Mukaddime (1. ve 2. Cilt Birarada)ilgi kültür sanat
Mukaddime I. Cilt Mukaddime II. Cilt bn Haldun Yayna Hazrlayan: Dr.
Arslan Tekin Genel Yayn Yönetmeni: Ahmet zci Editör: rfan Bülbül ç
Tasarm: Adem enel Kapak Tasarm: Ceyhun Demir Yayn No: 69 © lgi
Kültür Sanat Yaynclk 2013 lgi Kültür Sanat Yaynclk Çatalçeme Sokak.
No: 27/7 Caalolu / STANBUL Tel: 0212 526 39 75 www.ilgikultur.com
[email protected]
ÖN SÖZ
bn Haldun, slâm düünce hayatnn belli bal isimlerindendir.
Fikir olarak kimseye bal kalmam ve kendisinin de iddia ettii gibi,
"orijinal" olmas için tenkidî bir eser ortaya koymutur.
bn Haldun'un yaad dönemi, bugünle kyaslayarak eserini
deerlendirmemek gerekir.
Bugün bütün bilgiler elimizin altndadr. O zaman ise, bir kitaba
ulamak için bir ehirden bir ehre, bir ülkeden bir ülkeye gitmek
gerekirdi. Gidebilmek için iki yol vardr: Kara yolu, deniz yolu...
13-14. yüzylda kara tamacl veya deniz tamacln düünürseniz, ilim
"tahsil"inin güçlüünü de anlarsnz.
mkânlarn en kt olduu zaman, en güçlü ilim ve fikir adamlarnn
yetimesi insan artr ve "imkânsz" gibi görünür.
bn Haldun ilim için, Endülüs'ten, Fas'a, Tunus'a, Msr'a
gitmitir.
bn Haldun'un dikkat çeken bir hususu, slâm d kaynaklardan
ulaabildiklerini kullanmasdr. Zamannn bütün ilmî gelimelerinden
haberdar olduu görülmektedir.
bn Haldun artk dünyada sosyolojinin kurucusu olarak yer etmitir.
Eitim ve tarih felsefesi üzerine de kafa yormutur.
bn Haldun, "asabiyet", "bedevîlik" ve "umran" üzerinde durmas
yannda, bunlara bal olarak "devlet yönetimi"nin nasl olmas
gerektiini yorumlamas, sonraki aratrmalarda ana kaynak
olmutur.
bn Haldun'u Batllardan önce, Türkler kefetmitir desek yeridir.
Taköprizâde'nin, Kâtib Çelebi'nin, Naîma'nn Mukaddime'den istifade
ettikleri anlalmaktadr. stanbul Kütüphanelerinde eserin Arapça
yazmalarnn fazlal, entelektüel tabakada evvelden beri bilindiini ve
okunduunu göstermektedir.
Mukaddime'nin ilk iki bölümü ilk kez eyhülislam Pîrîzâde Mehmed
Sâhib tarafndan 1730 ylnda tercüme edilmitir. Tercümenin üçüncü ksm
ise Ahmed Cevdet Paa 1860 ylnda tamamlanmtr.
Biz, Mukaddimetü bni Haldûn (Kahire H. 1426/M. 2005) basks yannda
Franz Rosenthal'in ngilizce tercümesi "The Muqaddimah: An
Introduction to History" (Princeton, 1958) ve Pîrîzâde Mehmed Sâhib
ve Ahmed Cevdet Paa tercümeleri bata olmak üzere Türkçe
tercümelerinden istifade edilmitir.
Ayrca, ayrntl dipnotlarla metnin anlalmasn kolaylatrma yoluna
gidilmitir.
Türkçe tercümelerde, ilmî zemini kaybetmeden herkese hitap edecek,
metni açklamalarla kolaylatracak çalmalarn yetersizliini burada
belirtmeliyiz. Biz derli toplu, herkesin okuyabilecei bir yayn
ortaya koymak istedik.
Ayrca ikinci cildin sonuna bütün eser için isim dizini
ekledik.
lgi kültür sanat yaynlar
Tarih felsefesinin ve sosyolojinin kurucusu kabul edilen bn Haldun
27 Mays 1332'de Tunus'ta dodu. Asl ad Abdurrahman'dr, Babasnn ad
Muhammed'dir. Dedesi Haldun'un adyla bn Haldun (Haldun olu) diye
tannmtr.
Ailesi Güney Arabistan'n Hadramut yöresinden, önce spanya'ya,
oradan da Kuzey Afrika'ya göçmü, sonra Tunus'a yerlemitir.
Tannm âlimlerden fkh, hadis, tefsir, akaid, mantk, felsefe,
matematik, tabiat bilimleri, dil bilimleri ve edebiyat dersleri
ald. Köklü bir eitim gördü.
1348'de çkan bir veba salgnnda anne ve babasyla hocalarnn çounu
kaybetti.
Yirmi yandayken, Tunus'un yönetimini elinde bulunduran Beni Hafs
hanedanndan Sultan Ebu lshak'n kâtipliine getirildi. Sonra Biskra,
Fas, Grnata, Bicaye, Tilemsen'da ay tür ilerde çalt.
Bir ara Fas Emin Ebu nan onu bilim meclisine kabul etti. Bu
görevdeyken siyasî bir sebepten hapse atld. ki yl sonra yönetime
getirilen Ebu Salim onu önce sr kâtibi, ardndan da
"mezalim dairesi" bakan yapt. 1362'de spanya'ya geçerek eski bir
dostu olan Grnata Emiri Ebu Abdullah Muhammed'in hizmetine girdi.
Bir yl sonra emir onu Castilla Kral Zalim Pedro nezdinde elçi
olarak görevlendirdi. Bir süre sonra Grnata emirinden izin alarak
Kuzey Afrika'ya dönen bni Haldun, Bicaye'de, çok istedii hâciblik
(bavezirlik) makamna kavutu. 1366'daki yönetim deiince vazifesinden
ayrlarak kabileler arasnda dolamaya balad. Mukaddime için
materyaller toplad. Bedevî (göçebelik) hayat tarzn inceledi. Yine
zaman zaman siyasî sebeplerden güçlükler yaad ve 1374'te Endülüs'e
dönmek zorunda kald. Fakat yi Endülüs'te de tutunamad. Tekrar Kuzey
Afrika'ya (Tunus'a) döndü. Çaresizlik içindeyken, daha önce aralar
pek de iyi olmayan Tilemsen Sultan Ebu Hammu'nun teklifini kabul
ederek kabileler arasnda onun propagandasn yapmak zorunda
kald.
Siyasî gitgellerden bkan bn Haldun, Ebu Hammu'nun iznini alarak bn
Selâme denilen bir kaleye yerleti ve kendisini tamamen ilmî
çalmalara verdi.
Ünlü eseri Mukaddime'yi 1374'te burada tamamlad. Ardndan, dört yl
içinde El-ber adl yedi ciltlik tarih kitabnn müsveddesini hazrlad.
Bu son çalmann, eskiden inceledii kaynaklarn bir defa daha gözden
geçirmek fikriyle 1378'de Tunus'a gitti. Buradaki çalmalar srasnda
dersler de verdi. Siyasî geçmii Tunus'ta da kendisini rahat
brakmad. yaradl bakmndan faal devlet hayatndan uzak kalamayan
düünür 1382'de Msr'a gitmek zorunda kald. Kahire medresesine
müderris yapld. Burada verdii ilk dersiyle, devlet adamlarnn da
içinde bulunduu dinleyicilerini üzerinde büyük tesir uyandrd. Sonra
kadlk
görevine getirildi. Kahire'de, bata Sultan Berkuk olmak üzere,
ileri gelenlerin yakn ilgisini gördü.
Fakat adalete dükünlüü, tarafszl, siyasî etkilere koyma gücü
yüzünden baz kiilerin ikâyet ve iftiralarna urad. be defa görevden
alnd ve tekrar eski görevine iade edildi.
Sultann huzurunda yaplan durumasnda beraat etmise de, gururu
incinen bn Haldun kadl brakarak, bir süre Kahire'de Cami-i
Ezher'dek müderrislii ile yetindi.
bn Haldun bu ara Hicaz, Kudüs ve Suriye'ye gitti. Bu son gezisi
srasnda, Suriye'yi ele geçiren Timur'la görütü. lbni Haldun'dan çok
etkilenen Timur onu yannda alkoymak istediyse de, bni Haldun bu
istei reddederek çok sevdii ve hayatnn en huzurlu günlerini
geçirdii Kahire'ye döndü. 1406'da Kahire'de hayata gözlerini
yumdu.
Eserleri
Kaynaklara göre bn Haldûn'un manzume, risale, bn Rüd (öl.1198) ve
Fahreddin Razî'nin (öl.1210) eserlerine yazd özetlerin yannda
matematik ve manta dair eserleri bulunmaktadr. Dokuz kitap ve
çeitli risalelerden oluan eserlerinden balcalar unlardr:
Kitâbu'l-ber: Bir tarih kitab niteliinde olan ve bn Haldûn'un
ismini ölümsüzletiren bu eser, 7 ciltten ibarettir ve 3 bölüme
ayrlmtr:
Birinci bölüm: Önsöz ve giriten oluan bu bölüm zamanla Mukaddime
adn almtr ve ayn zamanda eserin 1. cildidir.
kinci bölüm: Eserin 2. 3. 4. ve 5. ciltlerini içeren bu bölümde
Arap tarihi yannda Suriye, Fars, Yahudi, Eski Msrl, Yemen, Roma,
Türk, Frankllar gibi milletlerin tarihi anlatlmaktadr. Ayrca Emevî
ve Abbasî gibi Müslüman hanedanlklarn tarihine de yer
verilmektedir.
Üçüncü bölüm: 6. ve 7. ciltlerden oluan bu bölümde ise Berberilerin
ve Kuzey Afrika'daki Müslüman hanedanlarn tarihi
anlatlmaktadr.
Mukaddime: bn Haldûn, ön sözde kitab ksaca tantr ve tarih ilminin
öneminden bahseder. Girite, tarih ilminin yazmnda izlenen usüllerin
aratrlmas, tarihçilerin dütükleri hatalar ve bunlarn sebepleri gibi
konulara deinir. Birinci kitab oluturan ve çeitli yönleriyle insan
cemiyetlerinin tarif ve açklamasyla balayan Mukaddime 6 ana
bölümden meydana gelir:
1. Bölüm: klimlerin yeryüzündeki uygarlklar üzerindeki etkileri,
havann insanlarn yaam biçimlerine etkisi, yetersiz ya da ar
beslenmenin insanlarn beden ve huylar üzerindeki etkileri gibi
konular içerir.
2. Bölüm: Göçebe ve ehirli kültürlerinin karlatrlmas, ztlklardan
ortaya çkan çatmalarn sosyolojik ve tarihi sebepleri ve sonuçlar
gibi konular kapsar.
3. ölüm: Saltanat, hilafet, krallk ve bunlarn artlar, korunmas,
devletin douu ve çöküü, sultanlarn asalet sralamas ve idarenin
temelleri gibi konular incelenir.
4. Bölüm: Köy ve kasabalardaki hayata dair müâhadeler, kale, cami
ve tapnaklarla evlerin yaplmas, bunlarn slâm devletiyle olan ilgisi
gibi konular ilenir.
5. Bölüm: Geçim araçlar, sanat, ticaret, i hayat, ziraat, tarm,
inaat ve o dönemdeki ana meslekler gibi konular incelenir.
6. Bölüm: Çeitli bilimler, bunlarn snflandrlmas, öretim yöntemleri,
aklî ve naklî bilimlerin koullar gibi konular incelenir.
bn Haldun Mukaddime ile hukuk sosyolojisinin Aristoteles'ten sonra
ikinci habercisi olarak kabul edilir. Mukaddime, Konu balklar
itibariyle tarih, tarih felsefesi, sosyoloji, hukuk sosyolojisi ve
sosyal antropoloji arlkl bir eserdir.
Birinci ciltte, tarihî olaylar; ikinci ciltte sosyal olaylar ve
bunlarn analizi; üçüncü ciltte ise daha çok gelecee dair tespitleri
ve bunlarla ilgili metotlar yer alr.
Mukaddime'nin birinci ana bölümü, genel sosyolojiyi; ikinci ve
üçüncü ana bölümler, siyaset sosyolojisini; dördüncü ana bölüm,
ehir sosyolojisini; beinci ana bölüm iktisat sosyolojisini; altnc
ana bölüm de ahlâk sosyolojisini içine alr.
bn-i Haldun, Mukaddime'sinde kendisine kadar hiç kimsenin üzerinde
aratrma yapmay düünmedii yeni bir alan ve bu alana ait özel
meseleleri konu alm ve yeni bir ilim kurmak istemitir. Bu bilime
"umran ilimi" (lmü'l-
Umrân) adn vermitir. Bu yeni ilimin ele alaca alan insanî umran,
yani cemiyet hayat ve onun örgütlenmesidir.
Ona göre umran ilimi, milletler ve devletler için çok gereklidir.
Devletlerin doular, gelimeleri, ykllar, buhranlar, ihtilâlleri
ancak bu bilim sayesinde örenilebilir. bni Haldun'a göre, insanlarn
topluluk hâlinde ve toplum içinde yaamas zorunludur. nsan, tabiat
gerei sosyal bir varlktr. nsanlarn bir araya gelmeleri, ikinci
derecedeki ve lüks ihtiyaçlarndan çok, temel ve mecburî ihtiyaçlarn
karlamak yardmlama amacna yöneliktir.
ifâu's-Sâil li-Tehzîbi'l-Mesâil: Tasavvufa dair olan bu eseri, bn
zHaldûn'un Mukaddime'den önce 1372-74 yllar aa kabul edilir.
Et-Tâ'rif: bn Haldun, bu eserini Msr'da yazm ve eserinde ölümünden
bir yl öncesine kadar olan hayatn, yapt seyahatleri ve hatralarn
anlatmtr.
bn Haldûn, bir günlük nitelii tayan otobiyografisini daha sonra
el-ber adl eserinin yedinci cildine eklemitir.
Lubâb'ul-Muhassal fî Usûli'd-Dîn: Eser, Fahreddin Razî'nin kelâm
ile ilgili El-Muhassal isimli kitabnn özetlenmi bir ekli olup dört
bölümden oluur. bn Haldun'un 19 yanda yazm olduu bu ilk eseri
spanyolcaya da çevrilmi ve günümüze kadar gelmitir.
Bu eserlerinin dnda ona ait olduu bilinen 6 eser daha
bulunmaktadr:
Kaside-i Bürde erhi; bn Rüd felsefesi hakknda bir risale, Manta
dair bir risale,Hesap hakknda bir risale, Merake
sultanna yazlan bir risale, iire dair bir risale.
bn Haldun'un fikirleri
bn Haldun üzerine, Ziyaeddin Fahri Fndkolu'nun, 1924'te, Anadolu
Mecmuasnn ilâvesi olarak yaynlad ksa etüdünde bn Haldun'un
fikirlerini incelemeden önce, slâmn douunu deerlendirmitir:
"slâm tarihinin ilk sayfalarn açnz: çtimaî ûriin buhranlar içinde
Araplar, zamann umûmî ahvâline nazaran çok basit ve iptidaî bir hâl
arz ederken Hazret-i Muhammed, büyük dehâsyla bir güne gibi kumlu
çöllerin ortasnda göründü. lâhî bir menbadan gelen felsefesi;
hârikavî bir sür'at ile çölün her tarafna intiara balad. Taife ve
kabile ihtiraslarn istisna ederseniz, Hazret-i Muhammed'in
felsefesine kar gelmi hiçbir ses iitmezsiniz; çünkü bütün gönüller
ilâhî bir birlik ile çarpyor, dinî bir mestî içinde nazarlar,
ufukta bir feyiz, bir hayat günei görüyordu.
Malûm olduu üzere slâm dini doduu ve intiar ettii muhitin içtimaî
zümrelerine yeni prensipler getirmi idi, bunlar zamann âdât ve
teamülâtna nispeten fevkalâde mütekâmil bir kymet arz etmekte idi.
Bu mütekâmil prensiplere dinî heyecann his kudreti de inzimam
edince çok mütesanit ve uzvî bir vahdet husûle geliyordu. slâm
tarihi ilk yarm asr bu hâlet-i ruhiyede göstermektedir.
Fakat Arap kabileleri, câmialar ve taifeleri lâkayt ve ser- âzâd
bir hayata almtlar. Dinî hislerin kudreti bilhassa uzak Arap
menâtkna yayldkça zayflyordu, zaten dinî merkezin
bu gibi menâtka nazaran hâiz olduu bu'diyetten nâi slâm dininin
hararetini, o menâtk ahalisi bütün kuvvetiyle hissetmilerdi. Bu
hâlin tabiî bir neticesi olarak, slâmî desâtîre kar muhalefet vâki
oldu. te slâm tarihinde fikrî hayatn ve felsefî hareketin balangc
bu noktadadr. Fikirlerde ve akidelerde üphe ve ihtilâf ba
gösterince onu tabiatyla felsefî bir faaliyet takip eder.
Beeriyetin tefekkür tarihi tetkik edilirse görülecektir ki
felsefenin inkiaf ettii muhitlerde zihnî faaliyetin ilk tohumunu
tekil eden ey; düüncelerdeki birliin muhtel olmasdr. Fikrî istikrar
temin eden âmilin fikrî vahdet olmasna mukabil, felsefî cehdi
douran âmil de fikirlerdeki ihtilâftr.
slâmda da bu kanunun tesiri görülecei aikâr ve tabiîdir. Bu tesiri
arttracak bir sebep daha zikredeceiz ki, o da dinî merkezden uzak
menâtkn idaresindeki güçlüktür. Mezheplerin, frkalarn alelekser
Irak'tan zuhur etmesi de bunu tasdik eder. Filvâki Irak'n en büyük
bir ehri olan "Basra" slâm felsefesi tarihinde sk sk zikredilen bir
isimdir. slâm mütefekkirlerinin birçou ad itibaryla oraya
muzâftrlar. slâm felsefesinin ruhunu tekil eden mesâilden kader ve
tevhîd münakaât daima Basra'da vâki olmutur. Hulâsa birçok
fakîhler, mütekellimler, mutasavvflar yetitiren bu ehir slâmda
fikrî faaliyetin sahnesi olmutur. lk büyük slâm filozofu "El-Kindî"
Basra havâlisinde Vâst denen mevki'de domu idi.
Bu suretle uyanan hayat- fkriyenin tarihi, birinci asr- hicrînin
[milâdî yedinci asr] sonlarn igal eder. kinci [milâdî
sekizinci]asrda naklî, üçüncü [milâdî dokuzuncu] asrda aklî
bilgiler inkiâfa yüz tutmutur. Gittikçe ittisâ dairesi genileyen
fikrî hayat karsnda slâm dininin vaziyeti
ne oldu? Muhammedî prensipleri müdafaa edenler ve dinin nasslarna,
tatminkâr akidelerine sarlanlar, bu yeni zihnî faaliyetler karsnda
gittikçe zayflyorlard. Bilhassa Abbasîler devrinde hükümdarlardan
bir ksmnn felsefeye kar temayülleri, sevgileri daha sonra
Yunancadan ve braniceden yaplan tercümelerin resmî bir ekilde icra
olunmas, hatta bazen halifelerin slâmî akaide kar aleyhtar bir
vaziyet alarak hareket etmeleri felsefî faaliyetin bütün vüs'atiyle
hükümrân olmasna bâdî olmutur. (slâm felsefesi tarihinde Abbasî
halîfelerinin din ve felsefeye kar aldklar muhtelif vaziyetler
mühim bir safha tekil etmektedir. Bunlar içinde bilhassa El-Me'mûn
kayda âyândr. Me'mûn "Beytü'l- Hikme" adl felsefe müessesesini
yaptrm, müesseseyi tercüme faaliyeti içinde brakm idi. Ayn zamanda
asrn felsefe akademisini tekil eden bu müessese hükûmetin ve bizzat
Me'mûn'un nezaretinde idare ediliyordu. Beytü'l- Hikme, bütün
faaliyeti ile Arap zekâsnn felsefî ve ilmî ibdâiyetine çok hizmet
etmitir.
Birinci [milâdî yedinci] ve ikinci [milâdî sekizinci], ksmen üçüncü
[milâdî dokuzuncu] asrlarda slâm felsefesi millîdir. Yani Arap'tr.
Fakat slâmiyet gerek futûhât vastasyla, gerek hissî kymet ve
kudreti vastasyla inkiaf ve ittisâ ettikçe fikrî hayatta binnetice
beynelmilel bir ekil alyordu. Onun içindir ki bütün slâm felsefesi
-dediimiz gibi ilk asrlar müstesna- Arap felsefesi olmaktan ziyade
ümmet felsefesidir. Farabî ve bn-i Sînâ... ilh. bu nokta-i nazarn
en belî delilleridir. ) Üçüncü [milâdî dokuzuncu] ve dördüncü
[milâdî onuncu] asrlarda slâm felsefesi en müa'a bir devresini
yayor. (Birinci [milâdî yedinci] ve ikinci [milâdî sekizinci],
ksmen üçüncü [milâdî dokuzuncu] asrlarda slâm felsefesi
millîdir.
Yani Arap'tr. Fakat slâmiyet gerek futûhât vastasyla, gerek hissî
kymet ve kudreti vastasyla inkiaf ve ittisâ ettikçe fikrî hayatta
binnetice beynelmilel bir ekil alyordu. Onun içindir ki bütün slâm
felsefesi -dediimiz gibi ilk asrlar müstesna- Arap felsefesi
olmaktan ziyade ümmet felsefesidir. Farabî ve bn-i Sînâ... ilh. bu
nokta-i nazarn en belî delilleridir.)
Kendinden sonra Farabî, bn-i Sînâ, bunlarn arasnda "hvân- Safa"
denen ve daha çok ahlâkî ve içtimaî neviden bir felsefe mektebi, bu
devrin felsefi tarihinde parlak bir ksm tekil etmektedir.
Beinci [milâdî on birinci] ve altnc [milâdî on ikinci] asrlarda bu
inkiaf devam ediyor. Ebu'l-Me'âlî, Gazzâlî, bn Rüd Fakîh,
mutasavvf, mütekellim, filozof birçok slâm âlimleri bu asrlarda
yaamlardr.
slâm tarihi yedinci asr- hicrîyi [milâdî on üçüncü asr] felâket-i
uzmâ devresi olarak gösteriyor. Filhakîka Hülâgu gailesi bu asrda
vâki4 oldu. slâm felsefesi bu yüzden çok ey kaybetti, bununla
beraber dier devirlerden geri kalmad, Râzî, Muhyiddin, Celâleddin,
Beyzâvî.. gibi güzide büyükleri yetitirdi. Bu devir
mütefekkirlerinin esasl bir vasfi eklektik olmalar, yani felsefe,
tasavvuf, kelâm gibi fikrî meguliyet sahalarn kartrmalaryd. Bu
ihtilâf ayn zamanda bir inhitatn mebdeini tekil eder. Filhakika
yedinci [milâdî on üçüncü] asrdan sonra slâm fikrî hayat sönmü ve
asrlar geçtikçe büsbütün zevâl bulmutur, denilebilir.
Naklî ve aklî ilim itibaryla medeniyet tarihinde büyük bir mevkie
mâlik olan Arap kavmi ve slâmî ümmet hars bu inhitattan sonra ara
sra i'tilâ zirvelerine yükselmemi deildir. Nitekim slâm tarihi
sekizinci asr- hicrîde [milâdî on
dördüncü asrda] iki büyük mütefekkir ismi veriyor: bn Teymiye, bn
Haldûn.. Fakat bunlar bütün slâm âleminde dierleri gibi alâka ve
heyecan uyandrmam, devlet ve hükûmet rabtalar bozulduu, dinî uur,
dinî vicdan kuvvetini kaybettii için tesirleri de çok muhitî
kalmtr. bn Teymiye'yi bilmiyoruz, fakat bn Haldûn'un vaziyeti
tamamen böyledir. Vaktiyle bn Sînâ'nn, Gazzâlî'nin fikir ve reyleri
Endülüs'te münakaa uyandrr idi. Hâlbuki bn Haldûn yalnz Marib'e ve
Msr'a inhisar etmitir, burada bile hakikî denebilecek bir alâka
uyandrm deildi. Uyandrm olsayd hiç üphesiz, dier slâm filozoflarnda
olduu gibi Endülüslü müverrihin de arkasnda bir mektep ve bir tebaa
kalm olurdu." (Ziyaeddin Fahri, bn Haldun, Anadolu Mecmuas 7. say
lâvesi, stanbul 1924)
Aydnlanma ve Asabiyet
"bn Haldûn'un önemi Aydnlanmac dünya görüünün dnda bir
tarihsel-sosyolojik çerçeve gelitirme imkân sunmasnda yatar. Dier
bir deyile, bn Haldûn'un yaklam, dierlerinden sadece deiimi açklama
noktasnda vurgulad sosyal ya da siyasî parametreler açsndan
farkllamaz. bn Haldûn ayn zamanda aydnlanma düüncesi zemininde
ilemeye alm zihinler için alternatif bir ontolojiye ve
epistemolojiye dayal bir tarihsel-sosyolojik açklama çerçevesi
sunar.
bn Haldûn 'deiim' kavram etrafnda ekillenen bir siyaset felsefesi
gelitirmitir. Ona göre sosyopolitik sistemleri anlamaya yönelik her
çaba özünde, dönemlerin deimesiyle birlikte toplumlarn tabiatnn da
deitii fikrini barndrmaldr. lginç olan, deiimin insanladn
tabiatlarna, ehirlerin sosyal yaplarna ve devletlerin siyasî
dinamiklerine de sirayet ediyor olmasdr. Bugün 'insan tabiat'
terkibinin, tanm gerei, bir 'deimezlik' ifade ettii yaygnca
savunulmasna ramen, bn Haldûn'un sosyal ve siyasî yaplara paralel
olarak insan tabiatnn da deiime maruz kald görüünün alt
çizilmelidir. Bu balamda dinamik insan tabiat alglamas, bn
Haldûn'un siyaset teorisinin temel parametrelerinden birini tekil
eder. Dahas, deiim son derece yava, derin ve gizli bir süreçtir.
Dolaysyla çok az saydaki bilge kii haricinde, deiimin popüler
düzlemde fark edilmesi ve deiim sürecine müdahale edilmesi mümkün
olmaz. Bu da deiimin konjonktürel müdahalelerle engellenemeyecei
anlamna gelir. Böylece deiim, bireysel ya da kolektif iradeyi aan
bir düzenlilik sergiler. Deiim sürecinin son derece yava
seyrettiini ve o sürecin bizzat içinde yaayanlarn bile bu süreci
alglamalarnn mümkün olmadn, dolaysyla sürecin geri döndürülemez
olduunu iddia eden 20. yüzyln önde gelen medeniyet tarihçilerinden
Fernand Bra-udel de bu hususta bn Haldûn'a yaklar.
bn Haldûn'un öngördüü sosyopolitik deiim modelini inceleyen Peter
Turchin'e göre sosyal sistemler, düz bir çizgi takip etmeyen,
dinamik yaplardr...
bn Haldûn, deiimi bir tek unsura indirger: asabiyet. 'fizikteki
madde gibi' der Lenn Evan Goodman, 'asabiyette en düük ortak payda,
siyasî deiimin bölünemez en küçük
bileenidir.' Deiimin yörüngesini tayin etmek amacyla benzer
deikenler öneren baka düünürler de olmutur. Hegel'in "volksgeist'
ve Gumilev'in "passionarite"si bunlara örnek olarak verilebilir. Ne
var ki bu düünürler, bu tür dinamikleri haricî deiken olarak
görmeye meyyal iken, bn Haldûn asabiyeti, dönüümü sistemdeki dier
tüm faktörlerle irtibatl olan dahilî bir deiken olarak ele almtr.
Bu açdan genel olarak bn Haldûn'un siyaset felsefesinin, özel
olarak da asabiyet teorisinin çada siyaset felsefesinin bugün
içinde bulunduu çkmaza bir cevap sunabilecei iddia
edilebilir.
Çada siyaset felsefesinin esas itibariyle iki kamp arasndaki
tartmalardan müteekkil olduu söylenebilir. Bir tarafta liberal
demokrasi (faydaclk, liberal eitçilik ve liberterlik), dier tarafta
ise liberal demokrasiye yöneltilmi eletiriler (Marksizm,
cemaatçilik, feminizm) yer alr. 1990'lardan itibaren Marksizm'in
eletirel kamptaki merkezîliinin sona erdiini ve yerini cemaatçilie
braktn iddia etmek yanl olmaz. Sosyal parçalanma ve atomizm gibi
toplumsal problemlerden yola çkan cemaatçilik, liberal demokrasiye
köklü eletiriler yöneltebilmitir...
bn Haldûn'un sosyal-siyaset felsefesi bir üçüncü yol olarak pratik
açdan cemaatçilie, kuramsal açdan da liberal demokrasiye alternatif
olabilecek bir çerçeve sunar. Zira bn Haldûn'un yaklam, pratik
açdan cemaatçiliin birey ile toplum arasndaki mevcut dengesizlie
dair kayglarn bertaraf edebilirken, kuramsal düzlemde Aydnlanma
düüncesinin yerini alabilecek ontolojik ve epistemolojik açdan son
derece kuatc ve derin bir düünce geleneine yaslanmaktadr. Dolaysyla
bn Haldûn'un teorisinin özünü tekil eden asabiyet kavram da bugün
siyaset felsefesinin
üzerine bina edildii eitlik, özgürlük, özerklik, güç, erdem, hak,
adalet, meruiyet gibi parametrelerden biri, hatta bunlarn arasnda
en merkezî olabilecek kadar açklama gücü yüksek kavramdr. Dahas tüm
bu kavramlarn yetersiz kald deiimi anlama ve açklama noktasnda da
alternatifi mevcut deildir.
Asabiyet, bn Haldûn'un sosyal felsefesinin omurgasn tekil etse de,
u ana kadar asabiyetin kapsaml ve üzerinde uzlalm bir tanm
yaplabilmi deildir. Bat dillerine "group feeling", "esprit de
corps", "esprit de elan", "gemeinsinn", "nationalitatsidee",
"corporate spirit", "feeling of solidarity", "group solidarity",
"group will", "communal spirit", "social cohesion", "mar-tial
spirit", "solidarity", "striking power ve social solidarity" gibi
kelime ve terkiplerle aktarlan asabiyet, Arnason ve Stauth'un
ifadeleriyle "bn Haldûn'un en tercüme edilemez terimi" olarak
ortaya çkmaktadr. Zorluk ksmen, kavrama geleneksel kullanmndan daha
geni bir anlam yüklemesine ramen, bn Haldûn'un asabiyeti kapsaml
bir ekilde tarif etmemesinden ksmen asabiyeti bazen geleneksel
anlamyla bazen de kendi yükledii geni anlamyla teknik bir terim
olarak kullanmasndan kaynaklanr. Bazlar ise bu zorluu bn Haldûn'un
asabiyeti kullanrken gösterdii geveklie balar. Mukaddime-nin pek
çok yerinde asabiyetin kaynandan ve fonksiyonundan geni bir ekilde
bahsedilse de, asabiyetin bn Haldûn'un sosyal sistemindeki
merkezîlii ve siyasî örgütlenmelerdeki hayatî rolü göz önüne
alndnda, bu ksmî tarif ve tasvirlerin yetersiz kald
ortadadr."
Akif Kayapnar, bn Haldun'un "asabiyet" ve "bedevîlik" arasndaki
balant üzerinde durur:
"bn Haldûn'a göre bâdiyede ikamet etmek, ancak asabiyet sahibi
kimselerin güç yetirebilecei bir durumdur. Zira insan tabiatnda
kötülük de iyilik kadar yer etmitir. Dier bir deyile, insanlar
arasnda görülen karlkl iddet, toplumsal hayatn tabii bir unsurudur.
Hadarette yaayan insanlar, kendilerine gelebilecek saldrlara kar
kanunlarla, polis tekilatyla, ehir duvarlaryla, profesyonel
askerlerle vs. korunabilmekte iken, bâdiyede bu tür yaplara
rastlanmaz. Zira bu tür kurum ve örgütler ancak merkezî otoritenin
ve siyasî hiyerarinin yönetimi ve denetimi altnda vücut bulabilir
ki, bedavette böyle bir merkezî otorite söz konusu deildir.
Bedavette insanlar dier insanlardan gelebilecek iddete kar
koruyacak, kendi cesaret ve kuvvetlerinin dnda, yegâne unsur ayn
kaderi paylat insanlarn yardm ve desteidir. Dolaysyla bâdiyenin
kendine özgü zor artlarnda birlikte yaad insanlarn, genellikle de
yakn aile fertlerinin, destei ve yardm olmadan kimse hayatta
kalamaz.
bn Haldûn asabiyetin 'sadece nesep birliinden (el-iltihâm
bi'n-neseb) veya o mânâdaki dier bir eyden hasl' olduunu ileri
sürer. Zira akrabalk ba, insanlarn tabiatlarnda olan çok temel bir
hususiyettir. nsann, akrabalarndan birinin bana kötü bir hâl
geldiinde, meselâ zulme ve tecavüze uramas durumunda, yüreinde
hissettii üzüntü ve zillet hissi ve onun yardmna koma istei bu
tabii ban açk bir göstergesi olarak okunabilir.
Buradan yola çkarak asabiyetin, akrabalk bann yakn ve uzak oluuna
göre farkl derecelerde olduunu anlayabiliriz. Eer aradaki kan ba
yaknsa, o kii ya da kiilere duyulan yaknlk ve yardm etme arzusu da
o derece kuvvetli olur.
Dolaysyla, bir kiinin akrabalar için duyduu yaknlk hissi, kendi
ailesinden balayarak suya atlm tan oluturduu halkalar misali
younluunu kaybede kaybede mensubu olduu ve gerilerde bir yerde ayn
atadan geldiini düündüü insanlardan oluan en geni grubun üyelerine
varncaya kadar yaylr.
Burada, söz konusu akrabalk bann nerede son bulaca sorulabilir.
Aslolan Benî Talip asabiyeti midir, yoksa Benî Haim asabiyeti ya da
Benî Abdümenaf asabiyeti, Kurey asabiyeti, Mudar asabiyeti, Adnan
asabiyeti, Arap ya da smailoullar asabiyeti mi? Bu zincir geriye
doru geniletilerek uzatlabilir. Hatta akrabalk ba zihinsel bir
kurgu ise eer, mantken ortak ata zinciri Hz. Âdem'e kadar geri
götürülebilir ve tüm insanlarn birbiri ile akraba olduu iddias
ortaya atlabilir. Dorusu, bn Haldûn'da bu soruya verilecek açk bir
cevaba rastlamak zordur.
bn Haldûn'a göre grup üyelerinin says arttkça aradaki kan ba
hakikat olmaktan çkar ve vehmî bir inanca dönüür. Sadece
geçimlerini kazanmak için seçtikleri deve yetitiricilii nedeniyle
çölün derinliklerine kadar sokulmu olan, bu nedenle de nispeten
izole bir hayat süren bedevilerde nesep irtibatnn bozulmadan
muhafaza edildii düünülebilir. Onun dnda, ehirlerde ve hatta ehre
yakn bâdiyelerde neseplerin birbirine karmadan muhafaza edilmi
olmas mümkün deildir. Ne var ki asabiyet söz konusu olduunda,
aslolan kan bann hakikaten mevcut olup olmamas deil, yakn irtibat
ve karlkl yardmlamay douracak akrabalk ba inancnn var
olmasdr.
Hakiki ya da vehmî kan ba, asabiyetin en basit ve tabii kayna
olmakla birlikte, bn Haldûn asabiyeti kan ba ile
snrlandrmaz."
Kayapnar, "bn Haldûn'un asabiyet tanm genetik deil,
fonksiyoneldir." dedikten sonra konuyu öyle açar:
"Esas itibariyle kabile-üstü yaplar göz önüne almakta ve Araplara
has bir sosyopolitik örgütlenmeden öte, evrensel geçerlilii olan
bir siyasî dönüüm teorisi gelitirmeyi amaçlamaktadr. Dolaysyla bn
Haldûn asabiyet teriminin kapsamn geniletmi, kaynamay (iltiham)
esas alrken, kan ban ya da kaynamay douran dier iliki biçimlerini
ârzî görmütür...
Mevcut enerjiyi sosyal, kültürel ve ekonomik çerçevesi belli bir
siyasî hedefe yönlendiren din (ya da ideoloji) ile asabiyet arasnda
bir iç içe geçmilik mevcuttur. Dinden soyutlanm bir asabiyet,
bütünletirici olmak bir tarafa, bölücü ve parçalaycdr. bn Haldûn
ise bütünletirici, devlet ve imparatorluk kurucu bir asabiyet
anlayna sahip olduu için, dinin ya da o anlamda bir ideolojinin
asabiyetin temel bileenlerinden biri olduunu
söyleyebiliriz...
Ksaca asabiyet, bir siyasî yapnn salkl olmasn salayan, bununla
birlikte görünmeyen, elle tutulamayan ruhtur. Siyasî yaplara hayat
veren bir ruhtan bahseden tek düünür bn Haldûn deildir elbette. Ne
var ki, bn Haldûn'un asabiyet kavramsallatrmas endojendir. Yani
asabiyet, bn Haldûn'un sistemindeki dier deikenlerle irtibatl bir
deikendir. Dolaysyla ortaya çk ve deiimi hem takip edilebilir hem
de sebep-sonuç ilikileri balamnda açklanabilir." (Akif Kayapnar,
"bn Haldûn'un Asabiyet
* * *
bn Haldun, Mukaddime'de "asabiyet"e ayr bir yer vermi, âdeta
eserinin örgüsü hâline getirmitir. Doç. Dr. Kenan Salam "Asabiyet"
balkl makalesinde, asabiyeti detaylandrr:
"Asabiyet, Franszca'ya 'Esprit de elan' yani 'kabile ruhu' olarak
çevrilmitir. Belli bir kabilenin veya zümrenin fertleri arasnda
görülen dayanma ruhunu ifade eder. En genel ifadesiyle asabiyetin
varmak istedii gaye mülkten ibarettir. Mülk [devlet] ise tam olarak
egemen olmaktr. Bu egemenlik varln asabiyeye borçludur.
Hsm ve akrabalar birbirine balayan manevi bir ba vardr. Bu ba
asabiyettir. Arapça akrabalara 'asabe' denilmektedir. Ayrca 'Asb'
kelimesi balamak, sarmak manasna gelir. Bununla birlikte 'isabe'
kelimesi ba demektir. Bu kelimeler arasnda sk bir iliki
bulunmaktadr. Bu kelimelerden yola çkarak ' asabiyet' kelimesine
ulalmtr ki tutkunluk, ballk anlamna gelir. bn Haldun bireyler
arasndaki bu ba, önce aileden balayarak, geniletmitir. Ona göre bu
ba, arkadalar, dostlar, hemeriler, vatandalar arasnda zayf da olsa
vardr. bn Haldun'a göre asabiyetin kayna insan doasdr. Ancak bunun
yan sra akraba ilikilerinin sosyal hayattaki etkisi de önemlidir.
Zira balar doutan geldii kadar toplumdan da örenilmektedir. bn
Haldun akrabal derecelendirir. Ona göre kardelerin birbirine ball,
airetin fertlerinin birbirine balayan
badan daha güçlüdür. bn Haldun'a göre kii kendi soyundan kopup,
çeitli sebeplerle, baka bir soya geçebilir. Bu sebepler; akrabalk,
ttifak, kölelik ve snmadr... Basit asabiyeler bir araya gelerek
bileik asabiyeler olutururlar."
bn Haldun'a göre mülk ancak galip gelmekle, galip gelmek de ancak
asabiyetle hâsl olur. Ayrca bakanlk ancak zafer kazanmakla, zafer
kazanmak da ancak asabiyetle gerçekleir. Toplumu harekete geçiren
duygunun asabiyeden kaynaklanr.
Doç. Dr. Salam, bn Haldun'un asabiyet-din ve asabiyet- devlet
ilikisi üzerine unlar yazar:
"Asabiyetler mücadele ettikleri dier asabiyetleri yendiinde onlar
bünyelerine alarak daha güçlü bir asabiyet meydana getirirler. Bu
da daha büyük hedefler koymalarna neden olur. Bu hedefler uruna
baka asabiyetlerle mücadeleye giriirler. Bünyelerine kattklar her
asabiyede daha da güçlenerek sonunda bir devlet haline gelirler.
Bazen de zayflamakta olan bir devletin iktidarn ortadan kaldrarak o
devletin yeni sahipleri olurlar. Ancak bakanlktan hiç kimse gönül
rzasyla ayrlmak istemediinden savalar meydana gelmektedir. Bu
ekilde mülk edinme ve devlet kurma mümkündür.
Halk önceleri içine sindiremese de kuaklar geçtikçe hanedanla
almaktadrlar. Bir süre sonra bir dine balanr gibi hanedanla
balanrlar. bn Haldun'a göre asabiyet devletlerin kurulmasnda etkili
olduu kadar snrlarnn geniliinde de etkilidir. Zira güçlü asabiyeler
daha geni snrlara sahiptir. bn Haldun'a göre asabiyelerin çok sayda
olduu bir bölgeyi yönetmek, az sayda asabiyenin olduu yeri
yönetmekten zordur. Mülk ve devlet açsndan asabiyet
oldukça önemlidir. Bununla birlikte dini davet açsndan da asabiyet
önemli bir mevzudur. Dini davetçilerin baarl olmalarnda da asabiyet
etkilidir. Bunun yan sra sosyal hayattaki asabiyenin etkisiyle
dinin etkisi arasnda bir benzerlik bulunmaktadr. üphesiz dini
toplum asabiyetini katlayarak artrr. Bir kavimde dini dayanma
meydana gelirse bu kavim kendinden sayca çok ve daha güçlü
asabiyeler karsnda baarl olacaktr. Din kabilelerin bir araya
gelmelerini böylece büyük bir asabiye meydana getirmelerini salayan
bir etken olmaktadr. bn Haldun mülk ve büyük hanedanln ancak kabile
ve asabiyetle meydana geleceine inanr. Bunun gibi dini davet de
asabiyesiz meydana gelmez. Asabiyet ve dini davet birletiinde
muazzam bir hanedanln meydana gelmesi kaçnlmaz olmaktadr.
Egemenliin olumas gelimesi ve çözülmesi asabiyeye baldr."
Kenan Salam, bn Haldun'un asabiyeti soy kavramna sktrmadna dikkat
çeker:
"Onun asabiyeti Ziya Gökalp'n milliyetçilik anlayna benzer. bn
Haldun'un asabiye kavramndan 'grup duygusu', 'toplumsal dayanma
duygusu, bilinci', 'vatanseverlik, milli duygu, milliyetçilik'
anlamlar da çkarlmaktadr. Kültürel açdan ortak olan bireylerin ball
bn Haldun'un asabiyetidir, denilebilir. Ancak bn Haldun'un bedevi
umran diye adlandrd ilkel topluluklarda asabiyet duygusu kan
ballndan ileri gelmekte iken daha büyük ve gelimi ümranlarda örnein
ehirlerde soy birliinin yan sra dier ortaklklarda asabiyeye ve buna
bal olarak oluan kültüre kaynak olmaktadr. Dil, kültür ve tarih
asabiyeyi oluturan bireylerin ortak miras gibidir. bn Haldun, her
ne kadar baz
* * *
Prof. Dr. Ülker Gürkan hukuk sosyolojisi açsndan bn Haldun'u
incelerken, bn Haldun'un "fark edilmesi" ve Bat aydnlarnca
yorumlanmas üzerinde durur:
"lk plânda tarihçi hüviyetiyle karmza çkan bni Haldun, 'Araplarla
Arap Olmayanlarn ve Berberilerin ve Ayn Devirdeki Büyük Kudret
Sahiplerinin Muharebelerine ait Kaynak ve Haberleri Toplayan ve
Yorumlayan Kitab' adn tayan eserinin girii olan 'Mukaddime' de
evrensel insan karakterini ön plâna koyduundan, Mukaddime bütün
dünyada büyük bir deere sahip olmutur. Bunun dier bir sebebi de,
bni Haldun'un incelemelerinde gözlemci metodu izlemesi, insan ve
toplum hayatnda rol oynayan faktörleri sralamaktan çok bunlarn
derinliklerine inerek anlamaa, kavramaa çalmasdr.
Ne yazk ki bu büyük düünürün zaman için son derece yeni ve modern
olan görüleri Douda gereken ilgiyi görmemitir. Bat dünyasnda
tannmas ise çok geç olmutur. Mukaddime XVIII. yüzylda ilk kez
Türkçeye çevrilmi, bunu XIX. yüzylda Bat dillerindeki çeviriler
izlemitir. lkin Silvestre de Sacy 'Chrestomathie Arabe' adl
eserinde Mukaddime'den seçme parçalara yer vermi, daha sonra bni
Haldun'u 'Arab Montesquieu' olarak niteliyen Joseph von Hammer -
Pugstali 1822 de 'Notice sur L'Introduction â la
Connaisance de L'Histoire, Celebre Ouvrage Arabe d'Ibn
Khaldoun'unda, Mukaddime'nin ilk be kitabnn tasvirini yaynlamtr.
Bunlar 1835 de Jakob Grefve'nin 'An Account of the Great Hstorical
Work of the African Philosopher, bn Khaldoun' adl ngilizce
makalesi, Ouatrmemere'nin 1852 - 56 yllar arasnda yazd 'Notices et
Extrait'i ve 1863 de de Slane'nin 'Les Prolegomenes d'Ibn Khaldoun'
adl Mukaddimenin tam bir çevirisi izlemitir.
bni Haldun'un sosyoloji alannda ilgi çekmesi Robert Flint'in 1893
de yazd 'History of Philosophy of History' adl eseriyle salanmtr.
Ancak sosyologlar üzerindeki dorudan doruya etkisi, Gumplowicz'in
'Soziologische Essays'inde bni Haldun hakknda yazd bölüm ile ortaya
çkmtr. Büyük düünürün fikirlerine kar ilgi çamzda da sürüp
gitmektedir. Bunun en açk kantlan Gabrieli (II concetti della
asabiyyah nel pensiere storico d'Ibn Haldun, Tunis 1930), T, Husain
(La Philosophie Sociale d'Ibn Khaldoun, Paris 1917), M. K. Ayad
(Die Geschicts und Ge- sellschaftslehre Ibn Haldun, Stuttgart,
1930), H. A. R. Gibb (The islam Background of Ibn Khaldun's
Political Theory, London 1935), R. Maunier (Les Idees Economiques
d'un Philosophe Arabe an XIV. siecle, 1917), E. Rosenthal (Ibn
Khalduns Gedanken überden Saat, München - Berlin, 1932), N. Scmidt
(Ibn Khaldun, His-torian, Sociologist and Philosopher, NewYork,
1930), G. Bouthoul (Ibn Khaldoun, Paris 1930), M. Mahdi (Ibn
Haldun's Philosophy of History, 1957), A. Shimmel (Ibn Chaldun,
Tubingen 1951), G. H. Bousquet (Les Textes SocioIogiques de la
Mouqaddma, Paris 1965) gibi yazarlarn bni Haldun üzerine yazdklar
kitap ve makalelerdir." (Ülker Gürkan, "Hukuk Sosyolojisi
Açsndan
bni Haldun", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 24, S.
1-4, 1967, s. 222-245).
Prof. Dr. Ülker Gürkan, bn Haldun'un ilmî açdan kiilik ve
özelliklerine öyle ele almtr:
"Bu büyük düünüre kadar, Farabî de dahil olmak üzere, slâm
filozoflar siyasî nitelikteki eserlerini kasten iki anlama gelecek
ekilde yazmlardr, öyle ki bunlar d görünü ve anlatl ekli ile dinî
taassup içinde bunalan cemiyetin inanç ve dileklerini uymakta,
böylece tepkileri çekmekten kurtulmaktayd. Fakat yazarlarn herkesçe
benimsenen iktibas ve tekrarlara ekledikleri açklamalar ve
yorumlar, kendilerinin asl maksatlarn bilgili ve aydn kiilere
açklayacak nitelikteydi. bni Haldun, ite bu dolambaçl yola
sapmakszn yazma baarsn gösteren bir kii olarak karmza çkmaktadr.
Bunun srr, onun felsefî - teolojik konulan bir yana brakarak
dorudan doruya, tutucu zümrelerin tepkisini çekmeyen tarih ile
ilgilenmesinde aranmaldr. Ancak bni Haldun'u srf bir tarihçi ve
tarih biliminin öncüsü olarak görmek yanl olur. Çünkü o, 'tarih'
bal altnda cemiyetin çeitli sosyal ve siyasî problemlerini,
müesseselerini ele alm, bunlar gözlemci ve tenkitçi bir metod
izleyerek açklamtr. u halde onun tarih bilimi ve tarih felsefesi
alannda olduu genel sosyoloji, siyasî sosyoloji ve daha sonra
göreceimiz üzere çeitli sosyal bilim alanlarndaki öncülüü de gözden
kaçrlmamaldr,
bni Haldun'u etkileyen, ister Doulu ister Batl olsun, herhangi bir
düünürden söz etmek oldukça güçtür. Mukaddime'sinde her ne kadar
'Yunan' ve 'Rum'dan bahseden nakledilmi bilgilere, Eflatun ve
Aristo'nun adlarna
rastlanmaktaysa da, ne Aristo'yu, ne Eflatun'u ve ne de kendisiyle
sk sk karlatrlan Thucydides'i, eserlerini okuyarak dorudan doruya
tandna dair bir iarete rastlanmamaktadr. Birçok yerde Aristo'dan
küçümseyici bir dille söz edii de bu görüü dorulamaktadr. slâm
düünürlerine ise ancak onlar yermek için deinmitir. Meselâ
'Faziletli Site'sinden bahsederken Farabî'yi, sosyal gerçekliin
böyle ideal bir devlet göstermediini söyliyerek açkça tenkit
etmitir. u hâlde Orta ça islâm dünyasnda çounluu birer öüt kitab
niteliini tayan siyasî eserler ve bunlarn yazarlar bni Haldun'u
hiçbir ekilde etkilememitir.
Kiiliinde ilimle siyaseti kaynatran bu çok yönlü düünür, tpk Aristo
gibi, bugün ayr ayr bilim dallarnn iledii çeitli konularla
ilgilenmitir. Yukarda da belirttiimiz gibi tarih felsefesinin ve
siyasî sosyolojinin öncüsü olan bni Haldun, siyaset, maliye,
iktisat, demografi v. s. gibi alanlara el attndan, tarihî
materyalizmden Malthusculua kadar uzanan çeitli modern görülerin
ilk iaretlerini onun eserlerinde görmek mümkün olmaktadr.
Ibni Haldun'un meziyeti, içinde yaad sosyal ve siyasî ortamn bütün
özelliklerini kavramas, sosyal olay ve olgular gözleyip anlayarak
açklamaa çalmasdr ki, bu özellikleri onun hukuk sosyolojisi alannda
da Öncü saylmasn salamtr."
Ülker Gürkan, bn Haldun'un "umran ilmi" üzerinde durmutur:
"Ibni Haldun'un sosyal olay ve olgularla ilgilenmesinin sebebi,
kendi zamanndaki tarih bilimin i eletirmek ve olaylardan hareketle
tarihî kanunlarn bilgisine ulamaktr.
Mukaddimenin daha ilk sayfalarnda srf nakil ve söylentilere dayanan
tarihî bilgilere gü-venilemiyeceini söyleyen düünür, hele çeitli
milletlerin gelimelerini pepee sralayan tarihin hiçbir fayda
salayamayacan belirtir. Önemli olan nakilden önce bu gelimenin srrn
kavramak, yani anlamaktr. Bunun için yaplacak i, nakil ve hikaye
edilen bilgileri tenkit süzgecinden geçirmek, gerçee ne derece
uyduunu aratrmaktr. Öte yandan tarih biliminin biri zahirî dieri
gerçek olmak üzere iki anlam vardr. «nsanlarn ve kavimlerin hal ve
durumlarnn nasl deimi olduunu, devlet snrlarnn nasl genilemi,
kuvvet ve kudretlerinin nasl artm bulunduunu, Ölüm ve yklma ça
gelinceye kadar yeryüzünü nasl imar ettiklerini bize» bildiren,
tarihin zahirî yani açkça anlardan yönü ve anlamdr. Tarihin içinde
gizlenen «gerçek anlam» a ise ancak sosyal olaylar inceleme,
aratrma, üzerinde düünme ve varln sebep ve illetlerini bilme ile
ulalr. Ancak slâm tarihçileri bu gerçei hep ihmal etmiler, bununla
da kalmayarak doruluunu aratrmadan edindikleri bilgilere kendi pein
hükümleriyle batl inançlarn ve hattâ yalan katmlardr. bni Haldun
tasvir ettii bu tutumu iddetle yerer. Ona göre bu bilimsel olmayan
tarihçiliin sebepleri sübjektif ve objektif hatalara balanabilir.
Bunlardan ilki tarihçinin karakter özelliklerine
balanabilir...
bni Haldun'a göre tarihin gerçek bilgisine ulamak için sosyal olay
ve olgularn tarafsz ve objektif gözleminden ie balamal, uygarlk ve
cemiyet tiplerinin çeitlilii, zaman içindeki deimeleri ve bu
deimelerin sebepleri gözden kaçrlmamaldr. te bu noktalar genel
sosyoloji ile hukuk sosyolojisine giriin ifadesi olmaktadr.
bni Haldun tarihçiden sosyal gerçeklii tanmasn, deimelerin sebep ve
neticelerini bilmesini istediine göre, tarihçiye bu konuda hangi
bilim dal yardmc olacaktr? te bu, bni Haldun'un ilk kez kendisi
tarafndan kurulduunu yeminle belirttii 'Ümran Bilimi' dir ki, bir
taraftan bilimsel tarihçiliin ilkelerini koyarken bir tarafta da
sosyolojinin temellerini atmtr, bni Haldun ümran biliminin aratraca
konular öyle özetler: Geçmi çalarda yaam kavimlerin durumlar ve
yaaylarnda meydana gelen deiiklikler; bunlarn idareyi ve ülkeyi
ellerine geçirmelerinin sebepleri; insan topluluklarnn tabiatlar,
yerleik veya göçebe hayat sürme, göçler ve nüfus hareketleri;
devlet kurma, devletlerin kuvvet kazanmalar ve çökmeleri; üretim ve
tüketim, bilim, sanat, ticaret, kâr ve zarar olaylar; zamann ak
içerisinde bu saylan durumlarn deimesi ve deimelerin sebeplerinin
incelenmesi. Ksaca, bugünkü sosyolojinin yapt gibi, cemiyetlerin ve
cemiyet olaylarnn ele alnp incelenmesi, Özelliklerinin tespiti ve
bu özelliklerine göre tipletirilmeleri; deimelerin ve bu deimelerin
sebeplerinin aratrlmas hep bu yeni bilim dalnn görevi
olmaktadr."
Prof. Dr. Ülker Gürkan, bn Haldun'un Mukaddime'yi yazd sralarda
slâm siyaset ve felsefesi bir gerileyi ve çökü içerisindeydi.
Hereyin dinî ilkeler ile açkland bir ortamda sosyal gerçeklie
gözlem metodunu hiç kimseden etkilenmeyerek uygulama baarsn
gösterdiini belirterek unlar yazmtr:
"bni Haldun çeitli alanlarda Batl düünürlerin öncüsü olarak
görülmü, fikirleri Machievelli, Vico, Gibbon, Montesquieu, Abbe de
Mabby, Ferguson, Condorce, Comte ve Bodin'in fikirleriyle
karlatrlarak ayn seviyede kabul
edilmitir. Gumplowicz, bni Haldun'un gözlemlerindeki doruluk ve
derinliin yalnz kendi zamanndaki hristiyan Avrupa'nn deil, yakn
çalarn siyasî ve tarihî eserlerinde beliren gözlemlerle yarabilecei
kanaatini savunmaktadr. Toynbee de onu teyid edercesine, bni
Haldun'un tarih felsefesini formüle ettii Mukaddime ve Cihan
Tarihi, kendi çeitleri içersinde, bugün de dahil olmak üzere
herhangi bir yer ve zamanda dehalarca yaratlan eserlerin üphesiz ki
en büyüüdür' demektedir.
bni Haldun'un gözlem alan, zamanndaki erkek soyuna dayanan arab ve
berberi devletçiklerle, monarik sultanlklarla snrldr. Bu kaplamsal
cemiyetleri iyice inceleyen düünür, cemiyet ve devlet ayrmn daha
XIV. yüzylda farketmi ve bunu modern sosyologlar seviyesinde
açklamtr. Cemiyet hayatnn ve hukukun devletten Önce olduu, henüz
tekilâtlanmam cemiyetlerin dahi yazl olmayan örf hukuku ile
düzenini salad hakkndaki sosyologlarnn çalmalar ile
dorulanmtr.
Devleti gerçek sosyal yaps ile ele alan bni Haldun, onu Aristo gibi
«müterek hayr salama» gayesi ile kurulmu bir topluluk olarak
tanmlamakla yetinmemitir. Ona göre devletin gerisinde çeitli sosyal
olaylar ve olgular vardr: Soylar veya cemiyetler aras rekabet,
sava, iktidar hrs, korunma arzusu v. s. devletin kurulma
sebeplerinden birisi veya birkaçn tekil etmektedir. î-te devletin
müterek hayr gerçekletirme görevi, bu saylan sebeplerden birinin
veya birkaçnn etkisiyle kurulduktan sonra balamaktadr. Böylece îbni
Haldun, Aristo'nun aksine, devlette ortaya çkan deer ile devletin
kurulmasna sebep olan olay ve olgular birbirinden ayrabilmitir.
Bütün bunlar bni Haldun'un devleti sosyal
gerçeklik içersinde tüm çplakl ile ele aldn bize
göstermektedir.
Çeitli sosyal ilikilerin varln ve bunlarn çeitli sosyal düzenlere
yol açtn görmesi, Comte'den daha açk ve gerçekçi bir ekilde snrl ve
belirli bir cemiyet kavramn ortaya koymas, basit te olsa
cemiyetleri tipletirmesi; cemiyet hayatnda ve deimelerde rol
oynayan tabiî ve sosyal etkenlerin rolünü belirtmesi bni Haldun'un
hukuk sosyolojisine olan katklar arasnda saylabilir. Düünürün
dorudan doruya etkiledii Gumplowicz, Ratzenhofer, ve Ward gibi XIX.
yüzyl sosyologlar, ne yazk ki, onun yalnz mücadele teorisi üzerinde
durarak, göç, kültür ilikileri, zihniyet deimeleri hakkndaki
görülerini ihmal etmilerdir. Mücadele teorisinin günümüzdeki
temsilcisi Oppenheimer de bni Haldun'un sadece ziraî reform program
üzerinde durmaktan ileriye gidememitir.
Machievvelli ile bni Haldun arasnda benzerlikler bulunmutur.
Gerçekten her ikisi de devletin siyasî ve tarihî temelleri üzerinde
durmular, devlete yararl olduu nîsbette siyasete deinmilerdir.
Ancak, Machievelli din, hukuk, Örf ve adetlere devletin, daha
dorusu Prensin gayesine hizmet ettii derecede Önem verir. îbni
Haldun ise bunlar devlet ve cemiyet hayatnda gerçekten etkili
faktörler olarak ele alr. Machievelliye göre devletin menfaati ön
plândadr; dier faktörler ve ahlâk devletin yararna bertaraf
edilebilir. bni Haldun ise devlet hayatnda ahlâkn düzenleyici
rolünü kabul eder. O, Machievelli gibi hükümdarlara siyasî öütlerde
bulunmamakla beraber, eserinde devlet yararna olsun olmasn kaba
kuvvet belirtilerini, cinayeti ve ihaneti yerer. Machievvelli için
balca gaye politika olduu halde îbni
Haldun için deildir. O, devleti bir kültür bütünü olarak daha geni
açdan inceler. Her ikisinin de birletikleri en önemli noktalar
aratrma ve incelemelerinde gözleme dayanmalar ve Orta Ça gibi dinin
ar bast bir zamanda din ve devleti ayr ayr ele alarak
inceleyebilmeleridir.
bni Haldun, fizik çevrenin, corafî ve iklim artlarnn sosyal
tekilâtlanma üzerindeki etkilerini Montesquieu'dan; çevreye uyma
fenomenini Darvin'den önce görmü; tarihî maddeciliin öncülüünü
yapar gibi, çeitli cemiyetlerin örf âdet ve fikirlerinde görülen
farklln, bunlarn her birinin hayatlarn sürdürmek için dayandklar
geçinme ekillerine bal olduunu belirtmi; din müessesesinin de
devleti açklayan deil, fakat devlet hayatnda rol oynayan
etkenlerden sadece birisi olduu gerçeini çekinmeden
söylemitir.
bni Haldun'un devlet görüünde tarihçi bir determinizm göze
çarpmaktadr ki, bu onun aratrma ve incelemelerinde kendi zamannda
çabuk kurulup çabuk göçen arap ve berberi devletçikleri ile bal
kalmasndan ileri gelmitir. Ibni Haldun, Hegel'in diyalektiini
hatrlatr bir ekilde, doup gelien devletlerin, gelimelerinin en
yüksek noktalarnn çöküntünün balangcn tekil ettiini söylemektedir.
te devletlerin daima çöküntüye giden bir yolda deiip gelitikleri
hakkndaki bu görüü tamamen yanltr. Bu hata, biraz önce belirttiimiz
gibi, bni Haldun'un gözlem alannn snrl ve dar olmasndan ileri
gelmektedir. Ancak onu tam bir determinist olarak nitelemek de doru
deildir. Çünkü bni Haldun göçebe hayattan yerleik hayata, yerleik
hayattan da devlete doru giden bir evrim kanununun mutlak varl
iddiasnda deildir. Çünkü, baz göçebe kavimlerin altklar
hayat eklinin onlarda yerleik hayata geçme arzusunu
öldürebileceini, her yerleik cemiyetin devlet kuramayacan zaman
zaman söylediini görmekteyiz." (Ülker Gürkan, Hukuk Sosyolojisi
Açsndan bni Haldun", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
C. 24, S. 1-4, 1967, s. 222-245).
Tarih Anlay
Tarihi, toplum bilimlerini etkileyen olaylar ve uygarlklar bilimi
olarak tanmlayan bn Haldun, bu ilmin amacnn toplum olaylarn
açklamak olduu düüncesiyle J.J.Rousseau, Montesquieu, Durkheim ve
Comte gibi ünlü fikir adamlarn etkilemitir.
bn Haldun'a göre tarihin sadece nakile dayandrlmas, tarihten
yararlanlmasna engeldir. Tarihin gerçekten "ilmî" bilgileri
kaplamas; aktarlanlarn kökenine inilmesi, onlarn yaanlan çadaki
benzerleriyle karlatrlmas, temel felsefe ölçülerine uyulmas, bir
tenkit süzgecinden geçirilmesi ve gerçek anlamn anlalmasna
baldr
bn Haldun'a göre tarihçiler çou zaman sadece geçmi olaylar
aktarmakla yetinmilerdir. Bundan dolay yanlglar artm, doru ile yanl
birbirine karmtr. Hatta bu aktarmalar yanl ve abartmalarla daha da
içinden çklmaz hale getirilmitir. Dolaysyla dorular ile yanllar
birbirinden ayrmak için yaplacak ey dikkatle aratrma ve olaylar
eletirici bir gözle deerlendirmek olmaldr. Ona göre müahede ve
tabiat kanunlarna uymayan bilgilerin tarihî deeri olamaz. Baz
tarihçilerin yanlma sebeplerinden biri de
toplumlar deimez olarak kabul etmeleridir. Sosyoloji kanunlarna
göre, toplumlarn yaaylar ve ilikileri düz bir çizgi eklinde
deildir. Yaama biçimleri ile örf ve adetler deierek yerlerini
bakalarna terk ederler veya kartlarna dönüürler.
Devlet Anlay
5 Ocak 1984 tarihinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesinde, "bn Khaldun'un Tarih Felsefesi: Devletlerin ve
Uygarlklarn Yükseli ve Çöküü" konulu bir konferans veren o zamanki
Georgetown Üniversitesi Arap Dilleri Bölüm Bakan Prof. Dr. Barbara
Stowasser "Dünyann ileri gelen büyük düünürleri arasnda yer alan bn
Haldun'un çeitli tarihsel yorumlara yol açan kitabn Arnold Toynbee
'insanolunun tüm ça ve yerlerde yaratm olduu en büyük yapt' olarak
nitelendirdiini belirterek bn Haldun'a ayrca "sosyal bilimlerin
babas" ve slam âleminde "pozitif ya da tarihsel gerçek anlamda
bilimsel" sosyal bilimlerin kurucusu sfat verildiini söyler.
Prof. Dr. Barbara Stowasser, "bn Haldun'un önem ve özgünlüünü
vurgulayan görülere katlmakla beraber onu bir pozitivist, hatta
gerçek bir pragmatist olduunu ileri sürenlerin kanaatlerini
paylamadm ifade etmek isterim." dedikten sonra önce bn Haldun ve
eserleri üzerinde durur:
"bn Haldun ulema snfna mensup üyelere benzemiyordu. lahiyat ve
hukuk örenimi gördüü, yaamn Kahire'de saygn bir yargç olarak
sonuçlandrd halde olaan bir hukukçu ve din bilgini saylmyordu. bn
Haldun her eyden
önce mahir bir politikac ve birinci snf bir tarihçi idi. Kendisi
ayrca son derece dine bal, koyu inanç sahibi bir kiilik tayordu Bu
çeitli niteliklerin oluturduu terkip tarih felsefesine yansm
bulunmaktadr. bn Haldun bir yandan genel ve özellikle slam
dünyasnda karlalan insan tabiat hakknda çok gerçekçi bir görüe
sahip olmakla beraber, öte yandan Hazreti Muhammed'in peygamberlii
ve slâmn ilk döneminde Medine'de kurulmu bulunan teokratik devletin
kutsall konusunda kesin inanç sahibi bulunuyordu.
bn Haldun 1401 de am'n surlar, dnda karargah kurmu olan dünya
fatihi Timur'la bir mülakat yapma frsatna kavutu. Timur onunla
Kuzey Afrika hakknda istihbarat toplamak amac ile görümek istemiti.
Fakat bn Haldun bu çeit bir tuzaa dümeyecek kadar deneyimli idi, bu
bilgiler yerine Timur'a göçebe ve kente yerlemi topluluklar,
uygarlklarn douu ve ykl konusunda bir konferans verdi. Timur da bu
durum karsnda kendisinden bir hizmet talep etmekten vazgeçti.
bn Haldun'un Timur'a söyledikleri Mukaddime'de iledii ve yazm olduu
'slam dünyasnn tarihi' adl yaptn giriini oluturan fikirlerinin
özeti idi."
Prof. Dr. Barbara Stowasser, bn Haldun'un devletin dou ve ykl
üzerine görülerini öyle yorumlar:
"bn Haldun bu konuda be aama belirlemektedir: Bir devlet tüm
devreyi üç, dört kuak hükümdar yolu ile katedebilmektedir.
Balangçta, yerleme aamas ile kar karyayz. Grup dayanmas burada aile
ve din balarna dayanmaktadr ve
devletin korunmas açsndan zorunludur. Hükümdar bir kral ya da
lorddan çok bir eftir. Kendisi de dinin kurallarna uymak
zorundadr.
kinci aamada hükümdar, iktidar tekeli altna almaa balamaktadr.
Mutlak bir efendi olur. Hükümdarn bu iktidar tekeli doal grup
dayanmasna dayanan egemenliin doal ve zorunlu sonucudur. Hükümdar
imdi iyi düzenlenmi bir devleti kurabilecek güçtedir. ktidarn
tekellemesini gerçekletirmek amac ile onunla güç paylaanlar ortadan
kaldrmakta, kendisini bata desteklemi olan doal dayanmay tasfiye
etmektedir ve bir kanba ya da dine dayal dayanma yerine ahsna kar
sadk olan bürokrat ve paral askerlerin desteini satn almaktadr.
Ücretli ordu ve idari bürokrasiden baka bir grup bilgin danmanlar
devleti hükümdarn isteine uygun olarak muhafaza etmek üzere arac
olmaktadrlar. Bu danmac kurul konusunda bn Haldun bilginlerin kötü
siyasal danmanlar olduklarn vurgulamaktadr. Onlar ayrntlardan çok
evrenseli, insan türü yerine tüm türleri görmek üzere eitildikleri,
toplumsal ve siyasal olgular tek balarna deerlendirmek yerine
bakalar ile kyaslama yolu ile deerlendirdikleri için olumsuz
siyasal öütler vermee yatkndrlar. Hükümdara verilecek iyi siyasal
öüt, 'ortalama zeka sahibi, alelade kii'lerden gelmektedir.
Üçüncü aama lüks ve debdebe ile geçen zamandr. Bu aama boyunca
hükümdar otoritesini (yetkesini) kiisel gereksinmelerini karlamak
için kullanmaktadr. Kiisel gelirini arttrma amac ile tebaasnn vergi
yükünü azaltmak suretile devletin mali kaynaklarn yeniden
düzenlemektedir. Böylece küçük ödemelerden geni bir gelir
salamaktadr. Bunlar kentleri güzelletirmek ve dier kamu ileri
gerçekletirmek üzere sarf etmektedir. Herkes ekonomik refahta payn
almaktadr, güzel sanat, bilim ve elsanatlar tevik görmektedir, yeni
hakim snf, hatta orta snfn üst tabakas bile kültürel hedef ve
projelerin istekli koruyucular haline gelmektedir. Egemen olan
iklim refah ve serbestidir, herkes dünyann nimet ve rahatlklarndan
payn almaktadr.
Bu üç aamann hepsinde hükümdarlar güçlü, bamsz ve yaratcdr. Kendi
istekleri ile tebaalarnn isteklerini onlarn kölesi olmakszn tatmin
etmektedirler. Bunun sonucu olarak ortaya çkan ekonomik refah
hükümdara ek bir iktidar kayna salamaktadr.
Dördüncü aama doyum, tatmin ve kendini beenme ile geçmektedir. Lüks
ve rahat bir alkanlk olmutur. Yöneten ve yönetilenler bu durumun
ebediyyen sürecekleri inancndadrlar. Bu durum gerçekten.de bir
zaman sürmektedir. Bu sürenin uzunluunu devletin kurucularnn gücü
ve baarlarnn salaml belirlemektedir. u kadar ki bu aama içinde
devlet farkna varlmadan gerilemee ve çözülmee balamt ve sefahat ile
israftan oluan beinci aama balamaktadr.
Bu aamada din ve dayanmann balangçta salad yaamsal güçlerin tahrip
edildii ve hsmln salad doal ve güçlü sadakatin yerine hükümdar
uruna bir özveride bulunmaa yanamyan ordu ve bürokrasinin satn
alnan desteinin geçtii görülmektedir. Hükümdar lüksünü ve iki
grubun desteini sürdürebilmesi için vergileri arttrma zorundadr.
Bunun sonucu olarak yeni arttrlan vergi ödenekleri küçülen ve
sürekli azalan bir gelir kayna oluturmakta, çünkü bu tür bir vergi
politikas ekonomik
faaliyetleri ürkütmektedir. Devletin geliri azald ölçüde, hükümdar
yeni taraftarlarn destekleme olanan yitirmektedir. Konfor ve lüksün
tükettii alkanlklar fiziki zaaf ve kötü huylarn yaylmasna neden
olmaktadr. lkel yaamn balangcndaki hain ve mert davran biçimleri
unutulmaktadr. Halk gevek bir yaam biçimine dönmütür.
Yönetilenlerin ümitleri zayflamtr, kamuoyu bezginlik içindedir,
ekonomik faaliyet ve inaat projeleri duraklama haline gelmitir.
nsanlar uzun vadeli planlar yapamaz olmulardr. Doum hz
gerilemektedir. Fiziksel bir zayfla düen tüm nüfus, çevre sorunlar
ile kar karya bulunan büyük ve kalabalk kentlerde yaamaktadr.
Devlet çözülmee balamtr. Merkezden uzak bölgelerde yaayan prensIer,
generaller, memnun olmayan soydalarla yabanc fatihler belli toprak
parçalarn devletin denetiminden koparmaktadrlar. Devlet, küçük
iller ve onun alt birimleri haline bölünmektedir. Bakentte bile
silahl kuvvetlerle bürokratlar entrikalar yolu ile hükümdarn
otoritesine sahip olmaa çalmaktadr, hükümdarn sadece makam ve sfatn
brakmaktadrlar. Nihayet dardan gelen genç, salkl bir grubun istilas
devletin yaamm sona erdirmekte ya da gerileme adm adm devam ederek
devleti 'ya bitmi olan bir lambann fitili'ne benzer ekilde
söndürmektedir."
Prof. Dr. Barbara Stowasser, "bn Haldun'un 'laiklik' ve
'modernleme' sorunlarna yaklam tarz ile ilgili birkaç düünceyi
ileri sürmezden önce urasn belirtmek gerekir: bn Haldun'un
fikirleri birkaç bakmdan içinde yaad ve çalt, fikren çok durgun
saylan toplum için fazla gerçekçi ve fazla devrimci idi. Ondördüncü
yüzyln sonu ve onbeinci yüzyln bandaki Arap düüncesi üzerinde
herhangi bir
etkisi olduuna dair hemen hiç bir kant yoktur." der. Prof. Dr.
Barbara Stowasser öyle devam eder:
"bn Haldun ancak 16 nc, özellikle 17 nci yüzylda yeniden kefedildi,
onun deerini ortaya koyup yorumlayanlar ise Osmanl Türkleri
olmulardr. Osmanllar bilindii üzere ilgilerini tarih ve siyasal
düünce üzerinde younlatrmlardr. bn Haldun onlara fazlas ile çekici
geliyordu. 16 nc, 17 nci ve 18 nci yüzyllarda bn Haldun'un
eserlerinin incelenmesi Türk fikir tarihinde önemli bir yer igal
etmektedir. Avrupa ancak 19 ncu yüzylda bn Haldun'u okuyan Türkleri
izlemee balad.
bn Haldun siyasal gerçei oluturan temel ve özel ögeleri ortaya
koyarken, bir realist gibi davrand konusunda genel bir kan
egemendir. slam toplum ve kültürlerin yükseli ve düülerinin
tasvirinde, bn Haldun'un siyasal gerçeklilii, toplumsal ve siyasal
birimlerin somut örneklerine kar duyduu ilgi, yaptlarna günümüz
Müslüman yazarlarna kyasla bile daha 'modern' bir tad
kazandrmaktadr. Günümüz slam yazarlar genellikle düüncelerinde daha
çok mukaddesatç ve ütopyalara yönelik fikirlere arlk
vermektedirler.
bn Haldun somut ve özel olaylar, onlarn çeitlilik ve deiimini
sadece bir balangç olarak alglamaktadr. Ona göre gerçek yaplar
tarihin oluturduu bu kaba olaylarn altnda yatmaktadr. bn Haldun
dini, en azndan slam dinini, sadece tarihi bir olay olarak
karlamamakta, aksine slam tüm tarihi ve siyasi gelimelerin
yönelmekte olduu deimez 'temel ilkeleri' temsil eden mutlak bir
gerçek olarak saymaktadr. Bu nedenle bn Haldun iktidar hiç bir
zaman
dinden ayr özerk, laik ve kendine göre ahlaki ölçüleri
gelitirebilen bir güç olarak görmemitir.
Son zamanlarda ise bn Haldun'u böyle yorumlamak belli bir yaygnlk
kazanmtr. Ancak nasl ki bn Haldun hiçbir zaman devleti özerk, laik
bir eylemler dizisi olarak kabul etmemitir, din ve devletin
birbirinden bamsz olmasn ve devletin baka bir kaynaktan meruluk
kazanmasn ve kendi ahlakiliini kazanmas fikrini de benimsememitir.
Dolaysile kanmca bn Haldun hereyden önce ortodoks slam siyasi
felsefe akmna bal kalmtr. bn Haldun tarih felsefesinde de
insanolunun toplumsal ve siyasal tabiatn bilmenin zorunlu olduu,
ancak bu bilginin 'insan ve toplumun gerçek, nihai amacn'
bilmeksizin elde edilemiyecei temeline dayanmaktadr. Batda yaygnlk
her zaman dinle siyasetin birbirinden kesinlikle ayrlmas düüncesi,
baka bir deyimle siyasal gelimenin, dinle siyaset ilikisi ile ters
orantl olduu fikri, köklerini Bat düünce tarihinde, daha dorusu
batl Renaissance'dan almaktadr.
Bu fikrin kendi uygarlmz için salt iyilik ya da salt zarar getirip
getirmedii ayr bir sorundur. Fakat bu konudaki ideal kavram
görünüte slamn en pragmatik, yine görünüte en laik düünürü bn
Haldun tarafndan gelitirilmemitir. bn Haldun'un pragmatizminin
altnda onun köklü inançlan,yatmaktadr. Bu köklü inancn özünde ise
ancak gerçek dinin Allah'n yeryüzündeki krallnn kurulmasn ve
sürekli bir altn çan yaatlmasn mümkün klaca düüncesi yatmaktadr. bn
Haldun'a göre bu amaç gerçekleirse, uygarlklarn tekrar tekrar
domasna ve çökmesine ihtiyaç olmyacaktr."( Barbara Stowasser, "bn
Khaldun'un Tarih Felsefesi: Devletlerin ve Uygarlklarn
Yükseli ve Çöküü" (Çev. Nermin Abadan Unat), Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 39, 1984).
BSMLLAHRRAHMÂNRRAHÎM
Lütfu bol ve yüce Rabbinin rahmetine muhtaç kul Abdurrahman bin
Muhammed bin Haldun Hadramî (Allah onu muvaffak klsn) der ki:
Hamd Allah'adr. Azamet ve kudret sahibi O'dur. Mülk (hükümranlk) ve
melekût (mana âlemi) O'nundur. Güzel adlar (esmaü'l-hüsna) ve
sfatlar O'nundur; O her eyi bilir. Aça vurulmu ve gizlenmi her eyi
o bilir. Göklerde ve yeryüzündeki hiçbir ey O'nu âciz bir hâlde
brakamaz ve Onun bilgi ve kudreti hâricinde kalmaz, hepsini de O
bilir.
O bizi topraktan yaratt. Bizi milletlere bölerek (bizimle)
yeryüzünü mamur eyledi. Yerden rzk ve hissemize düenleri temin
etmemizi kolaylatrd. O Allah ki annelerin rahminde ve evlerde bizi
korudu. Rzkmz temin etmeyi üzerine ald. O, hepimiz için dünyada
kalacamz bir vakit takdir etti. Ebedîlik ve deimemek ancak O'na
mahsustur; O daima diridir; ölmez.
Salât ve selâm Arap kavminden Resûlullah ümmî1 Muhammed'in üzerine
olsun. O Muhammed ki, onun vasflar Tevrat ve ncil'de bildirilmitir.
Cumartesileri ve pazar günleri birbirinin arkasndan gelmeden ve
Zühal ile Yehamut yldzlar birbirinden ayrlmadan (varlklar
yaratlmadan) önce2, varlk, annesinin sütünden kesilmi bir hâlde ona
gebe
kld. Yani onun asil maddesi o zamanlarda mevcut idi. O'nun,
gerçekten Resûlullah olduuna güvercin ve örümcek ahitlik etti. Onu
sevmek ve onun yolunu izlemekle güzel ve erefli adlar ve büyük
eserler brakm olan sahabelerine de salât ve selâm olsun. O
sahabeler ki, ona yardm etmek ve düman datmak hususunda hep
birlikte ve toplu bir hâlde çaltlar, slâmiyetin uurlu ve parlak
talihi yâr olduu ve küfrün parçalanm ve ba kopmu bir hâlde bulunduu
müddetçe, ona ve onun sahabesine Allah'n çok çok rahmet ve
medihleri olsun.
Allah' ululadktan ve elçisiyle sahabelerine salât ve selâm
okuduktan sonra:
Malûm olsun ki, tarih ilmi, milletlerin birbirinden naklettikleri
ilimlerdendir. Tarih örenmek için atlara üzengiler ve develere
semerler balanarak seferlere çklr. Halk ve hiçbir eye önem vermeyen
gafiller bile tarih örenmek isterler. Hükümdarlar ve Yemen
hükümdarlar olan Kayl'ler, tarih örenmek için birbirleriyle yarlar.
Onu anlamak hususunda âlimler ve cahiller birbirine denktir. Tarih,
zâhirine (dna) bakldnda geçmiteki olaylarn ve devletlerin
hâllerinin ve geçen devirlerdeki haberlerin öte tarafna
geçmez.
Tarihte sözler istinatlarla naklolunur ve tarihî olaylarla meseller
anlatlr. Meclisler, dinleyicilerle dolar, sözler ilgiyle
dinlenir.
Tarih, insanlarn ve milletlerin durumlarnn nasl deimi, devlet
snrlarnn nasl genilemi, kuvvetlerinin nasl artm olduunu, çökü zaman
gelinceye kadar yeryüzünü nasl
imar ettiklerini bize bildirir. Bu, tarihin zâhirî (açk)
anlamdr.
Tarihin içinde saklanan anlam ise; düünmek, hakikati aratrmak ve
olan eylerin ilkeleri incedir, hâdiselerin keyfiyet ve sebepleri
hakkndaki bilgi derindir. te bundan dolay tarih ereflidir ve
"hikmet"in içine dalmtr. Bundan dolay tarih, hikmet ilimlerinden
saylmaya lâyktr.3
slâmdaki büyük tarihçiler, geçmie ait haberleri topladlar, bu
haberleri eserlerinde zikrettiler ve bunlar bize emanet braktlar.
Sonradan gelen bakasndan geçinenler bu bilgi ve haberleri, bâtldan
ibaret olan yalan haberlerle kartrdlar; bunlar bu bâtl eyleri ya
doru sandlar veya kendileri uydurdular. Zayf ve esas olmayan
rivayetleri eserlerinde ilediler.
Sonradan gelenlerin çou bunlarn eserlerini kendileri için örnek
edinerek, onlarn yolunu tuttular. Bu yanl rivayetleri nasl
iittilerse bize o ekilde naklettiler. Olaylarn sebeplerini
düünmediler ve bu kaideye riayet etmediler. Yanl ve bâtl olan bu
haberleri bir tarafa atmadlar. Bunlarn, hakikati aratrma gayretleri
azdr, Yanl olanlar çkartarak temizleme hizmetleri zayftr.
Vehim ve yanllklarn haberlerle yakn bir dostluk ve ilgisi vardr.
Taklit, insanlarn bir hususiyetidir; nesilden gelen irsi bir ey
gibidir. lme yabanc olanlarn ve ehliyetsizlerin ilim ilerine
karmalar büyük oranda olmutur.
Cehalet, hastalkl ve havas bozuk olan otlaa benzer. Cahil adam bu
hastalk tesiriyle dorusunu yalandan ayramayarak rastgeleni toplar
ve bunlar eserinde nakleder. Fakat hakikatin
kudretine kimse kar koyamaz. Bâtln eytanlar fikir ateine
tutulur.
Dikkatle düünen, doruyu bâtldan ayrt eder. Bilgi ise, fikir ve
basiret sahibine, hakikatin yapraklarn parlatr.
unu da bil ki, âlimler haberleri bir araya toplayarak birçok
eserler yazdlar. Hüküm süren devletlerin tarihlerini tespit
ettiler. Bunlardan, fazilet ve emanetleriyle tannm olup da
kendilerinden önce yazlan eserlerdeki haber ve bilgileri
kitaplarnda ileyenlerin says iki elin parmaklardan daha azdr. Bu
meyanda: bn shak4, Taberî5 bn Kelbî6, Muhammed bin Ömer Vakidî7,
Seyf bin Ömer Esedî8, Mesudî9 ve bunlardan baka tannm üstadlar
eserler yazdlar.
Evet, Mesudî ile Vakidî'nin eserlerinde tenkit edilecek noktalar
çoktur, bunlarn bu kusurlar, sözlerine güvenilen hafzlarca ispat
edildii zaman anlalmtr. Fakat onlardan sonra gelenlerin hepsi, bu
âlimlerin eserlerindeki haberleri kabul ederek onlarn eserlerini
örnek edinmilerdir. Fakat dikkat ve bilgi sahibi kimseler bunlarn
bu nakil ve rivayetlerinin doru olmadn anlarlar ve reddederler.
nsanlarn ve ferdin, dünyann insan yaayabilecek yerlerinde bir araya
toplanarak yaamalarndan ve yeryüzünü imar etmekten ibaret olan
umrann10 türlü türlü tabiatlar olup bu tabiatlarn hâl ve eserleri
de çeitlidir. te haberler bu tabiat kanunlar ve hâlleriyle
karlatrlr. Rivayet ve eserler bunlarla mukayese edilir, rivayet ve
eserler bu tabiat kanunlarna uygun ise kabul, deilse reddedilir. Bu
tarihçilerin çou eserlerini belli bir ülkeye tahsis etmeyerek,
slâmiyetin ilk devirlerinde, Emevî ve Abbasî devletleri
tarafndan fethedilen ve zamanlarnda ele geçirilen uzak ülkelerin
tarihlerini yazdlar.
Bu tarihçilerin bir ksm, devletlerin ve milletlerin slâmiyetin
douuna kadar olan hâllerini yazarak genel tarihler ortaya koydular.
Mesudî ve onu takip edenler bu ekilde hareket ettiler. Bunlardan
sonra gelenlerin bir ksm genel tarih yazmak usûlünü takip
etmediler, ayr ayr ülkelerin tarihini yazdlar. Bunlar, ancak kendi
zamanlarnda vukua gelen ve kendi muhit ve ülkelerinin olaylarn
tespit etmek yolunu seçtiler; eserlerini kendi devlet ve
ehirlerinin tarihine tahsis ettiler. Meselâ Endülüs tarihçesi bn
Hayyân11 kendi yurdunun ve bu ülkede hüküm süren Emevî Devletinin
tarihini yazd.
Kuzey Afrika tarihçisi bn Refik12, bu ülkenin ve Kayravan'da hüküm
süren devletin tarihini yazd. Bunlardan sonra gelenler onlar taklit
ettiler. Bunlar, zamann hayata olan tesirini, milletlerde durumun,
yaay ekilleri ve baka hâllerin, günlerin ve yllarn geçmesiyle
deimekte olduunu unutuyorlar. Bu unutkanlklarnn bir neticesi
olarak, geçmite hüküm süren devletlerin tarihini ve ilk zamanlarda
meydana gelen olaylar, kendilerinden önceki tarihçilerin
eserlerinden hakikatini bilmeden knndan syrlm klç gibi çrlçplak bir
ekilde naklettiler, bu gibi sözlerle eserlerini doldurdular. Fakat
eserlerini doldurduklar bu olaylarn sebepleri açk deildir;
örenilmeye muhtaç bir hâldedir, naklettikleri çeitli olaylarn
cinsleri göz önünde tutulmam, birbirine olan bakalklar incelenmemi
ve snrlar çizilmemitir. Bunlar, yazdklar eserlerinde, kendilerinden
önceki müelliflerin eserlerinden olduu gibi naklederek eserlerinin
çeitli yerlerinde bunlar tekrarlamlardr ve kendilerinden
öncekilerle kendi zamanlarndaki milletlerin durumunun farklln
düünmemilerdir. Gafil davrandklar ve muktedir olamadklar için eski
milletlerin hâlini anlatamamlardr.
Bundan baka bir devletin tarihini anlatmak isterken, bunlar o
devlete dair haberleri sraladklarnda haberleri bazen vehim ve üphe
ile nakil, bazen da isabet ettiler. Fakat o devletin ilk kuruluu,
bayrann yükselmesi, kudret ve hâkimiyetinin parlamas, hedefe
ulatktan sonra nihayet durmas gibi olaylarn sebeplerini
anmazlar.
Bunlarn eserlerini gözden geçirenler, o devletin ilk kuruluunu ve
derece derece yükselii durumunu bilemezler. Onlarn eserlerini
okuyanlar, bu devletlerin birbirleriyle çekimelerinin ve birinin
arkasndan baka bir devletin kuruluunun sebebini aratrmaya ve
yerlerine geçenlerin hareketlerinin kendilerinden önce hüküm
sürenlerinkine hangi hususlarda uygun, hangi hususlarda uygun
olmadn ve sebeplerini incelemeye muhtaçtrlar. Biz bunlarn hepsini
bu eserin mukaddimesinde anlatacaz.
Bunlarn arkasndan, haddinden fazla ksa eser yazanlar geldi. Bunlar,
hükümdarlarn adlarn anmakla iktifa ederek, soylarn ve onlara dair
haberleri vermediler. Bu hükümdarlarn saltanat günleri tozdan
harflerle yazlmtr. Bunun bir örnei Reîk'tir.13 Mîzânü'l-Amel adl
eserini ve onu kendilerine örnek edinenler de eserlerini batan
savma bu ekilde yazmlardr. Tabiatyla onlarn sözlerinin kymeti
yoktur. Bunlarn söylediklerine ve naklettiklerine güvenilmez. Çünkü
onlar tarihin faydalarn bilmezler: tarihçilerin usûllerine aykr
hareket etmiler ve bozmulardr. Ben bunlarn eserlerini okuduktan
sonra, geçmiteki ve imdiki
hâllerini düünerek basiretin gözünden gaflet perdesini kaldrdm, bir
müflis olduum hâlde ilim sermayesine en güzel tarzda talip oldum.
Tarihe dair bir eser yazmay düündüm ve yazdm. Eserimde, türlü
memleketlerde yaayan milletlerin durumlarn anlatarak tarihlerini
örten perdeleri kaldrdm, onlarn ibret alnacak haberlerini ayr ayr
bölümlerde anlattm. Bu eserimde, insanlarn, dünyann insan
yaayabilecek yerlerinde cemiyetler hâlinde yaadklar yerleri imar
etmekten ibaret olan umrann ilk balangcnn ve devletlerin ilk
kuruluunun sebeplerini açk olarak anlattm.
Yüzyllar içinde Marib'i imar eden ve bütün o bölge ve ehirleri
dolduran milletlere dair haberleri; bu milletler tarafndan kurulan
küçük ve büyük devletlerin ve bunlarda hüküm süren hükümdarlarn ve
yardmclarnn tarihini anlattm. Bunlar Arap ve Berberîlerdir.
Çünkü Marib'de yaadklar yerleri belli olan milletler bunlardr;
bunlar birçok asrlardan beri burada yaarlar. Bu milletlerin bu
ülkede yaamalar, bunlardan önce hiçbir kavmin buralarda yaam olduu
düünülemeyecek derecede eskidir. Halk, bunlarn insanlarla meskûn
olduundan beri, bu ülkede bu iki milletten bakasnn yaam olduunu
bilmezler.
Ben bu eserimi fazla ve lüzumsuz eyleri çkartarak güzel bir ekilde
yazmak ve bölümlere ayrmak hususunda bugüne kadar takip edilmeyen
bir usûl seçtim. Âlimlerin ve seçkinlerin anlamalarn
kolaylatrdm.
nsanlarn cemiyet ve fertler hâlinde yaayarak dünyay imar
etmelerinden ibaret olan medenîlemeye ve insan cemiyetlerine arz
olan hususlar açkladm ki, bu açklamalar
kâinatn sebeplerini anlamada sana faydal olacak. Devlet adamlarnn
bu kapdan nasl girmi olduunu sana tarif edecek ve sen de
taklitçilikten kurtulacak ve kendinden önceki devirlerin, olaylarn
ve milletlerin ve kendinden sonra gelecek olan millet ve
cemiyetlerin durumlarn anlayacaksn.
Bu eser bir mukaddime ve üç kitap olarak tertip ettim.
Mukaddime: Tarih ilminin eref ve meziyetlerinden, tarihte takip
edilen usûl ve sistemlerden bahsolunmu, tarihçilerin yanldklar ve
kartrdklar noktalar gözden geçirilmitir.
Birinci kitap: nsanlarn, yeryüzünün insan yaayabilecek yerlerinde
cemiyetler hâlinde bir araya toplanarak, dünyay imar eylemelerinden
ibaret olan umrana11, devlet ve hükümdarlk, ticaret, kazanç, sanat,
ilim ve fen gibi umrann kaidelerine, bunlarn sebeplerine tahsis
olunmutur.
kinci kitap: Araplarn ve onlarn boylarnn, yaratl balangcndan bugüne
kadar olan hâlleri ve Araplar tarafndan kurulan devletlerin tarihi
anlatlmtr. Yine bu kitapta, Nabatlar, Süryanîler, Farslar,
srailoullar, Kbtîler, Yunanllar, Romallar, Türkler ve Frenkler gibi
Araplarla çada tannm milletlerin ve devletlerinin tarihi gözden
geçirilmitir.
Üçüncü kitap: Berberîlere ve onlarn mevâlîsi olan Zenâtelere,
bunlarn ilk hâllerine ve boylarna, yalnz bunlar tarafndan Marib'de
kurulmu olan devlet ve hükûmetlere dairdir.
Ben sonradan, faziletlerinden faydalanmak üzere, douya giderek
tannm âlimlerle görütüm, tavaf ve ziyaret gibi farz
ve sünnet olan dini vazifelerimi ödedim. Bu seferimde büyük
hacimdeki eserleri gözden geçirerek, dounun durumunu, douda hüküm
süren Arap olmayan milletlerin hükümdarlarna dair haberleri ve Türk
devletlerinin douda sahip olduklar ülkelerin durumunu örendim.
Böylece, Arap olmayan milletler hakknda eksik olan bilgimi
tamamladm ve bu örendiklerimi eserimde anlattm. O ülkelerde bu
milletlerle çada olarak yaayan dier millet ve boylarn, ehirlerde ve
etrafta hükümdarlarn durumunu ksaca anlattm ve bu haberlere
ekledim. Maksad, anlalmas zor olan bir ekilde deil de, kolay bir
tarzda anlatmak yolunu tuttum. Bunlarn hepsini de genel
sebepleriyle anlattktan sonra, hususî olan haberlere geçtim.
Böylece eserim, yaratltan beri yaamakta olan bütün milletlerin
tarihini tamamyla içine aldktan baka, elde edilmesi zor olan pek
çok hikmetleri de toplam oldu. Dünyada meydana gelmi olaylarn
sebepleri anlatld.
Böylelikle eser, hikmetin mahfazas ve tarihin daarc oldu. Eser,
yerleik ve göçebe bir hayat süren Arap ve Berberîlerin ve onlarla
çada olan büyük devletlerin tarihini açk ve bir ekilde anlattndan,
yaratltan beri ve ondan sonra cereyan eden olaylar, ibretleri içine
aldndan, ona "Kitâbu'l-ber ve Divanu'l-Mübtedei ve'l-Haber fî
Eyyâmi'l- Arabi ve'l-Acemi ve'l-Berber ve men Âsarehüm min
Züveyi's- Sultani'l-Ekber"14 adn verdim.
Milletlerin ve devletlerin ilk ortaya çkndan beri, bu milletlerin
ve devletlerin, onlara çada olan dier kavimlerin hâl ve yaaylarnda
meydana gelen deiiklikleri ve bunlarn yönetimi ele almalarn,
devlet, yerleik veya göçebe hayat sürmeler, güç kazanmalar, zelil
ve hakir dümeler,
çoalma ve azalma, ilim ve sanat, ticaret, kâr etme ve zarara urama
gibi olaylar, zamann geçmesiyle durumlarn deimesi, göçebe hayatn
brakarak yerleik hayata geçmeler ve beklenilen hâl gibi ne varsa
hepsini sebep ve delilleriyle açkladm.
Eserim, nadir ilimleri ve ilginç hikmetleri içine aldndan, benzeri
arasnda seçkin bir kitap oldu.
Hâlbuki ben bu eseri telif ettikten sonra çadalarm arasnda kendi
kusurlarm açk olarak biliyorum ve itiraf ediyorum. Ben, bu gibi
büyük bir ie girimek için gerekli bilgi ve hazrlmn azln itiraf
ederek geni ve derin bilgi sahibi olan yüksek ahsiyetlerden bu
esere hogörüyle deil, eksikliklerini meydana koymak üzere tenkit
gözüyle bakmalarn, bulabildikleri kusurlar düzeltmelerini rica
ediyorum.
Âlimler arasnda bilgi, ortak bir maldr. Yanlma ve kusurlar itiraf
etmek insan azarlanmaktan korur. Dostlardan güzel sözler ve
iyilikler ümit olunur. lerimizi halis niyetle kendi rzas için
yapmaya muvaffak