136

KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

  • Upload
    others

  • View
    16

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı
Page 2: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı
Page 3: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

KONGRE PROGRAMICONGRESS PROGRAMME

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE

05 MAY 2016 THURSDAY

08:00-09:30 Kayıt / Registration

10:00- 11:00 Kongre Açılış KonuşmalarıProtocol and Inauguration Speeches

Açılış Konferansı-PanelOpening Conference- Panel

Sosyal Bilimler ve Müslümanlar: Genel Bakış (Social Sciences and Muslims: A Generel Perspective)

11:00- 12:30

Moderator: Prof. Dr. Bilal Kuşpınar

Davetli Konuşmacılar / Keynote Speakers:

Assoc. Prof. Dr. Muqtedar Khan (University of Delaware)

Dr. Jean-Marie Heydt (President of the North-South Center of the Council of Europe)

12:30-14:00 Öğle Yemeği / Lunch

PARALEL OTURUMLAR/ PARALEL SESSIONS

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE I. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK A

05 MAY 2016 THURSDAY SESSION I – HALL ÇATALHÖYÜK A

Medeniyet, Varlık ve Evren Algısı

14:00 - 15:20 Oturum Başkanı / Chair:Doç. Dr. Erdal Baykan (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

14:00 - 14:20Müşerref Yardım

Post Modern Dönemde Oryantalist Düşüncenin Müslümanları: İslamcılar

14:20 - 14:40 Can CeylanHegemonik Hayat Anlayışında Etik-Ahlak Farkı

14:40 - 15:00 Murat Arıcıİlim ve İdeoloji-Hakikat Arayışında Felsefi Bir İkilem

15:00 - 15:20Mustafa Yeşil

Olgu-Değer Ayrımına Dair Algının Teşekkülündeki Dilbilimsel Temeller

Page 4: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE I. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK B

05 MAY 2016 THURSDAY SESSION I – HALL ÇATALHÖYÜK B

Hegemony and Politics (Hegemonya ve Siyaset)

14:00 - 15:20 Chair / Oturum Başkanı Prof. Dr. Önder Kutlu (Necmettin Erbakan University)

14:00 - 14:20Şaban Tanıyıcı & Selçuk Kahraman

Migrants, Refugees and the Future of Multiculturalism in Europe

14:20 - 14:40Seraj Ahsan

Islamic Revivalism and Democracy

14:40 - 15:00Fadi Zatari

Hegemony in the Notion of Jewish State

15:00 - 15:20Murat Çemrek

Muslims From Postmodernito Post-Islam: Muslim Modernity?

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE I. OTURUM – SALON SİLLE

05 MAY 2016 THURSDAY SESSION I – HALL SİLLE

Müslümanlar ve Dünya Ekonomisi: Sorunlar ve Öneriler

14:00 - 15:20 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Abdulkadir Buluş (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

14:00 - 14:20Mustafa Acar & Günay Özcan:

İslam Dünyasının Bilimsel Yayın, Patent ve İslami Değerler Performansı: Uluslararası Endekslerde OIC Ülkeleri

14:20 - 14:40Rüstem Yanar & Ahmet Şahbaz:

Dünya Sistemleri Analizinde Hegemonik Geçişler ve Ekonomik İstikrar

14:40 - 15:00Mustafa Acar & Mustafa Gömleksiz:

İslam Dünyasının Gelişme, Rekabet ve Ekonomik Özgürlük Performansı: OIC Ülkeleri Üzerine Bir İnceleme

15:00 - 15:20Ceyhun Can Özcan & İbrahim Özmen:

İslam Ülkelerinde Terör ve Turizm: Karşılaştırmalı Bir Analiz

Page 5: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE I. OTURUM – SALON KİLİSTRA

05 MAY 2016 THURSDAY SESSION I – HALL KİLİSTRA

Sosyal Teori ve Hegemonya

14:00 - 15:20 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Mustafa Aydın (Selçuk Üniversitesi)

14:00 - 14:20Celal Türer

Modernliğin Yöntem Tiranlığı

14:20 - 14:40Mehmet Birekul

Sosyal Bilimlerde Hegemonik Bir Söylem Olarak “İlkel”

14:40 - 15:00Muhammet Ertoy

“Öteki”nin Metodolojik İnşası: Zaman Politikası Açısından Bir Değerlendirme

15:00 - 15:20Erhan Tecim

Sosyal Bilimlerde Yöntem Sorunları: Pozitivizmden Keyfiliğe Kayış ve Metodolojinin Ontolojik Üstünlüğü

15:20-15:40 Çay-Kahve Arası / Tea and Coffee Break

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE II. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK A

05 MAY 2016 THURSDAY SESSION II – HALL ÇATALHÖYÜK A

Hegemonya ve Tarih Yazımı

15:40 - 17:00 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Caner Arabacı (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

15:40 - 16:00Cem Uncu

Batı Hegemonyasının Pekiştirme Aracı Olarak Tarih Yazımı

16:00 - 16:20Efkan Uzun

Kuruluş Dönemi Osmanlı Tarih Yazımında Hegemonik Bakışın İzleri

16:20 - 16:40Yakup Kaya

Cumhuriyet Döneminde Bir Modernleşme Unsuru Olarak Türk Tarih Tezi’nin Üretilmesi ve Bunun Tarih Yazımına Etkisi

16:40 - 17:00Fatih Mehmet Berk

Hegemonik Bir Söylem Olarak Yunan Mucizesi

Page 6: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE II. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK B

05 MAY 2016 THURSDAY SESSION II – HALL ÇATALHÖYÜK B

Hegemonic Discourse (Hegemonik Söylem)

15:40 - 17:20 Chair / Oturum BaşkanıProf. Dr. Birol Akgün (Yıldırım Beyazıt University)

15:40 - 16:00Ayşe Gülbün Onur

Conflict and Hypocrisy in the Film Takva

16:00 - 16:20Mustafa Cüneyt Özşahin

Western Media Coverage of Turkey’s Foreign Policy During Justice and Development Party Period

16:20 - 16:40Selim Hilmi Özkan

History Writing and Education in Multicultural and Multi-Religious Societies

16:40 - 17:00Abdulvahap Alıcı

The Sects at Odds with the State to Redesign the State: The Case of Lebanon

17:00 - 17:20Nafi Yalçın

Language as a Long Term Influential Instrument of Imperial Domination

05 MAYIS 2016 PERŞEMBE II. OTURUM – SALON KİLİSTRA

05 MAY 2016 THURSDAY SESSION II – HALL KİLİSTRA

Dilde ve Eğitimde Hegemonik Söylem

15:40 - 17:00 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Abdurrahman Özkan (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

15:40 - 16:00Cafer Gariper & Yasemin Küçükcoşan

Kanonik Şiirin Hegemonyası Karşısında Garip Poetikası ve Şiiri

16:00 - 16:20Gökhan Bozbaş

Küresel Dil ve Hegemonya

16:20 - 16:40Khanım Zairova

Batı Edebiyatında İslam Dini ve Vahdaniyet İnancı

16:40 - 17:00Ruhi Can Alkın

Glorified International Higher Education in West: A Multi-Dimensional Hegemony over the Rest of the World

19:00 Akşam Yemeği / Dinner

Page 7: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

06 MAYIS 2016 CUMA I. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK A

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION I – HALL ÇATALHÖYÜK A

Euro-İslam ve Yerli İslam Algıları

09:00 – 10:20 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Murat Çemrek (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

09:00 – 09:20Ahmet Dağ

İslamofobia: Hegemonya’yı Derinleştirme ve Bir Hegemonya Projesi Olarak Euro-İslam

09:20 – 09:40 Altun Altun

Avrupa’da Bir Hegemonya Aracı Olarak İslamafobi, Irkçılık ve Pegida

09:40 – 10:00İsmail Kıran

Avrupalı Müslümanların Modern Kimliği: “Avrupa İslamı”

10:00 – 10:20Ahmet Tarık Türkmenoğlu

Batı’nın Üst Uyanıklığı: Yerlicilik ve Sorunsuz Yeni Hegemonik Alanlar

06 MAYIS 2016 CUMA I. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK B

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION I – HALL ÇATALHÖYÜK B

Dini Kavramların Hegemonik Anlamlandırmaları

09:00 – 10:20 Oturum Başkanı / Chair:Doç. Dr. Hasan Hüseyin Bircan (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

09:00 – 09:20Muhammet Yeşilyurt

“İbrahimî Dinler” Teriminin Teolojik ve Bilimsel Boyutu

09:20 – 09:40 Adem Asalıoğlu

Medeniyet Bağlamında Felsefe, Din, Bilim İlişkisi

Sait Kar Dini Çoğulculuk ve Dinler Arası Diyalog Fikrinin İslam’a

Hegemonyası

10:00 – 10:20Muammer Cengil

İslam ve Terör Algısının Psikolojik Arkaplanı

Page 8: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

06 MAYIS 2016 CUMA I. OTURUM – SALON SİLLE

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION I – HALL SİLLE

Hegemonik Söylem: Teknoloji ve Medya

09:00 – 10:20 Oturum Başkanı / Chair:Doç. Dr. M. Murat Yeşil (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

09:00 – 09:20Ali Erkam Yarar & Nuri Paşa Özer

Bir Hegemonya Unsuru Olarak Marka Tercihleri

09:20 – 09:40 İbrahim Yenen

Ulusal İslamofobi: Yazılı Basında İslam Algısı

09:40 – 10:00Elanur Kaleci & Fatih Kaleci

Teknoloji Hegemonyasındaki Çocuklar ve Bağımlılık

10:00 – 10:20Mustafa İşliyen & Fadime Şimşek İşliyen

Ötekilik Bağlamında Haber Medyasındaki İslami Kimlik ve Sembollerin Temsiline İlişkin Genel Bir Değerlendirme

06 MAYIS 2016 CUMA I. OTURUM – SALON KİLİSTRA

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION I – HALL KİLİSTRA

Sosyal Teoride Eleştirel Yaklaşımlar

09:00 – 10:20 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu (Selçuk Üniversitesi)

09:00 – 09:20Ahmet Zeki Ünal

Bourdieu’nün Tabakalaşma Teorisinde Hayat Tarzı Tahakkümü: Türkiye’de Elitlerin “Sonradan Görme” Muhafazakârlara “Karşı

Ateşler”i

09:20 – 09:40 Celal Büyük

20. Yüzyıl Batı Dünyasında Din Araştırmalarındaki Hegemonik Yönteme Batılı Bir İtiraz-Wilfred C. Smith Örneği

09:40 – 10:00Suat Alan

Korkut Tuna’nın Bakış Açısıyla Batılı Bilginin Eleştirisi

10:00 – 10:20Vefa Adıgüzel

Din Olgusuna İlişkin Hegemonik Bir Söylem Analizi: Şerif Mardin Örneği

10:20-10:40 Çay-Kahve Arası / Tea and Coffee Break

Page 9: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

06 MAYIS 2016 CUMA II. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK A

06 MAY 2016 FRİDAY SESSION II – HALL ÇATALHÖYÜK A

Siyaset Teorisi ve Hegemonya

10:40 - 12:00 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Şaban Tanıyıcı (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

10:40 – 11:00Abdulkadir Yıldız

İslamofobi’nin Hukuk Yönü: Özgürleştirme(!) ya da Ehlileştirme Aracı Olarak Hukuk

11:00 - 11:20Ahmet Hüsrev Çelik

Uluslararası İlişkiler Disiplininin Hâkim Teorileri Arasında İslam Dünyasının Teori İnşasının İmkânı

11:20 - 11:40Selahattin Çelik

Modern Dünyanın Korkunç Hastalığı: Kavmiyetçilik

11:40 - 12:00Selçuk Erincik

Rawls Ve Hegemonya Aracı Olarak Siyasal Liberalizm Düşüncesi

06 MAYIS 2016 CUMA II. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK B

06 MAY 2016 FRİDAY SESSION II – HALL ÇATALHÖYÜK B

Batı ve Öteki(ler)

10:40 - 12:00 Oturum Başkanı / Chair:Doç. Dr. Mehmet Birekul (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

10:40 – 11:00 Erdal BaykanModern Paradigma ve Müslümanlar

11:00 - 11:20Feyza Şule Güngör

Zenofobinin İslamofobiye Dönüşümü Üzerine Felsefi Bir Değerlendirme

11:20 - 11:40Yasin Taşpınar & Hikmet Salahaddin Gezici

Kendini Gerçekleştiren Kehanet: Müslüman Toplum Üzerindeki Hegemonyanın İçsel Kökenleri

11:40 - 12:00 Ali GüneyHegemonik Bir Kültür: Bilim

Page 10: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

06 MAYIS 2016 CUMA II. OTURUM – SALON SİLLE

06 MAY 2016 FRİDAY SESSION II – HALL SİLLE

Tarih ve Yeni Yaklaşımlar

10:40 - 12:00 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Kemal Özcan (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

10:40 – 11:00İsmail Güllü

Rusya’dan Japonya’ya Bir Dini Hareket Öncüsü: Abdurreşid İbrahim

11:00 - 11:20Nevzat Erkan

Kültürel Çoğulculuk Bakımından Osmanlı Dönemi Şeriyye Sicillerinin İncelenmesi

11:20 - 11:40Nuran Koyuncu: Osmanlı Devleti’nin Resmi İdeolojisi ve Safevi

Taraftarlarına Bakışı

11:40 - 12:00Yakup Kalın

Bilimsel Transferin İmkânı Meselesi-10. YY İslam Medeniyeti Tecrübesi ve Bilginin İslamileştirilmesi Projesi

06 MAYIS 2016 CUMA II. OTURUM – SALON KİLİSTRA

06 MAY 2016 FRİDAY SESSION II – HALL KİLİSTRA

Edebiyatta Anti-Hegomonik Söylemler

10:40 - 12:00 Oturum Başkanı / Chair:Doç. Dr. Abdullah Harmancı (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

10:40 – 11:00Ahmet Sevgi

“Safahat”ta Din-Toplum İlişkisi

11:00 - 11:20Ensar Kesebir

Sezai Karakoç’un Şiirlerinde “Erdem” Kavramı ve Aile Algısı

11:20 - 11:40Kağan Gariper

Hegemonyaya Karşı Bir Varoluş Mücadelesi: Nâzım Hikmet’in Kuvâyi Milliye destanı

11:40 - 12:00Köksal Alver

İnanç ve Ritüel Arasında Huzur Sokağı Romanı: Eleştirel Bir Okuma

12:30-14:00 Öğle Yemeği / Lunch

Page 11: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

06 MAYIS 2016 CUMA III. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK A

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION III – HALL ÇATALHÖYÜK A

Medeniyet ve Değerler Algısı

14:00 - 15:20 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Mahmut Atay (Selçuk Üniversitesi)

14:00 - 14:20Ahmet Vedat Koçal

Oryantalizm İle Oksidentalizm Arasında Müslüman Toplumların ve İslâm Düşüncesinin Çağdaş Bunalımı: Bir İmkân Olarak ‘Doğu

Uyumu’nu Hatırlamak

14:20 - 14:40Serdar Saygılı

Bilim ve Değerler Dikotomisi Bağlamında Bilim İnsan ve Değerler İlişkisinin Felsefi Eleştirisi Üzerine

14:40 - 15:00Latif Tokat

Modern Batı Dünya Görüşünün Tanrı ve İnsan Tasavvuru Açısından Tahlil Ve Eleştirisi

15:00 - 15:20Ejder Ulutaş

Fehim ve Vehim Arasında Kavramlar

06 MAYIS 2016 CUMA III. OTURUM – SALON ÇATALHÖYÜK B

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION III – HALL ÇATALHÖYÜK B

Gündelik Hayat ve Kimlik

14:00 - 15:40 Oturum Başkanı / Chair:Doç. Dr. Ertan Özensel (Selçuk Üniversitesi)

14:00 - 14:20Ahmet Ayhan Koyuncu

Devrimcilik ve Reformizm Arasında: Müslümanların Modernlikle İlişkisine Dair Bir Yol Haritası Denemesi

14:20 - 14:40Ensar Çetin

Gündelik Hayatın Tanziminde Din ve Manipüle Edilmiş Gerçeklik Algısı

14:40 - 15:00Fatma Çakmak &Esra Çiftçi

Modernliğin Çizdiği Sınırlar İçerisinde Gündelik Hayatta Müslüman Kimliğin Temsil Sorunu

15:00 - 15:20Ferhat Tekin

Modern Sınırlar, Müslümanlar ve Yabancılaşma

15:20 - 15:40

Page 12: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

06 MAYIS 2016 CUMA III. OTURUM – SALON SİLLE

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION III – HALL SİLLE

Sinemada Gerçekliğin Yeniden Üretimi

14:00 - 15:20 Oturum Başkanı / Chair:Yrd. Doç. Dr. Yasin Bulduklu (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

14:00 - 14:20Fatih Günaydın

Holywood ve Yeşilçam Özelinde İslam’ın Beyaz Perde’de Sunumu

14:20 - 14:40Nejdet Gök

Osmanlıdan Cumhuriyete Türk Sinemasında İslam ve Müslüman Algısı

14:40 - 15:00Fatma Kalpaklı

Benim Adım Khan ve Günışığından Bir Damla Filmlerinde Ötekileştirme ve Hegemonya

15:00 - 15:20İlknur Ekiz

Sinema’da İdeal Tehdit Olarak İslam: Gerçekliğin ve Düşselliğin Karışması

06 MAYIS 2016 CUMA III. OTURUM – SALON KİLİSTRA

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION III– HALL KİLİSTRA

İktisatta Yöntemsel Hegemonya

14:00 - 15:20 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Mustafa Acar (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

14:00 - 14:20Bünyamin Duran

Ana Akım İktisadi Düşünce ve Pratiğe Bir Alternatif: Habermasyan İletişim-Rasyonel Ekonomi

14:20 - 14:40 Mücahide Küçüksucu & Gülbahar Kabaloğlu & Sevilay Konya Ana-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik

İktisat Kuramı

14:40 - 15:00Gökhan Kartal:

“Homo Economicus” A Karşı “Homo Islamicus”

15:00 - 15:20Fatih Kaleci & Abdulkadir Buluş:

Matematik İktisadı Ele Mi Geçiriyor?

15:20-15:40 Çay-Kahve Arası / Tea and Coffee Break

Page 13: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

06 MAYIS 2016 CUMA IV. OTURUM – SALON SİLLE

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION IV – HALL SİLLE

İslamofobi

15:40 - 17:00 Oturum Başkanı / Chair:Prof. Dr. Ahmet Çaycı (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

15:40 - 16:00İhsan Çapcıoğlu & Ebru Şeref

Müslümanlara Yönelik Ötekileştirici Söylemin ‘İslamofobi’ Üzerinden Yaygınlaştırılması: Kuramsal Bir İnceleme

16:00 - 16:20Ahmet Koyuncu

Şiddetin İslamileştirilmesinin Yeni Aktörü DEAŞ’a Katılımlar Üzerinden Bir Profil Denemesi

16:20 - 16:40Murat Aktaş

Avrupa’da İslamofobi ve IŞİD İlişkisi

16:40 - 17:00Selvet Çetin

Batıdaki Siyasal Hegemonizmin Enstrümanı Olarak İslamofobi

06 MAYIS 2016 CUMA IV. OTURUM – SALON KİLİSTRA

06 MAY 2016 FRIDAY SESSION IV – HALL KİLİSTRA

Hegemonya: Edebi Söylem ve Basın

15:40 - 17:00 Oturum Başkanı / Chair: Yrd. Doç. Dr. Hanifi Aslan (Necmettin Erbakan Üniversitesi)

15:40 - 16:00Cavide Memmedova

Hüseyin Cavid’in Eserlerinde Milliyetçilik Kavramı ve İslam

16:00 - 16:20Hüseyin Çil

Milliyetçiliğin Halleri: Kurtuluş Savaşı Edebiyatında Milliyetçi Söylemin Yansımaları

16:20 - 16:40Yakup Akyüz

Hegemonik Dilin Felsefi Boyutta Edebiyata Yansıması

16:40 - 17:00Faruk Temel & Mustafa Burak Çelebi

28 Şubat Sürecinde Egemen Güç ve Basın

17:00 -17:30 Çay-Kahve Arası / Tea and Coffee Break

17:30-18:30 Genel Değerlendirme – ÇATALHÖYÜK SALONUGeneral Evaluation- HALL ÇATALHÖYÜK

07 MAYIS 2016 CUMARTESİ - SOSYAL ETKİNLİK VE GEZİ

07 MAYIS 2016 SATURDAY - SOCIAL ACTIVITIES AND TOUR

Page 14: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

İÇİNDEKİLER / CONTENTS

İSLAMOFOBİ’NİN HUKUK YÖNÜ: ÖZGÜRLEŞTİRME(!) YA DA EHLİLEŞTİRME ARACI OLARAK HUKUK ............................................................................................ 5

THE LEGAL ASPECTS OF ISLAMOPHOBIA: LAW AS A TOOL TO LIBERATE(!) OR TAME ................................................................................................................................ 5

DEVLETİ YENİDEN İNŞA ETMEK İÇİN DEVLETLE KARŞI KARŞIYA GELEN MEZHEPLER: LÜBNAN ÖRNEĞİ ............................................................................... 6

THE SECTS AT ODDS WITH THE STATE TO REDESIGN THE STATE: THE CASE OF LEBANON ......................................................................................................................... 6

MEDENİYET BAĞLAMINDA FELSEFE, DİN, BİLİM İLİŞKİSİ ................................... 7

THE RELATIONSHIPS AMONG PHILOSOPHY, RELIGION AND SCIENCE IN THE CONTEXT OF CIVILIZATION .......................................................................................... 7

DEVRİMCİLİK VE REFORMİZM ARASINDA: MÜSLÜMANLARIN MODERNLİKLE İLİŞKİSİNE DAİR BİR YOL HARİTASI DENEMESİ ................................................... 9

BETWEEN REVOLUTIONISM AND REFORMISM: AN ESSAY ON A MAP OF ROAD FOR THE RELATIONS MUSLIMS AND MODERNITY .............................................................. 9

İSLAMOFOBİA: HEGEMONYA’YI DERİNLEŞTİRME VE BİR HEGEMONYA PROJESİ OLARAK EURO-İSLAM .............................................................................. 10

ISLAMPHOBIA: TO DEEPEN HEGEMONYAND AS A HEGEMONY PROJECT OF EURO-ISLAM ............................................................................................................................. 10

ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNİN HÂKİM TEORİLERİ ARASINDA İSLAM DÜNYASININ TEORİ İNŞASININ İMKÂNI .............................................................. 12

THE POSSIBLE THEORY CONSTRUCTION OF ISLAMIC WORLD BETWEEN THE DOMINANT THEORIES OF INTERNATIONAL RELATIONS DISCIPLINE ..................... 12

ŞİDDETİN İSLAMİLESTİRİLMESİNİN YENİ AKTÖRÜ DEAŞ’E KATILIMLAR ÜZERİNDEN BİR PROFİL DENEMESİ ..................................................................... 14

A PROFILE STUDY ON JOINING DAISH AS THE NEW ACTOR OF ISLAMIZATION OF VIOLENCE ...................................................................................................................... 14

“SAFAHAT”TA DİN-TOPLUM İLİŞKİSİ ................................................................... 15

THE RELATIONSHIP BETWEEN RELIGION AND SOCIETY IN “SAFAHAT” ................ 15

BATININ ÜST UYANIKLIĞI: YERLİCİLİK VE SORUNSUZ YENİ HEGEMONİK ALANLAR ................................................................................................................... 16

UPPER VIGILANCE OF WEST: NATIVISM AND NEW SMOOTH HEGEMONIC AREAS 16

ORYANTALİZM İLE OKSİDENTALİZM ARASINDA MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN VE İSLÂM DÜŞÜNCESİNİN ÇAĞDAŞ BUNALIMI: BİR İMKÂN OLARAK ‘DOĞU UYUMU’NU HATIRLAMAK ..................................................................................... 17

THE CONTEMPORARY CRISIS OF MUSLIM SOCIETY AND ISLAMIC THOUGHT BETWEEN ORIENTALISM AND OCCIDENTALISM: REMEMBERING THE EASTERN COMPATIBILTY AS A POSSIBILTY ................................................................................ 17

BOURDİEU’NÜN TABAKALAŞMA TEORİSİNDE HAYAT TARZI TAHAKKÜMÜ: TÜRKİYE’DE ELİTLERİN “SONRADAN GÖRME” MUHAFAZAKÂRLARA “KARŞI ATEŞLER”İ ................................................................................................................. 19

LİFESTYLE DOMINATION OF BOURDIEU ON STRATIFICATIONS THEORY: “COUNTER-FIRE” OF ELITES TOWARD “NOUVEAU-RICHE” CONSERVATIVES IN TURKEY ........ 19

BİR HEGEMONYA UNSURU OLARAK MARKA TERCİHİ VE MARKA İSİMLERİ . 20

AS A HEGOMONY FACTORS; BRAND CHOOSE AND BRAND NAMES ........................ 20

Page 15: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

HEGEMONİK BİR KÜLTÜR: BİLİM .......................................................................... 21

A HEGEMONIC CULTURE: SCIENCE ............................................................................. 21

AVRUPA’DA BİR HEGEMONYA ARACI OLARAK İSLAMAFOBİ, IRKÇILIK VE PEGİDA ....................................................................................................................... 22

ISLAMOPHOBIA, RACISM AND PEGIDA AS A HEGEMONIC INSTRUMENT IN EUROPE ......................................................................................................................22

TAKVA FİLMİNDE ÇELİŞKİ VE RİYA ...................................................................... 24

CONFLICT AND HYPOCRISY IN THE FILM TAKVA ...................................................... 24

ANA AKIM İKTİSADİ DÜŞÜNCE VE PRATİĞE BİR ALTERNATİF: HABERMASYAN İLETİŞİM-RASYONEL EKONOMİ ............................................................................. 25

AN ALTERNATIVE AGAINST MAINSTREAM ECONOMIC THOUGHT AND PRACTICE: HABERMASIAN COMMUNICATİVE-RATIONAL ECONOMY ......................................... 25

KANONİK ŞİİRİN HEGEMONYASI KARŞISINDA GARİP POETİKASI VE ŞİİRİ ... 26

GARİP POETICS AND POETRY AGAINST THE HEGEMONY OF CANONICAL POETRY ..26

HEGEMONİK HAYAT ANLAYIŞINDA ETİK ve AHLAK FARKI VE KARŞILIKLI TEMAS NOKTALARI ................................................................................................. 27

DIFFERENCE BETWEEN ETHICS AND MORAL AND THEIR CONTACT POINTS IN HEGEMONIC LIFE STYLE ............................................................................................... 27

HÜSEYİN CAVİD’İN ESERLERİNDE MİLLİYETÇİLİK KAVRAMI VE İSLAM ........ 28

THE CONCEPT OF NATIONALISM AND ISLAM IN HUSEYN JAVID’S WORKS ............ 28

20. YÜZYIL BATI DÜNYASINDA DİN ARAŞTIRMALARINDAKİ HEGEMONİK YÖNTEME BATILI BİR İTİRAZ: WILFRED C. SMITH ÖRNEĞİ .............................. 30

A WESTERN APPEAL TO HEGEMONIC METHODS IN RELIGIOUS STUDIES IN THE 20. CENTURY WESTERN WORLD -THE SAMPLE OF WILFRED C. SMITH- ........................ 30

MODERNLİĞİN YÖNTEM TİRANLIĞI ..................................................................... 32

THE METHOD TYRANNY OF MODERNITY ................................................................... 32

BATI HEGEMONYASININ PEKİŞTİRME ARACI OLARAK TARİHYAZIMI ........... 33

HISTORIOGRAPHY, AS A MEAN OF STRENGTHENİNG BY WESTERN HEGEMONY .. 33

İSLAM ÜLKELERİNDE TERÖR VE TURİZM: KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ .. 35

TERRORISM AND TOURISM IN ISLAMIC COUNTRIES: A COMPARATIVE ANALYSIS 35

KURULUŞ DÖNEMİ OSMANLI TARİH YAZIMINDA HEGEMONİK BAKIŞIN İZLERİ ......................................................................................................................... 36

THE TRACES OF HEGEMONIC VIEWS IN THE WRITINGS ABOUT OTTOMAN FOUNDATION ERA ........................................................................................................ 36

FEHİM VE VEHİM ARASINDA KAVRAMLAR ......................................................... 37

CONCEPTS AMONG COMPREHENSION AND SUSPICION ........................................... 37

TEKNOLOJİ HEGEMONYASINDAKİ ÇOCUKLAR VE BAĞIMLILIK ...................... 39

THE CHILDREN OF TECHNOLOGICAL HEGEMONY AND ADDICTION ....................... 39

GÜNDELİK HAYATIN TANZİMİNDE DİN VE MANİPÜLEEDİLMİŞ GERÇEKLİK ALGISI ......................................................................................................................... 40

PERCEPTION OF RELIGION AND MANIPULATED REALITY IN THE REGULATION OF DAILY LIFE ..................................................................................................................... 40

SEZAİ KARAKOÇ’UN ŞİİRLERİNDE “ERDEM” KAVRAMI ve AİLE ALGISI ......... 41

THE CONCEPT OF VIRTUE AND FAMILY PERCEPTION IN SEZAI KARAKOÇ’S POEMS 41

Page 16: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

MODERN PARADİGMA VE MÜSLÜMANLAR ......................................................... 42

MODERN PARADIGM AND MUSLIMS ........................................................................ 42

SOSYAL BİLİMLERDE YÖNTEM SORUNLARI: POZİTİVİZMDEN KEYFİLİĞE KAYIŞ VE METODOLOJİNİN ONTOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜ ...................................... 43

METHOD ISSUES IN SOCIAL SCIENCE: FROM POSITIVISM STRAP TO ARBITRARINESS AND ADVANTAGE OF METHODOLOGY ......................................... 43

HEGEMONY IN THE NOTION OF JEWISH STATE ......................................................... 45

28 ŞUBAT SÜRECİNDE EGEMEN GÜÇ VE BASIN .................................................. 46

DOMINANT POWER AND PRESS IN THE FEB 28 PROCESS ........................................ 46

THE REPORT OF ISLAM ON CINEMA SPEACIALIZED ON HOLLYWOOD AND YESILÇAM ...................................................................................................................... 47

MATEMATİK İKTİSADI ELE Mİ GEÇİRİYOR? ......................................................... 49

DOES MATHS DOMINATE THE ECONOMICS? ............................................................. 49

HEGEMONİK BİR SÖYLEM OLARAK YUNAN MUCİZESİ ..................................... 51

GREEK MIRACLE AS A HEGEMONIC DISCOURSE ....................................................... 51

MODERNLİĞİN ÇİZDİĞİ SINIRLAR İÇERİSİNDE GÜNDELİK HAYATTA MÜSLÜMAN KİMLİĞİN TEMSİL SORUNU ............................................................. 52

THE REPRESENTATION PROBLEM OF THE MUSLIM IDENTITY WITHIN THE BORDERS DRAWN BY MODERNISM ............................................................................................. 52

BENİM ADIM KHAN VE GÜNIŞIĞINDAN BİR DAMLA FİLMLERİNDE ÖTEKİLEŞTİRME VE HEGEMONYA......................................................................... 53

THE OTHERING PROCESS AND HEGEMONY IN MY NAME IS KHAN AND SUNSHINE ..53

MODERN SINIRLAR, MÜSLÜMANLAR VE YABANCILAŞMA ............................... 54

MODERN BORDERS, MUSLIMS AND ALIENATION ................................................... 54

ZENOFOBİNİN İSLAMOFOBİYE DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNE FELSEFİ BİR DEĞERLENDİRME ..................................................................................................... 55

A PHILOSOPHICAL EVALUATION OF THE TRANSFORMATION OF XENOPHOBIA INTO ISLAMOPHOBIA ................................................................................................... 55

KÜRESEL DİL VE HEGEMONYA .............................................................................. 57

“HOMO ECONOMICUS” ’A KARŞI “HOMO ISLAMICUS” ...................................... 58

“HOMO ISLAMICUS” AGAINST TO “HOMO ECONOMICUS” ...................................... 58

BATI EDEBİYATINDA İSLAM DİNİ VE VAHDANİYET İNANCI ............................ 59

THE RELIGION OF ISLAM AND BELIEF IN ONENESS OF GOD IN WESTERN LITERATURE .................................................................................................................. 59

THE STATES OF NATIONALISM: REFLECTIONS OF NATIONALIST DISCOURSE IN A LITERATURE OF THE TURKISH WAR OF LIBERATION .............................................. 60

ULUSAL İSLAMOFOBİ: YAZILI BASINDA İSLAM ALGISI ..................................... 61

NATIONAL ISLAMOPHOBIA: THE PERCEPTION OF ISLAM IN PRINTED MEDIA ....... 61

MÜSLÜMANLARA YÖNELİK ÖTEKİLEŞTİRİCİ SÖYLEMİN ‘İSLAMOFOBİ’ ÜZERİNDEN YAYGINLAŞTIRILMASI: KURAMSAL BİR İNCELEME ..................... 63

DISSEMINATION OF ALIENATING STATEMENT FOR MUSLIMS THROUGH ‘ISLAMOPHIA’: A THEORETICAL REVIEW ................................................................... 63

Page 17: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

SİNEMA’DA İDEAL TEHDİT OLARAK İSLAM: GERÇEKLİĞİN VE DÜŞSELLİĞİN KARIŞMASI ................................................................................................................ 65

ISLAM AS AN IDEAL THREAT IN CINEMA: INTERMINGLING OF REALITY AND IMAGINARINESS .......................................................................................................... 65

RUSYA’DAN JAPONYA’YA BİR DİNİ HAREKET ÖNCÜSÜ: ABDURREŞİD İBRAHİM (1857-1944) ......................................................................................... 66

FROM RUSSIA TO JAPAN, A PIONEER OF A RELIGIOUS MOVEMENT: ABDURREŞİD İBRAHİM (1857-1944) ................................................................................................... 66

AVRUPALI MÜSLÜMANLARIN MODERN KİMLİĞİ: “AVRUPA İSLAMI” ............. 67

MODERN EUROPEAN IDENTITY OF MUSLIMS: “ISLAM OF EUROPE” ....................... 67

HEGEMONYAYA KARŞI BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ: NÂZIM HİKMET’İN KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI ..................................................................................... 68

A STRUGGLE FOR EXISTENCE AGAINST HEGEMONY: NAZIM HIKMET’S KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI ......................................................................................................... 68

İNANÇ VE RİTÜEL ARASINDA HUZUR SOKAĞI ROMANI: ELEŞTİREL BİR OKUMA ....................................................................................................................... 70

HUZUR SOKAĞI BETWEEN BELIEF AND RITUAL: A CRITICAL READING ................. 70

MODERN BATI DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN TANRI VE İNSAN TASAVVURU AÇISINDAN TAHLİL VE ELEŞTİRİSİ ....................................................................... 71

THE ANALYSIS AND CRITQUE OF MODERN WESTERN WORLDVIEW FROM THE CONCEPT OF GOD AND HUMAN .................................................................................. 71

SOSYAL BİLİMLERDE HEGOMONİK BİR SÖYLEM OLARAK “İLKEL” ................. 73

“PRIMITIVE” AS A HEGEMONIC DISCOURSE IN THE SOCIAL SCIENCES ................. 73

İSLAM VE TERÖR ALGISININ PSİKOLOJİK ARKAPLANI ...................................... 74

THE PSYCHOLOGİCAL BACKROUND OF THE PERCEPTION OF ISLAM AND TERROR 74

“ÖTEKİ”NİN METODOLOJİK İNŞASI: ZAMAN POLİTİKASI AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME .................................................................................................... 75

METHODOLOGICAL CONSTRUCTION OF THE “OTHER”: AN EVALUATION FROM THE PERSPECTIVE OF TIME POLICY .................................................................................... 75

“İBRAHİMÎ DİNLER” TERİMİNİN TEOLOJİK VE BİLİMSEL BOYUTU .................. 76

THEOLOGICAL AND SCIENTIFIC DIMENSION OF TERM CALLED “ABRAHAMIC RELIGIONS” ................................................................................................................... 76

AVRUPA’DA İSLAMOFOBİ VE İŞİD İLİŞKİSİ .......................................................... 78

THE INTERPLAY BETWEEN ISLAMOPHOBIA AND ISIS IN EUROPE ........................... 78

İLİM VE İDEOLOJİ: HAKİKAT ARAYIŞINDA FELSEFİ BİR İKİLEM ...................... 80

SCIENCE (AL-ILM) AND IDEOLOGY: A PHILOSOPHICAL DILEMMA IN SEARCH FOR THE ULTIMATE TRUTH (AL-HAKIKA) .......................................................................... 80

MUSLIMS FROM POSTMODERNITY TO POST-ISLAM MUSLIM MODERNITY? ............ 81

İSLAM DÜNYASININ GELİŞME, REKABET VE EKONOMİK ÖZGÜRLÜK PERFORMANSI: OIC ÜLKELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME .................................. 82

PERFORMANCE OF ISLAMIC WORLD IN DEVELOPMENT, COMPETITIVENESS AND ECONOMIC FREEDOM: AN INQUIRY ON THE OIC COUNTRIES ................................. 82

İSLAM DÜNYASININ BİLİMSEL YAYIN, PATENT VE İSLAMİ DEĞERLER PERFORMANSI: ULUSLARARASI ENDEKSLERDE OIC ÜLKELERİ ...................... 83

PERFORMANCE OF ISLAMIC WORLD IN PUBLICATION, PATENTS AND ISLAMIC VALUES: OIC COUNTRIES IN INTERNATIONAL INDICES ........................................... 83

Page 18: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

TEK DİN ÇOĞUL DİNSELLİKLER: SOSYAL BİLİMLERDE İSLAMİ KÜLTÜRDEKİ FARKLILAŞMALARIN ANALİZİNDE KULANILAN HEGEMONİK SÖYLEM TEZAHÜRLERİ ......................................................................................................... 84

ONLY RELIGION PLURAL RELIGIOSITY: HEGEMONIC DISCOURSES USED IN ANALYSIS OF DIFFERENTIATIONS IN ISLAMIC CULTURE IN SOCIAL SCIENCES .... 84

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI’NIN BATI MEDYASINDA YANSIMASI....................................................................................... 85

WESTERN MEDIA COVERAGE OF TURKEY’S FOREIGN POLICY DURING JUSTICE AND DEVELOPMENT PARTY PERIOD .................................................................................. 85

ÖTEKİLİK BAĞLAMINDA HABER MEDYASINDAKİ İSLAMİ KİMLİK VE SEMBOLLERİN TEMSİLİNE İLİŞKİN GENEL BİR DEĞERLENDİRME ................... 86

AN OVERALL ASSESSMENT OF REPRESENTATION OF ISLAMIC IDENTITY AND SYMBOLS IN NEWS MEDIA WITHIN THE CONTEXT OF OTHERNESS ....................... 86

OLGU-DEĞER AYRIMINA DAİR ALGININ TEŞEKKÜLÜNDEKİ DİLBİLİMSEL TEMELLER ................................................................................................................. 87

LINGUISTIC BASIS IN THE FORMATION OF PERCEPTION RELATED TO THE FACT-VALUE DISTINCTION .................................................................................................... 87

ANA-AKIM İKTİSAT ÖĞRETİSİNE ANLAMLI BİR ELEŞTİRİ: POST-OTİSTİK İKTİSAT KURAMI ...................................................................................................... 88

A MEANINGFUL CRITICISM TO THE TEACHING OF MAINSTREAM ECONOMICS: POST-AUTISTIC ECONOMICS THEORY ........................................................................ 88

POSTMODERN DÖNEMDE ORYANTALİST DÜŞÜNCENİN MÜSLÜMANLARI: İSLAMCILAR ............................................................................................................. 90

THE MUSLIMS OF ORIENTALIST THOUGHT IN POSTMODERN ERA: ISLAMISTS ..... 90

EMPERYAL YAYILMACILIKTA DİLİN UZUN VADEDE ETKİN BİR ARAÇ OLARAK KULLANIMI ................................................................................................................ 91

LANGUAGE AS A LONG TERM INFLUENTIAL INSTRUMENT OF IMPERIAL DOMINATION ................................................................................................................ 91

OSMANLIDAN CUMHURİYETE TÜRK SİNEMASINDA İSLAM VE MÜSLÜMAN ALGISI ......................................................................................................................... 93

THE PERCEPTION OF ISLAM AND MUSLIMS IN TURKISH CINEMA FROM OTTOMANS TO THE REPUBLIC OF TURKEY ..................................................................................... 93

KÜLTÜREL ÇOĞULCULUK BAKIMINDAN OSMANLI DÖNEMİ ŞERİYYE SİCİLLERİNİN İNCELENMESİ .................................................................................. 95

ANALYSIS OF THE OTTOMAN COURT RECORDS IN TERMS OF CULTURAL PLURALISM .................................................................................................................... 95

OSMANLI DEVLETİ’NİN RESMİ İDEOLOJİSİ VE SAFEVİ TARAFTARLARINA BAKIŞI ........................................................................................................................ 96

OTTOMAN EMPIRE’S OFFICIAL IDEOLOGY AND ITS VIEW TOWARDS PRO-SAFAVIDS 96

BATIDAKİ PARLATILMIŞ ULUSLARARASI YÜKSEKÖĞRETİM: ‘DÜNYANIN GERİ KALANI’ ÜZERİNDEKİ ÇOK BOYUTLU BİR HEGEMONYA ........................................... 98

GLORIFIED INTERNATIONAL HIGHER EDUCATION IN WEST: A MULTI-DIMENSIONAL HEGEMONY OVER ‘THE REST OF THE WORLD’ ................................ 98

DÜNYA SİSTEMLERİ ANALİZİ’NDE HEGEMONİK GEÇİŞLER VE EKONOMİK İSTİKRAR ................................................................................................................. 100

HEGEMONIC TRANSITION IN WORLD SYSTEM ANALYSIS AND ECONOMIC STABILITY .................................................................................................................... 100

Page 19: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

DİNİ ÇOĞULCULUK VE DİNLER ARASI DİYALOG FİKRİNİN İSLAM’A HEGEMONYASI ....................................................................................................... 102

HEGOMONY OF RELIGOUS PLURALISM AND DIALOGUE OVER ISLAM .................. 102

MODERN DÜNYANIN KORKUNÇ HASTALIĞI: KAVMİYETÇİLİK...................... 104

TERRIBLE SICKNESS OF MODERN WORLD: NATIONALISM ..................................... 104

ISLAMIC REVIVALISM AND DEMOCRACY: A DIALOGUE WITH THE DISCOURSE OF SOCIAL SCIENCE ......................................................................................................... 105

RAWLS VE HEGEMONYA ARACI OLARAK SİYASAL LİBERALİZM DÜŞÜNCESİ ...106

RAWLS AND THE THEORY OF POLITICAL LIBERALISM AS A TOOL OF HEGEMONY ...106

HISTORY WRITING AND EDUCATION IN MULTICULTURAL AND MULTI-RELIGIOUS SOCIETIES .................................................................................................................... 108

BATIDAKİ SİYASAL HEGEMONİZMİN ENSTRÜMANI OLARAK İSLAMOFOBİ 109

THE ISLAMOPHOBIA AS AN INSTRUMENT OF THE POLITICAL WESTERN HEGEMONISM ............................................................................................................. 109

BİLİM VE DEĞERLER DİKOTOMİSİ BAĞLAMINDA BİLİM İNSAN VE DEĞERLER İLİŞKİSİNİN FELSEFİ ELEŞTİRİSİ ÜZERİNE ......................................................... 110

ON THE PHILOSOPHICAL CRITICISM OF RELATIONS BETWEEN VALUES HUMAN AND SCIENCE IN THE CONTEXT OF VALUES AND SCIENCE DICHOTOMY ............ 110

KORKUT TUNA’NIN BAKIŞ AÇISIYLA BATILI BİLGİNİN ELEŞTİRİSİ .............. 111

CRITICISM OF WESTERN KNOWLEDGE FROM THE PERSPECTIVE OF KORKUT TUNA 111

MIGRANTS, REFUGEES AND THE FUTURE OF MULTICULTURALISM IN THE WEST 113

DİN OLGUSUNA İLİŞKİN HEGEMONİK BİR SÖYLEM ANALİZİ: ŞERİF MARDİN ÖRNEĞİ .................................................................................................................... 114

A DISCOURSE ANALYSIS REGARDING RELIGION FACT: SERIF MARDIN SAMPLE 114

HEGEMONİK DİLİN FELSEFİ BOYUTTA EDEBİYATA YANSIMASI ................... 115

THE LITERARY REFLECTION OF HEGEMONY IN THE PHILOSOPHICAL DIMENSION ..115

BİLİMSEL TRANSFERİN İMKÂNI MESELESİ: 9. VE 10. YY İSLAM MEDENİYETİ TECRÜBESİ VE BİLGİNİN İSLAMİLEŞTİRİLMESİ PROJESİ ................................ 116

THE PROBLEM OF THE POSSIBILITY OF SCIENTIFIC TRANSFER: THE EXPERIENCE OF ISLAMIC CIVILIZATION IN THE 9th AND 10th CENTURIES AND THE PROJECT OF THE ISLAMIZATION OF KNOWLEDGE ............................................................................... 116

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BİR MODERNLEŞME UNSURU OLARAK TÜRK TARİH TEZİ’NİN ÜRETİLMESİ VE BUNUN TARİH YAZIMINA ETKİSİ ............. 117

PRODUCTION OF TURKISH HISTORY THESIS AS AN AGENT OF MODERNIZATION IN REPUBLICAN PERIOD AND ITS EFFECT ON HISTORIOGRAPHY .............................. 117

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET: MÜSLÜMAN TOPLUM ÜZERİNDEKİ HEGEMONYANIN İÇSEL KÖKENLERİ .................................................................. 119

SELF-FULFILLING PROPHECY: INTERNAL ORIGINS OF THE HEGEMONY OVER THE MUSLIM COMMUNITY ................................................................................................. 119

Page 20: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı
Page 21: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-5-

İSLAMOFOBİ’NİN HUKUK YÖNÜ: ÖZGÜRLEŞTİRME(!) YA DA EHLİLEŞTİRME ARACI OLARAK HUKUK

THE LEGAL ASPECTS OF ISLAMOPHOBIA: LAW AS A TOOL TO LIBERATE(!) OR TAME

Abdulkadir YILDIZ Yrd. Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi İİBF

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, [email protected]

ÖZETHukuk, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alır ve genel anlamda, hak ve özgürlük-

leri korumak amacıyla yine hak ve özgürlüklere ilişkin sınırlama rejimini de içerir. Bununla birlikte, buradaki sınırlama, hak ve özgürlüğün sınırlanması amacıyla değil; hak ve özgürlük-lerden genel yararın sağlanması amacına yöneliktir.

Bireysel hak ve özgürlükleri korumak amacına hizmet etmesine rağmen, birçok kez, hu-kukun hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında meşruiyet aracı olarak sunulduğuna da şahit olunmaktadır. Esasında, bu duruma yol açan temel bir neden eşitlik anlayışındaki sorundur. Buna göre, zihinsel ve kültürel gelişmişlik düzeyi, hak ve özgürlüklerden yararlanma konu-sunda da sınırları genişletmektedir. Bunun karşısında, zihin ve kültür bağlamında az gelişmiş olarak nitelenme, hak ve özgürlüklerden yararlanma konusunda da sınırlamayı beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, hak ve özgürlüklerden yararlanmaya devam etmek, haklardan eşit düzeyde yararlanabilmek bakımından, bu gelişimin tamamlanması gerekmektedir. Hegemo-nik bakış açısına göre bu gelişmenin sağlanması ise, bir defa geri kalındığı için, yine geri kalanların kendi uğraşıları ile söz konusu olabilecek bir durum değildir. Bunun için, geliş-mişlerin bu yöndeki belirlemeleri doğrultusunda bir gelişme gerekmektedir. Ayrıca, mevcut durumun devamı konusunda ısrar edilmesi, yani geliştirilmeye karşı durulması da, bu algıya göre mümkün değildir: Dışlanma ve hatta düşmanlığa yol açacaktır.

Dolayısıyla, bu anlayışta hukuk, yeterli düzeyde özgürleştirme amacına hizmet eder. Yasa-lar yapılırken ve mahkemeler karar verirken, özgürlüğün esas olduğu varsayımından değil; ki-şinin özgürleşmemiş olduğu varsayımından hareket eder. Bu durum, kişi istemese bile, nihai anlamda onun iyiliği söz konusu olacağından, nasıl davranacağının, nasıl giyineceğinin, nasıl inanacağının belirlenmesi ve bu yönde hakkında karar verilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Bu çalışmada, İslamofobik bazı yasal düzenleme ve mahkeme kararları, Avrupa özelinde ele alınacaktır. Bu durum, İslamofobinin sosyal ve siyasi boyutunun, hukuk ve özellikle özgür-lükler hukukunu ne ölçüde etkilediğini göstermesi bakımından önemlidir.

Anahtar Kelimeler: İslamofobi, Hukuk

ABSTRACTLaw guarantees rights and freedoms of people and generally, it gives limits and protection

process of the rights and freedoms. However, the main purpose of the limitation is not restri-ction; it is for the general enjoyment from the rights and the freedoms.

Although it served the protecting individual rights and freedoms, many times, it seen as a legitimate tool that presents the limitation of the rights and freedoms of law. In fact, the main reason for this is problem on understanding of equality. Accordingly, the intellectual and cultural level of development is expanding the limits of rights and freedoms in their use. Despite that treated as a less developed on the mind and cultural level brings restrictions also enjoyment from rights and freedoms. So it’s necessary to complate this development for keep enjoyment from rights and freedoms and also equal treatment. According to hegemonic perspective, less developed can not succeed to take themselves developed level, because they already stand at backward. For this, the real develop can succeed according to the hegemon’s definetion. Besides, insist on the present less developed situation is not possible according to this perspective: It causes exclusion and hostility.

So, law serves to liberate adequate level in this approach. Adopting and ruling laws de-pends that he has not liberated yet instead assumpted to freedom as a principal. In this case, this resulted to define his act, attire, belief and decision in this way without his request or permission because of his final happines.

In this study, some Islamophobic legislation and court decisions will be discussed in the Europe specifically. In this case, it is important to show how the social and political dimensi-on of Islamophobia affects the law and freedoms particularly.

Key Words: Islamophobia, Law

Page 22: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-6-

DEVLETİ YENİDEN İNŞA ETMEK İÇİN DEVLETLE KARŞI KARŞIYA GELEN MEZHEPLER: LÜBNAN ÖRNEĞİ

THE SECTS AT ODDS WITH THE STATE TO REDESIGN THE STATE: THE CASE OF LEBANON

Abdulvahap ALICIAraştırma Görevlisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi

Tarih Bölümü, [email protected]ÖZETBu makale, Lübnan’da nihai hedefi devleti yeniden düzenlemek olan mezheplerin gerek

politik gerekse dini çatışmalardaki tetikleyici rolünü incelemeyi amaçlamaktadır. Dini ola-rak oldukça çeşitli olan Lübnan 1860’lardan bu yana mezhep çatışmaları ile karşı karşıyadır. Toplumun dini ve demografik açıdan çeşitli olması ülkedeki iç karışıklıkları artırırken, diğer yandan da bazı grupların devletten hoşnutsuzlukları artan karmaşanın da en büyük neden-lerinden birisidir. Lübnan-dışı devletler tarafından desteklenen mezhep kökenli bu yapılan-malar sponsorlarının vekilleri olarak çatışmaya girmiş ve çatışma süreçlerinin lehine tavır almışlardır. İktidarın demografik gerçeklikler göz önünde tutulmadan orantısız dağıtılması 1975 Lübnan İç Savaşı’nın en büyük nedenlerinden birisidir. Bu çalışma sponsor güçlerin rolünü ortaya çıkarmayı ve bu güçlerle iş birliğinde olan mezhepleri ve bu mezheplerin amaç-larını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte, İç Savaşın nedenleri ortaya konulacak ve 1976 ateşkesine kadar olan süreçte her bir mezhebin konumu ele alınacaktır. Çalışmada, uluslararası ticaretin artmasının elitlerin gücünü azalttığı ve çatışmaların eski elitlerle ile yeni elitler arasında olduğu ileri sürmekte ve1860 ve 1975’te yaşanan süreçlerin birbirine olduk-ça benzer olduğu ve esasında ikisininde ekonomik temelli olduğu savunulmaktadır. Makale Lübnan bağlamında politik İslamın ve Hristiyanlığın ulus-devlet karşısındaki dönüşümünü tartışmaktadır.

Anahtar Kelimler: Lübnan İç Savaşı, Maruni Hristiyanlar, FKÖ, Şiiler, Konfesyonalizm

ABSTRACT This paper aims at investigating the role of religious sects in triggering conflicts either of

religious or of political whose ultimate target was to redesign the state structure in Lebanon. Lebanon, which was a religiously diversified society long suffered due to sectarian conflicts, rooted back to 1860s. The heterogeneity of the society both religiously and demographically was the prime cause of political quagmire in the country and led the way to further escalation of tensions due to the discontent of some factions towards the ruling strata. These factions which sponsored by external powers were able to exert their influence as proxies of their respective sponsors since they were satisfied with the outcome of the conflict. The uneven distribution of political power regardless of demographic superiority was one of the main reasons for the outbreak of Lebanese Civil War of 1975. The paper attempts to display the role of external powers and identifies the sects that cooperated with them and the purpose of respective sects. Furthermore, the reasons for the civil war are to be illuminated, and the route of the war until the ceasefire of 1976 would be considered in context with the position of each sect. The paper argues that escalation of international trade eroded the power of elites, and the clashes were between the ruling elites and the emerging elites. The case of 1860 and 1975 share many common characteristics, and both of them are economic in essence. The paper discusses the transformation of Islam and Christianity vis a vis nation state within the borders of Lebanon

Keywords: Lebanese Civil War, Maronite Christians, PLO, Shiites, Confessionalism.

Page 23: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-7-

MEDENİYET BAĞLAMINDA FELSEFE, DİN, BİLİM İLİŞKİSİTHE RELATIONSHIPS AMONG PHILOSOPHY, RELIGION AND SCIENCE IN THE

CONTEXT OF CIVILIZATION Adem ASALIOĞLU

Prof.Dr., Tunceli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, [email protected]

ÖZETFelsefenin ve felsefi düşüncenin ne olduğu, aslında felsefenin kendisinin tarihi kadar eski

ve üzerinde tartışılan bir konudur. Gerek filozofların kendileri, gerekse onların yaptıkları üze-rinde kafa yoran tarihçi ve araştırmacıların bu konuda hiçbir zaman bir görüş birliğine erişe-mediklerini söylersek, yanlış bir şey söylememiş sayılırız. Felsefenin, tarihi boyunca çok çe-şitli ve farklı görüntüler göstermiş olduğu da belirtilmesi gereken bir olgudur. Nihayet onun, medeniyetin alt bileşenleri sayılan bilim, sanat, din gibi diğer temel insani kültürel etkinlik alanlarıyla ilişkilerinin de her zaman aynı olmayan çok karmaşık nitelikler göstermiş olduğu-nu belirtmemiz gerekir. Bununla beraber kimlerin filozof olarak kabul edildiği, onların bilim insanları, sanatçılar, ilahi elçilerden hangi özellikleri ile ayrıldıkları, hangi tür çalışmaların felsefi çalışmalar olarak kabul edilebileceği üzerinde hemen hemen paylaşılan ve oturmuş bazı ölçülerin ortaya çıktığı aşikardır. Medeniyetin temel taşı konumunda olan felsefi birikimin, diğer tüm insani tasavvurların oluşumunda ne derece etkili olduğu, insanlık bilim tarihinde ayrıntıları ile kayıt altındadır.

Filozoflar, kendi gözlem, deney ve akıl yürütmelerine dayanarak insan, doğa ve evren hak-kında bir bilgi değeri taşıyan sonuçlara ulaşmak isteyen insanlardır. Aynı araçlara dayanan ve aynı bilgi peşinde koşan bilim adamlarından filozofları ayıran belli başlı öğe, birincilerin ken-di özel araştırma alanlarına ilişkin sorunlarla uğraşmalarına karşılık, filozofların bundan çok daha genel, tüm varlık ve gerçekliği içine alan sorunlarla uğraşmalarıdır. Buna özel bilimlerin hiç bir zaman ele almayı düşünmedikleri bazı konuları da felsefenin ele alması yönünde, diğer bir ayırt edici özelliğini ekleyebiliriz. Nihayet bu karşılaştırmada ele alınması gereken üçüncü bir öğe olarak, bilimlerin doğrudan doğruya varlığa yanaşıp, onun bilgisi olma amaçlarına karşılık, felsefenin çoğu kez varlığa doğrudan yanaşmayıp, varlık hakkında elde edilen bilgile-rin bir analiz ve değerlendirmesi olması niteliğine dikkat çekilebilir. Başka deyişle felsefe, bu bakımdan, varlığın birinci dereceden bir bilgisi olmaktan çok, ikinci dereceden bir bilgisi, yani ‘bilgisinin bilgisi’ olarak ortaya çıkmaktadır.

Biz bu bildirimizde medeniyetin ve medeniyet algısının oluşumunda Felsefe-Din-Bilim üçgeninde, aralarındaki ilişkileri, etkileşimleri, bilim tarihimize katkılarını irdelemeye gayret edeceğiz.

Anahtar kelimeler: medeniyet, oluşum, felsefe, din, bilim.

ABSTRACTThe question of what philosophy and philosophical thinking are actually as old and cont-

roversial as the history of philosophy itself. It would not be false to state that neither philo-sophers themselves nor the historians and researchers who study their works have been able to reach a consensus on this. It must also be stated that philosophy has presented numerous and diverse appearances throughout its history. Finally, we have to state that its relationships with main human cultural activity fields such as science, art, religion that are considered to be the components of civilization have not always the same and have shown complicated qualities. Nevertheless, it is obvious that there are some commonly accepted criteria as to who should be regarded as a philosopher and how he should be differentiated from scientists, artists, divine messengers and what kinds of studies should be considered to be philosophical works. History of science records philosophical heritage, which is the foundation of civiliza-tion, and to what extent it has influenced the creation of the other human concepts in a very detailed way.

Page 24: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-8-

Philosophers are human beings who, by relying on observation, experiments and reason, want to reach results that can be regarded as reliable knowledge about human beings, nature and the universe. The main distinction between scientists and philosophers, who rely on the same tools and pursue the same kind of knowledge, is that scientists are engaged in their particular fields of study while philosophers deal with more general concepts that encompass all existence and reality. One other distinction is that philosophy concerns itself with some topics science never does. Finally, the third distinction that deserves attention is that sciences treat existence in a direct way and philosophy often does not adopt a direct approach, rather it analyses and assesses the knowledge of the existence. In other words, philosophy appears to be the second hand knowledge of the existence, or “the knowledge of knowledge”.

In this paper, we will examine the relationships and interactions among and contributions of the philosophy-religion-science triad in the history of science.

Key words: civilization, creation, philosophy, religion, science.

Page 25: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-9-

DEVRİMCİLİK VE REFORMİZM ARASINDA: MÜSLÜMANLARIN MODERNLİKLE İLİŞKİSİNE DAİR BİR YOL HARİTASI DENEMESİ

BETWEEN REVOLUTIONISM AND REFORMISM: AN ESSAY ON A MAP OF ROAD FOR THE RELATIONS MUSLIMS AND MODERNITY

Ahmet Ayhan KOYUNCUYrd. Doç. Dr., Muş Alparslan Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü, [email protected]ÖZETİslami düşüncenin önemli bir kısmı söylemsel düzlemde modern dünya ile ilgili olarak

problemli bir tavra sahiptir. Bugün İslam dünyasında modern dünyaya bakışa ilişkin iki uç yaklaşım mevcuttur. Birinci yaklaşım modernliği bütünü ile reddeden ve “Altın Çağ’a” dönmeyi hedefleyen yaklaşımdır. İkinci yaklaşım ise modern dünyayı bütünüyle İslamileştirmeyi hedefleyen yaklaşımdır. Bu anlamda birinci yaklaşıma devrimci tavır, ikinci yaklaşıma reformist tavır denilebilir. Ancak her iki yaklaşım da sorunlu yaklaşımlardır.

Geriye dönüş mümkün değildir. Bugün modern dünyanın içerisinde yaşıyoruz. Modern dünya, teknolojik, ekonomik, sosyal, siyasi vs. bazı yeni durumları beraberinde getirmiştir. Bu iki tavırla da Müslümanların sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Bu bağlamda yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu bağlamda bu yeni yaklaşım, Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı toplumla ilişki kurma biçimi olmalıdır.

Hz. Peygamber’in toplumuyla kurduğu ilişki üç boyutlu bir ilişkidir. Birinci boyutu dev-rimci boyut olarak da adlandırılabilir. Bu noktada Hz. Peygamber bazı uygulamaları kökten kaldırmıştır. Örneğin faiz, kaldırılmış ve yerine karz-ı hasen uygulaması önerilmiştir. İkin-ci boyutu ıslah boyutudur. Bu bağlamda uygulama tamamen kaldırılmamış, sadece ıslah edilmiştir. Örneğin çok evlilik yasaklanmamış, ancak sınırlanmıştır ve hukuki bir çerçeveye oturtulmuştur. Üçüncü boyut ise muhafazakâr boyut olarak adlandırılabilir. Bu yaklaşım, o toplumun iyi olan davranışlarını muhafaza etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, bir hadiste “cahiliyede iyi olan İslam’da da iyidir” buyurmaktadır. Örneğin haram aylar uygulaması, de-ğiştirilmeden muhafaza edilmiş ve haram aylarda savaş yapılmaması geleneği korunmuştur.

Sonuç olarak İslam, ne saf devrimci ne de saf reformist bir konuma sahiptir. İslam’ın ge-nel uygulaması, olaylara göre şekillenmektedir. Bugün modern dünyanın bütünüyle reddedil-mesi, olguya savaş açmaktır. Bütünüyle İslamileştirilmesi ise İslami ilkeleri realiteye kurban etmektir. Olguya savaş açmadan, ama ana ilkelerinden de taviz vermeden modern dünya ile kurulacak sağlıklı bir ilişki, Müslüman toplumlar için ivedi bir meseledir.

Anahtar Kelimeler: Devrimcilik, Reformizm, İslam, Modernlik, Modern Dünya

ABSTRACTToday, an important part of Islamic thought has a problematic attitude regarding modern

world on discursive level. Currently, there are two extreme approaches towards modern world in the Islamic world. One part of them rejects the modern world with its all characters comp-letely and wants to return “Golden Age”. Another part argues Islamization of the modern world with its all aspects. Both of these approaches, namely, revolutionism and reformism are having many problems.

Firstly, it is impossible to turn back. We live in modern world. But, modern world has come out with some new situations. These new situations are political, economic, techno-logical, etc. Both of these approaches don’t solve these problems. We need a new approach, a third way, towards modern world. In this context, the new approach must be our prophet’s method.

While our prophet was spreading out the messages of Allah and he was calling to Islam, he applied three ways to change his society. First of all, he changed some practices entirely. For example, interest abolished and replaced karz-ı hasen, a special interest-free lending system. We can call this application revolutionist. Secondly, he revised some practices, for example polygamy didn’t prohibit, but it limited and based on a legal framework. This applications can called reformist. And thirdly, he didn’t change some practices and allowed to go on them. For example, forbidden moths are protected. In this context, Prophet Mohammad says “Good things in Jahiliyya are good in Islam as well.” We can call conservatism for this applications.

As a consequence, we can say that Islam is not merely revolutionist or merely reformist. Its position changes according to case. So, he offers a model for us to understand the world we live in. We, as Muslims, can understand modern world and figure out our problem with this triple approach.

Keywords: Revolutionism, reformism, Islam, Modernity, Modern World

Page 26: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-10-

İSLAMOFOBİA: HEGEMONYA’YI DERİNLEŞTİRME VE BİR HEGEMONYA PROJESİ OLARAK EURO-İSLAM

ISLAMPHOBIA: TO DEEPEN HEGEMONYAND AS A HEGEMONY PROJECT OF EURO-ISLAM

Ahmet DAĞ Yrd. Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi

Felsefe Bölümü, [email protected]ÖZETİslam’ın son kurumsal temsili olan Osmanlı Devletinin durdurulması ve sonrasında 19.

Yüzyılda Osmanlı’nın hinterlandı içerisinde bulunan topraklarda -dolaysıyla İslam dünyası üzerinde- siyasal ve askeri olarak emperyalizmin sömürgecilik güdüsüyle hareket etmesi, kültürel olarak ise oryantalizmin art niyetli okumaları İslam coğrafyası ve kültürü üzerinde yıkım ve asimilasyon sürecini doğurmuştur. Edilgen/nesne haline getirilmiş söz konusu bu coğrafya ve kültür 2. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş kutuplaşmasında otoriter yönetimlerle yönetilmiştir. 1990’da Varşova Paktı dağılıp Sovyetler Birliği ve Komünist Blok çökünce Batı konsept olarak yeni düşmanı İslam Dünyası üzerinden tanımladı. İslam Dünyası ve İslam bir tehdit ve tehlike olarak görülmüştür. Nitekim 1995 yılında, dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Claes, Batı ve NATO için en ciddi tehlikenin, ‘İslamcı terörizm’ olduğunu ifade etmiştir.

Batı medyasının ve kültürünün siyasal yaklaşımın da rüzgârıyla “İslami Terör” kavramıyla yan yana kullanmak strateji olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda “İslamofobia” terim olarak, ilk olarak 1990’ların sonlarında Britanya’da kullanılmıştır. 1997 yılında etnik veya ırkı çeşit-lilik konularında özel bir kuruluş olan Runnymede Trust tarafından “Hepimize Bir Meydan Okuma İslamofobia/Islamophobia: A Challenge for Us All/” adında bir rapor hazırlanmıştır. Bu raporda İslamofobi, “Müslümanlara karşı duyulan temelsiz korku ve hoşnutsuzluğu ihtiva eden bir bakış açısı veya dünya görüşü” olarak tarif edilmiştir. Bu temelsiz korku temelsiz ilişkilendirmeleri ve bazı projeleri ortaya çıkarmıştır. İslam’ın El-Kaide, Nusra, Şebap, DAEŞ gibi İslami perspektiften daha çok siyasi, iktisadi, askeri ve sosyolojik temel ve nedenleri olan operasyonel yapılarla -yanlış olarak- ilişkilendirilmesi İslamofobi’nin yapay nedeni ola-rak görülmüştür. Ayrıca, ciddi sorunları olan “Euro-İslam”, Protestan İslam, Ilımlı İslam gibi ciddi sorunları olan projeler sunulmaktadır. Bu tebliğde İslamofobia’nın siyasi, sosyolojik, psikolojik ve teolojik nedenleri ve sorunları hakkında durulacak sonrasında bir hegemonya türü olan “Euro-İslam” konu edilecektir. Eurobia ve Euro-İslam bağlamında hegemonyayı derinleştirme psikozu olan “İslamofobia”nın hegemonik söylem ve tarihi üzerinde durula-rak “yetersizlik” yanılgısından hareketle “islamsızlaştırma” ve hegemonik bir dayatma projesi olarak görülebilecek “Euro İslam’ın” düşünürleri, (B. Tibi, Z. Serdar, T. Ramazan) sorunsalı üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: İslamofobia, Eurobia, Euro-İslam, Müslümanlar, Asimilasyon.

ABSTRACTOttoman State, which is the last corporate representative of Islam is stopped in 19th

century. Imperialism, in Ottoman State`s hinterland – so in Islamic World – acted with the motive of political and military colonialism. On the cultural aspect, malevolent interpreta-tions of orientalism caused destruction and assimilation process in Islamic geography and culture. This geography and culture rendered passive/object and in cold war polarisation af-ter 2nd World War, administered by authoritarian governments. In 1990, as Warsaw Treaty Organization dissolved and communist bloc collapsed, the West, defined as a concept their new enemy based on Islam. Islamic World and Islam is regarded as a threat. Thus, in 1995, general secretary of NATO Willy Claes, told that the most serious threat for West and NATO is `Islamic terorism`.

With the blow of political attitude of Western Media and Culture, “Islam” and “Terror” used alongside strategically. In this context, “Islamphobia” as a term, firstly in 1990 used in Britania. A report named “Islamophobia: A Challenge for Us All-1997” is prepared by an institution named Runnymede Trust which is studying at sujects of ethnic or racial diver-sity. In this report Islamphpobia is defined as “Point of view or world-view which contains unreasonable fear and displeasure against muslims.” This unreasonable fear, bring about un-reasonable association and some projects. Islam is associated, intentionally and erroneously,

Page 27: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-11-

with groups - El-Kaide, Nusra, Şebap, DAEŞ - which have political, military and sociological base and reasons rather than Islamic perspective. This association is the artificial reason of Islamphobia. In addition, other projects which have big problems “Euro-Islam, Protestant Islam, Moderate Islam” are also presented. In this proceeding, political, psychologic and the-logic reasons-problems of Islamphobia and “Euro-Islam” as a type of hegemony will be trea-ted. Hegemonic discourse and history of Islamphobia which is deepening psychosis will laid emphasis in the context of Eurobia and Euro-Islam. “Euro Islam” which can be seen as a “unislamisation” and a hegemonic imposition project and its thinkers (B. Tibi, Z. Serdar, T. Ramazan) will be mentioned.

Keywords: İslamphobia, Eurobia, Euro-Islam, Muslims, Assimilation.

Page 28: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-12-

ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNİN HÂKİM TEORİLERİ ARASINDA İSLAM DÜNYASININ TEORİ İNŞASININ İMKÂNI

THE POSSIBLE THEORY CONSTRUCTION OF ISLAMIC WORLD BETWEEN THE DOMINANT THEORIES OF INTERNATIONAL RELATIONS DISCIPLINE

Ahmet Hüsrev ÇELİK, Yrd. Doç. Dr., Düzce Üniversitesi, İşletme Fakültesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected]ÖZET

Uluslararası İlişkilerin pratiğinde, diplomatik ilişkilerden çatışmalara kadar uzanan çok geniş bir yelpazeye yayılmış hadise çeşitliliği yer almaktadır. Vukua gelen hadiselerin şüphe-siz ki her birinin kendisine münhasır sebep sonuç örgüsü bulunmaktadır. Uluslararası İlişki-ler disiplini hadiselerin pratik nedenlerini incelemesinin yanı sıra teorik nedenlerini, görünen sebeplerin arka planını ve zeminini de irdelemektedir.

Disiplini oluşturan hâkim teoriler, hadiselerin teorik nedenlerini açıklarken, henüz vukua gelmemiş muhtemel hadiselerin muhatapları için bir tutum ve davranış kılavuzluğuna da dö-nüşmektedir. Uluslararası sistemin parçası olmakla, hadiselerin pek çoğununda parçası, hatta menşei olan İslam Dünyasının unsurları da bu teorik kalıplar içerisinde değerlendirilmekte-dir. Mevcut teorilerin şekillendirdiği politikalarıyla veya politikalarıyla teorilere hayat veren uluslararası sistemin hegemon aktörlerinin belirlediği ilişki biçimlerinin izdüşümü teorik alanda da görülmekte, teorik alanda da İslam dünyasından vasıl olmuş, kendisine alan açmış bir teorik yaklaşım göze çarpmamaktadır.

İslam dünyasının politik aktörlerinin uluslararası politikayı etkileyebilecek politik girişimlerinin sağlam ve sağlıklı zemine oturabilmesi, İslam dünyasının diğer aktörlerle olan ilişkilerinden kaynaklanan problemlerin, İslam Dünyasının küresel etkileri olan iç ve dış problemlerinin çözümü, aynı zamanda taraflardan birisi olan İslam Dünyasının da inisiyatif alması ve sorunlara müdahil olması ile mümkündür. İslam Dünyasının müdahil olamadığı ve kendisini içinde bulduğu süreçlerde üretilen kavramlar bir hegemonya aracına dönüşmektedir. İslam dünyası öncelikle pratik politik çözüm öneri ve girişimleriyle beraber kendi kavramsallaştırmalarını da içeren teorik alt yapıyı da inşa edici bir yaklaşım içinde olmalıdır.

İnsanın özünden, bireyin tutum ve davranışlarına etkili olan saiklerden hareketle uluslar arası sistem analizlerinin disiplin içerisinde yer alması, İslam’ın birey tutum ve davranışlarındaki belirleyiciliği ve İslam’ın insan özüne yönelik tanımlamaları, İslam Dünyasının referans alabileceği teorik yaklaşımların inşasına imkân tanıyabilecek unsurlardır.

Bu çalışmada uluslar arası ilişkiler disiplinindeki mevcut teoriler çerçevesinde izah edilmiş politik ve pratik gelişmelerin, gerek disiplin içerisinde ve gerekse politik alanda İslam Dünyası içinde nasıl bir parçalanma, üzerinde nasıl bir hegemonyaya yol açtığı, bunun yanı sıra İslam dünyasının disiplin içerisinde kendisine alan açmasının, kendi dinamiklerine uygun teoriler inşasının imkânı irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Uluslararası İlişkiler Disiplini, İslam Dünyası,

ABSTRACTIn practice of International Relations, the diversity of incident spread over a very wide

range from diplomatic relations up to the conflicts has been situated. There is no doubt that each of the occurred events has an own exclusive cause and effect relation. International Re-lations Discipline has not only examined the practical reasons of the incidents, but it has also analyzed the sources and backgrounds of obvious reasons.

The predominant theories forming the discipline are turning on the attitude and behavior guidance for the addressees of possible incidents not having come yet as explaining theoreti-cal reasons of the incidents. Even the elements of Islamic world, many parts and origins of the incidents as well as being part of the international system, are evaluated in these theoretical structures. The projection of relation forms set by hegemonic actors of international system that gives life to the theory with policies or policies shaping the current theories is can be also seen in theoretical area, however a theoretical approach having opened an area for itself and originated from Islamic world hasn’t drawn attention in the theoretical area.

Page 29: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-13-

That one of the parties, Islamic world takes political initiatives likely affecting the inter-national policy of politic actors in Islamic world could be sit on the substantial ground and becomes involved in making it possible to solve the problems arising from its relations with other actors of Islamic world and internal and external problems that have the global impact on Islamic world. Concepts cogitated in the processes which Islamic world have not been able to get involved and found itself have become a tool of hegemony. Islamic world must be in an attitude that also builds the theoretical structures and including own conceptualizations with primarily their proposals and initiatives on solving the problems practically.

Considering the fact that from the human essence and motives effecting on person’s at-titudes and behaviors; that taking place in the discipline of international system analysis, Islam’s definitions on human essence and its determinations for attitudes and behaviors of individuals are elements that enable the construction of theoretical approaches taken as refe-rence by Islamic world.

In this study, how political and practical developments explained on the framework of existing theories in the discipline of international relations resulting in a fragmentation and becoming a hegemony in both the discipline, the political area and Islamic world, as well as Islam world’s opening an area for itself in the discipline, the possibility of theory constructi-ons appropriate to their own dynamics will be discussed.

Keywords: International relations discipline, Islamic World.

Page 30: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-14-

ŞİDDETİN İSLAMİLESTİRİLMESİNİN YENİ AKTÖRÜ DEAŞ’E KATILIMLAR ÜZERİNDEN BİR PROFİL DENEMESİ

A PROFILE STUDY ON JOINING DAISH AS THE NEW ACTOR OF ISLAMIZATION OF VIOLENCE

Ahmet KOYUNCU Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi, SBBF Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETİnsanlık tarihinin en hızlı ve hormonlu büyüyen terör örgütlerinin başında gelen DAEŞ

ya da şiddetin İslamileştirilmesi anlamında IŞİD, Müslüman dünyanın istikrarsızlaştırılması başta olmak üzere Güney Azerbaycan’dan başlayıp (İran, Irak ve) Suriye/Lazkiye’de Ak Denizle buluşan, kuzeyinde Sünni Türkiye güneyinde ise Sünni Arapların yer aldığı bir Şii hattı oluşturma, her an yeni fay hatları oluşturmaya imkan tanıyan etnik, dini, mezhepsel, siyasi açıdan birbirinden farklı olan grupları içeren parçalı butik devletler için yeni alanlar inşa etme ve bunun için bölge insanını bilinçli bir stratejinin de parçası olarak göçe zorlama, Türkiye gibi bölgesel güç olma iddiasında bulunan daha büyük devletlerin bölge ile (sosyal, kültürel, dini, siyasi, ekonomik) bağlarını zayıflatma, Batılı ülkelerdeki radikal unsurları bölgeye çekip Batı da oluşması muhtemel riskleri bertaraf etme vb. siyasi amaçların taşeronluğunu üstlenmenin yanı sıra (belki daha da önemli olan) genelde İslam’ı ve Müslümanları özelde ise Sünnileri (Batı medyasında da dile getirildiği gibi) terörist katiller olarak gösterme çabası ve retoriğine başka bir ifade ile başta Batı da olmak üzere dünya genelinde İslam’ı terörle özdeş görme ve İslamofobiyi normalleştirme/haklı gösterme çabalarına zemin hazırlamaktadır.

Bu çalışmada da DEAŞ sempatizanı ve yakınlarından DEAŞ’a katılmış olanlarla yapılmış derinlemesine mülakatlardan yola çıkılarak bir yandan DEAŞ’a katılanların profilleri diğer taraftan DEAŞ’ın genelde İslam dünyası özelde ise Ortadoğu’da üstlendiği role ilişkin yapısal bir perspektif ortaya konulacaktır. Bu bağlamda DEAŞ’a katılımlarda ön plana çıkan saikler, katılım süreçleri ve bu süreçte yaşananlar, katılımcıların bu örgütü tercih sebepleri, altında yatan zihinsel kalıplar ve temel parametreler, İslam’a, Müslümanlara ve bölgeye bakış açıları ile örgüte katılanların sosyo-kültürel ve demografik özellikleri DAEŞ’in İslam dünyası, İslam algısı ve bölgede üstlendiği roller üzerinden analitik bir incelemeye tabi tutulacaktır. Daha önce sistematik anlamda DAEŞ’e katılanlarla ilgili böyle bir profil çıkarma çalışması mevcut olmayıp, bu yönüyle özgün bir çalışmadır.

Anahtar Kelimeler: DAEŞ, Şiddet, Terör, İslam algısı, İslamofobi

ABSTRACTDAISH, which is the most hormonally and speedy enlarged terrorist organization or IŞİD,

which means the Islamization of violence, serves some attempts such as firstly destabilization of Islam, and later constructing a Shia line that starts from South Azerbaijan (Iran, Iraq), meet the Mediterranean Sea by Syria/Lazkiya, in North, Sunni Turkey and South, Sunni Arabs, on the other hand, constructing new areas for bitty tribe states, which includes different groups in terms of ethnicity, sect, and political background, which let forming fault lines, forcing the people in the region to migration as a part of conscious strategy, weakening the links (social, cultural, religious, political, economic) of professed powerful countries like Turkey by the re-gion, defeating the possible security risks in Western World by pulling the radical elements in West to the region, etc. These were handling by DAISH as serving the sub-construction of the political targets of West. In addition to these targets, perhaps most importantly, DAISH pre-pares an atmosphere and contributes to rhetoric on displaying Islam and specifically Sunnis (as discussed in Western media) as terrorist murderers, in other words, especially in West, showing Islam equal to terrorism and normalizing/legitimizing Islamophobia.

In this study, a general structural perspective will be revealed by some interviews condu-cted with sympathizers of DAISH and those whose relatives participated in DAISH and these interviews are supposed to let us to understand the profile of DAISH and its role in Islamic World and specifically in the Middle-East. Within this context, apparent motivations behind the participation in DAISH, the reasons for this in terms of DAISH militants, their views on Islam and Muslims, mental patterns and basic parameters behind this, and the socio-cultural and demographic features of DAISH members will be analytically examined by considering the perceptions of DAISH on Islamic World, Islam, and the roles DAISH burdens on the region.

This study has an important background as being the first profile study on the participa-tions on DAISH.

Key Words: DAISH, Violence, Terror, Perception of Islam, Islamophobia.

Page 31: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-15-

“SAFAHAT”TA DİN-TOPLUM İLİŞKİSİTHE RELATIONSHIP BETWEEN RELIGION AND SOCIETY IN “SAFAHAT”

Ahmet SEVGİProf. Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fak.

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

ÖZETDin cemiyet içindir. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde yer alan emir ve nehiyler dikkatlice

incelendiğinde hepsinin insanların huzur ve sükûnu için vazedilmiş olduğu görülür. Hz. Pey-gamberin “İnsanların en hayırlısı başkalarına faydalı olanıdır” sözü de İslâm’ın topluma bakış açısını göstermektedir. Ancak, tarihî süreç içerisinde dinin bu sosyal yönü unutularak sanki İslâm sadece âhiretle ilgili bazı mekanik hareketlerden ibaretmiş gibi bir algı oluşmaya başla-mıştır ki birçok edebî eserde bu yanlış inanç eleştirilmiştir. Nitekim Yenişehirli Avnî, ibadet ve tâatin kişiyi eğitmek, onu kemâle ulaştırmak için olduğunu söyler:

“Avniyâ terbiyet-i nefsin içindir tâatYoksa Allâh’a ne tâat ne ibâdet lâzım.”Yunus Emre’nin:“Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namâz değil Yetmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz değil”beyti de bu bağlamda söylenmiştir.Mehmet Akif de “Safahat”ta:“Eğer maksûdu ancak âhiret olsaydı Yezdân’ın Ne hikmet vardı ibdâ‘ında hiç yoktan bu dünyânın” diyerek dinin cemiyetten tecridine karşı çıkmıştır.Biz bu bildirimizde “Safahat”ın tamamını dikkate alarak Mehmet Akif’in din-toplum iliş-

kisine dair düşüncelerini ortaya koymaya çalışacağız.Anahtar kelimeler: Mehmet Akif, Safahat, din, toplum

ABSTRACTThe religion is for society. When we examine the orders and prohibitions set out in the

verses of the Quran and hadith carefully, we can see that all of them are provided for the peace and tranquility of the people. The saying of Prophet Muhammad; the best one of the people is the one who helps people” shows the perspective of Islam on the society. However, Islam has been started to be perceived as an inclusion of only mechanic movements for the afterlife by neglecting the social aspects of the religion within a historical process and such false belief has been criticized in many literal works. As a matter of fact, Yenişehirli Avni says that wors-hip and praying are to educate people and reach them to maturity:

“Hey Avni, praying is to train your fleshOtherwise, Allah does not require your praying or worship”Yunus Emre’s:“If you break a heart once, there is no point in performing a prayerAll the nations in the world cannot wash the dirt off your hands and face.”this couplet is in this context, as well.Mehmet Akif in his “Safahat” states:“If afterlife was the only aim of Allah, Why would Allah create this world out of nothing?” and objects to isolation of religion from the society.In this notification, we will try to present the opinions of Mehmet Akif as to the religi-

on-society relations by considering the entire “Safahat”.Key Words: Mehmet Akif, Safahat, religion, society

Page 32: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-16-

BATININ ÜST UYANIKLIĞI: YERLİCİLİK VE SORUNSUZ YENİ HEGEMONİK ALANLAR

UPPER VIGILANCE OF WEST: NATIVISM AND NEW SMOOTH HEGEMONIC AREASA.Tarık TÜRKMENOĞLU

Öğr. Gör., Necmettin Erbakan ÜniversitesiHalkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü, [email protected]

ÖZETKültür hegemonik inşanın önemli bir parçası. Bu sebeple batı her zaman doğuya kültür

üzerinden açılmayı tercih etmiştir. Bunu yaparken elbetteki kitle iletişim araçlarından son de-rece etkin bir şekilde faydalanmıştır. Bu araçlar vasıtasıyla kendi kültürünü doğu toplumlarına ihraç etmiş ve bu coğrafyalarda kendi kültür kodlarını işlemeye başlamıştır. Bu kültürle hege-monik inşa için batının izlediği ilk yollardan biridir. Fakat batı bunu yaparken bir takım yerlici hareketlerle de karşılaşmış karşısında bir direnç sahası bulmuştur. Bu söz konusu coğrafyalar için bir uyanıklık durumudur. Fakat bunun farkında olan batı bir üst uyanıklık durumuna geçmiş ve çoğu doğu toplumlarında onlardan önce yerlici olmuştur. Doğu toplumları artık yerli görünümlü bir batı ile karşı karşıyadır. Bu durum ise batının uyanıklık içinde olduğunu düşündüğü doğu toplumlarını bir üst uyanıklık içinde uyutması anlamına gelmektedir. Doğu toplumları için esas tehlike bu durumda ortaya çıkmaktadır. Bir uyanıklık içinde geleneksel inşaları yeniden yükselttiğini düşünen doğu aslında daha derin bir uyku içinde batıyı kendi-sinin bir parçası haline getiriyor. Bu durumda ise batı daha sorunsuz alanlarda hegemonya inşasını gerçekleştirmiş oluyor.

Çalışma batının yerlici durumunu kitle iletişim araçları açısından ele almakta, bu kapsamda Türk dizilerini Mısır özelinde incelemektedir.

ABSTRACTCulture is an important part of constructing hegemony. Therefore, West has always pre-

ferred open out to East by means of culture. In doing so, of course, it has extremely benefited from mass media effectively. It has exported their own culture and began spreading their own cultural codes in this region. This is one of the first ways following by West to constructing hegemony by means of culture. However, West comes across some native social movements and found resisting field while doing this. This is vigilance for mentioned region. However, West, which aware of this, transformed into an upper vigilance position in this region and became nativist before most of the Eastern communities. Eastern societies are now faced with a native-look West. This means lulling of West in upper vigilance to the Eastern societies, which are thinking they are vigilance. Main threating shows up in this situation for Eastern societies. East, which assumes to increase traditional values in vigilance, is actually makes into a part of them to the West in a more deep sleeping. In case of this situation, West cons-tructs hegemony in a more smooth area.

This study discusses this situation from the point of mass media and in this sense inves-tigates Turkish Series in specific to Egyptian youth.

Page 33: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-17-

ORYANTALİZM İLE OKSİDENTALİZM ARASINDA MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN VE İSLÂM DÜŞÜNCESİNİN ÇAĞDAŞ BUNALIMI: BİR İMKÂN

OLARAK ‘DOĞU UYUMU’NU HATIRLAMAK THE CONTEMPORARY CRISIS OF MUSLIM SOCIETY AND ISLAMIC THOUGHT

BETWEEN ORIENTALISM AND OCCIDENTALISM: REMEMBERING THE EASTERN COMPATIBILTY AS A POSSIBILTY

Ahmet Vedat KOÇAL Arş. Gör., Dicle Üniversitesi İİBF

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, [email protected]ÖZETAvrupa merkezli Batı uygarlığı ile geleneksel Doğu medeniyeti arasındaki farklılıklar ve çe-

lişkiler, tarih boyunca insanlığın tarihsel geçmişinin ve kültürel birikiminin temel öğelerinden ve etkenlerinden biri olmuştur. Öyle ki, Ortaçağ’da Haçlı Seferleri, Cihad ve Fetih savaşları örneğinde olduğu gibi bu farklılık, insanlığın tarihsel gelişimini yönlendirecek kadar güçlü etkiler üretebilmiştir. Kuşkusuz ekonomik, toplumsal ve siyasal temelleri daha belirleyici ol-makla birlikte, bu farklılaşmayı üreten kanallardan biri de kültürel genetiktir.

Avrupa merkezli uygarlığın ve bu kapsamda modernitenin tarihi, bütünüyle Hıristiyan inancının temellerindeki Dünya-Gökyüzü ikiliğinden türeyen, en azından o ortamda türeme imkânı bulan bireyler, sınıflar, kültürler, inançlar, uluslar, devletler ve nihayet uluslararası bloklar arası rekabetin ve çatışmaların öyküsü iken, Doğulu kadîm bilgeliğin Avrupa merkez-lilik öncesi geçmişinde ise, mutlak hükümden kaynaklanan doğal bütünlüğe dayalı uyumun sürekliliği vardır. Tarih boyunca bir kültürel geçiş ve birikim coğrafyası olarak Antik Anado-lu ve Mezopotamya tarihi, neredeyse kesintisiz biçimde hanedanların çatışmalarından ibaret olmakla birlikte, sivil alanda çok kimlikli-çok kültürlü yaşayışın kaide olduğu bir toplumsal geçmişi barındırmaktadır. Bu tarihin görsel örnekleri, iç çatışmalarla yıkım sürecini yaşamak-ta olsa bile, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında sayısız örnekleri ile varlıklarını korumak-tadır. Güneyde, İslâm’ın çıktığı İlkçağ Arap coğrafyasında dahi, putperestlerin, Mecusîlerin ve tek tanrılı Haniflerin, Yahudîlerin, Hıristiyanların birlikte yaşam sürdürdükleri bilinmektedir.

Bu tarihsel geçmişe karşılık, güncel durumda ise, Müslüman toplumlarının ve İslâm dü-şüncesinin görünümü, Batı’ya uyum çabası ile Batı’ya düşmanlık ve tepki arasında sıkışmış-lıktır. Kemalizm, Baasizm gibi Batılılaşmaya dönük ideolojik programlara dayalı modernist devlet politikalarının mirasçısı rejimlerle, küreselleşme koşullarında onların denetimi dışına çıkmayı başaran köktenci akımlar, günümüz İslâm düşüncesine ve Müslüman toplumlarına yön veren temel güçlerdir. Her iki durumda da söz konusu olan, Batı merkezliliktir. Bunun-la birlikte, Batılılaşmaya ve bizzat Batı’ya tepkilerini dinî aşırılıkla ifade eden ve farklılıkları reddederek kendi inanç yorumu merkezinde tek tip bir insan ve toplum kurgulayan Selefî-Ci-hadçı anlayış, insanlığı İslâm ülkesi (Dar’ül islâm) ve ‘Savaş Ülkesi- (Dar’ül Harb)’ biçiminde ikiye ayırarak Batı uygarlığının çatışmacı iklimine uyum sağlamakta, ‘İslam korkusu-İslâmo fobia’ olarak görünürlük kazanan çatışmacı Batılı kültürel genetiği güncellemekte ve harekete geçirmektedir. Böylece, Batı’da da, Doğu’da da, İslâm, sadece Müslümanlara özgülenmekte, İslâm’ın insanlığın tümüne seslenme ve Müslümanların diğer insanlarla iletişim kurma im-kânlarına ket vurmaktadır.

Sonuçta, Batılı Modern uygarlığın, Rönesans’la başlayan kısa kültürel geçmişi ‘Bilim’ ile özetlenebilecekken, Doğu medeniyetinin kadîm tarihi ise ‘Bilgelik’ ise özdeşleştirilebilir. Ba-tı’nın bilimle yarattığı modern uygarlığın en temel ürünlerinden ilki savaş iken, Doğu’nun gü-nümüze ulaştıramadığı mirası, ‘uyum, uzlaşı ve bir arada yaşama’ geleneğidir. Bu bakımdan, çağımızın Müslüman toplumları ve onların düşünceleri için Batı merkezliliğe bağımlılıktan kurtuluşun imkânlarından biri, Doğu’nun tarihindeki kadîm bilgeliğin izlerini sürerek kendi çok kültürlü-çok kimlikli, kültürler arası mutlak uyuma dayalı özgünlüğüne ulaşmak, onu Batılılığın çatışmacı pozitivizmine karşı barışçıl bir seçenek olarak güncellemek olabilir. Bu çalışma, Doğu medeniyetinin tarihsel temellerini, Avrupa merkezli pozitivist uygarlığa alter-natif bir yapı olarak değerlendirmek ve önermek amacıyla hazırlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Batı Uygarlığı, Avrupa Merkezlilik, Çatışma, Doğu Medeniyeti, Bir Arada Yaşama.

Page 34: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-18-

ABSTRACT The differences and contradictions between the traditional Eastern and Euro-centric Wes-

tern civilizations have been one of the key elements of humanity’s historical past and cultural heritage and factors, throughout history. In fact, this difference was able to produce powerful effects, which influenced the historical development of mankind such as the medieval Cru-sades, Jihad and Fatah battles. Undoubtedly the economic, social and political foundations were more decisive, but the cultural genetic was also one of the channels which produced this differentiation.

Although the Euro-centric civilization and the history of modernity were the stories of the competitions and conflicts among individuals, classes, cultures, faiths, nations, states and finally the international blocks, which were entirely derived from the duality of World and Heaven in the basis of the Christian faith, the past of the Eastern wisdom before Euro-cent-rism was the continuity of the compliance based on the natural integrity of the absolute aut-horities of religion and tradition. Throughout history, the ancient Anatolia and Mesopotamia as a cultural transition and accumulation geography, had continous conflicts of dynasties and a social history in which multi-cultural and multi-idential way of life was a social base. The visual examples of this history maintains their presence in Anatolia and Mesopotamia with numerous examples, even if they are experiencing the destruction process with internal conflicts now. In the South, pagans, zoroastrians and monotheist Hanifs, Jews, Christians are known to sustain life together, even in the Arab world in which Islam was in in its’ first age,

Despite this historical background, the view of the Muslim community and Islamic thou-ght is cramped between the efforts of adaptation and also hostility and response to the West. The regimes heir to the modernist state policies based on ideological programs facing Wes-ternization, such as Kemalism and Baasizm and the fundamentalist currents which were able to get out of the control in conditions of globalization are the main forces that shape the contemporary Islamic thought and Muslim communities. In both cases, the main theme is Euro-centrism.

However, the Salafi-jihadist interpretation of Islam, which expresses the reaction to the Westernizing and to the West with religious extremism, refuses differences and constructs one type of man and society in the center of their belief by separating the humanity to the ‘Islamic Area’ (Darul Islam) and ‘Area of War-(Darul Harb), becomes compliant to the con-frontational climate of Western civilization and updates the activation to the Western con-frontational cultural genetics which takes visibility as ‘Islamophobia’. Thus, Islam is spesific only to Muslims both in in the West and in the East, and this hinders Islam from calling for humanity and making use of the opportunities to communicate with other people.

As a result, while the short cultural history of the modern western civilization can be sum-med up with the term of ‘science’, the ancient history of Eastern civilization can be identified as ‘wisdom’. While one of the main products of the modern Western civilization posed by science is ‘war’, the heritage of the East which can not be delivered today, is the tradition of ‘harmony, reconciliation and coexistence’. From this perspective, one of the possibilities of li-beration from Western centrism for Muslim communities in our time and their thoughts may be to reach the multi-cultural and multi-identital originality based on absolute intercultural harmony and to update it as a peaceful alternative to the Western confrontational positivism. In this study, the historical bases of the Eastern civilization will be evaluated and proposedas an alternative structure based the positivist Euro-centric civilization.

Keywords: Western Civilization, Euro-Centrism, Conflict, Eastern compatibility, Co-Existance.

Page 35: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-19-

BOURDİEU’NÜN TABAKALAŞMA TEORİSİNDE HAYAT TARZI TAHAKKÜMÜ: TÜRKİYE’DE ELİTLERİN “SONRADAN GÖRME” MUHAFAZAKÂRLARA “KARŞI

ATEŞLER”İLİFESTYLE DOMINATION OF BOURDIEU ON STRATIFICATIONS THEORY:

“COUNTER-FIRE” OF ELITES TOWARD “NOUVEAU-RICHE” CONSERVATIVES IN TURKEY

Ahmet Zeki ÜNAL Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü, [email protected]ÖZETBourdieu bir toplumda üçtoplumsal sınıfı birbirinden ayırt eder: Tahakküm eden ya da

üst sınıf: Bu sınıf her türlü sermayeye yeterince sahiptir ve kendisini diğer sınıflardan bilinçli olarak ayırır, alt sınıflara kendi değerlerini ve normlarını dayatarak varlığını sürdürür. Küçük burjuvazi: Bunlar üst sınıfı taklit ederler. Halk sınıfı: Bunların ekonomik, kültürel ve sosyal sermayeleri zayıftır.

Bourdieu’ye göre, bir bireyin sosyal yeri ve bu yerin evrimi üç etkene bağlıdır: Bireyin sahip olduğu sermaye, bunun kültürel ve ekonomik olarak dağılımı ve bu iki parametrenin zaman içindeki evrimi.

Bourdieu, ampirik olarak gittikçe artan bir sosyal aynileşmeye rağmen, kişilerin yer aldık-ları sınıfsal konumlarına bağlı olarak hala yaşam tarzları bakımından farklılıklarını koruduk-larını ortaya koymaktadır. Bazı yemekler, içecekler, müzik parçaları, televizyon programları, yazarlar vs. dikkatle seçilmekte ve tüm bu seçeneklerde sınıfsal konum ve eğitim büyük ölçü-de rol oynamaktadır.

Türkiye’de üst sınıfın mensupları olan elitler, ekonomik sermaye artışları sayesinde üst sınıfa katılmaya çalışan “muhafazakârdemokratlar”a karşı “sonradan görme”, “cip kullanan türbanlılar”, “kamusal alanınişgali” v.b. dışlayıcı yaklaşımlarla ayırım (Distinction)stratejileri uygulamaktadırlar.

Bildirimizde Bourdieu’nün tabakalaşma teorisinden hareketle, toplumsal üst tabakanın yaşam tarzı yoluyla sınırlarını koruması ve dolayısıyla dışardan gelenleri dışlama stratejileri Türkiye’de elitler ile muhafazakârlarüzerinden ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Bourdieu, Yaşam Tarzı, Kültürel Sermaye, Ekonomik Sermaye, Ayı-rım Stratejileri, Elitler, Muhafazakârlar.

ABSTRACTBourdieu has distinguished three sort of social classes, the first is dominant or upper class

which has efficiently all kind of capital and distinguishes itself from other classes intentional-ly. Besides, it survives by imposing its own values and norms upon other classes. The second is petit bourgeois which simulates upper class. The last one is public class who are weaker in terms of economic, cultural and social capital.

According to Bourdieu; ones social place and its evolution depends on three factors which are capital of one’s own and its distribution in terms of cultural and economical, and evolution of these two parameters in time.

Despite the increasing social similarity empirically, Bourdieu reveals that people still pre-serve their life style depend on their own social class. Some sort of meals, beverages, music, TV program, authors etc. are chosen cautiously and social condition and education is largely play a role in all these choices.

Elites, who are member of upper class in Turkey, carries out distinction strategies against “conservative democrats” , who attempts to attend to upper class due to their increasing economic capital, by using discriminative approach such as “nouveau-riche”, “ the turbaned driving jeep”, and “occupy powers of public space”.

In this paper from point of view Bourdieu’s stratifications theory, upper social classes ap-proach to protect their boundaries by which lifestyle, and therefore their distinction strategies of outsiders is discussed on the basis of elites and conservatives in Turkey.

Keywords: Bourdieu, Lifestyle, Cultural Capital, Economic Capital, Distinction Strate-gies, Elites, Conservatives

Page 36: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-20-

BİR HEGEMONYA UNSURU OLARAK MARKA TERCİHİ VE MARKA İSİMLERİAS A HEGOMONY FACTORS; BRAND CHOOSE AND BRAND NAMES

Ali Erkam YARAR Öğr. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü, [email protected] Paşa ÖZER

Öğr. Gör. Dr., Necmettin Erbakan ÜniversitesiHalkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü, [email protected]

ÖZETGünümüzde tüketiciler markaları tercih ederlerken birçok faktörden etkilenebilmektedir.

Bu faktörler tüketicilere ait birçok niteliğe ve motivasyona dayanabilmekte, satın alma karar sürecinde ciddi bir etki oluşturabilmekte, marka imajı oluşturma stratejileri açısından önemli bir yer alabilmektedir. Bu faktörlerden biri de marka ismidir. Yönetsel amaçlara ulaştıracak ve hedef tüketicinin zihninde markayı başarıyla konumlanabilecek bir marka isminin seçimi, markalaşma faaliyetlerini yöneten yöneticilerin temel hedefleri arasında yer almaktadır. Çün-kü tüketiciler, tercih ettikleri markaları kendi hayat görüşleri, gündemleri, fikirleri ve inanç-larına yakın, saygılı ve tutarlı oldukları an markayı değerli görmektedir. Özellikle gelişen teknoloji ve e-ticaret, bu tür yeni markaların hızla ortaya çıkmasına imkan tanımaktadır. Bu çalışma, Batı merkezli bir kavram olarak modanın, Müslüman toplumlar da dâhil olmak üzere Batılı olmayan toplumlarda tüketiciler üzerinde kurduğu hegemonyayı irdeleme amacındadır. Bu amaca bağlı olarak, bilhassa Müslüman tüketicilerin internet yolu ile alışveriş yaptıkları web siteleri üzerinde marka tercih nedenlerini ve markaların tüketiciler için değerli olan un-surlarını keşfetmeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Marka, Marka ismi, e-ticaret markaları, Tüketim, Din.

ABSTRACTNowadays, consumers are influenced by many factors when they choose brands. This

factors, base on many qualities and motivations of consumers, to make a serious impact on the decision-making process, it can take an important place in terms of brand image creation strategy. One of these factors is the brand name. The choice of a brand name process, will lead to administrative purpose and it can be well positioned in the minds of target consumers, ad-ministrators who are among the main goals of branding activities. Because consumers brand sees valuable when they prefer brands their own life views, agendas, close to the ideas and beliefs, as the moment respectful and consistent. Especially, thanks to developing technology and e –commerce, it allows the rapid emergence of new brands. This paper, Fashion as a con-cept based West, the purpose is to examine hegemony founded on consumers in non-Western societies, including Muslim communities. Due to this purpose, the reasons for brand choice on their shopping via the internet websites of particularly Muslim consumers and it aims to discover the valuable elements of the brand to consumers.

Key words: Brand, Brand name, e-commerce brand, consumption, religion.

Page 37: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-21-

HEGEMONİK BİR KÜLTÜR: BİLİMA HEGEMONIC CULTURE: SCIENCE

Ali GÜNEY Rehber, Konya Bilim Merkezi, [email protected]

ÖZETTarih boyunca kavramsal bir dönüşüm yaşayan bilim yaşadığımız dünyada ne anlama gel-

mektedir? Sanayi devrimi ile bir kimlik kazanan bilim, bir üst inanç olma özelliğini geliş-tirerek, hegemonik bir kültüre dönüşmüştür. Bu hegemonik kültürle, gelişmiş toplumların kendilerinden daha aşağıda gördükleri toplumlardan daha üstün olduğunu belirtmeleri ve bir üstünlük kurma aracı olarak bilimi kullandıkları düşünülmektedir. Bunula birlikte, bilimsel bir kimlik kartı taşımanın önemi de insanlar arasında gittikçe artmaktadır. Peki, gerçekten bilim bu denli güçlü müdür? Bilimin her dediği doğru mudur? Bilimin üretimi ve inşasında görevli olan bilim insanının verimi ile ortaya çıkan bilim hegemonyası arasında bir ikircilik olduğuna inanılmaktadır. Bugün kabul gören yaygın görüşe göre, bilim “gerçeği” anlatır. İnsanoğlunun, yıllardır büyük bir önemle büyütüp yetiştirdiği bilim, hem toplumların kendi alanlarında hem de toplumlar arasında bir baskı aracına dönüşmüştür. Bilim kelimesinin söz-lüklerdeki anlamı değişmese de günümüz de insanların toplumsal bir hiyerarşiye bölünmesin-de oyun kurucu olarak görev aldığı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Bilim, Kültür, Hegemonik Kültür

ABSTRACTWhat does science that underwent a comprehensive transformation mean in modern wor-

ld? Science that gained a new identity through industrial revolution transformed into a hege-monic culture by leveling up the characteristics of becoming a faith. The hegemonic culture is viewed as a means to assert the supremacy of powerful and the imposition of superiority over inferiors through science. Moreover the significance of carrying a scientific identity card is on rise. Indeed, is science that much powerful? Is that true what science claims? It is regarded that there is a contradiction between the efficiency of the scientists who produce and build the science and the scientific hegemony. According to the common opinion the science explains a “truth”. The science that is improved by humankind throughout centuries has converted to create pressure over both within society and intersociety. It is supposed that although me-aning of the science is not changed; the science plays an important role for dividing society hierarchically.

Keywords: Science, Culture, Hegemonic Culture

Page 38: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-22-

AVRUPA’DA BİR HEGEMONYA ARACI OLARAK İSLAMAFOBİ, IRKÇILIK VE PEGİDA

ISLAMOPHOBIA, RACISM AND PEGIDA AS A HEGEMONIC INSTRUMENT IN EUROPE

Altun ALTUN Öğr. Gör., Hakkari Üniversitesi İİBF, [email protected]

ÖZET11 Eylül ve bunu takip eden “Terör-Karşıtı” savaşlar sırasında ve sonrasında, İslam, Batı

medyasında sıklıkla yer almaya başladı ve güncel söylemde Müslümanlar bir “tehlike” olarak görülmeye/gösterilmeye başlandı. İslam’ın uluslararası terörizm ile aynı anlama geldiği Batı medyasında çok sık rastlanan bir olgu oldu. Özellikle Alman medyasında, Müslümanlar kök-tendinci, tutucu, barbar olarak gösterildi. Batı medyasında görülen bir başka eğilim de demok-rasinin, düşünce özgürlüğünün ve dinsel hoşgörünün sadece Batı toplumlarına ait özellikler olarak gösterilmesidir. Olayların sebeplerinin ve sonuçlarının tarihsel gelişimlerinden kopa-rılmaları ve küresel kapitalist sistemin işleyişinden yalıtılarak sunulmaları, İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu ve aşırı İslamcı saldırıları, Müslümanların Müslüman olmalarından kaynaklanan doğal eylemler olarak gösterme sonucunu doğurmuştur. İslam ve şiddet arasında doğrudan bir bağ kurularak, bütün Müslümanların şiddet eğilimli oldukları iddia edilmiş-tir. Batı siyaset ve medyasında terör, şiddet ve aşırı dincilik Müslümanlarla bağdaştırılmıştır. Müslümanlık karşıtı bu söylemler 11 Eylül’den sonra artış gösterdi. Son dönemde IŞİD sal-dırıları ile bu yabancı düşmanlığı ve İslam korkusu yaşatılmaya devam edilmektedir. Müslü-manlara ve ibadet yerlerine yapılan saldırılarda artış yaşanmıştır. Almanya’da ırkçı hareket PEGİDA ( Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) ise Batı hegemonyasının ötekileştirici dili olmuş ve Huntington’un Batı ile İslam arasında çatışma olacağı tezi, ve Müs-lüman mültecilerin tehdit olarak görülmesi bu hegemonyanın araçlarından olmuştur. Avrupa kültürü, siyasi partileri ve medyası El Kaide, İŞİD gibi örgütleri İslam ve yabancı karşıtlığını kışkırtmak için araçsallaştırmaktadır. Avrupa’da İslamafobi, yabancı karşıtlığı ile eşdeğer bir algıya dönüşmüş durumdadır. Çalışmada Almanya’da 2014 yılında kurulan, İslam’a karşı Batı kültürünü savunan ve anti-İslam ırkçılığını temsil eden PEGİDA ele alınacaktır. Bu bağlamda Müslümanlara karşı islamafobik ve ırkçı söylemlerin siyaset ve medya dilinde bir hegemonya aracı olarak kullanılmasının toplum tabanındaki yansımasının yükselen İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı olduğu tezi savunulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Avrupa, İslamafobi, Irkçılık, PEGİDA

ABSTRACTIslam has frequently started to appear on Western media during September 11th and after

those following “anti-terrorist” wars and Muslims have been started being seen or shown as a danger. Islam, having the same meaning with International terrorism, has become a phenomenon that appears frequently on western media. Especially in the German media, Muslims have been shown as fundamentalist, conservative, and barbarian. Another tendency seen in the Western media is that democracy, freedom of thought, and religious tolerance are shown as belonging to only Western societies. The cause and effects of incidents having been separated from their historical developments and submitted by isolating from functio-nal global capitalist system, the situation of Islamic world and extreme Islamist attacks have resulted in showing Muslims doing as natural actions due to being a Muslim. By establishing a direct link between Islam and violence, it has been claimed that all Muslims are prone to violence. Terror, violence and fundamentalism have been associated with Muslims in the Western media and politics. These rhetorics against Islam have increased after September 11th. Recently, with the ISID attacks xenophobia and Islamophobia have been continued to be kept alive. There has been an increase in attacks on Muslims and their places of worship. In Germany, racist movement, PEGİDA, (Patriotic Europeans against the Islamization of the West) has been an alienating language of Western hegemony. Huntington’s thesis that a conflict will occur between the West and Islam, Muslim refugees being seen as a threat have been one of the tools of this hegemony. European culture, political parties, and the media have instrumentalized the Islamic organizations such as ISID and AL-QAEDA to provoke Islamophobia and xenophobia. Islamophobia in Europe has become a perception that is equi-

Page 39: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-23-

valent to xenophobia. In this study, PEGIDA founded in Germany, 2014, defending European culture against the Islam and representing the racism of Anti-Islam will be discussed. In this context, Islamophobia and xenophobia as a thesis, the reflection on social base of being used as a hegemonic tool in political and media language of the Islamophobic and racist discourses against Muslims will be argued.

Keywords: Europe, Islamophobia, Racism, PEGIDA

Page 40: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-24-

TAKVA FİLMİNDE ÇELİŞKİ VE RİYACONFLICT AND HYPOCRISY IN THE FILM TAKVA

Ayşe Gülbün ONURYrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi

İngiliz Dili ve Edebiyatı Böl., [email protected]

ÖZETÖzer Kızıltan tarafından yönetilen 2005 yapımı Türk filmi Takva, özellikle, gerçek bir

inanır üzerindeki tarikat etkisini dengeli bir biçimde ele alışıyla seyircinin ilgisini çekmiştir.Riya, filmin ana temalarından biridir. Filimin kahramanı Muharrem dindar bir insan ol-

masına rağmen İslamı farklı yorumlamaktadır. İslamda hierarşi ve ruhban sınıfı bulunmadığı halde Muharrem, tarikat şeyhine sorgusuz sualsiz biat eder ve zaman içinde gerek davranış biçimi gerekse görüntüsü açısından bir değişime uğrar.

Film özellikle, yalnız bir insanın tarikata girerek nasıl sosyalleşebileceğini ve yozlaşmayla dürüst olmayan ilişkilere nasıl bulaşabileceğini vurgulamaktadır. Muharrem’in gerçeği algıla-ma biçimiyle hayatı yorumlayışı onun çeşitli çelişkiler yaşamasına ve sonunda bunu kaldıra-maz hale gelmesine neden olur.

Benimsedikleri inanç yolunun şeyhin ve müritlerinin kendi kapasitelerinin üzerinde oluş-turduğu baskı, gerçekle görüntü arasında çelişki oluşturmaktadır. Film, bir yandan bu çalişki-leri ortaya koyarken, bir yandan da gerçek İslam inancının nasıl yanliş anlaşılabildiğini sorgu-lar. Bildiri, özellikle Muharrem’ in öyküsünde yar alan yozlaşmayı dil çözümlemesi aracılığıyla irdelemektedir.

Anahtar Kelimeler: Türk filmi, Din, Çelişki

ABSTRACTThe Turkish film Takva is a 2005 production directed by Özer Kızıltan. The film had ca-

ught attention mainly through its balanced views on the presentation of the argument on an Islamic sect and the effects of this argument on a true believer.

Hypocrisy is one of the main themes of the film. The hero Muharrem is a pious man who has a wrong interpretation of Islam. Although Islam does not have a hierarchical clerical sys-tem, Muharrem joins a sect and he worships unquestionably the leader called Şeyh (sheik) and he gradually goes through a change in attitude and appearance.

The film highlights how a solitary person can socialize and can get involved in unethical dealings when corruption exists in sects. Muharrem’s awareness of the reality causes various conflicts in his comprehension of life, and finally in time it becomes more than he could bear.

The pressure of the creed on the capacity of the sheik himself and on those of the followers creates conflicts between appearance and reality. The film strives to display these conflicts and also tries to question the misconceptions of the reality of the Islamic belief.

I will analyse the language of the film to underline the corruption in Muharrem’s story. Keywords: Turkish film, Religion, Conflict

Page 41: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-25-

ANA AKIM İKTİSADİ DÜŞÜNCE VE PRATİĞE BİR ALTERNATİF: HABERMASYAN İLETİŞİM-RASYONEL EKONOMİ

AN ALTERNATIVE AGAINST MAINSTREAM ECONOMIC THOUGHT AND PRACTICE: HABERMASIAN COMMUNICATİVE-RATIONAL ECONOMY

Bünyamin DURAN Prof. Dr. Celal Bayar Üniversitesi

İİBF, [email protected]

ÖZETAna akım iktisadi düşünce hareket noktası olarak kişisel çıkar ve başarıyı esas alır. Weber-

yen rasyonelitelerden ‘özsel’ ya da ‘moral-rasyonellik’i bir tarafa bırakarak ‘araç-rasyonellik’i temel amaç olarak belirler. Bu süreçte beşerî insan kaynağı dâhil her türlü kaynağı araçsal-laştırır. Özellikle insan bireyi özünde bir amaç olması gerekirken bu sistemde sıradan bir makinaya ve bir araca indirgenir. Doğal olarak bu yaklaşım ve pratiğin sonucu insan bireyinin anlam ve özgürlük kaybına maruz kalması, yabancılaşıp insani doğasından uzaklaşmasıdır.

Habermasyan İletişim-rasyonellik; ana akım iktisadi düşünce ve pratiğin saf araç-rasyonel düşünce ve uygulamalarına karşı yeni bir sistem bütünü önerir. Bu sistem, insanı önemli bir aktör gören, her bireyin içinde iletişimin ortamının oluştuğu tarihin derinliklerinden süzülüp gelen bir ‘hayat-evereni’ olduğunu, bu evrenin para ve bürokratik güç tarafından kolonize edilmemesi gerektiğini, dolaysıyla insanı araç değil amaç gören bir ekonomik yapının kurul-ması gerektiğini öngörür.

Dini kavram ve ilkelerin seküler kavram ve ilkelere dönüştürülerek oluşturulan Haber-masyan iletişim-rasyonellik geniş ölçüde İslamî düşünce ve pratikle örtüştüğü söylenebilir. İletişim-rasyonel ekonomik sistem ve pratiğin İslamî ilkelerle daha da geliştirilip güçlendiril-mesi durumunda tüm dünya için alternatif bir sistem fonksiyonu görebilir.

Anahtar Kelimeler: ana akım iktisadi düşünce ve pratik, araç-rasyonellik, Habermasyan İletişim-Rasyonel

ABSTRACTThe mainstream economic thought and practice takes the utility and the success as a main

starting point in economy. This system puts the instrumental-rationality in center of econo-mic system throwing the Weberian ‘substantial’ or ‘moral-rationality’ aside. In this process all sources including human and natural factors are reduced to the instrumental level. The consequences of this process, of course, are ‘loss of meaning’ and ‘loss of freedom’ and alie-nation of men from original nature.

Against the mainstream economic thought and practice habermasian communicative –rational economy suggests an alternative approach taking men as an end instead of means.

Habermasian communicative-rational economy which is developed by Jürgen Habermas transforming some religious terms and principles into secular one can be an alternative sys-tem through complete by Islamic thought and practice.

Key Words: mainstream economic thought and practice, instrumental-rational, Haber-masian communicative-rational economy

Page 42: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-26-

KANONİK ŞİİRİN HEGEMONYASI KARŞISINDA GARİP POETİKASI VE ŞİİRİGARİP POETICS AND POETRY AGAINST THE HEGEMONY OF CANONICAL

POETRY Cafer GARİPER

Yrd. Doç. Dr., SDÜ Fen–Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

Yasemin KÜÇÜKCOŞKUNArş. Gör. Dr., SDÜ Fen–Edebiyat Fakültesi

Türk Dili ve Edebiyatı BölümüÖZETYüzyıllar içerisinde her edebiyat bağlı olduğu medeniyet dairesi çerçevesinde kendi gele-

neğini, kurallar bütününü ve estetiğini oluşturarak kanonik bir yapı kurmaktan kaçınamaz. Birçok edebiyat gibi Türk edebiyatı da tarihi dönem içerisinde büyük medeniyet değişimleri ve yeniden yapılanma süreçlerine girmiş, katıldığı medeniyet dairesine bağlı olarak kurallar bü-tününü ve estetiğini oluşturup bir gelenek kurma uğraşı vermiştir. İslâm medeniyeti dairesin-de şekillenen Klasik Türk Edebiyatı, Arap ve Fars Edebiyatlarının etkisinde gelişen ve şekille-nen kanonik edebiyat olmuş, hemen hemen beş yüz yıl süren bir hegemonya kurmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı sanatı ve estetiği etkisinde şekillenen Modern Türk Edebiyatı da kendi kanonunu kurma ve hegemonyasını oluşturma uğraşı vermiştir. Ancak yenileşmenin, modern edebiyatın içerisinde Türk şiir geleneği ve onun kurmaya çalıştığı kanonik hegemon-ya karşısında Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat farklı bir anlayış geliştirerek 1941’de Garip poetikasında ifadesini bulan yeni bir şiir anlayışıyla 1940’lara kadar gelen bu kanonik edebiyatı ve kurduğu hegemonyayı sarsarak yıkmak istemişlerdir. Onların getirmek istediği yeni şiir estetiği yalnızca modern Türk edebiyatının şiir anlayışına karşı çıkmakla kalmamış, bütün bir şiir geleneğini sorgulayan ve kökten değişime uğratmak isteyen anlayış olarak be-lirmiştir. Bu bildiride Garip poetikası merkeze alınarak başta Orhan Veli olmak üzere Garip mensuplarının kanonik şiir anlayışının hegemonyasına karşı başlattıkları mücadele ele alın-maya, kanonik edebiyatın hegemonyası Garip poetikası ve şiiri çerçevesinde sorgulanmaya, şiir geleneği bakımından bunun anlamının çözümlenmesine çalışılacak, Garip mensuplarının kanonik hegemonya karşısında kurmak istediği şiir ve karşı hegemonya tartışmaya açılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kanon, Hegemonya, Garip Şiiri, Orhan Veli

ABSTRACTOver the centuries, each literature inevitably establishes a canonical structure by forming

its own tradition, body of rules and aesthetics in accordance with the civilization that it’s related to. Like many literature, Turkish literature has also entered the process of great civili-zation changes and reconstruction in the historical period, and has tried to construct a tradi-tion by forming its own body of rules and aesthetics in accordance with the civilization that it belonged to. Classical Turkish literature that shaped in Islamic civilization, has become a canonical literature that developed and shaped under the influences of Arabic and Persian lite-ratures, and has established an almost five hundred years of hegemony. Modern Turkish lite-rature that shaped under the influence of Western art and aesthetics in the second half of the 19th century has also made effort for setting its own canon and hegemony. However, in the face of Turkish poetry tradition and its canonical hegemony in modern literature, Orhan Veli, Melih Cevdet and Oktay Rifat, developed a new understanding of poetry that was expressed in Garip Poetics in 1941, and aimed to demolish this canonical literature and its hegemony which lasted until the 1940s. This new aesthetics of poetry, not only objected to the sense of poetry of modern Turkish literature, but also rose as an understanding that questions the whole poetry tradition and attempts to change it radically. In this assertion, based on Garip poetics, the struggle against the hegemony of canonical poetry, which was started by Garip members, particularly Orhan Veli is going to be discussed, the hegemony of canonical litera-ture is going to be queried based on Garip poetics and poetry, and its meaning in terms of the tradition of poetry is going to be attempted to analyze. Lastly, the poetry that Garip members aimed to set against canonical hegemony and so counter-hegemony is going to be discussed.

Keywords: Canon, Hegemony, Garip Poetry, Orhan Veli

Page 43: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-27-

HEGEMONİK HAYAT ANLAYIŞINDA ETİK ve AHLAK FARKI VE KARŞILIKLI TEMAS NOKTALARI

DIFFERENCE BETWEEN ETHICS AND MORAL AND THEIR CONTACT POINTS IN HEGEMONIC LIFE STYLE

Can CEYLANYrd. Doç. Dr., İstanbul Medipol Üniversitesi

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected]

ÖZETBu bildirinin amacı, “ahlak” kavramının, “mahluk”, “Hâlik”, “halk” gibi kavramlarla aynı

kökten geldiği ve ahlâkın bir doğa kanunu olduğu, doğanın ve dolayısıyla insan hayâtının dengesinin bu doğa kanunlarının korunmasına bağlı olduğu gerçeğinden yola çıkarak, etik ve ahlak kavramlarının arasındaki farkı ve bu iki kavramın temas noktalarını işlevsel olarak or-taya koymaktır. Doğaya aykırı olan bir uygulamanın insan doğasına da aykırıdır ve bu yüzden kalıcı bir değer hâline gelmesi söz konusu değildir. Etik değerler, uygulamadaki ahlâkî kural-ların çerçevesini oluşturan kurallardır. Ahlâkî kurallar bu çerçeye içindeki çoğunluk ve çoğul-culuk bağlamında işlev görmekte ve uygulanmaktadır. Kültürler arasında farklılığa rağmen, etik kuralları fizikî doğa kanunlarına benzer bir sâbitlik içindedir. Bu kanunlar çerçevesinde işleyen ve zaman, mekân ve sosyal yapı bağlamında çeşitlilik gösteren ahlâk kuralları birleşti-rici olabilmektedir. Küreselleşen dünya ortamında fizik kanunları yer kürenin her noktasında geçerliliğini korurken, aynı yerküre üzerindeki nicelikleri tam olarak bilinmeyen varlıkların birer mahluk olarak aynı kanunlara tâbi ama farklı yaşam tarzına sâhip olması gerçeğinden yola çıkarak, aynı etik kurallara tâbi olsa da, Hâlik’in hâlk ettiği mahluk olma sınırı için her bir varlığın kendine özel olma gibi bir vasfının vazgeçilmez olduğu muhakkaktır. Bu gerçek de küreselliğin sınırlılığını ve mutlak olamayacağını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda etik ve ahlâk kavramlarının bir sınırlama ve kültürel kısırlık aracı olarak değil, birbirlerine destek ve-ren ve kozmopolit hayat tarzının olumsuzluklarını ayıklamada çâre olabilecek unsurlar olarak algılanması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hegemonya, Küresel Hayat, Etik, Ahlak

ABSTRACTThe aim of the paper is to mention the difference between ethics and moral (ahlak) and

their contacts point in a functional way pointing out that ahlak has the same etymological root with mahluk, Hâlik and halk and indicating that ahlak is a natural law and the balance of nature and that of human nature can be protected through the protection of these laws. Something out of nature is also out of human, so it cannot be a permanent value. Ethic values are are the rules that maintain the framework of the moral values in practice. Moral principles function and are applied within the context of majority and plurality. Despite the intercultural differences, ethic laws are stable like physical laws. Moral principles that function within the frameworks of these laws and that present diversity within the context of space, time and social structure can be connective. In a globalized world, phycial laws are valid in each and every part of the earth. On the same earth the creature (mahluk) whose exact quantity cannot be known but who are subjected to the same laws but also who have different ways of life are held subjected to the same ethic laws. However within the limits of being mahluks that have been created (hâlk) by the Creator (Hâlik), they are indispensablly peculiar on their own. This fact points that globalization is limited and cannot be absolute. In this context ethics and moral should be regarded as instruments of restriction and cultural infertility, but as elements that support each other and that provide remedy to pick out negativities from cosmopolitan way of life.

Key Words: Hegemonia, Global Life Style, Ethics, Moral

Page 44: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-28-

HÜSEYİN CAVİD’İN ESERLERİNDE MİLLİYETÇİLİK KAVRAMI VE İSLAMTHE CONCEPT OF NATIONALISM AND ISLAM IN HUSEYN JAVID’S WORKS

Cavide MEMMEDOVADoç.Dr., Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi

Nizami adına Edebiyat Enstitüsü, [email protected]

ÖZETXX yüzyılın başlarında Rus İmparatorluğu’nun Azerbaycan’ı işgalinden sonra edebiyatta

milliyetçilik ilkelerine yasaklar konulmasına rağmen, Hüseyin Cavid eserlerinde Türkcülük düşüncesini bildiriyor. Millet düşüncesi H.Cavid için İslam değerleri ile ilgili bir düşüncedir. Azerbaycan’da orta çağda toplumsal bilincin mahiyetine aşılanan irfan düşüncesi yirminci yüzyılda H.Cavid yaratıcılığında yeniden ihya ediyor. H.Cavidin eserlerinde irfan düşünce-sine dönüş sıradan bir rastlantı değil.“Dünya düzeninin dağınık olduğu bir dönemde, Türk milli varlığının ölüm yada kalım karşısında sınava girdiği bir tarihi ortamda H.Cavid devlet kurmayı, güçlü insan yetiştirmeyi beceren tasavvuf zihniyetini tekkedən tiyatroya getirmeyi lazım bilmişti. “H.Cavid yaratıcılığının temelini, felsefi mahiyetini oluşturan irfan felsefesi, neredeyse kaybolmakta olan milli hafızanın, büyük dini haysiyetin korunması için yazarın ateist bir devletle ideolojik savaş aracı idi. Onun eserlerinde İslam dini ve Türk milletinin değerleri tek bir ahlak olarak, yani Türk-İslam ahlakı diye sunuluyor. Onun “Şeyh Sanan”, “Peygamber”,“Topal Teymur”, “Seyavuş”, “Uçurum” ve diğer oyunları bu konu üzerine yazıl-mış en güzel eserleridir. Şair bu eserlerinde Türk tarihine dayanarak milliyetçilik kavramını ileri sürüyor.

H.Cavidin “Uçurum” faciasının yazılma nedenleri birçok önemli etkenlerle - aynı dönem-de milli düşünceye, dini inançlara darbe vurmak haddine ulaşmış yabancı eğilimlerin, Batıdan Allahsız felsefi düşüncenin aydınlarımızın görüşleri düzleminde Türk dünyasına dahil olma olgusu ile ilgiliydi. Rıza Bağcı geçen yüzyılın başlarında Türk fikir dünyasını, manevi alemini saran krizin, “İslami bir toplum içinde yaşayan ay¬dın¬la¬¬rımızın, Tanzimat’tan itibaren Batı fen ve felsefesiyle karşı-karşıya ge¬lince, yavaş-yavaş dini inançlarını kaybetmelerinin” temelinde “koyu teolojik bir toplumda” yayılmakta olan po¬zitivizm vardır”, diye bu duru-mu yorumluyor ve ülkede normal olmayan bir biçimde batılaşmanın köklerini ateist felsefi düşüncelerin beyinlere yol alması ile anlatıyor. H.Cavid de “Uçurum” oyununda bu konulara değiniyor ve Türk ahlakının ayrılmaz bir parçası olan İslam düşüncesine sahiplenmeyi en önemli ideal olarak ileri sürüyor.

Şairin milliyetçilik kavramının temelinde büyük Türk birliği, Turancılık ve İslam ideolojisi durmaktadır. Bu yüzden de H.Cavid sanatında ulusal adlandırdığımız her şey hem de dini içerik taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Cavid, millet, tasavvuf, felsefe

ABSTRACTAfter the Russian empire’s invasion of Azerbaijan at the beginning of XX century though

there was a taboo imposed on nationalism thought in literature H. Javid was propagating the thoughts of Turkism in his works. The thought of nation is the thought connected with Islam values for H. Javid. The thought of irphan which was existed for the nature of social consci-ousness in the Middle Ages in Azerbaijan appeared again in H. Javid’s creativity in XX century. Return to the thought of irphan in H. Javid’s works is not a coincidence. “When disorderliness was raging in the world, when Turkish national essence was tested before being or not being in the historical span of time Javid thought necessary to bring the notion of reasoning which was able to establish a state and grow a strong person from tacca to theatre”. The philosophy of irphan which comprises the foundation and philosophical nature of H. Javid’s creativity was the writer’s ideological struggle tool in the atheistic state for protection of national memory, great religious virtue. Islamic religion and values of Turkic nation are presented as a single moral – Turkic-islamic morals. His “Sheikh Sanan”, “Prophet”, “Lame Teymur”, “Siyavush”, “The Abyss” and other tragedies are the best works written in this subject. The poet puts forward the concept of nationalism in these works referring to Turkish history. The reason for writing “The Abyss” tragedy is connected with many essential factors of the same period, foreign inclination, atheistic philosophical thought from the West which reached the level to

Page 45: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-29-

hamper national thought, religious belief entering the Turkish world in the thoughts of our intellectuals. Rza Bagji explains this situation stating that on the base of the crisis raging the world of thought, spiritual world at the beginning of the last century and slow disappearance of intellectuals’ religious beliefs living in an Islamic community and facing Western science and philosophy from the period of the Tanzimat stands positivism that is spread in an invete-rate theological community and connects the roots of abnormal Westernization in the country in an abnormal style with the atheistic philosophical thoughts which were directed to brains.

H. Javid touches these themes in the tragedy “The Abyss” and ideally puts forward the possession of the thought of Islam which is the integral part of Turkish morality.

Great Turkish unity, Turanism and Islamic ideology comprise the basis of the poet’s con-cept of nationalism. For that reason everything that we call national in H. Javid’s creative activity also conveys a religious context.

Key words: Javid, nation, Islam, philosophy

Page 46: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-30-

20. YÜZYIL BATI DÜNYASINDA DİN ARAŞTIRMALARINDAKİ HEGEMONİK YÖNTEME BATILI BİR İTİRAZ: WILFRED C. SMITH ÖRNEĞİ

A WESTERN APPEAL TO HEGEMONIC METHODS IN RELIGIOUS STUDIES IN THE 20. CENTURY WESTERN WORLD -THE SAMPLE OF WILFRED C. SMITH-

Celal BÜYÜK Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi, [email protected]

ÖZET16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar bilimin kat ettiği görkemli ilerlemeyle farklı branşlar, çer-

çevesi açıkça belirlenmiş bağımsız disiplinler haline geldi. Aynı zamanda bilimsel yöntemin içerdiği konular da ortaya konuldu ve farklı disiplinler kendi yöntemlerini geliştirdiler. Bu gelişmeler insan bilimlerinin temeli üzerinde yeniden düşünmeye yol açmıştır. Genel anlam-da bilimlerin kuramsal zeminini oluşturan bilim felsefesi; özel anlamda da sosyal bilimlerin teorik zeminini kuran sosyal bilimler felsefesi, belli başlı felsefi sorunlar çerçevesinde yapı-lan tartışmalardan hareket ederek işlevlerini yerine getirirler. Onların en önemli görevleri, metodoloji tartışmasına girip yöntemler ileri sürmektir. Bu sorunlar, tüm bilimlerde (doğa bilimleri ve insan bilimlerinde) ortaktırlar. Bunlar bilinmeden, bir yöntemin hangi bilimsel tartışmalara ve kabullere dayandığının bilinmesi söz konusu olmaz.

Din araştırmalarını iki döneme ayırarak incelemek mümkündür: Birinci dönem, keşif ça-ğıyla birlikte başlayan, diğer insanların dinleri hakkında biriktirilmiş çok hacimli bilgi bi-rikimini içermektedir. İkinci dönem ise, 20. yüzyıl ile başlayan ve diğer insanların bizzat kendilerini içine alan dönem. 19. yüzyılda, materyal araştırma, onları dikkatli şekilde yazma, sistematik olarak gözlemleme ve yorumlama faaliyeti, en geçerli yöntem kabul edilmekteydi. 19. yüzyıldan I. Dünya Savaşına kadar büyük çapta yapılan veri toplama işi, 20. yüzyılda farklı inançtaki insanlar arasında yapılan yüz yüze görüşmelerle ve canlı karşılaşmalarla desteklen-miştir. Din hayatı da dahil olmak üzere, Doğu ile ilgilenen batılılar, hakkında yazılar yazdıkla-rı toplulukları ziyaret edip, kişisel temasta bulunmak durumunda kalmışlardır. Bu dönemde, yöntem olarak önceki dönemlerden oldukça farklı, olumlu yönde gelişmeler meydana gelmiş-tir. Bu yeni yöntem, din araştırmalarının kişiselleştirilmesi, daha gerçekçi ve daha doğru bir şekle dönüştürülmesidir.

Wilfred C. Smith, “objektif din araştırmalarının, saygın bir dinin birçok kısmını dışarıda tuttuğu” gerçeğinden hareketle, akademik din araştırmalarının dini eksik olarak incelediğini savunmaktadır. Smith’in insana ve dinin yaşam boyutuna vermiş olduğu değer, yöntemini de büyük oranda etkilemiştir. Buna göre din, yaşanan bir olgudur ve onu yaşayan da inanan insandır. Dolayısıyla din değerlendirmesinde bireyin yaşadığı tecrübe, üzerinde durulması ge-reken en önemli noktalardan biri olmaktadır.

Bu çalışmamızda sosyal bilimlerde meydana gelen paradigma değişimlerinden hareketle, özellikle Batı dünyasında din araştırmalarındaki hegemonik metodolojiye karşıt olarak yine bir batılı Wilfred C. Smith’in ortaya koyduğu eleştirel yöntemi sorgulayacağız.

Anahtar Kelimeler: Bilim, Sosyal Bilimler, Metod, Din Araştırmaları.

ABSTRACT It is possible to examine the religious research by dividing them into two periods. The

first period includes the multi-volume accumulated knowledge about the religion of other people beginning with the discovery age. The second period is the one that starts with the 20th century and covers the other people themselves. ın the 19th century, material research, writing them carefully, systematic observation and interpretation activities were considered the most valid method. Large-scale data collection made from the 19th century to the First World War is supported by interviews conducted face to face among the people of different faiths and lively encounter in the 20th century. Including religious life, western researchers interested in the East had to visit and have personal contacts with the communities they wrote about. In this period, positive developments occurred quite different from the previous period as the method. This new method is to personalize the religion research and to convert to a more realistic figure.

Page 47: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-31-

Because the objective study of religion exclude many of the respected religion, Wilfred C. Smith argues that academic study of religion views religion as lacking. The value that Smith gave for human and the life dimension of religion greatly affected his method. Accordingly, religion is an experienced phenomenon and who believes it is the believing person. Thus, the experience that the individual has at religious assessment is one of the most important points to be focused on.

In this study, bearing in mind the paradigm shift occurring in the social sciences, we will question especially hegemonic methodology in the study of religion in the Western world as opposed to the critical method that an eastern Wilfred C. Smith reveals.

Key Words: Human Sciences, Social Sciences, Method, Religious Studies.

Page 48: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-32-

MODERNLİĞİN YÖNTEM TİRANLIĞITHE METHOD TYRANNY OF MODERNITY

Celal TÜRERProf. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat FakültesiFelsefe Tarihi A. B. Dalı, [email protected]

ÖZETOn yedinci yüzyıldan itibaren felsefe için gerçek zihnî gelişimi sağlamada güvenli temel ve

zemin oluşturduğu düşünülen yöntem, sadece felsefeyi sınırlamakla kalmamış, aynı zamanda zihnî ve kültürel hayatın diğer görünümlerine de sirayet etmiştir. Bilgi adını kazanan tüm alanlarda sağlam ve güvenli bir temel arayışı vazgeçilmez bir hal almıştır. Kanaatimizce bu epistemolojik sapma varoluşa dair asli düşünceyi hapsetmiştir. Batı’da pek çok filozof yön-tem namına yapılan tüm bu tartışmaların aslında rasyonellik hakkında cereyan ettiğini ileri sürmüştür.

İki yüzyıldır “mevzu’unu ve mevzi’ini” arayan düşüncemizin de pek çok alanda “yöntem/in tiranlığından” kurtulamadığını görüyoruz. Bu durumun, din sahasında çeşitli problemlerle karşılaşan ve bu sorunlar karşısında çözüm arayış(lar)ına girişen kişilerde daha kronik olarak görünmektedir. Oysa bugün yöntem sorununu da içine alacak daha asli soru/n/larla yüzleşmeliyiz. Odaktaki kaygımız, İslam düşüncesini hem sözde (pseudo) sorunlardan kurtarmak hem de yeniden nasıl inşa edeceğimiz olmalıdır. Bu husus, bize göre İslam düşüncesinin bizatihi kendisini algılama noktasını keşfetmesi anlamına gelmektedir. Bu tebliğ, gerçekliği nasıl tanımladığımızı/inşa ettiğimizi, neyin doğru, neyin yanlış; neyin haklı, neyin haksız olduğu konusunda hüküm verme sorumluluğunu niçin üstlenmek zorunda olduğumuzu resmetmeye çalışacaktır.

Anahtar Kelimeler: Yöntem, Descartes, Modernlik, Tiranlık, Deneyim

ABSTRACTThe method which has been considered to create a reliable foundation to improve intel-

lectual enhancement for the philosophy since 17th century, has not only restricted the philo-sophy but also has penetrated the other aspects of cultural and intellectual life. To establish a strong and reliable foundation, an inquiry has become unavoidable part for all the subject matter which is considered to be part of subject of knowledge. In our opinion this episte-mological deviation has circumscribed the essential thought regarding the existence. Many western philosopher argued that all the discourse on subject of the method actually occurs with regard to rationalism.

We can see that our thought that seeks “the subject” and “the positon” has not escape the tyranny of the method for two centuries. This disposition chronically manifests itself especial-ly among the people who encounter problem in religious realm and try to search the solution for the problems. However, we need to face broader fundamental questions/problems which also include the subject of the method. Our primary concern should be refining the Islamic thought from pseudo-problem and reconstruct the new Islamic thought. In our opinion this means that Islamic thought should explore its perception of point itself. This paper will try to figure out a framework for that why we need to undertake the responsibility of make a judgment regarding how we describe/construct the reality, what is right or wrong, and what is just or unjust.

Anahtar Kelimeler: Method, Descartes, Modernity, Tryanny, Experience

Page 49: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-33-

BATI HEGEMONYASININ PEKİŞTİRME ARACI OLARAK TARİHYAZIMIHISTORIOGRAPHY, AS A MEAN OF STRENGTHENİNG BY WESTERN HEGEMONY

Cem UNCU Arş.Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi,

Tarih Bölümü, Genel Türk Tarihi Ana Bilim Dalı,[email protected]

ÖZETHegemonya, Gordon Marshall’ın Sosyoloji Sözlüğünde “Yönetici sınıfın çıkarlarının ide-

al biçimde, evrensel çıkarlar olarak temsil edilmesi” şeklinde tanımlanır. Yani hegemon güç kendi geliştirdiği bir takım kural ve normları dayatır. Bu kavram İtalyan düşünür Antonio Gramsci’den önce kullanılsa da kavramın içini dolduran, hem literatüre hem fikir dünyasına kazandıran isim Gramscidir. Gramsci’nin hegemonya yorumunun farkını tek kelime ile belirt-mek gerekirse bu kesinlikle “rıza”dır. Günümüzde kullanılan “soft power” tanımı ile büyük bir benzerlik gösteren özelliği sebebiyle demokratik olarak nitelendirilmiştir. Ancak bir olgu-nun demokratik olması onu doğru ve etik kılar mı?

Hegemonyasını sağlamlaştırmak ve geliştirmek için kılıç, top, tüfek yani silahtan, kaba kuvvetten fazlasına ihtiyacı olduğunun farkında olan Batı (Avrupalılar), sosyal ve psi-kolojik alanda büyük bir etkisi olan tarihi ve tarihyazımını söz konusu rızayı elde etmek için kendilerine müttefik olarak seçmişlerdir. “Avrupamerkezci Tarihyazımı” tartışmaları ile gün-deme gelen bu durum, sanılanın aksine çok daha eskilere (eldeki verilere göre en az iki bin beş yüz yıl öncesine) dayanmaktadır.

Tarihi süreç içerisinde Yunanlıların ve sonra Romalıların kendileri gibi yaşam tarzına sa-hip olmayan ve konuşmayanlara “Barbar” demeleri bu ötekileştirmenin temelleridir. Batı’nın siyasi idaresini ve hegemonyasını sağlamlaştırmak dolayısıyla da kendinden olmayanı öte-kileştirmek, aşağılamak için tarihyazımını psikolojik bir silah olarak kullanımı ise Hıristi-yanlıktan da evveline Hz.İsa’nın doğumundan birkaç yüzyıl öncesine dayanır. Akhaia Birliği vatandaşı olan Polybius (M.Ö.200-118) “Historiae”de evrensel tarihin merkezine Roma’yı yerleştirir. Roma tüm dünyayı yöneten evrensel ve karşı konulamaz güçtür. Roma çağının başladığını, buna direnmenin boşuna olduğunu yazar. Hunlar hakkında ilk haber veren Roma müverrihleri onları “Barbar dünyanın en dışlanmışları, “barbarların da barbarı” şeklinde tas-vir etmesiyle batının günümüzde toplumları “Doğulu, Afro-Amerikan, az gelişmiş, III.Dünya vb.” gibi kendine ve keyfine göre kategorize etmesinin ilk örneklerinden birini ortaya koy-muştur. VII. yy’da gerçekleşen İslam fetihlerini sonraki dönemlerde yorumlayan Hıristiyan tarihçiler bu gelişmeleri yine kendilerine mâl etmişler ve “çölün barbar bir ulusunun Tanrı ta-rafından kendilerine ceza olarak gönderildiğini” metinlere aktarmışlardır. Bu çalışmada çeşitli örnekler üzerinden Batı/Hıristiyan/Avrupa merkezci tarihyazımı incelenecek ve hegemonik söylem bağlamında bir değerlendirme yapılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Tarihyazımı, Hegemonya, Ötekileştirme, Batı, Hıristiyan Avrupa.

ABSTRACTThe term ‘hegemony’ is defined in Gordon Marshall’s dictionary of sociology as “repre-

senting interests of a ruling class ideally as universal interests”. That is, hegemonic powers dictate some rules and norms that they developed. Even though this concept had been used even before the Italian man of thought Antonio Gramsci, it is Gramsci, who had this concept gained its actual meaning, and gifted to literature and philosophy. His explanation of hege-mony can be summarized surely in the single word ‘consent’. It is characterized as ‘democra-tic’ due to its very similarity with the definition of the actual term ‘soft power’. However, is it sufficient for a phenomenon being ‘democratic’ to be true and ethical?

The West (Europeans), being aware of the fact that it needed more than weapons and military power to consolidate and develop its hegemony, choose history and historiography, which are very influential in social and physiological sense, as allies to get that consent. This case, debated around the term ‘Eurocentric historiography’ goes to more ancient times (at least 2500 years) than the assumed ages.

Bases of this ‘othering’ in the historical process can be found in Ancient Greece and Rome, who used to call those living and speaking in otherwise as ‘barbarians’. Using historiography by the West as a psychological weapon to consolidate its political power and hegemony, thus

Page 50: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-34-

to other and to insult the outsiders, too, goes well before Christianity. Polybius (200-118 B.C.), a citizen of the Akhaia union, locates Rome to the centre of universal history in his ‘Historiae’. Rome is the universal and unchallengeable power ruling all over the world. He writes that the age of Rome had already started and it was in vain to resist. Late Roman his-torians informing about the Huns gave the first samples, by defining the latter as “the most Barbarians of the Barbarians”, of the current arbitrary Western definitions such as Oriental, Afro-American, under-developed, the Third World etc. Even the rise of Islam was explained by early Medieval Western authors as they were in the centre, with the idioms “a barbarian nation from the desert had been sent to punish we sinful Christians”. This study deals with West-Christian-Eurocentric historiography, and aims at making an evaluation around the discourse of hegemony.

Keywords: Historiography, Hegemony, Othering, West, Christian Europe.

Page 51: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-35-

İSLAM ÜLKELERİNDE TERÖR VE TURİZM: KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZTERRORISM AND TOURISM IN ISLAMIC COUNTRIES: A COMPARATIVE

ANALYSISCeyhun Can ÖZCAN

Yrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi, Turizm FakültesiTurizm İşletmeciliği Bölümü, [email protected]

İbrahim ÖZMENNecmettin Erbakan Üniversitesi SBE

İktisat ABD, [email protected]

ÖZETSon yıllarda oldukça artış gösteren terör faaliyetleri, farklı aktarım kanalları aracılığı ile

doğrudan ve dolaylı olarak ülke ekonomilerini etkilemektedir. Belki de etkilediği en önemli alanlardan birisi de turizm sektörüdür. Bu anlamda terör faaliyetlerinin turizm sektörü üze-rindeki etkilerinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bağlamında incelenmesi önemli hale gelmektedir. Bu noktada İslam ülkeleri 1970’li yıllardan sonra oldukça önemli ve araştırmacı-ların ilgisini çeken bir bölge haline gelmiştir.

Bu çalışma, terörist faaliyetlerin turizm piyasaları üzerindeki etkilerini incelemektedir. Bu perspektifte, terörizmin turizm sektörü üzerindeki etkisi, 167 ülke için 2002-2013 dönemini ela alacak şekilde araştırılacaktır. Çalışmada küresel terörizm indeksi ve turist sayısı değiş-kenleri kullanılacaktır. Ampirik testlerde panel veri analizi yöntemi tercih edilecektir. Te-rör-turizm ilişkisinden elde edilen bulgular politika yapıcıları açısından önem arz etmektedir.

Anahtar kelimeler: Terör, Turizm ve İslam ülkeleri, Panel Nedensellik

ABSTRACTTerrorist activities that highly showing increase in the last years directly and indirectly

affects the country economies through the different channels. Perhaps, one of the most im-portant areas it affects is the tourism sector. In this context, examining the effects of terrorist activities on tourism sector in the context of the developed and developing countries becomes important. At this point, Islamic countries have become a region that is considerably impor-tant and attracts the interests of researchers after 1970s.

This study examines the effect of the terrorist activities on tourism markets. In this pers-pective, the effect of terrorism on tourism sector will be studied by dealing with the period of 2002-20013 for 167 countries. In the study, the variables of global tourism index and number of tourist will be used. In empirical tests, the method of data analysis will be preferred. The findings obtained from the relationship of terror-tourism have a great importance in terms of policymakers.

Key words: Terror, Tourism and Islamic Countries, Panel Causality

Page 52: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-36-

KURULUŞ DÖNEMİ OSMANLI TARİH YAZIMINDA HEGEMONİK BAKIŞIN İZLERİ

THE TRACES OF HEGEMONIC VIEWS IN THE WRITINGS ABOUT OTTOMAN FOUNDATION ERA

Efkan UZUNDoç.Dr., Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

Tarih Bölümü, [email protected]ÖZETTarihte eşine az rastlanan bir örnekle, XIII. Yüzyılın sonunda o dönemi yaşayanların tah-

min bile edemeyecekleri bir şekilde tarihin en büyük devletlerinden birini kuran Osmanlıların Kuruluş Dönemi Tarihi; günümüz tarihçilerinin ve diğer bazı bilim adamlarının üzerinde en çok çalıştıkları alanlardan birisi haline gelmiştir.

1900’lerin ilk yıllarında başlayan bu tartışma o günden bu güne olanca hızıyla, gizemiyle, çatışmalarıyla, karşıtlıklarıyla ve hatta yanlışlıklarıyla devam edip gelmektedir. Sayıları on-larca olan bu alana meraklı bilim adamı hala tartışmaları devam ettirmektedir. Bu konu aynı zamanda tamamı için söylenmese bile kendilerini “üstün ve makbul” gören bazı batılıların hegemonik söylemlerini ispata çalıştıkları bir alan haline de gelmiştir.

Kendilerini “üstün ırk” veya “üstün medeniyet” farz eden batılıların Osmanlılar gibi bir gücün varlığını izah ederken kullandıkları, tepeden bakan tavrın izleri; sadece siyasetçilerin tavırlarında ve söylemlerinde değil bazı bilim adamlarının eserlerinde de açık bir şekilde gö-rülmektedir. Onlara göre; bu büyük gücün büyüklüğünde bir şekilde Batı ile kurdukları mü-nasebetin izi vardır. Çünkü Osmanlılar kendilerine tevarüs eden mirasla böyle bir devleti kuramazlar, bu mümkün değildir.

Bu bildirimiz ile “Kuruluş Dönemi Osmanlı Tarihi” denilen büyük ve çok boyutlu bir alana dair hegemonik batı bakışlı bazı bilim adamlarının fikirleri kısmen de olsa ortaya konmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kuruluş Tarihi, Tarih Yazımı, İlk Osmanlılar, Oryantalizm, Hege-monya

ABSTRACTThe history of Foundation Era of Ottomans, who founded one of the biggest states of the

history, which could not be guessed by even the people of that era has become one of the most studied area by today’s scholars.

The argument which started in 1900s has continued with its mystery, speed, conflicts, and contrasts even with its mistakes. Many scholars who are interested in this subject still continue to argue new ideas about the foundation of Ottomans. This area also has become a subject on which some western scholars who consider themselves as superior tries to prove their hegemonic suggestions.

Some western people who see themselves as superior race and superior civilization has a kind of despising for Ottomans which can be clearly seen in their remarks when they try to explain such a big power. According to them, the power of Ottomans has its traces in the connections they had with the West. Because they argue that Ottomans could not found such a big state with their heritage.

With this proceeding, the hegemonic views of some western scholars on this subject whi-ch is multi dimensional were tried to revealed.

Key Words: Foundation History, History Writings, First Ottomans, Orientalism, Hege-mony

Page 53: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-37-

FEHİM VE VEHİM ARASINDA KAVRAMLARCONCEPTS AMONG COMPREHENSION AND SUSPICION

Ejder ULUTAŞ Dr.,Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETKavramlar, zihin dünyasının, tipleştirici şemaların önemli bir servis sağlayıcısı olmakla

beraber, toplumsal hafızanın bedenlenmesinde ciddi rol oynamaktadırlar. Toplumsal hafıza-nın her gün ne yönde tazeleneceği, gündelik dildeki kavramların ne sıklıkla kullanıldığıyla eş değerdedir. Günlük yaşamda sıklıkla kullanılan kavramlar, geniş planda o toplumun mu-hayyilesini ele veren birer göstergedir. Bir kavramın içerisinin nasıl doldurulduğu bir bakı-ma hayata nasıl bakıldığı, hayata dair bir okumanın nasıl yapıldığıyla alakalıdır. Kavramlar belli nesnelleştirilme süreçlerinden geçerek bir kalıba girmektedirler. Nesnelleştirme süreci böylece kuşaklararası bir devamlılık sergiler. Kültür diye tabir edilen yaşam tarzları böylesi nesnelleştirmeler sonucu oluşturulan sabiteler üzerinden işler. Ele alınacak olan kavramlar da belirli bir toplum tarafından nesnelleştirilen kültür örüntülerinin bir parçasıdır. Fakat bu noktada temkinli olmakta fayda var. Kavramların kullanımında veya içlerinin doldurulmasın-da sosyolojik bakış açısının dışına çıkmak, konunun ya güzelleme ya da dışlama şeklinde eksik ve yanlış okumalarına neden olacaktır.

Gerek gündelik yaşamın kısa süreli deneyimlerinde gerekse uzun soluklu düşünme tarz-larının şekillenmesinde, üretilen ve tüketilen belli bir takım kavramlar başat rol oynamak-ta, bunlara diğerlerine nazaran daha farklı değer ve anlamlar yüklenmektedir. Bu kavramlar kimi zaman toplumsal bütünlüğü sağlamada önemli misyonlar yüklenirken kimi zaman da önemli manipülasyonların adresi olabilmektedirler. Toplumsallaşmayı sağlayıcı kavramların yerinde kullanılmasının bu toplumsallaşmada devindirici bir rol üstleneceğini kaydetmekle beraber, içeriği boşaltılmış kavramların toplumsal değerlerde meydana getireceği yıkımı da bir yere not etmek gerekmektedir. Özellikle günlük yaşamın dinsel pratiklerinden bağımsız düşünülemeyecek bir takım kavramların önemli savrulmalara maruz kaldığı yahut bırakıldığı görülmektedir.

Bu çalışmada, bir arada yaşamaya dair üretilen retoriklerin gölgesindeki bir takım kavram-lar ile toplumsallaşmayı sağlayıcı birkaç kavramın izleri sürülmektedir. Özellikle toplumsal-laşmada önemine sürekli vurgu yapılan kavramlar burada önemli olmaktadır. Kavramlar ve bu kavramlarla bezeli bir değerler dünyası farklı bir okumayı gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda kültür- demokrasi- özgürlük- hukuk- namus- şeriat- özgüven ve edep gibi kavram ve modeller çerçevesinde bir tartışma ve değerlendirme gerçekleştirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Kavram, Değer, Hegemonya, Anlam

ABSTRACTConcepts are the main service provider of the consiciousness and totalizing schemes and

also they play a crucial role on embodiment of social memory. There is an equality among the refreshment of social memory in which ways in everyday life and usin of the concepts in the language in what frequency.

The concepts often used in daily life is a parameter that illustrate the imagination of any society in a broader sense. Meaning process of any concept let us to understand how a society understand and read the life. Concepts take a mould by experienceing some objectivation processes and this objectivation continues thoughout the generations. Life styles, which is called ‘culture’, proceeds through such coefficients formed by such objectivation processes. The concepts that will be dealt are the pieces of cultural patterns that are objectivised by a specific society. However, we must be careful at this point. Digressing sociological perspective when using or meaning the concepts would cause the lacks or mistakes such as glorification or exclusion.

Generated and consumed concepts star in both short experiences of everyday life and sha-ping of long-termed thinking styles, so they are given different values and meanings. When these concepts sometimes burden important missions on providing social integrity, they also sometimes become the address of manipulations. As recording that proper use of the sociali-

Page 54: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-38-

zing concepts would burden a motor role on socialization, it should be noted that eviscerated concepts would bring destruction on social values. Today, it is seen that especially some of the concepts, which cannot be evaluated independent from the lingual practices of daily life, exposure to or go by the board of important side slips.

In this study, some concepts produced under the shadow of some rhetoric regarding living together and several concepts provide socialization is traced. Especially, concepts emphasi-zed in socialization process become important at this point. Concepts and a world of values formed by these concepts require a further reading. Within this context, a discussion and evaluation in the frame of some concepts and models such as culture, democracy, freedom, law, honour, Sharia, self-confidence, and propriety will be performed.

Key Words: Concept, Value, Hegemony, Meaning

Page 55: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-39-

TEKNOLOJİ HEGEMONYASINDAKİ ÇOCUKLAR VE BAĞIMLILIKTHE CHILDREN OF TECHNOLOGICAL HEGEMONY AND ADDICTION

Elanur KALECİÖğr.Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Sağlık Bilimleri Fakültesi, [email protected] KALECİ

Araş.Gör., Necmettin Erbakan ÜniversitesiSosyal ve Beşeri Bilimleri Fakültesi, [email protected]

ÖZETÇağımızda bilgi, sadece okul hayatında öğrenilmesi zorunlu kılınan akademik konuların

dışına çıkmış ve çağı yakalamak isteyen her bireyin hayatının her alanında zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın ihtiyaç duyduğu bir kavram haline gelmiştir. Bilginin gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda bu denli önemli olması günümüz insanının bilgiye ulaşma ve yeni bilgiler edinme yöntemlerini hızla değiştirmeye başlamıştır. Teknolojinin hayatımıza girmesi ile birlikte bilgiye ulaşmak, paylaşmak ve yeni bir bilgi oluşturmak günlük hayatımızın sıradan bir parçası haline gelmiştir.

Teknolojik gelişmelerin yaşamımızın her alanına kolayca ve farkında olmaksızın girdi-ği günümüzde bireylerin kontrolsüz teknoloji kullanımının beraberinde getirdiği bir takım sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Literatür incelendiğinde internet bağımlılığı, medya ve sosyalleşme, internetin bireyler üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri, sosyal ağların kişiler üzerindeki etkileri gibi konular üzerinde araştırmalar olduğu görülmekle birlikte 21. Yüzyı-lın en büyük sorunlarından biri olan Teknoloji Bağımlılığı kavramının üzerinde durulmadığı görülmektedir.

Bu araştırmada teknolojinin hegemonyasında yetişen yeni nesil çocukların bilgisayar, in-ternet, sosyal medya, TV, cep telefonu, bilgisayar ve sanal oyun bağımlılıkları incelenerek çocukların bedensel zihinsel ve sosyal yönden gelişimlerine olası etkileri araştırılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Teknoloji, Çocuk, Bağımlılık, Teknoloji Bağımlılığı, Hegemonya.

ABSTRACTIn our age of information, just to learn the academic subjects required in school and who

wants to catch up with the era in every aspect of every individual’s life without the restricti-ons of time and space has become a concept that needs. Knowledge of developed and deve-loping societies, the people of today to be so important have started to change the methods of access to information and acquiring new knowledge rapidly Get information of technology into our lives along with, share and create new knowledge has become an ordinary part of our daily lives.

Technological developments easily and unwittingly entered all aspects of our lives nowa-days individuals has begun to emerge a number of problems brought about by uncontrolled use of technology. When the literature is examined, Internet addiction, media and socializa-tion, positive and negative effects of the internet on individuals, although there is research on topics such as the effects on individuals of social networks one of the biggest problems of 21st the century, which is focused on the concept of technology addiction that is not seen.

In this study, a new generation of children growing hegemony of technology, computer, internet, social media, TV, cell phones, computer games and virtual game dependencies with children’s physical, mental and social aspects of development have been investigated for pos-sible effects.

Keywords: Technology, Child, Dependency, Technology Addiction, Hegemony

Page 56: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-40-

GÜNDELİK HAYATIN TANZİMİNDE DİN VE MANİPÜLEEDİLMİŞ GERÇEKLİK ALGISI

PERCEPTION OF RELIGION AND MANIPULATED REALITY IN THE REGULATION OF DAILY LIFE

Ensar ÇETİN Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETToplumsal yapıların dönüşümleri ve yeniden biçimlenmeleri öncelikle insanların gündelik

hayat kalıpları tarafından yönlendirilir. Bu nedenle de her dönemde egemen güçler, öncelikle insanların gündelik hayat kalıplarını değiştirmek için dıştan yönlendirme çabalarının olduğu görülmektedir. Modern dönemde iletişim imkânlarının çeşitlenmesi ve gelişmesiyle medya bu yönlendirmede başat unsur haline gelmiştir.

Modern insan bilgiye ulaşma noktasında çok geniş imkâna sahip olmasına rağmen gerçeğe ulaşmada maluldür. Çünkü her dönemde gündelik hayatı kendi amaçları çerçevesinde tasa-rımlamak isteyen egemen güçler günümüzde başat hale gelen medyanın gücünü de kullanarak gerçeklik algısını her defasında yeniden inşa etmektedirler. İnşa edilen gerçeklik algılarıyla gündelik hayat pratikleri istenilen şekle sokulmaya çalışılmaktadır.

Din kurumunun gündelik hayat pratiklerinin şekillenmesinde çok önemli rolü olduğu bili-nen bir gerçektir. Bu bakımdan egemen güçlerin gündelik hayat içinde öncelikle tanzim etmek istediği alanlardan birisi de din alanıdır. Çünkü din alanın tanzim edilmesi gündelik hayatın tazim edilmesiyle neredeyse aynı anlama gelmektedir.

Dinin gündelik hayat pratiklerinin şekillenmesindeki rolü ve bu rolle bağlantılı olarak, gündelik hayatı tanzim etmek isteyen egemen güçlerin din alanını medyanın etkin gücünü kullanarak nasıl tanzim etmeye çalıştıklarını ortaya koymak bu çalışmanın temel amacıdır.

Anahtar kelimeler: Gündelik hayat, Hegemonya, Din, Manipülasyon, Gerçeklik algısı, Kapitalizm, Modernizm, Geç kapitalist dönem.

ABSTRACTTransformation and reformation of social structures are primarily manipulated by the da-

ily life patterns. In every period, the dominant powers are, therefore, observed to be exerting efforts towards external manipulation in an attempt to alter primarily the daily life patterns of people. With the diversification and development of communication means in the contempo-rary period, media has become a principal factor in such manipulation.

Although modern people have vast opportunities in reaching the information, they are unable to reach the truth. Because, the dominant powers that intend to design daily lives within the framework of their own purposes, rebuild the perception of reality every time, by utilizing the power of media, which has become a principal factor today. Daily life practices are endeavored to be shaped however is desired, through the built perceptions of reality.

It is a known fact that the institution of religion plays a crucial role in shaping the daily life practices. In this respect, one of the fields that is intended to be regulated by the dominant powers in daily lives is the field of religion, as the regulation of the field of religion has almost the same meaning with the regulation of daily lives.

This study aims at presenting the role of religion in shaping the daily life practices and, in connection with that role, how the dominant powers that want to regulate the daily lives try to regulate the field of religion by benefitting from the effective power of media.

Key words: Daily life, Hegemony, Religion, Manipulation, Reality perception, Capitalism, Modernism, Late capitalist period.

Page 57: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-41-

SEZAİ KARAKOÇ’UN ŞİİRLERİNDE “ERDEM” KAVRAMI ve AİLE ALGISITHE CONCEPT OF VIRTUE AND FAMILY PERCEPTION IN SEZAI KARAKOÇ’S

POEMSEnsar KESEBİR

Yrd. Doç. Dr., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

ÖZETKendi toplumuna yabancılaşan, geleneğinden kopan istikbale ise bağlanamayan bireyin

problemlerine karşı Sezai Karakoç’un sunduğu reçete, İslamî değerlere bağlı diriliş eri olmak-tır. Söz konusu diriliş erlerinin meziyetlerinden biri de “erdemli” olmaktır. Sezai Karakoç’a göre, her kim daha erdemli ise ve Allah’a karşı vazifelerini yerine getirmede daha titizse hem Allah’ın nazarında hem de toplumun nazarında “üstün”dür. Bu çalışmada, Sezai Karakoç’un şiirlerinden hareketle onun erdem kavramına yüklediği anlamlar üzerinde durulmuştur. Ayrı-ca Karakoç, “toplumun kalbinin” attığı yer olarak tanımladığı ailenin mahremiyetinin muha-faza edilmesi gerektiğini ifade eder. İnsanın bozuluşunun önüne geçmek ailenin bozuluşunu engellemek ile olur. Sezai Karakoç’un kimi şiirlerinde başta anne olmak üzere aileden söz ettiği görülmüştür. Annenin, babanın ve çocukluğun anlatıldığı mısralarda Karakoç’un küçük yaşlardan itibaren atmosferinde büyüdüğü İslamî dünyanın solukları duyulur. Diriliş dergi-sinin “Hâtıralar” bölümünde Karakoç’un ailesi hakkında anlattıkları ile mısralarındaki aile algısı bir araya getirildiğinde; onun aile merkezinde vermek istediği “diriliş” mesajı daha iyi anlaşılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Sezai Karakoç, Erdem, Aile, Diriliş.

ABSTRACTThe move away from their communities, separated from the past and the future are not

attributable to individual problems. Sezai Karakoç solutions offered to these problems is to have the military resurgence of Islamic values. One of the features of this resurrection is to be virtuous soldiers. According to Sezai Karakoç, who is virtuous and their duty to God was superior to human. In this study, the Sezai Karakoç poetry movement focused on the concept of meaning imposed on its merits. Also, Karakoç “the heart of the community” is defined as the place where the family says they need the protection of privacy. To prevent the deteriora-tion of the family, it is to prevent human decay. In Karakoç’s some poetries, was mentioned family including his mother. Mother, father and children is described in verse, Karakoç the Islamic world from an early age grow up in an atmosphere of breath cen be heard. In the sou-venir section of the magazine “Diriliş”, Karakoç tells the family. When they are told in verse by combining the memorabilia that tell you about the family, he wanted to give his family the center of “resurrection” message better understood.

Keywords: Sezai Karakoç, Virtue, Family, Resurrection.

Page 58: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-42-

MODERN PARADİGMA VE MÜSLÜMANLARMODERN PARADIGM AND MUSLIMS

Erdal BAYKAN Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Felsefe Bölümü, [email protected]

ÖZETİnsan bilmek isteyen, düşünen, eyleyen ve inanan bir varlıktır. Yani Bilim, Felsefe ve Din

insan için varoluşsaldır. Bir bilgi düşünce ya da inanca itiraz etmemizin nedeni çoğu zaman başka bir bilgi, inanç ya da düşüncedir. Bununla birlikte bilim, felsefe ve din ilişkisi her zaman netameli bir ilişki olmuştur. Kimi zaman bilim ya da düşünce yolunu kaybetmiş kimi zaman din.

Bugün bilimin etkinliğinin her zamankinden daha çok olduğu günümüzde bir başka so-rundan da söz ediyoruz; insanın modern dünyanın bilimsel kazanımlarının oluşturmuş oldu-ğu değişimler altında ezilmektedir. Başka bir deyişle bilimsel ve teknolojik ilerleyişin oluş-turmuş olduğu yenidünyada insana ve onun var oluşana ilişkin tehditler de paralel bir artış göstermektedir.

Bütün bu hal içerisinde bilim, felsefe ve dini yeniden konuşmamız belki bu hale ilişkin yeni sorular sormamıza vesile olabilecektir.

ABSTRACTHuman beings want to know truths. They are thinking, acting and believer creature.

Science, philosophy and religion are about human beings’ existence. When human beings reject specific idea or belief, they may find themselves defending other idea or belief. Howe-ver, science, philosophy and religion have conflicted relation between each other. Sometimes science (thought) loses its way or religion loses its way.

In this time, scientific activity has been increased, we can mention about a problem which is that human beings feel under the pressure in modern time. In other words, the progress of science and technology show us new perspectives which threat human beings’ existence.

As a results, Science, philosophy and religion should be discussed which may cause that we can ask/find new questions about human beings’ existence in modern time.

Page 59: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-43-

SOSYAL BİLİMLERDE YÖNTEM SORUNLARI: POZİTİVİZMDEN KEYFİLİĞE KAYIŞ VE METODOLOJİNİN ONTOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜ

METHOD ISSUES IN SOCIAL SCIENCE: FROM POSITIVISM STRAP TO ARBITRARINESS AND ADVANTAGE OF METHODOLOGY

Erhan TECİMYrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETSosyal Bilimler alanında etkisini sürdüren en önemli paradigma pozitivist paradigma ola-

gelmiştir. 20.yy da artan Modernlik eleştirileri post-yapısalcı bir karakterle yöntem tartışma-larına da yansımıştır. Bilimsel bir yöntem veya metodolojik bir bakış açısı olarak pozitivizmin dış dünyayı açıklamaya ilişkin önerileri doyuma ulaşmış ve batı dünyasında 1800’lerin sonu ile 1900’ların başında etkisini kaybetmeye başlamıştır. Pozitivizmin ortaya koymuş olduğu katkılar 20. Yy başlarından da Nicel Araştırma Yöntemleri şeklinde tortulaşmıştır. Poziti-vizmin kendi içerisinde birçok eleştiri almaya başladığı gibi eksiklikleri ve yanlışlıkları da bunda etkili olmuştur. Alman geleneğinin ortaya koymuş olduğu anlamacı gelenek de kendi içerisinde evirilerek ‘Nite Araştırma Yöntemlerini’ ortaya çıkarmıştır. Ancak Gelişmekte olan birçok ülkede hâkim kurumsallaşmış ideolojilerle eklemlenen pozitivist düşünce günümüze kadar etkisini sürdürebilmiştir.

Birçok gelişmekte olan ülke bilim adamları pozitivizme ve onun ortaya koymuş olduğu düşünce pratiklerine oldukça dikkatli ve eleştirel bir gözle yaklaşmışlardır. Diğer yandan bu ülkelerde pozitivizm, siyaset kurumlarıyla ve hâkim ideoloji ile eklemlenerek daha da kurum-sallaşmıştır. Bu kurumsallaşma bilimsel bilgi üretiminden oldukça farklı bir gerçekliğe denk düşmektedir. Böyle problematik ve sancılı bir süreçte bilim üretmeye çalışan gelişmekte olan ülkenin bilim insanları da hâkim kurumsallaşmış pozitivist ideolojiden hem kendisini ayır-mak hem de bilim üretmeye devam edebilmek arzusuyla karşı karşıya kalarak psikolojik bir dille kaçınma-yaklaşma çatışması yaşamaktadır.

Bu açıdan bilim insanları bir yandan Pozitivizme karşı duruş sergilemeye çalışırken diğer yandan belirli bir metodolojik bütünlükle bilgi üretimine de katkı sağlamaları gerekmekte-dir. Pozitivizm, günümüz batılı bilim insanları perspektifinde bir anlayış veya metodolojiden daha çok bir inanma biçimine doğru evirilmiş durumdadır. Dolayısıyla bilimsel olmanın veya bilimsel bir ürün ortaya koymanın şartı asla pozitivist olmak değildir. Ancak keyfilik veya be-lirli bir yöntemi takip etmemek de diğer kabul edilemez bir durumdur. Gelişmekte olan ülke bilim insanlarının şu an karşı karşıya kalmış olduğu sorun pozitivizme karşı duruş sergilemek amacıyla nicel araştırma yöntemlerini dışlaması ve uygun bir metodolojik bağlam oluştura-mamış olmasıdır. Böyle bir tepkisel dışlama ile kendisini nitel araştırmalara yönelten bilim insanları, pozitivizmin zıddı olarak gördükleri bu alana sarılmışlardır. Ancak her iki metodo-lojik yöntemde çalışma yapan bilim insanlarının birçoğu pozitivizme karşı duruş sergilediğini düşünerek, yöntemden, bilimsel disiplinden, bilimsel dilden uzaklaşmakta, keyfilik içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir. Bu problem, gelişmekte olan ülkelerin bilim insanlarının çöz-meleri gereken önemli bir problem olarak görülmektedir.

Anahtar Kelimler: Metodoloji, Pozitivizm, Sosyal Bilim Felsefesi, Bilim Sosyolojisi

ABSTRACTThe most important paradigm of the influence of Social Sciences has been a positivist

paradigm. Increasing criticism of the modernity in 20th century is reflected in the character of post-structuralist in method debate. As a scientific method or a methodological point of view, proposals for explications of the positivism to the outside world have reached saturation and those explications began to lose its influence in the early 1900s to the late 1800s the western world. Contribution which was put forward by Positivism was precipitated as a Quantitative Research Methods in the early 20th century. Positivism starts getting a lot of criticism as shortcomings and mistakes in itself. Verstehen tradition to be revealed in the German tradi-tion is evolved and revealed ‘Qualitative Research Methods’. However, in many developing countries positivist thought were able to articulate the dominant institutionalized ideology still remains his effect until today.

Page 60: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-44-

Many scientists in developing countries approached very carefully and with a critical eye to the practice of thought to the positivism what he put and forth. On the other hand posi-tivism in these countries, articulated with the political institutions and the dominant ide-ology it has become more institutionalized. This institutionalization corresponds to a very different reality of scientific knowledge production. Scientists are trying to produce science in a developing country in such problematic and painful process within the influence of the dominant institutionalized positivist ideology and also trying to distinguish their self as well as to continue producing science. ıt is kind of psychological experiencing being confronted avoidance-conflict.

From this aspect, scientists trying to display a stance against positivism, on the other hand, are required to provide knowledge to contribute to the production of a specific met-hodological integrity. Positivism on the perspective of contemporary Western scientists is converted to belief more than one approach or methodology. Therefore, there is no condition of to reveal scientific or put a scientific product is never being positivist. But the arbitrariness or not to follow a particular method is the other unacceptable issue. This problems are con-fronted now by scientists which developing country. Problem is the exclusion of quantitative research methods to demonstrate stance against positivism and accordingly have not to create an appropriate methodological context. Such a reactive exclusion finds itself in qualitative re-search scientists are wrapped together in this area, as what they see as opposed to positivism. However, many of the scientists who work in both methodological thinking that exhibit stan-ce against positivism, are moving away from scientific language and the method of scientific discipline in the arbitrariness. This important problem is seen as a major problem for the scientists of developing countries should solve.

Keywords: Methodology, Positivism, Philosophy of Social Science, Sociology of Science

Page 61: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-45-

HEGEMONY IN THE NOTION OF JEWISH STATE

Fadi ZATARIResearcher, Barq Centre for Research and Studies

[email protected]

ABSTRACTWhen Theodor Herzl, the father of the Zionist movement of the 19th and early 20th cen-

tury, wanted to establish a Jewish State in Palestine, he explained his ideas and dreams of a Jewish State profoundly in his book, “Der Judenstaat”. However, in the present day, the no-tion of a Jewish State is vague both in academia and in the political discourses; the term even lacks of a profound definition among the thinkers of the contemporary Zionist movement. Since the establishment of the state of Israel in 1948 in Palestine, the question of what the term as a decisive ideological question means has remained unsolved. The dilemma influen-ces not only the Israelis in Israel but also the Zionism movement on the global level.

This paper will analyse the vagueness of the term from the perspective of its usage in the hegemonic discourse of the Israeli state. Firstly, the term is used internally within the domestic context to move the attention of the public away from Israel’s colonization policies on the Palestinian lands and Israel’s unjust policies towards the Palestinian people in order to unite the Israeli people against ‘the common enemy’. Secondly, the term is used externally in order to swift the attention and blame the Palestinian side in case of conflicts but also to create disputes inside the Palestinian society in dealing with the Israeli incessantly demands of recognizing Israel as a Jewish State.

Keywords: Israel, Jewish State, Israeli nationalism and hegemony.

Page 62: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-46-

28 ŞUBAT SÜRECİNDE EGEMEN GÜÇ VE BASINDOMINANT POWER AND PRESS IN THE FEB 28 PROCESS

Faruk TEMEL Arş. Gör.,Erciyes Üniversitesi

İletişim Fakültesi, [email protected] Burak ÇELEBİ

Arş. Gör.,Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, [email protected]

ÖZETRefah-Yol Hükümeti’nin kurulmasından itibaren başlayan ve 28 Şubat’a kadar uzanan

süreç çok yönlü tartışmaları beraberinde getirmiştir. 28 Şubat sürecinin kaynağını, Türki-ye Cumhuriyeti’nin ideolojik temellerinden birini oluşturan laiklik ilkesine ilişkin korumacı yaklaşım ve devlet mekanizmalarının Refah Partisi üzerinden irtica söylemiyle dindar kesimi ötekileştirme biçiminde kurdukları karşıtlık ile siyasi oluşumlar, ordu, sermaye grupları ve medyanın kolektif hareketinden oluşan siyasal hükümeti yıpratma politikası oluşturmaktadır. Seçilmiş siyasal hükümeti yerinden etme projesi, Batı’nın dünya geneline yaydığı egemen paradigma ve bu paradigmanın ürünü siyasal, ekonomik, kültürel sistemden beslenmektedir. Bu süreçte medya egemen düzenin aracı olarak önemli noktaya oturmaktadır. Medyanın faa-liyetleri, siyasal, ekonomik, askeri ve medya çıktılarıyla siyaset ve iletişim bilimleri açısından önemli bir alanı inceleme oluşturmaktadır. 28 Şubat sürecinde yaşananlar, siyasal sistem ve medyaya ilişkin eleştirel ve ana akım bakış açısıyla geliştirilen teorik yaklaşımları da tartışmalı hale getiren nitelikte uygulamalar içermektedir. Siyasal ve toplumsal açıdan demokratik ola-rak yapılanmaya çalışan Türkiye’de, Refah-Yol Hükümeti döneminde yaşananlar; demokratik sistem içerisinde medyaya yüklenen misyon, basının dördüncü güç niteliğinin ve hatta yasama yürütme yargı erklerinin yanındaki sıralamasının ne ölçüde gerçekleştiğini tartışma konusu haline getirmiştir. Bu anlamda, 28 Şubat dönemi, basının kamu adına faaliyet yürütmesi ye-rine, herhangi bir şekilde beliren ve çeşitli dinamiklerden beslenen ve besleyen gücün aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Çalışma bu kapsamda, 28 Şubat sürecinde yaşanan geliş-meleri Batı kaynaklı egemen gücün etkinlik alanı çerçevesinde, medya-güç ilişkileri özelinde inceleyerek, medyanın 28 Şubat dönemindeki işlevlerine ilişkin çıkarımlarda bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: 28 Şubat Süreci, Kolektif Darbe, Egemen Güç, Medya, Teorik Yak-laşımlar

ABSTRACTThe process that begins from the forming of Refah-Yol Government extends to Feb. 28 has

brought along versatile discussions. The core of the Feb. 28 process consists of the protectio-nist approach on behalf of the laicism principle that creates one of the ideological foundations of the Turkish Republic, the opposition established by the state mechanism in the form of an othering for the religious people through a reactionary discourse about the Refah Party, and the attrition campaign applied through the collective action of the political bodies, the army, capital groups and the media. The project of sending the elected government form office takes its roots from the dominant ideology and the political, economic, cultural system that is the output of that paradigm. In the process the media has important position as the vehicle if the dominant order. The actions of the media constitute an important field of study with the political, economic, military and media outputs. The events during the 28 Feb process invol-ve actions in the form that makes the theoretical approaches about the political system and media developed with critical and mainstream views controversial, as well. The events during the Refah-Yol Government period in Turkey, where it is tried to structure democratically in political and social terms, has made those a matter of debate that; what the mission attributed to the media in the democratic system is, what the forth power characteristics of media is and also the ranking of it when compared to the powers of legislation, execution and judiciary. In this sense the period of Feb. 28 shows that the press is used as a means by the power, which is fed by various dynamics and also feeds them. In this context, the study offers implications on the functions of media during the Feb. 28 process, by examining the events that took place during the Feb. 28 process in the framework of media-politics relations.

Keywords: The Feb. 28 process, Collective Coup, Dominant Power, The Media, Theore-tical Approaches

Page 63: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-47-

HOLYWOOD VE YEŞİLÇAM ÖZELİNDE İSLAM’IN BEYAZ PERDE’DE SUNUMUTHE REPORT OF ISLAM ON CINEMA SPEACIALIZED ON HOLLYWOOD AND

YESILÇAMFatih GÜNAYDIN

Doktora Öğrencisi, On Dokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler EnstitüsüFelsefe ve Din Bilimleri, Din Sosyolojisi, [email protected]

ÖZETModern dönemde ortaya çıkan teknolojik gelişmeler, toplumun her alanında olduğu gibi

iletişim dünyasında da bir dönüşümün yaşanmasına neden olmuştur. İletişim teknolojilerinin hızla gelişmesi, sinema ve televizyon gibi modern medya araçlarının artık kitap ve gazete gibi geleneksel araçların kullanımını geride bırakmıştır. Böylece “düşünen” bireyden “gören” merkezli bir bireye doğru değişim yaşanmıştır. Görme merkezli bir iletişim hayatının ortaya çıkması, sinemanın başını çektiği medyanın hegemonik bir araç ve aynı zamanda ideolojik bir aygıt olarak kullanılmasını kolaylaştırmıştır. Bu noktada, ister küresel isterse yerel anlamda iktidarı elinde bulunduran egemen güçlerin, kendi sosyo-kültürel değer yapılarını benimset-mek, piyasa ekonomisine engel olarak görülen aile, değer ve din gibi “kültürel direnç” nok-talarını “imajoloji” gibi çeşitli iletişim teknikleriyle zayıflatarak hedefinde tuttuğu kitlelerde temel yapısal değişimleri gerçekleştirmek için medyayı kullandıkları görülmektedir.

Bütün bunlar gerçekleştirilirken değişim ve dönüşümü hızlandıran modern medya olarak radyo, televizyon ve özellikle sinema gibi zamanın ruhuna uygun araçlar kullanılmaktadır. Bu araçlardan sinema, dış dünyadaki toplumsal gerçekliği kullanmaktadır. Ne var ki sinema, yaşadığımız sosyal hayatın gerçekliğini objektif olarak topluma sunmaktan geri kalmaktadır. Sinemayla üretilen bu “sanal gerçeklik”, topluma fark ettirilmeden filmlerle verilmektedir. Bilinç endüstrisi olarak görülen sinema, üretilmiş kültür ürünlerinin sunma ve bunları tüket-tirme görevini bu şekilde başarıyla yerine getirmektedir.

Bu çalışmamızdaki temel amaç, İslam dininin filmlerde nasıl ele alındığını ve kamuoyunda bazı sembollerle nasıl sunulduğunu göstermek olmuştur. Araştırmada Hollywood (1990 - 2008) ve Yeşilçam’da (1970 - 2006) çekilen onar film karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. İçe-rik analizi yöntemiyle bu yirmi film çözümlenmeye tabi tutulmuş ve frekans tabloları oluştu-rulmuştur. Ortaya çıkan bulgularda; İslam dinin cami, namaz, başörtüsü, ezan, kuran ve imam gibi bazı “şeâir” leri üzerinden olumsuz bir imaj oluşturulduğu ortaya çıkmıştır. Hegomonik güçlerin, sinemayla İslam’ın ak çehresini kamuoyunda tartıştıkları ve filmlerle olumsuz bir algı oluşturdukları görülmektedir. Bu olumsuz durumlar, bildirimizde betimsel analiz yönte-miyle görüntülü olarak sunulacaktır. Sonuç olarak yerel düzeyde ülkemizde ,“kurucu irade” nin temel ideolojisiyle seküler bir toplum inşa etmek, küresel ölçekte ise “yeni dünya düzeni” ni gerçekleştirmek amacıyla sinemanın kullanıldığını görmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: Medya, Sinema, İslam, Hegemonya, Şeâir.

ABSTRACTTechnologic developments generated in modern times led to have a transformation in

communication world like in all areas of society. With the rapid development of the commu-nication technology, modern media tools like cinema and television overtook the usage of traditional tools like books and newspaper. Thus, there has been a shift from ‘thinking’ indivi-dual towards ‘sighted’centered-individual. The emergence of visual communication centered life has made easier for the use of the media which led by cinema as an hegemonic and also ideological tool. At this point, whether in global or local sense, it is observed that the ruling powers that holds the government used the media to promoto their socio-cultural value stru-ctures, to perform main structural changes at populations which has been aimed to weaken with a variety of communication techniques like imagology to their ‘cultural resistance’ points like family, value and religion which are seen as obstacles to market economy. In this tools cinema is using the social reality of outside world.

While all these are happening, as a modern media which fastens change and alteration, like radio, television and especially cinema which are convenient to time of soul are used. From this tools cinema is using the social reality at outside world. However, it falls behind to offer objectively the reality of social life we live to the community. This ‘virtual reality’ which

Page 64: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-48-

has been generated by cinema is given without being noticed with movies. In this way, cine-ma which is seen as the consciousness industry is fulfiling its duty that presenting produced cultural products and their getting consumed succesfully.

The main aim in this research became to show how Islam is addressed in movies and how it is presented with some symbols in public. In this research it is dealt with ten movies from each which filmed at Hollywood (1990 - 2008) and Yeşilçam (1970 - 2006). With content analysis method these twenty movies were subjected to resolve and frequency tables were prepared. In the resulting findings; it is come to the light that it is created a negative image over Islam’s some ‘şeair’ like mosque, prayer, headscarves, the koran and imam. Hegomonic powers are seen discussing Islam’s white countenance with cinema and that they created ne-gative perception with movies. This negative situations will be presented in our report with descriptive analyis method as video. As a result, we see that cinema is used to built secular society with ‘founder will’s basic ideology in our country at local scale, to accomplish the ‘new world order’ at global scale.

Key Words: Media, Cinema, Islam, Hegemonia, Şeair

Page 65: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-49-

MATEMATİK İKTİSADI ELE Mİ GEÇİRİYOR?DOES MATHS DOMINATE THE ECONOMICS?

Fatih KALECİArş. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, [email protected]

Abdulkadir BULUŞProf. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesis

Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, [email protected]

ÖZETSosyal bir bilim olan iktisat doğası gereği diğer bilimler ile sürekli ilişki içerisindedir.

İktisadın ilişki içinde olduğu bilim dallarından biri de matematiktir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında William Stanley Jevons, Leon Walras gibi marjinalist iktisatçılarla başlayan iktisatta matematik kullanımı P. Anthony Samuelson, John Bates Clark gibi neoklasik iktisat-çılar tarafından yapılan çalışmalarla birlikte gelişim göstermiştir. 1930 yılınına gelindiğinde Ragnar Frisch öncülüğünde, Irving Fisher, Joseph Schumpeter ve John Maynard Keynes’in de katkılarıyla birlikte “American Economic Association”, “American Statistical Association” ve “American Mathematical Society” gibi toplulukların buluştuğu bir dizi toplantı sonucunda “Econometric Society” adı verilen topluluğun kurulmasıyla birlikte matematiğin ve istatisti-ğin kullanımıyla birlikte iktisadi teorilerin güçlenmesi ve ilerlemesi amaçlanmıştır. Bu geliş-meyle birlikte “Ekonometri” biliminin temelleri de atılmış olmuştur. Nitekim Ragnar Frisch’e ekonometri bilim dalının kurucusu olması, ekonomik süreçlerin analizi için geliştirdiği mate-matiksel modellemeler ve iktisada katkılarından dolayı ilk defa 1969 yılından verilmeye başla-nan Nobel Ekonomi Ödülü layık görülmüştür. Bu gelişmeler sonucunda matematiksel iktisat ilerleyen yıllarda birçok iktisatçıya ilham olmuş ve son yıllarda yapılan çalışmaların büyük ço-ğunluğunun ekonometrik modellerin kurgulanıp analiz edildiği soyut bir boyut kazanmıştır.

İktisat ile matematiğin hızlı etkileşimi süreci ve iktisadın giderek matematikselleşmesi çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bir tarafta matematiksel iktisadın olmazsa olmaz olduğunu düşünen ve iktisat biliminde matematiği ve matematiksel yöntemleri savunan görüşler, diğer tarafta aşırı matematik kullanımı sebebiyle iktisadın matematik hegemonyasına girdiğini ve iktisadın güvenilirliğinin olumsuz etkilendiğini iddia eden iktisatçılar da bulunmaktadır. Bu tartışmaların kaynağı olarak matematiğin iktisat için bir araç mı yoksa bir amaç mı olduğu gerçeği yer almaktadır.

Bu çalışmada ilk olarak iktisatta matematiğin oluşum süreci tarihsel bir perspektiften su-nularak, matematiğin iktisat bilimi içindeki mevcut durumu ve önemi, matematiğin iktisa-dın hangi alanlarında kullanıldığına dair incelemeler yapılarak, matematik-iktisat etkileşimi sonucu yapılan olumlu ve olumsuz eleştirilerin incelenmesi amaçlanmaktadır. İkici olarak Türkiye’de iktisat alanında eğitim veren üniversitelerin lisans düzeyi iktisat ders programları incelenmiş ve bu programların benzerlikleri, farklılıkları ve özellikleri ortaya konulmuştur. Bu kapsamda matematiğin İktisat Programlarında Matematik Yoğunluğu Endeksi (IMDEP- Index of Mathematics Density in Economics Programs) oluşturulmuştur. Endeks sonuçlarına göre iktisat eğitiminde matematiğin var olan bugünkü konumuna ilişkin saptamalar ve değerlen-dirmeler yapılmıştır.

Anahtar Sözcükler: İktisat Bilimi, Matematik, Ekonometri, İktisat-Matematik İlişkisi, Matematiksel İktisat, İktisat Programlarında Matematik Yoğunluğu Endeksi (IMDEP).

ABSTRACTEconomics, which is a social science, has intrinsically always been in contact with the

other sciences. Maths is one of the scientific areas, which the economics is in contact with. The tradition of using maths in economics, which is observed at the end of the 19th and the beginning of the 20th Century by some mariginalist economists such as William Stanley Je-vons, Leon Walras, is developed by some studies maintained by neo-classical economists such as P. Anthony Samuelson, John Bates Clark.

In 1930, by establishing a scientific platform led by Ragnar Frisch, so-called Econometric

Page 66: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-50-

Society, which was formed after a meeting where the societies such as “American Economic Association”, “American Statistical Association” and “American Mathematical Society” and the contribution of Irving Fisher, Joseph Schumpeter and John Maynard Keynes, it was pro-posed to strengthen and develop the theories on economics by using maths and statistics.

After this development, the foundations of “Econometrics” were laid. Hence, Ragnar Fris-ch’s position as the founder of econometrics, on the other hand, his mathematical modelling he developed for the analysis of economic processes and of course his contribution to eco-nomics brings him to Nobel Economic Prize, which was firstly given in the year of 1969. At the end of these developments, mathematical economics has been an inspiration to many economists and most of the recent studies have obtained an intangible dimension in which econometric models are designed and analysed.

The fast interaction process that is observed among economics and maths and mathe-maticalization of economics bring many discussions. On the one side, there is an idea which recognizes mathematical economics as a must and defends maths and mathematical methods in economics. On the other side, there are some other economists who assert that over using of maths in economics causes “maths hegemony” on economics and this resulting situation negatively affects the reliability of economics. As the source of these discussions, the problem of “maths as a tool for economics or maths as a target for economics” can be shown.

In this current study, it is firstly aimed at examining positive and negative criticisms about the interaction among maths and economics by the formation of maths in economics in a his-torical perspective, underlining the current position and importance of maths in economics, and also questioning which areas of economics use maths. Secondly, curricula of undergra-duate level of economics departments in Turkish universities have been examined and the differences and similarities of these programmes have been revealed. Within this context, the Index of Mathematics Density in Economics Programs (IMDEP) has been formed. Lastly, according to the results of the index, some of the determinations and evaluations regarding current position of maths in economics education have been indicated.

Key Words: Economics, Maths, Econometrics, Relationship among Economics and Mat-hs, Mathematical Economics, Index Of Mathematics Density in Economics Programs (IM-DEP).

Page 67: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-51-

HEGEMONİK BİR SÖYLEM OLARAK YUNAN MUCİZESİGREEK MIRACLE AS A HEGEMONIC DISCOURSE

Fatih Mehmet BERK Yrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Turizm Rehberliği Bölümü, [email protected] ÖZETTarih, tek bir gruba, topluma ait olarak yazılmamış, farklı kültürlerin katkılarıyla meyda-

na gelmiştir. Medeniyet, bu bağlamda kademe kademe karşılıklı etkileşimler sonucu oluştu-rulmuştur. Fakat Batı Uygarlığı tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi toplumundan post-endüstriyel topluma ve enformasyon toplumuna doğru yol alırken Doğu- Batı ayrımını icat etmiş ve doğuyu ötekileştirerek kibirli bir tavırla var olan medeniyetin temel unsurla-rının pek çoğunun kendi eseri olduğunu iddia etmiştir. Doğu, kendisini Batı aynası karşı-sında tanımlamaya zorlanmıştır. Batı Uygarlığı’nın üç temel unsur şekillendirmiştir: Antik Yunan Kültürü, Roma & Bizans ve Hıristiyanlık. Ortaçağ’dan sonra Batı Uygarlığı’nın kilise ile arasına mesafe koyma isteği Batı Uygarlığı’nın Antik Yunan’a yöneltmiştir. İncil’in yerini Homeros’un İlyada ve Odysseia almış ve insanlık tarihinin oluşturduğu pek çok medeni biriki-min temeli, Batı Uygarlığı’nın beşiği olarak Antik Yunan gösterilmeye çalışılmıştır. Ve ortaya atılan bu savın adına da “Yunan Mucizesi” denilmiştir. Çalışmamızda “Yunan Mucizesi” adı verilen bu unsurun ortaya çıkış sürecinde oluşturduğu hegemonik söylemin temellerini ve “Yunan Mucizesi” nin pek çok yönden Yakın Doğu Medeniyetleri olarak saydığımız Mısır ve Mezopotamya’dan beslendiğini göreceğiz.

Anahtar Kelimeler: Antik Yunan, Yunan Mucizesi, Yakın Doğu

ABSTRACTHistory isn’t written by only a group and a society. It is composed by the contributions of

the different cultures. In this context, civilization has been formed step by step based on mu-tual interaction. But Western Civilization created the East- West division and marginalized the East and claimed that the main factors of the civilizations created by West in an arrogant mode in the process began from the agricultural society to the industrial society, from the industrial society to the post-industrial society and the information society. The East has been forced to define itself in the mirror of the West. The Western Civilization based on three com-ponents: Ancient Greek Culture, Rome & Byzantine and Christianity. Following the Middle Age, the West turned its steps towards the Ancient Greek after keeping its distance from the Church. Homer’s Iliad and Odyssey took the place of New Testament and many civilizational richness of the human history attributed to the Ancient Greek, as the cradle of Western Civi-lization. And this assertation is called as “Greek Miracle”. In our study, we would like to state the roots of the hegemonic discourse appeared during the emergence of “Greek Miracle” and indicate the how the Egyptian and Mesopotamian Civilizations as the Near East nourished the Ancient Greek Culture.

Key Words: Ancient Greek, Greek Miracle, the Near East.

Page 68: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-52-

MODERNLİĞİN ÇİZDİĞİ SINIRLAR İÇERİSİNDE GÜNDELİK HAYATTA MÜSLÜMAN KİMLİĞİN TEMSİL SORUNU

THE REPRESENTATION PROBLEM OF THE MUSLIM IDENTITY WITHIN THE BORDERS DRAWN BY MODERNISM

Fatma ÇAKMAKDr. Diyanet İşleri Başkanlığı, [email protected]

Esra ÇİFTÇİYüksek Lisans Öğrencisi, Harran Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Din Felsefesi Bölümü

ÖZETGündelik hayat kavramı özellikle içinde yaşadığımız toplumun gündeliği ve modernliği

doğuran özelliklerini saptayabilmek açısından oldukça önemli bir veri alanıdır. Gündelik ha-yatın analizinde, görünüşte anlamsız olgular arasından esas olan bir şey yakalayarak, olguları düzene sokarak onu tanımlamak; toplumun perspektiflerini ve değişimlerini tanımlamak söz konusudur. Toplumsal pratiklerdeki değişiklikler gündelik hayat kavramını ortadan kaldır-mamakta ancak “gündelik” kavramının niteliksel değişimi, ona yansıyan görünümlere etki etmektedir. Gündelik hayat, sahip olduğu çoğul görünümler ve olguları içinde geliştikleri ev-renden bağımsız olmadan değerlendirmeye imkân veren önemli bir toplumsal alan olarak, dinselliğin de genel görünümlerini en doğal haliyle yansıtmaya elverişli zeminlerden biridir. Dini yaşantının günlük hayat içerisindeki asgari dolaşımı dahi, Müslüman kimliğin ortak bir model etrafında biçimlendiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Özellikle Türkiye’nin dini-sosyolojik geçmişiyle paralel olarak ele alınıp modernleşme süreçlerinin zorlayıcı etkisi göz önünde bulundurulduğunda toplumsal hayatın dönüşümüne ilişkin en net görünümlerin gündelik hayatın genel görüntüsü içerisinde ortaya çıktığı görülmektedir. Gündelik hayat, sa-hip olduğu iç kurgu ve zenginlikle toplumsal yapıyı meydana getiren pek çok unsurun, rol ve davranışın bu alan içerisindeki ağırlığı ve sosyal fonksiyonları itibariyle de tartışılabilmesine imkân sunarak toplumsal kategorileri çözümleme açısından elverişli pek çok veriyi bünyesin-de barındırmaktadır.

Bu bildiride; tüketim, moda, kamusal alan gibi modernliğin bir üst söylem olarak kendi-sini dayattığı mecralar ekseninde sürdürülen gündelik hayat içerisinde, Müslüman kimlikten edinilmiş rol ve statülerin, yaşam pratiklerinin dönüşüm ve biçimlenişlerinin teorik bir tar-tışmayla ele alınması planlanmaktadır. Konu çerçevesinde ortaya konulacak örneklerle mo-dernliğin gündelik hayattaki hegemonik etkisinin meydana getirdiği gerilimler anlaşılmaya ve çözümlenmeye çalışılacaktır.

ABSTRACTThe concept of daily life is a very important data sphere for us to determine the features

of our society that cause casual and modernity. The analysis of daily life is about grabbing a fundamental concept among the meaningless seeming concepts and defines that by ordering the facts, and to define the perspectives and changes of the society. Changes in societal life do not remove the concept of daily life; but the qualitative transformation of the concept “daily” impacts the appearances that reflect on it. Daily life is an important social area that makes it possible for the multiple appearances and facts to be evaluated independently from the population they are developed in; and therefore it is one of the most suitable grounds to reflect the general appearances of religiosity. Even the minimum circulation of religious living within the daily life is remarkable as it indicates that Muslim identity is formed around a common model. When considered together with the religious and sociological past of Turkey and the compelling impact of modernization processes; it is seen that the clearest appearances related with the transformation of societal life comes out within the general view of daily life. Daily life provides the opportunity for many elements, roles and behavior that constitutes the societal life to be discussed within the weight and social functions they have in this sphere with a strong internal fiction and richness; and contains data that helps to analyze the social categories.

This paper aims to theoretically discuss the transformation and formation roles, statues and life practices obtained from Muslim identity within the daily life sustained around the spaces such as consumption, fashion and public space where modernity enforces itself as a superior discourse. The examples to be analyzed within the framework of this subject, the tensions caused by the hegemonic impact of modernity on daily life will be tried to unders-tood and analyzed.

Page 69: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-53-

BENİM ADIM KHAN VE GÜNIŞIĞINDAN BİR DAMLA FİLMLERİNDE ÖTEKİLEŞTİRME VE HEGEMONYA

THE OTHERING PROCESS AND HEGEMONY IN MY NAME IS KHAN AND SUNSHINE

Fatma KALPAKLI Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi,

İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

ÖZETİyi-kötü, doğru-yanlış, birlik-ayrılık, düzen-karmaşa, biz ve ötekiler, bütünlük-

parçalanmışlık, işte bu zıt karşıtlıklar (binary oppositions), insanoğluna kendini bir gruba sokma ve böylelikle bir yere ait olma hissini veren ve kendini güvende hissetme yetisini veren. İnsanlar genellikle psikolojik olarak, kendilerine tanıdık gelen kişilerin arasında ve bildikleri çevrelerde, ortamlarda güvende hissederler (security in similarity). Kısacası “biz ve diğerleri” ya da “biz ve ötekiler” kavramıdır ki her şeyi kategorize ederek hayatı bir yönden kolaylaştırırken diğer taraftan da zorlaştıran. Bu psikolojik koşullanmada iyi ve güzel olan her şey bizimle, kötü ve çirkin olan her şey de ötekiyle ilişkilendirilir. Bu bağlamda, kültür çalışmalarındaki Doğu ve Batı tanımlamalarında yukarıdaki tablo karşımıza çıkar. Doğu feminen, edilgen, geri kalmış olarak tasvir edilirken, Batı maskulen, etken ve medeni olarak tasvir edilir. İşte Doğu’nun nasıl Batılıların gözüyle yanlış algılandığını, ötekileştirildiğini en iyi anlatan eserlerin başında da Edward Said’in Oryantalizm adlı eseri gelmektedir. Doğuluların barbar, tehlikeli kişiler olarak algılanmasının sonuçlarından biri de günümüz medyasındaki Anti-Semitik ve İslamofobik yaklaşımlardır. Bu çalışmada, Batı’nın Doğu üzerinde hegemonya kurmak için, stratejik bir biçimde medyada nasıl ötekileştirmeyi kullandığını Benim Adım Khan ve Günışığından Bir Damla adlı filmler temel alınarak incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Benim Adım Khan, Günışığından Bir Damla, hegemonya, Anti-Se-mitizm, İslamofobi.

ABSTRACTBinary oppositions such as good-bad, unity-separation, order-chaos, whoneless-fragmen-

tation, us and them make it easier for people to put themselves into categories and thus give a sense of belonging into a category/group and as an extension of it, they give the feelings of security and safety as well. Generally, people tend to feel safe among the similar people like themselves and in familiar circles and this may be briefly stated as “security in similarity”. Ac-cordingly, people tend to have fear against the unknown or different things. Therefore, people categorize things in regard to similarities and differences and then as a result of this attitude, we label people as either one of us or one of them. Not surprisingly, within this framework of mind, we associate every good thing with us and every bad thing with others. Likewise, in the field of cultural studies, depictions of East and West cannot escape these categories and prejudices, which also rely on the above mentioned binary oppositions. The East is defined as weak, feminine and backward, whereas the West is defined as strong, masculine and civilized. In relation to these images and representations, one of the best books explaining how East is seen through the eye of the Westerners is Edward Said’s Orientalism as it sheds light on how Easterners are othered in many fields of life. Today, media is another field, where we may observe the application of othering process to Non-Westerners and to Non-Christians/espe-cially to Muslims and Jews. Thus, in this study, how media is used to establish hegemony over the Eastern cultures by broadcasting Anti-Semitic and Islamophobic images will be analyzed with reference to the movies My Name is Khan and Sunshine.

Key words: My Name is Khan, Sunshine, hegemony, Anti-Semitism, Islamophobia.

Page 70: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-54-

MODERN SINIRLAR, MÜSLÜMANLAR VE YABANCILAŞMAMODERN BORDERS, MUSLIMS AND ALIENATION

Ferhat TEKİNYrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETÇağdaş uluslararası sistemin temel örgütsel birimi olan ulus devlet ve teritoryal sınır

anlayışı modern çağın bir ürünüdür. Avrupa merkezci bu anlayış ve uygulama özellikle 20. yüzyılın başından itibaren Afrika’dan Ortadoğu’ya, Asya’dan Latin Amerika’ya kadar neredeyse dünyanın tümüne dayatılmıştır. Bu post-kolonyal sınırlar, haritalar etrafında toplanmış Batılı adamların keyfi kalem vuruşlarının sonucudur. Avrupalı güçler Ortadoğu’daki birçok ülkenin yanı sıra Türkiye, İran, Irak, Suriye ve daha nicesinin sınırlarını kendi çıkarları doğrultusunda çizdiler. Ağırlıklı olarak Müslümanların yaşadığı bu coğrafyaya empoze edilen sınırın Avrupai fikri bundan önce burada yaşayan insanlara kesinlikle yabancıydı. Modern teritoryal sınırların çizilmesi sonucunda bu bölgede ortak tarihi, dini, sosyo-kültürel ve ekonomik bağlara sahip olan topluluklar birbirlerinden ayrıştırılarak yaklaşık yüzyıllık gibi uzun bir dönemde birbirleriyle olan etkileşim ve iletişimleri koparıldı. Meydana gelen bu kopuşta Batılıların post-kolonyal sınır anlayışının payı büyüktür. Ancak katı, engelleyici ve ayrıştırıcı sınır anlayışının zamanla benimsenip içselleştirilmesinde ve bölge halklarının birbirine yabancılaşmasında ulus-devlet yöneticilerinin uygulama ve politikaları da oldukça etkili olmuştur. Bu anlamda özellikle Ortadoğu’daki ulus-devletlerin kurucu ve yönetici kadroları sınırları ulusal siyasal kimliklerin oluşturulmasında oldukça işlevsel biçimlerde kullanarak bölge halklarına bir çifte yabancılaştırma yaşatarak ümmeti uluslara dönüştürdü.

Anahtar Kelimeler: Sınır, ulus-devlet, Müslümanlar, yabancılaşma.

ABSTRACTNation state and territorial border understanding, which is one of the organizational units

of international system, is a consequence of modern era. This Euro-centric perspective and implementation has been enforced almost all over the World from Africa to the Middle-East, from Asia to Latin America since the beginning of the 20th Century. These post-colonial borders are the consequences of the hand-drawn of Western men who gather on the maps. European powers drew the borders of Turkey, Iran, Iraq, Syria and the other countries beside the Middle-Eastern Countries in line with their own interests. People mostly lived on this territory were definitely not familiar with the imposed border recognition, which is a Europe-anized idea. At the end of the drawing territorial borders, in almost a Century lasted period, interactions and communication of the societies, which had lived together and had common historical, religious, socio-cultural and economic ties, were disconnected. Westerners’ have a great allotment on this occurred disconnection. However, the policies and implementations of the administrators of nation state on the territory were very effective in embracing and interiorizing this strict, preventative, and parser border idea and alienation among the pub-lics on the region. In this respect, the founder and executive teams of the nation states in the Middle-East transformed the Umma to the nation by functionally benefiting from national borders on constructing political identities and also pushing the nations in the region to a double “alienation” process.

Key Words: Border, Nation States, Muslims, Alienation.

Page 71: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-55-

ZENOFOBİNİN İSLAMOFOBİYE DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNE FELSEFİ BİR DEĞERLENDİRME

A PHILOSOPHICAL EVALUATION OF THE TRANSFORMATION OF XENOPHOBIA INTO ISLAMOPHOBIA

Feyza Şule GÜNGÖRDr., Milli Eğitim Bakanlığı, [email protected]

ÖZETÇağımız felsefe anlayışının en belirgin özelliği, felsefenin sadece büyük varoluş sorunları

üzerine değil aynı zamanda yaşantının getirdiği sıradan olaylar üzerine de kafa yormak olarak algılanmasıdır. Kaynağını yaşantıdan alan bir felsefe, bugün kendine ağırlıklı olarak yabancılık ve ötekilik konularında yer bulmaktadır. Zenofobi (yabancı korkusu), yabancı olarak görülen kişiye karşı bilinmezliğin getirdiği tedirginlik, mesafe ve nefretle karışık korku şeklinde kendini gösterir. Yabancı korkusu (zenofobi), esasen yönelimi veya sebebi belirsiz olan bir korkudur; “fobi” kelimesinin de içerdiği gibi yabancıdan nedenini tam olarak bilmeden korkmaktır. Yönelimi veya sebebi belirsiz olan bu korku, belirli bir tehlikeye karşı duyulan korkudan daha güçlüdür. Çünkü sebebi bilinen şeyin süreci ve sonucu değiştirilebilir, ancak belirsizlik bulutu altındaki bir korku iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayırt edebilme melekesini etkilemektedir. Bugün bu belirsiz yönelimin rotasının bir anlamda belirlendiği ve yabancı korkusunun Müslüman korkusu halini alarak yöneliminin somutlaştırıldığı günler yaşamaktayız. İslomofobinin siyasi, ekonomik, tarihi nedenleri birçok farklı açılardan tartışılmış ve tartışılmaya devam etmektedir. Bu çalışmada, özellikle günlük yaşamdaki yabancı korkusunu ve bunun Müslümanlar üzerinde somutlaştırılmasını felsefi bir bağlamda tartışmayı amaçlıyoruz

Bu bağlamda çalışmada esas olarak soracağımız ve cevabını felsefi bir düzlemde bulmaya çalışacağımız sorular şunlardır: Neden İslamofobi pusuda yatar gibi beklemekte ve sürekli hortlamaktadır? Neden kendi halinde yaşayan, iyi bir komşu, vatandaş ve dost olarak görülen Müslümanlar, birden Truva atı muamelesi görerek “yabancılar” kategorisine geçirilmekte-dir? Neden kendini herhangi bir ülkede “evinde” hisseden Müslümanlar, birden varlığından korkuyla karışık rahatsızlık duyulan “konuklar” olarak görülmektedir? Bu soruların cevabı, elbette sadece günlük politikaların değişkenliğine bağlanarak bulunamaz. “Yabancılık” olgu-sunun kökeni Batı metafizik tarihinin derinliklerine işleyen mevcudiyet mantığı ve buna bağlı olarak oluşan dış belirlenimli kimlik oluşturma ihtiyacıdır. Yabancılık olgusunu körükleyen bir felsefe savaşın işbirlikçisi olabilmektedir. “Sahiplik/yabancılık” olgularını Batı düşüncesi-ne hâkim olan “merkez ve eksen” anlayışı bağlamında değerlendirmek, sorunun basit bir ön yargı meselesinden daha derin olduğunu gösterecektir.

Anahtar Kelimeler: Zenofobi, İslamofobi, Felsefe, Merkez, Eksen.

ABSTRACTThe most distinct characteristic of the philosophy of this era is that one perceives philo-

sophy as reflecting not only on great existential problems but also ordinary incidents brought about the life. A philosophy stemming from the life is mainly placed between the issues of alienism and otherness. Xenophobia (the fear of strangers) manifests itself as the fear mixed with the feelings of uneasiness, distance and hatred that comes along with the uncertainty towards the person considered a stranger. Xenophobia is essentially a fear of which orienta-tion or reasons is unknown; as implied by the word “phobia”, it is being afraid of a stranger without knowing the exact reason. This fear with unknown orientation or reasons is stronger than the one felt against a certain threat. Indeed, the process and consequence of something of which reason is known can be changed, but a fear under the cloud of uncertainty has an im-pact on the ability to distinguish good and bad, and right and wrong. It is seen nowadays that an ambiguous route for orientation has been defined in a sense and that orientation has been embodied with the fear of strangers transforming into the fear of Muslims (Islamophobia). The political, economic, and historical reasons for Islamophobia have been discussed and are being discussed from many aspects. It is aimed in this study to discuss the fear of strangers in daily life and its embodiment on Muslims in a philosophical context.

Accordingly, the questions to be asked and of which answers will be found on a philosop-

Page 72: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-56-

hical plane in an effort are essentially as follows: Why does Islamophobia lie in ambush and rise all the time? Why are Muslims, who are keeping to themselves and considered a good neighbor, citizen and friend, transferred to the category of “aliens”, being treated like a Trojan horse? Why are Muslims, who feel at “home” in any country, considered “guests” of which presence is feared and creates discomfort suddenly? The answers to those questions cannot be achieved only by relying on the volatility of daily policies. The origins of the “alienism” phenomenon is the logic of entity that has been gone deep inside the Western metaphysical history and the consequent need of creating an exogenous identity. A philosophy that drives the phenomenon of alienism may become a coconspirator of the fight. Evaluating the pheno-mena of “ownership/alienism” within the context of the understanding of “center and axis” which prevails on the Western thought will prove that the problem is deeper than any simple matter of prejudice.

Keywords: Xenophobia, Islamophobia, Philosophy, Center, Axis.

Page 73: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-57-

KÜRESEL DİL VE HEGEMONYAGökhan BOZBAŞ

Arş. Gör. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

İnsanlık tarihi incelendiği zaman toplumların sürekli olarak ismine devlet veya imparatorluk diyebileceğimiz güçlü bir merkezi otorite kurma iç güdüsü ile hareket ettiğini görmekteyiz. Bu merkezi otorite sayesinde başat olan toplumsal formun diğer toplumlara karşı kültürel, dini ve lisani olarak kendi hegemonyasını değişik yöntemlerle diğer toplumlara kabul ettirmeye çalıştığını görmekteyiz. Bu çerçeveden günümüz toplumları değerlendirildiğinde çok farklı bir takım yeni oluşumların ortaya çıktığını görmekteyiz. Özellikle dünya toplumları soğuk savaşın bittiği 1990 yılı ile birlikte iki kutuplu dünyanın bittiğinden ve artık tek kutuplu bir dünyanın varlığından konuşmaktadır. Hatta bazı yazarlar bunu dünyanın sonu olarak nitele-mişlerdir. Tek kutuplu dünya algısı küreselleşme kavramı ile bir araya geldiği zaman taşıdığı anlamın daha başat bir karakter taşıdığı görülmektedir.

Amerika birleşik devletlerinin önderlik ettiği bu tek kutuplu dünyada değişik platform-lardaki hegemonyanın sürdürülebilirliği yine değişik araçlarla yürütülmektedir. Fakat hege-monya hangi alanda yürütülürse yürütülsün kullandığı en büyük ortak alet dil yani İngilizce olmuştur/olacaktır. Günümüz global dünyasının ortak bir dile ihtiyacı olması gerçeği bir yana bu ortak dil ihtiyacının yerel kültürleri ve birikimleri yok etme durumu ile karşı karşıya kala-cağımız aşikardır. Günümüz Türkiye’sinde birçok akademisyen İngilizcenin gerekliliğini bir zaruriyet olarak görmekte ve eleştirmeksizin bu durumu kabul etmektedir. Buna karşılık İn-giliz dilinin ülkemizde ve İslam coğrafyasında artan başat pozisyonu sayesinde neo-kolonyal bir yapıyı inşa ettiği kanaatindeyiz. Özellikle dominant bir İngilizcenin ciddi bir şekilde sosyopsikolojik, lengüistik ve siyasal olarak yerel kültürleri değersizleştirerek onlara adeta bir tasma takmaktadır.

Bu tebliğde özellikle akademisyenler, müfekkirler ve aydınlarımız arasında yaygınlaşan orantısız bir İngilizce yayın ve tercüme akımı ile kendi yerel bilgi dağarcığımızın nasıl da kı-sırlaştırıldığı ve küresel güce esir edildiğini tartışılacaktır. Özellikle dil bilen ufak mutlu bir azınlık sayesinde dil bilmeyen kitleler cahil bırakıldığı gibi gerçekleştirilen orantısız tercüme eserler genç dimağlar küresel hegemonyanın esiri yapılmaktadır. Yine bu çerçeveden kendi yerel dilimizde yapacağımız eserler ile ancak özgünlüğün korunacağı ve ana dilde eser üretme ve bu sayede ortaya çıkacak zengin bir veri bankası sayesinde uzun vadede kendi kavramsal dünyamızı oluştura bileceğimiz savunulacaktır.

Page 74: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-58-

“HOMO ECONOMICUS” ’A KARŞI “HOMO ISLAMICUS”“HOMO ISLAMICUS” AGAINST TO “HOMO ECONOMICUS”

Gökhan KARTALDoktora Öğrencisi, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat ABD, [email protected]

ÖZETİktisat, sınırlı kaynaklarla sınırsız insan ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağını araştıran

bilim dalı olarak tanımlanır. Yerleşik iktisat geleneğinde ihtiyaçların sınırsızlığının yanında kaynakların bu durumla ters orantılı olarak sınırsız olması insanların ekonomik düzen içerisinde verdiği kararları çok önemli bir konuma getirdi. İktisat eğitimimize başladığımız ilk andan beri bizlere “Homo Economicus” öğretildi. Yerleşik iktisadın beklide en önemli kavramı olan Homo Economicus genel kavramsal çerçevede, “bireyin kendi faydasını maksimuma ulaştıracak şekilde karar almasıdır.” şeklinde tanımlayabiliriz. İktisadın genel kabul gören tanımı düşünüldüğünde Homo Economicus bencil olmak zorundadır. Bu doğrultuda ilk düşüneceği şey kendi faydasını artırmak olmalı. İktisadi anlamda verdiği bütün kararlar rasyonel akla uygun, her şeyi maddi düşünen dolayısıyla manevi değerleri önemsemeden karar alan, seçimlerinde özgür, çıkarcı bir iktisadi rasyonaliteden bahsediyoruz. Peki, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede Müslüman bir bireyin ekonomik kararları Homo Economicus gibi mi olmalı? İslam’ın ekonomik hayata bakışı yerleşik geleneğin en önemli ve en çok tartışılan unsuru Homo Economicus ile ne kadar uyumlu mesela?

Bu çalışmamızda iktisat literatürünün en önemli kavramı olan “pragmatik” Homo Econo-micus ile İslami açından ekonomik insan olarak tanımlayabileceğimiz “altruist” Homo Islami-cus kavramlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Homo Economicus, Homo Islamicus, İslam Ekonomisi, Rasyonel İnsan, Pragmatizm ve Altruizm.

ABSTRACTEconomics is defined as a science branch explores how to satisfy the unlimited human

needs with limited resources. The decision peoples in economic system have brought a very important position that in mainstream economics tradition addition to immensity of the re-sources need to be unlimited inversely with this situation. “Homo economicus” was taught since the first moment we began our economics education to us. Homo economicus that in the general conceptual perhaps the most important concept of the mainstream economics can be defined as “it is individual’s decision to deliver its maximum benefits”. When considering definition of generally accepted the economics Homo economicus has to be selfish. The first thing to consider in this regard it should be to increase their benefits. We are talking about rationality that all decisions are rational economic meaning given reasonable and, considering everything material and, hence moral values without worrying about decisions, free in the choice and, utilitarian. Well, should be the economic decisions of Muslim individuals in a country of a majority Muslim like Homo Economicus? For example, how compatible with the homo economicus which the most important and most controversial of the established traditions and Islamic perspective on economic life?

In this study, it is aimed to investigate “pragmatic” Homo Economicus that the most im-portant concept in economics literature and “altruist” Homo Islamicus that can be described as economic human terms in Islamic comparatively.

Keywords: Homo Economicus, Homo Islamicus, Islamic Economics, Rational People, Pragmatism and Altruism.

Page 75: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-59-

BATI EDEBİYATINDA İSLAM DİNİ VE VAHDANİYET İNANCITHE RELIGION OF ISLAM AND BELIEF IN ONENESS OF GOD IN WESTERN

LITERATURE

Hanim ZAİROVA Azerbaycan Milli Bilimler Akademiyası

Nizami adına Edebiyat İnstitutuAZ 1143, Bakı, Yasamal, Hüseyn Cavid,115., [email protected]

ÖZETDoğu ve Batı arasındaki çeşitli rekabetler, ideolojik savaşlar yüzyıllardır sanat ve edebi-

yatın, felsefenin, hem de sosyolojinin temel sorunlarından biri olmuştur. Bunun temel ne-denlerinden biri, doğal olarak Batı ve Doğu kültürlerinin farklı yönlerde, farklı bakış açıları zemininde oluşumudur. Farklı kültürlere, bazen de bir birlerine zıt değerlere sahip olmalarına rağmen Doğu düşünürleri Batı, Batı aydınları da Doğu maneviyatını ve değerlerini öğrenmeye çalışmışlardır. Doğu ve Batı arasındakı farklılıkların köklerini aramaya, bu seddi gidermeye (duvarı aşmaya) çalışan düşünürler de çok olmuştur. Ortaçağ’dan başlayarak günümüze kadar Doğu kültür ve edebiyatının Batı’da araştırılmasına dair sayısız deliller var. XVII yüzyıldan itibaren Batı düşünürleri bütün olarak Doğu edebiyatının yanısıra onun dini literatürüne de özellikle önem vermeye başlamıştır. X yüzyıldan başlayarak Batı’da Doğu konusu ne kadar önem arz ediyorsa da, İslam dini Avrupalılar tarafından bir o kadar bilinmiyordu ve “sürekli tehdit” olarak görülüyordu. Sadece 1143 yılında Robertus Ketenenzis “Kur’an”ı Latince’ye, 1772 yılında ise Megerlin Kur’an’ı eski Arap alfabesinden Alman diline ilk tercümesini hazır-lamıştır. Bu da İslamın Batı edebi düşüncesinde yol almasına neden olmuştur. İşte bu tercüme Alman şairi Goethe’də İslam dinine ilgi oyatmış ve şair İslam dinini derinden öğrenerek ken-disinin beşeri birlik kavramını yaratmıştır. Doğu ve Batı sorununa ciddi dikkat eden Goethe diğer Batı ediblerinden farklı olarak bu çatışmanın giderilmesini tüm insanlığın İslam hikme-tine sahiblenmesinde görmüştür. Goethe’yə göre, insanlığı birliğe kavuşturabilecek yegane mükemmel araç islam ideolojisidir. İşte bu düşüncelerini ifade etmek için Goethe İslam dini ve Hz Muhammed kimliği ile ilgili eserler yaratmıştır. Goethe’nin ünlü “Doğu-Batı Divanı” nın “Cennet” bölümünde yer alan bazı şiirlerin konuları İslam’dan olup, Goethe’nin Vahdani-yet inancı ve Ahiret İnancını yansıtmaktadırlar.

Anahtar Kelimeler: Kur’an, “Doğu-Batı Divanı”, Vahdaniyet, inanç

ABSTRACTVarious rivalries have always been existed between East and West, the ideological war

for centuries has been one of the main problems of literature, philosophy and sociology. One of the main reasons for this was of course, the formation of Western and Eastern cultures in the different direction of development and on the basis of different outlooks. Sometimes the Oriental thinkers have tried to learn from the West, Western intellectuals from the Eastern spirituality and values, in spite of different cultures and the values that contradict one anot-her. There were a lot of thinkers, who sought the main roots of the differences between East and West, and tried to remove this barrier. There are countless arguments about the study of the Eastern culture and literature in the West from Middle Ages to Modern Times. Since XVII century all the Western thinkers have started to pay a special attention to the whole Eastern literature, especially to religious literature. Beginning from X century though there was a great attention to Oriental Science in the West the religion of Islam remained unknown for Europeans and was considered as “constant danger”. Only in 1143 Robertus Ketenenzis translated the «Koran» into Latin, and in 1772 Megerlin prepared the initial translation of the «Koran», he translated from ancient Arabic into German. And it paved the way for Islam to en-ter the Western literary-esthetic thoughts. Just this translation evoked the great German poet Goethe’s interest in Islam, the poet studied deeply the religion of Islam, and he created the concept of human unity. Goethe gives a serious attention to the problems of East and West, in contrast to other Western writers for elimination of this conflict he sees the understanding of the wisdom of Islam by all humanity. According to Goethe, the Islamic ideology is the only perfect tool that will unite the mankind. Just to express his thoughts Goethe created works about Religion Islam and Prophet Muhammad’s identity. The themes of some poems of the chapter «Paradise» from Goethe’s famous «East-West Divan» dealt with Islam and reflected Goethe’s belief in oneness of God and belief in Hereafter.

Key words: Koran, “East-West Divan”, oneness of God, faith

Page 76: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-60-

MİLLİYETÇİLİĞİN HALLERİ: KURTULUŞ SAVAŞI EDEBİYATINDA MİLLİYET-Çİ SÖYLEMİN YANSIMALARI

THE STATES OF NATIONALISM: REFLECTIONS OF NATIONALIST DISCOURSE IN A LITERATURE OF THE TURKISH WAR OF LIBERATION

Hüseyin ÇİL Arş. Gör., Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETKurtuluş savaşı üzerine oluşturulmuş edebi külliyat milliyetçi söylem için geniş bir ha-

reket alanı oluşturmaktadır. Bu alan sadece klasik anlamda milliyetçilik tanımlarına uygun-luk gösteren bir kavramsallaştırmayla değil farklı milliyetçiliklerin oluşumuna katkı sağlayan biçimde okunmaya elverişlidir. Bu çalışma kurtuluş savaşı edebiyatının ortaya koyduğu tek bir milliyetçilik biçiminin değil farklı milliyetçilik biçimlerinin olduğunu iddia etmekte ve bu farklı milliyetçilik biçimlerinin nasıl geliştiğini, gelişiminde etkili olan faktörleri ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaca ulaşmak için kurtuluş savaşı edebiyatının ürünlerinin yo-ğunlaştığı dönemleri göz önünde bulundurarak edebiyatla siyasetin yakın ilişkisi bağlamında farklı görüşler açısından yazılmış roman ve şiir örneklerine odaklanmaktadır. Kurtuluş sava-şına ilişkin eserlerin oluşumunda etkili olan üç farklı dünya görüşü çerçevesinde (Kemalizm, Milliyetçilik – Muhafazakârlık, Sol) yazılmış örnekleri incelemektedir. Bu görüşler ışığında ya-zılmış eserler kurtuluş savaşıyla ilgili edebi literatürün neredeyse tamamını oluşturmaktadır. Bu çalışmada milliyetçilik teması bu görüşlerden sadece biriyle sınırlı olarak görülmemekte, diğer görüşlerin de kendine özgü şartlar içinde farklı milliyetçilik anlayışlarını dile getirdiğini iddia etmektedir. Temelde bir ulus inşası üzerine kurulu olan kurtuluş savaşı edebiyatında, her görüşten eserin kendine özgü bir ulus tasavvuru olduğunu vurgulamaktadır.

Her görüş; savaşın taraflarını (dost-müttefik/düşman-işbirlikçi), yapılış şeklini, ideolojik arka planını, sebeplerini ve sonuçlarını edebiyat vasıtasıyla ortaya koyarak kendi milliyetçilik anlatısını geliştirmektedir. Böylece ortaya birbirinden farklı üç temel milliyetçilik paradigması çıkmaktadır. Bu paradigmalar kimi zaman birbirine ortak düşman temelinde yakınlaşırken kimi zaman da tamamen zıt kutuplara savrularak birbirlerine karşı mücadele vermektedirler. Böylece Türkiye’de kurtuluş savaşı edebiyatı, tek sesli bir milliyetçilik yerine edebiyat dışı faktörlerin etkisiyle karmaşık bir işleyişe bürünerek çok sesli bir milliyetçilik anlayışını dile getirmektedir.

Anahtar Kelimeler: Milliyetçilik, Edebiyat, Kurtuluş Savaşı, Söylem

ABSTRACTA literary collection on a theme of the Turkish War of Liberation is an extensive space

where nationalist discourse is actively produced. This space allows us to read not only a conceptualisation which conforms to classic nationalist descriptions but also a way of cont-ributing to generate different nationalisms. This study argues that the literature of the War of Liberation delivers different forms of nationalism, not the single form, and aims to de-monstrate the way in which those different forms of nationalism are developed and the fac-tors which are influential to that development. To fulfil the purpose, this study specifically analyses the novels and poems written from politically different perspectives in the periods when literary works on the War of Liberation was intensively produced. In other words, the cases which were written within the frameworks of three different world views (Kemalism, Nationalism-Conservatism, the Left) are examined. This study argues that a theme of natio-nalism is not limited to the works written from one of these views, but the other views also express different nationalist understandings in their own contexts. It highlights the fact that the works of each view have their own project of nation in the Liberation War literature which is based on a theme of nation-building. Each view develops its own way of narrating nationa-lism through the literary accounts of the parties (ally/enemy/collaborator), military deploy-ment, ideological background, causes and consequences of the War. In this way, three distinct nationalist paradigms have emerged. These paradigms come closer to each other against the common enemy at one time; they struggle against each other separating in opposite camps at another time. Thus, being involved in an intricate working of dynamics beyond literature, the Liberation War literature in Turkey communicates multivocal nationalisms, rather than the univocal understanding of nationalism.

Keywords: nationalism, literature, the Turkish War of Liberation, discourse

Page 77: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-61-

ULUSAL İSLAMOFOBİ: YAZILI BASINDA İSLAM ALGISINATIONAL ISLAMOPHOBIA: THE PERCEPTION OF ISLAM IN PRINTED MEDIA

İbrahim YENENYrd. Doç. Dr., Karabük Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETModern dünyada insanlar, bağlı oldukları dini inançlar ve ait oldukları dini kültürel ge-

lenekleri dolayısıyla toplumsal dışlanma ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Dolayısıyla dinsel ayrımcılığın İslam dinine karşı uygulanmasının “islamofobi” olarak ortaya çıktığı bilinmek-tedir. Zira islamofobi, başta Avrupa ve Amerika olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan müslümanların karşılaştıkları ayrımcılığı ifade etmektedir. İslamofobinin özellikle Avrupa olmak üzere değişik coğrafyalardaki görünümünün birlikte yaşama kültürü çerçeve-sinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Günümüz çağdaş Avrupa dünyası, kendi geçmişini sorgulamakla dinin insan ve toplum hayatını bağlayıcı kurallarından uzak bir “laik” kültür oluşturduğu iddiasını taşımaktadır. Dahası bu iddia dinin bireysel ve toplumsal işlevselliğinin dışlandığı bir düşünce sisteminin varlığını da içermektedir. Ancak Avrupa’nın bin yıla uzanan Hıristiyan dininin belirleyici etkisiyle oluşmuş “benlik” algısının ciddi kırılma tecrübeleri-ne rağmen kolaylıkla değişmeyeceği kabul edilmektedir. Neticede İslamofobi tartışmalarının anlaşılmasında bir taraf olarak mücessem Avrupa kimliğinin Hıristiyan geçmişinin hatırda tutulması önemli görünmektedir.

İslamofobi (Islamophobia) kavramı ilk defa ırksal ayrımcılık başta olmak üzere etnik ve kültürel farklılık konularında araştırmalar yaparak hükümetlerin politik çözümler üretmesin-de etkili olan Runnymede Vakfı tarafından desteklenen ve Gordon Conway tarafından hazır-lanan bir raporda kullanılmıştır. Rapora göre İslamofobik söylemi oluşturan temel sebepler şu şekilde sıralanmaktadır: İslam’ın tek bir yapısı vardır ve değişime kapalı bir dindir. İslam, diğer kültürlerle ortak değerleri olamayan ayrı bir dindir, ötekidir. İslam, Batı nazarında aşa-ğı, bayağı, barbar, irrasyonel, ilkel ve cinsiyet ayrımcılığı yapan bir dindir. İslam, düşman, acımasız, saldırgan, şiddet içeren, terörizme destek veren, medeniyetleri çatıştıran bir dindir. İslam Dini, inançların siyasi ve askerî çıkarlar için kullanılan maniplatif bir siyasi ideolojidir. Müslümanlar tarafından Batı kültürüyle ilgili yapılan eleştiriler hiçbir değer taşımaz, anında reddedilir. İslam, ana akım (Sünnilik) dışında kalan Müslümanları da dışladığı için ayrımcı bir dindir.

Bildirinin amacı Türkiye’de yayınlanan günlük gazete örneklerinde İslam ve Müslümanlar ile ilgili yayınlanan haberleri nitel araştırma teknikleri ile çözümlemektir.

ABSTRACTIn the modern World people because of the religious believes they devote and the reli-

gious cultural traditions to which they belong, are faced with social alienation. Accordinly, it’s known that as a result of the practice of religious discrimination on the Islam religion, islamophobia has emerged. Like wise, islamophobia points out the discirmination that the Muslims living in different regions of the the World but especially in Europe and America, are confronted. The wiev of islamophobia in different geographies but especially in Europe most be evalvated in the frame of living together culture. Modern-day contemporary Europan World by questioning its own history claims that is away from the rules tying up the man and social life. Furthermore this claim contains the existence of a system of thinking in which the individual and social functionality of religion is excluded. However it is acknowledged that despite the serious experiences of failure the “sense of self” that has been composed by the effect of Europe’s milennial in the understanding of islamophobia discussions to keep the Christian history of incarnate Europen identity as a side is regarded as significiant.

The concept of islamophobia has first been used in a report prepared by Gordon Conway and supported by the Runnymede Foundation which is influential in goverments producing of political solutions by researching on the topics of cultural differences and particulary on racial discrimination. According to the report the basic reasons composing the islamophobic discourse are arrayed like this: Islam has only one structure and Islam is a religion close to change. Islam is a seperate religion not carrying common values with other cultures; it is the

Page 78: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-62-

other in the Western aspect, Islam is an inferior coarse, barbarion, irrationel, and primitive religion which makes gender discrimination. Islam is enemy, Islam is a merciless religion containing violence, supporting terrorism and clashing civilizations. The religion of Islam is a manipulative political ideology in which believes are abused for political and military benefits. Criticisms on Western Culture have no value and care immediately rejected by Muslims. As Islam externalises all Muslims apart from the main movement (Sunnşsm), it is a discrimina-tory religion.

The objective of this declaration is to analyze news about Islam and Muslims in Daily newspaper samples published in Turkey with qualitive research techniques.

Page 79: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-63-

MÜSLÜMANLARA YÖNELİK ÖTEKİLEŞTİRİCİ SÖYLEMİN ‘İSLAMOFOBİ’ ÜZERİNDEN YAYGINLAŞTIRILMASI: KURAMSAL BİR İNCELEMEDISSEMINATION OF ALIENATING STATEMENT FOR MUSLIMS THROUGH

‘ISLAMOPHIA’: A THEORETICAL REVIEWİhsan ÇAPCIOĞLU

Doç. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı, [email protected]

Ebru ŞEREFDoktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Felsefe ve Din Bilimleri Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı, [email protected]

ÖZETGünümüz dünyasında Müslümanlara yönelik ötekileştirici söylemin her geçen gün yaygın-

laştırıldığı görülmektedir. Bu bağlamda Batı ile İslam ülkeleri arasındaki karşılaşma çatışma eksenli gündemlere konu olmaya devam etmektedir. Söz konusu çatışmalar; “Avrupalıların korku kültürü ile Müslümanların kendilerini küçük görme kültürü arasındaki duygusal bir ça-tışma”, “seküler veya laik bir dünya ile giderek dini özellikleri ön plana çıkan dünya arasındaki kültürel çatışma” ve “küresel düzeyde güç mücadelesi şeklinde ortaya çıkan ve Batı’nın tek-nolojik gelişmişliğine karşı ‘Öteki’nin terör yöntemleriyle yaptığı silahlı bir çatışma” olmak üzere çeşitli kategoriler altında gruplandırılabilir. Her ne kadar “ötekileştirici” söylemin ta-rihsel kökleri çok eski zamanlara kadar uzansa da, özellikle 11 Eylül 2001 olaylarıyla başlayan süreç dünya çapında bir milat olma özelliği taşımaktadır. Günümüzde Doğu-Batı ekseninde giderek kutuplaştırıcı bir dilin keskinleşmesinin yanında, İslam Dünyası ve Müslümanlara yönelik tepkiselliğin çeşitli formlar altında yükselişine tanıklık edilmektedir. Bu tepkiselliği ifade etmek üzere literatürde yerleşik bir niteleyici olarak tercih edilen kavramların başında “İslamofobi” gelmektedir. Sözcük anlamı “İslam korkusu” olsa da, aslında bu kavram bugün daha çok Batı’da zaten var olan yabancı düşmanlığının Müslüman yabancılara yönelmiş biçi-mini ifade etmektedir. 11 Eylül Olayları, İslamofobi konusunda bir dönüm noktası olmuş; bu tarihten itibaren karşıtlık ve düşmanlık söylemi gittikçe radikalleşmeye başlamıştır. Bu olay-ların ardından gelişen kargaşa ortamından beslenen İslamofobi; “Batı ülkelerindeki ‘Yaban-cı düşmanlığı’nın yabancılar içinde büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara yönelmiş hali” olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim 11 Eylül olaylarından kısa süre sonra İspanya ve İngiltere’de meydana gelen terör saldırılarının ardından, egemen medyanın da yönlendir-mesi ile, Müslümanları terörist olarak görenlerin oranında ciddi bir artış yaşanmış ve İslam/Müslümanlar, terörizm ile birlikte anılır hale gelmiştir. Bununla birlikte İslam karşıtlığı ve düşmanlığı anlamında İslamofobi, son yıllarda ortaya çıkan ve yaygınlaşan İslam/Müslüman karşıtlığını nitelemek için kullanılsa da, söz konusu olgunun kökleri çok daha eskilere dayan-maktadır. Öyle ki, tarih boyunca özellikle Batı literatüründe Müslümanlarla ilgili yazılanlar incelendiğinde, önyargı ve etiketlemelere dayalı İslam karşıtlığının sosyo-kültürel ve politik etkilerinin sanıldığından daha yaygın olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, son yıllarda sıklık-la karşılaşılan İslam karşıtlığının bir sonucu olarak belirginleşen İslamofobi’nin söz konusu tarihsel bilinçaltının modern bir yansıması olduğu düşünülebilir. Bu bağlamda, bildirimizde Batı ve İslam Dünyası arasında yaşanan ve geçmişten günümüze kadar uzanan çatışmanın farklı boyutları üzerinde durulacaktır. Bildiri hazırlanırken, Bartos ve Wehr’in (2002) “Using Conflict Theory” kitabında çatışma çözümlemeleri bağlamında önerilen modellerden yararla-nılmıştır. Bartos ve Wehr, çatışmacı davranışın altı temel nedene bağlı olarak ortaya çıktığın-dan bahsetmekte ve bunları; uzlaşmaz amaçların varlığı ya da var olduğu inancı, yüksek dü-zeyde dayanışma, çatışmanın düzenlenmesi ya da örgütlenme, çatışmacı kaynakların seferber edilmesi, rakibe düşmanca davranma, etkili kaynaklara sahip olma şeklinde sıralanmaktadır. Bartos ve Wehr’e göre çatışmacı davranışı oluşturan altı temel nedenden biri olan uyuşmaz amaçlar, diğerleri arasında ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Çatışmacı aktörlerin yarışılan kay-naklar, uyuşmaz roller ve uyuşmaz değerler gibi pek çok uyuşmaz amacı olabilir. Bu bildiride, söz konusu uyuşmazlıklardan ve çatışma alanlarından hareketle, İslam karşıtlığı söyleminin çözümlenmesi yapılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: 11 Eylül Olayları, İslamofobi, Yabancı Düşmanlığı, Terör, Şiddet.

Page 80: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-64-

ABSTRACTThe alienating discourse against Muslims in the modern world seems to spread every day.

In this context, encounters between Islamic countries and the West continue to be the subject to the conflict axis agendas. These conflicts can be grouped under these various categories: “An emotional conflict between self-despising culture of the Muslims with the culture of fear of Europeans”, “cultural conflict between a secular world and a world of prominent religious features” and “armed conflict with terrorist methods of the Other against the technological sophistication of the West that arises as power struggle at global level”. Albeit the historical roots of “alienating” statement prolongs to the ancient times, the process especially starting with the 9/11 events is considered as a worldwide milestone. Today, besides the increasingly sharp polarizing language in the East and West axis, it is witnessed to the rise of reactions towards Islam and the Muslim world in various forms. “Islamophobia” is the first one among the other terms that are preferred qualifiers in the literature, to express these reactions. Alt-hough the literal mean is “Fear of Islam”, today this term is actually refers to the xenophobia that is already existing but directed to Muslim foreigners. 9/11 has been the turning point and starting from that event, statement of hostility and opposition began to be increasingly radicalized. Islamophobia that is fed by the growing turmoil after these events is encountered as “Xenophobia in the western countries that is directed against Muslims which constitutes the majority of foreigners.” Thus following the terrorist attacks in Britain and Spain that are shortly after 9/11 events, with the steering of the mainstream media, the proportion of the people that regards the Muslims as terrorists significantly increased and Islam and Muslims have become associated with terrorism. Even if the term Islamophobia, meaning anti-Islam and hostility, is used to refer anti-Islam and anti-Muslim approaches which arises and spreads during recent years, the roots of this phenomenon are based on much older. Such that, when examining what has been written about Muslims especially in Western literature throughout history, the socio-cultural and political impact of anti-Islam that is based on prejudice and labeling seems to be more common than presumed. Therefore, Islamophobia that prominent as a result of anti-Islam which is encountered in recent years could be considered as a modern reflection of the historical subconscious. In this context, our paper will focus on different as-pects of conflict that dates back till present and that is experienced between the West and the Islamic world. Models proposed in the context of conflict resolutions in Bartos and Wehr’s (2002) “Using Conflict Theory” book, are made used of, while preparing this paper. Bartos and Wehr, mentions the conflicting behavior arises due to six main causes and defines them as: The existence or belief of existence of irreconcilable objectives, high level of solidarity, regulation of the conflict or organization, mobilization of resources of conflict, hostile beha-vior to the opponent, having powerful resources. Existence of irreconcilable objectives, which is one of the six main causes constituting conflict behavior, has a privileged position among others by Bartos and Wehr. Conflicting actors may have many incompatible purposes such as resources that are competed or incompatible roles and values. In this paper, resolution of the anti-Islam rhetoric has been done, by utilizing these incompatibilities and conflict areas.

Keywords: 9/11 events, Islamophobia, Xenophobia, Terrorism, Violence.

Page 81: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-65-

SİNEMA’DA İDEAL TEHDİT OLARAK İSLAM: GERÇEKLİĞİN VE DÜŞSELLİĞİN KARIŞMASI

ISLAM AS AN IDEAL THREAT IN CINEMA: INTERMINGLING OF REALITY AND IMAGINARINESS

İlknur EKİZArş. Gör. KTO Karatay Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü,, [email protected]

ÖZETHem maddi hem de manevi bir varoluş türü olan sinema ideolojik bir aygıt olarak Ame-

rika ve Avrupa’da büyük bir endüstri haline gelmiştir. Görünürde kültürel güç iken aslında savaş silahı olarak kullanılan sinema Althusser’ci anlamda devletin ideolojik bir aygıtı olup gerçekliğin ve sahteliğin iç içe geçtiği bir imgeler dizisidir. Terör ve şiddet sarmalını kamera-da oynatan bu güç İslam’a karşı algı operasyonu yapmaktadır. Hem oynayan kişilerin imajı hem de işlenen terör, şiddet, korku, tehdit, şiddet, yobazlık temaları üzerinden ötekileştirilen, psikolojik olarak verdiği hayret, korku, gerilim duyguları nedeniyle “gerçek nedir ?” sorusu-nu unutturan bir İslam ve doğu anlatımı vardır. Kendi toplumlarını ise mağdur, kötülerle mücadele eden ve sonunda da kendilerini kahraman ilan eden bir süreçle senaryolar yazıl-maktadır. Hem gerçekten bu algıya sahip oldukları hem de sonunda böyle bir algı yaratmak için gerçekliğin gerçek olmayanla karıştığı bir kötülük simülasyonu inşa edilmektedir. İs-lam’ı bir terör dini olarak işleyen batı sineması oryantalist bir söylemle kamerada büyük terör görüntüleri yaratmakta ve zihin oyunları oynayarak hegemonyasını da inşa etmektedir. Bu hegemonya kendi toplumunun milli duygularını şekillendirip, sosyal kontrol sağlarken doğu toplumlarının ise ötekileştirilmesini sağlamaktadır. Amerikan ve batı sineması masumiyet ve mağduriyet ayartıcılığı ile hegemonyanın ağ örmesine ivedilik katmaktadır. Devletin önemli bir aygıtı olan sinema sektörünün başı olan Hollywood bu eksende çalışmakta ki “Operasyon: Argo” filmi Oscar ödülünü Michel Obama’dan almıştır. Bunun gibi pek çok film gerek ismiyle gerek kullandığı yan tema ve metaforlarla İslamofobi’ye hizmet etmekte ve ödüllendirilmek-tedir. Son aşama Postmodernizmle birlikte politik kamera algı oyunlarını daha da arttırarak gerçekliğin ve düşün iç içe geçmesinden yola çıkarak göstergeler üretmektedir. Bu bağlamda çalışmada, filmler ve bu filmlerde göstergelerin nasıl kurgulandığı ve İslam’ın bu kurguda nasıl ideal tehdit teması olarak anlatıldığı analiz edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Sinema, Simülasyon, Hegemonya, İslamofobi.

ABSTRACTBoth material and spiritual existence, which is kind of cinema has become an ideological

apparatus as a major industry in the United States and Europe. While ostensibly cultural power is actually an ideological apparatus of the state in terms of cinema Althusser’c used as a weapon of war is a series of images that are intertwined in reality and falsehood. Terror and played in the spiral of violence serves the perception that power camera operation against Islam. image of people playing both committed terror, violence, fear, threats, violence, there is an Islamic expression of marginalized over bigotry and eastern themes. Same time, given that stunned psychologically, fear, feelings of tension due to the “what is real” there is an Islamic and eastern narration forget the question. The victims of their own society, struggling with the bad and in the end is written scenarios proclaiming themselves heroes. And they have this perception is really well built simulation involving an evil it is to create such a perception of the true reality. Islam is a religion of terror functioning western orientalist discourse with cinema camera images to create a large terrorist. additionally western cinema is to build the hegemony of playing mind games. This hegemony is to provide social control by shaping the national feelings of his own society. it is to ensure that marginalized communities east. American and western seduction of innocence and victimization are knit network with the hegemony. An important instrument of the state, the head of the Hollywood film industry has been working on this axis. “Operation: Argo” movie has received awards the Oscar from the hands of Oscar Obaman. As well as many films with themes that should be used should be the name and contact should serve Islamophobia with metaphors and rewarded. The final stage of reality by increasing the perception of the political game with postmodernism camera and take off from thinking nested display manufactures. In this context, the study analyzed how the edited movies and these movies on the display and how Islam is described as ideal in this fiction theme threat.

Keywords: Cinema, simulation, Hegemony, Islamophobia.

Page 82: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-66-

RUSYA’DAN JAPONYA’YA BİR DİNİ HAREKET ÖNCÜSÜ: ABDURREŞİD İBRAHİM (1857-1944)

FROM RUSSIA TO JAPAN, A PIONEER OF A RELIGIOUS MOVEMENT: ABDURREŞİD İBRAHİM (1857-1944)

İsmail GÜLLÜYrd. Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETAbdürreşid İbrahim 1857 yılında Rusya’nın batı Sibirya bölgesinde bulunan Tobolsk vi-

layetinin Tara kasabasında dünyaya gelmiş, 1944 yılında Japonya’da vefat etmiştir. 1912 yı-lında Osmanlı vatandaşlığına geçen Abdürreşid İbrahim, İstanbul’da yaklaşık olarak iki yıl kalmış, 1925-1933 yılları arasında da Konya’da yaşamıştır. Abdürreşid İbrahim, 20. Yüzyılda Rusya’daki Müslüman Türkler arasındaki milli mücadelenin önemli isimlerinden ve Osmanlı aydınları içinde önemli izler bırakmış biridir. Rusya’da çıkardığı Ülfet, Mirat, Tilmiz, Necat ve İslam Dünyası gibi gazete ve dergiler ve eğitim faaliyetlerinin devlet tarafından kapatılması ile çalışmalarını İstanbul, Hindistan, Singapur, Endonezya, Kore, Çin ve Japonya’da devam ettir-miştir. Abdürreşid İbrahim’in en önemli özelliklerinden biri ilk olarak köklü bir şekilde onun vasıtası ile İslamiyet’in Japonya’ya girmesidir. Gezdiği bir birinden farklı toplumsal ve kültü-rel özelliklere sahip coğrafyalar hakkındaki tespitleri bugüne ışık tutan yönleri ile son derece önemlidir. Bütün çalışmalarındaki odak noktası, ideali İslam Birliği’dir. En önemli çalışmala-rının başında Çolpan Yıldızı ile birlikte kendine özgü Türkçesi ile kaleme aldığı Alem-İslam ve Japonya’da İslamiyet’in Yayılması adlı eseridir. Mehmet Akif’in “gayet mühim bir eser” ve “çoktan beridir bu kadar samimi, bu kadar faydalı, lakin bu kadar tesirli bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum” diye nitelendirdiği bir çalışmadır.

Bu bildiride Abdürreşid İbrahim’in görüşleri ve çalışmalarından hareketle farklı coğrafya-larda İslam algısının temel dinamiklerinin tespit edilmesi, değişim ve dönüşümünün sosyo-lojik analizi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda yöntem olarak başta Abdürreşid İbra-him’in eserleri olmak üzere kendisi ve görüşleri ile ilgili yazılmış literatür incelenerek çalışma gerçekleştirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Abdurreşid İbrahim, İslam ve Müslüman Algısı, Modernleşme

ABSTRACTAbdurresid Ibrahim was born in Tara town of Tobolsk province located in the western

part of Siberia, Russia in 1857 and he died in 1944 in Japan. Abdurresid Ibrahim, who acqu-ired Ottoman citizenship in 1912, stayed in Istanbul approximately for two years, and lived in Konya between the years of 1925-1933. Abdurresid Ibrahim was one of the prominent figures of the 20th century Ottoman intellectuals especially for the national struggle of the Muslim Turks in Russia. With the closure of newspapers and magazines such as Ülfet, Mirat, Tilmar, Necati and the Islamic world published in Russia and some educational activities by the hand of state, he pursued his works in Istanbul, India, Singapore, Indonesia, Korea, China and Japan. One of the most significant features of Abdurresid Ibrahim was to be a pioneer in radical entrance of Islam to Japan for the first time. His evaluation of several geographies which has different social and cultural characteristics visited by him is extremely important with its aspects shedding light on today. The focus and ideal in all his studies is the Islamic Union. Çolpan Yıldızı (The North Star), Alem-i Islam penned with his distinctive Turkish, Japonya’da İslaimiyet’in Yayılması are listed among his most significant works was defined with the statements of Mehmet Akif as “a quite important work,” and “I have not read so sincere, so helpful but influential book for a long time”.

In this paper, it is aimed at identifying fundamental dynamics of perception of Islam in dif-ferent geographies with reference to arguments and works of Abdurresid Ibrahim and provi-ding a sociological analysis of its change and transformation. For this purpose, the study will be based on analysis of the literature written on Abdurresid Ibrahim’s works and his life story.

Keywords: Abdurreşid İbrahim, Perception of Islam and Muslims, Modernization

Page 83: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-67-

AVRUPALI MÜSLÜMANLARIN MODERN KİMLİĞİ: “AVRUPA İSLAMI”MODERN EUROPEAN IDENTITY OF MUSLIMS: “ISLAM OF EUROPE”

İsmail KIRANEcole Des Hautes Etudes En Sciences Sociales(EHESS), Paris

ÖZETSiyasal İslam, her zaman çözümü devlette gördüğü için değişimi her zaman siyasi iktidarın

gücünde ve etkili araçlarında aramıştır. Toplumu yukarıdan aşağıya Müslümanlaştırma istemi bu şekilde başlar. Bunu temsil eden gruplar, din adına hareket etmiş ve sonuçta İslam dünyası kan gölüne çevrilmiştir. Buna toplumun bazı kesimleri de destek vermiş ve Müslüman kesim, alternatif sunumlarda bulunamadığı için de siyasal İslam, kendini İslam’ın ideolojiye bürün-mesi hali olarak konumlandırılmıştır.

Daha önce benzer hadiseleri Batı dünyası Hıristiyanlık üzerinden yaşadığı için bunun sonucunda “kültürel elitler”, sırtını dine vermekten vazgeçmiş buna mukabil kendi ölçüle-ri içinde seküler düzeyde yaşanılır ahlaki bir sistem kurmuşlardır. Onların kendilerine ait bu ahlaki sistemi kurdukları günden beri İslam dünyası seküler düzeyde hep kaybetmiştir. Çünkü Müslümanlar son iki asırdır teoride ve pratikte İslam’ı yaşanılır kılabilecek hemen hemen hiçbir eyleme öncülük edememişler ve bugün gelinen nokta Müslümanların, İslam’ın tamamıyla dışında kaldıkları asırdır. Yaşadıkları topraklar üzerinde kendilerine ait seküler bir düzen kurmaktan ziyade savaşmayı tercih etmeleri de bu nedenledir.

Müslümanlar, İslam’ın doğduğu “kadim topraklar”ı kaybetmeye başlamış ve bundan böy-le İslam’ın kendine bulduğu yaşam alanı Amerika, Avrupa ülkeleri ve çok özelde de Fransa olmaya başlamıştır. İslam karşıtı eylemlerin yapılmasının daha çok Avrupa ve İslam’ın en çok yayıldığı ülkenin de Fransa olması bu nedenledir.

Tanrı, teori ve pratikte dininin bir toplum tarafından yaşanmadığını görürse ondan ema-neti alır onu yaşayacak ve yaşatacak başka toplumlara verir. Bu durum onun kanunlarına aykırı değildir. Yüzyıllardan beri bu emaneti taşıyan Müslümanlar son asırdan beri bu ema-neti taşıyamayacaklarına dair bir karakter arz etmeye başlamışlardır. Avrupa kıtası’nda Müs-lümanların küllerinden “Avrupa İslam”ının doğacak olması ve Hıristiyanların büyük oranda Müslüman olması muhtemeldir. Müslümanlar, İslam’ın bu yeni formunu da Avrupa’dan öğre-necek ve böylece Tanrı, Maide Suresi 54’cü ayette ifade ettiği gerçek kendini seküler düzeyde “intikam” olarak var edecektir.

Anahtar Kelimeler: Siyasal İslam, Avrupa İslam’ı, kültürel elitler, Tanrı’nın intikamı

ABSTRACTPolitical Islam is always looking for the change in effective tools of the power and political

power because it sees always the solution in state. The request of Muslimisation begins in this way. The groups which represent this idea, he has acted in the name of religion and finally there are wars in every corner of Islam world. Some part of the communities supported that idea and the others couldn’t offer the alternatif ideas, so the political Islam find a place as ideological Islam for itself.

The Western world, lived out earlier the similar events for Christianity, so “cultural elits” gived up to consult the religion but they created a new morality system in secular way. Sin-ce they established their own moral system that the Islamic world has lost all secular level. Because Muslims are the last two centuries, in the theory and practice, they have not lead to any action which could make it almost livable Islam. So today Muslims, for a century they completely left out the Islamic. They prefer to fight also for this reason rather than to build a layout of their own secular lands on which they live.

Muslims, they began to lose the “ancient land”, which Islam was born. And Islam finds himself new living space in America, European countries and specially in France. That’s why the actions against to Islam are mostly in Europe and espacially in France, the country which has the biggest Islamic community. God, if he sees that the religion do not experienced by a society’s in the theory and practice, he takes this duty from them and gives the other societies who could represent better. This situation is not opposite to his rules. The Muslims who ma-kes this duty since the centuries, today shows a different caracteristics who cannot manage this duty any more. It is possible that in the europien continent, to born “as European Islam” from the ashes of Muslims and largely Christians can be Muslim. Muslims, will learn the new form of Islam from European, so the reality which 54’c the Qur’an proclaimed in verse by God will be there as “revenge” in secular level.

Keywords: Political Islam, Islam in Europe, the cultural elite, God’s revenge

Page 84: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-68-

HEGEMONYAYA KARŞI BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ: NÂZIM HİKMET’İN KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI

A STRUGGLE FOR EXISTENCE AGAINST HEGEMONY: NAZIM HIKMET’S KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI

Kağan GARİPER Arş. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

ÖZETBirinci Dünya Savaşı’nın ardından galip devletler, kendi ulusal çıkarlarını diğer millet-

lerin üzerinde görmüş ve emperyalist düşünceye dayanan fiilî işgallere yönelmişlerdir. Sa-vaştan mağlup olarak çıkan Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’nin ağır yaptırımları ile karşı karşıya kalmış ve topraklarının İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtalya gibi devletlerce istila edilmesiyle kendi güvenliğini sağlayamayacak hâle gelmiştir. Siyasi alanda köşeye sıkışan dev-let, kendini koruma anlamında herhangi bir tavır geliştirememiş, bunun sonucunda merkezî yönetimin çaresiz kalışını gören halk kendi varoluş mücadelesini başlatmıştır. Savaş sonrası başta başkent İstanbul olmak üzere bütün Anadolu coğrafyası galip devletlerin fiilî işgal ve yaptırımlarla oluşturduğu baskıyı hissetmiştir. Bu baskının bir hegemonya hâline gelmesi, özellikle yönetici sınıf ve halkın içinden kişilerce manda ve himaye fikirlerinin öne sürülmesi ve savaşın çıkarlar doğrultusunda bir kaynak olarak görülmesiyle gerçekleşmiştir. Bu açıdan ülke dışında savaşın müttefik galip devletlerinin baskısı ile ülke içerisinde kimi kesimlerce rızaya/kabule dayalı olarak oluşturulan bu hegemonya karşısında direnişin çıkış noktası olan Kuva-yı Milliye halkın kendi varlığını koruma adına ortaya koyduğu, iç ve dış baskılara karşı oluşturduğu bir reaksiyondur.

Kurtuluş Savaşı, Türk ulusunun tarihe mâl olan büyük bir kahramanlık destanıdır. Bu mücadele gerçekleştirilirken yaşanan süreç, oluşturulan hegemonya karşısında halkın kendi içinden çıkardığı kahramanların fiilî ve fikrî karşı koyuşlarını da içerir. Bu noktada Kurtuluş Savaşı’nın fitilini ateşleyen Kuva-yı Milliye, Türk edebiyatında şiir, tiyatro, roman, öykü gibi birçok türün konusu olmuştur. Kuva-yı Milliye’yi destan türünün kimi gelenekleriyle bütün-leştirerek konu alan sanatkârlardan biri de Nâzım Hikmet’tir. Bu bağlamda Nâzım Hikmet tarafından yazılan Kuvâyi Milliye destanın Kurtuluş Savaşı’nı cephe savaşlarının yanı sıra cep-he arkasını, ülkede iç ve dış tehditlerle oluşturulan hegemonyanın siyasi-sosyal yönleriyle de anlatması dikkat çekicidir. Bu çalışmada Kuvâyi Milliye’nin kurgusunda yer alan halkın da-yatılan hegemonya karşısında uyanışı, mücadelesi ve başarıya ulaşmasının öyküsü ile yazarın ortaya koyduğu ifadeler tarihî gerçeklik ve söylem açısından ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kuvâyi Milliye, Hegemonya, Nâzım Hikmet, Söylem.

ABSTRACTAfter the World War One, prevailing states recognized their own interest over the other

nations and they follow de facto occupations that are based on imperialist ideas. Ottoman State, which was one of the defeated countries of the War, faced the heavy sanctions of Ar-mistice of Mudros and became a vulnerable position that cannot provide its own security after the invasions on its territory by some states such as England, France, Greece, and Italy. The Ottoman State, which was politically stalemated, could not develop any reflex or manner in terms of defending itself. As a result of this, the public, which had understood the inability of central administration in defending the country, started its own struggle for existence. After the War, especially Istanbul, capital city, and then whole Anatolian geography felt the pressures created by de facto occupations and sanctions. The alteration of this pressure to he-gemony is a result of the supports on mandate and safekeeping management, which were put into words by individuals among ruling class and public, and also attempts on recognizing the War as a source in line with opportunities. In this respect, Kuva-yı Milliye, the starting point of the resistance against this hegemony, which were established by both external pressures of allied powers and internal fractions as creating consent/acceptance, is a reaction that was formed by public, which wanted to protect itself against these external and internal pressures.

Turkish War of Independence is a great heroic saga of Turkish nation that costs the his-tory. The process when carrying out this struggle also includes the actual deprecations of

Page 85: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-69-

heroes, who were coming from public, against established hegemony. At this point, Kuva-yı Milliye, which ignited the wick of the Independence War, became the subject of many types in Turkish literature such as poetry, theatre, novel, narrative. Nazım Hikmet is one of the artists who combined Kuva-yı Milliye and the traditions of some types of sagas. Within this context, it is remarkable that Kuvâyi Milliye Destanı, written by Nazım Hikmet, narrates Turkish War of Independence by including the political-social sides of hegemony established by external and internal threats besides narrating battlefront. In this work, awakening, struggle, and the success story of a nation within the fiction of Kuva-yı Milliye against imposed hegemony will be evaluated in terms of historical reality and discourse by also considering the expressions of the writer himself.

Key Words: Kuvâyi Milliye, Hegemony, Nâzım Hikmet, Discourse.

Page 86: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-70-

İNANÇ VE RİTÜEL ARASINDA HUZUR SOKAĞI ROMANI: ELEŞTİREL BİR OKUMA

HUZUR SOKAĞI BETWEEN BELIEF AND RITUAL: A CRITICAL READINGKöksal ALVER

Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, Edebiyat FakültesiSosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETŞule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanı, modern Türkiye’de din, inanç, İslami hayat,

Müslümanca bakış, gündelik hayat, ritüeller, toplumsal karakterler, mekânlar bağlamında dikkatle okunması gereken popüler bir romandır. Çok satan, sürekli okunan, birçok kuşağı etkileyen bu roman, İslami aktörlerin hikayeleştirildiği önemli bir kavşakta yer almaktadır. İslami edebiyat ve İslami roman gibi adlandırmalar içinde yer alan Huzur Sokağı, bu tarzın ilk örneklerinden biri olması bakımından kayda değerdir. Huzur Sokağı, belli bir mekânsallık ve toplumsal ilişkiler içinde Müslümanca bir hayat yaşamak, İslami ideallere sahip olmak, bu idealleri hayata geçirmek gibi bir arka plana yaslanmaktadır. İdealler ile gerçekler arasında toplumsal karakterlerin nasıl bir yer edindiği ile ilgili temel nüanslara dikkat çekmektedir. Romanın eleştirel okumaya tabi tutulması ve yeni okuma süreçleri bakımından tahlil edilmesi bir gerekliliktir. Bu gereklilik ve yeni okuma, bu tarz edebiyatın sosyolojik şartlarının tartışılmasına, İslami roman yahut ‘hidayet romanı’ gerçeğinin tahlil edilmesine, din, inanç ve edebiyat arasındaki ilişkilerin konuşulmasına imkân tanımaktadır.

Anahtar Kelimeler: İslami edebiyat, İslami roman, Popüler roman.

ABSTRACTHuzur Sokağı of Şule Yüksel Şenler, is a popular novel which should be read carefully con-

sidering the concepts of religion, belief, Islamic life, Islamic perception, daily life, rituals, so-cial characters, and space in modern Turkey. This novel is a best seller, read frequently, effects various generations and it is in a significant turn on narrating Islamic actors. Huzur Sokağı is defined as Islamic literature and Islamic novel and one of the first examples for these genres. The novel has a backround as living an Islamic life, having Islamic goals, and pursueing these ideals within certain space and social relationships. Additionally, it remarks the basic details on how the social characters state themselves between goals and realities. The novel should be read critically and analysed considering the new reading processes. This necessity and new reading process let argueing the sociological conditions of this literature genre, analysing the concept of Islamic novel or “novel of the true path (hidayet)”, and considering the relations-hips between religion, belief and literature.

Key words: Islamic literature, Islamic novel, Popular novel.

Page 87: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-71-

MODERN BATI DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN TANRI VE İNSAN TASAVVURU AÇISINDAN TAHLİL VE ELEŞTİRİSİ

THE ANALYSIS AND CRITQUE OF MODERN WESTERN WORLDVIEW FROM THE CONCEPT OF GOD AND HUMAN

Latif TOKATProf. Dr., Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi

Dini İlimler Fakültesi, [email protected]ÖZETBu bildiride Müslüman dünyanın sosyal bilimler alanında Batı karşısında bugün rekabet

edemez olmasının gerisinde yatan Batılı Varlık, Tanrı ve İnsan tasavvurları analiz edilmeye çalışılacaktır.

Batı düşüncesi Varlık, Tanrı ve İnsan gibi temel dünya görüşü veya zihniyet konularında İslam dünyasından çok farklı bir paradigmaya sahiptir. Öz olarak “ilkesizlik” kavramıyla açık-layabileceğimiz bu paradigma farklılaşmanın ana sebebidir. Öte yandan Müslüman dünya ise aynı konularda “ilkeli” ama sorunlar içeren bir zihniyete sahiptir.

Kaba hatlarıyla söyleyecek olursak Varlık konusunda natüralizmi, Tanrı konusunda deizm veya natüralist panteizmi ve temel insani gösterge olan ahlak konusunda en iyimser yakla-şımla pragmatizmi temele almış bir zihniyetin hegemonik sonuçlarının olması kaçınılmazdır.

Örneğin Amerikan dünya görüşünün ya da yaşam felsefesinin gerisinde yatan isimler olarak bizzat Amerikalı entelektüeller şu beş ismi saymaktadırlar: Darwin, Marx, Freud, James, Dewey. Her bir ismin Varlık, Tanrı ve İnsan anlayışlarının temelde örtüştüğünü söyleyebiliriz. Onlara T. Hobbes, F. Nietzsche ve J. P. Sartre da ekleyebiliriz.

Hobbes’un “insan insanın kurdudur.” İfadesinde özetlenen insan anlayışı ile Nietzsc-he’nin “güç istemi” anlayışı özde birleşmektedir ve bu anlayışın “ahlak” adını veremeyeceği-miz ahlaki sonuçları olacaktır.

Tanrı’dan ateşi “çalan” Prometheusçu insan anlayışı ile Tanrı’nın “Adem’e eşyanın isimle-rini öğrettiğine” inanan insan anlayışı neredeyse birbirine zıt Tanrı-İnsan ilişkisinden bahset-mektedir. Tanrı’dan ateşi çalan insanın Tanrı anlayışı ile, Tanrı’nın kendisine bizzat “bilgi”yi öğrettiği insanın Tanrı anlayışı, sadece farklılıktan ibaret kalmayacak; “ateşi çalma” ve “isim-leri öğretme” sembollerinde olduğu gibi insanın bilim yapma ve bilgi anlayışına da etkileri olacaktır.

“Hakikat varsa özgürlük yoktur,” diyen Sartre düşüncesi bir bakıma bugünkü Batı me-tafiziğini ve Varlık anlayışını özetler niteliktedir ve buna göre, eğer bir hakikat varsa da bu “sosyolojik hakikat” olacaktır.

İslam dünyasında ise, Varlığın adeta “bitmiş”liğini ve “güneş altında yeni bir söz yoktur” ifadelerini doğrulayan bir anlayışın etkileri söz konusudur. Özellikle Tanrı-insan ilişkisi konusunda Tanrı’nın güç, kudret ve azametine halel gelmemesi adına insanın ihmal edildiği bir kelami problem hep var olmuştur ve bu “cılız insan” anlayışının pratikte sonuçları olmuştur. Buna rağmen Müslüman dünyanın en azından teoride bir “ilke”si daima var olmuştur, aynı şeyi bugünün Batı dünyası için söylemek zor görünüyor. İlkesi olmayan bir zihniyetle rekabet edilebilir mi?

Anahtar Kelimeler: Dünya Görüşü, Batı Metafiziği, Varlık Tasavvuru, Tanrı Tasavvuru, İnsan Tasavvuru.

ABSTRACTIn this paper, I will analyze and criticize contemporary Western worldview from the

viewpoint of its God and Human understanding which is the reason why Muslim world can-not compete with Western world in social sciences.

Western thought has a very different paradigm from Islamic world on worldview and mindset issues such as Being, God and Human. Roughly line we can say that its concept of Being as naturalism, its concept of God as deism or naturalistic pantheism, and its approach to morality, as a humanitarian indicators, have taken a mentality based on pragmatism is inevitable that the hegemonic results.

For example, American intellectuals themselves count five names as lying behind the American worldview or philosophy of life: Darwin, Marx, Freud, James, Dewey. Each name

Page 88: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-72-

we can say basically agrees on the understanding of Being, God and Human. We can add them T. Hobbes, F. Nietzsche and J. P. Sartre.

Hobbes’s statement that summarize his understanding of human, “man is wolf to man” is united in spirit with Nietzsche’s “will to power” concept. This “morality” will produce some results that cannot be called moral as such.

Promethean human understanding, “stealing” the fire from God, is almost opposite of the human understanding that “Adam was taught the names of the goods by God”. Promethean concept of God and the second one will not only consist of differences, as in the symbols “stealing fire”, and “God’s teaching the names”, they will also impact on the understanding of knowledge, and the way of doing science.

“There is no freedom if there is truth,” this thought summarize the current Western pra-ctice and way of life, and accordingly, also if there is any truth it will be “sociological truth”

On the other side, in the Islamic world, the concept of Being is confirming so to say the phrase of “there is no a new word under the sun”. In particular, in behalf of God’s power, gre-atness and glory, human-being has always been neglected. This “puny human” understanding will produce some practical results. Despite that, Muslim world, at least in theory, has always had a “principle”, it seems difficult to say the same thing for today’s Western worldview. Is it possible to compete with a mentality that doesn’t have any “principle”?

Keywords: Worldview, Western Metaphysics, Western Ontology, Concept of God, Con-cept of Human

Page 89: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-73-

SOSYAL BİLİMLERDE HEGOMONİK BİR SÖYLEM OLARAK “İLKEL”“PRIMITIVE” AS A HEGEMONIC DISCOURSE IN THE SOCIAL SCIENCES

Mehmet BİREKULDoç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi SBBF

Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETTüm sosyal ve beşeri bilimler gerçek insanları konu alır. Moderniteyi bir tarih yapma pro-

jesi olarak ele aldığımızda sosyal bilimlerin konu aldığı gerçek insanın yerini tarih içerisinde yeniden konumlandırılan bir insan modeli dikkat çekmektedir. Öyle ki tarihsel zamanı antik-çağ, ortaçağ ve modern olarak üçlü bir kategori içerisinde ele alan batılı anlayış batı dışı tüm kültürlerin aksine kendisini modern tarihselliği ile tanımlamaktadır.

Bu anlamda sosyal bilimlerin doğuşunda doğa bilimlerindeki pozitif gelişmeler ve bilginin kaynağı olarak aşkın bir kaynaklıktan insanın egemenliği altında bir bilgi üretimine geçiş sü-recinde antropolojik gerçekliğinin üzerinde hegomonik bir söylem haline getirilen “ilkel” kav-ramsallaştırması önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle ilk dönem sosyal bilimcilerinin çoğu bu anlamda modern dünya öncesi insanın tekamülünü tamamlamağı ve kendi tarihlerinin edilgen nesneleri oldukları varsayımını desteklemişlerdir. İlk dönemde gerçekleştirilen pek çok teoride de bu anlayışın ürettiği ilkel söylemi etkin bir biçimde kullanılmıştır. Bu bildiride sosyal bilimlerin doğuşunda özellikle Antropoloji ve Sosyoloji’de üretilen pek çok teorinin arka planında yer alan bir hegomonik söylem olarak “ilkel” kavramsallaştırması tartışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Modernite, Sosyal Bilimler, İlkel, Yerel, Hegemonya

ABSTRACTAll of the social and humanitarian sciences subject real people. When considering moder-

nity as a history making process, it is remarkable that a re-positioned human model in histo-rical process take the place of real human, which is subjected by the social sciences. In fact, Western understanding, which classifies historical time as ancient, medieval, and modern ti-mes as a triple category, identifies itself by its modern history in contrast to the non-Western cultures’ way of identifying themselves.

In this meaning, the conceptualization of “primitive”, which is generated within anthro-pological reality, holds an important position in the beginning of the social sciences, positive developments on natural sciences and the process of transmitting from transcendental sour-ces to the production of knowledge under the domination of human. Especially, most of the early period social scientists supported the idea of pre-modern human had not completed its maturity and it was the passive subjects of their own history. The discourse of “primitive”, which was used by this understanding, were effectively repeated in many theories seen in the early periods. In this presentation, the conceptualization of “primitive”, which was seated under many Sociological and Anthropological early-period theories, will be discussed as a hegemonic discourse.

Key Words: Modernity, Social Sciences, Primitive, Local, Hegemony.

Page 90: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-74-

İSLAM VE TERÖR ALGISININ PSİKOLOJİK ARKAPLANITHE PSYCHOLOGİCAL BACKROUND OF THE PERCEPTION OF ISLAM AND

TERRORMuammer CENGİL

Doç. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected]

ÖZETTerör tanımlarından birisi de; siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıy-

la sivillere, resmi, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Terörizm, “Disasters: Terrorism” adlı kitabında, “What is Terrorism?” başlığı altında Ann Weil tarafından da şu şekilde tanımlanmıştır: “Terörizm; rastgele seçilmiş ya da sembolik değeri olan kurbanların, şiddetin aracı olarak seçildikleri bir savaş yöntemidir. Bu araçsal kurbanların kurbanlaştırılmaları, mensup oldukları grup ya da sınıf içerisindeki yerlerine bağlıdır. Böylece, söz konusu grup ya da sınıfa mensup olan diğer bireyler de, kronik bir terör korkusunun içine itilmiş olurlar”. Dini terörizm ise, kendine dini inançları zemin aldığını iddia ederek dünyada yapılan her türlü bozgunculuk eylemlerinin genel adıdır. Kral-lıkların çöküşü ve ulusalcılığın yükselişine tanıklık eden çağdaş dönemde, terörizm daha çok anarşisz ve nihilizm ile devrimci düşüncelere bağlanmıştır. Bununla birlikte, din kaynaklı yıldırı eylemleri 1980’den sonra artış göstermiştir. İslami terörizm olarak ifade edilen durum ise Müslümanlar tarafından çeşitli siyasi ve dini sonuçlara ulaşmak için uygulanan bir çeşit dini terörizmdir. Peki kendisini sevgi ve kardeşlik dini olarak taktim eden “İslam” ile “Terör” olgusu nasıl bir araya gelebiliyor. Bu birliktelik doğal bir süreç midir, yoksa bir algı oluşturma sürecimidir. Biz bu bildirimizde İslam ve terörün bir arada algılanmasının arkaplanında yatan psikolojik süreçleri ele alıp tartışacağız.

Anahtar Kelimeler: Din, İslam, Terör, Algı

ABSTRACTOne way to define terrorism is to use all kinds of ways containing force, intimidation, and

violence towards civilians, government, local, and general administrations to reach political, religious and/or economic purposes. Terrorism is also described by Ann Weil in the chapter “What is Terrorism?” of his book “Disasters: Terrorism” as follows: “Terrorism; is violence against normal people. It is not the same as war. Terrorists do not belong to a country’s armed forces. They destroy and kill people. May times, families and children are victims. They want to scare people to get power”. As for the religious terrorism, it is a general name of all kinds of terrorist acts carried out around the World by asserting that these acts are based on religious faiths. In the current period witnessing the collapse of kingdoms and the rise of nationalism, terrorism is mainly linked to anarchist, nihilist and reformist thoughts. In addition, terrori-zing acts originated from a religion began to increase after 1980’s. The Islamic terrorism is a sort of religious terrorism carried out to achieve various political and religious outcomes. If that is so, then how “Terrorism” and “Islam” defined as a religion of peace and brotherhood can compromise with one another; whether or not, this association is a natural process, or a process of perception management. The present report will discuss the underlying psycho-logical processes of why “Islam” and “Terrorism” are perceived together.

Key Words: Religion, Islam, Terrorism, Perception

Page 91: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-75-

“ÖTEKİ”NİN METODOLOJİK İNŞASI: ZAMAN POLİTİKASI AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME

METHODOLOGICAL CONSTRUCTION OF THE “OTHER”: AN EVALUATION FROM THE PERSPECTIVE OF TIME POLICY

Muhammet ERTOY Yrd. Doç. Dr., İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi

Sosyal ve Beşeri Bilimler Fak. Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETAydınlanmanın ilerlemeci tarih görüşünün zamanı doğa tarihi bağlamında laikleştirmesi,

mesafelendirme ve ayırma temeline dayanan bir zaman politikasına yol açtı. Bu zaman poli-tikası açısından geçmişte bulunanın, ötekinin veya Batı-dışı olanın temel niteliği başka bir zamanda yaşamasıydı. Batı ile diğerleri arasındaki ilişkinin, gerek kesinlikler inşa eden fiziksel zaman gerekse karşıtlıklar üreten tipolojiler bağlamında zeminini bu tarihsel mesafelendirme ve tarih dışı görme eğilimi oluşturmuştur. Kavramsal içeriği bu evrimsel zeminden üretilen uygarlık, modernlik ve çağdaşlık gibi kategoriler Batı’yı bugünün temsilcisi kılarken, öteki-leri düne ve geçmişe hapsetmiştir. Sosyal bilimler alanında temel disiplinlerin konuları ve metodolojik kabulleri bakımından özerk alanlar haline gelişi de bu politikaya uygun bir seyir izlemiştir. İktisat, siyaset bilimi ve sosyoloji bugünle ve uygar Batı ile ilgilenen nomotetik disiplinler olarak konumlanırken; geçmiş ve uygar olmayan öteki ise idiyografik metodolojiye dayanan antropolojinin ve şarkiyatçılığın alanı oldu.

Tebliğde, sosyal bilimlerin, özellikle antropolojinin zamanı ele alış ve kullanışı ile Batı’nın kendisini bir süreklilik ve bütünlük içinde sunmasına ve ötekinin ilkel, egzotik, az gelişmiş, üçüncü dünya gibi politik zamanın kavramlarıyla ele alınmasına yaptığı katkıya değinilecektir. Ardından, bugünün bilgisine sahip olmanın Batı’ya ötekinin geleceğini kurma ve yönetme ayrıcalığı sunarak süregelen emperyal politikaları nasıl meşrulaştırdığı ele alınacaktır. Ayrıca, sosyal bilimlerde özellikle kültür çalışmaları alanında gündeme getirilen alternatif perspektif-lere, politik zamanın iktidar aracı olarak kullanılması ve zamanın politik kullanımının öteki ile zamandaşlığın inkârında oynadığı role dikkat çekilecektir.

Anahtar Kelimeler: Zaman Politikası, Modernlik, Kültür Çalışmaları, Söylem, Tahakküm

ABSTRACTEnlightenment’s progressive view of history secularize the time in the context of history

of nature, led to a time policy based on distancing and separation. In terms of this time policy, the basic characteristics of the other, non-Western or located in the past was living in anot-her time. The basis of relationship between the West and others –whether in the context of physical time that creates certainties or typologies that produce oppositions- has been created by a tendency of historical distancing and seeing others ahistorical. Conceptual content of these categories are produced from this evolutionary basis such as civilization, modernity and contemporaneousness, while performing the West as the representative of today, others were imprisoned in the yesterday and the past. Development of the basic disciplines in the social sciences into autonomous areas in terms of topics and methodological assumptions also per-suaded a convenient way to this policy. While economics, political science and sociology are taking place as nomothetic disciplines dealing with today and the civilized West; the past and the uncivilized other became the field of anthropology and orientalism based on idiographic methodology.

In this paper the handling and the use of time by social sciences and especially anthro-pology is being held in special reference to their contribution to the self-presentation of the West as a continuity and an integrity in constrast to the other as primitive, exotic, less deve-loped and third World. The paper also is dealing with how the knowledge of today offering the West the privileges of establishing future and managing the other by legitimization of ongoing imperial policies. Additionally, the alternative perspectives raised in social sciences, especially in the field of cultural studies and the usage of time as a tool of power and the role of the political utilization of time in the denial of the synchronicity will be dealt with.

Keywords: Time Policy, Modernity, Culture, Discourse, Domination

Page 92: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-76-

“İBRAHİMÎ DİNLER” TERİMİNİN TEOLOJİK VE BİLİMSEL BOYUTUTHEOLOGICAL AND SCIENTIFIC DIMENSION OF TERM CALLED “ABRAHAMIC

RELIGIONS”Muhammet YEŞİLYURT

Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi İlahiyat FakültesiFelsefe ve Din Bilimleri Bölümü, [email protected]

ÖZETHz. İbrahim, ilahî kaynaklı Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinleri için ortak bir figürdür.

Hz. İbrahim konusunda her üç din de birbirinden farklı birtakım görüşlere sahip olsalar da, kendisini “ortak ata” olarak kabul etmeleriyle müşterek bir paydaya da sahip bulunmaktadır-lar. Daha çok bu müştereklikten kaynaklı olarak, hali hazırda yaygınlık kazanmış bir kavram olan “İbrahimî Dinler” terimi, günümüzde bu üç dini diğer dinlerden ayırmak için kullanılan “İlahî Dinler” ve “Semavî Dinler” terimleri gibi, temelde “tasnif edici” özellikte bir kullanım gibi görünmektedir. Ancak, tıpkı “ilahî dinler” ve “semavî dinler” terimlerinde olduğu gibi, söz konusu bu terimde de, kullanımın sıhhati konusunda bir takım problem ve tartışmaların olduğu görülmektedir. Çünkü her dinin “İbrahim” ve “İbrahimî Din” algısında farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıkların “İbrahimî Dinler” algısını da farklılaştırması ihtimal dâhilindedir.

“İbrahimî Dinler” terimi, Batılı bilim çevrelerinde üretilen ve İslam dünyasına “dinler ara-sı diyalog” veya “dinî çoğulculuk” gibi ifadelerle pazarlanan bir kavram olduğu için, “hegemo-nik” bir söylem olup olmadığı konusunda birtakım şüpheler söz konusudur.

Biz de bu bildiride “İbrahimî Dinler” teriminde var olan bu şüphelerin ortaya çıkış noktası bağlamında, söz konusu terimin teolojik ve bilimsel boyutu üzerinde duracağız ve problem alanına dâhil ettiğimiz şu soruların cevabını bulmaya çalışacağız:

1. Dinlerin kutsal kabul edilen yazılı ve sözlü kaynaklarında bir terim olarak “İbrahimî Dinler” kullanımı bulunmakta mıdır?

2. “İbrahimî Dinler” terimi bilimsel, teolojik ve fenomenolojik bir terim olarak kabul edi-lebilir mi?

3. Bu terim, diğer din sınıflandırma biçimleri gibi kategorik bir sınıflandırma biçimi olarak kabul edilebilir mi?

4. Bu terimin günümüzde Yahudi, Hıristiyan ve İslam dünyasındaki kullanım alanları ve yaygınlığı nedir ve hangi durumdadır?

Tüm bu soruları, Dinler Tarihi’nin nitelendirme, fenomenolojik ve karşılaştırma metot-larını kullanarak cevaplamaya çalışacağız. Başta ilahî dinlerin Kutsal Kitapları olmak üzere, konuyla ilgili yazılmış bilimsel kaynaklardan istifade ederek, derinlemesine sentez ve yorum-lamalarda bulunarak çeşitli tekliflerde bulunacağız.

Anahtar Kelimeler: Hz. İbrahim, İbrahimî Dinler, Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam

ABSTRACTProphet Abraham is a common figure for holy Jewish, Christianity and Islam. All three

religions have different opinions about Prophet Abraham. However, they have something in common because they regard Abraham as a common ancestor. “Abrahamic Religions “term that is a widespread concept because of this commonality is used with the aim of “classificati-on “ like “Divine Religions” and “Monotheistic Religions”. However, this term is also a mat-ter of discussion in terms of usage validity and truth like those other terms. Because there are different perceptions between “Abraham “and “Abrahamic Religion “in each religion. These differences may lead to different perceptions about “Abrahamic Religions”.

There are a number of doubts about whether “Abrahamic Religions” term is a hegemonic discourse as it is created in western science areas and introduced to Islamic world with the expressions such as interfaith dialogue or religious pluralism.

The aim of this paper to study theological and scientific dimension of this term in term of emerging point of these doubts in “Abrahamic Religion” and try to find answers for the following questions in this field :

1. Do religions have a usage of “Abrahamic Religion” term in verbal and written sources accepted as holy?

Page 93: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-77-

2. Is it possible to consider “Abrahamic Religion” as a scientific, theological and pheno-menological term?

3. Is it possible to regard this term as a categorical classification method like other religi-on classification methods?

4. Where is this term used? How widespread is the usage of this term in Jewish, Christian and Islamic World today?

The aim of this paper is to answer all these questions through employment of qualitative, phenomenological and comparing methods. We also aim to have in depth analysis and com-ments and come up with some proposals by using mainly Holy Books of Divine Religions and scientific sources in this field.

Key Words: Abraham, Abrahamic Religions, Jewish, Christianity, Islam

Page 94: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-78-

AVRUPA’DA İSLAMOFOBİ VE İŞİD İLİŞKİSİTHE INTERPLAY BETWEEN ISLAMOPHOBIA AND ISIS IN EUROPE

Murat AKTAŞ Doç. Dr., Muş Alparslan Üniversitesi

İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü,, [email protected]ÖZETAvrupa Birliği (AB) ülkelerinde yaşayan Müslümanlara karşı 1990’lı yıllardan itibaren ge-

lişen ayırımcılık, dışlama ve nefret giderek Müslümanlara yönelik fiziki saldırı ve eylemlere dönüşmüştür. Sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve kamusal alanda Müslümanlara yönelik ayırımcılık ve dışlamalar fiziki saldırılarla da kalmamış, 2000’li yıllarda buna Müslüman me-zarlıklarına ve işyerlerine yapılan saldırılar da eklenmiştir. Batı ülkelerinde gittikçe yayılan bu İslam ve Müslüman karşıtlığı genel bakış açısıyla islamofobi ve bazen de müslümanofo-bi olarak adlandırılmaktadır. AB ülkelerinde yapılan araştırmalar, alınan önlemlere rağmen Müslümanların sosyal, kültürel, ekonomik alanda ve kamusal yaşamda ayırımcılığa uğradığını göstermekte, bu ayırımcılığın gittikçe artmakta olduğunu ve kaygı verici boyutlara ulaştığını göstermektedir. Adeta bir salgın haline gelen islamofobi ve yabancı düşmanlığı ile bunun ya-yılmasının arka planındaki etmenlerin doğru tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.

ABD ve Avrupa ülkelerinde yayılmakta olan islamofobi ve Müslüman karşıtlığının artışını 11 Eylül 2001’deki saldırılar ve bunu müteakiben Londra, İspanya ve Paris’te meydana gelen terörist saldırılarla ilişkilendirenler bulunmaktadır. Ortadoğu’da hızlıca yayılarak Irak ve Su-riye topraklarında hakimiyet alanları oluşturan, Türkiye ve AB ülkelerinde terörist saldırılar gerçekleştiren Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne AB ülkelerinden katılımların da Av-rupa’da Müslümanlara yönelik ayırımcılık ve islamofobi ile ilişkilendirenler bulunmaktadır. Peki AB ülkelerinde kaygı verici boyutlara varan Müslüman karşıtlığı ve islamofobi gerçekten de bu bölgedeki terörist saldırılardan mı kaynaklanıyor? AB ülkelerinden IŞİD’e katılımlarda buralarda yaşayan Müslümanların sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve kamusal alandan dış-lanmasının etkisi var mı? Varsa bu etki nasıl analiz edilebilir?

AB ülkelerindeki Müslüman karşıtlığı ve islamofobiyi ele almayı amaçlayan bu çalışma; bir yandan islamofobinin kökenleri ve terörist saldırılarla ilişkisini incelerken, diğer yandan IŞİD’e katılımla islamofobi ilişkisini de araştıracaktır. Konuyla ilgili Türkçe, İngilizce ve Fran-sızca literatürden yararlanarak hazırlanacak bu çalışma, çözüm önerileri sunarak ilgili litera-türe katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: İslamofobi, Müslümanofobi, ayırımcılık, IŞİD,

ABSTRACTBeginning from1990s a growing exclusion, discrimination and hate against Muslim livin-

gs in the European Union (EU) has turned out physical assaults and actions. The exclusion and discrimination have not been limited to the physical assault in social, political, cultural, economic and public sphere, the assaults toward Muslim cemetery and workplaces have also been added to attack subjects during 2000s. Studies conducted in the EU countries indicate that the Muslims discriminated; therefore this discrimination is gradually increasing and it re-ached the worrisome content despite the precautions. In the Western countries, the gradually spreading anti-Islam and anti-Muslim sentiments have been commonly referred to “Islamop-hobia”, and occasionally as “Muslimophobia”. Overall, to accurately identify “Islamophobia” and “xenophobia” with real factors behind their expansion have a special importance.

The rising of Islamophobia and anti-Muslim sentiments in the United States and Europe-an countries has been associated with 9/11 attack and subsequent terrorist attacks in London, Madrid, and Paris for some. By spreading quickly in the Middle East, Islamic State of Iraq and al-Sham (ISIS) has dominated a vast territory in Iraq and Syria, and held terrorist attacks in Turkey and the EU countries; particularly the participation of this terrorist organization from the EU countries has also been associated with Islamophobia and discrimination against Muslim in Europe. Up to this point, do anti-Muslim sentiments and Islamophobia in the EU countries stem from the terrorist attacks in Turkey and the EU countries? Has the exclusion from social, cultural, economic and public space of Muslims impact on participation of ISIS from the EU countries? If any, how can the impact be analyzed? This study aims to discuss anti-Muslim sentiments in the EU countries and Islamophobia: on the one hand, while the

Page 95: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-79-

sources of Islamophobia and its relations with the terrorist attacks are being examined, on the other hand, the interplay between participation to ISIS and Islamophobia will be investiga-ted. By benefitting from Turkish, English and French literatures about the subject, this study purposes that to contribute to literature by suggesting a solution for problem.

Keywords: Islamophobia, Muslimphobia, discrimination, ISIS

Page 96: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-80-

İLİM VE İDEOLOJİ: HAKİKAT ARAYIŞINDA FELSEFİ BİR İKİLEMSCIENCE (AL-ILM) AND IDEOLOGY: A PHILOSOPHICAL DILEMMA IN SEARCH

FOR THE ULTIMATE TRUTH (AL-HAKIKA)

Murat ARICIDoç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi Felsefe Bölümü, [email protected]

ÖZETBu makalenin ana teşhisi ve/veya iddiası üç maddede özetlenebilir: (1) Bilgi ve ideoloji

(dünya görüşü) arasında zorunlu ve de tabi bir ilişki bulunmaktadır. Söz konusu ilişki ya da karşılıklı etkileşim, bilginin ideolojilerin oluşumunu, ideolojilerin de bilginin yorumunu kök-lü şekilde etkilemesi olarak anlaşılabilir. (2) Bilgi ve ideoloji arasındaki bu tabi etkileşim bilgi sahipleri ya da ideoloji savunucuları tarafından çoğunlukla yozlaştırılabilmekte veya doğal mecrasından çıkartılabilmektedir. Bu da bizi felsefi bir ikilemle karşı karşıya getirmektedir: Bu durum ya dünya görüşlerine veya anlam arayışlarına duyarsız bilgi teorilerini ortaya çıkar-makta, ya da bilginin ontolojik değerini merkeze almadıkları için ideolojilerin güç aracı olarak kullanılmasına yol açmaktadır. (3) Söz konusu yozlaşma veya ikilemi önlemek ve bu ikisinden kaçmak için bilim insanlarının ve ideoloji sahiplerinin benimseyecekleri duruşun ya da takı-nacakları tavrın belirlenmesinde hem epistemolojik hem de aksiyolojik ölçütler bulunmalıdır. Bu ölçütlere itibar edilmemesi hem bilim insanlarının varoluş gayesini tahrip etmekte, hem de ideoloji sahiplerinin ideolojik içtenliklerine gölge düşürmektedir.

Bu makalede yukarıdaki üç teşhis ve/veya iddianın savunmasına ek olarak bahsi geçen ölçütlerin—bilim insanlarının ve ideoloji sahiplerinin siyasi ve sosyal duruşlarını belirleme-si beklenen ölçütlerin—felsefi analiz yöntemiyle bir araştırması yapılmakta, nihai ölçütün hakikati elde etme, yorumlama ve sunma olması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda makale, merkezi bir nosyon olarak “hakikat” kavramının mümkün olduğunca görecelilikten uzak epistemolojik bir tanımını verme teşebbüsünde bulunmakta ve bu tanımın sözü edilen ölçütlerin belirlenmesinde mihenk taşı olması gerektiğini savunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: bilgi, bilim insanı, ilim, âlim, ideoloji, ideolog, hakikat.

ABSTRACTThe chief diagnosis and/or claim of this paper will be three-fold: (1) There is a necessary

and natural connection between knowledge and ideologies (world views). We can understand this interrelation or interaction in such a way that knowledge determines the constitution of ideologies, and ideologies fundamentally shapes the interpretation of knowledge. (2) This essential interaction between knowledge and ideologies might be often corrupted or made unnatural by the owners of knowledge or the defenders of ideologies. In such cases, we face a horned dilemma: Either that some theories of knowledge that are insensitive to searches for meaning or worldviews arise, or that those corrupted interactions causes ideologies to be employed as power tools since the defenders of ideologies do not centralize the ontological value of knowledge. (3) In preventing and escaping from such corruptions or the resulting dilemma, there must be some epistemological and axiological standards in order for scientists and scholars, and the defenders of ideologies to determine their positions and attitudes. Not complying with those standards both damages the existential statuses of scientists and scho-lars and call in question the intellectual sincerity of the defenders of ideologies.

In addition to the defense of the above three diagnoses and/or claims, this paper investiga-tes the mentioned standards through philosophical analysis—the standards that are expected to determine the political and social stances of scientists and scholars, and the defenders of ideologies. Based upon that investigation, the paper underlines, in a normative sense, that the decisive standard must be to reach the ultimate truth (al-hakika), to interpret it, and to present it. In accordance with this context, the paper attempts to produce a definition of the central notion the “ultimate truth” (al-hakika). The definition is aimed to be an epistemo-logical one and to be as ideology-free as possible. And this definition should be, the paper concludes, the primary criterion in determining the standards in question.

Keywords: knowledge, scientist, al-ilm, al-alim, ideology, ideologist, al-hakika.

Page 97: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-81-

MUSLIMS FROM POSTMODERNITY TO POST-ISLAM MUSLIM MODERNITY?Murat ÇEMREK

Prof. Dr., Necmettin Erbakan Universitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected]

ABSTRACTPostmodernity has been popular among Muslim intellectuals since it has provided them a

critical tool supporting some of their arguments vis-a-vis modernity and modernization. Post-modernity was functional conceptualizing all the ideologies as “grand narratives” however religions were no out of sight in this framework. Moreover postmodern perspective received less and less attention in time and even our era was defined as hyper modernity. Interestingly modernity was welcomed in Muslim societies firstly in selective ways as mechanical tools and then electronic gadgets but in time Western orientation in social, political and economic fields made more sense in forms of urbanization, democracy, capitalism and so forth. This was a new way of modernization not necessarily to follow the steps of Westernization but paved the path for post-Islam. This paper is to question about Muslim modernity in a theoretical framework and its relation with Islam and post-Islam.

Keywords: Islam, Modernity, Post-Modernity, Post-Islam, Modernization.

Page 98: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-82-

İSLAM DÜNYASININ GELİŞME, REKABET VE EKONOMİK ÖZGÜRLÜK PERFORMANSI: OIC ÜLKELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

PERFORMANCE OF ISLAMIC WORLD IN DEVELOPMENT, COMPETITIVENESS AND ECONOMIC FREEDOM: AN INQUIRY ON THE OIC COUNTRIES

Mustafa ACAR Prof. Dr., NEÜ SBBF

İktisat Bölümü, [email protected] GÖMLEKSİZArş. Gör., NEÜ SBBF

İktisat Bölümü, [email protected]

ÖZETBu çalışmanın amacı başlıca uluslararası endekslerde İslam ülkelerinin performansını kar-

şılaştırmalı olarak ortaya koymaktır. Günümüz dünyasında ülkeler ekonomik ve siyasi pek çok alanda rekabet içindedirler. Dünyadaki gelişmelere ülkelerin müdahil olabilme imkânı da çoğu kez gelişme düzeyi ve rekabet gücü tarafından belirlenmektedir. Son yıllarda bu açıdan ülkelerin birbiriyle kıyaslanmasını mümkün kılan birçok endeks geliştirilmiş durumdadır. İs-lâm dünyası ne yazık ki kendi gölgesinde cereyan eden olayları bile kontrol edememekte, dış güçlerin müdahalesine maruz kalmaktadır. Daha kendine yeterli bir İslâm dünyasının kuru-labilmesi ancak sorunların nerede olduğunun tespiti ve o alanlarda gerekli iyileştirmelerin sağlanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda bu çalışma beşeri gelişme, rekabet gücü, yolsuzluk algısı ve ekonomik özgürlükler alanında İslâm ülkelerinin performansına ışık tutmaktadır.

Anahtar kelimeler: İslam dünyası, OIC, İİT, Rekabet, insani gelişme, ekonomik özgürlük.

ABSTRACTThe purpose of this study is to examine the performance of Islamic countries with respect

to certain international indices. Countries compete with each other in today’s world in many areas, economic as well as political. Most of the time the extent to which a country can inter-fere with international affairs is determined by its level of development and competitiveness. A number of indices have been developed in recent years through which one can compare the countries. It is an unfortunate fact that the Muslim world is not able to control the events that happen in its own region, hence being exposed to external intervention. A more self-sufficient Muslim world can be possible only if we detect where the problems lie and the necessary improvements. In this context, this study sheds some light on the performance of the OIC countries in terms of human development, competitiveness, corruption, and economic free-doms.

Key Words: The Muslim world, OIC, competitiveness, human development, economic freedom.

Page 99: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-83-

İSLAM DÜNYASININ BİLİMSEL YAYIN, PATENT VE İSLAMİ DEĞERLER PERFORMANSI: ULUSLARARASI ENDEKSLERDE OIC ÜLKELERİ

PERFORMANCE OF ISLAMIC WORLD IN PUBLICATION, PATENTS AND ISLAMIC VALUES: OIC COUNTRIES IN INTERNATIONAL INDICES

Mustafa ACAR Prof. Dr., NEÜ SBBF

İktisat Bölümü, [email protected] Günay ÖZCAN

Arş. Gör., NEÜ SBBF İktisat Bölümü, [email protected]

ÖZETBu çalışmanın amacı İslam ülkelerinin bilimsel yayın, patent ve İslami değerler performan-

sını karşılaştırmalı olarak incelemektir. Kabul etmek gerekir ki bugün İslâm dünyası siyasi ve ekonomik pek çok sorunla boğuşmakta, kendi bölgesinde ortaya çıkan sorunlarla başa çıka-madığı için de sık sık dış müdahalelere maruz kalmaktadır. Sorunlara müdahil olabilme gücü son tahlilde ülkelerin rekabet gücüne, bu da bilimsel araştırma ve geliştirme kapasitesine bağ-lıdır. Bu çerçevede İslâm ülkelerinin bilimsel yayınlar ve patentler açısından performansının mercek altına alınması önem taşımaktadır. Ayrıca İslâm ülkelerinin İslami değerlere pratikte ne kadar yakın olduklarına yakından bakmak da öğretici olabilir.

Anahtar kelimeler: İslam dünyası, OIC, İİT, bilimsel yayınlar, patentler, İslâmi değerler endeksi.

ABSTRACTThe purpose of this study is to examine comparatively the performance of the Muslim

countries in terms of scientific publications, patents and Islamic values. One should recog-nize the unfortunate reality that the Muslim world today face many economic and political problems, and it has been exposed to external interventions since it is unable to deal with and solve these regional problems by itself. The extent to which the Muslim world can control and resolve problems ultimately depends on the competitiveness, which is in turn determined by its scientific research and development capacity. Therefore it is important to look closely at the performance of the Muslim countries in terms of scientific publications and patents. It would also be interesting to see how close are the Muslim countries to the Islamic values in practice.

Key Words: The Muslim world, OIC, scientific publications, patents, Islamicity index.

Page 100: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-84-

TEK DİN ÇOĞUL DİNSELLİKLER: SOSYAL BİLİMLERDE İSLAMİ KÜLTÜRDEKİ FARKLILAŞMALARIN ANALİZİNDE KULANILAN HEGEMONİK SÖYLEM

TEZAHÜRLERİ ONLY RELIGION PLURAL RELIGIOSITY: HEGEMONIC DISCOURSES USED IN

ANALYSIS OF DIFFERENTIATIONS IN ISLAMIC CULTURE IN SOCIAL SCIENCES Mustafa ARSLAN

Prof. Dr., İnönü Üniversitesi İlahiyat FakültesiFelsefe ve Din Bilimleri Din Sosyolojisi A.D., [email protected]

ÖZETİslam Allah tarafından insanlığa gönderilen ilahi bir dindir. En temel ilkesi ise Tevhid’dir.

İslam tek bir Allah inancına ve vahiy gibi belirli bir mesaja dayansa da Müslümanlar arasında farklı kültürel örüntülerin, farklılaşmaların mevcudiyeti de bir gerçektir. Bu çoğullaşmaların sosyal bilimsel açıdan analizinin nasıl yapılacağına dair din antropolojisi ve din sosyolojisinde hatırı sayılır bir literatür mevcuttur. Sunumumuzun ilk sorunsalı, sosyal bilimler alanındaki dini-kültürel farklılaşmaları tanımlamada kullanılan (ör. Büyük Gelenek, Küçük Gelenek, Diskursiv/Söylemsel Gelenek vb.) kavramsallaştırmaların bir kritiğini yapmaktır. Çünkü bunlar Müslüman toplumların incelenmesinde sosyal bilim alanında yaygın olarak kullanılan ‘kurucu’ kavramlardır. Sunumumuzun ikinci sorunsalı dini çoğulculuğun analizinde kullanılan bu kavramsallaştırmaların bazı durumlarda sosyal bilimler alanında nasıl hegemonik bir dil kurmaya hizmet ettiğini göstermektir. Burada ‘essentialist /özcü yaklaşım’ ve ‘asıl İslam tasavvuru’, ‘sahihlik sorunu’ gibi kavramlar öne çıkmaktadır. Bu amaçla önemli antropolog, sosyolog ve ilahiyatçıların metinlerinden örneklerle konu ele alınacak ve sosyal bilimler alanında bu makastan nasıl çıkılacağını konu edinen yaklaşımlar üzerinde durulacaktır. Tek bir yorum veya dini-kültürel olgunun ‘asıl’ kabul edilmesinin getirdiği hegemonik söylem tarzlarının, i) akademik alanda ve ii) İslami gruplar, hareketler alanında nasıl sonuçları olduğu ele alınacak ve İslam içi farklı dini yorumların değerlendirilmesinde olması gereken akademik söyleme dair önerilerde bulunulacaktır.

Anahtar kelimeler: Dini-kültürel farklılaşma, Kavramlaştırım, Dini hegemonik söylem, Özcülük, Söylemsel gelenek

ABSTRACTIslam is a divine religion sent by Allah to humanity and its basic principle is Tawhid. Alt-

hough Islam although based on the belief in one God and revelation, in fact there are different cultural patterns among Muslims. And there is a considerable literature in sociology of reli-gion and anthropology of religion on how to scientifically analyse these differentiations. The first question of our presentation is to make critical the conceptualizations (Great Tradition, Little Tradition, Discursive tradition etc.) used to describe the religious-cultural differentia-tions in the social sciences. These are ‘founders’ concepts widely used in studies of Muslim communities in the social sciences. The second question of our presentation is to show that these concepts used in the analysing of religious pluralism had served to establish a hege-monic language in what way in social sciences. It is important that concepts like ‘essentialist approach’ and ‘original conception of Islam’, ‘authenticity problem’. In presentation we study our subject with examples from the texts of anthropologists, sociologists and theologians and we will make suggestions on solution.

Key words: Religious-cultural differentiation, Conceptualization, Religious hegemonic discourse, Essentialism, Discursive tradition.

Page 101: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-85-

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI’NIN BATI MEDYASINDA YANSIMASI

WESTERN MEDIA COVERAGE OF TURKEY’S FOREIGN POLICY DURING JUSTICE AND DEVELOPMENT PARTY PERIOD

Mustafa Cüneyt ÖZŞAHİNYrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected]ÖZETBatılı basında Adalet ve Kalkınma Partisinin dış politikası uzun süredir geniş bir ilgiye

haizdir. Farklı anlatılar çeşitli özelliklerine vurgu yaparak Türk dış politikasını farklı biçimler-de yorumlamıştır. Kabaca, Batı medyasında Adalet ve Kalkınma Partisi idaresinde Türk Dış Politikasına yönelik haberler iki geniş anlatı kategori çerçevesinde ele alınabilir. İlk anlatıda Müslüman demokratlar tarafından idare edilen Türkiye Ortadoğu’da istisnai bir rol model olarak sunulmaktadır. Ayrıca Batı medyası Türkiye’yi demokrasi ve İslamı bir araya getiren yükselen bir güç olarak resmederek ekonomik ve siyasi başarılarından ötürü methetmektedir. Diğer yandan ikinci anlatıda Türkiye’nin bölgesel dış politikası agresif ve yayılmacı olarak sunulmaktadır. Tarihsel bir stereotipten faydalanarak Batı medyası Türkiye’yi bölgede genel-likle baskıcı ve gerici bir güç olarak tanımladığı Osmanlı imparatorluğunun devamı olarak resmetmektedir. Kritik medya teorisine dayanan bu çalışma Türk dış politikası ile ilgili Batı medyasında hakim söyleme ışık tutmaktadır. Edward Said’in postkolonyal okumasından yola çıkarak görünüşte farklı görünen her iki anlatının da aynı oryantalist söylemden kaynaklan-dığı tartışılmıştır.

ABSTRACTForeign policy of Justice and Development Party has had widespread media coverage in

the Western press. Diverse narratives, emphasizing certain particularities, have interpreted Turkey’s foreign policy in an utterly distinct ways. Basically, western media coverage of Tur-kish foreign policy under Justice and Development Party rule can be subsumed under two broad narrative categories. In the first narrative, Turkey was presented as an exceptional role model for the Arab world, as a democratic country ruled by Muslim democrats. Moreover, Western media praised Turkey’s economic and political success by portraying her as a new emerging power merging democracy and Islam successfully. In the second narrative, on the other hand, Turkey’s regional foreign policy has been illustrated as aggressive and expansio-nist. Drawing from a historical stereotype, western media depicted Turkey as a successor of Ottoman Empire, which is mostly manifested as an oppressive and reactionary force in the region. Based on critical media theory, this study aims to shed on light to the dominant dis-course of western media pertaining to Turkish foreign policy during Justice and Development Party era. Employing insights from Edward Said’s postcolonial reading it was argued that both of these seemingly distinct narratives indeed derived from the same orientalist discourse.

Page 102: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-86-

ÖTEKİLİK BAĞLAMINDA HABER MEDYASINDAKİ İSLAMİ KİMLİK VE SEMBOLLERİN TEMSİLİNE İLİŞKİN GENEL BİR DEĞERLENDİRME

AN OVERALL ASSESSMENT OF REPRESENTATION OF ISLAMIC IDENTITY AND SYMBOLS IN NEWS MEDIA WITHIN THE CONTEXT OF OTHERNESS

Mustafa İŞLİYEN Uzman Dr., Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi

Basın ve Halkla İlişkiler Birimi, [email protected] ŞİMŞEK İŞLİYEN

Öğr. Gör. Dr., Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, [email protected]

ÖZETÖtekileştirme her daim tarih sahnesinde var olagelen bir kavramdır. Genel anlamda

“biz” ve “onlar” çatışmasına bağlı olarak varlık gösteren ötekileştirme temelde ayrıştırmaya dönük bir olgudur. Ötekileştirme politikaları kalıp yargıların ve bunun bir uzantısı olarak da stereotipleştirmenin etkin şekilde rol oynayarak belli bir gruba, etnisiteye ya da aynı inancın mensuplarına dönük bir ön kabulün oluşması ile gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda ideoloji, ırkçılık ve din ötekileştirmenin en önemli stratejileri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu çalışmada genelde inanç özelde ise İslam Dinini hedef alarak haberlerde uygulanan ötekileştirme politikaları ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Çalışmada medyanın, ötekileştirme stratejilerinin uygulanırlığı noktasında oldukça etkin bir araç olduğu varsayımından yola çı-kılmıştır. Bu nedenle çalışmanın evrenini Türkiye’deki haber medyası örneklemini ise ulusal gazeteler oluşturmuştur. Farklı yayın politikalarına sahip gazeteler taranmış ve konuyla ilgili örnekler eleştirel söylem analizi yöntemiyle çalışmaya dahil edilmiştir. Buna göre çalışmada yer alan haberler, ötekileştirmeye ilişkin oluşturulan konu başlıklarına göre (tehdit unsuru olarak gösterme, terör ile ilişkilendirme, cahil, gerici ya da sapkın olarak adlandırma vs.) incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Ötekileştirme, İslam, haber, temsil.

ABSTRACTOtherness is a concept which has always been on the stage of history. In general, other-

ness which has emerged based on “we” or “they” conflict is basically a discrimination-orien-ted phenomenon. Othering policies are put into practice by creating presuppositions against a certain group of people, an ethnic group or members of a certain belief community in which stereotypes and thus stereotypization play effective roles. In this context, ideology, racism and religion seem to be the most important strategies of othering.

In this study, the othering policies which aims at believes in general and Islam Religion in specific are discussed in detail. The study is based on the assumption that media is effective means by which othering strategies can be applied. Therefore, the population of the study is news media in Turkey and the sample is composed of national newspapers in the country. Newspapers with different editorial policies have been reviewed and samples related to the topic have been submitted to critical discourse analysis. Accordingly, pieces of news in the study have been categorized according to the othering topics (regarding a threat risk, associ-ating with terrorism, labeling as ignorant, reactionist or deviant etc.).

Key words: Othering, Islam, News, Representation.

Page 103: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-87-

OLGU-DEĞER AYRIMINA DAİR ALGININ TEŞEKKÜLÜNDEKİ DİLBİLİMSEL TEMELLER

LINGUISTIC BASIS IN THE FORMATION OF PERCEPTION RELATED TO THE FACT-VALUE DISTINCTION

Mustafa YEŞİLYrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi,

SBBF Felsefe Bölümü, [email protected]

ÖZETOlgu-değer ayrımının ontolojik ve epistemolojik tahlili felsefe, tarih, iktisat, siyaset ve

uluslararası ilişkiler olmak üzere pek çok alanın konu edindiği bir mevzudur. Aslında bu hu-sus, örtülü bir şekilde ele alınmış olsa bile, zaman bakımından düşünce tarihi ile eşdeğer bir mevzu görünümündedir. Diğer taraftan, “dil felsefesi”nin sistematik bir ilgi alanı olarak ortaya çıkmasından itibaren, olgu-değer ayrımına dair izahlar analitik düzeyde ele alınmakta ve böylelikle, dilde kullanılan her bir kelimenin veya kavramın olgu-değer bağlamı nihai nok-taya kadar sorgulanmaktadır. Nitekim John Locke ile özdeşleşen “zihinsel anlam kuramı”, Frege ve Russell ile özdeşleşen “göndergesel anlam kuramı” ve geç dönem Wittgenstein ile Austin’in temsil ettiği “pragmatik dil felsefesi” hem olgu-değer ayrımına dair algının teşek-külündeki dilbilimsel temellere hem de söz konusu algının nesnelliğine veya öznelliğine dair ipuçları ihtiva etmektedirler. Söz konusu yaklaşımlara dair mukayese ise, sadece herhangi bir toplumun veya medeniyetin algılarına dair biçimsel bir analiz ortaya koymamakta, bilakis her bir toplumun olgu-değer ilişkisine dair metodolojik bir çerçeve sunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: dil felsefesi, anlam kuramları, olgu-değer ayrımı, algının nesnelliği ve öznelliği.

ABSTRACTOntological and epistemological analysis of the fact-value distinction is an issue many

areas like philosophy, history, economics, politics and international relations relate to. In fact this issue, even though discussed in a disguised manner, seems to be an equivalent subject to the history of thought. On the other side, since the emergence of philosophy of language as a systematic study area, the explanations on fact-value distinction are discussed in an analytical level, and then the context of each word or concept used in language is thoroughly investiga-ted. So and so, “the idea theory of meaning” defended by John Locke, “the referential theory of meaning” mentioned by Frege and Russell and “the pragmatic philosophy of language” brought into question by later Wittgenstein and Austin contain clues on both the linguistic basis in the formation of perception related to the fact-value distinction and the objectivity or subjectivity of the perception being talked about. A comparison between these perspectives both represents a formal analysis of the perception any society or civilization has and reveals a methodological framework in which the fact-value distinction is described.

Key Words: philosophy of language, the theories of meaning, the fact-value distinction, the objectivity or subjectivity of perception.

Page 104: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-88-

ANA-AKIM İKTİSAT ÖĞRETİSİNE ANLAMLI BİR ELEŞTİRİ: POST-OTİSTİK İKTİSAT KURAMI

A MEANINGFUL CRITICISM TO THE TEACHING OF MAINSTREAM ECONOMICS: POST-AUTISTIC ECONOMICS THEORY

Mücahide KÜÇÜKSUCUDoktora Öğrencisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, [email protected]

Gülbahar KABALOĞLUDoktora Öğrencisi, Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler EnstitüsüSevilay KONYA

Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi Taşkent Meslek Yüksekokulu

ÖZET2000 yılında Fransa’da İktisat öğrenimi gören bir grup öğrenci iktisat eğitiminin neoklasik

temellerine karşı “başkaldırı” niteliği taşıyan bir bildiri yayınlamışlardır. Fransız öğrencilerin, “Artık bize dayatılan bu otistik bilimi istemiyoruz.” sloganı geniş bir tartışma alanı bulmuş-tur. “Otistik” sözcüğü burada, tıpkı psikoloji bilimindeki tanımı gibi anormal sübjektiflik, gerçeklerden çok hayali bir dünyayı tercih etmek anlamında kullanılmıştır.

Neoklasik yaklaşımın ağına takılmış olan iktisat öğretisi, gerçek hayatla tüm bağını ko-parmış, tümüyle matematiğin soyut formülleri arasında kaybolmuştur. İktisat, gerçek hayatla bağı olmayan hayali modeller kurmaktadır, otistik bir birey gibi kendi içine gömülmüş olup, dış dünyayı reddetmektedir. Zira bunu, iktisadın insan modeli “homo economicus” örneği ile de gözlemleyebiliriz. Bu birey sınırsız tüketim arzusuna sahip olan, kendi taleplerinden ve kendi dışındakilerden öte bir şeyle ilgilenmeyen, otistik bir modeldir. İktisat için, matematik bilimi bir araç olmaktan çok, amaç halini almıştır. İktisat öğrenimi tüm dünyada neoklasik teorinin mutlak ve tartışmasız doğru olarak ezberletildiği bir bilim haline gelmiştir. Alternatif iktisadi yaklaşımlar ve eleştiriler yok sayılmaktadır. İnsan sadece “üreten ve tüketen” nesnel bir araç olarak yansıtılmakta, iktisat katı bir determinizme hapsedilmekte, toplumsal ve tarihi yapı göz ardı edilmektedir.

Bu çalışmanın amacı, iktisat eğitimine yeni bir soluk getirmek amacıyla yola çıkmış bir grup öğrencinin yalnızca entelektüel bir tartışma olarak kalmış post-otistik iktisat söyleminin, ana-akım iktisat öğretisine yönelttiği anlamlı eleştirileri detaylıca ortaya koymaktır. Çalışma-mızda post-otistik iktisat kuramının neoklasik söylemde işaret ettiği eksiklerin giderilmesi, iktisat eğitiminin daha genişbantlı bir hale getirilmesinin önemine vurgu yapılacaktır. İktisat öğretiminde güncel tartışmaların derslere eklenmesi, derslerde öğrencilerin tartışabilecekleri ortamların yaratılması gibi konular ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Neoklasik İktisat, Post-otistik İktisat

ABSTRACTA group of students that studying economics, in France, in the year 2000, against the

foundations of neoclassical economics education “rebellion” of nature published a statement. French students’, “Now we don’t want that imposed on us the autistic science.” motto has found space for a broader discussion. “Autistic” is the word here, just such as the definition of psychology abnormal subjectivity, has been used in the sense to prefer a fantasy world from reality.

The economics teaching that plugged into neoclassical economics approach, cut all ties with real life, between the

ABSTRACT formulas of Mathematics has been lost completely. Economics, installs a non- connection fictional models real life, as an individual autism autism is embedded in the outside world of its own. Because it is an example of “homo economicus” human economics model we can observe with. This individual which has unlimited desire for consumption, their demands and their dealing with something more than that, other than the autistic is a model. For economics, math science has become aim rather than a tool. Economics learning

Page 105: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-89-

all over the world the neo-classical theory the absolute and arguably memorized has become a science correctly. People are only “ producing and consuming “ are reflected as an objective tool, economics is confined to a strict determinism are ignored social structure and history.

A group of students start this study with an aim: set out to bring a new breath to eco-nomics training for set significant criticisms posed to mainstream economic doctrine which remained only as an intellectual debate post-autistic economics discourse. In our study,we want to eliminate of the missing in theories of post-autistic economics theory in neoclassical discourse, and it will be stressed the importance of making the economy education more advanced. Adding to the course of current events and the creation of effective teaching envi-ronment for students we will be discussed.

Key Words: Neoclassical Economics, Post-Autistic Economics.

Page 106: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-90-

POSTMODERN DÖNEMDE ORYANTALİST DÜŞÜNCENİN MÜSLÜMANLARI: İSLAMCILAR

THE MUSLIMS OF ORIENTALIST THOUGHT IN POSTMODERN ERA: ISLAMISTSMüşerref YARDIM

Yrd. Doç.Dr, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETBatı’da İslam ve Müslüman tartışmaları her geçen gün farklı şekillerde ortaya çıkmakta-

dır. Postmodern dönemde oryantalist düşüncenin etkisiyle Müslüman, selefi, islamcı, radikal islamcı, terörist gibi kavramlar arasında kargaşa oluşturulmaktadır. “İslam” kavramından üre-tilen “İslamcı” ve “İslamcılık” kavramların kullanımı intelligentsia ve medyada olduğu gibi bi-lim dünyasında da olağan hale geldiği görülmektedir. Stereotiplere dayalı Doğu ve Müslüman algısı özellikle sosyal bilimlerin olduğu kadar din bilimler ve güzel sanatların söyleminde de hegemonya oluşturmaya devam etmektedir. Edward Said’in vurguladığı gibi Batı’nın osyanta-list çalışmaları “masum” bir çerçevede ilerlememektedir: objektivizmden uzak Batı’nın Doğu ve Müslümanlar üzerindeki hegemonyasına hizmet etmektedir.

Önyargılar, basmakalıplar, “a priori”ler ve sübjektif yaklaşımlara dayanan oryantalist düşünce hayali bir “İslam” ve “Müslüman” yaratmayı başarmıştır. Batı medyasıyla, siyasi söylemiyle ve bilimsel çalışmalarla “hayali” İslam ve Müslüman algısına katkıda bulunmaktadır. Batı düşüncesinde İslam dini mensupları Müslümandan çok “islamcı” olarak tanımlanmaktadırlar. Özellikle 11 Eylül İkiz Kule saldırıları iler birlikte “Müslümandan İslamcıya“, “İslamcıdan İslamcılığa“, “İslamcılıktan da radikalizm ve terörizme” geçilerek “Müslüman=İslamcı=radikal İslamcı / terörist” denklemi rahatlıkla ortaya çıkabilmiştir. Selefi ve Vahhabi vurgusuyla “her Müslüman bir islamcıdır ve her islamcı da bir teröristtir” algısı toplumun hafızasına işlenmiştir ve işlenmeye de devam etmektedir.

ABSTRACT In the West, debates on Islam and Muslims are emerging in different ways every passing

day. In the postmodern era, confusion is created among concepts such as Muslims, Salafi, Is-lamist, radical Islamist, and terrorist under the influence of Orientalist thought. It is seen that the use of the concepts of “Islamist” and “Islamism” derived from “Islam” is becoming com-monplace in the scientific world as in the case of the concepts of the media and intelligentsia. The perception of the East and Muslim based on stereotypes continues to create hegemony especially in the discourse of religious sciences and fine arts as much as in social sciences. As pointed out by Edward Said, the West’s orientalist work is not progressing within an “inno-cent” framework: Away from objectivism, it serves the hegemony of the West over the East and Muslims.

Prejudice, stereotypes, “a priori” s and orientalist ideas based on the subjective approa-ch have managed to create an imaginary “Islam” and “Muslim”. The West, with its media, political discourse and scientific research, contribute to the perception of the “imaginary” Islam and Muslim. In the Western thought, members of Islam are defined as “Islamist” rather than Muslim. Especially after the September Twin Towers attacks, attacks, transition was made from “Muslim to Islamists “, “Islamists to Islamism”, “from Islamism to radicalism and terrorism”, consequently leading to the illusion as “Muslim = Islamist = radical Islamist / terrorist”. With the emphasis on Salafi and Wahhabi, the perception “every Muslim is an Islamist and every Islamist is a terrorist” has been instilled in public memory, and continues to be instilled.

Page 107: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-91-

EMPERYAL YAYILMACILIKTA DİLİN UZUN VADEDE ETKİN BİR ARAÇ OLARAK KULLANIMI

LANGUAGE AS A LONG TERM INFLUENTIAL INSTRUMENT OF IMPERIAL DOMINATION

Nafi YALÇIN Yrd. Doç. Dr., Canik Başarı Üniversitesi, Eğitim Fakültesi

İngiliz Dili Eğitimi Bölümü, [email protected]ÖZETTarih boyunca güçlü konumdaki milletler farklı amaçlarla yayılmacı politikalar izlemiş

ve yakın ya da uzak coğrafi bölgelere askeri, siyasi, iktisadi, dini ve kültürel hâkimiyetlerini taşıma teşebbüslerinde bulunmuşlardır.

Bu hegemonik hareketlerden sonra yayılmacı güçlerin etkisine giren alanlarda yaşayan ve birçok açıdan etkilenmeye maruz kalmış insan topluluklarında görülen değişimlerden birisi de millet olmanın temel unsurlarından birisi olan dil ile ilgili olmuştur.

Yayılmacı politikalara maruz kalmış toplum isteyerek ya da istemeyerek hâkim milletin ana dilini öğrenme ile karşı karşıya kalmıştır. Kimi zaman bu öğrenme hâkim gücün zorlayıcı yaklaşımının sonucunda, kimi zaman ise mahkûm toplumun hâkim güce benzeme iradesinin bir neticesi olmuştur.

Her iki halde de etki altındaki toplum hâkim milletin ana dilini veya resmi dilini öğrenmek ve kullanmak durumunda kalmıştır. Bunun sonucunda birçok insan topluluğunun asıl dili ve kültürel unsurları ya tamamen kaybolmuş veya kaybolmaya yüz tutmuş ya da gelişen bağım-sızlık hareketleri ile birlikte yeniden canlanmış ve gelişmiştir.

Coğrafi keşiflerden sonra Batılı devlet ve milletlerin Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında giriştikleri kolonileştirme ve emperyalist hareketler sonucunda bu bölgelerde yaşayan top-luluklar, emperyal dilleri kullanma ve benimsemede ve zaman içinde kendi dillerine sahip çıkmada farklı yaklaşımlar sergilemiş ve farklı dil politikaları izlemişlerdir.

Yirminci yüzyılda ve özellikle son çeyreğinde artan teknoloji ve haberleşme araçları ile hızla yayılan küreselleşme sonucunda emperyal diller de aynı süratle yayılmış ve adeta küresel iletişim araçları haline gelmişlerdir. Önceki yüzyıllarda yayılmacı emellerin aracılığını üstle-nen dilin bu işlevinin günümüzde küreselleşme ile birlikte daha karmaşık ve örtük biçimde devam ettiği değerlendirilmektedir.

Bu çalışmada dilin yayılmacı emellerin bir aracı olarak kullanımının tarihi gelişimi ile bundan etkilenmiş insan topluluklarının bu etkilere karşı gösterdikleri tepki ve hareketlerin nitelikleri, boyutları ve gelişim istikametleri ele alınacaktır. Asya’da Pakistan ve Malezya ör-nekleri, Afrika ve Latin Amerika toplumlarının yaklaşımları ve Türk toplumunun dil politikası tipik vakalar olarak işlenecek ve dilin hegemonik bir araç olarak kullanımının geçmişte ve günümüzdeki yansımaları irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: dil emperyalizmi, küreselleşme, dil politikaları, dilin araçsallaştırıl-ması

ABSTRACTThroughout history powerful countries following expansionist policies attempted to as-

sert their dominance over other regions in the world. Communities living there have under-gone certain social and cultural changes. One of them is closely related to language, a funda-mental element that makes up a nation. These communities have been faced up with learning imperial languages either under oppressive approaches or as a result of the local community’s will to become assimilated to the dominating power. After learning and using imperial for-mal languages, native languages and cultural elements have either become extinct or fallen under the danger of extinction. In some exceptional cases some languages and cultures have been revived and developed alongside independence movements. The colonized peoples of Americas, Africa, Asia and Oceania have assumed different approaches in using and adopting imperial languages and followed different language policies in protecting and reviving their native languages.

With the rise of globalization in our age through advances in technology, transportation and communication, imperial languages have rapidly spread all over the earth and become global medium of communication. Imperial languages which had served as means of expansi-

Page 108: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-92-

onist purposes in past, have been carrying out the same function today in more complicated and covert patterns.

We aim to study briefly the historical development of employing language as a means of expansionist purposes and analyze the linguistic approaches of the colonized communities of Africa and Latin America, and the cases of Pakistan and Malaysia and the Turkish language policy. Thus we intend to evaluate the use of language with hegemonic purposes and its con-sequences in the past and present.

Key Words: linguistic imperialism, globalization, language policy, lingua franca

Page 109: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-93-

OSMANLIDAN CUMHURİYETE TÜRK SİNEMASINDA İSLAM VE MÜSLÜMAN ALGISI

THE PERCEPTION OF ISLAM AND MUSLIMS IN TURKISH CINEMA FROM OTTOMANS TO THE REPUBLIC OF TURKEY

Nejdet GÖK Doç.Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi,

SBBF Tarih Bölümü, [email protected]

ÖZETOsmanlı sinemasında; 1914’te Fuat Uzkınay tarafından çekilen Ayestefanos anıtının yıkı-

lışını ele alan ilk filmden itibaren dini duygular salt bir ideolojiden öte, milli, tarihi ve kültürel his ve değerlerle birlikte ele alınmaya başlanmıştır. Daha sonra bir kaç örnek daha karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyetle birlikte ise; yeni bir zihniyet ve batı tandanslı çağdaş değerler ve sanat anlayışı ortaya çıkacaktır. Bu dönem: Sinemanın 60’lı ve 70’li yıllardaki durumu, 80 yıl-lardan sonraki durumu olarak iki ana başlık altında incelenilmektedir. Bunun da kendi içinde ana dönemeleri veya ara başlıkları vardır. Bir başlangıç olan 1922-1950 dönemi; Türkiye Cum-huriyet’in kuruluş felsefesi ve tek parti döneminin hâkim ideolojisi her alanda olduğu gibi dini ve kültürel film anlayışında da kendine özgü bir görünüm sergilemiştir.

Çok Partili Dönem ve Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yıllara kadar çok az örneği olan dini filmlerde değişmeyen tema veya ana fikir; Din, din adamı ve dini değerlerle alaydır. Cahil, yobaz, fırsatçı ve istismarcı din adamı ve katı dindar tipleri bu tip filmlerin başkarakterleridir. 50’li yılların başından itibaren bu anlayış kısmen de olsa değişecektir. Yeşilçamın din içerikli film anlayışı 60’larda yeni bir ivme kazanacak,70’li yıllardan itibaren çok sayıda örnek ortaya çıkacaktır. Ancak 80’li yıllar ve askeri darbe dönemi sadece dini değil fikri ve hâkim ideolojinin dışındaki düşünceyi yansıtan filimler için de bir fetret dönemi gibidir. Özal’lı Yıllar denilen 90-80 döneminde dini film piyasasında dikkat çeken bir canlılık kazanmıştır. Din ve din adamı motifi olumlu yönde kökten değişikliğe uğramıştır. Bu dönem milli ve yerel sinema için de bir başlangıç olarak kabül olunabilir. Özellikle 2000 li yılların başından itibaren, dini vakıf, dernek veya devlet desteğini de arkasına alan dini filim yapımcıları eskiye nazaran kaliteyi epey yükseltmiş, istenilen ve beklenilen seviyeyi yakalama yolunda epey mesafe alınmıştır. Dini ve milli değerlere saygılı sinema ve diziler için bugün bile net bir isimlendirme yapılabilmiş değildir maalesef. Ancak merhum Yücel Çakmaklı’nın “MİLLİ SİNEMA” deyimi günümüzde de en derli toplu ve anlamlı bir tabir olarak dikkatimizi çekiyor. Tebliğ başlığından da anlaşılacağı üzere; Konumuz Türk Sineması’nda İslam ve Müslüman Algısı olunca; tarihi gelişimden çok, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arşivlerine dayalı olarak; Bu alandaki yeni çalışma, tesbit ve yaklaşımlar üzerinde durmaya çalışacağız.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı, sinema, dini film, milli sinema, cumhuriyet dönemi

ABSTRACTFrom the first Ottoman movie, which is related to the demolition of the monument at San

Stefano, in 1914 on; the approach of Ottoman Cinema to religion contains national, histo-rical, and cultural senses beyond pure ideology. There are several other movies exemplifying this situation later on as well. Starting with the republican period, however, we can see that a new ideology appears with a strong tendency to western values which is also reflected onto the approach to art and cinema. This period can be divided into two main categories; first being the situation of Turkish Cinema on 1960s and 1970s and the second being the situation after 1980s. Each category includes several subcategories. During the initial period between 1922 and 1950, the establishment philosophy and ideology of the single-party system in the Republic of Turkey affected the approach to religious and cultural movies in a specific way as observed in all other areas too.

Among the very limited number of religious movies until the multi-party period, the do-minant theme is the sarcasm of religious values and religious people as well as the religion it-self. The main characters in these movies are religious men who are ignorant, bigoted, oppor-tunist, and exploiter. Starting with the early fifties this approach to religious movies started to change slightly. This change accelerated during 1960s and by 1970s Yeşilçam (Turkish cinema industry) started to produce many new samples of religious movies. Early 1980s, however,

Page 110: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-94-

with the influence of the military coup, resembles a period of suspension for not only religi-ous movies but also any movie reflecting an ideology other than the dominant ideology of the rulers. During mid and late 1980s, when Turgut Özal was at the head of the government, there have been notable improvements in terms of producing religious movies; besides, the appro-ach to religious characters has drastically changed in a positive way. This period can be accep-ted as the initiation of domestic and national cinema in Turkey. Especially by the beginning of 2000s, with the support of religious foundations and the state, religious movie producers significantly improved the production quality towards the desired level. Unfortunately, there is still not a commonly accepted naming for the movies and series that respect national and religious values. The most inclusive and meaningful term to-date is Yücel Çakmaklı’s “Milli Sinema”. As our subject is the perception of Islam and Muslims in Turkish Cinema, we will pay more attention to the new evaluations and approaches with respect to the Ottoman and Republic archives, rather than the historical developments.

Keywords: Ottoman, cinema, religious films, national cinema, republican period

Page 111: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-95-

KÜLTÜREL ÇOĞULCULUK BAKIMINDAN OSMANLI DÖNEMİ ŞERİYYE SİCİLLERİNİN İNCELENMESİ

ANALYSIS OF THE OTTOMAN COURT RECORDS IN TERMS OF CULTURAL PLURALISM

Nevzat ERKANYrd. Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

İslam Tarihi Öğretim Üyesi

ÖZETİslam medeniyetinin tecrübe ettiği kültürel çoğulculuğun kavramlara nasıl yansıdığı

konusunda, Osmanlı dönemi mahkeme kayıtları bizim için ciddi bir kaynak vazifesi görmektedir. Bu da günümüzde Avrupa’nın çoğulcu görünüp de aslında hegemonik bir anlayışına bir cevap niteliği taşıyacaktır. Özellikle belli aşamaları geçerek diplomatik açıdan olgunluğa ulaşmış 18. asır şeriyye sicilleri meselenin anlaşılmasında, yorumlanmasında ayrı bir öneme sahiptir. Bu kayıtlarda, toplumu oluşturan insanlar din eksenli ana ayrımdan sonra mensup oldukları ırk, kavim, kabile, meslekleriyle ayrı ayrı temayüz etmekteydi. XIX. yüzyıla kadar yabancı olanlar için herhangi bir hukukî himaye söz konusu olmadığı batı medeniyetiyle mukayese edildiğinde, kendi din ve milletinden olmayan insanların yaşama hakkına, can ve mal güvenliğine en fazla değer veren İslam medeniyetinin mensupları olan Osmanlıların kültürel çoğulculuğu dikkate alarak bir hayat felsefesi oluşturmaya çalışmışlardır. Konuyla ilgili birçok örneğin bulunduğu mahkeme kayıtlarında şu örneği vermek kültürel çoğulculuğun ne derece dikkat edildiğini göstermektedir. Evlerde yıkanma imkânın çok az olduğu o dönemin şartları içerisinde temizlik kültürünün bir parçası olan hamamlar, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler için farklı günlere tahsis edilmişti. Ancak Hristiyanlar için Pazar günü tahsisi, onların ayin gününe denk geldiği için yapılan yanlışlık giderilmiştir. Döneme ait başta İstanbul olmak üzere Bursa, Edirne, Sofya, Konya, Kayseri, Şam ve Halep sicillerinden örneklerle Osmanlı coğrafyasında yaşayan insanların kültürel farklılık açısında ne boyutta olduğu izah edilmeye çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Şeriyye Sicilleri, Kültürel Çoğulculuk

ABSTRACTOttoman court records serve as an important source to understand how the cultural plu-

ralism experience of Islamic civilization has been reflected in concepts. This will serve as a response to the mentality of present Europe that seems pluralist, but actually is hegemonic. Especially, court records of 18th century, which had passed certain stages and had grown to maturity in terms of diplomacy, have a special importance for understanding and interpreting the issue. In these records, after religion-based primary separation of people who make up so-ciety, records are sub-separated based on race, tribes, tribal and profession of people. Compa-ring to Western civilization which had not provided any legal auspices to foreigners until XIX century, we can say that Ottomans, the member of Islamic civilization which was the most concerning civilization on the rights to life, property rights and property safety of people from other nations and religions, had tried to build a world view by also taking cultural pluralism into account. To show how much cared about cultural pluralism, it is sufficient to give the fol-lowing example, of many, from the court records. Under adverse circumstances of the period to bath at houses, Turkish baths as a part of cleanliness culture are assigned among Muslims, Christians and Jews at different days. Yet, when a mistake was made by assigning Sunday to Christians, which was the ceremonial day for them, this mistake was fixed. With examples from the records in Istanbul, Bursa, Edirne, Sofia, Konya, Kayseri, Damascus and Aleppo, it is attempted to explain the extent of cultural differences among people in Ottoman territory.

Keywords: Ottoman, Kadi Registers, Cultural Pluralism

Page 112: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-96-

OSMANLI DEVLETİ’NİN RESMİ İDEOLOJİSİ VE SAFEVİ TARAFTARLARINA BAKIŞI

OTTOMAN EMPIRE’S OFFICIAL IDEOLOGY AND ITS VIEW TOWARDS PRO-SAFAVIDS

Nuran KOYUNCUDoç.Dr. Necmettin Erbakan Üniversitesi SBBF

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, [email protected]

ÖZETİdeoloji “siyasal ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren ve siyasi ya da toplumsal

eylemi yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemi şeklinde tanımlanmaktadır. Resmî ideoloji ise “bir devletin kendisine, üzerine egemen olduğu toprağa ve toprak üzerinde yaşayan tebaasına, ilişkide bulunduğu diğer ülkelere bakış ve onları algılayış tarzı, dünya görüşü, zihniyet yapısı, o devletin yükselttiği değerler sisteminin bütünü olarak ifade edilir. Bir başka ifadeyle resmî ideoloji, devletin dünya görüşünü kabul edilebilir tek bir ideoloji olarak, içinde bulunan unsurlara ve gerekirse diğer toplumlara dayatmasıdır. Buna göre devlet bir ideolojiyi resmîleştirmişse diğer görüşlere açık olmayacak kendi görüşünün doğruluğunun en büyük savunucusu olacaktır.

Osmanlı Devleti’nin İslâmî ilkelere uygun olarak kendi içindeki yabancı dinî unsurlara geniş bir din ve vicdan hürriyeti tanıması ilk etapta aynı hoşgörünün Şîa’ya da tanındığını veya tanınması gerektiğini düşündürmektedir. Ancak Osmanlı, Safevî Devleti tarafından siyasi bir araç haline dönüştürülen ve merkezi gücü tehdit eden bu mezhebe karşı aynı toleransı göster-medi. Aksine Rafızî olarak nitelendirilen bu kesime yönelik hukuki çerçevede ciddi müeyyide-ler uygulanarak ülke içerisindeki Safevî taraftarlığı ile mücadele edildi.

Osmanlı Devleti ve Safevî Devleti arasındaki anlaşmazlıklar önce görünürde mezhep çatış-ması olarak başlasa da bir süre sonra siyasi nüfuz mücadelesine dönüştü. Nitekim esas amacı Anodolu’da güç kazanmak olan Safevî Devleti izlediği yayılma politikasının meyvelerini alma-ya, Anadolu’da ciddi bir taraftar kitlesi kazanmaya başlamıştı. Safevî Devleti’nin tutarsız ve saldırgan politikaları, Osmanlı yöneticilerinin bu oluşumu durdurabilecek bir siyaset belirle-melerini zorunlu kıldı. Nihayet Safevî Şîasına karşı Sünnîlik resmî bir ideoloji haline getirildi.

Osmanlı Devleti’nin Şîa’ya yönelik uyguladığı politikada resmî ideolojisinin de etkili oldu-ğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin Şîaya yönelik uygulamalarının tam olarak değerlendirilebilmesi için devletin resmî ideolojinin ortaya koyulması önemlidir.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Safevi, Şia

ABSTRACTIdeology is defined as “the systems of thoughts, beliefs and views that form a political or

social doctrine and canalize political or social actions”. Official ideology, on the other hand, is conceived as “the view, perceiving style, worldview, and mentality of a specific state towards itself, the territory it rules, and its people lives on that territory, and consequently, as a system of values created by that state”. In other words, official ideology is an imposition of the world view of any state towards the national components or the other societies as the sole acceptab-le ideology. Accordingly, if an ideology was officialised, the other views or ideologies will not be welcomed and state will be the supreme advocate of the ideology it embraces.

Ottoman Empire’s tolerant position, which is based on the Islamic rules such as freedom of thought and faith, towards its foreigner communities living in Ottoman-ruled territories lets us to think that such a tolerance was or should be showed towards Shia. However, Otto-man Empire did not show such a tolerance towards this sect, which is benefited as a political tool by Safavid State and threatens the central authority of Empire. On the contrary, by im-posing serious sanctions towards this group, so-called Rafizi, pro-Safavid inside the Empire were struggled with.

Even though the conflicts among Ottoman Empire and Safavid State had seemingly star-ted as a sectarian tension, in the course of time, these conflicts altered to struggle of political clout. Actually, Safavid State, which basically aimed to gain strength in Anatolia, started to reap the fruits of its expansionism and rally massive supporters in Anatolia. Inconsistent and offensive policies of Safavid State prompted Ottoman Empire to determine a policy in order

Page 113: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-97-

to stop this entity. Finally, Sunnism was turned into an official ideology against Safavid Shia. This process given above shows the main reasons that push Ottoman Empire to maintain

a policy over Shia by referring to official ideology. That is why, in order to evaluate the imp-lementations of Ottoman Empire towards Shia, it is important to explore the official ideology of the state in a broader sense.

Key Words: Ottoman Empire, Safavid, Shia.

Page 114: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-98-

BATIDAKİ PARLATILMIŞ ULUSLARARASI YÜKSEKÖĞRETİM: ‘DÜNYANIN GERİ KALANI’ ÜZERİNDEKİ ÇOK BOYUTLU BİR HEGEMONYA

GLORIFIED INTERNATIONAL HIGHER EDUCATION IN WEST: A MULTI-DIMENSIONAL HEGEMONY OVER ‘THE REST OF THE WORLD’

Ruhi Can ALKINRes. Assist., Necmettin Erbakan University

Sociology Department, [email protected]ÖZETBu çalışma, Batı dünyasındaki en gözlenebilir süreçlerden birisi olan yüksek öğrenim olgu-

sunu tartışma amacındadır. Bu süreç, ilk bakışta pedogojik bir süreç olarak görülse de, aslında Batı’nın, dünyanın geri kalanı üzerinde kurduğu çok boyutlu hegemonyaya dair birçok boyutu barındırır. Kısaca açıklamak gerekirse, Batı ülkelerindeki uluslararası eğitim, eğer öğrenciler herhangi bir burs olanağına sahip değilse yüksek miktarlarda para gerektiren bir süreçtir. İkinci olarak, öğrencilerin Batılı üniversitelerde eğitim görmek üzere aşması gereken özel sı-navlar -ki bunlar farklı kültürleri ya da gelenekleri görmezden gelir bir şekilde hazırlanmakta ve uygulanmaktadır- öğrencileri Batılı akademik beklentilere uymaya zorlamaktadır. Üçün-cü olaraksa, özellikle sosyal bilimlerle ilgili alanlardaki program müfredatları, Batılı olmayan uluslararası öğrenciler üzerindeki hegemonyanın felsefi ve eğitimbilimsel arka planını besle-mektedir. Aslında, gündelik hayatın her döneminde tecrübe edilen tüm bu somut örneklerin arka planında genel bir anlayış mevcuttur. Buna göre, Batılı yükseköğrenim kurumları, Batı değerlerinin ve Batılı öğrenme araçlarının, gerçek bir bilim ve medeniyetin olmazsa olmaz ni-telikte olduğunu, kurulan epistemolojik hegemonya vasıtasıyla söylemektedir. Bu yolla, Batılı olmayan uluslararası öğrenciler, eğitimlerinin başından itibaren kendi ülkelerindeki eğitim süreçlerinin yetersizliği vurgulanarak hedeflenmektedir. Böylece, uzun vadeli dönemde pres-tijli bir Avrupa ya da Amerikan üniversiteden “kabul” ya da “diploma” almak bir gurur kayna-ğı haline gelmektedir. Bu da, Müslüman toplumlar dahil olmak üzere Batılı olmayan toplum-ların kendi düşünce ve pratiklerine karşı uzun vadeli dönemde yabancılaşmasını beraberinde getirmektedir. Sunumunda, Batıda uluslararası eğitim adıyla ortaya çıkan bu kökleşmiş süreci (ya da cilalanmış uygulamaları) eleştirel olarak analiz etmeye çalışacağım. Çalışmanın sonun-da, bu Batılı hegemonyaya karşı gelebilecek yaklaşımları sorgulamaya çalışacağım.

Anahtar Kelimeler: Uluslararası Eğitim, Batı Üniversiteleri, Batı Bilimi, Yetersizlik

ABSTRACTThis paper proposes to discuss one of the most observable processes in Western World,

which is international higher education. Although this process seems as a pedagogical issue at the first glance, it keeps many dimensions regarding the hegemonic discourse of Western World over the “rest of the World”. To clarify briefly, international education in Western countries require huge amount of money if the students do not obtain any scholarship from the university they registered to. Secondly, some of the specific exams, which are prepared by not considering the different cultures or traditions, force the students to get used to the expe-ctations of Western academia. Thirdly, in some cases, hegemonic discourse creates ‘scientific barriers’ to be obeyed. Especially, curricula in the departments related to the social sciences feed the philosophical and pedagogical background of hegemony over the non-Western in-ternational students. Actually, there are some general understandings behind the concrete examples experienced in everyday life. Accordingly, Western higher education institutions create an epistemological hegemony that approves the inevitability of Western values and tools in ‘science’ and ‘civilization’. International non-Western students, in this respect, are targeted by stressing their ‘insufficiency’ in terms of their educational processes in their home countries. In relation to this, obtaining an acceptance letter (and later a graduation certificate) from any well-known Western university in EU or USA becomes a source of pride. At the end of this process, non-Western people, including Muslims, are alienated to their own culture and ways of thinking. In my presentation, this deep-seated processes (or glorified implemen-tations) that appear as ‘international higher education’ in West will be critically analysed. At the end of the study, possible approaches that would support the ‘counter hegemony’ will be questioned.

Key Words: International Education, Western Universities, Western Science, Insufficien-

Page 115: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-99-

cy

Page 116: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-100-

DÜNYA SİSTEMLERİ ANALİZİ’NDE HEGEMONİK GEÇİŞLER VE EKONOMİK İSTİKRAR

HEGEMONIC TRANSITION IN WORLD SYSTEM ANALYSIS AND ECONOMIC STABILITY

Rüstem YANARDoç. Dr., Gaziantep Üniversitesi, İİBF İktisat Bölümü, [email protected]

Ahmet ŞAHBAZ Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, [email protected]

ÖZETWallerstein tarafından ortaya atılan Dünya Sistemleri Analizi, ekonomik yapıları “İmpara-

torluk-dünya” ve “Ekonomik-Dünya” sistemi olarak ikiye ayırır. Sınırsız sermaye birikiminin hedeflendiği “Ekonomik-Dünya” sisteminin daha önceki sistemden farkı, siyasi biçimleme-sinden kaynaklanır. Daha önceki yapıda işbölümü ve uzmanlaşma tek bir siyasi yapı içerisin-deyken, Ekonomik-Dünya’da devletler arası bir alanda ortaya çıkmasıdır. Dolayısı ile dört yüz yıllık bir geçmişi olan Modern Dünya Sistemi’nin sürekli olarak işlemesi uluslararası alanda güç dengesini gerekli kılar. Güç dengesi güçlerin eşit olduğu anlamına gelmez. Egemen günün küresel ekonomik gücün işleyişini sürekli hale getirmek amacı ile koymuş olduğu kuralların diğerleri tarafından belirlenmesi hegemonya süreci olarak ortaya çıkar.

Wallerstein’e göre hegemonya ekonomik temellidir ve üretimde ekonomik verimlilikle başlar, ticaret ve finans sektörlerindeki üstünlükle devam eder. Ancak hegemonya sonsuza ka-dar sürmez ve döngüseldir. Sınırsız sermaye birikiminin devamı hegemonik geçişlere bağlıdır. Üretimde etkinlik aşamasında ortaya çıkan karlılık düzeyi ile belirgin hale gelen Hegemonya, ekonomik büyüme ve istikrar dönemlerini ifade eder. Ancak Hegemonya durumunun askeri ve siyasi bir maliyeti vardır. Hegemon gücün devamı için katlanmak zorunda olduğu maliyet, bir süre sonra diğer ülkelerle rekabette dezavantaja dönüşür.

Tarihsel olarak, 17. Yüzyılda Birleşik Eyaletler (bugünkü Hollanda), 19. Yüzyılda Birle-şik Krallık ve 20. Yüzyılda ABD olmak üzere üç hegemonya döneminden bahsedilebilir. He-gemonya geçişleri her defasında büyük çatışmalar sonrasında oluştuğu ve daha sonrasında ekonomik ve siyasi istikrarın sağlandığı görülmektedir. Bu çalışmada Modern Dünya Eko-nomisindeki hegemonik geçiş süreçlerinin benzer yönleri ele alınarak günümüz dünyasında ortaya çıkan ekonomik daralmanın nereye doğru evrilebileceği hakkında öngörüler ortaya ko-nulmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Dünya Sistemleri Analizi, Hegemonya Geçişleri, Dünya Ekonomisi

ABSTRACTWorld system theory suggested by Wallerstein bisects economic structures as “Emperor

World” and “Economic World”. The difference of “Economıc World” where unlimited capital accumulation is aimed from past systems arise from political formation. The work sharing and specialization was in the same political structure in the previous structure, while in “Eco-nomic World” it occurs in an interstate area. Functioning of Modern World system which has a four hundred years history requires balance of power. The balance of power does not imply the equality of powers. The identification of rules which is required to make economic power functioning steady and is set by sovereign emerges as hegemonia process.

According to Wallerstein, hegemonia is based economy and it starts by economic effi-ciency, continues superiority in trade and finance sectors. But hegemonia does not exists until infinity and it is cyclical. The continuity of unlimited capital accumulation depends on hegemonic transitions. Hegemonia which becomes evident by profitability level that occurs in efficiency in production level expresses economic growth and stability periods. But hege-monia status has military and political costs. The cost of Hegemon power’s continuity turns to disadvantage in competition with other countries after a while.

Historically, it is possible to talk about three hegemonia as United Provinces (today Net-

Page 117: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-101-

herlands) in 17th century, United Kingdom in 19th century and United States of America in 20th century. The hegemonia transitions happen after great conflicts and after transition economic and politic stability are provided. In this study, similarities of hegemonic transition process in the modern world economy and by doing so we try to exhibit predictions about how the economic contraction in present world would evolve in the following years.

Key Words: World System Analysis, Hegemony Transitions, The World Economy

Page 118: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-102-

DİNİ ÇOĞULCULUK VE DİNLER ARASI DİYALOG FİKRİNİN İSLAM’A HEGEMONYASI

HEGOMONY OF RELIGOUS PLURALISM AND DIALOGUE OVER ISLAMSait KAR

Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected]

ÖZETÖzellikle 7 ve 8. yüzyıldan itibaren başlayan dinsel yayılmalar ve 18. yüzyılın ikinci

yarısından sonra ciddi bir ivme ile büyüyen bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucunda coğrafi sınırların ortadan kalkması, dinlerin birbirleri ile olan dirsek temaslarının ve ilişkilerinin artmasına neden olmuştur. Bu karşılıklı iletişim özellikle Hıristiyanlık açısından ciddi problemlere sebep olmuştur. Zira İncillerde diğer din mensuplarının ortaya koyacağı teolojik yaklaşım ve itirazlara cevap verecek nitelikte referanslar bulunmamaktadır. Bu durum Hıristiyan teologlarının farklı teolojik paradigmalar geliştirmelerine neden olmuştur. Nitekim II. Vatikan Konsili sonrasında Kilise, diğer dinlere yaklaşımını misyon, saygı, diyalog ve kurtuluş çerçevesinde temellendirmek için yeni teolojiler arayışına girmiş ve bu arayış neticesinde, Dinler Teolojisi ortaya çıkmıştır.

Dinler Teolojisi çalışmaları neticesinde, diğer din mensupları ile ilişkilerin ve diğer din-lere bakışın nasıl olacağına yönelik ortaya çeşitli yaklaşımlar çıkmış olmakla birlikte, bunlar arasında en “masum(!)” ve en “demokratik(!)” gibi görüneni Dinsel Çoğulculuk fikridir. 19. yüzyılın sonundan itibaren Nihai Aşkın Varlığa götüren metafizik bir teori veya sistemi gös-termek için kullanılmaya başlanan ve birçok düşünür tarafından savunulan çoğulcu yaklaşım; kısaca, bütün dinleri, özellikle de yaşayan büyük dinleri, Tanrı’ya eşit seviyede ulaştıran yollar olarak kabul eden görüşün adı olup; hakikat değeri açısından dinler arasında ayrım yapmayı reddeden ve farklı dinlerin bir arada yaşamak durumunda kaldıklarında birbirleriyle olan mü-nasebetlerinin ne şekilde gerçekleşeceği meselesini ele alan bir yaklaşımdır.

Dinler arası diyalog anlayışı ise, çoğulcu yaklaşımın bir ürünü olarak karşımıza çıkmak-tadır. Bununla birlikte hem çoğulcu yaklaşımın temel argümanları, hem de bu argümanları temel alarak oluşturulan diyalog zemini, İslam düşüncesi açısında kabulü mümkün olmayan ciddi problemler içermektedir. Oluşturulan İslamofobi ortamının yalnızca diyalogla giderile-bileceği ön kabulünden hareketle İslam Dini, kuralları, çerçevesi ve sınırlarının tamamı Hıris-tiyan düşünürlerce belirlenen bir tartışma zeminine çekilmek istenmekte ve bu sayede, İslam dininin temel öğretilerinden taviz verilmesi hedeflenmektedir.

Çalışmamız, çoğulculuk ve diyalog zemini vasıtasıyla, İslam dini üzerinde kurulmaya çalışılan hegemonya hakkında olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Dini Çoğulculuk, Diyalog, İslamofobi.

ABSTRACTClose contacts and relations between different religions have increased with religious ex-

pansions that started in 7th and 8th centuries and disappearance of geographical borders as a result of scientific and technological developments, which gained momentum after the second half of 18th century. However, communication between religions has caused serious prob-lems especially for Christianity, as there are no references in the Bibles, which can respond to the theological approaches and objections presented by the members of other religions. This situation has resulted in the development of different theological paradigms by Christian Theology. As a matter of fact, after II. Vatican Council, Church began a search for new theo-logies to base its approach to other religions on the concepts of mission, respect, dialogue and salvation. Thus, Theology of Religions emerged.

As a result of the work on Theology of Religions, several approaches have been develo-ped as to how the relations with members of other religions and the perspective over these religions shall be. Among these approaches, the one that seems most ‘innocent (!)’ and most ‘democratic (!)’ is Religious Pluralism. Since the end of 19th century, this concept has been used to define a metaphysical theory or system that guides to Transcendental Existence and it has been defended by many Philosophers since then. This thinking accepts all religions, and especially living great religions as equal paths finally leading to God. It rejects making any dif-

Page 119: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-103-

ferentiation between religions in terms of their truth-values. It is an approach that deals with how the relations between different religions should be when they have to coexist.

Dialogue between Religions is a by-product of this pluralistic approach. Nevertheless, both the basic arguments of religious pluralism and the dialogue environment which is based upon these arguments have important problematic elements, which cannot be accepted by Islamic Thought. By taking it for granted that Islamophobia that has been created can be over-come only by dialogue; Islam, its rules, basis and borders, are all targeted to be brought into a discussion whose boundaries determined by Christian Philosophers. Thus, Islam is targeted to make compromises on its basic teachings.

Our study will be about the hegemony that is being tried to be established over Islam through pluralism and dialogue.

Key Words: Religious Pluralism, Dialog, İslamphobia

Page 120: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-104-

MODERN DÜNYANIN KORKUNÇ HASTALIĞI: KAVMİYETÇİLİKTERRIBLE SICKNESS OF MODERN WORLD: NATIONALISM

Selahattin ÇELİK Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Ünviversitesi

Coğrafya Bölümü, [email protected]

ÖZET19. yüzyıl, bilimsel ve kültürel manada insan topluluklarının büyük ve etkili kırılmalar

yaşadığı bir dönemdir. Bilimsel gelişmenin fen bilimleri odağa alınarak büyük yol kat ettiği bu dönemde sosyal bilimlerin metodolojisi de “ırk (genetik), iklim, coğrafya gibi verileri bakış açısının merkezine yerleştirmiştir. Bu bakış açısı birlikte yaşamanın elzem olduğu modern toplum yapısında sosyolojik bazı problemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu bildiride “Kavmiyetçilik” olarak isimlendirilen olgunun, modern dünyada yarattığı olumsuz algı odağa alınacaktır.

Bu bağlamda Kavmiyetçilik, insanın sahip olduğu yaratılış farklılığını, yaratılış itibariyle kendisine benzemeyen diğer insanların aleyhine kullanması olarak tanımlanabilir. Bu kötü haslet, fertler arasında önce sinsice yayılır daha sonra da toplumların parçalanıp dağılmasına yol açar. Irk, soy, kabile, meşrep, mezhep, dil, inanç vb. kültürel özelliklerin üstünlüğünü esas alan “kavmiyetçilik” cinsiyet, grup ve takım çekişmelerine kadar varan aşırılıklarla insanlar arasında kin ve nefret tohumlarının atılmasına yol açar. Bireylerin hamasi yönleri üzerinden yürüyen bu bakış açısı, başlangıçtaki bilimsel özelliğini de yitirerek sosyolojik bir “kangren” halini almıştır.

Bütün dünyadaki toplumları çeşitli yönleri ile ilgilendiren bu problemin İslam toplumları için daha özel bir anlamı bulunmaktadır. Zira İslam dini sadece belirli bir ırkı muhatap alma-yan evrensel bir dindir.

Bu çalışmada konunun açıklanmasına ışık tutan birçok ayet ve hadisin meal ve tefsirlerine yer verilmiştir. İslam inancı ekseninde ilk insan ve peygamber olan Hz. Âdem’den beri çeşit-li toplumlardan ve sembollerden örnekler verilerek kavmiyetçiliğin ve etnosantrizmin sebep olduğu olumsuz sonuçlar ortaya konmaya çalışılmıştır. Özellikle son yüzyılda Müslüman top-luluklar arasında “kavmiyetçiliğin” geldiği tehlikeli boyutlara dikkat çekilmiştir. Müslüman toplulukların bu konuda yaşadıkları açmazların çözümünde, kendi iç dinamiklerinden fayda-lanarak bir çıkış yolu bulabilmesi için öneriler ortaya konmaya gayret edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kavmiyetçilik, ırk, inanç, topluluk, değer aktarımı.

ABSTRACT19th century was era of great and effective breakups in scientific and cultural meanings.

In this period which science showed progress in the focal point of physical sciences, datas from race (genetics), climate, geography centered at metodology of social sciences. Within this perspective which is compulsary in modern society, some sociological problems revealed. In this present study, negative perception of the fact which is called “nationalism” will be focused.

Nationalism in this context can be described as human’s usage of the other people’s dif-ferences from creation against them. This bad trait spreads between persons cunningly first then causes divide and collapse of societies. “Nationalism” which based superiority of cultural features of race, lineage, tribe, kin, sect, language, belief, etc, breeds bad blood in gender, group and team conflicts. This point of view which runs on the epic features of persons’, lost its scientific feature then turns into sociological ‘gangrane’.

This problem which involves societies of the world in various points, has special meaning for Islamic societies. Likewise religion of Islam does not adress a single race but it is an uni-versal religion.

In this present study, various meanings and interprets of verses of the Koran and hadith mentioned which glimmering on the explanation of this problem. Centered around Islam be-lief and the from the time of the first man and prophet Adam examples from various societies and symbols given so negative conclusions of nationalist and ethnocentrism tried to revealed. Especially dangerous levels of nationalism for the muslim societies in the last century poin-ted. It is tried to give proposals to muslim societies’ conflicts in the solution to this subject from their internal dynamics.

Keywords: Nationalism, race, belief, society, alienation, value transfer.

Page 121: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-105-

ISLAMIC REVIVALISM AND DEMOCRACY: A DIALOGUE WITH THE DISCOURSE OF SOCIAL SCIENCE

Seraj AHSANAssist Prof. Dr Necmettin Erbakan University

Department of Political Science and Public Administration, [email protected] ABSTRACTThe social scientist have debated among themselves on the issue of the Islamic revivalism

as political discourse. They have often used Islamic revivalism and political Islam as overlap-ping concepts. Political Islam is nothing but ideologization and politicization of Islam. Islam is regarded a religion of conquest and expansion in western political imagination, but under pressure from external culture and values it became defensive, introverted and conservative seeking to exclude all western influence sometime violently. In theoretical sense Islamic revi-valism posed itself as a challenge to or an alternative to western socio-political and economic ideas.

Key Words: Democracy, Islamic Revivalism, Orientalism.

Page 122: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-106-

RAWLS VE HEGEMONYA ARACI OLARAK SİYASAL LİBERALİZM DÜŞÜNCESİ

RAWLS AND THE THEORY OF POLITICAL LIBERALISM AS A TOOL OF HEGEMONY

Selçuk ERİNCİKYrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Felsefe Tarihi Anabilim Dalı, [email protected]

ÖZETJohn Rawls (1920-2002), yirminci asrın en etkili siyaset düşünürü olarak kabul edilen,

A Theory of Justice (1971) ve Political Liberalism (1993) adlı eserleriyle, tarih sahnesinden çekildiği söylenen siyaset felsefesini ihya etmiş bir simadır. A Theory of Justice öylesine geniş bir yelpazede yankı bulmuştur ki, birkaç sene içerisinde bir Rawls Endüstrisi oluşmuştur.

Filozof, hakkaniyet olarak adalet adını verdiği, deontolojik ahlak temelli, hayli Kantçı olan kuramını geliştirirken, toplumsal sözleşme, ilk durum, bilmezlik örtüsü, birincil iyiler, ma-kuliyet ve rasyonellik, makul çoğulculuk, düşünülmüş yargılar, yargı zorlukları, kamusal akıl, makul kapsamlı öğretiler gibi kavramlar kullanmıştır. Rawls’a göre, liberal demokrasi, hakka-niyetli bir muhakeme sonucunda erişilen iki adalet ilkesi ve onların tazammun ettiği düşün-sel/kurumsal tezahürleri ile mücehhez olduğunda, bütün yurttaşlar tarafından kabul görmüş, istikrarlı bir iyi düzenlenmiş toplum sayılabilecektir. O, ikinci eserinde, daha sosyolojik ve spesifik bir hedefle, gerisinde hiçbir kapsamlı metafizik öğreti bulunmaması hasebiyle, artık “metafizik değil, siyasal” bir kuram olduğunu savunduğu ve daha geniş bir mutabakatın oda-ğı olacağını umduğu siyasal liberalizm düşüncesine yönelmiştir. Rawls’a göre kuramının bu hali, “liberal demokrasilerin kamusal kültürlerinde mündemiç fikirleri” apaçık şekilde düzen-leyerek, salt güç dengesi ve geçici çıkarla güdülendiği için kırılgan ve uçucu olan bir modus vivendiyi değil, ahlaki kaygılar da içeren istikrarlı bir örtüşen mutabakatı temin edecektir. İşte Political Liberalism adlı eserinin ana konusu, kendi sorusu ile “makul dinsel, felsefi ve ahlaki öğretilerce derinden bölünmüş hür ve eşit yurttaşlardan müteşekkil adil ve istikrarlı bir top-lumun nasıl mümkün” olacağıdır.

Biz ise, Rawls’un özgürce bir seçim yaptıkları iddia olunan bireyleri ve toplumları, birçok kavram ve öncül ile mecburi istikamete, yani liberal bir sosyo-politik habitusa doğru yönlen-dirdiğini savunacağız. Kanaatimizce, Rawls’un kuramı, bilhassa dinlere karşı kapsayıcı değil dışlayıcı bir “sekülokrasidir”. Rawls, aslında “inandığı” bir dünya görüşünü, dil oyununu, lingua franca yani hegemonik bir evrensel bir meta-anlatı kılmaya çalışmaktadır. Nitekim kuramı, Halkların Yasası makalesinde, uluslar arası alana da teşmil edilerek, a priori evren-sellik payesine sahipmiş izlenimi veren liberal değerler, uluslararası meşruiyetin de ölçüsü kılınmaktadır. Bize göre, Rawls’un tutumu, yegâne mümkün uzlaşının modus vivendi oldu-ğunu gözden kaçırıp, liberal değerler üzerindeki güya ahlaki bir örtüşen mutabakatı, gerçekçi ütopya olarak salık vermektir. Bu bağlamda sunumumuz, özellikle, bizce hegemonik dilin başat kaynağı olan makuliyet ve çoğulculuk fikirlerinin “makuliyeti ve hakkaniyeti” üzerinde duracaktır.

Anahtar Kelimeler: Makuliyet, örtüşen mutabakat, makul çoğulculuk, siyasal liberalizm.

ABSTRACTRawls, the most influential political philosopher of the last century, is the one who revived

political philosophy by his A Theory of Justice (1971) and Political Liberalism (1993). Since A Theory of Justice had a deep impact, a Rawls Industry came into existence soon.

When devoloping his theory, justice as fairness, which is highly based on Kant and de-ontological ethics, he used some concepts such as original position, veil of ignorance, rea-sonableness and rationality, reasonable pluralism, public reason, reasonable compherensive doctrines. Rawls holds that a liberal democracy can be a stable well ordered society which is accepted by all citizens if it is equipped with two principles of justice derived from fair proce-dures and with the outcomes these principles imply. In Political Liberalism, with a more soci-ological and spesific telos he heads towards the idea of political liberalism that he hopes to be the focus of wider consensus just because there is no background comprehensive metaphysi-cal doctrine, that is to say, this idea is now “political, not metaphysical. By arranging the ideas

Page 123: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-107-

implicit in the public cultures of the liberal democracies, according to Rawls, this version of his theory will ensure a stable overlapping consensus which includes kind of morality, not a fragile and unstable modus vivendi because it is motivated by mere balance of power and vo-latile interests. So, Political Liberalism’s main point is “how a just and stable society which is composed of free and equal citizens and deeply divided by reasonable religious, philosophical and moral doctrines would be possible?”

I will claim that he directs individuals/society which have so-called free choice to a com-pulsory way, a liberal socio-political context by means of various concepts and premises. I also believe that his theory is a seculocracy exclusive especially to religions, not inclusive one. Rawls, in fact, tries to make a worldview, mere language game in which he has a deep faith a lingua franca, a universally hegemonic meta-narrative. That’s why, in Law of Peoples, he aimed at showing liberal values to be both a priori global and the criteria of international legitimacy. In my opinion what Rawls wants to do is to conceal the fact that sole possible agreement can be a modus vivendi so as to put an overlapping consensus on liberal ideas as realistic utopia. Therefore my presentation will especially dwell on “the reasonableness and fairness” of the ideas of “reasonableness and pluralism” that seem to be chief factors of hege-monic discourse/attitude.

Key Words: Rawls, reasonableness, overlapping consensus, reasonable pluralism, politi-cal liberalism.

Page 124: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-108-

HISTORY WRITING AND EDUCATION IN MULTICULTURAL AND MULTI-RELIGIOUS SOCIETIES

Selim Hilmi ÖZKANDoç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi

Eğitim Fakültesi, [email protected]

ABSTRACTThe purpose of this essay is to explain history writing and education in multicultural and

multi-religious societies. In recent decades, many countries have become increasingly multi-cultural, multi-religious, multi-linguistic, and pluralistic. Thus, history writing and education has gained more importance in multicultural and multi-religious societies because history has an important place among these pluralistic societies. Therefore, history is taught from kindergarten to university, and it is a field of interest in continuing education centers in every community, cultural group, and society. A major goal of history education is to provide all students with learning about their community’s cultures, within the mainstream culture, and within and across other ethnic cultures in pluralistic societies. One of the basic principles of multiculturalism is that it is opposed to homogeneity, uniformity, and the standardization of cultural forms. Multiculturalism is committed to the protection, promotion, and maintenance of ethno-cultural diversity, which in turn, provides opportunities to minorities to preserve, maintain, and express their distinctive cultural form, life styles, and rights. These cultures and societies have sometimes remained together and sometimes separate and remained strong; hence, our world has hosted many cultures, races, and religions in the historical process. For example, in terms of religion, Islam, Christianity, Judaism and other religions and faiths mix in seemingly opposite geographic regions, Asian-European and Eastern-Western, which affe-cted the Turkish, German, French, English, Greek, Arab, Chinese, as well as other ethnicities.

Key Words: history writing, history education, multiculturalism, multi-religion, history curriculum.

Page 125: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-109-

BATIDAKİ SİYASAL HEGEMONİZMİN ENSTRÜMANI OLARAK İSLAMOFOBİ THE ISLAMOPHOBIA AS AN INSTRUMENT OF THE POLITICAL WESTERN

HEGEMONISMSelvet ÇETİN

Araştırmacı, Stratejik Düşünce Enstitüsü, [email protected] ÖZET11 Eylül saldırılarından bu yana İslam ve Müslümanlara karşı Batıda son derece yaygın

ve sistematik biçimde geliştirilmiş önyargılardan kaynaklanan ayrımcılık ve nefret suçları ya-şanmaktadır. İslamofobiyi siyasal, kültürel ve ekonomik çıkarları için bir araç olarak kullanan çevreler, Müslümanların yaşadığı şiddet sarmalını İslam’a mal edip tehdit algısını güçlendir-meye çalışmaktadır. Oysa Batıdaki temel sorun, İslam’ın doğru kaynaklardan öğrenilememesi ya da anlaşılamamasıyla ilgilidir ve hegemonik siyasal güçlerin yönettiği küresel İslamofobi endüstrisi bütün dünyaya İslam korkusunu yaymakla meşguldür. Aynı zamanda bu korku siyaseti üzerinden çok ciddi bir siyası ve ekonomik rant devşirilmektedir. Dolayısıyla, bu en-düstriyi yönetenler İslamofobi üzerinden Müslümanları radikalize edip şiddete yönelterek, İslam dünyasındaki özgürlük taleplerini meşruiyet çizgisinden saptırmaktadır. Bu yaklaşımın güncel olarak Suriye’de, Afganistan’da, Mısır’da ya da Irak’taki dini ve etnik çatışmalarda han-gi düzeyde kendisini gösterdiği ve muhalif hareketleri dönüştürme çabasının nasıl bir felakete yol açtığı görülebilmektedir. Diğer yandan, bir İslamofobi projesi olarak sahneye konulan IŞİD gibi ürpertici terör örgütlerinin eylemleri sayesinde, Batıdaki hegemonik siyasetin gücü tehli-keli biçimde artmaktadır. Gün geçtikçe Batıda yaşayan özellikle göçmen kökenli Müslümanla-rın özgürlük alanı daralmakta, toplumlar arasındaki kültürel, sosyal ve ekonomik bağlar hızla çözülmektedir. İslam ve Müslümanlar üzerinden, bir korku sektörü üreterek siyasal çıkarla-rını küresel ölçekte korumayı amaçlayan güç merkezlerinin uygulamalarına dikkat çekmek ve oynanan oyunu görmek gerekmektedir.

Bu yazıda; İslam karşıtı gelişmeler çerçevesinde Batıdaki hegemonik siyasal hareketlerin Müslümanlar üzerindeki etkisi ve İslamofobi ile mücadelenin yöntemi bakımından yapılması gerekenler ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Batı, Hegemonya, İslamofobi

ABSTRACTSince the attacks of September 11 in the West there have been extremely widespread

prejudice, discrimination and hate crimes created in a very systematic way against Islam and Muslims. The Islamophobia have been used as a tool for political, cultural and economic in-terests, the spiral of violence in which Muslims live is working into the direction of turning the Islam into a good for which threat can be enhanced the perceived. Actually the West has real problems like not learning from the right sources or misunderstanding of the religion. But being too busy with running the global Islamophobic industry directed by the hegemonic political powers, they do not have the time to realize the real problems. Running an industry which is engaged in spreading fear of Islam all around the world is the real preoccupation. At the same time on top of this fear politics there is very serious problem which is political and economical rent recruitment. Therefore the ones that are directing this politics in the name of Islamophobia are creating radicalization of Muslims and they are leading them into violence. So literally the Islam is creating the legitimacy of the global freedom lines. Today this appro-ach together with the ongoing religious and ethnic crises in Syria, Afghanistan and Iraq are showing till which level this situation have come and how using the oppositional movements opened a way to a real catastrophe. From the other side as another Islamophobia project there are creepy organizations like ISIS put out on the scene whose actions are just feeding and making the hegemonic west political power to dangerously grow. With every passing day the freedom space in the West is shrinking especially for the immigrants Muslim, the cultural, social and economic connection between the societies are quickly resolved. Creating a fear sector over the Islam and the Muslims have to be seen as a global scale played game is in use of the political interests of the central powers

In this article; in the frame of developed actions against Islam the actions of the Western hegemonic political powers, the effects over the Muslims they have created and the use of Islamophobia as a combating method needs will be discussed.

Keywords: Western, Hegemony, Islamophobia

Page 126: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-110-

BİLİM VE DEĞERLER DİKOTOMİSİ BAĞLAMINDA BİLİM İNSAN VE DEĞERLER İLİŞKİSİNİN FELSEFİ ELEŞTİRİSİ ÜZERİNE

ON THE PHILOSOPHICAL CRITICISM OF RELATIONS BETWEEN VALUES HUMAN AND SCIENCE IN THE CONTEXT OF VALUES AND SCIENCE DICHOTOMY

Serdar SAYGILI Yrd. Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi

Felsefe Bölümü, [email protected]

ÖZETBilim ile değerler arasındaki ilişki çok tartışmalı bir konudur. Bilim ve değerler arasında

meydana gelen kargaşa, modern dünyanın yaşadığı en büyük bunalımlardan biridir.Günümüz dünyasında olanın incelenmesini konu edinen pozitif bilim olması gerekenin göz ardı edilme-si sürecinidoğurmuştur. Bu süreç bilginin değer alanından uzaklaşmasına ve bilim alanında-yapılan EdebiyatFakültesi çalışmaların sadece insanlığın yararına yapıldığı yanılgısına neden olmuştur. Bu bağlamda insanın kendini anlaması ve değerlendirmesi bir nesneyi anlaması ya da değerlendirmesi şeklinde değildir. Çünkü insan, bir nesne olarak sadece olgu dünyasının sıradan bir parçası değildir. İnsan, kendini bilme eylemi içinde hem bilen hem de bildiğini bi-lendir. Üstelik insanın kendisi hakkındaki bilgisi, nesne bilgisinden farklı olarak değerle dolu bir bilgidir. Şu halde, dünyanın insanlar için daha yaşanabilir bir yer olması, öncelikli olarak bilimle değil, insani değerlerin bilinçli bir biçimde yaşanmasıyla mümkündür. Çünkü insan olmak, yalnızca canlı bir organizmadan ibaret olmak değildir. İnsan olmak aynı zamanda ge-lenek görenek, örf, adet, töre, dini inanç gibi değerlere de sahip olmak demektir. İnsan ürünü bir bilgi olan bilimin, insanlığın geleceği adına değerlerden bağımsız ya da değerler üzerinde bir konumda olması doğru değildir. Zira değerler üzerinde konumlanan modern bilimin,insa-nı bir amaç olmaktan çıkarıp bir araç, cisim ya da şey durumuna dönüştürülmesiyle insanlığa büyük yıkımlar getir(diği)eceği açıktır.

Anahtar Kelimeler: Bilim, İnsan, Değer, Toplum, Felsefe

ABSTRACTThe relationship between values and science is a very controversial issue. The turmoil

occurring between values and science is one of the biggest crisis lived by the modern world. It has led to the process ignoring of the need which positive science studies existing in today’s world. This process led to the misconception that the works done in the field of science only made the benefit of humanity and to the seperation of information from value area. .In this context for a person to understand and assess himself and an object don’t happen and form in the same way. Because people as an object are not an ordinary piece of only pheno-menon world. Human is both knowing and knowing self-know in the action self-knowledge. Moreover, the man’s information about himself is the information that is full of valuable as distinct from object information . Thus, when human values are experienced consciously, it is possible to have a livable world for more people, but not with science primarily. Because being a human is not to be an aliving organism only. At the same time to be human means to have the values such as religious customs, traditions. It is not true that Science we call as an human product information be in a position on the values or independent of the values on behalf of the future of humanity. Thus, ıt is clear that modern science positioned on the values will bring great destruction to humanity by converting the into object or thing, a tool remove from being goal for the human.

Keywords: Science, Human Values, Society, Philosophy.

Page 127: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-111-

KORKUT TUNA’NIN BAKIŞ AÇISIYLA BATILI BİLGİNİN ELEŞTİRİSİ CRITICISM OF WESTERN KNOWLEDGE FROM THE PERSPECTIVE OF KORKUT

TUNASuat ALAN

Arş. Gör., Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat FakültesiSosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZET Bilginin hikâyesini kurgulayan sosyolojik çalışmalar, modern zamanlarda Batı coğrafya-

sında ve Batı egemenliğinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle bilgi sosyolojisi, aynı zamanda bir Batılı bilgi cemaati söylemidir. Çünkü bilgi sosyolojisi ve biliminin sosyolojisi Batılı sosyal bi-limcilerin, Batı entelektüel coğrafyasında yaşayarak, düşünerek ve kurgulayarak geliştirdikleri bir etkinliktir. Bilgi ve bilimin Batı düşüncesinde kazandığı anlam, Batılı bilgiyi hegemonik bir yapıya büründürmüştür. Batılı bilginin bu yapısı, Korkut Tuna’nın da dikkatini çekmiş ve Batılı bilginin eleştirisini yapmıştır. Bu çalışmanın temel amacı, Korkut Tuna’nın Batılı bilginin eleştirisine ilişkin fikirlerinden hareketle, Batılı bilgi veya modern bilimin hegemonik yapısını ele almaktır. Korkut Tuna’nın bilgi sosyolojisi çalışmaları profesörlük takdim tezi olan Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine adlı eseri ve Yeniden Sosyoloji adlı eserinde yer alan bildiri metinleri ve makalelerinde vücut bulmaktadır. Korkut Tuna, bilgi konusunu ele alır-ken, Baykan Sezer’in Doğu-Batı çatışması teorisinden hareketle olaylara yaklaşmış, dolayısıyla tarihsel ve eleştirel bir sosyoloji tarzı ile hareket etmiştir. Korkut Tuna, Batılı bilginin üzeri-ne konumlandığı ve meşruiyetini sağladığı iki noktaya dikkat çekmektedir. İlk dikkat çektiği nokta, egemenlik ve bilgi arasında kurulmak istenen bağ, diğer nokta ise dünya-bilim anla-yışıdır. Bu çalışmada Batılı bilginin eleştirisi Tuna’nın yukarıda sözü edilen çalışmalarından hareketle ele alınmaktadır. Bu bağlamda, bilgi nedir sorusuna cevap arandıktan sonra, Batılı bilginin yaygınlaştırılması açıklığa kavuşturulmaktadır. Devamında, Tuna’nın Batılı bilginin eleştirisini hangi argümanlar üzerinden yaptığı ortaya konulduktan sonra Batı-dışı toplumlar için ne tür bir çözüm önerisi geliştirildiği Tuna’nın fikirleri üzerinden temellendirilmektedir. Korkut Tuna’nın temel ilgi alanları şehir ve bilgi konusuna dayanmaktadır. Tuna’nın şehir çalışmalarına dair literatürde bir takım çalışmalar mevcut iken, bilgi konusuna dair herhangi bir çalışma mevcut değildir. Bu anlamda, bu çalışmanın literatüre önemli katkılar sunacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Korkut Tuna, Bilgi Sosyolojisi, Batılı Bilginin Eleştirisi.

ABSTRACTSociological studies that fictionalized the story of knowledge have emerged in western

societies and under dominance of Western in modern ages. Therefore, sociology of knowle-dge is also a discourse of western knowledge community. For, sociology of knowledge and sociology of science have been developed an activity in western geography by living, thinking and imagining by western social scientists. Knowledge and Science which have acquired the meaning in western thought have caused western knowledge to have a hegemonic characte-ristic. Thus, it has come to Korkut Tuna’s notice, and therefore, he carried out the critics of western knowledge. The main aim of this study is to deal with the hegemonic characteristics of western knowledge or modern science from the ideas of Korkut Tuna regarding the critics of western knowledge. Korkut Tuna’s studies regarding sociology of knowledge have emerged in his notification texts and articles which were figured in his professorship presentation the-sis which was about a criticism over western knowledge. When Korkut Tuna dealt with the issue of knowledge, he considered it from Baykan Sezer’s East-West conflict theory, and hen-ce, he approached to the issue through a historical and critical sociology understanding. Kor-kut Tuna has considered the two points that western knowledge has grounded and provided legitimacy. The first point, the connection between sovereignty and knowledge, and second point is world-science understanding. In this study, the critics of western knowledge have been dealt with based upon Korkut Tuna’s studies that have been mentioned above. In this regard, after seeking answer about the question of ‘what is knowledge’, spreading of western knowledge has been clarified. Moreover, after presenting which of arguments Tuna applied for the criticism over western knowledge, then, what kind of solution offers for non-western

Page 128: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-112-

societies have been arisen have been grounded from the ideas of Tuna. Urban and knowledge issues are the main field of interest of Korkut Tuna. While there are some studies of Tuna re-garding urban studies in literature, there is not any study regarding knowledge. In this sense, it is thought that this study will provide significant contributions.

Key Words: Korkut Tuna, Sociology of Knowledge, Critics of Western Knowledge

Page 129: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-113-

MIGRANTS, REFUGEES AND THE FUTURE OF MULTICULTURALISM IN THE WESTŞaban TANIYICI

Prof. Dr., Necmettin Erbakan ÜniversitesiSiyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, [email protected]

Selçuk KAHRAMANArş. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, [email protected]

ABSTRACTThe purpose of this paper is to explore the ways immigrants and regufees are understood

and debated by political elites in Western countries. What concepts and frames do political elites use to describe issues of immigration and asylum invoking a variety of models or histo-ric practices? What concerns and expectations affect their response to refugee or immigrant inflows? We seek to understand better the cultural frames and normative assumptions that shape how host society and new-comer (whether migrants or refugees) relations are debated and to identify which policy options are considered and followed as a result.

Today, world’s nation-states face a multicultural dilemma. On the one hand, they need to maintain national identity and cohesion in order to survive in a world of ‘mono-cultural’ nation-states, on the other hand, they have to manage increasingly diverse societies. Western countries are certainly no exception to this paradox. Every nation-state involve diverse ethnic and cultural groups. The issue of what kinds of rights will be granted to these groups has become an important political matter.

The emergence of nation-state after the French revolution brought about policies based on an ideology of one-nation, one-state and one-language. These kinds of policies become defining component of democratic-nation states. Germany’s political development added mo-no-racial ideology to this mix. These principles emerged during the transition from monar-chical rule to popular sovereignty and were regarded as compulsory for a healty relationship between the state and citizens (Wright, 2012).

Key Words: Multi-Culturalism, Immigrant, Political Parties, Western Countries.

Page 130: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-114-

DİN OLGUSUNA İLİŞKİN HEGEMONİK BİR SÖYLEM ANALİZİ: ŞERİF MARDİN ÖRNEĞİ

A DISCOURSE ANALYSIS REGARDING RELIGION FACT: SERIF MARDIN SAMPLEVefa ADIGÜZEL

Arş. Gör., Bingöl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, [email protected]

ÖZETBu çalışmanın amacı, Şerif Mardin düşüncesinden hareketle hegemonik söylemin farklı

bir tezahürü olan din olgusunun sosyolojik analizini yapmaktır. Hegemonik söylem; siyasal, sosyal ve kültürel açıdan etkinlik göstermektedir. Şerif Mardin sosyolojisinde din olgusunun hegemonik belirtileri siyasal modernleşme ve kültürel modernleşmeyle şekillenmektedir. Mardin din olgusunda, din ve siyaset arasındaki temel hegemonik söylemleri modernleşme bağlamında incelemiştir. Şerif Mardin açısından dinin hegemonik söylemi, modernite olgusu içinde izah edilmiştir. Çalışmayı farklı kılan nokta, din ve siyaset ilişkisinin hegemonik birlik-teliğinde aranmıştır. Çünkü Şerif Mardin sosyolojisinde din ve siyaset olgusu hegemonik bir perspektif içinde tarihsel ve sosyolojik boyutlarıyla ele alınmıştır. Bu yüzden din olgusunun tek bir boyut veya süreç ile ele alınması mümkün değildir. Sosyolojik düzeyde, din ve siya-set arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Dinin öne çıkması, hem siyasal sistemle hem de siyasetin aktörü olan insanın inanç, tutum ve davranışlarındaki yerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla dinin hegemonik açıdan yorumlanması kapsamlı ve iddialı bir konudur. Din ve siyaset ilişkisi modernleşme sürecinde İslâm’ın sosyolojik boyutunu göstermektedir. Mardin sosyolojisinde bu ilişki belirginlik kazanmıştır. Din olgusu, bu ilişkide Türk siyasal yapısı-nın modernliği üzerinden açıklanmıştır. Türkiye’de din-siyaset ilişkisi dinsel kimlikleri ve dinî hareketleri tartışmaya açmıştır. Mardin’in Türk-İslâm modernleşme tezi, din ve siyaset ilişkisinin tarihsel ve kültürel önemini belirtmesi açısından hegemonik bir söylem analizini gerektirmektedir. Bu çalışmada, din olgusu ile din ve siyaset ilişkisinin sosyolojik okunması hegemonik söylemin eleştirel bir analizi olarak Şerif Mardin üzerinden aktarılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Hegemonya, Din, Din ve Siyaset, Şerif Mardin.

ABSTRACTThe aim of this study is to carry out a sociological analysis of religion fact which is a dif-

ferent appearance of hegemonic discourse from Serif Mardin thought. Hegemonic discourse has emerged from political, social and cultural aspects. In the sociology of Serif Mardin, the hegemonic signs of religion fact have been shaped through political and cultural modernizati-on. Regarding religion fact, Mardin investigated basic hegemonic discourses between religion and politics in the sense of modernization. Hegemonic discourse of religion, from the point of view of Serif Mardin, has been elucidated based upon modernity fact. The difference of this study is to deal with the relationship of religion and politics in terms of hegemonic unity. For the facts of religion and politics have been approached to a hegemonic perspective from the historical and sociological dimensions in Serif Mardin sociology. Therefore, dealing religion fact with only a process and aspect is impossible. Sociologically, there is a mutual interaction between religion and politics. The domination of religion has been originated in not only political system but the belief, attitude and behavior of political agent as well. Consequently, the interpretation of religion, in respect of hegemony, is a broad and assertive issue. The re-lationship of religion and politics has shown sociological dimension of Islam in the process of modernization, and in the understanding of Mardin sociology, it has gained precision. In this relationship, religion fact has been explained over the modernity of Turk political structure. Religion and politics relations have brought religious identities and religious movements up for discussion. Mardin’s Turk-Islam modernization thesis needs a hegemonic discourse analy-sis in terms of exhibiting historical and cultural importance of the relationship of religion and politics. In this study, sociological thought of religion fact and politics relationship has been cited over Serif Mardin sociological understanding as a hegemonic discourse’s critical analysis.

Key Words: Hegemony, Religion, Religion and Politics, Serif Mardin.

Page 131: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-115-

HEGEMONİK DİLİN FELSEFİ BOYUTTA EDEBİYATA YANSIMASI THE LITERARY REFLECTION OF HEGEMONY IN THE PHILOSOPHICAL

DIMENSION Yakup AKYÜZ

Yrd. Doç Dr., K.M.U İslami İlimler Fakültesi [email protected]

ÖZETHegemonya sınıf yapısı içinde bir sınıfın diğer sınıfa üstünlük kurmasıdır. Hegemonya ve

iktidar arasında zorunlu bir ilişki de mevcuttur. Hegemonik söylem kullandığı ve savunduğu argümanlarla diğer kültür ve milletlere karşı bir baskı ve üstünlük söylemi de geliştirebilmek-tedir. Hegemonik dilin oluşumuna dil, din ırk, sınıfsal farklılıklar vb. olgularda etki edebil-mektedir.

Hegemonik dil edebiyat yazınında da felsefi bir söylem içinde yer bulmuştur. Aldous Hux-ley eserlerinde bu dilin yansımalarını dile getirir. Özelliklede ütopik eserleri ve diğer roman-larında baskın hegemonik iktidar ve batı iktidarının diğer kültürlere bakışı dile getirilir. Ancak yer yer o da İslami düşünce ve karşı çıktığı diğer düşüncelere hegemonik bir söylemle yaklaş-mıştır. Bildirimizde Huxley’in eserlerindeki hegemonik yansımalar yer yer benzer diğer edebi eserlerden de faydalanılarak ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Aldous Huxley, iktidar, hegemonya, ütopya, karşı ütopya, kültür.

ABSTRACTHegemony in the class structure is to establish the rule of one class to the other. Relati-

onship between hegemony and power is available. Hegemonic discourse and the arguments used to defend is developed in the discourse of oppression and rule other cultures and nations. Hegemonic tongue formation are influenced from language, religion, race, class difterince.

Hegemonic language, has found a place with philosophical discourses in the literatüre. Aldous Huxley expresses reflection of this language in the works. In his utopian novel and works describes look to other cultures of the hegemonic power and western power. However, he sometimes develops a hegemonic languages against Islamic thought and other cultures. Our statement will be considered hegemonic reflection in Huxley’s work.

Keywords: Aldous Huxley, power, hegemony, utopia, dystopia, culture.

Page 132: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-116-

BİLİMSEL TRANSFERİN İMKÂNI MESELESİ: 9. VE 10. YY İSLAM MEDENİYETİ TECRÜBESİ VE BİLGİNİN İSLAMİLEŞTİRİLMESİ PROJESİ

THE PROBLEM OF THE POSSIBILITY OF SCIENTIFIC TRANSFER: THE EXPERIENCE OF ISLAMIC CIVILIZATION IN THE 9th AND 10th CENTURIES AND THE PROJECT OF

THE ISLAMIZATION OF KNOWLEDGEYakup KALIN

Arş. Gör. N.E.Ü., S.B.B.F. Felsefe Bölümü, [email protected]

ÖZETBilimin mahiyetine ilişkin yapılan son dönem araştırmalarda bilimsel faaliyetlerin top-

lumsal ve tarihsel bir bağlamla derinlikli bir ilişki içerisinde gerçekleştirildiği sıkça dile geti-rilmektedir. Buna paralel olarak toplumsal ve tarihsel bir bağlamda gerçekleştirilen bilimsel faaliyetlerin, yerel düşünsel problemlerinin uygun bir bağlam oluşturamadığı bir medeniyete, başka bir medeniyetten bilimsel transferinin imkânsızlığı da tarihsel bir olgudur. Bu çalış-mada bilimsel transferin gerçekleşme mekanizmalarından yola çıkılarak 9. ve 10. yüzyıllarda özellikle Antik Yunan medeniyetinden İslam medeniyetine yapılan bilimsel transfer tecrübesi ile 20. Yüzyılda İslam dünyasında ortaya atılan Bilginin İslamileştirilmesi Projesinin temel di-namikleri incelenecektir. Buna ilaveten yukarıda bahsedilen iki entelektüel/bilimsel transfer teşebbüsünü karşılaştıran bu çalışma, bahsi geçen iki teşebbüsün doğasını, benzerliklerini ve farklılıklarını göz önüne alarak temel çıkarımlara ulaşmayı amaçlamaktadır.

Anahtar kelimeler: Bilimsel transfer, Bilginin İslamileştirilmesi, İslam Bilim

ABSTRACTIn the recent discussions related to the nature of science, it is often stated that the scien-

tific activities are carried out in accordance with its historical and social context. Correspon-dingly, it is a historical fact that the transfer of any scientific activity—which have been carried out in its social and historical context—from one civilization to another is impossible if the local problems of the receiving civilization is not compatible with the content of that scien-tific activity. The main focus of this paper will be to analyze the chief dynamics of both the 10th century experience of the intellectual transfer that took place between the ancient Greek and the Islamic civilization, and the contemporary attempt of the Islamization of knowledge. Additionally, by comparing these two attempts of the intellectual/scientific transfer, the pa-per aims to reach some substantial conclusions regarding the nature and the similarities and differences of the above two attempts.

Keywords: the scientific transfer, Islamization of Knowledge, Islamic Science

Page 133: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-117-

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BİR MODERNLEŞME UNSURU OLARAK TÜRK TARİH TEZİ’NİN ÜRETİLMESİ VE BUNUN TARİH YAZIMINA ETKİSİ

PRODUCTION OF TURKISH HISTORY THESIS AS AN AGENT OF MODERNIZATION IN REPUBLICAN PERIOD AND ITS EFFECT ON HISTORIOGRAPHY

Yakup KAYAYrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi

Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, [email protected]

ÖZETBir toplumun dünya görüşünü ve yaşam felsefesini kavrayabilmek için öncelikle o topluma

ait tarih bilimi literatürünün içerdiği gerçekler incelenmelidir. Toplumların benliğini oluştu-ran güçler tarih, kültür, dil, din, ortak sosyal ve ekonomik değer yargıları olarak düşünülebilir.

Cumhuriyetin ve inkılâbın liderleri, çok uluslu ve ümmet geleneğine sahip Osmanlı İm-paratorluğu’nun yıkılışının ardından milli ve modern bir kimlik ekseninde yeni Türk Devle-ti’nin kurulmasıyla birlikte modernleşmenin önemli bir ayağını teşkil eden milletin benlik unsurlarını muasır (çağdaş) ideallere ulaştırmak için önemli tarihsel, sosyolojik ve ideolojik değişikliklerin yolunu açıyorlardı. Bu modernleştirici ve hızlı değişimin yolunu aralayan yeni-liklerden bir tanesi de inkılâp’ın önderi Mustafa Kemal tarafından bizzat şartları oluşturularak planlanan ‘Türk Tarih Tezi’nin üretilmesidir. Tıpkı Cumhuriyetin kuruluşunda olduğu gibi onu tamamlayan sosyo-politik ve sosyo-kültürel değişimlerde ‘Osmanlı kültürü ve Osmanlıcı ideallerden uzaklaşma çabası’ göze çarpar. Bu değişim hareketi Osmanlı Devleti’nde 20. Yüz-yılın başlarında Pan-Türkizm ve kültürel Türkçülük ideolojileri çerçevesinde kendisini gös-terirken Cumhuriyet liderleri de kültürel alanda kalmak kaydıyla ‘Türkçülüğü’ desteklemiş, teşvik etmiş ve hatta Tek Parti Döneminde topluma nüfuz edebilecek bir ideoloji unsuru olarak Türkçülük bir ideal olarak ön plana çıkarılmıştır.

Mustafa Kemal Türk milletini bir Osmanlı cemaat toplumundan modern bir ulus kimli-ğine dönüştürmek için milletin benliğinde köklü bir değişim oluşturmak adına ‘Türk Tarih Tezini’ ortaya koydu. ‘Türk Tarih Tezi’ üretilirken milli bilinci yükseltici durumların tespiti, dünya medeniyet ve kültür birikimine Türk tarihinin ve kültürünün öncülük ettiği, Batı dün-yasındaki karanlık Türk imajının ortadan kaldırılması için çalışılması, Türk milletinin çağdaş Batı milletleri arasındaki eşit yerini alması gibi amaçlar güdülmüştür.

‘Türk Tarih Tezi’ ile amaçlanan esas durum, yeni bir modern ulusun teşekkülünde milli tarih bilincini topluma aşılayarak ‘ümmet’ yapısından ‘ulus’ kimliğine, kozmopolit çok uluslu yapıdan ‘ortak dil, kültür ve duygu’ çerçevesinde tek uluslu yapıya geçiş olarak ifade edile-bilir. Bütün bu gelişmeler uluslaşma ve modernleşme serüveni anlamına gelirken bu geçiş, sekülerleşme ve çağdaşlaşma yörüngesinde bir dünyevileşmenin de temel bir yöntem olarak belirlendiğini ifade etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Türk Tarih Tezi, Türkçülük, Ümmet Yapısı, Ulus Devlet, Modernleşme,

ABSTRACTThe notion of history literature which belongs to a particular nation must be investigated

in depth to comprehend fully the temporal mindset and philosophy on life of that nation at the beginning. The peculiarity of a particular nation consists of values such as history, culture, language, religion, common social and economic values.

After the collapse of Ottoman Empire which was of multinational and pro-ummah in nature, the leaders of Turkish Republic and reformation , has pioneered a process in which historical, sociological and ideological steps were taken to reach modern ideals, with the foun-dation of Turkish Republic on a national and modern basis. One of the key instruments during this process that aimed to establish a modern and quick reformation process was “Turkish History Thesis” that was initiated by Mustafa Kemal, the leader of reformation. The removal of Ottoman past both in cultural and political was discernible during the post-reformation pe-riod as it happened in the early years of the republic. The Reformation period during Ottoman Empire was started in the beginning of the 20th century within prospects of ideologies such as Pan-Turkism and cultural Turkism, besides Republican leaders also supported Turkism and even encouraged the ideology within cultural terms. Furthermore, Turkism was one of the

Page 134: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-118-

leading ideologies that led the society during one party rule. Mustafa Kemal put forth the notion of Turkish History Thesis in a bid to transform the

Turkish society from ummah-based Ottoman system to nation-based modern system. The detection of instances that would boost the national identity, the assertion of Turkish iden-tity in leading the way for progress and contribution to world culture, the erosion of Turkish image in the Western mind, the inclusion of Turkish people into the civilized world were such instances of policies that Turkish History Thesis practitioners have followed.

The ultimate purpose aimed by Turkish History Thesis was to present a convenient en-vironment for the transition that would enable the society to be transformed swiftly from ummah-based system to a nation-based system and from a multi-national society to a nation state characterized by common language, culture, and ideals. While the given themes are me-ant to demonstrate the nation-building and modernization, they also display that secularism and modernization were embraced as primary methods.

Key Words: Turkish History Thesis, Turkism, Ummah Structure, Nation State, Moderni-zation

Page 135: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi / ISSMC / 2016

-119-

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET: MÜSLÜMAN TOPLUM ÜZERİNDEKİ HEGEMONYANIN İÇSEL KÖKENLERİ

SELF-FULFILLING PROPHECY: INTERNAL ORIGINS OF THE HEGEMONY OVER THE MUSLIM COMMUNITY

Yasin TAŞPINAR Arş. Gör., S.Ü. İ.İ.B.F, [email protected]

Hikmet Salahaddin GEZİCİArş. Gör., S.Ü. İ.İ.B.F, [email protected]

ÖZETGünümüzde varlığını sürdürmeyi başaran Müslüman toplum(lar), çoğu kez bir Batı he-

gemonyasından yakınmaktadırlar. Bir öteki üretip, ona açık vermemek isteyen toplumdaki asabiyeti diri tutmak, ötekinin yaptıklarından yakınarak kendi hatalarını gizlemek ya da ya-pılanları gerekçelendirmek, kişisel ve toplumsal özgürlüklerin önüne bir “yaklaşan tehlike” seti çekmek akla yatkın gelebilir. Diğer yandan kolaylıkla görülebilir ki; tüm olumsuzlukların müsebbibi, tüm aksaklıkların nedeni, tüm kayıpların faili de Batı değildir. Ayrıca Batı tüm günahları üstüne yükleyip sonra da onu kurban ederek kurtulabileceğimiz bir günah keçisi ka-dar güçsüz ve dilsiz olmadığı gibi, böyle bir yaklaşımın da İslami anlayışta yeri yoktur. Ancak algılanan hegemonya, toplumsal bir çekingenliğin ortaya çıkmasına ve kaynakları özgün ve yerel araçlar yerine jenerik ve küresel olanakların emrine sunulmasına neden olmakta, Müs-lüman toplulukları kendilerini ilgilendiren pek çok konuda egemen güçlerle işbirliği yapmak mecburiyetinde bırakmaktadır.

Bu durumda, var olduğu iddia edilen hegemonyanın ortadan kaldırılması, Müslüman top-lumun prangalarından kurtulması gerekmektedir. Bunun için öncelikle hegemonyanın ger-çekliği sorgulanmalı, gerçekten var ise boyutları ve nedenleri ortaya konulmalıdır. Tanımlanıp sınırları belirlenen gerçek ya da sanal bir hegemonyanın üstesinden gelmenin en kolay yolu, onu besleyen iç dinamikleri ortadan kaldırmaktır. Zira Müslüman toplum(lar) tarafından al-gılanan hegemonyanın en önemli ve aynı zamanda da başa çıkması en kolay nedenleri, sos-yo-psikolojik içsel nedenlerdir. Bu nedenler iyi tanımlandığında, sorunun üstesinden gelmek için çözümler üretmek de kolaylaşacaktır.

Bu çalışmada yapılacak olan tespitler, kesin teşhis ve mutlak tedavi amaçlı olmaktan ziya-de, yeni bir bakış açısı üretmeye, mevcut olanları ise bir arada ve yeniden yorumlamaya dönük olacaktır. Genel itibariyle bir literatür araştırması olan bu çalışmada, Müslüman toplumun hegemonya algısı, gerçek ve sanal hegemonya bağlamında incelenecek, bu algının nedenleri Stockholm sendromu, tutsağın ikilemi (oyun teorisi) gibi sosyo-psikolojik içsel nedenler ile kendini gerçekleştiren bir kehanet olarak oryantalizm gibi empoze edilmiş önyargılar eksenin-de araştırılacaktır. Hegemonya algısına ilişkin içsel nedenlerin ortaya konulmasının ardından, bu kısırdöngüyü ortadan kaldırmaya yardımcı olacak çözüm önerileri üretilmeye çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: hegemonya, toplumsal psikoloji, hegemonyanın içsel kökenleri, ken-dini gerçekleştiren kehanet

ABSTRACTThe Muslim communities, which have managed to survive today, often complain of a

Western hegemony. It may be plausible to produce an “other”, and keep the frustration in the community, who do not want to have a gate open, alive; to hide own mistakes or justify the things done by complaining of the actions of the “other”; and draw an “imminent danger” border in front of personal and social freedom. On the other hand, it can easily be seen that; responsible of all the negativity, cause of all troubles, and the reason for all malfunctions is not the West. In addition, the West is not as powerless and mute as a scapegoat, which we can blame for all our sins and get rid of them by sacrificing, and also such as approach has no place in the Islamic understanding. However the perceived hegemony causes the emergence of social inhibitions, puts the resources under the order of generic and global opportunities instead of original and local ones, and leaves the Muslim communities obliged to cooperate with the ruling powers on many issues that concern themselves.

In this case, it is required to eliminate the alleged hegemony and make the Muslim com-munity get rid of the shackles. For this, first the reality of the hegemony should be questio-

Page 136: KONGRE PROGRAMIsempozyum.konya.edu.tr/depo/sem11/files/42bbdc84b072d68a410a1b1867e240e3.pdfAna-Akım İktisat Öğretisine Anlamlı Bir Eleştiri: Post-Otistik İktisat Kuramı

1St International Social Sciences and Muslims Congress / ISSMC / 2016

-120-

ned, if it really exists, the dimensions and causes should be put forward. The easiest way to overcome the real or virtual hegemony, which is defined and whose limits are determined, is eliminating the internal dynamics that feed it. Because, the most important and the most easily surmountable reasons of the hegemony perceived by the Muslim community are so-cio-psychological internal reasons. When these factors are well defined, it will get easier to find solutions to overcome the problem.

The evaluations in this study aim to produce a new perspective and make a combination of and reinterpret the existing ones; rather than determine the exact diagnosis and absolute treatment. In this study, which is a literature research in general terms, the Muslim commu-nity’s hegemony perception will be examined in terms of real and virtual hegemony context, the causes of that hegemony will be explored in the framework of socio-psychological inter-nal reasons such as Stockholm syndrome, prisoner’s dilemma (game theory) and imposed prejudices such as orientalism as a self-fulfilling prophecy. After putting forward the internal reasons for the hegemony, it will be tried to suggest solutions that will help to eliminate this vicious circle.

Keywords: hegemony, social psychology, internal origins of hegemony, self-fulfilling prophecy.