89
“BİZİM YUNUS” SEVGİ, HOŞGÖRÜ, KARDEŞLİK ŞİİR YARIŞMASI SEÇKİ ESERLERİ “Gelin tanış olalım İşi kolay kılalım Sevelim, sevilelim Dünya kimseye kalmaz” EDİTÖR: Dr. Yusuf ARSLAN

NÕODOÕP ³ *HOLQWDQÕúRODOÕP 7dPZW Xzµ µ(Z^>Ekarakedidergi.com/wp-content/uploads/2018/09/Yunus-EMRE...olur Ne kökler ister ne huri, alt tarafı cennet hepsi İsteyene ver ya

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • “BİZİM YUNUS”

    SEVGİ, HOŞGÖRÜ, KARDEŞLİK ŞİİR YARIŞMASI SEÇKİ ESERLERİ

    “Gelin tanış olalım

    İşi kolay kılalım

    Sevelim, sevilelim

    Dünya kimseye kalmaz”

    EDİTÖR: Dr. Yusuf ARSLAN

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 1

    Kapak Görseli: www.yunusemre.net

    Sayfa Düzeni: Yusuf Arslan

    Teknik Destek: Engin Yıldız

    Yayınlanma Tarihi: Eylül 2018

    E-Mail: [email protected]

    Seçki Eserler Kitabı hiçbir ücret karşılığı satılmamaktadır. Seçki eserlerin hakları Karakedi, Kültür, Sanat, Edebiyat dergisine aittir.

    SUNUŞ YAZISI

    Türk şiirinin en büyük isimleri arasında

    Yunus Emre ilk sıralarda yer alır. Sevgi,

    hoşgörü, barış, kardeşlik aşığı Yunus Emre

    13. Yüzyılda yaşamış bir Türk dervişidir.

    Öz Türkçe ile yazdığı şiirler halk arasında

    çok takdir görmüştür. Tasavvuf

    erbabından olan Yunus Emre ardında

    “Divan ve Risalet-ün Nushiyye” isimli iki

    eser bırakarak 82 yaşında hayata gözlerini

    yummuştur. Kendinden sonra Anadolu ve

    Türkistan coğrafyasında çok sayıda şairi

    etkilemiştir. “Gel gör beni aşk neyledi”,

    “Sordum sarı çiçeğe”, “Adı güzel kendi

    güzel Muhammed” Yunus Emre’nin en çok

    bilinen şiirleridir. 1991 yılı UNESCO

    tarafından “Yunus Emre Sevgi Yılı” olarak

    dünya çapında kutlanmıştır.

    Türkçe’nin ilk büyük bayrağı Yunus

    Emre 13. yy şairiydi. 13. Yüzyılda

    Anadolu işsizlik, yoksulluk ve iç

    çatışmalarla dolu bir yüzyıl oldu. Ölenlerin

    sayısı doğanları, aç gezenlerin sayısı

    tokları geçti. Kardeş beylikler arasında

    http://www.yunusemre.net/mailto:[email protected]

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 2

    çıkan kavgalar bir asır sürdü; ne huzur

    kaldı, ne bolluk, ne birlik beraberlik ne

    sevgi, saygı, kardeşlik kaldı. Birlikte

    yaşama ahlakı ve kültürü derin bir yara

    aldı. Gücü yeten ötekine dilediğini yaptı.

    Bu umutsuzluk yüzyılında, sevgi, hoşgörü

    ve birlikte yaşama ahlak ve kültürünü

    imece ruhuyla Pir Sultan Abdal, Hacı

    Bektaş, Mevlana, Yunus Emre gibi insan-ı

    kamiller dirilterek Anayurdun yaralarına

    merhem oldular. İnsan-ı kamiller zaman

    içinde giderek bir isim olmaktan çıkarak

    bir yaklaşım, bir mantık, bir hayat ve ahlak

    görüşünün sembolü haline geldiler.

    İçinde yaşadığımız yüzyılın sosyal,

    ekonomik, politik vaziyetini

    düşündüğümüzde 13.yüzyıldan farklı

    olmadığını çok az sayıda kişi reddeder. Bu

    bağlamda sevgi, hoşgörü ve birlikte

    yaşamanın sancak bayrağı olan Yunus

    Emre’li yaklaşım ve çalışmalar; içinde

    bulunduğumuz umutsuzluk ikliminde

    bahar yağmurları etkisi yaratabilir.

    Yunus’ların yaşatıldığı her yerde umut

    vardır, yaşam sürüyordur/ sürecektir!

    KARAKEDİ Kültür, Sanat,

    Edebiyat Dergisi olarak sevgiyi, hoşgörüyü

    ve birlikte yaşama ahlak ve kültürünü

    bilince çıkarmayı önemsedik. Bu niyetle

    Yunus Emre adına 2018 yılında ulusal

    çapta bir şiir yarışması düzenledik.

    Yarışmaya başvuran şiirler arasından

    elinizdeki seçki eserler kitabını hazırladık.

    Dünya barışına ve ülkemiz kültürüne

    yaptıkları katkı nedeniyle, yarışmaya

    katılan şairlere; seçici kurul üyeleri Niyazi

    Yaşar (Şair, Yazar), Dr. Hilal Karahan

    (Şair, Yazar), Dilruba Nuray Erenler (Şair,

    Yazar), Volkan Hacıoğlu’na (Şair, Yazar,

    Akademisyen) ve teknik konularda verdiği

    destekten ötürü Engin Yıldız’a teşekkürü

    bir borç bilirim.

    Dr. Yusuf ARSLAN/01.09.2018

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 3

    ŞAİRLER LİSTESİ

    Şaduman TATLI

    Kerim KIRAT

    Hayrettin GEÇKİN

    Hasibe Ferah KOCATÜRK

    Gülay ERÇIKTI

    Berdar DOĞAN

    Sercan BAYRAM

    Şifai KAYA

    Celalettin KURT

    Erdoğan KARTAL

    Barış KİYE

    Sedat YALÇIN

    Seher İPEK

    Neval SAVAK

    Hamiyet KOPARTAN

    Ahmet ŞANVERDİ

    Ferhat KAYA

    Caner DEĞİRMEN

    İbrahim UÇAR

    Muharrem TURGUT

    Merve DAĞCI

    Mine MADENOĞLU

    Taha AYYILDIZ

    İsmail BİÇER

    Melisa YALNIZ

    Ömer Ekinci MİCİNGİRT

    Erdal ERCİN

    Hasan SEVİNÇHAN

    Yurdagül SULAK

    Erhan AYDIN

    Meral MERİ

    İrem Fatma ŞAHİN

    Ergün SEVİNÇ

    Hürü KARABULUT

    Damla HANO

    Rabia KAHRAMAN

    Derya ATEŞ

    Ercan GÜMÜŞ

    Kürşat MENDİ

    Ayşenur AKIN

    M.Furkan AYPAK

    Aslıhan ERGÜVEN

    Bahar MOLLA

    Hamid Çağatay VURAL

    Selman KARAKILÇIK (Selîmî)

    Üzeyir AYGÖRDÜ

    Kenan YAVUZARSLAN

    Kaan TUNCALI

    Mustafa DOĞAN

    Muhammet KALYONCU

    Mehmet ÖZÇATAL

    Tuncay KORU

    Mehmet Ata YİĞİZ

    Nur Sude TOPRAKTEPE

    Doğuhan Murat YÜCEL

    Kemal ER

    Mustafa ÖZKE

    Necdet TEZCAN

    Muammer GÜNDÜZ

    M. Nihat MALKOÇ

    Fatma KAHRİMAN

    Ali Kemal SÖNMEZ

    Feyzullah ŞAHİN

    Ebuzer BAKIR

    Mustafa Tolga TOKLUOĞLU

    M.Suat GÜLŞEN

    Hüseyin GÜL

    Taner YİĞİT

    Meryem TUNÇ

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 4

    Murat HALICI

    Berna MURAL

    Sena CANHİLAL

    Elvan SUNAR

    Oktay GÜLER

    Oğuzhan KÜLTE

    Çağrı ALGÜL

    Gülnar NEZEROVA

    İbrahim AYDIN

    Servan ERDİNÇ

    Melike ALKAN

    Binnaz DENİZ AYDEMİR

    Abdurrahim ERCAN

    Osman TAŞKAYA (Aşık Feymani)

    Songül ÖZÇELİK ABALAY

    Samet Can ARI

    Kübra TUĞÇE ÖZDEN

    Behice ÇELİKBAŞ

    Sahibe KILIÇ

    Fikret KUŞCUOĞLU

    Beyza Nur BİRDEN

    Erhan SAYGIN

    Ramazan Tuğrul OĞULATA

    Reyhan KONAK

    Gökay ATAÇ

    Gökhan ÇELİK

    Bahadır Mert DEMİRKAZIK

    Züleyha Özbay BİLGİÇ

    Cebrail ÖDEMİŞ

    Gülşen ŞENDERİN

    Serpil KAYA

    Neda OLSOY

    OLUR

    (Şaduman TATLI) "Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran

    olur

    Bir dem gelir şâdan olur, bir dem gelir giryân

    olur"

    Gizli kalmaz yapılanlar, mahşer günü ayân

    olur

    Sıramız gelmez sananlar, o vakitte pişman olur

    Dikenler sadık bekçidir, gülün dalında oturan

    Şahmaran'ı bulunmayan, hazineler talan olur

    Gönül gözü kapanmışın, dünyası zindan gibidir

    Hangi yöne dönse başın, gördüğü hep viran

    olur

    Müşriğin biri sorardı, ölenler nasıl dirilir

    Tohum açılması gibi, yırtılan tül ekfan olur

    Varın nihale söyleyin, meyveye hiç

    güvenmesin

    Muhtemel bir fırtınayla, bütün mahsul ziyan

    olur

    Geceni saran yıldızlar, sanma derdinden

    azdırlar

    Çözülünce gizli buzlar, ruhun aşkla handan

    olur

    Sen barışa bir adım at, ateşten gonca doğurur

    Nutfeden can yaratan Hak, kün der, katre

    umman olur

    Gözünün nuru Yusuf'un, kör kuyulara atsalar

    Sabırla dayan Yakub'um, oğlun Mıs'ra sultan

    olur

    Özün sevgiyle örülsün, iyilik et hoş görülsün

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 5

    Kim tutmazsa bu öğüdün, ömr-ü bahar üryan

    olur

    Ne köşkler ister ne huri, alt tarafı cennet hepsi

    İsteyene ver ya Rabbi, kalp senle şaduman olur

    BIRAK KİNİ

    (Kerim KIRAT)

    Levh-i Mahfuz’dan konmadı mı

    kalbine sevgi?

    Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.

    Son bulsun bunca acı, nefret,

    Bağımızda terennüm etsin güle

    bülbüller,

    Dört bir yana kanat çırpsın barış

    güvercinleri.

    Sanki yeniden doğmuş gibi;

    Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.

    Kan kırmızı güller boy versin,

    Kana bulanan coğrafyalarda.

    Çocuk sesleri doldursun sokakları,

    Ölüm kusan silahların yerine.

    Hiçbirimizin üstünlüğü olmasın bir

    diğerine,

    Gurbetten dönen bir kardeş gibi;

    Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.

    Bir yanık türkü işgal etsin çatlamış

    dudaklarımızı,

    Sevda türküleri yakalım sevgiye,

    sevgiliye

    Ağıtları son bulsun bağrı yanık

    anaların,

    Leyla’sına kavuşan Mecnun gibi;

    Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.

    Müridi olalım hep beraber barış

    tarikatının,

    Bu uğurda durmadan gece gündüz

    çalışalım.

    Göğüs gerelim birlikte onca

    vesveseye, nefsimize,

    Emre’sine kavuşan Yunus gibi;

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 6

    Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.

    Uyansın artık gaflet uykusuna dalan

    gözlerimiz,

    Vicdanımız söz alsın bir kez de

    sussun nefislerimiz,

    Bitmeden miadımız, dolmadan

    vademiz,

    Yepyeni bir hayata başlar gibi;

    Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.

    SEVME GÜNÜ

    (Hayrettin GEÇKİN)

    katkı olsun diye bir sözcük de

    ben verebilirim bugünün anısına

    belki de sevmek iyi gelir

    vaktin varsa bir dene

    önce ıssız bir acıyla merhaba de dünyaya

    ayın çıplaklığına güneşin soluğuna dokun

    utancın karşısında dur / zeytin dalının

    öfkesini anla

    kendine ve aynalara öyle yaklaş

    yüzünü uzakların yankısıyla kurula

    kuşlarla selamlaş gülümse çocuklara

    seni kim kırmışsa bağışla

    yolculuktur dediğim kendinden yeni

    kendine

    hangi çeşmenin önünde durursan önce

    suyu öp / başına koy

    ışıklı bir sözcük bırak yapanın eline

    toprağın ruhuyla kuşanmak istediğinden

    emin ol

    soluğunu hisset onun tıpkı bir ağaç gibi

    tohum gürültülerine kulak ver

    ekmeği buğday olmadan kokla

    bu bir yol ayrımı çünkü

    dalıver ateş mavilerine yıka içindeki

    ırmakları

    örs ve çekiç / bakır ve demir

    çömlek ve ustalık hakkında

    daha önce konuşmuştuk seninle

    göğün sokaklarından bir solukta geçiver

    doldur heybene bulabildiğin kadar

    sözcük çığlıklarını / dağ iniltilerini

    ve yürü dünya boyunca

    çünkü nasıl olsa bala dönüşecek onlar

    vakti gelince

    uslu dur / çılgın ol

    el kadar sincabın / parmak kadar

    çekirgenin

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 7

    sana yol göstermesi yeteneğine kalmış

    bu konuda taşları da bir dinle

    fazlalıklarını at ama bildiklerini unut

    boş ver / çünkü insana yüktür

    paniğe kapılmana hiç gerek yok

    acılardan yeni şeyler de öğrenebilirsin

    mesela

    bir çoban ateşti için içini daima kav tut

    ilk uçuşunu anımsa yavru kırlangıcın her

    yolculuğa çıkışta

    ya da çatlamasını tomurcuğun dalda

    bu dediğim kulağa küpe satılmaz bak her

    yerde

    yolun başı sayılır daha

    mağarana inmeden önce

    tırnaklarını sök / kabuk değiştir

    söz ver seni oraya götürecek patikalara

    çünkü bu büyük bir hazırlıktır

    yaralarını iyileştirmek için

    yalaya yalaya

    kuyu bile içini dökecek birini arar

    sakladığı zehri ölümüne neden olur akrebin

    ne kurban etmek kimseyi

    ne kurban olmak kimseye

    işin eğrisi de doğrusu da bu

    lif lif sök kendini / üşenme yeniden yap

    çünkü hiçbir şey için geç değil

    sonra yeni beninle kucaklaş

    farkı olmalı bir yaşam bilgesinin

    ölmeyi ve öldürmeyi sevenlerle

    bildik kabulleri geç dışına çık karşılığı yok

    redlerin

    insana ve söze yüz çevirme

    bir şiir ayıkla yaşadıklarından

    tek bir şiir / ve bir şarkıya bırak kendini

    sevmek iyileştirir / unutma

    ne olursa olsun / nereye gidersen git

    öykülerin merhametine ihtiyacın olacak

    bu yüzden yorulup / dinlenmek istediğinde

    yapraklarını suya düşür

    lirik bir sığınma bul kendine

    nerden nereye deme

    söktüğün tırnakların değiştirdiğin kabuk

    ve yaralarında büyüttüğün çiçek

    aşkla yunmak için kalbini

    kanat verecek sana

    bak göreceksin insanın içi aydın

    gözü aydın / düşü aydın

    sevmek nitelik değiştirdiğinde

    bir düşün şimdi

    ama yaralı bir şehir gibi iyileşmelisin önce

    zor iş biliyorum / kimine göre beş on yıl

    bana kalırsa bir ömürden fazlası

    demem o ki sevmek iyi gelir dene bir

    vaktin varsa

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 8

    ZEYTİN DALI

    (Hasibe Ferah KOCATÜRK)

    Ne zaman bir güvercin uçsa buralarda

    Başımı kaldırıp selam veririm Hürriyet'e

    Ne zaman bir zeytin ağacının gölgesinde

    dinlensem

    Elimi uzatırım dallara barış niyetine

    Ne zaman Yunus misali dolaşsam illerde

    “Hepimiz kardeşiz” türküsü dillenir

    gönüllerde

    Ne zaman başka bir coğrafyada

    Bombalar yağsa bir çocuğun üstüne

    Ateş yanar can evimde

    Ne zaman babam “biz yedi devlet yedi

    milletiz” dese

    Ne zaman kavgalar bitip insanlık feraha

    erse

    Yeryüzünün üzerine sevgi bulutları çökse

    İnsanlık kazanacaktır şu alemde

    Analar daha fazla ağlamasa

    El sallasak kardeşçe yaşamaya

    El sallasak barışa, umuda

    İhtiyacımız var birer zeytin dalına.

    BARIŞIN SESİ

    (Gülay ERÇIKTI)

    Barışın sesi duyuluyor uzaklarda,

    Ama çok uzaklarda.

    Savaşın esiri olmuş bir ülkede,

    Yan yana kalmış bir bedende,

    Uzaklardan işitiliyor bir ses.

    Barışın sesi duyuluyor göklerde,

    Yeri kana bulayan kırmızının tam içinde.

    Susuz kalan binlerce beden arasında,

    Yıkılmış harabe bir şehrin ortasında,

    Ses verircesine,

    Bir ses ta ki uzaklardan duyulan bir ses,

    Barışı çağırıyor,

    Kardeşliği, dostluğu, özlemi, sevgiyi

    çağırıyor.

    Barışın sesi duyuluyor yer yüzünde,

    Kırmızı ve beyazın ortak yerinde,

    Tam kalplerde bir ses bulmak istercesine,

    Bir çare ararcasına,

    Dermanın derde karışacağı sonda,

    Barışın sesi duyuluyor uzaklarda,

    Uzaklarda kalplere işleyen bir tablonun

    içinde…

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 9

    SEN NE ZAMAN SAÇLARINI

    TARASAN

    (Berdar DOĞAN)

    sen ne zaman saçlarını tarasan

    şehre bir hal olurdu

    herkes birbirine nakarat

    yalnız sesler farklı…

    sonra bahar başlardı

    sen ne zaman saçlarını tarasan

    köpekler açlığını unutur sahil boyu

    balıkçılar balıktan geçmiş

    yani köpekler dokunsan doyar

    balıkçılar boşluğa dalardı

    dedim ya şehre bir hal olurdu

    sen ne zaman saçlarını tarasan

    ah ne güzel kokardı o akşamlar

    çiçekler iğdeler lavantalar

    uçurum kenarı gözler, yarin gözleri

    bakmazsa düşeceğini bilirdi aşıklar

    yağmur olur yağardı şehre hüzün

    sen ne zaman saçlarını tarasan

    arkasına tarih düşülen birer fotoğraftı

    göz göze gelinen bütün anlar

    yalnız kalbiyle değil aklıyla değil

    bütün gövdesiyle severdi seven

    ve sevilenler senin kadar güzel

    sen ne zaman saçlarını tarasan

    ihtişamlıydı gelinciğin ömrü unutmam

    kırmızı yaşar daha kırmızı ölürdü

    günler uzadıkça sevinçler artar

    azalırdı sevecen yalnızlıklar

    eve dönmek olurdu bütün yollar

    sen ne zaman saçlarını tarasan

    yosun kokusu alırdım nerde olsam

    ince bir sızı gibi dağılırdı sokaklar

    sokağın gözlerinde bir telaş

    bütün evlerde özlediğine kavuşmanın

    sevinci

    anlardım sessiz ağlardım

    sen ne zaman saçlarını tarasan…

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 10

    BARIŞIN MUŞTUSU

    (Sercan BAYRAM)

    Nedir bu kin, bu gaflet? Bitmez mi

    düşmanlıklar?

    İnsan olan döner de mazisine bir bakar

    Neye yarar bir kalbi kırınca pişmanlıklar?

    Belki biri çıkar da dostluk ateşi yakar.

    Kucaklasak dünyayı, gönülleri güldürsek,

    İnsanca yaşamayı sonsuza dek sürdürsek,

    Bu kötülük çarkını tam tersine döndürsek,

    O zaman yıldırımlar zalimler için çakar.

    Çocukların gözyaşı döktüğü bu çağlarda,

    Her gün bir çiçek solar mis kokulu dağlarda,

    Savaşın masumları gizli gizli ağlar da,

    Doldurur ırmakları bir hüzün olup akar.

    Ten rengi önemsizdir kalpler birlik olunca.

    Diller farklı olsa da susmaz insan bulunca,

    Ruhlarımız huzurla, güzellikle dolunca,

    Bütün cihan şenlenir, çiçekler gibi kokar.

    Bir kuşun kanadına konup uçarcasına,

    Kardeşliğe, barışa eller açarcasına,

    Karanlığın üstüne ışık saçarcasına,

    Umudumuz yeşerir bir fidan olup çıkar.

    Bu asır düşmanlığın artık sonu olmalı.

    Bomboş duran her köşe kitaplarla dolmalı,

    Adalet serpilirken bilgisizlik solmalı,

    Ancak o zaman insan bu cehaleti yıkar.

    DELİ GÖNÜL

    (Şifai KAYA)

    Niçin mahsunsun sen divane garib

    İçinde şimşekler dinmeli gönül

    Bir nefeste olsa vuslata erip

    İlikten, damardan girmeli gönül.

    Dalacaksan dipsiz, kör bir kuyuya

    Yusuf olasın ki Rabb’in koruya

    Yağmurdan kaçarken düşme doluya

    Züleyha sabrını, yenmeli gönül.

    Yeter bu çektiğim cevr ile sitem

    Yıkık viran olmuş yerin de matem

    Ben de şad olayım, dilersen Rüstem

    Alnını secdeye koy deli gönül.

    Allah diyen kalbi asla kırmadan

    Yaptığın işlere sahip olmadan

    İbadet taate güven duymadan

    Ölmeden evvel de ölmeli gönül.

    Ezelden ebede aşkı düşlersen

    Sonsuz bir huzura ermek istersen

    Şifa’dan sır dolu bir söz dilersen:

    Bedensiz bir güzel sevmeli gönül.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 11

    YARI MAVİ BİR DÜŞ OLSUN BARIŞ

    (Celalettin KURT)

    Evrenin yüzünde delik deşik yara izleri

    Ustura çizikleri, cam kesikleriyle dolu her

    yanı

    Boynunu dâra vermiş, evren can çekişiyor

    Sallanıyor sağa sola üçayaklı şafaklarda

    Kalıyor nefes nefese, soluğu içine

    çekiliyor

    Görmüyor ışığını, sini sini doğan güneşin

    Gün devriliyor günler üstüne muttasıl

    belâlarla

    Omzunda ağır bir yük, imtihanı çok

    büyük

    Acılar, hüzünler, çileler pekişiyor üstünde

    Kanadıkça kanıyor, kabuk bağlamıyor

    yarası

    Sıyrılıyor merhamet; çıkıyor, gidiyor

    yüreklerden

    Gözyaşı dinmiyor mavi gözlerinden

    evrenin

    Yüzünde evrenin delik deşik yara izleri

    Bu yara ne zaman kabuk bağlar, kim

    merhem olur

    Barış ne zaman gelir; menekşelerle,

    güllerle

    Kurşun kurşun üstüne, feryat feryat üstüne

    Toprak yok, kimlik yok yaşamlar

    uçurumlarda

    Özgürlük, kuşların kanatlarında sürgüne

    gönderilir

    Savaşı güçlüler çıkarır, savaşta mahzunlar

    ölür

    Bilmezler vicdanı unutanlar; kırılan kolu,

    yarılan başı

    Açlıklar, sefaletler, evlerden, barklardan

    kopuşlar

    Merhamet tanımayanların hiç umurlarında

    mı?

    Yıkım füzeleri göklerde ebabil kuşlarınca

    uçarlar

    Sağanak sağanak sağarlar ah! Göklerden

    ölümleri

    Barış bir beyzalı yürek türküsüdür ince

    Kelebek kanatlarının naifliğince,

    inceliğince

    Gönüller bayram ederler güzel barış bir

    gelse

    Çok geç kaldın evrene, çok geç kaldın ey

    barış

    Gözlerimiz burçlarda, gözleriz her dem

    yolunu

    Geleceksen daha fazla bekletme, haydi

    artık gel barış

    Tüm kötülüklerin anasıdır, babasıdır savaş

    Işıklar gerekir barışmaya, kandiller

    yakmak gerek

    Olmazsa erek, çekilmez kürek barışın

    yollarında

    “Söz ola kese savaşı” doğrusundan

    söylenmeli söz

    Eğlenmeli yüreklerde sulh, kardeşlikler

    içinde

    Savaşın cehenneminden, barışın sularına

    akmak gerek

    Yüzünde evrenin delik deşik yara izleri

    Kapanmalı kan kısrak yaraların kara katran

    izleri

    Topların açtığı çukurlarda taze fidanlar

    yeşermeli

    Susmalı siren sesleri, çocuk sesleriyle

    dünya şenlenmeli

    Topraklar tohuma durmalı, yarınlarımız

    aydınlanmalı

    Yeniden başlamalı kardeşlikle görklü

    heyecanlarımız

    İnsanlığın ülkesi dünyadır; sınır, sınıf nedir

    ki

    Armağanıdır Tanrı’nın insanlık, tüm

    insanlar kardeştir

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 12

    “Barışta evlâtlar verirler toprağa

    babalarını

    Savaşta babalar evlâtlarını topraklara

    verirler”

    Yeter artık usandık; acından, sancından

    savaş

    Çocukların gördüğü, yarı mavi düş olsun

    artık barış

    Bir dolunay aydınlığıdır, fecir sonlarında

    şarkılı

    İlkyaz türkülerinde hançerenin demi,

    dermanıdır barış

    El ele, kol kola girmektir soylu düşünceler

    uğruna

    Özgürce sözler etmektir, yanlışlara göğüs

    germektir

    Yeğlemektir doğruyu; zalime, zulmete

    karşı gelmektir

    Yâr bağrına baş koyup, özgürlük türküleri

    söylemektir barış

    AŞKI ARAMAK

    (Erdoğan KARTAL)

    Cennet değil, asıl olan Hak,

    Ancak görünür yüzün böyle ak

    Nerde olsan Rabbim yanında kalk

    Yüreğinin diner mi susuzluğu aşk çölünde

    Uslar kaybolur, coşar her zerresinde

    Neyler insan, nerde dermanı ihsan

    Uslanmaz bir nehir gibi sorar cevap

    Sualde cevapta ondadır bil Yunus

    Evrende gördüğün her çehre

    Mevki, şöhret yerde, aşk nerede

    Rabbine sığınan her elde

    Ehline sor, gör Yunus

    İlim cahile mi perde

    Lakin konuşur aklı vicdan olduğu yerde

    İrmik irmik arar insan, durma sende

    Mecalin var, sor Yunus

    Kendini aramaktır ilim

    Eğer sonunda ferah için razıysan cefaya

    daim

    Nasip olur sana olmak alim

    Diren nefse, ancak olma zalim

    İlimle eder insan talim

    Nesle değil asra dayanan bir arayıştır bu

    İçindedir insanın ilmin, kendini bul Yunus

    Bilen söyleyemez, dinleyen anlar mı,

    İnşa eder insanı temelden

    La İlahe diye başlar ezelden

    Mevlam nasip eder yürekten

    Ebedi aşk en değerlidir, sevenden

    Kalmaz geriye bir şey nefisten

    Tek kalsan da vazgeçme emelinden İner yağmur gibi ancak, yükselir arşa pus

    Rabbine kavuşur o zaman Can Yunus

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 13

    ÖLÜLER CAN CANLAR ÖLÜ

    (Barış KİYE)

    Birbiri ardına kapandı tüm kapılar...

    İyi çocuklara, halden bilenlere,

    Baki kalınmış meçhul yüreklere,

    İyi niyetli sevgiye, barış dolu hoşgörüye,

    Memleketime barış getiren güvercinlere,

    Usda yaşayan ütopyalara.!

    Kapandı tüm kapılar ey sevgili Yunus..

    Kimsesiz bir çocuk ağlıyor kapı eşiğinde,

    Elleri tanıdık bir yabancı gibiydi gözleri,

    Yüzünde eskimeyen bir dünya sevgi..

    Barıştı adı çocuğun gülümseyen kardeşlik

    misali.

    Vuruldu kilitler, öldürüldü barış..

    Menfa edildi kirletilmiş dünya,

    Vuruldu insanlığa prangalar,

    Elden ayağa uzanmış zincirlerden.

    Meçhul düşünenler içeride,

    Düşünemeyenler dışarıda kol gezmekte..

    Zincire vuruldu insanlık ve özgürlük

    Barış ise ölü bir umut yalnızca,

    Sevgiye hacet yok

    Irak bir ihtimal oldu hoşgörü sofraları,

    Aç yırtıcılar,

    kurtlarla hesapsız bir hasbihal içinde.

    Ölüyor hücreler ve iskeletler ölü,

    Yeryüzü mezarlığında.

    Uçmuyor artık güvercinler,

    Kanat çırpmaya.

    Kapı eşiğinde yok (sulh) kimseler.

    Ağlıyor zaman,

    Ölü zaman, yalnız zaman.

    Art arda kapandı tüm kapılar,

    Kan revan içinde boğulan umutlara,

    Arka sokaklarda artık ölüm var,

    Kan kokuyor yoksul çocuklar.

    Kardeşlik uzak bir ihtimal

    Sahipsiz mezarlık tabelalarında,

    Zamanın kucağı bomboş..

    Soyut kelepçeler vuruldu insanlığın

    yüreğine,

    Fikir devrimi askıya alındı bilgisayar

    çağında,

    Vahşet var artık süslü raflarda

    Eli kolu bağlı sevgi inancının.

    Dedim ya ey sevgili en sevgili Yunus,

    Bizi yaratana değil,

    Bizim yarattığımız ilahlara inanır olduk,

    Gönül kapılarının kapandığı zamanda..

    Devrim inancı Spartaküs'a kaldı

    Özgürlük ise dağlarda saklı,

    Kimliksiz yalnızlık yaşayan yurdumda..

    Ölüyor ve eksiliyor bir bir her şey,

    Barış, hoşgörü, Tanrı gibi...

    Geriye yalnızca ölüm kalıyor arka

    sokaklarda,

    Elleri çatlamış tanıdık annenin kucağında,

    Yoksul kentin köhne çocuklarına..

    Boğuluyoruz sevgili Yunus,

    Beton yığını yaşamdan,

    Eskiyi unutan yeni nesilden..

    Sokaklarda eskisi gibi gül değil kan

    kokuyor,

    İnsan iskeletlerinden..

    Kalabalık yalnızlıklar yaşıyor dünya,

    İçten içe kemiren düşüncelerimin baş

    ucunda.

    Şiirler yazılmıyor artık, türküler

    okunmuyor..

    Klavye şövalyeliliği hüküm sürüyor artık,

    Sular bile eskisi gibi berrak değil,

    Mevsimler sarhoş, ağaçlar saki misali,

    Yağmur yerine göz yaşı var yüreklerde,

    Toprak kabul etmiyor artık bu yaşananı..

    Dünya ölüyor ölü canlar vahşetinde..

    Üçüncü bir dünya savaşı var insanlığın

    zihninde,

    Bir bir ölüyor papatyalar, güller ve mor

    menekşeler...

    Temiz kokan eski yeryüzü.

    Soğuk savaşı kaldırmıyor artık sevgi ve

    kardeşlik..

    Kirletilmiş bir zamanın soğuk duruşunda,

    Sahile vurmuş mülteci düşüncelerim,

    Üşüyen yüreğimin cehennem ateşinde,

    Bir çocuğun cansız bedeni ve ölüm göz

    yaşı

    Anne karnında savunmasız ölen kimliksiz

    bebeğin ahı

    Sevginin yok oluşunu acımasızca

    resmediyor gözlerimde.

    Meçhul annenin çizgili yüzünde elleri

    kanlı.

    Duruyor öyle meçhul bir kapı eşiğinde.

    Sevgi öldü,

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 14

    Öldürdük dünyevi ihtiras uğruna.

    Barış ise tutuklu dünden.

    Birbirine yabancı düşünce yığını

    sofralarda,

    Kıyafet merasimi misali boy gösteriyor

    hoşgörü,

    Riyakar gülüş senfonisi hezeyanında.

    Kardeşi kardeşe vurduran,

    Mahşer sevdasının cennet ahmaklığı,

    Kardeşliği yok oluşa hapseden bir dünya

    -yarattı insanoğlu-..

    Mevsimler yaşanmıyor,

    Ölüler can, canlar ölü..

    Gökyüzü yeryüzünün yok oluşunu izliyor,

    Kimliksiz ölen can kırıkları, yaşamları..

    Güvercinler kana bulanmış melekler

    misali,

    Derine, daha derine uçuyor..

    Günahkar antiniyet uğruna..

    Ve...

    Sustu dünya ölümlü insan adına.

    BANA GÜLÜ SEVMEYİ ÖĞRET

    (Sedat YALÇIN)

    Ve benimle çiçeklerin

    yüzünde harf harf öl!

    Sabahın,

    çiğ tanelerini okşayan;

    Çimen yaprağındaki ışık.

    Yeşil suna gözlerin.

    Aldı beni!

    Güneşli

    bir yağmur sonrası.

    Kan teninde

    şeffaf kelimelerin,

    ıpıslak,

    Gül çığlıktan bir dünya!

    Esti;

    tüm benliğimde.

    Bir sonsuz yeşil!

    Ve yeşil bir sonsuz!

    Gel işte;

    Benimle!

    Çiçeklerin yüzünde;

    Bir damlacık öl!

    Öl işte; öl, öl, öl!

    Esrik kente dolan;

    Aşkın uygun üzgün adım

    ayak sesleri!

    Yürüdüm;

    belki gölgemden habersiz,

    sürgün bir filiz;

    Gök kanatlardan!

    Bir sabah vakti çağırıyor beni.

    Bahar rüzgarlarının

    Sen gülümseyişlerini,

    ansızın o güneyli ada

    ağaçlarda, dalga dalga

    esmesi gibi.

    Gel benimle.

    Çiçeklerin yüzünde öl!

    Öl işte!

    Öl, öl, öl!

    Kan saçları,

    Damla damla dökülür;

    ellerinden bir intiharın.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 15

    Bir soğuk rüzgar,

    dolar; ıssız kelimelere.

    Öl işte;

    benimle!

    Öl, öl, öl!

    Çiçeklerin,

    Neden, ince yüzünde!

    O, fırtına sığıntısı;

    bir durgun ince koy gibi.

    Ben, çekilen martı çığlıklarından,

    bir esir mavi ağdan tayfa.

    Estim, güneyli,

    ada ağaçlarda.

    Harf harf; isim isim.

    Gel işte,

    doğ benimle!

    Çiçeklerin kan yüzünde;

    Doğ, doğ, doğ!

    Aşk;

    Aldığın bir kitabı,

    asla; eski yerine bırakamasın.

    Okuduğun bir kitabı,

    hiç okumamış gibi

    yapamazsın.

    Ve;

    Okumadığın bir kitabı

    okumuş gibi!

    Ki ben seni;

    harf harf,

    kelime kelime,

    cümle cümle;

    acı, rüzgardan

    sayfalarda okudum.

    Gel!

    Gözlerimin gözyaşını sil;

    gözlerimin gözyaşı

    DERVİŞ YUNUS

    (Seher İPEK)

    Yaratılanı çok sevdi

    Yaradandan ötürü

    İnsanlıktı tüm derdi

    Vefa ettiğince ömrü..

    Kıramazdı kimsenin gönlünü

    Haramdan sakındı hep gözünü

    Kötülükten azletmişti sözünü

    Doğrulukla yoğurmuştu özünü..

    Nakşetti erdemi yüreklere

    Merhamet işledi sinelere

    Nefes olup doldu siirlere

    Uzaklarda,yakindi bizlere

    YUNUS derler onun adına

    EMRE amade Rabbinin,daima..

    Dervişti tanış olmak için düştü yola

    İnsanlarla yürüdü hep kol kola

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 16

    AŞKIN SİYAH BUZ YANKISIYLA

    (Neval SAVAK)

    işte kara bir gece daha başlıyor

    say say bitmeyen öl öl ölünmeyen

    yıkık bir mevsimin krizinde kalbimiz

    mor bir bozkırda başıboş

    kirpiklerin ihtiyar gölgesinden

    kurumuş birkaç anı düşüyor toprağa

    kırmızı bir tütün dudaklarımız

    yakan ve yanan

    yandıkça geceyi aydınlatan

    şimdi çalınmış mutluluğun resmindeyiz

    resimlerin re notasında

    mor ve siyah iki üzgün kuş saksıda

    iki ayrı yöne koşan doru gibi

    yitiriyoruz yönümüzü ve duygumuzu

    biten bir ömrü verip yenisini almak ne

    mümkün

    şu döktüğümüz topraklarda kan

    ve ölümün sesindeyiz

    ilk defa unutmanın u halinde

    ve solmaya yüz tutmuş bir şeftali gibi

    anlıyoruz genç bir aşk için

    yüreği elinde çocuk gibi kırlara koşmanın

    sabrın ihtiyarlardan yana olmadığını

    ama bir gerçek var

    ama senden sonra sen var

    insandan sonra insan

    kadim bir ahı var bu coğrafyanın

    sev olasın

    TUTAMADIM

    (Hamiyet KOPARTAN)

    Sevgi sembolü diye,

    Barış getirsin diye,

    Sevdamı güvercine yükledim.

    Kanadı kırıldı da

    Uçamadı ki…

    Taş kalplidir, kırılmaz diye,

    Kayadandır, darılmaz diye,

    Aşkımı dağlara yükledim.

    Dağlar yarıldı da

    Taşıyamadı ki…

    Soğuktur, serttir diye,

    Yanmaz, yakılmaz diye,

    Sabrımı taşlara yükledim.

    Taşlar çatladı da

    Duramadı ki…

    Hayallerimi çerden çöpten bulsun diye,

    Kırıkları yerden toplasın diye,

    Yüreğimi bulutlara yükledim.

    Bulutlar parçalandı da

    Dayanamadı ki…

    Bitsin bu gurbet diye,

    Dinsin bu hasret diye,

    Özlemimi balıklara yükledim.

    Balıklar ağladı da

    Unutamadı ki…

    Gelir gider, eser geçer diye,

    Belki bir kapı açar diye,

    Sırrımı rûz-gâra yükledim.

    Rûz-gâr savruldu da

    Tutamadım ki…

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 17

    ÇINARA ÖZLEM

    (Ahmet ŞANVERDİ)

    Şehirlerimiz vardı,

    Küçük, büyük insanlar yaşardı.

    Kopan her yaprak,

    İtirazsız etmeden,

    Çınarın köküne karışırdı.

    Çiçekler sulansın diye ağlardı,

    Sadece anneler…

    Düğünler olurdu…

    Ölümlere inat yaşamlar…

    Düşmanlığa inat dostluklar doğardı.

    Çınarın altındaydı,

    Şehirlerimizin bütün insanları.

    Kimi hilaldi kimi yıldızdı,

    Asla ayrılmazlardı.

    Şehirlerimiz vardı,

    Kimse yalnız kalmazdı.

    Tek geçen her saniyeye;

    Tek geçirenler hayıflanırdı,

    Bir de görenler;

    Onların tek kaldıklarını.

    Bazen sofralar kurulurdu.

    Sarhoş olurduk kelimelerden.

    Mezemiz sevgi olurdu.

    Doyardı herkes,

    Samimi yüreklerden;

    Henüz bir lokma yemek yemeden.

    Sonra;

    Karanlıklar doğdu şehirlerimize,

    Yüreklerimize…

    Çınarımız küstü bize,

    Ondan döktü yapraklarını;

    Unuttu diye,

    Kimimiz aylığını kimimiz yıldızlığını.

    Güneşi halatlarla çeksek de,

    Gelmemesi bundandı.

    Ama yarın,

    Yarın var! Şehirlerimin insanları.

    Hadi hatırlayın aylığı, yıldızlığı;

    Kurun yeniden kardeşlik sofralarımızı.

    Yeşertin yapraklarını, sulayın çınarımızı.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 18

    HOŞGÖR BENİ

    (Ferhat KAYA)

    Hoşgör beni...

    Aynı bayrağın altında dalgalanıyor

    umutlarımız,

    Aynı şehrin kaldırımları taşıyor ümidimizi,

    Aynı bulutun yağmuru ıslatıyor

    semtlerimizi.

    Hoşgör beni...

    Aynı değilse bile ten rengimiz,

    Aynı gökyüzüne bakıyor gözlerimiz.

    Aynı kuş cıvıltısına heyecanlanıyor,

    Aynı ağacın meyvesini yiyoruz.

    Hoşgör beni...

    Aynı olmasa da pencerelerimiz,

    Aynı güneş ısıtıyor odalarımızı.

    Aynı değilse de hüzünlerimiz,

    Aynı renk akıyor gözyaşlarımız.

    EBRULİ BEDENLER

    (Caner DEĞİRMEN)

    Her renk her tonda olmalı bir insan...

    Mavi olmalı mesela;

    Sonsuz, ezel ebedi gökler gibi,

    Belli belirsiz, yerli yersiz seyyareler...

    Kimi yerde turkuaza çalan kiminde de en

    koyu sinir harbinde olan denizler gibi.

    Maviyi düşünmeli başta.

    Severse yürekten, bilgeliği ve sadakati

    Özlerse derinden, güveni ve hüznü

    Maviye bağlanmalı, maviye dem vurmalı

    önce...

    Sarı olmalı mesela;

    Hararetiyle kök söktüren, yaka silktiren

    güneşler gibi,

    Boy boy başaklar veren Anadolu'mun ekin

    tarlaları, ovaları...

    Orta Asya'dan Kafkaslar'a ve Balkanlar'a

    kadar hüküm sürmüş cengaver, cefakâr ve

    kanaatkâr halkımın buğdaylar rengi teni

    gibi.

    Sarıya dikkat çekmeli başta.

    Çekiciliği alırsa aklını döndürürse başını

    Parlaklığı kamaştırırsa gözbebeklerini,

    aydınlatırsa puslu bakışını

    Zekası, insanı alıp götürürse cehil

    topluluktan yeni medeniyetlere

    İşte o zaman sarıya bakmalı, sarıya

    dokunmalı...

    Yeşil olmalı mesela;

    Üzerinde açan milyonlarca renkteki

    çiçeklerin en kara günde bile nefes aldığı,

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 19

    Birbirini sevdanın gölgesinde ağırlayan

    sevgililerin boncuk boncuk mutluluk

    topladığı

    uçsuz bucaksız yaylalar gibi,

    Bekleyişi bayram çocuklarının, tomurcuk

    heyecanlarıyla baharın gelişini...

    En harbi savaşlara ve kuşatmalara göğüs

    geren İstanbul'un dinç surlarının ahlak

    örtüsü gibi.

    Yeşile sarılmalı sımsıkı başta.

    Umudu filizlenirse bir cemre barışın ve

    huzurun

    Ararsan kapı kapı sokak sokak hak hukuk

    ve hürriyeti

    Koparırsan kanata kanata özgürlüğünü

    zalimin pervasız pençesinden

    Yeşili düşünmeli o halde, yeşili tercih

    etmeli...

    Kırmızı olmalı mesela;

    Genç yüreklerimizin "güneşi zapt

    edeceğiz, güneşin zaptı yakın" derken ki

    kudretine sahip, Söz konusu vatan sevdası

    olduğunda teferruatı atıp şahlandıran

    damarlarındaki asil kan gibi,

    Bedevi Mecnun'un yüreğinin dermanı olan

    şehvetli çöl sıcaklığı...

    Vaadedilen cennet ırmaklarından akan,

    içenlere sonsuz aşkın sarhoşluğu veren

    kevser şarabı gibi.

    Kırmızıya karar kılmalı başta.

    Kurarsan hakimiyetini en istendik

    gönüllerin tahtına tacına,

    Unutursan ömrünü yekpare geçirdiğin her

    yelkovan taşımına,

    Tahrip etmişsen eşi, dostu, insanlığı,

    tehlikeye girmişsen nefes nefese kaldığın

    her bir kalp atışına

    Kırmızıyı giymeli ilkin, kırmızıya bel

    bağlamalı...

    Beyaz olmalı mesela;

    Sevinçlerini, hüzünlerini, mutluluklarını ve

    hayallerini münferit bir geceyle paylaşan

    gelinimin pirüpak duvağı gibi,

    Karanlık bir günün ardından bile aydınlık

    günlerin müjdecisi olan güneşi kabul eden

    hercai bulutlar...

    Düştüğünde toprağın her zerresine can

    veren,

    Yaşam tohumunu cömertçe serpen yağmur

    damlalarının saflığı gibi.

    Beyaza inanmalı başta.

    Kirlenirse duyguların masumiyeti,

    düşüncelerin iffeti,

    Yıkılırsa toplumların ülfetli tabuları,

    birbirlerine ahkam kesimleri

    Değişirse insanlığın makus talihi, ikircikli

    geleceği

    Beyaza danışmalı ilk olarak, beyazdan akıl

    almalı...

    Siyah olmalı mesela;

    Şu koca dünyanın ayıbını, pisliğini örten

    ketum gece gibi,

    Ekmeğini taştan çıkartmak için yerin

    yüzlerce kat dibine inen emekçimin,

    maden işçimin yüzünün akı olan kömür

    karası...

    O küçük elleriyle büyük işler başaran

    çocukların alın terlerini sildiği, başardığı

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 20

    zorlu işleri ayyuka çıkaran yağlı üstüpünün

    rengi gibi.

    Siyaha sırt dayamalı en başta.

    Görünürsen hayatın çetin şartlarına karşı

    güçlü ve kuvvetli

    Haykırırsan dünyaya, insanlığa yalnızlığın

    açmış olduğu kudretli yarayı

    Korursan değişken zamanın içinde ihtiyatlı

    düşüncelerin gizemini

    İşte o zaman siyahı örtünmeli en matemli

    günde bile...

    KARDEŞLİK

    (İbrahim UÇAR)

    Adım adım yaklaşıyoruz sana ey Ahir

    zaman…

    Nedir bu kavga

    Nedir bu düşmanlık

    Nedir bu haset

    Nedir bu öfke ve kin

    Ey insan.

    Dünya bölünmüş iki parçaya

    Bir tarafı zalim ’in

    Diğer tarafı Mazlum’un.

    Bir tarafta gülücükler,

    Diğer tarafta gözyaşı

    Zalimin diyarında uçarken uçurtmalar

    Mazlumun diyarında uçuşuyor parça parça

    insanlık.

    Son bulsun bu kin ve nefret

    Yıkılsın aramızdaki bu duvarlar.

    Güneşin ışıkları parçalasın bu kara

    bulutları

    Ve rüzgâr silsin bütün gözyaşları.

    Çocukların gülücüklerinde saklı kalan,

    Huzur.

    Dağılsın ülkeme

    Dağılsın dünyama

    Huzur dönüşsün sevgiye,

    Dostluğa,Kardeşliğe…

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 21

    “Gelin tanış olalım” der, bizim Yunus

    Gelin kulak verin bu söze

    Topyekûn olalım kardeşçe

    Haset ve kin yerine

    Barış kol gezsin

    Sokaklarımızda.

    Parçalayalım zincirleri…

    Dağıtalım dünyanın her köşesine

    Bir tutam

    Hoşgörü

    Bir tutam

    Kardeşlik…

    Tüm insanlık birbirine muhtaçtır

    Şüphesiz bu hakikattir

    Gel ey insanoğlu

    Uzat ellerini kardeşlerine

    Tuz buz olsun

    Nifakın tohumları…

    Şimdi kulak verin Yunus’un sözüne

    “sevelim sevilelim” der…

    BEN HAYATIN BÖYLESİNE

    ACIMASIZ BÖYLESİNE DOBRA

    OLACAĞINI BİLEMEDİM

    (Muharrem TURGUT)

    Nice dostlar edindim

    Bir vakit yanımdaydılar

    Nice düşmanlar edindim

    Her vakit karşımdaydılar

    Nice insanlar tanıdım

    Bir zaman yanımdaydılar

    Nice arkadaşlar tanıdım

    Bir vakit kayboldular

    Ben hayatın

    Böylesine acımasız, böylesine dobra

    Olacağını bilemedim

    Nice şiirler okudum

    Bir hayli içimdeydiler

    Nice yıldızlar gördüm

    Bir vakit parlamaktaydılar

    Nice ayrılıklar gördüm

    İçimi parçalamaktaydılar

    Nice vefasızlar gördüm

    Acımadan kırmaktaydılar

    Ben hayatın

    Böylesine acımasız,böylesine dobra

    Olacağını bilemedim

    Nice alimler bildim

    Ziyan olmaktaydılar

    Nice zalimler tanıdım

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 22

    Kan kusturmaktaydılar

    Nice ‘Mehmet’çikler duydum

    Vatan için, namus için ölmekteydiler

    Nice analar duydum

    Vatan için, namus için ağlamaktaydılar

    Ben hayatın

    Böylesine acımasız,böylesine dobra

    Olacağını bilemedim

    Nice ölümler gördüm

    Şahı da kölesi de toprakta çürümekteydiler

    Nice yaşamlar gördüm

    Zamanın her biriminde işlemekteydiler

    Nice aşklar bildim

    Leyla ile Mecnun misali

    Nice maşuklar tanıdım

    Zühre ile Şirin misali

    Ben hayatın

    Böylesine acımasız, böylesine dobra

    Olacağını bilemedim

    YUNUS DER Kİ

    (Merve DAĞCI)

    Bu kıvrak giriftin içinde meyus,

    Zevahirde ölüm getirendir bu dert.

    Görmez âdemi, derttir insanı eden munis,

    Hakkı aratan hediyedir bu dert.

    Bir tasavvuf musikisinde sen aranırsın, çık

    gel Yunus,

    Şüphelerinde emzirdikleri mızmız

    düşünceleri, hak diye uyut Yunus.

    Mukadderat der ki, Leyla’ya Mecnun ol,

    Ziftlere düşsen de pak zeminlerden.

    Maşuk dediğin kimdir ki, gel sen âşık ol,

    Aşkın yanında ölüm henüz ham dem.

    Beyitlerin aşk şarabıdır Yunus, kadeh

    elimizdedir,

    Bir zerre mısraya muhtacız, şifa

    benliğindedir.

    Feriştahı gelse eder mi bu canı hasta,

    Şu çıkmaz fikri cana koyandan başka,

    Tahayyül eder fikir sahibi, çıkmazlarda

    kalsa da,

    Çıkmazı tahayyül ile raks ettirir aciz,

    Rabbe koşarsa.

    Şu savaş kimledir, hakla batıl, şark ile garp

    kim?

    Küffar dediğiniz bir kelimeyle yenilir,

    bildiniz mi “kardeş” dediğim kim?

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 23

    Cahile övgüler içinde övgüdür şu âlem-i

    dünya güzelliği,

    Payidar zannetse de arştan baksa da kara

    toprağa, lafügüzaf,

    Sonunda arştan kefene düşüştür şu

    dünyanın özelliği,

    Kefensiz ölümlüye ibrettir yaşar iken der

    şair, Mushaf Mushaf.

    Aşkın ne eylediği Yunus, biçare Molla

    Kasım gibiyiz,

    Ne eyleyelim Yunus, Molla pişmanlığı

    getirir mi barışı bize.

    Bu alengirli âlem kaç günaha şahittir,

    Döner durur etrafında kızgınca, yine de

    müteşekkir,

    Âlemin kalbi olsa adına dilhun denilir,

    Vallahi, vakitle genişlemesi

    amellerimizdendir.

    Ne bercesteli ne zeyrek olmak çevirebilir

    bizi insana,

    Söyle Yunus, hangi dil gerek doğru

    konuşmak için bedbahta.

    Şair leyl vaktinde ölüme verirmiş selam,

    Kâğıda değen her damla kandır akan,

    Ne pahalı kalem ne çok sevendir eden

    şairi,

    Edendir, akan kanda ebede gizlediği

    kelam.

    Sarfınazar etme Yunus, canlarda ilhamsın

    sen,

    Feveran eder aklım fikrim, her arayışta

    muzdaripim ben.

    Anladım ki ne zalim şeytandır beni benden

    eden,

    Ne esarettir bu ruhu bilinmeze sürükleyen,

    Ve ne de uykuda ki ankebuttur sıkıntıyla

    geren,

    Haddizatında sırtımda taşıdığım yüktür

    beni yere seren.

    Ve anladım Yunus, sürgünlükte haktır,

    özgürlükte.

    Mahzenler cennetten bir avludur hakkı

    hakkıyla bilince.

    Ve sevdim Yunus, aşk yolunda meşk ile

    Leyla’ya Mecnun oldum, hakka

    gidercesine.

    Ve dostluk Yunus, okyanus içinde bir zerre

    can kadardır,

    Bir yunus balığının midesinde alabildiğin

    nefes kadardır.

    Ve hiçlik Yunus, şu zatın soyadıdır.

    Müşkülpesendinin de gönlü alçaklarda

    asılıların da aslıdır.

    Yunus der ki ‘Dünya yalandır’

    Varlığı sırattan geçiren ilahi kelamıdır,

    Müslüman’ı kâfir, küffarı şeyh yapan

    zamandır,

    Tufeyli olma canan, yaşam üç vakte

    sığandır.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 24

    AŞK ÂLİMİ

    (Mine MADENOĞLU)

    Ağarmış günün ilk ışıkları gibi

    Derdime derman dostun gözleri

    Akşamın hüznünde taşıdığım hasret

    Taşıdığım kalbin bedenindedir

    İnsanın yüzündedir dert

    Bir de teninin altında vardır

    Solgun çiçeğe olmuş can suyu gibi

    Açar dostun kalbinde taze, iri

    Halleşir, demlenir sohbetin dehlizinde

    Derken

    Dibinde bitiverir dilinin

    Balı özünde saklı bahar çiçekleri

    Ben ne sözü ne de gözü yandan çalmam

    Bilenler aşkı âlemden yanamaz

    Dostun cemalinde saklı gülü

    Görenler açıverir kapatamaz

    Sözlerin ballandırdığı dili

    Gerçek dostluk kadar

    Yoktur âlemde cihan

    Aşkın âliminin olduğu yerde

    Durulur el pençe divan.

    HAKKA YAKIN OLMAK

    (Taha AYYILDIZ)

    Bir sabah bir akşam

    Kimisine göre zaman

    Bazen can bazen de canan

    Bilseydin hepsi imtihan

    Ne yaptın ne de vardın

    Hepsini gerçek sandın

    Çöldeki bir seraptın

    Suyu bulmaya yandın

    Su yoktu hayaldi ab ı hayat

    Tek varlıktır cenab ı hakikat

    Özünde vardır onca hilkat

    Sen bir zerresin ancak

    Kendini zengin sanma

    Fakirlik de yok sana

    Neyin sahibisin ki

    Övünme ona buna

    Bekleme yokluktan çare

    Etme sakın bahane

    Yok yoka üstün değilse

    Eğilme sakın kimseye

    Allah rızasına bak

    Kuran ve sünnette hak

    Rabbine yönelerek

    Duandir şifan ancak

    Zikirdir sana ilaç

    Her hücrene ihtiyaç

    La ilahe illallah

    Bitmeyen bir serenat

    Her şey onu tespihte

    Görünür allah ehline

    Birşey isteyeceksen

    Arif olmayı dile

    Amacın kulluk senin

    Başlar kalu beladan

    Rabbine varsa niyazin

    Abdullah olsun arzun

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 25

    YABANCISIYIZ BU HAYATIN

    (İsmail BİÇER)

    iyi cümleler sendeliyor

    saydam görüntüler arasında

    meyve bahçelerinin olduğu evler öldü

    dijital hançerler saplıyorlar

    papatyalarla beslenmiş ruhumuza

    cam fanuslarda intihar ediyor bilincimiz

    ay ışığını istila ediyor kablolar

    yeraltı trafoları dev monitörler

    yağmurun dokunaklı kokusunu arıyoruz

    sıkı sıkıya sarıyoruz yaralarımızı

    yaralarımız ki içimizin haritası

    yalnızlığımızın çalar saati

    derelerden bahsedelim istedim

    yaban armutlarından böğürtlenlerden

    her gece sokaklara vuran rast makamından

    ömrümüzün bitmiş kısımlarını

    sürükleyip duruyoruz arkamızdan

    nereye gitsek yabancısıyız bu hayatın

    [tanrım!

    böyle bir haldeyken

    beni düşsüz ve şiirsiz bırakma]

    NEDİR DERDİN EY DOST

    (Melisa YALNIZ)

    Nedir bu zemheri?

    Buzdan olsa ateş yine yakar mı ki?

    Ateş ise eğer buzdan olur mu ki?

    Nedir derdin ey dost?

    Dışın altından olsa özün insan değil mi ki?

    Koca koca dağlar aşılır,

    Bir güneş açar zifiri karanlıklar parçalanır,

    Leyla Mecnun’unu çölden kurtarır,

    Nedir derdin ey dost?

    Gözlerin gümüş olsa yaşlarını akıtan acı

    değil mi ki?

    Sevda düşer yakar yiğidin gönlünü,

    Karman çorman haller dizilir sıraya,

    Akar tüm sular kendi yoluna,

    Nedir derdin ey dost?

    Yüreğin çelikten olsa,

    Eritecek olan bir çift nazlı göz değil mi ki?

    Nerde görülmüş nefesi sayılı olmayan,

    Nuh olsan da olur inanmayan,

    Nedir derdin ey dost?

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 26

    Umutsuzluğun geceler kadar olsa,

    Seni de hayata bağlayan bir düş değil mi

    ki?

    Yağmur fani yağmurda ıslanan fani,

    Sev geleni gönderenden ötürü,

    Yol belli yolcu belli,

    Nedir derdin ey dost?

    Okyanus olsan,

    Seni de boğacak olan bir damla su değil mi

    ki?

    Kara topraklar pembe çiçekler açar,

    Aşkı kanıtlamak için,

    Göğsün sağ tarafı boştur

    Aşkla doldurmak için,

    Arşa kadar olsa aşın,

    Seni de doyuracak olan bir lokma ekmek

    değil mi ki?

    Han sığdığın kadar hancı sığındığın kadar,

    Bir gökyüzü var herkese yetecek kadar,

    İnsan var olur sevdiği kadar

    Nedir derdin ey dost?

    Destanlar yazsan insan olmak iki kelam

    değil mi ki?

    Kaşif olsan görmediğin yer kalır,

    Alim olsan bir tarafın cahil kalır,

    Tüm dünya servetse sevgi hepsini alır,

    Güneş olsan ışığını kesecek bir bulut değil

    mi ki?

    Bir Yunus da yürüdü,

    Aşkın yollarından,

    Dostlukla baktı, sevgiyi gördü;

    Ne olursan ol gel, dedi özü gördü,

    Olmaksa derdin cisim değil de can,

    Yunus ol,

    Bir gönle düş od ol,

    Kül olsan da savrul, toprak da aç çiçek ol,

    O toprağı ıslatan o yağmurun damlası ol,

    Hep ara, arayan bulur daima,

    Ara ki aşkın yolcusu o

    Bir Yunus da yürüdü aşkın yollarından

    Bizim Yunus oldu,

    Bilmeyen ne bilsin onu,

    Bilenlere selam olsun.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 27

    BİZ

    (Ömer Ekinci MİCİNGİRT)

    Barış kardeşliğin kirvesiyiz biz Yüce gayelerin zirvesiyiz biz

    Geçmişiz bu günüz geleceğiz biz

    Sessiz yığınların hür sesiyiz biz

    Geçmişimi hatırla geleceği yaz

    Asırlar boyunca yükselen niyâz

    Zulmü beyinleren sileceğiz biz Yârsız diyarlarda yâr sesiyiz biz

    Birliğin kalesi âşka düşen söz Öksüze muştuyuz yoksula önsöz

    Vicdanları cennet kılacağız biz

    Merhamet sükûnet er sesiyiz biz

    “Fırat kenarında” düşün oku yaz

    Şaşarım yapana Hakk’a itiraz

    Birliği bayrakta bulacağız biz Garip sokaklarda bir sesiyiz biz

    “Gayesiz nasip yok” der Sadi Şiraz Aklın bir hacmi var düşün yaşa sez

    Hakkın seslenişi olacağız biz

    Mahzun sokakların pir sesiyiz biz

    Hep olmak yok serde hiçi dene az

    Hiçliği tatmadan dağlar aşılmaz

    Sevgi mertebesi alacağız biz Aşkla yanan dönen sır sesiyiz biz

    Birlik kerdeşliktir dağa taşa yaz Birlikte rahmet var ahmak anlamaz

    Birliğin ruhunu ereceğiz biz

    Her renkten her ırktan bir sesiyiz biz

    Öksüzün gülüşü arifteki naz

    İhsanlar insana gerektir biraz İdrak şu, almadan vereceğiz biz

    Hakk’ın divanında var sesiyiz biz

    Söze sığdırılmaz ne yazılsa az

    İnsanlığın dili hû avaz avaz

    Mazlumu güldürüp güleceğiz biz

    Yokluğa ser çekmiş var sesiyiz biz

    Gerçek sâmimiyet hâl ile vaaz

    Kutsi fedakârlık ülkemdeki haz Ben sen o yok, biz’de kalacağız biz

    Birlikte birleşen bir sesiyiz biz

    TEVEKKÜL

    (Erdal ERCİN)

    Gün doğar yola düşeriz, karınca imrenir

    bize

    Rızkımız katıksız ekmek, vaziyet berbat.

    Eyvallah!

    Bu yıl da bir damla rahmet değmedi

    ekinimize,

    Gece bizim tarlamıza uğradı afat .

    Eyvallah!

    Topadık, ezdik, savurduk; yarısını yel

    götürdü.

    Saçtığımız kadarını bulmadı hasat.

    Eyvallah!

    Un ettik üç çuvalını, kalanını el götürdü,

    Tefeci bıldırki borcu artırmış kat kat.

    Eyvallah!

    Millete temaşa çıktı, haczedildi öküzümüz.

    Pulluğu hurda saydılar, kağnımız mezat.

    Eyvallah!

    Elimize bakanlara yere eğildi yüzümüz.

    Gülüp dursun karşımızda, oynasın fesat.

    Eyvallah!

    Gürül gürül akan dere ark bize dönünce

    durur.

    İki evlek bağımıza uğramaz vuslat.

    Eyvallah!

    Ektiğimiz bostan çürür, diktiğimiz fidan

    kurur,

    Bastığımız yer çöl olur, yetişmez nebat.

    Eyvallah!

    Aklımız erdi ereli nasır omzumuzun eti,

    Arkamızda dert küfesi, ucunda halat.

    Eyvallah!

    Kendisi hamalsa ecdat bey mi çıkar

    zürriyeti?

    Yedi göbekten beridir adımız ırgat.

    Eyvallah!

    “İşleyen demir ılşıldar.” “Çalışan kazanır.”

    Derler.

    Biz hep beyhude yeleriz, ne yaman tezat.

    Eyvallah!

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 28

    “İşini sağlama alan yan gelir uzanır.”

    Derler.

    Umduk ki bun ırar bizden, olmadı fakat.

    Eyvallah!

    Varsak devlet kapısına, arz eylesek

    halimizi,

    Kabul görmez istidamız, el vermez lügat.

    Eyvallah!

    Kovarlar bizi makamdan, zor buluruz

    yolumuzu,

    Göğsümüze yumruk yeriz, ensemize tokat.

    Eyvallah!

    Herkes bilir mülayimiz, yok yakışmaz

    dilimize,

    İsteyen biner dolaşır, sırtımız hayrat.

    Eyvallah!

    Koklamaya çekinirken el uzanır gülümüze,

    Talan eder gülistanı, dağıtır hoyrat.

    Eyvallah!

    Vursa öldürse gam değil, bitti takat

    celaline,

    Kirpikleri kılıç gibi, gözleri pusat.

    Eyvallah!

    Dostu ricacı gönderdik; ara versin

    melaline,

    “Benim ona eyvallahım yok.” demiş

    bizzat. Eyvallah!

    Kul olmayız muhannete; kör değil, topal

    değiliz,

    Varsın bizim yüzümüze gülmesin hayat.

    Eyvallah!

    İpe çekseler hak deriz; ahraz değil, lal

    değiliz.

    Daha ötede köy mü var? Hoş gelmiş

    memat. Eyvallah

    ÇOK ŞÜKÜR

    (Hasan SEVİNÇHAN)

    emrah coşan’a

    adem ve havva tahkiyesiyle

    başladı, bitmez yolculuk

    ilk insanlar, ilk imtihan

    ilk güzel söz, ilk kirli yalan

    ne kadar kötüdür, yokluk

    balçık kalmayıp yaratıldığıma

    çok şükür

    ağaçlar yeşil yeşil, ruhlar elâ

    başımıza geldi, her türlü belâ

    yuvada aç yavru kuş gibi hâlâ

    nefes alabildiğime çok şükür

    gökyüzünün çılgın, mavi yüzü

    denizin uçsuz bucaksız derinliği

    ilk duygular, ilk aşklar

    hep ben istemeden başlar

    görebiliyorum içimde serinliği

    âmâ olmayıp görebildiğime

    çok şükür

    bir yük gelir sırtıma, epey ağır

    beynimin gözü kör, kalbim sağır

    duymayanın burnuna burnuna bağır

    duyabildiğime çok şükür

    kaç kelime yeter hislerime

    aşk cümlelerinin içinde kaldım

    ilk konuşma, ilk kelime

    bir yıldız kaydı, düştü elime

    içim dopdolu, susmaktan bunaldım

    lâl olmayıp konuşabildiğime

    çok şükür

    baldan tatlıdır, senin sözlerin

    pamuk şeker gibidir, tözlerin

    çok lezzetlidir, erik gözlerin

    tadabildiğime çok şükür

    serzenişi gelir kulağıma, ürperir

    boğulurum karanlığın sessizliğinde

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 29

    ilk fısıltı kulağıma, ilk duyuş

    kulağıma değil, yüreğime konuş

    şehrin gürültüsünün eşsizliğinde

    sağır olmayıp işitebildiğime

    çok şükür

    hayatın uğraşısı zahmeti çetrefil

    yaşayış nizamnamesinden gâfil

    karanlık dünyamda, dilenci gibi sersefil

    yaşayabildiğime çok şükür

    kalbim debdebeli, ruhum dingin

    sevgilinin bakışları beni yaralar

    ilk sevdalanma, ilk vurulma

    durma gel sarıl boynuma

    sevdanın kıyısından bu aralar

    âşık gibi duygulu hissedebildiğime

    çok şükür

    olsada duyguların yükü öncesiz

    başlasada zamanı ayrılıkların gayesiz

    güçsüz adımlarla, aşk yolunda çaresiz

    yürüyebildiğime çok şükür

    kaplamışken insanların ruhunu nefret

    içimde bir affetme ışığı belirir

    ilk kavga, ilk zorlu barışma

    nefis benim, karakter benim karışma

    bu tahammülüme şeytan delirir

    bütün zorluklarda sevebildiğime

    çok şükür

    sinirler gerilir, çıkar baştan duman

    sıkıntılar liman, musibetler orman

    hiç olmadık yerde, yeri geldiği zaman

    kızabildiğime çok şükür

    içimde biriken sessiz haykırışlar

    selamlar, kelamlar var iletemediğim

    ilk suskunluk, ilk ızdırap

    bırakın kalsın aşklar içimde harap

    ne kederler çektim adını bilmediğim

    susmayıp haykırabildiğime

    çok şükür

    kimseler anlamadı beni, bari sen anla

    kurmuşsun dünyanı, hep yalanla

    güçlü bir azimle, sarsılmaz bir imanla

    inanabildiğime çok şükür

    gezinirken ölmüşlerin huzurunda

    aklımda anlaşılmaz düşünceler

    ilk dualar, ilk içten ağlama

    vurup yerlere yüreğimi dağlama

    kanat çırpar çiçek üstünde böcekler

    en kokusuz çiçekleri de koklayabildiğime

    çok şükür

    düşer elime simit, göğe vapur dumanı

    kimmiş dost, kimmiş düşman tanı

    elimde anılar, unutulmayan zamanı

    özleyebildiğime çok şükür

    ne kederler gördüm, ne acılar çektim

    başıma değdi, kaderin baltası

    ilk acılar, ilk sonsuz kederler

    başım kalabalık, ruhum derbeder

    tutamam gözyaşımı, ağırdır yası

    en büyük kederi de unutabildiğime

    çok şükür

    günahlarımı temizlerim akan nehirde

    huzur kalmadı, ruhum hapis bu şehirde

    aşkı, sevgiyi, huzuru anlatamayan şiirde

    ölebildiğime çok şükür

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 30

    AŞKIN ATEŞİ

    (Yurdagül SULAK)

    Yunus'un dilindedir

    Anlaşılmayan derdi

    Kapının eşiğindedir belki

    İmtihan edilen gerçek sevgi

    Gönle girmek gerekir

    Yunus şuuru için

    40 yıl odun taşımak gerekir

    Doğruyu eğriden ayırmak için

    Hoşgörü nedir bilinmez pek

    Anlamak için bakmak gerek

    Yunus'un pişmanlığını görmek gerek

    Tapduk Emre'nin “Bizim Yunus" deyişini

    duymak gerek

    Anlattı hep dünyanın faniliğini

    Gönül yapmak gerektiğini

    Allah için yanmak gerektiğini

    GURBET KADINLARI

    (Erhan AYDIN)

    Siyah feraceli beyaz yaşmaklı kadınlar

    görüyorum

    Dağdan çalı çırpı toplamış

    Beli bükük

    Altı,sekiz saatlik alevlerde bitecek

    Emeği kadar bile yanmayacak ateşler

    peşinde

    Tarhana kurutmuş

    Kış kaşığında bir nefeslik oh dedirtmek

    pahasına

    Kuşburnu toplamış kadınlar görüyorum

    çiçek şalvarlı

    Dikenleri tülbentlerde süzülmüş reçeller

    Pürüzsüz gönlünden geçen kadar

    Şifa olması beklenen her derde reçeller

    Temiz mendiller görüyorum yaz kış giyilen

    hırka ceplerinde

    Torun için bir lokum

    İhtiyacı çok olana ayırıp vermek için biraz

    bozuk para saklı

    Kınalı eller görüyorum

    Yaşlandıkça parmakları bükülü

    Damarları mavi

    Söz söylerken ağza sıra vermiş

    Dizler üstünde kapalı

    Ömrünü karşılık beklemeden soyuna

    adamış kadınlar görüyorum

    Geride bıraktığı vatan toprağında

    Kendinden önce gidenlerin mezarlarını

    hatırlayan

    Hatırladıkça gözleri dolan

    Gurbet kadınları

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 31

    MERHAMETİN AŞKI KALBE

    DÜŞÜNCE

    (Meral MERİ)

    Bir hatıram canlandı can evimde

    Türlü oyunların içinde bir ak saçlı dede

    Hacivat -Karagöz derde düşünce

    Yunus, başa geldi

    Şiir düzmüş aşkınca bize

    Bir çiçekti ya hani o dünya önce

    Sarıları gitti de sapı kaldı bana

    Ben de tuttum merhameti dal eyledim

    Sardım gonca güle de bal eyledim

    Derdim şefkattir diye dünyaya seslendim

    Bir hastanın duasıdır bu dedim

    Yaşlı adamdan kaldı

    Çocuk aşkı vardı diye seslendim

    Birlikte, el ele olalım, unutmayalım

    birbirimizi diye

    Yakin buldum da Türkiye'den seslendim

    Bir hatıram da olsa yaşasın dedim

    Derdim şefkattir diye de ekleye ekleye

    geldim.

    SEVMEK

    (İrem Fatma ŞAHİN)

    Sevgi için tanım yapsak

    Denebilir ki: unutmak

    Bütün kötü duyguları

    Ve seve seve yaşamak

    Neye yarar sevgisiz bir dünya

    İnsanlar kavga ettikten sonra

    Kardeşlik, hoşgörü olmadıkça

    Ne anlamı olur yaşansa da

    Sevgi yönelir her şeye

    Evren, doğa ve anneye

    Ve de yayılır çevreye

    Zapt edilemez bir şeyde

    İçimizde her şeye karşı

    Olmalı bir sevgi parçası

    Ayırt etmeksizin canlıyı,

    İnsanı, hayvanı, cansızı

    Sevmek diye çıktık yola

    Amacımız sevgi yayma

    Sevgi olsun her adımda,

    Yolda, okulda, uykuda

    Öyle bir ilaç sevgi

    Kalpte saklıdır yeri

    Ulaşırsa birisi

    Mutlu eder herkesi

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 32

    CAN KIRIKLARI

    (Ergün SEVİNÇ) Hüzün demlenirken,

    Nasırlı düşlerin arasında,

    Hasretin yakıp kavuran sancısıyla,

    Bir sır perdesi çekilir, karanlık duyguların,

    Tam ortasına.

    Çaresiz bakışlarındaki pişmanlığa inat,

    Gecenin karanlığını aydınlatan,

    Efsunlu mumun cılız ışığında,

    Gözleri kamaştıran bir ışık huzmesi

    parlayıverir, apansız.

    Sonra, sonra sırlı bir el dokunur, omuzlarına,

    Semanın bulut gözleri ağlarken,

    Toprak kokusu yayılır,

    Odanın dört bir yanına!

    Yorgun kelimelerde takatsiz kalan dizeleri,

    Biçare çırpınır, kafeste kuş misali.

    Mevsimler gelip geçerken deli dolu,

    Gönül gözünde günden güne büyüyen

    hayalleri,

    Islak kaldırımlarda yürüyen o Bedevi umutları,

    İçini acıtan duygularla kıvranırken,

    Her şeye inat yüreğine doğar, içini ısıtan

    güneş.

    Hayatından eksik olmayan fırtınayla,

    Mısra aralarına sıkışmış düşleri,

    Ayazın bağrında bahara çiçek açar.

    Başında esen kavak yelleri,

    Burcu burcu gül kokusu getirir.

    Ve yağmur dökülen kirpiklerinde,

    Sırılsıklam ıslanan mahzun yüreği,

    Hasretleri hüzünle kucaklayıp

    Yalnızlığı yorgan yapar, üstüne.

    Gönül kıyılarına vuran dalgalarla,

    Acının dergahına varınca,

    Maziden kalan ‘CAN’ kırıkları,

    Hayatının dört bir yanına dağılır.

    İnce bir sızıyla kanatır durur,

    Kabuk bağlamayan yaralarını;

    Ve sokak lambasının cılız ışığı altında,

    Suskun bekleyen karanlık geceye inat,

    Heybetli dağların ardından doğuveren güneş,

    Namlunun ucunda ölüm kusan mermilerin,

    Can yakan yürek atışlarına pranga vurur.

    Beklenmedik bir anda barışa yelken açıverir,

    Ağlamaktan kan çanağına dönen gözleri.

    Ve tenhada bekleyen sevginin yüzüne vuran

    tebessümle,

    Serin su serpilir, çaresiz yüreklerin üstüne.

    Alev alev yanan, çığlık çığlığa bağıran

    sözcüklerde,

    Kardeşlik bağına ekilen tohumlar,

    Hoşgörünün ellerinde şekillenir.

    Hoyrat esen rüzgarlar alıp götürür, kötülükleri.

    Ve dem tutar mutluluk, en kuytu köşelerde.

    Ayaz vuran nasırlı düşler, kefeni yırtar

    üstünden.

    Kilitli kapılar aralanır, ardına kadar,

    Köhne karanlıklar engin mavilerde salınır.

    Hiç durmadan kanayan,

    Amansız yaralara neşter vurulur.

    Bir varmış, bir yokmuşla başlayan hayatlar,

    Barışın bağrına kanat çırpan güvercinle,

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 33

    BÜYÜMEYEN ÇOCUK

    (Hürü KARABULUT)

    Ben hala altı yaşındayım.

    O dünkü çocuk,

    Ne kadar büyümüş olsam da

    Ben hala altı yaşındayım.

    Saf ve güzel duygular besleyen.

    Geleceğe umutla bakan

    Dünyanın kirlenmediği

    Sevgilerin ölmediği bir dünyadayım.

    Ben hala altı yaşındayım.

    Saygının ayaklar altına alınmadığı,

    Dostluğun solmadığı

    Mutluluğun çoğaldığı,

    Emeğin sömürülmediği

    Bir dünyadayım.

    Ben hala altı yaşındayım.

    Düşüncelerin engellenmediği

    Savaşların olmadığı

    Direncin aşkla yoğrulduğu bir dünyadayım

    Ben hala altı yaşındayım.

    BİZİM YUNUS

    (Damla HANO)

    Kardeşlik olacak ahir-i kâr

    Sevgi ile herkes berhudar.

    Hoşgörüde sen olmalıyken iktidar,

    Bizim Yunus oldu, sevgi kilidine anahtar.

    Bizim Yunus nerde ise, oradaydı barış,

    Tek tohum kardeşlikti, başlanırdı arayış.

    Doğruyu düzeltirken onu yıldırmazdı

    yanlış,

    Dostluk dinlemezdi ne sonbahar, ne de

    kış.

    Bir nefes gibi vazgeçilmezdi hoşgörü,

    Yolundan dönmezdi, önünü kesse de börü.

    Hoşgörü gerekliydi, onda güçlüydü

    sağgörü,

    Bu bizim Yunus, ince işti, tıpkı yüsrü.

    Bu bizim Yunus, ayırmaz yanında sevgiyi

    Sevgi giderse gözlerde oluşur bir mayi.

    Sevgi öyle değildir gereksiz, zayi,

    Bu bizim Yunus, sildirmez izini.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 34

    DEME!

    (Rabia KAHRAMAN)

    Kadere kader deme kaza olmadıktan sonra

    Kedere keder deme fazlasını görmedikten

    sonra

    Kuş olup uçmaya özenme huşu

    bilmedikten sonra

    Kula kul olma Hakkı bildikten sonra.

    Cehalete cihat deme gaflete düşersin,

    Fenaya Fillah eklemeden göçüp gidersin.

    Ney sesine müzik der,

    İçini bilmezde günahkâr edersin.

    Gülmeyi marifetten sayıp gönlü üzersin,

    Akıl ile yarışı Akȋl ile yürümek sanırsın

    Bin belaya düşmeden

    Bir devaya şükret hele!

    Tevekkül ile tecelliyi bir kazanda pişir de

    Vekile Vekil Cemale Cemal eyleye.

    YÜREKLERDEN YÜKSELEN NİDA

    (Derya ATEŞ)

    Dinle!

    Sessizliğin sesi karıştı geceye

    Karanlığın uğultusuyla çığlıklar

    yankılanıyor gökte

    Allah’ın kelamı olan barışı haykırıyor

    melekler

    Ve tane tane iniyor yağmur damlalarından

    Arş-ı Ala’dan gelen bir selamdı bu

    İnsana yakışan işte budur

    Bu ki insanlık yoludur

    Bilen insan hoşgörülüdür

    Bilmez misin birlik olmak gerek

    Aynı yolun yolcusu iken

    Tökezlemeden yürümek

    Ben sen demeden biz olup ilerlemek

    Bir semazen dönüşü gibi sevgiyi yaymak

    Tapduk Yunus misali gönülden çıkar

    sözler

    Hak bulmayı dilersen gönüllerde kur tuzağı

    Uçmağın sermayesi bir gönül etmek gerek

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 35

    Biçarenin sesi ile insanlığa seslenmek

    gerek

    Nakaratı bozulmuş bir şarkının ezgisiyle

    İnsanlar el ele tutuşsa mısrasının

    serzenişiyle

    Yar olup yaren olup omuz omuza vermek

    Şarkının sözleri ile sarmak gerek

    yeryüzünü

    Sevdalanmak gerek Yunus’un sevdasına

    Bir bilinmezde iken yürümek gerek yoluna

    Yaratılanı hoş görmek yaradandan ötürü

    Bu bir nidadır yürekten yükselen

    GÜRLEYEN SEFİNE ISLAKLIĞI

    (Ercan GÜMÜŞ)

    bulutların yağmuru beklettiği dilin kordonu

    bendim,

    buranın sahibi ben miydim?

    buranın eşref saati ben miydim?

    bulutların yağmuru beklettiği dilin kordonu

    bendim,

    bile bile geceleri kırmızıyı, sabahları

    maviyi keserdim

    bile bile bırakamazdım kınıdan çıkan

    gümüş kılıcın

    narasına hasret kalmış duvarları

    bırakamazdım çimlenmiş yastıkları,

    bendim güvercinleri gören gecekondu

    çatılarında

    bendim, seyrederek sağsalim taşmış

    bulunurdum

    uzak evlerin misafir odalarındaki serin

    kıstaklığına

    bakışlarım, ince bakışlarım düşerdi yolların

    buzlu karanlığına

    bağbozumu hatıraları zıvanasından

    uğurlardım

    bendim, en arka sırasındaydım harbe

    dönen hayallerin

    bendim, en arka içerisindeydim

    sabrımızdaki türkülerin

    bendim, en arka saklısındaydım ekin

    saplarının çizdiği bileklerin,

    başlangıcı birbirine benziyor

    birbirimize benziyoruz alışkanlıktan ötesi

    birincisi muhabbetin kargaşa çıkarmamalı

    burada

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 36

    bölük pörçük zamanın davetçisi olmamalı

    buldukların

    bütün mesele bütünü istemek şipşak

    bile bile istek kutunda dudak payı kalmalı

    birincisini anladıysan ikincisinin yoktur

    oktavı

    burada kalacağım ve

    bendim güneş bir açılıp bir kapanması

    ardından gelecek olan

    bendim tanış olmadıklarını yağdıracak

    olan:

    Bu dost, bu coğrafyadan itibaren ender

    rastlanır

    Bu sevda, üşüten bir vahşi güneş gibi

    terazisi hastalatır

    Bu ekmek, üçüncü sayfa haberlerinde

    an'sızınlaşır

    Bu ölüm, toprak kapıdan girince ayağa

    kalkılır

    Bu akıl, övüneceği giz ebediyen burada

    kalacaktır

    Bu beyaz güvercin, öğünsüz atlatırsa

    günleri gerisi çırpınmaktır

    Bu aile, biraz da büyük bir kedere

    ortaklıktır

    Bu umut...!

    burada kalacağım ve

    bulutların yağmuru beklettiği dilin kordonu

    bendim,

    bilirsin, bilirsin bu dostu bu sevdayı bu

    ekmeği bu ölümü

    bu aklı bu beyaz güvercini bu aileyi bu

    umudu

    bir arada ayakta tutacaktım bilirsin

    YOLCU

    (Kürşat MENDİ)

    Toprağa düşer, kirpiğimin ucundan

    Bir parçam daha kavuştu, vücudumdan

    Nefis terazisine ağır gelse de yüküm,

    yanmadan

    Çok görme beni, aldığın dünya hanından

    Zehrine biçilen bedenim, zikrime mana

    Susamış mahşer, sineye çeker dünya

    Kefen yüklendim, yolcuyum toprak

    kapında

    Bir rüyaydı inanın, şahit mezar taşıma

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 37

    BANA KALAN HOŞGÖRÜ

    (Ayşenur AKIN)

    Ekmeğimde tuzum olur,

    Harmanımda kuzum olur,

    Oğlum olur kızım olur.

    Verir bana hoşgörü.

    Anamın gül kesesinden,

    Yanağımda busesinden,

    Allahın hû sesinden,

    Gelir bana hoşgörü.

    Baharından hazanından,

    Taşa vatan yazanından,

    Nasrettin’in kazanından,

    Düşer bana hoşgörü.

    Buğdayından darısından,

    Yumurtanın sarısından,

    Ekmeğinin yarısından,

    Böler bana hoşgörü.

    Abisinden bacısından,

    Aliminden hocasından,

    Evin tüten bacasından,

    Siner bana hoşgörü.

    Zenginin bol parasında,

    Yetimin sol yarasında,

    İki dünya arasında,

    Kalır bana hoşgörü.

    Kağıdımı kalemimi,

    Fermanımı alemimi,

    Sevincimi elemimi,

    Okur bana hoşgörü.

    Bir iyilik meleğinden,

    Geçip amel eleğinden,

    Peygamberin yeleğinden,

    Dokur bana hoşgörü.

    İnsanlığın kurasını,

    Çekti kendi sırasını,

    Ab-ı hayat cur’asını,

    Sunar bana hoşgörü.

    Dala döndüm yüzümü,

    Anda yedim üzümü,

    Bostanlarda kozumu,

    Kırar bana hoşgörü.

    Seç sen Yunus yolunu,

    Hakk’a kaldır kolunu,

    Osmanlı’nın torunu,

    Olur bana hoşgörü.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 38

    SEVGİ VE HAKİKAT

    (M.Furkan AYPAK)

    Ey fani,

    İnsanı insana tutan saygı ve sevgidir

    Bu dünyada herşey geçici ama bu bakidir

    Saygının olmadığı yerde sevgi yoktur

    Sevginin olmadığı yerde saygı yoktur

    Ellerini kaldır semaya dua et

    Sevgiyi sende daim kılan hakikattir

    Ey insanoğlu,

    Dön bir bak ardına neler dönüyor dünyada

    Sende kandın mı hiç sevginin,saygının

    altında yatan yalanlara

    Dur ! Hemen kapılmayasın karamsarlığa

    Sevgiyi sende daim kılan hakikkatir

    Karanlıklardaki sırlar da çıkacak elbet

    aydınlığa

    Sen yeter ki sadık kal saygınlığına

    Ey ademoğlu,

    Şimdi kulak ver bu sözlerime

    Elbet dediklerim sana birgün uğrayıp değer

    Ve bir gün başın derde düşerse eğer

    Sen yalan dünyanın geçici yolcususun

    Sevgi senin vicdanın,merhametin ve duan

    olsun

    DİL NE SÖYLER?

    (Aslıhan ERGÜVEN)

    Dil dediğin bir sır kelamı

    Sahi, söyler mi kalpten geçen her muradı

    Çabala ki açılsın kelam kapısı

    Muradın varsın sevmek olsun

    Başlar kainat dile gelmeye

    Sevgi yolunda kilitler açmaya

    Eğer ki yola düşmeye gönlün razıysa

    Varmak derdin olmaya…

    O yolun meşakkati sanma ki kolaydır

    Sevgi yolunu bilen bilir, zordur

    Ancak kalp her bir atımında ne söyler

    İncitme sevgini, sevdiğini…

    Hoşgör seni incitenleri

    Varsın kimseler bilmesin

    Sen doğru ol ki pusulan şaşmasın

    Pusulan sevmek olsun

    Her bir tebessümün

    Sevgiyle anlam kazansın

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 39

    EMANET

    (Bahar MOLLA)

    Bu hayatta her şey gelip geçici,

    Gerçek olan ne sensin ne de başka biri,

    Hoşgörümüz gani gani,

    Bedenlerimiz ise fani.

    Her sabah soluduğumuz hava,

    Maviliklerde yüzen dalga,

    Yediğimiz bir lokma ekmek,

    Gökte çakan şimşek…

    Söyleyin bana hangisi gerçek?

    Kalplerinize sevgiyi yazın tek tek.

    Zaten aldığımız nefes bile,

    Değil mi bize emanet?

    ANNEMİ GÖRÜNCE

    (Hamid Çağatay VURAL)

    Ben annemi görünce; dayanamam

    ağlamalarına, yangınlarına

    Duramam öyle usulca bi çare uğraşsız

    gayretsiz o anda

    Ben annemi görünce; gözleriyle dağlıysa

    bakışlarında

    Benim yıkılır kayalarım dönerim muma

    Ben annemi görünce ; sevinçlerine,

    mutluluklarına

    Yüzünde bahardaki papatyalar açar

    yanaklarımda

    Ben annemi görünce; garibanlığını

    çocuklarına

    Yansıtmayan güçlü bir kadın görüntüsü

    yanımda

    Ben annemi görünce; dalarım uzaklara

    yaşadıklarına

    Hak etmediği şeylere, tıkandığı, tükendiği

    zamanlarda

    Ben annemi görünce; bir ağaçta; ormanda

    Olmayan dallarını kollarını ustalıgını

    görürüm karşı hayata

    Ben annemi görünce; bir öğretmen olur

    onlarla

    O öğretir, gösterir anlar, anlatır tüm

    donanımıyla

    Ben annemi görünce, ben annemi öpünce.

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 40

    MAHFİL

    (Selman KARAKILÇIK (Selîmî)

    Rüzgar ekip fırtına biçenlerindir bu yer

    Âşık nedâmet biçer, biçmeye nâdim değil.

    İşte gönül sofrası, en dikenli yere ser!

    Hâra uzak sîneler güle hiç hâdim değil.

    Ûdîler âdîlerin güftesini neylesin?

    Aşkla nâm etmeyenin bestesi evlâ değil

    Ki Zât’ında Itrî’ler kendini bestelesin

    Sana varmayan Leylâ vallâhi Leyla değil!

    Râyihâyı unutmuş alelâde çiçekler,

    Geçip giden akşamın hüznünde kelebekler

    Sabâhın sabâsında şimdi kim, neyi bekler?

    Dergah yerinde ammâ, dervişi Yûnûs

    değil.

    Bir mahfil ki duruyor bendeleriyle mazbut

    Ölüler hasbihâlde, diriler cümle sükut

    Sökülsün sînelerden sevgi devşiren o put,

    Bunca putun içinde gönül bir Kâbe değil!

    Bu serâbın vahâsı âşığın celladıdır

    Bu sır nice visâlin kırılgan kanadıdır

    Mansur, aşka uçuşan pervanenin adıdır

    Heybesi çile aşkın, öyle sefahat değil.

    Akmak için evvelâ sîne paralayacak

    Sular da susar elbet, deryasına kanacak

    Kim yanmış da hakkiyle sular dâhi

    yanacak?

    Yanar da düştüğü göz Yâkub’un gözü

    değil.

    Âvâreler ne bilsin çilenin lezzetini!

    Dişlemek ister tâze bir ceylanın etini

    En tatlı sofralardan besler felâketini

    Dokunduğu ne varsa malayânî, aşk değil.

    Bir mahfil ki duruyor bendeleriyle mazbut

    Rakkâsesi firuze, sâzendeleri yâkut!

    Bir cümbüş ki ötede, ne hazan var ne

    hudut;

    Hudutsuz sînelere bu çukur makber değil.

    Selîmî bu mahfilin sen de bir şâdı olsan

    Donakalmış zamânın sonsuz âbâdı olsan

    Aşk ki evlâ bir evlad, ona ev lâdı olsan,

    Koruyup kollamazsan bil ki felâhın değil.

    DEVR-İ DÜN-YA-LAN

    (Üzeyir AYGÖRDÜ)

    Ey ol makamı büyük gören kimse

    Nice taht viran gör kalmadı kimse

    Büyük O'dur ki verir himmetidir

    Devr-i dün-ya-lan oyalan kul kimse

    Ademin oğlu bir avuç nefs doğar

    Doysa aç gözü avuç açmaz doyar

    Çokça kazanmak çokça iyi içindir

    Değilse çukur kazma kürek dolar

    Ehl-i dünya ki ehl-i ukba bilmez

    Kesesi dolar el açıp şükretmez

    Mülkü kendinden bilen o kişinin

    Ağılında kurt yaylağında ot bitmez

    Geldin gidersin tek kulluk içindir

    Yapıp kırdınsa hep yolluk içindir

    Dön bak kaldımı okşamadık bir baş

    Defter-i amel son hesap içindir

    Ahir zamandır kaybolan bulunmaz

    Dert sahibi var dermanı sorulmaz

    Gülü unutup gülistan bozanlar

    Hal seyredenle aşk yolu tutulmaz

  • S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ

    Sayfa 41

    ANADOLU'DA

    (Kenan YAVUZARSLAN)

    Vatan ilmek ilmek, aşk desen desen

    İpimiz var bizim Anadolu’da

    Medeniyet dolup, dünyaya esen

    Küpümüz var bizim Anadolu’da

    Kardeşlik nâmına akar suyumuz

    Halay, horon, harmandalı toyumuz

    Her köyde her ilde yaşar soyumuz

    Sopumuz var bizim Anadolu’da

    Kerem’le Aslı’yı bize bağlayan

    Ferhat’ın elinde dağlar dağlayan

    Dicle, Aras, Çoruh gibi çağlayan

    Zap’ımız var bizim Anadolu’a

    Ağustos ayında vurmuşuz mühür

    Hala kıpkırmızı, taptaze zâhir

    Evvelim Malazgirt, Sakarya’m âhir

    Tapumuz var bizim Anadolu’da

    Sakarya Fırat’a eyledi çağrı

    Rumi’ye yurt oldu Konya’nın bağrı

    Süphan, Nemrut, Canik, Erciyes, Ağrı,

    Kop’umuz var bizim Anadolu’da

    Kardeşe topraktır, kalleşe balçık

    Merdâna lokmayız, namerde kılçık

    İnsanlık namına herkese açık

    Kapımız var bizim Anadolu’da

    Bosna’dan Kudüs’e Nablus’a kadar

    Tebriz’den Budin’e Rodos’a kadar

    Kırım’dan Cezayir Tunus’a kadar

    Çapımız var bizim Anadolu’da

    Daha gün doğmadan hayyâlesselah

    İmandan icazet alıyor sabah

    Her yer cami, tekke, Cem için dergah

    Yapımız var bizim Anadolu