120
6 Mayıs/Haziran [2012] Marksist Teori

Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

6Mayıs/Haziran

[2012]

Marksist Teori

Page 2: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

Marksist Teori - Yaygın Süreli YayınVaryos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. Adınaİmtiyaz Sahibi: Deniz DoğruerSorumlu Yazıişleri Müdürü: Deniz DoğruerYönetim Yeri: Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt. No: 8/10 Aksaray/İstanbulTel: (0212) 529 15 94 Faks: (0212)529 06 75e-posta: [email protected]ı: Ceylan Matbaacılık Tel: (0212) 613 10 79 Abonelik: Yıllık 40 TL (Posta çekini yatırdıktan sonra bilgilerinizi e-posta veya faksla iletiniz.)Posta Çeki: Songül Akbay 1600206ISSN: 978 – 975 – 81 – 3421 – 2

Page 3: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

İçindekiler

MARKSİST TEORİ’DEN[5]

BAHARI HALKLARIMIZ YEŞERTTİ[7]

EZGİLERİNİ ÇAĞRINLA AYAKLANDIRDIĞIN KADINLAR SÖYLEYECEKZ.Deniz Boran

Gülistan Devrim

Eylem Canik

Yusuf Kenan Çobanoğlu

İbrahim Okçuoğlu

Yasemin Çiftçi

[23]

[13]

[39]

[49]

[60]

[83]

[72]

[65]

[91]

[102]

[110]

[79]

AKP ve CEMAAT

A.Metin Boran

Serkan Gündoğdu

İbrahim Çiçek

MARKSİZM, DİN, POLİTİKA ÜÇGENİNDE BİR TARTIŞMA

HALK CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ

“AKP TOPLUMU YENİDEN DÜZENLİYOR”

NEPAL’DE DEVRİMCİ MUHALEFET PVB’DE MERKEZLEŞİYOR

YENİ BİR BAŞLANGIÇ YAPTIM

ÇOCUK İŞÇİ VE ÇOCUK GELİN DÜZENİ

BİR KONGRE VESİLESİYLE HİNDİSTAN İZLENİMLERİ

AKP’NİN BÖLGESEL YAYILMACI HEVESLERİ VE SURİYE

TÜRKİYE’DE İŞÇİ SINIFININ YAPISI, BİLEŞİMİ VE KAPSAMI(I)

“ARTIK BİR HDK GERÇEKLİĞİ VAR”

Haydar Özkan

Serhad Özgür

Prof. Dr. Fatma Gök

Ümran Yurdayol

Kürt Sorununda İnkarcı, Sömürgeci Misyonerler:

Page 4: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

Sevgili okur, Önceki sayılarımızdan farklı olarak, bu kez, politik

gelişmelere, alabileceği biçimlere ve muhtemel gelişim rotasına dair kısacık da olsa söz söylemeden başlıyoruz konuşmaya. Çünkü bu görevi “Baharı Halklarımız Ye-şertti” başlıklı yazı yerine getiriyor. Analizlerin ve ulaşı-lan sonuçların belirli sorulara yanıt olacağını umuyoruz.

İkinci metnimiz, Hakların Demokratik Kongresi’nin ardından, İbrahim Çiçek’le yapılmış bir röportaj. Okurun-yanıtlardan, mücadele görevlerinin cephesel omuzlanışı, bu ilişkilerin tarz ve kültürünün geliştirilmesi, bu açıdan emekçi sol ile Kürt ulusal demokratik hareketi safların-daki istek ve kararlılığın düzeyi gibi konularda açık bir fikir edineceğini düşünüyoruz. HDK’nin, AKP’ye ve ge-nel olarak egemen güçlere karşı geniş kitleleri adım adım etrafında toplayacak bir odak yaratılması yolunda önemli bir adım olduğuna kuşku yok. Röportaj, kolaycılığa kaç-madan, HDK’yı geliştirme perspektiflerine dair izlenecek strateji ve politikaları tartışma imkânı sunuyor.

“Marksizm, Din, Politika Üçgeninde Bir Tartışma” başlıklı yazı, İslam kültürünün egemen olduğu bir top-lumun devrimci dönüşümünde, politikanın zihniyet ve

MARKSİST TEORİ’DEN

Page 5: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 5 ]

Marksist Teori 6

dil sorununu ele almaktan başka, so-runun, tarihi ve güncel konuluşu ile devrimci hareketin konuyla ilişkileni-şini eleştirel devrimci yöntemle ince-leyip tartışıyor. Yazının, soruna daha derinden bakılması ve politik faaliyet-te geniş bir ufukla hareket edilmesine katkıda bulunacağına inanıyoruz.

“Kürt sorununda İnkârcı Sömür-geci Misyonerler: AKP ve Cemaat” başlıklı yazı, Kuzey Kürdistan’da politik İslamcı akımların toplumsal tabanlarını genişletme yöntemlerini ele alıyor. Dinin sömürgeci boyundu-ruğun bir aracı haline getirilmesine, sömürgeciliğin yarattığı ağır ekono-mik ve toplumsal koşulların cemaat örgütlenmelerinin dayanağına dönüş-türülmesine ve tüm bunlara karşı mü-cadele görevlerimize dikkat çekiyor. Politik faaliyet içindeki her okurumu-zun dikkatle okuyacağını düşündüğü-müz yazı, yeni incelemelere, yazılara ve tartışmalara da vesile olacaktır.

“Halk Cumhuriyeti Birliği” başlık-lı metin, komünistlerin ulusal sorunla ilgili programatik görüşlerinin açılı-mını yapıyor.Yazının ideolojik müca-delede ve konuyla ilgili eğitimlerde katkıda bulunacağına inanıyoruz.

AKP’nin üniversite öncesi eği-timde giriştiği politik İslamcı burjuva düzenlemeler kapsamında Prof. Dr. Fatma Gök’le yapılan röportajın ve “Çocuk İşçi ve Çocuk Gelin Düze-ni” başlıklı yazının, okurun, “4+4+4 yasası”nın içeriği ve amaçlarıyla ilgili daha tam bilgilerle donanması, politik kitle ajitasyonu ve güncel politik mü-cadele görevlerini omuzlamış okurun

çalışmalarını güçlendirmesi işlevleri-ne sahip.

“Yeni Bir Başlangıç Yaptım” baş-lıklı değerlendirme ve “Ezgilerini Çağrınla Ayaklandırdığın Kadınlar Söyleyecek” adlı yazı, özeleştirinin devrimci şiddeti, bir devrimcinin ken-dini yıkıp yeniden kurma yetenek ve gücü, adanmışlık ve feda ruhunun yalın politik-ideolojik anlamı ile tüm bunları kendinde toplayan gerçek bir adımın yarattığı etkinin; bu etkinin devrimci anlamını, ruhunu özümse-yip rehbere dönüştürmenin yankı-sıdır. Devrimci lafazanlıktan, risk-siz, bedelsiz, sarsıcı-düzen bozucu özveriler gerektirmeyen bir “politik varoluş”tan kopuşun en başa yazılma-sı gerektiğine inandığımız günümüz-de her iki metnin “kendimize sorular” tarzıyla inceleneceğini, tartışılacağını umut ediyoruz.

Dünya devrimi perspektifimi-zin bir parçası olarak, okuruna, yer küreyi tüm pencerelerinden izleme, anlama, öğrenme ve müdahil olma imkânı sunmayı hedefleyen Mark-sist Teori’nin bu sayısında, “AKP’nin Bölgesel Yayılmacı Hevesleri ve Su-riye”, “Nepal’de Devrimci Muhale-fet PVB’de Merkezileşiyor” ve “Bir Kongre Vesilesiyle Hindistan İzlenim-leri” başlıklı yazılara ver veriyoruz.

“Türkiye’de İşçi Sınıfının Yapısı, Bileşimi ve Kapsamı” başlıklı yazı konuyla ilgili güncel bir incelemeyi sunmak amacında. Derginin hacmini gözeterek, yazarımızdan hazırladığı metinde sayfa sınırlamasına bağlı düzenlemeler isteğinde bulunmak-

Page 6: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 6 ]

Marksist Teori 6

tan başka, metni iki bölüm halinde yayınlamak zorunda kalıyoruz. İlk bölümde konuya genel bir teorik gi-riş yapılıyor. İkincisinde ise başlıkta ifade bulan sorunun incelenip tartı-şılmasına geçiliyor. Okurun gerekli ilgiyi göstereceğine ve yazının zen-gin tartışmalara, yeni incelemelere vesile olacağına güveniyoruz.

6, 18, 31 Mayıs ve 1 Haziran yıldö-nümleri vesilesiyle 71 devrimci kopu-şunun önderlerini sevgi ve ideallerine bağlılıkla anıyoruz. Dörtler’in, Amed zindanlarında tutuşturduğu meşaleyi söndürmeyeceğimizi haykırıyor, 15-16 Haziran büyük işçi ayaklanması-nın şehitlerini selamlıyoruz.

Venceramos.

Page 7: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 7 ]

Son birkaç ayın politik verilerine işçi sınıfı ve ezi-lenlerin devrimci perspektifinden baktığımızda, büyü-yen umut ve mücadele kararlılığıyla, durumu değiş-tirme isteği ve birleşik savaşım yönelimiyle yüz yüze geliyoruz.

Egemenler cephesi ise, tüm güçlülük görüntüsüne ve yekparelik imajına rağmen, rejim krizini örgütleyen sorunlar ve politik mücadele dinamikleri karşısında, devlet terörünün çeşitli biçimlerini ve faşist psikolojik savaşı yoğunlaştırmaktan başka yol bulamazken, yeni iç çelişki ve çatışmalara yuvarlanmaktan, halklarımıza karşı işlediği suçlarda yeni suçüstülerle yüz yüze gel-mekten kurtulamıyor. Bölgesel gelişmelerin ortaya çı-kardığı yeni koşulların ve güç ilişkilerinin, Kürt ulusal varlığına ve mücadelesine sunduğu manevra olanakla-rından ötürü yeni dar boğazlara sürükleniyor.

Faşist sömürgeci saldırganlık ve psikolojik savaşBaharla birlikte AKP hükümeti, başta Kürt ulu-

sal demokratik mücadelesi olmak üzere, işçi sınıfı ve

BAHARI HALKLARIMIZ YEŞERTTİA. Metin Boran

Page 8: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 8 ]

Marksist Teori 6

ezilenlere yönelik devlet terörünü ve yalana dayalı faşist psikolojik savaşı yoğunlaştırdı.

Emekçilerin ve ezilenlerin siyasi, ekonomik, toplumsal taleplerini ve bu temeldeki mücadelelerini “istikrara”, “huzura”, “büyüyen Türkiye’ye” sal-dırı, “bölücülük” ve “yıkıcılık” ola-rak damgaladı. Söz, basın, toplantı, örgütlenme ve eylem hakkının en dar demokratik çerçevede kullanılmasını bile engellemeye çalıştı. Adalet tale-bini, gözaltı ve tutuklama terörüyle boğmak istedi. Şehir Tiyatroları’nda sahnelenecek oyunlara varıncaya dek, ezilenlerden yana tüm sesleri ve dina-mikleri bastırma çizgisinde yürüyen AKP, vergi cenderesini sıkma ve yeni zamlar yoluyla sömürüyü, soygunu artırarak, iş cinayetlerine fiilen kol kanat gererek, grev, sendika ve toplu sözleşme haklarını en geri sınırlarda ya da kilit altında tutmayı sürdürerek işçilerin, emekçilerin, işsizlerin, yok-sulların yaşam ve çalışma koşullarını ağırlaştırmaya devam etti. YÖK ara-cılığıyla formasyon hakkının gaspına kalkışarak, üniversiteli gençliğe yeni bir saldırıya girişti. 2 B yasasıyla esas olarak, doğal çevrenin, burjuvaziye kurban edilmesinin yeni koşullarını hazırlarken, yoksulların barınma hak-larına kapsamlı bir saldırının yasal kı-lıfını hazırlamaya yöneldi.

Faşist rejim ve hükümeti, Kürt ulusal demokratik talepleri karşı-sında Roboski’de simgelenen imha-cı, inkârcı, sömürgeci politikalarını sürdürdü. AKP, her fırsatı, Kürt hal-kı saflarında aldatıcı, pasifize edici

beklentiler yaratma, ulusal demokra-tik hareketi parçalama imkanı hali-ne getirme yönünde değerlendirme-ye hevesleniyor. Kemal Burkay ve partisiyle bir yere varamayacağını gördüğünden, Barzani’yi ve Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni bir Truva atı haline getirmeye çalışıyor. “Silah bıraktırma”, gerillayı politik mücadelenin dışına çıkarma hedefine ulaşarak, ulusal demokratik taleplere dayalı mücadeleyle daha kolay baş etme, önümüzdeki birkaç yılı kazan-ma planlarıyla hareket ediyor. Ne var ki, bahar aylarında yoğunlaştırılan inkarcı sömürgeci askeri saldırı ve katliamlar, hızından bir şey kaybet-meyen KCK gözaltı ve tutuklamaları, İmralı tecridinin boyutlandırılması, ABD’yle yenilenen anti-PKK anlaş-maları, ulusal demokratik talepler, en başta da anadilde eğitim konu-sunda yapılan hükümet açıklamaları, Kürt halkı ve tüm ezilenler nezdinde AKP’nin strateji ve taktiklerini açığa çıkarıyor. Bütün bunlar aynı zamanda yakın gelecekte Kürt ulusal sorunu odaklı gelişmelerin yönünü, alacağı biçimleri ortaya koyuyor.

Emekçiler ve ezilenler cephesinin kendini ortaya koyuşuİşçiler ve ezilenler, diktatörlüğün

ve hükümetin saldırıları karşısında, ba-harı yeşerten bir mücadele sergilediler. Faşist devlet terörü, tmy’ler, öym’le, tecrit hapishaneleri demokratik ve devrimci direniş ve adımları engelle-yemedi. Newroz ve 1 Mayıs, halkla-

Page 9: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 9 ]

Marksist Teori 6

rımızın bağrındaki potansiyel enerjiyi biraz daha açığa çıkardı. Kitlelerin ye-ni kesimlerinin politik bilincinin uyan-masını sağladı. Bahar sürecinin bu ger-çeğini şu olgularda apaçık görebiliriz:

8 Mart’tan 71 devrimci önderleri-nin ölümsüzlük yıldönümlerine, ye-rel ve uluslararası öneme sahip kut-lama ve anma günlerinde sergilenen pratikler,

Üniversite öncesi eğitimdeki po-litik İslamcı burjuva düzenlemelere karşı girişilen eylemler,

Sivas katliamı davası kapsamında-ki bir mahkeme kararına yönelik ey-lemler ve miting,

Pozantı hapishanesinde çocukların maruz bırakıldığı zulüm ve alçaklık-ların, üniversiteye sınavla giriş sis-teminin yol açtığı liseli intiharları ve ölümlerin, kitle katliamına dönüşen iş cinayetlerinin yarattığı öfke ve pro-testolar,

İrili ufaklı işçi direnişleri, metal işçileri arasında, gerici-faşist Türk-Metal’den kopma yöneliminin kuv-vetlenmesi, emekçi köylülüğün ya-şam alanlarına, doğal çevreye sahip çıkma mücadeleleri,

On sendikanın, burjuvazi ve hükü-metle kol kola hareket eden Türk-İş yönetimine tavır alarak bir platform oluşturmaları, konfederasyon seçim-lerine ayrı bir listeyle katılmaları, 1 Mayıs günü İstanbul’da 1 Mayıs Alanı’nda saf tutmaları,

Üniversiteli gençliğin formasyon hakkına saldırıyı püskürtmesi,

12 Eylül cuntacılarına açılan da-vanın, faşist rejim için bir demokra-

tikleşme makyajına dönüştürülmesi planını boşa çıkarmayı, hesap sorma bilinç ve pratiğine hizmet etmesini sağlamayı hedefleyen demokratik ve devrimci müdahale,

Kadına şiddete ve kadın cinayetle-rine karşı güçlenen bilinç ve mücadele,

Hapishanelerde ulusal ve genel demokratik taleplerle etrafında açlık grevi biçiminde ortaya konulan irade,

İnkârcı, sömürgeciliğin Newroz’a kitle katılımını belirgin tarzda zayıf-latarak, umut ve irade kırma planla-rının, ulusal demokratik hareket ve halklarımızın devrimci, demokratik güçleri tarafından yenilgiye uğratıl-ması,

Diktatörlük ve AKP’nin, “sen-dikaların 1 Mayıs’ı ortak kutlamak için uzlaşması” kılıfıyla, TÜRK-İŞ yönetimi eliyle uygulamak istediği, geçen yılki adımları yok saydırma, 1 Mayıs’ın politik içeriğini boşaltma, şovenizmin ve sosyal şovenizmin ge-riletilmesini önleme planının bozguna uğratılması,

İstanbul 1 Mayıs Alanındaki kut-lamada ulaşılan kitlesellik, 1 Mayıs eyleminin 110 merkeze yayılması ve Kürdistan’da elde edilen yeni dü-zey…

Ele alınan dönemde öne çıkan ve bazıları sürece damgasını vuran bütün bu gelişmeler, işçilerin ve ezi-lenlerin bağrında, faşizme, inkârcı sömürgeciliğe ve kapitalist sömürü-ye karşı mücadele arzusunun büyü-mekte ve bir toplumsal kaynaşmanın mayalanmakta olduğunu; öfkenin, kararlılığın ve kazanımlarla ilerle-

Page 10: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 10 ]

Marksist Teori 6

me isteğinin kendini pratikte ortaya koyduğunu; diktatörlüğün ve AKP hükümetinin demagojilerinin, psiko-lojik savaşının ve saldırganlığının bu yönelimi engelleyemediğini göster-mektedir. Newroz ve 1 Mayıs bunun en dolaysız ifadesidir.

Dönemin, en önemli verilerinden bir diğeri ise, birleşik mücadele is-teğinin güçlendiği, bu doğrultudaki adımların işçilerin ve ezilenler nez-dinde destek bulduğudur. HDK’nın, Newroz ve 1 Mayıs başarısı, tmy ve öym’ye karşı Milyonlar Adalet İstiyor İnsiyatifi, İstanbul 1 Mayıs Alanı’nda sağlanan birlik ve “faşizme karşı omuz omuza” şiarının tüm 1 Mayıs alanlarında aynı anda haykırılması bunun ifadeleri oldu.

Aynı sürecin önemli gelişmelerin-den biri de, fiili meşru mücadelenin büyüme ve yeni kesimlere yayılma eğilimi göstermesidir. Kitle şiddeti biçimini alarak Newroz’da zirveye çıkan bu tutum, Sivas katliamı davası kararı ve AKP’nin üniversite öncesi eğitimle ilgili yeni düzeni karşısında da boy verdi.

Egemenler cephesinin kimi gerçekleriSon birkaç aylık dönemde, AKP,

MGK’nın yönetici gücü olmak ko-nusunda generaller partisiyle girdi-ği mücadelede elde ettiği mevzileri perçinlemek ve psikolojik üstünlüğü güçlendirmek yolunda yeni bazı ham-lelere girişti. İlker Başbuğ’un ve bir süre sonra Çevik Bir’in de içinde yer aldığı 28 Şubat tutuklamaları ile 23

Nisan’da düzenlenen eşli resepsiyon bunun işlevsel ve sembolik adımları oldu.

Aynı süreçte Fettullah Gülen ce-maatinin, egemen güçler içindeki ha-sımlarıyla hesaplaşmayı tırmandırma, bu doğrultuda, devlet bürokrasisin-de sahip olduğu mevzilere özerk bir pozisyon kazandırma, yeni mevziler elde etme ve hükümet üzerindeki et-kisini arttırma isteği, politik İslamcı koalisyonda ilk ciddi çatlağa ve iç mü-cadeleye yol açtı. AKP’nin zaferiyle sonuçlanan bu muharebede, ABD’nin bir aşamadan itibaren hükümetin ya-nında saf tutması dikkate değerdir. Tayyip Erdoğan’ın “dindar gençlik yetiştireceğiz” açıklamasından, yasal düzenlemeyle imam hatiplerin or-ta bölümlerinin yeniden açılmasına, “peygamberin yaşamı” ve “Kur’an öğrenme” gibi tercihli yeni derslerin “milli eğitim”e dahil edilmesine va-ran politik İslamcı burjuva adımların zamanlaması, bunların, aynı zaman-da, politik İslamcı etki altındaki kit-leler içinde Fettullah Gülen cemaatini AKP lehine sınırlama hamleleri ola-rak işlevlendirildiğini göstermektedir.

Politik İslamcı koalisyondaki iç mücadelenin sürmesi, yerel seçimler ve Çankaya seçiminde bunun kimi yansımalarının ortaya çıkması şaşırtı-cı olmayacaktır.

Egemenler cephesi, AKP’nin ve politik İslamcı koalisyonun, “laik-liğin çerçevesinin” genişletilmesi ve politik İslamcı bayrak altındaki burjuvazinin önünün açılması mev-zisine yerleşmesinden itibaren, rejim

Page 11: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 11 ]

Marksist Teori 6

krizini koşullayan sorunlar karşısın-da “bastırmak” ya da “dayanmak” dışında herhangi bir çözüm iradesi beyanında bile bulunamıyor. Dönem içinde Anayasa tartışmaları etrafında ortaya çıkan gelişmelerin yansıttığı da budur. Denilebilir ki, egemenle-rin ve AKP hükümetinin çok güçlü göründükleri verili koşullar, aynı zamanda çözümsüzlüğün yaratacağı sonuçlar içeriğinde onların zayıf-lıklarının aynasıdır. Çeşitli sınıfsal, ulusal ve toplumsal çelişmelerin ulaştığı keskinlik düzeyi bunu koşul-lamaktadır.

Suriye yönetimiyle köprüleri atan, İran’la ilişkilerde çubuğu ABD’nin desteğini korumak yönünde büken, Irak yönetiminin Şii güçleriyle karşı karşıya gelme pozisyonuna sürükle-nen AKP hükümeti, bölgesel hege-monya hayallerine ve burjuva sınıfsal hırslarına zincirlenmiş durumda.

Yeni bir Libya beklentisiyle, Su-riye konusunda manevra rezervle-rini kendi eliyle dinamitlediği için, hükümet, ABD başta olmak üzere, Batı’lı emperyalistlerin, Esad rejimi-nin devrilmesinde gerekli kararlılığı göstermediğinden yakınıyor. Tayyip Erdoğan uluslararası saldırı kararı alınması için ikna turlarına çıkıyor. Katar Emiri’yle birlikte askeri işgal yolundan Suriye’ye demokrasi getir-meye soyunuyor!

Bugün sahne süt liman gözükse de, değişik veriler, egemen sınıf ve güçler arasında Suriye, Irak ve İran politikalarında büyüyecek bir çatla-ğın mevcudiyetini gösteriyor. Yine

de, hali hazırda, bir kayaya çarpana veya bir yükü taşıyamaz hale gelene değin, AKP hükümetinin, bölgesel hegemonya, dolayısıyla bölgesel ge-rilim ve saldırganlık hattında yürüye-ceği görülüyor.

Gelişmelerin yönü Ezen-ezilen, zengin-yoksul çe-

lişkilerinin keskinleşeceği bir sürece giriyoruz. 1 Mayıs’ta, “Müslüman an-tikapitalistler” görünümünde ortaya çıkan ve politik İslamcı burjuvaziyle yoksul Müslüman emekçiler arasın-daki çelişkiyi özgün biçimde dışa vuran gelişme bu bakımdan güçlü bir anlama sahiptir.

Ezen-ezilen, zengin-yoksul, dev-let-halk çelişkileri kendini değişik biçimlerde ortaya koyacaktır. İş veya adalet eksenli talepler, çeşitli iktisadi talepler, kadın cinsi talepleri, ulusal talepler, alevi talepleri, demokratik hak ve özgürlük talepleri söz konusu çelişkilerin somutlaşma biçimleri ola-caktır.

Egemen sınıfların ve hükümetin bu çelişkileri tavizlerle yumuşatma yö-nelimi içinde oldukları söylenemez. Onlar, en açık biçimiyle Kürt ulusal demokratik talepleri karşısında ser-giledikleri tutumda görüleceği üzere, devlet terörüyle (askeri saldırılar, po-lis zorbalığı ve zulmü, tmy, öym, tec-rit hapishaneleri) umut ve irade kırma veya taleplerin kolunu kanadını kırma çizgisinde ısrar edeceklerdir. Bu aynı zamanda faşist yasaların ve fiili ya-sakların en etkin tarzda kullanılmak isteneceğini göstermektedir.

Page 12: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 12 ]

Marksist Teori 6

Ne var ki, bilindiği gibi, egemen-lerin iradesi kadiri mutlak değildir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin iradesi süre-ce damgasını vurma, egemenlerin ve ezenlerin planlarını boşa çıkarma güç ve yeteneğindedir. Newroz ve 1 Ma-yıs bu açıdan yeterince öğreticidir.

Umut ve irade kırma taktikleriyle hareket eden, kölelik yasaları, tmy-öym, hapishaneler ve yalana dayalı faşist psikolojik savaş partisi ve hükü-meti olan AKP’nin umut ve iradesini kıracak hazır ve potansiyel devrim-ci ve demokratik güçler ile onların

önemli bir kesimini kapsayan HDK, üzerine düşeni yaptıklarında bugünkü sert siyasal koşulların halklarımız le-hine hızlı bir değişim göstermesi, te-mel demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Sürecin özellikleri ve görevler, biz komünistlerden, fiili meşru mücadele hattında başarılı, sonuç alıcı örnekler yaratmayı, siyasal koşulların ve ihti-yaçların gerektirdiği tüm mücadele araç ve biçimlerini kaynaştırmayı ve birleşik mücadele konusundaki karar-lılığımızı sürdürmeyi beklemektedir.

Page 13: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 13 ]

HDK I. Genel Kurulu’nun ardından Arzu Demir’in Marksist Teori için sorduğu soruları, ESP Genel Başkan danışmanı ve HDK Genel Meclis Örgütlenme Komis-yonu üyesi İbrahim Çiçek yanıtladı.

Halkların Demokratik Kongresi, 12-13 Mayıs gün-lerinde Ankara’da 1. Genel Kurulunu topladı. Genel Kurul, HDK gerçekliği açısından nasıl bir tablo sun-du?

Kıyaslamalı bir değerlendirme yapmak istiyorum. Kuruluş Kongresinde her şey çok soyuttu, çok genel-di, tasarım halindeydi. Daha çok muradımızı açıkladı-ğımız, niyet beyan ettiğimiz bir durumdu söz konusu olan. Fakat 1. Genel Kurulda durum çok farklı. Somut, canlı, ele tutulur gerçek bir duruma ulaştık. HDK’nin biraz ete kemiğe büründüğünü gördük. Yeni politikanın, yeni siyaset algısının ve tarzının mayalanma kabı olarak HDK’yi kurmuş bulunuyoruz. Artık bir HDK gerçekliği var. Bu genel kurulun fotoğrafına bakarak şunu söyle-yebilirim; HDK, emekçi sol hareketimizin tarihinde, bir yenilenme, yeniden doğuş hareketinin başlangıç halidir.

“ARTIK BİR HDK GERÇEKLİĞİ VAR”

Page 14: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 14 ]

Marksist Teori 6

Bu fermantasyon potası yeni siyasetin gelişmesi ve mayalanması için güç-lü bir imkandır. Yaydığı umut da bu imkândan kaynaklanıyor.

Siyasi bakımdan 1. Genel Kurul, HDK gerçekliğine ilişkin neler söy-lüyor?

HDK’de, karar alma zorluğu bağ-lamında bir kararsızlık gözlemleni-yordu. Buradan baktığımız zaman Genel Kurulumuz karar alma konu-sunda daha enerjik. Örneğin Kürt sorunuyla ilgili kampanya yürütme kararı alınması, çok anlamlı. Siyasi kararlılığa doğru gidişin bir belirtisi olarak değerlendirebiliriz. HDK’nin kendi gelişim hattı üzerinde 6 aylık siyasi pratiği oldu. Bunun yürütme tarafından değerlendirmesi yapıl-dı. Şunun altını çizmek istiyorum: HDK’nin kurucularının siyasi gün-demlerini tekleştirmeyi, belli anlar-da, belli konu ya da sorunlar üzerin-de odaklanmayı başarması gerekiyor. Bu da yürütme ve genel meclisimizin siyasi işlevini yapması yönündeki çabaların güçlendirilmesiyle, inisi-yatif üstlenmekle mümkün olacak-tır. Ayrıca HDK taban örgütlerinin, meclislerin, yürütmelerin keza ko-misyonların karar alma gücü, siyasi inisiyatif üstlenme yeteneğinin güç-lendirilmesi ihtiyacı var. Buralardan ilerleyeceğimizi düşünüyorum.

Tabi siyaset-örgüt etkileşimini, diyalektiğini gözden kaçırmamak ge-rekir. Meclislerin illerde, ilçelerde, mahallelerde örgütlenme çalışmala-rını kesintisiz yürütmek; bozulanı, yürümeyeni tahkim etmek, yeniden

inşa etmek, siyasi inisiyatif üstlenme-si için öneriler geliştirmek bu temelde işbirliğini, birleşik çalışmayı geliş-tirerek HDK’yi her yerelde bir odak haline getirme yolunda ilerlenmelidir.

Önemli olan her alanda devrimci-lerin, HDK içinde yer alan kuvvetlerin siyasi inisiyatif göstermesidir. Çünkü biz bir halk inisiyatifi açığa çıkart-mak istiyoruz. Bu da siyasi inisiyatif ve yaratıcılıkla, denemeyle, kitlelerle birlikte arayarak başarılabilir.

1. Genel Kurul, örgütsel bakım-dan HDK gerçekliğine ilişkin nasıl bir tablo sunuyor?

Belirli bir değişim var. HDK Ku-ruluş Kongresini 800-900 delege ile toplamıştık. Delegelerimizin ancak 3’te 1’inin Genel Kurula katıldığı-nı gördük. Bu esasen delegelerin doğru ya da yanlış seçimiyle ilgili değil. Delegeler, Kongreyi kurarak işlevini, temel sorumluluklarını bir bakıma yerine getirdiler. Kongreden sonra meclisleri kurmaya başladık, HDK’nin siyaset yapması için giri-şimlerde bulunduk. O zaman kuru-cu delegeler ayrıştı. Delegelerin bir bölümünün işlevli olmayacağı açığa çıktı. Bu sürede çok sayıda yeni insan geldi ve HDK meclislerinde yer aldı. HDK’nin yürütmelerinde, komisyon-larında çalışmalarımıza katıldılar, HDK’yi örgütlemeye başladılar. 900 delege varken, hiç örgütümüz yoktu. Genel kurula 300 delege katıldı, ger-çek olarak şu anda 40-50 ilde ve bir o kadar ilçede HDK’nin meclisleri ya da meclis girişimleri var. Bir HDK ör-gütlenmesi var. Her şey daha gerçek.

Page 15: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 15 ]

Marksist Teori 6

Şu noktadan eleştiride bulunabili-rim; HDK içinde delege olmayan an-cak çalışmalara aktif biçimde katılan çok sayıda arkadaşlar vardı. Bunların genel kurula katılımının daha iyi ör-gütlenmesi gerekirdi. Burada sanırım görüş açısı darlığıyla karşı karşıya geldik. Aslında örgütlenme komisyo-nu ve yürütmenin aldığı kararda çalış-malarımıza aktif katılan, yürütme ve meclislerimizde yer alan arkadaşların katılımının örgütlenmesini gerektiri-yordu. Ancak böyle olmadı. Bazı yer-lerden çok az geldiklerini-getirildik-lerini görüyoruz. Bu örgütlenmemiş bir durum olmasıyla ilgili. Hareket halindeyiz. Geri çekilenler ya da ileri çıkanlar oluyor. Güçlü bir kitle hare-ketine dayanmadığımız için bu nor-mal. Bunu hep dikkate almamız la-zım. Hep bir iradeye ihtiyacımız var. Güçlü bir kitle hareketine dayanma-dığımız için örgütsel açıdan istikrar-sızlığın, gelen ve gidenlerin olması biçiminde sirkülasyonun yaşanması kaçınılmaz. Birçok durumda mec-lisleri yeniden kurmamız ya da yü-rütmelerini, komisyonlarını yeniden kurmamız kaçınılmaz. Bu gerçekliğe herkesin hazır olması gerekiyor. Bir örgüt yarattık, onun bir mücadele ör-gütü olmasını ve gerçek bir kitle ini-siyatifi, gerçek bir kitle hareketi açığa çıkarmasını istiyoruz.

Meclislerde durum nasıl? Ger-çekten bir Meclis gibi mi işliyor yok-sa örgüt temsilcilerinin katıldığı top-lantılar şeklinde mi geçiyor?

Meclisler konusunda geçmişte birikmiş bir geleneğimiz ve deneyi-

mimiz yok. Bunun öncelikle altını çizmek istiyorum. İkincisi içinde bu-lunduğumuz durum, yeni bir çalışma tarzı, yeni bir siyaset tarzı ve yeni bir ilişkileniş, işbirliği biçimini gerektiri-yor. Buna da hepimiz çok hazır deği-liz. Şimdi başlangıç aşamasında yeni bir şey yapmak istediğimizi herkes ni-yet olarak beyan etmiş oluyor ve yeni bir şeyi hep birlikte aramaya başlı-yoruz. Ancak arama gücümüz de eşit değil. Hala çok güçlü bir şekilde ge-ride kalan sürecin deneylerinin ve bi-lincinin baskısı altındayız. Bu nedir? Eylem birlikleri oluşturduk, özellikle 1990’lı ve 2000’li yıllarda envai çeşit platformlar, seçim blokları kurduk. Buralarda hep kurum temsilcileri bir araya geliyor, kararları alıyor ve arka-larındaki kitle gücü, örgütleri uygulu-yordu. Şimdi durum farklı. Bugünkü durum, HDK gerçekliği hem örgütler-den irade istiyor, hem de örgütlü bi-reylerden inisiyatif ve bireysel sorum-luluk üstlenmesini istiyor. Hem de parti ve örgütlerin bütün gövdeleri ile bu işin içinde yer almasını istiyoruz. Ama çelişik noktalar var. A grubu çok yüklendiği zaman orası onun rengine bürünebiliyor. Bu sağlıklı değil. Ge-nişlemek istiyoruz çünkü. Çok geniş ve birleştirici bir kuvvet olarak ortaya çıkmak istiyoruz. Başka bir yerde sa-dece temsilci gelince bu da sağlıksız bir durum. Bir halk inisitayifi yarat-mak istediğimiz için, müzakerenin, diyalogun, tartışmanın, karşılıklı etki-leşimin, bireylerin birey olarak mec-lislerde bulunduğu, -bir grubun bir partinin, bir yerin temsilcisi olarak

Page 16: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 16 ]

Marksist Teori 6

değil- bir durum yaratmak istiyoruz. Bu siyaset algısında ve tarzında bir dönüşümü gerektiriyor. ‘Fermantas-yon potası olarak HDK’yi kurduk’ de-mek, bu dönüşüm, mayalanma kabını yarattık, demektir.

Bu dönüşümde bir ilerleme gös-teriyor musunuz yoksa başladığınız yerde misiniz?

Genel olarak, ‘Kurumlar neden bü-tün güçleri ile ortada değil’ eleştirisi var. Bu demek ki; yeni durumun ih-tiyacı algılanıyor, eleştiri doğru yere yöneltiliyor. Bu çok önemli bir nokta. Çünkü burada yeni henüz olmuş, bit-miş bir şey olarak ortada yok. Başlan-gıç halinde, mayalanma halinde bir yeniden bahsediyoruz. Terslikler, can sıkıntıları, eleştiriler oluyor ya da kıs-men uzaklaşanlar var ancak HDK’nin sağlam olduğu gözüküyor. Bu çok önemli. Bu sağlamlık yeni ihtiyacın anlaşılmasıyla ilgili olduğu kadar, bir niyet olarak bu ihtiyacı anlayan-ların yeniyi bulmak için değişmek isteklerini de yansıtıyor. Birbirleriyle etkileşime giriyorlar, etkilenmek isti-yorlar, şeklinde de okunabilir. ‘Bana pırıl pırıl bir fotoğraf söyle’ deseniz, böyle bir fotoğraf söyleyemiyoruz ama bizim derindekini görmemiz la-zım. Derindeki bu mayalanma hali, toplumdaki genel mücadele isteği-nin büyümekte oluşuyla birleşiyor. Newroz’un, 1 Mayıs’ın gösterdiği gibi burada birleşme eğilimi ve daha güçlü bir mücadele isteği var. HDK bunları emiyor ve kendinde somutlaştırıyor. Dolayısıyla buradaki mayalanma çok

önemli. Bu mayalanmaya kendi ren-ginizi, kimyanızı vermek mi istiyorsu-nuz? O zaman çok katkıda bulunmalı, çok katılmalısınız. Daha çok emek vermeli, daha çok sorumluluk ve inisiyatif üstlenmelisiniz. İrade yok-sunluğu ve kendiliğindencilikle, edil-genlikle, seyircilik ve kaydedicilikle mayalanmayı ileriye götüremezsiniz, bir yere de varamazsınız.

ESP’nin örgütlerinde, tabanında HDK’ye katılım konusunda sorun var.

Bütün partilerin kadrolarında, teş-kilatlarında, tabanında sorunlar var, bizde olduğu gibi. Değişik biçimlerde bunun örneklerine rastlıyoruz. Eski deneylerin baskısı, dar yaklaşımlar söz konusu. Hatta HDK’yi ekstra bir “yükmüş” gibi görenler var. Yıllarca, ‘devrimi gerçekleştirmek için cephe-ye ihtiyaç var’ demişsiniz. Hatta ‘bir-leşik devrimci önderlik’ düşüncesini teorisini yapmışsınız, zaman zaman deneme girişimlerinde bulunmuşsu-nuz. Şimdi bir birleşik özne, bir bir-leşik önderlik yaratmak için önünüze somut bir imkân çıkmış. Önünüze hem emekçi sol güçleri cepheleştirme siya-setinizin uygun bir aracı çıkmış, hem Batı’da işçi, emekçi, ezilen hareketi yaratmak üzere stratejinizi kurmuş-sunuz. Hem de ulusal demokratik ha-reketin Batı’daki güçleri ile emekçi sol hareketin Batı’daki güçlerini bir araya getirmek için kaldıraç yaratma imkânınız var. Şimdi mırın kırın ede-mezsiniz, bahaneler, gerekçeler ileri-ye süremezsiniz, kendinizi tam olarak ortaya koymanız gerekir. HDK için

Page 17: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 17 ]

Marksist Teori 6

attığınız taş, ESP için attığınız taştan farklı değil. Aynı şeydir. Bu ikisi bir-birini tamamlar. Devrimciliğin gereği odur ki, mücadeleyi, yangını büyüt-meli, partimizi de o yangının içinde büyütmelisiniz. HDK’yi büyütmeli-yiz, onun içinde büyüyeceksek bü-yüyelim, onun içinde kim büyüye-cekse büyüsün. HDK’nin büyümesi, işçi sınıfının, ezilenlerin, kadınların, gençlerin mücadelesinin de büyümesi olacaktır. Burada önemli olan doğru bir cepheleşme çalışmasının kesinkes mücadeleyi büyüteceği gerçekliğidir. Başarılı her birlik, mücadeleyi büyü-ten birliktir ve kadroların durumunda bir değişimi gerektirir. Daha büyük, sert ve geniş çaplı bir mücadeleye girmek kadroların bakış açısında da, hareket tarzında da, siyaset algısında da, kendini ortaya koyuşunda bir de-ğişimi gerektirir. Devrimci gelişme-nin her ileri adımı kadro ya da teşkilat olarak onun öznelerini, yapıcılarını devrimcileştirir yeniden yapılandırır.

Doğrular ortadayken bu değişime karşı direnç neden?

Eşyanın doğasından. Eski durum-dan. Süren durumun kendini muha-faza etme, yaşatma, sürdürme eğili-minden kaynaklanıyor. Bir grup, parti içerisindesiniz, alıştığınız bir hareket ve siyaset tarzı var. HDK varlığı de-ğişmeye zorluyor. Hem bütünü hem de parçaları değişime zorluyor.

Örneğin yarım yüz yıllık gelene-ğimizde partiler ile bağımsız bireyler bir araya gelebilirler miydi? Partiler, “bağımsız birey”leri muhatap almak şurada kalsın dikkate bile almazlar-

dı! Bağımsız bireyler de genel olarak partiler ile ilgili iyi şeyler düşünmez-ler, hatta öcü ve günah keçisi yaklaşı-mı içerisinde olurlardı vb. Bu iki ta-rafı-etkeni kurumsal olarak bir araya getirdik. Birisine yüzde 60, diğerine yüzde 40 temsiliyet verdik. Her iki birbirini özne olarak tanıdı. Şimdi bir araya geldiler ve karşılıklı etkileşim içindeler. Tabi ki, bir araya gelindiği zaman da sorunlar oluyor. Daha fazla sindirim ihtiyacı var. Bağımsız birey-ler arasında zaman zaman eski depre-şiyor, ‘keşke şu partiler olmasa, daha iyi olacak’ duygusu kabarıyor. Bu eskinin geride kalmakta olanın, düne ait olanın bir devamı, uzantısı olarak ortaya çıkıyor elbette. Bazen örgütler de, “Bu bağımsız bireyler de nereden çıktı? Bu bağımsızlara da ne oluyor?’ duygusuna kapılıyorlar. Bunlar eski ait ayak bağları, mutlaka aşılması ge-rekiyor.

Bu mayalanma potasında kurum-lar 8 aydır birlikte çalıştılar. Yarım yüz yıllık tarihimizde bu yok. Örne-ğin ESP ile EMEP hiç benzer bir fa-aliyetin karşılıklı etkileşimi içinde ol-madılar. Bu hemen tüm kurumlar için ilk defa oluyor. Çok önemli ve yeni bir deneyimle karşı karşıyayız. Bütün taraflar için bunun getireceği kazanım-lar olacaktır. Önyargıların kırılması, görüş açısının genişlemesi anlamında olacaktır. Ama genel olarak mücade-leye bakışta da bir etkileşim olacak-tır. Burada yeni politika tarzının, yeni zihniyetin mayalanmakta olduğunu bu örneğin kendisinde de çok net bi-çimde görebilirsiniz.

Page 18: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 18 ]

Marksist Teori 6

Yeniden meclislere dönmek isti-yorum. HDK’nin Kadın Meclisi ve Gençlik Meclisi kurmak gibi bir ka-rarı vardı. Bu kararlar hayata geçti mi?

Bu konuda çabalar var. Her iki konudaki çabalarımız da zayıf ve başlangıç halinde. Buralarda karar-lılığa, kuvvet seferberliğine ihtiyacı-mız var. Özellikle kadın meclisi için şunu söylemek istiyorum: HDK için-de yer alan örgüt ve bireylerin, kadın özgürlük hareketine bakışlarında çok temel farklılıklar var. Henüz yeni te-mas halindeler. Aslında çok önemli dönüşüm alanlarından biri bu. Femi-nist hareketten kadınlar, 20. yüzyılın geleneksel erkek egemen görüşünü bir şekilde sürdüren yaklaşımlar ve her ikisinden daha farklı devrimci cins bi-linciyle, devrimci sosyalist pozisyonda olan kadınlar var. Eğer yakın ve sıkı bir ilişki, ortak mücadele içine soka-bilirsek, yeni mayalanmanın burada çarpıcı biçimde gelişebileceğini söy-leyebilirim. Daha güçlü bir kadın ha-reketi yaratmak istiyorsak, HDK’nin imkânlarını zorlamalıyız.

Partimiz bakımından SKM’lilerin kendini çok güçlü bir biçimde ortaya koyması ve inisiyatif alması gerektiği-ni söyleyebilirim. Yerellerde sosyalist kadınların, SKM’nin mutlaka büyük bir enerji ile HDK’nin kadın meclisi örgütlenmesinde sorumluluk üstlen-mesi, birikimini, deneyimini ortaya koyması lazım.

Gençlik açısından da benzer bir durum söz konusu. Sanıyorum 10-13 yerde gençliğin meclis örgütlenmesi

girişimleri var. Fakat belirginleşmiş ve istikrar kazanmış değil. Özellikle gençlik mücadelesinin Ankara, İs-tanbul, İzmir gibi önemli merkezle-rinde kesinlikle gençlik meclislerini atılıma geçirecek bir kararlılığın, görüş açısının geliştirilmesi gerekir. HDK, gençlik mücadelesine kitlesel-lik bakımdan son 20-30 yılın bütün düzeylerini misliyle aşabilecek bir imkândır. Kitlesel bir gençlik ha-reketini yaratabilmek için HDK’yi iyi bir kaldıraç ve mayalanma kabı olarak kullanmak gerekir. Burada gençlik hareketine dar yaklaşan gö-rüş açısını ve dar yaklaşan mücadele tarzını aşmak ve büyük bir hareketi yaratmak görüş açısı ile düşünmek gerekir. Onun için 1965-1970 dö-neminin verilerini şimdi daha çok dikkate almalıyız. Gençlik hareketi deyince sadece öğrenci gençlik hare-keti de anlaşılmasın. Öğrenci olma-yan kentli gençliğin önemli ve büyük bir potansiyeli var. Bu gençlik ile de gençlik meclisimizin ilgilenmesi, te-mas halinde olması, işçi gençlik, oku-muş işsiz gençlik, semt gençliği, liseli gençlik olmak üzere bütün gençlik kesimlerini örgütleyecek şekilde ha-reket etmesi gerek.

HDK 1. Genel Kurulu’nda ko-nuşma yapan herkesin vurgusu, ‘HDK’lileşmek gerekiyor’ şeklin-deydi. Ne demek HDK’lileşmek? Bana HDK’lileşmenin tanımını ya-pabilir misiniz?

Bu güzel ve zor bir soru. HDK’lileşmek, farklı düşündüğümüz kişi ve parti yapılarıyla ortak amaç-

Page 19: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 19 ]

Marksist Teori 6

lar doğrultusunda bir halk inisiyatifi açığa çıkartmak için süreğen biçimde birlikte çalışmak, devrimci-demok-ratik işbirliğini geliştirme ekseninde kendimizi yeniden kurmak anlamı-na geliyor. Fikirde yeniden kurmak, eylemde pratik olarak var etmek anlamına geliyor. Burada yeni bir şey öğreniyoruz. Kurumlar, örgütler açısından bakalım. Nasıl bir durum-daydılar? Herkes kendi kabuğu için-de çalışmaya alışmış, aynı düşünen insanlar rahat rahat anlaşıyor ve çalı-şıyorlar. Ama şimdi düşünün, birbiri-ne çok uzak gibi düşünen ve belki de uzak olan, farklı farklı görüş açıları, deneyimleri, tarihleri olan yapılar bir araya geldiler. Şimdi HDK’lileşmek demek ortak bir politika tarzının, bir ortak siyaset algısının belirmesi demektir. HDK’lileşmek demek her şeyden önce bugün cepheleşmek için, ezilenlerin, emekçilerin, işçilerin, bü-tün mazlumların alternatifini yarata-bilmek için, bunun gelişiminin ihti-yaçlarına uygun biçimde değişmek demek. Neye ihtiyacımız var? Ege-men sınıfların iki gerici bloğu, cep-hesi karşısında, işçi sınıfı ve ezilenle-rin, işçi sınıfı hareketinin, Kürt ulusal demokratik hareketinin, demokratik alevi hareketinin, demokratik kadın ve gençlik hareketlerinin, emekçi köylülüğün doğal yaşamı koruma, savunma hareketlerinin, emekçilerin, ezilenlerin, yoksulların, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, çevrecilerin devrimi demokratik alternatifini ya-ratmak istiyoruz. Bu alternatifi ha-zırlamanın ihtiyaçlarının görüş açı-

sından değişmek demektir. Partiniz kalacaktır, ama o da yenilenecek ve dönüşüme uğrayacaktır. Örneğin, çün-kü yarım yüzyıllık tarihimizin temel bir özelliği cepheleşme yeteneği yok-sunluğudur. Bunun yoksun olduğu yerde iktidar perspektifinden de söz edilemez. İktidar perspektifi demek, iktidarı elde edecek güçleri hazırla-mak, ortaya çıkartmak, git gide ve hatta katlanarak büyüterek örgütle-mek demektir. Dolayısıyla HDK’nin iktidar perspektifinin olup olmadığı tartışmasını buradan görmek gere-kir. Eğer HDK bir cepheleşme yara-tıyorsa, gerçekte burada bir iktidar arayışı vardır. HDK ile ilgili olarak iktidar arayışlarının olmadığı yorum-ları tamamen sübjektiftir. HDK bu-gün kendini ‘ana muhalefet’ gibi ta-nımlamaya çalışıyorsa, bu bir iktidar alternatifli oluşunu başka bir şekilde tariflemek demektir. Burada iktidar alternatifini dar ve geniş anlamda an-layabiliriz. Dar anlamda düzen içi, geniş anlamda devrimci-demokratik bir biçimde anlaşılabilir. Tabi ki, biz bunun, devrimci-demokratik bir tarz-da anlaşılması ve bu yönde gitmesi, gelişmesi için mücadele ediyoruz. Yeni devrimci demokratik bir cum-huriyeti hedefliyoruz. Bunu için mü-cadele etmenin imkân ve koşulları da fazlasıyla var.

Bağımsız bireyler HDK’ye katılı-mı, ilk başladığınız zamandaki gibi mi?

Bağımsızların ya da kurumla-rın katılımı, başındaki gibi değil. Başındaki dediğimiz yer, Ekim’in

Page 20: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 20 ]

Marksist Teori 6

15-16’sından önceki aşama. Az önce söylediğim gibi, o aşamada her şey ta-savvur halindeydi, niyet olarak vardı, gerçeklik haline bürünmemişti daha. O zamanın kurum delegelerinin de önemli bir kısmı çalışmaların dışın-da kaldı. O aşamanın kendine ait bir özelliği vardı. Daha sonra ise her şey somutlaşmaya başladı. HDK, bir yan-dan biraz politika yapmaya başladı, bir yandan da örgüt kurmaya başladı. Her şey gerçek haline geldi. Bunun için de başında çalışmaların içerisinde yer alıp pratiğe katılan ve geri çekilen arkadaşlar olabilir. Biraz zorlanmış olarak katıldıkları halde sonradan çe-kilenler olabilir. Yeni duruma uyum sağlayamayanlar, çok değişik örnek-ler olabilir. Buna çok somut olarak bakmak gerek. Özel olarak kurumla-rın tavrı bağımsızları caydırıcı değil-di, ama belki çok cesaretlendirici de olmadı. Belki de bağımsızların bek-lentileri de çok gerçekçi değildi.

Hangi beklentileri gerçekçi değil-di?

Sanırım hızla örgütlerin geri pla-na düşeceği, HDK’nin tek kimlik olarak ön plana çıkacağı gibi bir sü-reç varsayıyorlardı. Oysa kurumlar gerçekliği ve bağımsızlar gerçekliği yerinde duruyor. Burada tarihimizin bir özelliği geldi önümüze. Bağım-sız bireyler hem partilerle çalışmak istiyorlar ancak eski tarzın etkisi al-tında kalarak kurumların varlığından da kısmen rahatsız oluyorlar. Partiler için de aynı şey geçerli. Bir yandan bireylerin varlığı kabul ederek bir-likte çalışmak istiyorlar, diğer yan-

dan da zaman zaman ‘nereden çıktı bu bireyler?’ duygusuna kapılıyorlar. Şimdiki durumda ilerleyiş hattımız şöyle olmak zorunda: bütün kurum-ların bağımsızları teşvik edici olma-sı, bağımsızların önünü açıcı olması gerekiyor. Bu konuda çok daha fazla özen göstermeliyiz. Bağımsızların da gerçekçi olması gerekiyor. HDK’ye katılan kurumlar hiçbir şekilde ken-dilerini feshedecekleri, kurumsal kimliklerini bir yana bırakacakla-rı gibi bir taahhütte bulunmadılar. Üzerinde herkesin birleştiği şey, HDK çalışması içinde HDK kimliğinin ön plana çıkarılmasıdır. Bunun üzerinden ortak çalışma ve işbirliğini geliştir-mektir. Karşılıklı anlayışa ihtiyacımız olduğu kuşku götürmez. Ortak çalış-ma içinde yenilenme ve dönüşüme ihtiyacımız var. Biz bu yenilenme ve dönüşümü sağlayacak mayalanma kabını elde etmiş oluyoruz. HDK o pota olarak var.

Parti konusuna gelelim. HDK 1. Genel Kurulu’nda parti kurulması kararı alındı. Bu parti HDK için ne anlam ifade ediyor?

Karar, kendi mantığı ve yapısı içinde baktığımız zamana, HDK’nin önümüzdeki süreçte özellikle belediye seçimleri, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlere müdahalesi, hazırlığı anlamına geliyor. Zaten daha başından HDK’yı kurulurken, bir parti de kura-cağımızı varsaymıştık, böyle bir görüş açımız ve kararlılığımız vardı. Bu an-lamda Parti kararı yeni bir şey değildi. Şimdi belediye seçimleri biraz daha yakına gelmiş gibi görünüyor.

Page 21: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 21 ]

Marksist Teori 6

HDK’yi Ekim’de kurduğumuz zaman şöyle önce HDK rüştünü is-patlamalı, sonra parti konusunu ele almalıyız diyorduk. Dolayısıyla ilk 6 aylık dönemde bu konuya çok faz-la eğilmedik, son dönemde bir parti hazırlık komisyonu kuruldu. O bazı tartışmalar yaptı. Ancak seçimlerin yaklaşması, parti konusunu zamanla-ma olarak gündeme getirdi. Bir seçim mücadelesi yürütmemiz gerekecek. HDK’nin bu alana da hazırlık yap-ması gerekiyor. Partinin bu senenin içinde kurulması söz konusu olacak. Bu parti tanımı gereği ve hareketin öncülerine bakıldığı zaman daha çok bir seçim partisi olacaktır. Demek ki Halkların Demokratik Kongresi parti-leşmeyecek, bir seçim partisi kuracak. İkincisi, HDK bir halk inisiyatifi ola-rak doğrudan demokrasiyi uygulayan bir örgütlenme olarak varlığını devam ettirecek. Bizim bir araya gelişimizin esas zemini HDK’dir. HDK ile bir mü-cadele örgütü yaratmak, bu mücadele örgütüne dayanarak, büyük bir halk hareketi geliştirmek istiyoruz. Seçim mücadeleleri bu halk hareketini geliş-tirme, mücadeleyi büyültme sürecinin yalnızca belirli anlardır, belirli durak-lardır. En önemlisi, esası değildir. Asıl olan gündeme sürekli müdahale ede-ceğimiz, kitlelerin, emekçilerin, işçile-rin, çevrecilerin, kadınların, gençlerin istekleri yönündeki günlük mücadele-leri örgütlemek ve günlük mücadele üzerinden yürümektir.

Örgütlenmesini tamamlayama-mış bir HDK için parti risk değil mi-dir?

Elbette, şöyle bir risk var: HDK yeni bir örgütlenme. Henüz rüştünü ispatlama sürecini tamamlamış da de-ğil. Eğer böyle bir anda parti konusu ya da başka bir konu çok fazla öne çıkarsa, bu yarattığımız mayalanmayı bozabilir. Çünkü meclis tarzı örgüt-lenme ve yeni bir siyaset tarzı, dili arayışı olgunlaşmış değil. Bu nedenle partinin doğru bir temelde ve isabetli bir zamanlamayla ele alınmaması ma-yayı bozucu bir etki yaratabilir kaygı-sı taşıyoruz. Bu riske karşı HDK’nin dikkatli ve uyanık olması gerekir. Bu zamana kadar harcanan emeklerin, ya-ratılan umutların boşa gitmemesi için de gerçekten de dikkatli ve ihtiyatlı bir yürüyüş gerekiyor. Bu aynı zaman-da siyasetin dengesi ve ölçüsü konu-su. Önceliklerin doğru belirlenmesi önemli. Şimdilik sorun temelde doğru bir şekilde ortaya konuldu. HDK var olacak, ondan herhangi bir şekilde ödün vermeyeceğiz. Bu arada HDK bir de parti kuracak. Parti, daha çok se-çim partisi olarak tanımlandı. Burada riskimizi artıran faktörler de var. Bi-rincisi, partinin bir çekiciliği cazibesi olabilir. İkincisi, seçim dönemlerinin kendine göre bir dinamizmi var. Aday olmak isteyenler, bireysel menfaat pe-şinde koşanlar, mevkii düşkünlerinin de fazlaca gelmesi mümkün olabilir. Seçim sürecinde şişip, ondan sonra sönen bir durum da olabilir. Böyle bir risk de var. Fakat tabi ki, bizim nasıl mücadele edeceğimiz, neleri öne çı-karacağımız, ne kadar dirayetli dav-ranacağımızla ilgili bir konu bu. Evet, burada bir güvence yok. Asıl güvence

Page 22: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 22 ]

Marksist Teori 6

mücadelenin bizzat kendisi. Burada devrimci kadroların, HDK’yi var eden kurucuların, doğru bir duruşu sergile-meyi başarmalarıdır sorun.

Partinin ne zaman, nasıl kurula-cağı konusunda HDK içinde herkes hemfikir mi?

Somutlaştırılması gereken yönler var. Örneğin zamanlama konusu. Sa-nırım, önümüzdeki 6 aylık dönemin

sonuna doğru kurulmuş olabilir ama her halde daha önceden program ve tüzükle ilgili hazırlık çalışmaları yürü-tülür. Daha sonra kurucu kadrosu oluş-turulur. Bu yılın sonuna doğru Ekim-Kasım kurulması uygun zamanlama olabilir. Böyle olduğu zaman önümüz-deki yılın ilk 4 ya da 6 ayı partiyi ör-gütleme dönemi olarak ilan edilebilir, parti seçimlere hazır olur.

Page 23: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 23 ]

“O zulmedenler nasıl bir devrimle baş aşağı edile-ceklerini yakında bileceklerdir.” (Kur’an-ı Kerim, Şu-ara, 227)

1920’de Bakü’de “Yaşasın Dünya Devrimi” pan-kartıyla ve kızıl bayraklarla yürüyen kara çarşaflı ve yüzleri peçeli kadınların fotoğrafını gördüğümüzde ak-lımıza ilk ne gelir? Peki ya 1970’lerde Nikaragua’da FSLN saflarında devrimci gerillalar olarak savaşan papazları okuduğumuzda ne düşünürüz? Muhtemelen gerçeklik ile ideolojik veya psikolojik önyargılarımız arasında rahatsız edici bir gerilim ortaya çıkar.

“Din halkın afyonudur” Marx’ın bu meşhur sözünün bağlamı pek bilinmez. Oysa Marx, henüz 1844 başları gibi erken bir tarihte, materyalist diyalektik yönteminin parlak bir örneğini sergiler: “Dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dışavurumu ve bir başka ölçüde de gerçek üzüntüye karşı protesto oluyor. Din ezilen insa-nın içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, tinin dışlandığı toplumsal koşulların tinini oluşturuyor. Din, halkın afyonunu oluşturuyor.” Demek ki Marx, dine

MARKSİZM, DİN, POLİTİKA ÜÇGENİNDE BİR TARTIŞMASerkan Gündoğdu

Page 24: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 24 ]

Marksist Teori 6

kendinde bir şey olarak değil tarihsel ve toplumsal işlevi bağlamında bak-makta, dinin ikili rolünü vurgulamak-ta, onu ezilenlerin hem protestosu, hem de yatıştırıcısı olarak nitelendir-mektedir. Burada, halk dini ile devlet dini arasında ayrım yapan bir bakış açısı tohum halinde mevcuttur.

Türkiye’de Marksizm iddialı dev-rimci ve reformist solun dine yakla-şımı genellikle problemli olmuştur. Yaklaşımdaki tipik çarpıklık, devrim-ciliği dine karşı çıkmakla ve gericili-ği de dini savunmakla özdeşleştiren ya da Kuran’ın karşısına komünist manifesto’yu diken ideolojik argü-mantasyonda kendini gösterir. Mater-yalist tarih anlayışının dinsel ideolo-jik formlar altında hem gerici, hem de ilerici politik hareketler olageldiğini açıklayışı da göz ardı edilir. Neyse ki Şeyh Bedrettin’in öyküsü vakti zama-nında Hikmet Kıvılcımlı tarafından tozlu arşivlerde bulunması ve Nazım Hikmet tarafından destanlaştırılması sayesinde devrimci tarihi mirasımıza katılabilmiştir.

* * *Din, uygarlığın bir ürünüdür. İn-

san topluluklarının büyüsel inanç biçimlerinden soyutlaşıp sistematik-leşen dinsel inanç biçimlerine geçiş-leri sınıfların ve uygarlığın meydana gelişiyle zamandaştır. Dinin gelişimi toplumların tarihi yolculuğunda bir düşünsel sıçramaya tekabül eder. Do-ğanın gizemli güçlerini kutsallaştıran figürler seyrelirken, insanlara açıkla-namaz görünen toplumsal güçler kut-sallaştırılarak tanrıya atfedilir. Soyut

insanın fantastik yansıması olan tek tanrıya inanç ise birkaç bin yıl içinde çok tanrıcılığın yerini alır.

Büyük semavi dinlerin peygamber-leri olan Musa, İsa ve Muhammed’in önderlik ettikleri hareketler toplum-sal devrim özelliği taşırlar. Musa peygamber rehberliğinde İsrailoğul-larının Mısır’dan göçü, köleleştiril-miş bir halkın kurtuluşunu simgeler. Engels’e göre “ezilenlerin dini” olan İlk Hıristiyanlık, Roma İmparatorlu-ğu’ndaki “devrimci parti”dir. Komü-nal Hıristiyan cemaatleri için cennet dünyada var olacaktır; İsa’nın yer-yüzüne dönmesiyle bin yıllık tanrı krallığı kurulacaktır. Marx ve Engels için İslamiyetin yayılışı “Muhammed devrimi”dir. Sınıfsal ayrışmaya ma-ruz kalmış ve ama henüz bir devleti kurumsallaştıramamış, tırmanan eşit-sizlik ve adaletsizlikle toplumsal çü-rümeye ve çözülmeye uğramış Arap kavimlerinde, Muhammed peygam-ber egemenlere karşı, devrimci halk isyanın bayrağını kaldırır. Kur’an-ı Kerim alt ve orta sınıflara dayanan bu devrimci hareketin ideolojik-politik manifestosudur.

“La ilahe illallah” (Allahtan başka ilah yoktur), yeryüzünün zenginlik ve kudret sahibi ilahlarına Müslü-manların karşı çıkış sloganıdır. Mülk Allahındır, nitekim Muhammed pey-gamberlerin kendisi de öldüğünde mülksüzdür. Medine dönemi ayetleri çoğunlukla idari düzenlemelere odak-lanırken, önceki ayetlerde toplumsal adalet, zenginliğin adil paylaşımı, kavimlerin eşitliği temaları fazlasıyla

Page 25: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 25 ]

Marksist Teori 6

dile getirilmiştir. Müslüman toplumu içinde sınıfsal eşitsizliğin ve siyasi baskının boyutlanması halife Osman dönemiyle ve özellikle Emevi devlet-leşmesiyle gerçekleşir. Fakat İslam devrimi öyle bir çığır açmıştır ki, 12. yüzyılda toplumsal dinamizmin zayıf-laması Gazali’nin temsil ettiği ve her olayı Allah iradesine indirgeyen dog-matik dini anlayışın egemenleşmesi şeklinde tezahür etmeden önce İslam medeniyetinin 9-12. yüzyıllarda ba-şardığı muazzam felsefi ve bilimsel atılım Avrupa’da Rönesans’a temel teşkil eder.

Din bireysel bir fenomen değil-dir. Modern-öncesi uygarlık tarihinde bütün toplumsal ve siyasal hayatın düzenlenişi dinle ilişkili, bütün sı-nıf savaşımları din bayrağı altında-dır. Engels devlet dini ile halk dinini açıkça birbirinden ayırır. Halk dini, yalnızca heretik mezhepleri veya bir dini akımın devletleşmeden önceki karakterini tanımlamakla kalmaz, ay-nı dinin veya mezhebin kendi içinde sınıfsal ayrışmayı uğramasına da gön-derme yapar. İsyancı bir dini siyasi akım ne zaman ki devletleşir, iktidar çevresinde kümelenenlerin giderek kendilerine özgü maddi çıkarlar geliş-tirmeleriyle, din içi bölünme o zaman hızlanır. Tek bir dinin bünyesinde, inancın devlet ideolojisi formunda egemenlerin elinde sömürü ve baskı manivelası oluşu ile ezilenlerin nez-dinde bazen sarsıcı bir isyan bazen de çaresiz bir yakarış oluşu arasındaki çelişkinin yarattığı çatlak büyür. Dine karşı din!

Ortaçağda felsefe, siyaset, hukuk gibi ideoloji biçimlerinin teolojinin dalları haline geldiğini vurgulayan Engels, bir tarihsel zorunluluğa dik-kat çekerek, “yığınların yalnızca din-le beslenen kafasına kendi öz çıkar-larını dinsel bir kisve altında sunmak gerekiyordu” der. İslam coğrafyasın-da Karmatilerden İsmaililere ve Ba-bailere uzanan isyanlar, Almanya’da papaz Thomas Münzer liderliğinde-ki köylü savaşı ve İngiltere’de 1648 devrimini ileri iten Düzleyiciler hare-keti, Rusya’da 18. yüzyılın Pugaçocu büyük köylü ayaklanmaları, 19.yüzyıl ortasında Çin’i kasıp kavuran Taiping devrimi –hepsi de doğrudan dini giy-sili ve yer yer komünist özlü sınıfsal başkaldırılardır. Luther’in resmi kili-seye karşı dinsel protesto çağrısı ve daha da ileri giden Calvin’in Protes-tan cumhuriyetçiliği Avrupa’da ge-lişen burjuvazinin feodalizmle mü-cadelesinde tarihsel bir kavşak olur. 1730’da Osmanlı payitahtında halkçı muhtevasıyla adeta ikili iktidar du-rumu yaratan patrona Halil isyanının bayrağında da “şeriat isteriz” yaz-maktadır.

Aydınlanma çağıyla ve burjuva devrimleriyle Batı’da Hıristiyanlığın toplumsal hayatta kapladığı alan da-raltılır. Burjuva aydınlanmacılık ve modernizm bir bakıma dine meydan okuyuştur. Din ve devlet işlerinin bir-birinden ayrılması ve dinin kişisel bir konu ilan edilmesi, dine dayalı feo-dal devletlerin yerini seküler burjuva devletlerin almasına basamak olur. Muktedirleşmesinin ardından burju-

Page 26: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 26 ]

Marksist Teori 6

vazi ruhban kesimini yeni egemen sı-nıf bloğuna eklemlemeye yönelerek, dini halkın afyonu olarak kullanma geleneğini bu kez kendisi üstlenir. Modern kapitalist toplumlarda işçi ve halk isyanlarının söylemi de dini biçimlerden genellikle kopar. Müs-lüman toplumlarda ise, gerek islamın dünyevi meselelere fazla eğilen din olmasının, gerekse geç modernleş-menin sonucu olarak dinin siyasal ve sosyal hayatta tuttuğu yer, Hıristiyan-lığa kıyasla çok daha geniş olmaya devam eder.

* * *Osmanlı, dine dayalı bir devlet dü-

zenine sahip olmakla beraber, sözcü-ğün gerçek anlamıyla bir şeriat devleti değildir. Hem şeri hukuk, hem de örfi hukuk uygulanır. Padişah, sadrazam ve divan-ı Hümayun’da merkezileşen siyasi otorite, şeyhülislam ve ilmiye sınıfında toplanan dini otorite üzerin-de egemendir. Dini içtihat ve fetvalar

devletin siyasi çıkarlarına uydurulur. Tanzimat Fermanı’ndan itibaren 19. Yüzyıldaki modernleşmeci düzenle-meler yargı ve eğitim sisteminin din-den görece uzaklaşmasını, şeyhülis-lamlığın ve ilmiyenin nüfus sahasının daralmasını sağlar. İslamcı olarak anı-lan 2. Abdülhamit, iktidar eliyle batı-lılaşma reformların hızlandırma poli-tikası izler. Son halife Abdülmecit’in nü resimler çizme alışkanlığı da Os-manlı devletinde dinin ağırlığına dair fikir vericidir.

2. Meşrutiyet döneminin İslamcı entelektüellerinin çoğunluğu, Ab-dülhamit istibdadına karşı çıkar ve meşrutiyeti savunurken, toplumsal reformcu bir nitelik taşır. İslamcı en-telektüellerin halk içindeki etkileri ve örgütlenmeleri oldukça zayıftır; zaten büyük bölümü ittihat ve Te-rakki Cemiyeti’ni destekler. İttihatçı kadrolar ise, tipik pozitivist ideo-lojileriyle kendi iktidarları altında devleti tepeden sekülerleştirme doğ-rultusunda adımlar atarlar. Aslında ittihatçılara karşı olan çeşitli politik güçlerin farklı düzlemlerde ilişkilen-dikleri 31 Mart vakası, ittihatçılar ta-rafından örgütlü irticai bir isyan diye yansıtılarak, 2. Abdülhamit’in tahtan indirilmesi ve yeni iktidar denklemi-nin kurulması için bir kaldıraç yapı-lır. Ve böylece, Türk devlet siyaseti-nin irtica paranoyasını körükleyerek toplumu dikey saflaştırma geleneği ortaya çıkmış olur.

Kuvayi Milliye, “gayri Müslim” karşıtlığı ve İslami rengi baskın bir hareket olarak başlayıp gelişir. Mus-

Mustafa Suphi’lerin katliyle komünist alternatif, Çerkes

Ethem’in tasfiyesiyle de köylülüğün demokratik alternatifi zaten çoktan ezilmiştir. Cumhuriyetin

kuruluşuyla beraber, Kürt ve İslami potansiyel iktidar odaklarının yok edilmesiyle derinleşilir.

Page 27: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 27 ]

Marksist Teori 6

tafa Kemal siyasi idarede kendi haki-miyetini güçlendirdikçe, devletleşme sürecinin ideoloji ve politikasında Müslümanlık faktörü geriye çekilir. Nispeten demokratik muhtevaya sahip birinci meclisi tarihe gömen ve Mus-tafa Kemal’in diktatörlüğünün yolunu açan cumhuriyetin ilanı Türkiye’nin Thermidor’udur. Mustafa Suphi’lerin katliyle komünist alternatif, Çerkes Ethem’in tasfiyesiyle de köylülüğün demokratik alternatifi zaten çoktan ezilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber, Kürt ve İslami potansiyel ik-tidar odaklarının yok edilmesiyle de-rinleşilir. Tarihsel ilerlemeye tekabül eden kimi reformlar da bu amaca bağ-lıdır. Hilafetin ilgasıyla İstanbul’daki rakip siyasi güçten arta kalanın temiz-lenmesi, Tevhid-i Tedrisat kanunuyla eğitim işlerinin ulemadan alınıp do-laysız devlet kontrolüne sokulması, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıy-la dini örgütlenmelerin dağıtılması, Takrir-i Sükûn’la her türlü muhalefet imkanının bastırılması sağlanır.

Kemalist laiklik ilerici değildir, Jakobenizmin bir karikatürü bile sa-yılamaz. Büyük Fransız devriminde laiklik, Jakobenlerin önderliğindeki halkın egemen feodal sınıfın bir par-çası ve doğrudan büyük mülk sahibi olan kiliseye devrimci bir saldırısını ifade eder ve aristokrasiye karşı halk-çı mücadelenin bayrağıdır. Türk tipi laiklik ise ne feodalizme karşı müca-deleyle ilişkilidir, ne de halka dayanır. Tam tersine, halk üzerindeki devlet kırbacıdır ve halk düşmanı siyasetin adıdır. İttihatçı pozitivizmi devra-

lıp iyice katılaştıran Mustafa Kemal yönetimi, batılaşma kulvarındaTürk uluslaşmasını tamamlamayı program-laştırmıştır. Mustafa Kemal’e göre, modern Türk devleti kendi ulusunu inşa etmelidir. Anadolu’yu Müslüman olmayan ulusal topluluklardan arın-dırmada işlevsel olan Müslümanlık, Arap orijinli olmasından, Osmanlıyı simgelemesinden ve en önemlisi de Kürtlerin asimilasyonunu zorlaştır-masından dolayı, Türk ulusunun inşa-sı açısından işlevsel görülmez. Cum-huriyet eliyle Türk ulusallaşmasının çimentosu milliyetçi ve laik ideoloji-dir. Türk tarih tezi ve Güneş dil teorisi gibi ırkçı saçmalıklar ile halkın dini ibadetinin yasaklanmasına varan laik-çi zorbalıklar birbirini bütünler.

Laiklik sopası, İslam diliyle konu-şan Kürt ulusal ayaklanmalarının ve Mustafa Kemal iktidarına biat etme-yen İslami cemaatlerin tepesine iner. Kürt ulusal hareketlerinin “dinci ge-ricilik” olarak damgalanması tipiktir. Cumhuriyetin ilanını takiben, dini, devlet kontrolü altında tutmak için Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş, Kuran kurslarının büyük çoğunluğu-nun kapısına kilit vurulmuş ve ka-lanları da devlete bağlanmış, mevcut imamlar elenmiş ve devletçi din gö-revlileri yetiştirmek amacıyla imam hatip okulları açılmıştır. 1920’lerin ortasından itibaren Kemalist laikli-ğin devletlü elitist karakteri dindar halk yığınları üzerinde alabildiğine yoğunlaşan siyasi baskıda somutlaş-mıştır. Dehşet verici bir batı taklitçi-liği ve modernleşme karikatürü olan

Page 28: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 28 ]

Marksist Teori 6

şapka ve kılık kıyafet kanunları dev-letin çıplak şiddeti ve darağaçlarıyla dindar halkı yeni ulus-devletin “va-tandaşlık” kalıbına sokma hamlesi-dir. Sözde “dil devrimi”yle de İslam medeniyetine dayalı kültürel kökleri kurutma adımları hızlanır. Okullarda Arapça ve Farsça öğrenime son veri-lir; ardından her iki dil de yasaklanır. Türk uluslaşmasının gereklerine göre çarpıtılmış Kur’an-ı Kerim meali si-pariş edilir. Türbe ziyaretleri yasak-lanır, döviz serbestliği tanınmayarak hacca gitmek fiilen engellenir, imam hatip okulları kapatılır, Kuran kursla-rına izin verilmez, ezan Türkçeleştiri-lir. Her türlü dini toplanma takibat ve cezalandırılmayla yüz yüze kalır.

Menemen olayı, devlet tezgâhında abartılıp “irticai kalkışma” etiketiyle ambalajlanarak İslamcı çevrelere ve dindar halka dönük baskının meşru-laştırılıp tırmandırılmasını sağlayan bir efsaneye dönüştürülür. Mustafa Kemal, İslamcı oldukları bile şüp-heli beş serserinin taşkınlığına karşı-lık olarak Menemen halkının toptan sürgün edilmesini, birçok gazete yö-neticisinin Divan-ı harbe verilmesini başta Kazım Karabekir olmak üzere Terakkiperver Cumhuriyet fırkasın-da kalanların tutuklanmasını, Nakşi-bendi şeyhlerinin cezalandırılmasını, çok sayıda darağacı kurulmasını ister. CHP diktatörlüğünün Menemen’deki sıradan bir olayı şeriat paranoyasını körüklemek için kullanmasının ger-çek nedeni, hemen öncesinde rejimin vahşice bastırmaya giriştiği ve içinde Nakşibendi dini liderlerinin de bulun-

duğu Ağrı merkezli Kürt ulusal isyanı göz önüne alınmaksızın anlaşılamaz.

Başında Mustafa Kemal’in bulun-duğu burjuva devlet, Türk uluslaş-masında Muhammed’in yerini Mus-tafa Kemal’in ve Kur’an’ın yerini Nutuk’un almasını hedefler. Devlet dini Kemalizm’dir; çok geçmeden Anıtkabir de yeni Kâbe olacaktır. Türk uluslaşmasını ilerletmenin te-mel bir boyutu, başlangıçta İslami politik güçleri dağıtmak ve ardından halkın İslam orijinli kültür ve gele-neklerini bozunuma uğratmaktır. Bu kültür ve geleneklerin kaynaklandığı siyasal ve sosyal örgütlenmeler, dil ve yazı, eğitim kurumları, edebiyat ve tarih, müzik, giyim şekli laikçi saldı-rının hedefindedir. Batılı hayat tarzı halka devlet zoruyla dayatılır. Kadın-lara seçme-seçilme hakkı tanınması gibi burjuva ilerlemeci bir reform da-hi öncelikle toplumu İslami gelenek-lerinden kopartma amacına bağlı bir devlet manevrasıdır, ki bugün “Çağ-daş Türk Kadınları” imzalı Kema-list-devletçi “feminizmi”in siyaseten oynadığı etkin gerici rolün kökleri bu manevraya dayanır. Türk tipi laikliğin 1940’ların ortasına değin uzanan bu en sert evresi, Anadolu’nun iktisadi ve siyasi bakımından fakir ve perişan köylülüğünü dine daha sıkı sarılmaya iter. Tıpkı, Engels’in Dühring’i eleş-tirirken vurguladığı gibi, jandarmayı dinin üzerine salmak onun ömrünün uzamasına yardım eder. Ve toplum-sal koşulların ürettiği çaresizlik, yok-sulların dini umutlara ve tarikatlara daha fazla sığınmalarının zemindir.

Page 29: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 29 ]

Marksist Teori 6

Kemalist devlet ile Sünni inancından halk yığınları arasında bütün cumhu-riyet tarihi boyunca izi sürülebilecek bir siyasi çatlak meydana gelir. Öte yandan, Kemalist iktidar kendi insan tipini yetiştirmeyi de kısmen başarır. Sünni nüfus içinden çıkan, çoğun-lukla bürokrasiye veya kentli orta sınıfa mensup, biçimci çağdaşlığıyla övünen ve dindarları hor gören, mil-liyetçi ve laikçi bir kesimdir bu. Ke-malist diktatörlüğe yedeklenen poli-tikaları ve ideolojik argümanlarıyla TKP de, devletlû laikliği ilericiliğe ve İslam dinini gericiliğe eşitleyen gö-rüşü Marksizme aşılar. Şefik Hüsnü TKP’si, Şeyh Sait önderliğinde ge-lişmiş ve İslami motiflerle bezenmiş Kürt ulusal isyanını “feodal irticaî” olarak değerlendirerek ve isyanı za-limce ezen devletin sömürgeci-ırkçı siyasetine destek vererek, söz konusu görüşün varabileceği trajik sonuçların bir örneğini henüz cumhuriyetin ilk yıllarında sergiler.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk Burjuva devletinin din politikasında değişiklikler başlar. Bu değişiklikle-rin birbiriyle ilişkili iki nedeni vardır: Biri, çok partili rejime geçişin CHP ve DP’yi halktan oy toplamaya mec-bur bırakması; diğeriyse, Amerikan emperyalizmin yeni sömürgeci yö-rüngesine girişle beraber, soğuk sava-şa özgü antikomünist siyaset tarzının ve ardından “Yeşil Kuşak Projesi”nin gerekleri.

1947’de toplanan CHP 7. Kurul-tayı din üzerindeki yasakların gevşe-tilmesini benimser. Adnan Menderes

hükümetleri süresince dini cemaat-leşmeye tanınan serbestliğin alanı ge-nişletilir. 1940’ların sonuna değin küçük çaplı bir devlet teşkilatı olan Diyanet İşleri Başkanlığı hızla büyür ve otoritesi yükselir. Politik İslamcı örgütlenme 1960’ların sonlarına ka-dar milliyetçiliğin genel şemsiyesi al-tında gelişir. Çeyrek yüzyıl tepesinde sallanan devlet sopasının gölgesinde bir yandan Sünni halk yığınları için-de çekiciliğini artırmış fakat diğer yandan çarpılmış, otantik entelektüel kapasitesini yitirmiş, içe kapanıp iyi-ce tutuculaşmıştır. Dönemin alaturka politik İslamcılığının mayasında an-tikomünizm ve şovenizm belirleyici yer tutar. 1960’ların ikinci yarısında devrimci gençlik hareketinin yüksel-mesi ve Marksizm’in yayılması kar-şısında, devlet politik İslamcı çeşitli güçleri antikomünist saldırganlığa yöneltir. İslamcı şiarlar altında Milli Türk Talebe Birliği saldırıları, Kan-lı Pazar ve Komünizmle mücadele Dernekleri, 1945’teki Tan Matbaası baskınına eklenen yeni halkalar olur. Antikomünizm, politik İslamcılık ile devletin ortak paydasıdır; Sün-ni inançtan halkın Kemalist laikliğe tepkisi devlet karşıtlığı yerine komü-nizm karşıtlığına kanalize edilir. 1980 öncesinin kitlesel devrimci sosyalist dalgası, devletin dini kullanarak kar-şıdevrimci hegemonyasını güçlen-dirme arayışını ivmelendirir. Kuran kurslarının ve imam hatip okullarının sayısında patlama yaşandığı gibi, İs-lamcı cemaatlerin pek çoğu doğrudan devlet desteğini arkalar. Toplumdaki

Page 30: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 30 ]

Marksist Teori 6

Sünni- Alevi karşıtlığı gerici biçim-de yönlendirilerek, kontrgerilla pro-vokasyonlarıyla Maraş’tan Çorum’a uzanan kitle katliamları zinciri yara-tılır. 1970’te kurulan Aydınlar Ocağı Türk-İslam sentezini üretir; 12 Eylül askeri faşist darbesi de, Türk-İslam sentezini resmi devlet ideolojisine dö-nüştürerek, dizginsiz devlet terörünü tahkim eder.

Devletin Sünni İslama dair poli-tikası birbiriyle çelişkili iki uç ara-sında salınmıştır. Bir taraftan, politik İslamcı örgütlenmeler aracılığıyla devlet Sünni Türk emekçilerini dev-rimcilere, Alevilere ve Kürtlere karşı saflaştırmaya, dahası faşist saldırılara sevk etmeye yönelmiştir. Bu, devlet ile Sünni İslamın keşişim kümesidir. Öte taraftansa, Sünni Halk yığınları Kemalist devlet bürokrasisi ve tekelci burjuvazi nezdinde dini inançlarından dolayı sürekli aşağılanmış ve dışlan-mıştır. Bu da, devlet ile Sünni İslam arasındaki tarihi çatlaktır. Rejim po-litik İslamcılığı daima kontrol altında tutmak istemiştir; gerektiğinde iple-rini gevşeterek politik ve ideolojik alanda kullanmış, gerektiğindeyse budayıp sınırlamıştır. Said-i Nursi ve Necip Fazıl’ın sıklıkla devletin hışmı-

na uğramaları, hem 12 Mart’ta hem de 12 Eylül’de Erbakan’ın İslamcı partisinin hemen kapatılması tesadüfi veya makyajvari önlemler değildir.

Kemalist ideolojiyle yapılandırıl-mış Türk burjuva devleti, diğer din ve inançlara karşı Sünni, Şafilere karşı Hanefi ve ama Sünnilere karşı da la-iktir! Cumhuriyet için makbul olan Sünni “vatandaş” modeli dini ibadeti sınırlı, Batılı hayat tarzına yakın, şo-ven ve laik, rejime sadık kişilikte ha-yat bulur.

* * *28 Şubat darbesi, faşist Türk bur-

juva devletinin din politikasında res-mi bir farklılaşmanın sembolü olduğu kadar, devrimci ve sosyalist hareke-tin dine yaklaşım tarzını sınayıcı bir moment niteliği de taşır. Devrimci ve antifaşist solun din meselesiyle alışa-geldiği gibi ilişkilenmeyi sürdürerek durumu idare etme imkanları nesnel olarak tükenmiştir. 28 Şubat’ın mey-dana getirdiği yeni politik denklemde, devrimcisinden reformistine değin, solun az veya çok siyasi bocalama ve hatta savrulma yaşamasının gerçek nedenlerini, onun tarihsel ideolojik yapılanmasında aramak gerekir.

“Yobaz dinci” ve “kafir komünist” algıları aynı madalyonun iki yüzüdür. Dinsiz devrimci ile dindar emekçi bir-birine yabancılaşmış haldedir. Türk emekçileri arasında antikomünizmin on yıllar boyunca Sünnilik kisvesi altında örgütlenmesinin ve üstelik geleneksel devlet partisi CPH’nin sol olarak lanse edilmesinin yarattığı bilinç tahribatı yadsınamaz olsa da,

Engels devlet dini

ile halk dinini açıkça

birbirinden ayırır.

Page 31: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 31 ]

Marksist Teori 6

karşılıklı yabancılaşma bundan ibaret değildir. Marksizm iddialı akımla-rın ideolojik politik çizgilerinde dine mutlak karşıtlık ve Kemalist laiklik izlerinin mevcudiyeti, Sünni inan-cından milyonlarca Türk emekçisiyle devrimci ve sosyalist hareket arasına örülen kalın duvarın harcına katılmış-tır. Burjuva aydınlanmacı ve pozitif bakışın soldaki uzantıları, Kemalist laikliği hala tarihsel ilerleme sayan “Marksist” zihniyette kendini göster-mektedir.

TKP, Mustafa Suphilerden son-ra, Türk tipi laiklikle ve dine politik karşıtlıkla malul bir tür “Marksizm”i sola miras bırakmıştır. 1960’ların ikinci yarısında yükselen ve politik düzlemde devletten kopan devrimci gençlik hareketi bu mirastan beslenir. Devrimci Marksizmin yeniden doğu-şunu sağlayan ‘71 devrimci atılımının ömrü, İbrahim Kemalizmle hesaplaş-mayı zirveye taşımasına rağmen, din meselesine yeni tipte bir Marksist yaklaşımı olgunlaştırmaya yetmez. Ardından politik irade kırılmasına uğrayıp devrimci kendiliğindencilik toprağında stratejisizleşen Türkiye devrimci hareketi, ‘80 öncesinin bü-yük sol kabarışı içinde Sünni inanç-tan Türk emekçi kitlelerini azımsan-maz oranda saflarında toplamasına rağmen, Müslümanlıkla ilişkilenişte ideolojik ve politik yenilenme ye-teneği sergilemekten uzak kalır. Ne Alevi-Sünni çelişkisinin toplumsal ve siyasal yerini, ne ezilen Alevi halkın özgün devrimci demokratik potan-siyelini, ne de devlet ile dindar yok-

sullar arasındaki tarihi çatlaktan sızan imkânları anlayabilir.

Sünni mezhebinden dindar Türk emekçisinin adeta genetik açıdan ge-riciliğe yazgılı olduğu önyargısı, bire-yin dinden koptuğu ölçüde devrimci-leşebileceği takıntısı, bugün devrimci ve antifaşist solun bünyesinde olağa-nüstü yaygındır. İşçinin kalbinde hem dine hem de komünizme yer olabi-leceği dahası milyonlarca emekçinin devrimcileşmesinin ancak bu yoldan gerçekleşebileceği kavrayışı ortalama sosyalist militana yabancıdır. Vülger materyalistin gözünde idealizm ile materyalizmin felsefi karşıtlığı gerici-lik ile ilericiğin politik karşıtlığına in-dirgenir. Oysa felsefi düşünce tarihini özetlerken idealizm ekolü ile mater-yalizm ekolü arasındaki kamplaşmaya vurgu yapan Engels, politik alandaki karşıtlıkları asla felsefi konumların iz-düşümlerine eşitlememiştir. Örneğin, 17. Yüzyıl İngiltere’sinde Protestanlı-ğın çeşitli kollarının monarşiye karşı devrimci mücadele vermesine ve ama Materyalist Thomas Hobbes’un mut-lak monarşiyi savunmasına dikkat çekmiştir. Ateist birey otomatikman ilerici ve dindar birey kendiliğinden gerici değildir. Ateist Mustafa Kemal ile dini otorite Şeyh Said veya Seyit Rıza’yı akla getirmek yeterlidir.

Solun din alerjisine tutulması halk gelenekleri, dili ve tarihiyle sık sık sürtüşmeye düşmesini getirir. Hal-kın Ramazan ve Kurban Bayramla-rını kutlamak gibi son derece basit bir ilişki biçimi geliştirinceye kadar uzun tereddüt evrelerinden geçilir.

Page 32: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 32 ]

Marksist Teori 6

Cami hâlâ tedirginlik uyandıran bir atmosferdir. Muhammed peygamberi “Müslümanlık belasının müsebbisi”, Mevlana’yı “İslami gericiliğin sem-bolü” Hacı Bektaş-ı Veli’yi “Feodal despotizmin işbirlikçisi” olarak al-gılayan bir tarih bilinci çarpıklığı, ideolojik-kültürel deformasyon mev-cuttur. Marksist analiz Türk burjuva devletinin Sünni-Hanefi özelliğini isabetle ortaya koymuş, fakat Kema-list laiklik ve devletlû Sünnilik ile Sünni halk yığınları arasındaki tarihi çatlağı görememiştir. Devlet dini ile halk dinini, Muaviye İslami ile Ali islamını birbirinden ayıran bir teo-rik yöntemden ve politik esneklikten yoksunluk çarpıcıdır.

2011’e damgasını vuran Arap Halk devrimi, ne acıdır ki, emekçi solun ki-mi partilerine ve “devrimci” sıfatını taşıyan liderlerine ürkütücü gelmiştir. Devrimci Arap coğrafyasına baktıkla-rında ilk gördükleri İran solunun hazin yenilgisiyle biten İran devriminin ha-yaletidir. Camilerde toplanıp Tahrir’e akan Mısır Halkının başkaldırısında, devrim dinamiklerine odaklanmak yerine, öncelikle yeni Humeyni’ler arar bu oryantalist bakış. Müslüman Arap halkının ve devrimci kitle gi-rişkenliğinin aynı fotoğraf karesinde buluşabileceğinin adeta refleksif red-di, Kemalizm etkilenimli ideolojik ve psikolojik saplantının derinliğine delalettir.

28 Şubat darbesi, Türkiye’de Marksizm iddialı parti ve örgütleri yeni bir kamplaşmayla yüz yüze bı-rakmıştır. Faşist rejimin asıl sahiple-

ri olan askeri-sivil Kemalist yüksek bürokrasi ve sermaye oligarşisinin, çizmeyi aşıp iktidara aday olan poli-tik İslamcı parti ile onun arkasındaki cemaatlere ve yeşil sermayeye karşı tezgâhladıkları darbenin mahiyeti ye-terince anlaşılamamıştır. Devlet eliyle kaşına gelen laik-İslamcı kutuplaşma-sı bu kez tersine çevrilince ve Türk-İslam sentezi rafa kaldırılıp 1930’la-rın Kemalist laikliğini andıran bir ideolojik-politik kampanya açılınca emekçi solun büyük bölümü şaşakal-mıştır. Aslında politik İslamın yükse-lişine karşı faşist egemen bloğun irti-ca paranoyası pompalama ve laiklik temelinde Türk halkını saflaştırma yönlü ilk ciddi hamlesi Uğur Mumcu suikastıyla gerçekleşmiştir. 28 Şu-battaysa generallerin Milli Güvenlik Siyaset belgesi kapsamında “irtica tehdidi”ni “bölücü terör tehdidi”nin bile önüne geçirmeleri, dönemin dev-let stratejisi hakkında yeterince aydın-latıcı bir olgudur. Faşist rejimin Ale-vi politikası dahi belirli değişiklikler geçirir ve Deniz Kuvvetleri Komu-tanlığından yüksek yargı organlarına kadar kimi iktidar kurumlarında Türk Alevilerden Kemalist kadrolar öne sürülürken, devlet aygıtındaki politik İslamcı kadroların etkisizleştirilmesi-ne girişilmiştir. Katılaşan başörtüsü yasağı, üniversitelerde “ikna odaları”, dindarların fişlenmesi ve aşağılanma-sı, memuriyetten ihraçlar darbenin Sünni inançtan halk üzerindeki siya-si baskısının göstergesidir. 28 Şubat güncel bir “menemen olayı”da yarat-mıştır: Aczmendiler.

Page 33: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 33 ]

Marksist Teori 6

Sol parti ve çevrelerden kimisi Kemalist laikliğe sarılarak doğrudan, kimisi de “ne şeriat ne darbe” diyerek dolaylı yoldan faşist generaller parti-sinin çekim alanına kapılmıştır. “Hiç değilse dincilerden kurtulduk” psiko-lojisini açıkça dile getiren reformist solcu entelektüel ve siyasetçi sayısı az değildir. Eğitim-Sen yıllarca üniver-siteye girişte 28 Şubat icadı katsayı adaletsizliğini savunmuş, imam-ha-tip liseleri karşıtlığında takılıp kal-mıştır. Demokratik öğrenci hareketi psikolojik işkence merkezleri olan “ikna odaları”na tepki göstermemiş-tir. Devrimci ve komünist güçlerden bile başörtüsü yasağına karşı tek bir ses yükselmemiştir. Bazı reformist sol akımlar halen daha “türban köleliktir” diye eylem yapmakta, başı açıklığı özgürlüğe eşitlemektedirler.

28 Şubat Türkiye emekçi sol ha-reketinin damarlarında dolaşan laik-çi mikrobu açığa çıkaran bir politik momenttir. Sünni inançtan milyon-larca emekçi nezdinde sosyalizm bir kez daha yara almış, devrimciliğin dine düşmanlık olduğu algısı kuvvet-lenmiştir. Öte yandan, 2000’li yıllar boyunca politika sahnesinin ana ek-senlerinden biri olarak laik-islamcı kutuplaşması, devrimci antifaşist so-lun örgütsel bakımdan kendini yeni-den ürettiği esas kaynak olan Alevi veya laik halk kesiminden sol safla-ra kan akışını seyreltmiştir. Türkiye emekçi sol hareketinin 28 Şubat’taki başarısızlığının ve hatta günahlarının kefareti hiç de az olmamıştır.

* * *

Marx ve Engels burjuva aydınlan-macılıktan radikal kopuş sağlarlar ve dine pozitivist yaklaşıma prim ver-mezler. Marx gökyüzünün eleştirisini yeryüzünün eleştirisine, dinin eleş-tirisini hukukun eleştirisine, teoloji-nin eleştirisini siyasetin eleştirisine dönüştürür. Marx ve Engels, Hıris-tiyanlığın en tutucu kollarından biri olan Cizvit papazlarının üzerindeki Bismarck zorbalığına dosdoğru kar-şı çıkarlar. Daha sonra Engels, Paris Komününün dini yasaklayan bir ka-nun çıkarmasını eleştirerek, ateizmi zorunlu ilke yapmanın dini güçlendir-mekten başka bir işe yaramayacağını ve Bismarkçılığa yeni halkalar ekle-mek anlamına geleceğini belirtir. Yine Engels, ilk Hıristiyan cemaatleriyle 1. Enternasyonal’in yerel seksiyonları arasında dikkat çekici bir tarihsel ana-loji yapar.

Lenin, din sorununu ele alışta, radikal burjuva demokratlarla ko-münistler arasındaki farklılığın altı-nı özenle çizer. Ona göre, dine karşı mücadeleyi komünistlerin politik gö-revi ilan etmek lafazanlıktan başka bir şey değildir. Lenin’in sözleriyle, işçiler arasındaki tali görüş ayrılıkla-rı olan dinle ilişkili tutumlar uğruna, devrimci savaşımın güçlerinin parça-lanmasına asla izin verilmemelidir. Bir grevi örnek vererek tartışan Le-nin, Marksistin görevini grevin başa-rısını öne çıkarmak, işçilerin ateist-Hıristiyan diye bölünmesine karşı koymak ve dahası bu amaçla zararlı ateist propagandadan kaçınmak şek-linde tanımlar.

Page 34: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 34 ]

Marksist Teori 6

Rosa Luksemburg’un propagan-da dilinde komünistler ilk Hıristiyan havarilere benzetilir ve onların top-lumsal eşitsizliğe karşı çıkış görevini artık komünistlerin üstlenmiş olduğu vurgulanır. Rosa, zenginleri destekle-yen ruhbanın İsa’ya değil, burjuvazi-ye hizmet ettiğini, İncil’in yoksullar için kardeşlik ve eşitlik idealini sos-yalizmin yeryüzünde gerçekleştirece-ğini yazar.

Dinin tarihte görülen en büyük ütopya olduğunu ifade eden Gramsci, onun insanlar için kardeşlik, eşitlik ve özgürlük düşüncelerinin mayalan-masına yol açtığını anlatır. Gramsci, İtalya’da komünist partinin ideolojik, kültürel ve siyasi hegemonya kurma imkânlarına odaklanırken, bakışını halk Katolikliği ile resmi kilise Kato-likliği arasındaki ayrıma da yöneltir.

Stalin, Dağıstan’ın kendi hayat tarzına ve geleneklerine uygun ola-

rak yönetilmesi gerektiğini, Sovyet hükümetinin şeriatı orada geçerli ve geleneksel bir yasa olarak gör-düğünü söyler bir konuşmasında. Proletaryanın devrimci iktidarının bir organı olan İslam İşleri Komi-serliği, 1918’de Müslüman halklara İslam sosyalist partisinin kızıl bay-rağı altında toplanma çağrısı yapar. Aynı yıl, Moskova’da düzenlenen kongreyle, Komünist Müslüman Örgütler Merkez Bürosu kurulur. Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı’nda devrimci Müslüman-lığın güçlü siyasi rüzgârı hissedi-lir. Komintern 2. Kongresi, Enver Paşa’nın pan-islamist karşı devrimci bir hareket örgütlemeye soyunduğu sıralarda pan-islamizme karşı mü-cadele kararı almışken, 4. Kongrede Endonezya’da Sarekat İslam hareke-tinin pan-islamist sloganlar altında ulusal devrimci bir mücadele verdi-ğini ve onunla ittifak yapılabileceği-ni görerek bu kararı değiştirir.

Kurtuluş teolojisi Latin Ameri-ka’daki devrimci ve antifaşist müca-delelerde politik ve pratik olarak çok önemli bir yer tutar. Kıtadaki dev-rimci hareketlerin halkın dini inanç-larıyla ilişkilenişteki politik başarısı, Kurtuluş Teolojisince ateizmin değil zenginlerin ve zalimlerin iktidarının gerçek din düşmanı olarak tanımlan-masına ve sosyalizmin benimsenme-sine olanak sağlar. Bir taraftan Ko-lombiya ve Arjantin’de kilise faşist diktatörlüklere payanda olur; diğer taraftan pek çok Latin Amerika ül-kesinde resmi kiliseler bile, insanla-

Dine yaklaşımda Marksist zihniyet

değişimini, devrimci ideolojik

çerçevenin tahkim edilmesini,

politika yapış tarzından

ajitasyon diline bütünlüklü

bir yenilenmeyi gerekli kılar.

Page 35: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 35 ]

Marksist Teori 6

rı müminler ve ateistler olarak değil ezenler ve ezilenler olarak ayırmaya yönelerek, faşizme karşı devrimin yanında konumlanırlar. Nikaragua’da FSLN, Hıristiyan taban cemaatlerini silahlı halk devrimine katma yete-neğini gösterir; sayısız papaz geril-la saflarında dövüşür. Üç dini lider Nikaragua’nın devrimci iktidarında bakanlık görevi alırlar ve devrimin çözülmesinden sonra da davaya bağ-lılıklarını korurlar.

20. yüzyılın Marksizm ve devrim-ci savaşım tarihinde kısa bir dünyasal gezinti bile, Türkiye’de devrimci ve komünist hareketin dine yaklaşımda bir düzeltme ve yenilenme ihtiyacına işaret eden çok sayıda örneğe rastla-mamızı sağlar.

* * *Politik örgütlenmenin Sünni inanç-

lı halk kesimine yabancılığı devrimci stratejinin kritik önemde bir sorunu ve zaaf noktasıdır. Bu sorun, yalnızca cemaat dağılırken cami önünde bildi-ri dağıtmakla veya Sünni emekçilerin yoğunlaştığı mahallelerde gazete sat-makla çözülemez. Böylesi girişimle-rin politik bir değer taşıdığına şüphe yoktur, fakat sorunun özü devrimcili-ğin Sünni inançtan milyonlarca emek-çiyle organik ilişki kurabilme kapasi-tesi edinmesinde düğümlenmektedir. Bu kapasiteden yoksun bir politik mücadele anlayış, ilişkileniş tarzı, dil ve üslup aynen sürdüğü müddetçe, Sünni emekçilere özgü mekânlara ne kadar girilirse girilsin, yabancılaşmış-lık temelindeki politik kısır döngüden kurtulmak mümkün olmaz.

Örgütlü devrimci faaliyet tüm he-def kitlesinin kültürünü, gelenekleri-ni, dilini ve bilinç biçimlerini tanıyıp dikkate aldığı oranda kendi gelişim yolunu açar. İşçiler ve ezilenler ancak kendi frekanslarını yakalayabilen bir devrimci önderlik etrafında birleşir-ler. Üzerinde mücadele verdiğimiz topraklar Britanya değildir! Türk ulu-sunun çoğunluğunu oluşturan Sünni mezhebinden emekçiler, Kemalist rejim tarafından budanmış ve defor-me edilmiş olmasına rağmen, kökleri islam dini ve medeniyetine dayanan bir toplumsal kültür, ahlak anlayışı, inanç, gelenekler ve değer yargıla-rı alaşımına sahiptir. Fakat devrim-ci faaliyetin hedef kitlesinde Sünni inançlı emekçi kesimin kategorik ve fiili olarak yer bulamamasını berabe-rinde getirmektedir. Üstelik islamiye-ti gericilikle özdeşleştiren tarihsel sol ideolojik şekillenişle açıkça hesapla-şılmaması ve kimi sol yapılanmaların ısrarla din karşıtı bir politik çizgi izle-mesi bu geniş halk kesimini burjuva-zinin politik İslamcı parti ve cemaat-lerin kollarına itmektedir.

Dini inanç insanın kendi var olu-şunu anlamlandırdığı ve hayatına amaç sağladığı bir düşünme ve duy-gulanma örüntüsüdür. Sadece fikirler dizgesi değil, aynı zamanda değer yargıları toplamıdır. Ve bu yönüyle benliğin bir bileşenidir. Dolayısıyla, düşünsel-duygusal-moral etkenler kompleksi olan insan bilinci, dine inanan bireyde dini öğeler de barın-dırır. Bilhassa İslamiyet, tam da bu zeminde, insanların sosyal hayatla-

Page 36: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 36 ]

Marksist Teori 6

rını ve ilişkilerini düzenleyici ilkeler içerir. Demek ki, yeryüzündeki para tanrısının gökyüzündeki kutsal tanrı-yı henüz yerinden etmediği bugünün toplumsal gerçekliğinde, dini kişisel bir konuya indirgeyerek işin içinden çıkılamaz., Komünistler Müslümanlı-ğa toplumsal bir fenomen olarak yak-laşmak zorundadırlar.

Türkiye’de laiklik kavramı kirle-tilmiştir. Laiklik sadece devletlû bir Sünnilik formunda değil, dindarlara yönelik Kemalist zorbalık formun-da da yozlaşmıştır. Komünistlerin, Kemalist laikliğin faşist karakterini sergilemeleri gerektiği gibi, laiklik kavramını kullanmaktan özellikle ka-çınmaları da şarttır. Türk tipi laiklik Rumelili işçi ile Rumelili generalle-rin birleştiği ortak ideolojik politik paydadır. Devrimcilerle ilişkili Ale-vi emekçinin milyonluk cumhuriyet mitinglerine seferber edilmesinin ve faşizmin oyununa getirilmesinin ara-cıdır. Sol kulvardaki partinin, Mark-sizm ve devrim sözcüklerini geve-leyerek, faşist Ergenekonculara ve Balyozculara hayırhah yaklaşmasının yatağıdır. Komünistler din ve vicdan özgürlüğünü, din işleriyle devlet iş-lerinin birbirinden ayrılmasını, dev-letin bütün dini inanç gruplarına eşit mesafede durmasını savunurlar. Din görevlileri, ibadethaneler, dini okullar ve kurumlar devlete bağlı olamazlar ve dinin inanç sahiplerince gönüllü-lük temelinde finanse edilirler.

Materyalist felsefe görüşlerini açıkça ilan eden komünistlerin di-ne karşı politik mücadele yürütmek

gibi bir görevleri yoktur. Din ancak Marksist propagandif ve eğitsel faa-liyetlerin konusu olur. Politik müca-dele ise karşıdevrimci dini politik ör-gütlenmeleri hedefler. Somut içerikli politik kitle ajitasyonuyla geliştirilen bu mücadelenin ekseni din değil, işçi sınıfı ve ezilenlerin iktisadi ve siyasi talepleridir. Emekçileri dindar ve din-siz diye ayrıştıran politikalar gütmek egemen sınıfların işidir. Ezilenlerin gökyüzündeki cennet hakkında fikir-lerinin ne olduğu değil, yeryüzünde bir cennet yaratmak için devrimci mücadelede birleşmeleri önemlidir. Emekçi aydınlanması bu mücadele içinde gerçekleşir. Ve din olgusu, din-sel yansımanın gerçek temelini oluş-turan ve insanların karşısına yabancı güçler olarak dikilip onların hayat-larını egemenlik altına alan mevcut iktisadi ve siyasi ilişkilerin ancak top-lumsal devrimle yıkılmasından sonra tarihe karışabilir.

AKP’yle İslami kimliğinden do-layı savaşa tutuşmak, yenilgiyi daha baştan bizzat davet etmek demektir. Politik İslamcılığın 28 Şubat tedrisa-tından geçmiş versiyonu olan AKP, öncelikle toplumdaki yaygın deği-şim isteğini arkalaması sayesinde reel bir iktidar gücüne erişebilmiştir. Devrimci politika ezilenlerin deği-şim arayışını devrimci rotaya sokarak onun karşısına çıkartmakla başarıya ulaşır. AKP’nin Türk halkı üzerinde-ki hegemonyasının geriletilmesi ve emekçi yığınların AKP hükümetine karşı saflaştırılması, onun sermaye çıkarlarına endeksli hükümet kararıy-

Page 37: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 37 ]

Marksist Teori 6

la, Kürt ulusuna karşı sömürgeciliğin başlıca aktörü kesilmesiyle, ulusla-rarası alanda Amerikan emperyaliz-minin taşeronluğuna soyunmasıyla mücadele yolundan yürünerek başa-rılır. Devlet okullarında din eğitimi-ni artırmaktan televizyon dizilerini sansürlemeye ve içkili restoranları sınırlamaya uzanan uygulamalarıy-la AKP hükümetinin toplumu adım adım muhafazakârlaştırma dayatma-larına elbette karşı durmak gerekir. Fakat ona bu alandan sarsıcı devrimci darbeler indirilemez. AKP’nin yumu-şak karnını görmek için Cuma nama-zında cami girişinde bin liralık ayak-kabıyla on liralık ayakkabının yan yana durmasına ya da dindar polisin dindar Kürdü hapse tıkmasına bakıl-malıdır. Sınıfsal ayrışma ve sömürü-nün, ulusal ayrışma ve zulmün aynı din dahilinde bir kutbunu bugün AKP ve Gülen Cemaati’nde merkezileşen burjuva politik İslamcılık, karşıt kut-bunu ise işçiler ve ezilenler meydana getirir. Direnişçi ve dindar Tekel işçi-lerinin “beş vakit komünist oldum” sözü bu bakımdan anlamlandırılmayı hak eder.

Komünistler Sünni inançlı milyon-larca emekçiyle kan uyuşmazlığını aşacak bir dönüşüm gerçekleştirmeyi daha fazla erteleyemezler. İşçi sınıfı ve ezilenleri düzene karşı iradeleş-tirme iddiasıyla Sünni mezhebinden emekçilere yabancılaşmışlık hali ara-sındaki çelişkinin devamına taham-mül edemezler. Böyle bir dönüşüm dine yaklaşımda Marksist zihniyet de-ğişimini, devrimci ideolojik çerçeve-

nin tahkim edilmesini, politika yapış tarzından ajitasyon diline bütünlüklü bir yenilenmeyi gerekli kılar.

Her şeyden önce, Müslüman Türk halkında “din düşmanı sol” algısı ve yargısını kırmaya dönük bir politik hassasiyet şarttır. Örneğin, “türbana hayır” diye eylem yapan çeşitli sol örgütlenmelerin politikası, devrimci ve antifaşist solun ana gövdesinin ba-şörtüsüne serbestliği “ama”sız savun-maktan çekindiği ortamda, emekçi solun bütününü lekelemiştir. Başör-tüsü yasağının yeni tür politik İslam-cılığın devletleşme programında mü-tedeyyinlerin siyasi mobilizasyonuna malzeme yapıldığı ne kadar gerçekse, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında bir sorun olduğu da o kadar doğrudur. Ve komünistler kendi üzerlerine de yapışık olan “din düşmanı” lekesini temizlemekle yükümlüdür.

Müslüman emekçilerle devrimci ilişki dinsel yabancılaşma, Allah’ın varlığı-yokluğu ve materyalist felse-fe düzlemine kaydığı anda tıkanmaya mahkûmdur. Sünni inançlı yoksul-larla organik ve fiziki temas ancak onların iş-adalet-özgürlük-barış ta-leplerine bağlı politik bir düzlemde, tepeden ve yabancı olmayan bir üs-lupla kurulduğu ölçüde verimli kılı-nabilir. Halkın dini ile muktedirlerin dini arasındaki ayrılığı gözeten ve bu çatlağı derinleştirip politikleştirmeyi sorunlaştıran bir devrimci politika tar-zı kazanım vadedebilir. İhsan Eliaçık ve Ayhan Bilgen gibi Müslüman sol entelektüellerin çabaları özellikle bu yönüyle dikkate ve desteğe değerdir.

Page 38: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 38 ]

Marksist Teori 6

Marksist teori evrenseldir, fakat devrimci ideoloji yerelliğin ilerici tarihsel ve toplumsal değerlerini de özümseyerek inşa edilir. Ezilenlerin kendiliğinden tarih bilincindeki geç-miş eşitlik ve özgürlük sembolleri, devrimci ideoloji tarafından güncel mücadele cephaneliğinde biriktiri-lir ve dün ile yarın arasında kurulan devrimci köprünün yapı taşına dönüş-türülür. Komünistlerin devrimci ide-olojisinde adaletin ve isyanın tarihsel figürleri olarak Halife Ali’nin, İmam Hüseyin’in veya Ebu Hanife’nin içe-rilmemesi, onun halk kitlelerine mal olma gücünü zayıf bırakan bir eksik-liktir. Alevi mitinglerinde üzerinde “yolun devrim yoludur” yazılı İmam Hüseyin resimleri taşımakta veya Sünniler arasında Muhammed Pey-gamberlerin 14 asır önce zalimleri baş aşağı eden devriminin bugünkü tem-silcilerinin komünistler olduğunu an-latmakta kaygıya kapılacak hiçbir şey yoktur. Milyonlarca Müslüman Türk emekçiyle devrimci etkileşim sağla-mak için yapılacak politik kitle ajitas-yonunda, bir sermaye partisi olarak AKP’nin toplumsal adaletsizliği bo-yutlandırmasına karşı, kamu malı olan bir mumu dahi kişisel işinde kullan-

mayan halife Ömer’in adaletine neden gönderme yapılmasın? Kürt ulusal sorunuyla ilgili demokratik barış aji-tasyonu Sünni inançlı Türk emekçi-ler arasında yükseltirken, Kuran’da insanlığın bilhassa ayrı kavimler olarak yaratıldığını belirten ayetlere, Mevlana’nın barış ve kardeşlik vaaz eden sözlerine vb. neden referans ve-rilmesin? Müslüman yoksulun diliyle konuşarak sosyalizmi propaganda et-mek amacıyla, Muhammed peygam-ber döneminin komünal toprak mül-kiyetiyle neden benzerlik kurulmasın?

Her komünist militan değil ama komünist kolektif akıl Kur’an-ı Kerim ile İslam tarihi ve felsefesini bilmeye mecburdur. Komünist öncü Müslü-man Türk emekçinin kendine yabancı hissetmeyeceği bir devrimci militan tipi yaratmalıdır. BDP’nin miting kür-süsündeki Kürt melenin, başında sarık ve elinde Kuran’la on binlere devrim-ci ajitasyon yapmasından ya da sivil cumalarda on binlerce Kürt emekçi-nin faşizme ve sömürgeciliğe karşı namaza durmasından politika tarzını yenileyecek sonuçlar çıkarılmalıdır. Görüldüğü gibi bazen namaz kılmak, modern toplumlarda bile, devrimci bir eylem olabilmektedir.

Page 39: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 39 ]

“Onlar Afrika’ya geldiğinde ellerinde incil vardı; bizim elimizde ise topraklarımızın tapusu. Bize sözde

bağımsızlık verdiklerinde ise, onların elinde arazileri-mizin tapusu; bizim elimizde incil bulunuyordu.”

Şüphesiz, konumuz Türkiye’deki herhangi bir si-yasal İslamcı örgütlenmenin Kürt sorunuyla kurduğu ilişki ve genel anlamda siyasal İslamcı akımların Kürt sorununu ele alış biçimi değil. Kürdistan, değişik tari-katların ve bunlara bağlı cemaatlerin yerleşik olduğu bir coğrafya. Bunların bir kısmı Kürt inanç ve kültür yaşamında ideolojik bir motif olmanın ötesinde, doğ-rudan politika sahnesinde yer alıyorlar. Öte yandan düpedüz hükümet ve devlet eliyle belirli bir amaç doğ-rultusunda hareket eden örgütlenmeler de var. Ve en başta da onlar, Kürdistan’da iktisadi, sosyal ve kültü-rel ilmiklerle inkarcı sömürgeci ağı sağlamlaştırmaya yöneliyorlar. Ki, yürüttükleri faaliyet, klasik misyo-nerlik faaliyetidir. Misyonerliğin tarihi aynı zamanda halkın yoksulluğunun, onu köleleştirmenin aracı ha-

Kürt Sorununda İnkarcı, Sömürgeci Misyonerler:

AKP ve CEMAATSerhad Özgür

Page 40: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 40 ]

Marksist Teori 6

line getirilmesinin, dinin sömürgeci egemenliğin boyunduruğu haline ge-tirilmesinin tarihidir..

İnkarcı sömürgeciliğin yeni partisi olarak AKPAKP, kendinden önceki tüm hü-

kümetler gibi, sömürgeciliğin, inkar ve imha siyasetinin sürdürücüsüdür. Yeni tipte hangi araç ve biçimi dev-reye koyarsa koysun, Kürt halkına karşı sömürgeciliğin açık terörcü po-litikalarının uygulayıcısıdır. Çeşitli cemaatler (en başta da Gülen cema-ati) bu politikaların ortağıdır. Son on yıllık dönemde, yeni sömürgeci poli-tikaların geliştirilip uygulanmasında AKP ve cemaat işbirliği önemli bir yer tutar.

Diğer burjuva partilerden farklı olarak, AKP, aynı zamanda bir politik İslamcı birleşme odağı ve bu zemin-deki geniş bir koalisyonun ana gücü-dür. Genel olarak tarikat ve cemaatler, toplumsal tabanlarını AKP’ye yönelt-tiler, AKP ise onlara hükümet olmanın olanaklarını sundu. Bu karşılıklı ilişki en çarpıcı şekilde Kürdistan’da hayat buldu. Belirtilen özelliğiyle AKP, sö-mürgeciliğin Kürt siyasasında daha özgün bir rol oynadı. Üstelik yalnızca Kuzey değil, Güney Kürdistan’la kur-duğu ekonomik ve siyasal ilişkide de aynı işlevi sergiledi.

Şüphesiz, bütün çelişkilerden bağımsız olarak AKP ve Kürt halkı arasında İslam kimliği ortak nokta-sı, böyle bir politikanın objektif te-melidir. Ancak bu gerçeği daha öz-gün kılan durum Türkiye Müslüman

halkları içinde de örgütlenen hemen bütün tarikatların Kürdistan menşeli olmasıdır. Örneğin, 14. yüzyılın ba-şında boy veren Nakşibendi tarikatı Kürdistan’dan Osmanlı topraklarına yayılmış, bugüne kadar toplum ya-şamında etkili bir rol oynamıştır. Ya da bugün diğer kolları bir yana Gülen Cemaati’nde etkili şekilde karşılık bulan Nur tarikatının manevi önderi Said-i Kürdi (Said-i Nursi), Kürdistan coğrafyasında etkinlik kurmuş, 1925 Şeyh Sait isyanını karşı çıktığı hal-de, ulusal başkaldırı bahane edilerek Kemalist rejim tarafından Türkiye’ye sürgün edilmiştir.

Değişik dönemlerde tarikatlar ve bağlı cemaatler belirli düzey-de sömürgeci rejimin politikalarına yedeklendi veya doğrudan rejimin bir gücü haline geldi. Ancak, AKP yönetiminden çok önce de tarikat-ların Kürt toplumu içerisindeki ör-gütlü yapısının varlığı, tarikat ve cemaat örgütlenmelerinin, devlet iktidarını ele geçiren AKP gibi poli-tik İslamcı bir partinin Kürt sorunu politikasına daha hızlı ve kapsamlı bir şekilde angaje olmasına da ze-min yarattı. AKP’nin devlet iktidarı üzerindeki gücünün süreç boyunca tedrici şekildeki gelişimi ile tarikat ve cemaat örgütlenmelerinin Kuzey Kürdistan’daki sosyal-ekonomik ge-lişimi paralellik gösterdi. Cemaatle-rin değişik tipteki örgütlülüklerinin gelişimine bakıldığında son 10 yıl-lık sürecin, geride kalan dönemlere oranla daha çarpıcı bir veri sunduğu görülüyor.

Page 41: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 41 ]

Marksist Teori 6

Sömürge siyasetini sürdürmenin yeni araçları Tarikat ve cemaatlerin örgütlen-

me-kurumsallaşma düzeyinin son 10-12 yıllık dönemde bu kadar yükse-lişinin birinci nedeni, siyasal İslamcı bir parti olarak AKP’nin hükümette oluşudur. Ancak 1999 yılından bugü-ne Kuzey Kürdistan’daki ulusal de-mokratik mücadelenin izlediği evrim-ler de bir başka etkendir. Nihayetinde değişik türden politik örgütlerin kul-landığı araç ve biçimler, mücadelenin alçalma ve yükselme dönemlerine, barışçıl ya da askeri karakterine, kısa-cası siyasal koşullara bağlı değişken-likler gösteriyor. Ulusal demokratik hareketin 90’lı yıllardaki gerilla sava-şı, serhildanlar, devrimci kitle şiddeti, sömürgeci rejimle yakalanan stratejik denge, inkarcı sömürgeci faşist reji-min kirli savaşın en insanlık dışı yön-temlerini kullanması dönemin tipik gerçekleriydi. Mücadelenin askeri yö-nünün öne çıkması ve karşıdevrimin örgütlenme tarzı, Kürt toplumsal ya-şamını da dolaysız bir şekilde etkile-di. Militarist ve sivil bürokrasinin ele-başılarının sahip olduğu ırkçı-faşist paranoyanın, “ez ve çöz”den ibaret reçetenin başat rolü saklı kalmak ko-şuluyla, denebilir ki, olağanüstü halin uygulandığı Kuzey Kürdistan’da sos-yal, kültürel, ekonomik örgütlenme-nin zemini de daralmıştı.

Buna karşılık ‘99 baharından iti-baren ulusal hareketin yöneldiği ye-ni strateji ve taktikler, gerillanın po-litik mücadelenin dışına çekilmesi,

rejimin bekletme-çürütme siyaseti, egemenlere, Kürt halkını yeni tipte araçlarla sömürgeciliğe bağlamanın yöntemlerini geliştirme olanağı verdi. Hiç kuşku yok ki, AKP’nin hükümet oluşu ve Kürt sorununu çözme de-magojileri, sömürgeciliği, bu zemini dünden daha fazla kullanmaya yö-neltti. AKP’yle değişik konularda her düzeyde dalaşan-çatışan generaller, sıra Kürt sorununa gelince, onunla uzlaştı, politikalarını destekledi. De-nilebilir ki, AKP’nin devlet partisi olduğu ilk alan Kuzey Kürdistan ol-du. Bu dönem aynı zamanda modern cemaatlerin adeta bir siyasi parti gibi örgütlendiği ve hareket ettiği dönem-dir. Gülen Cemaati’nin, bu özelliğiyle benzerlerinden daha fazla öne çıktığı-nı, Kuzey Kürdistan’da daha etkin bir rol oynadığını kimse için bir sır değil.

3 Kasım 2002 genel seçimlerinden itibaren ulusal demokratik hareketin yerel yönetimlere daha fazla ağır-lık vermesi, 2004’te yerel seçimler-de yakaladığı düzey, keza 99-2004 döneminde kültür sanat kuruluşları, akademi, kadın dayanışma merkez-leri, ekonomik yardım kuruluşları vb. örgütlenmelere odaklanarak siyasi ve ideolojik etkisini toplum yaşamının daha derinliklerine nüfuz etme yöne-limi, rejimin de yüzünü bu alandaki boşluğa dönmesini ve pozisyon alma-sını hızlandıran bir başka faktör oldu.

“Terörle mücadele”nin yalnızca si-lahla olmayacağı, sorunun ekonomik, sosyal, kültürel boyutlarının da bu-lunduğu fikri, cılız da olsa 90’lı yıllar boyunca da dile getiriliyordu. Ancak

Page 42: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 42 ]

Marksist Teori 6

bunun pratik politika olarak esas uy-gulama dönemi ‘99 sonrasına rastlar. AKP hükümetleri döneminde bu poli-tikanın somut araç ve biçimleri, yön-temleri uygulandı. Tam da bu süreçte, tarikat ve cemaatler toplumun sosyal ve ekonomik yaşamında daha faz-la etkide bulunmaya başladılar. Aynı şekilde, bir kontrgerilla aparatı olan Hizbullah da, anılan yıllarda devlet tarafından sınırlandırıldı, askeri ör-gütlenmesi esasen tasfiye edildi, yeni düzeyde uygulanacak bu politikayla uyumlu bir örgüt haline getirildi.

Yalnızca Kürdistan’ın kalbi olan Amed’deki dernek, vakıf vb. örgüt-lenmelerin sayısına bakıldığında bile, inkarcı faşist diktatörlüğün ve hükü-metinin bu alana yönelimi çarpıcı şe-kilde görülecektir.

AKP ve tarikat/cemaat işbirliğiDevrimci, ilerici uyanış ve geliş-

meye karşı politik gerici karakterdeki

dini örgütlenmelerin devlet tarafın-dan teşvik edilmesi özellikle 12 Ey-lül darbesiyle doruk noktasına vardı. Kuzey Kürdistan’da bunun karşılığı 90’lı yıllarda Hizbullah oldu. 28 Şu-bat postmodern darbesiyle nispeten sınırlansa da, AKP döneminde tarikat ve cemaat örgütlenmelerinin önün-deki yasal engeller önemli kaldırıldı. Söz gelimi 2004 yılında Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği’nde yapılan de-ğişiklikle, eski yönetmelikte kapatma gerekçeleri arasında bulunan, “dinin veya dini hissiyatı veya dince mukad-des tanınan şeyleri alet ederek faali-yette bulunmak” gibi eylemler kapat-ma gerekçesi olmaktan çıkarıldı.

Bu dönemle birlikte baş-ta Diyarbakır olmak üzere Kuzey Kürdistan’ın değişik kentlerinde dernek ve vakıf patlaması yaşandı. Örneğin, politik İslamcı dernekle-rin yalnızca Diyarbakır’ın Sur İl-çesi’ndeki sayısı 120’den fazla. Toplum-Der, Anadolu Gençlik Der-neği, Sultan Şeyhmus Derneği, Hira Derneği, Şefkat-Der, İslam Derne-ği, İrşad-Der, Ay-Der, Seher-Der, Şarkiyat-Der, İhya, Kardeş-Der, İk-ra, Has-Der, Hayır Kapısı, DİSAV başlıcaları arasında. Bunların dışında aynı ilçede çok sayıda aşevi ve Ku-ran kursu da bulunuyor.

Geçtiğimiz dönem AKP Diyarba-kır Milletvekilliği yapan Abdurrah-man Kurt’un kurduğu Gönül Köp-rüsü Derneği ve Gülen Cemaati’nin Kürdistan’da, Diyarbakır, Urfa, Van, Elazığ, Erzurum, Malatya, Antep, Maraş ve Urfa’da şubeleri bulunan

İslamcı derneklerin

yalnızca Diyarbakır’ın

Sur İlçesi’ndeki sayısı 120’den fazla….

Bunların dışında çok sayıda

aşevi ve Kuran kursu da aynı ilçede bulunuyor.

Page 43: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 43 ]

Marksist Teori 6

Kimse Yok mu Derneği, adı kamuo-yunda en çok duyulan örgütlenmeler.

“Ekonomik yardım” kampanyalarıHangi tarikata bağlı olursa olsun

hemen bütün cemaatlerin kullandık-ları yöntemler ve uygulama alanla-rı neredeyse aynı. Geçmişte cami, Kuran kursu ve gizli ya da yarı-gizli temelde kurulmuş tekke ve zaviyeler-de örgütlenen cemaatler, son yıllarda yasal dernek ve vakıflar başta olmak üzere çok sayıda “sivil toplum ku-ruluşu” yoluyla faaliyet yürütüyor. Önemli bir kısmı Diyarbakır olmak üzere, Kuzey Kürdistan kentlerinde yüzlerce dernek ve vakıf ile bunlara bağlı aşevi, okuma salonu, dershane ve öğrenci yurdu mevcut. Bu dernek ve vakıflar iktisadi, sağlık, eğitim ve kültür alanlarındaki faaliyetlerde yo-ğunlaşıyorlar.

Sömürgeci yağma ve savaşın yı-kıma uğrattığı Kürdistan kentlerinde korkunç bir yoksulluğun hüküm sür-düğü biliniyor. “Hoşgörü”, “dayanış-ma” ve “kardeşlik” söylemleriyle ha-reket eden politik İslamcı cemaatler, en çok yardım kampanyalarıyla boy gösteriyorlar. Bu faaliyetler bazen dünyadaki kimi ülkelere (Örneğin Somali), çoğu zaman ise Kürdistan halkına yönelik bir “yardım kam-panyası” tarzında örgütleniyor. Bu kampanyalar seçim dönemlerinde daha görünür kılınsa da, genel olarak sistematik şekilde sürdürülüyor. Gı-da, ilaç, kömür, giysi revaçta. Birkaç yıl önce Hayır Kapısı Yardımlaşma

Derneği’nin yürüttüğü “bir çocuğu da sen giydir” ve “Kuran okumaya gi-riş” kitaplarının dağıtım kampanyası bunlardan yalnızca bir örneği. Rama-zan bayramı, Kurban bayramı, Kandil geceleri bu dernek ve vakıfların etkin olduğu dönemler oluyor.

Tarikat ve cemaatlere bağlı çalışan vakıf, dernek vd. yardım kuruluşları ile AKP Hükümetinin ekonomik po-litikaları arasında da dikkat çekici bir ilişki var. Kürdistan halkı AKP’nin sömürgeci ekonomik politikalarıyla daha fazla yoksullaştırılıyor, işsizli-ğe, açlık ve sefalete mahkum edili-yor. Tam da bu koşullarda belirli bir ekonomik, mali gücü olan cemaatler devreye giriyor. Kurdukları dernek ve vakıflar yoluyla yoksul mahalle ve semtlerde aileler tespit ediliyor, gıda, giyecek, kömür ve kimi zaman nakit yardımı yapılıyor. Bu bağlar, bağımlı-lık rotasında ve Kürt insanını sömür-geci örgütlenmelerin bir parçası ya da suç ortağı haline getirme yönünde geliştiriliyor.

Ekonomik alandaki faaliyetin bir diğer adı ise, kadınları hedef alan Mikro Kredi uygulaması. Uygula-ma, Türkiye Graamen Mikrofinans Programı’na dayanıyor. Projenin fi-kir babası ve kurucusu 2006 Nobel Ekonomi ödüllü Bangladeşli Prof. Dr. Muhammed Yunus. Proje, 500 ile 2500 lira arasında değişen ve faizsiz dönüşümlü kredi yoluyla yoksullara iş alanı yaratma iddiasında! Temmuz 2003’de uygulanmaya başlanan pro-jenin ilk alanı Diyarbakır. Diyarba-kır, Bismil ve Batman pilot bölgeler

Page 44: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 44 ]

Marksist Teori 6

olarak seçildi. Projenin Türkiye’deki temsilcisi Türkiye İsrafı Önleme Vak-fı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Aziz Akgül. Akgül aynı zamanda AKP Diyarbakır 22. dönem milletvekiliydi. Proje kapsamında Akgül’ün kurduğu bağlantılar ilginç. Aziz Akgül, mikro-finans bankası kurulması için 18 mil-yar dolarlık servetiyle en zengin Arap patronu Prens Al Waleed’in babası Abdul-aziz Al-Saud’u ile mutabakat sağladı. Bu, politik İslamcı sermaye-nin böylesi projeleri ve özel yönelim-leri desteklediğinin en açık örneği.

Türkiye metropollerinde de uy-gulanmasına karşın, bu projenin asıl olarak Kürdistan kentlerini ve Kürt kadınlarını hedeflediği açık. Amed, Urfa, Antep, Mardin, Batman, Van, Siirt, Şırnak ve Bingöl başta gelmek üzere, hemen tüm Kürdistan kentle-rinde mikro kredi şubeleri açıldı. 9 yılda binlerce Kürt kadını mikro kredi toplantılarına alındı, bu toplantılarda kurulan ağ ile yeni kadınların sürece dahil edilmesi şartı koşuldu. Mikro kredi toplantılarına katılan kadınların dini konulu toplantılara da çağrılması bu projenin neye hizmet ettiğini gös-teriyor. Maraş’ta il müftüsünün bu kredinin caiz olduğunu duyurması ise proje hakkında fikir veren bir başka çarpıcı örnek.

Mahallelerde kurulan aşevleri, yoksul üniversite öğrencilerine yurt-lar ya da cemaatlere ait evler yoluyla sağlanan barınma imkanı, kredi ve burslar, kitap, defter vb. kırtasiye yar-dımları gibi uygulamalar da ekonomik olarak toplumu sömürgeciliğe bağla-

manın diğer yöntemlerini oluşturuyor. Mustazaflarla Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der)’in rakamlarına göre, geçtiğimiz yıl ortalama 20 bin kişi yar-dım için başvuruda bulundu!

Hedefte çocuklar varEkonomik faaliyetlerin yanı sı-

ra eğitim faaliyetleri de cemaat ör-gütlenmelerinin en çok yoğunlaştığı alan. Bu konuda özellikle Gülen Ce-maati öne çıkıyor. Gülen’in desteğin-de açılan Fen ve Anadolu liseleri, bir kısmı ücretsiz olan binlerce dershane, adına “okuma salonları” denilen me-kanlar, çocuk bakımevi ve kreşler, öğrenci yurtları ve evler bu kurumlar arasında yer alıyor. Cemaat özellikle 10-12 yaş arasındaki Kürt çocukları-nı hedef alıyor. Kirayla tutulan kimi evlerde ücretsiz olarak 10-15 arasında liseli, üniversiteli öğrenci kalıyor. Bu evlerde “abla” ya da “ağabey” denilen cemaat üyeleri de sorumlu olarak gö-rev yapıyor.

Eğitimi ve Halkla İlişkileri Ge-liştirme Derneği (EHİ-DER) ad-lı kuruluş, eğitim alanında Gülen Cemaati’nin organizasyon şirketi gi-bi faaliyet gösteriyor. İlk kurulduğu 2004 yılında 650 öğrenciye ücretsiz kurs veren dernek, devam eden yıl-larda 5 bini aşkın öğrenciye ücretsiz kurs verdi. Dernek, özellikle açtığı “okuma salonları”yla ismini duyu-ruyor. Derneğin Diyarbakır’da aç-tığı 21 “okuma salonunda” binlerce öğrenciye ücretsiz eğitim veriliyor. Okuma salonlarına, özellikle 9-13 yaş arasında kız çocuklarının gitmesi

Page 45: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 45 ]

Marksist Teori 6

dikkat çekici. “Okuma salonu” proje-lerine Diyarbakır Valiliği önemli bir destek sunuyor. Kimi mekanların açı-lışını Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun yaptığı basına yansıdı. Bu tip örgütlenmelere verilen devlet des-teği dışında, kimi sermaye örgütleri de yoğun şekilde ekonomik destek su-nuyor. Örneğin, EHİ-DER, 1993 yı-lında kurulan Diyarbakır Girişimci İş Adamları Derneği (DİGİAD) tarafın-dan destekleniyor. Yalnızca Kürt bur-juvaları değil, hükümetin ve cemaat-lerin yönlendirmesiyle Türk patronlar da bu politikalara mali destek sağlı-yor. DİGİAD aynı zamanda Türkiye Sanayici ve İş Adamları Konfederas-yonu (TUSKON) üyesi. TUSKON’un Kürdistan kentlerine özel yönelimi oluyor. 2009 yılında TUSKON üyesi 1400 burjuva Diyarbakır’a gelmiş,

Kürt ailelerin evlerine konuk olmuş-tu. Yine Kimse Yok mu Derneği ve Fonda Ajansı da bu tip örgütlenmeleri fonluyor.

Söz konusu eğitim olunca, ce-maat mensubu öğretmenlerin özel rollerini de akılda tutmak gerekiyor. Birçok dershanede onlarca cemaatçi öğretmen ücretsiz ders vererek bu politikanın kadrosu oluyor. AKP’nin desteği de hayli fazla. Genel olarak devlet kurumlarında yaşanan kad-rolaşmanın dışında, özelde eğitim alanında bir kadro yığınağının yapıl-ması oldukça çarpıcı. Ataması yapı-lan öğretmenlerin önemli bir kısmı ise Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri. 2007 yılında Fen Bi-limlerine yapılan öğretmen atamala-rı yüzlerle sınırlıyken, yalnızca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmen ataması neredeyse 8 bin. Bunların önemli bir kısmı Kürdistan kentleri-ne görevlendiriliyor. Öğretmen kad-rolaşmasında Eğitim Bir-Sen’in özel bir rol oynadığı biliniyor.

Eğitim alanına yönelik çalışmalar yalnızca kurumsallaşma ve kadro-laşmayla sınırlı değil. Asimilasyona hizmet eden kampanyalar da cema-atler ve resmi devlet kurumları eliyle örgütleniyor. 2004’ten bu yana Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzen-lenen “Cumhuriyet Gezileri” bun-lardan yalnızca biri. Her yıl büyük bölümü Kürdistan kentlerinden seçi-len binlerce öğrenci, değişik Türkiye kentlerine götürülüyor. Seçilen kent-ler ise hayli dikkat çekici: Çanak-kale, Samsun, Amasya, Afyon (ve

Gerek AKP, gerekse de cemaat

örgütlenmeleri mikro krediden

aşevlerine, Kuran kurslarından öğrenci yurtlarına

kadar kullandıkları tüm yöntem ve

biçimlerde özellikle Kürt kadın ve çocukları hedefliyor.

Page 46: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 46 ]

Marksist Teori 6

bir Kürdistan şehri olan Erzurum.) Bunların her biri Türk ulusal kur-tuluş savaşının sembolleri arasında özel bir yere sahip. Dolayısıyla Türk sömürgeci burjuvazisinin ideolojik değer atfettiği “cumhuriyet” kent-leri. Çanakkale’ye her yıl götürülen 10 bin öğrencinin büyük bölümü Kürdistan kentlerinden seçiliyor. Bu gezilere özellikle ilköğretim öğrenci-leri götürülüyor.

Eğitim alanına yönelik politikala-rın uygulandığı bir diğer temel araç ise Kuran kursları. Salt devlet destek-li kurslar değil, aynı zamanda İslami derneklerin açtığı Kuran kursları da mevcut. Yalnızca Diyarbakır’da Ku-ran kursuna giden öğrenci sayısı 25-30 bin arasında değişiyor.

Gerek AKP, gerekse de cemaat ör-gütlenmeleri mikro krediden aşevleri-ne, Kuran kurslarından öğrenci yurt-larına kadar kullandıkları tüm yöntem ve biçimlerde özellikle Kürt kadın ve çocukları hedefliyor. Bu, üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir gerçek.

Özellikle Gülen Cemaati’nin yo-ğunlaştığı bir diğer alan ise basın-yayın kuruluşları. Diyarbakır’da Nur Fm, Siirt’te haftalık yayın yapan Gök-kuşağı Gazetesi ve Selam Tv, Van’da haftalık yayın yapan Güncel Gazetesi ile Merkür Tv ve Esra Fm, Batman’da İrfan Çocuk Dergisi, Ağrı’da Ağrı Ekspres Gazetesi, Muş’ta ise Filiz FM Kürdistan’a özel kuruluşlardan yalnızca bir kaçı. En dikkat çekici olansa, Kürt halkına yönelik özel ya-yın yapan Dünya TV. İlk özel Kürtçe

televizyon kanalı olan Dünya tv, bir Samanyolu kuruluşu. Kanal, 24 saat boyunca Kürtçe yayın yapıyor.

Hizbullah bir kez daha sahnedeBütün bu örgütlenme yöneliminin

bir de Hizbullah kanadı var. Ünlü Lübnan Hizbullah’ı ile isim benzerli-ği dışında politik hiçbir ortak noktası yok. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi karşısında nasıl bir rol oynadığı bi-liniyor. Kirli savaş yıllarında Kürt halkı bu ismi, gizlenen/perdelenen bir gerçeği açığa çıkaracak şekilde başka bir biçimde tanımladı: Hizbul-kontra!

17 Ocak 2012 tarihinde yayınla-nan “Hizbullah Cemaatinin Manis-festosu” yeni dönemde oynayacağı rol hakkında fikir veriyor. Örgütün yayınladığı manifestonun 17 Ocak tarihli olması hayli manidar. Zira, 17 Ocak Hizbullah’ı kuran Hüseyin Velioğlu’nun 2000 yılında İstanbul Beykoz’da polis tarafından öldürül-düğü tarih.

Hizbullah, 1979-80 döneminde Diyarbakır’da, Hüseyin Velioğlu’nun İlim Kitapevi ve Fidan Güngör’ün Menzil Kitapevi etrafında toplanan iki ayrı grup tarafından kuruldu. Hiz-bullah içindeki İlimciler ve Menzil-ciler ayrışması sembolik olarak bu temele dayandı. Asıl görüş ayrılığı ise mücadele yöntem ve araçlarınday-dı. İlimciler silahlı mücadeleyi kabul ederken Menzilciler bunu reddeti. İç mücadele özellikle 1991 yılında Fi-dan Güngör’ün tasfiyesiyle İlimciler

Page 47: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 47 ]

Marksist Teori 6

lehine bozuldu. Hüseyin Velioğlu’nun baştan itibaren MİT’le içli dışlı oldu-ğu öteden beri biliniyor.

Hizbullah’ın esas faaliyetleri 90’lı yılların hemen başına denk geldi. O yıllarda, Kürdistan’da sömürgeciliğe karşı büyük başkaldırılar boyvermişti. Bir yanda büyüyen gerilla gücünün ve savaşının, öte yandan yükselen serhil-danların inkarcı sömürgeciliği köşeye sıkıştırmasıyla faşist rejim, Kürt hal-kına karşı bir kez daha “din” silahına sarıldı. Bu politikanın aracı ise Hiz-bullah oldu. Hizbullah, PKK’ye kar-şı yürütülen kirli savaşta JİTEM adlı kontrgerilla örgütüne monte edildi. Sayıları binleri bulan kanlı cinayet-ler, kaçırıp kaybetme, sokak infazları, suikastlar için görevlendirildi. Buna karşılık örgütlenmesi serbest bırakıl-dı. Silahlandırıldı, eğitildi, korundu. Hizbulkontra, yalnızca yurtsever dev-rimcileri, ilerici ve demokratları değil, Müslüman yurtseverleri de hedefledi, kıyımdan geçirdi.

1999 yılında Öcalan’ın esir alın-ması ve hemen akabinde PKK’nin ulusal devrimci stratejiden ulusal reformcu stratejiye geçtiğini ilan et-mesi, gerilla güçlerini sınır dışına çekmesi, devletin Hizbullah politika-sını değiştirmesine yol açtı. 17 Ocak 2000’de ki operasyonla örgütün lideri Velioğlu öldürüldü, peşi sıra 2000 ci-varında kadrosu tutuklandı. Hizbullah (İlim grubu) tasfiye edildi.

Bu dönemden sonra örgüt ağır-lıklı olarak yasal alanda örgütlendi. Vakıf ve dernek gibi kuruluşlar yo-luyla faaliyetini sürdürdü. Mustazaf-

larla Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der) 2000’li yılların ilk yarısından itibaren yürüttüğü “yardım” kam-panyalarıyla adını sıkça duyurdu. Mustazaf-Der’in 20 şubesinin 12’si Kuzey Kürdistan’da bulunuyor. Ge-nel merkezi ise Diyarbakır. Derneğin ayrıca 20’yi aşkın temsiciliği de var. Mustazaf-Der’in diğer bir kolu ise Toplumsal Hakları ve Değerleri Ko-ruma, Eğitim, Yardımlaşma ve Daya-nışma Derneği (Toplum-Der). Derne-ğin Diyarbakır, Antep, Batman, Van, Elazığ’da şubeleri bulunuyor. Der-nek, “Müjde” anlamına gelen Mizgin adlı bir yayın organı çıkarıyor.

17 Ocak 2012’de yayınlanan “Hizbullah Cemaatinin Manifestosu”, faaliyet sahasını, “yoğunluklu olarak Kuzey Kürdistan olmakla birlikte, fa-aliyet alanı tüm Türkiye’dir” şeklinde tarif ediyor. Örgüt, H. Velioğlu’nu “kurucu rehber” olarak ilan ediyor ve manifestoyu onun ölüm yıldönü-münde yayınlıyor. Bu daha baştan Velioğlu’nun talimatı ya da bizzat icraatıyla uygulanmış bütün kirli-ka-ranlık eylemleri ve tarihi sahiplenmek anlamına geliyor

Bildirgenin Genel Esaslar başlıklı bölümünün 5. maddesinde “Hizbullah Cemaati... faaliyetlerinde ihtiyaç duy-duğu ve çağın gerektirdiği her türlü meşru vasıtayı kullanır” diyor. Alenen ifade edilmemiş olsa da, gerçekte bu-nun silahlı yöntemleri de kapsadığını düşünmek yanlış olmaz. Namluların halka dönük olacağını söylemek ise hizbulkontra geçmişi sahiplenmesinin doğal bir çağrışımı olacaktır.

Page 48: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 48 ]

Marksist Teori 6

24. maddede “Hizbullah Cemaati-nin... faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için ana karar organ-ları ve yetkili mercileri, uygun görül-düğü zamana kadar gizli kalabilir” maddesiyle gizli örgüt biçimlerini ve yöntemlerini kullanacağını duyurmuş oluyor. Dünü de, bugünü de devletle temasla karakterize olan Hizbullah’ın, yurtsever Kürt güçlerine ve halkına karşı gizlilik içinde olacağını düşün-mek gerçeğe uygun olur.

Bunu tamamlayan bir diğer mad-de ise “diğer örgüt ve gruplara bakış” bölümünde yer alıyor. Örgüt, yakın vadede çatışmayı esas almayacağı-nı ifade etse de, “ancak İslam’a ve Müslümanlara zarar verilmesini veya varlığına yönelik saldırıları da kabul etmemektedir. Böylesi bir durumda İslam ve uluslararası hukukun tanıdı-ğı meşru müdafaa hakkını kullanarak, gerekli gördüğü her türlü tedbire baş-vurur” diyor.

Bütün bu veriler, dünün kontrge-rilla örgütü Hizbullah’ın reorganizas-yonuyla birlikte, ihtiyaç duyulduğun-da, elinde zulmedenleri maskeleyen, suçlarını perdeleyen bir din bayrağıy-la yeniden inkarcı sömürgeciliğin hiz-metine koşacağını gösteriyor.

SonsözKuzey Kürdistan’da inkarcı sö-

mürgeci boyunduruğun sürdürülme-sini hedefleyen güçlerin desteğindeki

bu iktisadi, sosyal ve kültürel yöneli-min amacının, Kürt halkının inkar ve sömürgeciliğe karşı gelişmiş siyasal örgütlenmesini zayıflatmak, örgütlü gücünü parçalamak, dağıtmak, ulu-sal demokratik taleplerini bastırmak, özgürlük, adalet ve ulusal eşitlik öz-lemini yok etmek, Kürt halk kitlele-rini, dilsiz köleler veya durumlarının bilincinde olmayan silahsız korucular haline getirmek olduğu şüphesizdir.

Kürdistan’da mücadele eden ile-rici, yurtsever ve sosyalist hareketi-mizin, devletin, hükümetin ve cema-atlerin yönelimlerini, politikalarını, hareket tarzlarını, kullandıkları araç ve biçimleri dikkatle hesaba katması gerektiği ortadadır. İnkarcı sömürge-ciliğe karşı yürütülen ajitasyonda bu burjuva din bezirganlarının, bu sö-mürgecilik misyonerlerinin sömürü-nün, zulmün ve ulusal köleliğin tem-silcileri olduğu, somut örnekleriyle aralıksız teşhir edilmek zorundadır. Sömürgeciliğin ürünü olan kitlesel iş-şizlik, kitlesel yoksulluk ve sefaletin yarattığı ağır sonuçları halk dayanış-ması yoluyla hafifletmeye yönelirken, anadilde eğitim talebi etrafındaki saflaştırma ve sivil Cuma namazları örneğindeki, antiinkarcı ve antisö-mürgeci halk Müslümanlığı pratik-leriyle sömürgeci din bezirganlarının hevesleri kursaklarında bırakılabilir ve bırakılmalıdır.

Page 49: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 49 ]

Kürt sorunu, Türkiye’nin temel sorunu haline gel-miştir. Kürt halkının, devlet tarafından ezilemeyen ve her baskı dalgasından güçlenerek çıkan başkaldırısı, so-runun çözümünü dayatıyor. Düzen partileri, geleneksel inkar ve imha çizgisinin farklı tonlarını savunuyorlar. Kürt halkının ulusal demokratik savaşımıyla omuz omu-za yürüyen partimiz, sorunun köklü ve kalıcı çözümünü birleşik devrimimizin zaferinde görmektedir. “Çözüme” dair çokça tartışmanın yürütüldüğü günlerde, emekçi çözüm görüş açısından “Halk Cumhuriyetleri Birliği” programını öne sürmektedir.

Kürt sorunu, politik özgürlük sorununun çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Sorunun çözümü doğrudan doğruya faşist rejimin kaderiyle bağlantılıdır. 12 Eylülcü faşist rejim, kurum ve kuruluşlarıyla, anayasası ve yasa-larıyla sürdüğü müddetçe; Kürt sorununda da ırkçı inkâr siyaseti dışında bir “çözüm” gelişmeyeceği açıktır.

Yaşadığımız topraklarda; söz, basın, toplantı, örgüt-lenme ve eylem özgürlüğü yoktur. Kürt ulusunun ka-

HALK CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ Haydar Özkan

Page 50: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 50 ]

Marksist Teori 6

derini tayin hakkı tanınmamaktadır. Bırakın onu bir yana, Kürt ulusunun varlığının tanınması, anadilinde eği-tim yapma hakkı, yerel kendini yöne-tim hakkı gibi sınırlı reformlar dahi söz konusu olamamaktadır. İşçilerin örgütlenmesi bin bir cendereyle bas-kı altına alınmıştır. Grev hakkı ancak toplu sözleşme esnasında tanınmakta-dır, o da hükümetçe yasaklanabilmek-tedir. Gösteri özgürlüğü faşist yasak-larla kuşatılmıştır. Özcesi, ezilenlerin direnişleri, başkaldırıları karşısında sendelemiş, ezilen emekçi kitleler önemli hak kazanımları elde etmiş olsa da, 12 Eylül’den bu yana faşist rejim tüm temel kurumları, yasala-rı ve yapısıyla hüküm sürmektedir. AKP Hükümeti bu rejimle bütünleşe-rek ona toplumsal meşruiyet sağlama yolunda yürümektedir. 12 Eylül refe-randumu bir dönemeç oldu; AKP Hü-kümeti, devletleşti ve faşist rejimin kurumlarına hükmetmeye başladı. Yürüttüğü bütün “açılım” (yani düzen içi çözüm) projelerini de çöpe attı.

Devletin yapısal özellikleri itiba-riyle devrimci çözüm dışındaki bü-tün yollar çözümsüzlüğe çıkmaktadır. Düzen içi çözüm, ya ham bir hayal ya da AKP örneğinde görüldüğü üzere iktidarı ele geçirme amacının bir per-desinden ibarettir.

Partimiz, Kürt sorununun emekçi, halkçı çözümünü, politik özgürlüğün kazanılması mücadelemizin temel bir boyutu olarak görmektedir. Ulusal sorunların çözümünde tutarlı demok-ratlığın gereklerinin kabulünü savun-maktadır. Tüm ulusların tam hak eşit-

liğinin sağlanmasını talep etmektedir. Bütün ulusların kendi kaderini tayin etmesi hakkı da buradan çıkmaktadır. Burjuvazinin sınıf egemenliği altında egemen ulus ayrıcalıkları ortadan kal-dırılamayacağı için tutarlı demokrat-lığın gerekleri de yerine getirilemez. Ancak egemen ulus ayrıcalıkları kıs-men geriletilebilir, ezilen ulusa kısmi nefes alanları açılabilir. Bu yüzden, bu sorunu burjuvazi çözemez, işçiler ve ezilenler çözer diyoruz. İşçilerin ve ezilenlerin devrimci demokratik ikti-darını savunuyoruz.

Bu nedenle yeni bir cumhuriyet, işçi-emekçi iktidarına dayanan Halk Cumhuriyetleri Birliği için mücadele ediyoruz.

Gerek Türkiye, gerekse Kürdis-tan’da temel toplumsal, siyasal, ikti-sadi sorunların işçilerin, emekçilerin, halkın çıkarlarına uygun yegâne “ger-çekçi” çözüm yolu devrimci yoldur; burjuvazinin egemenliğinin devrilip işçi-emekçi iktidarının kuruluşudur. Çürümüş faşist rejim, Türk burjuvazi-sinin zayıflığının sembolü durumun-dadır. İşçilerin ve ezilenlerin politik güçlerini çıplak zor aracılığıyla bas-tırmadan ayakta duramamaktadır.

Sosyalizmin başarılarıUlusal sorunların çözümünde en

büyük başarıları sosyalizm deneyim-leri açığa çıkarmıştır.

Sosyalizm, sınırsız bir dünyayı hedefleyen toplum düzenidir. Bunun için sosyalizm tutarlı demokratlığın gereği olarak, bütün ulusların “tam hak eşitliğini” savunur ve uygular.

Page 51: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 51 ]

Marksist Teori 6

Ezilenlerin Sosyalist Partisi olarak 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerinin, baş-ta da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) ulusal sorunların çözümünde yaptıkları olumlu katkıyı sahipleniyoruz. Daha ileri bir düzeyi yaratmayı hedefliyoruz.

Ekim Devrimi’nden önce, Rus Çarlığı bir halklar hapishanesiydi. Çarlık, Rus olmayan halkları zor-la Ruslaştırma siyaseti izliyordu. Ekim Devrimi’nin ardından Baltık Denizi’nden Pasifik Okyanusu’na bu 120 milyonluk nüfus, Sovyet Sosya-list Cumhuriyetler Birliği’ni kurdu.

SSCB 16 eşit Sovyet Cumhuriye-tinden oluşan bir “cumhuriyetler bir-liği”, bir federasyon idi.

Her ulus kendi cumhuriyetini ku-rarak kaderini tayin etme hakkını kul-landı. Keza birlik anayasası “ayrılma hakkını” koşulsuz olarak tanıyordu. Her Sovyet Cumhuriyeti federasyon-dan ayrılarak müstakil devlet kurma hakkına sahipti.

Her Sovyet Cumhuriyetinin ken-di bayrağı ve başkenti vardı. Devlet hizmetleri o ulusun anadilinde sunu-luyordu. Anadilde eğitim gerçekleşti-riliyordu. Cumhuriyetlerde konuşulan diller resmi dil olarak geçerliydi.

Her Sovyet Cumhuriyetinin ken-di Sovyet Kongresi, Sovyet Merkez Yürütme Kurulu ve kendi hükümeti (Halk Komiserleri Konseyi) vardı. Sa-vunma, Ticaret ve Dışişleri Bakanlık-ları SSCB çapında ortaktı. Diğer tüm bakanlıklar hem Federasyonda hem de Birlik Cumhuriyetlerinde vardı ve birlikte çalışıyorlardı. Cumhuriyetle-

rin dünyanın diğer ülkeleri nezdinde konsolosluk kurma, temsil edilme hakkı vardı. SSCB Anayasası’yla çelişmemek kaydıyla Birlik Cumhu-riyetleri ve Özerk Cumhuriyetlerin anayasalarını yapma hakları vardı.

Keza Sovyet Cumhuriyetlerine bağlı “Özerk Cumhuriyetler” (Dağıl-ma öncesinde toplam 22 özerk cum-huriyet) ve “Özerk Bölgeler” (İki tür olmak üzere toplam 21 özerk bölge) vardı.

Birlik cumhuriyetlerinin 25’er, özerk cumhuriyetlerin 11’er, özerk bölgelerin 7’şer, yerel ulusal bölgele-rin 1’er temsilcisinin seçildiği Birlik Meclisi’nin, Yüksek Sovyet Meclisiy-le birlikte kararları onaylama, dolayı-sıyla ulusal sorunda haksızlık ve anlaş-mazlıkları denetleme yetkisi vardı.

Belli bir nüfus yoğunluğunun ya-şadığı bölgelerde de o ulusal toplu-luğun anadilinde eğitim yapılıyordu. Köylerde, kasabalarda belli bir ulu-sal topluluğun yoğunlaştığı yerlerde “Milliyetler Sovyeti” kurularak o top-luluğun kültürel özerkliği sağlanıyor-du. Bu şekilde farklı bir ulusun Sov-yet Cumhuriyetinde yaşayan ulusal toplulukların da hakları korunuyordu. (Örneğin Gürcistan’da yaşayan Aze-rilerin vb.) 1935 yılı itibariyle SSCB sathında toplam beş bin Milliyetler Sovyeti bulunmaktaydı.

Keza SSCB coğrafyasında konu-şulan her dilin üniversitede kürsüsü vardı.

Ekim Sosyalist Devrimi’nin ya-rattığı SSCB, Çarlığın bir halklar ha-pishanesine çevirdiği topraklarda bir

Page 52: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 52 ]

Marksist Teori 6

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler

Birliği’nin (SSCB) ulusal sorunların

çözümünde yaptıkları olumlu katkıyı sahipleniyoruz

halklar bahçesi yaratmıştı. Ulusal bas-kı son kalıntılarına kadar süpürülüp atılmış, tam ulusal hak eşitliği sağlan-mıştı. SSCB’nin bünyesindeki bütün ulusların ve ulusal toplulukların hak-ları güvence altına alınmıştı.

SSCB ise “milliyetsiz”di. Yani fe-derasyonun kendisi herhangi bir mil-liyetin damgasını taşımıyordu. Sov-yet tipi federasyon, bütün ulusların ve ulusal toplulukların, azınlıkların vb. somut durumunu yanıtlayan bir esneklikte ve çeşitlilikte devasa bir ağdı. Bu ağın her hücresine eşitliğin, kardeşliğin ve sosyalizmin ruhu sin-mişti. Her ulustan emekçiler, Sovyet sistemi içinde kendi kimlikleri, ana-dilleri ve kültürleriyle, kendi özyöne-tim organlarıyla yer aldılar.

Kuşkusuz en tam ulusal hak eşitli-ği, siyasal eşitsizlikleri gideriyor, fa-kat tarihten devralınan gerçek ekono-mik-sosyal-kültürel eşitsizlikleri kendi başına ortadan kaldırmıyordu.

Bu amaçla, 5 yıllık ekonomik plan-lar yapılırken kaynakların dağılımın-da Rusya SSFC aleyhine, diğer Birlik Cumhuriyetleri lehine plan yapıldı. Yani Birlik Cumhuriyetlerine “olum-

lu ayrımcılık” uygulandı. Bu sayede Birlik Cumhuriyetlerinin ekonomik-sosyal gelişim hızı/oranı Rusya Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti’ne göre daha yüksek oldu. Rusya SSFC içinde de Özerk Cumhuriyetler ve bölgeler lehine olumlu ayrımcılık uygulandı.

1956’dan itibaren Nikita Kruş-çev’in liderliği dönemiyle birlikte SSCB’nin rotası kapitalist politika-lara doğru çevrildi. Sosyalist kaza-nımlar adım adım tasfiye edilmeye, kapitalizm restore edilmeye başladı. Sosyalizmin son kalıntılarının tasfiye edildiği Gorbaçov döneminde, Birliği tasfiye adımlarını atan “Rusya” SSFC ve başındaki Yeltsin idi.

Hatta Mart 1991’de yapılan refe-randumda Sovyet halklarının büyük çoğunluğu birliğin “yenilenerek de-vamı” yönünde oy kullandı. (Katılım %80 oldu, evet oyu oranı ise %77) Ne var ki Yeltsin kliği SSCB yasalarını tanımayan “Rus” yasaları koyarak ve “Rusya’nın bağımsızlığını” fiilen ilan ederek birliği dağıttı. (Aralık 1991)

Bu referandum sonucu da SSCB’nin ulusal baskı sonucu dağıl-madığını, merkezi iktidarı elinde tutan ve Rus şovenizmine sapan revizyo-nistler tarafından dağıtıldığını ortaya koyar.

Yine, SSCB dağıldıktan sonra or-taya çıkan milliyetçi boğazlaşmaların da faturası sosyalizme kesilmeye çalı-şıldı. Oysa SSCB, 16 ulusu ve sayısız ulusal topluluğu 80 yılı aşkın bir dö-nem boyunca barış içinde yaşatmıştı. En geniş toprak üzerinde ekonomik inşa ve tam ulusal hak eşitliği üzeri-

Page 53: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 53 ]

Marksist Teori 6

ne kurulmuştu. Kapitalizmin restore edildiği yıllar boyunca Birlik Cum-huriyetlerinde de yerel gerici çevre-ler oluştu. Bunlar SSCB dağıtıldıktan sonra tam bir yağma savaşına giriş-tiler. SSCB’nin mirasını paylaşmak için birbirleriyle savaştılar (Azerbay-can-Ermenistan savaşı gibi.)

Dolayısıyla bu çatışmalar kapi-talizme, onun milliyetçi düşmanlık dünyasına aittir.

Günümüzde ulusal sorun ve çözümüKapitalist dünya düzeninin en üst

aşaması olarak emperyalizm, ulusla-rın ezen ve ezilen uluslar olarak ikiye ayrılmalarına yol açar (Lenin). Dün ulusal baskı esas olarak emperyalist devletlerin klasik sömürgelerinde ya-şanırken, ulusal kurtuluş savaşlarıyla sömürgelerin bağımsızlık kazanması-nın ardından farklı bir yön öne çıktı. Bugün ulusal baskı esasen eski sö-mürgelerin bağımlı, ezilen ulusları üzerinde yaşanıyor. Filistin, Porto Ri-ko, Bask, İrlanda, Afganistan, Irak gi-bi örnekler doğrudan emperyalistlerin uyguladığı ulusal baskıyı ifade eder-ken; Kürdistan, Tamil, Moro, Batı Sahra, Chiapas, vb. ulusal mücadele-lerin birçoğu yeni sömürge ülkelerde cereyan ediyor.

Emperyalist egemenler, ezilen ulus-lara ya ezen ulus boyunduruğu altında yaşamayı dayatıyor, ya da emperyalist merkezlerin desteğiyle müstakil devlet kurmayı teşvik ediyor. Eğer söz konu-su devlet emperyalizmin işbirlikçisi ise, ezilen ulus mücadelesinin bas-

tırılmasını aktifçe destekliyor. Eğer emperyalist işbirlikçiliğine mesafe-li duran bir devletse, ezilen ulusları kendi himayesi altında devletler kur-maya yönlendiriyor.

Örneğin, Sırp milliyetçisi Slobo-dan Miloseviç, Yugoslavya federas-yonunun bileşeni olan federe cum-huriyetlere ulusal baskı politikasını tırmandırınca milliyetçi boğazlaşma başladı. Her bir Yugoslav federe cum-huriyeti kendisini ayrı devlet ilan etti. Alman emperyalizmi de bu boğazlaş-manın örgütleyicilerindendi. Nitekim bütün bu devletler sonradan Avrupa Birliği (AB) üyesi oldular. Böylece Alman mali sermayesinin boyunduru-ğu altına girmiş oldular. Sırbistan’ın AB üyeliği de sırada!

Ezilen uluslara çare olarak sunulan Avrupa Birliği gibi tekelci birlikler, ma-li sermayenin demirden boyunduruğu-dur. Bırakın bağımsızlık hakkının sağ-lanmasını, AB bizzat kendi üyesi olan egemen devletleri bile Alman-Fransız-İngiliz emperyalistleri adına sömürge-leştirmektedir. Yunanistan ekonomisi batağa saplandığı anda AB’nin ne yap-tığını hep birlikte izledik. Yunan bur-juvazisi teslim bayrağını çekmiş, AB merkezlerinin dikte ettirdiği bütün ko-şulları harfiyen yerine getiriyor. Yunan emekçilerinin gerçek ücretlerini yarıya indiren, mezarda emekliliği getiren paketler Yunan halkının açık ve kitle-sel itirazına rağmen bir bir Meclisten geçiriliyor. Yunan halkı yüz binlerle sokağa dökülse de sosyal yıkım paket-leri AB damgasıyla bir bir meclisten geçiriliyor. Yunanistan’da hükümetin

Page 54: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 54 ]

Marksist Teori 6

ne karar alacağını artık Almanya belir-liyor. Emperyalizmin mali-ekonomik sömürge boyunduruğu altındaki ulus-ların siyasi bağımsızlıkları da eriyor.

Yunanistan örneği, İrlanda, İzlan-da, Portekiz gibi krizdeki diğer Avru-pa ülkelerine dayatılacak koşulların da habercisi oluyor. Kısacası AB kim-seye karşılıksız bir şey vermiyor. Bu-gün kaşıkla verdiğini yarın kepçeyle geri alıyor.

* * *21. yüzyılda ulusal hareketler ön-

derliklerinin niteliği itibariyle temel-de ikiye ayrılıyor;

Kosova, Osetya, Güney Kürdis-tan, Karadağ, Bosna Hersek gibi hareketler; büyük güçlere sırtlarını yaslayarak ulus devlet kurma (ne pa-hasına olursa olsun bir devlet kurma) yaklaşımını savunuyorlar. Nihaye-tinde ABD’nin, Almanya’nın veya Rusya’nın himayesi altına giriyorlar. Kuşkusuz bu durumda da bu ulusların kaderlerini tayin hakkına saygı gös-termek gereklidir. Ama gerçekte bu ülkeler bağımsız da olamıyor, manda yönetimi altına giriyorlar. Ezen ulus boyunduruğundan kurtulurken, em-peryalistlerin himayeci sömürgeciliği altına giriyorlar. Ezilen ulusların mü-cadelelerinin dünya işçi ve ezilenleri-nin genel mücadelesinden bağımsız olarak ele alınamayacağının somut bir göstergesidir bu durum.

Latin Amerika’daki Kızılderili yerli halklar, Nepal’deki ezilen halk-lar gibi hareketler ise, birlikte yaşa-dıkları diğer emekçi halklarla birlik-te toplumsal dönüşümü savunuyor.

Ulusal kimliklerini ve haklarını bu mücadelenin içinde inşa ediyorlar. Bolivya’da ilk kez bir yerlinin (Evo Morales) başkan olması ve demok-ratik özerkliği ve iki dilli yaşamı sağlayan anayasa yapılması bu hatta önemli bir örnek yarattı. Nepal’de federal demokratik cumhuriyetin ku-rulması, Krallık altında ezilen bütün milliyetlerin üzerindeki baskıyı kal-dırdı.

Birinci yol, ezilen ulus burjuva-zilerinin yoludur. Kolaydır, kanlıdır ve emekçilere bir şey kazandırmaz. Ucu, Avrupa Birliği gibi emperya-list tekelci birliklere çıkar. (Örneğin, Yugoslavya’dan çıkan hemen tüm devletlerin AB’ye katılımı).

İkincisi, ezilen ulus emekçilerinin yoludur. Çetindir, engebelidir, sarptır ama ucunda gerçek kurtuluş ve öz-gürleşme vardır. Ucu bölge halkları-nın ortak kurtuluşuna açılır. (Örneğin, Latin Amerika halklarının, birleşik ve sosyalist Latin Amerika mücadelesi).

Partimiz ulusal sorunların çözü-münü bölgesel demokratik ve sosyalist federasyonların kuruluşunda görüyor.

Kürt ulusal hareketinin, ‘demok-ratik konfederalizm’ programını be-nimsemesi, yüzünü bu ikinci çizgiye doğru dönüşünü ifade ediyor. Nesnel olarak, halklarımız arasında işbirliği ve ortak mücadele imkanlarını artıran bir programdır. Mesud Barzani’nin “ne pahasına olursa olsun ayrı devlet” çizgisinde Amerikan emperyalizmiy-le geliştirdiği işbirliği ilişkisine kar-şın, halklar arasında demokratik itti-fak ilişkilerini teşvik etmektedir.

Page 55: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 55 ]

Marksist Teori 6

Ancak, ‘konfederalizm’ progra-mı, reformlar programıdır. İktidarın işçi-emekçi sınıflar tarafından ele ge-çirilmesini reddetmektedir. Egemen sınıflarla uzlaşma ve kurulu düzenleri aşağıdan basınç yaparak dönüştürme hedefine bağlanmıştır. Yani devrim yerine evrim, iktidarın alınışı yerine uzun vadeli reformcu dönüşüm anla-yışına dayanmaktadır. Dolayısıyla baş aşağı durmaktadır. Çünkü, halklarımı-zın birliği, ortak kurtuluşu ancak Türk burjuvazisinin ve diğer bölge burjuva devletinin egemenliklerini yıkıp yeri-ne işçi-emekçi iktidarını kurma yolun-dan sağlanabilir. Kürdistan’da işsizlik, yoksulluk gibi temel toplumsal sorun-lar da ancak bir işçi-emekçi iktidarı kurularak çözülebilir. “KCK operas-yonları” adı altında Türk burjuvazisi-nin Kürt demokratik toplumsal örgüt-lülüğünü ezme saldırısı da iktidarın ele geçirilmesinin zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu bir kez daha ortaya koymuş-tur. Sivil toplum örgütlenmesi modeli-ne dair deneme, devletin zorbaca bas-tırmasıyla yanıtlanmıştır. Bir kez daha anlaşılmıştır ki; “biz” halklar devletsiz yapmaya çalışsak da, devlet “bizsiz”

yapamaz. Yönettiklerinin devletten bağımsız örgütlenmesine izin vermez. Halkın özyönetimi ancak halk iktida-rıyla, halk cumhuriyetlerinin kurulu-şuyla mümkündür.

Bölgesel demokratik ve sosyalist federasyonlarBizim, emperyalist bölgesel te-

kelci birliklere karşı alternatifimiz, ulusal kapitalist ekonomiler kurmak değildir. Bu tür milliyetçi kapitalist projelerin, günümüz koşullarında akıbeti tekellere teslim olmaktır. Emperyalizmden bağımsızlık, ancak yüzünü sosyalizme dönen halkçı ve demokratik halk federasyonlarıyla sağlanabilir.

Bizim alternatifimiz, halkların demokratik ve sosyalist federasyon-larıdır. Emperyalizme karşı “bağım-sızlık” en geniş federasyonların ku-rulmasıyla sağlanabilir. Kuşkusuz en tam bağımsızlık ancak kapitalizmden tam kopuşla ve sosyalizmin en geniş ekonomik birliklerle örgütlenmesiy-le olabilir. Sovyetik biçimde örgüt-lenmiş federasyon, bütün uluslardan emekçilerin sosyalizme yürüyüşü için en uygun devlet biçimidir.

Emperyalizme karşı hedef, bölge halklarının ortak direnişi ve kurtu-luşudur. Bölge halklarının çürümüş, işbirlikçi rejimleri devrimle tepeleye-rek, demokratik ve sosyalist federas-yonlar içinde birleşmesidir.

Son yirmi yılda her büyük halk is-yanı, bölgesine doğru yayılıyor. Böl-ge halklarıyla birleşmeye çalışıyor: Ekvador-Venezuela-Bolivya ve Latin

Partimiz ulusal sorunların

çözümünü bölgesel demokratik ve

sosyalist federasyonların kuruluşunda

görüyor.

Page 56: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 56 ]

Marksist Teori 6

Amerika, Nepal-Hindistan ve Güney Asya ve son olarak da Tunus-Mısır ve Ortadoğu-Mağrip.

Emperyalist boyunduruğun karşı-sında Türkiye ve Kürdistan halkları-nın ortak duruşunun, hatta bunun da ötesinde bölgemiz halklarının birli-ğinin sağlanması, zafere giden yolun taşlarını döşeyecektir. Tunus’tan baş-layan, Mısır ve Yemen’le süren Arap halk devrimleri de bölgesel devrim olasılığının ne denli güçlendiğini or-taya koymaktadır.

Türkiye ve Kürdistan’da Halk Cumhuriyetleri Birliği, Ortadoğu, Mağrip, Balkanlar ve Kafkasya’da demokratik ve sosyalist federasyon-ların geliştirilmesine doğru bir adım olacaktır. Birleşik devrimimizin orta-ya çıkaracağı halklar federasyonu bü-tün bölge halklarına da devrimci bir çağrı anlamını taşıyacaktır. Devrimini

yapan bütün ülkelerin işçi ve emekçi-lerini tek bir federasyon çatısı altında toplama hedefiyle hareket edecektir.

Bölgesel halkçı ve sosyalist fede-rasyonlar şu temel ilke üzerine inşa edilecektir: Bütün uluslara eşit hak-lar, her ulusa kayıtsız şartsız kaderini tayin hakkı (ayrı devlet kurmayı içere-cek biçimde), tüm ulusal topluluklara en tam demokratik haklar, her ülkede işçi-emekçi iktidarı ve ortak sosyalist kuruluş için en geniş ekonomik birli-ğin sağlanması.

Ulusal eşitlik, kaderini tayin hakkıKürt ulusunu köleleştiren, sömür-

geleştiren, varlığını inkar eden bir devlet düzeni ile karşı karşıyayız! Ye-raltı ve yerüstü kaynakları bakımın-dan zengin Kürdistan’ın, yoksulluk ve işsizliği en derinden yaşayan bölge oluşu, sömürgeciliğin resmidir. Tüm zenginlikleri yağmalanan ve Türk burjuvazisine sermaye birikimi ya-pılan Kürdistan’a bunun karşılığında verilen inkar, imha ve yasaklardır!

Bu devlet düzeni ve ideolojisi Kürt ulusunun varlığını ve Türk ulusuyla eşitliğini kabul etmiyor. Osmanlı’da ‘Kürdistan’ olan bu bölgenin ismini dahi yasaklıyor. Kürt ulusunun var-lığından söz etmeyi bile suç sayıyor. Türk ulusunun ayrıcalıklarını, ege-menliğini ebedileştirme ilkesine, zih-niyetine dayanıyor. Bu ise hem Türk ulusal dokusunu ve hem de devlet düzenini yapısal olarak anti demok-ratikleştiriyor. Kürt ulusal sorununun çözümü, Türk ulusal dokusunun de-

Ulusal sorunların çözümünde sosyalist yol,

ulusların tam hak eşitliği

temelinde yer alacağı,

ayrılma hakkının titizlikle korunacağı

halk cumhuriyetlerinin kuracağı

federasyonlardır.

Page 57: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 57 ]

Marksist Teori 6

mokratik dönüşümü, demokratik ya-pılanışı anlamına geliyor.

İşçi ve emekçilerin sosyalist tem-silcileri olarak; sömürgeci boyundu-ruğun son bulmasını, Kürt ulusunun kendi geleceğini özgürce belirleme hakkının tanınmasını istiyoruz. Bun-ların eksiksiz sağlandığı koşullarda tavrımız, eşit, özgür, gönüllü birlikten yanadır.

Kürt ulusal sorunu, ancak “kade-rini tayin hakkı” Kürt ulusu tarafın-dan kullanıldığında çözülür. Kaderini özgürce tayin etmek, her ulusun hak-kıdır. Demokratik bir kolektif haktır. Ayrı devlet kurma hakkını da içerir. Kürt sorununun özü, nüfusu 20 mil-yonu bulan bir ulusun bu haktan zorla yoksun kılınmasıdır.

Yaşadığımız topraklarda, Kürt hal-kı bugün yalnızca, ulusal geleceğini belirleme hakkından yoksun biçimde sömürgeci boyunduruk altında tutul-muyor, aynı zamanda varlığının inkâr edilmesinin acısını çekiyor. O nedenle, bir emekçi çözüme ulaşana değin yü-rütülecek mücadele döneminde, ulusal varlığın tanınması, anadilde eğitim, ulusal kimlikle politika hakkı gibi ulu-sal demokratik taleplerin sömürgecili-ğe kabul ettirilmesi ya da bu hakların özerklik biçiminde daha kapsamlı bir ulusal demokratik reforma genişletil-mesi tümüyle olanaklıdır. Ne var ki, bu kazanımlar sorunu ortadan kaldırmaz, yalnızca hafifletir ve daha açık hale getirir. Çözüm, hiçbir ulusa ve dile ay-rıcalık tanınmamasında veya tam hak eşitliğindedir. Çözümü dayatan tüm ulusal sorunların genel formülasyo-

nuyla, ulusal geleceğini özgürce belir-leme hakkının kullanılmasını sağlaya-cak koşulların elde edilmesindedir.

Halk Cumhuriyetleri FederasyonuPartimiz, politik özgürlüğün fet-

hedilmesi, işçi-emekçi iktidarının ku-rulması, Kürt ulusunun kaderini tayin etme hakkını kazanması ve halk mec-lislerine dayalı yeni bir cumhuriyetin oluşturulması hedeflerini; Türk ve Kürt uluslarından, Laz, Çerkes, Arap, Roman, Rum, Ermeni, Süryani, Gür-cü, Boşnak ulusal topluluklarından iş-çilerin, emekçilerin birlikte kuracağı Halk Cumhuriyetleri Federasyonu’na bağlıyor.

Ulusal sorunların çözümünde sos-yalist yol, ulusların tam hak eşitliği temelinde yer alacağı, ayrılma hakkı-nın titizlikle korunacağı halk cumhu-riyetlerinin kuracağı federasyonlardır.

Bu yol, farklı halklardan işçi-emekçiler arasında eşitliğin ve bu te-melde kardeşliğin yoludur.

Bu yol, sadece ulusal inkârın de-ğil, bizzat sömürgeciliğin tasfiyesini mümkün kılar.

Türk burjuvazisinin tasfiyesi ve iktidarın işçi-emekçi sınıflara geçişi, sömürgeciliğin tüm sonuçlarıyla orta-dan kaldırılmasını sağlar. Sosyalizm ve halklar federasyonu, Kürdistan’ın ekonomik-sosyal geriliğini yaratan bu sömürücü tarihi yıkar. Türk ve Kürt emekçilerini yeni bir temelde birleştirir. Geniş kaynaklar üzerinde sosyalist inşayı, ekonomik-sosyal ge-lişmede Kürdistan’a olumlu ayrım-

Page 58: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 58 ]

Marksist Teori 6

cılığı mümkün kılar. Kürdistan Halk Cumhuriyeti’nin ve Türkiye Halk Cumhuriyeti’nin ve bu süreçte kuru-labilecek başkaca halk cumhuriyet-lerinin gönüllü-özgür birliğinin eseri olabilecek Halk Cumhuriyetleri Fe-derasyonu: Kürt ulusunun devlet kur-ma hakkının gerçekleşmesini de ifade eder. Ayrılma hakkının korunduğu federasyon yoluyla Türkiye emekçi halklarıyla Kürt halkının sosyalizm yolunda birliğini de sağlar.

Bu yol, sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil, buradan başlayarak Ortadoğu, Balkanlar ve Kaf-kasya’da halkların demokratik ve sosyalist fe-derasyonlaşmasına açılır. Ortadoğu’da demokratik ve sosyalist federasyonlar, Kürdistan’ın dört parçasının birliğini sağlamanın da zeminidir.

Partimizin savunduğu ‘Emekçi çö-züm’ perspektifi: Türk emekçilerinin Kürt sorununda tutarlı demokrat bir pozisyona çekilmesi, Kürt emekçileri-nin ise burjuva çözüm çizgisine karşı inisiyatif üstlenmeye çağrılmasıyla, Anadolu ve Mezopotamya toprağının Halk Cumhuriyetleri Federasyonu için sürülmesi, gübrelenmesi demektir.

İnkarcı-şovenist rejimin geriletil-mesi için güncel demokratik reform mücadeleleri, doğru bir tarzda ele alındığında, bu devrimci programı za-yıflatmaz, tam aksine güçlendirir. Hiç kuşkusuz, Kürt sorununun çözümü ‘devrimi beklemeyecek’tir. Ama bu kapsamlı tarihsel-sosyal sorun, kimi kısmî ve ara çözümlerle hafifletilmesi mümkün olsa da, ancak halk devri-

miyle gerçek ve köklü çözüme kavu-şabilecektir.

Halk Cumhuriyetleri Birliği, ay-rılma hakkına sahip Türkiye ve Kür-distan Halk Cumhuriyetleri’nin ve devrimci süreç içinde ihtiyaç olarak belirebilecek başka halk cumhuriye-ti, özerk cumhuriyet, özerk bölge vb. örgütlenmelerin birleştireceği her ulustan ve ulusal topluluktan Ana-dolu ve Mezopotamya işçi-emekçi-lerinin iktidarı olacaktır. Her halkın kendi özyönetimlerini kurması kendi anadilinde eğitim alması ve devlet hizmetlerine anadilinde ulaşmasını sağlayacaktır. Bütün anadilleri eşit sayacak ve Türk egemen sınıflarının ırkçı asimilasyon politikasının bütün kalıntılarına karşı etkin mücadele yürütecektir. Sosyalizmin 20. yüz-yıldaki kazanımlarını devralacak ve daha ileriye taşıyacaktır.

Halk Cumhuriyetleri Birliği; söz, basın, toplantı, eylem, örgütlenme ve ulusal kaderini tayin özgürlüğünü sağlayacaktır. Eğitimi, sağlığı, ulaşı-mı, çalışmayı, konutu ve sağlığı her yurttaşı için parasız/sosyal bir hak olarak ilan edecektir. İnanç ve vicdan özgürlüğünü sağlayacaktır. NATO, IMF, Dünya Bankası, vb. emperyalist birliklerden çıkacak, emperyalist as-keri üsleri kapatacaktır. Bölge halkla-rının demokratik ve sosyalist birlikle-rini kurmaya yönelecektir. Yasalarda tam kadın-erkek eşitliğini sağlayacak, toplumsal eşitlik yönünde adımlar atacaktır. Kadına yönelik şiddet iş-kence sayılacaktır.

Page 59: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 59 ]

Marksist Teori 6

Halk Cumhuriyetleri Federasyo-nu, sömürücü sınıfları devlet organ-larından atacaktır. Devlet iktidarı işçi ve emekçilerin ellerine geçecektir. İşçi-emekçi konseylerinin yönetimine dayanan yeni devlet biçimi, emekçi halk kitlelerini politikaya çekerek, kendi yaşamlarının başaktörü haline getirecektir.

Halk Cumhuriyetleri Birliği, dün-yanın neresinde olursa olsun, halkla-rın ulusal ve sosyal kurtuluş müca-delelerini kendi mücadelesi sayarak destekleyecektir.

Halk Cumhuriyetleri Birliği, Tür-kiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasın-da, sosyalizme giden yolun ilk adımı olacaktır. Antiemperyalist ve demok-ratik bir devrimin ürünü olacaktır. Halklarımızın temel toplumsal-siya-sal sorunlarının çözümünün sağlana-bilmesi için, devrimden başka bir yol yoktur. Bu devrim, mücadelenin kar-deşleştireceği, tutarlı demokrat duru-şun birleştireceği bütün ulus ve ulusal topluluklardan işçi-emekçilerin ortak eseri olacaktır.

Page 60: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 60 ]

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğ-retim üyesi Prof. Dr. Fatma Gök, AKP hükümetinin top-lumu muhafazakâr ve dini temellerle yeniden düzenleme istediğini belirterek, 4–4–4 Kesintili Eğitim Yasası’nın bu amacın bir parçası olduğunu söyledi. Prof. Gök, “Eği-tim yasası, topyekûn bir saldırının bir parçası. İstanbul’u Dubai yapmakla, bütün kamusal alanları özelleştirmekle ilgili” dedi. Neoliberal kapitalist düzenin iyi çalışması için, AKP’nin toplumu ideolojik olarak dönüştürmek is-tediğini söyleyen Gök, “bunun bir kısmı din temelli bir eğitimdir. Diğeri de neoliberal politikalarla uyumlu, dünya pazarına iş gücünü yetiştirecek bir anlayışla dü-zenlenmesidir” diye konuştu.

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğ-retim üyesi Prof. Dr. Fatma Gök, zorunlu eğitimi kesintili hale getiren 4–4–4 Eğitim Yasası’na ilişkin olarak Mark-sist Teori’nin sorularını yanıtladı.

4–4–4 Kesintili Eğitim Yasası’nın temel ilkesi nedir?

“AKP TOPLUMU YENİDEN DÜZENLİYOR”*Röportaj

* Röportaj: Arzu Demir

Page 61: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 61 ]

Marksist Teori 6

Bu yepyeni bir atak. Çünkü AKP hükümeti, artık kendini çok kuvvetli hissettiği için eğitim sisteminde bu kadar radikal sayılabilecek değişik-likleri yapacak gücü kendinde göre-biliyor. 4–4–4 Eğitim Yasası’yla AKP esasen bir taşla birçok kuş vurmak istiyor. Görünen kısmı, genç yaşta çocukların - ikinci 4 içinde- yönlen-dirmeye başlanması. Birinci 4’te her-kes temel eğitim alacak. İkinci 4’te ise yönlendirme başlayacak. Yasa TBMM’de görüşülürken, son gün, “Kur’an ve Peygamberin Hayatı” ile ilgili iki ders koydular. Bu dersler seç-meli olarak düzenlendi.

O iki ders zorunlu olacak

Söz konusu iki ders temel tartışma konusu oldu. Uygulamada derslerin zorunlu olacağı konusunda yaygın bir kanı var. Siz bu kanıyı paylaşıyor musunuz?

Türkiye’de okullarda çocukların gerçekten seçmeli ders seçme şansı yok. Okulda ne varsa, çocuklar ona yönlendiriliyor. Hatta okul yöneti-cileri belirli derslere “zorunlu ders” gibi davranacak. Bu çok açık. Açık olan bir başka nokta ise, AKP’nin eğitimi muhafazakâr ve dini temelde yapılandırmak istediği. Sadece bu da değil. Yasada başka çok önemli mad-deler de var.

Yüzde 10 sınırlaması kaldırıldı

Daha çok, eğitimin muhafaza-kârlaştırılması açısından kamuo-

yunda tartışıldı. Örneğin çocuk işçi-lik ile nasıl bir düzenleme var?

222 sayılı Yasa’ya göre, bir işye-rinde mesleki teknik okullardan ge-len öğrencilerin sayısı, o işyerinde çalışanların yüzde 10’undan fazla olamaz. Şimdi bu yüzde 10 sınırla-ması kaldırıldı. Bir iş yerinde 50 kişi çalışıyorsa, 50 stajyer öğrenci çalıştı-rılabilecek. Stajyer öğrenciler, asgari ücretin üçte birine çalıştırılıyor. Bu çok büyük bir sömürü ve şirketlere verilmiş bir hediyedir.

Özel okullara kaynak aktarılacak

Eğitimin paralı hale getirilmesi açısından yasada nasıl bir düzenle-me var?

222 sayılı Yasayla ilköğretim ke-sintisiz olarak 8 yıldır. 8 yıldır, zorun-ludur ve devlet okullarında parasızdır. Artık böyle bir ibare, “parasızdır” ibaresi yok. Bizim gibi eğitim hakkı temelli olarak eğitimi kavramsallaştı-ran insanlar için bu çok önemli. Kay-nakların kime gideceğini, yasa çık-tıktan sonra çok açık gördük. Maliye Bakanı yasa kabul edildikten sonra yaptığı bir açıklamada, özel okullara kaynak aktaracaklarını söyledi. Aile-lere bin 500 lira verilecek. Bu konu çok önemli olmasına rağmen, çok tar-tışılmadı. Kamusal kaynaklar, devlet okullarının iyileştirilmesi ve herkese parasız eğitim verilmesi için harcan-ması gerekirken, hükümet ailelere çocuklarını özel okullara göndermesi için bin beş yüz lira verecek. Aileler de, devlet okullarının niteliği düştük-

Page 62: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 62 ]

Marksist Teori 6

çe, çocuklarına daha iyi bir eğitim imkânı sağlanacağı düşüncesiyle özel okulları tercih edecekler. Bu durum-da, hükümetin verdiği bin beş yüz lira yetmeyecek. Çünkü özel okul-lar velilerden daha fazla para isteye-cek. Böylece, alt sınıflardan da özel okullara kaynak aktarılacak. Hem devlet, hem de aileler özel okullara kaynak aktaracak. Eğitim bir haktır ve herkese en nitelikli eğitimi para-sız ve demokratik bir içerikle sunma mücadelesini yürütmek zorundayız. Kapitalizm içinde bile bunu yapmak zorundayız. Çünkü eğitim alanı; top-lum ile bireyin çakıştığı bir alan oldu-ğu için gerçekten orası bir mücadele alanıdır. Eğitim toplumu ideolojik olarak ve insan gücü olarak yeniden üretir, ama bunu yapması bu kadar düz olmaz. Bir toplumdaki hiyerarşi ve ekonomik iktidarın kırılması için ne kadar büyük mücadele verilmişse, o kadar daha fazla diğer sosyal haklar gibi eğitim hakkını da daha demokra-tik temellerde herkese verme olanağı-nı yaratabilmeliyiz.

Toplumu muhafazakâr-laştırmak istiyor

Toplamda yasa ve uygulamasına baktığımızda, AKP bu kökten deği-şikliği neden yapmak istiyor?

AKP’nin bir toplum tahayyülü var. AKP bunu toplum mühendisliği olarak yapmak istiyor. Toplumu daha muhafazakâr, daha dindar temellerde yeniden düzenlemek istiyor. Kapita-lizmin içinde, neoliberal politikalarla uyumlu bir şekilde yapmak istiyor.

Daha itaatkâr, ses çıkarmayan, sen-dikalı olmayan, protesto etmeyen, hak aramayan bir gençlik yaratmak istiyor. Başbakan Erdoğan, çok açık söyledi, dindar nesil istedi. Toplum-sal muhalefet bu kadar zayıf bir karşı çıkış sergilerse, AKP de amaçlarında başarılı olacaktır. Elbette, Ankara’da KESK’in, öğretmenlerin, biber gaz-lı saldırılara karşı onurlu direnişi oldu. Ama yetmedi. Eğitim yasası, topyekûn bir saldırının bir parçası. İstanbul’u Dubai yapmakla, bütün kamusal alanları özelleştirmekle il-gili. Hepsi bir paketin parçaları. Bu büyük manzara içinde iş görecek in-sanların da buna uygun daha itaatkâr, daha dini temelli yapılanmış olması amaçlanıyor. Çünkü din olunca sor-gulama olmaz. Ne söylenmişse ilahi olarak kabul edilebilir. Böyle insan-ları idare etmek çok daha kolaydır. AKP’nin kurmak istediği yeni düze-ne, neoliberal kapitalizme itiraz etme-yecek, uysal bir kitlenin yaratılması için eğitime müdahale edilmesidir. AKP, neoliberal kapitalist düzeninin iyi çalışması için ideolojik bir dönü-şüm yapmak istiyor. Bunun bir kısmı din temelli bir eğitimdir. Diğeri de neoliberal politikalarla uyumlu, dün-ya pazarına iş gücünü yetiştirecek bir anlayışla düzenlenmesidir.

8 yıllık temel eğitim 40 yıllık talep

Yasanın TBMM Genel Kuru-lu’nda görüşülmesi sırasında 28 Şu-bat hatırlatmaları yapıldı. “Hükümet 28 Şubat’ın rövanşını alıyor” değer-

Page 63: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 63 ]

Marksist Teori 6

lendirmeleri de yapıldı. Bu tartışma-lara ilişkin siz ne diyorsunuz?

8 yıllık temel eğitim, 28 Şubat son-rasında getirildi ama 8 yıllık zorunlu temel eğitim, 40 yıl öncesinde dile getirilen bir taleptir. 1973 yılındaki İl-köğretim Yasası’nda “Eğitim 8 yıldır, zorunludur, parasızdır” ifadesi geçer. 1971 darbesinden sonra eğitim refor-mu yapıldı. Bütün askeri muktedirler, darbelerden sonra eğitimi yeniden düzenliyor, hükümetlerin de ilk mü-dahale ettikleri yer eğitim oluyor. 28 Şubat yaşanmasa, 8 yıllık geçer miy-di, geçmez miydi? Belki biraz daha zaman alırdı. Ama biz zorunlu eğiti-min 8 yıl değil, 12 yıl önermesini, ne AKP’den ne de 28 Şubat’tan öğrendik. Herkesin eğitim hakkından eşit yara-lanması asgari demokratik bir taleptir ve çok önemlidir. Eğitimin içeriğinin nasıl düzenleneceği de bir o kadar çok önemlidir. Bir önceki eğitim sistemin hafız yetiştirmek için uygun olmadığı sıkça dile getirildi. İmam hatip liseleri-ne artık öğrenciler gitmiyordu. Çünkü 8 yılın sonunda öğrencilerin din temel-li bir topluma ve dini pratiklere uyum sağlamaları biraz daha zor. Çünkü o ana kadar epeyce şekillenmiş oluyor-lar. Bu ise hükümetin arzu ettiği bir şey değildi.

Öncelikle köklü bir temel eğitim verilmeli

4–4–4 Kesintili Eğitim Yasa-sı’ndaki yönlendirmeleri pedagojik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

İmam hatip ortaokullarının ku-rulması pedagojik olarak son derece

yanlıştır. Hiç bir şekilde olmaması lazım. Çocuk, 5 yaşında okula baş-layacak, 10 yaşına geldiğinde imam hatip ortaokuluna gidecek. Bu temel ve radikal bir yönlendirmedir. Peda-gojik olarak kabul edilemez. Eğitim bilimcileri olarak söylediğimiz şudur: Çocuk önce, köklü bir temel eğitim almalı, matematik, fizik, edebiyat, dünya edebiyatı, sosyal bilgiler. An-cak bu temel eğitimin üzerine kuru-lan mesleki eğitim çocuklar açısından hak temelli olur. Çocuk kendini biraz tanır, nereye gideceğini bilir. Anne, baba da yanlış yönlendiriyor. Aileyi de yüceltiyoruz.

Son 4 yılda çocuk okula gitmeyebilecek

Çocuğun eğitimi ile ilgili asıl ka-rar verici aile mi?

Evet, aileye kararı bırakıyor. Bir taraftan imam hatip açılıyor, bir taraf-tan ikinci 4’te yoğun bir yönlendirme olacağını görmüş bulunuyoruz. Daha da ilginç tarafı şu: Son 4’e geldiğimiz zaman, isteyen öğrenci okulda olma-yacak. Hem “12 yıllık zorunlu eği-tim” diyorsunuz, hem de çocuklar li-seye geldiklerinde, “Siz açık öğretim ile devam edebilirsiniz” diyorsunuz. Bu olmaz.

Yasada, bu konudaki düzenleme tam olarak nedir?

Yasa, son dört yılın “hem örgün hem de yaygın eğitim” şeklinde ol-masını düzenliyor. Zorunlu eğitim diyeceksiniz, ama bunu yaygın eğitim şeklinde vereceksiniz. Örgün eğitim ile yaygın eğitim iki ayrı düzenleme-

Page 64: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 64 ]

Marksist Teori 6

dir. Yaygın eğitim de çok önemlidir. Toplumda örgün eğitimden yararlana-mayan insanları kapsamalıyız. Bu da bir haktır. Fakat “İkisini de yapıyo-ruz” derseniz olmaz. Çocukları aile-nin himayesine bırakıyorsunuz.

Kız çocuklar için tehdit

Daha çok kız çocuklarını etkile-yecek değil mi?

Çocuk gelinler dediğimiz nokta tam da bu. Çocuk 13 yaşında ortao-kulu bitirdiğinde okula gönderilme-yecek. Ama biz hala 12 yıllık zorunlu eğitim vereceğimizi iddia edeceğiz. Böyle olmaz. Yoksul aileler, çocuk-larını okula göndermek istemeyecek-lerdir. Kız öğrenciler için de büyük bir tehdit olacaktır. Ekonomik olarak yoksul, anlayış olarak muhafazakâr olan aileler, çocuklarını okula gönder-meyeceklerdir.

Yönlendirme yaşı kaç olmalı? 12 yıllık eğitimden sonra... Lise

eğitimini herkes nitelikli şekilde al-malı. Eğitim biliminin verileri, 12 yıl temel eğitimin alınması, daha sonra

da 2 ya da 4 yıllık mesleki eğitimin verilmesi şeklinde.

Sistemin çıkarlarını esas aldılar

Yeni yasa okul öncesi eğitim ile ilgili ne diyor?

Okul öncesi eğitim yeni yasa ile ortadan kalktı. Bu çok sakıncalı bir durum. Ancak “ortadan kaldırmıyo-ruz” diyor. Ben bu açıklamaya gü-venemiyorum. Aileler, 5 yaşında ço-cuklarının okula gönderecekler. Okul öncesi çağındaki çocuk, soyut düşün-meye başlamamış, yetenek ve kapasi-te olarak tam ilkokula başlama yaşına gelmemiş çocukları ilkokula alacak-lar. Eğitim Bakanı, “İlk sömestr oyun oynayacaklar, ikinci sömestr oku-ma-yazmaya başlayacaklar” diyor. Çocukların hayatı ile oynanıyor. Eği-tim biliminde amaç çocuğun yüksek yararının sağlanmasıdır. En önemli ilke budur. Burada çocukları düşünen değil, sistemin ekonomik ve ideolojik çıkarlarını düşünen bir zihniyet söz konusu.

Page 65: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 65 ]

Eğitim sistemi 80 Askeri faşist darbesinden sonra de-ğiştirilerek, tekelci burjuvazinin ihtiyaçları ve neoliberal politikalarla uyumlu hale getirildi. Bu doğrultuda yeni eğitim müfredatları yapıldı. Bunun sonucunda ezberci, kendine verilenle yetinen, az düşünen, paylaşımcılıktan uzak, kendi çıkarlarını her şeyden üstün tutan, rekabet-çi, tüketici gençler yetiştirilmeye çalışıldı. Paralı eğitime geçişin koşulları hazırlandı. Özel okullar ve dershaneler sisteme dahil edildi “Bütçeye göre eğitim” politikasıyla, devlet okullarındaki eğitimin kalitesizleşmesine ve özel okullara yönelime yol açacak politikalar uygulandı. Din dersi zorunlu hale getirildi. Alevi, Hıristiyan, ateist den-meden herkes bu derse girmeye zorlandı.

2004 yılında eğitim “reformu” adı altında yeni bir eğitim müfredatı yürürlüğe girdi. Bu müfredatla eğiti-min içeriğindeki kalıntı düzeyindeki bilimsel yöntemler ve bilgiler bile ayıklanıp, pervasızlık düzeyinde bilim dışı dinsel, ideolojik uygulamalar eğitim programlarına dahil edildi. Müfredatta yer alan bilim dışı unsurların varlığı meşrulaştırıldı.

ÇOCUK İŞÇİ VE ÇOCUK GELİN DÜZENİÜmran Yurdayol

Page 66: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 66 ]

Marksist Teori 6

Şuraya varıldı: YGS sonuçlarına göre 1 milyon 250 bin kişiden 50 bini 0.5 puan bile alamazken, 260 bin kişi fen bilimlerinden tek soru çözeme-miş! Diğer yandan en iyi öğrencilerin katıldığı uluslararası bilimsel nite-likli yarışmalardaki sonunculuklarla iftihar eder bir haldeyiz! Çocuklar, daha ilkokuldan itibaren dershaneler-de yarışlara hazırlanıyorlar. Yıllardır dershaneler muazzam paralar kazanı-yor. Burjuvazi, onların politikacıları, generalleri, polis şefleri, yüksek sivil bürokratları çocuklarını yurtdışında okullara yolluyor. İşçi, emekçi çocuk-larına ise, meslek okulları ve imam hatipler öğütleniyor!

Burjuva ailelerin yanısıra, küçük burjuvazinin üst kesiminden aileler çocuklarını özel okullara gönderiyor-lar. Özel derslerle çocuklarının “açı-ğını” kapatmaya çalışıyorlar. İşçi ve emekçilerin çocuklarıysa “parasız” devlet okullarında, sınıflarda üst üs-te okuyorlar. Çoğu zaman da dersle-ri öğretmensiz geçiyor. Dışarıda ise atanması yapılmayan öğretmenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İyi bir meslek sahibi olmak adına küçük bir yaştan itibaren psikolojik baskı altı-na alınan bu çocuklar, kendilerini bir yarış atı gibi hissediyorlar. Bir sınavı kazanmak onlar için bir hayat memat meselesine dönüşüyor. Aileleri için de. Her yıl üniversite sınavından önce stresten intihar eden, ya da kalp krizi geçirenleri yazıyor gazeteler. Sınav sonrasında da, gerekli puanı alama-dığı için intihar edenleri! Üniversite önünde yığılmış milyonlarca genç. Ve

bu emekçi çocukları özel okullarda okuyan, özel dersler alan, dershane-lere giden gençlerle aynı sınava tabi tutuluyorlar.

Anadilde eğitimin bölücülük sa-yıldığı bu eğitim sisteminde, asimilas-yon tüm şiddetiyle devam ettiriliyor. Okula başladıklarında Türkçe öğren-meye mecbur ediliyorlar. Yüzbinlerce Kürt çocuğu, anadilleri olmayan bir dilde, Türkçe’de, anadili Türkçe olan çocuklarla yarıştırıyorlar. Her aşama-da daima iki adım geride oluyor bu çocuklar. Çoğu daha okul döneminde kaçınılmaz biçimde işçiliğe başlıyor.

Eğitim sisteminin hali bu iken bu sorunlara çözüm getirmek yerine AKP hükümeti, 10 Nisan 2012’de yürürlü-ğe giren “222 sayılı İlköğretim Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişik-lik Yapılmasına Dair Kanun”u, yay-gın adıyla, 4+4+4 yasasını yürürlü-ğe sokmayı başardı. AKP’nin Milli Eğitim Bakanı bu yasanın sorunları çözücü değil “yapısal bir değişiklik” olduğunu itiraf etti. Aslında 80’lerde başlayan politikaların ve 2004’te ya-pılan müfredat değişikliklerinin yeni bir adımıydı bu.

4+4+4 yasasıyla, eğitimde po-litik İslamcı burjuva düzenlemeler yapılıyor. Müfredat tümden bilimsel yöntemlerden arındırılmak isteniyor. Ki bir dönemdir, öğretmen ve öğ-rencilere “yaratılış atlası” dağıtılıyor. Çocuklar, umreye götürülüp, okul yerine, Kur’an kurslarına ve camiye yönlendiriliyorlar. Dindarlık adı al-tında itaatkarlık kültürü egemen kılın-mak isteniyor.

Page 67: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 67 ]

Marksist Teori 6

Her yıl yaklaşık 1. 400 bin çocuk ilköğretime başlamakta. 5 yaş uygula-ması ile yeni dönemde yaklaşık 2.800 bin çocuk ilköğretim birinci sınıfa ge-lecek. Bu yoğunluk giderek üst sınıf-lara da yansıyacak. Bu durum yıllarca eğitimin niteliğini düşürecek.

Derslik ve öğretmen ihtiyacından bahsediliyor. AKP hükümeti bu açığı kapatmak için dershaneleri özel okul-lar haline dönüştürmeyi ya da buralar-dan parayla hizmet almayı planlıyor. Tayyip Erdoğan’ın, “dershaneler ka-patılacak” sözünün anlamı bu olsa ge-rek! Aksi halde, kapanmak bir yana, dershane yaşının 7’ye kadar düşeceği ve dershanelerin sayısının daha da ar-tacağı görülüyor.

4+4+4 yasasından sonra çıkarı-lan özel “teşvik yasası” içinde özel eğitim ve öğretim teşvikleri de yer alıyor. Buna göre, devlet, özel okula kayıt yaptıran her çocuk için 1500 li-ra ödemeyi taahhüt ediyor. Bu yasada

“stratejik yatırım” olarak nitelendiri-len eğitim yatırımlarının içine ilk, or-ta ve lise eğitim yatırımları da girdi. Yasada şöyle deniyor:

“…Stratejik yatırımlar hangi iller-de yapılırsa yapılsın beşinci bölge kap-samındaki illerin teşviklerinden yarar-lanacak. Bu sınıfta yapılan yatırımlara ise şu teşvikler verilecek: 1) Gümrük vergisi muafiyeti, 2) KDV istisnası, 3) Yedi yıl süreyle sigorta primi işveren hissesi desteği (yatırım altıncı bölge-de yapılırsa destek 10 yıl verilecek) 4) Yatırıma katkı oranı yüzde 50 olmak üzere yüzde 90 vergi indirimi, 5) Ya-tırım yeri tahsisi, 6) Faiz desteği (sabit yatırım tutarının yüzde 5’ini aşmamak kaydıyla azami 50 milyon tl), 7) Bi-na inşaat harcamalarına KDV iadesi (500 milyon tl ve üzerindeki yatırımlar için), 8) Gelir vergisi stopajı desteği (sadece 6. bölgedeki yatırımlar için 10 yıl süreyle uygulanacak)”

AKP hükümeti, şu an 440 bin olan özel okul öğrenci kapasitesini kısa vadede 7-8 milyona yükseltme-yi planlıyor. Halen yüzde 3 olan özel okulların payını yüzde 50’ye çıkar-mayı hedefliyor. Bu arada atanama-yan öğretmenler meselesini de, onla-rı, özel okullarda sözleşmeli ve asgari ücretli olarak çalıştırarak “çözmeyi” deneyecekler. Ucuz kalifiye işçiler ordusuna katma çözümü!

İşçilerin ve emekçilerin çocukları bu özel okullara gidemeyeceği için, devlet okullarına, ama daha ziyade kısa yoldan meslek sahibi olma, para kazanma ihtiyacıyla meslek okulları-na ya da din eğitimi yapan okullara

AKP hükümeti, 2023’te dünyanın

en gelişmiş 10 kapitalist ekonomisi içinde olma hedefini,

4+4+4 eğitim yasasıyla, çocuk işçilerin

küçük bedenleri üzerinden

gerçekleştirmek istiyor.

Page 68: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 68 ]

Marksist Teori 6

yöneleceklerdir. Bu, geçtiğimiz yıl-larda, meslek lisesine gidenlerin ora-nının yüzde 70’ten yüzde 30’a düş-mesiyle kalifiye işçi sıkıntısı çeken burjuvaziyi çok memnun edecektir.

Mesleki /teknik okullarda okuyan öğrencilerin stajı üçüncü dört yılda başlayacak olsa da, meslek lisesi or-ta kısmını tercih eden “öğrenci, bö-lümüyle ilgili çıraklık eğitimi almak isterse 1 yıl okuduktan sonra staj eği-timi alabilecek”. Böylece Kanun tasa-rısına daha önce konulan ama gelen tepkiler ve eylemler üzerine geri çeki-len çıraklığa başlama yaşının 11’e dü-şürülmesi fiili olarak uygulanacaktır.

4+4+4’le, “yirmi ve daha fazla personel çalıştıran işletmeler, çalış-tırdıkları personel sayısının yüzde be-şinden az, yüzde onundan fazla olma-mak üzere mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumu öğrencilerine beceri eğitimi yaptırır” maddesinden, “yüz-de onundan fazla olmamak” ibaresi çıkarıldı.

Yani patronlar, istedikleri kadar meslek lisesi öğrencisini, fabrikalar-da, atölyelerde yetişkin işçilerin ye-rine, ucuz iş gücü olarak çalıştırabi-lecekler. Hem de çok düşük bir ücret karşılığında! AKP hükümeti 4+4+4’le buyuruyor ki, 20 ve üzerinde işçi ça-lıştıran işyerlerinde asgari ücretin yüzde 30’u, 20’nin altında işçinin çalıştığı işyerlerinde asgari ücretin yüzde 15’i, “aday çırak ve çırağa ya-şına uygun asgari ücretin yüzde 30’u” yeterli!

Burjuvazinin devleti 1999’da imzaladığı İLO’nun “dünyada ço-

cuk işçiliğinin en kötü koşullarının ortadan kaldırılması için acil eylem planı” başlıklı 182 sayılı sözleşme-sindeki 15 yaş altında çocuk işçi ça-lıştırmayacağına ilişkin uluslararası anlaşmayı da böylece fiilen ortadan kaldırmış oluyor.

Çocuk işçiler için dünyada 15 iş alanı “en kötü” kategorisinde görü-lüyor. 2011 yılında yapılan bazı araş-tırmalarda Türkiye’de “en kötü” ka-tegorisinde 3 alan saptanmış. Bunlar, mevsimlik tarım, küçük ve orta boy sanayi işletmeleri ve sokakta çalı-şan çocuklar biçiminde tarif ediliyor. 4+4+4 yasasıyla öğrenciler, bu en kötü alanlardan biri olan küçük ve or-ta boy işletmelere çocuk işçi olarak, sadece meslek hastalığı ve iş kazası sigortası yapılarak yollanıyorlar. Hem de henüz 13 yaşında!

Yine 4+4+4 tasarısının kanun-laşmasının ardından burjuva mec-lise sunulan İş yasa tasarısıyla, İş Kanunu’nun 105. maddesindeki ağır ve tehlikeli işlerde 16 yaşından küçük çocuk ve gençlerin çalıştırılmasını ya-saklayan ve buna uymayan patronlara 1358 TL›lik para cezası öngören yasa da ortadan kaldırılıyor.

Denilebilir ki, AKP hükümeti, 2023’te dünyanın en gelişmiş 10 ka-pitalist ekonomisi içinde olma hede-fini, 4+4+4 eğitim yasasıyla, çocuk işçilerin küçük bedenleri üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Burjuvaziye hizmette sınır tanımadığını gösteri-yor.

4+4+4 eğitim yasasıyla “dindar gençlik” yetiştireceğiz diyen AKP,

Page 69: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 69 ]

Marksist Teori 6

bu yolla bir yandan kendisinin ve ce-maatlerin kitle tabanını genişletmeye çalışırken, aynı zamanda kapitalist-lere “kadere boyun eğen”, kendisine verilenle yetinen, itaatkar, patrona karşı çıkmayı Allaha karşı çıkmak gi-bi gören, bu dünyada açlık yoksulluk çekse de, ödülünü ahirette alacağını düşünüp tevekkül eden işçi kıtaları hazırlamak istiyor.

4+4+4 yasasıyla, zorunlu din dersi ve ona, seçmeli de olsa Kur’an dersi-nin eklenmesi, 18 yaş altı çocuklara zorunlu, aile isteği ve baskılamayla örgün eğitimde Sünni İslami eğitimin verilmesi anlamına geliyor. Henüz dünya görüşünü seçmek için yeterli bilgi birikimine bile sahip olmayan yaşlardaki çocuk ve gençlerin dünya görüşünü dine, özel olarak Sünni İsla-mi inanca göre şekillendirmek hede-fiyle hareket ettiği görülüyor. Böyle-likle aynı zamanda, Sünni mezhepler dışında kalan mezhep ve inançlardan ve bilimsel inanca sahip ailelerden çocuklar, zorunlu din dersi eğitimiy-le Sünni İslamcı şekillendirmeye ta-bi tutulacakları gibi, seçmeli Kuran dersiyle aynı doğrultuda baskı altına alınacaklardır. Okul arkadaşlarının arasında dışlanma ya da derse gir-me şeklinde zorlamalar görülecektir. Okul yönetimleri bu derse girmeleri konusunda baskı uygulayacaktır.

Bugün, kapitalist toplumsal ya-pı ön koşulu atlanmamak üzere, tür-banlı kadınların üniversite eğitimi ve çalışma hakkı yönündeki adımlarda, kadın kurtuluş mücadelesinin ve Kürt halkının özgürlük savaşımının payı

tartışmasızdır. Cemaatler kadınların toplumsal yaşama etkin katılışından rahatsızdırlar ve onların evlerine dön-melerini istemektedirler. 4+4+4 böyle düşünenlere aradıkları imkanı tanıyor.

Yasaya göre son dört yılda eğitim yok öğretim var. Açıköğretim! Özel-likle kız çocuklarının okula gitmeden öğrenimini sürdürmesi hedefleniyor. Erkek öğrenciler ise çıraklığa yönlen-dirilecekler. Ayrıca açıköğretimi se-çenler, sınıf geçmek için dershanelere hücum edecekler.

Böylelikle 4+4+4’le, genç kadın-lar, 13 yaşından itibaren, üçüncü dört yılda zorunluluk kalktığı için, yay-gın eğitime devam ediyor adı altında okuldan alınabilecekler. Evlendirile-bilecek ya da eve kapatılabilecekler.

Öğrencilere diploma 12 yılın so-nunda verilecek ve tek diploma ola-cak. Öte yandan öğrencinin 4 yıl veya 8 yıl okumasının bir anlamı olmaya-cak ve öğrenci okulu yarıda bıraktığı takdirde eğitimsiz sayılacak. Ancak ortaokulu tamamlayanlara ilköğretim sertifikası verilecek.

Ve en önemlisi anadilde eğitim ya-sada yer almıyor. İnkarcılık ve asimi-lasyon 4+4+4’le sürdürülüyor.

Yasanın öngördüğü düzenlemeler içinde ‘tabletli eğitim’ olarak bilinen Eğitimde Fırsatları Arttırma ve Tek-nolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesiyle ilgili bir madde daha var. Eğitimde teknolojinin kullanımının arttırılmasını öngören proje kapsa-mında 2015 yılına kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım iş-leri, Kamu İhale Kanunu (KİK) hü-

Page 70: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 70 ]

Marksist Teori 6

kümlerine tabi olmayacak. Projenin toplam maliyetinin, tamamen yay-gınlaşması halinde 20 milyar doları bulacağı ifade ediliyor. AKP yandaşı patronlara ve tekellere zenginleşme-nin yeni kapılarını açıyor. Projeyle devlet halktan topladığı vergilerle yandaşı tekellere ve burjuvalara ser-maye birikimini hızlandırmaları için, para akıtacak.

AKP hükümetinin, emperyalist küreselleşme politikaları doğrultu-sunda patronlara çocuk ve stajyer

ucuz işçi sağlama saldırısını ve burju-va islami toplumsal temel yaratmayı amaçlayan bu yasayı mücadelelerle engelleyemediysek bile, sonuçlarına karşı mücadele etmeye devam edece-ğiz. İnanıyoruz ki, ucuz işçi sağlama saldırganlığı, kapitalizmin yol açtığı ağır çalışma koşullarına karşı müca-dele temelini asla değiştirmeyecek, onu mezara gömme mücadelesi büyü-yecektir. Burjuva İslami toplumsal ta-ban yaratma çabası ise bu mücadeleyi engellemeye yetmeyecektir.

Page 71: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 71 ]

9 Şubat günü eylem hazırlığındayken taşıdığı bom-banın patlaması sonucu ölümsüzleşen Marksist Leni-nist Komünist Parti militanı, komünist kadın Yasemin Çiftçi’nin, elimize posta yoluyla ulaşan MLKP İstanbul İl Komitesi’nin yayın organı Özgür İstanbul’da yer alan Eylül 2011 tarihli değerlendirmesini haber niteliği taşıdı-ğı için yayınlıyoruz.

“Marksistler diyalektiği bir yöntem olarak kullanırlar. Diyalektiğin yasalarından birisi şudur: ‘Her şey deği-şir, çünkü her şeyin bağrında çelişki vardır’. Sözlerime Felsefenin Başlangıç İlkeleri’nden kısa bir alıntı ile baş-lamak istedim. İnanıyorum ki, bütünlüklü bir değişime girişmek için felsefi bakımdan tarihsel materyalizm ve diyalektiğe dair asgari bir formasyon şarttır.

Geleneksel kadınlığa ve küçük burjuva alışkanlıkları-na savaş açarak; savaşçı özgür bir komünist kadın olma iddiası ile yola çıkan birisi olarak yazıyorum bu yazıyı. Tam da çelişkilerimi en derinden hissettiğim, geleneksel kadınlık duvarına ve küçük burjuva zaaflarıma çarptığım ve geriye düşüp sarsıldığım bir zaman diliminde bir alt üst oluşa adım attım. Alt üst oluş, geleneksel bir kadın

YENİ BİR BAŞLANGIÇ YAPTIM*Yasemin Çiftçi

* Atılım Gazetesinin 31 Mart 2012 tarihli sayısından alınmıştır.

Page 72: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 72 ]

Marksist Teori 6

için ya da hayatını ‘tek düze’ yaşama-ya kodlamış birisi için ürkütücü gele-bilir, fakat hayatımızın altının üstün-den daha iyi olup olmadığını nereden biliyoruz?

Özgür kadın yaratma ile karşı kar-şıya kaldım esasen. Düzene ve onun bende yarattığı zaaflara karşı mü-cadele etmeye giriştim. Bir çok kişi gibi ben de, önce aile kurumu ile bir mücadeleye tutuştum. Kadınlar bakı-mından daha zorlayıcı bir durum olsa da, bir çok kişi gibi ben de başarılı bir pratik sergiledim. Fakat bir kadını en çok zorlayan, duygularını yöneteme-me ve duygusal ilişkilerde gelenek-sel kadınlık rollerinden sıyrılamama sorunlarıdır, ya da hayatın, mücade-lenin her yerinde geleneksel kadınlık durumundan çıkamamak, bu yönleri-mizle esaslı mücadeleler verememek de diyebilirim. Benim için de durum böyleydi. Hedefim, profesyonel bir devrimci olmak olduğu için de ailemi, okulumu ve buna benzer bir çok şeyi arkamda bırakıp yola koyuldum. De-mokratik alanda kitle çalışması yürü-tüyordum. Mücadeledeki başarı gra-fiğim inişli çıkışlı fakat genel olarak başarılıydı. Ta ki beni zorlayan, yöne-tim gücümün zayıfladığı bir döneme kadar. Bu dönem için, önce duraksa-ma ve ardından gerileme dönemim de diyebilirim. Bu dönemde yaptığım ilk gerici şey, sığınacağım bir liman aramak ve bencil duygularla kaplı bir duygusal ilişki yaşamak oldu. Müca-deleyle bağlarımın zayıflaması, bir duygusal ilişkiyi daha fazla hayatımın merkezine almama neden oldu. Bu

durum daha fazla gerilememe, küçük burjuva zaaflarımın daha fazla açığa çıkmasına, bencilleşmeme, emekçili-ğimin zayıflamasına vb. yol açtı. Bu gerici duygular beni rahatsız ediyor, mutsuz ediyor, fakat pratik bakımdan çözme noktasında aslında bir adımım yoktu.

Kendi gerçekliğimi görmek ve za-aflarımla gerçekçi bir mücadeleye gir-mek beni zorladığı için sorunlarımın etrafında dolaşıp dururken; sorunun özünden yani ana halkayı yakalamak-tan, sorunun esasta ideolojik olduğunu tespit ve bunlara karşı mücadele etmek pratikte karşılığını bulamıyordu.

Sorunlarımı bu tarzda çözme ça-balarımda ise yine bireyci yaklaşım-larım oldu; tartışmalarımı (kimilerini) sızlanma olarak niteleyebilirim. Dev-rimci olan, içinde bulunduğun sorun-ları tespit ederek ve çözerek yürümek iken, ben takılıp kalıyordum. Devrim-ci olan, girdiğin her ortamı devrimci-leştirmek ve attığın her adımın dev-rimci mücadeleye, işçi sınıfına hizmet etmesi ve bunların toplamını sadelik içinde yapmak iken, ben, attığım bir adımın karşılığını bekliyor ya da kimi durumları kişiselleştiriyordum. Gerici duygularım ve devrimci duygularım çatışırken karar verme ve yön çizme konusunda epey zorlandım. Ve geri-lemek, zaaflarınla uzlaşmak seni öyle geriye savuruyor ki!

Ben, tam bu dönemde partinin kapsayıcılığı ve her bir kadrosuna harcadığı emekle karşılaştım. Ve bir komünist, yıllarca düşlediğim ve ezi-lenlerin fiili meşru hakkı olan devrim-

Page 73: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 73 ]

Marksist Teori 6

ci şiddeti pratik anlamda uygulayabi-leceğim yeraltı çalışmasını teklif etti. Bu benim bakımımdan bir alt üst oluş demekti ve bu teklifi esasen beklemi-yordum. Devrimciliğimi üretebilmek ve savaşçı, özgür bir komünist kadın olabilmek için bu teklifi hiç düşünme-den kabul etmem ve beni bu düzene bağlayan tüm geri yönlerimle esaslı bir savaşa girişmem gerektiğinin far-kındaydım.

Ben, ilk adımı attım. Bunu kabul etmem, beni bu düzene bağlayan bir çok yükten arınmama vesile oldu. Bü-yük bir karmaşanın içinden çıkıp, bir sadelik dünyasıyla karşılaştım. Yeral-tı çalışmasına adım atarken ne kadar önemsiz şeylere hayatımda gereğin-den fazla yer verdiğimi fark ettim. Örneğin; kıyafetlerim ne kadar da ha-yatımı gereğinden fazla meşgul edi-yormuş. Tepeden tırnağa bir değişim süreci beni beklerken, o kadar çok şey bende yük yapmış, hem fiziksel, hem de duygu bakımından. Fiziksel kimi şeylerden kurtulmak ilk etapta daha kolay oldu, ama esasta gerici olan duygularımı açığa çıkarma ve onlarla mücadele edip, takılıp kalmadan yü-rüme meselesi önemli bir yerde du-ruyor. Zaten bu gereksiz fiziksel du-rumları da, gerici duygularımız açığa çıkarıyor.

Yer altı çalışması yaşama bakış açısını değiştiriyor. Yaşamdaki her bir ayrıntıya başkaca gözle ve dik-katli bakmak şart. Çünkü yapılacak küçük bir hata büyük zararlara yol açabilir. Bu alanda tüm çıplaklığınla varsın, açık ve net olmazsan, bilincini

en üst düzeye taşıyamazsan ve bunun için mücadele etmezsen, kendini üre-temez ve geriye düşersin. Fakat her anını devrimci mücadele için örgüt-lersen, mücadelenin ihtiyaçları doğ-rultusunda kendini her duruma göre hazırlarsan, devrimciliğini üretiyor ve zaaflarınla uzlaşmıyorsun demektir. Sonuçta, yaşam durağan değil ve hata da yapabilirsin fakat bu durumu asga-riye indirmek, bunlardan ders çıkarıp yürümek o kadar önemli ki.

Yeraltı çalışmasında düşman algın da değişiyor. Çünkü taraflar çok net ve düşman sana artık MLKP militanı olarak bakıyor ve onun silahına karşı, senin de silahın var. Ölüm duygusu hayatımda yer etmeye başladı. Ama korktuğum için değil, tam tersi ya-şamı daha fazla sevmeye başladığım için, ölüm duygusu bana daha fazla kolay gelmeye başladı.

Yanıbaşındaki yoldaşın ne kadar da değerli olduğunu güçlü biçimde kavrıyor ve hissediyorsun. Onu her an kaybedebileceğimiz duygusu, onunla ilişkini yoğunlaştırma ihtiyacını ve sevgini arttıran bir enerjiye dönüşü-yor. Her şeyi sınırsızca paylaşmak, özellikle de yoldaşına sevgini, düş-mana ise sınırsızca öfkeni örgütle-mek ve bu bilinci oluşturmak o kadar önemli ki. Ben bunların çok başında olduğumun ve yüzeyselliklerimin far-kındayım. Ama buna karşı mücadele ediyorum ve pratik beni kesin bir de-ğişime zorluyor.

Yaşam alanımız olan bir mekanla kurduğumuz ilişki, sıradan bir ev ya-şantısı olmaktan çıkıyor. Çünkü o me-

Page 74: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 74 ]

Marksist Teori 6

kan, esasen bizim üssümüz. MLKP militanlarının üsleri onlara yakışır olmak ve amacına hizmet etmek zo-runda. Her anımı titizlikle ve disiplin içerisinde örgütleme gerçekliği ile karşı karşıya kaldım örneğin.

Halihazırda eski alışkanlıklarım karşıma çıkıyor; kendimde, bunları değiştirme gücü ve iradesi buluyorum.

Görevler almaya başladığım ilk anlarda kimi küçük hatalar yaptım, fa-kat bu duruma hızla müdahale ettik ve ders çıkartıp yolumuza devam ettik.

Bir kopuş yaşayarak yeraltına geçmek, bende yakın, kısa zaman di-liminde bile (olumlu) değişimlere ne-den oldu. Ve bu değişim süreci devam ediyor. Yeni bir kişilik oluşturmaya başladım. Bu dönem gelişime, deği-şime güvenimi arttırdığım bir dönem oldu. Özellikle de bir kadın olarak kendimi daha güçlü hissediyorum.

Tek başına hareket etmek, kendi gücüne dayanarak mücadele etmek ve zor dönemlerin devrimcisi olmak sorumluluğu ile karşı karşı kaldığım andan itibaren, bunu bir devrimci du-ruma dönüştürülebilecek sade bir ki-şilik yaratma gerçekliği önümde du-ruyor. Bunlar için attığım adımlar var. Fakat dediğim gibi; çok başındayım. Ve benim bakımımdan daha derinlikli tartışmalara ihtiyaç olduğunun da far-kındayım.

Bir çok geri yanımla açıktan sava-şa girdiğim ve pratik adımlar attığım bu süreçte, beni zorlayan şeyin yine bir kadınlık durumu olduğunu fark et-tim. Bilgi alanı ile ilgili yaklaşımım

halihazırda yüzeysel. Gerçek bir ko-puş için teoriye daha fazla saldırmam ve daha fazla kafa emekçiliği yap-mam kritik yerde duruyor. Teori ile dünkü kadar yüzeysel ilişkilenmesem de, çok daha derinlikli bir algıya ihti-yacım var.

Yeni bir başlangıç yaptım. Haya-tımın altı üstüne geldi diyebilirim. Evet, her şey bağrında çelişki taşıyor. Ben gerilediğim, sığınacak limanlar aradığım bir dönemde, sistemin ka-dına biçtiği rolü kabullenmeyip dev-rimci bir adım attım. Savaşçı, özgür bir kadın olma mücadelesine girdim. Kendime bugünden başlayarak gele-cekteki dönemler bakımından biçti-ğim roller var.

İşçi sınıfının kurtuluşu için, yani devrim ve sosyalizm mücadelesi için bir kadın komünist olarak yapabile-ceklerimin bilincindeyim. Hayatımın her anını buna uygun biçimde örgüt-lemek... Ve özellikle özgür bir kadın yaratma mücadelemde savaşçı olma-nın ve iyi bir devrimci nefer ya da ko-mutan olmanın daha önemli bir yerde durduğunu düşünüyorum.

Yeraltı çalışmasının ve mücadele-nin askeri cephesinin bir kadının öz-gürleşmesinde taşıdığı büyük önem benim için tümüyle berrak.

Devrimin Işık’ı bizleri ‘mutluluğu fethetmek için gecenin evinde yangın çıkarmaya’ çağırıyor. Sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurmak ama-cıyla yola çıkmış bir komünist kadın olarak ‘gecenin evinde yangın çıkar-maya’ doğru hızlı adımlar atıyorum.”

Page 75: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 75 ]

“Ateş üretenlerin” yalın ama bir o kadar da çar-pıcı öykülerine tanıklık ediyor zaman. Bahar dalları-nın erkenci vedalarının hüznünü yine bahar dağıtıyor. Karşımda hala canlılığını koruyan nergisler ve senin fo-toğrafın. Nasıl da çoğalıyorsunuz yan yana. Güzelliğin, gülüşün nergisleri kıskandırıyor adeta. Gözlerinse gele-ceği muştulayan umut yıldızları gibi parlıyor.

9 Şubat 1989’da merhaba demişsin çiçeklere, ırmak-lara, göğe, yıldızlara… 9 Şubat 2012’de ise yeni doğum-ları müjdeledin. Yüreğimizin, aklımızın elinden tuttun o gün. “Halkların baharında açmış bir çiçek” demişti yol-daşların. Muhteşem bir benzetme!

Eylemin, inkâr edilen, soykırımcı katliamlara maruz bırakılan, sömürgeci boyunduruk altında tutulan Kürt halkımıza Türkiye’den kanatlandırılan bir selamdır. Türkiyeli ve Kürdistanlı işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere umutlu ve yenilmez bir çağrı.

EZGİLERİNİ ÇAĞRINLA AYAKLANDIRDIĞIN KADINLAR SÖYLEYECEKZ.Deniz Boran

Page 76: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 76 ]

Marksist Teori 6

Erkenci vedan yüreğimizi kavu-ruyor bilesin. Ne ki, eylemini; ey-leminin ideolojik-politik anlamını çözümledikçe aynı yolda yürüyor ol-manın haklı gururunu yaşıyoruz. Bi-linir; her gidiş yeni bir çarpışmanın, arınmanın işaret fişeğine dönüşür. Bu kez çabalarımız birkaç kat artıyor. Yeni doğumları müjdeleyen gence-cik bir kadın yoldaşımızdır çünkü. Ateşiyle ısınacağımız, rüzgârıyla se-rinleyeceğimiz, buza kesen ayazlarda sıcaklığıyla sarhoş olacağımız Yase-minimizdir doğan. Adımlarımızı hız-landırışımız bundandır. Niteliği yük-seltme çabamız, uzattığın eli tutmak ve çağrına yanıt olma isteğimizdendir. Yaşamımızın orta yerine tahrip gücü yüksek bir bomba gibi düştün sevgili yoldaşım. Telaşlanma hemen. İyileşti-ren, iyileştirecek olan bir infilaktır bu. Bir dönemi tariflerken 9 Şubat öncesi ve 9 Şubat sonrası olacak yaşamımız-da artık. Yeniden doğuşun milattır, yüzü, güneşe, ışıltılı geleceğe dönük sosyalist kadınlar için. 9 Şubat öncesi yürüttüğümüz tüm iç tartışmaları bir başka formda yürüteceğiz. Zira eyle-min, yüreği devrim için atan kadınlara çok yönlü bir çağrıdır. Bu çağrıya ve-receğimiz yanıtlar kadın devrimini ne denli kavradığımızın, yaşamımızda, mücadelemizde ne ölçüde ete kemi-ğe büründürdüğümüzün de göstergesi olacak. “Kadın devrimiyle özgürleş-meye, siyasetin merkezine” diyenler olarak, çağrın ve özgürleştirici gücü üzerinde yeniden ve yeniden dikkatle duracağız. İç tartışmalarımızı bir baş-ka formda ele alacağız. Uzayan, dina-

mizm üretmeyen sorularımızı, atalete, inisiyatifsizliğe yol açan yanıtlarını tarihin çöp sepetine atacağız. Bizi bir bataklık gibi içine çeken ve sönük bir yalnızlığa iten, yüzü kendine dönük, sıradanlığın, bencilliğin iç sesleriyle kopuşarak, yüzümüzü yaşamın yeşi-line, yoldaş paylaşımlara, görkemli düşlere dikeceğiz.

9 Şubat’ta yeniden ve daha güçlü doğuşuna tanıklık etmiş olan kalbi-miz, tınısını senden alan, rüzgârı sen-den esen coşkulu bir yenilenişe kilit-lenecek. Söylediğin ezgi yüreğimizde, beynimizde alazlandıkça geriye çe-ken, gürül gürül akmamızı engelleyen ne varsa aşıp geçeceğiz duraksama-dan. Ardımıza bakmayacağız hayır! Yaşamımızı kendi ellerimizle alt üst edeceğiz. Öyle ya, “hayatımızın altı-nın üstünden daha iyi olup olmadığını nereden biliyoruz”.

Yaşam öykülerimiz, yürüdüğümüz yol ne çok benziyor değil mi sevgi-li yoldaşım? Kaçımız benzer şeyler yaşamadık ki! Belki biçimi değişti, belki nüans farkları vardı. Fakat bir-çoğumuz geçtiğin yollardan geçtik, bilesin. Anlattıkların çok tanıdık sev-gili yoldaşım. Tanıdık ve bir o kadar da can yakıcı. Yaşamın, mücadelenin değişik renkleri işte. Gürül gürül akar-ken kavga denizine, yolumuz kesildi kimi vakit. Hoyrat ellerin kaba mü-dahaleleriyle tökezledik bazen. Yeri geldi kavganın amansızlığına bir ner-gis narinliğiyle yanıt olmaya çalıştık. Eşitsiz bir savaştı ve kaybettik. Belki de acemiydik henüz! Yaşam cangılı-nın sayısız deneyleriyle tanışmamış-

Page 77: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 77 ]

Marksist Teori 6

tık belli ki. Erkenci bahar dalları gibi donuverdik ayazda… Kırıldık…

Öğretilmişlikler, ah öğretilmişlik-ler… Kolay kolay bırakmıyor peşimi-zi. Kimi zaman aile cenderesi içinde sıkıştırılırken kesiyor yolumuzu, kimi zaman sevgilimizle ilişkimizde, kimi zaman yeni görevlerle, farklı alanlar-la karşı karşıya kaldığımızda. Köklü kopuşlar yaşadığımız da, tökezlediği-miz de oldu bu çarpışmalarda. Sahici kopuşlarla yüzümüzü geleceğe çevir-diğimiz gibi, öğretilmişliklere tutsak düştüğümüz de oldu. Hem de kafa-mızın bu konularda en açık olduğunu düşündüğümüz anlarda! Hani istese-ler “doğrulara” dair saatlerce konuşa-bilir, sayfalar dolusu yazabilirdik! En ağır yenilgileri de böyle anlarda almı-yor muyuz?

Değerlendirmeni okurken, ka-dınlar olarak yaşamlarımızın birbi-rine ne çok benzediğini ve nasıl da kesiştiğini düşündüm. Evet, sevgili yoldaşım, toplumsal maddi koşulları değiştiremediğimiz, toplumsal cinsi-yet rollerine karşı güçlü savaşımları bugünden örgütleyemediğimiz sü-rece aynı patikaları çiğneyip, benzer yollardan geçeceğiz. Fakat şanslıyız. Direnç çiçeğimiz Işık’a, kutup yıl-dızımız Güneş’e ve sana –Zilanımı-za- yoldaşız. Şanslıyız. Beritanlarla, Çiçeklerle, Sabolarla, Hamiyetlerle, Ayferlerle, Sefagüllerle, Lalelerle, Yeterlerle, Haticelerle, Sibellerle, Se-raplarla devrimci yoldaşlıkta atıyor yüreğimiz. Sizleri tanıdıktan, müca-dele içinde kendinizi var edişinize tanık olduktan sonra, o yolu aynı şe-

kilde yürümemiz mümkün mü? Ayak izlerinize basarak yürüyoruz sevgili yoldaşım. Bağrında okyanuslar taşı-yan, birbirine kavuşmaya çalışan, ka-vuştukça birbirinden güç alan damla-lar kadar sabırlı oluşumuz bundandır. Yüzünü güneşe dönen güne bakanlar kadar cesursak, fetheden gülümseyi-şinizin, güven veren yürüyüşünüzün payı büyüktür sevgili Yasemin.

Çağrın! Nasıl da yalın. Çağrın, coşkulu yürüyüşün, kendini devrim-ci tarzda var edişin billurlaşmasıdır. Yıkmaya yönelmek, yıkmak ve yeni-den kurmak… Kolay cesaret edeme-diğimiz, fakat bir kez yönelince de devrimci sonuçlar aldığımız bir yol. 9 Şubat’ta yeniden doğuşun, yıkmak ve yeniden kurmak konusunda biz dev-rimci kadınlara ateşten bir çağrıdır. Bu çağrıya rüzgârdan yanıtlar oluştu-ruyor nice genç kadın. Soluğu senden esen, eskiyi yıkma çağrısından güç alan bir rüzgâr bu. Ektiğin tohumlar yeşermektedir, kuşkun olmasın.

Bahar dalımız… Zayıf, yetersiz yanlarımızla hesaplaşırken elleri-mizden tutacaksın. “Gerçeğe, sakın-madan, dosdoğru, gerçeğin gözünün içine bak” diyeceksin tüm inceliğinle. Gerçekle, verili gerçeğimizle yüzleş-menin, özgürleşmenin ilk adımı oldu-ğunu bilerek yürüyeceğiz. Gerçeği-mize gözümüzü kapayıp, kafamızda oluşturduğumuz tasvirlerle kendimizi kandırma gafletine yenilmeyeceğiz.

Mücadeleyi yeni bir düzeye taşı-ma çağrına somut yanıtlar oluştura-cağız. Devrimciliğimizi, kadın dev-rimini yaşamımızda, eylemimizde ne

Page 78: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 78 ]

Marksist Teori 6

denli pratikleştirdiğimizi tuttuğun ay-naya bakarak çözümleyeceğiz. Rutini zorlamanın sınırlarımıza dokunmak olduğunu bilecek ve o sınırlara sal-dırma kararlılığıyla hareket edeceğiz. Gülümseyen gözlerinden aldığımız güçle, bizi geriye çeken, zincirleyen, tutuk kılan, adanmışlığımızı, feda ruhumuzu sınırlayan her ne varsa, tümüyle cesaretle, cüretle hesaplaşa-cağız.

Devrimciliğimizi, enerjimizi sınır-layan tüm yüklerden arınacağız yürü-yüşünün yalınlığını izleyerek.

“Kadın öncülüğünü” eyleminde somutladın sevgili yoldaşım. İşaret ettiğin ışıltılı yolda cüretine tutunarak yürüyecek ve yeni örnekler yarataca-ğız sana söz! Gökkubbe tanıktır buna. Aynı iplikten dokunduğun, adımları-nı takip ettiğin Güneş’imiz, komutan Onur’umuz tanıktır! Kadın şafağının yapıcısı kadınlar olarak, kadın dev-rimini – özgürleşme mücadelemizi ilmek ilmek dokuyacağız. Yüzümüz, Zilanlaşan genç kadın cüretine, ira-desine ve kararlı yürüyüşüne dönük olacak daima.

9 Şubat senin, Zilan olarak yeni-den doğduğun, baharın, zaptedilmez

bir coşkuyla hayatın dallarına yürü-düğü gündür. Bizim içinse, 9 Şubat, bütün düzenleri yıkmaya yöneldiği-miz, yüzümüzü döneceğimiz bir reh-bere sahip olduğumuzu öğrendiğimiz gündür. Tarih yaprakları bizim için 9 Şubat öncesi ve sonrası olarak ayrış-mıştır artık. Erkenci her çağrı, baharın yaşamı yeniden ve yeniden çiçeklen-dirişi, her yeni doğum, biz kadınları daha da ileriye çekiyor. Sonsuzluğa yürüyüşünüz ellerimizden tutan bir rehbere dönüşüyor. 9 Şubat’tan sonra senin gözlerin ve yüreğinle bakıyoruz dünyaya. Senin yerine de savaşma göreviyle, sorumluluğuyla karşı kar-şıya buluyoruz kendimizi.

Büyük kayıpları büyük değerle-re dönüştürmek, yıldızlaşanlarımızın mutlulukla taşıdığı bayrakları, onur, cür’et ve bahtiyarlıkla yükseltmekle mümkün. Biliyoruz ki, sizlerden, kızıl kanatlı kadınlarımızdan ve yürüyüşü-nüzden öğrendiğimiz ölçüde, soluğu-muz soluğunuza karışır. Ol sebepten sevgili yoldaşım, ezgin yüreğimizde alazlandıkça sana, size, daha da ya-kınlaşacağız. Ezgini, özgür kadın cüretinle öne atılan, gülümseyişinle ısıttığın, çağrınla ayaklandırdığın ka-dınlar söyleyecek artık.

Page 79: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 79 ]

Emperyalistler ve bölgedeki işbirlikçi devletler Sad-dam Hüseyin’in sözde kitle imha silahları gibi, şimdi de İran’ın nükleer programının yarattığı tehlike üzerine gü-rültü koparıyorlar. Hem de tümü nükleer silahlara sahip-ken. Hem de emperyalist gericiliğin bölgedeki suç ortağı İsrail’in nükleer silahları bir sır değilken!

Aynı demagoji ve psikolojik savaş, Esad rejimi üze-rinden de yürütülüyor. NATO emperyalistleri, nasıl ki, işgal ve savaşa karşı olan halkları Libya konusunda ya-lanlarla ikna etmişlerse, bugün de aynı başarıyı Suriye konusunda sergilemeye çalışıyorlar. Baas rejimine karşı demokrasi uğruna mücadele ettiklerine inanılmasını isti-yorlar. Bölgenin Kralları ve Emirleriyle birlikte Esad yö-netimine karşı, Suriye için “insan hakları ve demokrasi” savaşımı yürüttüklerini söyleyebiliyorlar.

1 Nisan’da, İstanbul’da, AKP ve emperyalistlerin ko-tardıkları “Suriye’nin Dostları” toplantısından sonra, 5 Nisan’da Harp Akademilerindeki konferansta Abdullah Gül’ün, “İran’ın nükleer programının gerilimin sıcak ça-

AKP’nin BÖLGESEL YAYILMACI HEVESLERİ VE SURİYE

Yusuf Kenan Çobanoğlu

Page 80: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 80 ]

Marksist Teori 6

tışmaya dönüşme ihtimali”nden söze-dip “Türkiye’nin gelişmeleri uzaktan izleyemeyeceğini” açıklaması, füze kalkanının Türkiye’ye yerleştirilmesi-nin kabulünden itibaren İran rejimine karşı Türk burjuva devletinin değişen politikasını gözler önüne serdi. Ayrıca Harp Akademileri’ndeki konuşma-sında Gül, “Suriye, Irak ve İran’daki gelişmeler ve bu gelişmelerden dola-yı meydana gelen gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimaline” karşı “Türkiye için askeri hazırlık bir seçe-nek değil zorunluluk” diyerek, burju-vazinin ve AKP’nin, bölgesel yayıl-macı heveslerini ortaya koydu.

Davutoğlu ise, Türkiye için Suri-ye meselesinde “olaylara zamanında müdahil olmazsak ve bu olaylar eğer benim geleceğimi de etkiliyorsa, o za-man bir tutum belirlemekle karşı kar-şıya kalırız. Bu bir zorunluluk mese-lesi, yoksa bir tercih meselesi değil” dedi. Soruna biraz yakından bakarak bu sözlerin gerçek anlamını görelim.

Esad karşıtı gerici ve emperya-list işbirlikçisi cepheye herkesten çok Türkiye kucak açıp destek ver-di. Suriye Ulusal Konseyi (SUK) İstanbul’da kuruldu, emperyalistlerin ve Türk burjuva devletinin Suriye’ye askeri saldırısını isteyen tüm grup-lar İstanbul’da. Hür Suriye Ordusu (HSO) komutanları ise saldırıları Hatay’dan örgütleyip yönetiyorlar. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Ba-kanı Davutoğlu ilk günden itibaren sert açıklamalarla Suriye konusunda emperyalist askeri saldırıyı kışkırttı-lar. Hatta öyle ki, “Suriye Dostları”

İstanbul toplantısından savaş kara-rı çıkaramayan Erdoğan-Davutoğlu ekibi, Kofi Annan planının ‘’başarı sağlamayacağını’’ peşinen ilan ede-rek savaş ve işgal isteklerini tekrar-ladılar.

Devletin tüm kademeleri, özellikle Suriye konusunda savaş dilini kulla-nıyor. Resmi ve diğer tekelci medyayı savaş çığırtkanlığıyla görevlendirmiş durumdalar. El Cezire ve emperyalist medya, “gerekli” haberleri hazırlıyor ve dünyaya servis ediyor. Türk bur-juva medyasına da bunları Türkçeye çevirmek kalıyor! Son olarak El Ce-zire televizyonundan ayrılan bir grup medya emekçisi, Suriye’ye dair ha-berlerin önemli bölümünün düzmece olduğunu belgeleriyle ortaya koydu-lar. O haberlerden biri, yere yatırılıp, üzerlerine kan izlenimi verecek boya dökülen çok sayıda insanla ilgiliydi. El Cezire kendi imal ettiği bu haberi, Esat rejiminin katlettiği insanlar biçi-minde sundu!

Peki, ne oldu da Türkiye, Suriye ile “bir anda” kanlı bıçaklı hale gelip, Esad rejimine karşı savaş kışkırtıcısı ve örgütleyicisi pozisyonu aldı?

Burjuva devletin ve AKP’nin böl-gesel yayılmacılık istekleri ile bu ko-nuda kaderlerini ABD’ye bağlamış veya stratejilerini bu temelde hazırla-mış oluşları belirleyicidir. Libya’dan sonra sıranın Suriye’ye geldiğini ve Esad rejiminin ipinin çekilmesinin an meselesi olduğuna iman eden AKP, yağmadan siyasi ve iktisadi pay kap-mak için öne fırladı. Savaş tamtamla-rı çalarak, bölgesel hegemonya hakkı

Page 81: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 81 ]

Marksist Teori 6

konusunda uyarıcı oldu! Ne var ki, işler düşündüğü gibi gitmedi.

Güneybatı Kürdistan’daki, ulusal demokratik hareketin güç kazanması, Esad’ın rejime yönelen güçleri daralt-mak için Kürt halkıyla, statü tanıma temelinde bir anlaşma yapması ihti-mali ikinci etkendir. Bunun Kuzey Kürdistan’a etkilerini düşünmek bile inkarcı sömürgeci faşist rejimi ve hü-kümetini çıldırtmaya yetiyor.

En başta bunlar nedeniyle AKP, Suriye Baas rejiminin yıkılması için SUK ve HSO’nun silahlanmasıyla, eğitilmesiyle ve askeri faaliyetini ör-gütlemekle yetinmemekte, sınırda provakatif eylemler veya “insani yar-dım” adına planladığı 20 km derinlik-teki “tampon bölge” işgalini hazırla-maya çalışmakta, dahası ABD ve AB emperyalistlerini Libya’ da yaptıkla-rının benzeri bir işgale zorlamaktadır.

Hangi Suriye Özgür Olacak

ABD ve bölgedeki işbirlikçileri, özellikle AKP diktatörlüğü, gerici savaşı örgütlemek ve işgale gerekçe yaratmak için her gün Suriye halkına demokrasi götürmekten dem vuruyor! Bu yalanın ardındaki gerçeğe biraz yakından bakalım.

Suriye’de Baas diktatörlüğüne karşı mücadele eden başlıca güçleri iki cephede toplayabiliriz.

Birinci cephe, silahlı mücadele yü-rüten, emperyalistleri ve Türk burjuva devletini işgale davet eden gerici cep-he. Bu cephe SUK ve SHO’dan olu-şuyor. Emperyalizm yanlısı burjuva

muhalefet, kaderini emperyalistlerle birleştirmeye karar vermiş eski Ba-as’çılar ile Müslüman Kardeşler’den oluşuyor. Bu cephe Kaidecileri, Se-lefileri ve onların askeri eylemlerini kendi hegemonyası için kullanıyor.

İkinci cephe Birleşik Komünist Partisi ile demokratik özgürlükler is-teyen ilerici güçlerden oluşuyor. Bu güçler Halkın Kurtuluşu ve Yenilen-me için Değişim Cephesi içinde bir-leştiler. Esas olarak barışçı mücadele yürütüyor ve Baas diktatörlüğünü de-mokratik özgürlükler için reformlara zorluyor. Özellikle işbirlikçi güçlerin gerici iç savaşından sonra ayaklan-mayla iktidarı alma eğiliminden uzak-laşarak reformlara yöneldiler.

Başlıca güçlerden biri olan Kürt hareketi iki ana eğilime ayrılmış du-rumda. Barzani ile ilişkide olan Kürt örgütleri SUK’la birleşme isteği ta-şırlarken, KCK platformundaki PYD ve yakın örgütler, rejim ve SUK’tan bağımsız ve ikinci cepheye yakın bir çizgi izleyerek Kürtlerin ulusal hakla-rını elde etmek için mücadele ediyor-lar.

SUK ve Müslüman Kardeşler, em-peryalistlere ve AKP’ye askeri müda-hale çağrısı yapıyor, Katar emiri ve Suudi kralı tarafından finanse edili-yor, emperyalistler ve bölge gericileri tarafından silahlandırılıp eğitiliyorlar. Bunlar ve işbirliği yaptıkları Selefi ve Kaideciler sivil halka yönelik cinayet-ler işliyor, mezhep çatışması kışkırtı-yorlar.

AKP ve emperyalizmin Suriye’de-ki gözdelerinin “demokrasi”yle ilgisi,

Page 82: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 82 ]

Marksist Teori 6

Karzai veya Faysal rejimlerinden da-ha fazla değil. Yalanlar bu gerçeği na-sıl karartabilir ki! Bugün Suriye’deki yegane ilerici, yurtsever, elde demok-rasi bayrağı taşıyan hareket, PYD’nin de bir parçası olduğu “Halkın Kur-tuluşu ve Yenilenme için Değişim Cephesi”dir. O da Esad rejimine ol-duğu kadar, her tür emperyalist saldı-rıya, işgale karşı.

AKP diktatörlüğü, Suriye Baas re-jiminin katliamlarını işgal için gerekçe gösteriyor. Oysa bu tip katliamları des-potik Suudi rejimi de yaptı ve üstelik tanklarla bir başka ülkeye, Bahreyn’e girerek! AKP diktatörlüğü kitlesel katliamları işgal gerekçesi gösteriyor-sa, Bahreyn’de katliam yapan Suudi krallığına, Irak’ta, Afganistan’da kat-liam yapan ABD emperyalistlerine, Yemen’de katliam yapan Salih dikta-törlüğüne, Filistin’de katliam yapan Siyonist İsrail rejimine karşı savaş aç-malı. Bu güçlerin katliamcılığına ses çıkarmayıp Suriye rejimine karşı savaş örgütlemesi, yetinmeyip işgal çağrısı yapması, açık ki AKP’nin emperyalist işbirlikçisi ve Kürt düşmanı yayılmacı istek ve gerici politikalarından kay-naklanmaktadır. AKP diktatörlüğünün kendisi Roboski’de Kürt köylülere kitlesel katliam uyguladı. Birbirinden katliamcılık bakımından pek de fark-lı olmayanların, bu gerekçeyle veya “insani nedenle işgal” çağrısı yapması sahtekârlıktan başka bir şey değil.

Demokrasi sorununa gelince… AKP diktatörlüğü Suriye’de rejimin meşruluğunu yitirdiğini, demokrasiye geçme yönündeki tavsiyeleri dinle-

mediğini ileri sürüyor ve bunu savaş gerekçesi sayarak Türkiye’nin “iç işi” görüyor. Bu yalanı da bizzat kendi tavrıyla kanıtlanıyor. Suudi krallığı-nın ve AKP’nin andığımız diğer bazı müttefiki rejimlerin demokrasiyle ne ilgisi var? Politik hak ve özgürlük-lere yönelik kapsamlı saldırganlığı, AKP’nin “demokrasi” gerekçesinin sahtekârlığını ortaya koyuyor. Ayrı-ca SUK’la yaptığı anlaşmayla Suriye Kürtlerine ulusal haklar tanınmama-sı şartını dayatan bizzat Erdoğanve Davutoğlu ikilisidir. Kürtlerin ulusal hakları “demokrasi”nin temel talep-lerinden biridir. AKP diktatörlüğünün derdinin demokrasi olmadığına şahit gerekir mi?

Haksız Savaşa Karşı Mücadele SorunlarıTürkiye’de, AKP, emperyalizm

yanlısı ve emperyalizmin gölgesinde ‘demokratikleşme’ vaaz eden burjuva liberaller, sermaye oligarşisi, politik İslamcıların büyükçe bölümüne varan geniş bir cephe emperyalist gerici ko-alisyonun işgaline ortam hazırlamaya çalışıyor. Bu güçlerden şimdilik çe-kimser kalanlar ise “iç savaş”ın yete-rince olgunlaşmadığını ve bu olgun-laşmanın beklenmesini öğütlüyorlar.

Politik İslamcı güçlerden çok azı doğrudan emperyalist-gerici yayılma-cı savaşa karşı tavır alabilmektedir. Diğer yandan ABD emperyalizmine mesafeli duran bazı ulusalcı ve CHP gibi güçlerin, süreç ilerlediğinde Kürtlerin kazanacakları olası statüyü ve iktidar odağını bastırmak için sa-

Page 83: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 83 ]

Marksist Teori 6

vaş taraftarı olmaktan geri durmaya-caklarını bekleyebiliriz.

Emekçi sol hareket içinde ise, emperyalist gerici savaşa karşı ka-rarlılıkla mücadele eden, AKP dik-tatörlüğünün savaş macerasına karşı eylemlerde tutarlı bazı devrimci ve antifaşist parti ve gruplar, Suriye re-jiminin halka karşı bir diktatörlük olduğu gerçeğini yok saymaktadırlar. Suriye’de devrimcileri bilinmeyen zindanlarda mahkemeye bile çıkar-madan uzun yıllar esir tutan, Kürt halkının en küçük meşru taleplerini dahi tanımayan Baas rejimine “anti-emperyalist” payesi vermek, onu bu temelde desteklemek kaba bir “anti-emperyalist” ittifak politikasıdır.

Geçen yüzyılın başında Lenin, ulusal burjuva hareketleri destekle-mek için, onların emperyalistlere kar-şı uzlaşıcı konumdan mücadelesini yeterli görmeyerek, komünistlerin, işçi ve köylü emekçileri bağımsızca örgütlemesine özgürlük tanıyıp tanı-mamalarını diğer temel ölçüt sayıyor, ancak bu ikinci koşula uygun davra-nıyorlarsa desteklenmeleri gerektiğini vurguluyordu. Bugün emekçi sınıflar-la “ulusal” burjuvazi arasındaki çe-lişki o dönemle kıyaslanamaz ölçüde derinleşmiş durumdadır. Suriye yöne-timi, komünistlere, işçi ve emekçile-re örgütlenme özgürlüğü tanımadığı gibi, dahası çelişkide olduğu ABD ve AB emperyalistlerinin saldırıla-rına karşı, “antiemperyalizmi”, dik-tatörlüklerini örtmek için kullanma becerisini göstermekte, gerektiğinde de diğer emperyalist güçlerle işbirli-

ği yapmaktan geri durmamaktadırlar. Hatta özgün çıkarlarına dokunulma-dığı ölçüde ABD ve AB emperyalist-leriyle uzlaşma ve işbirliği yolunu da aramaktadırlar.

Komünistler ve tutarlı devrimciler, emperyalistlere mesafeli duran küçük devletlere yönelik emperyalist işgal ve gerici savaşlara karşı çıkar ve mü-cadele ederler. Ama bu rejimleri des-teklemez ve ittifak politikası gütmez-ler. Bu ülkelerdeki devrimci ve ilerici güçlerin burjuva-gerici rejimlerinden bağımsız halk hareketlerini örgüt-lemeye çalışan ve bunu emperyalist işgale karşı mücadeleyle birleştiren parti ve güçlerin mücadelesini destek-lerler.

Suriye Baas diktatörlüğü, bağım-sız örgütlenme yapan Birleşik Ko-münist Partisi kadrolarını zindana atarken, kendi kuyrukçusu SKP’ye sınırlı çalışma ve vekil çıkarma hak-kı tanımaktadır. Bu gerçeğe rağmen TKP’nin, “Sosyalizm Kazanacak” et-kinliğine davet ettiği SKP Siyasi Bü-rosu sözcülerinden Abdullah Halil, Arap isyanlarından ilham alarak Esad diktatörlüğüne başkaldıran halkın “ABD emperyalizmi”nin desteğiyle ayaklandığını (oysa Suriye’de Mart 2011’de başlayan isyanın ilk iki ayı kesinlikle halk hareketidir) iddia et-miş, Esad diktatörlüğünü savunmuş-tur. Halil, “Suriye ordusu da yurtsever bir ordudur, onlara da destek verece-ğiz” diyerek gerici rejime destekle-rini net olarak açıklamıştır. TKP bu görüşe hiç bir eleştiri yöneltmeyerek Suriye sorununda Baas diktatörlüğü-

Page 84: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 84 ]

Marksist Teori 6

ne destek olmayı onaylamıştır. Geçen yıllarda emperyalizme ve işbirlikçi AKP hükümetine karşı mücadele adı-na Türk burjuva milliyetçiliğini ve orduyu desteklediğini dikkate alırsak Baas milliyeçiliğinin kuyrukçusu çiz-giye destek vermesinde şaşılacak bir durum görmemek gerekir.

İran rejiminin temsilcisi Mehdi Hamadani’yi ise Halk Cephesi, “3. Eyüp Baş Uluslararası Emperyalist Saldırganlığa Karşı Halkların Birliği Sempozyumu”na davet edip konuş-turmakta bir sakınca görmedi. İran’ı temsilen davet edilen Mehdi Hama-dani, İslami antiemperyalizm süsü vererek, katil İran rejimininin propa-gandasını yapabildi. Sempozyumu düzenleyen Halk Cephesi, antiemper-yalizm adına İran emekçi sınıfları ve devrimci partileriyle, onları on yıllar-dır dinci faşist bir diktatörlük altında tutan, on binlercesini katleden İran rejimini adeta müttefik gören bakış açısına yuvarlanabildi.

Özgürlükler için ve emekçi sınıf-ların mücadelesinden koparılmış anti-emperyalizmin varacağı yer milliyet-çi burjuvaziye kuyrukçuluktan başka bir yer olamaz.

Suriye’ye savaş hazırlığı gerici cephenin savaş gücünün yetersizliği nedeniyle ‘’ateşkes’’ uğrağında. Ba-as diktatörlüğü de, emperyalist gerici cephe de zaman kazanarak bu durumu her biri kendi lehine dönüştürmeye çalışıyor. Baas diktatörlüğü egemen emperyalist güçler cephesine karşı Rusya ve Çin’in diplomatik ve askeri yardımından da yararlanarak emper-yalist saldırıyı olabilirse engellemeye, değilse kolay yenilmeyeceği koşullar elde etmeye çalışıyor.

Gerici ve emperyalist cephenin örgütlediği savaş askeri işgale dö-nüşmeden bile, Suriye halklarının mücadelesinin burjuvazi ve gerici-likten bağımsızca gelişmesini sa-katladı. Fakat yine de bağımsız halk hareketini geliştirerek ayaklanmaya dönüştürmek, emperyalist abluka ve saldırılara karşı mücadeleyi bununla birleştirmek tek doğru yoldur. Ko-münistler bu yolda yürüyen güçleri destekleyerek, onların sesi ve omuz-daşı olarak, emperyalist savaş hazır-lığına, hırslı ve açgözlü AKP dikta-törlüğünün savaş macerasına karşı mücadeleyi büyüteceklerdir.

Page 85: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 85 ]

Nepal’deki son gelişmeler üzerine, BNKP(M) Mer-kez Komitesi Politbüro üyesi, Baidya-Badal devrimci muhalefet grubunun sözcülerinden Basanta yoldaştan görüş aldık.

10 Nisan 2012’de Praçanda-Baburam çizgisinin Nepal ordusuna Halk Kurtuluş Ordusu’nu tasfiye emri vermesi ve HKO’nun Nepal Ordusunun denetimi altına girmesiyle birlikte, BNKP(M) içindeki devrimci mu-halefet, kendi ordulaşma sürecini başlattığını duyurdu. Bu süreç artık muhalefetle merkez arasındaki her tür-lü uzlaşma ihtimalini de ortadan kaldırmış bulunuyor. 24 Nisan’da Kupondul’da, Genç Komünistler Birliği (YCL) başta olmak üzere BNKP(M)’nin değişik örgüt-lerinden Baidya-Badal devrimci muhalefet çizgisinden yaklaşık 250 Maoist’in katılımıyla düzenlenen bir top-lantıda, “Halkın Gönüllüleri Bürosu”nun (PVB) kuru-luşu ilan edildi. Bu büronun kurulması 1 yıl önce karar altına alınmış, ancak Praçanda ve ona yakın olan eski

NEPAL’DE DEVRİMCİ MUHALEFET PVB’DE MERKEZLEŞİYORGülistan Devrim

Page 86: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 86 ]

Marksist Teori 6

YCL kadrolarınca sürüncemeye bıra-kılmıştı. Mevcut durumda büro, mu-halefetin örgütlenme merkezi olarak işleyecek. Büronun başına BNKP(M) Daimi Komitesi üyesi Biplap (Netra Bikram Chand) getirilirken, 17 kişilik yönetimi ise, BNKP(M)’nin en mili-tan gücünü oluşturan ve Nepal burju-vazisinin dağıtılması yönünde uzun süre dayatmalarda bulunduğu Genç Komünistler Birliği (YCL) kadroları ile devrimci muhalefet saflarındaki HKO savaşçılarından oluşuyor. Bası-na kapalı yapılan toplantıda, devrimci muhalefetin önderlerinden BNKP(M) Genel Sekreteri Badal’ın (Ram Ba-hadur Thapa), YCL’yi etkinleştirmek için bu birime ihtiyaç duyulduğunu, gençliğin rolünün, yarım kalan dev-rimi tamamlamak olacağını, YCL birimlerinin PVB bünyesinde öz sa-vunma kuvvetleri olarak işlev görece-ğini, belirttiği kaydediliyor. Büroya YCL’nin devrim sürecindeki rolüne benzer bir rol biçiliyor. PVB’nin, HKO’nun kuruluş aşamasında olduğu gibi, genel olarak 6 bölüm ve 6 komu-ta merkezinden oluşan bir askeri yapı-lanmaya sahip olması ve uzun vadede HKO’ya dönüştürülmesi öngörülü-yor. Toplantıda Nepal Ordusu’nun 10 Nisan saldırısı da bir “askeri darbe” olarak nitelendi.

Muhalefetin somut adımlarına da-ir basına açıklama yapmayan Basanta yoldaş, Marksist Teori’ye muhalefetin sürece yaklaşımı konusunda önemli bilgiler verdi. Röportajı okurlarımızla paylaşıyoruz.

22 Nisan 2012

Partinizdeki iki çizgi mücadele-sinde son durum nedir?

Komünist bir parti için iki çizgi mücadelesi yaşam kaynağıdır. Nasıl bir cisim, içinde çelişki olmadan var olamıyorsa, komünist bir parti de iki çizgi mücadelesi olmadan var ola-maz. Ancak, iki çizgi mücadelesi her zaman aynı düzeyde olmaz, kapsadığı konuların içeriğine bağlı olarak deği-şir. Partimizdeki iki çizgi mücadelesi esasen, Nepal Federal Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulduğu, Kuru-cu Meclis’in ilk toplantısından sonra keskinleşti. Nepal’de monarşi kaldı-rıldı, ama feodalizm değil. Nepal hala yarı feodal ve yarı sömürge bir ülke-dir. Dış müdahale artıyor. Süregiden iki çizgi mücadelesinin özü, bu duru-mu nasıl kavramak gerektiği ve statü-konun, yani demokratik cumhuriyet kozmetiğiyle süslenmiş yarı feodal, yarı sömürge koşulların mı sürdürüle-ceği, yoksa onun yerine Federal Halk Cumhuriyetini kurmak için mücade-leye devam mı edileceği konusunda merkezleşmektedir.

Birkaç ay önce, Merkez Komite toplantımız tam başlamışken, başkan Praçanda çizgi sorunlarına dair bir-çok şeyi açığa vurduğu bir röportaj verdi. Bu röportajda net bir şekilde, Nepal’de artık bir yeni demokratik devrim yapmaya gerek kalmadığı-nı, çünkü yeni demokratik devrimle sosyalist devrim arasındaki boşluğun daraldığını söyledi. Büyük bölümü-nün tamamlandığını ve kalanının da sosyalist devrim gündeme geldiğinde tamamlanabileceğini söyledi. Parti-

Page 87: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 87 ]

Marksist Teori 6

nin önünde duran temel görevin do-nör ülkeler için elverişli bir atmosfer yaratarak üretici güçleri geliştirmek olduğunu ekledi. Böylece, ulusal eko-nomiden ve ulusal burjuvaziden bile yana durmuyor. Aslında emperyalist sisteme entegre olmuş durumda.

Halk iktidarının feshedilmesi, HKO’nun 10 Nisan 2012’de nazik bir darbe ile Nepal Ordusu’nun ellerine teslim edilmesi, toprakların toprak ağalarına geri verilmesi, Hindistan’la BIPPA ve su kaynakları üzerine diğer utanç verici anlaşmalar vb. anti-ulu-sal anlaşmaların imzalanması, Pra-çanda-Baburam kliğinin, ABD em-peryalizminin bölgesel bekçi köpeği Hindistan yayılmacılığının ve onların Nepal’deki kuklalarının hizmetine girmesi demektir. Bu süreç yoluyla bu klik ulusa ve aynı zamanda sınıfa ihanet etmiştir.

Eğer önderler çıplak biçimde emperyalizm ve onun yerli ajanları önünde teslim olurlarsa, o zaman iki çizgi mücadelesi tek başına partinin bir sorunu olarak kalamaz. Daha zi-yade ulusun ve bir bütün olarak tüm ezilen halkların sorunu haline gelir. Kitlelere taşınmalıdır ki, bunların halk-karşıtı ve ulus-karşıtı suçla-rı teşhir edilebilsin. Bu nedenle, şu anda kitlelere taşıdığımız iki çizgi mücadelesi tüm bir ezilen sınıf, ulus, cins ve bölgenin devrimcilerin ya-nında durmasını sağlamak ve Mark-sizm kisvesi altında ulusa ve halka ihanet eden sağ revizyonistleri teşhir etmek için bir ideolojik ve siyasal kampanyadır.

Son Merkez Komite toplantısı örgütsel sorunları ele almak için bir yöntem benimsedi. Birincisi, hiçbir düzeydeki hiçbir komite, azınlık ve çoğunluk temelinde karar almaya-cak ve ikincisi, eğer oybirliği yoksa o zaman her bir ideolojik grup kendi ayrı komite toplantılarını örgütleme, karar alma ve kendi başına uygulama hakkına sahip olacak. Başka bir de-yişle, partimizdeki her bir ideolojik grup karar almakta ve bunları pratikte uygulamakta serbesttir. Şu anda par-timizde demokratik merkeziyetçilik yürürlükte değil. Partideki iki çizgi mücadelesi şimdi açıkça kitlelere taşı-nıyor. Biz tüm bu sürecin sentezinin, bizi, devrimi ileriye taşımak için daha derin bir ideolojik kavrayışla donata-cağını düşünüyoruz.

Halk Kurtuluş Ordusu’nun du-rumu nedir? Şimdi ordu tamamen çözüldü mü? Muhalefet bunun kar-şısında nasıl bir tutum almayı düşü-nüyor? Muhalefetin Halk Kurtuluş Ordusu’nun dağıtılmasını engelleme konusundaki çabalarını yeterli görü-yor musunuz? Ya da yeniden devrim-ci süreci geliştirmek için bu konuda nasıl bir planı var?

2000’deki ilk konferansında Nepal Halk Kurtuluş Ordusu’nun kuruluşu duyurulduğunda Başkan Praçanda HKO’nun, dünya proletaryasının, yir-mi birinci yüzyılda karşıdevrimi ön-leyecek militan bir kuvveti olduğunu söylemişti. Şaşırtıcı bir şekilde, 12 yıl sonra, 10 Nisan 2012’de HKO’nun “başkomutanı” başkan Praçanda Ne-pal ordusuna, tam da bu kendi can

Page 88: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 88 ]

Marksist Teori 6

verdiği HKO’ya yönelik, kamplarını kuşatarak ve teslim olmaya zorla-yarak bir darbe yapma emrini verdi. Bunun cephesinden cesur bir karar olduğunu iddia etti ama gerçekte em-peryalizm, yayılmacılık ve gericiliğin çeşitli renkleri önünde kapitülasyo-nun ödlekçe bir kararıydı.

Partinin uluslararası ilişkileri bakımından iki çizgi mücadelesinin içeriği ya da yansıması nedir? Ör-neğin Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Ya da benzer tu-tumları olan diğer örgütlerinki hak-kında?

İki çizgi mücadelesi yüzeye çıkma-dan önce, uluslararası komünist hare-ket parti çizgimize karşı eleştireldi. Bazı partiler partimizi açıkça eleştir-diler, Hindistan Komünist Partisi (Ma-oist), İran Komünist Partisi (Marksist Leninist Maoist), ABD Devrimci Ko-münist Partisi bunlardan bazılarıdır. Ve bazı başkaları da eleştirel görüşlerini içte paylaştılar. Ancak, birkaç revizyo-nist parti dışında, devrimcilerin çoğu o zaman izlediğimiz çizgiye karşı çıktı. Ama partimizde iki çizgi mücadele-si yüzeye çıktığında, tüm dünyadan devrimciler, devrimci çizgiye ve Kiran yoldaşın önderlik ettiği devrimci frak-siyona ideolojik destek verdiler.

Çeşitli devrimci partilerden gelen eleştiriler özünde doğruydu. Ama ba-zıları durumun sübjektif bir kavrayı-şına dayanıyordu. Ancak bu eleştiriler revizyonizme karşı mücadelemizde ve devrimin ve devrimci çizginin sa-vunulmasında yararlı oldu.

Devrimci muhalefet 2005 Chun-wang toplantısını nasıl değerlendi-riyor? Şu anki durumun oluşmasın-da bu toplantının kararları bir rol oynadı mı? Muhalefet bir geçmiş değerlendirmesi yaptı mı? Sonuçta tüm süreç boyunca alınan karar-ların önemli bir kısmında devrimci muhalefeti oluşturan yoldaşların da imzası var. Bu konularda muha-lefetin açıklamalarından edineme-diğimiz bilgi, muhalefetin geçmiş dönemde kendi aldığı tutumlara eleştirel yaklaşıp yaklaşmadığı ve eğer öyleyse, hangilerine eleştirel yaklaştığıdır?

Tam da bu toplantıda yeni bir De-mokratik Cumhuriyet taktiği benim-sedik. Bunun taktik bir değişim oldu-ğunu söyledik. Kurucu Meclis yolunu benimsediğimiz bir dönüm noktasıydı bu kesinlikle ve bizi bu noktaya ge-tirdi. Chunwang çizgisinin kesinlikle bugünkü durumun gelişmesiyle ilgisi var. Ama Chunwang da yoktan var ol-madı. Bu nedenle geçmişin tam bir de-ğerlendirmesini yapmalıyız ki bugüne dek yapmadık. Zengin bir değerlen-dirme yapmak için bence Chunwang toplantısına, İkinci Ulusal Konferansa ve hatta daha öncesine yoğunlaşmalı-yız. Ve ayrıca “21. Yüzyılda Demok-rasinin Gelişimi” konusundaki tutu-mumuzu da belirlemeliyiz.

Muhalefet bir Parti Kongresi yapmaya nasıl yaklaşıyor? Praçanda çizgisi, kongrenin toplanmasına mu-halefetin karşı çıktığını iddia ediyor. Durum böyle mi? Uzun yıllar boyun-ca bir parti kongresi yapmamış ol-

Page 89: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 89 ]

Marksist Teori 6

mak parti içinde bürokratikleşmeyi destekleyen nedenlerden biri mi?

Elbette, epeyce uzun bir süredir, 20 yıldır, parti kongresi yapmamış olmak, parti içinde bürokratikleşme-yi destekleyen nedenlerden biri. Ama bu ilk ve temel neden değil. Şu anki durumun ortaya çıkışının esas nedeni, temel önderliğin bir kısmında gelişen ideolojik ve siyasi yozlaşmadır. Par-ti kongresi sorunu çözmede yararlı olur ve düzenlenmelidir de. Ama parti kongresi şu anda mümkün değil, is-temediğimiz için değil, ama iki-çizgi mücadelesinin içerdiği sorunlara iliş-kin derinlemesine bir tartışma örgüt-lememiz için gereken elverişli orta-mın olmayışı nedeniyle.

Çatışmanın partide herhangi bir bölünme yaşanmadan çözülebilece-ğini düşünüyor musunuz? Muhale-fet nereye kadar bunu göz alır?

Devrim yapmak için güçlü bir parti isteyen devrimcilerdir. Devrimci güç, öncelikle ideolojik ve siyasal çizginin doğruluğu ve ikinci olarak da, sahip oldukları örgütün çapı ve maddi güçle ölçülür. Bu nedenle, devrimciler ön-celikle doğru bir ideolojik ve siyasi çizgi inşa etmeye yönelmeli ve sonra da maddi temelini güçlendirmek için, partide daha çok birleşmeyi sağlamak üzere doğru bir örgütsel çizgiye.

Başkan Mao gerçek bölücü-nün kim olduğu konusuna çok net olarak ışık tutmuştur. Demiştir ki, Marksizm’den sapanlar bölücüdür. Sağ revizyonistler, stratejik görüş olan sosyalizmden sapmışlardır, bu nedenle bölücü de onlardır. Bu an-

lamda, Praçanda-Baburam kliği bölü-cüdür. Şimdi biz doğru bir çizgiyi ge-liştirmek ve savunmak için keskin bir iki çizgi mücadelesi veriyoruz. Sonuç olarak bu, yoldaşlarda dönüşüm sağ-lıyor ve devrimci kutbu güçlendiri-yor. Durumun gelişimiyle devrimciler devrimi ileriye taşımak üzere yeniden örgütlenecek ve bir devrimci merke-zi pekiştireceklerdir ve revizyonistler de emperyalizmin hizmetinde kendi yollarına gideceklerdir. Marksizm ve revizyonizm bir komünist parti içinde çok uzun süre bir arada kalamaz.

21. Yüzyıl demokrasisi tezinin içeriği nedir? Her iki taraf bu konu-da neler düşünüyor?

21. yüzyıl demokrasisi, partimizin 2001’de ortaya koyduğu yeni bir kon-septtir. Daha ziyade, yeni demokratik veya sosyalist toplumda karşıdevrimi önlemek için hayata geçirilmesi öne-rilen bir siyasi metodolojidir. Birkaç noktaya odaklanmaktadır. Birincisi, devrimin tamamlanmasından son-ra halkın partinin her üç cephesini, hükümeti ve orduyu yönetmesini ve denetlemesini güvenceleyen bir si-yasi mekanizma geliştirmeyi öner-mektedir. İkincisi, çok parti rekabeti güvencelenmelidir. Üçüncüsü, temel önderlik günlük politikaya karışma-malı, ideolojik ve siyasi çalışmalar yapmalıdır. Dördüncüsü, ikinci ve üçüncü dereceden liderler dahi hü-kümete sürekli değil dönüşümlü te-melde katılmalıdır. Beşincisi, HKO güç olarak küçük olmalı, ama kitleleri eğitmeye yeterli olmalıdır ve kışlalar-da konuşlanıp vb. onlarla ilişkilerini

Page 90: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 90 ]

Marksist Teori 6

kesmemelidir. Bunların hem yeni de-mokratik, hem de sosyalist toplumda uygulanması önerilmektedir.

Devrimin tamamlanmadığı ve HKO’nun dağıtıldığı koşullarda, bi-rinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci noktalarda ortaya konan sorunlar güncel olarak pek fazla anlama sa-hip değil. Geriye kalan ikinci nokta, çok parti rekabeti, Praçanda-Baburam kliği için son derece yararlı olmuştur, emperyalist sistem altında parlamen-ter siyaset uygulamak için bunu kul-lanmışlardır. Bu nedenle Prachanda ve Baburam önderliğindeki revizyo-nist klik bunu çok fazla dillendiriyor çünkü bu, bu kliğe halkın kafasını ka-rıştırma ve onları çok partili sisteme çekmede çok yararlı bir alet olmuştur.

Yoldaş Kiran’ın önderliğindeki devrimci fraksiyon partide iki çizgi mücadelesinin patlak vermesinden sonra bu konsepti kapsamlı biçimde tahlil etmemiştir. Genel olarak hala, bu konseptin komünist parti içinde gizlenen revizyonistler tarafından kapitalizmin restore edilmesini ön-lemeye epey yardım edebileceğini ve HKO’nun devrimi savunmak üzere bürokratizmden korunabileceğini düşünüyoruz. Ama bu konseptin kendisi de ikiye ayrılıyor. Doğru ve kapsamlı bir senteze ancak yeni de-mokratik devrimi tamamladıktan ve bu konsepti pratiğe koyduktan sonra ulaşabiliriz.

NKP(Maoist) 12 maddelik an-laşmayı yaptığında ve sonrasında, riskli bir yönelim olmasına rağmen,

özellikle kentlerde örgütlenmesini geliştirecek taktik bir manevra ola-rak önemli olanaklar sunan adımlar atmış oldu. Burjuvazinin her zaman tekrardan silaha başvurmak için el-verişli meşru koşulları oluşturacak gerekçeler sunacağını, bu neden-le başvurulan taktik manevraların NKP(Maoist)’in elini güçlendireceği düşünürdü. Böyle de oldu, bu fır-satlar hem de çok defa oluştu. Ama BNKP(M) anlaşmalara sadık kal-makta ısrar etti. Ki bunlar anlaşma-nın diğer tarafı (burjuvazi) tarafın-dan çoktan ihlal edilmişti ve artık bu anlaşmalar devrimin büyütülmesine hizmet etmiyordu. Bunun nedeni neydi? Bugünden geriye bakarak, bu taktik yönelimin toptan yanlış ol-duğunu söylemek mi gerekir, yoksa sıkıntı sürecin yönetilmesinde mi ya-şanmıştır?

2005’teki Chunwang toplantısın-dan sonra Demokratik Cumhuriyetin taktik olarak benimsenmesi ve bunu Delhi’de, Nepal parlamenter partile-riyle yapılan 12 maddelik anlaşmanın izlemesi, bu sürecin bütününde önem-li bir rol oynamıştır. Toplantıda tam da bu taktiğin, merkezi iktidarı zapt etmek için halk ayaklanmasının bir zorunlu önkoşulu olan, kentlerde dev-rimci bir taban yaratmayı sağlayacağı oybirliğiyle kabul edilmişti. Gücümü-zü pekiştirmek üzere kentlere geldik. Ama Halk Savaşı’nın fırtınalı on yıl-ları boyunca kazandığımız ne varsa şimdi elimizden gitti.

Yakın dönemde başkan Praçanda, Hindistan yayılmacı egemen sınıflarıy-

Page 91: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 91 ]

Marksist Teori 6

la 12 maddelik anlaşmanın öncesinde anlaştığımızı açığa vurdu. Bir Hindis-tan gazetesine, The Hindu’ya, 16 Nisan 2012’de verdiği bir demeçte “Delhi’de 12 maddelik anlaşma ile başlayan yol-culuk şimdi bir sonuca ulaştı” diyor. The Hindu’yla bu röportajı, Nepal or-dusuna kışlalardaki HKO’ya bir darbe düzenleme emrini verdikten hemen sonra yaptı. Bu durum Praçanda-Ba-buram kliğinin parlamenter partilerle 12 maddelik anlaşmayı imzalamak için yayılmacı efendileri önünde tes-lim olduğu gerçeğini açığa çıkarıyor.

Praçanda-Baburam kliği bunun devrimi tamamlamak için bir taktik olduğunu söylemişti. Ama şimdi ka-nıtlanmıştır ki bu, Hindistan egemen sınıfının, Nepal parlamenter partile-rinin ve Praçanda-Baburam kliğinin Nepal devriminin sonunu getirmek için dizayn ettikleri üç-taraflı büyük bir stratejiydi. Bu gösteriyor ki Pra-çanda ve Baburam Nepal emekçi kit-lelerine ve dünya proletaryasına sade-ce yalan söylemediler, aynı zamanda komplo da kurdular.

HKP(Maoist) sizi, birçok başka noktanın yanı sıra, burjuvazinin ko-numunu doğru değerlendirmemekle eleştiriyor. Anladığımız kadarıyla, BNKP(Maoist)’in feodalizme karşı mücadeleye (monarşinin tasfiyesi vb.) aşırı vurgu yaptığını, ama bur-juvaziyi doğru ele almadığını, bunun da burjuvazi ile bitmek bilmez bir anlaşmaya yol açtığını söylüyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu çok önemli ve yerinde bir so-ru. Şahsen ben, HKP(Maoist)’ten

yoldaşların doğru bir noktaya par-mak bastıklarını düşünüyorum. Yol-daş Kiran’ın önderliğindeki ideolojik fraksiyonumuz henüz kapsamlı bir senteze ulaşmış olmasa da, bu, süre-giden iki çizgi mücadelesinin köklen-diği siyasi konulardan biridir.

Yeni demokratik devrimin iki yü-zü vardır; antifeodal ve antiemper-yalist. Bu iki yön ayrılmaz biçimde bütünleşmiştir. Ama partimizde bu ilişkinin kavranışında ta başından beri bazı farklılıklar vardı. Diğer önderler-den farklı olarak Baburam, monarşi-ye karşı mücadeleye dış müdahaleye karşı mücadeleden daha fazla vurgu yapıyordu. Kitleler bunu Hindistan yanlısı bir tutum olarak anlıyorlar-dı. Buna ek olarak, yeni demokratik devrimin öncesinde bir Demokratik Cumhuriyet alt-aşaması olması ge-rektiği yönünde bir yanlış tutuma sahipti. 2004’te Merkez Komitesi-nin Phuntiwang toplantısı ulusal ba-ğımsızlık sloganıyla halk savaşının yoğunlaştırılması kararını aldığında Baburam buna ciddi biçimde muha-lefet etti. Sonuç olarak iki çizgi mü-cadelesi keskinleşti ve Praçanda ile Baburam arasında Hindistan yanlısı ve kral yanlısı gibi saldırılar ve karşı saldırılar bunu izledi. Parti bölünme-nin kıyısına geldi. Ama daha bir yılı geçmeden 2005’te Chunwang’da Pra-çanda ve Baburam dramatik biçimde, Demokratik Cumhuriyet gibi bir yeni taktikle, aynı noktada durdular. Bu as-lında Baburam’ın Praçanda üzerinde büyük bir siyasal zaferiydi. Baburam tam da bu toplantıda Praçanda’nın

Page 92: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 92 ]

Marksist Teori 6

kendisini kazandığını ve hayatı bo-yunca bir daha asla ona meydan oku-mayacağını ve ikinci adam olarak hizmet edeceğini söyledi.

Şimdi de bugünkü senaryoya var-dık. Chunwang toplantısından bu ya-na Baburam’ın çizgisi partimizi yö-netiyor. Şimdi çok net biçimde belli ki Chunwang toplantısında Baburam Praçanda tarafından değil, Praçan-da Baburam tarafından kazanılmıştı. İkisi biçimde taktik, özünde stratejik olarak demokratik cumhuriyeti be-nimsemekte anlaştıklarında, bu kli-ğin monarşiye karşı mücadeleye daha fazla vurgu yaptığı ve Hindistan ya-yılmacı egemen sınıfları ve onun Ne-pal’deki kuklalarıyla uzun vadeli bir uzlaşma içinde olduğu açıktı.

Muhalefetin, Praçanda-Baburam çizgisine karşı zamanında harekete

geçmediğini ya da durumu fark et-mekte çok geç kaldığını düşünmüyor musunuz?

Parti önderliğimizde yanlış bir şeylerin kokusunu almadık değil. Ona gerekenden fazla inandık. Bu bizim zayıflığımızdı. Çok geç kalmış deği-liz, ama geç de kaldık. Hala bunun tali bir boyut olduğunu düşünüyoruz. Esas yön, devrimin büyük bir sağ tas-fiye tehlikesinden kurtarılmış olması-dır. Devrimin tehlikede olduğundan emin olduğumuzda, hem çizgiye, hem de önderliğe parmak bastık. Keskin iki çizgi mücadelesinin uzun seyrin-de denenmiş önderler ve kadrolardan oluşan bir ekibe sahibiz ve devrimci çizgimiz gelişiyor. Nihayetinde Mark-sizm revizyonizme üstün gelecek ve Nepal’de Yeni Demokratik Devrim kazanacaktır.

Page 93: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

Marks zamanında Londra’dan Kalküta’ya yolculu-ğun bir kuşaktan kısa sürede sadece 7 güne düşeceği ön-görüsü geleceğe iyimser bir bakıştı. Bugün Kalküta’ya gitmek için sadece yarım gün yetiyor. İngilizlerin sö-mürgecilik döneminde inşa ettikleri kent hala eski yü-zünü koruyor, sömürgecilik dönemi stilindeki devasa binalar yerli yerinde ve bisiklet tipindeki Riksha’ların taksi olarak kullanılmasına devam ediliyor. Tüm ülke üzerinde İngiliz sömürgeciliğinin izleri günümüzde de canlı; konuğu olduğumuz Hindistanlı yoldaşların komşusu ve dostu olan 92 yaşındaki militan kadın, o dönemi iyi hatırlıyor. İngiliz sömürgecilerine karşı mü-cadeleden, 1947’de “iktidarın devrinden” – Hindistanlı devrimciler resmi bağımsızlığın işbirlikçi bürokratik burjuva ve büyük toprak sahipleri sınıfına iktidarın devredilmesi olduğunu belirtmek üzere bu şekilde ad-landırıyorlar – beri komünistim ve bugün de gösterilere katılıyorum diyor. Tekstil işletmelerinin çoğu kapanmış ve çok önceleri siyasi ve ekonomik merkez, 20 milyon-luk bir kent olan Mumbai, başkent Delhi ve varoşları,

BİR KONGRE VESİLESİYLE HİNDİSTAN İZLENİMLERİEylem Canik

Page 94: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 94 ]

Marksist Teori 6

“Hindistan’ın Silikon Vadisi” Banga-lor veya ülkenin güneyinde kültürel bir merkez olan Chennai gibi başkaca bölgelere kaymış.

İngilizlerden bir başka kalıntı ise tüm yarımadayı kaplayan ve 1.2 mil-yarlık nüfus için önemli bir ulaşım aracı olan demiryolu sistemi. Tren-lerde dahi, Hindistan’da süre giden kast sistemini hissediyorsunuz; re-zervasyona tabi, klimalı, temiz bat-taniyeli uyuma koltuklu bölümler de var, pencere yerine demir parmak-lıkların olduğu bölümler de. Fakat fareler bu sınırları tanımıyor. Ve yoksullar yiyecek, kitap ve tokadan Hindistan haritasına dek satabile-cekleri her şeyi satarak treni boydan boya dolaşıyorlar. Trenler, her biri, çokça dünya ülkesinden daha büyük olan farklı eyaletlerden rengârenk elbiseli insanlarla dolu, farklı görü-nümler, kokular ve seslerle. Gele-neksel Sarisi ve alnındaki işaretiyle yiyecek satıcısı emekçi bir kadın, İphon’la oynayan enformatik öğ-rencisinin yanında oturuyor. Benim yanımda bir Müslüman aile var. Pen-ceredeki adam Punjab’lı; başında Sih dininin sembolü olan pagri nedeniy-le bunu anlamak kolay. Ve bu büyük ülkenin tüm manzaraları pencereden uçarak gözünüzün önünden geçiyor. Ve tabii ki herkes şu olmazsa olmaz “çay”ı içiyor. Ancak adı bizim bölge-mizdekiyle aynı da olsa, içindeki süt ve bir ton değişik baharat nedeniyle tanımanız neredeyse imkânsız. Ama binlerce baharatın tadı ve kokusunun sizi her yerde, tatlılarda bile kovala-

dığı bir coğrafyada bu sizi şaşırtma-malı.

Hindistan iki uç arasında bir ülke. Bir yandan dünyanın en yüksek ikin-ci nüfusuna sahip, serbest döviz kuru bakımından dünyanın en büyük on bi-rinci ekonomisi, alım gücü bakımın-dan dördüncüsü ve en hızlı büyüyen ikinci ekonomi. Ancak madalyonun diğer yüzünde geniş kitlelerin vahşice sömürülmesi, çok yüksek bir yoksul-luk, okuryazar olmama ve beslenme yetersizliği var.

Hindistan’ın değişik bölgelerine yaptığımız tren yolculuğunun ilk du-rağı, 28 eyaletin en yoksullarından biri olan Orissa-Bhubaneswar’dı. Burada Hindistan Komünist Partisi (Mark-sist-Leninist) militanlarınca karşı-landık. Bütün kent, 9. Kongrelerinin burada toplanacağını duyuran büyük duvar resimleri, pankartlar, afişler ve bayraklarla süslenmişti. Partiye yakın olan sendikanın oto-riksha sürücüleri bile araçlarını bayrak ve afişlerle do-natmışlardı.

HKP(ML)’nin 9. Kongresi ve Hindistan devrimci tarihinden notlarBizden başka Kongre’ye Hindis-

tan’dan 5 grup ile İran, Almanya, Af-ganistan, ABD, Ukrayna, Bangladeş, Fas, Kongo ve Nepal’den uluslararası delegeler katıldılar. Kongre binler-ce kişinin yer aldığı ve Hindistan’ın çeşitli dillerinde sloganların atıldığı büyük bir yürüyüşle başladı. Ayrıca Adivasi yerli halkların dans ekipleri de geleneksel giysileriyle gösteriye katıldılar.

Page 95: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 95 ]

Marksist Teori 6

Bu kongre Hindistanlı yoldaş-lar için özel bir anlama sahipti, zi-ra 1970’te Kalküta’da düzenlenen, HKP(ML)’in ilk, Hindistan devrimci hareketinin 8. Kongresi sayılan ve Çaru Mazumdar’ın Genel Sekreter seçildiği kongreden 41 yıl sonra ilk kez düzenleniyordu.

22 Nisan’da, Lenin’in 99. doğum gününde kurulan HKP(ML), o dö-nemde reformizmle büyük bir kopuş ve silahlı mücadelenin güçlü bir sa-vunusuydu. Parti, Mart 1967’de Dar-jeeling dağ bölgesinde patlak veren ve Hindistan’da bir silahlı mücadele dönemi başlatan tarihsel Naksalbari ayaklanmasından sonra kurulmuştu. Bugün de, HKP (Maoist)’ten HKP (ML) Kurtuluş gibi reformist akımla-ra, köylü örgütleri ve öğrenci hareket-lerinden sol sendikal federasyonlara dek tüm devrimci ve sol güçler Nak-salbari ayaklanmasını savunur. Bu ne-denle tüm Hindistan’da Naksalit sözü Maoist devrimciler için eş anlamlı olarak kullanılır.

8. Kongre sonrası dönem Hindis-tan devrimci hareketi bakımından çok çetin geçti. Özellikle 28 Tem-muz 1972’te Çaru Mazumdar’ın Kalküta’da Lalbazar polis merkezin-de katledilmesinden sonra, parti, ge-rek devletin vahşi saldırıları, gerekse iç tartışmalar nedeniyle sarsıldı. Çok sayıda MK üyesi ve başkaca önemli önderlerin de arasında olduğu binler-ce partili şehit düştü. On binlercesi işkence gördü ve hapsedildi. Bunun ardından parti birçok gruba bölüne-rek dağıldı. Ancak bu duruma teslim olunmadı, süreç içinde egemen dü-zene karşı direniş ve çeşitli devrimci grupların birliği ve yeniden örgütlen-mesi için çabalar başlatıldı.

Bugünkü Naksalitlerin iki akımıBugün Naksalitlerin iki temel akı-

mı olduğu söylenebilir. Silahlı mücadeleye temel bir önem

atfeden ve gizli örgütlenenler, Halk Savaşı Grubu, Maoist Komünist Mer-kez ve HKP(ML) Parti Birliği’nin ger-çekleştirdiği birlikten itibaren, esasen HKP (Maoist)’te birleşmiş durumda. Güçlü bir gerilla savaşı yürütüyor, Halk Gerilla Kurtuluş Ordusu’nu (PGLA) Yeni Demokratik Devrimi gerçekleştirmenin en önemli aracı olarak görüyor ve onun siyasal niteli-ğine büyük önem atfediyorlar. PGLA, HKP (Maoist) Merkez Komitesince seçilen bir Merkezi Askeri Konsey tarafından yönetiliyor. Bu parti şüp-hesiz çok geniş bir kitle desteğine sahip, özellikle de yoksul köylüler ve yerli halklar arasında. Ve Hindistan

HKP (Maoist) şu anda

150 bin civarında savaşçı gücüne

ulaşmış durumda, bunların hepsi

tabii ki modern silahlara

sahip değil.

Page 96: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 96 ]

Marksist Teori 6

burjuvazisi onu bir numaralı düşman olarak niteliyor. Silahlı mücadeleyi 8 bin gerillayla başlatan HKP (Maoist) şu anda 150 bin civarında savaşçı gü-cüne ulaşmış durumda, bunların hepsi tabii ki modern silahlara sahip değil.

Naksalitlerin diğer akımını ise HKP(ML) Kurtuluş, HKP (ML) ve bir dizi küçük grup oluşturuyor. Bu parti ve gruplar “kitle çizgisi” hattında ol-duklarını söylüyorlar. Ki pratikte esas olarak siyasal kitle hareketlerinde ak-tifler, stratejilerinin bir parçası olarak seçim olanağından yaralanıyorlar, silahlı mücadeleyi esasen ya lafızda kabul ediyor veya savunma yöntemi olarak görüyor, böyle ilişkileniyorlar.

Bu iki kamp arasında kalmış olan üçüncü bir akımdan da söz edilebilir. Bu örgütler, HKP (Maoist)’e daha yakın olan, bir başka ifadeyle, si-lahlı mücadeleden ve gizli partiden yana, fakat açık kitle faaliyetini de reddetmeyen bir mevzideler. Ülke-nin güneyinde faaliyet yürüten ve kitle örgütünün adı PALA (Halk Sa-natları ve Literatür Derneği) olan bir devrimci örgüt ile HKP(ML)-Yeni Demokrasi bu grup içinde anılabilir. HKP(ML) Kurtuluş esasen parla-menter biçimlere yoğunlaşır ve Ma-oistlerin “terörünü” teşhir ederken, HKP(ML) Yeni Demokrasi HKP (Maoist)’i devrimci bir güç olarak niteliyor ve aynı zamanda sınırlı ki-mi silahlı birlikleri var. “Partimizin durumuna ilişkin değerlendirmemiz şöyle; savunma durumundayız, bu gerilla mücadelesinde saldırıya ha-zırlandığımız aşamadır. Şimdi bütün

tartışma saldırıyı nasıl hazırlayaca-ğımız üzerine. Mücadele yelpazesini genişletme, siyasi anlamda daha bü-yük bir kitleyi etkimiz altına sokma bu hazırlığın unsurlarıdır. Sıradan insanları mücadeleye dahil etmeden, onları hazırlamadan başarı sağla-namaz. Başarıların neler olduğunu değerlendirmelisiniz. Biz bugün bir direniş mücadelesi yürütüyoruz. Sa-dece ekonomik bir mücadele değil, aynı zamanda gerilla mücadelesi de. Ama bu mücadele içinde çeşitli birlikleri gerilla birliklerine dönüş-türerek gerilla birliklerini hazırlama sürecini başlattık.” HKP(ML) Yeni Demokrasi’nin kendisine dair değer-lendirmesi böyle.

Bugün tamamen legal bir parti olan HKP(ML) 9. Kongreyi tarihle-rinde önemli bir mihenk taşı olarak görüyor. Hindistan’ın 19 eyaletinden 159 delege ile 46 gözlemcinin katıldı-ğı Parti Kongresi, dört temel belgeyi tartıştı ve sonuçlandırdı: Parti Prog-ramı, Parti Tüzüğü, Devrimin Yolunu Güçlendirme konusunda değişiklik önergeleri ve acil görevleri tanımla-yan Siyasal Rezolüsyon.

Oldukça canlı ve demokratik bir ortamda geçen ana tartışmalardan bi-ri, Yeni Demokratik Devrim yerine, Demokratik Halk Devrimi ifadesinin tercihi meselesiydi. Yoğun tartışma-ların bir diğer konusu ise seçimlere HKP (ML) adıyla katılabilmek için parti tüzüğüne Hindistan burjuva dev-letinin anayasasının kabul edildiğini belirten zorunlu bir paragrafı ekle-yip eklememek üzerineydi. Ciddi bir

Page 97: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 97 ]

Marksist Teori 6

delege kitlesinin itirazlarına rağmen nihayetinde bu paragraf oylamada ço-ğunluk sağlanarak tüzüğe dahil edil-di. Parti tüzüğüne dair kararla birlik-te, HKP (Maoist)’e yönelik tamamen eleştirel yaklaşımın, kimi reformist eğilimlerin partideki yansımaları ola-rak değerlendirilmesi haksızlık olma-yacaktır.

Ancak birçok partiden farklı ola-rak, HKP (ML) saflarındaki yoldaşça atmosfer, kolektif örgütlenme ve parti önderleri ve üyeleri arasında eşit iliş-kiler yaşamın tüm alanlarında ve açık tartışmalarda 5 gün süren kongrenin tamamı boyunca dikkat çekiyordu.

HKP(ML)’nin kadın kurtuluşu için mücadelesi2009’da parti, Tüm Hindistan

Devrimci Kadın Örgütü -AIRWO’yu kurdu. Partinin genel inisiyatifi ve ayrıca Venezüella’daki Dünya Kadın Konferansı kuruluşun zeminiydi.

Yeni MK ile Merkezi Kontrol Komisyonuna önerilen ve seçilen 29 üyeden sadece üçünün kadın olma-sı ve kadın delege sayısının düşük-lüğü HKP(ML)’nin kadın kurtuluş mücadelesi bakımından yolun epey-ce başında olduğunu gösteriyordu. Chhattisgarh’lı İngilizce öğretmeni ve AIRWO’nun önderi Usha durumu şöyle yorumluyor: “eğer erkek profes-yonellerimiz eve ve çocuklara bakmak için haftada sadece bir gün evde otur-saydı bunun çok yardımı dokunurdu Sorunumuz şu ki profesyonel devrimci olan çok az sayıda kadınımız var. Ve eğer bir erkek profesyonel devrimci ise kadının aileyi finanse etmek için bir işinin olması ve çocukları büyüt-mesi gerekiyor. Buradaki dördümüz-den ikisi evli değil ve evlenmemeleri için teşvik etmeye çalışıyoruz!”

Partinin yeni Merkez Komitesi’nin dört kadın üyesinden Sharmistha Cho-udhury, işin başında olmalarına rağ-men partinin doğru bir yaklaşıma sa-hip olduğunu düşünüyor: “HKP(ML) muhtemelen gerek revizyonist, gerek-se devrimciler içinde kadın sorunu-nu özel bir sorun olarak ele alan tek parti. Revizyonistler sorunu devrim-den sonrasına erteliyorlar, ama bize göre o zaman dahi özel bir sorun ola-rak ele alınması gerekecek. Sorunu sosyalizm sorunu olarak görüyoruz, çünkü kadın sorunu demokratik dev-rimle çözülemez, devrimden sonra da sürecektir. O derece köklüdür, ailenin bütünsel durumuyla vb. Ki, sadece bir demokratik talep değil bir devrim so-runudur. Biz kadın sorununun sadece

2009’da parti, Tüm Hindistan

Devrimci Kadın Örgütü -AIRWO’yu kurdu.

Partinin genel inisiyatifi ve ayrıca

Venezüella’daki Dünya Kadın

Konferansı kuruluşun zeminiydi.

Page 98: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 98 ]

Marksist Teori 6

demokratik bir sorun olmadığını ama aynı zamanda sosyalizmde de derhal çözülmeyeceğini, ancak komünizm-de çözüleceğini biliyoruz. Bu soruna komünist yaklaşım, özel mülkiyetle, bundan kaynaklanan aile yapısının ve ekonomik durumun neoliberal ve feo-dal unsurlara karşı günlük ve sürekli mücadeleyle birleştirilmesidir”.

Tüm delegeler Türkiye ve Kürdis-tan’daki durum hakkında bilgi almaya ve değişik deneyimlere çokça ilgi du-yuyorlardı. Esasen genç ve kadın yol-daşlar oturum aralarında ve geceleri her fırsatı soru sorarak ve deneyim paylaşarak değerlendirdi. Bu yoğun ilgi parti kongresi boyunca uluslara-rası konuşmacıların katılımıyla dü-zenlenen üç seminer boyunca da sür-dü. Seminer konuları şunlardı: “Yeni Sömürgeci Aşamasında Emperyalizm Ve Uluslararası Komünist Hareketin Önündeki Sorunlar”, “Dalit, Adivasi, Azınlıklar Ve Kadın Sorununa Komü-nist Yaklaşım” ve “ICOR’un Kurul-masının Anlamı ve Uluslararası Ko-münist Hareketin Önündeki İdeolojik Sorunlar”.

Slumlarda ev yıkımlarına karşı mücadeleMilyonlarca insanın kentlere göç

etmesiyle kent nüfusunun 2001’de %30’dan 2011’de %40’a hızla büyü-düğü Hindistan’da ev yıkımlarına kar-şı mücadele güncel bir sorun. Bhune-baneswar kentinin 1.5 milyonu aşkın nüfusunun %25 ila 30’u slum (tahta, odun, teneke gibi malzemelerden ya-pılan derme çatma konutlardan oluşan

son derece yoksul gecekondu bölgele-ri/teneke mahalleler) bölgelerinde ya-şıyor. Hükümet buldozerle ev yıkım-larına girişiyor, buna karşın halk taşla ve cesaretle direniyor. HKP(ML) MK üyesi Pramila ile birlikte bu bölgede 5 ayrı slum’ı ziyaret ettik. Yoldaş Pra-mila da bir slumda yaşıyor.

25-60 yaş arası emekçilerin, yok-sulların barındığı slum bölgelerinde halk bizi çok sıcak karşıladı ve dil sorunlarına rağmen ilişki kurmak ve deneyimleri paylaşmak sorun olmadı. Bir yıldır devletin yıkım saldırıları bu bölgede lüks apartmanlar ya da otel inşası gibi projeler nedeniyle tırmanı-yor. Ancak slum emekçileri sadece di-renmekte kararlı değil, aynı zamanda örgütlü de. Farklı slumlar arasında bir iletişim ağı örgütlenmiş, bir saldırı ol-duğunda birbirlerini bilgilendiriyor ve destek veriyorlar. Özellikle kadınlar, gerek slumların girişindeki barikatlar-da, gerekse de konut ve su kaynakları hakkını talep ettikleri gösterilerde da-ima ön cephedeler. Slum halkı sadece devletin buldozerlerine karşı direnişi örgütlemek için değil, aynı zamanda slumlarda günlük yaşamı örgütlemek için de komiteler seçmiş. Çoğunlukla inşaat işçisi ya da ev hizmetçisi olarak çalışıyorlar. Ailesi üç kuşaktır slumda yaşayan Rangani Sahi slumından Bi-nod Sau, bize, saldırılara karşı kullan-dıkları değişik yöntemleri anlatıyor: “polis bize saldırdığında onlara çelik gaz tüpleri attık. Aynı zamanda çamur ya da kaynamış yağ dolu kovalar kul-landık. Kovaya bir ip bağladık, fırlat-tık ve iple geri çektik. Kullandığımız

Page 99: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 99 ]

Marksist Teori 6

diğer silahlar ise benzin dolu bidon-lar, sopalar ve bez parçaları… Bura-da olmak bizim hakkımız. İlk saldırı 29 Aralık 2010’da oldu. Tüm halk bizi destekledi. Kitle örgütü ve HKP(ML) de bizi destekledi. Her yıl 29 Aralık’ta bir eylem günü ilan etmeyi kararlaş-tırdık. 3 Ocak’ta protesto amacıyla belediye ofisine gittik. 10 km.lik bir yürüyüştü ve kadınlar en önde yürü-yordu. Saldırıya uğradık ve 32 kişi yaralandı, hatta 2 kişi öldü, askerler tarafından öldürüldüler. Ölene dek mücadele edeceğiz ama bu yeri terk etmeyeceğiz”.

Türkiye ve Kürdistan gibi ülke-lerde de bu tipten sorunların gün-demde olduğunu duyunca halk ben-zerliklerden epeyce etkilendi ve

deneyimlerimiz hakkında daha fazla bilgi almak istediler. Slumdaki bir parti çalışanının evinde yediğimiz –elbette Hindistan’da her zaman ol-duğu gibi sadece sağ elimizle- öğle yemeğinde sohbeti sürdürdük.

Güney Hindistan’a devamSahil boyunca ve güzel dağları

aşarak, 20 saatten uzun süren tren yolculuğunun ardından en güneyde-ki eyalet olan Tamil Nadu’ya ulaştık. Burada bir kez daha Hindistan’ın çeşitliliğini fark ettik: öğrendiğimiz birkaç kelimeyi hiç kimse anlamı-yordu çünkü güneyde Tamil dili konuşuluyordu! Hindi resmi dil, İn-gilizce ikinci dil. Ünlü Bollywood filmleri sayesinde büyüyen etkisine rağmen, Hindi dili hala sadece Ku-zeyin bazı bölgelerinde anlaşılıyor ve konuşuluyor. Ayrıca Tollywood (Telagu dilinde) ve Kollywood (Ta-mil dilinde) de hiç de daha az büyü-meyen iki büyük film endüstrisi. Ku-zeydeki, Hint-Avrupa dil ailesinden köken alan diller az da olsa mesela Kürtçeyle benzerlikler gösteriyor ve zaman zaman “naan” (ekmek) gibi kimi sözcükleri anlayabiliyorsunuz, ama Güney Hindistan’ın Dravidian kökenli dilleri tamamen farklı. Öy-le görünüyor ki ne sömürgecilerin İngilizceyi dayatması, ne de Hindu faşistleri ve Hindistan burjuvazisi-nin Hindi dayatması başarılı olmuş. Hindistan’da hala birer milyondan fazla yerel kullanıcı tarafından konu-şulan 30 dil ve en az 10 biner yerel

Hükümet buldozerle

ev yıkımlarına girişiyor,

buna karşın halk taşla ve

cesaretle direniyor. HKP(ML) MK üyesi Pramila ile birlikte

bu bölgede 5 ayrı slum’ı ziyaret ettik.

Yoldaş Pramila da bir slumda

yaşıyor.

Page 100: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 100 ]

Marksist Teori 6

kullanıcı tarafından kullanılan 122 başka dil var.

Kuzeyle güney arasında yemek-ler bakımından da büyük farklar var: kuzeyde yemeğinizi ekmekle yerken, güneyde sadece pirinç var. Kahvaltı-da dahi “idlis” isimli, acı ve baharatlı sosla yenilen kaynamış pirinç köftesi yiyorsunuz.

Tamil Nadu’da çay plantasyonu, tekstil endüstrisi ve ulusal sorunHindistan’ın bağımsızlık savaşının

başladığı yer olan Tamil Nadu’da ilk durağımız Chennai idi. Kent merke-zindeki son slum’a bir ziyaret gerçek-leştirdik. Son altı yılda 50 bini aşkın insan kent merkezinden zorla çıka-rılmış, Chennai’yi bir modern hi-tec kenti haline getirmeye çalışıyorlar. Kentin eyalet hükümetinin kararına göre yeniden inşası kapsamında top-lamda yarım milyon insanın yerinden edilmesi planlanıyor. Bu ziyaretin ar-dından çay plantasyonunda sendikal bir önder olan PT yoldaşla buluştuk. 30 yılı aşkın süre bu plantasyonda çalışmış ve eşi halen orada çalışıyor. Önceki gün eşinin Walpari’de bulunan plantasyondan kendisini aradığını ve işçilerin orada bulunan filler ve panter-lerden korktuğunu anlattığını söyledi. PT’ye göre, çok sayıda hak kazanılmış ancak sarı sendikalar bunları savunma-dığından plantasyon sahipleri istedik-lerini yapabiliyorlar. Örneğin işçilerin günde 16 kg çay toplayacağına dair bir sözleşme yapılmış, ancak sarı sendi-

kalar şimdi ücret alabilmek için asgari limit olarak 40 kiloyu kabul etmiş ve plantasyon sahipleri hiçbir direniş ge-lişmediği takdirde 100 kg’a dek talepte bulunuyorlar.

“Güneyin Manchester’ı” olarak bilinen bir sanayi merkezi olan ve Tamil Nadu eyaletinin en büyük 3. Kenti olan Coimbatore’de önceleri 500 tekstil işletmesi mevcutmuş, ama bugün sadece 10-15 tanesi çalışıyor. Coimbatore’ye 50 km uzaklıktaki Ti-rupur’da tekstil sanayinin bir merkezi var ve dünya pazarlarındaki triko gi-yimin % 3’ünü üretiyor.

Öğleden sonra Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da siyasi durum üzerine bir panele katıldık. Değişik parti ve örgüt-lerden dinleyiciler geride kalan dört saate rağmen sorularına devam edi-yorlardı. Ulusal sorundan silahlı mü-cadeleye dek değişik konular tartışıldı ve sonrasında tartışmalar Hindistanlı yoldaşların evinde de geç saatlere dek sürdü. Tamil Nadu ile Hindistan-Sri Lanka devlet sınırı arası sadece 17 km ve elbette Tamillerin ulusal kurtu-luş mücadelesinin durumu yakından gözlemleniyor ve çokça tartışılıyor, ancak dayanışmanın ötesinde bu mü-cadeleye daha etkin katılım yönünde güçlü bir eğilim gözlenmiyor.

PALA (Halk Sanatları ve Literatür Derneği) temsilcileri de panele gel-mişlerdi. PALA, amacını, “devrimci düşüncelerin halk arasında yayılma-sına çalışmak” biçiminde ifade ediyor. Sokak tiyatroları, dans vb. etkinlikler düzenliyor. İdeolojik ve siyasi bakım-dan, gizli bir Maoist devrimci partinin

Page 101: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 101 ]

Marksist Teori 6

önderliği altındalar. Tamil Nadu’lu devrimciler PALA gibi örgütleme bi-çimlerine çok önem veriyor, çünkü birçok insanın okuma yazması yok. Tamil Nadu’da halkın sadece % 69’u okuma yazma biliyor. “Politik düşün-celerimizi ancak kültürel çalışmayla bu örgütlenme üzerinden halka ulaş-tırabiliriz” diyorlar. Bu örgüt, HKP (Maoist)’e oldukça yakın duruyor. “Maoist yoldaşların çok kayıpları var, birçok yönetici yoldaşı kaybettiler ve şimdi yardım için bize başvuruyorlar. Biz de onları desteklemek amacıyla kitaplar yayınladık. Örneğin Green Hunt (“Yeşil Av”) operasyonu ile ilgi-li, maruz kaldıkları durumla ilgili. Biz kitle örgütlerimizi onlarla dayanışmak için örgütlüyoruz. Bu konuyla ilgili 20 milyon bildiri dağıttık” diyorlar.

Kerala – lastik plantasyonu ve yerli halklarYeni bir eyalet, yeni bir dil ve yine

çokça yeni izlenimler… Kerala sa-dece Hindistan cevizi ile ve 1497’de Avrupa’dan Hindistan’a direkt olarak ilk gemi yolculuğunu yapan Vasco de gama nedeniyle değil, aynı zamanda % 99 okuryazar oranıyla ve Körfez ülkelerine en çok göçmen gönderen eyalet olmasıyla da ünlü. Malayalam dili konuşan bu eyalette bütün bir gü-nü bir lastik plantasyonunda işçilerle ve sendikacılarla konuşarak, ailele-rini ziyaret ederek ve bize orada bir baraj yapılmadan ve halkıyla birlikte terk etmek zorunda bırakılmadan ön-ce kabilesiyle birlikte yaşadığı adala-

rı gösteren bir Adivasi’yi dinleyerek geçirdik. Ana dilinde hüzünlü şarkılar söyleyerek, kendini çok yalnız his-settiğini, çünkü geride halkından hiç kimsenin kalmadığını anlattı.

Lastik plantasyonu işçileri bize ağaçları nasıl kestiklerini gösterdiler. Bu ağaçlar çok önceleri İngiliz sö-mürgecileri tarafından Brezilya’dan getirilmiş. İngilizler bugün de plan-tasyonun sahibi olan ortaklığın için-de. Hammaddenin maske takmadan soluk almayı imkânsız hale getiren dayanılmaz amonyum kokusu içinde işlendiği fabrikayı da ziyaret ettik. Düşük ücretler, iş güvenliği önlem-lerinden yoksunluk, içme suyu, plan-tasyonda barınacak yer sorunu sözleş-meli işçilerin gündemindeki konular. Sendikal mücadelenin bir kazanımını olarak günde azami 182 rupi (6,5 TL) yevmiye alıyorlar, eğer ki yeterince ağaç keserlerse. Bir inşaat işçisi dahi, en kötü koşullara sahip sektörlerden biri olmasına rağmen, normalde gün-de 4-500 rupi ücret alıyor.

Dağlara yolculuk: Wayanad’da toprak işgalleriHindistanlı yol arkadaşımızın da-

hi biraz başını döndüren bir otobüs macerası sonunda, nihayet batı Ghats dağlarının yeşil yüksekliklerine ulaş-tık. Burada ufuklara doğru büyük bir çay plantasyonu ile kahve plantasyo-nu uzanıyor. Devlete ait olan toprak, yüzyıllığına büyük şirketlere kiralan-mış ve aslında verilen süre dolmuş. Ancak hükümet, toprağı geri almak

Page 102: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 102 ]

Marksist Teori 6

ve topraksız köylülere vermek yö-nünde en ufak bir adım atmıyor. Bu nedenle köylüler üç yıl önce AIKKS (Tüm Hindistan Devrimci Köylü Ör-gütü) önderliğinde toprakları işgal ederek sorunu kendileri çözmeye ka-rar verdiler.

Yeşil tepelere doğru yürüyüşün ar-dından işgal edilen alana ulaştık, on-larla çay içtik ve bütün bunları nasıl örgütlediklerini sorduk. Herkes gu-rurla, kendi elleriyle ve örgütlerinin kızıl bayrakları ve kolektif yoluyla yarattıkları evleri ve arazileri göster-diler. Gerçekten “kurtarılmış bir böl-gede” olduğumuz ilk izlenimine ka-pıldık. Ancak toprak işgali topraksız köylülerin toprak ve özgürlük müca-delelerinde yalnızca ilk adımdı.

Bir gece, 100 aile tüm toprak için-de 25 akrelik bir toprağa el koydular ve gece boyunca barınaklar inşa etti-ler. Bugün orada 500 aile yaşıyor. İş-gal sonrası polis tüm alanı kuşattı ve 2 aydan uzun süre bloke etti. Ama dışa-rıdan destek sayesinde gizlice yemek ve inşa malzemeleri getirmek müm-kün oldu. Halk, bir komite ve her ev-den bir kişiden oluşan bir genel koor-dinasyon seçti. Bu kolektif organlar işle ve gelecekte nasıl ilerleneceğiyle ilgili her türden problemi aile içinde-ki sorunlar gibi çözüyorlar. Bu alan, 1970’de Naksalbari hareketinin bir parçası olarak, bölgenin 1970’de şehit düşen bir militanın anısına “Varghere Yoldaş Anısal Mücadele Alanı” adını taşıyor.

Toprak her aileye eşit olarak dağı-tıldı ve bir kısmı da kolektif kullanım

için bırakıldı, ancak bu henüz gere-ken biçimde işlemiyor. Ayrıca işgal edilen topraklar yeterli değil, dolayı-sıyla daha fazla toprak ele geçirme planları yürürlükte. Burada büyüyen ve mücadele eden, hareket içinde büyük saygınlığa sahip bir devrim-ci olan Premnath, tüm sürecin asıl örgütçüsü olarak görülüyor ve daha yapılacak çok şey olduğunu söylüyor. Başlangıçta, köylüler arasında sadece bir bağlantıları vardı ve onları ikna etmek için uzun süren bir hazırlık ge-rekti. Bugün siyasi çalışma, seminer ve diğer eğitim biçimleriyle devam ediyor. Düşman da sessiz kalmıyor. Premnath’a, yönelik saldırılardan sa-dece biri, motosikletinin maniple edil-mesiydi. Ama yoldaş Premnath başa-rılı olacaklarına inanıyor. Bir başka eyalet olan Karnataka’da, AIKKS’nin önderliğinde şimdiye dek 12.000 akre toprak işgal edildi…

Son durak: Mumbai

Yedi ada üzerine kurulu bulunan Mumbai’ye ulaştıktan sonra ilk ola-rak TUCI’nin (Hindistan Sendikalar Konfederasyonu), Asya’nın en büyük slum-kentindeki bürosunu ziyaret et-tik. Burada çeşitli sendika yönetici-leri ve iki farklı gençlik örgütünden gençlerle görüştük. Gençler, temel sorunların işsizlik, eksik istihdam, çeteleşme, kültürel yozlaşma ve içki olduğunu anlattılar. Akşam, kilise ile büyük bir camiyi aynı anda görebile-ceğiniz ve hatta köşedeki dükkanda “döner kebap” yiyebileceğiniz evleri-ne konuk olduk.

Page 103: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 103 ]

Marksist Teori 6

Daha sonra, HKP (ML) Yeni Demokrasi’nin bir temsilcisini ziya-rete gittik. Hindistan’ın en büyük ve dünyanın dördüncü büyük kenti ol-duğu söylenen Mumbai’de, aradığı-mız adrese bir kaç dakika yürümekle ulaşabileceğimize hayal etmezdik, ancak öyle oldu. Esasen Andrah Pradesh ve daha az olmakla birlikte Punjab’ta güçlü olan HKP (ML)Ye-ni Demokrasi, bir dizi başka eyalette Eyalet Komitesi düzeyinde var olsa da, bulunduğumuz Maharastra eya-letinde çok kitlesel değil. Açık kitle faaliyetini çok önemseyen parti, mü-cadelenin en üst biçimi olarak silahlı mücadeleyi görüyor. “Geniş bir ha-reket başladığında belli bir aşamada devletle silahlı birlikler üzerinden çatışmaya girmek kaçınılmaz olur. Şu anda sahip olduğumuz birlikleri gerilla birlikleri olarak nitelemiyo-ruz, çünkü gerilla sadece savunma değil, aynı zamanda saldırı aracıdır. Bizim mevcut askeri birliklerimiz sa-vunma işlevinde; bu nedenle bugün yaptığımız şey silahlı mücadele de-ğil, direniş mücadelesidir ve direnişi yoğunlaştırarak silahlı mücadeleyi hazırlıyoruz”.

Ertesi sabah tüm burjuva gazete-ler tek bir konuyla doluydu: Kishanji öldürüldü! Elbette, burjuvazinin bar-barca cinayetleri her zaman kinimizi biliyor ve dünyanın neresinde olursa olsun, bir devrimciyi yitirmek her zaman hepimizi derinden etkiliyor. Mumbai’de, parti ismi Kishanji’yle tanınan HKP(Maoist) Politbüro üyesi yoldaş Mallojula Koteswara Rao’nun Batı Bengal’de işkence edilip katle-dildiğini öğrendiğimizde, toprakla-rımızdan, saflarımızdan bir devrimci kaybettiğimiz duygusuyla dolduk. Onu tanıyan insanlarla konuşmuş olmak, zengin savaşım deneylerini, devrime giden bir yol açma arayışla-rını, mücadele eden insanların tüm o cesur yüzlerini ve sıkılmış yumruk-larını görmek bize bir yabancı olma-dığımızı, aynı kayıp ve kazanımları paylaşan bir komünist olduğumuzu en berrak haliyle hissettirdi, çünkü mücadele özünde enternasyonaldir. Kishanji yoldaş katledildi, ancak iş-çilerin, gençlerin, emekçilerin, top-raksız köylülerin ve yerli halkların bağrından yeni Kishanji’ler yetişiyor. Hesap sorma ve devrimi zafere ulaş-tırma bilinç, tutku ve iradesi yeni güç-lere yayılıyor.

Page 104: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 104 ]

Kapitalist üretim biçiminin gelişmesiyle işçi sınıfının yapısı, bileşimi ve kapsamı arasında diyalektik bir bağ vardır; gelişen kapitalizm işçi sınıfının sosyal yapısını, bileşimini ve kapsamını doğrudan etkiler.

Kapitalist üretim biçiminin gelişmesinden anlaşılma-sı gereken çok şey vardır. Bizi burada ilgilendiren geniş-letilmiş yeniden üretim sürecinin teknolojik gelişmeyle; en modern teknolojinin üretim sürecinde kullanılmasıy-la; sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasıyla ve bunun da işçi sınıfının yapısındaki ve bileşimindeki de-ğişimle doğrudan ilgisinin olduğudur. Bu diyalektik bağ, işçi sınıfının teknik bileşimini, sınıfın iç yapılanmasını, yeni üretim sektörlerinin oluşmasını ve böylece sınıfın bu sektörlere dağılımını, sınıfın kalifiye durumunu ve nihayetinde sayısal gelişmesini doğrudan ortaya koyar.

Demek ki, gelişen kapitalist üretim biçimi işçi sını-fında değişime de yol açmaktadır. Ama bu sistemde işçi sınıfı açısından değişmeyen, onun tarihsel misyonudur; kapitalist üretim biçimi içinde sahip olduğu konumdur veya kapitalist üretim ilişkileri içinde tuttuğu yerdir.

TÜRKİYE’DE İŞÇİ SINIFININ YAPISI, BİLEŞİMİ VE KAPSAMI(I)

İbrahim Okçuoğlu

Page 105: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 105 ]

Marksist Teori 6

İşçi sınıfının yapısı üzerine Marks, Engels ve Lenin’in bir dizi tanımla-ması vardır; birçok incelemelerinde bu konuyu ele almışlar, ama konunun kendisi üzerine başlı başına bir araş-tırma apmamışlar.

Marks ve Engels, Komünist Ma-nifesto’da,“üretim araçlarında do-layısıyla üretim ilişkilerinde ve do-layısıyla tüm toplumsal ilişkilerde sürekli devrim yapmaksızın burju-vazi var olamaz” diyorlar. Kapitalist üretim biçiminin, teknik temelindeki sürekli devrimler, toplumsal yapısın-daki tutuculuk ve burada ifade edilen sürekli devrimle tutuculuk arasında-ki çelişki konusunda Marks şunları söyler:

“Modern sanayi, mevcut üretim sürecini hiç bir zaman son ve değiş-mez bir biçim olarak görmez ve ele almaz. Bunun için de, bu sanayinin teknik temeli devrimcidir, oysa daha önceki üretim tarzları özünde tutu-cuydu... Bu nedenle, büyük sanayi, niteliği gereği, bir yandan, çalışmada değişmeyi, görevde akıcılığı, işçide

genel bir hareketliliği zorunlu kılar-ken, öte yandan da eski iş bölümünü o katılaşmış özellik ve ayrıntılarıyla yeniden canlandır. Büyük sanayinin teknik zorunlulukları ile bu kapitalist biçim içinde yatan toplumsal niteliği arasındaki mutlak çelişkinin, işçinin durumundaki her türlü kararlılık ve güvenliği nasıl yok ettiğini; iş araç-larını elinden alarak, gerekli geçim araçlarından da yoksun bıraktığını ve parça-işlerine bile el atıp onu nasıl gereksiz duruma getirdiğini görmüş bulunuyoruz.”(1)

Ama kapitalist üretim biçimi iç çelişkilerinden dolayı kendi sonunu hazırlamaya da yatkındır; en azından kafa ve kol “emeği” (iş gücü) arasın-daki farkın, ayrılığın ortadan kaldırıl-masını topluma dayatması açısından yatkındır.(2)

İşçi sınıfının tanımıyla devam ede-lim.

Engels, “Komünist Manifesto”nun İngilizce baskısında (1888) proletar-yayı şöyle tanımlar: “Proletaryadan, üretim araçlarına sahip olmadıkla-rından, yaşamak için işgücünü sat-mak zorunda olan modern ücretli iş-çilerin sınıfı anlaşılır.”(3)

Marks da Kapital’in birinci cil-dinde proleteri, “... ekonomik olarak ‘sermaye’ üreten ve değerlendiren ve ‘bay sermaye’nin ihtiyaç duyduğu du-rumda sokağa atılan ücretli işçiden başka bir şey anlaşılmaz” diye tanım-lar.(4)

Bu iki tanımlamadan çıkan sonuç:1-Proleter, üretim aracına sahip

değildir.

“Proletaryadan, üretim

araçlarına

sahip olmadıklarından,

yaşamak için işgücünü

satmak zorunda olan

modern ücretli

işçilerin sınıfı

anlaşılır”

Page 106: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 106 ]

Marksist Teori 6

2-Yaşamak için işgücünü kapita-liste satmak zorundadır.

3-Proleter, işgücünü satarak kapi-talist için artı değer üretir.

Bu üç nokta, bu özellikte olan in-san yığınına sınıf olma özelliği ve-riyor; sömürülen, artı değer üreten, sermayenin çoğalmasına katkıda bu-lunan, üretim sürecinde aynı konum-da olan ve bütün bunların doğal sonu-cu olarak da yaşam ve düşünce tarzı aynı olan insanların oluşturduğu sınıf; işçi sınıfı.

Şimdi işçi sınıfını farklı açıdan ele alalım.

İşçi Sınıfının İç Sosyal Yapısı - Üretimdeki Yerine Göre İşçi SınıfıÖnce üretken iş (emek*) ve üret-

ken olmayan iş kavramları üzerinde biraz duralım:

Kapitalist üretim biçiminde üret-ken iş kavramından anlaşılması ge-reken, genel olarak çeşitli kullanım değerlerinin üretildiği çalışma süreci değildir. Kapitalist üretimde üretken iş, doğrudan sermayeye dönüştürüle-bilen iştir. Üretimde sermayenin ama-

cı kullanım değeri üretmek değildir; onun esas amacı çoğalmaktır. Bu da ancak ve ancak işçinin karşılığı öden-memiş iş gücüne sahiplenilerek ger-çekleştirilebilir. Burada önemli olan, işgücünün sadece kendi değerini de-ğil, kendini aynı zamanda sermaye (artı değer) olarak üretmesidir.

Kapitalizmde üretken işi Marks şöyle tanımlar:

“Bizim üretken iş kavramımızda bir daralma oluyor. Kapitalist üretim, yalnızca meta üretimi değil, esas ola-rak artı değer üretimidir. İşçi, kendisi için değil, sermaye için üretir, Bu ne-denle, artık yalnızca üretmesi yetmez. Artı değer üretmek de zorundadır. Sa-dece, kapitalist için artı değer üreten veya sermayenin kendisini değerlen-dirmesi (çoğaltması, çn) için çalışan işçi üretkendir.”(5)

Marks’ın bu tanımlaması çoğu kez, tek yanlı veya kısmi olarak ele alınır: Kapitalist için artı değer üre-tenin ötesine geçilmez; yani serma-yenin kendisini değerlendirmesine katkıda bulunan işçilerin (bankalarda, sigorta şirketlerinde, ticarette; bir bü-tün olarak hizmet sektöründe çalışan

*) Neden emek değil de iş veya çalışma kavramı kullanılmalıdır? “Bu yanlış düşünce, insanların rastlantısal bir yanılgısı değildir. Bu, sömürünün gizli, maskeli

olduğu ve işverenin ücretli işçiyle ilişkisi sanki birbirine denk meta sahiplerinin ilişkisiymiş gibi çarpıtılmış bir biçimde göründüğü kapitalist üretimin özgül koşullarından doğar.

Gerçekte, ücretli işçinin çalışma ücreti, emeğinin değerini ya da fiyatını oluşturmaz. Eğer emek bir metaysa ve bir değere sahipse, bu durumda bu. değerin büyüklüğü herhangi bir şeyle ölçülmek zorundadır. Açıktır ki, “emeğin değerinin” büyüklüğü diğer her meta gibi, içinde bulunan emeğin miktarıyla ölçülmek zorundadır. Bu koşul altında şu fasit daire ortaya çıkar: Emek, emekle ölçülür.

Ayrıca, kapitalist, işçiye “emeğin değerini” ödeseydi, yani emeği tümüyle ödeseydi, bu durumda kapitalistin zenginleşmesi için hiçbir kaynağın olmaması gerekirdi, başka bir de-yimle, kapitalist üretim tarzı var olamazdı.

Emek, metaların değerini yaratır, ama kendisi meta değildir ve kendisi bir değere sa-hip değildir. Günlük hayatta “emeğin değeri” olarak adlandırılan şey, gerçekte işgücünün değeridir” (SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi, POLİTİK EKONOMİ, Ders Kitabı, Cilt I) .

Page 107: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 107 ]

Marksist Teori 6

işçiler) üretken olduğu görülmez veya da önemsenmez. Demek ki, üretken işçi, kapitalist için art değer üreten ve artı değer üretmemesine rağmen yap-tığı işlerden dolayı kapitalistin serma-yesini çoğaltan işçidir.

Tabii bu tanımlama burjuvaziye göre yanlıştır. Burjuva dar görüşlü anlayışa göre herhangi bir şey üreten, bir biçimde ortaya bir sonuç çıkartan her iş üretkendir. Bu anlayışın kaçı-nılmaz sonucu da bu işlerde çalışan her işçi de üretken işçidir(6).

Açık ki, kapitalist üretimde üret-ken iş kavramı daralmaktadır. Çünkü kapitalist üretimde amaç, sadece meta üretmek, bir şeyler üretmek olmadığı için; tam tersine amaç, artı değer üret-mek, sermayenin çoğaltılması olduğu için işçi, kendisi için üretmez veya üretiyor olmak için üretmesi yetmez; kapitalizmde işçi artı değer üretmek veya sermayeyi çoğaltan iş yapmak zorundadır.

“Demek oluyor ki, üretken işçi kavramı, yalnızca iş ile yararlı etki arasındaki işçi ile iş ürünü arasındaki bir ilişkiyi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda, tarihsel gelişmeden doğan ve işçiye, doğrudan doğruya artı de-ğer yaratma aracı damgası vuran öz-gül bir toplumsal üretim ilişkisini de anlatıyor. Bu nedenle, üretken işçi ol-mak talih değil talihsizlik eseridir.”(7)

Kapitalist üretim biçiminde üretken işBu anlayıştan şu sonuç da çıkartı-

lır: kapitalist üretimin mantığı, kendi-ne ait olan üretim araçlarıyla üretim

yapanları -yani kendi ihtiyaçlarını karşılamak için tüketim araçları üre-tenleri ve dönem dönem de üretim fazlalığını pazarlayanları- üretken iş-çi dışında bırakmaktadır. Kapitalizm geliştikçe bu unsurlar; kendi ihtiyacı için üreten emekçiler -örneğin zanaat-çılar ve küçük köylüler- üretim araç-larından kopacaklar ve proleterleşe-ceklerdir.

Gelişen kapitalizm, küçük köy-lülüğün ve zanaatçıların bir uzantısı olan ev içi üretimi de sermaye için üretimin bir parçası haline getirir ve böylece bu alanda çalışanları da iş-çi sınıfının bileşenlerine dahil eder. Bunlar, oldukça düşük ücret karşı-lığında çalışan ve ezici çoğunluğu kadınların ve çocukların oluşturduğu sermayenin hizmetinde bir ordu oluş-tururlar. Bunların bir kısmı üretken işçi konumundadır; doğrudan veya dolaylı olarak artı değer üretimine ka-tılırlar veya sermayenin çoğalmasına hizmet ederler.(8)

Kapitalist üretim biçimi kafa işi-nin rolü bakımından da değişimlere yol açar. Kapitalizm öncesi toplum formasyonlarında -kölecilik ve feoda-lizm- kafa işi üretim dışında kalıyor-du, sanat, bilim (felsefe), devlet yöne-timi alanlarında anlam kazanıyordu. Gelişen kapitalizm bu durumu tama-men değiştirmiş ve işçi sadece kol gü-cüyle değil, kafa gücüyle de üretime katılmaya başlamıştır. Böylesi üret-ken işçiyi yaratan da kapitalizmdir.

Kapitalizm, bilimi kendi hizme-tine sokarak bilimi işçi sınıfının kar-şısında duran sermayenin üretici gü-

Page 108: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 108 ]

Marksist Teori 6

cüne dönüştürmüştür. Teknoloji, yeni buluşlar, yeni makineler, esas itibariy-le toplumsal emeğin birer ürünüdür. Ama kapitalizm bunları sermayeye dönüştürmüştür. Böylece kafa işi, kol işi karşısına konur ve her ikisi arasın-da yapay bir çelişki geliştirilir; kafa işi, işçi sınıfının bir bileşeni olmaktan çıkartılır. Buradan hareketle kol işi üretkendir, kafa işi üretken değildir sonucuna kolaylıkla varılır. Tabii bu da bir yanılsamadır. İşçi sınıfını böl-mek, onu kafa işi bileşeninden ayrı tutmak için yapay olarak beslenen bir “çelişki”dir. Kapitalizmde üretkenlik artı değer üretmek ve sermayenin ço-ğalmasına katkıda bulunmak bazında ele alındığında üretken olmayan kol işi, üretken olan kafa işi veya üretken kol işi, üretken olmayan kafa işi de görülür. Unutmamak gerekir ki, kapi-talizm geliştikçe bireysel üretkenliği ortadan kaldırır, onun yerini kolektif

üretkenlik alır ve bu kolektif üretken-lik içinde kol işi olduğu gibi kafa işi de vardır. Ama Marks’ın dediği gibi bunları “birbirinden ayırmak ve fark-lı insanlar arsında dağıtmak kapita-list üretim biçiminin gerçekten ayırt edici özelliğidir”.(9)

Gelişen kapitalizm üretken işin kolektif niteliğini ön plana çıkartır; bu bir kaçınılmazlıktır. Bu nedenle geli-şen kapitalizm aynı zamanda üretken çalışmanın kapsamının da genişleme-sidir; üretken çalışmanın kapsamının genişlemesi dolaylı veya dolaysız işçi sınıfının kapsamının da genişlemesi demektir. Nihayetinde gelişen kapi-talizm bireysel işçinin üretimi yerine kolektif işçinin üretimini koymak zo-rundadır; böylece gelişen kapitalizm-de ürün, kolektif işçinin ürettiği top-lumsal bir karakter kazanır.

Gelişen kapitalizmin, ürünleri, her bir işçinin bireysel ürünü olmaktan çıkartarak kolektif işçinin ürünü yap-ması koşullarında işçinin üretken ol-ması için söz konusu ürünün üretimi-ne bir biçimde katılması yeterlidir.(10)

Son kertede işçi sınıfının bileşim ve kapsamını doğrudan ilgilendiren başka bir yanılgı da ürünün madde-sel olup olmamasıyla ilgilidir. Meta üretimi dendiğinde akla hep madde-sel olan, “elle tutulan, gözle görülen” ürün gelir. Oysa bunun böyle olma-dığını Marks’ın Kapital’inden, “Artı Değer Üzerine Teoriler”inden bu ya-na bilmekteyiz. Kapitalizmde maddi olan ürün ve maddi olmayan ürün ay-rımı kaçınılmaz olarak beyaz yakalı-mavi yakalı ayrımını da beraberinde

Gelişen kapitalizm aynı zamanda üretken çalışmanın kapsamının

da genişlemesidir; üretken çalışmanın

kapsamının genişlemesi dolaylı veya

dolaysız işçi sınıfının kapsamının

da genişlemesi demektir.

Page 109: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 109 ]

Marksist Teori 6

getirmektedir. Böylece kapitalizmde maddi değerlerin üretimi sektörleri ile hizmet sektörü ve dolayısıyla buralar-da çalışan işçiler karşı karşıya kon-maktadır. Doğru olan, hangi alanda çalışıyorsa çalışsın, ister maddi olan meta üretsin, isterse de maddi olma-yan meta üretsin, artı değer üreten ve kapitalistin sermayesini çoğaltmak için çalışan her işçi üretken işçidir. Bu konuda Marks:

“Maddi nesneler üretiminin dışın-da kalan bir alandan örnek alırsak, bir öğretmen, öğrencilerin kafaları üzerinde iş harcamasının yanı sıra, eğer okul sahibini zenginleştirmek için de eşek gibi çalışıyorsa, üretken bir işçi sayılır. Okul sahibinin, serma-yesini, sosis fabrikası yerine öğretim fabrikasına yatırmış olması hiç bir şeyi değiştirmez”(11) diyor.

Buradan hareketle, bir bütün ola-rak hizmet sektörü üretken sektördür sonucu çıkartılamaz. Hizmet sektörü ayrıntılı olarak, bileşenlerine bölüne-rek ele alınması gereken bir sektördür. Bu sektörde yapılan işin karakterine göre, meta üreten alt sektörler olduğu gibi meta üretmeyen alt sektörler de vardır. Bu nedenle bu sektör, üretken işçi ve üretken olmayan işçi kitleleri-nin en yoğun ve en iç içe geçmiş oldu-ğu sektördür.

Açık ki gelişen kapitalizm daha önce meta üretimi kapsamı dışında kalan alanları; kullanım değerlerini meta üretimine dahil etmiştir; hizmet sektörü sermayenin kendini değerlen-dirmesinde oldukça önemli bir alan olmuştur.

Belirttiğimiz gibi bu sektörü bir bütün olarak ele alamayız. Örneğin bu alanda üretilen ürünün sermaye veya gelirle değişilmesi, bu alanda çalışanların farklı değerlendirilmesini beraberinde getirir. Bu nedenle hiz-met sektörünü başlı başına bir bölüm-de ele alacağız.

Kol işçisi, kafa işçisi yanılsaması-nı hizmet sektörü bağlamında da gör-mekteyiz. Kafa işçisine beyaz yakalı, kol işçisine de mavi yakalı deniyor. Kimin ne ile çalıştığını anımsatma-sı bakımında bu ayrımın yapılması pek sorunlu değil. Ama bu ayrımdan hareketle kol işçisi maddi değerlerin üretiminde (sanayide) çalışan işçidir, kafa işçisi de hizmet sektöründe çalı-şan işçidir sonucuna varmak tamamen yanlıştır. Maddi değerlerin üretiminde kafa işi söz konusuyken, hizmet sek-törünün birçok alanında da (temizlik, posta, belediye, sağlık, ulaşım-posta) kol işi söz konusudur.

Hizmet sektörü veya kol işi-kafa işi bağlamında işçi sınıfının bileşen-leri üzerinde oynayarak sınıfın kap-samını tamamen daraltan anlayışlar olduğu gibi sermaye karşısında her-kesi işçi gören anlayışlar da var. Ya-zının kapsamını genişleteceği için bu konuya burada girmeyeceğiz. Yalnız şu kadarını belirtmekle yetinelim: iş-çi sınıfını salt sanayi işçisiyle sınır-landırmak ne kadar yanlışsa, hizmet sektörünün tamamını da işçi sınıfın-dan saymak o kadar yanlıştır. İlki işçi sınıfının kapsamını daraltıyor, hizmet sektöründeki işçileri küçük burjuva yapıyor, ikincisi de sınıfın

Page 110: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 110 ]

Marksist Teori 6

kapsamını sermaye karşısında herke-se açıyor, neredeyse çalışan herkesi işçi yapıyor.

İşçi sınıfını, iç sosyal yapısı bakı-mından da tasnif ederek hizmet sek-törü çalışanlarından farklı yanlarını gösterebiliriz. Engels, “İngiltere’de Çalışan Sınıfın Durumu” yapıtında şöyle der:

“Proletaryanın çeşitli seksiyonla-rının incelenmesine (yarayan) sıra-lama, onun doğuşundan önceki ta-rihinden çıkmaktadır. İlk proleterler endüstriye aittiler ve doğrudan onun tarafından üretiliyorlardı: Sanayi iş-çileri... sanayi maddelerinin üretimi, ham maddeler ve yardımcı maddeler sanayin gelişmesiyle önem kazandılar ve yeni bir proletaryanın doğmasına neden oldular: Kömür ocaklarında-ki ve madencilikteki işçiler. Sanayi, üçüncü derecede tarımı etkilemekte-dir. ...Çeşitli işçilerin yetişmişlik de-recesinin sanayi ile olan bağlamıyla tam bir ilişki içinde olduğunu ve çı-karları hakkında sanayi işçilerinin en çok, maden işçilerinin daha az ve tarım işçilerinin en az aydınlatıldıkla-rını ... göreceğiz. Bu sıralamayı sana-yi işçilerinde de bulacağız ve fabrika işçilerinin, sanayi devriminin bu en yaşlı çocuklarının, başından bugüne kadar işçi hareketinin çekirdeği ol-duklarını göreceğiz”(12).

Burada işçi sınıfının sosyal yapısı-nın, farklı sosyal katmanlarından oluş-tuğunu ve bu oluşumun nedenlerini görüyoruz. Bu sınıfı, sınıf yapan ortak özellikler, yukarıda bahsettiğimiz üç özelliktir: a) üretim araçlarına sahip

olmamak, b) işgücünü satmak zorunda olmak ve c) artı değer üretmek, artı de-ğer üretimine katkıda bulunmak (kapi-talistin sermayesini çoğaltmak).

Bu temel özellikleri taşıyan işçi sınıfı, maddi değerlerin üretimi sek-töründe üretim alanına göre de fark-lılaşıyor:

1-Sanayi proletaryası.2-Maden proletaryası 3-Tarım proletaryası.İşçi sınıfının sanayi, maden ve

tarım sektörlerine göre ayrılmasının nedenini, kapitalizmin gelişmişlik derecesinde aramak gerekir. Gelişen kapitalizm, yeni sektörler ve alanlar-da çalışan yeni işçi sınıfı bölüklerinin oluşmasını koşullar.

Lenin’in dediği gibi, “safi pro-letaryanın yanı sıra, proleterlerden yarı proletaryaya... doğru oldukça çeşitli geçiş tipleri kütlesiyle çevrili olmasaydı,... proletarya içinde de alt tabakalar az veya çok gelişmiş taba-kalar... olmasaydı, kapitalizm, kapi-talizm olmazdı”(13).

Bunun anlamı şudur: İşçi sınıfının belirtilen bu üç ana katmanı dışında başka katmanları da vardır; ulaştırma, nakliyat, hizmet, inşaat vs. sektörler-de çalışan işçiler.

Bu sektörlerin hepsinde artı değer üretilmiyor. Ama bu, buralarda çalı-şanların ezici çoğunluğunun işçi ol-madıkları anlamına gelmez.

Bir bütün olarak işçi sınıfını de-rinlemesine tasnif ettiğimizde şu alt grupları görürüz:

1-Sanayi proletaryası (fabrika iş-çisi).

Page 111: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 111 ]

Marksist Teori 6

2-Maden proletaryası.3-Tarım proletaryası.4-İnşaat proletaryası.5-Nakliyat, posta işlerinde çalışan

işçiler.6-Ticaret (dolaşım) alanında çalı-

şan işçiler7-Sosyal hizmetlerde çalışan işçi-

ler.8-Yozlaşmış proletarya(14). 9-İşçi aristokrasisi.10-İşsizler.İşçi sınıfının belirttiğimiz bu de-

rinlemesine tasnifini burada üretken olan-olmayan işçiler olarak ayırırsak şu sonuca varırız:

Sanayi, enerji, maden, tarım, inşa-at, ulaştırma-komünikasyon sektörle-rinde, ticaretin (dolaşımın) ve sosyal hizmetlerin bir kısmında, eğitim, sa-nat, eğlence sektörlerinde çalışan iş-çiler, üretken işçilerdir; ya doğrudan artı değer üretiyorlardır ya da kapita-listin sermayesini çoğaltıyorlardır.

Şimdi bu sektörlerin tartışmalı olan bazılarını biraz açalım.

Ulaştırma ve komünikasyon işlerinde çalışan işçiler Maddi ve maddi olmayan ürünle-

rin taşınmasından, bir yerden başka bir yere nakledilmesinden dolayı ürün miktarında bir değişme olmaz, ama bu taşıma işi de gerçekleşmezse, o meta-nın üretimi de tamamlanmış olmaz. Bu nedenle burada söz konusu olan, meta üretiminin tamamlanması için kaçınıl-maz olan nakliyattır. Böylece nakliyat meta üretim sürecinin zorunlu bir par-

çası olur ve bu alandaki harcama, me-tanın fiyatını doğrudan etkiler.

Belirttiğimiz bu özelliğinden do-layı ulaştırma-komünikasyon sektörü (veya sanayi) maddi üretimin, sanayi, maden ve tarım dışında yeni bir alanı-nı oluşturur.

Aynen maddi değerlerin üretimi alanlarında olduğu gibi ulaştırma-ko-münikasyon sektöründe de değişme-yen sermayenin yıpranma payı meta maliyetine yansır (nakliyat araçları, komünikasyon araçları vb.). Bunun ötesinde bu sektörde kullanılan de-ğişken sermaye (işgücü) ve yaratılan artı değer de üretim maliyetinin öğe-lerini oluştururlar. Nihayetinde bütün bunlar bir metanın A noktasından B noktasına taşındığında onun üretimi-nin, B noktasında A noktasına naza-ran daha yüksek bir maliyet ve fiyatla tamamlanmış olduğunu gösterir.

Marks, Artı Değer Üzerine Teoriler’de, “gerçi bu durumda gerçek emek, gerisinde, kullanım değerinde herhangi bir iz bırakma-mıştır ama, gene de bu maddi ürü-nün değişim değerinde somutlaşır ve maddi üretimin öteki alanları gibi bu sanayi dalında da emek, kullanım değerinde görülebilir bir iz bırakmamakla birlikte, metanın içinde yerini alır” der(15).

Bu alanla ilgili olarak belirtilmesi gereken bir nokta da şudur: Ulaştırma sektörü sadece meta taşımıyor, insan-ları da taşıyor. İnsanlar ise meta de-ğil. Dolayısıyla ulaştırma sektörünün bu özelliği göz önünde tutulmalıdır. Metaların taşınması, üretimin devamı

Page 112: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 112 ]

Marksist Teori 6

iken, insanların taşınması kapitalistin, sermayesini çoğaltmak için sunduğu bir hizmettir. Burada taşınan konu-munda olan insan, kapitalistin sundu-ğu taşıma hizmetini satın alan konu-mundadır. Bu hizmeti satın almakla da kapitalistin sermayesini çoğaltmış olur. Bu konuda Marks şöyle der:

“İnsan ya da eşya taşınmış olsun, sonuç bunların bulundukları yerdeki değişimdir. Söz gelişi iplik, şimdi, üre-tildiği İngiltere yerine Hindistan’da olabilir.

Bununla birlikte, ulaştırma sana-yinin sattığı şey, yer değiştirmedir. Yararlı etki, ulaştırma süreci ile, yani ulaştırma sanayinin üretken süreci ile sımsıkı bağlıdır. İnsan ve eşya, ulaş-tırma araçlarıyla birlikte yolculuk ederler ve bu yolculuk, bu hareket,

bu araçlar ile gerçekleştirilen üretim sürecini oluşturur. Bu yararlı etki, an-cak bu üretim süreci sırasında tüketi-lebilir. Bu süreçten farklı, yararlı bir şey gibi bir varlığa sahip değildir. Bu süreçten farklı bir yararlılık, bir tica-ret malı gibi işlev yapmayan bir kulla-nım şeyi olarak var olmaz ve üretilene kadar bir meta olarak dolaşmaz.

Ama bu yararlı etkinin değişim değeri, herhangi bir meta gibi, ken-disinde tüketilen üretim ögelerinin (emek gücü ile üretim aracı) değeri ve ulaştırma işinde çalıştırılan emek-çilerin artı emeğinin yarattığı artı de-ğerin toplamı ile belirlenir. Bu yararlı etki de, diğer metalar gibi aynı tüke-tim ilişkilerine tabidir. Eğer bireysel olarak tüketilirse, değeri, tüketimi sı-rasında ortadan kaybolur; yok eğer, taşınan metaların üretiminde kendisi de bir aşama oluşturacak bir biçim-de, üretken biçimde tüketilirse, onun değeri de, ek bir değer gibi metaya geçmiş olur”(16).

Demek oluyor ki, bir yolcunun A noktasından B noktasına taşınmasında ortaya çıkan tüketim değeri, o yolcu tarafından bireysel olarak tüketilirse, bu bir hizmet tüketimidir ve B nokta-sına varıldığında bu tüketim kaybolur. Ama A noktasından B noktasına taşı-madan kaynaklanan “yararlı etki”, taşınan metaların üretiminin devamı için -meta üretiminin tamamlanması için- kaçınılmaz bir aşamaysa bu du-rumda söz konusu “yararlı etki” üret-ken olarak tüketiliyor demektir. Bu da metanın değerine eklenen bir ek deği-şim değerdir.

İşçi sınıfının sanayi, maden

ve tarım sektörlerine göre ayrılmasının

nedenini, kapitalizmin

gelişmişlik derecesinde aramak gerekir.

Gelişen kapitalizm, yeni sektörler ve alanlarda çalışan

yeni işçi sınıfı bölüklerinin oluşmasını koşullar.

Page 113: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 113 ]

Marksist Teori 6

Kapitalizmde doğrudan doğru-ya veya artı değer üretmeyen “alt işlev”liler olmaksızın üretim yapmak imkansızdır. Yapılsa da bu, bireysel üretimdir, kapitalist üretim biçimini ifade etmez.

Gelişen kapitalizm, yeni mesleklerin doğmasına da neden olur: “Aynen başlangıçta sermayesinin

gerçek anlamda kapitalist üretime başlayabileceği asgari miktara ulaş-tığı anda kapitalistin elini fiilen işten çekmesi gibi, şimdi de, işçilerin ve işçi gruplarının doğrudan doğruya ve devamlı denetimini özel bir ücretli işçiler türüne bırakır. Bir kapitalistin komutası altında sanayi işçilerinden kurulmuş ordu, gerçek bir ordu gibi, subaylara (yöneticilere) ve astsubay-lara (ustabaşı, postabaşı) gereksimin duyar. Ve bunlar, çalışma sürecinde kapitalist adına (bu orduya) komuta ederler. Denetim (gözetim, çn.) işi, bunların yegane işlevi olarak yerle-şir.”(25)

Buradaki subaylar, yani müdürler, yöneticiler, ücretlilerdir. Ücretlilerin bir kesimini oluşturmalarına rağmen, işçi sınıfına yakın olan veya işçi sı-nıfının bileşenlerinden olan ücretli-ler değildirler. Buna karşın astsubay kategorisinde olanlar, her ne kadar, bir işçiye nazaran daha fazla ücret al-salar da, doğrudan üretim sürecinde yer almasalar da, sınıfsal konumları bakımından, ya işçi sınıfının bir bile-

şenidirler ya da ona sınıfsal olarak en yakın olanlardır.

Kapitalizmin, doğrudan reel üre-tim dışında ortaya çıkardığı meslek grupları, genel anlamda hizmet sektö-rü olarak tanımlanıyor. Bu sektör, ka-pitalizmin gelişmesine, bilimsel-tek-nik devrimin kazanımlarının üretim sürecinde kullanılmasına, yani tekno-lojinin üretimde kullanılmasına para-lel olarak giderek kapsamlaşmıştır.

İşçilerin ve ücretlilerin sosyal durumları giderek birbirine yakınla-şıyor. Teknoloji, kapitalist yeniden üretim sürecinin koşullarına uygun örgütlenmesinin ekonominin ve bur-juva devletin yapısında meydana ge-tirdiği değişimler, ücretlilerin çalış-ma ve yaşam koşullarında kapsamlı ve derinlemesine değişimlere neden olmuştur. Bu değişimlerden en çok ücretlilerin alt kesimleri; işçi sınıfının bileşeni olanları ve ona en yakın olan-ları etkilenmişlerdir. Bu değişimler, ücretlilerin, özellikle alt kesimlerinin proletaryaya yakınlaşmasında; kendi sınıfsal konumları üzerine bilinçlen-mesinde; en azından sermaye-sömü-rü, sermaye-çalışma ilişkileri konu-sunda bilinçlenmelerinde belirleyici olmuşlardır. Çıplak yaşam, ekonomik durum, memur olmanın, ücretli ol-manın, bir zamanlar geçerli olan im-tiyazlı olma durumuna son veriyor. Bir zamanlar memur olmakla, ücretli olmakla elde edilen, görece de olsa iş garantisi bugün geçerli değil. Bunun en güncel örneğini devletin küçültül-mesi adı altında IMF’nin dayatmasıy-la binlerce ücretlinin sokağa atılması

Page 114: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 114 ]

Marksist Teori 6

oluşturmaktadır. Devletin küçültül-mesi bahanesi olmasa dahi, teknoloji kullanımıyla rasyonelleşmeye gidili-yor ve binlerce ücretli, memur sokağa atılıyor. Böylece sosyal güvensizlik, işsizlik gibi kavramlar, memurlar ara-sında da anlam kazanıyor.

Hizmet sektöründe çalışan işçilerAslında sorun çok basit. Buraya

kadarki açıklamalardan şu sonucu çıkartabiliriz: Sermaye karşılığında değiştirilen işgücü (yanlış tanımla-mayla ifade edersek emek) üretken olandır, ama gelir karşılığında har-canan işgücü ise üretken değildir. Marks, bu konudaki görüşünü A. Smith’in aynı konuya ilişkin açıkla-maları vesilesiyle formüle etmiştir. Marks, onun sermaye karşılığı har-canan işgücünün üretken, gelir kar-şılığı harcanan işgücünün üretken ol-mayan ayrımını doğru bulur ve şöyle der:“burada üretken emek, kapitalist üretim açısından tanımlanıyor ve A. Smith bu konuda işin tam özüne dokunuyor, tam on ikiden vuruyor. Üretken emeği, sermayeyle doğru-dan değişilen emek olarak tanımla-ması, A. Smith’in en büyük bilimsel başarılarından biridir.”(26)

Marks, Smith’in, kendini maddi bir metada somutlaştıran “emek” ve maddi olmayan metada somutlaştıran “emek” olarak ayrımla, üretken ve üretken olmayan “emek” tanımlama-sını yanlış bulur ve şöyle der: “esas itibariyle hizmet, emeğin özel kulla-nım değerinin kendisini bir nesnede

değil, yararlı bir etkinlik biçiminde ifade etmesidir.”(27)

Marks’ın bu değerlendirmesinden anlaşılacağı gibi, hizmet sektöründe işgücü harcaması, toptancı bir de-ğerlendirmeyle üretkendir denemez. Esas olan şudur: hizmet sektöründe sermaye karşılığında çalışan; artı de-ğer üreten veya sermayenin çoğalma-sına hizmet eden bütün işçiler üret-kendir. Buna karşın gelir karşılığında çalışan (ister kapitalistin gelirinden, devletin bütçesinden veya işçinin ge-lirinden ödensin); artı değer üretme-yen, sermayenin çoğalmasına hizmet etmeyen, ama bir biçimde bir hizmet karşılığı değişilen işgücü, dolayısıyla bu işgücü harcaması yapan işçi üret-ken işçi değildir.

Şöyle düşünelim: İster kapitalist olsun, isterse de işçi olsun, satın alı-nan hizmet bireysel tüketime hizmet ediyorsa, orada kapitalist bir ilişki yoktur. Burada satın alınan hizmet, artı değer üretmediği için üretken de-ğildir. Ama satın alınan hizmet, baş-kalarına satılıyorsa orada durum de-ğişir. Bu durumda kapitalist, örneğin müzisyenin müzik hizmetini kişisel olarak tüketmiyor, başkalarına satıyor (konser vs.) ve böylece sermayesini çoğaltıyor.

Burada ayırt edici nokta, işgücü ve bu işgücünden kaynaklı ürünün değişim biçiminin nasıl olduğu so-rusuna verilecek cevaptır. Sermaye karşılığı mı yoksa gelir karşılığı mı ödeme yapılıyor olduğudur. Burada kayıtsız kalmak, ayrım yapmamak, üretim biçimleri arasında ayrım yap-

Page 115: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 115 ]

Marksist Teori 6

mamak anlamına gelir. Bu ayrımın ne denli önemli olduğunu Marks’ın şu sözlerinden anlıyoruz: “Palto paltodur. Ama onu birinci değişim biçiminde yaptırtırsanız, kapitalist üretim ve modern burjuva toplum vardır; ikincisinde ise, asyatik ilişki-lere ya da ortaçağ ilişkilerine vb. ile uygun düşen bir zanaatçı biçimi var-dır. Ve bu biçimler, maddi zenginliğin kendisi için de belirleyicidir.”(30)

Marks’ın palto üretiminden çı-kartılması gereken sonucu somut-laştıralım: Palto iki üretim ilişkisi içinde üretilebilir. Palto, kapitalistin fabrikasında üretilebileceği gibi, eve çağrılan bir terzi tarafından da üre-tilebilir. Her iki durumda da palto üretiliyor, ama farklı üretim ilişkile-ri içinde üretiliyor. Birinci durumda terzi, kapitalist karşısında işgücünü belli bir miktar üzerinden, diyelim ki günde 10 saatliğine satan işçidir. Doğrudan artı değer üretmektedir, üretken bir işçidir. Kapitalist, iş-çi-terzinin 10 saat içinde ürettiği palto-metayı pazarda satarak, meta sermayesini çoğalmış olarak para sermayeye dönüştürür.

İkinci durumda ise terzi-işçi üret-ken değildir. Diyelim ki aynı kapi-talistin evine giderek ona bir palto dikmesi, aralarında sermaye-“emek” ilişkisi olduğunu göstermez. Tam tersine aralarında kapitalistin birey-sel tüketimini ifade eden ve karşılı-ğının sermaye ile değil de, gelir ile ödenen bir ilişki vardır; yani burada sermayeye dönüşmeyen bir işgücü harcaması söz konusudur. Bu durum-

da kapitalistin terziye yaptığı ödeme, kapitaliste sermaye olarak geri dön-memekte ve kullanım değeri olarak tüketilmiş olmaktadır.

“Hizmetkarlar sınıfı”nın, ev hizmetçilerinin durumuEv hizmetçilerinin durumu da ge-

nel anlamda hizmet sektörünün bazı alanlarında olduğu gibi, kapitalizmin tarihsel gelişme süreci içinde ele alın-ması gerekir. Marks’ın ev hizmetçile-ri için “küçük burjuva” değerlendirme yapması nasıl bir gerçeklikse, bu ke-simin giderek işçi sınıfının bir parça-sı olması da bir gerçekliktir. Burada söz konusu olan, hizmeti satanla satın alan arasındaki ilişkide hizmetin gelir karşılığı satın alınmasıydı. Bu kıs-men hala böyledir. Ama gelişen kapi-talizm sürecinde bu alanda çalışanlar -hizmet satanlar- kapitalizmin ücretli çalışma örgütlenmesinin dışında kala-mamışlar ve üretken işçi konumunda olmasalar da işçi sınıfının bir parçası-nı oluşturmuşlardır.

Bu tarihsel gelişmeyle bu alanda hizmet satanlarının durumundaki de-ğişimi Marks şöyle anlatır:

“Nihayet, büyük sanayinin olağa-nüstü üretkenliği, diğer bütün üretim alanlarında işgücünün daha geniş ve yoğun bir şekilde sömürülmesiyle elele vererek, işçi sınıfının büyük bir kesiminin üretken olmayan bir biçim-de çalıştırılmasını ve böylece eskiden ev işlerini yapan kölelerin şimdi de, erkek ve kadın hizmetçi, uşak vb. gibi adlar altında bir hizmetkârlar sınıfı

Page 116: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 116 ]

Marksist Teori 6

olarak tekrar ortaya çıkmasına izin vermiş olur”(31).

Kapitalizmin ilk aşamalarındaki hizmet işleriyle bugünkü aşamasın-daki hizmet işleri arasında bunların nasıl örgütlendiği bakımından deva-sa farklar vardır. Eski dönemde bu işlerin kapitalist ilişkiler içinde ör-gütlenmemiş olması genel geçerli bir durumu ifade ediyordu. Marks’ın bu konudaki değerlendirmesi de bu tarih-sel gerçekliği yansıtıyor. Şimdi ise bu hizmet işleri (eğitim, ev temizliği, ço-cuk bakımı, eğlence, sportif faaliyet-ler, sağlık, turizm vb.) bu hizmetleri sermayeye çeviren şirketler, kapitalist kuruluşlar tarafından örgütlenmekte-dir. Bütün bu alanlar pazarda alınıp satılır olmuştur. Bu nedenle bu alanda çalışanların giderek önemli bir kısmı doğrudan sermaye ile karşı karşıya olduğu için üretken işçi konumunda-lar. Ama buna rağmen hala doğrudan sermaye ile değil de gelir ile ödenen kısmı da önemli bir ağırlığa sahiptir. Bunlar da işçi sınıfının üretken olma-yan kesimini oluşturur.

“Ayrıca, hizmetkarlar sınıfı, atıl kapitalistlerin doğrudan ücretli işçi-leri efendilerinden...”(32) “Sermaye-den değil de gelirden yaşayan hizmet-kar sınıfının (bu) kısmı. Bu hizmetkar sınıfı ile çalışan sınıf arasında önemli bir fark vardır.”(33)

Artık bu ayrımın günümüzde pek anlamı kalmamıştır, en fazlasıyla üretken işçi-üretken olmayan işçi ay-rımı bakımından bir anlamı vardır. Hizmet sektörünün bu alanında çalı-şanlar eski dönemde sahip oldukları

görece bağımsızlık koşullarına artık sahip değiller. Aldıkları ücret -hizmeti satın alanın gelirinden verdiği ücret- kapitalist tarzda örgütlenmektedir; piyasa tarafından belirlenmektedir. Piyasa da ise örneğin yüzlerce, binler-ce temizlik işçisini çalıştıran şirketler bu alandaki ücreti belirlemektedirler. Açık ki burada doğrudan bir sömürü ilişkisi olmasa da, kapitalist sistemin sömürü ağı bu alanda çalışanları da kendi girdabına çekmektedir.

Bu konuda Marks şu örneği ver-mektedir: “Gündelikçi terzinin harca-dığı iş (gücü) miktarı, benden aldığı fiyatın içerdiğinden daha büyük olabi-lir. Ve hatta bu büyük olasılıktır, çünkü onun işgücünün fiyatı, üretken terzinin elde ettiği fiyatla belirlenir.” (34)

Açık ki, “bağımsız” hizmet satan-ların bu hizmetleri karşılığında aldık-ları miktar, piyasa koşulları; kapitalist ilişkiler tarafından belirlenmektedir. Burada bireysel çalışan terzinin bu hizmetini sattığı kişiyle artı değer üretimi temelinde bir çelişkisi yok, ama aldıkları miktarı belirlediği için sistemin kendisiyle; bir bütün olarak kapitalist sistemle, bu sömürü düze-niyle çelişkileri var.

Sonuç itibariyle bunlar, ücrete bağımlı hizmetçi sınıfıdır ve işçi sı-nıfının bir parçasını oluştururlar. Bu-rada üretken olmayanlara zenginlerin ev işlerini yapanlar, yavukluları vb. dahildir. Bunlar kapitalistlerin gelir-lerinden ücretlendirilirler ve bütün işleri, kapitalistlere yaşamlarını ko-laylaştırmaktan ve “tatlandırmak”tan ibarettir. Bu kategoriye dahil olanların

Page 117: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 117 ]

Marksist Teori 6

bütün ücretli işçilerle ortak noktaları, hepsinin kendi çalışmalarıyla yaşam sürdürüyor olmalarıdır. Ama bunların aldıkları ücret, sermayenin bir kısmı değildir ve bu anlamda da kapitalistin sermayesini çoğaltmak için yapılan bir harcama (yatırım) değildir. Ücret-ler, kapitalistlerin tüketim fonunun bir kalemini oluşturur.

Hizmet sektöründe durumun ne denli karmaşık olduğunu göstermek için Marks’tan birkaç örnek daha ve-relim:

Müzisyen örneği:“Örneğin, bir şarkıcının hizmeti,

benim estetik gereksinimimi giderir; ama hazzını tattığım şey, şarkıcıdan ayrılmayan bir etkinlik içinde var olur ve emeği (iş gücü harcaması, çn), şarkı söylemesi sona erdiği anda be-nim haz almam da sona erer.”(35)

Farklı hizmetler ve kapitalizm“Maddi olmayan üretim, salt deği-

şim için gerçekleştirildiği, yani meta ürettiği zaman bile iki türlü olabilir:

1. Üreticilerden ve tüketicilerden bağımsız ve ayrı bir biçime sahip ola-bilen metalarda, kullanım değerlerin-de ortaya çıkabilir; bu metalar, üretim ile tüketim arasındaki süre boyunca var olur ve bu süre içinde, kitaplar, resimler gibi satımlık metalar olarak, tek sözcükle, sanatçının sanatsal per-formansından ayrılabilen tüm sanat ürünleri olarak dolaşımda kalabilir. Burada kapitalist üretim çok sınırlı bir çerçevede söz konusudur: Örne-ğin ortak bir yapıtın -diyelim ki bir

ansiklopedinin- yazarı, başka kişileri kiralık yazarlar olarak kullandığı za-man. Bu alanda, çoğu kez, kapitalist üretime bir geçiş biçimi geçerli olur; o biçim çerçevesinde çeşitli biçimsel ya da sanatsal üreticiler, zanaatçılar ya da uzmanlar, kitap ticaretinin or-tak ticari sermayesi için çalışırlar- bu ilişkinin asıl kapitalist üretim tarzı ile bir ilişkisi yoktur ve hatta biçimsel olarak bile henüz kapitalist üretimin egemenliği altına alınmış değildir. Bu ara geçiş biçimlerinde emek (işgücü, çn) sömürüsünün en üst noktasında oluşu gerçeği bu durumu hiçbir bi-çimde değiştirmez.

2. Ürün, üretim eyleminden ayrıl-maz -tüm gösteri sanatçıları, konfe-ransçılar, aktörler, öğretmenler, dok-torlar, rahipler vb. için durum budur. Burada da kapitalist üretim tarzıyla ancak sınırlı bir dereceye kadar kar-şılaşılır ve bu etkinliğin doğası gere-ği, pek az alanda uygulanabilir.”(36)

Yazarın üretken işçi olması:“Bir yazar, fikir ürettiği ölçüde

değil, ama onun çalışmalarını yayın-layan yayıncıyı zengin ettiği ölçüde ya da bir kapitalistin ücretli işçisiyse üretken işçidir.”(37)

Eğitim kurumlarında üretkenlik durumu:

Örneğin eğitim kurumlarındaki öğretmenler, kurum girişimcisi için yalnızca birer ücretli işçi olabilirler...Gerçi öğrenciler söz konusu olunca, bu öğretmenler üretken işçi değildir-ler; ancak kendi işverenleri söz ko-nusu olduğunda üretken işçidirler. O, kendi sermayesini onların işgücüyle

Page 118: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 118 ]

Marksist Teori 6

değişir ve bu süreç aracılığıyla kendi-sini zenginleştirir. Tiyatrolar, eğlence yerleri vb. için de durum aynıdır. Bu durumlarda, aktör, kamu karşısında bir sanatçı olarak davranır, ama ken-di işvereni karşısında o bir üretken işçidir. Kapitalist üretimin bu alan-daki bütün görünümleri üretimin tü-

mü içinde o kadar önemsizdir ki, bü-tünüyle hesap dışı tutulabilir.”(38)

Marks döneminde toplumsal öne-mi olmayan bu alanların günümüzde ne denli geliştiği, tamamen sermaye-ye açılmış olduğu herhalde tartışma gerektirmeyen bir gerçekliktir.

(Ayrıca belirtilmediyse sayfa numara-ları Almancasına göredir)

1)“Modern sanayi, (K. Marks, Kapi-tal, C.1, METE; C. 23, s. 510-511).

2) “Ama bir yandan şimdi işteki çeşitlilik, karşı konulmaz doğal bir yasa şeklinde ve her yerde direnmeyle yüzyüze gelen doğal bir yasanın gözü kapalı yıkıcılığı ile kendisini gösterirken, öte yandan da, büyük sanayi, getirdiği fela-ketler aracılığı ile üretimin temel yasası olarak, işin çeşitliliğinin kabul edilmesi zorunluluğunu ortaya koyarak, işçilerin, bu çeşitli işler için yatkın duruma gelme-sini ve bu yeteneklerinin en geniş ölçüde gelişmesini sağlamıştır. Üretim biçimini bu yasanının normal olarak işlemesine uydurmak, toplum için bir ölüm kalım sorunu oluyor. Büyük sanayi, gerçekte, toplumu, bütün yaşamı boyunca bir ve aynı işi yineleyerek güdükleşen ve böyl-ece bir parça-birey haline gelen bugünün parça-işçisinin yerini, çeşitli işlere yatkın, üretimdeki herhangi bir değişmeyi karşılamaya hazır ve yerine getirdiği çeşitli toplumsal görevleri, kendi doğal ve sonradan kazanılmış yeteneklerine ser-bestçe uygulama alanı sağlayan bir şey olarak benimseyen tam anlamıyla gelişmiş

bir bireyi koymayı, bir ölüm kalım sorunu halinde zorlamaktadır“ (K. Marks, Kapi-tal, C. 1, METE; C. 23, s. 511-512).

3)METE; C. 4, s. 462 (dipnot) (Marks-Engels; Komünist Manifesto).

4) Marks; Kapital, C. 1, METE; C. 23, s. 642 (dipnot).

5) K. Marks, Kapital I, METE, C. 23, s. 532.

6)“Yalnız, kapitalist üretim biçimini kesin biçim olarak -ve dolayısıyla, sonsu-za dek doğal üretim biçimi olarak- gören burjuva darkafalılığı, sermaye açısından üretken iş nedir sorusunu, genelde han-gi işin üretken olduğu ya da üretken işin genel olarak ne olduğu sorusuyla karış-tırır ve sonuçta, herhangi bir şey üreten, herhangi bir sonuç yaratan işin bu gerçek çerçevesinde üretken olduğu yanıtını vere-rek ne kadar akıllı olduğunu düşünür.

Sadece, doğrudan sermayeye dönüş-türülebilen iş üretkendir... Yani artı değer üreten ya da sermayeye artı değer üretimi için etmen olarak hizmet eden ve böylece kendini sermaye olarak, kendini geniş-leten değer olarak ortaya koyan iş” (K. Marks; Art Değer Üzerine Teoriler , C. 1, METE; C. 26/1, s. 368/369).

7) K. Marks, Kapital I, METE; C. 23, s. 532.

Kaynaklar:

Page 119: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 119 ]

Marksist Teori 6

8)Bunlar hakkında Marks şöyle der:“Manüfaktür döneminin tersine, bun-

dan böyle iş bölümü, mümkün olan her yerde, kadınların, her yaştan çocukların, vasıfsız işçilerin çalıştırılmalarına, yani İngiltere’de karakteristik bir deyimle ifa-de edildiği gibi, tek sözcükle, ucuz emeğe (işgücüne, çn) dayanır.

Bu, yalnız, makine kullanılsın kulla-nılmasın geniş boyutlu üretim kolları için değil, ister çalışan kimselerin evlerinde, ister küçük iş yerlerinde yapılsın, ev sa-nayileri denilen üretim biçimleri için de geçerliydi. Modern denilen bu ev sanayi-nin, bağımsız kent elzanaatlarını, bağım-sız köylü tarım işletmelerini ve her şeyden önce de, işçi ile ailesinin içinde yaşadığı bir evin varlığını ön koşul olarak gerek-tiren eski tarz ev sanayi ile ad benzerliği dışında ortak bir yanı yoktur. Bu eski tarz sanayi, şimdi, fabrikanın, manüfaktürün ya da eşya deposunun, bir dış bölümü halini almıştır. Sermaye, tek bir yerde de geniş kitleler halinde topladığı ve doğ-rudan doğruya komuta ettiği fabrika iş-çilerinden, manüfaktür işçilerinden ve elzanaatçılarından başka, şimdi, gözle görünmeyen iplerle, diğer bir orduyu da harekete getirmiştir: bunlar, büyük kent-lerde oturanlarla birlikte bütün ülke yü-zeyine yayılmış bulunan ev sanayii işçi-leridir“ (K. Marks; Kapital I; METE; C. 23, s. 485/486).

9) “Değişik emek türlerini ve dolayı-sıyla zihin emeğiyle kol emeğini -ya da bunlardan birinin daha hakim olduğu emek türlerini- birbirinden ayırmak ve farklı insanlar arasında dağıtmak, ka-pitalist üretim biçiminin gerçekten ayırt edici özelliğidir. Ancak bu maddi ürünün, bu insanların ortak ürünü olmasını ya da maddi zenginlik içinde yer alan ortak ürünleri olmasını önlemez., o insanların, sermayenin ücretli işçisi olma ilişkisini ve

öncelikli anlamında, sermayenin üretken işçisi olma ilişkilerini ne ölçüde engeller ya da değiştirirse, ancak o kadar. Tüm bu insanlar, yalnızca maddi zenginliğin üre-tilmesine doğrudan katılmakla kalmazlar, üstelik emeklerini doğrudan, sermaye olan parayla değişirler ve dolayısıyla, ücretlerine ek olarak kapitalist için bir artı-değeri yeniden üretirler. Emekleri, ödenmiş emeği artı ödenmemiş artı-eme-ği içerir” (Marks, Artı-Değer Üzerine Te-oriler, C.1, METE; C. 26/1, s. 387).

10) ”Çalışma süreci tamamen bi-reysel olduğu sürece, bir ve aynı işçi, sonradan ayrılacak olan bütün işlevleri kendisinde birleştirir. Kişi, doğal nes-neleri, kendi geçimi için elde ederse, o kişiyi yalnız kendisi denetliyor demektir. Daha sonra başkalarının denetimi altına girer. Tek bir insan, kendi beyninin dene-timi altında gene kendi kaslarını harekete geçirmeksizin doğa üzerinde bir iş yapa-maz. Doğal bedende kafa ile elin birbir-lerine bağlı olması gibi, çalışma süreci de el işini kafa işi ile birleştirir. Sonraları bunlar birbirlerinden ayrılırlar, hatta can düşmanı olurlar. Ürün, bireyin doğrudan ürünü olmaktan çıkar ve kolektif işçinin ürettiği toplumsal bir ürün, yani her biri, iş konusu üzerindeki işlemlerin az ya da çok bir parçasını yapan bir işçi toplulu-ğunun ortak ürünü halini alır. Çalışma sürecinin bu ortaklaşa ... niteliği, gitgide daha belirli hale geldikçe, bunun zorunlu sonucu olarak, bizdeki, üretken iş ve bu-nu sağlayan üretken işçi kavramı genişlik kazanmış olur. Üretken biçimde çalışmak için artık el ile çalışmanız da gerekmez, kolektif işçinin bir parçası olmanız, onun yerine getireceği alt işlevlerden bir ta-nesini yapmanız yeterlidir. Üretken işin yukarıda verilen ilk tanımı, yani maddi nesnelerin üretiminin asıl niteliğinden çıkartılan tanımı, bütünüyle alındığında,

Page 120: Marksist Teori 6 - teorikdergiler.files.wordpress.com · İçindekiler [5] marksİst teorİ’den [7] bahari halklarimiz yeŞerttİ ezgİlerİnİ ÇaĞrinla ayaklandirdiĞin kadinlar

[ 120 ]

Marksist Teori 6

kolektif işçi için de hâlâ doğrudur. Ama onu oluşturan üyeler teker teker alındı-ğında artık geçerliğini yitirir“(K. Marks, Kapital I, METE 23, s. 531/532).

11) K. Marks, Kapital I, METE 23, s. 532.

12) Engels; İngiltere’de Çalışan Sını-fın Durumu, METE; C. 2, s. 253.

13) Lenin; ‘Sol’ Radikalizm, Ko-münizmin Çocukluk Hastalığı, C. 31, s. 60.

14) Bkz.: Lenin; Emperyalizm..., C. 22, s. 198.

15) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C. 1, METE; C: 26/1, s. 388.

16) K. Marks; Kapital, C II, METE; C. 24, s. 60.

17) Marks; Kapital, C. III, METE; C. 25, s. 304/305.

18) Agk., s. 311.19) Agk., s. 303/304.20) Marks; Kapital, C. II, METE; C.

24, s. 133/134.21) Agk., s. 134.22) Marks; Kapital, C. III, METE; C.

25, s. 312.23) Marks; Kapital, C. 1; METE; C.

23, s. 531/532.24) Agk., s. 532.25) Agk., s. 351.26) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-

oriler, C. 1, METE; C. 26/1, s. 127.

27) K. Marks; Resultate des unmit-telbaren Produktionsprozesses, s. 72/73, 1069 Frankfurt -Dolaysız Üretim Süreci-nin Sonuçları).

28) K. Marks; Resultate des unmit-telbaren Produktionsprozesses, s. 66/67, 1069 Frankfurt -Dolaysız Üretim Süreci-nin Sonuçları).

29) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C. 1, METE; C. 26/1, s. 127.

30) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C. 1, METE; C. 26/1, s. 268.

31) K. Marks; Kapital, C. I, METE; C. 23, s. 469.

32) K. Marks; Kapital, C. II, METE; C. 24, s. 481.

33) K. Marks; Grundrisse der Kritik der politischen Ökonomie, Berlin 1953, s. 305.

34) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C. 1, METE; C: 26/1, s. 377/378.

35) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C.1, METE; C. 26/1, s. 380.

36) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C.1, METE; C. s. 385/386. Türk. 383/384.

37) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C.1, METE; C. 26/1, s. 128.

38) K. Marks; Artı Değer Üzerine Te-oriler, C.1, METE; C. 26/1, s. 386.