78
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜZİK ANASANAT DALI JOHANN SEBASTIAN BACH’IN “FÜG FORMLARI”NIN VE “FÜG SANATI” ADLI ESERİNİN BAROK DÖNEM MÜZİK ANLAYIŞINA GÖRE İNCELENMESİ Deniz KAYA YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA-2009

T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

  • Upload
    others

  • View
    21

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

T.C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MÜZİK ANASANAT DALI

JOHANN SEBASTIAN BACH’IN “FÜG FORMLARI”NIN VE

“FÜG SANATI” ADLI ESERİNİN BAROK DÖNEM MÜZİK ANLAYIŞINA

GÖRE İNCELENMESİ

Deniz KAYA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA-2009

Page 2: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

T.C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MÜZİK ANASANAT DALI

JOHANN SEBASTIAN BACH’IN “FÜG FORMLARI”NIN VE

“FÜG SANATI” ADLI ESERİNİN BAROK DÖNEM MÜZİK ANLAYIŞINA

GÖRE İNCELENMESİ

Deniz KAYA

Danışman : Prof. Ferhang HÜSEYİNOV

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA-2009

Page 3: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne,

Bu çalışma, jürimiz tarafından Müzik Anasanat Dalı’nda YÜKSEK LİSANS

TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan : Prof. Ferhang HÜSEYİNOV

(Danışman)

Üye : Yrd. Doç Dr. Mustafa BAYIK

Üye : Yrd. Doç. C. Hakan ÇUHADAR

ONAY

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

…./…./ 2009

Doç. Dr. Azmi YALÇIN

Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, tablo, çizelge,

şekillerin kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri

Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

Page 4: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

i

ÖZET

JOHANN SEBASTIAN BACH’IN “FÜG SANATI”NIN BAROK DÖNEM

MÜZİK ANLAYIŞINA GÖRE İNCELENMESİ

Deniz KAYA

Yüksek Lisans Tezi, Müzik Ana Sanat Dalı

Danışman: Prof. Ferhang HÜSEYİNOV

Kasım 2009, 67 Sayfa

Bu çalışmada, Johann Sebastian Bach’ın “Füg Formları”nın ve “Füg Sanatı” adlı

eserinin barok dönem müzik anlayışına göre incelenmesi ve bu dönemde görülen

etkileri tartışılmaya çalışılmıştır. Çalışma, füg formu ve füg sanatı hakkında giriş

niteliğinde bilgilerin sunulması ve geçmiş araştırmaların gözden geçirilmesi ile

başlamaktadır. Bu bölüm Bach formları ile ilgili literatürdeki farklı bakış açılarını

ortaya koymaktadır.

Bu tez, Johann Sebastian Bach’ın füg formunda yazmış olduğu eserlerinin,

kompozisyon tekniği açısından en belirgin şekilde incelenmesini amaç edinmiştir. Bu

çalışmanın sonunda bestecinin profesyonel müzisyenlere ve müzikseverlere, barok

dönem adı altında büyük sayılarda değerli eserler bıraktığı ve bu eserlerin profesyonel

müzisyenlerin kendilerini geliştirmeleri anlamında ciddi yardımları olduğu

gözlemlenmiştir.

Çalışmada, Bach’ın polifoni (çok seslilik), kontrpuan (notaya karşı nota), dini müzik

ve dans müzikleri gibi formlarda yazılmış eserlerinin, bestecinin ardından gelen tüm

diğer bestecilere takip edebilecekleri yeni kapılar açtığı gözlemlenmiştir. Füg

Formları’nda yer alan uyum, armoni ve dikey yazının icracı ve dinleyicilerin

yaratıcılıklarında büyük önem taşıdığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya

konmuştur.

Anahtar Kelimeler: Johann Sebastian Bach, Füg formu, Füg sanatı, Kontrpuan,

Polifoni.

Page 5: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

ii

ABSTRACT

THE STUDY OF JOHANN SEBASTIAN BACH’S “THE ART OF FUGUE”

ACCORDING TO THE MUSIC COMPREHENSION OF THE BAROQUE

PERIOD

Deniz KAYA

Master Thesis, The Main Art of Music

Supervisor: Prof. Ferhang HÜSEYİNOV

November 2009, 67 Pages

In this study, were discussed the resarching of Johann Sebastian Bach’s “Forms of

Fugue” and “The Art of Fugue” according to the review and understanding of the music

of the baroque period and the effects that have seen in this period. The study begins

with the presentation of the introductory information about the art of submission and

review of past researches of the fugue forms and the art of fugue. This section exposes,

the diffirent perpectives in the literature about the Bach’s forms.

This thesis, aimed to review with a most obvious way, in terms with the tecnique of

the composition of the works that which was written in the form of the fugue, by Johann

Sebastian Bach. At the end of this study, have been observed that, the composer left to

the proffessional musicians and to the music lovers, a large number of valuable works

under the name of the baroque period and this works have been serious benefits to the

proffesional musicians to work them to develop their own sense.

In this study, have been observed, Bach’s polyphony ( polyphony), counterpoint

(note against note), religious music and dance music, such as written in the form of

work had oppend the new doors to follow for the all other composers that are coming

behind of the composer. It has been put at the end of the result of the researches that, the

compliance of the form of fugue, the harmony and the vertical writing has a great

important place on the creativity of the players and the listeners.

Keywords: Johann Sebastian Bach, The Form of the Fugue, The Art of Fugue,

Counterpoint, Polyphony.

Page 6: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

iii

ÖNSÖZ

Bu tezin oluşumu sırasında ortaya çıkan her türlü sıkıntıma sonsuz bir hoşgörü ve

sabır ile yaklaşan, vaktini ve bilgisini benden hiçbir zaman esirgemeyen çok sevgili

hocam Yard. Doç. Dr. Ahmet DOĞANAY’ a, adım attığım her konuda olduğu gibi bu

çalışmamda da varlığını her zaman hissettiren, beni hiç yalnız bırakmayan çok kıymetli

hocam Can ÇOKER’e teşekkürü bir borç bilirim.

Ayrıca İtalya’nın Roma kentindeki alan ve kütüphane çalışmalarımda

yardımlarını benden esirgemeyen Francesco MARİLUNGO’ ya sonsuz teşekkür

ederim.

Deniz KAYA

Page 7: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

iv

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET ………………………………………………………........................................... i

ABSTRACT …………………………………………………………………..………..ii

ÖNSÖZ …………………………………………………………………………...…....iii

ŞEKİLLER LİSTESİ…………………………………………………….…………..viii

BÖLÜM I

GİRİŞ

1.1. Problem ……….……………………………………………….…………………...2

1.2. Araştırmanın Amacı ..................................................................................................3

1.2.1. Araştırmanın Genel Amacı ………………………………...………………...3

1.2.1. Alt Amaçlar ………………………………………………........................... 3

1.3. Araştırmanın Önemi ................................................................................................. 4

1.4. Sayıltılar ...................................................................................…….……………….4

1.5. Sınırlılıklar..................................................................................................................4

1.6. Yöntem...................................................................................……….………….…..5

1.6.1. Araştırma Modeli……………………………………………………………..5

1.6.2. Veri Kaynakları, Verilerin Toplanması ve Analizi…………………………..6

BÖLÜM II

BAROK DÖNEM MÜZİĞİNİN İNCELENMESİ

2.1. Barok Sanatın Kültürel Temelleri ………………...…………..………………….....9

2.2. Barok Dönem Çalgıları ve Müziği ……….……………..………………………...10

2.3. Barok Dönemde Opera …………………………………..…………...…………...10

2.3.1. Venedik Operası ……………………………………..………………….….11

2.3.2. Napoli Operası ……………………………………...………………………12

2.4. Barok Dönem Müziğinde Süslemeler ……………………………………………..12

2.5. Barok Dönem Bestecileri …………………………………………...……………..13

2.5.1. Don Carlo Gesualdo ……………..…………………………........…………13

Page 8: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

v

2.5.2. Claudio Monteverdi …………….…………...……………...………………14

2.5.3. Girolamo Frescobaldi …………….………...…….…………………...……14

2.5.4. Heinrich Schütz , Johann Hermann Schein ve Samuel Scheidt ……..…......15

2.5.5. Giacomo Carissimi, Pier Francesco Cavalli ve Mathew Locke ……....……15

2.5.6. Jean Baptiste Lully ………………………….…………….….…………….16

2.5.7. Henry Purcell …………………………………………...…………………..17

2.5.8. Dietrich Buxtehude ………………………………………………...……….17

2.5.9. Arcangelo Corelli ………………………………..…………………………18

2.5.10. Jean Philippe Rameau ……………...……...………………………………18

2.5.11. Domenico Scarlatti ……………………………………...………..……….18

2.5.12. Georg Friedrich Haendel ……………………………..…….……………..19

BÖLÜM III

JOHANN SEBASTIAN BACH

3.1. Johann Sebastian Bach’ın Hayatı ………………..………………………………..20

3.1.1. Çocukluk ve Gençlik Yılları ………...…………...…….……………..……20

3.1.2. Weimar Dönemi ………….………………………..……………………….22

3.1.3. Köthen Dönemi …………………...…………………..……………………23

3.1.4. Leipzig Dönemi …………………………….……………………..………..24

3.2. Johann Sebastian Bach’ın Müzik Stili ……………………………...……………..26

BÖLÜM IV

FÜG FORMLARI

4.1. Füg nedir ? …………………………………..…………………...………………..30

4.2. Ricercare ……………………………………………………………...….………..33

4.3. Prelüd ve Fügler ……………………………………………………………...……33

4.4. Das Wohltemperierte Klavier …………….………………………………...……..34

4.5. Das Wohltemperierte Klavier’den Prelüd ve Füg Örnekleri …………….……….36

4.5.1. BWV 846 Do Majör Prelüd ve Füg, No.1 (1. cilt) ……………………..…..36

4.5.2. BWV 847 Do minör Prelüd ve Füg, No.2 (1. cilt) ……………...………….36

Page 9: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

vi

4.5.3. BWV 859 Sol Majör Prelüd ve Füg, No.15 (1. cilt) ………………………..37

4.5.4. BWV 860 Sol minör Prelüd ve Füg, No.16 (1. cilt) ………………………..37

4.5.5. BWV 870 Do Majör Prelüd ve Füg, No.1 (2. cilt) ……….…………...……37

4.5.6. BWV 871 Do minör Prelüd ve Füg, No.2 (2. cilt) ……………...……...…..38

4.5.7. BWV 884 Sol Majör Prelüd ve Füg, No.15 (2. cilt) ………………………..38

4.5.8. BWV 885 Sol minör Prelüd ve Füg, No.16 (2. cilt) ………………….…….38

4.6. Kromatik Fantezi ve Füg, BWV 903 (Re minör) …………………………..…..…39

4.7. Toccata and Fuga, BWV 565 (Re minör) …………………………...…………….40

BÖLÜM V

FÜG SANATI

5.1. Füg Sanatı’nın Contrapunctus’ ları …………...……...……………………………48

5.1.1. Contrapunctus I ……………….…………………………………………….48

5.1.2. Contrapunctus II …………………………...……………………………….48

5.1.3. Contrapunctus III ………………………………………………………..….49

5.1.4. Contrapunctus IV ……………………………………………………..…….50

5.1.5. Contrapunctus V ……………………………………………………………50

5.1.6. Contrapunctus VI ………………..………………………………………….51

5.1.7. Contrapunctus VII ……..……………...……………………………………52

5.1.8. Contrapunctus VIII ………………………………………...……………….52

5.1.9. Contrapunctus IX ……………...……………………………………………53

5.1.10. Contrapunctus X ……………………………………..……………………54

5.1.11. Contrapunctus XI ………………………………………………………….54

5.1.12. Contrapunctus XII ………………………………...………………………55

5.1.13. Contrapunctus XIII …………………………..……………………………56

5.1.14. Contrapunctus XIV (Fuga a 3 Soggetti) ……………….………………….56

5.2. Füg Sanatı’nın Canon’ları …………………………………..…………………….57

5.2.1. Canon per Augmentationem in Motu Contrario ………………………...…58

5.2.2. Canon alla Ottava …..…………………………………….………………...58

5.2.3. Canon alla Decima in Contrapunto alla Terza …………………….………59

5.2.4. Canon alla Duodecima in Contrapunto alla Quinta …………..……………60

Page 10: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

vii

BÖLÜM VI

SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER

6.1. Sonuçlar …………………………………………...…………………………..…..61

6.2. Tartışma ………..……………………...………………………………………….62

6.3. Öneriler ………………………………….……………...…………………………63

KAYNAKÇA ……………………………………………………………..……….….65

ÖZGEÇMİŞ ………………………………………….…………………………….....67

Page 11: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

viii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 4.1. J.S.Bach; Prelüd ve Füg No:6 BWV 875…………………….…...………...31

Şekil 4.2. J.S.Bach; Prelüd ve Füg No:8 BWV 853………………………………...…32

Şekil 5.1. J.S.Bach; Füg Sanatı, Fuga I, (per due Pianoforti)……………………..…...47

Şekil 5.2. J.S.Bach; Füg Sanatı, Fuga II, (per due Pianoforti)…………………..…….47

Şekil 5.1.1. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no:1, (dört sesli)…………………………...…..48

Şekil 5.1.2. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 2, (dört sesli)………….……..…………….49

Şekil 5.1.3. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 3, (dört sesli)…….………..……………….49

Şekil 5.1.4. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 4, (dört sesli)…….…………...……………50

Şekil 5.1.5. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 5, (dört sesli)…….…………….…………..51

Şekil 5.1.6. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 6 (Fransız stilinde, dört sesli)…..………….51

Şekil 5.1.7. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 7, (üç sesli)……...…….…….……………..52

Şekil 5.1.8. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 8, (üç sesli)……....….…....….…………….53

Şekil 5.1.9. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 9, (üç sesli)……..….….……….…………..53

Şekil 5.1.10. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 10, (üç sesli)……….……...………...……54

Şekil 5.1.11. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 11, (dört sesli)…………………………….55

Şekil 5.1.12. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 12, (dört sesli)………….…….…………..55

Şekil 5.1.13. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 13, (üç sesli)……….…….…...…………..56

Şekil 5.1.14. J.S.Bach; Füg Sanatı, Füg no:14 “Son Füg”, (üç konulu ve dört sesli)….57

Şekil 5.2.1. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon I, (Canone per augmentationem in motu

Contrario…..…………………………………………………………….…58

Şekil 5.2.2. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon II, (Canone all’ottava)………..……....…….59

Şekil 5.2.3. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon III, (Canone alla decima in contrapunto

alla terza)……….………..………………………………………………...59

Şekil 5.2.4. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon IV, (Canone alla duodecima in contrapunto

alla quinta)……...…………………………………………………….……60

Page 12: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

1

BÖLÜM I

GİRİŞ

On sekizinci yüzyıla kadar Avrupa müziğine İtalyan ve Fransız sanatçılar

egemendi. Fransa, lirik tiyatro ve oda müziği alanında ulusal estetiğini savunurken

Almanya, geçmişin büyük ustalarından beslenen sistemli ve sabırlı bir işçi, dahi bir

müzisyen aracılığı ile üstünlüğünü hazırlıyordu. Kendisinden önce gelen bestecilerin

dili ve geçerlikte olan müzik biçimleriyle etkili bir felsefeyi birleştiren Johann Sebastian

Bach’ın, hiçbir zaman orijinal olma kaygısına kapılmadan böylesine büyük bir kişilik

göstermesi ve Alman müziğinin en büyük temsilcisi olması olağan dışı sayılır. Armoni

ile orta çağın yarattığı kontrpuanı aynı kesinlik ve ustalıkla kullanan J.S.Bach’da “dini

polifoni esprisi”, Palestrina’dan sonra son kez canlandı. Bir bestecinin birbirinden

tamamen ayrı iki çok ses tekniğini, “yatay bir yazı sistemi” olan kontrpuanla, “dikey bir

yazı sistemi” olan armoniyi aynı kolaylıkla ve kendisine mal ederek kullanması

hayranlık vericidir (Selanik, 1996, 86).

Johann Sebastian Bach; “Alman Barok’unun görkemli çoksesliliğini, Eşit Düzenli

Klavye’nin 48 Füg’ü, org fügleri, Si minör Missa’sının o soluk kesen fügleriyle, 30

Goldberg Çeşitlemelerindeki kanonlarla ve kaleminin son eseri Füg Sanatı ile yüce

tahtına çıkarmıştır” (Sachs, 1948, 174).

J.S.Bach’ın Füg Sanatı O’nun ifadesiyle; “müzik sanatını öğrenmek isteyenlere

ve “bu sanatta ustalaşmak isteyenlere” ithafen yazılmıştır. Füg Sanatı adlı eser üzerine

çok sayıda varsayım bulunur. Tam olarak bilinmeyen, bazı araştırmacılar tarafından

oğlu olarak nitelenen bir elin, partisyonun üzerine eklediği bir dörtlüğe bakılırsa,

“Sanatçı karşı konuda J.S.Bach’ın adının bulunduğu bu füg üzerinde öldü”. Fakat

kimilerine göre Füg Sanatı, hiçbir şeyi yapım aşamasında bırakmayı sevmeyen besteci

tarafından bitirildi ama son sayfa, el yazmasını toparlayan kişiler tarafından kaybedildi

ve sayfalar birbirine karıştırıldı (Farrachi, 2004, 55).

Füg Sanatı’ndaki son füg, J.S.Bach’ın üzerinde çalıştığı bilinen en son

parçalardan biridir. Eserin bir anda orta yerinde kesilivermesi ve bunun B.A.C.H

Page 13: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

2

temasının duyuluşundan hemen sonra olması bu efsanenin hala canlı kalmasını

sağlamaktadır (Ekici, 2000).

1.1. Problem

Yaşanılan çağın sanatçı üzerindeki olumlu veya olumsuz etkisini gözlemlemek

mümkündür. Şöyle ki, bazı devirlerde birbiri ardından yıldız sanatçılar ortaya çıkmış,

bazı devirlerde ise sürekli bir durgunluk ve donukluk görülmüştür. J.S.Bach’ın yaşadığı

asır Avrupa müziğinin bir dönüm noktasını teşkil eder.

J.S.Bach, hem armoni sanatını (değişik duygu ve ortamları doğrudan olarak

yansıtabilme imkânı), hem de ortaçağdan miras olarak devraldığı kontrpuan sanatını

(yatay yazı dolayısıyla müziğin matematiksel biçimde düşünceye hitap edebilmesi)

olağanüstü bir kudretle birleştirip aynı anda değerlendirebilmiştir (Tarcan, 2000).

J.S.Bach’ın gerek armoni, gerek kontrpuanın içerik güçlerini artırabilmiş, kuru ve basit

formlara yaşam bahşetmiş olduğunu, böylece müzikte geçmiş ve gelecek arasında

bağlantı olarak ve modern sanatın kapısını açan itici güç niteliğiyle, tarihte yerini almış

bulunduğunu söylemiştir. Tarcan aynı zamanda J.S.Bach’ın sanatının büyük çapta

yenilik getiren tüm düşünce akımlarının başına geldiği gibi, zamanında anlaşılamamış,

ancak 19. yüzyılda yeniden keşfedilmiş olduğunu vurgulamaktadır.

Bestecinin “yaşamının son yıllarında üzerinde çalıştığı ve ölümünden sonra

tamamlanmamış olarak yayımlanan ‘BWV 1080 Füg Sanatı’, onun bu müzik biçimini

nasıl zirveye taşıdığının en iyi kanıtıdır. Bach yapıt üzerinde 1742’de çalışmaya

başlamış, ölümüne dek çeşitli düzeltmeler yapmış ancak tümüyle bitirememiştir” (Büke,

Altınel, 2006, s. 343). Füg Sanatı aslında bir çeşit müzik kuramı kitabı olarak

tasarlanmış ve bestecinin yaşamı boyunca en kusursuz örneklerini verdiği kontrpuan

yazı tekniğini tüm yönleriyle gözden geçirdiği bir yapıta dönüşmüştür.

J.S.Bach’ın en son yazdığı eseri olmakla beraber en önemli eserlerinden biri olan

Füg Sanatı adlı eser 258 yıllık bir tartışma konusudur. Bu tartışmanın; yapıtın yalnızca

kuramsal bir çalışma olup olmadığı, eserin gerçekten bitirilip bitirilmediği, kimin

tarafından bitirildiği, hangi çalgı ya da çalgılar için yazıldığı, eserin nasıl bitirileceği,

Page 14: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

3

füglerin çalınma sıralarının nasıl olduğu, ‘Son Füg’ adlı fügün eserin neresinde

çalınması gerektiği gibi birçok sebebi vardır.

Bu konunun aydınlatılmasındaki temel yaklaşım günümüze kadar bu eserle ilgili

olarak yazılan ve aslında sayıları çok az olan bilgi kaynaklarıdır.

Füg Sanatı’nın bu yarım kalmış yapısı “pek çok müzikçinin ilgisini çekmiş ve

yapıtı tamamlama düşüncesi sık sık ortaya atılmıştı. Günümüzde tamamlanmamış

biçimiyle çalınan yapıt, dinleyenlere Bach’ın bu eseri nasıl bitireceği konusunda

özgürce hayal kurma şansı veriyor” (Büke, 2001, 430). Fakat bir taraftan da J.S.Bach’ın

ölümünden bu yana eserin giz dolu dünyası, elde bu yapıtla ilgili bilgiler olmasına

rağmen net bir açıklığa kavuşmamaktadır.

Problem Cümlesi: Johann Sebastian Bach’ın Füg Formları’nın ve Füg Sanatı

adlı eserinin barok dönem müzik anlayışına etkileri nelerdir? Bestecinin kişiliği, hayatı

ve stili bu döneme ve bu eserlere nasıl yansımıştır?

1.2. Araştırmanın Amaçları

1.2.1. Genel Amaç

Bu araştırmanın genel amacı, J.S.Bach’ın Füg Formları’nı ve Füg Sanatı adlı

eserini incelemek, Füg Sanatı adlı eserdeki füglerin J.S.Bach’ın yazmış olduğu diğer

tüm füglerden ayrı bir formla bestelendiğini betimlemek ve bu eserin barok dönem

müziğine olan etkilerini araştırmaktır.

1.2.2. Alt Amaçlar

Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır:

• Barok Dönem’in 1700’lü yıllarda yapılan müziğe etkileri nelerdir? Bu etkiler

bestecileri nasıl etkilemiştir?

• J.S.Bach’ın kişiliği, hayatı ve müzik stilinin barok döneme etkileri nelerdir?

• Füg Formları’nın ve Füg Sanatı’nın barok dönem müziğindeki yeri ve önemi

nedir?

Page 15: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

4

1.3. Araştırmanın Önemi

Bu araştırmadan elde edilecek sonuçlar, öncelikle konservatuarlarda okuyan

öğrencilere gerektiği zaman danışabilecekleri yardımcı bir kaynak olması açısından

önem taşıdığı düşünülmektedir.

Füg Sanatı bilindiği kadarıyla bitirilmemiş bir eserdir. J.S.Bach notanın üzerine bu

eseri hangi enstrüman ya da enstrümanların çalması gerektiği hakkında bir açıklama

yazmamıştır. Bu sebeple eseri icra etmek isteyen yaylı, nefesli ve piyano dallarındaki

tüm müzisyenlerin J.S.Bach’ın Füg Sanatı’yla ilgili yazılı ve sesli kaynaklara ihtiyaçları

vardır. Dolayısıyla bu araştırmadan elde edilen sonuçların müzisyenlerin konu hakkında

daha kapsamlı bilgilere ulaşmalarına yardımcı olacağı düşünülmektedir.

Bu araştırmada barok dönem, J.S.Bach’ın hayatı, müzik stili, füg formları ve Füg

Sanatı adlı eserinin incelenmesi yer almaktadır. Araştırma; bu dönemi ve döneme ait

olan müziği, J.S.Bach’ın bu müziğe etkilerini kapsamlıca öğrenmek isteyen genç

müzisyenlere katkı sağlayabileceği varsayılmaktadır.

Elde edilecek bilgilerin, konservatuarlardaki öğrencilerin J.S.Bach ile ilgili

araştırmalarında onlara yardımcı olup rehberlik edebileceği düşünülmektedir.

1.4. Sayıltılar

• Araştırma kaynaklarının doğru ve güvenilir bilgiler vereceği varsayılmaktadır.

• Seçilen araştırma yönteminin araştırmanın bilimsel güvenilirliği bakımından

geçerli olduğu varsayılmaktadır.

• Bach müziği ile uğraşanların böyle bir çalışmaya ihtiyacı olduğu

varsayılmaktadır.

• Araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılacak doküman analizlerinin amaca

ulaşmak için gerekli olan bilgileri toplamak açısından yeterli olacağı

varsayılmaktadır.

1.5. Sınırlılıklar

Bu araştırma;

Page 16: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

5

• Belirlenen araştırma amaçları ile,

• Belirlenen problem odağı ile,

• Veri toplama aracı olarak; nitel araştırma tekniklerinden doküman analizi tekniği

ile,

• Belirlenen araştırma amaçları doğrultusunda elde edilen yazılı ve sesli (kayıt)

dokümanlar ile sınırlıdır.

1.6. Yöntem

Araştırmanın bu bölümünde sırasıyla araştırmanın modeli, veri kaynakları,

verilerin toplanması ve analizi yer almaktadır.

1.6.1. Araştırma Modeli

Bu araştırma nitel bir araştırmadır. Araştırmanın konusu ve kapsamı gereği

“yazımlanmış” ve “yazımlanmamış” veri kaynaklarının her ikisinden de

yararlanılmıştır. Araştırmanın durum çalışması saptamasına yönelik nitel boyutunda

doküman analizi tekniğinden, bilirkişi görüşleri ile araştırmacının kişisel deneyimleri ve

birikimlerinden yararlanılmıştır. Bilirkişilerin görüşlerinin alınması kapsamında elde

edilen bilgilerden ve konuyla ilgili olarak yararlanılan İngilizce yazılmış, İngilizceye

çevrilmiş, İtalyanca yazılmış ve Türkçeye çevrilmiş kaynaklardan yararlanılmıştır.

Johann Sebastian Bach’ın Füg Sanatı adlı eserinin yazılı ve kayıtlı ilgili

kaynaklara ulaşılarak, sağlam bilgilerle araştırılması gerektiği düşünüldüğü için bu

araştırmada doküman analizi modeli kullanılmıştır.

Doküman analizi, araştırmacının çalıştığı konuyla ilgili kişi veya kurumlara

doğrudan ulaşamayacağı durumlarda önemli bir bilgi toplama yöntemi olarak karşımıza

çıkar. Tarihsel olay, olgu, kültür veya geleneklere ilişkin dokümanlar kadar,

yaşadığımız zamana ait dokümanlar, kaynağı belli olmayan anonim dokümanlar veya

kaynağı belli olan ilgili dokümanlar bir veri kaynağı oluşturur (Baily, 1982).

Diğer nitel veri toplama yöntemleriyle karşılaştırıldığında doküman analizi,

görüşme ve gözlem gibi çalışmalarda karşımıza çıkan denek veya ‘katılımcı

tepkiselliği’ sorununa yol açmaz. Araştırmacı ve araştırmaya katılan bireyler arasında

Page 17: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

6

doğrudan fiziksel, davranışsal ve duygusal etkileşimler olmaz. Doküman analizi tıpkı

gözlem yöntemi gibi, uzun süreli araştırmalarda etkili olarak kullanılabilir (Bogdan ve

Biklen, 1982).

Gözlem yöntemine benzer olarak, doküman analizi bireye özgü davranış ve

duyguların, araştırmacının belirlediği bir zamanda kaydedilmesi yerine, oluştuğu anda

ve bireyin kendisi tarafından özgün bir şekilde kaydedilmesi temeline dayanır (Forster,

1994).

1.6.2. Veri Kaynakları, Verilerin Toplanması ve Analizi

Bu araştırmada nitel araştırma tekniklerinden biri olan doküman analizi tekniği

kullanılmıştır.

Nitel araştırma; “Gözlem, görüşme ve doküman değerlendirmesi gibi veri toplama

yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir

biçimde ortaya konmasına yönelik bir sürecin izlendiği araştırma yöntemidir” (Yıldırım

ve Şimşek, 2005, 35).

Araştırmanın veri kaynakları; Johann Sebastian Bach, Barok Dönem, Füg

Formları ve Füg Sanatı başlıklı konuları ele alan müzik ansiklopedileri, çeşitli Türk ve

yabancı yazarların müzik kitapları, daha önce bu konu başlıklarına yakın olarak

yazılmış tez örnekleri, bir takım müzik dergileri ve bilimsel makalelerdir.

Bu kaynaklara Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Kütüphanesi,

Hacettepe Devlet Konservatuarı Kütüphanesi, Roma Devlet Konservatuarı Milli

Kütüphanesi ve internet aracılığıyla irtibat kurulabilen uluslararası müzik siteleri ile

ulaşılmıştır. Bu kaynaklar ayrıntılarıyla okunarak, tercüme edilerek, gerekli bilgiler elde

edildikten sonra yorumlanarak yazılmıştır.

Verilerin çözümlenmesinde nitel veri analizi tekniklerinden biri olan içerik

analizinden yararlanılmıştır. İçerik analizinin temel amacı, toplanan verileri

açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. İçerik analizi ile verileri

tamamlamaya, verilerin içerisinde saklı olabilecek temaları ortaya çıkarmaya çalışılır.

Page 18: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

7

İçerik analizinde temel olarak yapılan işlem, birbirine benzeyen verileri belirli

kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları okuyucunun

anlayabileceği bir biçimde organize ederek yorumlamaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2005).

Page 19: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

8

BÖLÜM II

BAROK DÖNEM MÜZİĞİNİN İNCELENMESİ

Bu bölümde; barok çağdaki dönemlerden, barok üslubundan, barok sanatının

kültürel ve artistik temellerinden, barok müziğinin yaygınlaşmasından ve barok

bestecilerden bahsedilmiştir.

Yaklaşık tarihlerle operanın doğuşundan (1600) Bach’ın ölümüne kadar süregelen

(1750) Barok müziği, başlıca bestecilerin yaşadığı dönemler açısından şöyle

sıralanabilir:

1600–1670, Gesualdo, Monteverdi, Frescobaldi ve Alman besteciler:

Schütz, Schein, Scheidt.

1640–1670, Carissimi, Cavalli, Locke.

1670–1710, Lully, Purcell, Buxtehude, Corelli.

1710–1750, Rameau, Scarlatti, Bach, Haendel.

Müzik tarihinde “yaklaşık 1600 ile 1750 yıllarını kapsayan ve kendi karakteri

içinde gelişen çağa ‘Barok’ denir. Bu kavram; resim, heykel, mimarlık gibi sanat

dallarının tarihinde de kullanılır” (Say, 1995, 173).

Portekizce çarpık inci anlamına gelen Barok terimi, “18. yüzyılın ikinci yarısında

kullanılmıştır. Bu nitelemede 17. yüzyılın sanatını küçümseme vardır. 17. yüzyıl

eğilimlerine savaş açarak, bu eğilimlerin gülünçlüğünü vurgulamak isteyen

eleştirmenlerce sonradan kullanılmıştır. Aslında saçma ya da gülünç demektir Barok”

(Gombrich, 1976, 302).

Müzikte barok çağı “Roussau’ya göre; armoni bilimindeki tırmanışı, disonans’ın

artışını, melodinin daha da ağırlık kazanışını ve süslemeci anlayışın önemsenmesini

yansıtır” (Michels, 1977, 301).

Page 20: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

9

2.1. Barok Sanatın Kültürel Temelleri

Barok özünde Saray Sanatı’dır. “Rönesans ile Klasik dönem arasında, soyluların

estetik anlayışını yansıtan bir duyarlılık kategorisidir. Başka bir deyişle, Rönesans

dönemindeki toplumsal ve ekonomik bunalıma karşı, soyluların kültürel ve sanatsal

alanda egemenliğini ilan etmesidir” (Say, 1995, 174). Rönesans’ın sona ermesinden bu

yana “kesintiye uğramadan gelişimini sürdüren saray sanatı, 18. yüzyılda duraklayarak

yerini, günümüz sanat anlayışına bile egemen olan burjuva öznelliğine bırakmıştır”

(Hauser, 1984, 17).

Amerika kıtasının keşfinden sonra, özellikle 17. yüzyılda hızlanan sömürgecilik,

Avrupa’da soyluların ekonomik gücünü arttırmıştır. Fransa’da XIV. Louise, kesin bir

egemenlik modeli oluşturmuş, kültürün başlıca patronları arasında Papalık,

imparatorlar, İngiltere ve İspanya kralları ve İtalya ile Almanya’daki kent devletleri,

barok sanatın itici gücü olmuşlardır. Barok sanatın özellikleri şöyle özetlenebilir:

Varlıkların güzelliğinden duygusal bir etkilenim ön plandadır ve barok anlayış bu

etkiyi ince ayrıntılarıyla göz alıcı bir biçimde işler. Dolayısıyla gösteriş ve görkeme

düşkündür. Abartmalı bir biçimcilikten yanadır, işçiliğe, sanatta ustalığa önem verir.

Grout ve Palisca (1988, 347) 17. yüzyılda müziğin egemeninin İtalyanlar

olduğunu şu sözlerle savunmaktadırlar:

İtalya 17. yüzyılda Avrupa’nın müzik yaşamına egemendir. Bu öncülük ya

da müziksel egemenliğin etkileri, aslında 16. yüzyılın ortalarından 18.

yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. İtalya’daki küçük devletler genelde

İspanya ve Avusturya’nın denetimi altında bulunmasına rağmen, bu

parçalanmış siyasal görünüm, Venedik’in bir müzik kenti, Napoli’nin de 18.

yüzyıla kadar müzikte Avrupa’nın öteki ülkelerini etkileyen bir müzik

merkezi olmasını önleyememiştir. Floransa ise 17. yüzyılın başlarında

parlak müzikal dönemini sürdürmüştür.

Page 21: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

10

2.2. Barok Dönem Çalgıları ve Müziği

On yedinci yüzyıl çalgı müziği, “çalgıların gelişimi ölçüsünde kendine hareket

alanı bulmuştur. Başlıca amaç; solo sese eşlik edebilecek geniş ses alanlı, yumuşak tınılı

çalgılara yönelmekti. Böylece zinken ve cornetti gibi çalgılar orkestrada yer almaya

başladı” (Say, 1995, 183).

Ancak “sürekli bas”ın önem kazandığı bir dönemde, kalın sesli çalgılara da

gereksinim vardı. Berlin’de Hans Schreiber ‘kontrfagot’u icat etti. Gasparo da Salo ve

Giovanni Paolo Magnini, Brescia’ daki atölyelerinde kemanı geliştirmişlerdi.

Çalgı müziğinde ilk adım “Salomone Ebreo Rossi’nin Sinfonia e Galliarde’

leridir. Rossi’nin 1623’de yayınladığı üçüncü kitaptaki Sonata terimi, trio sonatlar için

kullanılır. Bu, iki ezgi çalgısıyla bası tutan bir üçüncü çalgı demektir” (Sachs, 1965,

142). Bu dönemde çalgı müziği formları henüz oturmamıştı. Fakat “kompozisyonun

bazı genel tiplerinde sonuçlanan yöntemler olarak yeni formlar üretiliyordu. Bu formlar;

fuga, canzona, çeşitleme türüne yönelik parçalar, stilize edilmiş dans ritmindeki

parçalar, solo klavyeli çalgılar ve lavta için doğaçlama stilinde olan parçalar idi” (Say,

1995).

2.3. Barok Dönemde Opera

Bu dönemde operanın çıkışıyla İtalyanlar müzikte öncü rolü oynamışlardır. Bu

öncülüğün baş ustası Claudio Monteverdi’dir. Say (1995), Monteverdi’nin yaşamı

boyunca öncü kişiliğinin şu evrelerde bütünleştiğini söylemiştir:

• Madrigalizm

• ‘Orfeo’ adlı eser ile operayı ilkel konumdan çıkartması

• 1620’ lerden başlayarak operaya yeniden soluk kazandırması.

1637 yılında Venedik’te halka açık ilk opera binası hizmete girmiştir. Teatro San

Cassino adlı bu opera evinin temsiller vermeye başlamasıyla, opera artık saray duvarları

arkasında gerçekleştirilen bir sanatsal etkinlik olmaktan biraz olsun çıkmış, bilet

Page 22: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

11

parasını ödeyen herkesin izleyebileceği sanat gösterileri kimliğine ilk adımı atmıştır

(Sachs, 1965).

Diğer bir konu, Castrato adı verilen, hadım edilmiş ve soprano sesini böylece

koruyabilen erkek şarkıcıların İtalyan operasında bir gelenek haline gelmesidir.

Castrato geleneğinin ortaya çıkması, tabii ki reçitatifin geride kalıp aryaların opera

sanatında önemli bir yer tutmasıyla bağlantılıdır. Castrato sesli erkek çocuklar

yaşamları boyunca gelir kapısı olacak sağlam işlere sahip olmuşlardır (Grout ve Palisca,

1988).

İtalya’da Venedik opera hareketi son bulmuş, ancak, Napoli opera hareketi bu

sanata yeni bir renk getirmiştir. Fransa’da opera sanatı yerleşmiş, bu alandaki İtalyan

öğeleri Fransızlaşarak eşlikli reçitatif gelişmiş, ayrıca Paris’de halka açık opera

temsilleri başlamıştır. İngiltere’de opera İtalyan etkisinde olmakla birlikte, melodik

niteliğiyle değer kazanmıştır. Almanya’da İtalyan müzikçilerin beslediği bir opera

hareketi doğmuş, bunun yanı sıra, çalgı müziği ile koro müziği gelişkin bir düzey

kazanmıştır. Akılcı ve matematiksel Alman düşüncesinin bir sonucu olarak bir sekizli

içinde 12 yarım sesli düzene geçilmesi yolunda matematiksel güvenirliğe çok

yaklaşılmıştır (Grout ve Palisca, 1988, 405).

2.3.1. Venedik Operası

Opera sanatının gelişiminde önemli bir dönemeç olan Venedik operası, 17.

yüzyılın sonlarında düşüş göstermiş, müzik ve şiir ikinci plana atılarak sahne gösterişine

ve dekora ağırlık verildiği için sanatsal değerini yitirmiştir.

Aslında “Venedik’ deki opera hareketi, soyluların saray ve şatolarının dışında,

zengin kesimin ilgi gösterdiği opera evi çatısına da kavuşmuştu. 1678 yılında inşa

edilen Teatro Grimani, küçük bir opera binasının gerekli özelliklerini sergilemektedir

(Michels, 1977, 312). Ancak, bu tutarlılık ya da oturmuşluk, yerini giderek dekorculuk

ve makinecilik operasına bırakmıştır.

Yaklaşık yüz yıl sonra, Fransa’da ansiklopedist hareketin öncülerinden olan

Diderot ve d’Alembert, Venedik operasındaki makineleşme tutkusunu örneklemek

Page 23: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

12

amacıyla fırtınaya tutulmuş bir geminin sallantısını opera sahnesine taşımak için

kullanılan makineyi bir çizimle vermişlerdir (Grout ve Palisca, 1988, 407).

2.3.2. Napoli Operası

On yedinci yüzyılın sonlarında Napoli’deki opera hareketi, Roma operasıyla sıkı

bağlantılar taşır. Bu hareketin ilk bestecilerinden “Francesco Provenzale ile

orkestralamada zenginlik eğilimi başlamış, Alessandro Scarlatti’nin uvertürleri ve da

capo arya geleneğinin gelişmesiyle” doruğa ulaşılmıştır (Say, 1995, 201).

Napolili besteciler, eser boyunca çalgısal bölümlerde, danslarla, dekorlar ve sahne

gösterişiyle pek ilgilenmemişlerdir. “Gerçek dramsal dokuyla da ilgilenmiş

sayılamazlar. Önceliği müziğe vererek müziğin canlandırabileceği tek müzik dışı öğeyi

geliştirmişlerdir. Kahramanları ve kötü ilişkileri betimlemek, bu çeşit bir betimleme de

önünde sonunda kalıplaşmaya varır” (Sachs, 1965, 159). Napoli opera stili ‘Belcanto’

geleneğini geleceğe dönük biçimde geliştirmiştir. Böylece şan kültürü ve ses sanatı

ustalığı, şarkının gerektirdiği anlamı müzikal dille ifade etmekte yeni boyutlar

kazanmıştır.

2.4. Barok Dönem Müziğinde Süslemeler

On sekizinci yüzyılın sonlarında besteciler süslemelerini kendileri yazmaya

başladılar. Appogiatür, acciacatura, tremolo, vibrato, tril, mordan, arpej birer süsleme

biçimidir.

Bu dönemde müzikte süsleme, ölüm korkusu ve yaşam sevinci, bu dünya ve öte

dünya gibi antitez, karşıtlık içeren konulara büyük ilgi duyulmaktadır. Bu karşıtlık,

barok eser ve yapıtlarında kendini göstermektedir.

Batı müziği tarihinde ilk olarak barok dönemi müziğiyle ortaya çıkan, müzik

yazısında süsleme notaları ve sembolleri, müziğe renk, zarafet katan, ifadesini

güçlendiren unsurlar olmuşlardır. Bir müzik eserinde normal notalardan daha küçük

ebatlarda notalar ve özel işaretler şeklinde karşımıza çıkan süslemeler, müziğin normal

akışını engellemeksizin eseri bir nakış gibi süslerler.

Page 24: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

13

Barok dönemi müziğinde süslemeler, basitçe, icracının yeteneği ve yetkisi

dâhilinde müziği ifadesinin doğal bir şekli olarak kabul edilirdi. O dönem bestecileri

başta mimarî olmak üzere diğer alanlardaki ihtişamı, zenginliği ve şatafatı eserlerinde

yansıtmaya alıştılar. Böyle bir ortamda ses ya da çalgı müziğinin (özellikle klavyeli

çalgı müziği) sade, süslemesiz olması düşünülemezdi. Dönemin sanat ortamının gereği

olarak besteciler de eserlerinde kendilerine özgü süsleme sembolleri icat edip, bunları

kullandılar.

2.5. Barok Dönem Bestecileri

2.5.1. Don Carlo Gesualdo (1561–1613)

Venosa Prensi Don Carlo Gesualdo; yazdığı madrigallerle armonisel yazıda

Monteverdi’yi aşan öncü bir sıçrayışı bilinçle gerçekleştirmiştir. “Dönemin ileri bir

aydını olarak yetişen Gesualdo, soylu ve zengin olmanın olanaklarıyla bilim adamlarını

ve sanatçıları çevresine toplamıştı. 1590’da karısıyla karısının sevgilisini ve ondan

doğduğunu sandığı çocuğunu öldürmüş, Ferrara eyaletindeki Este Şatosu’na sığınmıştı”

( Say, 1995, 176).

Sachs (1965, 139) onun öncü sanatçılığını şöyle vurgular:

Çok sesli yazısı, akıcı inceliklerle doluydu, ama geleneği sürdürüyordu.

Ancak Gesualdo, madrigali öyle armonisel bir yazı durumuna getirmiştir ki,

en yalın üçlü-beşli uygularının yanında, yedili uyguların duyulmamış

çevirmeleri, renkli uzak ton değiştirimler, appogiaturlar, kromatik sesler,

kırık kalışlar, sert kakışmalı girişler, kromatik bağlanışlar her zaman çekici

ve dayanılmaz güzelliklerle dolu olarak dokunmuştur. Kendi çağının

insanları bu madrigalleri ne denli üstün tutup bunlara bağlandılarsa, 19.

yüzyıl eleştirmenleri de bunları o kerte yererek besteciyi “ton değiştirim

yığıntıları ortasında bocalayıp sendeleyen bir silahşör” saymışlardır. Bugün

bilinmektedir ki, Gesualdo en büyük ustalardan ve en gözü pek öncülerden

biriydi.

Page 25: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

14

Müzik tarihinde “geç madrigalizm” olarak değerlendirilen 1580–1620 dönemi,

Gesualdo’nun kişiliğinde, sözcüklerin anlamını müzikle ifadeye yönelik buluşlarla

bezenmiştir (Michels, 1977, 255).

2.5.2. Claudio Monteverdi (1567–1643)

Monteverdi’nin son operası L’incoronazione di Poppea (Poppea’nın taç giyinişi),

reçitatifleri korumasına karşın, müzikte yeni biçimlere yönelmiştir. Shakespeare

tiyatrosundaki ‘tirad’lar gibi arioso’lar (büyük aryalar), duo’lar (ikililer) ve terzetto’lar

(üçlüler) müziği ön plana çıkartan yenilikleri içerir (Whenham, 1986).

Monteverdi’nin müziğinde armoniler çok yalındır. “Ezgiler O’nun ilk yıllarının

kromatikliğinden çok başka, genellikle diyatonik, bazen de kırık uygu olmuştur. Büyük

usta müziğin öncülüğünü yeniden kurmuştur” (Sachs, 1965, 148). Montverdi’nin müzik

dilindeki ileri atışlarının örneği olan buluşu, “minör yedinci akoru”dur. Daha önce

başka bestecilerin çekingenlikle, geçici bir etki için kullandıkları bu akoru “Monteverdi

her şeyden önce anlatımını güçlendirmek amacıyla kullanmıştır” (Mimaroğlu, 1990,

35). Monteverdi’nin müzik tarihindeki yerini; Bach’dan öncekiler arasında bugüne en

çok yaklaşanlardan biri olarak tanımlanabilir.

2.5.3. Girolamo Frescobaldi (1583–1643)

Frescobaldi, 1608 yılında Roma’daki San Pietro Kilisesi’ne orgcu olarak

atanmıştır. Frescobaldi, org için yazdığı eserlerde kromatik armonilere ve disonanslara

yer vermiştir. En önemli org bestecilerinden biridir. Stili lirik ve dramatik stillerin bir

sentezidir.

Org ya da çembalo için 1635’de yazdığı “Fiori musicali (Müzik Çiçekleri), o güne

kadar bilinçle kullanılmamış yenilikleri öğütlemektedir. Müziğin değişen havasıyla

birlikte tempoyu da değiştirir” (Say, 1995).

Page 26: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

15

2.5.4. Heinrich Schütz (1585–1672), Johann Hermann Schein (1586–1630) ve

Samuel Scheidt (1587–1654)

Bu isimler Almanya’nın Saksonya bölgesinden yetişen üç önemli besteci ismidir.

17. yüzyılın büyük Alman bestecisi Schütz, “Bach ve Haendel’in temeli” sayılır. Alman

müziğinin gelişim temellerini O atmıştır. Symphonie Sacrae ve Geistliche Concerte

başlığı altındaki önemli eserleri, “çalgı eşliğindeki ses parçaları”dır. Eserlerinin adları

çalgı müziğini çağrıştırmasına karşın, sadece koro müziği yazmıştır (Grout ve Palisca,

1988, 384).

J. Hermann Schein, “çok sonraları Bach’ın da kantorluk yaptığı Aziz Thomas

Kilisesi’nde kantor olarak görev almıştır. Schein’in çok sesli şarkıları ve dans süitleri en

değerli eserleri arasındadır” (Say, 1995, 183).

Samuel Scheidt ise “Sweelinck’in öğrencisi bir orgcudur. Scheidt’ın geniş etki

yapmış başlıca eseri Tabalatura Nova’dır. Bu Protestan korali ezgilerinin orgla

parafrazı demek olan eser, kontrpuantal bir deyişin temelini atmıştır” (Sachs, 1965,

145).

2.5.5. Giacomo Carissimi (1605–1674), Pier Francesco Cavalli (1602–1676) ve

Mathew Locke (1621–1677)

Giacomo Carissimi, “Roma’da Apolianare Kilisesi’nde müzik yönetmenliği

yapmış” bir orgcudur. “Sahneyi, sahnede hareketi, giysileri, bütün bütüne bırakarak”

oratoryo’ya bildiğimiz biçimi vermiştir. Carissimi’nin eserlerinde, “çalgısal müzik ya

hiç yoktur, ya da sinfonie, ritoenelli biçiminde, belirli bir çalgılamaya uymaksızın”

yazılmıştır (Say, 1995, 189). Carissimi’nin yazısı yalın armoniler, uzun hareketsiz

baslarla, açık, incelikli, araştırmacı olmaktan çok, kalabalığın sevebileceği gibi, dinsel

duygulara önem veren bir müziktir. Carissimi ve dönemin bazı bestecileri, kilise

kantatının ilk örneklerini vermişlerdir.

Page 27: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

16

Marc-Antoine Charpentier (1634–1704), İtalya’da resim öğrenimi yaparken

Carissimi’nin müziğine duyduğu hayranlıkla müzikçi olmaya karar vermiş ve

Carissimi’nin öğrencisi olmuştur.

Pier Francesco Cavalli, Monteverdi’ nin ardından aria gelişimini sürdürmüştür.

Cavalli’nin yapıtları üzerinde durmak gerekir.

Cavalli, Venedik’de “Monteverdi’nin müzik yönetmeni olduğu San Marco

Katedral korosunda yetişti. Yaşamı boyunca burada çalıştı ve kilise müzik

yönetmenliğine kadar yükseldi. Operaları 41 ya da 42 tanedir. Yirmi yedi yılda yazdığı

bu yaratılarından 28 tanesi günümüze dek korunabilmiş, ötekileri yitmiştir” (Oransay,

1977, 76). Cavalli’nin ünlü Giasone operası; melodi düzeyinde yükseklik ve armoni

basitliği gibi temeller içerir.

Mathew Locke, çeşitli alanlarda besteler yazmıştır. “İlahiler, aryalar, mask’lar

(bale müziği) ve tiyatro müzikleri. Shakespeare’in Fırtına’ sına ve Devanat’ın Makbet’

ine müzikler bestelemiştir. Consort biçiminin eski yapısını değiştirmiş, bunu bir çeşit

dans süiti niteliğine getirmiştir. Locke, nüans işaretlerini kendi dilinde kullanan ilk

bestecidir” (Michels, 1977, 343). O çağda, Cresendo, forte gibi terimler henüz

kullanılmıyorken, Locke ‘yumuşak’, ‘çok yumuşak’, ‘çok güçlü’ gibi İngilizce

terimlerle nüansları belirtmiştir.

2.5.6. Jean Baptiste Lully (1632–1687)

Floransa’da doğan İtalyan asıllı Fransız opera ve bale müziği bestecisi Lully,

tarihte az rastlanır biçimde hem talihin güldüğü hem de gülen tarihi yaratan bir adam

olarak nitelendirilebilir. Lully, 1652 yılında çembalo ve bestecilik dersleri almaya

başladı. Bir yıl sonra kralın çalgı müziği besteciliğine atandı (Oransay, 1977). “Az

bulunur bir müzik yeteneği ve çalışma gücü, Parislilerin eğilimlerini önceden sezme

üstünlüğü, kralın hiç azalmayan sevgisi, düşmanlarının amansız davranışları, Lully’e

hem sanat hayatı yönünden hem para yönünden hiçbir müzikçinin eremediği büyük bir

başarı sağlamıştır” (Sachs, 1965, 161).

Page 28: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

17

Lully, orkestranın İtalyan operalarında kaybolmuş değerini Fransız operasında

diriltmiştir. Lully’nin operası; “sözlerin ritmi ve gerektiği yerde vurgulanışı, İtalyan

reçitativinin Fransızcaya ve Fransa nazım sanatına uyarlanması” idi. Zamanlama ve

susmaların müzikle uyumunu sağlamak için, “ritmi belirleyen bas sesleri, şarkı dolu

melodik akışı” destekliyordu (Grout ve Palisca, 1988, 413).

Mimaroğlu (1990, 37) Lully’nin çok yönlü özelliklerle müzik tarihine getirdiği

katkıları şöyle özetlemektedir:

Örneğini Caccini’nin operalarından alan Lully, İtalyan öğelerinin

Fransızlaşmasını sağlamış, İtalyanların secco (kuru) reçitatifi yerine eşlikli

reçitatifi geliştirmiş, sözle müziğin birleşmesinde Fransızcanın özelliklerini

gözetmiş, opera uvertürlerinde geleceğin bestecilerine temel olan biçimi

kurmuş, orkestranın seslendirme çapını o günlere kadar ulaşılamamış bir

dereceye yükseltmiş, şarkıcıların doğaçlamaya kaçmayıp müziğe bağlı

kalmalarını sağlamıştır.

2.5.7. Henry Purcell (1659–1695)

Purcell’ in müziği “İtalyan stilinden kaynaklanmakla birlikte, başlıca eserleri tam

İngiliz damgasını taşır. 1680’de müziğinin Avrupa’da büyük önem kazandığı dramların

müziklendirilmesine, başlamış ve yaylı çalgılar için çok sayıda Fantasia bestelemiştir”

(Say, 1985, 1071).

Purcell, İngiliz bestecilerin en büyüğü ve en özgünü olarak tanımlanır. O dönemde

yeni bir çığır açmıştır. “Geleneklerden yeni yaratılara ulaşmaya ve o güne değin

denenmemiş gereçlerin kullanılmasına ağırlık veren bir dönemde doğmuş ve yenileme

döneminin Londra’sında yenilikleri gerçekleştirmeyi bilmiştir” (Say, 1985, 1072).

2.5.8. Dietrich Buxtehude (1637–1707)

Buxtehude Alman Barok anlayışını İtalyan etkisine kapılmadan, özgün biçimde

geliştirmiştir. Besteci ve orgcu Buxtehude, çok sayıda org parçası, koral kantatlar,

motetler ve oda müziği eserleri bestelemiştir. “Bu eserlerinde özgür, güçlü, akıcı ya da

durgun, köşeli, hareketli, tempo değişimli deyişiyle tam Alman Baroğunu

Page 29: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

18

gerçekleştirmiştir. Bestecinin ses eserleri (missa, oratoryo, kantat, motet vb. kilise

müzikleri) 20. yüzyılda basılmıştır” (Grout ve Palisca, 1988, 448).

2.5.9. Arcangelo Corelli (1653–1713)

Corelli besteci ve keman virtüözü olarak bilinir. İtalyan çalgı müziğine yeni

katkılar getiren bestecilerdendir. Keman çalma tekniğinin de kurucusu olarak kabul

edilen Corelli, yay kullanma sanatına yöntem getirmiş, kemanda “ikiz basma”yı

kullanan sanatçıların ilklerinden olmuştur (Say, 1995, 215).

2.5.10. Jean Philippe Rameau (1683–1764)

On sekizinci yüzyıl Fransa’sının en önemli müzikçisidir. Onu “galant” ya da

“bourgeois” olarak nitelemek yanlış olur. Çünkü O, her ikisini de temsil ediyordu.

Rameau’nun tarihte iz bırakan yapıtları, daha çok teorik çalışmalarıdır. 1722

yılında yazdığı Armoni İncelemeleri, çok akıllıca olmasına rağmen, daha sonra

kendisinin de düzelteceği bir sürü yanlışlar ve belirsizliklerle doluydu. Bu önemli yapıtı

“bugün bizim altılı ve dört altılı dediğimiz uyguların, temel uyguların çevirmelerinden

başka bir şey olmadığı kuralı”dır. Rameau; “majör uygunun bütün armoninin temeli

olduğunu” ileri sürmektedir. Rameau’nun “bütün buluşları öylesine armoni üzerine

dayanır ki, ezgisi çok kez kırık uygudan” başka bir şey değildir (Say, 1995, 228).

Rameau “dinsel müzik eserleri de yazmıştır, ancak operaları, baleleri ve klavsen

parçalarıyla tanınmıştır” (Palisca, 1988, 407).

2.5.11. Domenico Scarlatti (1685–1757)

Scarlatti en önemli operalarını Roma’da “Polonya kraliçesi Marie-Casimire’nin”

hizmetine girdiği dönemde yazdı. “Marie-Casimire Roma’yı terk edince Scarlatti,

Portekiz elçiliğine ve Vatikan Giulia Kilisesi’ne Şapel ustası” oldu. Daha sonra

Portekiz’e gitti. Burada “Essecizi per gravicembalo” başlıklı ünlü klavsen parçalarını

yazdı (Selanik, 1996, 106).

Page 30: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

19

“Ritimlerinin ve temalarının seçimi ile enstrümantal ustalık gösterileriyle, serbest

stilleri, armoniye dayalı devrimci arayışları, zengin ve şiirsel anlatımlarıyla öne çıkan

bu eserler, Scarlatti’yi çağının en özgün bestecilerinden biri yaptı” (Selanik, 1996, 107).

Klavye müziğinin babası olarak anılan Scarlatti’nin bu parçaları, “klasik çağda

gelişecek olan sonat biçiminin hazırlayıcıları olarak tanındığı gibi, yepyeni bir klavsen

çalma üslubu getirmiş olmaları bakımından da müzik tarihinde sağlam bir yer

edinmişlerdir. Bugün piyano resitallerinde sık sık yer almaları da önemlerinin yalnız

bestelendikleri çağın sınırlarına kapalı kalmadığının başka bir kanıtıdır” (Mimaroğlu,

1990, 51). Selanik (1996, 107) Scarlatti’nin sonat stilini kısaca şöyle açıklamıştır:

Bunlar ileri armonik arayışların kanıtıdır. İki bölümlü formun dışında olan

bu eserlerde temalarının bitmez tükenmez değişikliği, çok özgün teknik

buluşları içinde akılcılıkları ve bütünlükleri, ellerin birbiri üzerinden geniş

atlamalar gerektiren ezgisel bağlantıları, kısa aralıklarla hemen tekrar edilen

notalar, disonans akorlar, gitar tekniğini çağrıştırır. Sayıları 600’ün üstünde

olan bu tek bölümlü parçalar, genelde sonat olarak adlandırılırlar.

2.5.12. Georg Friedrich Haendel (1685–1759)

Haendel’in öğretmeni ünlü org ustası Wilhelm Zachow’dur. Zachow O’na önce

klavyeli çalgıların tekniğini, sonra kontrpuan, füge ve koral çeşitleme yazısını öğretti.

“Çağının ve öncesinin bütün düşünce tarzlarına ve estetik anlayışına açık, hangi stilde

olursa olsun yazmayı başarabilen Haendel, Bach gibi, birbirine zıt estetiklerin

kavşağında, büyük sanatçı sezgisiyle kendisine gerekli olanı özümseyerek kişisel bir

üslup yaratmıştır” (Selanik, 1996, 103).

Haendel opera yazımı konusunda çağının en büyük ustasıdır. O’nun “20 yıl süren

opera serüveni, insanüstü bir çabanın öyküsüdür. Ancak bu çok yönlü mücadelenin

sonunda sağlığı bozulmuş, 1739 yılında felç geçirerek opera serüvenini noktalamak

zorunda kalmıştır” (Say, 1995, 242). Yılmayan bir yaratılışta olduğu için gördüğü

tedaviyle sağlığına kavuşmuştur. 1740’dan başlayarak oratoryolar bestelemiştir. Bu

oratoryolar “geniş, belirsiz, adsız bir dinleyici kalabalığı için yazılmış, İncil’den aldığı

yiğit kişilerin yüceliğiyle bunlara uygun düşen kocaman korolar kullanarak bestelerinin

büyüklüğünü ve gücünü” tanımlamıştır (Grout ve Palisca, 1988, 531).

Page 31: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

20

BÖLÜM III

JOHANN SEBASTIAN BACH

Bu bölümde Johann Sebastian Bach’ın çocukluk ve gençlik yılları, O’nun

yaşamını 3 devire ayıran Weimar, Köthen ve Leipzig dönemleri ve müzik stili

anlatılmıştır.

Yüzyıllar boyunca müzikçi yetiştirmiş olan Thüringen’li Bach ailesi içinde

“büyük” sıfatıyla anılan besteci Johann Sebastian Bach’dır. Bu sıfat aile içindeki büyük

müzikçiyi belirlediği kadar, Bach’ın besteci olarak müzik tarihindeki yerini de işaret

eder.

Johann Sebastin Bach, “yenileyici olmaktan çok, bir yerleştiricidir. Yenileyici

olmak, kendine özgür bir müzik yazmak gibi bir amacı da yoktu. Kendinden önceki

ustaların ve kendi çağının ileri gelen bestecilerinin yapıtlarını alçak gönüllülükle

incelemiş, kopyalarını çıkartmış, sağlam işçiliğini bu yolla elde etmiş”, kendine özgü

müziğine de asıl sağlam işçiliğinden yararlanarak varmıştır (Mimaroğlu, 1990).

3.1. Johann Sebastian Bach’ın Hayatı (21 Mart 1685, Eisenach - 25 Temmuz 1750,

Leipzig)

3.1.1. Çocukluk ve Gençlik Yılları

Johann Sebastian Bach’ın müzik yaşamının ilk yılları ve eğitimi Bach ailesi içinde

müzikle iç içe geçti. Müziğe olan ilgisi sayesinde ilk olarak babasıyla keman çalışmaya

başladı. Ayrıca klavsen ve org da öğreniyordu. Babasının dışında onunla Johann

Christoph Bach ilgileniyordu. Müziğin yanı sıra eğitiminde gerekli temel bilgileri almak

için kentteki Latince okuluna gitti. Burada okul korosunda söylüyordu (Büke, 2001).

Küçük Sebastian okulda oldukça başarılıydı. Bach ailesinin hemen hepsi

kiliselerde ya da kent saraylarında görevli müzikçiler idi. Küçük Bach da bazen

babasına bu tarz işlerde yardım ediyordu. Hatta bazen bu sebeple okulda devamsızlık

yaptığı günlerin sayısı çoktu.

Page 32: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

21

3 Mayıs 1694’de Bach annesini kaybetti. Baba Johann Ambrosius, Johann

Sebastian Bach’ın ve onun ağabeyi Johann Jacob’un bakıma ihtiyacı olduğunu

düşünerek yedi ay sonra yeniden evlendi. Aile yaşamına düzen ve huzur getirmesi

umulan bu evlilik ne yazık ki çok fazla sürmedi. 24 Şubat 1695’de, bu kez Johann

Ambrosius’un ölümü her şeyi altüst etti. “Bazı müzik tarihçileri, onun eserlerindeki,

ölümü çoğu kez bir kurtuluş olarak gören dini inanışa yatkınlığının küçük yaşlarda

edindiği bu acı deneyimlerin bir sonucu olduğunu savunur” (Büke, 2001).

Bu ölümlerden sonra ağabey Johann Christoph diğer iki kardeşini de alarak

Ohrdurf’a yerleşti. Artık yeni bir dönem başlamıştı. O dönemde Ohrdurf, Dük I. Ernst

tarafından yönetiliyordu. Bach Eisenach’ta yarım kalan eğitimini buradaki Latince

okulunda devam ettirdi. Müzik derslerini de kilisedeki bir kantordan alıyordu.

Ağabeyi Johann Christoph, çeşitli bestecilerin eserlerinin notalarını bir dolapta

saklıyor ve kaybolmasına karşı kilit altında bulunduruyordu. Bach bu eserlere ulaşmak

ve onları kopya ederek çalışmak istiyordu fakat ağabeyi buna izin vermiyordu.

“Sonunda Bach, eserleri gece herkes uyurken gizlice ele geçirmeyi ve ay ışığında kopya

etmeyi denemeye başladı” (Büke, 2001, 28). Bu sayede müzik ustalarının nasıl beste

yaptığını inceliyordu.

O devrin en büyük bestecilerinden biri olarak kabul edilen isim Johann

Pachelbel’dir. Bach org eserlerinin yanı sıra, kantatlarındaki korallerinde de

Pachelbel’in etkisinde kalmıştır.

Bach’ın Ohrdurf’daki yılları ona kalıcı dostluklar sağlamıştır. Bunlardan biri

Georg Erdmann, diğeri ise öğretmeni olan Elias Herda’dır. Bir süre sonra Bach

Lüneburg’a gitmek istediğinde öğretmeni Elias Herda onu ve arkadaşını St. Michael

Kilisesi korosuna yönlendirdi. 15 Mart 1700’de Bach Lüneburg’un yolunu tuttu. Maddi

durumu kısıtlı olduğu için üç yüz elli kilometrelik yolu yürümek zorunda kaldı. Daha

sonraki yıllarda Bach, bu tür yolculukları eğitimi uğruna sık sık gerçekleştirecekti.

Lüneburg’a gelince St. Michael Manastırı’nın okuluna kabul edildi. Bu okulda

tiyatro, müzik ve dans dersleri alınıyordu. “Johannes Kilisesi’ndeki orgcu Georg Böhm

Page 33: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

22

idi. Tıpkı Bach gibi Thüringen bölgesinde doğmuştu. Genç Bach Böhm’ün org

çalısından ve eserlerinden birçok yenilik öğrendi” (Spitta, 1873, 188).

Johann Sebastian’ın koroda şarkı söylemesi, hem çok geniş bir dini müzik

repertuarını yakından tanımasını sağlıyor hem de belirli bir gelir elde etmesine yardımcı

oluyordu. Bach’ın en büyük kazancı, kilise eserlerinin yanı sıra Fransız müziğini de

tanımasıdır. Fransız bestecilerin yalnızca orkestra eserlerini değil, org müziği yapıtlarını

da inceleme fırsatı bulmuştur. “1701 yazında Michael Kilisesi orgunun bakımını

yapmak için kentte kalan Johann Baltsahar Held” in çalışmaları Bach için büyük bir

merak konusuydu. Held’in çalışmalarını izliyor ve orgun parçaları hakkında birçok şey

öğreniyordu (Büke, 2001, 32).

Bach’ın Lüneburg’daki en önemli olaylarından biri de, Hamburg’a yaptığı

yolculuklarıdır. Bu yolculuklar sayesinde hem ilk kez büyük bir kentle karşılaşıyor hem

de kendini müzikal yönden geliştirecek fırsatları yakalıyordu.

Johann Sebastian Bach 1742de Mülhausen’de Maria Barbara ile tanıştı.

Birbirlerini tanımak için epeyce zamanları oldu. 17 Ekim 1707 Pazartesi günü

evlendiler. “Bazı metinlerde BWV 196 Der Herr danket an uns başlıklı kantatın bu tören

için bestelenmiş olabileceği yazmaktadır” (Wolff, 2000, s.101). Bazılarına göre ise “bu

kantatın yine aynı kilise için, ancak yaklaşık bir yıl sonra, 5 Haziran 1708’de rahip

Stauber ile Maria Barbara’nın teyzesi Regina Wedemann’ın evlenme töreni için

bestelenmiş olduğunu ileri sürüyor” (Spitta, 1873, 369).

3.1.2. Weimar Dönemi (1708–1717)

Johann Sebastian Bach Weimar’a Wilhemsburg Şatosu’nda orgculuk yapmak

üzere atandı. Bach meslek yaşamında ilk kez burada, kilise yöneticileri yerine,

soyluların emrinde çalışmaya başlamıştı.

Bach ilk Weimar yılları sırasında kentteki müzisyenlerden oldukça etkilenmiş ve

özellikle Paul Westhoff’un solo keman eserlerini, yıllar sonra aynı tarzda yazacağı

eserlerine örnek olarak almıştı. II. Weimar dönemi başladığında Bach’ın asıl görevi

Saray Orgculuğu idi.

Page 34: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

23

Weimar’da yaşadığı en önemli olaylardan biri, İtalyan müziği ile tanışmasıdır.

“Bach yaşamının her döneminde en sevdiği öğrenme yöntemi olan notaları inceleme,

bunları kopyalama ve başka çalgılara uyarlama işini, bu kez başta Antonio Vivaldi

olmak üzere İtalyan bestecilerin eserlerine uyguluyordu” (Büke, 2001). Bach

Weimar’daki çalışma ortamına kısa zamanda uyum sağlamasına rağmen, kenti yöneten

iki soylunun çekişmelerinin çalışanlar üzerindeki etkisinden hoşnut değildi. Burada

bulunduğu yıllarda zaten komşu kentlerin saraylarıyla da yakın ilişki içerisinde olduğu

için, önüne çıkabilecek iyi iş olanaklarını araştırıyordu. 1713 yılında Halle kentinden

gelen bir davet, bir anda Bach’ın aradığı yeni işin müjdecisi oldu.

Halle kilisesinin orgculuğuna atanan Bach, “önceki görevi Saray Orgculuğuna ek

olarak Konzertmeister ünvanını da kazanmış, bunun sonucunda her ay bir kantat

bestelemekle yükümlü kılınmış ve maaşı 250 Gulden’e çıkmıştır” (Büke, 2001).

Bach’ın Weimar döneminde bestelediği kantatlarının sayıca çok fazla olması

gerekirken, günümüze ulaşanlar yaklaşık yirmi tanedir. Bunun başlıca nedeni 1774’de

çıkan yangının Weimar Sarayı’nı ve arşivini tümüyle yok etmiş olmasıdır.

Weimar Sarayı’na yeni isimlerin gelmesi sonucunda görev dağılımı ile ilgili

yaşanan sıkıntılardan Bach’ın çok etkilendiğini anlayan Dük Ernst August, “Bach için

daha iyi bir iş bulmanın yollarını araştırmaya başladı ve müziğe çok düşkün olan

kayınbiraderi Köthen Prensi Leopold’un sarayında bir müzik yöneticisi aradığını

duyunca hemen ona başvurdu” (Felix, 1984, 76). 5 Ağustos 1717’de Bach’ın

Köthen’deki görevi için anlaşma imzalandı.

3.1.3. Köthen Dönemi (1717–1723)

Adına 1115’den beri çeşitli belgelerle rastlanan Köthen, 1603’den itibaren Anhalt-

Köthen Prensliği’nin idare merkezi haline gelmiştir. Bach Köthen’e geldiğinde sarayın

ana girişine çok yakın bir eve yerleşti. Saraydaki en önemli müziksel olay, prensin

aralık ayındaki doğum günü kutlamaları için düzenlenen şenlikler ev sonrasındaki Yeni

Yıl kutlamalarıydı. Bu kutlamaların şerefine Bach, prens için dindışı kantatlar

bestelemiştir.

Page 35: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

24

Oda müziği yapıtlarının büyük bir bölümünü burada bestelemiş olan Bach, bunları

sarayda müzik gerektiren toplantılarda veya davetlerde arkadaşlarıyla birlikte

seslendirmiştir. “Bestecinin BWV 132, 172 ve 199 eser sayılı kantatları da Köthen’de

seslendirilmiş olmalıdır. Burada bestelediği varsayılan çalgı eserlerinin pek çoğunun

orijinalleri kayıptır” (Büke, 2001, 89). Bach Köthen’de iken daha önce de yapmış

olduğu gibi başka şehirlere birçok geziler yapmıştır. Bu gezilerin birinden döndüğünde,

bir ay kadar önce son derece sağlıklı olarak kendisini uğurlayan karısı Maria Barbara

Bach’ın öldüğünü öğrendi. Bach kuşkusuz çok sarsılmıştı.

Bach karısının ölümünün ardından 1720 yılında Hamburg’a gitti. Fakat burada

çok uzun süre kalamadı. Prensin doğum günü nedeniyle Köthen’deki işine geri döndü.

Burada birtakım müzisyenlerle anlaşma yaptı. Bunlardan biri de henüz yirmi yaşında

olan soprano Anna Magdelena Wilcke’ydi (Spitta, 1873).

Bu genç kadın sadece saray müzikçisi olarak tanınmıyor, oda müzikçisi olarak da

biliniyordu. Bach, Anna Magdelana’nın sesine onu görmeksizin aşık olmuştu. 3 Aralık

1721’de evlendiler.

Sarayın Prensi Leopold da bir süre sonra evlendi ve o zamanlar herkes evlilikten

sonra prensin müziğe olan bağlılığının azaldığını konuşuyordu. Bu ilgisizlikten sonra

durum pek iyiye gitmedi. Berlin Orkestrası dağıldı, Prens dolayısıyla halk müzikle

ilgilenmez oldu, yaşanılan çevre kapanmaya başladı. Bu sebeple Bach, Köthen

Sarayı’ndan ayrılmak istedi. 13 Mayıs 1723’de Johann Sebastian Bach, resmen

Leipzig’deki Thomas Kilisesi’ne Kantor olarak atandı.

3.1.4. Leipzig Dönemi (1723–1750)

Leipzig adı, Slav kökenli bir kelime olan “Urbs Lipsi” den gelir. Anlamı “Ihlamur

Ağaçları Diyarı” demektir. Bach; bu kentteki en önemli manastır ve okul olan Thomas

Kilisesi’ne atandığında bir anlaşma imzalamıştır. Walther (1976, 92–93) Bach’ın

yaptığı bu anlaşmada şu bilgilerin olduğunu söylemektedir:

Öğrencilere her yönden iyi örnek olmaya gayret edeceğim. Kentteki

kiliselerde çalınan müziğin en iyi şekilde olmasına gayret edeceğim.

Page 36: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

25

Öğrencileri vokal olarak eğitmenin yanı sıra çalgı alanında da onlara ders

vereceğim. Ayinlerde çalınan müziğin operaya benzememesine, çok uzun

olmamasına özen göstereceğim. Belediye başkanının izni ve haberi olmadan

kenti terk etmeyeceğim. Öğrencilere karşı derslerde koruyucu bir şekilde

davranmayacağım ama buna gerektiği gibi karşılık vermezlerse,

cezalandırıp gerekli yerlere şikâyet edeceğim; cenazelere okul öğrencileri ile

birlikte katılacağım.

Bach yeni görevine başlar başlamaz Lutherci kilisesinin vazgeçilmez ayin

müzikleri olan kantatlara el attı. Okulda ise elli beşe yakın öğrencisi vardı ve onlarla en

ince ayrıntıya dek uğraşırdı. Leipzigli ailelerin çocuklarına da ders veriyordu. Geriye

kalan zamanlarda da kantatlarıyla ilgilenmekteydi. Anna Magdalena nota kopya etmek

konusunda eşine çok yardımcı oluyordu (Walther, 1976, 96).

Bach’ın Leipzig yıllarında yeniden çalgı müziğine yönelmesinin en önemli nedeni,

1729 Mart’ında kentteki Collegium Musicum Topluluğu’nun yönetimini devralmasıdır.

Georg Philipp Telemann’ın kurduğu bu orkestranın çoğunluğunu üniversite öğrencileri

oluşturuyordu. Collegium Musicum haftanın belirli günlerinde konserler vermeye

başladı. Kentin müzik yaşamına bir anda renk katan bu etkinlikler, soylu saraylarında

uzunca bir süredir yapılmakta olan “Tafelmusik” lerin (Sofra Müziği), bir anlamda

halka indirilmiş şekliydi. Bach’ın bu topluluğun programına aldığı eserlerin büyük

çoğunluğunu klavsen eserleri oluşturur. Bunun nedenlerinden biri; Bach ve oğullarının

solist olarak katılmasıdır. Bach kantatlarında ve kilise müziklerinde farklı stiller

kullanıyordu çünkü dini ve dindışı müziğin farkını belirtmek istiyordu (Spitta, 1873).

1730’lu yıllara göz attığımızda, bestecinin Collegium Musicum konserlerinin yanı

sıra düzenli ve bilinçli olarak bir başka projesini daha yaşama geçirdiğine tanık

oluyoruz. “1731’den başlayarak 10 yıl boyunca Bach, Clavier Übung (Piyano

Çalışması) başlığını verdiği eserlerinin basımıyla ilgilendi”. Günümüzde Goldberg

Çeşitlemeleri olarak bilinen eserin Clavier Übung’ un bir parçası olarak tasarlanmış

olması akla yatkın geliyor” (Büke, 2001, 147).

Bach’ın sahip olduğu sazlar arasında; sekiz klavsen, bir pedallı klavsen, iki lavta-

klavsen, iki keman, bir piccolo-keman, üç viyola, bir viola pomposa, iki çello, bir viola

Page 37: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

26

de gamba ve bir lavta vardır. Bu sazların bir kısmı besteci ve ailesi tarafından

kullanılırken, diğer bir kısmı da, Collegium Musicum konserlerinde kullanıldı.

1749 Mayıs’ının ortalarında bestecinin sağlığında ani bir bozulma gözlemlendi.

Yaşamı boyunca oldukça sağlıklı olan bestecinin bilebildiğimiz tek ciddi hastalığı, 1729

yazındaki ateşli rahatsızlıktı. Nedeni bilinmeyen hastalık hızla ilerliyordu ve besteci

görme duyusunu giderek kaybediyordu. 1750 yılında tümüyle kör olmuştu. 28 Temmuz

Salı günü akşam saat 20.15’de besteci huzur dolu bir dünyaya doğru yola çıktı. Cenaze

31 Temmuz’da kaldırıldı. Bach’ın cenaze töreninde çalınan müzik hakkında hiç bir şey

bilinmemektedir.

Bach yaşamı sırasında iki evlilik yapmıştır. Her iki eşinden on bir oğlu ve dokuz

kızı olmuştur. Yirmi bir çocuğundan on biri küçük yaşta ölmüş, yalnız beş oğlu, dört

kızı ileri yaşlara erişmiştir. Bu çocuklardan erkeklerin hemen tümü de müzik tarihinde

ad bırakmışlardır.

Johann Sebastian Bach hayatı boyunca opera dışında her türde eser vermiştir.

Konservatif yapısından dolayı hiçbir yenilik yapmamasına rağmen, çalıştığı her türde en

üst seviyeye ulaşmıştır. Wagner’e göre O, tüm müzik tarihindeki en büyük bestecidir

(Sachs, 1965, 173).

3.2. Johann Sebastian Bach’ın Müzik Stili

Bach’ın erişilmez anlatım gücü, en koyu ve sık dokunmuş yoğun bir polifonluk ve

son bir birleştirilme ile o çağa değin görülmemiş büyüklükte eserler ortaya koyması,

Almanya’da kapanmakta olan Barok anlayışının ta kendisidir. Bach, Protestan şiirinin

çok kez zayıf, şişirme, cilalı sözleri altında dinsel derinliklerin sözle anlatılamayacak,

ölümsüz özünü görmüş ve iki yüze yakın kantatıyla, Pazar ayinlerinde orgun görevini

genişleten, koral prelüdlerinde artık son saatine gelmiş ve akıcılık yüzünden gelişmesi

durmuş olan dinsel aydınlanma çağına yeni bir anlam katmıştır (Büke, 2001).

Zamanın en büyük orgcusu olarak tanınan Bach’ın eseri, besteciliğinin farkına

varamayan bir topluma bıraktığı 58 büyük albümden oluşur. “Oratorio, Missa, Passion

gibi büyük biçimleri olduğu kadar, Süit, Konçerto, Füg, Fantezi, Capprice gibi çalgısal

Page 38: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

27

türleri, ya da kısa dansları aynı kolaylık ve başarıyla yazdı. Bütün biçimleri, hatta komik

şarkıları denemesine rağmen hiç opera yazmadı” (Selanik, 1996, 87). Eseri, programlı

müziğin karşıtı anlam taşıyan “absolü müzik” deyimi ile nitelendirilen Bach, sınırlı bir

dünyada yaşadı. Bu nedenle, bilgisinin sınırsızlığı ve müziğinin evrenselliği şaşırtıcıdır.

Fakat Bach’ı yetiştiren kültür düzeyini kavramak zor değildir. Bach’ın yaşamını

inceleyenler, onun kişiliğinin ayırıcı yanlarını, moral kurallarının yüksekliğini,

soyluluğunu, olağanüstü ve dupduru iyiliğini, komplekslerden uzaklığını açıklarlar

(Büke, 2001).

Bach yatay çizgilerin içindeki kontrpuan’a ve çoksesliliğin içindeki polifoniye

dayanan biçimlemelerle yaratırken, klasik öncesi ve klasik müzik okulunun

bestecilerinde, dikey düzenlere dayalı, armonik-ritmik bir müzik dilini sergileyen sonat

biçimleri ağır basar. Klasik dönemde uzun bir süre ihmale uğratılmış olan polifonik ve

kontrpuansal biçimler, Romantik dönemde yeniden ele alınmıştır. Romantik müziğin

kromatizmi, yükseltilmiş akorları, polifonik ve homofonik tüm ilginç çalışmaları, Barok

bestecilerden ve Bach’ın huzurlu sakin kaleminden çıkan rastlantısal gerilimlerden de

esinlenilmiştir denebilir. Schumann ve Mendelshon’un Bach üzerindeki yoğun

çalışmaları, Brahms’ın her gün Goldberg Çeşitlemelerine eğilmesi, boşuna değildir.

Liszt de Bach’a çağdaş bir müzik dilinin içinde eğilmiştir. Cesar Franck da öyle.

Wagner’in polifonisinde Bach önemli bir yer alır. Ancak Wagner’in kontrpuanı bir

mimari oluşturmaktan çok, dramatik bir kontrpuan etkisi bırakır. 20. yüzyılın devrimcisi

Arnold Schönberg’in 12 ses müziğinde de kontrpuan yöntemleri, bestecinin başlıca

gereçleridir. Ayrıca yüzyılımızın Neo-Klasik müziği, Fransa’nın altılar grubu

bestecileri, Stravinski ve Hindemith de son derece nesnel bir bakış açısını sergileyen

yapıtlarıyla, Barok müziğe ve Bach’a dönüşmüşlerdir (Pamir, 1989, 15).

Johann Sebastian Bach, Alman geleneğiyle Fransa’nın ince dokunmuş sanatını

klavsen için Fransız süitlerinde (1717), ve org için koral prelüdlerinin zengin

süslemelerinde birleştirmiştir. Ermiş Johannnes ve Ermiş Matthias Passion’larında

(1729) ve kantatlarındaki sayısız da capo aryalarıyla, concerto ve concerto

grosso’larıyla orkestra eşliğinde bir, iki, üç, dört çembalo için konçertolarıyla bu

çalgının iki klavyesini biri solo, biri ripieno olarak kullandığı İtalyan Konçertosu’yla

İtalyan müziğine olan saygısını ve bağlılığını göstermiştir. Gerçekten çembalo

Page 39: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

28

konçertolarından pek çoğunu İtalyan Antonio Vivaldi’nin keman konçertolarından

uyarlamış, Vivaldi’nin yalın uygularına yedililer katmış, baslara daha çok hareket

vermiş ve bazen de katı ve düz olan asıllarını kıvılcımlanan ezgilerle zenginleştirmiştir

(Say, 1995). Bunun yanında, eserlerinde bazı davranışlarla geleceğe doğru yönelmiştir.

Bunlardan biri İtalyan Konçertosu’nda, öbürü Do majör iki çembalo konçertosunda

çekingence ortaya çıkan ikinci temalardır.

Bach’ın yazdıklarının yarısının bile bugüne kalmamış olduğu tahmin edilir. Dini

müziği kadar dindışı ve çalgısal eserleri de önemlidir. Sadece beş yılda yazdığı

kantatlarının sayısı 200’ü bulur. Dört Passion’undan yalnız St. Johannes’e göre ve St.

Mattheus’a göre Passion’ ları kalmıştır. Eserlerinin çoğu kaybolmuştur.

Bach’ın eserlerini sınıflamak güçtür. Bazıları ilk sırayı Oratoryolarına verirler.

Kuşkusuz ilk planda Passion’larını anmak gerekir. Eserlerinin türü, bulunduğu

görevlerle sınırlandı. Bu bakımdan kompozisyonları çeşitli yerlerdeki kalış tarihleriyle

bağlantı gösterir. Mülhausen ve Arnstadt’da daha çok Org eserleri, Kilise Kantatları,

Motetler ve Klavsen eserleri bestelemiştir. Bach, bu dönemde kendisinden önce

gelenlerin örneklerine bağlı kalmıştır. Weimar’da yeni bir tarzın eşiğinden geçer.

Kantat’a reçitatif ve arya ekler. Kantat’ın başında ve sonunda serbest yeni metinlere bir

karşı denge sağlar (Selanik, 1996).

Enstrümantal müzik için yeni biçim sorununun onu Weimar’daki ilk günlerden

başlayarak uğraştırmasına karşın, Bach’ın İtalyan ustaların örneğinden hareket ederek

Konçerto biçiminde derinleşmesi Köthen dönemine rastlar.

Bach’ da her eser, karmaşık bir inşa planını izleyerek düzenlenmiştir. Bu yazı tarzı

sıkıştırılmış silsileler ortasında her partiyi, topluluğun konumundaki her ayrıntıyı bağlar.

Bach’ın her eseri, düzenin, saflığın ve benzersiz bir esprinin aydınlattığı yüksek bir

yalınlığın sembolüdür. Köthen’de yazdığı enstrümantal eserler olsun, vokal eserler

olsun, aynı karakteristiği gösterirler. Bu, Bach’ın Arnstadt, Mülhausen ve Weimar’da

yazdığı ve henüz geleceğe sıkıca bağlı olan Kantat’larından başlayarak ortaya çıkan

aynı kişisel stildir (Selanik, 1996).

Page 40: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

29

Oratoryo genel anlamda din töreni ile konser arasında yer alan bir türdür. Ancak,

Bach’ın Passion’ların olduğu kadar kantatlarına da operaya ait öğeler sokmasına karşın,

bu öğeler yepyeni bir fonksiyon kazanırlar. Bunlar, Passion’larında egemen olan

bütünlük düşüncesine boyun eğerek yeni bir anlam kazanırlar. Sanat eserinin en temel

özelliği olan bu bütünlük, yalnız besteleme tekniğine değil, aynı zamanda metnin üstün

bir felsefeyle özümlenmesi ve müzikal düşünceye çevrilmesindeki başarıya bağlıdır.

Metinler, bestecinin başlıca esin kaynağıdır. Bach bu tür eserlerinde her zaman

metinden yola çıkarak onları eski ve büyük bir geleneğin sanat sembolleriyle yüklü dini

bir espri üzerine inşa eder (Pamir, 1989).

Bach kendisinden önce var olan biçimleri kusursuzluğun zirvesine çıkardı. İki

temalılığın önemini önceden gördü. Bas partisine kişilik ve yapının ilk öğesini oluşturan

bir süreklilik kazandırdı. Sözcüklere renk vermeye ve düşünceyi canlandırmaya

çalışırken en güçlü kontrpuanı kullandı. Ricercare, Kanon ve özellikle Füg biçimleri

için büyük tutkusu, düşüncelerini bütün sözlerden ve somut anlatımlardan sıyırmasını

sağladı. Samimi inancı, eserlerine kişiliğinin damgasını vurmuştur.

Page 41: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

30

BÖLÜM IV

FÜG FORMLARI

Bu bölümde Johann Sebastian Bach’ın Füg formları; Ricercare formu, Prelüd ve

Fügleri, Das Wolhtemperierte Klavier adlı kırk sekiz iyi düzenlenmiş prelüd ve füg’den

oluşan eseri ve bu esere ait sekiz açıklamalı prelüd ve füg örneği, Kromatik Fantezi ve

Füg ve Toccata and Fuge adlı Fügal yapıdaki eserleri açıklanmıştır.

4.1. Füg nedir?

Latince “kaçmak” anlamına gelen “Fuga” sözcüğünden türeyen füg deyişi,

birbirini izleyen, taklit eden ve bir anlamda birbirlerinden kaçan partilerden oluşmuştur.

“Füg” ifadesi müzik tarihinde ilk kez Alman gezgin Oswald von Wolkenstein (1377–

1445) tarafından XV. yüzyılda kullanılmıştır. O dönemde birbirini taklit eden partiler

aynı sesten giriyor, aralarında yalnızca basit bir kanon ilişkisi bulunuyordu. XVI.

yüzyılda vokal müzikte büyük yaygınlık kazanan motetleri örnek alarak geliştirilen

“Ricercare”, Barok dönem fügünün ilk örneği olarak gösterilebilir. Bir konunun farklı

partilerde işlendiği füge oldukça benzer yapısı olan “Ricercare” gibi, vokal biçimlerden

çalgı müziğine geçen “Canzona” da, taklitli yazının kullanıldığı bir diğer örnektir. Her

iki örnekte de füg yazısının kullanıldığı kesitler peş peşe sıralanmıştır. XVII. yüzyılda

“Toccata”, “Fantasia”, “Praeludium” gibi başlıklar altında bestelenen yapıtlarda füg

yazısının kullanıldığı bölümlere sıkça rastlanmış ama bir müzik biçimi olarak “füg”,

ancak Bach’ın yapıtlarıyla zirveye ulaşmıştır (Altınel ve Büke, 2006).

Füg, kontrpuan tekniklerini en yoğun ve ustaca kullanabilme olanağı sunan bir

yazı türüdür. “Konu” (Suje) adı verilen bir temanın, füg boyunca farklı partilerde ve

farklı tonlarda duyurulması yoluyla, füg yazısının genel kompozisyon dili oluşur.

Doğurucu tema, müzik tarihi boyunca değişik şekilde adlandırılmıştır. Örneğin Zarlino,

1558 tarihinde yayımladığı Le istitutioni harmoniche adlı yapıtında “Soggetto” (Konu)

sözcüğünü kullanmıştır. Sonraki dönemlerde “konu”nun ilk gelişi için “Dux” (Kılavuz,

önder) ya da “Sujet” (Konu), ardından başka bir partide çeken tonunda gelen giriş için

“Comes” (Eşlik eden, yol arkadaşı) ya da “Response” (Yanıt) ifadesi benimsenmiştir

(Abraham, 1986).

Page 42: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

31

Fügün başlangıcında “konu” çoğunlukla tek başına kendini duyurduktan sonra,

ardından “yanıt” başka bir partide çeken tonunda duyulur. Genelde “konu” biter bitmez

“yanıt” başlar. Eğer ikisinin arasında bazı bağlantı sesler varsa bu seslere “coda” ya da

“codetta” denir. Fügün “konu” ve “yanıt” larının her partide tek tek duyduğumuz bu ilk

bölme “sergi bölmesi”dir. “Yanıt” konunun çekene aktarılmış halidir. “Konu”yu

oluşturan sesler arasındaki ilişkiye göre, “yanıt” ta gelen ezgide birebir aktarım

yapılmadığı, bazı seslerin (aralıkların) ezgisel yönü aynı olmakla beraber değişikliğe

uğradığı görülür. Bu durumda “Yanıt”, “Konu”yu çeken tonalitesinde bazı

değişikliklere uğrayarak taklit etmişse “Tonal Füg”, hiç değişikliğe uğramadan taklit

etmişse “Reel Füg” (Gerçek Füg) denir (Anderson, 1994). Aşağıdaki şekillerde Tonal

ve Reel füge iki ayrı kısa örnek verilmiştir.

Şekil 4.1. J.S.Bach; Prelüd ve Füg No:6 BWV 875

Kaynak: Das Wohltemperierte Klavier II, Edition Urtext, Budapest, 1993, s.32

Page 43: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

32

Şekil 4.2. J.S.Bach; Prelüd ve Füg No:8 BWV 853

Kaynak: Das Wohltemperierte Klavier I, Edition Urtext, Budapest, 1993, s.38

Füg boyunca, her zaman füg konusuyla birlikte kendini duyuran tematik özelliğe

sahip başka bir ezgi partisi varsa, buna da “Karşı Konu” adı verilir. “Karşı Konu” ilk

defa “konu”nun duyurulduğu partinin devamı olarak “yanıt” partisiyle birlikte

duyurulur. “Karşı Konu” ya oluşturulan figürler, genel olarak “konu”nun figürlerinden

başka yapıda özellik taşır. “Karşı Konu”, “konu” ile aynı anda duyulduğundan dolayı,

ondan daha baskın bir özelliğe sahip olmaz, yani onu örtmez. Her ikisi de füg boyunca

gelişme öğeleri içeren zengin bir ses malzemesi sunarlar. Fügün gelişimi içinde, füg

temasının duyulmadığı “ara müzik” adını alan kesitler, “konu”, “karşı konu” hatta

“coda” yı oluşturmuş figürlerin bazı parçacıkları üzerine kurulmuştur. “Ara müzikleri”

iki füg konusu arasında yalnızca bir bağlantı özelliği taşımaz aynı zamanda bestecinin

yaratıcılığının ve buluşlarının sergilendiği kesitler olarak da ilgi çekicidir. “Konu” lar

fügün gelişimine ve tonal kurgusuna göre farklı tonalitelerde duyulur ve yapısal

değişikliğe uğratılabilir. Bunlar arasında “konu”nun ritmik değerlerinin büyütülmesi ya

da küçültülmesi, ters hareket yoluyla aralıklarının yönünün değiştirilmesi (çevrilmesi)

sayılabilir (Anthony, 1997).

Fügün gelişiminde bazen “konu”lar farklı partilerde üst üste duyulabilir. Bir

partide “konu” bitmeden diğer partide “konu” kendini duyurursa buna “dar” ya da

“sıkı” anlamına gelen “stretto” (sıkışma) adı verilir. Genelde “stretto” ları fügün

Page 44: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

33

sonlarına doğru daha yoğun duyulur. Bazen birden daha fazla füg konusunun da

işlendiği olur (Altınel ve Büke, 2006, 282).

4.2. Ricercare

Johann Sebastian Bach’ın en önemli eserlerinden biri olan Müzikal Sunu’yu bir

tek cümleyle tanımlamak gerekirse, yapıt Bach’ın son derece zekice oluşturduğu

müzikal bilmecelerdir. Besteci yapıtın içinde yer alan üç sesli ve altı sesli fügü, başka

hiçbir yapıtında yapmadığı şekilde “Ricercare” olarak adlandırılmıştır. Taklide dayalı

bir biçim olarak XVI. yüzyılda ortaya çıkan “Ricercare” ya da Almancada kullanıldığı

şekliyle “Ricercar”, yapısal yönden “Motet” ile büyük benzerlik gösteriyordu.

Birbirinden oldukça bağımsız bölümlerden oluşmalarına karşın aynı tonalitenin

kullanılması parçaya bir bütünsellik katıyordu. “Ricercare” 1700’lü yıllarda yerini füge

bırakmıştı (Büke, 2001).

Ancak Bach’ın Müzikal Sunu’ da yer alan fügleri böyle adlandırmasının özel bir

nedeni vardı. Her şeyden önce sözcüğün İtalyancada “aramak, araştırmak” anlamına

gelmesi, bestecinin yapıtın bilmecelerden oluştuğunu vurgulamasına yardım ediyordu.

Ayrıca yapıtın başına Latince olarak yazılmış, “Regius Iussu Cantio Et Canonica Arte

Resoluta” (Kralın verdiği tema ve diğerlerinin kanonik olarak geliştirilmesi)

cümlesindeki sözcüklerin baş harfi alındığında ortaya yine, “Ricercar” çıkıyordu

(Altınel ve Büke, 2006).

Bach’ın ithaf yazısında, yapıtın “en soylu kısmı” olarak tanımladığı Kral Büyük

Friedrich’in teması Do minör tonundadır. Pek çok müzik tarihçisi, bestecinin tema

üzerinde bazı ufak düzeltmeler yaptığını ve işlemeye daha uygun hale getirdiğini

düşünmektedir. Sekiz ölçüden fazla süren tema, hem bir arpej hareketi, hem de belirgin

bir kromatik çizgi barındırdığı için geliştirilmeye çok uygun motiflerinden oluşmuştur.

4.3. Prelüd ve Fügler

Johann Sebastian Bach org için altmış prelüd (yahut toccata veya fantezi de

olabilir) ve fügler yazmıştır.

Page 45: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

34

Bu ikili grupta serbest bir düşünce ve formla yazılmış prelüd ve yüzde yüz

bilimsel bir çalışma olan fügle karşılaşılmaktadır. Bach bu eserlerinde Pachelbel ve

Buxtehude’nin etkisinde kalmıştır. Prelüdler bir, iki veya üç temaya sahip olup, fügler

ise üç, dört veya beş-sesli olabilirler. Toccata’larda ise genellikle dinamik, canlı ve

sinirli bir ritim anlayışı egemendir (Tarcan, 2000).

4.4. Das Wohltemperierte Klavier

“İyi düzenlenmiş klavye” olarak Türkçeye çevrilen eser kırk sekiz prelüd ve füg’

den oluşur. Birinci cilt 1722, ikinci cilt 1744’te bitti. “Eşit Düzenlenmiş Piyano” olarak

da çevirilen bu yapıtın günümüzdeki modern piyanoyla hiçbir bağlantısı yoktur. Bach

“Clavier” kelimesiyle genel anlamıyla klavyeli çalgıları belirtmek istiyordu ve onun

çağındaki yaygın enstrüman klavsendi. Günümüzde Almancada, piyano yerine

“Klavier” kelimesinin kullanılıyor olması bu karışıklığın en önemli nedenidir (Büke,

2001, 348).

İkinci olarak klavyenin nasıl ve niçin “iyi tempere” edildiğini yani “iyi

düzenlendiğini” açıklamak gerekiyor. Akustik olarak, bir do sesinin üzerine on iki tane

beşli aralık koyduğumuz zaman (do-sol-re-la-mi vs.) elde ettiğimiz en son ses si diyez

olurken, aynı do notası üzerinde yedi oktav (sekiz ses; yani aynı sesin sekiz nota

yukarıdan tekrarı) koyduğumuz zaman do sesine ulaşıyoruz. Bugün elimizdeki

piyanolarda bu denemeyi yaptığımızda si diyez ve do sesinin aynı olduğunu görüyoruz.

Oysa Bach’ın döneminden önce ve 18. yüzyıl başlarında kullanılan akort

sisteminde durum böyle değildi. Doğada birbirinden farklı iki ses olan si diyez ve do,

klavyeli çalgıların akordunda büyük sorun yaratıyor ve her ton aynı kusursuzlukla

çalınamıyordu. Bu yüzden belli başlı bazı tonlar kullanılıyor ve parça aralarında

klavsenin akordunu yeni çalınacak esere göre değiştirmek gerekiyordu (Büke, 2001).

Bestecileri ve çalgı yapımcılarını uğraştıran bu sorunu gidermek için yapılan

çalışmaları Andreas Werckmeister 1691’de bir sonuca ulaştırdı. Werckmeister, bir

oktavın akordunda sorun yaratan si diyez-do aralığını on ikiye bölerek her yarım sese

eşit olarak dağıttı ve doğada öyle olmamasına karşın tüm yarım sesleri eşit kabul etti.

Böylece klavye üzerindeki en küçük aralık yarım ses olarak kabul edildi ve sistem “iyi

Page 46: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

35

düzenlenmiş” (bir anlamda eşitlenmiş) oldu. Bunun sonucunda klavyeli çalgılarda yirmi

dört tonun her birini çalmak olanaklı hale geldi ve parça aralarında yeniden akort

yapmaya gerek kalmadı. Do majörde çalınan bir parça, aynı şekilde ve aynı teknik

zorlukları içererek Fa diyez Majör’de de çalınabilir oldu (Schweitzer, 1907, 306).

Werckmeister’in yaptığı bu düzenleme çok önemliydi ama öneminin anlaşılabilmesi

için uygulamaya konması gerekiyordu. İşte Bach işin pratik yönünü ele aldı ve sistemin

daha iyi anlaşılabilmesi ve klavyeli çalgı çalanların her tonaliteyi çalışabilmeleri için İyi

Düzenlenmiş Klavye’yi besteledi. Bach eserin başlığının altına bir anlamda açıklama

niteliğinde “Gençlerin eğitim amaçlı kullanmalarını düşünerek her tonda prelüd ve

fügler” bestelediğini belirtiyordu (Büke, 2001, 349).

Bach’ın bu iyi düzenlenmiş 48 prelüd ve füg’leri, O hayattayken basılmadılar.

Kromatik gamın her yarım tonunda bir majör ve bir minör yazılmış ve prelüd-füglerin

geleneksel olarak çift klavyeli bir enstrüman için bestelendikleri kabul edilir. Son

müzikoloji araştırmaları sonucu, org için düşünülmüş oldukları iddiası ortaya atılmıştır.

Tarcan (2000, 40) Wohltemperiert kelimesini şöyle açıklamıştır:

Beşli aralıklar yapay biçimde doğal koma farklarından arındırılarak tam

beşli aralıklar haline getirilirler. Bunun sonucunda bir do diyez ve re bemol

tek ve eş ses halini alır. Yani klavye üstünde aynı şekilde basılınca aynı ses

elde edilir. Komalardan arındırarak akort etme klavyede uygulanır.

Wohltemperierte Klavier isminin anlamı böyle açıklanır.

Bu eserde Prelüd, daha önceleri yazılmış Invention’ların çok geliştirilmiş bir

biçimi olarak ortaya çıkar. Füglerin, okul füglerinin katı kurallarından uzak, olağanüstü

bir yaratıcılığın ürünü olduklarını, sükûnet, sevinç, ihtiras, acı gibi çeşitli ruh

durumlarını anlattıklarını gözlemliyoruz. Birinci ciltteki Prelüd-Füglerin yazı stili, daha

dramatik ve renklidir. İkinci cilttekiler ise daha ustaca, araştırmaya yönelik ve daha

büyük bir fikirle yazılmışlardır (Tarcan, 2000, 41).

Page 47: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

36

4.5. Das Wohltemperierte Klavier’den Prelüd ve Füg Örnekleri

4.5.1. BWV 846 Do Majör Prelüd ve Füg, No.1 (1. cilt)

Oldukça sakin bir tempoda başlayan prelüd iki ölçülük bölümler halinde

tekrarlanır. Do majör tonunda arpejlerle başlayan ve devam eden eser tam anlamıyla bir

hazırlık ve sonraki füge ısınma gibidir. İyi Düzenlenmiş Klavye boyunca birbirinden çok

farklı yapıda prelüdlerle karşılaşılır. Bach’ın bu eseri üzerine Charles Gounod’nun

(1818–1893) yaptığı düzenleme (Ave Maria) çok ünlüdür. Dört sesli olan fügün teması,

içinde bulunduğumuz tonu son derece iyi ortaya çıkartır. Tema girişlerinin arasında ara

müzikleri yer aldığı için eser farklı bölümlere ayrılır. Taklide dayalı ve değişik

partilerde aynı temanın işlenmesi esası üzerine kurulmuş füg yazısının en iyi

örneklerinden biri Do Majör Füg’ dür (Felix, 1984).

4.5.2. BWV 847 Do minör Prelüd ve Füg, No.2 (1. cilt)

Prelüd, çalgısının başına geçen bir piyanistin hemen alıştırma yapmaya

başlamasını anımsatan yoğun bir yazıyla girer. Bir önceki prelüd boyunca, her ölçü iki

kez tekrarlanırken bu kez aynı ölçüde iki vuruş tekrarlanır. Onaltılık yoğun bir yazıyla

başlayan bölüm bir süre sonra ilk prelüdü anımsatan arpejlerle devam eder ve tempo

daha da hızlanır. Adagio başlığını taşıyan iki ölçü bir kadans ve dinlenme noktasıdır.

Parçanın son üç ölçüsü yeniden arpejlerle bir durak noktası aradığı izlenimini uyandırır.

Üç sesli olan füg, pek çok müzik kitabında formun en yalın örneklerinden biri

olarak kabul edilir. Fügler, çok genel olarak taklide dayalı yazı türleridir. Eserin kaç

sesli olduğu, bağımsız hareket eden kaç parti olduğu anlamına gelir. Genellikle üç veya

dört sesli olurlar. Parçanın girişinde tek başına duyulan ezgi fügün temasıdır. Temanın

partilerin birinde sunulmasının ardından, ikinci partide aynı temayı beş ses yukarıdan

duyarız. Bu sırada ilk parti ikinci partiye, kontrpuan (karşı yazı) denen bir yazı şekliyle

eşlik eder. İkinci partide de temanın duyurulması bitince, genellikle temalardan

bağımsız bir müziğin yer aldığı ölçüler gelir. Bir süre sonra üçüncü partide temanın

duyurulmasıyla birlikte giriş bölümü tamamlanmış olur. Dört partiliyse dördüncü

partide temanın duyulmasının ardından giriş bölümü noktalanır. Bundan sonra temaların

yer aldığı bölümler gelişme, temanın hiç duyulmadığı bölümler ara müziği olarak

adlandırılır. En sonda genellikle tonun vurgulandığı bir coda bölümü vardır (Büke,

2001).

Page 48: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

37

4.5.3. BWV 859 Sol Majör Prelüd ve Füg, No.15 (1. cilt)

Prelüd tonalitenin getirdiği etkiyle parlak ve virtüöz bir karakterde başlar. Yine

iki sesli envansiyon tarzında işlenmiştir ve partiler arasında sürekli ve baş döndürücü bir

değişim yaşanır. Hız çalışması için bestelenmiş gibidir. Üç sesli fügün temasının,

prelüdün temasını çağrıştıran bir yapısı vardır. Ancak dört ölçü süren ve onaltılık

hareketlerle başlayan bu temanın içinde nefes alabilinecek sekizlik bölümler de bulunur.

Eser tüm yapısıyla bestecinin klavye için bestelediği toccataları anımsatır. Ancak Bach

ne yaptığının ve niçin yaptığının son derece bilincinde olduğu için, füg yazısının bütün

kurallarına uyar (Sadie, 1980).

4.5.4. BWV 860 Sol Minör Prelüd ve Füg, No.16 (1. cilt)

Prelüd üç partili bir yazıyla başlar. Soprano partisinde bir ölçü boyunca devam

eden tril, ister istemez tüm dikkati buraya çeker ve ikinci ölçüde aynı partide devam

eden ve otuz ikilik notalarla süslenmiş motifi duyurur. Bas partisinde sekizlik notaların

yinelenmesi bu ezginin hemen basit bir pedal ses olduğunu vurgular. Orta partideki on

altılıkların hareketi, bu hareketin gerektiğinde önem kazanabileceğini sezdirir. Eser

boyunca temel yapıları çok fazla değişmeyen bu üç hareket, partiler arasında sürekli

olarak yer değiştirir. Son iki ölçüde sol notası üzerinde oluşan pedal, bir ‘coda’ görevi

görür ve parça boyunca işlenen figürleri bizlere bir kez daha hatırlatır (Schweitzer,

1907).

Dört sesli fügün teması tonun beşlisinden başlar ve altıncı sese çıktıktan sonra

eksen sesine dönerek oradaki kararı vurgular. Ancak hemen sonra yeniden harekete ve

işlenmeye ne denli açık olduğunu belirtmek istercesine bir çıkış yapar. Bach’ın çok sık

kullandığı ve çok ustaca işlediği motifleri barındıran tema, parçanın sonuna dek etkisini

sürdürür.

4.5.5. BWV 870 Do Majör Prelüd ve Füg, No.1 (2. cilt)

Prelüd, tüm II. Bölüm’e görkemli bir başlangıç gibidir. Sakin ama akıcı

karakterdeki parça, bestecinin Allemande’larını çağrıştırır. Eserin ilk versiyonu

sayılabilecek bir parça Köthen yıllarında bestelenmiş olsa da, burada söz konusu olan

çok daha gelişmiş ve usta işi bir yazıdır.

Page 49: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

38

Üç sesli fügün teması hemen girişte karakterini belli eder. On altılıkların ve

süsleme notalarının ağırlıklı olarak duyulduğu eser, do majörün beşinci derecesi olan

sol sesi çevresinde başlar. Tema daha sonra on altılık hareketlerin devam etmesiyle

süreklilik kazanır.

4.5.6. BWV 871 Do Minör Prelüd ve Füg, No.2 (2. cilt)

Prelüd iki bölümlü bir yapıdadır ve her bölümün tekrarlı çalınması gerekmektedir.

Temelinde iki sesli envansiyon ilkesi olmasına karşın, oldukça yoğun ve teknik beceri

isteyen bir yazıdır.

Dört sesli fügün teması sekizlik notalarla başlar. Ezgi genel yapı olarak, beşinci

dereceden aşağıya doğru bir hareket oluşturur. Eserde sürekli olarak tekrarlanan bir

kontrpuan yoktur. Eserin büyük bölümünde üç sesli olarak devam eden yazı, on

dokuzuncu ölçüde bas partisinde temanın genişletilmiş haliyle duyurulmasıyla birlikte

yeniden dört sesli olur.

4.5.7. BWV 884 Sol Majör Prelüd ve Füg, No.15 (2. cilt)

Prelüdün, toccataya benzer bir yapısı vardır. İki bölümlü yapısı teknik yönden

büyük bir beceri gerektirir. İkinci bölüm birincinin iki misli uzunluktadır. Bu bölümün

ön çalışmaları olarak kabul edebileceğimiz iki yapıt daha vardır (BWV 902, BWV

902a).

Üç sesli fügün temasında, prelüddeki motiflerin izleri vardır. Her bölümde de

sürekli bir hareket olduğu göze çarpar.

4.5.8. BWV 885 Sol Minör Prelüd ve Füg, No.16 (2. cilt)

Prelüd geçmiş dönemlere ait bir ağıt gibidir. Noktalı bir ritim, bölüm boyunca

devam eder ancak bu hareket parçayı köşeli bir şekle sokmaz. Daha çok Haendel’in

eserlerinde duymaya alışık olunan bir tarzdır.

Dört sesli füg oldukça uzun ve alışılmadık temasıyla parçanın ağırlık noktasını

oluşturur. Buradaki prelüd, füge hazırlık özelliğini taşır. Temanın sonunda bir ölçü

Page 50: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

39

boyunca yinelenen nota (do sesi, dördüncü derece) esere oldukça farklı bir karakter

kazandırır. Temanın içinden çıkan bazı kontrpuan ezgileri eser boyunca kendini

hissettirir.

4.6. Kromatik Fantezi ve Füg, BWV 903 (Re minör)

Bach’ın Köthen yıllarında bestelediği varsayılan klavye yapıtlarının içinde, en

tanınmışlarından biri de BWV 903 Re minör Kromatik Fantezi ve Füg’ dür. Yapıtın ilk

versiyonu olarak kabul edilen BWV 903a Re minör Kromatik Fantezi, büyük olasılıkla

Leipzig’de bir füg ile birleştirilerek son şeklini almıştır. “Bach bu eseriyle bir anlamda

Wagner’den yüzyıl kadar önce tonalitenin sınırlarını zorlamayı denemiştir” (Büke,

2001, s.347). XVII. yüzyılda “Fantasia” olarak adlandırılan parçalar, “Toccata” ve

“Capriccio” gibi çeşitleme ağırlıklı olarak bestelenen ve içlerinde füg yazısına yer

verilen yapıtlardı. 1700’lerden sonra, özellikle XVIII. yüzyılın ikinci yarısında,

“Fantasia” ifadesi tümüyle serbest, hiçbir kalıba bağlı olmayan ve teknik becerinin ön

planda sergilendiği yapıtlar için kullanılıyordu (Altınel ve Büke, 2006).

Bach’ın yapıtı biçimin tam bu dönüşüm sürecine rastladığı için, her iki stilden de

izler taşır. Bünyesinde füg barındırdığı için tipik bir Barok fantezisi gibi

algılanabilecekken, ilk bölümün son derece serbest yapısı nedeniyle, Mozart ve

Beethoven’ ın sonraki dönemde besteleyeceği benzer yapıdaki örneklerin habercisi

olarak da düşünülebilir (Bukofzer, 1947).

Bach’ın yapıtının en önemli özelliklerinden biri, “klavye üzerindeki kromatik

geçişlerin, çalgının ve tonalitenin sınırlarını zorlayan bir şekilde sergilenmesi”dir. Pek

çok müzik tarihçisi, Barok dönemdeki kromatik yapıtların, özellikle “hüzünlü ve ağıtsal

bir atmosfer yaratılmak istenildiğinde kullanılmasından” yola çıkarak, Bach’ın bu

yapıtını ilk eşi Maria Barbara’nın 1720 yılındaki ölümü için bestelemiş olabileceğini

düşünmektedir. Ancak nedeni ne olursa olsun, besteci Re minör Kromatik Fantezi ve

Füg’le gerçek bir başyapıt yaratmış ve döneminin çok ilerisinde bir anlatım gücüne

erişmiştir. Fantezi boyunca kullanılan öğeler, ana hatlarıyla üç farklı motiften

oluşmuştur. Bunların birincisi, “ilk iki ölçüde sergilenen, çoğunlukla yanaşık olarak

hareket eden”, parçanın ilerleyen kesitlerinde bazen “arpej” olarak da gelen ve “araya

sıkıştırılan kromatik seslerle zenginleştirilen” 32’lik notalardan oluşmuştur. Üçüncü

Page 51: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

40

ölçüde, “bas partisindeki sekizlik notalar ve üst partideki onaltılık üçlemelerin” iç içe

geçtiği ikinci motif duyulur. Üçüncü motif homofon bir deyişle fantezinin ortalarında

kendini duyurur. 31. ölçüden başlayan yedili ve dokuzlu akorlar, kromatik bir hareketle

bir sonraki füg kesitine doğru ilerler (Burrows, 1996, 74).

Fantezi’nin ardından gelen Füg’de de kromatik yapı hemen kendini hissettirir.

Oldukça geniş bir ses aralığı içinde hareket eden “konu” ilk ölçüde yaptığı kromatik

hareketle, Fantezi ile bağını vurgular. Eserin girişinde yer alan fantezi, belli bir kalıba

bağlı olmadan, bir anlamda içten geldiği gibi ve doğaçlama çalınıyormuş izlenimini

vererek başlar. Mozart’ın KV 475 Fantezi’si ve Beethoven’in Op. 110 Piyano Sonatı’na

benzer yapıdadır. Klavye üzerinde kromatik diziyle dolaşan parmaklar bir türlü karar

verecek bir nota bulamaz. Sürekli yinelenen kromatik gamlar sonunda bir an için ton

duygumuzu kaybeder gibi oluruz. Büyük olasılıkla bestecinin doğaçlama olarak

yarattığı bu bölüm, gerçekten müzik tarihinin doruklarından birini oluşturur. Belli bir

kromatik yapıyı içinde barındıran füg teması, üç sesli olarak işlenir. Ancak fantezi,

eserin tümü içinde fügden daha fazla yer tutar. Son derece büyük bir teknik beceri

isteyen füg, günümüzde piyanistlerin çalmaktan en çok hoşlandıkları eserlerin başında

gelir (Bukofzer, 1947).

4.7. Toccata and Fuga, BWV 565 (Re minör)

Johann Sebastian Bach’ın en ünlü org eseri olarak tanınan ve büyük olasılıkla

Buxtehude’nin etkisiyle bestelenen toccata, kompozisyon yönünden incelendiğinde

daha sonraki örnekler kadar kusursuz değildir. Ancak yapıt, “her yönüyle Bach’ın genç

ve heyecan dolu org çalışının çok iyi bir yansıması olarak kabul edilir. Besteci daha

sonra bu eserini öğrenim amaçlı olarak kullanmamaya özen göstermiştir”. Eserin ünlü

girişi, bir anda orgda yapılabilecek her türlü beceriyi sergileme heyecanının sonucu

gibidir. “Füg teması Bach’ın daha sonraki toccatalarını andırır bir havadadır” (Büke,

2001, 330).

Burada da teknik becerinin sergilenmesi her şeyin üstünde tutulmuştur. Birbirini

izleyen on altılık notalardan oluşan tema kendi içinde toccatanın başında duyulan motifi

barındırır.

Page 52: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

41

Re minör Toccata ve Füg’ün, 1970’li yıllardan sonra Bach’a ait olup olmadığı

müzik çevrelerince oldukça yoğun biçimde sorgulanmaya başlamıştır. Bu füg, ilk nesil

Bach biyografları Philipp Spitta (1841–1894) ve Albert Schweitzer (1875–1965)

tarafından, bestecinin gençlik dönemi yapıtları arasında sayılmaktadır. Özellikle

Toccata’nın hareketli ve serbest yapısı, biçimin o çağlardaki kullanımıyla benzerlik

göstermektedir. İtalyanca toccare (dokunmak) sözcüğünden türeyen toccata, çoğunlukla

bir giriş parçasını anlatmak için kullanılıyor ve dönemin orgcuları tarafından kimi kez

doğaçlama olarak çalınıyordu. Bu gözle bakıldığında Re minör Toccata, genç ve

yetenekli orgcunun, sanatına hayran olduğu büyük usta Buxtehude’nin yanında

öğrendiklerini uygulamaya koymak için tüm heyecanını parmakları aracılığıyla

aktarmasının bir ürünü olarak algılanabilir.

Ancak bestecinin sonraki yıllarda bu tarz başka yapıtının olmaması, XX. yüzyılın

sonlarına doğru bu yapıtın gerçekten Bach’ın elinden çıkıp çıkmadığının

sorgulanmasına neden olmuştur (Altınel ve Büke, 2006).

Her şeyden önce yapıtın orijinal el yazmasının bulunmaması, tarihlendirme işini

oldukça güçleştirmektedir. Günümüze ulaşan tek kopya, Berlinli orgcu Johannes

Ringk’in (1717–1778) elinden çıkmadır ve tarihi bilinmeyen bu el yazmasının

üzerinden, yapıtın Bach’a ait olduğu belirtilmektedir. Ringk’in Bach’ın org için

yazdıklarını bestecinin sağlığında kopya eden Johann Peter Kellner’in (1705–1772)

öğrencisi olması, Re minör Toccata ve Füg’ün orijinal olma olasılığını biraz olsun

kuvvetlendirmesine karşılık, müzikal incelemeler araştırmacıların aklında daima soru

işaretleri kalmasına neden olmaktadır (Kühn, 2001).

Page 53: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

42

BÖLÜM V

FÜG SANATI

Johann Sebastian Bach’ın son büyük kompozisyonudur. Offrande Musicale’den

sonra yazılmıştır. Bach’ın polifonik yazısının bir sentezi olan bu eser insan zekâsının

yarattığı en büyük başyapıtlardan biri olarak kabul edilebilir. Bu yapıtın olağanüstü

organik bütünlüğe sahip bir yapısı vardır. Bu bütünlük, tek bir temadan kaynaklanan,

füg sanatının tüm unsurlarına değinen 19 adet başyapıtın bir araya gelmesinden

kaynaklanmaktadır. Bu füglerin bazılarının “sujet” si (konusu) “renverse” dir

(çevrilmiş). Füg yazma sanatının tüm imkânlarının kullanıldığı (sade, çift, üçlü fügler)

bu eserde, ayrıca “dört kanon, iki piano-forte için yazılmış iki füg ve tamamlanamamış

olan son büyük fügü görürüz. Bu son fügün ikinci contresujet’si (karşı konusu) Bach’ın

ismini sembolleştiren dört sesten meydana gelir: B=si bemol, A=la, C=do, H=si bekar.

Bach bu füglere “Contrapunctus” adını vermiştir”. Kör olduğu için damadı Altnicol’e

dikte ettirerek eserini tamamlamaya çalıştığını biliyoruz. Füg Sanatı isminin Bach

tarafından verildiği şüpheli bir konudur. Klavye için düşünüldüğü biliniyorsa da, yaylı

sazlar kuarteti tarafından icra edilmelerine daha sık rastlanır. Bach’ın ölümü üzerine son

füg tamamlanamamıştır (Tarcan, 2000, 58).

Bach’ın oğlu Carl Philipp Emanuel, eserin 1752 yılında yapılan ilk baskısında,

yarım kalmış bu fügün üzerine not düşerek, babasının yapıtı tamamlayamadan bu

noktada öldüğünü belirtmiştir (Büke, 2001, 423).

1742’de yayımlanan bir el yazması notada başlıksız olarak, daha sonra Füg

Sanatı’nda yer alacak 14 füg bulunuyordu. Bach bu konudaki çalışmalarını daha da

derinleştirmek ve genişletmek düşüncesiyle 1746’ya dek “esere çeşitli eklemeler ve

düzeltmeler yaptı. Bazı bölümlerin yerlerini, bazı bölümlerin de temalarını değiştirdi”.

Yaşamının son yıllarında da eseri baskıya hazırlıyor ve kopyaları gözden geçiriyordu.

“Kendi adını da kullanacağı dört temalı bir füg yazma düşüncesi büyük olasılıkla

sonradan gelişti”. Ancak eserin elimize ulaşan halinden daha fazla kısmının, hiç değilse

taslak halinde bestelenmiş olması akla daha yakın görünmektedir (Dürr, 1988, s.107).

Böylesine dev bir yapının temel taşlarını seçerken, Bach’ın çok önceden bazı planlar

yaptığı düşünülmektedir. Eserin adının Bach tarafından verilmiş olduğu sanılıyor.

Page 54: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

43

Bununla birlikte ilk baskının 1752’de yapılmış olması bazı şüpheleri de beraberinde

getiriyor. Ancak bestecinin ölümünden önce baskı için son hazırlıklarını yaptığı bir

yapıtın adı konusunda, hiç değilse yakın çevresine ve düzeltmeleri yapan aile üyelerine

bazı ipuçları vermiş olması çok doğaldır.

Yapıtın gerçekleşme süreci ilginç bir yol izlemiştir. Genel anlamıyla füg sanatı

Bach’ın olgun çağlarında artık “demode” bir stil olarak görülmekte ve genç besteciler

arasında ilgi görmemektedir. Artık moda, basit çizgilerden oluşan “modern” stile

yönelmektedir. Bu dönemde Bach’ı böyle bir yapıt gerçekleştirmeye yönelten

unsurların başında, en önde bir tür “müzikal vasiyetname” bırakma dürtüsü gelmektedir.

Bu yapıt kimse tarafından sipariş edilmemiştir ve hiçbir “dünyevi” amaca yönelik

değildir. Bugün bile Bach’ın en az seslendirilen eserleri arasında yer almaktadır. Oysa

yorumcu için getirdiği olanakları, öğretim alanında içerdiği aydınlatıcı bilgileri ve

bestecilik öğrenimi açısından birinci sırayı hak etmektedir.

Füg Sanatı’nın içinde bulunduğu bu (acıklı) durumun nedenlerinden bazılarının

Bach ve döneminin bestecilik anlayışı ile çağımızdaki bestecilik anlayışı arasındaki

farklardan kaynaklandığı sanılmaktadır. Bach döneminde beste, yorum ve müzik

eğitmenliği tümüyle iç içe geçmiş unsurlar idi. Müzik bestelemek, çalmak ve öğretmek

ve öğrenmek tek bir işin değişik aşamalarıydı ve bugünkü anlamda bir

“spesiyalizasyon” yoktu. Bunun sonucu olarak bir başyapıtın (Bach’ın Füg Sanatı, İyi

Düzenlenmiş Klavye’si ve daha birçok eserleri gibi), Bach’ın yayınlanmış eserlerinin

önsözlerinde bizzat belirttiği şekilde “müzik sanatını öğrenmek isteyenlere” ve “bu

sanatta ustalaşmak isteyenlere” ithafen yazılmış olması gayet doğal karşılanmalıdır.

Müzik dersi kitaplarının, sonradan elde edilmiş yapma kurallardan değil, aslında

bestelerden oluşması gerektiği, ne yazık ki daha sonraları unutulmuş bir gerçektir.

Yapıtın dört ayrı dizek üzerine yazılmış olması ve bölümlerin “Füg” değil

“Contrapunctus” olarak adlandırılması, Bach’ın diğer eserlerine göre, bunun eğitsel

yönünün biraz daha ağır bastığını gösterebilir. Ancak ne kadar eğitsel düşünülse de,

eğitsellik; Bach için örnek olarak gösterilebilecek en iyi besteler ile gerçekleşebilir.

“Füg Sanatının hangi çalgı veya çalgılarla yorumlanması gerektiği, üzerinde uzun

tartışmaların yapıldığı bir konudur”. Fakat aynı zamanda bu durum ancak yüzeysel bir

önem taşımaktadır. “Eser dört partili olarak yazıldığı için, org veya klavsen gibi

Page 55: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

44

klavyeli çalgılarla çalınabilmesinin yanı sıra, küçük oda müziği grupları için yapılmış

düzenlemeleri de bulunuyor” (Büke, 2001, 423).

Tüm parçalar hiçbir değişiklik gerektirmeden iki el ve tek el klavyeyle

çalınabilmektedir. Zaten geleneksel füg kuralları sesler arasındaki aralıkları az ya da çok

ellerin açılımına göre ayarlamaktadır. Bunun yanı sıra, “Füg Sanatı” için çalgı (ya da

sesler belirlemek) tıpkı klasik bir jazz parçasını yorumlamaya benzemektedir. Bu

yorumcunun alması gereken kararlardan biridir ve yorumcunun yapıt hakkındaki genel

kavramının (Gestalt) üstündeki giysi gibidir.

Bu yapıtın sanki çok özel bir durummuş gibi göze çarpan bir diğer özelliği ise,

bölümlerin diziliminin kesin olarak belirtilmemiş olmasıdır. Buna iki neden görüyorum.

Birincisi; yapıt Bach’ın ölümünden sonra yayınlanmış olması ve varislerinin (Bach’ın

bir oğlu ve damadı), ortaya çıkan bu bitmemiş yapıt hakkında ne yapacaklarını tam

olarak bilememiş olmalarındandır. İkincisi ise, eser zaten artık “demode” bir stilde

bestelenmişti ve herhalde babalarına duydukları saygıdan dolayı bu yapıtı yayınlamaya

karar vermişlerdir. Altınel ve Büke, (2006, 344) Bach’ın Füg Sanatı’nın hangi sıraya

göre çalınacağı hakkındaki tartışmaların nedenlerini şöyle açıklamışlardır:

Bu tartışmaların nedeni, numaralanmadan yalnızca başlıklarla

bırakılan kanonların nerede çalınacağının bilinmemesidir. El

yazmasında yer alan iki kanonun IX. ve XII. sırada yer almış olması,

yeni eklenen kanonların ve diğer bölümlerin de “contrapunctus”ların

arasında çalınması gerektiği görüşünün yerleşmesine neden olmuştur.

Ayrıca ilk baskıda, “dört konulu” fügün tamamlanamadan kalmasına

bir bitiriş alternatifi olarak, BWV 668a numaralı koralin Bach

tarafından yaşamının son dönemlerinde yapılmış dört sesli bir

düzenlemesinin eklenmiş olması, müzik tarihçilerinin bu konuda farklı

görüşler ileri sürmelerine neden olmuştur. “Contrapunctus 12” ve

“Contrapunctus 13”ün, “rectus” (düz), “inversus” (çevrim)

seçeneklerinin ayrı birer bölüm olarak hesaplanması halinde Füg

Sanatı’nda toplam 22 bölüm yer almaktadır. Bu sayı bazı müzik

tarihçilerini, Bach’ın iyi Düzenlenmiş Klavye’deki 24 rakamına

ulaşmak istemiş olabileceği düşüncesine yöneltmiştir.

Page 56: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

45

Günümüzde Füg Sanatı’nın baskılarının hemen hepsinde farklı bir sıralama göze

çarpar. Kimi baskı örneklerin tümünü “Contrapunctus” olarak adlandırıp 1’den 19’a

kadar numaralandırmakta (Contrapunctus 12 ve 13’ün “rectus”, “inversus”u ile “Fuga a

2 Clav.” ve “Alio modo Fuga a 2 Clav.” aynı numara altında “a” ve “b” olarak

adlandırılır), kimi de, “Contrapunctus 13”den sonra numara vermeden (tamamlanmayan

final fügü “Fuga a 3 Soggetti” yani “Contrapunctus” olarak belirtilir) yalnızca bölüm

başlıklarını kullanmaktadır (Burrows, 1996).

Bestecinin yaşamının son yıllarında üzerinde çalıştığı ve ölümünden sonra

tamamlanmamış olarak yayımlanan BWV 1080 Füg Sanatı, onun bu müzik biçimini

nasıl zirveye taşıdığının en iyi kanıtıdır. “Bach yapıt üzerinde 1742’de çalışmaya

başlamış, ölümüne dek çeşitli düzeltmeler yapmış ancak tümüyle bitirememiştir. Füg

Sanatı aslında bir çeşit müzik kuramı kitabı olarak tasarlanmış ve bestecinin yaşamı

boyunca en kusursuz örneklerini verdiği kontrpuan yazı tekniğini tüm yönleriyle gözden

geçirdiği bir yapıta dönüşmüştür” (Altınel ve Büke, 2006, 343).

Bach, sonradan Füg Sanatı adını alacak olan yapıt üzerinde çalışmaya, büyük

olasılıkla 1740’ların ilk yıllarında başladı. Aynı tarihlerde İyi Düzenlenmiş Klavye’nin

II. Defteri ve Goldberg Çeşitlemeleri’ni de bestelemişti. Aslında yeni yapıtında,

Goldberg Çeşitlemeleri’nde kullandığı yöntemi, füge uyarlamış, tek bir temadan yola

çıkarak kontrpuan yazısının tüm olanaklarını zorlamıştı. Bach 1742 yılında

tamamlandığı varsayılan ve üzerinde hiçbir başlık olmadan günümüze ulaşan el

yazmasının bölümlerini Romen rakamıyla numaralandırmıştı. 16 bölümün, 12 tanesi

füg, iki tanesi kanon şeklinde yazılmış ancak bunlara da herhangi bir başlık konmamıştı.

Bazı müzik tarihçileri, Bach’ın bu yapıtı 12 füg ve iki kanon şeklinde tasarladığını,

yedinci bölümün ritmik yapısının Fransız tarzı uvertürü çağrıştırmasının bilinçli bir

seçim olduğunu öne sürüyor. Bu sava göre on iki fügün tam ortasında yer alan yedinci

füg, ikinci bölümü başlattığı için bir çeşit uvertür gibi tasarlanmış ve bunu çağrıştıracak

ritmik yapıda bestelenmişti (Bukofzer, 1947).

Bach’ın yapıtını bu ilk şekliyle niçin yayımlamadığı bilinmiyor. Büyük olasılıkla

zaman içinde yapıtı daha eksiksiz hale getirme düşüncesine kapılmış ve 1740’ların

ikinci yarısında aynı konu üzerinde çalışmayı sürdürmüştü. Bunun sonucunda yapıtına

bazı yeni bölümler eklemiş, öncelikler üzerinde çeşitli düzeltmeler yapmış ve büyük

Page 57: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

46

olasılıkla yapıtın sonuna koymak için dört temalı bir füg tasarlamıştı. İlk baskısı 1751

yılında, Bach’ın ölümünün ardından Die Kunst der Fuge (Füg Sanatı) başlığıyla

yayımlanan yapıt ne yazık ki tümüyle bitirilememişti (Nestler, 1997). Yaşamının son

yıllarında Füg Sanatı’nın basımıyla ilgilenen besteci, o dönemin oldukça uzun süren

basım evrelerinin çoğuna bizzat katılmış, kopyalar üzerinde düzeltmeler yapmış ya da

yakınındaki kişileri bu işle görevlendirmişti. Tüm bu çabalara karşın yapıt Bach’ın

sağlığında basılamamış ve sonundaki füg tamamlanamadan kalmıştı. İlk baskıda ve

bunu izleyen basımlarda “Fuga a 3 Soggetti” (Üç Konulu Füg) başlığıyla yer alan son

örneğin, aslında besteci tarafından “dört konulu” olarak tasarlandığı ancak sonuna dek

kâğıda geçirilemediği bilgisi, 1750’lerde Bach’ın oğullarından edinilen bilgiler ışığında

yayımlanan bazı belgelerde yer almıştır (Sadie, 1980).

Yapıtın adı da müzik tarihçileri tarafından yüzyıllardır tartışılmaktadır. Die Kunst

der Fuge (Füg Sanatı) başlığının ilk baskıdan önce kullanılmaması, bu ifadenin

bestecinin ölümünün ardından eklendiği kuşkusunu uyandırmaktadır. Bach’ın yapıt

içindeki bölümleri, “Contrapunctus” olarak adlandırması da bu savı güçlendirir

niteliktedir. Öte yandan, çok büyük bir kısmı tamamlanmış ve yıllar boyunca üzerinde

çalışılmış böylesine bir yapıtın adı konusunda, bestecinin yakın çevresine kendi

düşündüğü başlık ya da başlıklardan hiç söz etmemiş olduğunu düşünmek de fazla

inandırıcı değildir (Abraham, 1986).

Günümüzdeki konserlerde, eserin nasıl bitirileceği de bir başka tartışma

konusudur. Kimi zaman partisyonda olduğu gibi aniden bitirilen ve yarım bırakılan eser,

bazen de en sonda “Vor deinem Thron tret ich hier mit” sözleriyle başlayan koralin

(BWV 668) düzenlemesi çalınarak bitirilir. Eserin ilk baskısının sonunda yer alan bu

korali, Bach’ın son günlerinde yeniden gözden geçirdiği biliniyor. Bununla birlikte bazı

kaynaklarda belirtildiği üzere, bu koralin Füg Sanatı’nın sonunda çalınması için

tasarlandığını söylemek doğru olmaz (Büke, 2001).

Tartışmaların temelinde Füg Sanatı’nın yalnızca kuramsal bir çalışma olarak mı

tasarlandığı sorusu yatmaktadır. Bach’ın yapıtın hiçbir yerinde çalgı adı belirtmemiş

olması, bu görüşü savunanların en büyük dayanak noktası olmuş, XX. yüzyıl başlarına

dek yapıtın çalgısal bir seslendirilmesi gerçekleşmemiştir. Füg Sanatı’nı yorumlanmak

için bestelendiğini öne sürenlerin dayanak noktası ise, ilk baskıya eklenen

Page 58: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

47

“Contrapunctus 13”ün iki klavsen için yapılmış çeşitlemeleridir. Bu sava göre, besteci

yapıtını klavyeli bir çalgı için tasarlamış, sonuna da iki klavye için çeşitlemeler

eklemiştir (Wolff, 2000). Altta bu çeşitlemelere iki örnek şekil sunulmuştur.

Şekil 5.1. J.S.Bach; Füg Sanatı, Fuga I, (per due Pianoforti).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.70

Şekil 5.2. J.S.Bach; Füg Sanatı, Fuga II, (per due Pianoforti).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.74

Page 59: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

48

5.1. Füg Sanatı’nın Contrapunctus’ları

5.1.1. Contrapunctus I

Contrapunctus I’de, alto partisinde giren temanın cevabı, soprano partisinde duyulur.

Tek temalı ve basit yapıdadır. Daha önce klavye füglerinde rastladığımız örneklere

benzer. Temanın her partide işlenişi ve buna eşlik eden kontrpuanların yapısı büyük bir

değişiklik göstermez. Contrapunctus’lar “Fuga” adı altında kısa nota örnekleri ile Şekil

5.1.1’den 5.1.14’e kadar sunulmuştur.

Şekil 5.1.1. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no:1, (dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.4

5.1.2. Contrapunctus II

Contrapunctus II’de tema, en sonundaki sekizliklerin noktalı olarak

duyurulmasıyla başlar. İlk örneklere benzer bir yapı vardır. Ancak noktalı sekizlikler,

temanın dışında da kontrpuan olarak sürekli duyurulur.

Page 60: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

49

Şekil 5.1.2. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 2, (dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.6

5.1.3. Contrapunctus III

Contrapunctus III, temanın ters çevrilmiş şeklini duyurarak başlar. Böylece

temada zorunlu bazı nota değişiklikleri, bölüm boyunca partilerin işlenmesinde farklı

renkler ortaya çıkmasına neden olur.

Şekil 5.1.3. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 3, (dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.8

Page 61: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

50

5.1.4. Contrapunctus IV

Contrapunctus IV, bir önceki bölümdeki temayı değiştirmeden duyurmasına

karşın, temanın en sonundaki motiften türetilmiş kontrpuan, genel karakteri bir anda

değiştirir. Bu bölüm Bach’ın 1742’den sonra eklediği kısımlar arasındadır.

Şekil 5.1.4. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 4, (dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.10

5.1.5. Contrapunctus V

Contrapunctus V, temanın alto partisinde duyurulmasıyla başlar. Ancak bu kez ilk

üç ölçüde ritim değişiklikleri olmuştur. İlk girişi asıl temanın ters çevrimi şeklinde

duyurulur. Bas partisinde duyulan cevap örnekteki gibidir, ancak dört ölçünün sona

ermesini beklemeden üçüncü ölçüde başlar. Tüm girişlerde aynı özellik göze çarpar.

Böylece bölümün tümünde daha iç içe ve daha sıkı bir yazı kendini ortaya koyar.

Page 62: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

51

Şekil 5.1.5. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 5, (dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.14

5.1.6. Contrapunctus VI

Contrapunctus VI, parçanın başına eklenen bir notla “Fransız Tarzında” diye tarif

edilmiştir. Bach bunu, temayı “Fransız uvertürü” karakterinde işlediğini belirtmek için

yazmıştır. Bas partisinde bir önceki bölümdeki düz şekliyle duyduğumuz tema, soprano

ve tenor partisinde ters çevrilmiş ve ritmik olarak çeşitlenmiş haliyle duyulur, alto

partisinde yine düz gelir. Ufak bir ritim değişikliğinin tüm karakteri nasıl

etkileyebileceğinin en güzel örneklerindendir.

Şekil 5.1.6. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 6 (Fransız stilinde, dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.16

Page 63: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

52

5.1.7. Contrapunctus VII

Contrapunctus VII, bir önceki bölümün devamı gibidir. Tema hem önceki fügde

duyduğumuz haliyle hem de iki misli büyümüş ve küçülmüş olarak duyulur. Böylece

son derece yoğun ve işlek bir yazıyla karşılaşılır.

Şekil 5.1.7. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 7, (üç sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.20

5.1.8. Contrapunctus VIII

Contrapunctus VIII, üç temalı bir fügdür ve bu temaların parçanın asıl temasıyla

doğrudan ilişkisi yoktur. Her tema bölümün belli bir kısmında işlendikten sonra birlikte

fügü sona erdirir.

Page 64: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

53

Şekil 5.1.8. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 8, (üç sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.23

5.1.9. Contrapunctus IX

Contrapunctus IX, iki temalı bir fügdür. İlk tema on altılık notaların yoğun olarak

kullanıldığı bir yapıdadır. İkinci temaysa parçanın ana temasıdır.

Şekil 5.1.9. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 9, (üç sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.28

Page 65: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

54

5.1.10. Contrapunctus X

Contrapunctus X, iki temalı bir fügdür. İlk tema sekizlik notaların ardından on

altılık hareketleriyle devam eder. İkinci tema, ana temanın V. fügde kullanılan

biçimidir.

Şekil 5.1.10. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 10, (üç sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.32

5.1.11. Contrapunctus XI

Contrapunctus XI, şimdiye dek kullanılan farklı temaları bir arada kullanan ve

yeni çeşitlemeler ekleyen bir fügdür. Değişik kaynaklarda iki, üç veya dört temalı füg

olarak tanımlandığı olur. Bunun nedeni, önceki temaları sürekli olarak birbiriyle ilişkili

olarak kullanılmasındandır. Böylece kimi bu partilerin bazılarını sürekli yinelenen

kontrpuan partileri olarak görürken, kimi ayrı bir tema olarak algılar.

Page 66: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

55

Şekil 5.1.11. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 11, (dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.36

5.1.12. Contrapunctus XII

Contrapunctus XII, “Ayna Füg” olarak anılır. Bach burada her şeyden önce

3/4’lük ölçüye geçerek temayı ona göre düzenlemiştir. Daha sonra bu temayı kullanarak

işlediği dört sesli fügünü sonuna dek yazmış ve tüm eseri aynadan yansıyormuşçasına

bir kez daha kâğıda geçirmiştir. Böylece ilk fügdeki bas partisinin ters çevrilmiş şekli,

yeni fügde soprano partisi olmuştur. Bu düzenlemeye göre, alto ve tenor partilerinin ters

dönmüş şekilleri de birbirlerinin yerini almıştır.

Şekil 5.1.12. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 12, (dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.42

Page 67: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

56

5.1.13. Contrapunctus XIII

Contrapunctus XIII, bir başka “Ayna Füg” örneğidir. Bu kez tema on altılık

üçlemelerle sürekli bir hareket kazanmıştır. Bir önceki bölümde olduğu gibi, füg sonuna

dek yazıldıktan sonra yine aynadan yansıtılmıştır.

Şekil 5.1.13. J.S.Bach; Füg Sanatı, füg no: 13, (üç sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.46

5.1.14. Contrapunctus XIV (Fuga a 3 Soggetti)

Tüm eserin finalinde yer alan dört temalı füg taslağı, ilk baskıda Fuga a 3 Soggetti

olarak yer almıştır. Bach burada kullandığı üç yeni temayı önce teker teker işlemiştir.

Temalardan sonuncusu bestecinin adıyla başlar. Bu aynı zamanda parçada kromatik

yazıyı kullanmayı sağlayacak ve böylece yeni renkleri de beraberinde getirecektir.

Ancak bu üç temanın birlikte nasıl işleneceği ve yapının nasıl dört temalı füg şeklini

alacağına dair ne yazık ki elimizde hiçbir bilgi yok. Büyük olasılıkla eserin en başındaki

temanın ilk şekliyle, parçanın sonunda dördüncü tema olarak fügün içine katılması

gerekiyordu. Füg Sanatı’nın sonunda yer alan ve tamamlanamadan kalan örnek, “ilk

baskıda ‘Fuga a 3 Soggetti’ (Üç konulu Füg) şeklinde tanımlanmıştır. Bunun nedeni

bölüm boyunca üç ‘konu’nun işlenmesidir. Ancak Bach’ın gerçek amacının, bu üç

‘konu’yu, ana ‘konu’ ile birleştirerek dört ‘konu’lu bir ‘contrapunctus’ bestelemek

olduğu düşünülmektedir”. Bach’ın adının harflerinden oluşan üçüncü ‘konu’ ilk kez

Page 68: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

57

193. ölçüde duyulur (Altınel ve Büke, 2006, 348). Şekil 5.14’de bestecinin adının yazılı

olduğu ölçü gösterilmiştir.

Şekil 5.1.14 J.S.Bach; Füg Sanatı, Füg no:14 “Son Füg”, (üç konulu ve dört sesli).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.78

Füg Sanatı’nın tamamlanmadan kalan son bölümü, yüzyıllar boyunca pek çok

müzik tarihçisinin bu konu üzerinde düşünmesine neden olmuştur. Merak edilen en

önemli nokta, bestecinin dört ‘konu’yu nasıl birleştirmeyi tasarladığı ve bunun için bir

takım çalışmalar yapıp yapmadığıdır. Bach’ın el yazmaları arasında böyle bir

çalışmanın olmayışı, bestecinin bunu denemeden ölmüş olabileceğini düşündürmekle

birlikte, pek çok uzman notaların kaybolmasının daha büyük bir olasılık olduğu

fikrindedir. Çünkü Bach gibi ayrıntılı çalışmayı seven bir kimsenin, dört ‘konu’lu bir

füg yazmaya başladığında bunları nasıl birleştireceğini tasarlamış olması akla daha

yakın gelmektedir. Günümüze dek değişik müzikçiler, bu fügün dört konusunun nasıl

bir arada kullanılabileceği üzerine farklı çalışmalar yapmıştır. Bunların içinde, müzik

çevrelerinin en çok fikir birliğine vardığı çözüm, Gustav Nottebohm’un 1880 yılında

Berlin’de yayımladığı örnektir. Buna göre bölüm boyunca Bach’ın işlediği üç ‘konu’,

ana ‘konu’ ile birleştirilmiş, bunu yaparken sadece ana ‘konu’nun üçüncü ölçüsünde

ufak bir değişiklik yapılmıştır (Hogwood, 2000).

5.2. Füg Sanatı’nın Canon’ları

Johann Sebastian Bach’ın Füg Sanatı’nda ayrıca dört tane kanon yer alır. Bu

Canon’lar açıklamaların altında verilen kısa nota örnekleri ile Şekil 5.2.1’den 5.2.4’e

kadar sunulmuştur.

Page 69: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

58

5.2.1. Canon per Augmentationem in Contrario Motu

Canon per Augmentationem in Contrario Motu, ters hareketlerin ve nota

değerlerinin büyütülerek kullanıldığı bir parçadır. Alt ses, önceden başlayan üst partiye

iki misli değerdeki notalardan oluşmuş bir temayla cevap verir. Füg Sanatı’nın “bu

yarım kalmış yapısı pek çok müzikçinin ilgisini çekmiş ve yapıtı tamamlama düşüncesi

sık sık ortaya atılmıştı. Bunu deneyenlerden biri de piyanist ve besteci Feruccio

Busoni’ydi”. Günümüzde tamamlanmamış biçimiyle çalınan yapıt, dinleyenlere Bach’ın

bu eseri nasıl bitireceği konusunda özgürce hayal kurma şansı veriyor (Büke, 2001,

430). Aşağıda verilen şekilde “Canone I” adı altında Canon per Augmentationem in

Contrario Motu’ya örnek verilmiştir.

Şekil 5.2.1. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon I, (Canone per augmentationem in motu

contrario

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.56

5.2.2. Canon alla Ottava

Canon alla Ottava, Gigue karakterindeki temanın (parçanın ana temasından

esinlenmiş) oktav aralığında kanonik olarak işlenmesidir.

Page 70: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

59

Şekil 5.2.2. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon II, (Canone all’ottava).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.60

5.2.3. Canon alla Decima in Contrapunto alla Terza

Canon alla Decima in Contrapunto alla Terza, temanın senkoplarla değiştirilerek

duyurulmasıyla başlar. Kanon yazısı parçanın onuncu derecesinden girer (decima). Bu

ses aynı zamanda üçüncü derecenin bir oktav üstüdür. Üçlemelerle duyduğumuz ikinci

bir hareket daha vardır. Son ölçüden önceki bekleyiş, eserin klavyeli bir çalgıyla

yorumlanmasında, sanki kadansa olanak vermek için düşünülmüş gibidir.

Şekil 5.2.3. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon III, (Canone alla decima in contrapunto

alla terza).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.64

Page 71: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

60

5.2.4. Canon alla Duodecima in Contrapunto alla Quinta

Canon alla Duodecima in Contrapunto alla Quinta, temanın değişik bir

çeşitlemesiyle girer. Üçleme figürlerinin kullanıldığı ilk ölçünün ardından esas temayı

anımsatan karakter ağır basar. Kanon on ikinci dereceden girer (duodecima, beşlinin

oktavı).

Şekil 5.2.4. J.S.Bach; Füg Sanatı, Canon IV, (Canone alla duodecima in contrapunto

alla quinta).

Kaynak: J.S.Bach: Die Kunst Der Fuge, Edition Peters, London, 1987, s.68

Page 72: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

61

BÖLÜM VI

SONUÇLAR, TARTIŞMA VE ÖNERİLER

Bu bölümde, araştırmada elde edilen bulgulara dayalı sonuçlar, alanda yapılmış

diğer araştırma sonuçları da göz önünde bulundurularak tartışılmıştır. Ayrıca araştırma

bulguları çerçevesinde, hem uygulamaya hem de bu konuda çalışma yapmak isteyen

araştırmacılara yönelik önerilerde bulunulmuştur.

6.1. Sonuçlar

Bu araştırmada; barok dönem ve barok besteciler, Johann Sebastian Bach’ın

hayatı, stili ve barok döneme etkileri, füg formları ve füg sanatı gibi konuların müziğe

katkılarının incelenmesinin yararları sergilenmeye çalışılmıştır.

Johann Sebastian Bach barok dönem müziğinde büyük rol oynamıştır. Çok sesli

müziğin her şeyi demek olan Bach hakkında yazılan bir makale ya da tez her zaman

eksik kalmaya mahkûm gibidir. Belki yaşamıyla ilgili önemli tarihler ve olaylar

olabildiğince doğru ve kronolojik bir şekilde sıralanabilir. Ancak eserleri söz konusu

olduğunda, insanın, evrenin sonsuzluğunu kavramaya çalışması gibi, bitip tükenmeyen

bir uğraş vermesi gerekir.

Bu araştırmada yapılmak istenen, ülkemizde oldukça az olan müzik konulu

kaynakların çoğalmasına bir katkıda bulunmak, daha kusursuz yapıtlar çıkmasına destek

sağlamak ve daha önce yazılanların ışığı altında yazılacaklara yardımcı olabilmektir.

Johann Sebastian Bach, barok müziğin ve piyano edebiyatının vazgeçilmez

ismidir. Bu sebeple onun eserlerini incelemek, füglerini ve füg sanatını anlamaya ve

yorumlamaya çalışmak çok hassas ve önemli bir konudur. Johann Sebastian Bach’ın ses

aralıklarını eşitleyerek dengelemesi (tampere gam), bugünkü piyano ile birlikte, ezgiye

değişik seslerle, uyumlu bir biçimde eşlik etme olanağını yarattığı gibi, iki ezginin üst

üste bindirilmesinden elde edilen uyum (armoni) üzerinde araştırmalara da olanak

sağladığı düşünülmektedir.

Page 73: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

62

Bach’ın müzikteki bu uyum kurallarını araştırırken, tıpkı bir matematikçi gibi,

nota defterinde beş çizgiden oluşan porte üzerindeki örneğin yatay bir eksene göre, ya

da ezginin bir yerinde bir zamana yerleştirdiği düşey bir eksene göre bakışımlardan

(simetrilerden) yararlanarak -bilgisayar kodu üretir gibi- fügler ürettiği bilinmektedir.

Daha sonraları bu fügleri giderek üçlü, dörtlü ve hatta beşli fügler olarak

çeşitlendirdiği ortaya çıkmıştır. Bu araştırmada Johann Sebastian Bach’ın eserlerinin,

piyano eğitiminde kullanılacak materyallerin, eğitsel hedeflere uygunluğunu saptamada,

öğretici niteliklerinin olduğu kadar tarihi, stilistik, yapısal özelliklerinin de bulunduğu

gözlemlenmiştir. Bu bağlamda, eğitsel işlevleri çerçevesinde Füg Sanatı’nın, öncelik

sağladığı eğitim ilkelerinin bilinenden bilinmeyene gitme, basitten karmaşığa gitme,

uygulamadan kurama gitme ve soyuttan somuta gitme olduğu düşünülmektedir (Tarcan,

2000).

En genel bakışla, eğitsel amaçlarla yazılmış bir eser olması, fügal form niteliği

taşıması ve hatta piyano öğrenmede birer teknik yapıt (etüt) olarak ele alınıyor olması

gibi nedenlerle, piyano eğitimi dağarcığı ve piyano literatürünün temel yapı taşlarından

biri olduğu düşünülen Füg Sanatı’nın, barok müziğin stilistik, polifonik, kompozisyonal

özelliklerinin kavratılmasında tematik yapının, tema takibinin öğretilmesinde,

koordinasyonun ve parti duyurabilme becerilerinin, müzikal çalmanın ve önceden

edinilmiş becerilerin geliştirilmesinde, sistematik çalışma alışkanlığının, işçilik/emek

kalitesine dair taktirin kazanılmasında önemli bir eğitim aracı olduğu saptanmıştır.

6.2. Tartışma

Bu araştırmada barok dönemde Johann Sebastian Bach’ın yaşamı, kişiliği, müzik

stili, eserleri, füg formları ve füg sanatı incelenmiştir. Araştırmada, uzun yıllardır süre

gelen Bach’ın Füg Sanatı adlı eseri hakkındaki tartışma konuları, elde edilen bulgularla

aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Daha önce yapılan bazı araştırmalarda Johann Sebastian Bach’ın barok dönemde

süsleme teknikleri, viyolonsel süitlerinin form analizi, keman sonatlarının form analizi,

envansiyon ve prelüd füglerinin analizleri incelenmiştir. Bach, tüm müzik dünyası

tarafınca armoni bakımından en üst seviyedeki bestecidir. Günümüzde sayısız besteci ve

Page 74: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

63

icracı Bach’ın müziğinin en verimli çalındığı ve icra edildiği yerin zihin olduğu

görüşünü savunur. Bu sebeple müzikçilerin sadece ellerinden geldiği kadar teorik ve

armonik bilgileri ile Bach’ı incelemeye çalıştığı araştırmacı tarafından düşünülmektedir.

Ama bu usta bestecinin eserleri aslında sadece zihinde görülebilir ve sadece zihinsel

olarak çalınabilir. Sachs’a (1965) göre, Bach yüzlerce yıllık bir müzik çabasının dev

yapılı bir tepesidir.

6.3. Öneriler

Tez çalışmasının giriş bölümünde de belirtildiği gibi, bu çalışma Johann Sebastian

Bach’ın Füg Sanatı’ nı; form analizi, armonik ve melodik yapı, matematiksel füg

kuralları ve tema bütünlüğü bakımından incelemek adına hazırlanmıştır.

Çalışmamızda Johann Sebastian Bach’ın Barok dönem müziğindeki yeri, bu

müziğe ve döneme olan katkıları incelenmeye çalışılmıştır.

Günümüzde Bach yorumunun uygulanmasıyla ilgili iki ayrı fikir vardır.

• Birincisi; Bach’ın eserlerinin, müzik bilimine uygun olarak, ön planda

mimari yapıları gözetilerek ve süslemelerinin Bach’ın yaşadığı çağda

kullanılan biçimlerini daha da sadeleştirerek, hatta bazı yerlerde bunları

tamamen kaldırarak, alabildiğine nesnel bir anlayışla, nüans yapmaktan

kaçınarak dinletilmesi üzerinedir.

• İkinci bir anlayış ise; yorumcunun eserlerin verdiği duygusal ve dramatik

yapıyı belirtmekte ısrarlı olması, kendi kişisel görüş ve duygularını

eklemekten ve öznel bir stilde yorum yapmaktan kaçınmaması hakkındadır.

Günümüzde Edwin Fischer, Gieseking, Demus, S.Richter, Gavrilov gibi büyük

piyanistler, Kirkpatrick, Landowska gibi klavsenistler, P. Casals, Menuhin gibi yaylı

sazlar virtüözleri, diğer dallardaki ünlü müzisyenler ve müzikologların çabaları,

araştırmaları sonucu bir sentez oluşturulabilmiştir.

• Bach’ın eserlerinde önemli olan, eserleri hem biçimsel hem de duygusal

bir bütün halinde düşünebilmek ve icra edebilmektir.

Page 75: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

64

• Doğru bir Bach yorumu için her şeyden önce berraklık gerekir. Ancak bu

berraklık sayesinde, tüm Bach eserlerinde ortak bir nokta olan polifonik

yazı sanatının detayları ve mükemmelliği dinleyiciye aktarılabilir.

• Ani tempo değişikliklerinden, rubato’dan, aşırı crescendo ve

diminuendo’lardan kaçınmak gerekir. Birinci kural olarak bahsedilen

berraklık prensibi yorumcuyu doğal olarak bu tip aşırılıklardan

koruyacaktır.

• Bach yorumlarken deklamasyon yani müzik cümlelerini kontrpuan ve

armoni özelliklerini gözeterek, yoğun, güçlü ve dramatik alt üst noktaları

sadelikle belirterek çalabilmek çok önemlidir.

Bach’ın eserlerinde bugün yazılan bestelerde olduğu gibi tempo, dinamizm veya

yol gösterici işaretlere rastlanmıyor. Bunun nedeni, o devirde genellikle her zaman

yorumcu ve bestecinin aynı kişi olmasıdır. Günümüze gelene değin eserlerin

yorumlanma üslubunun da bir gelenek halinde hocadan öğrenciye usta çırak ilişkisi

içinde aktarıldığı düşünülmektedir.

• Çağdaş yorumcunun doğru bir sonuca varabilmesi için Bach’ın mümkün

olduğu kadar çok eserini dikkatle incelemesi gerekir.

• Ancak mümkün olduğu kadar çok Bach eserinin üzerinde çalışma ve

düşünme sonucu “doğru stil” kavramı, en azından “doğru stil”e yöneltici

bir çeşit altıncı his elde edilebilir.

Page 76: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

65

KAYNAKÇA

Abraham, I. (1986), An Exhibition Of Sculpture Models For Projects, U.S.A: The

Gallery Press.

Altınel, İ. M., Büke, A. (2006), Müziği Yaratanlar, İstanbul: Dünya Yayıncılık.

Anthony, J. R. (1997), French Baroque Music, U.S.A: Amadeus Press.

Anderson, N. (1994), Baroque Music, England: Melrose Press.

Bach, J. S. (1987), Die Kunst Der Fuge, London: Edition Peters.

Bach, J.S. (1993), Das Wohltemperierte Klavier I,II, Budapest: Edition Urtext.

Baily, K. D. (1982), Methods of Social Research, (2.baskı), New York: The Free

Press.

Bogdan, R. C.ve Biklen, S. K.(1982), Qualitative Research for Education: An

Introduction to Theory and Methods, Boston: Allyn and Bacon.

Bukofzer, M. F. (1947), Music In The Baroque Era, U.S.A: Norton Press.

Burrows, D. (1996), Handel, U.S.A: Oxford University Press.

Büke, A. (2001), Bach Yaşamı ve Eserleri, İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Dürr, A. (1988), Die Kantaten von Johann Sebastian Bach, (cilt 2, s.301).

Dtv: Barenreiter.

Ekici, A. (2000), “Acı bilgi için okuma notları”, Yapı Kredi Yayınları, 5(2), 10–13.

Farrachi, A. (2004), Son Füg (H. Bucak, Çev.), İstanbul: Can Yayınları

(Orijinal baskı, 2004).

Felix, W. (1984), Johann Sebastian Bach, Leipzig: Breaitkopf & Hartel.

Forster, N. (1994), The Analysis of Company Documentation, London: Sage

Press.

Gombrich, E. H. (1976), Sanatın Öyküsü (B. Cömert, Çev.), İstanbul: Remzi

Kitabevi, (Orijinal baskı, 1976).

Grout, D. J. ve Palisca, C. V. (1988), A History of Western Music, New York:

Norton Press.

Hauser, A. (1984), Sanatın Toplumsal Tarihi (Y. Gölünü, Çev.), İstanbul:

Remzi Kitabevi.

Hogwood, C. (2000), Handel, Berlin: Insel Taschenbuch.

Kühn, C. (2001), Formenlehre Der Musik, Münich: Barenreiter.

Page 77: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

66

Michels, U. (1977), Johann Sebastian Bach Atlas zur Musik, (cilt 2, s. 198).

Münich: Dtv- Atlas zur Musik.

Mimaroğlu, İ. (1990), Müzik Tarihi, İstanbul: Varlık Yayınları.

Nestler, G. (1997), Geschicte Der Musik, Atlantis: Schott Press.

Oransay, G. (1977), Bağdarlar Geçidi, İzmir: Küğ Yayınları.

Palisca, C. V. (1988), Norton Anthology of Western Music, New York: Norton

Yayınları.

Pannain, G. (1955), Da Monteverdi a Wagner, Milano: Ricordi Yayınları.

Pamir, L. (1989), Müzikte Geniş Soluklar, İstanbul: Boyut Yayıncılık.

Riemann, H. (1952), Handbuch Der Musik-Geschichte von Prof. Dr. H. Riemann,

Berlin: Max Hesses Verlag.

Riemann, H. (1962), “History of Music Theory”, R. Haggh (Editör), Polyphonic

Theory From the Ninth to the Sixteenth Century, (s. 38–52),

New York: University of Nebraska Press.

Sachs, C. (1965), A Short History of World Music, U.S.A: Music Library

Association.

Sadie, S. (1980), The New Grove Dictionary of Music & Musicians, New York:

Norton Press.

Say, A. (1985), Müzik Ansiklopedisi, Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları.

Say, A. (1995), Müzik Tarihi, (2 baskı), Ankara: Umut Matbaacılık.

Schweitzer, A. (1907), Johann Sebastian Bach, Leipzig: Breitkopf & Hartel.

Selanik, C. (1996), “Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni”, İ.L. Erol (Editör), Johann

Sebastian Bach (s. 86), Ankara: Doruk Yayımcılık.

Spitta, P. (1873), Johann Sebastian Bach, Leipzig: Breitkopf & Hartel.

Walther, S. S. (1976), Johann Sebastian Bach, Münich: Barenreiter.

Whenham, J. (1986), Opera Elkitabı, Cambridge: University Press.

Wolff, C. (2000), Johann Sebastian Bach, (O. Bettina, Çev), Berlin: Henle Verlag.

Tarcan, H. (2000), Johann Sebastian Bach. (2. baskı), İstanbul: Pan Yayıncılık.

Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2005), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri,

(5.baskı), Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Page 78: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …

67

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Adı, Soyadı : Deniz KAYA

Doğum Yeri-Yılı : Gaziantep, 1983

Medeni Durumu : Bekar

Yabancı Dili : İngilizce, almanca, italyanca

E-posta : [email protected]

ÖĞRENİM DURUMU

2007–2009 : Yüksek Lisans, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Müzik

Anasanat Dalı, Adana.

1999–2005 : Lise ve Lisans, Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Ankara.

1994–1999 : Ortaokul, Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Mersin.

1989–1994 : İlköğretim,Namık Kemal İlköğretim Okulu, Mersin.

MESLEKİ DENEYİM VE BAŞARILAR

1997: Fazıl Say ile Masterclass, Mersin/ Türkiye.

1998: Arın Karamürsel ile Masterclass, Mersin, Türkiye.

2003: Kevin Kenner ve Andrej Pikul ile Masterclass, Krakow/ Polonya.

2003: Özgür Aydın ile Masterclass, Ankara/ Türkiye.

2004: Michele Campanella ile Masterclass, Siena/ İtalya.

2004: Sergei Markarov ile Masterclass, Ankara, Türkiye.

2005: Martin Berkovsky ile Masterclass, Ankara/ Türkiye.

2005: Yeşim Gökalp ile Masterclass, Ankara, Türkiye.

2009: Michele Campanella ve Alberto Casero ile Masterclass, Roma/ İtalya.