29
OSMANLI VE SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR ·07-09 2014: Yeri: Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi,. Edirne

OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE VE SANAT DÜNYASINDA BALKANLARisamveri.org/pdfdrg/D233548/2014/2014_KARAMANF.pdf · bağiantısıyla arayanlardan olduğumuz için gençlerimizi tenvir

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE VE SANAT DÜNYASINDA

BALKANLAR

Milletlerarası Tartışmalı İlıni Toplantı · 07-09 Mayıs 2014:

Toplantı Yeri: ~ Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi,. Edirne

İstanbul2014

Giriş

BALKANLAR'IN ZOR DÖNEMİ, MEDENiYET GAZETESi

ve BİR MAKALE: NİFAK ve MÜNAFIKLAR

Fikret~

Balkanlar, tarihte farklı milletierin yaşadığı stratejik bir coğrafyadır. 13. as­rın ortalarından itibaren bölgeye gelen Osmanlı devleti, 20. yüzyılın başlanna kadar zengin bir medeniyet kurmuştur. Bölge halkı dilinden musikisine, mutfa­ğından şehirciliğe kadar bu medeniyetten payını almıştır. İmparatorluğun Ana­dolu ve Balkanlar olmak üzere iki kanadı vardı. Balkanlar kanadının kopmasıyla bütün dünya siyasetinin dengesi bozulmuştur.1 Üç kıtada hüküm süren bu bü­yük devletin, 1910-1915 yıllarında Balkanlar'dan çekilmesiyle Bulgaristan bağım­sızlığını Uan etmiştir. Burada kalan Müslümanlar dini, ilmi ve kültürel k.irnlikle­rini korumak için, süreli bir yayma ihtiyaç duymuşlardır. İstişareler sonucunda

Türkçe ve eski harflerle Medeniyet isminde bir gazete çıkatılmasına karar veril­miştir?

• Prof. Dr., T.C. Sofya Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri, [email protected] 1 Osman Kılıç, Kader Kurbanı, BİSA V, Ankara, 2012, s. 8 vd. 2 Medeniyet Gazetesi, sayı: ı. s. 1-2, 1933

436 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

İlk Sayı Çıkarken

Gazetenin ilk sayısının birinci sahifesinde görüldüğü üzere başmuharrir Ahmet Hikmet, yayına medeniyet konulu bir yazı ile başlamıştır. "Medeniyet"

kavramını ve içeriğini konu edinerek, bir bakıma gazetenin hedef ve politikasını "medeniyet nedir?" sorusuna cevap arayarak belirlemek istemiştir. Okuyucula­ruruza bir fikir vermesi bakımından biz bu makalenin ilk bölümünden birkaç paragraf almayı uygun gördük:

Biz milletimizin saadet ve selametini, ilim ve hakikate göstereceğimiz muhabbet bağiantısıyla arayanlardan olduğumuz için gençlerimizi tenvir ve basiretierini celp etmek maksadıyla bu sütunlarda medeniyet mevzuunu lafzen ve ruhen ilmi bir surette tetkik ve tahkik etmek isteriz.

Medeniyet tabiri; nev'i beşerin şehirlerde toplu bir halde yaşamaları manasını ifa­de eder. Çünkü ihtiyacat-ı mütenevvia-yı insaniyyenin (insanlığın çeşitli ihtiyaçları)

tatmin ve tehvin (kolalaştırma) emrinde fertler ne kadar sarf-ı mesai etmiş olsalar mu­

vaffak olamayacakları bedi.hl ve bu zaruretlerin tesviyesi mutlaka müteaddit kimselerin iştirak edecekleri bir sa'y ve anıele mütevaffık bulunması pek tabüdir.

Lügavi manada bu mefhumlan ifade eden "medeniyet" mana-yı hakikatte; cemi­yet-i beşeriyenin, emniyet, sıhhat, intizam, zarafet, refah ve saadetinin esas ve şartlarını duni bir mefbumu küllidir.

MEDENİYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNA.FIKLAR 437

. Bu itibarla medeniyet; bir milletin bir aile teşkilinden muntazam bir devlet idare­sine, diğer milletler ile münasebetine kadar siyasi, adli, içtimaı, sıhhi ve iktisadi teşkilat ve müessesattan fikri, vicdani, ilmi, fenni ve bedll enafis-i asanna {en güzel eserlerine)

kadar faaliyeti umumiye ve harekatı fikriyesinin veciz bir ifadesidir.

Bu tarife nazaran bir milletin medeniyet seviyesini anlamak için tetkik ve tahlile girmezden evvel "medeniyeti" şekli ve ruhi olarak iki kısma ayırmak ilıni bir usuldür.

Muntazam şehirler, kaşaneler, müessesat-ı sınaiyye, demir yolları, büyük vapur­lar, tayyareler, kanallar, fabrikalar, madenler, tesisatı sıhhiye, asar-ı nafıa, muazzam ser­vet ve ticaretler medeniyetin şekl-i zahirinden ibarettir.

Medeniyetin ruhu ise, diyanettir. Çünkü nev' i beşerin asırlardan beri araştırmala­n sonucunda ulaştıkları hakikatierin temeli din ve semavi kitaplardır. İnsanlar genel ve sosyal düşünmenin yolunu o kitaplardan öğrenmiş ve sonra bunu genişleterek bu hale vasıl olmuşlardır.

Tarilı-i edyan pek güzel ispat ediyor ki, edyan-ı münzele ve kütüb-i semaYiyenin en büyük evsaf- ı mü~eyyi.zesi, gösterdikleri yolu takip eden akvamda ilıni ve kanuni bir vahd!!t-i içtimaiyye, bir rabıta-i siyasiyye, kendisine mahsus bir medeniyet-i sahiha tevlid etmiştir. Zaten tarih nazarında medeniyetin diniere nispet olunması da gösteriyor ki medeniyetin menşei dinlerdir.3

Bu açıklama ile yayın hayatına giren Medeniyet Gazetesi'nin ilk sayısı 19

Ağustos 1933 yılında, soruriılu müdürü Hacı Muhammed ve ser-muhartir Ah­

met Hikmet'in rehberliğinde Filibe şehrinde "Dini, İlmi ve İçtimai Gazete" logo­

suyla haftada bir yayımlanmıştır. Gazetenin birinci sayfasının başında Hz. Mu­

hammed (s.a.s)'in "Kabr-i Şerifi"ni bünyesinde koruyan yeşil kubbe bulunmak­

tadır. Artık gazetenin sembolü olan bu fotoğra.fın altında şu beyit yazılmıştır.

Ol Resulü mücteba hem rahmeten lll alemin

Bende medfondur deyft efla.ka fahr eyler zemin

3 Ahmet Hikmet, Medeniyet Gazetesi, Sayı: 1. s. 1-2

438 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Medeniyet Gazetesi 28. sayısından itibaren «Din-i İslam Mürlafileri Cemi­yeti"nin himayesinde bu kez Sofya'da basılıruştır. Balkanlar ve ülkedeki Müslü­manlar için hayati önem arz eden b_u gazete ıs. sayısından sonra on günde bir ve 4 sahife şeklinde, ıs ağustos ı944 yılı ve 37S. sayısına kadar yayımlanmıştır. Bu

haliyle gazete, bölgede en uzun süreli bir yayın olma özelliğine sahiptir. Islam Ansiklopedisi'ndeki "Medeniyet Gazetesi" maddesini yazan Prof. Dr. İbrahim Hatipoğlu'nun da ifade ettiği gibi, bu sayıların tamamına ne Türkiye kütüphane­lerinde ne de özel koleksiyonlarda topluca ulaşma imkanı olmamıştır.4 Biz bu çalışmamızda bütün sayıların, halen Sofya'da oturan Dr. İsmail Cambazov'un şahsi kütüphanesinde mevcut olduğunu öğrendik.

Yazar Kadrosu

Osmanlı'nın bölgeden ayrılmasıyla geride kalan yerli halk büyük bir üzün­tüye boğulmuştur. Asırlar boyunca sahip olduklan maddi ve manevi değerleri korumanın zorluklarıyla baş başa kalmışlardır. Bir taraftan cami ve vakıf malları tahrip edilmiş, bazılarına da el konularak mülkiyeti değiştirilmiştir. Bir taraftan da Müslümanlar'ın mektep ve medreseleri kapatılmıştır. Bu arada Balkanlar'ın Darü'l Fünun'u denebilecek «Nüvvab Medresesi" kamuoyunun desteği ile bir

müddet daha direnerek eğitimine devam etmiştir. Bu ilim merkezinde görev yapan hocalar hem Bulgaristan Başmüftülüğü'nün ihtiyaçlarını karşılıyor hem de Nüvvab Medresesinin öğretim kadrosunu oluşturuyordu. Bu ilim adamlarının bir bölümü kendi ülkelerinde, bir bölümü de Ezher, İstanbul ve Şam gibi ilim

merkezlerinde eğitim görmüş büyük alimlerdi. İşte Medeniyet Gazetesi'nin yazı­

lan bu hocalarımızın gayretleriyle karşılanıyordu. Bunlardan bazıları da günün şartlarına göre müstear isim kullanmışlardır. Yeri gelmişken bu ilim heyetinin meşhurlarmdan birkaç tanesinin ismini dikkatinize arz etmek istiyoruz:

ı-YusufŞinasi Efendi 2-Hafız YusufYakuhaf

4 İbrahim Hatipoğlu, Türkiye Diyanet Vakfı islam Ansiklopedisi, Medeniyet Gazetesi Mad. 28/301

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 439

- 3-Salih Ahmed Pehlivanof 4-Yusuf Ziyaeddin Ezheri 5- Osman Seyfullah (Keskioğlu) 6- Ahmed Davudoğlu 7- Ahmed Hikmet 8-Mehmed Fikri Haber ve Yazılar

Medeniyet Gazetesi, büyük boy ve dört sahife halinde yayın hayatına de­vam etmiştir. Resim ve görüntülere de yer veren gazete birçok haber ve yazılada ön plana çıkmıştır. Yukarıda da açıklandığı üzere her sayıda dini, sosyal ve kül­türel içerikli konulara yer verilmiştir. Birçok bilimsel makale ve yazılar dizi ha­linde yayımlanmıştır. Gazete bu ilmi zenginliğinin yanında o günün şartlarında doğu ve batı Avrupa başta olmak üzere, Türkiye ile orta ve uzak Doğu'da olup biten siyasi olay ve haberler üzerinde de durmuştur. Özellikle bölgede yaşayan Müslümanların genel problemlerini dile getirmiştir. Bazen Türkiye' deki gelişme­ler, harf inkılabı, ittihat terakki taraftarlan ve bazı yayın organları da ciddi olarak eleştirilmiştir. Buna karşılık Mehmet Akifin şiirleri, Eşref Edip ve Ahmed Ham­di Akseki gibi şair ve alimlerin yazıları ya yayınlanmış veya kendilerine atıfta bulunulmuştur. Buna örnek olarak aşağıda görüldüğü üzere beşinci sayısının birinci sayfasında, Türkiye .İnkılabının Uluslararası Konumu başlığı altında ül-

kemizdeki siyasi, ve kültüre[ "'"l'">''i'·_.. .........

440 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Diğer taraftan bilimsel yazılara yer verilmiştir. Bunların önemli bir bölü­

mü hacimli olduğundan tefrika halinde yayımlanmıştır. Yazılar incelendiğinde kelam, tefsir, fıkıh, İslam tarihi ye felsefe gibi bilim alanlarında büyük bir biri­

kinıle karşılaşılmaktadır. Kanaatimce bu gazete üzerinde birkaç tez çalışması

rahatlıkla yapılabilir. Biz bir fikir vermesi bakımından kelam ve diğer bilim alan­

larında yayımlanan bir kaç makale başlığını okuyucularımızın dikkatine sunmayı

uygun gördük.5

Makale Başlığı: Yayınlandığı Sayılar:

I -Medeniyet Nedir?...................................................................... 1-2

2-Nur-u İslam Sönmeyecektir................................................. 3

3-İnkılap Karşısında Bulgaristan Müslümanlan ...................... S

4-Müslümanlarda Bulıran-ı İçtimai ve Tedavisi. ..................... 7-14

S-Hayat-ı İçtimaiye ve İslamiyet .......................................... 17-20

6-Ahlakın Kuvve-i Müeyyidesi.. ........................................... 22

7-Müslümanda Metaneti Diniyye Nasıl Olmalıdır?...................... 27-29 8-Milleti İfsad Eden Tehlikeli Zihniyet..................................... 47-48

9-Hak Yücedir, Ondan Daha Yücesi Olmaz ................................. . ·• 10-Nifak ve Münafıklar ............................................................ ..

11-Am.elsiz İmanlar Milleti Mes'ud Edemez ............................... ..

12-Kur'an ve Peygamberin Müslümanlık Telkini Amelidir ......... .

13-Uzak Doğu Mektupları. ........................................................ . 14-Din Mani-i Terakki Değildir ............................................... .

lS-Mezhep Kavgaları Sünnilik ve Şiilik Mücadelesi... ................. ..

17-Allah' a Ma' siyette İ ta at Yoktur itaat Ancak Marufta Olur ...... .

18-Bizde Fikri İstikbal ve Çocuk Terbiyesi.. ............................... ..

19-İrtica Büyük Bir Zafer ve Şerefdir (Asrı Saadete Rücudur) ..... .

21 -Alılakımızı Islah Etmeliyiz ........................... : ...................... .

22-Medeniyetin Esası Dindir .................................................... .

101 102-114

106

107-108

115-118

128

130

134 140-144

147

163 1Sl-1S2

5 Bu makalelerin tamamı bii sayfada veya sayıda değil, birbirini izleyen birkaç sayıda

tefrika halinde yayı.mlanm.ışlardır.

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 441

- 23-Gazzali Hayatı ve Felsefesi.................................................... 197-226 25-İslfuniyet Mani-i Terakkielir iddiasının Menşe-i ve Manasızlığı ...... 205-208

26-Hidayet ve Dalaletin Esbabı ve Mebde-i.................................. 210-215 27-İnsan Nedir?.......................................................................... 216-227 28-Avrupa Mütefek.kirleri ........ :.................................................. 228-236 29-Tarih-i Kur'an......................................................................... 236-284 30-Bir Dünya Perestin itirafları ...... _........................................... 230-244 31-Zelzelenin Esbab-ı Maddiyesi ve Maneviyesi............................ 259-264 32-Besmele................................................................................. .. 267-279 33-Hayat-ı Enbiya Menha-ı Fedaildir....................................... 290-307

Bu makalelerin yayınlandığı sayılar, birbirini zincir halkalar gibi izlemek-tedir. Bu neden1e kolaylık olması açısından yazıların başladığı ve bittiği sayılan da buraya almayı uygun gördük. Biz incelememizde Nifak ve Münaftklar konulu makaleyi Latin harfleriyle kısmen sadeleştirerek yayına hazırladık Böylece bazı

cümle, kelime ve anlamların yanlış yorumlanmasını ön1emeye çalıştık. Bütün buna rağmen makalenin ana fikrine ve amacına bağlı kalmaya özen gösterilmiş­tir. Gazetenin 102. sayısından itibaren yayımlanmaya başlayan söz konusu ma­kale 114. sayısında sona ermiştir. Bu tür yazıların müstear isimlerle yazılmasına izin verildiği için makale müellifinin ismi kesin olarak belli değildir. Ancak söz konusu makalenin, dönemin başyazarı Mehmet Fikri tarafından hazırlanmış olma ihtimali yüksektir.

Nifak ve Münafiklar

İnsan1ığı karan1ıktan aydınlığa, sapıklıktan hidayete, zulümden adalete, cehaletten ilme, felaketten kurtuluşa ve her türlü bölücülükten tevhid inancına kavuşturan Allah'a hamd olsun. O, bizi maddi ve manevi ölüı;ıden kurtardı. Yeni, huzurlu ve güvenli bir hayat bahşetti. Yine O, Kur'an'ın baş tarafında, in­

sanları iman bakımından mümin, kafu ve münafı..k olmak üzere üç kısma ayır­mıştır. Bu taksimata göre, insan ya mümindir, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmektedir ya küfrünü dışa vurmuş açıkça kafir olduğunu söylemektedir veya "küfr-i müstetir" olup zahiren ve sureta Müslüman görünen münafı..ktır. Müna-

442 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

fık hakikatte dehşetli bir zındık olarak ortalıkta dolaşır. Diliyle kalbindekinin zıddını söyleyerek, sözde mümin, fakat özünde kafir olan münafıktır.

Tarih boyunca bu hareketin toplum üzerindeki psikolojik ve sosyolojik yansımalan bölücü ve olumsuz olmuştur. Müslüman toplumun zayıf dönemle­rinden istifade ederek maddi menfaatlerini ön plana çıkarmışlardır. Bu yönüyle münafıklar, kafir ve müşriklerden daha tehlikelidirler. Arzın üzerinde onların kirli ve pis ayaklarıyla basmadıkları bir yer kalmamıştır. Zararlı ve zehirli darbe­leriyle her yeri sarsmış ve dökmüşlerdir. Sayıları oldukça fazladır. Haşerat-ı süf­liye gibi sinsi ve kemirici kabiliyederi vardır. Ortam ve şartlara göre her yerde bulunurlar. Bu itibarla düşmanından bir, münafık postuna bürünen dostundan

ise bin kere sakın. Çünkü çok defa bu dostlar (!) düşman olur. Ve sana hangi ellietten zarar geleceğini herkesten iyi bilirler.6

lman, dinden olduğu ilmi yakin ile sabit olan şeylerin hepsini kesin olarak kalbiyle tasdik ve bunu dil ile ikrar etmektir. Sözün aslı kalptedir. Dil kalpte ola­

na tercümap ve delildir. Bu itibarla kalp ile tasdik rükn-i asli, cüz-i dahilidir. Dil ile ikrar ise, rükn-i zaid, cüz-i haricidir. Zaid ve hariç olduğu için cebr ve ikrah ile sakıt, rükün ve ~,!.iz olduğu için başka zamanlarda lazımdır. İşte insanlardan zaruret-i diniyyeyi hem kalp ile tasdik ve hem de !isan ile ikrar edenlere mümin, her ikisi bulunmayana yani ne tasdik ne ikrar edene kafu, tasdik-i kalbi bulun­madığı halde dil ile ikrar edene de münafık denilmektedir.

Mürnin hem kalp ile tasdik hem de lisan ile ikrar eder. Dil ile ikrar hali, nefsü'l-emre muvafıkdır. İkrarında salıili ve samirnidir. Halisen livechillah iman etmiştir. İkrarı ve tasdiki birbiriyle uyumludur. Dili kalbinde olanı söyler. Kalbi ise, dilinirı söylediğini tasdik eder. Bunlar halis ve halas (kurtuluşa eren) mümin­lerdir. Kafu ise, ne kalp ile tasdik eder ne de lisan ile ikrar eder. Bunlar zahiren ve batmen küfrü tercih etmişlerdir. Bunu kimseden saklamazlar. İçleri dışların­dadır. Saklı kapalı bir şeyleri yoktur. Münafık ise, "kafu-i müstetirdir" (küfrünü gizlemiştir) . Diliyle öne çıkar ve iman ettik derler. Lakin kalplerinde tasdikten

6 Medeniyet Gazetesi, sayı: 102. s. 4

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 443

zerre-kadar eser yoktur. Yalan söylüyorlar. Hem onlardan hem bunlardan geÇi­

nen fakat ne oralı ne buralı olan zavallılardır. İmanı yalnız ağızlarındadır. Dudak

ucundan mümindirler, "biz de iman ettik" sözü yürekten kopup gelen samimi

bir ifade değildir.

İşte bu grup iflahı mümkün olmayan, iman etmediklerini açıkça söyleyen

kafirlerden daha şiddetli ilahi azabı hak eden habis münafıklardır. Çünkü bunlar

kalplerindeki küfrü saklayarak imana bil~ karıştırmışlardır. Müminlere karşı her

türlü hile, oyun ve riyakarlığı sergilemişlerdir. İşte onun için İslam toplumunda

münafı.klar daima tehlikeli ve zararlı olmuşlardır. Ahlak yönünden de daha hafif ve en aşağı bir mertebede bulunmaktadırlar. Bu nedenle Yüce Allah münafıkla­

rın kötü karakterlerini ve aşağılıklarını detaylı bir şekilde açıklamıştır. Sıfatıarını

ve alametlerini bildirerek onlarla istihza etmiştir. Onları vadi-i dalalette ve salıra­

i tuğyanda başıboş dolaştırmış, azgınlıklarını ve sapıklıklarını beyan ederek hak­

larında örnekler vermiştir. Allah Bakara Suresi'nin başında, önce Kur'an'ın Hz. Peygamber (s.a.s)'e

nazil olduğunu ve içinde asla şüphe bulunmayan bir kitap olduğunu vurgulamış­

tır. Kur'an bu haliyle muttakiler için (Allah'ın emir ve yasaklarına riayet edenler)

bir hidayet kaynağıdır. Zira muttakiler kurtuluşu hak etmişlerdir. Onlar günah­

lardan sakınır ve haramlardan kaçınırlar. Hidayete sıkıca sarılırlar. Gaybe iman

ederler. Namazı uzunca kılarlar. Allah'ın kendilerine vermiş olduğu nzıklardan Allah'ın diğer muhtaç kullarınainfak ve hayırlı işlere sarf ederler.7

Müminler, Hz. Muhammed (s.a.s)'e nazil olan Kur'an'a ve ondan önce ge­

lip geçmiş peygamberlere indirilen mukaddes kitapların tamamına ve bizce gayb olan ahirete iman ederler. İşte bu takvaya sarılanlar ilahi hidayet üzeredirler.

Felah bulan da ancak onlardır. Başkalarının hiçbir suret ile nail olamayacağı

felah, onlara has ve münhasırdır. Onlar için zafer kapıları açılmıştİr.

Yüce Allah bu dört ayet ile dost kullarını sıfatlarıyla anlatmıştır. Hidayetin

onlara has ve ait olduğunu, necatın ve felahın qnlara münhasır bulunduğunu

açıkladıktan sonra imanın zıddı olan küfrü tercih eden bir zümreyi de şu ayeti

7 Bakara; 2/2-5

444 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

kerime ile haber vermiştir: "Küfre sapanlara gelince, onları uyarsan da, uyarma­san da, kendileri için birdir. İnanmazlar."8 Allah onların kalplerini kapamış, ku­

laklarını tıkamış, gözlerini perdelemiştir. Bunun için hakikati anlamaz, doğru yolu görmez şaşkınlardır. Onları dehşetli bir azap beklemektedir.

Allah hikmet ve maslahatı gereğince ayetlerde, üçüncü sınıfı teşkil eden münafı.kların da çirkin özelliklerini, lanetlenmiş hallerini genişçe zikretmiştir.

Çünkü münafıklar, toplum için en tehlikeli bir fesat unsurudur. Muzır ve süfli varlık.lardır. Yeryüzünde fesat çıkaran fitne koparan aileleri, cemiyetleri, devlet­leri deviren, güç ve otoriteyi zayıflatan, ocaklar söndüren lanetlenmiş varlıklar­dır. Dost k:ılıklı tehlikeli düşmanlardır.

Ihzer adüvveke merreten, vahzer sadikake elfe merretin

Felerübbema i.nkalabe's-sadiku, fekane a'leme bima darra

ö~ Jli ~.l..P J.i?IJ ö .;" !l J~ J.i?!

?~ ~i ıJl ~ ~.l..2Jı ~ı ~)!

"Düşmanından bir, dostundan ise bin kere sakın. Çünkü çok defa dost, düşman olur. Ve sana'ne cihetten zarar geleceğini herkesten iyi bilir."9

Ne yazık ki mürrafikların kirli ve pis ayaklarının basmadığı bir yer kalma­mış, onların muzırr ve zehir li darbeleriyle her yer sarsılıruş ve titremiştir. Onlar o kadar bol o kadar çokturlar. Haşerat-ı sütliye gibi çoğalma kabiliyetleri de vardır. Her türlü ortama uyarlar.10

Mukaddimede arz ve beyan edildiği üzere, münafıklar cemiyet-i beşeriye için en muiırr ve tehlikeli birer mikrop gibidir. Cenab-ı Hak onların hallerini sıfatıarını Bakara, Tevbe, Münafikun, Nur, Ahzab, Maide ve Nisa başta olmak

üzere birçok surede gen~şçe anlatmıştır. Çünkü münafı.kların çeşitli alametleri vardır. Bazısında bir alamet, bazısında ise on ve yüZlerce alarnet bulunabilir.

8 Bakara; 2/6 9 Medeniyet Gazetesi, sayı; 202, s. 4 10 Medeniyet Gazetesi, sayı: 102, s. 4

1\ffiDENİYET GAZETESi VE 'BiR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFII<LAR 445

Allah- Bakara Suresi'nin başında münafıklan inanç bakımından üçüncü sıraya

yerleştirerek şöyle buyurmuştur:

"Bazı insanlar vardır ki biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler.

Halbuki onlar inanmamışlardır."11 O şerefli iman onların kara ve küflü kalpleri­

ne nasip olmamıştı~. Kendilerini Müslüman gibi gösterseler de kalpleri küfürle

doludur. Allah bu ayetle ilk nifak perdesini kaldınyor: Çünkü nifak, setr manası­

na olan "nefak"tandır. Lügat manası muh!ifaza edilerek, bayrı izhar etmeye, şerri

setretmeye nifak denilmiştir. Bunu yapana da münafık unvanı verilmiştir. Müna­

fığın kavli fiiline, sözü özüne, gizlisi aşikaresine, içi dışına, başkasının yanında

iken yaptığı tenhada iken yaptığına uymaz. O bir mecmua-yı tezad ve menha-i

fesattır. Nifak; itikatta nifak, arnelde nifak olmak üzere iki nevi dir. İtikatta nifak

sahibini muhalled fi'n-nar kılar. Hiç çıkmamak şartıyla cehennem ateşine tıkar.

Arnelde nifak ise en büyük günahtır. Bunların maksatlan canlarını koru­

mak, mallarını kurtarmak, izdivacı miras vesaire gibi yalnız Müslüman ile Müs­

lüman arasında cereyan eden hukuk ve muamelattan istifade etmek, sırf dünyada

Müslümanlara müsavi olmaktır. Arnelde nifakın çeşitli sebepleri vardır. Bu tavır­

ları Kur'an'da şöyle açıklanmıştır: "Münafıklar, içlerindeki küfür ve fesatları

gizleyerek ağızlanyla inandık demekle zannediyorlar ki (haşa) Allah'ı ve kalpleri

iman n uru ile parlayan muttaki mürninleri iğfal ederler. Bilmezler ki asıl kendile­

rini aldatıyorlar.''12 Hiç kalplerdeki bütün esrara vakıf olan ve ilmi her bir şeyi

iliata eden Kadir-i Mutlak aldanır mı? Kalpleri hakikat nuruyla dolu olan mü­

minler böyle şeylere kapılır mı? Aldanan yine kendileridir. Böyle aldatacağız

hilesiyle seyyiat defterleri karaianıyor ve kalpleri kararıyor. Fakat bunun farkında

bile değillerdir. Hisleri körlendiği için bunu bilmezler. Çünkü asli fıtratları bo­

zulmuştur. Şuurları köreimiş ve kendileri sersemleşmiştir.

Yıllar boyunca devam edecek muharebelerle iki kuvvet çarp'ışır durur. Bir

bakıma insanın kalbi ya takvanın yahut fitne ve fücurun yeri olacaktır. Şems

suresinde açıklandığı üzere Allah her iki kuvveti insana vermiştir. "İnsana, fücur

11 Bakara; 2/8 12 Bakara; 2/14

446 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

ve takvayı ilham etti, bildirdi ve ispata imkan verdi."13 Burada "nefs-i emmare"

ile "kuvve-i akile" birbiriyle mücadele halindedir. Nefsi tezkiye ve ıslah eden,

terniz tutup safvet-i asliyesini koruyan felah bulur. Kirleten ise habis ve hüsranda

kalır. Mahv ve helak olur.14 İşte münafı.klar da vicdanın ilhamını dinlemeyerek

nefs-i emmareye uymuşlardır. Şehvetlerine esir olmuşlardır. Duyulan donmuş

ve körelrniştir. Şuurları törpillenmiş ve idrakleri ise, örselenmiştir. "Onların kalbinde nifak ve haset hastalığı vardır. Onlar bu kötü hasJetler

için eriyip bitiyor. Yanıp tutuşuyor. Günden güne insanlıktan çıkıyorlar. Hay­

vanlar derecesine düşüyorlar. Allah da daima onlann bu hastalıklannı arttırmak­tadır.''15 Kur'an ayetlerinin açıklamaları, her gün ve her zaman onların yürekle­

rini deler, geçer. Onlar Kur'an'ın bu hükümlerini işittikçe maraılan artar. Yü­

rekleri erir. Vicdan azapları onları yer, bitirir. Yalnız bu kadar ını? Hayır. Yalan

söyleyip haktan sap tıklarından bir de onlar için elemli ve dehşetli azap vardır. 16

Kısaca ifade etmek gerekirse münafıklar problemlidir ve ilahi azabı hak

etmişlerdir. Hasta ruhlu, hasta düşüneeli verem gibi bulaşıcıdırlar. Kalpleri illet­

lidir. Düşünceleri ve görüşleri sakattır. Gönüllerine şek, şüphe ve fesat gibi hasta­

lıklar yerleşmiştir. !'-fizacı bozuk hastaya dünyanın en nefis ve en lezzetli yemek­

leri acı ve tatsız geldiği gibi Genab-ı Hakkın ilahi elçileri vasıtasıyla ruhlara sun­

duğu kevserler, sofralar ve manevi nimetler münafıklara acı gelir. Şair ne güzel söylemiştir:

Çalışsa bin sene bülbül gibi karga fasih olmaz,

Balonla asumana çıksa bir adam, Mesih olmaz

Münafıklar genel olarak doğal hayatı beğenmezler. İlahi gerçekler gözleri­

nin önünde sabahlar gibi açılıp aydınlansa, güneşler gibi doğsa ve görünse yine

inkar ederler, kanrnazlar. Onlara Allah tarafından hidayetle dolu ayetler geldikçe

dalaletleri artar. Azap ile korkuldukça sapıklıkları çoğalır. Çünkü kalplerindeki

13 Şems; 91/8 14 Şems; 91/9-10 15 Bakara; 2/10 16 Medeniyet Gazetesi, sayı; 104

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 447

maraz, yalan söylemeye sevk eder. Bunun için onlara çok elemli azap vardır.17

Müminlerin imanlarıru arttırarı, ruhlarını coşturarı, huzurlarl:Ila huzur, inşirah­larına inşirah katarı Kur'arı ayetleri münafıklann çirkinliklerille de çirkinlik ka­tar. Suç ve günahiarım daha da arttırır. Kalplerindeki sinsi hastalık onları yakar.

Esasen onların hayatlarında ak gün yoktur. Uyanık halleri çile, uykuları ise azap­tır.

"Onlara; nedir bu yaptığınız? Or_talığı fesada vermeyiniz, a.J.erni bu kadar karıştırmayın. İnsanları birbirine tutuşturmayın. Mürninleri şöyle aldatmayın. Yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmayın. Denildiği vakit, ne demek? Biz toplumun ıslahı için çalışıyoruz. Zararlı bir şey yapmıyoruz"18 derler.

İşte münafıkların her zaman ve her yerde kullarıdıklan ortak silah budur. Başvurdukları tek savunma biçimidir. O kadar hain o kadar dolarıdırıcı ve yaları­cıdrrlar ki kendilerine günahtır yapmayın, ayıptır etmeyin, yazıktu eylemeyin denilince hemen yine Allah birdir derler. O ne demek? Biz ifsat mı ediyoruz? Fenalık mı yapıyoruz? Biz, fenalık ve fesat ha? Bizim yaptıklarımız ıslahattrr. İşimiz salahtır. Maksadımız daha iyisini yapmaktır. Milletinura selamete çıkarı­yoruz! Refah ve saadete kavuşturuyoruz. Neşe ve hayat veriyoruz. Ha.J.buki yap­tıklan ifsatlar yeryüzünü doldurmuştur. Yaktıkları fitne ateşinin zehirli alevleri gökyüzünü kaplamıştır. Fakat onlar daima kendilerini temize çıkarmak isterler. Teberri ederler. Gafil avlarlar. Suret-i haktarı görünürler. Srrası gelince baş belası kişiler müminlerin imarıma saldınrlar. Kur'arı onların bu halini güzel tasvir et­miştir. "Bazı insanlar vardrr ki onların hayat-ı dünya hakkındaki sözleri seni taacüb ettirir. Kalbinde imarı olduğuna Allah'ı bile şahit kılar. Hakikatte ise o en büyük düşmandır. Eğer öyle vali olur, Müslümanların başına geçerse, arzda fesa­dı sa'y ile hars ve nesli helak eder. Allah ise fesadı hiç sevmez. Öylesine Allah'tarı kork denilirse hemen izzeti nefsi kabarır. Hiçbir şey tarıımaz. Fakat ona cehen­nem yeter.19

17 Bakara, 2/10 18 Bakara, 2/11 19 Bakara; 2/ 205-207

448 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Fesat, barış ve huzurun tam zıddıdır. Bir şeyin itidalden çıkıp bozulması­dır. Münafı.klann yeryüzünde sergiledikleri fesada gelince bu çeşitli şekillerde olur. Bazen arada laf taşıyarak ba+en sırları ifşa ederek insanları birbirine tutuş­tururlar. Hile ve çeşitli ayak oyunlarıyla facialar doğururlar. ihanet ederek fitne çıkarırlar. Savaş çıkanrlar. Ademoğullarını haksız yere birbirine kırdırırlar. Din düşmanlarını müminlerin üzerine teşvik ederler. Bugünkü tabirle tam bir anarşi ve kargaşa ortamı hazırlarlar. Dünyanın düzenini, ahengini ve sosyal hayatı de­ğiştirmeye çalışırlar. Hal böyle olunca bu fani dünyada insanın mutluluğu ve huzuru kaçar kaybolur. Oysaki Yüce Allah, bu fani dünyanın huzur ve güvenin kurallarını en iyi bilendir. Ona göre sebepler ve hükümleri yaratmıştır. İnsanlar

için yararlı ve zararlı olanları bildirmiştir. Bunları dinlemernek fesad-ı alemi muciptir. Yeryüzünde fesatlar çıkaran, fitneler koparan tek unsur rıifaktır. Maa­lesef bu rıifak, Cenab-ı Hakkın tertemiz yaratmış olduğu her metre murabbaına ekilmiş zehirli bir tohumdur. Acı mantarlar gibi çevreyi zehirlemektedir.

işledikleri günahlar, kopardıkları fitne ve fesatlarla yeryüzünde hars (mah­sul) ve neslin bozulmasına gayret ederler. Mahsulatın yok olmasına hayvanat ve diğer canlıların imha ve ölümüne sebep olurlar. İşte rıifakları o kadar büyük, zulümleri o kadar dehşetlidir. Bir münafığın koparacağı fitne ve fesat bütün dünyayı kana boyayabilir. Katil yalnız bir kişinin hayatına kıyar. Karıını içer. Fakat bir münafığın fitne ve fesadı yüzlerle binlerle hatta milyonlarla insanın canına kıyabilir. Onların karıını akıtırlar. Çünkü fitne ölümden daha tehlikeli ve şiddetlidir.20 Onun için münafık katile rıispetle daha tehlikeli ve çok muzır bir varlıktır. Azabı da o rıispette büyük ve elimdir. "Münafı.klar cehennemin dibin­deki en aşağı tabakadadırlar. Onlar için hiçbir kurtarıcı bulamazsın. "21 Çünkü onlar kü.frü tercih ederek İslam diniyle alay ettiler. Bu itibar la azapları da diğerie­rinkinden şiddetli ve e~dir (El-cezaü min cinsil amel).

20 Bakara; 2/191 21 Nisa; 4/145

MEDENİYET GAZETE Sİ VE BİR MAKALE: NİF AK VE MÜNAFII<LAR 449

- Fakat münafıkların görülen şuurları sinsi idrakleri, hakikati anlarnalarına

manidir. Kendilerini ıslahatçı kabul ederler veya öyle gösterirlerY Böylece bölü­

cülük yapıyorlar. Fesadı salalı suretinde telakki ediyorlar. Çünkü kalplerinde

hastalık var. Şeytan onları büyülemiştir. Her şeyi ters görmek ve göstermek ters

anlatmak hastalığına yakalanmış zavallılardır. Oysaki işin aslı öyle değildir. "Fa­

kat iyi biliniz, gözlerinizi iyice açınız onlar bozguncuların ta kendileridir. Lakin haberleri yok."23

Fesat çıkaran münafıklar kendilerini temize çıkarmak için etrafa yalpa vu­

rurlar. Yavuz hırsızın ev sahibini şaşırtması kabilinden kendilerini çok masum

gösterirler. Fesadı hiç kabul etmezler. Daima salalıtan bahsederler. Münafıklığı

hiç üstlerine bile kondurmazlar. Sizden olduklarını Allah narnma yemin ederek

iddia ederler. Halbuki onlar sizden değildirler. Onlar apayrı bir kavimdirler.

Hem onlara herkesin hakikati kabul ettiği gibi siz de kabul edin. Bu haber verilen

şeylere inanın denildiği vakit derler ki iman mı edelim? O aklımızı cahiller gibi

böyle şeylere biz de mi kanalım? İyi biliniz ki asıl akılsız, fikirsiz sefihler kendile­

ridir. Fakat ne yazık ki bilmezler. Farkında bile değildirler.24

Münafıkların iman edenlere sefih demeleri, onların aralannda köle ve fa­

kir insanlar bulunduğundan ötürüdür. Kalpleri marazı nifak ile hasta olduğun­

dan her şeyi ters görür ve ters anlarlar. Hakikaten nifak öyledir. İnsanların haki­

kati görüp anlamasına mani·olur. İlahi nur ve rahmet nif~a dolu pis kalplerde

tecelli etmiyor. Hakikatin tecellisi için kalbi rıifak, riya ve ihtirastan temizlemek

lazımdır. Ne var ki münafıklar her şeyi ters görüyor ve yamuk düşünüyorlar.

İnsanın insanlığıru, kasa ve kese ile ölçüyorlar. Parası olan akıllı ve itibarlıdır. Kendileri gibi parası olmayan köle ve fakirler ise sefih ve zavallıdrr. Çünkü onla­

ra göre, sefahat akılsızlıktır, cehalettir. Batıla uymak ise hafif düşünce ve cehlirı

neticesidir, akılsızlık eseridir. Akıl insana, hakkı bulmak ve hakk~ tapmak için

verilmiştir. Kişi bunu yapmıyorsa narıkör, akılsız, cahil ve sefihtir. İşte münafık-

22 Bakara; 2/11 23 Bakara; 2/12 24 Medeniyet Gazetesi, sayı; 105

450 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

lar bu hasta akıl ve düşünceleriyle Müslümanları sapıtmış kabul ediyorlar. Onla­ra sefih diyorlar. Yüce Allah onların bu hasta ve çürük iddialarını "İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir. Fakat onı,ı bilınezler"25 ayetiyle şiddetle reddediyor.

"Saf ve hakiki mümirtler ile karştiaşıp görüştükleri vakit; biz de iman ettik. Biz de müminiz. Hep biriz. Derler. Dostları oları şeytanlarla yalnız kalınca de, biz sizirtle beraberiz. Sizden hiç ayrılır mıyız? Mümirtlere karşı öyle davrarımamız onlarla istihzadır, alaydır, derler."26

İşte münafıkların en çirkin ve sinelerinde gizledikleri nifak hali budur. Kendileri, yüce önder, büyük rehber olarak kabul ettikleri liderleriyle baş başa kalınca kalplerinirı bütün habis muhteviyatını kusarlar. Bize sakın gücenmeyin. Zinhar dartlmayın! Biz de sizdeniz! Müslümanlara yapışmamız samimi değildir. Biz onlarla istihza ediyoruz, alay ediyoruz, eğleniyoruz. Sakın bunları sahih sanıp da bize dartlmayın. Münafıkların hallerini tarif eden ayetler, onların keyfini ka­çırmaktadır. Çünkü onun ilahi nurundarı ve açıklamasından rencide olmaktadır­

lar. Kur'an'ın bu açıklamalan onların şeytanlıklarını tarumar etmektedir. Yalan­larını alt üst edip tuzaklarını neticesiz bırakmaktadır. Münafıkların en çok kok­tuğu şey de zaten budur. Desise ve hileleri, mekr ve hud'aları meydana vurup neticesiz kalacak diye titrerler. "Münafıklar, kalplerinde olan şeyi haber veren bir surenirı nazil olmasından korkarlar. Sakınırlar. İstediğiniz kadar istihza edin Allah korktuğunuz şe>:i meydana çtkaracaktır."27

Şeytan kelimesinin şekil ve kökenirıde çeşitli anlamlar vardır. Buna göre "şatn" uzaklık anlamına gelmektedir. Bu durumda şeytarı ilahi rahmetten uzak­laştırılıp kovulduğu için şeytarı ismini almıştır. Bu sonuca maruz kalan insanlara da (şeytan) denilmiştir (Şeyatirıü'l ins ve'l cirın).28 Fakat o münafıklar iyi bilsirtler ki Allah da onlarla istihza eder vadi-i dalalette sürüklenmelerini temdit eder.

ipinden kopmuş gerged~ gibi azgınlıkta devam eder dururlar. İşte münafıklar

25 Bakara: 2/13 26 Bakara; 2/14 27 Tevbe; 9/64 28 Nas; 114/6

MEDENİYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 451

da nifakta devam etmekle, mürninlerle istihza ediyoruz demekle onlar kendi dalalet ve tuğyanlarını çağaltmış olurlar. Şimdi kim karda, kim zararda bir baka­lım: "Onlar öyle bir takım ahmak kimselerdir ki hidayet ve saadete karşılık ola­rak dalaleti (sapıklığı) ve şekaveti satın aldılar. Para vererek bütün mevcutlarıyla

çalışarak günah kazandılar. Fakat bu ticarette kazarıç ve hayır yoktur. Böyle yapmakla hidayete erişemezler."29

İşte münafı.klar, rahmet ve hi dayeti vererek karşılığında aldıklan küfür ve bunalımı satın almışlardır. Aslında farkında olmadarı bütün ümitlerirıi tüketmiş­lerdir. Zavallıların işi, hüsrarı üstüne hüsrarı, dalalet üstüne dalalettir. Yaptıklan kar ve kazançlarını başlarına çalsınlar! Giriştikleri bu ticarette hiçbir kar yapa­madılar. Gözlerinin önünde parlayarı ilahi gerçeği ve ayetleri görmediler. Kendi inat ve tercihleriyle sapıklığa ve büyük bir hüsrana düştüler. Artık hidayet onlar­dan çok uzaktır. Onların bu acıldı hali bakın neye benzer: Birisinin eline beş on para geçmiş o, umuru maişetini tanzim ve hayati önem arz eden ihtiyaçlarını teminine sarf etmek yerine gidip ec~arıeden zehir alıyor. Ve onu kendi eliyle içiyor. Zehir tesirirıi .göstermeye başlıyor. Mide ve bağırsaklarını da iflas ederek maddi ve manevi ölüınüne zemin hazırlıyor. Artık acı içinde köpüklenerek kay­nıyor. Belki birkaç dakika sonra hayatını da kaybedecektir.

Şimdi düşünelim. Bu kimse bu alışverişte bela ve nefsini ifnadarı başka ne kazandı? İşte münafı.kların }).ali, işte onların ticareti de böyledir. Hem ana serma­yeyi kaybettiler. Hem de kar yapamadılar. Çünkü akıl ve fıtratı selimleri sermaye idi. Onu hüsnü istimal ile hakkı bulmak ve hidayeti almak lazımdır. Onlar ise batıl ve dalaletle kaldılar. Fıtratı selime ve aklıselimleri de bozuldu. Hakkı ve hidayeti kabul etmeye müsait kabiliyetleri kalmamıştır. Hakkı idrak edecek, ke­male erdirecek sermayeleri tükenmiştir. Geleceğe yönelik kazançları da yoktur. Hidayete bedel dalaleti almaları işte böyle bir ticarettir. Hidayeti kaçırdıkları gibi onu kabul etmeye yetenekleri de kalmamıştır. Onların artık hidayetten nasipleri yoktur. Dalalette, tuğyarıda sürükleyip gideceklerdir. İnsanlıklarını heba etmiş­lerdir. Dünyaları da elem ve ıstırap içinde geçiyor. Alıretteki nasipleri ise, gizli

29 Bakara; 2/16

452 OSMANLl İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

kapalı her şeyin meydana çıkacağı hesap gününde bütün mahlUkat arasında rezil

ve rüsva olarak, yüzleri kapkara oldukları halde cehennem ateşine girmektir.

Dünya ve alıretleri hüsrana uğramıştır. İşte münafıkların sonu budur.

Bakın onlar neye benzerler hani bazı kafileler sahrada, korkulu çöllerde

ateş yakarlar. Tam ateşin etrafı aydınlanmaya başlar. Allah ateşin nurunu, ziya­

sını alarak onları karanlıkta bırakır. Hiçbir tarafı görmeyerek mahsur kalırlar. İşte münafıklar da böyledir. Çalışırlar, çabalarlar sonunda iflas ve hüsrana mah­

kılındurlar. Bunlar o kadar sersemdirler ki kulakları tıkanmış, hiç hakikati işit­

mezler, dilleri tutulmuş, hiç doğruyu söylemezler. Gözleri körleşmiş hiç hakkı

fark etmezler. Bunlardan belli bir nedamet umulmaz, geri dönmeleri beklene­

mez. Onlar böyle haşr olup gideceklerdir. Sonuçta zulmet-i küfr ve zulmet-i ni­

fak mahşerde hiçbir n ura kavuşarnayacaklardır.

Münafıklar için Bakara suresinde şöyle bir benzetme de yapılmıştır. Onlar

tıpkı o korkunç ve fırtınalı bir yağmur gecesinde yer ile gök birbirine karıştığı,

zifiri karanlık çöktüğü, gök gürültülerinin ortalığa dehşet verdiği, dünyayı sarstı­

ğı, şemsin parıltılarının alevler saçtığı, yıldırımların ateşler .yağdırdığı bir sırada

kopan sesin dehşetinden ve ölümden korkarak parmaklarıyla kulaklarını tıkayan

kimselere benzerler. Hiç kulağı tıkarnakla isabeti mukadder olan bu olağanüstü sesten kurtulmak mümkün müdür? ilm-i ilahi o küfür ve nifakla dolu kalpterin

gizlediklerini bilir. O'nun ilmi her şeyi muhittir. Hud'a ve hile ile azabından kur­

tulmak yoktur. 30

İşte münafıkların dünyadaki ıstırap ve azaplan, korkunç ve sıkıntılı halleri

budur. Korkulu hallerde yolsuz ve dehlsiz kalan sefihlerden farkları yoktur. Ne

yollarını aydınlatacak bir fenerleri ne de istikarnetlerini gösterecek bir rehberleri

vardır. Nereye başvursalar hep beyhudedir. İşte böyle yolsuz ve dehlsiz olarak

zifiri karanlık çöllerde görecek gözden, işitecek kulaktan, istimdat edecek dilden

mahrum olarak sonsuza dek sürünür dururlar. Onlar için bir kurtuluş ümidi

yoktur. Onlara ne bir fecrin, rengin ziyası rehber olur; ne de bir subhu atiyenin

30 Bakara; 2/19

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 453

tuluu! Onlar fırtınalı, karanlık, dehşetli, korkunç bir şeb'i yeldaya ebediyen mah­kıim olurlar.

Onların rehberi, feneri sadece gökyüzünde parlayan şimşek ve yıldırım­lardır. Şemsin panltılarının gözlerini almasından korkarak müthiş bir azap için­de yol almaya çalışırlar. Şimşekler çaktıkça bir adım atarlar. Sonra yine üzerleri­ne karanlık çökünce perişan bir halde sendeleyip dururlar. Eğer Allah dileseydi onların manevi körlüklerini zahiren de .verirdi. Gök gürültüleriyle kulaklarını sağırlaştırır. Şemsin parıltılarıyla gözlerini kör ederlerdi. Allah her şeye kadir­dir.31

Müfessir Kadı Beydavi, bu ayetleri açıklarken iki benzetmeye dikkat çek­miştir. Birincisi münafıkların hali, bir insanın gece karanlıkta yattıktan sonra, ışıkları sönen, yıldırımların etrafı yaladığı gök gürültülerinin her yeri sarstığı karanlık ve korkunç bir gece yağmuruna tutulan kimsenin zor ve çaresiz haline benzetilmiştir. ikincide ise münafı.klar, yıldırımlı ve karanlık bir gecede, yağan şiddetli yağmurun seline kapılan kimsenin durumuna benzetilmiştir. Yağmur haddi zatında faydalı olmakla beraber aşırı yağınca zararlı olur. Felaket getirir. İşte yaptıkları nifak yağmuruna tutulan münafıklar, ölümden korkarak yıldırım isabet etmesin diye parmaklarıyla kulaklarını tıkayacaklardır. Oysaki el ile kulak tıkamak Allah'ın takdirirıden hiçbir şeyi geri çeviref!leZ. İçine düştükleri tehlike­den kurtulamazlar. Şimşek .çakarak ortalık aydınlanınca hemen bunu fırsat bile­rek korka korka birkaç adım atarlar. Parıltısı kesilince tekrar hareketsiz durup

beklerneye başlalar. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'in birçok yerlerinde münafıkların hallerini zik­

retmiştir ki, mürninler onları tanısınlar ve şerlerinden sakınsınlar. Münafıklarla ilgili bütün ayetleri açıklamaya yerimiz müsait değildir. Ancak başlıca evsaf ve alametlerini şu ayeti kerimelere ircaı mümkün gibi görünmektedir. Münafıklan tanırnak için bunlar temel çerçevelerdir.

ı. Münafıklar namaz kılacaklan vakit üşenerek kalkarlar. Namazı istemeye istemeye kılarlar. Arada kısılıp Müslümanlada beraber namaz kılmak mecburi-

31 Bakara; 2/20

454 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

yetinde kalırlarsa riya ve gösteriş için kılarlar. Allah'ı gereği gibi anmazlar.32 On­lar ne onlardan ne bunlardandırlar. İkisinin ortasında ikiyü.zlü mütereddit bir zürnredirler. Bu ayeti kerimenin işaret ettiği gibi münafıklar için güzel işlerin (a'mal-ı salihanın) kıymeti yoktur. İşierken mürailik yaparlar. Ahval ve hareket­lerinde dönektirler. İkiyüzlüdürler.

2. Sen onları gördüğün vakit cisimleri senin taaccübünü mucip olur. Yakı­şıklı ve güzeldirler. Sözlerini dinlersen tatlı sözlüdürler. Dış görüntüleri hoştur. Lakin hakikatte onlar, duvara dayanmış odun gibidirler. Çünkü ilim nazar ve tefekkürleri yoktur. Görünüşleri güzel fakat içieri kof ve boştur. Her söz ve say­lıayı kendilerinin aleyhine sanırlar. Korkak ve ürkektirler. Çünkü haindirler (el­Hainu, haifun). Payalarının meydana çıkmasından, bayandıkları nifak boyasının dökülerek işin meydana çıkmasından korkarlar. Onlar düşmandırlar. Onlardan sakın. Allah onlara lanet etsin. Haktan nasıl yüz çevirirler.33 Görüldüğü üzere münafıkların ortak paydaları korkak ve ödlek olmalarıdır. Eğer bir melce veya sığınacak yer bulsalar koşarak oralara giderlerdi. 34 Kendilerinde bir kanaat, bir fikir, bir gaye, bir mefkure yoktur. Kafalarırun içtihaclma değil, midelerinin işti­hasına tabidirler. Onlar için her şey paradır. Onun için uğraşırlar. Onu elden kaçırmaktan korkarlar. Mahiyetlerinin anlaşılmasından ürkerler. Ödleri kopar. Cesareti medeniyetleri yok~r. Fikir ve kanaat mücahidi değildirler.

Dışardan görüntüleri hoş, dünyanın en güzel, en yakışıklı, en fasih, en nu­tuk sahibi kimseleri sayılırlar. İşte münafıkların sermayeleri budur. Ne şayarıı taaccüptür ki, bugünün münafıkları da böyle. Siyasi münafıklık yapan casus ve ispiyonlar da böyledir. İspiyonluğu sanat ittihaz ediruniş milyonlar la kadın ve kız var. Münafıklık ve ispiyonluk yapanlardan karı ve kızlarını peşkeş çekenler var. Manzara-i hariciyelerinin güzelliğine, tenasübü endamına bir bakınız. Bir de kalbilerinde taşıdıklarına, ahlaken ne kadar düşkün olduklarına bakınız. Buna

32 Nisa; 4/142-143 33 Münafikun; 83/4 34 Tevbe; 9/57

MEDENİYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 455

şaşmamak elbette elden gelmez. O hüsn ile bu kubuh nasıl imtizaç ediyor. Bir şair onlar için şöyle diyor:

Ben güzellerde güzel ruh aranın Ruhu düşkünleri çirkin sayarım

3. "Münafi.klar kendilerini şikak ve nifakdan çok teberii ederler. Sahibini şaşırtmak isteyen hırsız gibidirler. Kendilerinden kendileri bile şüpheli oldukla­rından daima sadakatten ve samirniyetten dem vururlar. Sözlerini yemin ile tekid ederler. Yemin yemin üstüne gider .. Bu da onların bir alameti hiyanetidir.35

4. Müna.fıklar için amal-ı salihanın kıymeti ancak dünya malından dünya zinetinden kendilerine getireceği fayda ve menfaata bağlıdır. Amal-i salihayı dünyayı kazanınağa vasıta yaparlar. Birazcık dünyalık kopardılar mı hemen kı­zarlar. Atıp tutmaya başlarlar. Halka arkalarından gitsin, sözlerini tutsun diye dindar görünürler. İmamlıktan veya muallimlikten dem vurarak hararetli muha­fazakardırlar. Lakin vazifesinden olunca sarık ve fesini siper yapar. Onun için

her şey ahlak olur. Zira dinleri para, mabutlan altındır. 5. Hz. Musa (a.s.)'ın kavminden olan münafıklar da kendilerine bir iyilik

gelir, hayır isabet ederse oh bu bizim içindir, bizden ötürüdür, biz sebep olduk derlerdi. Ne kadar iyilik varsa kendilerinden bilirlerdi; biz yaptık, biz ettik der­lerdi. Şayet bir seyyie ve fenalık gelirse hemen Musa ve onunla beraber olanlara atıf ederlerdi. Kababati onlara yüklemek daha uygundu. Onların yüzünden bu belaya düştük derler. İşte münafıklar böyledir. Kababati daima başkalarına atfe­derler, onlar yaptı, onlar getirdi bu belaları demek daha uygundur.

6. "Münafıklara beyninizde olan hilaf ve nizaı geliniz Allah'ın inzal ettiği kitap ile ve Rasulünün huzurunda hall ve fas! edelim" denildiğinde, sen onların

hakikaten senden kaçtıklarını görürüsün.36 Çürıkü onlar Allah'ın ve Rasulünün hükmüne yanaşamazlar. Ayet ve hadisten hoşlanmazlar. Haksızdırlar. Allah ve Rasulü ise, doğru hükıneder. Haksızlıkların meydana çıkmasından korkarlar.

35 Tevbe; 9/56 36 Nisa; 3/61

456 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Din ve Kulan modası geçmiş şeylerdir. Ayet ve hadisten "euzu" işitmiş şeytan gibi kaçarlar.

7. "Erkek ve kadın müna4ldar birbirinin eşidirler. Nifak arkadaşıdırlar. Münker ile emrederler ve ma'rufdan nehy ederler. Hayırdan el çekerler. Onlar Allah'ı unuttular. Ve Allah'ta onları unuttu. Münafıklar hakikaten fasıktırlar."37

Münafıklar mayaları bozuk insanlardır. Birbirlerine daima fenalık öğretirler ve başkalarını da fenalığa kızıştırıp iyilikten nehiy ederler. Melanet ve şeytanetlerini yaymak için binlerce vasıtaları vardır. Gayeleri alemi fenalığa sokmaktır, kendi­lerine arkadaş bulmaktır. Sa' di merhum Gülistan'ında diyor ki: "Bir melek, fara­za şeytan ile otursa, ondan vahşet ve hıyanetten başka bir şey öğrenemez. Çünkü fena kimselerden iyilik öğrenilmez ve beklenilmez. Fenalada oturan, iyilik yüzü görmez."

Şu hadis-i şerifler de Münafıkların alarnet ve mahiyetierini göstermekte-dir:

ı. Münafıkın alameti üçtür. Her ne kadar oruç tutsa, namaz kılsa ve ken­disinin Müslüman olduğunu iddia etse de o yine münafıktır. Bu alametler; söy­lediği vakit yalan söyler, "vaad ederse sözünden döner, vefası yoktur, bir şey emanet edildiği vakit hıyanet eder."38

2. "Dört huy vardır ki, onlar her kimde bulunursa, o kimse onu terk edin­eeye kadar kendisinden nifaktan bir haslet var demektir. Onlar da, konuştuğu zaman yalan söyler. Bir şey emanet edildiği vakit hıyanet eder. Ahde vefa gös­termez (verdiği sözünden döner). Mücadele ve tartışmada hakkı tecavüz eder. Söver, sayar."39

3. "Münafık iki koyun sürüsü arasında gezen, bağıran uyuz keçiye benzer. Bir oraya bir buraya gider. Döner durur."40 Şimdi gözlerimizdeki gözlükleri çıka­

np aleme camlar arkasından tarafsız bakacak olursak şunları görürüz: Şu nurlu

37 Tevbe; 9/67 38 Buhari; Sahih, İman, 24, Müslim; Sahih, İman, 107-108 39 Müslim; Sahih İman, 109-110 40 Müslim; Sahih, Sıfatü'l Münafikin; 17; Müsned; II. 88

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 457

medeniyet denilen 20. asruruzda maddi alanda olağanüstü iledememize rağmen nifak ve şikak her zamankinden daha çok olmuştur. Cenab-ı Hakk'ın ter temiz yarattığı bu koca dünya, bütün sekenesiyle, okyanuslardan daha derin ve daha geniş olan ri ya denizine dalrnıştır. Maddi menfaat düşkünlüğü, haset, hırs, kin ve şahsi çıkar her şeyin fevkinde tutulmaktadır. Bunlar adeta yirminci asır insanla­nnın etiketi olmuştur. Samimiyet, hüsnü niyet, muhabbet, fedakarlık nerede ise unutulmuştur. Hayvanlar gibi sorumsuz bir hayat yaşamaktan ve şehevi zevkler­den başka bir şey düşünülmemektedir. Üstelik bunların temini için her vasıta meşru görülmektedir.

Milletierin varlığının temeli ve bekası sayılan güzel ahlak ile diğer dini de­ğerler birer birer silinip gitmektedir. Yerine maddi hırs ve değerler yerleşmekte­dir. Herkes sadece kendi canını ve nefsini düşünmektedir. Can benim canım, çıksın senin canın. Bu ise her şeyde nefret ve nifakı doğurmaktadır. Y a1nız maddi hayatı düşünen ve ahiret sorumluluğunu taşımayan materyalist düşüneeli insan­lar tehlikeli yolda böyle devam ederlerse, gelecekleri çok vahim ve acı olacaktır.

Şunu herkes kabul etmeli ve kafasının içine yerleştirmelidir ki, beşeriyetın saadet ve refahı, cemiyetin ahenk ve intizamı, fertlerin muhabbet, hüsn-ü niyet, uhuvvet ve samirniyetine bağlıdır. Beşeriyetin devam ve bekası için beden ve aklın sıhhati kadar güzel ahlak da elzemdir. Nitekim Allah'ın gönderdiği pey­gamberlerin en büyük hizmeti de bu noktadan itibaren başlamaktadır. Hz. İsa (a.s.)'ın Allah'tan getirdiği uhuvvet esaslan yani Hıristiyanlığın insanlığı sevme prensibini bir düşünelim. Ayrıca "ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için ba's olundum"41 huyuran Hz. Muhammed (s.a.s)'ın kurduğu uhuvvet-i diniyeye bir bakalım. Esasen bütün peygamberlerin gönderilmesindeki ortak amaç, ruhları samirniyet çağlayanlarında yıkamak, muhabbet şelalesinde temizlemek, saf ve riyasız, gösterişsiz, ter temiz samimi bir hayat, yüksek bir refah ve saadeti koru­maktır.

41 Muvatta; Husnu'l huluk: 8

458 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Dinde uhuvvet, samimiyet, muhabbet ve hüsn-ü niyet esastır. Riya büyük bir haramdır. Nifak ise küfürden daha kötü bir haslettir. Hayvanlık mertebesin­den daha aşağıdadır. Başka bir if~de ile .. esfel-i safiline"42 düşmüştür. Din, insan­ları muhabbetin safiyetlerine, samimiyeti de riyasız şahilcalarma yükseltıneye çalışıyor. Daha da önemlisi din riya, nifak, haset ve saire gibi ahengi uhuvveti, nizarnı ictmaiyyeyi, hu.zuru beşeriyeti ve saadeti insaniyyeyi ihlal edecek, ne var­sa hepsini ortadan kaldırmaktadır. Öyle saf ve nezih, öyle masum, afif bir muhiti ictimai, yaratıyor ki, beşeriyeti mes'ud etmek refaha ulaştırmak için ictimai pren­sipler üzerinde didinen büyük kafalı filozoflar ve sosyologlar, dinin bu ulvi desatiri ve ilahi ahicanuru keşke bir duysalar ve anlayabilseler. İşte o zaman kendi

düsturlarını kendileri karaiayıp hemen dinin emirlerini neşr ve tamime koşarlar. Ve ancak o zaman ictimai saadet, umumi refah doğar. Beşeriyet kurtulur. Aksi takdirde neticenin ne olacağını daha şimdiden kestirip atmak hiç de zor değildir.

Çünkü cisimler, kadiri mutlakın kurduğu cazibe-i umumiye kanununun tahtı tesirinde, kalarak manzume-i şemsler ve top top kümeler meydana getir­mişler. Merkezleri, seyyareleri, peykleri, var. Her birisi yed-i kudretin çizdiği medar ve muharrikinde öyle muntazam, deveran ve cereyan ediyor ki bunlardan birisinin, bilmem kaç sene sonra zirveye geleceğini ne kadar yol alacağını ilmin şaşmaz, düsturları, daha bugünden kestirip atıyor. Husuf ve küsufu vukuundan önce haber veriyor. Başırnızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda zahiren gayri muntazam serpilmiş, karmakarışık dağılmış, gibi görünen yıldızlar arasında hakikatta öyle bir nizarn ve intizam, var ki bunlardan birisinin muharrikinden cüzi inhirafı, medarından azıcık yanlış olması here ü mercü alemi mucip olur, kıyamet kopar. İşte insanlar da, tıpkı böyledir. Genab-ı Hakkın vaz' ettiği şeraiyi ve edyanı alıkamma tabi olarak manzume-i ümmetler teşkil etmiştir.

O ahkam ve evamire tabi olmak lazımdır. Salalı ancak buradadır. Felah ancak bu suretledir. Nasıl ki bir yıldız cazibe-i umurniye kanununa tabi olmaz da ser azad (başıboş, serbest) olarak cevvi fezada dolaşmağa başlar ve bunu hürriyet sanırsa neticede bir seyyareye çarpar parçalanır. Bazen büyük tahvilatı mucip

•2 Tin; 95/5

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 459

olur.· Kıyamet belki bu yüzden kopacak denir. İnsanın da kendisini dini kaydin­

dan boşandırarak, hürriyeti tammeye malik sanarak hiçbir şeyi tanımaması par­çalanması demektir. Mürrafikların bir yüzünde ika ettikleri fesatler, fitneler de

işte bu suretledir. Dine arka çevirmek, onun ahka.mına tabi olmamak fesadı elle­

mi mucip olur. Tıpkı medarında (yörüngesinde) şaşarak başka bir seyyareye

çarpan yıldızlar here ü mercı a.J.emi mudp olduğu gibi. Şunu da arz edeyim ki; yıldızlar z~iren ilk nazarda gayri muntazam ser­

pilmiş ve saçılınış gibi görünür. Aralarındaki olağanüstü nizarn ve intizamı bize

ilmi felek ve heyeti erbabı haber veriyor. Üstünden bakışla biz o nizarnı görmü­

yoruz. İşte din de ayniyle buna benzer. Dinin alıkarn ve evamiri, arasındaki ni­

zam ve insicam, tekilif-i ilahiyedeki, hüküm ve mesalih de her göz tarafından

görülemez. Onları erbabı anlar, bilir ve haber verir. Bize düşen onlan dinlemek ve o hükümlerine tabi olmaktır. Bu hususta inat etmek ahmaklık ve deliliktir.

Nasıl ki yeryüzüne seksen kat binalar oturtan demir devri olan Eyfel kulesini

kuran mühendisi, seyyeratın deveranı, cereyanı hususunda heyeti şinası (bilir

kişi heyeti) dinlemeye mecbursa, dinin dalından çakmayan imanın ülfetini bil­

meyen asri beyler de, din hususunda din ulemasını ve hoca efendileri dinlemek

mecburiyetindedirler. Yarım yamalak malumatı hafiyeleriyle din ve Kur'an işle­

rine karışmak, onları bir kalemde inkar edivermek çok ayıp ve büyük bir hama­

kattır. Hem zaman ihtisas.devri derler. Hem de böyle büyük hataları işlerler.

Nasıl ki mühendis ve tıp alanlarında (bilir kişi heyeti) dinleniyorsa ve hepsi ihti­

sas dahilinde söz sahibi ise, din ve Kur'an işlerinde de sözü hocalara vermek bir

hak ve bir vazifedir. Bu nur ve medeniyet asrında beşeriyet nifak okyanuslarına dalmış demiş­

tik, evet öyledir. Kişinin dini hayat ve maişetinde nifak var. Esatir ve tarih kitap­

larında bazı başıboş insanların, kimliğini temsil etmek, yemek, iÇmek, yürümek

hususundaki acib ve garip hikayelerini dinlemişsinizdir. Bugürı dünya yüzünde

dolaşanlara, gözünüzün önünde duranlara, bir b~anız ya! Her şeyde ri ya, nifak,

gösteriş ve şarlatanlık yok mu? Bütün masnuat, bütün malumat, me'külat,

mülebesat, vesairede riya yok mudur? Sonra selam, kelam, dostluk, düşmanlık,

460 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

pazarlık, alış veriş ve muamelatın her nevinde hatta ağlayıp gülmekte bile riya ve

nifak sıntmıyor mu? Riya bir vücutsa nifak da ruhudur.

Nerede riya ve gösteriş VCl!Sa orada nifak vardır. Nifak bütün rezail ve

habaisin, mefasidin zuhur ve şüyuuna vasıtadır. Cemiyeti derinden kemiren bir

mikroptur. Zavallı ve gafil insan, Ilifak ile kendi huzur ve rahatını, refah ve saa­

detini berbat etmektedir. Misal mi vereyim? İşte aileye kadar giren nifak buna

örnektir. Nifak aile hayatını berbat etti. Sosyete hayat ve modern hayat aileleri

öyle bir sarstı ve bozdu ki; zevc ile zevce sözde bu iki hayat arkadaşı arasında din,

şeref, gayret, kıskançlık hisleri malum değildir. Erkek refikasma çürük pamuk

ipliği ile bağlı olduğu halde öyle münafı.klık yaparlarkişaşar kalırsın. Onu sevdi­

ğini, ona taptığını ve hatta saçının bir teli veya manikürlü tırnaklarının ucundan

birini bile, Havva ananın bütün kıziarına değiştirmeyeceğini anlatmak ve buna

karısını kandırmak için nasıl riyakarlık gösterir. Lakin zahiren böyle görünen

herifin kalbinde bin bir kadına karşı bin bir meyil kök salmış. Gizli ve tenha yer­

lerde her pis suya dalıyor. Hiçbir şeyden perbiz yok. Biraz da kadına bak. O eski

kadın nerede? Ana olduğunu unutmuş, (vazife-i beytiyye ve terbiye-i etfaliyye)

hisleri çoktan korumuş. Zevcine karşı o da bir münafık kesilmiş ki göğsüne,

(ümmü'l münafikat) yazılmış bir levha asılmasına sezadır.

Düz ve uygun kuşanmak, boyarup süslenmek, yiyip ve içmek gibi şeyleri

bolca tedarik için suret-i haktan görünerek zevcine neler yapmaz. Fakat yalnız ve

tenha kalınca, vücudu, nefsi, kalbi, bütün cemali vechi başkasınındır. Kocasının

telezzüz ve istifade ettiği yemişleri başkasına da bol bol ilisan eder! İşte ailede

nifak, İşte dinden sıyrılarak kurulan aile. Şimdi böyle bir ailede huzur, saadet

aranır mı? Bugünün edebiyatı, mizahı, karikatürü, ailenin bu kılığını teşhir et­

mektedir. Bunu görmeyen yok.

Siyasette, sanatta, muharrirlikte, gazetecilikte, kitapçılıkta, hitabette,

cemiyyetlerde, mahfellerde, tiyatro ve eğlencelerde, dostlar ve arkadaşlar, şerik­

ler, esnaflar, meslektaşlar, llimler cahiller, medeni ve vahşi herkes arasında pek

dehşetli, çok korkunç bir Ilifak hüküm sürmektedir. Bilmem maddiyat sahasırı­

daki muhayyeru'l ukul takaddüm ve terakkisine rağmen bu yirminci asır insan-

MEDENiYET GAZETESi VE BİR MAKALE: NİFAK VE MÜNAFIKLAR 461

lan .ı;:ıasıl acib bir vasıta ile bu kadar hipnoz etti de asabı bu derece uyuştu, azası,

mafsalları bu kadar sertleşti, kaskatı oldu, hareketten durdu? Münafık bukalemun gibidir, her renge girer, melunluk yapmak için çeşit

boyalarla boyanır. iğfal etmek istediği meslek erbabını öyle bir kurnazlıkla oyalar

ki şeytanı gölgede bırakır. iğfal kapılarını öyle bir maharetle dener ki, sihir ve

efsunuyla derhal açılır. Sokulmadığı yer, delaşmadığı köşe, dolandırmadığı kişi

kalmaz. Bir münafık için bir şahsı, bir ail~yi, bir cemiyeti, bir milleti mahvetmek,

ocak ve hanüman söndürmek işten bile değildir. Yüzüne güler, kuyunu kazar.

Münafıklar en seeiyesiz kimselerdir. İki günleri birbirine asla uymaz. Dün met­

hettiklerirıi, bugün zem ederler. Dün iman topu dediklerirıi bugün kötülemeye

çalışırlar. Din, vatan, millet diye (şimdi bizim asrl münafıklar dirıi hazfecierek

sadece vatan ve millet kelirnelerirıi gevelerler) mukaddesatı selaseye (üç kutsal değer) taptıklarını söylerler. Lüzumu halinde mukaddesatı selase uğruna tırnak­

larını bile milli varlığı, milli şerefi, dinde mukaddesatı, pis bir yaraya değişmek­

ten asla çekinmezler. Onlar için her şey bir parmak baldan dundur (değersizdir).

Münafık, şeretle kazanahileceği ve müstağni olduğu şeyleri elde etmek için her alçaklığa tenezzül eder. Çünkü mayası bozuktur. Göğsündeki melanet hasta­

lığının sevkiyle maharetinden bile bahseder, övünür. Liderlerine yaptığı işlerde

yalancı olduğunu iftiharla söyler. Münafık hem hayırsız hem yağmacı hem do­

landırıcı hem yalancı hem .casus hem müfteri hem hilekar hem ri yakar ve hem

katildir, şarlatandır; o bir melanet ve rezail deposud ur.

Münafık hakikaten korkunç bir fesad tohumudur. Ne yazık ki bu fesat to­

humu, fitne mikrobu, arzın her metre murabbaına ekilmiş, hain sörflerini her

yere atmıştır. Ceza kanunlarında, nifak hakkında bir madde-i mahsusa olmadı­

ğından münafık cesaretleniyor, seviniyor. Fakat ey münafık! Dur biraz! Nifakın

cezası Allah'ın, meleklerin ve bütün malılUkatın lanetine uğramaktır. Kıyamette Allah'ın ve insanların huzurunda kara yüzlü olarak cehennem ateşine atılmaktır.

"Allah erkek ve kadın münafıklara ve küffara, orada ebedi kalmak üzere, cehen-

462 OSMANLI İLİM, DUŞ ÜN CE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

nemi va' d etti. O onlara yeter. Allah onlara lanet eyledi. Onlara daimi bir azap

vardır."43

Ey Müslüman! Nifak hakkında yazılanları dikkatle oku ve kendini bir yok­

la, hesaba çek. Kendinde bunlardan bir tane veya yarım huy varsa, hatta zerre

miktarı bir nifak alameti bulunursa hemen onu kopar ve at, nifaktan kaç. Cemi­

yeti beşeriye arasında muzır bir fesat tohumu olmaktan kurtul. Unutma, Müs­

lümanlar'ın başına bütün felaketler nifak yüzünden gelmiştir. Müslümanlan

bugünkü ağianacak hale nifak soktu. Kendimizden nifakı kesip atmalıyız. Müna­

fikları da tanımalı ve onlardan kaçmalıyız. Nifakın sonu helak ve hüsrandır. Münafığın bugünkü bol yaşayışı, mutan­

tan hayatı seni şaşırtmasın. Nifak suretiyle maişetini bol bol tedarik etmesi seni

aldatmasın! Çok münafıklar vardır ki, bir saat evvel çeşitli roller oynarken, şimdi

eli ayağı kırılmış, dili bağlı nedamet yaşları dökmektedir. Nice münafıklar, vardır

ki, bir gün gülmüş fakat o gülüşün vebalini seneler senesi ağlayarak çekmiştir.

Ahirette ise, onları en şiddetli azap beklemektedir.

Kaynakça Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi, KUBA, İstanbul.

Muhammed b. "!smail Buhari, el- Cami'u's-Sahih, Dam İhyaü't-Turasü'Arabl,

Beyrut 1955.

1955.

Celalüdd.in Abdurrahman es-Süyüti, Muvatta, Darü'I Kütübü'l İlm.iyye, Beyrut,

ez- Zemahşeri, Mahmud b. Ömer, el-Keşşaf, Matabatü' İstikame, Kahire 19S3.

İbrahim Hatipoğlu, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Medeniyet Gaze-

tesi Maddesi Osman Kılıç, Kader Kurbanı, BİSA V, Ankara 2012.

Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali, Hazırlayan: HEYET, Mekke, 2003.

Medeniyet Gazetesi, Hlibe, 1933.

Muhammed Fuad Abdü'l Baki, el-Mu'cemü'l müfehr'es, Çağrı Yayınları, İstanbul.

Müslim, Ebi'l Hüseyin Müslim b. el-Haccac, el-Camiu's-Sahih, Darü'l Kütübü'l

İl.miyye, Beyrut 1955 .

.u Tevbe; 9/68