9
30 Ekim 2013 Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı ASO MECLİS

Oda Meclisi Toplantısı Ekim 2013 - Ankara Sanayi Odası

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

30 Ekim 2013

Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı

ASOMECLİS

ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | KASIM / ARALIK 2013 17

ASOMECLİS

Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; değerli

basın mensupları; Odamızın Ekim ayı Olağan Meclis

Toplantısı’na hoş geldiniz diyor, hepinizi Yönetim

Kurulu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Bu

arada hepinizin geçmiş Kurban Bayramınızı ve Cum-

huriyet Bayramınızı da tebrik ediyorum.

Değerli Meclis üyeleri, IMF, Ekim ayında Dünya Eko-

nomik Görünüm Raporu’nu açıkladı. IMF, bu yıl dünya

ekonomisi için Temmuz ayında öngördüğü yüzde

3,1’lik büyüme hızını yüzde 2,9’a, 2014’de ise yüzde

3,8’den yüzde 3,6’ya çekti. Büyüme tahmininin aşa-

ğıya doğru revizyonunda IMF’nin gelişen ekonomiler

için büyüme tahminini düşürmesi etkili oldu. IMF,

dünya ticaretinin büyüme hızını aşağıya doğru revi-

ze ederek 2013 için yüzde 2,9’a, 2014 için ise yüz-

de 4,9’a çekti. Dünya ticaret hacmi artış hızının kü-

resel kriz öncesinde yüzde 10’ların üzerinde olduğu

NURETTİN ÖZDEBİRASO YÖNETİM KURULU BAŞKANI

“IMF, Ekim ayında Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nu açıkladı. IMF, gelişen

ekonomilerin büyüme hızlarının düşeceğini ve bu ülkelerin dış finansmanda eskisi kadar

rahat olmayacaklarını da belirtiyor. Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri’nde parasal

genişleme hızında yavaşlamaya gidilmesi, önümüzdeki yılın baharına kalmış görünüyor.

Bu nedenle gelişen ekonomilerden başlayan fon çıkışları durmuştur. Gelişen ülkelere

yabancı fon girişlerinin de eskisi kadar çok olmamakla beraber bir süre daha devam

edeceği anlaşılmaktadır.”

ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | KASIM / ARALIK 2013

“Kendimizi düşük büyüme ortamına hazırlamalıyız”

30 Ekim 2013

18

hatırlanırsa, bu artış hızlarının oldukça düşük olduğu

görülecektir. IMF, gelişen ekonomilerin büyüme hız-

larının düşeceğini ve bu ülkelerin dış finansmanda

eskisi kadar rahat olmayacaklarını da belirtiyor. Diğer

yandan Amerika Birleşik Devletleri’nde parasal ge-

nişleme hızında yavaşlamaya gidilmesi, önümüzdeki

yılın baharına kalmış görünüyor. Bu nedenle gelişen

ekonomilerden başlayan fon çıkışları durmuştur. Ge-

lişen ülkelere yabancı fon girişlerinin de eskisi kadar

çok olmamakla beraber, bir süre daha devam edece-

ği anlaşılmaktadır.

Değerli Meclis üyeleri; orta vadeli programlar bizlere

üç yıllık bir perspektif sağlamaktadır ancak bu pers-

pektif bazen çok yanıltıcı olmaktadır. 2012 için orta

vadeli programda yüzde 4 büyüme öngörülmüştü,

hatırlarsanız bunun yarısı kadar bir gerçekleşme

oldu. Bu nedenle 2013-2015 dönemini kapsayan

orta vadeli programı da ihtiyatla izlememiz gerekir.

Programa göre Türkiye ekonomisi bu yıl 3,2, 2014’te

yüzde 4, 2015’te ise yüzde 5 büyüyecek. IMF ise

Türkiye’nin bu yıl için 3,8, 2014’te 3,5, 2015’te

de 4,5 büyüyeceğini tahmin ediyor. Görüldüğü gibi

büyüme hızı bir süre daha düşük seyredecektir. Dü-

şük büyüme hızı kendini yüksek işsizlik oranlarında

hissettirmektedir. Orta vadeli programa göre bu yıl

yüzde 8,9 olması beklenen işsizlik oranı 2015’te

ancak yüzde 8,7’ye düşebilecektir. Orta vadeli prog-

ram, cari işlemler açığının gayrısafî yurt içi hasılaya

oranında ciddi bir düşüş olmayacağı bu dönemde,

yurt içi tasarruf oranının yüzde 14,3’ten yüzde

16,7’ye yükseleceğini tahmin etmektedir. Biz, tasar-

ruf oranındaki bu artış tahminini biraz iyimser bulu-

yoruz. Sonuç olarak orta vadeli program, kendimizi

düşük büyüme ortamına hazırlamamız gerektiğini

göstermektedir. Hepinizin de bildiği gibi tasarruflar,

tasarruflar artı yatırımlardan oluşmaktadır. Düşük

büyüme tahminlerinin olduğu bir ortamda özellikle

özel sektörün yapacağı yatırımların da sınırlı kalması

ihtimali yüksek. Bu durumda tasarrufların artması,

dolayısıyla yüzde 16,7’ye yükselmesi oldukça zor

görünmekte.

Değerli Meclis üyeleri; sanayi üretimindeki oynaklık

devam etmektedir. Mevsim ve takvim etkisinden

arındırılmış sanayi üretimi Ağustos ayında bir önceki

aya göre yüzde 4 azaldı. Temmuz ayında ise binde 9

artmıştı. Biz, sanayi üretimindeki bu düşüşün geçici

olduğunu tahmin ediyoruz. İmalat sanayisinde kapa-

site kullanım oranı da bu beklentimizi desteklemek-

tedir. Ekim ayında imalat sanayisinde kapasite kulla-

nım oranı geçen yıla göre yüzde 1,5 artarak yüzde

76,4 olmuştur. Ağustos ayında sanayide toplam ciro

da bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,1 arttı.

Enflasyonun üzerinde gerçekleşen bu artış çok az da

olsa cirolarda bir artışı ifade etmektedir.

Değerli Meclis üyeleri; Ağustos ayında geçen yılın

aynı ayına göre ihracat yüzde 13, ithalat da yüzde

3,4 azalmış, dış ticaret açığı yüzde 17 artış göster-

miştir. Açık, 6 milyar dolardan 7 milyar dolara çık-

tı. 12 aylık ihracat 141 milyar, ithalat 228 milyar,

dış ticaret açığı da 87,5 milyar dolara yükseldi. Esas

olarak dış ticaret açığından kaynaklanan cari işlem-

ler açığı da Ağustos sonunda yıllık bazda 57 milyar

dolara yükseldi. Küresel likidite bolluğu nedeniyle

Türkiye bu açığı finanse etmekte bir zorluk çekme-

di. Ancak küresel likiditenin azalması durumunda bu

kadar yüksek cari açıklar vermemiz kolay olmayacak-

tır. Nitekim Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanımız

ve Başbakan Yardımcımız Ali Babacan da Amerika’da

yaptığı açıklamada, gelişmekte olan ülkelerin önü-

müzdeki dönemde dolar kıtlığından etkileneceklerini

“Orta vadeli programlar bizlere üç yıllık bir perspektif sağlamaktadır ancak bu

perspektif bazen çok yanıltıcı olmaktadır. Bu nedenle 2013-2015 dönemini kapsayan

orta vadeli programı ihtiyatla izlememiz gerekir.”

19

ASOMECLİS

ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | KASIM / ARALIK 2013

söylemişlerdi.

Değerli Meclis üyeleri; Eylül ayında üyelerimiz arasın-

da gerçekleştirdiğimiz “Ankara sanayisinde durum

tespiti ve beklentiler” anketinin sonuçları üretimde

ve iç satışlarda bir artış olduğunu gösterirken, di-

ğer kalemlerde önemli bir değişim olmadığını ortaya

koymaktadır. Eylül ayında artış belirtenlerin oranı

üretimde yüzde 49’dan yüzde 57’ye, iç satışlar-

da yüzde 44,5’tan yüzde 50’ye, istihdamda yüzde

27’den yüzde 29’a, ürün fiyatlarında yüzde 26’dan

yüzde 27’ye, hammadde fiyatlarında yüzde 60’dan

yüzde 63’e, kredi kullanımında yüzde 38’den yüzde

42’ye, ücretlerde yüzde 28’den yüzde 35’e, stok-

larda yüzde 20’den yüzde 22,5’a yükselirken, yeni

siparişlerde, dış satışlarda ve ithalatta artış belirten-

lerin oranında ise bir değişiklik olmamıştır.

Yılın kalanı için beklentiler esas olarak olumludur.

Ankete cevap veren firmalardan artış bekleyenle-

rin oranı üretimde yüzde 43, iç satışlarda yüzde

44, dış satışlarda yüzde 42, yeni siparişlerde yüz-

de 47, istihdamda yüzde 30, ithalatta yüzde 27,

kredi kullanımında yüzde 34 olmuştur. Eylül anketi-

ne cevap veren üyelerimizin yüzde 60’ı ihracat yap-

tıklarını belirtmektedirler. İhracat yapan üyelerimizin

cirolarının yüzde 28’ini ihracat oluşturmaktadır.

Üyelerimizin finansman sıkıntılarında ise bir hafifleş-

me gözlenmektedir. Üyelerimizin yüzde 65’i finans-

man konusunda bir sıkıntı çekmediklerini ifade et-

mektedirler. Ankete cevap veren üyelerimizin yarısı

yeni eleman aradıklarını ifade etmişlerdir. Üyelerin

yüzde 36’sı teknisyen, usta, kalfa gibi nitelikli ele-

man, yüzde 24’ü ara eleman, yüzde 17’si mühendis,

işletmeci, yönetici gibi uzman, yüzde 25’i ise nite-

liksiz eleman aradıklarını belirtmişlerdir. Bu sonuçlar,

sanayide nitelikli elemanlara duyulan ihtiyacı bir kez

daha göstermektedir.

Değerli Meclis üyeleri, kıdem tazminatında bildiği-

niz gibi her işçinin kendi adına ayrı hesap açılması

ve ödenen paraların bu hesapta birikmesi esasına

dayanan Avusturya modelini ilk olarak biz gündeme

30 Ekim 2013

20

getirmiştik. Kimsenin kişisel hesabına dokunulma-

yacağı için geçmişte bazı fonlarda yaşanan sıkıntılar

bu modelde görülmeyecektir. Bu nedenle kıdem taz-

minatı fonu işçinin de lehine olan bir uygulamadır.

Bilindiği gibi Sayın Başbakan ilgili taraflar aralarında

anlaştıktan sonra, düzenleme için Hükümete başvu-

rulması gerektiğini ifade etmektedir. Ancak kimlerin

aralarında konuşup anlaşacağının belirlenmesi ge-

rekmektedir. Burada çok ciddi bir yanlış bulunmak-

tadır. Ülkemiz Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun

sözleşmelerini imzalamış durumdadır. ILO sözleşme-

sine göre bu görüşmelerde kamu, işveren ve işçinin

temsilcilerinin bulunması gerekmektedir. İşverenin

temsilcisi TİSK, işçinin temsilcisi de işçi sendikaları-

dır. Kamu kendi kendini temsil ediyor. Bu sacayağı-

nın diğer iki ayağının temsil anlamında hiçbir yetkisi

yoktur. Türkiye’deki işverenlerin yüzde kaçı TİSK’in

üyesidir? Herhalde yüzde 1 bile değildir. Yüzde 1’i

temsil eden bir örgüt, nasıl yüzde 99’un haklarını

savunabilir? Aynı durum işçi kesimi için de geçerlidir.

İşçi sendikaları çalışanların yüzde 2 ila 3’ünü tem-

sil etmektedir. Sendikalı işçiler de zaten kurumsal-

laşmış yerlerde çalıştıkları için kıdem tazminatlarını

alabilmektedirler. Hatta toplu sözleşmelerle kıdem

tazminatlarını ve ikramiyelerini arttırma hakkına sa-

hiptirler. Sendikalı işçilerin kıdem tazminatı garanti

altındayken, “benim için kırmızı hattır, buraya dokun-

durmam” demek son derece kolay. Peki, geri kalan

yüzde 99 ne düşünüyor? Dolayısıyla, Başbakanın

burada ‘aranızda konuşun, anlaşın’ dediği adresler

yanlış. Her iki taraf açısından da yüzde 1’i, yüzde 3’ü

temsil eden insanlarla oturmak, geri kalan yüzde 90’a

yapılan zulümdür. Başbakanın tabiriyle “Azınlığın ço-

ğunluğa tahakkümüdür.” Bu nedenle Sayın Başba-

kanın ‘aranızda anlaşın, gelin’ derken işçi ve işveren

sendikalarının dışında bir adres vermesi gerekmekte,

görüşmelerde bu yüzde 90’ın çıkarlarını savunacak

bir temsil sağlanmalıdır. ILO sözleşmelerinde temsil

konusunda “sendika” ifadesi kullanılmamıştır. Bunun

yerine masaya oturacaklar için “en iyi temsil eden

organizasyon” ifadesi yer almaktadır. Bugüne kadar

sürekli sendika vurgusu yapıldı. Hâlbuki yanlış ha-

tırlamıyorsam, ILO sözleşmesi chapter 165’te en iyi

temsil eden organizasyon ibaresi kullanılıyor. Bu iba-

reye göre iş dünyasını en iyi temsil eden organizas-

yon, zorunlu kayıt nedeniyle yüzde 100’ünü temsil

eden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’dir. İşçiler için

de başka alternatif çözümlerin bulunması gerekir.

Sayın Bakanın ifadesiyle kıdem tazminatına hak ka-

zananların ancak yüzde 9’u bu hakka ulaşabiliyorlar-

mış. Geri kalan yüzde 91 kıdem tazminatından isti-

fade edemiyor. O zaman bu geri kalan yüzde 91’in

haklarını da gözetecek şekilde kıdem tazminatına

bir çözüm bulunmasının zamanı gelmiş ve geçmiştir.

Bugünkü şartlarda Türk ekonomisinin ve işletme-

lerimizin kıdem tazminatı uygulamasının da dâhil

olduğu bu yüklerle rekabet edebilmesi, bu rekabeti

“Sayın Başbakan kıdem tazminatı konusunda ilgili taraflar aralarında anlaştıktan sonra,

düzenleme için Hükümete başvurulması gerektiğini ifade etmektedir. Ancak kimlerin

aralarında konuşup anlaşacağının belirlenmesi gerekmektedir. Burada çok ciddi bir

yanlış bulunmaktadır. Ülkemiz Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun sözleşmelerini

imzalamış durumdadır. ILO sözleşmesine göre bu görüşmelerde kamu, işveren ve

işçinin temsilcilerinin bulunması gerekmektedir. İşverenin temsilcisi TİSK, işçinin

temsilcisi de işçi sendikalarıdır. Kamu kendi kendini temsil ediyor. Bu sacayağının diğer

iki ayağının temsil anlamında hiçbir yetkisi yoktur.”

21

ASOMECLİS

ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | KASIM / ARALIK 2013

sürdürülebilmesi bana göre mümkün değildir. Kıdem

tazminatı, ayrıca iş yerindeki iş huzurunu da bozan

bir uygulama. Çalışan kendisini çıkarttırmak için ça-

balıyor. İşten çıkartıyorsunuz, mahkeme de siz ne

kadar haklı olursanız olun bizim aleyhimize sonuç-

landırıyor ve bunları ödemek mecburiyetinde kalıyo-

ruz. Diğer taraftan, kıdem tazminatı işçi için bir iş ga-

rantisi yaratıyor. Bir yerde bir iş garantisi varsa, yani

rekabet şartlarında eşitsizlik var ise, orada verimsiz-

lik vardır. Kıdem tazminatına güvenip ayak direyen,

yeniliklere ayak uydurmayan, verimli çalışmayan,

işini ihmal eden, işine doğru dürüst devam etmeyen

insana, siz sadece kıdem tazminatını ödememek için

katlanmak mecburiyetinde kalıyorsunuz. Bu gidişat

böyle devam etmez, bunun çözülmesi lazım.

Şu anda, aksine, Bakanlıkta, istifa edene de kıdem

tazminatı ödensin, hesabına kıdem tazminatı yatsın,

şeklinde görüşler var. Burada bizlere de çok görev

düşüyor. Öncelikle odamızın çalışmalarına temel teş-

kil etmesi anlamında bir konuyu belirtmek isterim.

İşletmelerinizden bir yılda ödemiş olduğunuz kıdem

tazminatlarının ödemiş olduğunuz brüt ücretlere

oranını istiyorum. Geriye doğru birkaç yıl daha de-

vam ederseniz çok mutlu olurum. Sizlerden alacağı-

mız sonuçlarla, sözleşmelerde kullanılması açısından

ve Bakanlıkla yapılan görüşmelerde veri oluşturma-

ya çalışacağız.

Dünyanın en az gelişmiş ülkelerinden, en gelişmiş

ülkelerine kadar gittim. Gittiğim yerlerde; biraz da

özel merakımdan, çalışma hayatının katılığıyla ilgili

sorular sordum. Net tespitim şu: Bir ülke ne kadar

geri kalmışsa, o ülkede sistem o kadar katı; bir ülke

ne kadar gelişmişse, ekonomi gelişmişse, o ülkede

sistem o kadar esnek. Bunun en uç örneği, 18 tril-

yon dolarlık bir ekonomiyle dünyanın en büyük eko-

nomisi olan Amerika. Amerika’da işe alma ve işten

çıkarma maliyeti sıfır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selam-

lıyorum. İnşallah gelecek hepimiz için hayırlı olacak.

30 Ekim 2013

22

Sayın Nurettin Özdebir Başkanımız kıdem tazminatı hak-

kında bilgiler verdi. Bu kıdem tazminatı komisyonu kurul-

du mu, eğer kurulmadıysa böyle bir komisyon kurulması

yönünde bir önerim olacak.

Bir de şu husus var. İş mahkemelerinde işçi olacaksın, aile

mahkemesinde de hanım olacaksın. Eğer bu olursa bir

adım öndesin.

Ostim’de petrolcü bir arkadaşımızın sözleşmeli çalışanı, iş-verenin kendisini 24 saat çalıştırıp, 24 saat kendisine izin verilmesine rağmen, mesaim ödenmedi diyerek şikâyet etti.

“Ben burada arabanızı temizleyeyim, gelenlerden bahşiş alırım, öyle geçinirim” diyen bu arkadaş 5 yıl sonra; ben burada çalıştım, işveren hakkımı vermedi diyerek şikâyet edebiliyor.

“Kıdem tazminatı komisyonu kurulmalı”

Sayın Yönetim Kurulu Başkanımızın kıdem tazminatıyla ilgili vermiş olduğu bilgilere çok teşekkür ediyoruz. Bu, Odamızın kıdem tazminatı konusunda katılımcı ve ilgili olduğunu göstermesi bakımından son derece önemli. Kıdem tazminatı diyoruz ama hiç kimse ihbar tazmina-tını konuşmuyor. İhbar tazminatının yerine işsizlik ma-aşı çıktı. İhbar tazminatındaki amaç, çalışan işsiz kaldığı zaman kıdemine göre iki haftadan sekiz haftaya kadar bir ücret alması ve mağdur olmamasıydı. İşsizlik fonun-dan aldığı ücret zaten bunu karşılıyor. Kıdem tazminatı pazarlıklarında ihbar tazminatını ön plana getirmek, bi-zim pazarlık şansımızı arttırır.

Bildiğiniz gibi kıdem tazminatı hesabında mevcut uy-gulamada yıllık 1 maaş olarak hesap ediliyor. Ama Eko-nomiden Sorumlu Başbakan Yardımcımızın da dediği gibi, Türkiye’de kıdem tazminatı alanların oranı yüzde 9, yüzde 10. Kıdem tazminatı fonuna şimdi sendika-ların istediği gibi 1 aylık ücreti vermemiz durumunda

toplanan paralara devlet koyacak yer bulamaz, bu ol-dukça fazla bir rakam. Kesinlikle 10 günden fazlasını kabul etmememiz gerekiyor. Toplanan fonlar bildiğim kadarıyla zaten değerlendirilecek. Biz 15 gün verdik deyip, 15 güne razı olmak aldanmaktır.

Biliyorsunuz 1475 sayılı Yasa’nın 14. maddesi hiç değişmeyen bir madde. 3600 günü dolduran çalışan gidiyor il müdürlüğünden bir yazı getiriyor ve kıdem tazminatını otomatik olarak alıyor. Bunu da ön plana çıkartarak kesinlikle iptal ettirmek gerekiyor. Sayın Başkanın dediği gibi, şu anda zaten biz kalifiye eleman bulamıyoruz. Elemanı alıyoruz, eğitiyoruz, dünya kadar eğitim ücreti veriyoruz ve bize maliyeti artıyor ama ça-lışanı kaybetmek oldukça kolay.

Basında duyduğumuz kadarıyla kıdem tazminatını ça-lışanlar 1 gün bile çalışsa hak etsinler diye bir görüş var, bu da tamamen yanlış ve kabul edilemez bir öneri. Bunun da üzerinde durmamız gerekiyor.

AhMET KAYAEV VE OFİS ALETLERİ İLE DAYANIKLI TÜKETİM MALLARI SANAYİSİ MECLİS ÜYESİ

“Kıdem tazminatı en önemli konumuz”

MUSTAFA KORKMAZKAUÇUK VE KAUÇUK ÜRÜNLERİ SANAYİSİ MECLİS ÜYESİ

23

ASOMECLİS

ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI | KASIM / ARALIK 2013

Türkiye’nin büyümesindeki en önemli etkenin ger-çekten ara eleman olduğunu hepimiz biliyoruz. Sayın Başkan da konuşmasında özellikle bu konu üzerinde durdu. Özel sektörün ara eleman konusunda çok yetersiz kaldığına kanaat getiriyorum. Üniversite-sanayi işbirliği komisyonun kurulması arzusundayım.

Almanya’da Aachen Üniversitesi’nin toplantıların-da, özellikle malzeme, biyoteknoloji konusunda Türkiye’nin sınıfta kaldığıyla alakalı ciddi bilgiler ve-riyorlar. Aachen Üniversitesi’nin 321 tane enstitü-sü, 2,2 milyar euro teknoloji ihracatı var. Bunu nasıl başardıklarını sordum. Örneğin tıp alanında uzmanlık sınavı var. Uzmanlık için bir klinik şefinin, bir profesö-rün yanında en az 5 yıl çalışılıyor. Hocasının her türlü hareketini, oturmasını, kalkmasını yaptığı ameliyat-ları, yayınları, makaleleri, bunları o kadar net izliyor ki bunun sonunda tezini hazırlıyor. Tezini hazırladıktan sonra uzman oluyor. Uzman olduktan sonra devlet ona bir imkân veriyor, diyor ki, git sen burayı idare edebilirsin.

Türkiye çok çabuk büyüyor, bunun için de ara ela-man yetişmiyor. Olan ara eleman da kara borsa gibi oradan oraya çok rahatlıkla geçebiliyor. Eğer gerçek-ten sadece fabrikalar ara eleman yetiştireceklerse, üniversitelerin bize bu konuda çok ciddi yardım et-

mesi lazım. Üniversitede bilgi var, teori yok. Ustada-kalfada teori var, bilgi yok.

Oda Meclis toplantımıza YÖK Başkanı’nın da davet edilmesi gerekiyor. Odamızın devletin gündemine oturacak ciddi bir şeyler yapması gerekli. Ben Ar-Ge’yle de çalışan bir kuruluşum. Ara elemana geçen sene verdiğim ilan parası tam 55 milyar ama eleman yok. Bizim de kamu kaynakları ve vergilerimizle olu-şan üniversitede bilim tahsil eden arkadaşlarımızdan isteyeceğimiz bazı şeylerimiz olmalı. Bazı firmalarla büyük üniversitelerin eşleştirilmesi lazım. Mesela şu anda devlette 1800 liraya mühendisler çalışıyor. Biz 4000 lira veriyoruz gene çalışmıyor. Devletin 81 ilde enstitüleri, laboratuvarları açıldı ama hepsi dağınık şekilde, kimsenin birbirine faydası yok.

Ankara Sanayi Odası’nda küçük işletmeler çoğun-luğu oluşturuyor. 4500 tane üyemiz varsa, 4000 üyemiz ara elemanda sıkıntı çekiyor. Küçük işletme-lerin haklarını, hukukunu koruyarak ara eleman ko-nusunun üzerine gitmemiz lazım. Belki enstitülere eleman gönderip orada çalıştırabilir, ücretini verebi-liriz. Aksi halde küresel dünyada makalesi olmayan, yayını olmayan, patenti olmayan; yaptığımız ürünle-rin ulusal sermayede çok makes bulmayacağını bu kürsüden sizlere söylemiş olayım.

hALİT ERYİĞİTMEDİKAL SANAYİSİ MECLİS ÜYESİ

“Ara eleman konusunda üniversitelerle iş birliği şart”

Onun dışında temsil noktasına baktığınızda Sayın Baş-kana son derece hak veriyorum. Bizim temsilcimiz TİSK olamaz. Toplantılarda, şöyle bir şey var; bütün sendika-cılar geliyorlar, 50 kişilik toplantıda, 30 tane sendikacı biraz da yüksek sesle konuşarak işverenin konuşmasını engellemeye çalışıyorlar. Bu toplantılarda kalabalık ol-mamız lazım. TİSK’in yanında TOBB, artı Türkiye’deki

bütün sanayi odaları, artı Türkiye’de 500’ün üzerinde

personel çalışan işletmelerin temsilcilerinin de bu top-

lantıya katılması gerekiyor. Karşı tarafın haksız yere

bağırmayla çağırmayla kabul ettireceği, dikte ettireceği

konuların önüne geçmemiz lazım. Sonuç olarak kıdem

tazminatı bizim en önemli konumuz.

24

30 Ekim 2013

1475 sayılı SSK Kanunu maddeler halinde incelendiği za-man şu görülüyor: Maddi değişikliklerin yanında bir sosyal değişiklik, kamu vicdanında makes bulması gereken bir değişiklik gerekiyor.

Şimdi birçok işçi çıkarmak zorunda kalan arkadaşlarımız var, mahkemesiz çözülemiyor. İşçinin beklentisi çok yük-sek. İçimizde mahkemelik olup, davayı kazanan arkada-şımız var mı? Yoktur. Kanunun dibacesinin özünde “Pat-ronda vardır, canım versin” anlayışı var. Neyi veriyorsun? Patronun acaba ömründe kaç defa güneş üzerine doğdu.

Hâkime gidiyorsunuz. Adalet dağıtan müessese, adaletle vicdanı arasında, garip işçi diyor. O işçinin patrona neye mal olduğunu bilmiyor. Belki hayatında bir işçinin bile SSK’sını

yatırmamıştır. Adalet dağıtanın hissi davranmaması gere-kir. İtiraz ediyorsunuz. Sıra bilirkişiye geliyor -eskilerin ehli hukuk dediği kişiler- o da hayatında bir kişi çalıştırmamış. Bu işte uzman mı, anlıyor mu? Bunun da şüphe götürür ta-rafı var. Hatta hiç incelemeden rapor veren bilirkişiler var. Bir işçim için verdiğim dosyada, yıllık izinleri işçinin kendi imzasıyla olduğu halde, bilirkişi raporuna “Yıllık izinlerini kullanmamıştır.” yazmış. Sonuç, patronun mağduriyeti çı-kıyor.

Özellikle “adalet dağıtımı işçiden de patrondan da yana olmasın” zihniyetinin yerleşmesi için çalışmalıyız. Kıdem tazminatı için, ihbar tazminatı için çalışmalıyız ama bu an-layışın yıkılması için de mücadele etmeliyiz.

YUSUF SÖYLEMEZYAPI ELEMANLARI SANAYİSİ MECLİS ÜYESİ

“İşçi – işveren ilişkilerinde anlayış değişikliği gerekiyor”

Aslında herkesin bildiği konu; biz son 5 ayda, 5 çalışanı-mızla mahkemeliğiz ve hepsi kendine başka yerde iş bu-lup, işe başlayan arkadaşlarımız, bunları da biliyoruz.

Şu an iş yerinde 330 kişiyiz, sayı arttıkça bu tür davalar artıyor. Gelen her ihbarda maaşların ödenmediği, yıllık izin-lerinin alınmadığı, çalışma şartlarının kötü olduğu, işvere-nin kendisine kötü davrandığını belirten ifadeler var. Biz bunların çoğunu tanımıyoruz, yeni işe başlamışlardı. Ben-ce karalamanın bu kadar kolay olmaması lazım. 2013’te Çalışma Bakanlığı’nın yaptığı incelemelerde üç işyerimiz teşekkür aldı. Şimdi Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin te-şekkür ettiği bir işletmede avukatın, bu şekilde bildirimde bulunmaması gerekiyor. Biz maaşları bankaya yatırdıysak, cezalandırılmamamız, sahipsiz olmamamız gerekiyor.

SSK’dan işletmemize gelen çok ilginç bir yazı var, görüş-meye çağırıyor, saat, randevu veriyor. Hemen ikinci satırda

büyük puntolarla eğer işçiyle anlaştıysanız ve işçiden geri

çekmeyle ilgili kâğıt varsa bu yazıyı da getirin diyor. İşçiyle

anlaşmamız gerekiyor şeklinde gelen bir yazı var.

Şu anda iş yerimizde 2 arkadaşımız, 2 senelik çalışan bir

eleman için 7 klasör dosya hazırladı ve bu dosyaları bilirki-

şiye götürdük. Bankanın ödenen dekontlarının asıllarını ve

fotokopilerini istiyor. Ancak bilirkişi okumuyor, hiçbir kla-

söre bakmıyor. “Siz bırakın gidin” diyor. “Tutanağa yazın”

diyoruz, yazmıyor; “bilirkişi bakar” diyor. Biraz önce söyle-

dik, bilirkişi bakmıyor ki, bunları okumuyor. 7 tane klasörün

hangi birini okusun, neresine bakacak bunların? Devlet za-

ten bunu bankaya yatırmayı zorunlu kıldıysa niye bizden

tekrar isteniyor? Devlet kendisi baksın. Bu nedenle Sanayi

Odası’nın bilirkişi komisyonunda olması gerektiğini düşü-

nüyorum.

ERCAN ATAMOBİLYA SANAYİSİ MECLİS ÜYESİ

“Çalışanlarla doğan ihtilaflarda bilirkişi komisyonunda Sanayi Odası’nın da

olması gerekiyor”