel koruması gibi görebiliriz.

Radyasyon kontrollü kullandığında tıbbın hiz-

metindedir. Mesele her zaman bilinçli bir

konrol ile ilgilidir, ateşi maşa ile tutmak gibi,

yeterli bilinciniz bilginiz ve deneyiminiz olursa

demon ya da angelik enerji, fark etmez hepsi

bir şekilde bir işe yararlar, sadece doğrusunu

nasıl yapacağınızı bilin.

Bir METAFİZİK insan için şu soru vardır gün-

demde her zaman, majinin gücünü bazı işler

için kullanmak, bir alet gibi bir araç gibi ya da

kendini maji haline getirmek, gerçek majisyen

kendini maji haline getiren kişidir ve bunun da

bilimsel modeli kuantum mekaniği içinde bu-

lunur.



MELEKLER NEDEN VARDIR?

DEMONLAR NEDEN VARDIR?

Ve bunlar işin masalsı kısmı bir tarafa, aslında

nedir? Bunu anlarsanız sistemin nasıl çalıştı-

ğını da anlarsınız. Bütün bunlar enerji ve

manyetik alanlar ile ilgilidir ve sadece bizimle

alakalı bir sistemdir. İş elde etmek için ne kul-

lanırız, Newton fiziğine göre; enerji ve direnç

sistemlerini, eğer enerji ve direnç sistemleri

olmasa iş elde edemeyiz.

KUANTUM MEKANİĞİNE göre bu durum ne-

dir?

Enerji-madde, ikisi aynı şeydir, birbirlerine

dönüşürler, temel yapı budur.

İşte melekler -yüksüz- sistemlerdir. Yani içi

boş bir sistem gibi içine hangi enerjiyi koyar-

san ya da onu hangi enerji ile doldurursan

onunla iş görür.

Elektro manyetik sisteme göre, yüksüz alan bir

enerji ile doldurulur.

Bunu neden anlattım? Bir tılsım-vefk yaptığı-

nız zaman ki size yakın bir zamanda kolay pra-

tik gezegen tılsımları yapmayı öğreteceğim.

Elinizde üzerinde semboller olan çatılmış bir

vefk ve tılsım olur. Bu sizin yaptığınız şeydir,



aslında bir melek formunu modellemiş olur-

sunuz.

Aynı Pinokyo hikayesindeki gibi elinizde bir

kukla olur. Ama ona enerji yüklemek işlemin

bir sonra ki aşamasıdır. Bir tılsım yapmanızın

bir kaç ayağı vardır ve sistem şu şekilde işler.

MELEKLER NEDİR, MELEKLERE DUA EDER

MİYİZ?

Hayır, asla, Tanrıya dua eder gibi meleklere

dua edilmez. Garsona "ver bir kahve der gibi"

garsona nasıl yalvarmıyorsanız ya da dua et-

miyorsanız, meleklere de dua edilmez.

Dünyanın en sağlam kalesi sözünde durmak-

tır. Sözünde durmayan bir insan kendi kalesi-

nin duvarlarına kazma ile vuran kişidir. Yani

tutmadığın her söz kendi kalenin duvarına

vurduğun bir kazmadır, kendini yıkarsın bu

şekilde.

Anlatması uzun ama METAFİZİK olarak böyle-

dir, tutulmayan bir söz birini mutlaka yaralar,

işte o yara METAFİZİK bir karma oluşturur.

Buna çok önem verin, asla sallamayın, sözleri-



nizi tutun, o söze bağlı hayatlar olabilir. Birile-

rinin mutlulukları o sözlere bağlı halde olabilir.

Buna çok dikkat edin; bu öyle bir şeydir ki,

tamiri olanaksızdır.

Makine çalışmaz ama arızanın nerede olduğu-

nu bulamazsınız çünkü geri bildirim yapılma-

mıştır. Bir kişinin bu nedenle sadece küsmüş

bile olması karmanı alt üst eder, çok dikkatli

olun.

Başlangıçta söz vardı- söz Tanrıydı- Tanrı söz-

dü. Tanrının yasalarını ihlal etmeyin.

Melek enerjisinden bahsediyoruz ve her zaman

mevcut olan bir enerji, akan bir enerji. Bir şeye

göre şekillenen bir enerji ve yüksüz bir alan o

alan, ancak başka bir enerji ile yüklendiğinde

bir gözlemci için gözlemlenebilir.

Size bu durum hangi şeyi hatırlatır? Böyle bir

şey var. Yüksüz, sürekli var- sürekli akışta,

itilmiyor çekilmiyor, kütle kuvvetine bağlı de-

ğil. Adı üzerinde NÖTRİNOLAR.

Evet değerli bir bilgi öğrendiniz şimdi. Melekler

şöyle bir şeydir. Bunu iyi anlayın ve kendiniz-

den yola çıkarak bir şeyi nasıl modellediğiniz

ve şekle soktuğunuzu kendiniz görün.



Nötrinolar, kainatın içinde sürekli ve sonsuz

bir akış içinde. Bunlar bilgi paketçiğidir.

Sürekli her an akış içindedir ve her şeyin için-

den geçerler. İşte siz, bir tılsım ya da davet

yaptığınız zaman, iletişimde olmaya çalıştığınız

şeye dönüştürürsünüz onu, sıvı bir maddeyi

katı maddeye dönüştürmek gibi.

Sizden sisteme akan bu ezoterik bilgi -

NÖTRİNO ALANINI- durdurur, şekillendirir ve

forma sokar, işte buna maji denir. Görünme-

yen, tanımlanamayan bir alana yani soğukta

cama üflediğinizde buharın cama yapışması

gibi, yok gibi görünen bir enerji alanını bir

forma sokarsınız.

Hangi forma sokarsanız, o enerji alanını sok-

tuğunuz form, kullandığınız aletlerin vereceği

şekil olacaktır. İşte o şekil o model literatür

içindeki meleklerden birini temsil eder. Ve siz

bunu kendiniz için canlandırmış olursunuz.

Buna ATEŞİ YAKMAK diyelim.

Ateş örneği ile anlatayım. Ortada bir ateş yok-

tur ama onun bilgisi vardır. Elinde bir çakmak

taşı vardır, çevrede otlar dallar vardır. İhtiya-

cın olan şey ateş bilgisidir ve iş.



Ateş ne işe yarar? Isınmaya, ısıtmaya, bir şeyi

pişirmeye kaynatmaya vesair aynı zamanda bir

şeyi arındırmaya. İşte ateş bilgisi - TILSIM

BİLGİSİ - gibidir. Bir tılsım yaparken aynı bir

ateşin iş görme biçimi gibi o tılsımın ne işe ya-

racağını bilerek, ihtiyaca uygun olarak yapar-

sınız.

Tılsımı bu noktada yakacak olarak kabul ede-

lim. Tılsıma enerji yüklediğiniz zaman yani

çakmaktaşını kullandığınız zaman, başka bir

alana ateş vermiş olursunuz ve bir kıvılcım,

ateş olur. Yanmak, ağacın ön kabulüdür, yani

rıza göstermektedir yanmaya, bu durum yasa-

ya tabiidir.

Ağaç "ben yanmaya karşı koyarım" diyemez ve

yanar. İşte EZOTERİK SİSTEM de böyle çalışır.

Uygun malzeme ile uygun zamanda uygun şey-

leri yaptığınızda NÖTRİNO ALANI şekillenmek

zorundadır. Yani akıştan ayrılır ve aynı ağaç

nasıl yanıyorsa, bir iş görmek üzere o da aynı

şekilde, hangi model üzere biçimlendirilmişse,

o iş üzere harekete geçer ve işi görür.



Bütün EZOTERİK VE OKÜLT sistemler böyle

çalışır. İşte, insan ve melek ilişkisi yaratımdan

kaynaklanan bir modeldir ve bu model şu şe-

kilde çalışır; insanın bir özelliğinden dolayı in-

sanda olan özel bir özellik; belli bir amaç için

ona yani her insana belli miktarlarda verilmiş

bir yapı.

Buna İRADE diyoruz. İrade demek ne demek-

tir? İrade şekillendirmek demektir. İrade bir

şeyleri kabul ederek ve bir şeyleri dışarıda bı-

rakarak bir model oluşturmak demektir. Yani

içinde vazgeçmek ve kabuller vardır. İşte in-

sandaki irade kuvveti, meleklerin nötrino alan-

larına işlem yaptığı zaman ortaya iş çıkar.

Yani bir şeyin işe dönüşebilmesi için enerjinin

sıkıştırılması engellenmesi, akışının bozulması

gerekmektedir. Elektrik enerjisini işe dönüştü-

ren şeyler ise dirençlerdir. İşte aynı bir baraj

yapar gibi insan iradesini kullandığındaki alet-

ler yapar bunu ve bu aletler tılsım ve spell de-

nilen şeylerdir.

İçinde bir ritüel bulunur ve akmakta olan

nötrino enerjisini işe dönüştürür ve ortaya bir

melek çıkar. Yani melek dediğimiz şey bir iş

görmek üzere programlanmış bir çeşit android



model gibidir, işi görür ve yeniden akışına dö-

ner.

Meleklerle iletişim kelimelerle, sözlerle olur.

Konuşmak gerekiyor işlemleri yaparken, ko-

nuşmak, seslenmek ve davet etmek. Sistem

budur; konuşmak, istemek, belli bir sistem ve

usül üzerine istemek, istediğin zaman, bir çeşit

rituel içinde istediğin zaman, büyük ana sis-

tem senin ruhunu adeta bir asansöre koyul-

muş gibi yükseltmeye başlar.

Nötrinoların yani meleklerin içinde bulunduğu

bant aralığına taşır seni. Yani ruhun spell de-

nilen kelimelerle ilgili kata çıkarılır, ritüeller

bunun için vardır. Seni meleklerin katına söz-

lerin taşır yani ruhunu, bundan dolayı melek

isimleri ile zikir, tekrar tekrar ruhunun vibras-

yon etki alanını değiştirir ve seni yükseltir.

Bir çeşit meditasyondur bu; ilgili bant aralığı-

na girdiğinde duyulur hale gelirsin ve alan şe-

killenir.

Bu sisteme bağlı olarak çalışan diğer sistem de

DEMON sistemidir. Benzerlikleri ve farkları

şunlardır.



Demonlar, nötrinolar gibi davranmaz, onlar bu

kainata ait gizil manyetik alanlardır. Hepsi bu-

radadır atmosferin içindedir. Kovulmuş (Düş-

müş) melekler. Düşen melekler literatürü bu-

nunla ilgilidir.

Çok eski Pers dinlerine (MITRA) göre, hatta

Hint dinlerine göre; bu yönde efsaneler vardır.

Elbette biz bu efsaneleri KUANTUM MEKANİĞİ

çerçevesinde değerlendiriyoruz. İsyancı (Dü-

şen) melekler cennette ihtilal yapmaya kalkmış

ve TANRI KATINI, TANRININ TAHTINI, CEN-

NETİN YÖNETİMİNİ ele geçirmeye çalışmış, bir

darbe ekibi kurmuşlar.

Bu 72 demon aslında 72 başka (cezalandırıl-

mış-kanatları sökülmüş-dünyaya hapis edil-

miş-melek nitelikleri ellerinden alınmış-

rabbiyeleri sökülmüş) melektir. Onlara insan-

lar demon derler. Tanrı katında melekler ara-

sında bir savaş verilmiş.

Burada bazı dinlerde hikaye biraz faklı anlatı-

lır. Savaşın iki farklı Tanrı ve ordu arasında

olduğu şeklinde, aslında bir çeşit madde-anti

madde anlatımı gibi ama her neyse, savaşı

kaybeden meleklere düşen melekler denir.



Yani nötrino özellikleri, ellerinden alınmış, dü-

şük manyetik alanlar olarak atmosferin içine

yerleştirilmiştir.

Yani dışarı çıkamazlar, akamazlar. Manyetik

alanlar kaçınılmaz olarak kütle çekim kuvveti-

ne bağlı kalmışlardır. Masonik efsaneye göre

şu tapınakçıların modellediği, Illuminatinin

içinde bulunduğu ekibin, aslında bu düşen

meleklerin ki bunların vatanlarının ATLANTIS

olduğu rivayet edilir ve bunların gardiyanları

ise LEMURYALI meleklerdi.

İşte bu 72 demon cennete ulaşmanın yollarını

arıyorlar okült sistemlerle ve insanları da bu-

nun için kullanıyorlar. Kabbala (Musevi sis-

temi zannedilir ama aslı MISIR öğretisidir),

kutsal metinler içinde gizlenmiş olan bu sırrı

aramaktadır. Yani bir şifre bir büyü bir model

onları tekrar nötrino tipli melekler haline geti-

recek ve onları anayurtları olan cennete götü-

recek.

İşin bir de böyle bir efsanevi boyutu var. Yuka-

rıda farklılığı anlattım, benzerlik ise şudur; bir

demon enerjisinin ortaya çıkarılması bir man-

yetik alan oluşturmakla alakalıdır. Yani negatif

yüklü demon enerjisini işe dönüştürmek için



ki bunu Hz Süleyman yaptı ve 72 demon lite-

ratürü onun bilgisi sayesinde ortaya çıktı.

Neden 72 demon vardır sorusunun cevabı ise;

çünkü Hz. Süleyman 72 demonu kendine bağ-

lamıştı, esir etmişti, onları köleleştirmişti.

Bilinen en eski literatür budur. 72 demon ile

ilgili olarak, elektirik motorlarında eksi kutup

ile artı kutup birbirlerine dokunmadan iç içe

döndüklerinde meydana manyetik alan gelir.

Nedir manyetik alan aslında, hiç bir değeri

yoktur.

Eğer sen manyetik alanın, bakır atomlarını it-

mesini sağlamazsan, yani manyetik alanın ba-

kır atomlarını itmesini ve bu itme sırasında

meydana gelen enerjinin önüne dirençler koya-

rak onu işe dönüştürmek, lamba yakmak gibi,

ısı ve ışık enerjisi her neyse işe dönüştürmez-

sen, sistem bir işe yaramaz.

Demonik sistem de böyle çalışır; demonlarla

yapılan tılsım ve benzeri işlerde sisteme pozitif

yüklü enerji alanı yüklersiniz o zaman kaçı-

nılmaz olarak esir olmak zorunda kalırlar. Ka-

çınılmaz olarak pozitif yüklü enerjiye karşı ko-



yamazlar ve işe dönüşürler, işin tehlike kısmı

nerede?

Bunun için en ideal örnek ünlü Pensilvanya

deneyidir. 1064 yılında tesla motorlarından

esinlenerek yapılmıştır. Bir askeri gemi içinde

çok yüksek manyetik alan bu şekilde sağlan-

mıştır. Yani iki elektirik motoru ters yönlerde

çalıştırılmıştır.

Sonuç, madde atomlarına ayrılmıştır ve tayyı

mekan gerçekleşmiştir. Yani bilinçsizce yapılan

bir deney, atomlar ayrılmış çok uzak yerde bir-

leşmek üzereyken motorlar durdurulmuş ama

orada görünür hale gelmiş.

Motorlar durdurulunca, askerlerin bedenleri

metalin içine gömülü kalmış, çoğu ölmüş, ya-

şayanlar delirmiş çünkü bu manyetik alan bü-

tün beyin kimyalarını bozmuş. İşte demonlarla

çalışmanın tehlikesi budur.

Ortaya kuvvetli bir ezoterik enerji çıkar ve sen

buna hazır değilsen dağılırsın, bir şekilde bilgi

ve tedbir çok önemlidir. Hz. Süleyman iblisleri

çok özel tılsımlarla kendine bağlamıştı ama bir

majisyen bunlarla çalışırken, demon bir insan



bedenine davet edilir ve o beden iblis kontro-

lüne girer. Fark buradadır.

Demonlarla (iblislerle) maji-büyü yapanlar as-

lında iblislerin kontrolündedir ve büyüyü ya-

pan, kişi değil iblistir. Hz. Süleyman gibi iblis

bağlamak ancak TANRININ İZNİ ile olur.

Diğer türlü büyücü ve iblis kendi aralarında

çıkar ittifakı yaparlar ve iblis büyücünün be-

denini kendi pis işleri için kullanırken, onun

da bazı işlerini görür.

Melekleri her şekilde davet edebilirsiniz. Küçük

bir meditasyon, hatta sadece zikirden, büyük

bir ritüele kadar sınır yok. Önemli olan zikir -

söz- ses ve davet, tekrarlanan enerjidir. Melek-

ler yani nötrino alanları lego gibidir, her şeyi

bilirler. Neden bilirler?

Çünkü her sorunun cevabını verecek şekilde

kendilerini anında modellerler, cevap anında

oluşur, bilmeleri bu şekildedir, işin sırrı soru-

yu sorabilmekte. Melek davetlerinde en önemli

şey hatta olmazsa olmazı, meleğin kendini ra-

hat edeceği bir yerde davetin yapılması gereki-

yor.



Aslında meleklerin senin sesine sözüne tepki

vermesi gibi bir şey yoktur. O sözler, zikir ve

sesler, senin ruhunun yükseltilmesi içindir,

bunu da bilmelisiniz çünkü meleklerle zihin

bağı kurarsınız, bu zikirler sözler, sizin zihni-

nizi buna hazırlar.

Yani -TABULA RASA- (BOŞ SAYFA)- zihninin

boşaltılması için, böylece meleğin sesini zih-

ninde duyabilesin, bütün bunlar senin zihnini

arındırmak için.



İNSAN KENDİNİ NASIL MAJİ HALİNE GETİ-

REBİLİR.

Maji nedir?

Maji eşyayı ve zamanı dönüştürme sanatıdır ve

kozmik yasalara bağlı olarak çalışır. Kozmik

yasalardan söz edelim.

1) Her şey düşüncedir, düşünce enerjidir,

enerji maddedir.

2) Maddeler arasındaki bağ ile gözlemcinin

bunlar arasında kurduğu bağ, zamanı yaratır.

Zaman yaratıldığı an kara delik gibi kara deli-

ğin periferinde olan her şey bu zamanın içine

akar. Yani birbirlerini hiç tanımayan 5 kişi ay-

nı odaya alındığı zaman kişilerin oda içinde

bulunan eşya ile kurdukları bağlar orada, o

mekanda özel bir zaman yaratır. Bu zamanı

yaratan toplam enerjinin akış yönüdür. Zaman

yavaşlar, hızlanır ya da bu modellere göre şe-

killenir. Gözlemci zaman bağından asla kurtu-

lamaz.

3) Bir diğer yasa ise eksilme ya da çoğalma

prensibidir. Bir alanda aksiyon yaratabilmek

için ya alanda boşaltmalar eksiltmeler çıkar-



malar ya da artırmalar çoğaltmalar ve katışım-

lar gerekir. Tüm bu hareketler zamanın akışını

değiştirir.

Sistem kendini yeniden modellemek zorunda

kalır. Bir insan gözlemci; bilerek ya da bilme-

yerek gündelik hayatında şu hareketleri ve

modelleri takip eder; herkesin ellerinde birer

çuval vardır.

Bu bir örnek; bu insanları ormana ya da bü-

yük bir bahçeye bırakırsın ve dersin çuvalını

neyle istersen onunla doldur. Kimisi meyve

toplar, kimisi odun, kimisi çiçek ve bir zaman

sonra çuval dolar ama onlar hala bahçededir

ve ne zaman çıkacakları da belli değildir bah-

çeden.

Dolaşmaya devam ederlerken, her birinin gö-

züne farklı şeyler ilişir. Yeni bir şeyi çuvala

doldurmak için onu boşaltmak zorunda kalır-

lar. Kendini maji haline getirmiş insan ile orta-

lama insan arasındaki temel fark budur.

Majisyen torbasını asla doldurmaz, zaten bir

torbası da yoktur.



Aradaki büyük fark budur. Bir tılsımcı malze-

melerle, tılsım bilgileri ve ortam etkisi ile çalı-

şır, tılsımlar yapar, maji yapar. Bunun için

mekanı, bilgiyi, koşulları, ortamları, malzemeyi

kullanır ve belli bir amaç için maji ya da tılsım

yapar.

Bu amaç da aynı şekilde bir amaçtır. Doğanın

gizil kanunlarını kullanarak, bir şeylerin muh-

tevasını ya da hızını değiştirmek, üç sene son-

ra olacak bir şeyin şimdi olmasını sağlar.

Bir majisyen mutlaka çoğaltır ya da eksiltir,

kozmik yasa bunu gerektirir. İşte bu noktada

maji-insan yani kendini maji haline getirmiş

olan bir insan temel iki nokta üzerinden hare-

ket eder. Çünkü temel iki kanunu vardır bu-

nun. Basit iki kavram; herkes bilir ama ula-

şamaz; birincisi masumiyettir.

Kendini maji haline getirebilmiş en büyük in-

san (BUDHA) SIDDARTHA'dır. Budha,

(Budha'nın kelime anlamı ermiş demektir),

onun gerçek adı Prens Siddartha'dır. Bütün

parapsikolojik vasıfları olan ermiş kişiler bu

özelliği taşırlar. Masumiyet sahibi olan bir kişi

geri kalan her şeyi her maddeyi bu güç ve



enerji ile dönüştürebilir, değiştirebilir. Çünkü

bir çeşit altın anahtardır bu ve kozmik siste-

min parası budur, takas aracı budur.

Kozmik ilahi sistemin bankasında masumiyet

enerjisi para yerine geçer. Sadece o geçer, baş-

ka hiç bir enerji ile kozmik dükkanda ilahi sis-

temde alışveriş yapamazsınız. Bunun ilk farkı-

na varanlardan biri de Siddarta’dır.

Size masumiyet ile ilgili bir detay bilgi vereyim.

Nasıl titiz ev hanımları sürekli toz almak zo-

rundadır, siz bir şeyi kirletmeseniz de o kirle-

nir, tozlanır. Yani bir kişi masumiyetin en di-

bine ulaşsa bile, tozlanma devam ettiği için

kirlenmede devam eder.

Bundan dolayı sürekli olarak kendi tozunuzu

almanız ve masumiyet enerjisini pırıl pırıl hale

getirmeniz gerekiyor. Bu enerjiyi elde ettiğiniz

zaman artık bütün sistemleri yönetir hale ge-

lirsiniz. Herkesin zihni beyin ruhu ve kalbi size

açık hale gelir.

Bu aynı zamanda sizin imtihanınızdır. Her

masum kesinlikle iki şeyle sürekli imtihan edi-

lir; birisi masumiyetini kaybetme korkusu, di-



ğeri ise masumiyeti istismar etme konusu. İs-

tismar sonrasında masumiyet enerjisi karar-

maya başlar.

Bu müthiş bir oyundur. Sürekli düşmekte olan

bir şeyin üzerinde yükselmeye çalışmak gibi

bir davranış. Masumiyet enerjisi diğer tüm

enerjileri yönetir, yönlendirir, şekillendirir ve o

enerjilerin kuvvetinin, değerinin, şeklinin ne

olduğunun bir önemi de yoktur. O halde ma-

sumiyet enerjisine nasıl kavuşacağız, kendimi-

zi nasıl sürekli temiz tutacağız?

Birinci madde ile başlayalım; bilinen tüm de-

ğerleri kavramları inançları temel yapıları sor-

gulamaya başlayarak, bunu da kendimizdeki

en zor yerden başlatarak, iyelik - sahiplik his-

si. Sahiplik - domina hissini yenmemiz gerek-

mektedir.

Bu davranış en aşağıdan en yukarıya kadar

kuvvetli bir silsile ve bağ içindedir. Mesela sev-

diklerimize gelecek olan bir zararın bizdeki et-

kileri, bu çok ağır bir sınavdır, acı ve daha bir-

çok şey. Oysa ne olmuşsa olmuş sadece enerji

bir halden diğerine geçmiştir. Burada tefekkür,

olayın kendisi ile alakalı olmalıdır.



İlahi kozmik sistem hata yapmaz ve gerisi sa-

dece algıdan ibarettir. Güzellik çirkinlik say-

gınlık vesair ne varsa hepsi budur ve diğer

bağlar.

Herkes birilerinin bir şeyidir mutlaka, bir in-

san aynı anda birçok şeydir, birinin annesi bi-

rinin babası birinin kardeşi sevgilisi arkadaşı

vesair ve bütün bu bilgiler çuvala doldurduğu-

nuz şeylerdir. Ormana girdiğinizde bir şekilde

etkilenerek paha biçerek ya da ihtiyaç duyarak

çuvala doldurduğunuz şeylerdir.

Bir insanın ermiş olması neden zordur, neden

masumiyet enerjisini o kadar kolay da yakala-

yamaz? Çünkü insan beyni ve insan, bir model

olarak diğer kusurlarının yanında önemli ve

etkili bir kusur sistemi ile donanmıştır; bu ku-

sur onu hayatta tutar ama işte aması var. İn-

sanın bütün fizyolojik, beyin zihin ve hatta

hormonal sistemi tutunmak üzerine şekillen-

miştir.

Beyin adeta bir evil- şeytan gibi davranır ve

tutunma prosesleri sağlanmadığı sürece insan

zihnine acı pompalar. Tutunma hissi şeytan-

beynin gıdasıdır.



Bir insan ne kadar çok değere ya da şeye tu-

tunarak yaşarsa, beyni kendini o kadar rahat

ve konforlu hisseder ve bu alandan çıkmak

istemez. İşte bu konforun devamını sağlamak

için de beyin sistemi, prefrontol lob denen ala-

nı yani medeniyet lobunu üretmiştir.

Bu sistem bir navigasyon sistemi gibi çalışır,

sürekli anlık hesaplar yapar ve pozisyon alma-

nızı ve mantık kullanmanızı sağlar. Temelinde

ise şeytan beynin tatmin edilmesinden başka

bir işlevi yoktur tutunma proseslerinin.

Bir insan masumiyet alanına girmek ya da

masumiyet enerjisine yaklaşabilmek için, için-

de bulunduğu ne kadar tutunma prosesi varsa

hepsinden kurtulmalıdır; buna Tanrının ken-

disi ve ilahi sistemler de dahil. Aynı Yunus

Emre’nin ya da Ömer Hayyam’ın gibi, “Cennet-

huri istemem, beni sana gerek seni” lafında

olduğu gibi.

İnsan ruhu aslında kozmik yasaya bağlı ola-

rak, kuantum mekaniği düzleminde, belirsizlik

yasası içinde yaşar ve mutlak teslimiyettir yani

prensip olarak tenezzül noktasında tevekküle

yönelir. Herkesin kayıp gibi gördüğü şeyler on-



lar için masumiyet enerjisinin kazanılmasıdır.

Bir insan kendini maji haline getirmek istiyor-

sa ilk işi bu tutunma proseslerini, bu tutunma

işlemlerinin tamamını yok etmek durumunda-

dır.

Bunların arasında, durumu rasyonalize etme,

teselli, duygulanım proseslerinin tamamı her

ne varsa, bunların üzerinde tefekkür etmeli,

hayatta hangi şeylere tutunuyorsa beyni onu

buna zorladığı için bunlardan kurtulmalıdır.

Nasıl kurtulacaktır? Şu şekilde; çuvalı dol-

durmayarak, hatta hiç bir çuvalın sahibi olma-

yarak, kimseyle bir katışım zorunluluğunda

hissetmeyen kişi işe doğru başlamış demektir.

Yani hesapsızlık konumu, davranışların ve

sözlerin getirisini götürüsünü hesaplamamak,

sadece doğru bildiğini yapmak. Doğruyu yap-

mak değil, doğru bildiğini yapmak yanlış bildi-

ğini de yapmamaktır.

Korku-kaygı-endişe gibi şeyleri halletmenin

yolu ise tenezzül noktasına gelmeden ki yaratı-

cı insana bu noktada kuvvet vermiş, demiş ki -

bir şeye emek verirsen, emeğinin sahibi benim,

seni boş bırakmam- yani emek vermekten asla



vazgeçmeyin. Bedelsiz almayın vermeyin çün-

kü bütün bu kapanmamış hesaplar sizi kir-

letmeye başlar.

Bağlar- düşünceler-kavramlar, özellikle tu-

tunmak ile alakalı ne varsa, herkeste farklıdır,

kendinizi yoklayacaksınız ve nelere tutundu-

ğunuzu anlayıp bu tutunma metalarından

kurtulacaksınız.

Mesela bir şeyle gurur duymak onur duymak,

başarmak, kutsanmak, itibar, sevginin kendi-

si, sevmek ve sevilmek de dahil ne varsa, eğer

bunlar birer tutunmanın parçası ise, hayata

sizi bağlayan bunlarsa; bunlardan kurtulmaya

başladığınızda karşınıza tutunmadan yaşama-

nın enerjisi olan masumiyet enerjisi çıkacak.

O zaman bu enerji ile siz tutunulacak bir değer

olacaksınız ve ne varsa size tutunmaya çalışa-

cak çünkü majinin esası da budur; enerjinin

kaynağı haline gelmek. Bu sayede herkesin ve

her şeyin zihni, aklı, kalbi size açık olduğu

için, buna eşya da dahil, bunları istediğiniz

yere ve modele kolayca dönüştürebileceksiniz

ve işin esasında bir çeşit mizah olmalı.



Yani insanları istismar etmek ve kandırmak

için olmamalı bu işlemler, onlar farkında bile

olmadan onlara enerji katmak, hayata tutun-

malarını sağlamak için önlerine bir kaç dal

uzatmak bu tür şeylerdir.

Ve elbette iş büyürse kitlelere bu modelle hitap

ederek, kitleleri maji altına almak mümkün-

dür, hem iyi hem de kötü anlamda. Her şey

bir şeyin içindedir. Devam ediyoruz. İlahi sis-

temlerin enerjileri ki biz bunlara melek enerjisi

diyoruz, bu sistemin katmanlarına geldikleri

zaman bir yuvaya ihtiyaç duyarlar.

Kainatta bir şeye bağlı olmayan, bir yörünge

dahilinde olmayan tek bir elektron atom bile

yoktur. Şöyle diyeyim; var olan her şey mole-

küler bir dizin halinde bulunmaktadır, kainat-

ta tek başına bir atom yoktur, mutlaka mole-

küler bir dizilimin içindedir yani herkesin her

şeyin bir yuvası vardır.

Bir atom bir moleküler dizilimden koptuğunda,

başka bir çekim alanına kapıldığı için kopar ve

yuvası orası olur. Tanrı katının bu kainatta

esir halinde olan enerjileri de yani iyicil enerji-

ler de masumiyet kaplarını kendilerine yuva



yaparlar. Her masum, doğal olarak meleklerin

kuvvetine ve zihnine sahiptir ama elbette bu

derecelerle de ilgilidir, kabın genişliği ve temiz-

liği ile alakalı. İşte bu iyicil melek enerjileri bir

masumu kendisine yuva edindiği zaman bu

masum o meleğin eliyle işler görmüş olur, bir

çeşit ilham mekanizması çalışır ve iyicil enerji-

ler maji etkisi yapar.

Şimdi de masumiyetin uzantısı olan yani ma-

sumiyet davranışı olan samimiyet faktöründen

söz edelim; bu öyle değerli bir şeydir ki buna

sahip olamayanlar ya da buna sahip olmayı

arzulayanlar 230000 karat değerinde elmaslar

verseler buna sahip olamazlar.

Tonlarca altın, binlerce asker, sonsuz maddi

kuvvet samimiyet enerjisini asla satın alamaz,

pazarda olmayan bir değerdir ve hiç bir şey ile

takas edilemez. Aşk ve sevgiden de değerlidir,

aşk ve sevgi bile çok gerisinde kalır bu değerin.

Masumiyet ile samimiyet bir araya geldiğinde

o kişi artık kendini maji haline getirmiş de-

mektir.

Bir insan nasıl samimi olur? Doğru soruları

sorarak ya da asla soru sormayarak. Bunlar



çelişki gibi durabilir ama değildir, çelişki yok.

Bir insanın kalbindeki gibi davranması, pozis-

yon almaması anlamına gelir. Samimiyet, ma-

sumiyetin bilgelik halini almış durumudur.

Bütün sistemleri bilir, bütün yöntemleri bilir

ama bilmez davranır. Samimiyetin içinde rafi-

ne bir merak duygusu vardır. Samimiyet ener-

jisine sahip olmak isteyenler işe buradan baş-

lamalı ve sebepsiz bir şekilde merak duygusu-

nu ateşlemeli, hesapsız bir şekilde.

Merak bütün enerjileri kendine toplar, adeta

ateşte yanmayan biri halini alırsın çünkü eşya

ve olayların varlık sebebi, buna Tanrı da

tecelliyatı ile dahildir, sadece rafine temiz bir

merak duygusu, bundan bir çıkar ve kazanç

beklemeden bilme arzusu, anlama arzusu ki-

şinin Tanrı ile hemhal olmasına sebebiyet ve-

rir.

Rafine merak kişiyi masumiyet alanına taşır

çünkü korteks irade hesapsızlık konumunda

kalır ve hesap yapmayı bırakır, yani acabalar

sona erer. Bunun için de muhtaçsızlık konu-

mu için bir alt yapı oluşturmanız gerekmekte-



dir. Bu şu anlama gelmez; insanlarla alış verişi

kesmek, hayır alma verme devam eder.

Takas vardır bu da doğanın doğal akışıdır ama

muhtaçsızlık konumu; bir insanın diğer insan-

lara ya da eşyaya ya da bilgiye karşı koşulsuz

yaklaşımıdır yani yargılamak yoktur, çerçeve-

lemek yoktur, sadece anlamak vardır yoğun

merak duygusu ile ve kozmik yasalara iman

etmek.

Eşyanın tabiatı gereği mevcut sistemde META-

FİZİK tekillik yoktur. METAFİZİK tekillik ancak

majisyenin zihin dünyasında gerçekleşir. Bir

majisyen, dualiteden yani şüphe gibi ya da zıt-

lar gibi alanlardan kurtulmak için Tanrının işi

olan merak duygusu ile yaklaşır olaylara ve

eşyaya ve şeylere, o zaman tekillik gerçekleş-

meye başlar. Tekillik alanında ise kişi kendini

maji haline getirmeye başlamıştır artık.

Yönlendirici olan özellikle de amigdala sistemi-

ni ya da limbik sistemi kışkırtan elementler

kontrol altına alır, kayıp ya da kazanç duygu-

su kalmamıştır çünkü temizlenmek temel

amaç olduğu için ya da kirlenmemek, kazancı

ve kaybı burada görür samimi kişi. Nasıl olur

da böyle biri kendini maji haline getirmiş olur?



Eğer eşya şeyler olaylar yani bir gözlemci ol-

madığı sürece zaten bir şey yoktur, gerçekliği

gözlemcilerin kombinasyonları yaratır ve ger-

çeklik sürekli algı boyutunda değişmektedir.

Kişi bunları çerçeveleyerek tanımlar.

Aslında bu bile bir tutunma refleksinden baş-

ka bir şey değildir, anlamaya çalışmak prosesi.

İşte kendini maji haline getirmiş birinin muha-

tabı herhangi bir gözlemcidir yani başkalarıdır.

Her zaman olayların ve eşyaların tanıkları ol-

mak zorundadır, yoksa anlamsız olurdu.

Yani saniyede 3 bin metre koşsanız bile buna

şahit olan biri yoksa anlamsızdır bu bilgi ya da

gerçeklik. İşte bu davranış süreçleri ile

majisyen gözlemlenen bir suje olarak gözlem-

cinin gerçekliğini kendisi yönetir. Aslında göz-

lemci gerçekliği yaratmaya çalışırken gözlem-

lenen majisyen onu da kendisine katarak yeni

gerçekliği o kişi için algı haline getirir, bunu

gerçekleştiren de muhatabın beyninin ve nöron

sisteminin kendisidir.

Temel kural ise yine bilimdir. Sürekli panik

halinde ve alarm halinde duran insan zihni



majisyenin yanında kendini rahat hisseder ki

bu rahat ve iyi hissetmenin temelinde

majisyenin alanı çerçevelememesi yatmaktadır.

Gözlemlenmeyen gözlemci ise bu rahatlık için-

de serotonin üretmeye başlar.

Oysa bu gerçekliği yaratan gözlemlememeyi bu

model haline getirmiş majisyendir. Alanı kont-

rol etmez, takip etmez, bakmaz, görmez, yargı-

lamaz, tanımlamaz, betimlemez, üzerine etki

koymaz. Bunlar bir dünya yani gerçeklik yara-

tır. Bunu olaylara da uygulamak mümkündür,

bir olaya da aynı şekilde yaklaştığınızda, olay

kendini gerçekleştirmek için ki var olan her

şey kendini gerçekleştirmek üzerine program-

lanmıştır.

Bu durumda kendini gerçekleştirmenin yolu-

nun sizin yolunuzdan geçtiğini anladığı anda

olayın kendisi de sizin zihninizin bir kalıbı ola-

rak kendini modeller çünkü enerji kısa yoldan

gitmeyi sever ve bulduğu ilk açık kapıdan içeri

girer.

Yani olayların gerçekleşmesini kolaylaştıran

yani yargılamayan etkilemeyen çerçevelemeyen

akışı kendi haline bırakan majisyen, yaratmış



olduğu gerçeklikte olayın kendisi haline gelir

çünkü diğer herkes atın yularından çeker gibi

olayı bir yerlere sürüklemeye çalışır. Belli bir

hesap çerçevesi içinde ya da koşullayarak ola-

yın gerçekleşmesini sıkıntıya sokar.

Temel iki noktadan söz ettik; samimiyet faktö-

rü ve masumiyet faktörü. Mesela bir olaya

kendi zihinsel sıkıntılarınızı katmazsanız, o

olay gerçekleşme yolunda hareket eder ama

katarsanız bu sefer de bu sıkıntılardan yani

sizden kurtulmak üzerine hareket eder.

Tercih sizin ya kendi sıkıntılarınızı periferik bir

alan olarak olaya bağlarsınız ya da olayın ken-

dini gerçekleştirmesi için alan açarsınız, uma-

rım anlamışsınızdır. Anlamak kolay değil, be-

nim bile bunları anlamam yıllar süren tefekkür

ve imtihanlarla oldu, hem de her türlüsünden.

SORU: Tutunmak ve bir şeylere bağlanmak,

biri şeytani beynin diğeri kuantum alanın ku-

ralı mı?

CEVAP: Evet..kuralsız dünyalar yoktur, kural-

ları bilirsen her zaman doğru hareketi yapar-

sın.



SORU: Aralarındaki fark nedir, tutunmak bağ-

lantılı olmak?

CEVAP: Beklentiler tutunmaktır ya da kabul-

ler, inançlar, değerler, sahip olduklarımız. Me-

sela insanın çocukları vardır, onlarla gurur

duyar, bu tutunmaktır. Bir başarı elde eder,

bu tutunmaktır. Bir itibar elde eder bu da tu-

tunmaktır, o itibara tutunur onun üzerinden

yaşar. Her çeşit etiket, annelik babalık eşlik

aile sevgili, ne varsa artık, aşık maşuk inançlar

felsefeler milli milliyetçi komünist, sosyalist

Müslüman, Hristiyan, Türk, Amerikan ne var-

sa Galatasaraylı, erkek, kadın, dişi, erkeklik

kadınlık sonsuz.

SORU: Masumiyetin istismar edilme korkusu

nedir?

CEVAP: Bir insan tam olarak yüzde yüz ma-

sum olamaz fıtratı gereği ve sürekli korkar bu

değeri kaybetme korkusu yaşar. Farkındadır

ne kadar değerli bir enerji ile olduğunun, bu

da insanı bozar. Bunun korkusu da olmamalı.

Arada ellerini kirleteceksin, mücadele devam

edecek, alıp cebine gitmek yok. Kirlendiğini

hissedeceksin ve harekete geçip arınma başla-

tacaksın neye mal olursa olsun. Eksilmeler

olmalıdır maddi manevi olarak, dolan yeri sü-



rekli boşaltmak gerekiyor, sen açınca yeri me-

lekler gelecek oraya. Onların enerjisi

senin enerjin olacak durum bu.



SİMYA NEDİR?

Dönüştürme sanatıdır. Özetle de çıkış noktası

şurasıdır; ezoterik inanç sistemine göre insan,

aslında burada ki insanın kendisi değil ama

ruhudur. Dünyaya erken zamansız gelmiş bir

ruhtur ve bir kemalete ulaşmak zorundadır.

Bu kemalet ezoterik sembolizmde altın'dır. Al-

tın bir soy metaldir ve bazı özellikleri kendine

özgüdür. Diğer hiç bir metalle birleşmez ato-

mik düzeyde, hangi maden ile karıştırırsanız

karıştırın, ısıtıldığı zaman yani eritildiği za-

man, ateş - ısınma- erime kavramlarına dikkat

edin, kendine yani aslına döner. Altın asla

kaybolmaz yok olmaz buharlaşmaz hep orada-

dır, yüz tane maden ile karıştırsanız bile eritti-

ğinizde aslına döner.

İşte simya bu metafor üzerinden kendini şekil-

lendirir. Dünyada altında vardır diğer maden-

ler de, ezoterik öğreti diğer madenlere erken

doğmuş gözüyle bakar aynı insan ruhu gibi.

Her bir metalin potansiyelinin altına dönüş-

mek olduğunu iddia eder.

Yani bir yanda insan ruhunun ateşte eriyerek

deneyimler yaşayarak arınarak kemalete erme-



si, diğer yandan da her bir metalin altına dö-

nüştürülmesi. Bu bilgiye bir de el iksiri koy-

mamız gerekir. El iksir nedir? Döngüyü durdu-

ran sistem yani doğumdan ölüme doğru giden

yolculukta, sonu ortadan kaldıran sistem yani

gençleşmek, genç kalmak, ruhani anlamda

simya ruhun yani özün arındırılması, teknik

anlamda ise iksir ve altına dönüşmek vardır.

Eskiler bir şekilde bazı bilgilere sahipti, günü-

müzde nano teknoloji denilen madenlerin ya

da metallerin ya da başka yapıların moleküler

yapısını bozarak ya atomların dizilimini değiş-

tirip kömürün- elmasa dönüştürülmesi ki tek-

nik olarak bu artık mümkün yapılıyor nano

teknoloji ile bir parça kömür yüksek basınç ve

ısı altına alınarak laboratuarda aslına uygun

hale getiriliyor.

Bu deneyi ben de yapmak istiyordum geçen

yaz ama bir türlü fırsat bulamadım. İlk fırsatta

Reha boşa çıkarsa ona kristal parçaları aldıra-

cağım ve onları ekeceğiz. Yapılan işlem şu şe-

kilde; adamlar küçük bir elmas parçasını alı-

yorlar, bir çeşit yüksek karbonlu kömür içine

koyuyorlar, onu da bir kalıbın içine koyuyor-

lar.



Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu, yok-

tan var etmek yok, bir şeyi başka şeye dönüş-

türüyorlar yani büyütüyorlar. Esprisi de şu,

benzere yakını alıp düzenliyorlar. Yüksek ba-

sınç altında elmas atomu ile kömür atomları

harekete geçiyor ve birleşiyorlar, hepsi de kar-

bon atomu olduğu için kömür elmasa dönmüş

oluyor.

Aynı şeyi altın ile de yapıyorlar, altının malze-

mesi ise kurşun, gümüş değil yani altına en

yakın atom dizilimi ve moleküler yapısı olan

madde kurşun. Bunlar işin teknik yanı, nano

teknoloji majiyi teknoloji haline getirmiş zaten.

Eski simyacılar ise bu işi demonlara yaptırırdı,

işin demonlarla olan ilişkisi buydu.

Yani hem bilgi olarak hem de meydana getiril-

mesi gereken gücün basınç ya da ısı elde ede-

bilmek için teknolojinin olmadığı dönemlerde

kainatın gizil güçleri olan demonlardan destek

alırlardı.

Bu işlere yeterliliği olan demonlar vardır. Şimdi

burada anlamanız gereken temel konu şudur;

bir malzemeden başka bir malzemeye geçiş

var. Şimdi işin üç farklı boyutundan birincisi-



ne bakalım ve konuyu irdelemeye çalışalım.

Örneğin eski mucitlerin Edison gibi, deneyler

yaparak ulaştığı bir bilgi var, epey bir çaba

gösterdikten sonra adam elektriği bir bakır

kablodan geçiriyordu kente elektrik vermek

için ama sistem belli yerlerde arıza yapıyordu.

Daha yüksek voltu daha uzak yerlere ulaştır-

mak için daha kalın bakır kablo kullanma fik-

rine ulaşması epey bir zamanını aldı. Bu şu

anlama gelir; her enerji akışı kendine uygun

bir akış alanı ister. Doğru bant aralığında ol-

madığı zaman işler yürümez.

Mesela 12 voltluk bir akımı bilek kalınlığında

bir kablo ile iletmeye kalkarsanız elektrik kab-

lo içinde kaybolur, onun için son derece ince

kablo olmalı ama yüksek volt için de yüksek.

Kainatın gizil kuvvetleri ile bağ kurabilmeniz

için onların iletişim alanında olabilmek için

doğru miktarda akımı doğru iletim aracına

yüklemeniz gerekmektedir.

Doğanın gizil kuvvetleri, bunlar kimler? Değer

olarak yukarıdan aşağıya; taht melekleri - en

gizli kuvvetler, bekçi melekleri - arş melekleri,

dört büyük melek, koruyucu melekler, kutup-



lar dediğimiz ermişler ve sonra eksi enerjiler

dediğimiz demonlar gelir sırada. Bunların en

üstünde Tanrı ile onların arasında bulunan

kişi de Hızır’dır.

Hızır a.s bir kişi değildir, bir modeldir, gizil bir

kuvvetin modelidir. Diğer hepsinden üstün bir

tarafı vardır, o da yaratıcının kararlarına etki

edebilmesi, bu bir modeldir. Aynı zamanda Hı-

zır, Tanrı katındaki bilgiye erişme, kitaba

bakma hakkına da sahiptir yani Tanrının diğer

kendisidir. Yani - insanla - canlıyla muhatap

olan, kendisinin indirgenmiş enerji olarak in-

san düzeyinde kendini tecelli ettirmesidir.

Hızır bu yönde Tanrının kendisinden bir

tecelliyattır aynı insan ve diğer yaratıkları gibi

ki Tanrının kendisini farklı iletim alanlarında

tecelli etme şeklidir. Şimdi bakalım hanginiz

bir diğerinizden daha akıllı ve kıvrak zekalı an-

layacağız az sonra, soru şu: Bütün bu yukarı-

da verdiğim bilgiler doğrultusunda düşünür-

seniz, bir insanın kemalat yolculuğunda ken-

disini kemalet taşlarından bir diğerine ulaş-

tırmak için hangi malzemeyi dönüştürmesi ge-

rekmektedir?



Şimdi bu soruya yanıt verin, kendisinde ki

hangi malzemeyi? Evet, cevap şu:

Kendinizdeki negatif enerjiler. Hepinizde bol

miktarda var bunlardan. Bakalım hangileri var

ve ne işe yararlar?

1) KİBİR

2) ATALET

3) KORKU

4) ENDİŞE-KAYGI

5) AÇ GÖZLÜLÜK

6) ŞEHVET

Bunlar nedir - ne olabilir, bunlar ne işe yarar?

Bunlar demonların gıdasıdır. Neymiş, bunlar

demonların gıdasıdır. Şimdi size temel termo-

dinamik yasadan söz etmeliyim. Bir iş elde et-

mek için ne yapmalısınız? Enerji vermelisiniz.

Masaya bir şey koymadan almak yok yani ne-

dir - hem elinde ki yemek yerinde kalsın hem

de karnın doysun olmuyor.

Elindeki yemekten vazgeçip onu enerjiye dö-

nüştürmezsen karnın doymuyor. Yani sistem

vazgeçmeler üzerine kurulu. Yukarıda tanım-

ladığım 6 özellik sizin onları işe dönüştürmeniz

için sizde mevcut olan şey ama ironik olan şu



ki bu enerjiler sizleri esir almış gibi, elinizde

tuttuğunuz şeyleri seviyorsunuz, onlardan

vazgeçemiyorsunuz. Eğer elindeki kibri verme-

ye niyetliysen, aynı köpek besler gibi alıcısı bir

demon her zaman vardır. Yani sendeki kötü

enerjileri köpeklere yem atar gibi atarsan iki

şey meydana gelir, aynı köpeklerde olduğu gi-

bi, bir demon senin köpeğin olur ama başka ne

kazanırsın?

Boş alan. Bu boş alana kim gelir? Temiz oldu-

ğu için bir melek gelir. Pekala demon musallatı

nasıl oluyor o zaman? Paralel evrenlerin sınır-

ları aşıldığında aynı elektrik çarpması gibi, se-

nin kibrinden beslenmek isteyen bir demon bir

şekilde senin zihnine atlayacak bir kıvılcım

bulursa atlar ve aklını zihnini ele geçirir ve

orada içeride beslenmeye başlar ve beslenme

bitmesin diye de seni sürekli kibirli olmaya

zorlar.

Bu sefer sen onun esiri olursun, onu besleyen

bir köle gibi onun için çalışırsın. Çoğu insan

musallat içindedir zaten ama bilmezler.

Şimdi yedinci maddeye geliyoruz; riya yani

gösteriş. En büyük aldatmaca da budur zaten.

Bir insan simya işlemine kendinden yola çıka-



rak başlamalıdır çünkü sahip olduğu tek mal-

zeme kendisidir ve o malzemeyi işleyerek bir

simyacı gibi bant aralıklarını düzenler ve ora-

larda hareket eder.

Simyanın sırrı şuradadır ve yöntemi de şu şe-

kildedir: Ünlü fizikçi Nevton kimdir aslında?

Büyük kara büyücüdür. Başına gelen ise şu-

dur; Newton gençliğinde majisyendi

demonolojiyi biliyordu, hem de çok iyi biliyor-

du. Sonra Royal akademinin çakalları bunu

rehin aldılar ve modern fiziği kurması için teh-

dit ettiler.

Ömrünün son 5 yılına kadar Royal akademi

yani İlluminatinin akademisi İngiltere,

demonlar aracılığı ile temel fizik yasalarını

kurdu yani zaten bilineni kaleme aldı düzenle-

di. Demonlar anlattı o yazdı ama onun amacı

başkaydı, o da diğer simyacılar gibi üç şeyin

peşindeydi; ölümsüzlük, İksir ve altın. Ve öm-

rünün son yıllarında onu özgür bıraktılar. O

dönemde kara büyüye iyice sardı ama ömrü

yetmedi, asla yetmez. Yani majiyi bilim haline

getiren kişi Nevton’un demonlarıdır. Nasıl Sü-

leyman’a sarayı yaptılar



onun için de fizik teoremlerini kurdular. Han-

gileri ile çalıştığını anlamanız için, hangi

demon ne iş yapar ona bakmanız gerekecek.

Kendini maji haline getirmek nasıl oluyormuş

anlamaya başladınız mı? Devam edelim. Sim-

yacılar sırasıyla şu işlemleri yapardı çalışma

yaparken; diyelim ki el iksir sıvıyla ilgili bir şey

yapacaklar.

1) dezenfekte etmek. Bunlar tamamen Ars

Goetia bilgileridir, orijinal kitapta yazar bun-

lar. İşe alet edavatın dezenfekte edilmesi ile

başlarlardı, mekanın da elbette yani bir çeşit

her şeye abdest aldırırlardı, kazan kullanacak-

ları aletler vesair.

Neden çünkü her yer demonlarla doludur ve

sızacak, sıçrayacak besine ulaşacak yollar

ararlar, her taraf onlarla doludur. Gıdaların-

dan da bahsetmiştim. Bir ayin yapmak bir

simya işlemi yapmak, bir gıda üretmeye ben-

zer, doğru dürüst yapılmazsa gıda zehir haline

gelir, onu zehirli hale getiren ise demonlardır,

bundan dolayı her yer temizlenir.

Odaya sinek ilacı sıkmak gibi, sineklerin kaç-

ması gibi bunlar da kaçarlar. Duaları ve sigil



dediğimiz mühürler, eşyaya ve mekana çizilir

ve ortam arındırılır.

2) Her şeyin ölçüsünün doğru olması gerek-

mektedir. Kazan su ve diğer malzemeler. Sonra

o işleme katalizör olacak olan, işte burada bir

ayrımı gitmek zorunda kalıyoruz; Ars Goetia

orijinalinde Süleyman onlardan demon diye

bahsetmez, spirit yani ruh diye bahseder ki bu

da demonlardan farklı bazı eseri yapıların ol-

duğunu bize gösterir. Ve iksir kazanında yapı-

lan ise madeni, moleküler yapısını dönüştüre-

rek bir halden diğer hale getirilir. Böylece orta-

ya bir çeşit ilaç çıkar. İşin maden yönünü ele

alalım, aynı şekilde kurşunu altına çevirmek

kurşunun moleküler yapısını değiştirmek an-

lamına gelir. Şimdi buradan diğer duruma ge-

çelim;

1) kibir, kibir konusunu işleyeceğiz şimdi. Ki-

bir nedir? Bir enerji formudur, yaratılmış bir

değerdir, moleküler bir dizindir. Kavramsal

olarak varlığından haberimiz olan her hal ne-

dir? Bir METAFİZİK moleküler yapıdır.

Bunu bir balon gibi kabul edelim, balon sö-

nüktür, sen onu kendi enerjinle doldurursun



ve o balon şişmiş olan olur yani kibir denilen

canlı bir moleküler yapıyı sen ateşlersin kendi

enerinle, aynı odunu-kömürü ya da başka bir

şeyi yakmak gibi, orada yanan odun değildir

kömür de değildir, ne yakarsan yak geride ka-

lan sadece kül dediğimiz tek bir şey vardır, ha-

yatın kendisi olan karbon elementidir. Her şeyi

yakarsın ama geride hayat kalır karbon ele-

mentidir, yanan ise oksijendir.

Oksijen nedir? Bir bağlayıcı katalizör, tek ba-

şına hiç bir şeydir ama bütün moleküler dizin-

leri bağlar ve oksijen yanıp bittiğinde geride saf

olan kalır, karbon elementi ama bunlara aykırı

giden bir maden vardır geride kalan, altın. Al-

tın soy metaldir yok edilemez, farkı anlamaya

başladınız sanırım yani fazla olan neyi yakar-

sanız yakın geriye hayatın kendisi olan karbon

ile altın kalır. Yani saflık masumiyet bileşik

yapar, neyse devam edelim.

1) Kibir; bu bir sistemdir- bu bir yaşam for-

mudur aynı uzaylılar gibi bir şey ama etkisiz

elemandır, orada durur kendi halinde ama sen

onu kullanmaya başlarsan canlanır. Aynı

uzaylı filmlerinde ya da vampir filmlerinde ya



da zombi filmlerinde olduğu gibi bir kişiden

diğerine sıçrar. Yani kibirli olmayı

insan çocukken henüz masumken başkaların-

dan öğrenir çünkü bilgi kendini çoğaltmak için

bir zihinden diğerine sıçrar yani sizi bir suçu-

nuz yok, masumdunuz ama çevreniz çakaldı

size de sıçradı, size düşen bundan kurtulmak.

1) Kibir; kibir içine gönderdiğiniz ve sürekli

beslemek zorunda kaldığınız bu form nedeniyle

kuvvetten düşersiniz, bir de bununla ilgili sa-

vunma geliştirirken de yani başkasının kibri

sizin kibrinizi dövmesin diye, sürekli yorgun,

verimsiz ve mutsuzsunuz çünkü kibirli olmak

için gereğinden fazla enerji harcıyorsunuz.

Evet

2) Atalet: Şimdi de bundan söz edelim bir par-

ça, bu da aynı diğerleri gibi bir yaşam formu-

dur. Bilgi olarak vardır ve siz bunu ters enerji

doldurduğunuz için canlanır ve sizi ele geçirir.

fren etkisi yapan, pranga etkisi yapan o şey

nedir, aslında olmayan ama zihin tarafından

yaratılan şey? Zan, evet neydi o zan? Kuantum

dolanıklık. Asla dolanıklık içinde olmayın, peri-

feri oluşturmayın, bir iş yapmaya kalktığınızda



sürekli onunla ilgili beklenti ya da olumsuz

düşünceler üretmeyin. Mesela çok sık görülen

bir örnek, adam diyor ki kitap yazacağım ama

çok satan olacağından çok para kazanacağın-

dan emin olsam, ya da bir iş yapıyorsun biri

çıkıyor, ya olmazsa ya tutmazsa, ıvır zıvır şey-

ler. Gelecek yok, sen ne yaratırsan odur gele-

cek.

Sen lambaya üflersen odur senin geleceğin,

sen bir şey üretirsen odur senin geleceğin. Sıfır

noktasında iki insan duruyor, bir iş yapacak-

lar aynı işi, biri diyor ki, yapacağım da ne ola-

cak, başlamıyor, onun gerçekliği yapmamak

üzere. Diğeri diyor ki ben bunu yapmaktan

zevk alıyorum sonucundan değil, yapıyor. Her

ikisi içinde büyük sistemde iki farklı kapı açı-

lır, yapmış ve yapmamış kapısı.

Bunları çok anlattım, geçmiş bile kara deliğin

periferinde duruyor. Geçmişte yapılan işlerin

hataların gelecekteki etkilerini düzenlemek için

bugün var an var. Bu majidir işte. Atalet ney-

den beslenirmiş bundan, bundan dolayı zayıf

güçsüz mücadele gücü olmayan kişiler haline

geliyorsunuz, atalet denilen demon enerjisi

kavrıyor sizi.



3) Kaygı: Aslında bunu konuşmaya bile tenez-

zül etmemek lazım o kadar önemsiz bir şey,

kaygı son derece illüzyon bir şeydir, nedir o?

Varsayım. Bir şeye sahipsen eğer - ya sorusu

acaba sorusu ya da sahip değilsen olmazsa

sorusu, mesela kadın - adam evleniyor, soru

şu ya beni aldatırsa, bu kaygı. Bir işe giriyor,

ya başaramazsam, bir işe başvuruyor ya al-

mazlarsa vesair.

Bunu çözemeyen insan, değil majisyen insan

bile sayılmaz ve çözmek basit: Sana düşen

yapmak, o kadar. Zihnine bütün olasılıkları

kabul ettir hepsi bu, bütün sonuçlara hazırsan

kaygı yoktur, biter. O kadar sahiplenme, köşe

kapmaca oyunu gibi diğer köşeye koşmak için

mevcut köşeden ayrılmak zorundasın, hayat

bir oyun. Olsa ne olur olmasa ne olur bir şey-

ler, eğer ille de bir şeye üzüleceksen keyif al-

madan geçirdiğin dakikalara acı, boşa har-

canmış zamana acı.

4) Aç gözlülük: Sonradan insan zihnine soku-

lan bir değer, kurtulmak kolay

ama size bunun basit bir tekniğini söyleyeyim,

bir de üzerine bir fıkra ekleyelim ve aç gözlü



olmanın ne kadar saçma bir şey olduğunu an-

layacaksınız. Uzun bir yola gideceksiniz.

İki kişi sırtınızda da küfe ve içinde yiyecek ve

içecek, birisi aç gözlü sizin küfenizden çalıyor

kendi küfesine atıyor yola düşüyorsunuz, o

sürekli sizden çalıyor kendi küfesine atıyor. Bir

noktadan sonra çan eğrisi başlar.

Yürüdükçe yorulur küfe ağırlaştıkça yorulur ve

sizden yardım ister taşımanız için, siz de olur

ben taşırım ama karnımı doyurmam lazım der-

siniz. Yani hem karnınızı doyurursunuz hem

de küfeyi aç gözlü taşır. Anladınız siz onu,

karma uzun hikaye, açgözlü insanlar başkala-

rının nasiplerini rızklarını kendi sırtlarında

taşıyıp, nasip sahiplerine ulaştıran hamallar-

dan başka bir şey değildir, gerçekten de böyle.

5- Şehvet: Şehveti seks ile karıştırmayın, orada

hata yaparsınız. Seks içinde şehvet vardır ama

anlamı bir şeye suje ya da objeye takıntılı ol-

mak şehvettir. Ne ya da kim olursa olsun,

obsessif kompulsif şehvete girer, kavramlar

maddeler kişiler, tapınmak yani, kutsamak.

Bu aslında kutsadığınız kişiyi de zor durumda

bırakır, sizin yüzünüzden rahat osuramaz



6- Ve korku: Aslında korku en kuvvetli işlene-

bilir malzemedir, sizi korkutan her ne ise as-

lında bir madendir cevherdir, onu işlemeye

başladığınızda dönüştürürsünüz ve çok işe ya-

rar.

7- Ve son olarak riya yani gösteriş, yalan da

içinde.

İşte tüm bu malzemeleri enerjileri olumlu tara-

fa doğru ki bir sonraki derste

Her biri için dönüştürme adresini söyleyece-

ğim, bunları dönüştüreceksiniz ve kurşun altı-

na dönüşmüş olacak yani bu enerjileri çöpe

atmıyorsunuz, dönüştürüyor ve kıymetli hale

getiriyorsunuz. Bugünlük hepsi bu yoruldum,

soru da sormayın, bir sonraki derse kalsın so-

rular.

Konumuz bugün demonlar, doğanın gizil kuv-

vetleri; şöyle kısaca bir başlangıç özeti yapa-

lım: Demiştik ki yukarıdan aşağıya kainatın

gizil kuvvetleri vardı ve Hızır ile melekleri an-

lattık, şimdi sırada demonlar var. Demonlar

tam olarak atmosferin içinde dünyaya esir

kuvvetlerdir, atmosferin dışına çıkamazlar ve



her biri de atmosferin değişik katmanlarında.

Yukarıdan aşağıya arzın merkezine kadar olan

yani dış atmosferden tam da mağma tabakası-

na kadar olan alan içinde bulunan 72 katman

arasında, her bir katmanda bir adet olmak

üzere ki- bunlar demon sınıfından yaratıklar-

dır- bulunmaktadır.

Bu bilgiye şunu da ilave etmek lazım, perdeler

– örtüler var. Tam da bizim merkezinde bulun-

duğumuz kürenin üstünde olan üzerinde yü-

rüdüğümüz alanda bu perdeler ve örtüler tit-

reşim halinde ve birinden diğerine geçiş ya da

görüntü, olasılık dahilinde. Perdenin kalkması

demek o alanın gözlemci olarak, gözlemci için

görünür hale gelmesi demektir.

İşte o alanlar görünür hale geldiği zaman bü-

tün bunların dışında bulunan masallarda peri-

ler goblinler ve daha bir çok masal kitapların-

da yer alan yaratıklarında bizim dünyamız da

ve mevcutta yaşamakta olduğunu gösterir. Ka-

dim bilgiler çerçevesinde bir zamanlar bu kitle-

lerin insanlarla birlikte yaşadığı söylenir.

İşin aslı şudur, eski insanların parapsikolojik

duyarlılığı daha yüksekti ve bazı örtüler onlar

için kaldırılmıştı zaten, arada ki tek fark göz-



lemci olarak insanın bu özelliklerini çok uzun

zamandan beri yitirdiğinden beri bu hale gel-

miş olmasıdır. Şimdi size bilimsel olarak insa-

nın bu özelliklerini nasıl kaybettiğini ve yeni-

den nasıl kazanabileceğini anlatacağım.

Bir parça beyin sisteminden bahsetmek gere-

kiyor; ilk insanlarda limbik sistem denilen

duygusal alan vardı ama prefrontal denilen

alan yoktu, bu alana zaten medeniyet lobu de-

nir. Yani insanın dış dünyada ki gelişmelere

hızlı değişimlere artan trafiğe bilgi bombardı-

manına ayak uydurabilmesi için insan beyni

evrimleşmeye ve bu lobun önce oluşmasına

sonra da gelişmesine neden oldu.

Bu lop hesap-kitap-anlık kısa hafıza kullan-

mak ve anlık kararlar alarak rüzgara göre dav-

ranmak gibi özellikleri yönetir. Bu lobun işçisi

ya da mühendisi kimdir? Motor korteks deni-

len sistemdir. İnsanı aslında yöneten tamamen

motor sistemdir. Yani beynin kısa yolu motor

korteksi faal hale getirerek kas hafızasını oluş-

turmasıdır.

İnsanın hareket ve davranışlarının yüzde 98

kadar bölümü yani modern insanın, tamamen

motor korteks tarafından yönetilir. Bundan



dolayı kozmik bilgi ya da mistik bilgi ile oluş-

turulmamış bir motor sistem sadece bu bilgi

kendisine yüklenmediği için algısını dar bir

alanda tutar ve perdeleri sürekli kapalı halde

tutar.

Bundan dolayı etrafımızda yaşamakta olan pe-

riler gibi ve benzeri enerji alanları bizler için

perde arkasında kalır. METAFİZİK alana zihin-

sel ve bedensel ve dahi bir gözlemci olarak gi-

rebilmek için, yeni okült bilginin motor kortek-

se öğretilmesi gerekmektedir. Bu da limbik sis-

temi, prefrontol lobun kontrolünden çıkarmak-

la olur.

Yani bir çeşit tersine mühendislik yapmak ge-

rekmektedir. Yani irade yöntemi ile davranışla-

rımızı, beden dilimizi, bendensel hareketlerimi-

zi değiştirerek, prefrontol lobu devre dışı bıra-

karak, sistemin limbik sitemden beslenmesini

yaratmamız gerekmektedir.

Diğer türlü dış dünyadan gelen her türlü ilahi

bilgi de prefrontol lob tarafından işleneceği

için, o lobun referansları olan mantık ve yarar-

lılık gibi süzgeçlerde bu bilgi atık olarak dışarı

atılır. O halde nasıl yapacağız? Çalışmak ile



kararlılık. Bir kaç örnek vereyim; mesela belli

bir zikri belli bir pozisyonda belli bir zaman

söyleyerek, oturma - durma- yürüme el kol ve

kafa gibi organlarımızı belli açılarda durmaya

zorlamakla, prefrontol lobu devre dışı bırakırız.

Sistemin esası davranışlarımızı mantık refe-

ranslarına vurmadan kullanmaktan geçer. İşte

bu şekilde frekansları yavaşlamak zorunda ka-

lır beynin ve bu yavaşlama son derece önemli-

dir. Kısa hafıza kullanımı azalır, dış uyaranlara

karşı kapalı hale gelirsiniz, beyin bunları kısa

hafızada işlemez ve yavaş yavaş perdeler açıl-

maya başlar.

Aslında size meditasyon nedir bunu anlatmış

oldum. Düşünceden harekete değil hareketten

düşünceye gitmeniz gerekir çünkü siz insanla-

rın beyinleri kusurlu ve bu kusur sizi yöneti-

yor. Kusurlu bir terazi kullanırsanız her şeyi

yanlış ölçer ve tartarsınız. Dış uyaranlara karşı

modern insan iki karşı model geliştirmiştir,

biri savunma diğeri ise saldırıdır ve sürekli po-

zisyon almak durumundadır.

Eğer kendini zayıf hissederse savunma ka-

panma hareketine geçer, kuvvetli hissederse

bir avcı gibi alan hakimiyetini ele geçirmek için



saldırıya geçer. Bu iki hareket de yanlıştır

çünkü METAFİZİK sistemin iletişim modelinde

tevekkül ve teslimiyet vardır. Bunun içinde

modern insanın bu iki temel davranış mode-

linden kurtulması gerekir.

Hani derler ya, köpekler korkunun kokusunu

alır diye, işte mantık kullanan prefrontol lobun

titreşimlerini ve buna bağlı olarak modellenmiş

motor korteksin davranışlarının frekanslarının

yaydığı etki, diğer dünyaların sizler için ka-

panmasına neden olur.

Yani beynin bir bölümünü devre dışı bırakarak

kendinizi yeniden modellemeniz gerekmekte-

dir. O zaman düşünce gücünün nasıl büyük

bir kuvvet olduğunu anlayacaksınız, yeter ki

onun dümenine geçebilesiniz.

Aslında Hz. Süleyman 72 demonu bağlamakla

ve bunun üzerine Ars Goetia kitabını yazmakla

bize şunu anlattı; doğada 72 tane ezoterik

kuvvet var, bize bunu söyledi, aynı radyasyon

gibi. Bu kuvveti madam Curie öncesinde kimse

bilmezdi ya da Tesla'dan önce manyetizma bil-

gisi yok denilecek kadar azdı. Bugün bilmeden

kullandığımız bu iki kuvvet keşfedilmiş iki



demon kuvvetinden başka bir şey değildir. Di-

ğer keşfedilmiş demon kuvvetlerinden biri

nano teknolojidir.

Şimdi ezoterik kitaplarda birer bilinmez, son

derece tehlikeli şeytani birer kuvvet olarak gö-

rülen demon kuvvetlerinin aslında 72 sır per-

desinin altında kalmış, keşfedilmeyi bekleyen

bir çeşit radyasyon kuvveti gibi büyük kuvvet-

ler olduğunu anlamanız gerekmektedir. Elbette

bütün bunları anlayabilmek içinse gerçeği bil-

meniz gerekmektedir.

Kendinizle ilgili olan büyük gizli sırrı bilmeniz

gerekmektedir. Tarihin çeşitli dönemlerinde

buna panteistler dahil, onlardan Yunan bilge-

lerine, Mevlana’ya kadar bütün tasavavuf sis-

teminin kendini kurduğu sistem, arada birile-

rinin yumurtladığı ama asla anlamını bile bil-

mediği şey, gerçek şudur:

Dışarıda bir bilgi yok, bütün bilgi sizde, hepsi

sizde. Fark, açığa çıkmasında, bütün kainat

sizde. Bilgiyi dışarıdan öğrenmiyoruz.

Benden öğrendiğiniz tek şey anahtarı kullan-

mak, ben sizi uyandırıyorum. Bu ezoterik dün-

ya ile ilgilenmek demek son derece akıllı olmak



ve ayak izlerini iyi tanımak demektir. Termino-

loji iyi anlamak demektir. Demonolojinin esa-

sında İngilizcede invoke denilen, sadece bu

alan için kullanılan bu kavram, uyandırmak

anlamına gelmektedir.

Yani bir yerde olan demonu uyandırmak can-

landırmak harekete geçirmektedir. İşte aslında

harekete geçirdiğiniz şey sizdeki bir bilgi örün-

tüsünden başka bir şey değildir ama size çok

daha önemli bir sırrı vereceğim.

Bilgi sistemi nasıl çalışıyor bir örnekle anlata-

yım; diyelim ki elinizde çeşitli çubuklara tuttu-

rulmuş mıknatıslar var. Bir düğmeye bastığı-

nızda alet mıknatıs haline geliyor, bıraktığınız-

da çekim özelliği kayboluyor ve masada da de-

ğişik renklerde demir tozları yayılmış.

Siz o mıknatıslara bir şekil verip masaya tutu-

yorsunuz ve belli miktarda farklı yerlerde bir

demir tozu örüntüsü oluşturuyorsunuz, yani

bir bilgi örüntüsünü esir hale getiriyorsunuz.

İnsanın yaptığı temel hata şu, işte bu demir

tozlarını alıp cebine atması, oysa geri koyması

lazım çünkü aslında önemli olan o manyetik



mıknatısı sürekli büyük bilgi ağı üzerinde tu-

tarak, o bilgiyi elde etmek yorumlamak.

Size ait olan bilgi değil, size ait olan hakkınız

olan, o bilgi ile elde ettiğiniz deneyim. Size si-

zin de kafanızın basacağı şekilde anlatayım;

bir domatesin varlık nedeni onun yenmesidir.

Bir domatesi bir yere kapatırsanız bir zaman

sonra o artık bir domates olarak kalmaz.

Domates yemekteki amacınız iki şeydir; enerji

ve lezzet tad almak. İşte modern insanın yaptı-

ğı yanlış bu, bilgiyi alıyor kasaya kilitliyor ve

onun çürümesine neden oluyor. Bir bilgi ala-

nından size nasip edilmiş şey onu tecrübe et-

mek. Tecrübenden elde edilen bilginin motor

korteks sisteminde kullanılmasından başka bir

şey değildir.

Bundan dolayı bilgiye sarılmayın, o bilgi sü-

rekli var her yerde ve o hep sende, olay bu ka-

dar basittir. İşte demonları ararken başka yer-

lere bakmayın, invoke yani onları kendi içiniz-

den uyandıracaksınız yani uyandıracağınız şe-

yin iki yüzü var, diğer her şeyde olduğu gibi.

Diğer her şey, elektrik manyetik alan radyas-

yon, yani kontrol edilemeyen enerji tehlikelidir.



Enerjiyi kontrol edebiliyor olmanız gerekmek-

tedir. Bunları şundan anlattım; size 72

demonun özelliklerini anlatacağım zaman an-

lattığım şeylerin ne olduğunu anlamanız ola-

caktır.

Olaya o şekilde bakın. Bunu bir örnekle göste-

receğim. Birinci demon aş demon Baal güm-

bürtü geleneğinde bir adam, kedi, kurdele ya

da bunların kombinasyonları biçiminde ortaya

çıktığı söyleniyordu. Bu örnek üzerinden gide-

lim, Baal- nasıl görünüyor? Bu şekilde onun

ne şekilde göründüğünü sizin beyniniz belirler.

Bunu iyi anlamanız gerekmektedir. Mıknatıs

olayında olduğu gibi büyük bilgi ağına tuttu-

ğunuz mıknatısın modeli şekli, görüntüyü be-

lirler. İşte kendinizi bu yönde eğitmeniz gereki-

yor ki gördükleriniz görmek istedikleriniz ol-

sun. Gözlemci gerçekliği kendisi yaratır.

Temel iki prensibi korumanız gerekiyor, bu

ilahi sistemin iki olmazsa olmazı:

1) Tevekkül

2) Teslimiyet

Şimdi size bilinçli körlükten bahsedeceğim. İlk

alıştırmalarınızı bilinçli körlük ile yapmanız

gerekmektedir. Dış uyaranlara karşı kendinizi



körleştirmeniz gerekiyor. Bunun için size yar-

dımcı olacak bir kaç yöntem söyleyeceğim ama

sizler çalışan insanlarsınız, bundan dolayı kısa

hafıza kullanma mecburiyetiniz, bundan dolayı

yapmanız gereken bu işler için özel zamanlar

ayırmanız ve bu zamanlar içinde bu yöntemleri

alıştırmaları yapmanız gerekmektedir.

Bilinçli körleşme demek, dış uyaranlara karşı

kendinizi kapatmanız demektir. Görmemek,

bundan dolayı kafanızda bir işlem yapmanız

gerekmektedir, adeta zihin oyunu gibi, mesela

kafanızda bir inşaatı hayali olarak yapmanız

temelinden detayına kadar ya da zihninizde bir

masal yaratmanız ya da büyük bir kırmızı nok-

ta, o hikayenin içine girin ve orada kalın.

İnsanlarla kurduğunuz iletişimde, bu zaman

sarfında elbette insanlardan uzak olmanız ge-

rekmiyor, anlam kaydırması ve süper ilgisizlik.

Mesela birisi bir şey anlattığı kadar sonuna

kadar izleyin ama dinlemeyin.

Onun herhangi bir noktasına odaklanın, kulak

ucuna, herhangi bir yerine, hikayesini bitirin-

ce, haklısın deyin geçin. Buna bilinçli körleşme

denir.



Hem duyma hem de görme konusunda kendi-

nizi bilinçli körleştirin, kim ne dersi desin algı-

yı kapatın. Kimsenin sözleri ya da davranışları

ile açtığı zaman uzay alanına girmeyin yani

süper tepkisizlik. Karşınızdaki kim olursa ol-

sun süper tepkisizlik. İşte bu tür davranışlar

motor sisteminize yeni modeli öğretecek.

Günlük ritüeller oluşturmanız gerekmektedir.

Bu son derece önemli, bir majisyenin sırrı ru-

tindedir, rutin can damarı, keyif alanı şeklinde

yarattığınız rutini mutlaka koruyun. Bunu

yapmak da son derece kolaydır, yapmanız ge-

reken tek şey, başkalarının açtığı uzay-zaman

alanına düşmemeniz hepsi bu. İnsanlar sürekli

zamanı doldurmak için bir şeyler önerirler, bu

eğer sizin rutinle çatışıyorsa, rutini bozuyorsa

hayır demelisiniz, yüz kere de olsa hayır deme-

lisiniz, asla bozulmamalı.

Bu rutin keyif aldığınız bir rutin olacak. Size

bir kaç model göstereceğim şimdi, size listeler

verdim, melek listeleri, isimlerinin okunuşunu

saatlerini, bunları rutinlerinizin içine alın. On-

ların zaman gün ve saatinde bir takvim oluştu-

run ve bir köşede hakkını vererek zikredin.



Şimdi hareketlerden söz edelim; durma -

oturma - bakma- şeklinde, değişik şekillerde,

bağdaş kurarak oturun, sadece oturun, bu da

rutinin içinde olsun. Şimdi can alıcı bir soru,

hayatınızda hiç bir zaman bir topla karga gör-

mediniz çünkü bir topla karga görmek için

bakmadınız. İşte size bir ev ödevi, parklara gi-

din bir topla karga arayın mutlaka göreceksi-

niz.

İşte başta kibir olmak üzere harislik hırs kor-

ku ve benzeri enerjileri dönüştürebilmeniz için

bunlar gerekli. Bir sokak köpeğine sarılıp ka-

fasını okşarsanız korkuyu yenersiniz. Rutinle-

rin arasında koku da farklı kokuları deneme-

niz gerekmektedir. Yürürken yolda gördüğü-

nüz ağaçların yapraklarını kırın koklayın, bu-

nu sürekli yapın.

İşte bunlar size birer zemin oluşturmaya baş-

layacak. Bütün bu hareketler invoke şeklinde

içinizdeki ezoterik kuvvetlerin ortaya çıkması

için gerekli olan boşluğu yaratacak. Hani biri-

leri diyor ya, müzik dinlemek günahtır, aslında

adamlar bir gerçeği bilmeden farkında olma-

dan söylüyorlar.



Müzik dinlemek günah değildir ama yanlıştır.

Nedenini anlatacağım. Beyin bilgiyi işlemek

zorundadır. Müzik dinlediğiniz zaman beyin bu

bilgiyi işlemek için ayrıştırmak zorunda kalır

çok aşırı enerji kullanır ve neredeyse beynin

her yanını kullanır ve beyin gücünüz zayıfla-

maya başlar, çok yormuş olursunuz.

Eskiler müzik dinlerken bile tek sesli üflemele-

ri dinlerlerdi çünkü o tek sesliler tek nota bey-

ni dinginleştirir. Ben müzik dinlemeyin demi-

yorum, hayatınızın her dakikasına ya da bir işi

yaparken fon müziği olarak kullanmayın, ben

çalışırken asla müzik dinlemem çünkü beyni-

mi gereksiz yere yormam.

Ayrıca drama seyretmeyi, dizi seyretmeyi bıra-

kın. Belgeselleri adeta hipnoz olmuş gibi izle-

yin, sadece bakın bu da rutinin bir parçası

olacak. Şimdi anlam kaydırma ve deneyimler

üzerinden gideceğiz yani beynin kodlarını de-

ğiştireceğiz.

Kendinizle alay etmiş gibi olacaksınız, mesela

otobüs bekliyorsunuz otobüs geldi, binmeyin,

kaçırın onu bilerek, bir sonrakine binin. Görü-

nürde aleyhinize olan işler yapın. Beslenme



konusuna gelince, mide sadece mide değildir.

Midede olan her şey beyin tarafından yönetilir

ve ciddi bir sorundur.

Bundan dolayı tek tip beslenmeye başlayın,

masada yemek çeşitleri olmasın, 50 çeşit ye-

mek tatlı turşu ıvır zıvır. Aynı zamanda çekir-

dek bisküvit atıştırmalıları bırakın. Tek tip

beslenmeye başlayın, bir hafta sadece salata

yiyin, bir hafta sadece et, bir hafta sadece ba-

lık. Temel nezaket kurallarını bırakmanız ge-

rekecek, asla tahammül etmeyin. Biri sizinle

istemediğiniz tonda rahatsız edecek şekilde

iletişim halindeyse hemen iletişimi bitirin.

Kendinizi asla değersizleştirilmiş bir bant ara-

lığında iletişime zorlamayın, telefonu yüzüne

kapatın, konuşmanın ortasında basın gidin.

Bütün bunları yapmanızın tek nedeni var, dış

uyaranlara karşı bilinçli körleşme. Böylece zi-

hinsel kuantum dolanıklığı beslenecek malze-

me bulamaz, korku-kaygı-endişe- kıskançlık-

harislik- kin –intikam vesair.

bunlar hep ithal ürünlerdir. Başkalarının sizin

üzerinizde yaptığı etkilerden ortaya çıkar, bi-

linçli kayıtsızlık gerekiyor. Evet uzun bir süre

olabildiğince çok şeye bilinçli kayıtsızlık yap-



manız gerekiyor, biri size küfretse bile gülün

geçin.

Çirkin insan yoktur gülmeyen gülümsemeyen

insan vardır. Güzelleşmenin kestirme yolu

gülmektir gülümsemektir. Gülen bir insana

bakan bir insan onda ki gülüşü görür, yüzü-

nün şeklini şemalini görmez.

Temel kural bilinçli kayıtsızlık, bu tevekkül

için gereklidir şimdi zamanı. Bilinçli deneyim-

ler yakalamak, yağmurda ıslanın, olaylardan

kaçmayın, bütün bu bilgilerin motor kortekste

yer alması gerekmektedir. İşte o zaman sizler

tılsımları kullanıp bu yeni enerjileri çağırdığı-

nız zaman, iki şeye sahip olacaksınız;

1) Onları kontrol edebilecek kuvvete ve bilgiye

2) Onların yer alacağı boşluğa

İşte bu boşluk içinde sizdeki demon bilgisi bir

kuvvet olarak açığa çıkacak ve bu bilgi-enerji

formu işe dönüşmeye başlayacak. Hangi işe?

Örneğin ilham bekleyen sanatçı şair yazar

isen, en kuvvetli cümleleri hikayeleri öyküleri

sana fısıldayacak, fizikçi ise denklemleri

vesair, sende ne varsa o yönde bilgi açığa çık-



maya başlayacak ve katman katman, 72 kat-

manda ki her türlü bilgi ya da eneri bu model

üzerinden gerçekleşecek.

Bunlarla ilgili bu kitaplara bilgileri yazanların

birer gözlemci olarak kendi bilgi perspektifinde

alanları gördüğünü keşfedeceksiniz. Sonra bir

duayı okudu ve o insana dönüştür. Şimdi bu

demon listesindeki her demonun ne iş yaptığı-

na bakın ve bunun üzerine bir skala koyun.

Şunu göreceksiniz en geçi ortaçağ olan 16yy

zamanlarındaki gözlemleri göreceksin.

Orada ne var-, orada olan şudur; herkes kendi

bilgi örüntüsü ve periferisi modelinde bilgiye

ulaştı, mesela yağmur ile hava ile derdi olan

bu alanı gözlemledi ama Newton bu işi bilinçli

ve profesyonelce yaptı, nokta atışı yaptı, doğru

soruları sordu; elma neden düşüyor, balon ne-

den uçuyor? Ne sorarsan onun cevabını alır-

sın.

Bir örnek vereyim; bana bir soru sormazsanız

bir cevap alamazsınız, ben herhangi bir şeyi

anlatamam çünkü çok şey biliyorum.



Bir ansiklopediye başvurduğunuzda doğru ka-

tegorilere bakmazsanız, ne soracağınız bilmez-

seniz cevap asla gelmez. Adam sana neyi an-

latsın, sen sormuyorsun ki? Eskiler demonlara

ne soruyordu, yağmuru düşmanı vesair ama

artık sizin soracak çok şeyiniz var.

1) Kendinizi nasıl maji haline getireceksiniz?

2) İçinizdeki gizil kuvvetleri nasıl uyandıracak-

sınız?

3) Soru sormayı öğrenmek?

Gerisi zaten ansiklopedik bilgi, dediğim gibi

bütün demon bilgisi de diğerleri gibi bir litera-

tür külliyat, nasıl öğreneceğinizi öğrendiğiniz

zaman bu külliyatı kullanacaksınız. Külliyatı

ezberlemeniz gerekmez.

Neden? En başta anlattığım gibi ihtiyacınız

olan mıknatısları doğru bir şekilde modelle-

mek. Yoksa demir tozlarını cebinize atmanız

size bir şey katmaz, sadece hokus pokusçu

olursunuz. Bu işin ilmi bu şekilde yapılıyor.

DUYGU DİYE BİR ŞEY YOKTUR, ürün gibi

üretilir, dil sabittir, duygu karmaşadır belirsiz-

dir. Duygu bir işlemin atık maddesidir, işlem

sonrası ortaya çıkar.



Kelam, Tanrıdır Tanrı kelamdır, söz büyüdür.

Kimse durduk yere duygulanmaz, bir olay son-

rası bir işlem sonrası bir gözlem sonrası duy-

gulanır, aynı sıcaktan terlemek gibi, ter atık

madde, açığa çıkmak zorundadır diğer atık

maddeler gibi, duygular da öyle açığa çıkmak

zorunda oldukları için çıkarlar, tutmak müm-

kün değildir.

Patlarsınız tutmaya kalkarsanız, duygu bir şe-

yin sabiti değildir. Aynı gün batımı gibidir, açı-

ğa çıkar sonra kaybolur, asla her zaman bir

duygunun enerjisi diğerine benzemez, öfke

korku sevgi aşk kıskançlık kızgınlık haz neyse

artık, bunlar etkiler ile üretilir ortaya çıkar da-

ğılır.

Her konuda olduğu gibi maji ve tılsım konula-

rında da iki farklı görüş vardır. Temelde en asıl

kaynak elbette Süleyman kaynakları olan Ars

Goetia’dır ama mesele orada bitmez, ondan

önce de sonra da maji farklı modellerde yürü-

dü. Temel iki çıkış noktası vardır. Bir inanışa

göre Lilith ile şeytanın çiftleşmesinden dolayı,

bu benim fikrim değil rivayet bu şekilde, güney

Hindistan’da bulunan bir kabilenin ilk çocuk-



ları oluyor. Bunlara maji bilgisi maji yapma

yeteneği kan bağı ile geçiyor, ancak bu toplu-

luk kara büyü yaptığı iddiası ile iki kere lanet-

lenmiş ve iki kere de büyük sürgüne gönderil-

miştir, sizler bunları çingeneler olarak bilirsi-

niz.

Güney Hindistan’dan sürülen bu topluluk Mı-

sır firavunluğunu işgal etmiş Mısır’ı ele geçir-

miş ve nereden geldiği hala belli olmayan ilk

firavunları ortadan kaldırmış ve yerine kendi-

leri geçmiştir. Bu kavme Koptikler, Kıptiler

denmektedir. Bu maji inancı ya da Lilith inancı

tek başına yaşayamadığı için diğer dinlerin

arasına Hermetik bir kalıp olarak karışmış ve

bütün tek dinli dinlerin arasında batınilik şek-

linde yayılmıştır.

Kıptiler’in yönetimini ortadan kaldıran ise Bü-

yük İskender olmuştur. Yerine Makedon

genarellerinden biri olan Ptolemus’u vali olarak

bırakmıştır, Kleopatra onun soyundan gelmek-

tedir ve tarihte biline Klepotra Mısırlı değil He-

len kanı taşır ve 17.ci Kleopatra olarak bilinir,

yani ondan önce 16 tane daha Kleopatra var.



Buradan göç eden çingeneler Avrupaya doğru

yayılmıştır, bunların bir kolu günümüz Türki-

ye coğrafyasında o zamanın Roma dönemi dini

olan Hristiyanlık dini içinde Katarlar olarak

isim almışlardır ve gnostik tarzı bir inanç içine

girmişlerdir. Dönemin papası bunları kafir ilan

etmiştir. Katarlar balkanlarda isim değiştirmiş

ve Bogomiiller olmuştur. Buradan kopan bir

bölüm önce Fransa’da tapınak şövalyelerinin

koruması altında yaşamıştır Fransa’da çünkü

hepsi aynı Hermetik inanç sisteminden gelmiş-

tir.

Fransa kralı Güzel Filip 15yyde bunları katle-

dince, kaçanlar arasında Katarlar da İskoç-

ya’ya gitmiştir ve burada henüz büyük Britan-

ya yokken, çeşitli krallık beylikler hüküm sü-

rürken yerleşmişler ve burada Keltler olarak

varlıklarını sürdürmüşlerdir.

İşte majinin temelde iki soyu görünür; bir

çingene Kıpti kolu, diğeri de Yahudilerin batıni

kolu olan Toracılar yani kabalacılar. Aslında

Kabbala bir çeşit kitap üzerinden cifir türü bir

çalışma yapar, bütün bilgiyi de Mısır’dan al-

mışlardır ve ancak 14yy den itibaren bu işlerin

içine girmişlerdir. Yani Britanya adasında

Wıccan şeklinde bir çeşit cadı töreciliği sürdü-



renler, işte bu kan bağı olmayan eğitilerek maji

öğrenen kişilerdir.

Bir inanca göre maji yapabilmek için kan bağı

gerekir, diğerine göre gerekmez. Sonraları tak-

vimler konusunda da anlaşmazlıklar olmuştur.

Bir inanca göre bütün maji yapısı astrolojik

sistem üzerinden yürür, diğer inanca göre de

bunun bir önemi yoktur, yani gezegen zaman-

larının maji üzerinde etkisi yoktur, maji ne

zaman istenirse yapılır.

Bunlar şimdilik genel bilgiler, elbette işin daha

önceleri ve sonraları da var ama uzamasın

girmeyelim. Luciferian da diğer birçok akım

gibi 18yy döneminde ki klanlaşma şeklindedir.

Crowley’in kurduğu satanizm filan değersiz bir

çalışmadır, aslı astarı yoktur. Bunlar genel bil-

giler. İşin içinde operarif Masonluk diye bir ta-

bir vardır. Masonluk iki çeşittir; hür ve kabul

edilmiş Masonlar ile Scoth Riti denilen şey.

Arada ki fark şudur; başlangıçta Masonlar

Scotch Riti’dir ve operatif masonlardır, yani

maji yaparlar.

Kökleri tapınakçılara Gül-haç'a ve Illuminati'ye

dayanır. Tarihsel sırayla gidersek, önce Tapı-

nak Şövalyeleri, İlluminati, Gül-Haç, Masonlar



şeklinde gitmek lazım. İskoç Riti denilen ma-

sonların, mavi kan denilen soylu sınıfından

olmaları gerekiyordu ve işleri maji yapmaktır.

Son derece gizli ve kapalı guruptu. Hür ve ka-

bul edilmiş masonlar ise, Amerika kökenlidir.

Amerika’yı ilk masonlar kurmuştur, proje dev-

lettir ama Amerikan masonları asil sınıfından

olmayanları da kabul ettikleri için İskoç Riti ile

savaşa girmiştir.

Rivayet odur ki iç savaşın yapılmasının nedeni

de budur, hala da yarı durumdadır. Hür ve

kabul edilmiş masonlar daha çok sosyal bir

kuruluş gibi davranır ama çekirdek yapıların-

da maji vardır.

İskoç Riti ise tamamen mavi kandan oluşur.

Zaten onlar kendilerinin başka soydan sayar-

lar insan olarak saymazlar. Genel bilgi bu.

Şimdi Agrippa denilen ve maji sistemini anla-

tan konuları yazacağım yani maji dünyasından

rüzgarlar estireceğiz bir parça. Maji nedir diye

sorarlarsa yani başka bir sisteme ait olan ora-

dan buraya kaçırılmış bilgidir. Şöyle diyelim



paralel evrenlerin birindeki fizik yasalarının

modellenmesi.

Majisyenler evreninde üç katlı dünyadan söz

edilir yani - madde - göksel - ve zihinsel dünya

ve bunların içinde de diğer elemanlar bulunur

ve bu elemanların hepsini melekler idare eder.

Yani idari bir sistem var ve başında melekler

var.

Şimdi temel üç sembolden bahsedelim:

Üçgen; ucu yukarı bakan üçgen yukarısı, aşağı

bakan aşağısı dünya. Bunları çerçeveleyen

dikdörtgen ise göksel alan yani melekler. Böyle

bir vefk yaptığınız zaman yani dikdörtgen içine

alınmış iç içe girmiş iki üçgen, bir vefk alt ya-

pısı hazırlamış olursunuz ve anlamı şudur;

Ben yerdeki, siz göktekiler ile irtibat etmek is-

tiyorum. Sonra onun içini diğer sembollerle

doldurursunuz. Maji ve tılsımlar içinde madde-

ler vardır ve melekler güçlerini bu maddeler

üzerinden gönderir, o maddeleri etkin hale ge-

tirir yani ısıyı ileten bakır gibi.

Yani rivayete göre bakırı ısıtan ateş değildir,

ateşe emir veren melektir. Bundan dolayı han-

gi meleğin hangi maddeyle irtibatlı olduğunu



bilmek gerekir. Melek kuvvetleri elementler-

hayvanlar-bitkiler-metaller- ve taşlar üzerin-

den harekete geçer, bunlar tılsımlanır, tılsım-

larda kullanılır.

Yani hangi meleğin hangi madde ile bağı oldu-

ğunu da bilmelisiniz ki buna göre işlemler ya-

pabilesiniz. Maji nedir 2) sorusunun cevabı,

istasyondur. Aslında kuantum mekaniğinin

gizemli halidir. Majisyen şunu yapar, istasyon

görevi gibidir. Farklı hızlarda olanların hızları-

nı eşitler, onları birbirine görünür hale getirir

ve iletişim yapmalarını sağlar, majisyenin işi

budur.

Hareket frekanslarını ayarlamak, bunu sağla-

mak için de onlarla iletişim haberleşme etki-

leme anlama dinleme gibi, adeta bir başka ge-

zegende yaşaması gerekir gibi. Onların halleri-

ni öğrenir, dilini öğrenir, örf adet ve gelenekle-

rini öğrenir.

Şunların toplamı majinin esasıdır:

1) Felsefe



2) Matematik

3) Fizik

4) Kimya

Doğa bilimleri, eşya bilgisi bunların hepsinin

toplamını bilmek majiyi bilmek demektir ya da

maji bilen bunların toplamının bilgisine sahip-

tir. Bir noktadan kainata, kainattan bir nokta-

ya meleklerin göklerden gelip gitmeleri, bu-

lunmaları bir matematik üzerinden gerçekleşir.

Buna Gematria diyoruz. Haritası mevcuttur,

öyle rastgele gelip gitmezler, bir matematik bir

böyle bir hesap üzerinden hareket ederler. Her

konuda olduğu gibi maji ve tılsım konularında

da iki farklı görüş vardır temelde; en asıl kay-

nak elbette Süleyman kaynakları olan Ars

Goetia’dır ama mesele orada bitmez, ondan

önce de sonra da maji farklı modellerde yürü-

dü.

Hz.Süleyman, bu kitabı oğluna miras bırak-

mak için yazmıştır yani ezoterizm ve maji hak-

kında ne biliyorsa oğluna devretmek istemiştir:



"Ey oğlum Roboam", şeklinde başlar kitabı ya-

ni oğlunun adı Roboam. Bütün bilimlerin, gök-

sel hareketlerin bilgisinden daha faydalı olma-

dığını görüyorum. Elbette o dönemde ki bilimin

durumu düşük.

Bu yüce bilgeliğin bana nasıl geldiğini anlaya-

bilmek en yüce varlık tarafından verilen gücü

sana anlatabilmek için bu kitabı yazdım. Yani

özetle girişi böyle Ars Goetia'nın ve şöyle de-

vam etmiş:

"Ağır gölgeli bir ağaç manzarası sonunda ya-

nan bir yıldız şeklinde bir ışık bana gök gürül-

tüsü ile şunları söyledi; Süleyman sana Rab

sana bilgi vermeye niyetlidir. İstediğin her şeyi

kendisine sormanı emrediyorum. Rabbin sana

bilgelik hediye edecek, ben bir meleğim ve do-

ğal olarak gök hazinelerinin bilgisine sahibim

ama istersen sen de olacaksın, göksel ve kara-

sal kuvvetler sana tabii olacak.

Hz.Süleyman Kudüs'te bir tapınak yapmak

için harekete geçmişti. Tapınağın yapımında

bir çocuk çalışıyordu ve bu çocuk Süleyman'ın

gözdesi bir çocuktur.



Bu çocuğa bir iblis musallat oldu. Adı Ronıas

idi, günbatımına doğru mekana geldi. Küçük

çocuğun yemeğine ve enerjisine ortak olmuştu.

Geliyor çocuğun yanına yemeğinin yarısını yi-

yor sonra da çocuğun parmağını emerek ener-

jisinin yarısını alıyordu.

Çocuk günden güne zayıflıyordu, bu Süley-

man‘ın dikkatini çekti ve çocuğa; “çok zayıf

kalıyorsun, yediğin sana yetmiyorsa sana iki

mislini, ücretin sana yetmiyorsa sana iki mis-

lini vereyim” dedi. “Seni Tanrının tapınağında

çalışan herkesten daha fazla seviyorum, derdin

nedir?” diye sordu.

Çocuk cevap verdi; “Gün bitince dinlenmek

için bir kenara çekildiğimde bir iblis gelir, üc-

retimin yarısını ve yemeğimin yarısını benden

alır, sonra sağ elimi de tutar ve baş parmağımı

emer. Bu yüzden ruhum eziliyor ve bedenim

kuvvetten düşüyor.”

Süleyman bunu duyunca Tanrısına seslenmek

ve ondan yardım almak için gece gündüz iba-

detler etti, Tanrısına dua etti, yalvardı. Tanrı-

dan istediği şey ise bu iblislerin üzerine hü-

küm sürecek gücü ve izni kendisine vermesiydi



ve bunun üzerine Tanrı, BAŞ MELEK MİKAİL'İ

gönderdi.

Baş melek bu yüzüğü Süleyman’a getirdi ve

şöyle dedi; “Bu yüzük ile yeryüzündeki tüm

dişi ve erkek iblisleri emrin altına alacak-

sın.” Oyuk bir taşa yapılmıştı yüzük, taştan

bir yüzüktü “Ve o iblisleri emrin altına alıp on-

ları çalıştırıp tapınağını inşa edeceksin”, bu

yüzük canlı bir yüzük gibi bir şeydi.

Hz.Süleyman çok sevindi, Tanrısını övdü, ken-

di yazması ile şu sözleri dedi, ertesi gün çocu-

ğu aradı, yüzüğü çocuğa verdi ve şöyle dedi:

“Bu yüzüğü iblis sana geldiğinde üzerine

at.” ORNİAS isimli iblis o gece yine çocuğa ge-

lince, çocuk yüzüğü iblisin göğsüne fırlattı.

Çocuk bunu Süleyman’a haber vermek için

koşmaya başladığında, iblis ORNİAS arkasın-

dan seslendi. Ornıas iblis ters çevrilmişti, “Be-

ni düzelt çocuk yüzüstü çevir, ben de sana

yeryüzünün bütün altınlarını vereyim” dedi

ama çocuk Süleyman’a sadıktı. Süleyman’a

ulaştı ve haber verdi.



Süleyman iblisin yanına geldi, bahçede bir ca-

navar duruyordu, korkudan titriyordu iblis.

Ona sordu: “Sen kimsin?”

İblis: “Ben ORNİAS.”

Süleyman ona sordu, “Bana hangi zodyak

(burç) işaretine ait olduğunu söyle.”

Yani burada iblislerin burçların zaman bağı ve

haritası ile ilgisinin olduğunu anlıyoruz, bunu

hafızanıza kaydedin.

İblis cevap verdi: “Suyun taşıyıcısına.”

Yani kova burcunun iblisi ve kendi özellikle-

rinden şöyle bahsetti, bunlar çok önemli bilgi-

ler:

“Ben öyle bir iblisim ki burada olduğumda

soylu bakirelere tutkulu istek duyarım

ama orada olduğumda derin uykudayım.”

Buradan anlamamız gereken ise bunların bir

şekilde uyandırılması gerektiği, invokation de-

nilen şey.

Bütün bunların elementlerle ilgili olduğunu

finalde anlayacaksınız zaten ama hikaye güzel

devam edelim.



"Erkekler yanında kendimi komik bir ka-

dın haline getiririm ve adamlara uykusun-

da musallat olur onlarla oynarım, sonra

kanatlarımı takar göklere çıkar oralarda

dolaşırım, aslan şeklinde görünürüm ve

ben tüm iblisleri yönetirim ve ben BAŞ ME-

LEK URİEL'İN çocuğuyum .

İşte size bir sürpriz, iblis - BAŞ MELEK

URIEL'İN oğlu çıktı.

Süleyman LEDÜN VE HAVVAS yani bu işleri

biliyor, kolayca soruyor “Hangi burcun işareti-

ni taşıyorsun?” diye, devam ediyoruz.

Süleyman baş melek URİEL’İN adını duyunca

hemen dua etmeye başladı, “ben şeytanı mü-

hürledim ve onu kıyı boyunca uzanan tapınak-

taki taşları Arabistan denizinden getirmesi

için, kesmesi işine koydum.”

Ama iblis korkmuştur, Süleyman’a yalvardı:

“Beni serbest bırakırsan sana diğer tüm

iblisleri getiririm” dedi. “Sana dua ediyo-

rum kral Süleyman beni serbest bırak, ben

de sana bütün iblisleri getireceğim ama

bana tabii olmadığı için BAŞ MELEK



URİEL'E dua edeceğim yardıma gelsin di-

ye.”

İşte buradan da anlıyoruz ki iki farklı alan var,

melekler ve demonlar ve iblislerin melekler

üzerinde gücü yok gibi görünüyor ama yine de

MELEK URİEL geldi.

Süleyman, ORNİAS isimli iblise inandı ve ona

yüzüğü verdi, iblis o yüzük ile diğer iblisleri

bağladı. ORNİAS diğer iblislere seslendi:

“Süleyman sizi çağırıyor.”

Burada dikkate almanız gereken şeylerden bi-

ri- çağırmak-istemek-davet etmek.

Süleyman sordu:

“Kiminle konuşuyorsun?”

ORNİAS cevap verdi:

“Beelzeboul ile.”

İblis yüksek sesle bağırdı ateşin yanan alevi

arttı, ateşin içinde diğer iblislerle birlikte dışarı

çıktı.

Unutmayın - bu ateş- elementi ve - YOD bağ-

lantısını finalde anlayacaksınız. İblislerin



prensi gelmiştir beraberinde ordusu ile ve Sü-

leyman ve iblislerin prensi arasında şöyle bir

konuşma geçti.

Süleyman: “Sen kimsin?” İ

İblis: “Ben Beelzebub, ben şeytanların başı-

yım ve onları yönetirim işlerini tayin eder

onları yerleştiririm.”

Ve iblis şöyle devam etti, buraları acayip şey-

ler. İblis:

“Ben her zaman Tanrıya şükrettim çünkü

o bana kirli ruhları bağlama gücünü ver-

di.”

İlginç değil mi?

Süleyman:

”Aranızda dişiler var mı?”

İblis hızla gitti ve çok güzel bir şekle sahip olan

DİŞİ İBLİS ONOSKELİS ile geri geldi. Süley-

man iblisten kendisine her şeyi göstermesini

istedi, yani sırları bilmek istiyordu.

Kadın iblise kim olduğunu sordu Süleyman.

İblis;



“BEN ONOSKELİS - SHAPTAI / SATURN ile

işaretliyim, ben hazineleri yönetirim yerle-

rini bilirim, ben mağaralarda kapalı yer-

lerde uçurumlarda yaşarım, solucan gibi

şeklim vardır aslında, bir kadın görünü-

şünde erkeklerle, bir erkek görünüşünde

kadınlarla çiftleşirim.”

Burası çok önemli, dikkatle dinleyin. İblis şöy-

le der

“Çünkü onlar yıldızını benimle paylaşıyor,

kendilerine zarar verdiklerini bilmeden,

yıldızına açık ya da gizli bir şekilde ibadet

eden yani kutsayan kişiler kendilerini ba-

na açık hale getiriyorlardı çünkü beni

uyandırarak para sağlamak istiyorlardı.

Ben de bazılarına bana en çok yakın du-

ranlara bazen para veriyordum.”

Süleyman sordu:

“Sen nasıl doğdun, nasıl yaratıldın, nere-

den nasıl geldin?”

İblis cevap verdi:

“Ben bir yankı-gümleme- sesi içinde doğ-

dum.” (Size neyi hatırlattı?) Bıg bang, son-

ra siyah tahtaya düştüm (yani madde



içinde yayılan siyah) kurşun dolunay yıl-

dızı altından geçtim aynı ayın birçok şeyin

üstünden gittiği gibi.”

Yani yörüngelerden bahsediyor.

“Sonra bir melek bana şöyle dedi, benim

gözetimim altındasın.” Bu dişi iblis şöyle

söyledi: “Birçok şeyin üstünden geçen ayın

üstünden geçerek geldim.”

"En çok hangi melekten korkarsın?"

diye sordu Süleyman.

İblis: “Onlarla yaptığımız büyük savaşta

göklerde yapılan, bana en çok acı ve

ızdırap veren MELEK JOEL oldu ve bana

verilenle ona verilen aynı şeydir, geleceği

biliriz.”

Ben ben bu iblise tapınakta bir iş verdim, onu

bağladım ve çalıştırmaya başladım. Sonra ba-

na yeni bir iblis göründü, adı ASMEDOUS idi,

ona sordum:

“Senin sanatın nedir?” diye, bana çok kızdı

bağırmaya ve öfkelenmeye başladı, beni kor-

kutmaya çalışıyordu.



Bana kızgınlıkla sordu: “Senin sanatın ne-

dir?” diye. “Benim sanatım da sizleri ceza-

landırmak” dedim iblise. Onu sorguya çektim

ve bana şunları anlattı, iblis kibirlendi ve ken-

dini şöyle anlattı:

“Ben bir melek tohumu olarak bir adamın

kızından doğdum.”

......ilginç değil mi?

“Göklerde doğanın üzerinde yerde doğanın

hükmü olamaz, benim yıldızım da çok par-

laktır göklerde, yine de bazıları bana ca-

navar der, ejderha der, ben bu yıldızın ya-

kınında dururum. Senin krallığın ve hük-

mün de bir zaman sonra üzerimizden kal-

kacak ve insanları tekrar bir yöneteceğiz

hükmedeceğiz ve insanlar bize aynı birer

Tanrıymışız gibi tapacaklar. Bizim üzeri-

mize meleklerin adını koyacaklar.”

Süleyman bu iblise dikkatli davrandı, sıkıca

bağladı emin oldu, sonra ona adını sordu.

İblis: “ASMODEUS” dedi ve ekledi

“Ben insanlar üzerine ve hanesine pislik ve

karmaşa getiririm, bakire kızların güzelli-



ğini bozarım” dedi “ve onların kalplerini

karartırım.”

"Hepsi bu mu?" diye sorduğumda

iblis: “Ben erkekleri delirtir onları tutkula-

ra boğarım, onlar arzuları ile yanıp tutu-

şurlar, karılarından boşanırlar, başkala-

rının kadınlarının peşine düşerler.”

Süleyman iblise sorar:

“Hangi melek senin üzerinde hak sahibi

yani güç sahibidir?”

İblis: “RAFAEL” diye cevap verdi, yani RAFAEL

bu iblisin gücünü yok edebiliyor ve Süleyman

ona sırlarını anlatması için baskı yaptı.

Süleyman bu iblisleri bağlıyor ve kendileri

hakkındaki bilgileri yine kendilerinden alıyor.

Gerçi daha sonra anlatacağım ama burada bir

parça söz edeyim -burada kainatın gizemli bir

gücünden söz ediyoruz. Göklerde bir savaş ol-

du, çarpışma-çatışma-, iki farklı güç çarpıştı -

beyaz ve siyah, siyah olanlar düştü.



Bunlara düşen melekler denir, yani iblisler-

kara ya da karanlık güçler ve diğerleri bunları

esir aldı, dünya hapishanesine kilitledi ve baş-

larında da gardiyan oldu.

Ruhlar var- burada değil başka bir yerde. Bu

ruhlar ya da bütüncül bir ruh, kainata bağlı

avatarlar olarak bizler bu tabiatın ürünüyüz,

toprağın yani.

Toprak METAFİZİK ve reel elementlerden olu-

şur. Bu maddenin üzerine bir ruh enerjisi düş-

tüğünde bu canlı da idrak başlar, idrak ruhun

kendisidir, avatarı yönetir ama avatarın imal

edildiği madde bu kainata yani madde kainatı-

na ait olduğu için, bu madde üzerine – yine

burada bulunan ağır kuvvetlerin etkisi olmak-

tadır.

Ne zaman - iletişim hattı açık olduğu zaman

eşleşme olduğu zaman, sizde olan bir istek ya

da düzenin maddenin demon dünyası ile ke-

sişmesi ile bağlantı kurulur, musallat budur.

Kişi farkında olmadan ruhundan uzak düşer,

direksiyona avatar geçer. Avatar kendi maddi

dünyası üzerinden benzer elemetleri ile iletişi-



me geçtiğinde kendini de demon alemine açmış

olur, sızma gibi ve beden hareketlenir.

Hormonlar kaslar ve bütün sinir sistemi beyni

zorlar ve beyin idrak noktasını geçer. Nasıl çok

hızlı yapılan konuşmaları karışık sesleri anla-

mıyoruz, idrak ortadan kalkar ve kara enerji

serbest dolaşıma geçer.

Bilmeniz gereken şu, demonlar- elementleri

kullanırlar ve bunun üzerinden temas gerçek-

leşir. Yüzük bir element kapısıdır yani aynı

şekilde yine onlar da elementler ile yakalanır-

lar yani bir demir tozunun mıknatısa yaka-

lanması gibi, demir tozu hareketsiz kalır, bu-

nun gibi bir şey, sistem bu şekilde çalışıyor.

İnsanların çoğu da bunların etkisi altındadır.

Çoğu da alt tür demonlar, güçleri etkileri az

ama hızlı gelenler. İşin sırrı irade, irade ruhun

uzantısıdır yani beyin tarafından kontrol edil-

mez. Yapmanız gereken ruhunuz ile daha fazla

yakın durmak, daha fazla hissetmek onu, di-

reksiyona onun geçmesini sağlamak.

Yod - ateş canlandırıcı, o konuyu şimdi biraz

anlatacağım ama sorunuzun cevabı, bir şey-



lerden kurtularak ruhunuzun direksiyona

geçmesini sağlayabilirsiniz. Nelerden bilmek

ister misiniz? Çünkü iblislerin METAFİZİK gı-

daları bunlar, bunların üretimini durdurmanız

gerekiyor; gurur, hırs, şehvet, kıskançlık,

oburluk, gazap ve riyakarlık – gösteriş, bura-

dan başlayabilirisiniz.

Mesela gurur, gurur nedir ve neden yanlıştır?

Gururlu-kibirli insanın hatası başarılarının

kendi eseri olduğunu zannetmesidir, oysa or-

tada bir başarı yoktur, bir vesile vardır, her

başarı vesile içindir. Ateş ve Yod meselesi üze-

rinden anlatayım size, bir parça da ince bir sır

vereyim; düşünce biçiminizi düzene koyun.

Ateş ve su ilişkisini anlatalım, ateş üzerinde

suyu kaynattığınızda, ateşin suya etkisi nedir-

aslında nedir, ateşin neden böyle bir vazifesi

var, sürekli aynı şeyi yapıyor çünkü fıtratı böy-

le, ateş – çözücüdür. Bir şeyin yeniden başka

bir formda bağlanabilmesi için ateş çözmek

üzere vazifelidir yani belli dereceye gelen ısı

suyu buharlaştırır yani ateş suya ne yapmış

olur?



Hiç bir şey, onun bir kanundan diğerine geç-

mesini sağlar. Katman ve hal zaten oradadır,

suyun potansiyeli içindedir. Ateş suyun bir

başka hale dönüşmesi için iş yapar. Yani onu

çözer. Yod-ile ateş aynı şeydir.

Mühür nedir? Dondurmak. Bu demon bağlama

işleri hep mühür üzerinden yürür yani

demonların da potansiyellerinin içinde mühür-

lenmek vardır. Mühürlenmek hareketsiz hale

gelmek demektir. Nasıl - mutlak soğuk ya da

soğuk ve donma ya da mıknatısların demir to-

zunu esir alması gibi yani her şeyin potansiye-

linde bir şeyler var, emre itaat etmek zorunda-

lar. Mesela bakır atomları manyetik alan kar-

şısında hangi emre uyarlar, kendi atomlarını

ileri iterek, işin komik tarafı da insan da böy-

ledir, iblis de böyledir.

İnsan ısınmak için titrer bu mekanik bir şey-

dir. Bedenin kendini savunma sistemi titremek

atomları molekülleri hızlandırmak içindir.

Demonların belli bir hıza ihtiyacı vardır, yavaş-

latırsan ölmeye başlarlar. Ölmemek için aynı

insan gibi yalvarırlar sana ne istersen veririm

diye, ya verirler ya da kandırırlar başka hika-

ye.



Bakır atomları da titrer ve elektrik meydana

gelir. Niye titrer, kendini soğutmak için, her iki

halde de budur sistem. Donmamak için de ısı-

nıp buharlaşmamak için de titrersin çünkü

ancak herhangi bir hareket ile kendi potansi-

yelinin bir başka olasılığına geçebilirsin.

Demonlar-avatarı yönetir, avatarın idrak deni-

len ruh ile bağını kopartırlar, sonra da ele-

mentlerin bedende ki oranlarını değiştirerek

kişinin aşırılaşmasına neden olurlar.

bu konu çok derin bir konu, çok büyük bir giz-

li ilim, içinde acayip teknikler var. Hepsi bu.

Gurur-kibir; bunu bir kap olarak düşünün,

içinde biriken yosunlar filan. Her şey emanet

mal-mülk-para-pul-başarı-kabiliyet, araç ol-

sun diye, bunu bilen gurur kibir olmaz, ema-

net olduğunu bilir.

Malınla gurur duyarsan malını alırlar imtihan

olsun diye, çocuğunla kibirlenirsen çocuğunu

alırlar, aklınla yaparsan aklını alırlar. Herhan-

gi bir kabiliyetin için de böyle, kibir - kendini

kutsama üstün görme yanılsamasıdır. Üstün-

lük takva ile olur, üstünlük yoktur, her şeye

birer vesile gözüyle bakmak zorundayız.



Farkında olanlar ve olmayanlar var. Oburluk

ya da aç gözlülük, bunu anlatması uzun sürer

ama basitçe şöyle- doyamamak hastalıktır,

bunu böyle bilin ve şifa bulunması gerekir.

Gurur hırs şehvet kıskançlık oburluk gazap,

şehveti seks olarak algılamayın. Şehvet bir in-

sanın bir şeye gözünün karartarak bakması,

mesela babasının intikamını almak isteyen

kan davaları şehvettir, intikam kin makam

mevki nüfuz aşkı bunlar hep şehvete girer.

Bazı insanlar bazı insanlara ya da eşyaya şeh-

vetle bağlanırlar. Evlatlarını kutsayanlar evlat-

larına şehvet duyar, davalarını kutsayanlar da

öyle. Her şeyin gerçekte birer illüzyon olduğu-

nu fark ettiğinizde bunların birer vesvese oldu-

ğunu anlayacaksınız.

Hırs - harislik de öyledir, yani olmayana ergi-

dir. Verilmemiş vesileye ulaşmak çabasıdır,

fıtratı bozar ve riya yalan demek ama gösteriş

anlamına da gelir, bu en kötüsü çünkü göste-

rişin içinde ciddi bir kul hakkı vardır çünkü

başkasına acı vermek onu üzmek için gösteriş

yapılır, bunu yapmamak gerekir.



Başkaları sizi ne kadar yüceltirse siz kendinizi

o kadar aşağıda tutun, hep bilin, hepsi emanet

her şey emanet. Elektrik enerjisi gün batımını

örnek alın, gün batımını çok beğeniyorsun

ama cebine koyup gidemiyorsun değil mi?

İşte bunlar insandaki çatlaklardır, demonlar

buradan girer ve iradeyi yok eder. Başkalarının

üzerinde hüküm kurmak, emretmek, onlara

acı vermek bunlar çok ağır kusurlardır çünkü

Tanrının döngüsüne fren koymak gibidir, şirke

girer.

Akışı bozmamak lazım, akışta ilerlemek lazım,

kin tutmayınız - her şeyi ölçüsü ile yapınız.

Süleyman bir rüzgar görmüştü ve rüzgara kim

olduğunu sormuştu;

O sırada rüzgarın içine gizlenmiş olan iblisler

cevap verdi,

“Ben küllerin ruhuyum (Tebras).”

"Senin sanatın nedir?" diye sordum.

O dedi ki;

"Ben erkeklerin üzerine karanlık getirir,

tarlaları bozar talan ederim. Yaz ayların-

da çok meşgulüm."



Ona sordum; "Hangi yıldızın altında yalan

söylüyorsun?

İblis şöyle cevapladı: “Ayın boynuzunun

ucunda güneyde bulunursa ve çok erkek

ateşlenmek için şu sözleri söyler, BULTALA-

THALLAL.”

"Sen hangi meleğin adı söylendiğinde du-

rursun?" diye sordum.

“Baş melek AZAZEL adı beni mühürler.”

dedi

Sonra bir zaman geçti aradan ve karanlıklar-

dan çıkıp gelen başka iblisler gördüm, onlara

"Sen kimsin" diye sordum ama onlar tek ki-

şiymiş gibi tek ağızdan konuştular:

“Biz karanlığın 33 kozmik elementleriyiz”

ve onlara özelliklerini sanatlarını sordum şöyle

cevap verdiler;

"1) Aldatırım, 2) Savaşırım,3) Kıskançlaştı-

rırım, Hata yaptırırım, biz hep birlikte ya-

şarız, bizi Tanrıça gibi çağırırlar, hep bir-

likte yaşıyoruz. Bazen Ldyya'da, bazen

Olimpos dağında, bazen de büyük bir dağ-

da, sapkınlıkları körükleriz.



Şimdi başka bir kaynaktan bu Tanrıçaların

isimlerini vereceğim. Yani Tanrıçalar da bu iş-

lerin içinde olan elementler, kuvvetler var.

ISİS, MİNERVA, VENÜS, IUNO, PROSERPİNA,

CERES, DİANA, RHEA, SEU, TELLUS,

PESSİNUNCİA, RHRAMNUSİA, BELLONA,

HEKATE, LUNA, POLİMORFONÜKLEER, PHUS

DÆ- MON.

EPHISSAS adında bir iblis, melek BAZAZETH

bu iblisi mühürler. Bir diğer iblis ENEPİGOD,

hangi melek mühürler, bu iblis bilge Kronos

olarak da bilinir, değişik şekillere ve Tanrıça

şeklinde de görünür.

Süleyman sorar- burası çok ilginç- "Benden

başka kim ruhlar üzerinden böylece hü-

küm sürebilir?"

Cevap; adı EMMANUEL, adının numarası 644.

Süleyman emreder yeni ruhların iblislerin gel-

mesi için.

At şeklinde bir balık gibi göründü, bu iblisin

sanatı kendini dalgalar haline getirmek ve ge-

milere saldırmak. Kendini insan şeklinde ka-

dın şeklinde gösteriyor baştan çıkarmak için,

bu iblisi mühürleyen MELEK IAMETH.



Süleyman çağırdı ve başka bir iblis ruh geldi,

Süleyman sordu "Sen kimsin?"

İblis cevap verdi:

“Zamanında devlerin arta kalanından

meydana gelmiş bir ruhum, mezarlarda

oturur ve zamansız ölenlerin şeklini alı-

rım.”

Eskinin insanları kendi istek ve hayal güçleri-

ne göre bir şeyler istediler, aldıklarında da o

demon enerji alanını bununla kısıtladılar yani

herkes kendi hayal gücü ve istekleri ile sınırlı-

dır. İçlerinden hiçbiri Nammukkatambak ol-

mayı istemedi çünkü onun ne olduğunu bilmi-

yorlardı.

Şimdi size yeni bir bilimden söz edeceğim, bu-

na eşya bilimi de denebilir, OMNİLOJİ - işte

OMNİLOJİ doğanın yaratım sistemlerinin sırla-

rını çözmeye çalışır. Şimdi size bütün bu gi-

zemli şeylerin yani eski insanların bir çeşit li-

teratür oluşturarak anlattıkları şeylerin hepsi-

nin aslında birer fonksiyonel METAFİZİK enerji

alanları olduğunu söylemek durumundayım.

Bildiğiniz ateş-su-elektrik-manyetik gibi enerji

alanları, eskiler bunları el yordamı ile bulmuş-

tur, mirasla o bilgileri geçirmiştir ama aslında



bunların hepsi METAFİZİK enerji alanları ve

kuvvetleridir.

O sembollere gelince mühürlere, onların birer

bilgi anahtarı olduğunu anlayacaksınız. Şimdi

buradan devamla diğer demonlara devam ede-

ceğiz, kısaca bilgiler vereceğim sonra da aslın-

da doğanın hangi gücüne yönelik olduğunu

anlatacağım ama araya entellektüel bir bilgi de

katabilirim;

Dünyanın yaratılışından bugüne kadar geçir-

diği METAFİZİK evreler ve bunların etkileri

çünkü hepsi birbiri ile alakalı. Ne dersiniz, bir

parça hokus pokus işinden çıkıp entellektüel

bir gezi yapalım mı OMNİLOJİ bilimine doğru?

Omnik yaradılış destanı MEDİCORUM

ASSENTOS, cennetin ve yerin yaradılışında

başlangıçta, 7 gezegenin başkanları olarak 7

ruh vardı (melek), bunların her biri evrende

354 yıl dört ay sırayla hüküm sürdü- yani hü-

küm sürmek ne demek?

Kendi enerji kanunlarını icra ettiler. Şöyle dü-

şünün, büyük bir ışık kaynağı var dünyayı ay-

dınlatıyor ama rengi kırmızı ve her şey kırmızı

gibi geliyor insana, her defasında dünya farklı



bir enerji modeli ile karşılaşıyor ve her bir

enerji etkisi altında insanlar farklı şeyler öğ-

rendi.

İlk güç - melek - yıldız etkisi Satürn meleğinin

adı ORİFEL, yaradılışta onunla başlamış, 354

yıl dört ay hüküm sürdü, mart ayının ilk günü

yani 1 mart - yaradılış tarihi. METAFİZİK tak-

vim 1 martta başlar. Bu dönemde insanlar son

derece kaba çirkin saldırgan cahil ve aptaldı-

lar.

Bu davranışlarından dolayı çöllerde mağara-

larda yaşadılar. Ondan sonra ikinci devre baş-

ladı VENÜS gezegeninin etkisi ruhu-meleği

ANAEL, o da hükmünü aynı süre sürdürdü.

Onun döneminde medeniyet başlamaya başla-

dı, insanlar evler inşa ettiler, dokuma eğirme

gibi sanatlar öğrendiler. Onun döneminde bol-

luk vardı, insanlar eğlenceye çok düşkün oldu-

lar, aşırıya kaçtılar, Tanrıyı unuttular, şükür

etmeyi bıraktılar.

Ondan sonraki devre JUPİTER dönemi ruhu

meleği ZACHARİEL 1063 yılına kadar dünyayı

o yönetti, erkekler avlanmaya başladılar, mele-

ği Zachariel idi. Giyim kuşama önem vermeye



başladılar. O dönemde ENOK gibi Tanrının

adamları ortaya çıktı - Tanrının adı ile işler

yapmaya başladı. Bu arada ENOK, İdris pey-

gamber olarak anılır. Bu dönemde yasalarla

bağlandı insanlar.

Sonra MERKÜR dönemi başladı melek ruhu

RAPHAEL idi, bu dönemde yazı ve sanat keşfe-

dildi, müzik başladı, ticaret ve borsa başladı,

icatlar başladı, denizcilik başladı.

Sonra MARS yönetimi hükmü başladı meleği

SAMAEL idi, o da aynı süre hüküm sürdü. Bu

dönem büyük savaşlar dönemi oldu, büyük

liderler askerler imparatorlar büyük savaşlar

verdi. Monarşinin hükmü başladı.

Dünyanın 6. Dönemi GABRİEL ile başladı o da

aynı süre hüküm sürdü, bu melek hem AY

hem de MARS idi, bu dönemde erkekler çoğal-

dı, büyük kentler kuruldu.

Sonra sıra GÜNEŞ meleği olan MİCHAEL'e gel-

di ve onun gücü Müslümanlar içindi. Onun

döneminde sanat- el sanatları astronomi ma-

tematik maji başladı ve gelişti, zeka ve akıl ge-

lişti, filozofi gelişti, politika başladı.



Sonra melek ORİFİEL dönemi başladı, o da

aynı süre dünyayı yönetti, SATÜRN meleği idi

ve böylece başa döndük.

Bu kısa METAFİZİK tarihten şunu anlamanız

gerekmektedir; kuzeye giden gemide güneye

doğru koşmanız sizi bir yere götürmez, merkez

kuvvet - ana kuvvet dünyanın halini gidişatını

belirler.

Şu anda hangi melek yönetiyor?

525 yılında en son GABRİEL etkisi var, şimdi

siz bunun üzerine 354 yıl koyun ve sıradakini

bulun Şimdi söyleyin bakalım şu anda hakim

güç kimmiş?

ORFİEL yani MARS, bütün pozisyonumuzu

buna göre almalıyız. Mars - yani savaşlar yı-

kımlar dönemi yani zamanın ruhu - Mars'ın

ruhu- yani yedili bir döngü içinde yaşıyor dün-

ya. Şimdi en baştaki döneme dönmüş durum-

dayız.

Mars- savaş-yıkımlar, işte bunu simule edin,

indirgeyin ve insanların içlerindeki ruhun ne

halde olduğunu görün. Rekabet-yıkım-

acımasızlık aldatma cahillik saldırganlık, bilin

yani hangi zamanda yaşadığınızı.



Şimdi yeniden demonlar olayına dönelim.

Matematik ve geometri ya da gematria ilginç

bir sistem, 72 noktayı nizami bir şekilde seki-

zer adet bir hattın üzerine yerleştirmenin tek

yolu, noktaların birini hepsinin geçiş alanına

koymak. 8x9 72 yani kutsal sayımız neymiş,

dokuz.

Her hat üzerinde dokuz noktamız var ve biri

hepsinin merkezini oluşturuyor, bu bize kat-

manları veriyor. Yani METAFİZİK enerji alanla-

rının yönlerle ilgisini buluyoruz böylece. Başka

ne var... sizlere en başından öğrettiğim bir de-

ğer, bu evren ne evrenidir ve her şey neyi ile

muhkemdir?

Dualite. Yani neymiş, negatif kuvvetler ve pozi-

tif kuvvetler var yani 72 demona karşılık 72

melek vazifeli. Melekler pozitif kuvvet demonlar

negatif kuvvet. Şimdi yine ezoterik kainat bil-

ginin temeline inelim ne demiştik, Tanrı katın-

dan inen bilgi ya da enerji yasalara boyun eğe-

rek o yasanın modelini alır, kabın şeklini al-

mak gibi yani dualite evreninin dışında kalan

melek kuvveti melektir ama dualite evrenine

indiğinden neyi ortadan kalkar?



Tekilliği yani dualite evreni onun tekil olmasını

engeller, enerji indiği anda ayrışır, pozitif ve

negatif hale gelir. Yani neymiş, demon ve me-

lekler aynı enerjinin aynı modelin ayrışmış yü-

züdür. Demek ki doğaya esir hale gelmiş olan,

doğa dediğimiz kainatın kendisi, 72 temel kuv-

vet vardır -hem de iki haliyle.

Yine ezoterik bilgilere göre melek kuvveti dedi-

ğimiz şey, kozmik alanın tamamında etkenken

buna dünya dahil, negatif unsurlar atmosferin

içinde kalmaya mahkum olmuş. Bu durumda -

keşfedilmeyi bekleyen 72 kuvvet vardı ve biz

onlardan kaçını keşfedebildik bugüne kadar;

1) Kütle çekimi ( Bael)

2) Manyetik alan

Başka yok. Demek ki neymiş, geride keşfedil-

meyi bekleyen 70 kozmik kuvvet kalıyor ama

aslında 69, neden çünkü kütle çekimi bütün

yönlerde aynı şekilde bütün kuvvetlere hük-

mediyor yani çıkış noktamız kütle çekimi yer

çekimi oradan yukarıya doğru.



Şimdi size esoterik güçlerle ilgili bir delil ortaya

koyacağım, içinde canı ve ruhu çekilen her şey

yere düşer, Bael onu kendine alır. Başka nedir

Bael ateş yani ateş nedir - tetikleyici bağlayıcı

kuvvettir, dönüştürücü harekete geçirici kuv-

vet.

Bir şeyin yapısını bozmak için, moleküler yapı-

sını, elektronlarını hızlandırmak için ateşe tu-

tarlar yani neymiş tutku. Şimdi size garip bir

insan psikolojisinden bahsedelim, bizi kızdıran

öfkelendiren sinirlendiren insanlar ve durum-

lar vardır, onlar olmasa sonsuz bir dinginlik

içinde yaşardık.

İşte onlar vazifeli, içimizdeki ateşi yakmak için

birer vesile. Gerçekte bu bilimin adı OMNİLOJİ

bilimidir, doğanın gizil kuvvetleri yani Omni

bilime göre taş da - toprak da canlıdır, birer

bilinçli zeki varlıklardır. İletişim halindedirler

ve ruhları vardır, bilinçleri vardır, perdelerden

biri de budur yani insan bunların farkına va-

ramayacak kadar bir perde ile algısı kapanmış-

tır ama o algı açılır.

Süleyman’a verilen bilgi OMNİLOJİ bilgisiydi.

Elbette olayların akışı efsaneleşti, bilim - efsa-

ne haline geldi. Agarta ve Atlantislilerin sahip

olduğu bir bilgidir OMNİLOJİ bilgisi.



Şimdi toparlarsak şunları göreceğiz, gezegenler

var bu gezegenlerin dünyaya etkisi var, sizce

bu etkiyi nasıl sağlıyorlar? Kuantum mekani-

ğinde bir adı var, kuantum dolanıklığı, ikiz

elektronlar paradoksu yani bir elektrona yük-

lenen bilgi anında mesafe olmaksızın, bir diğe-

rine de yükleniyor yani gezegenlerle iletişimi-

mizi o gezegenlerin üzerindeki elementlerin

bizdeki elementlerle iletişimi ile oluyor.

Mesela insan bedenindeki demir elementi ile,

marstaki demir elementi iletişim yapıyor ve

bilgi aktarımı yapıyor. Bu mühürler neden var

yani çizince bunları ne oluyor, ne anlamı ne

etkisi var bunların? Sorunun cevabı şu; bu

mühürleri çizerken ve aynı zamanda zikirlerini

yaparken, kendi içinizdeki ve etrafınızdaki ilgili

elementlere bilgi yüklüyorsunuz ve bu bilgi il-

gili gezegene iletiliyor yani - adres yazmak gibi.

İşte boyutlar arası iletişim bu şekilde oluyor.

Çizerken elinin yaptığı hareketler ve sözler, işin

sırrı bu; ilgili elemente bilgi yüklemek yani di-

yorsunuz ki bana şans getir örneğin, bu bilgi

oraya ulaşıyor ve size şans geliyor çünkü onun

işi bu, isteyene vermek.



Sadece o bilgi kendisine ulaşsın yeter, hat ku-

rulsun. Örneğin yukarından akan su avucunu

her uzatanın avucuna akar seçim yapmaksı-

zın, onun vazifesi bu çukura dolmak, kimin

tasını ne amaçla uzattığı önemli değildir. Akan

suya kap uzatmak gibi hepsi bu yani hattı

bulmak ve hatta girmek için tüm bu bilgiler.

Her demon için tarif edilen şeyler onun özellik-

lerinden biridir - ya da temel özelliğidir. Mesela

- felsefe öğreten demon neden felsefe öğretir?

Çünkü bunu yazan adam felsefe öğrenmek is-

temiştir. Başka bir şeyi öğrenmek isteseydi

onu öğrenirdi.

Burada öğrenmek kavramı nedir onu anlaya-

lım öncelikle; öğrenmek - bir alanı tanımla-

maktan ibarettir. Bilgi hep orada bunu nasıl

tanımlarsınız ya da geleceğin yapay zekasının

alacağı konum gibi, şöyle izah edeyim; bir ma-

sanın üzerine demir tozları dökün, ortasına bir

mıknatıs koyun.

Demir tozları bir şekilde alacaktır, işte bu şekil

bir şeyi öğrenmektir. Mıknatısa bir tane daha

ilave edin ya da yerini değiştirin, şablon deği-

şir, yeni bir model oluşur yeni bir şey öğrenmiş



olursunuz yani bütün sır kainatta bulunan

tüm elementlerin hepsinin bizde de bir miktar

bulunmasıdır, anahtar bunlardır.

Bu Omni bilim yani ezoterik öğreti, kendimiz

ile bu METAFİZİK alan üzerinde bir hattı nasıl

kuracağımızı bize öğretir, aynı şarkı söylemek -

dans etmek gibi. Kurallarına uygun dans eder-

sen güzel bir görüntü oluşur, kurallarına uy-

gun şarkı söylersen herkes mest olur, kuralla-

rına uygun bir ritüel gerçekleştirirsen hattı ku-

rarsın.

Bir iblisi daha çağırdı Süleyman;

“Ey Süleyman denizin kudretli bir ruhu-

yum, açgözlüyüm parayı altını severim bu-

lurum buldururum, denizlerde gezerim

ge,milere girerim, paraya ve erkeklere

hükmederim, ancak havada ve yeryüzünde

olan efendimiz BEEZEBOUL bana denizleri

emretti. Efendimiz Beelzeboul da benimle

beraber gelir bazen ve kendini dalgalar ha-

line getirir. Bedenimi erkeklerle paylaşı-

rım. Sen çağırdın ve efendimiz Beelzeboul

beni mühürledi ve senin emrine verdi. Bu

mühür yüzünden sana geldim, sen şimdi

bana eziyet edeceksin.”



Süleyman sordu:

“Seni mühürleme gücü olan melek hangi-

sidir iblis?”

“O melek IAMETH'dir”

dedi ve Süleyman ona mührünü bastı ve tapı-

nağın inşası için onu esir aldı.

Süleyman bir başka demon ruh iblisini çağırdı,

adeta gözleri yokmuş gibi bakan karanlık gözlü

bir adam biçiminde geldi iblis, elinde bir bıçak

vardı-

"burası çok ilginç gerçekten de, bu da benim

doğanın yaratıcı dinamiği tezimi destekliyor,

yani insan avatarlar gibi bu demonların da yer-

yüzü elementlerinden imal edildiğini iddia edi-

yordum." Bu bilgi bunu onaylıyor-

İblis şöyle dedi:

“Ben devlerin zamanında bir katliamda

ölen bir dev adamdan oluşan kötü bir ru-

hum”

yani doğanın bilinçli bir varlık yaratma gücü

var, periler gibi.



Süleyman sordu: “Sanatın nedir, nerede ya-

şarsın*”

“Ben aslında verimli yerlerde bulunurum

ama bana verilen vazife mezarlarda do-

laşmaktır. Zamansız ölenlerin şeklini alı-

yorum. Bu da çok ilginç, eğer o sırada her-

hangi birini yakalarsam onu kılıcımla yok

ediyorum, eğer bunu başaramazsam ona

şeytan sahip olmalı onun etini yiyorum.”

Süleyman sordu;

“O halde göklerin Tanrısından korkun yok

mu, hangi meleğin mührü seni bağlar?”

ve o kelime için “MİCHAEL” dedi ve Süleyman

yeni bir iblisin gelmesini emretti, gelen iblis

şöyle dedi: “Biz dünyanın 36 unsuruyuz”

Not: bunun anlamı belli 36 element değerinde

bir modelden söz ediliyor burada bir çeşit bile-

şik kuvvet.

Bu iblisin 36 yüzü vardı her biri kuş-köpek-

yılan gibi hayvanlardan ibaretti.

Bu gelenin 12 burç ile ilgili bir iblis olduğunu

bildi Süleyman.



Süleyman bu iblisi bağlamak için, "LORD

SABAOTH"'un adını çağırdı ve o 36 iblis kafa-

lardan her biri kafasını uzattı ve tek tek ken-

dini anlattı.

Birincisi, Ben Zodyak çemberinin ilk başkanı-

yım ve ben Koç olarak çağrıldım. Adı RUAX idi

ve onu ancak MİCHAEL mühürleyebilirdi.

İkincisi şöyle dedi: “Ben Barsafael, saatime

esir düşenlere baş ağırsı veririm, beni

GABRİEL mühürleyebilir.”

Üçüncüsü şöyle dedi: “Aratoasael benim

adım, insanların gözlerine zarar veririm,

ağır yaralar açarım onlarda, beni mühür-

leyen melek URİEL'dir.”

Şimdi minik bir ara daha vereceğim

Beşinci: “Bana Idual derler, insanları sağır

ederim, eğer URİEL adını duyarsam kaça-

rım.”

Altıncı şöyle dedi: “Ben Sphendonael, ben

hastalıklar getiririm, tümörler çıkarırım



bademcik iltihapları veririm, beni mühür-

leyen melek SABRAEL.”

(4 ve 6 orjinal eserdemevcut değil)

Yedinci şöyle dedi: “Ben Snphöndor, titreme-

lere sebep olurum felç veririm boyun ke-

miklerini kırarım iliği emerim, beni melek

ARAEL durdurur.”

Burada ki burç ilişkisini zamanlama ile ilgili

değerlendirmeli yani belli burçlara girildiği za-

man dünya belli tip demon enerjileri aktif hale

geliyor yani belli bir rüzgarın esmesi mesela

lodos gibi, baş ağrısı yapar ya, bu durumda

aynı burcun meleği de buna karşı koruma ge-

tiriyor.

Bu bilgiyi şu şekilde kullanabilirsiniz, belli za-

manlarda ki belli demon negatif etkilerini en-

gellemek için ilgili meleklerle ilgili koruma tıl-

sımlarını devreye sokmak gerekir, bu şekilde

düşünün.

Sekizinci şöyle dedi: “Ben Belbel, insanların

yüreklerini ve zihinlerini bozarım, melek

ARAEL beni mühürler geri çekilirim.”



Dokuzuncu şöyle dedi: “Ben Kurtael, bağır-

saklarda kolikler çıkarırım, beni melek

KURTAEL mühürler.”

Onuncu: “Benim adım Metathiax, ben in-

sanları öfkelendiririm, beni melek

ADONAEL mühürler.”

11. "Benim adım Katanikoel, çekişme yara-

tır haneye şiddet ve uğursuzluk getirir,

bunu defetmek için bir defne yaprağı üze-

rine bu isim yazılır. Ben Saba'nın oğlu bü-

yük Tanrı adına KATANİKOATELİ mühür-

ler, bunu yazanın evinden uğursuzluk kal-

kar, defne yaprağını evde tutacak.

12. “Ben Saprathorael, ben erkekleri yol-

dan çıkarırım, eğer biri

"İABA, İEALO İOLET SABAOTH ITHOTH

BAE"

isimlerini bir kağıda yazar ve boynuna

asarsa ondan geri çekilirim.”

13. “Ben Bobel sinir hastalığına sebep olu-

rum, eğer büyük ADONAEL'in adını duyar-

sam mühürlenirim.”



14. “Ben Kumeatel, uykuda titretirim acı

çektiririm, melek ZOROEL adını ile mühür-

lenirim.”

15. “Ben Roeled, karınlara soğuk ve acı ve-

ririm, ancak şu cümleyi duyarsam mühür-

lenirim,

"Sakin ol sakin, ısınmasın, çünkü Süley-

man on bir babadan daha adildir.”

16. şöyle dedi: “Ben Atrax, ateşlendiririm

insanları, insanlara şehvet bulaştırırım,

beni durduran şu cümle olur,

"EY ATEŞ, EN YÜKSEK TANRININ ADIYLA

DEFOL KİRDEN ÇEKİL, TANRI TARAFINDAN

YARATILMIŞ BU PİSLİK BENDEN UZAK

DURSUN",

bunu duyarsam hemen geri çekilirim.”

17. “Ben Ieropael, insanların karnına otu-

rurum, banyoda yolda sıkıntılara sebep

olurum, kime denk gelirsem onu yere çala-

rım, beni durduran şu isimler olur,

"IUDARİZE , SABUNE , DENOE.”



18. şöyle dedi: “Ben Buldumech, eşleri birbi-

rinden ayırırım, aralarına kin nefret soka-

rım, eğer bir kağıda,

" İNSANLARIN TANRISI SANA BUYURUYOR

BU EVDEN HEMEN DEFOL VE EVE BARIŞ

GELSİN,

ben bu evden hemen çekilirim.”

19. “Ben Naoth, ben erkeklerin dizlerine

otururum, benden kurtulmak isteyen bir

kağıda,

" PHUNNOBOEOL, NATHATH"

yazarsa, ben hemen oradan giderim.”

20. “Ben Mardero, insanlara ateş veririm,

bir kağıda,

"SPHENER RAFAEL" -

yazar da boynuna asarsa ondan çekili-

rim.”



21. şöyle dedi: “Ben Alath, çocuklarda öksü-

rük ve bronşite neden olurum, eğer kağıda,

"ROREX, ALATH'I TAKİP ET"

yazarsa oradan çekilirim.”

22 yok,

23. “Ben Naftada, diz ağrılarına neden olu-

rum insana bela getiririm, bir levha üzeri-

ne

" İATHOTH, URUEL NEPTHADA"

yazarsanız oradan çekilirim.”

24. “Ben Akton, kaburga ve lumbik kasla-

rına ağrıya neden olurum, bakır bir levha

üzerine

"MARMATA'TH , SABAOTH, AKTON" yazar-

sanız çekilirim.

25. “Ben Nefthada, ben insanların aklını

karıştırırım rüyalarına vesvese veririm

hem uyanıkken hem de uykudayken rüya-



larında aklı karışır, her kim hanesine ya

da odasına kapılarına bir metal levha üze-

rine yazdığı

" İATHOT URUEL NEPTHADA"

yazar da asarsa, o haneden ve o kimseden

uzaklaşırım.

26. “Ben insanlara kas sıkıntıları veririm

ağrılar veririm bir gemiden alınan demir

bir malzemeye

"SABAOTH AKTON'U TAKİP EDER." ya-

zarsanız oradan kaçarım.”

27. “Ben Anatreth, ben yangınlar çıkarırım

ateşleri körükler düşmanlıkları çoğaltır

insanları azdırır şiddete zorlarım ama kim

sesiyle seslenir ya da bir levhaya

" ARARA, CHARA"

yazarsa oradan çekilirim.”



27. “Ben Enenuth, erkeklerin kafalarını

karıştırırım yüreklerini değiştiririm, şeh-

vete sürükler, sadakat ve ahlaktan uzak-

laştırırım, kim

"ALLAZOOL, ENENUTH'U TAKİP EDER"

yazar da o iki kağıdı birbirine ip ile bağ-

larsa oradan ve o kişiden uzaklaşırım.”

28. “Ben Pteht, ben insanları tüketecek

kadar hasta eder halden düşürürüm, has-

talıklarım öldürücü kuvvetten düşürücü-

dür ama kim bir kağıda şu sözleri yazıp

"PTEHT - AXIOPHETH'İ KOVUYORUM"

bunu kağıda yazıp kağıdı bir bardak suya

koyup, o suyu hastaya içirirse hasta şifa

bulur, ben oradan kaçarım.”

29. “Ben Harpax, ben insanları uykusuzlu-

ğa mahkum ederim ama biri bir kağıda

"KOKPHNÊDİSMOS"

yazarsa o kağıdın bulunduğu haneden ve

kişiden uzaklaşırım.”



30. “Ben Anoster dedi, ben küçük çocukları

hasta ederim ama her kim defne ağacının

tohumlarını alıp toz haline getirdikten

sonra o haneye serpiştirirken şu sözleri

söylerse oradan kaçarım,

"SENİ KOVUYORUM ANOSTER.”

31. “Ben Alleborıth, ben insanları çeşitli

vesilelerle boğarım, boğazına balık kılçığı

kaçan insanlar orada ben varım demektir,

boğazına balık kılçığı kaçan kişi benden

kurtulmak istiyorsa balıktan bir kılçık

alıp ona öksürmeli, bu durumda ben he-

men kaçarım o da kurtulur.”

32. “Ben Hephermireth dedi, ben uzun sü-

ren hastalıklara sebep olurum dedi, ben-

den kurtulmak için haneye tuz serpiştirin

ve serpiştirirken şunları söyleyin o zaman

oradan kaçarım ya da tuzu yağa bulaştı-

rın ve bu yağ ile hastayı ovun, bunları ya-

parken

"SERAPHİM CHERUBİM BANA YARDIM

EDİN."



deyin.”

Süleyman çağırdı 33. “Ben ıchtıon, kasları

bozarım dedi,

"ADONAETH BANA YARDIM ET."

dendiğinde kaçarım.”

34.: “Ben Agchonion, , ben kundakçılık ya-

parım, benden kurtulmak isteyen incir

yaparaklarına

"LYCURGOD YCURGOD KURGOD YRGOD GOS

OS"

yazarsa oradan kaçarım.”

35.: “Ben Otantikiö, kin ve kavgaya sebep

olurum, her kim bir kağıda

"ALFA VE OMEGA"

yazarsa oradan kaçarım.”



36.: “Ben Phthenoth, benim baktığım kişi

birden acılar içinde kalır, kim benden kur-

tulmak isterse bir kağıda

"BOTRYON"

yazsın ben oradan kaçarım.”

37. “Ben Bianakıth, ben etlerin çürümesine

neden olurum, insan etini çürütürüm, eğer

kapının önüne

"MÊLTÔ, ARDU, ANAATH"

, yazarsanız ben o haneden kaçarım.”

Bu noktadan itibaren Süleyman belgesi şu şe-

kilde devam ediyor; ben Süleyman göklerin ve

yerin Tanrısını yücelttim bu sözleri duyduktan

sonra ve onlara Tanrının tapınağına su getir-

melerini emrettim ve Tanrıya dua ettim ki bu

şeytanları tapınağa bağladığım için esaretten

kurtulmayı başarmasınlar ve tapınağı inşa et-

meye devam etsinler diye.



Bazı iblisler Tanrının tapınağında gönüllü işçi

olmayınca onları hapsettim, diğerleri kurşun

ve kaşıkla oturarak altın ve gümüş yapımında,

ateş ile çalışmaya başladılar ve diğer iblislere

yer açmak için bu iblisleri sıkıştırdım küçült-

tüm.

Ben Süleyman ben dünyamda hep yalnız ve

sessiz kaldım ve hayatımı bütün insanlardan

uzak bir şekilde barış içinde geçirdim ve Tan-

rının tapınağını inşa ettim ve krallığım zengin-

di ve ordular benim yanımdaydı, yeryüzünün

bütün kralları inşa ettirdiğim bu tapınağı gör-

mek için çok uzaklardan geldiler.

Bana verilen bilgeliği duyduklarında bana

minnettar oldular, iblisler bana esir olmuşlar-

dı, onlara emirler veriyordum, onlar dağların

derinliklerinden, denizlerin diplerinden altınlar

gümüşler değerli taşlar inciler getiriyorlardı.

Ayrıca aralarında güney kraliçesi bir cadı olan

iblis büyük bir endişeye kapılmıştı, benden

önce yeryüzüne gönderilmişti-

Not:-muhtemelen burada Lilith'den söz ediyor-



bilgeliğini duyunca İsrial Tanrısını yüceltti.

O zamanlar o günlerde daha ergenlik çağında

olan iblis işçilerden biri kendisini önümden

aşağıya attı ve şöyle dedi:

"Kral Süleyman acı bana ben yaşlıyım. Sor-

dum: Anlat bana yaşlı adam seni serbest bıra-

kırsam yapacağın şey nedir?

Şöyle dedi: Sana yalvarırım kral, tek oğlum var

ve açık bir şekilde hakaret ediyor başımın saç-

larını yoluyor ve beni acı bir ölümle tehdit edi-

yor, o yüzden ben intikam almak için beni ser-

best bırak istiyorum bırakman için yalvarıyo-

rum.

Bu sözleri duyan Süleyman adamın yaşlılığın-

dan etkilendi ve çocuğunun kendisine getiril-

mesini emretti ve çocuğa babasının anlattığı-

nın doğru olup olmadığını sordum, genç şöyle

dedi: “Ben deliliğimle babama zarar verecek

kadar öfke ile doluyum, kralım bana nazik

davran, ben babamdan özür dilemek ister affı-

nı isterim.”

Yaşlı adama oğlunun özrünü kabul etmesini

söyledim, bu sırada yaşlı adamın yüzünde iblis



Ornias'ın gülümsediğini görmüştüm. O anda

genç adamı cezalandırmaktan vazgeçtim, be-

nim fark ettiğimi ve gülümsediğimi görünce

iblis çok öfkelendi, mahkeme kurdum ve bu

mahkemede Ornial iblislerini öne çıkardım.

Ornial iblisine sordum, neden güldün diye, ib-

lis cevap verdi: “Bu yaşlı adam oğlundan şika-

yetçi ama oğlunun üç gün soran öleceğini bil-

mediği için cezalandırılmasını istiyor.” Bunları

duyan Süleyman baba ile oğulu barıştırdı.

Baba ve oğul gittiğinde Ornias’ın ileri çıkması-

nı emrettim, bunu nereden biliyorsun diye

sordum. İblis şöyle cevap verdi: “Biz iblisler

cennetin göbeğine yükselip yıldızlar arasında

uçuyoruz ve insanların ruhları ile ilgili alınan

kararları ve kaderlerinin yazılarını duyuyoruz.”

Sordum: Sonra ne yapıyorsunuz, kuvvetle mi

yoksa ateşle mi yapıyorsunuz. Kılıçla ya da bir

kaza ile öldürüyoruz, sanki kaderiymiş gibi

gösteriyoruz gizliyoruz, eğer bir adam bir fela-

ket ya da şiddet yoluyla ölmüyorsa biz ona gö-

rünür ve korkutarak öldürmeye çalışırız.



Süleyman sordu, “Bana anlat cinler ile melek-

ler göklerde nasıl oluyor da birbirlerine karış-

mıyorlar?” İblis cevap verdi -buraları çok il-

ginç- “Yerde ne varsa cennete de onlar var top-

rak çeşitleri vardır ve her toprak türünün bey-

leri vardır aramızda birbirimiz arasındaki hiye-

rarşi bu şekilde belli olur her birimiz farklı bir

toprak türüne hükmederiz.

Biz iblisler havada uçarız kelimeleri cümleleri

yakalarız göksel varlıkların konuşmalarını söz-

lerini duyarız ama bu sözleri almaya gücümüz

yetmez daha fazla uçamayız. Meleklerin yerle-

rine ulaşmak istedikçe gücümüz tükenir ve

yere düşeriz. Bizim düştüğümüzü gören insan-

lar ise yıldızların gökten düştüğünü zanneder

ama öyle değil kral efendimiz, biz kurumuş

yaprakların dallardan düşmesi gibi sınırlara

geldiğimizde yere düşemeye başlarız.

Biz zayıfız çünkü elimizde olan hiç bir şey gizli

kalmıyor, düştüğümüzde şehirleri kentleri tar-

laları yakarız- astreoid gibi ilginç - çünkü yıl-

dızların göklerde güneş ve ay gibi sağlam te-

melleri vardır onlar düşmez düşen bizleriz.



Ben Süleyman bu iblisin beş gün boyunca

hapsedilmesini emrettim, beş gün sonra iblisi

tekrar huzuruma çıkarıp ona, yaşlı adamı sor-

dum: “Söyle bana yaşlı adam ve oğlu nerede ve

bu üstündeki kıyafet ne anlama geliyor?” Şöyle

cevap verdi iblis: “Ben ileriyi gördüm ve yaşlı

adamın oğlunun mezarına oturup ağladığını

gördüm.”

Bütün bu olaylara tanık olan cadı güney krali-

çesi hayretler içinde kalmıştı hayretler içinde

tapınağın içinde dolaşmaya başladı gördükleri

arasında altın gümüş ve ahşap malzemeden

yapılmış harika işçiliklerle sanatla işlenmiş

tapınağın sütunlarını duvarlarını kapılarını

gördü hayretler içinde kaldı.

Arapların kralı Adares bana bir mektup gön-

derdi bu arada mektupta şunlar yazılıydı; ada-

letini biz Araplar için de uygularsan bütün

Arap alemi sana minnettar olacak ve biz huzur

içinde yaşayacağız. Bu nedenle senin krallığın

çok uzun zamanlar sürsün diye dua ediyoruz.

Ben Süleyman bu mektubu okudum, onu kat-

layıp halkıma verdim ve onlara şöyle dedim;

yedi gün sonra bana bu mektubu hatırlatın.



Bu sırada Kudüs inşa ediliyordu tamamlan-

mıştı tapınağın inşası tamamlanmıştı, tapına-

ğın köşesinde bir taş vardı.

İyi seçilmiş özel bir taş, bu taş öylesine ağırdı

ki bu taşı tapınağın süt köşesine koymak için

bütün iblisleri yardıma çağırmıştım. O bölge-

nin insanları benim kötü ruhları iblisleri yaka-

layıp mühürleyeceğime inanmazlardı, iblisi ça-

ğırdım, şafak vakti gelmişti.

Hizmetkar iblis bir balonu şişeye girecek kadar

üfledi şişirdi, balonu şişeye koydu ve balonun

ucundaki bağı çözdü ve içinden çıkan havayı

içine çekti, iblis bir anda şişedeki balonun içi-

ne girip dibine kadar ulaştı balon sönmeden ve

iblis şişenin içinde hapis kaldı.

Artık bu iblis o bölgenin halkına zarar vereme-

yecek hale gelmiş şişeye hapsedilmişti. Bölge-

nin gençleri şişeyi deve üzerine bağladı -büyük

bir şişe olmalı-

Araplar bu hediyeyi Süleyman’a göndermişti

ama şişeyi deveyle getiren Arap gençleri bunla-

rı tapınağın ortasına atıp ortadan kaybolmuştu

ve ben Süleyman ertesi gün tapınağa girdim ve



köşenin sonunda bulunan taş hakkında sıkın-

tılı düşüncelere girdim.

Süleyman bir demon daha çağırdı ve sordu:

“Sen kimsin?”

Ben Abezithibod dedi, ben başmelekten gelen

bir torunum onun adı bir zamanlar Ameleouth

idi Musa zamanında firavunun kalbine girdim

ve onun kalbini sertleştirdim. Onların IANNES

VE IAMBRES diye çağırdıkları Tanrı bendim,

Musa’ya karşı savaşan da bendim.

Süleyman ona sordu: “Kızıldeniz’de ne kadar

kaldın?”

“Musa, kavmi ile Mısır’dan Kızıldeniz’e kaçar-

ken peşine düşen firavunun önünde ben var-

dım, firavun beni takip etti, deniz açıldı Musa

geçti, ben ve firavun peşine düştük, deniz ka-

pandı.

Ben denizin içinde bir sütunun altında kaldım

ve sen beni çağırana kadar oradaydım.”

Süleyman şöyle dedi: Ben Süleyman Tanrıyı

övgüyle selamladım, rabbin tapınağını zengin-

likleri ile süsledim, egemenliğimde sevinç ve



barış oldu, sayısız ülkeden sayısız eşler edin-

dim kendime ve Jebuzaya karşı yürüdüm,

orada bir adamın kızı olan Jebusaean'ı gör-

düm, ona aşık oldum, onu kendime eş edin-

mek istedim.

Rahiplerine sordum, onlar dedi ki: bu kadını

kendine eş edinmek istersen onun Tanrısı olan

Molach'a tapmalısın. Ancak ben kendi Tan-

rımdan korktum ve bunu yapmadım ve o Tan-

rının rahiplerine dedim ki bilmediğim tuhaf bir

Tanrıya tapmayacağım.

Kadını kendime eş edindim ama şart koştular,

Tanrılara bir kurban verene kadar kadına iliş-

meyeceğime dair söz verdirdiler. Bu arada Eros

geldi ve elinde beş çekirge vardı, bu çekirgeleri

ezip kurban edersen kadına ilişebilirsin dedi,

bunu yaptım ve bir anda imanımın ve Tanrının

benden gittiğini hissettim, aptal durumuna

düştüm.

Bundan sonra tapınağı BAAL TAPHA ve

MOLOK ve diğer putlar için tapınağı yaptırt-

mak zorunda kaldım -ibret verici değil mi- Bu

kadını kendime eş yapmak için şeytanın tuza-

ğına öyle bir düştüm ki Tanrı kendini benden



çekti ve ben çok üzüldüm, ruhum karardı,

putlara ve iblislere dönüştüm.

Bu nedenle bu incili yazdım çünkü bu incili -

kitabı bulanlar, yazılanlara merakı olabilirler

ve böylece benim yaptığım hatayı yapmazlar,

böylece sonsuza dek lütuf bulabilirler.

İşte...Süleyman gerçeği bu....evet Süleyman’ın

yazdıkları bunlar. İnsan milleti bu konuyu ne-

reden biliyor tarihte? Süleyman’ın yazdığı vasi-

yetnameden, kime yazmış oğluna, ne zaman

yazmış milattan önce bin yılları kadar yani

medeniyet tarihine yazılı belge olarak demonlar

ve ezoterik bilgiler ne zaman girmiş.

3 bin yıl önce - tasnif edilmiş bir şekilde- ama

sonra ne olmuş, bu eseri kendi dillerine çevi-

renler, bunu kendi inanç sistemleri ile özdeş-

leştirmiş. Çeşitli çeviri eserlerde bu iş Yunanlı-

larla başlamış eski Grek dilinde çeviriler, sonra

Hristiyan dini dönemlerinde olay İsa Mesih ve

üçleme ile birleştirilmiş, buradan İslam için

Havas ilmi doğmuş.

Burada söz edilen 72 melek ve 72 demondan

söz ediyorum- bu maji işlerinin içinde neden

ağırlıklı olarak Yahudiler vardır sorusunun



cevabını söyleyelim - ilk semavi din olarak Mu-

sevilik din olduğu için doğal olarak sistem bu

din içinde kendini gizlemiş. Adı nedir bunun,

Kabbala yani Kabbala öğretisi bir Musevi inan-

cı değil tam aksine Musevi inancı içine girmiş

bir Mısır öğretisi.

Demek ki Süleyman’dan önce maji konularını

irdelemeye başlarsak nereye gideriz, Mısır'a,

Mısır demek 5 bin yıllık medeniyet demek yani

Mısır var. Şimdi Yahudi tarihine kısaca bir göz

atalım; bunların ana yurdu neresi, dağınık

halde nerede yaşıyorlar?

Günümüz Irak topraklarından özellikle Kuzey

Irak Urfa ve aşağıya doğru o dönemin kralları

kim Nebukadnazer, bu adam bir Darıus Babil

kralı, Yahudiler ise köle. Başka kim var

Anadoluda nemrut İbrahim dönemleri,

Nebukadnazar Yahudiler isyan edince bunları

Mısıra satar. Mısır - firavun-Musa olayını bili-

yorsunuz zaten, dönem ne dönemleridir, tote-

mizm yani putlara tapma dönemi ama aynı

paralel dönemde bunlar putlara taparken, Mı-

sır medeniyeti içinde tek Tanrı inancı başlar.



Aton tapınakları tek Tanrı inancını getirir, da-

ha eski ve farklı medeniyetlere gittiğimizde

benzer hikayeler efsaneler görürüz.

Asya – Hindistan Vişna Krishna, çoğu insan

bu putların Budizm ile ilgili olduğunu düşünür

ama işin aslı Hinduizim bile sayılmaz bu inanç

sistemleri. Mesela Brahmanizm dini İbrahim

dininin bir uzantısı olarak gösterilir.

Ne kadar da çok putlar Tanrılar Tanrıcıklar

vesair varmış değil mi? Her toplumda binlerce,

şimdi siz akıllı insanlara sorum şu bütün bu

bilgilerin kaynağı nedir, nereden gelmiş bu ka-

dar çok Tanrıcık?

Bunun bilimsel bir açıklaması olması gereki-

yor, bir şey varsa mutlak bunun da bir arka

planı olması gerekir değil mi?

Şimdi bir de şu şekilde düşünün bin yıl önce

iki bin yıl önce üç bir yıl önce hatta 500 yıl ön-

ce var olup da şimdi olmayanlar, şimdi olup da

o zaman olmayanlar neydi?

İşte sorunun cevabı buradan çıkıyor, tek keli-

me ile o zamanlardan bu zamanlara tek kelime

ile değişmiş olan nedir? değişen şey algı, evet



algı. Eskiden olan şeyler yine var ama bizim

onları görmek hissetme kabiliyetimiz azaldı ya

da yok.

Eskiden ara türler ve diğer canlılar hepsi bir

arada yaşamak ve belli bir uyum içimde yaşa-

mak zorundaydı yani her zaman herkes bir

sonra ki için kemikte et bırakırdı.

Bütün eti yemeğe katmazdı yani demon-cin-

goblin- periler-devler ve diğer bütün ara türler

ve dahi insanlar tuhaflar ve hatta melekler

hepsi bir arada birbirlerini yadırgamadan bir

arada yaşardı.

Şimdi ne oldu? O zamandan bu zamana araya

perdeler indirildi. Nereye indirildi? İnsan algı-

sına indirildi çünkü mevcut zamanların insanı

tüm zamanların insanlarından daha az duyar-

lı, daha az his sahibi, bir hayvandan farkı yok.

Neden çünkü Limbik sistemlerini kullanma

gibi bir alışkanlıkları yok artık.

Biraz daha gerilere gidelim ve başka alanlara

bakalım- yapılan her işte işi yapanlar mutlaka

fire vermeyi göze alır ve hesaba koyar. Savaş-

larda belli zayiatlar eğitimlerde bazı zayiatlar



doğal kabul edilir çünkü kişiye özel tek tek eği-

tim veremezsin.

Sen anlatırsın herkes başka türlü anlar ve

arada zayiat olur, tüm bunları kim ve neden

anlatmış olabilir?

Size basitçe anlatayım bazı bilgileri ve bazı

denklemleri, mesela hastalıklar konusu, hasta-

lık nedir ve neden vardır? Bir şeyin var olması

üzerine düşünmemiz için yeterli bir nedendir

ve daha benzer konular.

O zaman diğer soru gündeme gelir, ilaçlar ne-

den vardır? Bütün bunların bize bir şeyleri an-

latıyor olması gerekir ama basit bir mantıkla

şu şekilde anlatalım. Mesela Afrika gibi ülkele-

re gidince ne yaparsınız gitmeden önce, aşıla-

rınızı olursunuz değil mi?

Çünkü orada mevcut olan hastalıklara karşı

korunmak için ve daha bir sürü şey, bunun

size bir şeyi hatırlatıyor olması gerekiyor. Me-

sela bir kaç duygudan söz edeceğim size ki

bunlar avatar beden ile ilgili değildir, hüzün -

hasret - eksiklik duygusu, bütün bunlar bize

bir şeyi anlatır?



Bizim nerede olduğumuz ve kim olduğumuzu.

Şimdi düşünün neden başka ülkelerde elçilik-

lerimiz temsilciliklerimiz derneklerimiz kurum-

larımız var? Çünkü biz orada acemiyken bize

yol göstermeleri için. Bir de şunu ekleyelim,

başka ne olacaktı ki –evet, bizler birer gurbet-

çiyiz, buraya ait değiliz.

Burası yani yerküre bir şekilde bulunulması

gereken istasyonlardan biri, şimdi buraya ait

olanlar kim onlara bir bakalım bir ayrım gere-

kiyor.

Aslında masallarda bu ayrımlar son derece

açık ve net gösterilir. İnsanlarla - insan olma-

yan arasındaki en büyük ayrım şudur; ruh

yani bizim haricimizde olan her şey, burada

doğanın sistematiği üzerinden bedenlenirler,

ruhları yoktur, canları vardır.

Sahip oldukları bilgi ise mevcut elementar sis-

temin yapı formlarıdır yani avatar insan ile on-

ların ortak yönleri avatar bedenin kendisidir ve

onların hükmü sadece bedenedir yani beyin de

bedendir.



Beynin ürettiği bilinç de bedenin bir parçası-

dır. Onlar ruha asla erişemez. Şimdi burada

perilerden demonlardan benzer türlerden bah-

sediyoruz, bunlar neden majidir çünkü doğa-

nın dinamiğini ezoterik bilimlerle değiştirerek

doğanın benzer canlılar üretmesini sağlayabili-

riz, çorba yapmak gibi ya da doktor

Frankensteın’ın yaratığı yapması gibi yani maji

- gizli bir ilimle doğanın enerji yapılarını mo-

delleyip ondan belli bir bilinçte canlılar oluştu-

rabilir.

Sabunun köpük üretmesi gibi ya da mantarla-

rın kendi kendine üremesi çoğalması gibi, sa-

dece ışık - toprak -su - ısı- ateş, bunları yap-

mak için yeterli malzemedir. Yani etrafınızdaki

malzemeyi kullanarak toprak-ateş-su – hava,

herhangi bir yaşayan organizma üretebilirisi-

niz.

Ürettiğiniz model belli bir bilgi çerçevesinde

olursa belli bir canlıyı üretmiş olursunuz. Do-

ğa zaten bunları sürekli random bir şekilde

yapıyor, tek farkı bizim algımızın dışında kalı-

yorlar ama zaman zaman yakalandıkları olu-

yor.



Bunlardan tek farklı olanlar melekler, melekle-

rin durumu ise bir enerji alanının, dünya kaiat

dışından gelen bir enerji alanının, bu üç bo-

yutta şekil almış hali oluyor yani modellenir-

ken kayıpları ve kazançları oluyor ancak ruh

tüm bunların dışındadır. Ruh kainat dışında

bir ana sisteme bağlı bir yapıdır, buraya

uzanmıştır.

Mesela Süleyman 72 melek ve demondan söz

ederken sürekli onlara bağlı olan binlerce tü-

men askerden söz eder, bu da bize bir fikir ve-

rir. Deniz ya da su derken homojen bir yapı-

dan söz ederiz, aynı moleküler yapıdan sonsuz

sayıda yan yana olunca deniz olur okyanus

olur bunun gibi, bir damla su ile başka bir

damla su aynı moleküler yapıdır. Su gibi baş-

ka elementler vardır ki toprak ve hava ile su

bu elementlerin sadece taşıyıcısıdır, kendisi

değildir.

Bu elementlerin maden değeri vardır yani

magnezyum sodyum gibi elementler, yani mev-

cut doğanın içinde herhangi bir bilinci bedeni

ile oluşturmak için gereken malzeme bulun-

maktadır.



Geriye kalan ise bunu nasıl yapacağınızın bil-

gisidir, buna da maji denir. İşte bildiğimiz ka-

darı ile gidebileceğimiz en geri nokta Lemurya -

Mu- Atlantis medeniyetleridir. Yani bütün bu

bilgilerin yazılı kaynakları oradan gelir ve her

toplum bütün bu bilgileri kendine göre algıla-

mıştır.

Böylece dinlerin ve inanç sistemlerin kaynağını

da anlamış oldunuz. Bütün dinlerin ve inanç

sistemlerinin kaynağı bu medeniyetlerdir. Ne-

dir din -din bir manifestodur. Yani bir aleti

aracı kullanma klavuzu gibidir, her aletin yeni

modeli geldiğinde klavuzu da değişmiştir.

Aletler bozulabilir, yerine yeni aletler gelir. Din

- günümüzde anlaşılanın aksine- kendini ek-

siltmeler üzerine konumlandırır yanı özünde

arınmak vardır, çoğalmak değil. Yani her şey-

den ne kadar çok arınırsan o kadar manifesto-

ya uygun hale gelirsin.

Demek ki aletin bir amacı vardır kullanma

klavuzu da bundan dolayı vardır. Din neyin

kullanma klavuzudur? Bir yolculuğa hazır-

lanmanın, şöyle düşünün; noktalar arasında

bir yolculuk yapıyorsunuz, geldiğiniz nokta



sıcak bir nokta ama yolculuk kutuplara olacak

böyle düşünelim.

İşte din burada seni kutuplara uygun olarak

hazırlamak için bir kurallar kitabı olarak orta-

ya çıkar yani arınma üzerine.

Daha da basitleştirelim, bir gemiye bineceksi-

niz ama belli kuralları var. Limanda herkes

hazırlanıyor, gemi kalkarken herkes sınava

giriyor, kazanan gemide diğer tarafa gidiyor.

Bütün bunları nereden biliyoruz? Mısır’dan

beri sürekli bize anlatılan tek şey, geçişe hazır

olmak. Mısır’da tüy ile tartılıyorsunuz İslam’da

Sırat köprüsü var vesair, bütün bunlar avatar

için değil elbette, ruhun yolculuğu bu. Oysa

öyle bir zamanda yaşıyoruz ki bırakın gemiyi,

limanda aleme takılıyorlar, gemiden haberleri

bile yok.

Bütün konsept geçiş üzerine kurulmuş du-

rumda, sonuçta her ruh ana vatanını özlüyor.

Neresi orası, Vahdet- i vücut hasretliğin sona

erdiği yer. İşte bütün bu denklemlerin içinde

şimdi anlatacağım konu olan demonlar mese-

lesi leblebi çekirdek bir mesele ama yine de

anlatalım, madem meraklısı var.



Anlatacaklarım Ars Goetia kaynaklı 72 demon

ile ilgilidir, ben onun yalancısıyım hazret bun-

ları yazmış, ben de size anlatıyorum, aracıyım

yani anti-tarih kayıtlarına göre hikayesi özetle

şöyle;

Tanrı - nedense artık - bir insan çifti yaratma

kararı alıyor bakalım ne olacak diye - Tanrı bu

nereden bilsin - yarattıkları arasında husumet

olacağını, size bu cümle saçma gibi geldi değil

mi -evet - gerçekten de - Tanrı bunu bilemezdi.

Kuantum mekaniği çerçevesinde değerlendir-

diğinizde olasılıkların hangisinin gerçekleşeceği

konusunda Tanrı bilmez, bilirse neyini kaybe-

der, üç şeyi kaybeder; Tanrı olma özelliği olan

3 şeyi kaybeder, bilirse Tanrı olamazdı zaten.

Nur enerjisi başlangıç enerjisi ve tek enerji,

yaratılmış bütün kainat sistemlerinde dolaşan

tek enerji, Tanrının enerjisi ama bu öyle bir

enerjidir ki her evrenin her katmanın yasaları-

na göre yapısını değiştirir ve o katmanın yasa-

larına bağlı olarak kendini yeniden düzenler.

Kaynaktan çıktığı andan itibaren her katman-

da enerjinin yapısal formu, nur masumiyet



enerji olma özelliğini değiştirir, mecburen bu

böyle olmalıdır. Yoksa Tanrı dışında hiç bir

yaşam formu nur enerjisinin radyoaktif ışıması

altında yaşama ihtimali bulamazdı.

Tanrı kendini bir alt katmana indirgediği anda

kaynağı kirletmiş olurdu, bundan dolayı ken-

disi asla inmez. Ne yapar? Tecelliyat yapar,

kendini yarattıkları üzerinden gösterir belli

eder.

Diğer özelliği ise yaratımın asıl amacı olan

kendini başkalarında bilme arzusu ki bu nur

enerjisinin hangi yasalarla hangi formlara gi-

receğinin temelidir yani - hayret ve hayranlık

için temel kanun bilmemek-masumiyet for-

munda olması gereğidir.

Üçüncüsü ise olasılıkların kendini gerçekleş-

tirme konusunda dil olmak gerçek bir kumar-

baz asla hile yapmaz çünkü amaç kazanmak

değildir oyunun gerçek olmasıdır.

Düşünün siz bir yarışa giriyorsunuz, çaba gös-

teriyorsunuz yarışı kazanıyorsunuz ama sizinle

birlikte yarışanların hepsi aynı ödülü alıyor



nezaketen, böyle olsun diyorlar. O zaman yarı-

şın bir anlamı kalmazdı değil mi?

Bu noktada nur enerjisinin kanunlarla gerçek-

leşen olasılıklar dizininde irade ile ortaya çıka-

cak olan şeyler de Tanrı için bir hayranlık un-

surudur. Neyse buradan hikayeye dönelim;

Tanrı bir çift yarattı, onları cennete koydu. Bu-

rada soru şu, cennet neresi - yapısı nedir?

Cennet dedikleri yer bir çeşit kuantum meka-

niği yasaları gibi benzer bir yasa ile işleyen bir

mekan. Özetle istek ve düşünce gücü ile yara-

tımın gerçekleştiği yer diyelim ve Adem ile

Lilith arasında husumet çıktı, sebep iktidar

hırsı ve rekabet.

Şimdi size bir soru, neden en başında cennette

bile vardı bu insani yapı? Bu da bize cennetin

göksel bir yerde değil bu dünyaya ait METAFİ-

ZİK dört elementin yasalarına bağlı olduğu

yerde yani toprak üzerinde olduğunu gösterir.

Aden - dünyada bir yerdeydi çünkü elementleri

o duyguları oluşturuyordu, ateş-toprak-su-

havanın etkileşimi duygulanımları ortaya çıka-

rıyordu. Dominant-baskınlık savaşı başlayın-



ca, Adem- Tanrıya seslendi, ben bu kadından

memnun değilim.

Tanrı taraf tuttu - Lilith'i Ademden boşadı ve

onu başka bir yere sürdü,

Adem için yeni bir kadın yarattı bu sefer - bo-

yun eğsin- diye kendi kaburgasından. Lilith bu

haksızlığa karşı intikam almak için yemin etti

ve şöyle dedi; benim soyumdan gelecek olan

demonlar, Adem soyundan gelecek olanlarla

kıyamete kadar uğraşacaklar ve Lilith şeytanla

çiftleşti ve demonları doğurdu.

O zamandan beri demonlar var. Şimdi

spekulatif bir bilgi vereceğim, ne kadar doğru

bilemem ama Güney Hindistan'da bulunan

Çingenlerin ki bunlar sonradan Kıpti olarak

Mısır'da yaşayacaklar hatta, Mısır hanedanlı-

ğını bir süre yönetip İskender’e kadar. İsken-

der ile birlikte Mısır yönetimi Ptolemia

hanedanlığana geçmiştir. Kleopatra’nın büyük

dedesi İskender’in valisiydi. İskender Afgan

dağlarında ölünce Sapratlar dönemi başlar ya-

ni İskender fethettiği her kente bir vali bırakıp

sefere devam etmişti, Hindukuş dağlarına ka-

dar gitti.



Ateşli hastalıktan 33 yaşında orada öldü. He-

len imparatorluğu dağıldı çünkü varis bırak-

mamıştı arkasında, kimseyi işaret etmemişti.

Bunun üzerine her kentin valisi kendini ba-

ğımsız ilan etti, böylece fetret dönemi başladı.

Helenler bir daha iflah olmadı zaten, arkasın-

dan Roma geldi, neyse Hint halkı bir olaydan

dolayı bu Koptikleri sürgüne gönderdi. Bu

kavmin de lanetlendiği ve Lilith soyundan gel-

diği söylenir yani bu cadılık - büyü gibi işlerle

kan bağı olanlar bu insanlardır.

Büyü dedikleri de zaten bu Lilith tayfasının

ürettikleri doğanın diğer gizemleri, alternatif

bilim diyelim başka bir şey değildir ama olay

burada bitmez, bu bilgi tapınaklara girmiştir.

Tapınaklarda ezoterik gizil bir bilgi olarak dev-

şirilmiştir, Sümer-Mısır rahipleri ile başlamış,

filozof Hermes ile özellikle Pisagor'un bu gizli

bilgileri Yunan ve Roma medeniyetine taşıması

ile, Yunan Tanrıları - maji işleri tılsımlar vesair

üremiştir.

Daha sonra bunlar Musevilik üzerinden

Kabbala formu ile onlara girmiş, akabinde



Gnostikler olarak Hristiyanlığa girmiş, onları

temsilen Katarlar, akabinde Keltler.

Keltler Anadolu’dan göç etmiştir, bu öğretiyi

döneme uygun hale getirmiştir. Yine ortaçağ

gibi bir dönemde Ars Goetia keşfedilmiş bu-

lunmuş, önce Yunancaya sonra Latinceye ora-

dan da batı dillerine çevrilmiştir.

Yani Güney Hindistan’da bir öğreti haline gel-

miş olan okült bilimler, yazı ile birlikte kağıda

dökülmüş bir şekilde bütün bu trafiğin içinde

Ars Goetia bunları bir kitap haline belli bir bü-

tünlük haline getirmiştir.

Buradan çıkaracağımız sonuç şudur, evet in-

sana benzer bir formları vardır ve insana ait ne

durum varsa hepsinde aynı durum vardır, hat-

ta içlerinde merhametli olanlar bile olabilir.

Cins cinstir, cinslerinin farklılığı ise yapıların-

da bulunan element ve enerji oranlarının fark-

lılığından ibarettir, göksel varlıklar değillerdir

melekler gibi, her ne kadar melekler de dünya-

ya indiklerinde melek özelliklerinden çoğunu

kaybetmek zorunda kalırlar burada hayatta

kalabilmek için, bundan dolayı gözlemciler ha-

riç pek takılmazlar, gelir giderler.



İnsan da buraya ait değil. İnsanla - onlar ara-

sında ki fark şudur, onlar da ruh yoktur yani

geri çekilecek bir ruhları yoktur, saf bilinçler-

dir - aynı hafızalı metaller gibi bir formdur. Her

şeyin bir ruhu vardır ağacın da taşın da ama

aynı şey değildir.

Üretilmiş bilinç vardır eşyanın bilinci, potansi-

yelleri içinde kalarak kendini modeller. Avatar

insan olarak et-kemik insanın da beyin üze-

rinden ürettiği bilgi tabanlı bir bilinci vardır.

Yani bütün herkeste her şeyde buna demonlar

da dahil, bu eşyanın kendi bilinci diyebilece-

ğimiz formel bir yapı vardır ama insan da ayrı-

ca, -yalnız son yıllarda bir kuşkum var bir ef-

saneye göre insan sayısı 7 milyarı geçtikten

sonra, insanların artık ruhsuz doğacağı ile ilgi-

li bir efsane, ne kadar doğru bilemem- yani

avatar insan ruhun konağıdır, diğerlerinde

göksel yani Tanrısal ruh yoktur.

Zaten Tanrı katında isyan çıkar melekler ara-

sında, bir grup melek Tanrıya isyan eder ve

cennetin yönetimini ele geçirmek ister, başla-



rında Lucifer vardır, göklerde savaş olur ve

bunlar kaybeder ya da Tanrı devreye girer.

Taraf tutar, isyancı meleklerin kanatlarını sö-

ker, bunlar yere düşerler yani dünyaya,

Luciferi de cehenneme hapis ederler. İşte gök-

ten düşen meleklere düşen melekler denir.

Bazı melek özellikleri yoktur yani kanatları ol-

madığı için yerden ayrılamazlar ama levhi

mahfuz bilgilerine kısmen sahip oldukları için

okült bilimleri geliştirirler yani insanda olma-

yan bilimler, bunların başına da gardiyan me-

lekleri dikerler, adam adama markaj yani, her

düşen meleğin başında bir gardiyan melek

olur.

Bu melekler cennete yeniden dönebilmek için o

gücü yeniden bulmak için uğraşmaktadırlar.

Bundan 3-5 tane farklı hikaye çıkıyor;

1) Bilimsel yanı, yani kainatın yaratılmasının

big bang teorisine uygun bir plan yani düşen

melekler dediğimiz madde kainatını yaratan

sistem, savaş madde-anti-madde çarpışması

bu tür bir durum ya da enerjinin sakınımı ka-

nunu ve diğer entropi yasalarının oluşması,



zıtların birliği olayları, bu efsaneler şeklinde

bedenlenmiş olabilir.

Karanlık madde denilen ise yani tanımlanama-

yan madde ise yani yapıyı bir arada tutan sis-

tem muhtemelen ester madde dediğimiz bir

yapı olan nur enerjisinin bir formu olmalı.

Diğer hikaye ise şu şekildedir;

Mesela Yezidi dininde Zerdüştlük gibi dinlerde

çok Tanrılı dinlerde Hindu dinlerinde filan ya

da Anadolu’da ki çok Tanrılı dinlerde bunların

izlerini görebiliriz. Yani insandan daha yete-

nekli mucize gerçekleştirme gücü olan melek-

ler 2x72 adet, belki daha fazlası.

Bu dinlere göre bir değil iki Tanrı var, savaştı-

lar biri kazandı. Tüm bu bilgileri topladığımız-

da şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor; bir gözlemci

olarak insan enerji formlarını akılcılaştırmaya

çalıştı ancak bu kadarını yapabildi. Yani iki

Tanrı modeli bir gözlemci modelidir.

Yani gözlemlenen alan mevcut kainat sistemi

içinde gerçekleşmiştir ya da birileri ki bunlar

beyaz ya da kara melekler, insanlara hikayeyi

bu şekilde anlatmış, kendi şeylerinin keyfine

dinler oluşturmuştur.



En başından beri kavga şunun üzerinedir, in-

sanlar tek Tanrıya iman etmelidir ama şeytan

onları çeşitli vesilelerle yoldan çıkararak, bu

gizemli şeyleri Tanrı gibi gösterip onlara iman

ederek şirke sokmasıdır.

Kavganın temelinde bu vardır ama tüm bunla-

rın hepsini tekrar toplarsan, geride sadece bi-

lim ve bilgi kalır, salt rafine bilgi, başka bir şey

yoktur. Şeyler şekiller formlar özellikler isim-

lemeler tamlamalar tanımlamalar, insan göz-

lemcinin gözlem sırasındaki algı meselesinden

başka bir şey değildir, bundan dolayı Helenis-

tik dönemde filozoflar deistlerle uğraşırken ya-

ni dindarlarla sofistlerle, o dönemin dindarları

da bunlara tapıyordu, deistlerin zırvalıkların-

dan bıkanlar ateist olmuştu, yani putlara

inanmayanlar sonra kavram biçim değiştirdi.

Tanrı tanımaz diye nitelediler kendilerini

16.yyde kavram yeniden yapılandırıldı ve bun-

ların orta yolunu bulan ise Panteizm olmuştur

yani günümüzde bütün bu Mevlevi İslami tari-

katların temel sokratik yapılarını oluşturan

tasavvuf sistemi Panteizimdir.



Meali şudur; Tanrı vardır - din yoktur. Akıl yo-

lu ile vahdet-i vucut olur. Toplamda şunu de-

mek istiyorum;

İki yol vardır. Bir çember düşünün bir yuvar-

lak, ters yönde de gitseniz aynı yere ulaşırsı-

nız. İki sistem vardır, bilgi yoluyla yani kainatı

anlamak ile saflaşmak ya da masumiyetini ko-

ruyarak bilginin sana ulaşmasını sağlamak.

Birinde sen deneysel yolla araştırarak tefekkür

ederek kafa yorarak bilgiye ulaşırsın, diğerinde

bir konak aramakta olan bilgi boş olan kaba

gelir ve orada kendini bedenleştirir.

Şimdi buradan demon meselesine gelelim,

ulaşmak üzerine kurulu bir hareketin eylemci-

sidir demonlar, bundan dolayı sürekli öğretir-

ler çünkü öğrenmek demek - daha fazla öğ-

renmek arzusunu tetiklemektir, sonu yoktur

çünkü her alan gözlemlenmesinde bilgi form

değiştirir.

Saflaşmak ise insan için nafile bir yoldur çün-

kü avatar beden olarak dört elementin enerji

sistemine bağlı olduğu için kainatın tüm etkisi

elementlerin kuantum dolanıklık üzerinden



insanı yeniden bilgilendirmesi nedeniyle ki bu-

na genellikle vesvese diyoruz, yeniden bilgilen-

dirmesi anlamına gelmektedir. Yani mutlak

saflaşma avatar beden nedeniyle mümkün de-

ğildir.

Bu arada araya şu bilgiyi sıkıştırayım, bütün

bu Masonik sistemler var ya işte bunların

amacı bir çeşit cennete açılan bir boyutlar ara-

sı geçiş kapısı olan portallar (stargate) bulmak

ve oraya gitmektir.

Çünkü muhtemelen kan bağları nedeniyle bu-

lar lanetli ve kafadan affedilmezler, bunu bil-

dikleri için Tanrı ile nafile bir savaşa girmiştir.

Benim önerim nedir –şudur, Tanrıyı bulacağı-

nız tek yer tecelliyatındadır. Gününüzü güzel

yaşayın, gördüklerinizi için duyduklarınız için

şükür edin, size geleceği vaat eden demonik

sistemdir, size anda yaşayın diyen bizim sis-

temdir.

Yani yiyin-için-sevişin-şükredin. Güzel şeyler

yapın, kimseye sarkmayın, üzmeyin, zarar

vermeyin, sahip olacağınız tek şey ağız tadıdır,

başka bir şey yoktur, afiyet olsun.



Bu arada bu TANRILAR SAVAŞI konusuna ne-

den girdim, işte bu Belial denen demon düşü-

yoruz diyen ilk demon.

Ben kral Süleyman, Tanrının tapınağına gittim

köşenin sonundaki taş hakkında derin sıkıntı

duydum, tapınağa girdiğim zaman şişenin

içinde hapis olan demon ayağa kalktı, şişe yedi

adım attı bana yaklaştı.

Şişenin içindeki iblisin hala gücü vardı, yürü-

mesi beni şaşırttı, ona sordum: “Söyle bana

sen kimsin?” Şişenin içindeki iblis: “Ben

Ephippas” dedi. “Bu senin adın mı?” diye sor-

dum, o şöyle dedi: “Nereyi istersem orayı ateşe

veririm ölümü getiririm.” Ve ona sordum:

“Hangi melek seni düşürdü?”

Ve o şöyle cevap verdi sadece egemen olan

Tanrı izin verirse beni duyacak yetkiniz olur

bana babam şeytan tarafından verilmiş olan

büyük güçten korkun ben kralların yeminlerini

güçlerini yok etmek için varım senden bu taşı

yerinden kaldırıp tapınağın köşesine yerleştir-

meni emrediyorum.

Bunu söylerken ona baskı uyguladım adeta

şişenin içinde sönüp kalmıştı ben bu şişeyi



taşın altına koydum ve iblis taşı kuşattı ve yu-

karıya kadar yükseltti. Ve Süleyman şöyle de-

di; gerçekten de kutsal yazının söylediği gibi

inşaatçıları yargılanması sırasında reddettikle-

ri taştı bu taş ama Tanrı bana o iblisin bu bü-

yük taşı yukarıya köşeye kaldırabileceğini söy-

lemişti ve yüzüğümle hepsini mühürledim.

Sayıların değerlerine ve anlamlarına gelelim

şimdi de

0, Sıfır - kainat

1-İnsan

2-Yol

3-Karar

4-İnşaat

5-Tamamlanmak

6-Gökyüzü astral

7-Kutsanmış

8-Zahir

9-Batın

hakkı geçenle helalleşmek gerekiyor. Temiz-

lenmeyi anlatmıştım.

Şimdi kendini maji haline getirmiş bir kişi şu

şekilde çalışır, enformasyanı önce karantinada

karşılar yani bilginin enerjiye dönüşüp ona

nufüz etmesine engel olur, bunun için ön lobu



kullanır. Hemen motor korteks sistemde hangi

model davranış varsa onunla tepki gösterir.

Mesela biri kendisine dayılandığında ya da kö-

tü davrandığında bunu içselleştirmez. Yani biri

size kötü davrandığı zaman anında karşılık

vermelisiniz. Çünkü bilgi hareket haline dö-

nüştüğünde soğrulur enerjisi düşer size etki-

lemez.

O zaman o duyguya aniden yakalanırsınız, işte

yakalandığınız anda bir tane soruyu sorun,

“Neden böyle hissediyorum - bende olan neyi

hangi bilgi örüntüsünü etkiledi” deyip tefekkü-

re başlıyorsunuz.

Böylece enerji bilgi haline dönüşüyor ve etkisi

kalmıyor. Bir zaman sürebilir ama acı ortadan

kalkar. Kayıplarda ise şöyle düşünmeniz lazım,

kayıp kazanç yok, yolculuk var dönüşüm var.

Sonra ölen birileri için fazla üzülmeyin çünkü

belki de üzülmenizi istemiyordur. Kim ne ka-

dar yaşarsa yaşasın sadece bir an yaşamıştır.

SON



Documents

KENDİNİ MAJİ HALİNE GETİRMEK · 2019-11-05 · KENDİNİ MAJİ HALİNE GETİRMEK BİLİŞSEL MAJİ-M.KARNAS Sayfa 4 KENDİNİ MAJİ akıltaşı kitapları SUNUM BİLİŞSEL MAJİ