117
1 AVRUPA TOPLULUKLARI KOMİSYONU Brüksel, 13.11.2001 SEC (2001) 1756 TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİ ÜZERİNE 2001 DÜZENLİ RAPORU

TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

1

AVRUPA TOPLULUKLARI KOMİSYONU

Brüksel, 13.11.2001 SEC (2001) 1756

TÜRKİYE’NİN

KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİ

ÜZERİNE

2001

DÜZENLİ RAPORU

Page 2: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

2

TÜRKİYE’NİN

KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİ

ÜZERİNE

2001

DÜZENLİ RAPORU

****************************

Page 3: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

3

A. Giriş a) Önsöz

Haziran 1998’de yapılan Cardiff AB Konseyi, Komisyon’un, AT-Türkiye ortaklık Anlaşması’nın 28inci maddesine ve Lüksemburg AB Konseyi’nin sonuçlarına dayalı olarak, Türkiye üzerine bir rapor sunacağını kaydetti. Komisyon, Viyana AB Konseyi’ne yönelik olarak, öteki aday ülkelere ait Düzenli Raporlar ile beraber, Türkiye üzerine ilk Düzenli Rapor’unu Ekim 1998’de sundu; Helsinki AB Konseyi’ne yönelik olarak, Ekim 1999’da ikinci bir rapor kabul edildi. Helsinki AB Konseyi şu karara vardı: “Türkiye, diğer aday devletlere uygulananlar ile aynı kriterler temelinde Birliğe katılmaya yönelmiş bir aday devlettir. Var olan Avrupa Stratejisi’ne dayanılarak, Türkiye, diğer aday devletler gibi, reformlarını teşvik etmeye ve desteklemeye yönelik bir katılım öncesi stratejiden yararlanacaktır.” Katılım öncesi strateji çerçevesinde, Komisyon, aday ülkelerce üyeliğe hazırlanmada kaydedilen ilerleme konusunda Avrupa Birliği Konseyi’ne düzenli olarak raporlar sunmaktadır. Türkiye için ilk komple rapor, Aralık 2000’deki Nice AB Konseyi’ne sunuldu. Komisyon, bu Düzenli Raporu, Aralık 2001’deki Laeken AB Konseyi’ne yönelik olarak hazırlamıştır. Bu Düzenli Rapor için izlenen yapı, 2000 Düzenli Raporu için kullanılan yapıya dayanır. Daha önceki Düzenli Raporlar gibi, bu Rapor: - özellikle AT-Türkiye Ortaklık Anlaşması çerçevesinde, Türkiye ile Birlik arasındaki

ilişkileri anlatmakta; - 1993 Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen siyasal kriterler (demokrasi, hukukun

üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması) açısından ve 1999 Helsinki AB Konseyi’nin sonuçları uyarınca başlatılan Güçlendirilmiş Siyasi Diyalog açısından durumu analiz etmekte;

- Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen ekonomik kriterler (işleyen bir piyasa

ekonomisi ve Birlik içindeki rekabet baskıları ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesi) açısından Türkiye’nin durumunu ve perspektiflerini değerlendirmekte;

- Türkiye’nin, üyelik gereklerini, yani Antlaşmalar’da, ikincil mevzuatta ve Birlik

politikalarında ifade edilen müktesebatı üstlenme kapasitesi konusunu ele almaktadır. Bu konu, yalnızca mevzuatın uyumlaştırılmasını değil, aynı zamanda, Aralık 1995’te Madrid AB Konseyi tarafından vurgulandığı ve Haziran 2001’de Göteborg AB Konseyi tarafından teyit edildiği gibi, müktesebatı uygulamak ve icra etmek için gereken adlî ve idarî kapasitenin geliştirilmesini de kapsamaktadır. Madrid’de, AB Konseyi, aday ülkelerin uyumlu bütünleşmesinin koşullarını yaratmak üzere, bu ülkelerin kendi idarî yapılarını uyarlamalarının zorunlu olduğunu vurguladı. Göteborg AB Konseyi ise, aday ülkelerin müktesebatı etkin biçimde uygulama ve icra etme kapasitelerinin yaşamsal önemine dikkat çekti ve bunun için, adayların, kendi idarî ve adlî yapılarını

Page 4: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

4

güçlendirmeye ve yeniden düzenlemeye yönelik önemli çabalar göstermelerinin gerekli olduğunu ekledi.

Bu rapor, 2000 yılına ilişkin Düzenli Rapor’dan bu yana kaydedilen ilerlemeyi dikkate almaktadır. Kapsadığı dönem, 30 Eylül 2001 tarihine kadarki dönemdir. Ancak, kimi özel durumlarda, söz konusu tarihten sonra alınan tedbirler de belirtilmektedir. Bu Rapor, 2000 düzenli raporunda atıf yapılan tasarlanmış reformların gerçekleştirilmiş olup olmadığına bakmakta ve yeni girişimleri irdelemektedir. Ayrıca, incelenen hususların her biriyle ilgili durumun genel bir değerlendirmesini sunmakta, katılım için hazırlanırken Türkiye’nin atması gereken belli başlı adımları ortaya koymaktadır. Bu yaklaşıma uygun olarak, (Türkiye’nin müktesebatı uygulamaya yönelik idarî kapasitesi dahil) siyasal ve müktesebat kriterlerinin yerine getirilmesinde sağlanan ilerlemeye ilişkin değerlendirme, ele alınan hususların her birindeki genel duruma bir bakış ile beraber, son Düzenli Rapor’dan bu yana gerçekleştirilen işler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ekonomik değerlendirme ise, referans döneminde kaydedilen ilerlemeye ilişkin bir değerlendirme yanı sıra, Türkiye’nin ekonomik performansının dinamik, ileriye dönük bir irdelemesini sunmaktadır. Rapor’da, Türkiye’nin Katılım Ortaklığı önceliklerini ne ölçüde ele almış olduğunu inceleyen ayrı bir bölüm vardır. Katılım Ortaklığı’nın kısa vadeli önceliklerinin yerine getirilmesinde Türkiye’nin kaydettiği ilerleme değerlendirilirken, bu belgenin Konsey tarafından 8 Mart 2001 tarihinde kabul edilmiş olduğu dikkate alınmaktadır. Daha önceki raporlarda olduğu gibi, “ilerleme”, fiilen alınan kararlar, fiilen kabul edilen mevzuat, fiilen onaylanan uluslararası sözleşmeler (uygulama konusuna da gereken dikkat gösterilerek) ve fiilen uygulanan tedbirler temelinde ölçülmüştür. İlke olarak, hazırlık veya parlamento onayı sürecinin değişik aşamalarında bulunan mevzuat veya tedbirler dikkate alınmamıştır. Bu yaklaşım, tüm aday ülkeler için eşit muamele sağlamakta ve ülkeler arasında, katılım için hazırlanmada somut ilerleme açısından, nesnel bir değerlendirme ve karşılaştırma imkanı vermektedir. Rapor çok çeşitli bilgi kaynaklarına dayanmaktadır. Aday ülkeler, son Düzenli Rapor’un yayımlanmasından beri üyelik hazırlıklarında kaydedilen ilerleme hakkında bilgi vermeye davet edilmişlerdir. Aday ülkelerden her birinin Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Programları, ve ayrıca Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ve müktesebatın analitik incelenmesine hazırlık süreci bağlamında aday ülkelerce verilmiş olan bilgiler, ilave kaynaklar olarak hizmet etmiştir. Raporun hazırlanmasında, Konsey tartışmaları ve Avrupa Parlamentosu raporları ve kararları1 dikkate alınmıştır. Komisyon, çeşitli uluslararası kuruluşlarca yapılan değerlendirmelerden ve özellikle Avrupa Konseyi, AGİT, uluslararası malî kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin katkılarından da yararlanmıştır. Ancak, topluluk müktesebatının kimi alanlarında, yapılan değerlendirmeleri bütünlemek için bilgilerin genişletilmesi ve derinleştirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu ilave bilgiler, esas olarak, alt-komitelerin çalışmaları yoluyla elde edilebilir.

1 Avrupa Parlamentosu için raportör, Bay Lamassoure.

Page 5: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

5

b) Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkiler 15 ve 16 Haziran 2001 tarihlerinde yapılan Göteborg AB Konseyi şu sonuca vardı: “Helsinki’de alınan kararlar, Türkiye’yi AB’ye yaklaştırmış ve onun Avrupa özlemleri için yeni ufuklar açmıştır. Güçlendirilmiş bir siyasi diyalog dahil, Türkiye için katılım öncesi stratejinin uygulanmasında iyi bir ilerleme kaydedilmiştir.” Son aylarda, AB-Türkiye ilişkileri daha da ivme kazanmıştır. Türkiye, şimdi, bütün aday ülkelerle aynı temelde katılım öncesi stratejinin tam olarak içindedir. Bu strateji, Türkiye’de reform sürecini canlandırmıştır. Türkiye için katılım öncesi stratejinin uygulanması başlamış ve devam etmektedir: - Katılım Ortaklığı (KO), 8 Mart 2001 tarihinde Konsey tarafından resmen kabul edildi.

Bunun amacı, Komisyon’un 2000 Düzenli Rapor’unda belirlenen, ilave çalışma için öncelikli alanları, Türkiye’nin bu öncelikleri gerçekleştirmesine yardım etmek için elde bulunan malî araçları ve bu yardıma ilişkin koşulları tek bir çerçeve içinde ortaya koymaktır. Katılım Ortaklığı öncelikleri, politika çerçevesini, yeni mevzuat, politikalar ve uygulamalar kabul edilmesine ilişkin takvimi, ve Türkiye’nin Topluluk müktesebatını benimsemesi için gerekli idarî ve malî ihtiyaçları ortaya koyan, Türkiye’nin Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Programında (MBUP) yansıtılacaktır.

- Türk hükümeti, Müktesebat’ın Benimsenmesi İçin Ulusal Programı’nı 19 Mart 2001’de

kabul etti. Program geniş bir siyasi ve ekonomik reform gündemi sunmaktadır. Aynı zamanda, MBUP’nin uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesi hakkında bir hükümet kararı kabul edildi. 15 ve 16 Haziran 2001 tarihli Göteborg AB Konseyi, Ulusal Programı “olumlu bir gelişme” olarak karşıladı ve “aynı zamanda Türkiye’yi, katılım öncesi stratejinin köşetaşı olan Katılım Ortaklığı’nın önceliklerini gerçekleştirmek için somut tedbirler almaya çağırdı.”

- Ankara’da ve Stockholm’de siyasal direktörlerin Troyka toplantılarıyla, Brüksel’de

siyasal direktörlerin iki toplantısıyla ve 26 Haziran 2001 tarihinde Lüksemburg’da AT-Türkiye Ortaklık Konseyi çerçevesinde siyasi diyalog ile, Fransa, İsveç ve Belçika dönem başkanlıkları altında güçlendirilmiş siyasi diyalog devam etti. Bu toplantılarda, insan hakları, Kıbrıs, sınır anlaşmazlıklarının barışçıl yoldan çözülmesi, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta Doğu ve Balkanlar gibi daha geniş konular ele alındı.

- Ortaklık Komitesi’ne bağlı sekiz alt-komite, Haziran 2000’den Temmuz 2001’e kadarki

dönemde iki turda, müktesebatın analitik incelenmesine hazırlık sürecini başlattılar. Bu süreçte, Komisyon daireleri, bakanlıklar ve kamu kurumları dahil geniş bir yelpazeden, her iki tarafın 500’den çok görevlisi yer almıştır. Feira AB Konseyi tarafından talep edildiği gibi, bu çalışmalar konusunda Konsey’e bir rapor ekte sunulmuştur ve Genişleme Strateji Belgesi’nde tavsiyeler yapılmıştır.

- 26 Şubat 2001’de, Konsey, Türkiye için katılım öncesi AT malî yardımlarının

koordinasyonuna yönelik bir yönetmelik kabul etti.

Page 6: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

6

- Prosedürleri basitleştirmek ve malî yardımın katılım öncesi öncelikler üzerinde yoğunlaşmasını sağlamak için, Nisan 2001’de Komisyon tarafından bir yönetmelik teklif edildi. Bu yönetmelik, kabul edilme sürecindedir. Teklif edilen yönetmelik işaret etmektedir ki: “2000-2006 malî perspektifinde, katılım öncesi malî yardım, aday ülkeler için iki katına çıkarıldı; Helsinki AB Konseyi ışığında, normal bütçe prosedürleri çerçevesinde, amaç, bu ilkenin Türkiye için de geçerli olması ve şimdiki malî perspektifin geri kalan dönemi boyunca geçerli olmaya devam etmesi olmalıdır.”

- 2000 yılında, toplam € 209 milyon tutarında hibe yardımı taahhüt edildi. Aynı yıl içinde,

ECHO olağanüstü durum yardımı olarak € 30 milyon daha sağladı. - Yeni Akdeniz Politikası kapsamında Türkiye’ye Avrupa Yatırım Bankası (AYB)

kredileri, 1992 ve 1999 arasında toplam € 545 milyon oldu. 2000 yılında, Türkiye’deki çeşitli projeler için AYB tarafından € 575 milyon sağlandı. Genel olarak, Türkiye beş farklı AYB kredi kolaylığından yararlanma hakkına sahiptir.

- Türkiye’den uzmanlar, TAIEX tarafından bütün aday ülkeler için düzenlenen seminerlere

katıldılar. Türk uzmanlar, 30’dan fazla çok-ülkeli çalışma toplantısına katılmışlardır. Çok-ülkeli bir TAIEX semineri (kimyasal maddeler konusunda) ilk defa olarak Türkiye’de yapıldı. İstanbul, çok-ülkeli seminerler için bir merkez olarak belirlenmiştir. TAIEX, şimdi, Türkiye için tek-ülkeli etkinlikler hazırlamaktadır.

- Türkiye’nin Topluluk programlarına ve ajanslarına katılması için hazırlıklar ilerledi.

Konsey, 5 Haziran 2001 tarihinde, Türkiye’nin bireysel Topluluk programlarına katılmasına imkan verecek yasal prosedürleri basitleştiren bir çerçeve anlaşmayı Türkiye ile müzakere etmek üzere Komisyon’a yetki vermeyi kararlaştırdı. Ağustos 2001’de Komisyon tarafından öteki kurumlara bir çerçeve anlaşma taslağı iletildi. Anlaşma kabul edilme sürecindedir. Dolayısıyla, Sokrates programı kapsamında bazı faaliyetler 2002 yılında pilot bazda başlayabilir.

- AT-Türkiye Gümrük Birliği’nin hizmetleri de içine alacak biçimde genişletilmesi ve

kamu alımları piyasalarının karşılıklı olarak açılması ile ilgili müzakerelerin en son turu Ekim 2001’de yapıldı. Gümrük Birliği, şimdiki halde, endüstriyel mallar ve işlenmiş tarımsal ürünler ticaretini kapsamaktadır.

Ortaklık Anlaşması çerçevesinde son gelişmeler (ikili ticaret dahil)

AT-Türkiye Ortaklık Konseyi, 26 Haziran tarihinde Lüksemburg’da toplandı ve Türkiye’nin katılım öncesi strateji kapsamında ilerlemesini ve gelecekteki çalışmalara ilişkin öncelikleri gözden geçirdi. Türkiye’deki insan hakları durumu, Kıbrıs konusu ve sınır anlaşmazlıklarının barışçıl yoldan çözülmesi, güçlendirilmiş siyasal diyalog kapsamında tartışıldı. Karma Parlamento Komisyonu, 21-22 Kasım 2000 tarihlerinde Antalya’da, 26-27 Haziran 2001 tarihlerinde Brüksel’de toplandı. Tartışmalar, Türkiye’nin Ulusal Programı, anayasal reformlar, yeni ekonomik plan ve –Kıbrıs, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, Fazilet Partisi’nin kapatılması, Türk cezaevlerindeki durum ve insan hakları dahil – siyasal konular üzerinde yoğunlaştı. Malî işbirliği, Türk işadamları için vize koşulları, ve AT-Türkiye Gümrük Birliği bağlamında üçüncü ülkeler ile serbest ticaret anlaşmaları yapılması, tartışılan konular arasında yer aldı.

Page 7: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

7

19 Nisan tarihinde Ankara’da, Ekonomik ve Sosyal Komite çerçevesinde AB-Türkiye Ortak Danışma Komitesi’nin bir toplantısı yapıldı. Komite, daha güçlü sendikal hakları garantileyen mevzuat kabul edilmesine daha büyük öncelik verilmesini görmek istedi. Reform sürecinde toplumsal diyaloğun önemi vurgulandı. Hizmetlerin serbestleştirilmesi üzerine bir rapor kabul edildi. Gümrük Birliği Ortak Komitesi, Brüksel’de iki defa toplandı. Gümrük Birliği’nin uygulanmasında ivmeyi koruma ihtiyacını teyit etti. Gümrük Birliği’nin işleyişi ve ticaretle ilgili konular tartışıldı. Gümrük İşbirliği Komitesi, Gümrük Birliği’nin pratikteki uygulamasını tartışmak için bir kaç defa toplandı. İlk Derece Mahkemesi, Türkiye’den TV setleri ithalatı konusunda bir karar verdi. Mahkeme, hem Komisyon’dan hem de Türkiye’den, Ortaklık Anlaşması ve ilgili kararlar kapsamında karşılıklı akdî vecibelerin düzgün biçimde uygulanmasını sağlamalarını istedi. Gümrük Birliği çerçevesinde bazı çok önemli geçiş düzenlemeleri 31 Aralık 2000 tarihinde sona erdi. Bu nedenle, Türkiye’nin ticaretin önündeki teknik engelleri kaldırması, rekabet uygulama kuralları kabul etmesi, fikrî mülkiyet haklarının uygulanmasını sağlaması ve, AB operatörleri ile Türk operatörleri arasında piyasa erişimi yönünden ayrımcılık olmamasını sağlamak üzere, ticarî nitelikteki devlet tekellerinde düzenleme yapması ivedi bir gereksinme olmuştur. Genel olarak, mamul mallar, Gümrük Birliği içinde serbestçe dolaşmaktadır. Ancak, bazı ticaret sorunları devam etmektedir. Türk piyasasına giriş alkollü içecekler bakımından kısıtlıdır ve kimi AT ürünleri (örneğin kozmetikler, seramikler, fayans, yedek parçalar ve tekstil malları) için külfetli idarî prosedürler ve test gereklilikleri vardır. Tarım sektöründe, Komisyon, Topluluk’tan canlı sığır ve sığır eti ithalatı yasağından dolayı AT’nin uğradığı zararları telafi etmeye yönelik bir paket konusunda gayrı resmî olarak Türkiye ile danışmalar başlatmıştır. AT’ye Türk fındık ihracatı için bir lisanslama sistemi tesis edilmiştir. Gümrük Birliği’ne ilişkin konular hakkında düzenli bir gayrı resmî danışma mekanizması tesis edilmiştir. Komisyon, aday ülkeler için yerleşik politikaya uygun olarak Türkiye’nin teknik komitelere katılmasını da öngörmüştür. AT ve Türkiye arasındaki ticaret hacimleri düzenli biçimde artmıştır. Türkiye’deki son ekonomik durum, Türk dış ticaret açığında bir azalmaya yol açmıştır.

Topluluk yardımı Malî yardımların yönetilmesini öteki aday ülkelerdeki uygulama ile uyumlu kılacak yeni yönetmeliğin kabul edilmesi beklenirken, Komisyon, Türk hükümetinden, AT malî yardımı için yeni yönetim yapıları kurmasını istedi. 18 Temmuz 2001 tarihinde, Türk hükümeti, Ulusal Yardım Koordinatörlüğü görevlerini, AB işlerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı’na, Ulusal İta Amirliği görevini ise ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı’na veren bir genelge kabul etti. Ulusal Fon, Hazine Müsteşarlığı tarafından kurulacak ve yönetilecek; Merkezî Finansman ve Sözleşme Birimi (MFSB) Başbakanlığın sorumluluğu altında olacaktır. Personel için eğitim programları hazırlanmaktadır. Ankara’daki Avrupa

Page 8: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

8

Komisyonu Temsilciliği de, Topluluk malî yardımında yetki devrine dayalı bir yaklaşımın uygulanması için takviye edilmektedir. Yardım programlaması ile ilgili olarak, 2001 yılı, yardımların Katılım Ortaklığı ve Ulusal Program öncelikleriyle uyumlu kılınması için bir geçiş yılı olmuştur. Bu uyumlaştırma, 2002 sonuna kadar tam olarak sağlanmalıdır. Aynı şekilde, gelecekte, üye devletlerden “katılım danışmanları” olarak kamu görevlileri sağlayan eşleştirme mekanizması, bu bağlamda Türkiye’nin yararlanmasına açılacaktır. Kredi finansmanı ile ilgili olarak yukarıda belirtildiği gibi, Türkiye, Akdeniz ülkeleri için yeni AYB yetkisi (EuroMed II Ödünç Yetkisi) kapsamında önemli bir tahsisat almaya devam edecektir. Bu tahsisatın toplam miktarı, Ocak 2000 – Ocak 2007 dönemi için € 6,425 milyar olacaktır. Ayrıca, Türkiye’nin, onüç aday ülke için toplam € 8,5 milyar tutarındaki AYB katılım öncesi kolaylığından yararlanmaya ehil olduğu AYB tarafından kabul edilmiştir. AYB, bundan başka, Türkiye için Özel Eylem Yetkisi’ni (€ 450 milyon) onaylamıştır ve Türkiye Deprem Rekonstrüksiyon ve Rehabilitasyon Yardım Kolaylığı (TERRA: € 600 milyon) kullanıma açıktır. AYB, bölgeyi kapsayan ve Türkiye’nin de yararlanabileceği, € 1 milyar tutarında, yeni bir “Akdeniz Ortaklığı Kolaylığı”nı da onaylamıştır.

Topluluk programları ve ajansları Türkiye, halen LIFE III programına ve Araştırma-Geliştirme Beşinci Çerçeve Programı’na (proje bazında) katılmaktadır. Türkiye, pek yakında Girişim ve Girişimcilik üzerine çok-yıllı programa ve Avrupa Dijital İçerik programlarına katılmaya başlamak niyetindedir. Örneğin sağlık ve kültür alanlarında, başka programlara katılmayı da talep etmiştir ve Araştırma-Geliştirme için gelecek Çerçeve Program (6ncı çerçeve program) ile tam olarak bağlantılı olmayı istemektedir. Türkiye’nin Avrupa Çevre Ajansı’na ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Şebekesi’ne (EIONET) katılmasına yönelik müzakereler sonuçlanmıştır. Türkiye, onay sürecini tamamladıktan sonra üye olacaktır. Türkiye, Lizbon’daki Uyuşturucu Maddeler ve Uyuşturucu Bağımlılığı Üzerine Avrupa İzleme Merkezi’ne katılmaya ilgi duyduğunu da belirtmiştir (ayrıca bkz. Başlık 24 – Adalet ve İçişleri alanında işbirliği). Topluluk yasal prosedürlerini etkinleştirmek ve böylece gelecekte Türkiye’nin Topluluk programlarına katılmasını kolaylaştırmak için, Avrupa Topluluğu ve Türkiye arasında, bu katılımın genel ilkelerini ortaya koyan bir anlaşma sonuçlandırılma aşamasındadır. Komisyon, Türkiye’den, katılmaya niyetli olduğu öğretim ve eğitim programlarını yönetmek için bir Ulusal Ajans kurmasını istemiştir (ayrıca bkz. Başlık 18 – Öğretim ve eğitim).

Müktesebatın analitik incelenmesi sürecinin hazırlanması Ortaklık Komitesi’ne bağlı alt-komiteler, müktesebatın analitik incelenmesi sürecini hazırlamaktadırlar. Haziran 2000’de başlayan ve Temmuz 2001’de sona eren iki tur toplantı yapıldı. Bu toplantılar, AB’nin ve Türkiye’nin politika amaçları ve mevzuatları konusunda görüş alışverişlerine imkan verdi. Türkiye, müktesebat konusunda ve onu aktarmak, uygulamak ve icra etmek için atması gereken adımlar konusunda daha kapsamlı bir anlayışa kavuştu. Bir çok durumda, inceleme çalışmaları başlamış olup, yeni mevzuat tasarıları veya var olan mevzuatta değişiklikler hazırlanma sürecindedir. AB ve Türk uzmanlar arasında, özellikle

Page 9: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

9

mevzuat oluşturulması konusunda, daha ileri diyaloğa yol açması umulan uygun bir iklim yaratılmıştır. Bu toplantılar verimli olurken, süreci daha etkili ve yoğun kılmak amacıyla biçim ve içerik yönünden bazı iyileşmeler, Komisyon ve Türk yetkililer arasında yüksek düzeyde tartışılmıştır. Feira AB Konseyi’nin sonuçları uyarınca, Komisyon, bu çalışmanın sonuçları hakkında Konsey’e bir rapor hazırlamıştır. Söz konusu rapor ilişikte verilmiştir. Genişleme Strateji Belgesi’nde, süreci yoğunlaştırma ve daha üretken kılma yolları ve yöntemlerine dair tavsiyeler bulunmaktadır.

Page 10: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

10

B. Üyelik kriterleri 1. Güçlendirilmiş siyasi diyalog ve Siyasi kriterler

Giriş Haziran 1993’te Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen, aday ülkelerce katılım için yerine getirilmesi gereken siyasal kriterler, bu ülkelerin “demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların sayılmasını ve korunmasını garanti eden kurumların istikrarını” sağlamış olmasını öngörmektedir.2 Türkiye’nin katılım yönünde ilerlemesi üzerine 2000 düzenli raporunda, Komisyon şu sonuca varıyordu: “Son düzenli rapordan bu yana olumlu bir gelişme, Türk toplumunda, AB’ye katılım amacıyla gerekli olan siyasal reformlar konusunda geniş çaplı bir bir tartışmanın başlamış olmasıdır. Bu bağlamda iki önemli girişimde bulunulmuştur: bazı uluslararası insan hakları belgelerinin imzalanması ve İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu’nun çalışmasının hükümetçe kısa bir süre önce onaylanması. Ancak, geçen yıla kıyasla, temel durumda pek az iyileşme olmuştur ve Türkiye’nin durumu Kopenhag siyasal kriterlerine hâlâ uygun değildir.” “Bir demokratik sistemin temel özellikleri var olmaya devam etmektedir, fakat Türkiye demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü garanti etmek için gereken kurumsal reformların uygulanmasında yavaş davranmaktadır. AB-Türkiye ilişkileri açısından yürütmede değişiklikler olmuştur, fakat ordu üzerinde sivil kontrol gibi bazı temel kurumsal sorunlar henüz ele alınmamıştır. Yargı ile ilgili olarak, devlet memurlarının yargılanmasını kolaylaştıran yeni prosedür cesaret verici bir gelişmedir. Geçen yılın düzenli raporunda söz edilen, yargının işleyişine ait önemli yasa tasarıları hâlâ sonuçlanmamıştır. Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile ilgili olarak, Haziran 1999’daki son reformdan beri herhangi bir ilave gelişme olmamıştır. Yolsuzluk bir kaygı konusu olmaya devam etmektedir.” “Ölüm cezası, Abdullah Öcalan davası dahil, infaz edilmemektedir, fakat insan haklarının genel durumu bir çok bakımdan endişe verici olmaya devam etmektedir. Konunun yetkili makamlar ve parlamento tarafından ciddiye alınmasına ve insan hakları alanında eğitim programları uygulanmasına rağmen, işkence ve kötü muamele kökü kazınmış olmaktan uzaktır. Türkiye cezaevi sisteminde önemli bir reform yapmaya hazırlanmakta olsa da, cezaevi koşulları düzelmemiştir. İfade, örgütlenme ve toplantı özgürlükleri hâlâ sürekli olarak kısıtlanmaktadır. Din özgürlüğü açısından, gayri Müslim topluluklara yönelik olumlu bir yaklaşım benimsenmiş görünüyor, fakat bu yaklaşım, Sünni olmayan Müslümanlar dahil, bütün dinsel topluluklar için geliştirilmelidir.” “Geçen yıla kıyasla, ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin durum, özellikle etnik kökene bakılmaksızın bütün Türkler için kültürel haklardan yararlanma söz konusu olduğunda, iyileşme göstermemiştir. Nüfusun ağırlıklı olarak Kürt olduğu güneydoğuda durum pek fazla değişmemiştir.”

2 “Bu ilkeler, Aralık 2000’de Nice AB Konseyi toplantısında ilan edilen Avrupa Birliği Temel Haklar

Belgesi’nde vurgulanmıştır.”

Page 11: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

11

Aşağıdaki bölümde, siyasal Kopenhag kriterleri perspektifinden, yürütmenin ve yargı sisteminin genel işleyişi dahil, ülkedeki genel durumun yanı sıra, son düzenli rapordan bu yana olan gelişmeler hakkında bir değerlendirme sunulmaktadır. Bu bağlamdaki gelişmeler, Türkiye’nin, adalet ve içişleri sahası başta olmak üzere, müktesebatı uygulama yeteneğiyle bağlantılıdır. Türkiye’nin adalet ve içişleri sahasındaki müktesebatı uygulama yeteneğinin gelişimi hakkında spesifik bilgiler, bu raporun B.3.1. kısmının ilgili bölümünde (Başlık 24 – Adalet ve içişleri sahasında işbirliği) bulunabilir.

Son gelişmeler MBUP’de önemli siyasal reformlar ilan edildi ve bunlar anayasa değişikliklerine dahil edildi. Şimdi dikkatler, bu değişikliklerin fiilen uygulanmasına dönmüştür. Türkiye’nin Kasım 2000 ve Şubat 2001’de yaşadığı ciddî malî ve ekonomik bunalımlar, Türk vatandaşları için ağır sıkıntıya yol açtı. Söz konusu bunalımlar nedeniyle önemli zorluklarla karşılaşan hükümet, yurt içinde ve dışında yeniden güven sağlamaya çalıştı. Ekonomik politikanın koordinasyonu için, ekonomiden sorumlu yeni bir Devlet Bakanı’na, Bay Kemal Derviş’e görev verildi ve hükümet, 2 Mart 2001 tarihinde, önemli bir malî ve ekonomik reformlar paketini kabul etti. IMF ve Dünya Bankası tarafından malî destek sağlandı ve 2001’in ikinci çeyreğinde, yeni ekonomik planın çeşitli öğelerini uygulamaya koyan çok sayıda yasa hızla kabul edildi. Bu reformlar, bunalımın aşılması ve AB üyeliği için ekonomik kriterlerin yerine getirilmesi amacına yöneliktir. Parlamento Uzlaşma Komitesi’nin çalışmalarından hareketle ve partiler arasında güçlü bir uzlaşma temelinde, MBUP’nin kabul edilmesinden sonra, anayasal reform süreci başlatıldı. 1982 Anayasası’nda, düşünce ve ifade özgürlüğü, işkencenin önlenmesi, sivil otoritenin güçlendirilmesi, örgütlenme özgürlüğü ve kadın-erkek eşitliği gibi konularda yeni hükümler getiren otuz dört madde değişikliğinden oluşan paket, 3 Ekim 2001 tarihinde kabul edildi. Bu değişiklikler arasında kimileri, Kopenhag siyasal kriterleriyle, Katılım Ortaklığı ve MBUP ile, bağlantılıdır. Türk hükümeti, anayasa değişikliklerini hayata geçirmek için yeni mevzuat tasarılarına son şeklini vermektedir. Bu reformlara ve onların içermelerine ilişkin bir ön analiz bu raporda verilmiştir. Aşağıda medenî ve siyasî haklar kapsamında tartışılan cezaevi reformu, Aralık ayında cezaevlerinde meydana gelen şiddetli olaylar sonrasında ve 40 kadar ölüme yol açmış olan açlık grevlerinin sürmesi nedeniyle, raporlama döneminde önemli bir konu olmuştur. Siyasal düzeyde, Haziran ayında Anayasa Mahkemesi tarafından Fazilet Partisi’nin kapatılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin sorunları ortaya koydu ve parti kuruluşlarında değişimlere yol açtı. Kimi bakanların değişmesine karşın, koalisyon hükümeti devam etmiş, ekonomik ve siyasal reformlar üzerinde uzlaşmaya varmıştır. Türk hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik çabalarına destek ifade etti. Fakat bu destek beyanları, henüz süreçte ilerleme sonucunu vermiş değildir. Hattâ, hükümet, Kıbrıs Türk toplumu liderinin geçen yıl sürmekte olan dolaylı görüşmelerden çekilme kararı alması ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından Eylül 2001’de New York’ta görüşmelere katılma yönünde yapılan bir daveti geri çevirmesi için anlayış ve destek ifade etti.

Page 12: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

12

Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ile ilgili kararlara Türkiye’nin katılımı, çözülmemiş bir konu olarak kaldı. AB, halen AGSP’yi uygulamaya koymak için ilave adımlar atmaktadır. NATO olanaklarını ve yeteneklerini kullanarak AB öncülüğünde yapılacak operasyonların niteliği ve işlevleri ile ilgili konular üzerinde, AB-NATO bağlamında olduğu gibi, AB ile (Türkiye dahil) AB üyesi olmayan altı Avrupalı NATO üyesi arasında da çeşitli toplantılar yapıldı. AB öncülüğündeki operasyonlara ilişkin kararlara katılma usulleri konusunun çözülmesinde Türkiye’nin daha açık olması gerekir. Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler gelişmeye devam etmiş olup, iki ülkenin temsilcileri arasında yapılan çeşitli toplantılarda bir takım ortak girişimler karara bağlanmıştır. Türkiye, 11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelen saldırılar sonrasında terörizme karşı mücadeleye tam destek vermiş ve yetkililer, askerî olanaklar sunmayı taahhüt etmişlerdir. 21 Eylül 2001’de yapılan Olağanüstü AB Konseyi’nin kararlarını onaylayan ilk aday ülkelerden biri Türkiye olmuştur. 1.1. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü

Parlamento 3 Ekim 2001 tarihinde, Türk Parlamentosu, kendi içindeki Uzlaşma Komisyonu tarafından hazırlanmış olan 34 maddelik bir anayasa değişikliği paketini kabul etti. Bu değişikliklerin bir bölümü, Türkiye’nin Katılım Ortaklığı önceliklerinden kimilerini yerine getirmek için zemini hazırlamaya yönelik olup, aşağıda ilgili başlıklar altında değerlendirilmiştir. Parlamento, hızlı ve etkili bir biçimde çalıştı ve değişikliklerin çoğu için bütün partilerin geniş desteği vardı. Ancak, sürecin sonunda, parlamenter dokunulmazlığını sınırlayan bir değişiklik önergesinin reddedilmesi, kamuoyunda eleştiri konusu oldu. Daha önce, 2001 baharında, Türk Parlamentosu, özellikle ekonomik ve malî bunalımlara yanıt olarak, bir dizi yeni yasa çıkarmak üzere hızla hareket etti. Bu yasalar, Türkiye’nin ivedi ekonomik programının gerekli kıldığı ve MBUP’nin öngördüğü kimi reformları başlatmış oldu. Ekim 2000 ve Haziran 2001 arasında, toplam 117 yeni yasa kabul edildi. Aynı dönemde, Parlamento kendi içtüzüğünü basitleştirdi ve AB bütünleşmesi için bir Parlamento Komisyonu kurulmasını tartıştı. 22 Haziran 2001’de, Anayasa Mahkemesi, laikliğe aykırı faaliyetler gerekçesiyle, ana muhalefet partisi konumunda olan Fazilet Partisi’nin kapatılmasına karar verdi. Bu karar, iki yeni siyasal partinin – Saadet Partisi ve AK (Adalet ve Kalkınma) Partisi – kurulmasına yol açtı. Yeni yasama döneminin başında, Ekim 2001’de, Türk parlamentosunda 6 parti temsil edilmekteydi.

Yürütme Şimdiki üç partili koalisyon hükümeti, 2 yıldan uzun bir süredir görev yapmaktadır. Bir kaç gensoru önergesini ve kendi içinde yaşanan kimi gerilimleri aşabilmiştir.

Page 13: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

13

Cumhurbaşkanı, esas olarak Anayasa ile uyumlu olmadıkları gerekçesiyle, dört yasa ve iki kararnameyi veto etti. Yapılan bir anayasa değişikliği, bu veto hakkını tadil etmiştir; bundan böyle Cumhurbaşkanı bir yasanın tamamını veya bir kısmını veto edebilecektir. AB Genel Sekreterliği, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın sorumluluğuna verilmiş olup bir yıldan beri işlemektedir. 19 Mart 2001 tarihli bir kararnameyle, Türkiye’nin MBUP’sini uygulama, eşgüdümleme ve izleme görevi AB Genel Sekreterliği’ne verildi. Bu kararnameye göre, kamu kurum ve kuruluşları, MBUP kapsamında sorumluluklarını yerine getirmek için idarî düzenlemeler yapmakla yükümlüdürler. Ayrıca, kendi karar alma süreçlerinde AB boyutuna yer vereceklerdir. AB mevzuatının aktarılmasını ve uygulanmasını eşgüdümlemek için dokuz bakanlıklar arası alt-komite kurulmuştur. Kimi bakanlıklar, AB’ye katılım öncesi süreçle ilgili görevler yapmak üzere yeniden yapılandırılmıştır. Örnek olarak, Adalet Bakanlığı 15 Mayıs 2001 tarihli bir yasayla yeniden örgütlendirilmiştir. Raporlama döneminde, ordu üzerinde sivil kontrolün artmasına ilişkin pek az işaret olmuştur (bkz. ayrıca Millî Güvenlik Kurulu başlığı altındaki bölüm).

Yargı sistemi Yargı sisteminde bir dizi değişiklik olmuştur: - 15 Mayıs 2001’de yeni bir yargısal işlev olarak ceza infaz hakimlikleri kuran bir yasa

kabul edildi. Bu hakimler, tutuklu ve hükümlüler tarafından kendi haklarıyla ilgili olarak yapılan şikayetleri incelemekle sorumlu olacaklardır. Ülkedeki ceza mahkemeleri içinde yer almak üzere 140 ceza infaz hakimi atanması için düzenlemeler yapılmıştır.

- Yargı sisteminde, fikrî mülkiyet haklarına ilişkin konularda uzmanlaşmış 12 daire

kuruldu (26 Mart 2001 tarihinde kabul edilen yasa). - Ankara, İzmir ve İstanbul mahkemelerinde, tüketicinin korunmasıyla ilgilenen yargı

birimleri oluşturuldu (25 Aralık 2000 tarihli yasa). Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak 1999 yılında kabul edilen anayasa ve yasa değişiklikleri yürürlüğe girmiştir. Bu değişikliklerin bir sonucu olarak, şimdi Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin bütün üyeleri, sivil yargıdan atanmaktadır. Ancak, bu mahkemelerde adil yargılamayı sağlamak için çözülmesi gereken, örneğin avukatlara erişim ve bu mahkemelerin sivillere yönelik yetkisi gibi konularda, bir takım sorunlar devam etmektedir. Askerî mahkemeler ile ilgili olarak, geçen yıl boyunca, ifade özgürlüğünün suistimal edilmesi iddialarıyla, 38 sivil vatandaşı içeren 22 dava askerî mahkemelerce görülmüştür. Çocuk mahkemeleriyle ilgili olarak, bu mahkemelerin yapısı ve yetkisi bakımından hâlâ bir sorun vardır. Sayıları çok sınırlı olduğundan, davalar uzun sürmekte ve bir yığılma ortaya çıkmaktadır. Ancak, genç suçlulara ilişkin yasal hükümlerin ve yaptırımların tadil edilmesine yönelik önemli bir yeni proje başlatılmıştır.

Page 14: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

14

Uygulamada yargının bağımsızlığı konusunda devam eden bir kaygı vardır. Örneğin yolsuzluk davalarında, özellikle devlet memurlarının yargılanması ile ilgili olarak, hakimler ve savcılar üzerinde baskı uygulanmıştır. Atamalar ve yükseltmelerden sorumlu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na Adalet Bakanı’nın başkanlık etmesi, yargı ve yürütme arasındaki güçler ayrılığına gölge düşürmektedir. Ceza Kanunu ve Ceza Usul Kanunu ile ilgili değişiklik tasarıları üzerinde içsel danışmalar sürmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları ile ilgili olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı bulunan mahkumiyetlerin sonuçlarını telafi etmek için Türkiye’nin mevzuatında düzenleme yapılması gereklidir. Bu konu, 23 Temmuz 2001’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen 106 sayılı Ara Karar’da vurgulanmıştır. Ceza Usul Kanunu çerçevesinde, iptal edilen davaları yeniden açma veya Sözleşme ihlallerini düzeltmek amacıyla başka herhangi bir eylemde bulunma imkânı hâlâ yoktur. Mahkumiyet sonucunda kısıtlanan medenî ve siyasî hakların iadesini, davaların yeniden açılmasını ve ceza kayıtlarının silinmesini sağlamak için başka düzenlemeler gereklidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17 Temmuz 2001 tarihli kararı3, adil yargılama yokluğunun nasıl telafi edilebileceği konusunu aydınlatmaktadır. Anayasa’nın 36ncı maddesinde yapılan değişiklik, adil yargılama hakkını açıklığa kavuşturmuş ve cezaî, hukukî ve idarî usulsüzlük konusunda kanunlarda yapılması gereken değişikliklerin yolunu açmıştır. Ayrıca, AİHM kararlarının dolaysız geçerliliği sorunu da devam etmektedir. (Anayasal reform paketi, bu konulardan hiç birine yönelik herhangi bir düzenleme getirmedi.) Kamulaştırma davalarında, tazminatın gecikmesi durumunda ödenen yasal faiz oranlarının yükseltilmesine ilişkin 1998’de kabul edilen yasanın uygulamaya konulması, olumlu bir gelişmedir. Bu konu, 18 Eylül 2001 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çeşitli kararlarının odağında olmuştur. Söz konusu yasa, faiz oranlarını enflasyona bağlamak üzere hazırlanmıştır. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymasını hızlandırmak için başka önemli tedbirler de alınmalıdır. Yargının işleyişi konusunda, hakimler, savcılar ve yargı personeline yönelik çok sayıda kurs düzenlenmiştir. Verilen eğitim kapsamında, AT hukuku ve insan hakları, yabancı dil kursları, Avrupa ile ilgili konular ve ayrıca uluslararası işbirliği ve adlî tıp üzerinde yoğunlaşan seminerler vardır. Halen, eğitim kurslarının çoğu, Hakimler ve Savcılar Eğitim Merkezi tarafından düzenlenmektedir, fakat başka bazı girişimler de olmuştur: örneğin, hakimleri AT hukuku alanında eğitmek için bir Yunan-Türk işbirliği girişimi. Türk Anayasa Mahkemesi’nin onaltı üyesi, Eylül 2001’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni ziyaret ettiler. Özet olarak, kimileri daha önceki düzenli raporlarda bildirilen bir dizi girişim, yargı sistemini yeniden düzenlemeye ve etkinliğini arttırmaya başlamıştır. Türkiye’nin cezaevi reformunda, ceza infaz hakimliğinin kurulması yoluyla yargıya bir rol verilmiştir. Yargının yürütmeden bağımsızlığını garantilemek, devlet güvenlik mahkemeleri ve askerî mahkemeler sisteminde daha fazla reform yapmak ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlalleri için telafi imkânını getirmek ihtiyacı sürmektedir. Yargı personelini ve güvenlik güçlerini insan hakları konularında bilinçlendirmek için bir takım girişimler başlatılmıştır, fakat bunların pratik etkisini değerlendirmek için henüz çok erkendir.

3 Türkiye’ye karşı Sadak ve diğerleri, 17 Temmuz 2001.

Page 15: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

15

Yolsuzluğa karşı tedbirler

Cumhurbaşkanı Sezer, yolsuzluğun Türkiye’yi etkileyen en ciddî sorunlardan biri olduğunu söylemiş ve yolsuzluğa karşı mücadeleye desteğini vermiştir. Türk hükümetinin Nisan 2001 tarihli ekonomik programında yolsuzluğa karşı bazı tedbirler yer almaktadır. Bunların amacı: - kamu kesiminde kaynak tahsisinde saydamlığı ve hesap verme sorumluluğunu

sağlamak; - ekonominin yönetiminde siyasal müdahaleleri önlemek; - iyi yönetimi ve yolsuzluğa karşı mücadeleyi güçlendirmektir. Devlet bankalarının bağımsızlığını güçlendirmek, ihale kurallarını müktesebat ile uyumlaştırmak ve enerji piyasasının saydam koşullarda liberalleştirilmesini sağlamak için girişimler yapılmaktadır. Özellikle enerji, bayındırlık işleri, konut yapımı ve bankacılık sektörlerinde, yüksek düzeyde yolsuzluk soruşturmaları başlatılmıştır. Hükümet, kapsamlı bir strateji geliştirmek için, yolsuzluk konusunda yüksek düzeyli bir yönlendirme komitesi kurmuştur. 21 Eylül 2001’de, Dünya Bankası’nın desteklediği bir konferansta bir eylem planı tartışıldı. İçişleri Bakanlığı’nın desteğiyle, bağımsız bir kurum (TESEV) tarafından, Türkiye’de yolsuzluğun kapsamını belirlemek için ülke çapında bir anket yapıldı. Yolsuzluğa katkıda bulunduğu belirlenen etkenler arasında, düzgün biçimde uygulanan bir yaptırımlar sisteminin yokluğu, hantal bir bürokrasi ve yolsuz uygulamaların geniş kabul görmesi bulunmaktadır. Ayrıca, Dünya Bankası raporunda, bürokrasideki usulsüz uygulamaların dolaysız yabancı yatırımlar önünde büyük bir engel oldukları belirtiliyordu. Rapor, kamu ihalelerinde siyasal partilere bağış istenmesi uygulamasına da dikkat çekiyordu. Haziran 2001’de, Parlamento, yolsuzluk davalarında devlet memurlarının yargılanmasıyla ilgili yasayı tadil etti. Bu yasaya göre, savcı, yolsuzluk iddiaları üzerine dava açmak için ilgili makamdan izin isteyecekti. Cumhurbaşkanı Sezer, yolsuzluk olaylarında devlet memurlarının dokunulmazlığını arttıracağı gerekçesiyle bu yasayı veto etti. Parlamento, bu tür olaylarda parlamenter dokunulmazlığını sınırlayan anayasa değişikliği önerisini reddetti. 27 Eylül 2001’de, Türkiye, Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması, Aranması, Tutulması ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni ve yine Avrupa Konseyi’nin Yolsuzluk Hakkında Medenî Hukuk ve Ceza Hukuku Sözleşmeleri’ni imzaladı. Türkiye, uluslararası ticarî işlemlerde rüşvet hakkında OECD Çalışma Grubu tarafından yolsuzluğa karşı alınan tedbirlerin izlenmesine de katılmaktadır.

Millî Güvenlik Kurulu Anayasa reform paketi kapsamında, Millî Güvenlik Kurulu’nun işlevi ve bileşimine dair 118inci madde hükmü tadil edilmiştir. MGK’nin sivil üyelerinin sayısı, beşten dokuza çıkarılmıştır. Askerî temsilcilerin sayısı ise beşte kalmıştır. Ayrıca, yeni metin, bu organın

Page 16: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

16

istişarî niteliğini vurgulamakta, işlevinin tavsiye vermekle sınırlı olduğunu belirlemektedir. Hükümet, artık, bu tavsiyeleri “öncelikle dikkate almak” yerine, onları “değerlendirmek” ile yükümlüdür. Bu anayasal değişikliğin ordu üzerindeki sivil denetimi ne ölçüde arttıracağını izlemek gerekecektir. Son düzenli rapordan bu yana, Millî Güvenlik Kurulu, çeşitli devlet işleri ve politikaları hakkında, örneğin MBUP, Kıbrıs konusu, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, laikliğe karşı faaliyetler ile mücadele etmeye yönelik tedbirler, temel öğretimde zorunlu yaş sınırının yükseltilmesi, çeşitli illerde olağanüstü hâl, devlet şirketlerinin (örneğin Türk Telekom) özelleştirilmesi, son toplumsal ve ekonomik gelişmeler ve anayasal reform paketi konularında görüşlerini bildirmiştir. MGK, “sosyal huzursuzluk” riskine karşı da uyarıda bulunmuştur. Millî Güvenlik Kurulu tarafından tasarlanan Güneydoğu için eylem planı, açıkça ilan edilmiş değildir fakat sivil makamlarca uygulanmaktadır. TV ve radyo için yasal çerçeveyi tadil eden ve Haziran 2001’de Cumhurbaşkanı Sezer tarafından geri çevrilen yasa, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na Millî Güvenlik Kurulu’nun bir temsilcisinin atanmasını öngörüyordu. Şimdi bu yasa yeniden hazırlanmaktadır. Yasanın yeni şeklinin Avrupa standartlarına uygun olması önemlidir. 1.2. İnsan hakları ve azınlıkların korunması Son anayasa değişiklikleri, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki güvencelerin güçlendirilmesi ve ölüm cezasının sınırlandırılması yönünde anlamlı bir adımdır. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme ve barışçıl toplantı özgürlüğü, anayasa değişikliklerinde ele alınan temel özgürlükler arasındadır. 13üncü ve 14üncü maddelerde, bir takım kısıtlamalar kaldırılmış, böylece temel hak ve özgürlükleri sınırlama gerekçeleri daraltılmıştır. Ölçülülük ilkesi getirilmiştir: korunan haklarda herhangi bir sınırlama ölçülü olmalıdır.4 Temel özgürlüklerin kullanımı üzerindeki bazı sınırlamalar devam etmektedir. Temel özgürlüklerin kullanılmasında gerçek bir iyileşmeden Türkiye’deki bireylerin pratikte ne ölçüde yararlanacakları, uygulayıcı mevzuatın ayrıntılarına ve yasanın pratikteki uygulamasına bağlı olacaktır. Genel bir ölçülülük ilkesinin kabul edilmiş olması ve reformun belirtilen genel amacının insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygıyı etkili biçimde önplana getirmesi umut vericidir. Özellikle ifade ve düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak, anayasa değişikliklerini uygulamaya koymayı amaçlayan mevzuat değişikliği tekliflerine hükümetçe son şekli verilmektedir. 4 Madde 13’ün yeni metni: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili

maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Madde 14’ün yeni metni: “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri, Devlet’in ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasa’da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.”

Page 17: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

17

Bunlar arasında, Ceza Kanunu’nun 159uncu ve 312nci maddelerinin ve Terörle Mücadele Kanunu’nun 7nci ve 8inci maddelerinin değiştirilmesine yönelik teklifler vardır. Türkiye’nin çeşitli uluslararası insan hakları sözleşmeleri bakımından konumuyla ilgili olarak, Türkiye, kamu makamlarınca ayrımcılığın genel olarak yasaklanması hakkında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek 12 numaralı Protokol’u imzaladı. Son düzenli rapordan bu yana, Irk Ayrımcılığının Bütün Biçimlerinin Kaldırılması Hakkında BM Sözleşmesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi Tüzüğü, Medenî ve Siyasî Haklar Üzerine BM Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Üzerine BM Uluslararası Sözleşmesi gibi başka bazı önemli insan hakları belgelerine katılım açısından ilerleme olmamıştır. Ölüm cezasının kaldırılması hakkında AİHS’ye ek 6 numaralı Protokol ile ilgili olarak, anayasa değişikliği ve Ceza Kanunu’nda öngörülen reform ışığında, Türkiye’nin bunu imzalayıp onaylamasının mümkün olup olmayacağı henüz belli değildir. Türkiye’nin, Ulusal Azınlıkların Korunması Hakkında Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalamamış olduğu da kaydedilmelidir. Son düzenli rapordan bu yana, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin 127 davada AİHS hükümlerine ihlal ettiğini belirlemiştir(ancak, Büyük Daire’ye temyiz imkanı olduğundan, bu kararlardan 43 tanesi henüz kesinleşmemiştir). Bu davalar, ifade özgürlüğü, güvenlik güçlerince kötü muamele ve gözaltı süresinin uzunluğu gibi çok çeşitli Sözleşme ihlalleriyle ilgilidir. Türkiye, bu davaların 53’ünü dostane anlaşma yoluyla çözüme bağlamıştır. 10 Mayıs 2001 tarihli bir kararında5, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi Kıbrıs’ın kuzey kesiminde insan hakları ihlalleri nedeniyle Sözleşme’nin ondört maddesine aykırı hareket etmekten sorumlu buldu. Mahkeme, ayrıca şu sonuca vardı: “Sözleşme’nin eski 26ncı maddesi (şimdiki 35/1 sayılı madde) açısından, KKTC’de mevcut hak arama yolları, davalı devletin yurtiçi hak arama yolları olarak görülebilir ve bunların etkinliği sorunu, ortaya çıktığı özel koşullar içinde incelenmelidir.” 17 Mayıs 2001 tarihli daha sonraki bir kararda6, Türkiye, gözaltında bulunan bir kişinin ölümüyle ilgili bir davada Avrupa Sözleşmesi’nin 2, 5 ve 13 sayılı maddelerini ihlal etmekten sorumlu bulundu. 18 Eylül 2001’de verilen çeşitli kararlarda7, Türkiye, kamulaştırma ile ilgili 34 davada Sözleşme’ye ek 1 numaralı Protokol’un 1inci maddesini ihlal etmekten sorumlu bulundu. Ödenen tazminatlar, kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında enflasyondaki gerçek artışı yansıtmıyordu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 26 Haziran 2001’de kabul edilen 80 sayılı üçüncü Ara Karar’da, Türkiye, Loizidou davasında verilen 28 Temmuz 1998 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamadığı için kınandı.

5 Kıbrıs’a karşı Türkiye, No. 25781/94. 6 Bilgin’e karşı Türkiye, No. 25659/94. 7 Yusuf Çelebi’ye karşı Türkiye, No. 19667/92, ve bunu müteakip aynı ihlal ile ilgili 33 karar.

Page 18: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

18

28 Haziran 2001’de, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi, Türkiye ile ilgili olarak izleme prosedürüne devam edilmesi hakkında bir karar kabul etti. Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin “Üye Devletlerce Yükümlülük ve Taahhütlerin Yerine Getirilmesi Komitesi” tarafından Türkiye’ye yapılan (26-30 Mart 2000 ve 23-26 Mayıs 2001) iki ziyaret hakkında bir rapor yayımlandı. İnsan haklarının korunması ile ilgili olarak, Türkiye yeni bir yapılanma oluşturdu (5 Ekim 2000 tarihli yasa): İnsan Hakları Başkanlığı, İnsan Hakları Yüksek Kurulu, İnsan Hakları Danışma Kurulları ve Araştırma Kurulları. İnsan Hakları Başkanlığı’nın kurulma amacı, insan hakları alanındaki mevzuatın uygulanmasını izlemektir. İnsan Hakları Yüksek Kurulu, Türkiye’de insan haklarının korunmasını geliştirmeye ve güçlendirmeye yönelik tekliflerde bulunmaktan sorumlu olan, bakanlıklar arası bir komitedir. İnsan Hakları Danışma Kurulu, hükümet ve sivil toplum kuruluşları arasında görüş alışverişi için kalıcı bir forum olarak hizmet etmek üzere tasarlanmıştır. Araştırma Kurulları ise, iddia edilen insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak mahallinde araştırmalar yapmakla görevli olacaktır. Bu Kurullar’ın işleyişine ilişkin esaslar, bir yönetmelikte ortaya konulmuştur (21 Ağustos 2001 tarihli Resmî Gazete). Hükümet, bu kurulların tam olarak işlemesinin önemini vurgulamış ve “İnsan Hakları Kurulları’nın faaliyetlerine ilişkin üç aylık raporların, kurulların görüş ve önerileriyle birlikte, İnsan Hakları Yüksek Kurulu’na gönderilmeye devam edilmesini” istemiştir (İnsan haklarından sorumlu Devlet Bakanı’nın 26 Eylül 2001 tarihli genelgesi). Bu organların etkisini değerlendirmek için daha ayrıntılı bilgilere ihtiyaç vardır. Güvenlik güçlerinin insan hakları konusunda eğitilmesiyle ilgili ihtiyaçlar, polis eğitimine ilişkin 25 Nisan 2001 tarihli yasada belirlenmiştir. Bu yasa çerçevesinde, Polis Akademileri, polis memurlarına insan hakları konularında 2 yıl süreyle eğitim verecektir. Ayrıca, gözaltına alınan kişilerin tutulma şartlarını iyileştirmek amacıyla, Ağustos 2001’de, Ankara’daki polis karakollarında bazı projeler başlatılmıştır. Türk hükümeti tarafından sağlanan resmî verilere göre, 2000-2001 akademik yılının sonuna kadar 26.780 güvenlik görevlisi insan hakları alanında eğitilmiş olacaktır.

Medenî ve siyasî haklar Bir dizi anayasal, yasal ve yönetimsel değişikliğe karşın, Türkiye’de bireyler açısından fiilî insan hakları durumu iyileşmeye muhtaçtır. Anayasa’nın değiştirilen 38inci maddesi, ölüm cezasını, terörizm suçlarıyla ve savaş zamanıyla veya yakın savaş tehlikesi durumlarıyla sınırlamaktadır. Terörizm suçlarına ait istisna, (herhangi bir çekinceye izin vermeyen) AİHS’ye ek 6 sayılı Protokol ile uyumlu değildir. Savaş suçlarıyla ilgili istisna ise, 6 sayılı Protokol kapsamında caizdir. Değiştirilen bu maddeyi yürürlüğe koymak için Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılması gerekecektir. Bu yapıldığında, Türkiye’nin AİHS’ye ek 6 numaralı Protokol’u imzalamak ve onaylamak durumunda olup olmadığını değerlendirmek mümkün olacaktır.

Page 19: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

19

Raporlama dönemi boyunca, mahkemeler, Terörle Mücadele Kanunu temelinde ölüm cezaları vermeye devam ettiler. 2000 yılında 17 kişi, Ocak-Ağustos 2001 döneminde ise 10 kişi, idam cezasına mahkum edildi. Ancak, ölüm cezalarının infazı konusunda 1984’ten beri devam etmekte olan fiilî moratoryum sürdürülmüştür. Abdullah Öcalan davasıyla ilgili olarak, Türk makamları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki davanın tamamlanmasına kadar, idam kararının infazını ertelemeyi kabul etmişlerdir. İşkence ve kötü muamele ile ilgili olarak, Türk hükümetinin, Avrupa Konseyi İşkence ve İnsanlık Dışı ve Küçültücü Muamele veya Cezanın Önlenmesi Komitesi’nin (İÖK) işkence ve kötü muamele konusundaki raporunu Ocak 2001’de yayımlamayı kabul etmesi, olumlu bir gelişmedir. 24 Temmuz 2001’de, şüphelilerin gözaltına alınması, tutuklanması ve sorgulanması ile ilgili olarak güvenlik güçlerinin görevlerini ve sorumluluklarını açıklığa kavuşturan bir İçişleri Bakanlığı genelgesi çıkarıldı. Bu genelge, işkenceyi ve kötü muameleyi açıkça yasaklamaktadır. İnsan hakları ihlallerine ilişkin iddiaları araştırmak amacıyla savcılar tarafından polis ve jandarma karakollarında denetimler yapılmasına başlanmıştır. 26 Eylül 2001 tarihli genelge (bkz. yukarıda), yerel makamları, insan hakları ihlallerini önlemeye yönelik çabaları yoğunlaştırmaya çağırmaktadır. Yargılama öncesi gözaltıyla ilgili hükümler, Anayasa’nın 19uncu maddesinde yapılan değişiklik temelinde, AİHS ile daha da uyumlu hale getirilecektir. Söz konusu değişiklik ile, toplu suçlarda gözaltına alınan bir kişinin yargıç önüne çıkarılmadan önce gözaltında tutulabileceği süre dört güne indirilmiştir. Bu değişiklik, gözaltında kötü muamelenin önlenmesi açısından olumlu bir gelişmedir ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yetkisine giren suçlar için ve olağanüstü hal kapsamındaki illerde de uygulanmalıdır. Daha önceki raporda belirtildiği gibi, otomatik yargı incelemesi ve sağlık muayenesi başta olmak üzere, AİHS standartlarıyla uyumlaştırılması gereken başka prosedürler de vardır. Pratikte, işkence ve kötü muamele ile ilgili durum, son düzenli rapordan beri düzelmemiştir ve ciddî şekilde kaygı nedeni olmaya devam etmektedir. Gözaltında işkence ve kötü muamele olayları sürmektedir. Ağustos 2001’de, Edremit ilçesinde, gözaltında tutulan 16 yaşında bir oğlanın öldüğü haber verildi. İşkence özellikle güneydoğuda yaygındır. Olağanüstü hal altında bulunan dört ilde geniş ölçüde uygulanan “kapalı gözaltı” durumunda, işkence vakaları daha sık gözlenmektedir. Bu gözaltı yöntemi, Ceza Usul Kanunu ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri Yasası ile öngörüldüğü gibi, devlet güvenlik mahkemelerinin yetkisine giren davalarda da uygulanmaktadır. Genç insanların da etkilendiği görülmektedir. Yasadışı bir örgüte yardım ve yataklık etmek suçlamasıyla tutuklanan ve, avukatlarına göre, daha sonra kötü muamele ile karşılaşan Urfa/Viranşehirli çocuklar, uluslararası baskı sonrasında salıverildiler. İşkence veya kötü muamele yaptıklarından şüphe edilen görevlilere karşı açılan davaların sayısı, önceki yıllara kıyasla artış gösterdi. Ancak, verilen mahkumiyetlerin çok hafif olduğu veya çok sık olarak para cezasına çevrildiği veya ertelendiği şeklinde kaygılar devam etmektedir. Ayrıca, kamu görevlilerine karşı dava açmak için bir idarî onay alınmasını öngören kural değişmemiştir. Türk makamlarına göre, 2000-2001 döneminde, güvenlik güçleri mensuplarına karşı, kötü muamele iddialarıyla 1.472 dava, işkence iddialarıyla 159

Page 20: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

20

dava açıldı. Bu davalar sonucunda, 36 kişiye hapis cezaları verildi, 50 kişi meslekten ihraç edildi. Parlamento İnsan Hakları Komisyonu, geçen yıl Bayan Sema Pişkinsüt’ün başkanlık görevinden ayrılması üzerine, işkence konusundaki araştırma faaliyetinde daha az etkili olmuştur. Ayrıca, Bayan Pişkinsüt, işkence olaylarına ilişkin araştırmaları esnasında Komisyon’a ulaşan bilgilerin kaynaklarını açıklamama kararını savunmak için parlamenter dokunulmazlığını bırakmaya hazır olduğunu beyan etmiştir. Bununla birlikte, yakın tarihli bir gelişme olarak, Komisyon’un yeni başkanı, Komisyon üyelerinin, işkence ve/veya kötü muamelenin gerçekte olup olmadığını doğrulamak için polis karakollarına ve cezaevlerine habersiz ziyaretler yapacaklarını bildirdi. 2000 sonbaharında, Türk hükümeti, cezaevi sisteminde reform yapmaya karar verdi. Buna göre, (tek bir odada 80’e yakın tutuklu ve hükümlünün kaldığı) büyük koğuşlar yerine, 1 ila 3 kişinin paylaştığı küçük hücrelerden oluşan bir sistem (F tipi, yüksek güvenlikli cezaevleri) kurulacaktı. Bu karar, yalnızca cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ile değil, ayrıca başka taleplerle de ilgili olan, şiddetli gösterilere ve açlık grevlerine yol açtı. Grevlere katılan tutuklu ve hükümlülerin büyük çoğunluğu, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanmaktaydı veya mahkum edilmişti. Açlık grevlerinin örgütlenmesinde bir takım aşırı gruplar rol almıştı. Türk güvenlik güçleri, F tipi cezaevlerine zor kullanarak nakil yapmak için, 19-22 Aralık 2000 tarihlerinde açlık grevcilerine ve protestoculara karşı harekete geçtiler. Bunun sonucunda 32 kişi öldü. Ocak 2001’de, AB bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısında bulundu. İÖK’nin Nisan 2001’de çıkardığı bir raporda, 32 ölümden bazılarına, ateşli silah ve gözyaşı bombası dahil ölçüsüz güç kullanımının yol açmış olabileceği belirtildi. Adlî Tıp Kurumu’nun ölümlerin nedenlerine ilişkin raporu, İÖK bulgularını doğrulamaktadır.8 Bu rapor, olaylardan hemen sonra hazırlandı fakat Parlamento’ya sunulması daha uzun bir zaman aldı. Açlık grevleri devam etmektedir ve bugüne değin, cezaevleri içinde ve dışında, 40 kadar açlık grevcisi ölmüştür. İstanbul’da bir savcı, Aralık 2000 operasyonları sırasında bir cezaevinde görevde bulunan 1.615 kişi aleyhine dava açtı. Bu kişiler, “kötü muamele” ve “kanunsuz hareket” ile suçlanmaktadır. Bu konularda özgür tartışma kısıtlanmıştır. Bir Avrupa Parlamentosu özel delegasyonu, Haziran başında Türkiye’yi ziyaret etti ve, Avrupa Konseyi İÖK tavsiyeleri gereğince, uygun önlemler alması için Türkiye’ye çağrıda bulundu. Cezaevi reformlarının diğer yönleriyle ilgili olarak, başta aşağıdakiler olmak üzere, önemli bazı yasal düzenlemeler kabul edilmiştir: - Terörle Mücadele Kanunu’nun 16ncı maddesini değiştiren yasa (5 Mayıs 2001). Bu

değişiklik yoluyla, terörizm ve örgütlü suçtan mahkum edilen tutuklu ve hükümlülerin, ortak yaşam alanlarında eğitim, spor ve diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılabilmeleri öngörülmüştür. Açık ziyaretlere ayda bir kez izin verilmektedir.

- İnfaz Hakimliği Kanunu (16 Mayıs 2001). Toplam olarak 140 infaz hakimliği

kurulmaktadır. İnfaz hakimleri, tutuklu ve hükümlü kişilerle ilgili olarak yapılan işlemler hakkında karar vermekten ve bu işlemlerle ilgili şikayetleri incelemekten

8 Basın Kanunu’nun 30. maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, Adalet Bakanlığı tarafından raporu yayımlayan

“Radikal” aleyhine açılan bir ceza davası, beraat ile sonuçlandı.

Page 21: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

21

sorumlu olacaklardır. Bu kanunun ve aşağıda belirtilen kanunun uygulanması hakkında bir yönetmelik, 7 Ağustos 2001 tarihinde Adalet Bakanlığınca kabul edildi.

- Ceza İnfaz Kurumları ve Tutuk Evleri için İzleme Kurulları Teşkiline Dair Kanun (21

Haziran 2001). Bu kanun, 133 İzleme Kurulu tesis etmektedir. Kurulların görevi, başka hususlar yanında, ceza kurumlarında yaşama ve sağlık koşulları, nakiller ve disiplin tedbirleri ile ilgili olarak denetimler yapmak ve bu konularda Adalet Bakanlığı ve öteki ilgili kuruluşlar için üç aylık raporlar hazırlamaktır.

Cezaevlerinde aşırı yığılmadan gelen baskıları azaltma yönünde bir adım olarak, 8 Aralık 2000 tarihinde kabul edilen, Şartlı Salıverme ve Erteleme Kanunu (halk arasında bilinen adıyla “Af Kanunu”) belirtilebilir. Bu kanunun bir sonucu olarak, bazıları 3 yıl içinde benzer bir suç işlememek koşuluyla, 30.000 kadar insan tahliye edildi. 1 Mayıs 2001’e gelindiğinde, Türk cezaevlerinde 59.215 kişi bulunmaktaydı. Bu rakam, önceki yıla kıyasla %23’lük bir azalmayı temsil etmektedir. 18 Temmuz 2001’de, Anayasa Mahkemesi, “af” yasasının başka bazı suçları da içerecek şekilde genişletilmesi gerektiğine karar verdi ve yasayı bu karar ile uyumlu kılması için Parlamento’ya altı ay verdi. Başlangıç kısmında ve 13, 14, 22, 26 ve 28 sayılı maddelerde yapılan değişiklikler başta olmak üzere, Anayasa değişikliklerine somut içerik kazandıracak şekilde ifade özgürlüğünün kapsamını genişletmek için mevzuatta değişikliklere ihtiyaç vardır. Anayasa’nın 26ncı ve 28inci maddelerinde yapılan değişiklik, kanunla yasaklanmış dillerin kullanılmasını önleyen anayasa hükmünü kaldırmıştır. Reformların amacı dikkate alındığında, 14üncü ve 26ncı maddelerdeki kısıtlamalar ile ilgili yeni düzenlemenin, Türkçeden başka dillerin kullanımı dahil, ifade özgürlüğü için etkili bir güvence sağlayacak şekilde yeni mevzuata ve uygulamaya yansıtılması özel önemdedir. Raporlama döneminde, ifade özgürlüğünün kullanımına ilişkin bazı ciddî sorunlar olmuştur. Hem Ceza Kanunu (özellikle, parlamentonun, ordunun, cumhuriyetin ve yargının tahkir edilmesiyle ilgili Madde 159 ve ırksal, etnik veya dinsel nefretin tahrik edilmesiyle ilgili Madde 312), hem de terörle mücadele yasasının 7nci ve 8inci maddeleri (ayrılıkçı propaganda yapılması), savcılar ve hakimler tarafından ifade özgürlüğünü kısıtlamak için yaygın şekilde kullanılmaya devam etmektedir. Bu tür davaların son örnekleri arasında, Radikal yazarı Bayan Neşe Düzel ve Turkish Daily News yazarı Bay Burak Bekdil aleyhine açılan davalar bulunmaktadır. “Düşünce Özgürlüğü 2000” adlı bir kitaptaki yazıların yeniden yayımlanması nedeniyle takibata uğrayan onaltı aydın, Ankara Askerî Mahkemesi tarafından aklanmışlardır, fakat başka mahkemelerde benzer suçlamalar ile karşı karşıyadırlar. 1 Ocak 2001’den beri, siyasal faaliyetler nedeniyle veya çeşitli yasaları ihlal ettikleri gerekçesiyle 80 kadar gazeteci hapsedilmiştir. “Yargıyı tahkir etmek” ve “Cumhuriyeti tahkir etmek” suçlamalarıyla tutuklanmış olan ve uluslararası baskı üzerine aklanan Bay Mehmet Uzun gibi kimileri ise aklanmaktadır. Ancak, ayrılıkçı propaganda yapmakla suçlanan Dr. Fikret Başkaya, benzer baskılara karşın, hapis cezasını çekmeye başladı. Son zamanlardaki bir gelişme olarak, 3 Ekim 2001’de Bay Uzun’un kitabı toplatıldı ve aleyhine dava açılması tehlikesi vardır. Kimi resmî kaynaklarca, ifade özgürlüğü ile bağlantılı suçlardan dolayı yaklaşık 9.000 kişinin hapiste olduğu kabul edilmiştir. Görüş ve düşünce ifade ettikleri için çok sayıda gazeteci, aydın, yazar ve siyasetçi hapsedilmiştir. 2000 yılına ait resmî verilere göre, Ceza Kanunu’nun

Page 22: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

22

159uncu ve 312nci maddeleri kapsamında 261 kişi, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında 324 kişi mahkum edilmiştir. Bu rakamlar, 1999 yılında, sırasıyla 347 ve 1.317 idi. Basın özgürlüğü konusunda, bir başka değişiklik getirilmiştir. “Kanunla yasaklanmış herhangi bir dilde yayın yapılamayacağı” şeklindeki hüküm kaldırılmıştır (Anayasa Madde 28). Bu değişiklik umut vericidir, fakat gerçek anlamda etkili olması için mevzuat değişikliklerine ihtiyaç vardır. Bu mevzuat değişikliklerinin içeriği, söz konusu hakkın kullanımı bakımından yaşamsal önem taşıyacaktır. Madde 26’daki genel kısıtlamalar, düşünce ve görüşlerin yazılı olarak ve başka araçlar yoluyla ifade edilmesini ve yayılmasını da kapsadığı için, uygulayıcı mevzuatın ve tatbikatın basın özgürlüğünün etkili biçimde korunmasını temin etmeleri önemlidir. Basın özgürlüğünün diğer yönleri ile ilgili olarak, İçişleri Bakanlığı, resmî belgelerde ve devlet medyasında kullanılması yasaklanan tabirlerin bir listesini yayımladı. Kimi yayınevleri faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldılar, süreli yayınlar ve kitaplar toplatıldı. Yakın tarihli bir örnek, 26 Eylül 2001 tarihinde IDEA Politika dergisinin yayımlanmasını durdurma kararıdır. 14 Aralık 2000 tarihli bir karar ile, 4 numaralı İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, Türkiye’yi “zaaf halinde” gösteren bilgilerin her tür yayımını yasakladı. Gazeteler ve gazeteciler, pratikte özellikle F tipi cezaevi protestolarıyla ilgili haber ve resimlerin yayımlanmasını yasaklamayı hedefleyen bir “sansür eylemi” olarak görülen bu karardan şikayet ettiler. Yayıncılık sahasında, yukarıda belirtildiği gibi, “kanunla yasaklanmış herhangi bir dilde yayın yapılamayacağı” şeklindeki hükmü kaldıran anayasa değişikliği umut vericidir, fakat bunun yayıncılık alanında hüküm ifade etmesi için mevzuat değişikliklerine ihtiyaç vardır (bkz. ayrıca kültürel haklar başlığı altındaki bölüm). Türk Parlamentosu, Haziran 2001’de, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) statüsünü tadil eden bir yasayı kabul etti. Bu yasa, mülkiyetle ilgili konuları açıklığa kavuşturduğu, yeniden iletimi yasallaştırdığı, bazı ahlak standartları koyduğu halde, ifade özgürlüğünü ve mülkiyet çeşitliliğini daha da kısıtlayabilirdi. Üst Kurul’un bir üyesi, Millî Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından tayin edilecekti. Haziran 2001 sonunda, Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa’nın bazı ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle bu yasayı veto etti. Yasada Avrupa standartlarına göre bir revizyon yapılmaktadır. Son düzenli raporda belirtildiği gibi, var olan yasanın uygulanması bir endişe konusu olmaya devam etmektedir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), kimi radyo/TV istasyonlarını geçici olarak yasaklamaya devam etti. Örneğin, Ağustos 2001’de, 10 istasyon, esas olarak güncel olaylar hakkında kabul edilmez yorumlar nedeniyle 1 ila 365 gün süreyle kapatma cezaları aldı. Bundan başka, 26 Eylül 2001 tarihinde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, RTÜK yasasının 26ncı maddesi (yeniden iletim yasağı) temelinde BBC ve Deutsche Welle yayınlarının Türkçe olarak verilmesini yasaklayan kesin bir karar aldı. Kurul Başkanı, bu karara karşı olduğunu belirtti ve bir idare mahkemesi önünde dava açtı. Mahkeme, bu başvuruyu reddetmiş olup, RTÜK, yeniden iletime son vermeleri için, ilgili radyo istasyonlarını uyarmıştır.

Page 23: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

23

Örgütlenme ve barışçıl toplantı özgürlüğü ile ilgili olarak, Anayasa’nın değiştirilen 33üncü maddesi,9 dernek kurma hakkı üzerine genel kurallar ve kısıtlamaları tadil etmektedir. Bunun etkisi, ancak uygulayıcı mevzuat konulmasından sonra değerlendirilebilir. Parlamento önünde bulunan Medenî Kanun değişiklikleri, STK’lerin uluslararası ilişki kurmaları bakımından bazı küçük iyileşmeler getirebilir. Halen, Türkiye’de STK’ler kurulmasına ilişkin prosedür zahmetli olmaya devam etmektedir ve STK’lerin işleyişi, hâlâ önemli devlet kontrollerine tabidir. STK’ler, Türkiye dışından malî kaynak almak için hükümetten onay almak zorundadırlar. STK’ler, özellikle Güneydoğu’da, taciz ve korkutma ile karşı karşıya olduklarını belirtiyorlar. 7 Ekim 2001’de, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın Diyarbakır şubesi, polis güçlerince basıldı; işkence ve kötü muamele mağdurlarına ilişkin gizli tıbbî bilgilere yetkililerce el konuldu. Alınan dosyalar, 10 Ekim 2001’de iade edildi. Bu arada, söz konusu STK’ye karşı, onun faaliyetlerini engellemeyi, hattâ onun kapatılmasını amaçlayan iki dava açıldı. Siyasal partilerce uyulması gereken ilkelere dair anayasa hükmü tadil edilmiştir. Bir siyasal partinin üyelerince bu temel ilkelere karşı işlenen “fiiller” bir bütün olarak parti tarafından onaylandığında parti aleyhine yaptırımlar uygulanabilir. Temelli kapatma yerine, Anayasa Mahkemesi, “fiiller”in ağırlığına bağlı olarak, söz konusu siyasal partinin kısmen veya tamamen yasaklanmasına karar verebilir. Ayrıca, yapılan bu değişiklik, siyasal partiler ile ilgili olarak daha ölçülü yaptırımlar getirecektir / getirebilir10, fakat siyasal partilerin kapatılma nedenleri değişmemiştir (Madde 68). 22 Haziran 2001’de, 26 ay süren bir davanın sonunda, Anayasa Mahkemesi, lâikliğe karşı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle Fazilet Partisi’nin kapatılmasını ve malvarlığına el konulmasını emreden bir karar aldı. Resmî gerekçe henüz yayımlanmamış olmakla beraber, karar derhal yürürlüğe girdi. (102 milletvekiliyle ana muhalefet partisi olan Fazilet, Türkiye’de kapatılan dördüncü İslamî eğilimli partiydi. 1983’ten bu yana, toplam 21 siyasal parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır.) Anayasa’nın 68inci ve 69uncu maddelerine dayanan son karar ile, partinin iki milletvekili Parlamento’dan ihraç edildi. Bu kişiler ve partinin üç diğer üyesi, beş yıl süreyle siyasetten menedildi. Bu kişilerden biri, türban giyerek yemin ettiği için takibata uğradı. Anayasa Mahkemesi, bunu lâikliğe karşı bir eylem olarak gördü. 31 Temmuz 2001 tarihinde verdiği bir karar ile11, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Refah Partisi’nin 1998 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının, AİHS Madde 11 kapsamında örgütlenme özgürlüğü ilkesine aykırı olmadığına hükmetti. Mahkeme’nin düşüncesine göre, Refah Partisi’nin kapatılması “demokratik toplumun korunması yönünde ivedi bir toplumsal gereksinmeyi karşılayan bir karar olarak görülebilirdi.” Din özgürlüğü ile ilgili olarak, bazı gayri Müslim cemaatlere yönelik daha büyük bir hoşgörü olduğunu gösteren işaretler vardır.

9 Maddeye, bu hakkın kısıtlanması için özel gerekçeler ilave edilmiştir: “Millî güvenlik, kamu düzeni, suç

işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması.” 10 Madde 68’in altıncı fıkrasının yeni şekli: “Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma

yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.”

11 Refah Partisi, Erbakan, Kazan ve Tekdal’a karşı Türkiye, No. 41340/98.

Page 24: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

24

2000 yılında, özellikle Hristiyanlığın ikibininci yıldönümü kutlamalarında, Türk makamları, Tarsus’ta bir toplantı dahil, belli başlı dinsel gruplar arasında düzenlenen ekümenik etkinliklere destek oldular. Aralık ayında, Cumhurbaşkanı Sezer, Noel ve Hanuka münasebetiyle Türkiye’nin dinsel azınlık gruplarına bir mesaj yayınladı. 12 Haziran 2001’de, Başbakan, valiliklere bir genelge gönderdi ve yurt dışına göç etmiş Süryani Ortodoks Türk vatandaşlarının, olağanüstü hal kapsamındaki bölgelerde ve mücavir illerde bulunan köylerine geri dönme haklarını tekrar teyit etti. Cumhurbaşkanı Sezer’in desteğiyle, hükümet, İstanbul’da bir başka Süryani Ortodoks kilisesinin açılmasına izin verdi. Azınlık vakıflarına ait olan kiliseler ve diğer binaların onarımı için artık resmî izin gerekli değildir. Ancak, Hristiyan kiliseler, özellikle taşınmaz mülkiyeti ile ilgili olarak güçlüklerle karşılaşmaya devam ediyorlar. Heybeliada Ortodoks Ruhban Mektebi’nin 1971’den beri kapalı kalmasıyla ilgili herhangi bir ilerleme olmamıştır. Çeşitli kiliselerin yasal statüsünün tanınmaması, din adamlarının Türkiye’ye girişi dahil bir dizi güçlük yaratmaktadır. Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumunda iyileşme olmamıştır. Alevilere yönelik resmî yaklaşım değişmemiştir. Alevilerin sorunlarına Diyanet İşleri Başkanlığınca ilgi gösterilmemiştir. Alevilerin şikayetleri, okullarda ve ders kitaplarında Alevi kimliğini tanımayan zorunlu din eğitimi verilmesiyle ve sadece Sünni camileri ve dinsel vakıfları için malî destek sağlanmasıyla ilgilidir. İltica isteyenler ve insan kaçakçılığı konusu, Başlık 24 – Adalet ve içişleri sahasında işbirliği altında ele alınmıştır.

Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar Anayasal reform paketi, ekonomik ve sosyal haklara ilişkin anayasal güvenceleri ilgilendiren bir takım değişiklikler getirmiştir. Bunların en önemlileri, aşağıdaki hususlar ile ilgilidir: - çalışma hakkının kapsamının genişletilmesi (Madde 19), - cinsler arasında eşitliğin güçlendirilmesi (bkz. aşağıda) (Madde 41 ve 66), - sendikal hak ve özgürlüklerin kapsamının genişletilmesi: Madde 51, sendika kurma

hakkını yalnızca işçilere değil bütün çalışanlara tanıyacak şekilde tadil edilmiştir. Sendika yöneticisi olmak için en az on yıl işçi olarak çalışmış olma şartı da kaldırılmıştır.

- ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak adil bir ücret alma hakkının güvence

altına konulması (Madde 55). Çocuk hakları ile ilgili olarak, Türk hükümeti, 26 Ocak 2001 tarihinde Çocuk Emeğinin En Kötü Şekillerinin Tasfiyesi hakkında 182 sayılı ILO Sözleşmesi’ni ve, 18 Ocak 2001’de, Çocuk Haklarının Kullanımı üzerine Avrupa Sözleşmesi’ni onayladı. 13 Nisan 2001’de kabul edilen bir yasayla, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bir Çocuk Bürosu kuruldu. Bu yeni birim, yukarıda belirtilen Çocuk Haklarının Kullanımı üzerine Avrupa Sözleşmesi’nin uygulanmasından doğan görevleri yerine getirmekten sorumludur. Ancak, çocuk haklarıyla

Page 25: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

25

ilgili durum, Türkiye tarafından 1989 yılında onaylanan Avrupa Sosyal Şartı’nın 7nci ve 17nci maddeleriyle uyumlu değildir. Sendikal haklar ile ilgili olarak, “Kamu Çalışanlarının Sendikaları” üzerine bir yasa 12 Temmuz 2001 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu yasa, örgütlenme hakkı gibi bazı temel sendikal haklar öngörmekte, fakat toplu pazarlık ve grev haklarını içermemektedir. Polis memurları, hakimler ve savcılar gibi bazı kamu görevlisi kategorileri, sendikal haklara sahip değildir. Dernek kurma hakkını genişleten, fakat “görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet memurlarına” sınırlamalar getirilmesini öngören Anayasa’nın 33üncü maddesindeki değişiklik ışığında bu yasa gözden geçirilebilir. 21 Nisan 2001 tarihinde yürürlüğe giren bir yasayla bir Ekonomik ve Sosyal Konsey resmen kurulmuştur. Fakat bu, AB’de mutat olan türden bir sosyal diyalog mekanizması yönünde yalnızca bir adımdır (bkz. ayrıca Başlık 13 – Sosyal politika ve istihdam). Kültürel haklar açısından, Anayasa’nın 26ncı ve 28inci maddelerinin tadil edilmesiyle ilerleme sağlanmıştır. Kanunla yasaklanmış dillerin kullanılmasına izin vermeyen hüküm kaldırılmıştır. Bu değişiklik, Türkçeden başka dillerin kullanılmasının yolunu açabilir ve dolayısıyla olumlu bir gelişmedir. Ancak, Türkçeden başka dillerde haberleşme hakkına müdahale edilmesine karşın etkin koruma sağlamak için, var olan kısıtlayıcı mevzuat ve uygulamalarda değişikliğe ihtiyaç olacaktır. RTÜK yasası, “evrensel kültürün ve bilimin gelişmesine katkıda bulunacak diller hariç”, radyo ve televizyon yayınlarının Türkçe olmasını öngörmektedir. 1923 Lozan Antlaşması’nın kapsamına girenler (Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler) dışındaki gruplara mensup kişiler bakımından, fiilî durum, özellikle yayıncılık ve eğitim ile ilgili olarak, iyileşmiş değildir. Pratikte, örneğin Kürtçe şarkılar ve Kürtçe sokak röportajları, arada sırada yayınlanmaktadır. Eğitim (temel ve yaygın eğitim) alanında, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından resmen izin verilmedikçe, Türkçeden başka hiçbir dil öğretim amacıyla kullanılamaz. Anayasal reform kapsamında hiçbir değişiklik, Türkçeden başka dillerde eğitim yapılabilmesini öngörmüyor. Kadın-erkek eşitliği alanında, Anayasa’nın 41inci maddesi, ailenin temeli olarak eşler arasında eşitlik ilkesini yerleştirmek amacıyla tadil edilmiştir. Anayasa’nın tadil edilen 66ncı maddesi, anne veya babanın yabancı olması halinde cinsiyete göre ayrımcılığa son vermiştir. Parlamento’da bekleyen yeni bir Medenî Kanun, diğer konularda da ayrımcılığa son verecek ve kadın-erkek eşitliğini güçlendirecektir. “Namus cinayetleri” denilen olay dahil, aile içinde kadınlara karşı şiddet sorunu, ciddî bir kaygı konusu olmaya devam etmektedir. Bu tür cinayetler işleyenlere verilecek cezaların azaltılmasına müsaade eden mevzuat hâlâ geçerlidir. Sağlık Bakanı, sağlık sektöründeki öğrencilerle ilgili disiplin rejiminde bir değişiklik yaptı. Buna göre12, cinsel ilişkiye girdiği veya fuhuş yaptığı belirlenen öğrenciler, okuldan ihraç edilecektir. İstanbul Bürosu, Eylül 2001’de bu yönetmeliğe karşı dava açtı.

12 Resmî Gazete, 13 Temmuz 2001.

Page 26: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

26

Azınlık hakları ve azınlıkların korunması Kültürel haklar ve anayasa değişikliklerinin muhtemel etkisi ile ilgili olarak yukarıda işaret edilenlerin ötesinde, kültürel bir kimliğe ve ortak geleneklere sahip etnik grupların mensuplarının kendi dilsel ve kültürel kimliklerini ifade edebilme imkânlarında herhangi bir iyileşme olmamıştır. Türkiye, Ulusal Azınlıkların Korunması İçin Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalamamıştır ve 1923 Lozan Barış Antlaşması ile tarif edilenlerden başka azınlıkları tanımamaktadır. Türkiye’de Roman veya diğer ‘çingene’ çıkarlarını temsil eden kültürel derneklerce yapılan çeşitli girişimler sonucunda, Temmuz 2001’de Kültür Bakanlığı tarafından, Türk çingeneleri hakkında küçültücü ve saldırgan ifadeler içeren ve aynı Bakanlıkça 2000 yılında yayımlanmış olan bir kitabın toplatılmasına ve satışının yasaklanmasına karar verilmesi gibi bazı olumlu gelişmelerden söz edilebilir. Benzer şekilde, Millî Eğitim Bakanlığı 5 Ekim 2001 tarihinde, bakanlıkça yayımlanmış sözlüklerde bu grup hakkında kullanılan kötüleyici ifadeleri iptal etmek üzere bir genelge yayınladı. Ancak, 1934’te çıkarılmış olan İskan Kanunu’na göre, “göçebe çingeneler” Türkiye’ye göçmen olarak kabul edilmeyecek gruplar arasında olmaya devam etmektedir. Kültürel haklara saygı konusu, Güneydoğu’daki durumun iyileştirilmesi bakımından özellikle önemlidir. “Kürt Yeni Yılı” Nevruz, 21 Mart 2001 tarihinde bölgede olaysız kutlandı ve şenliklere 500.000’den fazla insanın katıldığı belirtildi. Bununla beraber, İstanbul dahil bazı şehirlerde örgütlü kutlamalar yasaklandı. 25-27 Mayıs günlerinde Diyarbakır’da, AT Meda programının malî desteğiyle, bir Kültür ve Sanat Şenliği gerçekleşti. Bir konser ve kültürel çoğulculuk üzerine bir açık oturum dahil, çeşitli etkinliklere binlerce insan katıldı. Geçen yıl içinde başka bazı kültürel etkinlikler de gerçekleşti. Son düzenli rapordan bu yana, Güneydoğu’daki olağanüstü hal üç defa uzatıldı: Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve Tunceli illerinde 4 aylık süreler ile, 27 Ekim 2000, 27 Mart 2001 ve 29 Haziran 2001 tarihlerinde. Güvenlik durumunda büyük iyileşme olduğu bildirilmektedir. Ancak, 2001 yılında Silopi/Şırnak bölgesinde bir polis karakolundan ayrılmaları sonrasında iki HADEP yöneticisinin kaybolması olayı açıklık kazanmamıştır. Kürt taraftarı HADEP, polis soruşturmaları dahil, çeşitli resmî engeller ile sık sık karşılaşmaktadır. 1 Eylül tarihinde Ankara’da Dünya Barış Günü’nü kutlamak için yapılması planlanan bir HADEP gösterisi, Türk makamlarınca yasaklandı. Türkiye, geçen yıllarda çatışma ve terörizm olaylarından en çok etkilenen bölgeler için, tarım ve konut projelerini de kapsayan bir ekonomik yardım ve kalkınma programına yatırım yapmıştır. Millî Güvenlik Kurulu tarafından başlatılan, fakat hâlâ açıkça ilan edilmeyen bir Doğu ve Güneydoğu Eylem Planı, Başbakan’ın onayı ile yürürlüğe konulmuştur. Plan kapsamında, kamu yönetimi, ekonomi, sağlık ve eğitim ile ilgili 107 tedbir bulunduğu söylenmektedir. Planın eşgüdümü, Devlet Planlama Teşkilatı’nın görevi olup, uygulama ilgili kamu kurumları ve kuruluşları tarafından yürütülmektedir. Bu planın bir parçası olan “köye dönüş programı” bölgedeki olaylar nedeniyle yerlerini terk etmiş olan insanların yeniden iskan edilmesini öngörmektedir. Olağanüstü Hal Bölge Valisi’ne göre, Temmuz 2001 itibariyle 26.000 kadar

Page 27: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

27

insan köylerine geri dönmüştür. 2800 aile resmen yeniden iskan edilmiştir. Ancak, 34.000 geri dönüş başvurusu yanıtlanmayı beklemektedir. Bazı durumlarda, boşaltılan veya terk edilen köyleri savunmak için devletçe silah ve maaş verilen köy korucuları, ayrılan köylülerin evlerini işgal etmişlerdir ve bu evleri onların asıl sahiplerine geri vermeyi reddediyorlar. Bölgede 45.000 ile 90.000 arasında köy korucusu vardır. Şırnak bölgesinde, 12 köy inşa edilmiş olup, 4 yatılı okul ve 19 ilkokul yapılması öngörülmektedir. Ancak, yerinden olmuş geri dönen köylüler, genel olarak “merkez köyler” adıyla bilinen yeni köyler inşa etme politikasının, tam olarak ilgili insanların yararına olup olmadığını sorguluyorlar. Hükümet, bölgede 10 özel banka şubesinin açılmış olduğunu ve altyapı projelerinin %14 oranında arttığını belirtmektedir.

* * * * * Ankara’da ve Stockholm’de siyasi direktörlerin Troyka toplantılarıyla, Brüksel’de siyasi direktörlerin iki toplantısıyla ve 26 Haziran 2001 tarihinde Lüksemburg’da AT-Türkiye Ortaklık Konseyi çerçevesinde siyasi diyalog ile, Fransa, İsveç ve Belçika dönem başkanlıkları altında, güçlendirilmiş siyasi diyalog devam etti. Helsinki AB Konseyi sonuçlarında, Türkiye ile güçlendirilmiş siyasal diyaloğun, özellikle insan hakları konuları, Kıbrıs sorunu ve sürmekte olan sınır anlaşmazlıklarını çözmeye yönelik çabalar üzerinde odaklanacağı belirtilmektedir. İnsan haklarıyla ilgili gelişmeler, bu raporun önceki bölümünde anlatılmıştır. 1.3. Kıbrıs Birleşmiş Milletler’in himayesi altında Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması ihtimalleri, Kıbrıs üzerine Düzenli Rapor’ta tartışılmaktadır. Bu bölüm, yukarıda “AB ve Türkiye arasındaki ilişkiler” başlığı altında atıf yapıldığı üzere, Kıbrıs konusunun, Türkiye ile güçlendirilmiş siyasi diyalog bağlamında tartışılmasına ayrılmıştır. Katılım Ortaklığı belgesinde şöyle denilmektedir: “Helsinki sonuçlarına uygun olarak, siyasi diyalog bağlamında, Helsinki sonuçlarının 9 (a) maddesinde belirtildiği gibi, Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulma sürecini başarıyla sonuçlandırmaya yönelik BM Genel Sekreteri’nin çabalarına güçlü destek verilmesi.” Güçlendirilmiş siyasi diyalog çerçevesinde ve Türkiye ile Haziran 2001’de yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında, Türk temsilciler, Genel Sekreter’in çabalarına destek ifade ettiler. Fakat, AB temsilcileri, bu destek ifadelerini Kıbrıs probleminin çözülmesini kolaylaştıracak somut eylemlerin izlememiş olmasından dolayı hayal kırıklığı içinde olduklarını belirttiler. Özellikle, Kıbrıs Türk toplumunun lideri Bay Denktaş’ın BM himayesi altında yürütülen dolaylı görüşmelerden çekilme ve BM Genel Sekreteri’nin Eylül 2001’de New York’ta yapılacak görüşmelere davetini geri çevirme kararına Ankara’nın verdiği destekten duyulan hayal kırıklığı ifade edildi. Güçlendirilmiş siyasi diyalog çerçevesinde, AB temsilcileri, Kıbrıs ile katılım müzakerelerinin sonuçlanması öncesinde bir çözüme varılması için fırsat penceresinden yararlanmaya Kıbrıs Türk liderini teşvik etmesini Türkiye’den istediler. Böylece, bir siyasal çözüm temelinde, Kıbrıslı Türkler AB üyelik müzakerelerine katılabilirler ve tarafların

Page 28: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

28

çıkarlarını yansıtan böyle bir uzlaşmanın sonuçları AB’ye katılım düzenlemelerine yansıtılabilir. Bu amaç göz önünde tutularak, AB temsilcileri, Türkiye’yi, ilave önkoşullar olmaksızın BM sürecinin yeniden başlatılmasına pratik destek vermeye davet ettiler. 1.4. Sınır anlaşmazlıklarının barışçıl çözümleri Türkiye ve Yunanistan arasındaki iki taraflı ilişkiler düzelmeye devam etmiştir. Bu olumlu gelişmelere, iki ülkenin dışişleri bakanları ve onların kurdukları işbirliği çerçevesi öncülük etmiştir. Her bir tarafın Ege’deki askerî tatbikatlar konusunda diğer tarafa bilgi vermesi, kara mayınlarının sökülmesi, dışişleri bakanlıkları arasında doğrudan bir telefon hattının kurulması ve askerî tatbikatlara ilişkin programların değişilmesi gibi bir takım güven arttırıcı tedbirler kabul edilmiştir. Haziran 2001’de, bir grup güven arttırıcı tedbir daha kararlaştırıldı. Bu olumlu gelişmeler, Helsinki AB Konseyi sonuçlarına ve Türkiye ile Katılım Ortaklığı belgesine uygun olarak, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların barışçıl yoldan çözülmesinde ilerlemeye elverişli bir iklim yaratmalıdır. 1.5. Genel değerlendirme13 3 Ekim 2001 tarihinde Türk Parlamentosu tarafından kabul edilen anayasa değişiklikleri, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki güvencelerin güçlendirilmesi ve ölüm cezasının sınırlanması yönünde önemli bir adımdır. Söz konusu değişiklikler, ifade ve düşünceyi yayma özgürlüğü, basın özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel özgürlüklerin sınırlanması gerekçelerini daraltmaktadır. Şimdi dikkatler, bu önemli değişimlerin etkili biçimde uygulanması üzerinde toplanmıştır. Türk Hükümeti, özellikle ifade ve düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak, bazı anayasa değişikliklerini uygulamaya yönelik yeni mevzuat tasarılarından oluşan bir pakete son şeklini vermektedir. Bu paket, Katılım Ortaklığı önceliklerinin yerine getirilmesi yönünde ilerlemeyi kolaylaştıracaktır. Bu değişikliklere rağmen, temel özgürlüklerin kullanılması üzerinde bazı kısıtlamalar sürmektedir. Temel özgürlüklerin kullanılmasında gerçek bir iyileşmeden Türkiye’deki bireylerin ne ölçüde yararlanacakları, uygulayıcı mevzuatın ayrıntılarına ve yasanın pratikteki uygulamasına bağlı olacaktır. Genel bir ölçülülük ilkesinin kabul edilmiş olması ve reformun belirtilen genel amacının insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygıyı etkili biçimde önplana çıkarmak olması umut vericidir. Ölüm cezasına ilişkin moratoryum sürdürülmüştür. Anayasa’nın değiştirilen 38inci maddesi, ölüm cezasını, terörizm suçlarıyla ve savaş zamanıyla veya yakın savaş tehlikesi durumlarıyla sınırlamaktadır. Terörizm suçlarına ait istisna, (herhangi bir çekinceye izin vermeyen) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ilişik 6 sayılı Protokol ile uyumlu değildir. Savaş suçlarıyla ilgili istisna ise, Protokol kapsamında caizdir. Değiştirilen bu maddeyi yürürlüğe koymak için Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılması gerekecektir. Bu yapıldığında,

13 Bkz. “Genişlemeyi başarıya ulaştırmak: Strateji Belgesi ve aday ülkelerden her birinin katılım yönündeki

ilerlemesi üzerine Avrupa Komisyonu’nun Raporu”, COM (2001) 700.

Page 29: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

29

Türkiye’nin AİHS’ye ilişik 6 sayılı Protokol’ü imza etmek ve onaylamak konumunda olup olmadığını değerlendirmek mümkün olacaktır. Ekonomik, toplumsal ve kültürel haklara ilişkin reformlar, bir takım olumlu unsurlar içermektedir. Kanunla yasaklanan dillerin kullanılmasına karşı 26ncı ve 28inci maddelerde yer alan hükümler kaldırılmıştır. Bu husus, Türkçe’den başka dillerin kullanılmasının yolunu açabilir ve olumlu bir gelişmedir. Türk makamlarının da kabul etmiş oldukları gibi, bu anayasal reformu hayata geçirmek için, mevcut kısıtlayıcı mevzuat ve uygulamaların değiştirilmesi gerekecektir. Etnik kökenlerinden bağımsız olarak, bütün Türkler için kültürel hakların gerçekten kullanılması alanında iyileşme olmamıştır. Önemli bazı cezaevi reformları kabul edilmiştir. Türkiye, bu reformların tam olarak uygulamaya konulmasını sağlamaya teşvik edilmektedir. Cezaevi protestolarını kırmakta orantısız güç kullanılması, üzüntü vericidir. Açlık grevleri nedeniyle can kayıplarının devam etmesi, insanî açıdan kabul edilemez. İlgili kişilerin politik güdüleri ne olursa olsun, yeni ölümleri önlemek için çabalar arttırılmalıdır. Bu konularda serbest tartışmaya izin verilmelidir. Adlî sistem reformu başlamıştır. Yargının bağımsızlığı, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin ve askerî mahkemelerin yetkileri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyulması konularında endişeler devam etmektedir. Güvenlik görevlilerini ve adalet personelini insan haklarıyla ilgili konularda bilinçlendirmek için bazı girişimler başlatılmıştır, fakat bunların pratik etkisini değerlendirmek için henüz çok erkendir. Türkiye’nin kamu işlerinde saydamlığı arttırmaya yönelik bir takım girişimlere rağmen, yolsuzluk ciddî bir sorun olmaya devam etmektedir. Son zamanlarda, yolsuzluk ve karapara aklama konularında önemli bazı Avrupa Konseyi sözleşmelerinin imza edilmesi, olumlu bir gelişmedir. Bölgesel dengesizlikleri azaltmak ve bütün yurttaşlar için ekonomik, toplumsal ve kültürel fırsatları arttırmak amacıyla Güney Doğu’daki ekonomik durumu iyileştirmek için ilave tedbirler alınması gerekir. Ülkenin bu bölgesindeki dört ilde olağanüstü durum hâlâ devam etmektedir. Türkiye’de bir demokratik sistemin temel özellikleri mevcuttur, fakat ordu üzerinde sivil kontrol gibi bazı temel konuların etkili şekilde çözüme bağlanması gereklidir. Bir dizi anayasal, yasal ve yönetimsel değişikliğe rağmen, Türkiye’de bireyler açısından fiilî insan hakları durumu düzeltilmeye muhtaçtır. Türkiye, bazı alanlarda ilerleme kaydetmeye başlamış olsa da, henüz Kopenhag siyasal kriterlerini yerine getirmiş değildir ve, dolayısıyla, ülkenin her yerinde, bütün yurttaşlar için, insan haklarının ve temel özgürlüklerin kanunda ve pratikte tam olarak korunmasını sağlamak üzere reform sürecini yoğunlaştırmaya ve hızlandırmaya teşvik edilmektedir. İnsan hakları, Kıbrıs ve sınır anlaşmazlıklarının barışçıl yoldan çözülmesi gibi, Katılım Ortaklığı’nın öncelikleri arasında bulunan önemli konularda daha fazla gelişme sağlamak üzere, güçlendirilmiş siyasi diyalog daha geniş ölçüde kullanılmalıdır.

Page 30: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

30

Bay Denktaş’ın BM dolaylı görüşmelerinden çekilme ve BM Genel Sekreteri’nin New York’ta yapılacak görüşmelere davetini geri çevirme kararına Ankara’nın verdiği destek dikkate alındığında, BMGS’nin Kıbrıs problemine kapsamlı bir çözüm bulma çabaları için siyasal diyalogda Türkiye tarafından ifade edilmiş olan desteği, şimdi, bir çözümü kolaylaştırmak için Türkiye’nin atacağı somut adımlar takip etmelidir.

Page 31: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

31

2. Ekonomik kriter 2.1. Giriş Türkiye’nin AT üyeliği başvurusu üzerine 1989’da verdiği Görüş’te, Komisyon şu sonuca varıyordu: “Türkiye’nin ekonomik ve politik durumu, ..., eğer Topluluk’a katılırsa Türkiye’nin karşılaşacağı intibak sorunlarının orta vadede aşılabileceğine Komisyon’u ikna etmemektedir.” 1998 ve 1999 yıllarına ait Düzenli Raporlar’da, Komisyon, ilerleme sağlanmış olduğunu kabul ederken, yukarıdaki Görüş’ünü teyit ediyordu. 2000 yılına ait Düzenli Rapor’da, Komisyon şu tespiti yapıyordu: “Türkiye, ekonomideki en acil dengesizlikleri ele alma konusunda önemli ilerleme kaydetmiştir, fakat işleyen bir piyasa ekonomisi gerçekleştirme süreci tamamlanmış değildir. Türk ekonomisinin önemli kesimleri, daha şimdiden, AT ile bir gümrük birliği içinde rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başa çıkma yeteneğindedir.” Görüş’ten bu yana Türkiye’deki ekonomik gelişmelerin incelenmesinde, Komisyon’un yaklaşımına, Haziran 1993’te yapılan Kopenhag AB Konseyi’nin sonuçları yön vermiştir. Bu sonuçlarda, Birlik üyeliğinin şunları gerekli kıldığı belirtiliyordu: - işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı; - Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesi. Aşağıdaki analizde, Komisyon, Görüş’te ve daha önceki yıllık Düzenli Raporlar’da uygulanan yöntemi izlemiştir. 2.2. Ekonomik gelişmeler Makroekonomik istikrar, malî bunalımlar nedeniyle bozulmuş olup, durum son derece kararsız olmaya devam etmektedir. 2000 yılının büyük bölümünde güçlü bir canlanmadan sonra, ekonomik aktivite 2001’in ilk yarısında keskin bir azalma gösterdi. Bu yavaşlamayı getiren başlıca etkenler, Kasım 2000 ve Şubat 2001’deki iki malî bunalım oldu. Siyasal gerilimler ve zayıf para piyasaları, Türkiye’nin malî sisteminde hızla büyüyen güçlüklere yol açtı. Şubat bunalımı, Türk yetkililerini, Türkiye’nin enflasyonu düşürme politikasının en önemli öğesi olan döviz çapasını bırakmaya zorladı. 22 Şubat 2001 tarihinde serbest dalgalanma rejimine geçilmesinden bu yana, Türk lirası %50’den çok değer kaybetti. Bunun bir sonucu olarak, enflasyonist baskılar hızla yeniden başladı. Malî piyasalarda belirsizliğin ve artan yurtiçi borçların bir yansıması olarak faiz oranlarında büyük bir artışla birlikte yurtiçi talep geriledi. İthalat belirgin biçimde azalırken, devalüasyon sonrasında ortaya çıkan daha elverişli döviz kuru ihracat için yararlı oldu. Küresel talepteki yavaşlama ve yurtiçi faiz oranlarındaki keskin yükseliş, ihracata yönelik sektörün, rekabet gücündeki artıştan tam olarak yararlanmasını engelledi. İhracattaki büyüme sınırlı kaldığı halde, ithalatın önemli ölçüde azalması carî hesapta bir düzelmeye yol açtı.

Page 32: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

32

Yabancı doğrudan yatırım çok düşük kalırken, sermaye çıkışları yüksek düzeyde oldu. Böylece, döviz rezervlerinde önemli bir azalma gerçekleşti. Döviz çapasıyla bağlantılı sıkı parasal kısıtlardan sonra, şimdiki para politikası Türk ekonomisinin likidite ihtiyaçlarını geniş ölçüde karşılamaktadır. Yine de, gerçek faiz oranları, esas olarak malî piyasalardaki yüksek belirsizlik nedeniyle, nisbeten yüksek düzeylerde kaldı. Bunalıma yanıt olarak, hükümet, daha düşük büyümeyi ve kamu borçlarındaki keskin artışı telafi etmek için maliye politikasını sıkılaştırdı.

Temel ekonomik eğilimler

Türkiye 1996 1997 1998 1999 2000 2001 son durum

Gerçek GSYH büyüme oranı (%) 7,0 7,5 3,1 -4,7 7,2 -6,1 Ocak-Haz. Enflasyon oranı (TÜFE) - yıllık ortalama (%) 80,4 85,7 84,6 64,9 54,9 47,8 Eylül14 - Aralık’tan Aralık’a (%) 79,8 99,1 69,7 68,8 39,0 61,8 Eylül İşsizlik oranı, yıl sonu - ILO tanımı (%) 6,7 6,5 6,8 7,6 6,6 6,9 Haz. Genel hükümet bütçe dengesi

(GSYH’nin yüzdesi)

-8,4 -13,4 -11,9 -21,8 -11,0 :

Carî hesap dengesi (GSYH’nin

yüzdesi) -1,4 -1,4 1,0 -0,7 -4,9 0,8 Ocak-Haz.

(milyon

ECU/euro) -1.945 -2.333 1.766 -1.276 -10.574 59015 Ocak-Haz.

Dış borç - borç/ihracat oranı (%) 171,2 155,9 156,1 199,6 210,2 : - brüt dış borç (milyon

ECU/euro) 52.797 64.308 67.583 80.196 108.865 :

Dolaysız yabancı yatırım girişi

- ödemeler dengesi verileri (GSYH’nin yüzdesi)

0,4 0,4 0,5 0,4 0,5 2,6 Ocak-Haz.

(milyon

ECU/euro) 576 712 837 735 1.063 1.87416 Ocak-

Haz.

14 Hareketli 12 aylık ortalama döviz kuru 15 Kaynak: Merkez Bankası’nın websitesi. 16 Kaynak: Merkez Bankası’nın websitesi, Girişler eksi çıkışlar

Page 33: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

33

Malî bunalımın bir sonucu olarak, yapısal reformların hızı ve kapsamı önemli ölçüde artmıştır. Türk yetkililer, ekonomideki devlet etkisini azaltmak için geniş bir yapısal reformlar yelpazesini kabul etmişlerdir. Sağlıksız bankaların Tasarruf ve Mevduat Sigorta Fonu’na aktarılması, gözetim ve ihtiyat standartlarının güçlendirilmesi ve devlet bankalarının yönetiminde siyasal müdahalenin azaltılması yoluyla, malî sektörde yeniden yapılanma hızlandırılmıştır. Şeker, elektrik ve gaz gibi sektörleri serbestleştirmeye yönelik yasal düzenlemeler onaylanmış ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığını arttırmak için adımlar atılmıştır. Eski devlet tekellerinin ve devlet bankalarının özelleştirilmesi için hazırlık yapılmaktadır. Tarım sektöründe devlet etkisi azaltılmıştır ve destekleme fiyatları sistemi yerine, doğrudan gelir desteğine dayalı yeni bir sistem kurulmaktadır. Telekomünikasyon sektörünün düzenlenmesi modernleştirilmiş olup, sektör için bağımsız bir düzenleyici kurum oluşturulmuştur.

2000 Yılında Ekonomik Yapının Başlıca Göstergeleri

Nüfus (ortalama) bin kişi 65.293 T Kişi başına GSYH17 SAGS 6.400 AB ortalamasının

yüzdesi 29

Tarımın18 payı: - brüt katma değerde yüzde 14,6 - istihdamda yüzde 34,9 Yatırım/GSYH oranı19 yüzde 22,2 Brüt dış borç/GSYH20 yüzde 50,1 Mal ve hizmet ihracatı/GSYH yüzde 23,8 Dolaysız yabancı yatırım stoku milyon Euro

kişi başına21 : :

T: Tahmin G: Geçici veriler

1995-2000 döneminde, AB ile aradaki farkın kapatılmasında ilerleme kaydedilmedi. Satın alma gücü pariteleri itibariyle kişi başına GSYH, AB ortalamasının %29’u dolayında

17 Rakamlar, millî hesapların nüfus rakamları kullanılarak hesaplanmıştır. Söz konusu nüfus rakamları,

demografik istatistiklerde kullanılanlardan farklı olabilir. 18 Tarım, avcılık, ormancılık ve balıkçılık. 19 GSYH’nin yüzdesi olarak brüt sabit sermaye oluşumu. 20 Tahmin. 21 Rakamlar, millî hesapların nüfus rakamları kullanılarak hesaplanmıştır. Söz konusu nüfus rakamları,

demografik istatistiklerde kullanılanlardan farklı olabilir.

Page 34: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

34

kalmıştır. Bölgesel ve toplumsal dengesizlikler büyüktür ve daha da büyümektedir. Ekonomik aktivite oranı çok düşük olup 1995’te %53,4’ten 2000’de %49,2’ye geriledi. Türk makamlarınca bildirilen işsizlik oranı, %6,9 düzeyinde kaldı. Kentsel alanlarda, kayıtlı işsizlik daha yüksek olup, işgücüne oranla %9-10 civarındadır. 2000 yılında, bütün işsizlerin yaklaşık %24’ü uzun süreli işsizlerden oluşuyordu. Kentsel alanlarda eğitimli gençler arasında işsizlik oranı %25’e ulaştı. Erkekler ve kadınlar için işsizlik oranları arasında anlamlı bir fark yoktur. Kırsal kesimde, kayıtlı işsizlik nisbeten düşük olup, bunun başlıca nedeni Türk tarım sektöründe “ücretsiz” aile işçilerinin payının yüksek olmasıdır. Türkiye’de kentsel ve kırsal alanlar arasında ve yüksek ve alçak gelir grupları arasında eşitsizlikler çok yüksektir. Esas olarak, kronik yüksek enflasyon yoluyla düşük gelirli grupların satın alma gücündeki aşınma nedeniyle, bu eşitsizliklerin daha da artmış olması muhtemeldir. Yaşanan ekonomik gerileme, toplumsal durumu daha da kötüleştirmiştir. 2.3. Kopenhag kriterleri açısından değerlendirme

İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı, ticaretin ve fiyatların serbest olmasını ve, mülkiyet hakları dahil, icra edilebilen bir hukukî sistemin var olmasını gerektirir. Makroekonomik istikrar, ve ekonomi politikası üzerinde uzlaşma, bir piyasa ekonomisinin performansını arttırır. Gelişmiş bir malî sektör ve piyasaya giriş ve piyasadan çıkış önünde herhangi bir engel bulunmaması, ekonominin verimliliğini iyileştirir. Güçlüklere karşın, hükümet, ekonomik programına bağlı kalmakta ve öngörülen düzenlemeleri yapmaya devam etmektedir. Bunalımın nedenleri ve sonuçlarını ele almak için, Ekonomi Bakanlığı’nın yetkisi arttırılmış ve hükümet, bir IMF “stand-by” anlaşması çerçevesinde yeni bir ekonomik program sunmuştur. “Güçlü ekonomiye geçiş programı” denilen reform paketi, ekonomide siyasal müdahalenin kaldırılması, malî sektörün güçlendirilmesi ve yapısal reformların hızlandırılması üzerinde odaklanmıştır. Toplumsal diyalog, programın önemli bir öğesidir. Bu paket temelinde, IMF, Aralık 1999’da yapılan üç yıllık “stand-by” düzenlemesine verdiği malî desteği arttırmayı kararlaştırdı. Koalisyon hükümeti içindeki gerilimlere bağlı kimi gecikmelere karşın, yeni programın uygulanması sürmektedir. Yine de, alınan tedbirler, güvenin geri getirilmesini henüz sağlayabilmiş değildir. Katılım Ortaklığı’nın gereklerine uygun olarak, Türkiye, Ekim ayında ilk Katılım Öncesi Ekonomik Program’ını sundu. Bu program, “güçlü ekonomiye geçiş programı” üzerine dayalıdır. 2000 yılının büyük bölümünde güçlü üretim artışından sonra, Kasım 2000’deki malî bunalımdan beri ekonomik aktivite azalmaktadır. 2000 yılında, gerçek GSYH % 7,2 oranında büyüdü. Bu yüksek büyüme oranı, güçlü özel tüketimin ve yüksek yatırımın sonucuydu. Özel tüketim, enflasyonu indirmeye yönelik Aralık 1999 programının açıklanmasından sonra faiz oranlarındaki keskin düşüşe hızla yanıt verdi. Ayrıca, 1999 yılındaki depremlerin yol açtığı yıkımlardan sonra yeniden inşa gereksinmelerine bağlı olarak özel ve kamu yatırımları arttı. Kasım 2000 ve Şubat 2001’de yaşanan malî çalkantı, talep kaynaklı genişlemeyi sona erdirdi, çünkü hızla artan faiz oranları ve tüketici fiyatları, gerçek harcanabilir gelirleri ve tüketici güvenini aşağıya çekti. 2001’in ilk yarısında, gerçek GSYH bir yıl öncesine göre %6,1 geriledi. Bu durum, ilk çeyrekte %2,2 oranında, ikinci çeyrekte ise %9,3 oranında bir yıllık gerilemeyi yansıtıyor. 2001’in ilk yarısında özel tüketim yıllık olarak %7,5 oranında azaldı. Yatırım düzeyi, malî bunalımdan çok etkilenmiş ve %23,5 oranında gerilemiştir. Azalan talep

Page 35: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

35

nedeniyle, mal ve hizmet ithalatı, 2001’in ilk yarısında %23,7 oranında küçüldü. İhracat ise %8,8 oranında büyüdü. Böylece, net ihracat, malî bunalımın GSYH büyümesi üzerindeki olumsuz etkisinin kısmen sınırlanmasına yardım etti. İşsizlik 2001 yılında artmaya devam etti. 2000 yılının ikinci çeyreğinde %6,2 olan işsizlik, 2001’in ikinci çeyreğinde %6,9’a yükseldi. Tarım dışı işsizlik %10,7 oldu. Eğitimli gençler arasında işsizlik oranı, 2001’in ikinci çeyreğinde %23,2 idi. Kentsel alanlarda ve lise mezunları arasında, işsizlik daha yüksektir. İşgücüne katılma oranı, %50’nin biraz altındaki düzeyde nisbeten istikrarlıdır. Enflasyonist baskılar canlanmıştır. 2000 yılında ve 2001’in başlarında enflasyonu indirmeye yönelik program, 12 aylık tüketici fiyat enflasyonu (TÜFE) oranlarını, Aralık 1999’da %69’dan Şubat 2001’de %33’e geriletmeyi başardı. Şubat 2001 bunalımından sonraki keskin devalüasyonun bir sonucu olarak, enflasyonist baskılar hızla yükseldi. Aylık TÜFE artışları, Mart ve Nisan aylarında %10,3 ve %5,1 düzeylerine ulaştı. Yaz mevsiminde, aylık enflasyon bir hayli düşük idi, fakat Eylül ayında yeniden yükselerek %5,9 oldu. Bu artış, kısmen, mevsimsel etkenleri yansıtmaktadır. Devalüasyonun temel etkisi, sistem içinde geniş ölçüde özümsenmiş gibi göründüğünden, son zamanlarda enflasyonist baskıların yeniden ortaya çıkması, enflasyon beklentileri üzerinde olumsuz bir etki yapabilir. Türk Lirası’nın devam eden zayıflığı, düşük yurtiçi talebe ve kamu sektöründeki sınırlı ücret artışlarına karşın, fiyatlar üzerinde yukarıya doğru baskının sürmesine neden olabilir. Bunalımdan sonra, para politikası büyük ölçüde gevşetildi, fakat faiz oranları keskin bir artış gösterdi. Bunalım öncesinde, para politikası, döviz rezervlerindeki değişmeler karşısında likidite vermek ve çekmek yoluyla, döviz çapasını destekliyordu. Döviz çapasının bırakılması ile, Merkez Bankası, hem Türk Lirası hem de döviz şeklinde likidite vererek, malî piyasalarda ılımlı değişimler sağlamak için, artan esnekliğini kullandı. Bu politika, malî sektörde yeni likidite darboğazları oluşmasını engelledi, fakat sektörün içinde bulunduğu güçlüklerin kaynaklarına çözüm getirmedi. Merkez Bankası, halen, para tabanı hedefleri kullanmakta ve enflasyonist baskılar yeterince azaldığında enflasyon hedeflemesine geçmeyi öngörmektedir. Bunalımın ve uluslararası piyasalarda yeniden güven kazanılmasında yeterli başarı gösterilemeyişinin bir sonucu olarak, faiz oranları çok yüksek düzeylerde olmaya devam etmiştir. Ekim 2001’de, yıllık bazda hazine bonosu getirileri hâlâ %90 dolayında idi. Gecelik faiz oranları, Eylül ayında %60’ın biraz altına indi. Yüksek faiz oranlarının inatçılığı, kamu sektörü borçları için beklenenin üzerinde finansman maliyetleri anlamına gelmekte ve kamu maliyesinde güçlenmeye engel olmaktadır. Şubat ayında serbest dalgalanma rejimine geçilmesinden bu yana, Türk Lirası %50’den fazla değer yitirmiştir. Aralık 1999’dan Şubat 2001’e kadar, döviz kuru rejimi, önceden ilan edilmiş bir çıkış stratejisi ile birlikte, hedeflenen enflasyona eşit bir devalüasyon oranıyla, bir döviz sepeti karşısında kaygan bir pariteden oluşuyordu. Bu dışsal çapanın amacı, enflasyonist baskıları azaltmak idi. Bir ölçüde başarıya rağmen, enflasyonist atalet, yurtiçi fiyat artışlarını öngörülenin üzerinde tuttu ve bu durum, Türk Lirası’nın reel olarak önemli ölçüde değerlenmesine yol açtı. Keskin bir şekilde azalan faiz oranlarıyla birlikte, bu reel değerlenme, ithalatın patlamasını getirdi ve böylece carî hesap açığında büyük bir artış oldu. Özelleştirmede gecikmeler, iddialı konsolidasyon programının sürdürülebilirliği konusunda piyasa güvenini aşındırdı. 22 Şubat 2001’de, sürünen parite rejimi terk edildi zira Türk bankacılık sektörü böyle bir döviz kuru rejimi için gerekli olan sıkı likidite politikasına artık dayanamaz hale gelmişti. Merkez Bankası, döviz kurunda aşırı hareketleri önlemek için müdahale edeceğini ilan etmiş olmakla birlikte, halen spesifik döviz kuru hedefleri yoktur.

Page 36: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

36

Türkiye, kamu sektörü borçlarını kontrol altına almak için, büyük bir net bütçe fazlası oluşturmaya mecbur kalmıştır. Türkiye’de kamu sektörü açıkları geleneksel olarak yüksek olmuştur. Ulusal muhasebe standartlarına göre, ulusal hükümet açığı 1999’da %11 ¾ ve 2000’de % 10 ½ düzeyinde idi. Uyumlaştırılmış AB ulusal muhasebe standartlarına (ESA95) göre, genel hükümet açığı, 2000’de GSYH’nin %11’i, 1999’da ise %21,8’i düzeyinde oldu. ESA95’e göre açığın önemli ölçüde daha yüksek olması, Ağustos ve Kasım 1999 depremleri nedeniyle, ilave harcamalarla ilgili finansal maliyetlerin tahakkuk bazında tahsis edilmesini yansıtmaktadır.22 Bütçe dışı fonlar ve devlet işletmelerine transferler dahil edildiğinde, genel hükümet açığının %90’dan çoğu, merkezî hükümet ile ilgilidir. Yerel yönetimlerin net borçlanmasının 2000 yılında genel hükümet açığındaki payı sadece ¼ puan, sosyal güvenlik borçlanmasının payı ise ½ puan idi. ESA95 standartlarına göre, asal net borçlanma, 1999 yılında %9,2 iken, 2000’de %5,6 oldu. Kamu maliyesinde daha sürdürülebilir bir durum sağlamak için, Türk makamları, yakın gelecekte büyük net fazlalar gerçekleştirmeyi öngörüyorlar: 2001 yılında GSYH’nin %5,5’i, 2002 yılında GSYH’nin %6,5’i düzeyinde. Faiz ödemeleri yükünün, şimdiki düzeyi olan GSYH’nin yaklaşık %15’inden gerilemesi beklenmekle birlikte, toplam açıkların yüksek düzeylerde kalması muhtemeldir. Şubat bunalımına yanıt olarak, yeni malî tedbirler alınması gerekli oldu. Tadil edilen malî paket, devlet memurlarının sayısının dondurulması gibi geçici tedbirlerden ve, katma değer vergisi (KDV) oranının bir puan arttırılması, akaryakıt tüketim vergisinde artış veya sosyal güvenlik ödemeleri için asgarî prim tabanında artış gibi kalıcı gelir tedbirlerinden oluşmaktadır. 2001 yılına ait büyüme beklentilerinde ciddî bir kötüleşmeye (bahar aylarında % -3 GSYH büyümesinden Ekim ortasında % -8 düzeyine) karşın, maliye hedefleri korunmuştur. Faiz ödemeleri, başka harcama kategorilerine fon bırakmamaktadır. Bütçe gelirleri, 1999’da GSYH’nin % 23 ¼ düzeyinden 2000’de yaklaşık % 25 ½ oranına yükseldi. Bu artış, esas olarak, dolaylı vergilerdeki artıştan kaynaklandı. Doğrudan vergi gelirleri ve vergi-dışı gelirler ise pek değişmedi. Bütçe giderleri, 1999’da GSYH’nin %35’inden 2000’de GSYH’nin %36½ düzeyine çıktı. Bu artışın esas nedeni, 1999’da GSYH’nin %13’ünden 2000’de GSYH’nin %16’sına çıkan net faiz ödemelerindeki yükselme oldu. En son bütçe projeksiyonlarına göre, toplam gelirler hafifçe artarak GSYH’nin % 26 ½ düzeyine çıkacak, toplam giderler ise keskin bir artış göstererek GSYH’nin % 40’tan daha çoğuna ulaşacaktır. Bu artış, esas olarak, GSYH’nin yaklaşık %20’sini veya toplam gelirlerin %80’ini bulan faiz ödemelerindeki önemli büyümeden kaynaklanmaktadır. Genel hükümet brüt borçları, 1999’da GSYH’nin %69,2’sine kıyasla, 2000 yılında GSYH’nin %57,8’i oldu. Bu azalma, esas olarak, 2000 yılında güçlü büyümenin ve faiz oranlarındaki keskin düşüşün sonucuydu. Bankacılık sektörünün yeniden yapılanması 2001 yılında kamu sektörü borç stoğunda en az 20 puanlık keskin bir artışa yol açacaktır. Yeni çıkarılan devlet tahvillerinin vadesi bir hayli kısa olduğundan ve, bir ölçüye kadar, bu tahviller yabancı para cinsinden ihraç edilmiş olduklarından, Türkiye’nin borç servisinin kısa vadeli faiz oranlarında ve döviz kurlarında dalgalanmalara karşı hassasiyeti önemli ölçüde artmıştır. Bu nedenle, faiz oranlarında sağlam bir azalış eğilimi oluşturmak ve Türk parasına istikrar kazandırmak için piyasa güvenini yeniden kazanmanın önemi daha da artmıştır. 22 Hükümet dengesi için iki rakam verilmektedir. Bunlardan biri, en yaygın şekilde kullanılan ulusal kavrama

dayanır. Diğeri ise, aday ülkelerce ilk defa bu yıl bildirilmiş olup, Avrupa Hesaplar Sistemi’ne (ESA 95) göre hesaplanmıştır.

Page 37: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

37

Devalüasyondan sonra carî hesap dengesi belirgin şekilde düzelmiştir. 2000 yılında, güçlü büyüme ve Türk parasının reel değerlenmesi nedeniyle, carî hesap açığı, 1999’da GSYH’nin %0,8’inden 2000’de GSYH’nin %4,7’sine yükselerek keskin biçimde bozulmuştu. 2001’in ilk yarısında yurtiçi talepteki keskin azalma, GSYH’nin %0,8’i düzeyinde küçük bir carî hesap fazlasına yol açtı. İhracat gelirleri, yıldan yıla (EURO cinsinden) %16’ya yakın artarken, ithalat giderleri yaklaşık %17 oranında azaldı. Bunun bir sonucu olarak, dış ticaret hesabındaki açık, geçen yılın ilk yarısında %10’a kıyasla, GSYH’nin %4,3’üne geriledi. Bugüne kadar, turizm gelirleri, işçi dövizleri ve kısa vadeli portföy yatırımları şeklinde döviz girişleri, dış ticaret açığını finanse etmek için yeterli olmuştur. Ancak, önemli miktarda doğrudan yabancı yatırım (DYY) girişleri olmadığından, dış finansman çekmenin maliyeti yüksektir. Kısa vadeli portföy yatırımlarının yüksek mobilitesi, Türkiye’nin malî piyasalarında ciddî kısa vadeli dalgalanmalara neden olabilir. Var olan makroekonomik politika, malî bunalımın hasarını sınırlamaya yöneliktir, fakat makroekonomik istikrarın sağlanması üzerinde yeniden odaklandırılması gerekir. Aralık 1999 programı, yüksek enflasyonist beklentilerin devam etmesi, dış dengesizliklerin hızla artması, malî piyasaların sıkışması ve siyasal desteğin yetersiz olması dikkate alındığında, programın azalan inandırıcılığı ve Türk bankacılık sektörünün zayıflığı nedeniyle başarısız olmuştu. Yeni program, enflasyonun indirilmesi üzerinde yoğunlaşmadan önce, Türkiye’nin makroekonomik istikrarsızlığının temel nedenlerini gidermeye çalışmaktadır. Ancak, kamu maliyesinin daha da bozulmasından kaçınmak için, uzayan makroekonomik istikrarsızlık dönemi olabildiğince kısa tutulmalıdır. Piyasa güçlerinin serbest etkileşimi arttırılmıştır. Tarihsel nedenler ile, Türk devletinin ekonomik süreçler üzerindeki etkisi yüksek olmuştur. Devlet işletmeleri, imalat sanayiine girdi sağladılar ve devletin kontrol ettiği bankalar, tarım ve küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ’ler) gibi sektörlere elverişli kredi kolaylıkları temin ettiler. Bu müdahaleci yaklaşım, fazla personelli ve sübvansiyonlu devlet işletmeleriyle sonuçlandı. Ayrıca, devlet bankaları, 2000 yılında GSYH’nin yaklaşık %10’una varan büyük görev zararları biriktirdiler. Sübvansiyonlu enerji fiyatları, bir sosyal politika aleti olarak kullanıldı, sektörün fiyat yapısında ve kaynak tahsisinde çarpıklıklara yol açtı. Tarım sektörüne yapılan transferler, bütçe üzerinde önemli bir yük haline geldi. Ayrıca, geniş bir kayıtdışı sektörün varlığı, hanehalkları arasında vergi yükünün dağılımında olduğu gibi, başka bir takım çarpıklıklara neden oldu. Bütün bu faktörler, sürdürülemez malî dengesizlikler, piyasa çarpıklıkları ve katılıkları yarattı. Şubat ayındaki malî bunalımdan sonra, Türkiye, çarpıklık ve katılıkları yok etmeye yönelik çabalarını önemli ölçüde hızlandırmıştır. Devlet işletmelerinin özelleştirilmesi için hazırlıklar hızlandırılmış, hükümet devlet bankalarının kredi kararlarına artık müdahale etmemeye karar vermiş, borçlarını ödeyemez hale gelen özel bankalar Tasarruf ve Mevduat Sigorta Fonu’na devredilmiş ve sorunlu devlet bankalarının sermayeleri arttırılmıştır. Tarım sektöründe, destekleme fiyatları ve devlet alımları sistemi kademeli olarak kaldırılacak ve bunun yerine bir doğrudan gelir desteği düzenlemesi getirilecektir. Böylece, üretici fiyatları üzerinde devlet etkisi azalmıştır. Fakat, tüketici fiyatları üzerindeki devlet etkisi, tüketici fiyat endeksi sepetindeki kalemlerin yaklaşık %25’i düzeyinde olup bir hayli yüksek kalmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, kamu borçlanması ve kamu alımları ile ilgili mevzuat Parlamento’dan henüz geçmemiştir ve Tütün Yasası’nın çıkarılması hâlâ askıdadır. Devletin üretimdeki payı hâlâ önemli düzeydedir ve özelleştirme alanında ilerleme yavaş olmuştur. İmalat sektöründe, yaratılan katma değerin neredeyse dörtte biri ve istihdamın

Page 38: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

38

yaklaşık %12’si devlet işletmelerine aittir. Bankacılık sektöründe, devletin kontrol ettiği bankalar, sektörün net varlıklarının üçte birden çoğuna sahiptir ve istihdamın %40’dan fazlasını oluşturmaktadır. Özelleştirmeye 1980’lerin ortalarında başlanmış olmasına karşın, birikmiş özelleştirme gelirleri çok düşük düzeyde olmuştur: nominal GSYH’nin yalnızca %4’ü civarında. Türkiye’nin özelleştirme konusunda rekor bir performans gösterdiği geçen yıl, toplam özelleştirme gelirleri GSYH’nin yaklaşık %1,5’ine ulaştı. Son zamanlardaki en önemli özelleştirme projeleri, petrol dağıtım şirketi POAŞ hisselerinin %51’inin blok satışı ve petrol rafinerisi TÜPRAŞ’ın %31,5’inin halka arzı olmuştur. Türk Havayolları’nın %51’ini ve Türk Telekom’un %20’sini özelleştirme girişimleri başarılı olmadı. Özelleştirme mevzuatı önemli ölçüde iyileştirilmiş, şeker, tütün, enerji ve telekomünikasyon sektörlerindeki işletmelerin özelleştirilmesi imkanı getirilmiştir. Ancak, son malî bunalımlardan bu yana, önemli herhangi bir özelleştirme yapılmamıştır. Bunun bir nedeni, kötü piyasa koşulları ise, başka bir nedeni, bazen koalisyon hükümetinin kendi içinden olmak üzere, siyasal muhalefettir. Türkiye, 2001’in geri kalan bölümünde, POAŞ ve TÜPRAŞ için ikinci ve üçüncü halka arzlar planlamakta ve Türk Havayolları’nın %51’ini satmak için yeni bir girişimde bulunmayı hedeflemektedir. Piyasaya giriş ve piyasadan çıkış ile ilgili hayli liberal düzenlemelere karşın, var olmaya devam eden engeller ekonomik aktiviteyi kısıtlamaktadır. Önceki yıllarda olduğu gibi, piyasaya girişlerin ve piyasadan çıkışların sayısı nisbeten yüksek olmuştur. Yılın ilk dokuz ayında, yaklaşık olarak 35.000 yeni şirket tescil edildi. Bu sayı, toplam işletme sayısının %7’si civarındadır. Aynı dönemde, 12.500 kadar işletme tasfiye edildi. Piyasaya girişlerin %20 civarında azalması ve kapanışların %25 artması, ekonomik durgunluğun etkilerini yansıtmaktadır. Ekonomik gerileme dışında, son derece yüksek faiz oranları ve özel bankaların özel sektöre kredi vermeye isteksiz olması, yeni kurulan şirketlerin sayısındaki gerilemenin başlıca nedenleridir. Bununla birlikte, özellikle küçük işletmeler için güçlükler yaratan, aşılması gereken bir takım bürokratik engeller de vardır. Mülkiyet haklarının düzenlenmesi dahil, hukuk sistemi yerleşmiştir. Ancak, yasaların ve sözleşmelerin uygulanması ve icra edilmesi bazen zorluk arzetmektedir. Yerleşmiş hukuk sistemine karşın, var olan mevzuatın uygulanması yetersizdir. Adlî personelin eğitimi, her zaman ihtiyaçları karşılamamaktadır. Hukukî prosedürler, bazen karmaşık ve zaman alıcı olmaktadır. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanının Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi, hukuka saygıyı güçlendirmiş ve var olan mevzuatın uygulanmasında iyileşme sağlamıştır. Malî sektör, hâlâ yeniden yapılanma sürecindedir ve üretken yatırımlara yeterli malî kaynak aktaramamaktadır. Malî sektör, esas olarak, bankacılık sektöründen oluşmaktadır. 1990’larda, bu sektör, tasarruflar ve mevduat için cömert devlet güvencesinden ve güçlü kamu sektörü kredi talebinden yararlanarak, hızlı bir biçimde genişledi. Bankacılık sektörüne siyasal müdahale, kronik yüksek enflasyon, zayıf mevzuat ve yetersiz gözetim nedeniyle, Türk bankacılık sistemi, büyük yapısal zaaflar biriktirdi. Bankacılık sektörü, 70 civarında kurumdan oluşur. Devletin kontrol ettiği dört büyük banka, sektörün varlıklarının %30 kadarına ve mevduatın %35’e yakın bir kısmına sahiptir. Bu devlet bankalarının özelleştirilmesi gecikmiştir. Sektörün varlıklarının %30’luk bölümü ise, dört büyük özel bankanın elindedir. Varlıkların %10 kadarı, Tasarruf ve Mevduat Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmiş olan 18 faal olmayan bankaya aittir. Özel banka varlıklarında devletçe çıkarılmış menkul kıymetlerin payı oldukça yüksek olup %25 dolayındadır. Banka kredileri, GSYH’nin %23’ü civarında olup, kamu sektöründe ve bağlantılı grup şirketlerinde yoğunlaşmıştır. Bunun bir sonucu olarak, bütün kredi kullananlar yalnızca %0,1’lik kısmı, toplam kredi

Page 39: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

39

değerinin neredeyse %40’ından sorumludur. Sektörün borsa değeri, GSYH’nin %20’si dolayındadır. Malî bunalımdan sonra, ödenmeyen kredilerin toplam kredilerdeki payı %18’e çıktı. Bunun başlıca nedeni, devlet kontrolündeki bankaların, özellikle de Tasarruf ve Mevduat Sigorta Fonu’nun idaresi altında olan bankaların, ödenmeyen kredilerindeki keskin yükseliştir. Malî sektörün güçlendirilmesinde ilerleme sağlanmıştır. Devlet kontrolündeki bankaların sermayeleri arttırılmış ve kısa vadeli risk durumları önemli ölçüde azaltılmıştır. Özel bankalar, sermaye yeterlilik oranlarını düzeltmeye ve uluslararası raporlama ve ihtiyat standartlarına uymaya zorlanmışlardır. Sağlıksız özel bankalar, TMSF idaresine alınmışlardır. Bu bankalar, yeniden yapılanma ve örgütlenme sürecindedir. Bankacılık mevzuatı daha da güçlendirilmiştir. 2000 yılında Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun (BDDK) kurulması, bankaların gözetiminde ve ihtiyat kurallarına uyulmasında önemli bir iyileşme sağlamıştır. Ancak, konsolidasyon süreci, tamamlanmış olmaktan uzaktır. Bugüne kadar, yalnızca en küçük devlet bankası (Emlak Bankası) tasfiye edilebilmiştir. En büyük iki devlet bankası olan Ziraat Bankası ve KOBİ’lere kredi sağlayan Halk Bankası, ortak profesyonel yönetim altına konulmuş olup özelleştirme için hazırlanacaktır. Bir başka devlet bankası olan Vakıflar Bankası’nın yakında özelleştirilmesi planlanmıştır. Sağlıksız durumdaki bankalardan bazıları, bir askerî personel destek fonuna ait olan Oyakbank’a yakında satılması düşünülen Sümerbank ile birleştirilmiştir. Bugüne kadar, küçük bir banka olan Bank Ekspres ve Türkiye’nin dokuzuncu en büyük bankası olan Demirbank satılmıştır.

Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesi Bu kriteri yerine getirebilmek, ekonomik aktörlerin ileriyi görebilecekleri bir ortamda karar almalarına imkan veren istikrarlı bir makroekonomik çerçevenin ve bir piyasa ekonomisinin varlığına bağlıdır. Bu, ayrıca, altyapı dahil yeterli miktarda beşerî ve maddî sermayeyi gerektirir. Devlet işletmeleri yeniden yapılandırılmalı ve tüm işletmeler daha yüksek verimlilik için yatırım yapmalıdırlar. Bundan başka, işletmeler dış finansman imkanlarına ne kadar daha fazla erişebilirlerse ve yeniden yapılanma ve yenilenme konusunda ne kadar başarılı olurlarsa, adaptasyon kapasiteleri de o kadar büyük olacaktır. Genelde, bir ekonominin katılım öncesinde Birlik ile gerçekleştirdiği ekonomik bütünleşme derecesi ne kadar yüksek olursa, o ekonomi üyelik gereklerini o kadar daha rahat bir şekilde üstlenebilecektir. AB üye devletleriyle ticarete konu olan ürünlerin hem hacmi hem de çeşitliliği bunun kanıtını oluşturur. İşleyen bir piyasa ekonomisi için temelin güçlendirilmesinde önemli ilerleme olmasına karşın, yeterli bir ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik derecesi henüz sağlanmış değildir. Ayrıca, devletin rolü hâlâ çok büyüktür ve malî piyasalar, üretken alanlara yatırım fonları aktaramamaktadır. Beşerî ve maddî sermayenin bileşimi, nitelik ve bölgesel dağılım yönünden çok heterojen olup, acilen düzeltilmeye muhtaçtır. Nisbeten genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’nin demografik yapısı, önemli bir potansiyel sunmakta fakat aynı zamanda eğitim için yeterli kaynak sağlama ihtiyacını yaratmaktadır. Türkiye’nin beşerî sermayesine onyıllar boyunca yeterli yatırım yapılmamıştır. Okuryazarlık oranı, uluslararası standartlara göre çok düşüktür. 1999 yılında, 12 yaşından büyük nüfusun okuryazarlık oranı, erkekler için %94, kadınlar için ise yalnızca %77 idi. Son yıllarda, bu durumu düzeltmek için çabalar harcanmıştır. 1997-1998 öğretim yılından itibaren, zorunlu eğitim süresi 5 yıldan 8 yıla çıkarılmıştır. Ancak, eğitim tesisleri ve öğretmen sağlanmasında ciddî güçlükler vardır. Bununla birlikte, ilk okullarda

Page 40: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

40

kayıt oranı %98’e yükselmiş, fakat orta okullar için hâlâ sadece %60 düzeyinde bulunmaktadır. Eğitim olanakları kentsel alanlarda yoğunlaşmıştır, oysa nüfusun önemli bir kesimi kırsal alanlarda yaşamaktadır. Ayrıca, temel eğitimin düzeyinde önemli bir bölgesel dengesizlik vardır. Özel sektör ile eğitim sistemi arasındaki bağlantı, eğitimin içeriğini özel sektörün gereksinmelerine göre ayarlamak için yeterli değildir. Bunun sonucu olarak, lise mezunları arasında yüksek işsizlik oranları vardır. Sağlık sistemi, işgücüne yeterli destek sağlamıyor. Yetersiz kaynaklar yanında, sağlık hizmetleri sunulması bölgeler arasında önemli derecede farklılaşmaktadır. Fiziksel sermaye kalitesi çok heterojen olup, önemli üretkenlik farklarına yol açmaktadır. İhracata yönelik şirketler, en son teknolojiler ile donanmıştır. Öte yandan, bir çok KOBİ, yetersiz sermaye ve eskimiş yönetim teknikleri ile çalışmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, sermaye stoğunun genel verimliliği nisbeten düşüktür. Yol şebekesi gelişmiş ve iyi durumdadır. Petrol ve gaz boru hatları ve enerji bağlantıları genişletilmiştir. Ancak, demiryolu şebekesi ihmal edilmiştir. Demiryolu donanımı eskimiştir ve yönetim kapasiteleri yetersizdir. Bunun bir sonucu olarak, demiryolu şirketine yapılan bütçe transferleri, önemli bir malî yük oluşturmaktadır. İşgücü pazarı politikası geliştirilmelidir. Türkiye’nin geleneksel olarak kısa vadeli istikrar çabaları üzerinde odaklanması nedeniyle, işgücü pazarı politikaları, politika oluşturma sürecinde pek fazla tartışılmamaktadır. Ancak, son zamanlarda kurumsal yapı ve sosyal partnerlerin katılımı iyileştirilmiştir. Devleti, işverenleri ve çalışanları temsil edilen üçlü komisyonlar, Türk işgücü pazarı politikasının etkinliğini iyileştirmenin yolları hakkında raporlar ve öneriler hazırlıyorlar. Brüt sabit sermaye oluşumu son derece değişkendir. 2000 yılında, brüt sabit sermaye oluşumunun GSYH’deki payı %22 dolayında idi. Konut yatırımlarının payı nisbeten yüksek olup, faiz oranlarına ve genel ekonomik koşullara bağlı olarak, yıllık inşaat hacmi değişkendir. Kamu yatırımlarının payı GSYH’nin %6’sı civarında oldukça sabittir ve bunun yaklaşık %90’lık bölümü altyapı yatırımlarına gitmektedir. Son yıllardaki değişken ekonomik performans nedeniyle, özel sektör yatırımları 1997 yılında GSYH’nin %21’inden 2000’de %16’sına geriledi. Doğrudan yabancı yatırımlara (DYY) açıklığın artmasına karşın, girişler düşük düzeyde kalmıştır. Geçen yılda, piyasa serbestleşmesi, yabancı yatırımcıların Türk işletmelerine erişim olanağını arttırmıştır. Korunan bazı sektörler dışa açılmış olmakla beraber, başka bazı sektörlerde sınırlamalar sürmektedir. Özelleştirilecek işletmeler listesi genişletilmiş ve bürokratik prosedürler iyileştirilmiştir. Bir GSM lisansının satılması ve bazı özelleştirme projeleri sayesinde, 2000 yılında DYY girişleri artış gösterdi. Ekonomik değişkenlik ve politik belirsizlik nedeniyle, DYY girişleri potansiyelin bir hayli altındadır. Sermaye girişlerinin düşük düzeyde kalması, dış dengeyi ilave bir destekten yoksun bırakmakta, fakat aynı zamanda, Türk sermaye stoğunun modernleştirilmesi, Türkiye’ye modern know-how getirilmesi ve ihracat pazarlarına erişimin kolaylaştırılması bakımından kaçırılan fırsatlar anlamına gelmektedir. Rekabet gücü bakımından ise, özellikle Türkiye’nin araştırma ve geliştirme alanında yeterli yatırım yapmaması ile birlikte düşünüldüğünde, önemli bir dezavantaj temsil etmektedir. Özel sektörde, bilhassa tarım sektöründe, işletmelerin yeniden yapılanması, yapısal reformlar sonucunda daha da hızlanmıştır. Tarım sektörü, büyük bir yeniden yapılanma sürecindedir. Elverişli kredi kolaylıkları, fiyat desteği ve alım anlaşmaları şeklindeki devlet desteğine son

Page 41: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

41

verilmektedir. Şeker ve tütün piyasası gibi önemli tarımsal piyasalar, rekabete açılacaktır. Devlet işletmeleri, gittikçe artan bir şekilde, sıkı bütçe kısıtlarına tabi tutulmakta, maliyetlerini karşılayan fiyatlar uygulamaya zorlanmaktadır. Bugüne kadar sağlanmış olan etkileyici ilerlemeye karşın, geçmişte korunan sektörlerdeki yeniden yapılanma süreci, daha yeni başlamıştır ve modernleştirme sürecini devam ettirmenin kısa vadeli toplumsal ve siyasal maliyetleri bir hayli yüksek olabilir. Ancak, yeni düzenleyici çerçevenin tam olarak uygulanması ve yeniden yapılanmanın sürdürülmesi, bu sektörlerin ve bir bütün olarak ekonominin rekabet gücünü yükseltmek için kilit önemdedir. Küçük ve çok küçük aile şirketleri, Türk ekonomisinin belkemiğidir. Küçük ve orta boy işletmeler, imalat sektöründeki istihdamın yaklaşık olarak %60’ını ve katma değerin %30’unu oluştururlar. Çok küçük işletmeler, Türkiye’de özel önemdedir. 10’dan az işçi çalıştıran bu işletmeler, imalat sektöründeki bütün işletmelerin %94’ünü oluşturur, işgücünün %30’unu istihdam eder, fakat katma değerin yalnızca %7’sini yaratırlar. Esas olarak aile işletmesi niteliğinde olan bu işletmeler, pazar boşluklarını bulmada esnek ve dinamiktir ve enformel ekonomiden gelen ucuz girdilerden istifade ederler. Enformel sektör ve aile şebekesi ile birlikte, aksi takdirde yüksek düzeyde istikrarsız olan Türkiye ekonomisine bir miktar yapısal istikrar sağlayan şey, muhtemelen bu işletmeler kategorisidir. Bu küçük işletmelerin pek çoğu, istihdam mevzuatı, sosyal mevzuat, sağlık standartları ve muhasebe kuralları gibi Avrupa standartlarını uygulamak zorunda oldukları zaman ciddî güçlüklerle karşılaşabilirler. Tarımda ve malî sektörde devlet müdahalesi giderek azalmaktadır. Bu konuda en önemli düzenlemeler, tütün ve şeker piyasalarını serbestleştirmeye yönelik girişimler başlatılması, tarım satış kooperatiflerinin özerkliğinin sağlanması ve devlet bankalarına politik müdahalenin kaldırılması olmuştur. Telekomünikasyon Düzenleme Kurulu’nun rolü güçlendirilmiş olup, elektrik ve gaz sektörüyle ilgili mevzuatta yapılan en son değişiklikler bağımsız düzenleyici kurumlar oluşturulmasını öngörmektedir. Bu tedbirler, yabancı ve yerli uzun vadeli yatırımlar için sektörlerin cazibesini arttırmalıdır. Ayrıca, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı arttırılmıştır. Devlet sübvansiyonları azaltılmaktadır. İlerleme bir hayli yavaş olsa da, AB ile ticaret bütünleşmesi daha da artmıştır. 2000 yılında, mal ve hizmet ihracatı ve ithalatının toplamı, GSYH’nin yaklaşık %55’ini oluşturdu. Türk ihracatında %52’lik ve ithalatında %49’luk payı ile AB, ülkenin en önemli ticaret ortağıdır. Aralık 1995’te Gümrük Birliği’nin kurulması, Türkiye’nin AB ile ticaret bütünleşmesini yoğunlaştırmıştır. Son yıllarda Türkiye, eski Sovyet cumhuriyetleriyle ticaretin arttırılmasında hayli başarılı olmuştur. İhracatın %45 kadarı, tekstil ve giyim eşyasından oluşmaktadır. Türk ithalatının %90 dolayında bir kısmı, sanayi girdileridir. En önemli kategori, toplam ithalatın %52 kadarını oluşturan makinelerdir. Petrol ürünlerinin toplam ithalat içindeki payı, %5 civarındadır. Yüksek yurtiçi enflasyon nedeniyle, Türk mallarının fiyat yönünden rekabet gücü, döviz çapasının yürürlükte olduğu 2000 yılında geriledi. %50’i aşan bir orandaki devalüasyon ise, geçmişteki reel değerlenmeyi fazlasıyla telafi etmiş ve Türk mallarının fiyat yönünden rekabet gücünü arttırmıştır. Ancak, Türk ihraç mallarının yüksek ithalat içeriği, önemli ölçüde artan finansman maliyetleri ve uluslararası ekonomik yavaşlama yüzünden, ihracat sektörü, Türk parasındaki devalüasyondan tam olarak yararlanamamıştır.

Page 42: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

42

2.4. Genel değerlendirme23 İki malî bunalımla karşılaşan Türkiye, işleyen bir piyasa ekonomisi yönünde daha fazla ilerleme sağlayamamıştır. Bununla beraber, Türk ekonomisinin önemli kısımları, AT ile gümrük birliği çerçevesinde, daha şimdiden AB pazarında rekabet etmektedir. İki malî bunalım, ekonomik canlanmayı durdurdu ve bundan önceki ekonomik istikrar programını sona erdirdi. Makroekonomik istikrar sarsılmış ve bir çok makroekonomik dengesizlik yeniden ortaya çıkmıştır. Türkiye, yurtiçi malî sektörün riskleri ve zayıf noktalarını öncekinden daha iyi bir şekilde ele alan ve ekonominin bir çok alanında hükümet müdahalesini azaltmayı hedefleyen iddialı bir ekonomik reform programını kabul etmiş ve uygulamaya koymuştur. Bu sorunlar, bunalımların temel nedeniydi. Enflasyonun düşürülmesine dayalı olarak, kısa vadeli makroekonomik istikrarın tesis edilmesine öncelik verilmiştir. Ancak yetkililer, orta vadede piyasaya dayalı sürdürülebilir ekonomik gelişme için sağlam bir temel oluşturulması üzerinde odaklanmaya da devam etmelidirler. Bir bütün olarak ekonominin orta vadeli rekabet gücünü garantilemek için, bankacılık, tarım ve devlet işletmeleri gibi çeşitli sektörlerde önemli ölçüde yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Ülke çapında eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve kamusal altyapı konularında yeterli düzeyde yatırım sağlamak amacıyla, orta vadeli bir perspektifte, bütçe öncelikleri yeniden tarif edilmelidir.

23 Bkz. “Genişlemeyi başarıya ulaştırmak: Strateji Belgesi ve aday ülkelerden her birinin katılım yönündeki

ilerlemesi üzerine Avrupa Komisyonu’nun Raporu”, COM (2001) 700.

Page 43: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

43

3. Üyelik gereklerini üstlenme yeteneği

Giriş Bu bölümün amacı, Türkiye’nin, üyelik gereklerini (yani, Birlik’in hedeflerini gerçekleştirmek için kullandığı, müktesebat olarak bilinen, hukuksal ve kurumsal çerçeveyi) üstlenme yeteneği konusunda Komisyon’un 2000 düzenli raporunu güncelleştirmektir. 2000 düzenli raporundan bu yana ilgili gelişmelerin bir değerlendirmesiyle beraber, bu bölüm, Türkiye’nin üyelik gereklerini üstlenme yeteneğine ve bu konuda neler yapılması gerektiğine ilişkin genel bir değerlendirme sunmayı hedeflemektedir. Bu bölüm, yirmi dokuz müzakere başlığını içeren listeyi izlemek üzere planlanmıştır ve Türkiye’nin, çeşitli yönleriyle, müktesabatı uygulamaya yönelik idarî kapasitesine ilişkin bir değerlendirmeyi de içine almaktadır. Aralık 1995’te Madrid şehrinde toplanan Avrupa Birliği Konseyi, aday ülkelerin, özellikle idarî yapılarının intibakı yoluyla, kademeli ve uyumlu bir biçimde entegrasyonları için gerekli koşulları yaratma ihtiyacına atıf yapıyordu. Bu konuyu ele alarak, Gündem 2000’de Komisyon, Topluluk mevzuatını ulusal mevzuata etkili bir şekilde aktarmanın önemini ve, uygun idarî ve adlî yapılar yoluyla, bunu gerçek yaşamda düzgün biçimde uygulamanın daha da büyük önemini vurguluyordu. Bu husus, müstakbel üyelik için vazgeçilmez olan karşılıklı güvenin yaratılmasında temel bir önkoşuldur. Haziran 2000’de Feira şehrinde ve Haziran 2001’de Göteborg şehrinde toplanan AB Konseyi, başvuran ülkelerin müktesebatı uygulama ve icra etme kapasitelerinin yaşamsal önemini hatırlattı ve bunun için, başvuran ülkeler tarafından, idarî ve adlî yapılarının güçlendirilmesine ve ıslah edilmesine yönelik önemli çabalar sarf edilmesi gerektiğini ekledi. Türkiye’nin idarî kapasitesi hakkında 2000 düzenli raporunda sunulan değerlendirmeyi geliştiren bu rapor, çeşitli yönleriyle müktesebatı uygulamak için gereken temel idarî yapılar üzerinde odaklanarak daha fazla derinlik ve ayrıntı getirmeyi hedeflemektedir. 2000 düzenli raporunda, Komisyon aşağıdaki sonuca varıyordu: “Genel olarak, Gümrük Birliği kapsamına giren alanlarda Türkiye’nin topluluk müktesebatı ile uyumu en ileri düzeydedir. Ancak, son düzenli rapordan beri, bu alanlarda mevzuat aktarımı açısından ilerleme sınırlı olmuştur. Bir aday ülke olarak, Türkiye, bütün diğer sahalarda müktesebat ile uyumlaştırma konusunda esaslı ilerleme göstermelidir. Müktesebatın bu ilgili alanlarının aktarılması, uygulanması ve icrası için stratejiler ve ayrıntılı programlar (öncelikler dahil) gereklidir. Müktesebatın analitik incelemesinin hazırlık sonuçları ve Türkiye tarafından hazırlanacak olan Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Program, bu çalışmanın önemli araçları olacaktır. Farklı AT politikalarını uygulamak ve yeterli biçimde icra etmek için esaslı idarî reformlar gereklidir. Türk istatistiksel temelinin Eurostat’ın temeliyle uyumlaştırılması, başta gelen bir önceliktir. İç pazar mevzuatı ile ilgili olarak, malların serbest dolaşımına dahil alanlarda, özellikle standartların uyumlaştırılması ve ticaret önündeki diğer teknik engellerin kaldırılması açısından, çabalara ihtiyaç vardır. Gümrük Birliği çerçevesindeki yükümlülükler nedeniyle, bu süreç 2000 yılı sonuna kadar tamamlanmalıdır. Tarımsal ürünler ticareti bir sorun olmaya

Page 44: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

44

devam etmektedir. İç pazar bakımından, Türkiye, Yeni ve Küresel yaklaşımın ilkelerine dayanan çerçeve mevzuat çıkarmalıdır. Bankacılık sektöründe esaslı reformlar yapılmıştır. Sermaye hareketleri mevzuatının aktarılmasında ise ilerleme kaydedilmemiştir. Kara para aklanması konusunda ciddî sorunlar sürmektedir. Malî olmayan hizmetler ve kişilerin serbest dolaşımı alanlarında uyumlaştırma çok erken bir aşamadadır. Kurumlaşma yanında, devlet yardımları konusu gibi, iç pazarın bütün diğer veçheleri üzerinde daha fazla çalışma yapılmalıdır. Türk tekellerinde ilave ayarlamalar gereklidir. Türk şirketler hukuku, AT mevzuatına uygunluk bakımından Komisyon’un değerlendirmesine tabi tutulmaya devam edecektir. Vergileme alanında büyük ölçüde uyumlaştırma hâlâ gereklidir. Gümrükler alanında, hemen hemen tam uyumlaştırma vardır. İletişim sahasında, rekabetin sağlanması için esaslı ilerleme kaydedilmiştir. Topluluk müktesebatı ile daha çok uyumlaştırma gereklidir. Görsel-işitsel malzemelerde korsanlık ciddî bir sorun olmaya devam etmektedir. Tarım ve balıkçılık alanında ilk öncelik, bu politikaları uygulayabilmek için temel mekanizmaların ve yapıların (istatistikler, arazi sicili, ıslah edilmiş balıkçı filosu sicili, hastalıklara karşı mücadele, bitki ve hayvan tanımlama sistemleri, teçhizatın geliştirilmesi) uygulanmasına başlamaktır. Türk filosunun deniz güvenliği sicili bir kaygı konusu olmaya devam etmektedir. Deniz ve karayolu ulaşımı AT standartlarına adapte edilmelidir. Sosyal politika sahasında,Türk mevzuatı, özellikle standartlar, yöntemler ve izleme gerekleri bakımından, Topluluk mevzuatından hâlâ çok farklıdır. Değişik alanlarda yapılması gereken çok iş vardır. Aynı durum, hâlâ sonuçlanmamış olan, enerji ve gaz sektörlerinde reform yapılmasına yönelik kilit önemdeki enerji yasaları için de geçerlidir. Çevre sektöründe, bir ilk adım olarak, müktesebatın aktarılması için stratejiler tavsiye edilir. 1999 yılına kıyasla, adalet ve içişleri sahasında önemli bir ilerleme olmamıştır. Göç konusunda, Batı Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışan illegal göçmenlerin sayısını azaltmak için çabalar ciddî şekilde hızlandırılmalıdır. Çıkış kapılarındaki denetimler başta olmak üzere, denetimlerin etkinliğini arttırmak için, Türkiye’deki muhtelif resmî kurumların daha iyi bir koordinasyon içine girmesi tavsiye edilir. Daha ileri düzeyde malî kontrol tesis etmek için kapsamlı bir politika çerçevesine ihtiyaç vardır. Aynı zamanda AT malî çıkarlarını da korumaya yönelik olarak, malî yönetimi modernleştirmek için hâlâ esaslı çabalara ihtiyaç vardır. Genel sonuç, Gümrük Birliği dışında kalan politika sahalarında, yeterli uygulama ve icra mekanizmalarının kurulması dahil, müktesebat ile daha çok uyumlaştırmak için esaslı çabalara ihtiyaç olduğudur. Bunun için, idarenin bütün düzeylerinde önemli reformlar gerekecektir. Bazı durumlarda bu, örneğin devlet yardımları ve bölgesel kalkınma sahalarında, yeni yapıların kurulmasını gerekli kılacaktır. Yukarıda belirtilen çeşitli konular, Türkiye için Katılım Ortaklığı’nda öncelikler olarak tespit edilmiştir.” 3.1. Müktesebat başlıkları Belirtildiği gibi, Türkiye’nin üyelik gereklerini üstlenme yeteneğine ilişkin olarak aşağıda verilen değerlendirme, yirmi-dokuz müzakere başlığını içeren listeye uygun biçimde planlanmıştır. Dolayısıyla, bu bölüm, iç pazarın köşetaşları olan “dört özgürlük” ile ilgili ilerlemenin bir değerlendirmesi ile başlamakta ve, sektörel politikalar, ekonomik ve malî işler,

Page 45: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

45

bölgesel politika, çevre, adalet ve içişleri, dış politikalar ve malî konular dahil, çeşitli yönleriyle müktesebatı kapsamak üzere, başlıkların her birinde kaydedilen ilerlemeye ilişkin sistematik bir incelemeyle devam etmektedir.

Başlık 1: Malların serbest dolaşımı Son düzenli rapordan bu yana, Türkiye, müktesebat ile uyumlaştırma açısından bir miktar ilave ilerleme kaydetmiştir. Ancak, genelde, uyumlaştırma henüz tamamlanmış değildir. Yatay ve prosedürel düzenlemeler konusunda, ve özellikle Yeni ve Küresel Yaklaşım ile ilgili olarak, ilerleme olduğu söylenebilir. Ürünler üzerine Teknik Mevzuat Hazırlanması ve Uygulanmasına ilişkin Yasa, Haziran 2001’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış olup Ocak 2002’de yürürlüğe girecektir. Bu çerçeve yasanın amacı, (üreticiler ve dağıtıcılar üzerindeki yükümlülükler dahil) ürünlerin piyasaya sunulmasına, uygunluk değerlendirmesine, piyasa gözetimine ve bu düzenlemeler ile ilgili bildirimlere ilişkin esasları ve usulleri koymaktır. Bu yasanın uygulanması, müktesebat ile daha fazla uyumlaştırma için hukuksal temeli oluşturmaktadır. Yeni Yaklaşım Yönergeleri alanında sektörlere özgü mevzuat ile ilgili olarak, 2001 yılının başlarında, (alkolimetreler, alkolihidrometreler, alkol tabloları, elektrik sayaçları, ve motorlu araçlar için lastik basıncı ölçme cihazları üzerine) yasal metroloji ve ön-ambalajlama sahasında dört AT Yönergesi aktarıldı. Eski Yaklaşım Önergeleri kapsamına giren sektörler ile ilgili olarak, son düzenli rapordan bu yana, motorlu taşıtlar ve bunların römorkları alanında bir hayli ilerleme olduğuna işaret edilebilir. Ekim 2000’den bu yana, 15 AT yönergesini aktaran mevzuat kabul edilmiştir. Tarım ve ormancılık traktörleri konusunda, 4 AT yönergesi daha aktarılmıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, motorlu taşıtlar, traktörler ve motosikletler için Ulusal Tip Onayı ve Ulusal Bütün Taşıt Tip Onayı Belgeleri düzenlemeye başlamıştır. Basınçlı kaplar konusunda, Eski Yaklaşım Yönergeleri’nin beşi de, Kasım 2000 ve Mart 2001 arasında aktarıldı. Tekstil ürünleri sahasında, Nisan 2001’de (üçlü elyaf karışımlarının nicel analizi ve ikili elyaf karışımlarının nicel analizi üzerine) 2 AT yönergesi aktarıldı. Ayak giyim eşyasının etiketlenmesi konusundaki Yönerge’yi aktaran mevzuat kabul edilmiş ve 3 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Farmasötik, kozmetik ve kimyasal maddeler dahil, Eski Yaklaşım Yönergeleri’nin kapsamına giren başka sektörlerde rapor edilebilecek herhangi bir ilerleme yoktur. Keza, kristal cam ve tahta konularında ilerleme olmamıştır. Farmasötik maddeler alanında, Türkiye, Nisan 2001’de Avrupa Birliği’ndeki İlaç Düzenleme Makamları İşbirliği Anlaşması’na (CADREAC) üye olmuştur. Gıda mevzuatı kabul edilmesi konusunda rapor edilecek ilerleme yoktur. (Bkz. ayrıca Başlık 7 – Tarım)

Page 46: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

46

Uyumlaştırılmamış sektör ile ilgili olarak, eldeki bilgiler temelinde, son düzenli rapordan bu yana herhangi bir ilerleme olmamıştır. Kamu alımları konusunda, ilerleme kaydedilmemiştir.

Genel değerlendirme Türkiye, malların serbest dolaşımı alanında müktesebat ile uyumlaştırmak için adımlar atmış olsa da, hem yeni yaklaşım hem de eski yaklaşım çerçevesinde müktesebatın kapsamına giren bütün alanlarda ilave çabalar gereklidir. Gerekli yasal metroloji altyapısının geliştirilmesi önemlidir. Ürünlere özgü yaklaşım gereğince, Türkiye’nin bazı sektörlerde müktesebat ile uyumlaşması tamamlanmıştır. Fakat Türkiye, ürünler için teknik gereklilikler üzerine geniş bir mevzuat toplamını 2000 sonuna kadar kabul edip uygulamaya koymasını öngören Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmekte gecikmiştir. Malların serbest dolaşımı alanında Topluluk müktesebatının yeterli bir şekilde uygulanması, (örneğin standardizasyon, akreditasyon, uygunluk değerlendirmesi ve piyasa gözetimi ile ilgili olarak) Türkiye’de farklı birimler kurulmasını ve var olanların yeniden örgütlenmesi ve geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Devletten bağımsızlığın arttırılması ve ilgili kurumların daha verimli çalışması dahil, bu konuda yapılması gereken önemli miktarda çalışma vardır. Türkiye ve Avrupa Birliği arasında Gümrük Birliği’nin var olması, malların serbest dolaşımı alanında mevzuatın uyumlu hale getirilmesi bakımından Türkiye’nin durumunu etkilemektedir. AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin Gümrük Birliği’nin son aşamasını yürürlüğe koyan 1/95 sayılı kararına göre, Türkiye, ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin Topluluk mevzuatını 2000 sonuna kadar kabul etmeyi üstlendi. AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin 2/97 sayılı kararı, sanayi ürünleriyle ilgili müktesebatın büyükçe bir kısmı dahil, ilgili Topluluk yasal araçlarının listesini ve bunların Türkiye tarafından uygulanmasına ilişkin koşulları ve düzenlemeleri belirledi. Ancak, Türkiye, AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin 1/95 sayılı kararı çerçevesindeki yükümlülüğünü yerine getirememiştir. Geçiş düzenlemeleri 2000 yılının sonunda yürürlükten kalkmış olup, müktesebatın önemli bir kısmı Türkiye tarafından henüz aktarılmış ve uygulanmış değildir. Sanayi malları Gümrük Birliği sahasında esas olarak serbestçe dolaştıkları halde, tarife dışı engeller 2001 yılında pratikte artmıştır. Bu durum, ticareti çarpıtmakta ve Gümrük Birliği’nin tam potansiyelinden yararlanılmasına engel olmaktadır. Ürünler üzerine teknik mevzuatın hazırlanması ve uygulanmasına ilişkin çerçeve yasanın kabul edilmesi, önemli bir gelişmedir. Bu yasa, Yeni Yaklaşım Yönergeleri kapsamına giren alanlarda Topluluk müktesebatı ile uyumlaşma sağlanması bakımından büyük ilerleme için zemin oluşturmaktadır. Çerçeve yasanın uygulanması, aşağıdaki konularda beş yeni yönetmelik kabul edilmesi yoluyla daha ileriye götürülecektir: CE uygunluk işaretinin kullanımı, uygunluk değerlendirme organları ve onaylanmış kuruluşlar, Avrupa Birliği ve Türkiye arasında malların serbest dolaşımı ilkesinden sapan ulusal düzenlemeler konusunda bilgi alışverişi, teknik yönetmelikler konusunda Türkiye ve Avrupa Birliği arasında bilgi alışverişi, piyasa gözetimi ve ürünlerin muayenesi.

Page 47: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

47

Standardizasyon alanında, devlet bütçesinden finanse edilmeyen bağımsız bir kurum olan Türk Standartlar Enstitüsü (TSE), standartlar hazırlanması ve yayımlanmasından, endüstriyel metroloji ve kalibrasyondan, uygunluk değerlendirmesi ve belgelendirme işlerinden sorumludur. Hem CEN’e hem de CENELEC’e ortak üyedir ve bu kuruluşlara tam üye olmak için başvurmuştur. Türk makamlarına göre, Nisan 2001’e kadar, TSE toplam olarak 4949 CEN EN standardını ve 2282 CENELEC EN standardını kabul etmiştir. Bunlardan, 490 CEN standardı ve 275 CENELEC standardı, Kasım 2000 ile 1 Mayıs 2001 arasında kabul edildi. Yeni Yaklaşım Yönergeleri’ne ilişkin bazı standartlar da kabul edilmiştir. Akreditasyon alanında, laboratuar, belgelendirme ve muayene hizmetleri yürütecek kuruluşlara akreditasyon vermek üzere, Türk Akreditasyon Konseyi’nin Kurulması ve Görevlerine İlişkin Yasa ile Türk Akreditasyon Konseyi (TÜRKAK) kuruldu. Bu yeni kuruluşa idarî ve malî özerklik verilmiştir. Son düzenli rapordan beri, yasayla kurulan akreditasyon sisteminin işlerliğe kavuşmasını sağlamak için çalışmalar yapılmıştır ve ilk akreditasyon başvurularını ele almak üzere düzenlemeler yapılmaktadır. TÜRKAK’ın personel sayısı (60 kişi), görevlerini yerine getirmek için yeterli görülmektedir. Kurumun bu yıl içinde faaliyete geçmesi bekleniyor. Hükümetçe kurulan özel bir kurul tarafından bir kalite yönetim sistemine son şekli verilmektedir. Uygunluk değerlendirmesi alanında daha fazla ilerleme, ürünler için teknik gereklilikler üzerine çerçeve mevzuatın uygulanmasına bağlı olacaktır. Aynı şey, piyasa gözetimi için de geçerlidir. Halen, piyasa gözetimi faaliyetleri, ilgili mevzuatın kapsadığı sektöre bağlı olarak, bazı Bakanlıklar ve kamu kurumları tarafından yürütülmektedir. Bunlar arasında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı vardır. Piyasa öncesi kontrol, Türk sisteminin bir özelliği olmaya devam etmektedir. Son yıllarda ortaya çıkmış olan ticaretle ilgili sorunların sayısını azaltmak için çaba gösterilmelidir. Özellikle, Türk Standartlar Enstitüsü’nün (TSE) etkinliğinin artması, uluslararası standartlardan ve Gümrük Birliği gereklerinden sapma gösteren çeşitli Türk standartlarının kullanılmasını azaltmalıdır. Ayrıca, gereksiz belge talepleri, onay gecikmeleri ve aşırı test prosedürleri ele alınmalıdır. Yeni ikincil mevzuat paketi kapsamındaki uygulama düzenlemelerinin kurulması esnasında bu konulara özel dikkat gösterilmesi tavsiye edilir. Eski Yaklaşım Yönergeleri kapsamındaki sektörlerde, motorlu taşıtlar ve tarım ve ormancılık traktörleri alanında ilerleme memnuniyet vericidir. Türkiye, farmasötik ve kimyasal sektörlerde uyumlaşmasını hızlandırmalıdır. Bu sektörlere ilişkin mevzuat uyumlaşmasının, farmasötik maddeler sektörü bakımından 2003’ten önce, kimyasal maddeler sektörü bakımından ise 2005’ten önce tamamlanmayacağını öngörmektedir. Kozmetikler konusunda, Türkiye’de bu sektörün düzenlenmesi, müktesebata ters bir yönde gelişmiştir. Hattâ, AB müktesebatında öngörülmeyen bir ürün kategorisi (“kozmesötikler”) oluşturulmuştur. Bu ve diğer sanayi ürünlerine ilişkin müktesebatın Türkiye’de kabul edilmesinden sonra, yetkili makamlar, bunun tam olarak icra edilmesini sağlamak üzere, aynı zamanda idarî yapıların da gerektiği şekilde geliştirilmesine dikkat göstermelidirler. Gıda mevzuatıyla ilgili olarak, müktesebat ile tamamen uyumlu nitelikte mevzuatın başarıyla kabul edilmiş ve uygulamaya konulmuş olup olmadığını doğrulamak için daha fazla çalışma gereklidir. Var olan Türk sistemini Topluluk standartlarıyla uyum için hazırlamayı hedefleyen

Page 48: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

48

bir gıda eylem planı 2000 yılında oluşturuldu. 1997’de hazırlanan bir “gıda muayenesi güçlendirme projesi” hâlâ uygulamaya konulmamıştır. Muayene, HACCP ve laboratuar analizi konularında kimi eğitim programları uygulanmıştır. Türkiye, bir hızlı uyarı sistemi kurulması üzerinde de çalışmaktadır. Aflotoksin ve artıklar için bir takım izleme planları hazırlanmıştır. Gıda maddeleri için (kontrol dahil) idarî sorumluluk, Sağlık Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı arasında paylaşılmıştır. Topluluk mevzuatıyla uyum sağlamak için idarî yapıların güçlendirilmesi gerekecektir. Özellikle, var olan laboratuarlar, gerekli analizleri yapmak için yeterince donatımlı değildir. Dış sınırlarda ürünler üzerindeki güvenlik kontrolleri bakımından, Türkiye, uygun piyasa gözetim altyapıları kurmalı ve yetkili makamlar ile idarî işbirliğini geliştirmelidir. Uyumlaştırılmamış alan ile ilgili olarak, karşılıklı tanıma ilkesinin ve EC 28-30 sayılı maddelerden kaynaklanan müktesebatın uygulanmasında problemler sürmektedir. Var olan kamu alımları rejimi, müktesebat ile uyumlu değildir.

Başlık 2: Kişilerin serbest dolaşımı Raporlama döneminde, müktesebatın bu alanında önemli herhangi bir gelişme görülmemiştir. Meslekî niteliklerin karşılıklı tanınması alanında rapor edilebilecek herhangi bir ilerleme yoktur. Çoğu alanlarda, mesleğe giriş Türk vatandaşlarıyla sınırlıdır. Vatandaş hakları konusunda rapor edilebilecek belirgin gelişmeler yoktur. İşçilerin serbest dolaşımı konusuyla ilgili olarak gelişme olmamıştır. Sosyal güvenliğin koordinasyonu ile ilgili olarak bir miktar temel hazırlık çalışması gerçekleşmiştir.

Genel değerlendirme Türkiye, bu sahadaki müktesebat ile henüz uyumlu değildir ve bazı alanlarda ilk hazırlıkları tamamlamıştır. Meslekî niteliklerin karşılıklı tanınması ve vatandaş hakları konularında, ilerleme kaydedilmiş değildir. Sosyal güvenliğin koordinasyonu ile ilgili olarak, hazırlık çalışması devam etmeli ve bu alanda gerekli idarî yapı kurulmalıdır. İşçilerin serbest dolaşımı konusu, karşılıklı danışmalar çerçevesinde ele alınması gereken bir konudur.

Başlık 3: Hizmet sunma özgürlüğü Türkiye, malî hizmetler alanındaki müktesebat ile uyum sağlanmasında mutedil bir ilerleme kaydetmiştir.

Page 49: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

49

Yerleşme hakkı ve (malî olmayan) hizmet sunma özgürlüğü çerçevesinde, Mayıs 2001’de avukatlık mesleğinin icrasına dair bir yasa çıkarıldı. Bu yasa, yabancı kişilere, bir Türk barosuna üye olmaları gerekmeden, hukuksal danışmanlık hizmetleri verme hakkını tanımaktadır. Ancak, öngörülen rejim, bazı meslekî faaliyetleri Türk vatandaşları ile sınırlı tutmaktadır. Bundan başka, söz konusu yasa, sadece yurt dışında mesleklerini icra etmek isteyen Türk vatandaşlarına benzer haklar tanıyan ülkeler için geçerlidir. Malî hizmetler ve özellikle bankacılık sektörü alanında, Mart 2001’de kabul edilen “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programının bir parçası olarak önemli değişiklikler olmuştur. Bu reformlar kapsamında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Mayıs 2001’de “bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması” üzerine bir program açıkladı. Bu program, Eylül 2000’de başlatılmış olan devlet bankalarının özelleştirilmesini hızlandırdı. Bankaların karşılık ayıracakları krediler ve diğer alacakların niteliklerini ve bu karşılıklara ilişkin genel esaslar ve usulleri belirleyen Yönerge ve sigortaya tabi tasarruf mevduatıyla ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tahsil edilecek primlerle ilgili Kararname gibi bir takım mevzuat düzenlemeleri kabul edilmiştir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tasarruf mevduatı hesapları için verilen azamî güvence miktarı, 1 Ocak 2001’den sonra yapılan mevduatlar için 50 milyar TL’ye indirilmiştir. Bu tavan, daha önce, 1 Ocak 2000’den sonra yapılan mevduatlar için 100 milyar TL’ye çekilmişti. Bu tarihten önce yapılan mevduatlar için güvence kapsamı sınırsız olmaya devam etmektedir. Ayrıca, 1 Ocak 2002 tarihine kadar bankaların uygun iç denetim ve risk yönetim araçları kurmasını öngören, Bankaların İç Denetim Kontrol ve Risk Yönetimi Sistemleri Yönetmeliği kabul edildi. Konsolide bazda sermaye yeterliliğinin ölçülmesine ve değerlendirilmesine ilişkin Yönetmelik de kabul edildi. Yine konsolide bazda hesaplanan bir rasyo olan, yabancı para net genel pozisyonu/sermaye tabanı standart rasyosunun bankalarca hesaplanmasına ve uygulanmasına ilişkin esaslar yürürlüğe konuldu. Ayrıca, bir bankanın özkaynakları için eşiklerin tanımlanması, kredi tanımlaması, ve banka zararları için karşılıklar hakkında kurallar dahil, önemli değişiklikler getirilmek suretiyle, Mayıs 2001’de bankalar yasası tadil edildi. Bütün bu hükümler, malî sektörü istikrara kavuşturmayı ve Topluluk müktesebatı ile mevzuat uyumunu hedeflemektedir. Menkul kıymetler ile ilgili olarak, Haziran 2001’de Sermaye Piyasası Kurulu tarafından iki yönetmelik kabul edildi. Bunlardan biri, ödeme güçlüğüne düşmüş aracı kurumların müşterilerinin zararlarını karşılamaya yönelik Yatırımcıları Koruma Fonu’nun işleyişi ile, diğeri ise, bir merkezî kaydın kurulması ve işleyişi ile ilgiliydi. Merkezî kaydın işlevi, ödeme güçlüğüne düşmüş aracı kurumların tedrici olarak tasfiye edilmesine yönelik bir fonu yönetmektir. Fon’u yönetecek olan merkezî kayıt kuruluşu faaliyete geçtiğinde Yönetmelik yürürlüğe girecektir. Sermaye piyasaları alanında faaliyetin ruhsatlanması ve kaydileştirilmesinde esaslarına dair Tebliğ, Haziran 2001’de yayımlandı.

Page 50: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

50

Sigorta hizmetleri sahasında, önceki düzenli rapordan bu yana, üç yasa kabul edilmiştir. Bu yasalar, sigorta ve reasürans aracıları (Ekim 2000), bireysel emeklilik ve tasarruf sistemi (Nisan 2001) ve Sigorta Dispeçerleri Yönetmeliği’nde bir değişiklik yapılması (Mayıs 2001) ile ilgilidir. Uyumlaştırılmamış alan ile ilgili olarak, karşılıklı tanıma ilkesinin ve EC 28-30 sayılı maddelerden kaynaklanan müktesebatın uygulanması konusunda problemler sürmektedir. Kişisel verilerin korunması ile ilgili ne mevzuat ne de idarî kapasite geliştirme açısından, herhangi bir ilerleme olmamıştır.

Genel değerlendirme Müktesebat ile genel uyumlaşma, ve serbestleşme süreci, malî hizmetler alanında ilerlemektedir. Özellikle bankacılık sektöründe sürmekte olan reformlar, önemli ve olumludur. Türk mevzuatını, malî olmayan hizmetler sahasında müktesebat ile uyumlaştırmak için yapılması gereken çok iş vardır. Gümrük Birliği’ni hizmetler ve kamu alımları sahasına yaymaya yönelik sürmekte olan müzakerelerin sonuçlanması, daha fazla ilerleme sağlanmasına yardım edecektir. 1999’da başlayan müzakereler, Türkiye’nin aday ülke olarak statüsünü dikkate almak üzere taslak anlaşmanın yeniden formüle edilmesinin ardından ilerlemektedir. Malî olmayan hizmetler alanında müktesebat ile önemli uyumsuzluklar sürmektedir. Yabancı yerleşikler, hâlâ, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü veya Hazine Müsteşarlığı’ndan izin veya teşvik belgesi almak zorundadır, ve bazı hizmetlerin sunulması Türk vatandaşlarına ayrılmıştır. Yatırım hizmetleri ve menkul kıymetler piyasası alanında, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından Yatırımcı Koruma Fonu’nun İşleyişi Hakkında Yönetmelik’in kabul edilmesi, olumlu bir gelişmedir. Şimdi, Merkezî Kayıt Kuruluşu’nun faaliyete geçmesi çok önemlidir. Sigortacılık sahasında, hizmet özgürlüğü üzerinde belirli kısıtlamalar devam etmektedir. Sigorta Denetim Kurulu, ekonomik işlerden sorumlu Devlet Bakanı’na bağlıdır ve dolayısıyla tam bağımsız olarak nitelenemez. Bu konunun daha fazla incelenmesine gerek vardır. İdarî kapasite ile ilgili olarak, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) yatırım hizmetleri ve menkul kıymetler piyasasını izleyen makamdır. Bu kurul, özerktir, (işlemlerden alınan %0,25’lik bir ücret yoluyla) kendi kendini finanse eder ve 366 kişiden oluşan bir kadrosu vardır. Bağımsız denetimler yapabilir ve, bu denetimlerin sonucuna göre, para cezaları verebilir ve ruhsatları askıya alabilir. Kurul, Menkul Kıymet Komisyonları Uluslararası Kuruluşu’nun ilkeleri ve AT standartları temelinde çalışmaktadır.

Başlık 4: Sermayenin serbest dolaşımı Önceki rapordan bu yana, Türkiye, müktesebat ile daha ileri düzeyde uyumlaşma konusunda sınırlı ilerleme göstermiştir. Ödeme sistemleri ile ilgili olarak, geçen yıl uygulamaya sokulmuş olan yeni nesil gerçek zamanlı ödeme sistemi, elektronik transferler ve ödemelere teşmil edilmiştir.

Page 51: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

51

Merkez Bankası yasasını değiştiren Nisan 2001 tarihli yasa, Merkez Bankası’na, Türk lirası hacmini ve dolaşımını düzenlemek ve ödeme, menkul kıymet transfer ve borç tasfiye sistemleri kurmak yetkisini vermektedir. Yasa, aynı zamanda, ödemeler için elektronik ortam dahil yöntemler ve araçlar belirlemek üzere, var olan veya gelecekteki sistemlerin kesintisiz işlemesini ve gözetimini sağlayan düzenlemeler getirmektedir. Para aklama konusundaki müktesebat ile ilgili olarak, 27 Eylül 2001 tarihinde Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması, Aranması, El konulması ve Müsaderesi üzerine Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin imza edilmesiyle biraz ilerleme sağlanmıştır.

Genel değerlendirme Sermayenin serbest dolaşımıyla ilgili Türk rejimi, müktesebat ile belirli ölçüde uyumludur, fakat mevzuatın tam olarak uyumlu olması için ilave çabalar gereklidir. Serbestleşme, bütün işlemlere yayılmalıdır. Madencilik, enerji, bankacılık, TV ve radyo şirketleri ve telekomünikasyon gibi çeşitli sektörlerde yabancı yatırımla ilgili kısıtlamalar sürmektedir. Ulaştırma sektöründe (örneğin, denizcilik ve havacılık şirketleri) ve limanlarda yabancı yatırım üzerinde de sınırlamalar vardır. Bu sektörde yabancı iştirak, belirli tavanları geçemez. Gayrı menkullerde yabancı yatırım sınırlı olup, Türk sigorta şirketlerinin yedeklerini yabancı varlıklara yatırması izin verilmemektedir. Yatırımlar için izin sistemi kaldırılmalı ve onun yerine bir kayıt sistemi getirilmelidir. Şimdiki sistem, ilgili Topluluk müktesebatıyla uyumlu değildir. Şubat 2001’deki ekonomik bunalımın bir sonucu olarak, Türkiye malî sektörde önemli bir reform başlatmıştır. Bu kapsamda, bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması ve bazı sağlıksız bankaların özelleştirilmesi veya kapatılması bulunuyor (bkz. ekonomik durumla ilgili Bölüm 2). Müktesebat ile uyumu tamamlamak için, bankacılık sektörü reformunun hızla uygulanması ve sonuçlandırılması elzemdir. Genel olarak, Türk borsasına kote edilmek isteyen yabancı şirketler için koşullar, AB şirketlerine uygulanan koşulların benzeridir. Ancak, bir yabancı şirketin kendi ülkesinde de kote olması zorunludur.. Yerleşikler tarafından yurt dışına fon transferleri, 5 milyon ABD dolarına kadar serbesttir. Daha büyük meblağlar için, resmî izin alınması gereklidir. Yerleşik olmayanlarca büyük meblağların yurt dışına transferiyle ilgili koşullar belirgin değildir. Türkiye, Ağustos 1999’dan beri yürürlükte olan kara para aklanmasıyla ilgili mevzuatı düzgün biçimde uygulamalıdır. Malî Eylem Görev Kuvveti’nin tavsiyelerine uyulması sağlanmalıdır. Merkez Bankası, EURO cinsinden gerçek zamanlı işlemler için Avrupa Merkez Bankası’nın TARGET sistemine bağlıdır. İdarî kapasite açısından, malî suçların araştırılmasıyla uğraşan özel birim, 2000-2001 yıllarında 19 yeni malî suç uzmanını işe aldı. Bu birim, 1997’den beri Maliyet Bakanlığı bünyesinde çalışmakta olup, 88 kişiden oluşan bir kadroya sahiptir.

Page 52: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

52

Başlık 5: Şirketler hukuku Türkiye, bu alanda, özellikle fikrî mülkiyet hakları mevzuatıyla ilgili olarak, ilerleme kaydetmiş ve bu mevzuatı uygulamak için çaba göstermiştir. Şirketler hukukunun kendisi bakımından ilerleme olmamıştır. Fikrî mülkiyet hakları (FMH) sahasında, Türkiye, fikrî mülkiyet sahasında kiralama hakkı ve ödünç verme hakları ve telif haklarıyla ilgili diğer haklar üzerine Yönergeler, uydu yayıncılığı ve kablolu yeniden iletim ile ilgili telif haklarına ve telif hakkıyla bağlantılı haklara ilişkin bazı kuralların koordinasyonu üzerine Yönerge, Bern ve Roma Sözleşmeleri, TRIPS Anlaşması, WIPO Telif Hakları Anlaşması ve WIPO Performanslar ve Fonogram Anlaşması ile Türk rejimini uyumlaştırmayı amaçlayan mevzuat kabul ederek bir ilk adım atmıştır. Mart 2001’de, Parlamento, büyük illerde fikrî mülkiyet konularıyla ilgilenecek uzmanlaşmış mahkemeler kuran bir yasayı kabul etti. Şimdiye kadar, FMH konularıyla ilgili davalar, genel hukuk ve ceza mahkemelerinde ele alınmaktaydı. Türkiye, Kasım 2000’de, kendi tatbikatını İç Pazar’da Uyumlaşma Bürosu’nun düzenlemeleriyle uyumlu hale getirmek için, Avrupa Patent Sözleşmesi’ni ve Mutabakat Muhtırası’nı onayladı. Şubat 2001’de kabul edilen gümrük kanunu, sınırlarda FMH ihlallerine karşı mücadele etmeye yönelik tedbirler yanında, sahte ve korsan mallar ile ilgili bazı tedbirler içermektedir.

Genel değerlendirme Türkiye, sınaî ve fikrî mülkiyet hakları sahasında ilerlemiştir. Fakat, diğer ilgili alanlarda müktesebat ile daha fazla uyumlaşma yönünde gelişmeler olduğundan söz edilemez. Şirketler hukuku alanında, özellikle birleşmeler ile hükümler ve muhasebe ve denetim mevzuatı bakımından, önemli farklar devam etmektedir. Şirketlerin tescil edilmesi, Ticaret Odaları bünyesinde kurulan ticaret sicilleri tarafından yapılmaktadır. Verilerin ve sicilin kalitesini daha da arttırma ihtiyacı vardır. Fikrî mülkiyet haklarında, Türkiye, Gümrük Birliği kapsamındaki taahhütlerini tam olarak yerine getirmelidir. Ayrıca, Türkiye, ne WIPO Telif Hakları Anlaşması’na, ne de WIPO Performans ve Fonogram Anlaşması’na katılmış değildir ve bunlar ile uyumlaşmaya yönelik çabalarını arttırmalıdır. Görsel-işitsel malzemelerde korsanlık, Türkiye’de ciddî bir sorun olmaya devam etmektedir ve bu sorunla ilgili çabalar arttırılmalıdır. Var olan mevzuatın icrasını güçlendirmek ve ilgili yeni mevzuatın onaylanmasını sağlamak, Türkiye için önemli öncelikler olmaya devam etmektedir. Sınaî mülkiyet haklarına ilişkin konular, ve özellikle Sınaî Hakların Tevdiatı üzerine Lahey Anlaşması’nın uygulanması, Türk Patent Enstitüsü tarafından yönetilmektedir. Bu Enstitü, tam bağımsız bir organ olmayıp, Sanayi Bakanlığı’na bağlıdır. Bu durumun düzeltilmesi gerekir.

Page 53: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

53

Tümleşik devrelerin topografilerinin korunmasına ilişkin bir yasanın çıkarılması yolunda bir hayli mesafe alınmıştır.

Başlık 6: Rekabet politikası Son düzenli rapordan bu yana, Türkiye, anti-tröst politikası alanında bir hayli ilerleme kaydetmiştir. Devlet yardımlarının düzenlenmesi ve uygulanması konusunda uyumlaştırma hakkında rapor edilebilecek herhangi bir ilerleme yoktur. Türkiye, anti-tröst mevzuatının çerçevesini, müktesebat ve Gümrük Birliği gerekleri ile daha da uyumlaştırmıştır. Türkiye, özellikle blok muafiyet düzenlemeleri alanında, önemli miktarda ikincil mevzuat oluşturmuştur. Devlet yardımları alanında, 1 Ocak 2003’ten itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye’de devlet yardımlarının uygulanması ve izlenmesinden sorumlu, işlevsel olarak bağımsız bir organın kurulması Haziran 2001’de kararlaştırıldı. Bu bağımsız organın kurulmasını hazırlamak amacıyla Türk Hükümeti içinde bir (özel) komite kurulmuştur. Bölgesel kalkınma amaçlı devlet yardımlarıyla ilgili olarak, herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir. Türkiye, ticarî nitelikteki devlet tekellerinin ve inhisarî haklara sahip şirketlerinin bir listesini hazırlamıştır. Bu liste, Nisan 2001’de Komisyon’a sunuldu. İncelenen dönemde, TEKEL’in özel haklarının kaldırılması ile ilgili olarak, Türkiye’nin serbestleştirme çabaları yetersiz olmaya devam etti. Gümrük Birliği kararında öngörülen intibak için geçiş dönemi, 1998’in başında sona ermiştir. Ancak, alkol ve tütün konusunda tekel intibakiyle ilgili güçlükler sürmektedir. Gümrük Birliği çerçevesinde rekabet sahasındaki kuralların uygulanmasına yönelik prosedürün hazırlanması tamamlanmış olup, bunların AT-Türkiye Ortaklık Konseyi tarafından kesin olarak kabul edilmesi süreci başlatılmıştır.

Genel değerlendirme Anti-tröst hükümlerinin uygulanması tatmin edici olmaya devam etmektedir. Ancak, bu alanda müktesebat ile daha fazla uyumlaştırma gereklidir. Rekabet Kurumu, önemli sayıda olayı incelemiş, fakat bu Kurumun idarî kapasitesi güçlendirilerek bütün olayların yüksek bir standartta incelenmesi sağlanmalıdır. Türkiye’de, AT ilkelerine ve kriterlerine dayanan etkili devlet yardımı kontrolü yoktur. Türkiye, kendi mevzuatını bu alandaki müktesebat ile uyumlaştırmalıdır. Devlet yardımlarının kontrol edilmesi için bağımsız bir organın kurulmasına yönelik hazırlıklar hızlandırılmalıdır. Ayrıca, var olan devlet yardımlarının bir envanteri olmadığı gibi, devlet yardımları üzerine Topluluk araştırmasının yöntemini ve sunulmasını izleyen düzenli yıllık raporlama da yoktur. Bununla birlikte, Türkiye, Devlet Yardımları İzleme Kurumu’nun kurulmasından sonra devlet yardımları üzerine Topluluk araştırmasının yöntemini ve sunulmasını izleyen düzenli yıllık raporlama başlatmayı ve bir devlet yardımları envanteri oluşturmayı kabul etmiştir. Halen, devlet yardımlarının kontrol edilmesi, Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi farklı kamu kuruluşlarının sorumluluğu altındadır. Türkiye, bölgesel kalkınma amaçlarına yönelik bir devlet yardımları haritasının tanımlanması üzerine çalışmalarını hızlandırmalıdır. Ülkede azamî yardım yoğunluklarının farklılaşmasına

Page 54: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

54

olanak vermek üzere haritaya son şekli verilirken, Eurostat standartlarına göre toplanan coğrafî ve istatistik veriler yanında Topluluk kriterleri ve yöntemlerinin izlenmesini sağlamak için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Bağımsız Türk Rekabet Kurumu, 1997 yılında faaliyete geçti. Bu Kurum, çeşitli yasal düzenlemeler kabul etmiş ve yayımlamış, anti-tröst ve birleşme politikaları üzerine AB mevzuat çerçevesindeki gelişmeleri yakından izlemeyi sürdürmüştür. Ancak, bu Kurum’un kamu teşebbüslerine, devlet tekellerine ve özel haklara sahip şirketlere rekabet kanununu etkili biçimde uygulamak için uygun yetkilere sahip olup olmadığına ilişkin kuşkular devam etmektedir. Dolayısıyla, bu organın kesin yetki kapsamının açıklığa kavuşturulması gerekir. Alkol ve tütünde tekelin (TEKEL) intibakiyle ilgili durum endişe konusu olmaya devam etmektedir. Gümrük Birliği kararı çerçevesinde, gerekli intibak 1998 yılına kadar gerçekleşmiş olmalıydı. Ocak 2001’de kabul edilen yeni yasa, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülükleri ile çelişkilidir. TEKEL, bir kamu kurumundan bir ticarî işletmeye dönüştürülmüş olduğu halde, alkollü içkiler ve tütün mamullerinin ticaretinde tekel konumunda olmaya devam etmektedir. TEKEL’in özelleştirilmesi için hazırlık yapılmaktadır.

Başlık 7: Tarım Son düzenli rapordan bu yana, mevzuatın uyumlaştırılması bakımından ilerleme olmamıştır. Türkiye’de tarımın brüt katma değerdeki payı, 2000 yılında %14,624, 1999 yılında ise %15 oldu.25 2000 yılında Türk işgücünün üçte birden fazlası (%34,9) tarımda istihdam edilmekteydi.26 2000 yılında, AT’nin Türkiye kökenli tarımsal ürünler ithalatı, %3,8 azalarak € 1.917,0 milyon düzeyine geriledi. Türkiye’ye AT ihracatı ise, %24,6 artarak, € 1.004,6 milyon oldu. Türkiye lehine ticaret fazlası, 1999’da € 1.187 olurken, 2000’de € 912,4 milyon düzeyinde gerçekleşti.27 2000 yılında, Türkiye’den AT ithalatı içinde en önemli ürün grupları, meyve (%46) ve işlenmiş meyve ve sebze (%20) oldu. Türkiye’ye AT ihracatı bakımından, en önemli sektörler ise, tütün (%9), içecekler ve sirke (%7), hububat ve pirinç (%6) oldu. Türkiye, tarımsal politika reformu alanında bir takım düzenlemeler yapmıştır. Nisan 2001’de açıklanan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programına göre, tarımsal politikanın ana ilkesi, ülkenin her yerinde çiftçilere doğrudan gelir desteği yoluyla yardım etmektir. Kısa vadede, devletin kontrol ettiği destekleme fiyatları, Türkiye’nin malî kaynaklarını dikkate alacak ve hedeflenen enflasyon oranlarını aşmayacaktır. Destekleme alım miktarları, Türkiye’nin malî kısıtlarıyla bağlantılı olacaktır. Hükümetin amacı, çeşitli destek politikalarını kademeli olarak kaldırmak ve (ülke çapında) hektar başına bir doğrudan gelir desteği sistemini devreye sokmaktır. Ayrıca, tarımda devletin rolünü sınırlamak için tedbirler alınmaktadır. Bundan başka, örneğin Medenî Kanun çerçevesinde miras kurallarını değiştirerek parçalanmayı önlemek için ve kırsal kalkınma

24 Veriler, ISIC Rev. 2’ye atıf yapmaktadır. 25 Bütün tarımsal istatistikler için kaynak, tersi belirtilmedikçe, EUROSTAT’tır. 26 Eurostat İşgücü Anketi tanımları (LFS). Tarımsal istihdam, LFS terimleriyle, gelirlerinin önemli bir kısmını

tarımdan elde eden ekonomik olarak aktif kişiler şeklinde tarif edilmiştir. 27 Tarımsal ürünlerin Uruguay Round’daki tanımı. Rakamların kaynağı, EUROSTAT COMEXT.

Page 55: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

55

projeleri yoluyla altyapıyı ve hayat standartlarını iyileştirmek için tedbirler üzerinde düşünülmektedir. 2001 yılında, tarımsal politikalar için devlet bütçesi, yaklaşık olarak € 2.600 milyonu bulacaktır. Toplam tarımsal bütçeden, € 450 milyon, çiftçilere doğrudan destek programlarını finanse edecek, € 140 milyon girdi desteğini karşılayacak, € 2.000 milyon ise genel ve diğer destek düzenlemeleri için kullanılacaktır. Kırsal kalkınma dahil, tarıma devlet desteği, devlet bütçesinin %3,9 kadarını teşkil etmektedir. Yatay konular Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (ATYGF) ve diğer yatay mekanizmalar ile ilgili tedbirlerin uygulanmasına yönelik hazırlıklar başlamamıştır. Ticaret mekanizmalarının uygulamaya konulması ile ilgili olarak, Türkiye’nin uyumlaştırma durumu, 1995 yılındaki Gümrük Birliği kararının kapsamına girmektedir (bkz. Başlık 25 – Gümrük birliği ve Başlık 26 – Dış ilişkiler). Dünya Bankası tarafından kısmen finanse edilen ve dört ilde uygulamaya konulmuş olan, hektar başına dolaysız gelir desteği ödemelerine yönelik bir pilot program çerçevesinde, çiftçilerin tescil edilmesi için farklı mekanizmalar test edilmiştir. Alınan sonuçlar temelinde, tescil düzeni ülke çapında (4 milyon çiftçi) geliştirilecektir. Sicil iki yılda kurulacaktır. Halen, ilgili müdürlüklerin %20’si, tam olarak bilgisayar ortamına aktarılmış kadastro bilgilerine sahiptir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın (TKİB) ilçe müdürlükleri, çiftçi sicil kayıtlarını tutacaktır. TKİB içinde, tarımsal arazileri sınıflandırmak ve haritalamak, değişik ürünler için üretim ve üretim kapasitesi rakamlarını tahmin etmek ve arazi kullanım planlaması için bir veri tabanı oluşturmak amacıyla bir Coğrafî Bilgi Sistemi ve Uzaktan Algılama Dairesi kuruldu. Haziran 2000’de sığırların belirlenmesi, tescil edilmesi ve izlenmesi üzerine bir yönetmelik yayımlandı. Amaç, tescil işlemlerine 2001 yılında başlamak ve 10 milyon büyükbaş hayvanı tescil etmektir. Bilgisayarlı bir sistem geliştirilmektedir. Ortak Piyasa Organizasyonları Hükümet, müdahale, girdi sübvansiyonları ve kredi sistemleri gibi destek politikalarını, hektar başına doğrudan destek ödemelerine dayalı bir politikayla değiştirmeye başlamıştır. Gübre sübvansiyonu, 1997’den beri nominal bir oranda sabit tutulmuştur. Tarımsal kredi sübvansiyonlarının kademeli olarak kaldırılmasına yönelik bir program onaylanmıştır. Buğday gibi bazı tahıllar için destek azaltılmıştır. Bu konu, buğday fiyatı düzeyinin IMF “standby” anlaşması kapsamında yapılan taahhütler ile uygunluğu nedeniyle Türk hükümeti içinde gerilimlere yol açmıştır. Belirtildiği gibi, hektar başına dolaysız gelir ödemeleri için bir pilot program, dört ilde uygulamaya konulmuştur. Hektar başına ödeme, çiftçi başına en fazla 199 dekar (veya 19,9 hektar) büyüklükte bir araziyle, € 5,5 düzeyinde oldu. Şimdiye değin, 9.677 çiftçiye € 2,7 milyon ödenmiştir.

Page 56: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

56

Bir geçiş düzenlemesi olarak, çiftçiler, daha kazançlı ürünlere geçişi teşvik etmek üzere, malî yardım da alabilirler (alternatif ürün programları). Bunun başlıca amacı, tütün, şeker pancarı, çay ve fındık için kullanılan araziyi azaltmaktır. Alternatif ürünler yetiştirmenin zor olduğu bölgelerde tarım dışındaki faaliyetlerin geliştirilmesi için, bazı çiftçiler, ilave gelir desteği de alabilirler. Nisan 2001’de hükümet, tarımda (ülke çapında) dolaysız gelir desteği sisteminin uygulanmasına ilişkin bir karar daha aldı. Piyasa ekonomisiyle daha uyumlu bir yaklaşım getirmek üzere, bazı mallar için dış tarifeler azaltılmıştır. Tarım alanındaki reform sürecinin bir başka önemli unsuru, devletin tarımsal ve agro-endüstriyel üretimdeki rolünün azaltılmasını içermektedir. Kamu İktisadî Teşebbüsleri’nin (KİT) özelleştirilmesine yönelik bir süreç başlamıştır. Ocak 2001’de, alkollü içki üretiminde tekel sistemini kaldıran bir kanun kabul edildi. Ayrıca, 2000 yılında kabul edilen Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri ve Tarım Satış Kooperatifleri yasası 2001’de yürürlüğe girdi. Yeniden Yapılanma Kurulu oluşturuldu ve yıllık kredi ödemeleri ve sübvansiyonlar yerine, 2001 yılından itibaren, 12.000 işçiye geçici tazminat ödemeleri getirildi. İşletmelerin özelleştirilmesi ile ilgili olarak, 2002 yılından itibaren, şeker şirketi (TŞFAŞ) ticarî esaslara göre çalışacaktır. Şeker fabrikaları ve bazı çay fabrikalarının, bu yıl içinde, Özelleştirme Kurumu’na devredilmesi beklenmektedir. Bakanlar Kurulu’nun Haziran 2001’de kabul ettiği kararnameyle, bir Şeker Kurulu tesis edildi. TEKEL’in bütün varlıkları, varlık özelleştirmesini 2002 içinde tamamlamak amacıyla, adı geçen kuruma devredildi (Ocak 2001’de çıkarılan yasa). Tarım satış kooperatiflerindeki değişiklikler, hükümet düzeyinde bazı değişimlere yol açacaktır. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın, daha önce KİT’ler tarafından yerine getirilen bir takım sorumlulukları üstlenmesi gerekecektir. Ayrıca, merkez düzeyinde, il düzeyinde ve yerel düzeyde Bakanlık’ta daha ileri bir yeniden yapılanma hazırlığı sürmektedir. TKİB, gerekli mevzuat üzerinde çalışmaya başlamıştır. Tarla ürünleri, şeker, özel ürünler ve hayvan ürünleri ile ilgili olarak, yeni mevzuat kabul edilmiştir. 19 Nisan 2001’de yeni bir Şeker Yasası kabul edildi. Bu yasa, piyasayı rekabete açmakta, devlet müdahalesini azaltmakta ve şeker üretiminde istikrar ve kendine yeterliliği sürdürmeyi amaçlamaktadır. Bir üretim kotaları sistemi, henüz çıkarılmamış olan ikincil mevzuatın parçası olacaktır. Tütün sektöründe, Türk parlamentosu, devletin elindeki TEKEL’in yeniden yapılandırılması ve tütün, tütün mamulleri ve alkollü içkiler konusunda yeni düzenlemeler çıkarılması amacıyla, TEKEL Genel Müdürlüğü’nün yeniden yapılandırılmasına ve tütün ve tütün mamulleri üretimi, ihracatı ve ithalatına dair kanunu kabul etti. Cumhurbaşkanı, tütün üreticileri bakımından doğuracağı toplumsal sonuçlar nedeniyle, bu kanunu onaylamadı. Söz konusu kanun kapsamında, bir “Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası

Page 57: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

57

Düzenleme Kurulu” oluşturulması öngörülmektedir. Ayrıca, TEKEL, serbest piyasa şartları altında çalışan bir ticarî işletme statüsüne sokulacak ve daha sonra özelleştirilecektir. Kırsal kalkınma ve ormancılık İlgili müktesebatın öngördüğü anlamda kırsal kalkınma programları Türkiye’de yoktur. Ancak, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ile birlikte geliştirilen bir takım ‘klasik’ kalkınma projeleri bulunmaktadır. Bunların amacı, kırsal alanlarda altyapıyı iyileştirmek, gelir düzeylerini ve yaşam standardını arttırmaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), tarımsal yapıları iyileştirmeye yönelik bir takım sektörel programlar uygulanmasını sağlamıştır. Çölleşmeye karşı ayrı bir program oluşturulmuştur. Orman yangınlarının önlenmesi, ağaçlandırma, erozyon kontrol, biyolojik çeşitliliğin korunması, ve düşük faizli krediler yoluyla orman köylerinde sosyal ve ekonomik şartların iyileştirilmesi, ormancılık sektöründeki spesifik eylem konularıdır. Ormancılık Bakanlığı’nın toplam personel sayısı, 30.500 dolayındadır. Arazi kullanımı ve arazi korunması ile ilgili bir yasa tasarısı, Türk Parlamentosu tarafından kabul edilmeyi beklemektedir. Gıda güvenliği dahil, hayvan ve bitki sağlığı konuları Hayvan sağlığı alanında, hayvan hastalığı durumu ciddî olmaya devam etmektedir (şap hastalığı, sığır vebası, mavi dil hastalığı, koyun/keçi çiçeği ve bruselloz). Mart 2001’de yeni bir hayvancılık yasası yürürlüğe girdi. Bu yasa, (hem tarım için, hem de yarışlar ve müsabakalar için hayvan yetiştirilmesi açısından) hayvan üretiminde etkinliği arttırmayı ve hayvansal gen kaynaklarını korumayı amaçlıyor. Hayvan sağlığı hizmetleri üzerine temel yasa, Nisan 2001’de tadil edildi. Bunun amacı, kimi hayvan hastalıkları nedeniyle ithalat kısıtlamalarına tabi tutulan ülkelerin bölgelere ayrılmasıyla ilgili AT mevzuatının benimsenmesi ve yaptırımların güçlendirilmesi için yasal temeli oluşturmaktır. Ayrıca, Şubat 2001’de, yetiştirme ve üretme amacıyla tescilli atgiller ithalatı için hayvan sağlığı şartları ve belgelendirme konusunda esasları ortaya koyan bir genelge çıkarıldı. Kırmızı Et ve Et Ürünleri Müesseselerinin Kurulması, Faaliyete Geçmesi, İşletilmesi ve Muayene Edilmesi için Usul ve Esaslar hakkında bir tüzüğün Eylül 2000’de kabul edilmesinden sonra, mezbahalar üç grupta tasnif edilmiş ve kesilecek hayvan sayısı ve satış noktaları, teknik ve hijyenik şartlar itibariyle belirlenmiştir. Bu tüzüğün amacı, mezbahaların hijyenik ve teknik şartlarını iyileştirmek, ruhsatlı müesseselerin sayısını arttırmak ve şartları karşılamayan tesislerin kapatılmasını sağlamaktır. Türk yetkililer, bu tüzüğün bir sonucu olarak, 375 taze et ve et ürünü müessesesi ve 84 tavuk eti ve tavuk eti ürünleri müessesesine ruhsat verilmiş olduğunu ve 550 müessesenin kapatıldığını belirtmişlerdir. BSE hastalığının izlenmesine yönelik bir ilk eylem olarak, sinir sistemi bozukluğu belirtileri gösteren sığırlardan ve 30 aylık veya daha yaşlı olup mezbahalarda kesilen sığırlardan tesadüfî olarak alınan numunelerin muayene edilmesi ve izlenmesi amacıyla, 2001 başında bir tarama programı başlatıldı.

Page 58: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

58

Ayrıca, 2000 sonunda, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı altında bir “Ulusal BSE İzleme Komitesi” kuruldu. Ocak 2001’de, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın İl Kontrol Laboratuar Müdürlüklerinin Kuruluşu ve Görevleri Tüzüğü tadil edildi. Yapılan değişiklik, laboratuar müdürlüklerindeki uygulamaların “İyi Laboratuar Uygulaması”nda öngörülen ilkeler ile uyumlu olabilmesi için bu müdürlüklerin yeniden yapılandırılmasına yöneliktir. Söz konusu müdürlüklerin kapasitesi, 2000 yılında laboratuar teçhizatı sağlanması yoluyla güçlendirildi (€ 1,3 milyon). Hayvan Sağlığı Kontrol ve Araştırma Enstitülerindeki laboratuarların hastalık tanılama kapasitesi, yeni laboratuarlar kurulması veya yeni teknikler ve araçların devreye sokulması (örneğin, Şap Hastalığı Enstitüsü’nde bir Moleküler Epidemiyoloji Laboratuarı’nın kurulması, Etlik Merkezî Hayvan Sağlığı Kontrol ve Araştırma Enstitüsü’nde bir BSE laboratuarı kurulması) yoluyla arttırıldı. Bitki sağlığı sektöründe, Ralstonia solanacearum ve Globodera spp. bakımından hastalık durumu düzelmiştir. Öbür hastalıklar için sağlık durumu, son düzenli rapordan beri değişmiş değildir. Bitki karantinasıyla ilgili yeni mevzuata, Zararlı Organizmalar Sevk Edilmesini Durdurma Bildirimi için yeni bir madde eklendi. Bitki ve bitki ürünleri üreticileri ve ithalatçılarının ve depolar ve sevkiyat merkezlerinin tescil edilmesi zorunludur. Gıda güvenliği konusunda, 1 Mart 2001 tarihinde, gıda güvenliği ve kalitesiyle ilgili olarak gıda maddeleri üzerinde etkili kontroller sağlamak amacıyla, İhraç Edilecek ve İthal Edilecek Gıda Maddeleri için Giriş ve Çıkış Noktalarının Tespit ve İlanı hakkında bir tebliğ kabul edildi. Gıda maddeleri ithalatı ve ihracatı için bazı gümrükler görevlendirildi. Ayrıca, sınır noktalarındaki gıda muayene memurlarının eğitilmesine başlandı. (bkz. ayrıca Başlık 1 – Malların serbest dolaşımı).

Genel değerlendirme Türkiye’nin tarım alanındaki topluluk müktesebatıyla mevzuatını uyumlaştırmaya yönelik hazırlıkları, hâlâ çok erken bir aşamadadır. Müktesebat ile uyum sağlamak için hayvan sağlığı, bitki sağlığı ve gıda güvenliği konularında müktesebat ile doğrudan ilgili mevzuat kabul edilmesinde sınırlı ilerleme olmuştur. Bir arazi sicilinin hazırlanması tamamlanmış değildir. Türkiye’de bir bitki pasaport sistemi kurulmamış ve bunun hazırlıklarına başlanmamıştır. Düşük gelir düzeyleri, bazı sektörlerde aşırı üretim, bölünmüş çiftlik yapıları ve çiftçilerin nisbeten düşük eğitim düzeyleri, Türk tarım sektörünün devam eden başlıca sorunlarıdır. Hükümet, tarımsal sektörlerde üretkenliği ve verimliliği arttırma ihtiyacının bilincindedir. Bu arka plan çerçevesinde, Türkiye tarım sektöründe önemli bir reform sürecini başlatmıştır. Çeşitli tarımsal destek mekanizmaları (girdi sübvansiyonları, tarımsal destek fiyatları, kredi sübvansiyonları) yerine, kademeli olarak, ülke çapında hektar başına dolaysız gelir desteğine dayalı bir sistem getirilmektedir. Ancak, bu konuda atılmış olan bütün adımlar, Topluluk politikaları yönünde olmamıştır. Açık bir yaklaşım farkı vardır. Tarımsal piyasalarda ve tarım ürünlerinin işlenmesi alanında devletin rolü azaltılmaktadır.

Page 59: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

59

Bir doğrudan ödeme sisteminin uygulanması için, işleyen bir arazi sicili gerekir (arazi tanımlama sistemi; arazi kullanımı verileri; arazi mülkiyeti verileri). Türkiye, bu alandaki projeleri (TAKBİS dahil) sürdürmeye ve tarımsal gelişmeler üzerine değerli bilgi toplanması için istatistiksel bilgi sistemlerinin hazırlanmasına devam etmeye teşvik edilmektedir. Daha sonraki bir aşamada ise, Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (ATYGF) ile ilgili olanlar gibi başka yönetim sistemlerinin ve kırsal kalkınma programlarını yönetmek için üretici örgütleri ve mekanizmalarının kurulması üzerinde yoğunlaşması tavsiye edilir. Yeni şeker yasası üzerine ayrıntılı bir görüş vermek şu aşamada zordur, çünkü yasanın kesin kapsamı, örneğin kotalar belirlenmesiyle ilgili olarak, çeşitli uygulayıcı yasaların içeriğine bağlıdır. Hayvan beslenmesi alanındaki mevzuat ile ilgili daha fazla bilgi toplanmalıdır. Tarımda genel sağlık durumu düzelmelidir ve, ayrıca, dış sınırlarda hayvan ve bitki sağlığı kontrolleri sistemini (sınır muayene noktaları) iyileştirmeye özel dikkat gösterilmelidir. AT Gıda ve Hayvan Sağlığı Bürosu’nun inceleme ziyaretleri, Türkiye’nin hayvan sağlığı teşkilatının ve Muayene ve Kontrol Genel Müdürlüğü içindeki bazı dairelerin performansında önemli eksikler olduğunu göstermiştir. Büro’nun tavsiyeleri uygulanmalıdır. Tarımda idarî sistemler ve kontrol ve muayene teçhizatı, ivedilikle yeniden yapılandırılmalı ve geliştirilmelidir. Gıda işleme müesseselerini de geliştirmek gereklidir.

Başlık 8: Balıkçılık Son düzenli rapordan beri, bu sektörde somut bir ilerleme olmamıştır. Yapısal eylemler alanında, 1.500 tekne üzerinde, daha gelişkin bir kayıt sistemine yönelik bir pilot çalışma yürütülmektedir. Bu sistem, tutulan balıkların büyüklüğü, tutulan balık türleri ve kullanılan avlanma sahaları gibi bilgileri kaydetmektedir. Balıkçılık yasası çerçevesinde uygulanan yaptırımların niteliğini değiştirecek (yani, cezaî yaptırımlardan idarî yaptırımlara geçilmesini öngören) bir yasa tasarısı, halen Parlamento’da beklemektedir.

Genel değerlendirme Özellikle kaynak yönetimi, muayene ve kontrol, piyasa ve yapısal politikalar alanında, AT’nin balıkçılık politikasının ana unsurlarıyla önemli farklılıklar devam etmektedir. Kaynak yönetimi, muayene ve kontrol ile ilgili olarak, başlı başına bir kota sistemi Türkiye’de mevcut değildir, fakat ruhsatlara ilişkin şartlar (örneğin, tekne uzunluğu, balık tutma zamanı ve yeri, ağların kullanılması, vs.) yoluyla başka koruma tedbirleri uygulanmaktadır. Aşırı avlanmayı önlemek için, 1997’den beri tekne belgesi verilmemiştir. Yabancılara ait teknelerin Türk sularında avlanması yasaktır. Balıkçıların ve balıkçı teknelerinin ruhsatları, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın il müdürlükleri tarafından sicil defterlerine kaydedilmektedir. Bir ulusal veri tabanı yaratmak için, bu kayıtların bir bilgisayar sistemine aktarılması amaçlanıyor. Bir ilk adım olarak, kayıt sistemi modernleştirilmeli ve üretici örgütleri kurulmalıdır. Ayrıca, idare, muayene ve kontrol sistemleri ıslah edilmelidir.

Page 60: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

60

Başlık 9: Ulaştırma politikası

Topluluk ulaştırma müktesebatını aktaran yeni mevzuat kabul edilmemiş olmakla birlikte, bu alanda bir miktar ilerleme sağlanmıştır. Karayolu taşımacılığı konusunda, Türkiye, Haziran 2001’de Ülkeler Arasında Otobüsle Yolcu Taşınması (INTERBUS) Anlaşması’nı imzaladı. 16 Temmuz 2001’de, AETR’ye (Uluslararası Karayolu Nakliyesinde Kullanılan Taşıtların Personelinin Çalışması Hakkında Avrupa Anlaşması) katıldı ve böylece uluslararası karayolu taşımacılığı operatörlerine ilişkin çalışma ve dinlenme zamanı kurallarını kendi ulusal mevzuatına aktardı. Demiryolu taşımacılığı konusunda, rapor edilebilecek herhangi bir gelişme yoktur. Havayolu taşımacılığı sahasında, uluslararası trafiğe açık havalimanlarındaki hizmetler açılmıştır. Slot tahsisleri, IATA kurallarına göre yapılmaktadır. Türkiye, bugüne değin, öteki aday ülkelerle birlikte Avrupa Ortak Havacılık Alanı sürecine katılmaya ilgi göstermemiştir. Havayolu taşımacılığından sorumlu Türk idaresi, bir Sivil Havacılık Otoritesi kurulmak suretiyle yeniden yapılandırılmıştır. Türk Hava Yolları’nın özelleştirilmesine yönelik en son girişim başarısız olmakla birlikte, Türk havacılık sektörü özelleştirme sürecinden geçmektedir. 19 Nisan 2001 tarihinde Türk Sivil Havacılık Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak, havayolu şirketlerinin, Ulaştırma Bakanlığı’nın onayı olmaksızın, kendi ücret tarifelerini tespit etmeleri imkânı getirildi. Bu rekabetin daha fazla gelişmesini sağlayacaktır. Deniz taşımacılığı alanında, Türkiye, deniz güvenliği ile ilgili sorunlarını çözmek için adımlar atmaktadır. Paris Mutabakat Muhtırası kapsamında 2000 yılına ait istatistiklere göre, Türk bayraklı gemiler için alıkonma oranı 2000 yılında %23,8 oldu. Bu rakam, 1999 yılına ait rakam (%24,5) ile kıyaslandığında, küçük bir iyileşmeyi temsil etmektedir. AB bayraklı gemiler için ortalama alıkonma oranı, 2000 yılında %3,9 idi. Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün ilgili pek çok uluslararası kural ve yönetmeliğine imzacı olan Türkiye, kendi mevzuatını bunlara göre uyumlaştırmıştır. Deniz güvenliği konusunda ilave mevzuat kabul edilmiş ve Uluslararası Denizcilik Örgütü Sözleşmeleri aktarılmıştır. Ciddî noksanları olan Türk gemileri, ilave cezalar almaktadır. Kıbrıs ticaretine hizmet eden gemiler ve Kıbrıs sicilinde kayıtlı gemiler üzerinde Türkiye’nin uygulamaya devam ettiği kısıtlamaların kaldırılması yönünde herhangi bir ilerleme olmamıştır. Ayrıca, kıyı ticaretinde piyasaya giriş, Türk bayraklı gemilerle sınırlıdır.

Genel değerlendirme Türkiye, Topluluk ulaştırma müktesebatını benimsemek için mevzuat çalışmasını önemli ölçüde hızlandırmalıdır. Pek çok yeni metin hazırlanmakta olmakla beraber, bunların bir çoğu, uygulamayla ilgili ayrıntıları ikincil mevzuata bırakan çerçeve yasalardır. Ayrıca, ulaştırma politikasının bütün sektörlerinde, özellikle de denizcilik idaresiyle ilgili olarak, mevzuatın etkili biçimde uygulanması için Türkiye’nin idarî kapasitesinde iyileşmelere ihtiyaç vardır.

Page 61: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

61

Karayolu taşımacılığı konusunda, karayolu nakliyesi operatörlerinden alınan vergilerin yapısı, var olan üç-taraflı AT yapısıyla kısmen uyumlu hale getirilmiştir. Türkiye, yol kullanıcı ücretlerini, ilgili müktesebatın öngördüğü biçimde uygulamamakta ve taşıt vergileri, üretim yılına göre değişmektedir. Türkiye, karayolu taşımacılığı mesleğine giriş için üç AT kriterini uygulamamakla beraber, malî durum için bir dizi kriter uygulamaktadır. İyi itibar konusunda, AT’ninkine benzer bir dizi kriter de vardır. Karayolu taşımacılığı operatörlerinin profesyonel vasıflarına ilişkin yönetmelik yeterince uygulanmamaktadır. Türkiye, teknik alandaki AT karayolu taşımacılığı müktesebatının aktarılması ve uygulanmasında bir hayli ilerlemiştir. Sürüş dingilleri üzerinde 11,5 ton azamî müsaade edilen ağırlık ve dingil kombinasyonu için 44 tonluk limit dahil, taşıt ağırlıkları ve boyutları ile ilgili AT normları, Türk ulusal mevzuatına dahil edilmiştir. Ancak, bunların uygulanmasını sağlamak için daha çok çaba gösterilmesi gerekmektedir. Türkiye, karayolu taşımacılık filosunu uyarlamakta sorunlar yaşamaktadır. Uluslararası trafikte yer alan taşıtlar, uluslararası ve Avrupa normlarına (çevre normları, takograflar ve hız sınırlama cihazları) uygun olmakla birlikte, yalnızca yurt içinde taşıma yapanlar, bu normlara uygun olmaktan uzaktır. Örnek olarak, Türkiye, takograf kullanılmasını, yurtiçi nakliye filosuna teşmil etme konusu üzerinde ancak şimdi düşünmektedir. Bu filonun donatılması ve uyarlanması maliyetli olacaktır. Demiryolu sektöründe, düzenleyici otorite daha kurulmuş değildir. Havayolu ulaşımı alanında, yeni bir havacılık güvenliği izleme sistemi kurulmuştur ve Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı (ICAO), Türkiye’nin kurallara uyumu hakkında memnuniyetini ifade etmiştir. Deniz güvenliği konusunda, Türkiye’nin deniz güvenlik sicili, çok ciddî bir kaygı konusu olmaya devam etmektedir. Türkiye bu alandaki sorunların farkında olduğu ve bu sorunları çözmeye yönelik bazı girişimler yapıldığı halde, Türk bayrağını taşıyan gemilerin alıkonulma oranı için rakamlar hâlâ çok yüksektir. Bu sicilin düzeltilmesi, Türkiye için ivedi bir öncelik olmalıdır. Türkiye, ilk öncelik olarak, Bayrak Devleti uygulama yükümlülüklerini ve ardından Liman Devleti yükümlülüklerini yerine getirmeye gayret etmelidir. Türkiye, denizcilik idaresinin – özellikle de Bayrak Devleti uygulamasının – noksanlarını, Türk filosunun düşük güvenlik düzeyinde temel bir etken olarak tespit etmiştir.

Başlık 10: Vergilendirme Türkiye, son düzenli rapordan beri, özellikle tüketim vergileri alanında ilerleme kaydetmiştir. Dolaylı vergilendirme alanında, Haziran 2001’de, motor yakıtı olarak kullanılan LPG üzerindeki asgarî tüketim vergilerinin düzeyi, asgarî AT düzeyinin üstüne çıkarıldı. Şimdi, vergi düzeyi, bütün motor yakıtlarında (sıvılaştırılmış petrol gazı – LPG, kurşunlu ve kurşunsuz benzin ve dizel) asgarî AT düzeyinden daha yüksektir.

Page 62: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

62

Doğrudan vergilendirme ile ilgili olarak, Türkiye, Haziran 2001’de mevcut yasalarda bir takım değişiklikler kabul etti. Yurtiçi işlemlerde birleşmeler, bölünmeler, varlık transferleri ve hisse değişimleri üzerine ilgili müktesebata uygun olarak, birleşmeler, bölünmeler ve hisse değişimlerinden doğan sermaye kazançlarına kurumlar vergisinden muafiyet getirdi. Ayrıca, ilgili müktesebata uygun olarak, şirketlerin sermaye artışları üzerindeki dolaylı vergilerin oranını azalttı. Kişisel vergi kimlik numarasının kullanımı, 2001 yılında çeşitli malî işlemlere teşmil edildi. İdarî kapasiteyle ilgili olarak, kişisel vergi kimlik numarasının uygulanmasıyla, vergi tahsilatında etkinliğin arttırılması amaçlanmaktadır.

Genel değerlendirme Genel olarak, ulusal mevzuatı müktesebat ile uyumlaştırmak için ilave çabalar gereklidir. KDV açısından, 1985 yılında KDV yasasının çıkarılmasından sonra, bu verginin yapısı yerleşmiş durumdadır. Ancak, özellikle muaf tutulan işlemler ve uygulanan oranlar ile ilgili olarak, önemli ölçüde uyumlaştırma gerekmektedir. Tüketim vergileri konusunda, motor yakıtları üzerindeki vergi oranları düzeyine yönelik olumlu adımlara karşın, verginin yapısı, zorunlu muafiyetler, tütün ve alkol ürünlerine uygulanan oranlar ile ilgili olarak daha fazla uyumlaştırma gereklidir. Doğrudan vergilendirme alanında kabul edilen mevzuat, bu konudaki Türk mevzuatını, ilgili AT yönergeleriyle daha uyumlu kılmıştır. Ancak, daha fazla ilave uyumlaştırma gerekli olmaya devam etmektedir. İdarî kapasiteyle ilgili olarak, Türkiye’nin, AT müktesebatını tatbik ve icra edebilmesini ve vergi tahsilatını arttırabilmesi için vergi adaresini modernleştirip güçlendirmesi gerekmektedir.. Sanayi ve ticaret sektörlerinde vergi kaçağı yaygın olmaya devam etmektedir. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, bu konuyu çözmeyi amaçlamaktadır fakat somut sonuçlar henüz gözlenmemiştir.

Başlık 11: Ekonomik ve parasal birlik Yukarıda, ekonomik kriterlerin tartışıldığı başlık altında (B-2), çeşitli yönleriyle Türkiye’nin ekonomik politikasının ayrıntılı bir değerlendirmesi verilmiştir. Dolayısıyla, bu bölüm, AT antlaşmasının VII. başlığında ve diğer ilgili metinlerde tarif edilen Ekonomik ve Parasal Birlik müktesebatının katılım öncesinde aday ülkelerce uygulanması gereken yönleriyle, yani, kamu sektörünün merkez bankası tarafından dolaysız biçimde finanse edilmesinin yasaklanması, kamu sektörünün malî kurumlara imtiyazlı erişiminin yasaklanması ve ulusal merkez bankasının bağımsızlığı konularıyla sınırlanmıştır. Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi sürecine gelince (EPB müktesebatıyla uyum, bu sürecin tamamlanmasına bağlıdır), bu konu yukarıda, Başlık 4 – Sermayenin serbest dolaşımı bölümünde ele alınmıştır. Türkiye, EPB müktesebatının benimsenmesinde bir miktar ilerleme kaydetmiştir.

Page 63: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

63

Nisan 2001’de Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanunu’nda değişikliklerin kabul edilmesiyle, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı arttırılmıştır. Kamu sektörünün merkez bankası tarafından dolaysız biçimde finanse edilmesi ile ilgili olarak, Banka’nın Hazine’ye ve kamu kurum ve kuruluşlarına kredi veya avans vermesini yasaklayan hükümler takviye edilmiştir. Banka, birincil piyasada Hazine veya kamu kurum ve kuruluşları tarafından ihraç edilmiş borçlanma araçlarını satın alamaz.

Genel değerlendirme Türkiye, tam üyeliğin gerçekleşmesini müteakip, AT Antlaşması’nın 122. maddesi kapsamında kendisine istisna tanınmış bir ülke statüsüyle EPB’ye katılacaktır. Türkiye, tam üyelik tarihine kadar, kendi kurumsal ve yasal çerçevesinde gerekli değişimleri gerçekleştirmelidir. Türkiye, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını arttırmak için önemli adımlar atmıştır, fakat bu alandaki müktesebat ile uyumlaştırmak için ilave tedbirlere ihtiyaç vardır. Enflasyon hedefinin belirlenmesiyle ilgili olarak, Merkez Bankası Kanunu, müktesebat ile uyumlu değildir, zira bu hedef Hükümet ile mutabakat içinde kararlaştırılmaktadır. Kişisel ve kurumsal bağımsızlık alanında müktesebat ile tam bir uyum sağlamak için başka düzenlemeler gerekli olabilir.

Başlık 12: İstatistikler Eurostat ve ilgili Türk makamları arasında işbirliğine başlanması hariç, bu alanda geçen yıl somut bir ilerleme olmamıştır. Bu işbirliği bağlamında, aşağıdaki alanlar, öncelikli konular olarak belirlendi: Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyat Endeksi ve Satınalma Gücü Pariteleri, demografik ve sosyal istatistikler, bölgesel istatistikler, makroekonomik istatistikler, ticaret istatistikleri, dış ticaret, tarım istatistikleri, işletme sicili, Sınıflamalar ve Yayma. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), işletme sicili konusunda bir çalışma grubu kurmuş ve başlıca istatistik alanlarını kapsayan bir yıllık Çalışma Planı (2001) hazırlamıştır.

Genel değerlendirme Türkiye’nin istatistik sistemi, AB’nin sisteminden hâlâ çok farklıdır. Bu durum, istatistiksel altyapı, demografik ve sosyal istatistikler, bölgesel istatistikler, ticaret istatistikleri, ulaştırma istatistikleri, dış ticaret istatistikleri ve tarımsal istatistikler gibi çoğu alanda geçerlidir. AB-Türkiye Gümrük Birliği nedeniyle geçmişte bir miktar uyumlaştırma sağlanmış olmakla beraber, makroekonomik istatistikler konusunda da farklar vardır. Yukarıda belirtilen bütün alanlarda, müktesebat ile uyumlaştırma sağlamak için, metodoloji, kalite ve verilerin tamlığı üzerinde daha fazla çalışma gereklidir. Bir ilk adım olarak, Türkiye temel altyapıyı kurmalıdır. Bunun anlamı, gerekli sınıflamaların benimsenmesi, AB standartlarına uygun bir işletme sicili kurulması ve halen müktesebat ile uyumlu olmayan İstatistik Kanunu’nun değiştirilmesidir. Verilerin toplanması ve istatistiklerin üretilmesi ve yayımlanmasından sorumlu olan Devlet İstatistik Enstitüsü, istatistik sisteminin merkezî otoritesidir. DİE merkez teşkilatı, başlıca

Page 64: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

64

istatistik konularını kapsayan 10 adet “Ana Hizmet Birimi”, üç adet “Danışma Birimi” (Hukuk, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon, İstatistikler) ve üç adet “Destek Birimi” (İdarî ve Malî İşler, Personel, Sivil Savunma) içerir. DİE’nin halen 23 bölge müdürlüğü vardır. Toplam personel sayısı 2890 dolayında olup, merkez teşkilatında 2000 kişi, bölge müdürlüklerinde 890 kişi çalışmaktadır. “Yüksek İstatistik Şurası” Türk istatistik sisteminin danışma organıdır. İstatistik sisteminin idarî teşkilatı önemli ölçüde iyileştirilmelidir. Önceliklerin belirlenmesi, personel eğitimi, ve AB entegrasyonuyla ilgili konularda çalışan bölümlerde yeterli personel sağlanması dahil, çeşitli alanlarda özel çabalar gereklidir.

Başlık 13: Sosyal politika ve istihdam Son düzenli rapordan beri, bu alanlarda sınırlı ilerleme olduğu söylenebilir (ayrıca bkz. ekonomik, sosyal ve kültürel haklar). Çocuk emeği alanında, Türkiye, Ocak 2001’de, Çocuk Emeğinin En Kötü Biçimlerinin Tasfiyesine dair 182 sayılı ILO Sözleşmesi’ni ve yine Ocak 2001’de Çocuk Haklarının Kullanılmasına dair Avrupa Sözleşmesi’ni onayladı. Nisan 2001’de kabul edilen bir yasayla, Emniyet Genel Müdürlüğü içinde bir Çocuk Bürosu kuruldu. Ancak, çocuk emeği, özellikle devam eden ekonomik bunalımda, yaygınlığını korumakta ve önemli bir endişe konusu olmaya devam etmektedir. Kadınlar ve erkekler için eşit muamele sahasında, analık izniyle ilgili olarak ve, halen Parlamento önünde bulunan yeni Medenî Kanun çerçevesinde, var olan ayrımcılığın kaldırılması ile ilgili olarak hazırlık çalışmasına girişilmiştir. Medenî Kanun, “aile reisi” kavramını kaldırmayı da öngörmektedir. İlgili müktesebatın aktarılmasına yönelik yeni adımlar atılmalıdır. İşyerinde sağlık ve güvenlik alanında ilave herhangi bir aktarma olmamıştır. Hazırlık sürecindeki reformlara karşın, kamu sağlık hizmeti sisteminin durumunda, önceki raporlama dönemine kıyasla iyileşme olmamıştır. Bu alandaki kamu harcamaları hâlâ yetersizdir ve, hazırlık sürecindeki reformlara karşın, genel olarak hizmetlerin dağılımı düzelmemiştir. Sosyal diyalog konusunda, Haziran 2001’de kamu çalışanları sendikalarıyla ilgili bir yasa tasarısı kabul edildi. Bu tasarı, Topluluk müktesebatıyla ve Türkiye’nin onaylamış olduğu ilgili ILO sözleşmeleriyle uyumlu değildir. Yasa, kamu sektöründe örgütlenme hakkına önemli kısıtlamalar getiren bir takım hükümler içermektedir. Özellikle, grev ve toplu pazarlık haklarının dışlanmasıyla ilgili kısıtlayıcı hükümler vardır. Nisan 2001’de Türkiye, sosyal partnerler arasında diyalog için bir platform oluşturan Ekonomik ve Sosyal Konsey’in kurulmasına dair bir yasayı kabul etti. Başbakan’ın takdirine göre, STK’ler toplantılara katılmaya davet edilebilir. Ekonomik ve Sosyal Konsey, çok çeşitli ekonomik ve sosyal aktörlere danışılması için yararlı bir forum sağlamakla birlikte, hükümetin baskın konumu dikkate alınırsa, özerk bir üç-taraflı diyalog için uygun bir temel oluşturmuyor. Özellikle çalışma yaşamına ilişkin konularda, sosyal partnerlere (işveren ve işçi örgütleri) etkili biçimde danışılmasını öngörmek üzere yasada değişiklik yapılmalıdır.

Page 65: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

65

Özerk sosyal diyalog ile ilgili olarak, şirket düzeyinde toplu sözleşmeler imza edilmesine ilişkin kısıtlamalar devam etmekte olup toplu pazarlığın ve sosyal diyaloğun kapsamını ciddî biçimde sınırlamaktadır. İşsizlik oranı, Haziran 2001’de %6,9 idi. Gençler arasında işsizliğin yüksek düzeyde olması, hâlâ tarım sektörünün hakim olduğu bir işgücü piyasasından geçiş ile bağlantılı yapısal değişimler, ve enformel ekonominin boyutu, Türkiye’nin önünde duran başlıca sorunlar olmaya devam etmektedir (daha fazla bilgi için bkz. kısım B). Türk istihdam kurumu İŞKUR, Türkiye’de istihdam ve işsizlik ile ilgili konular, iş bulma, işçilerin resmî ve özel kuruluşlara yerleştirilmesi ve meslekî eğitim faaliyetleri alanında çalışan kuruluştur (ayrıca bkz. aşağıda). 2000 yazında çıkarılan bir kararname temelinde (bu kararnamenin Parlamento tarafından onaylanması için süre dolmuştur) bir yeniden yapılanma sonrasında, İŞKUR, sosyal partnerler ile birlikte iller düzeyinde pro-aktif emek piyasası politikaları tasarlamaya başlamıştır, fakat gerekli malî kaynaklardan hâlâ yoksundur. Sosyal koruma ile ilgili olarak, Mart 2001’de, özel emeklilik programlarına imkân veren ve böylece zorunlu emeklilik sistemini bütünleyen bir yasa kabul edildi. Bu yasa, bir Bireysel Emeklilik Danışma Kurulu’nun teşkil edilmesini öngörmektedir. Bu yeni birim, Hazine Müsteşarı ile Maliye ve Çalışma Bakanlıklarınca ve Sermaye Piyasaları Kurulunca atanan birer üyeden oluşacaktır. Görevi, bireysel emeklilik politikalarını ve bunların uygulanmasını belirlemektir. Ancak, kritik bir konu olan vergi muafiyetleri konusu yasaya dahil edilmemiştir ve bu durum, sistemin çekiciliğini azaltacaktır. Ayrımcılığa karşı mücadele ile ilgili olarak, yeni bir ilerleme olmamıştır (ayrıca bkz. yukarıda Medenî Kanun altında). İdarî kapasite ile ilgili olarak, geçen yıldan bu yana, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı içinde yeni bir koordinasyon dairesi kurulmuştur. Sağlık ve Güvenlik Dairesi’nin statüsü yükseltilmiştir. İdarî kapasitenin güçlendirilmesi konusunda rapor edilebilecek başka önemli ilerleme yoktur.

Genel değerlendirme Genel olarak, Türk mevzuatını ilgili müktesebat ile uyumlu hale getirmek için yapılması gereken çok iş vardır. Bu süreç, sıkıntıya yol açan istihdam durumunu ve genel sosyal durumu ağır biçimde etkilemiş olan ekonomik bunalımın derinleşmesinden olumsuz yönde etkilenmiştir. Anayasa reformu çerçevesinde, sosyal haklar ile ilgili değişiklikler yapıldı. Bunlar, yeni mevzuat yoluyla uygulamaya konulacaktır. Bu alanda başka bazı adımlar da atılmıştır, fakat farklı durumlarda Topluluk müktesebatı yeterince dikkate alınmamıştır. Türk mevzuatı, özellikle standartlar, yöntemler ve izleme gerekleri açısından, Birlik mevzuatından çok farklı olmaya devam etmektedir. Çalışma hukuku alanında, işletmelerin devri ve ödeme güçlüğü ile ilgili olarak çalışanların korunması, sözleşme veya istihdam ilişkisi, geçici işçilerin sağlığı ve güvenliği, çalışma süresinin düzenlenmesi ve yarım gün çalışma, işyerinde gençlerin korunması, Avrupa İşyeri Konseyleri ve işçilerin görevlendirilmesi gibi konularda icraat gereklidir.

Page 66: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

66

Türkiye’nin durumu düzeltmeye yönelik çabalarına karşın, çocuk emeği konusu öncelikli bir konu olarak ele alınmalıdır. İşyerinde sağlık ve güvenlik alanında, Türkiye, müktesebatı aktarmalı ve uygulamalıdır. Mevzuatı uygulamaya ve icra etmeye yönelik idarî kapasite güçlendirilmelidir. Kamu sağlık hizmeti sisteminde reform süreci devam ettirilmelidir. Türkiye, kamu harcamalarının ihtiyaçları karşılamak için yeterli olmasını ve hizmet arzının ıslah edilmesini sağlamalıdır. Türkiye, tütün konusundaki mevzuat ile uyumlaşmalıdır. Sağlık izleme ve veri toplama konusunda ve ayrıca epidemolojik kontrol ve gözetim sistemleri alanında da iyileşmelere gerek vardır. Kadınlar ve erkekler için eşit muamele alanında, Türkiye, müktesebat ile uyumlaştırma çabalarını arttırmalıdır. Sosyal diyalog ile ilgili olarak, müktesebata uygun şekilde bütün düzeylerde özgür ve gerçek bir sosyal diyaloğun koşullarını yaratmak için öncelikli olarak daha fazla ilerleme sağlanmalıdır. Örgütlenme ve toplu pazarlık özgürlüğü ile ilgili olarak, kanunda ve uygulamada güçlükler devam etmektedir. Sektörel düzeyde, bir sendikanın şirket düzeyinde toplu pazarlık hakkını kazanması için %10’luk bir barajı geçmesi gereklidir. Ayrıca, çalışma mevzuatının büyük ölçüde uygulanmadığı ve işçilerin örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkı üzerinde kısıtlamaların konulduğu serbest bölgelerde sendikal haklar sınırlanmıştır. Toplu pazarlığın kapsamı geliştirilmeli ve Türkiye, işçilerin şirket düzeyinde katılımını ve işçilere bilgi verilmesini/danışılmasını arttırmak için adımlar atmalıdır. Ulusal düzeyde, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in kurulması, sivil toplum içinden daha çok sayıda aktörler ile daha fazla diyalog yönünde bir adım olmakla birlikte, hükümet, ekonomik ve sosyal politikaları tartışmak üzere sosyal partnerler ile üç-taraflı diyaloğu korumaya devam etmelidir. Türkiye, personel ve kaynaklar, ulusal üç-taraflı ve çok-taraflı süreçler için sekretarya olanakları ve toplu sözleşmelerin tescil ve tahlil edilmesi bakımından, sosyal diyalog için idarî kapasitesini güçlendirmelidir. Hükümet, gelecekte AB düzeyinde ve ortak Avrupa politikalarında oynamaya çağrılacakları rolü üstlenmeleri için sosyal partnerlerin kapasitesini geliştirmelidir. Ayrıca, sosyal koruma alanında yapılacak çok iş vardır. Türk sosyal güvenlik sisteminde devam etmekte olan reformun ivedi olarak ilerletilmesine ihtiyaç vardır. Genel olarak, sosyal güvenlik sistemi, ciddî malî güçlükler yaşamaya devam etmektedir. Türkiye’de henüz özürlüler için bir ulusal program yoktur. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Sağlık, Millî Eğitim ve Çalışma Bakanlıkları ve İŞKUR (İş ve İşçi Bulma Kurumu) dahil, özürlü insanlar ile ilgilenen bazı kurumlar vardır. Türk Çalışma Kanunu, özel ve resmî kurumların özürlü kişiler istihdam etmelerini ve toplam personel sayısının en az %3’ünün özürlülerden oluşmasını öngörmektedir. Fakat, uygulama ve icra sağlanmış değildir. Genel olarak, etkili uygulama ve icra sağlamak için idarî kapasitenin arttırılması gerekir. Ayrımcılık konusunda, Parlamento’da bekleyen yeni Medenî Kanun, bunu kaldıran hükümler içermektedir. Antlaşma’nın 13üncü maddesi temelinde ayrımcılığa karşı müktesebat ile uyumlaştırma sağlamak için ilave çabalara ihtiyaç vardır.

Page 67: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

67

Antlaşma’nın 136ncı maddesinde öngörüldüğü gibi, sosyal dışlamaya karşı mücadele, AB sosyal politikasının bir parçasıdır. Lizbon ve Nice AB Konseylerinde kararlaştırıldığı gibi, sosyal dışlamayla mücadele politikaları, AB düzeyinde ortaklaşa kabul edilen amaçları ulusal eylem planlarıyla birleştirmektedir. Haziran 2001’deki Göteburg AB Konseyi, aday ülkeleri, sosyal içermenin geliştirilmesini öngören Birlik hedeflerini kendi ulusal politikalarına dahil etmeye çağırmıştır.

Başlık 14: Enerji Son düzenli rapordan beri, özellikle rekabet edebilirlik ve iç enerji piyasası ile ilgili olmak üzere, bu alanda ilerleme kaydedilmiştir. Arz güvenliği konusunda rapor edilecek belirgin gelişmeler yoktur. Rekabet edebilirlik ve iç enerji piyasası ile ilgili olarak, Türk Elektrik Piyasası Kanunu, 18 Şubat 2001 tarihinde kabul edildi. Bu kanun, tesislerin yeniden yapılanması ve bölünmesi dahil, esas olarak sektörün yeni yapısının ve enerji sektöründeki aktörlerin statüsünün tanımlanması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Elektrik iletimi üzerindeki kontrol devletin elinde kalırken, üretim ve dağıtım faaliyetleri, rekabete ve özel şirketlere açılacaktır- dağıtım aktiviteleri 29 dağıtım bölgesine bölünmektedir. Kanun ayrıca, ikincil mevzuat hazırlaması da beklenen, bir Enerji Düzenleme Kurulu biçiminde bir düzenleyici otoritenin kurulmasını öngörmektedir. Bu Düzenleme Kurulu, gaz sektörünü de kapsayacaktır. Doğal Gaz Piyasası Kanunu, 3 Mart 2001’de kabul edildi. Bu kanun da, sektörün ana yapısını ve farklı aktörlerin statülerini tanımlamakta, yeni kurumlaşmalar öngörmektedir. Eski devlet şirketi BOTAŞ, iki ayrı kamu iktisadî teşekkülüne bölünecektir: bunlardan biri iletim faaliyetleri yürütecek, öteki ise ithalat ve ticarî faaliyetler gerçekleştirecektir. Uzun vadede, dağıtım toptancılara devredilecektir. Bu iki önemli yasanın kabul edilmesi ve Enerji Düzenleme Kurulu’nun oluşturulmasının, Türkiye için IMF desteğinin bir şartı olduğu kaydedilmelidir. Türkiye Hazar Denizi, Karadeniz ve Orta Asya bölgelerinden gelen petrol ve gaz için bir transit ülke olarak kilit bir rol oynamaya devam etmektedir. Rusya’dan Karadeniz yoluyla gaz getirecek olan ‘Mavi Akım’ gaz boruhattının yapımı sürmektedir. Baku-Ceyhan petrol boruhattı üzerindeki çalışmalar da sürmektedir. Bu tür projelerin, Birlik için arz güvenliğinin sağlanmasına yardım etmek açısından önemli bir rol oynayacağı söylenebilir (özellikle, Türk boğazları yoluyla taşınacak hacimlerde büyük artışlar öngörmenin zor olduğu dikkate alınırsa). Yunanistan ve Türkiye arasındaki işbirliği faaliyetleri çerçevesinde başka olanaklar geliştirilmektedir. Petrol sektöründe, rafinaj şirketinin %35’e yakın bir bölümü 2000 yılında özelleştirildi. Enerji verimliliği konusunda rapor edilebilecek belirgin gelişmeler yoktur. Geçen yıl Türkiye, Mersin-Akkuyu’da ülkenin ilk nükleer enerji santralini inşa etmeye yönelik bir ihale prosedürünü iptal etti. Nükleer enerji sektöründe kaydedilecek başka gelişmeler olmamıştır.

Page 68: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

68

Nükleer Malzeme Önlemleri konusunda, Türkiye, IAEA ile bir Tam Kapsamlı Önlemler Anlaşması yapmıştır. Bu Anlaşma’ya ek bir protokol, Temmuz 2001’den beri yürürlükte bulunuyor.

Genel değerlendirme Türkiye, elektrik ve gaz sektörleri için iki önemli çerçeve yasanın kabul edilmesiyle kendini iç enerji pazarına hazırlamak ve müktesebat ile uyumlaştırmak yönünde ilerlemiştir. Ancak, şebekelere erişim, piyasanın açılması ve yeni kapasite inşası rejimi gibi, Elektrik Yönergesi’nin kimi önemli unsurlarının Elektrik Kanunu’nda bulunmadığına işaret edilmelidir. Bunların ikincil mevzuata konu edilmesi gerekecektir. Piyasanın açılması, başlangıç olarak, %20 oranında öngörülmüştür, fakat bunun ötesinde başka planlar yoktur. Benzer şekilde, üçüncü taraf erişimi, ayrıştırma, kamu hizmeti yükümlülükleri veya depolama gibi, Gaz Yönergesinin gerektirdiği düzenlemeler Türkiye’nin Doğal Gaz yasası kapsamına dahil edilmemiş ve düzenleyici kurum tarafından çıkarılacak ikincil mevzuata bırakılmıştır. Söz konusu kurumun kendisi de henüz kurulmamıştır. İletim sistemine erişim planlanmakta, fakat dağıtım sistemine erişim öngörülmemektedir. Enerji Düzenleme Kurulu, 2 Kasım 2000 tarihinde kuruldu. Bu kurulun, fiyatları ve tarifeleri belirlemek yanısıra, uygulama mevzuatını (ehil müşterilerin tanımlanması ve ruhsatlama gibi) AT Elektrik ve Gaz Yönergeleriyle tam uyumlu olarak kabul etmesi önemlidir. Ayrıca, bu organa, faaliyet gösterebilmesi için gerekli bağımsızlığın ve (personel, bütçe ve maaşlar itibariyle) gerekli kaynakların verilmesi elzemdir. Genel olarak, Türkiye’nin enerji sektörünü yeniden yapılandırmaya verdiği öncelik, yatırımı cezbetmekte ve devlet kontrolünü azaltmaktadır. Yukarıda belirtilen iki yeni yasa, her bir sektörün açılması ve rekabetin teşvik edilmesi için zemini hazırlamaktadır, fakat AT standartlarıyla uyumlaşma için daha yapılması gereken çok iş vardır. Kamu hizmeti veren kurumların, özellikle de elektrik sektöründe faaliyet gösterenlerin malî disiplinlerini iyileştirmek, enerji yatırımlarının daha çekici kılınmasına yardım edecektir. Arz güvenliği konusunda, Uluslararası Enerji Ajansı’nın üyesi olarak Türkiye, petrol stoklarıyla ilgili olağanüstü durum hazırlığı müktesebatı ve UEA taahhütleri ile uyumlaşma yönünde önemli adımlar atmıştır. UEA’ye düzenli olarak bildirilen toplam petrol stokları, müktesebatın gerekli kıldığı düzeyle büyük ölçüde eşdeğer idi. Bütün olağanüstü durum hazırlık tedbirleri, petrol stoklarının izlenmesi ve kontrol edilmesinden sorumlu kuruluş olarak hizmet eden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün kontrolü altındadır. Enerji verimliliğinin arttırılması, bir Enerji Tasarrufu Koordinasyon Kurulu ve bir Ulusal Enerji Tasarrufu Merkezi yoluyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı’nın sorumluluğu altındadır. %40 oranında bir enerji tasarruf potansiyeli olduğu tahmin edilmektedir. İzolasyon standartları için ve yeni binalar için yeni normlar, bu çabaya katkıda bulunacaktır. Türkiye, enerji verimliliğine gerekli dikkati göstermeye devam etmelidir. Türkiye’nin Euratom gerekleri ve prosedürleri ile uyum sağlaması gerekecektir. Bu bakımdan, Euratom nükleer önlemlerinin uygulanması için hazırlık yapılmasına gerekli dikkat gösterilmeye devam edilmelidir.

Page 69: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

69

Başlık 15: Sanayi politikası28 2000 düzenli raporundan bu yana, hükümet, çabalarını makroekonomik durumun istikrara kavuşturulması üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bunun bir sonucu olarak, sanayi ve işletme politikası geliştirilmesi alanında ancak sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Türk sanayi politikası, sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’na dayanır ve Mayıs 2001’de kabul edilen “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programında daha da geliştirilmiştir. (Ayrıca bkz. Kısım B.2 – Ekonomik kriterler). İş dünyası, söz konusu programın politika esaslarının tasarlanmasına katılmıştır. Hükümet, yabancı yatırımların teşvik edilmesi için, yabancı doğrudan yatırımları çekmeye yönelik tedbirler içeren bir program kabul etmiştir. Ayrıca, işletmeler için kredi yetersizliği sorununu aşmak amacıyla, likidite problemleriyle karşı karşıya olan işletmelere yardım etmek üzere bir yeniden yapılanma fonu kurulacağını ilan etmiştir. Bu fon, hükümetin ve malî sektörün katkılarıyla finanse edilecektir. Özelleştirme devam etmiş fakat bazı engeller ile karşılaşmıştır ve bütün özelleştirmeler öngörülen takvim içinde gerçekleşememiştir. Çelik sektöründe, İsdemir tesislerini özelleştirmek için 2000 yılında yapılan girişimden sonra, 2001 yılında İsdemir’in Erdemir’e devrine karar verildi. Tesislerin modernleştirilmesi ve üretimin farklı bir piyasa kesimine yönlendirilmesi öngörüldü. Türk Telekom’u özelleştirme girişimi başarısız oldu ve daha sonra, özellikle halka arzedilecek hisse sayısını arttırarak, satış koşullarının önemli ölçüde değiştirilmesi gerekti. IMF ile kararlaştırılan şartlar yerine getirildi. Devlet şirketlerinin yeniden yapılandırılması konusunda rapor edilebilecek herhangi bir ilerleme olmadı.

Genel değerlendirme Genel olarak, piyasaya dayalı, istikrarlı ve öngörülebilir bir nitelik gösteren Türkiye’nin sanayi politikası, AT sanayi politikasının ilkelerine büyük ölçüde uygundur. Ancak, makroekonomik istikrarsızlık bu politikanın uygulanmasına zarar vermiştir. Türkiye, küçük ve orta boy işletmeler dahil, iş dünyasının ihtiyaçlarını dikkate alan net öncelikler belirleme çabalarını sürdürmeli ve oluşturulan politikaların etkili biçimde uygulanmasını sağlamalıdır. Bunu yaparak, Türkiye, sanayisinin ve özellikle küçük ve orta boy işletmelerin rekabet gücünü daha da arttırabilir. Malî sektör ve sanayi arasında daha yakın bağlar kurulması, özel bir öncelik olabilir. Bugüne değin ilerleme sınırlı kalmış olsa da, özelleştirme süreci devam edecektir. Türkiye, ekonominin üretim temelini daha da modernleştirmek ve genişletmek için doğrudan yabancı yatırım (DYY) gereksinmesi içindedir. Geçmiş yıllara kıyasla DYY girişlerinde bir artma olmasına karşın, toplam miktar, ülkenin potansiyeline ve büyüklüğüne göre çok düşük olmaya devam ediyor. Yatırım çekmek için, yatırım ortamında büyük bir düzelmeye gerek vardır. İdarî prosedürlerin azaltılması ve saydamlığın arttırılması, bunu olumlu yönde etkileyecektir. Örneğin gümrük makamları ve metroloji ve akreditasyon sistemi bakımından idarî kapasite güçlendirilmelidir.

28 Sanayi politikası ile ilgili gelişmeler, KOBİ politikası dahil genel işletme politikası ile bağlantılı olarak

görülmelidir (bkz. Başlık 16 – Küçük ve orta boy işletmeler).

Page 70: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

70

Türk sanayi politikası, Sanayi Bakanlığı tarafından yönetilir. Özelleştirme çalışmaları, Özelleştirme İdaresi tarafından yürütülmektedir. Ancak, bazı durumlarda, özelleştirme ilgili kamu kurumunca yapılmıştır. Her sanayi politikasının önemli bir öğesinin, devlet yardımlarının kontrol edilmesi olduğu ve destek düzenlemelerinin, AKÇT Antlaşması’nın yeniden yapılanma bölümleri dahil, AT kurallarına uygunluğunun incelenmesinin gerekeceği kaydedilmelidir (bkz. Başlık 6 – Rekabet politikası).

Başl ık 16: Küçük ve Orta Boy işletmeler Türkiye, KOBİ politikasını revize etme ve işletmelere yardıma yönelik devlet desteği sistemini reformdan geçirme konusunda bir miktar ilerleme kaydetmiştir. Özellikle, bazı yararlı girişimler içeren “KOBİ Eylem Planı Çerçevesi”ni uygulamaya koymuştur. Yeni ekonomik program, KOBİ’ler dahil ekonomik birimlere ve sosyal taraflara danışıldıktan sonra tasarlandı. İş ortamının iyileştirilmesi konusunda sınırlı ilerlemeden söz edilebilir. KOBİ tanımının uyumlaştırılması konusunda kaydedilecek belirgin gelişmeler yoktur.

Genel değerlendirme Türkiye, KOBİ’lere yönelik AB yaklaşımının izlenmesi yönünde bazı adımlar atmıştır. KOBİ’lerin çalışma ortamını iyileştirmek için ilave çabalara gerek vardır. Son malî bunalım, Türk KOBİ’lerini özellikle etkilemiştir. KOBİ’ler, yurtiçi talepteki azalmadan zarar görmektedir ve onların rekabet yeteneği, Türk Lirası’nın devalüasyonundan istifade etmelerine imkan verecek kadar güçlü değildir. Bu ortamda, KOBİ Eylem Planı Çerçevesi’nin ve öteki ilgili girişimlerin hızla uygulanmasında ilerleme kaydetmek özellikle önemlidir. Türk KOBİ’lerinin başlıca sorunu, finansman imkanlarına erişim olmaya devam etmektedir. Bu sorun, var olan ekonomik koşullar altında daha da ağırlaşmıştır. Türkiye’de işletmelerin desteklenmesine yönelik devam etmekte olan bir takım yararlı girişimler vardır. Küçük şirketler için sanayi siteleri ağı gibi, küçük işletmelere yönelik destek hizmetleri bir hayli gelişmiştir. Ancak, iş ortamı daha istikrarlı ve öngörülebilir olmazsa, bunların etkisi sınırlı kalacaktır. Türk hükümeti, idarî basitleştirme dahil, iş koşullarını iyileştirmek için harekete geçmelidir. KOBİ’lere verilen desteğin çoğu, doğrudan doğruya, TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu), KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) ve İKV (İktisadî Kalkınma Vakfı) gibi yarı-resmî kurumlarca sağlanmaktadır. KOBİ’lerin finansman olanaklarına erişmelerini kolaylaştırmak için, KOBİ Yatırım A.Ş. kurulmuştur. Bu şirket, bir girişim sermayesi fonu olarak çalışmaktadır. Ayrıca, Türkiye Halk Bankası tarafından verilen krediler için teminat sağlamak amacıyla bir kredi garanti fonu kurulmuştur.

Page 71: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

71

Yüksek teknoloji kullanan yeni şirketler için, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), girişim sermayesi yaratılmasına yardım etmektedir. KOBİ’lerin tanımı, Avrupa Komisyonu’nun tavsiyeleri ile tam olarak uyumlu değildir.

Başlık 17: Bilim ve araştırma Bu alanda bazı ilave gelişmeler rapor edilebilir. Aralık 2000’de, Türkiye, 2002-2006 dönemine ait araştırma ve geliştirme Çerçeve Programı’na ortaklık üzerinde düşünmeye resmen karar verdi. Türkiye, Beşinci Çerçeve Programı’na proje bazında katılmaya devam etmektedir.

Genel değerlendirme Halen oluşma sürecinde bulunan bir Avrupa Araştırma Alanı için temel teşkil eden ilkeler Türkiye tarafından genel olarak paylaşılmakla birlikte, faaliyet ve harcama düzeyinin nisbeten düşük kaldığı ATG (Araştırma ve Teknoloji Geliştirme) sektöründe gelişmeye ihtiyaç vardır. Bu sektörün gelişmesi ve Türkiye’nin Avrupa Araştırma Alanı ile etkili biçimde bütünleşmesi için, teknoloji geliştirme üzerine brüt yurtiçi harcamayı arttırmak önemlidir. Bilim ve araştırma faaliyetleri, esas olarak üniversiteler ve kamu araştırma kurumları tarafından yürütülmekte olup, özel sektörün bu konudaki faaliyeti sınırlıdır. Bazı durumlarda, büyük firmalar, yurt dışından transfer edilen teknolojiyi kullanarak, kendi araştırma ve geliştirme çalışmalarını yürütürler. KOBİ’lerin yeni teknolojiye erişimleri arttırılmalıdır.

Başlık 18: Öğretim ve eğitim Öğretim ve eğitim alanında ancak sınırlı bir ilerleme sağlanmıştır. Türkiye’nin bu alandaki Topluluk programlarına (Sokrates, Leonardo da Vinci ve Gençlik) katılmaya yönelik hazırlıkları yeni bir ivme kazanmıştır. 2003 yılından itibaren tam katılım amacıyla, 2001 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nın yönetimi altında Türkiye’de bir hazırlık aşaması başlayacaktır. Şimdi, bu konuyla ilgili Ulusal Ajans’ın nasıl kurulacağı hakkında açık bir öneriye ihtiyaç vardır. Göçmen işçilerin çocuklarının öğrenim ve eğitimine ilişkin yönerge konusunda rapor edilebilecek bir ilerleme yoktur. Öğretim ve eğitim sisteminde reform ile ilgili olarak, Türkiye’nin Haziran 2001’de kabul ettiği yasa, orta öğretim için vergi fonunun kullanılmasını 2010 yılına kadar uzatmıştır. Yeni bir Dünya Bankası orta öğretim kredisi ve Avrupa Yatırım Bankası’ndan muhtemel krediler ile birlikte, bu yasa, hükümetin 2005 yılına kadar 8inci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda öngörülen 12 yıl zorunlu eğitim hedefine ulaşmasına yardım edecektir. Yasa, aynı zamanda, Türkiye’de meslekî öğrenim ve eğitimin yapısını da önemli ölçüde etkileyecektir. Öğretim sistemi içinde daha kolay geçiş yapılmasına imkân verecek tek bir meslekî öğretim sisteminin temelini atan yeni yasa çerçevesinde, üniversite giriş sınavına katılmaksızın, ileri düzeyde meslekî öğretim ve eğitim sunan kurumlara girmek mümkün

Page 72: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

72

olacak ve böylece, var olan sistemde bir mesleğe yönelen öğrenciler üzerindeki yük önemli ölçüde azaltılmış olacaktır.

Genel değerlendirme Esas olarak, eğitim sisteminin temelindeki ilkelerin çoğu, üye devletlerin ilkeleriyle uyumludur. Ancak, özellikle kırsal alanlarda, eğitim kalitesi aynı düzeyde değildir. Yeni eğitim yasası, olumlu bir adımdır ve özellikle meslekî öğretim ve eğitim sektörüne yararlı olacaktır. Bununla birlikte, yasa, meslekî öğretim ve eğitim sistemini emek piyasasının gereksinmeleriyle daha uyumlu kılma konusunu ele almamaktadır. Sanayi ve sosyal partnerler ile işbirliği içinde, bu yönde çabalar sarf edilmelidir. Yakın gelecekte, Türkiye, öncelikli bir konu olarak, Topluluk’un üç öğrenim programını başarıyla yönetmek için gereken Ulusal Ajans’ın kurulmasına yönelik adımları atmalıdır. Bu konu, Türkiye’nin söz konusu programlara katılması için çok önemli bir koşuldur. Göçmen işçilerin çocuklarının öğrenim ve eğitimine ilişkin yönerge, hâlâ aktarılmış değildir ve uygulamanın sağlanması gereklidir.

Başlık 19: Telekomünikasyon ve bilgi teknolojileri Türkiye, son düzenli rapordan beri, bu alanda ilerleme kaydetmiştir. Telecomünikasyon piyasasının serbestleştirilmesi alanında bir takım gelişmeler olmuştur. Bu gelişmelerden bazıları, yeni ekonomik reform planı kapsamında idi. Mayıs 2001’de çıkarılan Telekomünikasyon Yasası, Türk Telekom’un özelleştirilmesi için hukuksal temeli oluşturmakta (bu yasa, devletin elinde nominal bir “altın hisse” bırakılması dışında, şimdiki operatör Türk Telekom’un sermayesinin %100’ünün özelleştirilmesini öngörüyor) ve tam serbestleşme tarihi olan 1 Ocak 2004’ün, operatörün sermayesindeki devlet payının %50’nin altına düştüğü tarihe geri çekilmesini öngörmektedir. Ayrıca, mobil telefon hizmetinde daha fazla rekabet sağlanması yönünde ilerleme olmuş, böylece GSM tarifelerinde önemli bir gerileme gerçekleşmiştir. Var olan iki GSM lisansına ek olarak, biri Mart 2001’den beri hizmette olan ARIA’ya (Telecom Italia ve Türkiye İş Bankası ortaklığı) ve diğeri Ağustos 2001’den beri hizmette olan AYCELL’e (Türk Telekom’un bir yan kuruluşu) olmak üzere iki lisans daha verilmiştir Düzenleyici çerçeve konusunda, Ağustos 2000’de Telekomünikasyon Kurulu’nun kurulmasından sonra, bu kurulun teşkilat ve görevleri hakkında bir yönetmelik, Şubat 2001’de çıkarıldı. Aynı ayda, Ulaştırma Bakanlığı ile Türk Telekom arasında bir imtiyaz anlaşması imza edildi. Mart 2001’de, iletişim şebekeleri ve hizmetlerinin lisanslanması hakkında bir yönetmelik çıkarıldı. Bu arada, yeni telekomünikasyon yasasına dayanılarak, lisanslama görevleri, Ulaştırma Bakanlığı’ndan Telekomünikasyon Kurulu’na devredilmiştir. Eylül 2001’de, tarife reformu için bir fiyat sınırlama mekanizması hakkında bir yönetmelik kabul edilmiştir. Posta hizmetleri piyasalarının serbestleştirilmesi hakkında rapor edilecek bir ilerleme yoktur.

Page 73: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

73

Genel değerlendirme Telekomünikasyon piyasasını serbestleştirmek için adımlar atılmış olmakla birlikte, Türkiye’nin bu alandaki düzenleyici çerçevesini müktesebat ile tam olarak uyumlu hale getirmek için ilave çabalar gereklidir. Aynı durum, posta hizmetleri için de geçerlidir. Piyasaların serbestleştirilmesine, kapsamlı ve şeffaf bir düzenleyici çerçeve eşlik etmelidir. Bu alanda önemli ölçüde ilerleme sağlanması için, Şubat 2000’de çıkarılan Telekomünikasyon Yasası’nı değiştirmek ve numaralama, ara bağlantı, evrensel hizmet ve veri koruma gibi temel konularda yönetmelikler çıkarmak gerekecektir. Yeni tarifeler yönetmeliği temelinde, tarifelerin maliyete yönelik olması ilkesi uygulanmalıdır. Bunun için, Türk Telekom’un maliyet muhasebesi yöntemlerini kullanmaya başlaması ve buna müteakip tarifelerin yeniden belirlenmesi gereklidir. Telekomünikasyon Kurulu’nun idarî kapasitesini güçlendirmek temel bir önceliktir. Personel kadroları, mevzuat hazırlamak ve lisanslama konusunda yeni görevlerini yerine getirmek dahil, tüm görevlerinin tamamını ifa edebilmelerini sağlamak üzere işe alınıp eğitilmelidir. Şimdiki halde, personelin çoğunluğu, frekanslar ve teçhizat tip onayı gibi teknik görevler ile uğraşmaktadır. Telekomünikasyon Kurulu, GSM operatörleri arasında ulusal “roaming” için teknik ve malî koşullar hakkında bir karar hazırlayarak piyasalarda adil rekabeti aktif biçimde izlemeye başlamıştır. Telekomünikasyon Kurulu’nun Ulaştırma Bakanlığı’ndan tam olarak bağımsız olmasını sağlamak için daha fazla ilerleme kaydedilmelidir. Telekomünikasyon Kurulu için düzenleyici yardımla ilgili kapsamlı bir genişleme projesi hazırlanmaktadır.

Başlık 20: Kültür ve görsel-işitsel politika Son düzenli rapordan beri, bu alanda ancak sınırlı bir ilerleme olduğu söylenebilir. Görsel-işitsel sektör, Türkiye medyasının çoğunluğunu kontrol eden iki büyük grubun hakimiyeti altındadır. Sektör, ekonomik ve malî bunalımdan büyük zarar görmüştür. 2001’in ilk yarısında, medya sektöründe 4000’e yakın insanın işsiz kaldığı tahmin ediliyor. Geçen yıl, ulusal kanalların geçici yayın lisanslarının kalıcı lisanslara dönüştürülmesini sağlayacak ihaleler hazırlanmıştır. Bölgesel ve yerel istasyonlar için de aynı prosedür planlanmaktadır. Televizyon ve radyo yayınlarını düzenlemekten sorumlu olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, uydu yayıncılığı konusunda da sorumluluk üstlenmiştir. Türkiye, Ekim 2000’de, Avrupa Konseyi Sınırötesi Telvizyon Sözleşmesi’ni tadil eden protokolü onayladı. Türk Parlamentosu tarafından Haziran 2001’de radyo ve televizyon yasasını, basın yasasını, gelir vergisi yasasını ve kurumlar vergisi yasasını değiştiren bir yasanın kabul edilmesi, önemli bir gelişmeydi. Bu yasa, daha sonra Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş olup, halen tekrar ele alınmaktadır.

Page 74: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

74

RTÜK yasası olarak bilinen bu yasa, “yayın ilkeleri”, yaptırımlar, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun oluşumu, yeniden iletim ve ayrıca bu alandaki mülkiyet, birleşmeler ve edinimler üzerine hükümler içeriyordu. Bununla birlikte, Türkçe’den başka dillerde yayıncılık ile ilgili olarak var olan rejimde herhangi bir değişiklik getirmiyordu. Bu alandaki Topluluk mevzuatı (yani, “Sınırsız Televizyon Yönergesi”) ile uyumlaştırmayı ilerleten hükümler de içermiyordu. Teklif edilen RTÜK yasasına göre, “yayın ilkeleri”nin ihlal edilmesi durumunda, bütün istasyona değil, sadece ilgili programa kapatma cezası verilebilecek ve programı yayınlayan istasyona, bir özür yayınlamak veya € 90 000 tutarına kadar bir para cezası ödemek gibi yaptırımlar uygulanabilecekti. Yabancıların özel radyo ve televizyon istasyonlarında sahip olacakları azamî hisse, %20’den %25’e çıkarılacaktı. Siyasal partiler gibi çeşitli kuruluşların bir radyo istasyonuna sahip olmalarına izin verilmeyecekti. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun bileşimi önemli ölçüde değişecek, örneğin bir üye Millî Güvenlik Kurulu tarafından atanacaktı. Cumhurbaşkanı, yaptırımlar uygulanmasıyla ilgili keyfî ölçütleri, orantısız derecede yüksek para cezalarını ve RTÜK’ün bileşiminde yapılan ve Kurul’un tarafsızlığını tehlikeye atabilecek değişiklikleri gerekçe göstererek, bu yasayı geri çevirdi. Ayrıca, yasanın, ifade özgürlüğünün temel ilkelerini yeterince korumadığını ve yayıncılar üzerine yaptırım uygulamanın aslında, RTÜK’nin değil, yargının yetkisinde olması gerektiğini belirtti.

Genel değerlendirme Türkiye’nin bu alandaki müktesebat ile uyumlaşması sınırlı kalmıştır. Radyo ve televizyon konusunda teklif edilen yeni yasa, özellikle ifade özgürlüğü ve düzenleyici otoritenin bağımsızlığı noktalarında, uluslararası medya standartlarından uzaklaşma anlamına geldiği için Türkiye açısından kesin bir geri adım oluşturuyordu. Bu yasa, Türkçe’den başka dillerin kullanılması hakkını kısıtlamaya devam eden mevcut ilkeleri de tekrar teyit ediyor ve güçlendiriyordu. Dolayısıyla, RTÜK yasası, televizyon ve radyo yayıncılığı konusundaki uluslararası standartlar ve tavsiyeler (örneğin Avrupa Konseyi’ninkiler) paralelinde yeniden yazılmalıdır. Avrupa Konseyi Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’ni onaylamış olan Türkiye, bu sözleşmeyi tadil eden protokole yürürlük tarihinden itibaren uymakla yükümlü olacaktır. Türkiye, Topluluk’un görsel-işitsel mevzuatıyla uyumlaşma konusunda ilerlemiş değildir. “Sınırsız Televizyon” yönergesinde yer alan Topluluk müktesebatını kendi hukuk düzenine aktarmalıdır. Tanımlar, yetki, alım özgürlüğü, milliyet temelinde ayrımcılık, Avrupalı ve bağımsız yapıtların desteklenmesi, reklamcılık, televizyon yoluyla alışveriş, küçüklerin korunması, ve radyo-televizyon işletmelerinde yabancı sermayenin payı üzerindeki sınırlamalar gibi konular başta olmak üzere, giderilmesi gereken önemli farklar vardır. Bundan başka, Türkiye’nin GATS/WTO çerçevesindeki uluslararası taahhütleri ile Türkiye’nin bir aday ülke olarak Topluluk müktesebatını tam olarak uygulama taahhüdünden doğan yükümlülükler arasında da bir çelişki vardır.

Page 75: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

75

Başlık 21: Bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu Son düzenli rapordan bu yana, yapısal politikaların uygulanması için hazırlanmada ilerleme kaydedilmemiştir. Bu başlık altındaki müktesebatın uygulanmasına imkân verecek mevzuat çerçevesinin kabul edilmesiyle ilgili olarak rapor edilebilecek herhangi bir gelişme yoktur. Kurumsal yapılar, programlama, izleme, değerlendirme malî yönetim ve kontrol konularında ilave bir ilerleme olmamıştır. Bölgesel istatistikler oluşturulması bakımından da herhangi bir ilerleme olmamıştır. İdarî kapasite ile ilgili olarak, Türk bölgesel politikası, bir merkezî planlama sistemi çerçevesinde yürütülmekte olup bundan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) sorumludur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kalkınma İdaresinden başka, Ankara dışında uygulama yapıları yoktur.

Genel değerlendirme Türkiye’de bir bölgesel politika var olmakla beraber, yapısal politikalar uygulanması için hazırlıklar gerçek anlamda başlamamıştır. Türkiye, Yapısal Fonlar’ın uygulanması için gerekli yapıları kurmalıdır. Türkiye’de bölgesel dengesizlikler ile mücadele edilmesi, ülke içindeki sosyoekonomik kaynaşmayı güçlendirmek ve katılım için hazırlanmak açısından temel bir hedef olmalıdır. Ancak, bu konulara yönelik kapsamlı, uzun vadeli bir strateji hâlâ yoktur. Dolayısıyla, Topluluk standartları ile uyumlu olan ve geri kalmış bölgelerdeki belli başlı konuları ele alan, etkili ve çağdaş bir bölgesel politika oluşturulmasına yüksek öncelik verilmelidir. En azından, ulusal ortalamanın %56’sı (Topluluk ortalamasının %19’u) düzeyinde bir kişi başına GSYH rakamıyla, ülkenin yüzölçümünün yarıdan çoğunu ve nüfusunun üçte birden çoğunu temsil eden, “öncelikli” iller denilen illere yönelik spesifik tedbirler geliştirilmelidir. Bunun için, başka şeyler yanında, altyapı eşitsizliklerini azaltmayı, özel yatırımlar için elverişli bir ortam yaratmayı, beşerî kaynak gelişimine ivme vermeyi ve yaşam koşullarını düzeltmeyi amaçlayan, çok daha yüksek bir kamu yatırım düzeyine gerek olacaktır. İdarî bakımdan, Türkiye, hem merkezî düzeyde (DPT yoluyla veya bölgesel politika sorumluluğu verilen özel bir daire yoluyla), hem de bölgesel düzeyde (bölgesel kalkınma otoriteleri kurarak), bölgesel kalkınmanın yönetilmesiyle ilgili yapılarını güçlendirmelidir. Türkiye, Avrupa Sosyal Fonu’nu uygulamak için gerekli yapıları ve operasyonel düzenlemeleri geliştirmeye henüz başlamamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı ve Devlet İstatistik Enstitüsü, Topluluk kurallarına uygun olarak bir NUTS II sınıflaması hazırlamaya başlamışlardır, fakat çalışmalar erken bir aşamada bulunmaktadır. Böyle bir harita, yapısal politikaların uygulanması için bir önkoşuldur. Bir

Page 76: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

76

NUTS II sınıflamasının tanımlanmasından sonra, Satınalma Gücü Standartları itibariyle kişi başına bölgesel GSYH hesaplanmalıdır.

Başlık 22: Çevre Son düzenli rapordan beri, Türkiye, ne yatay mevzuat açısından, ne de hava kalitesi, atık yönetimi, su kalitesi, doğanın korunması, endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi, genetik yoldan değiştirilmiş organizmalar, taşıtlardan ve makinelerden gelen gürültü, nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma gibi konularda, bu alandaki müktesebatın aktarılmasında önemli bir ilerleme kaydetmiş değildir. İdarî kapasite ile ilgili olarak, Çevre Bakanlığı’nın ana hizmet birimlerinin yeniden tanımlanması hakkında kabul edilen bir yasa, Bakanlığın taşra teşkilatını kurmaktadır. Bu, çevre mevzuatının düzgün biçimde uygulanmasını sağlamak yönünde önemli bir ilk adımdır. Kimyasal maddeler konusunda, 1993 yılında yürürlüğe girmiş olan Tehlikeli Kimyasal Maddeler ve Ürünlerin Kontrol Edilmesi Yönetmeliği, Nisan 2001’de tadil edildi. Bu değişiklik kapsamında, tanımlar, risk deyimleri ve bileşimleri, güvenlik deyimleri ve bileşimleri, tehlike simgeleri ve bunların standart ifade biçimleri yeniden düzenlenmiştir. Ancak, AT mevzuatıyla tam uyumlaştırma henüz sağlanmamıştır.

Genel değerlendirme Türk mevzuatı, özellikle standartlar, izleme gerekleri ve ölçüm yöntemleri bakımından, müktesebattan hâlâ çok farklıdır. Çevresel müktesebatın tam olarak benimsenmesi, büyük çaba gerektirecektir. Uygulama ve icra kapasitesi de önemli ölçüde yükseltilmelidir. AT çevre yönergelerinin tam olarak aktarılmasını sağlamak için, var olan yasaların ayrıntılı uygunluk denetimlerine tabi tutulması da önemlidir. 1983 Çevre Kanunu, çevre yönetimi ve çevre mevzuatı için çerçeveyi tanımlamaktadır. Çevre Kanunu’na dayalı en son mevzuat çalışmaları 1997 yılına geri gitmektedir (müktesebat ile uyumlu hale getirilmek için revize edilmesi gereken Çevre Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde yapılan değişiklik). Yatay mevzuat alanında, Parlamento’nun Çevre Komisyonu, bir çerçeve kanun tasarısını kabul etti. Bu tasarı, 1983 Çevre Kanunu’nu tadil etmekte ve çevre alanında yeni bir yasal çerçeve koymaktadır. AT müktesebatını aktarmak için gereken yasal çerçeveyi yerleştirecek olan bu tasarı, önemli bir ileri adımı temsil etmektedir. Bu yıl içinde kesin olarak kabul edilmesi beklenmektedir. Bu kanun tasarısının amacı, sürdürülebilir kalkınma ilkesini yerleştirmek ve çevre politikaları, planları ve programları için Stratejik Çevre Etki Değerlendirmesi prosedürünün uygulanmasını öngörmektir. Ancak, bu prosedürün ayrıntıları, ikincil mevzuatın kapsamına girecektir. Kanun tasarısı, doğanın korunmasıyla ilgili hükümleri de tadil etmekte ve, ihlal durumları için daha sert cezalarla birlikte, Çevre Bakanlığı tarafından daha etkili çevresel izleme ve gözetim yapılmasını öngörmektedir. Çevre bilgilerine toplumun erişebilmesini sağlamaktadır. Çevre Kirlenmesini Önleme Fonu ile ilgili hükümler tadil edilmekte ve fonlama miktarı arttırılmaktadır.

Page 77: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

77

Hava kalitesi alanında, mevzuatın müktesebat ile uyumu henüz sağlanmamıştır. Ayrıca, Türk hava kalitesi sisteminde, onu AT müktesebatıyla uyumlu hale getirmek için daha fazla iyileştirme yapılması gerekir. Atık yönetimi, özellikle ilgili mevzuatın uygulanması bakımından, en problemli konulardan biridir. Evsel atıkların büyük bir kısmı (%93), yasaya aykırı biçimde atılan kontrolsüz atık mahiyetindedir. Müktesebat ile uyum sağlamak için büyük çabalara girişilmelidir. Su kalitesiyle ilgili olarak, yedinci ve sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planları, su kaynakları konusunda yeni bir çerçeve yasaya ve içme suyu ve atık su deşarjı konusunda müktesebat ile uyumlaşmaya ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. Türkiye’nin su mevzuatı, Topluluk müktesebatıyla uyumlu değildir. Türkiye’nin biyolojik çeşitlilik açısından zengin varlıklarını korumak için, doğanın korunması konusuna özel dikkat gösterilmelidir. Türkiye, kendi mevzuatını, Topluluk doğa koruma mevzuatıyla uyumlaştırmak için önemli çabalarda bulunmalıdır. Endüstriyel kirlilik kontrolü ve risk yönetimi alanında, müktesebat ile uyumlu mevzuat çıkarılmalıdır. Türkiye kimyasal maddelerin genel bir envanterini hâlâ çıkarmamıştır. Genetik müdahale ile değiştirilmiş organizmalar konusundaki Türk mevzuatının Topluluk müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi gerekir. Nükleer güvenlik konusunda, Türk mevzuatı, özellikle bildirme ve izleme gerekleri bakımından, müktesebata tam olarak uygun değildir. Radyasyondan korunma konusunda, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, bütün müesseselerde yerel güvenlik prosedürleri geliştirilmesi, bütün cihazların radyasyon koruma zırhıyla kaplanması ve lisanslama konularında bir strateji tanımlamıştır. 1997 yılında Türkiye’nin çevre yatırımları, ülke GSYH’sinin %0,5’ine tekabül eden 1 milyar ABD Doları civarında idi. 2001 sonunda kapatılacak olan Çevre Kirliliğini Önleme Fonu, Türkiye’de çevre faaliyetlerini ve yatırımlarını finanse etmeye yönelik tek ulusal fondur, fakat Çevre Bakanlığı bu fondan sadece %10 oranında ödemeler onaylama yetkisine sahiptir. Şimdiki halde, araştırma, temizlik operasyonları, öğretim ve eğitim, çevre kirlenmesini önlemeye yönelik projeler, ve arıtma tesisleri inşa edilmesi için kredi sağlanmasını finanse etmek üzere, bu fon Çevre Bakanlığı’na yılda € 125 milyon sağlamaktadır. Türkiye’nin çevre yatırımları, kapsamlı bir yatırım stratejisi temelinde, AT çevre yönergelerinin uygulanması üzerinde daha büyük bir ölçüde yoğunlaşmalıdır. Merkezî düzeyde idarî kapasite ile ilgili olarak, 1991’de kurulmuş olan Çevre Bakanlığı, çevresel faaliyetler için genel sorumluluğa sahiptir. Bu faaliyetler, diğer bakanlıklar, hükümet kurumları, yerel yönetimler ve STK’ler ile yakın işbirliği ve aktif ortaklıklar içinde yürütülür. Çevre Bakanlığı 800 civarında personel istihdam eder. Buna ek olarak, 500 personel 30’u aşkın taşra birimlerinde çalışır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), hükümet politikalarının koordinasyonu için temel araç olan Beş Yıllık Kalkınma Planlarını hazırlamaktadır. Çevre koruma tedbirlerinin uygulanmasında, çevresel altyapı inşa edilmesinde, kentsel atıkların toplanması ve bertaraf edilmesinde ve imar planlamasında önemli bir rol oynayan belediyeler de, çevre politikasının uygulanmasında görev alırlar.

Page 78: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

78

Genel olarak, ulusal ve bölgesel düzeyde idarî kapasite bir endişe konusudur. Farklı düzeylerde çeşitli kurum ve kuruluşların çevre konularıyla ilgilenmesi ve böylece çıkar ve sorumluluk çatışmalarının doğması, ayrıca eğitilmiş ve uzmanlaşmış personel eksikliği, malî kaynak ve donanım yetersizliği yüzünden, çevre kurallarının icrasının sağlanamadığı görülmektedir. Güçlü ve iyi belirlenmiş yetkilere sahip çevre müfettişlikleri yanında, izleme şebekeleri ve izin prosedürleri oluşturmak gereklidir. İhlal durumunda cezalar uygulanmalıdır. Belediyeler de, özellikle çevre politikası uygulanması alanında eğitim açısından, takviye edilmelidirler.

Başlık 23: Tüketicilerin ve sağlığın korunması Raporlama döneminde, yasal uyumlaştırma anlamında ilave bir ilerleme olmamıştır.. Güvenlik ve başka ilgili tedbirler alanında ilerleme kaydedilmemiştir. Aynı durum, piyasa gözetimi için de geçerlidir. İdarî kapasite ile ilgili olarak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 25 Ocak 2001 tarihli bir kararı gereğince, Tüketici Mahkemeleri kurulmuş ve halen İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde çalışmaktadır.

Genel değerlendirme Genel olarak, Türk tüketici mevzuatının müktesebat ile uyum derecesi sınırlıdır. Türkiye’nin genel bir tüketici koruma sistemi kurması gereklidir. Sektör halen , 1995 yılında kabul edilen ve bir Tüketici Konseyi kuran çerçeve yasayla düzenlenmektedir. Yanıltıcı reklam, kapıda satış, mukayeseli reklam, etiketleme, tarifeler ve fiyatlar gibi konularda, geçmiş yıllarda bir takım girişimler yapılmıştır. Türkiye, devre mülk sözleşmeleri, tüketici sözleşmelerinde adil olmayan hükümler, uzaktan satış ve paket geziler konularında uyumlaştırmayı tamamlamak için hazırlık çalışması başlatmıştır. Tüketici politikası, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı içinde yer alan Tüketicilerin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nün yetki alanına girmektedir. Kontrol dahil, gıda maddeleri için idarî sorumluluk, Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı arasında paylaşılır. Var olan laboratuarlar, gerekli analizleri yapmak için yeterli şekilde donatılmış değildir. İdarî kapasitenin güçlendirilmesi gerekir. Akreditasyon Konseyi (TÜRKTAK) bugüne değin herhangi bir akreditasyon vermemiştir. Bu nedenle, henüz hiçbir laboratuar akredite edilmemiştir. Tüketici örgütleri gelişmektedir, fakat, önceki düzenli raporlarda da belirtildiği gibi, bunların güçlendirilmesi gereklidir. Eldeki bilgilere göre, katılımın gerçekleşebilmesinden önce, idarî yapılarda, teknik tesislerde ve mevzuatta önemli ayarlamalar yapılması gerekli olacaktır.

Page 79: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

79

Başlık 24: Adalet ve içişleri sahasında işbirliği Geçen bir yıllık sürede bir miktar ilerleme sağlanmıştır. Veri koruma konusunda, mevzuatın müktesebat ile uyumlaşması ile ilgili olarak gelişme olmamıştır. Vize politikası alanında, hükümet, Kazakistan ve Bosna-Hersek için vize muafiyeti rejimine son vermeyi kararlaştırdı. Ayrıca, yasadışı göçmen kaynağı olan kimi ülkeler için havalimanı transit vizeleri uygulamaya karar verdi. Temmuz 2001’den itibaren, Bulgar vatandaşları vize gereklerinden muaf tutulmuştur. Schengen anlaşmasıyla uyumlaşma alanında, herhangi bir ilerleme olmamıştır. Dış sınır kontrollerinin güçlendirilmesi amacıyla, ilgili Bakanlıklar ve kurumlar arasında bir işbirliği ve eşgüdüm süreci başlamıştır. Özellikle yasadışı sınır geçişlerini önlemek ve caydırmak üzere, sınır yönetimini güçlendirmek amacıyla bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler, yeni kontrol noktaları kurulması, ilave deniz devriyelerinin görevlendirilmesi ve limanlarda demirleyen şüpheli gemilerin izlenmesi ile ilgilidir. İran sınırında gözetleme kuleleri kurulmasına başlanmıştır. Göç ile ilgili olarak, yeniden kabul anlaşmaları yapmak amacıyla, hem varış hem de menşe ülkeleri olmak üzere, bir takım ülkelerle ikili görüşmeler başlatılmıştır. 10 Eylül 2001’de Türkiye, Suriye ile bir yeniden kabul anlaşması imzaladı. Hepsi menşe ülkeler olan İran, Pakistan, Bangladeş, Hindistan, Sri Lanka, Çin, Romanya ve Bulgaristan’a, yeniden kabul taslak protokolleri konusunda yaklaşımda bulunulmuştur. Yunanistan ile yeniden kabul konusunda bir protokol yapılmasında ilerleme sağlanmıştır. Irak için AB Eylem Planı bağlamında, AB transit konularında işbirliğini arttırmak için Türkiye’ye bir teklif yapmıştır. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü, yasadışı sınır geçişlerini önlemeye yönelik bir tedbir olarak, belge sahteciliğinin önlenmesi hakkında eğitim verdi. Kasım 2000 ve Mayıs 2001 arasında toplam 553 memur eğitildi. Schengen Bilgi Sistemi’ne (SIS) katılım ile ilgili olarak, mevzuat hazırlanma sürecindedir. Jandarma, bütün birimleri arasında hızlı bilgi aktarımına yönelik Entegre Muhabere Sistemi projesini (JEMUS) tamamlamaktadır. Türkiye’de gittikçe artmakta olan yasadışı göç hareketleri konusunda ciddî kaygı vardır. Yetkili makamlar, 1995 yılında 11.362’ye karşılık, 2000 yılında 94.514 yasadışı göçmenin varlığını kabul etmişlerdir. 2001 yılının ilk 5 ayında, yasadışı göçmenlerin sayısı 29.684 oldu. Bu rakam, geçen yıla göre %28’lik bir artışı temsil etmektedir. Türkiye, insan ticaretinde bir varış ve transit ülkesidir. Esas olarak Romanya, Rusya, Ukrayna, Moldova, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’dan kadınlar ve kızlar, Türkiye’ye veya Türkiye yoluyla başka ülkelere gönderilmektedir. Türkiye, insan ticaretinin yok edilmesi için minimum standartları karşılamamaktadır ve bu konuyla ilgili özel mevzuat kabul etmiş değildir. Hükümet istatistiklerine göre, yetkili makamlar 2000 yılında örgütlü insan ticareti yapan çetelerin 850 üyesini tutukladılar. Türkiye tarafından Aralık 2000’de imza edilmiş olan, Uluslarötesi Örgütlü Suça Karşı 2000 BM Sözleşmesi ve İnsan Ticaretini, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretini Önleme, Bastırma ve Cezalandırma Protokolü ve Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmenlerin Gizlice

Page 80: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

80

Sokulmasına Karşı Protokol başta olmak üzere, yasadışı göçle mücadele edilmesine yönelik uluslararası belgelerin onaylanmasında ilerleme olmamıştır. İltica alanında, Nisan 2001’de Türkiye, bir takım koşulların yerine getirilmesi şartıyla, Sığınmacıların Statüsüyle İlgili 1951 BM Sözleşmesi’ne koymuş olduğu coğrafî çekinceyi kaldırmaya hazır olduğunu bildirdi. Bu koşullar, sığınmacı girişleriyle başa çıkma yeteneğine ve Topluluk’tan destek sağlanmasına ilişkindir. Hükümet, iltica konusundaki mevzuatı gözden geçirmeye veya yeni mevzuat çıkarmaya karar verdi. Yozgat ve Kırklareli’nde var olan iki sığınmacı misafirhanesinde sığınmacılar için kabul tesisleri kurulmasına başlandı. Yetkili makamlar, var olan iki misafirhaneye ek olarak 11 ilde sığınmacı merkezleri inşa edilmesine başlamak gerektiğini tespit ettiler. İçişleri Bakanlığı, 1998 yılından beri, UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) ile işbirliği halinde eğitim faaliyetlerinde bulunmuştur. Nisan 2001’de, iltica ve sığınmacı mevzuatıyla ilgili konularda bir işbirliği çerçevesi kabul edildi. Polis işbirliği ve örgütlü suça karşı mücadele konularında, Temmuz 2001’de suçla mücadelede işbirliği hakkında Türkiye ve Yunanistan arasında bir anlaşma yürürlüğe girdi. Terörizm, örgütlü suç, uyuşturucu madde ticareti ve yasadışı göç üzerinde odaklanan bu anlaşma, halen Yunanistan ile müzakere edilmekte olan, yeniden kabul konusuyla ilgili yukarıda belirtilen Protokol ile bütünlenecektir. Polis işbirliği alanındaki gelişmeler, bütün kriminal polis laboratuarlarında Laboratuar Çalışma Akışı Sistemi’nin (LIAS) kademeli olarak uygulamaya konulması ve Ankara, Diyarbakır ve İstanbul’daki Kriminal Polis Laboratuarlarında bulunan Entegre Balistik Tanımlama Sistemi’ne (IBIS) veri aktarma süreci ile ilgilidir. Ağustos 2001’den bu yana, Ankara, Bursa ve Van’daki jandarmaya bağlı bölgesel kriminal laboratuarlar, 2 otomatik parmakizi belirleme sistemiyle donatılmıştır. Sahtecilik ve yolsuzluk ile mücadele konusunda, Eylül 2001’de Avrupa Konseyi’nin 1999 Medenî Hukuk ve Ceza Hukuku Sözleşmeleri’nin Türkiye tarafından imzalanması önemli bir gelişme olmuştur (bkz. Bölüm B.1.1. – Demokrasi ve hukukun üstünlüğü). İçişleri Bakanlığı, merkezi bir kaçakçılıkla mücadele dairesi kurdu. Ayrıca, tapu kayıtlarının kademeli olarak elektronik ortama aktarılmasına yönelik bir Bilgi Sistemi Projesi başlatmış olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün denetim kapasitelerini iyileştirmeye karar verdi. Sahtecilik ile mücadele alanında rapor edilebilecek gelişmeler yoktur. Uyuşturucu maddeler alanında, başarılı yakalama operasyonları gerçekleştirilmiş ve bu maddelerin ticaretini yapan örgütler dağıtılmıştır. Nisan 2001’de, Narkotik Maddeler Hakkında 1961 Tek Sözleşmesini tadil eden 1972 Protokolüne katılım için prosedürler sonuçlandırıldı. Haziran 2001’de, Başbakanlık Aile Araştırmaları Kurumu, EMCDDA ile temaslar için ulusal odak noktası olarak tayin edildi. Uyuşturucu maddelere karşı mücadele ile ilgili projeler geliştirmek ve uyuşturucu maddelerin yasadışı imalatının, uyuşturucu madde istismarının ve kaçakçılığının bastırılması hakkında eğitim sağlamak amacıyla, İçişleri Bakanlığı tarafından Uyuşturucu Maddelere ve Örgütlü Suça Karşı Uluslararası Akademi (TADOC) kurulmuştur.

Page 81: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

81

Kara paranın aklanması ile ilgili olarak, Türkiye, Eylül 2001’de Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması, Aranması, El konulması ve Müsaderesi hakkında 1990 yılında yapılan Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzaladı. Bir başka gelişme, Mayıs 2001’de, yolsuzluğa ve kara para aklamaya karşı mücadele alanında eğitim programları hazırlanmasını öngören Bankalar Kanunu’nun Değiştirilmesine Dair Kanun’un kabul edilmesiyle ilgilidir. Cezaî ve medenî konularda adlî işbirliği sahasında, ilgili sözleşmelere katılım anlamında ilerleme olmamıştır. Gümrük işbirliği konusundaki ayrıntılar için, bakınız Başlık 25 – Gümrük birliği. İdarî kapasitenin güçlendirilmesi ile ilgili olarak, İçişleri Bakanlığı, Kahramanmaraş ve Denizli emniyet müdürlüklerinde iki yeni Kimlik Belirleme ve Suç Mahalli Araştırma Şubesi kurmuştur. Bakanlık, suç yeri araştırması ve parmakizi teknoloji ve teknikleri üzerine eğitim vermeye yönelik bir program başlatmıştır. Europol üyeliğine hazırlıklar bağlamında, İçişleri Bakanlığı tarafından bir ulusal irtibat görevlisi tayin edilmiştir. Mayıs 2001’de, Genelkurmay Başkanlığı, Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı temsilcileri arasında yapılan bir toplantı sonucunda, her kurumda irtibat görevlileri tayin edildi ve sınır yönetimi alanında bir erken uyarı sistemi kuruldu. Operasyonel yapıların etkinliğini güçlendirmek amacıyla, polis işbirliği sahasında bir idarî yeniden örgütlenme gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, 81 il jandarma komutanlığında kaçakçılığa ve örgütlü suça karşı yeni birimler kurulmuştur. Adalet Bakanlığı, Mayıs 2001’de yeniden yapılandırıldı. AB işlerinin eşgüdümüyle ilgili konular, bir Avrupa Birliği Genel Müdürü’nün sorumluluğuna verildi. Bir Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Müdürlüğü ve bir Bilgi Teknolojileri Dairesi de kuruldu. Cezaevleri dairesi, cezaevleri ve tutuk evlerinden sorumlu bir Genel Müdürlük düzeyine yükseltildi. Bakanlık, 2004 yılına kadar, ülkedeki bütün mahkemeleri, cezaevlerini ve ayrıca bazı bakanlık birimlerini birbirine bağlamaya yönelik, Ulusal Yargı Ağı Projesi adını taşıyan, büyük bir bilgi teknolojisi projesine başladı. Temmuz 2001’de, Türk makamlarının işbirliği ile, AB uzmanlarının adalet ve içişleri durumu üzerine hazırladıkları bir rapor tamamlandı. Bu rapor, adalet ve içişleri alanındaki malî yardım programlarının ve gelecekteki reformların biçimlendirilmesinde kullanılması gereken bir takım sonuçlar ve tavsiyeler içermektedir.

Genel değerlendirme Genel olarak, Türkiye, adalet ve içişleri sahasındaki müktesebat ile uyumlaşma sürecini başlatmıştır. Veri koruma alanında, Türkiye tarafından 28 Ocak 1981 tarihinde imza edilmiş olan, Kişisel Verilerin Otomatik İşlenmesi Bakımından Bireylerin Korunmasına Dair 1981 Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin onaylanması konusu dahil, rapor edilebilecek herhangi bir ilerleme yoktur.

Page 82: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

82

Vize politikası ile ilgili olarak, müktesebat ve özellikle Ortak Konsüler Talimatlar ve ilgili AT Yönetmeliği ile tedricen uyumlaştırma sağlamak üzere adımlar atılmıştır. Ancak, kesin hedefler ve takvimler belirlenmiş değildir. Bugüne kadarki somut sonuçlar, pasaportların düzenlenmesine ve giriş-çıkış noktalarında optik okuyucular tesis edilmesine yönelik projenin uygulanması ile ilgilidir. Dış sınırlar konusunda ve Schengen Anlaşması ile uyumlaştırmaya yönelik hazırlıklar açısından, sınır yönetimini güçlendirme çabaları sürmelidir. Özel olarak sınırların kontrol edilmesinden sorumlu bir sivil profesyonel teşkilatın kurulması konusu ele alınmalıdır. Türkiye’nin bütün sınırlarının etkili kontrol ve yönetimi için ve ayrıca teknik donanımların yenilenmesi için bir strateji kabul etmek önemlidir. Sınırların korunmasıyla ilgilenen çeşitli birimlerin idarî kapasitesini arttırmak amacıyla, dil eğitimi dahil eğitim konusuna, özellikle kara, deniz ve hava sınırlarındaki polis memurlarının eğitilmesine özel dikkat gösterilmelidir. Göç konusunda, Türkiye tarafından imza edilen yeniden kabul anlaşmalarının kapsamı, içeriği ve zamanlaması hakkında açıklamalara ihtiyaç vardır. Türkiye’nin bir transit ülke olarak statüsünün tanınması göz önüne alındığında, göç probleminin hafifletilmesi yönünde önemli bir adım, Temmuz 2001’de AB’nin Türkiye’ye sunmuş olduğu önerilere uygun olarak, transit konularında AB ile işbirliği düzenlemelerinin kabul edilmesi olacaktır. Öncelikli bir konu olarak, Türkiye, yasadışı göçe ve insan ticaretine karşı mücadelesinin etkinliğini arttırmalıdır. Bu açıdan, Türkiye ve AB arasında bir yeniden kabul anlaşması imza edilmesi, doğru yönde atılmış bir adım olacaktır. Türkiye’nin, Sığınmacıların Statüsüyle İlgili 1951 BM Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafî çekinceyi kaldırmaya hazır olduğunu belirtmesi, iltica sahasında olumlu bir gelişmedir. Ancak, buna eklediği koşullar, daha fazla tartışılması gereken bir takım konuları gündeme getirmektedir. İltica konusunda var olan mevzuat ve uygulamalar ile ilgili ciddî kaygılar vardır. Bunlar, esas olarak, Avrupalı olmayan iltica arayıcıların durumu, iltica taleplerinin kaydına ilişkin süre sınırları, başvurularının sonuçlandırılmasını bekleyen iltica arayıcıların durumu ve reddedilen iltica başvuruları için itiraz düzenlemelerinin yetersizlikleri ile ilgilidir. İhtiyaç duyulan önemli bir adım, bağımsız bir iltica itiraz kurulunun oluşturulmasıdır. Türkiye, gözaltına alınan yasadışı göçmenler arasında iltica isteyenleri belirlemek için ülke çapında bir tarama mekanizması kurmalıdır. Yeterli kaynaklar tahsis edilmesi dahil, kabul tesisleri kurulması ve bunların yönetilmesi konusuna öncelik verilmelidir. Sahada çalışan uluslararası uzmanların, yerli halkın evlerinde barınma yoluyla sığınmacılara konaklama imkânı sağlanması şeklindeki mevcut uygulamayı onayladıklarına işaret edilmelidir. Yerel yönetim makamlarınca sığınmacıları barındıran ailelere malî destek verilmesini de içeren bu uygulama, çeşitli kriminal aktivite biçimlerine açık olan kalabalık sığınmacı merkezlerine yerleştirme uygulamasına kıyasla daha güvenli kabul edilmektedir. Örgütlü suça karşı mücadele ve sahteciliğe ve yolsuzluğa karşı mücadele ile ilgili olarak, her tür kriminal aktiviteler yoluyla elde edilen gelirlerin “illegal para” sayılmasını öngören, Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması, Aranması, El konulması ve Müsaderesi üzerine 1990 Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin onaylanmasına yönelik prosedürler hızlandırılmalıdır. Aynı şey, 1999 tarihli Yolsuzluk Hakkında Ceza Hukuku Sözleşmesi ve

Page 83: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

83

1999 tarihli Yolsuzluk Hakkında Medenî Hukuk Sözleşmesi için de geçerlidir. Türkiye, 2000 yılında onaylamış olduğu, Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesine Karşı Mücadele Hakkında 1997 OECD Sözleşmesi’nin uygulamaya konulmasına yönelik mevzuat çıkarmalıdır. Avrupa Toplulukarı’nın malî çıkarlarının korunması alanındaki müktesebat ile uyumlaşmaya başlamak için, Türkiye, herşeyden önce, kendi mevzuatını Avrupa Toplulukları’nın Malî Çıkarlarının Korunması Hakkında 1995 Sözleşmesi ve ona ek Protokoller ile uyumlu hale getirmelidir. Uyuşturucu maddeler konusunda, üretici ülkeler ile tüketici ülkeler arasındaki transit kaçakçılık güzergahı üzerinde ve üç kaçakçılık güzergahı olan Balkan, Kuzey Karadeniz ve Doğu Akdeniz yollarının kesişme noktasında bulunan Türkiye’nin stratejik konumu, uyuşturucu madde kaçakçılığını önemli bir konu haline getirmektedir. Uyuşturucu maddelere karşı mücadelede uluslararası işbirliği arttırılmalıdır. Narkotik Maddeler Üzerine 1961 Tek Sözleşmesi’ni Tadil Eden 1972 Protokolüne katılım sağlanmalıdır. Bunun hukuksal temeli Nisan 2001’den bu yana mevcuttur. Türkiye, Narkotik İlaçlar ve Psikotropik Maddeler Alanında Yasadışı Ticarete Karşı 1995 BM Viyana Sözleşmesi’nin 17nci Maddesini Uygulayan, Deniz Yoluyla Yasadışı Trafik Hakkında Avrupa Konseyi 1995 Anlaşması’na katılmaya teşvik edilmektedir. Ankara’da uyuşturucu maddeler ile ilgili konularda bir “mini Dublin Grubu” kurulması tavsiye edilir. Türkiye, 2000-2004 dönemini kapsayan AB Uyuşturucu Madde Stratejisine uygun olarak, bir ulusal strateji geliştirmelidir. Bir Ulusal Uyuşturucu Madde Koordinatörü tayin edilmesi düşünülmelidir. Uyuşturucu maddelere karşı mücadelenin öncelikli karakterini vurgulamak üzere, yetkili güvenlik görevlileri arasında bir bilinçlendirme kampanyasının başlatılması öngörülmelidir. Kara paranın aklanması ile ilgili olarak, Kara Para Aklamanın Önlenmesi üzerine 1996 yılında kabul edilen yasanın gözden geçirilmesi süreci, aktif biçimde devam ettirilmelidir. Bu süreç, başka hususlar yanında, AB müktesebatına uygun olarak, kara para aklama suçlarının tanımını genişletmeyi ve kara para aklama amacıyla malî sistemin kullanılmasını önleme konusundaki müktesebat ile uyumlaştırma sağlamayı hedeflemelidir. Polis işbirliği konusunda, İçişleri Bakanlığı’nın eşgüdümünde süren bütün çabalar hızlandırılmalıdır. Bu çabaların amacı, Europol’a ve Schengen Bilgi Sistemi’ne (SIS) tam olarak katılmaya imkan vermek ve, müktesebata uygun biçimde, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun gözden geçirilmesini sağlamaktır. İçişleri Bakanlığı bünyesinde Dış İlişkiler ve AB Koordinasyon Genel Müdürlüğü’nün kurulması, Bakanlığın idarî kapasitesini güçlendirme yolunda bir başka olumlu adım olacaktır. Cezaî ve hukukî konularda adlî işbirliği ile ilgili olarak, Medenî Kanun, Medenî Usul Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Usul Kanunu ve diğer ilgili kanun ve mevzuat tasarılarının kabul edilme süreci hızlandırılmalıdır. Adalet Bakanlığı’nın idarî kapasitesinin güçlendirilmesi yoluyla kazanılan ivme korunmalıdır. Adalet Akademisi’nin ve bir Temyiz Mahkemesi’nin kurulması hızlandırılmalıdır. Yargının çağdaşlaştırılması genel amacına ulaşmak için, (dernek kurma ve derneklere üye olma önündeki engellerin kaldırılması dahil) yargıçların bağımsızlığını ve yansızlığını güçlendirmeye, yargıçların ve savcıların sayısını arttırmaya, Çocuk Mahkemelerinin sayısını arttırmaya ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yetkisini tadil etmeye yönelik ilave tedbirler öngörülmelidir.

Page 84: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

84

Başlık 25: Gümrük birliği Son düzenli rapordan beri, gümrükler konusunda Türkiye belli bir ilerleme kaydetmiştir. Türkiye, Ocak 2001’den bu yana, AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin 2/95 sayılı kararında tanımlanan “hassas ürünler” üzerine Ortak Gümrük Tarifesi’ni (OGT) uygulamaktadır. Yeni çıkarılan Türk Gümrük Kanunu, müktesebat ile hemen hemen tümüyle uyumludur. Ancak, özellikle serbest bölgeler ve ekonomik etkili gümrük işlemleri bakımından, kanunun uygulaması hafifçe farklı olmaya devam etmektedir. Gümrük Kanunu dışında diğer ilgili ulusal mevzuat uyumlaştırılmış değildir. Dolayısı ile, taklit mallar, kültürel eşya, öncü maddeler, veya WCO/ECE Gümrük Sözleşmelerinde yer alan hükümler yönünden ilerleme olmamıştır. İdarî kapasite ile ilgili olarak, bir miktar ilerleme olmuştur. Türk makamları, memurların gümrük mevzuatı konusunda kapsamlı bir eğitimden geçirilmesi gerektiğini kabul etmişlerdir. Geçen bir yıllık sürede, 2500 gümrük memuru ve 12 000 ekonomik operatör eğitim almıştır. Gümrüklerin sayısı 250’den 136’ya indirilmiş olup, elektronik yoldan yönetilen işlemlerin sayısı artmıştır ve şimdi, hem ithalat hem de ihracat için, %90’ın üzerindedir. Gümrük laboratuarlarının altyapısını iyileştirmeyi amaçlayan bir program uygulamaya konulmuştur.

Genel değerlendirme Gümrük Birliği’ni kuran karar (Ortaklık Konseyi’nin 1/95 sayılı kararı), Türkiye’nin kendi ticaret ve gümrük politikalarını Topluluk politikaları ile uyumlaştırmasını gerekli kılmaktadır. “Hassas ürünler” üzerindeki Türk vergi oranlarının OGT ile uyumlu hale getirilmesi sonucunda, Ortak Gümrük Tarifesi ile uyumlaştırma hemen hemen tamamlanmıştır. Ayrıca, Türkiye’nin gümrük mevzuatı da, Topluluk gümrük mevzuatıyla büyük ölçüde uyumludur. Türkiye, serbest bölgeler ve ekonomik etkili gümrük işlemleri ile ilgili hükümlerin pratikteki uygulamasını düzeltmelidir. Tek İdarî Belge’yi (TİB) uygulamak için hazırlık çalışmaları sürmektedir. Özellikle gümrük, ticaret ve dış ilişkiler birimleri arasında yetkinin paylaşıldığı alanlarda, mevzuatın tam olarak uyumlaşması ve uygulanmasını sağlamak için ilave çabalar gereklidir. Gümrük Kanunu dışında kalan gümrük mevzuatı, örneğin taklit mallar, ilaç öncü maddeleri ve kültürel eşya ile ilgili olarak, çabalara ihtiyaç vardır. Topluluk ile işbirliği eksikliğine ilişkin sorunlar, özellikle ürünlerin menşeinin sonradan doğrulanması ile ilgili olarak, devam etmiştir. Bu işbirliği eksikliği, Avrupa Komisyonu’nu Aralık 2000’de ton balığının menşei konusunda ithalatçılara bir tebliğ yayımlamak zorunda bırakmıştır. Aynı sorun, İlk Derece Mahkemesi tarafından da vurgulandı (Türk televizyon setleri konusunda 10 Mayıs 2001 tarihli karar). Müktesebatı uygulamaya yönelik idarî ve operasyonel kapasite ile ilgili olarak, Türkiye, özellikle sınır yönetiminin iyileştirilmesi ve idare içinde usulsüzlük ve yolsuzluğa karşı mücadele edilmesi alanında çabalarını sürdürmelidir. Türkiye, sınırlardaki bekleme süresiyle

Page 85: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

85

ilgili çabalarını da sürdürmeli ve gümrük sahteciliğine karşı mücadele alanında çalışmaya ve diğer icra organlarıyla işbirliğini arttırmaya devam etmelidir.

Başlık 26: Dış ilişkiler Türkiye’nin dış ticaret politikası, taraflar arasında dış ticaret alanında aykırılık olmaması amacıyla, Gümrük Birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerin bir sonucu olarak, AT’nin Ortak Ticaret Politikası ile büyük ölçüde uyumludur. Bu kapsamda, 1996 yılından itibaren beş yıl içinde, Türkiye’nin, hem serbest ticaret anlaşmaları hem de özerk rejimlerden oluşan AT’nin tercihli gümrük rejimiyle tedricen uyumu yer alır. Bu konularda AT ve Türkiye arasındaki danışma mekanizmaları iyileştirilmiştir. Üçüncü ülkelerle ikili anlaşmalar açısından, Türkiye ile Tunus, Fas, Mısır, Filistin Yönetimi, Hırvatistan ve Faeroe arasında serbest ticaret anlaşmaları müzakere edilmektedir. Fas ile üç, Hırvatistan ile iki tur müzakere yapılmıştır. Malta, Ürdün, Meksika, Güney Afrika ve Bosna-Hersek ile anlaşmalar bağıtlamak için girişimler yapılmıştır. Raporlama döneminde, AT’nin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ni tedricen benimsemesi amacına yönelik olarak Türkiye ile görüşmeler gerçekleşmiştir. Türkiye ve Kıbrıs arasında bir serbest ticaret anlaşması sonuçlandırılması ile ilgili olarak rapor edilebilecek gelişme yoktur. GATS alanında da gelişme olmamıştır. Türkiye, özellikle yeni müzakere turuyla ilgili olarak, DTÖ içinde pozisyon ve politika koordinasyonuna devam etmiştir. Kalkınma yardımı ve insanî yardım konusunda, Türkiye’nin Devlet İstatistik Enstitüsü’ne (DİE) göre, Türkiye geçen yıl € 243 milyon dolayında resmî yardım sağlamıştır. Bunun yaklaşık € 28 milyonu, hibe şeklinde, 65 gelişmekte olan ülkeye, € 3 milyondan daha fazlası ise, piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bulunan 15 ülkeye gönderildi. Kalkınma yardımı ve insanî yardım alanında, Türkiye, insanî yardım sağlanması yoluyla, uluslararası istikrara katkıda bulunmuştur. 2000 yılında, esas olarak Türk Kızılayı eliyle, dış ülkelere olağanüstü durum yardımı olarak toplam € 1,3 milyon harcanmıştır.

Genel değerlendirme Genel olarak, AT ve Türkiye arasında dış ticaret politikası alanında büyük ölçüde uyum vardır. DTÖ çerçevesinde, Türkiye, Bilgi Teknolojileri Anlaşması’nı (BTA) imzalamış olup, Hükümet Alımları ve Sivil Uçaklar anlaşmalarında gözlemci statüsüne sahiptir. Türkiye, DTÖ içinde ve özellikle yeni bir müzakere turuna hazırlık yapılmasında AB politikaları ve pozisyonlarına destek vermektedir. Üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yapılması ile ilgili olarak, Türkiye, şimdiye kadar, EFTA ülkeleri, İsrail, Macaristan, Romanya, Litvanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Letonya, Bulgaristan, Polanya ve Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya ile serbest ticaret anlaşmalarına girmiştir. Türkiye, üçüncü ülkelerle yeni ticaret anlaşmaları bağıtlanmasına yönelik müzakereler konusunda AB’ye bilgi vermeye devam

Page 86: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

86

etmelidir. Komisyon, üçüncü ülkelerin Türkiye ile serbest ticaret anlaşmaları bağıtlamaya istekliliğini arttırmak için girişimlerine devam edecektir. Türkiye, ihracat kredilerine ilişkin mevzuatını, henüz müktesebat ile uyumlaştırmış değildir. İdarî kapasite ile ilgili olarak, Türk dış ticaret politikası esas olarak Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından uygulanır. Fiziksel muayeneler, Dış Ticaret Bölge Müfettişlikleri tarafından yapılır. Gümrük hizmetleriyle ilgili olarak kurulması gereken idarî kapasite, Gümrük Birliği başlığı altında ele alınmıştır (Başlık 25 – Gümrük Birliği). Türkiye’nin gelecekte Avrupa Kalkınma Fonu’na yapacağı malî katkı amacıyla, Türkiye’nin ulusal bütçe teşkilatının yönetimi ve AT bütçesine fon akışlarının yönetimi, Başlık 29 – Malî ve bütçesel hükümler başlığı altında ele alınmıştır.

Başlık 27: Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası Bundan önceki düzenli rapordan beri, Türkiye kendi dış politikasını Avrupa Birliği’nin dış politikasıyla uyumlaştırmaya devam etmiştir. Yükseltilmiş siyasal diyalog konusunda en son gelişmeler ile ilgili olarak, bkz. Bölüm A.b. Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkiler. Türkiye kendini düzenli olarak AB’nin açıklamaları ve deklarasyonları ile uyumlaştırmış ve Birlik’in ortak eylemleri ve ortak pozisyonlarına katılmıştır. Ekim 2000’den bu yana, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti üzerine 3 ortak pozisyon dahil, 8 AB ortak pozisyonuna katılmıştır. Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) alanında, Türkiye, AB+15 formatında (yani, AB üyesi devletler artı AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyeleri ve AB adayları) ve AB+6 formatında (yani, AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyeleri) AB ile görüş alışverişlerine aktif şekilde katılmıştır. Ancak, özellikle bir Hızlı Müdahale Kuvveti yoluyla “Petersberg görevlerini” yerine getirmek üzere NATO olanaklarına erişim konusunda, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası üzerinde Türkiye ile anlaşmaya varılamamıştır. Türkiye, terörizme karşı mücadele konusunda Eylül 2001’de düzenlenen olağanüstü AB Konseyi’nin sonuçlarına tam destek ifade etmiştir. Parlamento, askerî olanaklar sunma kararını almıştır. Son düzenli rapordan beri, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ikili ilişkiler önemli ölçüde iyileşmiştir. Ege’deki askerî tatbikatlar konusunda taraflarca birbirlerine bilgi verilmesini öngören bir karar ve ortak sınırın kara mayınlarından temizlenmesine yönelik bir karar gibi bir takım güven arttırıcı önlemler kabul edilmiş, dışişleri bakanları arasında bir direkt telefon hattı kurulmuş, depremler ve yangınlar gibi doğal afetler ve sağlık konularında işbirliği güçlendirilmiştir. Bir Yunan-Türk AB Komitesi, gümrükler, maliye, yargı ve tarım gibi alanlarda görüş alışverişi yapmıştır. Halklar düzeyinde ise, Mayıs 2001’de Marmaris’te düzenlenen Üçüncü Türk-Yunan Turizm Forumu gibi başka bir takım girişimler gerçekleşmiştir.

Page 87: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

87

Diğer komşu ülkelerle ilişkiler daha da derinleştirilmiş olup, Suriye ile ilişkiler bölgesel işbirliği düzeyindeki girişimlerle daha ileriye gitmiş, Türkiye-Suriye sınır bölgesinin kimi kısımlarında mayınların temizlenmesi için adımlar atılmıştır. Bir Türk büyükelçisinin daimî olarak Bağdat’ta bulunmasıyla, Irak ile ilişkiler de belirli bir gelişme geçirmiştir. Türkiye’nin Ermenistan ile olan sınırı hâlâ kapalıdır. Ekonomi, turizm, kültür, eğitim, araştırma, çevre ve medya alanlarında diyalog ve karşılıklı anlayışı geliştirmek amacıyla, gayrı resmî bir “Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu” kurulmuştur. Türkiye, önemli bir bölgesel rol oynamaya devam etmektedir. 2001 yılında dönem başkanı olduğu Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi’ni, Orta Asya Türk Ülkeleri Grubunu ve, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Malezya gibi, 8 müslüman ülkeyi bir araya getiren D-8 grubunu aktif olarak desteklemektedir. Türkiye, Balkanlar’da barışı koruma operasyonlarına önemli bir katkı yapmış ve, belli başlı bütün aktörler ile iki-taraflı sık temaslar yoluyla, Ortadoğu barış sürecine de kayda değer bir katkıda bulunmuştur.

Genel değerlendirme Genel olarak, Türkiye’nin ODGP müktesebatıyla uyumlaşması ileri düzeydedir. Dışişleri ve güvenlik politikası ile ilgili konularda işbirliği bir hayli gelişmiştir. Ancak, AGSP konusunda, yani çatışma önleme ve barışı koruma operasyonları için NATO olanaklarına AB erişimi konusunda ayrılıklar sürmektedir. Türkiye, bölgesinde (Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu) istikrarın ve güvenliğin geliştirilmesinde önemli bir aktördür ve bu rol içinde bir takım girişimlerde bulunmuştur. Kriz yönetim operasyonlarında etkili bir rol oynamaya devam etmektedir. ODGP ile ilgili hükümleri uygulamaya yönelik idarî kapasite açısından, Türk Dışişleri Bakanlığı’nın kadroları ve işleyişi gayet iyidir. Bakanlık, Ortak Muhabirler Şebekesi bilgi sistemine bağlanmıştır. Bu şebeke yoluyla, AB, aday ülkelerle ODGP içerisinde haberleşmektedir.

Başlık 28: Malî kontrol Bu alanda ilerleme sınırlı olmuştur. Kamu Sektöründe İçsel Malî Kontrol (KİMK) alanında rapor edilebilecek pek az ilerleme vardır. Ancak, hükümet mevcut malî yönetim ve kontrol sistemlerindeki yetersizlik ve zayıflıkları belirlemiştir. Müktesebatın Benimsenmesi İçin 2001 Ulusal Programı, içsel kontrol ve içsel denetim konusunda uluslararası kabul gören ve AB-uyumlu kavramlar ve tanımlar ile uyumlaştırmak üzere mevcut Türk sistemlerinde değişiklik yapma ihtiyacını kabul etmektedir.

Genel değerlendirme Türk kamu içsel malî kontrol (KİMK) sistemleri, kavram ve uygulama açısından tutarlı değildir, bütünsel bir yasal çerçeveden yoksundur ve sağlam malî yönetim, saydamlık, kamusal hesap verme sorumluluğu ve performans yönetimi konularında uluslararası kabul gören ilkeleri düzenli olarak takip etmemektedir. Bunun bir sonucu olarak, var olan KİMK

Page 88: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

88

uygulaması, sahteciliğin, yolsuzluğun ve/veya ciddî usulsüzlüklerin önlenmesinde etkili değildir. Ele alınması gereken en önemli sorunlar şunlardır: devlet harcamalarının pek çoğu (en riskli olanların bazıları dahil) kontrol ve denetim kapsamının dışında kalmaktadır; spesifik kontrol ve denetim görevlerine ait sorumluluklar, sahadaki başlıca aktörler arasında net bir şekilde tanımlanmış değildir; çağdaş KİMK konusunda tutarlı bir hükümet yaklaşımı yoktur; KİMK üzerine genel bir yasa yoktur; ve Türkiye’de kamusal dış denetim mesleği mevcut değildir. İçsel ve dışsal malî kontrol rolleri ve sorumlulukları iyice tanımlanmış değildir. Çeşitli kamu kurumları ve kuruluşları tarafından kurulan içsel denetim birimlerinin sayısının 129 olduğu belirtilmektedir. Bu birimlerin işlevlerinin kesin olarak tanımlanması gerekir. Türkiye, Maliye Teftiş Kurulu’nun işlevinin Uluslararası Denetim Enstitüsü standartlarıyla uyumlu olmasını sağlamak için bu Kurul’un denetim yöntemlerini ve tecrübelerini de açıklamaya davet edilmektedir. Var olan durum, aynı faaliyetin mükerrer denetimine yol açmakta veya, tam tersine, bazı alanların denetim kapsamı dışında kalmasına neden olmaktadır. Ayrıca, idarî yapı içinde, malî yönetim ve kontrol işlevleri, içsel denetim faaliyetleri ve dışsal denetim işlevleri arasında net bir ayrım yoktur. Örneğin, hem Maliye Bakanlığı hem de Sayıştay (Türkiye’deki yüksek denetim kurumu) geniş ex ante kontroller yapmaktadır. Maliye Bakanlığı’nın ex ante kontrol işlevi, taahhütler ve ödemeler ile sınırlıdır, fakat (ödemeler dahil) bütün malî kararlar Sayıştay tarafından da ex ante esasta kontrol edilmektedir. Ayrıca, bu denetimler, harcama işlemlerinin yalnızca usullere uygunluğu ve yasallığı üzerinde durmaktadır. Türkiye, içsel denetimin Maliye Bakanlığı bünyesindeki bir birimde toplanmasına dayanan pozisyonunu gözden geçirmeye davet edilmektedir. Devletin bütün ulusal bütçe harcamaları ve bütçe dışı harcamaları, devletin maliye veya bütçe politikaları üzerinde her ikisi de etki yaptığından, ex ante kontrol ve içsel denetime tabi olmalıdır. Bütçe dışı fonların devam eden varlığı, devlet harcamalarının pek çok önemli sahasında bir kontrol ve denetim yokluğuna neden olmakta veya bütün kamu sektöründe çok çeşitli uyumsuz kontrol ve denetim sistemlerine yol açmaktadır. Malî kontrol ve içsel denetim konusunda bütünsel bir yaklaşımdan yoksun olan çok sayıda kontrol organının bulunması, bu durumu gözler önüne sermektedir. Sayıştay, onun esas ex post dışsal denetim işlevleri ve görevleriyle çelişen ex ante kontroller nedeniyle, bütçe harcamalarına yönelik dışsal denetim görevlerini düzgün bir biçimde yürütememektedir. Sayıştay, ex ante kontrol işleviyle ilgili sorumluluğunu hükümete devretmeli ve hükümetin bütçe harcama merkezlerinde kurulan KİMK sistemlerine yönelik sistem-tabanlı ve performans denetimleri üzerinde yoğunlaşmalıdır. Ayrıca, icracı bakanlıklar ve parlamento ile birlikte uygun raporlama ve izleme prosedürleri içinde denetim çalışmalarının değerini arttırmaya yönelik stratejiler de geliştirmelidir. Maliye Bakanlığı içinde, kontrol ve denetim yöntemlerinin koordinasyonu için bir Merkezî Uyumlaşma Birimi kurulmalıdır. Bu birim, kamu harcamalarının bütün sektörleri için malî yönetim ve kontrol elkitapları, denetim elkitapları ve denetim yolları hazırlanmasından sorumlu olmalıdır. Bu birim, tavsiyelerinin düzgün biçimde takip edilip edilmediğini anlamak için yerinde incelemeler yapma yetkisine de sahip olmalıdır.

Page 89: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

89

AT malî çıkarlarının uygun biçimde korunmasını sağlamak amacıyla, Türkiye, yetkili AT organlarının yerinde incelemeler yapabilmesi için gerekli mevzuatı oluşturmalı ve, Türk kanun icra ve yargı makamlarının AT malî çıkarlarıyla ilgili olayları ele alma kabiliyeti dahil, müktesebatı uygulamak için yeterli idarî kapasiteyi geliştirmelidir. Genel olarak, hükümet, Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Program’da ilgili mevzuata temel teşkil edeceğini belirttiği ve üzerinde çalışmaların devam ettiği politika belgesinin hazırlanması üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bu mevzuat çerçevesi, daha sonra, AT gereklerini karşılayabilen bir malî kontrol yapısının temeli olabilir.

Başlık 29: Malî ve bütçesel hükümler Geçen yıl boyunca, özellikle ulusal bütçe açısından, belirli bir ilerleme kaydedilmiştir. 2000 yılında 25 bütçe fonu ve iki bütçe dışı fonun kapatılmasını müteakip, 21 Şubat 2001 tarihinde kabul edilen bir yasayla, 21 bütçe fonu ve dört bütçe dışı fon daha kapatıldı. 19 Haziran 2001’de kabul edilen başka bir yasa, bütçe fonlarının sayısını bire – Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) – ve bütçe dışı fonların sayısını beşe indirdi: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, Savunma Fonu, Tanıtma Fonu, Tasarruf Mevduatı Sigortası Fonu ve Özelleştirme Fonu. DFİF, Dünya Bankası kredilerini yönlendirmek için gereklidir. Ayrıca, yeni bütçe fonları kurulmaması yönünde kesin bir taahhüt vardır. 2001 yılının ilk yarısında sayıları 2600’ü geçen ve bütçe ödeneklerini desteklemek amacıyla yerel kurumlarca kullanılan döner sermayelerin sayısı da, yıl sonuna kadar yarı yarıya azaltılacaktır. Hükümet, kamu sektörü için açık borçlanma kuralları ve limitleri tanımlayan ve Hazine’nin kredi aktarma ve borç-garanti operasyonlarını bütçeye dahil eden, kamu maliyesi ve borç yönetimi üzerine bir yasa çıkarmaya da kararlıdır. Hazine, garanti edilen borçları ve verilen garantiler üzerine gerçekleşen ve öngörülen ödemeleri gösteren konsolide tablolar temin etmiştir. 2001 bütçesinde Ek D, lehdarların (devlet işletmeleri, fonlar, vs.) kategorisine göre carî malî yıl boyunca verilebilecek garantiler için tavanlar öngörmektedir. Bütçe, kamu yatırım programına yeni projeler dahil edilmesi üzerine de limitler koymuştur. Öz kaynaklar ile ilgili olarak rapor edilebilecek gelişmeler yoktur.

Genel değerlendirme Türkiye’nin bütçe uygulamaları, bir çok bakımdan, AT’de genel olarak uygulanan standartlar ile uyumsuz olmuştur. Parlamento’ya sunulan merkezî bütçe, döner sermayeli fonları ve bütçe dışı fonları kapsamıyordu. Bütçe dışında faaliyetler yürüten çok sayıda döner sermaye ve özel hesaplı kuruluşlar vardır. Döner sermayeler ve bütçe dışı fonlar, standart bütçe sınıflamasını takip etmezler. Ancak, durum düzelmiştir. Bütçe konsolide edilmektedir ve hükümet, Dünya Bankası ile birlikte hazırlamış olduğu Kamu Harcamaları ve Kurumsal Değerlendirme çalışmasının tavsiyelerine de dayalı olarak, kapsamlı bir kamu sektörü reform programı geliştirmiştir. Bu çabalar devam etmelidir.

Page 90: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

90

Daha etkili harcama kontrol mekanizmaları geliştirilmektedir. Hükümet, kamu idarelerinde harcamaların daha iyi izlenmesine olanak verecek bilgisayarlı bir muhasebe sisteminin uygulanmasını tamamlamalıdır. Uluslararası standartlara uygun yeni bir bütçe sınıflaması tamamlanmıştır ve 2002 bütçesi için altı pilot bütçe kurumunda uygulanacaktır. Malî yönetim sorumlulukları, her biri başka bir bakana bağlı olan çeşitli idarî birimler arasında dağınık olmaya devam etmektedir. Bunun bir sonucu olarak, genel kamu sektörü bütçesinin sahipliği net bir biçimde belli değildir. Ayrıca, bütçe hazırlama sürecinde bütçe büyüklüklerinin değerlendirilmesinde daha gerçekçi bir tutuma ihtiyaç vardır. Yukarıda belirtildiği gibi, bütçe kapsamının genişletilmesine uygun olarak, devam eden reform çalışması için öncelikli konular arasında, bütçe ve muhasebe standartlarının saydamlığını ve bütçe süreciyle bağlantılı politika oluşturma kapasitesini arttırmak vardır. Öz kaynaklar ve idarî altyapı ile ilgili olarak da ilerlemeye ihtiyaç vardır. Şimdiye kadar, Türk malî sisteminin öz kaynaklar konusunda AT gereklerine uyumunu sağlamak için pek fazla planlama yapılmamıştır. Daha ileri düzeyde idarî modernleşme yanında, KDV ve GSYH kaynaklarının düzgün hesaplanması için ilave uyumlaştırma gereklidir. AT finansman katkılı düzenlemeler yönünden de uygun idarî yapılara ihtiyaç vardır. 3.2. Genel değerlendirme29 Türkiye’nin müktesebat ile uyumlaşması, en fazla, Gümrük Birliği’nin kapsamına giren alanlarda ilerlemiştir. Son Düzenli Rapor’dan bu yana, söz konusu alanlarda ilave uyumlaşma olmuştur. Ayrıca, Merkez Bankası dahil bankacılık sahasında ve telekomünikasyon, enerji ve tarım gibi sektörlerde önemli mevzuat kabul edilmiştir. Ancak, bazı durumlarda, yeni kabul edilen mevzuat, Topluluk müktesebatından önemli ölçüde sapma gösteriyordu (kozmetikler, görsel-işitsel politika, sosyal politika). Müktesebat ve Türk mevzuatı arasında büyük farklar devam etmiştir. Müktesebatı uygulamak için idarî kapasitenin güçlendirilmesinde ilerleme sınırlı olmuştur. İç pazar ile ilgili olarak, standartlar dahil, malların serbest dolaşımı konusunda çeşitli yasal düzenlemeler kabul edilmiştir. Teknik mevzuat için bir çerçevenin kabul edilmesi, özellikle anlamlıdır. Bir dizi alanda yeni adımlar atılmalıdır. Var olan kamu alımları (ihale) sistemi, müktesebat ile uyumlu değildir. Kişilerin serbest dolaşımı sahasında ilerleme olmamıştır. Sermayenin serbest dolaşımı sahasında, çeşitli sektörlerde yabancı yatırım üzerinde önemli kısıtlamalar devam etmiştir. Malî olmayan hizmetler sahasında mevzuatın daha çok uyumlaştırılması için büyük çabalar gereklidir. Karaparanın aklanması alanındaki mevzuatın uygulanmasına daha çok dikkat gösterilmelidir. Şirketler hukuku alanında, yeni bir ticaret kanunu oluşturulmasında ilerleme kaydedilmemiştir. Fikrî mülkiyet hakları konusundaki mevzuatı Topluluk müktesebatıyla uyumlaştırmak için önemli adımlar atılmıştır. Fikrî mülkiyetin korunması sahasında uzmanlık mahkemeleri kurulmuştur, fakat bu sahada icra kapasitesini güçlendirmek gereklidir. Rekabet politikası sahasında, anti-tröst düzenlemelerin uygulanması tatmin edici olmaya devam ediyor. Türkiye’nin devlet yardımları politikası, müktesebat ile uyumlu değildir. Yeni bir yasa çıkarıldığı halde, alkol ve tütünde tekel düzenlemesiyle ilgili durum, bir endişe konusu olmaya devam etmiştir.

29 Bkz. “Genişlemeyi başarıya ulaştırmak: Strateji Belgesi ve aday ülkelerden her birinin katılım yönündeki

ilerlemesi üzerine Avrupa Komisyonu’nun Raporu”, COM (2001) 700.

Page 91: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

91

Türkiye, tarım sektöründe önemli bir reform başlatmıştır. Ancak, doğrudan gelir desteği politikasının bazı temel unsurları, AB’deki mevcut yaklaşımdan farklıdır. Türkiye, ülke çapında bir arazi sicili gibi bir takım temel mekanizmaları kurmamıştır. Hayvan ve bitki sağlığı sektörlerinde AT mevzuatının aktarılması, uygulanması ve icrası üzerinde yoğunlaşmalıdır. Balıkçılık sektöründe, Ortak Balıkçılık Politikası ile uyumlaşma konusunda ilerleme olmamıştır. Modern bir filo tescil sistemi kurulması gerekir. Ulaştırma politikası ile ilgili olarak, Topluluk ulaştırma müktesebatını kabul etmek için gereken mevzuat çalışması hızlandırılmalıdır. Bütün sektörlerde ilgili mevzuatı uygulamaya ve hayata geçirmeye yönelik idarî kapasite geliştirilmelidir. Vergileme konusunda, özellikle KDV sisteminde uygulanan oranların yakınlaştırılması bakımından önemli ölçüde ilerlemeye ihtiyaç vardır. Çoğu alanlarda, Türkiye’nin istatistik altyapısı AB’ninkinden hâlâ çok farklıdır. Bu konuda rapor edilebilecek somut bir ilerleme yoktur. Sosyal Politika ve İstihdam sahasında adımlar atılmıştır, fakat bunların hepsi müktesebat ile uyumlu değildir. Örneğin, Ekonomik ve Sosyal Konsey ile ilgili yeni yasa, gerçek bir sosyal diyaloğun koşullarını yaratamamıştır. Türk mevzuatı, AT’ninkinden çok farklı olmaya devam etmektedir. Enerji ile ilgili olarak, elektrik ve gaz sektörlerinde önemli ilerleme sağlanmıştır. Bu yıl içinde kabul edilen iki büyük yasa, Türkiye’nin iç enerji piyasasına hazırlanmasında önemli adımlardır. Telekomünikasyon sektöründe, yeni düzenleyici çerçeve, evrensel hizmetler ve veri koruma gibi konularda müktesebat ile uyumlu hale getirilmelidir. Bölgesel politika ile ilgili olarak, Türkiye ilerleme göstermemiştir ve yapısal politikaların uygulanmasını hazırlama konusuna büyük önem verilmelidir. Çevre sahasında, Parlamento’da bekleyen önemli bir çerçeve yasa dahil, ilave yeni mevzuat çıkarılması gerekiyor. Adalet ve içişleri sahasında, Türkiye son zamanlarda karapara aklama ve yolsuzluğa karşı mücadele konusunda üç önemli Avrupa Konseyi sözleşmesini imzaladı. Yunanistan ile, suça karşı savaş konusunda iki taraflı bir anlaşma yürürlüğe girmiştir. Türkiye, AB’nin vize politikasıyla uyumlaşmak ve göç konusunda yeniden kabul anlaşmaları yapmak için girişimlerde bulunmuştur. Sınır kontrolleri ve yasadışı göçle mücadele alanında idarî kapasite güçlendirilmelidir. Gümrükler konusunda, hemen hemen tam bir uyumlaşma vardır. Malî kontrol alanında, Türk Hükümeti’nin içindeki bütçe ve malî kontrol mekanizmaları geliştirilmelidir. Müktesebatın etkili biçimde uygulanmasını ve icra edilmesini sağlamak için, farklı alanlarda idarî kapasitenin güçlendirilmesi gerekiyor. İdarenin bütün düzeylerinde önemli bir reform gereklidir. Bazı durumlarda, bunun için, örneğin devlet yardımları ve bölgesel kalkınma

Page 92: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

92

sahasında, yeni yapılar kurulması gereği vardır. Bazı alanlarda, yeni düzenleyici kurumlar tesis edilmiştir. Bu kurumların özerkliği güvence altına alınmalı ve aynı zamanda yeterli personel ve malî kaynak tahsis edilmelidir. Türkiye ile Katılım Ortaklığı Mart 2001’de kabul edildi. Türkiye, onun uygulanması için önemli hazırlık çalışmaları yürütmüştür. Türkiye, müktesebata ilişkin daha büyük bir anlayış kazanmış olup, hükümet yoğun bir yeni mevzuat hazırlama sürecini başlatmıştır. Malların serbest dolaşımı, fikrî mülkiyetin korunması, enerji, telekom ve gümrükler alanlarında, alınan tedbirler kısa vadeli Katılım Ortaklığı önceliklerini kısmen karşılamıştır. Müktesebat ile ilgili kısa vadeli Katılım Ortaklığı önceliklerini karşılamak için önemli yeni çabalara ihtiyaç vardır.

Page 93: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

93

C. Sonuç30 3 Ekim 2001 tarihinde Türk Parlamentosu tarafından kabul edilen anayasa değişiklikleri, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki güvencelerin güçlendirilmesi ve ölüm cezasının sınırlanması yönünde önemli bir adımdır. Söz konusu değişiklikler, ifade ve düşünceyi yayma özgürlüğü, basın özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel özgürlüklerin sınırlanması gerekçelerini daraltmaktadır. Şimdi dikkatler, bu önemli değişimlerin etkili biçimde uygulanması üzerinde toplanmıştır. Türk Hükümeti, özellikle ifade ve düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak, bazı anayasa değişikliklerini uygulamaya yönelik yeni mevzuat tasarılarından oluşan bir pakete son şeklini vermektedir. Bu paket, Katılım Ortaklığı önceliklerinin yerine getirilmesi yönünde ilerlemeyi kolaylaştıracaktır. Bu değişikliklere rağmen, temel özgürlüklerin kullanılması üzerinde bazı geniş kısıtlamalar sürmektedir. Temel özgürlüklerin kullanılmasında gerçek bir iyileşmeden Türkiye’deki bireylerin ne ölçüde yararlanacakları, uygulayıcı mevzuatın ayrıntılarına ve yasanın pratikteki uygulamasına bağlı olacaktır. Genel bir ölçülülük ilkesinin kabul edilmiş olması ve reformun belirtilen genel amacının insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygıyı etkili biçimde önplana getirmek olması umut vericidir. Ölüm cezası üzerindeki moratoryum sürdürülmüştür. Anayasa’nın değiştirilen 38inci maddesi, ölüm cezasını, terörizm suçlarıyla ve savaş zamanıyla veya yakın savaş tehlikesi durumlarıyla sınırlamaktadır. Terörizm suçlarına ait istisna, (herhangi bir çekinceye izin vermeyen) AİHS’ye ilişik 6 sayılı Protokol ile uyumlu değildir. Savaş suçlarıyla ilgili istisna ise, Protokol kapsamında caizdir. Değiştirilen bu maddeyi yürürlüğe koymak için Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılması gerekecektir. Bu yapıldığında, Türkiye’nin AİHS’ye ilişik 6 sayılı Protokol’ü imza etmek ve onaylamak konumunda olup olmadığını değerlendirmek mümkün olacaktır. Ekonomik, toplumsal ve kültürel haklara ilişkin reformlar, bir takım olumlu unsurlar içermektedir. Kanunla yasaklanan dillerin kullanılmasına karşı 26ncı ve 28inci maddelerde yer alan hükümler kaldırılmıştır. Bu husus, Türkçe’den başka dillerin kullanılmasının yolunu açabilir ve olumlu bir gelişmedir. Türk makamlarının da kabul etmiş oldukları gibi, bu anayasal reformu hayata geçirmek için, mevcut kısıtlayıcı mevzuat ve uygulamaların değiştirilmesi gerekecektir. Etnik kökenlerinden bağımsız olarak, bütün Türkler için kültürel hakların gerçekten kullanılması alanında iyileşme olmamıştır. Önemli bazı cezaevi reformları kabul edilmiştir. Türkiye, bu reformların tam olarak uygulamaya konulmasını sağlamaya teşvik edilmektedir. Cezaevi protestolarını kırmakta orantısız güç kullanılması, üzüntü vericidir. Açlık grevleri nedeniyle can kayıplarının devam etmesi, insanî açıdan kabul edilemez. İlgili kişilerin politik güdüleri ne olursa olsun, yeni ölümleri önlemek için çabalar arttırılmalıdır. Bu konularda serbest tartışmaya izin verilmelidir. Adlî sistem reformu başlamıştır. Yargının bağımsızlığı, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin ve askerî mahkemelerin yetkileri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyulması konularında endişeler devam etmektedir.

30 Bkz. “Genişlemeyi başarıya ulaştırmak: Strateji Belgesi ve aday ülkelerden her birinin katılım yönündeki

ilerlemesi üzerine Avrupa Komisyonu’nun Raporu”, COM (2001) 700.

Page 94: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

94

Güvenlik görevlilerini ve adalet personelini insan haklarıyla ilgili konularda bilinçlendirmek için bazı girişimler başlatılmıştır, fakat bunların pratik etkisini değerlendirmek için henüz çok erkendir. Türkiye’nin kamu işlerinde saydamlığı arttırmaya yönelik bir takım girişimlere rağmen, yolsuzluk ciddî bir sorun olmaya devam etmektedir. Son zamanlarda, yolsuzluk ve karapara aklama konularında önemli Avrupa Konseyi sözleşmelerinin imza edilmesi, olumlu bir gelişmedir. Bölgesel dengesizlikleri azaltmak ve bütün yurttaşlar için ekonomik, toplumsal ve kültürel fırsatları arttırmak amacıyla Güney Doğu’daki ekonomik durumu iyileştirmek için ilave tedbirler alınması gerekir. Ülkenin bu bölgesindeki dört ilde olağanüstü durum hâlâ devam etmektedir. Türkiye’de bir demokratik sistemin temel özellikleri mevcuttur, fakat ordu üzerinde sivil kontrol gibi bazı temel konuların etkili şekilde çözüme bağlanması gereklidir. Bir dizi anayasal, yasal ve yönetimsel değişikliğe rağmen, Türkiye’de bireyler açısından fiilî insan hakları durumu iyileşmiş değildir. Türkiye, bazı alanlarda ilerleme kaydetmeye başlamış olsa da, henüz Kopenhag siyasal kriterlerini yerine getirmiş değildir ve, dolayısıyla, ülkenin her yerinde, bütün yurttaşlar için, insan haklarının ve temel özgürlüklerin kanunda ve pratikte tam olarak korunmasını sağlamak üzere reform sürecini yoğunlaştırmaya ve hızlandırmaya teşvik edilmektedir. İnsan hakları, Kıbrıs ve sınır anlaşmazlıklarının barışçıl yoldan çözülmesi gibi, Katılım Ortaklığı’nın öncelikleri arasında bulunan önemli konularda daha fazla gelişme sağlamak üzere, yükseltilmiş siyasal diyalog daha geniş ölçüde kullanılmalıdır. Bay Denktaş’ın BM dolaylı görüşmelerinden çekilme ve BM Genel Sekreteri’nin New York’ta yapılacak görüşmelere davetini geri çevirme kararına Ankara’nın verdiği destek dikkate alındığında, BMGS’nin Kıbrıs problemine kapsamlı bir çözüm bulma çabaları için politik diyalogda Türkiye tarafından ifade edilmiş olan desteği, şimdi, bir çözümü kolaylaştırmak için Türkiye’nin atacağı somut adımlar takip etmelidir.

İki malî bunalımla karşılaşan Türkiye, işleyen bir piyasa ekonomisi yönünde daha fazla ilerleme sağlayamamıştır. Bununla beraber, Türk ekonomisinin önemli kısımları, AT ile gümrük birliği çerçevesinde, daha şimdiden AB pazarında rekabet etmektedir. İki malî bunalım, ekonomik canlanmayı durdurdu ve bundan önceki ekonomik istikrar programını sona erdirdi. Makroekonomik istikrar sarsılmış ve bir çok makroekonomik dengesizlik yeniden ortaya çıkmıştır. Türkiye, yurtiçi malî sektörün riskleri ve zayıf noktalarını öncekinden daha iyi bir şekilde ele alan ve ekonominin bir çok alanında hükümet müdahalesini azaltmayı hedefleyen iddialı bir ekonomik reform programını kabul etmiş ve uygulamaya koymuştur. Bu sorunlar, bunalımların temel nedeniydi. Enflasyonun azaltılmasına dayalı olarak, kısa vadeli makroekonomik istikrarın tesis edilmesine öncelik verilmiştir. Ancak yetkililer, orta vadede piyasaya dayalı sürdürülebilir ekonomik gelişme için sağlam bir temel oluşturulması üzerinde odaklanmaya da devam etmelidirler. Bir bütün olarak ekonominin orta vadeli rekabet gücünü garantilemek için,

Page 95: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

95

bankacılık, tarım ve devlet işletmeleri gibi çeşitli sektörlerde önemli ölçüde yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Ülke çapında eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve kamusal altyapı konularında yeterli düzeyde yatırım sağlamak amacıyla, orta vadeli bir perspektifte, bütçe öncelikleri yeniden tarif edilmelidir. Türkiye’nin müktesebat ile uyumlaşması, en fazla, Gümrük Birliği’nin kapsamına giren alanlarda ilerlemiştir. Son Düzenli Rapor’dan bu yana, söz konusu alanlarda ilave uyumlaşma olmuştur. Ayrıca, Merkez Bankası dahil bankacılık sahasında ve telekomünikasyon, enerji ve tarım gibi sektörlerde önemli mevzuat kabul edilmiştir. Ancak, bazı durumlarda, yeni kabul edilen mevzuat, Topluluk müktesebatından önemli ölçüde sapma gösteriyordu (kozmetikler, görsel-işitsel politika, sosyal politika). Müktesebat ve Türk mevzuatı arasında büyük farklar devam etmiştir. Müktesebatı uygulamak için idarî kapasitenin güçlendirilmesinde ilerleme sınırlı olmuştur. İç pazar ile ilgili olarak, standartlar dahil, malların serbest dolaşımı konusunda çeşitli yasal düzenlemeler kabul edilmiştir. Teknik mevzuat için bir çerçevenin kabul edilmesi, özellikle anlamlıdır. Bir dizi alanda yeni adımlar atılmalıdır. Var olan kamu alımları (ihale) sistemi, müktesebat ile uyumlu değildir. Kişilerin serbest dolaşımı sahasında ilerleme olmamıştır. Sermayenin serbest dolaşımı sahasında, çeşitli sektörlerde yabancı yatırım üzerinde önemli kısıtlamalar devam etmiştir. Malî olmayan hizmetler sahasında mevzuatın daha çok uyumlaştırılması için büyük çabalar gereklidir. Karaparanın aklanması alanındaki mevzuatın uygulanmasına daha çok dikkat gösterilmelidir. Şirketler hukuku alanında, yeni bir ticaret kanunu oluşturulmasında ilerleme kaydedilmemiştir. Fikrî mülkiyet hakları konusundaki mevzuatı Topluluk müktesebatıyla uyumlaştırmak için önemli adımlar atılmıştır. Fikrî mülkiyetin korunması sahasında uzmanlık mahkemeleri kurulmuştur, fakat bu sahada icra kapasitesini güçlendirmek gereklidir. Rekabet politikası sahasında, anti-tröst düzenlemelerin uygulanması tatmin edici olmaya devam ediyor. Türkiye’nin devlet yardımları politikası, müktesebat ile uyumlu değildir. Yeni bir yasa çıkarıldığı halde, alkol ve tütünde tekel düzenlemesiyle ilgili durum, bir endişe konusu olmaya devam etmiştir. Türkiye, tarım sektöründe önemli bir reform başlatmıştır. Ancak, doğrudan gelir desteği politikasının bazı temel unsurları, AB’deki mevcut yaklaşımdan farklıdır. Türkiye, ülke çapında bir arazi sicili gibi bir takım temel mekanizmaları kurmamıştır. Hayvan ve bitki sağlığı sektörlerinde AT mevzuatının aktarılması, uygulanması ve icrası üzerinde yoğunlaşmalıdır. Balıkçılık sektöründe, Ortak Balıkçılık Politikası ile uyumlaşma konusunda ilerleme olmamıştır. Modern bir filo tescil sistemi kurulması gerekir. Ulaştırma politikası ile ilgili olarak, Topluluk ulaştırma müktesebatını kabul etmek için gereken mevzuat çalışması hızlandırılmalıdır. Bütün sektörlerde ilgili mevzuatı uygulamaya ve hayata geçirmeye yönelik idarî kapasite geliştirilmelidir. Vergileme konusunda, özellikle KDV sisteminde uygulanan oranların yakınlaştırılması bakımından önemli ölçüde ilerlemeye ihtiyaç vardır. Çoğu alanlarda, Türkiye’nin istatistik altyapısı AB’ninkinden hâlâ çok farklıdır. Bu konuda rapor edilebilecek somut bir ilerleme yoktur.

Page 96: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

96

Sosyal Politika ve İstihdam sahasında adımlar atılmıştır, fakat bunların hepsi müktesebat ile uyumlu değildir. Örneğin, Ekonomik ve Sosyal Konsey ile ilgili yeni yasa, gerçek bir sosyal diyaloğun koşullarını yaratamamıştır. Türk mevzuatı, AT’ninkinden çok farklı olmaya devam etmektedir. Enerji ile ilgili olarak, elektrik ve gaz sektörlerinde önemli ilerleme sağlanmıştır. Bu yıl içinde kabul edilen iki büyük yasa, Türkiye’nin iç enerji piyasasına hazırlanmasında önemli adımlardır. Telekomünikasyon sektöründe, yeni düzenleyici çerçeve, evrensel hizmetler ve veri koruma gibi konularda müktesebat ile uyumlu hale getirilmelidir. Bölgesel politika ile ilgili olarak, Türkiye ilerleme göstermemiştir ve yapısal politikaların uygulanmasını hazırlama konusuna büyük önem verilmelidir. Çevre sahasında, Parlamento’da bekleyen önemli bir çerçeve yasa dahil, ilave yeni mevzuat çıkarılması gerekiyor. Adalet ve içişleri sahasında, Türkiye son zamanlarda karapara aklama ve yolsuzluğa karşı mücadele konusunda üç önemli Avrupa Konseyi sözleşmesini imzaladı. Yunanistan ile, suça karşı savaş konusunda iki taraflı bir anlaşma yürürlüğe girmiştir. Türkiye, AB’nin vize politikasıyla uyumlaşmak ve göç konusunda yeniden kabul anlaşmaları yapmak için girişimlerde bulunmuştur. Sınır kontrolleri ve yasadışı göçle mücadele alanında idarî kapasite güçlendirilmelidir. Gümrükler konusunda, hemen hemen tam bir uyumlaşma vardır. Malî kontrol alanında, Türk Hükümeti’nin içindeki bütçe ve malî kontrol mekanizmaları geliştirilmelidir. Müktesebatın etkili biçimde uygulanmasını ve icra edilmesini sağlamak için, farklı alanlarda idarî kapasitenin güçlendirilmesi gerekiyor. İdarenin bütün düzeylerinde önemli bir reform gereklidir. Bazı durumlarda, bunun için, örneğin devlet yardımları ve bölgesel kalkınma sahasında, yeni yapılar kurulması gereği vardır. Bazı alanlarda, yeni düzenleyici kurumlar tesis edilmiştir. Bu kurumların özerkliği güvence altına alınmalı ve aynı zamanda yeterli personel ve malî kaynak tahsis edilmelidir. Türkiye ile Katılım Ortaklığı Mart 2001’de kabul edildi. Türkiye, onun uygulanması için önemli hazırlık çalışmaları yürütmüştür. Türkiye, müktesebata ilişkin daha büyük bir anlayış kazanmış olup, hükümet yoğun bir yeni mevzuat hazırlama sürecini başlatmıştır. Malların serbest dolaşımı, fikrî mülkiyetin korunması, enerji, telekom ve gümrükler alanlarında, alınan tedbirler kısa vadeli Katılım Ortaklığı önceliklerini kısmen karşılamıştır. Müktesebat ile ilgili kısa vadeli Katılım Ortaklığı önceliklerini karşılamak için önemli yeni çabalara ihtiyaç vardır.

Page 97: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

97

D. Katılım Ortaklığı ve Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Program: Genel değerlendirme

Katılım Ortaklığı’nın amacı, tek bir çerçeve içinde aşağıdaki hususları ortaya koymaktır: • Komisyon’un Düzenli Rapor’unda belirlenen, ilave çalışma için öncelikli alanlar; • aday ülkelere bu önceliklerin uygulanmasında yardım etmek için sunulacak malî

imkanlar; ve • bu yardım için geçerli olacak koşullar. Her aday, müktesebatın benimsenmesi için bir ulusal program hazırlamaya davet edilmiştir. Bu program, ilgili ülkenin Katılım Ortaklığı’nı ne şekilde ele almayı öngördüğünü, Katılım Ortaklığı önceliklerinin uygulanmasına ait takvimi ve bunun beşerî ve malî kaynaklar bakımından içermelerini ortaya koyar. Hem Katılım Ortaklıkları, hem de Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Programlar, kaydedilen ilerlemeyi dikkate almak ve belirlenecek yeni önceliklere yer vermek üzere düzenli olarak revizyondan geçirilir. 1. Katılım Ortaklığı Avrupa Birliği, 8 Mart 2001’de Türkiye için ilk Katılım Ortaklığı’nı kabul etti (2001/235/EC sayılı Konsey Kararı31). Türkiye, kısa bir zaman sonra 19 Mart 2001’de Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Program’ını kabul etti. Bu belgeler temelinde, Türkiye, müktesebatı incelemek ve onunla uyumlu mevzuat değişiklikleri hazırlamak için dinamik ve yoğun bir süreç başlattı. Türk hükümeti içinde, bu sürece tam olarak katılan bir takım komiteler ve çalışma grupları kurulmuştur. Türkiye ile müktesebatın analitik incelenmesi sürecini hazırlamada kaydedilen ilerleme hakkında ekteki rapor dahil, bu Düzenli Rapor’da yapılan değerlendirmeyi ve AT-Türkiye Ortaklık Konseyi çerçevesindeki çok sayıda toplantı münasebetiyle yapılan yorumları da dikkate alarak, Türkiye bu önemli çalışmayı sürdürmeye teşvik edilir. Aşağıdaki değerlendirme, bir ölçüde ilerleme sağlanmış olan kısa vadeli öncelikler üzerinde odaklanmıştır. Orta vadeli önceliklerin yerine getirilmesine yönelik ilerleme, bundan sonraki Düzenli Rapor’un çerçevesinde değerlendirilecektir. Yükseltilmiş siyasal diyalog ve siyasal kriterler • Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm

bulunmasına yönelik çabaları için destek ifade etti. Ancak, Kıbrıs Türk toplumunun lideri Bay Denktaş’ın BM himayesinde yürütülen dolaylı görüşmelerden çekilme ve Genel Sekreter’in Eylül 2001’de New York’ta yapılacak görüşmelere davetini geri çevirme kararı için Ankara’nın verdiği destek, hayal kırıklığı yaratan bir gelişmeydi.

• 3 Ekim 2001 tarihinde Türk Parlamentosu tarafından kabul edilen anayasa

değişiklikleri, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki güvencelerin

31 OJ L 85, 24.3.2001, s.13.

Page 98: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

98

güçlendirilmesi ve ölüm cezasının sınırlanması yönünde önemli bir adımdır ve bu alandaki Katılım Ortaklığı önceliklerinin yerine getirilmesi yönünde ilerlemeyi kolaylaştırmalıdır. Söz konusu değişiklikler, ifade ve düşünceyi yayma özgürlüğü, basın özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel özgürlüklerin sınırlanması gerekçelerini daraltmaktadır. Şimdi dikkatler, bu önemli değişimlerin etkili biçimde uygulanması üzerinde toplanmıştır. Türk Hükümeti, özellikle ifade ve düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak, bazı anayasa değişikliklerini uygulamaya yönelik yeni mevzuat tasarılarından oluşan bir pakete son şeklini vermektedir. Bu değişikliklere rağmen, temel özgürlüklerin kullanılması üzerinde bazı geniş kısıtlamalar sürmektedir. Temel özgürlüklerin kullanılmasında gerçek bir iyileşmeden Türkiye’deki bireylerin ne ölçüde yararlanacakları, uygulayıcı mevzuatın ayrıntılarına ve yasanın pratikteki uygulamasına bağlı olacaktır. Genel bir ölçülülük ilkesinin kabul edilmiş olması ve reformun belirtilen genel amacının insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygıyı etkili biçimde önplana getirmek olması umut vericidir.

• Yargılama öncesi gözaltı konusunda, Anayasa’nın 19uncu maddesinde yapılan

değişiklik ile, toplu suçlarda gözaltına alınan bir kişinin yargıç önüne çıkarılmadan önce gözaltında tutulabileceği süre dört güne indirilmiştir. Bu değişiklik, gözaltında kötü muamelenin önlenmesi açısından olumlu bir gelişmedir ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yetkisine giren suçlar için ve olağanüstü hal kapsamındaki illerde de uygulanmalıdır.

• Yargıçlar ve güvenlik görevlileri için insan hakları alanında eğitim programları

düzenlenmiştir, fakat bunların etkisini değerlendirmek için henüz erkendir. • Yeni bir yargı işlevi olarak ceza infaz hakimliğinin oluşturulması ve yargı içinde fikrî

mülkiyet hakları ve tüketicinin korunması konularında uzmanlaşmış özel birimlerin kurulması gibi, yargının etkinliğini arttırmak için sınırlı sayıda bazı girişimler başlatıldı.

• Ölüm cezası üzerindeki fiilî moratoryum sürdürülmüştür. Bir dizi anayasal, yasal ve yönetimsel değişikliğe karşın, Türkiye’de bireyler açısından fiilî insan hakları durumu iyileşmeye muhtaçtır. Ekonomik kriterler • Mart 2001’de hükümet, kamu maliyesini düzeltmek amacıyla, vergi ve para politikaları

yanı sıra yapısal reformlar içeren yeni bir malî ve ekonomik program hazırladı. Bu yeni program uygulanmakta olup kısa bir süre içinde çeşitli yasalar çıkarılmıştır.

• Yeni ekonomik programın önemli bir unsuru, malî sektörün yeniden

yapılandırılmasıdır. Bankacılık sektörünü güçlendirmek amacıyla bankalar kanununda değişiklik yapıldı. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını arttırmak amacıyla Merkez Bankası Kanunu tadil edildi.

• Türkiye, katılım öncesi malî gözetim prosedürüne katılmaktadır. • Hükümet, gelecekte hektar başına dolaysız gelir desteğine dayalı bir sistemin ülke

çapında uygulanması amacıyla yapısal tarım reformları sürecini başlatmıştır.

Page 99: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

99

• Ekonomik ve tarımsal sektörlerde özelleştirme süreci devam etmiştir. TEKEL’in uyarlanması ve özelleştirilmesi süreci başlamıştır. Ocak 2001’de çıkarılan yeni bir yasaya karşın, alkol ve tütün alanında tekel intibakıyla ilgili durum, bir endişe konusu olmaya devam etmektedir.

İç pazar • Fikrî mülkiyet mevzuatının uyumlaştırılması ile ilgili olarak, Türkiye, Mart 2001’de

fikrî mülkiyet kanununu (sanat eserlerinin korunması) tadil etmiştir. Avrupa Patent Sözleşmesi’ne üye olmuştur. Bu alandaki mevzuat çerçevesini ve uygulama ve icra kapasitesini güçlendirme gereği vardır. Türk Patent Enstitüsü tümüyle bağımsız olmalıdır.

• Malların serbest dolaşımı ile ilgili olarak, Haziran 2001’de yeni bir çerçeve yasa kabul

edildi. Bu yasa, Ocak 2002’de yürürlüğe girecek. Bu yasanın tam olarak uygulanması, Gümrük Birliği gereklerine uygun şekilde bu alanda ilgili mevzuatın kabul edilmesi sürecini hızlandırmalıdır. Avrupa standartlarının benimsenmesinde ilerleme kaydedilmiştir. Çeşitli yasal düzenlemeler kabul edilmiştir. Şimdi, gıda maddeleri, farmasötikler ve kozmetikler gibi sektörlerde uyumlaşma çalışmaları başlamalıdır. Ayrıca, çeşitli organların (standardizasyon, akreditasyon, uygunluk değerlendirmesi, piyasa gözetimi) işleyişini yerleştirmek ve geliştirmek için önemli miktarda çalışma yapılması gereklidir.

Enerji • Elektrik ve gaz sektörleri için bağımsız bir düzenleyici otorite kurulmasında ilerleme

kaydedilmiştir. Bu sektörleri yeniden yapılandıran iki yasa kabul edildi: 18 Şubat 2001’de Elektrik Piyasası Kanunu ve 13 Mart 2001’de Doğal Gaz Piyasası Kanunu. Öncelikli bir konu olarak bir düzenleyici otorite (Enerji Düzenleme Kurulu) oluşturulmalıdır. Uyumlaşma için ilave çabalar gereklidir. Bir iç enerji piyasası için hazırlıklar başlamıştır. Elektrik Piyasası Kanunu’nun 2003 yılına kadar tam olarak uygulamaya girmesi beklenmektedir. Ancak, şebekelere erişim, piyasanın açılması ve yeni kapasite kurulması gibi konular, çıkarılacak ikincil mevzuata bırakılmıştır. Aynı husus, üçüncü taraf erişimi, bölümlere ayırma, kamu hizmeti yükümlülükleri ve depolama gibi önemli konularla ilgili olarak yeni gaz rejimi açısından da geçerlidir. Dağıtım sistemine erişim öngörülmemiştir.

Telekomünikasyon • Yeni bir telekom yasası ve bir lisanslama yönetmeliği kabul edilmiştir. Ara bağlantı,

numaralama, evrensel hizmet ve veri koruma gibi özel dikkat isteyen konularda, (ikincil mevzuat dahil) düzenleyici çerçevenin müktesebat ile uyumlu olmasını sağlamak için daha fazla çalışma yapılmalıdır. Özellikle beşerî kaynaklar ve eğitim açısından, Telekom Kurumu’nun idarî kapasitesini arttırmak için ilave çabalara ihtiyaç vardır.

Adalet ve içişleri • Dış sınırlar, göç, iltica ve uyuşturucu maddeler alanında çeşitli bilgilendirme ve

bilinçlendirme faaliyetleri gerçekleşmiştir. Eğitimle ilgili girişimlere daha çok sayıda görevli katılmalı ve eğitim, daha geniş bir konular yelpazesini kapsamalıdır. Örgütlü

Page 100: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

100

suça ve uyuşturucu madde ticaretine karşı mücadele ile ilgili olarak, Türkiye ve Yunanistan arasında işbirliği ve suçla mücadele hakkında bir anlaşma Temmuz 2001’de yürürlüğe girdi. Türkiye, Eylül 2001’de, Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması, Aranması, El konulması ve Müsaderesi üzerine Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni ve ayrıca Yolsuzluğa Karşı Avrupa Konseyi Medenî Hukuk ve Ceza Hukuku Sözleşmelerini imzaladı. Çeşitli kriminal aktivitelere karşı mücadeleye yönelik kapsamlı bir strateji oluşturmak için önemli çabalar gereklidir.

2. Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Program Türkiye’nin Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Programı (MBUP), Katılım Ortaklığı (KO) belgesinde yer alan önceliklerin pek çoğunu ele alan kapsamlı bir belgedir. Politik ve ekonomik reformlar öngören geniş bir gündem sunmakta, alınacak tedbirlerin yararlı bir envanterini içermektedir. Katılım Ortaklığı’nın Avrupa Birliği tarafından kabul edilmesinden hemen sonra kabul edilmiş etkileyici bir çalışmadır. Türkiye’nin Ulusal Programı, katılım öncesi strateji kapsamında devamlı gelişen bir sürecin parçasıdır. Türk makamlarının müktesebata yönelik ilk değerlendirmeyi tamamlama fırsatını bulmalarından hemen sonra hazırlanacak olan revize edilmiş bir belge, gelecekteki çalışmalar için bir planlama aracı olarak işlev görmelidir. Bu şekilde, özellikle Katılım Ortaklığı kapsamındaki öncelikler bakımından daha belirgin takvimler ve süre hedefleri dahil, yapılacak işlerin daha iyi bir biçimde öncelik sıralamasına sokulması imkânı doğacaktır. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin uyumlaşma çabalarının farklı aşamalarını (hazırlama, danışma, karar alma, uygulama ve kurumlaşma) izlemek daha kolay olacaktır. Kimi durumlarda, kısa vadeli önceliklere yönelik eylemler, orta vadeye kaydırılmış veya kısa ve orta vadeli öncelikler arasında bölünmüştür. Siyasal kriterler ile ilgili olarak, Türkiye’nin Ulusal Programında öngörülen girişimlerin bazıları, kabul edilen anayasa değişiklikleri gibi daha yakın tarihli gelişmeler sonucunda şimdiden gerçekleşmiştir. Revize edilmiş bir Ulusal Program’da, örneğin yeni kabul edilen mevzuat ile ilgili olarak, bu ve diğer gelişmelerin dikkate alınması gerekecektir. Var olan Ulusal Program, kültürel haklara ilişkin öncelikler gibi Katılım Ortaklığı belgesinde yer alan bir takım önceliklerin nasıl ele alınacağı konusunda yeterince açık değildir. Katılım Ortaklığı belgesinde, kökenleri ne olursa olsun bütün yurttaşlar için kültürel hakların garanti edilmesine dair öncelik ile ilgili olarak, Ulusal Program bir hayli geri bir noktadadır. Ayrıca, Türk yurttaşlarınca TV/radyo yayınlarında anadillerinin kullanılmasını yasaklayan bütün hükümlerin kaldırılmasına ilişkin öncelik Ulusal Program’a dahil edilmelidir. Ölüm cezası konusunda, AİHS’nin 6 numaralı Protokol’ünü imzalamaya yönelik bir taahhüt ulusal Program’da eksiktir. Söz konusu belge, özellikle Lozan Antlaşması’nın kapsamına girmeyen azınlık dinleri (Müslüman ve gayrı Müslim topluluklar) bakımından, Türkiye’nin din özgürlüğünü ne şekilde garanti etmeyi öngördüğünü belirtmelidir. Müktesebat ile ilgili başlıklarda, tarım (bitki ve hayvan sağlığı), sosyal işler, ulaştırma, enerji, bölgesel politika, adalet ve içişleri ve gümrükler gibi alanlarda Katılım Ortaklığı ile olan bir takım farkları gidermek üzere ilave iyileştirmeler tavsiye edilir. Betimleyici kısımlar çıkarılabilir. Ayrıca, bazı hallerde, Ulusal Program’da yer verilmiş öngörülen yasal düzenlemeler, müktesebatın ilgili başlığına kaydırılmalıdır (gıda mevzuatı, fikrî mülkiyet hakları, vd.). Var olan Topluluk kuralları ile uygunluk konusu dahil, farklı alanlarda devlet yardımı ve bunun kontrolü hakkında daha çok bilgiye ihtiyaç vardır. Türk Hükümeti

Page 101: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

101

tarafından, örneğin Gümrük Birliği çerçevesinde yapılan hukuken bağlayıcı taahhütlerin (malların serbest dolaşımı, rekabet, devlet yardımı, devlet tekellerinin uyarlanması) revize edilecek belgede daha iyi bir şekilde dikkate alınması da tavsiye edilir. Müktesebatın farklı kısımlarına, revize edilecek belgede açıkça yer verilmelidir. Örneğin sosyal işlerde, çalışma hukuku, ayrımcılığa karşı önlemler, fırsat eşitliği ve işyerinde sağlık ve güvenlik konularındaki çeşitli yönergelerin dahil edilmesi gerekecektir. Ulaştırma konusunda, Türkiye’nin ulaştırma filosunu (deniz, karayolu ve hava) Topluluk gereklerine uyarlama ihtiyacı belirtilmemiştir. Çevre konusunda, müktesebatın uygulanmasıyla ilgili eylemler hakkında ayrıntı verilmemiştir. Adalet ve içişleri alanında, sınır yönetimiyle ilgili konular daha fazla açıklığa kavuşturulmalıdır. Tarım alanında, hayvan ve bitki sağlığına ilişkin mevzuatın aktarılmasına yönelik stratejik bir plan geliştirme ihtiyacına yer verilmelidir. Bütçesel, yasal, kurumsal ve malî hazırlıklara yardım etmek üzere, önceliklerin uygulanması için gereken malî kaynaklar konusunda ilave açıklamalara ihtiyaç vardır. Bu şekilde, ülke, Topluluk ve IFI çabalarının programlanması için çok değerli bir yol gösterici sağlanmış olacaktır. Çevre ve dış sınır kontrolleri gibi yüksek maliyetli konularda, bunun önemi büyüktür. Belgenin yeni versiyonunda, Topluluk mevzuatının etkili biçimde uygulanmasını ve icra edilmesini sağlamak için öngörülen herhangi bir idarî yeniden yapılanma ve kurumsal konular hakkında daha çok ayrıntı olmalıdır. İlgili politikadan (düzenleyici makamlar dahil) hangi devlet organının sorumlu olduğu belirtilmelidir. Türk Hükümeti’nin, burada işaret edilen hususları Ulusal Program’ın revizyonunda dikkate alması tavsiye edilir. TAIEX kapsamında yardım temin edilecektir.

Page 102: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

102

Ekler

Page 103: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

C:\Documents and Settings\ilker\Desktop\2001 RR full text tr 1.doc S.L. 103

Aday Ülkelerce Onaylanan İnsan Hakları Sözleşmeleri

30 Eylül 2001

Aşağıdaki sözleşmelere ve protokollere katılım BG ÇK ES KB LET LİT MA MT PL RO SK SV TR

AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) X X X X X X X X X X X X X

Protokol 1 (mülkiyet hakkı) X X X X X X X X X X X X X

Protokol 4 (seyahat özgürlüğü ve diğer konular) X X X X X X X O X X X X O

Protokol 6 (ölüm cezası) X X X X X X X X X X X X O

Protokol 7 (çifte yargılanmama ve çifte cezalandırılmama) X X X X X X X O O X X X O

İşkencenin Önlenmesi için Avrupa Sözleşmesi X X X X X X X X X X X X X

Avrupa Sosyal Şartı O X O X O O X X X O X O X

Tadil edilmiş Avrupa Sosyal Şartı X O X X O X O O O X O X O

Ulusal Azınlıklar için Çerçeve Sözleşme X X X X O X X X X X X X O

MSHUS (Medenî ve Siyasî Haklar Uluslararası Sözleşmesi) X X X X X X X X X X X X O

MSHUS’ye Tercihli Protokol (bireysel haberleşme hakkı) X X X X X X X X X X X X O

MSHUS’ye ikinci Tercihli Protokol (ölüm cezası) X O O X O O X X O X X X O

ESKHUS (Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi)

X X X X X X X X X X X X O

İKS (İşkenceye Karşı Sözleşme) X X X X X X X X X X X X X

IATS (Her Türden Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesi Sözleşmesi)

X X X X X X X X X X X X O

KKATS (Kadınlara Karşı Her Tür Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesi Sözleşmesi)

X X X X X X X X X X X X X

KKATS’ye Tercihli Protokol O X O O O O X O O O X O O

ÇHS (Çocuk Hakları Sözleşmesi) X X X X X X X X X X X X X

X = Sözleşme onaylandı

O = Sözleşme onaylanmadı

BG = Bulgaristan; ÇK = Çek Cumhuriyeti; ES = Estonya; KB = Kıbrıs; LET = Letonya; LİT = Litvanya; MA = Macaristan; MT = Malta; PL = Polonya; RO = Romanya; SK = Slovakya; SV = Slovenya; TR = Türkiye

Page 104: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

104

İstatistik veriler

1996 1997 1998 1999 2000 Temel veriler 1000 kişi Nüfus (ortalama) 61.528 62.455 63.391 64.337 65.293T km2 olarak Toplam yüzölçümü 769.604 769.604 769.604 769.604 769.604 Milli hesaplar milyar Türk Lirası Cari fiyatlardan gayri safi yurtiçi hasıla 14.772.110 28.835.883 52.224.945 77.415.272 124.982.454 milyar ECU/Euro Cari fiyatlardan gayri safi yurtiçi hasıla 143 168 178 173 217 ECU/Euro Cari fiyatlardan kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla32 2.300 2.700 2.800 2.700 3.200 geçen yıla göre % değişim Sabit fiyatlardan gayri safi yurtiçi hasıla (ulusal para) 7,0 7,5 3,1 -4,7 7,2 Satın Alma Gücü Standartları ile Cari fiyatlardan kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla33 5.500 6.200 6.300 6.100 6.400 Üretimin yapısı Gayri Safi Katma Değerin yüzdesi olarak34 - Tarım 16,4 14,1 17,4 15,0 14,6 - Sanayi (inşaat hariç) 25,0 25,0 22,1 22,6 23,3 - İnşaat 5,7 6,0 5,8 5,5 5,3 - Hizmetler 52,9 54,9 54,7 56,9 56,8 Harcamaların yapısı Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın yüzdesi olarak - Nihai tüketim harcamaları 78,8 80,3 81,9 87,4 85,2

- hanehalkı ve NPISH 67,2 68,0 69,2 72,2 71,2 - genel hükümet 11,6 12,3 12,7 15,2 14,0

- Gayri safi sabit sermaye oluşumu 25,1 26,4 24,6 21,9 22,2 - Stok değişmesi35 2,4 -0,9 -2,9 -5,6 0,0 - Mal ve hizmet ihracatı 21,5 24,6 24,3 23,2 23,8 - Mal ve hizmet ithalatı 27,8 30,4 27,9 26,9 31,2

Enflasyon oranı geçen yıla göre % değişim Tüketici fiyatları endeksi 80,4 85,7 84,6 64,9 54,9

Ödemeler bilançosu milyon ECU/Euro - Cari hesap -1.945 -2.333 1.766 -1.276 -10.574 - Dış ticaret bilançosu -8.445 -13.584 -12.656 -9.801 -24.185

Mal ihracatı 25.895 28.876 27.786 27.522 33.970 Mal ithalatı 34.340 42.460 40.441 37.323 58.155

Mallar ve hizmetler, net 5.287 9.612 11.981 6.987 12.287 Net gelir -2.336 -2.665 -2.657 -3.320 -4.333 - Net cari transferler 3.549 4.304 5.097 4.857 5.657

- hükümet transferleri 443 279 142 341 232 - DYY (net) girişleri 576 712 837 735 1.063 Kamu maliyesi Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın yüzdesi olarak Genel hükümet açığı / fazlası -8,4 -13,4 -11,9 -21,8 -11,0 Genel hükümet borcu : 55,6 52,3 69,2 57,8

32 Rakamlar, millî hesapların nüfus rakamları kullanılarak hesaplanmıştır. Söz konusu nüfus rakamları, demografik

istatistiklerde kullanılanlardan farklı olabilir. 33 Rakamlar, millî hesapların nüfus rakamları kullanılarak hesaplanmıştır. Söz konusu nüfus rakamları, demografik

istatistiklerde kullanılanlardan farklı olabilir. 34 Veriler, ISIC Rev. 2’ye atıf yapmaktadır. 35 Bu rakamlara şunlar dahildir: envanterlerdeki değişmeler, edinilen varlıklar eksi elden çıkarılan varlıklar, ve GSYH

ile onun harcama unsurları arasındaki istatistiksel farklılık.

Page 105: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

105

Mali göstergeler Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın yüzdesi olarak Tüm ekonominin gayri safi dış borcu 36,9 38,3 38,0 46,3 50,1 ihracatın yüzdesi olarak Tüm ekonominin gayri safi dış borcu 171,2 155,9 156,1 199,6 210,2 Parasal büyüklükler milyar ECU/Euro - M1 6,6 7,0 7,0 7,8 10,8 - M2 39,8 47,1 55,3 73,7 89,8 - M3 41,5 49,2 56,9 75,6 92,6 Toplam kredi 26,1 33,8 30,8 30,7 42,3 Ortalama kısa vadeli faiz oranları yıllık % oran - Günlük para 76,2 70,3 74,6 73,5 56,7 - Kredi 99,2 99,4 79,5 86,1 51,2 - Mevduat 80,7 79,5 80,1 78,4 47,1 ECU/EUR döviz kurları (1 ECU / Euro = … Türk Lirası) - Dönem ortalaması 103214 171848 293736 447229 574816 - Dönem sonu 135042 226634 365748 544641 624267 1994 = 100 - Efektif döviz kuru endeksi 46,2 26,7 15,4 9,9 7,1 Rezerv varlıklar milyon ECU/Euro - Rezerv varlıklar (altın dahil) 14.130 17.706 17.880 24.279 25.108 - Rezerv varlıklar (altın hariç) 13.025 16.721 16.943 23.225 24.017

Dış ticaret milyon ECU/Euro Ticaret bilançosu -16.301 -19.866 -17.019 -13.402 -29.164 İhracat 18.533 23.340 24.130 24.964 30.182 İthalat 34.834 43.206 41.149 38.366 59.346 önceki yıl = 100 Ticaret hadleri 101,7 104,4 100,0 98,6 91,4 toplamın yüzdesi olarak AB-15 ile ihracat 49,7 46,6 50,0 54,0 52,3 AB-15 ile ithalat 53,0 51,2 52,4 52,6 48,8

Demografi nüfusun bindesi olarak Doğal artış oranı 15 15 14,9 14,8 14,8 T Net göç oranı (düzeltmeler dahil) : : : : : her 1000 canlı doğumda Çocuk ölüm oranı 41,4 39,8 38,3 36,8 35,3 T Yaşam beklentisi: doğumda

Erkekler: 66,0 66,2 66,4 66,6 66,9 T Kadınlar: 70,6 70,8 71,0 71,3 71,5 T

Emek piyasası (ILO metodolojisi) işgücünün yüzdesi olarak Ekonomik aktivite oranı 53,4 52,2 52,3 52,9 49,2 İşsizlik oranı, toplam 6,7 6,5 6,8 7,6 6,6 İşsizlik oranı, erkekler 6,7 6,3 6,8 7,7 6,6 İşsizlik oranı, kadınlar 5,9 7,8 6,9 7,5 6,6 25 yaşından küçüklerin işsizlik oranı 13,5 14,3 14,2 15,2 13,2 25 yaşından büyüklerin işsizlik oranı 4,4 3,9 4,5 5,2 4,5 bütün işsizlerin yüzdesi olarak Uzun süreli işsizlik oranı 46,1 43,7 42,4 31,0 23,8 NACE branşları itibarıyla ortalama istihdam toplamın yüzdesi olarak - Tarım ve ormancılık 42,8 40,7 40,5 41,4 34,9 - Sanayi (inşaat hariç) 16,7 17,8 17,4 16,7 18,1 - İnşaat 6,2 6,3 6,2 6,0 6,5 - Hizmetler 34,3 35,1 35,8 35,8 40,5

Page 106: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

106

Altyapı km Demiryolu şebekesi 8.607 8.607 8.607 8.682 8.671 km Otoyolların uzunluğu 1.405 1.528 1.726 1.749 1.773

Sanayi ve tarım önceki yıl = 100 Sanayi üretim hacmi endeksleri 107,6 111,5 101,3 96,2 106,1 Gayri safi tarımsal üretim hacmi endeksleri 107,0 97,7 110,6 94,7 :

Hayat standardı 1000 kişi başına Araba sayısı 53,2 57,1 60,5 63,3 67,7 Normal telefon aboneleri 232,2 252,1 267,5 280,6 281,7 Cep telefonu aboneleri 11,3 23,7 53,3 117,6 229,3 İnternet bağlantı sayısı : : 3,6 6,8 24,6 T

T = tahmin

Page 107: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

C:\Documents and Settings\ilker\Desktop\2001 RR full text tr 1.doc S.L. 107

Metodolojik Notlar Enflasyon oranı Ulusal TÜFE verilmiştir. Şimdilik temsilci HICP mevcut değildir fakat hazırlanmaktadır. Finans Kamu maliyesi: Aday ülkelerin hükümet açığı ve borcu istatistikleri, henüz AB metodolojik gerekleriyle tam olarak uyumlu olmamaları açısından, geçici niteliktedir. Genel olarak, genel hükümet açığı/fazlası, ESA95 itibariyle konsolide genel hükümet net borçlanması/net ikrazatı ile ilgili millî hesaplar kavramına atıf yapar. Genel hükümet borcu, yıl sonu nominal değer üzerinden konsolide brüt borç olarak tanımlanır. Seriler 1997’den itibaren mevcuttur; 1996 verileri IMF’nin GFS metodolojisinden hareketle yaklaşık olarak hesaplanmıştır. Gayri safi dış borç, bütün ekonominin olup, hem kısa vadeli hem de uzun vadeli dış borçları içerir, fakat özsermaye yatırımlarını ve para piyasası enstrümanlarını kapsamaz. Mevcut borç stoğu için kaynak OECD’dir. GSYH için kaynak Eurostat’tır. Gayrı safi dış borcun ihracata oranı için, mal ve hizmet ihracatıyla ilgili millî hesaplar tanımı kullanılmıştır (kaynak: Eurostat). 2000 yılına ait veriler, ortak OECD/IMF/BIS/Dünya Bankası serilerine dayanan Eurostat tahminleridir. Parasal büyüklükler, Eurostat’a bildirilen yıl sonu stok verilerdir. Genel olarak, M1, dolaşımdaki banknotlar ve metal paralar artı vadesiz banka mevduatı anlamına gelir. M2 ise, M1 artı tasarruf mevduatı artı bankalardan diğer kısa vadeli alacaklar anlamına gelir (Türkiye’nin M2Y serisi). M3 ise, M2 artı daha az likit veya daha uzun vadeli bazı plasmanlar demektir (Türkiye’nin M3Y serisi). Bütün ülkeler bir M3 serisi hazırlamaz. Toplam kredi demek, yerleşik parasal finansal kurumlar (PFK’ler) tarafından, PFK niteliğinde olmayan yerleşiklere verilen krediler demektir. Faiz oranları: Eurostat’a bildirilen aylık serilere dayalı yıllık ortalama oranlar. Kredi faiz oranları, işletmelere verilen 1 yıldan uzun vadeli banka kredilerine atıf yapar. Mevduat faiz oranları, bir yıla kadar vadeli banka mevduatına atıf yapar. Günlük para oranları, gecelik interbank faiz oranlarıdır. Döviz kurları: ECU döviz kurları, ECU yerine Euro’nun geçtiği 1 Ocak 1999’a kadar Ekonomik ve Malî İşler Genel Müdürlüğü’ne resmen bildirilmiş kurlardır. Euro döviz kurları, Avrupa Merkez Bankası’nın referans kurlarıdır. Eurostat’a bildirilen efektif döviz kuru endeksi (nominal), başlıca ticaret ortakları itibariyle ağırlıklandırılmıştır. Rezerv varlıklar, Eurostat’a bildirilen yıl sonu stok verilerdir. Merkez Bankası’nın elinde bulunan altın, döviz, Özel Çekme Hakları, IMF rezerv pozisyonu ve yerleşik olmayanlar nezdindeki diğer alacaklar toplamı olarak tanımlanırlar. Altın varlığı, yıl sonu piyasa fiyatından değerlenir. Dış ticaret İthalat ve ihracat (carî fiyatlar). Veriler “özel ticaret” sistemine dayanır. Söz konusu sisteme göre, dış ticaret, ülkenin gümrük sınırını geçen mallardan oluşur. Ticaret verilerinin içinde, dolaysız yeniden ihracat, hizmet ticareti, gümrüksüz bölgelerle ticaret ve ayrıca lisanslar, know-how ve patentler de yer alır. Dış ticaret cirosunun değeri, malların piyasa değerini ve ilave maliyetleri (navlun, sigorta, vs.) içerir. Ticaretin Sınıflandırılması. Mal ticareti akımları için, Birleşik Nomenklatura’daki mal tasnifi kullanılıyor olmalıdır.

Page 108: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

108

FOB, gümrük sınırına kadar nakliyede katlanılan bütün maliyetlerin satıcıya yüklendiği anlamına gelir. CIF, ilave maliyetlerin alıcı tarafından ödendiği anlamına gelir. İthalat, CIF esasına göre, ihracat ise, FOB esasına göre kaydedilir. AB 15 ile ithalat ve ihracat. Türkiye Cumhuriyeti tarafından açıklanan veriler. İşgücü Ekonomik aktivite oranı (ILO Metodolojisi): 15 yaşın üzerindeki toplam nüfusta işgücünün yüzdesi. Bu oran, aşağıdaki ILO tanımlarını ve tavsiyelerini izleyen LFS (Labour Force Survey)’den elde edilmiştir. İşgücü: aşağıda belirtilen ILO tanımlarına göre istihdam edilen ve istihdam edilmeyen kişilerin toplamı. İstihdam edilenler: işçi, müteşebbis, kooperatif üyesi veya aile işçisi olarak, referans dönemi boyunca ücret veya maaş karşılığında en az bir saat çalışmış olan 15 yaş ve üzerindeki tüm kişiler. Silahlı kuvvetler mensupları (kışlalarda ikamet edenler hariç) ve çocuk bakım izninde olan kadınlar dahildir. İstihdam edilmeyenler (işsizler): istihdam edilmeyen bir kişi olarak tasnif edilmek için ILO tanımının her üç şartını aynı anda karşılayan 15 yaş ve üzerindeki tüm kişiler: (i) işsiz olmak; (ii) aktif şekilde bir iş arıyor olmak; ve (iii) onbeş gün içinde işe başlamaya hazır olmak. İşsizlik oranı (ILO metodolojisine göre). İşgücünde istihdam edilmeyen kişilerin yüzdesi. Bu oran, ILO tanımlarını ve tavsiyelerini (bkz. yukarıdaki ILO tanımları) izleyen LFS (Labour Force Survey)’den elde edilmiştir. NACE branşları itibariyle ortalama istihdam. Bu gösterge, ILO tanımlarına ve tavsiyelerine uyularak elde edilmiştir. Altyapı Demiryolu şebekesi. Belirli bir alandaki tüm demiryolları. Üzerinden katar taşımacılığının yapıldığı kara ve su yolu kesimleri buna dahil değildir. Örneğin, ağır kara nakli ve feribot yolları. Sezon boyunca sadece turizm amacıyla kullanılan hatlar ve sadece maden ocaklarına, ormanlara veya diğer endüstri veya tarım işletmelerine hizmet etmek üzere inşa edilmiş olan ve kamu trafiğine açık olmayan demiryolları da hariç tutulmuştur. Veriler, demiryolu inşa uzunluğunu dikkate almaktadır. Otoyolların uzunluğu. Motorlu araç trafiği için özel olarak tasarlanmış ve inşa edilmiş olan, kenarlarındaki mülklere hizmet etmeyen ve: (a) trafik için yapılmamış bir ayrım çizgisiyle veya istisnaî olarak başka yöntemlerle birbirinden ayrılmış, çift yönlü trafik için ayrı yolların bulunduğu, ancak özel noktalarda veya geçici olarak bulunmayabileceği; (b) herhangi bir karayolu, demiryolu veya tramvay güzergahı veya yaya patikası ile aynı seviyede kesişmeyen; (c) bir otoyol olarak özel surette işaretlenmiş olan ve sadece bazı tiplerdeki motorlu kara taşıtları için ayrılmış olan yollar. Yol işaretlerinin bulunduğu yerden bağımsız olarak, otoyolların giriş ve çıkış şeritleri de dahildir. Kentsel otoyollar da dahildir.

Page 109: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

109

Sanayi ve tarım Sanayi üretim hacmi endeksleri. Sanayi üretimi, madencilik ve taşocağı işletmeciliğini, imalat sektörünü ve elektrik, gaz, buhar ve su tedarikini kapsar (ISIC Rev. 3 Tasnif Bölümleri C, D ve E’ye göre). Gayri safî tarımsal üretim hacmi endeksleri. Gayri safî tarımsal üretim endeksleri, 1993 sabit fiyatlarıyla hesaplanmıştır. Üç aylık endeksler, önceki üç ay temelinde hesaplanmıştır. Hayat standardı Araba sayısı. Binek arabası: yolcu taşınması maksatlı olan ve (sürücü dahil) en fazla dokuz kişi oturacak şekilde tasarlanan, motosiklet haricindeki motorlu kara taşıtları. Bu nedenle, “binek arabası” terimi, en fazla dokuz oturma yeri olmak şartıyla, mikro arabaları (sürmek için ehliyet gerekmeyen çok küçük arabalar), taksileri ve kiralık binek arabalarını da kapsar. Bu kategori, pikapları da içerebilir. Telefon aboneleri. Seyyar telefon ve el telefonu aboneleri dahil değildir. Kaynaklar Toplam yüzölçümü, demografi, dış ticaret, işgücü piyasası, altyapı, sanayi ve tarım, hayat standardı: Ulusal kaynaklar. Millî hesaplar, enflasyon oranı, ödemeler bilançosu, kamu maliyesi, finans: Eurostat.

Page 110: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

110

Türkiye ile müktesebatın analitik incelenmesi sürecinin hazırlanmasındaki ilerleme üzerine rapor

1. Giriş Aralık 1999’da yapılan Helsinki AB Konseyi şunu beyan etti: “Türkiye, diğer aday devletlere uygulananlar ile aynı kriterler temelinde Birliğe katılmaya yönelmiş bir aday devlettir. Var olan Avrupa stratejisine dayanılarak, Türkiye, diğer aday devletler gibi, reformlarını teşvik etmeye ve desteklemeye yönelik bir katılım öncesi stratejiden yararlanacaktır.” Helsinki Konseyi, Komisyon’u, Türkiye için katılım öncesi stratejinin bir parçası olarak müktesebatın analitik incelenmesi sürecini hazırlamaya davet etti. Daha sonra, Haziran 2000’de düzenlenen Feira AB Konseyi, Türkiye’nin katılım kriterlerini karşılama yönündeki girişimlerini kaydetti. Helsinki sonuçlarına uygun olarak, AB Konseyi, özellikle insan hakları, hukukun üstünlüğü ve yargı konularında somut ilerleme görmeyi arzu eder. Komisyon’dan, Türkiye ile müktesebatın analitik incelenmesi sürecini hazırlamada kaydedilen ilerleme konusunda Konsey’e rapor vermesi istenmiştir. Bu belge, işte bu talebi karşılamayı amaçlıyor. 2. Bağlam 10 ve 11 Aralık 1999 tarihlerinde düzenlenen Helsinki AB Konseyi, Türkiye’nin, diğer aday ülkelere uygulananlar ile aynı kriterler temelinde Birliğe katılmaya yönelmiş bir aday ülke olduğunu açıkladı. Türkiye, diğer aday devletler gibi, reformlarını teşvik etmeye ve desteklemeye yönelik bir katılım öncesi stratejiden yararlanacaktı. Bu strateji, aşağıdaki unsurları içerir: – özellikle insan hakları, sınır anlaşmazlıkları ve Kıbrıs ile ilgili olarak, katılım için

siyasal kriterlerin yerine getirilmesi yönündeki ilerleme üzerinde durularak, yükseltilmiş siyasal diyalog;

– Komisyon tarafından, müktesebatın ilgili başlıklarını kapsayan bir Düzenli Rapor

hazırlanması; – Katılım Ortaklığı için yasal bir temel dahil, Avrupa Birliği’nin katılım öncesi malî

yardımının bütün kaynaklarının koordinasyonu için tek bir çerçevenin kabul edilmesi; – Türkiye için bir Katılım Ortaklığı’nın kabul edilmesi. Katılım Ortaklığı öncelikleri,

Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Program’da (MBUP) yansıtılacaktır; – Topluluk programları ve ajanslarının Türkiye’ye açılması; – AT-Türkiye Gümrük Birliği’nin hizmetler ve kamu alımları sahalarına yayılması; – TAIEX (Teknik Yardım Bilgi Değişim Bürosu) tarafından sunulan teknik yardımın

kullanılması. Göteborg AB Konseyi, yükseltilmiş bir siyasal diyalog dahil, Türkiye için bu katılım öncesi stratejinin uygulanmasında bir hayli ilerleme sağlanmış olduğunu kaydetti. Türkiye tarafından

Page 111: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

111

Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Programının (MBUP) sunulması, olumlu bir gelişme olarak görüldü. 3. Müktesebatın analitik incelenmesi Helsinki AB Konseyi sonuçları, müktesebatın analitik incelenmesi için bir sürecin hazırlanmasının, Türkiye için katılım öncesi stratejinin önemli bir parçası olduğunu da belirtti. Bu sürecin gayesi, Topluluk müktesebatının içeriğine dair anlayışı arttırmak ve AB kurallarının ve düzenlemelerinin benimsenmesi ve uygulanması için hangi konulara eğilmek gerektiğini belirlemektir. a) Çerçeve Topluluk müktesebatının analitik incelenmesi sürecini hazırlamak için özel bir çerçeve kurulmuştur. 11 Nisan 2000 tarihinde toplanan AT-Türkiye Ortaklık Konseyi, 3/2000 sayılı kararı36 kabul etti. Bu kararla, AT-Türkiye Ortaklık Komitesi altında sekiz alt-komite kuruldu. Bu alt-komitelerin yapısı, Avrupa Anlaşmaları çerçevesinde kurulan alt-komitelerin yapısına benzer. Ortaklık Konseyi, aldığı bu kararda, Ortaklık Komitesi’ni, diğer aday ülkeler için var olanlara eşdeğer olan bu alt-komitelerin yetkilerini belirleyip kabul etmekle görevlendirdi. Ayrıca, bu yetkiler çerçevesinde aşağıdaki hususların dikkate alınması istendi: – kendi kurumsal çerçevesine sahip olan AT-Türkiye Gümrük Birliği’nin varlığı ve

özellikle bir Gümrük Birliği Karma Komitesi’nin ve Gümrük İşbirliği Komitesi’nin varlığı;

- özellikle Başlık VI ile ilgili olarak, Avrupa Birliği Antlaşması’nda yapılan değişiklikler. AT-Türkiye Ortaklık Komitesi, 1/2000 sayılı ve 14 Haziran 2000 tarihli kararıyla37, alt-komitelerin yetkilerini kabul etti. Alt-Komiteler, Avrupa Komisyonu’nun ve Türkiye Hükümeti’nin temsilcilerinden oluşmaktadır. Ortaklık Komitesi’nin dönemsel başkanlığına ilişkin kurallara göre, taraflar arasında bu alt-komitelerin başkanlığı görevi sırayla üstlenilmektedir. Alt-komiteler, Türkiye için Katılım ortaklığı önceliklerinin uygulanmasında sağlanan ilerlemeyi izlemek görevini de yürütürler. Mevzuatın yakınlaştırılması, uygulanması ve icra edilmesiyle ilgili ilerlemeyi izlemeleri gereken alt-komiteler, öncelikli sektörlerde ortaya çıkabilecek sorunları ve, uygun hallerde, atılması gereken adımları da inceleyebilirler. Bu görev, özellikle, AT-Türkiye Ortaklık Anlaşması’nın ve ilgili Ortaklık Konseyi kararlarının uygulanması ile bağlantılıdır. Alt-komitelerin görevleri, yöntemleri ve çalışma konuları hakkında ilave ayrıntılar, I numaralı zeyilde verilmiştir. 36 OJ L 138, 9.6.2000, s.28 37 SEC/2000/931

Page 112: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

112

b) Genel bakış Alt-komiteler, onların kurulmasıyla ilgili formel prosedürlerin tamamlanması ve yetki çerçevelerinin tarif edilmesinden hemen sonra, 22 Haziran 2000 tarihinde çalışmalarına başladılar. 18 Temmuz 2001’de, alt-komite toplantılarının iki tam döngüsü tamamlandı; yani her alt-komite, bir yıldan biraz daha uzun bir süre içinde, iki defa toplandı. Toplam 16 toplantı gerçekleşti (bkz. Zeyil II). Geniş bir konular yelpazesinin ele alındığı bu toplantılara, çeşitli Komisyon dairelerinden ve Türk bakanlıkları ve kamu kurumlarından olmak üzere, tarafları temsil eden 500 dolayında yetkili katıldı. Görüşmelerde, makroekonomik politikalar, (malî sektörün yeniden yapılandırılması gibi) ekonomik sektörlerde devam eden reformlar ve (devlet işletmelerinin özelleştirilmesi başta olmak üzere) ekonomide rekabeti arttırma çabaları da ele alındı. Tarım, enerji, telekomünikasyon, görsel-işitsel politika, bankacılık, vergileme, sermaye hareketi, malî kontrol, kömür ve çelik ürünleri gibi konularda uzmanlar arasında ilave toplantılar da yapıldı. Kozmetikler, çevre, sosyal politika, vergileme ve kültürel mallar gibi konularda, özel seminerler düzenlendi. Diğer aday ülkeler gibi, Türkiye, bazı bilgi taleplerine yanıt vermeye ve gümrük planı çalışması, katılım öncesi malî gözetim prosedürü, makroekonomik değerlendirme çalışması ve Türkiye’nin endüstriyel rekabet gücünün arttırılması konusunda bir incelemeye katkı yapılması gibi bir takım eylemlere katılmaya davet edildi. Alt-komitelerin ilk tur toplantılarında, AB tarafı, AB’nin politika hedefleri hakkında genel bilgi sundu ve ilgili politikaları uygulamaya yönelik idarî gereklilikleri açıkladı. Müktesebata ilişkin temel açıklamalar verildi ve AB, Türkiye’nin mevzuatı ve idarî yapılarının uyumluluk derecesi hakkında genel bir fikir edindi. Bazı toplantılarda, Topluluk müktesebatının içeriği ve müktesebatın çeşitli başlıklara bölünmesi hakkında daha sistematik sunuşlar yapıldı. Buna karşılık, Türk tarafı, ülkedeki farklı ekonomik sektörlerin durumu ve özellikle Hükümet’in ilgili konulara yönelik politikaları üzerine kapsamlı bilgiler verdi. Kamu politikasıyla uğraşan farklı idarî kurumlar ve organlar hakkında bilgi verildi. Türkiye için Katılım Ortaklığı’nın ve Müktesebatın Benimsenmesi İçin Türk Ulusal Programı’nın kabul edilmesi, alt-komitelerin çalışmaları için daha büyük bir odaklanma sağladı. Görüşmeler, mevzuat aktarımına yönelik özel gereklilikler ve öncelikli eylemler üzerinde daha fazla yoğunlaşabildi. Bu bağlamda, yeni kabul edilmiş AT mevzuatı hakkında bilgi verildi. Kimi toplantılarda, Komisyon, Türkiye’nin Ulusal Programı üzerine ilk yorumlarda bulundu. Böylece, alt-komitelerin çalışma yöntemleri, daha ayrıntılı görüş alışverişlerine olanak verecek biçimde gelişip evrimleşti. Uzman toplantıları düzenlendi. Bu şekilde daha ayrıntılı olarak tartışılan konular arasında, sosyal diyalog ile ilgili topluluk müktesebatı ve yasadışı göçler bulunmaktaydı. Toplantılarda, gümrük idaresi ve Türk Standartlar Enstitüsü gibi Türk kurumlarının daha iyi bir biçimde işleyişinin nasıl sağlanabileceği ve tarımsal ve çevresel politikaların etkili yönetimi gibi idarî konular üzerinde duruldu. Örneğin bankacılık, telekom, rekabet, devlet yardımlarının kontrolü ve bölgesel kalkınma alanlarında bağımsız kurumlar oluşturma ihtiyacı tartışıldı.

Page 113: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

113

Topluluk programları ve ajanslarının açılması gibi daha yatay nitelikte konular ve Türkiye’ye AT malî yardımının kapsamı ve mekanizmaları da ele alındı. Çeşitli alanlarda ilave yardım ihtiyaçları belirlendi. Alt-komite toplantılarının ilk turunda, Teknik Yardım Bilgi Değişim Bürosu’nun (TAIEX) faaliyetleri takdim edildi. AT-Türkiye Ortak Anlaşması’nın ve (Gümrük Birliği konusunda ve tarımsal mallarda ticaret konusunda olanlar gibi) ilgili Ortaklık Konseyi kararlarının uygulanmasından kaynaklanan, dış ticarete ilişkin devam eden sorunlar da tartışıldı. 4. Değerlendirme Genel olarak, alt-komitelerin toplantıları, AB’nin ve Türkiye’nin çeşitli alanlardaki politika hedefleri ve mevzuatları hakkında görüş alışverişlerine olanak verdi. Türkiye, müktesebata ve onu aktarmak, uygulamak ve icra etmek için atması gereken adımlara ilişkin daha büyük bir anlayış edindi. Bir çok durumda, hazırlık çalışmaları başlamış olup, yeni mevzuat tasarıları veya var olan mevzuatta değişiklikler hazırlanmaktadır. Bu çalışmayı hazırlamak ve idarî reformlar başlatmak üzere, Türk idaresi içinde çalışma grupları kurulmuştur. Özellikle, gereken mevzuat değişikliklerinin hazırlanmasında, AB ve Türk uzmanları arasında daha ileri düzeyde bir diyalog sağlaması beklenen elverişli bir atmosfer yaratılmıştır. Türkiye’nin şunları yapması gerektiği ortaya çıkmıştır: – Bütün yeni mevzuat tekliflerinin, Topluluk müktesebatına uygunluk yönünden kontrol

edilmesini sağlamak için daha büyük gayretler sarf etmek. Bazı hallerde, müktesebat ile uyumlu olmayan ve hattâ bu açıdan bir gerileme anlamına gelen yasalar kabul edilmiştir (örneğin, sosyal politika, kozmetikler, alkol rejimi, radyo ve televizyon konularında). Türkiye, ilgili bütün mevzuat taslaklarını, yeterince erken bir zamanda Komisyon’a iletmeye teşvik edilir. Böylece, AB uzmanları, bu taslaklar hakkında tavsiye sunabilirler.

– Her bir sektörde atılması gereken adımlar için mantıklı bir sıralama ve net bir takvim

oluşturmak yoluyla uyumlaşma sürecinin planlamasını güçlendirmek. Bu planlama, Katılım Ortaklığı belgesinde ortaya konulan önceliklere yönelik adımlar üzerinde de daha fazla yoğunlaşmalıdır. Müktesebatın Benimsenmesi İçin Ulusal Program’ın revize edilmiş versiyonunda, bu önceliklere yeterince yer verilmesi tavsiye edilir. Topluluk müktesebatının muhtelif kısımlarıyla ilgili olarak Türkiye’nin anlayış düzeyinin yükseltilmesi gereği de ortaya çıkmıştır.

– Kimi zaafların belirlenmiş olduğu alanlarda idareyi güçlendirmeye öncelik vermek.

Türk idaresi ve yargısının müktesebatı etkili biçimde uygulama ve icra etme kapasitesine özel dikkat gösterilmelidir. Müktesebatın uygulanması, bazı yüksek maliyetli sektörlerde büyük yatırımları gerekli kılmaktadır. Gelecekteki toplantılar, bu konuları da açıklığa kavuşturmalı, yani gerekli yatırımların düzeyi hakkında daha büyük bir açıklık getirmelidir.

Alt-komite toplantıları, Türk mevzuatının Topluluk müktesebatıyla uyumluluk durumuna dair genel bir fikir edinilmesine de olanak vermiştir. Bu konuda genel manzara bir hayli dengesizdir. Türkiye’nin uyumu, en çok Gümrük Birliği kapsamındaki alanlarda ilerlemiş (ancak burada da daha yapılacak epeyce iş vardır), diğer alanlarda ise daha az ilerlemiştir. Bazı konularda, aktarım sürecinin karmaşıklığına da bağlı olarak, Türkiye’nin mevzuatı ile AB’ninki arasında önemli farklılıklar vardır.

Page 114: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

114

I

AT-TÜRKİYE ORTAKLIK KOMİTESİ’NİN ALT-KOMİTELERİNE GENEL BAKIŞ

AT-Türkiye Ortaklık Komitesi’ne bağlı alt-komitelerin iki görevi vardır: – uygulama ve icra konusu dahil, Türk mevzuatının Topluluk mevzuatına

yakınlaştırılması konusunda ilerlemeyi izlemek; – Katılım Ortaklığı önceliklerinin uygulanmasında Türkiye tarafından sağlanan ilerlemeyi

izlemek. Öteki aday ülkeler için kurulan model takip edilerek, toplam 8 alt-komite kurulmuştur. Her alt-komite, Avrupa Komisyonu’nun ve Türkiye Hükümeti’nin temsilcilerinden oluşur. Ortaklık Komitesi tarafından konulan kurallara göre, taraflar, bu alt-komitelere sırayla başkanlık ederler. Üye devletler, bilgilendirilir ve alt-komite toplantılarına davet edilirler. Ortaklık Komitesi’nin yetkisi altında çalışan alt-komiteler, her toplantıdan sonra Ortaklık Komitesi’ne rapor verirler. Alt-komiteler, karar alma yetkisine sahip değildir. Avrupa Komisyonu’nun bir memuru ve Türkiye Hükümeti’nin bir memuru, her bir alt-komitenin daimî sekreterleri olarak birlikte hareket ederler. Alt-komiteler, gerekli olduğunda toplanırlar. Herhangi bir tarafın isteği üzerine bir toplantı yapılabilir. Her toplantının başında, alt-komite tarafından bir gündem kabul edilir ve her toplantıdan sonra tutanaklar yazılır ve onaylanır. Alt-komitelerin toplantıları, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, halka açık değildir. Alt-komitelerin her birinde görüşülecek konular ve işlerin dağılımı şöyledir: 1. Tarım ve Balıkçılık: — Tarım ve balıkçılık ürünleri;

— Tarımsal işbirliği ve kırsal kalkınma; — İşlenmiş tarım ürünleri; — Hayvan ve bitki sağlığı konuları; — Ticaretle ilgili mevzuat.

2. İç Pazar ve Rekabet: — Standardizasyon, belgeleme, uygunluk değerlendirmesi ve piyasa gözetimi dahil, malların serbest dolaşımı;

— Fikrî ve sınaî mülkiyet hakları; — Kamu alımları, veri koruma ve medenî hukuk; — Şirketler hukuku, muhasebe ve elektronik

ticaret; — Tüketicinin korunması; — Rekabet ve Devlet Yardımı;

Page 115: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

115

— Malî hizmetler (bankacılık, sigorta ve yatırım) ve posta hizmetleri dahil, hizmetler;

— Sosyal güvenliğin koordinasyonu hariç, işçilerin dolaşımı;

— Yerleşme ve hizmet sunma hakkı; — Topluluk programlarına Türkiye’nin katılması.

3. Ticaret, sanayi ve AKÇT ürünleri: — Ticaret konuları; — AKÇT ürünleri; — Yatırımların teşviki; — Küçük ve orta boy işletmeler ve Türkiye’nin

Topluluk KOBİ programlarına katılması; — Sanayi politikası ve işbirliği, turizm.

4. Ekonomik ve parasal konular, sermaye hareketleri ve istatistikler:

— Ekonomik ve parasal konular; — Yatırımların korunması dahil, sermaye

hareketleri ve carî ödemeler; — Malî sektör reformu; — İstatistik işbirliği.

5. Yenilik: — Öğretim, eğitim ve gençlik, Türkiye’nin Topluluk programlarına katılması;

— Bilim, araştırma ve teknolojik gelişme, Türkiye’nin araştırma ve teknolojik gelişme programlarına ve gösteri programlarına katılması;

— İletişim ve bilgi teknolojisi; — Kültürel işbirliği ve görsel-işitsel politika,

Türkiye’nin Topluluk programlarına katılması; — Bilim, araştırma ve teknolojik gelişme.

6. Ulaştırma, çevre ve enerji (trans-Avrupa şebekeler dahil):

— Ulaştırma; — Çevre ve Türkiye’nin Topluluk programlarına

katılması; — Nükleer güvenlik dahil enerji, Türkiye’nin

Topluluk programlarına katılması.

7. Bölgesel kalkınma, istihdam ve sosyal politika:

— İstihdam politikası, sosyal politika, Türkiye’nin Topluluk sosyal programlarına katılması;

— Bölgesel kalkınma politikası; — Sosyal politikaların koordinasyonu.

8. Gümrükler, vergileme, uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama:

— Gümrük işbirliği; — Dolaylı vergileme ve Türkiye’nin vergileme

alanındaki Topluluk programlarına katılması; — Kara para aklama; — Uyuşturucu maddeler; — Denetim ve malî kontrol.

Page 116: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

116

II

AT-TÜRKİYE ORTAKLIK KOMİTESİ’NİN ALT-KOMİTELERİNE KRONOLOJİK GENEL BAKIŞ

AT-Türkiye Ortaklık Komitesi’ne bağlı alt-komitelerin toplantıları, aşağıdaki kronolojik sıra içinde yapılmıştır:

Tarihler No. Alt-komite

22-23 Haziran 2000 1. Tarım ve Balıkçılık üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 1

30 Haziran 2000 6. (Trans-Avrupa Şebekeler dahil) Ulaştırma, Çevre ve Enerji üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 6

6-7 Temmuz 2000 2. İç Pazar ve Rekabet üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 2

23-24 Kasım 2000 5. Yenilik üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 5

28 Kasım 2000 7. Bölgesel Kalkınma, İstihdam ve Sosyal Politika üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 7

7 Aralık 2000 3. Sanayi, Ticaret ve AKÇT ürünleri üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 3

25-26 Ocak 2001 4. Ekonomik ve Parasal Konular, Sermaye Hareketleri ve İstatistikler üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 4

6-7 Şubat 2001 8. Gümrükler, Vergi, Uyuşturucular ve Kara Para Aklama üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 8

27-28 Şubat 2001 6. (Trans-Avrupa Şebekeler dahil) Ulaştırma, Çevre ve Enerji üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 6

21-22 Mart 2001 1. Tarım ve Balıkçılık üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 1

2-3 Nisan 2001 2. İç Pazar ve Rekabet üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 2

2-3 Mayıs 2001 5. Yenilik üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 5

16 Mayıs 2001 3. Sanayi, Ticaret ve AKÇT ürünleri üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 3

Page 117: TÜRKİYE’NİN KATILIM YÖNÜNDE İLERLEMESİSavunma Politikası gibi AB-Türkiye ilişkileri bakımından önemli konular ve terörizme karşı savaş, Kafkaslar’daki durum, Orta

117

7-8 Haziran 2001 7. Bölgesel Kalkınma, İstihdam ve Sosyal Politika üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 7

2-3 Temmuz 2001 8. Gümrükler, Vergi, Uyuşturucular ve Kara Para Aklama üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 8

17-18 Temmuz 2001 4. Ekonomik ve Parasal Konular, Sermaye Hareketleri ve İstatistikler üzerine AT-Türkiye Alt-komitesi No. 4