80
Ocak / Janvier 2012 * N° 67 Haber ve duyurularınız için : +336 81 48 55 39 İlan vermek için : +336 25 94 20 29 Objektif [email protected] Fransa’da 2012’de Seçim Var Bir yandan Ermeni soykırımını inkâr yasası çıkaran Fransa, diğer yandan Yaşar KEMAL’e üst düzey nişan veriyor, öte yandan da Fazıl SAY’ın albümünü ayın ödü- lüne lâyık görüyor... Haber ve yorumlar >>>> 10, 36, 38 ve 42’de ELİT KUYUMCUSU Her türlü altın alınır ve değiştirilir Pazar hariç her gün 10:00 - 19:00 arası açık 22,18,14 ayar - set - bilezik Zincir - yüzük - künye - küpe... Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde) TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79 2005 yılında yayın hayatına başlayan gazeteniz OBJEK- TİF, altı yaşını geride bıraktı. Bu vesileyle, gazetemize her za- man teveccüh göstermiş bulu- nan okuyucularımıza teşekkür edebilmek amacıyla düzenle- diğimiz, “Her ay bir hediye” kampanyamız devam ediyor. >>>>> 30 Çekiliş Sonuçları “6. Yılımızda Her Ay Bir He- diye” kampanyamızın üçün- cü talihlilerini açıklıyoruz sayfa >>>> 30 Adem Gürsal Paris Protesto sunu yazdı sayfa >>>> 36 Eğitim Akademisi öğrencilerine verdiği bilimsel, psikolojik ve kaliteli derslerin karşılığını almaya başladı. Öğrenci karnelerinin yarısından ço- ğunda meydana gelen düzelmeler ve iyileşen notlar ümit verdi. Öğrenci, Veli ve Akademisyenler üçgeninde kaliteli eğitim vermeye gayret ediyoruz. Rheinstr. 49, 77694 Kehl - Almanya Tel : +49 - 7851 - 496 15 03 EĞİTİM AKADEMİSİ Geniş bilgi sayfa 30’da Sayfa 18’de Ayrıntılı bilgi >>>> 43’te Sayfa 42’de Sayfa 19’da 100Hediye Çeki Grup TURQUOISE 15 Ocak’ta Odyssée’de Bölgemizin en sevilen ve yetenekli gruplarından olan Mehmet KABA yönetimindeki TURQUOISE, Faruk GÜNALTAY’ın inis- yatifiyle Odyssée Sineması’nda 15 Ocak’ta bir konser verecek Prof. Dr. Server TANİLLİ Vefat Etti Türk kültür ve akademi ha- yatının önemli isimlerinden, yıllardır Strasbourg’ta yaşa- yan Prof. Dr. Server TANİL- Lİ hayata veda etti Engin ATAÇ yöne- timindeki Eco Food firması, 22 ve 22 Ocak tarihlerinde “Türkiye Günleri” düzenliyor Eco Food’dan Türkiye Günleri Her Ay Bir Hediye Kampanyası 3. Desdina Fashion Bir Fransız Klasiği... Sayfa 45’de

OBJEKTIF OCAK 2012

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Objektif Gazete Ocak 2012 Sayisi

Citation preview

Page 1: OBJEKTIF OCAK 2012

Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede

Ocak / Janvier 2012 * N° 67

Haber ve duyurularınız için : +336 81 48 55 39 İlan vermek için : +336 25 94 20 29

Objekti f [email protected]

Fransa’da 2012’de Seçim Var

Bir yandan Ermeni soykırımını inkâr yasası çıkaran Fransa, diğer yandan Yaşar KEMAL’e üst düzey nişan veriyor, öte yandan da Fazıl SAY’ın albümünü ayın ödü-lüne lâyık görüyor... Haber ve yorumlar >>>> 10, 36, 38 ve 42’de

ELİT KUYUMCUSUHer türlü altın alınır ve değiştirilir

Paz

ar h

ariç

her

gün

10:

00 -

19:0

0 ar

ası a

çık22,18,14 ayar - set - bilezik

Zincir - yüzük - künye - küpe...

Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde)TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79

2005 yılında yayın hayatına başlayan gazeteniz OBJEK-TİF, altı yaşını geride bıraktı.Bu vesileyle, gazetemize her za-man teveccüh göstermiş bulu-nan okuyucularımıza teşekkür edebilmek amacıyla düzenle-diğimiz, “Her ay bir hediye” kampanyamız devam ediyor. >>>>> 30

Çekiliş Sonuçları

“6. Yılımızda Her Ay Bir He-diye” kampanyamızın üçün-cü talihlilerini açıklıyoruz sayfa >>>> 30

Adem Gürsal Paris Protestosunu yazdı sayfa >>>> 36

Eğitim Akademisi öğrencilerine verdiği bilimsel, psikolojik ve kaliteli derslerin karşılığını almaya başladı. Öğrenci karnelerinin yarısından ço-ğunda meydana gelen düzelmeler ve iyileşen notlar ümit verdi. Öğrenci, Veli ve Akademisyenler üçgeninde kaliteli eğitim vermeye gayret ediyoruz.

Rheinstr. 49, 77694 Kehl - AlmanyaTel : +49 - 7851 - 496 15 03

EĞİTİM AKADEMİSİ

Geniş bilgi sayfa 30’da

Sayfa 18’de

Ayrıntılı bilgi >>>> 43’te

Sayfa 42’de Sayfa 19’da

100€ Hediye Çeki

Grup TURQUOISE15 Ocak’ta Odyssée’de

Bölgemizin en sevilen ve yetenekli gruplarından olan Mehmet KABA yönetimindeki TURQUOISE, Faruk GÜNALTAY’ın inis-yatifiyle Odyssée Sineması’nda 15 Ocak’ta bir konser verecek

Prof. Dr. Server TANİLLİ Vefat EttiTürk kültür ve akademi ha-yatının önemli isimlerinden, yıllardır Strasbourg’ta yaşa-yan Prof. Dr. Server TANİL-Lİ hayata veda etti

Engin ATAÇ yöne-timindeki Eco Food firması, 22 ve 22 Ocak tarihlerinde “Türkiye Günleri” düzenliyor

Eco Food’dan Türkiye Günleri

Her Ay Bir Hediye

Kampanyası

3.

Desdina Fashion

Bir Fransız Klasiği...

S

ayfa

45’d

e

Page 2: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 2

Page 3: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O

Ocak / Janvier 2012 * N° 67*Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi

/Journal mensuel d’infos,d’annonces et de publicités.

5, impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

*İmtiyaz sahibi/Edité par: FZ SERVICES SARL

*Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication:

Fahri EKMEKCI [email protected]. : 00 336 81 48 55 39

*Haber Müdürü: Ömer [email protected]

Tel. : 00 336 25 94 20 29

*Grafik-Dizayn: Ömer AYDIN

*Dağıtım/Distribution: FZ SERVICES SARL

TEMSİLCİLERİMİZHAGUENAU-BISCHWILLER ve çevresi için

Emel SARMAŞIK +33 6 47 45 77 65

SAINT-DIE, EPINAL, NANCY

ve çevresi Mustafa GÜÇLÜ

Tel : +33 6 07 61 09 24

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ

Tel : +49 1795 592 171

MANNHEIM ve çevresi: Şahismail KAYA

Tel : +49 1797 843 183

SAVERNE-SARREGUEMINES-

LUNEVILLE-BOUXWILLER-

WISSEMBOURG ve çevresi

Kemal ERGÜL

Tel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞ

Tel : +33 6 67 11 87 89

PARIS ve çevresi: Gizem KABADAYI

+33 6 30 21 45 03

VÖLKLINGEN-SAARBRÜCKEN ve çevresi

Bedreddin AKCA + 49 160 94 68 68 66

*Baskı adedi/Tirage:15000

*Baskı/Imprimé par: ROTOCENTRE, 348, rue Marcel Paul F-45770 SARAN

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse. *Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğ-raflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir./Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l ’obligation de citer le nom du journal.

*Dépôt Légal: Janvier 2012

*BANQUE POPULAIRE D’ALSACE: Code Banque: 17607 Code Guichet: 00001 N° Compte: 70214495865 Cle RIB: 61 *IBAN: FR76 1760 7000 0170 2144 9586 561 *Adresse SWIFT(BIC): CCBPFRPPSTR

TEL: +33 681 485 [email protected]

Gazete Objekti f

WINDOW TECHNIC

Page 4: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 4

Page 5: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 5

Page 6: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O

İstihdamda kadın – erkek Eşitliği

Değerli vatandaşlarım, Bir önceki yazımda sizlerle paylaştığım Avrupa Birliği Komisyonu’nun genel hedeflerine ve temel niteliklerine uygun olarak tüm Birlik üyesi ülkelerden istenen geleceğe yönelik istihdam politikalarının

çizilmesi kapsamında Fransa’da istih-dama yönelik ulusal eylem planının ana hatlarını çizen rapordan söz etmiştim.Avrupa Birliği normlarına uyum yüküm-lülüğü çerçevesinde 2009-2011 yıllarını kapsayacak şekilde Fransız İstihdam politikasının ana hatlarını oluşturan 10 temel öncelikli hedef üzerine oturtulan ve Avrupa Birliği tarafından 23 Eylül 2002 tarihinde çıkartılan mesleki eğitim ve istihdamda kadın ve erkek eşitliğinin güçlendirilmesine yönelik bir başka AB Direktifi’ni siz değerli vatandaşlarımızın bilgisine sunmak istiyorum. Anılan direktif, Fransa ve diğer Avrupa Birliği üyesi ülkelerin iç mevzuatlarında yapacakları düzenlemeler çerçevesinde kadın ve erkek eşitliğini Topluluk antlaş-masının 2. ve 3. maddelerine uygun ola-rak temel bir ilke olarak benimsemelerini öngörmektedir. İstihdama girişte, mesleki eğitimde, meslekte veya işte terfide ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinde Topluluk Antlaşmasının 141. maddesi, kadın-erkek eşitliğini vazgeçilmez bir unsur olarak

görmektedir. Bu konudaki 09 Şubat 1976 tarihli direktif, 23 Eylül 2002 tarihinde ihdas olunan yeni bir direktifle güncel-leştirilmiş ve kadın-erkek eşitliğine iliş-kin Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) içtihatlarının üye ülkelerde örnek teşkil etmesi sağlanmıştır. Anılan direktif ;

Doğrudan veya dolaylı cinsiyete •dayalı her tür ayırımcılıkla mü-cadelede ATAD içtihatlarının üye ülkelerde örnek teşkil etmesini,

İşte,cinsel tacizde dahil, her türlü •tacizin yasaklanmasını,

Özel veya kamu ayırımı yapıl-•madan, işe ilk girişte, mesleki eğitimde, çalışma koşullarının oluşturulmasında, işe son ver-mede her tür cins, ırk, menşe, gibi ayırımcılığa dayanan uygu-lamalardan vazgeçilmesini ve bu tür uygulamada bulunan kişi, işyerleri ve işverenlere karşı ağır

yaptırımlar öngörülmesini,

Özellikle, hamilelik dönemi yaşa-•yan kadınların işyerlerinde uygun olmayan koşullar altında ve uy-gun olmayan işlerde çalıştırılma-larının engellenmesini,

Kadın çalışanların doğum ve •emzirme izinlerine riayet edil-mesini ve buna yönelik işlerine son verme veya hamile kadınları işe almama gibi uygulamalardan şiddetle kaçınılmasını,

İşveren tarafından ciddi bir •nedene dayanmaksızın ayırım-cı tutumlarla işine son verilen çalışanların haklarını arayacak mekanizmaların oluşturulmasını ve sosyal tarafların oluşturacağı kontrol mekanizmalarıyla bu durumun önlenmesini öngörmek-tedir.

Sevgi ve saygılarımla.

Arif KOPUZStrazburg Bşk. Çalışma

ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

6

Page 7: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O

1915 ERMENİ OLAYLARI Osmanlı İmparatorluğu’nun son günle-rinde imparatorluk içindeki farklı uluslar (Yunanlılar, Bulgarlar, Araplar, Ermenliler, …) kendi devletlerini kurmak için silaha sarılmış, İmparatorluk ise dağılma noktasına gelmişti. Böylesi koşullarda hükümetteki İttihak Terakkiciler de kendi burjuvazisini yaratarak bir ulusa dayalı devlet kurma girişimlerini yoğunlaştırmaya ve Anadolu’da var olan Ermenilere yönelik « Tehcir » yani

sürgün politikası uygulamaya başlattı. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamalarına göre, o dönem 1.120 000 civarında Ermeni sürgün edilmiş. Suriye’ye doğru toplu göçe zorlandıklarından yollarda açlık, susuz-luk, hastalık, Türk « milis » güçlerinin saldırılarıyla ve de çeşitli bölgelerdeki Er-meni « çete » gruplarıyla yapılan çatışmalarda çok sayıda insan ölmüş. Türkiye yetkilileri 350-500 bin, Ermeni çevreleri ise 1.500 000 Ermeninin öldürüldüğünü belirtiyorlar. Bu dönemde çok acı olayların yaşandığı ve insan katliamı olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yok. Sorun bu sürgün ve katliamların merkezî ve düzenli bir devlet politikasıyla yapılıp yapılmadığıdır. Zira Türkiye (daha doğrusu Osmanlı) « genocide-soykırım »la suçlanırken, Ermeni ırkını merkezî bir devlet politikasıyla yok etmekten suçlanmaktadır. Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948’de-ki Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ndeki soykırım tanımına bakalım : Bu Sözleşme bakımından,”Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur: (a) Gruba mensup olanların öldürülmesi, (b) Grubun mensuplarına ciddi surette beden-sel ya da zihinsel zarar verilmesi, (c) Grubun bütünüyle ya da kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek, (d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla önlemler almak, (e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.” O dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun

yaptıkları bu çerçeveye giriyorsa “soykırım”, girmiyorsa muhtemelen talihsiz bir “facia” ya da “katliam” diye belirlenecektir. Her sene bu talihsiz olayların yıldönümü olarak kabul edilen 24 Nisan’da ABD Başkanı yapacağı konuşmada “soykırım” kelimesini kullanmasın diye, Türkiye çeşitli lobi gruplarına, şirketlerine milyonlarca dolar yatırmakta, değişik ülkelerde de aynı girişimleri yürütmektedir. Günümüzde 50 civarında ülke bu olayları “soykırım” olarak tanımıştır. Şimdi sıra Fran-sa’da, yarın da başka bir ülkede olacaktır. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istedikle-rinde ya da “politik yarar” sağlayacaklarını düşündüklerinde bunu kullanacaklarını hep gördük. Bu konunun bir sonuca varmamasından fay-dalanan Ermenistan ve dünyadaki Ermeni çevreleri olacak, zarar gören ise Türkiye ve yurtdışındaki Türkiye kökenliler olacaktır. Peki ne yapmalı ? Türkiye’nin hiçbir komlekse kapılmadan, olgun ve uzun vadeli bir devlet politikası geliştirerek, bağımsız uluslararası bir otori-tenin kontrolünde –Birleşmiş Milletler ola-bilir- ilgili devletlerden uzmanların ( tarihçi, hukukçu,..) katılımıyla oluşturulacak bir çalışma grubunun tarihi belge ve araştırmaları inceleyerek bir karar vermesini önermesi, hatta dayatması gerekir. Böylesi bir kuru-lun kararını da herkesin kabulu ve gereğini yapması gerekir. Böylesi bir öneriye Ermenistan ya da bazı çevreler katılmazlarsa, Türkiye doğru ve haklı girişimden dolayı “suçlu” konumunda olmayacaktır. FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ Böylesi hassas ve biçimi uluslararası kuru-

mlarca belirlenmemiş bir konunun Demokle-sin kılıcı gibi Türkiye’nin başında dönmesi-nin yanısıra, çeşitli ülke parlementolarınca kabul edilen yasalarla “Ermeni soykırımını kabul etmeyenlere ceza” yaptırımları getiril-mesi çok daha hayati bir konuyu gündeme getirmektedir: o da ifade özgürlüğudür. Evrensel bir hak olarak kabul gören “kişinin düşuncelerini yazılı ya da sözlü olarak özgür-ce belirtmesi” ilkesine ters düşmektedir. Kaldı ki bu hak ilk kez Fransa Devriminde, döne-min devrimcilerince savunularak dünyaya mal edilmiş evrensel bir hak olmuştur. Fransa anayasasınca da güvence altına alınan bu hak ihlal edilemez. Bu da Fransız parlamentosu kabul etse bile, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilebileceğini göstermektedir. Kaldı ki, hiçbir ülkede parlamento ne tarihi yazabilir ne de tarihi yargılayabilir. Bu konuda Türkiye’nin güçlü ve haklı konumda olabilmesi, kendi yasalarını ve uygulamalarını bu evrensel yasaya uygun hale getirmesiyle olanaklıdır. Son sözü konunun muhtaplarından Hrant Dınk’in kardeşi Orhan Dink’e verelim: “Onurumuzu, acımızı böyle parlamento-larda yaşamak istemiyoruz. Türkiye yakın bir dönemde aynı mantıkla 301’den Hrant’ı mahkum etti, susturamadılar, sonra da öldür-düler. Şimdi de bu yasanın aynısını Fransa çıkarıyor. Bu, insan hakları ihlalidir, ifade özgürlüğünün kısatlanmasıdır. Miliyetçilik ve ırkçılık insan hayatını karartan bir şeydir.Bu konuda politik çıkar sağlamak isteyen-lere boyun eğmemeliyiz. Ben bu toprakları öylesine seviyorum ki onun için hem oraya ( Fransa) hem de buraya ( Türkiye) isyan ediyorum.” 22/12/2011

Ce qui change au 1er janvier

De l’augmentation des tarifs du gaz à la revalorisation du Smic en passant par la restriction du prêt à taux zéro, tour d’horizon de ce qui change en ce 1er janvier 2012. Smic : Il passe à 9,22 euros brut de l’heure, soit 1.398,37 euros brut par mois.Revenu de Solidarité Active : le RSA est revalorisé de 1,7%. Il passe à 474 euros par mois pour une personne seule sans enfant.Mutuelles : elles augmentent leurs ta-rifs de 4,7% à la suite du doublement de la taxe sur les contrats de santé.Arrêts-maladie : un jour de carence

est instauré pour les fonctionnaires. Les indemnités journalières rembour-sées par l’Assurance maladie baissent pour les salaires supérieurs à 2.450 euros brut.Gaz : les tarifs augmentent de 4,4% pour les particuliers et les entreprises. Bercy, qui avait décidé de geler les prix, a été obligé de revoir sa copie sur décision du Conseil d’Etat.Immobilier : le dispositif Scellier passe de 22% à 13% pour les loge-ments neufs BBC (bâtiment basse consommation). Le prêt à taux zéro ne concerne plus que l’accession à la propriété dans le neuf. Les APL (aides personnelles au logement) sont reva-lorisées de 1%.

TVA : le taux réduit de la TVA, dont bénéficient la restauration, l’héber-gement ou encore les services à la personne, passe de 5,5% à 7%. Les cantines scolaires et les produits de première nécessité ne sont pas concer-nés par la hausse.Transports : la SNCF augmente de 3,2% le prix des billets pour les TGV, les trains interrégionaux Téoz et les trains de nuit Lunéa à compter du 3 janvier. En Ile-de-France, les tarifs des transports augmentent de 1,5%.Boissons : la taxe sur les boissons su-crées, qui doit rapporter 240 millions d’euros à l’Etat, se traduit par deux centimes d’euro de plus par canette. La taxe sur les alcools forts augmente

également.Travailleurs frontaliers :Les personnes résidant en France et travaillant en Belgique pouvaient jusqu’à présent payer leurs impôts en France. La législation belge change (et l’imposition fiscale est plus lourde en Belgique qu’en France). Pour conti-nuer à bénéficier de ce statut jusqu’en 2033, le travailleur doit pouvoir jus-tifier d’un contrat de travail conclu avant le 31 décembre, ou être au chô-mage et justifier de trois mois de tra-vail sous statut frontalier en 2011.

Lecture de contes bilingues à Hautepierre

« Valoriser la culture d’origine des enfants et sa transmission

par la lecture »

Pour la 3ème fois, la Médiathèque Jeu-nes et les associations ASTU (Actions citoyennes interculturelles) et Table & Culture, ont organisé le jeudi 1e décembre dans les locaux de la Mai-son de l’Enfance un après-midi de « lectures de contes bilingues » (arabe/français et turc/français) en présence d’Ali BAŞARAN.

Pour cette édition, trois classes de CM1/2 des écoles élémentaires Jac-queline et Catherine du quartier de Hautepierre ont été invitées, à la fois pour assister à la rencontre, mais aussi pour apporter leur plus value de ma-nière libre. Leur participation a été sollicitée en fonction de l’intérêt, la sensibilité, la volonté des classes et/de l’enseignant. Deux classes ont été très motivées pour présenter en turc et en français la chanson de Barış Manço, «mon ami l’âne», puis de la biographie de Nasreddin Hoca ce qui a permis de faire une transition naturelle entre les deux temps de lecture. Ce partenariat riche et diversifié a permis de faire connaitre et découvrir

au public des histoires traditionnel-les arabes ainsi que le personnage de Nasreddin Hoca. Celui-ci a retenu l’as-sentiment de tous les enfants grâce à ses histoires empruntes d’humour, de malice et d’intelligence. Elles ont pro-voqué des réactions très animées. La rencontre riche d’échanges a permis d’aborder indirectement bon nombre de notions comme la tolérance (ce qui est différent, doit et peut être en-tendu), l’interculturalité, la transmis-sion, le bilinguisme car les enfants ont du faire preuve d’une grande écoute ; entendre une langue qu’ils ne connais-sent pas, voire qu’ils ne maîtrisaient que partiellement, découvrir sa sono-rité et sa mélodie.

Moment de fierté, moment de par-tage : certains ont pu faire preuve de la maîtrise de leur langue maternelle, d’autres ont pu faire « entrer » leur culture d’origine durant un temps sco-laire privilégié …. Tout en riant dans sa langue et celle de l’autre par le biais de l’écoute, de la traduction, ces élèves ont pris conscience du différent, de l’autre.Texte écrit par Suna YILDIZ, mé-diatrice scolaire et interculturelle / ASTU Suna YILDIZ Médiatrice scolaire et interculturelle 13a, rue du Hohwald67000 STRASBOURG Té-léphone : 03.88.32.98.32 / Fax: 03.88.32.42.72

YAZIYORUM

Ali BAŞARAN

Eğitimci - [email protected]

7

Page 8: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 8

Page 9: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 9

Page 10: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O

MEDEST ‘ TEN FRAN-SIZ MİLLETVEKİLLE-

RİNE YEMEK

Fransa Ulusal Meclisi, Türk kökenli Fransız vatandaşları tarafından ku-rulan Paris Kültürlerarası Diyalog Platformu ve Strasbourg Işadam-ları Derneği MEDEST’in de üyesi bulunduğu Fransa Bağımsız Giri-şimciler Federasyonu’nun (FEDIF) düzenlediği dostluk yemeğine ev sa-hipliği yaptı. Geceye, iktidardaki Halk Hareketi Birliği (UMP) ve muhalefet-teki Sosyalist Parti (PS) mensubu 14 milletvekili katıldı. UMP’li milletve-killeri, ‘inkar tasarısı’na ‘hayır’ oyu kullanacaklarını açıkladı. Yemek sıra-sında bir vekil, cep telefonuyla aradığı partili arkadaşlarından tasarıya ‘hayır’ demelerini istedi.

UMP Milletvekili Michel Diefen-bacher, «Bugün burada tabusuz bir şekilde diyalog kurabiliyoruz. Oyla-nacak soykırımı inkâr yasa tasarısını üzüntüyle karşıladım. Ben oylamaya katılacağım ve mensubu olduğum UMP’nin grup kararına rağmen ‘hayır’ oyu kullanacağım.» dedi. UMP üyesi Meclis Başkanı Bernard Accoyer’nin başkanlık ettiği meclis anayasa komisyonunun hazırladığı bir raporu hatırlatan Diefenbacher, «Ben de o komisyonda yer aldım. O raporda tarihi meclislerin yazamayacağını ve bu tür yasaların Fransız anayasasına aykırı olduğunu belirtmiştik. Bu yasa

teklifine kadar UMP bu rapora hep sadık kalmıştı.» sözleriyle yasa tekli-fini eleştirdi.

Davete ev sahipliği yapan UMP Stras-bourg Milletvekili Jean Phillippe Ma-urer de, ‘hayır’ oyu vereceğini açıkla-dı: «Bugün hepimiz çok üzüntülüyüz. Ancak bu olumsuz gelişmeler bizim bu tür organizasyonlarda buluşmamı-za mani olmuyor. İhtiyacımız olan bu diyaloğun uzun süreli olması. Türkiye ve Fransa arasındaki ilişkileri daha iyi bir gelecek bekliyor. Fransa’da doğ-muş göçmen ailelerin çocukları olan sizler bu geleceği kuracaksınız.»

Açılış konuşmasını yapan Paris Kül-türlerarası Diyalog Platformu Başkanı Nihat Sarıer, «Fransa’da yaşayan Türk toplumunun bu ülkeye sağladığı kat-kılar yeterince görünürlük kazanmış değil. Bugün Türk-Fransız ilişkileri çok zor bir dönemden geçiyor. Ancak biz hâlâ buradayız. Diyalog kanalları-nı açık tutmak için her zaman burada olacağız.» ifadelerini kullandı. Avru-palı Türk girişimcileri tek çatı altında

toplayan UNITEE Federasyonu Baş-kanı Adem Kum-cu, «Avrupa’da yaşayan Türk top-lumu artık ‘kesin dönüş’ fikrini ta-mamen zihninden atmıştır. 7 yaşında Anadolu’nun bir köyünden gel-miş bir göçmen

çocuğu olarak, bugün Fransa Milli Meclisi’nde sizlere hitap etme şansına sahip oldum. Bu, Fransa’da demokra-sinin gücüdür. Bugün üzücü gelişme-ler yaşansa da, Fransa’nın geleceğini birlikte inşa edeceğimiz için umutlu-yuz.» dedi.

İnkâr kanun tasarısını değerlendiren MEDEST İşadamları Derneği Genel Sekreteri Abdurrahman Atlı, her olay-da olduğu gibi reaktif davranma devri

bitmiştir, Fransa’da yaşayan Türkler olarak bizler proaktif davanmak du-rumundayız artık. Alsace bölgesinden davet ettiğimiz bir çok milletvekili davetimize icabet etti, kendilerine mesajımizı ilettik, bütün bunlar ancak diyalog ile olur şeklinde konuştu.

Fransız Meclisi’ndeki Fransa-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Michel Di-efenbacher, Strasbourg Milletvekili Jean-Philippe Maurer ve eski Paris Valisi Andre Dupont’a iki ülke arasın-daki diyaloğun artırılması yönündeki çalışmalarından dolayı dostluk ödülü verildi. UMP Strasbourg Milletvekili Jean-Phillippe Maurer’in himayesinde gerçekleşen davetin, aynı zamanda Fransız Meclisi’nin idari amiri olan Mallié’nin özel konutunda gerçek-leşmesi konukların dikkatini çekti. Mallié, UMP içinde Türkiye karşıtı cephenin başını çeken milletvekille-rinden birisi.

Dostum !!! Psikolojisi Dostluklara ne oldu

İnsanın bu dünyada tutunmasını sağlayan, mücadeleyi anlamlı kılan biraz da dostlarıdır. Herhalde dost kardeşin kardeşidir, desek yalan söylemeyiz. Yeryüzünde “dost” olarak gördüğümüz kişiler yerine göre kardeşten daha evlâdır. Kimseden dost olmayacağını söylemek ne kadar abes ise, her önüne gelene dost gözüyle bakmak da o kadar basittir. Ayrıca dost seçilendir, onun için seçkindir; arkadaşlığınız da, yoldaşlığınız da bu kişilerin “dost” olmasıyla anlam kazanmaktadır. Dost vardır, çıkılmaz yokuşları, geçilmez uçurumları size hissettirmeden “yol” ya-par. Dost diye bildiğiniz vardır; düz yolda

ayağınızın tökezlemesine yol açmakla kal-maz, onu da sırtınızda taşımak zorunda kalırsınız. Dost “bereket” demektir. Kesinlikle bundan da dost olur mu diye kim-seyi küçümsemeyelim. Herkesin bilgisine, görgüsüne, donanımına göre dostları vardır. Değer vermediğiniz birisi başka birinin “has dostu” olabilir.

Bir insana “Dostum!” diye hitap etmek, ona kardeş diye seslenmekten daha sıcaktır. Kardeşlik seçilmeyen bir şeydir, yeryüzünde kimsenin kardeşini seçme gibi bir tasarrufu söz konusu değildir. Ne var ki dost seçilendir, özeldir. Mehmet Irmak’a teşekkürlerimi burada gön-deriyorum.

Soru - Cevap

45 senedir şiddet görüyorum, sürekli teselli edildim. Kocandır döver de sever de diye. Dayanamıyorum artık. Tavsiyeniz nedir ? Dayak atma görev haline gelmiş. Ne kadar yazık!Yapmanız gerekeni yapmanızı tavsiye ediyorum.

ÖNCE SAĞLIK

Erdinç ÜSTÜNDAĞPsikolojik Danışman / [email protected]: 0049 7851 496 15 03

10

Page 11: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 11

Page 12: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O

Sigarayı Bırakmaya Karar Verdiyseniz, Birkaç Öneri..

Kalp damar hastalıklarındaki en büyük faktörler-den biri de sigara içmektir. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında yapılan araştırmada, Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan’dan sonra en çok sigara tüketen ülke durumundadır (Le tabac, rapport de synthèse, eurobaro-mètre, commission européenne, mai 2010).

Bu durum Avrupa’da yaşayan Türkler arasında da gözle-nebiliyor. Bu yazımda sigarayı bırakmak isteyenlere birkaç öne-ride bulunacağım. Eğer siz, sigarayı bırakma aşamasına geldiyseniz, bes-lenme alışkanlıklarınızı yeniden bir gözden geçirmeni-zde fayda vardır. Bu dönemde, sağlıklı beslenmek çok önemlidir.

Sigarayı bıraktıktan sonra, yediklerinizin tatlarını daha güzel alacaksınız. Dolayısıyla da, fazla yeyip, kilo alma ve kolesterol sorunu olabilir (yüksek kalorili besin tüketildiğinde).

Sigara dumanında oksidan maddeler olduğu için, vücudunuzda serbest radikal oluşuyor. Bu nedenle, antioksidan vitaminleri çoğunlukla tüketin ( Genel-likle A, C ve E vitaminleri, et, balık yağları, meyve, sebze, zeytinyağında blunur). Bol vitamin almak için, günde toplam 5 porsiyon meyve ve sebze tüketin. Bunu kolayca başarabilirsiniz.

Öğlen yeşil fasülye yemeği ( benzeri sebze ağırlıklı), 1 meyve, akşam da çorba, salata ve bir meyve tüketirseniz, toplam 5 olur. Her ne kadar koku sorunu olsa bile sağlığınız açısından yemeklerinize sarımsak, soğan katmanızı tavsiye ederim. Besinleri yavas yavaş, tadını alarak tüketmeye bakın. Evinizde, arabanızda, büronuzda atıştıracak yüksek ka-

lorili besinler (çikolata, şeker…) bulundurmayın. Eğer kahve içtiğinizde sigarayı aratıyorsa, kahveyi azalt-maya bakın. Çay, taze meyve suyu için. Az değişiklik için, meyve çayları da tüketebilirsiniz. Yemek yerken, porsiyonları azaltın, yemeklerinizi müm-kün olduğu kadar yavaş yemeye çalışın. Unutmayın ki tokluk hormonları, midemizden beynimize gelene kadar, en az 20 dakika gerekmektedir. Bu nedenle çabuk yerse-niz, tokluğunuzun farkına varamazsınız.

Ayrıca sigarayı bıraktıktan sonra da kabızlık so-runu olabilir ; düzelmesi için, bol su içmenizi öne-ririm. Arada, kepekli ürünleri tercih ediniz. Kuru meyve (erik, incir gibi) tüketin. Bağırsaklarınızı çalıştırmak için, yürüyüş yapmak iyi gelecektir.

İlk günlerde, sigara içme isteğinden kurtulmak için, aşırı yemeği önlemek gerekir. Yemek “isteği” ile “fiziksel açlık” arasındaki farkı öğrenmeye çalışmak önemlidir. Bir meyve veya şekersiz süt ürünü tüketebilirsiniz. Unutmayın, tıpkı sigarayı bırakabildiğiniz gibi, bu geçişi de kontrolünüz altında tutabilirsiniz.

Tüm okurlarımın sağlıklı ve dumansız bir 2012 yılı ge-çirmelerini dilerim.

TÜRKİYE’DEN HAKİMLER VE SAVCILAR

STRASBOURG’DAYDIHaber ve fotoğraf : Murat V. ERPUYAN Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreter Yardımcısı Engin Durnagöl başkanlığında Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen hakim ve savcılardan oluşan 24 kişilik bir grup Strasbourg’a gelerek Avrupa Birliği ve de özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde bilgi alış verişinde bulundular.

Türkiye kökenli Bavyera (Almanya) Avrupa Parlamen-teri İsmail Ertuğ’un girişimi ile gerçekleşen bu gezinin ilk çalışma günü 15 Aralık Perşembe sabahı hakimler ve savcılar AB Parlamentosu’nun bir oturumunu izleyip, İsmail Ertuğ ile sohbet ettikten sonra AB’nin işleyişi konusunda bilgi aldılar.

Öğlenden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne geçen heyet burada kendilerini yakından ilgilendiren konularda bilgi edinip, görüş alışverişinde bulundu. Türkiye’nin de kuruluşundan beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan ve 1950’de Roma’da imzaya açılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasını denetleyen bu yüksek yargı organının

birincil « müşterilerinden » biri Türkiye. Bugün 47 ülkenin üye olduğu Avrupa Konseyi’nin bünyesinde barındırdığı bu yüksek yargı organıyla İnsan Hakları konusunda evrenselleşen kararların alındığı, iç hukuk düzeninin üzerinde bağlayıcı kararlar veren uluslararası bir kurum.

Kurumun kıdemli hukukçularından Fatoş Aracı heyete hoşgeldiniz konuşmasının ardından kurumun işleyişi hakkında bilgi verdi. İç hukukta yargının Sözleşme’nin içeriğini dikkate aldığı ölçüde Türkiye’den gelen dosyaların azalabileceğinin altını çizerek, bu tip toplantıların yararına vurgu yaptı. 2010 esas alındığında kurumun elindeki dosyalarının üçte biri Türkiye kaynaklı !

16 Aralık Cuma günü tam gün çalışan heyet Sözleşme’nin « yaşam hakkı » (2. madde), « işkence yasağı » (3. mad-de), « özgürlük ve güvenlik hakkı » (5. madde), « adil yargılama hakkı » (6. madde) ve « ifade özgürlüğü » (10. madde) alanlarında Mahke-me’nin görüşü ve içtihatları konusunda bilgi edindi. Bu maddelerle ilgili konularda basında birçok şey okuya-

biliyoruz. Her ne kadar Türkiye Mahkeme’nin en çok « uğraştığı » ülkelerden olsa da İngiltere’den Fransa’ya birçok ülke çeşitli konularda mahkum olmuş. Bir iki çarpıcı örnek vermek gerekirse Belçika sahte pasaportlu olduğu gerekçesiyle beş yaşındaki bir çocuğu iki ay mülteci kampında tutmaktan yargılanmış, Romanya ise üç sene boyunca sigara içilen bir hücrede sigara içmeyen birisini tutmaktan… Bir sonraki günü de Strasbourg gezisiyle geçiren heyet Türkiye’ye dönüşünde burada edindiği bilgilerden sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi konusunda daha da duyarlı davranarak Türkiye’den gelen dosyaların azalmasına katkıda bulunabilecek.

Fransa Fameck Belediye Meclis üyesi Ahmet ŞAHİN istifa etti..

Haber : Ziya BAYINDIR

Fransa’nın Fameck şehrinde Belediye Meclis üyeliği yapmakta olan Ahmet ŞAHİN, son Ermeni yasa tasarısı sonrasında, bu görevinden istifa etti. İstifa gerekçesini açıklayan dilekçesini ekte okuyacağınuz ŞAHİN, « Belediye Meclisi’nden is-tifa etmem önümüzdeki dönemlerde siyaset yapmam anlamına gelmez » dedi.

İşte Ahmet ŞAHİN’in istifa dilekçesi :

Sayın Michel Liebgott Fameck Belediye Başkanı ve Moselle Milletvekili Konu: Belediye Meclisi’nden istifa Sayın Başkanım, Bildiginiz üzere son günlerde sözde Ermeni katliamını inkâr yasası konusu uzun süredir her ortamı işgal et-mekte.

Üyesi olduğum ve sizin de milletvekili olduğunuz Sosyalist Parti bu süreci boykot amaçlı oylamalara katılmadı. Ancak ben bunun fikir ve görüşlerimizi sa-vunmamak için bir sebep olduğunu kabul ediyorum.

Ayrıca, partimizin sözcüsü Benoît Hamon ve önümüzde-ki cumhurbaşkanlığı seçimindeki adayımız François

Hollande bu yasa tasarısına karşı olumlu görüşlerini açıkca ifade etmişlerdir. Bu durumda, böyle bir kararı kabul etmem söz konusu olmadığından, üzülerek Belediye Meclisi’nden istifamı sunuyorum. Diğer Meclis üyelerine kararımı iletmenizi rica ediyo-rum.

Selamlarımla,

Ahmet Şahin

( Fransa – Fameck Türk Fransız Dostluk Derneği / CCMTF - Responsable Lorraine GSM +33 (6) 88 20 88 76 )

12

Ayşegül YOLBeslenme Uzmanı - DiyetisyenCentre de réeducation cardiologique et

pneumologique de Franche Comté.

Page 13: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O

Umut..Ne güzel, ne anlamlı bir sözcük…Galiba, hayatı yaşayabilmemizi kolaylaş-tıran, en çekilmez zamanlarımızda bize güç ve derman veren, zorluklara dayan-mamızı sağlayan bir duygu umut.Diğer bir deyişle, eğer umut olmasaydı, yarınlardan umudumuz bulunmasaydı ; hayat katlanılmaz, günümüz zehir, dün-yamız duman olurdu.

Burada belki de empati yapmak gere-kecek ( gâvur kelimelerini sevmeyenler için, kendini başkasının yerine koyup düşünme diyelim buna isterseniz ) ; bir an için hapiste, hastanede, işkencede, savaşta, çatışmada, umarsız bir durumda olan biri gibi düşünün kendinizi.

Çaresiz olduğunuzu, sorunun üstesinden gelemediğinizi, labirentte kaybolduğunu-zu düşünün…Ne yapacaksınız ?Ne yapabilirsiniz ?Tabii ki direnecek, dayanacaksınız. Ama nasıl ?Umutla..Umut sâyesinde..Umarak…

Bu beter anların elbet geçeceğini, gece-nin sabaha gebe bulunduğunu, kışın so-nunun ne de olsa bahar olduğunu bilecek, bu bilincinizi de umudunuz aracılığıyla bileyeceksiniz.Yoksa, dayanamazsınız…Acıya, kana, işkenceye, ihanete, arkadan vurulmaya, gözyaşına, çocuk ölümlerine dayanmanın tek yolu bunların hep geçici

olduğunu bilmek, kısa çöpün uzun çöpten hakkını alacağı umudunu taze tutmak, « Yarınlar bizim » diye bağırabilmektir.Kısacası, umudu tüketmemektir…Umut tükenmediğinde ancak karşı koya-bilirsin zorluklara, kıyımlara, haksızlıkla-ra, satılmışlıklara, vicdansızlıklara.Umut tükenmediğinde savaşım gücü bu-labilir, tekmil puştluklara karşı durabilir, hakkını savunabilir, gelecek günlere gü-ven duyabilirsin.Umut tükenmediğinde gülüm…

İnsanoğlu aslında hem çok dayanıklı hem de çok kırılgan.Hem duygusal hem fiziksel anlamda yani..

İyi zamanlarda, mutlu günlerde, neşeli anlarda belki umuda gereksinim duyma-yız ; ya da, duymadığımızı zannederiz, çünkü ne de olsa bir müşkülat yoktur önümüzde.

Ya kötü durumlarda ? İşler iyi gitmedi-ğinde ? Çamura bulandığımızda ?O zaman umuda sarılırız işte ; adeta ana karnındaki bebeği hayata bağlayan kor-

don gibi, umudun ipine sarılırız.Merdivenler o iple çıkılır, kuyulardan o ip bizi kurtarır, sel sularının bizi sürükle-mesini o ip önler.Aksi, zaten o ipin darağacında boğazımı-za dolanmasıdır ki, aman aman, ağzınız-dan yel alsın…

Aslında, şöyle bir hayalini kurduğu-muzda görüp anlarız ki, yaşanası dünya demek, umuda gerek kalmayan bir dünya demektir.Ne güzel olurdu savaşlar olmasa ; kötü-lükler, zifiri karanlıklar, insanın insana hükmetmesi ve onu sömürmesi olmasa, değil mi ?

O gün düğün-bayram olur, o gün tüm insanlık bir ağızdan barış türküleri söyler, o gün çocukların sımsıcak gülücükleri dünyamızı ısıtıp aydınlatırdı işte.O gün umuda ihtiyaç duymazdık artık ; umudumuz gerçeğimiz olmuş olurdu.Öyleyse, o günlerin umuduyla diyelim son söz olarak.Bizim umudumuz da bu olsun…

Kısa Kısa...Dünyada ve ülkemizde çok kötü olaylarla geçen bir 2011’in ardından, şimdi artık yepyeni umutlarla gelen bir 2012 ile birlikteyiz.Dilerim, bu yeni yıl herkese, tüm insanlara ve insanlığa sağlık, barış, huzur, özgürlük, adalet ve mutluluk getirsin...

Avrupa’daki gündemin şu sıralar en önemli maddesi galiba Fransa’daki Ermeni yasası.Bu konudaki takınılacak pozisyon aslında çok net : herhangi bir ülke parlamentosunun, hele ki doğrudan kendisini ilgilendirmeyen tarihsel bir hususta, bir yasa çıkarması sadece ve sadece abestir! Gerekçesi ne olursa olsun; ister iç siyasal manevralar ( bu-

rada Ermeni oyları ), ister diplomatik kıvırtmalar ( AB’ye girmek isteyen Türkiye’nin ayağına bir pranga daha ), isterse çaptan ve gözden düşmüş bir iktidar ve onun başının son çırpınışları ( Sarkozy mesela ), sonuç değişmez.Bunun üstüne, bir de, Fransa’nın özgürlüklerin beşiği olan ülke imajını ekleyin, bir yasayla bir konuda şöyle veya düşünmenin yasaklanıyor bulunması akılalmaz bir olaydır. Bura-da, bu yasayla, Fransa kendini küçük düşürmüştür.Umalım ki Senato bunu geri çevirsin; olmazsa Anayasa Mahkemesi ya da en sonunda AİHM bu ayıba bir son versin...

Ülkemizde de pek iyi şeyler olmuyor gibi..Yıllar geçtikçe demokrasi ve özgür-lükler alanında işler daha iyiye gi-decek, tarihin akışı bu yöndedir diye düşünürken; bakıyoruz ki tutuklama-lar, insafsız tutukluluk süreleri, muha-lefeti sindirme çabaları ve her türden

karşı görüşe tahammülsüzlük almış başını gidiyor. AİHM’ndeki rekorumuza ilaveten, şimdi de içerde en çok gazetecisi olan ülke “yarışması”nda birincilik kür-süsüne çıkıverdik.Bu da, ileri demokrasi döneminde, bizim utancımız olsun...Diyelim ki biz böylesi uygulama-lara alışığız, acı patlıcanı kırağı çalmaz; ama, diğer yandan, örneğin Fransa’ya özgürlük dersi vermeye kalkıştığımızda, elalem bize “Siz önce kendi işinize ve içinize bakın” derse, ne yanıt vereceğiz ?Galiba, çuvaldızı kendimize batırmak, pislikleri halının altına süpürmekten vazgeçmek devri geldi çattı.Haydi hayırlısı...

İnsan, hele ki yeni bir yılın başlangıcında, umutlu ve mutlu, iyim-ser olmak istiyor. Bu, çok insanca bir duygu...Ama, gerek ülkemizdeki, gerekse Avrupa ve dünyadaki gidişat hiç de

içaçıcı değil gibi.Bırakn bir tarafa –belki de- önlene-mez doğal afetleri, yıkım ve belâları; insanın insana yaptığı zulüm, sömürü, baskı, işkence neden giderilemez ki ?Neden sürüp gider açlık, kıtlık, anlamsız ve zamansız ölümler, ha-pisler, işkenceler, baskı rejimleri, hoşgörüsüzlük ?Yalnızca bir kere yaşanılan bu kısacık ömürler neden boşu boşuna tüketilir ?Nedir istediği muktedirlerin ? Dünyanın tüm gücü, erki, malı-mülkü kendilerine verilse ne olacak; hepsinin sonu da, tıpkı diğer insanlar gibi, yen-leri olmayan bir beyaz gömlek değil mi?O zaman nedir bu hırs, tamah, doymazlık, açgözlülük, tüketim çılgınlığı, savaş çığırtkanlığı ?Ne uğruna ?...Baştaki dileğimizi yineleyerek bitire-lim bu ilk yazısını 2012’nin..Hepinize iyi seneler...

Ayın SözüYalancının cezası kendisine inanılmaması değil, onun

kimseye inanmamasıdır. -Bernard SHAW-

Dörtlükler« Yağlığa nakış, nakışa ipek / Üstada hüner, hünere emek /

Levni’ye güzel, güzele döşek / Döşeğe yorgan ne güzel uymuş »

AnektodlarBen yılbaşlarını hep Anneannem’le kutladım gençliğimde. O yıllarda yatılı okulda okur, ailemden uzakta olurdum. Yılbaşı tatili için, haf-ta sonları olduğu gibi, Anneannem’e gider, onunla ve dayılarımla ka-lırdım. Eğer dayımların bir programı varsa da, Anneannem’i yalnız bırakmamak için, onunla başbaşa oturur, kuruyemiş-meyve eşliğinde televizyon izlerdik.Yıllar sonra evlenip Fransa’ya yerleştiğimde bu durum değişti tabii ki

ama, bir yılbaşı diğerlerinden epeyce ayrıydı yine de : çok yakın otu-rup çok içli-dışlı görüştüğümüz yeğenimiz Aylin tam da yılbaşı gecesi apandisit nedeniyle hastaneye kaldırılmış, ben de ailesiyle birlikte bu çok sevdiğim yeğenimi yalnız bırakmamıştım.Aylin’in, ameliyat ünitesine giderken son bir kez geri dönüp gülümse-meye çalışan gözlerle bize bakmasını, o gün bugün hiç unutamadım.Umut vardı o bakışlarda; güven duygusu, teşekkür, sevgi ve sevecenlik vardı...Hepinize iyi yıllar diliyorum...

Okunası Kitaplar “Türkiye’nin Yakın tarihi”

-İlber ORTAYLI- Timaş Yayınları

AZICIK

Fahri EKMEKÇİ[email protected]

Söylenesi Türküler / Şarkılar Arkadaş

Bir kıvılcım düşer önce büyür yavaş yavaş Bir bakarsın volkan olmuş yanmışsın arkadaş Dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardaş Bu en güzel bu en sıcak duygudur arkadaş

Ortak olmak her sevince her derde kedere

Ve yürümek ömür boyu beraberce el ele

Olmasın o ta içten gülen gözlerde yaş Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş

Evet arkadaş; kim olduğumu, ne olduğumu Nerden gelip, nereye gittiğimi sen öğrettin bana. Elimden tutup, karanlıktan aydınlığa sen çıkardın Bana yürümeyi öğrettin yeniden El ele ve daima ileriye

Bir gün.. Bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile Biliyorum, hiçbir zaman ayrı değil yolla-rımız Ve aynı yolda yürüdükçe Gün gelir ellerimiz yine dostça birleşir Ayrılsak bile kopamayız...

Olmayacak o ta içten gülen gözlerde yaş Birgün gelip ayrılsak bile seninle arkadaş

-Melike DEMİRAĞ-

Yazı Köşesi

(h)aykırı-yorumHakan KAYA

13

AlıntılarGer derse Fuzuli ki « güzellerde vefâ var »

Aldanma ki şair sözü elbette yalandır

Page 14: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O

İş ArıyorumFırın ustasıyım ; ekmek, etli pide, lah-macun, pizza, simit, açma, su böreği, kuru pasta ve benzerleri konusunda

ustayım. Tel : 07 86 93 32 36 ( Ciddî olanlar arasınlar lütfen )

Satılık Garaj ve EvSte Marie Aux Mines’de, 146 rue Clemenceau ardesinde bu-lunan Garage du Col satılıktır. Toplam 1 650 m2 : Atölye 280 m2 + Ev 130 m2 + Ön park 700 m2 + Bahçe 500 m2. Garajda Kabin + Boya Laboratuarı + Ta-mir için tüm araç gereçler tamamdır. Ekipman yeni, garaj ve evin bütün tamiratları yapıldı, her şey yeni.7 000 nüfuslu kasabadaki tek garaj. 20 yıllık tecrübe. Müşteri sorunu yok. Sağlık nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 89 58 79 07 06 80 14 33 89 TRANSPORT VE LIVRAISON İŞİ ARIYORUM

ALSACE BÖLGESİ ‘NDE TRANSPORT / LIVRAISON İŞİ ARIYORUM. FRANSA’DA 9 PLACE 3.5 TON ARAÇ KULLANMA PERMIS 1988 VAR BİRTAT DÖNER KEBAP DAĞITIM, MC CAIN

FRITES, SIMEXAL PARIS GİBİ YERLERDE ÇALIŞTIM. HAZIR DÖNER, FRITES VE TRANSPORT TECRÜBEM VAR. FRANSA

DIŞINA DA GİDEBİLİRİM. GECELERİ DE ÇALIŞIRIM. TEL : 06 46 59 42 93

Satılık EvlerStrasbourg’a 20 km uzaklıktaki Marlenheim’ın merkezinde sahibinde acil satılık.

405 m² üzerinde iki sokaktan girişi olan ve yeni inşa için tüm olanaklara sahip olan evler, Bas-Rhin bölgesinin gözde yerleşim merkezlerinden biri olan Marlenheim’ın merkezinde Rue du Noyer ile Place

de la Liberté sokakları arasında bulunmaktadır.

Onarılması veya tümüyle yeniden yapılması halinde şu anki değerini en az ikiye katlayacak müstakil evler, alacaklar için ileriye dönük iyi bir yatırım olabilir.

Satış fiyatı 250.000 €. + noter giderleri. İletişim : 06 12 23 01 70

Güveninizin Eseri PROCOMM

www.procomm.frMr. Chenel A.

TEL.: 06 68 09 58 80

Le spécialiste des commerces, Café, Restaurant, Sandwicherie, Boulangerie, Boutique etc.

Affaires en Liquidations10 000 € à 40 000 €

Département de la Moselle et Meurthe & MoselleBoulangeries Restaurants Cafés

Yeni Yerimize Taşındık ! Centre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille - 57000 METZ

14

Satılık fond de commerce + Mur

Haguenau’da, çok işlek caddede, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan SOFRA RESTAURANT fon ve/veya mülk olarak

satılıktır.200 metrekare, içerde 85 + terasta 30

kişilik yer, odunlu fırını var, profesyonel yepyeni malzeme.

Tel : 06 21 05 03 43 / 03 88 80 90 57

İş ArıyorumAğır vasıta şoförüyüm, 5 yıllık tecrü-bem var. Bir firmada da çalışabilirim.

Tel : 06 10 76 84 64 / 03 88 92 07 53

Fond a vendre Boulangerie – Patisserie –

Salon de the30 places, 140 m2, matériel récent, plus un véhicule neuf, dans quartier Europe

à Obernai. Prix : 150 000 € Tel : 06 75 13 28 53

Satılık Fond de CommerceMulhouse’da bulunan Au Soleil d’İstanbul isimli restaurantın fonu

satılıktır. 70 kişilik + 70 kişilik teras. İyi işler durumda, müşterisi hazır, lisenin ve iş alanlarının olduğu bölgede. 3-6-9 kira kontratı

2008’in 7. ayında yenilendi. Kirası 864 € ( şarjlar hariç ). Fiyatı : 115 000 € ( tartışılabilir ).

Tel : 03 89 32 26 80

Satılık Fond de CommerceTuristik Obernai şehrinde, 40

kişilik, müşterisi hazır, işlek yerde bulunan, 100 m2’lik dönerci,

tüm malzemesiyle birlikte satılıktır.

Tel : 06 08 84 11 77 / 03 88 50 31 38

Satılık Bar – PMU – SnackHaguenau’da, işlek cadde üzerinde, müşterisi hazır,

200 m2 .Ciddi olarak ilgilenenlere

tel : 06 17 40 32 14

Satılık ArabaSnack kamyoneti olarak kullanılan, havalandırmalı, buzdolap-lı, 2 adet fritözü ile plağı ve ızgarası olan, 1989 model ve 250 000 km.’deki kamyonet satılıktır. Fiyatta anlaşılabilir.

Tel : 06 13 71 34 21

Aşçı Aranıyor

Türk mutfağından anlayan, işinde titiz, tecrübeli ve ciddî olarak çalışacak aşçı aranıyor.Tel : 06 13 71 34 21

Page 15: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O

Brumath’da Satılık Fonds de Commerce : Döner Dükkani

Ana cadde üzerindeki Döner Dükkanı satılıktır. İyi işler durumda ve müşterisi hazırdır.

Tél : 06 73 53 15 56

Satılık fond de commerce Döner + Oyun salonu

Molsheim’da, Merkez Tren İstasyonu’nun hemen yanında, işlek yerde, müşterisi hazır, 150 metrekarelik dönerci + oyun salonu + 25 metrekare

cave, iş değişikliği nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 90 40 90 98

Marangoz YILDIRAYHer türlü marangozluk işiniz itina ile yapılır.

Arayın, memnun kalacaksınız !Tel : 03 69 78 51 74

Kiralık İşyeri - Depo

Strasbourg’un yanıbaşındaki Reichsett’te (67116), 1 rue de l’Artisanat adresindeki 360 metrekarelik, her işe müsait işyeri / depo kiralıktır.

Ciddi olarak ilgilenenler için tel : 03 88 29 14 84

15

KÜÇÜK İLANLARINIZI BU

SAYFALARDA DEĞERLENDİRİN

Normal küçük ilan : 25€

Resimli veya renkli çerçeveli : 50€

Satılık veya Kiralık Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl Neumehl’de bulunan, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan istasyon ve imbiss, tüm malzemeleriyle birlikte satılık veya kiralıktır.

Tel : 00 49 / 170 73 073 77

Satılık İŞ YERİ Fond de commerceBesançon'da Restaurant, 120 m2 ( 90 m2 / 44 kişilik + 30 m2 / 20 kişilik ), 24 kişilik teras, klimalı ve su arındırıcılı, şehir merkezinde, yaya yolu üzerinde, lise-kolej ve hastane yakınında, kısa süre içinde yakına ticaret merkezi açılacak, fiyatı 200 000 € anlaşılabilr.

Tel : 06 89 27 22 96

SATILIKFonds de commerce

Mulhouse şehir merkezinde satılık Ephese Döner. 45 kişilik terası, 80 kişilik salonu bulunan + lisans (4)

Tel : 06 98 80 28 64 ( Saat 14’den itibaren ciddi olanlar

arasın lütfen )

SATILIKFonds de commerce

Brumath'da, tam merkez'de, ana cadde üze-rinde, müşterisi hazır, tüm malzemeleri yeni,

iyi çalışan ve çevresinde otopark alanı olan döner dükkanı yalnızlıktan dolayı acilen

satılmaktadır. (30m²)Kira: 600€ TTC Charges dahil. Fiyat: 55000€

(fiyatı konuşulabilir).Tel: 06.09.30.36.95

Satılık fond de commerce

Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de bulunan La Feuille d’Or isimli market sağlık sebebiyle satılıktır. 80 m2, tüm malzemesi tamam, çok iyi cirosu var, teras,

meyve ve sebze için raflar, kirası 625 € ( changes dahil ).

Tel : 06 79 37 12 47 03 89 89 95 50

ELEMAN ARANIYORBilgisayar ve cep telefonu deblokajından anlayan eleman

aranmaktadır.İş için ilgilenenlerin, Yılmaz Saz Evi, 14 Rue Faubourg

National 67000 Strasbourg adresine şahsen başvurmaları ya da 03 88 52 07 67 nolu telefonla irtibata geçmeleri

rica olunur.YILMAZ SAZ EVİ STRASBOURG

SATILIK ÇOK TEMİZ SNACKBISCHWILLERDE, ŞEHİR MERKEZİNDE, İŞLEK YERDE, MÜŞTERİSİ HAZIRPIZZERIA 1.SINIF MALZEME SÜPER MEKAN MASRAFSIZ 100M2 ARTI 20M2

TERAS.YALNIZLIKTAN SATILIKTIRFİYAT : 62 000 € OTOMOBIL İLE TAKAS DA MÜMKÜN

TEL : 06 65 67 23 78

Mulhouse’da Satılık fonds de commerce

45 m2, 30 kişilik oturma yeri, Cezaevi ve Mahkeme’ye, Allo-

cation Familial’e çok yakın, işlek yerde, müşterisi hazır, 7 yıllık

döner dükkânı ailevî nedenlerle satılıktır. 55 000€ (à débattre)

Kirası : 700 € Tel : 06 33 97 12 55 / 03 89 59 39 20

Satılık Retouche AtölyesiColmar’da bulunan, çok iyi çalışır durumdaki, 17 senelik, 58 m2, tam şehir merkezin-

deki rötuş atölyesi sağlık sorunları nedeniyle satılıktır.

Kirası : 430 € Tel : 06 81 77 74 17 veya 03 89 24 52 95

Satılık Sandalye Kılıfı

Tüm düğünler, özel günler ve or-ganizasyonlar için, kaliteli, hazır

sandalye kılıfları satılıktır.

Tel : 06 20 61 67 14 / 06 17 77 65 10

SATILIK Fond de commerce Restaurant Strasbourg Grand rue’de, çok işlek, yaya bölgesinde, müşterisi hazır, yüksek cirolu, 20 kişilik + 26 kişilik

terası olan restoran satılıktır.Restoranın bitişiğindeki fırını da satın almak mümkündür.

Tel : 03 88 21 81 06 ( 11h00 – 23h00 arası )

Kuaför aranıyor

Brevet Professionnel’i olan kuaför aranmaktadır.Ciddî olarak ilgilenenler için irtibat : 06 11 47 86 31

Page 16: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 16

SATILIK RESTAURANT SNACK ( Aux Saveurs d’Anatolie )

Code postal : 67700 Surface : 120 m2 Prix : 32 000 €Cède droit au bail pour un restaurant-snack situé au centre ville de Saverne.Fonds neuf, cuisine profession-nelle équipée. 2 salles, une de 32 places assises et 2ème, privée, de 10 places. Loyer 1000€ TTC.Sans frais d’agence, prix à débattre.

Contact : 03 88 71 95 42

Vends Fond de Commerce en activité depuis 2003Alimentation générale fruit légume – boucherie. Point chaud fabrication

pain (Matériel 18 mois - EDF tarif jaune) 1 Chambre froide (+4°C) 80m3 / 1 Chambre de congélation (-25°C) 40m3 / 1 Chambre Froide (+0°C) 8m3 Matériaux en très bon état, magasin équipé de vidéo surveillance.

MATERIAUX-Gérbeur électrique -Transpallette électrique -Transpallette manuel -Uti-litaire VITO année 2006 -Chauffage air pulsé-gaz et magasin climatisé.-Bureau en hauteur -WC -Quai de déchargement -20 places de parkings

privésBON CHIFFRE D’AFFAIRE, RESULTAT POSITIF, LIBRE DE SUITE

Ancun travaux à prévoir Loyer 3100€ HTFond de Commerce 385 000 € à débatttre Possibilité de vendre les murs

avec appartement type F6 et les murs d’un Restaurant rapide sur le même terrain.

Contact uniquement par téléphone: 06 07 53 67 00

Satılık dükkân + stüdyoKoenigshoffen’de, toplam 186,5 m2 tutan 2 dükkân + 1 stüdyo, içinde kiracıları

hazır, iyi durumda, 900 € aylık kira geliri. Fiyatı : 135 000 € ( tartışılabilir )Tel : 06 184 184 28

Satılık fond de commerceMarmoutier’de vend fond de commerce très propre. 50 000 € à débattre.

Equipé Döner kebap.Tel : 06 70 14 84 45

Sahibinden Satılık Yazlıkİzmir Karaburun Mordoğan’da, denize sıfır, 7 odalı, temiz yazlık satılıktır.

Tel : 0090 532 232 13 32

Kiralık veya Satılık LokalLocal pro de 36m² en plein centre ville de Mutzig avec possibilité de se garer à 20m au parking de la maire ( gratuit), il comprend un wc séparé, chauffage individuel électrique, et un point d’eau, 2 vitrines de 2m de long sur 1,80 de hauteur, carrelage au solKiralık fiyat 400 euro + charge 25 euro

Satılık fiyat 70 000 euro

Tel : 06 48 19 39 84

Page 17: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 17

Yeni Yılınız Kutlu Olsun

Page 18: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 18

Yeni Yılınız Kutlu Olsun

Page 19: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O

GEÇEN GÜN

ÖMÜRDENDİR (ORTA YAŞ SENDROMU)

Bir yıl daha gidiyor ömrün koşu bandından. Zaman, sihirli lambadan cüce olarak çıkıyor artık. Hayatımızın bahçe kapısından bir bir gidiyor ebeveynler; babalar, anneler, dayılar, halalar... Orta yaşlarda olanların, ortak olarak yaşadıkları kesişim noktaları bu belki de. Ömrümüzün tarlasında, elinde orak, zaman biçiyor durmadan olgunlaşan başakları. Ol-madik bir zamanda gelen telefondan ödümüz kopuyor, kalbimiz hızla çarpmaya başlıyor. Belli bir yaşa kadar hayatın bize göstereceği düşlerle, umutlarla süslenmiş resmi hayal edip sevinçle, heyecanla kalbimiz çarparken, şimdi hayatın ansızın gözümüze soktuğu, soğuk renklerle boyanmış ölüm resimleriyle kalbimiz sıkışıyor.

Ölümle yaşam arasındaki köprünün ortasını geçip, ölüm tarafında yol almaya başladık bile. Ve tam da bu noktada; birçok şeyi yaşamış, doymuş, tad alma duygusu hissizleşmiş, hayata karşı borçlarını ödemiş, alacağı vereceği kalmamış bir dönemde nedense hayata sarılmak, onun yakasından tutunup sallanmak boşluğa doğru acayip bir tad veriyor doğrusu. Dinlediğin bir müzik, seni günlük yaşamın sıradanlığından uzaklaştırıyor, okuduğun bir kitap yeni bir macera oluyor. Kuş olup uçmak istiyorsun işte, göçmenlik ru-hunun derinliklerine öylesine işlemiş ki, sanki göçtuğun yerde yeniden doğacakmışsın gibi bir his. Yeniden çocuk olacakmışsın gibi bir his... Ve tanımlanmış «hayat» izlerini arıyorsun: «Bir yaşam öyküsüne katlanamayacak kadar uzun, Bir gülümseyişe, bir kıpırdanışa, bir dokunuşa

kadar vakit ayıramayacak kadar kısa!» Hayat,«Gerçekleri sırtlayıp taşımayacak kadar ağır, Bir kuşun kanadına konup ta ona bile hisset-tirmeden uçabilacek kadar hafif...» «Kendini oluşturabilen her büyüyü, her cazi-beyi, her rengi Yürekler hoplatabilecek kadar, parlak ve gü-zel! Gözlerimizi acılarla ve hüzünlerle, ayrılıklarla, ölümlerle buluşturduğumuzda Sadece iki renk gri ve siyah! Hayat aslında bir muamma!!! Bir çelişki!!! » 2012 yılı bana bu duyguları çağrıştırdı... 01/01/2012

ECO FOOD Firması 21 ve 22 Ocak’ta

Türkiye Günleri Düzenliyor

Alsace Bölgesi ve Strasbourg’un tanınmış marketlerinden olan ECO FOOD firması, 21 ve 22 Ocak tarihlerinde “Türkiye Gün-leri” düzenleyecek.Bu konuda, firmanın sahibi Engin ATAÇ’tan şu bilgileri aldık :“Bize çok yabancı müşteri geliyor ve bu yönde talepler oluyor. Bu tür bir şenliği ilk olarak, geçtiğimiz Aralık ayında Portekiz-liler için uyguladık; o toplum bunu çok sevdi, beğendi, uygun buldu ve mutlu oldu.Biz de dedik ki bunu şimdi de Türkler için yapalım. Zaten bu amaçla epey istek de gel-meye başlamıştı neden bizim için yapılmıyor

diye. O nedenle böyle bir uygulamaya girdik.Tabii ki asıl amaçlarımızdan biri de burada yaşayan ve müşterimiz olan yabancılara da Türk müziğini ve folklorunu, mutfağını, ürün-lerini tanıtmak ve sevdirmektir.

Etkinlik olarak temelde iki ögeyi öne çıkardık : 21 Ocak’ta Ulaş KESKİN’in gitarıyla vereceği Türk müziği ( türküler, özgün müzik vb. ) konseri ve 22 Ocak’ta Barr Karadeniz Folklor Ekibi’nin halk dansları gösterisi.

Gösteriler öğleden sonra yapılacaktır.İki buçuk senedir hizmet vermekte olan ECO FOOD’un bu ve benzeri etkinlikleri önümüzdeki dönemde de devam edecek-tir. Örneği, ilkbaharda, firmamızın üçüncü

kuruluş yoldönümü şenlikleri adı altında daha önemli organizasyonlara imza atmayı tasarlıyoruz.Bu bölgede yaşayan tüm müşterilerimize bu-güne kadar bize gerçekten göstermiş oldukları

destekleri için çok teşekkür ediyoruz ve kendilerini Türkiye Günleri’ne özellikle beklediğimizi belirtmek istiyoruz. Şunu da vatandaşlarımıza hatırlatmak isteriz ki, Ocak ayı boyunca, bilhassa Türk ürün-

lerinde indirimli satışlarımız devam edecektir. Genelde piyasanın altında olan fiyatlarımız, bu vesileyle daha da ulaşılabilir olacaktır.Gazeteniz okuyucularını da, diğer tüm müşterilerimizle birlikte, marketimi-zde ağırlamaktan onur ve mutluluk duyacağız.”

ECO FOOD 2, rue Emile Mathis 67201 Eckbolsheim

Telefon : 03 88 23 42 85

saf baba ben mi yaşlandıkça büyük bi hızla deliriyom.. yoksa bizim çiğse mi genç kızlığa yaklaşalı

beri giderek daha bi akıllanıyo.. işin bu kısmı kesin diğilse de, epeyce bi vakittir hayatı gır-gıra almış vaziyette, tiyatro oynuyoz resmen

evde, ikimiz.. eşimi katmadık henüz oyunlara, o zaten bize kızıyo hemen; « zaten bu çocuğu böyle yapan

sensin, ne kadar üşütük huyun varsa aynen kızına da geçmiş » falan.. ses tonunun altında belli belirsiz yatmakta olan; « bak, neyse ki

güzelliğini tamamen benden almış » vurgusu-na şimdi hiç girmeyeyim..

evde tiyatro oynamak sözcüklerini okuduktan sonra, beyninizden geçenleri adeta duyuyo gi-biyim.. ezici bi çoğunluğunuz, misal; « yahu,

bu kadar mühüm bi baba, kimbilir ne derece eğitici-öğretici konularla kızının eğitimine

yardımcı oluyodur, bi yandan da hayatın ger-çeklerini komedi tadında evladına sunup, şu sıkıcı dünyadan zevk almasını sağlıyodur, ah o apo yok mu, ah, siz o’nu bilmezsiniz » deyu

düşünüyo olmalısınız.. hayır, hiç alakası yok, bilemediniz.. bana kal-

dıydı adam eğitmek.. biz, kızımla harbi harbi tiyatro oynuyoz evde.. aylardır sürüyo oyunumuz, matine-suare fark

etmez cinsten..

**** **** ben; her gördüğü şeyi yanlış yorumlayan, her olaya kızının okuldaki iyiliği yönünden bakan « saf baba » rolündeyim.. çiğse ise; evde hiç ders çalışmayan, ama sü-rekli bişilerle meşgul ‘’kız çocuğu’’ rolünde.. en baştan kafanız karışmadan söyliyim, kas-tettiğim şey; ‘’çocuğunun sıradan başarılarını göklere çıkartan ve bi marifetmiş gibi bunu eşe dosta sürekli anlatan’’ manyak baba figü-rü diğil.. bunun en ulaşılmaz örneklerini, aziz nesin usta’m ‘’şimdiki çocuklar harika’’ adlı kitabında yapmış idi zaten.. yüzemeyeceğim okyanusa neden gireyim.. bizimkisi ufacık bi dere sayılır sonuçta.. yine de kaç zamandır yüz yüz bitmiyo..

**** **** odasına girdiğimde yüksek sesle iğrenç mü-zikler dinler vaziyette oluyo genelde kızım.. normal şartlarda bilgisayarını camdan aşşaa atmam lazım.. netekim, gençliğimde « nay nonay kolay » adlı bi şarkı yüzünden cinnet getirip 4 tane radyoyu üst üste koymuş, tek-meleyerek paramparça etmiş bi adamım, şim-di şey etmek gibi şey etmiyim.. ama, oyunumuz ööle diğil işte.. sinirlenmek bi yana, derhal çiğse’ye doğru bakıp gururla

gülümseyerek; « afferim benim güzel kızı-ma, bak nasıl da yarınki müzik yazılısına çalışıyo » diyom.. ve yavaşça kapıyı kapatıp çıkıyom.. bazen de tv’de film izlerken, dizilere bakar-ken falan denk geliyom, aynı kapıyı tıklatarak açtığımda.. anında değişiyo surat ifadem; « bravo be, ne şanslı bi babayım, baksana kızım sinema tekniklerini inceliyo, kimbilir okulda sinema kolu başkanı mıdır nedir, helal olsun arkadaş » diyerek karşılıyom olayı.. çiğse’yi hiç sormayın o sırada.. yüzüne bi öğrenci ciddiyeti takınıyo, bi öğrenci ciddiye-ti takınıyo, anlatılır gibi diğil.. kaşlar, gözler, bakışlar, mimikler.. sanırsın essahtan okulda-yız.. **** **** helbet hep aynı rutin pozisyonda diğil tiyat-romuz.. durağan, sıkıcı sahnelerle işimiz niye olsun.. « şov devam etmeli » lafını düstur edinmiş bi aileyiz sonuçta.. üzgün de olsak, neşeli de farketmez.. sözgelimi mutfakta bile değişmiyo ahvalı-mız.. sağolsun benim canım kızım, sofra ku-rulurken falan, annesine yardım ettiği henüz hiç görülmedi doğdu doğalı.. gelip öylece kuruluverir baş köşeye her defasında, masaya doğru boş boş bakınıyo olur hep.. napiyim, anası fırça atmadan, ben giriyom devreye; « şu an büyük bi ihtimalle mutfak masamızın yarı çapını kafasından hesaplıyo, aman gü-rültü etmeyelim canım, kızımız bi matematik dehası gibi aynı, maşallah nazar değmesin ».. kimileyin de feysbuk’ta yakalıyom çiğse’yi.. mesajlar, yorumlar, bildirimler, beğendiler falan, yıkılıyo sayfası.. hemen koşarak sarı-lıyom kızıma; « şu yaşta sosyal bilgiler dersi üçün doktora tezi hazırlıyo olman beni pek mutlu etti aşkım, senin gibi bi evlattan Allah razı olsun »..

gülüyoz beraberce, daha ne olsun yahu.. **** **** uzatmiyim, örnek çok.. ev haali.. holde, eşofmanıyla yanımdan mı geçti; « tebrik ederim, demek yarın beden eğitimi sınavı var ».. banyodan, duş sesi mi geliyo: « harikasın be kızım, fen bilgisi ve suyun özellikleri konusu anca bu kadar hissederek çalışılır ».. balkondan dışarıya mı seyrediyo; « pes be bi-rader, hava durumuyla falan ne kadar da ilgili bi öğrenci, sanırım birazdan çevre temizliği konusunda bi kompozisyon yazacak ».. kahvaltıda yumurta mı yiyo; « her sabah pro-teinleri incelemen çok hoş kızım, bu yönüne bayılıyom valla ».. en son dün gece yanına gittim.. uyumuş kal-mış benim tatlı kızım.. saçlarını okşadım, yanaklarını öptüm; « afferim, bak rüyasında okulunu görüyo, aha şimdi müdür beyi gördü mesela » dedim.. sesime uyandı çiğse, gül-mekten yerlere yattık artık.. ikimiz.. **** **** yazının ikinci finali: biliyom.. şimdi diyonuz; « kırmadan, incitmeden çocu-ğuna yol gösteriyo, ne de modern bi baba ».. siz gidi saf okurlar.. **** **** yazının üçüncü finali: yağmur’u kucağıma getirdi şimdi annesi.. öp-tüm, sevdim, kokladım, gülücük yaptırdım.. « maşallah yarın okula başlar bu » dedim.. yazı bitti.. dağılın..

( Editörün notu : Yağmur, yazarımızın yeni doğan ikinci kızının adıdır.)

MİZAH-Oğulbalı-

Gürsel EKMEKÇİ

19

Nurbanu KABLAN

Page 20: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 20

Page 21: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 21

Page 22: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 22

Page 23: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 23

Page 24: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 24

Page 25: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 25

e-mail: [email protected]

Page 26: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 26

Page 27: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 27

TÜRK HALK KÜLTÜRÜ KONUSUNDA İLK DEFA FRANSIZCA-TÜRKÇE ÇİFT DİLLİ KİTAPLAR.

Anne-babaların çocuklarıyla paylaşabilmesi, Gençlerin kültürlerini ögrenebilmesi

Fransızların kültürümüzü tanıyabilmelerine katkı olsun diye …

KİTAPCILARDAN SİPARİŞ VEREBİLİRSİNİZYA DA YAZARA [email protected] adre-siyle kontak kurabilirsiniz.

Page 28: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 28

MOBİLYADA ZERAFET VE ŞIKLIĞIN ADI MEUB’DECO Fransa’nın Mulhouse şehrinde bulu-nan Meub’Deco mağazasının sahibesi Perihan Hanım’la birlikteyiz. Ken-disinden işyeriyle ilgili son bilgileri alacağız.Perihan Hanım merhaba, öncelikle yaptığınız işten bize biraz bahseder misiniz ? Merhaba. 3 yıldır Çilek Mobilya bayi-si olarak faaliyet gösteren ÇALIK firması, 4. yılında yepyeni konseptiyle Meub’Deco adlı mağazamızda hiz-metlerine devam ediyor ; burada ço-cuk odalarının yanı sıra, yatak odaları, yemek odaları ve koltuk takımlarıyla ürün yelpazemizi genişletmiş bulunmaktayız. Diğer özellikleriniz nelerdir ?Uzun araştırmalar sonucunda, Tür-kiye piyasasında faaliyet gösteren en iyi markaları müşterilerimizle buluşturuyoruz. Bunu yaparken de iç design ve tasarım işlerimizde profe-syonel mimari yardım almaktayız. Sunduğumuz ürünler modern tasarım ağırlıklı olup, şıklık ve zerafet ile bir-likte kaliteli ve farklıdır. Peki Perihan Hanım,

müşterilerinize ne gibi kolaylıklar sağlıyorsunuz ? Öncelikle şunu söylemeliyim ki her müşterimize en iyi hizmeti vermeye çalışıyoruz. Ödeme konusunda ise 3, 4, 10 ay faizsiz ödeme olarak kolaylığımız var, ayrıca istenilen her ürün Meub’Deco mağazasından tek tek alınabilir. Bizden aldığınız ürün-lerin nakliyesini ve montajını evinize kadar yaptırmanız mümkündür. Perihan Hanım, müşterileriniz size nasıl ulaşabilirler ? Mulhouse Dornach’ta bulunan alışveriş bölgesindeki Kiabi, Darty gibi büyük ve tanınmış markaların yanında bulunuyoruz. Müşterilerimiz bizi kolaylıkla bulabilirler. Tecrübeli personelimizle kendilerine en iyi hiz-meti vermeye hazırız. Meub’Deco’ya gelen müşterilerimizin park sorunu da yok, 1500 araçlık park yerimiz bulu-nuyor. Açılış saatlerimiz ; pazartesi 14:00-19:00, salı-cuma 10:00-19:00, cu-martesi 9:30-19:00, pazar günleri kapalıyız. Perihan Hanım, değerli vaktini-zden bize zaman ayırdığınız için teşekkürler. Mağazanız gerçekten

farklı, kesinlikle mağazanızı tavsiye ediyoruz. Bu yeni yol-da sizlere başarılar diliyoruz. Rica ederim. Meub’Deco mağazamıza gelip farkımızı görmeden alışveriş yapmayın !

CALIK SARL Zone

Commer-ciale «Le Trident»

241 rue de Belfort

68200 MULHOUSE Telefon : 03 89 42 78 47

EL ALEM NE DER ?? Adamın biri köyüne doğru yola koyulmuş, heybesine iki tane karpuz koymuş evine götürmeye. Eski zaman tabii, yollar uzun, güneş yakıcı.. Yolda yorulmuş adamcağız, heybesinden çıkardığı karpuzun birini kesmiş yemiş. Ka-buklardan arta kalan kırmızı kısımlara bakıp, “Desinler ki bunu bir ağa yemş.” deyip, kabukları bir kenara bırakmış. Sonra yan ge-lip yatmış. Biraz sonra kalkıp, kabuklardaki kırmızı kısımları iyice kazımış. Beyaz kabukları bırakırken, kendi kendine söylenmiş: “Desin-ler ki yanında bir de hizmetkârı varmış.” Yorgunluk kolay çıkmaz. Ağacın altında uzanmış kalmış. Bir de doğrulmuş ki vakit epeyce ilerlemiş. Bu arada terleyip susamış

da… Yine kabuklara bakmış ve başlamış ye-meye… Hem yiyip hem söylenmiş : “Desin-ler ki bir de eşeği varmış.”.. Hep aynı türkü, hep aynı fasil.. Desinler ki ben öyleyim. Desinler ki ben böyleyim. Hayatın tüm evrelerinde duymaya alıştığımız bir şey bu ve hatta bizim de bazı zamanlarda bu gibi söylemlerin içine girdiğimiz olmuştur. Peki nedir bu desinler veya elalem ne der yaklaşımları ; dilimizde olan, hatta kafamızdan çıkmayan ?.. Yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız başkalarının onayını mı gerektiriyor ; böyle düşünüyorsak eğer, gerçekte biz kim oluyo-ruz, kimin için yaşıyoruz bu hayatı, aslolan kendi vicdanımız değil mi? Aslında insan bir kere yüzleşebilse, bir kere karşı koymayı denese kurtulacak belki de bu yaşam tör-püsünden. Başkaları ne der düşüncesi ile yaşamak bir hayat tarzı olmamalı bence, insan kendini bu görünmez parmaklıklar ardında tutmamalı ; şöyle dönüp bir geriye bakalım, nice sevin-çleri, nice mutlulukları erteledik belki de bu düşünce içinde, belki hiç yaşamak zorunda olmadığımız bir evliliği sürdürüyoruz, belki bir adım uzağımızdaki mutluluk veya huzura uzanamıyoruz. Hiç tanışılmayan fakat her ne hikmetse her yaptığınızı izleyen ve tek işleri yaptıklarınız hakkında dedikodu üreten bu elalem kim? Namus bekçisi mi yoksa ahlak zabiti mi? İnsanı kendi ahlaki değeri ve vicdanından başka kim sorgulayabilir??? Özellikle bizim kendi toplumumuzda var olan insanların ve dedikodu mekanizmalarının

durmaksızın laf üretme psikolojisinin bir eseri bence tüm bunlar.. Ömrümüzün her noktasında birilerinin istediği gibi yaşamak, yaşamak bile değildir bence.. Türkiye’de yaşayan insanların büyük çoğunluğunun ka-nayan yarasıdır aslında elalem ne der korku-su. Şimdi burada toplumumuzdaki bu önyargıları Avrupa’da yaşamış veya yaşayan insanlarımız bakış açısından ele almak istiyorum.. Avrupa denince aklımıza hemen modernleşme, özgürlükler ve buna benzer ilgimizi çeken kelimeler gelir.. Peki Avru-pa’da yaşayan Türkiyeliler deyince ne geliyor aklımıza? Daha çok para, daha çok kısıtlama, daha çok engelleme ve daha çok başkasının ağzına bakıp da yaşayan bir toplum geliyor (her ne kadar istisnalar olsa da). Avrupa’ya gelin gittiği için sevinçten uçan, oradaki yaşam koşullarının daha iyi olduğunu düşünen nice genç kızımızın kanayan yarasıdır aslında elalem ne der çıkmazı.. Avrupa’da büyümüş, Avrupa’da okumuş ve burada bilinçlenmiş birçok genç kızımızın yaptığı evliliklerde aile ve koca baskısı ile elalem ne der mantıksızlığı da aslında ka-nayan bir yaradır.. Yıllarca saçını uzatan bir erkeğin Türkiye’ye saçlarını kesip de gittiğini hepiniz görmüş veya duymuşsunuzdur. Bu aile resinin ve Türkiye’deki akrabaların ela-lem ne der baskısının bir eseri değil midir? Peki iki kültür arasında kalan çocukların du-rumu nedir diye düşünüyor musunuz? Kısaca, bu konuda yazacaklarımız sayfalar dolusu da olsa bence insanımızın değerlere bakış açısının değişmesi gerekiyor önce..

Biz elalem ne der kavgasını sürdürdüğümüz sürece ne hayatın tadına varabiliriz ne de çevremizdeki insanların yaşamlarından zevk almasını sağlayabiliriz. Bu dedikoducu ortamlarda hem biz hem de karşımızdaki insanları rahatsız etmeye başladık ve yapılan dedikodulardan birbiri-mize olan güvenimizin artık sonuna gelmiş bulunmaktayız bence. Bazen elalem ne der diyerek bir yakınımızı kırarız ; aslında düşünmeyiz ki o elalem dediklerimiz bizim o yakınımızdan daha mı değerlidir diye. İşte bütün bunların neticesi olarak daha fazla ayrıntıya girmeden bu ayki yazımı bitirmek istiyorum..Bu konu aslında hepimizin ka-nayan yarası, bu konuda kendi fikrimi bu-radan anlatabildiğim için mutluyum. Bence sizler de siz olun ve ağzınızdan çıkacak söz-lerle başkalarının hayatlarına yön vermeyin.. Hele bunu sevdiklerinize hiç yapmayın. Demem o ki; başkalarıyla yaşamaya bir dur deyin.. Sizi siz yapan kendi düşünceleriniz, kendi karakteriniz, kendi zevkleriniz, kendi aykırılıklarınız, kendi kararlarınız.. Bırakın alem ne derse desin.. İt ürür kervan yürür.. Gelecek yazımızda görüşmek dileğiyle.. Dedikodusuz ve elalemsiz bir yaşam diliyo-rum…

Mehmet DİLKİe-mail: [email protected]

Biz Bize

Objektif Gazete Bütün Okuyucularına Mutlu Yıllar Diler !

Page 29: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 29

Page 30: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 30

Yeni Yılınızı Kutlarız

Yeni Yılınızı Kutlarız

Desdina Fashion

Page 31: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 31

İkinci Çekilişimizin Ta-lihlileri de İkramiyele-

rini Aldılar

Gazetemizin kuruluşunun 6. yılı münase-betiyle Ekim ayından bu yana yapmaya başladığımız çekiliş kampanyalarımızın ilk talihlileri geçen ay belli olmuştu. Bu ay da, ikinci çekilisimizin talihli okuyu-cuları ikramiyelerini aldılar.

Önce, EVİM’den 100 €’luk hediye çeki kazanan okuyucumuz Mevlüt GÜZEL aldı hediyesini. Bu esnada, EVİM’in sa-hibi Ahmet ÇETİN ile Mevlüt Bey mik-

rofonlarımıza şunları söylediler :Ahmet ÇETİN : Öncelikle bize bu imkânı sunan Objektif Gazete çalışan-larına teşekkür etmek isterim. Bizim ilk hedefimiz, mağazacılıktan ziyade, işin hizmet yönüdür ; bu nedenle, bu konsept çerçevesinde bu çekilişe des-tek verdik. Bizim amacımız, ortaya bir ürün geterdiğimiz zaman bunun kalitesi ve yansımasıdır ; bu da zamanla ve tecrübeyle oluşan bir şeydir. Biz daha işin başlangıç aşamasında sayıyoruz kendimizi. Aklımızda yeni projeler, değişik düşünceler var ; inşallah za-manla bunları da gerçekleştireceğiz. Bu anlamda, gerek mağazayı büyütme

ve ürün yelpazesini çeşitlendirme, ge-rekse böylesi çekilişlere katılma faali-yetlerimiz devam edecektir.Biz de EVİM olarak Objektif Gazete’den çok memnunuz ; en azından bizim sesi-miz, soluğumuz oluyor, adımızı duyu-ruyor ; bu bile ayrı bir hizmettir. Ayrıca, yerel gazeteler içinde, reklamalardan en yüksek dönüşümü de sizden alıyoruz.Mevlüt GÜZEL : Ben ilk etapta, oku-mayı seven bir insanım. Öncelikle bunu tavsiye ediyorum herkese. Okumanın yan sıra, işin bazen de bu tür, çekilişler gibi, bir diğer güzel yönü de bulunabiliyor. Ben de bir şansımı deneyeyim dedim, de-nedim ve bana çıktı ! Objektif Gazete’yi

başandan beri takip eden birisiyim ve geleceğini de iyi görüyorum. Bu anlamda da herkese öneriyorum. Ben, gazeteyi okuduğum müddet-çe, böylesi çekilişlere katıl-maya devam edeceğim.Bu tür çekilişlere katılan iş-yeri sahiplerini de kutlamak isterim ; bence çok güzel ve manevî değeri yüksek bir şey yapıyorlar. Mesela ben ge-lip bu güzel insanı ( Ahmet Bey’i ) gördüm, mağazayı gezdim. Burayı çok güzel buldum ; itiraf edeyim, bu

denli bir güzellik karşısında kafam da karışmadı değil…

Daha sonra da, CALIFORNIA CUIR’den 100 €’luk hediye çeki ka-zanan talihlimiz İbrahim ÖZDEMİR geldi hediyesini almaya. Burada da hem İbrahim Bey, hem de firma sahi-bi Mesut GÜL’e mikrofon uzattık.Mesut GÜL : Öncelikle herkesin yeni yılını kutluyorum. Bildiğiniz gibi, CALIFORNIA CUIR burada otuz yıldır mevcut olan bir deri giyim mağazasıdır. Bu arada, Türkler’e de çok iyi bir hizmet verdiğimizi, bunda da Objektif Gazete’nin çok faydasını gördüğümüzü belirtmek isterim. Yıl-

lardır gazetenizde reklamımız çıkıyor ve burada gören Türk-ler geliyorlar ; biz de kendi-lerine %10 indirim yapıyoruz hemen.Kazanan İbrahim Bey’i de kutluyorum ; bizim çok kali-teli ceketlerimizden bir tane seçti, güle güle giysin. Tüm Türk vatandaşlarımız mağazamıza bekliyoruz…İbrahim ÖZDEMİR : Bu çeki-lişi düzenlediğiniz için size, des-tek verdiği çin de CALIFORNIA CUIR mağazasına çok teşekkür ediyorum. Bu mağazayı da çok beğendim ; gerçekten

mükemmel bir alışveriş merkezi. Mesut Bey’i de çok sevdim ve kaliteli ürünlerine hayran kaldım. Burasını artık tüm tanı-

dıklarıma tavsiye edeceğim. Şunu da söyleyeyim ki artık kaliteli derileri Türkiye’den getirmeye gerek yok ; burası yeterli. Bu ilk katıldığım çekilişti ve bana çıktı ; bundan do-layı da çok memnunum. Gazetenizi ailece sürekli takip ediyoruz, okuyoruz. Gazeteyi bizim aile yapısı-na uygun bulduğumuzdan, zevkle okuyoruz.

Kadına Yönelik Şiddet Yazılı ve görsel basından her gün oku-duğumuz, gördüğümüz kadına yönelik şiddet haberleri ne kadar sıradanlaştı artık hayatımızda. Elimiz kolumuz bağlı öylece hiçbir şey yapmadan, yapamadan izliyoruz olan bitenleri. Sayısız kadın toplumun hangi tabakasın-

dan olursa olsun çesitli şekillerde siddet görüyor. Her gün töre diye, boşanmak istiyor diye, sadece « kadın diye » bu vahşete maruz kalıyor. Türk polisinin tavrı ise eleştirilemeyecek kadar kötü. Kadınların imdat çığlıklarını inatla duymayan polis erkeklerin sırtını sıvazlayıp evlerine geri göndermiyor mu yarım bıraktıkları işi tamamlasınlar, öl-dürsünler diye ? Devletin kolluk kuvvetlerinin kadınlar konusundaki bu tavrına şaşırmamak ge-rek. Çok değil birkaç yıl önce bir kadının müzikholün merdivenlerinden saçların-dan sürüklenerek, basamaklara çarpa çar-pa indirilişini izlemiştik televizyonlardan. Kimse kılını kıpırdatmamıştı. Çünkü biz alışkındık polislerin bu tavrına ! Polisle-ri çok kez gördük kadınları saçlarından sürüklerken. Kimileyin yere düşmüş bir kadına var gücüyle vururlarken… İzmir’deki Karabağlar Karakolu’nda polisler tarafından dövülen Fevziye Cen-giz adlı kadının yaşadığı dehşeti unutma-dık ! Devlet yetkililerinden açıklama ge-cikmeden yapıldı. O zaten konsomatristi

dendi vahşet kurbanı kadın için. Mahalle halkı bu haberlerin ardından bir konso-matris kadınla aynı sokakta yürümeyi yakıştıramamıştı kendilerine. Medya, devlet, mahalle baskısı işbirliği ile bir ka-dının daha hayatını çıkmaza sokmuşlardı hiç düşünmeden. İki çocuk annesi Şefika Etik’in kocası ta-rafından bıçaklanmış, öldürülmüş fotoğ-rafını gördük geçen ay Haber Türk gaze-tesinin manşetinden. Fatih Altaylı parlak zekası ile kadına yönelik şiddeti bizlere bir kez daha hatırlatmak istemişti!!! Yarı çıplak, kanlar içinde... Sırtında bir bıçak... Şimdiye kadar belki de kadın şiddetine hiç bu kadar sert yaklaşılmamıştı! Öylesine radikaldi ki... Hayatını kaybet-miş bir kadının bedenine saygısızlık edil-di öncelikle... İki çocuğunun “anne anısı” adına büyük ayıp edildi! Şefika Etik’in anası-babası hayatta mıdır, neler hissetmiştir ? Bunu düşünmek bile istemedik. Her gün kadınların öldürüldüğü, onca kadının erkek şiddetine uğradığı canım memleketimde biz de elbirliğiyle ortak

olduk acıya, akıtılan kanlara... Küçük kız çocuklarının tecavüze uğradık-tan sonra gönüllü ilan edildiği, aile ara-sına girilmez diye sokak ortasında bıçak-lanan kadınları polisin uzaktan seyrettiği topraklarda büyüdük biz. Kadınları hep birlikte öldürüyoruz !!! Buna benzer yazılar çok kez yazıldı. Şiddet karşıtları, kadın hakları savu-nucuları çok kez konuştu. Cani takı-mı “Vay be meğer ne hatalıymışız, en iyisi biz bu şiddetten vazgeçelim”, ”Ka-dınlar el üstünde tutmamız gereken var-lıklar” mıdır dediler? Bu konuda “çok duyarlı” bir kamuoyu mu oluştu? Hu-kuki, toplumsal önlemler mi alındı? Zavallı kadınlar kimi cadde ortasında alenen, kimi bir köşede sessizce “has-talıklı erkek terörü” tarafından katle-dilmeye devam etmediler mi? İçimiz-den “teorik” ya da “klişe” cevaplar vermeden bu soruna samimice çözüm üretmenin zamanı çoktan gelmedi mi ?

Selen ATEŞ[email protected]

Aralık Ayı Talihlisi Belli Oldu

Gazeteniz Objektif ’in sponsor fir-malarla birlikte düzenlediği çekiliş kampanyasının Aralık ayı talihlisi de belli oldu.

Fransa’nın Metz yakınındaki Merle-bach şehrinde bulunan TURQUOISE MOBİLYA’nın ( 77, rue Nicolas Colson 57800 Merlebach / 03 87 92 84 40 ) 100 €’luk hediye çekiyle destek verdiği Aralık kampanyasına katılım yine yüksek oldu.

Okuyucularımızın normal ve elektro-nik posta yoluyla yoğun ilgi göster-dikleri kampanyamızda, TURQUOI-SE MOBİLYA’dan 100 €’luk hediye çeki kazanan talihlimiz Wittisheim’dan ( 67 bölgesi ) Nazan KIRÖMEROĞLU oldu.

Şanslı Objektif Gazete okuru olan Nazan Hanım’ı kutluyor, TURQUOISE MOBİLYA’ya da katkılarından ötürü teşekkür ediyoruz.

Page 32: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O

SOYKIRIMI KABUL EDEN (tanıyan), TEK FRANSA MI ?

Fransa’da oylanan «Ermeni soykırımının inkarını cezalandıran” yasa teklifi Meclis’ten geçti, hem de 53 vekilden 45 milletveki-liyle, evet rakamı altını çizerek söylüyorum 45 vekilin evet oylarıyla, çünkü Fransa meclisinin milletvekili sayısı 577 iken bu yasa tasarısında meclise giden, oy kullanan milletvekili sayısının rakamıydı 45 ; peki diğer milletin temsilcileri neden burada yok-tular? Neden bu yasaya ilişkin düşüncelerini veya endişelerini dile getirmediler, yoksa yasa tasarısı kendileri için önemsiz miydi, meclise gitmemekle neyi düşündüler, acaba karşı oldukları için mi ya da yasayı önem-semedikleri için mi, çoğunluğunu kapsayan milletvekilleri neden yer almadı?. Bu ve bunun gibi sorular hep kafamda soru işareti olarak kaldı. Ben şu sorulara şöyle cevap veriyorum; benim için de önemliydi, Türkiye’m için de önemliydi, biz önemsiyoruz hatta iftiraya da karşıyız, bu yasa senatodan da geçerse iki

ülke arasında ilişkiler durma noktasına da gelebilir diye de düşündüğüm oluyor, Tür-kiye’nin uyguladığı yaptırımlar da Fransa’nın adımına göre de artabilir, koltuk için veya Ermeni vatandaşların oyları için bu yapılan doğru değil, kısa vadeli bir planla yola çıkıp ülke kaderini belirlemek hiç doğru değil. Biz ecdadımızla övündük, biz Müslüman olmanın gereklerini savunduk, Müslümanca yaşamayı bilmiş bir milletiz, asla katliam yapan bir devletin milleti değiliz, şunu da söylemek isterim, devlet olma geleneğinde her devletin bazı hataları olmuştur, yapılan yanlışlıklar da olmuştur ama asla Türk devleti katliam yapmamıştır, asla bilerek bir insanın canına kıymaz.

Biz tarihimizle yüzleşiriz, peki siz yüzleşmeye var mısınız? Siz Çanakkale Savaşın’da neler yaşandığını, Türk milletinin düşmanlarına nasıl davrandığını, tarihimize bakıp öğrenebilirsiniz ; biz öyle bir milletiz ki yaralı askere dahi kurşun sıkmadık, biz öyle bir devletin milletiyiz ki ezilenlerin yanında olduk, yardıma muhtaç insanların arkasında durduk, yardım elimizi uzattık ; biz böyle bir milletiz, gurur duyduk kendimizle devletimi-zle, övündük, gelecek için atalarımızdan der-sler çıkardık ama böyle iftirayı da asla kabul etmemiz mümkün değildir, iftira yasasına da karşıyım millet olarak da karşıyız... Fransa halkı bu olaya da sessiz kalmaz diye de düşünüyorum, hatta bu yasa senatodan geçse bile Sarkozy’yi geri çevireceğinin inancındayım da, çünkü Türkiye gibi güçlü bir devleti karşısına almaz, ekonomik olarak, siyasi olarak, devlet ilişkileri olarak zor-layacak veya durdurma noktasına gelecek adımları atmaz, en azından böyle umut ediyo-rum ; tekrar belirteyim ki bu Ermeni soykırım iddiaları geri dönecektir, yasalaşmayacaktır. Biz Türkler, şunu da dile getirmek isterim, bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz ya da unut-

turuluyoruz. Neden diye soran mutlaka vardır çünkü biz ani durumlarda tepkimizi hemen koyar, hemen birleşip, birlik beraberliğimizi, vatanı sevgimizi gösteririz, bu güzel bir davranıştır ; peki 3-4 ay veya 1 yıl geçince neden unutuyoruz, neden tepkilerimiz unu-tuluyor, en aza indiriliyor, bunu da sormadan geçemedim. İsrail Filistin’e bombalar atınca halkın tep-kisini herkes gördü, medyada haber olarak günlerce yayınlandı, Mavi Marmara adlı gemiye yapılanlara da ağır tepkiler de ko-nuldu. Ambargolar konuldu, İsrail ürünlerini almayacağız, İsrail mallarını protesto edecez denildi ve de uygulandı da. 2001’de yine Fransa, Türk halkının ve de medyanın günde-mindeydi çünkü o tarihte Ermeni soykırımını tanımıştı, o gün de ambargolar konuldu pro-testolar edildi, şu anda öyle yapacağız öyle de yapıyoruz ama zaman geçtikçe unutuyo-ruz, yaptıklarımızı da unutacağız, bunu da yanlış bir davranış olarak görüyorum. Türk milleti kararlı olsun, devletimiz gibi, Türk milleti bize yapılanları unutmasın, devletimiz unutmadığı gibi, ambargo koyacaksak za-manla unutmayacak şekilde ambargolarımızı sürdürelim diyorum.

Başlığımda da belirtiğim gibi ve de yukarıda açıklama yaptığımın temel nedeni de şu an yazımın devamında da belirteceğim konulardandı. Nasıl unutmuşuz ya da hangi devletler Ermeni iddialarını kabul etmiş, biz o devletlere zamanında nasıl tepkiler koyduk ambargolarda ama şu an ürünlerini tüketiyo-ruz veya o ülkeleri iyi biliyoruz, bunun için bunları söyledim, unutmayalım, araştıralım, bilinçli olarak adımlarımızı atalım diyorum.

SOYKIRIM İDDİALARINI TA-NIYAN 20 ÜLKE DAHA VAR 1= URUGUAY: 1965 yılında ilk Ermeni

iddialarını tanıyan ülke. 2004 ve 2005’de ise soykırım iddialarını kabul etti. 2= ARJANTİN: Tasarı 1993, 2003, 2004, 2005, 2006 ve 2007 ‘de gündemlerinde idi, kabul etti. 3= RUSYA:1995 ve 2005’de soykırımı kabul etti. 4= KANADA: 1996, 2000 ve 2004’de kabul etti. 5= YUNANİSTAN: 1996’da kabul etti. 6 =LÜBNAN: 1997 ve 2000’de Ermeni iddialarını tanıdı. 7= BELÇİKA: 1998’de Ermeni iddialarını tanıdı. 8= İTALYA: 2000’de soykırım yapıldığını kabul etti. 9= VATİKAN: 2000’de soykırım yapıldığını kabul etti. 10= İSVEÇ: 2000’de onayladı. 2010’da ise 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının tanınmasını öngören karar tasarısını kabul etti. 11= FRANSA: 2001’de tanıdı. 12= İSVİÇRE: 2003’de kabul etti. 13-14= HOLLANDA VE SLOVAKYA: 2004’de tanıdı. 15-KIBRIS RUM KESİMİ: 1982’de soykırımı kabul eden ikinci devlet oldu. 16-17-18-19= ALMANYA, POLONYA, LİTVANYA, VENEZUELA: 2005’de tanıdı. 20= ŞİLİ: 2007’de kabul etti. Geçmişimize dönüp baktığımızda bazı şeyleri unutmuşuz diyoruz, o zaman unutmamak umuduyla bilinçli ve de duyarlı davranmak, kardeşçe yaşamak, huzur dolu, ön yargısız ama bir o kadar da kararlı, faydalı olmak, örnek olmak, müslümanlığının ölçülerini iyi bilip müslümanca yaşamak, incitmeden, kırmadan, hakkımızı hakkıyla savunmak, yardımcı ve de insanca yaşamak umuduyla…

SÖYLE KİMDEN YANA-SIN ?

Bundan birkaç gün önce kadim dostum olan bir arkadaşımın kıymetli kerimesi bana bir mail yolladı; bu mail de Stras-bourg’ta yaşayan ama bu toplumun önemli günlerini kayda alan bir çok düğün organizeleri yapan bir şahsın You-tube sitesine koyduğu bir filmin video linki idi. Bu şahıs şu an işgal altında olan Kudüs’e gider ancak orada görüntülediği zevkü sefa içerisinde yaşayan sanki dünyayla uyum içerisinde hiçbir problemi yokmuş diye övgüler yapan bir video bu ve İsrailliler’e soruyor, onlar da işte İsrail diyor. Yazık yazık, boyuna posuna yazık,

şahsına şahsiyetine yazık, müslümanların cebinden aldığın paralara yazık. Siz görüntülerini gösterdiğiniz ka-dar dünyanın en son yıktığı Berlin Duvarı’ndan sonra inşa edilen o boyuna ulaşılamıyan duvarları da göstermeliy-din, evlerinin yerini zorla alan sistemin zorbalarını da göstermeliydin, naran-ciye bahçelerinin buldozerlerle nasıl yıkıldığını, nasıl talan edildiğini de göstermeliydin, Kudüs-ü şerifin altının nasıl oyulduğunu da göstermeliydin. Eğer dürüst ve objektif isen Ramallah’ta El Halil’de evleri yıkılan, yurdundan sürülen, özel mülkiyetine el konulan kim-sesiz gariban insanların çektikleri acıları da hiç olmazsa bir kare koyabilseydin; ama kimliği ve kişiliği belli olmayan in-sanlar bu konularda kuvvet ve güç kimde ise her zaman ondan görünürler... Yeryüzünde yaşayan üç tip insan var: birisi Müslüman, birisi gayri müslüman, birisi de münafık Müslüman olan zaten belli yaşantısıyla, hal ve hareketiyle, dürüstlüğüyle.. Birisi gayri müslümdür, o da kendi inancına göre yaşar, kendi bildikleriyle amel eder ancak bir üçüncüsü var ki esas olan tehlike odur; senin yanına gelir senden görünür, senin kapında ayallanır tekrar döner senin bacağına, düşünmez ki yıllardır bu insan benim her türlü ihtiyacımı görüyor, sadakatla ona saygılı olayım demez. Hemen sizin olmadığınız bir yerde eğer gayri müslimlerin yanındaysa onlardan görünür, onlardan olur, aslında onlara da büyük bir tehlikedir.

Bir hikayedir anlatılır... Nasreddin Hoca bir gün yolda yürürken yanına bir adam yaklaşıyor ve şöyle diyor; - Hocam, şimdi bir ayı gelse ne yaparsın? Nasreddin Hoca hemen - Yerden iki taş alıyor ve bunlarla kendimi savunurum, diyor. Adam tekrar soruyor; - Diyelim ki taş yok o zaman ne yapacaksın? Hoca bu sefer; - Kaçarım, diyor. Adam da;- Ayı senden hızlı koşar ve seni yakalar, o zaman ne yapacaksın? Hoca; - Ağaca çıkarım, diyor. Adam tekrar; - Ayı da ağaca çıkar, o zaman ne yapacaksın? Hoca artık dayanamaz ve şöyle der; - Bre hain, bre hain sen benden yana mısın yoksa ayıdan yana mısın?«Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez.» (Mâide Sûresi, 5:51)Bu ayeti kerimede açık ve net görüldüğü üzere acaba onları övgü yoluyla bu to-pluma hoş göstermeye çalışan bedbahtlar nelerine güveniyorlar? Ey bu filmi yapan ve Youtube gibi milyonların dolaştığı bir sitede yayına koyan adı benden kendi ve kalbi başkalarının tasarrufunda olan gafil kul, söyler misin sen kimden yanasın? Kafası ve kalbi düşmandan, kör ve sağır düşünceleri dosttan yana olan kapita-

list ve materyalist bir düşünce acaba ne kadar kendi milletinden ve kendi halkından yana olur, söyler misin bana sen kimden yanasın? Öyle kendini buka-lemun gibi renkten renge girerek, renkler arasında kaybolarak, izini kaybettirmeye çalışarak saklayamazsın, bu toplumun bu insanların feraseti o kadar derin ve keskin ki sen leb demeden leblebi diyeceğini anlarlar ve öyle bir tavır koyarlar ki senin hayalin bile erişmez. Çünkü Resulullah Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: “Müminin ferasetinden sakının; çünkü o Allah’ın nuru ile bakar.”NOT: Bu yazının yayınlandığı tari-hte 2011 yılını geride bırakıp 2012 yılına girmiş olacağız ancak ne var ki yılbaşı diye nice evlerin yıkıldığını, nice faciaların hanei saadetlerimizi ezip geçtini göreceğiz. İnşaallah ben yanılmış olurum ve kötü düşüncelerim mahkum olmuş olur. Geçtiğimiz ay itibarı ile Müslümanların yılbaşısı olan Muharrem ayını geride bıraktık. Müslümanların bağrından kıyamete kadar çıkmayacak olan KERBELA kılıcınının acılarını yaşadık. Otuz aralık Mekke Fethini yaşamaya hazırlandığımız şu günlerde dünyada huzurlu bir hayat ve yıkılmayan, di-mdik ayakta duran aileler görmek umuduyla, Allah’a emanet olun.

32

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

Hasan KARAKAYA

Adem GÜ[email protected]

Page 33: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O Karadeniz

Fırtınası Ligi 2. sırada bitirince Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi’ne ön eleme turun-dan katılacaktı, ama Benfica’ya kaybe-dince Uefa Kupası’na katıldı. İlk maçını oynadıktan sonra, rövanş maçı oynama-dan adını Şampiyonlar Ligi’ne tekrar yazdırdı. Şike vakası yüzünden birinci

bitiren takımımız Şampiyonlar Ligi’ne alınmayınca, 2. sırada olan bordo mavili takım alındı. Birçok gazeteci yazar Trabzon Şampiyonlar Ligi’nden çıkamaz dedi ve kesip attı ama dedikleri olmadı, bordo mavili ekip grubunda 3. sırayı aldı 7 puanla. İşte gerçek fırtına budur bana göre : Uzun yıllar sonra Avrupa Şampiyonlar Ligi’ne giriyosun, Inter Milan gibi müzesi kupa-larla dolu olan takımdan 4 puan alıyorsun, adamları Masami Siapi Stadı’nda deviriyo-sun , Rus devi CSK Moskova’dan 1 puan alıyorsun, kadrosunda en iyi orta saha ve forvet oyuncusu bulunduran Lille’den 2 puan alıyorsunuz. Eğer Inter son anda Rus ruleti oynamasaydı belki gruptan en iyi ikinci ola-rak çıkacaktık. Kuralar çekildiğinde Şenol Güneş’in basın toplantısını seyretim. « Bu gruptan çıkmayı düşünüyorum, kesinlikle hiçbir takımdan korkmuyoruz « demişti ve eklemişti : Mila-no’ya 3 puan icin gidiyorum, tatil yapmaya değil… Adam sözünü tuttu, Milano’dan 3 puanla döndü ve Avrupa basını manşete taşıdı bu başarıyı. Belki grup maçlarını iyi oynamadı ama 7 puan çıkarmasını bildi. Zaten önemli olan grup maçlarından puan

almaktır. Belki Avrupa’da iyi mücadele ettiler ama ligde biraz sıkıntı yaşıyorlar, bu da başka bir gerçek. Hemen hemen ortalama 3 günde bir mücadele eden takım fazla dayanamaz, çok hasar görür, sakatlıklar olur, bence bordo mavi yine de iyi sıyrıldı. Aslında belki lig maçları bu kadar sıkıştırılmasaydı bordo mavi ligde de başarılı olurdu ama maalesef Futbol Federasyonu yanlış tarihte oynattı ; Tra-bzonspor’u hiç düşünmeden, bu takım Avrupa’da ülkemizi temsil ediyor, biz de kolaylık yapalım demediler maç tarihleri için. Üst üste derbiler, hafta başı maç, hafta sonu olmadan tekrar bir maç… Sizler okuyucularım soruyorum normal midir bu kadar üst üste maç oynamak ? Avrupa’da önemli rakiple oynuyorsun, sonra kendi ülkende memleketin dört bir yanında maç oynuyorsun normal mi ? Futbolcular uçaktan inip idmana, idman-dan çıkıp uçağa biniyorlar ; yok efendim bu kadarına pes doğrusu... Birçoğunuz diyeceksiniz, menajer de kendi takımını savunuyor, yok arkadaşlar ben futbol adamı gözüyle bakıyorum, taraftar gözüyle değil. Gerçekleri yazıyorum.

Bir örnek vereyim… 2000 yılında Galatasaray Uefa Kupası’nda yarı finaldeyken, İngiliz rakip Leeds ekibinin Türkiye’de taraftarları olay yapmıştı ve iki taraftar ölmüştü. Galatasarya klübü Leeds’e giderken büyük tehditler aldığında o şehre git-mek mecburiyentinde kalmıştı, hem de Türk taraftarlar stada bile alınmamıştı . O dönemin Federasyon Başkanı Ha-luk Ulusoy bir ilke imza atarak, basına sızmadan Milli İstihbarat’a bağlı 25 tane özel timciye görev vermişti Cimbom’u seyahat boyunca ve maçta korusun diye. İngilizler’e Galatasaray’ın hocaları diye bildirmişti. Bu da bir Federasyon başkanının bir Türk takımına nasıl davrandığının kanıtıdır. Sayın Aydınlar bordo mavili ekip Şampiyonlar Ligi’ne alınınca sizden 72 saat izin istemişti, siz de kesinlikle olmaz yanıtını verdiniz ve bordo mavili yone-tim son dakika mecburiyeti ile transfer yapmıştı. Bu da bir örnektir… Yeni yılın dünyaya barış, huzur ve başarılar getirmesi dileğiyle. Saygılarımla…

Zam ve Tepki Daha kısa bir süre önce askerlik bedelle-rine zam geldi ve konsoloslukların önü hemen doldu. Bazıları buna çok şaşırdı. Oysa şaşılacak pek bir şey de yok aslında. Daha önce oturum harçları birkaç kere iki misline indi çıktı. Seçim zamanları fiyat-

lar biraz düştü, seçimden hemen sonra birden yükseldi. Gelen giden yetkililere herkes durmadan hükümete memnuniyetlerini bildirdiler. Borazanlar da bulundukları yerde nerden hava gelirse öbür taraftan öttü ve sonuç böyle oldu. Oysa fiyatlar artmıyor diyor-lar çokları. Ama fiyatların durduğu yok. Dünyanın en pahalı petrolü bizim memle-kette. Tarlası ovası olup da dışardan buğday, nohut, fasülye, et alan nadir ülk-elerdeniz. Tek bildikleri iş yol yaptırmak. Öncekileri bir şey yapmazdı. Hep benim karşılaştığım laflar bunlar. Art niyetlile-rin dışında algılama yeteneği olmayanlar böyle söyler hep.

Evet, yol calışmaları var ama şimdiki hükümetin içinde olanlar da çoğu o dönemden kalma. Ve o zamanki teknoloji bugünküyle bir miydi ? O teknoloji Mek-ke’den mi geldi ? O satılan, özelleşen kurumlar ne zaman-

dan kalma ? Eskiden insanlar bankalara bu kadar borçlu muydu ? O yapılan yollarda eskiye göre kazalarda ne kadar insan ölüyor ? Borç yaşayan kesesinden yaşar, artık borçlu yaşamanın sefası sona yaklaşıyor. Daha önce yeşil holdingler vardı. Onların ilk zamanında herkese maaş dağıtırlardı. O zaman kimse laf anlatamazdi. Şimdiki sefa da o borçlanmanın sefaları. Onun için daha ne zamlar gelir, merak etmeyin. Bir de Fransa’da Ermeni tasarısı çıktı. Ama bu tasarı Ermenileri dahi pek sevin-dirmedi ; kutlama mesajları falan gön-derdiler ama fazla memnuniyet göster-mediler. Benim tahminime göre bu tasarı parlamentodan zor geçer. Ama geçerse belli ki bu işi aslında Erme-nileri çok düşündüklerinden yapmıyorlar, burada Türklerin önüne bazı setler çek-mek istiyorlar. Ve bu tasarılar Fransa tek başına böyle düşündüğünden değil, tüm Avrupa’nın planı. Daha önce Hollan-

da’da böyle bir olay yaşandı, İsviçre’de yaşandı. Aile birleşimi yasası Almanya’da başladı Merkel’le Erdoğan’ın imzasıyla, daha sonra tüm Avrupa’ya yayıldı. Fransa’daki olaylar ileride başka devletlerde de çıkarsa buna şaşırmamak lazım. Burada yapılmak istenen Türkiye’nin Avrupa’ya girmesi konusunu etkilemek ve buradaki vatandaşların kafasını karıştırmak. Bugünkü Ermeni meselesi, ileride başka bir mesele olarak karşımıza çıkacak. Al-manya’da bu konuları okullarda işliyorlar zaten. Ama tam bu olaylar devam ederken Meclis’te emekli vekillerin maaşına zam yapma çalışmaları da şaşırılacak bir şey değil. Her kargaşada bir şeyler götürüyor-lar. En önemlisi maalesef artık bunlara dur diyecek kesimin seyirci olması kötü. Yoksa suçun hepsi de onlarda değil. Yani demek istediğim burada bizleri daha çok sorunlar bekliyor…

[email protected]

Mahmut Bİ[email protected]

TOPLUM SON ON YILDIR SİZ-CE NE HALDE Kıymetli okurlarım; Son on yıldır ne haldeyiz diye sizlere bir soru yöneltsem her halde bana

göre şunları söylerdiniz: Türkiye tarihinde bir Atatürk’ü, bir rahmetli Turgut Özal’ı, bir de şim-diki Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı görmüştür diye söylersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa bir Başba-kan çetelerin üzerine böyle korkusuz-ca gitmiştir dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa bir Başba-kan İsrail’e kafa tutmuş dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa cemaatler hastanelere, bankalara ve de sermaye-lere kavuşmuştur dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa Ortadoğu şimdiki Başbakanımız sayesinde hu-zura kavuşmuştur dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa Ergene-kon dosyası şimdiki Başbakanımızın talimatlarıyla ortaya çıkarılmıştır dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa merhum Muhsin Yazıcıoğlu 48 saat sonra bu-lunmuştur dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa vatana kafa

tutanlar, açılım adı altında halka oto-büs üzerinden çiçek atmıştır dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa ukala Bar-zani bize bir kediyi bile teslim etmem demiştir dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa asker bu kadar aciz hale getirilip suçlu ile suç-suzlar aynı kefeye konarak topyekûn karalama kampanyasına tâbi tutul-muştur dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa sendikalar bu kadar emekten ve işçiden yana olmuş dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa Babam ev telefonlarından bakkal alış verişleri listesini söylemekten korkar olmuştur dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa saç ekimi reklamları bu kadar zirve yapmıştır dersiniz. Türkiye tarihinde ilk defa tüm fabri-kalarımız ihtiyaç sahibi işadamlarına, ihtiyaç sahibi şirketlere satılmıştır dersiniz.

Değerli okurlarım; öyle ya da böyle ülkemizde güzel şeyler olmuyor de-ğil, lâkin bir yurttaş olarak en zoruma giden; Türkiye’de işadamları, bilim adamları, siyasetçiler, din adamları, cemaat önderleri için bu kasetleri kimler üretip, kimler piyasaya, ses kayıtlarını internete düşürüyorsa, bunu yapanlar bir türlü bulunamıyor-sa; bu nasıl adalet, bu nasıl vicdan ve bu nasıl Müslümanlık hâlâ anlamış değilim. Değerli okurlarım; bu kasetlerin içindeki yanlışları, yanlış yapanları savunacak değiliz. Asıl saygısızlık bu kasetleri, ses kayıtlarını piyasaya servis yapanlarda, bunu yapanların ne kadar güçlü olduklarını, adlarını sayamayacağımız diğer çetelerden ne farkı olduklarını sizlerin vicdan-larına bırakıyor, hepinizi yeryüzünün yegâne sahibi Allah’a emanet ediyor, muhabbetlerimizi sunuyorum.

Şahismail [email protected]

00.49 / 179.784.31.83

33

Page 34: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O

FRANSA’DA DİN EĞİTİMİ PROBLEMLERİ1-ÖĞRENCİLERİN DURUMUFransa’da din eğitimi denilince, din eğitimindeki zorlukların başında öğrencilerin psikolojik durumu gelmektedir. Biz bu yazıda öğrencilerin mevcut durumunu ele alırken, maksadımız çocukların durumunu yargılamak ve kınamak değildir. Maksadımız, din eğitimi açısından çözüm üretebilmek için, mevcut durumu doğuran sosyal arka planı anlamaya çalışmaktır. Birkaç madde halinde arz etmek gerekirse;a- Fransa’da yaşayan Türk aileleri içinde, ba-zen Fransızcayı daha iyi öğrenmek gibi iyi bir niyetle, bazen da özenti gibi yanlış bir tercihle evlerde genellikle Fransızca konuşulmaktadır. Bu durum çocukların anadilsiz, yani Türkçeyi öğrenmeden büyümeleri sonucunu doğurmaktadır. Aslında bu bir handikap. Zira anadilini bil-meyen çocukların başka bir dili de öğrenmeleri mümkün olmuyor. Fransız eğitimciler Türk çocuklarının Fransızcadaki başarısızlıklarını Türkçe bilmemelerine bağlamaktadırlar. Halbuki aileler daha iyi Fransızca öğrenmeleri gayesiyle Türkçeyi öğretmiyorlar. Neticede çocuklar hem Türkçeyi hem de Fransızcayı okur-yazar seviyede öğrenemeden büyüyorlar. Bu durum ciddi bir yük-sek eğitim almalarına da mani olmaktadır. Netice-de Türk çocukları içinden kalifiye insan çıkmıyor. Sadece meslek kazandıran belli başlı okullarda okuyabiliyorlar. İstisnalar mutlaka var, ancak genel durum böyledir.Türkçe bilmemek aynı zamanda din eğitimi konusunda da sıkıntılar doğuruyor. Din göre-vlisi ile öğrenci arasındaki iletişim asgari seviyede kalıyor. Elif cüzünü şekillerle ve telaffuz tekrarı ile anlatmak kısmen mümkün olabiliyor. Ayrıca namaz kılmak gibi fiili dersleri de fiili uygulamalarla yine kısmen anlatmak mümkündür. Ancak Allah’a iman, Peygamberlere iman, Peygamberimizin Hayatı, İslam Ahlakı, Anaya Babaya saygı gibi sözle anlatım gerektiren konuları an-latmak mümkün olmuyor. Çocuklar bu tür anlatımları anlamadan tepkisizce dinliyor-lar, hatta anlamadıkları için bir müddet sonra sıkılıp başka şeylerle ilgilenmeye veya kendi aralarında konuşmaya hatta oynamaya başlıyorlar. Ayrıca din görevlisi ile yaşanan bu

iletişimsizlik, çocukla din görevlisi arasında belli bir ünsiyetin, sevginin ve alakanın oluşmasını da engellemektedir.Bu durum Avrupa’da artık din eğitiminin içinde yaşadıkları ülkenin diliyle yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Din eğitiminin Fransızca yapılması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. İşte Strasbourg’daki yeni açılan İlahiyat Fakültesi bu ihtiyacı karşılayacaktır. Ancak bu geçiş zaman gerektiren bir husustur ve belli bir süreç içersinde gerçekleştirilebilecektir. b- Çocuklar eğitim için gittikleri okullarda, doğal olarak Fransız ve Avrupa kültürüyle iç içe yaşıyorlar. Bu kültür, maalesef, manevi olanı kabul etmeyen, dini olan her şeyi dışlayan, pozitivist, agnostik ve ateist bir kültürdür. Bu dışlama ve kabul etmeme sadece İslam diniyle sınırlı değildir. Bugün Fransa’da Hıristiyanlıkla ilgili değerler de aynı muameleye muhatap olmaktadır. Yeni doğan çocukların vaftiz edilmesi, Pazar ayinlerine katılım büyük oranda uygulamadan kalkmıştır. Dini değerler sadece kültürel faaliyet olarak ele alınmaktadır ve Hıristiyanlığa siyaseten bağlı kalınmaktadır. Bu ortamda yaşayan çocuk müslümanım diyen bir ailede yaşamaktadır. Eğer ailenin dini duyarlılığı yoksa veya evde dini herhangi bir ritüel yaşanmıyorsa, bu çocuk boşlukta kalabilmektedir. Veya tam tersi de olabil-mektedir. Çocuğun ailesi çok dindar olabil-mekte, hatta bu dindarlık radikal bir yorum veya katı bir cemaat anlayışı olabilmektedir. Bu ise çocuğu daha büyük bir ikileme sok-makta ve çocuğun ters tepkisine, isyanına ve uzak durmasına sebep olabilmektedir. Çocuklarımızın çoğu bu karmaşık psikolo-jiye sahiptir. Böyle bir çocuğu formatlamak, aklındaki karmaşayı durultmak ve doğru ola-na yönlendirmek, bu ders sayısı ve bu iletişim imkanlarıyla çok zor görünmektedir.c- Öğrenciler okullarda, çok serbest yetişmektedir. Deskriptif bir eğitim sisteminin içinden geliyorlar. Bu sistemde öğretmenle sevgi, saygı ilişkisi yoktur. Arkadaşlık bağı yoktur. Camideki din eğitimi ise karşılıklı sevgi-saygı çerçevesinde gerçekleştirilebilen bir eğitimdir. Biz din adamları normatif bir eğitim sisteminden geliyoruz. Verdiğimiz eğitim de bizim hem metod olarak hem de içerik olarak normatif davranmamızı gerektirmektedir. Fakat çocuklarımız bu normatif tavrı ve tarzı kabullenememek-tedirler. Din görevlisi ile sevgi-saygı çerçevesinde bir ilişkiyi yadırgamakta ve yanaşmamaktadırlar. Mesela, çarpıcı bir örnek olması bakımından arz etmek gere-kirse; bizim kültürümüzde çocuğun başını okşamak bir sevgi gösterisidir. Fakat buradaki çocuklar buna alışık olmadıkları için, bunu tepkiyle karşılamaktadırlar. Ayrıca, bu özgür eğitim sisteminden gelen öğrenci sıkıntıya ve baskıya gelemiyor. Bu ‘sıkıntı ve baskı’ ifadesi yanlış anlaşılmamalıdır. Şöyle ör-neklendirelim: Mesela bir sureyi veya duayı öğrenebilmek için tekrar yapılması gerekir. Ezber yapabilmek için tekrar esastır. Çocuk buna itiraz

ediyor. Keza telaffuzunda zorlanılan bir harfi, doğru telaffuz etmek üzere yapılan tekrarlara ve kendini zorlamaya yanaşmıyor. Alışık değil. Ayrıca ödev verildiği zaman, evde konuya zaman ayırmıyor. Çocuk tıpkı okuduğu okuldaki gibi ken-disini yormak, gayret etmek, zorlamak istemiyor. Bunlar yapılmayınca da din eğitiminden müspet sonuçlar alınamıyor.d- Fransızcayla büyüyen çocukların çene yapısı Fransızcaya göre şekilleniyor. Fransızca çok bağnaz bir dil olduğu için, başka dillere kapalıdır. Fransızca Latincenin en farklı lehçesidir. (Fransızlar buna en orijinal diyorlar, ancak bazen en orijinal en marjinal de olabilmektedir) Başka bir dilden gelen bir insanın Fransızca öğrenmesi çok zor olduğu gibi, anadili Fransızca olan bir insan da başka bir dili kolay öğrenemez. Fransızcanın bu özelliği Fransız kültürünü korumanın en etkin araçlarından biridir. (‘Fransız kalmak’ deyimi de Fransızların gerçekten başkalarını anlamakta zorlandığına işaret etmektedir.) Bu Fransızların lehine olan bir durum olabilir. Ancak Fransızca öğrenerek büyüyen ama, İslami din eğitimi almak durumunda olan çocuklar için bu durum büyük problemler doğurmaktadır. Arapça harfleri telaf-fuz etmek zorlaşmaktadır. Mesela öğrencilerimiz, (ha-he , ayın- ğayın ve ra ) harflerini telaffuz etmekte çok zorlanmaktadırlar. Keza ince he harfini elif olarak, elif ve ayın harflerini de he olarak okumaktadırlar. Yine mesela, Fransızca alışkanlıktan gelen te ve tı gibi harfleri ( ç ) se-siyle telaffuz etmek kronik alışkanlıklardandır. Arapça harfleri doğru telaffuz edebilmeleri için ciddi gayret göstermeleri gerekiyor ancak, bu gayret kavramı Fransız eğitim sisteminde olmadığı için doğru telaffuz gerçekleştirilemiyor. 2- VELİLERİN VE DERNEKLERİN TU-TUMUDin eğitiminde karşılaşılan sorunların bazıları da, velilerin ve derneklerimizin tutumu ile ilgilidir. Çok detaylandırmamak kaydıyla özetlemek gerekirse;Velilerimizin din eğimi konusunda, din görevlisi ile sıkı bir işbirliği ve iletişim kurmaması, veli toplantılarına itibar etme-mesi, din görevlisinin yaptığı, seviye ve yaş sınıflandırmasına uyulmaması, öğrencinin evde çalışmaya teşvik edilmemesi, çocuğun camide ne öğrendiğinin sorulmaması, öğrencinin devamsızlık yapmasına göz yumulması ve devamsızlık takibinin yapılmaması gibi, ilgisizlikten veya din eğitiminin öneminin bilinmemesinden kay-naklanan bu gibi uygulamalar din eğitiminde verimliliği ve müspet sonuç almayı sınırlayan etkenlerdendir.Keza, derneklerimizin, gerek maddi imkansızlıklar sebebiyle, gerekse, ilgisizlik sebebiyle veya kurumsallaşamamaktan kay-naklanan sebeplerle, din eğitimi için gerekli ve özenli zemin hazırlamamaları, sınıf siste-mine geçiş için yatırım yapmamaları, öğrenci kaydının profesyonel usullerle yapılmaması, din görevlisine yardımcı eleman temin et-memeleri gibi din görevlisini yalnızlığa iten uygulamalar din eğitimini zora sokan sebep ve etkenlerdendir.

3- DİN GÖREVLİSİNİN TUTUMUAvrupa’ya din görevlisi olarak atanan arkadaşlarımız, çok ciddi sınavlardan ge-çerek, belli idealler taşıyan, Türkiye’deki hizmet safahatında kendisini bir şekilde ispat etmiş kalifiye elemanlardır. Fakat buraya geldikten sonra, en çok zorlandıkları husus din eğitimidir. Bunun sebebi doğal olarak yukarıda arz ettiğimiz olumsuzluklardır. Her din görevlisi kendi bölgesindeki özel şartlara göre, kendi bilgi birikimi ve ka-biliyeti ölçüsünde bazı çözümler üret-meye çalışmaktadır. Mesela, seviye ve yaş sınıflandırması yapmak, bu grupları ayrı saatlerde derse almak, kendi imkanlarıyla yardımcı bulmak (rica-minnet), bilgisayar ortamını kullanarak filmler ve animasyon-lar izletmek, sure ve duaları bilgisayardan tekrarlayarak dinletme gibi acil çözümler hepimizin başvurduğu yöntemlerdendir.4- SONUÇ VE DEĞERLENDİRMEYazımızın başlığı Fransa’da din eğitimi pro-blemleri şeklindedir, ancak burada arz ettiğimiz hususlar bütün Avrupa Türkleri için geçerlidir diyebiliriz. Bütün Avrupa’da bugün Türk toplumu-nun en büyük problemi din eğitimidir. Zira Türkçe artık tedavülden kalkmak üzeredir. Önümüzdeki on-yıllarda hiç Türkçe konuşmayan bir nesil Türk toplumunu temsil edecektir. Artık Avrupa dille-riyle din eğitimi yapılması kaçınılmazdır. Hatta jenerasyon yenilendikçe vaaz ve hutbe dili de Avrupa dilleriyle icra edilecektir. Mevcut proble-min çözümü kendi içindedir. Zira tedavi hastalığın kendisiyle ilgilidir ve ‘’yiğit düştüğü yerden kalkar’’ denilmiştir. Bireysel bazda, Türkçenin bilinmesi din eğitimi açısından hayati önem arz etmektedir. Genel anlamda ise çözüm, Türk toplumunun kurumsallaşmasından, organize olmasından, bireysel ve toplumsal bilinçlen-mekten geçecektir. Derneklerimiz bir devlet kurumu gibi çalışabilecek profesyonelliğe ve kurumsallaşmaya yatırım yapmak zorundadır. Velilerimiz bu işe gönül vermeli ve din göre-vlisiyle işbirliği ve iletişim halinde olmalıdır. Yakın zamanda Avrupa dillerini konuşan din görevlileri, gerek Strasbourg İlahiyat Fakül-tesinden, gerekse Türkiye’deki Uluslararası İlahiyat Fakültelerinden Avrupa’ya yayılacaklardır. Zamanla ve belli bir tedrici-likle bu sorun uzun yıllarda çözülebilecektir. Ancak günümüzde, mevcut şartlar içerisinde, gerek din görevlisi, gerek derneklerimiz ve velilerimiz üzerine düşen sorumlulukları kısa vadede yerine getirmek durumundadır. Aksi takdirde, birbirimizi kandırmaya devam etmiş oluruz ve yarın kimsenin şikayet etme hakkı kalmaz.Camide hep yaptığımız bir dua ile yazımızı tamamlayalım: Allah hepimize yardımcı olsun. Çocuklarımızı, gençlerimizi, nesille-rimizi muhafaza eylesin. Onları dinimize, diyanetimize, kültürümüze ve örfümüze göre yetiştirmekte bizi muvaffak eylesin. 25 / 12 / 2011

34

Arif KARABACAK Valentigney Selimiye Camii

Din Görevlisi [email protected]

İlk Yazılar İlk HeyecanlarMerhaba... Gazetecilikte neredeyse bir klasik olmuştur. Gazeteci ne zaman yeni bir gazete çatısı altında yazı yazmaya başlasa, şu cümle

genellikle ilk paragrafta yerini alır: ‘Her başlangıç yeni bir heyecandır’. Şu anda bir yandan parmaklarımla tuşlar Objektif için birbirleriyle ilk birlikteliklerinin heyecanını üzerinden atmaya çalışırken satırların yazarı da benzer bir heyecanı yaşıyor. Bir taraf-tan da düşünüyorum. Ne kadar zaman oldu acaba görüşlerimi kamuoyu ile yazı yolu ile paylaşmayalı diye...

Epey oldu sanırım…Hatırlayabildiğim, üni-versite yıllarında Giresun Yerel Basını’nda Yeşilgiresun Gazetesi’nde yazmıştım son yazılarımı. Aradan neredeyse 15 yıldan fazla bir zaman geçmiş. Sanırım yazılı basın ile bu uzun süreçte aramıza biraz eğitim, biraz tica-ret ama esas olarak mıknatıs çekiciliğindeki görsel medya girdi. Giresun’daki yerel tv kanallarının sağladığı imkanlarla yaklaşık dört yıl boyunca değerli katılımcı büyükle-rimle ülke gündemini değerlendirme fırsatı buldum. Televizyonda, canlı yayın sürecini

bu kadar uzun bir zaman diliminde hemen hemen her hafta yaşamak, kuşkusuz deneyim, birikim ve tecrübe olarak çok şeyler kattı bana. Hem bu sürecin kendisinden hem de katılımcı ağabeylerimden çok şey öğrendim.

Değerli üstad Bekir Çoşkun’un 80’li yıllarda köşesinin adı ‘Dokuzuncu Köy’ idi. Dönemin Başbakanı merhum Özal ve ailesini hedef alan ‘Papatya Hanedanlığı’ isimli yazı dizi-sinden sonra, gazetedeki işine son verilmiş, kendisi de bir sonraki katkı sağladığı ga-zetedeki köşe ismini doğru söyleyeni do-kuz köyden kovarlar sözünü anımsatacak şekilde ‘Onuncu Köy’ olarak değiştirmişti. Onuncu köyden sonra artık gidilecek bir yer olmadığını hatırlatırcasına. Ama bugün olsa sanırım artık internet gazeteciliği var deyip kendi bilgisayarından, internet erişimi ile kendi doğrularını kitlelerle paylaşabilirdi. Şükürler olsun, bu zamana değin hataları ve kusurları ile o an için doğru bildiğimizi ses-

lendirerek ve bir kovulma macerası yasama-dan huzurlarınıza geldim.

Teknolojinin çok farklı bir boyutu olan internet gazeteciliği ile karşınızdayım. Son dönemde teksesliliğinden şikayetçi olduğumuz, her gün sanki fotokopi yapılmış gibi aynı gazetelerin önümüze konulması nedeniyle eleştirdiğimiz medyamıza yeni bir soluk yeni bir dinamizm getirmesini beklediğimiz internet gazeteciliği ile sizlere ulaşmaya çalışacağım. Bir gün medyamızın sorunlarını, diğer bir gün siyasetin önümüze getirdiği çözüm bekleyen sorunsallarla ilgili görüşlerimizi bu sütunlarda sizlere aktaracağım. Hep ne olduğumuzu bilerek, ne çok şey bildiğimizi zannetmeyip, ak-sine ne çok şey bilmediğimizin bilincinde olarak. Peşinen her türlü hata ve kusur için okuyucularımın hoşgörüsüne sığınıyorum. Gündemin arka sokaklarında buluşmak dileğiyle, şimdilik sağlıcakla kalın…

İsmail Cem FERİDUNOĞLU

Page 35: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O 35

ANNE – BABA OKULU “Bir babanın çocukları için yapabileceği en önemli şey, annelerini sevmektir. Ve bir anne-nin çocukları için yapabileceği en önemli şey babalarını sevmektir.” -Zig Ziglar-

Hayatımızda en zor meslek hangisidir diye sorsalar, şüphesiz ben; anne baba olabilmek derdim. Neden mi? Ne geceniz-gündüzünüz, n ede yazınız –kışınız vardır. Çocuğumuz gözlerini hayata açtığı anda, hatta anne

karnına düştüğü günde; duygularımız yoğun bir şekil de harekete geçerler. Yüce yaradanımızın, içimize koyduğu iç güdülerimiz; bize gizli telkinler yollar. Heyecanlanırız, kaygılanırız; doğacak ya da doğmuş olan bebeğimizin, kariyer, karekter hayellerini kurar, büyük- küçük beklentiler içine gireriz.

Gerçekci beklentilerimizin gerçekleşebilmesi, anne-babalık konusunda ne kadar bilinçli ve özverili olduğumuza bağlıdır. Şüphesiz, bir çocuğa en faydalı kişi, kendi anne –babası olduğu gibi, ne kadar acıdır ki, onu en çok yaralayan, gelişiminin yarım kalmasına neden olan kişi yine, kendi anne-babası olabiliyor. Bilinçsiz ve plansız bir anne babalığın tüm yükünü masum yavrular çekmek zorunda kalıyorlar. Bunun için illa da, ana baba okulu diyorum.

Okuduğum bir haberde şöyle diyordu. “Modern anne-baba mağara insanının gerisinde kaldı.” Çünkü, onlar bebekle-rin ağlamalarına izin vermiyorlar, anneler bebeklerini daha çok kucağında ve sırtında taşıyor, uzun yıllar emziriyordu. Çocuklar dövülmüyordu, doğayı keşfederek oynuyor, maneviyatı gelişiyordu. ANA- BABA OKULU “ABD’de 1880, Fransa’da 1929’lı yıllarda başlatılan ana-baba okulları, öğüt vermek

yerine ana babaların kişisel çabalarını uyandıran, onlara rehberlik eden ve dayanışma duygusunu kazandıran birer ku-rum niteliğinde ortaya çıkmıştır.

1949’da yeniden örgütlenen Paris Ana-Baba Okulu’nda, haftanın belirli günlerinde ana- babaların görüşmeye, bilgiler istemeye gele-bilecekleri bir kabul servisi oluşturulmuştur. Böylelikle yılda 1000’den fazla ziyaretçi kabul edilmiştir. Ana baba okulu konusunda Fransa’yı, başta İsviçre, İtalya, Hollanda ve Lüksemburg olmak üzere diğer Avrupa ülke-leri izlemiştir.

Ana –baba okululunun çalışmalarının temel-leri Türkiye’de ilk kez 1962-63 yıllarında Ord.Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel’in Akıl Hıfzısıhha Cemiyeti Başkanı olarak, Me-diko-Sosyal Merkezi ve Askeri Tıbbıye’de başladığı anne-babalara haftalık sohbet toplantılarıyla atıldı. Ülkemizde sistemli ve programlı bir ana-baba okulu modeli ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü tarafından 1989 yılı başından itibaren gerçekleştirildi. Ailelerin eğitilmesi; çocukların hakları, sağlıklı gelişmeleri konusunda yaygın ve mecburi bir rehberlik bulunmamaktadır. Ancak, her anne baba kendi çabalarıyla, kendini yetiştirmekte ve geliştirmektedir.

Ailelerimizin bilinçlendirilmesi, asla ve asla hafife alamayacağımız kadar önemli; bu eksikliğimizin acılarını, hem aile olarak hem de toplum olarak, zor ödeyebiliyoruz. Dostlarımla sohbet ederken, şöyle söylediğim çok oluyor. “Evlilik eğitimi almadan yuva kurmanın, anne babalık eğitimi almadan da çocuk sahibi olabilme-nin mümkün olamayacağı; devletimizin yasalarla desteklediği, ağır yaptırımlarla mecburi tutması gereken, millî bir politikamız olmalıdır.”

Psikiyatrist. Pof. Dr. Nevzat Tarhan şöyle diyor: “Yuva sıcaklığını hissettirin: Beklemediği bir anda çocuğa gülümsemek onda güven ve bağlılık duygusu uyandırır. Korktuğu, heyecanlandığı anda elini tutmak, hafızasında olumlu izler bırakır. Bedensel dokunmalar çocuğa güven verir. Sevginin egemen olduğu ev modelinde anne babanın otoritesi azalmaz, tam tersine çocuğun büyüklere duyduğu saygı daha da artar. Anne ve babasının sevgisini kaybetmemek için iyi şeyler yapmaya çalışır. Kişiliğine değer verilen, sığınacak yuvası olan çocuk hayatta daha başarılı olur.” Yeni bir yıla gireceğimiz şu günlerde, tüm OBJEKTİF GAZETESİ yazarlarımıza ve okuyucularımıza; sağlıklı, mutlu, başarılı nice güzel yıllar geçirmelerini dilerim.

ÇOCUK DÜNYASI

Hatice YILDIRIMAraştırmacı

e-mail: [email protected]

2011’den 2012’ ye Geçerken!Maalesef , 2011 yılına son anda damgasını vuran olay, Fransa meclisi genel kurulunun, 1915 olaylarının ‘soykırım’ olmadığı yönün-deki ifadelerin suç sayılmasını öngören yasa teklifini kabul etmesi oldu.Türkiye, konuyla ilgili taslağın oylanması halinde Türkiye’nin Fransa’ya karşı siyasi, askeri ve ekonomik yaptırımlar oluşturucağını kesin bir biçimde belirtmişti.Oylamanın yapıldığı günün sabahında Fran-sa’da yaşayan Türkler, Azeriler ve tasarıya karşı diğer bütün insanlar günün erken saat-lerinden itibaren, ellerinde Türk ve Fransız bayraklarıyla, Fransa parlamentosunun önünde toplanmaya başladı, yapılan protesto süresince herkes umutla oylamaya katılan vekillerin sağduyulu davranıp bu tasarının reddedilme kararını duymayı bekledi son ana kadar.Oylamadan önce, taslağı hazırlayan milletve-kili, Boyer, oylamaya katılan 50 milletvekil-line Türkiye’nin ekonomik boykot tehdidinin ciddiye alınmaması çağrısında bulundu ve «Türkiye, Fransa gibi Dünya Ticaret Örgütü üyesi, bizi boykot edemez» dedi. Ama bunları dile getirirken Fransız mallarında yapılacak sivil boykotu göz önünde bulundurmadığı bir gerçek. Oylama sonucunda, 577 milletve-killinden sadece 50’sinin katılımıyla kabul edilen tasarı, Türk-Fransız ilişkilerinde soğuk rüzgarlar estirdi.Peki, bu olay dünya ve Fransız basınında nasıl yer aldı ?Marianne, ‘Ermeni soykırımı’: Sarkozy oy

avında». Burada Sarkozy’nin Ermenistan gezisinde Aznavur ve 500 bin Ermeniye verdiği sözü tuttuğunu belirtiyor. Fransız Dışişleri Bakanı Alain Juppé’nin, yasa teklifi hakkındaki sozlerine değinerek ‘Bu tekli-fin entelektüel, ekonomik ve diplomatik açıdan adı konmamış bir aptallık’ olduğunu belirtmiş.Guardian, Fransız Dışişleri Bakanı Alain Juppé’nin sözlerine yer vererek, kendisinin «Türk dostlarımızın aşırı tepki göstermesini istemiyoruz» dediğini, teklifi «Faydasız ve yapıcı değil» diye niteleyerek gerilimi hafi-fletmeye çalıştığını belirtiyor. Ve Juppé’un şu sozlerinin altını çiziyor : «... Türkiye’nin gururlu bir ulus olduğunu, bellek ve tarih konusunda çalışması gerektiğini, ancak bunu sağlamanın yolunun Fransa’nın cezai yaptırımları olmadığını söyledi».Daily Telegraph ise aynı ifadelere yer vere-rek, bu kararın Fransız sağını böldüğü yoru-munu yapıyor.Les Echos, «’Ermeni soykırımı’ yasası: Tür-kiye Fransa’yla ilişkileri gözden geçiriyor. Yasa teklifinin kabulünün ardından Ankara Paris ile karşılıklı ziyaretleri ve siyasi ve as-keri işbirliğini askıya aldı.»Le Parisien, «’Ermeni soykırımı’: Türkiye Fransa’yla ilişkileri donduruyor: Ulusal Meclis Türkiye’nin misilleme tehditlerine rağmen yasa teklifini kabul etti.Fransa ile Türkiye arasında ton yükseliyor: Fransız diplomatik kaynakları, ‘2001 yılında da bu senaryoyu yaşamıştık, ardından yavaş yavaş her şey yeniden yoluna girdi’» diyor.Prof. Dr Suat Gezgin’in konuyla ilgili bir yazısında belirttiği gibi, Fransız Ulusal Mecli-si tarafından kabul edilerek 29 Ocak. 2001’de yürürlülüğe giren «sözde» Ermeni soykırım yasası ile Türkiye Fransa ilişkilerinde yeni bir dönem başlamış oldu. Bu dönemin en karak-teristik özelliği olarak ilk etapta alınan bir takım caydırıcı ekonomik yaptırımlar dikkat çekmektedir. Önümüzdeki günlerde yine bu tür ekonomik yaptırımların Fransa’ya karşı uygulanması olasıdır. Ancak burada Türkiye açısından bakıldığında dikkate alınması gere-ken diğer bir konu ise, Fransız Ulusal Meclisi tarafından kabul edilen ve yürürlülüğe giren bu yasanın gelecekte Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini ne şekilde ve ne boyutta etkileyeceğidir.- Ermeni sorununu ile ilgili

http://www.ermenisorunu.gen.tr/ sitesini gözden geçirmenizi şiddetle tavsiye ederim-

Bence konuyla ilgili en objektif açıklamayı, İskoç asıllı akademisyen Norman Stone yapıyor ; kendisi aynı zamanda İngiltere’de «Demir Lady» olarak bilinen Margaret Thatcher’ın Dışişleri Bakanı olarak görev yapmış, yazdığı «World War One», Bi-rinci Dünya Savaşı’nı inceleyen kitabında 1915 olaylarına da açıklık getirmiş ve Er-meni diyasporasının «soykırım soykırım» diye öne sürdüğü olayı aslında soykırım değil, tarafların karşılıklı öldürmesi olarak açıklamaktadır. Buna ek olarak, Stone, Rus-larla birlikte Osmanlı’yı arkadan vurmak isteyen Ermeni terör örgütlerinin bölgede yaşayan zengin Ermeni ailelerinden para istediğini ve istediklerini alamayınca bin-lerce masum iyi niyetli insan katledildiğini belirterek yaşananların soykırım olmadığının açıkça altını çizmiştir. Buna bağlı olarak asıl yaşananların sorumlusunun Doğu Anadolu bölgesinde Ruslarla işbirliği içinde olan Er-meni terör örgütleri olduğunu göstermiştir. Stone verdiği bir demeçte, Birinci Dü-nya Savaşı sırasında İstanbul’u işgal eden İngiltere’ye, Doğu Anadolu Ermeni devletini kurmak için, Ermeniler tarafından, arşivlerde olmayan sahte belgeler sunulduğunu ve bel-gelerin biraz incelendiğinde sahte olduğunun farkedildiğini ama Ermenilerin, iddialarına bu sahte belgeler üzerinden hâlâ devam etmekte olduğunu açıklamıştır. Buna ek olarak, Stone ayrıca altını çizerek açıklamakta ki, eğer or-tada bir soykırım varsa, bu Balkanlar’da, Kaf-kaslar’da ve Kırım’da muülüman Türkler’e yapılan soykırımdır.«....Ermeni soykırımını yok sayan söy-lemleri suç sayan bu çabaların teklifle-rinin tamamen siyasi ve ekonomik çıkar amaçlıdır» ( Stone) Fransa’da yaşayan Ermeni diyasporası sayısı az olsa da, büyük bir ekonomik güce sahipler, ayrıca Fransız toplumunda elit güce sahipler ve diyasporadan önemli isimler Fransa’nın politikalarına yön veren etkili kişilerdir. Bu-nun sonucunda, bu insanlar siyasal güçlerini ve nüfuzlarını siyasi partiler üzerinde baskı aracı olarak kullanmaktadırlar.Bu zengin Ermeni diyasporasının, Erme-nistan gibi görece fakir bir ülkede, kendi

soydaşlarına yardım eli uzatmak dururken neden bu tarz işlerle uğraştıklarını anlamak da gerçekten zor. Bu da gösteriyor ki, tamamen ekonomik ve siyasi çıkarlara dayalı hesaplarla tarihi çarpıtıyorlar.Ayrıca, Stone bir tarihçi olarak ekliyor, «Bir ülkenin ve bir parlamontonun kendini tarihçi yerine koyması ve bilimi kişisel çıkarlar için ayaklar altına alması kabul edilebilir bir şey değildir».Stone’nun açıklamasında en haklı bulduğum nokta Ermeni diyasporasına olan bakış açısı; bunu «diyasporatik hastalığı» olarak adlandırıyor ve şöyle anlatıyor : «..O kadar umutsuz hissediyorsunuz ki, her sabah kalkınca aynaya bakınca ağlamaya başlıyorsunuz. Sonra bu acınacak halinize bakıp bir sorumlu arıyorsunuz ve en yakın komşunuza saldırıyorsunuz. Büyük büyük babalarınıza ve annelerinize ne olduğunu düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz; hayal-ler kuruyor ve kendi başarısızlıklarınızın faturasını başkasına kesiyorsunuz.Tam bir rezillik, kötü niyet, şeytani bir fana-tizm.» Ve ekliyor : «Başta Fransa ve Batı’nın bu duruma son vermesi gerek.»Peki, Ermeni diyasporasının oynadığı bu « Ermeni soykırımı tiyatrosu »nun bir sonu var mı?Stone «Yok» diyerek ekliyor ; onlar bu yukarıda bahsi geçen hastalıkla yaşamayı seviyorlar. «Avrupada ve Amerika’daki Er-meni diyasporasında hiç kimse Ermenice konuşmuyor ! Yeni kuşaklar da Ermenice konuşmak istemiyor. Ermenistan’ın içinde bulunduğu acınacak durum da umurlarında değil ve yaşadıkları ülkelerin Ermeni kilise-lerinde soykırım soykırım diye sızlanmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bu yüzden bu sorunun tamamen ortadan kalkacağına inanmıyorum».Durum buyken peki, başta Fransa olmak üzere Avrupa’da yaşayan biz Türkler ne yapmalıyız? COJEP UNIV Başkanı Lokman Balkan ile telefonda yaptığım görüşmede kendisinin de belirttiği gibi biz de Ermeniler gibi siyasal ve sosyal alanlarda lobileşme yoluna gitmeliyiz. Kalbinde Türkiye sevgisi olan Avrupalılar olarak sözümüzü dinlenir kılmalıyız ; bunun için de içinde yaşadığımız sistemi iyi bilip, bu sistemde yerimizi almalıyız.

Gizem Kabadayı[email protected]

Page 36: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 3536

Fransa’da Parlamento Önünde 5 Bin Türk Yasa Tasarısını Protesto Etti

Haber ve Fotoğraflar: Adem GÜRSAL / Paris

“Ermeni soykırımının inkarını cezalandıran” yasa teklifi Meclis’ten geçti. 577 milletvekili bulunan Fransa Ulusal Meclisi’nde sadece 53 milletvekili oylamaya katıldı. Yasa teklifi 45 Evet, 6 Hayır, 2 de çekimser oy kullanılan oturum sonrasında Meclis’ten geçti.

Parlamento önündeyse Türkler bu yasa teklifine sessiz kal-mayarak milletvekillerini ve Sarkozy’yi protesto gösterisi yaptılar.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Paris, Metz, Lyon, Stras-bourg, Nantes ve Avrupa’nın diğer kentlerinden gelen yaklaşık 5000 kişi, Fransa Ulusal Meclisi’nin önünde Türk ve Fransız bayraklarıyla inkar yasası teklifine karşı pankartlarla gösteri yaptı. Türkler’den bazılarının da sabah namazlarını parlamento önündeki mey-danda eda ettiği görüldü.

Paris Anadolu Kültür Merkezi Başkanı Demir ÖNGER, yalnız bağırıp çağırmakla olmayacağını, kendilerine ihanet eden milletvekillerinin sandıkta cezalandırılmasını istedi. Polis, şehir merkezinde geniş güvenlik önlemleri alırken Ermeni gruplar ya da diğer karşı gruptan kimse parlamento çevresinde görülmedi.

Türk göstericiler, “Tarihi tarihçiler yazar, siyasetçiler değil”, “Tarihi tartışma, siyasi tartışma olamaz», «Düşünce özgürlüğü ihlal edilmesin”, ”Dedelerimiz katil olamaz”, ”Kat-liam değil vatan savunduk” yazılı pankartlarla yasayı protesto ettiler. Yasa aleyhine sloganların atıldığı gösteride, polislerin çok sıkı güvenlik önlemleri aldığı görüldü. Türkiye’de ise bu yasaya karşı halk kara lekeyi asla kabul etmeyiz, ecladımıza laf ettirtmeyiz, biz ta-rihimizle övünürüz, Fransa kendi tarihiyle hesaplaşsın vb… ifade-lerle tepkilerini dile getirdi. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, yasanın geçmesi halinde geri dönülmez yaptırımların olacağını vurguladı. Erdoğan, Fransa parla-mentosunda 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkârını suç sayan düzenlemenin kabul edilmesini “çok büyük talihsizlik olarak” değerlendirdi. Bu düzenlemeye ilişkin Erdoğan; ”Bunlar ne kadar ciddiyetten uzak bir yaklaşım tarzıdır, nasıl sulandırılmış bir oylamadır anla-mak mümkün değil. Bu girişim haksızdır, isabetsizdir ve bu kararı Türkiye olarak şiddetle kınıyoruz “ dedi.

Başbakan’ın yasa tasarı ile Fransa hakkındaki ana başlıkları şöyle ;”Bütün uyarılarımıza rağmen bu tasarı oylanarak kabul edilmiştir. Böyle bir kararın Fransa’da alınmış olması bizden çok Fransa açısından büyük bir talihsizlik. İnsan haklarına tamamen ters. Bu Fransa-Türkiye ilişkilerinde telafisi zor yaralar açacaktır. Bu oylamanın 1979’da Paris’te Fransız ataşesi Yılmaz Çolpa’nın öldürüldüğü günle aynı güne denk gelmesi ayrıca manidardır. 577 milletvekilinin bulunduğu bir parlamentoda sadece 45 milletvekiliyle oylanması daha da manidar. Aramızdaki ilişkiler 100 yıllık değil çok daha eski-lere dayanıyor. Asırları mütecaviz bir ilişkisi olan Fransa-Türkiye ilişkilerinin, sadece yaklaşan seçimlerin ve oy kaygısı olan Sarkozy tarafından ihlal edilmesi anlamına geliyor. Bu aynı zamanda Fransa’ya karşı yapılmış büyük bir haksızlıktır. Ben şu soruyu soruyorum. Fransa’da ifade özgürlüğü var

mı? Ve cevabını da ben veriyorum “Yok”. Bu oylamada Cumhurbaşkanlığı se-çimi öncesinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile siyaset vardır. Seçimleri kazanma uğruna, İslamafobi’ya körüklenmektedir. Sadece Fransa değil, Avrupa adına da kaygı vericidir.

Son derece kasıtlı ve art niyetli alınan bu karara sessiz kalmamız söz konusu değildir. Burada şunu da ifade etmek istiyorum. Bu kararın nasıl yanlış karar olduğunu bilgilendir-mek amacıyla çalışma başlatacağız. Afrika ve Ortadoğu’yu da bilgilendireceğiz,.bir zamanlar bu böl-gelerde yapılan soykırımları dünyayı dolaşarak anlatacağız. Bu ırkçı ayrımcı tavrı anlatacağız. Bizim tarihimizde böyle bir soykırım yok. Bunu kabul etmiyoruz. Tarih bilmeyenler ülkende Yahudi soykırımından bile bahsediyor. Ben onlara Endülüs’ten kaçan Türkiye’ye sığınan atalarını, tarihlerine bir sormalarını rica ediyorum. Fransa ile ilişkilerimizi gözden geçiriyoruz.

Etap etap ilişkilerimizi gözden geçiriyoruz . İlk etapta Paris Büyükelçimizi istişare için Ankara’ya çağırıyoruz.”

Erdoğan, hayır oyu verenlere teşekkür etti Başbakan Erdoğan, “Ayrıca sorumlu davranan ve teklife karşı oy kullanan vekillere de teşekkür ediyorum. Biz tarihimizle gurur duyuyoruz. Bizi sıkıntıya düşürecek tarihimiz yok. Tarihimizde yaşanan her türlü olayla yüzleşiriz. Biz bütün arşivlerimizi açtık, varsa başkaları da açsın gel-sin tarihçiler araştırsın. Tarih parlamentolarda oylamalarla yazılmaz. Olsa olsa oylamalarla çarpıtılır. Tarihi çarpıtanları ve siyasi emellerine alet edenleri tarih de halklarda affetmeye-cektir.” Fransa Meclisi Yasalar Komisyonu, iktidardaki Halk Ha-reketi Birliği (UMP) Marsilya Milletvekili Valerie Boyer tarafından hazırlanan yasa tasarısını 7 Aralık’ta kabul etmişti. Tasarıda,”Fransız yasaları tarafından tanınan soykırımların reddi, bir yıl hapis ve 45 bin euro para cezasına çarptırılır” ifa-desi yer alıyor. Fransa parlamentosu, 29 Ocak 2001 tarihinde, ”Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır” ifadesiyle kaleme alınan bir yasayı onaylamıştı.

Türkiye’nin Fransa Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu Paris’ten ayrıldı

Fransa Meclisi’nden yasa teklifinin geçtiği gün Türkiye, Fransa Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu’yu “Ankara’ya istişarelerde bulunmak üzere” çağırdı. Burcuoğlu Türk Hava Yolları’nın yerel saatle 7.40 uçağıyla Paris Charles de Gaulle

Havaalanı’ndan İstanbul aktarmalı Ankara’ya doğru hareket etti. Türkiye’ye vardığında basın mensuplarına açıklamada bulunan Burcuoğlu , “Şimdi Fransızlar kendi içinde hesaplaşıyor” dedi. Bakan Egemen Bağış ; “Irkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı temelinde bir karar” sözleriyle Fransız parla-mentosunun kararını yorumlayarak, “Eğer, Sarkozy tarihi bir olayı tarihçilere bıraksaydı, ülkesinin de üyesi olduğu AB’nin yaşadığı ekonomik krizi çözmeye yönelse daha iyi olurdu” yanıtını verdi. Fransız mallarının boykot edilip edilmeyeceğine yönelik bir soruya ise Bağış, ”Türk halkı duygusaldır ve tepkisini gösterecektir. Bunu geçmişte gördük.

Alışveriş yaptıkları mağazaları, dükkanları ya da uçacakları firmaları seçeceklerdir” yanıtını verdi.

ERDOĞAN, 8 MADDELİK YAPTIRIM PAKETİNİ AÇIKLADI Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fran-sa’ya karşı uygulanacak yaptırım pake-tini de açıkladı. İşte Fransa’ya uygulana-cak yaptırımlar: 1- Paris Büyükelçimizi Ankara’ya çağırdık. 2- Siyasi, askeri ve ekonomik maliyetli faaliyetleri, personel değişimi ve eğitim gibi bütün faaliyetleri iptal ediyoruz. 3- Askeri tatbikatlar iptal edildi. 4- Fransa ile her türlü istişareler durdu-ruldu. 5- Fransız askeri uçakları her uçuş için Türkiye’den ayrı ayrı izin alacak. 6- AB eşleştirme projelerinde Fransa’yla işbirliğine gitmeyeceğiz.

7- Askeri gemilerin liman ziyaretleri izin başvurularını bugünden itibaren reddediyoruz 8- 2012 yılı Ocak ayında planlanan Türkiye -Fransa Ekonomik Ortaklık Komitesi Toplantısı’na katılmama kararı alındı ve bu toplantı yapılmayacak.

Page 37: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O34 37

Ne Kadar Benciliz ?Dünyanın bizim etrafımızda değil ken-di etrafında döndüğünü kabullen-memiz lazım. O kadar kendimizle ilgilenir olduk ki, dünyada olan onca olaya rağmen en dertlisi haline gel-dik. Zamanın en az olduğu dönemdeyiz. Çok meşgulüz biz. Artik hiç bir şeye vaktimiz yok. Kendimizle meşgulüz ve zaten bunun dışındakilerin de çok fazla bir önemi yok. Misal, sen karnıını tıka basa doyururken dünya üzerinde bir yerlerde açlıktan ölen-ler varmış kimin umurunda ! Nasıl olsa senin karnın tok. Hatta o kadar tok ki pat-lamak üzeresin ! Kat kat yorganı üzerine çekip sıcacık yatağında uyurken bir yerler-de soğuktan donan çocukların olması seni

niye ilgilendirsin ki ? Ya da birazcık ısınmak uğruna yanan bir gencin ne önemi var ? Aman canım dünyayı sen mi kurtaracaksın ? Nasıl olsa senin tuzun kuru ! İşte bu kadar benciliz. Yok canım o kadar da değiliz deme ! Kaç kere aklına geldi yemek yerken o an aç bir çocuğun üşüyor olabileceği ? Hiç bu sebepten lokma büyüdü mü boğazında ? Yutkunamadığın oldu mu hiç ? Ve sonrasında iştahının kaçtığı ?Ama sen de haklısın. Tek başına senin elinden ne gelir ki ? Nasıl olsa onlara yardım eden birileri vardır . Mutlaka biri de onlar için bir şeyler yapıyordur. Hem onların o durumundan sen me-sul değilsin ki. Senin yüzünden bu duru-mda değiller ya !Bak gördün mü nasıl da kolay sıyrılıverdin işin içinden. Bu kadar basit ! Peki vicdanın gerçekten rahat mı ? Nasıl unutursun komşun açken kendinin tok yatamayacağını ? Hakikaten, en son ne zaman sordun komşunun halini hatırını ?Ama doğru senin yapılacak o ka-dar çok işin var ki kendine zor va-kit ayırıyorsun ! Kaldı ki akraba, konu komşular… İyilerdir canım, her sorduğunda öyle demiyorlar mı ? « İyiyiz, ya sen ? «. Sen de her sefe-rinde aynı cevabı verirsin « İyiyim «. Alışkanlık gibi... Onlar sormuş olmak için sorar, sen cevap vermiş olmak için cevap verirsin. Peki ya en son ne zaman gerçekten nasıl olduğunu me-rak ettiğin için birine «nasılsın ? «

dedin ? Ha bir de yalnızlık var di mi o hep şikayet ettiğin. Aman iyi ki de yalnızsın, ne de olsa birileri-ne ayıracak vaktin yok !Hayat acımasız, insanlar kötü. Kimse kimsenin iyiliğini düşünmüyor. Babamıza güvenemeyeceğimiz bir döneme geldik. Ya sen ? Kendine güveniyor musun ? Gönül rahatlığıyla birine « Bana güvenebilirsin « diyebilir mi-sin ? Bu sözün hakkını verebilir mi-sin ? Emaneti hakkıyla koruyup, kendi haklarını gözettiğin kadar başkalarınınkini de gözetiyor mu-sun ? Yoksa sen de aslında o hep şikayet ettiğin « HERKES « gibi misin ?Evet belki bu dünyayı sen kurtaramazsın ama bir şekilde bir yerlerden başlamak için dönüp bir kendine baka-bilirsin. En azından kendini düzeltmek senin elinde. Dünyanın öbür ucun-daki yoksulluk veya savaş için elinden bir şey gelmiyordur belki ama çevrene iyi baktığında, maddi anlamda bir şey ya-pamasan bile, senin dostluğuna, içten bir gülümsemene muhtaç, derdini emanet bilip alabileceğin kişiler mutlaka vardır. Bu dünya sadece para kazanmak için geldiğimiz bir yer değil. Kardesi-nin, çocuğunun sana, senin onu dinle-neme, onunla vakit geçirmene, ona za-man ayırmana ihtiyacı muhakkak vardır. Dünya ne senin etrafında, ne de bir başkasının etrafında dönüyor. O sadece kendi ve güneşin etrafında dönüyor. Ve senin bu kadar bencil olmaya hakkın yok

! Bu dünya sizden ibaret değil . Bir kere de bakmış olmak için değil görmek için bak etrafına ! Eminim şimdiye kadar farkedemediğin birçok şeyi göreceksin. Unutma, belki de şu an sen sıcacık evinde kahveni yudumlayarak bu satırları okur-ken, bir yerlerde küçücük ma-sum bir çocuk bir apartman köşesinde oturmuş, cılız bacaklarını yine cılız olan kollarının arasına almış, açlığını ve soğuğu bastırmak için gidebileceği sıcak bir evin olması hayalini kurar-ken farkında dahi olmadan bu dünyadan göçüyor olabilir.Hiç düşündün mü bir annenin göz-lerinin önünde açlıktan eriyen evladını bağrına basarken neler hissediyor olabileceğini ya da hain bir kurşunun babasına saplanışına şahit olan bir çocuğun için-de bulunduğu durumu ? Bunları düşünüp de kayıtsız ka-labilir, vicdanı el verip de rahat uyuyabilir mi insan ? Batmaz mı o yatak ona ? Taş gibi oturup kal-maz mı lokma boğazında ? Mut-laka yapılacak bir şeyler vardır. Ama emin ol o yapılması gereken şeyi kim-se yapmaz çünkü HERKES nasıl olsa BİRİNİN yapacağına inandırır ken-dini. O BİRİ olmayı ise kim-se düşünmez. Ya sen hiç düşündün mü ? O BİRİ ben olmak istiyorum...

Emel SARMAŞIK

AIDS SORUNU Değerli okurlar, AIDS, Acquired Immuno Deficiency Syndrome kelimelerinin kısaltması ola-rak ortaya çıkmış ve Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu olarak Türkçe’ye çevrilmiştir. AIDS ilk olarak 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde keşfedilmiştir. Keşfinden hemen sonra hızla yayılarak; erkek, çocuk, siyah, beyaz, Latin, Asyalı, zengin, fakir demeden birçok insanın ölümüne neden olmuştur.

AIDS için halen kesin olarak bilinen bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. AIDS’ten korunmak, bu tehlikeli ve ölümcül virüsün yayılmasını önlemek için uygulanabilecek tek yoldur. HIV,

Human Immune Deficiency Virus, vü-cut bağışıklık sistemi virüsü, AIDS tamamen vücut bağışıklık sistemi ile ilgili olduğundan, hastalığa sebep olan virüse bu isim verilmiştir. Virüs, insan vücudunun hastalıklara karşı direncini sağlayan bağışıklık sistemini etkisiz hale getirmektedir. Vücut bağışıklık sisteminin etkisiz hale gelmesi, virüsten etkilenmeden önce kolayca başedebildiği deiğer hastalık mikroplarıyla artık çarpışamayacak duruma gelmesi de-mektir. Bu da basit bir enfeksiyonun bile ölümcül hale gelmesine sebep ola-bilir. AIDS hastalarının yarısından çoğu bağışıklık sistemlerinin etkisiz hale gel-mesi yüzünden basit enfeksiyonlara yeni-lerek hayata veda etmişlerdir.

İnsan vücudu bir defa HIV virüsü ile enfekte olmuşsa artık bu virüsün hiç-bir şekilde yok edilmesi ya da vücuttan atılması mümkün değildir. Fakat, virüsün etkilerine engel olmak için bir takım il-açlar geliştirilmiştir. Bunlardan ilki ve e nçok bilineni AZT (Zidovudine) adı ve-rilen ilaçtır. Bu ilaç virüsün çoğalmasını engellemektedir. AZT AIDS virüsünün meydana getirdiği belirtilerin görünme-sini engellemekte ve AIDS’li hastanın yaşamının kısmen de olsa uzamasını sağlamaktadır.

Bilim adamları AIDS’le savaşabilmenin diğer yollarını aramaya devam etmek-tedirler. Son yıllarda bu konuda büyük gelişme kaydedilmiştir. AIDS’e karşı ko-runmak için aşıların testleri halen deney-sel aşamadadır. 1990 yılının başlarından itibaren bu konuda başarılı sonuçlar kay-

dedilmektedir. AIDS dokunma, öpüşme, solunum gibi dış kontaklarla bulaşan bir hastalık değildir. Bu nedenle insanların AIDS’li hastalara yaklaşmaması ya da onları to-plumdan dışlaması hem gereksiz hem de yanlış bir tutumdur. Çünkü AIDS’li bir hastaya dokunarak veya yanında bu-lunarak AIDS’e yakalanmanız mümkün değildir. Ayrıca AIDS evcil hayvanlar-dan, tuvaletlerden, yüzme havuzlarından, tabak ya da bardaklardan bulaşıcı özellik göstermez. Bu nedenle insanların bu konularda korkutulması ya da yersiz bir kaygıya neden olunması çok yanlıştır. AIDS’in ana bulaşma yolu seksüel birleşme, uyuşturucu kullanıcılarının en-jektörlerini paylaşması ve çok da az olsa kan transferidir.

Neden AIDS’i daha önce duymamıştık? AIDS 1981 yılına kadar tanımlanmış bir hastalık değildi. AIDS’in izinin sürül-mesi doktorların bu bilinmeyen hastalığı yeterli derecede tanımasıyla başladı. AIDS’in ilk rastlandığı 1981 yılında ABD’de 316 kişinin AIDS hastalığına yakalandığı tespit edilmiştir. Beş yıl sonra 1986 Ağustos’unda 23.000 vaka rapor edilmiştir. Hastalığın artışı büyük bir hızla devam etmiş ve 1990’larda sadece ABD’de 60.000’in üstünde AIDS hastası tespit edilmiştir. Bu hızlı artış, bilim adamları, doktorlar ve hükümetler için bir alarm sinyali olmuş ve onları konuyla ciddi biçimde ilgilenmeye itmiştir. AIDS’in gerçek kökeni bilinmemek-tedir. Çünkü AIDS yeni gelişmiş bir hastalıktır. AIDS’in kökeni hakkındaki en geçerli görüş hastalığın Afrika kö-

kenli olduğudur. Afrika’daki yeşil maymunların taşıdığı bir virüs insanlarda rastlanan AIDS virüsüne çok benzemek-tedir. Bilimsel tahminler maymunlarda rastlanan virüsün doğal ortamda orga-nizmalar içinde yaşamını sürdürerek, mutasyon geçirdiği ve burden da insan-lara geçtiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Görülen mutasyonun çok nadir olduğu da görüşler arasında yer almaktadır.

Bir başka görüş ise virüsün biyolojik silah olarak üretilmek istendiği fakat sonucun etkisi uzun sürede görüldüğü için araştırmalara devam edilmediği ve bir ara nasıl olduysa laboratuvar dışına çıkarılarak insanlara bulaştırıldığı üzeri-nedir. Yeşil maymunlar Afrika’nın çoğu bölgesinde lezzetli bir yemek olarak görülmektedir. Virüsün maymunlardan insana iyi pişmemiş organlardan ya da etlerin pişirilmeye hazırlanırken meydana gelebilecek kesik vb. gibi yaralardan bulaşmış olabileceği de düşünülmektedir. Çünkü bilindiği gibi virüsün bulaşma yollarının en önemlilerinden biri kandır. Hastalığın ilk insana bulaşması böyle olmuştur. Bundan sonra hastalık diğer insanlara seksüel birleşme ve uyuşturucu kullanımı ve kan transferleri sırasında yayılmıştır. Afrika devletlerinin birçoğu bu görüşün mantıklı olduğunu savunmaktadır. Bu olayların hiçbiri ırkla ilgili değildir. Şunu unutmamak gerekir ki tek bir kişi değil tüm insanlık AIDS’in gelişmesinden sorumludur ve biz de bu sorumluluğu paylaşmaktan ve bu öl-dürücü virüsün yayılmasını engellemek-ten sorumlu sayılırız. Saygılarımla.

CİHAN BİRCANAcil servis uzmanı

CH Marie Madeleine FORBACH

Page 38: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 3538Fransa’daki Ermeni Yasa Tasarısına Bir Tepki de

TÜMSİAD’dan

Tüm Türkiye’yi, Türkler’i ama özellikle de Fransa’da yaşayan Türkler’i yakından ilgilen-diren Ermeni yasa tasarısına karşı bir tepki de TÜMSİAD’dan geldi.

Derneğin Strasbourg’daki yeni merkezinde 20 Aralık 2011 tarihinde bir basın toplantısı dü-zenleyen Dernek Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri, tasarıyı protesto ederek, bunun kabul edilemezliğini dile getirdiler.Dernek Başkanı Mahmut DEMİREL’in açıkladığı görüşlerde, ana başlıklarıyla şu düşüncelere yer verildi : “Bu yasa çıktığında, Türkiye-Fransa ekono-

mik ilişkileri için son derece yakın ve gerçek bir tehlike sözkonusu olacaktır. Fransa’nın her seçim döneminde iç politika gündemine yerleşen bu konunun Türk halkı için ne kadar hassas bir mesele olduğu Fransız yönetimi tarafından da yakinen bilinmektedir. Bu yasa, Türkiye ile Fransa arasındaki ikili siyasi – ekonomik ilişkileri zehirleyecek ve ileride telafisi imkânsız sonuçlar doğuracaktır.Fransa’da yaşayan Türkler olarak Fransa’dan beklentimiz, tarihî gerçeklerle ve ifade öz-gürlüğüyle bağdaşmayan yaklaşımlardan kaçınarak, konunun çözümünün tarihçilere ve bilimsel çalışmalara bırakılmasıdır. Tümsiad olarak, Fransa’daki Türk şirket-lerinin temsilcilerinden biri olarak, biz bu konuda endişeliyiz. Neden ? Çünkü Türkiye ile Fransa arasındaki özellikle de ekonomik ilişkilerde çok zararlar olacaktır ve bu da tabii olarak bizim aleyhimizedir. Biz bu husustaki tepkilerimizi Fransız basınıyla da, kurum ve kuruluşlarıyla da, siyaset adamlarıyla da pay-laştık.Fransa’ya da hiçbir getirisi olmayacak bu denli riskli, tehlikeli bir girişimde neden ısrar edildiğini hepimiz biliyoruz : yaklaşan seçim-ler.Biz bu noktada buradaki Türk halkına da bir mesaj vermek istiyoruz. Sonuçta bu ülkede Ermeni nüfus kadar Türk nüfus da yaşıyor.

Bizlerin de ekonomik gücümüz, oy potansi-yelimiz var ama neden hâlâ ısrarlılar ? Çünkü türk diyasporası, güçlü Türkiye’yi Fransa’da yeterince temsil edemiyor. Bunun nedeni de, bizlerin koordinasyon ve birlik-beraberlik içersinde organize çalışmalar yürütmememiz-dir.Türkiye ile Fransa arasında, 11 milyar €’nun üzerinde bir ticaret hacmi var. Böylesi büyük bir ekonomik partnerle ilişkileri sıkıntıya sokmanın Fransa’ya ne yararı olabilir ? Bizim, buradaki Türkler olarak, ihtiyacımız olan şey daha çok birlik ve beraberlik, daha çok eğitim, siyasal alanda kendimizi daha çok öne çıkarmaktır. Biz bunları yaptığımızda, şu an Ermeni diyasporası ne kadar güçlüyse, biz de en az o kadar güçlü oluruz ve bizim istedi-ğimiz yasalar yürürlüğe sokulur.Bu nedenle Türk insanına şu mesajı iletmek istiyoruz : birlik olun, beraberce çalışın, derneklere üye olun, seçimlere katılın, oy potansiyelimizi gösterin. Bu cümleden ola-rak, bütün vatandaşlarımızı ve derneklerimizi biraraya gelmeye davet ediyoruz.Biz de işadamları olarak ekonomik anlamdaki gücümüzü ve Fransa ekonomisine olan katkı-mızı göstermeliyiz.İşte tüm bunları ancak birlik ve dayanışma içinde olursak başarabilir ve Türk diyaspora-sını etkili hale getirebiliriz.”

SOYKIRIMIN İNKARINI CEZALANDIRMA

Murat V. ERPUYAN [email protected]

Bilindiği üzere 22 Aralık günü Fransa Millet Meclisi soykırım inkarının cezalandırılması yasa tasarısını kabul etti. Şimdi tasarının

yasallaşması için Senato’dan geçmesi gere-kiyor. Aslında geçtiğimiz Mayıs ayında Senato yine Meclis tarafından 2006 senesinde kabul edi-len benzer bir yasayı reddetmişti. Her ne kadar tasarıyı Meclis’e sunan Marsilya milletvekili Bayan Valérie Boyer yasanın Türkiye’ye karşı olmadığını söyleyebilmişse de Fransa’nın kanunla tanıdığı iki soykırım var: Birinci Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırım ki bunun inkârı zaten kanunla yasaklanmış durumda, ikincisi Fransa’da 2001 yılında kabul edilen « Fransa Ermeni soykırımını tanır » sözünün geçtiği tek mad-delik kanun. Buradan çıkan da açıkca Ermeni soykırımı olmamıştır demenin cezalandırılması. Böyle bir yasaya neden karşı olunur ? - Herşeyden önce parlamentoların tarih yazma gibi işlevleri olmaması, - Yine Parlamentoların geçmişi yargılama yetkilerinin yokluğu, - Herhangi bir mahkeme kararı olmaması ve tarihçilerin de bu konuda tartışmaya devam etmelerinden hareketle ifade ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle. Bu temel sakıncalara eklenecek birkaç konu daha var.

- Her haliyle tasarı oy kaygısıyla, tıpkı 2001 ve 2006 da olduğu gibi, ortaya çıkıyor, hem de birkaç ay önce Senato’da benzeri-nin yukarıdaki gerekçelerle reddedilmiş olmasına rağmen. Bu, devlet tutarlılığı ve devamlılığıyla hiç uyuşmuyor. - Tasarı «communtaurisme»e yol açıyor, çünkü bir tarafta Ermeni kökenli Fransız vatandaşları hoşnut edilmeye çalışılırken diğer tarafta Türk kökenli Fransız

vatandaşları bir anlamda dışlanıyor. - Kin güdüsüyle hareket eden-lerin ekmeğine yağ sürüyor. Bunlara ek olarak Fransa’da yaşayan Türkiye kökenliler doğal olarak iki ülke ilişkilerinin bozulmasına, Türkiye’de franko-foninin git gide kan kaybetmesine duyarsız kala-

mazlar. Ayrıca bu tip girişimler Ermenistan ile Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesi çabalarına da olumsuz etki yapacak ve iki tarafın keskin milliyetçilerinin pozisyonlarını sağlamlaştıracaktır. Aslında Hrant Dink cinayete kurban git-meden önce bu tip yasaların yersizliğini gayet etkin bir şekilde dile getirmişti : « Paris’e gideceğim. Orada Concorde Meydanı’nda bir taşın üzerine çıkacağım ve haykıracağım: “1915’te Ermenilere soykırım yapılmamıştır!.” O taşın üzerinden ineceğim, Ankara’ya gelecek Güven Park’ta bir taşın üzerine çıkacağım ve “1915’te Ermenilere soykırım yapılmıştır!” (diyeceğim)… Fransa bir kolumdan, Türkiye öteki kolumdan tutup beni hapse sürüklemek isteyecek. Ama ben düşünce özgürlüğünü savunmaktan bir an bile geri kalmayacağım. Bu benim bir aydın olarak, bir insan olarak

namusumdur, ödevimdir, sorumluluğumdur. » Zaten Türkiye’nin AB’ye üyeliği tartışmalarında art niyetli, peşin yargılı görüşlerin ön plana çıkmasıyla Türkiye kökenli Fransız gençler kendilerini dışlanmış hissederek yaşadıkları ve vatandaşı oldukları ülkeyle sorunlu hale gelmişken bu tip girişimlerle bu his daha da güçlenmiş oluyor. Soykırım olmuştur ya da olmamıştır tartışmasına girmenin yeri yok. 1915’in ve geçmişin acılarını zaten reddeden yok. Sorun bu konuyu oy kaygısıyla piyasaya sürerek yangına körükle gitmede. Sorun parlamentoların bu konularda ahkam kes-meleri. Zaten Fransa’da «sage / bilge» konu-munda olan birçok aydın buna vurgu yapıyor, örneğin Robert Badinter bu tip yasanın anayasaya aykırılığını, Pierre Nora art niyeti vurguluyor. Kaldı ki tasarının yasallaşması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidebilecek uzun bir hukuksal mücadelenin başlaması kaçınılmaz gözüküyor. Bildiğim kadarıyla, bu konuda, şu anda AİHM’de Doğu Perinçek’in İsviçre’ye karşı bir davası var. Yine bu bağlamda Cezayir’de soykırım yapılmıştır türünden tepkiler de ilkel ve kendi pozisyonu ile ters düşen bir yaklaşım. «N’olmuş yani sen de yaptın» anlamına gelebilecek bir yanıtın neresi akıllıca

olabilir? Kesin olan her ülkenin geçmişinde karanlık ve kanlı sayfalar var. Önemli olan bunların zamanına uygun değerlendirilmesi, unutulmaması, ders çıkarılması, kin yerine uzlaşmanın, barışmanın sağlanması.

Bunun yolu da geçmişi iyi bilip algılamaktan geçiyor. Etrafımızda insanlarla tartışmaya girebilmek için bilgiye ihtiyacımız var. An-cak bu konuda çok da donanımlı olduğumuz söylenemez! Her zaman yakındığım bir konu Türkiye kökenlilerin ortak paydalarda biraraya gele-memeleri ve içinde yaşadıkları toplumdan kendilerini soyutlamaları ve bu toplumda aktör olmamalarıdır. Uzun yıllar sonra ilk kez bu yasa tasarı Türkiye kökenlilerde bir kıpırdanmaya yol açtı. Bunun sonucu olarak Ulusal Meclis’in önünde 3 ila 5 bin kişinin katılımıyla bir protesto gösterisi yapıldı. Bu gösteride beni en etkileyen, özellikle gen-çlerin, «carte d’identité nationale» ile «carte d’électeur»lerini ceplerinden çıkarıp biz de oy veriyoruz ya da oy vereceğiz demeleriydi. Evet, buradaki toplumsal yaşamın içinde olur-sak, bizi de dikkate alırlar, böylece bağları olduğumuz ülkeye de yararımız dokunmuş olur. Ancak, tepkilerimizi her zaman akıllı ve etkin bir şekilde göstermemiz gerekir. Bazı gen-çlerin «Hollande da Sarkozy de aynı, Marine Le Pen’e oy vereceğim» tarzı tepkilerini bu bağlamda değerlendirmek gerek. Sorumlusu olduğum dernek yıllardır Tür-kiye kökenli Fransızların seçim kütüklerine yazılmaları, oy kullanmaları, yaşanılan toplumda etkin bir konumda olmaları, acılara

ve sevinçlere katılmaları, paylaşımcı, dayanışmacı rol oynamaları çabası içinde. Bu yönde atılan her adımı desteklemeği bir görev biliyor. İşte tam bu noktada bir gencin inisiyatifini de destekliyor ve herkesi bu girişime katkı da bulunmaya davet ediyor: Bu « Français(e) d’origine turque, je vo-terai à la Présidentielle de 2012 ! » başlığı altında kurulmuş bir site. Burada Türkiye kökenlilerin oy gücüne vurgu yapılmak istenmiş. Ol nedenle söz konusu sitede 50 bin, 100 bin imza görebilirsek başarı elde edilmiş olur. Bir elin nesi var iki elin sesi var ! Konuyla ilgili internet bağlantıları : Bkz. http://www.lesfrancoturcsvotent-en2012.fr Yasa tasarısı ile ilgili “la course au vote

arménien” başlıklı tartışma forumu http://bit.ly/nQLfwb Paris’teki gösteriyle ilgili olarak http://bit.ly/vAFSUX

Page 39: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O34 39

Page 40: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 3540

Des valeurs, des saveurs

moona bölge bayi olarak, Sos ve mechouia (hakiki zeytin yağli, közlenmiş sebzeler) mammülleri

Sadece helal üretim yapan imalathanemizde, üretilen mamullerimiz, şoksuz, elle kesim yapilan etlerden imal edilmektedir

GAMME MOONA : sauce, méchouia

CHARCUTERIE : a la coupe, libres services

100 çeşit şarkuteri (sosis, salam), taze mamulleri’ile sistemli biçimde, haftalık servis yapilmaktadır. SERVIS ARAÇLARIMIZ SADECE TAZE MAMUL TAŞIMAKTADIR

z.a de florivoie 88640 GRANGES – SUR-VOLOGNES Tel 03.29.51.69.36 fax 03.29.51.69.37 www.oz-tat.com

Page 41: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O34 41

SURGELES : SELAM

SURGELES SUPERFRESH : pates, légumes

SURGELES ORIENTAL VIANDES : viandes, plat cuisines

öz-tat firmasının yan markası , ORIENTAL VIANDES, hazır helal yemekleri özellikle elle kesilen, etlerden üretilmisdir

Tanınmış markası’ile, güvenli ve kaliteli SELAM helal, mamülleri

turkiye’nin ilk dondurulmuş gıda markası SUPERFRESH, şimdi fransa’da

Superfresh, selam, oriental viandes bölge bayisi olarak, 70 çeşit dondulurlumuş mamulleri’ile sistemli biçimde servis yapilmaktadır. SERVIS ARAÇLARIMIZ SADECE DONDURULMUŞ MAMUL TAŞIMAKTADIR

Tavuk sosis Tavuk burger Akcaabat köfte

Adana kebap Inegöl köfte Cevapcici

Urfa kebap

Tekirdag köfte

Page 42: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 42

Yaşar Kemal’e Üst Düzey Fransız

Nişanı

En üst düzey Fransız nişanı Legion d’Honneur’ın Grand Officer (Büyük Su-bay) mertebesiyle şereflendirilen usta edebiyatçı Yaşar KEMAL’e nişanı, Legion d’Honneur Büyük Şansölyesi Orgeneral Jean-Louis Georgelin tarafından takdim

edildi. ‘Fransız Sarayı’ ola-rak da adlandırılan Fransa’nın İstanbul Konsolosluğu’nda düzenlenen törende konuşan Orge-neral Georgelin, nişanın, Yaşar KE-MAL’in olağanüstü edebi güzergahına, tüm eserlerinin içine işlemiş hüma-nizmaya ve kültür-lerin çeşitliliği ile kültürlerarası diyalog

hizmetindeki aralıksız hizmetlerine duyu-lan saygıyı ifade ettiğini söyledi. Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Laurent Bili’nin ev sahipliğinde düzenlenen törende gazeteci, yazar, edebiyatçı ve sanatçıların yanı sıra aralarında Yaşar KEMAL’in arkadaşlarının da bulunduğu yaklaşık 200 kişi hazır bulundu. Nişan takdiminin ardından törene katılanlara teşekkür eden Yaşar KEMAL, «Bir çok sanatçı gibi ben de (Dünyayı güzellik kurtaracak) diyo-rum. Sanat, zulmün, şiddetin ve insanca ol-mayan her davranışın karşısındadır. Umut, insanın sahip olduğu en büyük değerlerden biridir. Ben hep

umudun türküsünü söyledim» dedi. Yaşar KEMAL, daha önce 1983 yılında da «Commandeur» (Komutan) mertebesiyle Fransız nişanına layık görülmüştü.

Fransa’da Ayın Albümü Ödülünü Fazıl SAY AldıDünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl SAY‘ın yeni CD-DVD kaydı “Pictures”, Fransa’da ayın albümü ödülünü aldı. Avrupa’nın en iyi klasik müzik ödülleri arasında yer alan “Choc de Classic “ ödülü SAY’ın 2011 yılında kaydettiği, sanatçının kendine özgü tekniği ve ener-jisinin kusursuz bir yorumla sunulduğu “Pictures” albümüne verildi. Avrupa’da birçok olumlu eleştiri alan albümde oldukça etkileyici üç yapıt yer

alıyor. Sanatçı bu albümde yorumladığı Mus-sorgsky “Bir Ser-giden Tablolar”, Janacek “ 1 Ekim 1905 Sonatı” ve Prokofiev “Piya-no Sonatı No.7“ ile ilham verici bir piyanist ve forte kişilik ola-rak gösteriliyor. Fazıl SAY’ın solo kaydı “Pictures”

ile ilgili yapılan yorumda sanatçının “forte bir kişilik” olduğu vurgulanıyor. Sanatçının eserleri yorumlayışının çarpıcı bir o kadar da benzersiz olduğu belirti-lirken , albüm ile ilgili şu ifadelere yer veriliyor; “Türk piyanist, Mussorgsky’yi çalarken eserin adeta bin farklı renkle ye-niden parlamasını sağlıyor. Prokofiev’in “ Piyano Sonatı No 7” ise sanatçının yorumuyla her zaman olduğunda daha şiddetli, Janacek’in 1 Ekim 1905 ‘ i ise her zaman olduğundan daha hassas. Onun piyanosu benzersiz “

Uygarlık Tarihçisi Server Tanilli Hoca’yı Yitirdik

Uzun yıllardır Strasbourg’ta yaşamını sürdürmekte olan Prof. Dr. Sarver TANİLLİ Hocamızı 29 Kasım 2011 tarihinde sonsuzluğa uğurladık. Silahlı saldırı sonucu 1978 yılında felç olan sosyoloji, siyaset bilimi ve anayasa hukuku uzmanı, Cumhuriyet

gazetesi yazarı Prof. Dr. Server TANİLLİ Göztepe’deki evinde yaşamını yitirdi. Prof. Dr. Server TANİLLİ, geçtiğimiz

aylarda İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi’nde tedavi görmüş, vücudunda enfeksiyon ve ateşlenmelere bağlı olarak yaralar nedeniyle “greft (yamalama)” ameliyatı geçirmişti.

Prof. Dr. Server TANİLLİ kimdir? Prof. Dr. TANİLLİ 1931 yılında doğdu. 1980’den önce İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ders veriyordu. Prof. Dr. TANİLLİ, 7 Nisan 1978’de uğradığı silahlı saldırı sonucu felç geçirmiş ve

sakat kalmıştı. Fransa’ya gidip uzun yıllar Strasbourg Üniversitesi’nde çalışan Prof. Dr. TANİLLİ, 2000 yılında Türkiye’ye geri dönerek, Cumhuriyet gazetesindeki yazılarına başladı. 2006 yılında “Sertel Demokrasi Ödülü”ne layık görülen TANİLLİ, yaşadığı tüm sağlık sorunlarına karşın araştırmalarına ve yazılarına devam ediyordu. Prof. TANİLLİ, en son olarak Van depreminde yaşamını yitirenler için İstanbul Kongre Merkezi’nde çok sayıda sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen “Türküler Van İçin” adlı yardım konserini de izlemişti. Çok sayıda kitabı bulunan TANİLLİ’nin bazı eserleri ise şöyle: Uygarlık Tarihi, Devlet ve Demokrasi: Anayasa Hukukuna Giriş, Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, Candide ya da İyimserlik, Yaratıcı Aklın Sentezi: Felsefeye Giriş, Değişimin Diyalektiği ve Devrim, Dünyayı Değiştiren On Yıl, Fransız Devriminden Portreler ve Din ve Politika.

Fahri Ekmekci’den bir yorum : Sevgili Server Hoca ile geçmişte epey bir muhabbetimiz vardı. Gerek kitaplarının ilk el karalamalarının İstanbul’da matbaaya götürülmesi ve gerekse bunların kitaplaşmış halinin Strasbourg’a getirilmesi hususunda birçok sefer teşrik-i mesaimiz olmuştu. Her seferinde kibar, her seferinde nazik ve incelikliydi. Ben de, kendisini seven ve eserlerinin çoğunu okumuş olan birisi olarak, bu görevi her defasında seve seve yapar, Hoca’ya yardımcı olmaya çalışırdım. Tabii, benim ve ailem için en unutulmazı, oğlumuzun sünnet törenine katılıp, bir de güzel bir konuşma yapmasıdır. Türk kültür ve akademik hayatının bu önemli yolcusunu bu kez de sonsuzluğa uğurladık. Acısı büyüktür. Kitapların ve anılarınla hep bizimle yaşayacak, bizi aydınlatmayı sürdüreceksin Server Hocam. Rahat ve ışıklar içinde uyu…

BAŞSAĞLIĞIDeco Design firması sahiplerinden Zeki KALMUK’un Amcası

Hayrullah KALMUK18 Aralık 2011 tarihinde vefat etmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet, KALMUK Ailesi’re başsağlığı dileriz.

Objektif Gazete

BAŞSAĞLIĞISaint Die Des Vosges’da son üç ayda; - Ahmet Şimşek’in kızı - Mahmut Özdemir’in kızı - Osman Köse’nin annesi - Ali Çolak’ın kayınpederi vefat etmiştir.

Hakkın rahmetine kavuşan Merhum ve Merhumelere Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar diliyoruz. Kabirleri Nur, mekanları Cennet olsun.

Saint Die Des Vosges Türk ve Fransız Dostluk Cemiyet Başkanı Mustafa GÜÇLÜ

Page 43: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O43Depreme Karşı Elele

Türkiye’nin depremli kara günlerinden birine 23 Ekim 2011 tarihi de eklenmistir. Saat 13:41’de Van ve çevresi 7.2 siddetle sallanmış ve olayda yüzlerde vatandaşımız Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Peki geride kalanlar?

Artçı depremlerin korkusuyla yüzbinlerce insanımız bu dondurucu aylarda sokaklarda yaşamak zorunda. Maalesef Alsace bölgemi-zde bu tür durumlarda, para yardımı dışında, herhangi bir farklı yardım konvoyunu düzenleyecek inisyatif veya örgüt olmadığını üzüntü içinde karşılayan bir arkadaş grubu olarak acilen Main’tenant derneğinin temel-lerini atmış bulunuyoruz.

Tek etiketi “insanlık” olan ve ilerde ülkemizde oluşabilecek başka afetlerde acil yardımları ulaştırma amacını taşıyan bir dernek. Gün, birlik beraberlik içinde insanlarımızı vuran bu felaketin yaralarını sarma günüdür. Her kesimden bize gönder-ilen malzemeler ve bir ufak kamyonetle başlayıp 2 TIR’ı doldurma kapasitesine

ulaşan ilk yardımlar bu birliğin ve insancıl hareketin göstergesi olmuştur. Emeği geçen her katılımcıya çok teşekkür ediyoruz. An-cak amacımıza acilen ulaşmamız için ve gereken masrafları karşılamamız için yardım sever vatandaşlarımızın ve işadamlarımızın desteğine ihtiyacımız var.

Fransız makamlar tarafından yeni onaylanan derneğimiz gereken tüm bilgileri, makbuzları ve evrakları her isteyene sunacaktır. Tabii bize katilmak isteyen gönüllüleri de dernek çatımız altında bekliyoruz. Unutmayın birlikten güç doğar!Yardımlarınız için aşağıdaki numaralardan bize ulaşabilirsiniz. (Gereken dernek hesap numarası size ileti-lecektir.)

Facebook adresimiz: http://www.facebook.com/pages/AIDE-AUX-VICTIMES-DU-SEISME-A-VAN-EN-TURQUIE/139785462788717?sk=info

Telefonlar: 0 76 00 42 502 ve 0 66 44 11 077

Grup TURQUOISE’dan Odyssée’de Muhteşem

Performans Kısa bir süre önce, ünlü saz üstadı Mehmet KABA tarafından oluşturulan Grup TURQUOISE, 18 Aralık 2011 gecesi Sinema Odyssée’de muhteşem bir konser verdi. Sinemanın Müdürü Faruk GÜNALTAY’ın inisyatifiyle, aynı akşam gösterilen 72. Koğuş filminden önce gerçekleştirilen dinletide, Grup TURQUOISE izleyicilere sevilen şarkı ve türkülerden oluşan nefis bir program sundu.

Konser sonrası dinleyicilerin ısrarlı talepleri üzerine üç kez bis yapmak zorunda kalan grup üyeleri, beklemedikleri bu ilgi karşısında sevince boğuldular. Bu beğeniyi değerlendiren Sinema Müdürü Faruk GÜNALTAY ise gruba ikinci bir konser teklif ederek, takdirini göstermiş oldu. Bu teklifi değerlendiren Grup TURQUOISE, 15 Ocak 2012 Pazar günü, yine aynı salonda ikinci bir

konser

düzenleme kararı aldı. Saat 14.15’te başlayacak konser hakkında bilgi veren Mehmet KABA, «Halk ve klasik Türk müziği repertuarından oluşacak bir konser vereceğiz. Bu konser, hem grubumuzun hem de aynı ad altında

yeni kurmuş oldugumuz Turquoise adlı derneğimizin bir anlamda tanıtımı da olacak. Giriş ücretini 5,50 € olarak belirledik, biletler grubumuz elemalarınca satılmaktadır. Konserimizi dinlemek üzere bilet almak

isteyenler aşağıdaki irtibat bilgilerinden bize ulaşabilirler. Yaptığımız müziği dinlemek üzere herkesi konserimize bekliyor ve desteklerinizi umuyoruz.” dedi. Biz de Grup TURQUOISE’ı kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. ( İrtibat : [email protected] / Tel :06 16 90 56 06 )

Molsheim’da Göçün 50. Yılı ProgramıMolsheim – Mustafa GÜÇLÜ

Molsheim’da faaliyet gösteren Türk Okul Aile Birliği ve öğretmen Nihat Öztürk işbirliğinde, Türkler’in 50. yılı göç programı hazırlanmıştır.

Misafir işçiliğin 50. yılı münasebetiyle yapılan program Türk kültürünü yaşamak, biraraya gelmek ve duygularda buluşmak için gerçekleştirilmiştir.

Türk Okul Aile Birliği Başkanı İsa Başar’ın, günün anlam ve önemini açılış konuşmasında anlatmasından sonra, çocukların programına geçildi.

Fransa’ya ilk gelenlerin anıları çocukların hazırladığı gösterilerle sunuldu, şiirler okundu ve şarkılar söylendi.

Türkmen düğünü tiyatrosu gösterisi misafirlerden büyük alkış topladı ve atlarla

ilgili atasözlerimizi anımsatan slaytlar sunuldu.

Misafirlerin yoğun ilgisi memnun etti, Başkan İsa Başar ve yönetimin başarısı takdiri hak etti. Öğretmen Nihat Öztürk’ün büyük çabaları salona gelen misafirler ve Okul Aile Birliği’nden bol bol alkış topladı.

Kış Tatilinde Nancy Laneuville’deki Türk Kültür Merkezi’ne Yoğun İlgi

Nancy - Mustafa GÜÇLÜ

Fransa’nın Nancy şehrinde bulunan Türk Kültür Merkezi yaklaşık 3 yıl süren çalışmalardan sonra hizmete girmişti.

Şu anki merkezin yanında bulunan 400 metrekarelik arsa üzerine temelden yapılan bina muhteşem görüntüsüyle de göz kamaştırıyor. Toplam 3000 metrekarelik kullanım alanıyla birçok hizmeti bünyesinde bulunduruyor. Bay ve bayan mescidi, 100 yatak kapasiteli öğrenci yurdu, kütüphanesi, sınıfları, lokantası, misafirhanesi, yer altı parkı, kapalı parkı ve idari bürolarıyla hizmet görüyor.

Türk Kültür Merkezi açıldığından beri yoğun bir talep var, kış tatilinde on günlük kurslar başladı. Kırka yakın talebe okuyor ve kırka yakın da daimi dedikleri talebeler okuyor ; bunlar sürekli okuyanlar, hem Fransız okulu ve kursu birarada okuyan talebelerdir.

Eğitmenler çocuklara yoğun ilgi gösteriyorlar. Eğitmenler çocuklara temel, ahlak ve Türk bilgileri aktarıyorlar.

Kurslara Fransa’nın değişik bölgelerden (Alsace, Vosges gibi) ve şehirlerden talebeler geliyor (Belfort, Besançon, Strasbourg ve Saint Die gibi). Kurslar sene boyunca tatillerde devam ediyor.

Çocuklara birçok sosyal aktivite okuma, sinevizyon, play station ve interaktif dersler sunulmaktadır.

Bu arada Merkez’e Saint Die Des Vosges’dan da katılım oldu, ailelerin ziyaret günü Pazar olduğundan Saint Die’den de aileler buluştu ve çocukları ile beraber Nancy şehrini gezdiler. Çocuklara aileleri görmek büyük moral oldu. Çocuklar yeni arkadaşlar edindiler, davranış, saygı ve toplum içinde yaşamayı öğreniyorlar. Havanın da iyi gitmesi aileleri keyiflendirdi ve çocukları tekrar kursa teslim ederek ayrıldılar.

Türk Kültür Merkezi’ne çocuklarını yazdırmak isteyenler belirttiğimiz adrese başvurabilirler : 30 rue Lucien Galtier 54410 LANEUVEVILLE devant NANCY / Tel : 03 83 56 31 38 - fax : 03 83 54 20 81

Page 44: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 44

Page 45: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O45

KEHL´de

Page 46: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 [email protected] O 3546

Page 47: OBJEKTIF OCAK 2012

Objektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° [email protected] O34 47

Page 48: OBJEKTIF OCAK 2012
Page 49: OBJEKTIF OCAK 2012

TÜRK KUYUMCUSU

Bijoutier Cadorar

Altın alınır - satılır73, Grand rue 67700 SAVERNETel.: 03 88 91 35 88 - 03 88 71 42 18Port. : 06 24 56 40 04E-mail : [email protected]

Strasbourg’da açılan İlahiyat Fakültesi’nin tanıtımı amacıyla bir davet düzenleyen Din Hizmetleri Ataşesi Prof. Dr. Fazlı ARABACI, Türk-Fransız Girişim-ciler Birliği UNEFT üyeleri ve işadamları-na hitap etti.

Fakültenin hedefleri ve bugünlere ge-lişin hikayesini samimi bir dille aktaran ARABACI’nın, şair Mehmet Akif’i de bir dizesiyle andığı, zaman zaman duygusal bir atmosfere bürünen salondaki konuş-masını kısa başlıklar halinde aktarıyoruz.

“Geleceğin ihtiyaçları çerçevesinde gençler yetişecek. İnşallah bu gençleri-miz almış oldukları iman dolu formas-yonlar sonucunda, inançlı, kararlı ve amacını bilen gençler olarak ekonomiyi yönlendirecekler ve bilinçle hareket edeceklerdir. Manevi bir güçle ekonimi

ve sosyal hayatı yönlendireceklerdir. Birlik ve beraberlik içinde ileriye doğru hep beraber yürüyeceğiz. Biz Türk toplu-mu olarak, kendi toplumumuzun eğitim ve bilgi seviyesini yükselterek, geleceği inşaa edip, Fransa’da hep beraber, barış içinde yaşamak istiyoruz. Gelecek nesle iyi bir eser bırakmak için Cenab-ı Hakk’ın bize lütfettiği bu imkânları en iyi şekilde kullanmak zo-rundayız. Açmış olduğumuz İlahiyat Fakültesi, kurumsal anlamda, yeni bir tarihin ye-rini almıştır. Herhangi bir sorunumuz, eksiğimiz ve borcumuz yoktur. Manevi anlamda desteğe ihtiyacımız var. Burası sizindir, hepimizindir, hiçbir kurum ve cemaate yakın veya uzak değildir, bura-da yaşayan, buralı olan herkesindir. Her-kese ve her kesime açıktır. Şucu veya

bucu olarak bu meseleye bak-mıyoruz ve de bundan sonra da bakmayacağız. Tarihe mü-dahale etmek amacındayiz, kendi tarihimizi kendimiz yaz-mak amacındayız sadece. ‘Orada bir İlahiyat Fakültesi var, gitsem de gitmesem de benimdir, bana aittir, bizim değerlerimizin şekillendiği bir yerdir’ deyin, bize yeter bu. ‘Buna ihtiyaç vardır’ deyin, bu

bize yeter. Sizleri buralara kadar yorma-mın asıl sebebi budur. İnşallah buradan mezun olan gençleri-miz, bu bölgedeki din derslerini vere-ceklerdir. Frankofon din öğretmenleri olarak Fransız okullarında kendi çocukla-rımıza ders vereceklerdir.”

UNEFT Başkanı Murat ERCAN da yaptığı konuşmada şunları söyledi : “Tarihe yön veren bir geleneğe sahip medeniyetin birer üyesi olarak, bu bizim genlerimiz-de var. Tarihe yön vermek bir anlamda bizim kaderimiz ve boynumuzun borcu-dur.

Demokrasinin imkânları bize büyük kolaylıklar sağladı, bugün 15 binin üzerinde işverenimiz var, gün geçtikçe gelişiyor, yükseliyor ve yerleşiyoruz, kendimizi daha çok yerli hissediyoruz. Her sektörde bilgili, becerili ve Fransa kültürüne aşina temsilcilerimiz var. Bi-zim ve çocuklarımızın geleceği burasıdır, buraya dair, buraya yönelik ciddi çalış-malar yapmalıyız. Artık Avrupa’da ya-bancıların üzerine gelinmeye başlandı, 11 Eylül’den itibaren özellikle işler daha da zorlaştı. Sadece Strasbourg’da 30’a yakın saldırı gerçekleştirildi. Her alanda çalışmaları eksiksiz yapma-

lıyız. Her alanda etkili ve başarılı olma-lıyız. Ortak değerlerimizi yükseltmek için her türlü grup ve görüşten sıyrılıp gelişmeliyiz. Gelişmek, başarılı olmak ve geleceğimizi şekillendirmek bize tarihin ve medeniyetimizin yükledigi birer so-rumluluktur, boynumuzun borcudur. Burada verilecek olan iyi bir eğitim, medeniyetimiz ve dinimiz hakkındaki önyargıları ortadan kaldıracaktır, yoksa bizi daha kötü günler bekliyor.”

Son olarak söz alan COJEP Başkanı Ali GEDİKOĞLU ise şu noktaları vurguladı : “Ben Fazliı Bey’in kısa sürede ortaya koyduğu bu cesareti ve eseri önemli bu-luyorum ve kendisini tebrik ediyorum. Biz bundan 10 yıl önce ‘Artık geri dön-meyeceğiz, her geçen gün bizim geriye dönmememizin delilleri ortaya çıkıyor’ demiştik. Aynı Balkan Türkleri gibi, bura-lıyız artık, buradayız, burada kalacağız. Bu ülkede can, mal, dil ve din güvenliği-mizi korumak ve güvence altına almak istiyorsak, siyasal katılım ve temsilde söz sahibi olmalıyız ve bilinçli yurttaşlar, yeni nesiller yetiştirmeliyiz.

Hayırlı olsun, emeği geçen herkese te-şekkur ediyor ve kendilerini tebrik edi-yorum.”

Foto : Hasan Karakaya

Ocak / Janvier 2012 * N°

bjektifO [email protected] 67www.objektifgazete.fr

Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede

DİTİB Türk İşadamlarını Ağırladı

>>>

06

25 9

4 20

29

Page 50: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 2

Page 51: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67

Ruanda’dan Eyyüp Sultan’a Teşekkür

Milli Görüş Teşkilatları’nın düzenlediği Kurban Kampanyası için bu yıl Ruanda’ya giden Yahya Nalbant’ın geçtiğimiz günlerde çok özel misafirleri vardı.

Kurban Kampanyası sonrası bir teşekkür ziyareti amacıyla Strazburg’a gelen Ruandalı yetkililer ve Eyyüp Sultan Dış İlişkiler Başkanı Yahya Nalbant ile sizler için konuştuk.

Objektif : Meseleyi en başından anlatır mısınız, nasıl başladı bu hikaye?

Ruanda’ya gittik, orada 1300 kurban kestik ve bu arkadasların yardımıyla o kurbanları ihtiyaç sahiplerine dağıttık. Bu günkü misafirlerimizin bir tanesi Ruanda müftüsü, bir tanesi müftülüğün yan kurulusu olan Amour Derneği’nin Başkanı, diğer iki tanesi de Yönetim Kurulu Baskan Yardımcıları. Diğer kişi de veznedar. Bu arkadaslar Ruanda’ya yardımlarımızdan dolayı Belçika’ya bir toplantı için gelmişlerdi, oradan da teşekkür mahiyetinde gelip Eyyüp Sultan camimizi ziyaret etmek istediler. Bu yıl ve daha önceki yıllarda giden kurbanlar için teşekkür etmek amacı ile gelmişler. Bugün de buradalar. Akşam belediye başkanımızla görüşecekler.

Yarın kurban kampanyamızı yürüten derneğimizin baskanı ile görüşecekler Köln genel merkezimizde. Akabinde genel baskanımızla görüşecekler. Ondan sonra da geri dönecekler. Buraya gelmelerinin amacı sadece teşekkür amaçlıdır. Cemaatimize, teşkilatımıza, Milli Görüş’e teşekkür etmek icin geldiler, bizi duygulandırdılar. Bu vesile ile elimizden geldiği kadar misafirperverliğimizi gösterdik ve yarın yolcu edecegiz.

Objektif : Ruanda’da 1300 tane kurban kestiniz, siz Ruanda’da mıydınız?

Evet ben Ruanda’daydım.

Objektif: Peki bu 1300 Kurban ortalama olarak kaç kişiye ulaştı?

Şimdi şöyle düşünelim. Biz Ruanda’da 418 büyük

baş hayvan aldık. Bu hayvanları pay olarak ikişer buçuk kiloya ayarlayarak dağıttık. Yani her aileye 2.5 kilogram et gidiyor. (6-7-10 kisilik aileler oluyor genelde) Yani bir hayvandan 150 pay çıkıyor. 250-300-400 kg düşünürsek bir hayvanla 900 kisiye ulaşmış oluyoruz. Yani toplamda 378.000 kişiye ulaşmış oluyoruz. Bu da 420 büyük baş hayvanla.

RUANDANIN GENEL NUFUSU NE KADAR?

Nüfus 10 milyon civarında . Yüzde 12’si müslüman Ruanda’nın. İyi tarafı müslüman cemaatinin ve müftüğülün devlet tarafından tanınıp hiçbir engel olmadan dinlerini yaşamalarına müsade vermeleridir. Orada et kesimlerini de müslümanlar yapıyor.

Bu bizim Ruanda’ya ikinci seferimiz. İki yıldır gidiyoruz Eyüp Sultan’la. 2010 yılında Mehmet Hoca ile Doktor Ünsal Bey gitti. Bu yıl da ben

gittim. Mehmet Hoca oraları çok iyi biliyor. Oranın bir iyiliği var, çok temiz bir ülke. Yani sokakları cok temiz. Devlet temiz tutmadıklarında cezalandırıyormuş. Köylerde bile evlerinin önünü

süpürüyor insanlar. İnsanlar sıcak kanlı ve çok temizler, özellikle müslümanlar.

Ruanda’nin bir özelligi daha var, biliyorsunuz soykırım oldu 1994te. Fransızların yaptığı bir soykırım. Bunu da özellikle vurgulamak istiyoruz. Ona rağmen müslümanlar hiçbir zaman bu olayların içine girmemişler. Onun icin de devlet ve bugunkü yönetim müslümanlara özel bir statü tanımış. Müslümanlara tolerans gosteriyor ve her işlerinde kolaylık sağlıyor. Zaten hem Tutsi’lerin hem de Hutu’ların içinde

müslümanlar var, zaten Fransa’nın soykırıma karışmamasının nedeni bu.

Ruanda harika bir ülke, egzotik bir ülke. Kahve ve

Çay ve avokado, patates üretiliyor daha çok. Bir de demir madeninde kullanılan özel madenler var.

Ruanda öncesinde Belçika’nın sömergesiymiş. F.Mitterand döneminde Fransız destekli askerler, kiliselere insanları doldurup yakmışlar.

Özelillke Ruganda’dan 4 kişi geldiklerini söyledi. 10 saat uçakla Brüksel’e geldiler. Özellikle kadın kolları vardı. Milli Görüş’e teşükker ettiler. Eğitime verdiğimiz önemi gösterdik onlara. Binalarımızı gösterdik. Kadın kollarımızın, gençlik kollarımızın çalışmalarını müfredatlarını tanıttık. Geliş amaçları teşekkür etmek ve müfredatı öğrenmekti. Hatta şöyle bir teklifleri oldu. Küçük de olsa bir büro açmasını önerdiler. Zaten bölgede ırkçılık falan da yok. Nijer, Tanzanya, Brundi gibi ülkelerde düşünülüyor.

Objektif : Avrupa Milli Görüş Teşkilatlarının bu yılki Kurban Kampanyasını genel bir değerlendirir misiniz?

Strazburg’da 1804 kurban toplandı. AB genelinde 315.000 kurban toplandı. 128.000 kurban kesildi. Tabi bunların büyük bir çoğunluğu Afrika ülkelerine gitti, onun dışında Van, Türkiye’nin zaten bütün illerinde kurbanlarımız kesildi. Makedonya, Bosna-Hersek, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri... Digger tarafta genelde kurban kampanyasını ramazan bayramından sonra yapıyorduk. Bu sene bir rekor bizim için. Hatta Avrupa genelinde Eyyüp Sultan bir rekor oldu. O yüzden bunun startını bugün verdik. Inşallah bunu iki katına çıkarmaya çalışıyoruz. ….. Derneğimiz iki yıllık bir dernek olmasına ragmen o da büyük rekorlara imza atıyor. Müslümanların elimizden geldiği kadar ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyoruz. Kurbanla ilgili bu faaliyetleri gördükten sonra Objektif okuyucularından da bekliyoruz yardımlarını. Bu insanlar binlerce km. uzaklıktan, Ruanda’dan boşuna gelmediler. Demek ki bağışlanan kurbanlar en güzel şekilde yerlerine ulaşıyor. İnşallah herkesin kurbanlarını Eyyüp Sultan’da, havuzda toplayıp en iyi şekilde dağıtmaya çalışıyoruz.

3

Page 52: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O

NEREDE BU BABALAR ?Okullarımızda düzenli olarak öğrencilerimi-zin ders durumlarını, sosyal gelişimlerini ve davranışlarını enine boyuna görüştüğümüz, bir yandan da okul-veli-öğrenci ve öğretmen diyalogunu güçlendirdiğimiz veli toplantıları yaparız. Yapılan bu toplantılara erkek veli-lerimizin ilgisizliği ise sıkça yakındığımız bir mevzudur.

Erkek egemenliği; gün geçtikçe değişen bir durum olsa da, toplumumuzun kültürel yapısından ötürü hâlâ hâkimiyetini sürdür-mektedir. Türk toplumunun genelinde baba; parayı kazanıp evi geçindiren kişi konumuyla evin reisi ve karar merciidir. Bundan 10–15 yıl önce yaptığımız veli toplantılarına; -özellikle kırsal kesimde- sadece erkek velilerin katıl-masından bunu rahatlıkla anlayabiliyorduk. O yıllarda kadınların böylesi toplantılara erkek-lerle birlikte katılması ve söz hakkı kullanması uygun görülmezdi. Şimdilerde ise; toplantıla-rımıza neredeyse sadece bayan velilerimizin

katılması dikkat çekicidir. Babalar nedense artık ortalıkta gözükmüyorlar. Ortada eğitim işi sanki kadınlara ihale edilmiş gibi bir durum söz konusu. Şimdi diyeceksiniz ki; bir çocuğun eğitiminde elbette anne ön plandadır. Aynen katılıyorum. Bir çocuğun ilk öğretmeni anne-sidir. Onun eğitiminde babadan çok annenin yeri vardır. Fakat ben burada dikkati farklı bir noktaya çekmek istiyorum: Babanın çocuk ge-lişimindeki yerine. Özellikle de erkek çocuklar üzerindeki etkisine…

Aile bireylerinin burada unuttukları asıl nokta bir çocuğun sağlıklı gelişimi için hem anne-sine hem de babasına ihtiyacı olduğudur. Ebeveynlerden biri rolünü eksik yaptığında durum çocuğun aleyhine değişecektir. Ço-cuklar ilk önce anne ve babalarını kendilerine model olarak seçerler. Kız çocuğu anneyi seçerken erkek çocuğu babayı dikkate alır. Baba bir erkek çocuğun sosyalleşmesinde en önemli etkendir. Araştırma sonuçları da bunu doğrulamaktadır. Bir erkek çocuğunun sosyal-leşmesi babasıyla kurduğu sağlıklı bir ilişkiyle orantılıdır.

Babanın kız çocuğu üzerinde de etkisi vardır. Kızlar küçüklüklerinde babalarından diğer kardeşlerle beraber dengeli bir sevgi bekler-ken; büyüdüklerinde ise babalarını daha çok güven veren ve koruyan biri olarak görürler. Özellikle ergenlik döneminde babalarına çok ihtiyaçları olduğu muhakkaktır.

Bir çocuğa anne ve babanın verebilecekleri birbirinden farklıdır. Anne daha çok sevgi ve şefkat veren yumuşak görüntüsüyle öne çıkarken; baba ise koruyan, kollayan fakat bunu anneye nazaran daha katı ve sorgula-yıcı olarak yapan biri görünümdedir. Burada ebeveynlerin dikkat etmeleri gereken konu; çocukları üzerinde verimli olabilmeleri için birlikte hareket etmeleri, yardımlaşmaları ve dayanışmaları gerektiğidir. Evde oluşacak iki-

lik, anlaşmazlık ve kavga görüntüsü çocuğun hangi yaşta olursa olsun dikkatini çekecektir. Bunun sonucunda oluşacak boşlukta çocuk kendisine başka kahramanlar arayacaktır. Bu öğretmenlerinden biri olabileceği gibi, çevre-sinden kötü alışkanlıklara sahip herhangi biri de olabilir. Bu kişilerin olumlu ya da olumsuz yapıları da çocuğa aynen sirayet edebilir.

Bir baba düşünün ki; çocuğunu okula ya da bir sosyal faaliyete yolluyor fakat hiç takip etmiyor. Evde çocuk kendisine yaklaşmak istiyor; babası ona yorgunum, işim var gibi mazeretler uyduruyor. Örneğin; çocuk futbol okuluna gidiyor ama babası daha çocuğunun bir maçına gidip onun attığı golü alkışlamamış ve başarısını paylaşmamış. Buna karşılık çocu-ğun yaptığı bir yaramazlık olduğunda, hemen kızıp cezalandırma yoluna gitmekten de geri kalmamış. Babalığı; sadece evin ve aile fert-lerinin ihtiyaçlarını gören, onları yöneten ve denetleyen bir konumda algılamış. Ailesinin sevgi, şefkat ve sosyal ihtiyaçlarına duyarsız kalan, onların ihtiyacını temin etmekle so-rumluluğunu yerine getirdiğini düşünen bir baba hata içindedir. Hatta büyük bir vebal üstlenmektedir. Kendisine ilgiyle yaklaşıl-mayan, her istediği yerine getirilip her şeye kolayca ulaştığı için üretici yapıdan uzak olan, en ufak bir olumsuzlukta sürekli eleştirilen, olumlu yanları göz ardı edilip sorumluluk ve-rilmeden ve özgüven aşılanmadan yetiştirilen çocuklar bizim geleceğimizi sağlamlaştırmaz, aksine mahveder.

Günümüzde kadınların iş hayatına atılmala-rıyla babaların sorumluluğu bir kat daha art-mıştır. Bu bağlamda babalar; eşlerine çocuk yetiştirmekte mutlaka yardımcı olmalı ve bu sorumluluğu paylaşmalıdırlar. Tersi durumda; kendini yenilemeyen, yükümlülüklerini ye-rine getirmeyen bir baba; evde huzursuzluk konusu olacak ve bunun zararını daha ziyade çocuklar çekecektir.

Çevrenin her geçen gün bozulması, babanın özellikle erkek çocuklarıyla daha fazla ilgi-lenmesi zorunluluğunu doğurmaktadır. Baba çocuklarıyla gerekirse arkadaş gibi olabilmeli ve onun her türlü sorununu paylaşabilmelidir. Çocuk bir problem yaşadığında bunu rahat-lıkla babasına açabilmeli ve böylece sorun büyümeden çözülmelidir. Ayrıca baba; gerek ev ortamında gerekse dışarıda çocuklarıyla ortak paylaşımlar içinde olmalıdır. En azından onlarla birlikte oyun oynamalı ya da bir faali-yete katılmalıdır.

Baba çocuklara; herkesin kendine özgü ye-tenekleri ile başlı başına bir değer olduğunu kavratmalı ve bir kişinin değerini onun sahip olduğu fiziki özellikleri ile değil, üstün mezi-yetleri ve ahlaki güzellikleriyle ölçüldüğünü öğretmelidir. Babaların çocuklar üzerindeki asıl vazifesi; öncelikle mal ve mülk sevdasıyla servet peşinde koşmaktan vazgeçerek, on-ların en güzel şekilde eğitilmelerini, gerekli güzel davranışları kazanmalarını ve hayata hazırlanmalarını sağlamaktır. Bizim; bu mantı-ğı özümsemiş ve kendine düstur edinmiş ba-balara ihtiyacımız var. Çünkü onlar, toplumun en küçük fakat en önemli temel taşı olan aile müessesesinin en değerli bireyleridir.

Değerli babalar! Unutmayınız ki, her toplantı-da sizi sadece bizim gözlerimiz aramıyor. Eşle-riniz hayatın getirdiği yorgunlukla yaşadıkları sıkıntıları paylaşmak ve ortak meyveniz olan çocuklarınızı birlikte yetiştirebilmek için sizi ararken, yetişme çağında daha sizin varlığınız-da yokluğunuzu yaşayan çocuklarınız da sizin desteğinizi, ilginizi ve sevginizi arıyor. Lütfen ortaya çıkınız. Aileniz, çocuklarınız, geleceği-niz ve de geleceğimiz için…

Sağlıkla kalın.

İbrahim [email protected]

Özlü Sözlerden Bir Demet Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiçbir şeyin mucize olmadığını, diğeri her şeyin bir mucize olduğunu düşünmek Einstein

Bildiğim bir tek şey varsa o da hiç bir şey bil-mediğimdir Socrates

Beni öldürmeyen acı güçlendirir. Nietzche

Dünyada sadece iki trajedi vardir: Biri, istedi-ğini elde edememek. Öbürü ise elde etmek. Oscar Wilde

Haksızlık yapıp tüm insanlarla birlikte olmak-tansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir. Gandhi

Dikkatimiz şeylerin tehlikeli kenarına

Dürüst hırsıza, şevkatli katile, Batıl inançlı ateiste R. Browning

İstekler geçicidir, erdemler ise kalıcı. Kypselos’un oğlu Korinthoslu Periandros

Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser. K. Marx.

Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. Oğuz Atay

Dünyada barışı sağlamak isterseniz, politi-kacıları öldürün. Elverir, halklar birbirleriyle anlaşır. Bernard Shaw

Memlekete hizmet etmek istiyorsan,bunu kim-seye duyurmadan yapacaksın. Yoksa engeller-ler. Sakallı Celal

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındaki-nin anlayabileceği kadardır. Mevlana

Çocuklarınıza ders vermek istiyorsanız ki bu…. hiç de gerekli değildir. Kendinizi örnek gösterin ama sizin gibi olma-ları için değil, sizin gibi olmamaları için. Bernard Shaw

bak… bil ki domuzların önüne inciler serilmez mücevherden sarraflar anlar ancak, başkası bilmez ne fark eder ki kör insan için elmas da bir cam da sana bakan bir kör ise, sakın kendini camdan sanma Mevlana

İki şeye hakkım var: Özgürlük ve ölüm.

Birine sahip olamazsam ötekini isterim, Çünkü kimse beni canlı tutsak edemez. Che Guevara

‎’’Karanlık gecede, marifet değildir yıldızları görmek. Unutma, ‘Aşık olmak önemli değil, ömür boyu sevebilmektir marifet’. ‘’ Can Yücel.

‎’’Önemli olan yaşamak değildir, başarmak hiç değildir. Önemli olan, insan kalmayı bilmek-tir.’’ George Orwell.

Kiminle güldüğünü unutabilirsin ama kiminle ağladığını asla... Murathan Mungan

İnsanlar ağaçlardan ders almalıdırlar, Onlar; ne üzerlerinde barınan kuşların, ne gölgelerinde yatan insanların, ne de verdikleri yemişlerin ... hesabını tutarlar... Mevlana

Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum ama düşündüğünüzü söylemek hakkınızı ölün-ceye dek savunacağım. Voltaire

Yaşam yokuşunu tırmanırken rastladığımız kişilere iyi davranalım çünkü inişte yine onlara rastlayacağız. Çicero

Eğer yürüdüğünüz yolda hiçbir engel yoksa, o yol sizi hiçbir yere götürmez. Bernard Shaw

Taşı delen, suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. Latin Atasözü

İlkesiz siyaset Emeksiz zenginlik Vicdansız haz Niteliksiz bilgi Ahlaksız ticaret İnsaniyetsiz bilim Özverisiz ibadet Gandi’nin 7 ölümcül günah listesi

Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz. Uğur Mumcu

Üç şeyi az yapın bir şeyi çok yapın: Az yeyin-için, az konuşun, az uyuyun, çok düşünün. Mevlana

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır. Yunus Emre

Düşünme. Düşünürsen konuşma. Konuşursan yazma. Yazarsan imzalama. İmzalarsan hiçbir şeye şaşırma. Çin atasözü

Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir. Konfüçyus

Düşünüp, konuştuğunuz, yazdığınız ve altı-na imza atmaktan ötürü şaşırmayıp… aksi-ne, onur duyacağınız bir düzende… Küçük insanların büyük gölgelerinin bulun-madığı bir dünyada Barış, sağlık ve mutluluklarla dolu yeni bir yıl dilerim. “Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine ‘DELİ’ derler...” (Şeyh Edabali’nin Osman Gazi’ye nasihati) Sağlıcakla…

4

DİPKÖŞE

Seçkin Bilgen GÜLTAN

Page 53: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67

Fransa’nın Alsace Bölgesi’nin İlk Türk

Eczacılarından Selim ULU’nun Öyküsü...

Gençlerin meslek ve eğitim seçme sorunu çok önemli bir konu olup, hem kendileri hem de anne ve babaları tarafından mümkün olduğunca erken-den ciddi bir şekilde ele alınmalıdır.

Yapılacak eğitimin seçilmesinde akla gelecek ilk soru, aday gencin gelecekte elde edeceği diplomanın ona « iyi bir iş bulma » imkanını verip vermeyeceği konusu olmalıdır.

Bu nedenle, yaşadığımız dünya kon-jonktürü ve yaşam koşulları göze alına-rak, « istikbâli olan »

bir eğitim branşı ve formasyon seçil-mesinde yarar vardır.

Arzu edilen en mükemmel sonuç, gençler tarafından seçilen bir mesle-ğin sevilerek ve zevkle yapılabilmesi olmalıdır. Tabiatıyla, seçilen mesleğin olumlu veya olumsuz her yönü, yete-rince ve ayrıntılı bir şekilde tartışılmalı ve konu hafife alınmamalıdır.

Oldukça avantajları ve kaliteleri olan bir mesleğe sahip olduğunun bilincinde olan Eczacı Selim ULU ile karşılaşarak, bu ko-nudaki fikirlerini almak istedik.

Selim ULU, 30 yaşında, üç yıllık genç bir eczacı olup, mesleğini mutlulukla icra ediyor.

Strasbourg Eczacılık Fakültesi’nde yaptığı eğitimden sonra diplomasını elde etmiş ve doktora

tezini başarı ile sunmuş.

Eczacı olabilmek için yapılması gereken tahsilin kolay olmadığını gençlerimize be-lirtmek ve bu konuda biraz bilgi vermek için Selim ULU’yu dinliyoruz :

“Eczacılık mesleğine sahip olmak için ilk olarak liseyi bitirmek gerekiyor. Bac-calaureat için, özellikle çok önemli olan

matematik, fizik ve kimya bilgilerini en iyi vermesi nedeniyle « sections scien-tifique » in seçilmesi son derece tavsiye edilmektedir.

Eczacılık fakültesi eğitimi 6 yıl olup özel-likle 1. sınıf çok önem kazanmaktadır. Çünkü ilk yılda, eczacılık fakültesine

kaydolan öğrenciler, tıbbiye, disçilik, ebelik (sage-femmes) ve fizik tedavi (kinésithérapie) öğrencileri ile birlikte, ortak dersler görmektedirler.

Bu ilk yılın sonunda yapılan sınav « yerler sayılı yani limitli » olduğundan son de-rece önemlidir. Bu nedenle eczacılık fa-kültesinin ilk yılının bu zorluğu nedeniyle çok çalışmak ve özveriye gerek olduğunu baştan bilmek gerekir. Ayrıca, 6 sene oku-maya hazır olmak!

Olmazsa, bir eczane’de çalışmak için başka bir yol daha var. Bir “Preparateur” olarak çalışabilirsiniz. Bir Preparatateur lise’den sonra iki sene okuyor ve öylece eczacının yanında çalışabiliyor. Bu sektör-de Preparateur’ler aranıyor, bu nedenle iş bulma şansları yüksek sayılır.

Eczacılık eğitimi sonucunda iyi bir diplo-

ma sahibi olmak ve bir iş garantisi elde etmek yapılan bu çabayı unutturmakta-dır.

Günümüzde eczacılık sektörü, ihtiyacı olan « yetenekli ve bilgili » genç eczacılar aramaktadır.”

Bu genel bilgilerden sonra, Selim ULU bize « Eczanede çalışmanın büyük tecrü-be kazandırdığını » belirtiyor ve şu açık-lamalarda bulunuyor :

“Fakültede gördüğümüz eğitim, özellikle sağlık, has-talıklar, ilaçlar ve tedaviler konusunda bizim ciddi bilgiler edinmemizi ve neticede has-talarımıza kaliteli bir hizmet vermemizi sağlıyor.

Diğer yönden, iyi bir eczacı-nın, sorumluluk, organizasyon yapabilmek, tertipli çalışmak,

hastayı iyi dinlemek ve yar-dımcı olabilmek gibi özellikle-re sahip olması gerekiyor.

Bana gelince, üç yıldır ec-zacılık yapmaktayım, çalış-mamda ve normal günlük yaşantımda, ‘kaliteli insanî ilişkiler kurmak’ ve ‘onları iyi dinlemek’ gibi konulara öncelikle önem veriyorum.

İki yıl boyunca başka bir eczacı meslektaşı-mın yanında mesleğimi icra ettim. Asistan olarak mesle-ğimin inceliklerini kavradık-tan sonra fazla beklemeden bir eczane sahibi olmak ve hastalarıma kendi ecza-nemde hizmet etmeyi arzu ediyordum. Daha önce bir yıl çalıştığım, Strasbourg şehir merkezine pek uzak olmayan eczaneyi satın almak şans ve fırsatı ortaya çıkınca, bugun bu eczanenin mutlu sahibi durumuna geldim.

Satın alınabilinecek eczane

sayısının azlığı göz önüne alındığında, bugün genç bir yaşta bu şansa sahip ol-mamın bir ayrıcalik olduğunun bilincinde-yim. Bir eczane sahibi olmak tecrübe açı-sından insana olumlu katkılar getiriyor.

Eczanemde bir eczacı olarak çalışmamın dışında, yetenekli bir ekibi idare etmem,

çalışma yerimize hoş ve sıcak bir ortam vermem, eczanenin çalışa-bilmesi için gerekli her türlü resmi ve idarî dosyaları düzenlemem gerekiyor. Bütün bunlar aşırı bir çalışma temposu gerektirse de, halka önemli bir hizmet veriyor olmamın bilinci, büyük bir hoşnut-luk yaratıyor. Bu nedenle mesleki açıdan, mutlu bir insan olduğumu söyleyebilirim.

Belirtmek isterim ki, kolaylıkla kaynaşmak şansına sahip olduğum ve çok sevdiğim bir mahallede çalışıyorum.

Çalışmamın diğer bir yönü ise, hastalarımın çoğunluğunu teşkil eden Türk hemşehrilerimi her gün zevkle karşılamak ve onlara hizmet etmek oluyor. Onların sorularına cevap vermek, onlarla tanışmak ve biraz sohbet etmek

bana bazen anayurttaki bir eczanedeymi-şim duygusunu veriyor. Bu mahalleye yer-leşmemin nedenlerinden birisi de zaten insanların bu sıcaklık ve yakınlığı idi. Fran-sızca olarak dertlerini tam izah edemeyen hastalara yardımcı olmak için çoğu zaman anadilde konuşuyoruz. Onları dinlemek, yardımcı olmak beni gururlandırıyor ve inanın çok mutluluk veriyor.

Eczanemi burada açmış olmaktan mutlu olduğumu tekrar belirtmek istiyorum. Sempatik komşuluk ilişkilerinin olduğu bu mahalle ile kaynaşmak, günler ve hafta-larca ağır bir çalışma sonucu oluşan yor-gunluğu tamamen unutturuyor.

Mutlu bir ortamda çalışmanın büyük bir şans olduğunun bilincindeyim.

İş hayatına atılan gençlere de aynı şans ve başarı dileklerimi iletmek isterim.”

( Danışma almak isteyenler için : [email protected] )

5

Page 54: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O

Dövizli soykırım!

Bu sıralar gurbetçi olmak daha da zorlaştı. Hele bir de Fransa’da yaşı-yorsanız, haliniz daha da vahim. Gelen vuruyor, giden vuruyor tarzı bir vaka! Bildiğiniz gibi önce Türkiye dövizli as-kerlik yasasında değişiklik yaparak 5112 ‎ bedeli 10 000 ‎’ya çıkardı. Daha sonra

Fransa Ermeni oylarını hedef alarak, soy-kırım vardır yoktur tartışmasına yasayla engelledi. Böyle Fransalı Türkler iki devletten darbe almış oldu. Türkiye’dekiler için soykırım inkar yasası aslında fazla bir şey ifade etmiyor. Onlar yine istedikleri gibi konu-şacak yazacak. Olan bize olacak. Bizler burada bu konuyu tartışmaya açamayaca-ğız bile. Şüphe duymak bile 1 yıl hapis ve 45 000‎ ceza demek.

Yani açıkçası Fransız hükümeti diyor ki: Fransa özgürlükler ülkesi, burada ifade özgürlüğü kutsal bir kavram, kimse ona laf söyleyemez. Bu nedenle de istediğimiz gibi İslama ve Müs-lümanlara hakaret yağdırabiliriz. Hepsini terörist sayar abuk subuk din olduğunu yazabiliriz. Tabii her özgür-lüğün bir sınırı var, bu sınır ise bizim değerlerimize ve Siyonizme asla laf söyletmeyiz. Söyleyenin de…..

Artık bununla da sınırlı kalmayacaklar. 37 politikacının körü körü oy uğruna aldıkları karar ile düşünmemiz de yasak. Şüphe duymak, itiraz etmek, belge sun-mak yasak. Memnun değilsen defol git ülkene. Tabii biz böyle hantal davranmaya devam edersek, en kötü ihtimal Türkiye’ye dö-neriz dersek daha çok çıkarlar tepemize.

Daha bunlar ne ki, yarın sokakta bile ba-şörtüsünün yasaklandığı günü bekleyin! Siz hâlâ yok canım daha neler demeye devam edin. Adamlar adım adım ilerle-meye devam ediyor. Her gün yeni yasa-lar, her gün yeni zorluklar ve her geçen gün artan İslamofobi. Artık zamanı gelmedi mi? Bir şeylerin değişmesi gerekmiyor mu? İnsanca yaşa-mak bizim de hakkımız değil mi? Bunun için daha kaç şamar yememiz gerekiyor. Örgütlü siyasal katılım stratejimiz olmadan, partiler içinde aktif olmadan, milletvekilleri, senatör, belediye başkanlarına yakın olmadan, onlarla dostluk kurmadan bir yere va-ramayız.

Fransa’nın hiçbir seçimlerinde genel so-nucu değiştiremeyeceğimize göre ancak güç katabiliriz ama daha önemlisi parti içi seçimlerde en büyük kozumuzu oynaya-biliriz. Bir taban oluşturmak zorundayız; bilinçli, ne için, kim için var olduğunu bilen, kendi çıkarları için değil toplum için var olan bilinçli gençler. Bu yasa çıkarken belki size de gelmiştir. Seçmen kütüklerine yazılın mesajları. Elbet bunlar güzel şeyler ama yetmez. Daha da azimli olmalıyız. Vizyonumuzu geniş tutmalıyız, misyonumuzun farkında olmalıyız.

Bizler 2. sınıf vatandaş olamayız, olma-malıyız. Bunun için de ne gerekiyorsa yapacağız. O zaman ne Türkiye bizi sadece mitinglerde salon dolduran kelleler olarak görür ne de Fransa bize rağmen hareket edebilir. Bu bizim eli-mizde olan bir şey. Ama biz ne kadar hazırız? Gerçekten bunu istiyor mu-yuz? Yoksa bir yandan vatan millet Sa-karya edebiyatları yapıp diğer yanda hiç kendimizi sorumlu hissetmiyorsak her şeyi hak ediyoruz demektir. O halde var mısınız gayret etmeye? Bir kişiden ne olur demeyin. Birler biraraya geldiğinde binler, yüz binler, milyonlar olur. Sıfırları yan yana koysanız yine sıfır kalır ama birleri yan yana koyduğunda çok büyük rakamlar oluşur.

Şimdiden bölgenizdeki milletvekiline, senatöre bir mail, bir facebook mesajı, bir tweet atmaya ne dersiniz. Hakaret, tehdit içeren mesajlar değil; Fransızcası düzgün, sizin görüşünüzü ispatlayan mesajlar atın. Seçim kampanyalarına katılın ve gerek Türkler, gerekse Müslümanlar hakkında sorular sorun. O zaman görün siz adam yerine nasıl koyuyorlar. Tabii daha sonra Türkiye’deki “büyüklere” laf anlata-biliriz.

FRANSA GÜNDEMİ

Fatih [email protected]/fkarakaya

Helal Normu Belirlenemedi!

Avrupa Normlaştırma Komitesi (CNE) 20-21 Kasım’da Brüksel’de Helal dosyasını görüş-mek için toplandı. Tüm tarafların katıldığı

zorlu toplantıda alınan tek karar Mart 2012’de yeniden görüşme kararı oldu.

Çeşitli AB ülkelerinde farklı yasaların bulun-ması (Hollanda dini kesimleri yasaklarken, Fransa gibi bazı ülkeler kabul ediyor) duru-mu daha da zorlaştırıyor. Bunun yanısıra bu normları kontrol edecek yetkili kurumların da eğitilmesi gerekecek.

Diğer bir konu ise Helal normlarını dikkate alan şirketler (yani uyuşturulmadan ve elle kesilen) için maliyet daha yüksek olacak. Dolayısıyla bu normları daha da koaly kılan uygulamalar ise maliyeti düşürecek. Bu da durumu daha da karmaşık hale getirebilecek.

Diğer yandan CNE yetkilileri yaptıkları açıklamada AB’nin bir Helal normunu kabul etmesinin tüm sorunları çözmeyeceğini ve Müslümanların kendi sorunlarını kendileri-nin çözebileceğini söylediler. Bu doğrultuda Fransa’da iki Müslüman Tüketici derneğine üye olup kendi normlarını belirleyebilecek-lerini söylediler.

Fransa’da ise daha güçlü olmasa da iki dernek bulunuyor. Bunlardan biri Union Française des Consomateurs Musulmans ve ASIDCOM.

Fransızlar İslam’dan Korkuyor!2012 seçimlerinin yaklaşmasıyla İslam kar-şıtlığı her ge-çen gün artıyor. Gerek medya-nın tavrı, gerek siyasile-rin tavrı bu ateşi körükler-ken 2-4 Kasım arası Europe1 radyosu için IFOP şirketi tarafından yapılan bir anket ilginç sonuçlar verdi.

Fransızların %76’sı İslam’ın Fransa’da çok hızlı geliştiğini düşünüyor. Bir yıl önce aynı anektte sonuç %71 olurken 5 puanlık artış olmuş. Son dönemlerde sağ ve sol siyasilerin Müslümanlar üzerinde yaptığı ırkçı polititika-ların bu artışta büyük payı var.

İlkokul 4. sınıfta Tarih dersinde işlenen İslam düşmanlığı, küçücük çocukların ilerde İsla-mofob olmasının önünü açıyor. O derslerde Arap-Müslümanların Fransa’yı işgal etmek istedikleri anlatılıyor (Poitiers Savaşı).

Aynı ankette ise Fransızlar laikliğe bağlılıklarını bir kez daha ifade ederken sadece %14’ü devletin cami yapımına yar-dım etmesi gerekti-ğini düşünüyor. Bu oran 2006 yılında %28’e ulaşıyordu.

Anketin diğer il-ginç verisi ise yine %76’lık bir bölüm medyaya güven-

mezken bu oran siyasi partiler için %85’e fırlıyor! Yani Fransızlar Müslümanlardan çok siyasi partilere güvenmiyor.

Dini kurumlar hakkında da olumsuz görüş bildiren Fransızların %76’sı hiçbir dini kuru-ma güvenmiyor. Sadece %67’lik bir skor ile belediye başkanlarına tam güveniyor.

Bayrou 3. Kez Aday!Merkez sağ parti lideri François Bayrou Cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını twitrer hesabı üzerinden duyurdu.

İlk kez 2002’de aday olan François Bayrou %6,84 oy oranı ile 4. sırayı alabilmişti. Daha sonra Chirac’in kurduğu UMP ile çalışmaya başlayan UDF partisinin başkanı 2007 yılına kadar bu koalisyonda kaldı.

2007’de popülaritesi iyice artan Bayrou 2007 seçimlerinde %18 oy alarak büyük başarı elde etti. 2. tur için hiçbir adaya destek olmayan Bayrou o dönemde UDF’in yerine Modem’i kurdu. UMP koalisyonundan ayrılmasını kabullenmeyen ve Bayrou’nun sola kaydığını düşünen birçok ağır top Sarkozy’i destekleyerek UMP’ye geçti.

2007’den sonra girdiği her türlü seçimi kaybeden ve çok dü-

şük oy oranı alan Bayrou 2012’de yeniden varım dedi. Bir önceki seçimlerde merkezci tavrı, sosyal barışı sağlayıcı konuşmalarına yeniden döndü.

Adaylığını duyurduktan sonra twitter kullanıcı-ları ile söyleşi yapan ve yarım saat içinde gelen 1000’den fazla sorunun 50’sine cevap verebilen Bayrou aynı zamanda internet sitesinde canlı yayın yaptı. Gençlere yakın görünmek isteyen Bayrou, adaylığını açıklamadan önce anketlerde %10’un altında gözüküyordu.

Bu arada Alain Juppe hükümeti döneminde, 89 yılında Milli Eğitim Bakanlığı yapan Bayrou, tarihe başörtüsünü yasaklayan ilk bakan olarak geçti. Ancak Anayasa Mahkemesi o dönemde genelgeyi hukuka aykırı bulmuştu.

6

Fatih Karakaya haberleri

Page 55: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67

GEZİ NOTLARI

Her yeni yıl hayalimize yeni umutlar, gi-den yıl ise yüreğimize işlenmiş hatıralar taşır; 2012’ ye merhaba dediğimiz günle-ri yaşıyoruz.

2011 yılının son takvim yaprakları elimde; daha dün gibi hatırlıyorum bu takvimi şu duvara astığımı. “Gitti ömürden bir 365 gün daha!” diyorum ve şu fıkrayı hatırla-yıp gülümsüyorum:

Bir bilgin gemiyle yolculuk ediyormuş. Ya-nından geçen bir gemiciye, ‘’ Sen gramer bilir misin?” diye sormuş. Gemici omzunu silkmiş. “Ben garip bir gemiciyim. Öyle şeylerden anlamam” demiş. Bilgin ona küçümseyici bir tavırla bakıp, “Öyleyse ömrünün üçte biri gitti” demiş ve bir soru daha sormuş: “Bilimden, fenden haberin var mı?” Gemici dudak bükmüş, “O dediklerin nedir, ne işe yarar?” diye konuşmuş. Bilgin, “Gitti öyleyse ömrünün yarısı!” diye alayla gülmüş. Bir süre sonra gemi sallanmaya başlamış, gemiciler te-laşla oraya buraya koşuyorlarmış. Bilgin

merakla ne olduğunu sormuş. Gemici, “Şiddetli bir fırtına çıktı. Bu gidişle gemi batabilir” dedikten sonra bilgine, “Yüzme bilir misin?” diye sormuş. Bilgin hayır deyince başını sallamış ve şöyle demiş: “Öyleyse gitti ömrünün hepsi!”

Fıkra bu ya hem güldürüyor, hem düşün-dürüyor. İnsan eğitim gördüğü dallarda profesyonelleşebilir ancak kendimizi yetiştirirken ihmal ettiğimiz bazı konular vardır ki bizim için hayati önem taşımak-tadır. Örneğin okuduğumuz fıkrada belir-tilen yüzme bilmenin önemi gibi. Avrupa eğitim sisteminde en çok hoşuma giden konulardan biridir bu. Öğrenciler daha ilköğretim sıralarındayken öğretmenler eşliğinde havuzlara götürülür ve çocukla-ra yüzme becerisi kazandırılır. Yine okul-larda hoşuma giden bir uygulama daha vardır ki bazı tatil günlerinde bir veya iki haftalığına öğrencileri farklı şehirlere hatta ülkelere gezilere götürmeleri, tarihi ve turistik yerleri gezdirmeleridir. Bütün bunlar öğrencilere ruh ve beden sağlığını spor, müzik, seyahat vb. hobilerle koru-mayı öğrettiği gibi boş zamanlarını değer-lendirmeyi de öğretiyor.

Oysa hayatı dolu dolu yaşamalı insan, bü-tün boş zamanlarını öğrenerek geçirmeli. Uykusunda bile öğreneceği bir şeyler ola-bilmeli değil mi? Tıpkı Evliya Çelebi gibi. Evliya Çelebi rüyasında Hz. Peygamber’i görür. Çok heyecanlandığından, ‘Şefaat ya Resulallah’ diyeceğine, ‘Seyahat ya Re-sulallah’ der. Duası kabul olur ve yaklaşık 50 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin uçsuz bucaksız topraklarını dolaşarak, ünlü Seyahatnamesi’ni hazırlar. 25 Mart 1611 yılında doğan ve 1682 yı-lında Mısır’da hayata gözlerini yumana kadar Osmanlı Devleti’nin topraklarını ge-zen Evliya Çelebi, gezdiği yerler hakkında ayrıntılı bilgilerden oluşan Seyahatnamesi ile Türk kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahiptir. Avrupa

Konseyi tarafından belirlenen “İnsanlığa Yön Veren En Önemli 20 Kişi” listesine de girmiştir. 2011 yılı ise UNESCO tarafından “Evliya Çelebi” yılı ilan edilmişti. Değerli Türk ilim adamımızı rahmetle ana-rak 2011 yılının son günlerini seyahatle değerlendirelim diye düşündük. Seyahat rüzgarına kapıldık, yüzümüze vuran soğu-ğa aldırış etmeden ve bir tarihin kucağına düşeceğimizi hesap etmeden. Tırmandı arabalarımız yokuşları 1050 yılından kal-ma kapılardan hayranlıkla geçerken. Göz-lerimiz seyreyledi, kelamın dili tutuldu, kalem coşa geldi gördüklerine. Kartalların yuva yapacağı yüksek kayalıklar bir kaleye bürünmüş; şehir ve kale nehrin suyuyla çevrelenmiş. Besançon ise dünya miras listesindeki yerini çoktan almış. Beni bu şehirde heyecanlandıran bir şey daha var-dı ki o da bir Türk camisinin cemaatiydi. Ukraynalısı, Malezyalısı, Çeçeni, Faslısı, Cezayirlisi, Moritanyalısı, Türk’ü ve daha belki sayamayacağım kadar çok ülkeden insan bir araya gelmekteydi. Dil ortak bir lisan ararken anlaşmaya, sevgiyi anlatmak için kalbin yüz dili vardı. İkinci durağımız Besançon’a yaklaşık 130 km olan Lozan’dı. 1912 Uşi antlaşmasının ve 1923’te Türkiye devletinin bağımsızlık antlaşmasının imzalandığı şehir. Başı karlı yüksek Alp Dağları’nın masalsı bir şekilde arka fonu oluşturduğu göl, üzerinde uy-kuya dalmış gibi görünen yüzlerce martı ve aheste yüzen kuğular, büyüleyici güzel-likte görülmeye değer bir yer, İsviçre’nin Lozan şehri.

Lozan’dan yaklaşık 30 km uzakta bulunan Montrö’ye, Boğazlar Sözleşmesi’nin ya-pıldığı şehre doğru yola koyulduğumuzda güneş başını eğmiş Alpleri kızıla boyamış-tı. Hava iyice kararmıştı ki yol üzerinde bulunan Vevey’de bir marketin vitrininde büyükçe bir “halal” yazısı can kurtaran simidi gibi imdada yetişti. Mazot almak,

adres sormak için içeri girdiğimiz marke-tin sahibi ve çalışanlarının Türk oldukları-nı gördüğümüzde konuşma dili de kalbin dili de ortak oluveriyor. Türk misafir se-verliği ve yardımlaşma duygusu dünyanın hiçbir yerinde kaybolmayan üstün bir meziyet olarak kendini gösteriveriyor.

Montrö’ye vardığımızda şehri gezerken kararan hava ile birlikte içimize işleyen soğuk kendini asla unutturmayacak. Ve gölün kıyısınca devamlı yokuş yukarı uza-yan yolların tepesinden seyre daldığımız muhteşem manzara ve içinde titreyip duran ışıklar… Bir zamanlar tarihimizin üzerine çöken karanlıkları hatırlatıyor. Ve o karanlıkları delip bağımsız bir Türkiye kuran Mustafa Kemal’i, kahraman asker-lerimizi ve sayısız şehitlerimizi …

1923’te vatanımız bağımsızlığını kaza-narak Türkiye sınırlarına kavuşmuş, halk savaş yorgunu, uzun yıllar fakirlik, sonrası baş gösteren işsizlik. Buna karşılık tek-nolojik üstünlüğe sahip olan ve gelişen Batı ise çalışacak insan gücüne ihtiyaç duymuştur. Bundan 50 yıl önce başlamış memleketimde batıya göç hikayeleri. Ve günümüzde dünyanın her yanında Türk-ler. Çalışkanlığıyla, zekasıyla, azmiyle fark ettirmiş kendini. Milliyetini, kültürünü kaybetmemiş, insanlığıyla aleme örnek olmuş. Kebapçısı, marketçisi, inşaatçısı, tüm girişimcileriyle iş dünyasına atılmış, sivil toplum kuruluşlarıyla sesini duyur-muş, ilerleme yolunda devam etmekte.

Öğrenme imkanı varken boşa geçen za-manlar, yerlere dökülüp çamur olan pına-rın suyu gibidir. Boş zamanlarınızı okuya-rak, öğrenerek, hobiler edinerek, seyahat ederek geçirmenizi dilerim.

Yeni yılınızı kutlar, insanlığa barış, huzur ve hayırlar getirmesini temenni ederim.

Sevgiyle kalınız.

Salih BİRCANTOUL Türkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğretmeni [email protected]

7

Dersim - Maraş -

Çorum - Sivas ?

Değerli okurlarımız, bildiğiniz gibi Dersim’de resmî devlet raporuna göre 1936-1937-1938 tarihlerinde 13.806 kişi öldürülmüş, aynı zamanda 23 Aralık 1938 tarihde 11.683 Dersimli zorunlu sürgüne gönderilmiş. Tüm bu belgelerin

altında dönemin İçişleri Bakanı olan Faik Öztrak’ın imzası bulunuyor. Tabii bu karar Atatürk, İnönü, Celal Bayar ve tüm bakanlar kurulunun kararı ile alınmıştır. Devlet bu belge ile resmen Dersim katliamını tanımış bulunuyor. Bu ilk adım sayılır ; sayın Başbakan’ı bu yürekli tutu-mundan dolayı kutluyorum.

Şimdi bunların devamını getirmesini bekliyoruz ; nedir devamı : Genelkurmay ve devletin arşivlerini açmaktır, gizli ne kadar belge varsa ortaya çıkmalıdır, sürgüne gönderilenlerin toprağı geri ver-ilmeli, sürgünler hangi illere gönderildi, ne kadarı hangi illerde kaldı, hepsinin tespit edilmesi lazımdır. Ayrıca Seyit Rıza ve oğlunun mezarı nerede, nereye gömüldüler, bunları iste-mek Seyit Rıza’nın ailesinin en doğal hakkıdır.

4 Mayıs Dersimliler için çok önemli bir gün. 4 Mayıs 1938’te bakanlar kurulunda alınan bir kararla Dersim yerle bir oldu, Munzur Çayı kırmızı aktı ; bundan dolayı Dersimliler ve Avrupa Dersimliler Fed-erasyonu bundan böyle 4 Mayıs’ı Der-simlileri anma günü sayacaklar. Devlet de Dersimliler’den özür dilediğine göre,

4 Mayıs’ı da resmî olarak anma günü olarak kabul etmelidir. Başbakan diyor ki, C.H.P özür dilemeli. 1938 Dersim katliamına imza atan-lar şahısları adına değil devlet adına imzaladılar, bunda herkesin payı var. Atatürk, İnönü, Öztrak, tabii ki Chp de özür dilemeli ama bugün T.C devle-tini kim yönetiyorsa 1938 katliamının hesabını da devlet adına sizler vermel-isiniz. Dersim katliamı kapatılmasaydı, Maraş katliamı olmazdı, Maraş katliamı açığa çıksaydı Sivas, Gazi katliamları olmazdı. Artık gizli saklı ikiyüzlülükle gerçekleri savunamayız.

Biliyorsunuz Maraş’ın 33’üncü yılı. 21-24 Aralık 1978’de Maraş’ta yüzlerce Alevi ve Kürt kökenli insanımız katledil-di ama dava basite alınmış, kışkırtma sonucu denilmiş ve olay örtbas edilmiştir. Maraş olaylarının hemen arkasından Mit raporu dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in önüne konmuştur. Olayların içyüzü, kimlerin yaptığı ama bi-zim Karaoğlan hiç olayların üzerine gitmemişti. Biliyorsunuz Ecevit’in ölü-münden sonra bir gazeteci röportaj yaparken Ecevit’in çalışma masasının üzerinde Mit’in raporunu buluyor 30 sene sonra. Bizim aslan sosyal demokratlar katliama

sessiz kalıyorlar. Maraş’taki olaylara askeriye ancak üç gün sonar el koyuyor. Tıpkı Sivas’ta Madımak’ta otelin etrafı sarılıyor, 8 saatlik bir mücadele var, bi-zim aslan sosyal demokrat Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı, “Güvenliğiniz sağlanacak, endişe etmeyin” diyor ve 8 saat sonra 33 aydın yazar yakılarak ölüyor.

Halbuki 1974’te 3 günde ordu Kıbrıs’a çıkartma yapıyor, Kıbrıs’ı ele geçiriyor. Ama 3 günde Maraş’a gelemiyor. Sonuç olarak devlet artık kendisiyle yüzleşmeli, tüm arşivler açılmalı. Artık katliamların olmadığı, kardeşçe bir ortamda yaşamak istiyoruz.

Hiç kimse diğerini ötekileştirmesin.

Sözlerimi Seyit Rıza’nin sözleriyle bitirmek istiyorum. “Ben sizin yalanlarınızla baş ede-medim, bu bana dert olsun. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.” Yeni yılın hepinize sağlık, mutluluk get-irmesi dileklerimle. Sevgiyle kalın… [email protected]

Özgür Köşe

Mustafa KAYA

Page 56: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O

Neyin Bedeli?

Geçtiğimiz ay Avrupa’daki Türk konsolosluklarının önünde uzunca kuy-ruklar oluşmuştu, vatandaş haklı olarak yeni bedelli yasası yasalaşmadan eskisinden faydalanıp du-rumu kurtarmaya çalışıyordu.

Çünkü beşbin euro olan askerlik bedeli yüzde yüzlük bir zamla artık onbin euro olmuştu. Bu yüzde yüzlük zamlı yasa yurt dışında yaşayan milyonlarca Türkiye vatandaşına bir Noël sürprizi oldu doğrusu. Gerçi bu Noël sürprizini yapan ak sakalli Noël Baba değildi ama olsun; ak sakallı olmasa da AK Partili hükümetimiz yapmıştı bu sürprizi bize. Her halükarda bir aklık vardı işin içeris-inde… Ha, Noël bir Hıristiyan geleneğidir, bu tür hediye ve sürprizler dinimizce caiz değildir, biz Noël sürprizi olarak kabul edemeyiz diyorsanız, onun da çaresi bu-lunur. Örnegin Almanya’da şurda burda Avrupa’ya göç edişimizin 50. yılı kutlamaları falan yapılmakta, ak sakalli Noël Babalar, pardon AK Partili bazı bakanlar da yer yer bu kutla-malara katılmakta; o halde göçün 50. yılı hediyesi olarak kabul edin, olsun bitsin. Ne de olsa bu 50 yıllık göç hayatımızda sürprizlere alışmıştık. Merkez Bankası skandalından tutun da, Jetpa, Kombasan ve Deniz Feneri vurgunlarına kadar neler gördük neler! Oysa ki bu bedelli askerlik meselesi seçimlerden hemen önce de gündeme gelmiş ve Başbakan böyle bir düzenlem-eye karşı çıkarak ‘’Biz ki kimsesizlerin kimi, fakir fukaranın koruyucusu olarak böylesi adaletsiz bir düzenlemenin altına nasıl imzamızı koyabiliriz’’ diyerek gönül tellerimizi titretmişti yine. Aslında Başbakan Erdoğan bunu hep

yapıyor. Denebilir ki siyasal çizgisinin en belirgin özelliklerinden biri budur. Yani halkın dertlerini halkın anladığı dilden iyi ifade edebilen, ezilenin, dışlananın, fakir fukaranın yanındaymış algısını iyi yaratabilen ama fiili uygula-mada ise buna uygun davranmayan bir Başbakan’la karşı karşıyayız. Birkaç somut örnek! Alevi açılımı dedi, milyonlarca Alevinin gönlünü hoplattı. Şimdi Aleviler Sivas’ta, Maraş’ta, orda burda yapılan katliamların anma etkinliğini bile yapamıyorlar, Valilikler yasaklıyor, polis jandarma zoruyla dağıtıyorlar. Kürt açılımı dedi, milyonlarca acılı Kürdün yüreğinde bir umut ışığı belirdi; ardından sınır içi ve dışı operasyonlar, aramalar, baskınlar, tutuklamaların ardı arkası kesilmedi. 12 Eylül darbesi ile hesaplaşacağız dedi, refarandum dedi, idam edilen devrimcil-ere, ülkücülere ağladı. Birçok solcunun ve ülkücünün kafasını karıştırıp desteğini aldı. Ama bırakın 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmayı, darbeyi aratmayacak düzeyde tutuklamalar yapıp muhalif avına çıktı. Konuyu daha fazla dağıtmadan yeniden başa, yani bedel meselesine dönersek; bu konuda da Başbakan ayrımcılık demişti, adaletsizlik demişti, ben yoksulu zengi-nin karşısında ezdirmem demişti fakat sonra asıl yapacağını yapmıştı. Durum tam Nasrettin Hoca’nın

fıkrasındaki gibi yani. Parayı verebilen düdüğü çalacaktı. Yemen türküsünde ne de güzel söylenmiş ; “Zenginimiz bedel verir / Askerimiz fakirdendir”. İyi ama 50 yıldır yurtdışında yaşayan, artık tamamen buraya yerleşmiş biz göçmenlerden ne istiyorlar? Burada doğmuş, büyümüş, eğitim, sağlık, meslek tüm bu olanaklardan burada yararlanmış olan insanlardan onbin euro olarak neyin bedelini alıyorlar? Dedesi oradan gelmiş diye burada doğmuş olan torun bunun ceremesini çekmek zorunda mı? Avrupa’da yaşayan diğer ülke kökenli hiçbir göçmen topluluğunda böylesi yük-sek bir bedel örneği yoktur.

Kimilerinde sembolik bedeller vardır, kimilerinde ise hiç yoktur. 12 Eylülcü, darbeci paşaların başlattığı bu yüksek ücretli bedeli AKP hükümeti-nin kaldırması gerekirken, aksine bu be-deli ikiye, üçe katlayarak sürdürüyor. Bu haksızlıktır, insafsızlıktır. AKP dahil gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin bizleri sadece bir döviz makinası olarak gördüklerinin yeni bir ıspatıdır. Her şeye rağmen insan hak ve özgür-lüklerinin kazançlı çıkacağı, emekçi mü-cadelesinin, adaletin, barış ve kardeşliğin yeni kazanımlarla ilerleyeceği yeni bir yıl dileği ile...

SELESTAT KOEBERLE LİSESİ ÖĞRENCİLERİ

YAZIYOR YENİ YIL VE

BEKLENTİLERİMİZİnsanların yeni hedefleri olmasıdır yeni yıl, yeni bir başlangıçtır. Önemli-si, yeni yılın herkese mutluluk, başarı, sağlık, huzur ve barış getirmesidir. Ül-kede aç kalmamasını, kimsenin yok-sulluk çekmemesini, askerlerimizin şehit olmamasını, annelerin göz yaşı dökmemesini istiyorum. Sevdikler-imin hep yanımda olmasını istiyorum, çünkü onlar yanımda olunca ben de mutlu oluyorum. Funda ERDOĞAN Yeni yılı sabırsızlıkla bekliyorum, çünkü çok dileklerim var. Me-sela Türkiye’deki kaza sayısının azalmasını istiyorum çünkü her yıl çok sayıda insan ölüyor. İkinci dileğim ise yazın gireceğim Bac sınavlarımın iyi geçmesini, diplomamı başarıyla almayı istiyorum. Dünyada zor şartlarda yaşayan fakir insanlara yardımda bulunmak istiyorum. Habibe SELÇUK İnsanları çok seven bir yapıya sahip olduğum için, herkesin 2012 yılına sağlıklı, huzurlu, hayatın tüm güzel-likleriyle girmelerini dilerim. Hayatın zorluklarını kolayca atlatmalarını, hayata umut dolu bakmalarını ve dört elle sarılmalarını dilerim. Türk mil-letinin düşünce ve davranışlarında gelişmeler olmasını, kadınlara karşı töre uygulamalarının son bulmasını, yetim çocukların bir yuva bulmalarını isterim

Buket Melissa ÇELİK İnsanlar yeni bir yılı hep sevinçle, neşeyle karşılarlar. Benim için de öyle, 2012 yeni bir sayfa, yeni bir başlangıç ! Ve hatta yeni bir yaş, özel bir yaş, sonuçta on sekiz yaş, yani reşit oluyorum.2012’nin başta aileme, arkadaşlarıma, kendime huzur, mut-luluk, sevinç getirmesini diliyorum, onlar benim en değerli varlıklarım. Ülkemize gelince, yeni yıl vatanımıza, mil-letimize hayırlara vesile olsun. Demokratik, laik bir ülkede yaşam sürsünler, eğitime daha da önem versinler, çünkü eğitimsiz bir kışinin umutları azalır. Tür-kiye futbol milli takımının daha başarılı olmasını umuyorum. Ayşegül UY-ANIK Öncelikle bütün insanlar için sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir sene diliyorum. Herkesin diledikleri gibi bir sene yaşamalarını istiyorum. Bunun için herkesin biraz katkıda bulunması lâzım ki huzurlu, mutlu bir dünyada yaşayalım. Okulda daima başarılı olmak ve lise bitirme sınavını kazanıp iyi bir üniversiteye gitmeyi diliyorum. Tuğba KOKU Her sene yeni yılın ilk dakikasından itibaren geleceğe daha umutla

bakıyorum. Bu senenin daha farklı olacağını düşünüyorum ; yeni yılın üçüncü günü on sekiz yaşıma gireceğim. Çok heyecanlanıyorum, benim için bu yaş daha da olgun olmam demek. Bu senenin hepi-mize şans getireceğine inanıyorum. Umarım dünyada bütün insanlar kardeşce, barış içinde yaşarlar ve bütün savaşlara son verilir. Bizler,

sıcacık yuvalarda ve gelişmiş ülkel-erde yaşadığımız için çok şanslıyız. Fakat bazı insanların bir damla suya bile muhtaç olduklarını düşününce çok üzülüyorum. Nur Selin SAYMAN

En büyük dileğim dünyadaki in-sanlar arasında fark oluşmamasıdır. Afrika’daki fakirlerden dolayı, tüm dünyanın bunu örnek almasını ve bir-birlerine yardımcı olmasını arzu edi-

yorum. İnsanların huzur ve mutluluk içerisinde yaşaması çök önemli. Bu nedenle, cömert ve merhametli olmak gerekli. Bir insanın gülümseyebilm-esi en büyük ve en güzel duygudur. Yüzlerdeki gülücüklerin eksilmemesi dileğiyle. Merve KAYA İnsanlar para için koşturmaktan vazgeçip etraflarındaki muhtaç insanların yardımına koşsalar, yardımsever olsalar gelecek yıl daha güzel geçer. Hiç kimse aç kalmasın, mağdur olmasın, herkes huzur içinde yaşasın, mutlu olsun. Her hastalığa çare bulunsun, hepimiz sağlıklı yaşayalım. İnsanlar ayrımcılık yapmayı bırakıp birlikte yaşamayı öğrensinler. Nazife ÇAĞLIYANLAR Yeni yıl benim için mutluluk deme-ktir, başarı demektir, sağlık, huzur, barış demektir. Yeni yıldan beklen-tilerim var ; herşeyden önce dünyada gerçek anlamıyla BARIŞ olmasını diliyorum. Ne savaş, ne akan kan, ne gözyaşı olmasını diliyorum. Düny-ada aç insan, mutsuz ve kötü insan kalmamasını istiyorum. Ailemle ve sevdiklerimle birlikte yaşamayı ve onlarla mutlu olmayı diliyorum. Merve KALEM Yeni bir yıl, yeni bir sayfa, yeni umutlar, yeni beklentiler demektir. Acıları, üzüntüleri, mutsuzlukları geride bırakıp yeni yıla girmeyi ümit ediyorum. Öncelikle sağlıklı ve hu-zurlu yaşamak istiyorum, aşk ve sevgi sonradan gelir nasılsa. Birarada sevinç dolu, mutlu olmamızı istiyorum. Küsler barışsın, âşıklar konuşsun ! Ayşenur ERGEN

8

HAYATIN EMEK YAKASI

İbrahim BALCI DIDF ( Demokratik İşçi

ve Gençlik Dernekleri Federasyonu ) Yn. Kr. Üyesi

[email protected]

Page 57: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 9

En guzeli sizin olsun >>> 06 25 94 20 29

Page 58: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 10

Page 59: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 11

Page 60: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 12

Page 61: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 13

Page 62: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 14

Page 63: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 15

“Organizasyon uzmanlık ister”

DJ - Orkestra - Limuzin - Kamera - FotoğrafYemek - Dekor - Servis

Salon Düzenleme ve TemizlikÜcretsiz Palyaço ve Çay - Kahve İkramı

Organizasyon Hizmetlerimiz

İlahi

Grubu

[email protected]

www.facebook.com/sirma.dekor

06 20 61 67 14 ou 06 17 77 65 10

Page 64: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 16

Page 65: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 17

HAK YOLUNDA SÜRÜMEK

Yolcu isen yolda takılıp kalmaBu dünya geçici hülyaya dalmaVerenler vermiyor sen de aldanma Yolculuk yollarda değil yürümek Olan ömrü hak yolunda sürümek

Bir yolcu var ömrü boyu yürüyorBir yolcu var ömrü kat kat dürüyorBir yolcu var gitmez ayak sürüyor Yolculuk yollarda değil yürümek Olan ömrü hak yolunda sürümek

Yolcu yolda hiçbir şeye takılmazKim ne derse desin bir kere kanmazGeçtiği yollara ah edip yanmaz Yolculuk yollarda değil yürümek Olan ömrü hak yolunda sürümek

Sen de bir yolcusun var mı planınYarın mahşer günü çıkar yalanınNe çulun kalacak ne de palanın Yolculuk yollarda değil yürümek Olan ömrü hak yolunda sürümek

Şairim anlattın yolu yordamıYürek yangın yeri her şey orda mıÇalışmak kazanmak her şey zorda mı Yolculuk yollarda değil yürümek Olan ömrü hak yolunda sürümek

Hasan KARAKAYA 26 / 12 /2011

SEVDİĞİM

Yaktı beni kül eylediSenin akın sevdiceğim.Kerem gibi kul eylediHiç gülmedim sevdiceğim.

Sevda yeli gitmez baştanNe çileler çektim aşktanBahtım karalı doğuştanHiç gülmedim sevdiceğim.

Sanma ki bir murad aldımTürlü serencama daldımYüzüm gülmedi ağladımHiç gülmedim sevdiceğim.

Sevda yeli eser baştaYaktın beni bir bakıştaDertli gönlüm olmuş hastaHiç gülmedim sevdiceğim.

Gurbet gezdim hasretinleKüle döndüm aşkın ileGözüm doldu yaşlar ileHiç gülmedm sevdiceğim.

Yaralı gönlüm gülmüyorHalimi kimse bilmiyorAkan gözyaşım dinmiyorHiç gülmedim sevdiceğim.

BAKARÎ sevdalı sanaKüle döndüm yana yanaAcımıyor o yar banaHiç gülmedim sevdiceğim.

Yılmaz BAKAR- Linkenheim/KarlsruheGiderim Ali Yoluna

Giderim Ali yolunaUğradım Banaz elineBülbül konmuyor gülüneGül sararmış bahçesinde

Lanet Yezid’in dölüneKan döktü Necef çölüneGeçti Ehlibeyt yerineŞüphe yoktur hatasında

Fidan dikkat et sonunaBürünme Mervan donunaGeçmezsin kavga önüneKerbela’nın ötesinde

Fidan ÇOLAK

Gönüllerin FatihiHerkes hoşnut olurdu o güzel insandanHep güzel şeyler bahsederdi imandanBiz onu sevmişiz bütün candanGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

Nur Cemaatin kutlu imamıdırŞefkatin ve sevginin tamamıdırİmana çağıran hep güzel namıdırGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

O bir nurdur asla sönmeyecektirNura doğru giden geri dönmeyecektirBir daha karanlığa bürünmeyecektirGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

Risaleleri yazan katipleri vardıYazanın içini bir tatlı huzur sarardıDava için bu kadar yazmak büyük kardıGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

Ya yalnız ya dostlarla kıra çıkardıGünahkâr toplum onun canını sıkardıİman gücüyle her duvarı yıkardıGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

Manalı sözleri yanmış sinelere akardıAlemi Allah’a tevekkül ederek bakardıİmana çağırıp gönüllerdeki ateşi yakardıGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

İşkencelere rağmen dönmedi davasındanİnsanın kurtuluşunu istedi mevlasındanBunun için vazgeçti kendi canındanGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

Hazreti Hamza gibi cesur biriydiHazreti Ali gibi bir ilim sahibiydiHz. Osman gibi Kurânın hayranıydıGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

Âşık Abdullah çok över o İmamıSevgiyle rahmetle anar o İmamıTanımayanlara duyurur o İmamıGönüllerin Fatihi Üstad Said Nursi

Abdullah KELEŞ / 27.12.11 / Lahr-Schwarzwald

GÖZAYDINLIĞI ve KUTLAMA

Şaban ve Fatma KİPER çiftinin

Merve Sudeisimli kızları 15 Aralık 2011 günü

dünyaya geldi.

Merve Sude’ye uzun bir ömür diliyor,

KİPER Ailesi’ni kutluyoruz.

Objektif Gazete

GÖZAYDINLIĞI ve

KUTLAMADeco Design mağazası elemanlarından Soner DUMAN’ın

yeğeniCan GÜVENCE

Dünyamıza merhaba dedi.Özgür-Ayana GÜVENCE ile DUMAN ailelerini kutluyor,

Can’a sağlıklı bir yaşam diliyoruz.

Objektif Gazete

GEÇMİŞ OLSUN Uzun bir zamandır rahatsızlığı yüzünden 3 ocak

2012 salı günü Ağır bir ameliyat geçiren Abimiz Ahmet Karakaya’ya geçmiş olsun der

Yüce Rabbim’den Acil şifalar dilerim

KARAKAYA AİLESİ Hasan Karakaya

Semine ve Aliye’nin kardeşi

İhsan Akif Hüseyin 22.12.2011 günü dünyamıza merhaba dedi.

Nevin&Muhammet çiftini tebrik ediyor,

küçük İhsan’a hayırlı bir ömür diliyoruz.

Objektif Gazete

Page 66: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O

YORUM FARKI

‘Hayata Dönüş’ mü, Ölüme Gönderiliş mi ?

Düşlerimiz umut yüklü.

Umudumuz celladın süngüsüne takılmış fecir ( şafak vakti ) coşkunluğunda.

Cellat gecenin karanlığı kadar karanlık, kılıcını çekmiş buyruk vermekte. Yakın, yıkın, öldürün …

Ölen kim, öldüren kim. Zalim kim, mazlum kim. Hangi ironi dayanabilir ki o güne,… gün-lere?

Kanapeye oturmuş, günde onlarca kez tekral-anan haberlere sıramı (çocuklardan dolayı)

kaptırmama heyecanıyla, ülkede yaşanan gündeme kilitleniyorum. Haber spikeri yaşanan dramatik olayları anlatırken, işini en iyi şekilde yapma çabası içerisinde. Yüzünde tebessüm ve duygu körlüğü. Karşımdaki sanki, makineden farksız kurulmuş robot gibi ya da ben öyle sanıyorum?

Sevgili seyirciler diyerek ; hayata dönüş op-erasyonunda, yaşanan skandallar vs vs..

Benimse bilgisayarın hafızasının karışıp da, hiçbir işlem yapamamasi gibi, bütün kaslarım gerilmekte. Usum bütün hücrelerime başkaldırıyor, isyan ediyor.

Kabuk bağlayan yaralarım o günün tazeliğinde acı çekiyor ve bir film şeridi gibi o günü, günleri omuzlayıp acılarımızla yola koyuluyorum.

İlmek ilmek, hücre hücre eriyen bedenlerim-iz, insanca yaşamanın, dostça kucaklaşmanın gayretiyle günleri ayları geride bırakmıştı ( F tipi tek kişilik hücrelere karşı siyasi tutsakların 2000’de başlatmış oldukları açlık grevleri ve ölüm oruçları).

Uzanırken yataklara, yatak bile utancından bize acı çektiriyordu. Gelmişken milenyumlu yıllara, böylesine ölmek niye? Yaşamak için ölmek diyorduk, isteklerimiz çok lüks değildi. Dostlarımızla, arkadaşlarımızla birarada yaşamak ( madem mapus damlarında’ isek ) çok mu zor talepler?

İnsanın insana güvenmediği, her geçen gün insanların kendi dünyasında olduğu bir dönemde, ille de insan, insansız yaşayamaz, bu dünya hepimizin, kardeşçe yaşama isteğiydi bizimkisi.

Ölüme giderken istenilen şeyler çok muydu?

Uyuyamıyorum, tan vakti demli çayım her za-manki gibi başucuma bırakılmış. Yudumlarken kusuyorum.

Çevreme bakıyorum, kimse uyumuyor.

Umut kesilmiş benden, gidiciyim! ‘Yolcu yol-unda gerek’.

Oysa sıkıca tutunmuşum yaşamın orta yerine, ‘ Vurun ulan vurun ben kolay ölmem’ dilimin ucunda.

Acılarımız dost yürekleri avuçlarken, koridor-da (cezaevi) patlama sesleri… Baskın var!

Megafonda gür bir ses: “Teslim olun!”

Herkes ayakta, göz gözde, yürek paramparça, gece utancından nöbetini tan vaktine devret-mekte.

Gözler tv ekranlarında, kulaklar spikerin ağzından çıkacak sözlerde…

20 cezaevine ‘Hayata Dönüş’ operasyonu yapılmakta.

İnsanlik bir kez daha kendinden utandı. Zulüm tekrar sahnede, insan kendin-den gizlenmekte, acı çekmekte, bu akıl tutulmasında söz hükmünü yitirmekte.

Düşüncelerinden dolayı yargılayıp dört duvar arasındaki insanı tekrar yargılamakta.

Bir anda ortalık gaz odalarına dönüşüyor. Cezaevinin her odası, birer fırını andırıyor. Acaba diyorum ki Nazi Almanyası’nda ka-tledilen Yahudi çocukları da mı …!

Gözlerim donuklaşıyor, nefes almakta zorlanıyoruz. Alınan her nefes zehir olup, ciğerlerimizi şişiriyor. Derilerimiz etlerimizden ayrılacakmış hissi uyandırıyor.

Tarih tekerrür mü ediyor? Her birimiz derisi soyulmuş Hallac-ı Mansur oluyouz.

Yetmiyor; zulüm fersah fersah ilerlerken kullanılan silahların izahı zordu!

Şiddetin dozajını anlatmak güçtü !

O gün ülkemin tüm cezaevleri semalarından yükselirken gaz bulutları, anaların gözyaşları süzülüyor dökülen kanlarımızla derelere, nehirlere, ırmaklara karışıp farklı acılarla tanışıyordu.

Biz de; geride 30’un üzerinde ölü, yüzlerce yaralıyla acılarımıza, yaralarımıza inat F tipi hücrelerini zora dayalı mesken eyledik.

Bu insana ait olmayan mekanlarda ‘Karanlıksın hücrem bu düzen gibi bir gün kervan döner bin akın gelir yıkılırsın hücrem bu düzen gibi’ türküsünü inadına semalarda yankılandırıyorduk bu sağır dilsiz dünyaya, yüzlerce canımızı geride bırakarak.

Not : Ve demek geliyor içimden çokça övündüğümüz bu tarihte o kadar karanlık dönem ve dökülen mahsun kanlar var ki, özürler kabahat olur….!

SEVGİLERİMLE !

18

Le Football et l’Argent Le football génère de plus en plus d’argent. Joueurs et entraîneurs font partie des person-nes qui gagnent le plus d’argent au monde et ceci de manière assez facile. Ce sport que tout le monde connaît, ce sport dont tout le monde parle, ce sport qui est le plus médiatisé. Chaque fois que vous ouvrez la télévision, vous pouvez être sûr que, soit il y a un match en direct, soit on nous donne les extraits d’un match, soit des commentateurs analysent les matches avec les résultats du week-end ou pronostiquent les matches de la journée à venir… Beaucoup de choses tour-nent autour du football. Beaucoup d’argent circule dans le monde du football : des millions et des millions d’euros. La plupart des gens ne verra jamais ces som-mes dans leur vie. A la base, pratiquer un sport c’est un loisir, une passion. Pour cette raison être payé pour faire un sport, cela change la définition du sport. Ce n’est plus le sport pour le plaisir, mais le sport pour l’argent. A la fin des matches, on interviewe souvent des joueurs pour entendre ce qu’ils ont pensé du match et la réponse qu’on entend : « oui, on s’est très bien battu, on a donné le meilleur

de nous-même, notre possible….. » mais ils sont « un peu » dans l’obligation de donner le meilleur d’eux-mêmes parce qu’ils gagnent des millions en très peu de temps et plus des primes quand ils marquent un but, en effet c’est leur salaire astronomique. D’accord, ils ont tous les jours des entraine-ments peut-être pénibles mais il y a quand même des limites. Quand on pratique le sport comme profession, l’argent est nécessaire pour payer les frais. Mais c’est vrai que le football fait gagner trop d’argent alors que d’un autre côté, il y a beaucoup de gens pau-vres qui souffrent de la famine et de pauvreté dans le monde et cela est vraiment scanda-leux. Si on utilisait ces sommes d’argents dans le développement de certains pays, ça ne serait pas mieux… Le salaire des joueurs professionnels est excessivement élevé. Alors, proposer aux joueurs des dizaines de millions tandis que des millions de gens partout dans le monde souffrent de la famine, cela est vraiment hon-teux! Je peux vous donner quelques exemples de salaires de joueurs professionnels : Lionel Messi qui évolue au Barcelone et qui perçoit un salaire annuel de 31 millions d’euros Christiano Ronaldo qui est au Real Madrid et qui touche 27.5 millions d’euros par an ou encore

Zlatan Ibrahimovic au Milan AC avec 12.5 millions d’euros. Avec un simple calcul, si on considère qu’un simple ouvrier gagne 1500 euros/mois, il faut qu’il travaille 143 ans pour gagner cette som-me ce qui est impossible, cet ouvrier ne verra jamais la somme perçue par Lionel Messi en seulement 1 mois. Bien sûr il n’y a pas que le salaire des joueurs qui circule comme argent dans le football, il y a les transferts, les accords entre les fédérations et chaînes de TV, les paris sportifs… De plus, de nombreux grands clubs sont en déficit. Chaque année, leurs pertes en argent ne cessent d’augmenter. Sur les 733 clubs européens de football de première division, 56% ont enregistré des pertes en 2009. La perte globale s’élève à 1,2 milliard d’euros, soit une augmentation de 85% par rapport à 2008, où 48% des clubs faisaient état de dépenses supérieures à leurs recettes. Alors que les budgets sponsoring et droits télévisés sont pénalisés par la crise économi-que, les salaires des joueurs, eux, continuent de progresser la situation catastrophique dans laquelle sont les clubs. En effet, la masse salariale représente une part importante par rapport au budget du club. Par exemple, la masse salariale de l’Olympi-que Lyonnais est de 111 millions d’euros ce qui représente 69% du budget du club alors

qu’il a un déficit de 35,1 millions d’euros. Toutes les parts salariales par rapport aux budgets des clubs sont au-dessus de 55%, mais même si le club est en déficit, il arrive à payer le salaire de chaque joueur. Cependant si les salaires dans le football peuvent être considérés comme exorbitants car ceux-ci se comptent en millions d’euro par an, cette impression est à nuancer par le fait qu’il y a une grande différence de salaires d’un pays à l’autre, d’un club à l’autre même d’un joueur à l’autre au sein d’un même club, et que l’imposition pour ces personnes est assez élevée. Par exemple, le salaire d’un joueur qui évolue en National n’est que de 5000 euros. D’autre part, une fois leur carrière terminée, seule une partie des joueurs arrivent à se re-convertir en tant qu’entraîneurs, entraîneurs-adjoints, entraîneurs des gardiens, etc. ... Tous n’arrivent donc pas à se reconvertir afin de continuer à gagner un salaire assez élevé ce qui semble donc relativiser le fait qu’un salaire qui semble énorme de premier abord, permettre en fait de constituer une rente lors-que le joueur sera à la retraite. Donc, il y a vraiment beaucoup d’argent qui circule dans le monde du football et ces som-mes d’argent devront être mieux réparties. Serdal SAKALLI & Abdülkadir ACAR

En guzeli sizin olsun >>> 06 25 94 20 29

Sidar Sarıgü[email protected]

Page 67: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67

HERBERT MULLIN (5) “DEPREMİ ENGELLEYEBİLMEK İÇİN ÖL-

DÜRMEM LÂZIM!”

Polis aynı gün iki farklı mekanda işlenen cinayetlerin birbiri ile bağlantılı olduğunu anlamıştı. Hem Bob Francis hem de Jim Gi-anera arkadaştılar ve uyuşturucu işi yapıyorlardı. İkisi de çeşitli ke-reler bu suçla ilgili göz altına alın-mışlardı. Olay günü Santa Cruz’da olmayan Bob Francis sorgulandı, bu suçu kimlerin işleyebileceği hakkında bir liste yapması isten-di.

Adam piyasadaki tüm rakiplerini, ken-dileriyle iş yapanları, müşterilerini, piyasadaki serseri tipleri yazdı liste-ye, ancak aralarında Herbert Mullin yoktu. Bob Francis’in uzun zamandır görmediği, arkasından hep dalga geçtikleri bu zararsız çatlak olası zanlıları listeler-ken bir an için aklına gelmiş-ti. Ancak böyle bir cinayet işleme ihtimalini düşün-mediğinden Mullin’in adını yazmamıştı.

Cowell Eyalet Parkı geniş alana yayılan güzel orman-larıyla Santa Cruz’un görül-meye değer yerlerindendir. Herbert Mullin kafasının en karışık olduğu zamanlarda bazen bu ormanlık alana geliyor ve doğayla baş başa meditasyon yapıyordu.

Gerçekleştirdiği katliamların yükünü biraz hafifletmek için 10 Şubat günü ormana geldi ve sık ağaçların arasında yürümeye başladı. Ormanın “Cennet Bahçesi” adıyla bilinen bölgesinde bir süre ilerledikten sonra karşısına derme çatma bir çadır çıktı. 15-16 yaşlarında dört çocuk buraya bir çadır kurarak kamp yapmışlardı. Şimdi de çadırın içinde yaktıkları küçük gazoca-ğında yemek pişirmeye çalışıyorlardı. Herbert Mullin çadıra yaklaşıp kafasını içeriye soktu.

Brian Scott Card, David Olicker, Ro-bert Spector ve Mark Dreibelbis

adlı çocuklar karşılarında gördükleri ziyaretçiyi yemeğe davet ettiler. Ancak Mullin beklemedikleri kadar sertti. Onlara hemen toparlanıp or-manı terk etmelerini söyledi. Devlet arazisinde izinsiz kamp kurmak bir suçtu ve kendisi buna göz yumamaz-dı. İşin aslı aynı şeyi birkaç yıl önce kendisi denediğinde karşısında orman bekçilerini bulmuş ve çadırı sökülerek ormandan kovulmuştu. Belki de bu yüzden çocuklardan alıyordu hırsını.

Dört çocuk kendilerine bağıran bu tuhaf adama gülmeye başladılar. Öyle durup dururken karşılarına çıkmış, bir de üzerine vazife olmadığı halde devletten, orman yasalarından bah-sediyor, kafa ütülüyordu. Çocukların

istiflerini bozmadan oturmaya devam ettiklerini, üstelik kendisine güldük-lerini gören Mullin’in iyice tepesi attı. Kafasının içinde onlarla telepati yön-temiyle konuştuğunu, öldürülmeyi hak ettiklerini söylediğini, onların da

bu cezayı onaylayarak “Bizi öldür” dediklerini kurguluyordu. Bu kadar kolaydı, hemen tabancasını çıkarttı ve çocukların üzerine ateş etmeye başla-dı. Daracık çadırın içinde dört çocuk-tan hiçbiri kendini delirmiş saldırganın kurşunlarından koruyamadı. Biraz önce yaktıkları gaz ocağının yanı ba-şına kanlar içinde devrildiler. Mullins ayrılmadan önce çocukların üzerinden çıkan yirmi doları ve av tüfeklerini aldı.

Ormandaki bu korkunç katliam birkaç gün sonra ortaya çıktı. Çocuklardan birinin abisi dönme zamanında gel-meyen oğlanları aramaya çıkmıştı ve çadırı bulduğunda gördüğü manzara karşısında baygınlık geçirdi. Dört ço-cuk derme çatma çadırın kumaşları

arasında telaşla dışarıya çıkabilecek bir delik aramış, ancak meçhul sal-dırganın kurşunlarından kaçamamış-lardı. Haber çabucak yayıldı ve Santa Cruz’da büyük üzüntüye neden oldu. Dört suçsuz çocuğun nedensiz ve son derece vahşi bir saldırı sonucu katle-dilmeleri toplumu derinden yarala-mıştı. Polis ciddi bir ipucu bulamadı.

İşin kötü yanı Santa Cruz kenti o yıllar-da “Amerika’nın suç başkenti” olarak

tanımlanmak-taydı. 1960’ların sonları ve 70’lerin başlarında kent-teki suç oranında

gerçekten dikkat çeki-ci bir artış gözlemlen-mekteydi. En belirgin örnekler, zengin Otha ailesinin dört ferdi-ni ve sekreterlerini malikanelerinde katleden John Linley Frazier ve birinci kitapta detaylı anlattığımız seri katil Edmund Kemper sayılabilir.

Kemper, Mullin ile aynı dönemde cinayetlerini işliyordu ve henüz kim-liği tespit edilememişti. Gazetelerde sürekli olarak kaybolan genç kadınlar, orada burada bulunan cesetler hak-kında çıkan haberleri okumak halkın moralini bozuyordu. Ortalıkta ne bi-çim canilerin dolaştığını, işlenen suç-ların hangilerinin birbiriyle bağlantılı olabileceğini polis bile çözümleyemi-yordu. Santa Cruz’un başında birden fazla felaketin dolaşması kent adına gerçekten de büyük talihsizlikti.

Kampçı çocukların öldürülmelerin-den iki gün sonra Herbert Mullin’in otostop yaparken arabasına aldığı ve öldürüp araziye bıraktığı Mary Guilfoyle’nin cesedi bulundu. Ekim ayından bu yana kayıp olan genç ka-dının kimliği, hem cesedin Mullin ta-rafından parçalanmış olması, hem de açık arazide çürüdüğü için ancak diş kayıtlarıyla tanımlanabildi.

Daha önce de otostop yaparken kay-bolan ve bazılarının cesedi bulunan genç kadınlar olduğu için polis katilin aynı kişi olabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle medya aracılığıyla tüm

halka, özellikle de kadınlara tanıma-dıkları kişilerin arabalarına binmeme-leri konusunda uyarılar yapılıyordu. Bir yetkili “Bu dönemde Santa Cruz’da otostop yapmak Rus ruleti oynamak gibi..” yorumunu yapmıştı.

13 Şubat sabahı Herbert Mullin er-kenden kalktı, annesinin isteği üzerine onlara şöminede yakmak için biraz odun götürecekti. Bir koruluğa gide-rek kuru odun ve dal parçaları topladı, arabanın bagajına doldurdu, işte tam bu sırada babasından “telepatik me-sajlar” gelmeye başladı.

Babasının beyninin içinde yankılanan yüksek sesi “Sakın birini öldürmeden eve odun getirme!” diyordu. Hatta öldürmesi gereken kişinin Dayısı Enos olduğunu da belirtiyordu. Herbert sevdiği dayısını öldürmeyi reddedin-ce babasının sesi “Tamam o zaman, başka biri de olur, git, herhangi birini

öldür..”demişti!

Fred Perez eski şampiyon boksör-lerdendi, sabah erkenden kalkmış, garajının önünde birikmiş yaprakları temizliyordu. Puslu, soğuk bir sabahtı. Sabah TV haberlerinde dün cesedi bulunan kız hakkındaki korkunç ha-beri dinlemiş ve canı sıkılmıştı. Elinde tırmıkla üşüyerek çalışırken sokakta yaklaşmakta olan bir araba dikkatini çekti.

1958 model Chevrolet Perez’in evinin önünde yavaşladı, sürücü pencere-yi açtı, bir av tüfeği uzandı ve eski boksör “Bu da ne şimdi?” diye düşü-nürken son duyduğu ses şiddetli bir patlama oldu. Kalbine isabet eden kurşunla olduğu yere yıkılan Perez anında ölmüştü.

Herbert Mullin birkaç gün önce öldür-düğü kampçı çocuklardan aldığı tüfeği birkaç saniye daha elinde tuttu, sonra yan koltuğa fırlattı, pencereyi kapattı, sakince gaza basarak yoluna devam etti. Her şey yarım dakika içinde olup bitmişti, Perez az önce süpürdüğü yaprakların üzerinde yatıyordu.

( Devam edecek )

SERİ KATİLLER VE SERİ KATİLLER 2 KİTAPLARININ YAZARI FİKRET TOPALLI'DAN GERÇEK SERİ KATİL YAŞAM ÖYKÜLERİ...

1958 model Chevrolet Perez’in evinin önünde yavaşladı, sürücü pencereyi açtı, bir av tüfeği uzandı ve eski boksör “Bu da ne şimdi?” diye düşünürken son duy-duğu ses şiddetli bir patlama oldu.

Bir koruluğa giderek kuru odun ve dal parçaları topladı, arabanın ba-gajına doldurdu, işte tam bu sırada babasından “telepatik mesajlar” gelmeye başladı. Babasının beyni-nin içinde yankılanan yüksek sesi “Sakın birini öldürmeden eve odun getirme!” diyordu.

Ormandaki bu korkunç katliam birkaç gün sonra ortaya çıktı. Çocuklardan birinin abisi dönme zamanında gel-meyen oğlanları aramaya çıkmıştı ve çadırı bulduğunda gördüğü manzara karşısında baygınlık geçirdi.

Ormanın “Cennet Bahçesi” adıyla bilinen bölgesinde bir süre ilerle-dikten sonra karşısına derme çat-ma bir çadır çıktı. 15-16 yaşlarında dört çocuk buraya bir çadır kura-rak kamp yapmışlardı.

19

Page 68: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O

Hoşgörü üzerine...Her canlı varlık gibi doğuyor, büyüyor ve ölü-yoruz.

Bu süreç içinde, yaşadığımız ailevî ve sosyal koşullar çerçevesinde kendimize bir yol çiz-meye çalışıyoruz. Sahip olduğumuz fiziksel imkânları zorlayarak... Bütün bu çabalar, kişi-sel ve ruhsal anlamda pozitif bir evrim muci-zesini gerçekleştirmek uğruna.

Öğretmenlik yaptığım dönemde öğrencileri-me çok sık ve önemle hatırlattığım bir nokta vardı:

Ne yapıp edip, kendilerine sunulan imkânları aşarak, bilgi ve anlayışta büyüklerinden daha ileri bir seviyeye ulaşmak. Öğrencilerimin gözlerinde açıkça sezinleyebildiğim kimlik ve kişilik sorununa bir çözüm arayışımdan olsa gerek.

Tüm kültürlerin tartışılmaz değerlerinden biri “Ana-babaya ve aile büyüklerine saygı duy-mak.” tır. Peki bu saygı ilişkisinde, onların her dediğinin kesinlikle doğru olduğu sonucuna mı varmalı ?

Elbette ki hayır !

Saygı ve sevgiye dayalı bu ilişki, onların her dediğine harfiyen inanmayı ve uymayı gerek-

tirmiyor. Her ilişkide olduğu gibi, aile büyük-lerimizle olan ilişkilerimizde de akla dayalı ve tarafsız bir eleştirinin olması gerektiğini hatır-latmak yersiz. Böylesi bir yaklaşım, kendi kişi-liğimizi geliştirmemizin yanısıra, çevremizde-kilerin de kendilerini düzelterek gelişmelerine katkıda bulunacaktır. Dolayısıyla, söylenen her sözü ve işlenen her eylemi akıl terazisine koymaktan çekinmeyelim. Bu söz ve eylem kimden gelirse gelsin !

Hatırlarım, çok uzun yıllar önce aile efradı-mın Alevî toplumuyla ilgili saçmasapan, akla sığmayacak bir yığın önyargısı vardı. Bunda hiç şüphesiz bulunduğumuz çevrede yasayan Alevî karşıtı köketendincilerin etkisi büyük oldu. Müslüman bir çoğunluk içinde yaşayan Hıristiyan bir azınlık olmamız, bizde, diğer azınlık dinleri hususunda önyargıların oluşma-sını engellemedi.

Aksine...

Diğer azınlıklarla -geniş anlamda- bir top-lumsal hayatı paylaşmanın dışında yakın bir ilişkimiz olmadığından, ayırımcı zihniyetlerin oyununa kolayca düştük.

-Alevînin kestiği kurbanın eti yenmezmiş.

-Alevî pişirdiği yemeğe tükürürmüş.

-Cemevlerinde veya Alevî evlerindeki semah-larda mum söndürülürmüş.

-Mum söndürmenin akla hâyâle sığmayacak “bir” sebebi varmış. (Bunu, -affınıza sığınarak- ne burada ne de baska yerde ağza veya kale-me almak istiyorum!)

İşte insan ahmaklığının, aklın bilinen ve bilin-meyen tüm sınırlarını aştığı durumlardan biri. Allah’tan ailemizde, yeni kuşak bu önyargıları artık aşmış durumda.

Ancak aşılması gereken daha tonlarca önyargı var.

Bunları da -kişisel evrimlerini başarırlarsa- ge-lecek kuşaklar yokedecekler.

Hayatım boyunca her çevreden, dinden ve ulustan insanlar tanıdım, dostlarım oldu. İnsanları ait oldukları din, mezhep, ulus ve meslekî kimliklerine göre sınıflandırmadan, onlarla kurduğum insanî ilişkiler içinde tanı-maya ve tanımlamaya çalıştım. Fikrimce, ger-çek anlamda büyümenin tek yolu da bu.

.............

Yeri geldikçe her din hoşgörüsüyle övünür.

Zira kendince her din, diğerlerinden daha yüce, daha sevgi dolu ve daha insancıldır.

Biraz düşününce, durum toplumdaki her birey için de aynı: herkes -dinen ve mânen- hakikati bulmuştur kendine göre. Bu anlamda, “Ger-çekte, insan sayısı kadar din vardır” diyen Gandhi’ye katılmamak elde değil.

Alman şair ve yazarlarından Goethe (1749 Frankfurt-1832 Weimar) “Hoşgörü geçici bir durum olmalı ve en nihayetinde saygıyla so-nuçlanmalıdır. Zira gerçek anlamda, hoşgörü hakaret niteliği taşır.” demiş.

Ne kadar da doğru bir söz !

Adam karşına geçip: “Sen benim gibi değilsin, benim gibi düşünmüyor ve benim gibi davran-mıyorsun ama, ben gene de sana karşı hoş-gülü davranıyorum.” diyor düpedüz. Şimdi bu hoşgörüsü için adama teşekkür mü etmeli, yoksa bu tutumu aşağılayıcı bulup isyan mı etmeli ?

Sorun o ki, kişiliğimiz, dinimiz ve kültürümüz sebebiyle çoğu zaman saygı görmeyip hoşgö-rü sadakasıyla yetinmek zorunda kalıyoruz.

Ne yapmalı peki?

İnsanî gelişimini tamamlamamış, hoşgörüyü bir lütûf gibi diğerlerine bol keseden sunan zat’ları oldukları gibi kabullenip onlara saygıy-la yaklaşmalı... İşte yapılması gereken tek şey bu.

Yeni yıla Can Yücel’in bir şiiriyle girelim, ne dersiniz!

Yeni yılınız neşe ve sevgi dolu olsun. Sağlıcak-la kalın.

O olmazsa yaşayamam

“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle O, daha az sever seni Senin O’nu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvi-zitini… Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyecek-sin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacak-sın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahiple-neceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları… Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. “O benim.” diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şey-lerin… Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait ola-caksın. Mesela turuncuya ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

S i z d e n b i r i...

Albera Meynioğlu

BANA KİMSE AVRUPA BİRLİĞİ MASALI ANLATMASIN

Sayın okurlarım,

Yeni yılda tüm istekleriniz umarım gerçekleşir. Fakat ben yine de bir gurbetçi olarak yeni yılda Yakup Kadri’nin şu mısralarını hatırladım. Bunun sebebi Türk münevveri, aydını gene sensin. Bu viran ülke ve yoksul halk kitlesi için ne yaptın? Yıllarca yüzyıllarca onun kanını emdikten sonra onu posa haline getirdikten, onu kara toprağın üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. Anadolu halkının bir ruhu vardı. Nüfuz edemedin. Bir hafızası vardı aydınlatamadın. Bir vücudu vardı (bes-leyemedin) doyuramadın. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı işletemedin. Onu hayvani duygularınla cehlin ve yoksulluğun, kıtlığın

elinde bıraktın. Şimdi de elinde orak hasada gelmişsin, ne ektin de ne biçeceksin. diye devam eden o mısralar.

Bilindiği üzre Marsilya milletvekili Valerie Boyer tarafından verilen yasa teklifi Fransa Meclisi’nden geçti. Fransız Senatosu’ndan da geçmesi kesin gibi gözüküyor. Yaklaşan başkanlık seçimleri öncesi adayların bu duru-mdan faydalanmama gibi bir lüksü yok. Gerçi sayın milletvekilinin anne ve baba tarafının birinin Cezayirli öbürünün Tunuslu olması bir şey değiştirmez. Bu başka bir konu. Neticede milletvekili seçmenine verdiği sözü tumuş oldu. Peki biz ne yaptık: Kulis için Paris’e gelen milletvekillerimiz, iş dünyası, oda temsilcileri-nin daha baştan kalacak otel sıkıntısı çektikle-rine güler misin ağlar mısın! Bildikleri yabancı dillerle Türk milletinin duygu ve düşüncelerini bir güzel anlattılar. Fakat karşı taraf ciddiye bile almadı. Nedenine gelince. Karşılarında buldular tüccar zihniyetli hükümet temsilcile-rini, bastırdıkca bastırdılar. Sonuç fiyasko.

Bundan tam on yıl önce yani 29 Ocak 2001’de de benzer bir yasa geçti ; o zamandan bu zamana kadar demek ki hiçbir şey yapılmamış. Değişen bir şey yok, yine eski hamam eski tas. Şimdi asıl meseleye gelelim. Ermeni diyasporası bu memle-ketin her yerinde var. Sanatında, kültüründe, mutfağında, siyasetinde, sporunda, meclisinde, bürokrasisinde, sağlıkta. Sen nerde varsın? Hiçbir yerde. Zaten sorun da burada.

Bundan on beş sene önce Avrupa’daki Türk (Devletine, diyanetine, özüne bağlı) dernekle-rini birleştirdik. Her Avrupa ülkesinde bir Koordinasyon kurulu kurduk. Bunları da ülk-eler arasında birbiriyle irtibatının sağlanması için bir üst kurul kurulmuştu, ne için? Lobi için. Ne oldu? Sağolsun sayın Başbakanımız

kendi gibi düşünmeyen, zaman zaman ters düşen bu kurulları işlevsiz kılarak yerlerine Avrupa demokrat platformu adı altında yeni bir oluşum getirerek, koordinasyon kurullarını devre dışı bıraktı. Bu durumda piyasaya öyle bir görüntü çıktı ki, gör de inanma.

Kermes adı altında lahmacun satan, tüccar zi-hniyetli tamamen dine dayalı, cami inşa etme yarışı, Din görevlisi temin edildiğinde sorunların halledildiğini düşünen, Öğretmeniyle kavgalı, eğitimi ve hatta 23 Nisan bayramlarını, 10 Kasım, 29 Ekim’den ve hatta 18 Mart Çanakkale’den biha-ber, her şeyi sorun haline getiren görüntüler hasıl olmaya başladı. Bürokratlarımızın bu kermeslerde boy göstermekten başka çarelerinin kalmadığı bir toplum inşa etmiş oldu. Kendi içinde barışık ol-mayan, ayrıştırılan bir toplumdan ne beklenebilir ki? Şimdi asıl konumuza dönelim. Bana bu saatten sonra şunu kimse anlatmasın. Avrupa Birliği’ne tam üye olmak masalını. Bu geçen yasa çerçe-vesinde, Türkiye’ye daha çok baskı kurulacak, kabulü için uğraşacaklar, ödün vermemiz beklenecek. Namık Kemal’in bir sözünü anımsadım. Zihin fukara olunca, akıl ukala olur. Yapılacak iş: Boş hayeller yerine yapısal anlamda önce eleştirdiğin diktatörlükten vaz geçeceksin ; muhalefete, işçine, öğretmenine, gazetecine, aydınına kısaca her kesime ku-lak verip, bu ülkenin vatandaşına güvenip, onların önlerindeki engelleri kaldırarak, bilim adamlarını, gazetecilerini hapse atmak yerine onlara imkan sunarak, bu ve buna benzer olayları Avrupalılar’a anlatacak, onları ikna edeceklerle yola devam etme karaları almak zorundasınız. Aksi takdirde Paris’te yasanın geçtiği gündeki yapılan protestodaki sloganlar ile (Ya Allah Bismillah Allahuekber) bir yerlere varmak mümkün değil.

Fransız basınından takip ettiğim kadarıyla,

UMP milletvekili olan Deveciyan Türk hükü-metlerinin önce böyle esip gürleyip, sonra da bir şey yapmadıklarını alay konusu yapmış. Kuru sıkı atıyorlar demeye getirmiş. Biraz da haklı galiba. Sayın Başbakanın yaptırımlardan söz ettiği bir sırada, Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan’ın, sorulan bir soru üzerine Fran-sa’dan gelecek sanayi yatırımlarının başımız üzerinde yeri var demesi sizce nasıl bir du-rum. İşte o zaman ektiğin tohumlar diken olduğunda toplarken elini acıtır ve hatta kanatırsa o zaman kızmayacaksın, yüzünü ekşitmeyeceksin.

Eğitimin ne kadar önemli olduğunu bileceksin. Gerekirse Eğitim Ataşeliklerinde halen okularda bir şekilde okuyan öğrencileri destekleyecek programlar geliştirilip destek olur hale getirecek, olmadı burs vereceksin ki, o zaman bu öğrenciler bir yerlere geldiğinde, büyük Türkiye’den söz edile-bilir. Bu durum belki zaman alır fakat daha sonraki nesillerde, istek ve düşüncelerin hayata geçirilme-sinde sıkıntı çeklmez.

Ha, bu arada sevindirici bir durumu da belir-mekte yarar var. Fransa’da yaşayan biz göç-men işçilerden. Fransa vatandaşlığına geçmiş olanların, oy kullanabilmek için seçmen liste-lerine kayıt yaptıranların sayısındaki artışların gerçekleşmesindeki önemli katkıları olan din görevlileri ve öğretmenlerimize, dernekleri-mize teşekkürlerimi sunarım. Yoksa bu duru-mda zaten girmek istemediğiniz bir Avrupa Birliği’nden umutlarınızı kesmeli, masalı daha fazla iç politika aracı olmaktan çıkarmalısınız.

Yeni yılınızı kutlar ; sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yıl temenni ederim.

Hoşça kalın.

ÇİÇEK PASAJI

Basri ÇİÇ[email protected]

20

Page 69: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 21

Page 70: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 22

Page 71: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 23

Page 72: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 24Mulhouse’daki MEUBVET

Firması’nın Sahibi Cemalettin GÜNDOĞDU ile Hac Ziyareti

Sonrası Bir Söyleşi

Alsace Bölgesi’nin Haut-Rhin vilayetine bağlı Mulhouse şehrinde kurulu bulunan MEUBVET firması, bölgenin en çok takdir edilen mobilya ve giyim mağazalarından biridir.

MEUBVET’in sahibi Cemalettin GÜNDOĞDU ise, buralarda en çok sevilen işadamlarımız arasında ilk sıralarda gelir.

Sayın GÜNDOĞDU ile, yeni ifa ettiği Hac fârizası sonrası bir söyleşi yaptık. Konumuz ta-bii ki Hac’la ilgiliydi ; başka alanlara girmedik !

Hacca gitmek nasıl bir duygu anlatır mısınız?

Tabii Haccın kendisi gibi duygusu da kutsal ve heyecan dolu. Haccı orda yaşamalısınız. Size ancak burada görüntülerden yani gördükleri-mden bahsedebilirim.

Oraya gidecek olanlara söylemek babından, mutlaka yapılması gerekir dediğiniz şeyler nelerdir ?

Haccın zaten farzları, vaciplerı, sünnetleri belli ; farklı yapılacak bir şey yok. Her sene 10 milyon kişi aynı şeyleri yapıyor.

Kalabalık insanı orada eziyor mu ? Acaba ezilir miyim endişesi duydunuz mu ?

Bir endişe var fakat orada ezilme ve izdiham korkusundan ziyade kalabalığın kendisin-den korkabiliyorsunuz. Kabe’nin yüksek bir tepesine çıkıyorsun, Kabe’nin etrafı kayalık zaten, hangi tarafa çıkarsan çık Kabe çukurda

kalıyor orada. Kabe’ye hangi taraftan girer-seniz girin göreceksiniz ki Kabe’ye giden yol-larda yer yok. O yollarda tek kişi olarak rahat yürünüyor ancak iki kişi olarak yani hanımla yürürken kuyruk kuyruğa gitmemiz gerekiyor, yan yana çok sıkıntı oluyor. Mekke’nin içeri-

sinde hangi sokağa giderseniz gidin böyle tıklım tıklım. Yanındakilerle arana bir kişi dahi girse birbirinizi bulmanız oldukça zorlaşabilir. Çünkü sırtınızdakilerin hepsi aynı kıyafet, bu nedenle şöyle bir kalabalığa doğru baktığında herkes sana aynı insan gibi dörünüyor. Kabe’nin etrafında yirmiden fazla giriş var. Bu girişlere açılan sokaklar çok kalabalık oluyor ki zaten 10 milyon kişi o kapılardan girip Kabe’de Fena Fillah oluyor. Herkes o Kabe’nın içinde bir avuç yerde, yerini yurdunu buluyor, namazını kılıyor. Ancak namazı kılıp oradan çıktıktan sonra sokaklarda yürümek oldukça

zorlaşıyor. Düşünün ki, dışardaki yerlerden bir bardak su almanın bile imkanı olmuyor.

Hiç boş veya tenha olduğu olmuyor mu?

Ben 23 gün kaldım, kesinlikle bir gün dahi şöyle elhamdülillah rahat rahat yürüyebildim diyemedim.

Bize orada nerede ve nasıl bir yerde kaldığı-nızı anlatır mısınız?

Biz orada Şişe’de yanılmıyorsam üç yıldızlı bir otelde kaldık. Şişe Kabe’nin bir mahallesi.

Yeni Hacca gidecek olanlara ne tavsiye et-mek istersiniz, nasıl bir hazırlık yapmalarını önerirsiniz? Yanında şunu götür, şuna dikkat et gibi...

Vallahi orada sabırdan başka bir şey lâzım değil. Hatta Diyanet ile gidenlere para bile lâzım değil. Eğer para harcamak istemiyorsa yanına bir lira dahi almasına gerek yok. Tabii hediyelik hurma gibi şeyler alıcaksa başka. Ancak Diyanet’in hizmetleri o kadar gelişmiş ki oteller lüks, yiyecek içecek veriyor, sabah ve akşam yemeğini veriyor, zaten başka bir şey yeme ihtiyacı da duymuyorsunuz. Kaldı ki za-man da olmuyor. Aksi takdirde sizi ibadetten, gezintiden engelliyor.

Oradaki kutsal huşu içinde olma halini nasıl tarif edersiniz?

Tabii oradaki huşu hali insana geçmişini unut-

turuyor. Bir gün önce Fransa’daydım deme ha-lin yok. Oraya varınca her şeyi yok sayıyorsun. Ölümü bile unutuyorsun çünkü zaten bizzat ölümü yaşıyorsun.

Niye?

Çünkü orası mahşer yeri. Artık ölmüşsün ve oraya varmışsın, ölüm düşüncesi yok; tama-men mahşeri yaşıyorsun.

Şeytan taşlarken ne hissettiniz?

Şeytan taşlamanın farklı boyutları var. Arafat -Müzdelife arası 10, 15 km’lik bir yol. İhramın vermiş olduğu ağırlık var. Arafat çok sıcak oluyor çünkü. Şeytana gelince bütün hırsını şeytandan almış gibi oluyorsun. Tüm yorgun-luğunu oraya boşaltmak istiyorsun. Şeytan taşlamadan sonra Otel’in oraya yaklaşıyorsun. Kafa yorulmuş, beden yorulmuş, zihin yorul-muş tabii...

Şeytana; “Bana falanca şu yanlışı yapmıştı” diye hayıfla mı taş atılıyor?

Yok. İnşallah Rabbim kim-senin aklına böyle şeyler getirmez. Zaten dünyayla ilgili şeyler insanın aklına gelmiyor orada.

Herkese tavsiye ediyorsu-nuz yani.

Mutlaka.

İlla ki bir yaşı var mı bu işin?

Var, kesinlikle ihtiyarlara tavsiye etmiyorum. Paranız çok da olsa gitmeyin, para-nızı ziyan edersiniz. Sıcaktan ve kalabalıktan ötürü, zevkini alamazsınız. Ben Diyanet’in aksine bir fetva veriyorum, yaşlıla-ra paranız olsa da gitmeyin derken gençlere de paranız olmasa da gerekirse Cemalettin’i dolandırın gene gidin diyorum!

Bir daha gidecek misiniz Hacca?

Yok. İnşallah bir daha gitmeyeceğim. Ancak her iki yılda bir umreye muhakkak gideceğim. İznimin yarısını Türkiye’ye ayırsam bile yarı-sını umreye ayıracağım. Gönlümü eğlemeye gidieceğim açıkçası. Artık ibadetin yani haccın farziyet olayı kalktı.

1000 Euroya mı mal oldu Hacc?

Yok hayır, her şey dahil 3250 Euroya mal oldu. İstenirse bu paranın dışında hiçbir para harcanmadan dönülebilinir. Ancak ben otelin yemeğini yemiyordum. Fırıncıyla anlaştım. Peynirciyle anlaştım. Farklı farklı şeyler yiyor-dum. Belediye otobüsleri bedavaydı, ben tak-siye binip taksiyle gidiyordum Kabe’ye.

Kabe’ye yürüyerek gitmek farz değil mi?

Onu yaptığımız bazı yerler oldu tabii. Mesela Arafat ile Müzdelife arasında, oradan şeytan taşlamaya, oradan otele yürüdük. Zaten yü-rümekten başka çareniz de yok çünkü vasıta yok. On milyon insan aynı anda yürüyor. Yü-rümeye yer yok ki taksi nasıl çalışsın. Mesela Diyanet hasta olan hacı adaylarını ambulansla taşımak istemiş ancak ambulanslar bile yolun belli bir noktasında tıkanmış kalmış, saatlerce bekledikten sonra şoförler bile ambulansı bırakıp kendi başının çaresine bakmak zorun-da kalmış.

Kurban durumu nedir ?

Duyduğumuz o ki orada etleri buzdolaplarına koyuyorlar, büyük mezbahaneler yapmışlar. Muhtaç olan yerlere gönderiyorlar. Herhalde bu sene Somali’ye gönderilir. Öyle duyduk.

Son olarak söyleyeceklerinizi toparlarsanız ne söylemek istersiniz?

Hacc çok önemli bir ibadet. Henüz dünya kav-rayamıyor. Onu yaşamak gerekiyor. Rabbim en hızlı şekilde herkese nasip eder inşallah.

2012 de neler değişecek?Her yıl olduğu gibi yılbaşı bazıları için eğlence anlamına gelse de birçoğu için zamların yapıldığı gün olarak anılıyor.

2012’de krizin de etkisiyle birçok alanda yeni zamlar uygulamaya konuldu. Bu anlamda yeni kemer sıkma politikası nedeni ile halk daha çok vergiye tabii tutulurken yardımlar kısıtlandı.

İlk değişikliklerden biri arabaları ilgilendiriyor. Bundan sonra teknik kontroller (Controle Technique) daha pahalı olacak. Ayrıca daha önce bozuk olduğu halde yeniden kontrole ta-bii tutulmayan birçok bölümün bundan sonra tamir edilmesi zorunlu koşulacak. Mesela ABS frenlerdeki bozukluk ya da fren yağı azlığı sadece bildiriliyordu. Şimdi sorun giderilip yeniden kontrolden geçecek.

Geleneksel hale gelen sigorta primleri artışı da bu sene devam etti. Ayrıca kadınlar için daha ucuz olan sigorta primleri AB direktifleri doğrultusunda aynı erkek şoförlerin fiyatları ile endekslendi.

Sağlık alanında da zamlar var. 3 sene içinde ek sağlık kurumlarına %10 ek vergi eklendi. Bunun neticesinde vatandaşlar ek sigorta

yapmakta zorlanıyor. Son vergi ile şirketler vatandaşa %5 zam yaptı.

En büyük değişikliklerden biri de KDV oranında yaşanacak. Daha önce 2 orana alışık olan Fransa artık 3 oranla tanıştı. Bir çok alanda KDV oranı %7 olarak belirlendi.

Diğer yandan yatırımcıları teşvik etmek için %22’lik vergi indirimi de %13’e çekildi. Buna göre yeni daire alıp kiraya verenlere tanınan indirim artık %13’ü geçmeyecek. Buna karşılık ev kira yardımları da sadece %1 artırıldı. Daha önce küçük dairlerden vergi alınmazken 14 metre kareden küçük dairelere metre karesi 30 ila 45 arası vergi eklendi. Bu arada 2. ev satışlarında elde edilen kar da daha yüksek vergiye tâbi olacak.

Öte yandan birçok kişinin ev almasında etkili olan %0 faizli kredi artık sadece yeni yapılarda olacak.

Ulaşım sektörü de zamdan nasibini alacak. Aylık otobüs biletleri yanı sıra TGV biletlerinde de zamlar yapıldı.

%30 zam isteyen GDF ise umduğunu bulamadı. Seçimlerden önce böyle bir riski göze alamayan hükümet sadece %4,4 zam izni verdi.

Alkollü içecekler de ise litre başı 0,90 € vergi alınırken şekerli içeceklerde de yeni vergiler eklendi. Buna göre bir teneke içecek için 0,02 kuruş ek vergi alınacak. Sigara ise ekim ayında %6 zam gelmişti. Ocak ayında bir o kadar daha zam bekleniyor.

Maaş artımlarında ise asgari ücret sadece enflasyona göre zam yapıldı. Bundan sonra asgari ücret 1 398,37 olacak. RSA yardımı da 477 € olarak belirlendi.

Çocuk parası yardımları ise nisan ayında yeniden belirleniyor ancak bu yardımdan ya-rarlanmak için belirlenen azami ücret ise %1 artırıldı.

Son olarak çok yüksek gelirliler için bir değişiklik yapılmaz iken 500 bin € kazananlar-dan %3 vergi alınacak.

KDV %5,5’dan %7’ye Çıktı!Avrupa’yı kasıp kavuran ekonomik kriz hükü-metleri yeni gelirler bulmaya zorluyor. Yeni gelirlerin en kolay yolu da vergilerden geçiyor. Bu doğrultuda Fransa’da düşük KDV oranı %5,5’dan %7’ye çıkartıldı.

Bugüne kadar yiyecek ve bazı özel sektörlerde %5,5 olan, diğer sektörlerde %19,6 olan vergi oranlarına bir yenisi daha eklendi.

Sadece birinci derecede gerekli olan yiyecek ve devlet tarafından işletilen okul kantinleri hariç düşük vergi oranından yararlanan tüm diğer sektörler %7’ye çıkartıldı.

Karar en çok inşaat sektörünü vuracak

Bugüne kadar evini tamir ettiren şahıslar sa-dece %5,5 vergi ödüyordu. Bundan sonra bu oran %7’ye çıkartıldı. İnşaatçılar Birliği yaptığı açıklamada zaten zor durumda olan sektörü daha da kötü günlerin beklediğini ve işten çıkarmalar ve iflasların yaşanacağını belirtti.

Bundan bir yıl önce lokantalarda %19,6’dan %5,5 düşürülen KDV oranı, sektörün sözünü tutmayarak hem fiyat indirmemesi hem isdih-tam yapmaması üzerine bu sektörde %7 KDV oranın uygulanacak.

Yeni vergi oranının uygulanacağı diğer sektör-ler ise kitaplar, otelcilik, elektronik kitaplar, ulaşım hizmetleri (toplu taşıma biletleri).

KDV oranı artarken gaz ve elektrik fiyat artışını durduran hükümet Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararla zam yapmak zorunda kalacak. %5’lik bir artış düşünen hükümete karşı GDF %30’luk bir zam istiyor.

Yeni vergi oranıyla Fransa hükümeti yılda 6 milyar euro ek gelir bekliyor.

Page 73: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 25

Colmarlı Kadınlardan Kahvaltı Günleri

DİTİB Colmar Kadın Kolları ayda bir kere dernekteki so-syal ve kültürel faaliyetlerin artırılması amacıyla Colmarlı bayanlara yönelik olarak kahvaltı düzenliyor.

Tüm Colmarlı bayanlara açık olan bu kahvaltılarda hedeflenen DİTİB Colmar derneğindeki sosyal ve kültürel aktivite-lerin artırılabilmesi için mümkün oldukça

çok bayana ulaşıp onlarla DİTİB Colmar Cemiyeti ola-rak bu alanlarda faaliyetler programlayıp düzenlemek.

DİTİB Colmar Derneği’nin Kadın Kolları Başkanı Yüksel KUZU konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Derneklerimi-zin sadece ibadet mekânları olmaktan çıkıp sosyal ve kültürel anlamda hanımların aktif olarak katıldıkları birer kültür merkezleri olmalarını istiyoruz. Bunun gerçekleşmesi için ise müm-kün olduğunca hanım kitleye ulaşmalıyız. Bu kahvaltılar bizler için ideal buluşma vesileleridir.” dedi.

DİTİB Colmar Cemiyeti’nin binası geniş bir arazi üzerine kurulmuş iki katlı bir binadır. Çocuklara ara tatillerde ve hafta içi Çarşamba ve Cumartesi günleri dini ve kültürel eğitim verildiği cemiyette kadın kollarının faaliyetlerin-

den biri de Cuma günleri ve özel günlerde lahmacun satışı gerçekleştirmektedir. 2011 Ocak ayında bu yana Diyanetten görevli Hamdi DİLSİZ imam olarak görev yapmaktadır.

Dernekte yetişkinlere yönelik haftada iki gün Fransızca dil kursları da verilen cemiyet toplumun ihtiyaçlarına yönelik sorunlara cevap vermeye devam edecektir.

Solcular İslamofob Yasaya Doymuyor!

Tarihinde ilk kez sol partiye geçen Fransa Senatosu utanç verici bir yasayı oyla-maya sundu. Kurulduğu günden beri yabancıların dostu gibi görünen ama sürekli Müslümanlar aleyhine yasalar teklif eden Sosyalistlerin hedefinde bu sefer başörtülü anneler vardı.

Daha önce ilk, orta ve liselerde başörtüsünü yasaklayarak binlerce kızı mağdur eden Sosyalistler UMP’nin so-kakta peçe yasağını da desteklemişti. Müslüman karşıtlığı yarışında Parti So-syalist öne geçmek için hazırladığı yasa teklifinde başörtülü annelerin okul gezile-rinde « yardımcı » olarak katılma yasağını legalleştirmek için yasa teklifi sundu.

Daha önce Montfermeil ilkokulunda bir anne, öğretmen tarafından yapılan çağrıya cevap vermiş ancak okul

adaylığını reddederek, okul kurallarını değiştirerek « Anneler de dini simge taşımaz » kuralını eklemişti. Milli Eğitim Bakanı Luc Chatel de yasağa destek vermişti.

Bunun üzerine kararı Mahkemeye taşıyan bir grup anne insan hakları ve din ve vicdan hürriyetine aykırı olduğunu savunmuşlardı. Ancak Ma-hkeme 2004’te okullarda dini simge yasasını gerekçe göstererek okulu haklı bulmuştu.

Karara itiraz eden velilerin önünü kes-mek için sosyalist senatörler kararın iptal edilmemesi için yasal zemin hazırlamaya başladı.

Ancak böyle bir yasanın geçmesi duru-munda, anaokuluna çocuklarını almaya gelen anneleri bile geri çevrilebileceği söyleniyordu. Artık ana okul girişlerinde başörtülü anne avı başlayabilirdi.

Yasayı hazırlayan Aşırı Sol Parti (Parti Radicale de Gauche) yaptığı açıklamada hedeflerinin 2004’te çıkan okullarda dini simge yasasının anaokulu ve Sosyal Mer-kezlerde (Centre Socio et Culturel) oluşan

boşluğu doldurmak için çıkartıldığını sa-vundu.

Buna göre devlet kreşlerinde görev alan herhangi biri laiklik çerçevesinde dini

simgelerden uzak duracağına söz vere-cekti. Diğer bir yandan da yasanın en çok tartışılan bölümü evde çocuk bakıcılığı yapan lisanslı bakıcıların da (Assistante maternelle agrée) bu yasaya tabii olması gerektiğiydi. Yani başörtülü bir kadın evinde dahi başörtüsü takmaması gere-kiyordu.

Yahudi Kreşlerinin sorun yaşamaması için de özel kreşlerin açıkça dini kreş olduklarını ve “herkesi kabul edecekleri” sözü karşılığında bu zorunluluktan muaf tutulması düşünülüyordu.

Ancak gerek sağduyulu insanlar ve gerek-se birçok Müslüman kuruluşların büyük tepkileri üzerine yasa resmi olarak zaman yetmezliği yüzünden ileri bir tarihe erte-lendi.

Özellikle İslamofobi Suçlara Karşı Koyma Komistesi (CCİF) tarfından yürütülen kampanya başarılı sonuçlar doğururken seçimlere az bir süre kala aşır sağ se-çmenin oyunu kapma yarışı devam etmesi bekleniyor. İsalamofobi suçları takip etmek için www.islamophobie.net adresini izleyebilir yapılan kampanyalara katılabilirsiniz.

TANIŞMA TOPLANTISIHasan BELLİKLİ / Karlsruhe

Aralık ayı başında Karlsruhe Başkonsolosluğu’na atanan Serhat AK-SEN, ilk olarak bölgedeki din görevlileri ve dernek başkanları ile bir tanışma

toplantısı düzenledi.

DITIB Merkez Camii kon-ferans salonunda düzenle-nen toplantıya Karlsruhe Başkonsolosluğu Din Hiz-metler Ataşesi Mustafa AK-PINAR, Baden Bölgesi Eyalet Birliği Başkanı Hayattin YILMAZ, Baden Bölgesi’nde faaliyetlerini sürdüren 60 caminin dernek başkan ve yöneticisi ile bölgede görev yapan din görevlileri katıldı.

Sabah ve öğleden son-

ra olmak üzere iki bölüm halinde yapılan toplantıda bir konuşma yapan Başkonsolos Serhat AKSEN, „Konso-losluk binamız sadece resmi işlerin yapıldığı bir bina değildir. Görevlile-rimizi vatandaşlarımızla kaynaştıran bir merkez konumundadır. Yapacağımız faaliyetlerle daha sık bira-raya geleceğiz. Önümüzdeki günlerde cami ve dernekleri yerinde ziyaret edeceğim; sorunlarınız ve sıkıntılarınızı yerinde görmek istiyorum Eğitim ve öğretime daha çok önem verlmesi, gençle-rin mutlaka meslek eğitimi görmeleri için çalışmalar yapılmalı“ dedi.

Karlsruhe Din Hizmetleri Ataşesi Mus-tafa AKPINAR da yeni göreve başlayan Başkonsolos Serhat AKSEN’e bir demet çiçek hediye ederek başarılar diledi.

Page 74: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 26

Page 75: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 27

Page 76: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O Fransa ve Almanya’daki Önemli Telefon Numaraları

ÇİLİNGİRStrasbourg ve çevresi:

06 88 75 14 49Colmar ve çevresi:

06 03 97 98 58Mulhouse ve çevresi:

03 89 43 40 43Metz ve çevresi: 03 87 80 36 43

Mannheim ve çevresi: 06 21 15 32 95

BİLGİSAYARINIZDAN

DOSYALARINIZ MI SİLİNDİ ?

Bozulan PC ve Laptoplarda kalan dosyalar, re-sim ve videolar geri yüklenir.

Format atılan disklerden dosyalar geri alınır. >>> 06 25 94 20 29

T.C. STRAZBURG BAŞKONSOLOSLUĞU hafta içi her gün 08:30-13:00 / 14:00-17:00 saatleri arasında açıktır.

Vatandaş kabulü saat 12:00’ye kadar yapılmaktadır.E-mail: [email protected]

T.C. Karlsruhe BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 721-98 44 00Eğitim Ataşeliği 0 721-98 44 027Çalışma Ataşeliği 0 721-85 77 87

T.C. Mainz BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 6131-98 26 00Eğitim Ataşeliği 0 6131-98 26 031Çalışma Ataşeliği 0 6131-98 26 027

T.C. Stuttgart BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 711-16 66 70Eğitim Ataşeliği 0 711-26 40 57

Çalışma Ataşeliği 0 711-24 07 10

Merkez HastanelerKlinikum Mannheim 0 621-383-0Klinikum Karlsruhe 0 721-974-0Klinikum Stuttgart 0 711-253-00

İdari BirimlerMannheim Valiliği 0 621-293-93 00Karlsruhe Valiliği 0 721-133-10 10Stuttgart Valiliği 0 711-216-25 54

BelediyelerMannheim Santral 0 621-293-0Karlsruhe Santral 0 721-133-0Stuttgart Santral 0 711-216-0

Turizmle ilgili BirimlerMannheim Turizm Bürosu 0 621-10 10 11Karlsruhe Baden-Baden Havaalanı 0 7229 -66 20 00Stuttgart Havaalanı 0 1805-94 84 44

Acil NumaralarMannheim Karlsruhe Stuttgart

İtfaiye 112Polis 110Mannheim MVV-Elektrik ve Gaz 0 621-290-0Karlsruhe Stadtwerke-Elektrik ve Gaz 0 721-599-0Stuttgart EnBW-Elektrik ve Gaz 0 711-289-0

Konsolosluk evinize taşınıyor: 2010 yılında uygulanan harç miktarları dahil her türlü detaylı bilgiyi edinebileceğiniz adres

www.e-konsolosluk.net

İŞLEMİN CİNSİ Tutarı

TAAHHÜTNAME,MUVAFAKATNAME,İMZA TASDİKİ 17,00 €

ÖZEL VEKALETNAME(Beher imza) 14,00 €

GENEL VEKALETNAME(Beher imza) 24,00 €

DOĞUM KAYIT BELGESİ,EVLENMEKAYIT BELGESİ ÜCRETSİZ

ACTE DE MARİAGE, ACTE DE NAİSSANCE ÜCRETSİZ

TERCUME, FOTOKOPI TASDİKİ. (Beher sayfa) 11,00 €

TESPİT VE TUTANAK HARÇLARI 24,00 €

DÜZELTME HARCI(İMZA BAŞINA) 4,00 €

MÜKAVELE FESİH HARCI 10,00 €

RES’EN SENET, BABALIĞI TANIMA SEN. 75,00 €

K O N S O L O S L U K H A R Ç L A R I

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ 14,00 €

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ METNE ŞAMİL 28,00 €

KANUNLARA UYGUNLUK HARCI 14,00 €

BELGE, TUTANAK, ŞERH HARCI (1. SAYFA) 14,00 €

TEREKE MÜHÜRLENMESİ 35,00 €

P A S A P O R T H A R Ç L A R I

6 AY UZATMA 25,00 €

1 YIL UZATMA 36,00 €

2 YIL UZATMA 59,00 €

3 YIL UZATMA 83,00 €

4 VE 5 YIL UZATMA 117,00 €

D E Ğ E R L İ K A Ğ I T L A R

PASAPORT CÜZDAN BEDELİ 27,00 €

NÜFUS CÜZDANI 3,00 €

ULUSLARARASI AİLE CÜZDANI 22,00 €

NOTER KAĞITLARI 3,00 €

VEKALET, PROTESTO, RESEN SENET KAĞITLARI 5,00 €

BEYANNAME 3,00 €

SÜRÜCÜ BELGELERİ 29,00 €

EURO ÜLKELERİ T.C. BAŞKONSOLOSLUKLARINDA 2011 YILINDA UYGULANAN HARÇ MİKTARLARI

Vatandaşlarımız, karşılaştıkları hukuki ve adli sorun-lara ilişkin olarak Başkonsolosluğumuz bünyesinde görev yapmakta olan Hukuk Danışmanımıza Çar-

şamba günleri 09:00 – 13:00 saatleri arasında bizzat müracaat edebilirler.

Santral N°Fax N°

03 88 36 68 14 03 88 37 97 39

Danıșma 03 88 36 68 1403 88 24 74 44

Pasaport ișlemleri 03 88 24 77 33 03 88 24 77 31

Nüfus ve Doğum ișlemleri 03 88 24 77 35Cenaze ișlemleri 03 88 24 74 06Askerlik ișlemleri 03 88 24 74 09

03 88 24 74 06Noter ișlemleri 03 88 24 77 32Çifte Vatandaşlık ișlemleri 03 88 24 74 06

03 88 24 74 09Doğum, Evlenme, Ölüm, Kayıt ve Ehliyet 03 88 24 77 32Vize ișlemleri 03 88 24 74 43Tebligat-Kasa 03 88 24 74 42Eğitim Ataşeliği 03 88 52 97 09Çalışma Ataşeliği 03 88 37 14 27Din Hizmetleri Ataşeliği 03 88 36 86 44

T.C. Paris Büyükelçiliği 01 53 92 71 12T.C. Paris Başkonsolosluğu 01 56 33 33 33Av. Kons. Nezdinde Türkiye Daimi Tems. 03 88 36 50 94Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu 0090/212 334 87 30Fransa’nın Ankara Başkonsolosluğu 0090/312 455 45 45

Santral 04 72 83 98 40Passport(Düzenleme) 04 72 83 98 45Passport5Uzatma) 04 72 83 98 51Askerlik 04 72 83 98 54Noter 04 72 83 98 46Nüfus 04 72 83 98 47Evlenme 04 72 83 98 53Güvenlik 04 72 83 98 55Kasa 04 72 83 98 52Çalışma Ataşeliği 04 72 74 26 73Eğitim Ataşeliği 04 78 24 33 00Din Hizmetleri Ataşeliği 04 78 65 01 21Appel d'Urgence Européen 112SAMU SOCIAL 115Enfance Maltraitée 119

Turizmle İlgili BirimlerStrasbourg Turizm Bürosu 03 88 52 28 28Entzheim Havaalanı 03 88 64 67 67Mulhouse / Basel Havaalanı 03 89 90 31 11S.N.C.F. ( Tren ) 36 35C.T.S. ( Otobüs ve Tramvay ) 03 88 77 70 11

Acil Numaralarİtfaiye 18Polis 17

Jandarma 03 88 37 52 99S.A.M.U. 15Elektrik 03 88 18 74 00Gaz 03 88 75 20 75

T.C. Lyon Başkonsolosluğu

Servislerimizin doğrudan(direkt) numaraları (14:00 - 17:00 arası)T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu

SIH

Hİ T

ESİS

ATÇ

I İBR

AH

İM C

EYL

AN

Kan

aliz

asyo

n ve

bor

u tık

anık

lıkla

rında

ve ac

il du

rum

lard

a 24 s

aat h

izm

et!

Her

türlü

su te

sisat

işle

ri / K

API

MA

TEL

.: 06

88 75

14 49

28

En guzeli sizin olsun >>> 06 25 94 20 29

Page 77: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 29

Page 78: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 O 30

Page 79: OBJEKTIF OCAK 2012

[email protected] OObjektif Gazete | Ocak / Janvier 2012 * N° 67 31

Page 80: OBJEKTIF OCAK 2012

iSTANBUL

225 EUR

KAYSERi

278 EUR

TRABZON

266 EURKONYA

283 EUR

ANKARA

266 EUR

ANTALYA

266 EUR

DiYARBAKIR

307 EUR

GAZiANTEP

266 EUR

iZMiR

266 EUR ADANA

283 EUR

SAMSUN

283 EUR

*Fiyatlar 29 Şubat 2012 tarihine kadar satın alınacak biletler ve sınırlı sayıda koltuk için geçerlidir. Biletlerinizi www.thy.de adresinden, çağrı merkezini arayarak ya da yetkili acentelerden temin edebilirsiniz.

FR: +33 825 800 902, DE: +49 1 805 849 266

Basel’den memlekete*