Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
r
• sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 2/2000
tasa.vvuf
A A 1\ • • A
ABDULLAH ENSARI EL-HEREVI'NIN TASA VVUFI
FÜTÜVVET Ris.ALESi: "KİTABU'L-FÜTÜVVET"
Sezai Küçük*
Fütüvvet, Arapça bir kelime olup "feci" kökündendir. Sözlükte "genç, yiğit,
cömert"!, anlamlarına gelen feci'nın çağulu :fitye ve :fityan'dır2. Feci'dan türerilen
bir sıfat olan "Fütüvvet" ise; "gençlik, yiğitlik, cömertlik ve güzel ahlak sahibi ol
mak"3, "Feda.k.arlık, adamlık, insanlık, kahramanlık, yüreklilik"\ "hürriyet ve başka
larınaikram ,5 gibi anlamlan içerir6. Mutasavvıfların ıstılalıında ise; kişinin dünya ve
ab,irete mü teailik her işte başkasını kendi nefSine tercih etmesi(İsar )dir7 •
İlk olarak eski Arap toplumunda kııllanılmaya başlandığı bilinen Feci kavra- .
mının, ne zaman ortaya çıktığı hususunqa kesin bir kanaate varılaınaınakla birlikte, bu kavram üzerinde çalışma yapan hemen bütün araştırmacılar, kavramın ortaya çıkışından itibaren bazı merhaleler geçirdiğini ve zaman içerisinde içerik değiştirdiği
ni kabul ederler8 .
Fütüvvet kavramının tarih içindeki serüvenini, geçirdiği merhaleleri anlamak ve takib edebilmekiçin Cahiliyye devriArap toplumunda oluşan "kahraman, cömert
ve cesur" feci ti.pinden9, İsıarn'la beraber "cihad meydanlarında cesaretli, başkasını
* Sakarya Üniversitesi. İla.h.iyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dah Araştuma Görevlisi
137
her zaman nemine tercih eden, cömert, vefilı ve doğru" 10 sıfatiarını üzerinde taşıyan fecl örneklerine ve daha sonraki dönemlerde kurumJaşmış bir fiitüvvet teşkilatma, bu teşkilatm sılillikle ka}'l13:Şarak rnsavvufl bir nitelik kazanmasına, bu noktadan sonra da esnaf kesimiyle birleşerek mesleki bir mahiyet alan Abilik kurumuna dönüşmesine kadar uzanan süreci, bir devamhlık olarak görmek ve birinden ötekine geçişin nasıl
meydana geldiğini iyi bilmek gerekmektedir n.
Bu güne kadar Fütüvvet kavramı üZerinde çalışma yapan araştırmacılar bu kavramın tarih içerisinde geçirdiği süreci genellikle şu merhalelerle takdim ederler:
1- isıarn Öncesi Dönem ( Cahiliyye Dönemi)
2- İsıarn'ın İlk Asırları.
3- Tasavvufl Fütüvvet Dönemi. ~
4- Abbasi HalifesiNasır Lidinillah (1180-1225) Dönemi.
5- Abilik Fütüvveti veya Abilik Dönemi12.
Bu tarihi sürecin belirlenmesinde bazen birbirinden oldukça f.ırklı yollar takip edilmiş, değişik faraziyeler ileri sürülmüştür. En eskiden günümüze gelinceye kadar
fiitüvvet konusu üzerinde çalışan bütÜn araştırmacılar13 , bu kurumun tarihçesine es
ki Arap toplumunda var olan, clhili:Y,Ye hikaye ve şiirlerine de yansıyan14 ve Kur'an-ı
Kerim'de iştil.dkı.yla birlikte dokuz yerde geçen "fecl" kavramından başlamışlardır15 .
isıarn öncesi Arap toplumunda; şeclat, kahramanlık, iffet, cömertlik ve diğer-. lclmlık şeklindeki fuzilet telakkilerinin bir ifadesi olan fecl, isıarn'ın gelişiyle birlikte yeniden şekiilenerek ortaya çıktığı gibi, bir grubu veya kurumu değil münferit bir ki
şiliği yansıtıyordu16. Cahiliyye Arapları bu .kııllanımlar içerisinden cömert ve kahraman sıfutını beğenmiş ve daha çok bu iki sıfatı taşıyan kimselere fecilafLım kullan
mışlardır17. Eski Arap toplumunda aşırı cömert, kendini her zaman kabilesi uğruna
feda etmeye hazır, cesur ve kahraman vasıflarını üzerinde taşıyan bu tipierin oluşumunda da özellikle coğrafi ve sosyo-kültürel ortamın büyük etkisi olduğu kabul edilmiştirıs.
Fecl/Fütüvvet kelimesinin geçirmiş olduğu merhaleler dikkatle incelendiğinde görülür ki, iSlam'ın gelmesiyle birlikte Arap toplumunda fecl/fiitüvvet, hicrl birinci asırda eski ifadesi olan "şeclat, cömertlik, yardım severlik" gibi anlamların ya-
138
nında "sıdk., vefa, haya" gibi üstün abilld vasıfları kendinde toplayan kimseler için de bir sıfat olarak kullanılmaya başlanmışorl9.
isıarn'ın ilk yıllarında Hz. Ali'nin üzerine toplamış olduğu ahlal.d vasıflarla bize aktarılan fet1 anlayışı, Bıneviler dönemine kadar İslfuni bir kisve içerisinde, eski Arap toplumundan aldığı yüksek ahlaıd özelliklerini sürdürmüş, Abbasiler dönemin
de ise çeşitli şekillerde teşkilatlara dönüşerek varlığını devam ettirmiştir20•
Hicd ikinci asrın başlarından itibaren fet1 kavramının kullanımında bir çok değişikliklerin ortaya çıknğı görülmektedir. Fe cl. yüksek aWal.d özellikleri taşıyan kimselere sıfat olmakla beraber, Kılfe, Musul, Rey, Hıms gibi şehirlerde daha çok içki kullanan, m llsiki eşliğinde eğlenen ve aralarında belirli bir nizarn olan ve "fityan" f diye isimlendirilen gruplara da ad olarak verilmiştif21.
Bu dönemde ortaya çıkan fityan teşkilan, eski Arap fetisının özelliklerini taşımamakla beraber, aynı isimden faydalanan, özellikle erkeklerin kafa dengi olan kimselerle bir araya gelme isteklerinden doğan, kendi aralarında oluşrurdukları bir nizarn çerçevesinde hareket eden, giydikleri özel kıyafederle tanınan kimselerden oluşmakta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu içkinin yerini fiitüvvet içkisi denilen "tuzlu su" almışor22.
Bıneviler döneminin ortalarına doğru yaygınlık kazanmaya başlayan bu tür bir fiitüvvet telakklsinin, bu devirden itibaren genişleyen topraklar, temasa geçilen yeni kültürler ve bütün bunlara paralel olarak gelişen siyasi ve içtimai gelişmelerin toplum
üzerinde meydana getirdiği buhranlarla yakın ilgisi olduğu kabul edilmişse de23 aslında bu fiitüvvet telakklsinin oluşumunda ilk defa Ahmed Emin Bek tarafindan seslendirilen ve Clliiliyye dönemi Arap toplumunda zengin ve cimri kişilerin mallarından alıp aralarında eşit paylaşan, içki, kadın ve eğlence düşkünü fakir gençlerin oluşrurduğu "Sa'leke veya Sa'aük" diye isimlendirilen bir teşküann tesiri kuvvede muh
teı:tıeldir24. Nitekim yapılan araştırmalar göstermektedir ki, isıarn öncesi Arap toplumunda ve İsıarn'ın ilk yıllarındaki fet1 ile bu dönem fityfuı grupları arasında bir anlam bağlannsından başka münasebet bulunmamaktadır. Eski Araplarda ahlaki değer hükmü olan ve İslfun'ın ilk yıllarında da yeni güzel sıfadar ilave edilerek bu vasfinı devam ettiren fet1 bütün cemiyete şamil iken, Bınevi döneminde ortaya çıkan fityan gruplarının gayeleri sadece bir araya gelip zevk ve se.tanın mümkün olan her çeşidiy-
139
le eğleÜmek olması ve genç ve bekar erkeklerden teşekkül etmesi sebebiyle zamanla
bu anlamını kaybedip basit bir seviyeye düşürülmüştür25 .
Hicri üçüncü asırda yaygıoJık kazanan bu :fityan grupları zaman zaman top
lum için tehlikeli durum arz etmeye başlamış, halk arasında "ayyar"26, "rind"27, "şa
tır"28 ismiyle anılan gruplara dönüşmüşlerdir. 29 Bu grupların Selçuklular zamanıoda
da gerek Anadolu'da gerekse diğer İslam beldelerinde varlıklarıoı devam ettirdikleri
biliomektedir30.
Yine aynı dönemler içerisinde bir başka feci grubu31 kendisini göstermekte
dir ki, daha sonra bunlar Tasavvufl Fütüvvet anlayışının temsilcileri olarak anılacak
lardır. Bu grubun en belirgin vas:fi., Franz Taeschner'ın uadesiyle "önceki :fityan gru
bu ne kadar dinden uzaksa, aksine bu grubun o kadar dine yakın" olmalarıdır32 . Bu
sebeple, bu dönem fiitüvvet tela.kkllerini; 1- Sivil fiitüvvet 2-Diol veya Tasavvufl Fü
tüvvet diye iki şekilde uadelendirenler de olmuştur33.
Fütüvvetle ilgili en geniş çalışmayı yapan araştırmacılardan biri olan Ömer ed
Dest:ıld de, bu dönemde mevcut olan fiitüvvet teşkilatlarıoı ayrıntılı bir şekilde sınıf
landırilllŞtır. Desılki'ye göre bu dönemde (h. m.-N. Asır) İsıarn beldelerinde dört
çeşit fiitüvvet tela.kklsi mevcuttur:
l. Fütüvveti, Kuşeyrl'nin sözünde olduğu gibi "Kişinin kendisini mütemadi
yen başkalarının işine adaması" veya Fudayl'ın sözünde olduğu gibi "Din kardeşinin
kusurlarıoı a:ffetmek" veya diğer mutasavvıfların sözlerinde olduğu gibi "Nimeti iz
har edip, mihneti gizlemek" şeklinde anlayan ve bu çerçevede oluşan Tasavvufl Fü
tüvvet telakkileri.
2. Bazı Ayyar ve Şetclr grublarının "cesaret, şecaat, cür'et, zorluklara göğüs
germe~ zayıflara arka çıkma" şeklinde anladığı fiitüvvet telakkileri.
3. Bazı ehl-i sünnet mensuplarının RMiziler'le mücadele adına ortaya koyduk
ları fiitüvvet tela.kklsi.
4. Daha çok Anadolu'da yoğunlaşan ve zühhad, ubbad diye isimlendirilen
grupların fiitüvvet telakkileri34.
140
Tasavvu:fi futüvvet anlayışının ilk olarak Hasan Basri (ö. 110/728) ile
Irak'ta35, Fudayl b. İyad (ö.l87 /803) ile Kllfe'de, Ebu Ha:fS Haddad (ö. 260/873)
ile de Horasan'da36 kendisini gösterdiği kabul edilir. İbn Sa'd'ın Tabakat'ında Ey
ylilYb. Eb!Temiıne (ö.l31/748)'dennaklen Hasan Basri'den "Seyyidü'l-Fityan"37
diye balısennesi o dönemde Hasan Basri'nin önderliğinde bir fiitüvvet teşkilatının
varlığını, İbn Mi'mar'ın da Fudayl b. İyad'dan "Şeyhu'l-Fityan"38 diye bahseunesi,
onun da bir futüvvet grubunun önderi olduğunu ortaya koymaktadır.
Bunudıa beraber, KUfe'de ortaya çıkan tasavvu:fi futüvvet teşkilatının, daha
çok ş!a kültürüne mensup kişilerden oluştuğu ve futüvvette Hz. Ali'nin önder kabul
edilmesinin de bu grup tarafindan yaygınlık kazandınldığı görüşünü kabul edenler
de vardır39 .
Özellikle eski İran mistik kültürünün ocağı sayılabilecek Horasan bölgesinde
Milad! IX. Yüzyılda Hamdun Kassar, Ebu Hafs Haddad ve Ebu Osman Hın gibi ön
cü sıliileri ortaya çıkaran ve daha sonraki dönemlerde Orta Asya ve Orta Doğu'da
bir çok sılfi teşekkülünü etkileyecek olan Melametiyye cerey3.nı, futüvvetle iç içe geç
miştir. Bu Mdamen sıiDI.erin hem ehl-i futüvvet hem de esnaf tabakasına mensup ol
duklarına dikkat edilirse, teşkilatlı futüvvetirı nasıl bir sosyal zeminde başladığı, İran
ve Anadolu' da nasıl Ahilik şekline dönüştüğü hakkında bir fikir edinilebilir40.
Bıneviler döneminin ortalaruıa doğru oluşan bu fityan gruplarının bilhassa es
ki İran kültürünün hakim olduğu Irak ve İran topraklarında, şehirde yaşayan toplu
luklar arasında yaygın olması, Milad! IX. Asırda belirgin bir şekilde tarih salınesinde
görülen sıiDI.ikle futüvvetirı iç içe girişi, ikisinin de aynı ortak sosyal tabakadan kay
naklarımasından ileri gelmektedir. Bu temas aynı ortak tabakadan gelmiş olmanın
şevkiyle doğrudan bir irısiyatifle sıl.fi çevreleri tarafindan sağlanmış olmalıdır. Böyle
ce sılfllik toplumda nüfuzu olan fityan teşkilatlarına ilgi duymuş ve o çevrelere nü
fuz edebilmek için futüvvet kavramını benimseyerek ona kendi yapısı içerisinde bir
muhteva kazandırmış, XI. Yüzyıldan itibaren sıiDI.iğin yavaş yavaş kurumlaşma süre
cine girmesine paralel olarak onunla iç içe geçmiş, futüvvet kurumunda da sıl.fi nite
likler gittikçe ağır basmaya başlamış ve tasavvuftakine benzer bir kurumlaşma süreci
onda da kendini göstermiştir41 .
141
Tasavvufi: kaynaklarda II/VTII. Yüzyıldan itibaren bir çok önde gelen sılfinin.
fiitüvvet kavramını tasavvufi: bir terim olarak kullanmaya başladıkları kaydedilir. Fü
tüvvetten ilk bahseden sılfinin Cafer-i Sadık (ö. 148/765)42 veya Fudayl b. İyiz43
olduğuna dair ihtilafbulunsa da, bu yüzyılda-önde gelen st1filerin çoğunun tasavvu
fi manada fiitüvveti benimseyip bu manada sözler söyledikleri kaynaklarda nakledil
mektedir44.
Ayrıca fiitüvvet konusu, önceleri Iraklı st1filer ve Horasanlı Melimettler tara
findan aynı derecede üzerinde durulan bir konu olsa da, fiitüvvet hareketinin önde
gelen sı1fil.eri, Ahmed b. Hadraveyh, Ebu Hafs Haddad, Ebu Türib en-Nahşebi,
EbuAbdullah es-Siczi, Muhammed b. Fazl el-Belhl, Ebu'I-Hasan el-Buşencl Hora
san'da yetişmiştir. Irak'ta ise; Maruf el-Kerhl, Cüneyd, Rııveym, Hiris el-Muhasibi
ve Sehl b. Abdullah et-Tusteri gibi st1filer yetişmiştir. Fudayl b. İyad gibi bazı sılfi
lerin Horasanlı olmakla birlikte ömrünün çoğunu Irak'ta geçirmiş olması da, Hora
san ve Irak'taki fiitüvvet hareketinin birbirine sıkı bir şekilde bağlı olduğunu göster
mesi açısından önemlidir. Gerek Horasan'da gerekse Irak'ta "feti" diye isimlendiri
len ve en belirgin vasıfları, cömertlik, yiğitlik, kahramanlık, fedakarlık olan kişilere
büyük ilgi duyulması ve Kur'in-ı Ketim'de de feti (fitye, feteyat) diye isimlendiril
mesi, bu sıfatın dini bir anlam taşıması yanında bir takdir ifadesi olması, st1fil.erin bu
kavrama bir tasavvufi: anlam yüklemelerine sebep olmuştur ... Onlar fetanın sahip ol
duğu bu yüksek ahlaki değerlere bir sılfinin. de sahip olması gerekir inancıyla "feti "yı
sılfi, "fiitüvvet"i de tasavvuf olarak nitelemişlerdir45.
Tasavvufi: Fütüvvet dönemi diye isimlendirilen bu dönemde, yukarıda da be
lirttiğimiz gibi önde gelen bir çok sılfi, fiitüvvete dair sözler söylemişlerdir. Sı1fil.erin
fiitüvvete dair bu sözlerini kitaba aktaran ilk sılfi olarak ta Ebu Abdurrahman es-Sü
lemikabul edilir46• Telif etmiş olduğu "Kiibu'l-Fütüvvet" isimli risilesinde fiitüvve
te dair; adib, alılik ve nitelikleri, aynı zamanda bir sılfide bulunması gereken özel
likler olarak, çağdaşı bulunan ve kendisinden önce bu konuda söz söylemiş olaı{sufilerin sözleriyle birlikte nakleder47 •
Tasavvufi Fütüvvet konusunda telif edilen ikinci eser diye takdim edeceğimiz
bizim de makalemize konu olan ve tercümesini sunduğumuz Hace Abdullah el-En
sari el-Herevi'nin "Kitibu'l-Fütüvvet"idir. Ensiri'nin fiitüvvete dair "Menazilü's-
142
Scürin" isimli eserinde açnğı "Babü'l-Fütüvve" bahsi ve İbn Kayyım el-Cevziyye'nin bu eserin şerhi olan Medaricü's-S3.1ikin'de "Babü menzileti'l-fiitüvvet"de verdiği
maltiın3.t bilinmektedir48•
Fütüvvet konusu üzerinde çalışan bir çok araşormacı tasavvufi fiitüvvete dair sılfil.erin sözlerini naklederken, Stilemi'nin "Kitabu'l-Fütüvvet"inden sonra I<uşey
rl'nin "er-Risrue"sinde bulunan "fiitüvvet babı"m kaynak olarak zikrederler49.
Stilemi'nin eserinden sonra her ne kadar tarihi bir kronoloji takip edildiğinde I<uşeyri'nin "er-Risrue"si gelse de, Abdullah Ensm'nin "Kitabu'l-Fütüvvet"inin fiitüvvete dcür muhteva ve maltiın3.t bakımından Kuşeyri'nin "er-Risale"sinde verdiği maltiın3.tdan daha zengin ve daha dikkat çekici olduğu görülür. Fakat bu güne kadar fiitüvveder üzerine çalışma yapan bir çok araşnrmacı, Ensad'nin bu önemli ese
rinden ya sadece ismen bahsetmiş50 veya risruenin yazma ve tek nüsha olarak Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmasından dolayı varlığından haberdar olmadığı için
faydalana mamışnr51 .
Stilemi'den yaklaşık 69 yıl sonra vefu.t eden Abdullah Ensari, Kuşeyrl ile ayın çağda yaşamış ve kendi zamanında İsıami ilimlerdeki dirayeti sebebiyle "Şeyhu'l-İs
Iam"52 unvam almış önemli bir mü:fessir, muhaddis, kelamcı ve süfidir. Bu durum Ensari'nin fiitüvvete dair söylediklerini daha da önemli kılmakta ve risaıenin ehem
miyetini artttmaktadır.
Abdullah Ensm'nin risalesi tetkik edildiğinde görülür ki risale; fiitüvvete dair telif edilmiş nadir risruelerden biridir ve telif edildiği dönem ve öncesi sı1filerinin fiitüvvet anlayışı hakkında önemli bilgiler aktarılmaktadır. Kendisinden önce telif edilmiş olan Stilemi'nin fiitüvvet risa!esi ile ortaya koyduğu fiitüvvete dair malUınata, Stilemi risalesinde olmayan yeni bilgiler ilave etmektedir.
Bunlardan en önemlisi, Sülemi, risruesinde Hz. Ali'nin fiitüvvede ilgili sözlerine,yer vermediği halde Ensari risalesinde fiitüvvete dair Hz. Ali'nin söylediği rivayet edilen sözleri bulunmaktadırsa.
-Sülemi risruesinde fiitüvvede ilgili delil olarak nakledilen ayedere (Enbiya Sıl
resi, 60. ve Kehf Sılresi, 13. ayeder dışında) yer vermezken, Ensari risalesini belirli
143
bir sistem içerisinde telif etı:niş, önce fiitüvvete delil ittihaz ettiği ayet-i kerimelerl sı
ralamış, daha sonra da fiitüvvete dair sıl:filerin sözlerini nakletı:niştir54•
İki risaJ.e arasında fiitüvvetle ilgili naklettikleri sıl:filer, sıl:filerin futüvvetle ilgili sözlerinde de fazla ortak nokta bulunmamakta, her iki müdlif de bilinen bazı meşhılr sıl:filer dışında (Cüneyd, Zunnıln, Sehl, Süfyan Sevr! gibi) farklı isimlerden fii
tüvvete dair sözler nakletmektedirler55.
Ensan'nin Süleınl'den fiitüvvetle ilgili bir sözünün dışında başka nakllde bu
lunmaması şu iki ihtimali akla getirmektedir. Birinci ihtimal, Ensari kendisinden çokta uzun sayılmayacak bir süre önce vefı.t etı:niş ve aynı bölgede yaşamış olan Sillemi'nin "Kiclbu'l-Fütüvvet"ini görmüş, fı.kat daha farklı bir eser telif etmek için on
dan hiçbir nakllde bulunmamıştır. İkinci ihtimal ise; Ensari bu eseri hiç görmemiş ve kendi zamanının gerektirdiği ve fiitüvvetle ilgili sahip olduğu malııı:nat çerçevesinde bu eseri vucılda getirmiştir. Bize göre birinci ihtimal daha uygiın gözükmektedir. Çünkü Ensan'nin hayat hikayesi iyice tetkik edilirse görülür ki, Ensari, küçüklüğünden beri ilim uğruna bir çok yolculuk yapmış, gittiği her beldede zamanının ilim
adamlarıyla ilml istişarelerde bulunmuş ve kitaplarından faydalanmıştır56 • Süleınl'nin
risaJ.esini görüp de, ondan faydalanmaması muhal gözükmektedir.
İki risaJ.e arasındaki bir başka farklılık da, Süleınl risaJ.esinde fiitüvvet hikayele-
. ri diyebileceğimiz fiitüvvetle ilgili hikayelere (Cafer-i Sadık'ın hikayesi hariç) yer vermediği halde Ensan risaJ.esinde (ve daha sonra Kuşeyrl de) fiitüvvete dair yaşanmış bir çok hikaye nakledilmektedir. Bu da iki risaJ.e arasında önemli bir fark olarak ka
bul edilebilir57.
Ensari'nin fiitüvvet risaJ.esi, kendisinden önce telif edilmiş olan Süleınl risaJ.esinden gerek üslup, gerekse muhteva ve fiitüvvetle ilgili nakledilen rivayetler yönünden bu kadar uzak iken, çağdaşı olan Kuşeyri'nin "er-RisaJ.e"sinde naklettiği fiitüv
vetle ilgili bilgilerle neredeyse aynıdır58 . Bu durum her ne kadar Ensan'nin Kuşeyri'nin risaJ.esinden fı.ydalandığı ihtimalini akla getirse de, kaynaklarda geçen "Ensa
rl'nin 417/1026 yılında tasavvuf ehlinin sohbetlerinden de isti:tade etmeyi düşünerek Nişabur'a gittiği fı.kat burada dikkatini çekecek Ebu'l-I<asım el-Kuşeyri'den başka mutasavvıfbulamadığı, Kuşeyrl'nin de hem yaşlı ve hem de Eş'an akldesine men
sup olduğu için onun meclislerine de devam etmediği"59 ibaresi bu ihtimale gölge
144
düşürmektedir. Fakat her iki müellifin fiitüvvete dair aktardığı bilgilerin benzeşme
si, Ensari'nin, Kuşeyri'nin riscllesinden :fu.ydalanması yanında, her iki müelli:fin aynı
çağda yaşamış olması ve aynı bölgede (Nişabur), aynı ilmi ortamı tene:ffiis etmiş ol
malarıyla izah edilebilir diye düşünüyoruz.
"KiTABü'L-FÖTÜVVET"İN TERCÜMESİ
a) Fütüvvet Babı:
Allah Tea.Ia buyuruyor ki: "Onlar (Ashab-ı Kehf) Rablerine iman eden genç
lerdir ki, biz de onlarm imanlarını artırdık. "60
Fütüvvet kendinde bir üstünlük veya hak görmemendir. Bu da üç derecedir;
Birinci derecesi, düşmanlığı terketmen, hatadan uzak durman ve sana yapılan eziye
ti unutmandır. İkinci derecesi, senden uzak durana yak.laşman, eziyet edene ilisan et
men, kötülükte bulunanı mazur görmen ve bunları kızgınlığını yenerek/ gizleyerek
değil seve seve ve aifederek yapmandır. Üçüncü derecesi ise, herhangi bir işaretin se
nin yolunu şaşırtmaması, herhangi bir karşılıkla/men:fu.atle icabetinin bulunmaması
ve sılredere takılıp kalmamandır. Şunu bil ki, düşmanını şe.faate başvurmaya muhtaç
eden ve onun özür dilernesinden utanmayan, fiitüvvetin kokusunu alamaz. Sonra
hakikat nılrunun talebi malıiyerindeki ilm-i mahsus, istidlaJ. dayanağı üzerine olma
lıdır ki, daha sonra fiitüvvet davasında bulunulabilsin.
Fütüvvet ve mürüvvet sahibi Ahmed es-Serrac buyurdu ki: "Fütüvvet iki çe
şittir: 1- Kalple fiitüvvet. 2-Lisanla fiitüvvet.
1- Kalple olan fiitüvvet; Allah Teclla'yı bilmektir. Allah Tea.Ia buyuruyor ki:
" ... ve Peygambere indirilmiş olanı dinledikleri zaman, Hakİ\'ı bildiklerinden dolayı
onların gözlerinden yaşların aktığını görürsün.6l"
2- Lisan ile fiitüvvet de; Allah Teclla'ya karşı sözünde durmaktır. yet-i kerime
dee:"Ey iman edenler ahidleri(nizi) yerine getiriniz.62" diye buyurulmaktadır.
Rabman ve Rahlm olan Allah'ın adıyla başlar O'ndan yardım dileriz.
Allah Teclla fiitüvvet hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar bir grub Rablerine
iman eden gençlerdi ki, biz onların imanlarını artırdık.63" Nebi (s.a) de " Kim bir
145
müslüman kardeşinin dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse, Allah Teaıa da
onun abiret sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Kul kardeşine yardım etmeye .de
vam ettiği müddetçe, Allah Teaıa da ona yardım etmeye devam eder.64"
E.ı:nİrü'l-mü'miııln Ali b. Ebt Tilib'e futüvvetb.akk.ında soruldu, o da şöyle ce
vap verdi: "Fütüvvet Allah Teaıa'nın haber verdiği gibi " ... ve Ralıman'ın hilis kulla
n onlardır ki, yeryüzünde mütevazi bir şekilde yürürler.65" ayetinde ifade edilmiştir.
Yine buyurdu ki; "Fütüvvet beş şeyle olur: 1- Varlık esnasında tevazıl göster
mekle. 2-Kudret/kuvvet sahibi iken affetmekle. 3- Elinde az olduğu halde dağıt
makla. 4- Karşılık beklemeden vermekle. 5- Herkes için naslliat etmekle."
Nebi (s.a) buyurdu ki:" Altışey mürüvvettendir. Bunlardan üçühazarda (mu
ldı:n iken), üçü de seferdedir. Hazarda olanlar; Allah'ın kiclbını okumak, Allah'ın
mescidlerini imar etmek, Allah için dost edinmek; Seferde olanlar ise; azığı başkala
nna ikram etmek, iyi ahlak sahibi olmak, günaha girmeksizin mizarn artırmaktır. 66"
Nebi (s.a) buyurdu ki; "Cömert kimse Allah'a yakındır ve ben de onun arka
daşıyım. Cimri kimse ise, cehenneme yakındır ve onun arkadaşı da şeytandır." Yine
buyurdular ki; "Cömert kimse Allah'a, insanlara ve cennete yakın, ateşten uzak kim
sedir. Cimri ise; Allah'tan, insanlardan ve cennetten uzak, cehenneme yakın kimsedir.67,
Başka bir Hadis-i Şerif de "Cennet cömertlerin yurdudur.68" şeklindedir.
Allah Teaıa buyurdu ki; "Her kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte feJ.a.
ha ermiş olan onlardır.69" Bir başka ayette ise; "Dediler ki, kendisine İbr:lhim de
nilen bir genci (feta) işittik ki, onları anıp dururmuş7°" buyurulmuştur. Buradaki
futüvvetten maksat İbrahim (a.s)'ın kişiliğidir.
Şeyh Nasrabazi ( ö.367 /977) diyor ki; "Aslıab-ı Kehf diye isimlendirilen kimselere "civ:1omerd~ denilmiştir. Onlar vasıtasız Allah'a iman etmişlerdir. İbrahim
(a.s) da putları birer birer kırmıştı.r. Bilin ki, her nefsin hevası onun putudur. Kim ki,
hevası yolunda olduğu putu kırarsa o "civanmerd"dir. Aynı zamanda futüvvet, ver
diğin şeyden karşılık beklememektir."
146
Ahmed b. Muhammed es-Serrac (Devleti ve bereketi daim olsun) dedi ki;
"Fütüvvet üç kısımdır; llsanın futüvveti, kalbin futüvveti, sırrın futüvveti. Lisanın fu
tüvveti; onu batı! ve boş sözlerden korumaktır. Kalbin futüvveti onu geri dönmek
ten (şirk) korumaktır. Sırrın futüvveti ise; onu kazanılan derecelerden geri düşmek
ten korumaktır."
Yine (Bereketi daim olsun) dedi ki; "Fütüvvet üç kısım üzerine bina edilmiş
tir: Birincisi, Allah'ın emirlerini muhafaza, ikincisi, Peygamberin sözlerini muhafaza,
üçüncüsü masivayı terktir."
Yine buyurdu ki; "Fütüvvet beş şeydir. l- İyi ahlak sahibi olmak 2- Herkesle
iyi geçinmek 3- Malı dağıtmak 4-Murakabeye devam etmek 5- Gafleti terk etmek."
Başka bir sözlerinde: "Fütüvvet üçtür; Birincisi, cimriliği terketmektir. Allah
Tea.Ia'nın cimriler hakkında buyurduğu gibi "Onlar o kimselerdir ki, cimrilikte bu
lunurlar ve insanlara cimrilik ile emrederler ve her kim onlardan. yüz çevirirse mu
hakkak ki Allah Gant ve Hanlid' dir .71" Allah Tea.Ia bu ayetin zımnında cimriliği ter
ketmeyi emrediyor. İkincisi, gıybeti terketmektir. Allah Tea.Ia'nın şöyle buyurduğu
gibi; "Bazıruz bazıruzı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi
sever mi? Bilakis onu kerih görürsünüz. Artık Allah'tan korkunuz, şüphe yok ki, Al
lah tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir.72" Peygamber (s.a)'in de: "Gıybet zi
nadan daha kötüdür.73" buyurması gıybeti terketmenin vacib olduğunu gösterir.
Üçüncüsü ise; haram şeylere bakmayı terketmektir. Allah Tea.Ia'nın N ebi'sine emret
tiği gibi, "Mü'minlere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar v~ avret yerlerini muha
faza etsinler.74" Bu ayette haram şeylere bakmanın yasak olduğuna delliet eder.
Çünkü Allah Tea.Ia Nebi'sine bunu emretmiştir.
Yine (Bereketi daim olsun) dedi ki; "Fütüvvet üç kısımdır; Kalbin futüvveti,
ruhun futüvveti, sırrın futüvveti. Kalbin futüvveti, dünyayı terketmektir. Ruhun fu
tüvveti, ukbayı terketmektir. Sırrın futüvveti, Mevla'ya bakmak(nazar)tır.
Yine buyurdular ki; "Fütüvvet ondur. Beşi zahir, beşi batındır. Zahir olanlar
farz olan şeyler, taharet, namaz, oruç, hac ve cihaddır. Batın olanlar ise; tevekkül, sa
bır, rıza, zühd ve feyzdir."
147
Bereketi daim olsun dedi ki; "Fütüvvet üçtür. Birincisi beWara sabır. Allah
Telli.'nın Neb!sine emrettiği gibi: "Sabredenlere müjdele, onlar ki kendilerine bir
musibet isabet ettiği zaman Biz Allalı içini ve biz nihayet O'na döneceğiz derler.75"
İkincisi, nimete şükür. Allah Telli. buyuruyor ki: "Eğer siz şükrederseniz, size ni
mederimi artırırım.76" Şunu bilmek gerekir ki, nimetin artması şükre bağlı(şükürle
doğru orarnlı)dır. Üçüncüsü; Allab.'a dönmektir. Allalı Teala'nın "Rabbine
dön . ..77" buyurduğu gibi. Allah'a dönmek, dünyayı terketmekle olur. Çünkü dün
ya Allah'tan uzaklaştıran bir unsurdur.
Muhammed Fudayl dedi ki: "Onlar zühdü seçmişlerdir ve herkesi kendilerin
den üstün görürler. Kendilerine bir kötülük isabet etse Cenab-ı Hak böyle uygun
görmüş derler ve kendileri ihtiyaç sahibi olsalar bile başkalarına verirler."
Cüneyd Bağdam (ö.297 /909) (r.h) da buyurdu ki: "Fütüvvet, zorluğun üs
tesinden gelmek, vermeyi tercih etmek, hiçbir şeyden dolayı şikayet etmemek, zen
gin veya yoksul kim isterse geri çevirme.İnek, haramlardan kaçınmaktır."
Fudayl b. İyad (ö.l87 /802) demiştir ki: "Fütüvvet arkadaşırun hatasını gör
memektir."
Şeyh Haris el-,Muh:lsibi (ö.243/857) (r.b.) de demiştir ki: "Fütüvvet insanın ,r
insan olma sı.fatlaı.:ifu kamilen taşıması ve insafi. da terketmem esidir."
Ali b. Ebu Bekir Ehraz futüvvede ilgili bir sözünde dedi ki: "Fütüvvetin aslı,
kendini başkalarından faziletli görmemendir."
Ahmed b. Hanbel (ö.24l/855) der ki: "Babama futüvveti sormuşlar, o da "futüvvet; kişinin Allah'tan korktuğu için Cenab-ı Hakk'ın rızası olmayan şeylerden
ve nefSinin arzu ve isteklerinden vazgeçmesidir." demiş."
Cafer Sadık (ö.l48/765) Şaklk-i Belhl'ye (ö.l94/809) " Fütüvvet nedir?"
diye sordu. O da "Fütüvvet odur ki; eğer bir şey verilirse şükrederiz, eğer verilmez
se sabrederiz." dedi. Bunun üzerine Cafer Sadık "Bunu Medine'nin coçuklan da ya
pıyor." diye cevap verdi. O zaman Şaklk-i Belhl: "Ey Allab.'ın Raslllünün tc:ırunu, siz
ce futüvvet nedir?" diye sordu. O da: "Fütüvvet eğer bir şeyler verilirse dağıtırız,
eğer verilmezse şükrederiz." dedi.
148
ŞeyhAbbas Mesrllk (ö.298/910) (r.h) dedi ki: "Bilinki:futüvvet, dostlar kö
tülük yapsa bile dostların ayıbını örtmektir,."
, Şeyh Nasrabazi de dedi ki: "Mürüvvet, :futüvvetin c:J.allarındandır. Mürüvvet
dünyada ve abirette Allah'ın rızasını takiptir."
Şeyh Cüneyd dedi ki; "Civanmerd kimse, müslümanlara eziyet etmeyen, an
cak müslümanları medheden kimsedir."
Şeyh Sehl b. Abdullah (ö.273/896) : "Civanmerdlik Peygamber'in sünneti
ne ittibadır." dedi.
Bazı meşayıh demişlerdir ki: "Fütüvvet, bir isteyeni gördüğünde senden iste
meden götürüp vermektir ve biri seni ziyaret etmek isterse onu bekletınemektir."
Büyükler: "Fütüvvet; nimeti ızh3.r ve zorlukları ortadan kaldırmaktır." demiş
lerdir.
Şeyh Cüneyd der ki: "Fütüvvet Şam'da, fesa.Jıat Irak'ta, doğruluk da Hora
san'dadır."
Şeyh Fudayl da dedi ki: "Fütüvvet dostun hatasını aifetmektir." !~ı ı;
Ebu Bekir Verrak (ö.280/893) da: "Civanmerd o kimsedir ki, onun hiç has ,1• yoktur." demiştir.
Şeyh Nasrabazi de dedi ki: "Aslıab-ı Kehfvasıtasız iman ettikleri için onlara
civarimerd denilmiştir."
Muhammed Ali et-Tirmizi (ö.320/932) dedi ki: "Fütüvvet Rabbin için nef
sine düşman olmandır."
J?:z. Ali ağladı ve O'na: "Seni ağlatan nedir?" diye soruldu. O da şöyle cevap
verdi: "Yedi gündür bana misafir gelmedi. Allah Telli beni unuttu diye korkuyo
rum."
Enes b. MaJik'den rivayet edileliğine göre Hz. Ali (r.a) şöyle buyurdu: "Evin
· zekatı., içinde misafir için bir oda ayırmaktır."
149
Abdullah. İbn Mübarek ( ö.l8 1/797) dedi ki: "İnsanların başkalannın ellerin
dekilerden kendilerini müstağnl kılmalan, onların kendi ellerindekilli dağıtmalann
dan daha efcWdir."
Dekl.clk'ın şöyle dediğini Ebıl Bekir Razi (ö.370/980)'den işittim: "Cömert
lik, ihtiyacı olmadığı şeyleri ihtiyacı olana vermek değildir. Asıl cömertlik, sıkıntıda
iken (ihtiyacı olduğu halde) başkalanna vermektir."
Bir adam Zünnıln el-Mısrl (ö.245/859)'ye "Kiminle arkadaşlık edeyim?" di
ye sordu O da: "Hastalandığında seni ziyaret eden, sana karşı kusur işlediğinde sen
den özür dileyeille arkadaşlık et." diye cevap verdi.
Abdurrahman es-Sülemi'den işittim şöyle diyordu: "Abdullah. b. Muallim'den
duydum. O da Ebıl Bekir Tilmisarn ( ö.349 /951) 'den şöyle dediğini işitmiş: "Allah Teill. ile beraber olun, buna güç yetiremezseniz Allah Teill. ile beraberliklerinin be
reketleri size ulaşması için O'nurıla beraber olan kimselerk arkadaşlık edin." Ve de
vam ederek dedi ki: " Kendime ve sizlere iyi ahlaklı olmayı öğütlerim, çünkü iyi ah
laklılar cennete kolayca girerler. Sakın kötü ahlaklılardan almayınız, çünkü kötü ah
laklılar cehennemliktir."
Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor: "Mü'min kolay aldıtılır (gözükür) ve şah
siyetlidir, :tacir ise, sahtekir ve şahsiyetsizdir?S"
Yine Peygamber (s.a) :"Kış müslümanın baharıdır?9" buyurmuşlardır.
Başka bir Hadls-i Şerif'te ise: "Tek başına oturmak, kötü arkadaşlarla otur
maktan daha iyidir. Saiihlerle oturmak tek başına oturmaktan daha iyidir. İçini iyi
şeylerle doldurmak susmaktan daha iyidir. so"
Diğer bir Hadis'te de: "Cimrilikten korkunuz. Çünkü sizden öncekileri cim
rilik helak etti.81" buyurmaktadır.
Fütüvvet ehli o kimsedir ki; içi ve dışı ~irdir.
Peygamber (s.a) buyuruyor ki: "Cömertliğin afeti israfve karşılık beklemek-
tir."
ıso
~·
Yine bazı Hacllslerde de: "İyiliklerin en efdali oturanlara (Alimler) iyilikte bu
lunmaktır.82" "Klın bir müslüman cema'atten ayrı olarak ölürse, clh.iliyye ölümü
üzerine ölmüş olur.83" "Hangi hastalık cimrilikhastalığından dahakötüdür?84" bu
yurulmaktadır.
Başka bir Hadls'te: "En kötü ahlak şirretliktir.85" "Nesebin Ueti onunla
öğünmektir,.güzelliğin afeti kibırlenmektir." buyurmuşlardır.
Peygamber (s.a) yir.:.. buyurdu ki: "İllın Çin'de de olsa onu taleb ediniz. Çün
kü ilim tahsil ettnek bütün müslümanlar üzerine fa.rzdır86" Seyyidü'l-mürselin (s.a)
: "Kim bildikleriyle amel ederse, Allah TeaJ.a ona bilmediklerini de öğretir.87" bu
yurmuşlardır.
Hz. Ali (r.a) Hz. Peygamberin şöyle dediğini rivayet etti: "Altı şey vardır ki
güzeldir. Fakat bunlar altı şeyle beraber bulunurlarsa daha güzel olur: Adalet güzel
dir, fukat yöneticilerde bulunması daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, fakat zengin
lerde bulunması daha güzeldir. Vera' güzeldir, fakat alimlerde bulunması daha gü
zeldir. Tevbe güzeldir, fukat gençlerde bulunması daha güzeldir. Sabır güzeldir, fa
kat fakirlerde bulunması daha güzeldir. Haya güzeldir, fakat kadınlarda bulunması
daha güzeldir.
Ey Ali! Adaletsiz yönetici, yağmursuz bulut gibidir. Cömert olmayan zengin
yeşerttneyen toprak gibidir~ .Tevazusu olmayan aJ.irn, meyvesi olmayan ağaç gibidir.
Tevbesi olmayan genç, suyu olmayaiı nehir gibidir. Sabn olmayan fukir, ışığı olma
yan kandil gibidir. Hayası olmayan kadın, tıızu olmayan yemek gibidir.
Ey Ali! Adaletli yönetici, yeryüzünde Allah'ın haüfesidir. Cömert zengin, yer
yüzünde Allah'ın vekllidir. Tevazu sahibi aJ.lın, yeryüzünde Allah'ın habibidir. Sabır
lı fakir, yeryüzünde Allah'ın abididir. Tevbeli genç, yeryüzünde Allah'ın velisidir.
Haya sahibi kadın, yeryüzünde Allah'ın sevdiği kadındır.
Ey Ali! Adaletli yöneticinlıı miilclfatı, peygamber olmadan (peygamberlik sı
fatını taşımaksızın) Davfrd ( a .s) 'ın mükafatı gibidir. Cömert zenginlıı mükafatı, pey
gamber olmadan Süleyman (a.s)'ın miilclfatı gibidir. Tevazlllu allınin miilclfatı pey
gamber olmadan İsa (a.s)'ın mükafatı gibidir. Sabırlı fukirin mükafatı peygamber ol-
151
d i
madan Eyılb (a.s)'ın mükafau gibidir. Tevbekar gencin mükafau peygamber olma
dan Yahya (a.s)'ın mükafau gibidir. Hayalı kadının mükafau, İmran'ın kızı Meryem
(a.s)'ın mükafau gibidir.
Allah'ım yalruzca sana secde eder, yalruzca sana teslim olurum. Yalruzca sana
im:m ettim, Rabbim sensin. Yaratılışımı (ahlakımı) temiz yapan onu güzelleştiren,
bana göz ve kulak veren Yüce Allah'a secde ederim. Yüce olan Allah en güzel şekil
de yaratandır. Allah'ım yerler ve gökler dolusu kadar hamd sanadır.88"
Ebu Eyyüb el-Ensan şöyle rivayet ediyor: Rasıllullah (s.a) şöyle buyurdu: "Bir
müslümanın öğrendiği bir mesele, onun için ibadetle geçirdiği bir seneden ve (İs
mail ( a.s) soyundan) bir köle azad etmesinden daha hayırlıdır. 89"
Ukbe b. mir'in rivayetine göre Rasıllullah (s.a) şöyle buyurdu: "Eğer ben si
zegönderilmemiş olsaydım, Ömer gönderilecekti; Allah Tem'nın kıyamet günü ilk selamlayacağı.kişi Ömer b. Hatclb'ur."
Muhammed b. Fılrek yazllliŞ olduğu "el-İbane an Tarlkı'l-I<asicün" adlı kita
bının bir bölümünü futüvvet bahsine ayırllliŞur9°. O bu bölümde; güzel ahlaktan
bahseder. Orada denilir ki; "Dinin aslı, mürüvvet ve sıyanet (dini muhafaza) üzeri
ne bina edilmiştir. Mürüvvet, Allah Teaıi'nın şu sözüyle beyan edilmektedir: "Şüp
he yok ki, biz sizi Allah hzası için yediriyoruz. Sizden ne bir mükafat ne de bir te
şekkür istemiyoruz, derler.9h Fütüvvet başkasının senden talebirıi, her halukarda
(ahlik:en, fiilen ve kavlen) kendi hevalarına tercih etmektir."
Denilir ki; "Fütüvvet üç şeydir; Sıdk, Sabır ve Cesaret. Allah Tem da bu özel
likleri ihtiva ettikleri için Ashib-ı Kehf'i "fi.tye" (gençler) diye allllliŞtlr.
İsmi geçen kitapta yine denilmektedir ki; "Mürüvvet, Allah Teila'nın şu sö
zünde toplandı: "Affa sarıl, iyiliği emret ve clhillerden yüz çevir .92"
Yine aynı kitapta denilmektedir ki: "Dinin ve dünyanın dayanağı iki şeydir;
Y aşanılınası istenilen d.in1 emirler, doğruluğu kabul edilen mürüvvet."
rifi.n sahib olduğu şeylerin başında halkı sevmesi gelir. Nebl (s.a)'den rivayet
olunan şu Hadis'te huyurulduğu gibi. "Allah'a iminla beraber aklın başı (akıllı ol-
152
manın ilk şarn), insanlara karşı sevgi beslemektir. Kim insanları sevmekten kendisini
mahrılm ederse, kendisi de akıldan mahrılm edilir." "Sevmenin ilk şarn nedir?" di
ye Peygamber (s.a)'e sorulduğunda O şöyle cevap verdi: "Sevmenin ilk şartı insan
lan idare etmek, hoşgörülü olmaktır. Hoşgörülü olmak dindendir.93"
Yine Neb! (s.a) buyurdu ki; "Üzerime :furz olan şeyleri yerine getirmekle em
rolunduğum gibi, insanların eza ve cetalarına sabretmekle de emrolundum."
Nitekim duydum ki, "Mudarat (idare etmek), müdalıane (iltifatkar davran
mak)dir. Mudaratın içinde zımnen müdalıane mevcut olduğu için aslında müdma
ne mudarattır." Allah Teaıa buna şu ayetiyle işaret ediyor: "Kötülüğü en güzel bir
şekilde uzaklaştır. Artık o zaman seninle kendi arasında düşmanlık olan kimse sanki
seninle sadakatti bir dost olur.94"
Yine denilir ki; "rif kimse kendini muhasebe eden ve nefSini kınayandır. rif kimse (nasıl olursa olsun) yaratılışını hoş görür. Yaratılışı ile kendi arasında bir kına
ma olmaması da bunun (fuifliğin) alametidir. İyi ahlak sahibi olmanın en son nokta
sı Gassar'a ücretini vermemendir. Bunun manası şudur; kim ki, sana söver veya sata
şırsa, o senin Gassar'ın (kirini yıkayan)dır. Şayet sen ona yaptıklarının karşılığını kö
tülükle verirsen, ücretini vermiş olursun."
Denilmiştir ki; "Mürüvvettin tam kemale erme noktası cömertliktir. Cömert
liğin derecesi de üçtür. Birincisi, sahib olmadığı şeylere karşı tama'dan sakınmak.
İkincisi, yine sahib olamadığın şeye karşı kötü zandan sakınmak. Üçüncüsü, kendi
sinden kötülük gördüğün kimseye iyilik etme düşünücesini, son haddine kadar mu
ha:faza etmendir."
Yine denilmektedir ki; "limin duası sözüyledir. Zab.idin duası ameliyledir. Sa
dık'ın duası haliyledir. rifin duası istiğase (sığınma, iltica etme ve imdat dileme) ve
intizar'dır."
Hz. Ali buyuruyor ki; "Yedi şey yedi şeyden uzaktır. Emniyet düşmandan,
münafıklık sadık kimseden, vefa kadından, cömertlik cimriden, vera' da evlad ü 'iyll
sahibinden uzaktır. Devam ederek buyurdu ki; kimi babası terbiye etmezse onu za
man terbiye eder."
153
Şeyh Ebu Said' e "Fütüvvet nedir?" diye soruldu. O da Nebl (s.a)'in şu sözü
dür dedi: "Kendin için istediğini kı).rdeşin için istemen .... 95" ve devam ederek "Fü
tüvvetin hakikati, halkı içinde bulunduğu durumda mazilr görmendir. Kim futüvvet
ehli olmayan gençleri arkadaş edinir se ayıbı hemen ortaya çıkar."
Bütün meşayıhın mürüvvet hakkındaki sözleri şöylece özetlenebilir: "Mürüv
vet dostların kusurlarına sabretmek ve şu iki haslete sahib olunca ya kadar yoluna d~
vam etmektir; birincisi insanların elindekinden ümid kesmek, ikincisi ise onlardan
uzak durmaktır."
Denilir ki; "futüvvet, güzel ablakın bütün unsurlarına şa.mil, medbedilen bir
özelliktir."
b) Tecr!d Babı96 :
Allah Tea.Ia MU.Sa ( a.s) 'a "Ayakkabilarını çıkar ... 97" buyurmuştur. Tecrld; gö
rünen şeylerin görüntüsünden uzaklaşmaktır. Bu da üç derecedir; Birincisi, aynü'l
keşfi, yakln'ikesb'den tecrld etmektir.İkincisi, ilim elde etmekten aynü'l-cem'i, tec
rld etmek. Üçüncüsü .ihlası, tecrid'in şuhı1dundan tecrldddir.
c) Mürüvvet ve Fütüvvet Babı98 :
Ebu'l-I<asım el-Hllim (r.a) dedi ki; "Mürüvvet Allalı için kendinde bir varlık
görmemendir. Fütüvvet ise, Cenab-ı Hak için bütün insanlardan vaz geçmektir. Ha
kikat, Şeriat'ın batınıdır. Şeriat'ta Hakikat'in zlliiridir. Mürüvvet ise Şeriat'ın zlliiri
dir. Fütüvvet de Mürüvvetin zlliiridir. Mürüvvet imandandır. Fütüvvet cömertlik
tendir. Mürüvvet cliz olan şeylerde iken, futüvvet caiz olan veya olmayan şeylerde
dir. Mürüvvet usı1lü güzelleştirici, futüvvet ise abJMcı güzelleştiricidir."
d) Muhabbet ve Muhib Babı:
Yahya Muaz er-Razi (ö.258/87l) der ki; "Muhabbet iyilikle artmaz, kötü
lüklede eksilınez. Çünkü muhabbet bir illettir. Herkeste bulunan bir illet ... Muhab
bet O'nun içindir. (Yani muhabbet Allah içindir.) O'nun dışındaki şeylerle eksil
mez."
Ebı1 Yezid (ö.234/848) dedi ki; "Muhabbet çoğun azımsanması, azın da ço-
154
ğumsanmasıd.Jr. Yani netsinden olan çok şeyi azıınsaman, dostundan olan az şeyi ço
ğumsamand.Jr."
Şibli ( ö.334/945) dedi ki; "Muhabbet sevdiğini sevdiğin (Allah için) için sev
men, buğzettiğine de yine Allah. için buğzetmendir. Bunun Farsçası da şöyledir: Bi
rini dost edindiğin zaman, madem onu dost edindin, ondan karşılık beklemeksizin
onun için çalışman gerekir. Eğer dosttan bir şey gelirse bunun yüzünden dosttan yüz
çevirmemektir." Görmezmesin Nebi (s.a) torunları Hasan ve Hüseyin'i günde kırk
defa onlara olan gerçek sevgisini göstermek için öper ve koklardı."
e) Güzel Ahlak Babı:
Cafer b. Sadık'tan rivayet edildiğine göre, O şöyle demiştir: "Güzel ahlak, cö
mertliktir derler. Hayır, bu böyle değildir. Çünkü cömer~, cömert olan mü'min
de bulunur. Aynı şekilde inatçı kafirde güzel ahlak bulunmaz. Güzel ahlak da şu dört
özellik üzerine bina edilmiştir:
ı- Kişinin kendisiyle Rabbi arasındaki sıdk.
2- Halk ile kendisi arasındaki rıfk.
3- Ailesi ile kendisi arasındaki şefkat.
4- NefSiyle kendisi arasındaki sabır."
Ali b. EbJ Tllib'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: "Güzel ahlak,
kudret anında affetmek, devlet/güç anında tevazu, azlık zamanında cömertlik, hastalık anında sonuna kadar sabır, kin anında sonuna kadar iyilikte bulunmaktır."
Yine bir rivayette şöyle deniliyor: "Şu üç şeyden sonra üç şey çok kötüdür:
ı- İman ettikten sonra -Allah. muhafaza- küfre dönmek. 2- Evlendikten sora zina et
mek. 3- Söz verdikten sonra sözünden dönmek."
Buna benzer bir sözde de Ebu Kasım buyurdular ki: "Dört şey kötüdür fakat
şu dört kişi de bulunması daha kötüdür:
ı- Yalancılık kötüdür fakat büyük insanlarda bulunması daha kötüdür.
155
2- Allah korkusunu terketmek kötüdür fukat alimlerde bulunması daha kötüdür.
3- Mal-mülk hırsı kötüdür fukat yaşlılarda bulunması daha kötüdür.
4- Yemin etmek kötüdür fukat idarecilerde bulunması daha kötüdür."
Hz Ali (r.a) buyurdu ki;" Dört şey vardır ki zordur, fukat dört şeyle beraber
daha zordur:
1- Fakirlik zordur fukat yaşlılıkla beraber daha zordur.
2- Yalruzlık zordur fukat gurbette olursa daha zordur.
3- Cahillik zordur fukat İslam'la beraber olursa daha zordur.
4- inatçılık zordur fukat kü:fiirle beraber olursa daha zordur. Güzel ahlak dün
yadaki eziyetlerden dolayı fitratım bozmamak, dünya meşakkati sebebiyle salih arne
li azaltınamak ve her zaman yaratıcıyla beraber olmaktır."
İbn Acl buyurdu ki;" Güzel ahlak, ilmin cefasının ve sıkıntısının kişinin alı
lakım ifSad etmemesi ve ilimin meşgalesinin de onun arnellerini azaltınaması ve
onun her halü.Icirda yaratıcısıyla beraber olmasıdır."
Vasıti (ö.320/932) dedi ki; "Güzel ahlak; karşılık beklemeden vermek, bela
ya şikayet etmemek, nimete şükürsüzlük etmemek, gizili yerde isyan etmemektir."
Sehl b. Abdullah; "Güzel ahlak; başkalarından bir şey beklememek, elinde
olanı tutmak, yokluğa şikayet etmemek ve her zaman yaratıcıyla beraber olmaktır."
dedi.
Yahya b. Muaz er-Razi:" Güzel ahlak; dosdarla iyi geçinmek, halkla iyi ilişki
içinde bulunmak, insanlara karşı doğru olmaktır."
Şah-ı Kirmanl: (ö.270/883) de derdi ki; "Güzel ahlak; halka eziyet etmekten
kaçınmak ve onların her an eziyet edecekleri ihtimalinin muhafaza etmektir."
Ebu Osman (ö.291/903) (r.h) dedi ki; "Güzel ahlak iki şeydir; birincisi Ce
nab-ı Hakk'ın "Bu benim hükmümdür" dediği şey. İkincisi Cenab-ı Hakk ne em
retmişse onu yapmaktır."
156
ı ı
Bir rivayete göre, Davıld (a.s) Allah Teata'ya yalvararak dedi ki; "Ya Rabbi, se
nin benden razı olduğunu ne ile bilebilirim?" Allah Teata da ona şöyle vahyetti:
"Eğer ben sana razı olduğum şeyleri yaptınyarsam veya seni razı olmadıklarundan
uzak tutuyorsam veyahut da eğer ben seni razı olduğum bir şeye sebeb kılıyorsam,
bil ki ben senden razıyım." Davıld (a.s) dedi ki; "Ya Rabbi, nelerden razı olduğunu
bana açıkla." Allah Teata da buyurdu ki; "Ey Davıld! Senin razı olduğun şeylerden
ben de razıyun. Sen hoşnud olduğunu yap, benim hoşnutluğum seninkinden evvel
olsun."
Yine aynı şekilde Mılsa (a.s) Allah Teata'ya "Ya Rabbi, bir kul yanındaki kıy
metini bilebilir mi?" diye sordu. Allah Teata da; "Evet" diye vahyetti. Mılsa (a.s);
"Ne ile bilir?" diye sordu. Allah Teata; "Kulun kalbinde benim kıyınetim ne ise, be
nim yanunda da onun kıymeti. odur." diye vahyetti.
Zünnıln dedi ki; "Kim ki dünyayı seçerse, dinden nasibi yoktur, kim de atıi
reti seçer se edebden nasibi yoktur. Kim de hevasına meylederse yaratılış gayesinden
nasibi yoktur."
Tevekkül önderi İbrahim Halilullah der ki; "Ben halimi Allah'a arzetmekten
çekinirim."
Sabır önderi Eyyılb (a.s) dedi ki; "Başkalarının yaptığından dolayı ne zaman
kisabredemez oldum, o zaman zarar bana dokundu."
Zühd önderi Mılsa (a.s)'a; "Onu (asa) yere at, Ey Mılsa!99" denildi. O da at
tı, (asa yılan oldu) sonra "al"100 denildi. o tekrar asa oldu. Asa; ( atılınca yılan ol
masıyla) içerisinde binlerce menfaat olan dünyaya delatet etmektedir. Sen onun sev
gisini kalbinden attığın müddetçe, o senin için her yönüyle faydalandığın bir şey
olur.
, Güzel ahlak önderi Mustafa (a.s) ki; yüzüne vurdu ve yedi tane yaş damladı,
bunların üç tanesini dünyaya, dört tanesini de ukbaya hamletti. Ve şöyle dedi101:
"Ey Allah'ım, sen onların alışkanlık haline getirdikleri gizliliklerine bakma." Salat
ve seıam O'nun ve ehlinin üzerine olsun.
f) Mürüvvet Babı:
157
Nebi (s.a)'den gelen bir Hadis'te: "Mürüvvet altıdır. Üçü seferde, üçü hazar
dadır. Hazarda olanlar; Kur'an okumak, mescid yapmak, Allah yolunda dost edin
mektir. Seferde olanlar ise; azığı bölüşmek, güzel ahlaklı olmak, günaha girmeksizin
mizah yapmaktır." buyurmuşlardır.
Hz. Ali (r.a) dedi ki; "Kim insanlara zülmetmeksizin muamelede bulunursa,
onlara yalan söylemezse ve verdiği sözden dönmezse mürüvveti kemaıe ermiştir."
Hüseyin b. Ali (r.a) buyurdu ki: "Mürüvvet insanın dinini iyi koruması, nef
sini ısJ.ah etmeye gayret etmesi ve halka ilisanda bulunmasıdır."
Seriyy es-Salclti (ö.257 /870) der ki: "Mürüvvet; büyüklenme duygusunu ez
mek, nefsi ihtiyaç duymaz hale getirmek (ısJ.ah etmek), başkasının ihtiyacını gider
mektir."
Mllik b. Dinar (ö.l31/748): "Mürüvvet; küçük günahları terketmek, akraba
lık bağlarını sağlam tutmak, ye timleri korummak, Allah'ın emirlerine tam uymaktır."
Şibli (ö.334/945): "Mürüvvet; başkasının hakkını senin hakkına tercih et
mek, dünyayı terkedip Rabb'i seçmek, dtinyada dini, ahirette Rabb'i seçmektir."
Nılri (ö.295/907): "Mürüvvet; başkalarından isterneyi terketmek, başkaları
na eziyet etmeyi bırakmak, heva ve hevesten uzaklaşmak, dünyada zühd ve Rabbine
iclati seçmektir."
Ebu Bekir Verrak (ö.280/893): "Mürüvvet, şu üç şeye dayanır; güzel ahlak, doğruluk ve rıfk."
Fudayl (ö.l87 /802): "Mürüvvet; insanlaraihtiyacın olduğu halde, onları ter
ketmektir." der. Ve devam ederek: "Kim dünya ve dini seçerse onlara ulaşır. Kim
3.bireti seçerse mürüvvete sahib olamaz. Kim de başka şeyleri seçerse onlara ulaşır."
der.
İmamü'l-müslimin Ebu Hanife seksen dinara iki ipek elbise satın aldı. Bunlar
dan birini yetmiş dokuz dinara sattı.. Ve O'na bir dostu geldi ve "Bu elbiseyi kaça sa
tı.yorsun?" dedi. O da "Bir dinara" dedi. Müşteri: "Nasıl olur bu daha çok eder." de
di. İmam da : "Bir dinara sanyorum çünkü, Şuayb babasından o da dedesinden Pey-
158
gamberimizin şöyle dediğini rivayet etti: "Kardeşten kazanmak mürüwet ebline ya
kışmaz.102" Ben onları seksen dinara al~, bir tanesini yetmiş· dokuz dinara sattun,
geriye bu kaldı. Eğer bunu sana bir dillardan fazlasına satsaydım, kardeşimdin kazan
mış olurdum ki, bu da mürüwet ebline yakışmaz."
g) Fütüwet Babı:
Hasan Basri, Fütüwet; muhakkak ki, "Allah Tea.Ia iyiliği ve adaleti emredi
yor." ayetinin anlamıdır." dedi ..
Sevr! (ö.l6l/777): "Fütüwet; açıkca yapamadığın şeyi, gizlilikte de yapma
mandır." dedi.
Fudayl (ö.l87 /802): "Gençlerinbaşı ve fiitüwetin önderiYusuf(a.s) hatayıaf
fetmesinin üzerinde durmaz, hata yapanı kablll ederdi. Allah Tea.Ia'mn şöyle buyurdu
ğu gibi: "Dedi ki; bu gün sizin üzerinize bir kınama yoktur. Allah sizin için mağfiret
buyurur. Bu gün suçluyu cezalandırma ve suçluya özür beyan ettirme yoktur.103"
Allah Teala'mn Yusuf (a.s)'dan haber vererek; "Şeytan benimle kardeşlerimin
arasını bozduktan sonra, Rabbim ben zindan çıkardı ve sizi çölden getirdi.104" bu
yurduğu gibi, onların şefaatçisi oldu.
Ve yine Allah Tea.Ia Yusuf(a.s)'dan babisle: "Allah sizleri bağışlıyor.105" buyuru
yor. Yusuf ( a.s) kapıya kadar kardeşleri için bağışlanma dilerneğe gelmiştir. Allah Terua da
meleklerine nida ederek: "Görmüyor musunuz, düşman şefaatçı oldu" buyuruyor.
Bunun bir benzeri de kulun namazda, mü'min ve mü' mine kardeşleri için af
dilemesidir. Kişi kardeşi için namazda af diliyor ve hemen sonra da kolayca beddua
ediyor. AllahTealada mel~klere seslenerek: "Gördünüz mü şefaatçı (af dileyen) düş
man oldu" buyuruyor.
,Muhammed b. Ali et-Tirmizi (ö.320/932) derki: "Fütüwet; Allah içinken
di nefsine düşman olmandır. Kardeşlerin için Rabbine şefaatçı olman, sana eziyet
edenlere karşı Rabbinden af dilemendir."
Cüneyd (ö.297 /909) Fütüwet'i: "Eziyeti kaldırmak, başkalarından bir şey
beklememek·ve şikiyeti terketmek" diye tarif eder .
. 159
Muhasib! (ö.243/857): "Fütüvvet; başkalanna insaf ettiğin halde, onlardan
insaf beklememek, başkalarım bağışlamak :fukat başkalarının bağışlamasını bekleme
mektir." der.
Şibll (ö.334/945)'ye futüvvetten soruldu. O da: "Fütüvvet, muhabbet anın
da sadakat, düşmanlık anında yumuşaklık (rıfk), azlıkanında elindekini bölüşmek
(bezl) tir." diye tarif etti.
Ali Rılzban (ö.32l/933) : "Fütüvvet; Hakk'la beraber doğruluk, halkla be
raber temizlik ve kendinden az şikayet etmek." dedi. Ve yine dedi ki: "Fütüvvet üç
tür:
1- Söz vermeden sözünde durmak,
2- Bir şeyden karkınadığın halde ona dikkat etmek,
3- Karşılık beklemeden vermektir."
Hikaye olunur ki, bir genç içinde bin cfuıar bulunan kemerini arkadaşlarından
birine verir. Daha sonra başka bir yerde geceler. Geedediği yerden ayrıldıktan bir
müddet sonra, kemerlnin olmadığını farkeder ve uyuduğu yerde unuttuğunu zanne
derek oraya gider. Oraya varınca kemerini bulamaz ve orada bulunan C:lfer-i Sa
clık'ın yakasına yapışır. Cafer-i Saclık'tan kemerini vermesini ister. Cafer-i Saclık der
ki; "İçinde dünyalık olarak ne vardı?" Genç: "Bin dinar vardı." der. Cafer-i Saclık
ona içinde bin dinar bulunan bir kemer verir. Genç onu alır ve arkadaşlarına gelir.
Der ki: "Bakın Cafer-i Saclık benim kemerimi dlnarlarla birlikte çaldı." Ar.Radaşları,
"Sen ne diyorsun, senin kemerin burada." derler. Genç kemeri hemen Cafer-i Sa
clık'a vermek için götürür. Cafer-i Saclık ona şöyle der: "Onu kabul etmem mümkün
değildir. Çünkü bizim mülküroüzden çıkan bir şeyin tekrar geri dönmesi futüvvet
ten değildir."
Yine hikaye olunur ki, ehl-i futüvvetten biri bir garibi ve onun arkadaşimını ~-
safir etti. Yemek yenince bir cmye geldi ve ellerini yıkamaları için su dökmek istedi.
Misafir garib dedi ki; "Bizim mürüvvetimizde bir kadının erkeğe su dökmesinin yeri
yoktur." Bunun üzerine ev sahibinin arkadaşları şöyle dediler: "Biz bu eve yirmi se
neden beri geliiii, bu su döken şahsın kadın mı, erkek mi olduğunu bilmeyiz."
160
Nakledilir ki; Ehl-i feci'dan biri, güzel bir kadınla evlendi. Düğünden önce
kadında bir hastalık zuhı1r etti. Daha önce kadın yüzünü açrpıyordu. Ehl-i feci. da
utanclığından açmaclığını zannediyordu. İlk karşılaştıklarında yüzünü açınca onun
has1:9. olduğunu furketti. Adam önce "gözüm ağrıyor" dedi. Soma "gözüm görmü
yor" dedi. Ve kendisi körmüş gibi yaptı. Yirmi sene beraber yaşaclılar. Kadın yirmi
sene soma ölünce adam gözlerini açtı. Bütün bunları kadının mahzUn. olmaması için
yapmıştı.
Yine nakledilir ki; Bir fecl.'ya arkadaşları misafir gelmişti. Feti hizmetçisine
sofrayı hazırlamasını söyledi. Hizmetçi yavaş davranclı. Fecl üç defa acele etmesini
söyledi. Misafirler "Bu futüvvete sığmaz" diye kendi kendilerine söylendiler. Hiz
metçi so:frayı getirince, sahibi gecikmesinin sebebini sordu. Hizmetçi şöyle cevap
verdi: "Sofraya bir karınca çıkmıştı, ben de ona eziyet etmeyi istemedim ve inineeye
kadar bekledim. Bu yüzden geciktim."
Allah Tea.Ia. en iyi bilendir.
Ebu SaJ:d el-Hudrl dedi ki: "Rasıllullah (s.a) devesinin yeminikendi verir, evi
ne kendi gider, ayakkabılarını yerine kendi koyar, elbiselerini kendi çıkartır, o cağını
kendi yakar, hizmetçileriyle beraber yer, benim elimden. tutar, evine gider bir şeyler
getirir, küçüklere ve büyüklere selam verir, ellerini tutarclı. Nereye çağrılırsa gider,
önüne ne konsa bu kötü demezdi, hurmanın ezilmişini bile yerdi. O israf etmezdi.
Tabiatı keremli, güler yüzlü, kahkahaile gülmez, mütevaz! idi. Kimseye kini yoktu,
kendisini küçük düşürecek bir davraruşta bulunmazclı. Heybetli idi, cimri ve müsrif
değildi. Herkese karşı merhametli idi. Kalbi güzeldi ve herkesin özrünü kabul eder
di, hiç tamalı etmezdi."
Allah Tea.la en iyi bilendir.
161
Dipnotlar
1 İbn Manzı1r, Lis:i.nü'l-Arab, Beyrut 1990, "Feta"md., XV, 145.
2ibn Manzılr, a.g.m., XV, 147.
3 eş-Şerif Ali b. Muhammed el-Cürclııi, Kitabü't-ta'rif.it, Beyrut 1983, "Feta"md., 165;
Fıni.zabadi, Kılmılsu'l-muhlt, "Fecl" md. Beyrut 1995, s. 1188.
4 Süleın1, Kiclbu'l-ilitüvve, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 2049, 79b.
(Bu eser, "Tasavvufta Fütüvvet" ismiyle Arapça ve Türkçe olarak 1977 yılmda Süleyman Ateş
taralindan yayınlanmıştır.)
5 Zemahşeri, Esasü'l-belağa Kahire 1960, "Feta" md., 698.
6 Fecl ve Fütüvvet kelimelerin lügat manalanna dair daha geniş bilgi için bkz.
Ziyauddin ed-Dahili, "el-Fütüvvetü fi't-clrih.i'l-İslrum ve Kiitübü'l-lügat", Mecelletü'r-risaie,
XVI, 723-725.
7 Cürclni, a.g.e., 165. Ayrıca Abdürrezzak Kaş:i.ni (736/1335) telif ettiği "Tuhfetü'l-ihv:i.n"
isimli risaiesinde; Fütüvvet'in tariflerinde geçen "cömertlik, tevazıl, vefa, doğruluk, nasihat,
hidayet, emniyet" gibi hvramlann geniş açıklamalanna yer vermektedir. Bkz. Abdürrezzak İbn Cehüettin el-Kaş:i.ni, "Tuhfetü'l-ihv:i.n" (nşr. Abdilibaki Gölpmarlı), İ.Ü. İktisat Fak. Mecmuası
(İÜİFM), XI/1-4 (1949-1950), s. 269-285.
8 Fütüvvet kavramının geçirdiği merhalelere ilgli geniş bilgi için bkz. Franz Teaschner, "İslam'da
Fütüvvet Teşkilatmm Doğuşu Meselesi ve Tarihi Ana Çizgileri", (çev. Semahat Yüksel),
Belleten, Ankara Nısan 1972, XXXVI, sayı 141-144, 205-206; Ömer ed-DesU.ki, el-Fütüvvetü
inde'l-Arab, Kahire 1966 (4. Baskı), 21,133,220.
9 Ömer ed-Desı1ki, a.g.e., 21-25.
10 İbrahim Muhammed Hasan el-Cemil, el-Fütüvvetü fi'l-İsiam, Mısır ty, s. 21,23; Saadettin
Kocatürk, "Fütüvvet ve Ablli.k.", Türk Kültütü ve Ahllik, (XXI. Ablli.k. Bayramı Sempozyumu
Tebliğleri, 13-15 Eylül1985 Kırşehir), İstanbul1985, s. 17.
11 Ahmet Yaşar Ocak, "Fütüvvet", Diyanet İsiamAnsiklopedisi (DİA), İstanbul1996, XIJI, 261.
12 Fütüvvetin kavram ve kıırum olarak geçirdiği dönemler için bkz. Ömer ed-DesU.ki, a.g.e.,
s.21-132, 133-146, 220-233; Hasan el-Cemil, a.g.e., s.13-25, 81-101; A.Y. Ocak, DİA,
a.g.md., xm, 261.
13 Fütüvvetle ilgili yapılan araştırmalara dair bilgi için bkz. Suad Hakim, Mu'cemu's-sılfi, Beyrut
1981, s. 781-782; Hasan el-Cemil, a.g.e., 7-11; Gerard Zangar, "el-Fütüvvetü, hel hiye
filııisiyyetü'ş-şarkıyye? " (Arapça'ya tre. Enis Feriha ve Arkadaşlan), Dır3.sat İsiamiyye, Beyrut
1960, s. 213-218.
14 Fecl ile ilgili clhiliyye şiirlerinde örnekler için bkz. Hasan el-Cemi!, a.g.e., 13-18; Ziyauddin
ed-Dahili, a.g.m., 723-725.
162
15 Kur'an-ı Kerim'de "Fütüvvet" kelimesi mevcut olmamakla beraber "fet:i" ve çoğulu "fitye ve
fityılıı" kelimelerinin geçtiği yerler içiu l:ı,kz. N"ısa 4/25;Yusuf 12/30,36,62; el-Kehf
18/10,13,60; Nıir 24/33; Enbiya 21/60. Ajnc~ Kur'an-ı Kerim'den :fiitüvvet'e dair deliller
içiu bkz .. Ahmed el-Muhib İbni Şeyh Muhammed el-Mi.kıül el-Erdeblli, Kitabu'l-Fütüvve,
Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 2049, 99a-106b; Ahmet el-Haıpıiti, "Tuhfetü'l-vesaya"
(nşr. A. Gölpmarlı), İÜİFM, XI/1-4, (1949-50) s. 208-209.
16 Fr:ınz Teaschner, a.g.m., 205-206; Ömer ed-Desıiki, a.g.e., 220; A.Y. Ocak, DİA, a.g.md., XIII, 261.
17 S. Kocatürk, a.g.m., 13-14.
18 Ömer ed-Desılk.i, a.g.e., 22,26
19 Ömer Rıza Kehhale,"Fütüvvet", Dıclsat İctiniliyye fi'l-'usıirıı'l-İslliı:ıiyye, Dımeşk 1974, 23.
20 Ziyauddin ed-Dahili, "el-Fütüvve fi't-Tarllıi'l-İslami ve Ki.itübü'l·Lügat", Mecelletü'r-risrue,
XVI, 723-725.
21 Franz Teaschner, a.g.ın, s. 201; Ömer Rıza Kehhrue, a.g.e, 23
22 Franz Teaschner, a.g.ın, s. 211; Ömer Rıza Kehhrue, a.g.e, 24. Fütüvvetin teşkilat halini
aldığı dönemlerde, fiitüvvet teşkilatma giriş törenlerinde icra edilen "tuzlu su veya tuz ve su"
geleneği ve bu geleneğin Hz. Peygamber döneminden kaynağı içiu ... bkz. Harpıiti, a.g.e.,
s. 222-223; Kaşaru, a.g.e., s. 267-269.
23 A.Y. Ocak, a.g.md., DİA, 261.
24 Ahmed Emin Bek, es-Sa'leke ve'l-fiitüvvet fi'l-İsl.aın, ~e 1952, 22.
25 Franz Teaschner, a.g.nı, 211; Kamil Mustaf.ı eş-Şeybi, es-Sıla Beyne't-tasavvufu ve't-teşeyyü',
Beyrut 1986, 517-518; S. Kocatürk, a.g.m., 21-24.
26 Kurnaz, açıkgöz, avare, durmadan dolaşan anlamlanna gelen ayyar, devletlerin zayıfladığı ve
devlet gücünün tesirini yitirdiği dönemlerde ortaya çıkan, bazan kendilerine göre bir düzen
kuran çapnlcular, şehir eşkiyası, başı bozuk, zorbalar, efeler, kabadayılar; belalı ve soyguncu
kişiler içiu kullanılmıştır. Bk. Süleyman Uludağ, TasavvufTerimleri Sözlüğü, İstanbul1991, s. 76.
27 Laübill meşreb, kaydsız, münkir, sarhoş, görünüşte tenkidi, hakikatte selameti mıicib hal ve
kıyafette gezen kişiler içiu lcullanılır bir tabirdir. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarili Deyinıleri ve
Terimleri Sözlüğü, İstanbull993, m, 48.
28 Şatır da ayyarla aynı anlamda Jmllanılmıştır. Buna ilave olarak fiitüvvet ehliuden olan cömert,
cesur ve fedakar kimselerede şatır ve şutru denilmiştir. Bk. S. Uludağ, a.g.e., s. 76.
29 Ömer Rıza Kehhrue, a.g.e., 24.
30 S. Kocatürk, a.g.m., 25. A. Gölpmarlı, "İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve
Kaynaklan", İ.Ül.F.M., XI/1-4 (1949-50), s. 74-83.
a1 Bu gruptan olan cömert, cesıir ve fedakar bazı sıifilere de ayyar denilmiştir. H. m-IV j!X-X.
Asırlarda kullanılan ayyar tabiri tasavvufta fiitüvvet ehli ve civanmerd kinıseler içiu bir sıfat
olmuştur. Bk. S. Uludağ, a.g.e., s. 77.
163
32 Franz Teaschner, a.g.m, 214.
33 Ahmed Emin Bek, a.g.e., 62.
34 Ömer ed-Desılki, a.g.e., 232.
35 Ömer ed-Desılki, a.g.e., 221; Muhammed Fehmi Abdullatif, "el-Fütüvvetü'l-İsJ.amiyye",
Mecelletü'r-risile, XO:, 56.
36 Ali e-Neşşk, a.g.e, m, 403.
37 İbn Sa'd, et-Tabalcltü'l-kübr.1, Beynıt 1985, VII, 647.
38 Ali e-Neşşk, a.g.e, m, 403.
39 Kamil Mustaf.ı eş-Şeybi, a.g.e., 519-521. A. Gölpmarlı, Abdürrezzak Kaşaru'nin "1\ıhfetü'l
ihv:lıı" isimli fiitüvvetnamesini şia kültütünü yansıtan bir risile örneği olarak takdim
etmektedir. Bkz. A. Gölpmarlı, a.g.m.., s. 109.
40 A.Y. Ocak, a.g.m.d., DİA, Xlii, 261
41 A.Y. Ocak, a.g.m.d., DİA, Xlii, 261.
42 İbnü'l-Kayyım el-Cevziyye, Medmcü's-s:üikin, Kahice 1983, II, 354.
43 Ali Sami en-Neşşk, Neş'etü'l-:fikri'l-felsefi :6.'1-İslıtm, Beynıt 1980 (8. Baskı), m, 403.
44 Bkz. Sülemi, a.g.e. (tre. S. Ateş), 22-94; Knşeyri, er-Risile, Kahice 1984, 473-479,
(tre. Süleyman Uludağ) İstanbul1978, 324-331; Abdullah el-Ens:lıi el-Herevi,
Kiclbü'l-fiitüvve, Süleymaruye Kütüphanesi, Ayasofya 2049, 149a-154b; Mi1cli..l el-Erdebtli,
a.g.e, 99a-106p.
45 Süleyman Uludağ, "Fütüvvet" DİA, XIIT, 260.
46 C. Van Arendonk.-Bichr Paris, "Fütüvvet", .MEB İslam Ansiklopedi.si, IV, 701; Franz
Taeschner, a.g.m., 220; ; S. Uludağ, a.g.md., DİA, Xlii, 260; A. Gölpmarlı, a.g.m., s. 112.
Ayrıca Gölpınarlı bu makalesinde ilk telif edilen fiitüvvetnameden başlayarak, Sülemi,
Knşeyri, Ens:lıi ..... sıralamasıyla bir "fiitüvvetnameler seceresi" vermektedir. Bkz. A.
Gölpınarlı a.g.m.., s.ll4.
47 Geniş bilgi için bkz. Sülenli, a.g.e.,(trc. S. Areş), 22-94.
48 Abdullah Ens:lıi el-Herevi, Kitabu Menazulü's-s3.irin, (Tah. Es-Seyyid Muhammed Bedruddiıı
en-Na'saru), Mısır 1908, 23. İbn Kayyım El-Cevziyye, a.g.e., 691-699.
49 Ömer ed-Desılkt, a.g.e., 232; Hasan el-Cenill, a.g.e., 29.
50 Bkz. Taeschener, a.g.m.., 220; A. Gölpmarlı, a.g.m., s. 12; Muhammed Said Abdulmecid Said
el-Afg:!.ııi, Abdullah el-Ens:lıi el-Herevi, Kahice 1968, 102.
51 Süleymaniye Kiitüp4anesi, Ayasofya Bölümü 2049 no'lu mecmua içerisinde 149a-154b
varaklan arasmda bulunan 13 saayfalık bu risale Nesih olarak yazılmış ve yazısı gayet açıktır.
Arapça te' lif edilen risilenin bazı bölümleri de yer yer Farsça yazılmıştır.
52 Said el-Afg:!.ııi, a.g.e., 86; S. Uludağ, "Hace Abdullah El-Ens:lıi el-Herevi", DİA. XVli, 222.
164
53 Bkz. Abdullah Ensm el-Herevi, Ki.tabu'l-fiitüvve, 149b, 152a, 153a, 153b.
54 Bkz. Abdullah Ensılıi, a.g.e, 149a, 149b.
55 Süleyman Ateş'in tercümenin giriş kısmında "Sülemi'nin Hadis ve Tasavvufa Dair Sözlerini
Rivayet Ettiği Şeyhleri" başlığı altındaki verdiği 77 sı1finin hiçbirinin ismi Ensıhi'nin
risatesinde yer almamakta ve onlardan fiitüvvete ilgili herhangi bir rivayet bulunmamaktadır.
Bkz. Süleıı:ıi, a.g.e., (tre. S. Ateş), 9-18.
56 Abdullah Ensm'nin hayatıyla ilgili geniş bilgiiçin bkz. Said el-Mgfull, a.g.e, s.1-79; S. Uludağ,
a.g.md., DİA, XVJI, 222-226.
57 Bkz. Abdullah Ensm'nin naklettiği fiitüvvet hikayeleri. Ensı1ri, a.g.e., 154a, 154b.
58 Krş. Kıışeyri, a.g.e., 482-489; Ensılıi, a.g.e., 149a-154b.
59 Said el-Mgfull, a.g.e., 37, 40. S. Uludağ, a.g.md, DİA, XVII, 222.
59 Kchf Sılresi 18/13.
60 Mı1ide Sılresi 5/83
61 Mı1ide Sılresi 5/1
62 Kchf Sılresi 18/13
63 Buhılıi, Mezlliın 3; Müslim, Birr 58, 72, Zikr~ 38; Ebıl Davıld, 38/60; Tirmizi, Hudıld 3.
Furlcln Sılresi 25/63
64 Hadisin kaynağı buluuamamıştır.
65 Tıı:mi.zi, Birr 40; Keşfu'l-h.afa, II/1468; Münı\vi, Muhammed AbdurraUf, Feyzu'l-kadtr, Mısır
1938, IV /4084.
66 Feyzu'l-kadtr, ill/3644.
67 Haşr Sfuesi, 59/9
68 Enbiy;\ Sılresi, 21/60.
69 Hadid Sılresi 57/24.
7° Hucıirı1t Sılresi 49/12.
71 Feyzu'l-kadtr, ill/3644.
72 Nur Sılresi 24/30.
73 Bakara Sılresi 1/156.
74 İbrahim Sılresi 14/7.
75 Fecr Sılresi 89/27.
76 Ebıl Dı\vud, Edeb 5; Ahmed b. Hanbel, 2/394.
77 Ahmed b. Hanbel, 3j75.
78 Aclılni, İsıruill Muhammed, Keşfu'l-haf.i, Beyrut 1351, II, 2893.
165
79 Keşfu'l-hala, I, 79
80 Feyzü'l-kadir, II, 1249.
sı BuhiD, Fiten 2; Müslim, İmıira 53, 54, 55; Ebıl D~vud, Sünnet 27; Tirmizi, Edeb 28; Nesei:,
Tahrlm 6/27.
s2 Buhm, Hums 15, Megıizi 73, Ahmed b. Hanbel, 3/308.
83 Ebıl D~vud, Edeb 126.
84 Keşfu'l-ha&, I, 397; Feyzü'l-kadir, I, 1110.
85 Keşfu'l-ha&, II, 2542.
86 Kenzü'l-1llllllill, XV, 43551, XVI, 44168. (Deyleı:nİ)'de Hz. Ali'nin rivayeti.
87 Kenzü'l-umm~ V, 4221.
88 Bütün gayretierimize rağmen müellifin bu isimde bir kitabına ulaşamadık..
89 İns~ Sılresi 7 6/9.
90 A'raf Sılresi, 7/199.
91 Keşfu'l-hafa, I, 1352.
92 Fussilet Sılresi, 41/34.
93 Müslim, İman 71; BuhiD, İman 7; Tirmizi, Kıy~e 59; Nesei, İman 19,33.
94 Krş.Tılsi, Ebıl Nasr es-Sernic, (i:h.Abdülbalim. Mahhmud-Abdülbill Surur) el-Luma', Mısır
1960 s. 425; Sülemi, Ebıl Abdurrahm~, Tabakatü's-sıl.fiyye, .IG.Iıire 1986, s. 80; Kı:leb~zi,
Ebıl Bekir Muhammed b. İshak, et-Taarruf, Kahire 1960, I, 133-134; Hucvılri, Ebıl Hasan
Ali b. Osman. Kı:şfu'l-mahcılb, .IG.Iıire 1974, s. 436.
95 TaM Sılresi, 20/16.
96 Krş. el-Lum'a, s. 86-89; Kuşeyıi, Ebu'l-K:i.sımAbddulk.erim, er-Risale, Mısır 1966, s. 610; et
Taarruf, s. 130-133; Kı:şfu'l-Mahcılb, s. 547; Tabakatü's-Sılfiyye, s. 21,119, 163,232, 234,
320; Ebıl Tllib el-Mekki, Kı.ıtu'l-Kıılılb, Mısır 1961, II, 50-63.
97 el-En'~ Sılresi, 6/57; Yılsuf Sılresi, 12/67.
9S A'rafSılresi, 7/17.
99 Tlli Sılresi, 20/21.
ıoo Hadis'in kaynağı bulunamamıştır.
ıo1 Keşfu'l-ha&, II, 2150.
1°2 Nahl Sılresi, 16/90.
103 YusufSılresi, 10/92.
104 Yusuf Sılresi, 10/100.
105 Yusuf Sılresi, 10/92.
166
ı J
ı
ı ı ı
ı ~ı ıl
'1 r
J H ı ı