426
MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI CEMAL KÜLÜNKOĞLU

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

  • Upload
    others

  • View
    25

  • Download
    3

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

1

MÜSLÜMANLARDA

EKSEN KAYMASI

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

Page 2: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

2

Müslümanlarda

Eksen Kayması

Cemal Külünkoğlu

ISBN

978-605-84127-7-1

Baskı

Lord Matbaacılık

İstanbul, Ocak, 2017

Yayın & İletişim

Kıraat Yayınları Başakşehir Mh. Ergenekon Cd. Arterium

Residances 4 K: 12 Başakşehir-İSTANBUL Tel&Faks: 0212 508 24 21 Gsm: 0532 503 36 61

[email protected] www.kiraatyayinlari.com

Tüm hakları saklıdır.

Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

Page 3: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

3

MÜSLÜMANLARDA

EKSEN KAYMASI

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

Page 4: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

4

Page 5: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

5

İçindekiler

Giriş .......................................................................... 9

Dünyanın Bozuk Atmosferinde Nefes Alamayan İslam Dünyası ............................................ 21

Kur’an’ın Önündeki Engeller ...................................... 39

Kur’an’ı Tanıyamamak ve Gönderilme Amacını Kavrayamamak .................................. 40

Lafız Tekrarını İbadet Olarak Görmek.................................. 45

Kur’an’ı Ölülere Okumak .................................................... 51

Kur’an’a Bütüncül Değil Parçacı Anlayışla Yaklaşmak ......... 54

Gelenekçi Anlayışa Bağlı Kalarak, Eski Kitapların ve Âlimlerin Görüş ve Düşüncelerinin Dışına Çıkamamak ........ 57

Kur’an’ı Anlayamayız Düşüncesi ......................................... 61

Abdestsiz Kur’an’a (Mushaf’a) Dokunmamak ...................... 68

İslam Dünyası ve Müslümanlar ............................................ 72

Hayatı Kur’an’la İnşa Ederken Hurafelerden Arınmak ................................................ 81

Kur’an’ın Şefaat etmesi .............................................. 91

Ölülere Kur’an’ın şefaati ...................................................... 99

“Bir Lokma Bir Hırka” İle Sefalet Müslümanı Olmak .......................................... 109

Şirkle Beslenen Müslümanlık, Uydurulan Evliyalık, Kabir Ehlinden Yardım Dilenmek ............................... 123

Allah’a Aracı İle Ulaşmak .................................................... 128

Aracısız Allah’a Ulaşmanın İmkânsızlığını Savunanlar ......... 129

Page 6: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

İÇİNDEKİLER

6

Uydurulan Evliyalık ve Evliyadan Medet Ummak .................131

Allah’ın İnsana Yakın Olması ...............................................135

Evliya Diye Bilinen Zatların Türbelerini Ziyaret ....................141

Hz. Peygamber Üzerinden Şirke Bulaşmak .................. 151

Sünnet ve Hadis ......................................................... 167

Sünnet .................................................................................167

Hadis...................................................................................170

Sünnet ve Hadis’in Kur’an’la Yüzleştirilmesi .........................183

Hz. Peygamber’in Sünnetini Yaşamak Onun Hayatını Model Olarak Almak Demektir .....................186

Peygamber’e İtaatten Neyi Anlamalıyız? ..................... 189

Hz. Peygamber’e Salavat Okumak .......................................203

Hz. Peygamber’e İsnat Edilen Bazı Mucizeler .............. 207

Hz. Peygamber’in Asıl Mucizesi Kur’an’dır ...........................209

Hz. Peygamber’e Nispet Edilen Mucizelerden Bazıları ..........214

Sünnetli Doğması .............................................................214

Göğsünün Açılması (Kalbinin Yarılarak Temizlenmesi) ......215

Ağaçları Yanına Çağırması ................................................217

Ay’ın Yarılması (İnşikâk-ı Kamer) ......................................218

Miraç Hadisesi ..................................................................219

Namazın Miraç’la Bağlantısı ..............................................222

Sevr Mağarası’nda Örümceğin Ağ Örmesi .........................224

Hurma Kütüğünün Ağlaması .............................................226

Hz. Peygamber’i Anlamak ve Yaşamak ....................... 231

O Bir Rahmet Peygamberiydi ..............................................232

Müjdeleyici ve Uyarıcı Bir Peygamberdi ...............................234

Öğüt Verendi .......................................................................240

Page 7: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

7

En Güzel Ahlâka Sahipti...................................................... 242

Güvenilir Bir İnsandı ........................................................... 246

Çok Şefkatliydi .................................................................... 247

Namazın Dili, Kazâsı, Farzı-Sünneti, İskatı ................ 251

Namaz Vaktinde Rahmet Kapısı Özel Olarak Açılır .............. 258

Namazdan Ne Anlıyoruz ve Duada Hangi Dili Kullanıyoruz? ...................................... 260

Namazın Kazâsı ................................................................... 270

Namazların İskat-ı Salâtı/Devri (Namaz Borcunu Düşürmek) ............................................... 277

Farz, Vâcip, Sünnet ve Nâfile Namazlar ............................... 279

Örnek Namaz ...................................................................... 283

Zinânın Cezası Nedir? İslam’da Recm Var mıdır? ....... 293

Ölenleri Hatimle Cennete Göndermek, Kadınlara Cenaze Namazı Kıldırmamak, Ölmekten Korkmak ................. 309

Kadınların Cenaze Namazı Kılması ...................................... 315

Ölmekten Korkmak ............................................................. 317

Kabir Âlemi, Sual Melekleri (Münker ve Nekir), Ölüye Telkin Vermek ................................................. 323

Kabir Âlemi ......................................................................... 327

Ölen İnsanın Mezarda Dirilmesi ve Sual Meleklerinin (Münker ve Nekir) Gelmesi .................. 329

Ölen İnsanın Ruhu Dirileceği Güne Kadar Dondurulur İddiası .............................................................. 333

Ölen İnsanın Ruhunun Dirileceği Güne Kadar ya Cennet Bahçesinde ya da Cehennem Çukurunda Hayatına Devam Etmesi ..................................................... 335

İyilik Yaparak Ölen İnsanlar ................................................ 337

Page 8: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

İÇİNDEKİLER

8

Kötülük Yaparak Ölen İnsanlar ............................................338

Ölüye Telkin Vermek ...........................................................340

Sırat Köprüsü ............................................................. 343

Müslüman Olarak Doğmak, Müslüman Olmayanları Cehenneme Göndermek ............................................. 353

Müslüman Olmayanlar Cennete Gidecek Mi? ......................359

Mezheplerin Dinleştirilmesi ve Değiştirilmesi ............. 365

Emeviler Dönemi .................................................................370

İmam-ı Azam (Nûman bin Sâbit) .........................................372

İmam-ı Mâlik (Mâlik bin Enes) .............................................372

İmam-ı Şâfiî (Muhammed bin İdris Şâfiî) ..............................373

İmam-ı Hanbel (Ahmed bin Hanbel) ....................................373

Dini Konuların Temek Kaynağı ............................................374

Mezhep Değiştirmek ve Mezheplerden İstifade Etmek ...........379

Kur’an’daki Mü’minle Sokaktaki Müslüman ............... 385

Mü’min, Allah’a Karşı Sorumluluk Bilinciyle Yaşar ...............390

Mü’min Büyük Günahlardan ve Hayâsızlıktan Sakınır .........393

Mü’min Onuruyla Yaşar Ama Mütevazı Olur ........................398

Mü’min Sabretmeyi Mücadele Olarak Görür ........................405

Mü’min Hoşgörülü Olur ve Radikalizme Karşı Durur ............412

Sonsöz ....................................................................... 425

Page 9: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

9

Giriş

Müslümanlardaki eksen kaymasını konu alan elinizdeki kitabın inandıklarınızı ve yaşadıklarınızı sorgularken, kafanız-daki pek çok soruyu yanıtlamaya yardımcı olacağını umarım. Elbette bu sorgulama işini yaparken İslam dünyasına ve Müs-lümanlara karşı özeleştiri sınırlarını zorlayan sert, acı ve iğne-leyici ifadelerle karşılaşacaksınız. Karşılaşacağınız gerçeklerin bazen sizi rahatsız edeceğinin de farkındayım. Ben bu eserle Kur’an’ı referans alan gerçeklerin ortaya çıkması için size doğru bir adım attığıma ve sizin maslahata uygun, hoş ama bir o kadar da içi boş sözler yerine hakikatle yüz yüze gelmek adına biraz olsun gayret sarf etmeniz gerektiğine inanıyorum.

Konuları işlerken genelde “siz” hitabını kullandım. Bu vurguyu, kendimi sizden biri sayarak yaptım. Ben de sizim ve sizden birisiyim. Aynı zamanda yazdıklarımın birinci derecede muhatabıyım. Yani ben de suçluyum, günahkârım, kabahat-liyim. Ve yazılarımı da bu sorumlulukla kaleme alıyorum.

Yazarken acı içinde kıvranıyorum. Çünkü Ortadoğu kan gölüne dönmüş. Müslümanlar arasında birlik ve güven yok. Birilerinin güdümünde onlarca devlet, kendi başına buy-ruk yüzlerce mezhep, kimin oyununa geldiği belirsiz binlerce tarikat ve cemaat… İşgallerden ekonomik sıkıntılara, bozuk eğitimden kimlik bunalımlarına kadar pek çok alanda büyük sorunlarla boğuşan İslam dünyası, başkalarının uydusu ve oyuncağı olmaktan bir türlü kurtulamıyor.

Page 10: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

10

Hz. Peygamber’in vefatından sonra tedrici bir şekilde Müslümanlar büyüklü küçüklü farklı fırkalara ve gruplara ay-rıldı. Farklı kimliklerle her biri kendi kurallarına sarılarak bağ-naz bir şekilde İslam’ın özünden, yani Kur’an’dan uzaklaştı. Öyle ki, Dinin temel kaynağı olan Kur’an’ın ölçüleriyle inşa edilmesi gereken hayat, hurafelerle beslenmeye başladı. Böy-lece Hz. Peygamber’in içinde olmadığı -adı İslam olsa da ger-çekte İslam’la bağlantısı kalmayan- bir “dinî hayat” ortaya çıktı. İnsanlar için “Hayat Kitabı” olarak gönderilen Kur’an, yaşamdan koparılarak ölülerin kurtarıcısı durumuna getirildi. Zaman içerisinde Kur’an’ın hayata müdahalesine de karşı çık-tılar. Bu şekilde dinin temel kaynağından mahrum kalan Müs-lümanlarda ciddi bir eksen kayması meydana geldi.

Evet, her evde ve her kütüphanede, hatta arabalarda, ofislerde, işyerlerinde onlarca Kur’an bulunuyor; ama bu Kur’an’lar, sadece özel zamanlarda tilavet edilerek sevap ka-zanmak ya da korunmak için kullanılıyor. Oysaki Kur’an, okunduğu zaman sevap kazandırsın diye değil, hayata hük-metsin de günahları sevaba dönüştürsün diye gelmiştir. Ölü-lerin değil, bizzat yaşayanların hayatını güzelleştirmek için gel-miştir.

Eksen kaymasının temelini oluşturan Kur’an’dan ko-puş, Müslümanların uhuvvet duygularını köreltip onları bir-birlerinden de kopardı. Maddi, manevi, kültürel, iktisadi an-lamda bütün meşru ve sağlıklı ilişkileri yok etti. Bu da yet-medi, küresel kapitalist sistemin etkisiyle onları Batı’ya en-tegre olmaya zorladı ve böylece İslâm’ın din ve medeniyet olarak kazandırdığı manevi ve ahlaki değerlerden birer birer uzaklaştırdı.

Eksen kaymasıyla birlikte toplumda, yapay sloganlarla beslenen, sahte kahramanlıklarla ayakta durmaya çalışan, sa-nal kabadayılıklarla dünyaya meydan okuyan ve hayatı ‘bir

Page 11: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

11

lokma, bir hırka’ dan ibaret sanan bir zihniyet hâkim oldu. Ardından sefaleti, zulme uğramayı, dışlanmayı, aşağılanmayı, horlanmayı, itilip kakılmayı ve hapse girmeyi kulluk/ibadet te-lakki eden ve bunu dinî yaşamın bir gereği olarak gören yak-laşımlar peyda oldu.

Eksen kaymasının yol açtığı bu sorunlar, dinin asıl kay-nağı durumunda bulunan Kur’an’dan uzaklaşmaya yol açtı. Hâlbuki Müslümanlar; çıkmaza giren dünyaya Kur’an’la isti-kamet verecek, eksen kayması yaşayan toplumu Kur’an’ın yörüngesine taşıyacaktı. Karanlıkta kalan insanlığı, Kur’an’ın mesajlarıyla aydınlatacak, paslanan gönülleri Kur’an’la temiz-leyip sağlıklı nesiller meydana gelmesine vesile olacaktı.

Ekseni kaymış ve Kur’an’dan uzaklaşmış bir İslam top-lumunun; vahyi çağın vitrinine taşıması, insanlığı doğru bir açıyla Hz. Muhammed ile tanıştırması, Allah’ın mesajlarını as-rın idrakine sunup dünyaya şekil vermesi nasıl mümkün ola-bilir? Karanlıkta bulunan bir toplumun, başkalarını aydınlat-ması düşünülemez. Müslümanlar, karanlıkları aydınlığa dö-nüştürecek olan İlahi bir Kitaba sahip olmalarına rağmen, zi-firi karanlıkta hayatlarına devam etmiyorlar mı? “Al lah, rı-zas ı peş inde koşanları , bu k itap sayes inde (kendile-rini kurtuluşa götüren) selamet yol larına erdirir, on-ları , kendi izni i le karanl ık lardan aydınl ığa ç ıkarır ve doğru yola i let ir.” (Maide, 5/16)

Kendilerini bu durumdan kurtaracak Kitabın ışığından faydalanmak yerine, o ışığı bütünüyle boğmaya çalışan hura-feler, anlamsız fikirler, sapık menkıbeler ve uydurma dini prensiplerle aydınlanmaya çalışmak da neyin nesi?

Toplumu uyandırmak için önce Müslümanların uyan-ması lazım. Uyuyan bir toplumun başkalarını uyandırması dü-

Page 12: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

12

şünülemez. İslam dünyası derin bir uykuya dalmış ve bu ha-linden de memnun gözükürken, dünyanın İslam’la uyanma-sını beklemek hayal olacaktır.

İslam dünyası, önce uykudan uyanmalı, kendine gel-meli ve üzerindeki ölü toprağını atmalıdır. Kur’an’ı iyi kavra-yıp İslam’ı doğru anlatacak bilgiye, birikime ve vizyona sahip olmalıdır. Örnek yaşantısıyla insanlığın İslam’a ve Kur’an’a il-gisini artıracak bir gayret içinde bulunmalı, insanları kavga ve kargaşaya sürükleyecek yaklaşımlardan da uzak durmalıdır. “Ve böylece s iz i dengel i ve ölçülü bir toplum k ı ldık k i (hayat ınız la) insanlar nezdinde Hakk ’ın şahit leri (ör-nek leri) olas ınız ve Resul de s iz in hakk ınızda şahit /ör-nek olsun…” (Bakara, 2/14 3)

İslam dünyasını hurafe ve İsrailiyat virüsü etkisi altına almış, Müslümanların ilmi ve akli düşüncelerini felce uğrata-cak kadar tehlikeli noktaya gelmiştir. Bilindiği gibi kanser vi-rüsü; kana, beyne ve kalp hücrelerine kadar sirayet etti mi önüne geçmek imkânsız hâle gelir. Elimizi çabuk tutmaz ve biran önce Kur’an’a dönmezsek, bu tehlike kartopu gibi daha da büyüyerek Müslümanları üstesinden gelemeyecekleri de-rin bir çıkmaza sevk edecektir. Onun için herkes bütün gayre-tiyle dini aslına ve özüne döndürecek çalışmalar yapmalıdır.

İşte bütün bu olumsuzluklara vâkıf bir kardeşiniz olarak, hurafelerin her geçen gün Müslümanları Kur’an’dan nasıl ko-pardığını size göstermek amacıyla bir çalışma yaptım. Ortaya koyduğum bu çaba, akademik ya da bilimsel bir çalışma de-ğildir. Ben de zaten bilimsel bir araştırmacı değilim. Ancak meseleleri iyi takip eden, inatla sorgulayan, düşünmeyi ken-disine ilke edinen, aklını kullanmaktan asla vaz geçmeyen ve sorumluluklarının farkında olan biriyim. Elbette kusurlarım var. Ancak yeterince ikna edici deliller gördüğümde hatala-

Page 13: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

13

rımdan dönecek kadar cesaretim ve azmim de bulunmakta-dır. Onun için kitabı okurken maksadı aşan ifadelerle karşıla-şırsanız bunların kötü niyetle yapıldığını düşünmeyin ve haki-kat arayışının bazı sancılı sonuçları olabileceğini kabul eden herkes gibi benim iyi niyetimden şüphe etmeyin!

Mesela:

“Allahu Teâlâ” veya “Celle Celâluhu” yerine sadece “Allah” ifadesini kullandım. Bunlar Allah’ın kutsiyeti ve bü-yüklüğü için hürmeten kullanılır. Ancak yürekten gelen ve içi samimi duygularla dolu olan bir “Allah” ifadesi bütün bu sı-fatları daha geniş manasıyla içermektedir. Yani “Teâlâ” ve “Celle Celâluhu” gibi kelimeler, Allah’ın azametinin yanında ek sıfatlar olarak kalmaktadır. Kur’an’da “Allah” lafzı yüzlerce yerde geçmesine rağmen bunların çoğunda herhangi bir sıfat kullanılmaz. “Allah” lafzı, diğer bütün sıfatları ihtiva ettiği için Kur’an’da geçtiği gibi onu bu yalın hâliyle kullanmanın daha etkili olacağını düşündüm.

Peygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret” teriminin kısaltılmış hâlini (Hz.), ba-zen de “İzzetli” anlamındaki “Aziz” kelimesini kullandım. Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem (sav), “Allah, ona salat ve selam et-sin. Yani onun getirdiği ‘Hak Dava’nın yürümesi için “Allah’ın desteği ve selamı onun üzerine olsun.” demektir. Bilindiği gibi bu duanın açılımı Ahzab suresindeki açılımından hareketle onun davasına gönül veren Müslümanları da içine alır. “Mu-hakkak k i, Al lah ve melek leri , Peygambere des tek ve-rirler. Ey inananlar! Siz de ona çokça salât edin (onun davas ına des tek verin) ve tam bir tes l imiyet le onun rehberl iğine tes l im olun!” (Ahzab, 33/56) Bu kitabın ha-zırlanmasındaki maksat da zaten budur. Onun için bu ifadeyi sık sık kullanmayı gerekli görmedim.

Page 14: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

14

“Kur’an-ı Kerim” yerine sadece “Kur’an” yazdım. “Kur’an” terimi Kur’an’da 65 yerde geçer. Bunların 5’i hariç diğer örneklerin tamamında yalın hâlde kullanılır. “Kur’an-i Azîm” -Yüce Kur’an- (Hicr, 15/87), “Kur’an-i Hakîm” -Hik-metlerle Dolu Kur’an- (Yâsin, 36/2. ayet), “Kur’an-i Mecîd” -Şerefli Kur’an- (Kaf, 50/1; Buruc, 85/21. ayet), “Kur’an-i Kerîm” -Değerli ve Bereketli Kur’an- (Vâkıa,56/77)... Nitekim “Kur’an”, “Kerim” sıfatı ile beraber yalnız bir yerde kullanıl-mıştır. Sadece “Kerim” terimini kullansaydım, diğer sıfatları göz ardı edecektim. Bu nedenle “Kur’an” tabirini seçerek hepsini ihtiva eden bir yaklaşım sergiledim.

Yaptığım bu çalışmada her seviyedeki okuyucunun çok rahat anlayabileceği yalın bir dil kullandım ve kendime has özel bir üslup seçtim. Konuların daha iyi kavranması için so-rularla konuları zenginleştirdim. Zaman zaman soruyu ken-dim sordum, cevabı da kendim verdim. Bazen de konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla sorular yönelttim.

Getirdiğim yorumların, yaptığım açıklamaların, verdi-ğim örneklerin mutlak anlamda doğru olduğunu iddia etmi-yorum. Ancak beş yüzden fazla ayetle konuları sağlam temele dayandırdığımı ve bu şekilde vahyin getirdikleriyle aklın çıka-rımları arasında tutarlı bir ilişki ortaya koyduğumu düşünüyo-rum.

Dünyanın bugün yaşayan iki önemli medeniyeti olan İslam ve Batı medeniyetlerini tanıma imkânım oldu. Uzun süre Amerika’da yaşadım. Orada yüksek lisans yaptım. İnsan Kaynakları Yönetimi ve Toplumsal Kalkınma konularında uz-manlık gerektiren çalışmalarım oldu. Bunun yanı sıra ticaretle uğraştım. Böylece farklı dinlerden ve kültürlerden insanları ta-nıma imkânı buldum.

Page 15: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

15

İslam ülkelerini yakından gördüm, Mısır’da okudum. Hac ve Umre ziyaretlerim vesilesiyle İslam Dünyası’nın mer-kezi durumunda olan Mekke ve Medine’de kaldım. Böylece farklı ülkelerden gelen Müslümanlarla tanıştım. Azerbay-can’da yaşadım. Orta Asya ülkelerini gezdim.

Yıllardır aralıksız televizyon programları yapıyor ve konferanslar veriyorum. Farklı sitelerde yazılar yazıyorum. Gelen tepkileri ve bana ulaşan soruları incelediğim zaman, İs-lami meselelerin yorumlanması, Kur’an’ın yeniden anlaşılır hâle gelmesi, hayata geçirilmesi ve bu çağın ihtiyaçlarına ce-vaplar üretmesi hususunda emek harcamak ve bu çalışmala-rın namaz, oruç ve zekât gibi önemli bir sorumluluk doğur-duğu kanaatine vardım. Nihayet ben de Hz. İbrahim için ya-kılan ateşe su taşıyan karınca misali, üstüme düşen sorumlu-luğu yerine getirmek istiyorum.

Hatalarımdan dolayı Yüce Rabbimden mağfiret diliyo-rum, yanlışlarım için bağışlanmamı niyaz ediyorum. Yapılan çalışmaların, önce kendi nefsim olmak üzere, bütün okuyucu-lar üzerinde tesirini yaratmasını temenni ediyorum.

İslam dünyasını, düştüğü bataklıktan kurtarmak, Kur’an mesajının aslına uygun şekilde yeniden kavranmasını ve yo-rumlanmasını sağlamak gerekir. Bu arada din adına uyduru-lan hurafelerin, İsrailiyatın, uydurma hadislerin önüne geç-mek için, cesurca çıkışlarıyla fedakârlık eden İslam âlimlerini de kutluyorum. Ancak üzülerek ifade etmek istiyorum ki; böy-lesine önemli bir sahada ortaya konan her çabaya saygı gös-termek ve bu çalışmaların inanan her kesim tarafından des-teklenmesi ve takdir edilmesi gerekirken, maalesef birileri ta-rafından engellenmek isteniyor. “Dini değiştirmeye kalkma-yın, insanların kafasını karıştırmayın!” diyenler oluyor. Oysa kimsenin değiştirdiği bir şey yok, sadece değiştirilerek uydu-rulmuş bir din aslına döndürülmeye çalışılıyor. Dinleştirilen

Page 16: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

16

adetler gün yüzüne çıkarılıyor. Zira kaynağı Kur’an olan ger-çek dinin daha anlaşılır ve kabul edilir şekilde insanlara yeni-den ve halis/katkısız bir şekilde anlatılması ve tanıtılması çok ama çok önem arz ediyor. Ki böylece Hz. Muhammed’in va-hiyle oluşturduğu iklimin yeniden canlandırılması gerekiyor. “İyi bi l k i , hal is (ş irk s iz ) din ancak Al lah’ındır. O’ndan başka birtak ım dos t lar tutanlar da şöyle de-mek tedirler: “Biz onlara sadece biz i Al lah’a daha çok yak laş t ırs ınlar diye ibadet ediyoruz .” Şüphe yok k i Al -lah, onların aralarında iht i laf edip durduk ları şeyde hükmünü verecek t ir. Al lah yalancı l ığı , nankörlüğü ve inkârc ı l ığı huy edinenleri doğru yola kavuş turmaz.” (Zümer, 39/3)

“Kime inanacağımızı, ne yapacağımızı, nasıl ve neye göre yaşayacağımızı şaşırdık, herkes dini farklı anlatıyor.” diye serzenişte bulunanlar var. Kimsenin kara kara düşünme-sine gerek yok. Zira din adına anlatılan her konuyu Kur’an’la yüzleştirdiğiniz zaman gerçek olup olmadığı ortaya çıkıyor. Sünnet diye dayatılanları, Kur’an ölçüsüne vurduğumuz za-man gerçek kendini belli ediyor. Hadis diye önünüze konan sözleri, Kur’an süzgecinden geçirdiğiniz zaman Hz. Peygam-ber’in gerçek sözlerine ulaşılabiliyor. Özetle söylemek gere-kirse; dini mevzulardaki araştırmalarınızda Hz. Peygamber’in yaptığı gibi Kur’an’ı ölçü ve referans almak gerekiyor.

Birileri çıkıp, “Ehli Sünnet karşıtı” diyerek insanları din-siz ya da Peygamber düşmanı ilan edebiliyor. İnanın bu ko-nuda gelenekçi anlayışla ters düşen âlimleri itham edenlerin yüzde doksanı Ehli Sünnetin ne olduğunu bilmez. “Bu Ehli Sünnet nasıl bir şeydir ki Kur’an’ı referans gösterenler bunun karşısındadır?” diye sorsam ne cevap verirdiniz? Yaşadığı top-

Page 17: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

17

lumda Kur’an ile çelişen her türlü âdete karşı çıkan Hz. Pey-gamber, tarif edilen Ehli Sünnetin karşıtı, yani kendi yaşadık-larının muhalifi miydi? Nitekim onun kaynağı da Kur’an’dı. Ve referans olarak vahyi ölçü edinmişti. Herkesin bildiği gibi onun Kur’an’ı anlamaktan ve anlatmaktan ve hayata intiba-kını sağlamaktan başka bir derdi yoktu.

Kur’an üzerinde çalışan ve onu alama çabası içinde bu-lunan insanlar, nasıl olur da din düşmanı ilan edilebilirler? Kur’an’a hizmet edenler, aynı zamanda sünneti yaşatmaya çalışan Müslümanlar değil midir? Bu insanları, “mürted” ilan etmek, “Ehli Sünnet düşmanı” diye yaftalamak nasıl normal karşılanabilir?

On dört asırdır yaşananlar ortadadır. İnsan geçmişine dönüp bir bakmaz mı? Müslümanların yaşadığı bunca acının, ıstırabın, sefaletin sebebi nedir, diye düşünmez mi? Bu an-lamda inandıklarını, öğrendiklerini, yaşadıklarını sorgulamaz mı? İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an’la hiç yüzleşme ihti-yacı duymaz mı?

Endişem odur ki; bu kitabı okuyanların bir kısmı beni de “Ehli Sünnet dışı” ilan edebilir. Özellikle Hz. Peygamber’e isnat edilen mucizeler, onun adına uydurulan pek çok hadis, sakalı ve gömleği gibi mevzularda belki de bugüne kadar hiç karşılaşmadıkları yorumlar yaptım. Üstelik Hz. Peygamber üzerinden şirke bulaşmanın dehşetini anlatırken, “Putları yık-mak için görevlendirilen bir peygamberi nasıl putlaştırırsınız?” gibi dokunaklı sorular sordum, ifadeler kullandım. Bu yakla-şım, Kur’an’ın tarif ettiği gibi tefekkür etmeyip aklını kullan-mayanlara ağır gelebilir.

Hz. Peygamber’in derdi, şirki bütünüyle sinelerden sö-küp atmak iken, sorumlu bir mümin olarak, onun üzerinden

Page 18: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

18

Müslümanların şirke bulaşmasına seyirci kalamazdım. Ben, Hz. Peygamber’in bize ulaştırdığı vahye ve onu yaşarken gös-terdiği örnekliğe inanan biriyim. Onun yolunun yolcusu, da-vasının neferi, derdinin dertlisi, emirlerinin uygulayıcısı, ordu-sunun askeri, ilkelerinin takipçisi; kısacası, ümmetinden biri-yim; ama kulu değilim.

Hz. Nebi’in davası benim canımdan da önemlidir. Fa-kat canım ona değil, onun gösterdiği yola ve o yolun sahibine kurbandır. Saygım onun sakalının kılına değil, o kılları ağart-tığı mücadele-sinedir. Muhabbetim onun kanına değil, kanını akıttığı davasınadır. Hayranlığım onun hırkasına değil, o hır-kayı eskittiği yoladır. Merakım onun bedenine değil, o bede-nin taşıdığı ruhadır. Hasretim bastığı kumlara, gezdiği yollara, baktığı ufka değil, onun estirdiği rüzgâradır. İlgim onun giz-lendiği mağaraya değil, o mağaradaki duruşuna ve birlikte yol aldığı arkadaşınadır. İnancım bulutların üzerindeki Muham-med’e değil, yeryüzündeki Hz. Peygamber’edir. İmanım onun adına uydurulanlara değil, ona indirilen mesajlaradır.

“Al lah’a ve Resul ’üne i taat edin, (yani) birbiri-niz le çek işmeyin, (Zira böyle yaparsanız ) iç inize korku düşer ve kuvvet iniz elden gider. (O hâlde birbi-rinize karş ı) sabırl ı olun. Çünkü Al lah, (ancak kardeş-lerine karş ı) sabır gös terenlerle beraberdir.” (Enfal , 8/46)

Sorarım size: Bu ayetin muhatapları nerededir? Hani Allah’a inanan ve bu imanın gereklerini yerine getirenler? Hani Hz. Peygamber’in yolunda olduğunu iddia eden ve onun sünnetini yaşayanlar? Hani Kur’an’a gönülden bağlı olan ve onu “Hayat Kitabı” kabul edenler? Ayette geçen “Bir-birinizle çekişmeyin.” emri kimedir? Hani “İslam Kardeşliği”?

Page 19: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

19

Bu yaşadığınız nasıl bir kardeşliktir ki bünyesinde sürekli kin, nefret, kavga ve kan besler? Bu nasıl bir beraberliktir ki uhuv-vet duyguları yerine düşmanlık hisleri semirtir?

İşte ayetin ikinci cümlesi: “(Zira böyle yaparsanız) içi-nize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider.” Bu cümledeki yüksek frekanslı hitabı gördükten sonra, Müslümanların ne-den yılgınlığa düştüğü, niçin gücünü kaybettiği, hangi sebep-ten dolayı sırtının yerden kalkmadığı, İslam ülkelerinin niye birlik olamadığı, Müslümanların ağızlarından düşürmediği İs-lam Kardeşliğinin neden hayata geçirilemediği daha iyi anla-şılır.

Ayetin üçüncü cümlesinde, “(O hâlde birbirinize karşı) sabırlı olun.” buyruluyor. Dürüst ve erdemli olmak, haramlara direnmek, yalan söylememek, çalmamak çırpmamak, çok ça-lışmak, baskıya boyun eğmemek, despotizme karşı hakkı ve haklıyı savunmak, her durumda adaletten yana olmak ve özellikle kardeşlerine karşı sabırlı olmak, Müslümanların mis-yonu olmalıdır. İslam dünyasında kuvvetimiz gitmesin diye kardeşlerine merhamet edip sabretmeyi ilke edinen, yani bu misyona sahip yüzde ya da binde kaç insan bulabilirsiniz?

İşte bu kitapta bunun gibi onlarca soru ve bu sorulara verilmiş tatmin edici cevaplar bulacaksınız. Zaman zaman bana sitem edeceksiniz, öfkeleneceksiniz, belki de hakkınız ol-madığı halde beni itham edeceksiniz. Ama inanıyorum ki aynı konuları tekrar tekrar okuma ihtiyacı duyacak ve sonunda ha-kikati göreceksiniz.

Ne olursa olsun Müslümanları hor ve hakir görüp aşa-ğılamayı hiç düşünmediğimi bilmelisiniz. Böyle bir hadsizli-ğim zaten olamaz. Bütün sözlerimin tek amacı, Müslümanla-

Page 20: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

20

rın Kur’an ve Sünneti yaşamlarının merkezine almalarını sağ-lamaktır. Zira inandığını söyleyenler ancak bu şekilde hayata bakışlarını Kur’anî akidenin egemen olduğu bir ruhla inşa edebileceklerdir.

Cemal Külünkoğlu

2015

Page 21: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

21

Dünyanın Bozuk Atmosferinde Nefes Alamayan İslam Dünyası

Unutmayın ki, etrafınızda aç ve sefil insanlar bulundukça ser-vetiniz, geçici zenginliğiniz size huzur getirmeyecektir.

Allah’ın rahmeti, merhameti, affı, inayeti, in’amı, ihsanı, be-reketi çalışanlar içindir...

Dünya ciddi bir çıkmazda. Özellikle İslam dünyası. Ne-den? Dünyanın neresine giderseniz gidin kavganın-kargaşa-nın, çalmanın-çırpmanın, riyanın-hasedin, aldatmanın-kayır-manın, yolsuzluğun-dolandırıcılığın, zulmün-haksızlığın, anar-şinin-terörün, açlığın-sefilliğin, yalanın-talanın, acımasızlığın ve vurdumduymazlığın bulunmadığı bir yer bulamayacaksı-nız. Para kazanma hırsının, daha rahat yaşama arzusunun, sömürü ve çıkar ilişkisinin, caka ve çalım tutkusunun, fiyaka ve gösteriş merakının, benlik ve kibir duygusunun, makam ve mansıp ihtirasının insanları nasıl zıvanadan çıkardığını ve dünyayı nasıl yaşanmaz hale getirdiğini göreceksiniz.

Page 22: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

22

Öyle ki; insanlar süfli menfaatleri ve dünyalık çıkarları için çok rahat birbirlerini öldürebiliyor. Daha hayatın baha-rındaki toy çocuklar, basit bir aşk uğruna annelerini, babala-rını ve kardeşlerini katledebiliyor. Kontrolden çıkmış ve sosyal sorumluluk almamış başıboş sokak gençleri gasp uğruna önüne gelenin elini, kolunu kesebiliyor. Gözü dönmüş ma-halle kabadayıları çok basit meseleler için cinayetler işleyebi-liyor. Üstelik yapılan fiilin açığa çıkması kaygısıyla kendi ey-lemlerine tanık olabilecek en yakın arkadaşlarını, komşularını, hatta ailelerinden herhangi birilerini vicdan muhasebesi yap-madan ve gözlerini kırpmadan çok rahat bir şekilde ortadan kaldırabiliyor.

Yıllardır Kabil-Habil hikâyeleri ile fıtratı bozulan insanın acımasızlığını dinledik durduk ve Kabil’in yaptığına bir anlam veremedik. Ama bugün sokaklar Kabillerle dolu. Öyle dolu ki her an bir yerlerden Kabillerin çıkabileceği kaygısıyla Habiller sokağa çıkmaya endişe ediyor. Azrail unutulur oldu ve her yer Azraillerle, acımasız ve gözü dönmüş canilerle, katillerle doldu.

Her gün gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada kan görmekten, cinayet haberleri izlemekten tiksinir olduk. Kayıp insanların kesilerek parçalara ayrılmış, boğularak ben-zinle yakılmış, bağlanarak işkence ile öldürülmüş bulunan ce-setlerine tanık olmaktan insanlığımızdan utanır olduk. Mezar-dakilere; “kalkın biraz da biz yatalım” diyecek hale geldik.

Özgür ve itibarlı olmamız gereken bu dünyada daha hayatın güzelliklerine merhaba demeden acılara, ıstıraplara mahkûm olduk ve kendimizi hapishanede hissetmeye başla-dık. Oysa güzel eylemlerle, faydalı işlerle dünyanın halifesi ve cennetin efendisi olacaktık.

Page 23: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

23

Geldiğimiz noktada yaşadıklarımızın birinci derecede sorumlusu kendimiz olduğumuz için olup biteni kabullenmek zorunda kaldık. Çünkü Allah’tan uzaklaşmayı bir meziyet ha-line getirdik. İnandıklarımızı yaşamadık, yaşadıklarımıza inan-maya başladık. Çocuklarımızı sadece madde planında düşün-dük. Onların yalnızca dünyalık gelecekleri ile ilgilendik. Terbi-yelerine önem vermedik. Makam ve itibar sevdasıyla manevi dünyalarını da hesaba katmadık.

Sokaklarda olup bitenlere seyirci kaldık ve vurdumduy-maz bir eda ile “bunlar da geçer” dedik. Ama maalesef geç-medi. Geçmediği gibi hadiseler her geçen gün kartopu gibi büyüdü. Ve insanlar çıkmaza girerek dünya yaşanmaz hale geldi.

Bütün bu olup biten olumsuzlukları görmek ve dünya sahnesinde meydana gelen hadiseleri teşhis ve tahlil etmek için beş tane kalbimizin, on tane beynimizin, yüz tane gözü-müzün olması gerekmiyordu. Şuurlu olmak, bakmasını bil-mek, rasyonel düşünce ile melekeleri daha işlevsel olarak kul-lanmak yetiyordu. Ama kullanmadık ve kullanmak istemedik.

Evet, cidden çok kötü durumdayız. Bu durumdan kur-tulmanın bir yolu yok mu? Allah kulunu bu kadar sorumsuz ve bu kadar sahipsiz bırakmayacağına göre bu gidişata birile-rinin dur demesi gerekmiyor mu?

Biraz kafa yorduğumuz zaman o birilerinin kim oldu-ğunu Kur’an’da bulabiliriz. Hep beraber görelim:

“Siz , insanların iyi l iği iç in ortaya ç ıkarı lmış en hayırl ı ümmets iniz . Doğru olanı emreder, eğri olan-dan al ıkoyars ınız ve Al lah’a inanırs ınız ...” (A. İmran, 3/110)

Page 24: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

24

Yine aynı surenin 104. ayetinde: “İç inizden (her-kes i) iyi ve yararl ı olana davet eden, eğri ve yanl ış tan al ıkoyan bir topluluk bulunsun. Nihai kurtuluşa eri-şecek k imseler, iş te bunlardır.” buyrulmaktadır.

Demek, Allah bu yükümlülüğü Müslümanlara vermiştir. Müslümanların bu vazifeyi icra etmesi için önce Kur’an’ın Mushaf’ıyla değil mesajıyla mü’min olmaları icabediyor. İn-sanların iyiliği için hayırlı bir ümmet olarak ortaya çıkacak ki-şinin her şeyden önce bu misyonun hakkını verebilecek viz-yona, ruhi ve fikri olgunluğa, bilgi donanımına sahip olması gerekiyor.

Hayırlı ümmet olmanın aynı zamanda birtakım ödevleri ve ciddi sorumlulukları vardır. İyiliğin yayılması ve egemen olması için çalışmak, kötülükleri bertaraf etmek ve onlardan sakındırmak için mücadele vermek sadece lakırdı ile olabile-cek iş değildir. Hayırlı ümmet, iyiliğin egemen olması ve kö-tülüğün bertaraf edilmesi için hayatını ortaya koyar, iyi ve fay-dalı faaliyetlerin destekçisi olur. Bunun için İslam’ın sağlam inanç ve düşünce sistemi, ahlâk, marifet ve ilim gibi değerle-rinden istifade eder.

Bilinmelidir ki; dünyanın girdiği çıkmazı aşması ve bu fırtınalı günleri geride bırakması insanın bozulan fıtratının di-nin desteğiyle düzelmesine bağlıdır. İnsan dünyaya dini yaşa-mak için gelmemiştir ama fıtratına üflenen ruhla yani Allah’ın, insan bünyesinde nakşettiği akıl, irfan, idrak, hikmet, karak-ter, istidat gibi hasletlerle yaşarken dinin desteğini alarak hem dünyasını hem de ahiretini kazanacak konumda olmalıdır. Bu konuda hiçbir şey insana Kur’an kadar destek veremez ve onu koruyamaz. Çünkü onun geliş amacı insanı korumaktır. Soy-sop, ırk ya da kültürel çevre gözetmeksizin bütün insan-lığa hitap eden Kur’an, dün olduğu gibi bugün de toplumu

Page 25: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

25

sapma, buhran ve çöküntülerden kurtaracak olan tek aktif kuvvettir.

Dünyayı yaşanmaz hale getiren eylemlere bir bakın, hepsi de Kur’an’ın şiddetle yasakladığı haramlardır. Örneğin:

“K im bir canı, başka bir cana ya da yeryüzünde fesat ç ıkarmas ına karş ı l ık olmaks ız ın öldürürse, bü-tün insanları öldürmüş gibi olur. K im de bir insanın hayat ını kurtarırsa sank i bütün insanların hayat ını kurtarmış olur.” (Maide, 5/32)

Ayette görüldüğü gibi Kur’an, insan hayatını bu kadar önemserken; materyalist düşünceye mahkûm olmuş, paraya ve çıkara kilitlenmiş insanlar sadece kendi gelecekleri için kan akıtmayı, cana kıymayı, savaşlar çıkartmayı bir cinayet olarak görmüyor.

Kendiişleri yürüsün, kendi çocukları refah içinde büyü-sün, kendi menfaatlerine halel gelmesin, kendi gemileri yüz-sün, villalarda, yalılarda, saraylarda hayatları devam etsin ama gerisi batsın, bitsin, yerle yeksan olsun mantalitesiyle ya-şayan insanlarla maalesef aynı dünyada yaşıyoruz.

Elbette ki çok büyük görevler düşüyor bize. Dünyanın kurtuluşu bozulan fıtratın düzelmesine ve onun düzelmesi de Kur’an’ın desteğine bağlı ise -ki öyledir- o halde Kur’an mü’mini olarak sorumluluğumuzu bileceğiz, misyonumuza sahip çıkacağız. Ama dediğim gibi önce Kur’an’la kendimize çekidüzen vereceğiz, inanacağız, inandıklarımızı yaşayacağız ve yaşadıklarımızla dünyaya örnek olacağız. Parmakla değil ekranla gösterileceğiz, gıpta edilecek, hayran kalınacak bir toplum olarak, bizim dışımızdaki insanlar için rol model ola-cağız.

Page 26: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

26

Ortadoğu’da Müslüman olmalarına rağmen birbirleri-nin kanını akıtan onlarca mezhepten bahsediliyor. Bunlar hep Müslüman ama inandıkları, bu insanları bir araya getiremi-yor, getiremediği gibi birbirine kırdırıyor. Neden? Çünkü din adına inandıkları ve yaşadıkları Kur’an’ın getirdikleriyle aynı değil. Kur’an’ın hayatlarına sokmak istediği değerlerle yaşa-dıkları örtüşmüyor. Birkaç vecibeyi ifa etmekle Müslüman olabileceklerini sanıyorlar. En kötüsü savaşmayı, kan akıt-mayı, adam öldürmeyi en büyük cihad olarak görüyorlar. An-layacağınız yanlış dini telkinlerle hayatlarını yaşanmaz hale getiriyorlar.

Oysa Kur’an, insanı irşad etmeye “Oku” emriyle başla-mış, temel evrensel ahlâki değerlerle insanın ıslahına devam etmiştir. Müslümanların, İslam’ın şartları olarak gördüğü veci-beler peygamberliğin yarısından sonraki zamanlarda hayatla-rına girmiştir. On üç yıllık Mekke döneminde nazil olan ayet-lerin insanları nasıl tekâmül ettirdiğini, bütün dünyalıklarla be-raber anavatanlarını bırakıp gidebilecek fedakârlığa yani hic-rete nasıl hazırladığını, onların ruh dünyalarını nasıl etkiledi-ğini düşünmeliyiz!

Dinleri ve görüşleri farklı olan dünya ülkeleri arasında Kur’an’daki ahlâki değerlerin yaşanması konusunda bir kıyas-lama yapıldığı zaman İslam ülkelerinin, Müslüman olmayan ülkelerin çok gerisinde kaldığına üzülerek tanık oluyoruz.

Evet, Müslüman olmamalarına rağmen onlarca gayri-Müslim ülkenin hayata koydukları ahlâki değerler Kur’an’la örtüşüyor. Çünkü Kur’an fıtrata uygun davranışlar öneriyor. O insanların çoğu Kur’an’ı bilmediği ve Ona inanmadığı halde fıtratları gereği Kur’an’a uygun davranışlar sergiliyor. Ama Müslüman kimlikli toplumlardan oluşan İslam ülkelerine baktığımız zaman aynı tabloyu göremiyoruz. Yanlış dini tel-

Page 27: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

27

kinler yüzünden insanlar fıtratlarıyla örtüşen bir hayat yaşa-yamıyor. Onun içindir ki Müslümanların dertleri dinmiyor, yüzleri gülmüyor, sıkıntıları çözülmüyor, sırtları yerden kalk-mıyor.

Rahman ve Askari isimli iki araştırmacı, birincil kaynak-lardan yola çıkarak temel İslâmî prensipleri belirlemişler. El-deki veriler çerçevesinde 208 ülke için belirlenmiş ve daha sonra bunlar kullanılarak her ülke için temel “İslâmîlik” sıra-laması yapmışlar.

Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Afganistan gibi ülkeler sıralamada ilk yüze bile girememiş. İslâmîlik endeksinde ilk sıraları, bir kısmı inançsız olmasına rağmen Yeni Zelanda, Lüksemburg, İrlanda, Danimarka, İngiltere ve Norveç gibi ül-keler almıştır.

Türkiye ise 208 ülke arasında en İslâmî 103. Ülke ola-rak değerlendirilmiş. Suudi Arabistan 131, İran 163. ve Afga-nistan 169. Sırada yer almıştır. Oysa İslam ülkeleri perspekti-finden İslâmîlik anlamında düşündüğünüz zaman bu ülkeler İslam’ı en iyi yaşayan ülkeler olarak bilinir. Demek, rivayet-lerle ve hurafelerle sunulan İslam’la vahyin getirdiği İslam aynı değil.

İslam ülkelerinde akan kardeşkanından bahsettik. Akan kanı durdurmak, kavgalara savaşlara son vermek, haksızlık-ları önlemek, zulmü ortadan kaldırmak, adaletsizlikleri gider-mek ve insanların kardeşçe yaşamasını sağlamak için gelen bir dinin müntesiplerinin bugün yaşadıkları bize bir mesaj ver-miyor mu? Bu noktaya geliş sebeplerini bilmek ve bulmak ko-nusunda bir araştırmaya girmemiz gerekmez mi?

Bu kadar dualar ediliyor, niyazlarda bulunuluyor, yal-varışlar yakarışlar Allah’a arz ediliyor, tesbihatlar yapılıyor,

Page 28: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

28

hatimler indiriliyor, camilerde mescitlerde programlar düzen-leniyor ama Müslümanların durumunda en küçük bir değişik-lik olmuyor. Kavgalar dinmiyor, akan kanlar durmuyor, sa-vaşlar, tehcirler bitmiyor, kardeşlik, komşuluk, akrabalık, din-daşlık bir işe yaramıyor. Neden? Müslümanlar istemesini mi bilmiyor? Ya da yaşadıklarıyla istedikleri örtüşmediği için mi netice alınamıyor?

İnsan düşünmeden edemiyor: Bu din, inananları birbi-rine düşürmek için mi geldi? Bu kitap, kardeşkanının akması için mi indi? Müslümanlar kavga etmek, sürmek, sürülmek, kovmak, kovulmak, boğazlamak, boğazlanmak, ölmek ve öl-dürmek için mi İslam’ı seçti? Elbette ki hayır, hem de binlerce defa hayır. Ya o zaman yaşananlar neyin nesi?

Evet, bu duruma nasıl gelindi? Bu keyfiyetin sebebi ne-dir? Bu gidişat neden değişmiyor? Müslümanlar düştükleri çu-kurdan niçin çıkamıyor? Dünyanın bozulan atmosferinde en çok neden Müslümanlar etkileniyor? Bu durumu sorgulamak gerekmez mi?

Önünüze konan yemeğin kimyasını değiştirir ve ona ta-biatıyla örtüşmeyen maddeler katarsanız, protein/gıda olması gereken yemek sizin için zehire dönüşür. İslam’la oynarsanız, onun genetiği olan Kur’an’ın mesajını tahrif eder ya da dik-kate almazsanız, Müslümanlar için rol model olan İslam Pey-gamberinin hayatını aslı olmayan rivayetlerle yaşanmaz hale getirirseniz, Allah’ın Dinini yaşamak yerine yaşadıklarınızı din edinirseniz işte o zaman barış için gelen dini bugün olduğu gibi savaş dinine dönüştürerek hayatınızı mahvedersiniz.

Şu âyetteki rahmet içerikli ama nesnel sunumlu ifadeye bakar mısınız?

Page 29: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

29

“Baş ınıza gelen herhangi bir mus ibet kendi el le-riniz in yapt ığı iş ler yüzündendir; (O,) yine de çoğunu affeder.” (Şûrâ, 42/30)

Ayetin birinci cümlesi Necm suresi 53/39. ayetiyle yak-laşık aynı muhtevaya sahiptir. Yani “İnsan yaptığının karşılı-ğını bulacaktır. Sizler de musibeti çağrıştıran işler yaptığınız için felaketi yaşamaktasınız” denmektedir.

Âyette geçen “O, yine de çoğunu affeder.” İfadesi ise, “Aslında çok daha büyük felaketleri hak ediyorsunuz ama Al-lah ‘affetmeyi ilke edindiği’(En’am, 6/12) için sizleri bağışla-yarak daha büyük felaketleri yaşamanıza gönlü razı olmuyor” anlamına gelmektedir.

İçine düştüğümüz bu keşmekeşlik girdabından, karışık-lık anaforundan, sevgisizlik saygısızlık tufanından, dışlanmışlık horlanmışlık pozisyonundan, bitmişlik kokuşmuşluk keyfiye-tinden sadece dua ile temenni ile çıkamayız. Yola girmeden yolun biteceğini, işe başlamadan işin kotarılacağını, adım at-madan rahmetin tecelli edeceğini düşünemeyiz. Yan gelip yattığımız yerden sadece Allah’ın Rahmân ve Rahîm sıfatla-rına sığınarak yüzümüzün güleceğini bekleyemeyiz.

Çalışmadan, çabalamadan hiçbir yere varamayız. Al-lah’ın rahmeti, merhameti, affı, inayeti, in’amı, ihsanı, bere-keti çalışanlar içindir... Kur’an’da çalışmak tesbih ifadesiyle anlatılmaktadır. Nitekim “Evrendek i her varl ık , O'nu öve-rek tesbih eder/çal ışarak aldığı vaz ifeyi yürütür, fakat s iz bu varl ık ların tesbihlerini/çal ışmalarını anlaya-mazs ınız .” (İsra, 17/44) buyrulmaktadır.

Varlık âlemindeki dengeye bir bakın, çalışmadan haya-tına devam eden bir canlı görebilecek misiniz? Allah her can-lının hayatını teminat altına almıştır ama çalışmayı da şart koşmuştur.

Page 30: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

30

İnsanların inançları, düşünceleri, yaşantıları nasıl olursa olsun Allah’ın rahmeti ayırım gözetmeksizin tecelli eder. Yağ-murun sadece Müslümanlar üzerine yağdığını, diğer inanış-lara mensup insanlardan kendini sakındığını gördünüz mü?

Ya da Müslümanların meyve ağaçlarının daha çok, Müslüman olmayanların ağaçlarının daha az verdiğini duydu-nuz mu? Hayır, duyamazsınız çünkü Allah’ın yasalarında dünya nimetlerinin taksiminde ayırım yoktur. Herkes çalıştığı-nın karşılığını alır. Onun için Allah “İnsan iç in ancak ça-l ış t ığının karş ı l ığı vardır.” (Necm, 53/39) buyurmaktadır. Yani insan ne kadar çalışırsa o kadar alacak ve ne için çalı-şırsa ona kavuşacaktır.

Aslında ayırım âhirette de yoktur. Oradaki hayat bura-daki hayatın devamıdır. Öldüğümüz zaman nerede kalmışsak âhiret hayatı oradan devam edecek. Ne ile gitmiş ve ne gö-türmüş isek onunla yaşayacağız. Allah, sadece götürdükleri-mizi eksiltmeden verecek bize.

Yani hayatın davulu da tokmağı da insanoğlunun kendi elindedir. O ebedi hayatı için buradan ne götürdüyse onu bu-lacak, hangi sarayı inşa ettiyse onda yaşayacaktır.

Dua ile temenni ile saray inşa edemeyiz. Sarayı inşa ederken dua ile sadece gücümüzü artırırız. Yani dua bir tak-viyedir, çalışmadan kazanma aracı değildir. “İnsan iç in an-cak çal ış t ığının karş ı l ığı vardır.” (Necm, 53/39)

Çalışmadan ve irademizi ortaya koymadan sadece dua ile işleri kotaramayacağımızı bilmeliyiz. 14 asırdır dua ediyo-ruz, geldiğimiz nokta ortada…

Hidrojenle oksijenin bir araya gelerek suyu oluşturması gibi, çalışmalarımızı dua ile harmanlayarak başarıyı elde et-

Page 31: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

31

meye çalışacağız. Yani işlerimizi Allah’a yaptırmaya kalkma-yacağız, Allah’ın verdiği irade ve kabiliyetle çalışmalarımızı yürütürken dua ile Allah’tan destek isteyeceğiz.

“...Ben, erkek olsun, kadın olsun, iç inizden ça-l ışan hiçbir k imsenin yapt ığını boşa ç ıkarmayaca-ğım.” (Âl-i İmrân, 3/195) buyrulmaktadır.

Hz. Peygamber, nasıl olsa Allah beni korur diye deve-sine binip Medine yoluna koyulmamış, ters yöne gidip Sevr’de üç gün gizlenerek müşrikleri yanıltmıştır. Allah’ın va-adi vardır, nasıl olsa yardım edecek deyip hazırlıksız cepheye gitmemiş, var gücüyle bütün imkânları seferber etmiştir. Ted-bir almadan tevekkül etmek nasıl doğru değilse, sebeplere başvurmadan Allah’ın yardımını beklemek de doğru değildir.

“Allah’ım bize kardeş olmayı öğret, uhuvvet duygula-rını geliştir, kardeşçe yaşamamızı sağla!” diye dua ediyoruz. Hangi hakla? Allah, Kur’an’da kardeş olmanın yollarını gös-termiyor mu? Kardeşçe yaşamanın koşullarını anlatmıyor mu? Mekke ve Medine toplumunun kardeşliğinden örnekler sunmuyor mu? Asr-ı Saadet Müslümanlarının kardeşliğine vurgu yapmıyor mu?

Ne bekliyoruz? Allah’ın arabuluculuk edip dargınları barıştırmasını, aramıza girip musafaha yaptırmasını, omuzla-rımızı birbirine çatmasını, kardeşlik bağlarını düğümlemesini, zenginlerin elindeki malı alıp fakirlere dağıtmasını mı bekliyo-ruz?

“Allah’ım, İslam’ı ve Müslümanları aziz et, zalimlere fır-sat verme, Müslümanlara merhamet et!” diye dua ediyoruz. Müslümanlar olarak kendimizi aziz edecek bir çalışmaya gir-miyorsak, aziz olan dinimizi yaşayarak onun izzetinden fay-dalanmıyorsak, zalimin zulmüne karşılık veremiyor ve vere-

Page 32: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

32

cek güce de ulaşmak için çalışmıyorsak -ki zulme isyanı olma-yanın Kur’an’a imanı yoktur-, merhameti hak edecek davra-nışlar sergilemiyorsak yapılan bu duanın karşılık bulmasını nasıl bekleriz?

“Bu (K ur’an) biz im indirdiğimiz bereket l i bir k i-tapt ır. Merhamet edi lmeniz , ona uymanıza ve kötü-lük lerden sak ınmanıza bağl ıdır.” (En’âm, 6/155) Gördü-nüz mü Allah’ın rahmetini kazanmanın nereden geçtiğini? İn-sana merhamet edilmesi, Kur’an’la olan münasebetine ve Al-lah’a karşı sorumluluk bilincinin oluşmasına bağlanıyor.

Enbiyâ, 21/10’da: “Yemin olsun, s ize öyle bir K i-tap gönderdik k i, şerefiniz , i t ibarınız (hak ik i manada insan olarak yaşamanız ı sağlayan öğret i ler) yalnız on-dadır.”

Enfâl, 8/29’da: “Eğer Al lah’a karş ı gelmek ten sa-k ınırsanız ; O, s ize iyiyi kötüden ayırt edecek bir anla-yış verir ve s iz in kötülük leriniz i örter, s iz i bağış lar.” buyruluyor.

Şimdi niye süründüğümüzü anladınız mı? Ne için sırtı-mızın yerden kalkmadığının farkında oldunuz mu? Dualarımı-zın hangi sebepten karşılık bulmadığının şuuruna erdiniz mi? Aziz olmamız gereken yerde neden zelil olduğumuzu idrak et-tiniz mi?

İnsan dünyaya sefil ve esir bir varlık olarak gelmedi. Öz-gür, şerefli ve onurlu bir varlık olarak geldi. Özgürlük, izzet, şeref, terakki, refah, saadet gibi özellikler inkârcıların da; sefil-lik, fakirlik, esaret, yoksulluk, geri kalmışlık gibi özellikler ne-den Müslümanların? Kur’an, “şerefin, onurun, itibarın” kay-nağı iken, Müslümanlar neden bu hasletleri başka yerlerde arar?

Page 33: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

33

“…Şeref ve izzet bütünüyle Al lah’ın yanında-dır.” (Nisa, 4/139)

Kur’an; “bir toplumun değişmesi için; düşünce yapısı-nın, duygularının, sosyal dokusunun ve ruh dünyasının değiş-mesi lazım” diyor: “Herhangi bir toplum, tutumunu de-ğiş t irmedikçe Al lah o toplumun konumunu değiş t ir-mez.” (Ra’d, 13/11) Bu ayetle, insanların sosyal yazgılarının, yaşam biçimlerinin ve kendilerini denetleyen mekanizmaların oluşmasında sorumlu olduklarını ifade ediyor.

Biz bu sorumluluğu ne zaman yerine getireceğiz? Kur’an’dan ilham alarak, kendimizi değiştirmemiz gerekirken, değişmeyi hangi yüzle ve cüretle Allah’tan bekliyoruz?

Hz. Peygamber’in “Rahmet Peygamberi” olduğunu söyleyip duruyoruz. Ya biz, neden kardeşlerimize merhamet etmiyoruz? Elimizin altındaki geçici dünyalıkları niçin onlarla paylaşmıyoruz?

Allah’ın mülkünde, O’na ait olan ama bize emanet edi-len nimetleri hakkı olanlara neden dağıtmıyoruz? Hangi cesa-retle kardeşlerimizin hakkına ipotek koyuyoruz? Bir Müslü-man olarak egomuzu nasıl tanrılaştırırız? Oysa Allah’ın ver-diklerini ne kadar başkalarıyla paylaşırsak o kadar çoğalacak-tır, çünkü bu durumda başkalarının rızkını da dairemize almış oluyoruz. Halkalar çoğalınca haliyle daire de büyüyecektir. Unutmayalım ki, etrafımızda aç ve yoksul insanlar bulun-dukça servetimiz, geçici zenginliğimiz bize huzur getirmeye-

Page 34: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

34

cektir. Hz. Peygamber onun için “Veren el alan elden üstün-dür” buyuruyor. Malımızı paylaştıkça huzur bulacağız, bölüş-tükçe bereketini göreceğiz.

Bu arada paylaşmaktan bahsetmişken işi sadece madde boyutuyla düşünmemek gerekir. İnsanlar sahip olduk-ları maddi ve manevi nimetleri paylaşmalı. Bilgilerini, Kur’an’dan aldıkları hayat tarzlarını, manevi ve ahlaki değer-lerini, kültürel birikimlerini, mutluluklarını, heyecanlarını da paylaşmalılar. Nitekim bu fakirin yazdıkları da bu anlamda bir paylaşmadır.

Sakın sosyal medyada paylaştığınız; “doğum tarihinizi, doğum yerinizi, annenizin babanızın ve arkadaşlarınızın fo-toğraflarını, beğendiğiniz yemekleri, yemek masalarınızı, oyun eğlence ortamlarınızı, sevdiğinizle diyaloglarınızı, gerek-siz ve anlamsız yazışmalarınızı” paylaşmak olarak düşünme-yin.

Sadece zenginliğe odaklanan insanlar hayatlarını korku içerisinde geçirirler. Zenginlik artıkça -nasıl korunacağı endi-şesiyle- korku da artar. Zenginlik azaldıkça -aç kalınacağı kay-gısıyla- korku daha da artar. Yani her iki durumda da korku ziyadeleşir... Ama Kur’an’dan beslenerek hakka yönelenler hayatlarını huzur içerisinde geçirirler. İmanları arttıkça huzur da artar, imanları azaldıkça huzur da azalır, huzur azaldıkça Kur’an’a yönelme artar ve böylece her iki durumda da huzur ziyadeleşir. İşte bunun Kur’an’daki karşılığı:

Page 35: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

35

“Mü’minler, ancak o k imselerdir k i Al lah anı l -dığı zaman kalpleri ürperir, Al lah’ın âyet leri kendile-rine okunduğu zaman imanları artar/kuvvet lenir ve (her iş lerinde) Rablerine güvenip dayanırlar.” (Enfâl, 8/2)

Bir de bunun tersini düşünelim:

“Arzu ve heves ini tanrı edinen, bi lgis i olduğu halde (yapt ık ları yüzünden) Al lah’ın şaş ırt t ığı , kula-ğını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği k im-seyi gördün mü? Onu Al lah’tan başka k im doğru yola eriş t irebi l i r? O halde, hala düşünmeyecek mis iniz?” (Câsiye, 45/23) Bu ayetle, egonun tanrılaştırılmasının ne ka-dar tehlikeli olduğunu anlamış bulunuyoruz.

Evet, arzusunu, egosunu tanrılaştıranlar gerçeği duya-mazlar, hakikati hissedemezler, doğruyu göremezler, sevgiyi sezemezler; sezemedikleri için egonun karanlık labirentlerin-den kurtulamazlar, saygıyı hazmedemezler, güveni kazana-mazlar. Onların doğru yola gelmesi ve güzel hasletlere sahip olması ancak Allah’ın hidâyet kaynağı olan Kur’an’la müm-kün olur.

Nefsin istek ve arzularını karşılamaya çalışmak, Gü-neş’in altında emekleyen küçük bir çocuğun kendi gölgesini yakalamaya çalışması gibidir. Çocuk hareket ettikçe gölge de hareket eder ve çocuk pes edinceye kadar gölgenin peşinden gitmeye devam eder. İşte nefis de böyledir. İstekleri karşılan-dıkça istemeyi sürdürür ve hayat bu istekleri karşılamakla de-vam eder gider. Onun için nefislerimizi doyurmaya çalışırken onurumuzdan, şerefimizden olmayalım, inandığınız değerler-den kopmayalım!

Page 36: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

36

İlmihal kitaplarındaki İslam’ın Beş Şartı’yla ortaya ko-nan bir Müslümanlık, Kur’ânî bir Müslümanlık olamaz. Al-lah’a karşı sorumluluk bilincinin egemen olmadığı bir hayat İslâmî bir hayat değildir. Nitekim “Ey İnananlar! Al lah’a karş ı sorumluluğunuzun bi l inc inde olun. O’na (rıza-s ını kazandıracak faal iyet lerle) daha yak ın olmaya ça-l ış ın ve O’nun yolunda (İs lâmî hayat ın egemen olmas ı iç in) gayret gös terin k i kurtuluşa eres iniz .” (Mâide, 5/35) buyrulmaktadır. Bu manada Allah’a yakın olduğumuzu söyleyebilir miyiz?

El-Bakara Sûresi’nin 2/186. ayetinde: “K ul larım beni senden sorarlarsa, (bi l s inler k i) gerçek ten ben (onlara çok) yak ınım. Bana dua edince, dua edenin duas ına cevap veririm. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karş ı l ık vererek bana inans ınlar k i , doğru yolu bulsunlar.” buyrulmaktadır.

Allah bize yakın olduğunu söylüyor, biz de O’na yakın mıyız? Bu yakınlığı, davetine olan ilgimize bağlıyor. Ne dersi-niz, davetine olumlu karşılık verebiliyor muyuz? En önemlisi, Allah’a inanıyor muyuz? Ya da ne kadar inanıyoruz? Durun, hemen celallenmeyin! Bir kısım Müslüman’ın inandığı Al-lah’la Kur’an’ın tarif ettiği Allah aynı değil de onun için soru-yorum. Allah’a inanan ve fakat bu inancın pratik hayata mü-dahalesine izin vermeyen insanlar ne diye Allah’a inanırlar ve inandıklarını nasıl söylerler anlamış değilim.

Dikiz aynaları, yola çıkarken geri gitmek için kullanılır. Kocaman ön cam dururken dikiz aynasıyla yolculuk yapmaya kalkarsanız kaza yaparsınız. Kur’an, insanın önünü açmak ve ona yol göstermek için vardır. Onun yerine hurafelerle oluş-turduğumuz dikiz aynasıyla yolculuk yapmaya kalkarsak bu-gün olduğu gibi felaketleri yaşamaya mahkûm olursunuz.

Page 37: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

37

Şimdi başımızı iki elinizin arasına alarak düşünmeliyiz. Yaşadığımız acıları, ıstırapları, felaketleri, önümüze çıkan en-gelleri, korkuları, kaygıları kendi yaptıklarımızın yüzünden ya-şadığımızı bilmeli ve bunlardan ciddi dersler çıkarmalıyız.

Bundan sonraki hayatımız için bütün bu olumsuzlukları büyümenin ve tekâmül etmenin bir vesilesi görerek, sözle Müslümanlığın olamayacağına, bu dinin mutlaka Hz. Pey-gamberin yaşadığı gibi yaşanması gerektiğine ve buna da Kur’an’daki temel evrensel ahlâki değerleri hayata koymakla başlanacağına inanarak geleceğimizle ilgili kararı vermeliyiz.

Kararsızlık ve amaçsızlık en büyük çıkmazdır, başarma-nın ve başarılı olmanın önünde aşılmaz çetin bir duvardır. Ha-yatımızı anlamlı hale getirmek istiyorsak “Ne yapsam, ne yap-masam?” Ya da “nasıl olsa böyle gidiyor” diyerek kararsız ka-lamayız ve amaçsız olamayız. Hele hele kararsızlığımızı ka-ramsarlığa, amaçsızlığımızı zühde asla dönüştüremeyiz. Dö-nüştürdüğümüz an hayattan tamamen koparız. Oysa hayat için varız. Madem hayat bizim için bir şey ifade etmeyecekti neden hayattayız? Bunu düşünerek hayatı Kur’an’a göre keş-fetmeliyiz.

Bu âlemde hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır. Hiçbir ya-ratılan da başıboş bırakılmamıştır. Her şey ve herkes bir amaca hizmet etmektedir. “Siz i boşuna yarat t ığımız ı mı sanıyorsunuz?” (Muminun, 23/115)

Allah her şeyi bir ölçüye göre ve bir düzen içinde yarat-mıştır. Konu ile ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:

Page 38: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

38

“Biz göğü, yeri ve ik is i aras ında bulunanları bo-şuna yaratmadık ...” (Sâd, 38/27); “...Her şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Al lah’t ır.” (Furkân, 25/2); “...Onun kat ında her şey bir ölçü (mik tar) i ledir.” (Ra’d, 13/8); “Gerçek ten her şeyi bir ölçüye göre yarat -t ık .” (Kamer, 54/49)

Boşuna yaratılan hiçbir şey olmadığına ve hiçbir yara-tılan da başıboş bırakılmadığına göre, biz de boşuna yaratıl-dığımızı iddia edemeyiz ve boşuna yaşayamayız. Hele Al-lah’ın halifesi, Cennetin efendisi olmaya namzet bir varlık ol-duğumuzu iddia ediyorsak boşlukta asla kalamayız. Arzu ve heveslerimize, çıkar duygularımıza, menfaat ilişkilerimize, alı-şageldiğimiz düşünce ve yaşam tarzlarımıza Kur’an’ın dünya görüşü uymuyor diye onu asla görmezlikten gelemeyiz. Sos-yal sorunlarımızın, psikolojik sıkıntılarımızın, ahlâki erozyon-larımızın cevabını ancak Kur’an’da bulabiliriz. Kırılan şevki-mizi, kontrol edemediğimiz eğilimlerimizi, tükenmeye yüz tut-muş umutlarımızı ancak vahiyle düzeltebiliriz.

Özetle söylemek gerekirse; girdiğimiz çıkmazdan bizi kurtaracak olan en aktif kuvvet Kur’an’dır. Kur’an’a ne kadar değer verirsek o da bize o kadar paye verecektir. Ondaki me-saja değer vermediğimiz müddetçe onun değerli olması bizim için bir şey ifade etmeyecektir. Onu ne kadar anlar ve yaşar-sak o da bizi o kadar anlayacak ve onunla yaşamamızın önünü o kadar açacaktır. Onu anlamadığımız takdirde onun anlaşılır olması bizim hayatımıza bir şey katmayacaktır.

Page 39: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

39

Kur’an’ın Önündeki Engeller

Tanımadığınız insanla ortaklık kuramıyorsunuz da, tanışma-dığınız ve sadece fotoğrafından gördüğünüz Kur’an’la nasıl hayat bulacaksınız?

Dünyada en çok değer verildiği ve en çok reklam edildiği halde hayatlarda en az değer bulan kitap Kur’an’dır...

Kur’an yaşanmak ve hayatı yeniden inşa etmek için gönderilmiş ilahi bir rehberdir, mesajdır, hidâyet kaynağıdır, ab-ı hayattır, şifasız dertlerin devasıdır, doktorudur. (İsrâ, 17/82) Genç nesli olgunlaştıran, olgun nesli genç tutan, ka-dına iffet, erkeğe vakar kazandıran, kalpleri aydınlatan, insan-lığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran (İbrâhîm, 14/1); denge-sini kaybedenleri ayakta tutan (Hadîd, 57/25); potansiyel in-sanı, hakiki insan olmakla şereflendiren (Enbiyâ, 21/10) ilahi bir kitaptır.

Kur’an’ın tek iniş sebebi ve muhatabı vardır, o da in-sandır. İnsan Kur’an için yaşamaz, Kur’an insanın yaşamına ışık tutar, onun önünü açar ve ona yol gösterir. O, yaratılış amacına uygun bir hayatı gerçekleştirecek olan insanın tasav-vurunu ve şahsiyetini inşa eder, ona bir kimlik kazandırır, onun insanca yaşamasını sağlar.

Bu yönüyle denebilir ki Kur’an, insan için en az yemek içmek kadar önemlidir. Yemeden içmeden yaşam nasıl olmu-yorsa Allah’ın Kelâmı olmadan da hayat anlamlı olamaz.

Hayatı anlamlı kılmak, huzurlu ve güvenli bir dünyada yaşamak istiyorsak Kur’an’la tanışmalıyız, kaynaşmalıyız, dertleşmeliyiz, bir araya gelerek hasbıhal etmeliyiz. Bu bir

Page 40: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

40

araya geliş onun sayfasıyla, kapağıyla, lafzıyla yani Mus-haf’ıyla değil, anlamıyla, öğretileriyle olmalıdır.

Kur’an’ı anlamanın önündeki engelleri tespit etmek ve bu engellerin ortadan kaldırılması için gayret içerisinde olmak öncelikle Müslümanların vazifesidir. “K ur'an'ı (okuyup onunla yaşamayı) sana farz k ı lan Al lah, şüphes iz seni dönülecek bir yere döndürecek t ir.” (Kasas, 28/85). Kur’an her ne kadar bütün insanlara hitap ediyor olsa da, onun insanların hayatına girmesinden birinci derecede so-rumlu, ona inanan ve onu yaşamakla yükümlü olan Müslü-manlardır.

Kur’an’ı anlamanın ve öğretilerinin pratik hayatta kar-şılık bulmasının önünde onlarca engel var. Ben burada sa-dece birkaç tanesini işlemeye çalışacağım.

Kur’an’ı Tanıyamamak

Ve Gönderilme Amacını Kavrayamamak

Dünyada en çok basılan, en çok okunan ve fakat en az anla-

şılan kitap Kur’an’dır...

Kur’an, Âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından (Hâkka, 69/43), vahiy yoluyla (Yûnus, 10/2), Arapça olarak (Yûsuf, 12/2), peyderpey, ağır ağır (Furkân, 25/32), Hazreti Peygam-ber’e indirilen (Şuarâ, 26/194), Allah sözü olduğunda şüphe olmayan (el-Bakara, 2/2), kendisinde hiçbir eğrilik, tutarsızlık ve tezat bulunmayan (Kehf, 18/1), nesilden nesile bugüne ka-dar tevâtür yoluyla gelen, 6.236 âyet ve 114 sûreden oluşan mucize bir kelâmdır.

Page 41: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

41

Bu tanımlama doğru ama Kur’an’ı tanımak için yeterli değildir.

Kur’an’ın ana konusu Allah’tır ve insandır. Kur’an, Al-lah’ı tanıtır ve insanın insanca yaşaması için onu eğitir, terbiye eder. Bunun için temel evrensel ahlâki değerleri ve hakları içerir. İnsanın, Yaratıcısına, kendisine, çevresine ve diğer var-lıklara karşı sorumluluklarını bildirir. Toplu olarak yaşamak zorunda olan insanın sosyal, ekonomik, ahlâki, idari ve hu-kuki ilişkileriyle ilgili temel kurallar koyar.

Bütün bu değerlerin hayat bulması için Kur’an, olması gerektiği gibi okunmalı, anlaşılmalı, tanınmalı, kavranmalı ve onunla kapsamlı ve dakik bir yakınlık kurulmalıdır.

Üzülerek itiraf edeyim ki; dünyada en çok basılan, en çok okunan ve fakat en az anlaşılan kitap Kur’an’dır. Yine dünyada en çok değer verildiği ve en çok reklam edildiği halde hayatlarda en az değer bulan kitap Kur’an’dır...

Müslümanlar asırlarca Kur’an’ın Mushaf’ıyla yaşıyor, ona saygı duyuyor, onun için canını veriyor, onu lafzından okumayı bir ibadet olarak düşünüyor ama onunla tanışmayı, dertleşmeyi, kucaklaşmayı, anlaşmayı, istikamet bulmayı bir türlü düşünmüyor. Yani ortaklık kuracağı kişinin kendisiyle değil de sadece fotoğrafıyla iş kurmaya çalışıyor.

Oysa mimarın fotoğrafına proje çizdiremezsiniz, aşçının fotoğrafına yemek yaptıramazsınız, öğretmenin fotoğrafına ders okutturamazsınız, öğrencinin fotoğrafına ders anlatamaz-sınız... Bu insanlardan istifade edecekseniz bizzat kendileriyle muhatap olacaksınız.

Filmini izlediğiniz ya da resmini gördüğünüz yere git-meden orada yaşayamazsınız. Arabanın maketiyle yolculuk

Page 42: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

42

yapamazsınız. Evin maketinde hayat sürdüremezsiniz. Bunla-rın gerçekleriyle yüzleşmelisiniz.

Kur’an’a gösterilecek en büyük saygı, onu iyi tanımak, doğru anlamak ve daha fazla insanın tanımasına ve anlama-sına yardımcı olmak, onu hayatta etkin kılmak ve bu yolları kolaylaştırmak için gayret içinde olmaktır.

“Bu (K ur’an), bütün insanlara (yönel ik ) bir aç ık -lamadır ve Al lah’a karş ı sorumluluk bi l inc iyle yaşa-mak is teyenler iç in bir rehberdir ve bir öğüt tür.” (A. İmran, 3/138)

Ayetten anlaşılıyor ki; Kur’an, muhatabının doğru yol-dan gitmesi ve Yaratıcısına karşı sorumluluk bilinciyle yaşa-ması için ona kılavuzluk etmek istiyor. Ama bunun gerçekleş-mesi için her iki tarafın birbirini tanıması, anlaması ve kabul etmesi gerekiyor.

Öyle ya, muhatabının hayatına müdahale etmek için gönderilen bir kitap, anlaşılmadan nasıl etkileyici olacak? Kavranmadan davranışlara nasıl sirayet edecek? Kalplere yer-leşmeden, eylemlere hangi yolla çekidüzen verecek?

“İş te s ize Al lah’tan (dünyanız ı aydınlatacak) bir nur ve (ç ıkmazdan kurtaracak ) apaçık bir k i tap (K ur’an) gelmiş t ir. Al lah, onunla rızas ı peş inde olan-ları selâmet yol larına götürür ve onları izniyle, karan-l ık lardan aydınl ığa ç ıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola i let ir.” (Mâide, 5/15-16)

Birinci ayetteki “Kur’an sayesinde Allah’ın rızasını gö-zetenlerin kurtuluşa ermesi” tanımlaması, insanın hem maddi hem de manevi her türlü kötülükten emin olması ve iç huzuru yakalaması demektir. Yunus Suresi’nin 57. ayetinde de ifade

Page 43: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

43

edildiği gibi Kur’an, insan için genel anlamıyla bir “şifa” kay-nağıdır yani insanın selamet ve saadeti için etkin bir hazinedir.

Ayette geçen “Selam” terimi “Kurtuluş” olarak Türk-çeye çevrilse de aslında “Kurtuluş” kelimesi “Selam” kelime-sinin tam anlamını yeterli biçimde yansıtmaz. Selam; güven, huzur, selamet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluş gibi manaları ihtiva eden zengin bir kelimedir.

Kur’an sayesinde selamet yollarına insanın iletilmesi, kalbinde ve zihninde Kur’an’ı barındıran insanın, nesneleri, hadiseleri ve kişileri doğru yorumlaması ve kâinat kitabını doğru okuması demektir. Kâinat kitabını doğru okuyan ve ha-yatını Kur’an’a göre programlayan insanın önünün açık ol-ması demektir.

İnsanı selamet ve esenlik yollarına ulaştıran yegâne ki-tap Kur’an’dır. Hz. Peygamber onunla insanları irşat ve ıslah etmiştir. Kur’an’ın zifiri karanlık olarak nitelediği Bedevi Arap zihniyetini bütünüyle ortadan Onunla kaldırmıştır. Onun ye-rine binlerce eser okusanız, on binlerce söz dinleseniz aynı faydayı temin edemezsiniz. Kur’an’da vâzedilen manevi, ahlâkî ve toplumsal vecibelerin insana kazandıracağı değerleri başka hiçbir kaynaktan sağlayamazsınız.

Güneş yerine mum ışığıyla aydınlanmaya kalkarsak kü-çük bir yel ışığımızı götürür ve bugün olduğu gibi karanlıkta kalırız. Mum ışığını kullanacağınız yerler de mutlaka olacaktır ama Güneş ışığı olmadan karanlıklar aydınlığa dönüşemez. Saadet Asrını “Saadet Asrı” yapan ve insanlığı karanlıktan ay-dınlığa çıkaran Kur’an olmuştur. Bunu unutmamalıyız!

Yarattığı ve yönettiği büyük kozmik düzen içinde her şeye belli bir mahiyet, belli bir fonksiyon veren Allah, insanın işlevinin ne olduğunu, hayat tarzının nasıl olması gerektiğini, ne ile mutlu, ne ile bedbaht olacağını, önünü nasıl göreceğini,

Page 44: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

44

ne ile aydınlanacağını hiç şüphesiz insandan daha iyi bilmek-tedir. Onun için Kitabını da o derinlikte göndermiştir.

Kur’an, bir edebiyat kitabı olarak gelmedi, “Hayat Ki-tabı” olarak geldi. O, bir düşünce olarak değil, hayat tarzı ola-rak hayatımızın için girdi. Tanımadığımız ve kavrayamadığı-mız bir kitapla hayat tarzımızı değiştiremeyiz. Gönül vermedi-ğimiz, teslim olmadığımız, benimsemediğimiz, içselleştirmedi-ğimiz bir mesajla mutlu olamayız.

Kur’an bir hidâyet rehberidir. Hiçbir şey bize Kur’an ka-dar rehberlik edemez ve yol gösteremez. Bunu bir slogan ola-rak söylemiyorum. Kur’an’la tanıştıktan sonra bunun bir rea-lite olduğunu anlayacaksınız. Ama bu tanışma gerçek bir ta-nışma olmalı, geçici bir gönül ilişkisi olmamalı.

İşleriniz ters gidiyor, danışmanınız size kurs veriyor ve kurstan öğrendiklerinizi not defterine kaydediyorsunuz. Sora-rım size: Öğrendiklerinizi not defterine kaydetmeniz işlerinizin düzelmesi için yeterli olur mu?

İşlerinizin yola girmesi, aldığınız notların hayata geçiril-mesine bağlıdır. Eğer notlar gerçekçi ise, siz de bunları uygu-luyorsanız sıkıntı yok ama nasıl olsa defterde yazılıdır diyerek yaşamınıza kaldığınız yerden devam ediyorsanız işleriniz her geçen gün daha da kötüye gidecektir.

İnsanın bir çıkmazda olduğu, inançlarındaki ve ahlâki gelişmelerindeki mükemmellik unsurunun tarihi süreç içinde giderek azaldığı ve böylece hiçbir şeyle mutlu olamadığı ve huzursuzluğunu giderecek bir kaynak bulamadığı acı bir ger-çek. İşte bu acı gerçeğin ortadan kalkması ve insanın karan-lıktan aydınlığa çıkması Kur’an’ın anlaşılması sayesinde ola-caktır. Ancak Kur’an’da yazılanların doğru olması, huzur ve mutluluğu getirecek nitelikte olması, eğer onun prensiplerini hayatımıza taşımıyorsak bir anlam ifade etmeyecektir.

Page 45: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

45

Dolayısıyla, toplumsal hayatımızda, düşünce dünya-mızda, dini ve manevi yaşamımızda meydana gelen tehlike-leri, hataları, depresyonları, sapmışlığı, tahammül edilemez çöküşü, mutsuzluğu ve uyumsuzluğu gidermek ve onların ye-rine bütün güzellikleri ihtiva eden selameti getirmek istiyorsak Kur’an’ı tanımalıyız; tanıdığımızı iddia ediyorsak onunla ya-şamalıyız ve onun gönderilme amacını kavrayarak onu “Ha-yat Kitabı” yapmalıyız.

Lafız Tekrarını İbadet Olarak Görmek

Müslümanlar, lafzından okuyarak Kur’an’ı sevap kaynağı olarak kullanmak istiyor. Oysaki onun geliş amacı, anlaşılarak ve yaşanarak hayatı sevaba dönüştürmektir.

Bugün insanın Kur’an’la olan münasebetine baktığımız zaman, Kur’an’ın esbab-ı nüzulündeki hikmeti anlamakta zor-lanıyoruz. Çünkü Kur’an, kendisiyle amel edilsin diye indiril-mişken insanlar onu okumak, anlamak ve onunla yaşamak yerine onun sadece lafzını tilavet etmekle sevap kazanmaya ya da ölenlere arkalarından okuyarak onları kurtarmaya çalı-şıyor.

Anlamını bilmeden Kur’an okumak sadece lafız tekrarı-dır. Buna telaffuz denir. Oysaki Kur’an; kendisini okumanın tedebbür olmasını yani iyice düşünülerek anlaşılmasını öneri-yor. “Onlar K ur’an’ı hâlâ gereği gibi düşünerek oku-mayacak lar mı?” (Nisa, 4/82) ayeti bu isteği dile getirmek-tedir.

Page 46: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

46

Müslümanlar, lafzından okuyarak Kur’an’ı sevap kay-nağı olarak kullanmak istiyor. Oysaki onun geliş amacı, anla-şılarak ve yaşanarak hayatın tamamını sevaba dönüştürmek-tir. O, yaşanmak için okunmalıdır. Kur’an’la yaşadığımız tak-dirde hayatımız zaten sevaba dönüşecektir.

Kur’an’ı lafzından tilavet etmek elbette ki güzeldir. Ama bu alışkanlık, Kur’an’ın anlamından insanları koparıyor. İslam ülkeleri arasında Arapça konuşanların sayısı oldukça azdır. Bu ülkelerde Kur’an genelde sadece lafzından okunuyor ve bu da en faziletli ibadet olarak değerlendiriliyor.

Bir de Kur’an’ı lafzından okumak için onlarca kural ko-nuyor ve insanlar bu kuralları kavramak için aylarca hatta yıl-larca çalışıyor. Tecvid kaideleri diye adlandırılan kurallar kav-randıktan sonra tashihi hurufa (harfleri doğru okuma/çı-karma) ve talime geçiliyor. Daha sonra kıraat ilmi başlıyor. Kur’an kelimelerinin râvilerine nispet edilmek suretiyle nasıl okunacağı öğreniliyor. Ayrıca kıraat imamlarından her birinin tercih ettiği okuyuşlar için de kıraat çalışmaları yapılıyor.

Oysa Kur’an’ın geliş amacı; insanların lafzını tilavet et-mesi değil, onların hayatına istikamet vermesidir. Zira Kur’an, kendini bir öğüt ve nasihat kitabı olarak tanıtır ve insanların kendisinden öğüt almasını ve alınan öğütlere göre hayatlarını düzene koymasını ister.

“Sâd. O öğüt dolu Kur'an'a Andolsun.” (Sâd, 38/1)

“Sen Kur’an’la öğüt ver!” (Kaf, 50/45)

“Muhakkak ki bu (Kur'an) senin ve halkın için bir öğüttür. Zamanı gelince hepiniz (ondan) hesaba çekileceksiniz.” (Zuhruf, 43/44)

Page 47: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

47

Düşünün; Allah Kur’an’ı Türk bir peygambere ve onunla beraber yaşayan Türk bir topluma Türkçe olarak gön-dermiş olsaydı ki bu mümkündü. Çünkü bilinen diğer ilahi kitapların hiçbiri Arapça değildi, hangi topluma gelmişlerse o toplumun dili ile gelmişlerdi. Bu durumda biz yine ayetlerin talimi, tecvidi, tashihi hurufu ve kıraati üzerinde duracak mıy-dık?

Mesela: “Ey inananlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır.” (A.İmran, 3/208) ayetini okurken; “Ya” harfının yerine gelen “Ey” deki “e”yi dört elif miktarı çekeceksiniz, “inananlar”ın sonundaki “r”yı kalın oku-yacaksınız, “kendinizi” deki “n” ile “d”yi ihfa yaparak geniz-den bir ses getireceksiniz vs… Yoksa bu ayetin mesajını alarak hayatımıza çeki düzen mi verecektik?

Yine başka dilde konuşan insanlar, Kur’an’ın Türkçe metinlerini; bu metinlerin tilavetini, tecvidini, talimini ve ma-kamını mı öğrenecekti? Onlar da şu anda bizim yaptığımız gibi Kur’an’ın Türkçe metinleriyle sevap kazanmaya mı çalı-şacaktı? Yoksa kendi dillerine çevirerek Allah’ın kendilerinden ne istediğini ve nasıl yaşamayı önerdiğini mi düşünecekti?

Ya da Allah tarafından gönderilen Türkçe metni me-sela; “Ey inananlar! Derin bir duyarlılıkla Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayın ve O'na kendinizi yü-rekten teslim etmeden (hakiki Müslüman olmadan) ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin!” (A.İmran, 3/102) şeklinde mezarlıkta okuyarak orada cesetleri bulunan insanların rahat yaşamalarına yardımcı mı olacaktı?

Page 48: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

48

“Biz onu (K ur’an’ı) senin di l inle kolaylaş t ırdık k i düşünüp öğüt als ınlar.” (Duhân, 44/58)

Anlaşılmayan bir şey nasıl öğüt olur? Allah, Tevrat’taki hükümleri Kur’an’da tekrar inzal buyururken ve Hz. Musa’nın hadislerini aktarırken onların dilini Arapçaya çevirerek aktarı-yor. İncil’deki direktiflerini ve Hz. İsa’nın hadislerini nakleder-ken yine Arapçayı kullanıyor. Çünkü vahyin birinci muhatap-larının dili Arapçadır. Arapça konuşan bir topluma Türkçe ya da başka bir dille kitap gönderemezsiniz.

Bu durumda biz Kur’an’ı neden kendi dilimizle okuyup anlamaya çalışmıyoruz? Kur’an’ı okumaktan maksat, onu an-lamaktır, yaşamaktır. Kur’an’da okumak anlamında geçen kelimelerin tamamı Arapça konuşan toplum için kullanılmış-tır. Biz Arapça konuşmadığımıza göre onu Türkçeye ya da ko-nuştuğumuz dile çevirerek okumalıyız. Böyle olursa bu keli-melere ve bu kelimelerin oluşturduğu cümlelere muhatap ol-muş oluruz.

İslam Dininin temel kaynağı olan Kur’an’ın gelişindeki asıl amacı gözardı eden ya da gölgede bırakmak isteyen bazı kendini bilmezler, dil taassubuna dayalı yaklaşımlar ortaya koyarak bu değerler üzerinden etkili olmaya çalışıyorlar. Oysa bütün diller değerlidir. Hiçbir dilin bir başka dile üstünlüğü söz konusu olamaz. Hele “Allah’ın Dili”, “Cennetin Dili” gibi ifa-deler son derece yanlıştır ve tehlikelidir.

“Al lah, Âdem’e (insanoğluna) bütün is imleri (di l leri) öğret t i .” (el-Bakara, 2/31), “Gök lerin ve yerin yarat ı l ış ı i le di l leriniz in ve renk leriniz in fark l ı l ığı da O’nun (kudret inin) del i l lerindendir. Bi lgi sahibi olan-lar iç in bunda da ibret ler vardır.” (Rûm, 30/22)

Page 49: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

49

Ayetlerde görüldüğü gibi, dillerin farklı olması tama-men Allah’ın takdirinde olan bir şeydir. Bunların birini bir di-ğerinden üstün görmek Allah’a saygısızlık olur.

“Biz , her peygamberi kendi mil let inin di l iyle gönderdik k i onlara (Al lah’ın buyruk larını) iyice an-lats ın.” (İbrâhîm, 14/4)

“Biz , Al lah’a karş ı gelmek ten sak ınanları K ur’an i le müjdeleyes in, inat eden bir topluluğu da uyaras ın diye, onu senin di l inle (indirip) kolaylaş t ır-dık .” (Meryem, 19/97)

Bu ayetlerden de anlaşılıyor ki, Kur’an mutlaka konuş-tuğumuz dille okunmalıdır. Onun bize v ermek istediklerini başka türlü anlama imkânımız olmadığına göre, onu kendi di-limize çevirmek ya da çevrilmiş mealinden okumak zorunda-yız.

Küreselleşmenin dünyayı nasıl bir köye dönüştürdü-ğünü, gündelik yaşamımızı nasıl etkilediğini, insanların hayat-larına nasıl nüfuz ettiğini çok iyi gözlemleyebiliyoruz. Hayat standartları ve tüketim alışkanlıkları farklı olsa da insanlar bu köyün şartlarına göre hayatlarını düzene sokarak birbirleri ile kültürel, iktisadi, ticari ve daha birçok farklı alanlarda irtibat kurmak zorundalar. Bu bağlantının sağlanması için dil en önemli unsurdur. Dil olmadan ne ticaret yapabilirsiniz, ne de insanlarla sosyal ve kültürel anlamda anlaşmalar gerçekleşti-rebilirsiniz. Ticari anlaşmalarda bilmediğiniz bir dil kullanılı-yorsa ya o dili öğreneceksiniz ya da tercüman çalıştıracaksı-nız.

Sorarım size: Allah’ın Kitabı’nın dilini öğrenmek için bir uğraşımız var mı? Yok... Peki, meali hazırlanmış bir Kur’an’dan ilahi mesajları anlamak gibi bir gayretimiz var mı?

Page 50: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

50

O da yok... Anlamadığımız ticari evrakların fotokopisine ba-karak, onlara çokça göz gezdirerek onlarla bir iş yapabiliyor muyuz? Hayır... O halde anlamadığımız Kur’an’ın kâğıda dö-külmüş kopyalarına bakarak ya da orada yazılanların lafız tek-rarını yaparak hayatımıza nasıl çekidüzen vereceğiz? Bozulan fıtratımızı nasıl düzelteceğiz?

“Bunlar K ur’an’ın anlamını inceden inceye dü-şünmüyorlar mı? Yoksa onların kalpleri üzerinde k i-l i t ler mi var?” (Muhammed, 47/24)

Anlamadığımız Kur’an’ın öğütleri üzerinde inceden in-ceye nasıl tefekkür edeceğiz? Bu ayetin bize geldiğini ve buna mutlaka cevap vermemiz gerektiğini biliyor muyuz? Cevap vermek istersek -ki vermek zorundayız- nasıl cevap vereceğiz? “Kalplerimizin üzerinde kilitler var!” mı diyeceğiz?

“Andolsun k i biz , K ur’an’ı düşünüp öğüt almak iç in kolaylaş t ırdık . Var mı düşünüp öğüt alan?” (Ka-mer, 54/17, 22, 32, 40) Aynı surede bu ayet, ehemmiyetine binaen dört defa kayıt altına alınmıştır. Burada kolaylaştırılan Kur’an’ın evrensel mesajıdır. Esas olan bu mesajın anlaşılarak hayata geçirilmesidir... Sadece lafzını okumak gerekseydi Kur’an bir anda tamamlanmış olarak inerdi. Ama o, hayatın bütün safhalarında etkisini göstererek tutarlı ve uyumlu bir şe-kilde sorunlara çözüm getire getire, imanı kalplere yerleştire yerleştire tedrici bir metotla inmiştir.

“İş te bugün s iz in dininiz i kemâle erdirdim ve üzerinizdek i nimet imi tamamladım. Siz in iç in din olarak İs lâm’ı beğendim/seçt im.” (Mâide, 5/3) Burada tamamlanan Dindir ve o, Kur’an’la tamamlanmıştır. Anlaşıl-mayan bir kitabın tamamladığı din de anlaşılamaz. Dinin an-laşılması, kitabının anlaşılmasına bağlıdır. Dinimizi neden ya-şayamadığımızı şimdi daha iyi anlıyoruz değil mi? Kur’an’ı ne

Page 51: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

51

zaman anlarsak, işte o zaman dinimizi de anlamış olacağız. Ve görün o zaman mütedeyyin (dindar) insan nasıl oluyor? Görün o zaman İslam dünyasının yüzü nasıl gülüyor? Görün o zaman İslam’a önyargı ile yaklaşanlar nasıl saygı duyuyor?

“Biz , O Peygambere ş i ir öğretmedik . Bu, ona ya-raşmaz da. O, ancak bir öğüt ve apaçık bir K ur’an’dır.” (Yâsîn, 36/69) Burada, anlamını bilmeden Kur’an’ı şiir gibi okumanın doğru olmayacağına ve tekrar tek-rar zikredilen “öğüt almanın” ehemmiyetine vurgu yapılıyor.

Kur’an’ı Ölülere Okumak

Doktorun verdiği ilacın ölen hastaya bir faydası olmuyor da, dirilere gönderilen bir kitabın ölülere nasıl bir faydası olabilir?

Madem “Yâsîn” Kur’an’ın kalbidir neden hayatta olanlar için değil de ölenler için kullanılıyor? Ölen bir insana nakledilen kalbin onu canlandırdığını gördünüz mü?

Hayatında Kur’an olmayanı, öldükten sonra Kur’an’la kurta-ramazsınız!

Kur’an’ı ölülere okunan bir kitap haline getirmek de Kur’an’ın önünde ciddi bir engeldir. Ölülere Kur’an okuma-nın bir zararı elbette ki yok, ama bu alışkanlık Kur’an’ı asıl hüviyetinden kopararak, ölülere okunan bir kitap haline geti-riyor. Oysa onun amacı dirilere okunarak onların hayatını dü-zene sokmaktır. Nitekim “Hayat ta olanları uyarmak iç in biz o K ur’an’ı indirdik .” (Yâsîn, 36/70) buyrulmaktadır.

Kabir Âlemi ve Cenaze bahsinde de bu konuyu geniş şekilde işledim ama burada Kur’an’ı anlamanın önündeki en-geller arasında yer aldığı için kısa da olsa bir durum değerlen-dirmesi yapmak istiyorum.

Page 52: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

52

Dikkat ettiyseniz, ölülere en çok okunan Yâsîn Sûresi “bu Kitap, hayatta olanları uyarmak için gelmiştir” ayetinin bulunduğu suredir. Üstelik bu surenin Kur’an’ın Kalbi olduğu iddia ediliyor. Madem “Yâsîn” Kur’an’ın Kalbidir neden ha-yat bulmak için kullanılmıyor? Hayatta olanlar için kullanıl-ması gereken kalp, neden ölenler için kullanılıyor? Ölen bir insana nakledilen kalbin onu canlandırdığını gördünüz mü?

Aşağıda sıralamaya çalışacağım ayetlere bir bakalım; bu ayetlerle ölen ve geri gelme imkânı da olmayan bir insanın nasıl ilişkisi kurulabilir? Hayatta olan insanlara okunması ge-reken bu ayetlerin ölen insana okunmasının ayetlere bir say-gısızlık olabileceğini hiç düşündük mü?

“Hakk ında bi lgin olmayan şeyin ardına düşme.” (İsrâ, 17/36) Hayatta olmayan insan neyin ardına düşebilir ki? Bu ayeti hayatta iken ona okusaydık da gereksiz şeylerin arkasına takılarak hayatını mahvedeceğine, Kur’an’ın arka-sına takılsaydı da hayatını kurtarsaydı ya!

“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabi l i rs in, ne dağlara boyca ulaşabi l i rs in.” (İsrâ, 17/37) Ölmüş bir insanın böbürlenerek yürümesi düşü-nülebilir mi? Ömrünü böbürlenerek geçiren, ona buna caka satan, fiyaka atan bir insana öldükten sonra böyle bir nasi-hatte bulunmanın nasıl bir faydası olabilir?

“Eğer s iz , yasak landığınız büyük günahlardan sak ınırsanız , diğer kusurlarınız ı örter, s iz i güzel bir makama koyarız .” (Nisâ 4/31) Ölen insan, hayatta iken sa-kınması gereken büyük günahlardan sakınmamış ise arkasın-dan bunu okumakla kusurlarının örtünmesini nasıl sağlarız? Onu büyük günahlara karşı nasıl koruma altına alabiliriz? Gü-nah işleyerek süfli bir makamda ise onun makamını bu ayetle nasıl yükseltebiliriz?

Page 53: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

53

“K ötü şeylerin birçoğu hoşuna gitse bi le kötü ve ç irk in olan şeyler i le iyi ve güzel olan şeyler bir olmaz. O halde, ey derin kavrayış sahipleri ! Al lah’a karş ı so-rumluluk bi l inc iyle yaşayın k i mut luluğa eres iniz .” (Mâide, 5/100) Cesedini mezara koyduğunuz kişi kötü şeyler-den nasıl hoşlanabilir? İyiyi ve güzeli birbirinden nasıl ayıra-bilir? Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamamış bir insan bundan sonra nasıl Allah’a yaklaşabilir? Arkasından okuya-cağımız bu ayetlerle ölen kişiyi Allah’a nasıl yaklaştırabiliriz?

“Zinâya yak laşmayın! (Ona zemin oluş turacak davranış lardan uzak durun!) Çünkü o, son derece ç ir-k in bir iş t ir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32) Ölünün zinaya yaklaşması zaten düşünülemez. Hayatta olan insanlara vermemiz gereken bu öğüdü ölüye vermenin nasıl bir karşılığı olabilir?

“Ölülere Kur’an okumayacağız da ne yapacağız?” diye soruyorlar: Peki; “Ölülere neden yemek vermiyorsunuz?” diye soruyorum. “Çünkü onlar ölmüştür” diyorlar. O halde Kur’an’daki emirleri nasıl yerine getirecekler? Getiremezler… Öyle ise ölenlere neden emir veriyoruz? Dünyadan gitmiş in-sanlara Kur’an’dan emir vermemiz Allah’ın mesajına saygısız-lık olmaz mı?

Mezarlıklarda yemek servisi yapan birileri gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü ölen insanlara yemek servisi yapıl-maz. Böyle bir şey yapmaya kalksanız, deli diye tımarhaneye tıkarlar sizi. Durum böyle iken, yaşayan insanlara doğru ya-şamaları için gelen Kur’an’ı ölülere hangi maksatla servis ya-pıyoruz?

Hz. Peygamberin zamanı da dâhil, tarihin hiçbir döne-minde İlahi kitaplar ölülere okunmamıştır. Sadece günümüz Müslümanının adet haline getirdiği Allah’ın kitabını ölülere

Page 54: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

54

okumak geleneği, “Hayat Kitabı” olarak gönderilen Kur’an’ı geliş amacının dışına taşıyarak ölü kitabına dönüştürmüştür. Doktorun verdiği ilacın ölen hastaya bir faydası olmuyor da, dirilere gönderilen bir kitabın ölülere nasıl bir faydası olabilir?

Ölen kardeşine herhangi bir kitaptan hikâye okumuyor-sun da Allah’ın kitabından neden okuyorsun? Allah’ın kita-bındaki hikâyeler insanın yazdığı hikâyelerden daha mı de-ğersizdir?

Peki; cenazelerde Kur’an okumayalım mı? Elbette ki okuyalım ama ölenlere değil, cenazeye gelenlere okuyalım. Hem de anlayacağımız dilden okuyalım ki ölmeden önce Kur’an’la hayat bulalım. Çünkü Kur’an bize hitap ediyor, ölen kardeşlerimize değil. Onlar zaten istese de okunanları anlaya-maz ve yaşayamazlar.

Diyeceksiniz ki: Biz okunan ayetlerin sevabını gönderi-yoruz. Tamam da, yukarıda da ifade ettiğim gibi, Kur’an ölü-lere okunarak sevap kazandırsın diye gönderilmedi ki. O diri-lerin hayatını inşa etmek ve onları doğru yolda tutmak için gönderildi. Kur’an’ın anlattığına göre; ölüler için yapabilece-ğimiz tek şey onların bağışlanması için Allah’tan af dilemektir.

Kur’an’a Bütüncül Değil

Parçacı Anlayışla Yaklaşmak

Kur’an bir bütün olarak Dinin kaynağıdır. Bu bütünü parça-lara ayırarak Dini öğrenmeye kalkarsak bir sürü dinle karşılaşırız!

Page 55: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

55

Kur’an, her ne kadar ayetlerden, surelerden oluşsa da anlam bakımından birbirini tamamlar niteliktedir. Onun için Kur’an’dan parçacı bir yaklaşımla değil bütüncül bir anlayışla, kendi sistematiği içinde istifade etmek gerekir. Çünkü Kur’an, bir bütün olarak kendine özgü bir anlama sahiptir.

Bir, iki ya da birkaç kelimeden oluşan ayetleri diğer ayetlerle bağlantı kurmadan, siyak-sibakına (öncesine-sonra-sına) bakmadan ve Kur’an’ın genel anlam örgüsü içinde de-ğerlendirme yapmadan sadece kendi konumlarıyla anlaya-mayız. Bu bakımdan okuduklarımızı anlamaya çalışırken ön-celikle ayetleri metin bütünlüğü içinde tevhidî bir yaklaşımla, Kur’an’ın bizde oluşturduğu bütüncül anlayışın süzgecinden geçirirsek sağlıklı bir sonuç elde ederiz.

Kur’an’ın; temel evrensel ahlâki değerleri, davranış ku-rallarını, insanın önünü açacak ilahi öğretileri ihtiva eden bir mesaj olduğu konusunda kimsenin şüphesi yoktur. Bu değer-ler, mesajın bütününe dağılmıştır. Kur’an’dan hakkıyla isti-fade etmek, muhtelif surelere dağılmış olan ayetleri birlikte okumakla gerçekleşir.

Sadece bir ayeti ele alarak ilgili konu hakkında yorum getirmek Kur’an’ın onayladığı bir durum değildir. Ayetlerin anlam bütünlüğünü Kur’an’ın değişik pasajlarında aramak ve birlikte okumak, varlıkları ve hadiseleri anlatan ayetleri birbi-riyle girift bir mana örgüsü içinde değerlendirmek bir zorun-luluktur. Nitekim tefsir çalışmaları da bu zorunluluğun bir ne-ticesi olarak ortaya çıkmıştır.

“Biz sana da bu uyarıc ı k i tabı indirdik k i, insan-lara baş ından beri indiri len mesajın as l ını olanca aç ık l ığıyla ulaş t ıras ın. Olur k i iyice düşünürler!” (Nahl, 16/44)

Page 56: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

56

Ayette geçen “Başından beri indirilen mesajın” ifadesi, Kur’an’ın bütünüyle bir anda inmediği ve olayları hedef ala-rak, hayatı kuşatarak, parça parça tedrici bir keyfiyete dayalı olarak indiği anlamına gelmektedir. Ve bu kitap yine kendi içindeki ayetlerle anlaşılır hale gelmektedir. “Uyarıcı kitabı in-dirdik” ifadesi ise, ahlâki değer ve ilkelerin zamana ve şartlara bağlı tüm değişmelerden bağımsız ve dolayısıyla mutlak ve sürekli olduklarını anlatmaktadır.

Her ne kadar Kur’an kendi kendini tefsir ediyor ve an-laşılır kılıyorsa da, ayetlerin bağlantılarını kurmak, bir ayette açıklanmayan bir kelimenin, başka bir ayette ya da surede açıklandığını görmek ya da bir ayetle anlaşılmayan bir mese-lenin başka bir ayetle veya ayetlerle anlaşılmasını sağlamak ciddi bir çalışma gerektirir. Mesela insanları uyarmaya matuf azap tasvirlerinin amacına ve mecâzi niteliğine bakmadan, di-ğer azap ayetleriyle ilişkilendirmeden bir değerlendirme yapa-cak olursak, sanki insan azap görmek için yaratılmış gibi yan-lış bir kanıya varabiliriz.

Saatin sadece yelkovanına bakarsanız ondan bir şey anlayamazsınız, ama akreple beraber rakamların üzerinde durduğunu görürseniz ne demek istediğini anlarsınız.

Önyargılı yaklaşımlardan kurtularak, geleneksel anla-yışı dışlayarak, mezhepsel taassupları bir kenara iterek Kur’an üzerinde ciddi bir araştırma yapıldığında görülecektir ki onun en küçük parçası olan kelimeler, muayyen hedefler gözeten cümleler, belli konulardaki ayet grupları ve kıssalar gibi daha büyük Kur’an pasajlarının hepsi tamamen birbirine bağlı ve hepsi birbiriyle uyum içerisindedir.

Kur’an’da anlaşılmayan ya da tutarsız olan hiçbir şey yoktur. Onda kusur aramak, uyumsuzluk tespit etmek, ha-yatla çelişen öğretiler bulmaya çalışmak beyhudedir. Kur’an,

Page 57: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

57

en küçük parçasından en büyük pasajına kadar tamamen fikrî bir uyumluluğa ve bütünlüğe sahiptir.

Kur’an’da 6.236 ayet bulunsa da ve bu ayetler farklı sebeplere bağlı olarak gelmiş olsa da sanki bir tek sebep için gelmiş gibi bütün ayetleri tek bir bütün olarak düşüneceğiz. Sorulara cevap vermek için gelen ayetleri sanki bir sorunun cevabını veriyormuş gibi ele alacağız. Farklı hâdiselere ışık tutmak için gelen pasajları sanki sadece bir hâdiseyi aydınlat-mak için gelmiş gibi değerlendireceğiz.

Gelenekçi Anlayışa Bağlı Kalarak,

Eski Kitapların ve Âlimlerin Görüş ve

Düşüncelerinin Dışına Çıkamamak

“Dünya yaşlandıkça Kur’an gençleşiyor.” diyoruz. Daha ka-liteli kâğıtlara basılarak ve daha küçük elektronik aygıtlara taşınarak mı gençleşiyor? Yoksa daha iyi anlaşılarak mı? Bunu düşünmeliyiz!

Kur’an’ın getirdikleriyle geleneksel bilginin ortaya koy-dukları çoğu zaman örtüşmediği halde, önyargılı yaklaşımlar, mezhebi taassuplar, cemaat ve tarikat menşeli çıkışlar ve ge-lenekçi düşünceler yapılan Kur’an yörüngeli çalışmaları sü-rekli engellemektedir.

Din adına ortaya konanlar, Kur’an’ın süzgecinden ge-çirilmesi gerekirken, Hz. Peygamber üzerinden uydurma ha-dislerle, zayıf ve sakat rivayetlerle, tarihte geçmiş İslam âlim-lerine isnat edilen asılsız menkıbelerle meşrulaştırılmaya çalı-şılıyor. Hz. Peygamber’in dokunulmazlığı olunca ve âlimlere

Page 58: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

58

de özel statü verilince onların üzerinden dini bozmak ve yoz-laştırmak daha kolay oluyor.

Geçmişte İslam adına yapılan çalışmalar elbette ki de-ğerlidir. Kur’an’ın mesajının öğrettiği üzere hayat, birbiriyle bağlantısız sıçramalar zinciri değil, tersine devamlı ve organik bir süreçtir. Bu süreçte elbette ki dünden bugüne, bugünden yarına geçişler olacak ama bu geçişler dini yaşamı kavramak, kolaylaştırmak ve daha sağlıklı hale getirmek için gerçekleşe-cek.

Ecdadın yaptığı çalışmaların aynısı bugün yapılmaya kalkıldığında neden kıyametler koparılıyor? Hani ictihad ka-pısı açıktı. Bu kapıyı kullanmak için illa da asırlar öncesinde mi yaşamak gerekiyor? Madem bu kapı kullanılmayacak, ne diye açık duruyor? Madem açık duruyor, insanların kullanma-sına hangi akılla engel olmaya çalışıyoruz?

İctihad makamına layık olabilmek için “Müctehid Ola-bilmenin Kayıt ve Şartları” başlığı altında sıralanan aşağıdaki şartlar kim ya da kimler tarafından, neye ve hangi ölçütlere göre hazırlanmıştır? Bu şartlar belirlenirken aynı zamanda dini anlamanın önünde barikatlar konmuştur, farkında mıyız?

“Dünya yaşlanırken Kur’an gençleşiyor” diyoruz. Kur’an’ın gençleşmesi nasıl olacak? Daha kaliteli kâğıtlara ba-sılarak ve daha küçük elektronik aygıtlara taşınarak mı genç-leşecek? Çağın vitrinine taşımak için günümüz insanının an-layacağı şekilde yorumlayamadığınız ve anlaşılır hale getire-mediğiniz bir kitabı ne ile ve nasıl gençleştireceksiniz? Kur’an’a estetik yaptırarak onu asrın idrakine sunamazsınız.

Kur’an’ı gençleştirmek için mücadele veren kahraman-ların, bir kısım (sözde) Müslüman tarafından ajan, piyon, sa-tılmış, kâfir, münafık ilan edildiğini biliyor muydunuz?

Page 59: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

59

Şimdi yazmaya çalışacağım Müctehid olmanın yani Kur’an’ı anlamanın ve İslam’ı yorumlamanın şartlarına bir ba-kar mısınız? Bu şartları yerine getirerek insanlar Kur’an’a nasıl hizmet verecekler? Onu insanlığın algısına nasıl sunacaklar?

İşte Müçtehit olmanın şartları (!):

Arabî yüksek ilimlerin tamamını bilecek! Kur’an’ın hafızı olacak! Ayetlerin manalarını bütün detaylarıyla bilecek! Ayetlerin indiği zamanları ve hangi sebebe istinaden

geldiklerini bilecek! Kütüb-i Sitte’deki bütün hadisleri (tekrarları çıktıktan

sonra 23.346 yani Kur’an’ın dört katı) ezberlemiş olacak! Bu hadislerin ne zaman ve ne için söylendiğini, hangi hadisin di-ğerinden önce ya da sonra olduğunu, rumuz ve işaretlerini, manevi tefsirlerini ve hadislerin tamamının kimler tarafından rivayet edildiğini bilecek!

Fıkıh ilminin usul ve kaidelerine vâkıf olacak! On iki ilmi bilecek yani Sarf, Nahiv, Mantık, Belâgat,

Usûl-i Akâid, Usûl-i Fıkıh, Usûl-i Tefsir, Usûl-i Hadis, Akâid, Fıkıh, Tefsir ve Hadis!

İslâmî ilimlerin bütününün ahkâmında uzman olacak! Aklî ve naklî ilimlerin derinliklerini keşfetmiş olacak!

Bir taneyi atlamışlar, o da; “Kur’an’ın anlaşılması ve İs-lam’ın yorumlanması konusunda kesinlikle çalışma yapılma-yacak…”

Bulunduğumuz çağda iletişim teknolojisi öyle bir nok-taya gelmiş ki, istediğiniz bilgiyi anında elektronik aygıtınıza indirebiliyorsunuz. İstediğiniz kelimeden Kur’an’da kaç adet

Page 60: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

60

bulunduğunu ve bunların hangi anlamları ihtiva ettiğini çabu-cak görebiliyorsunuz. Hadisleri râvileriyle beraber kıyaslama yoluyla tarayabiliyor ve Kur’an’a giderek doğru olup olama-yacaklarını test edebiliyorsunuz. Ayetlerin anlamlarını ve di-ğer ayetlerle irtibatlarını çok rahat ortaya koyabiliyorsunuz. Böyle bir ortamda içtihadın şartlarını tartışmak ne kadar doğru olur?

Ayrıca, Kütüb-i Sitte’de Kur’an’ın dört katından fazla bulunan ve ezberlenmeleri imkânsız ve anlamsız denecek ka-dar zor olan, (Hz. Peygamber’in söylediği söylenen sözlerin) üstelik râvileriyle beraber ezbere bilinmesinin mantığı nedir?

Sünnet ve Hadis başlığıyla işlediğim bölümde hadislerle ilgili geniş malumat verilmiştir. Bu konuda oraya bakabilirsi-niz.

Ayetlerin tamamının esbab-ı nüzulünü Müctehid diye tanıdığımız İslam âlimlerinden kaçı biliyordu? Her türlü fırsa-tın ve geniş imkânların bulunduğu günümüzde bile yapılan araştırmalarla ayetlerin çoğunun iniş sebeplerine henüz ulaşı-lamamıştır.

Daha önceki İslam âlimlerinin çalışmalarının bütününe vâkıf olması ne demektir? Geçmişteki çalışmalar önünüzü aç-mak bakımından mutlaka faydalıdır ama onları bilmeye in-sanları zorlamak doğru olur mu? Kur’an’ın hafızlığını yapar gibi geçmiş kitaplardaki bilgileri ezberlemek –ki bu bilgilerin sağlıklı olup olmadıkları belli değil- Kur’an’ı anlamak ve yo-rumlamak bakımından kime ne kazandırır?

İslam’da peygamberliğin sona erdiğinin ilan edilmesi yani Hz. Peygamberden sonra peygamberin gelmeyecek ol-ması, insanda aklın, özgür düşünmenin ve eleştirel melekenin tekâmül etmiş olduğunu göstermektedir. Akıl kullanılmadan sadece nakille yetinmek, özgür düşünmeden yalnız sığ ve düz

Page 61: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

61

düşünce ile hayata devam etmek, eleştirel bakış ortaya koy-madan bulduklarımızla idare etmeye çalışmak Kur’an’ın ru-huna terstir. Çünkü Kur’an, özellikle insanın akıl ve sağduyu-suna hitap eder. Bu yönüyle vahiyle aklın uzlaşmasını, özgür düşünmenin ve eleştirel melekenin gelişmesini ister.

Bugün Müslümanlar, Kur’an hakkında doğru bilgiye ve düşünceye sahip değillerdir. Hayata dair görüş ve beyanları Kur’an’a göre değil, sahip oldukları teamül ve gelenekçi dü-şünceye göre şekillenmiştir. Evet, itiraf etmek gerekir ki, gele-neksel din, Kur’an’a gidilerek sorgulanmadığı için, bugün ‘İs-lam’ diye anlatılan Din, insanlığı ve Müslümanlığı barışa ve huzura götürememiştir. Götüremediği gibi yapılan yanlış dini telkinler bozulan fıtratı daha da tahrip etmiştir. Aklımızı başı-mıza devşirip gelenekçi anlayıştan koparak Kur’an’a dönmez-sek ve bugüne kadar bildiklerimizi, inandıklarımızı ve yaşa-dıklarımızı Kur’an’la yüzleştirmezsek bu huzursuzluğumuz daha da artarak devam edecektir.

Kur’an’ı Anlayamayız Düşüncesi

Kur’an, Allah’ın insana gönderdiği bir “mektup” tur. Hayatı-nızda anlamayacağınız bir mektup hiç aldınız mı? Sizin için gönde-rilmiş olan “Kur’an Mektubu” nun anlaşılmaz olduğunu nasıl iddia edersiniz?

Bütün ilahi metinler -buna ister sahife deyin, isterse ki-tap- insanlar tarafından anlaşılacak şekilde vahyedilmiştir. Sa-dece peygamberlerin anlayabileceği kapalı ve rumuzlu metin-lerin geldiği görülmemiştir. Dolayısıyla mesaj ulaştırmakla gö-revli peygamberler hangi kavimdense, ilk muhataplar onlar

Page 62: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

62

olacağı için ilahi metinler o kavmin diliyle indirilmiştir. Kur’an da Hz. Peygamber’in ve onun kavminin dili olan Arapça gel-miştir ki o toplum Allah’ın mesajını anlasın, onu hayata geçir-sin, emirlerini uygulasın, yasaklarından sakınsın, verilen ör-neklerden ibretler alsın.

Hal böyleyken, Kur’an’ı anlamak konusunda neden çe-kimser kalıyoruz? Hz. Peygamber’in yeniden dünyaya gel-mesi mümkün olmadığına göre neyi bekliyoruz? Peygamber-ler ilahi metinlerin ulaştırılmasıyla yükümlüdür. Anlaşılmayan bir metin söz konusu olduğu zaman yeni ve daha anlaşılır ilahi bir metinle açıklanır ama gelinen en son noktada anlaşılma-yan bir metin kalmaz. Kur’an da böyledir. Hz. Peygamber za-manında toplumun anlayabileceği bir dille ve açıklıkla ta-mamlanmıştır.

“Biz sana, hak ikat i ortaya koyan bu i lahi kelamı indirdik k i insanlar aras ında Al lah’ın sana öğret t iğine göre hüküm verebi les in.” (Nisâ, 4/105) Ayette Hz. Pey-gamber’in, Allah’ın vahyettiği şekilde öğretebileceği anlatılı-yor. Eğer öğretmede zorluk çıkarsa yeni bir vahiyle destekle-niyor ve bu şekilde hayatın bütün alanlarında vahiy kendini gösteriyor. Yani mikro planda Kur’an yörüngeli hayat bütün detayları ile tanzim ediliyor ve böylece Kıyâmete kadar olacak hemen her şey Hz. Peygamber zamanında tablolaştırılıyor.

Kur’an’ın farklı yerlerinde bazı metinler anlaşılmaz gibi görülebilir. Fakat genel anlam örgüsü içinde değerlendirme yapılığında görülecektir ki, eğitim düzeyi, entelektüel seviyesi, bilgisi, kültürü, bakış açısı ne olursa olsun herkes aradığını Kur’an’da bulacaktır.

Page 63: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

63

Kur’an’a gösterilmesi gereken saygı, “Onu anlayama-yız!” diyerek salt kelimeleri ya da harfleri telaffuz etmek yo-luyla sağlanamaz. Yaldızlı ve süslü sayfalara basarak, bu say-faları deri kapaklara monte ederek ve nakışlı kutularda mu-hafaza altına alarak, dikiz aynasına takarak, torpidoda tuta-rak, duvara asarak, cenaze ve kandil geceleri gibi özel zaman-larda anlamı bilinmeden lafzından okuyarak Kur’an’dan fay-dalanılamaz.

Kur’an’ın bu şekilde geliş amacının dışında kullanıl-ması, insanlara çok kısa zamana tekabül eden geçici ve suni bir huzur verebilir ancak asıl huzur Kur’an’ı yaşamakla ger-çekleşir.

“Kur’an’ı anlayamayız!” demek Kur’an’a gösterilebile-cek en büyük saygısızlıktır. Çünkü onu gönderen Allah: “Biz , anlayas ınız diye onu Arapça bir K ur’an yapt ık .” (Zuh-ruf, 43/3) buyurarak onun anlaşılabilir bir kitap olduğunu vur-gulamaktadır. Onun anlaşılması için illa da Hz. Peygamber’in tefsir etmesi gerekseydi, o zaman “anlayasınız diye” değil “anlasın diye” ifadesini kullanırdı.

Yine çoğul zamiriyle: “Ak l ınız ı kul lanarak (manas ı-nın derinl iğini iyice) anlayas ınız diye biz onu Arapça bir K ur’an olarak indirdik .” (Yûsuf, 12/2) buyuruyor. Arapça konuşan ilk muhataplarına “Kur’an’ı sizin dilinizle gönderdim ki aklınızı kullanarak onu iyi anlayın.” diyor.

Deniyor ki: Kur’an’ı tam olarak yalnız Hz. Peygamber anlamıştır; çünkü muhatabı odur ve Kur’an ona gelmiştir, on-dan başkası Kur’an’ı tam olarak anlayamaz. Bu tezi savunan-lar Nahl suresi 16/44 ayetini ileri sürmektedir: “(O peygam-berleri) apaçık mucizelerle ve k itaplarla (gönderdik ). Ve biz sana da bu uyarıc ı k i tabı indirdik k i insanlara, baş ından beri indiri len mesajın as l ını olanca aç ık l ı-ğıyla ulaş t ı ras ın. Olur k i iyice düşünürler!”

Page 64: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

64

İyi dikkat edilirse bu ayetten anlaşılıyor ki: Hz. Peygam-ber’in vazifesi, kendisine gelen mesajları, daha açık bir şekilde insanlara aktarmak için yeni vahiylerle destek görüyor. Yani ayetlerin anlaşılması yine ayetlerle oluyor.

“Andolsun k i, biz bu K ur’an’da insanlar iç in her türlü misal i değiş ik şek i l lerde aç ık ladık .” (Kehf, 18/54); “Bunlar (okunanlar) K ur’an’ın ve (hak ikat leri) apaçık (bi ldiren) K itab’ın âyet leridir.” (Neml, 27/1); “Bunlar (okunanlar) K itab’ın ve (her şeyi) aç ık layan ve apaçık olan K ur’an’ın âyet leridir.” (Hicr, 15/1) buy-rulmaktadır. Gördüğünüz gibi “açıkladık”, “açıklayan” ve “apaçık” ifadeleri bu ayetlerde de sıkça kullanılmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Kur’an’da anlaşılmayacak bir şey yoktur.

Sıralamaya çalıştığım bu örneklerde Allah, indirilen vahye “apaçık/açıklayan” derken, insanlar neden Kur’an’ı “anlaşılmaz” göstermeye çalışıyor? Başka kaynakları Kur’an’ın önüne neden getiriyor? Allah, insanların önünü aç-mak için gönderdiği Kitabı anlaşılmaz kılar mı? Anlaşılmayan bir kitabı “Hayat Kitabı” yapar mı? Bu kitabın anlaşılmasını Hz. Peygamber’in sözlerine bırakır mı? Elbette ki Hz. Pey-gamber birbirini açıklayan âyetleri daha anlaşılır kılmak için Kur’an’ın desteğiyle kendi yorumunu da katarak o günün şartlarında açıklamalar getirmiştir ama vahyin çizdiği sınırları aşarak Allah adına hüküm koymamıştır. Aynı şey bugünkü tefsir otoriteleri için de geçerlidir. Onlar da Kur’an’ın daha ra-hat anlaşılması için Kur’an destekli çalışmalar yapmaktadır ki bu da bir nevi sünnettir.

Kamer Sûresi’nde dört ayrı yerde “Andolsun biz , K ur’an’ı düşünüp öğüt almak iç in kolaylaş t ırdık . Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 54/17, 22, 32, 40) buyrulurken, Kur’an’ı anlamanın zorluğunu konuşmak niye?

Page 65: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

65

“...(Bu,) öyle bir k i tapt ır k i , Al lah’tan başkas ına kul luk etmeyes iniz diye (ak l ını iş leterek anlamaya ça-l ışanlar iç in) ayet leri her iş i hikmet le yapan, her şey-den haberdar olan (Al lah) tarafından aç ık ve anlaş ı l ı r k ı l ınmış t ır.” (Hûd, 11/1)

Ayette geçen “açıklanmış” ifadesi Kur’an’ı anlatmıyor mu? Kur’an’ın “apaçık” bir kitap olduğunu vurgulamak için Allah’tan daha ne buyurmasını bekliyorduk?

“Kur’an’ı anlayamayız!” fikrini doğrulatmak için uygu-lanan taktiklerden bir tanesi de kutsallaştırılan isimlerin ağ-zıyla Kur’an’ın anlaşılmaz olduğuyla ilgili uydurulan sözlerdir. Nasıl oluyor da bir insan onlarca dünya dilini öğrenmekte ve anlamakta zorlanmıyor da Kur’an’ı öğrenmekte ve anlamakta zorlanıyor? Aksine diğer dillerle kıyasladığımız zaman Kur’an’ı öğrenmenin ve anlamanın çok daha kolay olduğunu da gö-rüyoruz.

Allah: “(Hükümleri , mesaj ları) apaçık olan K i-tab’a yemin olsun k i, biz onu (K ur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik . Çünkü biz , (insanları onunla) uyarı-yoruz .” (Duhân, 44/2-3) buyurarak Kur’an’ın apaçıklığını ve insanların ancak onunla uyarılabileceğini söylerken, biz uy-durma sözlerle onun önünü kesmeye çalışıyoruz. Bunlardan sadece bir örnek:

Sözde Hz. Ali buyurmuş ki: “İsteseydim size Bes-mele’den 70 deve yükü tefsir yazardım.” Yani bu sizin öyle kolayca anlayabileceğiniz bir kitap değil! Sadece Besmele’den 70 deve yükü kitap çıkabileceğine göre demek Kur’an’ı anla-mak sizin işiniz değil! Sorarım size: Hz. Ali’ye atfedilen bu söz-den başka ne anlaşılabilir? Hz. Ali’nin böyle bir şey söyleye-bileceğini düşünebiliyor musunuz?

Page 66: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

66

Birisi, Kur’an’dan iki âyet ya da iki satır okuyor, “Bir şey anlamadım!” diyor. Okullarda okutulan basit kitapların anlaşılması bile bir hayli kafa yormayı gerektiriyor. Elbette ki Kur’an’ı anlamak ve kavramak ciddi bir çalışma gerekir. Bu konuda derin çalışmaları bulunan Kur’an âlimlerinden de destek almak güzel olur. Bu, Kur’an’ın anlaşılmaz olduğunu göstermez. Aksine daha iyi anlaşılmasını sağlar.

Kur’an, insan sağlığı için uğraşan, hastalıklara tanı ko-yan, tedavi eden bilimsel disiplinlerden oluşan tıp bilimini; aritmetik, cebir, geometri gibi müspet ilimleri içeren matema-tiği; maddeyi, maddenin hareketini enerji ve kuvveti incele-yen fiziği; kökenleri, evrimleri, fiziksel ve kimyasal özellikleri ile gök cisimlerini açıklayan astronomiyi; tarihi, coğrafyayı an-latan bilimsel bir kitap değil. Bu alanlardaki bilgilere ulaşmak sistematik bir çalışmayı gerektirir ama Kur’an öyle değil. Çünkü o herkese ve her kesime hitap eden apaçık bir “Hayat Kitabı” dır.

“Andolsun, öğüt als ınlar diye biz bu K ur’an’da insanlar iç in her türlü misal i verdik .” (Zümer, 39/27); “Onların sana get irdik leri hiçbir örnek yok tur k i biz (ona karş ı) sana hakk ı ve en güzel aç ık lama tarz ını get irmiş olmayal ım.” (Furkân, 25/33)

Bakar mısınız bu ayetlere? Mesajın muhatabına ulaş-ması ve öğüdün karşılık bulması için sadece metinlerin kolay-lığı düşünülmemiş, aynı zamanda farklı ve etkili örneklerle güçlendirilmişler. İnkârcıların Kur’an’ı aciz bırakmak ya da Hz. Peygamber’i zor duruma sokmak için getirdikleri örnekle-rin, yönelttikleri soruların cevapları kendilerine beklediklerin-den çok daha güzel olarak verilmiştir.

Page 67: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

67

“Sana bu k itabı, her şey iç in bir aç ık lama, doğru yolu gös teren bir rehber, bir rahmet ve Müs lümanlar iç in bir müjde olarak indirdik .” (Nahl, 16/89)

Ayette, “her şey için bir açıklama” ifadesini karmaşık, anlaşılmaz, içinden çıkılmaz olarak mı yorumlayacağız? Kur’an’ın bir rehber olması, bir rahmet kaynağı olması, onun çok rahat anlaşılabileceği anlamına gelmez mi?

Tabii ki bazı ayetlerin anlaşılmasında zorluklar çekile-cek. Çünkü bazı konular, hikmetine binaen ve vereceği me-sajla alakalı olarak doğrudan anlatılmak yerine, söz sanatları yoluyla dolaylı olarak anlatılmıştır. Mecaz, teşbih, teşhis, isti-are, kinaye, intak gibi söz sanatları Arap dilinde yoğun olarak kullanıldığı için Kur’an’da bu sanatların kullanıldığı görülmek-tedir. Zira Kur’an’ın muhatabını hidayete erdirmek için onun dilini kullanarak mesajını zaman zaman sanat yoluyla verme-sinden tabii ne olabilir? Bu anlamda Kur’an’ın dili, Arapçanın dil kurallarını yok sayıp söz sanatlarının Kur’an’da olamaya-cağını iddia etmek ideolojik bir yaklaşım olur.

Durum ne olursa olsun, bütün insanları kötülükten ko-ruyan ve onlara iyiliği öneren bir kitaptan daha büyük rahmet olamaz. Bu rahmetten istifade etmek her insanın vazifesidir. Hiçbir şey durup dururken kavranamaz ve hiçbir şey zorlan-madan öğrenilemez.

Kur’an’ın lafzına gösterdiğimiz ilgiyi manasına göster-seydi; tâlimine, tecvidine, tashihine kafa yorduğunuz kadar anlaşılmasına da orsaydık Kur’an’la ilgili düşüncelerimiz çok daha farklı olurdu. En azından okumayarak gösterdiğimiz hürmetsizliğe, “Kur’an anlaşılmaz!” diyerek ikinci bir saygısız-lık eklemezdik.

Evet, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım “Kur’an’ı an-layamayız!” gibi yaklaşımlarla ondan uzak duran, bir kısım

Page 68: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

68

vefasız müntesipleri yüzünden Kur’an kendini tam ifade ede-memiştir. Şimdi sorarım size: Dünya sırtını Kur’an’a dönmüş-ken kendi müntesipleri de “Nasıl olsa anlaşılmaz bir kitaptır!” diyerek ondan ilgiyi keserse O nasıl rahmet kaynağı olacak? Dünyaya yüzünü hangi yolla gösterecek? İnsanların evlerine, ofislerine, işyerlerine nasıl ve kimin aracılığıyla girecek?

Kur’an bir akü değil ki kablolar aracılığıyla irtibata ge-çesiniz. O bir su kuyusu değil ki kova indirerek su çekesiniz. O bir araba değil ki binerek bir yerlere gidesiniz. O bir saray değil ki içinde yaşayasınız. Kur’an bir “Hayat Kitabı”dır, onunla yaşayacağız. Bunun için de onu anlayacağız. Şunu bilmeliyiz ki; Üreteceğimiz hiçbir mazeret Kur’an’ı anlamak konusunda bizi haklı çıkarmayacak ve bize masumiyet kazan-dırmayacaktır...

Abdestsiz Kur’an’a (Mushaf’a) Dokunma-mak

Kur’an’a gösterilecek en büyük saygı, ona dokunmak için ab-dest uzuvlarını yıkamak değil, onun mesajıyla kötülüklerden yıkan-maktır.

Okumadığınız ve anlamadığınız Kur’an’ın Mushaf’ına do-kunmak için boy abdesti de alsanız o size bir şey veremeyecektir...

“Abdestsiz Kur’an’a (Mushaf’a) dokunulmaz!” gibi ek yasaklarla karşılaştığınız zaman, gizli bir elin Kur’an’ın anlaşıl-maması ve tanınmaması konusunda devreye girdiğini ve farklı birtakım oyunlarla insanların Kur’an’dan uzaklaştırılmak istendiğini seziyorsunuz.

Page 69: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

69

Hâlbuki Kur’an’a (Kur’an metinlerinin yazılı olduğu Mushaf’a) tutmak için abdestli olmanın zorunluluğu konu-sunda ne Kur’an, ne de güvenilir hadis kaynakları herhangi bir açıklama getirmemiştir. Böyle bir tutum içerisinde olmak, vahyin hedeflediği amaca hizmet etmediği gibi insanları Kur’an’dan uzaklaştırmaktadır.

“Abdestsiz Kur’an’a (Mushaf’a) dokunulmaz!” gibi bir-takım ısrarlı yasakları görünce, bireyin Kur’an ile ilişkisi kesil-meye mi çalışılıyor diye düşünmeden edemiyor insan. Çünkü Kur’an’ın geliş amacıyla bu tip çıkışlar örtüşmüyor. Kur’an ab-destli-abdestsiz bütün insanlara hitap ediyorsa Kur’an’dan faydalanmak için böyle bir şartı öne sürmek akıl işi değildir.

Evet, Kur’an çalışması yaparken abdestli olmak güzel-dir ama Kur’an’ı (Mushaf’ı) tutmayı abdestli olmaya bağla-mak, insanları Kur’an mesajından mahrum etmekten başka bir şey değildir. Kur’an’da abdesti anlatan tek bir ayet vardır, o da Namaz içindir.

“Ey İnananlar! Namaza kalkacağınız zaman yüz-leriniz i , dirsek lere kadar el leriniz i ve baş larınız ı mesh edip, her ik i topuğa kadar da ayak larınız ı yıkayın.” (Mâide, 5/6)

Kur’an’da namazın dışında abdestin zorunlu olduğunu gösteren başka bir ayet bulunmamaktadır. Ayrıca bilmeliyiz ki: Kur’an, namaza durmak için nasıl abdest şartı koyuyorsa, Kur’an okumak için de şeytandan Allah’a sığınma koşulu ge-tiriyor (Nahl, 16/98). Kur’an’a tutmak için de abdest şart ol-saydı, “Kur’an ayetlerini okuyacağınız zaman, namazda ol-duğu gibi abdest alınız!” denirdi.

“Kur’an’a (Mushaf’a) abdestsiz dokunulmaz!” iddia-sında bulunanlar bunu Vâkıa Sûresi’nin 56/79. âyetine da-

Page 70: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

70

yandırmaktadır. “Ona (K ur’an’a) ancak arınıp temiz len-miş olanlar dokunabil ir.” Bu pasajla ilgili farklı yorumlar yapılmıştır. Tefsir otoritelerinin çoğu, bu ifadenin, şirkten ve inkârdan arınmış olanlar için kullanıldığını söylemektedir. Ama bazı yorumcular bunun cünüplükten ve abdestsizlikten temizlenmiş olanlar için kullanıldığını iddia etmektedir. “Kur’an’a (Mushaf’a) abdestsiz tutulmaz!” iddiasında bulu-nanlar bu ikinci görüşü esas almaktadır.

Namaza durmak için abdesti önkoşul olarak gören Mâide Sûresi’nin 6. âyeti, Hicret’ten sonra Medine Dö-nemi’nde nâzil olmuştur. Oysa bu (56/79.) âyet, Hicret’ten çok önce Mekke Dönemi’nde inmiştir. Ayrıca, Tevbe Sûresi’nin 9/108. ayetinde “Kuba Mescidi”nde ibadetle meş-gul olan ve manevi kirlerden -şirkten ve inkârdan- arınmayı arzulayan adamlar için de aynı ifade kullanılmıştır. Dolayısıyla bu ayetteki “temiz olanlar” ifadesinin “şirkten ve inkârdan arınmış olanlar” için kullanıldığını düşünmek daha doğru olur.

Abdest ayeti, peygamberliğin on beşinci yılında gelmiş-tir. O güne kadar Kur’an ayetlerine nasıl dokunuluyordu? Ay-rıca evrensel bir kitap olan Kur’an’da insanların tümüne, müş-riklere, Ehl-i Kitab’a, her kültürden insana hitap vardır. O in-sanlar Kur’an okumak için abdest mi alacaklar?

Bir Amerikalı’ya, bir İngiliz’e, bir Rus’a, bir Çinli’ye, bir Fransız’a okuyup araştırması için Kur’an vereceksiniz. Bu in-sanlara abdestli olmayı şart mı koşacaksınız? Eğer abdest al-mazlarsa “Kur’an’ı tutmayın!” diyerek hidâyet kaynağı olan Kur’an’dan bu insanları mahrum mu edeceksiniz? Yani bu in-sanlar bir abdest yüzünden hidayete ermesin mi? Kur’an sa-dece abdestli Müslümanların kitabı mıdır? Mallarıyla, canla-

Page 71: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

71

rıyla Allah yolunda cihat etme cömertliğini insanlara öğütler-ken, insanların Kur’an’dan faydalanması için neden sıkıca ve cimrice çıkışlar yapıyoruz?

Böyle ek yasaklarla yapay duvarlar örerek insanları Kur’an’dan uzaklaştırmak Kur’an’a ve onun mesajına haksız-lıktır. Kâğıt ve kapaktan oluşan Mushaf beşerîdir, ilâhî olan Kur’an’ın mesajıdır. Bu yönüyle, Mushaf’ı kutsayarak abdest-siz dokunulmaz hale getirmek Kur’an’a yapılabilecek en bü-yük saygısızlıktır. Çünkü insanlar, dinin temel kaynağı olan Kur’an’dan uzaklaşınca hurafe ve bâtıla ilgi gösterecek. Bu da onların “Gönderilen Dinden” uydurulan dine kaymasına se-bep olacaktır.

Teknolojinin nimetlerinden olan bilgisayar, tablet, tele-fon, CD ve DVD gibi bir sürü elektronik aygıta yüklenmiş on-larca tefsir bulunmaktadır. Hatta cebinizde, çantanızda sürekli yanınızda taşıdığınız kalem kafası büyüklüğünde flash (USB) belleklere bile Kur’an yüklenmiştir. Bunları taşımanız için sü-rekli abdest mi alacaksınız?

İlahi metinlerin kayıt altına alındığı, kapağı karton ve sayfaları kâğıt olan Mushaf’a abdestsiz tutulmuyorsa bunlara da tutulmaması gerekir! Öyle ya, ayetlerin basılı, yazılı olduğu nesne kâğıt karton olunca abdest gerekiyorsa farklı bir mad-deden yapılınca neden gerekmesin?

Görüldüğü gibi, bu uygulamanın ne mantıki bir temeli ne de akılla izah edilebilecek bir tarafı bulunmaktadır.

Kur’an’a saygı diye ortaya atılan bu görüşleri bir kenara iterek, hürmetin gerçeğini göstermek istiyorsak, önce Kur’an’ı okumak ve anlamak için kütüphanelerden çalışma masala-rına, çeyiz sandıklarından komidinlere, çekmecelerden mut-fak setlerine, asıldığı yerden yastığın yanına, araba torpidola-rından ofis sehpalarına indirmeliyiz. Bakmak ve öpmek için

Page 72: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

72

değil, okumak ve anlamak için indirmeliyiz. Okuduklarımızı sevaba dönüştürmek için değil, vahyin mesajıyla eğitilmek için indirmeliyiz. Gelen geçen görsün, saygı duysun, değer versin, itimat etsin diye değil, onun kılavuzluk etmesiyle doğru yaşamak ve saygın insan olmak için indirmeliyiz.

Hulasa; Kur’an’a gösterilecek en büyük saygı, Onun Mushaf’ına dokunmak için abdest uzuvlarını yıkamak değil, Onun mesajıyla kötülüklerden arınmaktır. Okumadığımız ve anlamadığımız Kur’an’a dokunmak için boy abdesti de alsak O bize bir şey veremeyecektir. Çünkü O, insanlar abdest ala-rak ona dokunsun ve Ondan elektrik alsın diye değil; içerdiği ilahi öğretilerle muhatabını manevi kirlerden temizlesin, onu beşeriyetin en saygın, en vefakâr kişisi yapsın ve böylece dün-yanın da âhiretin de efendisi durumuna getirsin diye gelmiştir.

İslam Dünyası ve Müslümanlar

Dünyanın (özellikle İslam dünyasının) kurtuluşu, Müslüman-ların elinde esir tutulan Kur’an’ın kurtuluşuna bağlıdır.

Şu işe bakar mısınız, insanları kurtarmak için gelen Kur’an, kendi vefasız müntesiplerinin elinden kurtulmayı bekliyor.

“Dünyanın kurtuluşu Kur’an’dadır.” demekle dünya kurtul-maz, “İslam barış dinidir.” demekle barış gelmez, “Kur’an evrensel-dir.” demekle evrene taşınmaz.

Kitaplar hayata yön vermedikten sonra, ha sırtta taşınmıştır, ha hafızada fark etmez.

Hemen ifade edelim ki, Kur’an’ın anlaşılmasının önün-deki engellerin en büyüğü ve en etkilisi, Müslüman kimliğiyle yaşayan (sözde) Müslümanlardır ve Müslüman kimliğiyle ta-

Page 73: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

73

nınan ve İslam ülkesi diye anılan devletlerin genel durumu-dur. Bu yönüyle itiraf etmek gerekir ki, dünyada kitaplarıyla çelişen ve kendi içinde en tutarsız olan toplum İslam toplumu-dur.

Dünyayı sapma, buhran ve çöküntülerden koruyacak, insanlığı düştüğü bataklıktan kurtaracak olan Kur’an maalesef Müslümanların elinde adeta esir durumundadır. Dünyanın kurtuluşu Kur’an’ın kavranmasını ve anlaşılmasını beklerken Müslümanlar onun önüne çıkıyor ve bir eşkıya edasıyla “Sen anlaşılmaz bir kitapsın!” diyor. Şu işe bakar mısınız, insanları kurtarmak için gelen Kur’an, kendi vefasız müntesiplerinin elinden kurtulmayı bekliyor.

Hürriyeti elinden alınmış, özgürlüğü bütünüyle kısıtlan-mış, sadece bedeninden istifade edilen bir esir gibi, Kur’an’ın da insanları kucaklama hürriyeti, hayatlara müdahale özgür-lüğü bütünüyle elinden alınmış, sadece lafzından, yaprağın-dan, kapağından istifade edilen bir esir durumuna sokulmuş-tur.

Sorarım Size:

Yaşadıklarımıza bakarak ve Kur’an’ın durumunu, işlev-sel pozisyonunu, etki alanını, hayata müdahalesini gözden geçirerek, onun hür ve özgür olduğunu söyleyebilir miyiz? Onun geliş amacına uygun olarak öğretilerinden istifade edi-len İlahi bir kitap olduğunu kanıtlayabilir miyiz?

Sadece ticari bir meta olarak Mushaf’ından yararlan-mak için alınıp satılmadığını iddia edebilir misiniz? İnsanların akıl hocası ve rehberi olması gerekirken, insanlar ona akıl ho-calığı yapmıyor mu? Onun hangi dediğini anlayarak ve içsel-leştirerek ciddiye alıyoruz? Hangi konuda ona danışıyoruz? Çıkmaza girdiğimiz ve üstesinden gelemediğimiz konularda

Page 74: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

74

aramızda hakemlik yaptığı oluyor mu? Zora düştüğümüz za-man onu bir stres topu olarak mı kullanıyoruz yoksa ondaki öğütlerle hayat bulmaya mı çalışıyoruz? Soruyorum size: Kur’an için bundan daha büyük esaret olabilir mi?

Sadece bugün değil, geçmişle ilgili olup bitenlere bir göz attığımız zaman göreceğiz ki: Kur’an en büyük darbeyi (sözde) Müslümanlardan yemiştir ve yemeye de devam et-mektedir.

Üzülerek ve içlenerek ifade etmek gerekir ki:

Halife Hz. Ali ile İslam Devleti’nin Suriye Valisi Muâviye bin Ebû Süfyân arasında Sıffin’da yapılan savaşta (657) ayet-lerin yazılı olduğu Kur’an sayfalarını mızrak uçlarına takmak suretiyle Kur’an’ı menfur emellerine alet ederek kardeşkanı akıtanlar, Lat ve Uzza uğruna Hz. Peygamber’e karşı savaşan Kureyşlilerden Kur’an’a daha büyük darbe vurmuşlardır.

Dini hâkim kılmak için mücadele veren Hz. Peygamber başarılı oldu da aynı gayeye hizmet eden Hz. Ali binlerce Müslüman’ın katledildiği bu savaşı neden kaybetti hiç düşün-dünüz mü? Ucu bize kadar büyüyerek ulaşan şirk dininin te-melleri atılmıştı da ondan. Üstelik bu temelleri atan Kâbe’nin (sözde) savunucusu Amr bin el-As’tı. Hz. Ali putların savunu-cusu olan Kureyşlilere karşı değil, maske giymiş (sözde) Müs-lümanlara karşı savaşmıştı. Yani Müslümanları Müslümanlar-dan (!) korumak için kılıç kuşanmıştı. Onun için bu savaş sa-vaşların en zoru olmuştu.

Bu örneği vermemdeki sebep, bugün Müslümanların geldiği noktada bu savaşların ve altında yatan gizli çalışmala-rın çok büyük payının olmasıdır. Nitekim Cemel’le (656) baş-layan, Sıffin’le (657) devam eden ve Kerbela (680) ile felakete dönüşen Müslüman’ın Müslüman’ı katletme geleneği büyü-

Page 75: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

75

yerek günümüze kadar intikal etmiştir. Hangi adla olursa ol-sun “kan akıtmayı, öldürmeyi, savaşı” bütünüyle yasaklayan Kur’an’ın (sözde) müntesipleri hayatlarını âdeta vahyin şid-detle reddettiği bu işlere tahsis eder olmuştur.

Hz. Peygamber’in ve onun gönül dostlarının tarihteki bütün çabalarını, mücadelelerini, insani normları aşan gayret-lerini görmezden gelen bu zihniyet, zulmü ve sefahati, sömü-rüyü ve zilleti, ayrımcılığı ve kayırmayı aynı anda beslemiştir.

Akan kanı durdurmak için gelen bir dinin (sözde) men-supları olmalarına karşın, savaşı ve kan akıtmayı cihad adlı bir ibadet olarak telakki etmişlerdir. Sözde Kur’an’ı rehber edinmiş bu insanlar, yaptıklarını ve yaşadıklarını hiçbir zaman Kur’an’ın ve Sahih Sünnet’in süzgecinden geçirmemişlerdir. Yaşadıklarını sorgulamak yerine, hurafelerle beslenen uy-durma dinin ayakta kalması için mücahit kesilmişlerdir.

Kur’an’ın tüm insanlığın hidayet rehberi olması için tıpkı Hz. Peygamber zamanında olduğu gibi, önce onun mün-tesipleri tarafından hayata geçirilmesi lazım. “Dünyanın kur-tuluşu Kur’an’dadır.” demekle dünya kurtulmaz, “İslam barış dinidir.” demekle barış gelmez, “Kur’an evrenseldir.” de-mekle evrene taşınmaz. Öncelikle Kur’an’ın kendi inananları tarafından yaşanması gerekir. İnandığınız bir şeyi yaşamıyor-sanız, ona kimseyi inandıramazsınız. İnandıklarınızın karşı ta-rafta makes bulması onları ne kadar yaşadığınıza bağlıdır.

“Ey İnananlar! Yapmayacağınız şeyleri niç in söylüyorsunuz?” (Saff, 61/2) Bu uyarı, daha önce Allah ve Resûlü yolunda canlarını vermeye ve her türlü fedakârlığa ha-zır olduklarını söyleyen ve Uhud Savaşı’nda bozguna uğra-yınca mevzilerinden geri çekilen Müslümanlara yapılmıştır.

Ancak, Kur’an’daki tarihsel referansların tümünde sıkça görüldüğü gibi, bu ayet de genel bir muhteva taşımaktadır ve

Page 76: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

76

bu hüküm tüm zamanlar ve şartlar için geçerlidir. İnsanın söy-ledikleri ile yaşadıkları örtüşmeli. Ne söylüyorsa onu yapmalı, ne yapıyorsa onu söylemeli yani bir türlü söyleyip başka türlü yapmamalı. Bir sonraki ayette:

“Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Al lah naza-rında en t ik s int i veric i şeydir!” (Saff, 61/3) buyrulmakta-dır.

İnsanın yaşamadıklarını başkalarına önermesi yani kendi yaşamadığını başkasından beklemesi, Allah’ın tiksinti verici olarak tarif ettiği şeylerdendir. Tebliğin etkili olması, temsilin gücüne bağlıdır. Temsil ettiklerinizle ortaya koyduk-larınız çelişiyorsa, faydalı olmayı bırakın gülünç duruma dü-şersiniz ve bugün olduğu gibi temsil ettiğiniz davaya zarar ve-rirsiniz.

İslam dünyası önce kendi kurtuluşunu Kur’an’a döne-rek sağlamalıdır. Bu dönüş Kur’an’ın sayfasına, kapağına de-ğil özüne, ruhuna, mesajına olmalıdır. Çünkü İslam dünya-sında Kur’an’dan uzak, şeklî ve görsel bir dindarlık türedi ve her geçen gün bu şekilcilik rüzgârı daha kapsayıcı bir kuvvetle etkisini artırmaya devam ediyor. Ve İslam dünyası Kur’an’la eğitilmek yerine maalesef Batı’nın yaşadıklarıyla ve önerdik-leriyle hayatını dolduruyor. Batı’nın ahlâkıyla ahlâklanarak sözde modern bir Müslümanlık ortaya koymaya çalışıyor. Ama bağlı bulundukları Din’in Kitabı, onlardan dinlerini ya-şayarak dünyanın gıpta ile göstereceği rol model bir toplum olmalarını ve böylece Allah’tan aldıklarını evrene taşımalarını emrediyor.

Batı’dan alınması gereken elbette ki güzel şeyler vardır ama Batı teknikte, sanayide, teknolojide ve daha birçok ko-nuda ilerlemiş diye her gördüğümüzü oradan almak zorunda

Page 77: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

77

değiliz. Eti lezzetlidir diye hayvanın derisini, kemiklerini ve ba-ğırsaklarını da yiyeceğiz diye bir zorunluluk yok.

Dünya ciddi bir çıkmazdadır. İnsanların bu çıkmazı aş-ması için ya yeni bir din ve peygamber gelecek ya da Kur’an’ın Dini İslâmiyet geldiği gibi yaşanacak. Yeni bir kitap ve peygamber gelmeyeceğine göre, o halde Hz. Peygam-ber’in getirdiği dini olduğu gibi yaşamak mecburiyetindeyiz.

Müslümanca yaşamak istiyorsak Kur’an’ın öğrettiklerini hayata geçirmek durumundayız. Ham bilgileri olduğu gibi ka-famıza yerleştirmenin ne bize, ne de başkalarına faydası ola-maz. Ha kütüphanemizi bilgisayarımızın hafızasına yerleştir-mişiz, ha kendi kafamıza. Öğrendiklerimizi zihnimize yerleştir-dikten sonra, içselleştirip kalbin süzgecinden geçirerek, sev-giyle bağrımıza basabiliyor ve bunları eylemlerimize taşıyabi-liyorsak Kur’an’ın öğretileriyle yol alıyoruz demektir.

Yoksa Yahudilerin bir kısmına hitaben: “K endilerine Tevrat öğret i ldiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, s ı rt ında k itap yük lü eşeğin durumu gibidir. Al lah’ın âyet lerini anlamaktan geri duranların du-rumu ne kötüdür!” (Cuma, 62/5) Yüce Yaratıcı’nın buyur-duğu gibi, eşeğin yaptığından farkı kalmaz Müslümanın yap-tığının. Kitaplar hayata yön vermedikten sonra ha sırtta taşın-mıştır, ha hafızada fark etmez.

Ayette “Tevrat’ın gereğini yapmayanlar, sırtına kitap yüklü eşeğe” benzetiliyor. O gün Tevrat’a bakarak Hz. Pey-gamber’e inanması gereken insanlar, inandıkları kitabın hü-kümlerine göre bir tavır sergilemediği için bu şekilde bir ben-zetmeyle -hatta aşağılanmayla- karşı karşıya kalıyor. Bugün aynı durumda olan yani Kur’an’ın Allah’ın gönderdiği ilahi bir kitap olduğuna inandığı halde, onun buyruklarını, öğretilerini

Page 78: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

78

ciddiye almayan ve ona göre bir hayat tarzı oluşturmayan Müslümanlara ne demeli?

Hiçbir kitap tevekkeli (gereksiz) yazılmaz. Hiçbir eser boşuna yapılmaz. Allah, hiçbir kitabı insanlar öpsün başına koysun, hastalandığında birbirine okusun, evleri cinlerden perilerden korusun, yanlarında bulundurarak kazalardan be-lalardan korunsun, işlerine geldiği zaman yemin malzemesi olarak kullansın, ölenleri onunla Cennete göndersin diye gön-dermemiştir.

20. yüzyılın son döneminde Osmanlı’nın yıkılışını veAvrupa’dan çıkarılmasını İngiltere’nin ana politikası haline getiren eski İngiliz Başbakan William Gladstone:

“Bu Kur’an, Müslümanların elinde bulunduğu müd-detçe biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp edip, bu Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğut-malıyız.” demişti.

Aslında bunu söylediği tarihte Kur’an’dan Müslüman-ların elinde sadece metinler bulunuyordu. Onun manasıyla, ruhuyla ilgileri, ilişkileri pek kalmamıştı. Ama bu bile onları rahatsız etmeye yetiyordu. Çünkü Kur’an’ın bir geçmişi vardı. Müslümanlar uyanır da geçmişte olduğu gibi Kur’an’ın ru-huna dönerse, ahlâksızlığı din edinmiş, sömürüyü ve zulmü mezhebe dönüştürmüş Batı odaklı çalışmaların son bulabile-ceği endişesi taşıyorlardı.

İşte yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım, Kur’an’ın önündeki engeller yüzünden Kur’an’ın mesajını ortadan kal-dırdık ve sadece sayfalara yazılı metinlerini bıraktık. Onun an-laşılmayan yönünü elektronik aygıtlara kaydedilen sesli ve gö-rüntülü ortamlara taşıdık.

Aslında Kur’an’ın taşınması gereken yer bütün derinli-ğiyle insanın kalbiydi. Diller ve eller ona açılırken kalpler hep

Page 79: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

79

ona kapalı durdu. Oysa o, önce kalplere hitap edecekti. Gö-nülleri aydınlattıktan sonra davranışları sıraya koyarak eylem-lere yansıyacaktı...

Ama kalplere hitap etmek için ona fırsat verilmedi. Gö-nülleri aydınlatması için ışığının önü açılmadı. Davranışları kontrol altına almak için meydan ona bırakılmadı. Öyle ki, basit gündelik kitaplara gösterilen ilgi ona gösterilmedi...

“Sen kutsalsın, öyle her istendiği zaman okunacak ka-dar sıradan değilsin, seni Ahmet, Mehmet yazmadı, Allah’ın gönderdiği bir kitapsın, seni herkes anlayamaz!” denilerek esas mecrasından uzak tutuldu.

Okumak eylemi Kur’an’da daha çok “tilâvet” kelime-siyle anlatılır. Kur’an’da “telâ” fiili 61 yerde geçer ve takip et-mek (Şems, 91/2), okumak (Enfâl, 8/2), ilim ve amel ile tâbi olmak (el-Bakara, 2/121) gibi anlamlarda kullanılır. Şems Sûresi’nin 2. âyetinde kullanılışı çok manidardır. “Onun (Güneş’in) ış ığını yans ıtan Ay’a Andolsun.” Burada ge-çen “telâ” kelimesi “Güneş’i okuyarak yansıtan Ay’a yemin olsun” demek anlamında kullanılmıştır. Yani Ay, Güneş’i okursa (onu takip ederse) ışık alıp size verebilir. Yoksa o da karanlıkta kalır.

Buradan anlaşılıyor ki; Kur’an’ı anlayarak okursak ve okuduklarımızı da takip edersek, yani onlara uyarsak onun ışığından faydalanırız. Yoksa bugün olduğu gibi karanlıkta ka-lırız.

Bütün bunlara bakarak diyebiliriz ki; Kur’an Güneştir, Müslüman Ay. Güneşle aranıza perde koyarsanız Güneş tu-tulması yaşarsınız.

Başından beri Kur’an’ın önündeki engellerle ilgili verdi-ğim örneklerden başka onlarca daha mâni bulunmaktadır ki

Page 80: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

80

bunlardan bir tanesi de bizim Kur’an’ı okuma isteksizliğimiz-dir. Bunu gideremedikten sonra diğer engellerle vereceğimiz mücadele bir şey ifade etmeyecektir. Onun için mutlaka bir Kur’an’ı anlama programı yapmalıyız. Bu kendi başımıza ola-bileceği gibi, eşimiz, çocuklarımız ve dostlarımızla da olur, Ye-ter ki okumaya ve anlamaya karar verelim.

Page 81: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

81

Hayatı Kur’an’la İnşa Ederken

Hurafelerden Arınmak

Kur’an, Allah’ın bize gönderdiği bir “Hatıra Kitabı” değil, O bir “Hayat Kitabı”dır ve yaşam mutlaka onunla hayata dönüştürül-melidir.

İnsan marka bir varlıktır. Onun hayatı, ancak Yaratıcısının rehberliğiyle inşa edilebilir.

Eğer dini değerleriniz, yine din diye size dayatılmaya çalışılan hurafelerle örtülüyorsa bu küfürdür. Onun için hurafeleri masum birtakım zararlı fazlalıklar olarak görüp küfre düşmeyin!

İslam Dininde, kısaca Kur’an’da bulunmayan ancak sonradan Hz. Peygamber ve Ashabı üzerinden meşrulaştırıl-mak yoluyla, Müslümanların bilgisizliğinden de yararlanılarak hayatlarına sokulan söz, düşünce ve davranışlar vardır. Din’in özünde olmadığı halde, aslında varmış gibi kabul edilen bu söz, düşünce ve davranışların tümüne “Hurafe (Bâtıl İnanç)” denmektedir.

Kitaplarda İslam Dinine mâl edilen hurafeler sıralanır-ken bazen çok ciddi, bazen de çok alelade şeylerle karşılaşı-yoruz. Bunların birçoğu kültürün yozlaşmasından kaynakla-nan bayağı şeyler olsa da, imanı ve İslâmî yaşamı tehlikeye atmak bakımından fevkalade tahripkâr unsurlardır.

Page 82: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

82

Benim maksadım, en bayağısından en büyüğüne kadar bunları burada sıralayarak zamanınızı almak değil. Benim amacım Kur’an’ı kısmen ya da tamamen devre dışı bırakan, Kur’an’daki Hz. Peygamber modeli yerine bir başkasını veya kendi modelini Peygamber mantalitesi olarak getiren anlayışı ve bu zihniyetin sapkınlıklarını deşifre etmektir.

Hurafelerin neden dine sokulduğu konusuna girmeye-ceğim. Çünkü hurafelerin bir kısmı kültürün yozlaşmasından kaynaklanan bayağı şeyler olsa da, birçoğunun altında İs-lam’a zarar veren ve Kur’an’ı gölgeleyen ya da devre dışı bı-rakan bir maksadın yattığını biliyorum. Bütün bunların irde-lenmesi başlı başına en az bir kitap olacak kadar geniş bir ça-lışma gerektirir.

Ben “Hayat Kitabı” olarak Allah tarafından bize sunu-lan Kur’an mesajına rağmen, hiçbir dini dayanağı olmayan, akılla çelişen, insanın mesaja olan temel inancını ahlâki değe-rinden ve anlamından yoksun bırakan hurafelerle İslâmi ha-yatı devam ettirmenin mümkün olmayacağını düşündüğüm için bu konuyu farklı örneklerle ele alacağım.

Her şeyden önce bilmeliyiz ki Kur’an, Allah’ın gönder-diği bir “Hatıra Kitabı” değil, O bir “Hayat Kitabı”dır. Yaşam, mutlaka onunla hayata dönüştürülmelidir. Yaşamı Kur’an’la hayata dönüştürmek, hayatı Kur’an’daki mesajlarla inşa et-mek demektir. Bu da özü itibariyle, temel evrensel ahlâki de-ğerleri içeren Kur’an’ın hakkı olan hayata müdahalesine imkân vermektir. Haddizatında Kur’an, Allah tarafından ha-yata nizam vermek için gönderilmiştir. Hal böyleyken, kendi bağlıları tarafından uydurulan hurafelerle, âdeta hayata mü-dahale hakkından yoksun bırakılmıştır. Yapılması gereken, bu hakkın tekrar kendisine iade edilmesi ve meydanın ona bıra-kılmasıdır.

Page 83: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

83

Bildiğiniz gibi, Hz. Peygamber’in ve ona inananların hayatları da Kur’an’la inşa edilmiştir. Nitekim bu inşa işi; “Ya-ratan Rabbinin adıyla oku (hayata çağır).” (Alâk, 96/1) âyetiyle başlamış, “Rabbinden sana vahyolunana uy.” (Ahzâb, 33/2) direktifiyle devam etmiş, “İş te bugün s iz in dininiz i kemale erdirdim ve üzerinizdek i nimet imi ta-mamladım. Siz in iç in din olarak İs lâm’ı seçt im.” (Mâide, 5/3) mesajıyla da son nokta konulmuştur. Onun için Hz. Peygamber, Allah’ın emriyle: “Ben, ancak bana vah-yolunana uyarım.” (Yûnus, 10/15) buyurarak, vahiyden başka beslenecek bir kaynağın olmadığını Kur’an diliyle ifade etmiştir.

Aynı şey bizim için de zorunludur. “Zorunludur” diyo-rum çünkü Kur’an bizim de dinimizin temel kaynağıdır. Eğer bu dini yaşayacaksak, Hz. Peygamber’in açtığı ve öncülük et-tiği yoldan yürüyeceksek Kur’an’dan başka bir alternatifimiz yoktur.

Sünnet ve Hadis bahsinde göreceğiniz gibi, Hz. Pey-gamber’e ümmet olmak istiyorsak Kur’an’la sünnetlenmeliyiz. Öyle Hz. Peygamber’in büyük mücadelesiyle iftihar etmekle, onu göklere çıkararak yaratılışın vesilesi yapmakla bir yere va-ramayız.

Hristiyanlıkta Hz. İsa konusunda olduğu gibi, ona bir-takım tanrısal özellikler yüklemekle, onun için yüzlerce, bin-lerce mucize uydurmakla, sakalına, yeleğine, gömleğine tâzim göstermekle, her yıl kabrini ve yaşadığı yerleri ziyaret etmekle Müslümanlık olmaz.

Bir bina inşa edecekseniz, mimarın çizdiği planın, pro-jenin dışına çıkamaz, inşaat standartlarına uymayan ilaveler ya da eksiltmeler yapamazsınız. Projeyi nasıl onaylatmış ise-niz ona göre binayı inşa etmek zorundasınız.

Page 84: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

84

“Biz Müslümanız!” demek yetmiyor. Allah’tan onayla-nan hayat projesini uygulamaya koyacağız. İşimize geldiği gibi Allah’ın tasdik ettiği projeyle oynayamayız, kafamıza göre değişiklik yapamayız. Kur’an bir hayat projesidir. Ondan hiç-bir şey eksiltemeyeceğimiz gibi, onun sunduğu mesajla örtüş-meyen ilaveler de yapamayız. O ne derse onu yapmak zorun-dayız. Aksi takdirde yaşam çarkının dişleri arasında ezilir, sa-dece dolgu malzemesi olan enkaza dönüşürüz.

Yeni aldığınız cihazınızın kullanım kılavuzu bütün deta-yıyla elinizde dururken, sahte bir cihazın kullanım kılavuzuyla marka cihazınızı kullanmaya kalkar mısınız?

İnsan sahte bir varlık mıdır ki onu hurafelerden ibaret sahte kılavuzlarla yönetmeye kalkıyorsunuz? İnsan marka bir varlıktır. Ona hayat verecek olan yegâne kitap, iniş sebebi in-san olan ve hayatın merkezine insanı koyan Kur’an’dır. Onun hayatı, ancak Yaratıcısının rehberliğiyle inşa edilir. Hurafe-lerle ona hayat vermeye kalkarsanız, Kur’an’ın getirdiği hidâyet yolundan onu uzaklaştırırsınız.

İnternetimizi bağlatmak için bile rehberlik hizmeti alıyo-ruz da, Yaratıcının rehberliği olmadan hayatımızı nasıl inşa ederiz? “Bu K itap, Al lah’a karş ı gelmek ten sak ınan ve O’na karş ı sorumluluk bi l inc iyle yaşayanlar iç in bir rehberdir/yol gös teric idir.” (el-Bakara, 2/2)

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indiri leni (ol -duğu gibi) tebl iğ et . Eğer bunu yapmazsan, O’nun el -ç i l iğini yapmamış olursun.” (Mâide, 5/67) buyruluyor.

Ayetin ikinci cümlesi, Hz. Peygamber’e vahyin dışına çıkmaması konusunda ihtar niteliğindedir.

Page 85: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

85

“(De k i:) ‘O, s ize K itab’ı aç ık lanmış olarak in-dirmiş iken Al lah’tan başka bir hakem mi arayayım?’” (En’âm, 6/114)

Görüldüğü gibi, Kur’an’ın dışına taşmamak ve Allah’ın koyduğu sınırları aşmamak konusunda Allah, Hz. Peygam-ber’e ve onun öncülüğünde bütün mü’minlere uyarıda bulu-nuyor. Allah’ın hükmü, hikmeti gereği gecikse bile Hz. Pey-gamber vahiy gelmeden dini hiçbir meselede karar vermemiş-tir. Çünkü:

“(Ey Peygamber!) Sana ne vahyolunduysa ona uy ve Al lah hükmünü verinceye kadar da sabret ! Çünkü hükmedenlerin en iyis i O’dur.” (Yûnus, 10/109) âyetiyle vahiy gelmeden hareket etmemesi konusunda uyarılmıştır.

Kur’an’la hayatı inşa etmek için önce hurafelerden, sonra da yanlış ve gereksiz bilgilerden âdeta bilgi çöplüğüne dönüşmüş olan kafamızı temizlemeliyiz. Bu anlamda, Kur’an’la hayatımıza format atarak işletim sistemini sıfırdan kurmalıyız. Bu format işini yaptıktan sonra, anti virüs progra-mına gerek kalmayacak, çünkü Kur’an anti virüs programıyla gelmiştir.

Hurafelerle mücadele etmek ve bu konuda gelenekçi anlayışın türbülansından kurtulmak elbette kolay değildir. Yıl-larca din adına bilinçaltımıza yerleştirilen yapay inanışlar ha-yatın bütün alanlarında etkisini gösterecek şekilde din olarak hayatımıza girmiştir. Öyle ki Kur’an Dini gitmiş, yerine hurafe dini gelmiştir. İnandıklarımızı yaşamak yerine, yaşadıkları-mıza inanmaya başlamışız.

Eğer Müslüman olarak kalmak ve Kur’an’a göre yaşa-mak istiyorsak –ki Müslüman olduğumuza göre buna mecbu-ruz- o takdirde eski alışkanlıkların ve gelenekçi anlayışın cez-bedici gücüne direnmek zorundayız.

Page 86: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

86

Uzay araçlarının fırlatıldıktan sonraki ilk üç dakika içinde tükettikleri yakıt, dünya çevresinde yaptıkları yolculuk için harcadıkları yakıttan çok daha fazladır. İlk hamle zordur ama gereklidir. Bu manada, zor olsa da, Kur’an’a uymayan gelenekçi anlayışın etkisinden kurtularak Allah’ın gönderdiği Kur’an dinini tanımak ve yaşamak için hurafelerden bütü-nüyle temizlenmek durumundayız.

Embriyo oluştuğunda küçüktür fakat kısa sürede büyür ve kontrolü eline geçirir. Hurafe de böyledir; yavaş yavaş bü-yüyerek Kur’an’ın önüne geçer. Nitekim din adına yaşadıkla-rımızı Kur’an süzgecinden geçirdiğimiz zaman bu acı gerçeğe şahit oluyoruz. Ama buna rağmen hurafelerden kopamıyo-ruz. Çünkü hurafeler aynı zamanda deniz suyuna benzer; tuzlu olduğu için, içtikçe içesi gelir insanın. Onun için manevi ve ahlaki anlamdaki ihtiyacımızı hurafelerin tuzlu suyuyla de-ğil, Kur’an’ın pak ve berrak nuruyla gidermeliyiz.

İslam’ın genetiği Kur’an’dır. Hurafelerle onun geneti-ğiyle oynarsanız, ilahi olmaktan çıkar, bugün olduğu gibi be-şeri bir kutsala dönüşür. İşte o zaman da mensuplarını doğru yola sevk etmek yerine uçuruma götürür. İslam dünyasına ve Müslümanlara baktığımız zaman bunun elem verici örnekle-rini çok rahat görebiliyoruz.

Genetiğiyle oynadıkları dini oyuncağa dönüştüren bir kısım Müslümanlar, Kur’an’ın mesajını, dünyevi istek ve tut-kularına aykırı buldukları ya da zamanın değişen şartları kar-şısında geçerliliğini yitirmiş bir öğreti olarak gördükleri için hu-rafeleri Kur’an’a tercih etmişlerdir.

Hz. Peygamber’i örnek alırken, Kur’an’ı gölgede bıra-kacak söylemlerden ve davranışlardan uzak durmalıyız; önü-müze konan mesnetsiz rivayetleri ve uydurulan hadisleri, “Dokunulmazlığı var!” diye Hz. Peygamber üzerinden meşru-laştırmaya çalışmamalıyız.

Page 87: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

87

İnananlar Kur’an’a kayıtsız kalamazlar. “Onlar (İna-nanlar), kendilerine Rablerinin ayet leri hat ı rlat ı ldığı zaman, onlara sağır ve kör kes i lmez ler.” (Furkan, 25/73) buyurulmaktadır. Bu ayetteki hitap bütün inananlara-dır, yani mü’min olduğumuzu iddia ediyorsak bizedir. Eğer bu mesajın muhatabı olarak kendimize çekidüzen vermiyor-sak, imanımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. Çünkü ayette ge-çen mü’min tarifine uymayan bir keyfiyetteyiz.

Sütten kesilmemiş çocuğun anneye olan bağımlılığın-dan çok daha fazla Kur’an bağımlısı olmalıyız. Çünkü çocuk belli bir olgunluktan sonra sütten kesilir ama biz yaşadığımız müddetçe Kur’an’a muhtacız. Onsuz beslenemeyiz, düştüğü-nüz yerden kalkamayız, bulunduğumuz çukurdan çıkamayız, tutulduğumuz yerden daha ileriye gidemeyiz. Hatta o olma-dan hayatımıza sağlıklı bir şekilde devam edemeyiz.

Hangi yaşta olursak olalım Kur’an’ı anlamak, onunla daha yakından ve yeniden tanışmak, hayata birlikte devam etmek, için bir program yapmalıyız. Binlerce kilometrelik bir yolculuk, tek bir adımla başlar. Yaşımız ne olursa olsun Kur’an’ı anlamamışsak hayatın başındayız demektir. Anla-mak için ilk adımı atmalı ve maratonu Kur’an’la tamamlama-lıyız.

Kendimizle, eşimizle, çocuklarımızla, dostlarımızla, ya-kınlarımızla, ticaretimizle, bağımızla, bahçemizle ilgilendiğimiz gibi Kur’an’la da ilgilenmeliyiz. Durup dururken o bize bir şey vermez. İstemesini ve almasını bileceğiz. Sık sık açıp okumaz-sak ve okuduklarımızı anlayarak yaşamazsak O bize gönül ko-yar.

Odamızdaki çiçeklerle bile ilgilenmediğimiz zaman bize küsüyorlar. Ya Kur’an’a ilgi göstermezsek, öğretileriyle haya-

Page 88: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

88

tımıza anlam kazandırmazsak onun bize gönül koymasını na-sıl engelleriz? Bu durumda ondan nasıl faydalanırız? Eğer uzak durarak ya da mesajına ters düşerek onu küstürmüşsek, ondan yararlanmak için tekrar iletişim yollarını aktif hale ge-tirerek aramızı düzeltmeliyiz. Zira Kur’an’la iletişimi bozuk ya da kavgalı olan bir kişinin Müslüman olması düşünülemez.

Kur’an’la iftihar eden, onu öpüp alnına koyan, hatta onun için canını vermeyi göze alan ama onunla sürekli kav-galı olan Müslümanların sırtının neden yerden kalkmadığını, yüzlerinin niye gülmediğini, gözyaşlarının niçin dinmediğini, iki yakalarının hangi sebepten bir araya gelmediğini şimdi daha iyi anlayabiliyor muyuz?

“Sak ın Al lah’ın ayet lerine i lgi duymayan ve on-ları yaşamaktan geri duranlardan olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.” (Yunus, 10/95) Ayette Allah, Kur’an’ın öngördüğü direktiflerle hayatını inşa etmeyerek, ona haksızlık edenlerin zarara uğrayacağını söylüyor. Ve üze-rine basa basa, “Sakın ilgisiz kalarak yalancılardan olma!” diye uyarıyor. Ayette geçen “kezzebe” fiili sadece yalanlamak anlamına gelmez, aynı zamanda ilgi göstermemek, yaşamak-tan geri durmak anlamlarına da gelir ki, burada doğru olan bu anlamları kullanmaktır. Çünkü ayetin ilk muhatabı Hz. Peygamber’dir. Aziz Peygamberimizin, ayetleri (hâşâ) yalan-laması düşünülemeyeceğine göre, ilgi duymamak ve yaşa-maktan geri durmak anlamı verilirse maksat daha iyi anlaşıl-mış olur.

İnsan düşünmeden ve sormadan edemiyor: Toplumu korumak ve hayatlarını düzene koymak için vâzolunan bir di-nin mensupları, nasıl olur da bu kadar düzensiz ve disiplinsiz bir hayat yaşar?

Page 89: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

89

İnsanların hayatlarına ayar çekmek ve onlara istikamet vermek için gönderilmiş bir Kitab’ın bağlıları nasıl olur da bu kadar ayarsız ve istikametsiz yaşar?

Ahlâkıyla, maneviyatıyla, vizyonuyla, misyonuyla, du-ruşuyla, çalışkanlığıyla, vakarıyla, doğruluğuyla örnek olan bir Peygamber’in ümmeti nasıl olur da bu kadar sorumsuz ve kişiliksiz bir hayat yaşar?

Hararetten yanıyor ama çeşmeye gidip boş dönüyorsa-nız; ya kovanız deliktir, ya da kırık. Eğer kovanızda bir prob-lem yoksa o zaman kovanızı suyun altına tutmadan geri geti-riyorsunuz demektir. Ayette: “Sana vahiy olunana s ıms ık ı sarı l . Çünkü sen doğru bir yol üzerindes in!” (Zuhruf, 43/43) buyruluyor. Yani “doğru yolda kalman, mesaja sımsıkı sarılmana bağlıdır. Koptuğun an doğru yoldan çıkmış olur-sun” deniyor.

Kur’an’la yaşamak, bisiklete binmek gibidir. Pedalı çe-virdiğiniz müddetçe düşmeden yolunuza devam edersiniz. Hele pedalı tamamen bırakarak yokuşu çıkmaya çalışırsanız gerisin geri gider ve tepetaklak olursunuz. Kur’an’la irtibatlı olduğumuz müddetçe yolumuza düşmeden devam ederiz. Ondan tamamen koparak engelleri aşmaya kalkarsak hüs-rana uğrarız.

Binaenaleyh, hurafelere karşı ciddi bir savaş başlatarak Kur’an’a acilen dönmeliyiz. Aksi takdirde Kur’an’la dargın ol-duğumuz için yüzlerimiz gülemez, gözyaşlarımız dinemez, dertlerimiz derman bulamaz, hayatımız rahata ve huzura ka-vuşamaz.

Hangi adla olursa olsun, din adına söylenmiş ve fakat Kur’an’ın önüne geçen ve onunla örtüşmeyen her şey küfür-

Page 90: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

90

dür. Bu küfrü masumiyet karinesine sığınarak ortadan kaldı-ramayız. Zira suçluluğumuzu, din adına yaşadığımız hurafeler açıkça ortaya koymaktadır.

“Örtmek” anlamına gelen “küfür”, insanın içindeki ha-kikati cehaletle kaplar ve bâtılla örter. Eğer dini değerlerimiz, yine din diye bize dayatılmaya çalışılan hurafelerle örtülü-yorsa bu da küfürdür. Buna rıza göstermemeli ve bu konuda olup bitenlere seyirci kalmamalıyız. Çünkü küfre rıza da kü-fürdür.

İslam dünyası bugün, ahlâkiliği ve muhtevayı iyice yi-tirmiş, kendi içinde binlerce parçaya bölünmüştür. Müslü-manlar, Kur’an dışı birtakım sahte ve yapay unsurlara teslim olup, kendilerini çarpık yaşama tarzlarına tutsak etmişlerdir. Farklı mezheplere, tarikatlara, cemaatlere, gruplara, fırkalara ayrılan Müslümanlar, kardeşlik duygularını büsbütün yitirmiş-ler ve kendi aralarında birbirleriyle uğraşan, savaşan, rekabet eden düşmanlar hâline gelmişlerdir. Bu çıkmazı aşmak ve bu hengâmeden kurtulmak ancak hurafelerden bütünüyle temiz-lenerek İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an’a dönmekle olur.

Page 91: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

91

Kur’an’ın Şefaat Etmesi

Kur’an, yaşayanlara hayat vermek için gelmiştir, ama biz onunla ölenlere hayat vermeye çalışıyoruz.

Kur’an, muhatabının hayatını aydınlatmak için inmiştir, fakat biz onunla kabirleri aydınlatmaya çalışıyoruz..

Şeref, plaka değil ki takasınız da şerefli olasınız. Mü’minin şe-refi Kur’an’dadır.

Birinden, başkası adına bir ricada bulunmak, kusurları-nın bağışlanmasını dilemek, bir suçlunun affedilmesi ya da ih-tiyaç sahibinin iyiliğe kavuşması için aracılık etmek, kayırmak, arka çıkmak gibi anlamlara gelen “şefaat”i burada sadece destek ve yardım anlamında işlemek istiyorum. Çünkü geniş anlamda sayılan özelliklerin Kur’an tarafından tasvip edilmesi ve gerçekleştirilmesi düşünülemez. Zira sayılan özelliklerin bir-çoğu Kur’an’ın temel düşüncesine aykırıdır.

Ayrıca Kur’an canlı bir varlık değil ki istediğine arka çık-sın, araya girsin, iltimas etsin, affedilmeyi sağlasın, ihtiyaçları gidersin, kayırsın veya korusun. Canlı bile olsa, Allah’ın siste-minde kayırıcılık, iltimas, torpil, arka çıkmak yoktur.

Kur’an, insanca yaşamanın kurallarını koyması ve iki cihan saadetinin yollarını göstermesi hasebiyle insanın en bü-yük şefaatçisidir.

Yine Kur’an’ın insanoğluna destek anlamındaki en bü-yük şefaati, onun için temel davranış kuralları koymasıdır,

Page 92: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

92

ona ahlâki meziyetler kazandırmasıdır, hayırlı ufuklar açması-dır, onun manevi doğasının motiflerini işlemesidir, hayal gü-cünü etkilemesidir, onuruyla bağdaşmayan sahte tanrıları kal-dırmasıdır, yapay ve düzmece korkuları gidermesidir, iradeyi ve imanı kuvvetlendirmesidir.

“Gerçek ten bu K ur’an, (insanları) en doğru yola götürür. Dürüs t ve erdeml i davranış lar ortaya koyan mü’minler iç in büyük mükâfat olduğunu müjdeler ve âhirete inanmayanlara da kendileri iç in can yak ıc ı bir azap haz ırladığımız ı bi ldirir.” (İsra, 17/9-10)

Ayette ifade buyrulduğu gibi, Kur’an doğru yolu amaç-layan ve hedefini belirleyen insanları hidâyete götürür. Hedef belirlememiş olanları önce hedefe odaklar, ondan sonra on-lara istikamet verir. Dolayısıyla Kur’an’dan faydalanmak iste-yen, önce kendine hedef koymalı, gideceği yeri bilmeli ve be-lirlemeli ki Kur’an onun için kılavuz olsun.

Kapalı ve karanlık bir yerde tohumun filizlenmesi imkânsızdır. Ruh dünyamızı aydınlatmak ve düşünce dünya-mızı zenginleştirmek istiyorsak Kur’an’ın nuruyla aydınlanma-lıyız. Aksi takdirde filizlenmeyen bir tohum gibi karanlığa hap-solarak manevi anlamda çürümeye mahkûm oluruz.

Oysa Müslüman üretken olmalı, ayakta kalmasını sağ-layacak enerjiyi, çevresini aydınlatacak ışığı Kur’an’dan alma-lıdır. İnanmış ve inandıklarıyla hizmete adanmış insan haya-tını karanlıkta geçiremez. Mantar değiliz ki karanlıkta tekâmül edelim.

Kur’an’dan şefaat beklemek mevzusunda konunun daha iyi anlaşılması için Mushafların en arka kısmında “Hatim Duası” başlığıyla yazılanları ve hatimlerden sonra dua olarak okunanları bir tahlil edin ve bu duaları okurken kendi kendi-nizi sorgulayın:

Page 93: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

93

“Yâ Rabbî! Kur’an’ı bizlere lütfun ve kereminle dünyada arkadaş, kabirde yoldaş, Kıyâmet Günü’nde şefaatçi, Sırat üzerinde nur, Cennete götüren arkadaş ve bütün iyiliklere ulaştıran bir delil ve rehber kıl!..”

Allah’tan Kur’an’la arkadaşlık isterken, Kur’an’la yaşamak ve onunla arkadaş olmak konusunda bir gayret or-taya koyuyor muyuz? Kur’an’la nasıl arkadaşlık kuracağımızı ve bu arkadaşlığı nasıl devam ettireceğimizi biliyor muyuz?

Beraber yola çıktık da yarı yolda bizi bırakarak yolunu mu değiştirdi, yoksa biz başka bir yola mı saptık? Yolculuğu-muz devam ederken hep bizim dediğimiz oldu da, ona hiç mi danışmadık? Oysa O, bize hem arkadaş olmak ve hem de yol göstermek için kılavuz olmuştu.

Ya da kendisini atlatarak sadece fotoğrafıyla mı yola devam etmeye kalktık da bize gönül koydu? Hani Kur’an’ı anlamak yerine sürekli lafzından okuyoruz ya. Ha Kur’an’ın fotoğrafıyla arkadaş olmuşuz, ha lafzıyla yetinmişiz. İkisi de aynı şey.

Aramızdaki problem nedir? Niçin bir araya gelemiyoruz da kaynaşmamız için Allah’tan yardım bekliyoruz? Oysa Al-lah, insana yolunu göstersin diye Kur’an’ı indirerek rahmetini tecelli ettirmiştir. Şimdi birliktelik konusunda vazife sırası biz-dedir. Kur’an’la arkadaşlık, onun rehberliğini kabul ederek gösterdiği yoldan gitmekle olur.

“K endis ine Rabbinin mesaj ları ak tarı ldığında onlara s ırt ını dönenden daha zal im k im olabi l i r? (Bu şek i lde) günaha batmış olanlardan mut laka int ikam alacağız (onlara hak et t ik leri cezayı vereceğiz )!” (Secde, 32/22)

Page 94: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

94

Zulmetmeyi, sadece inkâr etmek ya da Allah’a şirk koş-mak olarak değerlendirmemeliyiz! Ayetteki ifadeye bakıldı-ğında anlaşılıyor ki, Allah’ın mesajlarına sırt çevirmek yanı ilahi direktifleri dikkate almayan bir hayat tarzı oluşturmak ve Kur’an’ın öngördüğü kurallara uymayan bir yaşam biçimi or-taya koymak da aynı zamanda bir zulümdür.

Nitekim Kur’an’daki ayetler, insanın yaşam biçimini oluşturmak için gönderilmiştir. Eğer Müslümanın yaşantısı Kur’an’dan ilham alınarak şekillenmiyorsa o hayatın tekrar gözden geçirilmesi lazım.

Kur’an kabirde nasıl yoldaşımız olacak? O bizim gibi âhiret yolcusu değil ki. Dünyayı ve âhireti kazandırmak için bize arkadaş olmuştur. Ölünce arkadaşlığımız bitecek. Çünkü o, bizimle beraber ölmeyecek ve yaşayanlara hayat vermeye devam edecek. Ama isterseniz dünyada iken öğreti-lerine bakmadığımız ve fakat yanımızdan ayırmadığımız Mus-haf’ınızı arkadaş olarak yanımıza alabiliriz. Lâkin o, gideceği-miz yerde işimize yarar mı bilemiyorum!

Kıyâmette Kur’an’dan şefaat etmesini bekleye-cek kadar dostluğumuz var mı? Varsa zaten problem yok. Çünkü dostumuzun isteklerini yerine getirmişsek, gösterdiği yoldan gitmişsek, verdiği talimatlara uymuşsak, yasakların-dan uzak durmuşsak biz zaten Kıyâmette müjdeyi hak etmişiz. Onun için ondan tekrar bize şefaat etmesini beklememize ge-rek yok.

Merak etmeyin, Sırat üzerinde nur olmasına ge-rek yok. Çünkü Sırat diye bir yerden geçmeyeceğiz. Ama Cennete gitmek için yoldaş arıyorsak, dünyadaki arkadaşımız Kur’an’sa Allah’ın bize tahsis edeceği çok güzel arkadaşlar olacak. Onlar bize: “K orkmayın, kaygı lanmayın, Al -lah’ın selamı üzerinize olsun!” (Ra’d, 13/24, Hicr, 15/46) diyerek bizi Cennete götürecektir.

Page 95: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

95

Kur’an, zaten rehber olarak gönderilmiştir. Bize düşen bu rehberin arkasından gitmek, tavsiye ve talimatlarına uymaktır. Biz başkalarının rehberliğinde hayatımıza devam eder de Allah’tan böyle bir niyazda bulunursak sadece rehbe-rimize değil, aynı zamanda o rehberi gönderen Rabbimize de saygısızlık etmiş oluruz.

“Bizlere Kur’an’ın hidâyetiyle hidâyet eyle. Biz-leri Kur’an’ın kerametiyle ateşten koru. Kur’an’ın lüt-fuyla derecelerimizi yükselt. Kur’an’ın tilavetiyle gü-nahlarımızı affet. Okurken yaptığımız hataları bağışla Yâ Rab!..”

Kur’an zaten hidâyet kaynağıdır. Biz onun göster-diği yolda kalmaya devam edelim. Devam edelim ki günah işlemeyi âdet haline getirmeyelim, devam edelim ki ateşten korunmak için onun kerametine ihtiyaç duymayalım, devam edelim ki derecelerimizin yükselmesi için onu basamak olarak kullanmayalım,

İnsanın Allah katındaki derecesinin yükselmesi tamamen eylemlerine bağlıdır. Dünyada nasıl ki insanla-rın itibarını, güvenilirliğini, saygınlığını gösteren kredi skorları varsa, Allah katında da insanların kredi skorları vardır. Bu skorlar, insanların amellerine göre oluşur. İtibar tablosundaki başarı çizgisi eyleme ve eylemin meşruiyetine göre hareket eder. Faydalı bir faaliyette bulunulduğu zaman yukarı doğru çıkar, zararlı bir fiil gerçekleştiği zaman aşağı doğru iner. Do-layısıyla, insan ne kadar faydalı üretim yaparsa çizgi o kadar yücelmeye doğru yol alır, ne kadar da kötülük işlerse o derece aşağı doğru yani itibarını kaybetmeye doğru inişe geçer. Kö-tülükler arttıkça bu iniş devam eder ve insan küfür çizgisine yaklaşır.

Page 96: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

96

Mesela, salih amel, infak, namaz, oruç gibi güzellikler çizgiyi yukarı taşırken, işlenen herhangi bir günâh, söylenen bir yalan, atılan bir iftira, uydurulan bir dedikodu, yapılan bir hırsızlık, gasp hızlı bir şekilde çizgiyi aşağı doğru çeker ve anında salih amele, infaka, namaza, oruca rağmen tehlike çiz-gisine yaklaşılır.

Dolayısıyla hayatta iken bunları dikkate alarak Kur’an’la Allah katındaki itibarımızı yükseltmeliyiz. Allah’ın is-tediği ve Kur’an’ın öngördüğü iyi bir skora sahip olmalıyız. Bu skoru bir taraftan çizgiyi aşağı çeken eylemleri yaparken diğer taraftan Mushaf’ın sonundaki duayı okuyarak yakalayamayız. Kur’an mesajıyla Allah’ın istediği şekilde yaşayarak ancak ya-kalayabiliriz.

Günahlar Kur’an tilavetiyle değil, Kur’an’ın tarif ettiği iyiliklerle affedilir. İnsan günah işlemekten uzak durmalı ama işlediği günahı da affettirecek eylemler ortaya koymalıdır. Önce yaptıklarımız için tevbe edeceğiz, hemen ar-kasından da faydalı eylemlerle günâhlarımızı ortadan kaldıra-cağız.

Kirleri deterjanın kutusuyla değil de içindeki tozuyla te-mizlediğimiz gibi (la teşbih vela temsil), günahlarımızı da Mus-haf’ın içindeki ayetlere bakarak değil, o ayetleri hayata geçi-rerek temizleyeceğiz.

Unutmayalım ki; yağmur sürekli yağdıkça selleri oluştu-rur. Günahlar da süreklilik arz ettikçe büyük felaketler mey-dana getirir. Meydana gelen bu felaketler insanın imanında ciddi tahribatların oluşmasına sebep olur. Onun için günah-ları sürekli hale getirerek imanımızdan olmayalım!

Page 97: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

97

Kur’an’ın lafzını okurken hata etmekten kork-mak yerine, söylediklerini yerine getirememekten korkalım! Çünkü Allah tilavetimize değil, okuduklarınızı an-layıp anlamadığımıza ve anladıklarımızı yaşayıp yaşamadığı-mıza bakacak. Hükmüne itibar etmedikten sonra lafzını ne ka-dar doğru okursak okuyalım Kur’an’ı yaşamış olamayız...

“Bizi Kur’an’ın süsüyle süsle. Kur’an’ın şerefiyle şereflendir. Kur’an’ı bize dünyada yakın kıl. Bize Kur’an’ın elbisesini giydir. Kur’an’ın hürmetine bizi bütün dünya belalarından ve âhiretin azabından koru. Ey Rahmân ve Rahîm, bütün Ümmet-i Muhammed’e merhamet eyle!”

Kur’an süsüyle süslenmek, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Allah, temel evrensel ahlâki değerleri Kur’an’a koymuşsa -ki koymuştur- biz de bu değerlerle ahlâklanacağız. Kur’an’ın ahlâki değerlerinin yerine başkala-rının değerleriyle donanırsak, Allah’tan böyle bir talepte bu-lunmamız saygısızlık olur. Zira dualar bile zaman zaman say-gısızlığa delâlet eder. Mesela, arı kovanına çomak sokan bir insanın arılardan korunması için Allah’tan yardım istemesi bir saygısızlıktır. Çünkü kovana çomağı kendi iradesiyle sokmuş-tur. Böyle bir durumda kişi arıların saldırısına hazır olmalıdır.

Eğer ahlâki anlamda bir problem yaşıyorsak zaman ge-çirmeden derhal Kur’an Ahlâkına yani Allah’ın övgüyle söz ettiği Hz. Peygamber’in güzel ahlâkına dönmeliyiz.

Kur’an zaten şereflidir. “Doğrusu o çok şerefl i bir K ur’an’dır.” (Bürûc, 85/21) Bu demektir ki Kur’an’la şe-reflenen de şereflidir. Onun için esas şeref, onu anlayanın ve yaşayanındır. Kur’an’la şereflenmek onu yaşamakla olur. Kur’an’ı yaşamadıktan sonra Allah’tan şeref istememizin bir anlamı yoktur. Çünkü şeref, plaka değil ki takasınız da şerefli olasınız.

Page 98: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

98

Biz Kur’an’a yakın mıyız ki, Kur’an’ın bize yakın olmasını istiyoruz? Yakınlık onu öpmekle, baş tacı yap-makla olmuyor; anlamakla, onunla beraber olmakla, onu ya-şamakla oluyor. Tren, istasyona yanaşırken kaçıyoruz, “Al-lah’ım bizi bu trene bindir!” diye yalvarıyoruz. Olacak şey mi-dir? Hayat treni raylarda iken Kur’an’a yakın olalım ki o da bize yakın olsun. Ve bu yakınlık, bizi aynı raylardan ebedi sa-adete taşısın.

Şehirde yaşamak istiyorsanız şehre taşınacaksınız. Kır-salda yaşayıp da şehri ayağınıza getiremezsiniz. Kur’an’a ya-kın olmak istiyorsak, O’nun etki alanına gireceğiz. Nefsimize göre yaşayıp da Kur’an’ı kendimize uyduramayız.

Kur’an’ın elbisesi ayetleridir. Ayetleri ne kadar kavrar ve onlarla ne kadar yaşarsak Kur’an elbisesini o kadar giymiş oluruz. Vitrindeki elbiselere bakarak çıplaklığımızı gi-deremeyiz. Kur’an’ı sadece tilavet ederek cehaletimizi yok edemeyiz. Ondaki deruni mesajları kalbimize indirecek ve ayetlerindeki ahlâki değerleri davranışlarımıza taşıyacağız ki Kur’an elbisesini giymiş olalım.

Dünya belasından ve âhiret azabından bizi kur-taracak olan Kur’an’ın hürmeti değil, mesajıdır. Eğer zamanında mesajına hürmet etmişsek -ki hürmet yaşamakla olur- azaptan zaten kurtulmuşuz demektir... Ama hürmeti me-sajına değil de Mushaf’ına yapmışsak o Mushaf bizi kurtara-maz.

Kur’an’ın geliş gayesi, dünyada yaşayan insanları kötü-lüklerden korumak ve iyilikleri yaşamalarına yardımcı olmak-tır. Öldükten sonra da onlarla beraber âhirete giderek onları azaptan kurtarmak gibi bir vazifesi yoktur.

Page 99: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

99

Allah’ın merhameti, insanın Kur’an’la münase-betine bağlıdır. Nitekim “Bu (K ur’an) biz im indirdiği-miz bereket l i bir k i tapt ır. Merhamet edi lmeniz , ona uymanıza ve kötülük lerden sak ınmanıza bağl ıdır.” (En’âm, 6/155) buyrulmuştur.

Kur’an’la münasebetimiz varsa endişe etmemize gerek yok, ama münasebetimizi şeytani güçlerle kurmuş ve dostlu-ğumuzu da tağutla oluşturmuşsak, o zaman dostlarımızla ka-lacağımız yere hazır olmalıyız.

Mağarada yaşamaya ısrar eden bir insanın güneş ışığın-dan istifade etmesi için Allah’a dua etmesi nasıl doğru değilse, nefsin iğreti istekleri ve şeytanın mülevves (döküntü) arzula-rıyla hayata devam etmeye ısrar eden bir insanın, Kur’an’ın şefaati için Allah’tan dilekte bulunması da o şekilde doğru de-ğildir.

Önce irademizi ortaya koyarak ıslah olmaya karar ve-receğiz, ondan sonra başarmak için Allah’tan yardım dileye-ceğiz.

“Bin kere tevbeni bozsan da yine gel!” Evet, gelmesine gelelim de hangi yüzle!..

Ölülere Kur’an’ın şefaat etmesi

Dünya hayatını sürdürmek için yaptırdığımız evde öldükten sonra yaşayamıyoruz da, dünyaya ait bir kitapla mezarda ve âhi-rette nasıl hayat bulacağız?

Kur’an’a yapılacak en büyük saygısızlık, onu geliş amacının dışında kullanmaya kalkmaktır.

Page 100: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

100

Hayatta olan insanları kurtarmak için gelen Kur’an’la ölenleri kurtarmaya çalışmak ve onları bulundukları âlemde rahatlatmayı hedeflemek beyhude bir gayrettir. Üstelik ölen-leri kurtarmak için en çok okuduğumuz Yâsîn Suresi’nde Al-lah aynen şöyle buyuruyor:

“...Ona vahyedilen ancak bir öğüt ve apaçık bir K ur’an’dır. (Bu K ur’an,) yaşayan k imseler uyarı l s ın diye gönderi lmiş t ir.” (Yâsîn, 36/69-70)

Yaşayan insan için bir öğüt olarak gelmiş olan mesajı ölmüş olan ve öğüt alma ve alınan öğütleri hayata geçirme imkânı bulunmayan bir insana okumayı nasıl doğru buluruz? Okuduğumuz ayetlerle, surelerle ölen kardeşlerimizi azaptan kurtarabileceğimize nasıl inanırız?

Tohumu toprağa ekerseniz biter, taşa ekerseniz bitmez. Kur’an’ı yaşayan insana anlatırsanız anlam ifade eder, mesaj-ları karşılık bulur. Ölüye okursanız netice alamazsınız çünkü muhatap ölmüştür. Verilen mesajı alan, algılayan, idrak edip hayata geçirecek olan bir muhatap yoktur. Onun nurundan faydalanacak olan ruh çoktan göçmüştür.

Babanızdan gelen mektubu hiç açmamışsınız, sadece hatıra olarak sarıp saklamışsınız... Öldükten sonra dostlarınız açtıkları mektupta büyük bir hazinenin olduğunu ve bu hazi-nenin yerini gösteren bir haritanın bulunduğunu görüyorlar. Bu mektubun ve haritanın öldükten sonra size bir faydası olur mu?

İki cihan saadeti için gönderilen ilahi mektubu okuma-dan, anlamadan, doğru yola götüren öğretilerine bakmadan sadece Allah’ın hatırasıdır diye sarıp saklasanız ya da geliş amacına uygun olmayan şekilde, siz öldükten sonra dostları-nız tarafından sizin adınıza okunsa, onun içindeki ilahi mesaj-

Page 101: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

101

ların size bir faydası olur mu? Elbette ki olmaz. Çünkü o mek-tup muhatabının kabrini değil, hayatını aydınlatmak için gel-miştir.

Allah, Kur’an’da “Öğüt/uyarı dolu olan K ur’an’a yemin olsun!” (Sâd, 38/1) buyuruyor. Uyarılarla dolu olan bir kitabı ölülere okumakla nasıl bir amaç güdebiliriz? Bu ka-dar gezip tozuyoruz, ölümü hatırlamak adına kabristanlıkları ziyaret ediyoruz, ölülere hitap eden, “Herkes mezarını temiz tutsun, kimse kimsenin kabrine tecavüz etmesin!” gibi bir ta-bela gördük mü? Görsek hayretlere düşmez miyiz? O halde yaşayanlara okunması gereken Kur’an’daki uyarıların, ölenler için tilavet edildiğini görünce neden hayretlere düşmüyoruz? Üstelik bu konuyu gündeme getirenleri “Kur’an Düşmanı” ilan ediyoruz. Oysa Kur’an’a yapılacak en büyük düşmanlık, onu geliş amacının dışında kullanmaktır.

Diyeceksiniz ki: “Peki ölen kardeşimiz için ne yapalım, neyi okuyalım?” Mezar başında ölen kardeşimiz için bir şey okumanıza gerek yok. Allah’a dua edeceğiz, istiğfar getirece-ğiz, rahmet dileyeceğiz. Ölünün kendisi “Siz de er geç buraya geleceksiniz!” gibi gerekli mesajları bize zaten veriyor. Ve di-yor ki: “Bana okumaya çalıştığınız Kur’an’ı buraya gelmeden kendinize okuyun, okuduklarınızı anlayın ve yaşayın. Bana okumanızın bir faydası yok. Zira okunanları hayata geçirmek istesem de yapamam, çünkü ben iradesi elinden alınmış bir ölüyüm.”

Haşr Sûresi 59/10. âyeti: “Ey Rabbimiz ! Biz i ve biz -den önce iman(la göç) etmiş olan kardeş lerimiz i ba-ğış la!” şeklinde ölen kardeşlerimiz için ne yapmamız gerek-tiği konusunda bizi bilgilendiriyor.

Page 102: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

102

Nitekim eda ettiğimiz cenaze namazları da –ki bunlara dua demek daha doğru olur- Allah için ölüye yapılan istiğfar-dan, duadan ibarettir. Bakmayın siz, hocalarımızın cenaze-lerde bizi klasik dualara zorlamasına. Ölen kardeşimiz için fay-dalı olmak istiyorsak cenaze namazında kendi dilimizle istedi-ğimiz duayı yapmalıyız. Bilmediğimiz ve anlamadığımız bir şeyi kimseye hediye olarak veremiyoruz da ölen kardeşimize nniçin veriyoruz?

Cenaze evlerinde yapılacak toplantılarda Kur’an’dan okunacak birkaç âyet ya da sûrenin manası verilerek insan-lara Kur’an mesajı sunulmalı, Hz. Peygamber’in hayatından Kur’an’da karşılığı olan pasajlar anlatılmalı ve örnekler veril-melidir. İnsanın yaratılış gayesi, hayatın manası ve ehemmi-yeti, dünya ve âhiret bütünlüğü, ölüm ve ölümden sonraki hayat, farklı misaller ortaya konarak insanlara anlatılmalıdır. Yumuşayan ve ölen kardeşlerinin hüznüyle alıma açık olan kalplere Allah’ın direktifleri en müessir şekilde aktarılmalıdır.

Hayatında Kur’an olmayanın mematında da (ölü-münde de) Kur’an olmaz. Ali Şeriati: “Eğer din ölümden önce bir işe yaramazsa, ölümden sonra da hiçbir işe yaramayacak-tır.” diyor. Ne kadar doğru söylemiş.

Hiç, aldığı arabayı kullanmayan, öldükten sonra kulla-nırım diye garajında bekleten birileri gördünüz ya da duydu-nuz mu? Duysanız zaten sağlık kontrolünden geçirmek üzere hastaneye götürürsünüz. Hayatımızda kullanmamız gereken dinin kitabını öldükten sonraya nasıl bırakırız ve ölenler için nasıl kullanırız?

Kur’an’a abdestsiz dokunulması yasak olan kutsal bir metin olarak bakamayacağımız gibi, onu ölmüşlerin ruhuna hediye edilmek üzere tilavet edilen bir sevap kitabı olarak da göremeyiz.

Page 103: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

103

Kur’an, insana hareket kabiliyeti getiren, hayır adına yeni ufuklar açan, dinamizm kazandıran, onu aksiyon adamı yapan, onun bakış açısını değiştiren, geleceğe ümitle bakma-sını sağlayan bir “Hayat Kitabı” dır. Böyle olmasına rağmen ne acıdır ki “Hayat Kitabı” olan Kur’an’ın hayat hakkı elinden alınarak mezarlara hapsedilmek isteniyor. Yaşayan insanların imdadına yetişmesi gerekirken makberdeki ölüler için ambu-lans olarak kullanılmaya çalışılıyor.

Kur’an’dan bu kadar bahsetmişken, gelin Kur’an’la beslenmesi gereken mü’minin Kur’an’daki tarifine bir bakalım ve bu tarifi elimize alarak kendimizi bir sorgulayalım:

“(O İnananlar,) büyük günahlardan ve ç irk in iş -lerden kaçınırlar. K ızdık ları zaman da affederler. On-lar Rablerinin çağrıs ına kulak verirler ve namazı dos-doğru ikame ederler. İş lerini is t işare i le yürütürler. K endilerine rız ık olarak verdiğimiz şeylerden (Al lah rızas ı iç in) hayırl ı iş lerde harcarlar. Onlar, bir haks ız -l ığa, zorbal ığa uğradık ları zaman, birl ik olup karş ı ko-yarlar. (Zulme boyun eğmez ler.)” (Şûrâ, 42/37-41)

Burada Müslüman’a ciddi sorumluluklar yükleyen uzun bir tarif vardır. Şimdi cümle cümle bu vasıfları ele alarak ken-dimizi bir gözden geçirelim:

Mü’minler büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar. Büyük günahlar öyle ilmihal kitaplarında yazıl-dığı gibi sadece içkiden, zinâdan, kumardan ibaret üç-beş ha-ram değildir. Kur’an üzerinden büyük günahlar konusunda bir çalışma yaptığınız zaman göreceksiniz ki, makro anlamda günahların en büyükleri insan hakkını hiçe sayan çirkinlikler-dir. Bunları hırsızlık, haksızlık, gasp, yalan, iftira, dedikodu, gıybet, laf taşıma ve koğuculuk gibi sıralayabilirsiniz. İşte ayette bahsedilen büyük günahlar bunlarla başlıyor. Bütün

Page 104: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

104

şer dürtülere rağmen hassasiyetimizi ortaya koyarak bu fiillere karşı duyarlı olmalıyız. Eğer gerekli duyarlılığı gösteremiyor da bu fiilleri işlemekten geri kalamıyorsak imanımızı gözden geçirmeliyiz. Zira Kur’an’ın tarif ettiği mü’min, büyük günah-lara karşı direnen ve onlardan kaçınan kişidir.

Mü’minler kızmalarını gerektirecek bir şeyle karşılaştıkları zaman affedici olurlar. Kızdığımız zaman affedici oluyor muyuz, yoksa karşı tarafı pasifize ederek daha çok menfaat elde etmek ve daha fazla taviz koparmak için kızmaya devam mı ediyoruz? Affetmeyi, “Ben de affetmeliyim ki Allah da beni bağışlasın.” diye mi düşünüyoruz, yoksa af-fetmek işini sadece Allah’ın bir sıfatı olarak mı görüyoruz?..

Mü’minler Kur’an’daki ilahi çağrılara kulak ve-rirler, yani onlara karşı kendilerini sorumlu hisseder-ler. Çağrıya kulak vermeyi, sadece Müslümanlığı kabul et-mek -ki bu da dededen babadan zaten geliyor-, ezan okun-duğu zaman camiye koşmak ya da evde, ofiste namaza dur-mak, senede bir ay oruç tutmak olarak mı düşünüyoruz, yoksa Kur’an mesajının bütününe ilgi duymak ve onun direk-tiflerine karşı sorumluluk almak olarak mı görüyoruz?

Eğer Kur’an’ın tamamına duyarlı, Rahmanî bir hayatı-mız yoksa ve yaşadıklarımızı Allah için hayata geçirmiyorsak da sadece Kur’an’da karşılığı olan birkaç geleneği ifa ederek Müslümanlığın olacağını düşünüyorsak yanılıyoruz. Nitekim “De k i: ‘Benim salât ım (namazım, yönel iş im, Hak ’dan yana duruşum) ibadet lerim (faydal ı eylemlerim), ha-yat ım ve ölümüm (yalnızca) âlemlerin Rabbi olan Al -lah iç indir’” (En’am, 6/162) buyrulmaktadır.

Mü’minler namazlarını Allah’ın istediği şekilde ikâme ederler. Bu konuda Namaz bahsinde geniş açıklama-larda bulundum. Ama yeri gelmişken bir ilave daha yapmak

Page 105: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

105

istiyorum. Davetlerin en ehemmiyetlisi ve en stratejik olanı namazdır. Öyle ki daveti veren, hiçbir karşılık beklemeden sa-dece konuğunun menfaatini düşünerek, tıpkı dünyalık nimet-lerde olduğu gibi ona inayet ediyor ve bu inayetin gerçekleş-mesi için günde beş defa çağrıda bulunuyor. Buna rağmen konuğun davete kayıtsız kalması, daveti yapanın şanına say-gısızlık olur. Onun için inanan herkes Namaza çok duyarlı ol-malı ve Allah’ın davetine icabet etmek için namazı mutlaka ikame etmelidir.

Yeri gelmişken hatırlatmak istiyorum; her namaz kendi başına değerlidir ve kendi vaktinde eda edilmelidir. Beş vakit namazı ikame edemiyorsunuz diye namazların bereketinden kendinizi mahrum etmeyin. Bir vakit de olsa fırsat buldukça ikame etmeye çalışın ve bu güzel ibadetten yararlanmak için kendinizi zorlayın.

Mü’minler kendilerine verilen rızıktan hayırlı iş-lerde harcarlar. Bu konuda Kur’an’ın istediği cömertliği maalesef gösteremiyoruz. Hemen cebimizdeki akrepler takım-lar halinde devreye giriyor, açlık ve sefalet korkusu baş göste-riyor, kıtlık ve yokluk endişesi kapıyı çalıyor. Ne zaman hayır yapmaya kalksak hemen şeytan devreye girerek fakirlikle kor-kutuyor. “Şeytan s iz i fak irl ik le korkutur ve s ize c imri-l iği ve hayâs ız l ığı önerir.” (el-Bakara, 2/268) Şeytan bizi korkutarak vazifesini yapıyor ama biz gerekli cömertliği gös-tererek vazifemizi yapamıyoruz, şeytanı alt edemiyoruz. Oysa Hicr suresinin 15/42 ayetinde “Azgınlardan sana uyanlar dış ında, (sadık ) kul larım üzerinde senin hiçbir hâk i-miyet in yok tur” buyrularak gerçek mü’minler şeytanın et-kisinde kalmayanlar olarak tanımlanmaktadır.

Mü’minler zulme karşı birlik olurlar ve savun-maya geçerler. Zulme karşı çıkmak ve yapılan zulmü berta-raf etmek için birlik olmak gerekirken maalesef zulmedecek,

Page 106: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

106

hakkını yiyecek, sırtından köşeyi dönecek, sefil bırakacak adam arıyor bir kısım (sözde) Müslümanlar.

Şimdi Kur’an’daki mü’min tanımlamasına bakarak bir değerlendirme yaparsak; hayatında Kur’an mesajıyla tanış-mamış, Allah’ın kendisinden ne istediğini merak etmemiş, Hz. Peygamberin örnekliğini sormamış, araştırmamış ve fakat Müslümanlığı sadece bir kimlik olarak kullanmış insanları öl-dükten sonra Kur’an’la kurtarmanın mümkün olabileceğini söyleyebilir miyiz?

Hayatında Kur’an’a yer vermemiş bir kimsenin, ölü-süne Kur’an’ı hediye etmemiz mesaja saygısızlıktır. Tekrar tekrar söylüyorum; Kur’an’ın Allah rızası için ölülere okunma-sının elbette ki bir sakıncası yoktur ama bu tarz alışkanlıklar Kur’an mesajına verilmesi gereken dikkati, başka mecralara kaydırmaktadır. Bu konuda yapılanların ne Hz. Peygamber’in hayatında karşılığı var, ne de İslam’da örneği.

Yaşamak için yaptırdığınız evde öldükten sonra yaşa-yamazsınız çünkü o dünyaya aittir. Kur’an da dünyaya ait bir “Hayat Kitabı” dır, onunla ne mezarda, ne de âhirette hayat bulabiliriz!

Nasıl yaşarsak öyle ölürüz, nasıl ölürsek öyle diriliriz, nasıl dirilirsek hayatımıza öyle devam ederiz. Tarlamıza ekti-ğimiz dikenler depomuzda nasıl buğdaya dönüşmüyorsa, öl-dükten sonra arkamızdan okunacak Kur’an ayetleri de yaşa-dıklarımızı değiştirmeyecektir.

Toprağa hangi tohumu atarsanız oradan ona bağlı ürün alırsınız. Attığınız keneotu tohumunu besleyerek mısıra dö-nüştüremezsiniz. Hayatını zulümle, isyanla, inkârla, küfürle geçirmiş bir insanı, öldükten sonra arkasından okuyacağımız Kur’an’la salih bir kişiye dönüştüremeyiz.

Page 107: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

107

Geçen geçmiştir, zamanlar geçmeden değerlendirilme-lidir. Hele öldükten sonra değerlendirme imkânı asla olmaya-caktır.

“Sonunda onlardan biri ölümün eş iğine geldi-ğinde der k i : ‘Ya Rabbi, beni geri gönderin! (Gönderin k i,) arkada bırak t ığım yerde iyi bir iş yapayım.’ Hayır, hayır! Bu onun söylediği anlamsız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrı lanların önünde, (k ıyamette) tek rar di-ri l t i lecek leri güne kadar (geri gelmelerine mani ola-cak) bir engel vardır.” (Mü’minun, 23/99-100)

Kur’an hayatta olanları müjdeleyen, uyaran, onlara yol gösteren bir “Hayat Kitabı”dır. Öldükten sonra arkamızdan okunacak Kur’an’ın bizi kurtaracağına inanmamız ve bu ha-yalle günah işlememiz, maya çaldığımız okyanusun yoğurda dönüşmesini beklemektir.

Bana inanmıyorsanız Kur’an’a sorun! Eğer o size derse ki: “Rahatınızdan olmayın, bu adamın ve bunun gibilerin söy-lediklerine de kulak asmayın, beni her ne kadar Cebrâil getir-diyse de ben Azrâil’in gelmesini bekliyorum, benim işim öl-dükten sonra sizi kolunuzdan tutarak Cennete götürmektir!” O zaman hayatınıza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz!

Ama yok, “Kalkın ve uyanın, bu yaptığınız düpedüz mesaja ve onu gönderene saygısızlıktır.” diyorsa -ki bunu di-yecektir- o zaman kalkalım, uyanalım, kendimize gelelim, Kur’an’ı sahiplenelim ve onu mezara girmeye zorlamayalım!

“Ey İnananlar! Rükû edin, secde edin ve Rabbi-nize kul luk edin! Faydal ı ve erdeml i iş ler yapın k i kur-tuluşa eres iniz .” (Hac, 22/77)

İşte ayet. Namaz ikame edilmeden, kulluk olmadan, faydalı ve erdemli bir hayat ortaya konmadan kurtuluş yok-tur. Bütün bunlar yaşayan insanın yapabileceği şeylerdir. Bu

Page 108: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

108

ayeti ölen insana milyonlarca kez okusak, namaz kılmış sayıl-maz, kulluk etmiş olmaz, faydalı ve erdemli işler yapmış kabul edilmez.

Page 109: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

109

“Bir Lokma Bir Hırka” İle

Sefalet Müslümanı Olmak

Sefaleti, zulme baş eğmeyi, dışlanmayı, aşağılanmayı, hor-lanmayı, dövülmeyi, kovulmayı, itilip kakılmayı, hapse girmeyi dini yaşamın gereği olarak gören dünyada bizden başka bir toplum var mı?

“Biz Müslüman’ız!” demekle bir yere varamayız, kuru ve ucuz kahramanlıklarla Allah’ın Dinini yaşamış olamayız. Hele yan gelip yatmayı Müslümanlık olarak asla göremeyiz.

“Bir Lokma Bir Hırka” Felsefesi, fiziki ihtiyaçları asgari oranda karşıladıktan sonra hırslardan arınarak, dünya cazibe-sine kapılmadan, sadece maneviyata yönelmek isteyen insan-ların hayat görüşüdür. Tasavvufi hayatta ve mistik düşüncede bu görüş, dünyaya karşı tavır koymanın bir ifadesidir.

Zühdün ve uzletin farklı bir ifadesi de olan bu anlayış, kanaat ve rızanın tasavvufi ölçüsüdür. Bu ölçü, ifrat ve tefrit-ten uzak kalınabildiği takdirde, belli kıymetler ve insani duygu ve değerlerin muhafazasına yardım edebilir. Aksi takdirde bu-gün olduğu gibi insanları tedrici bir şekilde sosyal bir varlık olmaktan uzaklaştırır, aidiyet duygusunu yok eder; geri kal-maya, sefalete ve yoksulluğa sevk eder ki bu da Kur’an me-sajıyla çelişen bir hayatın önünü açar.

Benim buradaki amacım, hangi adla olursa olsun, dün-yadan kopmayı, itilip kakılmayı dinin gereği gibi gösterme dü-şüncesini yıkmak ve “Bir Lokma Bir Hırka” anlayışının bugün için ne ifade ettiğini anlatmaya çalışmaktır.

Page 110: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

110

Bugün birçok Müslüman bu anlayışın etkisinde kalarak fakirliği, zilleti ve geriliği bir marifet olarak görüyorsa, biz bu anlayışa savaş açmak durumundayız. Çünkü İslam bir lokma bir hırka değil, onlarca lokma ve onlarca hırka ile yaşarken israf etmemeyi, azmamayı, şımarmamayı, yoldan çıkmamayı marifet sayar ve ölçüyü kaçırmadan dünyanın şartlarına göre çalışmayı emreder.

Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun; Onun hesabına birçok hurafe uydurdun. Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya, Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.

M. Akif Kur’an çalışmayı emrederken, onun (sözde) bağlıları

“züht ve uzlet” gibi birtakım kavramlara sığınarak yatmayı ibadet olarak görüyor. Ve bu zihniyete sahip olanlar, Hz. Pey-gamber’in açlıktan karnına taş bağladığını ve “bir lokma bir hırka” anlayışıyla yaşadığını, “gariplere müjdeler olsun” söy-lemiyle yoksulluğu önerdiğini iddia ederek Müslümanların dünyadan soyutlanıp zavallı bir duruma düşmesini istiyor.

Yine bu insanlar, Hz. Peygamber için “günlerce katığı olmazdı; üç gün boyunca bir hurma ile yetinirdi, ekmeği ban-dıracak sirke bile bulamazdı” gibi menkıbelerle Hz. Peygam-ber üzerinden fakirliği özendirmeye çalışıyor.

Hâlbuki bu anlatılanların gerçekle uzaktan yakından il-gisi yoktur. Zira Hz. Peygamber’in durumunun iyi olduğu “Seni iht iyaç iç inde bulup da refah seviyeni yüksel t -medi mi?” (Duhâ, 93/8) âyetiyle anlatılmıştır. Hz. Peygam-ber üç gün boyunca bir hurma ile yetinirken diğer sahabeler ne yapmışlardır acaba? Hurmalıklarla dolu bir şehirde yaşa-yan bir peygamberin, üç gün bir hurma ile idare edecek kadar yoksul ve çaresiz kalması düşünülebilir mi?

Page 111: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

111

Müslüman, dünya ve âhiret için çalışan, didinen, koşuş-turan, fevkalade himmeti ve gayreti olan, Kur’an’la düşünen, Kur’an’la yaşayan, sosyal sorumlulukları olan; dayanışmayı, paylaşmayı, yardımlaşmayı, infak etmeyi prensip edinen ve bu uğurda mücadeleyi ibadet olarak gören; yüksek idealleri olan, ufka ait düşünceleri bulunan, başkaları uğruna şahsi zevklerinden fedakârlık eden kişidir.

“Öyleyse (s ık ınt ıdan) kurtulduğun zaman yeni bir çal ışmaya koyul ! Ve (her iş inde) yalnız Rabbine yönel !” (İnşirah, 94/7-8)

Allah bu iki ayetle, nasıl çalışılması gerektiğini açık bir şekilde özetliyor: “Sıkıntıdan kurtulunca (ara vermeden) yeni bir işe koyul ve bu çalışmaları Allah’ın istediği şekilde yürüt!” buyuruyor. Yani: “Haksızlık etme, çalışanın hakkını yeme, ça-lışansan işini tam yap, çalıp çırpma, yalan söyleme, bozuk ve çürük mal satma, aldatma, aldanma, kayırma, kırıcı ve kaba olma, rekabet ederken haksızlık etme, kimsenin malına ve pa-rasına göz dikme!”

“Bil s in k i insan iç in kendi çal ışmas ından başka bir şey yok tur. Ve çal ışmas ı da i leride görülecek t ir.” (Necm, 53/39-40)

Nedir bu çalışma? Sadece Cehennem korkusuyla kılı-nan namaz mı? Azap kaygısıyla tutulan oruç mu? Ya da ha-yatı asgari şartlarda yürütecek kadar ortaya konan gayret mi? Veya sadece dua ederek işi Allah’a bırakmak mıdır?

Biz yokken Allah zaten vardı, bizim işimizi mademki Al-lah yapacaktı bizi ne diye yarattı?

“İnsan için çalıştığından başkası yoktur” demek; “ne yaparsa, dünyada da ahirette de ona göre yaşayacaktır” de-

Page 112: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

112

mektir. Kötülük yaparsa kötüye, iyilik yaparsa iyiye kavuşa-caktır. Yapılan kötülüğü sadece dua ile iyiye dönüştüremeyiz. Güzel yaşamamız iyi olmamıza ve iyilik etmemize bağlıdır. Eğer kötü isek ve kötülük yapıyorsak felaketi bekleyeceğiz. Evimizi mezbelelikte yapmışsak çöplükte yaşamaya razı ola-cağız, eğer denizin ya da boğazın kenarında inşa etmişsek o zaman da yalıda hayatımıza devam edeceğiz.

“Dünya çalışmaya, koşmaya, yorulmaya değmez!” di-yemeyiz. Dünyada yaşıyorsak -ki yaşıyoruz- o halde dünya-nın şartlarına ayak uydurmalıyız.

“Eğer (gerçek ten) inanıyorsanız , mut laka (insan-ların) en üs tünüsünüz (ve inandığınız sürece de üs tün kalmaya devam edeceks iniz ).” (Âl-i İmrân, 3/139)

Çalışmadan nasıl en üstün olacağız? Bizi en üstün ko-numa taşıyacak çalışmalarımız olmazsa, bu ayetin hükmü na-sıl tecelli edecek? Böyle bir ayet vardır ve muhatapları da biziz diye kimse çıkıp bize üstünlük payesi vermez. Veya vird niye-tiyle belli sayıda bu ayeti tilavet ederek, tesbih çekerek ya da yattığımız yerden dua ederek de bir yere varamayız.

“Duanız olmasa, Rabbim s ize ne diye değer ver-s in k i!” (Furkân, 25/77) âyetini hep yanlış yorumluyoruz. Ben de meal çalışması yaparken ilk zamanlarda aynı hataya düşmüştüm. Ancak âyeti iyice tahlil ettiğim zaman gördüm ki oradaki hitap inananlara değil, inkârcılaradır ve ayetin doğru anlamı da şöyledir: “(De k i: “(Al lah’tan başkas ına) kul -luk etmezseniz , Rabbim s ize ne diye (azap) ets in k i! Ama s iz ler (Al lah’ın ayet lerini ve elç i lerini) yalanladı-nız , inkâr et t iniz . Bunun iç in azap hiçbir zaman yaka-nız ı bırakmayacak t ır.” (Furkan, 25/77)

Page 113: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

113

Bu, dua etmeyeceğiz demek değildir. Elbette ki dua edeceğiz ama çalıştıktan ve işimizi yaptıktan sonra Allah’tan yardım isteyeceğiz. Üstünlük dua ile değil, çalışmakla olur. Başarı yalvarmakla değil, mücadele ile gelir.

Necm Suresi’nin 40. ayetinde verdiğim örnekte; “Ça-l ışmas ı da i leride görülecek t ir.” buyruluyor. Yani dün-yada yaptıklarının hem dünyada hem de âhirette karşılığını bulacaktır.

Şimdi soruyorum size: “Ne yaptık ki neyi göstereceğiz? Emekli olduktan sonra rahat yaşamak için yaptığımız evi ya da satın aldığımız daireyi mi göstereceğiz? Dünyada bu kadar aç, sefil ve işsiz insan varken, milyonlarca evsiz ve yurtsuz in-san bulunurken, okuyacak parası olmayan yüz binlerce öğ-renci mevcutken, sadece kendimiz ve birinci derecede yakın-larımız için yaptıklarımızı çalışmak mı zannediyoruz?”

İnsan sosyal bir varlık değil mi? Hz. Peygamber’in “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” mesajı dilleri-mize pelesenk olmuş. Kaç tane aç insanı doyurduk ya da kaç işsize iş verdik veya iş verecek imkân oluşturduk da yatmayı hak ettiniz? Yan gelip yatarak ve sadece dua ederek bu işlerin yürüyebileceğini mi sanıyoruz?

Hayatımızı yalanla dolanla geçirerek, hakkı hukuku ayaklar altına alarak, olup bitenlere seyirci kalarak sadece ru-tine dönüştürdüğümüz ama ne anlama geldiğini ve ne için icra edildiğini bilmediğimiz namaz ve oruçla paçayı kurtara-bileceğimizi mi zannediyoruz?

Hani biz Allah’ı seviyorduk! Bu nasıl bir sevgidir ki bizi yerimizden oynatmıyor, yattığımız yerden kaldırmıyor? Hani biz Kur’an’a saygı duyuyorduk? Bu nasıl bir saygıdır ki Kur’an bizim hayatımıza hiçbir şey katmıyor, değişiklik yapmıyor? Hani biz Hz. Peygamber’i model olarak görüyorduk? Bu nasıl

Page 114: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

114

bir modeldir ki davranışlarımızda ondan eser görülmüyor, ke-sitler bulunmuyor? Hani biz dâvamıza aşıktık? Bu nasıl bir dâvadır ki bizden bir bedel, bir karşılık istemiyor.

Duaya sığınarak ve inzivaya çekilerek bir yere varama-yız. Dua bir takviyedir; biz önden gideceğiz, o bizi arkadan destekleyecek, takip edecek. Onu öne atıp da arkasına sığına-rak, yan gelip yatamayınız. Yatarsak, bugün olduğu gibi dün-yanın gerisinde kalırız. Ezilen, horlanan ve aşağılanan tüketim toplumu olmaktan kurtulamayız. Oysa Kur’an, hayatı dışla-yan çileciliğin, dünyayı terk etmeyi telkin eden eziyetçi eğilim-lerin her çeşidini yasaklar.

İki asker cephede düşmana karşı savaşırken, biri par-mağı tetikte sürekli “Allah, Allah” diyerek bekliyormuş. Gelen kurşunların tehlikesi altında bu durumu gören arkadaşı; “hep Allah Allah derken biraz da tetiği salla” diyor. Bu kıssadan hisse alarak diyebiliriz ki; Allah her zaman ve her yerde bütün kullarıyla beraberdir. Bu birlikteliğin şuuruyla Allah’ın deste-ğini daha fazla almak istiyorsak herkesten daha çok çalışmak durumundayız.

“Al lah’ın sana verdik lerinden yararlanarak âhi-ret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara! Dünya-dan da nas ibini unutma! Al lah’ın sana iyi l ik yapt ığı gibi sen de iyi l ik yap!..” (Kasas, 28/77)

Ayetteki derinliğe bakar mısınız? Allah’ın sundukların-dan yararlanmak için ne yapacağız? Ayağa kalkmadan, çalı-şıp çabalamadan, koşup koşuşturmadan Allah’ın nimetlerin-den yararlanmak mümkün müdür?

“Dünyadan nas ibini unutma!” uyarısının kime ya-pıldığını düşünüyoruz? Bu ikaz, ister inansın ister inanmasın dünyada yaşayan bütün insanlaradır. Yaşadığımız yer dünya olduğuna göre, burada kaldığımız sürece çalışmak zorunda-yız!

Page 115: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

115

Dünyadan nasiplenmek ne ile ve nasıl olur? El etek çek-mekle mi? Yan gelip yatmakla mı? Yoksa “Emekli olsam da şöyle bir hayatımı yaşasam!” diyerek bütün bir ömrü emekli-liğe endekslemekle mi?

Allah’ın bize iyilik yaptığı gibi, bizim de iyilik yapmamız gerekiyor, bunu nasıl başaracağız? Katma değer üretmeden, meslek edinmeden insanlar için nasıl faydalı olacağız? İş kur-madan, işveren olmadan istihdama nasıl katkı sağlayacağız? Kazanmadan neyi ve nasıl paylaşacağız? “Veren el alan elden üstündür.” düsturuna nasıl tepki vereceğiz? Hani biz inan-makla en üstün olacaktık! Ne oldu? Hep alan el olmayı tercih ediyoruz. Sürekli alan el nasıl üstün olur? Ne zaman veren el olacağız ve bunun için ayağa kalkacağız?

Cuma günü, Müslümanların tatili olmasına karşın, “Namaz bi t t ik ten sonra yeryüzüne serbes tçe dağı l ın ve Al lah’ın lüt fundan (rızk ınız ı) aramaya devam edin...” (Cuma, 62/10) buyurularak çalışmanın önü açılıyor ve serbest ticaret teşvik ediliyor.

Allah’ın lütfettiklerinden istifade etmek için yeryüzüne dağılmak/açılmak gerekiyor. Bu dağılma sıradan bir dağılma değildir. Dil öğreneceksiniz, yol yordam bileceksiniz, ülkeleri tanıyacaksınız, insanları ve kültürlerini araştıracaksınız, ticare-tin kurallarını kavrayacaksınız. Bütün bunlar “züht ve uzlet” adını verdiğimiz yan gelip yatmakla olmaz.

Tesbih çekmekten daha kolay bir şey var mı? Allah’ı tesbih eden sayısız melek var ve onlar sadece bu iş için yara-tılmıştır. Madem biz de sadece aynı işi görecektik, ne diye ira-deli varlık olarak yaratıldık? Yaratılışımızın bir gayesi olmalı değil mi? İşimiz tesbih çekerek meleklerin görevlerine talip ol-

Page 116: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

116

mak değil, çalışmayı ve mücadeleyi Allah’ın istediği istika-mette yürütürken meleklerin gıpta edeceği bir tablo ortaya koymaktır. Yani hayatı tesbihe dönüştürmektir.

Allah, Kur’an’da Hz. Süleyman ve Hz. Davud Peygam-berlerden söz ederken, “Onlar (Süleyman’a) di lediği şe-k i lde kaleler, heykel ler, havuz büyük lüğünde çanak -lar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. ‘Ey Davud Ailes i , (Al lah’a) şükrederek çal ış ın!” (Sebe, 34/13) buyuruyor.

Bu ayette tanımlanan eşyalar ne için yapılmıştı? Çalış-madan bunlar olur muydu? Asırlar önce yapılan bu çalışma-ları nasıl yorumlamalıyız? Bu arada Kur’an mesajının bize gel-diğini de unutmayalım ki bu konulara kafa yoralım!

Son cümledeki “Şükrederek çalışın!” emri sadece Hz. Davud’un ailesi için değil, aynı zamanda bizim içindir. Hangi tarihi isimlendirme altında olursa olsun, Allah’a inanan herkes bu mesajın muhatabıdır.

Yukarıda verdiğim “Eğer (gerçekten) inanıyorsanız mutlaka (insanların) en üstünüsünüz (ve inandığınız sürece de üstün olmaya devam edeceksiniz).” ayetindeki çağrı, çalış-mak konusundaki Kur’ânî ilkeyle muazzam bir uyum içerisin-dedir. Çünkü iman çalışmayı gerektirir. İnanmadan çalışama-yız, çalışsak da netice alamayız. İnandıktan sonra da imanı-mızın gereklerini yerine getirmek için olanca gücümüzle çalış-maya koyulacağız. Peki, buradaki hitap bize ise -ki öyledir- bu mesajın muhatapları olarak nerede olduğumuza bir bakalım. Eğer bulunduğumuz yeri beğenmiyorsak, neden orada bu-lunduğumuzu bir sorgulayalım!

Madem mü’miniz, o halde neden en üstün değiliz? Ma-dem inanıyoruz, neden inandıklarımız bizi yüceltmiyor? Oysa biz, inandıklarımızı yaşayarak dünyaya öncülük etmek için

Page 117: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

117

görevlendirildiğimizi biliyorduk. Yoksa Hz. Peygamber’in mü-cadelesiyle iftihar ederek, “en kutsal kitabın muhataplarıyız” diyerek, ecdadımızın yaptıklarıyla böbürlenerek bu vazifeyi yapmış olacağımızı mı düşünüyoruz?

Bu dünyada sefaleti, zulme baş eğmeyi, dışlanmayı, aşağılanmayı, horlanmayı, dövülmeyi, kovulmayı, itilip kakıl-mayı, hapse girmeyi ibadet olarak telakki eden ve bunları dini yaşamın gereği olarak gören bizden başka bir toplum var mı-dır?

Hani biz “iyiliği önermek ve kötülüğü defetmek için çı-karılmış bir toplum” duk! Bu şartlarda bizim gibi kendini yö-netemeyen, diktatörlerin ve elitlerin kontrol mekanizmaları al-tında sürünen bir toplumun dünyaya öncülük etmesi düşünü-lebilir mi? Bu sayılan vasıfların Kur’an’da mü’minleri tarif eden bir karşılığı var mı? Evet, İslam’ın ilk yıllarında bunlara maruz kalınmıştır; ancak hiç kimse bunlara maruz kalmak için Müslüman olmamış, Müslüman oldukları için bunlara maruz kalmışlardır.

Konuyu daha iyi kavramak bakımından bir hatıramı siz-lerle paylaşmak istiyorum: Konferans için Sivas’a gitmiştim. Programın sonunda, soru faslında, ilahiyatçı olduğunu ifade eden bir kardeşimiz yanıma geldi ve şöyle dedi:

“Abdülkâdir-i Geylânî ‘Zindan hayatı olmadan hakiki mü’min olunmaz!’ diyor, siz ise farklı şeyler söylüyorsunuz. Hanginizin dediğine inanacağız?”

Ben de dedim ki: “Ne yapalım yani; mü’min olmak için zindana mı girelim?”

İnanışa bakar mısınız? Ecdadımızın çabalarını ve Hak için zindana atıldıklarını elbette inkâr edemeyiz. Kendilerini rahmetle, minnetle, şükranla anarız; anlattıklarını ve yaşadık-larını çok değerli buluruz, çalışmalarından istifade ederiz.

Page 118: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

118

Ama amaç bir olsa da bu, aynı metodu kullanarak, aynı yol-lardan geçerek hizmet edebileceğimiz anlamına gelmez. On-ların her söylediğini mutlak kabul etmek ve her yaşadığını ay-nen yapmak zorunda değiliz. Çünkü o günün koşullarıyla bu-günün şartları aynı değildir.

“De k i: ‘Al lah’ın kul ları iç in yarat t ığı güzel l iği , rızk ın iyis ini, temiz ini yasak layan k imdir!” De k i: ‘Bunlar, dünya hayat ında iman edenler iç indir. K ıyâmet Günü’nde ise yalnız onlara tahs is edi lmiş t ir.’ Biz , âyet lerimiz i bi len bir toplum iç in böylece aç ık la-rız .” (A’râf, 7/32)

Nimetlerden el etek çekmek konusunda Allah’ın tehdi-dini görüyor musunuz? Biz hangi hakla Allah’ın lütfettiği ni-metleri kendimize haram ederek nefsimize zulmediyoruz? Dünyada var olan her şey, insan için yaratılmışken, biz hangi cüretle Allah’ın yarattığı bu sisteme ayak diremekteyiz? Ve bunu da (sözde) Allah için yapıyoruz?

Allah, rahmetinin bir tecellisi olarak verdiği rızkı kulları-nın üzerinde görmek ister, güzelliklerin ve zenginliklerin pay-laşılmasını arzular, kardeşlik duygularının gelişmesi ve yayıl-ması için yardımlaşmayı emreder. Bütün bunlar ancak ça-lışma ile olabilecek şeylerdir.

Sorarım size: İslam’ın aşama ve hamle gücünü, düşün-cesini, ruhunu, toplumu uyandırıcı, harekete geçirici ve so-rumluluk kazandıran boyutunu, taşıdığı misyonu ve daha nice değerli bütün bu mefhumları asılsız ve uydurma hurafelerle nasıl felç ederiz?

Geri kalmayı, itilmeyi kakılmayı öneren, anti sosyal bir yapının oluşması için insanları pasifize eden, Müslümanları dünyanın önünde küçük düşüren bütün bu davranış şekille-rini nasıl hoş görürüz?

Page 119: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

119

Saygın ve itibarlı bir toplumun yetişmesine öncülük et-memiz gerekirken, yaşadığınız toplumun itibarsızlaştırılmasına nasıl katkıda bulunuruz?..

Kardeşlerinizin kanından, canından, iffetinden, namu-sundan birilerinin beslenmesine nasıl müsaade ederiz? Bütün bu olup bitenlere hangi imanla ve hangi vicdanla seyirci kalı-rız?

Kur’an iyi ve güzel nimetlerin dünya hayatında hem inananlara, hem de inanmayanlara eşit şekilde sunulduğunu ifade ederken, biz hangi yetkiyle Allah’ın nimetlerini inanma-yanlara bırakarak fakirliği, zilleti, sefaleti, geri kalmışlığı Müs-lümanlara reva görürsünüz? Kur’an’ın neresinde böyle bir dü-şünceye yer vardır?

Zekât vermek ve infak etmek için çalışmamız gerekmi-yor mu? Zekâtın ve infakın Kur’an’da kaç yerde geçtiğini bili-yor muyuz? Bu ayetlerin muhatabı kimdir? Yan gelip yatan bir Müslüman nasıl ve ne ile zekât verebilir, “İnfak Edenler” grubuna hangi yolla dâhil olabilir?

Son zamanlarda ekranlarda ve sosyal medyada hura-feciliği ve uydurukçuluğu besleyen o kadar çok program ya-pılıyor ve o kadar fazla yazılar yazılıyor ki, ne yapacağınıza ve nasıl tepki vereceğinize hayret ediyorsunuz. Bütün bunlar ma-alesef din adına gerçekleştiriliyor. Ama kimse sesini çıkaramı-yor. Çünkü hurafeleri ve hurafeciliği destekleyen bu zihniyet, “Kur’an, Kur’an, illa da Kur’an!” diye feryat edenleri küfürle, ajanlıkla, nifakla, şirkle itham ediyor. Bu kesimin emri altında çalışan, her köşeye yerleştirilmiş, her sitenin başına oturtul-muş milyonlarca taşeron var. Bunlar durmadan, “Sünnet Düşmanı, Hadis Karşıtı, Sapık Fikirli vb.” gibi yakıştırmalarla Kur’an çalışması yapan gayretli insanları karalıyor ve onların

Page 120: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

120

emeklerinin ziyan olması için mücadele veriyor. Ne yazık ki verdikleri bu mücadeleyi de cihad olarak görüyor.

Yeri gelmişken, slogancılara değinmeden de geçeme-yeceğim. Bir kesim hurafelerle beslenirken, bir başka kesim de sloganlarla ayakta durmaya çalışıyor. Bunlar her şeyi bı-rakmış sadece slogan üretiyor. Tüm dünya çalışırken, onlar sloganla yarışıyor; dünya koşarken onlar sloganla coşuyor; dünya katma değer üretirken onlar slogan türetiyor; dünya füze fırlatırken onlar slogan atıyor. Bu slogan atanlara bir ba-kın. Aralarında bir tane sanayici, üretici, istihdam sağlayıcı, işadamı, meslek erbabı var mı?

Hepsi konuşuyor ve gelirlerini de konuşmaktan sağlı-yor. Oysa bilmiyorlar ki konuşmakla bir yerlere varılsaydı Zebra İspinozu (Hint Bülbülü) denen geveze kuşlar dünyayı fethederdi.

Başta da söylediğim gibi, üzerinde durmak istediğim, hangi mülahaza ile olursa olsun, Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştıracak ve Hz. Peygamber’in sünnetinden yani Kur’ânî yaşamdan koparacak söylemlerin, eylemlerin ve bütün bu gayretlerin karşısında olmaktır.

Müslümanlar, Kur’an’a uymayan davranışlarıyla, dün-yanın İslam’a bakışını ve anlayışını negatif bir şekilde etkiliyor. Buna kimsenin hakkı yoktur ve bunun tam tersi olmalıdır. Yani Kur’an’a ilgiyi artıracak davranışlar sergilenmelidir. Kay-nağı merak uyandıracak faaliyetler ortaya konmalıdır.

Bu anlamda, konuştuklarımızın ve yaşadıklarımızın dine zarar verebileceğini düşünerek daha dikkatli olmalıyız. Yaşamak istemesek de kimliğimiz ve bulunduğumuz çevre bunu zorunlu kılıyor.

Page 121: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

121

Tarih boyunca Kur’an, Müslümanlardan çektiği kadar hiçbir toplumdan çekmemiştir. Bizden de çekmesini istemi-yorsak, Kur’an’a ters düşen davranışlar sergilemeyelim, çıkış-lar yapmayalım, hurafeleri Kur’an’ın önüne geçirmeyelim! En önemlisi de tembelliği, sünepeliği İslam’a mâl ederek hayat tarzına dönüştürmeyelim! Aşağılanmayı, dışlanmayı, horlan-mayı ilke edinmeyin!

İslam toplumunun, Kur’an’dan uzaklaşmak yoluyla ahlâki değerlerinin tedrici olarak çürüdüğü, sosyal parçalan-manın ve toplumu yok olmaya götüren çatışmaların Müslü-manlar arasında arttığı görülmektedir. Bunun neticesi olarak da Müslümanlar arasında bulunması gereken kardeşlik duy-guları neredeyse bütünüyle körelmiş, yardımlaşma ve daya-nışma genelde ortadan kalkmıştır.

Hal böyleyken, Kur’an’a inanan fakat bu inancın pratik hayata müdahalesine izin vermeyen Müslümanlar ne diye Kur’an için savaşacak kadar cesur olduklarını söylerler? Bu olup biten olumsuzluklar karşısında niçin inandıkları Kur’an’a dönmezler? Kur’an’la hayatlarını inşa etmek için neden akıl-larını kullanmazlar?

Aklı kullanmak konusunda Kur’an’da onlarca uyarı gö-rürüz ama akletmeyi hiç düşünmeyiz. Akıllı olduğumuzu zan-nederiz ama yaptıklarımızda ve yaşadıklarımızda aklın eserini göremeyiz. Anlamayan, ölçüp tartmayan, mukayese ve mu-hakeme etmeyen, inandıklarını, yaşadıklarını, düştüğü du-rumu sorgulamayan bir toplumun aklını kullandığını söyleye-bilir misiniz?

“Sadece aklımızı kullanmamız yeterlidir!” demiyorum. Elbette ki yalnızca akıl tek başına yeterli değildir. Öyle olsaydı Allah, Kitap ve Peygamber göndermezdi. Ama peygamberle-

Page 122: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

122

rin getirdiği kitapları anlamak için de aklı mutlak surette kul-lanmak gerekiyor. Esas olan, vahyin alanına girmeden, akılla vahyin uzlaşmasını sağlamaktır.

Bıçağı yanlış kullanarak elinizi bir defa keserseniz, kesme sebebini öğrendikten sonra ikinci seferde aynı hataya düşmezsiniz. Ne diyorsunuz, İslam dünyasının bugün yaşadığı acılar, ıstıraplar bıçak yarasından daha mı küçüktür? Neden özeleştiride bulunmuyoruz? Neden ve niçin inandıklarımızı, yaşadıklarımızı masaya yatırmıyoruz? Hangi hakla sefil bir ha-yatı önce kendimize, sonra da bütün inananlara reva görüyo-ruz?

Bu nasıl bir aymazlıktır ki altından kalkamıyoruz? Bu ne ağır bir gaflettir ki kurtuluşa eremiyoruz? Bu nasıl bir akıl tu-tulmasıdır ki aklımızı başımıza devşiremiyoruz? Bu nasıl bir basiret bağlanmasıdır ki kendimize gelemiyoruz?

“Biz Müslümanız!” demekle bir yere varamayız; kuru ve ucuz kahramanlıklarla, yapay sloganlarla Allah’ın Dinini ya-şamış olamayız. Hele yan gelip yatmayı, Müslümanlık olarak asla göremeyiz.

Page 123: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

123

Şirkle Beslenen Müslümanlık,

Uydurulan Evliyalık,

Kabir Ehlinden Yardım Dilenmek

Kendimizi büyütecek işler yapmamız gerekirken, neden kera-met yükleyerek başkalarını büyütmeye çalışırız?

Allah’ın birliğini binlerce defa tekrar eden insanın, birliği bo-zacak yaklaşımlarda bulunması ne yaman çelişkidir.

Bazı tarikatlar Allah’a giden yolda barikata dönüşmüş, habe-rimiz yok...

Başlığa baktığınız zaman, bir anda şok oluyorsunuz. Ne demek “Şirkle Beslenen Müslümanlık” diye. Müslüman olma-nın birinci şartı, varlık âleminin tek sahibi ve hâkimi olan Ya-ratıcıya katıksız ve şartsız iman etmek ve O’nun dışındaki bü-tün tapınma objelerini reddetmek iken, nasıl oluyor da bu inancı taşıması gereken kişi şirkle besleniyor? Evet, böyle dü-şündüğünüz zaman haklısınız ama bugün Müslümanların gel-diği nokta ile Kur’an Müslümanının olması gereken nokta farklıdır. Şirke karşı direnmesi gereken Müslümanların bir kısmı maalesef boğazlarına kadar şirk batağına gömülmüştür.

Biraz ağır olacak ama açıkça söylemek gerekirse: “Kur’an’ın tarif ettiği Allah’la Müslümanların bir kısmının inandığı Allah aynı değildir.”

Page 124: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

124

Kur’an’daki Allah’a inanmazsanız, hangi adla yaşarsa-nız yaşayın iman etmiş olamazsınız. Aşağıda vermeye çalışa-cağım örneklerde de göreceksiniz ki, birçok Müslüman sadece Allah’a gösterilmesi gereken saygıyı, ilgiyi, güveni, tevekkülü başkalarıyla paylaşmaktadır. Yine sadece Allah’a yapılması gereken kulluğuna, ibadetlerine, dualarına, dileklerine, yaka-rışlarına değişik adlarla başkalarını da ortak etmektedir.

Şirk koşmak için Allah’ın birden fazla olduğunu iddia etmek ya da işinde ortaklarının bulunduğunu söylemek ge-rekmiyor. Allah’ın vasıflarını O’nunla beraber başka varlıklara isnat ediyorsanız, Allah’ın tasarruf yetkisini başkalarıyla pay-laşıyorsanız ya da Allah’la aranıza hangi maksatla olursa ol-sun birilerini ya da bir şeyleri koyuyorsanız şirk eyleminde bu-lunuyorsunuz yani müşrik oluyorsunuz demektir.

Nisa suresi 4/136. ayetinde “Ey mü'minler! Al lah'a inanın” buyrulmaktadır. Demek Allah’a inanmak, sadece “inandım” demekle olmuyor. Bu imanda samimi ve içten ol-mak, sebat etmek, güvenmek, teslim olmak ve varlık âlemin-deki tasarruf yetkisini bütünüyle Allah’a has kılmak gerekiyor.

Kur’an; imanı katıksız, tertemiz, arı, duru anlamındaki “hanif” kelimesiyle tanımlar. Hanif, varlık âleminin tek sahibi ve hâkimi olan Yaratıcıya katıksız ve lekesiz iman etmek, gü-venmek ve O’nun dışındaki bütün tapınma objelerini reddet-mek demektir. Allah’ın yanı sıra başka hiçbir güç ve hakikat kaynağı tanımadan, sadece bir olan Allah’a inanan, O’na kul-luk eden, sadece O’ndan yardım dileyen ve O’nun otoritesini hiçbir şekil ve surette başka varlıklarla paylaşmayan kişi de Hanif’tir.

Kur’an’da “hanif” kelimesi 10 yerde, çoğulu olan “hu-nefâ” ise iki yerde geçmektedir. Geçtiği yerlerin dokuzunda hanifliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu belirtilir.

Page 125: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

125

Kur’an’ın nüzulünden önce tek Tanrı inancını taşıyan kişilere Arapçada “Hanif” adı verilirdi ve bu kişilerin İbrahim Peygamber’in yolunda olduklarına inanılırdı. Bu kelime, Kur’an’da Allah’ın peygamberleri arasında ilk olarak ve geç-tiği yerlerin sekizinde Hz. İbrahim’in imanını ifade etmek için kullanılmış ve her şeyi yaratan bir yaratıcı inancının nasıl ger-çekleştiği onun şahsında net olarak özetlenmiştir.

“De k i: ‘Al lah doğru söyler. Hepiniz İbrahim ’in Yolu’na tertemiz olarak uyun. O müşrik lerden de-ği ldi.’” (A. İmran, 3/95) ve yine: “Bütün benl iğini Al lah’a tes l im eden, iyi l iği i lke edinen ve İbrahim ’in Al lah’ı birleyen dinine uyan k imseden din bak ımından daha güzel k im olabi l i r? Al lah, İbrahim ’i dos t edinmiş t ir.” (Nisâ, 4/125)

Kur’an’da, Allah’ın gösterdiği yoldan giden ve o yola saf ve duru olarak kendini adayan kişilere “Hanif” denmiş-ken, aynı manada Allah yolunda teslimiyet gösteren kişiye de “Müslüman” adı verilmiştir. İşte ayet:

“Sen, bat ı l olan her şeyden uzak laşarak yönünü, is t ikamet ini tevhid dinine çevir. Al lah’ın insan bünye-s inde nakşet t iği fı t rata uygun davran k i Al lah’ın ya-rat t ığında bir bozulma meydana gelmes in. İ ş te doğru din budur. Fakat insanların çoğu bi lmez ler.” (Rûm, 30/30)

Hz. Muhammed’in elçiliğinden önce şirk konusunda Yahudilerin ve Hıristiyanların düştüğü duruma maalesef bu-gün Müslümanlar düşmüşlerdir.

“(Yahudiler) Al lah’la beraber hahamlarını, (Hı-ris t iyanlar ise) rahiplerini ve Meryem Oğlu Mes ih’i rabler edindi ler. Hâlbuk i onlara yalnız bir tek i lah(olan Al lah’)a ibadet etmeleri emredilmiş t ir.

Page 126: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

126

O ’ndan başka hiçbir i lah yok tur. O, onların ortak koş-tuk ları şeylerden uzak t ır/yücedir.” (Tevbe, 9/31) Bu ayette Müslümanlar yok ama bugün bazı Müslümanların ya-şadıklarıyla, o günün Yahudi ve Hıristiyanlarının yaşadığı ay-nıdır.

Ayette geçen “Ahbar” terimi, “Hebr” sözcüğünün ço-ğuludur. Bu terim “Kitap Ehlinin Bilginleri” -daha çok Yahudi Bilginleri- anlamına gelir. “Ruhban” terimi ise “Râhib” sözcü-ğünün çoğuludur. Bu terim de, insanlardan uzaklaşıp riyazete çekilerek dünya zevklerini terk eden ve kendini aşırı bir şe-kilde ibadete veren kişiler için kullanılır.

Yahudilerin hahamlarını, Hıristiyanların rahiplerini ilah edinmelerinden maksat, Allah’ın mesajlarını bırakarak onla-rın söylemlerine itibar etmeleri ve onların kişisel emir ve ya-saklarına uymaları demektir ki bu da onların din adamlarına kulluk etmesi anlamına gelmektedir. Yani Allah’ın helal dedi-ğine haram, haram dediğine helal demeleridir. Bu ayetin de-vamında: “Hâlbuki onlara yalnız bir tek ilah (olan Allah’)a kulluk etmeleri emredilmişti.” buyruluyor.

Aynı tehlike bugün Müslümanlar için de geçerlidir. Al-lah adına birçok hurafe farklı adlar altında Müslümanlara inandırılmaya ve yaşattırılmaya çalışılıyor.

Onun için dinlediklerimizi, okuduklarımızı, inandıkları-mızı, konuştuklarımızı ve yaşadıklarımızı Kur’an’ın ve Sünne-tin altın mikyaslarıyla test etmeliyiz. Aksi takdirde bizim de yu-karıda belirtilen sınıflardan bir farkımız kalmaz.

Kur’an’da yüzlerce yerde Allah’ın rahmetinin sınırsızlı-ğını anlatan vurgular görürsünüz. Nerde bir azap ifadesiyle karşılaşsanız hemen arkasında “Allah’ın merhametini ve ba-

Page 127: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

127

ğışlamasını” müjdeleyen anlatıma tanık olursunuz. Bu da Al-lah’ın merhametinin enginliğini ortaya koyar. Ama şirke sıra gelince iş değişir.

“Doğrusu Al lah, kendis ine ortak koşulmas ını (s ı fat larının ve tasarruf yetk is inin paylaş ı lmas ını) as la affetmez. Ondan başkas ını ise, di lediği k imseler iç in bağış lar ve mağfiret buyurur. Her k im Al lah’a ş irk ko-şarsa gerçek ten pek büyük bir günah i le i ft i ra etmiş olur.” (Nisâ, 4/48)

İşte Allah’a ihanetin bedeli budur. Bütün günahlar af-fedilir ama şirk asla! Çünkü şirk koşmakla Allah’ın rahmet ta-sarrufunu elinden almaya kalkıyorsunuz. O’nun bağışlayıcılı-ğına başkalarını ortak ediyorsunuz.

“Onların çoğu, başka varl ık lara da tanrısal nite-l ik ler yük leyerek Al lah’a inanırlar. (İmanlarına ş irk karış t ırırlar.)” (Yûsuf, 12/106)

Allah’a katıksız iman, Tevhid inancının temelini oluştu-rur. Allah’ın bir ve her şeye egemen olduğuna inanmak yet-miyor. O’nun birliğine ve hâkimiyetine gölge düşürecek başka varlıklara tanrısal nitelikler yüklememek gerekir.

Mekkeli Müşrikler de Allah’ın birliğine ve otoritesine inanıyorlardı ama Allah’a ulaşmak için putları aracı kılarak Tevhid inancıyla çelişen tavırlar sergiliyorlardı. Bir insan Al-lah’la kendi arasına birisini ya da herhangi bir şeyi koyuyorsa imanına şirk bulaştırıyor demektir.

Şimdi olması gereken bu katıksız imana birçok Müslü-manın neler kattığını ve katılanların imanı nasıl ekşittiğini an-latmaya çalışacağım:

Page 128: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

128

Allah’a Aracı İle Ulaşmak

Bazı insanlar dualarının daha kolay kabul görmesi ve ihtiyaçlarının daha rahat giderilmesi için Allah’la aralarında aracı kullanırlar. Hâlbuki Allah’ın insanlara rahmet etmesi ve onlarla irtibata geçmesi, insanların da Allah’a ulaşması için aracıya ihtiyaç yoktur. Olmadığı gibi, kişinin Allah’la arasına vasıta koyması da düpedüz şirktir.

“İyi bi l iniz k i , her türlü ş irk ve dünyevi maksat-tan uzak iman ve i taat yalnız Al lah’a mahsus tur. O’ndan başka birtak ım dos t lar tutanlar da şöyle de-mek tedirler: “Biz onlara sadece biz i Al lah’a daha çok yak laş t ırs ınlar diye ibadet ediyoruz .” Şüphe yok k i Al -lah, onların aralarında iht i laf edip durduk ları şeyde hükmünü verecek t ir. Al lah yalancı l ığı , nankörlüğü ve inkârc ı l ığı tabiat hal ine get irenleri as la doğru yola yö-nel tmez. (Zümer, 39/3)

Ayette geçen “zülfa” kelimesi Kur’an’da dört yerde geç-mektedir. Bunlardan biri bu âyette, bir diğeri Sebe Sûresi 34/37. ayetinde: “(Ey İnsanlar!) S iz i bize yak laş t ıracak olan, ne zenginl iğiniz , ne de çocuk larınızdır. Yalnızca iman edip doğru ve yararl ı iş ler yapanlar (bize yak ın olabi l i rler).” olduğu gibi “yaklaştırmak” anlamında kullanıl-mıştır.

Diğer iki örnekte ise, biri Hz. Davud için, diğeri Hz. Sü-leyman için “itibar” anlamında kullanılmıştır. Her ikisi için de: “Onun yanımızda yüksek bir değeri (k redis i) ve dönüp geleceği güzel bir makamı vardır.” (Sâd, 38/25, 40) buy-rulmuştur.

Page 129: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

129

Bunlardan da anlıyoruz ki, hiçbir şey ve hiçbir varlık ki-şiyi Allah’a yaklaştıramaz. Kişiyi Rabbine yaklaştıracak olan amelleridir, eylemleridir. Çalışmalarıyla iyi bir itibar oluştur-duktan sonra, Hz. Davud ve Hz. Süleyman örneklerinde ol-duğu gibi, Allah katında iyi bir makama sahip olur.

Yoksa iyi olan ya da iyi zannedilen ve insanlar tarafın-dan uçurulan kişilerin araya sokularak Allah katında iyi bir krediye sahip olmak ya da onların baskısıyla (hâşâ) dilekleri kabul ettirmek, affolunmayı sağlamak imkânsızdır ve düpedüz küfürdür, şirktir

Aracısız Allah’a Ulaşmanın

İmkânsızlığını Savunanlar

“Allah’a ulaşmak için mutlaka aracı olmalı ve aracısı ol-mayanın aracısı şeytandır!” diyenlerin, Kur’an’da dayandık-ları Mâide Suresinin 5/35. ayetidir. Bu ayette -sözde- Allah’a ulaşmak için mutlaka bir şeyin vesile kılınması gerektiği vur-gulanıyormuş gibi insanlar tesir altına alınarak şirke zorlan-maktadır.

Kur’an’da “vesile” kavramı iki yerde geçer. Bu ayetler-den birincisi konumuzla doğrudan ilgilidir. Ancak buradaki vesile kavramının ne anlama geldiğini ikinci ayetle daha iyi anlamış olacağız.

“Ey İnananlar! Al lah’a karş ı sorumluluğunuzun bi l inc inde olun. O ’na (rızas ını kazandıracak faal iyet-ler gös tererek ) daha yak ın olmaya çal ış ın ve O ’nun yolunda (İs lam ’ın hayat ınıza hâk imiyet i iç in) gayret gös terin k i kurtuluşa eres iniz .” (Mâide, 5/35)

Page 130: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

130

Ayette anlatılmak istenen şey, Allah’a ulaşmak için aracı bulmak değil, O’nun rızasını kazandıracak ve O’na ya-kınlığı sağlayacak eylemlerde bulunmaktır. Ayetin son cümle-sindeki “Allah yolunda gayret gösterin ki kurtuluşa eresiniz.” ifadesi de, bu anlamda meramın anlaşılmasını kolaylaştır-maktadır.

“Vesile” kelimesinin daha iyi kavranarak kafalardaki soruların giderilmesi için İsra Suresi 17/57. ayetinin mutlaka irdelenmesi lazım:

“Onların yalvardık ları (Mes ih ve Üzeyir gibi az iz -leş t iri lmiş ) ne varsa heps i, ‘Hangimiz daha yak ın ola-cağız?’ diye Rablerine ves i le ararlar, O ’nun rahmet ini umarlar, azabından korkarlar...”

Hz. İsa ve Üzeyir Peygamberleri aracı yapmak isteyen-lere ayette Allah uyarıda bulunarak: “Onlar, Rablerine yakın olmanın yollarını ararken biz ne diye onları araya sokmaya kalkıyoruz?” diyor. Yani: Onlar da bizim gibi muhtaç varlık-lardır. Onların bu anlamda bize ne gibi bir yardımı olabilir ki? Onlar da Allah’a yakın olmak için gayret gösteriyordu. Ve on-lar sadece geldikleri toplumlara Allah’ın Dinini anlatarak va-zifelerini yapmış ve dünyadan gitmişlerdir.

Ve İsra Suresi’nin 17/56. ayetinde Allah: “De k i: ‘O ’ndan başka i lah sandığınız (ve Al lah yerine kendi-lerine sadakat gös terdiğiniz ) varl ık ları çağırın. Onlar baş ınızdak i s ık ınt ıyı ne kaldırabi l i rler ne de değiş t i -rebi l i rler.’” buyurarak aracı işini kökten halletmiştir.

Artık bu ayetleri gördükten sonra hâlâ aracı diye tuttu-ranlara basiret yoksunu, akıl fakiri, düşünme özürlü demekten başka çaremiz olamaz.

Page 131: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

131

Deniyor ki: “Madem aracı olmayacaklardı, peygamber-lere ne gerek vardı?” Peygamberler insanlarla Allah arasına girmek için gelmedi, Allah’la insanların arasına giren canlı cansız tüm objeleri ortadan kaldırmak için geldi. Ayrıca onlar aracı değil, elçidir.

Allah’la kul arasındaki irtibatın daha katıksız ve daha lekesiz bir şekilde sağlanması için görevlendirilen peygamber-lere aracılık gibi bir paye vermek ve Allah’ın hoşuna gitmeye-cek bir kulp takmak, hem Allah’a hem de peygamberlere say-gısızlıktır.

Mü’min olmanın birinci şartı, Allah’a katıksız iman et-mek değil mi? Adam göçük altında kalmış, kurtarıcı bekliyor, gelen kurtarıcı adamı düştüğü yerden çıkarıyor ama çıkarıl-ması mümkün olmayan daha derin bir kuyuya atıyor. Bizim peygamberleri koyduğumuz yer buna benziyor. Peygamber-ler insanları şirke bulaşmaktan korumak ve bulaşanları kurtar-mak için vazifelendirilmiş, ama biz onları kurtardıkları insan-larla Allah’ın arasına sokarak daha büyük bir felaketin aracı-ları yapıyoruz.

Uydurulan Evliyalık

Ve Evliyadan Medet Ummak

Kendimizi büyütecek işler yapmamız gerekirken, neden keramet yükleyerek başkalarını büyütmeye çalışıyoruz bilin-mez?

Halk dilinde, gizli bilgiler ile donanmış, zaman ve mekân bağlarının dışında kalan, Allah tarafından özel himaye gören kimselere evliyâ denir.

Page 132: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

132

Sözde iki türlü evliyâ vardır; biri gizlidir, Allah sırlarına erdiği için (hâşâ) kendini saklar ve kim olduğunu bildirmez; diğeri ise herkes tarafından bilinen, tanınan ve sayılan veliler-dir ki bunlar kerametleriyle tanınırlar.

“Evliyâ”, “velî” kelimesinin çoğuludur. Yani veliler de-mektir. Ama zaman içinde bu kelime çoğul anlamını yitirip “ermiş” manasında tekil anlam kazanmıştır. Dolayısıyla veliler için kullanılan “evliyâ” kelimesi aynı zamanda bir kişi için de “evliyâ” olarak kullanılmaktadır.

İslam’da ermişlik ve ermişlerin suda yürümesi, ateşte yanmaması, havada uçması gibi keramete dayalı olağanüstü-lükler diye bir şey yoktur. Bu tip söylemlerin ne Kur’an’da, ne de sahih hadis kaynaklarında hiçbir karşılığı bulunmamakta-dır. Allah dostları vardır, bu dostların Allah katında değerleri, itibarları vardır, onlar da hakiki mü’minlerdir. Bu konuda bizi aydınlatacak olan tek kaynak Kur’an’dır. Şimdi Kur’an’a gi-derek “evliyalık” konusunda düşündüklerimizi, inandıkları-mızı bir gözden geçirelim:

Kur’an’da “velî” kelimesi 23 yerde, “velî”nin çoğulu olarak “evliyâ” terimi 35 yerde geçer ve bunların tamamında “koruyucu/dost” anlamında kullanılır. Bunlardan bazıları, aşağıdaki örneklerde olduğu gibi, inananlar için Allah’la bir-likte, Allah’ın dostları/velileri olarak kullanılmıştır.

“Al lah, inananların dos tudur/vel is idir/koruyucu-sudur. Onları karanl ık lardan aydınl ığa ç ıkarır.” (el-Ba-kara, 2/257)

İşte Allah’a dost olmanın adı veliliktir, veli olmanın şartı da inanmaktır, güvenmektir. Ve inandıktan sonra ilahi öğreti-lerle karanlıktan aydınlığa çıkmaktır. Yani imanın gereklerini yerine getirerek Allah’ın güvenini kazanmaktır. Bu demektir

Page 133: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

133

ki iman eden ve imanın gereklerini yerine getiren herkes evli-yadır. Bu tarifi biz yapmıyoruz, Allah yapıyor. Bu makamı biz vermiyoruz, Allah veriyor.

“Al lah inananların vel is idir, dos tudur, koruyu-cusudur.” (Âl-i İmrân, 3/68)

İşte ikinci bir ayet. İnanıyorsak -ki inandığımızı söylüyo-ruz- o halde evliya aramanıza gerek yok, biz zaten evliyayız. Üstelik bu dostluğu/veliliği Allah başlatıyor. İnanmakla bizi dostluğuna kabul ederek diğer insanlardan ayırıyor ama ayırdı diye uydurulan kerametleri bize yüklemiyor. Bize sa-dece mü’min olarak değer veriyor.

İnsana olağanüstü yetenekler verilerek suda yürümek, ateşte yanmamak, havada uçmak gibi kerametler yüklenseydi Hz. Peygamber Mekke’den Medine’ye uçarak giderdi. Neden o kadar kaygı ve zahmet yaşanmıştır. Yoksa bizim uydurdu-ğumuz evliyalar (!) Hz. Peygamber’den daha mı evliyadır?

“Doğrusu benim koruyucum, vel im bu K itab’ı (K ur’an’ı ) indiren Al lah’t ı r. Ve O, bütün iyi insanlarla dos t luk kurar.” (A’râf, 7/196)

Hz. Peygamber’e Allah tarafından söyletilen bu ifadeye bakar mısınız? “Benim velim, dostum Allah’tır.” dedikten sonra, “Allah’ın, iyi insanlarla, sâlih kullarla dostluk/velâyet kuracağını” anlatıyor.

Dediğim gibi, ilk adımı Allah atıyor, kulunun yaklaşma-sını bekliyor ve teslim olduğu an onu velâyete/dostluğa kabul ediyor.

“Haberiniz olsun k i, Al lah dos t larına, evl iyaya korku yok tur ve onlar üzülecek de deği l lerdir.” (Yûnus, 10/62)

Page 134: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

134

Bu ayette bizzat çoğul olarak “evliyâ” kelimesi kullanıl-mış ve mü’minlerin korkmayacağı müjdesi verilmiştir. Bura-daki “korkmayacağı” ifadesi dünyadaki engelleri aşarken ke-ramet göstererek uçup gideceği anlamına gelmez. Kur’an’da çok sık karşılaşılan dünya ve âhiret azabından kurtulacağı an-lamına gelir.

Yusuf Peygamber, “Ey Gök leri ve Yeri Yaratan! Dünyada ve âhiret te benim yegâne dos tum sens in.” (Yûsuf, 12/101) diyor. Hz. Yusuf, peygamber olduğu halde Allah’la olan dostluğuna dikkat çekiyor. Demek peygamber de olsa inanan herkes Allah’ın dostudur. Hz. Yusuf’un Al-lah’la dostluğu ile gerçek manada inanan bir mü’minin dost-luğu arasında bir fark yoktur. Yani peygamberler veli ise, on-lara inanan ümmetleri de velidir. Ama bu imanın gerçek ve sağlam olması gerekir.

Nedir bu gerçek iman? Allah’a inanıp tam güvendikten sonra, O’nun elçileri aracılığıyla gönderdiği öğretilerle hayatı yaşanılır hale getirmektir. Bugün için gerçek mü’min, Kur’an’la terbiye olan kişidir.

“Al lah, kendis ine karş ı sorumluluk bi l inc iyle ya-şayanların dos tudur.” (Câsiye, 45/19)

Allah’ın emirleriyle hayatını düzenleyen, O’na karşı so-rumluluk bilinciyle yaşayan, O’ndan sakınan her mü’min ve-lidir, evliyadır. Bu tanımlamaya uyuyorsanız siz de evliyasınız.

Ancak evliyalığınızı test etmek isterseniz sakın apart-manların balkonlarından ya da yüksek kayalıklardan atlaya-rak uçmayı denemeyin, zinhar ateşe ya da kaynar suya gire-rek yanmayı test etmeyin, yüzmek bilmiyorsanız asla Boğaz’a dalarak karşıya geçmeye ya da gemiden atlayarak yürümeye kalkmayın! Çünkü evliyalık bu saçmalıkları yapma yeteneği değil, Allah’a dost olma hususiyetidir.

Page 135: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

135

Anlayacağınız, Kur’an’a göre inanan ve yaşayan herkes evliyadır. Ayrıca evliyalık makamı diye bir makam da yoktur. Öyle gereksiz yere insanlara, peygamberliğe benze bir evliya-lık payesi isnat ederek Allah’ın mü’min kullarına lütfettiği dostluğu “evliyalık” adıyla kimsenin süfli emellerine alet et-meyelim!

Evet, “Evliyalık, Allah’a imanı ve bu imanın arkasından gelen yakınlığı, dostluğu, itibarı ifade eder” dedik. Şimdi de Allah’ın insanlara yakınlığını Kur’an perspektifinden ortaya koyarak, birilerinin tavassutuna, yardımına, araya girmesine, arabuluculuk etmesine gerek var mı buna bakalım:

Allah’ın İnsana Yakın Olması

Allah’ın insana yakınlığını anlamak için, Kur’an’daki “Allah” tanımına, “Rab” kavramının kullanıldığı cümlelere, Allah’ın sıfatlarına vâkıf olmak gerekir. Allah’ı tanıyamamak ve anlayamamak insanı şirke götüren en büyük nedendir. Onun için bu konuda en büyük desteği Kur’an’dan almalıyız. Kâinat kitabıyla Allah’ın büyüklüğünü, varlık âlemindeki ahenkle Allah’ın kudretini idrâk edebiliriz ama O’nun bize olan yakınlığını ve bizimle münasebetini ancak Kur’an saye-sinde anlarız.

“Andolsun insanı biz yarat t ık ve nefs inin (iç benl iğinin) ona ne fıs ı ldadığını biz bi l i riz , çünkü biz ona şah damarından daha yak ınız .” (Kâf, 50/16)

Ayette geçen “şahdamarından daha yakın olma” ifa-desi, Yaratıcının insana yakınlığı anlatan en etkili sözdür ve bunu Allah söylüyor.

Page 136: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

136

Şimdi sorarım size: “Can damarımızdan bize daha ya-kın olan Yaratıcımıza ulaşmak için başkalarını nasıl ve hangi akılla devreye sokarız? Ve bunu da olması gereken doğru bir yaklaşım olarak nasıl görürüz?”

“K ul larım, beni senden sorarlarsa, (bi l s inler k i) gerçek ten ben (onlara çok) yak ınım. Bana dua edince, dua edenin duas ına cevap veririm. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karş ı l ık vererek bana inans ın-lar k i , doğru yolu bulsunlar.” (el-Bakara, 2/186)

Dedik ya, Allah’ı tanımak için en büyük destekçimiz Kur’an olmalıdır diye. Allah kuluna yakınlığını ortaya koyar-ken “Sizin duanıza, çağrınıza cevap verecek olan benim.” di-yor. O halde duamıza cevap verecek olana yalvarıp yakarma-mız, dileklerimizi karşılayacak olana dertlerimizi arz etmemiz, sorunlarımızı çözecek olana problemlerimizi sunmamız gere-kiyor.

“Gök lerin ve yerin mülkünün Al lah’a ait oldu-ğunu bi lmez mis in? Al lah’tan başka s iz i koruyacak ve s ize yardım edecek hiç k imse yok tur.” (el-Bakara, 2/107)

Ayette, “Allah’tan başka bizi koruyacak ve bize yardım edecek hiç kimsenin olmadığı” bildiriliyor. Allah böyle söyler-ken sanal âlemdeki kurtarıcılarımıza koruyuculuk gücünü ner-den bulup veriyoruz? Kaldı ki bulduğumuz kimseler kendile-rine yardım etmekten bile acizken, bize nasıl yardım edecek-ler? Yardım etmeye ve araya girmeye kalkışsalar, Allah onlara sormaz mı: “Siz de kim oluyorsunuz ki kulumla arama giriyor-sunuz?”

“Nerede olursanız olun O s iz inle beraberdir ve Al lah bütün yapt ık larınız ı görmek tedir.” (Hadîd, 57/4)

Page 137: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

137

Allah’ın, kuluyla birlikteliğini anlatan bundan daha et-kili bir mesaj olabilir mi? “Nerede olursanız olun, hangi işin başında bulunursanız bulunun… İster araba sürün, ister ya-takta uyumaya çalışın, ister sofrada yemek yiyin, ister halı sa-hada top koşturun, ister namazda olun, ister bağda bahçede çalışın, ister uçakla uçun, ister yolda yürüyün Allah sizinle be-raberdir.” diyor.

Hal böyleyken, bu beraberliği tehlikeye sokacak ve bizi yalnızlığa itecek üçüncü bir kişiyi ne diye Allah’la aramıza sok-maya kalkıyoruz?

“Al lah, insana karş ı en şefkat l i olandır, rahmet kaynağıdır.” (el-Bakara, 2/143)

İşte rahmetin kaynağı, işte merhametin merkezi, işte şefkatin hazinesi! Niçin kendileri de merhamete muhtaç olan kişileri devreye sokup Allah’ın bize göstermek istediği rahmeti engellemeye kalkıyoruz? Ya da neden Allah’ın şefkatini baş-kaları üzerinden devşirmeye çalışıyoruz?

Merhametin kaynağından alabildiğince istifade etme imkânımız varken, kendisi de kaynak arayan bizim gibi rah-mete muhtaç birilerini ne diye kaynağın yetkili bayisi duru-muna getiriyoruz? Böyle yapmakla, rahmet hazinesini bize açan Allah’a karşı saygısızlık etmiş olmuyor muyuz?

Biz Allah’ın üvey kulları değiliz (hâşâ). O’nun yarattığı varlıklar arasında kendine en yakın olan kullarıyız. Öyle ki bu yakınlık annemizle, eşimizle, çocuklarımızla, dostlarımızla, ar-kadaşlarımızla aramızdaki yakınlığın milyonlarca katıdır. Ne diye hâlâ Allah’a yakın durmaya çekiniyor ve bizi O’na yak-laştıracak zavallı birilerini arıyoruz? Unutmayalım ki, Allah’la aramıza sokacağımız ne varsa hepsi de yarın Rûz-i Mahşer’de karşımıza bir felaket olarak çıkacaktır!

Page 138: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

138

“Al lah bize yeter. O ne güzel vek i ldir.” (A. İmran, 3/173); “Al lah, kuluna yetmez mi?..” (Zümer, 39/36); “...K im Al lah’a dayanıp güvenirse O, ona yeter...” (Talâk, 65/3)

Allah’ın, en küçük bir şirke bulaşmak konusunda bile kendimize gelmemizi sağlayacak hayat dolu ayetlerine bakar mısınız? Daha ne bekliyoruz? Allah bize canımızdan daha ya-kın, dualarımıza icabet etmeye ve bizi korumaya hazır, bera-berliğe razı, şefkati ve merhameti esirgemiyor ve bu ayetlerde görüldüğü gibi de her konuda bizim için yeterli...

Bize ne oluyor da bize herkesten ve her şeyden çok ya-kın olan ve bu yakınlığı can damarıyla ifade eden Allah’a uzak durmaya çalışıyoruz? Hangi akılla Allah’ın rahmet kapısı bi-zim için sonuna kadar açılmışken başkalarından yardım dile-niyoruz? Hangi hakla Allah’ın kendisi vekilken başkalarına vekâlet vermeye kalkıyoruz? Bu yaptıklarımızın Allah’a çok büyük bir saygısızlık olduğunu ve bu saygısızlığın bizi şirke do-laysıyla cehenneme götürdüğünü biliyor muyuz?

İnsanın bir şeyden istifade edebilmesi için onu iyi tanı-ması ve anlaması gerekir. Sağlıklı beslenmemiz için bile diyet uzmanlarından destek alıyoruz, yiyeceklerimizi özenle seç-meye ve daha iyi tanımaya çalışıyoruz. Allah’ı bir insan gibi düşünürsek, O’nun bilmesini, duymasını, görmesini, yardı-mını, yakınlığını, birlikteliğini, dostluğunu anlayamayız. O’nu eşi benzeri olmayan, yer göğe sığmayan, zamandan mekândan münezzeh, insanın kavrayış alanının ötesinde bu-lunan, gözle görülemeyen, duyularla algılanamayan, beşeri algı ile tarif edilemeyen bir Allah olarak düşüneceğiz ve O’nu asla yaratılan hiçbir varlığa benzetmeyeceğiz.

Page 139: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

139

Allah’ı anlamanın yolu Kur’an’ın bütününü anlamak-tan geçer. Mesajın tamamını kavradıktan sonra Allah’ın ya-kınlığı konusundaki derinliği daha iyi idrâk edeceğiz ve o za-man aracılarla hem kendimize yaptığımız zulmü hem de Al-lah’a gösterdiğimiz saygısızlığı daha iyi anlamış olacağız.

Önemli bir sorununuz var ve sorunun çözülmesi için ciddi bir gayret içindesiniz. Kime derdinizi anlatsanız çare bu-lamıyorsunuz. Ama dertlerinize derman olacak zat da yanı-nızda ve bütün sorunlarınızı sadece kendisinin çözebileceğini ve kendisi dışında bir alternatifinizin olmadığını söylüyor. Siz hâlâ derdinize derman bulacak makamlar, aracılar aramaya devam ediyorsunuz. Böyle bir saçmalığın doğru olabileceğini düşünebiliyor musunuz? İşte bizim yaptığımız da böyle bir saçmalıktır.

“Onlar Al lah’ın gücünü gereği gibi kavrayıp de-ğerlendiremediler.” (Hac, 22/74) ayeti bizim için ne ifade ediyor, hiç düşündük mü?

Bazıları, Allah’la doğrudan irtibata geçmeyi, O’ndan aracısız talepte bulunmayı trafosuz enerjiye bağlanmaya ben-zetmektedir. Bu teşbihin akılla mantıkla izahı mümkün değil. Yok efendim “adamın kalbi yanarmış”; Allah’tan Kâbe’ye, oradan Hz. Peygamber’e, oradan da tâlî aracılara ve en son size ulaşırmış Allah’ın yardımı/nuru; siz de dileklerinizi aynı yolla, tersinden Allah’a arz edebilirmişsiniz!

Allah’ın nurunun insan kalbini yakabileceğini düşün-mek ne azim bir cehalettir. Nur mânevîdir, kalp de mânevîdir. Mânevî bir şeyin yanması asla düşünülemez. Ayrıca kalpler ancak Allah’ın nuruyla aydınlanır ve kirlerden arınır. “Bil iniz k i , kalpler ancak Al lah’ı anmak la huzur bulur.” (Ra’d, 13/28) Allah’ın nurunun insan kalbine gelmesi için arıtılması ya da kalbe filtre takılması mı gerekecek?

Page 140: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

140

Varlık âlemini yaratan ve Arş üzerine egemenlik kuran Allah, topraktan yarattığı insan bedenine kendi ruhundan üf-ledikten sonra, halife sıfatıyla onu dünyaya göndermiş, sonra da Arş’ının birer izdüşümü misali, yeryüzünde kendine özel iki manevi alan oluşturmuştur. Bunlardan biri, Mekke’de sem-bolik olarak, bütün insan eylemlerinin Allah’ın birliği fikrini merkez alması anlamına gelen Kâbe’nin olduğu yerdir, diğeri ise insanın merkezi olan kalbidir. Ancak bu kalp kanı vücuda pompalayan biyolojik kalp değil, manevi kalptir yani ruhtur.

Şimdi siz, Allah’ın irtibat merkezi olan insan kalbini, yine Allah’ın nuruyla yakacaksınız? Allah’ın kendi irtibat mer-kezini ateşe vermesi düşünülebilir mi? O merkez O’na göre yaratılmış ve Ona göre tasarlanmıştır. Ve orası O’ndan baş-kasına konaklık edemez, etmemelidir.

Allah’la irtibata geçmek, O’nun yardımını almak, rah-metine kavuşmak, O’nun nuruyla kalpleri temizlemek ve ay-dınlatmak için distribütörlere, bayilere, aracılara, taşeron fir-malara, komisyonculara gerek yoktur.

Bu iş öyle santrallere, trafolara, barajlara benzetmekle olmaz. Allah, kuluyla doğrudan çalışır ve herhangi bir varlığın araya girmesine de tahammül etmez.

Rahmetin toptancısı olmaz. Allah’ın nurunun komis-yoncusu olmaz. Peygamberler distribütör değil, Allah’ın me-sajının tebliğcileridir. İslam âlimleri Hz. Peygamber’in getirdiği dinin bayileri değil, misyonunun mümessilleridir, davasının hadimleridir, yolunun yolcularıdır.

Farkında olmadığımız bir şey var. Allah’a yaklaşmak için beraber olmaya çalıştığımız ve sohbetlerine katılmaktan büyük keyif aldığımız ve Allah dostu diye tanıdığımız kişilerin birçoğu tarafından her geçen gün Allah’tan uzaklaştırılıyoruz.

Page 141: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

141

Bazı tarikatlar Allah’a giden yolda barikata dönüşmüş habe-rimiz yok. Bazıları Sırat-ı Müstakimi Tariki Musannime (put-çuluğa) dönüştürmüş ama bilgimiz yok. Farkında olmadan Allah adamı zannettiğimiz insanlara gösterdiğimiz sevgiyi ma-alesef Allah’a göstermiyoruz. Bu öyle “Biz, Allah’ın kuluyuz ve O’nu çok seviyoruz!” demekle olmuyor.

Allah sevgisinin davranışlara yansıması gerekir. “İn-sanlar aras ında, Al lah’tan başkalarını O ’na ortak ko-şanlar vardır. Onları , (yalnızca) Al lah’a özgü (olmas ı gereken) bir sevgi i le severler. İnananların Al lah sev-gis i ise, daha faz ladır. (Al lah’a ortak koşarak) nefis le-rine zulmedenler, azabı gördük leri zaman bütün kuv-vet in Al lah’ta bulunduğunu ve Al lah’ın azabının pek ş iddet l i olduğunu (anlayacak lar ama) keşke (önce-den) bi l selerdi.” (el-Bakara, 2/165) Bu ayetin yorumunu size bırakıyorum. Umarım bize fayda sağlayacak ve uyanma-mıza vesile olacak bir eşleştirme yaparız.

Evliya Diye Bilinen Zatların

Türbelerini Ziyaret

Kabir ziyaretinin doğru olup olmadığını anlamak için, hangi amaçla kabirlere gidildiğine bakmak lazım. Eğer ge-nelde olduğu gibi türbeden yardım almaya ya da orada med-fun bulunan kişiyi aracı tutmaya gidiyorsak şirke bulaşıyoruz demektir. Ama ölümü hatırlamak, kabir ehlinin faydalı çalış-malarını yâd etmek ve örnek hayatını anımsamak için gidi-yorsak elbette ki bir sakınca olmaz. Ancak ziyaretlerde çoğun-lukla yardım dilenmek ve aracı kılmak ana düşüncedir. İşte tehlikeli olan da budur.

Page 142: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

142

“Biz ondan yardım dilemiyoruz, onun hürmetine Al-lah’tan yardım diliyoruz!” diyerek birtakım manevralarla sap-kınlıklarımızı kamufle etmeye çalışsak da hissiyatımızı Allah biliyor. Allah birisine hürmet ederek iş yapsaydı Hz. İbra-him’in babasına, Hz. Peygamber’in amcasına hidâyet lütfe-derdi. Hz. Nuh’un oğlunu kurtarır, Hz. Lut’un eşini doğru yola getirirdi. Bizim hürmetine dediğiniz zatlar bu saydığım isim-lerden daha mı değerlidir?

Madem ölümü hatırlamak ve hatıraları yâd etmek mak-sadıyla türbe ziyaretine gidiyoruz, o halde neden hep sınav-lardan önce, seçimlerin arifesinde, ev araba aldıktan sonra, işe girerken, makama yerleşirken, bir yere göç ederken bu zi-yaretlerimizi sıklaştırıyoruz?

Neden dünya işlerinde başarılı olmak için hayattaki ba-şarılı insanları ziyaret etmek yerine dünyadan göçmüş insan-ları ziyaret ediyoruz? Maksadımız belli, yalandan kendimizi avutmayalım! Kendimizi aldatsak da Allah’ı aldatamayız. “Al-lah kulunun taleplerini başkasıyla paylaşmak istemez.” (Buhârî, Nikâh 107; Müslim, Tevbe 36; Tirmizî, Radâ 14) Yaptığınız iş tartışmasız şirkin kapsamına girmektedir.

“Hal is inancın yalnız Al lah’a yönelmes i gerek -mez mi? O ’ndan başkas ını dos t ve koruyucu edinen-ler, ‘Biz bunlara s ırf biz i Al lah’a daha çok yak laş t ır-s ınlar diye kul luk ediyoruz !’ derler.” (Zümer, 39/3);

“Ancak Rabbine yönel ve yalvar.” (İnşirâh, 94/8)

Bu âyetlerden de anlaşılıyor ki Allah, kulunun mutlaka doğrudan kendisiyle irtibata geçmesini istiyor, çünkü yaratılışı ve yapısı onu gerektiriyor.

Allah, “Sadece Rabbinize yalvarın.” diyor, biz ise “Rab-bimize yalvarıyoruz ama ne olur ne olmaz filan zatı da araya

Page 143: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

143

sokarak işi sağlama alıyoruz!” diyoruz. Sağlama aldığımız bir şey yok, sadece imanımızı ve yaptıklarımızı sakata getiriyoruz. Allah aşkına, bu kadar ayeti gördükten sonra yapılanların şirk olduğunu anlamamız için gökten başımıza taş mı yağması la-zım?

Çıkıyor birileri, yaşadıklarıyla çelişen herhangi bir ayet için: “Madem bu ayetin hükmü geçerliydi, Hz. Peygamber bu ayet geldikten sonra neden farklı uygulamalar yaptı?” diye so-ruyor?

Allah aşkına, Hz. Peygamber hurafeci midir ki ayete uy-mayan iş yapsın? Aziz Peygamber’in vahyin dışına çıkması, Allah’ın koyduğu çizgiyi aşması düşünülebilir mi? İşte size kapı gibi belge:

“Eğer o, bize karş ı baz ı söz leri uydurup söylemiş olsaydı. Elbet te biz onu kuvvet le yakalardık (onu ce-zalandırırdık ). Sonra onun can damarını keserdik (onu yaşatmazdık ).” (Hâkka, 69/44-46)

Bu ayetlerin muhatabı olan bir peygamber, ne dersiniz kafasına göre iş yapar mıydı? “Yapardı!” diyorsanız şu ayet-lere bir bakın:

“Sen sadece Rabbinden sana vahyolunana uy.” (Ahzâb, 33/2)”;

“(De k i.) Ben ancak bana vahyolunana uyarım.” (Yûnus, 10/15);

“Eğer bunu yapmazsan O ’nun elç i l iğini yapma-mış olursun.” (Mâide, 5/67);

“(De k i:) O, s ize K itab’ı aç ık lanmış olarak indir-miş iken Al lah’tan başka bir hakem mi arayayım?” (En’âm, 6/114)

Page 144: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

144

Belli ki Hz. Peygamber üzerinden bazı yanlışlara ruhsat kazandırmak için kimsenin bilmediği ve tanımadığı râviler aracılığıyla uydurulmuş hadisler ortaya atılıyor. Böylece Kur’an’la çelişen başka meselelere meşruluk kazandırabilmek için Hz. Peygamberin ismi kullanılıyor.

Ayrıca türbelerden yardım isterken, bilmeliyiz ki; aracı tutmak istediğimiz insanlar hayatta değillerdir. Onların türbe-lerde sadece cesetleri gömülüdür, ruhlarıyla türbelerin bir ala-kası yoktur. Bize yardım etmeye kalksalar da zaten edemezler. Çünkü onlar bu âlemden ahiret âlemine göçmüştür.

Diyeceksiniz ki: “Şehitler de mi yaşamıyor?” Şehitler, bizim zannettiğimiz gibi mezarlıklarda, türbelerde yaşamıyor. Şehitlere yapılan özel kabirlerin dinde hiçbir karşılığı yoktur. Öyle olsaydı Hz. Peygamber Uhud şehitlerine ve diğer savaş-larda kanını canına şahit tutanlara özel mezar yaptırırdı.

“Sak ın, Al lah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Bi lak is onlar diridirler. (Hem de) Rablerinin kat ında rız ık landırı l ıyorlar.” (A. İmrân, 3/169)

Ayetten de anlaşıldığı üzere onlar, Allah’ın takdir ettiği bir âlemde hayatlarına devam ediyorlar. Bu âlemle ilgili her-hangi bir bilgiye sahip değiliz. Biz o âleme gitmedik. Bizim gittiğimiz yer o insanların cesetlerinin toprağa verildiği yerler-dir. Velev ki o âleme gitmiş ve o insanlarla buluşmuş olsak, yine de onların bize bir faydası olamayacaktır. Çünkü onlar da -makamları farklı olsa da- bizim gibi Allah’ın merhametine muhtaç varlıklardır.

“Ey İnsanlar! Size bir örnek veri ldi. Şimdi onu iyi dinleyin: Siz in Al lah’tan başka yalvardık larınız , güç birl iği yapsalar bir s inek dahi yaratamaz lar. Eğer s inek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri ala-maz lar. (Çünkü) is teyen de âc iz , (kendis inden) is te-nen de.” (Hac, 22/73) Ayetin ikinci cümlesi “sinek onlardan

Page 145: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

145

bir şey kapsa” ifadesiyle Allah’tan başka yalvarılan varlıkların canlı olduğuna delalet ediyor.

Gördünüz mü benzetmeyi? Durum değerlendirmesini gelin siz yapın! Bu ayeti anlamak için sinek olmamak yetmi-yor, aklı kullanmak ve kafayı çalıştırmak gerekiyor.

Ya türbelere ne diyeceksiniz? Rûz-i Mahşer’de Allah türbelerin hangi maksatla ve kimler için yapıldığını ve onlara dünyanın emeğinin ve parasının ne için harcandığını sorarsa -ki soracaktır- nasıl cevap vereceğiz? Oralarda cesetleri gö-mülü olan insanların amel defterlerini biz mi tuttuk? Nereden biliyor ve uyduruyoruz o insanların büyük zatlar olduğunu? Ayrıca büyük zat nedir? Var mıdır Allah’tan başka büyük zat?

“…De k i: Ben, bana ve s ize ne olacağını bi le-mem, sadece bana vahyolunana uyarım...” (Ahkaf, 46/9)

Bizim adlandırdığımız gibi büyük zat olsalar da o insan-ların cesetlerinin diğer insanlarınkinden ne farkı var ki onları özel mezarlarda tutuyoruz? Firavunların piramitlerini unuttuk mu? Nasıl olur da firavunların yapıtlarını canlandıran türbeler yaparız? Üstelik “büyük zat” diye tanıttığımız insanlara.

Yağmurdan ıslanmasınlar, güneşten rahatsız olmasın-lar, kimseler tarafından huzursuz edilmesinler diye mi üzerle-rini ve etraflarını kapatıyoruz? Yoksa biz ölen insanların me-zarını ofis gibi mi düşünüyoruz? Peki ya özel kalemlerini, sek-reterlerini yanlarına niye gömmüyoruz? Tek başına mı çalışa-cak o büyük zatlar (!)?

“Al lah’tan başka, K ıyâmet Gününe kadar kendi-s ine cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sa-pık k im olabi l i r? Oysa onlar, bunların yalvardık ların-dan habers izdirler.” (Ahkâf, 46/5)

Page 146: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

146

Buraya kadar anlattıklarımı bu ayet çok açık olarak özetlemiyor mu? Hâlâ farklı mı düşünüyorsunuz? Ya da “Siz böyle anlatıyorsunuz ama filan kitapta böyle yazıyor!” mu di-yorsunuz? Benim bir şey dediğim yok, diyemem de. Allah bu-yuruyor, hem de üstüne basa basa, tekrar ede ede. Bu ko-nuda insanların rahat anlamasını sağlamak için âhiretteki manzarayı bugünden tasvir ediyor ve buyuruyor ki:

“Al lah’la beraber, O ’na yak ınl ık sağlamaları iç in edindik leri i lahlar onlara yardım etseydi ya! On-lar uzak laş ıp kayboldular. Bu, (sahte i lahl ık ) onların kendi yalanlarından, uydurup durduk larından başka bir şey deği ldir.” (Ahkâf, 46/28)

Yani: “O yalvarıp yakardıklarınızı bulun getirin ve size yardım etsinler!” denecek. Bulup getirebilecek misiyiz o bü-yük zatları (!)? Getirsek de bize bir faydalarının olacağını zan-nediyor muyuz?

“Al lah’tan başka yalvarıp durduk larınız s iz ler gibi (yalvaran) kul lardır. Eğer doğru iseniz , hemen on-ları çağırın da s ize icabet ets inler.” (A’râf, 7/194)

Ayetler arası tutarlılığa ve bu ayetteki derinliğe bakar mısınız? Madem yaptığınızın doğru olduğuna inanıyorsunuz, “o halde çağrınıza karşılık versinler” diyor Allah.

Türbelerde cesetleri bulunan insanlarla kaç defa konuş-tuk ya da kaç kişinin konuştuğunu gördük? Hep uydurulanları duyuyoruz, yalanları yutuyoruz. Gerçekleri görmenin ve ya-şamanın zamanı gelmeyecek mi? Neden aynı olağanüstülük-lere biz şahit olamıyoruz da hep başkalarından öğreniyoruz? Bunu düşünmemiz gerekmez mi? Asla çağrımıza karşılık veri-leceğini beklemeyelim! Çünkü türbelerde bize cevap verebi-lecek kimseler yok. Onlar öldüğü zaman gidecekleri yere daha

Page 147: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

147

cesetleri toprağa verilmeden gitmiştir. Nitekim “Sen, ka-birde bulunanlara iş i t t i remezs in (çünkü onlar ölmüş-tür).” (Fâtır, 35/22) buyrulmaktadır.

Güneş panelleri ne kadar farklı olsa da enerjilerini Gü-neş’ten alırlar. Panel, panele enerji veremez. Panellerimiz enerjilerini almak için sadece Güneş’e duyarlı olmalı. Başka-larının panelleriyle beslenmeyi, onlardan enerji almayı bıra-kalım! Üstelik enerji almaya kalktığımız paneller çoktan teda-vülden kalkmıştır.

Birisi, “Felaketle karşılaştığım zaman ‘Kurtar Allah’ım’ dedim fakat netice alamadım ama ne zaman ki ‘Medet Yâ Gavs’ dedim bir anda rahata kavuştum!” diyor. İşte bu büyük bir hezeyandır, Allah’a atılabilecek olan en büyük iftiradır, Kur’an mesajını ayaklar altına almanın en acımasız çıkışıdır.

Namazlarda Fâtiha Sûresini okumuyor muyuz?

“(Ey Rabbimiz !) Yalnız sana ibadet /kul luk eder ve yalnız senden yardım di leriz .” (Fâtiha, 1/5)

Ne oldu, bir anda çark ettik? Üstelik bu ayeti günde en az 20 defa sadece namazlarda tekrar ediyoruz. Hiç mi sorum-luluk yüklemiyor bize bu ayet? Allah’ın huzurunda ona verdi-ğimiz bu söze karşı sadakatsizliğimiz hiç mi utandırmıyor bizi? Utandırmaz tabii. Çünkü namazda ne okuduğumuzu ve oku-duklarımızın ne anlama geldiğini bilmiyoruz ki!

Hani, Yâsîn Sûresi’ni ağzımızdan düşürmüyorduk? Bu sûrede: “Yardım görürler umuduyla, Al lah’la beraber başka i lahlar edindi ler. Onların (o i lahların) kendile-rine yardım etmeye güç leri yetmez; oysa kendileri on-lar iç in haz ır bulundurulmuş askerlerdir.” (Yâsîn, 36/74) buyrulmaktadır.

Page 148: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

148

Türbelerde sadece askerlik yapıyoruz. Gerçi süresi biraz kısa oluyor ama sık sık olunca aynı yere geliyor.

Bu inandıklarımızın ve yaşadıklarımızın Câhiliye Arap-larının yaptıklarından hiçbir farkı yok.

Onların putları kullanarak Allah’a yakın olmaya çalış-ması ne kadar yanlışsa, bizim türbeleri, yatırları ve birtakım kimseleri kullanarak Allah’a yaklaşmaya çalışmamız da o ka-dar yanlıştır.

Değil Abdülkadir-i Geylani gibi isimleri, Hz. Peygam-beri bile Allah’la aramıza sokamayız. Çünkü o, aracı tutma-mamız için Allah’ın vazifelendirdiği bir elçidir. Nitekim Hz. Muhammed’in amcası Ebû Tâlib, son saatlerini yaşıyordu. Peygamberimiz onu ziyaret ederek Tevhid inancı üzere ölme-sini sağlamak için onu İslam’a davet etti ama olmadı. Bunun üzerine şu ayet nâzil oldu:

“Şüphes iz sen sevdiğin k imseyi doğru yola i lete-mezs in. Fakat Al lah, di leyeni doğru yola eriş t irir. O, doğru yola ulaşacak ları daha iyi bi l i r.” (Kasas, 28/56)

İşte gördünüz, insanın kendisi dileyecek ve Allah da lüt-fedecek.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da şirkin dehşetini anlatan birkaç ayetle mevzuyu kapatmak istiyorum:

“...K im Al lah’tan başka bir varl ığa i lahl ık yak ış -t ırırsa, Al lah onu Cennet ’ten mahrum edecek ve böy-lelerinin varış yeri Cehennem olacak t ır.” (Mâide, 5/72)

Aynı anlama gelen Nisâ Sûresi 4/116 âyetini de yuka-rıda görmüştük. Bütün günahları bağışlayan Allah, şirke karşı çok acımasız davranıyor.

Page 149: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

149

“Hiçbir şeyi O ’na ortak koşmadan Al lah’a yöne-len k imseler olun. K im Al lah’a ortak koşarsa sank i gök ten yere düşmüş de kuş lara yem olmuş ya da rüzgâr tarafından sürük lenerek ıss ız bir köşeye at ı l -mış gibi olur.” (Hac, 22/31)

Ayetteki ortaklık; Allah’ın rahmetine talip olmak ister-ken doğrudan Allah’tan değil de distribütörden ya da bayiden rahmeti talep etmektir. Bu durumda Allah’a bayi aracılığıyla ulaşanın durumunu Allah, kuşların yiyebileceği parçalanmış ruhsuz et parçasına, rüzgârın sürükleyebileceği şuursuz iske-lete benzetiyor. Maazallah!

“De k i: ‘Al lah’la beraber bize fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere de mi kul luk edel im? Al lah biz i doğru yola i let t ik ten sonra tek rar geriye mi döne-l im? Tıpk ı arkadaş ları tarafından ‘Bize gel ’ diye doğru yola çağrı ldığı halde, şeytanlar tarafından ayart ı l ıp çöl ortas ında şaşk ın bırak ı lan k imse gibi mi olal ım?’ Yine de k i: ‘Al lah’ın gös terdiği yol (İs lam), yegâne doğru yoldur. Biz , Â lemlerin Rabbine tes l im olmak la emrolunduk .’” (En’âm, 6/71)

İşte bu ayet genel bir tablo koyuyor ortaya. Allah bize sahip çıkmışken ve bizi aydınlık saraya yerleştirmişken, zifiri karanlıkta ıssız çölde ne işimiz var? Allah’ın koyduğu ve gös-terdiği doğru yol varken, şer güçlerin açtığı dikenli, kaygan, patika, taşlık yoldan niye gideriz?

Anlattığım gibi, kendilerine bile faydası olmayan insan-ların bize nasıl bir faydası olabilir? Doğru yola erdikten sonra geri dönmemek ya da başka yollara sapmamak için katıksız imanımızı koruyacağız ve Yaratıcımızla aramıza yaratılanı sokmayacağız.

Page 150: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

150

“Muhakkak k i sana da, senden öncek i lere de vahyolundu k i: ‘Eğer Al lah’a eş koşacak olursan, şüp-hes iz amel lerin boşa ç ıkacak ve elbet te sen, hüsrana uğrayanlardan olacaks ın.’” (Zümer, 39/65)

İşte tehlikenin boyutunu ortaya koyan ayet. Şirke bu-laştığımız an, geçmişteki bütün güzel ve faydalı eylemlerimiz anlamsız hale gelecek ve karşılıksız kalacaktır. Çünkü faaliyet-lerimizin karşılığını verecek olan Allah’ın verme yetkisine, hakkımız olmadığı halde cüret göstererek birilerini ortak kıl-dık. Ve böylece, Kur’an’da onlarca kez şirkten sakınmak ko-nusunda uyarılmamıza rağmen gerekli hassasiyeti gösterme-yerek hüsrana uğrayanlardan olduk.

“Onlar, Al lah’tan başka kendilerine zararı ve faydas ı olmayan varl ık lardan yardım di l iyorlar ve: ‘Bunlar biz im Al lah kat ındak i kayırıc ı larımızdır’ di-yorlar. De k i: ‘Siz Al lah’a, gök lerde ve yerde bi lmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? (Hayır,) kudret ve ege-menl iğinde s ınırs ız olan O'dur ve insanların O'na, or-tak koş tuk ları her şeyden yücedir.” (Yusuf, 10/18)

Page 151: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

151

Hz. Peygamber Üzerinden

Şirke Bulaşmak

Hıristiyanlar “Medet Yâ İsa!” dediği zaman müşrik oluyor da, Müslümanlar “Medet Yâ Resûlullah!” dediği zaman neden müşrik olmuyor?

Putları yıkmak için görevlendirilen bir peygamberi putlaştır-mak ona yapılabilecek en büyük saygısızlıktır...

Ne hikmettir bilinmez, birçok Müslüman, Hz. Peygam-ber’in yaşadıklarına bakarak hayatına çekidüzen vermesi ge-rekirken, hiçbir hakları ve yetkileri olmadığı halde peygam-bere sürekli makam ve mevki isnad ederler. Onu, birtakım tanrısal nitelikler atfederek insanüstü bir varlık olarak görürler. O, yeryüzündeki âlemlere peygamber olarak gelmişken onu göklere çıkararak, meleklere, cinlere, gezegenlere, yıldızlara peygamber yaparlar.

Sormak lazım onlara: Hz. Peygamber’in makamıyla ne-den bu kadar ilgileniyorsunuz? Günahlarınızı onun şefaat ge-misine (!) yüklemek için mi bu gayreti gösteriyorsunuz? Öyle ya, makamı ne kadar büyük olursa, gemisi (!) de o kadar bü-yük olur, gemisi ne kadar büyük olursa siz de o kadar rahat günah işlersiniz, böylece Hz. Peygamber üzerinden cenneti hak etmiş olursunuz, öyle mi?

Page 152: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

152

Sizin vazifeniz Abdullah’ın oğlu Muhammed’i ihya et-mek, Ona olur olmaz makamlar izafe etmek değil, Allah’ın El-çisi Hz. Peygamber’in sünnetini ihya ederek onun ümmeti ol-maktır. Ona ümmet olmak, ondan sonra bir İslam ülkesinde dünyaya gelerek şehadet getirmekle olmuyor. Âlemlerin onun için yaratıldığını iddia etseniz de, bütün peygamberlerin ona ümmet olmak için sırada beklediğini söyleseniz de, onu cinle-rin, kuşların, Ay’ın, Güneş’in, yıldızların peygamberi yapsanız da bunun ona da, size de bir faydası olmayacaktır.

Bu konuda kötü niyetli olduğunuzu, bu gereksiz yücelt-meleri maksatlı yaptığınızı söyleyemem. Yani Hz. Peygamber hakkında ileri sürdüğünüz vasıflar Kur’an’ın öğretilerine ters düşse de sizin şirkiniz bilinçli bir niyete dayanmaz. Ancak sizin bu şekilde inanmanız ve Hz. Peygamber hakkında söyledikle-riniz müşrik olacağınız tehlikesini ortadan kaldırmaz.

Nitekim Hıristiyan doktrinindeki Teslis akidesi yani Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan üçlü inancı da kötü bir niyete dayanmaz. Ama onların Hz. İsa’yı kutsamaları, onu Allah’ın insan şeklindeki bir tezahürü olarak görmeleri, Hakk’ın koyduğu sınırları ihlal ettiği için şirk olur. Aynı şey sizin için de geçerlidir. Sadece, sizi şirke götüren gerekçeleriniz farklıdır. Hıristiyanlığı ikonlarından dolayı kınarken, aşağıdaki göreceğiniz örneklerde, Hz. Peygamber’e isnat ettiğiniz tanrı-sal nitelikler, Hıristiyanların Hz. İsa’ya atfettikleri niteliklerden çok farklı değildir:

“Al lah’ın kendis ine k itap, hikmet ve nebi l ik ver-diği hiçbir k iş inin kalk ıp da insanlara: ‘Al lah’ın yanı s ıra bana da kul olun!’ demesi düşünülemez. Aks ine, (onlara şöyle öğüt verir): “Öğretmek te olduğunuz ve bi lgis ini yaydığınız K itab’ın gerek t irdiği gibi Rabbe bağl ı kul lar olun!” (A. İmrân, 3/79)

Page 153: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

153

Bu ayette, Hz. İsa’nın sözde Allah’ın Oğlu olması hase-biyle Tanrı olduğunu iddia eden Hıristiyanlara bir cevap var-dır. Hz. İsa’nın diğer peygamberler gibi Allah’ın Kulu ve Resûlü olduğu, gerek İncil’in aslında ve gerekse Kur’an’ın muhtelif yerlerinde anlatılmaktadır. Meryem Sûresi’nin 30. âyetinde Hz. İsa’nın Allah’ın Kulu ve Elçisi olduğu ve aynı sûrenin 35. âyetinde Allah’ın çocuk edinmesinin düşünüle-meyeceği anlatılmaktadır.

Hz. İsa’nın Allah’ın Oğlu olduğunu iddia eden Hıristi-yanları eleştirip bunu bir sapıklık olarak gören zihniyet, Hz. Muhammed’i “Allah’ın Yarattığı İlk Nur” ve “Allah’ın Sevgi-lisi” olarak nitelemekte sakınca görmüyor!

Hâlbuki Hıristiyanlar da kendilerine göre oğul tabirini farklı yorumluyor; biyolojik anlamda oğulluktan söz etmiyor-lar. Şimdi Hıristiyanların bu yaptığı şirk oluyor da bazı Müslü-manların yaptığı neden şirk olmuyor?

Hıristiyanların Hz. İsa’ya yalvarıp günahlarını affetme-sini istemeleri ile bazı Müslümanların “Medet ya Resûlullah!”, “Şefaat ya Resûlullah!” şeklinde Hz. Peygamber’den yardım dilemeleri aynı şey değil mi? Zümer Sûresi’nin 39/44. âye-tinde: “Şefaat yalnız Al lah’a ait t i r. Gök ler ve yer üze-rindek i otori te (yalnız ) O’nundur...” buyrulmasına rağ-men, bazı Müslümanların Hz. Peygamber’den sürekli şefaat dilenmesi doğru mudur? Allah’ın otoritesine Hz. Peygamber’i ve daha nicelerini ortak etmeleri anlaşılır bir şey midir?

Affetmek, bağışlamak, yardım etmek Allah’ın yetki-sinde iken, siz hangi cüretle bunları Hz. Peygamber’e devre-debiliyorsunuz?

“Yaratmasaydım seni yaratmazdım âlemi!” ve “Hz. Muhammed, Allah’ın yarattığı ilk nurdur! Onun nurundan kâinat yaratılmıştır!” gibi iddia ve inançlar da düpedüz şirktir.

Page 154: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

154

Fussilet suresi 41/6. ayetinde “Ben ancak , s iz in gibi bir insanım” ve Duhâ Sûresi, 93/7. âyetinde “Seni yol bi lmez iken, doğru yola yönel t ip i letmedi mi?” buyrulurken, Hz. Peygamber’i varlığın sebebi olarak nasıl görürsünüz? Onun nurundan kâinatın yaratıldığını nasıl iddia edersiniz? Kâinat, Hz. Peygamber’in nurundan yaratıldı ise Hz. Âdem’den beri gelip geçen müşrikler nasıl nurdan çoğaldı?

“Âdem su ile çamur arasında iken ben peygamber-dim.” hadisini uydururken, “Hz. Muhammed’in nuru, Âdem’in iki kaşı arasına kondu! Âdem, kendisine ruh veri-lince, alnında Zühre Yıldızı gibi parlayan bir nurun olduğunu fark etti!” gibi söylemlerle şirke bulaşırken şu ayetleri görme-diniz mi?:

“Muhammed, sadece bir Peygamber’dir. Ondan önce de peygamberler gel ip geçmiş t ir.” (Âl-i İmrân, 3/144);

“Muhammed, Al lah’ın Resûlü ve Peygamberle-rin Sonuncusudur. Al lah, her şeyi hakk ıyla bi lendir.” (Ahzâb, 33/40)

Bu ayetleri görmezsiniz, çünkü Kur’an’ı okumak ve an-lamak gibi bir derdiniz yok. Onu anlamak yerine onu lafzın-dan okuyarak zaten gerekli sevabı kazanıyorsunuz (!). Üreti-len hurafelerden, uydurulan hadislerden, aslı alakası olmayan menkıbelerden dini zaten tanıyorsunuz (!). Tanıdığınız dini yeniden anlamak için ikinci bir zahmete niye giresiniz ki?

Cenaze ve Cuma salalarında: “Salat ve selam senin üzerine olsun, ey evvelkilerin ve sonrakilerin efendisi!” ifade-sini kullanırken, Ahkâf Sûresi’nin “De k i: ‘Ben (Al lah’ın) elç i lerinin i lk i deği l im.’” (46/9.) ayetini görmediniz mi? “Anam babam sana feda olsun ya Resûlellah!” gibi sözlerin ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Hiçbir varlık Allah’tan

Page 155: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

155

başka hiç kimseye feda edilemez. Aşırı sevginin bir göstergesi olarak kullanılan “Kurban olayım sana!”, “Canım sana kur-ban!”, “Kurbanın olayım!” gibi ifadeler şirk içermektedir.

El-Bakara Sûresi 2/285. ayetinde: “Peygamber, Rabbi tarafından kendis ine ne indiri ldi ise ona iman et t i . Mü’minler de (iman et t i ler). Onların her biri , Al -lah’a, melek lerine, k i taplarına ve resûl lerine iman et t i . ‘O’nun resûl lerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz . İ ş i t t ik ve i taat et t ik . Ey Rabbimiz , günahla-rımız ı bağış lamanı di leriz , dönüş sanadır.’ dedi ler.”

Yine: “De k i: ‘Biz , Al lah’a iman et t ik . Bize indi-ri lene (K ur’an’a), İbrahim’e, İsmail ’e, İshak ’a, Ya-kup’a ve torunlarına indiri lene, Rableri tarafından Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere gönderi lene inan-dık . Peygamberler aras ında hiçbir ayırım yapmayız . Biz yalnız Al lah’a tes l im oluruz .’” (A. İmrân, 3/84) buy-rulmuşken, Hz. Peygamber’i diğer peygamberlerin en üstünü olarak görmek, Müslümanları, Musevilerin ve Hıristiyanların düştüğü duruma düşürmez mi?

Şimdi işin içinden çıkmak için el-Bakara, 2/253. ayetini ileri süreceksiniz. “İş te peygamberler! Biz , onların bir k ısmını (verdiğimiz özel l ik lerle) diğerlerinden üs tün (fark l ı) k ı ldık . İç lerinden, Al lah’ın konuştuk ları var-dır. Bir k ısmının da derecelerini yüksel tmiş t ir. Mer-yem Oğlu İsa’ya aç ık belgeler verdik ve onu Rûh-ul -K udüs (kutsal i lham / Cebrâi l ) i le des tek ledik .”

Ayette geçen, Allah’ın bazı peygamberleri diğer bazı peygamberlere üstün kıldığını ifade eden “üstün kılma / farklı kılma” olgusu, peygamberlik misyonunun niteliği, peygam-bere takdir edilen tebliğle ve bu tebliğe alan oluşturan çevre-nin genişliği ile alakalıdır.

Page 156: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

156

Mesela bazı peygamberler küçük bir kabileye ya da böl-geye gönderilmişken, diğer bazıları da birçok kabileye, büyük bir memlekete ya da millete peygamber olarak gönderilmiştir. Hz. Muhammed’in bütün âlemlere peygamber olarak gelmesi ve Kıyâmete kadar bir başka peygamberin gelmeyecek olması da bu anlamda bir farklılıktır. Bunun yanı sıra bu “üstün kılma” olgusu, İsrailoğulları örneğinde görüldüğü gibi, dava-sına hizmet için gösterdiği üstün performanstan dolayı pey-gamberin şahsına bağışlanan imtiyazlarla alakalı da olabilir.

Bize düşen, Kur’an’da ismi geçen peygamberlere inan-mak, onların dışında da peygamberlerin olduğunu kabul et-mek ve Allah’ın gönderdiği Kur’an’la Hz. Muhammed’in gös-terdiği yoldan gitmektir.

Hz. Peygamber’in geliş amacını iyi kavramak ve Al-lah’ın gönderdiği diğer elçiler gibi onun da sadece bir elçi ol-duğunu bilerek, ilgiyi onun şahsına değil mesajına vermek ge-rekir.

Kur’an’da Hz. Peygamber’in ismi olan “Muhammed”in geçtiği 4 âyetten 3’ünde de Hz. Muhammed’in elçi olduğu vurgulanmaktadır.

“Muhammed yalnızca bir elç idir.” (A. İmrân, 3/144); “Muhammed, Al lah’ın Elç is i ve Peygamberle-rin Sonuncusudur.” (Ahzâb, 33/40); “Muhammed, Al -lah’ın Elç is i ’dir.” (Feth Sûresi, 48/29) Muhammed isminin geçip de elçiliğin vurgulanmadığı tek ayet ise Muhammed Sûresi’nin 47/2. âyetidir: “İnandık tan sonra doğru ve ya-rarl ı iş ler yapan ve Rableri tarafından Muhammed’e indiri len hak ikate inanmış olanların (Al lah) kötü dav-ranış larını örtmüş ve hal lerini düzel tmiş t ir.” Burada da elçiliğin alanıyla ilgili Hz. Peygamber’e indirilen hakikatten bahsediliyor.

Page 157: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

157

Hal böyle iken ve Hz. Muhammed sadece dünyaya peygamber olarak gelmişken onu evrenin yaratılış vesilesi yapmk, ismini Cennetin kapısına yazmak, peygamberleri ona ümmet olmak için sıraya dizmek Kur’an mesajına ve diğer peygamberlere bir saygısızlık olmaz mı? Bu manada Hz. Pey-gamber hakkındaki yakıştırmalar şirke götürmez mi?

Şimdi yazacaklarımı okurken sakın beni Hz. Peygam-ber düşmanı ilan etmeyin! Ben Hz. Peygamber’in kendisinin de karşı olduğu yakıştırmalara, söylemlere ve eylemlere kar-şıyım. Onun birinci işi putları ortadan kaldırmak olmuş iken, kendisinin putlaştırılmasına gönlüm razı olmaz ve imanım müsaade etmez. İnanıyorum ki bu yazılanları okuduktan sonra Hz. Peygamber’e atfedilen tanrısal niteliklere sizin de gönlünüz razı olmayacak ve imanınız bu gibi çıkışlara izin ver-meyecektir.

Hz. Peygamber’in derdi, şirki bütünüyle sinelerden sö-küp atmak iken, sorumlu bir mümin olarak, onun üzerinden Müslümanların şirke bulaşmasına seyirci kalamazdım. Ben, Hz. Peygamber’in bize ulaştırdığı vahye ve onu yaşarken gösterdiği örnekliğe inanan biriyim. Onun yolunun yolcusu, davasının neferi, derdinin dertlisi, emirlerinin uygulayıcısı, ordusunun askeri, ilkelerinin takipçisi; kısacası, ümmetinden biriyim; ama kulu değilim.

Hz. Nebi’in davası benim canımdan da önemlidir. Fa-kat canım ona değil, onun gösterdiği yola ve o yolun sahibine kurbandır. Saygım onun sakalının kılına değil, o kılları ağart-tığı mücadele-sinedir. Muhabbetim onun kanına değil, kanını akıttığı davasınadır. Hayranlığım onun hırkasına değil, o hır-kayı eskittiği yoladır. Merakım onun bedenine değil, o bede-nin taşıdığı ruhadır. Hasretim bastığı kumlara, gezdiği yollara, baktığı ufka değil, onun estirdiği rüzgâradır. İlgim onun giz-lendiği mağaraya değil, o mağaradaki duruşuna ve birlikte yol

Page 158: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

158

aldığı arkadaşınadır. İnancım bulutların üzerindeki Muham-med’e değil, yeryüzündeki Hz. Peygamber’edir. İmanım onun adına uydurulanlara değil, ona indirilen mesajlaradır.

Kur’an’da Hz. Peygamber’i öven ifadeler sadece aşağı-daki ayetlerde olduğu gibidir ki onlar da doğrudan onun me-sajıyla alakalıdır.

“Al lah sana bu i lahi kelamı (K ur’an’ı) indirmiş , hikmet i (vermiş) ve sana bi lmedik lerini öğretmiş t ir. Al lah’ın sana olan lüt fu gerçek ten büyük tür.” (Nisâ, 4/113)

“Biz seni, âlemlere merhamet et t iğimiz iç in gönderdik .” (Enbiyâ, 21/107)

“Andolsun ki, sizden Allah’ın rızasını ve ahiretin saa-detini arzu eden ve Allah’ı sürekli hatırda tutan (her an O’nunla beraber olduğu bilinciyle yaşayan) kimseler için Al-lah’ın Resulü pek güzel bir örnektir.” (Ahzab, 33/21)

“Bu, senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını Al lah’ın bağış lamas ı, üzerindek i nimet ini tamamla-mas ı, seni (böylece) dosdoğru bir yola i letmes i ve yine Al lah’ın sana onur ve zafer dolu bir yardımla des tek vermes i iç indir.” (Feth, 48/2-2)

“Şüphes iz k i sen, (insanl ığa örnek olacak) pek büyük bir ahlâk üzerindes in.” (Kalem, 68/4)

“Muhakkak k i (bundan sonrak i hayat), senin iç in, evvelk inden (hayat ının i lk bölümünden / pey-gamberl iğin i lk yı l larından) daha hayırl ı (olacak)t ır.” “Ve yak ında Rabbin sana (is tedik lerini) verecek ve sen de hoşnut olacaks ın.” (Duhâ, 93/4-5)

Page 159: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

159

Allah, Hz. Peygamber’i en güzel şekilde anlatmışken, Kur’an’ın hiçbir şekilde onay vermediği ve tasvip etmediği kıl kutsama örneğinde olduğu gibi, Hz. Muhammed’e olan sev-giyi, saygıyı başka mecralara kaydırmak düpedüz şirk içeren hurafelerdir. Hz. Peygamber’e ait olduğu sanılan kılları ibadet havasında, tekbir ve salavat eşliğinde öpmek, Hz. Peygam-ber’e saygısızlıktır. Çünkü Müslümanlara emanet edilen, Hz. Peygamber’in bedeni ve o beden üzerindeki kıllar ve o kılları örten giysiler değil, Allah’tan aldığı mesajdır. Müslümanlar dikkati bedene değil, mesaja vermelidir; saygıyı, sevgiyi kıla değil, Hz. Nebi’nin hayatına göstermelidir; tâzimi Hz. Pey-gamber’e değil, Allah’a yapmalıdır.

Ayrıca belirtmek isterim ki; o kıllar Hz. Peygamber’e ait de değildir. Dördünü, beşini bir araya getirip DNA testi yap-tırsanız, o kılların farklı insanlara ait olduğunu da göreceksiniz.

Şimdi diyeceksiniz ki: “İnsanların kafalarını neden ka-rıştırıyorsun? Ne güzel işte, insanlar hiç olmazsa peygamber-lerinin sakalını ziyaret ederek duygulanıyorlar!”

Keşke kafaları karıştırsak da, insanları bir arayış içine iterek şirk çamurundan kurtarabilsek ama ne mümkün! Bazı Müslümanlar, namaza göstermedikleri hassasiyeti sakal-ı şerif diye adlandırdıkları kıllara gösteriyorlar. Bunu da Hz. Pey-gamber’e olan sevgilerinin bir göstergesi olarak yapıyorlar.

Peygamber sevgisi kılı öpmekle, saçı yıkayıp suyunu iç-mekle, hırkaya bakmakla, nâli şerif (mübarek takunya) giy-mekle olmaz. Hz. Peygamber’i anlamakla ve getirdiği ilkeleri yaşamakla olur.

Hz. Peygamber zamanında insanlar doğrudan vahiyle beslendiği için Müslümanların Hz. Peygamber’in saçını, saka-lını, terini, hırkasını saklaması gibi bir şey düşünülemezdi...

Page 160: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

160

Bakmayın siz Hz. Peygamber’in saçının, sakalının, teri-nin, kanının, idrarının sahabeler tarafından değerlendirildiğini söyleyen din bezirgânlarına! Bugün Hz. Peygamber hayatta olsa bu adamları önce imana davet eder, söylediklerinden vazgeçmedikleri takdirde onları müşrik ilan ederdi.

Şimdi “Sakal-ı Şerif” adıyla anılan kıllarla ilgili söyle-nenlere bir bakalım:

İslam ordularına yıllarca kumandanlık yapmış ve her defasında ordusu galip gelmiş olan Halid bin Velid’e başarı-nın sırrını sormuşlar, o da sarığının içindeki Hz. Peygamber’in sakalının kılını göstermiş ve “Bütün başarıların kerameti bun-dadır” demişmiş.

Şimdi sorarım size: Madem Hz. Peygamber’in sakalı o kadar güçlüydü ve onda böylesine muazzam bir keramet vardı, o halde Hendek Savaşı’nda neden bir türlü netice alı-namadı?

El-Bakara Suresi’nin 2/214. ayetinde de buyrulduğu gibi: “Onların baş ına öyle ez ic i s ık ınt ı lar ve kat lanı l -maz darl ık lar geldi k i ve öyles ine sars ı ldı lar k i , ina-nanlarla birl ik te Peygamber de: ‘Al lah’ın yardımı ne zaman (gelecek)?’ diye yakarıyorlardı. İyi bi l in k i , Al -lah’ın yardımı çok yak ındır!”

Bu ayetten anlaşılıyor ki Hendek Savaşı’nda mü’min-ler, imanları sarsılacak şekilde ağır bir imtihandan geçtiler. Sa-kalının bir kılıyla Halid bin Velid bu kadar başarı elde etti de, Hz. Peygamber’in bizzat kendisinin katıldığı bir savunma ne-den bu kadar çetin geçti?

Page 161: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

161

Hz. Peygamber’in bizzat komutanlık yaptığı Uhud Sa-vaşı’nda onlarca şehit verildiği zaman Hz. Peygamber’in sa-kalında kıl yok muydu? Ve Halid bin Velid’in taşıdığı kıl, Hz. Peygamber’den daha mı değerliydi?

Suriye’de camilerde “sakal-ı şerifler (!)” bulunmasına rağmen Müslümanlar neden birbirlerini öldürüyorlar? Yoksa zaman aşımına uğradılar da kerametleri mi gitti? Ah, Hz. Pey-gamber bu duruma bir tanık olsaydı ne kadar üzülürdü. Ge-tirdiği dinin tahrifatına, mensuplarının yoldan çıkmışlığına ve Kur’an’dan kopmuşluğuna ne kadar vahlanırdı.

Bedir’de Hz. Peygamber sakalsız mıydı? Müslümanlar neden şehit verdiler? Peygamber sakalları neden akan kanı durdurmadı? İşte ayet: “(Bedir’de) onları s iz (kendi gü-cünüz le) öldürmediniz , fakat onları (Hakk ’a direndik -leri iç in) Al lah öldürdü. (Avucundak i kumu) at t ığın zaman da sen atmadın, fakat Al lah at t ı(rıp onları ye-ni lgiye uğrat t ı). Al lah bunu inananları güzel bir imt i-hana tâbi tutmak iç in yapmış t ır. Muhakkak k i Al lah (her şeyi) hakk ıyla iş i ten, (her şeyi) hakk ıyla bi len-dir.” (Enfâl, 8/17)

Bu ayeti gördükten sonra hâlâ iddianızda ısrarcı olacak mısınız? Her şeyi Allah yaparken, bütün başarılar Allah’ın des-teğiyle alınırken siz sakalda direnecek misiniz? “Taannüde de-vam edeceğiz!” diyorsanız, ben de sizi uyarmaya devam ede-ceğim. Ve diyeceğim ki: “Bu yaptığınız Hz. Peygamber’e saygı göstermek değil, düpedüz şirktir.”

Caiz olmamasına rağmen sakal ziyaretlerinde ortaya koyduğunuz duruşu, Kur’an’ın öğretilerine karşı neden gös-termiyorsunuz? Bu nasıl bir inanmaktır, ne feci bir basiretsiz-liktir, ne felaket bir körlüktür, ne azim bir tutarsızlıktır, ne kötü bir aymazlıktır, ne şekil bir Müslümanlıktır?

Page 162: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

162

“(K ur’an’ı bırak ıp da) nereye gidiyorsunuz?” (Tekvîr, 81/26)

Bu ayet sizi Kur’an’a döndüremiyorsa imanınızı ve Kur’an’a olan sadakatinizi bir kez daha gözden geçirmelisiniz!

Bakın tekrar söylüyorum. Bu alışkanlıklarınızdan vaz-geçtiniz diye Hz. Peygamber gönül koymaz size, aksine mem-nun olur ve olması gerekeni yaptınız diye sizin affedilmeniz için dua eder. Nitekim Hz. Peygamber kendi gibi inananların bağışlanması için de Kur’an’da istiğfara davet edilmiştir. “Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağış lanmasını di le.” (Muhammed, 47/19)

Eğer Hz. Peygamber’in âciz bir ümmeti olarak ben de sizin değişmenize zerre kadar katkı sağladıysam ve şirk çamu-rundan birkaç santim de olsa kurtulmanıza vesile olduysam bana da istediğinizi deyin. Hakkım binlerce defa helal olsun size, ama ne yapın edin Hz. Peygamber üzerinden müşrik ol-mayın!

Ya peygamber kanının içilmesine ne diyeceksiniz?

İslam tarihi klasik kaynaklarında anlatıldığına göre Uhud Savaşı’nda Hz. Peygamber şakağından yaralanınca, zırhının halkasını çıkarmak için, sahabeler dişleriyle kemiğe giren halkayı çekmek için uğraşmışlar ve sahabelerden Mâlik bin Sinan bu sırada Hz. Peygamber’in kanını yutmuştur. Bu-nun üzerine Hz. Peygamber kanını yutan Mâlik bin Sinan’a “Cehennem ateşinin isabet etmeyeceğini” bildirmiştir.

Yine rivayete göre Ashab-ı Kiram’dan Abdullah bin Zü-beyir, Resûlullah’ın hacamat yaptırırken (kan aldırırken) çıkan kanını içmiştir! Resûlullah gülümseyerek ona; “Artık Cehen-nem ateşi seni yakmaz” buyurmuştur!

Page 163: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

163

Şu gelinen noktaya bakar mısınız? İşte Kur’an’dan uzak kalan bir toplumun geleceği yer burasıdır. Tüm Kur’ânî atıf-larda kan pis olarak geçer. Kimden ve hangi şartlarda çıkarsa çıksın vücuttan çıkan kan pistir. (el-Bakara, 2/173; Mâide, 5/3; En’âm, 6/145; Nahl, 16/115)

Hz. Peygamber’in söylediği iddia edilen “Artık Cehen-nem ateşi seni yakmaz” ifadesi doğru olsaydı, herkes Pey-gamber kanından birer damla içerek Cehennemden kurtu-lurdu. Öyle ya nasıl olsa Peygamber kanı içmişlerdi ve Ce-hennem onları yakamayacaktı!

Bazıları, Hz. Peygamber’in kanının içilmesiyle ilgili ola-rak, “Yok efendim, Hz. Peygamber’in kanı diğer insanların kanı gibi değilmiş, Hz. Peygamber aslında öyle demek iste-memiş...” gibi yorumlar yaparak tamirat yoluna gidiyor. Ol-mayan bir şeyi tamir edemezsiniz. Bunları savunmaya kalkar-sanız iyice bulaştırırsınız ve şirk patinajına devam edersiniz.

En iyisi kararınızı verin ve Kur’an’a dönün. Döndüğü-nüz yerde göreceksiniz ki bu sapkınlıklardan hiçbirisi orada yok. İşte o zaman savunma gibi bir zahmete de katlanmaya-caksınız. Yıkıp dağıttığınız, yerle yeksan ettiğiniz dinin tamiri ve bakımı için uğraşmayacaksınız. Çünkü dağılmamış, kırıl-mamış, yıkılmamış ve geldiği gibi sapasağlam ayakta duran bir dinle buluşacaksınız.

Gelelim Hz. Peygamber’in idrarının içilmesine:

Ümeyme binti Rukayka’dan rivayete göre, Hz. Pey-gamber’in hurmadan yapılmış bir kabı vardı ve geceleyin ih-tiyaç duyarsa, divanının altına koyduğu bu kaba bevleder (id-rarını yapar) ve onu tekrar aynı yere koyardı. Bir gece yine aynı şekilde ona ihtiyacını giderdi ve kabı yerine koydu. Daha sonra baktığında kapta idrar olmadığını gördü. Kaptaki idra-

Page 164: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

164

rın ne olduğunu sorunca, onu hanımı Ümmü Habibe’nin Ha-beşistan’dan getirdiği hizmetçisi -ki Peygamber hanımlarının hizmetçisi falan yoktu- Bereke’nin içtiğini söylediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber; “Büyük ölçüde kendisini ateşten ko-rudu” buyurdu!

Allah’ınızı severseniz, Hz. Peygamber’in idrarını anlatıl-dığı gibi bir kapta biriktirmesi düşünülebilir mi? Biriktirse bile gecenin o saatinde Bereke’nin Hz. Peygamber’in odasında ve divanının altında ne işi vardı? Hadi diyelim çoraplarını kay-betmişti de onları arıyordu (!). Peki, kaptaki idrarı içerken su olmadığını anlamadı mı? Anlamadı diyelim, sözde onun için “Kendini ateşten korudu” ifadesi neyin nesidir? Yani Pey-gamber idrarı içen ateşten mi korunur? Bu konuyu işleyen kaynaklara baktığınız zaman, olayı tahlil eden bir sürü yorum görürsünüz. Hiçbir tanesi çıkıp demiyor ki: “Böyle bir tutarsız-lık, bu denli bir kepazelik ve böylesine sınır tanımayan bir sap-kınlık asla düşünülemez.”

Bu tip söylemler, dini başka bir mecraya çekme, inanç-ları yaralama ve inananların kafasını karıştırma mülahazasıyla ortaya atılmış olabilir. Ancak bu söylenenleri ciddiye alan ve bunlarda hikmet arayan insanlara ne diyeceksiniz? Bilgisizli-ğin de bir haysiyeti vardır, körkütük cahil olmanın anlamı yok. Hz. Peygamber adına duyduğunuz her şeyi almak ve uydu-rulan her şeye inanmak zorunda değilsiniz. Duyduklarınızı, gördüklerinizi Kur’an’a giderek test etmelisiniz.

Şirk, sadece yontularak yapılan taşlara, heykellere tap-mak değildir. Allah’a inanmakla beraber, Allah’tan başka var-lıklara -ki bu Hz. Peygamber de olsa- tanrısal nitelikler yükle-mek de şirktir. İnsanın yöneldiği, abarttığı, Hakk’ın sınırlarını ihlal eden, Allah’ın ilgi alanına giren bütün tapınma objeleri şirk aracıdır.

Page 165: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

165

Bunlardan uzak durmak zorundayız. Hz. Peygamber üzerinden bize dayatılan ama Hz. Peygamber’in yaşadıkla-rıyla çelişen ne varsa hepsini gözden geçirmeliyiz. Bu konuda aklımızı kullanmaya korkmayalım.

Kur’an, aklı kullanmayı farz kılmıştır. Bu farzı ihmal edersek refahı yakalayamayız ve huzursuzluktan kurtulama-yız. İşte bu görüşü kanıtlayan âyet: “(Al lah) pis l iği (huzur-suz luğu, cehalet i , yobaz l ığı , azabı) ak ı l larını kul lan-mayanların üzerine musal lat eder.” (Yûnus, 10/100)

“Ey İnananlar! (Peygamber’e) “Râinâ” (Biz i güt) demeyin! Onun yerine: “Unzurnâ” (Bize karş ı taham-mül lü ol , biz i gözet) deyin ve ona kulak verin.” (el-Ba-kara, 2/104)

Bu ayette Hz. Peygamber’e bile “Râinâ/Güt” denmesi yasaklanmaktadır. Allah, toplumun sürü psikolojisiyle yaşa-masını, birilerinin onları güder gibi yönetmesini men ediyor.

Kur’an, Müslüman’ı düşünen, aklını kullanan, Allah’ın mesajını anlayan ve yaşayan, Hz. Peygamber’i canından çok seven ve fakat hiçbir şekil ve surette şirke bulaştırmayan, Al-lah’ın gücünü, tasarruf yetkisini herhangi bir varlığa paylaştır-mayan kişi olarak tanıtır.

Biz de bu tanıma uymalıyız!..

Page 166: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

166

Page 167: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

167

Sünnet ve Hadis

Davranışlarını Kur’an’la sünnetlemeyenlerin uydurulan sün-netle insanları tekfir etmesi İslâmî bir yaklaşım olamaz.

Sünnet, Kur’an’ın Hz. Peygamber tarafından pratiğe dökül-müş hâlidir.

Sünnet ve Hadis adına ne varsa hepsi Kur’an’a gidilerek sor-gulanmalıdır...

Sünnet ve Hadis üzerinden insanların Kur’an’dan nasıl uzaklaştırıldığını anlamak için Sünnet’in ve Hadis’in ne oldu-ğunu iyi kavramak gerekir.

Sünnet

Lügatte âdet ve yol anlamlarına gelen sünnet, Fıkıh ıs-tılahında Hz. Peygamber tarafından farz ve vaciplerin dışında yapılan fiil ve hareketlere denir.

Bunlar, ibadet kabilinden ise “Sünnet-i Hüdâ”; Ezan, kamet ve farz namazlardan önce veya sonra ikâme edilen na-file namazlar gibi.

Âdet kabilinden ise “Sünnet-i Zevâid”; deve ile seyahat etmesi, kıyafeti, yemesi içmesi gibi.

Usûl Istılahında Sünnet: Hz. Peygamberin sözleri, fiilleri ve takrirleridir yani hayatıdır.

Page 168: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

168

Lügatteki anlamını, Fıkıh ve Usûl ıstılahlarındaki tanı-mını bir kenara bırakarak, şimdi de Sünnet’ten insanların ne anlaması gerektiğine bakalım:

Sünnet: Kur’an’ın Hz. Muhammed tarafından somut-laştırılarak pratik hayata taşınmış hâlidir. Yani vahiy ile başla-yan ve vahiy ile son bulan 23 yıllık peygamberlik hayatının tamamında yaşananlardır sünnet.

Müslümanlar arasında Sünnet denildiğinde genel ola-rak Hz. Peygamber’in farzlar dışında yaptığı ibadetler akla ge-lir. Ve bunlar da nafile kategorisinde değerlendirilir...

Oysa Sünnet, Hz. Peygamber’in Kur’an’daki ilahi di-rektiflerin tamamını hayata geçirmesidir. Nitekim aşağıdaki ayetlerden anlaşıldığına göre, Sünnetin mutlaka yaşanması gerekir.

“De k i: ‘Al lah'a ve peygambere i taat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse muhakkak k i Al lah kâfirleri sevmez.” (Ali İmrân, 3/32)

Ayetin ikinci cümlesindeki ifade manidardır. Eğer itaat-ten vaz geçer ve mesaja sırtlarını dönerlerse inkâr etmiş kabul edilirler ki bu durumda Allah’ın sevgisinden, rahmetinden mahrum olurlar.

“Ey iman edenler! Al lah'a ve peygamberine i taat edin ve duyduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal, 8/20)

Ayetteki; “yüz çevirmek” ifadesi, yaşamamak anla-mında kullanılmıştır. Yani mesaj size ulaştığı ve siz de ulaşan mesajı duyduğunuz halde onu hayata geçirmekten geri kal-mayın! Hangi adla olursa olsun Allah’ın ve Peygamberinin size ulaştırdığı mesajı mutlaka yaşayın!

Page 169: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

169

“K im Resula i taat ederse gerçek te Al lah’a i taat etmiş olur.” (Nisâ, 4/80)

Resule itaat etmek, onun söylediklerini ve yaşadıklarını yaşamakla olur. Sadece tebliğ ettiklerini kabul ederek itaatin gerçekleştiğini sanmak yanlış olur. Zira bütün ilahi mesajlar hayatları anlamlandırmak ve insanlara istikamet vermek için gelmiştir. Hiçbir ilahi metin insanlar sadece okusun diye gön-derilmemiştir.

“Al lah'a i taat edin, Resule i taat edin. Eğer yüz çevirirseniz Resulümüzün üzerine düşen sadece apa-ç ık bir tebl iğdir.” (Tegabun, 64/12)

“O (elç i) keyfine göre konuşmaz. O ancak ken-dis ine vahyolunanı söyler. (din adına söylediği her şey vahye dayanır).” (Necm, 53/3-4)

Vahiysiz bir hayat düşünülseydi peygamberliğin başla-dığı günden ölümüne kadar vahiy devam etmezdi. Yani Kur’an diğer kitaplarda olduğu gibi bir bütün olarak gelirdi.

Dolayısıyla, “Sünneti yaşadığın zaman sevap alırsın, yaşamadığın zaman da o sevaptan mahrum olursun” görüşü doğru değildir. Çünkü Sünnet, Kur’an’ı yaşamaktır. Ve Kur’an yaşanmak için gelmiştir. Müslüman, Sünnet’i yani Kur’an’ı yaşamak zorundadır. Tekrar hatırlatmak istiyorum; buradaki sünnetten kasıt, namazlardan önce ve sonra sünnet niyetiyle ikame edilen namazlar değil. Onlar Kur’an’ın emret-tiği vecibeler değil, Hz. Nebinin kendi iradesiyle ihya ettiği na-file hükmünde ibadetlerdir. Ve bunların ihyası için Hz. Pey-gamberin herhangi bir emri de bulunmamaktadır. İkame etti-ğimiz takdirde Allah’ın rahmetinden, bereketinden, inayetin-den istifade ederiz, daha fazla Yüze Yaratıcımızla hemhal et-miş oluruz ama etmediğimiz takdirde de saygısızlık yapmış ol-mayız.

Page 170: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

170

Hadis

Söz, haber, sonradan vücuda gelen şey anlamına gelen Hadis, dini ıstılahta bir rivayet zinciri ile Hz. Peygamber’e is-nat edilen ve kendisinin değişik olaylar ve meseleler karşı-sında insanları aydınlatmak ve Kur’an’ın ayetlerini daha açık bir dille izah etmek için söylediğine inanılan söz ve onaylama-ları ifade eder.

Dört Halife Dönemi de dâhil, Hz. Muhammed’in vefa-tından yaklaşık seksen sene sonrasına kadar hadis konusunda ciddi bir çalışma olmamıştır. Çünkü Hz. Peygamber’in hadis-lerinin yazılmasını yasakladığı inancı ve bu inanca olan saygı etkisini devam ettirmiştir.

İlk hadis kitabı İmam Zühri tarafından oluşturulmuştur. Zühri, iki bin hadis rivayet etmiştir. Bunlar daha sonra “Kü-tüb-i Sitte” denilen meşhur Altı Hadis Kitabı’nda ve Mu-vattâ’da yer almıştır. İmam Zühri, Hicri 52 (m. 672) tarihinde doğup, Hicri 124 (m. 742) senesinde Şam’da vefat etmiştir.

Günümüze kadar intikal eden, malum ve muteber ha-dis çalışmaları Hz. Peygamber’in irtihalinden yaklaşık iki yüz sene sonra başlamıştır.

En Meşhur Dokuz Hadis Kitabının Derleyicileri:

Mâlik (Hicri 179/ Miladi 795), Ahmed (241/855), Dârimî (255/869), Buhârî (256/870), Müslim (261/875), İbn-i Mâce (273/886), Ebû Dâvûd (275/888), Tirmizî (279/892), Nesâî (303/915).

Bugün en çok itibar edilen ve Kütüb-i Sitte diye anılan meşhur hadis çalışması, toplamda 2.300.000 yani Kur’an’ın 365 katı hadis arasından 23.346 hadis seçilerek yapılmıştır.

Page 171: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

171

Tekrarlı Derlenen Seçilen

Buhârî 600.000 2.762 Müslim 300.000 4.348 Tirmizî 300.000 3.115 Ebû Dâvûd 500.000 4.800 İbn-i Mâce 400.000 4.000 Nesâî 200.000 4.321

Kütüb-i Sitte Toplamı 23.346

Hadis konusunda yapılan çalışmaların çok sağlıklı ol-madığı rivayet edilen hadisler arasındaki çelişkiden anlaşıl-maktadır. Ancak çalışmalar samimi niyetle yapılmasına rağ-men rivayetlerde problem olsa da hadisi bütünüyle inkâr et-mek yanlış olur. Çünkü hadisi reddetmek için Hz. Muham-med’in dilsiz olduğunu kanıtlamak lazımdır. Zira 23 yılda yak-laşık 8.400 gün elçilik görevi yapmış bir peygamberin orta-lama 2 günde bir vahiy aldığını ve geri kalan zamanlarda sus-tuğunu söylemek düşüncesizlik olur.

23 yıllık peygamberliği süresince Hz. Peygamber başta Kur’an ayetlerinin daha anlaşılır bir dille ifade edilmesi gibi, birçok dini meselede insanların önünü açacak konuşmalar yapmıştır. Farklı konularda tavsiyelerde bulunarak ashabının irşadına ve toplumun ıslahına vesile olacak mesajlar sunmuş-tur. Bu anlamda, bilinen en mütevâtir hadis Vedâ Hutbesi’dir.

Ama her şeye rağmen yukarıda sayılarını verdiğim ha-dis derlemelerine baktığınız zaman maalesef kendi aralarında bile ciddi tutarsızlıklar göreceksiniz. Öyle ki, otoritelerin kayıt altına aldığı hadisler arasında birbirini reddeden yüzlerce ha-dis olmakla beraber, aynı otoritenin yaptığı kendi çalışma-sında bile birbiriyle çelişen onlarca hadis bulunmaktadır.

Page 172: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

172

Bu da gösteriyor ki, hadis diye bize aktarılan bütün ça-lışmaların Kur’an süzgecinden geçirilmesi lazım. Kur’an’la ör-tüşmeyen bir durum söz konusu değilse mesele yok, ama Kur’an’ın hükmüyle mütenakız bir keyfiyet mevzubahisse vahye itibar etmek şarttır. Böyle bir durumda hadis diye or-taya konan sözün ya da sözlerin kaynağını, râvilerini, senetle-rini araştırmaya, tartışmaya ve bunun üzerinde kafa yormaya da gerek yoktur. Çünkü Hz. Resul’ün Kur’an’la örtüşmeyen bir şey söylemesi düşünülemez.

Sahih olduğu iddia edilen ve muteber hadis kitapla-rında yer alan birbiriyle çelişkili rivayetlerden bazılarını kafa-nızdaki karışıklıkları gidermek adına örnek olarak vermek isti-yorum:

“Her kim kertenkeleyi ilk vuruşta öldürürse ona yüz se-vap vardır! Kim de onu ikinci vuruşta öldürürse ona birinci-den aşağı olmak üzere sevap vardır! Kim üçüncü vuruşta öl-dürürse ona da ikinciden aşağı olmak üzere sevap var-dır!”(Müslim, 2240/147; Tirmizî, 1511; Ebû Dâvûd, 5263; İbn-i Mâce, 3229; Ahmed bin Hanbel, 1/420)

Şimdi hadis olduğu iddia edilen bu sözle çelişen riva-yetlere bakalım:

“Nebi (a.s.) hayvanlara işkence yapanlara lânet etti.” (Buhârî, Zebâih 25; Ahmed, 4/31-33); “Haksız yere bir ser-çeyi öldürenden Allah, Kıyâmet Günü’nde hesap soracaktır.” (Dârimî, 2/11); Enes naklediyor: “Bir yerde mola verince, hayvanlarımızın istirahatini sağlayıncaya kadar ibadet etmez-dik.” (Ebû Dâvûd, Cihâd 48);

“Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etra-fında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış so-luyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip kö-peği suladı), bu sebeple kadın mağfiret olundu.” (Müslim, Tevbe 155 -2245-)

Page 173: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

173

Rivayetler arasındaki yaman çelişkiye bakar mısınız? Hz. Peygamber -sözde- bir taraftan kertenkele katlini teşvik ederken, diğer taraftan hayvanlara işkence yapanlara lânet okuyor! Haksız yere bir serçeyi öldürmenin hesabının âhirette sorulacağına dikkat çekerken, sevap kazanmayı kertenkele öl-dürmeye bağlıyor! Hayvanların istirahatini sağlamadan na-maza durmuyor ama kertenkelenin hayatına kastediyor! Böyle bir şey olabilir mi? Kaldı ki bütün canlılar bir gaye için yaratılmıştır. Siz sevmiyorsunuz ya da tiksiniyor, ürküyorsu-nuz diye Allah’ın yarattığı bir hayvanı öldüremezsiniz.

Hz. Peygamber, bir taraftan köpeği sulayan fâhişe ka-dını Cennete koyuyor, diğer taraftan Cennete gitmek için in-sanlara kertenkele avcılığını öneriyor. Kur’an’da onlarca yerde “Ak l ınız ı kul lanmayacak mıs ınız? Düşünmeye-cek mis iniz?” gibi soruların neden geçtiğini yine aklımızı iş-leterek düşünmemiz lazım.

Allah, kertenkeleyi insanlar öldürsün de sevap kazansın diye mi yarattı? Yani yaratılış gayesi insanların hayvan katili olması mıdır?

Gerek insanların ve gerekse diğer canlıların doğada ne varsa hepsinin hayatlarını sürdürürken ve birlikte yaşarken birbirlerini tamamlamaları için Allah tarafından konmuş tabii bir denge vardır. Biz buna Ekolojik Denge diyoruz. Tabiatta insanın olduğu gibi, hangi türden olursa olsun, her canlının kendine has özel bir vazifesi vardır. İnsan öyle her önüne ge-len canlıyı canı istedi diye öldüremez. Üstelik bunu Hz. Pey-gamber’in söylediğini iddia ettiği uydurma bir hadise dayan-dıramaz.

Page 174: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

174

“Yerde hareket eden hiçbir hayvan ve kanat ları i le (havada) uçan hiçbir kuş yok tur k i (yarat ı l ış ve ya-şayış i t ibariyle) s iz in gibi bir toplum teşk i l etmes in-ler.” (En’âm, 6/38)

Hayvanların da insanlar gibi bir toplum olduğunu ve onların da kendilerine göre bir dünyalarının bulunduğunu vurgulayan bu ayeti gördükten sonra kertenkele öldürmekle Cennete gidilemeyeceğini, tam aksine gereksiz yere hayvan-ları öldürmenin cennete gidişi zorlaştıracağını anlamamız la-zım.

***

“Cehennemde azabın en şiddetlisi ressamlaradır!” (Buhârî, Tesâvîr 89)

Yaşadığımız dünyada fotoğrafa ne kadar ihtiyaç oldu-ğunu yazmaya gerek yok.

Geçmişte, bugün olduğu gibi mekanik ya da dijital fo-toğraf makineleri yoktu. Ressamlar olmasaydı fotoğraflar nasıl olacaktı? Fotoğraf olmayınca kimlikler nasıl yapılacaktı? Kim-likler olmadan başta güvenlik olmak üzere işler ne ile yürüye-cekti? Fotoğrafla putperestlerin taptığı heykelleri birbirine na-sıl karıştırırsınız? Ressamların çizdiği resimler insanlar onlara tapsın diye yapılmıyor ki. Resim yapmak ciddi bir sanattır. Hz. Peygamber’in ressamlarla ilgili böyle bir şey söyleyebileceğini düşünebiliyor musunuz?

***

“Mûsâ, Ölüm Meleğinden (Azrail’den) çok korkuyordu! Bir gün Ölüm Meleği canını almaya gelince meleğin yüzüne tokat atıp bir gözünü çıkardı!” (Buhârî, 65/4, 5; Hanbel, 1/205, 242, 440, 2/405, 468)

Page 175: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

175

Buna yorum yapmaya gerek var mı? Bir peygamberin ölümden korktuğu için Allah’ın görevli bir meleğine tokat at-ması düşünülebilir mi?

“Ecel leri geldiği zaman ne bir an geri kalabi l i r-ler, ne de öne geçebi l i rler.” (Nahl, 16/61)

Bu ayet kendisine vahyedilen bir peygamberin, Hz. Mûsâ ile ilgili böyle bir şey söylemesi kabul edilebilir mi? Ay-rıca meleklerin, peygamberin tokat atmasıyla çıkacak gözleri de yoktur. Çünkü onlar nurdan yaratılmış manevi varlıklar-dır...

***

“Keçi recm ayetini yedi!” (İbn-i Mâce, 36/194; Hanbel, 3/61, 5/131)

Bu mevzuda “recm” bölümünde oldukça doyurucu açıklama bulacaksınız. Keçinin recm ayetini yemesi ve arka-sından bir daha aynı ayetin kayıt altına alınamaması nasıl söylenebilir? Bu, Kur’an’ın şanına yakışmayan bir çıkıştır. Eğer bu tez doğruysa o zaman; “Kim bilir kaç tane daha ayeti keçiler yemiştir!” diye sormazlar mı?

Her konuda titiz ve hassas olan bir Peygamber’in ve onun dikkatli olan dava arkadaşlarının hâşâ bu kadar aciz ol-ması düşünülebilir mi? Eğer iddianızda ısrarcı iseniz, o halde bir keçiden Kur’an ayetini koruyamayan bir peygamberi bu-lutların üzerine nasıl taşırsınız? O peygamberin ashabını yıl-dızlara nasıl benzetirsiniz?

***

“Hesap Günü tüm peygamberler korku içinde canları-nın derdinde iken, sadece ben ümmetimi düşüneceğim!” (Buhârî, 97/36)

Page 176: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

176

Hâşâ Hz. Peygamber bu kadar bencil midir? Diğer pey-gamberler ve ümmetleri için onun böyle bir şey söyleyebile-ceğine ihtimal verebiliyor musunuz? Hani diyorsunuz ya: “Nefsî, nefsî... Ümmetî, ümmetî...” Bu deyiş, Kur’an mesa-jıyla çelişen bir ifadedir. Vahiyle örtüşmeyen böyle bir sözü Hz. Peygamber kullanmış olamaz. Ayrıca Hz. Peygamberin vazifesi; dünyada Allah’ın dinini insanlara tebliğ etmektir. İn-sanların ahiretteki hayatlarından o sorumlu değildir. Böyle bir vazifesi de yoktur.

Hz. Peygamber ümmetinin derdine düşmüşken diğer peygamberler nefislerinin derdine niye düşecek? Kur’an’da diğer peygamberleri öven onlarca örnek bulunuyor. Bunlar-dan sadece Hz. İbrahim ile ilgili gelen ayetleri düşünün:

“Bütün benl iğini Al lah’a tes l im eden, iyi l iği i lke edinen ve İbrahim’in Al lah’ı birleyen dinine uyan k im-seden din bak ımından daha güzel k im olabi l i r? Al lah, İbrahim’i dos t edinmiş t ir.” (Nisâ, 4/125);

“Gerçek ten İbrahim’de ve ona uyanlarda s iz in iç in güzel bir örnek vardır.” (Mümtehine, 60/4)

Bu ayetlere muhatap olan bir Peygamber’in, diğer pey-gamberler için yukarıdaki ifadeyi kullanması düşünülebilir mi?..

***

“Hz. Peygamber öldüğünde, zırhı birkaç kilo arpa kar-şılığında bir Yahudi’nin yanında rehin duruyordu!” (Buhârî, 34/14, 33, 88; Hanbel, 1/300, 6/42, 160, 230)

Bir taraftan Beyt’ül-Mâl’e (Devlet Hazinesi’ne) binlerce altının, bağın bahçenin hibe edildiğini, on binlerce hayvanın

Page 177: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

177

bağışlandığını söyleyeceksiniz, diğer taraftan da İslam Pey-gamberinin zırhını birkaç kilo arpa karşılığında Yahudi’ye re-hin bırakacaksınız...

Olacak iş midir bu?

Hz. Peygamber’in hayatında böyle bir tutarsızlığı nasıl kabul edersiniz? Üstelik bunu Hz. Peygamber adına iftihar ve-silesi nasıl yaparsınız?

Başınız ağrıdığı zaman bile alacağınız ilacın kalitesine, prospektüsüne bakıyorsunuz da hadis diye yutturulan bu ka-dar çelişkiyi gönül rahatlığıyla nasıl yüreğinize sindiriyorsu-nuz? Tenakuz dolu bu kadar sözü Hz. Muhammed’in sözü diye nasıl hazmediyorsunuz?

***

“Peygamber, Medine’de bir Yahudi tarafından büyü-lendi! Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta do-laştı!” (Buhârî, 59/11, 76/47; Hanbel, 6/57, 4/367)

Eski toplumlar kabul etmedikleri peygamberlere deli, yalancı, büyülenmiş gibi suçlamalarda bulundukları gibi, müşrikler de Hz. Peygamber için benzer ithamlarda buluna-rak onun büyülenmiş olduğunu iddia etmişlerdi. Bu konuda müşriklerin söylediklerini Kur’an aynen şu şekilde dile getiri-yor:

“Onlar seni dinlerlerken hangi maksat la dinle-dik lerini, kendi aralarında konuşurlarken de o zal im-lerin: ‘Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz!’ dedik lerini çok iyi bi l iyoruz .” (İsrâ, 17/47);

“(Ayrıca) bu zal imler (mü’minlere): ‘Siz ler, bü-yülenmiş , ak l i denges i bozuk bir adamın peş inden gi-diyorsunuz!’ dedi ler.” (Furkân, 25/8)

Page 178: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

178

Şimdi size soruyorum: Müşriklerin, Hz. Peygamber hakkında söyledikleriyle Ashab’ın söyledikleri aynı olabilir mi? Bu nasıl bir basiretsizliktir? Ne menem bir akıl tutulması-dır? Hiç mi Kur’an okumuyorsunuz?

Hz. Peygamber’in büyülenmesini kabul etmek hem vahye gölge düşürür, hem de Hz. Peygamber’in mesajlarına olan güveni sarsar. Bir taraftan: “Sen olmasaydın evreni ya-ratmazdım!” hadisini uydurarak Hz. Peygamber’i kâinatın varlık sebebi olarak göreceksiniz, diğer taraftan da ne yaptı-ğını bilemeyen, büyülenmiş, kendinden haberi olmayan biri olarak düşüneceksiniz. Allah aşkına, Kur’an’da onlarca yerde geçen; “Hâlâ düşünmeyecek mis iniz?” uyarısını ne za-man dikkate alacaksınız?

***

“Faiz yetmiş üç kısımdır. Onların günah bakımından en hafifi, kişinin annesi ile zinâ etmesi gibidir!” (Hâkim, 2259; İbn-i Mâce, 2274; İbnü’l-Cârûd, 647; Albânî, Sahîhu’l-Câmî, 3539)

Faizin ne kadar kötü bir şey olduğu Kur’an’da açıkça ifade edilmiştir. “Ey İnananlar! Gerçek ten inanıyorsa-nız , Al lah’a karş ı gelmek ten sak ının ve faizden doğan kazançların tümünden vazgeçin. Yok , eğer faiz i terk etmezseniz , bi l in k i Al lah’a ve Resûlü’ne karş ı savaş açmışs ınız ...” (el-Bakara, 2/278-279)

Kur’an, en sarsıcı şekilde faizin ne kadar kötü bir şey olduğunu ortaya koymuşken, Hz. Peygamber işin vahametini ifade etmek için kişinin annesiyle zina etmesi gibi bir ben-zetme yapar mı? Bir taraftan Cenneti annenin ayaklarının al-tına taşırken, diğer taraftan faize bulaşan evladıyla onu zina eder gibi göstermek ve böyle bir tasvir ortaya koymak Hz.

Page 179: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

179

Peygamber’in şanına yakışır mı? Bunları mideniz nasıl kaldı-rır? Bu tip uydurmasyonlara imanınız nasıl müsaade eder? Hz. Peygamber’i bu kadar çirkin benzetmelerin arkasına nasıl yerleştirirsiniz?

***

“Namaz kılan bir adamın önünden eşek, kara köpek ve kadın geçerse namazı bozulur!” (Buhârî, 8/102; Hanbel, 4/86)

Namaz bahsinde, namazın nasıl bir ibadet olduğunu detaylıca anlatmaya çalıştım. Böyle uydurukça gerekçelerle namazın bozulması diye bir şey söz konusu olamaz.

Ayrıca eşeği suçlu gibi görmek, köpeğin karasını beya-zından ayırmak, kadını bu hayvanlarla aynı fotoğrafa yerleş-tirmek Hz. Peygamber’in düşüncesi olabilir mi? Ayrıca Nama-zın bozulması için bunlarla nasıl bir alaka kurulabilir?

Allah’ın huzurundan abdestsizlik dışında kendi isteği-nizle çıkmadıktan sonra namazın bozulması diye bir şey dü-şünülemez.

***

“Peygamber namaz kılarken bir çocuk önünden ge-çince “Allah’ım onun ayaklarını kopar” diye beddua etti! O da bir daha asla yürüyemedi!” (Ebû Dâvûd, 3/706; Beyhakî, Sünen’ül-Kübrâ, 2/275; Ahmed bin Hanbel, 4/64)

Hani Namazda Kur’an’dan başka bir şey okunmu-yordu?

Hz. Peygamber’i beddua ettirecek duruma nasıl getir-diniz? Üstelik beddua ettiği kişinin bir çocuk olduğunu söylü-yorsunuz. Çocuklar masum değil mi?

Page 180: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

180

“Andolsun k i, s ize kendi iç inizden gayet iz zet l i bir Peygamber geldi. Zorlanmanız ve s ık ınt ıya düşme-niz ona ağır gel ir. O s ize son derece düşkündür, ina-nanlara karş ı şefkat l i ve merhamet l idir.” (Tevbe, 9/128)

Ayette anlatılan Hz. Peygamber’in, böyle bir şey yapa-bileceğini düşünebiliyor musunuz?

Namazın önemini anlatmak için böyle Hz. Peygam-ber’in izzetiyle mütenakız (çelişkili) ve onun mesajlarına gü-veni sarsacak isnatlarla nereye varılmak isteniyor?

Bu söylemlerle Namazı sevdiremeyeceğimiz gibi insan-ları Hz. Peygamber’den ve onun şahsında İslam’dan soğut-muş oluyoruz.

***

“Kocasının vücudu irin ile kaplı olsa ve karısı onu yala-yarak temizlese yine o kocasının hakkını ödeyemez!” (Ahmed bin Hanbel, 5/239; İbn-i Hacer El-Heytemî, 2/121)

Hiç yorum yapmadan, Hz. Peygamber’i kafanızda bir canlandırın. Konuştuğu her kelimenin nereye varabileceğinin hesabını yapan bir Peygamber, kocanın verdiği hizmetin öne-mini ortaya koymak için kadını aşağılayarak böyle tiksinti ve-rici bir benzetmede bulunur mu? Buna inanan ve bu benzet-meyi Hz. Peygamber’e yakıştıran bir Müslüman’ın aklı gitmiş ve kalbi kilitlenmiş olmalıdır. Nitekim böyle insanlar için Kur’an’da: “Yoksa birtak ım kalpler üzerine k i l i t ler mi vurulmuş?” (Muhammed, 47/24) buyrulmaktadır.

Hadis diye size aktarılan ve muteber hadis kitaplarında da yer alan yukarıdaki sözlere baktığınız zaman durumun ne kadar vahim olduğunu sanırım bir kez daha anlıyorsunuz. An-

Page 181: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

181

lamıyorsanız kendinizi anlamaya zorlayınız. Yine de başara-mıyorsanız derhal Kur’an’dan destek isteyiniz. Aksi takdirde Hz. Peygamber’e isnat edilen sözlerle dininizi yaşanmaz hale getirerek mutsuz ve huzursuz bir hayata mahkûm olacaksınız.

Bir taraftan hidâyet kaynağı olarak sağlam diye size da-yatılan hadislerle hayatınıza şekil verilmeye çalışılırken, diğer taraftan aynı hadis kitaplarında hidâyet kaynağı olarak Kur’an’ın yeterli olacağına vurgu yapılıyor.

Eğer siz de önünüze konan bu muğlak durumdan etki-lenerek Kur’an’ın yetersizliği ön yargısıyla ona yanaşırsanız onunla hayatınızı inşa edemezsiniz. Ya ona bugün olduğu gibi başka ortaklar arar ya da onu tamamen devre dışı bırakarak onun yerine başkalarını rehber edinirsiniz.

“Kur’an’dan başka hidâyet kaynağı arayan sapmıştır.” (Tirmizî, 2906) Madem Kur’an’ın dışında hidâyet kaynağı ol-madığına bu hadisle inanıyorsunuz, ne diye yüzlerce hidâyet kaynağı uyduruyorsunuz?

“Peygamber, ‘Benden Kur’an haricinde hiçbir şey yaz-mayınız. Kim benden bir şey yazdıysa onu imha etsin.” (Müs-lim, Zühd 72; Hanbel, 3/12, 21, 39)

Bu hadisin doğruluğunu kabul ediyorsanız, elinizde bir belge olmamasına rağmen niçin binlerce hadis yazdırıyorsu-nuz ve bunları da dinin kaynağı olarak gösteriyorsunuz?

“Peygamber’in vefatı yaklaştığında odada içlerinde Ömer’in de bulunduğu birkaç kişi vardı. Bir ara Peygamber: ‘Geliniz, sizin için bir daha asla sapmayacağınız bir yazı yaza-yım.’ dedi! Bunun üzerine Ömer: ‘Peygamber hastalığın etki-siyle ne dediğini bilmiyor, Kur’an yanınızda, Allah’ın Kitabı bize yeter.’ şeklinde konuştu!” (Buhârî, Cihâd 176, Cizye 6, İlim 49, Merzâ 17, Meğâzî 83, İ’tisâm 26; Müslim, Vasiyye 20, 21, 22; Hanbel, 1/222, 324, 336, 355)

Page 182: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

182

Sizce anlatılan bu menkıbe kafanızdaki Hz. Muhammed profiliyle uyuşuyor mu? Onun böyle bir duruma düşeceğine ve böyle gereksiz konuşmalar yapacağına ihtimal verebiliyor musunuz?

Demem odur ki: Hz. Peygamber’in söylediği iddia edi-len sözlerin çok iyi analiz edilmesi lazım. Kütüb-i Sitte’de ol-ması yetmiyor. Gördünüz, sadece farklı hadis kitaplarında de-ğil, aynı otoritenin kitabında bile çok ciddi çelişkiler bulun-maktadır. Din adına hüküm koyan sadece Allah’tır. “O, hük-müne hiç k imseyi ortak etmez.” (Kehf, 18/26)

“Al lah’ın kendis ine K itap, Hikmet ve Peygam-berl ik verdiği hiçbir k iş inin kalk ıp da insanlara: ‘Al -lah’ı bırak ıp bana kul olun!’ demes i düşünülemez . Aks ine (onlara şöyle öğüt verir): ‘Öğretmek te olduğu-nuz ve bi lgis ini yaydığınız K itap’ın gerek t irdiği gibi Rabb’e bağl ı kul lar olun!’” (Âl-i İmrân, 3/79)

“İş te bunlar, Al lah’ın âyet leridir k i , onları sana hak olarak okuyoruz . Hâl böyle iken Al lah’tan ve onun âyet lerinden sonra hangi hadise/söze inanıyor-lar?” (Câsiye, 45/6)

Bu âyetlerden de anlıyoruz ki, Allah’ın dışında hiç kimse din adına hüküm koyamaz. Peygamber de olsa insan-ların kişisel görüşleri dinî hüküm olarak kabul edilemez.

Page 183: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

183

Sünnet ve Hadis’in Kur’an’la

Yüzleştirilmesi

Yukarıda verdiğim örnekleri gördükten sonra, çok rahat bir şekilde diyebilirim ki; “Hangi şartlarda bize intikal ederse etsin, Sünnet ve Hadis adına ne varsa mutlaka Kur’an’la yüz-leştirilmelidir. Çünkü Hz. Peygamber’in Sünneti ve Hadisleri konusunda söylenenler arasında ciddi tutarsızlıklar görülmek-tedir.

Hz. Peygamber’in Sünneti, Din’in yani Kur’an’ın prati-ğidir. Eğer bir şey Kur’an’ın pratiği ise onun Kur’an’la çeliş-mesi düşünülemez.

Hadisler de böyledir. Vahiyden ilham alınarak söyle-nen Peygamber sözlerinin vahiyle tenakuz içerisinde olması hayal bile edilemez. Bu manada varsa bir yerde bir uyumsuz-luk, bir çelişki derhal Kur’an’ın hakemliğine başvurulmalıdır. Öyle ya, madem hadislerin kaynağı da Kur’an’dır, o halde Kur’an’la yüzleştirilmeleri gerekir. Zira Hz. Peygamber’in Kur’an’a uymayan bir davranış sergilemesi, vahiyle çelişen bir açıklamada bulunması düşünülemez.

Dolayısıyla, Kur’ânî mesajlarla çakışan ve fakat hadis diye itibar edilen uydurma sözlerin durumunu gözden geçir-mek gerekir. Çünkü gerçek hadisler Hz. Peygamber’in sözle-ridir ama bugün hadis diye itibar edilen birçok söz Hz. Pey-gamber’in “söylediği söylenen” sözlerdir.

Kur’an’dan uzaklaşan insanlar hadis uydurarak ya da uydurma hadislerle beslenerek yeni bir din oluşturdular. Zor-lama deliller tedarik ederek ayetlerle uyumsuzluk olmasın diye uydurma yorumlar ortaya koydular. Ortaya koydukları

Page 184: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

184

çelişkilerle dolu bu saçmalıklarını da Hz. Peygamber üzerin-den meşrulaştırdılar...

Nebiye atf ile binlerce herze (Hadis) uydurdun. Yıktın da dini Mübin’i yeni bir din kurdun. Doğrudan doğruya Kuran'dan alarak ilhamı. Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı.

M. Akif Şunu tekrar ifade etme gereği duyuyorum ki: Uydurma

hadisler var diye hadislerin bütününü atamazsınız. Allah Resûlü ebkem ya da sükûti değildi. Elbette ki yüzlerce konuş-ması, binlerce sözü bulunmaktadır. Ama bu sözlerin onun ağ-zından çıktığını birinci elden doğrulamak istiyorsanız, o hadisi Kur’an’a arz etmek zorundasınız. Eğer Kur’an onay veriyorsa râvilerin kıstaslarına, güvenilirliğine, şeceresine dahi bakma-dan alabilirsiniz.

Hadislerin tamamını görmezden gelen, onların yalan-dan arındırılmasına gerek bile duymayan bazıları, 23 yıllık peygamberlik hayatını ve ondan sonraki halifeler dönemini işlerken sanki özel kaynakları varmış gibi kafalarına göre tarih yapıyorlar. Bunlara sormak lazım: “Kaynak probleminden dolayı hadislerin tamamını yok sayarken, Hz. Muhammed’le aynı zamanda yaşamış insanların hayatlarını işinize geldiği gibi çok ince detaylarına kadar anlatan kaynakları nereden buluyorsunuz?”

Bakıyorsunuz adam, hadisler konusunda atıyor kesi-yor. Hiçbir şekilde sağlıklı bir kaynağın olamayacağından dem vuruyor. Ama kendi anlattıklarını inandırıcı kılmak için Hz. Peygamber’in hayatından örnekler veriyor, sahabeden alıntılar yapıyor. Sormazlar mı insana; “Kardeşim senin özel bir kuryen mi vardı, senin için hususi yazıcılar mı mevcuttu? Başkalarının kaynakları sakat da seninki nasıl sağlam olu-yor?”

Page 185: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

185

“Sünnet, Kur’an’ın Hz. Peygamber tarafından pratiğe dökülmüş hâlidir.” demiştik. Bu da gösteriyor ki, Sünnet’i Kur’an’dan ayrı olarak düşünemezsiniz. Düşündüğünüz za-man iki tip Müslümanlık ortaya çıkar. Birisi Kur’an Müslü-manlığı, diğeri ise Sünnet Müslümanlığı.

Oysa Kur’an’dan Sünnet’i kopardığınız zaman, Sün-net’in bir anlamı kalmaz. Çünkü Kur’an’ın ahlâkı, mesajları, detayları Hz. Peygamber’in hayatında somutlaştırılmıştır.

“K im Peygamber’e i taat ederse, Al lah’a i taat et -miş olur.” (Nisâ, 4/80) ayeti bunu anlatmaktadır. Yani Hz. Peygamber’e itaat etmiş olmakla Allah’a itaat etmiş olursu-nuz, çünkü Hz. Peygamber’in yaşadıkları Allah’ın emrettikle-ridir. Onun anlattıkları ve yaşadıkları Allah’tan aldıklarıdır. O, Allah adına hüküm koymamıştır. Hükümlerin icrası konu-sunda sadece rehberlik etmiştir, rol model olmuştur. Çünkü Allah’tan başka din adına hiç kimse hüküm koyamaz.

Temel sakatsa yapılacak olan bina ne kadar sağlam ya-pılmak istenirse istensin muhkem olamaz. Hayatın inşası ve dinin ihyası konusunda Kur’an temel alınmadıkça hangi kay-naktan beslenirseniz beslenin İslâmî bir hayat ortaya koymuş olamazsınız. Çünkü akide düzgün olmadığı için eylemler ya-muk olacaktır.

Hz. Peygamber’in Sünnetini Yaşamak

Onun Hayatını Model Olarak Almak De-mektir

“Üsve/Model” kelimesi Kur’an’da 3 yerde geçer. Biri Hz. Peygamber’i anlatır, diğer ikisi Hz. İbrahim’i ve berabe-rindekileri.

Page 186: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

186

Hz. Peygamber Örneği:

“Andolsun k i, s izden Al lah’ın rızas ını ve âhiret in saadet ini arzu eden ve Al lah’ı sürek l i hat ırda tutan (her an O’nunla beraber olduğu bi l inc iyle yaşayan) k imseler iç in Al lah’ın Resûlü pek güzel bir örnek t ir.” (Ahzâb, 33/21)

Bu ayet, Hz. Peygamber’in inananlar için güzel bir rol model olduğunu ortaya koymaktadır. Müslümanlar, Hz. Pey-gamber’i model olarak alacaksa ki almak zorundadır, o tak-dirde Hz. Peygamber gibi yaşamak durumundadır. Onun gibi yaşamak da onun sünnetini icra etmek demektir.

Sünnet, bir hayat tarzını veya davranış biçimini ifade eder. İslam terminolojisinde, kendisine tâbi olanlara bir ör-nek, bir model (prototip) olan Hz. Peygamber’in hayat tarzı için kullanılmaktadır.

Ayette, Allah’ın rızasını kazandıracak davranışlarda bu-lunmak isteyenlere, ömrünün hemen her karesini çile ve ıstı-raplarla geçiren Hz. Muhammed’in hayat serencamını gözden geçirerek, onun imanını, sabrını ve kararlılığını örnek almaları tavsiye ediliyor.

Bu tavsiye, kendine özgü koşullarda o günün inananla-rına seslendiği halde, aslında bütün durumlar ve şartlar için geçerli olan zaman üstü bir muhtevaya sahiptir. Çünkü Kur’an, 23 yıllık peygamberlik süresi içinde farklı zamanlarda, farklı şartlara ve sebeplere bağlı olarak inmiş olup, Kıyâmete kadar yaşanacak olan hadiselere cevap verecek bir özellikte-dir.

İşte bu hadiseler bu özelliğin bir parçasıdır. Ayette ge-çen “güzel bir örnektir” ifadesi, onun hayatının tümünü kap-

Page 187: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

187

samaktadır. Yani: Onun hayatı sizin için güzel bir rol model-dir, prototiptir; onun gibi yaşarsanız iyi bir mü’min olursunuz demektir. Bu ayet, aynı zamanda Hz. Nebi’in Allah’tan aldığı vahiy ile Kur’an mesajını yaşanılır kılmak ve inananların onu pratik hayatta uygulayabilmelerini sağlamak amacıyla verdiği emirleri her Müslüman’ın yerine getirme yükümlülüğünü or-taya koymaktadır.

Hz. İbrahim ve Beraberindekiler Örneği:

“Gerçek ten İbrahim ve ona uyanlar, s iz in iç in pek güzel bir örnek t ir.” (Mümtehine, 60/4)

“Andolsun k i, s izden Al lah’ın rızas ını ve âhiret in saadet ini arzu eden k imseler iç in, onlar (İbrahim ve beraberindek i ler) pek güzel bir örnek t ir.” (Mümtehine, 60/6)

Hz. İbrahim ve onunla birlikte inananlar da Mekke’den hicret eden Müslümanların karşılaştıkları sıkıntıların aynısıyla karşılaşmışlardı. Onlar bu anlamda özellikle anavatanları Mekke’den göç etmek zorunda kalan Müslümanlar için güzel bir örnekti.

“Bütün benl iğini Al lah’a tes l im eden, iyi l iği i lke edinen ve İbrahim’in Al lah’ı birleyen dinine uyan k im-seden din bak ımından daha güzel k im olabi l i r? Al lah, İbrahim’i dos t edinmiş t ir.” (Nisâ, 4/125)

Hz. İbrahim tam bir Tevhid insanıydı ve teslimiyet, onda bütünüyle zirveleşmişti. Allah’ın emirlerini uygulama konusunda en ufak bir tereddüt yaşamamıştı. Şefkatli bir elçi ve merhametli bir baba olan İbrâhim Peygamber’e: “Biric ik yavrunu Al lah’a ada!” (Sâffât 37/102) emri gelince zerre kadar tereddüt geçirmemişti. “K arını ve çocuğunu ıss ız bir vadiye yerleş t ir.” (İbrâhîm, 14/37) emriyle muhatap

Page 188: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

188

olunca, hemen gereğini yapmış, arkasına bile bakmadan ge-çip gitmişti. Onun için Kur’an’da Hz. İbrahim’den bahseden ve onun imanını anlatan ayetlere çok sık rastlanılmaktadır.

Hz. Peygamber’in sünnetini yaşamak Kur’an’ı yaşamak demektir. Çünkü Hz. Peygamber’in hayatına baktığımız za-man görüyoruz ki onun hayatının her karesinde vahiy vardır. O, Kur’an’ın soyut ve hayali olmadığını akıl ve vahiy ekse-ninde yaşayarak bütün insanlığa göstermiştir. Bizim de haya-tımızın her karesinde vahyin olması için peygamber olmamız gerekmiyor, davranışlarımızı Kur’an’la sünnetlememiz yeti-yor.

Hz. Peygamber’in misyonu, aldığı vahyi yaşayarak in-sanlara tebliğ etmek ve ilahi mesajları onlara açıklamaktı. Viz-yonu ise, Tevhid inancı çerçevesinde hayata istikamet ver-mek, cemiyete emniyet getirmek, beşeriyete barışı ve huzuru öngören bir hayat tarzı önermekti. Bu anlamda onun yaşa-dıklarına sünnet, anlattıklarına hadis diyoruz.

Binaenaleyh, Hz. Peygamber’e ümmet olan her Müslü-man’ın misyonu, öncelikle kendisi için Kur’an ve sünnet çer-çevesinde bir hayat tanzim etmek, arkasından diğer insanlara da aynı istikameti işaret etmek olmalıdır. Vizyonu ise, Kur’an ve sünnet etrafında oluşan ortak şuurla hareket ederek, bütün zamanları kapsayan bakış açısıyla asrın idrakine sunulacak ve çağın vitrinine taşınacak bir tablo oluşturmak olmalıdır.

Page 189: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

189

Peygamber’e İtaatten Neyi Anlamalıyız?

Peygamber’e itaat etmek demek, davranışların Kur’an ek-senli ve sünnet yörüngeli olması demektir.

Hayatı vahiy ile inşa etmek için peygamber olmamız gerek-miyor. Hz. Peygamber’e vahyedilenleri yaşamakla yani Sünnet’i hayata geçirmekle hayatımızı vahiyle inşa etmiş oluruz.

Din, mal-mülk değil ki miras yoluyla bize intikal etsin. Veraset yoluyla bize intikal eden bir dinle hayatımızı sürdüremeyiz.

Mesajın anlamıyla buluşmak yerine, onun lafızlarının yazılı bulunduğu Mushaf’ıyla kucaklaşmak bize bir şey kazandırmaz.

“İtaat” emri, “Etîû / İtaat edin” emr-i hazırıyla Kur’an’da 14 yerde geçer. Bunların 11’inde “Allah” ve “Resûl” kelimeleri birlikte kullanılır. Yani “Allah’a ve Resûlüne itaat edin” şeklinde aynı karede yer alır. Diğer 3’ü tek başına “İtaat edin” şeklinde geçer. Bunlardan biri Allah’a, diğeri Hz. Peygamber’e, bir diğeri de Hz. Mûsâ’ya itaati anla-tır.

Allah ve Resûlü için birlikte kullanıldığı “Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin” emrini bazıları iki ayrı din varmış gibi anlıyor; yani “Allah’ın emirlerine ya da Peygamberin sünne-tine uyun” gibi algılıyor. Oysa Hz. Peygamber’in verdiği hü-

Page 190: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

190

kümler Allah’tan aldığı hükümlerdir. Bu hükümleri ayrı gör-mek ve farklı değerlendirmek küfürdür. Çünkü: “K im Pey-gamber’e i taat ederse, gerçek te Al lah’a i taat etmiş olur.” (Nisâ, 4/80) buyrularak Hz. Peygamber’e itaatin Al-lah’a itaat olacağı vurgulanıyor. Yani, Allah’a göstereceğiniz itaat, Hz. Peygamber’e inkıyattan geçer. Ona uymazsanız Al-lah’a da itaat etmiş olmazsınız. Yoksa “Hz. Peygamber’e itaat edin, ayrıca Allah’a da itaat edin!” demek değildir.

“Ey İnananlar! Al lah’a ve O’nun Elç is i ’ne karş ı bağl ı l ık gös terin ve art ık (O’nun mesajını) iş i tmiş bu-lunduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin...” (Enfâl, 8/20)

Burada çoğul zamiri olan “onlardan” değil de, tekil olan “ondan” zamirinin kullanılması, Allah’ın ve Elçisi’nin kayna-ğının tek olduğunu gösterir ki o da Kur’an’dır. Mesajı gönde-ren ve talimatı veren Allah’tır, alan ve uygulayan Elçisi’dir ve ona inananlardır.

Hz. Peygamber’in Kur’an’dan ayrı bir mesajı yoktur. Sadece vahyin daha iyi anlaşılması konusunda diğer ayetlerle açıklamaları vardır ki bunu Kur’an da açık şekilde ifade edi-yor:

“Biz sana da bu uyarıc ı k i tabı indirdik k i insan-lara baş ından beri indiri len mesajın as l ını olanca aç ık l ığıyla ulaş t ıras ın.” (Nahl, 16/44) Yani, gelen ayet-lerle daha önce gelmiş bulunan ayetlere açıklık getiresin.

Yukarıda Enfâl Sûresi’nden örnek olarak verdiğim ayetteki bağlılık, Hz. Peygamber’in şahsında onun getirdiği mesajadır. İşitmekten kasıt, mesajın ulaştığı insanlar tarafın-dan dinlenmesi, kabul edilmesi ve hayata geçirilmesidir.

Page 191: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

191

Nitekim şimdi vereceğim ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Hz. Peygamber vahyin dışında, kendi kafasından hiç-bir hüküm koymamış ve din adına inisiyatif kullanmamıştır:

“Al lah’ın sana gös terdiği şek i lde insanlar ara-s ında hükmedes in diye, sana k itabı bir amaç iç in in-dirdik ...” (Nisâ, 4/105)

Ayette geçen “Allah’ın gösterdiği şekilde” ifadesi as-lında kafalardaki soruları gidermek bakımından her şeyi anla-tıyor. Yani insanlar kabul etse de etmese de, hoşlansa da hoş-lanmasa da Allah nasıl göstermiş ve nasıl talimat vermişse o şekilde hüküm vereceksin ve verilen ilahi talimatın dışına asla çıkmayacaksın!

“(Ey Muhammed!) Sana ne vahyolunduysa ona uy!” (Yunus, 10/109); “De k i: ‘Ben sadece Rabbim ta-rafından bana vahyolunan her neyse ona uyarım.’” (A’râf, 7/203)

Bu ayetler de yukarıdaki ayeti teyit ederek Hz. Peygam-ber’in vahyin dışında herhangi bir şeye uyamayacağını ve herhangi bir hüküm koyamayacağını anlatıyor. Ayrıca bu ko-nuda insanların herhangi bir beklentiye kapılmamaları için ta-sarruf yetkisinin olmadığını da deklare etmesi emrediliyor.

Kur’an ayetlerini Kur’an’ın genel anlam örgüsü içinde yorumlamak gerekirken; hurafeleri meşrulaştırmak, öğretilen-lere delil aramak, kelimelerin anlamları ile oynayıp kavram kargaşasına sebep olmak ve Kur’an’ın mesajını farklı mecra-lara çekmek küfür olur maazallah. Nitekim Allah’ın verdiği hükümlerle, Elçisi’nin verdiği hükümleri farklı yani biri Kur’an, diğeri sünnet olmak üzere iki ayrı din varmış gibi gör-mek ve bu yolla İslam’ın özünde olmayan şeyleri Hz. Pey-gamber üzerinden sünnet adıyla meşrulaştırmaya çalışmak küfürdür.

Page 192: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

192

Hz. Peygamber’e itaat etmek demek, davranışların sün-nete uygun olması demektir. Bu da hayatı Kur’an’ın emrine vermekle olur. “Öğretmek te olduğunuz ve bi lgis ini yay-dığınız K itab’ın gerek t irdiği gibi Rabbe bağl ı kul lar olun!” (A. İmrân, 3/79) Bu ayetten anlaşılıyor ki, kulluk ko-nusunda Kur’an hangi yolu gösteriyorsa o yoldan gitmek ge-rekiyor. Elbette ki bu yolun önderi Hz. Peygamber’dir. Ama o da Allah’ın gönderdiği kaynakla önderliğini yapmış, sünne-tini Kur’an’ın gösterdiği şekilde oluşturmuştur. Kur’an’ı devre dışı bırakarak kafasına göre iş yapmamıştır.

Hayatı vahiy ile inşa etmek için peygamber olmamız gerekmiyor. Hz. Peygamber’e vahyedilenleri yaşamakla yani Sünnet-i Resülullah’ı ihya etmekle hayatımızı vahiyle inşa et-miş oluruz. Onun için Kur’an’ı dışlayarak başka kaynaklarla yeni ve Kur’an’a uymayan bir Peygamber çıkarmamıza gerek yok. Kur’an’ı gereği gibi okur ve anlarsak orada Hz. Peygam-ber’i ve onun yaşadıklarını küçük ayrıntıların dışında çok ra-hat bulacağız. Ve Kur’an’a uymayan bir sünnetle asla karşı-laşmayacağız, Kur’an’la örtüşmeyen bir söze (hadise) asla denk gelmeyeceğiz.

Şimdi gelelim itaatten ve inkıyattan ne anladığımıza ve itaat etme ve uyma konusunda ne yaptığımıza:

Hemen şunu ifade etmem gerekir ki, Müslümanlık öyle sadece Allah’a itaati dille söylemekle, Kur’an ayetlerinin lafız tekrarını yapmakla ya da tamamını hatmetmekle ve Hz. Pey-gambere mucizeler isnat etmekle onun adına uydurulan ha-disleri şaha kaldırmakla olmuyor. İtaat ancak, Allah’ın Kur’an’daki emirlerini yaşamakla ve bu emirlerin yaşanmış hali olan Hz. Peygamber’in sünnetini canlı tutmakla gerçek-leşmiş olur.

Page 193: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

193

“O halde el inizden geldiği kadar Al lah’a karş ı sorumluluğunuzun bi l inc inde olun! Dinleyin ve i taat edin!” (Teğâbun, 64/16)

Hemen soralım kendimize: Takatimizin yettiği ve imkânlarımızın elverdiği ölçüde Allah’a kulluk ediyor muyuz? Ayetin emrettiği şekilde Kur’an mesajını dinliyor muyuz? “Dinliyoruz” diyorsak, dinlediklerimizden bir şey anlıyor mu-yuz? Anlamıyorsak anlamaya çalışıyor muyuz? Anlıyorsak an-ladıklarımızı yaşıyor muyuz?..

Bunları ayetin söylediğiyle bizim yaşadıklarımızın örtü-şüp örtüşmediğini öğrenmemiz için soruyorum. Çünkü ayet diyor ki: “Dinleyin ve i taat edin.” Anlamadığımız bir şeye uymamız düşünülemez. Zira anlamadığımız ve uymadığımız bir şeyle hayatımıza çekidüzen veremeyiz.

“Rabbinin yoluna, hikmet le, güzel öğüt le çağır ve onlarla en güzel yöntemlerle tart ış ! Şüphes iz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bi lendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bi lendir.” (Nahl, 16/125)

Ayetteki çağrıya ne kadar icabet edebiliyoruz? Allah, bi-zim her birimize tek tek emir veriyor, “Rabbinin yoluna hik-metle, güzel sözle çağır.” diyor.

Bu çağrı işi için ne düşünüyoruz? Kaç kişiye Allah’ın Di-nini anlattık? Anlatmak için dinimizi ana ilkeleriyle, esaslarıyla Kur’an’ın gösterdiği ve Hz. Muhammed’in yaşadığı şekilde kavradık mı? Kavradıysak dinimizin etki alanına girdik mi, sa-rayına yerleştik mi? Allah’ın Dinini anlatacak bilgiye, birikime, olgunluğa, vizyona sahip miyiz? Sahip değilsek neyi bekliyo-ruz?

Page 194: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

194

Para kazanmanın, lüks yaşamanın, dünyayı omuzlama-nın, hükmetmenin, gösterişin yollarını öğrendiğimiz kadar Al-lah’a giden yolu da öğreniyor muyuz? Yoksa rotasını kaybet-miş gemi gibi rüzgârın estirdiği tarafa mı gidiyoruz?

“Hayır, hayır; Rabbine Andolsun k i onlar, arala-rında anlaşmaz l ığa düş tük leri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir buruk luk duymaks ız ın tam bir tes l imiyet le tâbi olmadıkça, gerçek ten iman etmiş olmaz lar.” (Nisâ, 4/65)

Bugüne kadar Allah’ın Peygamberi’ne danıştığımız kaç konu oldu? Yani çıkmaza girdiğimizde “Hz. Peygamber bu konuda nasıl bir tavır koymuştu ve ne şekil bir davranış sergi-lemişti?” diye merak ettiğimiz oldu mu? Hz. Peygamber’in ha-yatında olduğu halde, hayatımızdan çıkardığımız bazı şeyler var mı? Ya da hayatımıza, Hz. Peygamber’in yaşadıklarından ilaveler yaptık mı? Yok diyorsak, bu ayet kime hitap ediyor?

Ayete tekrar tekrar bakınız ve ikinci cümlesine iyice dik-kat ediniz: “Hz. Peygamber hakem yapılmadıkça gerçekten iman etmiş olunmuyor.” Diyeceksiniz ki: “Hz. Peygamber’i hakem yapmak için onu mezarından mı çıkaralım?” Hayır. O Kur’an’ın mesajıyla, bıraktığı mücadele örnekleriyle, ortaya koyduğu performansıyla, sünnetiyle aramızda yaşıyor. Ara-dan on beş asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen Allah’tan alıp bize devrettiği Kur’an her geçen gün gençleşe-rek hayatına devam ediyor. Kur’an’a başvurmamız ona da-nışmamızdır. Kur’an’ı hakem yapmamız Allah’ı ve Elçisi’ni hakem yapmamızdır.

“Ey İnananlar! Al lah ve Peygamberi, hayat veren şeye s iz i çağırdığında icâbet edin...” (Enfâl, 8/24)

Page 195: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

195

Hayat veren şey nedir biliyor musunuz? Şifa bulması için hastalara okunan, bereket getirsin diye işe başlarken tila-vet edilen, mahsulü bol olsun diye okunup tarlaya üflenen Kur’an ayetleri değil. Hayatı anlamak ve anlamlandırmak için okunan, anlaşıldıkça gönüllere şifa olan, kavrandıkça kalpleri rahatlatan ve topluma huzur getiren, yaşamı disipline ettiği için işleri bereketli kılan Kur’an mesajıdır.

O halde Kur’an’ı anlamak ve yaşamak konusunda ya-pılan çağrıya icabet etmek zorundayız. Bu bir emirdir ve em-rin arkasında Allah vardır. Bu konuda önceliği başka şeylere veremeyiz. Bu iş öyle camilerde sadece lafzından Kur’an’ı ti-lavet etmekle, tilavet edilenleri dinlemekle, onlarca hatim in-dirmekle olmuyor. Onun mesajına kulak vermekle, ondaki derinliği kalplerimize yerleştirmekle, onun ruhunu kavra-makla ve bütün ihtişamıyla ondaki deruni sırları içselleştir-mekle oluyor. Böyle yaparsak işte o zaman her ayetin mana-sının davranışlarımıza yansıdığını, iki günümüzün bir olmadı-ğını, Kur’an’la yaşadığımız zamanların diğerlerinden daha ve-rimli ve daha bereketli geçtiğini göreceğiz.

“De k i: ‘Eğer Al lah’ı seviyorsanız hemen bana uyun k i Al lah da s iz leri sevs in ve günahlarınız ı bağış -las ın. Çünkü Al lah çok bağış layandır, çok merhamet edendir.’ Yine de k i: ‘Al lah’a ve Peygamber’e i taat edin!’ Eğer yüz çevirirlerse (inkâr etmiş olurlar), bi l -s inler k i Al lah hak ikat i inkâr edenleri sevmez.” (A. İmrân, 3/31-32)

Allah’ı sevmek, Hz. Peygamber’in getirdiği mesajı sev-mekle alakalıdır. Öyle “Allah’ım seni çok seviyorum!” de-mekle olmuyor. Bu sevginin gerçek mi sahte mi olduğu, gön-derdiği mesajla olan münasebetimize bağlıdır.

Page 196: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

196

Kur’an’ı anlamayı ve anladıklarımızı hayata geçirmeyi seviyorsak Allah’ı seviyoruz demektir. Allah’ı seviyorsak, o takdirde Allah aşkına Hz. Peygamber’e de itaat edelim, itaat edelim ki Allah da bizi sevsin.

Allah’ın bizi sevmesi, Hz. Peygamber’in getirdiği Kur’an mesajının ilkelerinin davranışlarımıza müdahalesine bağlıdır. Davranışlarımız ne kadar Kur’ânî olursa Allah da bizi o kadar sever, Allah bizi ne kadar severse o kadar yardım eder ve ira-demizi güçlendirerek çalışmalarımızı bereketli kılar.

Üstelik mesaja uymakla yani tevbe edip yeni bir sayfa açmakla geçmişteki günahlarımızın bağışlanacağı müjdesi ve-riliyor. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet eden-dir. Ancak ikinci ayette itaatten yüz çevirme söz konusu olursa inkâr edilmiş olunacağı ve Allah’ın da inkâr edenleri sevme-yeceği bildiriliyor.

Gördüğünüz gibi: Öyle istersek itaat ederiz, istersek so-rumsuz bir hayat yaşayarak “Şehadet Müslümanlığına devam ederiz diye bir şey yok. Eğer inanıyorsak itaat etmek zorun-dayız. Nitekim aşağıdaki ayette:

“De k i: ‘Al lah’a i taat edin, Peygamber’e i taat edin!’ Eğer yüz çevirirseniz bi l in k i ona yük lenen so-rumluluk yalnız ona ait t i r; s ize yük lenen sorumluluk da yalnızca s ize ait t i r. Eğer ona i taat ederseniz doğru yola erers iniz . Peygamber’e düşen ancak apaçık bir tebl iğdir.” (Nur, 24/54) buyrulmaktadır.

“Peygamber’in (s iz i) çağırmas ını aranızda birbi-riniz i çağırmanız gibi tutmayın. (Saygıyla davet ine ko-şun ve s ize iz in verinceye kadar yanından ayrı lmayın.) Al lah, arkadaş larını s iper ederek giz l ice Peygam-ber’in yanından s ıvışanları iyi bi l i r. Onun emrini ç iğ-neyenler, ya baş larına bir bela gelmes inden ya da

Page 197: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

197

acık l ı bir azaba uğramas ından korkmal ıdırlar.” (Nûr, 24/63)

İşte size uyarı dolu yüksek frekanslı bir ayet daha. Bu ayetin muhatabı olmak için on dört asır öncesine gitmemize gerek yok. Hz. Peygamber’in daveti, Kur’an’ı anlamayadır, yaşamayadır, yaşatmayadır. Bu çağrıyı sıradan bir davet gibi göremeyiz, Ahmed’in Mehmed’in davetine benzetemeyiz. Bu çağrı Allah’ın Hz. Peygamber aracılığıyla bize yapmış olduğu özel bir çağrıdır. Hakka, adalete, barışa, sevgiye, kardeşliğe, doğruluğa, insanlığa yapılan bir çağrıdır. Bu çağrıya uymama gibi bir lüksümüz olamaz.

Ayetin ikinci cümlesi çağrıya uymayanların uğrayacağı akıbeti özetliyor: “Emre duyarsız kalanlar, sorumsuzca davra-nanlar, itaati göz ardı edenler, ciddiye almayanlar felaketin gelmesini beklemeliler.” diyor.

23 yılda hayatın her noktasını bağrına basa basa inen ayetler gereksiz yere gelmediler. Bizim bu âleme gelmemiz ve bu âlemdeki onca varlığın bize hizmet etmesi beyhude değil-dir. İnandıklarımız tevekkeli olamaz. Onları hayata geçirmekle yükümlüyüz. Yoksa bugün olduğu gibi felaket yakamızı bırak-maz, musibet kapımızdan hiç kalkmaz.

“K endis ine hidâyet bahşedi ldik ten sonra Pey-gamber’e muhalefet edip mü’minlerin yolundan başka bir yola sapana gel ince, onu kendi terc ih et t iği (o sapık ) yolda bırak ırız . Sonra (âhiret te) kendis ini Cehenneme atarız . O ne kötü bir gidiş yeridir!” (Nisâ, 4/115)

Çevremizde Müslüman olmadığını söyleyen var mıdır? Kime sorsanız “Elhamdülillah Müslüman’ım!” diyor. Çünkü inanıyorlar ki herkes Müslüman olarak doğar, dinden çıkma-dığı müddetçe de Müslümanlığı devam eder ve böylece

Page 198: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

198

ölümü de Müslüman olarak olur. Hâlbuki insanlar hidâyete elverişli varlıklar olarak İslam fıtratıyla doğar. Daha sonra Müslümanlığı kabul eder ve İslam’ın şartlarına uygun bir ha-yat yaşadığı müddetçe Müslümanlığı devam eder.

A. İmrân Sûresi 3/102. ayetinde: “Ey İnananlar! De-rin bir duyarl ı l ık la Al lah’a karş ı sorumluluk bi l inc iyle yaşayın ve O’na kendiniz i yürek ten tes l im etmeden (hak ik i Müs lüman olmadan) önce ölümün s iz i al t et -mes ine iz in vermeyin!” buyrulmaktadır. Bu ayetten de an-lıyoruz ki, Allah’ın emirleri doğrultusunda yaşamak Müslü-manlığın esasıdır.

Kimse “İslam’ın yani Müslümanlığın şartı beştir!” diye-rek Müslümanca yaşamanın koşullarını beşe indirgeyemez. Müslümanlığın şartı Kur’an mesajıyla terbiye olmaktır, ilahi öğretilerle hayatın bütününe şekil vermektir, sosyal hayatı tanzim etmektir.

Ayette de ifade buyrulduğu gibi, İslam’ı yaşarken yü-rekten teslimiyet işin esasıdır. Rastgele ve gelişigüzel Müslü-manlık olmaz. Kur’an bir “Hayat kitabı” ise –ki öyledir-, o halde onun dini de yaşanmayı gerekli kılar.

“Size azap gel ip çatmadan önce Rabbinize yö-nel iniz , O’na tes l im olunuz, sonra s ize yardım edi l -mez.” (Zümer, 39/54) ayeti de bu düşünceyi destekler nite-liktedir.

Allah’a yönelmek, O’nun direktifleriyle yaşamakla olur. Ona teslim olmak, O’nun gönderdiği mesajla hayatı disipline etmekle olur. Şimdi bir düşünelim: Allah’ın mesajıyla davra-nışlarımızı disipline eden bir gayretimiz var mı? Yaşadıklarımız Kur’an’la örtüşüyor mu? Hz. Peygamber’e itaati dilimizden düşürmezken Muhammedî bir hayat sergileyebiliyor muyuz?

Page 199: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

199

Müslümanlık dükkân, tarla, ev, araba değil ki babamız-dan veraset yoluyla intikal etsin bize. Aile büyüklerimizden gördüğümüz ama tanımadığımız bir dinle hayatımızı nasıl sür-dürürüz? Hiç mi merak etmeyiz bu dinin esaslarını? Hiç mi düşünmeyiz gelen ilahi mektubun içeriğini?

Ömrümüz boyunca bize gönderilen mektuba sadece baktık durduk. Bir defa olsun gönderenin bize ne yazdığını ve bizden ne istediğini merak etmedik. Sadece Allah’tan geldi diye gelen metinleri ve yazılı oldukları kâğıtları kutsayarak baş tacı yaptık. Oysa baş tacı yapılması gereken ayetlerin lafızları değil hükümleriydi. Ahirette huzuruna çıktığımız zaman “On-dan sorguya çek i leceks iniz !” (Zuhruf, 43/44) ayetinin muhatabı olarak Rabbimize ne diyeceğiz?

Cumalarda dinlediğimiz beş dakikalık bir hutbe ile dini öğrenebileceğimizi nasıl düşünürüz? Para kazanmak için tica-retin bütün kurallarını en ince detayına kadar öğreniyoruz da, bizi iki cihan mutluluğuna taşıyacak olan bir dinin kitabını na-sıl bilmeyiz? Bilmediğimiz bir dini nasıl yaşarız ve yaşadığımızı hangi hakla iddia ederiz? Anlamadığımız ve hayatımızda yer vermediğimiz bir Kitap’la nasıl iftihar ederiz?

Kur’an’ın olmadığı ve anlaşılmadığı yerde İslâmiyet ol-maz. İslam’ın olmadığı yerde Müslümanlık sadece kimlikte ka-lır. Cennetin efendisi olmak için Müslüman kimliğine ihtiyaç yok, Müslümanca yaşamaya ihtiyaç vardır.

Napolyon bir savaşı kaybettikten sonra, komutanına; “Neden yenildik?” diye sorar.

Komutan: “Efendim onlarca sebep var!..” der ve say-maya başlar:

“Bir, barut bitti; iki...”

Napolyon: “Dur... Daha saymana gerek yok!” der. Çünkü barutun bittiği yerde savaş bitmiştir...

Page 200: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

200

İşte bunun gibi, Kur’an’ın olmadığı yerde Müslümanlık olmaz.

Din adına, manevi ve ruhi öğelerden yoksun, sığ, yalın ve şekilci eylemlerle hayatımızı ne kadar süslersek süsleyelim, İslam diye gelenekçi anlayışın bize dayattığı dogmalara ne ka-dar bağlı kalırsak kalalım, mesajın anlamıyla buluşmak yerine onun Mushaf’ıyla ne kadar kucaklaşırsak kucaklaşalım, eğer hayatımızda Kur’an yoksa İslâmî bir hayat yaşamıyoruz de-mektir.

“Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gel ir. Onun eş leri de mü’minlerin anaları-dır. Akraba olanlar miras hususunda Al lah’ın K i-tabı’na göre birbirlerine Muhâcirlerden ve Ensâr’dan daha yak ındır...” (Ahzâb, 33/6)

Bırakın canımızı vermeyi, elimizi vicdanımıza koyarak doğru söyleyelim: Allah için hayır yapmak adına kapımız ça-lındığında ceplerimiz, kasalarımız akrep dolmuyor mu? On-larca bahane ileri sürerek ve bir sürü sebep uydurarak hayra ortak olmamak için kırk manevra yapmıyor muyuz? Aslı ala-kası olmayan gereksiz sebeplerle insanları atlatmaya çalışmı-yor muyuz? Kur’an’daki onlarca infak ayetini gözardı ederek yardımı sadece zekâtla sınırlamaya, zekâtı da türlü bahane-lerle kaldırmaya uğraşmıyor muyuz?

Ama lüks arabaya binmek, modern villalarda malikâne-lerde yaşamak, yalılarda hayat sürdürmek, yazlıklar kışlıklar almak için para bulmakta zorlanmıyoruz.

Ne oldu? Hani Hz. Peygamber ve onun davası bizim için çok önemliydi? Hani Kur’an başımızın tacı, gönlümüzün ilacıydı? Paraya sıra gelince nasıl saf değiştiriyoruz?

Page 201: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

201

Ayette, Muhâcir ve Ensâr’dan bahsediliyor. O kahra-manların fedakârlıklarını yâd ederken gözlerimizden yaş akıt-masını biliyoruz. O gönül erleri bizler ağlayalım diye kahra-manlık yapmadılar, ağlanacak halimizin yaşanmaması için gayret gösterdiler. Akıttığımız gözyaşlarıyla sorumluluğu üze-rimizden atamayız, iftihar ettiğimiz hayatlarıyla imanımıza ve yaşadıklarımıza bir şey katamayız. Aynı gayreti, aynı fedakâr-lığı ve aynı civanmertliği bizler hem kendimiz ve hem de biz-den sonrakiler için göstermezsek onlar gibi yani gerçek ma-nada Müslüman olamayız.

O insanlar, aynı davaya inandıkları ve hizmet ettikleri için aralarında hiçbir kan bağı yokken Medine’nin ilk yılla-rında birbirlerine vâris oluyorlardı. Biz ise sadece kendi ço-cuklarımıza bırakacağımız servetin hesabını yapıyoruz. Pay-laşmayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı hayatımızdan silmiş, yerine rekabeti, bitirmeyi, silmeyi, ortadan kaldırmayı, iflas et-tirmeyi getirmişiz.

Hani Müslümanlar kardeşti? Nasıl bu hale geldik? Sa-dece düğünlerde ve cenazelerde mi kardeşliğimizi gösterece-ğiz?

Hayatta yüzüne bakmadığımız, selam vermediğimiz, ilgi göstermediğimiz kardeşimizin cenazesine katılmakla mı vazifemizi yapmış olacağız?.. Ashab’ın fedakârlığından, cö-mertliğinden, kardeşliğinden, Hz. Peygamber’e olan sadaka-tinden bahsederken: “Bizler de bu güzel insanlar gibi Müslü-manız!” diyebiliyor muyuz?

“K im Al lah’a ve Peygamber’e i taat ederse iş te onlar, Al lah’ın kendilerine nimet verdiği peygamber-ler, (hak ikat ten hiç sapmamış) s ıddık lar, (Al lah yo-lunda hayat ını vak feden ve canını imanına şahit k ı-lan) şehit ler ve (İs lam’ın emir ve yasak larına uyan)

Page 202: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

202

sâl ihlerle beraber olacak lardır. İş te onlar ne güzel ar-kadaş t ır! Bu, ihsan ve ik ram Al lah’ın lüt fudur. (Bu ih-san ve ik rama mazhar olanların kadrini) Al lah’ın bi l i -yor olmas ı yeter.” (Nisâ, 4/69-70)

Ayetlerde bahsedilen bu kahramanlarla arkadaş olmayı düşünüyor muyuz? Allah’a ve Peygamber’e itaat ettiğimiz takdirde arkadaşlık konusunda bir kaygımız olmasın. “Hz. Peygamber’i nasıl hakem yapacağız?” diye soruyordunuz. İşte size Hz. Peygamber’le yaşama imkânı. İşte size Hz. Pey-gamber’in arkadaşlarıyla, Uhud şehitleriyle, Muhâcirlerle, Ensâr’la ve daha nice güzel insanla beraber olma fırsatı. Ne bekliyoruz, kuralım ya arkadaşlığımızı, oluşturalım ya dostlu-ğumuzu!

Ama hayır, bu iş öyle kanepede yatmakla, yazlığın bah-çesindeki hamakla, torun torba sevmekle, “Ben Müslüma-nım!” demekle olmuyor. İtaatin gereklerini yerine getireceğiz, arkadaş olmak istediğimiz gönül kahramanlarının yaşadıkla-rını yaşayacağız, onlarla aynı safı paylaşacağız, onların hikâyelerine değil davalarına sahip çıkacağız, mallarına değil yaşadıklarına vâris olacağız. Emanete ihanet edersek, arka-daşlıklarını unutalım, dostluklarını kafamızdan çıkaralım ve felaketi bekleyelim! Bu felaket onlarla arkadaş olamadığımız için değil, onların davasına sahip çıkamadığımız içindir.

“Gerçek şu k i, Al lah kat ında yarat ık ların en kö-tüsü (tehl ikel is i) ak l ını kul lanmayan sağırlar ve di l s iz -lerdir.” (Enfâl, 8/22) Bu ayet aklımızı başımıza devşirmeyi emrediyor.

Herkes akıllıyım diye geçinir. Akılsız olduğunu söyle-yene rastlayamazsınız ama insanların yaşadıklarına, aktivite-lerindeki manaya ve ruha baktığınız zaman akıldan eser gö-remezsiniz.

Page 203: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

203

Ayette geçen “aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizler” ifadesi, Kur’an mesajını anlamak için aklını kullanarak gerçek-leri duymayan ve hakkı konuşmayan kişileri anlatmaktadır. Eğer mesajın muhatabı olarak aklımızla, okuduklarımızı ve duyduklarımızı muhakeme etmiyorsak, inandıklarımızı ve ya-şadıklarımızı çevremizle paylaşmıyorsak yani aklını işleten bir Kur’an Müslümanı değilsek Allah katında yaratılanların en kö-tüsü olabiliriz. Bu kötülüğü öyle “Ben iyiyim, biz iyiyiz!” de-mekle savamayız.

Hz. Peygamber’e Salavat Okumak

Hz. Peygamber, biz ona salavat getirerek Cennete gidelim diye peygamber olmadı. Getirdiği mesajla hayatı cennete dönüştü-relim diye peygamber oldu.

Getirdiğimiz salâtla gittiğimiz sırat aynı değilse, salavatla bir yere varamayız.

Hz. Peygamber’e itaati işlerken salavata değinmeden geçmek olmaz. Çünkü “Salavat Müslümanlığı” diye yeni bir Müslümanlık türedi. Bunlar salavat çekerek ve salavat hatim-leri yaparak Müslümanlığına olacağını zannediyorlar. Ama salavatın ne anlama geldiğini, Allah’ın Kur’an’da “Peygam-ber’e salat edin.” (Ahzab, 33/56) emrinin neyi ifade ettiğini bilmiyorlar.

Hz. Muhammed’e sadece salavat okumakla ona inkıyat ettiğinizi (uyduğunuzu) ve bu yolla İslam’ı yaşadığınızı zanne-diyorsanız yanılıyorsunuz. Hz. Peygamber gibi yaşamıyor da, onunla sadece övünerek ve onun adı her anıldığında salavat getirerek Cennete gideceğinizi düşünüyorsanız kendinizi kan-dırıyorsunuz. Allah, “peygambere salat edin” derken, “onu

Page 204: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

204

övün, tesbih çekerek şanını yüceltin” demiyor. “Allah ve me-leklerinin desteklediği gibi siz de onu destekleyin yani onun öncülük ettiği davaya omuz verin, destek çıkın, hizmet edin” diyor.

Bir taraftan çalmaya çırpmaya, insanları aldatmaya, ya-lan söylemeye, haksızlığa, yalan yere yemin etmeye, akan Müslüman kanını seyretmeye devam edeceksiniz, diğer taraf-tan da “Salavat Müslümanlığı” nı sürdüreceksiniz. Yani işle-diğiniz kötülüklerin günahını salavata temizleteceksiniz. Sala-vat mı irtikâp etti sizin günahlarınızı? Allah aşkına bu nasıl bir Müslümanlıktır?

Hûd Sûresi 11/114. Ayetinde; “K ötülük leri ancak iyi l ik lerle temiz lers iniz .” buyrulurken, siz hangi hakla kö-tülüklerinizi salavatla temizlemeye kalkıyorsunuz?

Salavat okumakla insan nasıl Cennete gider? Cennet, ilahi mesajlarla olgunlaşan, tekâmül eden, hayatını anlamlı kı-lan insanların yeridir. Biz, Hz. Peygamber için yaşamayaca-ğız; öyle olursa zaten müşrik oluruz. Biz, Allah için Hz. Pey-gamber gibi yaşayacağız. Yaşadıklarını yaşamadığımız, mo-del bir Peygamber’i andık ve ona salavat getirdik diye Cen-netle nasıl ödüllendiriliriz? Hz. Peygamber, Biz ona salavat getirerek Cennete gidelim diye peygamber olmadı. Getirdiği mesajla hayatı cennete dönüştürelim diye peygamber oldu.

Hz. Peygamber’e salavat niye getirilir ve getirilen sala-vat ne anlama gelir hiç merak ettiniz mi? Adam, “Günde yet-miş salavat getiren hesapsız Cennete gider!” diyor. Böyle bir kolaycılık varsa ben yedi bine razıyım! Binersiniz arabanıza, Anadolu Yakası’ndan Avrupa’ya geçene kadar 3-4 bin sala-vat getirirsiniz, bir 3-4 bin de dönerken getirdiniz mi Cenneti garantilersiniz!

Page 205: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

205

“Müslüman Olmak ve Müslümanca Yaşamak” bu ka-dar kolay mıdır dersiniz?

Madem salavat getirmekle Müslümanlık oluyordu Kur’an neden geldi? Hayır, bu iş salavat getirmekle, salavat sayısını yetmişe, yüze, bine çıkararak salavat hatimleri indir-mekle olmaz.

Siz hiç çalışmadan sadece zenginlerin hayatını okuya-rak, onların hayatlarından örnekler vererek ve onları överek köşeyi döneni gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü zengin ol-manın birinci şartı çalışmaktır. Çalışmadan zenginlik olmuyor da yaşamadan Müslümanlık nasıl oluyor?

Hz. Peygamber’in hayatını bilmekle, ona salavat getir-mekle Müslüman olunmaz, Allah’ın rızası kazanılmaz, Hz. Peygamber’in sünneti yaşanmış olmaz, Cennete gidilmez.

“Şu bir gerçek k i, Al lah ve melek leri , O Peygam-ber’e salat ederler (des tek verirler). Ey İnananlar! Siz de ona des tek olun ve ona iç tenl ik le selam verin!” (Ahzâb, 33/56)

Buradaki “salât” terimi “destek” anlamındadır. Yoksa “Onu kutsayın, yüceltin, bulutların üzerine çıkarın; onun için ağlayın, saçına sakalına yapışın, yeleğini gömleğini öpün!” anlamında değildir.

“Hz. Peygamber’e destek verin yani onun getirdiği Din için gayret gösterin, aldığı ve size bıraktığı mesajı daha geniş kitlelere ulaştırın, asrın idrakine sunun, çağın vitrinine taşıyın, insanlığın saadeti için çalışın çabalayın demektir.

Şimdi soracaksınız: “Salavat okumayalım mı?” diye.

Elbette ki Hz. Peygamber’e salât getireceğiz. Yani onun davasına destek vereceğiz. Hürmetimizi, duamızı, katkımızı

Page 206: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

206

esirgemeyeceğiz. Bu, Allah’ın bizlere bir emridir. Ama yaptı-ğımız işler getirdiğimiz salavata uyacak...

Getirdiğimiz salâtla gittiğimiz sırat aynı değilse, sala-vatla bir yere varamayız...

Eğer yaptığımız işlerde Kur’an’ın onayı bulunuyorsa, ortaya koyduğumuz çalışmalarda Hz. Peygamber’in tasvibi varsa, Allah’a ve Hz. Peygamber’e itaat konusunda cehdimiz söz konusu ise sürekli salavat getiriyoruz demektir.

Zamanlarını günahla, isyanla, haramla geçiren bir insa-nın getireceği salavatlarla yanlışlarının telafi edileceğini dü-şünmesi hüsrandır. Önemli olan doğru yaşamaktır ve doğru-ları yaşarken Hz. Peygamberin öncülük ettiği dine hizmet et-mektir. Eğer dine hizmet edersek peygambere salat etmiş olu-ruz. Yaşamadığımız dinin peygamberinin adını anmak, onu övmek, onun şanını yüceltmeye çalışmak salat değildir.

Page 207: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

207

Hz. Peygamber’e İsnat Edilen

Bazı Mucizeler

Peygamberler gücünü mucizeden değil, Allah’tan ve Allah’ın gönderdiği mesajdan alırlar.

Peygamberler inanmayanlara mucize gösterir. Biz Hz. Mu-hammed’in peygamberliğine inanmıyor muyuz ki sürekli ona mu-cize göstertiyoruz? Hz. Muhammed’in mucizesi Kur’an’dır.

Önce, mucize ile ilgili yanlış algının giderilmesi için pey-gamber mucizelerinin hakikatini ortaya koymak lazım.

İslâmî literatürde, sadece peygamberlere atfedilen; Al-lah’ın, peygamberlik verdiği elçilerini doğrulamak ve destek-lemek için yarattığı; insanların aynısını göstermekten âciz kal-dığı olağanüstü olaylara mucize denmektedir.

Peygamberler, mucizelerin çapına göre değerlendir-meye alınmazlar. Yani bir peygambere büyük mucize veril-diyse büyüktür, küçük mucize verildiyse küçüktür, ya da hiç mucize verilmediyse (hâşâ) zavallı bir peygamberdir diye dü-şünülmez. Çünkü mucizelerin gerçekleşmesinde aracı olma-nın ötesinde peygamberlerin hiçbir rolü yoktur.

Mucizelere peygamber mucizesi denilmesi tamamen mecâzidir. Bu bakımdan mucize, şahsında gerçekleşen pey-gambere bir üstünlük vermez. Zira onlar, doğrudan Allah’ın

Page 208: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

208

fiilidir. Allah’ın iradesi ve dilemesiyle insanın, eşyanın ve do-ğanın yapısında olağanüstü bir şekilde meydana gelirler. Ni-tekim Kur’an’da: “Hiçbir peygamber, Al lah’ın izni olma-dan bir mucize get iremez.” (Mü’min, 40/78) buyrulmak-tadır.

Peygamberler için takdir edilen mucizeler, bir yönüyle imanın temel esaslarından olan nübüvvetle, diğer yönüyle de vahiy ile alakalıdır. Gösterilen mucizeler, peygamberlerin ve kavimlerinin yaşadıkları zamana ve koşullara göre değişmek-tedir. Hz. Mûsâ’ya verilen mucizeler bunun en belirgin örne-ğidir.

“Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik . İs rai loğul larına sor (sana anlats ınlar): Hani, Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona: ‘Ben senin ke-s inl ik le büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!’ de-miş t i .” (İsrâ, 17/101); “Şimdi el ini koynuna sok ; her türlü lekeden arınmış olarak bembeyaz , ış ı l ış ı l ç ıka-cak t ır! (Ve ş imdi de) dokuz mucize i le Firavun ve onun toplumuna git . Çünkü onlar gerçek ten yoldan ç ıkmış bir toplumdur!” (Neml, 27/12)

İkinci ayetteki emir, tebliğin genelini yani peygamberlik süresi boyunca Firavun ve kavmine karşı ortaya konacak mu-cizeleri kapsamaktadır. Yani dokuz mucize bir anda gerçek-leşmemiştir.

Hz. Mûsâ zamanında büyücülük revaçta idi. O topluma gösterilebilecek en etkili mucize de bu dilden olmalıydı. Nite-kim öyle de oldu:

“Biz de Mûsâ’ya: ‘Asanı bırak (yere at)!’ diye vahyet t ik . Bir de bak t ı lar k i (Mûsâ’nın asas ı) onların uydurduk larını yutuyor. Böylece gerçek kendini gös-terdi ve onların yapt ık ları boşa ç ık t ı .” (A’râf, 7/117-118)

Page 209: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

209

Hz. Peygamber’in Gerçek Mucizesi Kur’an’dır

Hz. Peygamber’e isnat edilen yüzlerce mucize bulun-maktadır ve bunların hiçbirinin Kur’ânî bir dayanağı yoktur. Dayanakları olmadığı halde Müslümanların uydurulan muci-zelerde ısrar etmesi Hz. Peygamber’i insanlara daha güçlü ve daha büyük gösterme gayretine matuf olabilir. Ancak, Hz. Peygamber’e olmayan mucizeleri isnat etmek ve bu mucize-lere her geçen gün yenilerini ilave ederek Hz. Muhammed’i mucize peygamberi yapmak, Onun asıl mucizesi olan Kur’an’a ilgiyi azaltmaktadır. Bu da Allah’ın mesajını gölgede bırakarak Müslümanları hurafelerle yaşamaya mahkûm et-mektedir.

Oysa mucize sayısı ne kadar çoğaltılırsa çoğaltılsın Hz. Peygamber’le ilgili hiçbir şey değişmeyecek ve mü’minlerin imanlarında bir artma ya da eksilme olmayacaktır. Çünkü peygamberler gücünü mucizeden değil Allah’tan ve Allah’ın gönderdiği mesajdan alırlar. Peygamberlerin ümmeti de imanlarını peygamberin getirdiği mesajla artırırlar. Eğer pey-gamberden yana bir güvensizlik varsa, o zaman mucize dev-reye girer. Hz. Muhammed için böyle bir durum söz konusu olmadığına göre, uydurma mucizelerle Kur’an Mucizesinin önünü kapatmanın bir anlamı yoktur. Zira uydurulan mucize-lerle gönderilen mucizenin insanlara ulaşmasına mani olmak küfürdür.

Peygamberlerin şahsında gerçekleşen mucizeler, onla-rın üstünlüklerini belirtmek için değil, Yaratıcı’nın gücünü in-sanın idrakine sunmak ve peygamberin O’nun Elçisi oldu-

Page 210: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

210

ğunu kanıtlamak içindir. Hz. Peygamber’in gerçek mucizesi-nin Kur’an olduğunu aşağıdaki iki ayet çok açık şekilde ortaya koymaktadır:

“(İnkârc ı lar) dedi ler k i : ‘Ona Rabbinden muci-zeler indiri l seydi ya!’ De k i: ‘Mucizeler ancak Al lah kat ındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıc ıyım!’ K en-di lerine okunan (bu) K itap’ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Şüphes iz bunda iman edecek bir toplum iç in rahmet ve ibret vardır.’” (Ankebût, 29/50-51)

Birinci ayetten anlaşıldığına göre inkârcılar, önceki pey-gamberlere verilen cinsten mucizeler bekliyorlar. Mucizenin Allah’ın takdirinde olduğu cevabı verilerek, bir sonraki ayette Kur’an’ın, vahiy yoluyla peyderpey Hz. Peygamber’e indiril-mesinin başlı başına bir mucize olduğu vurgulanıyor. Yani: “Kur’an’dan daha büyük mucize mi olur? Eğer gerçekten inanmayı düşünüyorlarsa Kur’an Mucizesi onları inandır-maya yeter.” deniyor. Ayetin son cümlesi, “iman edecek bir toplum için rahmet olacağı” mesajını veriyor. Yani inananlar, Kur’an’ı Allah’ın bir rahmet kaynağı olarak görür ve Allah’a karşı minnet duygularıyla yaşarlar. Kur’an’ın hakikatine inan-mayanlar ise Tevhid gerçeğine de iman etmemiş sayılacakları için Kur’an rahmetinden yararlanamazlar.

“Andolsun k i, (biz ) senden önce birçok peygam-ber göndermiş , onlara da (peygamberl iğe mani olma-yan) eş ler ve evlat lar vermiş t ik . Al lah’ın izni olma-dıkça hiçbir peygamberin bir mucize gös termes i mümkün deği ldir.” (Ra’d, 13/38) Bu ayetten de anlıyoruz ki, mucize ancak Allah’ın takdiriyle gerçekleşebilir.

Demek ki Hz. Peygamber’e Kur’an’dan daha büyük bir mucize verilmemiştir ve buna gerek de kalmamıştır. Çünkü 23

Page 211: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

211

yıla yayılarak gelen Kur’an’ın, şartlara, zamana ve sebeplere bağlı olarak inen ayetlerinin her biri bir mucize olarak gelmiş-tir. Yoksa Kur’an’da ismi ve kıssaları geçen peygamberlerin zamanlarındaki mucizeler anlatılırken, Hz. Peygamber’e isnat edilen büyük mucizeler anlatılmaz mıydı?

Ayrıca Peygamberimize peygamberliğin verildiği tarih-ten 14 asır geçtikten sonra dünya insanlığına Hz. Muham-med’in peygamberliğini mucizeleriyle anlatmaya kalkmak, izahı mümkün olmayan bir ayrıntıdır. Anlatılan mucizeler ya-şanmış olsa bile siz onları bugünün insanına gösteremedikten sonra inanmalarını nasıl ve ne ile sağlayacaksınız? Hz. Mu-hammed’den sonra peygamber gelmeyecekse –ki gelmeye-cek- o halde onun öyle bir mucizesi olmalı ki hiçbir zaman gücünü kaybetmemeli ve aktüalitesine gölge düşmemeli. İşte o da Kur’an mucizesidir.

Hz. Peygamberin hayatında, Bedir Savaşında olduğu gibi bazı olağanüstü hadiseler yaşanmıştır ama bunların Hz. Muhammed’in Peygamberliğini kanıtlamakla alakası yoktur. Hak davanın egemen olması için gayret gösteren başta Al-lah’ın elçisi olmak üzere inananlara Allah’ın özel desteği var-dır. Nitekim aşağıdaki ayette Allah’ın verdiği destek çok açık bir dille ifade edilmektedir:

“(Bedir’de) onları s iz (kendi gücünüz le) öldür-mediniz , fakat onları (Hakka direndik leri ve zulmet-t ik leri iç in) Al lah öldürdü. (Ey Resul ! Avucundak i kumu) at t ığın zaman da sen atmadın, fakat Al lah at t ı(rıp onları yeni lgiye uğrat t ı). Al lah bunu, inanan-ları güzel bir imt ihana tabi tutmak iç in yapt ı . Muhak-kak k i Al lah (her şeyi) hakk ıyla iş i ten, (her şeyi) hak-k ıyla bi lendir.” (Enfal, 8/17)

Page 212: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

212

Bu hadise ile aynı zamanda varlık âleminde meydana gelen her olayın sebeplere bağlanması vazıh bir şekilde ken-dini gösteriyor. Bilim dilinde “kozalite/nedensellik” dediğimiz bu olaya Kur’an “Sünnetüllah” demektedir.

Kur’an’ın mucizeliği ilmiyatta, akliyatta ve manadadır. İddia edildiği gibi asıl mucizelik lafzında, belagatinde, naz-mında olsaydı Arap olmayan toplumlar üzerinde Kur’an’ın et-kisi görünmezdi. Türkçeye ya da bir başka dile çevrildiği za-man ayetlerdeki derinlik ve mesajdaki anlam kavranamazdı. Ve bu durumda Kur’an’ı anlamak isteyen bütün toplumların Arap olması ya da Arapça öğrenmesi gerekirdi. Eğer bugün dünyada yedi milyar insan yaşıyor ve bunların dilleri de fark-lıysa, Kur’an mesajı bunları da ihtiva eden bir derinlikte gel-mişse -ki öyledir- onun asıl mucizeliğini lafzında, nazmında ve belagatinde aramak doğru olmaz.

Kur’an’ın Allah’ın Sözü olduğunu ispatlayan pek çok mucizevi özelliği vardır. Bu özellikleri ancak 20. ve 21. yüzyıl buluşlarıyla eriştiğimiz bazı bilimsel gerçekleri gördükten sonra daha iyi anlıyoruz.

Mesela: Kur’an, evrenin nasıl meydana geldiğini, dün-yanın biyolojik ve embriyolojik yaratılışını, insanın anne rah-minde oluşma süreçlerini, rüzgârın bitkiler ve bulutlar üzerin-deki aşılayıcı etkisini, dünyanın kendi ekseni etrafında dönü-şünü, yeryüzünün elips şeklinde yuvarlak oluşunu, gökyüzü-nün ses ve görüntü dalgalarını muhafaza edişini, denizlerin birbirine karışmamasını 1400 sene önce anlatmıştır.

Elbette ki Kur’an bir bilim kitabı değildir. Öyle olsaydı, Hz. Peygamber: “İlim, Çin’de de olsa alınız!” buyurmazdı. Fa-kat hikmetini ve derinliğini henüz tam manasıyla kavrayama-dığımız bazı ayetlerde, son derece veciz bir anlatımla aktarılan yukarıda verdiğim örneklerde de görüldüğü gibi bazı bilimsel

Page 213: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

213

gerçekler, ancak 20. yüzyıl teknolojisi ile keşfedilmiştir. Kur’an’ın indirildiği dönemde anlaşılması ve hatta tahmin edilmesi bile mümkün olmayan bu bilgiler, insanlara Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Ayrıca ortaya çıkan bu gerçeklerden anlıyoruz ki; Kur’an ne kadar açık seçik gönderilmiş bir kitap olsa da 20. Yüzyılın bilimsel çalışmalarıyla bazı bölümleri geçmişe naza-ran nasıl daha anlaşılır hale gelmişse, geleceğin bilimsel çalış-malarıyla da birçok ayetin manası bugünkünden çok daha farklı olarak anlaşılacaktır. Mesela: Kur’an’da 114 surenin 29’unun başında bulunan “Huruf-i mukattaa (kesik harfler)” veya “Heca Harfleri” diye adlandırılan “Elif Lâm Mîm, Yâ Sîn, Hâ Mîm” gibi harflerin muhtemel anlamları ile ilgili çeşitli yorumlar yapılmış olsa da bu harflerle ilgili kesin ve anlaşılır bir şey söylenememiştir. Ama bizim henüz gerçek fehvalarını kavrayamadığımız bu harflerin anlamları belki çok yakın bir gelecekte bilimsel çalışmalar neticesinde daha farklı ve anla-şılır şekilde ortaya çıkacaktır.

Yani yaşlanan dünya ile Kur’an gençleşecektir. Bu da Kur’an’ın ayrı bir mucizesidir ve Allah’ın kitabı olduğunun farklı bir kanıtıdır. Şimdi diyeceksiniz ki; “bu harflerin muhte-mel anlamlarıyla ilgili bir detay yoksa bu, Kur’an’ın henüz an-laşılmadığı anlamına gelmez mi?” Hayır. Çünkü bugün için insanlığa dünya ve ahiret saadetini kazandıracak, bozulan fıt-ratı düzeltecek, dünyayı yaşanılır kılacak, evrensel ahlaki de-ğerlerle insanca yaşamayı öğretecek her şey Kur’an’da vardır. Ama belki yarın daha farklı şeyler ortaya çıkacak ve Kur’an onların bu arayışlarına ya da beklentilerine bu harflerle cevap verecek, bilemeyiz.

Page 214: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

214

Hz. Peygamber’e Nispet Edilen

Mucizelerden Bazıları

Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonra öylesine mucizeler üretilmeye başlandı ve bu mucizelerle Hz. Muham-med öyle bir noktaya taşındı ki, sanki Hz. Peygamber Allah’ın Elçisi olarak değil de Hıristiyanlık inancında olduğu gibi (hâşâ) Allah’ın yardımcısı olarak görevlendirildi. Ve Kur’an’la örtüşüp örtüşmediğine, Hz. Peygamber’e uyup uymadığına, akılla uzlaşıp uzlaşmadığına, mantıki bir temeli olup olmadı-ğına bakılmaksızın Hristiyanlarla girilen rekabette üretilen bu mucizelere her geçen gün onlarca, yüzlerce yeni ilaveler ya-pıldı. İşte bunlardan bazıları:

Sünnetli Doğması

Rivayet edildiğine göre, Hz. Muhammed sünnetli ola-rak doğmuştur; Abdullah bin Abbas’ın, babasından rivayet et-tiği hadis şöyledir: “Peygamber, sünnetli ve göbeği kesilmiş bir halde doğunca, dedesi Abdul-Muttalib’in hoşuna gitti ve ‘Bu oğlumun şanı yüce olacak.’ dedi.”

Affınıza sığınarak söylüyorum: Sizden başka peygam-berinin cinsel organıyla iftihar eden bir millet duydunuz mu? Hz. Peygamber’in tenasül uzvunu hangi hakla tartışma ko-nusu yaparsınız? Daha peygamber olmamış bir insana cinsel organıyla nasıl olağanüstülükler yüklersiniz? Hele “Babasın-dan Annesine intikal ettiği gece” diye bir kandil (Regaip Ge-cesi) hangi yetkiyle üretirsiniz? Ve bu gecede yapılan ibadetin diğer gecelerden çok daha bereketli geçeceğini nasıl iddia edersiniz?

Page 215: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

215

Nerden bulur ve nasıl uydurursunuz bu kadar ayıp şey-leri? Bu din Hz. Peygamber’in bedenini kutsamanın ve onun şahsını putlaştırmanın dini midir? Allah, Abdullah’ın Oğlu Muhammed’in bedenini değil, Hz. Muhammed’i peygamber seçmiştir. Siz bedene değil Hz. Peygamber’e gelen mesaja ba-kacaksınız.

Göğsünün Açılması

(Kalbinin Yarılarak Temizlenmesi) Bir taraftan nurundan âlemin yaratıldığını iddia edeceksiniz,

diğer taraftan kirlenen peygamber kalbinin ameliyatla temizlendi-ğini söyleyeceksiniz. Bu ne yaman bir çelişkidir.

Hz. Muhammed’in Göğsünün açılması ile ilgili iddialar aynen şöyledir: “Peygamberimizin dört kez göğsü açılarak kalbi temizlenmiştir. Bunlardan birincisi, henüz çocukken Sü-tannesi Halime’nin yanında, ikincisi on yaşlarında çölde, üçüncüsü Hira Mağarası’nda ilk vahiy geldiğinde, dördün-cüsü de Miraç esnasında meydana gelmiştir.” Ortak olan an-latıma göre: “Beyaz elbiseli görevli melekler Hz. Peygamber’i yere yatırıyor, göğsünü açıyor, kalbini dışarı çıkarıp altın kap-taki Zemzem suyu ile yıkıyor ve kalbinin üzerinde bulunan kan pıhtısını da attıktan sonra işlemi tamamlıyorlar.”

Bir kere şunu bilmek lazım ki: Allah’la insan arasındaki irtibatı sağlayan kalp, biyolojik değil, manevidir. Dolaysıyla manevi olan bir şeyin maddi olan zemzem suyuyla yıkanması imkânsızdır.

Page 216: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

216

“Al lah k imi doğru yola i letmek is terse onun göğ-sünü İs lam’a açar...” (En’âm, 6/125) ayetinde ifade edil-diği gibi İslam’a açılan, vücuda kanı pompalayan kalp değil, manevi kalptir. Aksi olsaydı kalp spazmı geçirenler, kalp ka-pakları tıkananlar manevi tehlike yaşar, kalbi değişenler de dinlerinden olurdu. Ayette geçen “göğsün İslam’a açılması” deyimine “ameliyat edilmesi” diyebilir misiniz?

“(İnkârc ı lar, K ur’an’ı anlamak hususunda) ‘K alplerimiz örtülüdür!’ dedi ler.” (el-Bakara, 2/88) ve bunun gibi kalbi tekil ve çoğul olarak anlatan onlarca ayet bulunmaktadır. Bu örneklerdeki kalbin biyolojik kalp oldu-ğunu söyleyebilir misiniz? Kalplerimiz zaten elbise ile örtülü-dür. Hele kışın çok daha fazla örtülüdür. O zaman ayetleri yazın daha kolay, kışın daha zor mu anlayacağız? Kalplerin mühürlenmesi anlamındaki mecâzi ifade ile hangi kalbi düşü-neceğiz? Hz. Peygamber’in biyolojik kalbinin, söylendiği gibi temizlendiğini iddia etmek, Kur’an’da sıkça atıfta bulunulan kalp anlatımlarına uymayan bir yaklaşım ortaya koymaktır.

Ayrıca, Allah’ın kâinatı Hz. Peygamber’in nurundan yarattığını iddia eden zihniyette aynıdır. Kâinat nurundan ya-ratılan bir peygamberin kalbi neden yıkanır? Nur kirlenmez ki temizlensin.

Ağaçları Yanına Çağırması

Sözde ağaçlar Hz. Peygamber’in emriyle yerlerinden çı-kıp yanına gelirlermiş. Üstelik bu iddialar da mütevâtir hük-mündeymiş...

Page 217: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

217

Hz. Peygamber’in hayatına baktığımızda beşer olması hasebiyle bizden farklı bir durumun olmadığını göreceğiz. Kur’an okumadığımız için göremiyoruz. Kur’an’ı tanıdıkça Hz. Peygamber’i ve onun sünnetini daha iyi tanıyacağız. Al-lah emretse ağaçlar Hz. Peygamber’in çağrısına elbette ki kar-şılık verir ama emretmemiş çünkü buna gerek duyulmamış. Müşrikler “Ağaçları yürütürsen ya da yanına çağırırsan sana inanırız!” dememiş. Dese de hiçbir mucize Kur’an’ın önüne geçemez. Müslümanlar, ağaçların yürütülmesine gerek kal-madan zaten iman etmiş. Ayrıca başta da söylediğim gibi, ağaçların yürümesi, yatması kalkması Hz. Peygamber’in ma-kamını değiştirmez. Hal böyleyken neden ümmetlik egomuzu tatmin etmek için olur olmaz mucizelerle Hz. Peygamberi zor durumda bırakıyoruz?

Peygamberimizi yücelten eylemleridir, mücadelesidir, gayretidir. Siz ağaçları değil dağları da yürütseniz, okyanusları da birbirine katsanız, hatta Ay’la Güneş’i bir araya getirseniz yine de Hz. Muhammed’in Allah katındaki yerini değiştire-mezsiniz, insanları ona ümmet yapamazsınız, ümmeti de daha verimli hale getiremezsiniz.

Şimdi soruyorum size: Hz. Peygamber’e inandığımızı söylediğiniz halde Hz. Peygamber’in emriyle ağaçları neden yürütüyoruz? Ağaçları yürütmek gibi zor bir işe girişeceğimize, Kur’an’ı anlamak gibi kolay bir işe kalkışsak da Hz. Peygam-ber’e ağaçları söktürmesek (!) daha iyi olmaz mı?

Page 218: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

218

Ay’ın Yarılması (İnşikâk-ı Kamer)

Ümmet olmak, mucize uydurmakla olmuyor, Hz. Peygam-ber’in arkasında durmakla oluyor.

Söylendiğine göre, Peygamberliğin 8. senesinde, Hz. Muhammed Mina’da iken, müşriklerin mucize isteği üzerine, bir işaretle Ay’ı ikiye ayırmış, bir parçası bir dağın üzerinde, diğer bir parçası başka bir dağın üzerinde durmuş, sonra ikisi tekrar bir araya gelmiş ve Ay eski halini almış. (Buhârî, Tefsîr, 290; Müslim, Sıfâtü’l-Münâfikîn, 45)

Sorarım size: Bu inanılan ve anlatılan İnşikâk-ı Kamer hadisesi Hz. Sâlih’in devesinden daha mı küçüktür? Hiçbir peygamber için gösterilmeyen böylesine büyük ve olağanüstü bir mucize Kur’an’da kayıt altına alınmaz mı? Mesajı herkesin rahatça anlaması için çok küçük meseleleri de konu edinen Kur’an’da buna işaret eden küçük bir iz bulunmaz mı?

Bazıları Kamer suresini delil olarak gösterip “İnşikak-i Kamer/ayın ikiye yarılması” nin mucize olduğunu iddia et-mektedir. Oysa Kamer suresinde anlatılanlar tamamen kıya-metle alakalıdır.

Müşrikler ne zaman mucize istemişse, Hz. Peygam-ber’in asıl mucizesi olan Kur’an’dan ayetler gelmiştir. Yuka-rıda örnek olarak verdiğimiz Ankebût 29/50-51. ayetler de bunu açıkça ortaya koymuştur. Bu ayetlere rağmen hâlâ Ay’ın Yarılması mucizesinde ısrar etmek manasızdır. Allah is-tese yaramaz mı? Elbette ki yarar ama yarmamıştır. Olmayan bir şeyi Hz. Peygamber’e mucize diye isnat etmek Allah’a say-gısızlık olur. Çünkü “Mucizeler, Allah’ın fiilidir.” dedik. Allah’a yapmadığı bir şeyi yaptırmak küfür olur (maazallah).

Page 219: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

219

Hz. Peygamber’in yarılmış Ay’a değil, adanmış ruha ih-tiyacı vardır. Biz ne kadar Ay’ı ikiye bölsek de ruhumuzu Kur’an’ın hizmetine vermediğimiz müddetçe Hz. Peygam-ber’e ümmet olamayacağız. Çünkü ümmet olmak, mucize uy-durmakla olmuyor, Hz. Peygamber’in arkasında durmakla oluyor...

Miraç Hadisesi

Allah, mekândan münezzehtir diyoruz da Hz. Peygamberi Miraçta gönderdiğimiz sarayı nereden uyduruyoruz?

İslâmî kaynaklara göre, Hz. Peygamber’in Mescid-i Ha-ram’dan Mescid-i Aksâ’ya geceleyin yürütülmesine “İsrâ”, oradan da semâya yükseltilmesine “Miraç” denir.

“Yücel iğinde s ınır olmayan O (Al lah) k i kulunu bir gece, kendis ine baz ı del i l leri gös termek iç in Mes-c id-i Haram’dan, çevres ini mübarek k ı ldığımız Mes-c id-i Aksâ’ya götürdü. Muhakkak k i O, (evet) O, (her şeyi) hakk ıyla iş i ten, (her şeyi) hakk ıyla görendir.” (İsrâ, 17/1)

Miraç Hadisesi, pek çoğu Kur’an’a ve tarihi hadiselere aykırı, zayıf ve uydurma söylemlere dayanır. Anlatıldığı gibi Necm Sûresi’ndeki “Sidre-i Müntehâ, Kab-ı Kavseyn” gibi kavramların Miraç’la hiçbir alakası yoktur. Çünkü Necm Sûresi, İsrâ (ve iddia edilen Miraç) Olayı’ndan sekiz yıl önce, Peygamberliğin 3. senesinde inmiştir. Necm Sûresi’nde anla-tılan, Hz. Peygamber’in Cebrâil’i görmesidir.

Page 220: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

220

Kur’an’ın hiçbir yerinde Hz. Peygamber’in Allah’ı gör-düğüne, göğe çıkarak O’nunla konuştuğuna dair tek bir işaret bulunmamaktadır.

Ayrıca, Hz. Mûsâ hadisesinde olduğu gibi, Hz. Peygam-ber’in Allah’la konuşması için göğe çıkması gerekmiyor. Al-lah, her yerdedir, istediğiyle istediği yerde konuşur. Allah’a yer, mekân tahsis etmek küfürdür. Onun için Hz. Peygamber’i Allah’a makam ve mekân isnat ederek O’nun tahtına gönder-mek de küfürdür.

Elbette ki, “Senin şanını yücel tmedik mi?” (İn-şirâh, 94/4) ayetine göre şanı yüceltilmiş bir peygambere Al-lah istese Arş’ın büyüklüğünü, varlık âleminin ihtişamını, aza-metini bütün zenginliğiyle müşahede ettirir ki bu da mümkün-dür. Belki de bunu onlarca, yüzlerce defa da yaptırmıştır. Ama bunun için Hz. Peygamber’in bedeniyle seyahat etme-sine gerek yoktur. Hele Allah’a makam ve mekân tahsis et-mek gibi bir hadsizliği ortaya koymak asla doğru değildir.

Aynı işi, Hz. İbrahim’in rüyasında kurban hadisesini te-maşa etmesi gibi rüyada da yaptırabilir. Allah, Feth Sûresi’nde Hz. Peygamber’e rüyalar aracılığı ile bilgi verdiğini haber vermiştir:

“Andolsun k i Al lah, Resûlü’nün gördüğü rüya-nın hak olduğunu doğruladı.” (Feth, 48/27) Nitekim Kev-ser Sûresi’nde olduğu gibi bazı âyetlerin Hz. Peygamber’e rü-yada vahyedildiği rivayet edilmektedir. Rüyada vahiy alan bir peygamberin yine rüyada yani ruhuyla âlemleri temaşa et-mesi pekâlâ mümkündür.

Ayrıca, maddenin yani Hz. Muhammed’in cesedinin maneviyat âleminde ne işi var? Bu, eşyanın tabiatına da ay-kırıdır. Eşyayı yaratan ve tabiat kanunlarını koyan Allah, ne diye Hz. Peygamber’in cesedini göklere taşısın ki?

Page 221: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

221

Bedenler madde âlemi için vardır. Biz dünyaya gelme-den önce de maneviyat âleminde vardık, öldükten sonra da var olmaya devam edeceğiz. Giydiğimiz bedenler sadece dünyada bulunduğumuz sürece bizim işimize yarayacaktır.

Aynı şeyi Hz. İsa ve Hz. İdris için de uydurmuşlar. Ne imiş, bedenleriyle göğe kaldırılmışlar. Allah aşkına, bedenlerin gökte ne işi var? İnsan nerede yaşayacaksa ve hayatı nerede devam edecekse oranın şartlarına göre donanımlı yaratılır. Âhirette giyeceğimiz bedenler de oranın şartlarına göre yara-tılacaktır.

Kur’an’da, Allah’ın sınırsız egemenliğini, tasarruf alanı-nın büyüklüğünü anlatan ifadeler, bazı meallerde Allah’ın tahtı olarak anlatılmıştır.

“Gök lerde olanın, (yapt ık larınız yüzünden) s iz i yerin dibine bat ırmayacağından emin mis iniz? O va-k it bir de bakars ınız , yer çalkalanıp duruyor.” (Mülk, 67/16)

Ayette geçen “göklerde olanın” ifadesi mecâzi olup, Arş’ın her tarafını kapsayan Allah’ın sınırsız egemenliğini an-latmaktadır. Allah, zatında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve mülkünde ortağı olmadığı gibi, cisim ve cevher değildir. Hem zamandan, hem de mekândan münezzehtir. Ölçüye sığ-maz, yer gök O’nu içine alamaz. Onun için ayette geçen “gök-lerde olanın” ifadesi tamamen mecâzidir.

Hâkka Sûresi’nin 69/17. “O gün Rabbinin arş ını (kudret ve egemenl ik alanını), bunların da üs tünde se-k iz (melek ) taş ır.” şeklindeki ayeti de bu tezi doğrular nite-liktedir. Bu ayet, Allah’ın kozmik yaratıcılığının her nokta-sında kendi varlığını ve mutlak ve erişilmez derinlikteki otori-tesini göstermektedir. Ayrıca ayette geçen 8 sayısının neyi

Page 222: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

222

ifade ettiği de kesin olarak bilinmemektedir. Allah, hem za-man, hem de mekândan münezzeh olduğu için, O’nun “tahtı/arşı” ifadesi tamamen mecâzidir. Yani Allah’ın kudreti-nin âhiretteki tezahürünün bir işaretidir.

Tefsir otoriteleri, “taht/arş” teriminin Kur’an’da geçen bu mecâzi kullanımının, Allah’ın bütün yaratıkları üzerindeki mutlak hüküm ve iktidarını ifade ettiği görüşündedir. Çünkü “taht/arş”tan söz eden ayetlerin hepsinde bu ifade Allah’ın âlemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir. Aksi takdirde Allah’a mekân isnat etmek olur ki bu İslâmî inanışa göre küfürdür.

Namazın Miraç’la Bağlantısı

Namazı Miraç’a bağlamak doğru değildir. Hele 50 vakti 5’e indirmek için Hz. Peygamber’in çaba gösterdiğini iddia etmek Allah’a yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.

Allah bir şeye karar verdiyse, o en doğru karardır. 50 vakitse ellidir, bunu beşe indiremezsiniz. Ama bunları uydu-rurken biraz daha akıllı olmak ve zekâyı kullanmak gerekiyor. Çünkü matematik denen bir şey var. Günü (uyku hariç) 16 saat olarak düşünün; her saat abdest alınarak 3 vakit namaz eda edilecek, her namaz en az 10 dakika sürecek; bir de bu namazların cemaatle eda edildiğini düşünün, insanlar zamanı nasıl yetirecekler? İnsanların başka işleri olmayacak mı? Yiyip içmeyecekler mi? Okuyup araştırmayacaklar mı? Bağda bah-çede çalışmayacaklar mı? Allah (hâşâ) bunların hesabını ya-pamadı da Hz. Peygamber’e akıl veren Hz. Mûsâ mı yaptı?!

“Allah mekândan münezzehtir” diyorsunuz da, Hz. Peygamber’i gönderdiğiniz tahtı nereden uyduruyorsunuz?

Page 223: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

223

Ayrıca buna neden gerek duyuyorsunuz? Böyle bir şey varsa ve buna da mucize diyorsanız Hz. Peygamber, Arş’a çıktığı zaman bu mucizeyi kime gösterdi? Tek başına mucize göste-ren bir peygamber duydunuz mu?

“Yok efendim, tek başına yaşandı ama Hz. Peygamber yaşadığını anlattı!” deniyor. Gizli yerde mucize gösterip de bunu meydanda açıklamak nerede görülmüştür? Üstelik iddia edilen Miraç hadisesi haberi ahadla (tek kişini rivayetiyle) sa-bittir. Mucizeyi mucize yapan herkese açık olması değil midir?

Namazın ilk kez Hz. Muhammed ve ümmetine değil, daha önceki ümmetlere de farz kılınan bir ibadet olduğu Kur’an’da açıkça belirtilmektedir.

“K itap’ta (K ur’an’da) İsmâil ’i de (hakk ında an-lat t ık larımız ı da) hat ırla! Şüphes iz o, sözünde duran bir k imse idi. Bir resûl ve bir nebi idi. Ai les ine ve ya-k ınlarına namazı ve zekât ı emrederdi...” (Meryem, 19/54-55)

Lokman Peygamber’in oğluna namazı önermesi de farklı bir örnektir. “Ey Yavrucuğum! Namazında kararl ı-l ık gös ter, doğru ve yararl ı olanı hayata geç irmeye ça-l ış , kötü ve eğriden vazgeçir, baş ına gelebi lecek her belaya sabırla kat lan. Doğrusu bunlar, az im ve karar-l ı l ık la yapı lmas ı gereken şeylerdir.’” (Lokmân, 31/17)

Kur’an’da namazla ilgili birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde namazın vakitleri, şartları ve ehemmiyeti farklı şekil-lerde anlatılmıştır. Ve söz konusu ayetler değişik zamanlarda vahyedilmiştir. Şayet namaz iddia edildiği gibi Miraç’la belir-lenmiş olsaydı namazı anlatan ayetlerin tamamı da Miraç’ta gelmiş olacaktı. Oysa namazı bütün ayrıntılarıyla anlatan tek başına bir ayet bulunmamaktadır. Özellikle vakitleri bildiren

Page 224: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

224

ayetlere bakıldığında, her bir vaktin değişik bir ayetle belirlen-diği görülmektedir. Ayrıca, Miraç’ta indirildiği iddia edilen el-Bakara Sûresi’nin son iki ayetinin de namazla ilgisi yoktur.

Peki, soruyorum size: Miraç’ta gelen ve namazı anlatan ayetler hangileridir? Hz. Mûsâ’nın her defasında sayıları kı-saltmak için Hz. Peygamber’i geri gönderdiğinden önceki elli vakti anlatan ayetler ne oldu? Bunları düşünmek ve sorgula-mak gerekmez mi?

Sevr Mağarası’nda Örümceğin Ağ Örmesi

Allah’ın görünmeyen ordularını görünen örümceğe çevirmek saygısızlık değil mi?

Hz. Peygamber’in Hicret hadisesinin pek çok mucizeler eşliğinde gerçekleştiği iddia edilir. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi, Hicret sırasında Sevr Dağı’ndaki mağaraya sığındık-ları zaman mağaranın önüne örümcek ağının örülmesi ve gü-vercinin yumurta yapmasıdır. Bu hadise şöyle anlatılır:

“Yanında Hz. Ebû Bekir de bulunduğu halde Sevr Dağı’ndaki mağaraya girdiler. Onlar içeri girdikten sonra he-men bir örümcek, ağını üst üste örüp mağaranın ağzını ka-pattı. Mağaranın önüne gelen Kureyşlilerden bazıları: ‘Vallahi mağaranın kapısına örümcek ağını öyle bir örmüş ki; bu örümcek, Muhammed doğmadan burada imiş!’ dediler. On-ların bu sözleri üzerine dağılıp gittiler.”

Bu hadiseye güvercinin yuva yapmasını ve yumurtla-masını ekleyenler de var. Oysa bu olaydan yaklaşık dokuz

Page 225: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

225

sene sonra, Tebük Seferi’nden önce, örnek olması bakımın-dan Sevr Dağı’ndaki saklanma hadisesini Allah detayıyla Kur’an’da kayıt altına almıştır.

Hicret’in dokuzuncu yılında 40.000 kişilik ordusuyla Müslümanların üzerine gelen Bizans ordusuna karşı Hz. Mu-hammed seferberlik ilan etmişti. Fakat münâfıklar, Romalılara karşı savaşmanın bir intihar olacağını ortaya atarak hem ken-dileri bu savaşa katılmamış hem de yeni Müslüman olmuş ki-şilerin bu sefere katılmasını engellemişti. Bunun üzerine Allah, birçok ayetle beraber aşağıdaki ayeti göndererek, Hicret es-nasına Sevr Dağı’nda Kulu Muhammed’i nasıl desteklemişse aynı şekilde destekleyeceğini müjdeliyor. Ve bu ayette verilen desteğin mahiyetinden bahsederken örümceği değil de gö-rünmeyen orduları anlatıyor:

“Eğer s iz (i lâ-yı kel imetul lah iç in) ona (Peygam-ber’e) yardım etmezseniz (mühim deği l , Al lah ona yar-dım edecek t ir). Hani vak t iyle inkârc ı lar, onu ik i k iş i-den biri olarak (Ebû Bek ir’le birl ik te Mekke’den) ç ı-kardık ları zaman, ona Al lah yardım etmiş t i . Onlar (Sevr Dağı’nda) mağarada bulunurken, o arkadaş ına: “Tasalanma, çünkü Al lah biz imle beraberdir.” de-miş t i . Bunun üzerine Al lah da ona (yardım etmiş ve arkadaş ının kalbine) huzur ve güven indirmiş t i . Ve onu görmediğiniz ordularla des tek lemiş t i . Böylece inkâr edenlerin sözünü (davas ını) alçal tmış t ı . Al lah’ın sözü en yücedir. Çünkü Al lah üs tündür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/40)

Şimdi, Sevr Dağı’ndaki mağarada Hz. Ebû Bekir’in te-laşına kadar olup bitenleri Allah bütün detayıyla anlatmışken ve görünmez ordularla Hz. Peygamber’i desteklediğini söyle-

Page 226: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

226

mişken, siz görünen örümceği nerden bulup oraya yerleştirdi-niz? Ne zaman ona ağ ördürdünüz? Bu yaptığınız, Allah’ın görünmez ordularına ve gönderdiği ayete saygısızlık değil mi-dir?

Hurma Kütüğünün Ağlaması

Rivayete göre, Medine’de, Mescid-i Nebevi’de dikili bir hurma kütüğü vardı. Resûlullah hutbe okurken bu kütüğe da-yanırdı. Minber yapılınca, kütüğün yanına gitmedi. O da Hz. Peygamber yanına gelmedi diye ağlamaya başladı. Ondan ağlama seslerini Hz. Peygamber’le beraber bütün cemaat işitti. Bunun üzerine Hz. Peygamber minberden inip, kütüğün yanına gitti, ona sarıldı ve ağlama sesi kesildi. “Eğer sarılma-saydım, benim ayrılığımdan Kıyâmete kadar ağlayacaktı” bu-yurdu.

Bu anlatılanın doğruluğunu onaylıyor ve buna mucize diyorsanız, inkârcıları da mescide çekmek zorundasınız. Çünkü daha önce de ifade ettiğim gibi mucizeler inkârcıların imana gelmesi için gösterilir. Mescitte bulunanların tamamı zaten mü’min. Hz. Peygamber’in onlara mucize göstermesi-nin nasıl bir maksadı olabilir?

Peygamberler inanmayanlara mucize gösterir. Siz Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmıyor musunuz ki sü-rekli mucize göstermesini bekliyorsunuz? Uydurulan bu ha-dise ile ilgili “Hz. Peygamber’e inananların imanlarının artma-sına matuf bir mucize olduğu” söylense de bunun Kur’an me-sajıyla örtüşen hiçbir tarafı yoktur. Çünkü Kur’an imanın art-ması için yapılacak tek şeyin Kur’an okumak olduğunu şu ayetle bilfirmiştir:

Page 227: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

227

“Mü’minler, ancak o k imselerdir k i , Al lah anı l -dığı zaman kalpleri ürperir, Al lah’ın âyet leri kendile-rine okunduğu zaman imanları artar/kuvvet lenir ve onlar (her iş lerinde) Rablerine güvenip dayanırlar.” (Enfâl, 8/2)

Benim burada yazdıklarımı birileri okurken şunu diye-cektir: “Bak, Hz. Peygamber’in mucizelerini inkâr ediyorlar, Peygamberimizi küçük düşürüyorlar, ona saygısızlık yapıyor-lar, onun sünnetine, hadisine karşı çıkıyorlar vb.!”

Ben ve benim gibi düşünenler, Hz. Peygamber’e değil, onun karşı çıktıklarına karşı çıkıyoruz...

Evet, biz Hz. Peygamber’e nispet edilen uydurulmuş mucizeleri reddediyoruz. Reddetmekle de kalmıyoruz; kafa-lardan, sinelerden silinmesi için mücadele veriyoruz. Uyduru-lan mucizelerle Hz. Peygamber’i zor duruma düşürenleri kü-çük düşürüyoruz. Onun adına uydurulan hadislere ve bu ha-dislere dayandırılarak oluşturulan sünnete karşı çıkıyoruz. Ve diyoruz ki:

Gelin, Kur’an’ın önüne geçmeyin! Uydurulan hadislerle önünüze konan din adlı sofraya oturmayın! Hz. Peygamber üzerinden sizlere dayatılmaya çalışılan uyduruk dinin men-subu olmayın! Uydurulan hadislerle uyutulmayın! Her verilen sarı lirayı altın diye cebinize atmadan, gerçek olup olmadığını mihenk taşıyla test edin! Din diye yaşadıklarınızın test edile-ceği mihenk taşı Kur’an’dır, unutmayın!

Bırakın mucize uydurmayı ve uydurulan mucizelere inanmayı! Müslüman olmanın yollarını araştırın, ümmet ol-maya gayret gösterin, Kur’an Mucizesiyle hayatınızı inşa edin.

Hz. Peygamber’e ve onun şahsında bütün insanlığa lüt-fedilen Kur’an Mucizesi, Kıyâmete kadar devam edecektir.

Page 228: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

228

“Ben, Muhammed’in Allah’ın Kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederim.” demekle olmuyor. Görmediğiniz, tanımadı-ğınız bir insanın peygamberliğini onaylamanız için onun mu-cizesini tanımanız gerekir.

Eğer dünya Hz. Peygamber’i tanıyacaksa, onu mucize-siyle tanıyacak. O da Kur’an’dır. Onun için iman eden herkes Kur’an’ı okumalı, tanımalı, anlamalı, yaşamalı ve anlatmalı ki Hz. Muhammed’in peygamberliğine şehadet etmiş olsun. Aksi takdirde şehadet edemez, çünkü sadece duyulanla şahit olunmaz.

Asırlardır Hz. Peygamber’in hayatıyla iftihar ediyorsu-nuz. Bu da yetmiyormuş gibi, Allah onun sizin gibi bir beşer olduğunu söylemesine rağmen, bir sürü tanrısal nitelikler yük-leyerek onu göklere taşıyorsunuz, hesapsız kitapsız mucizeler uydurarak insanüstü bir varlık olarak göstermeye çalışıyorsu-nuz. O halde neden hayatlarınızı bir türlü Muhammedîleştire-miyorsunuz?

Uydurduğunuz mucizeler ümmet olma yolunda niçin uyanmanıza vesile olmuyor? Atmosferin dışına taşıdığınız Hz. Peygamber neden rahmet olarak size dönmüyor? Şefaat di-lenciliği yaptığınız Hz. Muhammed ne diye yüzünüze bakmı-yor? Miraç’ta göklere kaldırdığınız Hz. Peygamber niçin sırtı-nızı yerden kaldırmıyor? Hacamat yaptırdıktan sonra kanını içmeyi meşru gördüğünüz Hz. Peygamber neden akan kanı-nızı durdurmuyor? Bu soruların cevabını merak ediyor musu-nuz? Ediyorsanız işte cevabı:

Kur’an, Hz. Peygamber’in sizin için bir rol model oldu-ğunu söylediği halde, siz onu örnek almak yerine, onun düş-manlarını örnek aldınız. Kur’an’la büyümeniz gerekirken Hz. Peygamber’i uydurma mucizelerle büyüttünüz. O, Allah’tan gelen ayetleri ashabıyla beraber hemen hayata geçirirken, siz

Page 229: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

229

o ayetlerin sadece lafzını okumakla yetindiniz. O, vahiyle aklıuzlaştırmışken siz vahiyden bîhaber, başkalarının aklıyla ya-şamayı yeğlediniz. Onun kahramanlıklarını, sıkıntılarını, mü-cadelelerini anlatırken gözlerinizden yaşlar akıttınız ama onun davasına hizmet edecek başlar ve uğraşlar ortaya koymadınız.

Sünnet deyip durdunuz ama Sünnet’in kaynağının Kur’an olduğunu bilemeden hurafeleri sünnet diye yuttunuz. En önemlisi, Hz. Peygamberle iftihar ettiniz ama onun yolun-dan gitmediniz.

Hz. Peygamber ve Ashabı, Bedir’de hiçbir tecrübeleri olmadığı halde az askerle, kıt imkânlarla, Allah’ın desteğinden ümidi kesmeden savaştılar ve başardılar...

Hendek’te kırk gün destek beklediler ama bir an olsun cepheden kopmadılar... Uhud’da 70 kadar arkadaşlarını şehit verdiler ama yine de bıkmadan, yılmadan, yorulmadan, geri adım atmadan, cepheden kopmadan düşmanı kovaladılar ve galip geldiler.

Şimdi soruyorum size: Hz. Peygamber’in ve gönül dost-larının hayatlarındaki üstünlükleri anlatırken, aynı fedakârlığı göstererek üstün olmayı düşünüyor musunuz? Onlar, her ge-len vahiyle bayram havası yaşarken, vahiylerin bir arada ol-duğu Kur’an’la bayramlaşıyor musunuz? Sınırsız nimetlerle sizi donatan Allah’ın dini için bir şeyler yapıyor musunuz? Kendinize ve ailenize zaman ayırdığınız gibi Kur’an’a da za-man ayırıyor musunuz? Lüks ve rahat yaşamak için yaptıkla-rınızı Kur’an’ı hayata geçirmek için de yapıyor musunuz?

“Hz. Peygamber karnına taş bağlardı!” deyip duruyor-sunuz. Evet, o açlığını bastırmak ve ayakta kalmak için kar-nına taş bağlıyordu, ama siz çok yemekle obezite olmamak için göbeğinize makine takıyorsunuz. Yoksul yemek bulmak

Page 230: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

230

için, siz ise yediğiniz yemeği eritmek için koşuyorsunuz. On-larca çeşit yemekle karnınızı doldurduktan sonra hurma ye-menin sünnet olduğunu söylüyorsunuz. Sünnet olan hurma yemek değil, hurma ile yetinmektir, yani az yemektir. Hasır izlerinin yüzüne geçtiğini söylerken, atlas yataklarda renkli rü-yalar görmeye çalışıyorsunuz. Bütün bu yaşadıklarınızın he-sabını vereceğinizi düşünüyor musunuz?

“Sonra o gün, s ize veri lmiş olan her nimetten sorguya çek i leceks iniz !” (Tekasür, 102/8)

Hz. Peygamber, vahiy ile konuşurdu, konuştuklarını yaşardı, yaşamadıklarını konuşmazdı. Siz ise ağzınıza geleni konuşuyorsunuz. Üstelik konuştuklarınızı da yaşamıyorsunuz. Ama Hz. Peygamber’le iftihar ederek Müslüman olmaya çalı-şıyorsunuz.

Hz. Peygamber’i seviyorsanız onun safında yer alacak-sınız. Sevgi Peygamber’e; ilgi Ebu Leheb’e olmaz. Karpuzu çok seviyorsunuz ama sürekli zakkum yiyorsunuz. Sizin Pey-gamber sevginiz karpuz sevgisine benziyor.

Hz. Peygamber’i çok seviyor ve Siyer-i Nebi’yi çok iyi biliyorsunuz ama sevginin gereğini yapmıyor ve bildiklerinizi de yaşamıyorsunuz. Yani sadece bilmekle ve sevmekle yeti-niyorsunuz. Öyle olsaydı parayı seven zengin, tarihi bilen kah-raman olurdu!

Mucize uydurarak ya da uydurulan mucizelere inana-rak bir yere varamazsınız. Uydurulan mucizeler Hz. Peygam-ber için de sizin için de bir şey ifade etmez. Sizin için asıl olan Kur’an mucizesini anlamak ve yaşamaktır...

Page 231: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

231

Hz. Peygamber’i Anlamak ve

Yaşamak

Hz. Peygamber öğütle anlatırdı, biz dayatmayla, baskıyla, zorlamayla yaşatmaya çalışıyoruz.

O, Kur’an’ı ahlâk edinmişti, biz ise gördüklerimizi ahlak edi-niyorsunuz.

Hz. Muhammed bizim için rol modelken, onun gibi yaşamak yerine onun markasıyla fason mal üretiyoruz.

Babamızın kimliğiyle otobüse bile binemezken, Hz. Peygam-berin kimliğiyle cennete nasıl gideceğiz?

Hz. Peygamber’i anlamak ve yaşamak için önce onu tanımak gerekir. Ben bu tanıtma işini yaparken Allah’ın Elçisi olan ama aynı zamanda bir insan (beşer) olan Hz. Muham-med’i anlatmaya çalışacağım. Birilerinin yaptığı gibi boyunun ölçüsünü, omuzlarının genişliğini, kollarının uzunluğunu, göz-lerinin rengini, kaşlarının kalınlığını, saçlarının sıklığını, saka-lının aklığını anlatmayacağım. Çünkü yaratılıştaki tasarruf yet-kisi bütünüyle Allah’ın takdirinde olan bir beden üzerinde ke-ramet aramaya, yorum getirmeye gerek yoktur. Ayrıca herkes bilsin ki, kutsanmak istenen Hz. Peygamber’in bedeninin di-ğer bedenlerden bir farkı da yoktur. Zira o da bizim gibi yiyen içen, yatan kalkan, tuvalete giden, duş alan, evlenen, çoluk çocuk sahibi olan, cinsel arzuları bulunan, sevinen üzülen,

Page 232: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

232

gülen ağlayan, konuşan susan, sabreden kızan bir insandı. Ni-tekim: “De k i: ‘Ben de ancak s iz in gibi bir insanım/be-şerim.’” (Fussilet, 41/6) ayetiyle onun da bizim gibi bir insan olduğu bizzat Allah tarafından kendisine söyletilmiştir.

Biz, Kur’an’ın tarifiyle bizim için rol model olan Hz. Peygamber’i Kur’an’da Allah’ın tanıttığı gibi anlamaya ve ya-şamaya çalışacağız. Ve bu özellikleriyle onu anlamaya çalışır-ken bu tanımlamalara uyan bir tarafımızın olup olmadığına bakacağız. Bizim için model olduğuna göre, bizim bu modele uyup uymadığımızı test edeceğiz.

O Bir Rahmet Peygamberiydi

“(Ey Resul !) Biz seni, yalnızca âlemlere (insan-lara) rahmet imiz in bir ves i les i olarak gönderdik .” (En-biyâ, 21/107) Bu ayeti yanlış anlamamak gerekir. Hz. Pey-gamber’in kendisi mücessem bir varlık olarak rahmet değil, ona verilen mesajın kendisi rahmettir.

Allah, mesajını insanlara tebliğ edip açıklayacak ve in-sanları Hak Yol’a çağıracak peygamberler göndermiştir. Bun-lardan bir tanesi ve en sonuncusu da Hz. Muhammed’dir. Onun vazifesi, aldığı rahmet kaynağını yani Kur’an’ı insanlara tebliğ etmektir.

Allah’ın öğretileriyle kıyâmete kadar cereyan edecek hadiselere ışık tutacak olan Kur’an mesajının bütün insanlığa ulaştırılmasından daha büyük bir rahmet düşünülemez. Hz. Peygamber bu rahmetin bütün insanları kucaklaması için va-zifelendirildi. Bu vazife ile yükümlü olduğu için Rahmet Pey-gamberi olarak tanıtıldı ve bu yükümlülüğünü yerine getirir-ken insanlığa sunduğu mesaj âlemlere rahmet oldu.

Page 233: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

233

Evet, Hz. Peygamber bir Rahmet Peygamberiydi. Ama bu rahmet durup dururken insanlar için kurtuluş kaynağı ol-madı. Zahmet görmeden, sıkıntılara katlanmadan, zorluklara göğüs germeden merhamete dönüşmedi. Hz. Peygamber bu iş için hayatını ortaya koydu. Allah’tan aldıklarını, insani normları aşan bir gayretle bütün âleme ulaştırmaya çalıştı. Al-dığı mesajlarla kendi ahlâk bütünlüğünü sağlarken aynı za-manda toplumun ahlâkını da oluşturdu. Miladi 7. asrın ilk ya-rısında Mekke’den Medine’ye göç ederek ilk hicreti başlattı.

Öyle ki, kıt imkânlarla, zor şartlarda, az insanla rahme-tin sınırları Batıda Trablusgarp (Kuzey Afrika Libya Bölgesi), Doğuda Horasan ve Kuzeyde Kafkasya’ya kadar ulaştı. Arap Yarımadası dışına taşan İslâmiyet, Asya ve Afrika'daki çeşitli milletlerce benimsenecek hale geldi.

Aradan on dört asır geçmesine rağmen hâlâ o günün gayretinin meyveleriyle İslam Dünyası ayakta duruyor.

Bugün de hicret devam ediyor ama bu hicretin amacı farklı. Ya karın doyurmak ya da rahat yaşamak için insanlar memleketlerini değişiyor. Allah’ın Rahmet Dini olan İs-lam’dan dünya yararlansın ve bu rahmetin kaynağı olan Kur’an’la insanlar tanışsın diye kaç kişinin hicret ettiğini gös-terebiliriz?

“Hz. Peygamber nasıl olsa Rahmet Peygamberidir, biz de onun ümmetiyiz!” diyerek sorumluluğu üzerimizden ata-mayız. İkame ettiğimiz namazlar, tuttuğumuz oruçlar nasıl farzsa, Kur’an’ı anlamak ve onu insanlara anlatmak da öylece farzdır. Hz. Peygamber nasıl Rahmet Peygamberi idi ise, biz de Rahmet Peygamberinin ümmeti olarak rahmetin insanlara ulaşması için çalışmak yani rahmet Müslümanı olmak zorun-dasınız!

Page 234: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

234

Bugün yeryüzü akan Müslüman kanlarına şahitlik eder-ken, zulüm ve haksızlık ayyuka çıkmışken, hayâsızlık ve ah-laksızlık bütün topluma musallat olmuşken, yobazlık ve vur-dumduymazlık almış başını giderken bizim sadece slogan at-mamız, dua ile yetinmemiz, işi manevi güçlere yıkmamız, her zaman olduğu gibi kendi halletmemiz gerekenleri Allah’a bı-rakmamız sorumluluğu üzerimizden atmayacaktır.

Artık “Yeter bu kadar uyku, ben Müslüman’ım, dün-yada olup bitenlere seyirci kalamam, uyanmalıyım ve insan-ları uyarmalıyım!” deyip “Bismillah” ile işe başlamalıyız. Her zaman olduğu gibi Müslüman kimliğimizle yattığımız yerden işleri kotarmaya devam etmemiz, İslam’la şereflenme paye-siyle tatmin olmaya çalışmamız yani Müslüman olarak doğ-duğumuzu ve bunun avantajlı bir ayrıcalık olduğunu düşüne-rek cenneti garantiye almış olmamız kendimizi avutmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Merhametin kaynağı rahmettir, rahmetin kaynağı da Kur’an’dır. Âleme ve kendimize merhametimiz varsa kaynağa saygı duymalıyız. Yukarıdan beri söylüyorum, bu saygı Mus-haf’ı öpmekle, Hz. Peygamber’i yüceltmekle olmaz. Onları anlamakla, yaşamakla ve yaşatmakla olur.

Müjdeleyici ve Uyarıcı Bir Peygamberdi

Kur’an’da birçok ayette Hz. Muhammed’in müjdeleyici (beşir ve mübeşşir) ve uyarıcı (nezir ve münzir) olarak gönde-rildiği bildirilmektedir: “Şüphes iz biz , seni müjdeleyic i ve uyarıc ı olarak hak i le gönderdik .” (Fâtır, 35/24)

“Beşir ve Nezir”, “Mübeşşir ve Münzir” sıfatlarının Kur’an’da birlikte geçtiği yerlerin tamamında müjdeleyici

Page 235: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

235

önce, uyarıcı sonra kullanılmıştır. Bu da gösteriyor ki, Hz. Peygamber’in öncelikli vazifesi, insanları ilahi vahiyle eğittik-ten sonra onlara iki cihan saadetini müjdelemektir. İkinci va-zifesi ise, vahye rağmen çizilen ilahi sınırların dışına taşıldığı durumlarda huzursuzluğun ve felaketin geleceği konusunda insanları uyarmaktır. Zira insan yaratılırken ona göre prog-ramlanmıştır. Gönderilen vahiy de bu kodlamayla uyum içe-risinde gönderilmiştir. Yani vahiyle insan fıtratı arasında ciddi bir bağlantı, muazzam bir ahenk ve hassas bir ilişki vardır.

Onun için insanla vahyin uzlaşamaması düşünülemez. Aksine, vahiyle anlaşmayan yani ilahi kodlamalara uygun davranmayan insan mutsuzdur, huzursuzdur, çelişkidedir. Ni-tekim “Al lah’ın insan bünyes inde nakşet t iği fı t rata / i lahi kodlamaya uygun davran k i Al lah’ın yarat t ığında bir bozulma meydana gelmes in. İ ş te doğru din budur. Fakat insanların çoğu bi lmez ler.” (Rûm, 30/30) buyrul-maktadır.

Bilgisayarınıza hangi program yüklüyse onu kullanırsı-nız ve ona göre çalışmalar yaparsınız. Programların içeriğiyle örtüşmeyen farklı sitelere girerseniz virüs bulaştırırsınız ve bil-gisayarınız kullanılamaz hale gelir.

İnsan, dünya ve âhiret mutluluğu yolunda engelleri aşa-cak ve iyilikleri başaracak şekilde programlanmış olarak dün-yaya gönderilmiştir. İnsan bu programa uyarsa, yani Allah’ın gönderdikleriyle insanın yaşadıkları örtüşürse ve böylece fıt-ratın kendisine mutabık faktörlerle buluşması sağlanırsa mutlu olur.

Ancak içteki cevherin şekvâya (şikâyete, isyana) izin vermesiyle insan ilahi kodlamalarla çatışırsa yani fıtrat bozul-ması yaşarsa ve böylece Allah’ın hayata müdahalesine karşı çıkarsa asla mutlu olamaz.

Page 236: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

236

Nitekim Dünya Sağlık Örgütü’nce ülkelere göre tespit edilen intihar oranlarına baktığımız zaman, gelir düzeyleri her türlü dünyalık nimeti elde edecek derecede yüksek olan, deist (ilahi dinleri reddeden) ve ateist (Allah’ı ve metafizik varlıkları tanımayan) kültürün gölgesinde yaşayan insanların bulun-duğu ülkelerin ilk sıralarda olduğunu görüyoruz. Ve bu insan-lar mutluluğu maddede, parada, lüks yaşamda bulamayınca çareyi intihar etmekte arayarak hayatlarına son vermektedir.

Evet, Hz. Peygamber’in öncelikli vazifesinin müjdele-yici olduğunu gördük. Müjde nedir, kime ya da kimlere veri-lir? İnsan müjdeyi nasıl hak eder? Kazanılan müjde nasıl elde edilir? Müjde verilenler nasıl yaşar ve Cennete nasıl ulaşır?

Bütün bunların üzerinde düşünmek gerekirken biz sa-dece Cehennemi anlatıyoruz. Bizim dünyamız sadece korku ile ayakta duruyor. Ürkek ve korkak bir hayat yaşadığımız için de sevgiyi sezemiyoruz, sezemediğimiz için Allah’a gönül ve-remiyoruz, gönül veremediğimiz için içimizi O’na açamıyoruz, dertlerinizi O’na arzedemiyoruz ve O’nunla gerekli iletişimi sağlayamıyoruz. Çünkü Allah’tan ürkütücü bir mahlûktan korkar gibi korkuyoruz.

Oysa “Allah Korkusu” denilen şey, Allah’tan sakınmak-tır, O’na saygı duymaktır, O’nun emirlerine uymaktır, O’nun rahmet kolları arasında yaşamaktır, O’ndan dilemektir, dilen-mektir, O’nu herkesten ve her şeyden çok daha fazla sevmek-tir, çok sevdiğini kırmaktan korkmaktır.

Hz. Peygamber’in vazifesi uyarmak değil de korkut-makmış gibi biz de onun ümmeti olarak her gün birbirinden farklı yapay korkularla insanların karşısına çıkıyoruz. Yaşadık-larımızın çoğunu korkudan yapıyoruz. Namazı Cehennem-den korktuğumuz için kılıyoruz, Orucu ateşe dayanamayız

Page 237: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

237

kaygısıyla tutuyoruz, Zekâtı Allah yakmasın endişesiyle veri-yoruz, duayı, istiğfarı azaptan kurtulmak için yapıyoruz. Ya-landan, iftiradan, gıybetten, dedikodudan sosyal bir sorumlu-luk olarak değil de azap görmemek için çekiniyoruz. Allah aş-kına, biz korkmak ve korkuyla yaşamak için mi yaratıldık? Bu kadar korkan bir toplumun başarılı olması düşünülebilir mi?

Zaman zaman ben de uyarmak konusunda haddi aşan ifadeler kullanıyor ve yorumlar getiriyorum ama ben işin ha-kikatini ve gelinen durumun vehametini ortaya koymaya ça-lışıyorum. Rahmete götüren yolların tıkanma aşamasına gel-diğini, böyle gidilirse rahmetin felakete dönüşeceğini anlat-maya gayret gösteriyorum.

Korku ile bir yere varamayız ve korkarak başarılı da ola-mayız. Hastalandığınız zaman bile hastalığınızdan ne kadar korkar ve ne kadar ye’se kapılırsanız o kadar geç iyileşir ya da hastalığınıza yenik düşersiniz. Ama sağlığınıza kavuşmak ko-nusunda ümitli ve kararlı olursanız ve hastalığınıza mukave-met gösterirseniz o kadar erken iyileşirsiniz. Onun için korka-rak yaşamak yerine çalışarak ve başarıya odaklanarak ümitle, heyecanla yaşamalıyız. Sürekli müjdelendiğimiz hedeflere yö-nelmeli, korkuyu cesaretle yenmeli, cesareti de imanla takviye etmeliyiz.

Bu anlamda korku ile ümit arasındaki dengeyi çok iyi sağlamak için şu ayetlerden ilham almak gerekir:

“Yoksa onlar Al lah’ın azabından emin mi oldu-lar? Hüsrana uğrayanlar topluluğundan başkas ı Al -lah’ın azabından emin olmaz.” (A’râf, 7/99);

“Acaba onlar, heps ini birl ik te çarpacak , yaygın bir i lahi azaba uğramayacak larından ya da hiç far-k ında olmadık ları bir s ırada ans ız ın K ıyâmet in baş la-rına kopmayacağından emin midirler?” (Yûsuf, 12/107)

Page 238: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

238

Bu ayetlerde, Allah’ın emirleri doğrultusunda yaşama-yan ve fakat Allah’ın rahmetine güvenerek rahatça günah iş-leyenlere bir uyarı bulunmaktadır. Yani “Allah kuluna azap etmez!” diyerek Allah’ın azabından emin olanların hüsrana uğrayacakları konusunda bir ikaz vardır.

“Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere (günah iş le-yerek ) aş ırı giden kul larım! Al lah’ın rahmet inden ümi-diniz i kesmeyin! Şüphes iz Al lah, bütün günahları af-feder. Çünkü O, çok bağış layandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53);

“Bil in k i, hakk ı inkâr edenlerden başkas ı Al -lah’ın rahmet inden ümidini kesmez.” (Yûsuf, 12/87)

İnsan, günaha meyyal olarak yaratılmış zayıf iradeli bir varlıktır. Öyle ki, küçücük bir meyveyi ebedi Cennet nimetle-rine tercih edebilen, günah işlemekten, oyundan eğlenceden ve dünyalıklarla oyalanmaktan zevk alan bir karaktere sahip-tir. Bunun yanında, ona bu hayatı bahşeden Allah da merha-meti ve affetmeyi ilke edinmiştir.

Yukarıdaki âyetlerde, vahiy ile çizilmiş kulluk çemberi-nin dışına taşarak kendi nefsine zulmedenlere, Allah’ın rah-metinden ümitlerini kesmemeleri konusunda uyarı vardır ve hemen devamında Allah’ın bağışlayıcılığı ve merhameti müj-delenmektedir. Tabii ki insan, “Nasıl olsa Allah affedicidir!” diyerek günah işlememeli ama işlenen günahın kirini güzel ve faydalı eylemlerle ve Allah’ın rahmetiyle temizlemelidir.

“Sak ın çok aldat ıc ı (şeytan), Al lah’ın bağış layı-c ı l ığını ve merhamet ini i leri sürerek de s iz i aldatma-s ın!” (Fatır, 35/5)

Bu nedenle, Müslüman günah işlediği zaman Allah’ın azabından korkmalı ve işlediği günahlardan pişmanlık duyup tevbeye karar verdiği zaman da Allah’ın affına güvenmeli.

Page 239: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

239

Özet olarak söylemek gerekirse; ne tamamen azaptan emin olmalı, ne de rahmetten ümidini kesmelidir. Ama rahmet yö-rüngeli bir hayat ortaya koymalıdır.

Şimdi, Allah’ın Dinini korku ile (sözde) anlatanlara bir iki sözüm olacak: Sizin vazifeniz insanları sadece korkutmak mıdır? Hani siz Müjdeleyici olan Hz. Peygamber’in vekilleriy-diniz? Vekâleti alırken müjdelemek ve uyarmak yerine sadece korkutmanın vekâletini mi aldınız? Hani Allah, merhamet edenlerin en merhamet edeniydi -ki öyledir-? Hani varlık âle-mindeki merhametler bir araya gelse Allah’ın rahmetinin ya-nında bir zerre dahi olamazdı -ki olamaz-? O halde öncelikli olarak Allah’ın rahmetini ve bu rahmetin birinci tecelli mer-kezi olan varlık âlemindeki zenginliği ve ahengi göstererek in-sanların kalplerindeki Allah sevgisini harekete neden geçirmi-yorsunuz?

Bu kadar yapay korkularla ayakta tutulmaya çalışılan bir toplumun Allah’a yakın olması düşünülebilir mi? Allah’a yakın olmayan bir toplumun dünyaya istikamet vermesi ta-savvur edilebilir mi?

Kurulan korku imparatorluğunun fertleri çevresine gü-lücükler saçabilir mi? Sosyal bir varlık olarak sevgiyi sezebilir ve saygıyı hak edebilir mi? Sağlıklı düşünülebilir, pozitif ola-bilir mi? Korktuğu dinle topluma istikamet verebilir mi?

Kur’an’ın ilk ayetinin “Besmele” olması, besmeledeki dört kelimeden ikisinin Allah’ın sınırsız rahmetini anlatan “Rahman” ve “Rahim” kelimelerinden oluşması ve sadece bir tanesi hariç 113 surenin tamamının besmele ile başlaması size bir mesaj vermiyor mu? Bütün bu örnekler dururken sadece azap ayetlerini bulup çıkarmanız ve onlarla insanlığı âdeta tehdit etmeniz doğru olur mu? Üstelik her azap ayetinin ya

Page 240: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

240

sonunda ya da bir sonraki ayette Allah rahmet ediciliğini ve bağışlayıcılığını haber veriyor.

Evet, Hz. Muhammed aynı zamanda uyarıcı bir pey-gamberdi. İnsanları münasip bir dille kırmadan dökmeden uyarırdı. Uyarırken bile nezaketi, nezaheti elden bırakmazdı. Uyarılanlar onun bu güzel tavrına hayran kalırdı. Söyleme tar-zının ve kararlılığının etkisinde kalarak uyarıları dikkate alırdı...

Peki, ya siz ne yapıyorsunuz? Lügatlerden silinmiş olan nezaket ve nezaheti tekrar canlandırmayı düşünüyor musu-nuz? Allah’ın Kur’an’daki uyarılarının öncelikli muhatapları-nın kendiniz olduğunu biliyor musunuz? Yani uyarı ayetlerini kendinize okuyor musunuz? Yoksa Allah’ın dini dururken uy-durulan dinle kendinizle beraber insanların oluk oluk felakete sürüklenmesine seyirci mi kalıyorsunuz?

Öğüt Verendi

Kur’an’da, mesajın birinci muhatabı ve sorumlusu ola-rak Hz. Peygamber’in vazifesinin, Allah’tan aldıklarını yaşa-mak ve onlarla öğüt vermek olduğu anlatılıyor. “(Ey Pey-gamber!) Sen (Al lah’ın nimet lerini) hat ırlat ve öğüt ver. Sen, onlar üzerinde bir zorba deği l s in.” (Ğâşiye, 88/21-22)

Burada öğüt vermekten bahsediliyor ve hiçbir şekilde dayatmanın, zorlamanın ve baskının doğru olmayacağı 22. ayette “Sen, onlar üzerinde bir zorba deği l s in.” ifade-siyle vurgulanıyor. Bu ayetlerden anlamak gerekir ki: Allah’ın Dini’ni insanlara baskı ile anlatamazsınız. Kur’an’ın emirlerini

Page 241: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

241

nefret dilini kullanarak topluma dayatamazsınız. Din’in esas-larını hayata geçirmek için insanları zorlayamazsınız.

Zâriyât 51/55. âyetinde: “Sen yine de (kulak veren herkese) öğüt vermeye devam et ! Çünkü bu hat ırlat -malar inananlara fayda sağlar!” ve A’lâ 87/9-10. âyetle-rinde ise: “Başarıya giden yolu sana kolaylaş t ıracağız . O halde öğüt ver, çünkü öğüdün mut laka faydas ı ola-cak t ır! Al lah’a karş ı derin saygı duyarak O’ndan sak ı-nan öğüt alacak t ır.” buyrularak, öğüde devam etmenin, nasihati sürdürmenin faydalı olacağı ve devam edildiği tak-dirde yolun kolaylaştırılacağı müjdesi veriliyor ve Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamak isteyenlerin öğüt alacağı ifade ediliyor.

Yani, sizin vazifeniz, mesajı ulaştırmaktır, Hakkı anlat-maktır, doğruyu tanıtmaktır, güzellikleri sunmaktır, örnek ol-maktır, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan yola devam et-mektir. İnsanlar öğüde sıcak bakmıyor, kulak asmıyor, ciddiye almıyor, alsa da yaşamıyor diye kahrolmak, ye’se kapılmak, ümidi kesmek değildir sizin vazifeniz.

Namaz kılmayanı aşağılamak, oruç tutmayanı dışla-mak, camiye gitmeyeni dövmek, Kur’an’a ilgi duymayana sövmek değildir sizin göreviniz. Sizin vazifeniz; Allah’ı sev-mektir, sevdirmektir; Kur’an’la ilgilenmektir, ilgiyi çekmektir; İslam’ı tanımaktır, tanıtmaktır; mesajla kalpleri aydınlatmak-tır, yürekleri harekete geçirmektir; gafletten uyanmaktır, uyandırmaktır; iyiliği hayata geçirmektir, önermektir; kötülük-ten sakınmaktır, sakındırmaktır.

Page 242: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

242

En Güzel Ahlâka Sahipti

“(Ey Peygamber!) Şüphes iz k i sen, (insanl ığa ör-nek olacak ) pek güzel bir ahlâk üzerindes in. (Üstün bir hayat tarz ına sahips in.)” (Kalem, 68/4)

Ayetten anlaşılıyor ki: Hz. Peygamber’in güzel ahlâkı-nın, hayat tarzının kaynağını vahiy oluşturmaktadır. Onun ha-yat tarzı ve ahlâki meziyetleri tümüyle vahye dayanmaktadır. O halde Hz. Peygamber’e tâbi olan Müslümanların ahlâkını da Kur’an’da öngörülen ilkeler oluşturmalıdır. Hz. Peygam-ber’in ahlâkını öven ayetin bulunduğu Kalem suresi 8-14’e kadarki 7 ayet temel evrensel ahlâki değerleri ortaya koyuyor. Hz. Peygamber’in şahsında bütün inananlara hitaben yapılan uyarı anlamındaki ayetler şöyledir:

“(Seni ve K ur’an’ı) yalanlayanlara boyun eğme, i taat etme!” (Kalem, 68/8)

Ayette geçen “itaat” kelimesini, sadece boyun eğmek olarak değerlendirip geçiştiremeyiz. Tıpkı Hz. Peygamber’e itaatte olduğu gibi burada da çok geniş anlamda kullanılmış-tır. Hz. Peygamber’e itaatten nasıl ki onun getirdiği bütün me-sajlara uymayı anlıyorsak, yalancılara itaati sa, onlara uymak ve boyun eğmek olarak alacağız. Yani yalancılara uymamak, güvenmemek, onlarla iş yapmamak, onların arkasından git-memek, aynı karede yer almamak, zorda kalmadıkça hısım akraba olmamak Kur’an’ın Müslüman’a emridir. Bu, onlar-dan tamamen kopmak anlamına gelmez. İrşat ve ıslah çalış-maları elbette ki devam edecek ama seviye korunarak devam edecek.

“Onlar senin (kendilerine) yumuşak davranmanı (taviz vermeni) is terler k i kendileri de (sana) yumuşak davrans ınlar.” (Kalem, 68/9)

Page 243: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

243

Ayette geçen “yumuşak davranmak” ifadesi “taviz ver-mek” anlamında kullanılmıştır. Sen taviz ver ki kendileri de taviz veriyormuş gibi göstererek ilahi hakikatleri sulandırmaya çalışsınlar. Taviz tavizi doğurur. İmanla taviz bir arada bulu-namaz. Çünkü iman demek taviz vermeden yaşamak demek-tir. Onun için şartlar ne olursa olsun Müslüman, inandıklarını yaşama konusunda taviz vermemeli, Kur’an’ın istediklerinin hayata geçirilmesi konusunda imanının gereklerini yerine ge-tirmelidir.

“Şunların hiçbirine boyun eğip yak ınl ık gös-terme: (Olur olmaz) yemin edip duran aşağı l ık lara...” (Kalem, 68/10)

Bu ayetle uyarılar başlıklar halinde sıralanıyor. Bu sıra-lama, “iki kelimesinden biri yemin olan kimselerden uzak dur” uyarısıyla başlıyor. Adam yemin ediyor, “Beşe aldım, dörde satıyorum!” diye. Daha çok kazanmak, daha lüks ya-şamak, hava atmak, fiyaka satmak, daha çok gösteriş yapmak için Allah’ı (hâşâ) kirli emellerine alet ediyor. İnanan insan, Allah’a yemin etmeyi konuşma rutinine dönüştürmemeli. Bu tip insanlardan da uzak durmalıdır.

Soruyorum size: Hz. Peygamber’in arka safında durur-ken kendinizi yemin konusunda nasıl görüyorsunuz? Yeminle ve yemin edenlerle aranız nasıl? İş olsun, insanlar gülsün, işler yürüsün diye sık sık yemin eder misiniz? Aslı astarı olmayan palavralarınızı yeminle takviye ederek etrafınızdakileri aldatır mısınız? İnsanları kandırmak, kalitesiz malı pahalıya satmak, beşe alıp ona vermek için Allah’ın ismini kullanarak “sekize aldım ona satıyorum” der misiniz? Yemincilerle beraber ol-duktan ve yemine doyduktan sonra camiye de gider misiniz?

Page 244: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

244

“Ayıp arayıp k ınayanlara, söz ve haber nak l iye-c i l iği yapanlara (uyma/yak ınl ık gös terme)...” (Kalem, 68/11)

Bu konuda Müslümanların büyük bir kısmının sınıfta kalabileceğini söylemek mümkündür. Bugün toplum maale-sef ayıp aramak, kusurları bulup çıkarmak ve söz taşımak ko-nusunda Kur’an’a âdeta meydan okumaktadır. Oysa bu ko-nuda Müslüman’ın nasıl bir yaklaşım içinde olması gerektiğini Hz. Peygamber şu hadisle özetlemiştir: “Her k im bir Müs-lüman kardeş inin ayıp ve kusurlarını, k imsenin gör-mediği ve görmes ini is temediği şeylerini örterse, Al -lah da K ıyâmet Günü’nde onun ayıplarını örter. Her k im Müs lüman kardeş inin meydana ç ıkmas ını is te-mediği bir şeyini ortaya ç ıkarır ve di le verirse, Al lah da onun ayıplarını, k imsenin bi lmes ini is temediği hal lerini meydana ç ıkarır.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58; Tirmizî, Birr ve Sıla 85)

Tekrar sorarım size: Ey Hz. Peygamber’in mücadelele-riyle iftihar eden Müslümanlar! Kendi ayıbınızı düşünmeniz gerekirken başkalarının ayıplarını hangi hakla ortaya çıkar-maya çalışıyorsunuz? Siz ayıp definecisi misiniz? Başkasından aldığınız sırları bir başkasına nasıl nakledersiniz? Sizin haber ve dedikodu nakliye şirketiniz mi var? Arkasından gittiğinizi iddia ettiğiniz Hz. Peygamber bu nasihati size yapmıyor mu? Eğer “yapıyor” diyorsanız, kendinizi düzeltmek için ne bekli-yorsunuz? Yoksa bütün bu kötü fiilleri işledikten sonra, “Şe-faat Yâ Resûlellah!” diyerek kurtulacağınızı mı zannediyorsu-nuz?

“Hayrı engel leyenlere, saldırganlara, olabi ldi-ğince günah iş leyenlere (uyma/yak ınl ık gös terme)...” (Kalem, 68/12)

Page 245: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

245

Hayrı engellemek, saldırgan olmak, günah işlemeyi âdet haline getirmek vahyin karşısına dikilmek demektir. Bü-tün bunlar Cahiliye Araplarının işiydi. Aynı fiilleri gönül rahat-lığıyla yapan kişinin mü’min olduğunu nasıl izah edebiliriz?

Günah işlerken sıkılmayan, işlediği günahtan utanma-yan, günah irtikâp etmeyi âdet haline getiren bir insan hangi yüzle Müslüman olduğunu söyleyebilir?

“K aba, zorba, sonra da soysuz , ahlaks ız ve al -çak lara (uyma/yak ınl ık gös terme)...” (Kalem, 68/13)

Müslüman kaba ve saygısız olamaz. İslam, despotizmin, zorbalığın ve diktatörlüğün karşısına dikilir, zulmü ve haksız-lığı besleyen bu yapılara karşı direnmeyi emreder. Soyun ve neslin korunması, zürriyetin dejenere olmaması ve ahlâksızlı-ğın sosyal yapıyı bozmaması konusunda da insanları hassas olmaya çağırır. Kur’an toplumunun alçakça işlere bulaşama-yacağı ve alçaklarla iş yapamayacağı konusunda onları uya-rır.

“Mal ve oğul larla ş ımaranlara (sak ın yak ınl ık gös terme)!” (Kalem, 68/14)

Mal ve oğullarıyla şımaran kişilerle yakınlığa tahammül bile edemeyen Kur’an, inanan bir insanın malla mülkle azma-sına, çocuklarla ve onların kariyerleriyle böbürlenmesine sı-cak bakar mı?

Bir Müslüman, Allah’ın verdiği malla hangi hakla şıma-rabilir? Tamamen Yaratıcının takdiriyle meydana gelen ço-cuklarıyla nasıl böbürlenebilir? Hani birimiz hepimiz, hepimiz birimizdik! Ne oldu, mala mülke sıra gelince teke mi düştük? “Rabbena, hep bana” mı oldu? Hani bizim için ortak şuurdu esas olan, ne oldu oğlumuz-kızımız iyi bir yer kazandı ya da iyi bir makama mevkie geldi diye bireysel takılmaya mı baş-ladık?

Page 246: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

246

Güvenilir Bir İnsandı

Hz. Peygamber’in en çok konuşulan özelliği “güvenilir ve emin” olmasıydı. Güvenilir olmak insanın olması gereken en temel özelliğidir. Nitekim ehemmiyetine binaen hem Hz. Peygamber’in güvenilirliğini, hem de diğer peygamberlerin bu özelliğini Allah, Kur’an’a taşımıştır.

“...Ben s iz in iç in güvenil ir bir peygamberim.” (A’râf, 7/68) Aynı ifade, Şuarâ, 26/107’de Hz. Nuh, 143’te Hz. Sâlih, 162’de Hz. Lût ve 178’de Hz. Şuayb için de kul-lanmıştır.

Hz. Peygamber’in çocukluğundan beri güvenilir ol-ması, hem peygamberliğini kabul ettirmesine, hem de İs-lam’ın kısa zamanda yayılmasına çok büyük katkı sağlamıştır. İnandıklarınızı ne derece yaşarsanız, karşı tarafta kabul gör-mesi o derece kolay olur. Asr-ı Saadet’te her gelen âyet anında hayata geçirildiği için İslam’ın tebliği kolay olmuş ve kısa sürede insanlar gruplar halinde hidâyete ermiştir.

Eğer Peygamberlerinin emin ve güvenilir kişiliğiyle ifti-har eden İslam dünyası, Hz. Muhammed gibi yaşasaydı, ya-şadıklarının kaynağı merak edilecek ve Kur’an’a ilgi artacaktı. Ama genel olarak Müslümanlar maalesef güvenilir olamadı-lar, çünkü Hz. Peygamber’i anlayamadılar, Kur’an’ı kavraya-madılar ve yaşayamadılar.

Hayatınıza bakarak bir düşünün; geçici dünyalık men-faatler için sözünüzü yutarak vaadinizi unutuyorsanız, onlarca yalanla işin içinden çıkmaya çalışıyorsanız, Allah’ı, Kur’an’ı, çocukları alet ederek yeminli manevralar yapıyorsanız, yalanı mubah, aldatmayı meşru görüyorsanız Hz. Peygamber’in ya-şadığı ama sizin yaşamadığınız bir şeyin sizin için bir anlamı olur mu?

Page 247: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

247

Sakın şefaate sığınarak yanlış yapmaya kalkmayın, hem günahkâr hem de müşrik olursunuz ve hem de yarı yolda kalırsınız.

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol . Beraberindek i tevbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet öl -çülerini aşmayın / aş ırı gi tmeyin. Şüphes iz O, yapt ık -larınız ı hakk ıyla görendir.” (Hûd, 11/112) Allah’ın bu emri, ne zaman bize vahyedilecek? Bu vahyi almamız için peygamber olmamızı ya da yeni bir peygamberin gelmesini mi bekleyeceği?

Çok Şefkatliydi

Allah, merhamet ve şefkat duygusunu insanın fıtratına yerleştirmiştir. Allah’ın yarattıklarına acımak, onların her za-man iyiliğini düşünmek, mutlu olmalarını arzulamak ve on-lara sürekli yardım etmeyi istemek her insanın tabii vazifesidir. Ancak bu duygular zamanla körelince bunların tekrar canlan-dırılması gerekir. İşte Hz. Peygamber bu duyguları harekete geçirmek için vazifelendirilmiştir. Onun şefkatli olması ve in-sanların genel durumundan sosyal sorumluluk alması pey-gamber olmasıyla alakalı değildir. Daha peygamber olmadan da Hz. Muhammed’de canlı duran bu duygular, vahiyle daha da güçlenerek, onu şefkatin ve merhametin zirvesine taşımış-tır.

Nitekim “Andolsun k i, s ize kendi iç inizden gayet iz zet l i bir Peygamber geldi. Zorlanmanız ve s ık ınt ıya düşmeniz ona ağır gel ir. O s ize son derece düşkündür, inananlara karş ı şefkat l i ve merhamet l idir.” (Tevbe, 9/128) buyrulmuştur.

Âyette geçen “harîs” kelimesi koruyucu, gözcü, bekçi, düşkün anlamlarına gelmekle beraber aynı zamanda “bir şeyi

Page 248: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

248

çok arzu eden” demektir. Hz. Peygamber, çevresindeki insan-ların iman etmelerini, imanın gereği vahyin istekleri doğrultu-sunda yaşamalarını ve böylece Allah’ın rızasını kazanmalarını çok istemiştir ve bunun için olması gerekeni de yapmıştır.

Ayrıca toplumunun iman etmeyenlerinin durumuna da çok üzülmüştür. Hz. Allah, Peygamberinin bu üzüntüsünü: “Onlar inanmıyorlar diye (üzüntüden) neredeyse ken-dini tüketeceks in!” (Şuarâ, 26/3); “Şimdi onlar bu söze (K ur’an’a) inanmayacak olurlarsa arkalarından üzüle-rek âdeta kendini tüketeceks in (öyle mi)?” (Kehf, 18/6) şeklindeki ayetlerle Kur’an’da dile getirmiştir.

Çünkü onun vazifesi, sadece inananları görüp gözet-mek değil, aynı zamanda Allah’ın izni ve yardımıyla bütün toplumun iman etmesini sağlayacak çalışmalar yapmaktı.

Kur’an, Hz. Peygamber’in bu özelliklerini anlatırken inananları da içine alan bir fotoğraf sunuyor. Şimdi biz bu fo-toğrafa bakarak nerede olduğumuzu çok rahat görebiliriz:

“Muhammed, Al lah’ın Resulüdür. Onunla bera-ber olanlar, düşmanca davranan inkârc ı lara karş ı çe-t in/ş iddet l i , birbirlerine karş ı ise çok şefkat l idir. On-ların, (Namazda) rükû ve secde hâl inde, Al lah’tan lü-tuf ve hoşnut luk is tedik lerini görürsün. Onların secde eseri olan alâmet leri yüz lerindedir.” (Feth, 48/29)

Evet, Hz. Muhammed Allah’ın Resulüdür. Buna itirazı olan yok. Onunla beraber olanlar, arkasından gelenler, getir-diklerine inananlar, sünnetini yaşatmak isteyenler, “Ümmet-i Muhammed’im” diyenler, husumet sahibi inkârcılara karşı dik duruşlu, birbirlerine karşı çok şefkatli ve merhametlidir.

Şimdi soralım kendimize: Allah’ın Kur’an’da verdiği bu tarif bize uyuyor mu? Bu fotoğrafta var mıyız? Uymuyor diyor ve bu fotoğrafta olmadığımızı söylüyor isek imanımızı gözden

Page 249: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

249

geçirmeliyiz. Düşmanca tavırlarıyla Mü’minlere sürekli kum-pas kuran İnkârcılara karşı dik duruşumuzun olmadığını dünya âlem biliyor ve görüyor. Ama bir mü’min olarak bizim gibi inanan, bizim gibi düşünen, bizimle aynı safı paylaşan Müslüman kardeşimize neden merhametimiz yok? Rükûdan ve secdeden haberimiz var mı? Bunların ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Bizim için rükû sadece boyun eğmek, secde yalnız yere varmak ve alnı toprağa değmek midir?

“Onların secde eseri olan alâmet leri yüz lerinde-dir.” derken, inananlar Allah’ın rızasına muvafık (uygun) ça-lıştığı için, yüzlerindeki hoşnutluğun yansımasını, ilahi rızanın tecellisini anlatıyor...

Bu tarife göre aynaya baktığımız zaman Kur’an’daki resmimizi görebiliyor muyuz? Bunlar olmadan mü’min oluna-mayacağını biliyoruz değil mi? Bilmiyorsak şu ayetlere bir ba-kalım:

“Yoksa Al lah iç inizden üs tün çaba gös terenleri ve zorluk lara karş ı sabırl ı olanları görmedikçe Cen-nete gireceğiniz i mi sandınız?” (Âl-i İmrân, 3/142); “(Ey İnananlar!) Yoksa s iz , iç inizden c ihad edip Al lah’tan, Resûlü’nden ve mü’minlerden başkas ını dos t edinme-yenleri ortaya ç ıkarmadan (kendi hal inize) bırak ı laca-ğınız ı mı sandınız? Al lah, yapt ık larınızdan haberdar-dır.” (Tevbe, 9/16)

“Ben mühendis oldum!” demekle mühendis olan bir ki-şiye rastladınız mı? Ya da “Ben öğretmen oldum!” diyerek ders okutmaya başlayan birisini gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü “olmanın” bir bedeli vardır. Hiçbir şey çalışmadan, çaba göstermeden olmuyor. Zira biz (hâşâ) Allah değiliz ki ol-masını istediğimiz bir şeye “ol” diyelim de oluversin.

Page 250: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

250

“Ben mü’minim!” demekle kişi nasıl mü’min olur? İnandıklarımızı yaşamadıktan sonra iman etmemizin ne an-lamı vardır?

İnsan mutlu olmak için inanmaz, inandığı için mutlu olur. Biz de mutlu olmak istiyorsak inandıklarımızı yaşamalı-yız! Kur’an’daki Hz. Peygamber’i doğru anlar ve onun arka safında yer alırsak merak etmeyelim hem mutlu olacağız, hem de hedeflediğimiz yere gideceğiz. Yalnız, onun arka safında yer alanların bir kısmının münafık olduğunu da unutmayalım! Çünkü onlar da bizim gibi “Mü’miniz, Müslümanız!” diyor-lardı...

Page 251: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

251

Namazın Dili, Kazâsı, Farzı-Sünneti,

İskatı

Namaz, Allah’ın kullarına bir lütfudur. Ne Cennete gitmek için, ne de Cehennemden kurtulmak için kılınır. Hayatı anlamlı hale getirmek ve Cennete ehil olmak için ikame edilir.

Namazın dilini, kazasını, farzını, vacibini, sünnetini, na-filesini, iskatını düşünmeden önce Namazın nasıl bir ibadet olduğunu ve insanların ne için namazı ikame etmesi gerekti-ğini iyi anlamak gerekir.

Biz namazı ikame etmeyi sadece bir zorunluluk, bir im-tihan vesilesi olarak görüyoruz. Cennete gitmek ya da Cehen-nemden kurtulmak için namaz kılıyoruz. Oysa Namaz, insan-lar imtihan edilsin, Cennete gitsin ya da Cehennemden kur-tulsun diye farz kılınmadı (insanlara lütfedilmedi).

Namaz, insanlar Allah’tan bağımsız yaşamasın, böylece sefil olmasın, buhrana bühtana düşmesin, günaha batmasın, kavga etmesin, savaşmasın, kan akıtmasın, vefasızlık göster-mesin, çalmasın çırpmasın, zulme ve haksızlığa meyletmesin diye Allah’ın bir ikramı ve ihsanı olarak insana lütfedilmiştir.

Page 252: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

252

“Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, İslam Dinini benimsemek, Hz. Muhammed’in peygamberliğine şehadet etmek, Kur’an mesajını kabullenmek mü’min olmak için yet-mez” demiştik. İman ettikten ve mü’min olmanın gereklerini yerine getirmeye karar verdikten sonra, Allah’a karşı sorum-luluk bilinciyle yaşamayı, O’nun mesajına uyarak mağfiretin-den faydalanmayı, davetine icabet ederek rahmetinden ya-rarlanmayı hayatın gerçeği haline getirmek gerekir. İşte böyle bir hayatın ortaya konmasıyla kontrol altına alınan ve tekâmül eden duygular ancak Namazla muhafaza edilir ve in-sanı Allah’a doğru zirveye taşır.

Hz. Peygamber’in “Namaz dinin direğidir.” (Tirmizî, İmân 8; Keşfü’l-Hafâ 2/32) sözü, Kur’ânî atıfların dışında Na-maz için söylenmiş en yüksek frekanslı mesajlardan biridir. Bu ifadeyle Hz. Peygamber, dini ayakta tutan ana sütunlardan birinin Namaz olduğuna ve bu sütunun mutlaka faal du-rumda olması gerektiğine dikkat çekmiştir.

Dünyanın tartışmasız en itibarlı konuğu olan insanı, iki cihan saadetine taşıyacak olan iman gemisinin ana motorla-rından biridir Namaz. Geminin yol alması Namaz motorunun aktif olmasına bağlıdır. Siz bu motoru pasif duruma getirir de diğer motorların desteklediği küreklerle yol almaya kalkarsa-nız o gemi sizi iki cihan saadetine taşıyamaz.

Namaz, imanla olgunlaşan insana ve İslâmî hayatı özümseyen mü’mine Allah’ın bir hediyesidir, ikramıdır. Mü’min bu hediyeye ilgisiz, bu ikrama kayıtsız kalamaz. An-cak imanda ve ahlakta olgunlaşma sağlanmadan Namazla tekâmül basamaklarından çıkamayız. Zira Namaz, peygam-berliğin 12. yılında Kur’an’da kayıt altına alınmış ve inananlar için zorunlu hale getirilerek ihsana dönüştürülmüştür. Çünkü namazın ikame edilmesi belli bir olgunluğa ulaşmayı gerekli

Page 253: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

253

kılıyor. Onun için o olgunluğu mutlaka başka güzelliklerle ka-zanmalıyız ki namazlarımızdan alınması gereken feyzi alalım.

Özel gündemle Allah’ın huzuruna çıkacağız, O’nun rah-met deryasından limitsiz istifade fırsatı bulacağız, günümüzü beşe bölerek her bölümünde deşarj olma imkânını yakalaya-cağız, yükümüzü atarak ve günahlarımızdan kısmen arınarak hayata yeniden döneceğiz. Bütün bu fırsatlardan yararlana-bilmek için elbette ki belli bir olgunluğa ulaşmış olmamız ge-rekir.

Namaz, karşılıksız kredidir, inâyettir, bağışlamadır, bağra basmaktır; elemlerin giderilmesi, emellerin hayata ge-çirilmesidir; nefsin kötülüklerden arınması, şeytanın yürekler-den kovulmasıdır; piramitleşen günahların eritilmesi, iyilikle-rin hayata geçirilmesidir; iradenin güçlendirilmesi, gönüllerin birleştirilmesidir; körelen duyguların canlandırılması, karar-maya yüz tutan kalplerin aydınlanmasıdır.

Onun için kötülükten iyiliğe, karanlıktan aydınlığa, gü-nahtan sevaba, nefsin çirkinliğinden ilahi hoşnutluğa ancak Namazla hicret edilir ve Allah’ın huzurunda ancak namazla ikamet gerçekleşir.

Kur’an’da mü’minin tarifi verilirken: “Rablerinin da-vet ine icabet ederler, namazı dosdoğru ikâme eder-ler.” (Şûrâ, 42/38) buyuruluyor. Bu ayetteki “davete icabet ve namazı ikâme” gibi Kur’an’daki Namazla ilgili muhtelif atıf-lar bizi sarsmalı, yüreklerimizi hoplatmalı, kendimize getir-meli, aklımızı başımıza devşirmelidir.

Bu davetin kimden geldiğine ve kimin huzurunda ne için ikamet edeceğimize dikkat kesilmeliyiz, iliklerimize kadar silkinmeliyiz.

İnsan hangi cü’etle Rabbinden gelen davete ilgisiz kalır? Hangi akılla bu fırsatı teper? Evet, hangi cesaretle dünyayı ve

Page 254: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

254

dünyalıkları Rabbinin rahmet sarayında ikamet etmeye tercih eder? İtibarlı kişilerin davetine icabet etmek için gösterdiğimiz hassasiyeti, Allah’ın davetine karşı neden gösteremiyoruz? Aynı titizliği ve sabırsızlığı, namazı ikame etmek için neden ortaya koyamıyoruz?

Rabbimizle aramızdaki münasebetin hangi noktada ol-duğunu merak ediyorsak Namaza olan muhabbetimize baka-biliriz. Ve bu münasebetin hangi seviyede olduğunu namaz-larımızdaki heyecanımızla ölçebiliriz.

Yalnız benim burada bahsettiğim namaz, yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi sadece günlük ibadet rutinine dö-nüştürülmüş ve adet haline getirilmiş klasik namaz değil; in-sanı Allah’ın huzuruna taşıyan, Yaratanla yaratılanı kaynaştı-ran, insan hayatına mana ve anlam kazandıran namazdır.

Namaz, kulun Rabbine karşı iman, güven ve tevhid te-lakkisinin bir gereğidir, bir sığınmadır. Asla bir pazarlık değil-dir. Allah, namazı ikame eden kulundan “kendisine kulluk” sözünden başka bir şey almaz, ona sadece rahmet kapılarını aralar ve layık olduğunu verir; yani namaz, Allah’a vermek için değil, Allah’tan almak içindir.

Namazda insan Allah’a güvenini ortaya koyar. O’na dua eder ve beklemeye koyulur. Hakkında verilecek en sağ-lıklı kararın Allah tarafından takdir edileceğini düşünür.

Bir yönüyle kötülüklerden arınmanın, günahlardan arındırılmanın, ruhları aydınlatmanın, kalpleri temizlemenin, tekâmül etmenin, yükselmenin, yücelmenin, dünyevi hırs ve doymazlıklardan kurtulmanın, hayâsızlıktan, bağnazlıktan, vefasızlıktan uzaklaşmanın adıdır Namaz.

“Şüphes iz k i Namaz, hayâs ız l ık tan ve kötülük -ten /vefas ız l ık tan al ıkoyar.” (Ankebût, 29/45)

Page 255: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

255

Namazlarımız ayette ifade buyurulduğu gibi kötülükler-den, çirkinliklerden bizi alıkoymalı. Alıkoymuyorsa bir yerde bir arıza var demektir. Yediğimiz yemekten alınması gereken vitamini alamıyorsak, ya midemizde ya da yemekte bir prob-lem vardır. Bu problemin sebebini ve kaynağını bulmalıyız.

Namaz, Allah’ın huzuruna girme, O’nunla özel ve müs-tesna bir gündemle birlikte olma ve konuşma sanatıdır. Onun için Namaza duran kişi “Allah’la görüşmem var” dese yalan söylemiş olmaz.

Namaz, yaratılışı itibarıyla sınırlı, sonlu, sorumlu ve so-runlu bir varlık olan ama Allah’a en yakın olarak yaratılan in-sanın, evrenin tasarruf yetkisini kudretinde bulunduran Al-lah’a iltica etmesidir, O’nunla transa geçerek gündemi belir-lemesidir.

Yaratan’ın, yarattığını bağrına basmasıdır; Istıraptan sı-kışan, dünyadan sıkılan, problemlerle boğuşan, her türlü şer dürtülerle savaşan kulunun rahata ermesidir, düzlüğe çıkma-sıdır, gönül dünyasını aydınlatmasıdır Namaz.

Namazla gün beş parçaya bölünmüştür. Bu parçalar Namazla denetim altına alınmalı, biriken kirler Namazla te-mizlenmeli, Allah’la bir araya gelinerek zamanların muhase-besi yapılmalı, bitmekte olan enerji depolanmalı; kalplerde meydana gelen çatlaklar tamir edilmeli, tâğûta (saptırıcılara) açılan delikler kapanmalı, kapatılmalı, şer dürtülerin oluştur-duğu oyuklar onarılmalıdır. Çünkü “Al lah hiç k imseye tek bedende ik i kalp vermemiş t ir.” (Ahzâb, 33/4) ayetinin fehvasınca kalpler, bütünüyle Allah’a teslim edilmelidir.

Namazda Allah ile kul arasında ne bir vasıta, ne de bir engel vardır. Sadece kul ile Rabbi bir aradadır. Bu birliktelik mutlaka kuldan yana hayra dönüştürülmelidir. Çünkü Al-lah’ın kulunu bağışlaması, ona ikramda bulunması, herhangi

Page 256: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

256

bir konseyin onayından geçmeyecektir. Bu konuda yetkili tek-tir ve O da Allah’tır. Bu bilinçle ve heyecanla daha dikkatli ve daha duyarlı olunmalıdır.

Hz. Allah, Mûsâ Peygamber’e hitaben: “Şüphe yok k i ben Al lah’ım. Benden başka hiçbir i lâh yok tur. O hâlde bana ibadet et ve benimle görüşmek iç in na-maza dur.” (Tâhâ, 20/14) buyurmaktadır.

Demek ki Namaz bir görüşmedir, insanı cismaniyetten maneviyata yükselten, orada da Rabbiyle buluşturan bir iba-dettir. Onun için namaz kılmak yerine, namazı ikame ederek Rabbimizin huzurunda kalmalıyız.

Namazı ikame etmeyen insan, değerlendiremediği fır-sata üzülmeli, elde edemediği berekete vahlanmalı, uzanan rahmet eline sarılamadığına kahrolmalı ve en önemlisi Rab-binin görüşme lütfuna kayıtsız kaldığına pişman olmalıdır.

Allah’ın lütfunu ciddiye almayan, davetine gerekli has-sasiyeti göstermeyen bir insan, manevi anlamda zirveleşme-sini sağlayan tekâmül safhalarını geçemez, hayatı yaşanmaz hale getiren engelleri aşamaz, önündeki hendekleri kapata-maz, Hak yolda yürümesine mani olan molozları ortadan kal-dıramaz.

Namaz mutlaka ikame edilmeli ve namaza her şeyden çok daha fazla hassasiyet gösterilmelidir. Çünkü namaz, bir trans halidir, âdeta bir meditasyondur, bir duruştur, bir kurtu-luştur.

Şekilci ve gelenekçi bir anlayışla, sığ bir Cehennem kor-kusuyla, bencil bir Cennet talebiyle namaz kılınmaz. Zira in-san açlıktan ölmemek için değil, yaşamak için yemek yer. Na-maz da böyledir. İnsan farzı icra etmek için değil, hayatı an-lamlandırmak için namazı ikame eder.

Gönülden iman etmiş bir kul, Rabbinin kendisini en iyi bilen olduğunu, yakarışlarına en güzel karşılığı vereceğini,

Page 257: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

257

O’na dayanıp güvendiği takdirde yalnız bırakılmayacağını ve nimetlerinin ondan esirgenmeyeceğini bilir.

“Ey İnsanlar! Siz , Al lah’a muhtaçs ınız . Al lah ise her bak ımdan s ınırs ız zengindir (hiçbir şeye ve hiçbir şeyinize muhtaç deği ldir) ve övülmeye hakk ıyla lâyık olandır.” (Fâtır, 35/15)

“Hiçbir şeye iht iyac ı olmayan Al lah’t ır. Muhtaç olan s iz lers iniz .” (Muhammed, 47/38)

Her bakımdan sınırsız zengin olan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah’ın nimetlerinden istifade etmek için namaz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirerek dualarımızın daha rahat mukabele görmesini, dileklerimizin daha bereketli karşılık bul-masını sağlayabiliriz.

Namazla kulluk bilincine varan insan, çevresi için hiç şüphesiz daha faydalı olacaktır. Çünkü Kur’an’ın tanımladığı Namaz, kişinin uyumlu ve sağlam karakterli olmasına yar-dımcı olacaktır. Ama namazdan mahrum olan insanların, ma-nevi huzura eremedikleri için yaşadıkları sıkıntılarla psikoloji-leri bozulacak, ruhsal açıdan sorunları artacaktır.

Rahmet mülahazasıyla eda edilen namaz, ye’se (ümit-sizliğe) düşen insan için bir ışıktır, bir umuttur, bir inşirahtır (genişliktir, ferahlıktır). Celâlinden gelen cefâ ile cemâlinden gelen vefânın safâya dönüşmesidir. Kırgın, kızgın, dargın, yor-gun, ezik, acılı olan insan için hayattır, kurtuluştur, saadettir.

Ruhlardaki yorgunluk, kafalardaki dağınıklık, rüyalar-daki karışıklık Namazla giderilir ancak.

Page 258: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

258

Namaz Vaktinde Rahmet Kapısı

Özel Olarak Açılır

Rahmet kapısının açıldığı Ezanla ilan edilir. İlahi davete icabetin gerekliliği, Allah’la transa geçişin mutluluğu “Hayye ales-salâh. (Haydi, namaza)” çağrısıyla duyurulur. Kurtuluşun ilanı olan “Hayye alel-felâh. (Haydi, kurtuluşa)” davetiyle in-sanlar esenliğe, huzura, güvene, bahtiyarlığa çağrılır.

Namaza durmak için “İftitah Tekbiri” diye adlandırdığı-mız, Allah’ı yüceltmenin en belirgin ifadesi olan Tekbir ile Rabbimizin büyüklüğünü, yüceliğini dile getiririz. Dünyayı ve dünyalıkları arkaya bırakarak Yaratanımızın lütfuna koşarız. (Müddessir, 74/3)

Namazda: “Ancak sana kul luk eder ve ancak sen-den yardım di leriz .” (Fâtiha, 1/5) diyerek hem Allah’tan başka varlıklara itibar etmeyeceğimize ve hem de kibre ve enâniyete (bencilliğe) bulaşmadan, birlik içinde tek bir ümmet halinde, yürekten Allah’a bağlı kalacağımıza söz veririz.

Fâtiha Sûresindeki bu pasaja bakıldığında anlaşılıyor ki: Allah, kulundan yalnız kişisel vicdanı ile değil aynı za-manda sosyal vicdanı ile de bir antlaşma yapmak istiyor. Onun için namazların genelde cemaatle ikame edilmesine özen gösterilir.

Cemaatle Namaz, Sünnet-i Hüdâ’dır. Yani İslam’ın şiârı olan mühim bir sünnettir. Hz. Peygamber’in ve ashabı-nın hayatında nafile namazların dışında münferit namaz yok denecek kadar azdır.

Namazda Kur’an’dan bir pasaj olarak Fâtiha suresini okuyan kimse çoğul yerine tekil zamiri kullanarak: “Yalnız

Page 259: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

259

sana ibadet ediyorum ve yalnız senden yardım diliyorum!” dese Kur’an mesajıyla çelişen bir ifade kullandığı için namazı makbul olmaz.

“Biz” demekle yürekleri aynı hedefe kilitleyerek sorum-luluğu omuzlarız, yükümüzü hafifletiriz ve sevabı paylaşırız. En önemlisi Rabbimizin desteğine, rahmetine, inâyetine bir-likte talip olduğumuzu haykırırız. Kunut Dualarında da aynı birlikteliği ortaya koyarak bencilliği bütünüyle ayaklar altına almış oluruz. Yağmur dualarına da hep birlikte çıkılır, çünkü toplu halde yapılan dualar karşılık bulmada daha etkili olur.

Hz. Muhammed’in hayatında, “Rabbimin vahyet t ik -lerini s ize tebl iğ ediyorum. Ben s iz in iç in güvenil ir bir nas ihatç iyim.” (A’râf, 7/68) ayetinde olduğu gibi şahsi so-rumluluğunu ifade etmenin dışında, “ben” ifadesini göreme-yiz.

İslam’da “Ben” yoktur, “Biz” vardır. Bunun her plat-formda ortaya konması gerekir. “Birimiz hepimiz, hepimiz bi-rimiz” gibi. Ancak bu inancın pratik hayatta karşılık bulması gerekir. Kuru bir slogandan ibaret olması bir işe yaramaz.

Bencilliği önlemek ve bireyselliğin önüne geçmek an-cak cemaat olmakla mümkündür. Bencilliğe en büyük darbe cemaatle vurulur. Onun için toplu halde namazlarını ikame edenler, egolarını daha kolay yenerler ve enâniyetlerini daha rahat ayaklar altına alırlar. Trip atmayı, bozmayı, bozulmayı, küsmeyi, küstürmeyi bırakırlar.

Ancak, namazlarını kılmak yerine Kur’an’ın tanımladığı gibi ikame ederlerse bu gerçekleşir. Yani safta omuzlarını bir-leştirdikleri gibi kalplerini ve dileklerini de kaynaştırırlarsa, be-denlerini camide/mescitte topladıkları gibi dikkatlerini de Al-lah’ın rızasına devşirirlerse, kalıplarını düzene soktukları gibi kalplerini de akort ederlerse namaz gerçeğini yaşamış olurlar.

Page 260: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

260

Namazdan Ne Anlıyoruz

Ve Duada Hangi Dili Kullanıyoruz?

Namazda okuduğumuz duaların önce kendi yüreği-mizde mâkes (yankı) bulması, onların ne anlama geldiğini bil-memize bağlıdır. Rahmet kapısını bize aralayan Yüce Rabbi-mizden ne istediğimizi bilmezsek ve O’nun huzurunda neleri deklare ettiğimizin farkında olmazsak, o namaz bizi olgunlaş-tıramaz ve Kur’an’ın tanımladığı gibi bizi hayâsızlıktan ve kö-tülükten alıkoyamaz.

“Namaz (doğru ve şuurlu ikame edi ldiği tak -dirde), insanı hayâs ız l ık tan ve kötülük ten al ıkoyar.” (Ankebut, 29/45)

Allah, hilâf-ı vâki (gerçekdışı) beyanda bulunmayaca-ğına göre, kılınan namazlar Müslümanları neden haramdan, mekruhattan, kötülükten alıkoymuyor? Bunu düşünmeliyiz ve bunun illetini bulmalıyız!

Demek namazlar ikame edilmiyor, sadece göstermelik ve zorunluluk olarak kılınıyor. Günlük ibadet rutini olarak sa-dece âdet yerine getiriliyor. Oysa namaz, kılınmaz; ikame edi-lir. “Onlar k i , gayba (insan idrak ini aşan olguların var-l ığına) inanırlar ve namaz larını ikame ederler”. (el-Ba-kara, 2/3) İkamet bir yerde kalmak, geçici süre ile de olsa orada yaşamak demektir.

Namazda kişi, Allah’la buluşun O’nun huzurunda ika-met etmiyorsa, O’nunla akit yapmıyorsa, dünyasını, duygula-rını, düşüncelerini paylaşmıyorsa Namazın hakkını vermiyor demektir.

Page 261: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

261

Namaz bir akittir. Kul, Allah’tan başkasına kulluk etme-yeceğine ve sadece O’ndan yardım dileyeceğine söz verir. (Fâtiha, 1/5) Allah da verdiği söze sâdık kalan ve O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan, O’nun direktiflerine göre ha-yatını tanzim eden kuluna ebedi nimetleri vaat eder. (Nahl, 16/30; Zümer, 39/74-75; Zuhruf, 43/71; Hadîd, 57/21 ve daha birçok ayet.) Olur da kul tökezler ve sözünden cayarsa, faydalı eylemleriyle ve diğer namazlarla hatalarının telafisine gider.

El-Bakara, 2/238 ayetindeki vurguya bakar mısınız: “Al lah’a gönülden boyun eğerek , fark ında olarak , de-rin duygular bes leyerek tüm namaz larınız la ve özel -l ik le Orta Namaz la i lgi l i sorumluluk larınız ı koruyun, o da s iz i korusun.”

İnsanın namazı koruması ve namazla korunması ne an-lama geliyor, hiç düşündünüz mü?

Namaz nasıl korunur, hangi yolla muhafaza edilir? O bir bebek midir, çocuk mudur ki onu koruyacağız? O bir mal mıdır, ev midir ki onu muhafaza altına alacağız? O bir araba mıdır ki garajımıza koyup saklayacağız? O para mıdır, ziynet eşyası mıdır ki şifreli kasalarla ona sahip çıkacağız?

Namusumuzu, iffetimizi, ailemizi, evimizi, işyerimizi, paramızı, bağımızı, bahçemizi, değerlerimizi, değerli eşyaları-mızı koruduğumuz gibi namazlarımızı, namazlardaki duruşu-muzu, samimiyetimizi, ihlasımızı ve vaat ettiklerimizi koruya-cağız. Yani okuduklarımızın/söylediklerimizin anlamını bilerek tatbik edilmesi ve verdiğimiz sözlerin hayata geçirilmesi konu-sunda kararlılığımızı ortaya koyacağız. Kendimizi her türlü kö-tülükten, çirkinlikten, haramdan, insana yakışmayan bütün mekruhattan uzak tutacağız.

Peki, Namaz bizi nasıl koruyacak?

Page 262: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

262

Günde beş defa özel davetle Allah’ın huzuruna çıkan, önünün açılması ve kötülüğün her çeşidinden korunması için Allah’a söz veren ve O’ndan yardım talebinde bulunan; bu yolla hayatını disipline eden, sorumluluk alan, program ya-pan ve sistemli çalışan bir insandan daha korunaklı kim ola-bilir?

El-Bakara, 2/153. âyetinde: “Ey İnananlar! Sars ı l -maz bir sabır ve namaz la/dua i le (Al lah’tan) yardım di leyin/des tek al ın!” buyruluyor.

Bu ayetten anlaşılıyor ki: Allah’tan yardım almanın en kestirme yolu sabırla Namazı niyaza dönüştürmektir. Ancak tekrar ifade etmekte yarar var; Allah’tan yardım dileyen, ne dilediğini ve neyi dilendiğini önce kendisi bilmelidir.

Allah, Namazı lütfediyor, kulundan “niyaza durmasını” bekliyor. Onun için Namazı, Müslüman’ın günlük rutini ol-maktan çıkarmalı; duaların, dileklerin, temennilerin, yakarış-ların doruğa ulaştığı bir buluşma anına yani niyaza dönüştür-melidir.

Namazı tanımlayan ve Kur’an’da sıkça tekrarlanan “Salât” kelimesi dua, ibadet, istiğfar, destek, davet, kulluk gibi farklı anlamlarda da kullanılmıştır.

Namaz bir davettir, ibadettir, niyazdır, duadır. Ama günlük hayatımızdaki diğer dualardan farklı olarak tevhidi, ta-zimi, tahmidi, tesbihi bazı duruşlarla sembolize eden; saygıyı, samimiyeti zirveleştiren farklı bir özelliğe sahiptir.

İman ağacının ayakta durmasını istiyor ve ondan meyve almayı umuyorsak beslenmesine dikkat etmeliyiz. Kendi haline terkedilen meyve ağaçları nasıl ki cılız kaldıktan sonra yok oluyorsa iman ağacı da ibadetlerle ve özellikle na-mazla beslenmezse zayıf düşer ve yok olur gider.

Page 263: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

263

Namazda saygıyı sembolize eden “Kıyam”, aynı za-manda tevhîdî duruşun ortaya konmasıdır; Allah’tan başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yüklenemeyeceğinin, zulmün ve haksızlığın karşısında her zaman dik durulacağının bir gös-tergesidir. (Furkân, 25/64; Şuarâ, 26/218)

“Kıraat”, Kur’an’daki vahyin bütün anlamıyla Namaza taşınmasıdır. 23 yılda inzal buyrulan bütün ayetlerin kabulü-dür. Vahiyle hayatın inşa edileceğinin bir akdidir. (Müzzem-mil, 73/20)

Boyun eğerek tazimi sembolize eden “Rükû”, aynı za-manda Allah’tan başka hiçbir varlığın karşısında eğilmeme-nin, dayatmaya ve baskıya rıza göstermemenin bir işaretidir. Ve bu işaret kavme ile yani rükûdan dönerek dik durma ile desteklenir. (Hâkka, 69/52)

Saygının nihai noktasını oluşturan “Secde”, teslimiye-tin sembolik bir ifadesidir. Allah’ın yüceliği karşısında yakınlı-ğın, yakarışın ve çaresizliğin ortaya konmasıdır. (Alâk, 96/19)

Böyle küçük bir izahtan sonra görülüyor ki, ikâme ede-mediğimiz ama kıldığımız namazlarımızda -ne anlama geldi-ğini bilmemekle beraber- duanın yapıldığı tek yer “Tahiyyat” tır (oturuştur).

Fâtiha bir duadır ama biz bunu Besmele çekerek Kur’an’dan bir pasaj olarak Kıraat diye okuyoruz. Ayrıca ne anlama geldiğini de bilmiyoruz. Oysa yukarıda kısa yorum-larla anlatmaya çalıştığım rükünlerde Namazın feyizli olması, rahmete, berekete dönüşmesi dileklerimize, yalvarışlarımıza, dualarımıza bağlıdır. Taleplerimiz, temennilerimiz, yakarışla-rımız ne kadar çok ve içten olursa, isteklerimiz ve istiğfarları-mız ne kadar yürekten gelirse, o kadar bereketli ve feyizli olur namazlarımız.

Page 264: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

264

Bir yalvarış, yakarış, dua ve dilek anı olan Namazda dua etmemiz gerekirken, biz bu duayı Namazdan sonraya bı-rakıyor ve buna da “Sünnet” diyoruz.

Oysa Hz. Peygamber namaza durduğu zaman farklı du-alarla namazın bereketini ve rahmetin tecellisini sağlamaya çalışırdı. Selam verdikten sonra, cemaate onların hal ve hatı-rını sormak için dönerdi. Böylece bizim tesbihat ve dua için ayırdığımız zamanda O, cemaatiyle hasbıhal eder, onların problemlerini çözmeye çalışır, dertlerine derman arardı.

Elbette ki duanın hususi bir zamanı olmaz. İnsan iste-diği yerde, istediği zamanda arzu edeceği şekilde duayı yapar ama özel olarak açılmış olan rahmet kapısından içeri girmiş-ken ve dileklerin kabulü için özel bir fırsat yakalamışken istek-lerimizi neden namazdan sonraya bırakıyoruz?

Namaz Duaları diye adlandırdığımız ve namazlarımızda sürekli okuduğumuz on sûreden sadece “Felak ve Nas” Sûre-leri dua içeriklidir. Bu da namazlarımızı duadan ne kadar so-yutladığımız anlamına gelir. Oysa Allah, Kur’an’ın muhtelif yerlerinde dua içerikli onlarca ayet sunmuştur. Farklı pey-gamberlerin dileklerini, dualarını Kur’an’a taşıyarak örnek ol-ması ve ilham alınması bakımından bizlerin önüne koymuş-tur.

Dua etmeden ve edilen duayı anlamadan, yalvarma-dan ve ne için yalvardığımızın farkında olmadan, istemeden ve ne istediğimizi bilmeden, tevazu göstermeden ve tevazuun şuuruna varmadan, dilemeden ve dilediklerimizin aritmetiğini yapmadan, ahlâkımızı ve ahvâlimizi bildirmeden namazları-mızı ikame etmiş olamayız.

Allah’ın huzuruna çıkmışken ve O’na en yakın olma fır-satını yakalamışken ne istediğimizi bilmeden ya da istedikle-rimizi anlamadan O’ndan nasıl yardım alacağız?

Page 265: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

265

Arapça, Allah’ın dili değildir. Allah bütün dilleri yaratan ve bilendir. Arapçanın Allah’ın dili olduğunu iddia etmek O’na yapılan en büyük iftiradır.

“… Dil leriniz in ve renk leriniz in fark l ı l ığı da O’nun (kudret inin) del i l lerindendir. Bi lgi sahibi olan-lar iç in bunda da ibret ler vardır.” (Rum, 30/22)

İbadetin kendine has özel bir dili olamaz. Kaldı ki Na-mazın hiç olamaz, çünkü o bir niyazdır, insan neyi niyaz etti-ğini bilmelidir. Hz. Peygamber, Namazı kendi diliyle ikame etmişse -ki öyle olmuştur- o halde her Müslüman’ın namazını kendi diliyle ikame etmesi de aynı zamanda bir peygamber sünnetidir.

Antropolojik araştırmalar gösteriyor ki tarih boyunca küçük büyük her toplumun çeşitli ibadet şekilleri vardı. Bun-lardan bir tanesi de namazdı. Kur’an’da da pek çok örneğine rastladığımız namaz ibadeti Hz. Âdem’den beri her toplumun en önemli ibadeti olmuştur.

Kur’an, Hz. İbrahim ve Hz. Lut gibi peygamberlerden bahsederken onlara emredilen namazı anlatıyor:

“Onları biz im emrimiz le doğru yolu gös teren ön-derler yapt ık ve kendilerine hayırlar iş lemeyi, namazı ikame etmeyi, zekât ı vermeyi (varl ık ları paylaşmayı) vahyet t ik . Onlar sadece bize ibadet eden kul lardı (Al -lah’tan başka hiçbir varl ığa tanrısal nitel ik ler yak ış -t ırmaz lardı).” (Enbiya, 21/73)

İşte Hz. İbrahim’in Kur’an’daki namaz muhtevalı duası:

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan (gelenleri) de namazı ikame edenlerden eyle! Ey Rabbimiz ! Duamı kabul eyle!” (İbrahim, 14/40)

Page 266: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

266

Hz. Musa’ya Allah’ın hitabı:

“Şüphes iz k i ben Al lah'ım. Ben'den başka i lah yok tur. O halde bana kul luk et ve beni anmak iç in dosdoğru namaz k ı l !” (Ta-ha, 20/14)

Hz. Musa ve Hz. Harun’a namazı ikame etmek konu-sunda Allah’ın emri:

“Biz de Musa i le kardeş ine vahyet t ik : “Mıs ır’da kavminiz iç in evler haz ırlayın, evleriniz i ibadet yerine dönüştürün ve namazı ikame edin. (Ey Musa!) İnanan-ları (Al lah’ın yardımıyla) müjdele!” (Yunus, 10/87)

Yine Bakara suresinin 2/83. ayetinde Allah’ın İsrailo-ğullarına: “Bir vak it İs rai loğul larından şöyle söz almış -t ık : “Al lah’tan başkas ına kul luk etmeyeceks iniz , ana-babaya, yak ınlara, öksüz lere ve biçarelere de iyi l ik edeceks iniz . İnsanlarla güzel l ik le konuşacaks ınız , namaz larınız ı ikame edeceks iniz ve zekât ı vereceks i-niz ...” hitabı da eski toplumlarda namazın olduğunu göster-mektedir.

Kur’an’ın nüzulünden önce yaşayan bu peygamberler ve bunların ümmetleri Arapça bilmiyor ve konuşmuyordu. Ki-taplarının dili de Arapça değildi. Sorarım size: “Bu insanlar namazlarını ne ile ve hangi dille eda ediyordu? Ve namazla-rında neleri okuyordu? Hangi duaları, ne şekilde dile getiri-yordu?”

Hz. Peygamber başka bir dili konuşsaydı ve Kur’an da o dilde gelseydi –Türkçe ya da Farsça- yine Peygamberimiznamazlarını Arapça mı ikame edecekti?

Sünnet olan, namazların Arapça kılınması değil, Hz. Peygamber’in kendi diliyle namazları ikame etmesidir. Yani herkesin kendi konuştuğu ve anladığı dille namazlarını ikame

Page 267: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

267

etmesi sünnetidir. Biz bu konuda iddialı olanları yani sünnet vurgusu yapanları “olur mu öyle şey, bu da nereden çıktı” diyerek sapıklıkla itham ediyoruz.

Namazda ruh, kalp ve akıl aynı gaye için birleşmeli, gü-zelliklere kapı açmalı ve kötülüklere meydan okumalı. Bu meydan okuyuş yürekten gelmeli ve anlaşılan bir dille yapıl-malı. Yapılmalı ki namazı ikame edenin namazdan sonraki hayatını etkilesin.

Yukarıda da anlatmaya çalıştığım, el-Bakara 2/238. ayetindeki “Namaz ları koruyun.” veciz üslubu içinde zım-nen bir sadakat vardır. Yani, “namazlarda verdiğiniz sözlere sâdık kalın, günlük hayatınızdaki söylemleriniz, eylemleriniz namazlarınızla örtüşsün” denmek istenmiştir.

Bu sadakat, bu itimat ancak namazda okudukları-mızı/söylediklerimizi anlamayla ve yaptıklarımızı bilmeyle ger-çekleşebilir.

Kur’an’dan kopmamak şartıyla, dil taassubundan kur-tularak namazlarımızda Allah’tan ne istediğimizi bilecek hale gelmeliyiz. Ya okuduklarımızı anlamalı, ya da anladıklarımızı okumalıyız. Ya dualarımızda ne istediğimizi bilmeli, ya da bil-diklerimizi istemeliyiz. Aksi takdirde namazlarımızı bereketli hale getiremeyiz.

Şu inanışa bakar mısınız: “Namazda Arapçanın dışında bir dil kullanırsanız yani Arapçanın dışında kendi dilinizle dua ederseniz namazınız bozulur!” Allah aşkına, kendisi bir dua olan namazda dua ettiniz diye namazınız nasıl bozulur? Ev mi yapıyorsunuz da kırık ve çürük malzeme kullandığınız için çöksün, bozulsun? İnsan kendi çapına, vizyonuna ve dünya-sına göre istediği şekilde ve düzeyde dua edebilir ve etmelidir de.

Page 268: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

268

Mescid-i Haram’da İmam vitir namazında ellerini kaldı-rarak kafasına göre kendi diliyle istediği gibi dua edebiliyor; secdede, rükûda, tahiyyatta alışıla gelmişin dışında nasıl is-terse o şekilde dilekte bulunabiliyor da Arapça konuşmayan bir Müslüman niye kendi diliyle istediği gibi dua edemiyor? Farklı dilleri konuşanların Allah’a en yakın oldukları namazla-rında kendi lisanlarıyla dua edemeyeceklerine dair insanları bağlayan en küçük bir kanıt ortaya koyabilir misiniz?

İhtiyaç duyduğunuz makama sık sık giriyorsunuz ama ne derdinizi anlatabiliyorsunuz, ne de anlattıklarınızı biliyor-sunuz. Sadece sizden öncekilerin okuduklarını tekrar edip çı-kıyorsunuz. Bu, girdiğiniz makama saygısızlık olmaz mı?

Oysa namaz adlı rahmet kapısı, size dertlerinizi arz et-meniz ve sıkıntılarınızı çözmeniz için açılmıştır. Bu şekilde eda edilen bir namaz lütuf olmaktan çıkar, külfete döner.

Bir kimsenin günde beş defa kapınıza geldiğini, her de-fasında aynı şeyleri tekrarlayıp durduğunu, tekrarladıklarının ne anlama geldiğini de kendisinin bilmediğini ve sizden ne istediğinin de farkında olmadığını görseniz ne yaparsınız? Üs-telik âdet haline getirdiği bu durumu sizden korktuğu için ya-pıyor. Soruyorum size: “Böyle bir durumda nasıl tepki verir-siniz? Kapınıza şuursuzca gelen bu kişiyi konuk olarak kabul eder misiniz? İsteklerine cevap verir misiniz? Onu memnun etmek için bir gayret ortaya koyar mısınız?”

Diyeceksiniz ki; “biz ne okuduğumuzu ve ne istediğimizi bilmesek de Allah biliyor ya!” Allah’ın bilmediği bir şey yok, ama senin bilmediğini Allah’ın bilmesi sana bir yarar sağla-maz. Evet, Allah her şeyi biliyor lâkin biz ne istediğimizi bil-mek zorundasınız. Çünkü almaya gelen tarafız. Almaya gelen ne istediğini bilmezse verecek olan ne vereceğini takdir etmez, cömertçe davranmaz.

Page 269: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

269

Bir milyardan fazla Müslüman namaz kılıyor ve her na-mazdan sonra “Allah’ım, İslam’ı ve Müslümanları aziz eyle!” diye dua ediyor. Soruyorum size: “Müslümanların hayatında bu duaların karşılık bulduğuna dair bir ipucu görebiliyor mu-sunuz?”

“Bana dua edin (benden is teyin, ben de) duanıza (is teğinize) cevap/karş ı l ık vereyim.” (Mü’min, 40/60) buyuran Allah, dualara neden karşılık vermiyor? Allah’ın ver-diği söze vefasızlık etmesi düşünülebilir mi? Şaka yapması ya da aldatması (hâşâ) söz konusu olabilir mi? O halde neden dualar havada kalıyor ya da gittiği yerden karşılıksız geri geli-yor. Üstelik Arapça yapılmalarına rağmen (!)? Bu durumun sorgulanması gerekmez mi?

“Ey İman Edenler! Siz sarhoş iken ne söylediği-niz i bi l inceye kadar namaza yak laşmayın.” (Nisâ, 4/43) İşte dil konusunda kafalarınızdaki soruları yanıtlayacak ve dil taassubundan sizi kurtaracak mesaj.

Sarhoş ne dediğini bilmediği ve nefsine hâkim olamadığı için namazdan men edilmiştir. “Ne söylediğinizi bilinceye ka-dar” ifadesi, sarhoş için söylenmiş olsa da ne dediğini bilmeden namaza duranın keyfiyeti de aynıdır.

Teşbihte hata yok, ha sarhoşken ne söylediğinizi, neleri okuduğunuzu bilmeden namaza durmuşsunuz, ha ayıkken ne is-tediğinizi bilmeden namazınızı kılmışsınız. Her iki durumda da Allah’ın beklediği tablo ortaya konamamıştır.

Allah’ın huzurunda aklımız yerinde olmalı, ne söyledi-ğimizi, ne istediğimizi, ne okuduğumuzu ve hangi konularda söz verdiğimizi bilmeliyiz... Bilmeliyiz ki namaz bizi istediğimiz yere taşısın. Öyle beden seccadede, ruh alış-verişte; kalp gaf-lette, kalıp mescitte olmaz. Bedenle ruh, kalple kalıp birleşerek vecd içinde namaz eda edilmelidir.

Page 270: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

270

Verdiğimiz sözü unutursak ya da neyin sözünü verdiği-mizi bilmezsek muhatabımız bizi ciddiye alır mı? İstediğimize değer verir mi? Her namazda Hak’tan yana olduğumuzu söy-lediğimiz halde Hakk’ın ne olduğunu bilmezsek ve batıldan yana yaşarsak nasıl Hak insanı oluruz?

Geçici bir süre ile dünyalıklardan kopup varlığın tasar-ruf yetkisini elinde bulunduran Yüce Yaratıcı ile namazda bu-luşuyoruz. Biz bu buluşmayı iş olsun diye değil, sıkıntıları çöz-mek, huzura kavuşmak, iyiyi ve güzeli bulmak, kötüyü ve kö-tülüğü yenmek, geleceğe güvenle bakmak, aydınlık ufuklara kavuşmak için gerçekleştiriyoruz.

Namazın Kazası

Namaz, mutlaka vaktinde icra edilmelidir. Dün yeme-diğiniz yemeği bugün yediğiniz zaman dünkü açlığınızı gide-remiyorsunuz da bugün eda ettiğiniz namazla dünkü manevi açlığınızı nasıl gidereceksiniz?

Kazâ, yapmak, ifa etmek, icra etmek, eda etmek, bir şeyi vaktinde yapmak demektir. Namazı daha sonraki zaman-larda eda etmek ya da geçmişte ikame edilemeyen namazları icra etmek değildir.

Kazâ etmenin Kur’an’daki tanımını görmek için el-Ba-kara 2/117, 200 ve Nisâ 4/103 ayetlerine bakabilirsiniz.

Ayrıca, A. İmrân 3/47, En’âm 6/2, Meryem 19/35, Tâhâ 20/114, Kasas 28/29, Ahzâb 33/36, Mü’min 40/68 örnekle-rinde görüldüğü gibi, Kur’an’ın birçok yerinde “Kazâ” kelime-sinin vaktinde yapmak anlamında kullanıldığını göreceksiniz.

Page 271: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

271

Namaz geri verilmek üzere alınan para, mal ya da ben-zeri herhangi bir şey gibi bir borç değil ki sonradan ödensin. Borç olsaydı sarhoşken de ödenebilirdi.

Namazın vakti, Kur’an’da ve Hz. Peygamber’in haya-tında bellidir. Kalitesi de Allah’ın huzurunda, ayrılan zamanın tamamının kula yakışan edeple O’nunla geçirilmesidir.

Namaz, Allah’la kul arasında ikili bir görüşmedir. Ne kadar randevuya katılmazsak o kadar prestij kaybeder, say-gınlığımızı yitiririz, itibarımızdan oluruz ve o kadar rahmetten mahrum kalırız.

Dünyalık işlerde bile zamana ve süreye bağlı olarak bazı fırsatlar sunulur bize. Verilen son başvuru tarihinden önce müracaatımızı yapmazsak o fırsatı kaçırırız. Yok, “uçağım rö-tar yaptı, arabamın lastiği patladı, yolda kaza oldu, yakıt bitti, otobüs gitti...” gibi mazeretlerle fırsatı devşiremeyiz!

Allah’ın rahmet kapısının açıldığı çağrısını alır almaz he-men koşmalıyız. Sonra, “yok gençtim gafletteydim, aklım ba-şımda değildi, gözlerim dünyalıklarla kör olmuştu, para ka-zanmaktan, zevk safa sürmekten zaman bulamadım!” gibi as-paragas bahanelerle vaktinde ikâme edemediğimiz namazı daha sonra eda edemeyiz.

Ruhun gıdası ve kalbin ışığı olan namazı vaktinde eda etmediğimiz takdirde o anlık karanlıktayız. Başka bir zamanda arka arkaya eda edeceğimiz namazlarla Allah’ın feyzinden fazlasıyla istifade etme imkânımız olsa da dün yaşadığımız ka-ranlığı bugün aydınlatamayız. Geçen geçmiştir, bir daha aynı hataya düşmemek üzere geleceğe bakmalıyız ve namazları-mızı asla ihmal etmemeliyiz.

Page 272: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

272

Namaz, günlerimizin Allah’la beraber geçmesini sağla-mak için Yüce Rabbimizin bize bir inâyetidir. Geçen günleri-miz Rabbanî bir havada geçmemiş ise bugün onları telafi ede-meyiz. Bugün yapmamız gereken, Allah’a daha yakın olma-mızı sağlayacak faydalı amellerde bulunarak namazlarımıza azami derecede duyarlı olmaktır.

“Namaz mü’minler üzerine vak it leri bel l i (zama-nında eda edi lmes i gereken) bir farzdır.” (Nisâ, 4/103) ayetinin anlamını iyi kavradıktan sonra Hz. Peygamber’den nakledilen şu hadise kulak vermek lazım:

Hz. Peygamber bir gün: “Birinin evi önünde nehir olsa ve her gün beş kere bu nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı?” diye sordu ashabına.

Onlar da: “Hayır ya Resûlellah, hiç kir kalmaz.” dediler.

Bunun üzerine, Hz. Peygamber: “İşte, Beş Vakitte Na-maz kılanların da, böyle küçük günahları affolunur.” buyurdu. (Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283. Ayrıca bk. Tirmizî, Emsâl 5; Nesâî, Salât 7; İbni Mâce, İkâmet 193)

Demek insan günde en az beş defa Allah’la buluşarak manevi kirliliğini temizlemeli, kendini düzeltme yolunda ka-rarlılığını Rabbine arz etmeli, bütün benliğiyle O’na teslim ol-duğunu ve O’nun himayesinde bulunduğunu ortaya koyma-lıdır. Bu duruş, bu tavır mutlaka zamanında gösterilmeli. Bu-nun sonraya bırakılması, ileriki zamanlarda toptan gerçekleş-tirilmesi söz konusu olamaz.

Sık sık duş alır, banyo yaparsınız. Bunları zamanında değil de yaşlandıktan sonraya bırakırsanız günlük kirinizi ne ile atacaksınız? Senenin belli günlerinde aynı anda arka ar-kaya onlarca defa yıkansanız kirli geçen günlerinizdeki kirliliği giderebilir misiniz?

Page 273: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

273

Namazla manevi kirlerden temizlendiğimizi, yukarıdaki örnekte olduğu gibi Hz. Peygamber muhteşem bir misalle or-taya koyuyor. Vaktinde ikâme edilmeyen namazlarla bu kirli-liği daha sonradan kazâ ya da bir başka adla icra edeceğimiz namazlarla nasıl gidereceğiz?

Arabanızın, yapılması gereken “rot-balans” ayarını za-manında yaptırmazsanız düz yolda bile tökezlersiniz, özellikle virajlarda savrulursunuz. Namaz hayatın balansıdır. Mutlaka vaktinde eda edilmelidir. Aksi takdirde Sırat-ı Müstakim’den kaymalar olacak, hayatın zorluklarına karşı savrulmalar görü-lecektir.

Ruhumuzdaki meleklik istidadının geliştirilmesi ve nef-sani arzuların kontrol altına alınması için Rabbimizin bize lüt-fettiği namazları vaktinde ikâme etmezsek, daha sonra eda edeceğimiz -ki bu konuda garantimiz de yok- namazlar bugü-nün açığını nasıl kapatacak, karanlıkta geçirdiğimiz günleri geçmişe dönerek nasıl aydınlatacak?

Edison ampulü bulmadan önce kısmen karanlıkta yaşı-yorduk. Ampul bulundu ve karanlık aydınlığa dönüştürüldü. Şimdi siz bulunan bu ampulle geçmişte yaşadığınız karanlık günleri aydınlığa dönüştürebilir misiniz?

Bir sarayda bulunuyorsunuz. O sarayın sultanıyla günde beş defa bir araya gelmeniz gerekiyor. Çünkü saray-daki hadiseler sizin sultanla sık sık bir araya gelmenizi gerekli kılıyor. Böyle bir durumda sultanın size verdiği randevuya za-manında icabet etmez de daha sonraki zamanlarda bu ran-devulara toptan icabet etmek isterseniz doğru olur mu?

Depremde “Kimse yok mu?” diye seslenenlere enkazın altından takatimiz yettiği kadar bağırmaz ve avazımız çıktığı kadar anında karşılık vermez miyiz? O halde kurtuluşumuza

Page 274: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

274

vesile olacak ve bizi Rabbimizle buluşturacak olan namaza neden zamanında icabet etmiyoruz?

Fakirlikle, yoksullukla boğuşurken, ihtiyaçlarımızı gide-recek bir kahraman ararken, “Her gelene bir kese altın!” diye bir çağrı duysak, hemen koşup gitmez miyiz? Namazın bir kur-tuluş vesilesi olduğuna inanıyorsak, dünyalıklara gösterdiği-miz ilgiyi namaza neden göstermiyoruz?

Evet, namaz diğer ibadetler gibi değildir. O mutlaka vaktinde icra edilmelidir. Hasta, belli oranda ve belli aralık-larla ilaç alması gerekiyorsa bunu alacak. Daha sonraki za-manlarda toptan alacağı ilaçlar onun geçmişteki hastalığını gi-dermez. Bu konuda ihmal edilen günlerin telafisi olmaz.

Dün yemediğiniz yemeği bugün yerseniz dünkü açlığı-nızı gideremezsiniz.

Oruç, Zekât, Hac gibi ibadetler mazeretlere bağlı olarak sonra da yapılabilir ama namaz asla sonraya bırakılamaz. Çünkü o, yukarıda verdiğim ayette görüldüğü gibi vakitlere bağlı bir ibadettir. Ve vaktinde icra edilirse anlamlı olur. Yani belli ara-lıklarla alınan ilaç gibidir, vakitlerde yenen yemek gibidir na-maz.

Orucun mazeretine binaen sonraya bırakılması ya da yeniden tutulması vahiy ile bildiriliyor ama namazla ilgili böyle bir bildiri yok. “Ancak s izden k im, has ta veya se-yahat te olursa diğer zamanlarda aynı gün sayıs ı kadar oruç tutmal ıdır.” (el-Bakara, 2/184)

Olağanüstü durumlarda randevuyu kısa tutmak gibi na-mazı kısaltmak mümkün ama sonraya bırakmak asla müm-kün değil.

Page 275: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

275

“Yeryüzünde yolculuğa ç ık t ığınız zaman inkâr-c ı ların s ize kötülük etmelerinden endişe ederseniz namazı k ısal tmanızda s ize bir günah yok tur. Şüphes iz inkârc ı lar, s iz in apaçık düşmanınızdır.” (Nisâ, 4/101)

Dikkat ettiyseniz, “Seferde namazı kısaltabilirsiniz” di-yor ve bunu düşmanların kötülük etme kaygısına bırakıyor. Ama “Düşman endişesinden korkarsanız namazı sonraya bı-rakın!” demiyor.

Bırakın normal zamanda namazı sonraya (halk dilinde kazaya) bırakmayı, savaşta bile namazı vaktinde ikame etmek zorundayız. Üstelik cemaatle.

“Cephede (savaş ta) sen de inananların aras ında bulunup da onlara namaz k ı ldıracağın zaman, iç lerin-den bir k ısmı s i lahlarını yanlarına alarak seninle be-raber namaza dursun. (Diğer grup düşmana karş ı bek-les in.) Seninle beraber (namazda olanlar) secde edip bir rekât k ı l ınca arkanızda yer als ınlar. (Düşman kar-ş ıs ına gits inler.) Düşman karş ıs ında olup namaz k ı l -mamış olanlar gels in, (ik inc i rekât ı) seninle k ı l s ınlar ve onlar da tedbirl i bulunarak s i lahlarını yanlarına al -s ınlar. (Sonra s ıra i le k ı lmadık ları bir rekât ı tamam-las ınlar.)” (Nisâ, 4/102)

Bu ayetten anlaşılıyor ki, namaz en büyük sığınma ameliyesidir, en güvenilir ortamda bulunmaktır. Çünkü insan, Kadir-i Mutlak olan Allah’ın himayesindedir, yani en emin olan Allah’ın emanetindedir. Gerçi hayatımızın tamamında Allah’ın himayesindeyiz ama namazdaki himaye daha özel ve daha farklıdır.

Bir sonraki ayette:

Page 276: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

276

“Namazı bit irince ayak ta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken, Al lah’ı anmaya devam edin. Emni-yete kavuş tuğunuzda da namazı (tam) ikame edin k ı-l ın.” (Nisâ, 4/103) buyurularak, namazdan sonraki zaman-larda da kulun Allah’tan irtibatını koparmamasına, bağımsız yaşamaya kalkmamasına dikkat çekiliyor.

“Namazı bitirince Allah’ı anmaya devam edin!” cümle-sinden ayrıca anlıyoruz ki; namazda Allah’ı anmakla namaz-dan sonra anmaya devam etmek, namazda Allah’la beraber olmakla namazdan sonra bu birlikteliği sürdürmek aynı şey değildir. Namazda Allah’ın kuluna aktardığı ruh ve gösterdiği teveccüh bizim algı ve tasavvur gücümüzü aşan ve hazzını kıs-men yaşadığımız farklı bir mahiyet arz eder.

Peki, vaktinde eda edemediğimiz namazlarımızla ilgili ne yapacağız? Bu eksikliği ne ile gidereceğiz? Geçen zaman-ların mahrumiyetini nasıl telafi edeceğiz?

Geçmişte ikame edemediğimiz namazlardan doğan açığı kapatmak için Rabbimizden bağışlanma dileyeceğiz, O’nun rahmetinden fazlasıyla yararlanmanın yollarına başvu-racağız; faydalı eylemlerde bulunarak, kötülüklere karşı mü-cadele vererek, farz namazların dışında çokça namaz ikame ederek bundan sonraki hayatımızın daha faydalı ve bereketli geçmesi için irademizi ortaya koyacağız ve dua edeceğiz.

Daha disiplinli ve daha dolu bir hayat için Namaz sev-gisi ve bu sevgiyi niyaza dönüştürecek güçlü irade isteyeceğiz. Namazlarımızı manevi bir disiplin içinde, ihlasla ve şuurla eda etmeye çalışacağız. Geçmişteki açıklarımızı kapatmak için daha duyarlı ve kararlı olacağız. Tevbe ve istiğfarla bu karar-lılığımızı, duruşumuzu bütün söylemlerimizde, eylemleri-mizde göstereceğiz. Ve böylece her şeyimizden haberdar olan

Page 277: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

277

Allah, rahmetini bizden esirgemeyecek ve geçmişteki kusurla-rımızı bağışlayarak inşallah bugünümüzü de yarınımızı da ay-dınlatacaktır.

Nitekim müjde içerikli aşağıdaki ayetler bu konuda önümüzü açmaktadır:

“K im bir kötülük yapar yahut (günah iş leyerek ) nefs ine hainl ik eder, sonra da Al lah’tan mağfiret di-lerse, Al lah’ı çok affedic i ve çok bağış layıc ı olarak bulacak t ır.” (Nisâ, 4/110)

“Ey İnananlar! Al lah’ın emirlerine uygun yaşayın ve (her zaman) doğruyu konuşun, doğru söz söyleyin k i Al lah iş leriniz i düzel ts in (değerl i k ı l s ın) ve günah-larınız ı affets in.” (Ahzâb, 33/70-71)

Namazı vaktinde ikame etmemek de bir kötülüktür. Al-lah’ın davetine icabet etmemek, onu ciddiye almamaktır. O’nun namaz lütfundan yararlanmamak nefse zulümdür. Do-laysıyla her iki durumda da kişi günah işlemiş sayılır. Ama bu günah kişinin mağfiret dilemesiyle yani bundan sonraki haya-tını Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle devam ettireceğine, O’nun emir ve direktiflerine duyarlı olacağına dair karar ver-mesiyle ve bu kararını Allah’a arz etmesiyle bağışlanacaktır.

Namazların İskat-ı Salâtı/Devri

(Namaz Borcunu Düşürmek)

Vaktinde eda edilmemiş beş vakit farz namazlar ile Vitir namazlarının bağışlanması umudu ile ölen kişinin arkasından yapılan fidye/sadaka verme işlemine “İskat-ı Salât” denilmek-tedir. Bu uygulama zaman zaman namazını kılanlar için de

Page 278: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

278

“Ne olur, ne olmaz; belki namazları kabul olmamıştır!” kaygı-sıyla gerçekleştirilir.

Bütün bir ömür dikkate alınarak hesaplanan bu bedel-ler genellikle ödenmesi zor meblağlar olduğu için, bir fakire belli miktarda iskat-ı salât niyetiyle para verilir, sonra fakir bunu hibe eder; tekrar verilir, tekrar hibe eder. Böylece “Ka-bultü, vehebtü. (Aldım, hibe ettim.)” yoluyla devir işlemi ta-mamlanmış olur.

Anlayacağınız, başından beri anlatmaya çalıştığım Na-mazın ruhuyla, farzıyetiyle, derinliğiyle örtüşmeyen ve dinde hiçbir karşılığı olmayan bu uygulama son derece yanlıştır.

Orucun, yeminin kefâreti vardır ama namazın kefâreti yoktur. Bu uygulama (iskat/devir), ayetle sabit olan oruç fid-yesine kıyas yapılarak başlatılmıştır. Bu komik ve komik ol-duğu kadar da aptalca olan uygulamanın hiçbir şekilde tasvip edilmesi düşünülemez.

Deniyor ki: “İskat-ı Salât’ın kılınmamış namazlar yerine geçeceği iddia edilemez. Ancak, böyle bir uygulama bir piş-manlık eseridir, bir tevbe nişanesidir. Bunun varis ya da va-risler tarafından bağışlanarak yapılması da bir hayırseverlik alametidir. Ölen kişinin namazlarını eda etme imkânı kalma-mıştır. Bu sebeple bunun kabul edilmesi Allah’ın rahmetinden umulmaktadır!”

Öncelikle bilmek gerekir ki; tevbe, hayatta olan kişiler tarafından yapılır. Ölenlerin arkada bıraktığı varisleri, yakın-ları, dostları fidye vererek onlar adına tevbe etmiş olamaz. Bu kimseler, mü’min olarak ölen kardeşlerinin bağışlanması için ancak;“(Ey Rabbimiz !) Biz i ve bizden önce iman etmiş olan kardeş lerimiz i bağış la!” (Haşr, 59/10) ayetinde ol-duğu gibi dua ederler, bağışlanma dilerler.

Page 279: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

279

Ayrıca başından beri anlatmaya çalıştığım, eda edilme-yen namazların böyle uydurukça yollarla telafisi hiçbir şekilde mümkün olamaz. Çünkü namaz manevi anlamda adeta bir besin kaynağıdır. Eğer bu kaynakla sağlığınızda besleneme-miş de cılız ve bitmiş olarak Allah’ın huzuruna çıkmışsanız, arkadan birilerinin sizi besleyerek sağlıklı hale getirmesi ve Yüce Yaratana takdim etmesi mümkün değildir.

İki tane Müslüman geçiyor karşı karşıya. Veriyorlar ölen adamın ismini, başlıyorlar “Kabultü vehebtü, Kabultü ve-hebtü... (Aldım, hibe ettim; aldım, hibe ettim...)” demeye. Böylece beş yüz defa, bin defa ellerindeki paketi devrediyor-lar. Ve bunu da İslam adına yapıyorlar.

Allah’ın rahmetine kimse ipotek koyamadığı gibi ondan yararlanmayı da böyle uydurukça şeylerle gülünç hale getire-mez. Allah affedecekse zaten affedecektir. Sizin elinizdeki para paketinin devrine bakarak değil; ölen kardeşinizin genel durumunu dikkate alarak ve sizin yürekten samimi niyetle ya-pacağınız duaları da hesaba katarak bir değerlendirme yapa-caktır.

Böyle bir uygulama, İslam’a ve İslâmî hayata gösterile-bilecek en büyük saygısızlıktır. Yapılan bu uygulama namazı bilmemektir, Namazın ruhunu kavrayamamaktır, Allah’ın rahmetine saygısızlıktır. Sadece bidat değil aynı zamanda dini ve dinî hayatı ciddiye almamaktır.

Farz, Vacip, Sünnet ve Nafile Namazlar

Bütün namazlar Allah’ın lütfu olarak eda edilir. Hangi adla olursa olsun namazı kul kendisi için ikame eder. Allah’ın ihtiyacı var ya da Hz. Peygamber’in sünnetidir diye namaz kılınmaz.

Page 280: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

280

Hele “Namazların sünnetlerini kılmazsam Hz. Peygam-ber bana şefaat etmez!” mülahazasıyla eda edilmeye çalışılan namazlar insanı şirke götürür. Çünkü namaz, peygamberden şefaat dilenmek için değil, Allah rızası için, O’nun rahmetin-den faydalanmak için ikame edilir. Ayrıca şefaat sadece Al-lah’tan dilenir. “Şefaat , tümden ve sadece Al lah'ındır.” (Zümer, 39/44)

Namazlar, Hz. Peygamber eda etti diye değil, Allah lüt-fetti diye ikame edilir. Namazların ne zaman, nasıl ve niye ikame edileceği konusunda Hz. Peygamber sadece örnek alı-nır. Onun için namazları farz, vacip, sünnet ve nafile gibi gruplara ayırmak doğru olmaz.

Allah, kötülüklerden korunmamız ve ruh dünyamızı ay-dınlatmamız için günde en az beş defa namaza durmamızı is-tiyor. İhtiyaç duydukça ve zaman buldukça biz bunu artırarak Allah’ın rahmetinden daha fazla istifade etme yoluna gidebi-liriz.

Bütün bu namazlarda niyetimiz Allah rızası olmalı. “Farz kılıyorsak daha dikkatli, nafile kılıyorsak daha rahat ola-biliriz!” düşüncesi yanlıştır. Biz bu yanlışı Ramazan aylarında yatsı namazıyla terâvih diye adlandırdığımız namazlarda daha sık yapıyoruz.

Yatsı vaktinde eda ettiğimiz namazı farz edasıyla Allah için, Allah’ın huzurunda yavaş, ihlaslı ve edepli bir şekilde ikame ederken, Sünnet diye adlandırdığımız Terâvih nama-zını sanki birileri için, başkasının huzurunda bulunuyormuş gibi gelişigüzel eda ediyoruz.

Allah’ın huzuruna girip çıktığını sanmak başka şeydir, O’nun rahmetinden faydalanacak duruşu ortaya koymak başka şeydir.

Page 281: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

281

Zaman problemi yaşıyorsak ya da herhangi bir sebeple bir an önce namazımızı tamamlamamız gerekiyorsa, Terâvih namazlarında rekât sayısını kısaltarak 20 yerine 12, 10 ya da 8 hatta 2 rekât olarak ikame ederiz ama ikame ettiğimiz na-mazın hakkını veririz. Çünkü Allah rekât sayısına değil namaz-lardaki duruşumuza bakar. Gerekirse teravihe hiç durmayız ama Allah’ın farz kıldığı yatsı namazını olması gerektiği gibi eda ederiz.

Namazda rekât sayılarını çok tutmak yerine rükünlerin-deki duruşları uzun tutmak ve Allah’ın istediği vakarı sergile-mek daha önemlidir. Yani Allah kemiyete (çokluğa) değil key-fiyete (niteliğe) bakar.

Elinizdeki uçan balonların sayısı ne kadar çok olursa ol-sun, esas olan o balonların gaz ile doldurularak uçacak du-ruma getirilmesidir. Rekât sayılarını çoğaltarak kıldığımız na-mazlarla almamız gereken iç huzuru alamayız, manevi bere-keti elde edemeyiz, Allah katında istediğimiz makama yükse-lemeyiz, yücelemeyiz. Zira namazlarımızda bizi yüceltecek olan rükünlerdeki duruşumuzdur, vakarımızdır, samimiyeti-mizdir, vecdimizdir.

Secdede “Sübhâne Rabbiyel-A’lâ. (Ey Yüce Rabbim, Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim, Sen yücelerin yücesisin)” dediğimiz zaman, bunu öyle yürekten söylemeli, o anda öyle bir vecd ortaya koymalı ve öyle bir duruş sergile-meliyiz ki Rabbimizin de bize: “Sen de yücesin” şeklinde kar-şılık verdiğini iliklerimize kadar hissetmeliyiz.

Bütün namazlarda huzuruna durulan varlık Allah’tır. Tekrar söylüyorum, bu duruşun farzı, vacibi, sünneti, nafilesi olamaz. Onun için klasik namaz anlayışından vazgeçmeliyiz.

Page 282: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

282

Namazlarımızı resmiyetten uzak, huşu ve edep içerisinde, sa-mimi bir eda ile ikame etmeliyiz. Ve namazlarımızla manevi huzuru yakalayacak ciddi motivasyon sağlamalıyız.

Annemize-babamıza, eşimize-çocuklarımıza açamadı-ğımız dertlerimizi bize her şeyden ve herkesten çok daha ya-kın olan Rabbimize gönül rahatlığıyla açmalıyız. Çünkü bu imkânı bize lütfeden Yüce Rabbimizden başka kimse bizim dertlerimize derman bulamaz, sıkıntılarımıza çare olamaz.

“Andolsun insanı biz yarat t ık ve nefs inin (iç benl iğinin) ona ne fıs ı ldadığını biz bi l i riz , çünkü biz ona can damarından daha yak ınız .” (Kâf, 50/16)

“Biz ona (insana) s izden daha yak ınız . Fakat s iz (biz i) göremezs iniz .” (Vâkıa, 56/85)

Bize, bizden de daha yakın olan Rabbimize ne kadar iltica eder ve güven duyarsak, O da bize o kadar yakın olur ve ilgi duyar.

Rabbimizin “Rahmân” ve “Rahîm” isimleri/sıfatları Kur’an’da onlarca yerde geçmekle beraber her namazda oku-duğumuz Fatiha suresinin ilk ayeti Allah’ın “Rahman” ve “Rahim” isimleriyle başlamaktadır. Besmele ayeti geçtikten sonraki ikinci ayet sadece bu iki isimden oluşmaktadır. Bu bile, Allah’a yakın durmak ve bu yakınlığı artıracak eylem-lerde bulunmak, namaz gibi ibadetlerle mukareneti güçlendi-recek için yeterli mesajı vermektedir.

“K ul larım, beni senden sorarlarsa, (bi l s inler k i ,) gerçek ten ben (onlara çok) yak ınım. Bana dua edince, dua edenin duas ına cevap veririm. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karş ı l ık vererek bana inans ın-lar k i doğru yolu bulsunlar.” (el-Bakara, 2/186)

Page 283: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

283

Allah’a olan yakınlığımızı ortaya koyan ve bu yakınlığı rahmete, berekete dönüştüren namaz için –sanki bir hediye takdim ediyormuşuz gibi- “Namazım kabul oldu mu?” gibi ifadeler kullanmak da yanlıştır.

Namaz bir hediye değil ki Allah tarafından kabul edil-sin. Namaz bir alıp-verme ameliyesidir. Allah’a, O’ndan başka varlıklara kulluk etmeyeceğimize dair söz veriyoruz ve O’nun rahmetinden limitsizce alıyoruz. Bizim için esas olan bereketli geçip geçmemesidir, faydalı olup olmamasıdır.

Namazın bereketli geçmesi, faydalı olması onu nasıl ikame ettiğimize bağlıdır. Eğer namazı ikame etmeyi bir sobe-leme (saklambaç) oyunu gibi düşünürsek bereketli geçmesini ummamız beyhudedir.

Önemli olan suya gitmek değil, su kabını doldurmaktır. Farz yerine gelsin diye namaz kılınmaz. Kul muradına ersin ve Allah kuluna istediğini versin diye namaz ikame edilir.

Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım namazı bir de aşağıda vereceğim tarife göre anlaşılır bir şekilde iki rekâtlı olarak ikame etmeye çalışalım:

Örnek Namaz

1. Rekât:

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

Allah’ım, lütfuna ve davetine icabet ederek hu-zuruna geldim, dualarımı kabul et, niyazımı bereketli kıl!

Page 284: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

284

(Sübhâneke duası:) Allah’ım! Sen noksan sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Se-nin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka ilah yoktur.

(Namazımı ikâme etmeye) Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlıyorum.

(Fâtiha Duası:) Övme ve övülmenin her türlüsü, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

O, Rahman’dır, ezelde bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran; sevdiğini, sevmediğini ayırt etmeksizin bütün varlıklara sınırsız nimetler ihsan buyurandır. Rahîmdir, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırandır.

O, Ceza ve Mükâfat Günü’nün Sâhibidir.

Ey Rabbimiz! Yalnız sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.

Bizi doğru yola, kendilerine lütuf ve ikramda bulunarak nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil!

Kabul buyur Yâ Rab!

(el-Bakara Sûresi, Son Âyeti, 2/286:)

Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden daha fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı (iyilik ve güzellik) kendi yararı-nadır; yüklendiği (kötülük ve vebal) kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz! Unutarak ya da yanılarak hata edersek bizi (on-dan) sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Gücümüzün

Page 285: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

285

yetmediği şeyleri bize taşıtma! Bizi affet, bizi bağışla, bize mer-hamet buyur! Sen bizim dostumuz ve yardımcımızsın; inkârcı topluluğuna karşı bize yardım et!”

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

(Rükû:)

Ey büyük olan Rabbim! Seni bütün noksan sıfatlar-dan tenzih ederim. Büyüklük sana mahsustur, zerresinden kü-resine her şey senin tasarrufundadır. Makro âlemden mikro âleme her şey senin denetimindedir. Sana dilenen ve senin rahmetine muhtaç olan şu kulun boynunu bükmüş, yüreğini sana açmıştır. Hakkımda neyin hayırlı, neyin hayırsız olaca-ğını ancak sen bilirsin, lütfunla muamele eyle Allah’ım!

Allah’ım, sen sana övgüyle yaklaşanların övgü-sünü işitirsin, yüreklerin derinliklerinden gelen sesi duyarsın, çağrıma kulak ver!

Ey Rabbimiz, sana sonsuz hamd ve senâ olsun.

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

(Birinci Secde:)

Ey Yüce Rabbim! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sen yücesin, ben ise âciz ve zelil. Sen bağışlayansın, ben ise bağışlanmayı bekleyen bir günahkâr. Sen zenginsin, verensin; ben ise almak için sırasını bekleyen bir fakir. Duala-rımı kabul et ve dileklerime cevap ver Yâ Rab! Mülkün sahibi sensin, dilediğine verir, dilediğinden alırsın. Niyet ve eylemle-rinden dolayı dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Bütün ha-yırlar senin kudretindedir. Bize dünyada da, âhirette de iyilik ver!

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

Evet, en büyük Allah’tır.

Page 286: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

286

(İkinci Secde:)

Ey Yüce Olan Allah’ım! Aynı dileklerle tekrar senin için secdeye varıyorum. Sana kulluk yolunda önümü aç. Taleple-rime karşılık ver. Günahlarımı bağışla. Vefasızlıktan ve hayâsızlıktan koru. Beni yüceltecek eylemleri hayata geçir-mek için irademi güçlendir. Güç sende, kudret sende, varlık senin elinde. Kereminle muamele et Yâ Rab!

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

2. Rekât:

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlıyorum.

(Fâtiha Duası:)

Övme ve övülmenin her türlüsü, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

O, Rahmân’dır, ezelde bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran; sevdiğini, sevmediğini ayırt etmeksizin bütün varlıklara sınırsız nimetler ihsan buyurandır. Rahîmdir, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırandır.

O, Cezâ ve Mükâfat Günü’nün Sâhibidir.

Ey Rabbimiz! Yalnız sana ibadet/kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.

Bizi doğru yola, kendilerine lütuf ve ikramda bulunarak nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil!

Kabul buyur Yâ Rab!

Page 287: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

287

(Âl-i İmrân Sûresi, 3/8. Âyet:) “Ey Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kötü işlerimizden dolayı kalpleri-mizi saptırma! Yüce katından bir rahmet ver! Kuşkusuz sen çok bağışlayansın.”

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

(Rükû:)

Ey büyük olan Rabbim! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ediyorum. Güçsüzlüğümü, çaresizliğimi, zayıflığımı, önemsenmeyişimi sana arz ediyorum. Beni kendi gözümde mütevâzı fakat senin dinini temsilde insanların gözünde aziz eyle! Bana sarsılmaz bir iman, güzel bir ahlâk, zikreden ve şükreden bir kalp, dünyada ve âhirette güzellikler ihsan eyle!

Allah’ım, sen sana övgüyle yaklaşanların övgü-sünü işitirsin, kalplerinden geçeni bilirsin.

Ey Rabbimiz, sana sonsuz hamd ve senâ olsun.

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

(Birinci Secde:)

Ey Yüce Rabbim! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim. Nimetlerinden faydalanırken Kur’an’la yaşamayı, rı-zanı kazanarak yaratılışın sırrına ermeyi ve şükreden kulların-dan olmayı nasip eyle. Dünyada nimetlendirdiğin gibi âhi-rette de Cennet nimetleriyle nimetlendir!

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

Evet, en büyük Allah’tır.

(İkinci Secde:)

Ey Yüce olan Allah’ım! Aynı dileklerle tekrar senin için secdeye varıyorum. Ey Merhametlilerin En Merhametlisi!

Page 288: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

288

Ey Tevbeleri Kabul Eden ve Dualara İcabet Eden Rab-bim! Tevbelerimi kabul et, dualarıma icabet et, bana merha-metinle muamele et!

Allâhü ekber. (En büyük Allah’tır.)

(Tahiyyat Duası:)

Her türlü hürmet, saygı ve dilekler, bütün iyilikler Al-lah’a mahsustur. Allah’ın selamı Peygamberimizin ve bütün peygamberlerin üzerine olsun. Yine Allah’ın selamı bizim ve Allah’ın inanan kullarının üzerine olsun. Şehadet ederim ki Allah birdir ve yine şehadet ederim ki Muhammed, O’nun Kulu ve Elçisi’dir.

(Salli-Bârik Duası:) Allah’ım! Hz. İbrahim’e ve Hz. İbrahim’in ümmetine rahmet ettiğin gibi Hz. Muhammed’e ve Hz. Muhammed’in ümmetine de rahmet et ve Hz. Muham-med’in davasını yücelt! Şüphesiz övülmeye layık olan yalnız sensin. Şan ve şeref sahibi de yalnız sensin.

Allah’ım! Hz. İbrahim’e ve Hz. İbrahim’in ümmetine verdiğin gibi Hz. Muhammed’e ve Hz. Muhammed’in ümme-tine hayır ve bereket ver! Şüphesiz övülmeye layık olan yalnız sensin. Şan ve şeref sahibi de yalnız sensin.

Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik, âhirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi ateş (Cehennem) azabından koru. Ey Merhamet Edenlerin Merhamet Edicisi, bize rahmetinle muamele eyle!

Ey Rabbimiz! Beni, anamı, babamı ve bütün mü’min-leri Hesap Günü’nde bağışla! Ey Merhamet Edenlerin Merha-met Edicisi, bana ve bütün inananlara rahmetinle muamele eyle!

Page 289: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

289

Ey Rabbimiz! Bize hile yapanları ve yapmayı düşünen-leri, komplo kuranları ve kuracak olanları, düşmanlık yapan-ları ve yapacak olanları, aldatanları ve aldatacak olanları sana havale ediyoruz. Şerlerinden bizleri koru ve onları da ıslah eyle! Bütün kullarına hidâyet lütfeyle!

Ey Rabbimiz! Kusurlarımızı affeyle, bize sana karşı so-rumluluk bilinciyle yaşayacak irade lütfeyle! Emanetini kab-zedeceğin zamana kadar bizi emanetinde emin kıl!

(Selam:) Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize ol-sun ey görünen ve görünmeyen varlıklar!

***

Şimdi soruyorum size: Bu dileklerle ve bu şuurla ikame ettiğimiz namazlarla, âdet hâline getirdiğimiz, günlük rutine dönüştürdüğümüz, ne anlama geldiğini bilmediğimiz, ruhunu kavrayamadığımız namazlar aynı olur mu?..

Bütün namazlarınızı bu şekilde ikâme edemeyebilirsi-niz. Bu havayı, bu duruşu, bu içtenliği, bu samimiyeti ve bu trans hâlini her zaman yakalayamayabilirsiniz.

Eğer arzu edilen havaya girememişseniz ve hedefledi-ğiniz transa geçememişseniz Allah’ın rahmetini umarak sa-dece farz diye adlandırdığınız kısmını ikame etmeye çalışın ve Allah’ın rahmetinden istifade edebilmek için kendinizi zorla-yın. Çünkü Allah, eda edeceğiniz rekât sayılarına değil, Kı-yam’daki, Rükûdaki, Secdedeki, Tahiyyattaki duruşunuza bakacak, kalplerinizi okuyacak, niyetlerinizi filtre edecek ve ona göre cömertliğini gösterecektir.

Namaz için verdiğim örnekte Rükû, Secde ve Tahiy-yatta kendi âcizane hissiyatıma göre, içimden geldiği gibi dua

Page 290: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

290

anlamında bazı örnekler sundum. Bunlar aynen tekrar edile-cek diye bir şey yok. Herkes kendi dünyasına, kendi düşün-cesine, kendi vizyonuna, kendi kapasitesine, kendi ihtiyacına göre anlayacağı şekilde dua eder.

Şimdi birileri kalkıp diyecek ki: “Olur mu öyle şey, her-kes kafasına göre mi namaz kılacak?” Elbette ki değil. Hz. Peygamber nasıl göstermiş ise o şekilde namazlarımızı ikame edeceğiz ama herkes namazın rükünlerinin dışına çıkmamak kaydıyla kendi hissiyatına göre namazını niyaza dönüştüre-cektir.

Düşünün, Hz. Peygamber, Uhud Savaşı öncesi, “Al-lah’ım, inananlara bu savaşta muzafferiyetler nasip eyle, Me-dine’ye galibiyetle dönmemizi lütfeyle!” şeklinde dua etmişse, biz de bugün aynı duayı mı yapacağız?

Ya da savaştan sonra şehit düşen sahabeler için “Al-lah’ım, şehitlerimize merhamet et ve onları Cennetinde ya-şat!” diye dilekte bulunmuşsa, biz de aynı dilekte mi buluna-cağız? Burada sünnet olan, Namazda dua etmektir, Hz. Pey-gamber’in yaptığı duanın aynısını yapmak değil.

Ayrıca, Hz. Peygamber dualarını kendi diliyle yapmış-ken, biz neden dualarımızı kendi dilimizle yapmıyoruz? İnsa-nın kendi diliyle dua etmesi bir sünnetken, neden biz bu sün-neti ihmal ediyoruz? Dedelerimizden babalarımızdan öyle gördük diye aynısını yapmak zorunda mıyız?

Şimdi soruyorum size: “Dualarımızda bile ne istediği-mizi bilemiyorsak insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en ha-yırlı ümmet nasıl olacağız?

Page 291: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

291

“Siz , insanların iyi l iği iç in ortaya ç ıkarı lmış en hayırl ı ümmets iniz . Doğru olanı emreder, eğri olan-dan al ıkoyars ınız ve Al lah’a inanırs ınız .” (A. İmrân, 3/110) Bu ayet kime gelmiştir ve muhatapları nerededir?

Namazın dili olmaz; derinliği olur, ruhu olur, şuuru olur. Namaz ibadetini belli bir dile hapsetmek ve bu yolla onu an-laşılmaz hale getirmek doğru olmaz.

Allah’a yapılan ibadetin mutlaka Arapça olması gerek-tiğini iddia etmek, Allah’ın diğer dilleri bilmediği ya da anla-madığı anlamına gelir. Öyle ya, madem diğer dilleri de biliyor, o halde namazların içinde okunanların, söylenenlerin Arapçaolması konusunda bu ısrar niyedir?

Diyeceksiniz ki: Yeterli bilgisi, birikimi olmayan bir Müs-lüman, Kur’an’ı ve diğer klasik duaları nasıl Arapçadan Türk-çeye çevirecek? El-cevap: Buna gerek yok, çünkü namazda Kur’an’dan üç kelimelik dua içerikli bir pasaj okuduktan sonra diğer duaları herkes kendine göre yapacak.

Kur’an’da verilen dua örnekleri Allah’tan ne istememiz gerektiği konusunda referans alınması ve örnek olması bakı-mından ehemmiyetlidir. Bunlar ezberlenerek ne anlama gel-diği bilinmeden tekrar tekrar okunacak demek değildir.

Yaşadığımız koşullar farklı ise, dertlerimiz, kederlerimiz, genel durumumuz şartlara göre değişiklik arz ediyorsa, na-mazlarımızın vakitleri, rükünleri aynı ama içerikleri farklı ol-malıdır.

Yapacağımız duaların mahiyeti için asırlar öncesine ta-şınmaya gerek yok. Bugünü yaşıyor ve bugünün dertleriyle boğuşuyorsak, bugünün ıstıraplarıyla kederleniyorsak, bugü-nün problemleriyle yoruluyorsak bugünkü durumumuza göre dua edeceğiz.

Page 292: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

292

Binaenaleyh, namazın dili ikame edenin dilidir. Namaz için Arapçada ısrar etmek Allah’a dil isnat etmektir ki bu da küfürdür. Namazın farzı, vacibi, sünneti, nafilesi hepsi tek bir namazdır aralarında herhangi bir ayırım yoktur. Namazın ka-zası vaktinde eda edilmesidir. Namazın iskatı imanın sakata getirilmesidir.

Page 293: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

293

Zinanın Cezası Nedir?

İslam’da Recm var mıdır?

İdamı anlarız da işkence ile insan öldürmeyi Kur’an’a rağmen İslam’ın neresine sığdırıyorsunuz?

Recm ayetini keçinin yediğini iddia etmek, Kur’an’a yapıla-bilecek en büyük saygısızlıktır ve Hz. Peygambere gösterilebilecek en büyük güvensizliktir.

Başta Araplar olmak üzere farklı Müslüman toplumların kültüründen İslam’a sıçramalar olmuş ve bu sıçramalar za-manla dinin yerini alarak esasını devre dışı bırakmıştır. Böy-lece pek çok Müslüman dinin temel kaynağı olan Kur’an’dan ve onun Hz. Peygamber üzerinde yaşanmış hali olan Sün-net’ten uzaklaşmış, tamamen asılsız menkıbelere ve hurafe-lere dayanan uydurma bir dini yaşamaya başlamıştır.

Bu vahametli durum, her geçen gün daha da büyüye-rek Müslümanları adı İslam olup da İslam’la bağlantısı kalma-yan başka bir alanlara çekmiştir. Öyle ki, sulhun ve huzurun kaynağı olması gereken din, kendi müntesiplerine dirlik ve barış getiremeyecek duruma düşürülmüştür.

İşte bu bahsettiğim yanlış inanışlardan bir tanesi de, pratik hayatta karşılığı olup da dini bir temeli olmayan, Kur’an’da zımnen de olsa en küçük bir izine rastlanmayan “recm” dir.

Page 294: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

294

“Recm” terimi Fıkıh ıstılahında -mezhepler ve tarikatlar arasında ayrılık olsa da- genel olarak evli olan erkek veya ka-dının, zinâ etmesi hâlinde, İslam Mahkemesi kararı ile taşla-narak öldürülmesi anlamında kullanılır.

“Recm” kelimesi, “raceme” kökünden mastardır. Aynı kökten gelen “racîm” ise, dışlanan, kovulan ve lânetlenen an-lamındadır.

“Racîm” terimi Kur’an’da altı yerde geçer ve geçtiği yer-lerin tamamında dışlanan, kovulan, lânetlenen anlamında Şeytan/İblis için kullanılmıştır.

“Recm” terimi ise, Kur’an’da biri tekil “recm” (Kehf 18/22), diğeri çoğul olarak “rücûm” şeklinde (Mülk 67/5) ge-çer. Gerek “racîm” gerekse “recm” kelimeleri Kur’an’ın hiçbir yerinde zannedildiği gibi taşlanarak öldürme anlamında kul-lanılmamıştır.

İslam’da Nikâh olmaksızın yapılan cinsel birliktelikler zinâ ve fuhuş olarak değerlendirilir. Bu durumda her iki cinsin de cezalandırılması istenir.

“Zina eden kadın ve z ina eden erkek ten her bi-rine yüzer değnek /k ırbaç vurun. Al lah’a ve Âhiret Günü’ne inanıyorsanız , Al lah’ın Dininin koymuş ol -duğu hükmü uygulama konusunda, onlara ac ıyacağı-nız tutmas ın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırı lmas ına şahit olsun.” (Nûr, 24/2) âyetiyle bu cezanın şekli belirlenir.

Kur’an, çok açık ve anlaşılır bir dille cezayı belirlemiş-ken ve aşağıda göreceğiniz şekilde bütün şartlarını ortaya koy-muşken hâlâ recm (taşlayarak öldürme) yoluyla insanları ce-zalandırmaya devam etmek Allah’ın hükmüne ciddi bir say-

Page 295: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

295

gısızlıktır. Ve çağın vitrinine taşınması gereken İslam’a bir si-linmesi zor bir lekedir, asrın idrakine sunulan Kur’an’a da ağır bir kederdir.

Hangi saikle olursa olsun ve nereye dayandırılırsa da-yandırılsın, Kur’an’ın hükmünü yok sayarak verilecek olan bütün fetvalar geçersizdir. Bu hükümleri Hz. Peygamber’e da-yandırmaya kalksanız da geçersizdir, ashabına mâl etseniz de geçersizdir. Çünkü Allah’ın hükmünü yok sayarak kimsenin hüküm vermeye hakkı ve yetkisi yoktur.

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indiri leni teb-l iğ et ! Eğer bunu yapmazsan, O’nun peygamberl iğini yapmamış olursun.” (Mâide, 5/67)

Hz. Peygamber’e hitaben gelen bu ayet her şeyi anlatı-yor. “Senin vazifen, Rabbinden sana geleni tebliğ etmektir.” deniyor ve hemen arkasındaki cümlede: “Bunu yapmazsan, peygamberliğini yapmamış olursun.” deniyor.

Yani Hz. Peygamber aldığı mesajları tebliğ etmekle ve uygulamakla yükümlüdür. Bunun dışına taştığı an peygam-berlik vazifesinin dışına taşmış olur. Zira Hz. Peygamber hü-küm vermek konusunda kendisine yöneltilen sorulara karşı uyarılıyor:

“De k i: ‘Ben sadece Rabbim tarafından bana vahyolunan her neyse ona uyarım.’” (A’râf, 7/203) Ay-rıca: “Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rab-bime karş ı gel irsem büyük bir günün azabından kor-karım.” (Yûnus, 10/15)

Bu ayetlerle Hz. Peygamber’in kafasından hüküm ver-mesinin mümkün olamayacağı ve hele Kur’an’ın hükmüne muhalif bir yorum, bir ekleme ya da farklı bir yargı asla geti-remeyeceği anlaşılmaktadır.

Page 296: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

296

Böyle bir girişten sonra şimdi “recm”le ilgili rivayetlere bir göz atalım:

“Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmesini emre-den ayet, Ayşe’nin döşeğinin altındaki sahifede yazılı bulunu-yordu! Hz. Nebi ölünce Ayşe onun defin işlemleriyle meşgul iken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sahifeyi yedi ve böylece taşlama cezası Kur’an’dan çıktı; ama hükmü de-vam ediyor!” (İbn-i Mâce, 36/1944; Hanbel, 3/61; 5/131, 132, 183; 6/269)

“Keçinin yemesi sonucu Kur’an’dan çıkan taşlama aye-tini Ömer, Kur’an’a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedi-kodusundan korktuğu için cesaret edemedi!” (Buhârî, 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Müslim, Hudûd 8/1431; Ebû Dâvûd 41/1; Itkan 2/34)

Kur’an’da recm’i anlatan hiçbir hüküm bulunmamakla beraber Hz. Ömer tarafından recm ile ilgili bir ayetin okun-duğu ve bu ayetin lafzının mensuh, hükmünün bâki (geçerli) olduğu söylenir. Hz. Ömer’den rivayet edilen sözde ayet şu-dur: “İhtiyar (evli) erkekle ihtiyar (evli) kadın zina ederlerse, onları recmedin (taşlayarak öldürün).” (Mâlik, Muvattâ, Hudûd 10; İbn-i Mâce, Hudûd, 9; Ahmed bin Hanbel, V, 132, 183)

Bu sözde ayetin varlığını iddia edenler şöyle derler: “Hz. Ömer, Medine minberinden bu ayeti okuduğu zaman, içlerinde birçok sahabe bulunan cemaatten hiçbiri buna itiraz etmemiştir. Doğru olmasaydı sahabeler buna itiraz ederdi.” (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, İstan-bul 1978, VIII, 350)

Hz. Ömer’in minberden şöyle konuştuğu iddia edilir: “Allah Teâlâ, Muhammed’i Hak Din ile göndermiş ve kendi-sine Kitap indirmiştir. O’na gönderdiği ayetler içinde “recm”

Page 297: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

297

de vardı. Onu okudum, üzerinde düşündüm ve ezberledim. Bizzat Resûlullah recm cezasını uyguladığı gibi kendisinden sonra biz de bu cezayı uyguladık. Korkarım zaman geçtikçe ‘Recm cezasını Allah’ın Kitabı’nda görmüyoruz.’ diyerek Al-lah’ın gönderdiği bu cezayı terk etmek suretiyle dalâlete dü-şecek kimseler bulunacaktır. Kadın ve erkek evlenip birleştik-ten sonra zinâ ederler ve bu da şahitler yahut itiraf yahut da hamilelik ile sabit olursa recm uygulanır (her iki taraf taşlana-rak öldürülür). Bu gerçek bir dinî hükümdür.”

Bazı hadis âlimleri, bu konu ile ilgili rivayetlerin tevâtür derecesinde sağlam ve açık olduğunu, tevil edilmesinin de mümkün olmadığını söylemişlerdir. Bu konuda Hz. Muham-med’in peygamberlik süresince, kendi itirafıyla üç vakıanın gerçekleştiği söylenir: Maîz adında bir erkek, Cüheyneli bir ka-dın, Büreyde adında başka bir kadın.

“Recm”le ilgili ortaya atılan uydurma hadislerin ve menkıbelerin doğru olamayacağı, bu hadislerin ve menkıbe-lerin kendi içindeki tutarsızlıklardan da anlaşılmaktadır.

İşte tutarsızlıklar:

“Bir Müslüman’ın kanı ancak şu üç sebepten biri ile helâl olur: Evli olduğu halde zinâ eden, haksız yere birini öl-düren ve İslam Dinini terk eden kimse öldürülür.” (Müslim, Hudûd 12-14) Son cümleye bakar mısınız?

İslam’dan çıkanı yani mürtet olanı nasıl öldürürsünüz? el-Bakara Sûresi’nin 2/256. ayetiyle çelişen bu durumu nasıl izah edeceksiniz? Din ve Vicdan Hürriyeti hiçbir gerekçe ile tehdit edilemez. Kimse baskıyla, tehditle İslam Dinine girmeye zorlanamaz. Bir kimse dinden çıktı diye de öldürülemez. Bu cümleden de anlıyoruz ki bu hadis uydurmadır.

“Maiz adlı şahıs, Hz. Peygamber’e gelerek zina ettiğini söyleyip suçunu dört defa ikrar etmiş ve Allah’ın hükmünün

Page 298: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

298

kendisine uygulanmasını istemişti. Daha sonra recme başlan-dığında kaçmaya çalışırken birisi tarafından öldürülmüş, bunu öğrenen Hz. Peygamber ise: “Keşke onu öldürmeyip bana getirseydiniz.” demişti.” (Buhârî, Hudûd 21, 22, 25, 28, 29)

Çelişkiye bakar mısınız? Öldürüleceğini bildiği halde adam önce itiraf ediyor, sonra kaçmaya başlıyor. Daha sonra birisi yakalayıp öldürüyor. Mendil kapmaca mı oynuyorlardı da biri mendili alıp kaçtı ve daha sonra birisi onu yakalayıp mendili geri aldı? İnsan hayatı bu kadar ucuz mudur? İnsanı öldürmek bu denli bayağı mıdır?

Ayrıca bu hadisler nerede ve hangi ortamda gerçekleşti ki ünlü isimlerden bunlara tanıklık eden hiç kimse yok? Ne hikmetse böylesine ciddi konuların râvileri pek bilinmeyen isimler oluyor. Bunu da mı merak etmiyorsunuz?

“Hz. Peygamber’e gelen bir kadın, zinâ ettiğini itiraf edip cezalandırılarak temizlenmesini isteyince, Hz. Peygam-ber önce onu tevbe etmesi için, sonra çocuğunu doğurması için, daha sonra da çocuğunu bir müddet emzirmesi için gön-dermiş; ancak kadının yine ısrar etmesi üzerine recm edilmiş-tir.” (Müslim, Hudûd, 22)

Tevbe kapısı açıkken, Hz. Peygamber’in onca uyarısına rağmen bir kadının bu kadar zaman geçtikten sonra kendini hala taşlatarak öldürtmek konusunda ısrar edebileceğini dü-şünebiliyor musunuz?

Şimdi başından beri recmle ilgili anlatılanları Kur’an’a giderek test edelim ve bunların doğru olup olmadığını vahyin süzgecinden geçirelim:

Öncelikle belirtmek isterim ki; Kur’an’a eksiklik izafe et-mek küfürdür.

Page 299: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

299

“K imsenin kuşkusu olmas ın k i , bu uyarıc ı k i-tabı, (âyet âyet) biz indirdik ve yine k imsenin kuşkusu olmas ın k i, onu yine biz koruyacağız .” (Hicr, 15/9)

Bu ayet eksiklik anlamında Kur’an’a isnat edilen bütün iftiraları kökten reddetmiştir. Kur’an’ın reddettiği bir şeyi ona isnat etmek küfürdür. Eğer Hz. Ömer’in anlattığı iddia edilen menkıbe doğruysa yani ayetin lafzı kaybolmuş ise yukarıdaki ayeti nasıl değerlendireceğiz? Allah’ın vaat ettiği halde koru-yamadığı bir ayet, bir kitap düşünülebilir mi?

“Al lah, bir s ivris ineği, ondan daha da küçük bir varl ığı örnek olarak vermek ten çek inmez.” (el-Bakara, 2/26)

Bir sivrisinekten ya da ondan daha küçük bir varlıktan daha mı önemsizdir insan hayatı? İnsanın taşlanarak öldürül-mesini konu alan bir ayetin kaybolduğu düşünmek akıl işi mi-dir?

Allah’ın desteğiyle sivrisinekle ilgili ayeti koruyabilenler, insanın taşlanarak öldürülmesi ayetini nasıl koruyamazlar? Hz. Muhammed’in ve onun cefâkâr sahabelerinin bu kadar sorumsuz ve disiplinsiz olması düşünülebilir mi?

“Sana K ur’an’ı okutacağız ve sen onu unutma-yacaks ın.” (A’lâ, 87/6) Ya bu ayete ne diyeceksiniz? Bahset-tiğiniz gibi ayetin lafzını keçi yedi diyelim, Hz. Peygamber’in bu ayeti unuttuğunu kim iddia edebilir?

Hani ayetler Hz. Peygamber tarafından numaralandı-rılmış ve surelere yerleştirilmişti? Keçinin yediği ayetin numa-rası kaçtı ve hangi suredeydi (!) Gördüğünüz gibi, ortaya ko-nulan argümanlar kendi içinde çelişiyor. Çelişiyor çünkü Kur’an’a uymayan, temeli olmayan, akılla bağdaşmayan, İs-lam’la örtüşmeyen tutarsız çıkışlar yapılıyor.

Page 300: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

300

Madem Hz. Ömer ayetin metnini hatırladı ve ezberinde olduğunu da söyledi o halde ne diye Kur’an’a konmadı. Zira Peygamberimiz irtihal ettiği zaman ayetler henüz Mushaf’ ol-mamıştı. Ayetlerin bir kitapta toplanması Hz. Ömer’in ısrarıyla Hz. Ebu Bekir zamanında gerçekleşmiş ve Hz. Osman zama-nında da çoğaltılmıştır.

“Ey İman Edenler! K endi evleriniz dış ındak i ev-lere, sahiplerine haber verip iz in almadan, bir de ev sak inlerine selam vermeden girmeyin!” (Nûr, 24/27) Bakar mısınız bu ayete? Allah en ince ayrıntısına kadar dav-ranış kurallarını bile vahiyle belirliyor.

Tekrar soruyorum: “Davranışlarımızı bile en ince deta-yına kadar bize öğreten Kur’an’a, -insanın taşlanarak öldürül-mesi gibi- hayati bir meselede eksiklik izafe etmek doğru olur mu? Böylesine ehemmiyetli bir ayetin kaybolması düşünüle-bilir mi?

İslam’da ceza konusu, hassasiyetine binaen, çok ağır şartlara ve sorumluluklara bağlanmıştır. Öyle ki, cezanın ve-rilmesi için şartların oluşması neredeyse imkânsız hale getiril-miştir.

İslam’a göre uygulanacak olan 100 sopa cezası ancak dört kişi (Nûr 24/4), bir kimseyi kendisiyle evli olmadığı bir başka kişi ile ilişkiye girerken yani erkeğin penisinin kadının vajinasına girdiğini kesin görür de, bunu mahkemede hâkime ittifakla anlatırlarsa uygulanır. Hatta aynı yatakta yattıkları gözle görülürse bile birleşmeleri alenen görülmedikçe zina ce-zası uygulanamaz.

Page 301: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

301

Kur’an’ın, diğer bütün hukuki olaylarda istenen iki şahit yerine bu olayda dört şahidi zorunlu kılması, mesnetsiz varsa-yımın kabul edilemez olduğunu göstermek içindir.

İnsan onurlu ve saygın bir varlıktır. Onun itibarı ve kre-disi söz konusu oldu mu kılı kırk yarmak gerekir. Bu iş öyle “Bele kadar ya da göğüslere kadar gömün ve taşlayarak öl-dürün!” demekle olmaz.

“K adınlarınızdan fuhuş yapanlara karş ı aranız -dan dört tanık get irin. Şahit ler onların suç iş lediğin-den yana şahit l ik yaparlarsa, suç lu kadınları ölüm al ıp götürünceye yahut Al lah onlara (tevbe etmeleri suret iyle) bir kapı aç ıncaya kadar evlerinde al ıko-yun.” (Nisâ, 4/15)

Tefsir otoriteleri, ayette geçen “fuhuş yapanlar” ifade-sini “gayrimeşru ilişki -zinâ-” olarak yorumlamışlardır. İs-lam’ın başlangıç döneminde, zinâ yaptığı âdil bir delil ile or-taya çıkarılan kadın, evde hapsedilirdi. Ayetin ikinci cümle-sinde geçen “Allah, onlara bir kapı açıncaya kadar evlerinde alıkoyun.” ifadesi, bu durumla ilgili daha sonraki zamanlarda gidişata göre yeni bir hükmün geleceği anlamını taşır. Nitekim öyle de oldu ve aşağıdaki ayetler geldi:

“Suçluların her ik is ini de (böyle) cezalandırın; ama eğer ik is i de tevbe eder ve gidişat larını düzel t ir-lerse, onları kendi hal lerine bırak ın. Çünkü Al lah tev-beleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır.” (Nisâ, 4/16) Demek belli bir zaman geçtikten sonra kişilerin iyi hallerine bakılarak yeni bir değerlendirme yapılabiliyor.

“Doğrusu, Al lah’ın tevbeleri kabul etmes i, an-cak bi lmeyerek kötülük iş leyen ve sonra zaman geçir-

Page 302: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

302

meden tevbe edenlere mahsus tur. Al lah onlara rah-met iyle tek rar yönelecek t ir. Çünkü Al lah her şeyi bi-lendir, hikmet sahibidir.” (Nisâ, 4/17)

Nûr Sûresi’nin 2. ayeti nâzil oluncaya kadar fuhuş ya-pan kadınlar konusunda Nisâ Sûresi’nin 15. ayeti esas alın-mıştır. Ancak Nûr Sûresi’nin 2. ayeti nâzil olduktan sonra er-kek olsun, kadın olsun, bekâr olsun, evli ya da dul olsun zinâ eden herkese yüz sopa vurulması hükmü getirilmiştir.

Görüldüğü gibi Kur’an’da konuyla ilgili tek bir ayet var-dır ve orada da taşlayarak öldürmekten değil, döverek ceza-landırmaktan bahsedilir.

Eğer zinâ eden kadın ya da erkek recmedilseydi, Pey-gamber eşlerine hitap eden şu ayetin uygulaması nasıl yapı-lacaktı:

“Ey Peygamber Hanımları ! Sizden k im açık (ka-nıt lanmış) bir edeps iz l ik (fuhuş) yaparsa, onun cezas ı ik i kat ına ç ıkarı l ı r...” (Ahzâb, 33/30)

Ayette cezanın iki katından bahsediliyor. İki katlı ölüm olamayacağına yani bir insan iki defa öldürülemeyeceğine göre bu ceza nasıl uygulanacaktı?

Ya aşağıdaki ayeti nasıl yorumlayacaksınız:

“Ancak tevbe edip kendini düzel tenler müs-tesna. Çünkü Al lah, çok bağış layandır, çok merhamet edendir.” (Nûr, 24/5)

Bu ayetle tevbeye bir kapı aralanıyor. Taşlayarak öldü-receğiniz insanın tevbe etmesini nasıl sağlayacaksınız? Ya da bu ayetteki tevbe ifadesini kime göndereceksiniz, taş atanlara mı (!)?

Page 303: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

303

Ayrıca namuslu kadınlara zinâ isnat edip de dört şahit getiremeyenlere, yüzde yirmi hafifletilerek aynı cinsten ceza-nın verilmesi de manidardır.

“Namuslu kadınlara z inâ isnat edip sonra da dört şahit get iremeyenlere seksen sopa vurun. Art ık onların (bundan sonrak i) şahit l iğini as la kabul etme-yin. İş te bunlar, fâs ık (sapk ın) k imselerdir.” (Nûr, 24/4)

Eğer zinâ fiilini işleyenlerin recmedilmesi gerekseydi if-tira atanların da yüzde seksen oranında recmedilmesi gere-kirdi. Böyle bir şey olamayacağına göre demek ki İslam’da “recm” yoktur.

Bu ayetler gelmeden önce recm olayının doğruluğu id-dia edilse de biz Kur’an’a göre hüküm vermek ve hareket et-mek durumundayız. Kur’an’dan önceki kitaplara ya da gele-neklere göre yaşamamız gerekseydi Kur’an gelmezdi.

Her konuda olduğu gibi, bu konuda da bizi bağlayan tek kaynak Kur’an’dır.

“Biz yürürlük ten kaldırdığımız veya unut turdu-ğumuz herhangi bir mesaj ı mut laka daha iyis i veya benzeri i le değiş t iririz . Al lah’ın her şeye kâdir oldu-ğunu bi lmez mis in?” (el-Bakara, 2/106)

Bu ayette ortaya konulan gerçek, Tevrat ve İncil gibi eski kitapların yerini Kur’an mesajının almasıdır.

Kur’an gelmekle diğer ilahi kitapların hükmü yürürlük-ten kaldırıldıysa da o kitaplardaki öğretinin bir kısmı, “(Al -lah) K endis inden öncek i k i tapları(n as ı l larını) tasdik eden Hak K itap’ı sana indirdi. Bundan önce de insan-lara doğru yolu gös termek iç in Tevrat ’ı ve İnc i l ’i de indirmiş t i .” (A. İmrân, 3/3) ve “(Ey Muhammed!) K itap-

Page 304: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

304

lar iç inde o sana vahyet t iğimiz K itap (K ur’an), önün-dek i leri (kendis inden öncek i i lahi k i tapları) doğrula-yıc ı olmak üzere gerçeğin ta kendis idir. Muhakkak k i, Al lah kul larından haberdardır, her şeyi görüp göze-tendir.” (Fâtır, 35/31) ayetlerinde ifade buyrulduğu gibi Kur’an’da yerini almış ama bir kısmı ise yeni hükümlerle or-tadan kaldırılmıştır.

Vahyin iniş süreci boyunca, şartların ve sosyal hayatın gelişiminin gereği olarak, zinâ edenlere verilecek olan cezanın mahiyeti gibi yapılan kısmi değiştirmeler yararlı olduğu için Hz. Allah, pedagojik bir eğitim metodu kullanarak insanlığın maddi ve manevi gelişmesine göre yeni peygamberler ve ki-taplar göndermiştir. Bu ayette ve A. İmrân, 3/50’de görüldüğü gibi öncekilere ait bazı hükümleri yürürlükten kaldırmıştır.

“Al lah (öncek i mesaj larından) di lediğini (toplu-mun durumuna göre) yürürlük ten kaldırır, di lediğini (ehemmiyet ine binaen) bırak ır. Çünkü vahyin kaynağı O’nun kat ındadır.” (Ra’d, 13/39)

Yukarıdaki örnek ayetlerden ilham alarak, sözde recm ayetinin kaybolduğu iddiasında bulunanlara şunu sorabiliriz: “Kur’an’dan sonra başka ilahi bir kitap gelmeyeceğine göre kaybolduğu iddia edilen ayetler nereden bulunacak ve nasıl hayata geçirilecek?”

“Zinâ ile ilgili ayetlerin gelişinden önce Hz. Peygam-ber’in recm konusunda uygulaması olduğu varsayılsa bile, ge-len bu ayetler geçmişi bütünüyle kapatarak yeni bir sayfa aç-mamış mıdır? Madem aynı sistem devam edecekti daha sonra gelen ayetler kimler ve hangi zaman için nâzil olmuştur?”

Gördüğünüz gibi recm iddiasını destekleyen ne bir ayet ne de en küçük bir işaret Kur’an’da bulunmamaktadır. Öyle ise zayıf rivayetlere ve uydurma hikâyelere dayanarak dünya

Page 305: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

305

önünde İslam’ı zorba bir dinmiş gibi (haşa) göstermeye kalk-mayın ve İslam dışı düzmece adetleri İslam adına insanlara dayatmayın!

Yanlış anlaşılmaktan Allah’a sığınırım. Recmle ilgili yaptığım bu çalışma, (maazallah) zinânın önünü açacak ya da verilen cezayı hafifletecek bir yaklaşım içerisinde olduğum şeklinde anlaşılmasın.

Tam tersi, bugün dünyanın başına gelen felaketlerin ana sebeplerinden birinin zinâ olduğunu, neslin korunması ve toplumun selameti için zinâya giden bütün yolların kapan-ması gerektiğini haykıranlardan biriyim.

Ama ben bir hakikati savunuyorum. İslam’ın hiç de hak etmediği çirkin yorumların ve hurafelerin ortadan kaldırılması ve ilim adamlarımızın kötü duruma düşürülen imajının düzel-tilmesi için çalışıyorum. Bu konuda Kur’an çizgisinin dışına çıkılmaması gerektiğine, Hz. Peygamber’e yakıştırılan hikâye-lerle ve onun üzerinden uydurulan hadislerle İslam’ın kara-lanmaması gerektiğine vurgu yapıyorum.

Büyük haram diye tabir ettiğimiz yasakların en çirkini ve en kabası hiç şüphesiz zinâdır. Bu konuda Nûr Sûresi’nin 3. ayeti sanırım en etkili mesajı vermektedir. Ayetin sonundazinâkâr insanların evlilikleriyle ilgili: “Bu tür evl i l ik ler mü’minlere yasak lanmış t ır.” buyrularak, inanmış bir in-san için zinânın asla düşünülemeyeceğine dikkat çekilmiştir.

Yani zinâkâr bir toplumla mü’min bir toplumun asla aynı hayatı paylaşamayacağına vurgu yapılmıştır. Nitekim zinâkâr bir toplumun soysuzlaşacağı ve soysuz bir toplumla inananların bir arada olamayacağı Kalem Sûresi’nin 68/13. ayetinde ayrıca işlenmiştir.

Page 306: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

306

Allah, insan hayatını olumsuz yönde etkileyen ve aile düzenini sarsan bir eylem olması hasebiyle, zinâya götüren bütün kapıların kapanmasını emretmiştir.

“Zinâya yak laşmayın! Çünkü o, son derece ç ir-k in bir iş t ir ve çok kötü bir yoldur.” buyrulmak tadır. (İsrâ, 17/32)

Ayette geçen “Zinâya yaklaşmayın” ifadesiyle Allah, yalnız zinâyı değil, aynı zamanda zinâya götüren ve cinsel ar-zuları körükleyen bütün eylemleri, cinsel iştahı kabartacak ve edepsizliğe yol açacak bütün davranışları yasaklamıştır.

İslam, insanların fıtri isteklerine savaş açmaz ama onla-rın edepsizlik ve fuhuş gibi çirkin davranışlara sürüklenmesine müsaade etmez. Onların kişisel ve toplumsal davranışlarını bir sisteme bağlayarak kontrol altına alır. Cinsel yozlaşmaları yok edecek evlilik müessesesini daha güçlü hale getirir. Neslin bo-zulmaması, sağlıklı ve güvenli bir toplumun oluşması için ku-rallar koyar.

İslam herhangi bir konuda yükümlülük getiriyorsa ve cezai müeyyide koyuyorsa onun mutlaka toplumu pozitif ma-nada ilgilendiren bir karşılığı vardır.

Kur’an, temel evrensel ahlâki değerleri tehdit eden bü-tün edepsizlikleri ortadan kaldıracak koruyucu önlemler alır. İnsanları suça iten nedenlerden toplumu arındırır. Ondan sonra tertemiz bir hayat meydana getirmek için cezai yaptı-rımlar uygular. Bu yaptırımlarda caydırıcılık ve utandırmak te-mel maksat olarak düşünülür.

Dolayısıyla, Kur’an, zinâ suçuyla ilgili oldukça katı ve spesifik düzenlemeler getirmiş ve ceza konusunda hükmünü açıkça belirtmişken, “recm” İslam’ın ceza şekli olarak lanse

Page 307: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

307

edilemez ve hiçbir şekilde de uygulanamaz. Bu konuda tari-hin hangi döneminde olursa olsun örnek verilerek bir kıyas-lama yapılamaz ve bir yargıya varılamaz.

Bu öyle füruattan (ikincil) bir mesele değildir. Burada insanın hayatı söz konusudur. Ve bu konuda Kur’an son nok-tayı koyarak mevzuyu tartışmaya kapatmıştır. Kur’an’a rağ-men bu konuyu hâlâ gündemde tutmak ve tartışma konusu yapmak Kur’an mesajına gösterilebilecek en büyük saygısız-lıktır.

Page 308: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

308

Page 309: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

309

Öleni Hatimle Cennete Göndermek,

Kadınlara Cenaze Namazı

Kıldırmamak,

Ölmekten Korkmak

İndirilen hatim, indiği yerden ölüyü çıkaramaz, herhangi bir makama taşıyamaz. Öleni Allah’ın takdir ettiği makama çıkaracak olan, hatmini yaptığınız Kur’an’ın mesajıdır ve bu mesaja olan sa-dakattir. Ölen kişi için bu fırsat kaçmıştır.

Ölünün yanında cenazeye gelenlere Kur’an okumak elbette ki güzeldir ama olması gereken, ölenin, ölmeden önce Kur’an’ı oku-ması, anlaması ve yaşamasıdır.

Akıllı insanların, makul bir sonuç çıkaramadıkları tartış-malar için kullanılan güzel bir söz vardır: “Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.” Şimdi birisi kuyuya bir taş atmış fakat diğerleri bunu çıkarmak yerine aynı kuyuya taş atmaya devam etmiş. Öyle ki kuyu dolmuş, etrafa taşmış ama insanlar ne yaptığını bilmeden taş atmaya devam etmiş. Bu-gün gelinen nokta da budur.

İslam adına birileri bir şeyler yapmış ama kimse çıkıp bu yapılanların doğru olup olmadığını sorgulamamış ve o işi yapmaya devam etmişler. İş öyle bir noktaya gelmiş ki din adına yapılanlar ve yaşananlar gerçek dinin üzerini örtmüş.

Page 310: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

310

Hayatlarında Kur’an olmayan insanları öldükten sonra arka-larından okunan Kur’an metinleriyle kurtarmaya çalışmak da böyle bir kuruntudur.

Hayatı inşa etmek için gönderilen Kur’an ile hayatında hiç tanışmamış, bir araya gelmemiş, irtibata geçmemiş, dost-luk kurmamış; ne olduğunu, nereden ve ne için geldiğini sor-mamış, sadece fotoğrafına bakarak tatmin olmaya çalışmış, onu âdeta kendini rahatlatma aracı olarak kullanmış bir in-sanı, okuyacağınız birkaç sûreyle veya indireceğiniz hatimle kurtaramazsınız. Zira indirilen hatim, indiği yerden ölüyü çı-karamaz, herhangi bir makama taşıyamaz. Öleni Allah’ın tak-dir ettiği makama çıkaracak olan, hatmini yaptığınız Kur’an’ın mesajıdır ve bu mesaja olan sadakattir. Ölen kişi için bu fırsat kaçmıştır.

Ayrıca ölümü beklenen kişiye, kolay ölsün ve öldükten sonra kısa yoldan Cennete gitsin diye, yanında okuyacağınız ayetlerle herhangi bir yardımda bulunamazsınız. Şu ayete dik-katle bakın:

“Bunlar, melek lerin iyi insanlar olarak canlarını aldık ları k imselerdir. (Melek ler onlara:) ‘Selam üzeri-nize olsun, yapmış olduğunuz iyi l ik lerin karş ı l ığı ola-rak Cennete giriniz !’ derler.” (Nahl, 16/32)

Bu ayette Allah, meleklerin, kimleri selamla karşılaya-cağını ve Cennetle müjdeleyeceğini bildiriyor. “Ölürken ya-nında Kur’an okunan kişinin canı selamla alınır” demiyor. Hayatını iyiliklerle geçirmiş ve sâlih bir insan olarak yaşamış kişinin canı selamla alınır ve Cennetle müjdelenir diyor.

Yanlış anlamayın, benim üzerinde durmak istediğim ölüm döşeğinde olan kişiye Kur’an’ın okunması ya da okun-maması değil, Kur’an’ın yaşayanlar tarafından hayata geçiril-mesinin sağlanmasıdır.

Page 311: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

311

Ölünün yanında cenazeye gelenlere Kur’an okumak el-bette ki güzeldir ama olması gereken, ölenin, ölmeden önce Kur’an’ı okuması, anlaması ve yaşamasıdır. Ölmek üzere olan kişi için yükselttiğimiz feryadı, yaşayan insanın Kur’an’la olan münasebeti için de yükseltirsek işte o zaman doğru olanı yap-mış oluruz.

“Şüphes iz , ‘Rabbimiz Al lah’t ı r.’ deyip de, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melek ler iner ve derler k i : ‘K orkmayın, üzülmeyin, s ize vaat edilmiş olan Cennet ’le sevinin. Biz dünya hayat ında da, âhi-ret te de s iz in dos t larınız ız . Cennet ’te s iz in iç in canı-nız ın çek t iği ve is tediğiniz her şey vardır. Çok bağış -layan ve çok merhamet l i olan Al lah’ın bir ik ramı ola-rak , orada s iz in canınız ın çek t iği ve is tediğiniz her şey vardır.’” (Fussilet, 41/30-32)

İşte bu ayetler, insanın ölümünün ve ölümünden son-raki hayatının nasıl gerçekleşeceği keyfiyetini, dünyadaki ya-şadıklarına bağlıyor.

“Rabbim Allah’tır!” diyen kişi, Allah’ın çizdiği yoldan gitmek ve O’nun gösterdiği şekilde yaşamak durumundadır. Yol bittikten ve yanlış yere geldikten sonra navigasyon kullan-manın bir anlamı olmaz.

“Biz böyle gördük, böyle biliyoruz ve bu düzenin de böyle gitmesini istiyoruz! Yani babalarımızı bu kuyuya taş atarken bulduk, biz de atmaya devam edeceğiz!” diyorsanız Kur’an’la örtüşmeyen bir hayat yaşıyorsunuz ki; bu hayat sizi iki cihan saadetine taşıyamaz.

Daha varlıklı olmak, daha lüks yaşamak, daha modern ve konforlu bir hayata sahip olmak için günde kırk defa de-ğişmeye çalışıyoruz da, hurafelerden ve zararlı inanışlardan

Page 312: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

312

kopmak için neden bir gayret içerisine girmiyoruz? Dünyada kullanmak için verilen aklımızı ne diye âhirete saklıyoruz?

Dünyalıklar konusunda, geçmişe bağlı kalmakla yetin-meyip her sahada ilerleme çabası içerisine giriyoruz da, dini meselelerde gelenekçi anlayıştan neden bir türlü kurtulamıyo-ruz? Tatmin olmadığımız ve huzur bulmadığımız halde din adına bize dayatılanları neden sorgulamıyoruz?

Kur’an’ın bir ismi de “Ruh”tur. “İş te sana da böyle emrimizden bir ruh vahyet t ik .” (Şûrâ, 42/52) Onun ruh oluşu, insanı muhatap aldığını ve onu değiştirerek hayatını yeniden inşa etmeyi, yani onun için can olmayı amaçladığını gösterir.

Kur’an’ı tanıtan ayetlere bir bakın; arkasından lafız tek-rarı yapıldığı takdirde ölüye faydası olacak tek bir ayet ya da küçük bir işaret görebilecek misiniz? İşte size Kur’an’ı tanıtan ayetlerden bazı örnekler ve kıyaslamalar:

“Size apaç ık bir nur (olan K ur’an’ı ) indirdik .” (Nisâ, 4/174)

Bu nur, kabirlerimizi aydınlatmak için değil, hayatta iken gönüllerimizi aydınlatmak ve aydınlanan gönüllerimizle hayatımızı ve çevremizi aydınlatmamız içindir.

“Ey İnsanlar! Muhakkak k i s ize Rabbinizden bir nas ihat , gönül lerde olana bir ş i fâ ve mü’minler iç in bir hidâyet ve bir rahmet (olan K ur’an) gelmiş t ir.” (Yûnus, 10/57)

Cesedimiz kabre konduktan sonra -depodaki insanın Güneş’le olan münasebeti gibi- dışardan okunan Kur’an’la bir yere varamayız. Hayatımızı Kur’an’la rahmete dönüştürme-mişsek ve hidâyet üzere yaşamamışsak öldükten sonra doğru yolu bulamayız.

Page 313: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

313

Gündüzün aydınlığında bulamadığınız bir şeyi gecenin karanlığında hiç bulabilir misiniz? Hayatta iken bulmadığımız ve bulmaya da çalışmadığımız Kur’an’ın mesajını öldükten sonra nasıl bulacağız? Bulsak da nasıl yaşayacağız? Verilecek mi bize yaşama imkânı?

“Furkân’ı (hak i le bât ı l ı ayıran K ur’an’ı ) kuluna indiren (Al lah) ne yücedir!” (Furkân, 25/1)

Öldükten sonra hak ve bâtıl arasında tercih yapma şan-sımız yok. O tercihi hayattayken yapacağız. Dünyadayken hangisiyle yaşadıysak öldükten sonra da onunla yolumuza devam edeceğiz. Dere geçerken at bile değiştirilmiyor da öl-dükten sonra batılı hakla nasıl değişttireceğiz?

“O gün, zal im k imse parmak larını ıs ırarak : ‘Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım da keşke falanı dos t edinmeseydim! Yaz ık lar ol sun bana! Andolsun k i K ur’an bana geldik ten sonra beni ondan o sapt ırdı. Zaten şeytan, insanı (ayart t ık tan sonra) yalnız ve yardımcıs ız bırak ır.’ diyecek .” (Furkân, 25/27-29)

Peygamberin öncülük ettiği doğru yoldan gitmek ye-rine, şeytanın kılavuzluk yaptığı ve şeytanlaşmış insanların rol model olduğu batıl yoldan giderek ömrümüzü tamamladıysak gideceğimiz yer bataklıktır, karanlıktır. Arkamızdan okunacak bu ayetler yolumuzu değiştirmez, bataklığı bahçeye, karanlığı aydınlığa dönüştürmez.

“Topluca Al lah’ın ipine (K ur’an’a) sarı l ın!” (Âl-i İmrân, 3/103)

Öldükten sonra Allah’ın ipine yani Kur’an’a sarılmak is-tesek de sarılamayız. Çünkü ipin ucu kaçmıştır. Zamanında ipe sarılmışsak, düşmekten korkmayalım. Zira gittiğimiz yerde

Page 314: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

314

düşme tehlikesi olmayacaktır. Ama Allah’ın ipi yerine şeyta-nın yularına sarılmışsak, o yuların bizi nereye savuracağı bel-lidir.

“İş te benim doğru yolum budur (K ur’an’dır)...” (En’âm, 6/153)

Artık iş işten geçmiştir. Yol doğru olsa ne olur, eğri olsa ne olur? Hayatta iken yaşadığımız yol doğru ise, doğru Cen-nete... Ama eğri ise, gideceğimiz yer de eğridir. “Allah rahmet sahibidir!” diyerek kendimizi avutmayalım! Zira Allah bize Kur’an’ı göndererek rahmetini tecelli ettirmiş ve yollarını da göstermiştir. Ondan sonraki rahmet bize aittir. Biz kendimize acımıyorsak yani kendi nefsimize zulmediyorsak Allah ne yapsın bize? Zorla cennete mi koysun?

“...(K ur’an) yol gös teric i ve müjdeleyic i olarak inmiş t ir.” (el-Bakara, 2/97)

Müjde zamanı geçti. Eğer gösterdiği yoldan gitmişsek, yukarıda Nahl Sûresi’nden verdiğim örnek âyette buyrulduğu gibi, zaten ölürken Cennet müjdesini alacağız. Böyle bir müjde ile karşılanmayacaksak, beklememiz beyhude olacak; çünkü ikinci bir sürpriz olmayacak.

“Ayet leri aç ık lanmış , Arapça olarak okunan bir k i tapt ır (K ur’an)...” (Fussilet, 41/3-4)

Ayetlerin açıklanmış olması ya da olmaması artık bizi ilgilendirmeyecek, çünkü okuma imkânı olmayacak. Sadece geride bıraktığımız insanlar Kur’an’dan Arapça metinler oku-yarak bizleri kurtarmaya çalışacak. Cankurtaranlar, canlı in-sanları kurtarır. Ölenlerin cesedini bulmak dalgıçların işidir. Bizim Kur’an’la kurtuluşumuzun zamanı geçmiş olacak. Artık ondan sonra kıyâmet meleklerinin elinde olacağız. Ne yapa-

Page 315: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

315

cağımız ve öldükten sonraki hayatımıza nasıl devam edeceği-miz, onlara teslim edeceğimiz amel defterlerimize (hard disk-lerimize) bağlı olacak.

Kadınların Cenaze Namazı Kılması

Sadece duadan ibaret olan Cenaze Namazı, kadın ol-sun, erkek olsun, her Müslüman için zorunlu bir ibadettir. Bu-nun zorunluluğu, Allah’ın sınırsız rahmetinin tecellisinin bir sonucudur. Kulunun bağışlanmasını isteyen Allah, bir sorum-luluk projesi olarak, inananların birbirlerinin bağışlanması için yükümlülük almalarını, dünyadaki yardımlaşmalarının son örneğini Cenaze Namazı (duası) ile göstermelerini istiyor.

Cenaze Namazını neden sadece erkekler kılar, bunu anlamak mümkün değil! Oysa namazdan önce, ölen kişinin durumu hakkında cemaatten şahitlik istenir ve helallik alınır. Soruyorum size: Ölen kişi kadınsa, erkeklerin kadın hakkın-daki şahitliği doğru mudur? Nereden bilebilirsiniz iyi ya da kötü bir insan olduğunu?

Kadınların vermesi gereken kararı ne diye siz veriyorsu-nuz? Eşinizin (karınızın) şahit olduğu bir olay için, mahke-mede kocası olarak şahitlik edebilir misiniz? O halde hangi hakla karınızın şahitlik etmesi gerekirken, tanımadığınız bir kadın için şahitlik ediyorsunuz?

Ya helalleşmeye ne diyeceksiniz? Kadınların daha çok birbirleri üzerinde hakları vardır. Dolayısıyla, ölen kadına hak-larını helal edecek olan, öncelikle hemcinsleridir...

Peki, siz hiç görmediğiniz, hiç tanımadığınız bir kadınla ilgili olarak hak beyanında nasıl bulunuyorsunuz? Size ait ol-

Page 316: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

316

mayan bir hakkı helal etmekle, kadınların hakkı da helal edil-miş oluyor mu? Diyeceksiniz ki: Bu iş cenaze evden çıkmadan yapılıyor! Peki, namaz da evde eda ediliyor mu? Çünkü esas olan namaza (toplu duaya) katılmaktır.

“Cenaze Namazı bir duadır.” dedik. Ölen bir kadına, hemcinsinin dua etmesiyle erkeğin dua etmesi aynı olamaz. Çünkü birbirlerinin yakını, dostu, arkadaşı olan kadınlar, ara-larından ayrılan kardeşleri için daha içten dua ederler, daha samimi yakarışta bulunurlar, namazı daha yürekten eda eder-ler. Kadınların ölen kadın kardeşlerinin cenaze duasına katı-lamaması kadar büyük bir haksızlık olabilir mi?

Yeri gelmişken bir hususa değinmeden de geçemeye-ceğim: Cenaze namazlarında yapılan duanın mutlaka anlaşılır olması gerekir. Aksi halde ölen kardeşiniz için görevinizi yap-mış olamazsınız. Bakmayın, Cenaze Duası diye, Arapça klasik duaları size dayatmalarına! “Standart Cenaze Duası” diye bir şey olmaz. Herkes, ölen kardeşine nasıl isterse, o şekilde kendi diliyle dua eder.

“Yok efendim, Cenaze Duasını bilenler duayı, bilme-yenler dua niyetine Fâtihayı okusun!” deniyor. Böyle bir akıl tutulması olabilir mi? Dua niyetine Fâtiha nasıl okunur? Fâtiha zaten duadır fakat hayatta olan insanların, doğru ya-şamaları adına kendileri için yapmaları gereken bir duadır. Ölen insana bunun nasıl bir faydası olabilir? Ayrıca yemek niyetine su içmek, su niyetine yemek yemek olabilir mi? An-kara niyetine Samsun’a gidebilir misiniz? Dua duadır. Dua et-mek isteyen insanları illa da Arapça olacak diye neden Fâti-hayı okumaya zorluyorsunuz?

Arapçanın sizden çektiği nedir? Kur’an Arapçadır diye her şeyi Arapça mı yapacaksınız? Bilmediğiniz bir dille nasıl dua edersiniz? Hz. Peygamber, dualarını Arapça kutsal bir dil

Page 317: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

317

olduğu için değil, o dili konuştuğu için Arapça yapıyordu. Yani sünnet olan, duanın Arapça olması değil, dua edenin, duasını kendi diliyle yapmasıdır.

Bırakın insanları, kadın erkek ayrı saflarda namazlarını eda etsinler; ölen kardeşleri için, içlerinden geldiği gibi ni-yazda bulunsunlar. Olması gereken de budur. Bu şekilde olursa, cenaze namazları daha feyizli ve daha anlamlı olur.

Ölmekten Korkmak

Madem dünya sıkıntıların, ahiret ebedi istirahatin yeridir o halde ölmekten ne diye korkuyoruz? Ölen kardeşlerimiz için “ebedi istirahatgâhına uğurlandı” demiyor muyuz? Madem istirahat et-meye gideceğiz ölümden bu kaçış neyin nesidir? Yoksa yalanla ken-dimizi mi aldatıyoruz?

“İnsan uykudadır, öldüğü zaman uyanacaktır.” Hz. Ali

Ölümü öyle korkunç bir hâle getirmişler ki, sanırsınız ölen insanı mezara canlı olarak gömüyorlar ve Kıyâmete ka-dar da o daracık ve karanlık yerde canlı olarak hayatına de-vam edecek.

“Kabir Âlemi” bölümünde anlattığım gibi, ölen insanın, gömüldüğü yerle hiçbir bağlantısı yoktur. Sadece aslı toprak olan insanın, bedeninin aslına yani toprağa dönmesi vardır. İnsanın özü ruhtur. Ruh, Allah’tan gelmiş ve Allah’a dönecek. Ve insan, ruhuyla Allah’ın belirlediği bir âlemde hayatına de-vam edecektir. “Biz ancak Al lah iç in varız ve biz so-nunda O’na döneceğiz .” (Bakara, 2/156)

Page 318: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

318

Onun için ölümden asla korkmamalıyız. Hatta iyi ve faydalı bir insan olarak yaşamışsak, Emr-i Hakk’ın vaki ola-cağı günü heyecanla beklemeli, “göçebe hayatı bitiyor ve ger-çek hayat başlıyor” diye de sevinmeliyiz.

Madem dünya sıkıntıların, ahiret ebedi istirahatin yeri-dir o halde ölmekten ne diye korkuyoruz? Ölen kardeşlerimiz için “ebedi istirahatgâhına uğurlandı” demiyor muyuz? Ma-dem istirahat etmeye gideceğiz ölümden bu kaçış neyin nesi-dir?

Şöyle bir düşünün: En çok korktuğunuz ölüm hâlini sü-rekli bir şekilde yaşamaktasınız. Uyuyan insan her gün 7-8 saat küçük ölümü yaşamaktadır. Ölüm, uykunun farklı bir versiyonu ve biraz daha derinidir. Ancak ölümle final yaparak göç ettiğiniz hayat, yaşadığınızdan daha gerçek ve daha cazip olacaktır.

Hz. Ali’nin dediği gibi: “İnsan uykudadır, öldüğü zaman uyanacaktır.” Onun için kısa ve geçici olan dünya hayatını efsaneleştirmeyelim ve bütün bir hayatı, o seksen yıla hapse-derek heba etmeyelim! Nerede ne kadar kalacaksak orası için o kadar çalışalım.

Yaşam güzeldir ama ölüm yaşamdan daha güzeldir. Çünkü öldükten sonraki hayat -eğer elde edebilirsek- hem daha güzeldir, hem de süreklidir. Ölümle hayatın çok az bir bölümü sona erer. Bu bölüm sorunlu ve zordur. Bu zorunlu bölümden sonra yeni hayatın kapısı açılır. Esas mesele, ölümle başlayacak olan yeni ve ebedi hayatın hazırlıklarının tamamlanmış olmasıdır.

Her yıl daha da büyük bir heyecanla hayata bağlanmak adına, doğduğumuz günleri “doğum günü” adıyla kutlamaya çalışırız; hayata yeni ve farklı bir yüzle devam etmek isteriz;

Page 319: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

319

değişik hedefler koyarak ve farklı hayaller kurarak, yeni bir sayfa açmaya gayret gösteririz...

Oysa kutladığımız her doğum günü bizi ölüme bir yıl daha yaklaştırmaktadır. Çünkü doğduğumuz günden ne ka-dar uzaklaşırsak öleceğimiz güne o kadar yaklaşırız. Onun için bu günlere “ölüme yaklaşma günleri” desek daha doğru olur.

Aslında olaya biraz daha nesnel bir yaklaşımla bakar-sak, doğum günü diye bir şeyin olmadığını göreceğiz. Çünkü insan doğmaz ve ölmez. Doğan da, ölen de bedendir.

İnsan, tıpkı Güneş gibidir. Doğduğunu ve battığını san-dığımız Güneş, sadece bulunduğu yerde döner. Dünyanın dönüşüne bağlı olarak Güneş’in doğduğunu ve battığını sanı-rız. Oysa doğan da, batan da yoktur. Görünen ve görünme-yen vardır. Doğum ve ölüm dediğimiz şey bir bedeni giyme-miz ve o bedeni çıkarmamızdır. Bu gezegende yaşamak için bu bedene giyeriz, ayrılmak için de bu bedeni çıkarırız. Oysa hayat devam ediyor. Doğan da, ölen de yoktur; gelen ve gi-den vardır.

Tekrar konumuza dönelim:

Gelenekçi anlayıştan kopmadan, cenaze kültürünüzün İslamileşmesi, kadınların Cenaze Namazına başlaması ve ölümle ilgili kanaatlerinizin değişmesi mümkün olmayacaktır. Yapacağınız değişiklikler dinde değil, dinleştirilen âdetlerde olacaktır. Bu konuda korkmayın, cesur olun ve yılmayın. Üze-rinizdeki ölü toprağını atarak, Allah’ın rahmetine sarılın. İnşal-lah önünüz açılacaktır.

Özellikle ülkemizin Güneydoğu Anadolu bölgesinde, her yıl onlarca insan töre ve gelenekler yüzünden ölüyor, öl-dürülüyor. Şimdi töre yanlışsa, siz bu yanlışta ısrar edip insan-ları öldürmeye devam mı edeceksiniz?

Page 320: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

320

Hep geçmişe bağlı kalırsak, gelecekle ilgili güzel şeyler ortaya koyamayız. Geçmişle geleceği birleştiren bir konsept ortaya koymalı ve geçmişe bakarak gelecekle ilgili planlar yapmalıyız.

Geçmişe giderek bağ-bahçe alıp ekemezsiniz ama ekim konusunda geçmişin deneyiminden istifade edebilirsiniz; dükkân açıp para kazanamazsınız ama para kazanmak konu-sunda tecrübenizi genişletebilirsiniz; okula gidip meslek sahibi olamazsınız ama meslek sahibi olmak için okumanın gerekli-liğine inanırsınız; tatile gidip dinlenemezsiniz ama dinlenmek için tatilin lüzumlu olduğunu anlarsınız.

Ayrıca, madem aklımızı kullanmayacak ve ecdadımızın aklıyla yaşayacaktık, o halde Allah neden bize de aynı akıldan verdi? Eğer aklımızın kendiliğinden işlediğini düşünüyorsak, Allah ne diye aklın kullanılması konusunda sık sık uyarıda bu-lunuyor? Demek ki akıl sahibi olmakla aklı kullanmak aynı şey değildir. Paranız olur ama kullanmasını bilmediğiniz için çok yoksul ve sefil bir hayat yaşayabilirsiniz. Onun için yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım konularda aklımızı kullanmalıyız; duyduklarımızı, inandıklarımızı, yaşadıklarımızı sorgulamalı-yız.

Ölüm, dünya ile âhiret arasında çok hassas bir çizgidir. Allah, Kur’an’da üç ayrı yerde de ölümden bahsederken “Her canl ı ölümü tadacak t ır.” (A. İmrân, 3/185; Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/57) şeklinde bu hassas çizginin, tadımlık bir an olacağına vurgu yapıyor.

Anestezi alanlar verilen ilacın tesiriyle kısa zamanda tatlı bir uykuya geçerler. Aynen bunun gibidir ölüm. Ölen insan da geçici bir sarhoşlukla hayat değiştirir. Dünyalık cesedini bı-rakarak, gerçek hayata doğru yola girer.

Page 321: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

321

Anestezi alanla ölen arasındaki tek fark, anestezi alan uyandığı zaman hayatını kaldığı yerden sürdürür ama ölümle uyanan, hayata başka âlemde devam eder.

Dünya ve âhiret bir bütündür. Biri doğu, diğeri batı gi-bidir. Bu bütünün efendisi olarak her ikisinin de hakkını ver-memiz gerekir. Birine yaklaşınca, diğerinden uzaklaşırız. Ama devamlı Güneş’e doğru yönelirsek, hem dünyayı turlamış hem de karanlıkta kalmamış oluruz. Onun için bizi karanlıktan kurtaracak, dünya ve âhiret dengesini sağlayacak şekilde isti-kametimizi belirleyecek olan Kur’an Güneşini iyi takip etme-liyiz! “O, s iz i melek leri eş l iğinde üzerinize indirdiği (vahiyle) des tek leyip dimdik ayak ta tutar k i , bu sa-yede s iz i karanl ık lardan aydınl ığa ç ıkars ın. O, mü’minler iç in s ınırs ız bir rahmet kaynağıdır.” (Ahzab, 33/43)

Ölümün acı olmasını istemiyorsak boğazı, denizi, or-manı, gölü değil; Cenneti gören bir evimiz olsun. Evimiz geniş olsun, güzel olsun ama Cennetten daha çekici olmasın. Dolu ve doğru bir hayatımız olsun ama günahlarla değil.

Page 322: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

322

Page 323: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

323

Kabir Âlemi,

Sual Melekleri (Münker ve Nekir),

Ölüye Telkin Vermek

Kabre girenlerin âlemi kabirse, kabre girmeyenlerin âlemi ne-rededir?

Ölüye telkin vererek, ölen bir insanın bilmediği bir dille Al-lah’a karşı kopya çekmesini nasıl hazmedersiniz?

Kabir âlemi konusunda sağlıklı bir sonuca varabilmek için ruhu, ölümü ve ölümden sonrasını diğer mevzularda ol-duğu gibi ayetler ışığında ele almak gerekiyor.

Kıyâmet kopmadan, diriliş gerçekleşmeden, Hesap Günü gelip çatmadan ölen insanın, bedeni kabre konur kon-maz Rabbi, dini ve peygamberi hakkında sorular sorularak ifadesinin alınacağını ve arkasından vereceği cevaba göre Cennete ya da Cehenneme gönderileceğine iddia etmek doğru olmaz.

Ölenlerin sadece Kıyâmetten sonra dirileceği Kur’an’da açık seçik ifade edilmişken, mezarda ruhla bedeni tekrar bir-leştirerek Sual Melekleri’nin karşısına dikmek ve bunu da bir iman mevzusu yapmak dine saygısızlık olur.

Page 324: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

324

Kabir Azabı ve Sual Melekleri’yle ilgili son derece çeşit-lilik gösteren görüşler bulunmaktadır. Özellikle ruhun bedeni terkinden sonra ne olup bittiği konusunda değişik yorumlar yapılmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir:

1. “Ölen insan, ruh ve bedenin tekrar birleşmesiylemezarda dirilir. Münker ve Nekir meleklerinin soru-larına muhatap olduktan sonra tekrar ölür ve vere-ceği cevaba göre ruh Cennete ya da Cehenneme gönderilir...”

2. “Ölen insanın ruhu, öldüğü andan itibaren dirile-ceği güne kadar dondurulur. Olup bitenden, yakın-larından, mezarından haberi olmaz...”

3. “Ölen insanın ruhu bedenden ayrıldıktan sonra di-rileceği güne kadar dünyada yaşadıklarına bakıla-rak ya cennet bahçesinde ya da cehennem çuku-runda hayatına devam eder...”

Yapılan bu yorumları değerlendirebilmek için ruhla il-gili düşündüklerimizi ya da bilebildiklerimizi, ruh-beden ilişki-sini -kısa da olsa- gözden geçirmek gerekir diye düşünüyo-rum.

İnsana hayat veren, onunla yaşayan, düşünen, anla-yan, idrak eden, akıl yürüten ve onu bir kişi/şahıs haline geti-ren manevi varlığa ruh diyoruz. Ruh, bu manada aklın erdiği bilgileri anlayan, duyu organlarından beyne gelen hisleri alan ve kavrayan, bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan bir güçtür.

Basiret, zarafet, nezaket, nezahet, vakar, tevazu, onur, şeref, ar, namus, edep, hayâ, haysiyet, iffet, fazilet, doğruluk, sevgi, saygı gibi hasletleri bünyesinde barındıran ruhtur.

Bu anlamıyla ruh, insanı diğer canlılardan ayıran, ona bilincini kazandıran ve insan olma özelliklerini bünyesinde

Page 325: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

325

barındıran, ölüm hadisesinden sonra da varlığını devam etti-recek olan metafizik bir enerji formudur.

Kur’an, ruhun mahiyeti hakkında detaya girmemiş ve açıklayıcı herhangi bir bilgi de vermemiştir.

“Sana ruh hakk ında soru soruyorlar. De k i: Ruh, Rabbimin bi leceği bir şeydir. Onun hakk ında s ize çok az bi lgi veri lmiş t ir.” (İsrâ, 17/85)

Ayette sözü edilen “çok az bir bilgi” ruh kavramıyla ilgili yukarıda da anlatmaya çalıştığım yoruma açık ufak tefek bil-gilerdir. Bu konuda Hz. Peygamber de hikmetine binaen de-taya girmemiştir.

Dinde insanın maddi olmayan tarafı ya da özü olarak tanımlanan ruh, genel anlamda bireysellikle eşanlamlı olarak değerlendirilir ve kişinin ilahiliğe iştirak eden kısmı olarak tarif edilir. “Ona şek i l verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman...” (Hicr, 15/29) ayetinde ifade edildiği gibi, ruhun insanın hayat bulması için Allah tarafından ona üflenen bir enerji olduğu anlatılır.

Ruh kavramının dinden dine, felsefeden felsefeye, kül-türden kültüre geniş ölçüde çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. Fakat birçok dini ve felsefi gelenekte ruhun her canlı oluşu-mun özünü içeren, kendine has bir varlık olduğu ve insanın temel unsurunun ruh olduğu kabul edilir. Böyle olunca da be-denden çok ruha ağırlık verilir.

Yeri gelmişken ruh ve beden ilişkisine değinmeden geç-mek istemiyorum. Çünkü her ikisi de insan için olmazsa ol-mazdır ve ruh asıl olmakla beraber beden de bu aslı taşıyan unsurdur.

Page 326: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

326

Bu itibarla, insanın bedeniyle ve ruhuyla bir bütün ol-duğu bilinmelidir. Dolayısıyla bu bütünün parçalarına, du-rumlarına göre değer vermeli, hizmet etmeli, onları beslemeli ve canlı tutmalı.

Bazı insanlar uydurma dini gerekçelerle çilecilik adına bedenlerini aşağılarlar ve bedene eziyeti dindarlık olarak te-lakki ederler. Oysa bu son derece yanlıştır ve ahmakça bir uy-gulamadır. Bedene eziyet ederek Allah’ı memnun etmek ola-cak iş midir?

Evet, insan sadece bedenden ibaret değildir ama be-densiz de değildir. Beden sayesinde dünyadaki hayatını idame ettirir.

Beden tıpkı araba gibidir. Arabanıza gösterdiğiniz öze-nin onlarca katını bedeninize göstermelisiniz. Çünkü o sizi sa-dece taşımakla kalmaz, aynı zamanda yaşamanızı sağlar ve geleceğe hazırlanmanız için sorumluluk alır.

Ruhu ihmal edip de sadece bedene hizmet eden kişi de sefaletten kurtulamaz. Çünkü bedenin aslı topraktır, toprak süfliliğe hazımlıdır ama ruhun kaynağında sefalete yer yoktur.

Hayatı maddeden ibaret görenler ruhun varlığına inan-salar da kendilerini sadece bedenden ibaret sanırlar ve bu in-sanlar farkında olmadan materyalist düşüncenin etkisinde ha-yatlarını mezarda geçirirler. Mezardan kurtulmak, ruhun var-lığına ve onun bedenden çok daha üstün bir varlık olduğuna inanmaya bağlıdır.

Ayna sadece bedeninizin dış yüzeyini gösterir, gerçek yüzünüzü gösteremez. Ultrason insan vücudunun içinde olup bitenleri gösterir ama gerçek kimliği konusunda bilgi veremez.

Page 327: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

327

MR vücudunuzun herhangi bir bölgesine ait kesitin görünü-münü ortaya koyar ama kafadan geçen ve geçirilenleri bile-mez...

Ekokardiyografi yoluyla biyolojik kalbin içyapısını ve iş-levini incelersiniz ama gerçek kalpten nelerin geçtiğini bile-mezsiniz. Yani göremediğiniz, bilemediğiniz, fark edemediği-niz bu duyguları yaşayan birisi vardır ve o da ruhtur. Onu an-lamak ve ona hizmet etmek önemlidir...

Kabir Âlemi

Genel itibariyle insan hayatında iki âlem vardır. Bun-lardan biri dünya, diğeri âhirettir. Kabir Âlemi dedikleri, as-lında ruhlar âlemidir. Bedenler çürüyüp toprak olduğu ve ruh-lar baki kaldığı için insanın dirileceği güne kadar ruhların bu-lunduğu yere “Ruhlar Âlemi” denmektedir.

İnsanlar, daha çok bedenleriyle haşir neşir oldukları için, öldükten sonra cesetlerinin defnedildiği zamandan bir daha dirilecekleri güne kadar olan zamana “Kabir Âlemi” di-yorlar.

“Kabir Âlemi” diye anlatmaya çalıştığınız zamana, dünya ve âhiret hayatı dediğiniz gibi, “Kabir Hayatı” diye-mezsiniz. Çünkü kabir hayatı diye bir hayat yoktur. Sadece ölen insanın cansız bedeninin konulduğu bir yer vardır.

Kur’an’da kabirden bahseden örneklerin hiçbirinde ka-bir hayatından söz edilmez. Bilakis kabirde hayatın olmadı-ğından söz edilir. Nitekim “Sen kabirdek i lere iş i t t i remez-s in.” (Fâtır, 35/22); “K âfirlerin mezardak i lerden ümit-lerini kes t ik leri gibi âhiret ten ümit lerini kesmiş ler-dir.” (Mümtehine, 60/13) ayetleri de bu gerçeği doğrulamak-tadır.

Page 328: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

328

Aşağıda vereceğim örneklerin bir kısmında ölen insan-ların cesetlerinin gömülü olduğu yerden bahsedilirken, diğer bazı örneklerde yeniden diriliş için insanların cesetlerinin bu-lunduğu yerden dirilerek çıkışları anlatılır.

Bu diriliş mezarda bulunan ruhun kaldığı yerden ha-yata devam etmesi değil, çürüyen cesetten geri kalan ve insan bedeninin özünü oluşturan “kuyruk sokumu” anlamındaki “acbü’z-zeneb” denen maddeden/atomdan bedenin oluşarak tekrar ruhla buluşmasıdır.

Beden, bütünüyle çürüyüp toprağa karışsa da bedenin özü durumunda olan acbü’z-zeneb, ilk zamanki gibi tazeliğini korur. İlk yaratılışta olduğu gibi ikinci yaratılışta da beden bu özden meydana gelir.

Hz. Peygamber’in hardal tanesine benzettiği acbü’z-ze-neb, hadisçiler tarafından insan bedeninin bütün özelliklerini ihtiva eden kuyruk sokumu olarak açıklanmıştır. Bu konuda rivayet edilen en muteber iki hadis şöyledir:

“Sonra Allah gökten bir (hayat) suyu indirir ve bu sa-yede ölüler, bitkinin yerden bitişi gibi (kabirlerinden) çıkarlar. İnsan cesedi bütünüyle çürüyüp yok olur, ancak acbü’z-zeneb müstesna, insanlar bundan yaratılır.” (Buhârî, Tefsîr 39/3, 78/1; Müslim, Fiten 141; İbn Mâce, Zühd 32)

“Toprak insanoğlunun acb dışındaki bütün cesedini yi-yip tüketir. İnsan acb’den yaratılmıştır; tekrar ondan meydana getirilecektir.” (Müsned, II, 322, 428; Müslim, Fiten 142; Ebû Dâvûd, Sünnet 24)

Hadis’te geçen “acb” kelimesi “her şeyin son kısmı” an-lamına gelmektedir. “Kuyruk” anlamına gelen, aynı zamanda “bir şeyin sonu ve ucu” demek olan “zeneb” kelimesiyle bir-leştiğinde “acbü’z-zeneb” olur ve “kuyruk sokumu” anlamına gelir.

Page 329: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

329

Kur’an’da kabir/mezar anlamında tekil ve çoğul olarak geçen kelimelerin bulunduğu ayet sayısı on birdir. “Kubûr” beş, “ecdâs (kabirler)” üç, “kabr” iki, “mekâbir” bir yerde ge-çer.

Kubûr: Hac, 22/7; Fâtır, 35/22; Mümtehine, 60/13; İn-fitâr, 82/4; Âdiyât, 100/9

Ecdâs: Yâsîn, 36/51; Kamer, 54/7; Meâric, 70/43 Kabr: Tevbe, 9/84; Abese, 80/21 Mekâbir: Tekâsür, 102/2

Kabri anlatan bu ayetlerin hiçbirinde kabir hayatından bah-sedilmez.

Ölen İnsanın Mezarda Dirilmesi ve

Sual Meleklerinin (Münker ve Nekir) Gel-mesi

“Ölen insan ruh ve bedenin tekrar birleşmesiyle me-zarda dirilir!” tezini savunanlar: “(Onlar da) şöyle derler: ‘Ey Rabbimiz ! Biz i ik i defa öldürdün, ik i defa da di-ri l t t in. Günahlarımız ı kabul leniyoruz . Şimdi (bu ateş-ten) bir ç ık ış yolu var mı?’” (Mü’min, 40/11) ayetini esas alırlar ve ayette geçen “iki defa öldürdün, iki defa dirilttin” ifadesinin, kabirdeki dirilmeyi ve arkasından ikinci kez ölmeyi anlattığını iddia ederler.

Oysa bu tez, el-Bakara Sûresi’nin 2/28. ayetiyle tama-men çürütülmektedir: “Al lah’ı nas ı l inkâr edebil irs iniz k i? Siz ler ölü (yok) halde idiniz , diri l t t i (yok tan var et t i) s iz i . Sonra öldürecek , yine diri l tecek (s iz i), sonra da O ’nun huzuruna götürüleceks iniz .”

Page 330: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

330

Bu ayette geçen birinci ölümün, insanın dünyaya gel-meden önceki durumu; birinci dirilişin, dünyaya gelişi; ikinci ölümün dünyadan gidişi ve ikinci dirilişin ise âhiretteki dirilişi anlattığı açıkça anlaşılmaktadır.

“Al lah, onu hangi şeyden yarat t ı (hiç düşünmez mi)? Bir nut feden (spermadan) yarat t ı da ona (en gü-zel suret te) şek i l verdi. Sonra da ona (yaşayıp ge-ç inme, anlayıp inanma) yolunu kolaylaş t ırdı. Sonra onu öldürdü ve (cesedini) kabre gömdürdü. Sonra, di-lediği zaman onu tek rar diri l tecek .” (Abese, 80/18-22)

Bu ayetlere baktığınız zaman da, insanın dünyaya geli-şinden itibaren dirileceği güne kadar anlatılan safhalarda, ka-birde dirilişin olmadığını göreceksiniz:

Âhirette, Cennet ehli birbirlerine şöyle söylerler: “Pek i, biz art ık ölmeyecek miyiz? İ lk ölümden başka ölme-yeceğiz ve azaba da uğrat ı lmayacağız , deği l mi?” (Sâffât, 37/58-59)

“Siz i yaratan, sonra öldüren ve sonra tek rar di-ri l tecek olan O ’dur. Hiç kuşkusuz insan pek nankör-dür.” (Hac, 22/66)

Bu ayetlerden de anlaşılıyor ki dünyaya geldikten sonra insan sadece bir defa ölecek ve arkasından da sadece âhirette dirilecektir.

Eğer sanıldığı ya da iddia edildiği gibi ölen insan gö-müldüğü yerde azap görseydi, o zaman denizde kaybolanlar ve cesetleri ateşle yakılanlar bu azaptan kurtulmuş olacak-lardı.

Ayrıca, sorulara cevap verildikten sonra tekrar ölümün gerçekleşeceğini iddia edenler, diğer taraftan kabir azabının cesetle birlikte yaşanacağını söylüyorlar.

Page 331: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

331

Hatta bu konuda Hz. Peygamber’in bir kabristanlıktan geçerken, oradaki kabir ehlinin azap seslerini duyduğunu sa-vunuyorlar. Aslında bu savın doğru olup olmadığını tespit et-mek çok kolaydır. Mezara ışıklı kamera yerleştirirsiniz ve içerde olup bitenleri pek ala takip edebilirsiniz.

Organ naklinin hızla geliştiği ve kabul gördüğü çağı-mızda kalp, karaciğer, böbrek, kornea ve pankreas nakilleri yapılıyor. Kabirde ruhla cesedin tekrar bir araya geldiği tezine inananlara sorarım: “Ölen insanın cesedi mezara girdikten sonra ruhla birleşince nakledilen uzuvlar hangi ruhun kontro-lüne veriliyor?”

Eğer mezarda ölen insanın cesedi ruhuyla birleşerek ka-bir hayatı denen bir hayat başlıyorsa, nakledilen kalp başka-sında yaşarken onun yerine kimin kalbi azap görüyor? Vücu-dun diğer uzuvları azap görürken nakledilen uzuvlar bir başka bedende azap görmeden hayatlarına devam ediyor... Böyle bir şey olabilir mi?

Aslında mezar hayatına inanan insanların inancı, bun-dan yaklaşık beş bin sene önce yaşayan Mısır firavunlarının inancıyla örtüşüyor. Onlar da insan hayatının öldükten sonra kabirde/mezarda devam ettiğine inanıyorlardı. Bunun için dünyanın en güvenli yapıtları olan piramitleri inşa etmişlerdi.

Bundan beş bin yıl önce firavun ve kraliçeleri defnet-mek için her biri iki ton ağırlığında, bin kilometrelik mesafe-den taşınan ve sekiz yüz milyon kaya parçasından oluşan, al-tısı küçük, üçü büyük toplam dokuz piramit inşa ettiler. Orta-lama yüz otuz yıl devam eden çalışmada yüz binlerce köle ça-lıştırıldı ve her gün yüzlerce köle bu ağır yükün altında can verdi. Ölümden sonra hayatın devam ettiğine inanan firavun, kölelerin kendi kabrinin yanına defnedilmesini emretti. Pira-mitlerde çalışan köleler için de hemen yakında özel piramitler

Page 332: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

332

yaptırdı ki öldükten sonra da orada medfun bulunan köleler hizmetlerine devam etsinler!

İnsanların yüreklerine mezar korkusu salan kesim: “Me-zardan korkan insanları neden rahatlatıyorsunuz? Bırakın korksunlar da günah işlemesinler!” şeklinde hezeyanlarda bu-lunarak huzur, güven ve barış dini olan İslam’ı korku dinine dönüştürmeye ve böylece onu bir tehdit unsuru olarak kul-lanmaya çalışıyorlar.

Allah kimin neden sakınacağını ve ne için korkacağını Kur’an’da anlatıyor:

“Öyle bir günden korkun k i, o gün hiç k imse bir başkas ı adına bir şey ödeyemez. Hiç k imseden her-hangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye al ınmaz. Onlara yardım da edi lmez.” (el-Bakara, 2/48)

“Al lah’a döneceğiniz ve sonra hiç k imseye hak-s ız l ık edi lmeks iz in herkese kazancının eks ik s iz ola-rak veri leceği günden sak ının!” (el-Bakara, 2/281)

“Ey İnsanlar! Rabbinize karş ı gelmek ten sak ı-nın! Hiçbir babanın çocuğuna yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babas ına fayda veremeyeceği gün-den sak ının! (Ona göre haz ırl ık yapın.) Şüphes iz Al -lah’ın vaadi gerçek t ir. Sak ın dünya hayat ı s iz i aldat-mas ın! O aldat ıc ı (şeytan) da Al lah’ın affına güvendi-rerek s iz i aldatmas ın. (Nas ı l ol sa Al lah affedic idir di-yerek s iz i günah iş lemeye sevk etmes in)!” (Lokmân, 31/33)

Bunlar gibi daha birçok ayette sakınmanın Allah’a karşı gelmekle, korkmanın cehennem azabına uğramakla alakalı olduğu görülmektedir. Kur’an’ın hiçbir yerinde mezar korkusu yoktur.

Page 333: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

333

Bu arada gömüldükten hemen sonra sual meleklerini mevtanın başına dikerek onu imtihana çekmek de ayrı bir tar-tışma konusudur. Sınav dünyadadır, sonuçlar âhirette açıkla-nacak ve dünya sınavındaki başarısızlığın nedeni de orada so-rulacaktır.

“O, amel (davranış ve eylem) bak ımından hangi-niz in daha iyi (ve güzel ) olacağını denemek iç in ölümü ve hayat ı yarat t ı .” (Mülk, 67/2) ayetinde sınavın yeri veriliyor.

Mezar bir geçiş turnikesi, bir güvenlik noktası, bir güm-rük kapısı değildir. Hele üç soruya verilecek birkaç kelimelik cevapla geçiştirilecek ve ebedi saadeti ya da nihayetsiz fela-keti kazandıracak bir yer hiç değildir.

Ölüm, ahiret kapısının açılması ve ebedi yolculuğun başlamasıdır. Bu yolculuk ve nihayetinde konaklayacağımız yer, tamamen dünyadaki eylemlerimize bağlıdır. Zaten dün-yaya geliş amacımız da budur.

Ölen İnsanın Ruhu

Dirileceği Güne Kadar Dondurulur

İddiası

Bu tezi savunanların hiçbir Kur’ânî dayanakları yoktur. Bu savın, hiçbir mantıkî temeli de bulunmamaktadır. Sadece zanna dayalı ve yoruma açık bir konsepttir.

Ruhun derin dondurucu gibi özel bir yerde dondurula-rak bekletilmesine gerek yoktur. Çünkü o zaten mânevîdir ve geldiği kaynak da bellidir. Nasıl ki vücut geldiği toprağa geri

Page 334: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

334

dönüyorsa, ruh da geldiği yere yani Allah’a döner. Bu dönüş nasıl olur, ruh nerede bekletilir ve hayatına hangi şartlarda nasıl devam eder bunu sadece Allah bilir. Bu konuda bilinen ve Kur’an’dan anlaşılan tek şey, ruhun Allah’a döndürüleceği hususudur.

“Hayır; can, köprücük kemiğine gel ip dayandığı zaman: “Son müdahaleyi yapacak k im? (Ömrü uzata-cak biri var mı?)” denir. Art ık (ölüm s ıras ı gelen) ay-rı lma vak t inin geldiğini anlar. Ve (ölüm heyecanıyla) bacak lar(ı) birbirine dolaş ır. O gün yalnız Rabbine doğru sevk iyat vardır.” (Kıyâmet, 75/26-30)

En son ayette sevkiyatın Rabbe doğru yapılacağı vur-gulanıyor. Bu gidiş bedensiz bir gidiştir. Çünkü beden zaten herkesin huzurunda toprağa veriliyor. Rabbe sevk edilen ruh neden dondurularak gönderilsin ki? Allah bir şeyi huzuruna alıyorsa bunun bir hikmeti vardır. Dondurulmuş bir şeyin de-polamasını yapmak Allah’ın şanına yakışmaz.

“De k i: ‘Siz in iç in görevlendiri len ölüm meleği, canınız ı alacak ve sonra Rabbinize döndürüleceks i-niz !’” (Secde, 32/11)

Bu ayette de Rabbe dönüşten söz ediliyor. Neden ruh kaynağına dönüyor ve ne zamana kadar onun yanında kala-cak? Bu zaman zarfında ruh ne yapacak, hayatına nasıl de-vam edecek? Bütün bunlar Allah’ın bilgisi dâhilindedir.

“Nihayet s izden birinize ölüm vak t i geldiğinde, elç i lerimiz onun canını al ır ve onlar vaz ifelerinde as la kusur etmez ler.” (En’âm, 6/61) ayetinde ifade edildiği gibi, Allah tarafından gönderilen elçiler ölenin ruhunu niçin alır? Aldıkları ruhu ne yaparlar? Madem ruh çürüyen bedenle be-raber donduruluyor o halde gelen elçiler neyi alıp Allah’a gö-türüyor?

Page 335: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

335

“Can boğaza gel ip dayandığı zaman, o vak it s iz sadece bak ıp durursunuz. (O anda) biz (elç i lerimiz ) ona s izden daha yak ınız . Fakat s iz (biz i /elç i lerimiz i) göremezs iniz . Eğer yeniden diri l t i l ip hesaba çek i lme-yecekseniz ve (bu iddianızda da) doğru k imseler ise-niz , o gırt lağa gelen canı geri çevirin bakal ım!” (Vâkıa, 56/83-87)

Bu ayetlerdeki derinliğe bakar mısınız? Allah’ın elçileri (melekleri) dünyadan ayrılma zamanı gelmiş olan kişinin ca-nını almak için organize oluyor ve bu elçiler verilen vazifeyi titiz bir şekilde icra ediyor. Madem ruh dondurulacaktı böyle bir merasime ne gerek vardı?

Binaenaleyh, ruhun dondurulması konusunda ortaya atılan iddiaların hiçbir dînî dayanağı olmadığı gibi mantıki bir temeli de bulunmamaktadır...

Ölen İnsanın Ruhunun Dirileceği Güne Ka-dar ya Cennet Bahçesinde ya da Cehennem Çukurunda Hayatına Devam Etmesi

Bu konuda sağlıklı bir neticeye varmak için, ölen insa-nın ruhunun bulunduğu ortamı, uykudaki insanın ruhunun bulunduğu ortama benzeterek yola çıkmak daha doğru olur. Çünkü diğer birçok konuda olduğu gibi Kur’an bu konuda da çok tatminkâr bir benzetme ortaya koymuştur.

“Al lah, (ölecek) insanların ruhlarını ölümü s ıra-s ında, öl (üm vak t i gel )meyenlerink ini de uykularında al ır. Sonra ölümüne hükmett ik lerinin ruhlarını tutar, diğerlerini bel l i bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar

Page 336: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

336

bırak ır. Şüphes iz bunda düşünen bir toplum iç in el -bet te ibret ler vardır.” (Zümer, 39/42)

Ayetten anlaşıldığı üzere, sadece ölüm zamanında değil uykudayken de Allah ruhları geçici bir süre ile alıyor, uyanma zamanı geldiğinde tekrar iade ediyor. Ama ömrü bitenlerin-kini iade etmeyip yanında tutuyor. Demek ölüm de bir nevi uykudur. Eğer uykunuzda rüya görüyorsanız, öldükten sonra da bu rüya devam ediyor demektir. Çünkü rüyayı gören be-den değil, hayatına devam eden ruhtur.

“Geceleyin (uyutarak ) s iz i ölü (gibi) yapan, sonra (kendis i tarafından) tespit edi len ömrü tamam-lamak üzere s iz i (uyandırarak) her gün hayata geri döndüren ve gündüzün ne yapt ığınız ı bi len O’dur. En sonunda O’na döndürüleceks iniz . Ve o zaman (dün-yada) yapt ığınız bütün her şeyi s ize gös terecek t ir.” (En’âm 6/60)

Bu ayet de bir önceki ayeti teyit eder nitelikte uykunun bir nevi ölüm olduğunu ve ölümün de uykunun farklı bir ver-siyonu olduğunu göstermektedir.

Öyle ise çok rahat diyebiliriz ki; insanların, uyku anında rüyalarında olduğu gibi, ölümden sonraki durumlarında da ruhî hayatları devam eder. Devam eden bu hayat, insanın dünyadaki eylemlerine göre şekillenir. Güzel ya da kâbus dolu rüya gibi, insan iyiyse iyi bir âlemde, kötü ise kötü bir ortamda hayatı kâbus şeklinde sürer.

Şimdi bu konudaki düşüncelerimizi doğrulayan ayet-lere bir bakalım ve işe iyilik yaparak ölen insanlarla başlaya-lım:

Page 337: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

337

İyilik Yaparak Ölen İnsanlar

“Bunlar melek lerin iyi insanlar olarak canla-rını /ruhlarını (tes l im) aldık ları k imselerdir. (Melek ler onlara:) ‘Selam üzerinize olsun, yapmış olduğunuz iyi l ik lerin karş ı l ığı olarak Cennete giriniz .’ derler.” (Nahl, 16/32)

Ayette iyi insanların gerek canları çıkarken, ruhları tes-lim alınırken gerekse teslim alındıktan sonraki durumu ortaya konuyor. Gelen elçiler önce Allah’ın selamıyla işe başlıyor ve devamında “Haydi Cennete!” diyerek ruhu güzel ve hoş bir âleme götürmek üzere teslim alıyorlar.

Bu ayetten anlıyoruz ki: Rüyasında, yaşadığı ortamdan çok daha güzel yerlerde yaşadığını gören insan gibi, iyi ey-lemli sâlih insanlar Kıyâmete kadar güzel yerlerde hayatlarına devam edeceklerdir.

“Ona: ‘Cennete gir.’ denildi. O da: ‘K eşke be-nim kavmim de bir bi l seydi.’ dedi.” (Yâsîn, 36/26)

Yâsîn Sûresi’nde geçen bu ayet, ölen kişinin ruhunun Cennete doğru yola girdiğini ve bir Cennet ortamında haya-tına devam edeceğini göstermektedir. Hem “Cennete gir.” ifadesinden Cennet hayatının başladığını, hem de “Keşke be-nim kavmim de bilseydi.” ifadesinden henüz âhiret âleminin başlamadığını anlıyoruz. Kıyâmetten sonraki hayattan bah-setseydi, “keşke” ifadesine gerek kalmadan zaten onlar onun durumunu görecekti.

“Al lah yolunda öldürülen(şehit )lere “ölüler” de-meyiniz . Bi lak is , onlar yaş ıyor, ama s iz fark ında de-ği l s iniz .” (el-Bakara, 2/154); “Sak ın Al lah yolunda öl -dürülenleri ölüler sanma! Bi lak is onlar diridirler. (Hem de) Rablerinin kat ında rız ık landırı l ıyorlar.” (A. İmrân, 3/169)

Page 338: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

338

Bu ayetler açıkça ölen insanların ruhlarının hayatlarına devam ettiğini ortaya koymaktadır. İkinci ayette onların rızık-landırıldığından bahsediliyor. Yani onlar Cennet nimetlerin-den istifade ederek hayatlarına devam ediyorlar.

Kötülük Yaparak Ölen İnsanlar

“O, öyle bir ateş t ir k i ; onlar sabah akşam onun karş ıs ına get iri l i r ve ona maruz bırak ı l ı rlar. K ıyamet çat t ığı ve hesapların görüldüğü gün ise: ‘Firavun ol i-garş is ini adamlarını azabın en ş iddet l is ine at ın!’ de-nir.” (Mü’min, 40/46)

“Onlar sabah akşam ateşin karşısına getirilir” ifadesi Kıyâmetten önceki bir zamana işaret etmektedir. Çünkü aye-tin devamında, Kıyâmetten sonraki zamandan ayrıca bahse-diliyor. Buradan da anlaşılıyor ki, ölen insanın ruhunun Al-lah’ın belirlediği bir âlemde, yine O’nun takdir edeceği bir za-mana kadar cezalandırılması söz konusudur.

Rüyasında kâbus gören bir insan gibi, kötü eylemli in-sanlar dirilecekleri güne kadar azap göreceklerdir. Bu azabın mahiyeti konusunda -bu kâbus şeklinde bir azap mıdır yoksa bizim hayal edemediğimiz başka bir şey midir?- kesin bir şey söyleyemeyiz...

Kur’an’ın genel anlam örgüsü içinde bir değerlendirme yapıldığı zaman anlaşılıyor ki, gerçek azap, Kıyâmetten sonra Âhiret Hayatı başladıktan ve insanın dünyada yaşadıklarıyla yüzleşmesi gerçekleştikten sonra başlayacaktır.

“Melek lerin, inkârc ı ların canlarını al ırken, yüz-lerine ve s ırt larına vurarak (onlara): ‘Yak ıp kavuran azabı tadın bakal ım! (dediğini) bir görseydin!’” (Enfâl, 8/50)

Page 339: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

339

“K endilerini ölüm sancı ları iç inde bulduk la-rında ve melek ler el lerini uzatarak : ‘Ruhlarınız ı tes -l im edin! Al lah’a gerçek olmayan şeyleri izafe et t iği-niz ve k ibre kapı larak O’nun ayet lerine karş ı büyük-lük tas ladığınız iç in bugün aşağı lanma cezas ı i le ce-zalandırı lacaks ınız !’ diye o zal imlere ses lendik lerini bir görsen!” (En’am, 6/93)

“(Al lah’a karş ı gelerek ) kendilerine zulmeder-ken melek lerin canlarını aldık ları inkârc ı lar: “Biz hiç-bir kötülük yapmamış t ık” diyerek (ölüm melek lerine) kolayca tes l im olurlar. Hayır, öyle deği l . Al lah s iz in neler yapt ık larınız ı çok iyi bi lmek tedir.” (Nahl, 16/28)

Bu ayetler de gösteriyor ki kötü insanların azabı daha canlarını teslim ederken başlıyor ve arkasından içeriğini bile-mediğimiz şekilde dirileceği güne kadar devam ediyor. Ama bu azap, Kur’an’ın anlattığı Cehennem azabı değildir. Sadece ruhun bulunduğu âlemdeki eziyetidir. Bu nasıl tahakkuk edi-yor, ne kadar sıklıkla cereyan ediyor ve ne kadar bir zaman devam ediyor, bunu ancak Allah bilir.

“Gerek çevrenizdek i Bedevi ler iç inde ve gerekse Medine halk ı aras ında ik iyüz lülük te uzmanlaşmış münafık lar vardır. Sen onları bi lmezs in, ancak biz bi-l i riz . Onları ik i kez azaba çarpt ıracağız , sonra da (âhi-ret te) büyük azaba uğrat ı lacak lardır.” (Tevbe, 9/101)

Bu ayet de bir önceki gibi yukarıdan beri azap konu-sunda yapılan açıklamaları doğrular niteliktedir. Ayette âhi-retteki büyük azaptan önce iki kez azaba uğratılmaktan bah-sediliyor. Bunların biri dünyada yaşanacak sıkıntılardır, fela-ketlerdir. Bir diğeri de öldükten sonra diriliş gününe kadar ruhların eziyet görmesidir.

Page 340: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

340

Ölüye Telkin Vermek

Ölüye definden hemen sonra telkin vermenin sünnet olduğu söylenir ve bu da sağlıklı olmayan bazı hadis kaynak-larına dayandırılır.

Kabirdeki diriliş ve ruhun dondurulması konusunda ol-duğu gibi, ölüye verilen telkinin de hiçbir Kur’ânî dayanağı yoktur. Tersine: “Sen, kabirlerde olanlara iş i t t i remez-s in.” (Fâtır, 35/22); “Şüphes iz , sen ölülere iş i t t i re-mezs in.” (Rûm, 30/52) buyrulmaktadır. Bu ayetlere rağmen, ölen insanlara kabirleri başında telkin vermeye devam edil-mektedir.

Ruhu Allah’a gitmiş olan insan cesedinin bulunduğu kabrin başında -insan mezarda yaşıyor ve dışardan gelen ses-lere kulak veriyormuş gibi- yapılan telkinin, verilen kopyanın mevtaya nasıl bir faydası olabilir?

Hayatında ilgi alanına girmemiş; Allah, Din ve Peygam-ber ile ilgili sorulara sadece imamın telkiniyle ölmüş bir insa-nın cevap vermesi nasıl düşünülebilir?

Rabbinin direktiflerine göre hayatını tanzim etmemiş, yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşamamış bir insan, bil-mediği bir dille nasıl “Rabbim Allah’tır.” diyebilir? Dese bile bu iki kelime ile geleceğini nasıl garantiye alabilir?

Dininden bîhaber olan ve yaşamında dinden eser bu-lunmayan, din fakiri bir insan, imamdan kapacağı Arapça iki kelime ile dininin İslam olduğunu söyleyerek mütedeyyin bir insan olduğunu nasıl gösterebilir?

Page 341: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

341

Hz. Peygamber’le yollarının hiçbir zaman kesişmediği, hayat tarzında onun hayatından izlerin bulunmadığı bir kişi, sadece kopya ile “Peygamberim Muhammed’dir.” diyerek Ümmet-i Muhammed’in safında nasıl yer alabilir?

Bütün bu soruları imamın vereceği Arapça bir kopya ile -ki ölünün bilmediği bir dildir- ölen kişi nasıl yanıtlayabilir?Faraza yanıtlamış olsa da Cennet bu kadar ucuz mudur?

Ayrıca Kur’an’da ve Hadis’te karşılığı olmayan bu so-ruların ölüye sorulmasının nasıl bir hikmeti olabilir? Âhiret ha-yatı, Mahkeme-i Kübrâ’dan sonra başlayacağına göre bu so-ruları ölüye neden sorarsınız?

Eğer bunu kabir azabını başlatmak ya da öleni Cennete yerleştirmek için yapıyorsanız -ki sizin böyle bir gücünüz yok-tur- bu sorulara gerek duymadan yukarıda ayetlerle açıkla-maya çalıştığım gibi insanların yaşadıkları ortada. Allah insan-ların durumlarını zaten biliyor ve ona göre muamele yapacak-tır.

Sizin vereceğiniz 3 kelimelik Arapça bir kopya ile ölen kişi işin içinden çıkamaz. Boşuna kendinizi avutmayın, dini yaşamı komik duruma düşürmeyin, Kur’an’ın karşısına geçip uydurduğunuz bu saçmalığı Hz. Peygamber’in üzerinden meşrulaştırmaya çalışmayın!

Page 342: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

342

Page 343: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

343

Sırat Köprüsü

Allah, Cenneti insanların ayağına getiriyor, siz ise üç bin yıllık mesafeye götürerek Mahşerle arasına köprü kuruyorsunuz. Üstelik bu köprünün mimarlığını da Hz. Peygamber’e yaptırıyorsunuz. Bu saygısızlıkların hesabını nasıl vereceksiniz?

Allah’ın selamıyla Cennete gidiyorsan Sıratı niye düşünüyor-sun? Yaşadıklarınla Cehennemi hak etmişsen, Sırattan geçsen ne olur, geçmesen ne olur? Zaten gideceğin yer bellidir!

Hemen ifade edeyim ki: Kur’an’da ve sahih hadis kay-naklarında, anlatıldığı ve inanıldığı gibi “Sırat Köprüsü” diye bir şey yoktur. Diğer temeli olmayan birçok sanal inanışlar gibi Sırat Köprüsü de, insanların yüreklerine korku salan zih-niyetin bir dayatmasından başka bir şey değildir.

Bu konuda ısrarcı davrananlar konuyla hiç alakası ol-mayan bir ayete ve sağlam kaynağı bulunmayan uydurma birkaç hadise dayanarak insanların önüne köprü koymak is-tiyorlar.

Maksatları bilinmeyen ve niyetleri anlaşılmayan bir ke-sim, insanların Cennete girmesini zorlaştıracak argümanlar üreterek âdeta Cehennem nakliyeciliği yapıyorlar. Kafalarına göre bir köprü icat ediyorlar ve bu uydurma köprülerini de hadis örtüsüyle Hz. Peygamber’in üzerinden kabul ettirmeye çalışıyorlar...

Page 344: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

344

Kabirde mevtayı sorgu melekleriyle iyi bir terlettikten sonra bir de falakaya yatırıyorlar. Bu da yetmiyormuş gibi, âhirette hesap işi görüldükten sonra, Allah’ın “Götürün, Cen-nete koyun” ya da “atın Cehenneme” dediği kişiyi, bu zihni-yet uydurdukları “Kıldan ince ve kılıçtan keskin bir köprü” den geçirmeye zorluyorlar.

Kur’an’da onlarca yerde geçen “Sırat” kelimesi, geçtiği yerlerin çoğunda “Müstakim” sıfatı ile birlikte “Sırat-ı Müsta-kim (Doğru Yol)” anlamında kullanılır. Daha özet bir ifade ile Kur’an’da “Sırat-ı Müstakim”, “K im, Al lah’a güvenip da-yanırsa muhakkak Doğru Yola (Sırat -ı Müstak ime) i let i lmiş t ir.” (A. İmrân, 3/101) örneğinde olduğu gibi Tev-hid Dinini yani İslâmiyet’i anlatır.

Fakat ıstılahta “sırat” denilince âhiretteki “Sırat” akla gelir. Buna göre, Mahşer yerinden itibaren Cehennemin üze-rinden geçerek Cennete kadar uzanan, kıldan ince ve kılıçtan keskin bir köprü çıkar karşınıza.

Genel inanışa göre; peygamberler dâhil mü’min olsun kâfir olsun, sâlih olsun fasık olsun tüm insanlar Sırat Köp-rüsü’nden geçecek... Mü’minler, dünyadaki eylemlerinin ma-hiyetine ve kredi skorlarına göre hızlı veya yavaş, rahat veya zor bu köprüden başarıyla geçecekler. Kâfirler ise ayakları sür-terek ve kayarak Cehenneme düşeceklerdir.

Sırat Köprüsü’nün varlığı uydurulan bazı hadislerle bir-likte Meryem Sûresi’nin 19/71. âyetine dayandırılarak ispat edilmeye çalışılmaktadır. Bu ayet aynen şöyledir: “Aranızda Cehenneme uğramayacak hiç k imse yok tur. Bu, Rab-binin kes inleşmiş bir hükmüdür.”

Tefsircilerin bazıları: “İçinizden oraya uğramayacak hiç kimse yoktur.” anlamındaki hitabın, bütün insanları kapsadı-ğını söylese de bu hitap inkârcılaradır.

Page 345: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

345

Çünkü bundan önce geçen 68, 69 ve 70 numaralı ayet-lerle siyak ve sibak ilişkisi kurulduğunda, buradaki “siz” zami-rinin önceki ayetlerde sözü edilen inanmayanlara ilişkin ol-duğu görülür. Yani “İçinizden Cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur.” ifadesi inanmayanları muhatap alan bir uyarı-dır.

Zira Enbiyâ Sûresi’nin 21/102. ayetinde mü’minler için: “Onlar, Cehennemin hış ı l t ıs ını bi le duymaz lar.” hitabı da bu tezi doğrulamaktadır. Bu ayette; mü’minler için “Onlar, Cehennemin hışıltısını dahi duymazlar.” buyrulurken, inanan ve Cenneti hak eden kişiyi cehennemim üzerinden geçirmeye kalkmak ve önüne köprü çıkarmak Kur’an’a büyük bir saygı-sızlık olur.

Şimdi, Sırat Köprüsü’nün varlığı ve mahiyetiyle ilgili uy-durulan hadisleri ve getirilen yorumları sırasıyla Kur’an’ın süz-gecinden geçirerek hep beraber bir yorumlayalım:

Ebû Hüreyre yoluyla Peygamberimiz’den şöyle rivayet edildiği söyleniyor: “Cehennemin ortasına Sırat (Köprüsü) kurulur. Oradan peygamberlerden ümmetleri ile beraber ge-çenlerin ilki ben olacağım. Peygamberlerden başka o gün kimse konuşamaz, peygamberlerin sözleri de: ‘Ey Allah’ım, kurtar, kurtar.’ olur.” (Buhârî ve Müslim’den Naklen, Tâc, V, 377-378) Yoruma geçmeden, Hz. Peygamber’in böyle bir şeysöyleyip söylemeyeceğini Kur’an’a giderek değerlendirelim:

“(Öldük ten sonra tek rar diri l iş iç in) Sur’a (ik inc i kez) üfürülür. İş te bu, tehdidin gerçek leşeceği gün-dür! (O gün) herkes beraberinde bir sürücü (muhafız ) ve bir de tanık (melek ) i le gel ir. (Ona) “Andolsun k i sen bu Hesap Günü’nü umursamıyordun. Şimdi gaflet perdeni açt ık ; art ık bugün gözün pek kesk indir.” (de-

Page 346: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

346

nir.) Beraberindek i (melek ) şöyle der: “İş te, yanım-dak i haz ırdır!” (Al lah:) “At ın Cehenneme bütün inatç ı hak ikat düşmanlarını! Hayra engel olanları , günahkâr saldırganları (ve insanlar aras ında) güvens iz l ik ve şüphe yayanları at ın Cehenneme!” (Kâf, 50/20-25)

Konunun daha net anlaşılması için, arka arkaya aynı sûrede sıralanan ayetler Kıyâmetin kopmasından Cehen-neme varıncaya kadar olan süreci anlatıyor. Bu anlatılanlar arasında ne Sırat Köprüsü var, ne de onu ima eden en küçük bir işaret. Ayrıca, Hz. Peygamber’in “Oradan peygamberler-den ümmetleri ile beraber geçenlerin ilki ben olacağım.” di-yecek kadar haşa egoist bir yaklaşım sergileyebileceğine ina-nıyor musunuz? Hâşâ, sümme hâşâ! Böyle bir söylem, diğer peygamberlere ve ümmetlerine karşı bir saygısızlık olmaz mı?

Uydurulan hadisin doğru olduğunu varsayın, diğer peygamberler ve ümmetleri bu durumdan rahatsızlık duymaz mı? Bakmayın siz öyle Hz. Peygamber’in ismiyle Cenneti ga-rantilemeye çalışanların; “Bütün peygamberler Peygamberi-mize ümmet olmak için Allah’a yalvarıyor!” dediğine. İnsan dünyaya o peygambere, bu peygambere ümmet olmak için gelmemiş, tekâmül safhalarından geçerek Allah’a kul olmak için gelmiştir. Peygamberler sadece Allah’tan aldıklarıyla kul-luk yolunda insanlara öncülük ederler.

Hz. Peygamber’e ümmet olmanın herhangi bir ayrıca-lığı yoktur. Sakın böyle bir inanışa kapılarak kendimizi Ehl-i Cennet zannetmeyelim. Kimin ümmeti olup olmadığımızla değil, ne yapıp yapmadığımızla değerlendirileceğiz.

İnkârcıların gruplar halinde Cehenneme sevk edilece-ğinden bahseden aşağıdaki ayette Sırat Köprüsü’ne en küçük bir işaret yapılmamaktadır:

Page 347: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

347

“İnkârc ı lar gruplar hal inde Cehenneme sevk edi l i r. Cehenneme vardık larında oranın kapı ları aç ı l ı r ve Cehennem bekçi leri onlara şöyle der: ‘Size iç iniz -den, Rabbiniz in ayet lerini okuyan ve bu gününüze ka-vuşacağınıza dair s iz i uyaran k imseler gelmedi mi?’ Onlar da: ‘Evet geldi.’ derler. (Art ık iş iş ten geçmiş) inkârc ı lar hakk ında azap sözü gerçek leşmiş t ir.” (Zü-mer, 39/71)

Yine aşağıdaki ayette Cennet ehlinin Cennete ulaşmak için geçmek zorunda olduğu herhangi bir köprüden bahsedil-memektedir:

“Rablerine karş ı sorumluluk bi l inc iyle yaşayan-lar da gruplar hal inde Cennete sevk edi l i rler. Cennete vardık larında oranın kapı ları aç ı l ır ve (Cennet) bekçi-leri onlara şöyle der: ‘Size selâm olsun, hoş geldiniz ! Haydi, ebedî kalmak üzere girin buraya!’” (Zümer, 39/73)

Burada söz edilen Cennete sevk edilenler, ilk insandan Kıyâmetin kopacağı güne kadar bütün inananlardır. Ayette “Bütün ümmetler peygamberleriyle geçer” demiyor. Sadece sevkiyatın gruplar halinde yapılacağından söz ediliyor. Ay-rıca, dünyanın en sonunda yaşamış bir peygamberin ve üm-metinin Cennete ilk girecek olması önceki peygamberlere ve ümmetlere bir haksızlık olmaz mı?

Ayrıca bu Cennet dediğimiz yer üç-beş kapılı küçük bir han mıdır ki insanların oraya gitmesi, girmesi, yerleşmesi za-man alacaktır. Tamamen bizim algımız dikkate alınarak gön-derilen tasvir ayetlerinin çoğu mecazidir.

Page 348: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

348

Bu tür hadisleri yorumlarken ne getirip ne götüreceğini de hesaba katmak lazım.

Ebû Said el-Hudri’den (sözde) rivayet edildiğine göre: “Sırat Köprüsü, kıldan ince, kılıçtan keskindir. Sıratın uzun-luğu bin senelik yokuş, bin senelik iniş ve bin senelik de düz-lüktür. Her bir kimsenin bu mesafeyi geçmesi, amelleri ile orantılı bir zamanda olacaktır.” (Mansûr Ali Nâsıf, Tâc, V. 394; Aclunî, Keşfül-Hafâ, II, 31)

Ortalama seksen yıl yaşamış bir insanı, uzunluğu inişli çıkışlı toplamda üç bin yıllık bir köprüden geçirmeye zorlamak Kur’an’da tarif edilen Allah’ın rahmetiyle örtüşür mü? Üstelik bu köprü kıldan ince, kılıçtan da keskin olacak. Hz. Peygam-ber’in böyle bir izahta bulunması mümkün müdür? Kabul edelim ki Hz. Peygamber böyle bir tarif yapmış, Ashap sor-mamış mı: “Yâ Resûlullah! Gelen vahiyler Kıyâmetten sonraki merhaleleri sıralarken böylesine önemli bir köprüden neden bahsetmez?” diye…

Öyle ya, en küçük bir meselede vahiy alıp almadığı so-rusuna muhatap olan Hz. Peygamber böyle bir soruyla neden karşılaşmamıştır?

“O gün onları bir araya topladık tan sonra, ş irk koşanlara, ‘Haydi s iz ve ortak koş tuk larınız , yerleri-nize!’ deriz ..” (Yûnus, 10/28) Hani Sırat Köprüsü? Anlatı-lanlara bakılırsa Sırat Köprüsü sıradan geçiştirilecek bir şey değil. Boyuyla, yüksekliğiyle, kalınlığıyla ve ihtişamıyla ken-dinden söz ettirmesi gereken bir şeydir. Müşrikleri yerlerine gönderirken “Alın bunları Sırattan götürün” demiyor, doğru-dan gidecekleri yere gönderiyor.

Page 349: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

349

“Onlar, (rüzgârın) dağıt ıp savurduğu çek irgeler gibi ürkek bak ış larla mezarlarından ç ıkarlar.” (Ka-mer, 54/7); “Sur’a üflendiği gün, o gün günahkârları korkudan ağarmış göz lerle bir araya toplayacağız .” (Tâhâ, 20/102); “(Ve o gün ona şöyle diyeceğiz :) ‘(Şimdi) oku s ic i l ini . (Seyret yaşadık larını.) (Çünkü) bugün kendi hesabını kendin ç ıkaracak durumda-s ın!’” (İsrâ, 17/13-14)

Görüldüğü gibi, bu ayetlerle Mahşerin başlangıcı ve in-sanların dünyada yaşadıklarının kaydedildiği hard disklerinin ellerine verilişi kısa detaylarla anlatılıyor ve süreç işliyor. Ama yine Sırattan bahseden bir ayet ve Sıratı ima eden en küçük bir işaret yok.

Yıllarca insanların korkutulduğu ve neredeyse cehen-neme denk gösterilen bu kadar önemli bir şeyin Kur’an’da ol-maması düşünülebilir mi?

“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) ik i kanadıyla uçan kuş lardan (ne varsa) heps i ancak s iz in gibi ümmet lerdendir. (Onların da durumları , rı-z ık ları , ecel leri takdir edi lmiş ve yaz ı lmış t ır.) Biz o k i-tapta hiçbir şeyi eks ik bırakmadık . Nihayet (onların heps i) toplanıp Rablerinin huzuruna get iri lecek ler-dir.” (En’âm, 6/38)

Bütün canlıların insanlar gibi ümmet olduğu ifade edi-len bu ayette, Rablerinin huzuruna çıkışları anlatılırken yine Sırat hiçbir yerde geçmiyor. Bu önemli detay nasıl atlanır? Al-lah’ın böyle bir detayı geçiştireceğini düşünebiliyor musunuz? Üstelik “Biz bu K itap'ta, herhangi bir şeyi ne eks ik bı-rak t ık ne faz la yapt ık . Hiçbir şeyi o k itabın dış ına bı-rakmadık” (En’am, 6/38) buyurarak...

Page 350: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

350

“Firavun, K ıyâmet Gününde kavminin önüne ge-çecek ve onları ateşe götürecek t ir.” (Hûd, 11/98) Bu ayet ne kadar açık değil mi? Eğer Sırat Köprüsü olsaydı “Kav-minin önüne geçecek ve onları Sırattan Cehenneme götüre-cek” gibi bir ekleme olmaz mıydı? Çünkü anlatıldığına göre Sırat, öyle zımnen geçiştirilecek kadar ufak bir şey değildir.

“O gün kötülük ten sak ınanları seçk in konuk lara yaraş ır bir saygınl ık la, Rahmân’ın huzurunda bir araya get ireceğiz . Suç luları da susuz olarak Cehen-neme süreceğiz .” (Meryem, 19/85-86) Suçlular susuz ola-rak Cehenneme sürülürken “Sırattan geçireceğiz” ifadesi yine yok. Bu Sırat nasıl bir şeydir ki, dirilişle başlayan, Cennet ve Cehennemle son bulan süreçte bu kadar ayet arasında hiçbir yerde izine rastlanmamakta ve esâmesi okunmamaktadır?

“O zaman k imin k itabı (amel defteri / hard disk i) sağından veri l i rse, o kolay bir hesaba çek i lecek ve (Cennet ’tek i) yak ınlarına sevinç iç inde dönecek t ir. Fakat k ime k itabı arkas ından veri l i rse, (o da) derhal yok olmayı is teyecek ve ç ı lgın alevl i Cehenneme at ı-lacak t ır.” (İnşikâk, 84/7-12)

Bu ayetler bütün açıklığıyla Mahşerdeki manzarayı tas-vir etmektedir. İster Cennet ehli olsun, isterse Cehennem, he-saptan sonra herkes hiçbir yere uğramadan ve uydurulan Sı-rat Köprüsü’nden geçmeye zorlanmadan hak ettiği yere ula-şacaktır.

“O gün Cehennem get iri l ip ortaya konur (kuru-lur). İ ş te o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hat ırlamanın ona ne yararı var! (Art ık iş iş ten geçmiş-t ir.)” (Fecr, 89/23)

Page 351: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

351

İşte Cehennem, Allah’ın takdir ettiği yerde kuruluyor. Hani insanların oraya gitmesi için Sırat Köprüsü’nden geç-mesi gerekiyordu ama ayette böyle bir şeyden bahsedilmiyor.

“O gün cennet de, Al lah'ın emir ve direk t i flerine göre hayat larını tanz im edenlere yak laş t ırı lacak ve zaten (onlara) uzak da deği ldir.” (Kâf, 50/31), “(O gün) Cennet , Al lah'a karş ı gelmek ten sak ınanlara yak laş t ı-rı lacak .” (Şuara, 26/90)

Allah, Cenneti insanların ayağına getiriyor, siz ise üç bin yıllık mesafeye götürerek Mahşerle arasına köprü kuruyorsu-nuz. Üstelik bu köprünün mimarlığını da Hz. Peygamber’e yaptırıyorsunuz. Bu saygısızlıkların hesabını nasıl vereceksi-niz?

Sorarım size: Hesabı görülen ve nereye gideceğine ka-rar verilen insan ikinci bir engelle ne diye karşılaşsın? Ayrıca varsayalım ki Sırat Köprüsü var ve herkes ondan geçmek zo-runda. Kişi Cenneti hak etmiş ve Allah’ın elçileri onu selamla karşılayarak “Sana Cennet vacip oldu, haydi Cennete” de-miş, müjdeyi almış bu insan için Sıratın olması ya da olma-ması bir şey ifade eder mi?

“Size selâm olsun, hoş geldiniz ! Haydi, ebedi kalmak üzere girin buraya (Cennete)!” (Zümer, 39/73);

“‘Girin Cennete, art ık s ize ne korku vardır, ne de s iz üzüleceks iniz !’ (derler.)” (A’râf, 7/49);

“Bunlar, melek lerin iyi insanlar olarak canlarını aldık ları k imselerdir. (Melek ler onlara:) ‘Selam üzeri-nize olsun, yapmış olduğunuz iyi l ik lerin karş ı l ığı ola-rak Cennete giriniz .’ derler.” (Nahl, 16/32)

Page 352: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

352

Şimdi, böyle bir toplum için Sırat köprüsü olsa ne olur, olmasa ne olur? İnsanların karşısına, onları Allah’tan soğuta-cak böyle gereksiz ve yapay korkularla ne diye çıkıyorsunuz? Allah sevgisini işlemek yerine ne diye korku tüccarlığı yapı-yorsunuz?

Aynı şey Cehennem ehli için de geçerli. Çünkü onların da azabına karar verildikten sonra Sırat köprüsü olsa da ol-masa da gidecekleri yer belli. O halde uydurulan köprünün bir işlevi kalmıyor, sadece insanları korkutmak için bir araç olarak kullanılıyor. Oysa Kur’an’da insanların ne ile uyarıla-cağı çok açık olarak kayıt altına alınmıştır:

“Ey İnananlar! K endiniz i ve ai leniz i yak ıt ı insan-lar ve (yanıc ı) taş lar olan ateş ten (Cehennemden) ko-ruyun!” (Tahrîm, 66/6)

Sıratla ilgili söylenenler, İsrailiyyattan ve İslam öncesi inançlardan esinlenerek insanları korkutmaya matuf sözlerdir. Kur’an’da âhireti tasvir eden onlarca ayeti buraya taşıdık. Bunların dışında onlarca daha ayete baktığınızda Sırat köp-rüsü mevzusunun ne kadar uydurma, yapay ve tutarsız bir hurafe olduğunu göreceksiniz.

Mahşeri bütün detaylarıyla tasvir eden bunca ayet ara-sında neden Sırat Köprüsü’nü anlatan tek bir metin yoktur? Kur’an’da insanların daha iyi anlamasını sağlamak için çiçek-ten, sinekten, inekten, böcekten, örümcekten bahseden bir-çok ayet bulunmasına rağmen, Sırat Köprüsü’nden, kabirde dirilmekten ve kabirde sorguya çekilmekten, taşlayarak insan öldürmekten bahseden tek bir ayet neden yoktur?

Bütün bunları aklımızı kullanarak ve başımızı iki elimi-zin arasına alarak düşünmek durumundayız.

Page 353: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

353

Müslüman Olarak Doğmak,

Müslüman Olmayanları

Cehenneme Göndermek

Müslümanlığı bir kimlik olarak kullanamayız, kullansak da bu kimlikle mü’min olamayız. Cennete uydurulan kimlikle değil, yaşa-nan hayatla gidilir.

Hiçbir şey lafla olmuyor da dini yaşam nasıl lafla olabiliyor? Müslümanlık konuşma dini değil, düşünce ve icraat dinidir.

İslam topraklarında doğan Cennete gidecek, küfür diyarında doğan Cehenneme; gönlünüz buna razı oluyor mu?

Hayatın davulu da tokmağı da insanoğlunun kendi elindedir. O ebedi hayatı için buradan ne götürdüyse onu bulacak, hangi sa-rayı inşa ettiyse onda yaşayacaktır.

Yeryüzünde 7 milyardan fazla insan bulunmaktadır. Bunların 1,5 milyarı Müslüman kimliğiyle hayatlarına devam ederken diğerlerinin tamamı Müslümanlara göre küfür hüvi-yetiyle yaşıyor. Müslüman kimliğiyle yaşayanlar İslam toprak-larında doğduğu için yani doğuştan Müslüman olduğu için -ki bu onların elinde değil, tamamen Allah’ın takdirindedir- Cennete gidecek ama diğerlerinin tamamı yani dünya nüfu-sunun yüzde sekseni (5,5 milyarı) küfür diyarında dünyaya geldiği için Cehenneme gidecek! Böyle bir inanışın doğru ve adil olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Page 354: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

354

Şimdi hemen küplere binerek, “Bu adam ne diyor, kâfirler de Cennete mi gidecek?” diye kestirip atmayın. Ben ne kâfirlerin azap görmesine, ne de Müslümanların Cennete gitmesine karışabilirim. Ben sadece Kur’an’a göre bir tespit yaparak Müslümanların doğup büyüdükleri bölgelere bağlı olarak Cennet hayaliyle yan gelip yatmamaları konusunda -önce kendimden başlayarak- onları uyarırım.

İnsanlar Müslüman olarak değil, Müslümanlığa meyilli olarak yaratılırlar. Yani insan bünyesinde nakşedilen kodla-malar, fıtratı gereği Allah’ın Dinine uygun olarak takdir edilir.

“Sen, bat ı l olan her şeyden uzak laşarak yönünü, is t ikamet ini tevhid dinine çevir. Al lah’ın insan bünye-s inde nakşet t iği fı t rata uygun davran k i Al lah’ın ya-rat t ığında bir bozulma meydana gelmes in. İ ş te doğru din budur. Fakat insanların çoğu bi lmez ler.” (Rûm, 30/30)

Ayette geçen “Hanif” terimi, “doğru hedefe yöneldi” anlamındaki “hanefe” fiilinden türetilmiş olup, İslam önce-sinde tevhidî bir muhtevaya sahipti ve günahtan, dünyevi zevklerden ve bütün şüpheli inançlardan, özellikle de puta ta-pıcılıktan uzak duran insanı tanımlamak için kullanılırdı. “İn-sanın fıtratına uygun davranması” ise Tevhide yönelmesi de-mektir.

“İstikametin tevhid dinine çevrilmesi” ; fıtrata uygun ya-salar doğrultusunda hayatın tanzim edilmesi demektir. Çünkü İslâm, insan fıtratındaki değerleri korur, onların canlı kalma-sını sağlar. Bozulmaya ve yozlaşmaya yüz tutan değerleri açığa çıkartarak yeniden üretilmesine ve hayatla bütünleştiril-mesine katkıda bulunur.

“Fıtrata uygun davranılması” ; insanın yaratılıştaki safi-yetini koruması ve onun şer etkenler tarafından bozulmasına

Page 355: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

355

izin vermemesi ve doğuştan edindiği sezgisel yeteneği kulla-narak özünde sahip olduğu değerler doğrultusunda ömrünü sürdürmesi demektir.

İnsan yaratılışı gereği bu yeteneklerini kullanarak inan-maya ve inandıklarına göre hayatını düzene koymaya hem muhtaç hem de muktedir bir varlıktır. Aksi takdirde huzuru yakalaması imkânsızdır.

Bu ayet, Hz. Peygamber'in, “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar” hadisiyle birlikte düşünüldüğünde anlaşılıyor ki, insanın fıtratına uygun çalışmalar yapılırsa, güzel ahlâkın temeline inilerek, sorunlar çözülecek, huzur ve mutluluk gele-cektir. Hz. Peygamber’in “Ben ancak güzel ahlâkı tamamla-mak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381) hadisi de bu amaca hizmet için söylenmiştir.

Fıtratın dini İslam’dır. Fıtrat sürekli dini yaşamak ister ve yaşayamadıkça da huzursuz olur. Onun için insanlar ne zaman fıtrat bozulması yaşamışlarsa Allah hemen peygamber ve kitap göndererek mesajla onları tekrar kontrol altına almış-tır.

Ateist, deist ya da bâtıl din mensuplarının varlıklı olma-ları, huzurlu oldukları anlamına gelmez. Aslında onlar bolca dünyalık nimetlere sahip olmalarına rağmen, insan fıtratına uymayan bir hayat yaşadıkları için huzursuzdurlar. Çünkü in-sanın doğasında inançlı olmak vardır.

Bristol Üniversitesi’nde Gelişim Psikolojisi Profesörü Bruce Hood’un yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği bilgi-lere göre, insan beyni doğuştan doğaüstü inançlara fiziksel olarak kodlanmıştır. Bu fiziksel bağ da insan gelişiminin so-nunda dini inancın gelişmesinde gerekli psikolojik tabanın oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Page 356: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

356

“Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra anne-ba-bası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvûd, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5) hadisini yanlış anlamamak lazım.

Her insan yaratılış itibarıyla günahsızdır, temizdir, şirke bulaşmamıştır, ümmîdir, iman etmeye ve İslam’ı yaşamaya müsait bir varlıktır. Bu, dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi kültürün etkisinde dünyaya gelirse gelsin böyledir.

Bâtıl inançlara bulaşmadan, hurafelerin, sapık ve nega-tif ideolojik kodlamaların tesir alanına girmeden, zevk ve şeh-vet odaklarının eline düşmeden Allah’ın Hak Dini ergenlik ça-ğına gelmeden herkese anlatılmalıdır.

Sorumluluk çağına gelen insan da kendisine anlatılan-ları kavrayıp içselleştirerek hayat tarzı haline getirmelidir. Bunlar olmadan ve ne anlama geldiği bilinmeyen Arapça bir şehadet cümlesiyle kişinin Müslüman olamayacağı bilinmeli-dir.

Hadiste geçen “Sonra anne-babası onu Hıristiyan, Ya-hudi veya Mecusi yapar.” cümlesi, Müslüman olarak doğmuş-tur şeklinde yorumlanmamalıdır. Burada vurgulanmak iste-nen şey, eğer üzerine durulmaz ve ona fıtratına uygun temel evrensel ahlâki değerler gösterilmezse, Hak Din’in ilkelerinin mahiyeti anlatılmazsa ailesi, arkadaşları, içinde yaşadığı top-lum, muhit ve okul gibi etkenler onu doğru olmayan yollara sevk ederek Müslüman olmasına engel olur.

Buradan anlıyoruz ki; İslam fıtratı ile yaratılan herkes olgunluk çağına geldiği zaman İslam Dinini kabul etmek du-rumundadır. Nasıl ki farklı dinlere mensup insanlar, çocukla-rına dini telkinler yoluyla mensup oldukları dinin esaslarını anlatıyor ve o istikamete yönlendiriyorsa, Müslümanlar da

Page 357: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

357

İnandıkları dinlerini çocuklarına anlatarak onların da Müslü-man olmalarına öncülük etmelidir. Ya da çocukları kendi irade ve arzularıyla dini temel kaynağından öğrenerek Müslü-man olmalıdır. Yani yürüyen merdivene binerek kimse Müs-lüman olamaz.

Sarayda yaşamakla, sarayın resmine bakarak orada ya-şadığını hayal etmek aynı şey değildir. Eğer fotoğrafından ta-nıdığınız sarayda yaşamayı düşünüyorsanız oraya taşınmak zorundasınız. Müslümanlık da böyledir. Müslüman olmak ve Müslümanca yaşamak istiyorsak, İslam Sarayı’na taşınacağız, onun etki alanına gireceğiz, Kur’an’ın öğretilerini özümseye-cek, benimseyecek ve hayatımızı ona göre tanzim edeceğiz Allah’ın emir ve direktiflerini kayıtsız şartsız yerine getirmeye çalışacağız.

Slogan atarak, kuru kahramanlıklar göstererek; Müslü-manlara dua, kâfirlere beddua ederek, yapmamız gerekenleri Allah’tan yapmasını isteyerek; Hz. İsa’nın ve –sözde- Mehdi’nin gelmesini bekleyerek, Kur’an’dan ve Peygam-ber’den şefaat umarak Müslümanlık olmaz. Müslümanlığı bir kimlik olarak kullanamayız, kullansak da bu kimlikle mü’min olamayız. Cennete uydurulan kimlikle değil, yaşanan hayatla gidilir.

“Lafla peynir gemisi yürümez.” boşuna dememişler. Lafla gemiyi yürütemiyoruz da Müslümanlığı nasıl yürütece-ğiz?

“Göçebe Araplar: ‘İman et t ik !’ dedi ler. De k i: ‘İman etmediniz . (Öyle ise: ‘İman et t ik !’ demeyin.) Fakat ‘Boyun eğdik (tes l im olduk / Müs lüman olduk ).’ deyin. Çünkü iman, henüz kalplerinize girmemiş t ir. Eğer Al lah’a ve Peygamberine (tam) i taat ederseniz , (O da) yapt ık larınızdan hiçbir şeyi eks i l tmez. Al lah,

Page 358: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

358

çok bağış layandır, çok merhamet edendir.” (Hucurât, 49/14)

Ayetteki inceliğe bakar mısınız? Göçebe Araplar (günü-müz Müslümanlarının birçoğu gibi) “Biz de iman ettik, Müs-lüman olduk” diyerek mü’min olduklarını zannetmişlerdi. Ama hiç de öyle olmamıştı. Allah buyurdu ki: “Hayır, ‘İman ettik’ demeyin, çünkü henüz inandığınız bir şey yok, sadece Müslüman kimliğiyle inananların safında yer alıyorsunuz.” Yani mü’min olmanız için bugüne kadar inen ayetleri ve bu ayetlerin yüklediği sorumlulukları bilmeli ve kabul etmelisiniz. Müslümanlarla beraber olmak, İslam diyarında Müslüman hüviyetiyle yaşamak yetmiyor. Bu ayet bugünün Müslüma-nını ne kadar güzel tarif ediyor.

Kur’an’da anlatılan imanın en büyük göstergesi, Allah’a ve Peygamber’e itaattir. Bu itaatin nasıl gerçekleşeceği şu ayette anlatılmaktadır: “(Gerçek) Mü’minler ancak Al -lah’a ve Peygamberine inanan, sonra (inandık larında zerre kadar) şüpheye düşmeyen, Al lah yolunda mal la-rıyla ve canlarıyla c ihad edenlerdir. İş te onlar doğru k imselerin ta kendileridir.” (Hucurât, 49/15)

İşte gerçek mü’minin Kur’an’daki tarifi. Şimdi bu tarifin bize ne kadar uyduğunu ya da bizim bu tanımlamaya ne ka-dar uyum sağladığımızı düşünelim! O günün göçebe Arapla-rından bir farkımızın olup olmadığına bakalım!

Page 359: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

359

Müslüman Olmayanlar Cennete

Gidecek Mi?

“Biz , elç i göndermedikçe hiç k imseye azap et-meyiz .” (İsrâ, 17/15) Bu ayette, peygamber gönderilmeyen toplumların sorumlu olmayacağı vurgulanıyor.

Şimdi biz bu pasajdan şunu mu anlayacağız: “Hz. Pey-gamber’den sonra peygamber gelmeyeceğine ve dolayısıyla bugün Müslüman olmayan toplumları İslam’a davet eden bir elçi olmadığına göre demek bu insanlar Müslüman olmak zo-runda değillerdir!” Elbette ki hayır...

Bu mesajdan şunu anlamalıyız: Hz. Peygamber’den sonra elçi gelmeyeceğine göre Allah, bu elçilik yükümlülü-ğünü Müslümanların sorumluluğuna bırakmıştır. Onun için Hz. Peygamber’in, “Ümmetimin âlimleri, İsrail Oğullarının peygamberleri gibidir” buyurmuştur. Bu hadis, kaynaklarda haber-i meşhur olarak geçmektedir. (Razi, Tefsir, VIII/302; Neysaburi, Tefsir: I/264; Keşfu’l-Hafa: II/64) Hz. Peygamberin bu söyleminden anlaşılıyor ki; nasıl geçmiş peygamberler in-sanları hakka davet ediyordu ise, benden sonra gelecek İslam âlimleri de aynı işi yaparak peygamberlerin vazifesini icra edeceklerdir. Böylece hem sorumluluklarının gereğini yerine getirmiş olacaklar, hem de yeryüzünde elçi gelmeyen kimse kalmamış olacak.

Bu tabloya baktığımız zaman, başlıktaki sorunun birinci muhatabının Müslümanlar olduğunu göreceğiz. Eğer bugün yeryüzünde İslam’dan haberi olmayan birileri varsa bunun sorumlusu Müslümanlardır. Bu sorumluluğu, “İslam’dan, Kur’an’dan, Hz. Muhammed’den haberi olmayan mı var ki

Page 360: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

360

davete gerek duyulsun? Herkes zaten her şeyden haberdar-dır!” diyerek üzerimizden atamayız. Kimse kendi dininin bâtıl olduğunu, kendisinin yanlış yolda bulunduğunu söylemez; herkes kendince haklıdır ve hak yoldadır.

Dolaysıyla “İslam Hak Dindir” demekle kimse Müslü-man olmaz ve hakikati yaşamış sayılmaz. Paraya bakarak ve bakılan paranın gerçek olduğuna inanarak kimsenin zengin olduğunu gördünüz mü? O Paranın çalışarak ve emek sarfe-derek sizin tarafınıza geçmesini sağlamanız lazım ki ona sahip olasınız. Din de böyledir. Hak olduğuna inanmakla kimse mü-tedeyyin insan olamaz. Hak olan dinin hakikatlerinin hayata geçirilmesi gerekir.

Evet, yeryüzünde İslam’dan haberi olmayan hemen hiç kimse yoktur. Ama haberdar olmak yetmiyor. Esas olan Al-lah’ın Dini’nin Hak olduğunun bu insanlara yüz yüze anlatıl-masıdır, yaşanarak gösterilmesidir. Onun için diyorum ya: Müslüman, İslam’ı anlatacak bilgiye, birikime, vizyona, fikri ve ruhi olgunluğa sahip olmalıdır, temsille İslam’ın güzellikle-rini teslim edebilmelidir.

Nitekim Kur’an’ın nüzulü döneminde Yahudilere hita-ben gönderilen şu ayet aynı zamanda Müslümanlara da ciddi sorumluluklar yüklemektedir:

“Siz , insanlara iyi l iği emrederken, kendiniz i unutuyor musunuz? Oysa s iz k i tabı okuyorsunuz. Yine de ak ıl lanmayacak mıs ınız?” (el-Bakara, 2/44)

Kur’an’ı bilmeyen ve yaşamayan, Hz. Peygamber’i ta-nımayan ve yolunda bulunmayan, dininin esaslarından ha-berdar olmayan ve onlara alaka duymayan bir Müslüman’ın din adına insanlara bir şey vermesi düşünülemez...

Page 361: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

361

Bu nedenle, Müslüman olmayan insanların küfürde kalmalarının ve imandan mahrum yaşamalarının birinci so-rumlusu Müslümanlardır. Bu sorumluluğu, İslam âlimleri veya sıradan Müslümanlar ya da havas veya avam gibi farklı kate-gorilerde ele alamayız.

Bu mevzuda herkes sorumludur. Çünkü Kur’an bu yü-kümlülüğü inanan herkese vermiştir. Ama çıkar bir grup bu tebliğ işini üstlenirse diğer Müslümanların bu anlamdaki so-rumluluğu başka mecralara kaymış olur.

“İç inizden (herkes i) iyi ve yararl ı olana davet eden, eğri ve yanl ış tan al ıkoyan bir topluluk bulun-sun. Nihai kurtuluşa erişecek k imseler, iş te bunlar-dır.” (Âl-i İmrân, 3/104) Bu ayetten de anlıyoruz ki, inançlı kesimden bir topluluğun kıyâmete kadar insanları uyarmak konusunda görev başında olması zorunludur.

İnsanların İslam’dan haberdar olduğundan söz ettik. Eğer haberdar olunan bir şeye inanmak gerekseydi o zaman Müslümanlarda duydukları dinlere inanmak zorunda kala-caktı. “Ama bizim dinimiz haktır” diyerek buna karşı çıkamaz-sınız. Dininizin Hak olduğunu nereden biliyorsunuz? Bir araş-tırmanız, bir çalışmanız oldu mu? İnandıklarınızın, yaşadıkla-rınızın doğru olup olmadığını sorguladınız mı? Hiçbir dinin mensubu inandığı dinin Batıl olduğunu söylemez. Herkes kendine göre Hakka inanmıştır. Onun için diyorum ya; “Nasıl olsa İslam trenine bindim ve bu tren de cennete gidecek, do-ğuştan şanslıymışım” diyerek kendimizi aldatmayalım. Dini-mizi doğru tanıyalım, doğru yaşayalım ve doğru tanıdığımız ve doğru yaşamaya çalıştığımız dinimizi dünyaya doğru anla-talım.

Page 362: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

362

İslam dünyasından Batı’ya yapılan göçlerin yüzde biri İslam’ı anlatmak için olsaydı ve bu göçü gerçekleştirenler tem-silde yeterli bulunsaydı bugün dünya İslam’ı tanımak konu-sunda çok daha farklı yerde olurdu. Ama ne hazindir ki farklı amaçlarla dünyaya dağılan Müslümanlar gittikleri yere Kur’an’ın ahlâk değerlerini taşımak yerine Kur’an’la bağdaş-mayan kendi kültür değerlerini transfer ettiler ve bunu da İs-lam diye tanıttılar.

Güveni, güvenilirliği, sevgiyi ve saygıyı ilke edinen bir İslam toplumu yerine nefreti ve sevimsizliği prensip edinen bir kesim oluştu. Ve böylece yanlış bir İslam ve Müslüman imajı ortaya çıktı. Oysa Allah, Meryem Sûresi’nin 19/96. ayetinde: “İnanıp faydal ı iş ler yapanlar iç in Rahmân (olan Al -lah, kalplerde) bir sevgi yaratarak (onları herkese) sevdirecek t ir.” buyurarak, İslâmî anlatımların daha rahat karşılık bulması için inananlara karşı kalplerde sevgi oluştura-cağını müjdelemiştir.

Müslümanların genel durumuna baktığımız zaman bu sevgiyi maalesef göremiyoruz. İslam’ın güzel yüzünü, Kur’an’daki ilahi hakikatlerin özünü ve ondaki temel evrensel ahlâki değerleri dünyaya göstermeleri gerekirken, insanları İs-lam’dan uzak tutacak, provoke edecek, düşmanca yaklaşım-lara yardımcı olacak davranışlar görüyoruz.

Böyle olunca da İslam’ın tebliğinde sorumluluk alan bazı Müslümanlar dünya kamuoyu önünde sürekli defansta kalmak zorunda kalıyor. Yaşananlar yüzünden dine ve din-darlara yapılan saldırılara karşı savunma mekanizmaları geliş-tiriyor. Çeşitli argümanlarla haklı olduklarını ama yanlış anla-şıldıklarını anlatmaya mecbur kalıyor. Oysa Müslüman hü-cumda olmalı ve her fırsatta dininin değerlerini insanlarla paylaşacak fırsatları değerlendirmelidir.

Page 363: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

363

Temsilde yeterli olamayan Müslümanlar, üstüne üstlük bir de kendilerinden olmayanlara karşı sürekli düşmanca tavır içinde oluyor...

Hiçbir şart ve koşulda başkalarını sevmeye zorlanama-yız. Ama durup dururken de başkalarına düşmanlık edeme-yiz. Ayrıca, sürekli düşmanca yaklaşımlarla aynı mıntıkada bulunup aynı sosyolojik yapıya sahip olan insanlara derdimizi de dinimizi de anlatamayız.

Kur’an’ın tanımına göre gayrimüslimler iki kategoride değerlendiriliyor. Bunlardan biri; Suya sabuna dokunmadan kendi dinlerini yaşayarak hayatlarına devam edenler; diğeri ise Müslümanlara karşı sürekli düşmanca tavır içinde olanlar. Bu ikisinin birbirinden ayrı tutulması gerekir.

“Al lah, s iz i , din konusunda s iz inle savaşmamış , s iz i yurt larınızdan da ç ıkarmamış k imselere iyi l ik et -mek ten, onlara âdi l davranmaktan men etmez. Şüp-hes iz Al lah, âdi l davrananları sever.” (Mümtehine, 60/8);

“Al lah, yalnız s iz inle din uğrunda savaşanları , s iz i yurt larından ç ıkaranları ve ç ıkarı lmanız iç in yar-dım edenleri dos t edinmeniz i yasak lar. K im onları dos t edinirse, iş te onlar zal imlerin ta kendileridir.” (Mümtehine, 60/9)

İşte çok açık şekilde Allah hükmünü ortaya koymuştur.

Kimse birilerini Cehenneme göndererek kendi Cenne-tini oluşturamaz. Cennetin yolu cemiyeti kazanmaktan geçer. Ayrıca, Cennete uydurulan kimlikle değil, yaşanan hayatla gi-dilir.

Kendimizi Müslüman kimliğiyle kandırmayalım, Al-lah’ın Dinini yaşamaya bakın!

Page 364: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

364

Page 365: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

365

Mezheplerin Dinleştirilmesi

Ve Değiştirilmesi

Bugün yaşanan mezhep savaşlarıyla geçmişteki mezheplerin ne itikatta, ne de amelde hiçbir bağlantısı yoktur.

Geçmişten tamamen koparak bugüne yoğunlaşmak nasıl yanlışsa, bugünü dikkate almadan geçmişe büsbütün bağlı kalmak da öylece yanlıştır...

Televizyon programlarında en çok mezhepler konu-sunda soru alıyorum. Bunlardan bazıları: “Mezhepler Kur’an’da neden yok? Mezhep değiştirmek caiz midir? Başka mezhepten olan bir imamın arkasında namaz olur mu? Mez-hep olmadan İslam yaşanmaz mı? Hz. Peygamber zamanında mezhep var mıydı? Kaç tane hak mezhep var? Aynı anda bir-kaç mezhepten yararlanmak mümkün müdür?” şeklinde olu-yor.

Bu sorulara baktığımız zaman insanların mezhepler ko-nusunda ne kadar bilgisiz olduğunu ve bu konuda ne kadar gereksiz bilgilerle doldurulduğunu üzülerek görüyoruz.

Mezhepler mevzusu, geldiği nokta itibariyle çok hassas bir tartışmaya dönüşmüştür. Ben mezheplerin çıkış süreçle-rine ve şartlarına kısaca değindikten sonra mezheplere ihtiya-cın olup olmadığını ve mezheplerin dinleştirilmesi tehlikesini örneklerle ve yorumlarla işlemeye çalışacağım.

Page 366: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

366

Bazıları, mezheplerin siyasi partiler gibi kurulduğunu ve mezhep imamlarının da bu partilerin genel başkanları gibi imamlık makamına oturduğunu düşünüyor ve böyle olunca da haklı olarak reaksiyon gösteriyor.

Bilmiyorlar ki kurulan ve daha sonra dine dönüştürülen mezheplerden imamların hiçbirinin haberi yoktur. Onlar sa-dece kendi zamanlarının koşullarında bilgisiz kalan insanları bilgilendirmek, tıkanmaya yüz tutmuş İslâmî yaşamın önünü açmak, dini daha kolay yaşanır hale getirmek için gecelerini gündüzlerine katarak çalışmışlardır.

Mezheplerin ortaya çıkışı, Hz. Ali ile Muâviye arasında gerçekleşen savaşlardan hemen sonra Hicrî birinci yüzyılın or-talarına doğru başlamış; Sünnilik, Şiilik ve Hâricilik adlı üç büyük mezhep ortaya çıkmıştır.

Daha sonraki zamanlarda bu mezhepler kendi içinde bölgesel etkenlerin de başı çektiği bazı nedenlerden dolayı farklı dallara ayrılarak onlarca mezhep meydana gelmiştir. Meydana gelen bu mezheplerin tamamına yakını yukarıda belirttiğim gibi İslam’ın önünü açmaya matuf gayretlerden doğmuştur.

Daha sonraki zamanlarda yani Hicrî birinci asrın sonla-rına doğru değişik İslam şehirlerinde, bu şehirlerin adıyla anı-lan fıkıh okulları kurulmuştur. Şam, Kûfe, Basra, Medine Okulları bunlardan bazılarıdır. Irak’taki fıkıh okulu Hanefî, Medine’deki fıkıh okulu ise Mâlikî mezhepleri olarak anılmış-tır. Şâfiî, Hanbelî, Zâhirî ve Cerirî mezhepleri ise bunlardan sonra zuhur etmiştir.

Müslümanlığın geldiği noktada iki ana mezhep bulun-maktadır. Bunlar: Ehlisünnet (Sünniler) ve Şia’dır (Şiiler’dir).

Page 367: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

367

Sünniler günümüzde inanç açısından Mâturidîlik ve Eş’arîlik, fıkhi açıdan ise Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mez-heplerine müntesiptirler. Bu dört mezhepten ilki olan Hanefî Mezhebi itikat olarak Mâturidîliğe, diğer üç mezhep ise Eş’arîliğe bağlıdır.

Bu mezhepler dışında, Sünnilik’te olan icmâ, kıyas ve rey’e başvurulmasını kabul etmeyen, her sorunun çözümünü yalnızca Kur’an’da, Sünnet’te, sahabe ve sahabeye tâbi olan Tebe-i Tâbiîn’in görüş ve uygulamalarında arayan bir grup daha vardır ki bunlar da Selefiyye ya da Selefiyyûn (geçmişe bağlı olanlar) olarak anılırlar.

Şiîlerin günümüzde bağlı olduğu en büyük mezhepler ise İmamiye (Caferiye), Zeydiye ve İsmâiliye’dir.

Dini terimlerde doktrin olarak da adlandırılan “Mez-heb” in tarifi, bir dinin çeşitli görüş ayrılıkları ve ihtilaflar ne-deniyle ortaya çıkan kollarından her birine verilen isim olarak yapılır.

Tarihte mezhepler arasında ufak tefek görüş ayrılıkları olsa da, bu ayrılıklar bugün olduğu gibi insanları kan akıt-maya götürecek kadar ihtilaflara asla sebebiyet vermemiştir. Aksine, ayrılıkların temelinde İslam’ın daha kolay anlaşılması ve daha rahat yaşanma mülahazası vardır. Zaten ayrılıklar esasta değil teferruattadır.

Bugün yaşanan mezhep savaşlarıyla geçmişteki mez-heplerin ne itikatta, ne de amelde hiçbir bağlantısı yoktur. Geçmişte, genelde iyi niyete dayalı olarak yapılan çalışmalar, Müslümanların dini bozulmadan yaşamasını ve hayatlarına kardeşçe devam etmesini hedeflemekteydi.

Page 368: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

368

Hiçbir içtihadın arkasında kan akıtmak, bölmek, parça-lamak yoktur ve olamaz da. Ama bugün gelinen noktada İs-lam dünyası, geçmişteki içtihadî çalışmaların tam tersine mez-hepsel ayrılıkları mezhepçilik adı altında savaşa dönüştürerek İslâm’ın hoş görmediği çamura saplanmışlardır. Bu manada diyebiliriz ki hem İslam Dini kendi mensuplarından ve hem de Müslümanlar kendi dindaşlarından yediği darbeyi hiçbir toplumdan yememişlerdir.

Konu çok hassas olduğu için kelimeleri cımbızla seçerek cümleleri kurmaya çalışacağım. Umarım sizler de cımbızla çe-kerek durum değerlendirmesi yapmazsınız. Çünkü yukarıda da ifade ettim, mezhepler din gibi algılandığı ve mezhep oto-riteleri sorgulanamaz görüldüğü için maazallah küfürle itham edilebilirim.

Mezheplerin doğuşundaki gayeleri ve sebepleri anla-mak için kısa da olsa mezheplerden önceki İslam tarihine ve bazı mezhep imamlarının biyografisine göz atmak gerekir diye düşünüyorum:

“Hulefâ-i Râşidîn” Dönemi diye anılan Dört İslam Ha-lifesinin toplam hilâfet süreleri yaklaşık otuz senedir. Bu dö-nem, Hz. Peygamberin vefat yılı olan 632’de başlamış, 661’de Hz. Ali’nin öldürülmesiyle son bulmuştur.

Hz. Ebû Bekir hariç, halifelerin tamamı katledilerek ha-yatlarına son verilmiştir. Üstelik öldürenler ya da öldürtenler hep kendi içlerinden yani Müslümanlardan olmuştur.

Bunu yazmamdaki sebep, İslam’ın Hz. Peygamberden sonra her geçen gün nasıl kan kaybettiğini, Ensar ve Muhacir kardeşliğinin kökünün nasıl kurutulduğunu, Müslümanlar arasındaki dayanışmanın nasıl yok edildiğini göstermek ve akan kanın durdurulması konusunda bazı âlimlerin nasıl gay-

Page 369: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

369

ret gösterdiğini ortaya koymaktır. Yani farkında olmadan, bil-gisizce İslam âlimlerini ve onların çalışmalarını küçük düşüre-rek söylemlerde bulunarak saygısızlık yapmamak mevzu-sunda sizleri uyarmaktır.

Hz. Ebu Bekir iki sene halifelik yapmış (632-634). Öl-dükten sonra yerine Hz. Ömer geçmiş. O da on sene halifelik yaptıktan sonra (634-644) öldürülmüştür. Öldürülen Hz. Ömer’in yerine Hz. Osman getirilmiş. O da on iki sene sonra (644-656) katledilmiştir.

Daha sonra halifelik makamına Hz. Ali getirilmiştir. Hz. Ali dönemi binlerce Müslüman’ın ölümüne sebep olan savaş-larla geçmiştir. Çünkü Hz. Peygamberi mağlup edemeyen zihniyet, Müslüman kılığında intikamını Hz. Peygamberin hem damadı, hem amcasının oğlu ve hem de en yakın dava arkadaşı olan Hz. Ali’den almak istemiştir. Hz. Ali de selefi olan diğer iki halife gibi beş sene sonra maalesef (656-661) öldürülmüştür.

Burada halifelerin hangi kriterlere göre ve hangi şart-larda halifelik makamına getirildiğini yazmıyorum ama sizle-rin bu konuda mutlaka sağlıklı bir araştırma yapacağınıza ina-nıyorum. Çünkü Hz. Ali dönemi ve ondan sonraki zamanda gelişen olaylara baktığımız zaman, daha Hz. Peygamber vefat etmeden derin bir yapının iktidarı ele geçirmek için el altından faaliyete başladığını ve bu çalışmalarını aralıksız olarak derin bir sinsilikle sürdürdüğünü görüyoruz. Üstelik bu çalışmalar İslam çatısı altında, Müslüman kılığında yapılmıştır. Bugün bir kısım basiret yoksunu Müslüman, on binlerce Müslüman’ın kanının akmasına öncülük eden bu insanları “hazret” olarak anmakta ve hazret ifadesini kullanmayanları da küfürle itham etmektedir. Yazıklar olsun bu zihniyete! Veyl olsun bu zihni-yete hizmet eden basiretsizlere!

Page 370: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

370

Emeviler Dönemi:

Hz. Ömer döneminde 641’de Şam Valisi olan Muâviye, Suriye’yi denetimi altına almış ve Hz. Osman’ın ölümünden Hz. Ali’yi sorumlu tutarak onun halifeliğini tanımamıştır. Sıffin Savaşı’nda (657) yenilmek üzere olan askerlerinin mızrakla-rına Kur’an yapraklarını taktırarak Hz. Ali’nin ordusunu dur-durmuş ve bu savaşta binlerce Müslüman’ın ölümüne sebep olmuştur.

Hz. Ali’nin 661’de öldürülmesinden sonra Muaviye, İs-lam Devleti’nin başına halife olarak geçmiştir. Muaviye, Emevi Kabilesinden olduğu için daha sonra kendi soyundan gelen halifeler dönemine Emeviler Dönemi denmiştir.

Yaklaşık 90 yıl süren Emevi Hanedanı, Horasanlı Ebu Müslim’in başlattığı bir ayaklanma sonucunda 750’de Abba-silerin önderi Ebu’l-Abbas Seffah, Emevi egemenliğine son vermiş ve Emevi Hanedanı’nın bütün üyelerini öldürtmüştür.

Emeviler Dönemi’nde İslam çok ciddi şekilde zarar gör-müş ve Emevi hükümdarları başta Ehl-i Beyt olmak üzere Müslümanlara çok büyük zulümler yapmış, on binlerce Müs-lüman’ın kanını akıtarak İslam’da önü alınamayan ve sonu gelmeyen kardeş savaşlarını başlatmıştır.

Gördüğünüz gibi Hz. Peygamberin irtihalinden kısa za-man sonra Müslümanlar arasında ihtilaflar başlamış; ortaya çıkan ihtilaflar kavgaya, kavgalar düşmanlıklara, düşmanlıklar da savaşa dönüşmüştür. Bunun sonucunda Müslümanlar ciddi bir çıkmazın içine girmiştir. Öyle ki, Mekkeli Müşriklerin yirmi üç yılda İslam’a vuramadıkları darbenin onlarca katını (sözde) Müslümanlar kendi dinlerine vurmuştur.

Page 371: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

371

Bu gidişe birilerinin dur demesi gerekirdi. Çünkü bu gi-diş Hz. Peygamberin dininin bağlılarına yakışmıyordu ve ba-rış için gelmiş olan bir dinin mensuplarının kendi aralarında kavga etmeleri, birbirleriyle savaşmaları büyük bir felaketti.

Bu felaketin önüne geçmek ve Hz. Peygamberin vefa-tından sonra kaybolmaya yüz tutan İslâmî değerleri yeniden ihya etmek için Tâbiîn’in ve Tebe-i Tâbiîn’in arasında müçte-hitler çıkarak çok büyük fedakârlıklar göstermişlerdir.

Bunlardan bir tanesi de İmam-ı Azam Ebû Hanife’dir. İmam-ı Azam’ın yaşadığı çağda bir taraftan kan akarken diğer taraftan itikadi anlamda bir sürü sapık fırkalar ortaya çıkmıştır. Bunların önüne geçecek ve bunlara dur diyecek bir çalışma yapılmalıydı. Ebû Hanife de bu düşünce doğrultusunda so-rumluluk üstlenerek içtihatlarına başlamıştır. Ebû Hanife yap-tığı çalışmaları değerlendirirken şöyle demiştir: “Bu bizim re-yimizle vardığımız bir sonuçtur. Kimseyi reyimize zorlamaz, kimseye ‘Bunu kabul etmeniz gerekir!’ demeyiz. Bizim gücü-müz buna yetiyor, bize göre en iyisi budur. Bundan daha iyi-sini bulan olursa buyursun getirsin, onu kabul ederiz.”

Görüldüğü gibi, Müslümanların dertlerine, acılarına, feryatlarına tanık olan, İslam toplumunun maruz kaldığı çeliş-kileri, haksızlıkları, adaletsizlikleri, perişanlıkları, insanlık dışı şartları, tuzakları, entrikaları gören bazı sorumlu kahramanlar ortaya çıkmıştır. Bu kahramanlardan sadece en meşhurların-dan bilinen Dört Sünni Mezhep İmamının biyografisini vere-rek konuyu işlemeye çalışacağım.

Çünkü gelen sorulara baktığınız zaman anlıyorsunuz ki, insanımız mezhepler ve mezhep imamları konusunda çok bil-gisiz. “Kur’an’da neden mezhep yok?”, “Hz. Peygamber za-manında mezhepler niçin kurulmamıştı?” gibi sorular, İslam

Page 372: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

372

toplumu adına gerçekten garipsenecek sorulardır. Belli ki in-sanların mezhepler hakkındaki bilgileri ve kanaatleri gerçek-lerden çok uzak, sadece yapay ve duyma bilgilerden ibarettir.

İmam-ı Azam (Nûman bin Sâbit)

Hz. Peygamberin ölümünden yaklaşık yetmiş sene sonra İmam-ı Azam (80-699) Irak’ta Kûfe’ de doğdu, Bağ-dat’ta 68 (150-767) yaşında öldü.

On sekiz yıl tedrisat gördükten sonra otuz yıl ders okuttu. Talebe sayısının dört bini aştığı ve bunlardan en az kırk kadarının İmam-ı Yûsuf ve İmam-ı Muhammed gibi müc-tehid derecesine ulaştığı kabul edilmektedir.

Ebû Hanife’nin çalışmalarındaki en büyük özelliği, ayet ve ayete uyan hadislerin hükmü ile aklın yorumu arasında makul bir denge kurmasıdır. Böylece daima insanların ihti-yaçlarını, dinin inanç ve ameldeki maksadını, temel kriterleri dikkate alarak hareket etmiş olmasıdır.

Ebû Hanife, Halife Ebû Câfer el-Mansûr tarafından ara-larındaki anlaşmazlık sebebiyle hapse atılmış ve hapis hayatı devam ederken Rahmet-i Rahmân’a kavuşmuştur.

İmam-ı Mâlik (Mâlik bin Enes)

Hz. Peygamberin ölümünden yaklaşık seksen sene sonra İmam-ı Mâlik (90-709) Medine’de doğdu. Yine Me-dine’de seksen altı yaşında (179-795) vefat etti.

Page 373: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

373

Medine’de döneminin seçkin âlimlerinden ders alan İmam Mâlik, belli bir süre sonra Peygamber Mescidinde ders-ler okutmaya başlamıştır.

İmam Mâlik, o günün ilim merkezi durumunda olan Medine halkının uygulamasına büyük önem vermiştir. Ona göre, Medinelilerin ameli, mütevâtir (kesin aktarımlı) sünnet hükmündedir.

İmam-ı Şâfiî (Muhammed bin İdris Şâfiî)

İmam-ı Şâfiî, Hz. Peygamberin ölümünden yüz kırk sene (İmam-ı Azam’ın ölümünden bir yıl) sonra (150-767) Fi-listin’in Gazze şehrinde doğdu. Elli dört yaşında Mısır’da (204-820) vefat etti.

İmam Mâlik’ten Hicaz Fıkhını, Ebû Hanife’nin talebesi olan İmam Muhammed’den de Irak Fıkhını öğrendi. Mezhe-binin en önemli özelliği, âdeta Hanefî ile Mâlikî Fıkhının ter-kibi niteliğinde olmasıdır. İmam Şâfiî ilk önce Bağdat’ta fıkhi görüşlerini ortaya koymuş ve bu görüşler Şafiî Mezhebinde imamın eski görüşlerini ifade etmek için “Eski Mezhep” diye anılır. Hicri 200 yılında Mısır’a göç ettikten sonra ortaya koy-duğu görüşler de “Yeni Mezhep” diye anılmaktadır.

İmam-ı Hanbel (Ahmed bin Hanbel)

Hz. Peygamberin ölümünden yüz elli dört sene sonra İmam-ı Hanbel (164-780) Bağdat’ta doğdu. Yine Bağdat’ta yetmiş beş yaşında (241-855) vefat etti.

Page 374: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

374

Devrinin önemli âlimlerinden ilim tahsil eden Ahmed bin Hanbel, İmam-ı Şâfiî’nin öğrencisi olmakla beraber aynı zamanda Hanefî Mezhebinin önemli müçtehitlerinden Ebû Yûsuf’tan da istifade etme imkânı bulmuştur. İslam Dev-leti’nin sınırlarının genişlemesi, fıkhi konularda çoğalan soru-lar ve fikir ayrılıklarının artması üzerine, Kur’an’da doğrudan açıklanmayan bazı konularda aklın da kullanımını savunan Mutezilîlere karşı çıkmıştır. Vahhabîlik ve Selefiye gibi akım-lar, çıkış noktalarını daha çok Hanbelî Mezhebine dayandır-maktadırlar.

Dini Konuların Temek Kaynağı

İslâm’da dinî hükümlerin temel kaynağı Kur’an’dır ve ona bağlı olarak da sünnettir. Kur’an’da İslam itikadının inanç esasları çok açık ve net olarak belirtilmiştir. Bu konuda şüp-heye ve yoruma gerek yoktur. Bütün ilahi dinlerde olduğu gibi İslam’da da inanç esasları vahye bağlı olarak belirlenmiş-tir. Sünnet, bu esasların Hz. Peygamber tarafından hayata ge-çirilmiş hâlidir. Yani, Sünnet’in kaynağı da Kur’an’dır.

Mezhepleri iyi anlamak için, bunların siyasi partiler gibi kurulduğu önyargısından uzaklaşmak lazım. Mezhepler parti gibi kurulmamış, kendiliğinden oluşmuştur. Mezhep imamla-rının münferit çalışmaları zamanla kabul görerek mezhep ha-line gelmiştir. Yukarıda biyografilerini vermeye çalıştığım İs-lam âlimlerinin içtihat ederek ortaya koydukları çalışmaların, bilgilerin hepsine o müçtehitlerin mezhebi denmiştir.

Örneğin: Hanefî Mezhebi diye adlandırdığımız ekol, İmam-ı Azam’ın içtihadından ibarettir. İmam-ı Azam bu içti-hadını yaparken bir mezhep olsun diye yapmamış, o günün insanının dini yaşamını kolaylaştırmak, sapkınlıkları önlemek ve yeni bidatlerin (uydurmaların) önünü kesmek için yapmış-tır.

Page 375: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

375

Bu anlamda, Kur’an’da “Fırkalara ayrı lmayın” (Ali İmran, 103, Şura, 42/13) gibi ayetleri mezhepler üzerinde de-ğerlendirmek doğru olmaz. Zira dinin daha iyi kavranması, Kur’an’ın daha doğru anlaşılması konusunda geçmişte ol-duğu gibi bugün de birtakım içtihatlar gerçekleştirilmektedir. Bunlar da geçmişteki gibi iyi niyete dayalı samimi çalışmalar-dır. Ayrıca, dini daha iyi anlamak ve yaşamak konusunda iç-tihat farklılıklarında rahmet olacağı da bilinmelidir.

“Ben, Kur’an’a göre yaşayacağım.” demek, Hz. Mu-hammed ve zamanındaki sahabeleri gibi yaşayacağım de-mektir. Elbette ki her Müslüman, Kur’an’a göre yaşayacaktır. Buna karşı çıkmak Kur’an’a karşı çıkmak olur. Ama bunun için başta Kur’an’ın çok iyi kavranması ve Peygamberin Sün-netinin çok iyi bilinmesi lazım. Hiçbir Müslüman’ı şu ya da bu mezhebe bağlanmaya zorlayamayız ama Kur’an’a vukufiye-tini ve Sünnete aşinalığını sorgularız.

İslam’ın esaslarını doğru dürüst bilmeyen, namazı ikame edemeyen, namazda okuduklarının anlamına vakıf ol-mayan, Kur’an’dan bihaber bir insanın “Benim mezheplere ihtiyacım yok!” demesi de doğru olmaz.

“Paraya ihtiyacım yok” demeniz için paranızın olması lazım. Paranız olmadığı halde “paraya ihtiyacım yok” diyor-sanız hadsizlik yapıyorsunuz demektir. Dini mevzularda sıkın-tınız yoksa, ihtiyaçlarınızı görebilecek durumda iseniz elbette ki mezheplere tabi olmak gibi bir zorunluluğunuz yoktur.

Hangi zamanda ve koşullarda olursa olsun İslam âlim-lerinin iyi niyetle ve samimi gayretle yaptığı çalışmalar her za-man değerlidir.

Nitekim sosyal medyadan gördüğüm kadarıyla bu-günkü İslam âlimlerinin çalışmalarına da kayıtsız kalmıyoruz. Bu da gösteriyor ki bir arayış içindeyiz, birilerinin yardımına ve desteğine ihtiyacımız var.

Page 376: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

376

İşte geçmişteki çalışmalar da aynen bugün olduğu gibi bu arayışın ve ihtiyacın sonucu olarak doğmuştur. Bu arayı-şımızı sürdürürken geçmişten kopmak zorunda değiliz. Mâzi-den de istifade ederek gelecekle ilgili güzel çalışmalar yapabi-liriz. Onun için mezhep taassubundan kurtulayım derken ma-azallah ifrata ve tefrite düşerek bilgisizliğimizin kurbanı olma-yalım. Ve Allah’ın şu ayetini de kafamızdan çıkarmayın: “Her i l im sahibinin üs tünde daha iyi bir bi len vardır.” (Yûsuf, 12/76)

İslam’ın şiddetle yasakladığı “ifrat ve tefrit” konusunda temkinli olmak gerekir. Aşırılıktan kaçarken orta yolu yakala-yabilmek önemlidir.

“İş te böylece s iz i dengel i ve ölçülü bir toplum k ı ldık k i insanlar nezdinde Hakk ’ın şahit leri (örnek-leri) olas ınız ve Peygamber de s iz in hakk ınızda şahit (örnek) ol sun.” (el-Bakara, 2/143) buyrulmaktadır. Mesela cimrilik tefrittir, israf ifrattır; cömertlik ise orta yoldur. Bu üçü arasında orta yolu bulmak yani cömert olmak esas olandır.

İnanan insanı örnek veren bir ayette aynen şöyle buy-ruluyor: “Onlar, harcadık ları zaman, saç ıp savurma-dık ları gibi, c imri l ik de etmez ler. İk is i aras ında doğru olanı yaparlar.” (Furkân, 25/67)

Bu ayeti destekleyen başka bir ayette:

“El ini boynuna bağlayıp asma (c imri olma), büs-bütün el i aç ık da olma (is raf etme)! Sonra k ınanır ve çares iz kal ırs ın.” (İsrâ, 17/29) buyrulmaktadır. İşte ifratın ve tefritin Kur’an’daki örnekleri...

Şimdi mezhepler konusunda da aynı hataya düşmeme-liyiz. Kestirip atmak doğru olmadığı gibi, mezhepçilik yapmak ve mezhepleri dine dönüştürmek de doğru değildir. “İlla da

Page 377: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

377

bu mezhep!” yaklaşımı asla ve asla doğru olamaz. Hele mez-hepleri hiçbir bilgiye ve sağlam kaynağa dayanmadan, Kur’an’ın ve Sünnetin altın mikyaslarıyla test etmeden “hak” ve “bâtıl” diye sınıflandırmak ve Sünnilerde olduğu gibi hak mezhep sayısını dörtle sınırlamak hiçbir şekilde kabul edile-mez.

Bir kere mezhep sayısı diye bir şey olmaz. Mezhep sa-yısı demek içtihat/müçtehit sayısı demektir. Geçmişte olduğu gibi bugün de onlarca İslam âlimi çalışma yapmaktadır. Yapı-lan bu çalışmaların kaydını tutan herhangi bir kurum yoktur. Siz hem geçmişteki içtihatları, hem de bugünün İslam âlimle-rinin çalışmalarını yok sayamazsınız. Sayamadığınız gibi bâtıl olarak kesinlikle göremezsiniz. Bu tavrınız İslam’ı anlamanın ve yeniden yorumlamanın önünü keser.

Yukarıda, bilinen dört mezhep imamının biyografisini vermeye çalıştım ve yaşadıkları yerlerden de örnekler sun-dum. Sizler de biliyorsunuz ki aynı tarihlerde o insanların ya-şadığı bölgelerin dışında da milyonlarca Müslüman yaşıyordu ve onlara da rehberlik eden yüzlerce İslam âlimi bulunuyordu.

Bu insanların, Dört Mezhep İmamının çalışmalarından haberdar olması mümkün bile değildi. Şimdi siz hak mezhep sayısını dörtle sınırlarsanız ve bunların dışındakileri bâtıl ola-rak görürseniz -ki bu konuda hiçbir bilginiz bulunmamaktadır- o insanların çalışmalarına, içtihatlarına saygısızlık etmiş olmaz mısınız? Hatta onların hak adına yaptığı hayırlı çalışmaları bâtıl olarak gördüğünüz için sorumlu duruma düşmez misi-niz?

Ortada bir yol var ve bu yolu Allah’ın talimatıyla, Kur’an’ın rehberliğinde Hz. Peygamber açmıştır. Bu yolda

Page 378: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

378

geçmiş peygamberler zamanında olduğu gibi kopmalar, yara-lanmalar, çukurlar, deformasyonlar meydana gelmiş olabilir. Bu, yeni bir yolun açılmasını gerekli kılmaz. Çünkü o yolun yapılmasında rehberlik eden kitap elimizde. Bize düşen; yolda oluşan çukurları doldurmak, engelleri kaldırmak ve yaraları onarmaktır; deformasyona uğrayan yerleri tamir etmek ve yolu işler hale getirmektir. Yeni yol yapmak gibi bir vazifemiz yoktur. Mezhep imamları da bunu yapmışlar. Açılan yoldaki arızaları gidermişler, yozlaşmaları ortadan kaldırmışlar, bozul-maların önüne geçmeye çalışmışlardır.

Tarihi şahsiyetleri azizleştirmeden, onlara kerametler yüklemeden, onları kutsal varlıklar olarak görmeden, sorgula-namaz, yargılanamaz kabul etmeden onların faydalı çalışma-larından istifade etmeliyiz.

Bugün bütün Kur’an meallerinin ilham kaynağı olan El-malılı Tefsiri bunun en bariz örneğidir. Şimdi siz Elmalılı’nın yaptığı değerli çalışmaları görmezden gelebilir misiniz?

“Eğer bi lmiyorsanız i l im sahiplerine sorun.” (Nahl, 16/43) ayetinin muhatabı olduğumuzu unutmayalım!

“Bana yönelenlerin yoluna uy.” (Lokmân, 31/15) şeklindeki Kur’an fermanını da aklımızdan çıkarmayalım!

Bizim vazifemiz gereksiz yere mezhepleri eleştirmek de-ğil, inanmış bir mü’min olarak sırat-ı müstakimde (doğru yolda) yaşamaktır; bizim için faydalı olan bütün çalışmalara değer vermektir ve o çalışmaları yapanların emeğine saygı duymaktır. Gerekirse içtihadî anlamda yeni ve faydalı çalış-maların içine girmek, ortağı olmak ya da desteklemektir.

Page 379: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

379

Allah mü’mini tarif ederken şöyle buyuruyor: “Söz leri dinleyip en güzel ine uyanları müjdele. İ ş te Al lah’ın doğru yola ulaş t ırdığı bunlardır. Gerçek ak ı l sahipleri de bunlardır.” (Zümer, 39/18) Yani mü’min olan kişi, anla-tılanları dinler ama doğru olana uyar, yazılanları okur fakat gerçek olana değer verir.

Ayrıca irşad konusunda faydalı çalışmalarıyla önümüzü açan, şuurlanmamıza vesile olan, uyanmamıza ve kendimize gelmemize yardımcı olan, İslâmî yaşam konusunda bizlere öncülük eden insanlara da hürmet etmeliyiz. “Bütün insan-ları kendi öncüleriyle (rehberleriyle) birl ik te çağıraca-ğımız günü hat ırla!” (İsrâ, 17/71) Bu anlamda rehberlik hizmeti aldığımız güzel insanlara vefasızlık etmemeliyiz...

Mezhep Değiştirmek

Ve Mezheplerden İstifade Etmek

Mezhepler din değil ki değiştirmek caiz olmasın. Mesela Hanefiler İmam-ı A’zam’dan intikal eden bilgilerle amel ettiler ama bir araştırma yaparak bu yolu tercih etmediler, sadece kurulan sofraya oturdular; eğer aynı yemekler başka bir sof-rada farklı şekillerde servis ediliyorsa pekâlâ o sofraya da otu-rulabilir. Kimse size “Önce o sofraya oturmuştunuz, ölünceye kadar orada oturmak zorundasınız!” diyemez. Bu diğer sofra-ların meşruiyetine gölge düşürür. Hatta başka sofralardaki ni-metlerin hazırlanma şeklini daha cazip görerek onlardan da istifade edebilirsiniz. Yine kimse size “Oturduğunuz sofranın dışına çıkamazsınız!” diyemez. Size sunulan yemekler helal ise ve yeme imkânı da varsa neden sadece birinden yemeye mecbur bırakılacaksınız ki!

Page 380: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

380

Mezhep yorumları içinden herkes istediğini seçebilme-lidir. Bunu yapmak için zorunlu şartlar ya da mücbir sebepler öne sürülmemelidir. Sadece bir kişinin yorumunu esas alma şartı, mezhebi dinleştirir ve mezhep imamını yanılmaz ve do-kunulmaz hâle getirir. Böylece ikinci bir din ve yeni bir pey-gamber ortaya çıkarılmış olur.

Madem mezheplerin hepsinin hak olduğunu kabul edi-yorsunuz; o hâlde isteyen istediği kişiden hakikati öğrenebilir.

Onlarca kapısı olan bir saray düşünün. Saraya açılan onlarca kapı bulunmasına rağmen hep aynı kapıyı kullan-maya zorlanıyorsunuz. Böyle bir şey düşünülebilir mi? Önemli olan saraya ulaşmak değil mi? Yolun şeridinin farklı olması, kapının değişik yerden açılması niye problem olsun ki!

Yukarıda da söylediğim gibi, mezhep bir yorum ekolü-dür. Dini bilgisi olan ve o sahada çalışmaları bulunan her Müslüman yorum yapabilir. Esas olan Allah’ın Kitabı’nın an-laşılmasıdır, Hz. Peygamberin Sünnetinin bilinmesidir ve onun getirdiği dinin ilkelerinin korunmasıdır. Teferruatın iş-lenmesinde farklı değerlendirmeler yapılabilir.

Mezhepleri dokunulmaz (mutlak) olarak görmek ve mezhep imamlarını yanılmaz kabul etmek son derece yanlış-tır. Çünkü mezhep din değildir, din bilimleriyle uğraşan ilim adamlarının kişisel yorumlarından oluşan bir ekoldür.

Bu yorumlar, zamana ve şartlara göre değişebilmekte-dir. Nitekim İmam-ı Şâfiî, Bağdat’ta yaptığı çalışmaları Mısır’a göç ettikten sonra kısmen değiştirmiştir. Zira yaşadıkları ko-şulları bilmediğiniz insanların o koşullar altında verdiği karar-ları da yadırgayamazsınız.

Page 381: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

381

Yine İmam-i Şafii, İmam-i Azam için: “İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife’nin çocuklarıdır” demesine rağmen bir taraftan da kendi görüşlerini ortaya koymaktan geri kalmamıştır. Üs-telik Şafii fıkhı İmam-i Azam’ın talebesi olan Muhammed b. Hasan’dan alınmıştır.

Tartışmaya kapalı olan Kur’an’dır ve dokunulmazlığı bulunan Hz. Muhammed’in elçiliğidir. Kur’an’ın tartışılmazlık niteliğini mezhepsel çalışmalara da vermek ve Hz. Peygam-berin risâletindeki dokunulmazlık özelliğini mezhep önderle-riyle paylaşmak doğru değildir.

Birisi, “Kur’an’da neden mezhep yok?” diye soruyor. İslam’ın kendisi zaten mezheptir. Bu mezhebin kitabı Kur’an’dır, imamı ise Hz. Muhammed’dir.

Size mezhep diye tanıtılan yollar, sırat-ı müstakime (doğru yola) götüren İslam otobanındaki farklı şeritlerden iba-rettir. Yoksa kendi başlarına farklı yerlere çıkan ayrı yollar de-ğillerdir.

“İş te bu, benim dosdoğru yolum. Art ık ona uyun. Başka yol lara uymayın; yoksa o yol lar s iz i parça parça edip O’nun yolundan ayırır.” (En’âm, 6/153)

Bu ayet, Kur’an marifetinin, Kur’an ruhunun ve Kur’an kültürünün bir hülasası olan mezhepsel çalışmaların bütünü-nün ulaştığı doğru yolu anlatmaktadır. Buradaki “başka yol-lar” ifadesi, Kur’an’ın gösterdiği Hak Yolun dışındakilerdir. Yoksa dinin daha iyi anlaşılması ve yaşanması konusunda or-taya konan Kur’ânî çalışmalar değildir.

Geçmişte olduğu gibi bugün de İslam adına yürüttükleri çalışmalarını Kur’an’a ve Sünnet’e dayandıran bilgili ve aydın kişilerin, insanları aydınlatmak maksadıyla toplumda üstlen-

Page 382: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

382

dikleri rol devam ettiği müddetçe, cahil ve bilgisiz insanlar hu-rafelerden kurtulup dinin hakikatlerine ve İslam’ın gerçek, ile-rici, uyandırıcı ve inşa edici yüzüne dönecektir. Yeter ki dön-mek konusunda kararlı olsunlar. Yeter ki bulundukları karan-lıkta bir ışık arayışına girsinler. Yeter ki düştükleri çukurda fer-yadı basarak uzanacak bir yardım eli beklesinler.

Bugün olduğu gibi tarihteki mezhep savaşlarının hepsi-nin temelinde Kur’an’dan uzaklaşmak ve Hz. Peygamberin gösterdiği yoldan ayrılmak vardır...

Kur’an’ın olduğu yerde kavga olmaz, kan akmaz, kalp-ler kırılmaz, kadınlar dul, çocuklar yetim bırakılmaz, evler yı-kılmaz, arabalar yakılmaz, sokaklar tarumar edilmez...

“K im, kendis ine doğru yol bel l i olduk tan sonra Peygambere karş ı ç ıkar, mü’minlerin yolundan baş-kas ına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırak ırız ve Cehen-neme sokarız .” (Nisâ, 4/115)

Bu ayetten de anlaşılıyor ki: Doğru yol Kur’an’la belir-lenmiştir ve o yolun önderi olarak da Hz. Peygamber, Allah tarafından seçilmiştir. İnananlar bu yolun yolcularıdır.

Eğer birileri din adına Kur’an’la çelişen çalışmalarını bize dayatmaya kalkarsa, biz de Kur’an’a rağmen onlara ilgi gösterirsek, işte o zaman hep beraber ayetin tehdit ettiği gruba dâhil olmuş oluruz. Yoksa Kur’an yolunda kimle beraber olur-sak olalım gideceğimiz yer iki cihan saadetidir.

Dolayısıyla, toplumun itikadi, geleneksel ve dini mese-lelerini, kendi tarih ve kültürlerini dikkate alarak, Kur’an’a da-yandırılan eğitsel ve tebliği faaliyetlerin ve ıslah çalışmalarının devam etmesi için geçmişle günümüz arasındaki içtihat kapı-

Page 383: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

383

larının açık bulundurulması şarttır. Geçmişten tamamen ko-parak bugüne yoğunlaşmak nasıl yanlışsa, bugünü dikkate al-madan geçmişe büsbütün bağlı kalmak da öylece yanlıştır...

Hz. Peygamberden sonra onun mirasına sahip çıkmak yoluyla sorumluluk alan binlerce İslam âlimi, yaşayan birer realite olarak tarihin önünde aksiyonlarını nasıl sürdürmüş ise, bugün de yarın da Allah’ın lütfu, keremi ve inâyeti kesil-mediği müddetçe bu çalışmalar devam edecek, böylece in-sanlığın makûs talihi mutlaka değişecektir...

Page 384: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

384

Page 385: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

385

Kur’an’daki Mü’minle

Sokaktaki Müslüman

Şimdi, başlığa bakarak merak edip soracaksınız: “Kur’an’ın anlattığı Mü’minle sokaktaki Müslüman arasında nasıl bir fark olabilir?”

Korkusuz olmak, inanmak, güvenmek ve güvenilir ol-mak anlamındaki “Emn” kökünden ism-i fail olarak türetilen “Mü’min” kelimesi tasdik eden, itimat eden, inanan, boyun eğen, itaat eden; güvenen, güven veren, emin kılan demektir.

“Mü’min” Kur’an’da hem Allah’ın, hem de insanların sıfatı olarak kullanılmıştır. Allah’a izafe edildiğinde anlam de-ğişikliği yapılarak (ism-i meful) emniyet veren, güvenilen şek-linde anlamlandırılmıştır. Allah’ın sıfatı olarak Kur’an’da sa-dece bir ayette geçmektedir: “O, Mü’min’dir (emniyet ve-rendir).” (Haşr, 59/23) Bir ayette de fiil şekli kullanılmıştır: “O Rab k i, onları aç l ık tan doyurdu ve kendilerini kor-kudan güvenl iğe kavuşturdu.” (Kureyş, 106/4)

İnsanlar için kullanıldığında, Allah’a güvenerek inanan ve kendisi de güvenilen anlamına gelmektedir. Daha geniş manasıyla; Allah’a, Âhiret Günü’ne, kitaplarına, meleklerine ve peygamberlerine iman eden; Allah için, yarattıklarına gü-ven ve emniyet veren, onları zulümden beri kılan, şüpheleri gideren demektir.

Page 386: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

386

Özetle söylemek gerekirse: “Mü’min” hem imanının ge-reklerini yerine getirerek güvende olan, hem de başkalarına güven veren kişidir.

“Al lah, iman edip dürüs t ve erdeml i davranış -larda bulunanlara, t ıpk ı kendilerinden önce gel ip ge-çen (baz ı toplumları) egemen k ı ldığı gibi, onları da yeryüzünde mut laka egemen k ı lacağına; onların üze-rinde görmekten hoşnut olduğu dini onlar iç in kuv-vet le kök leş t ireceğine ve çek t ik leri korkulardan sonra onları mut laka güvenl i bir duruma kavuşturacağına dair söz vermiş t ir. Onlar, yalnızca bana kul luk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmaz lar...” (Nûr, 24/55)

İşte bu ayet genel hatlarıyla mü’min için mükemmel bir tarif ortaya koymuştur.

“K endilerine verdiğimiz K itab’ı kavrayarak , ona uyarak , onun ardından giderek okuyanlar, iş te ona iman edenler bunlardır.” (el-Bakara, 2/121)

Bu ayetten de anlaşıldığı üzere, “Ben mü’minim!” de-mek yetmiyor. Kur’an’ı anlayarak okumak, ondan ders al-mak, alınan dersleri kavramak ve kavranan dersleri hayata geçirmek gerekiyor.

“Onlar, K itap’a s ıms ık ı sarı l ı rlar.” (A’râf, 7/170) Bu ayetteki “onlar” zamirini kimlere göndereceğiz? Biz de “onların” arasında mıyız? Arasında isek, Kur’an’a sımsıkı sa-rılıyor muyuz? Sarılmıyorsak nasıl “onların” arasında oluyo-ruz? Yoksa Mushaf’ına sarılmakla onlardan olabiliyor muyuz? Denize düştüğümüz zaman yüzme bilmediğimiz için yılana bile sarılabiliyoruz da, bizi tehlikelerden koruyacak ve hayatta kalmamızı sağlayacak olan Kur’an’a neden sarılamıyoruz?

Page 387: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

387

Kur’an’da Müslüman:

“Al lah'ın davas ı iç in, O'nun yolunda gös teri l -mes i gereken en zorlu, en üs tün çabalara giriş in. O, (bu iş iç in) s iz i seçt i ve din konusunda da üzerinize hiçbir güç lük yük lemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Al lah s iz i hem daha önce(k i k i taplarda) hem de bu (K ur’an’)da Müs lüman diye is imlendirdi . (Bunu) peygamber s ize şahit /örnek olsun, s iz de diğer insan-lara şahit /örnek olas ınız diye (yapt ı)…” (Hac, 22/78)

Kur’an’da Müslüman, genelde Allah’ın emirleri karşı-sında mutlak bir teslimiyet içinde olan ve Allah için zorlu ve üstün çabaları bulunan örnek kişi olarak anlatılır. Yani mü’minle eşanlamlı olarak İbrahim Peygamberin tevhit di-nine uyan, Allah’ın emirlerini icra eden, pratik hayatta karşılık bulmalarını sağlayan kişidir Müslüman.

Müslüman olmak katıksız bir Tevhid inancına sahip ol-mayı ve her türlü şirkten ve Allah’tan başkasına tanrısal nite-likler yakıştırmaktan uzak durmayı gerektirir. İşte bu yüzden Kur’an, mü’min bir peygamber olan Hz. İbrâhim’i aynı za-manda Müslüman olarak tanıtmaktadır.

Ancak bugünün dünyasında “Müslümanlık” bir kimlik olarak görülüyor. İslam’ı yaşasın yaşamasın, Müslüman ai-lede doğan, büyüyen ve hayata devam eden bütün kişilere “Müslüman” olarak bakılıyor. Oysa Kur’an’ın bahsettiği Müs-lümanlık bu değildir. Zira Kur’an’da yer alan Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil Peygamberlerin duası bu manada bize ışık tutacak niteliktedir:

“Rabbimiz ! İk imiz i sana tes l im olanlardan k ı l , soyumuzdan da sana tes l im olanlardan bir ümmet ye-t iş t ir. Bize kul luk /ibadet yol larımız ı gös ter, tevbemiz i

Page 388: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

388

kabul buyur. Şüphes iz tevbeleri en güzel şek i lde ka-bul eden ve çok merhamet l i olan ancak sens in!” (el-Bakara, 2/128)

Ayette geçen teslimiyet Müslümanlığı ifade etmektedir. Yani Müslüman olmak için teslimiyet gerekiyor.

Nitekim İslam dünyasında mü’min olmadığı halde Müs-lüman kimliğiyle yaşayan milyonlarca insan vardır. Daha önce de verdiğim aşağıdaki ayet bunu çok iyi özetlemektedir.

“Göçebe Araplar: ‘İman et t ik , mü’min olduk !’ dediler. De k i: ‘İman etmediniz . (Öyle ise: ‘İman et -t ik !’ demeyin.) Fakat ‘Boyun eğdik (tes l im olduk / Müs lüman olduk )’ deyin...” (Hucurât, 49/14)

Demek mü’min olmakla Müslüman görünmek yani Müslüman hüviyetiyle yaşamak aynı şey değildir...

Adam, “Müslüman” olduğunu söylüyor ama Hz. Pey-gambere inandığı halde onu öncü, rol model, lider, rehber olarak görmüyor. Kur’an’ı İslam’ın Kitabı olarak kabul ediyor ama onu hiçbir konuda ölçüt ve referans olarak almıyor. İs-lam’ı din olarak seçiyor ama insanların bu dine bağlanarak irade ve sorumluluk sahibi olmalarına, düşünce tarzlarının ve ahlâki anlayışlarının değişmelerine sıcak bakmıyor.

Yukarıdaki tarife ve yoruma baktığımız zaman diyebili-riz ki: “Her mü’min Müslüman’dır ama her Müslüman mü’min değildir.” Evet, doğrudur ama olması gereken bu de-ğil. Her mü’min nasıl Müslümansa, her Müslüman da öylece mü’min olmalıdır. Yani inanan insan inandıklarını yaşamalı-dır. İnandıklarına teslimiyet göstermelidir. Nitekim doktorun yazdığı reçeteye ve reçetedeki ilaçların faydasına inanmak yetmiyor, o reçetedeki ilaçları alıp kullanmak gerekiyor.

Page 389: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

389

İşte Kur’an bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için mü’mi-nin özelliklerini veriyor. Ve genel anlam örgüsü içinde Müslü-man’ı tarif ederken de artık kimlik olmaktan çıkarılması ve tes-limiyetin icaplarının yerine getirilmesi gerektiğine vurgu yapı-yor.

Nitekim bizler de Müslüman’ı mü’minden, mü’mini Müslüman’dan ayırmıyoruz. İster imanın icaplarını yerine ge-tirsin isterse getirmesin, Allah’a ve Hz. Peygambere inanan ve Kur’an mesajının hakikatini kabul eden herkesi Müslüman olarak görüyoruz. Onun için günlük hayatımızda mü’minden çok Müslüman ifadesini kullanıyoruz. Bu gerçekten hareket edilerek burada verilecek olan tanımlamalarda her iki kimlik aynı anda kullanılacaktır. Müslüman’dan mü’mini, mü’min-den Müslüman’ı anlayacağız.

“(O gün Al lah şöyle buyurur:) ‘Ey ayet lerimize iman eden ve Müs lüman olan kul larım! Bugün s iz in iç in korku yok tur ve s iz üzülmeyeceks iniz de.’” (Zuh-ruf, 43/68-69) İşte bu ayette mü’min ve Müslüman birlikte zik-rediliyor. Çünkü iman etmeden Müslüman olunmuyor.

Kur’an’daki Mü’min ile Sokaktaki Müslüman kıyasla-masında, Müslüman’ın Kur’an’da tanımı yapılan mü’minle uyumlu bir İslâmî hayatının olup olmadığına bakılacak. Yani ben burada Kur’an’daki mü’min ile sokaktaki Müslüman’ı kı-yaslamaya ve Allah’ın tarif ettiği mü’min ile insanların tanıdığı Müslüman’ı birbirinden ayırmaya çalışacağım.

Ancak verdiğim bu örneklerde “Sokak Müslümanı” derken, Kur’an’ın sadece Mushaf’ına değer verip te hükmüyle bağlantısını koparan, dini yaşamını hurafelere ve gelenekçi anlayışa göre devam ettiren sözde Müslümanları kastediyo-rum. Yoksa genelleme yaparak bütün Müslümanlar böyledir demek istemiyorum.

Page 390: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

390

Yeri gelmişken kitabın başından sonuna kadar getirdi-ğim bütün eleştirilerde şuurlu ve samimi Müslümanları tenzih ederim.

Mü’min, Allah’a Karşı Sorumluluk

Bilinciyle Yaşar

Cennete varmak ve sınırsız ebedi nimetlerden yararlanmak bizim hakkımızdır. Hak’tan koparak, kötü yola saparak ve yanlış iş-ler yaparak bu nimetleri elimizden alırsak kendi kendimize zulmet-miş oluruz.

“Ey İnananlar! Derin bir duyarl ı l ık la ve Al lah’a karş ı sorumluluk bi l inc iyle yaşayın! O’na kendiniz i yürek ten tes l im etmeden (hak ik i Müs lüman olmadan) ölümün s iz i al t etmes ine iz in vermeyin!” (A. İmrân, 3/102)

Kur’an mesajının özüne ilişkin bu temel ilke, inananla-rın Allah’a karşı göstermeleri gereken sorumluluk bilincini or-taya koyuyor. Ayetin ikinci cümlesindeki “hakiki Müslüman olmadan yani bütünüyle Allah’a teslimiyeti gerçekleştirmeden âhirete gelmeyin” uyarısı, Müslüman’ın gerçek kimliğiyle ya-şaması gerektiğine vurgu yapıyor.

Nedir Allah’a karşı sorumluluk bilinci? Sorumlu bir var-lık olan insanın sorumlu yaşaması nasıl bir şeydir? Dünyalık işlerde yüzlerce defa sorumluluk aldık ve hemen hepsini de titizlikle yerine getirdik ya da getirmeye çalıştık. Getirmediği-miz zaman da kaybettik. Ya Yaratıcımıza karşı da sorumluluk-

Page 391: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

391

larımızın olduğunu biliyor muyuz? Biliyorsak ne kadarını ye-rine getiriyoruz? Âhiretteki keyfiyetimizin bu sorumlulukları yerine getirmemize bağlı olduğunun şuurunda mıyız?

Düşünün, bir ev satın alacaksınız... Evin sahibi parayı nereye yatıracağınıza dair size bilgi veriyor ve “gidin, şu he-saba yatırın.” diyor. Siz de gidiyorsunuz ama parayı yatırma-dan geri dönüyorsunuz. Bu durumda eve sahip olabilir misi-niz? Allah bizi bu dünyaya âhiretteki sarayımızı inşa etmek ve o sarayda yaşama olgunluğunu kazanmak için göndermiş. Biz bu manada bir gayret ortaya koymazsak ve o olgunluğu elde edecek tekâmül safhalarını geçemezsek âhiretteki Cennet sa-rayına kavuşabilir miyiz?

“Gücünüzün yet t iği kadar Al lah’ın emirlerine sadık kal ın! Dinleyin ve i taat edin!” (Teğâbun, 64/16) Bunun bariz anlamı şudur: Ne yapın edin, Allah’ın direktifle-riyle hayatınızı inşa edin, O’nun emirleriyle örtüşen davranış-lar sergileyin, mesajına uygun işler yapın! Burada “gücünü-zün yettiği kadar” ifadesi, “İnsani normları aşan bir külfetle gayret gösterin” demek değil; “İnsan olarak yapılması gere-keni yapın çünkü Allah’ın emirleri sizin rahatlığınız, güvenliği-niz, huzurunuz, sağlığınız, mutluluğunuz içindir” demektir. Ni-tekim aşağıdaki ayetlerde de insana kapasitesine göre sorum-luluk yüklendiği ifade edilmiştir.

“Al lah, hiç k imseye güç yet ireceğinden daha faz-las ını yük lemez.” (Bakara, 2/286)

“Al lah s iz in yükünüzü hafi fletmek is ter, çünkü insan (sabır ve metanet bak ımından) zayıf yarat ı lmış -t ır.” (Nisa, 4/28)

Çocukken annenize-babanıza karşı geldiğinizi, öğrenci iken öğretmeninize diklendiğinizi, mahalledeki büyüklerinizi uğraştırdığınızı hatırlıyor musunuz? Hatırlıyorsanız nasıl tepki

Page 392: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

392

verdiklerini ve sizin ne duruma düştüğünüzü de anımsıyor musunuz? Ya Allah’a karşı gösterilen münasebetsizlikler ne olacak ve nasıl karşılık bulacak? Merak ediyor muyuz? Buna göre bir hazırlığımız var mı?

“Ey İnananlar! Eğer Al lah’a karş ı sorumluluk bi-l inc iyle yaşarsanız ; O, s ize iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir. K ötülük leriniz i örter ve s iz i bağış lar. Çünkü Al lah, büyük lütuf sahibidir.” (Enfâl, 8/29)

Yukarıdaki anlam akışı içinde bu ayette de Allah’la irti-batlı yaşamanın önemine vurgu yapılıyor ve bu irtibatın kişiye farklı bir algı zenginliği, kavrayış feraseti kazandıracağı anlatı-lıyor. Ayrıca kötülüklerinin örtüleceği ve günahlarının da ba-ğışlanacağı müjdeleniyor.

“Onlar ç irk in bir şey yapt ık larında veya (günah iş leyerek ) kendilerine zulmett ik lerinde Al lah’ı hat ır-layarak günahlarının bağış lanmasını di lerler. Günah-ları Al lah’tan başka k im bağış layabi l ir? Onlar, iş le-dik leri günahlarda bi le bi le ıs rar etmez ler.” (Âl-i İmrân, 3/135); “Âyet lerimize gerek l i i lgiyi gös terme-yenlerin ve yarat ı l ış gayes ine ayk ırı hareket edenlerin durumu ne kötüdür.” (A’râf, 7/1771)

İnsanın kendi nefsine zulmetmesi, kendine ihanet et-mesi demektir. Mutlu olması ve huzurlu yaşaması için önüne konulan fırsatları kaçıran ya da değerlendirmeyen insan, kendi hayatına ihanet ediyor demektir. Cenneti kazanmak ve sınırsız ebedi nimetlerden yararlanmak insanın hakkıdır. Hak’tan koparak, kötü yola saparak ve yanlış işler yaparak bu nimetlerden mahrum olan insan kendine zulmetmiş demektir.

Page 393: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

393

“Şüphes iz k i Al lah insanlara (üs tes inden gele-meyeceği bir sorumluluk yük leyerek) hiçbir şeyle zul -metmez. Fakat insanlar (hak tan uzak laşarak kendi) kendilerine zulmederler.” (Yûnus, 10/44)

Mü’min Büyük Günahlardan ve

Hayâsızlıktan Sakınır

Eğer mü’min olarak yaşamak istiyorsak, Hz. Peygamber gibi yaşamalıyız. Hazreti İnsan olmak istiyorsak Kur’an’ın dediğini yap-malıyız...

Şeytanla irtibatlı olursak davranışlarımız şeytânî olur. Şey-tanla münasebetimizin olup olmadığını görmek istiyorsak davranış-larımıza bakacağız.

Allah’ın hoş görmediği ve yapılmasını istemediği, kâinatta Allah’ın koyduğu standartların ve kuralların hayat bulmasına engel olan, insanlara ve diğer canlılara zarar veren, toplumun düzeninin bozulmasına yol açan, çevrenin kirlen-mesine sebep olan bütün eylemler “günah” kategorisinde de-ğerlendirilir.

İslam’da günahlar nitelik açısından “büyük günahlar” ve “küçük günahlar” diye ikiye ayrılır. Allah’ın yapılmasını ke-sin olarak emrettiği farzların icra edilmemesi; zinâ, içki ve ku-mar gibi yasakların işlenmesi; gıybet, iftira, dedikodu, yalan, talan, hırsızlık, nifak, şikak (düşmanlık), insanlarla alay etmek vs büyük günahtır. Büyük günahların dışında mekruh düze-yinde yapılanlar ise küçük günah kategorisine girer. Aslında

Page 394: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

394

hangi kategoride olursa olsun, bilerek işlenen her günahta Al-lah’a karşı bir saygısızlık vardır. Zira küçük günahlarda ısrarla devam etmek, büyük günah olarak kabul edilmektedir. Onun için küçük günahlar büyümeden tevbe ile temizlenmeli, iyi-likle örtülmeli ve büyük günahlara giden yol bu şekilde kapa-tılmalıdır.

“Onlar, bas it hatalar hariç büyük günahlardan ve yüz k ızart ıc ı davranış lardan kaçınanlardır.” (Necm, 53/32); “(O İnananlar,) büyük günahlardan ve ç irk in iş lerden kaçınırlar; k ızdık ları zaman da affederler.” (Şûrâ, 42/37) İçerik bakımından iki ayrı sûrede farklı vurgu-larla geçen “büyük günahlardan uzak durmak” anlatımı mü’minin en temel özelliğini gösteriyor.

Peygamberliğin ilk yıllarında, hatta 13 yıllık Mekke Dö-nemi’nin tamamında inananlar önce temel evrensel ahlâki değerler konusunda gelen ayetlerle eğitime alınmış, terbiye edilmiş ve görgüleri artırılmıştır. Sosyal anlamda kansere dö-nüşmüş olan kardeşlik, arkadaşlık, komşuluk, akrabalık ilişki-lerinin tedavi yollarına gidilmiş ve toplumun kaynaşmasını sağlayacak bütün unsurlar devreye sokulmuştur.

Bu anlamda, adam öldürmek, kan akıtmak, gıybet et-mek, iftira atmak, dedikodu yapmak, yalan söylemek, hırsız-lık, nifak ve şikak gibi bütün kötü fiiller tedrici bir metotla ya-saklanmıştır. Bütün bu yasaklardan çok daha sonra bizim içki, kumar ve zinâ gibi sadece birkaça indirgediğimiz haramlar gündeme gelmiştir. Bu anlamda hayatımıza bir baktığımız za-man Mekke Dönemi’nden pek bir şey göremeyiz. Oysa Mekke Dönemi inananlar için eğitim ve öğretim dönemi ol-

Page 395: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

395

muştur. Vahiyle olgunlaşan ve vahyi hayatlarında somutlaştı-rarak tekâmül eden İlk Dönem Müslümanları bu ruhla hicret etmiş ve bu heyecanla İslam’ın tebliğine öncülük etmişlerdir.

İsimlerinin başına “Hazret” koyduğumuz o metânet kahramanları daha namaza başlamadan, oruç tutmadan haz-ret olmuşlardı. Onlar analarının karnından hazret olarak doğ-mamışlardı. Onları hazret yapan neydi? Bakmayın size: “Hz. Peygamber’i görenler bir anda nefsin olgunluk mertebesine ulaşır!” diyenlere. İnsanları Allah’a yaklaştıracak ve hazret ya-pacak tek kaynak vardır, o da Kur’an’dır.

O insanlar vahiy ile beslenerek tekâmül etti ve hazret oldu. Biz yıllardır namaz kılıyor ve oruç tutuyoruz. Ne zaman hazret olmayı düşünüyoruz? Hazret olmamız için Hz. Muham-med’in yeniden dünyaya gelmesi mi gerekiyor? İşte onun mi-rası Kur’an ve Sünnet. “Biz onun gibi olamayız!” diyemeyiz, çünkü imanımız buna izin vermez. Evet, Onun gibi peygam-ber olamayız ama Onun gibi mü’min oluruz ve olmalıyız. Eğer Hazreti İnsan olmak istiyorsak Kur’an’ın dediğini yapmalı ve Hz. Muhammed’in yaşadığını yaşamalıyız.

Her yıl ‘Kadir Gecesi’nin gelmesini heyecanla bekleriz. Neden? Çünkü birikmiş günahlarımız var, onları temizleyece-ğiz. Oysa günahlarımızın temizlenmesi için Kadir Gecesi’ni beklemeye gerek yok. Tevbe ederek ve güzel işler yaparak günahlarımızın bağışlanmasını sağlayabiliriz. Kadir Gecesi bir günah temizleme gecesi değildir. Kadir Gecesi boğazlarına ka-dar günaha batan dünyayı kurtarmak için Allah’ın Kitabı’nı göndermeye başladığı gecedir. Eğer bu gece ile inmeye baş-layan Kur’an hayatımızı değiştirdiyse ve değiştirmeye de de-vam ediyorsa bu gece bizim için değerlidir. Yoksa 1400 sene

Page 396: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

396

önce Hz. Peygamber’e gelen Kur’an’ın indiği geceden bize ne!

“K endis ine hidâyet bahşedi ldik ten sonra Pey-gamber’e muhalefet edip mü’minlerin yolundan başka bir yola sapana gel ince, onu kendi terc ih et t iği (o sapık ) yolda bırak ırız . Sonra (âhiret te) kendis ini Cehenneme atarız . O ne kötü bir gidiş yeridir!” (Nisâ, 4/115) Ayetin başındaki cümleyi görüyor musunuz? Hz. Pey-gamber’e muhalefet etmek için onunla aynı zamanda yaşa-mak gerekmiyor. Eğer yaşadıklarımızla Hz. Peygamber’in ya-şadıkları çelişiyorsa ve bu manada yollarımız farklılık arz edi-yorsa, bu muhalefeti gerçekleştiriyoruz demektir.

Kur’an, “Rabbinize yönel in ve O’na tes l im olun!” (Zümer, 39/54) mesajıyla insanı Allah’a teslim olmaya çağır-dığı gibi, aynı zamanda “Şeytânî güç lere kul luk etmek-ten kaçının.” (Zümer, 39/17) ayetiyle de Allah’ın yolundan uzaklaştıracak ne kadar etken varsa hepsine karşı direnmeye davet ediyor.

“Eğer uzak durmanız emredilen büyük günah-lardan kaçınırsanız , s iz in (diğer küçük) kusurlarınız ı örter ve s iz i hoş ve şerefl i bir yere yerleş t iririz .” (Nisâ, 4/31)

İnsan günah işlemeye müsait bir varlık olarak yaratıl-mıştır. Elbette ki zaman zaman ufak tefek hataları olacak. An-cak bu hatalar çoğalmadan, bir felakete dönüşmeden tevbe ile ve güzel eylemlerle temizlenecek. Yukarıda örnek olarak verdiğimiz günahları işlemek için insanın özel program yap-ması gerekir. Yapılmasını Allah’ın istemediği haramlara tek tek bir bakın, o günahların hayata geçirilmesinin hiçte kolay olmadığını göreceksiniz.

Page 397: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

397

Adam öldürmeyi, hırsızlığı, zinayı, dedikoduyu, iftirayı bir düşünün; hepsi çok zor şeyler. Bu çirkinliklerden uzak dur-duğumuz takdirde, küçük günahlarımızın bağışlanacağı müj-deleniyor. Yani, Allah, kulunun duyarlı ve sorumlu davran-dığı takdirde hatalarını tolere edebileceğini, hata eden fakat hatasından ders alan ve aynı hatayı tekrarlamayan, günah iş-leyen ama işlediği günahın pişmanlığıyla aynı günaha bir daha azmetmeyen kişiyi bağışlayacağını söylüyor.

Kişinin işlediği günahlar aynı zamanda onun için bir ba-siret bağlanmasına sebep oluyor. Bugün olduğu gibi gerçeği göremiyor, hakikati duyamıyor, doğruyu konuşamıyor. Düş-tüğü çukuru bahçe, battığı çamuru havuz, yuvarlandığı uçu-rumu meydan, yaşadığı savaşı cihad, girdiği çıkmazı tünel, bulaştığı kavgayı muhabbet, çaldığı parayı mubah, işlediği haramı helal olarak görüyor. İşte ayet: “Hayır! Bi lak is on-ların iş ledik leri günahlar (kötülük ler) kalplerini k ir-let t i (pas lat t ı).” (Mutaffifîn, 83/14)

Basiret bağlanması ve akıl tutulması yaşayan Müslü-manlar, kendi irade ve arzularıyla işledikleri günahları şeyta-nın bir dayatması olarak düşünüyor ve suçlu olarak da şeytanı görüyor. Oysa şeytanın gerçek manada inananlar üzerinde bir etkisi yoktur.

“(Şeytanın) inanan ve yalnız Rablerine güvenen k imseler üzerinde hiçbir etk is i /hâk imiyet i yok tur. Onun zorlayıc ı gücü, kendis ini dos t edinenlere ve onu Al lah’a ortak koşanlaradır.” (Nahl, 16/99-10)

Şeytanın bir adamın kolundan tutup da onu hırsızlığa, zinâya, adam öldürmeye zorladığını gördünüz mü? “Yok efendim, şeytan görünmez ki görelim!” Şeytan bizim içimiz-dedir. Onu oradan çıkarıp atacağız ve asıl sahibini oraya yer-leştireceğiz. Oranın tek sahibi vardır, o da Allah’tır. Şeytanla

Page 398: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

398

irtibatlı olursak davranışlarımız şeytânî olur. Şeytanla müna-sebetimizin olup olmadığını görmek istiyorsak davranışları-mıza bakacağız.

Nötr bir hayat yoktur. Ya Allah’ın yanında yer alacağız, ya da şeytanın mezbeleliğinde yaşamımızı sürdüreceğiz. Al-lah’ın yanında yer alanlar hayatlarına cennette, şeytanın çöp-lüğünde yaşayanlar hayatlarına cehennemde devam edecek-ler.

Mü’min Onuruyla Yaşar Ama

Mütevâzı Olur

Kula kulluk köleliktir ama Yaratıcıya kulluk efendiliktir. İn-sana kulluk esaretinden kurtulursak Allah’a kulluk özgürlüğüne ka-vuşuruz.

Arzularına tutsak olan insanlar, 80 yıllık hayatlarını isteklerine kurban ederler. Oysa onlar bu gezegene kurban olmaya değil halife olmaya gelmişlerdir.

İlk bakışta bu başlığı hafif gibi görebilirsiniz. Onurun ve tevâzuun (alçakgönüllülüğün) yerine daha ehemmiyetli başka bir konunun işlenebileceğini de düşünebilirsiniz. Aşağıda da göreceğiniz gibi onur da, tevâzu da mü’minin hayatı için çok önemlidir. Her ikisine tersten baktığınız zaman, onursuzluğun ne kadar büyük bir yıkım, kibrin ve kontrolsüz gururun ne ka-dar azim bir felaket olduğunu, imanla kibrin, onursuzlukla şe-refin asla bir arada olamayacağını göreceksiniz.

İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, özgüven, haysi-yet onun onurudur. Başkalarının gösterdiği saygının dayan-dığı kişisel değer, şeref, itibar ve erdemlik ise onun gururudur.

Page 399: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

399

Pozitif anlamda gurur duygusu, belirli bir düzeyde mevcut ol-duğu müddetçe kişinin veya toplumun gelişmesinde önemli rol alabilir ve kendini gerçekleştirmeye katkıda bulunabilir. Ama negatif anlamda düşünürseniz -ki halk dilinde genelde negatif anlamda düşünülür-, kişinin kendini sürekli başkala-rıyla kıyaslama psikolojisiyle ahmakça ve aptalca kabul edile-bilecek davranışlar sergilemesidir. Bu davranışlar sahibini başta Yaratıcısından, sonra çevresinden, arkadaşlarından, dostlarından ve en sonunda da toplumun bütün katmanların-dan uzaklaştırabilir. Böylece sosyal bir varlık olarak yaratılan insanı yalnızlığa mahkûm ederek yaratılış amacının dışına ta-şıyabilir.

Onurlu bir insan, Allah’tan başka hiç kimseye kulluk et-mez. Saygıyı, itibarı, şerefi, haysiyeti, özgüveni, özgürlüğü O’na kullukta arar. Çünkü bilir ki: Kula kulluk köleliktir ama Yaratıcıya kulluk efendiliktir. İnsana kulluk esarettir ama Al-lah’a kulluk özgürlüktür. İnsana kulluk esaretinden kurtulur-sak eğer, Allah’a kulluk özgürlüğüne kavuşuruz.

İnsan, onuruyla saygınlık kazanır, itibar sahibi olur ama bu kazandıklarını kontrol altına alamadığı, zapturapt edeme-diği gururuyla kaybeder. Onun için bize saygınlık kazandıran, itibarımızı yükselten, özgüvenimizi artıran, onurumuzu yücel-telim ama bizi yerle yeksan edecek gururumuzu şımartmaya-lım. Gururun orta yolu mütevâzı olmaktır. Mütevâzı olmak Kur’an’ın önerdiği orta yolu seçmektir. “Rahmân’ın kul -ları , yeryüzünde vakar ve tevâzu i le yürüyen k imseler-dir.” (Furkân, 25/63)

Allah, örnek olması bakımından Hz. Lokman’ın oğluna nasihatini Kur’an’a taşıyarak bize bir mesaj veriyor: “K ibir-lenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde ka-s ı larak yürüme! Çünkü Al lah, büyük lük tas layıp bö-bürleneni sevmez.” (Lokmân, 31/18) İnsanlardan yüzünü

Page 400: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

400

çevirmek, kasılarak yürümek asla bir mü’minin tarzı olamaz. Zira ayetin ikinci cümlesindeki “Allah büyüklük taslayanı sev-mez.” ibaresi insan için ciddi tehdit içermektedir. Allah’ın sev-mediği bir davranış, Müslüman’ın hayatında olamaz. Ve bu davranışla Müslüman, Allah’ın razı olacağı bir makama gele-mez. İnananlardan bahseden şu ayet: “Al lah onlardan ra-z ıdır. Onlar da Al lah’tan memnundur.” (Beyyine, 98/8) bunu çok güzel ifade etmiştir.

Mütevazı yaşamak sadece alçakgönüllü olmak değildir. Allah’ın verdiği nimetleri de O’nun istediği şekilde ve istika-mette harcamak gerekir. Yani harcarken de mütevazı olmak icabeder.

“Onlar, harcadık larında ne is raf ederler, ne de c imri kes i l i rler. Onların harcamaları , bu ik is i ara-s ında dengel idir.” (Furkân, 25/67)

Mü’minin buradaki tarifi, bize bir mesaj veriyor mu?

Harcarken sınır tanımaz bir savurganlıkla, kesemizi so-nuna kadar açıyoruz hatta kredi kartlarımızın limitini bile aşı-yoruz da, Allah için vermeye, tasadduk etmeye, paylaşmaya, yardımlaşmaya gelince neden buz kesiliyoruz? Allah’ın israf edenleri sevmediğini (A’râf, 7/31) ve saçıp savuranların şey-tanlarla kardeşlik kurduğunu, şeytanın ise Rabbine karşı nan-körlük ettiğini (İsrâ, 17/27) bilmiyor muyuz? Allah’a karşı ge-len bir varlıkla nasıl arkadaşlık kurarız? Dünyalık işlerde arka-daş seçimine gösterdiğimiz hassasiyeti, şeytana sıra gelince neden göstermeyiz?

“K endi iyi l iğiniz iç in (Al lah yolunda) karş ı l ık s ız harcamada bulunun. K im nefs inin hırs ından ve c imri-l iğinden kendini kurtarabi l i rse, as ı l kurtuluşa ve saa-

Page 401: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

401

dete erenler iş te onlardır.” (Teğâbun, 64/16) Ayette ge-çen “kendi iyiliğiniz için” ifadesi, infakın ne kadar önemli ol-duğunu anlatmaya yeter. İnsanın kazandıklarını paylaşması kendi geleceği, güvenliği, sağlığı açısından çok önemlidir. “Biri yer biri bakar, kıyâmet ondan kopar!” boşuna dememiş-ler. Biz yerken komşularımız bakıyorsa, biz binerken arkadaş-larımız seyrediyorsa, biz giyerken çevremiz gıpta ediyorsa, biz caka satarken etrafımızda dikkatler üzerimize çevriliyorsa kıyâmete hazır olmalıyız!

Hz. Peygamber’in “Komşusu açken tok yatan kimse bizden değildir.” (Hâkim, II, 15; Heysemî, VIII, 167) Yine başka bir hadisinde: “Cebrâil bana, daima komşu hakkını tav-siye ederdi. Öyle ki ben, komşuları birbirine mirasçı kılacak zannettim!” buyurmuştu. (Buhârî, Edeb, 28) Bu mesajlar ki-medir? Biz açları doyurmaktan çok sayılarının artmasından mutlu oluyoruz. Çünkü ne kadar insan bizim zenginliğimizi konuşursa o kadar keyifleniyoruz. Varlığımız ne kadar insanın dikkatini çekerse o kadar zevk alıyoruz. Çevremizde ne kadar aç ve yoksul insan olursa o kadar egomuzu tatmin ediyoruz.

İnsan sosyal bir varlıktır. Bu özelliği ile insan sosyal ha-yatın gereklerine uygun olarak günlük hadiselere duyarsız, çevresine sorumsuz, gelişmelere kapalı, toplumun problemle-rine kayıtsız ve ilgisiz kalamaz.

Egolar doğuştan insanla beraber gelmez, sonradan ka-zanılırlar. Egoların oluşmasında çevre faktörü tartışmasız et-kendir. Etrafımızdaki insanların düşünceleri, bakışları, tavır-ları, kanaatleri egolarımızın oluşmasını sağlar...

Örneğin, bir dostumuz bize: “Çok güzel giyiniyorsunuz, arabanız ne kadar güzel, muhteşem bir evde oturuyorsunuz” dediği andan itibaren egomuz işlemeye başlar. İşleyen bu ego

Page 402: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

402

durmadan bizi kamçılar ve daha cazibine, daha gösterişlisine, daha çalımlısına zorlar. Zorlandıkça altından kalkamayacağı-mız işlere gireriz, çevremizi ve çevremizdekileri unuturuz...

Nefsin istekleri, şeytanın arzuları bitmek tükenmek bil-mez. Biz onlara direnemeyiz onlar bizi alt eder. Arzuların yolu dairesel olduğu için hiçbir zaman doyuma ulaşmazlar. Takip edildikçe daire etrafında dönülüp durulur. Böyle olunca da arzuların ardı arkası kesilmez. Bu manada arzularına tutsak olan insanlar, 80 yıllık hayatlarını isteklerine kurban ederler. Oysa onlar bu gezegene kurban olmaya değil halife olmaya gelmişlerdir.

“El ini boynuna bağlayıp asma (c imri olma), büs-bütün el i aç ık da olma (is raf etme)! Sonra k ınanır ve çares iz kal ırs ın.” (İsrâ, 17/29) Allah, israfı ve cimriliği ya-saklarken, infakta sınırsızlığı ve eldekilerin tamamını vererek sefil olmayı da hoş karşılamaz.

“Müslümanın en iyiye binmek, en sağlıklıda yaşamak, en güzeli giymek ve en faydalıyı yemek hakkı yok mu?” di-yorlar. Müslüman’ın hakkı, bütün bunları çevresiyle paylaşa-rak yaşamaktır. Müslüman, yarışını parayla, lüks arabayla, modern evle, marka giysi ile değil, Allah için vererek ve iyilik ederek ortaya koymalıdır. Nitekim “Rablerine dönecek le-rini bi ldik leri iç in, verdik lerini kalpleri ürpererek ve-renler, iş te onlardır iyi l ik te yarışanlar ve bu yarış ı önde götürenler.” (Mü’minûn, 23/60-61) ayetleri de bu ko-nuda duyarlı olunması gerektiğine vurgu yapmaktadır.

“Biz im mesaj larımıza ancak , kendilerine tebl iğ edi ldiği zaman önünde derin bir hayranl ık ve saygıyla

Page 403: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

403

eği lenler, Rablerinin s ınırs ız iht işamını hamd i le yü-cel tenler ve as la büyük lük tas lamayanlar inanırlar.” (Secde, 32/15)

Bu ayetle Allah, gönderdiği mesaja inanmanın tevâzu ile bağlantısını ortaya koyuyor. Böbürlenerek Allah’ın sevgi-sinden mahrum olan mağrur insanların büyüklenerek Allah’la irtibatlarını koparacakları gibi, mesajıyla da ilişkilerini kese-ceklerini söylüyor. Bu mesaja kulak vermeliyiz, hemen ayağa kalkarak bir kez daha düşünmeli ve şımarıklıklarımızı masaya yatırmalıyız. Hırsımızı kontrol altına alacak mekanizmaları devreye sokmalıyız, kibrimizi eritecek unsurlara başvurmalıyız ve böylece Allah’a ve onun mesajına olan ihtiyacımızı muha-keme ederek, dönüşü sağlayacak performansı göstermeliyiz.

Hangi sahada olursa olsun, dünyalık nimetlerin birer ihtiyaç olduğuna inanmakla beraber, hepsinin geçici oldu-ğunu bilmeliyiz. Kalıcı ve sürekli olan hayatın âhiret hayatı ol-duğuna inanmalı ve “Dünya” ve “Âhiret” kelimelerinin Kur’an’da neden genelde hep birlikte ve aynı karede zikredil-diğini düşünmeliyiz.

Dünya ve Âhiret tek bir vücut gibidir. Neresinde küçük bir arıza olsa bütün vücut ondan etkilenir.

Vücutta bulunan her uzvun kendine göre bir fonksi-yonu vardır. Bu fonksiyonlar aktif olduğu müddetçe vücut sağlıklı olur. Aksi takdirde küçük bir tırnak yarılması, bir sivri-sineğin herhangi bir bölgeyi sokması bile bütün bir vücudu huzursuz eder. Dünya ve Âhiret ikilisi de böyledir.

Dünya bu genel hayatın çok küçük bir parçasını oluş-tursa da onun fonksiyonu çok büyüktür. Çünkü vücudun bü-yük kısmı onun sağlığına göre hayatına devam edecektir.

Page 404: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

404

Kalp küçüktür ama fonksiyonu büyüktür. Ahiret için dünya kalp gibidir. Eğer sağlıksız bir dünyamız olursa âhiretimiz de sağlıksız olacaktır. Onun için her iki âleme de durumlarına göre değer vermeliyiz!

Nitekim aşağıdaki ayetler de bu konuda nasıl hareket edileceğini açıkça göstermektedir:

“K adınlar, oğul lar, al t ın ve gümüş(c ins in)den bi-rikmiş haz ineler, soylu at lar, s ığırlar, araz i lere yöne-l ik tutku ve dünyevi zevk ler, insanoğlu iç in çek ic i k ı-l ınmış t ır. Bütün bunlar dünya hayat ının geç iml iğidir. Oysa as ı l varı lacak güzel yer ancak Al lah’ın kat ında-dır. “De k i: ‘Size ondan (dünyevi zevk lerden) daha ha-yırl ı olan şeyleri haber vereyim mi? Al lah’a karş ı so-rumluluk bi l inc iyle yaşayanlar iç in, Rableri kat ında mesken olarak al t ından ırmak lar akan Cennet ler, te-miz eş ler ve Al lah’ın güzel kabulü/rızas ı vardır.’ Al lah, kul larını hakk ıyla görendir.” (A. İmrân, 3/14-15)

Ayetlerde sıralanan dünyalıkların, ilah (tanrı, rab) edi-nilmemesine dikkat çekiliyor. Yani bütün bunları kazanmak insanın amacı olmamalı, dünyalıklar yaşamak için sadece araç olmalıdır. Eğer amaç olurlarsa o takdirde onlar da ilah-laştırılmış olurlar.

“Mal lar ve evlat lar, dünya hayat ının süsüdür. Bâk i kalacak olan dürüs t ve erdeml i davranış lar ise, karş ı l ığı bak ımından, Rabbinin kat ında daha değerl i ve bir ümit kaynağı olarak daha veriml idir.” (Kehf, 18/46)

Ayette dürüst ve erdemli davranışların kalıcılığından bahsediliyor ki günlük hayatımız bunun somut örnekleriyle

Page 405: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

405

doludur. Tarihteki kahramanlara bir bakın, hep dürüst ve er-demli insanlar iyi olarak yâd ediliyor ve rahmetle anılıyor ama dünyalık mala ve evlada tapınanların ve Allah’ın verdiklerine ipotek koyanların ne isimlerinden bahsediliyor, ne de rah-metle anılıyorlar.

“Mal larınız ve çocuk larınız ancak birer imt ihan-dır. Al lah kat ında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Teğâbun, 64/15) Hem de ne imtihan... Bunların acı örnekle-rini gerek kendi nefsimiz üzerinde, gerekse etrafımızda çokça görüyoruz. Onun için bu konuda misal vermeden sadece te-fekküre davet ediyorum sizleri...

Mü’min Sabretmeyi Mücadele

Olarak Görür

Sabır hayatın kendisidir, çünkü sabır mücadeledir. Sabır ol-madan yaşam hayata dönüştürülemez ve hayat da anlamlı hale ge-tirilemez. Dolayısıyla sabır olmadan insan yaşadığını anlayamaz...

Sabır, Kur’an’da yaklaşık 80 yerde geçen önemli kav-ramlardan biridir. Kur’an’ın “sabır” tanımından anladığımız, doğrunun ve adaletin egemen olması için cihad etmek ve hakkın bâtıldan ayrılması için de mücadele vermektir. Ama o da diğer bazı temel kavramlar gibi zamanla içi boşaltılarak uyuşukluğun, pineklemenin, tembelliğin, rahat olmanın, asa-lakça yaşamanın, yan gelip yatmanın adı olmuştur. Ve bu ta-nımı ile de İslam’ın bir vecibesiymiş gibi Müslümanların dina-mizmini yok etmiş, onları aksiyon insanı olmaktan uzaklaştır-mış, sefalete, atalete, bedbahtlığa itmiştir.

Page 406: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

406

Kur’an’da sabırda kararlılık gösterebilen kimselerin ahlâkı övülürken, aynı zamanda sabrın tanımını özetleyen gü-zel bir tablo konmuştur ortaya:

“Nice peygamberler vardır k i , çok sayıda taraf-tarı kendis i i le birl ik te (kendilerine savaş açanlara karş ı) savaş t ı da Al lah yolunda baş larına gelenlerden dolayı gevşemediler, yı lmadılar ve zayıfl ık gös terip boyun eğmediler. Al lah s ık ınt ı lara göğüs gerenleri se-ver.” (A. İmrân, 3/146) İşte size “sabır” kavramının içini dol-duran ayet.

Sabretmek; boyun eğmek, teslim olmak değildir. Sa-bırda gevşemek, yılmak, yorulmak, kopmak, vazgeçmek, geri çekilmek yoktur...

Sabır bir kararlılıktır, çalışkanlıktır, mücadeledir, muka-vemettir, metânettir, umuttur, istikrardır, dirençtir, tevekkül-dür, azimdir, sebattır, çabadır, itaattir, ayakta kalmaktır, cina-yete ve ihanete direnmektir, cephede kalmaktır, aklı sonuna kadar kullanmaktır, hayırlı ve faydalı bütün yollara başvur-maktır, netice almaktır. Bu anlamda sabır hayatın kendisidir. Sabır olmadan yaşamı hayata dönüştüremez ve hayatı da an-lamlı hale getiremeyiz. Dolayısıyla sabretmezsek yaşadığımızı anlayamayız.

“Ey iman edenler, sabırla ve namaz la/dua i le yardım di leyin. Gerçek ten Al lah sabredenlerle bera-berdir.” (el-Bakara, 2/153) Sabırla namazın/duanın aynı ka-rede kullanılmış olması da anlam boyutunu yakalamak bakı-mından önemlidir. Çünkü Namaz Allah’ın desteğini almak bakımından en etkili ve en tutarlı eylemdir. Yalvarışların, ya-karışların, isteklerin, taleplerin karşılıksız kalmayacağı bir an-dır namaz.

Page 407: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

407

Evet, namaz Allah’ın kula yakınlığı konusunda ne kadar önemli ise, sabır da aynı yakınlığın oluşması için o kadar önemlidir. Namazda talep edilen yardımlar nasıl karşılıksız kalmazsa, sabırla talep edilen yardımlar da öylece karşılıksız kalmaz.

Bakmayın namazlarımızın bizi kötülüklerden alıkoya-madığına, davranışlarımızı etkileyemediğine, hayatlarımızı di-sipline edemediğine. Biz namaz kılarak bir geleneği devam ettiriyoruz, bir âdeti yerine getiriyoruz, Müslümanlığımızı ka-nıtlamaya çalışıyoruz, camiye giderek stres atmaya ve psiko-lojik tatmine uğraşıyoruz, Müslüman toplumdan dışlanma-maya gayret gösteriyoruz. Kendimizi zorluyoruz ve zorlanıyo-ruz namaz kılmak için. Benim bahsettiğim Namaz bu değil. Namaz bahsinde de gördüğünüz gibi, Allah’ın kuluna lütfettiği bir dertleşmedir, bir trans durumudur, bir meditasyondur, bir depolamadır, bir rahmettir, bir payandadır.

Yalnız, ayette bahsedilen sabır, yan gelip yatmak olan, hayatı yoksulluğa mahkûm eden, insanı kimliğinden koparan, kişiliksizliğe iten, sefalete zorlayan bir tutum değildir.

Sabır mücadele ortamında gösterilen istikrardır, şer güçlere ve yapılanmalara direnmektir, zulme ve haksızlığa diklenmektir, adaletsizliğin ve statükonun karşısında ayaklan-maktır, doğruları savunmaktır, Hak Yolun Peygamberinin başlattığı hareketi devam ettirmektir, onu şaha kaldıracak ey-lemlerde bulunmaktır, haktan ve haklıdan yana olmaktır; bü-tün bunları hayata geçirirken Kur’an’la nefes almaktır.

“Bir de sabırla, namaz la yardım is teyin. Şüphe-s iz bu, (Al lah’a) saygı l ı olanlardan başkas ına ağır ge-l ir.” (el-Bakara, 2/45) Ayetteki ikinci cümle, sabır ile namazın ne kadar önemli ve bir anlamda ne kadar stratejik olduğunu

Page 408: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

408

göstermektedir. Namaz bir lütuftur ama Allah’a imanı ve hür-meti olana. Sabır bir fazilettir, derinliktir, erdemdir, yiğitliktir ama Allah’a saygısı olana. Yoksa her ikisi de külfettir, mihnet-tir, çekilmesi güçtür, problemdir saygısı olmayana...

Bakara suresi, 2/153’te; Allah sabır ve namaz konu-sunda hassas davranan kullarıyla birlikteliğini müjdeliyor. Yani namazı ikame eden ve zorluklara karşı direnen kullarının sürekli rahmetinin gölgesinde olacağını müjdeliyor.

Hz. Peygamber ve dava arkadaşlarının hayatları bunun somut örnekleriyle doludur. Biz bir şey göremiyoruz çünkü yukarıda da ifade ettiğim gibi namaz ile günü sadece beşe bölmüşüz, sabırla da üstesinden gelemediğimiz ve gelmek için kendimizi zorlamadığımız işleri yarıda bırakarak ibadete dö-nüştürmüşüz.

“(O mü’minler) sabredenlerdir, özü-sözü doğru olanlardır, Rablerine yürek ten bağl ı olanlardır, nimet ve imkânlardan başkalarını yararlandıranlardır, se-herlerde bağış lanmak iç in yakaranlardır.” (A. İmrân, 3/17)

Sabrı mü’minlerin olmazsa olmaz bir özelliği olarak ve-ren bu ayet, sabredenlerin sıradan kişiler olmadığını vurgular-ken, aynı zamanda doğru ve Rablerine yürekten bağlı kişiler olduklarını, Allah’ın lütfettiği imkânlardan başkalarını yarar-landırdıklarını ve bağışlanmaları için bütün gayretlerini ortaya koyduklarını ifade eder.

“Ey İnananlar! Zorluk lara direnin ve direnmede birbiriniz le yarış ın. Cihad iç in haz ırl ık l ı bulunun ve (her zaman) birbiriniz le irt ibat l ı olun. Ve Al lah’ın emirlerine uygun yaşayın k i mut luluğa eres iniz .” (A. İmrân, 3/200)

Page 409: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

409

Gördüğünüz gibi, sabır içerikli ayetler hep cihada da-yandırılıyor. Yani bizim anladığımız sabrın tam tersi bir durum ortaya çıkıyor. Bildiğiniz gibi Müslüman’ın hayatında en zor şey cihattır, direniştir. Zor olan bu vecibenin yan gelip yatarak ifa edilmesi mümkün değildir.

İslam’a göre cihad; şeytanla ve nefisle mücadele ederek şer dürtülere karşı direnmek, Hak Din’in yayılması ve insan-ların bu dinden istifade etmesi için çalışmak, kötülüklerin kar-şısına dikilip iyiliklerin hükümran olması için gayret göstermek yani “emr-i bil-ma’rûf” yapmak, saldırı durumunda düşmana karşı birleşerek karşı saldırıya geçmek yani savaşmaktır.

Biz bunlardan sadece birincisini alıyoruz ve onu da şey-tana karşı “Eûzü” çekerek hallediyoruz. Yani şeytanın bütün isteklerini tereddütsüz yerine getiriyoruz ama işinize gelmeyen bir konu ile karşı karşıya kaldığımız zaman sadece “Eûzü” çe-kerek sözde şeytanı def etmiş oluyoruz. Oysa şeytan zaten işini bitirmiş, yola çıkmıştır. Bizim çektiğimiz “Eûzü” sadece psikolojik bir rahatlamadır. Kur’an, “O kovulmuş/is tenme-yen şeytandan Al lah’a s ığın!” (Nahl, 16/98) derken, “Bü-tün şeytânî eğilimlerden ve eylemlerden uzak durun ve Al-lah’a teslim olun.” diyor. Yoksa “Sadece ‘Eûzü’ kelimesini dil-lendirerek, yan gelip bekleyin, Allah sizi korusun!” demiyor.

Nefsi Emmare ile mücadeleyi, nefsin isteklerini yerine getirerek susturmakta buluyoruz. Hayatımızı nefsin istek ve arzularına tutsak ediyoruz ama dünyalık basit bir konuda arzu ettiğimiz neticeyi alamayınca “Sabretmek lazım!” diyerek beklemeye çekiliyoruz ve buna da sabır diyoruz. Bu yaptığı-mıza istediğimiz adı verebiliriz yalnız Kur’an’ın tarif ettiği sab-rın bu olmadığını bilmeliyiz!

Hak Din’in yayılması diye bir derdimiz yok. Olsa da doğru olmaz çünkü bizim yaşadığımız dini zaten kimse kabul

Page 410: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

410

etmez. Gölge etmeyelim başka ihsan istemez. Kötülüklere di-renmek için onların karşısında olmak lazım. Biz ise boğazı-mıza kadar kötülük çamuruna batmışız. Önce bu çamurdan kendimizi kurtarmalıyız ki etrafımızla ilgilenelim.

İyilikleri hâkim kılamayız çünkü iyilikten yana bir çaba-mız yok. İyiliğin ne olduğunu ve nasıl hayat bulması gerekti-ğini bilmiyoruz. Kendi aile efradımız için düşündüğümüz ra-hat ve konforlu yaşam planlarını hayata geçirmeyi yani ego-izme hizmeti iyilik olarak görüyoruz. Oysa Allah’ın rızasını ka-zanma sürecinde herkesi kapsayan bir hidâyet çalışmasına girmeliyiz. Tek bir vücut gibi kolektif şuurla iyilikleri egemen kılacak bir gayret ortaya koymalıyız.

“Düşmanlara karşı birleşmek” mi dediniz? Günümüzde Müslümanlara karşı düşmanla birleşmek olsa anlarım, ama Müslümanların birlik olmasını asla anlamam! Çünkü Müslü-manları birleştirecek bağlar hurafelerle beraber yok olup git-miştir. İslam adına ortaya çıkan mezheplerin, tarikatların, ce-maatlerin birçoğu gerekli bilgi birikimine, fikri ve ruhi olgun-luğa ulaşamamış, Kur’an’la irtibatını sağlayamamış, Din’in te-meline inememiştir. Sünnet’in özünü, ruhunu kavrayamamış, indirilen dini devreden çıkarmış, kendi inandıklarını ve yaşa-dıklarını dine dönüştürmüştür.

Kur’an’da Allah; “Hep birl ik te Al lah’ın ipine sarı-l ın (İs lam’a/K ur’an’a) s ıms ık ı tutunun (hayat ınız ı ona göre düzenleyin) ve (İs lam’la çel işen davranış larınız la gruplara ayrı larak ) birbirinizden kopmayın...” (A. İmrân, 3/103) buyururken Müslümanların birçoğu, Allah’ın ipi yerine düşmanın yularına sarılmayı yeğlemiştir.

“(Ey Muhammed!) Sana ne vahyolunduysa ona uy ve Al lah hükmünü verinceye kadar sabret ! Çünkü hükmedenlerin en iyis i O’dur.” (Yûnus, 10/108-109) Bu

Page 411: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

411

ayet, ilk ağızda Hz. Peygamber’e hitap ediyor olsa da, “sen” hitabı Kur’an’a bağlılık gösteren herkese, dolayısıyla her çağ-daki bütün Müslümanlara yöneliktir.

Kur’an, şu anda bize vahyolunuyormuş gibi kendimizi muhatap durumunda görmeliyiz. Bunun için Hz. Cebrâil’in gelip bizi uyandırması ve yeni bir elçi ile tanıştırması gerekmi-yor.

Ayetler bütün derinliğiyle ilk geldiği günden daha anla-şılır bir mahiyette ortada. Yeter ki onlara ehil olalım, Görün o zaman o ayetler bize nasıl sahip çıkacak. Bakın bir türlü yer-den kalkmak bilmeyen sırtımız nasıl yerden kalkacak. Bakın sahte gülücüklerimiz nasıl gerçeğe dönüşecek!

“Ve sabret . Al lah iyi l ik yapanların hak et t iği kar-ş ı l ığı hiçbir şek i lde zâyi etmez!” (Hûd, 11/115); “Rab-binin rızas ını kazanmak iç in sabret (her şeye kat-lan)!” (Müddessir, 74/7) İşte sabır ve işte yapılması gereken-ler. Kur’an’ın tanımladığı şekilde sabredersek karşılığını Al-lah’tan alacağız. “Nedir bunun karşılığı?” diye soracak olur-sanız, el-Bakara 2/153’te ifade buyrulduğu gibi, Allah’ın dün-yada da âhirette de bizimle beraber olmasıdır. Bundan daha büyük bir mükâfat düşünülebilir mi?

Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir larvada ortalama olarak 12 yıl bekler. Evet, ortalama insan ömrünün beşte biri kadar tam 12 yıl. 12 yıllık hapis hayatın-dan sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: Ağustos. Yani topu topu bir ay… Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekleyeceksin, sonra dışarı çıkacaksın ve bir ay yaşa-yacaksın…

Bundan da anlıyoruz ki; az çalışarak çok kazanmayı beklemek, anlamını bilmediğimiz iki dua ile netice almaya kalkmak, ebedi nimetleri sadece namazla oruçla elde etmeyi

Page 412: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

412

ummak, esbaba tevessül etmeden işlerin kotarılmasını Al-lah’ın takdirine bırakmak Allah’ın kanunlarını idraksizliktir ve Allah’a saygısızlıktır.

Mü’min Hoşgörülü Olur

Ve Radikalizme Karşı Durur

Provoke edici sözler, tahrik edici hareketler, öfkeli sloganlar, garaza dönüştürecek eğilimler, kışkırtıcı protestolar, tahripkâr ey-lemler Kur’an Ahlâkı ile uyuşmaz.

Hoşgörü; müsamaha gösterme, tahammül etme, bağış-lama, erdemli olma, katlanma, kolaylaştırma, görmezden gelme, başkalarını topluma zararı olmayan eylem ve yargıla-rında serbest bırakma, ayıp ve kusurları örtme, farklı görüş ve düşüncelere empati ile yaklaşma demektir.

Kur’an’ın nüzul kronolojisi itibariyle ikinci olarak nâzil olan Kalem Suresiyle başlayan ve hoşgörüyü de içine alan te-mel evrensel ahlâki ilkeler, diğer yüzlerce ayetle Kur’an’da önemli bir yer tutmaktadır. Bu temel ahlâki değerler arasında hoşgörünün/müsamahanın ayrı bir yeri vardır. Nitekim Hak dinin adının “İslam” olması da bu dinin hoşgörü dini oldu-ğunu göstermektedir.

Hoşgörü konusunda yukarıdaki tanımlamaları da dik-kate alarak Kur’an perspektifinden baktığımız zaman birçok Müslümanın sınıfta kaldığını çok rahat görebiliriz. Oysa Kur’an, hoşgörüyü ve bağışlamayı, sakin olmayı ve sevecen üslup kullanmayı öncelikle inananlar için zorunlu kılmıştır.

Page 413: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

413

İslam’da radikalizm yani köktencilik yoktur. Radikalizm hiddettir, şiddettir, öfkeli üsluptur, katı ve tavizsiz bir politika-nın savunuculuğudur. Radikalizm, kimi zaman yazıyla, kimi zaman sözle, kimi zaman saldırganlıkla ve kimi zaman da şid-detle kendini göstermektedir. Kur’an’ın çizdiği mü’min profili, radikalizme götüren bu karakterlerden çok uzaktır.

İslam Dininin temel kaynağı olan Kur’an’da hoşgörülü olmayı teşvik eden hatta zorunlu kılan onlarca ayet bulun-maktadır. Bunlardan birkaç tanesini ele alarak konuyu işle-meye çalışalım:

“Onlara (inananlara), sabredip kötülüğü iyi l ik le savmaları ve kendilerine rız ık olarak verdik lerimizden Al lah yolunda harcamaları karş ı l ığında, mükâfat ları ik i kez veri lecek t ir.” (Kasas, 28/54);

“Onlar k i , Rablerinin rızas ını kazanmak iç in sabrederler, namazı gereği üzere k ı larlar, kendilerine verdiğimiz rız ık tan giz l i ve aş ikâr (Al lah yolunda) har-carlar, kötülüğü de iyi l ik le savarlar. İş te (geç ic i dün-yanın ardından) gelecek olan âhiret yurdu bunların-dır.” (Ra’d, 13/22)

Gördüğünüz gibi, her iki ayette de kötülüğün iyilikle sa-vılması öneriliyor ki bu da hoşgörü açısından önemli bir pren-sibi ortaya koyuyor. “İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyi-lik er kişinin kârı” atasözü de bu ayetleri özetler niteliktedir. Bugün, bırakın kötülüğü iyilikle savmayı, iyiliğe iyilik bile gö-rülmez hale gelmiştir.

“Sen affetmeyi ve müsamahayı esas al . İyiyi ve güzel i emret , cahi l lerden yüz çevir!” (A’râf, 7/199)

Bu ayette, İslam’ın tebliği ve toplumun irşadı için yola çıkanlara izleyecekleri metotla ilgili yol gösteriliyor. Öncelikle irşad vazifesini üstlenen Müslümanın her türlü tepkiye karşı

Page 414: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

414

affedici ve müsamahakâr olması gerektiği anlatılıyor. Şartlar ne olursa olsun, her zaman vakarlı bir üslubun kullanılması öneriliyor. Ayrıca vahyin ve peygamberliğin anlamını bilme-yen cahil ve bilgisiz insanların münasebetsizliklerine karşı da vakarlarını korumaları tavsiye ediliyor.

İşte birkaç örnek:

Uhud Savaşında (625) Müslümanların etkili taarruzla-rıyla Mekke Ordusu’nun geri çekilmeye başladığını gören ok-çular, muharebenin kazanıldığını sanarak yerlerini terk etti ve Mekkelilerin bıraktıkları ganimetleri yağmalamaya başladı. Bundan yararlanan Mekkeliler okçuların terk ettiği geçitten Müslümanlara saldırdı. Bu saldırı sonucu Hz. Peygamber’in ordusu 70 şehit vererek güç kaybetti ve geri çekildi. Bunun üzerine şu ayet nâzil oldu:

“(Ey Resul ! Uhud gazves inde olduğu gibi her za-man) Al lah’tan gelen merhamet sayes inde onlara yu-muşak davrandın. Eğer sert , kat ı kalpl i biri olsaydın, kuşkusuz çevrenden uzak laş ırlardı. O halde onları ba-ğış la, kendileri iç in Al lah’tan af di le ve toplumu i lgi-lendiren her konuda onlarla müşavere et ama karar verince art ık Al lah’a güven (ve o iş i yap). Zira Al lah, kendis ine güven duyanları sever.” (A. İmrân, 3/159)

Gördüğünüz gibi, Hz. Peygamber’in en zor zamanların-dan birinde bile müsamahayı elden bırakmaması emrediliyor. Okçuların hatası yüzünden mağlubiyet yaşanmasına rağmen Hz. Peygamber onlara yumuşak davranıyor ve Allah, “okçu-lara gösterilen bu davranışın doğru olduğunu, aksi takdirde onların tamamen kaybedileceklerini” dile getiriyor. Ayrıca on-ları bağışlamasını ve onlar için af dilemesini emrediyor. Yap-tıkları yanlıştan dolayı bundan sonraki yaşamlarında hatala-rını yüzlerine vurmamak, onları dışlamamak, onlardan uzak durmamak, onlara katı davranmamak ve toplumu ilgilendiren

Page 415: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

415

konularda diğer inananlarla olduğu gibi onlarla da müşâvere etmek konusunda peygamberini uyarıyor.

Kur’an ayetleri incelendiğinde ılımlı, müsamahalı ve hoşgörülü bir üslubun tüm peygamberlerin ortak özelliği ol-duğu görülecektir.

“Şüphes iz k i İbrâhîm, çok yumuşak huylu ve pek sabırl ı bir k iş iydi.” (Tevbe, 9/114) Bu ayetle Hz. İbrâhim’in yumuşak huyluluğu ve sabrediciliği örnek olarak verilirken, bir başka ayette İbrâhim Peygamber’in bu gibi ko-nularda örnek alınması gerektiği vurgulanıyor: “Gerçek ten İbrâhîm ve ona uyanlar s iz in iç in pek güzel bir örnek-t ir.” (Mümtehine, 60/4)

Bu konuda bize yol gösteren örneklerden bir diğeri de, Allah’ın Hz. Mûsâ’yı ve Hz. Hârûn’u tebliğ için Firavuna gön-derirken kullanacakları üslup konusundaki uyarısıdır. Ayet-lerde şöyle buyurulmaktadır:

“Firavuna gidin. Çünkü o azmış t ır. Onunla yu-muşak bir di l le konuşun k i o zaman belk i öğüt al ır yahut ürperir.” (Tâhâ, 20/43-44) Firavunun ne kadar des-pot bir zalim olduğunu bilmeyenimiz yoktur. “Ben, s iz in en yüce Rabbiniz im!” (Nâziât, 79/24) diyen Firavun, Allah’a meydan okuyacak kadar (hâşâ) kontrolden çıkmış bir karak-terdir. Ama buna rağmen, Allah, peygamberlerini kapısına gönderiyor ve ılımlı bir üslup kullanarak onunla diyaloğa geç-melerini emrediyor.

Provoke edici sözler, tahrik edici hareketler, öfkeli slo-ganlar, garaza dönüştürecek eğilimler, kışkırtıcı protestolar, tahripkâr eylemler Kur’an Ahlâkı ile uyuşmaz.

Kur’an mesajı radikalizm konusunda sadece Müslü-manları uyarmıyor, aynı zamanda Ehl-i Kitab’a da gönderme

Page 416: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

416

yapıyor. “De k i: ‘Ey K itap Ehl i ! Dininizde haks ız yere taşk ınl ık yapıp s ınırı aşmayın! Daha önce hem kendi-leri sapmış , hem birçoğunu sapt ırmış ve (halen de) dosdoğru yoldan sapmakta olan bir topluluğun heves-lerine uymayın!’” (Mâide, 5/77)

Müslümanın birinci vazifesi Kur’an’daki İlahi hakikat-lere inandıktan sonra onları önce kendi nefsinde yaşamak, daha sonra da diğer insanlara aktarmaktır...

İnsanların anlatılanları kabul edip etmemeleri, tama-men onların vicdanlarına kalmış bir meseledir. “Dinde (iman etmede / İs lam’a girmede) zorlama yok tur.” (el-Bakara, 2/256)

İslam Dini, iman edip etmemeyi herkesin hür iradesine ve özgür vicdanına bırakmış, bu konuda kimsenin baskı altına alınmaması gerektiğini öngörmüştür. Ve Hz. Peygamber’e ve onun şahsında bütün tebliğcilere hitaben: “Sen onları hiç-bir şek i lde (inanmaya) zorlayamazs ın.” (Kâf, 50/45) Bundan dolayı, İslam’da inanmayanları iman etmeye zorla-mak olmadığı gibi, inananları da ibadete mecbur etmek yok-tur. Herkes kendi hayatından sorumludur, kendi yaşadıkları-nın hesabını verecektir ve hayatına da yaşadıklarıyla devam edecektir.

Ama üzülerek ifade edeyim ki, bütün bu mesajların bi-rinci muhatabı Müslümanlar olmasına rağmen, sözde İslam’a hizmet gayesiyle birçok Müslüman, Kur’an’ın özüyle ve ru-huyla çelişen davranışlar sergileyerek çok büyük günahlar iş-lemektedir. Kur’an’ın titizlikle üzerinde durduğu hoşgörüde, anlayışta, incelikte, olgunlukta, ılımlılıkta, tevâzuda, sükûnette örnek olmaları gerekirken, bırakın Müslüman olmayanlara ör-nek olmalarını, kendilerine bile gerekli hassasiyeti gösteremi-yorlar. Oysa Kur’an’ın onlara emri, örnek olacak orta ümmet

Page 417: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

417

olmalarıdır. “(Ey İnananlar!) Siz i dengel i ve ölçülü bir toplum k ı ldık k i insanlar nezdinde Hakk ’ın şahit leri (örnek leri) olas ınız .” (el-Bakara, 2/143)

Sosyal medyada bazı Müslümanların birbirlerine yap-tığı hakaretin, küfrün bininin bir para olduğunu görüyorsu-nuz. Birbirlerini sapıklıkla, ajanlıkla, satılmışlıkla itham etme-leri, Cennetten alıp Cehenneme koymaları, Allah’tan koparıp şeytanla yürütmeleri, Asrın Deccalı, Firavunu, Karun’u, Ha-man’ı, Bel’am’ı ilan etmeleri almış başını gidiyor...

Bu konuda yapılan ithamlara ve yaşanan saygısızlıklara şeytanlar bile kahkaha atıyor. Bu yazılanların, konuşulanların, yaşananların Kur’an’da şiddetle yasaklandığını biliyor mu-yuz?

“Size selam verene: ‘Sen mü'min deği l s in’ deme-yin!” (Nisa, 4/94) Bu uyarıya rağmen hangi cesaretle önü-müze geleni tekfir ediyoruz? Neye dayanarak ithamda bulu-nuyoruz? Üstelik saygısızlık yaptığımız insanlar Kur’an’a hiz-met için fedakârlık eden kahramanlardır.

Yukarıda Kur’an’dan vermeye çalıştığım örneklerle ör-tüşen bir hatıramız var mı? Bilmeden, araştırmadan ve araş-tırmaya gerek dahi duymadan atıp tutuyoruz. Bunların hesa-bının verileceğine inanıyorsak daha dikkatli olmamız gerek-mez mi?

Hani hoşgörü dinine mensuptuk, hani hoşgörülü bir Peygamber’in ümmetiydik, hani hoşgörüyü en önemli mesaj-ları arasına alan bir kitabın müntesipleriydik? Bizim vazifemiz dedikodu yapmak mıdır? Bizim görevimiz insanları Cehen-neme taşımak mıdır? Bizim yükümlülüğümüz insanların amel defterlerini tutmak mıdır? Bizim sorumluluğumuz ajanların, kâfirlerin, satılmışların kim olduğunu tespit etmek midir?

Page 418: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

418

“Önce iğneyi kendimize batıralım, sonra çuvaldızı baş-kalarına.” Önce incitici ve aşağılayıcı bu yaklaşımların kendi üzerimizde yapacağı tahribatı düşünmeliyiz, ondan sonra daha ağırını başkalarına uygulamanın doğru olup olmadığına karar vermeliyiz.

Hani bizim işimiz ayıpları ve kusurları örtmekti; biz ise feneri elimize almış insanların ayıp ve kusurlarını araştırıyo-ruz. Hani farklı düşünce ve görüşlere saygılı olacaktık, aynı çevrede yaşayıp aynı sosyolojik yapıya sahip insanların fikir-lerine, inançlarına, yaşantılarına karışmayacaktık.

Hiçbir görüş ve düşüncemiz olmadan, sağlıklı ve güve-nilir bir araştırmamız bulunmadan kafamıza uymayan düşün-cedeki insanları mürted ilan ediyoruz. Hani katlanacaktık ve kolaylaştıracaktık; katlanmayı bırakın insanları katlamaya ça-lışıyoruz, kolaylaştırmayı değil zorlaştırmayı yeğliyoruz.

Hani inanç ve ahlak temelli bir dinin müntesibiydik; ahlâkımızın kaynağında Kur’an’ın kapağı bile yok. Hani dün-yaya örnek olacak orta bir ümmettik; örnek olabilecek bir ta-rafımız, orta diyebilecek bir davranışımız var mı? Radikalizmin batağında boğulmamıza rağmen hâlâ şiddetle, sloganla, teh-ditle, korkutmayla, ürkütmeyle bir yere varacağımızı zannedi-yoruz. En komiği ne biliyor musunuz? Cenneti sahiplenmişiz ve bizim dışımızdakileri Cehenneme doldurmuşuz! İyi ki Cen-netin yetkilisi biz değiliz yoksa âlem yanmıştı.

Kur’an’da mü’mini tanıtan onlarca daha özellik bulunmaktadır. Silkinmemize vesile olur mülahaza-sıyla bunlardan bir kaçını daha vermek istiyorum:

Kur’an Mü’mini sadece Allah’a kulluk eder. (Fâtiha, 1/5) Sokaktaki Müslüman bütün menfaatlere kul köle olduktan sonra sıkıntıya düştüğü zaman Allah’a kulluğunu

Page 419: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

419

dua ile halletmeye çalışır. “İnsana nimet verdiğimiz za-man (Bizden) uzak laş ır; ama ne zaman baş ına bir mu-s ibet gelse, hemen duaya sarı l ı r.” (Fussılet, 41/51) Çünkü orada da çıkar vardır. Ama duası karşılık görmeyince Allah’ı sorumlu tutar (hâşâ). Oysa böyle bir durumda Sokak Müslümanı duasını Allah’a değil kulluk ettiği güçlere yapma-lıdır! Çünkü kulun duası efendisine yapılır.

Kur’an Mü’mini, Kur’an’la kurtuluşa ereceğine inanır. (Mâide, 5/16) Sokaktaki Müslüman kurtuluşu Kur’an’dan kaçmada ve hurafelere sığınmada arar. Sıkıldığı zaman da Kur’an’ı kapaklarından öperek ya da lafzından bir iki sayfa okuyarak kurtulmaya çalışır. Kurtulamayınca da Kur’an’ı suçlar. Kur’an ne yapsın sana! Kimyasal ilaç değil ki damarından girsin, kalbine yerleşsin ve seni mutlu etsin; para değil ki hesapsızca girdiğin işlerde ödemelerini yapsın; finans kuruluşu değil ki karşılıksız kredi versin. O bir “Hayat Ki-tabı”dır. Onu mesajıyla tanıyacaksın, Mushaf’ıyla değil. Onun direktiflerini baş tacı yapacaksın, kapağını kutusunu değil. Çünkü sen Kur’an için yaratılmadın, Kur’an senin için gönde-rildi. Binaenaleyh o seni kurtarmak ve sana hizmet etmek için gelmiştir. Kurtulman onun uzattığı yardım elini kavramana bağlıdır.

Kur’an Mü’mini, Kur’an’ı hayat tarzı edinir. (el-Bakara, 2/121; Mâide, 5/49; A’râf, 7/170) Sokak Müslümanı onu abdestsiz tutmamayı farz edinir. Oysa Kur’an’ın tutmakla, bakmakla bir işi yok; anlaşılmakla, davranışlara sirayet et-mekle ve kişinin yaşam tarzını değiştirmekle işi var. Eğer onu hayat tarzı edinmek gibi bir derdiniz varsa derhal onunla irti-bata geçin, ona içinizi açın, derdinizi dökün, bulmak ve almak istediğinizi onda arayın, aradığınızı mutlaka bulacaksınız.

Page 420: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

420

Kur’an Mü’mini dünyada yaşasa da gerçek haya-tın âhiret olduğunu bildiği için uzun soluklu çalışma-lar yapar. (Sâd, 38/45-47) Sokaktaki Müslüman sadece dünya için yaşar ama onu da beceremez çünkü çalışmaları günlüktür, anlıktır ve benliktir. Üstelik Hz. Peygamber’in “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen ölecekmiş gibi âhiret için çalışın.” sözünü dilinden de düşürmez. Bu sözün sadece birinci cümlesini alır ve ölümsüz bir varlık gibi sürekli dünya için çalışır. Ama başaramadığı zaman hemen ikinci cümlesini devreye sokarak; “Üç günlük dünya, çalışmaya değmez!” der ve asalakça yaşayarak iki tarafı da berbat eder.

Kur’an Mü’mini yalnızca Allah’ı, Hz. Peygam-ber’i ve iman edenleri dost edinir. (Mâide, 5/55) Sokak Müslümanının birinci ve en büyük dostu çıkardır. Menfaatinin işlediği her kapı onun için dost kapısıdır ve mubahtır! “Ben parayı bilirim!” der ve kestirip atar. Ama başı dara düştüğü zaman da “Allah böyle takdir etmiş, elden ne gelir!” diyerek rahatlamaya çalışır. Oysa Allah’ın takdir ettiği onun kendi ira-desiyle yaptığıdır.

Kur’an Mü’mini herkesi dinler ama en güzelini kabul eder. (Zümer, 39/18) Sokak Müslümanı sadece men-faatine uyanı dinler ve güzel olanı değil çirkin de olsa işine geleni kabul eder. Güzel ve doğru olan Allah’ın ayetleri ye-rine, batıl olan hurafeleri benimser ve onlara göre bir dini ha-yat oluşturur.

Kur’an Mü’mini verdiği sözü tutar ve emanete ri-ayet eder. (Mü’minûn, 23/8) Sokak Müslümanı söz vermez, verse de tutmaz. Senet verir, çek verir ama günü gelince de bin takla ile atlatmaya çalışır. Kendi güvenilir olmadığı için kimseye güvenmez çünkü herkesi kendi gibi sanır.

Page 421: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

421

Kur’an Mü’mini öfkesini yenen ve bağışlayandır. (A. İmrân, 3/134) Sokak Müslümanı öfkesine yenilir ve ba-ğışlanmak için bekler. Hataları tolere etmek yerine onları abartarak istismar eder. Başkalarının kusurunu çıkara dönüş-türür ve hatalarından faydalanır. Bağışlamayı enayilik sanır ve bağışlayanlara avanak gözüyle bakar.

Kur’an Mü’mini inkârcıların gösterişli yaşantı-sına özenmez. (Tevbe, 9/55; Tâhâ, 20/131) Sokak Müslü-manı parası olmadığı zaman ahiret Müslümanı kesilir ancak parayı bulunca da inkârcıların gösterişli tarzına ayak uydur-mak için gerekirse dininden taviz verir ama gösterişten asla ödün vermez. Gösterişte, fiyakada inkârcıları bile geride bıra-kacak kadar arsız ve ölçüsüz davranır.

Kur’an Mü’mini çoğunluğa değil, Allah’ın ver-diği kıstaslara uyar. (En’âm, 6/116) Sokak Müslümanı, Al-lah’ın verdiği kıstasları bilmez ki onlara uysun. Onun önüne namaz ve oruç gibi birkaç vecibe konmuş ve Cennet vâdedi-lerek serbest bırakılmıştır. O her zaman çoğunluğa uyar ve ço-ğunluğun beklentisine göre hareket eder, hatta kendisi için değil, desinler diye hep birileri için yaşar. Oysa insan, bir şeyin doğruluğuna inanıyorsa onu yaşamak zorundadır. Bir şeyin doğru olduğuna inanıyor da aksini yaşıyorsa başkalarını yaşı-yor demektir.

Kur’an Mü’mini atalarının dinine göre değil, Kur’an’a göre hareket eder. (İbrâhîm, 14/10; Hûd, 11/62, 109) Sokak Müslümanı atalarının yaptıklarını ve yaşadıklarınıKur’an süzgecinden geçirmeden kabul eder ve onlara sığına-rak kolay yoldan Cennete gitmeyi planlar. Kur’an’a göre ha-reket etmek isteyenleri “Kur’an’dan ne anlarsınız, çarpılacak-sınız!” diyerek uyarır. Oysa Kur’an çarpılmaları önlemek ve çarpılanları iyileştirmek için gelmiştir.

Page 422: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

422

Kur’an Mü’mini israftan kaçınır. (En’âm, 6/141; Furkân, 25/67) Sokak Müslümanı israftan kaçınmayı gericilik addeder; israf etmeyi, saçıp savurmayı zenginlik olarak görür; israf etmeyene cimri, savurganca davranmayana pinti gö-züyle bakar. Ona göre savurganca yaşamak zenginliktir, israf etmeden hayat sürdürmek ise gericiliktir.

Kur’an Mü’mini iffetli ve namuslu davranır. (Mü’minûn, 23/5; Nûr, 24/30; Mümtehine, 60/10; Ahzâb, 33/35) Sokak Müslümanı iffetli ve namuslu olmayı giyim-ku-şamda sanır. Kadın saçını örterek, erkek de pantolon giyerek iffetli ve namuslu olur! Oysa başörtüsü cinselliği örtmez, örtü-nenin vakarını ortaya koyar ama örtünmeyenlerin vakarsız ol-duğunu da ima etmez. Kadın başını örttü mü, haç takarak makbul olan Hıristiyanlar gibi, en itibarlı Müslüman kadın olur (!); çıplak bacaklar, split pantolon üzerinden sırıtan kal-çalar, daracık gömlekle ortaya çıkan göğüsler, lensli gözler, takma kirpikler, sınırsız dekolte, ağır parfüm, aşırı makyaj önemli değil (!), başını örttü ya mesele yok. Kur’an’ın başör-tüsü emrini farz olmaktan çıkarıp tarza dönüştüren bugünün bazı başörtülüleri, başlarını değil de yüzlerini örtseler daha iyi yapacaklar! Çünkü yüzlerini öyle bir hale getiriyorlar ki on-larca başı açık kadını bir araya getirseniz, örnek vermeye ça-lıştığım kadının yüzünün çektiği dikkati çekmez. Hâlbuki ör-tünme emri dikkati ortadan kaldırmak içindir ama bugünün bazı başörtülüleri dikkat çekmek için örtünüyor.

Erkekler pantolon giyerek ve yolda yürüyerek iffetli ol-maz. Dürüst, erdemli ve ahlâklı olmak, manevi değerlere sa-hip çıkmak, edep ve hayâ dairesinde hareket etmek, çirkin yaklaşımlardan uzak durmak, şehevi hislerin tutsağı olma-mak, başkasının namusuna saygılı olmak erkeğin iffetidir, na-musudur.

Page 423: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASI

423

Kur’an Mü’mini mü’minlerin arkasından konuş-maz, kusurlarını araştırmaz. (Hucurât, 49/12) Sokak Müslümanı, mü’minlerin yüzüne olması gerektiği gibi konuş-maz, sürekli arkalarından dedikodu üreterek söz nakliyeciliği yapar; kusurlarını araştırıp çıkarmaya çalışır, çıkaramadığı za-man da kendi üretim tesislerini devreye sokar.

İşte Kur’an Mü’mini ile Sokak Müslümanı... Gördüğü-nüz gibi Kur’an’daki Mü’min ile Sokaktaki Müslüman sanki aynı dinin mensubu değilmiş gibi epey farklı duruyor. Oysa Kur’an, mü’mini tanımlarken sokaktaki Müslüman’ın da aynı çizgide olması gerektiğini anlatıyor.

Şimdi bize düşen, Kur’an Mü’mini olmak konusunda geçmişe bir tevbe süngeri çekip, Kur’an’la yüzleşerek yeni bir sayfa açmaktır. Yüzleşecek yüzümüz olmasa da, Kur’an bütün yüzlere açıktır. Çünkü onun geliş amacı kalpleri aydınlatmak-tır, hayatı disipline etmektir, davranışları kontrol altına almak-tır, yüzleri güldürmektir, yüzsüzlükleri ortadan kaldırmaktır. Özetle söylemek gerekirse insanca yaşamanın önünü açmak-tır.

Page 424: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

424

Page 425: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

425

Sonsöz

Huzurun kaynağı Kur’an’dır. İnsan ancak Kur’an’la ya-şarsa huzur bulur. Zira insanın ne ile huzur bulacağını Al-lah’tan daha iyi bilen olamaz. Çünkü insanı yaratan O’dur.

“O (Al lah'a yönele)nler, inanan ve gönül leri Al -lah'ın z ik riyle/K ur'an'ıyla huzur bulan k iş i lerdir. Gözü-nüzü aç ın! Gönül ler yalnız Al lah'ın z ik riyle/K ur'an'la huzur bulur.” (Ra’d, 13/28)

Okuyucularım bunca soruya muhatap olduktan sonra kitabın içinde onlarca defa dile getirilmiş olan cevabı anlaya-madan şu soruyu tekrar sorabilir: “Tamam da ne yapmalıyız? Çıkış yolu nedir?”

El cevap:

Şöhreti ve parayı değil Allah’ı düşünürsek,

Rivayetleri ve hurafeleri değil ayetleri alırsak,

Yobazlığı ve bağnazlığı değil bilimi tercih edersek,

Şeyhleri ve gavsları değil Hz. Muhammed’i dinlersek,

Nakle ve taklide değil akla itibar edersek,

Tefrikayı ve kavgayı değil birliği getirirsek,

Şiddeti ve nefreti değil sevgiyi yaşarsak,

Riyayı ve çıkarı değil rızayı gözetirsek,

Kabalığı ve zorbalığı değil, saygıyı ölçü alırsak

Oligarşiyi ve anarşiyi değil, demokrasiyi yaşarsak

Page 426: MÜSLÜMANLARDA EKSEN KAYMASIPeygamber (sav) yerine Hz. Peygamber dedim. “(sav)” yerine, genelde hürmet maksadıyla, önde giden önemli zatlar için kullanılan “Hazret”

CEMAL KÜLÜNKOĞLU

426

Bencilliği ve gururu değil, kolektif şuuru esas alırsak

Dünya yörüngeli değil Kur’an eksenli yaşarsak kurtu-luşa ereriz. Çünkü Kur’an tüm insanların kurtuluş Kitabıdır ve hidayet kaynağıdır.

İnandıklarımızı Kur’an’ın süzgecinden geçirelim, yaşa-dıklarımızı Kur’an’la yüzleştirelim, din adına anlatılanları Kur’an’a giderek sorgulayalım, konuşmalarımızı Kur’an’ın gösterdiği şekilde yapalım, hayata Kur’an’la bakalım, hadise-leri Kur’an’la tartalım, düşüncelerimizi Kur’an’la gerçekleştire-lim, hayat tarzımızı Kur’an’la oluşturalım.

“Andolsun k i, biz , s ize iç inde şeref ve i t ibarınız bulunan bir k i tap indirdik . Hâlâ ak l ınız ı kul lan(arak ondan yararlan)mayacak mıs ınız?” (Enbiya, 21/10)

“(Al lah) pis l iği (huzursuz luğu, azabı), ak ı l larını kul lanmayanların üzerine yağdırır.” (Yunus, 10/100)