Upload
trinhnhi
View
237
Download
1
Embed Size (px)
Citation preview
T.C SAĞLIK BAKANLIĞI
HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA
HASTANESİ
1.GENEL CERRAHİ KLİNİĞİ
SÜRRENAL İNSİDENTALOMADA
CERRAHİ TEDANİNİN YERİ
UZMANLIK TEZİ
Dr.Muammer KAYA
İSTANBUL 2005
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ.................................................................................1
TARİHÇE.............................................................................4
GENEL BİLGİLER..................................................................6
MATERYAL METOD..............................................................44
BULGULAR.........................................................................46
TARTIŞMA..........................................................................54
SONUÇ...............................................................................69
ÖZET.................................................................................71
YAYINLAR...........................................................................73
Uzmanlık eğitimim süresince bilgisi, hoşgörüsü ve engin
deneyimleriyle her zaman desteğini gördüğüm ve mesleki gelişmeme
çok değerli katkılarda bulunan klinik şef muavinlerim Doç. Dr. Haldun
Sunar ve Op. Dr. Muzaffer Akıncı’ya,
Hastanemiz 2. Cerrahi Kliniği Şefi Doç. Dr. Sefa Tüzün’e,
İhtisasımın ilk günlerinden uzmanlığıma kadar eğitimim
konusunda bana her türlü desteği sağlayan, cerrahi bilim ve sanatını
öğrenmemde sonsuz katkılarını gördüğüm uzmanlarım Op. Dr.
Mehmet Gülen, Op. Dr. Adil Koyuncu, Op. Dr. Adem Duru, Op. Dr.
Hasan Lice, Op. Dr. A. Fikret Yücel ve Op. Dr. Neslihan Cabioğlu’na,
Tezimi hazırlamamda deneyim ve bilgilerinden yararlandığım,
bana her türlü desteği sağlayan Op. Dr. Ahmet Kocakuşak’a,
Kliniğimizde beraer çalıştığım, acı tatlı pek çok şeyi paylaştığım
tüm asistan arkadaşlarıma,
Tüm servis ve ameliyathane hemşire ve personeline, idari
çalışanlara,
Yaşantım boyunca benden desteklerini esirgemeyen aileme,
Sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Dr Muammer Kaya
GİRİŞ
Obesite, hipertansiyon gibi potansiyel olarak adrenal bezlerle ilgili
olabilecek bir hastalık araştırılırken veya tamamen tesadüfen tespit edilen
adrenal tümörler insidentaloma başlığı altında incelenir. Nonfonksiyonel
adrenal tümörlere insidentaloma veya adrenaloma denir. Her ne kadar bu
hastalar daha sonra retrospektif olarak değerlendirildiğinde adrenal kitle ile
ilgili veya hormonal açıdan aktif olmalarına bağlı şikayetlere sahip oldukları
tespit edilsede, tesadüfi tespit edilmiş olmaları insidentaloma gurubunda
değerlendirilmelerini uygun hale getirmiştir (4).
Otopsi serilerinin %7’sinde beklenmedik adrenal tümörlere rastlanması
ve batın BT’lerin %1-4’ünde insidentalomaya rastlanması son yıllarda
gereksiz ve zararlı olabilecek cerrahi girişimlere kaynak oluşturmaktadır. Bu
yüzden objektif olarak değerlendirilmeleri, overtreatment yanılgısına
düşmeden uygun yaklaşım stratejisinin uygulanması önemlidir.
Otopsi serilerine göre adrenal tümörler insanlarda en sık
tümörlendendir. 50 yaşın üzeri kişilerde adrenal kitle görülme olasılığı %3-7
olarak saptanmıştır. Bunun anlamı adrenal kitlelerin tamamına yakınının
sağlık problemi yaratmamasıdır. Geniş serilerde 4000 adrenal tümörün
sadece 1 tanesinin habis olduğu görülmüştür. Adrenal kitlelerin tamamına
yakınının insidentaloma olarak yer bulmasının ve giderek daha çok sıklıkta
tespit edilmesinin bir sebebi, batın görüntüleme teknik ve teknolojilerinde ki
gelişmedir. Tespit edilme oranının artması insidentalomalarda son yıllarda
artan klinik ve bilimsel ilgi sebebiyle bu konudaki yayınların 20 kat artmasına
yol açmıştır. Bu kitlelerin prevalansının yaşla artması da, giderek yaşam
süresi uzayan , yaşlanan toplumumuzda ilerleyen bir sorun yaratmaktadır (1-
4).
İnsidentalomalar korteks ve medulla’dan
kaynaklanabilirler. Bunlar da benign veya malign, klinik olarak
bulgu vermesede fonksiyonel veya nonfonksiyonel olabilirler.
Fonksiyonel tümörler erkeğe göre kadınlarda daha fazla
gorülürken; nonfonksiyonel tümörlere ise erkeklerde daha fazla
oranda saptanmaktadır (1-7). Adrenokortikal karsinomlara her
yaşta rastlanabilir; ancak çocukluk çağında nadirdirler (1,8).
Bütün habis hastalıkların %0,02 ile %0,2’sini sürrenal beze ait
tümörler oluşturmaktadır (1). En sık 5. dekatta ve her iki cinste
eşit olarak görülür (2,9). Vakaların yarısı fonksiyonel yarısı
nonfonksiyoneldir (1,2,10,11). Prognoz fonksiyonel ve
nonfonksiyonel karsinomlarda aynıdır (1).
Sürrenal bez hastalıklarının cerrahi tedavisi son 50 yılda
gelişme kaydetmiştir. Günümüzde sürrenal beze yönelik
ameliyatlar esas olarak korteks ve medulladaki fonksiyonel
olarak farklı hücrelerin tümör veya hiperplazileri tarafından
meydana getirilen birçok endokrin hastalıklarının tedavisi için
yapılmaktadır (12).
Günümüzde tedavi edilen en sık fonksiyonel sürrenal
tümörler fazla kortizol salgılayan adrenokortikal tümörler,
feokromositoma ve aldosteronoma’dır. Daha az sıklıkla
virilizasyon veya feminizasyona sebep olan tümörlerle
karşılaşılmaktadır. Ayrıca büyüklerde ve çocuklarda
nöroblastomlar sürrenal bezlerin cerrahi olarak çıkarılması için
endikasyon oluşturmaktadır (12).
Son yıllarda, özellikle manyetik rezonans görüntüleme
(MRG), bilgisayarlı tomografi (BT) ve ultrasonografi’nin (USG)
yaygın kullanımı ile birlikte insidentalomaların genel
insidansında belirgin bir artış saptanmıştır (13).
Bilimsel çalışmalarda popülaritesi giderek artan insidentalomalar ile
ilgili kısıtlı veriler elde edilmiş olması yaygın prevalansına rağmen düşük
malignite riski, güncel yaklaşım ve tedavinin yoğunluğunun
sorgulanmasına sebep olmaktadır.
Bu çalışmada kliniğimizce Ocak 2000 – Şubat 2005 tarihleri
arasında genel cerrahi polikliniğine başvuran başka sebeplerle
araştırılırken adrenal bezde insidental olarak kitle saptanması
sonucu tanı konulmuş 12 sürrenal tümor vakasının tanı
metodları ve cerrahi tedavileri retrospektif olarak incelenmiş ve
sunulmuştur.
T A R İ H Ç E
Sürrenal bezlerden ilk defa 1563’de Bartolomeo Eusthachia
tarafından bahsedildiği, 1713’de Lancisi tarafından
yayınlanmıştır (14). 1855’de Thomas Addison’un adrenokortikal
yetmezliğin klasik bulgularnı tanımlamasıyla bilimsel ilgi
başlamıştır. Sürrenal bezin hayat için gerekli olduğu, birçok
hayvan türlerinde adrenalektomi yapan Brown-Sequard’ın
1856’daki deneysel çalışmaları ile ortaya konmuştur (14).
1886’da hipertansiyonla birlikte olan ilk feokromositoma vakası,
Franke tarafından bildirilmiştir (15).
Sürrenal kist için ilk ameliyat, 1894 yılında Pawlik
tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk feokromositoma ameliyati
1923 yılında yapılmış, ancak hasta ameliyat sonrası erken
dönemde kaybedilmiştir. Feokromositoma’nın ilk klinik tanısı
1926 yılında Vaquez ve Donzolet tarafından yapılmıştır. İlk
başaralı feokromositoma ameliyatı 1926 yılında Roux ve yine
aynı yılda Charles Mayo tarafından yapılmıştır. Fakat her iki
vakanın ameliyat öncesi tanıları konmamıştır. Pincoffs 1929’da
sürrenal tümörü olan bir hastada ameliyat öncesi
feokromasitoma’nın tanısını doğru olarak saptamış ve Shipley
tarafından başarıyla ameliyatı uygulanmıştır (15).
1913’de Turney ve 1926’da Parkes-Weber tarafından bir
adrenal tümörün sebep olduğu Cushing sendromu
yayınlanmıştır. 1932’de Harvey Cushing bilateral adrenal
kortikal hiperplazili hastalarda, glikokortikoid fazlalığı
sendromunu tanımlamıştır (14).
1908-1940 yılları arasındaki araştırmalarda sürrenal
korteksin metabolizmada düzenleyici rolü olduğu, sürrenal
bezlerin glikokortikoid fonksiyonunun yaşam için gerekli olduğu
vurgulanmıştır (14,16). 1937’de Ingle ve Kendall hipofiz
üzerinde sürrenal hormonların negatif feed-back etkisi olduğunu
göstermişlerdir (14). Bundan kısa süre sonra ACTH
(adrenokortikotropik hormon) tanımlanmış ve 1943’de saf olarak
elde edilmiştir (14). "Kortizon" terimi ilk defa Kendull tarafından
kullanılmıştır (16).
1950’de Deming ve Luetscher insan idrarında sodyum
iyonunu tutan bir faktör saptadılar. Aldosteron adını alan bu
faktör, 1952’de Simpson ve arkadaşları tarafından izole edilip
gösterilmiştir. 1955 yılında Conn, halsizlik ve hipertansiyonu
olan bir hastada, kanda potasyum iyonunun düşük ve sodyum
iyonunun yüksek olduğunu tesbit etmiştir. Bunun üzerine
aldosteron salgılayan tümör olduğu düşünülerek hasta ameliyat
edilmiş ve sağ sürrenal bezde tümör saptanmıştır. Ameliyat
sonrası hastanın kliniği tamamen düzelmiştir. Conn, bu
sendroma "primer hiperaldosteronizm" adını vermiştir (17).
G E N E L BİLGiLER
ANATOMİ :
Sürrenal bezler retroperitoneal olarak böbreklerin üst iç
yanında bulunurlar (15,16,18). Perirenal fasya ve perirenal yağ
dokusu ile çevrilmiş olarak kolumna vertebralisin her iki yanında
11. torasik ve 1. lomber vertebranın laterallerinde yerleşirler
(18,19). Her bezin ortalama ağırlığı 4 ile 6 gr., eni 2 ile 3 cm.
ve uzunluğu 4 ile 6 cm. dir (20). Ayrıca, sürrenal bezler stres
sonrası ACTH sekresyonu nedeniyle genişleme gösterirler (16).
Sağ sürrenal bez, sola nazaran daha yüksekte ve daha dış
tarafta lokalize olur. Vena Cava İnferior’a (VCİ) yakın yerleşimli
ve karaciğerin çıplak alanı ile daha sıkı temas halinde olup, şekil
olarak üçgene benzer. Sol sürrenal bez ise, sağ sürrenal beze
nazaran biraz daha uzun ve geniş olup, şekil olarak yarım aya
benzer ve abdominal aortaya çok yakındır (16,18,21).
Sürrenal bezler nodüler yapıdadır. Perirenal dokudan daha
sert kıvamdadırlar (16). Sürrenal bezler iki kısımdan ibarettir:
Korteks ve Medulla . Korteks parlak sarı renktedir. Medulla
kırmızı-kahve renklidir. Bezin fibröz kapsülü ve çevresinde
areolar doku mevcuttur. Solunumla yer değiştirmezler.
KOMŞULUKLARI
ÖN YÜZ: BU yüzde bezin eksenine uygun olarak eğik
durumda bir oluk bulunur; hilus adını alan bu olukta damarlar
vardır. Bu yüzden sağda ve solda komşuluğu farklıdır. Sağda
VCİ, duodenumun birinci ve ikinci parçası, karaciğerin alt yüzü;
solda ise pankreas kuyruğu, dalak damarları ve midenin ön yüzü
ile komşuluk gösterir.
ARKA YÜZ: Arka yüz diyafragmaya dayalı olup, diyafragma
bu yüzü 11-12. torasik ve 1. lomber vertebra ile frenikokostal
sinüsten ayırır.
İÇ KENAR: Pleksus solaris’in yanısıra, solda aort aşağıda
VCİ ile komşudur.
DIŞ KENAR: Böbreğin üst ucunun iki kenarı ile komşuluk
gösterir,
ALT UÇ: Böbrek damarları ile komşudur.
ÜST UÇ: Diyafragma ile komşudur.
DAMARLAR
ARTERLER: Değişik yerlerden çıkan 3 grup arteri
mevcuttur:
1.Superior adrenal arter: A. frenika inferior’dan çıkar.
Bezin üst ve iç kısmında dağılır. Yaklaşık 7 dalı
vardır.
2.Medial adrenal arter: Aorttan çıkar. 1-2 dalı vardır.
Bezin orta bölümünün kanlanmasını sağlar.
3.Inferior adrenal arter: Renal arterden çıkar. Bezin alt
tarafını besler (16,21).
Arterlerin anatomik değişiklikleri çok sıktır. Sürrenal
bezlerin lokalizasyonu ve damarlanması şekil-1’de şematik
olarak görülmektedir.
VENLER: Sürrenallerin bütün kanı santral vende toplanır. Bezin ön yüzünden
çıkarlar.
1.Sağ adrenal ven direkt olarak VCİ ’ye dökülür.
2.Sol adrenal ven v. frenika inferior ile birleşerek, sol renal vene dökülür.
Venlerin de anatomik değişiklikleri sıktır.
LENFATİKLER: Lenfatikler daha çok kapsülü drene ederler. Kortikal ve
medullar parankimde lenfatik yoktur. Lenfatik drenaj bölgesel lenf nodülleri
aracılığıyla duktus torasikus’a veya direkt olarak sisterna şili’ye olur (21).
SİNİRLER
Sürrenal bezlerin innervasyonu otonom sinir sistemi yoluyladır. Sempatik
preganglionik lifler aşağı torasik ve üst lomber hücrelerin aksonlarından oluşurlar;
parasempatik lifler ise arka vagal trunkus’un çöliak dalından gelir. (16).
EMBRiYOLOJİ
Sürrenal korteks ve medullanın orijini ayrıdır. Sürrenal bezlerin %90’ını korteks,
%10’unu medulla oluşturur (18). Korteks mezodermal, medulla ektodermal
orijinlidir.Sürrenal korteks 4-6. haftalar arasında çölom epitelinden gelişir. Bu hücreler
suprarenal bölgede çoğalırlar. Yedinci haftada nöral tüpten kaynaklanan ektodermal
hücreler (feokromoblastlar) paravertebral, paraaortik ve aortik bifurkasyon
hizasında çoğalırlar. Bu hücrelerin bir kısmı suprarenal bölgeye göç ederler.
Medulla’yı oluşturacak ektodermal hücrelerin etrafı korteksi oluşturacak
mezodermal hücreler tarafından sarılır. Fetal hayatın 4. ayında adrenal bezler
böbreklerin 3-4 katı boyutlarındadır. Bu tarihten sonra küçülmeye başlarlar ve
küçülme doğumdan sonra bir yaşına kadar sürer (15,18,21).
Şekil 1: Sürrenal bezlerin lokalizasyonu
ve damarlarının şematik görünümü (22).
Hücrelerin göçü esnasında bazen korteks ve medulla ayrı ayrı birçok
yerde aksesuar hücre toplulukları oluşturur.Özellikle böbrek hizasındaki paraaortik
ganglionlarda, aortun aşağı kısmında, mediastinum’da, mesanede, vaginal
alanlarda görülür. Adrenokortikal kalıntılara ise en sık olarak sürrenal bezler
çevresinde, böbrek içinde, over’de, over pedikülünde ve testis’de rastlanır.
Aşağıda sıralanmış olan sebeplerden dolayı anormal lokalizasyonlu sürrenal
korteksin klinik önemi vardır (15).
1) Metastatik karsinom veya Cushing sendromunda yapılan
adrenalektomiden sonra bu kaynaklardan sürrenal aktivite devam edebilir,
2) Nefrektomi sırasında anormal lokalizasyonlu normal
bezler de çıkanlabilir; böylece sürrenal yetmezlik
gelişebilir,
3) Aksesuar ve heterotopik sürrenal dokuda neoplastik
oluşumlar ortaya çıkabilir. Korteks ve medullanın anormal lokalizasyonları
şekil 2’de görülmektedir.
Şekil 2: Korteks ve medulla'nın anormal lokalizasyonları (siyah alanla
gösterilen bölgeler anormal yerleşimli korteks ve medullayı
simgelemekte) (22).
Medulla Korteks
H i S T O L O J İ
Sürrenal bez; korteks ve medulladan oluşmaktadır. Korteks ve medulla
anatomik, embriyolojik, histolojik ve fonksiyonel özellik olarak farklıdır. Sürrenal
bezin dışında korteks, içinde medulla vardır. Korteksi fibröz bir kapsül örter ve
damarlar kapsülü delip geçtiği için kapsül bezden ayrılamaz (15).
Normal sürrenal korteks, bol miktarda lipokrom pigmenti ve bazı yerlerinde
serbest kolesterol, kolesterol esterleri, trigliseridler ve fosfolipidler gibi steroid
prekürsörleri içerdiğinden dolayı sarı-kahverenkgidir (23).
KORTEKS; 3 ayrı bolümden oluşur:
1- Zona glomeruloza: Z. glomeruloza korteksin yaklaşık %10-15’ini
oluşturur. Z. glomeruloza’da paket yapmış gruplar ve kümeler halinde kübik ve
silendirik hücreler bulunurlar. Bu hücrelerin çekirdekleri koyu renkte boyanır ve
sitoplazmalarında birkaç lipid damlacığı bulunur. Ultrastrüktürel olarak en belirgin
özelliği ise düz endoplazmik retikulumun ağ şeklindeki yapısıdır. Mitokondri ise ipliksi
yapıda olup, diğer organlardaki gibi lamelsi kristalara sahiptir (23).
2- Zona fasikülata: Korteksin %80’ini oluşturur. Z.
glomeruloza’daki hücrelerden biraz daha büyük, merkezi koyu boyanan
çekirdeklere ve ince vakuollerle dolu bir sitoplazmaya sahip, çok kenarlı
hücreler içeren kordonlardan oluşmuştur. Vakuoller içindeki lipidler
daha çok kolesterol ve kolesterol esterleridir. Bunlar parafin
kesitlerinde erirler. Bu hücreler, bazıları tarafından berrak hücre
(Clear cell) olarak adlandırılmıştır. Z. fasikülata hücrelerinde çok
ince düz endoplazmik retikulum ve yığınlar halinde granüler
endoplazmik retikulum ve golgi cisimciği mevcuttur. Fakat
mitokondrilerin sayısı azdır, boyutları ve şekilleri değişkendir.
Kolesterolün fazla miktarda depolanması steroid hormonların biosentezine
hazırlık olarak yorumlanmıştır. Stres altında olmayan bireyde fasikülata hücreleri
lipidden zengindir. Stres altında ise lipid miktarında azalma vardır (23).
3- Zona retikularis: Z. retikularis’te birbirine paralel kordonlar ve
medulla’ya dayanan düzensiz yığınlar vardır ve korteksin %5’ini oluştururlar. Bu
hücreler temel olarak fasikülatadaki hücrelere benzerler. Fakat sitoplazmalarında
vakuol yoktur, asidofiliktir ve hipokrom pigmentini fazlaca içerir. Bundan dolayı
bu hücrelere kompakt veya koyu (compact veya dark) hücreler denir. Onlarda düz
endoplazmik retikulum sayısı çoktur (23).
Z. fasikülata ve Z. retikularis glikokortikoid ve seks steroidlerini sentez eden
ve salgılayan tek bir fonksiyonel birimdir.
Mineralokortikoidler (aldosteron) Z. glomerulozada; glikokortikoidler
(kortizol) ise, Z. retikularis ve Z. fasikulata’da sentez edilirler. Androjenler
(testosteron) de Z. retikularis ve Z. fasikulata’da salgılanır (23).
MEDULLA; bağ dokusu geniş kan sinüsleri ve bunların arasındaki kalın
hücre kordonlarından oluşmuştur. Vücudun en büyük epinefrin kaynağıdır.
Embriyolojik olarak kromaffin hücreler (feokromasitleri), otonomik ganglion hücreler
ve sürrenal dışı paraganglionik hücrelere dönüşebilen primitif nöroektodermal
hücrelerden kaynaklanır (23). Kromaffin hücre kahverengi intrasitoplazmik
granüllerle karakterizedir. Bu granüller içinde katekolaminler depo edilmiştir.
Başlıca katekolamin epinefrin’dir; fakat, norepinefrin de 1/5 veya 1/6 oranında
bulunur (18,23).
Korteks
F İ Z Y O L O J İ
SÜRRENAL KORTEKS FİZYOLOJİSİ
Sürrenal korteks, salgıladığı hormonlar nedeniyle organizma için çok gerekli
bir dokudur. Korteksin yokluğunda ölüm doğal bir sonuçtur. Korteks hormonları
steroid yapısındadırlar. Z. glomerüloza’dan aldosteron, Z. fasikulata’dan
glikokortikoidler, Z. retikularis’ten de androjenik steroidler salgılanır. Sürrenal
korteks fizyolojisi organizmada etkili olduğu şu olaylarla ilgilidir:
•Karbonhidrat ve protein metabolizması
•Böbrek fonksiyonları
•Organizmanın büyümesi
•Strese direnç
•Kan basıncı
•Adale fonksiyonu
Elektrolit metabolizmasi ile ilgisi; ilk defa Lucas, sürrenalektomi yapılmış
köpeklerde klorür seviyesinin düşük olduğunu saptadı. Daha sonra Boemann ve
Karland sodyum ve klorür iyonlarının düzeyinin düştüğünü; plazma potasyum ve
magnezyum konsantrasyonlarının arttığını gösterdiler.
Deneysel olarak sürrenalektomi yapılmış hayvanlarda idrarla klorür ve
sodyum kaybı olduğu gösterilmiştir. Sodyum, atılımı esnasında suyu da yanında
götürür. Sodyum iyonunun bu yer değiştirmesi interstisyel sıvının ozmotik
basıncında düşme meydana getirir. Bu nedenle eşit ozmotik basınç sağlanması
için, Na hücre içine girer ve böylece hücrede fazla su depo edilmiş olur. Bu
elektrolit değişimi ile düzeltilemeyeceği için, hücre içine sıvı kaybı daha da artar.
Netice olarak şok tablosu ortaya çıkar.
Karbonhidrat ve protein metabolizması ile ilgisi: En önemli etki proteinleri
karbonhidratlara çevirmek, yani glikoneojenezisi sağlamak ve glikozu glikojen
şeklinde depolamaktır. Hidrokortizon aminoasitlerin kaslardan mobilizasyonunu
arttırır. Mobilize olan aminoasitlerden de karaciğer yoluyla glikojen ve glikoz
ortaya çıkar. Ayrıca glikozun hücre içine girmesini önleyerek kan glikoz miktarını
arttırır. Bu da organizmada diabetojenik etki şeklinde görülür.
Strese cevap olarak organizmada glikokortikoidlerin arttığı saptanmıştır.
1936’da Selye sıçanlarda değişik ajanlara karşı aynı reaksiyonları görmüş ve
genel uyum sendromunu tarif etmiştir. Organizmada travma, yanık, enfeksiyon,
soğuk ve hemorajik şok gibi streslerde kortikosteroidlerin yapım ve salınması
artar. Stres bu artışı hipotalamo- hipofizer sistemi aktive ederek yapar.
SÜRRENAL MEDULLA FİZYOLOJİSİ:
Sürrenal medulla hormonlarıyla ilgili ilk çalışmayı 1894 yılında Oliver ve
Schaffer (24), medulla ekstresini enjekte ettikten sonra kan basıncının yükselmesi
şeklinde göstermişlerdir. Daha sonra Abel, epinefrin (adrenalin) adını verdiği
bileşiği sürrenal bezinden elde etmeyi başarmıştır. Nikolabfe, tyramin ihtiva eden
bir solüsyon ile izole sürrenal perfüzyonunun adrenalin özelliğine sahip maddeyi
saptamayı başarmıştır.
Sürrenal medullasından adrenalinin bir amini olan noradrenalin de
salgılanır. Katekolaminlerden adrenalin yalnızca sürrenal bezinde bulunmasına
karşılık, noradrenalin organizmada daha yaygın bulunur.
Katekolaminlerin biyosentezi, sempatik sinir uçları, sürrenal
medullası ve beyinde olur. Buralarda bulunan tirozin hidroksilaz enzimi
aracılığıyla, tirozin L-dopa’ya dönüşür. L-dopa, dopamin ve daha sonraki
basamaklarda noradrenalin ve adrenaline dönüşür (25). Sentezi yapılan
katekolaminlerin periferik sinir uçlarında veya beyinde negatif feed-back;
yani, katekolaminlerin yapımını azaltıcı etkileri vardır.
SÜRRENAL TÜMÖRLER
Sürrenal tümörler korteks ve medulla’dan çıkarlar. Selim veya habis,
fonksiyonel veya nonfonksiyonel olabilirler. Medulla’dan çıkan fonksiyonel
tümör, feokromositoma’dır; nonfonksiyonel tümörler ise, nöroblastom,
ganglionörom’dur (26). Sürrenal tümörlerin çoğunu korteksten çıkan
tümörler oluşturur. Bunlar adrenokortikal tümörler adı altında toplanırlar.
Sürrenal tümörlerin sınıflaması tablo 1’de gösterilmektedir.
Tablo 1:Sürrenal kitlelerin sınıflaması
Sürrenal tümörlerin Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) tarafından kabul edilen
histolojik sınıflandırılması tablo
2’de
görülmektedir
(27).
Tablo 2: Adrenal korteks tümörlerinin histolojik
sınıflaması
I- EPİTELYAL TÜMÖRLER
A- SELİM
1- Adenom
a- Clear cell (Spongiocytic)
b- Compact cell
c- Glomerulosa cell
d- Mixed cell
B- MALİGN
1- Karsinom (Adenokarsinom)
II- EPİTELYAL TÜMÖRE BENZER LEZYONLAR
A- NODULER HİPERPLAZİ
1. Tek nodül
2. Multipl nodüler hiperplazi
B- AKSESUAR ADRENAL KORTEKS
C- DİĞERLERİ
III- MEZENKİMAL TÜMÖRLER VE TÜMÖRE BENZER LEZYONLAR
A- SELIM
1. Miyelolipoma
2. Lipoma
3. Kist
4. Digerleri
B- MALİGN
FONSİYONEL SÜRRENAL KİTLELERİN OLUŞTURDUĞU KLİNİK
TABLOLAR
Fonksiyonel tümörler kadınlarda daha sık, nonfonksiyonel
tümörler ise erkeklerde daha sıktır (2). Fonksiyonel sürrenal
tümörler kendilerini salgıladıkları hormon fazlalığı belirtileriyle
gösterirler.
CUSHING SENDROMU
Adrenokortikal tümörlerin en sık klinik görünümü Cushing
sendromu şeklindedir (28). Glikokortikoidlerin fazla
salgılanmasına bağlı belirtiler görülür. Ay yüzü (moon face),
boyun (buffalo hump), baş ve vücutta yağlanma, yüzün kırmızı
görünümü, yüz ve vücutta kıllanma, proksimal adalelerde
zayıflama, pigmentasyonda artma, hipertansiyon, ciltte incelme,
karında mor çizgiler, kilo alma, travma ile kolay morarma, yüz
ve gövdede sivilceler gibi belirtilerle dikkati çeker (18,29). %
0,1 oranında görülür ve erkeklere oranla kadınlarda dört kez
daha sıktır. En sık 30-40 yaşlarında saptanır (15).Cushing
sendromu sebepleri tablo 3’te özetlenmiştir.
Tablo 3: Cushing sendromu sebepleri
Lezyon Yüzde (%)I- Bilateral adrenokortikal hiperplazi
(aşırı ACTH sekresyonundan dolayı)80
Hipofiz tümörü 65 Paraendokrin tümör 10 Hipotalamik-hipofiz hiperfonksiyonu
(Tümör yok) 5
II- Tek taraflı adrenokortikal tümör 20 Adenom 10 Adrenokortikal karsinom 10
CONN SENDROMU (PRIMER HİPERALDOSTERONİZM)
Zona glomeruloza aktivitesinde patolojik artma sonucu
meydana gelir (30). En sık 30 ile 50 yaşları arasında ve
kadınlarda erkeklere oranla üç kez daha sık görülür (31). En
fazla görülen klinik semptom ve belirtileri; hipertansiyon, kas
zaafiyeti, polidipsi, poliüri, baş ağrısı, hipokalemik alkaloz’dur
(15). Sol sürrenal bezde daha sık rastlanır (32).
Conn sendromu sebepleri %80-90 oranında adrenokortikal
adenom, %15-20 oranında nodüler hiperplazi, nadir olarak da
adrenokortikal karsinom’dur (15,18,32).
Bilateral adenom %5’den daha azdır (15). Conn
sendromuna sebep olan tümörün çapı genellikle 0,5-1,5 cm’dir,
nadiren 2-3 cm’den büyüktür (23). Genellikle 2 cm’den küçük
olmaya eğilimli oldugu için BT’de ortaya çıkarmak oldukça
zordur (33,34).
FEOKROMOSİTOMA
Sürrenal medulla’daki kromaffin hücrelerin tümörüdür.
Herhangi bir yaşta görülebilir. Fakat en sık 20-50 yaşları
arasında görülür (15).Sıklığı %0,1 oranındadır. Katekolaminlerin
fazla salgılanmasına bağlı klinik belirtilerle kendini gösterir. En
sık belirtileri hipertansiyon, baş ağrısı, çarpıntı, terleme, nefes
darlığı, görme bozuklukları, vertigo’dur (15).
Feokromositoma’da tümörün büyüklüğü çok küçük nodülden
3.600 gr ağırlığına varan kitle şekline kadar değişebilir; ama
genellikle 3-5 cm çapında ve kapsüllüdür (1,15).
Feokromositomalar’ın %10’u malign’dir ve prognozu kötüdür.
Feokromasitomalar %10 bilateral görülür (15).
Sürrenal korteksin habis tümörlerinde kortizol etkisiz
olarak sentez edilir ve aberran ara bir yoldan androjen
prekürsörlerin fazlaca üretimi meydana gelir. Böylece
virilizasyon ve hirşutizm kortikal adenomalı hastalardakine
oranla, adrenokortikal karsinoma’lı hastalarda çok daha fazla
görülür (35).
Kadınlarda virilizan tümörler amenore, hirşutizm, sesin
kalınlaşması, libido artışı, kas kitlesinde artış ve klitorisin
büyümesi gibi belirtilerle karakterizedir. Çocuklarda erken
puberte görülebilir. Yetişkin erkeklerde virilizan bir tümör,
bazen sadece yer kaplayıcı bir lezyon veya metastazlar
oluştuktan sonra farkedilebilir (28).
Feminizan tümörler virilizasyona sebep olan tümörlere
oranla daha az görülür ve hemen daima habistirler. Kadınlarda
ilk saptandığında genellikle uzak metastazlar mevcuttur.
Östrojen üreten sürrenal tümörlü bir erkekte; jinekomasti ve
impotans tümörün boyutları çok büyümeden ve metastaz
yapmadan da oluşur (36).
NONFONKSİYONEL ADRENOKORTİKAL TÜMÖRLER
Nonfonksiyonel adrenokortikal tümörler; adrenokortikal
adenom, adrenokortikal karsinom, kist, miyelolipom,
nöroblastom, ganglionörom şeklinde görülürler. Nonfonksiyonel
sürrenal lezyonların teşhisi zordur; çünkü sürrenal bezler
retroperitoneal olup, derinlerde lokalizedir, ancak ileri evrelerde
palpe edilebilirler. Klinik belirtileri çok siliktir. Bu lezyonlar
çoğunlukla sürrenal bezlerle ilgisi olmayan patolojilerin
radyolojik tetkikleri sırasında tesadüfen bulunurlar.
ADENOM
Adenom, morfolojik olarak normal adrenal hücrelere
benzeyen selim bir neoplazi olarak tarif edilir (1).
Mikroskopik olarak adenom zona fasikülata, zona
glomeruloza veya daha sıklıkla her ikisinin birlikte bulunduğu
bir görünüm arzedebilir (37). Adenom genellikle yuvarlak iyice
lokalize edilebilir ve kapsüllüdür (1). Genellikle kendini
fonksiyonel otonomi ile gösterir (1). Adenomların çoğu 2 cm’yi
aşmaz, çoğunlukla tektir ve tipik olarak küçük lezyonlardır
(27,28,38-44). Nadiren 5 cm’yi veya 50 gr’ı aşarlar. 5 cm veya
50 gr’ı aşarsa, ayırıcı tanıda karsinom düşünülmelidir (45).
Adrenokortikal adenomların sıklığı, otopsi çalışmalarında %
1,4 ile %8,1 arasında olduğu gösterilmiştir (46). Ortalama %2
olarak kabul edenler de vardır (23).
Adenom ve nodüler hiperplazinin birbirinden ayrılması
zordur. Adenom genellikle tek ve kapsüllüdür, nodüler hiperplazi
multinodüler ve kapsülsüz’dür (47). Fakat kapsüllü ve kapsülsüz
nodüllerin bir bezde aynı anda bulunması, aynı sürecin değişik
evreleri olabileceğini gösterebilir (47). Adenom ve nodüler
hiperplazi yaş, hipertiroidizm ve diabetli hastalarda artmaktadır
(48). Hipertansif kişilerde de arttığı bildirilmektedir (49).
Hipertansif kişilerde sıklıkla sürrenal arterler ve arterioller
skleroza uğrar, bu da kortikal atrofik alanlar meydana
getirebilir. Nodüller bu gibi yerlerde gelişen kompansatuar
hiperplazinin bir şekli olarak gelişebilir.
Adenomların çoğu fonksiyoneldir ve fazla hormon üretimi
sebebiyle klinik sendromlar meydana getirirler. Genellikle ya
kortizol ya da aldosteron salgılarlar. Nadir olarak androjen
salgılarlar. Feminizasyona sebep olan lezyonlar çoğunlukla
kanser olarak düşünülmelidir (1).
KİST
Sürrenal kistler, seyrek görülen selim lezyonlardır (50).
Sebebi belli değildir. Genellikle nonspesifik abdominal ağrı veya
bel ağrısının ultrasonografi (USG), bilgisayarlı tomografi (BT),
manyetik rezonans görüntüleme(MRG) veya intravenöz
pyelografi (IVP) ile araştırılması sırasında ortaya çıkarılır (50).
Her iki sürrenal bezi eşit olarak tutar, bilateral sürrenal kistler
%15 kadardır (50,51). Herhangi bir yaşta görülebilmesine
rağmen 30-50 yaşlarında ve kadınlarda erkeklere göre 3 kez
daha sık görülür (50). Küçük sürrenal kistler klinik olarak
sessizdir; büyüdükleri zaman semptom verirler. Abdominal kitle,
komşu organlara bası nedeniyle bulantı, kusma, epigastrik ağrı
gibi gastrointestinal sistem belirtileri ve bel ağrısı olabilir
(52,53). Radyolojik incelemede %15 kalsifikasyon görülür.
Kistler genellikle yuvarlak veya ovaldir (50).
Kist duvarında kalınlaşma, düzensizlik veya santral
kalsifikasyon gibi atipik görünümler; kist içine kanama veya
sürrenal tümörün kistik dejenerasyonunu düşündürür (53).
Kistler dört grupta sınıflandırılmaktadır:
1- Endotelyal kistler: En sık görülür. Bütün sürrenal
kistlerin %44’ünü oluşturur. Lenfanjiomatöz ve anjiomatöz
olarak ayrılır.
2- Psödokistler: İkinci sıklıktadır. %39 oranında görülür.
Bu kistler normal veya patolojik sürrenal bezlerin çevresine
veya içine kanamadan dolayı oluşurlar.
3- Parazitik kistler (Ekinokokal parazitik kistler): %6
oranında görülür.
4- Retansiyon kistleri: Embriyonal orijinlidir. %2 sıklıkta
görülür.
Adrenal kistler ultrasonografide kistik suprarenal bir kitle
olarak görülür. Böbrek kistlerinin aksine sürrenal kistlerin
duvarı kalındır. Ultrasonografi (USG) ve bilgisayarlı tomografi
(BT) kistin büyüklüğünü tespit etmede eşit değerdedir (50).
MİYELOLİPOM
Nadir görülür. Literatürde sadece 250 vaka bildirilmiştir
(54). Boudreax ve arkadaşları (55), gerek hematopoetik, gerek
sürrenal komponentleri ihtiva eden proliferatif oluşum olarak
izah etmişlerdir. Miyelolipom, normal kemik iliğine benzer;
mezenkimal orjinli olduğu düşünülmektedir. Yanıklar,
enfeksiyonlar, arterioskleroz, kanser gibi kronik stresli
durumlarda sıklıkla görülür.
Miyelolipom, olgun yağ hücreleri ve hemopoetik dokudan
oluşan selim bir tümördür (56). Makroskopik görünümü yağlı bir
dokuya benzemekle beraber, yama şeklinde kan yapıcı
hücrelerden oluşan kırmızı alanlar içerebilir (56).
Miyelolipom ultrasonografide (USG) ekojenitesi yüksek bir
kitle olarak görülür (56). En kesin radyolojik bulgu bilgisayarlı
tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile
elde edilir (57,58).
NÖROBLASTOM
Bu tümör, sürrenal medulla’nın sempatik ganglionlarından
köken alır. Histolojik tablosu yüksek derecede habasetten
(simpatikogonioma), daha az habasete (nöroblastom) veya
selim’e (ganglionörom) kadar değişebilir (34).
Nöroblastom terimi, genellikle bu tümörlerin habis şeklini;
ganglionörom terimi, ise selim şeklini belirtmede kullanılır (34).
ADRENOKORTİKAL KARSİNOM
Adrenokortikal karsinomlar nadirdir (1,2,26). Sürrenal
karsinomun sıklığı hakkında doğru bilgi sağlamak zordur
(9,26,59). Bütün habis hastalıkların %0,02 ile %0,2’sini
kapsadığı tahmin edilmektedir (60). Her yaşta görülebilmesine
rağmen, çocukluk yaşında nadirdir; 40 yaşından sonra sıklığı
artar ve en çok 5. dekadda görülür (1-9,56). Adrenokortikal
karsinomlar, malignitesi oldukça yüksek, prognozu kötü ve
agressif neoplazmlardır (2,10,26). Kadın/erkek oranı eşittir.
Karsinomların takriben yarısı hormonal belirtilerle beraberdir
(2,11). Önceleri vakaların sadece %10’unun nonfonksiyonel
olduğu ileri sürülmekteyken günümüzde bu oranın %50 olduğu
kabul edilmektedir (2,11,26). Fonksiyonel tümörler kadınlarda,
nonfonksiyonel tümörler ise erkeklerde daha fazladır (1,2).
Genel olarak fonksiyonel karsinomlarla nonfonksiyonel
karsinomların prognozu aynıdır (1). Sol sürrenal bez sağ
sürrenal bezden daha fazla tutulur (56). Çocukluk çağındaki
karsinomlar malign olmaya eğilimlidir (1).
Adrenokortikal karsinomlar, kanserlerden ölümlerin %
0,2’sine sebep olurlar. Adrenokortikal karsinomların yarısı
salgıladıkları hormon fazlalığı ile kendilerini belli eder. En sık
olarak Cushing sendromu tablosunu oluşturur, daha az sıklıkla
mineralokortikoid fazlalığı ve virilizm belirtileri görülür. Saf
endokrin sendrom azdır, feminizasyona sebep olan tümörler
genellikle habis’dir (1).
Adrenokortikal karsinomun palpe edilebilir bir abdominal
kitle olarak ortaya çıkması çok nadir değildir. Klinik olarak
nonfonksiyonel tümörlerin yaklaşık yarısı bu şekilde ortaya
çıkar. Şüphe çekmeyen metastatik bir lezyona bağlı karın ağrısı,
sırt ve bel ağrısı, adrenokortikal karsinomun başlangıç belirtisi
olabilir. Sebebi bilinmeyen ateş tümör nekrozuna bağlı olabilir.
Çok büyük lezyonlarda santral nekroz sıktır (36,61).
Adrenokortikal karsinomlar teşhis edildiği zaman hastaların
%70-75’inde metastaz (karaciğer, lenf nodülleri veya kemik)
mevcuttur (62,63). Diğer hastaların çoğunda teşhisten sonra 2
yıl içinde metastaz gelişir (36). Hastaların yarısı teşhis
edildikten sonra 2 yıl içinde ölürler.
Sıklık sırasına göre metastazların olduğu yerler Tablo 4’te
özetlenmiştir.
Tablo-4: Adenokortikal karsinomlarda metastaz (1,30,64)
Metastaz yeri %
Karaciğer 60
Bölgesel lenf nodülleri 40
Akciğer 40
Periton, plevra, kemik metastazı 10-15
Karşı böbrek, karşı sürrenal bez, beyin,
cilt
2-7
Fonksiyonel ve nonfonksiyonel karsinomlarda sağkalım
Tablo 5’te özetlenmiştir.
Tablo 5: Adrenokortikal karsinomlarda sağkalım (26).
Ortalama sağkalım (yıl) 5 yıllık sağkalım (%)
Fonksiyonel 2.7 18
Nonfonksiyonel 2.6 11
Adrenokortikal karsinomların TNM sınıflaması Tablo 6’da
görülmektedir.
Tablo 6: Adrenokortikal karsinom’da evreleme kriterleri
(26)
Adrenokortikal karsinomlarda cerrahi, radyoterapi ve
kemoterapi ile yapılan kombine tedavi sonuçları iyi değildir
(65,66). Cerrahi ve adjuvan kemoterapi ve/veya radyoterapiye
rağmen 5 yıllık sağkalım %l6-30 arasındadır (2,9,30). Metastaz
varsa ortalama sağkalım 8-10 ay olarak bildirilmektedir.
TANI YÖNTEMLERİ
Sürrenal kitlelerin teşhisinde tetkik yöntemlerini üç grupta
toplayabiliriz:
I- Biokimyasal değerlendirme
II- Radyolojik görüntüleme yöntemleri
III- İğne aspirasyon biopsisi (İAB)
I- BİOKİMYASAL DEĞERLENDİRME
Sürrenal tümörlü hastalarda kitlenin fonksiyonel olup
olmadığını anlamak için, aşağıdaki testler uygulanabilir.
Biokimyasal tetkik sürrenal patolojilerin değerlendirilmesinde
vazgeçilmez ilk adımdır. Kullanılan tüm biokimyasal tetkikler
hem fonksiyonel, hem de nonfonksiyonel tümörlerde klinik
olarak Feokromasitoma ve Cushing sendromundan
şüphelenilmese bile yapılmalıdır uygulanmalıdır (3). Bunlar
sürrenal bezden salgılanan hormon ve bu hormonların
metabolitlerinin tayinine dayanmaktadır.
1-Plazma kortizol seviyesi: Kortizol salınımı diürnal bir ritm
gösterir.
Normal değerleri: Sabah 08.00: 6-25 mg/100 ml
Akşam 20.00: 2-12 mg/100 ml
Cushing sendromunda diürnal ritm bozulur.
2-İdrarda serbest kortizol: Normal değer 15-100
mg/24saattir. Cushing sendromunda artar.
3-İdrarda 17-OHCS (17 hydroksikortikosteroid) ve 17-KS
(17-Ketosteroid):
Bazal kortizol yapım hızını gösterir.
Normal değerleri:
E______ K______
17-OHCS : 4-11 mg/gün 3-11 mg/gün
17-KS : 10-20 mg/gün 5-15 mg/gün
Cushing sendromunda hafif artar (selim adenom),
Karsinomada belirgin olarak artar (40 mg/gün üstüne çıkar).
4-Plazma ACTH seviyesi: Kortizol gibi, diürnal ritm gös-
terir.
Normal değer: 10-100 ng/ml.
Bilateral sürrenal hiperplazide yükselir ve diürnal ritm
kaybolur. Sürrenal adenom ve sürrenal karsinomda düşüktür.
5-Deksametazon supresyon testi:
•Düşük doz (2 mg) deksametazon supresyon testi: 6 saat
ara ile 0.5 mg deksametazon oral olarak verilir (2 gün). 2.
günün sonunda 24 saatlik idrar toplanır ve idrarda 17-
OHCS ve 17-KS bakılır. Normal
kişilerde (supresyon varsa) idrarda 17-OHCS atılımı
%50 veya daha fazla düşer. Supresyon yoksa yüksek
doz deksametazon supresyon testi yapılır.
•Yüksek doz deksametazon supresyon testi (8 mg): 6 saat
ara ile 2 mg deksametazon oral olarak verilir ve 2. günün
sonunda 24 saatlik idrarda 17-OHCS bakılır. Supresyon
varsa bilateral sürrenal hiperplaziye bağlı Cushing
sendromu; supresyon yoksa sürrenal adenom veya sürrenal
karsinom düşünülür.
6-İdrarda VMA(Vanilmandelik asit), epinefrin, norepinefrin:
Feokromasitomadan şüphelenilince epinefrin,norepinefrin veya
bunların metaboliti olan VMA idrarda bakılmalıdır. İdrar normal
değerleri:
Norepinefrin.........................10-70 microgr/24 saat
Epinefrin...............................0-20 microgr/24 saat
VMA....................................1,8-9 microgr/24 saat
Feokromasitoma’da idrarda epinefrin, norepinefrin ve VMA
artar.
7-Plazma K, Na tayini: Conn sendromunda K düşer, Na
normal veya yüksek bulunur.
8-İdrarda K,Na ölçümü
9-İdrarda aldosteron: Normalde idrarda aldosteron atılımı
10 microgr/24 saat üzerindedir. Conn sendromunda sıklıkla 15-
50 microgr/24 saat arasındadır.
10-Sprinolakton testi: Hastaya üç gün 4*100 mg aldacton
verilir. Eğer aldosteron fazlalığı mevcutsa, serum K seviyesi en
az 1 milekivalan/litre yükselmektedir.
II. RADYOLOJİK GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ
Sürrenal bezin geleneksel radyolojik teşhis yöntemleri
genellikle zordur ve başarısızdır. Kullanılan radyolojik
yöntemler;
1 Direkt batın grafisi.
2 Ürografi
3 Retroperirtoneal pnömografi
4 Nefrotomografi
5 Arteriografi
6 Venografi
7 Adrenal venöz örnekleme
8 Ultrasonografi (USG)
9 Radyo izotop görüntüleme
10 Bilgisayarlı tomografi (BT)
11 Manyetik rezonans görüntüleme (MRG)
12 Pozitron Emisyon Tomografisi (PET)
1) Direkt Batın Grafisi: Günümüzde sürrenal kitlelerin
tanısında kullanılan bir yöntem değildir. Sürrenal
kitlelerde kasifikasyon sıktır; nöroblastomların %30-50’
sinde noktasal kalsifikasyon mevcuttur (67).
2) Ürografi (67,68): Tomografi ile birlikte kullanılmadıkça
sürrenal hastalıklarının tanısında yardımcı olmaz ve
nöroblastom şüphesi olmadıkça kullanılması gerekmez.
3) Retroperirtoneal pnömografi (67): Nadiren kullanılan bir
diğer görütüleme yöntemidir.
4) Nefrotomografi (67): Kontrast madde rutin olarak
kullanılır. Kolay yapılabilir ve ucuzdur.
5) Arteriografi (67,69): İnvaziv bir yöntemdir ve tecrübe
gerektirir. Sürrenal bezlerin arteriografi ile incelemesi
nadiren endikedir. Büyük sürrenal kitlelerin operasyon
öncesi kanlanmasının görüntülenmesini sağlar.
6) Venografi-7)Adrenal venöz örnekleme(67): İnvaziv
girişimlerdir. Sürrenal ven katetarizasyonunu gerektirir.
Teknik olarak başarılı olduğunda sürrenal venografi
güvenilir bir yöntemdir. Özellikle diğer görütünleme
yöntemlerinin yetersiz kaldığı küçük avasküler
lezyolarda yardımcıdır. Komplikasyonlar %5 oranında
gelişebilir; a) Kontrast madde extravazasyonu b) venöz
tromboz
8) Ultrasonografi (USG) (67,70): Adrenal kitlelerin %90’a
yakın bir kısmı tespit edilebilir. USG aşağıdaki durumlarda
yardımcı olabilir;
Adrenal kitlelerin solid-kistik ayrımı.
Vena Kava İnferior ve Adrenal Venin pozisyonu; açık
olup olmadığını görmek.
Tümörün çevre organlara invazyonu
Büyük retroperitoneal kitlelerin orjinini belirlemek
Cerrahi rezeksiyon gerektirmeyen lezyonların takibi
Rapor edilen çeşitli adrenal hastalıklarda aldesteronoma
hariç doğruluk oranının %93–95 olduğu belirlenmiştir.
9)Radyo İzotop Görüntüleme (67): Adrenokortikal sintigrafi
ile adrenal glandın ve adrenal kitlenin anatomik lokalizasyonu
ve NP-59 veya glenometil nonkolesterol gibi radyo kolesterol
analoğunun tutulumu ile invivo glandın fonksiyonel
karakterizasyonu hakkında bilgi sağlanmaktadır(71). Adenom ve
nonadenom ayrımında NP-59 yüksek doğruluk oranına sahiptir.
Bu tekniğin iki hafta sürmesi ve hastanın yüksek radyasyona
maruz kalması gibi dezavantajları vardır.
Unilateral artmış aktivite:
- Adenom
- Adrenal kalıntılar
Bilateral simetrik artmış aktivite:
-Bilateral hiperplazi
Aktivite yokluğu:
-Feokromasitoma
-Adrenal karsinom
10) Bilgisayarlı Tomografi (67): Kesit kalınlığı önemlidir.
Normal büyüklükteki sürrenal bezler hastaların %85-99’ unda
net olarak tespit edilirler (72). BT ile ölçülen adenom boyutları,
cerrahi olarak çıkarılan adenom boyutlarıyla çok uyumludur.
Sürrenal çevresindeki organlarla olan ilşki rahat bir şekilde
belirlenebilir.
Adenomların çoğunda kontrastsız BT inceleme ile doğru
tanı konabilir.Ancak dansite değeri 10 Haunsfiled Ünite (HÜ) (10
HÜ ve altı dansiteye sahip olan kitleler adenom olarak
değerlendirilmekte) üstü bulunan olgularda geç kontrastlı BT ve
kontrastsız BT’nin birlikte uygulanması ile %98 duyarlılık %97
özgüllüğe sahip olduğu bildirilmektedir.
Bilgisayarlı tomografide malignite kriterleri (56) aşağıda
sıralanmıştır.
Kitlenin 3 cm’den büyük olması
Sınırlarının net olarak ayırt edilememesi
Dansitenin homojen olmaması
Kalın ve düzensiz cidarının olması
Komşu yapıları invazyon saptanması
Lezyon içindeki lipit oranının az olması
Sürrenal görüntülemede BT’nin sensitivitesi %84 spesifitesi
%98; USG’nin sensivitesi %79 spesifitesi %61 olarak
gösterilmiştir.
11) Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG): 1,5 cm’den
büyük sürrenal kitleleri BT kadar iyi gösterebilmektedir (62).
Tümörün büyüklüğü,yeri ve damarsal invazyonunu gösterme
açısından değeri vardır (42). T* ağırlıklı MRG’de ,
karaciğer/sürrenal oranı lezyonun natürü hakkında bilgi
verir.MRG’de T1 ve T2 ağırlıklı olarak; Feokromasitomalar
izointens veya hipointens, karsinomlar orta derecede intens,
adenomlar ise çok az hipodens olarak görüntü verirler (73). Bu
özellikler Tablo 7’de özetlenmiştir.
Tablo 7: MRG’ de karakteristik ölçümler
Sürrenal kitle/karaciğer oranı
(T* ağırlıklı görüntü)
Sürrenal
kitlenin tipi0,7-1,4 Adenom
1,4-3,0 Malignite>3,0 Feokromasitoma
12) Pozitron Emisyon Tomografisi (PET): İnsidental sürrenal kitlesi
tespit edilen bir hastada, kitlenin büyüklüğü ve morfolojik özellikleri, bazen
selim ve malign ayırımını yapmamızda yardımcı olmayabilir. Kitlenin çapı
arttıkça malignite riski artmakla birlikte 2,5 cm’den küçük malign lezyonlar
görülmektedir. Aksine selim lezyonların çapı 6 cm’yi aşabilir. Sürrenal
insidentaloma tespit edilen bir hastada, malignite şüphesi yüksek ise F-18
floro deoksi glukoz (FDG) çalışması yararlı olmaktadır. FDG, D-glukoz
analoğudur. Kanser hücrelerinde artmış glikolizi yani metabolizma artışını
yansıtır.
F-18 FDG ile yapılan çalışmalarda selim sürrenal lezyonlarında aktivite
tutulumu görülmezken malign lezyonlarda (primer ve metastazlarda) yoğun
tutulum meydana gelir. Ayrıca malign tümörü olan bir hastada FDG-PET
görüntüleme ile primer tümör ile birlikte bölgesel ve uzak metastazlarıda
görüntülemek mümkündür.
Şekil 3:Sol sürrenal karsinom BT görüntüsü(Yedi numaralı hasta-
protokol no:3810).
Şekil 5:Sağ sürrenal adenom(11 numaralı hasta-protokol
no:12632).
Şekil 6:Sol sürrenal adenom(1 numaralı hasta-protokol
no:711).
Şekil 7:Sol sürrenalde adenom (9 numaralı hasta-protokol
no:4649)(4,5*3,0*1,5 cm---MRG T1 sekansta sol adrenal bezde )
III. İĞNE ASPİRASYON BİOPSİSİ
Metastazı doğrulamada etkin bir yoldur (74). Tecrübeli
sitopatolojilerde sonuç %100’e yaklaşmaktadır. İAB’nin doğruluğunun %
80-100 arasında olduğu bildirilmektedir (46). Kistik kitlenin solid kitleden
ayırımında büyük rol oynar. Berrak sıvı aspirasyonu selim lezyonu
düşündürürken; kanlı sıvının aspirasyonu, hem selim hem malign
lezyonlarda görülebilir. En sık komplikasyonu pnömotorakstır (74);
Bakteriyemi, pankreatit, kanama, iğne yolunda tümör ekilmesi,
hipertansif kriz olabilir.
TEDAVİ
Bütün insidentalomaların asıl tedavi şekli cerrahidir (12).
Kitlenin komplet rezeksiyonu yapılamıyorsa mümkün olduğu
kadar çıkarılmalıdır.Nüks ve metastazlar tekse yine
çıkarılmalıdır.Sürrenal kitlelerde cerrahi tedavi için ana
endikasyon; sürrenal malignite’den şüphelenildiğinde veya
endokrinolojik olarak fonksiyon gören bir tümörün varlığıdır
(75). Sürrenalektomi, sürrenal bezin her iki anatomik
bölümünden çıkan ve hormonal olarak aktif olan veya olmayan
malign patolojilerin kalıcı tedavisi olmaya devam etmektedir
(12).
Adrenokortikal karsinomlar agressif tümörlerdir ve
prognozu kötüdür (36). Teşhis edildiği zaman ortalama 10-12
cm büyüklüğündedir (30,76,77) ve hastaların ortalama %70-
75’inde (karaciğer, akciğer, lenf nodülleri ve kemik)
metastazları mevcuttur (2,63). Cerrahi, kemoterapi ve
radyoterapi ile desteklenebilir. Radyoterapiye genellikle
rezistans’dırlar.
Cerrahi olarak tümörle beraber eğer tutulmuşsa,komşu
organlar çıkarılmalıdır. İnvazyon varsa böbrekler distal pankreas
rezeke edilmelidir. VCI ve aorta boyunca lenf ganglionları
çıkarılmalı; karaciğer metastazı varsa, wedge rezeksiyon
yapılmalıdır (36).
İnsidental bulunmuş bir sürrenal tümörde habis özellikler
varsa, sürrenalektomi en uygun yoldur. Selim özellik varsa ve 3
cm’den küçük ise, perkütan biopsi yapılarak hasta kontrol altına
alınabilir.
CERRAHİ GİRİŞİM YOLU
Sürrenalektomi için iki cerrahi yöntem mevcuttur.
A) AÇIK CERRAHİ ADRENALEKTOMİ:
1-Posterior girişim
2-Lombotomi(lateral)girişim
3-Anterior (transabdominal) girişim
1- Posterior girişim: Hasta yüzükoyun pozisyonunda iken
yapılır. Hokey sopası kesisi kullanılır. 3-5 cm veya daha küçük
adenom veya hiperplazi için kullanılabilir. Malignite şüphe
edilmeyen lezyonlarda tercih edilir (75). Ekstraperitonel bir
girişimdir.
2-Lombotomi (lateral)girişim: Posterior yaklaşım
gibi aynı genel disseksiyonu içerir, fakat disseksiyon
sürrenalin yan kenarından ortaya doğru kayar ve sürrenalin
posteriorundan ziyade anterior yüzünde olur (75). Flank kesisi
kullanılır. Posterior girişime oranla daha büyük lezyonları
çıkarmaya müsaade eder. Ekstraperitoneal bir girişimdir.
3-Anterior (transabdominal) girişim: Bu girişim
birçok insizyonla gerçekleştirilebilir. Kosta kavsinin derecesine
göre vertikal veya subkostal insizyon yapılabilir. Transvers
abdominal insizyonla her iki sürrenal beze kolay ulaşılabilir.
Gerekirse torakoabdominal girişime çevrilebilir (75).
İntraperitoneal bir girişimdir.
Herbir cerrahi girişimin avantajları ve dezavantajları
mevcuttur. Posterior girişim 5 cm’den küçük ve malign olmayan
lezyonlarda tercih edilir. Posterior ve lombotomi girişiminde
anterior girişime oranla yara enfeksiyonu, yara açılması riski
azdır. Hastanede kalış süresi kısadır. İleus ve dalak yaralanması
görülmez (75,78). Anterior girişim, özellikle malignite şüphesi
olan büyük sürrenal kitlelerde ve bilateral sürrenal girişimlerde
tercih edilir. Daha iyi görüş alanı sağlar; komşu organlar
tutulmuşsa, rezeksiyon kolay olur ve gerekirse kolayca
torakoabdominal girişime çevrilebilir.
B) LAPAROSKOPİK GİRİŞİM YOLU: Adrenal bezlere yönelik
ilk laparoskopik girişim 1992 yılında Gagner ve arkadaşları
tarafından lateral transabdominal yolla gerçekleştirilmiştir.
Laparoskopik adrenalektominin avantaj ve dezavantajları
aşağıda özetlenmiştir (79).
Avantajları:
Düşük komplikasyon oranı
Postop dönende ağrının daha az olması.
Hastanede kalış süresinin kısa olması.
Daha kolay yapılabilmesi.
Dezavantajları:
Operasyon süresinin uzun olması
Yüksek maliyetli olması.
Sınırlı merkezlerde yapılabilmesi.
1) Posterior Retroperitonoskopik Adrenalektomi: Genelde
tümör çapı 6 cm’den küçük olan adrenal tümörlerde
önerilmektedir. Bu girişimde karaciğer ve dalağın
retraksiyonu gerekmez. Trokarlar 9-10-11-12 kotlara
göre yerleştirilirler.
Şekil 8:Posterior Retroperitonoskopik Adrenalektomide
trokar giriş yerleri ve hasta pozisyonu (79).
2) Lateral Transperitoneal Laparoskopik Adrenalektomi: Bu
yöntemde hasta adrenalektomi yapılacak taraf üstte
kalacak şekilde lateral decubitis pozisyonuna getirilir. İlk
trokar anterior aksiller çizginin hemen medialinde kosta
yayına paralel ve 2 cm altından girilir. İkinci trokar 10.
kostanın ön ucunun hemen inferomedialinden girilir. 3.
trokar 2. trokarın anteromedialinden, 4. trokar arka
aksiller cizgi üzerinden bölgeye yerleştirilir. Trokarlar
arasında en az 5 cm mesafe olmalıdır.
Şekil 9:Sol Lateral Transperitoneal Laparoskopik
Adrenalektomide trokar giriş yerleri (79)
Günümüzde malign tümörler dışında adrenal tümürlerin ve
adrenal hiperplazinin büyük kısmında altın standart laparoskopik
adrenalektomidir (79,80).
İnoperabl hastalarda adrenositotik bir ajan olan mitotan
kullanılabilir. Radyoterapi metastazların palyasyonunda yardımcı
olabilir.
MATERYAL VE METOD
Ocak 2000-Şubat 2005 yılları arasında Haseki Eğitim ve
Araştırma Hastanesi I. Genel Cerrahi Kliniği polikliniğine başka
sebeplerle araştırılırken adrenal bezde insidental olarak kitle
saptanan 12 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
Hastalarımızın 8’i (%66.6) kadın, 4’ü (%33.3) erkektir.
Yaş ortalaması 45,6 olup; en genç hasta 25, en yaşlı hasta 69
yaşındadır.
Her hastaya USG ve/veya BT ve/veya MRG yapılarak
radyolojik incelemesi tamamlandı. Kitlelerin boyut, homojenite,
invazyon ve lokalizasyonları saptandı. Kitlenin büyüklüğü, diğer
sürrenal bezin durumu araştırıldı.
Kitlelerin fonksiyonel durumları araştırıldı. Bunun için
korteks hormon ve metabolitleri (plazma kortizol seviyesi,
idrarda serbest kortizol, deksametazon supresyon testi),
medüller hormon ve metabolitleri (kanda epinefrin ve
norepinefrin, idrarda VMA ve Metanefrin) bakıldı.
Bunların neticesinde 3 cm ve üzerindeki nonfonksiyonel
insidentalomalara uygun cerrahi girişim planlandı ve
sürrenalektomi gerçekleştirildi.
Tek taraflı sürrenalektomi yaptığımız hastalarımıza
sürrenal yetersizliği gelişmesi ihtimalini düşünerek ameliyat
öncesi 100 mg, ameliyat sırasında 100 mg ve ameliyatın
bitiminden sonra 8 saat ara ile 100 mg olmak üzere
hidrokortizon verildi. Hidrokortizon postoperatif 1.günde 2x100
mg, 2.günde 3x50 mg, 3-günde 2x50 mg, 4.günde 1x50 mg
şeklinde azaltılarak kesildi.
Ameliyat sonrası hastalardan çıkarılan materyelin
histopatolojik tetkikleri yapıldı.
Malign tümör hastaları, onkoloji klinikleri ile ilişki
kurularak, ameliyat sonrası radyoterapi ve kemoterapi
programına alındı ve takip edildi.
BULGULAR
Çalışma kapsamına giren 12 hastamız çeşitli semptomlar ile
genel cerrahi polikliniğimize başvurmuş ve araştırmalar
sonucunda tesadüfen sürrenal bezlerde kitle saptanmış
olgulardır. Klinik semptomlar; karın ağrısı, halsizlik, bel ağrısı,
baş ağrısı, çarpıntı, terleme, görme bozukluğu, iştahsızlık,
karında şişkinlik olarak saptandı. Hastalarımızın 8’i (%66.6)
kadın, 4’ü (%33.3) erkektir. Yaş ortalaması 45,6 olup; en genç
hasta 25, en yaşlı hasta 69 yaşındadır. Semptomların sıklığı
tablo 8’de özetlenmiştir.
Semptomların başlangıcı iki ay ile iki yıl arasında
değişmektedir. Hastaların yapılan muayenelerinde fiziki bulgu
olarak sadece 1 (%8,3) hastada karında kitle saptandı. Diğer
hastaların hiçbirinde herhangi bir fiziki muayene bulgusuna
rastlanmadı. Hastaların rutin kan ve idrar tetkikleri yapıldı.
Kitlelerin lokalizasyonu; ultrasonografi,bilgisayarlı
Tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi
radyolojik tetkiklerle saptandı. Bir hastaya MRG, dört hastaya
BT+USG, yedi hastayada MRG+USG yapıldı. Bu radyolojik
tetkikler tablo 9’da özetlenmiştir.
Radyolojik görüntüleme yöntemlerinde solid olarak tespit
edilen kitlelerin fonksiyonel olup olmadığını tespit etmek amacı
ile biokimyasal tetkikler yapıldı. Vakaların tümünde 24saatlik
idrar ve plazmalarında steroid [17Hidroksikortikosteroid (17
HOKS), 17 Ketosteroid(17KS),
Tablo 8:Semptomların Sıklığı
SEMPTOMLAR Hasta Sayısı %
Karın Ağrısı 9 75
Halsizlik 5 41,6
Bel Ağrısı 3 25
Baş Ağrısı 2 16,7
Çarpıntı 2 16,7
Terleme 1 8,3
Görme Bozukluğu 1 8,3
İştahsızlık 1 8,3
Karında Şişlik 1 8,3
Serbest kortizol], Katekolamin [Metanefrin, Vanilmandelik asit
(VMA), Norepinefrin, Epinefrin] seviyeleri ile bunların
metabolitlerinin seviyelerinin ölçümleri yapıldı. Steroid
seviyeleri yüksek olan vakalarda deksametazon supresyon testi
yapıldı.
Tablo 9: Kitlelerin lokalizasyonunun saptanmasında
kullanılan radyolojik tetkikler.
Hastalarda yapılan bu tetkiklerin sonuçları tablo10 ve
tablo11’de özetlenmiştir.
Tablo 10: İdrar ve Plazma Katekolamin Seviyeleri
İdrar:mgr/24 st Plazma:pg/mlVMA
(N<8mgr/24st)
Metanefrin
(N<1,3mgr/24 st)
Norepinefrin
(N<1,00pg/ml)
Epinefrin
(N<0,8pg/ml)
1 7 0,4 - 0,532 6 0,8 0,7 0,33 5 0,4 0,8 -4* 9 2,5 20 10,75 7,1 1,2 0,3 -6 6,4 0,71 0,45 0,77* 8,1 1,5 2,3 108* 20,1 1,41 28 14,69* 9,6 1,69 4,49 2,2710 4,7 0,94 0,73 0,2711* 14,5 3,5 1,9 0,9712 5,8 1,12 0,68 0,29
Not:(*) ile işaretlenenler hormonal aktif olan vakalardır.
Tablo 11: İdrar ve Plazma Streroid Seviyeleri
İdrar:mgr/24 st Plazma:pg/ml17HOKS
<10mgr/24st)
17KS
<25mgr/24st
Kortizol
Akşam
<30pg/ml
Kortizol
Sabah
<15pg/m1* 21 35 40 22
Radyolojik Görüntüleme
Yöntemleri
Hasta Sayısı
BT+USG 4
MRG 1
MRG+USG 7
Toplam 12
2 8 10 19 8,23 6 11 20 94 3 - - 135 - 15 17,6 7,56* 13 25 38,6 177* 23,8 25 39 23,88 9 17 12 6,59 4,25 - - 1110 5,2 4,1 7,2 1411 3,9 - - 13,412 7,8 11,4 6 -
Not:(*) ile işaretli olanlar hormonal aktif olan
vakalardır.
İğne aspirasyon biopsisi (İAB) yapılan bir hastamızda
sitopatolojik tetkik sonucunda habis tümör hücreleri saptandı.
12 hastamızın tamamına cerrahi girişim uygulandı. Cerrahi
girişim insizyonu olarak 3 hastamızda median (%25), 9
hastamızda bilateral subkostal insizyon (%75) tercih edilmiştir.
Ameliyatı gerçekleştiren 12 hastanın tamamına sürrenalektomi
yapılmıştır. İki hastamızda böbreğin invaze olması nedeni ile
nefrektomi, prosedüre eklenmiştir. Bir hastamızda karaciğerde
metastaz saptanması nedeni ile karaciğer metastazektomi
yapıldı.Bir hastamızda iatrojenik travma nedeni ile splenektomi
yapıldı.
Ameliyatta çıkarılan tüm kitlelerin patolojik, anatomik incelemesi
yapıldı. Serimizde kanser oranı %33,3 olarak saptandı. Bu incelemeler
tablo 12’de özetlenmiştir.
Tablo 12:Ameliyatta çıkarılan kitlelerin patolojik incelemesi.
Patoloji Hasta Sayısı %
Adenom 3 25
Karsinom 4 33,3
Kist 1 8,3
Miyelipom 1 8,3
Feokromasitoma 3 25
Bu kitlelerden 3’ü feokromasitoma (%25), 3’ü fonksiyonel
karsinom (%25), 1’i foksiyonel adenom (%8,3) olarak
bulunmuştur. Bunlar tablo 13’de özetlenmiştir.
Tablo13:Kitlelerin fonksiyonel olarak sınıflandırılması.
Feokromasito
ma
Adenom Karsino
m
Kist Miyelipo
mFonksiyonel 3 (%25) 1 (%8,3) 3 (%25) - -Nonfoksiyo
nel
- 2 (%
16,7)
1(%8,3) 1 (%
8,3)
1 (%8,3)
Adenomlarda ortalama yaş 50,6 yıl, karsinomlarda 41,3 yıl,
feokromasitomalarda 47,3 kist olan hastada 49 yıl, miyelipom
olan hastada 39 yıl olarak bulundu. Kitlelerin 4’ü erkek hastada
8‘i kadın hastalarda bulundu.Bizim serimizde 3 hastamızda
kortizol seviyelerinin yüksek olmasına rağmen klinik bulgu
görülmemiştir. Hastalarımızın 8’i (%66.7) kadın, 4’ü (%33.3)
erkektir. Bu kitlelerin cinse göre dağılımları tablo 14’de
gösterilmiştir.
Tablo 14: Lezyonların cinse göre dağılımı
Erkek Kadın Toplam
Lezyon Sayı % Sayı %
Adenom 3 50 3 506
Karsinom 1 25 3 754
Kist - 1 1001
Miyelipom - 1 1001
Toplam 4 33,3 8 66,7 12
Ameliyat sonunda tespit edilen lezyonların çapları
adenomlarda 4-5 cm (ortalama 4,3 cm), karsinomlarda 3-15
cm (ortalama 10,25 cm), feokromasitomalarda 6-14 cm (8,6
cm), kistte 6,83 cm, miyelipomda 12,3 cm olarak bulundu. Bu
bulgular tablo 15’de özetlenmiştir.
Ağırlık adenomlarda 50-70 gr (60 gr), feokromasitomalarda
40-120 gr (73,3 gr) karsinomlarda 120-500 gr (ortalama 326,3
gr) olarak bulundu.
Tablo 15: Lezyonların çapı.
Lezyon Büyüklük(cm-ortalama)
Adenom 4,3 cm (4-5 cm)
Karsinom 10,25 cm (3-15 cm)
Kist 6,83 cm
Miyelipom 12,3 cm
Feokromasitoma 8,6cm (6-14)
Kitlelerin 7’si sağ sürrenal bezde (%58,3), 5’i sol sürrenal
bezde (%41,6) yerleşmişti. Postoperatif dönemde hastanede
kalış süresi adenomlarda (feokromasitoma olguları dahil) 6-9
gün (ortalama 7,4 gün), karsinomlarda 7-17 gün (ortalama 9
gün), kisti olan hastada 6 gün ve miyelipom olan hastada 5 gün
olarak bulundu. Hastalarımızın hiçbirinde postoperatif dönemde
komplikasyon gelişmedi.
Malignite saptanan 4 hastamızın 3’ünde histopatolojik
değerlendirme sonucu kapsül invazyonu saptandı. Bütün
malignite saptanan hastalarımıza postoperatif dönemde
kemoterapi ve radyoterapi uygulandı. Karsinom saptanan
hastalarımızın takibi halen devam etmekte olup bu takipler
sırasında bir hastamızı 16 aylık süre içerisinde, bir diğer
hastamız ise 30 aylık süre içerisinde kaybedildi.
TARTIŞMA
1926’da bildirilen ilk başarılı geleneksel açık
adrenalektomiden sonra cerrahideki gelişmeler 1992 yılında ilk
lateral transabdominal laparoskopik adrenalektominin
bildirilmesiyle günümüzde laparoskopik cerrahinin çoğu küçük,
selim adrenal tümörde altın standart olarak kullanılmasının
temelini oluşturmuştur.Endoskopik retroperitoneal
adrenalektomi ile 15 cm’ye kadar ulaşan kitleler
çıkartılabilmektedir. Laparoskopik yaklaşımı şüpheli kılan
durumlar; malign hastalığın onkolojik kurallara göre
çıkarılamaması ve port girişinde nüks riskidir. Laparoskopik
yöntemle tümörün özellikle kapsülünün parçalanması sonucu
oluşabilecek peritoneal ve retroperitoneal ekim riski vardır.
En büyük tartışmalar halen laparoskopinin altın standart
kabul edildiği 6 cm’den küçük nonfonksiyonel adrenokortikal
tümörler için yapılmaktadır. Bu kitlelerde malignite şüphesi olup
ameliyat kararı alındığında veya takipte kitlede değişiklik veya
büyümenin cerrahi endikasyon doğurması durumunda bu
kitlelerin çoğunun benign olduğu bilinmesine rağmen çoğu
malignite riski nedeniyle açık ameliyat için endikasyon teşkil
eder. Zaten bu boydaki tümörler benign oldukları düşünülüyorsa
ameliyatsız takip edileceklerdir (80). Bu rahatsız edici durum,
laparoskopik ameliyat yapmak isteyen cerrahların isteği ile
çelişmektedir. Prospektif daha az olmakla beraber, şu anki
güncel konsensus laparoskopik ameliyat sırasında malign
hastalığın varlığından şüphelenildiğinde ameliyat sırasında açık
cerrahiye dönülmelidir. Primer adrenal malign hastalık
şüphesiyle laparoskopik ameliyat yapılan çok az seride de
ameliyatların çok azı laproskopik olarak
bitirilmiştir.İntraoperatif olarak yoğun yapışıklıklar, tümörün
disseksiyonunun zorluğu, tümörün yapısı ve sertliği,
beklenmedik aşırı damarlanma malignite riski olduğunu gösteren
bulgular olduğundan bunlardan biri veya birkaçı görüldüğünde
açık ameliyata dönülmesi uygundur (80). Araştırmacılar klinik
olarak kanser şüphesi olan hastalarda açık yöntemin tercih
edilmesini önermektedirler (80). İzole lokorejyonel ve port
bölgesi nüksü laparoskopik adrenalektomi sonrası fatal olarak
bildirilmiştir. İnsizyondaki ve port bölgesindeki nükslerden
karbondioksit pasajı sorumlu tutulmaktadır. Kliniğimizde
laparoskopik surranelektomi tecrübemiz olmadığından dolayı
vakalarımıza açık surranelektomi uygulandı.
Yetişkinlerde insidentalomalar kortikal adenom, karsinom,
feokromasitoma, miyelipoma, kist, ganglionörom, nöroblastom
ve diğer tümörlerin metastazları olarak karşımıza çıkmaktadır
(81).
Nonfonksiyonel adrenokortikal karsinomlara her yaş
grubunda rastlanabilmekle beraber; en sık 50-70 yaşları
arasında görülürler (81-83). Çocuklarda rastlanan insidental
kitlelerin malign olma ihtimali daha fazladır. İleri yaşla birlikte
gizli sürrenal karsinom insidansı artar.
Tümörlerin %50-70’i teşhis edildiğinde ya klinik ya da
biokimyasal olarak fonksiyoneldirler. Cushing sendromuna
neden olan adrenal karsinomlar 40-50 yaşlarında sıktır;
androjenik adrenal karsinom sıklığı çocuklarda fazladır (82,83).
Oldukça nadir görülen, insidansı %0,1-0,01 arasında değişen ve
%10’lar tümörü olarakta adlandırılan Feokromasitomaya; %10
bilateral, malign, ekstra adrenal multipl, ailesel olarak ve
çocukluk çağında rastlanabilmektedir (81). Bizim serimizi
oluşturan hastalarımızda yaptırdığımız hormonal tayinlerin
sonucunda 7 (%58,3) hastamızda hormonal aktivite olduğu
görüldü. Bunların 3’ ü (%25) Feokromasitoma, 1’ i (%8,3)
korteks adenomu,3’ ü (%25) kortikal karsinom olarak
bulunmuştur.
Sürrenal bezlerle ilişkisi olmayan çeşitli nedenlerle yapılan
radyolojik incelemeler sırasında veya laparatomide tesadüfen
bulunan; anamnezinde, fizik muaynesinde sürrenal kitle veya
sürrenal fonksiyon bozukluğu göstermeyen asemptomatik
sürrenal kitlelere insidentaloma adı verilmektedir (36,84,85).
Klinik olarak karında ağrı ve kitle, lomber bölgede künt ağrı, bel
ağrısı, bulantı, epigastriumda dolgunluk hissi, tümör
metastazları sonucu görme bozuklukları, pelvik şikayetler
olabilir (86). Serimizde başvuru sırasındaki şikayetler; karın
ağrısı (%75), halsizlik (%41,6), bel ağrısı (%25), baş ağrısı (%
16,7), çarpıntı (%16,7), terleme(%8,3), görme bozukluğu (%
8,3), iştahsızlık (%8,3), karında şişlik (%8,3) olarak tespit
edildi.
Şüphelenilmeyen sürrenal kitlelerin sıklığını Glazer ve
arkadaşları (87) abdominal BT tetkiklerinde %0,6 olarak
bildirmişlerdir. Başka bir çalışmada 12000 hasta üzerinde
yapılan abdominal BT sonuçları değerlendirilmiş ve tesadüfen
bulunan sürrenal kitle sıklığı %0,7 bulunmuştur (84). Klinik
olarak sessiz olan kitlelerin sıklığını %0,6-%1,3 arasında veren
çalışmalar da mevcuttur (88,89).
Adrenal insidentalomaların takip ve tedavisi günümüzde,
birçok çalışmada Şekil 10’da gösterildiği gibi yapılmaktadır (90).
Eğer hormonal anomalinin klinik işaretleri ve belirtileri
yoksa, adrenokortikal tümörler nonfonksiyonel olarak kabul
edilirler. Aşağıdaki sebeplerden dolayı klinik bulgu olmayabilir
(36).
Tümörler, hormonal aktivitesi olmayan steroid
prekürsörleri oluşturabilirler;
Kortikosteroid salgılanmasına rağmen bunlar inaktif
bileşikler oluşturabilir;
Tümörler klinik belirti vermeye yetmeyecek kadar az
aktif hormon salgılayabilirler;
Tümörler gerçekten nonfonksiyoneldir ve steroid
oluşturma yeteneğinde değildir;
Klinik belirti vermeyen selim adrenokortikal adenomların
sıklığı, dört büyük otopsi çalışmaları sonucunda %1,4 ile %8,7
arasında bulunmuştur. Russi ve arkadaşları 9000 otopside
adenom sıklığının %1,45; Shamma ve arkadaşları 220 Otopside
%1,8; Hedeland ve arkadaşları 79 otopside %8,7 olarak
bulmuşlardır. Commons ve Callaway (91) Otopsi çalışmalarında
3 mm den daha büyük kortikal adenomların oranını %2,9
olduğunu bildirmişlerdir. 12000 otopsilik seride 4 cm ve daha
büyük adenom sayısını 4; 6 cm ve daha büyük adenom sayısını
ise nadir olarak bildirmişleridir (76,85). Ancak adrenokortikal
karsinomların çoğu 6 cm’nin üzerindedir. Altı seri üzerinde
yapılan bir çalışmada 114 adrenokortikal karsinomun 105’nin
çapının 6 cm’in üzerinde olduğu saptanmıştır (35,92). Bizim
serimizde de karsinom olarak saptanan kitlelerin ortalama çapı
10,25 cm (3 cm-15 cm) olarak bulundu. Son bildirilen serilerde
sürrenal karsinomların büyüklüğü Tablo 16’da özetlenmiştir.
Tablo16: Serilerdeki sürrenal karsinomların büyüklüğü
Yazar Hasta
Sayısı
Tm.Büyüklüğü
(Cm)
Ortalama
(Cm)King ve Lack
(1979)
49 5-28 12,4
Didalkor ve
Ark.(1981)
42 1-21 10,5
Henley veArk.
(1983)
62 4-28,5 12,4
Chon ve Ark.
(1987)
47 6-40 16,6
Bizim serimiz
(2005)
4 3-15 10,25
Genellikle adrenokortikal adenomların nispeten sık ve
küçük, karsinomların ise adenomlara oranla nadir ve büyük
olmaya eğilimli olduğu bilinmektedir. Malignite ve büyüklük
arasında direkt bir orantı mevcuttur. Bizim 12 hastamızda
çıkarılan kitlelerin ortalama boyutunu 8,26 cm olarak bulduk.
Adenomlarda 4-5 cm (ortalama 4,3 cm), karsinomlarda 3-15 cm
(ortalama 10,25 cm) idi. Kistik lezyonları bir yana bırakırsak
solid lezyonların boyutu küçüldükçe selim, büyüdükçe habis
olma olasılığı artmaktadır. Diğer yayınlarda da bildirildiği gibi
bizim serimizde de malignite riskinin lezyonun çapı ile orantılı
olarak arttığı görülmektedir.
Günümüzde görüntüleme yöntemlerinin (USG, BT, MRG)
yaygın olarak kullanılması sürrenal bezlerde klinik belirti
vermeyen kitlelerin daha sık olarak ortaya çıkmasını
sağlamaktadır. Serimizde MRG, BT’ye nazaran daha sık
kullanılmıştır.
Tedavi kararları sürrenal tümörlerin fonksiyonel durumuna
ve lezyonun selim veya habis olup olmadığına bağlı olmalıdır. Bu
kitlelerin tedavisi konusunda son yıllarda giderek artan sayıda
yayın yapılmakta ve bilgiler toplanmaktadır (85).
Nonfonksiyonel sürrenal kitleler malignite potansiyeli
taşımaları nedeni ile önem taşımaktadır. Çeşitli serilerde klinik
olarak nonfonksiyonel adrenokortikal karsinomlar tüm
adrenokortikal karsinomların %4 ile %76’sını ihtiva ettiği
söylenmektedir (35,93). Bazı serilerde bu oran %30 ile %50
arasındadır (76). Bizim serimizde nonfonksiyonel adrenokortikal
karsinomların oranı %8,3 olarak bulunmuştur.
Sürrenal bezlerde kitle bulunduğu zaman öncelikle
hormonal fonksiyonu ortaya koyacak biyokimyasal tetkikler
yapılmalıdır. Biyokimyasal aktivitenin tayini, yaş, cins, kitlelerin
büyüklüğü ve sitolojik inceleme önemli parametrelerdir. Ancak
biyokimyasal tetkikler, mevcut görüntüleme teknikleri ve iğne
aspirasyon biyopsisi gibi yöntemler malign lezyonları selim
lezyonlardan ayırmak için yeterli değildir (76). Serimizi
oluşturan hastalarda yaptırdığımız hormonal tetkiklerin
sonucunda 7 (%58,3) hastamızda hormonal aktivite olduğu
görüldü. Adrenokortikal karsinomlarda aşırı aldesteron salınımı
nadirdir. Yapılan çalışmalarda katekolamin metabolitlerinin
sensitivitesi %95 olarak gösterilmişse de, 23 feokromasitomalı
hasta üzerinde yapılan çalışmada plazma katekolamin
seviyelerinin yüksek olmalarına rağmen 3 vakada VMA ve
metanefrin normal seviyede bulunmuştur (82). Buna rağmen
asemptomatik sürrenal kitlesi olan hastada VMA ve metanefrin
tayini yeterlidir. Metanefrin ölçümü daha yaygın kullanılan
VMA’ya göre daha spesifik olduğundan özellikle tercih
edilmelidir (94).
Copeland (76) tesadüfen bulunan sürrenal kitleye
yaklaşımda büyüklük olarak 6 cm’i sınır kabul etmiş ve takip
edecek yolu şekil 11’deki gibi şematize etmiştir.
Belldegrun ve arkadaşları nonfonksiyonel sürrenal
kitlelerde 3,5 cm’yi sınır olarak kabul etmekteler ve bunu da
aşağıdaki araştırmaların sonuçlarına dayandırmaktadırlar (84).
Brigham ve Women’s Hospital’de 1958’den 1983 yılına kadar
ameliyat edilen 41 sürrenal korteks karsinomu araştırılmış ve
tümörün büyüklüğünün 2,5 cm’den 30 cm’ye (ortalama 14,2
cm) kadar değiştiği bulunmuştur (15). Mayo Klinik serilerinde 56
tümörün çapı 4 cm ile 28,5 cm (ortalama 12,4 cm) arasında
bulunmuştur (70). Roswell Park Memorial Institute’de sürrenal
karsinomlu 42 vakanın çapları 1 cm’den 21 cm’ye (ortalama 10
cm) kadar değiştiği saptanmıştır (30).
BT’de saptanan sürrenal patolojilerin doğruluk derecesinin tayini için
tümörün BT’de bulunan büyüklüğü ile ameliyatta bulunan büyüklüğü
karşılaştırılmış ve BT’ nin %20 yanılma payı olduğu görülmüştür (84). MRG
sürrenal kitle tanısında, spiral BT ile yakın doğruluk oranına sahiptir. MRG’nin
sensitivitesi %98 , BT’nin sensitivitesi %90 olarak belirtilmiştir (8). Geç
kontrastlı BT ve kontrastsız BT’nin birlikte uygulanması ile %98 duyarlılık %
97 özgüllüğe sahip olduğu bildirilmektedir.
Serimizde BT ve MRG’e ile ölçülen kitlenin boyutu,
ameliyatta çıkarılan kitlenin boyutu karşılaştırılması sonucunda;
BT’nin %25, MRG’nin %12,5 yanılma payı olduğunu saptadık.
Şekil 11: BT’de tespit edilen kitlelerin takibinde kullanılanalgoritma
Bu yazarlar malign gelişmeyi ortaya çıkarmak için daha
doğru teşhis kriterleri bulana kadar BT’de saptanan 3,5 cm’ den
büyük metabolik olarak inaktif bütün solid sürrenal lezyonlar
için malignite potansiyeli sebebiyle ameliyat önermektedir (84).
Sürrenal malignitelerin genellikle büyük olduğu, çok azının
küçük olduğu kabul edilmektedir. Bazı patologlar da boyutun
selim ya da habis sürrenal kitlelerin ayırıcı tanısında en önemli
kriter olduğunu bildirmektedir (95).
Athani ve Mulholland, 9 adrenokortikal adenom, 7
adrenokortikal karsinom, 1 ganglionörom, 1 malign hemanjiom
içeren 18 nonfonksiyonel vaka bildirmişlerdir (96). Serilerinde
malignite ortaya çıkma oranının yüksek (%50) oluşundan dolayı
bütün nonfonksiyonel sürrenal lezyonlar için rezeksiyon
önermişlerdir.
Seddon ve arkadaşları (97) 8’i tesadüfen belirlenen 11
sürrenal tümör vakası bildirmişlerdir. Bu hastaların hepsi
ameliyat edilmiş ve dört tanesinin malign olduğu
saptanmıştır.Bu yazarlar da sürrenal kitlelerde malignite
oranının yüksek olması nedeniyle solid kitlelerin ameliyat
edilmesini önermişlerdir.
Genellikle bildirilen serilerdeki vakaların yaklaşık %50’
sinin malign olduğu görülmektedir. Bizim serimizde malignite
oranı %33,3 olarak bulunmuştur.
Sürrenal maligniteler kistik olabilirler. Çünkü sürrenal kist
olarak saptanan kitlelerin bir kısmı patolojik bir bezde oluşan
kistik dejenarasyondan dolayı oluşan psödokistlerdir. Altta yatan
bir maligniteyi ortaya çıkarmak için bütün sürrenal kistlerin
eksplorasyonunu önerenler vardır (97). Serimizde 1 kist (%8,3)
saptanmıştır. Yapılan sitopatolojik tekik sonucunda malignite
saptanmamıştır.
İğne aspirasyon biopsisinin (İAB) sürrenal kitleleri
değerlendirmek için tanıda değerli olduğu bildirilmektedir. Fakat
bu yöntemle sitolojik olarak kortikal adenom ile adrenokortikal
karsinom arasında kesin ayrım yapmak çok zordur (14). Birçok
patolog İAB’deki bulguların yeterli olmadığı görüşündedir (85).
Malignite tanısı sıklıkla kapsül ve çevredeki dokulara invazyonu
görüldüğünde konmaktadır. Bu özelliği İAB ile değerlendirmek
çok zordur (97). Sürrenal kitlelerde İAB’nin ana rolü, diğer
organlarında tümör olan hastalarda sürrenal beze metastazı
saptamaktır (31,98). Son yazılarda, İAB ile oldukça
yüksek,hassas, spesifik teşhis sağlandığı bildirilmektedir.
Heaston ve arkadaşları, İAB ile sürrenal lezyonların 15’inin
14’ünü doğru olarak teşhis etmişlerdir(99-106). Bir diğer
çalışmada da, sürrenal bezlerin gerek primer, gerek sekonder
malignitelerini ortaya çıkarmada %85’in üzerinde hassasiyetle
doğru olarak teşhis edildiği bildirilmektedir (98).
İAB ile yapılan sitolojik değerlendirme, selim lezyonları,
habis lezyonlardan ayırmada az ümit vaadetmektedir. Sürrenal
kitlelerde selim ve malign lezyonlar arasında histolojik ayırım
zordur ve teşhis; klinik, mikroskopik ve makroskopik özellikler
göz önüne alınarak konur. Serimizde sadece 1 hastamıza İAB
yapılmıştır.Bu konuda yeterli tecrübe olmamasına karşın,
İAB’nin küçük tümörlerde hemen cerrahi gerektirip
gerektirmediğini belirlemesi yönünden faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Kesin tanı kriterleri arasında boyutu kullanmanın ciddi
yanılgılara sebep olabileceğini düşünenler vardır (97). Çünkü,
mantıksal olarak bir sürrenal malignite gelişme sırasında küçük
noninvaziv olması gerekir. Bu tür küçük maligniteleri tanıma
kriterleri koyamayışımız, böyle küçük lezyonları tanımadaki
başarısızlığımızdan kaynaklanmaktadır. Lezyonu tanıyamamayı
kabul etmek yerine malignitenin olmadığını kabul etmek gibi bir
durumla karşı karşıya kalınmaktadır. Saptanan küçük bir kitlenin
boyutlarının artmasını beklemek, belki de karsinoma
dönüşmesine ve invazyon yapmasına zaman tanımak anlamına
gelebilir. Hastalık ilerleyince de malignite teşhisi koymak
kolaylaşacaktır. Bu durum, erken teşhise ve radikal cerrahi
girişime fırsat vermeyecektir. Bazı yazarlar önerilen birçok
konservatif yaklaşımın tavsiye edilebilirliğini şüpheyle
karşılamaktadırlar.Bu düşüncede olanlar nonfonksiyonel sürrenal
kitlelerin bugünkü tanı yöntemleri ile malign olup olmadığının
kesin ayırdedilemeyeceğini düşünerek, cerrahi eksplorasyonu
önermektedirler. Biz, 3-5 cm arasındaki tümörlerde etkili İAB
imkanı olmaması nedeniyle tesadüfi bulunan kitleleri çıkarma
prensibini sürdürmekteyiz. Özellikle USG’de solid kitle, BT’de
solid ve nonhomojen, MRG’de orta derecede intens(sürrenal
kitle/karaciğer oranı=1,4-3,0 arasında) olaran sürrenal kitle
görüldüğünde, bunun malignite belirtisi olarak kabul edilerek,
laparatomi kararı verilmesinin doğru olacağı inancındayız. Çünkü
karsinom vakalarının kapsüle invazyon göstermesi ve bu
nedenle ameliyat sonrası yaşam süresinin kısa oluşu, erken
cerrahi girişimi zorunlu kılmaktadır. Tedaviye rağmen 5 yıllık
sağkalımın %16-3O olduğu ve eğer metastaz varsa, ortalama
sağkalımın 8-10 ay olduğu bildirilmektedir (2,9,30). Serimizde
karsinom oranı %33,3 idi ve bunun %75’inde (3/4) ise kapsül
invazyonu mevcuttu. 1-50 ay dan beri takip ettiğimiz malign
teşhisi olan hastalarımızın yarısını 16. ve 30. aylarda kaybettik.
Bu da erken cerrahi girişim önerimizin yerinde olduğu inancını
bize vermektedir.
Son zamanlarda bildirilen serilerde laparotomide tesadüfi
saptanan sürrenal kitleler (insidentaloma) bildirilmiştir. Bu
durumda takip edilecek yol kitlenin malign olup olmadığı ve
fonksiyonel durumuna bağlı olarak değişecektir. Cerrahi ekip
ameliyat sırasında bir sürrenal kitle ile karşılaştığı zaman,
ameliyat öncesi yapılmış olan tetkikler yardımcı olmayacaktır.
Bununla birlikte, istatistiksel olarak nonfonksiyonel kitlelere
oranla, fonksiyonel kitlelerin az olması nedeniyle ameliyat
esnasında bulunan sürrenal kitle, aksi ispat edilinceye kadar
nonfonksiyonel olarak kabul edilmelidir (85). Malignite
potansiyelinin yüksek olması nedeniyle 3 cm’den büyük kitleler
çıkarılmalıdır.
Glazer ve arkadaşları, 3-4 cm çapından daha büyük
kitlelere malignite riski nedeniyle cerrahi girişim tavsiye
etmektedirler(107).Prinz ve arkadaşları, çapı 3 cm’den büyük
veya 50 yaşından küçük hastalarda nonfonksiyonel sürrenal
kitlelerin çıkarılmasını önermektedirler (78).Copeland, büyüklük
olarak 3 cm’lik kriterin bilimsel dayanaktan yoksun
olduğunu,nonfonksiyonel adrenokortikal karsinoma sıklığının
gençler arasında daha düşük olması nedeniyle 60 yaşın da,
cerrahi için bir kriter olamayacağını bildirmiştir (76).Birçok
cerrah 3 cm’den küçük biokimyasal olarak nonfonksiyonel ve
radyolojik görüntüleme tetkiklerinde de selim belirtileri olan
lezyonlarda 3 ile 6 aylık aralıklarla BT takibini uygun
görmektedir. Kitle büyüme belirtisi gösterirse, ameliyat
önerilimektedir. Çapları 3 ile 6 cm arasında olan nonfonksiyonel
sürrenal kitlelerin tedavisi tartışmalıdır. Birçok cerrah bu
kitlelerin takibi hakkında endişelidir ve ameliyat önermektedir
(36,108).
Laparoskopik ameliyatlardaki tartışmaların devam etmesi
yeni tedavi modalitelerinin geliştirilmesine sebep olmuştur.
İnsidentalomaların bir gurubunu oluşturan fonksiyonel
adrenokortikal karsinomlarda BT eşliğinde perkütan asetik asit
(PAİ) veya ethanol (PEİ) enjeksiyonu bunlardan biridir. Bir
çalışmada PAİ 17 hastada, PEİ 1 hastada kullanılmıştır. Ethanol
enjeksiyonunun hepatosellüle karsinomda, 3 cm’den küçük
karsinomlarda efektif olarak kullanılması sonucu PAİ’nin
fonksiyonel insidentalomaların tedavisinde önerilmektedir. Tiroid
ve paratiroid endokrin hastalıklarında ethanol kullanılıyorsada,
asetik asidin daha güvenli olması ve daha güçlü sitotoksik etkiye
sahip olması tercih sebebidir.Asetik asit düşük PH sebebi ile
tümöral dokuda kollojen birikimini sağlayarak tedavi etmektedir.
Bir veya birkaç seans PAİ uygulaması ile alınan sonuçlar
özellikle cerrahisi riskli olan hastalarda alternatif bir yaklaşım
sunmaktadır.
12 insidental olarak bulunmuş, sürrenal tümörünün cerrahi
tedavisi ve bu hastaların takibi sonucunda, şu sonuca
varılmıştır:
•Hormonal fonksiyonu ortaya çıkaracak uygun biyokimyasal
tetkikler yapılmalı.
•Metastazdan şüpheleniliyorsa ve selim olduğu düşünülen
kitle veya kesin tanı konamamış küçük kitleler varsa İAB
yapılmalı.
•Kitle nonfonksiyonel ve çapı 3 cm’den küçük olup, selim
olduğu düşünülüyorsa ve cerrahi düşünülmüyorsa BT tetkiki
ile takip edilmeli, kitle büyürse ameliyat edilmeli. Çapı 3
cm ve daha büyük kitleler, malignite riski nedeniyle ame-
liyat edilmeli.
•Ameliyat sırasında tesadüfen bulunan 3 cm’den büyük
kitleler çıkarılmalı, daha küçük kitleler frozen ile tetkik
edilmeli veya ameliyattan sonra biyokimyasal tetkikler
yapıldıktan sonra karar verilmeli; kitle fonksiyonel ise
mükerrer ameliyat, değilse BT ile takip edilmelidir.
•Selim-habis ayırımı kesin olarak yapılamamış olan küçük
sürrenal kitlelerde; BT’de solid ve heterojen karakterli,
MRG’de orta derecede intens olarak değerlendirildiğinde
cerrahi tedavi uygulanmalıdır. BT’de homojen görünümlü,
MRG’de hiperintens olarak değerlendirilen küçük
tümörlerde İAB ile sonuç alınamadığında, cerrahi girişim
uygun olacaktır.
SONUÇ
Sürrenal kitleler oldukça yüksek malignite riski taşıyan
patolojilerdir. Günümüzde mevcut teşhis yöntemleri ile ameliyat
öncesi kesin tanı koymak son derece zordur.
Çalışmamız kapsamına giren 12 hastamızdan 1 tanesine
iğne asiprasyon biyopsisi (İAB) yapıldı. Sitopatolojik tetkik
sonucunun malign gelmesi üzerine ameliyat kararı alındı.
Tüm hastalara cerrahi girişim uygulandı. İki hastada
tümörün böbreğe invaze olması nedeniyle nefrektomi ve bu
hastalardan birinde karaciğerde metastaz olması nedeniyle
karaciğer metastazektomi yapıldı. Hastaların tamamına
sürrenalektomi yapıldı. Operatif mortalite saptanmadı. Ameliyat
sonrası takiplerinde hastalarımızda komplikasyon gelişmedi
Ameliyat sonrası histopatolojik tetkik sonucu, 4 hastada
habis, 8 hastada selim (adenom, feokromasitoma, kist,
miyelolipom) olarak geldi.
Karsinom saptanan hastalarımızın oranı %33,3 (4/12) idi.
Bunların da %75’inde kapsül invazyonu mevcuttu. Bu
hastalarımıza ameliyat sonrası radyoterapi, kemoterapi
uygulandı. Takipleri devam eden hastalarımızdan ikisi (%50) 16.
ve 30. aylarda kaybedildi.
Malignite potansiyeli yüksek olan bu lezyonlarda 3 cm ve
daha büyük kitleler için ve BT’de selim-habis ayırımı
yapılamayan solid, heterojen karakterli küçük lezyonlar için İAB
ile sonuç alınamıyorsa ve MRG’de orta derecede intens görüntü
mevcutsa (Tablo 7), cerrahi girişim uygun olacaktır.
Kliniğimizde görüntüleme yöntemlerine göre malignite
kriterleri taşımayan (USG’de solid, BT’de solid ve heterojen,
MRG’de orta derecede intens) ve 3 cm’nin altında sürrenal
kitleye sahip olan hastaların takibini önermekteyiz.
ÖZET
Ocak 2000-Şubat 2005 yılları arasında Haseki Eğitim ve
Araştırma Hastanesi I. Genel Cerrahi Kliniği’nde manyetik
rezonans görüntüleme (MRG), bilgisayarlı tomografi (BT) ve
ultrasonografi (USG) ile insidental olarak saptanan 12 sürrenal
kitle vakası çalışma kapsamına alındı.
USG,BT,MRG ile kitlelerin boyut, homojenite ve invazyonu
değerlendirildi, lokalizasyonları saptandı.
Bütün solid kitlelerin hormonal aktiviteleri araştırıldı; beş
kitlenin nonfonksiyonel, yedi kitlenin hormonal olarak aktif
oldukları tespit edildi. Malign olarak teşhis edilen 4 hastanın 3
tanesi hormonal aktif idi.
Kitlelerin 7’si sağ sürrenal bezde (%58,3), 5’i sol sürrenal
bezde (%41,7) bulundu. Kitlelerin çapları 3-15 cm arasında
değişmekteydi.
Hastaların 1 tanesine İAB yapıldı; malign olarak
değerlendirilmesi üzerine ameliyat planlandı ve opere edildi.
Tümü ameliyat edilen hastalarımızda girişim yolu olarak 9
hastada subkostal (%75), 3 hastada median insizyon (%25)
tercih edildi. Hastaların tamamında sürrenalektomi
gerçekleştirildi. İki hastada nefrektomi, bir hastada karaciğer
metastazektomi prosedüre eklendi. Sürrenal yetersizliği ihtimali
düşünülerek sürrenalektomi yapılan hastalara peroperatif
hidrokortizon verildi.
Hastaların ameliyat sonrası hastanede kalış süreleri 6-17
gün arasında değişmekteydi.
Histopatolojik tetkik sonucu 4 karsinom (%33,3), 1 kist (%
8,3), 3 adenom (%25), 3 feokromasitoma (%25) 1 miyelolipom
(%8,3) saptandı.
Malignite saptanan 4 hastamıza ameliyat sonrası onkoloji
kliniklerinde radyoterapi, kemoterapi uygulandı. Selim lezyonlu
hastalarımızın takiplerinde özellik saptanmadı. Takip ettiğimiz
malign tümörlü 4 hastamızın ikisi 16. ve 30. aylarda öldü.
Malignite potansiyeli yüksek olan bu lezyonlarda 3 cm ve
daha büyük kitleler için ve BT’de selim-habis ayırımı
yapılamayan solid, heterojen karakterli küçük lezyonlar için İAB
i le sonuç alınamıyorsa ve MRG’de orta derecede intens görüntü
mevcutsa (Tablo 7), cerrahi girişim uygun olacaktır.
Kliniğimizde görüntüleme yöntemlerine göre malignite
kriterleri taşımayan (USG’de solid, BT’de solid ve heterojen,
MRG’de orta derecede intens) ve 3 cm’nin altında sürrenal
kitleye sahip olan hastaların takibini önermekteyiz.
YAYINLAR
1- Gruhn JG, Gould VE: The adrenal glands. In: Kissane JM (ed):
Anderson’s Pathology, Ed. 9, p.1580. The CV Mosby Co., Philadelphia,
1990.
2- Henley DJ, Van Heerden JA, Graut CS, Carney JA, Carpenter PC:
Adrenal cortical carcinoma, a continuing challenge. Surgery 1983; 94:
926-931.
3-Mantero F, Terzolo M, Arnaldi G, et al: A survey on adrenal
incidentaloma in Italy. StudyGroup on Adrenal Tumors of the Italian
Society of Endocrinology.Z Clin Endocrinol Metab 2000; 85: 1440-1448
4- Minowada S, Fujimura T, Takahasi N, et al: Computed Tomography-
Guided Percutaneous Acetic Asid İnjection Therapy for Functioning
Adrenocortical Adenoma. The Journal of Clinical Endocrinology and
Metabolism 2003; 88: 5814-5817.
5- Moreira SG, Pow-Sang JM: Evaluation and Management of Adrenal
Masses. Cancer Control 2002; 9: 326-334.
6- Mantero F, Albiger N: A comprehensive approch to adrenal
incidentalomas. Arq Bras Endocrinol Metab 2004; 48: 583-591.
7- Grumbach MM,Biller BMK, Braunstein GD, et al: Management of the
Clinically Inapparen t Adrenal Mass (Incidentaloma) 2003;138: 424-
430.
8- Kay R, Schumacher 0P, Tank BS: Adrenocortical carcinoma in children.
J Urol 1982; 130: 1130-1139.
9- Nader S, Hickey RC, Sellin RV, Samaan NA: Adrenal cortical carcinoma,
a study of 77 cases. Cancer 1983; 52: 707-717.
10- Bodie B, Novick AC, Pontes JE, Straffon RA: The Cleveland Clinic
experience with adrenal cortical carcinoma. J Urol 1989; 141: 257-261.
11- Samaan NA, Hickey RC: Adrenal cortical carcinoma. Semin Oncol
1987; 14: 292-300.
12- Thompson NW, Allo M D: Surgery of the Adrenal Glands. In: Schwartz
SI, Ellis H (eds): Maingot’s Abdominal Operations. Ed. 9, p.415, 1990.
13- Nader N et al. Advances in the management of adrenal
tumors.Current Opinion in Oncology 2000; 11: 49-53.
14- Gaunt R: History of the adrenal cortex, In: Greep R0, Astwood EB
(eds): Handbook of Physiology, Sec.7: Endocrinology. Vol VI: Adrenal
gland., American Physiological Society, p.1, Washington, 1975.
15- Harrison TS: Adrenal Glands. In: Schwartz SI (ed): Principles of
Surgery. Ed.4, p.1488, McGraw Hill Book Co, Singapore, 1985.
16- Baxter JD, Tyrrell JB: The adrenal Cortex. In: Felix P, Baxter JD,
Broadus AE, Frohman LA (eds): Endocrinology and Metabolism. p.385,
McGraw Hill Book Co., New York, 1981.
17- Tan SY, Mulrow PJ: Aldosterone in hypertension and adenoma. In: Bondy PK, Rosenberg
LE (eds): Metabolic Control and Disease, p.l501, Saunders, Philadelphia, 1979.
18- Wells SAJr., Santen RJ: The pituitary and adrenal glands. In: Sabiston
DC (ed): Textbook of Surgery, Ed.13, WB Saunders Co., 1986.
19- Netter FH: Ciba collection of medical illustrations. Endocrine System
and Selected Metabolic Diseases. Vol.4 Summit, p.77, Ciba
Pharmaceutical, N.J., 1965.
20- Tannenbaum M: Ultrastructural pathology of the adrenal cortex. In:
Sommers SC (ed): Endocrine Pathology Deccermial. p.423, Appleton-
Century-Crofts, New York, 1975.
21- Neville AM, O’Hare MJ: The Human Adrenal Cortex. p.11, New York,
1982.
22- Jeffrey AN: Adrenal. In: Seymour I,Schwartz MD (eds): Prıncıples Of
Surgery, p.1630-33, 2,1999
23- Cotran RS, Kumar V, Robbins SL: Robbins Pathologic Basis of Disease.
Ed.4, p.1248, WB Saunders, Philadelphia, 1989.
24- Anderson E, Haymaker W, Joseph M: Hormonal and Electrolyte studies
of Patients with Hyperadrenocortical Syndrome (Cushing Syndrome)
Endocrinology,1977; 185: 524-531.
25- Levine RJ, Landsberg LR: Catecholamines and the adrenal medulla.
In: Bondy PK, Rotosenberg LE (eds): Duncan’s Disease of Metabolism.
Ed.7, Vol.2. WB Saunders, Philadelphia, 1974.
26- Brennan MF, MacDonald JS: Cancer of the endocrine system; the
adrenal gland. In: DeVita VT, Hellman S, Rosenberg SA (eds): Cancer:
Principles and Practice of Oncology. Ed.2, p.1192, , JB Lippincott Co.,
Philadelphia, 1985.
27- Williams ED, Siebenmann RE, Sobin LH: Histological typing of
endocrine tumors, International Histological Classification of Tumours, No:
23, World Health Organization, Geneva, 1980.
28- Dehner LP: Pediatric Surgical Pathology. Ed.2, The Williams and
Wilkins Co, Baltimore, 1987.
29- Hajjar RA, Hickey RC, Samaan NA: Adrenalcortical carcinoma. Cancer.
1975; 35: 549-556.
30- Didolkar MS, Bescher RA, Ellas EG, Moore RH: Natural History of
Adrenal Cortical Carcinoma. A clinicopathologic study of 42 patients.
Cancer 1981; 47: 2153-2158.
31- Berkman WH, Bernandino ME, Sewell CW, Price RB, Sones PJ: The
computed tomography guided adrenal biopsy; an alternative to surgery in
adrenal mass diagnosis. Cancer. 1984; 53: 2098-2101.
32- Egdahl RH: Diagnosis and Treatment of Primary Aldosteronism. In:
Najarian JS, Delaney JP (eds): Advances in Breast and Endocrine Surgery.
p.487, Year Book Medical Publishers Inc., Chicago, 1986
33- Dunnick HR, Doppman JL, Gill JR et al: Localization of Functional
Adrenal Tumors by Computed Tomography and Venous Sampling.
Radiology. 1982; 142: 429-435.
34- Moss AA: Computed Tomography of The Adrenal Glands.
In: Moss AA, Gamsu G, Genant HK (eds): Computed Tomography of the
Body. p.837, WB Saunders Co., Philadelphia, 1983.
35- Bertegna C, Orth DN: Clinical and laboratory findings and results of
therapy in 58 patients with adrenocortical tumors admitted to a single
medical center (1951 to 1958). Am J Med. 1981; 71: 855-863.
36- Thompson NW, Cheung SY: Diagnosis and treatment
of functioning and nonfunctioning adrenocortical neoplasms including
incidentalomas. Surg Clin North Amer. 1987; 67: 423-430.
37- Rosai J: Ackerman’s Surgical Pathology. Ed.7, p.1580, The CV Mosby
Co., Washington, 1989.
38- Ashley DJB: Evans Histological Appearances of Tumours. Ed.3,
Churchill Livingstone, Edinburgh, 1978.
39- Cagle PT, Hough AJ, Pyser TJ, Page DL, Johnson EH, Kirkland RT,
Holcomhe JH, Hawkins EP: Comparison of adrenal cortical tumors in
children and adults. Cancer. 1986; 57: 2235-2240.
40- Hartmann WH, Warner NE, Dertel JE: Proceedings of the 43rd. Annual
Anatomic Pathology Slide Seminar, American Society of Clinical
Pathologists, Chicago, 1977.
41- Page DL, De Lellis RA, Hugh A: Tumors of the Adrenal. In: Atlas of
Tumor Pathology. ser.2,fascicle 23, Armed Forces Institute
of Pathology, Washington D.C., 1986.
42- Scott HH, Abumrad NN, Orth DN: Tumors of the Adrenal Cortex and
Cushing’s Syndrome, Ann Surg. 1985; 201: 586-590.
43- Sommers SC: Adrenal Glands. In: Kissane JM (ed): Anderson’s
Pathology. Ed.8, The CV Mosby Co., St. Louis, 1985.
44- Warner NE, Straus FH: The Adrenal. In: Silverberg SG (ed): Principles
and Practice of Surgical Pathology. Vol.2, John Wiley and Sons, New York,
1983.
45- Steingart DE, Oberman HA, Friedman BA et al: Adrenal Cortical
Neoplasms Procuding Cushing’s Syndrome. Cancer. 1968; 22: 1005-1011.
46- Hedeland H, Östberg G, Hokfett B: On the prevalence of
adrenocortical adenomas in an autopsy in relation to hypertension and
diabetes. Acta Med Scand. 1968; 184: 211-219.
47- Harrison JH, Mahoney EM, Bennett AH: Tumors of the adrenal cortex.
Cancer. 1973; 32: 1227-1233.
48- Sommers SC: Adrenal Glands. In: Anderson WAD, Kissane JM (eds):
Pathology. p.1671, The CV Mosby Co., St. Louis, 1977.
49- Russel RP, Mas AT, Richter ED: Adrenal cortical adenomas and
hypertension. A clinical pathologic analysis of 690 cases with material
controls and a review of the literature. Medicine. 1972; 51: 211-220.
50- Tung GA, Pfister RC, Papanicolaou N, Yoder IC: Adrenal cysts; imaging
and percutaneous aspiration. Radiology. 1989; 73: 107-112
51- Scheible W, Coel M, Siemers PT, Seigel H: Percutaneous aspiration of
adrenal cysts. AJR. 1977; 128: 1013-1017.
52- Cheema P, Cartagena R, Staubitz W: Adrenal cysts diagnosis and
treatment. J Urol. 1981; 126: 396-341.
53- Vezina CT, McLoughlin MJ, Gray RR, Bird BL, Wise DJ: Cystic lesions of
the adrenals: diagnosis and management. J Can Assoc Radiol 1984; 35:
107-110.
54- Dieckmann KP, Hamm B, Pickartz H, et al: Adrenal myelolipoma:
Clinical, radiologic and histologic features. Urology. 1987; 29: 1-9.
55- Kanj HA, Noronha J, D’Aguillo AP, Amorosa LP: Bilateral adrenal
myelolipomas with Cushing’s Syndrome. JAMA. 1988; 259: 3034-3040.
56- Dunnick NR: Adrenal imaging. AJR. 1990; 154: 927-932.
57- Musante F, Derchi LE, Zappasodi F, et al: Myelolipoma of the adrenal
gland: Sonographic and CT features. AJR. 1988; 151: 961-966.
58- Vick CW, Zeman RK, Mannes E, et al: Adrenal myelolipoma: CT and
ultrasound findings. Urol. 1984; 6: 7-14.
59- Cohn K, Brennan M: Adrenocortical carcinoma. Surgery. 1986; 100:
1170-1175.
60- Abrams HL, Siegelman SS, Adams DF, Sanders R, Finkerg HJ, Hessel
SJ, McNeil BJ: Computed tomography versus ultrasound of the adrenal
gland: A prospective study. Radiology 1982; 143: 121-130.
61- Wood KF, Lus F, Rosenthal FD: Carcinoma of the adrenal cortex
without endocrine effects.British Jour Surg 1957; 5: 41-49.
62- Jarabak j, Rice K: Metastatic adrenal cortical carcinoma: Prolenged
regression with mitotane therapy. JAMA 1981; 246: 1706-1712.
63- Joffe SN, Brown C: Noduler adrenal hyperplasia and Cushing’s
Syndrome. Surgery 1983; 94: 919-924.
64- Huvos AG, Hajdu SI, Brasfield RD, Poote FWJr: Adrenal cortical
carcinoma. Clinicopathologic studyof 34 cases. Cancer 1970; 25: 354-360.
65- Haq MM, Legha SS, Samaan NA, et al: Cytotoxic chemotherapy in
adrenal cortical cancer. Cancer Treat Rep 1980; 64:909-913.
66- Van Slooten H, Van Dosterom AT: CAP (Cyclophosphamide,
doxorubicin, and cisplatin) regiment in adrenal cortical carcinoma. Cancer
Treat Rep 1983; 67: 377-342.
67- Older R,Meore A, Gleen J, Hidalgo H: Diagnosis of Adrenal Disoders.
RCNA 1984; 22 : 433-453.
68- Siegel M: Pediatrik Bady CT.USA Churchill Livingstone 1988.
69- Putman C, Ravin C; Textbook of Diagnostic imaging. USA,
W.B.Saunderns Company, Volume2 1988.
70- Caroll M. Rumack WS, Charboneau J: Diagnostic Ultrasound. 1 ; 11,
289-294,1991.
71- Francis IR, Gross MD, Shapiro B, et al: İntegrated imaging of adrenal
disease. Radiology. 1992;184:1-6.
72- Brovline K, Kreel L: Computer assisted tomgraphy of normal
suprarenal glands. Computer assisted tomography.1978; 2:1-4. 73- Ergül
Z, Kaya O, Baran İ, Vural Ş, Şeker D. Feokromasitoma ve cerrahi tedavisi;
11 vakanın değerlendirilmesi. Cerrahi Tıp Bülteni 1995; 4: 30-35.
73- Ergül Z, Kaya O, Baran İ, Vural Ş, Şeker D. Feokromasitoma ve
cerrahi tedavisi; 11 vakanın değerlendirilmesi. Cerrahi Tıp Bülteni 1995;
4: 30-35.
74- Bernandino ME, Walther MM, Phillips VM, et al: CT guided adrenal
biopsy: accuracy safety, and indications. AJR 1985; 144: 67-72.
75- Egdahl RH: Surgical Approaches to the Adrenal. In: Najarian, J.S.,
Delaney,j.P.(eds): Advances in Breast and Endocrine Surgery, p.453, Year
Book Medical Publishers Inc., Chicago, 1986.
76- Copeland PM: The incidentally discovered adrenal mass. Ann Intern
Med 1983; 98: 940-946.
77- Thompson HW: Adrenocortical carcinoma. In: Thompson NW, Vinik AI
(eds): Endocrine Surgery Uptade. Grune and Stratton, p.119, New York,
1983.
78- Prinz RA: Mobilization of the right lobe of the liver for right
adrenalectomy. Am J Surg 1990; 159: 336-342.
79- Koçak S: Endoskopik Adrenalektomi: Sayek İ (ed): Temel Cerrahi, s.
1564-1568, Güneş Kitabevi,Ankara,2004.
80-Saunders BD, Dohorty GM: Laparoscopic adrenalectomy for malignanc
disease. The Lancet Oncolocgy 2004; 4: 718-726.
81- Akıncı M, Arınç O, Sunar H, Tüzün S, Gür Ü: Sürrenal Bez Kitleleri Ve
Cerrahi Yaklaşım. Klinik ve Deneysel Cerrahi Dergisi 1996; 4: 34-38.
82- Cullen LM, Staren DE, Straus KA, Doalas A, Shah AR, Palet S;
Operative Strategy Surger 1985.
83- Didalkar SM, Bescher A, Elias EG, Moore HR; Natural History Of
Adrenal Cortical Carsinoma. A clinico pathologic study of 42 patients am
Cancer Society 1981; 47: 2153-161.
84- Belldegrun A, Hussain S, Seltzer SE, Loughlin KR, Gittes RF, Richie JP:
Incidentally discovered mass of the adrenal gland. Surgery Gyn and
Obstet 1986; 163: 203-211.
85- Bitter DA, Ross DS: Incidentally discovered adrenal masses. Am J
Surg 1989; 158: 159-166.
86- Lewinsky BS, Grigor KM, Symington T, Neville AM: The clinical and
pathologic features of "non-hormonal" adrenocortical tumors: report of
twenty new cases and review of the literature. Cancer1974; 33: 778-781.
87- Glazer HS, Weyman PJ, Sagel SS, et al: Non-functioning adrenal
masses: Incidental discovery on computed tomography. AJR 1982; 139:
81-93.
88- Schteingart DE, Matazedi A, Noonan RA, et al: Treatment of adrenal
carcinomas. Arch Surg 1982; 117:1142-1147.
89- Schteingart DE, Seabold JE, Gross MD,et al: Iodocholesterol adrenal
tissue uptake and imaging in adrenal neoplasms. J Clin Endocrinol Metab
1981; 52:1156-1160.
90- Constantine V, Godellas MD, Edgar D, et al: Adrenal İncidentaloma.
In: Jhon L, Cameron MD (eds): Current Surgıcal Therapy. p.575-578,
Missouri, Mosby, 2001.
91- Commons RR, Callaway CP: Adenomas of the adrenal cortex. Arch
Intern Med 1948; 81: 37-41.
92- Korobkin M, White EA, Kressel HY, Moss AA, Montague JP: Computed
tomography in the diagnosis of adrenal disease. AJR 1979; 132: 82-85.
93- Bradley EL: Primary and adjunctive therapy in carcinoma of the
adrenal cortex. Surg Gynecol Obstet 1975; 41: 507-511.
94- Eraslan S,Koçak S,Aydıntığ S: Cushing sendromunun tedavisinde
adrenalektominin bugünki yeri.Ulusal Cerrahi Dergisi 1995; 11:113-125
95- Tang CK, Gray GF: Adrenocortical neoplasms. Urology 1975; 5: 691-
695.
96- Axelrod J: O-Methylation of epinephrine and other catecholamines in
vitro and in vivo. Science 1957; 126: 400-407.
97- Seddon JM, Baranetsky lT, Van Boxel PJ: Adrenal incidentalomas need
for surgery. Urology 1985; 25: 1-6.
98- Katz RL, Patel S, Mackay B, Zornoza J: Fine
needle aspiration cytology of the adrenal gland. Acta Cytol 1984;28 (37):
269-273.
99- Heaston DK, Handel DB, Ashton PR, Korobkin M: Harrow gauge needle
aspiration of solid adrenal masses. Am J Roentgenol 1982; 138: 11431-
147.
100- Eloubeidi MA, Seewald S, Brand B, et al: EUS-guided FNA of the left
adrenal gland in patients with thoracic or GI malignancies. Gastrointest
Endosc 2004; 56 :627-633.
101- Miccoli P, Materazzi G, Mussi A, Lucchi M, Massi M, Berti P: A
reappraisal of the indications for laparoscopic treatment of adrenal
metastases. J Laparoendosc Adv Surg Tech A 2004; 14: 139-145.
102- Jhala NC, Jhala D, Eloubeidi MA, et al: Endoscopic ultrasound –
guided fine-needle aspirationbiopsy of the adrenal glands: Analysis of 24
patients. Cancer 2004; 102: 308-314.
103- Kariniemi J, Blanco SR, Ojala R, Tervonen O: MRI-guided abdominal
biopsy in a 0.23-T open-configuration MRI system. Eur Radiol 2004; 31:
562-568.
104- Favia G, Lumachi F, Basso S, D’ Amico DF: Management of
incidentally discovered adrenal masses and risk of malignancy. Surgey
2000; 128: 918-924.
105- Kocijancic K, Kocijancic I, Guna F: Role of sonographically guided
fine-needle aspiration biopsy of adrenal masses in patients with lung
cancer. J clin Ultrasound 2004; 32: 12-18.
106- Chhieng DC, Jhala N, Eltoum I, et al: Endoscopic ultrasound-guided
fine-needle aspiration biopsy: astudy of 103 cases. Cancer 2002; 96: 232-
241.
107-Gold,R.E., Wisinger.B.M., Geraci,A.R., Heniz,L.M.: Hypertensive crisis
as a result of venography in a patient with pheochromocytoma. Radiology
102: 579, 1972.
108- Duh QY: Adrenal Incidentalomas. British J Surg 2002; 89: 1347-
1349.