56
Gadgets powered by Google  TURAN DURSUNLAR NASIL YETİŞİYOR Turan Du rsu n ülk emizin doğ usunda Müs lüm an bir an ne ba ban ın oğl u olarak dün yay a ge lmi ş, geleneksel dini eğit im kurum lar ımız olan camilerde, me dre sel erd e yetişmiş, daha sonra Diyanet teşkilatında vaizlik, müftülük, TRT’de “Din ve Ahlâk” programları yapmış sonra hayatının bir döneminden itibaren İslâmî inanç ve değerlerle mücadeleye girişmiştir. Bu tarzın bir diğer örneği de Arif Tekin’dir. Bu ve benzeri isimlerin kaleme aldığı kitaplar ateist sol çevrelerce piyasaya sürülmekte ve İslam’a karşı mücadelede adetâ silah olarak kullanılmaktadır. Biz bu anlamda Turan Dursun’u bir prototip olarak ele alacak ve onun hayat hikayesini yetiştiği koşullar ve düşünce ve inanç serüveni ile ilişkilendirerek bir tahlil yapacağız. Turan Dursun’un kendi şahsına münhasır bir istisnâ olduğunu söyleyip geçiştirmek de gerçekçi görünmemektedir. Bugün örneğin İstanbul’da dini yayınların ağırlıkta olduğu ya yın evleri dışındaki merkezi yay ınevlerinden herhan gi bir ine ba kıld ığın da “Di n” bölümündeki kitapların önemli bir kısmının Turan Dursun’un kitaplarından oluştuğunu görmek mümkündür. Diğer yandan bugün çoğu zaman dindar kesim tarafından dışlayıcı bir tep kisellikle ele ştirilen bu insanlar, mü slüm an bir ail ede , çevrede ve top lum da yeti ş m i ş le rd ir ve ya zd ı k la rı be lirli bir çe vr ede da hi olsa bu to plumda ka rş ı l ı k bulmaktadır. Başta inancımız gereği, onların doğuştan İslâm’a karşı önyargılı olduklarını iddia edemeyiz. Bundan dolayı onları önyargısızca anlamak, aslında bir yönüyle kendi problemlerimizle yüzleşmek demektir. Şüphesiz her yazarın görüşleri ile yaşamı ve şahsiyeti arasında yakın ilişki vardır. Ancak Turan Dursun’da bu ilişkinin özel bir boyutu gözlenmektedir. Hatta Dursun’un ha yat ı ve ese rle ri üzerine ya ptığ ımız oku mal ar sonucunda bizim ula ştığım ız kan aat, ki ş ili ğ i, ya ş a d ı klar ı , yeti ş ti ğ i ş a rt la r bil in meden onun görü ş l er in in do ğ r u değer lendir ileme yeceğ i, çünk ü İslâm ’la ilgili duyg u ve şün celer inin, t şahsiyeti ile din adına yaşa dıkları emelinde biçim lendiği yönü ndedir. Şunu da ifade edelim ki hiçbir ins an ın ş ünsel gelişimi ve ina nçl arı yetişti ği ko şull ar veya bir tak ım psi ko-sosyo l etmenlerle açıklanmayacak kadar çok boyutludur. Ancak bu gerçek, sözünü ettiğimiz unsu rla rı n önemsi z ve de ğe rs iz oldu ğu anlamı na ge lmez. De ğe rl en dirmele ri mi ze geçmeden önce Turan Dursun’un hayat hikayesi hakkında öz bilgi vermenin yararlı olacağı kanaatindeyiz. Tura n Du rs un 1934 yı l ı nda Sivas’ı n Şa rk ışl a ilç esin in Gümü şte pe (Yap ı al tı ) köyünde Kürt asıllı bir anne ile köy imamlığı yapan Türk bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. 8-17 yaşları arasında Erzurum Ağrı ve Muş’un değişik köylerinde daha çok Kürt kökenli ve Şafii hocalardan, son iki yılda da Adana ve Konya’da, başta Arap dili olmak üzere, Temel İslâm ilimleri, mantık ve felsefe konusunda eğitim görür. 17 ya şında ike n köy imamı olu r. 195 5-1 957 yıla rı arası nda askerl iğin i yap ar , ilko kul a gitmediği için Türkçe okuma yazmayı da askerde öğrenir. Askerlik dönüşü 1958 yılında önce merkez vaizi sonra müftü olmak üzere Tekirdağ ilinde göreve başlar. 1966 yılında “Din ve Ahlâk” programları yapmak üzere TRT’ye

TURAN DURSUN ATEİSTİ

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 1/56

Gadgets powered by Google

  TURAN DURSUNLAR NASIL YETİŞİYOR 

Turan Dursun ülkemizin doğusunda Müslüman bir anne babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş, geleneksel dini eğitim kurumlarımız olan camilerde, medreselerdeyetişmiş, daha sonra Diyanet teşkilatında vaizlik, müftülük, TRT’de “Din ve Ahlâk”programları yapmış sonra hayatının bir döneminden itibaren İslâmî inanç ve değerlerlemücadeleye girişmiştir. Bu tarzın bir diğer örneği de Arif Tekin’dir. Bu ve benzeriisimlerin kaleme aldığı kitaplar ateist sol çevrelerce piyasaya sürülmekte ve İslam’a karşımücadelede adetâ silah olarak kullanılmaktadır. Biz bu anlamda Turan Dursun’u birprototip olarak ele alacak ve onun hayat hikayesini yetiştiği koşullar ve düşünce ve inanç

serüveni ile ilişkilendirerek bir tahlil yapacağız.

Turan Dursun’un kendi şahsına münhasır bir istisnâ olduğunu söyleyip geçiştirmek de gerçekçi görünmemektedir. Bugün örneğin İstanbul’da dini yayınların ağırlıkta olduğuyayınevleri dışındaki merkezi yayınevlerinden herhangi birine bakıldığında “Din”bölümündeki kitapların önemli bir kısmının Turan Dursun’un kitaplarından oluştuğunugörmek mümkündür. Diğer yandan bugün çoğu zaman dindar kesim tarafından dışlayıcıbir tepkisellikle eleştirilen bu insanlar, müslüman bir ailede, çevrede ve toplumdayetişmişlerdir ve yazdıkları belirli bir çevrede dahi olsa bu toplumda karşılık bulmaktadır. Başta inancımız gereği, onların doğuştan İslâm’a karşı önyargılı olduklarınıiddia edemeyiz. Bundan dolayı onları önyargısızca anlamak, aslında bir yönüyle kendi

problemlerimizle yüzleşmek demektir.

Şüphesiz her yazarın görüşleri ile yaşamı ve şahsiyeti arasında yakın ilişki vardır.Ancak Turan Dursun’da bu ilişkinin özel bir boyutu gözlenmektedir. Hatta Dursun’unhayatı ve eserleri üzerine yaptığımız okumalar sonucunda bizim ulaştığımız kanaat,kişiliği, yaşadıkları, yetiştiği şartlar bilinmeden onun görüşlerinin doğrudeğerlendirilemeyeceği, çünkü İslâm’la ilgili duygu ve düşüncelerinin, t şahsiyeti ile dinadına yaşadıkları emelinde biçimlendiği yönündedir. Şunu da ifade edelim ki hiçbirinsanın düşünsel gelişimi ve inançları yetiştiği koşullar veya bir takım psiko-sosyoletmenlerle açıklanmayacak kadar çok boyutludur. Ancak bu gerçek, sözünü ettiğimizunsurların önemsiz ve değersiz olduğu anlamına gelmez. Değerlendirmelerimize

geçmeden önce Turan Dursun’un hayat hikayesi hakkında öz bilgi vermenin yararlıolacağı kanaatindeyiz.

Turan Dursun 1934 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Gümüştepe (Yapıaltı)köyünde Kürt asıllı bir anne ile köy imamlığı yapan Türk bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. 8-17 yaşları arasında Erzurum Ağrı ve Muş’un değişik köylerindedaha çok Kürt kökenli ve Şafii hocalardan, son iki yılda da Adana ve Konya’da, baştaArap dili olmak üzere, Temel İslâm ilimleri, mantık ve felsefe konusunda eğitim görür. 17yaşında iken köy imamı olur. 1955-1957 yıları arasında askerliğini yapar, ilkokulagitmediği için Türkçe okuma yazmayı da askerde öğrenir.

Askerlik dönüşü 1958 yılında önce merkez vaizi sonra müftü olmak üzere Tekirdağilinde göreve başlar. 1966 yılında “Din ve Ahlâk” programları yapmak üzere TRT’ye

Page 2: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 2/56

geçer, on yıl bu görevine devam ettikten sonra yine TRT’ de prodüktör olarak,“Başlangıcından Bu Yana İnsanlık”, “Vergi Programı”, “Akşama Doğru” gibiprogramları yapar.

1982 yılında TRT’den emekli olunca sayılı reklam ajanslarından birisinin sahibi

olan arkadaşına, Kur’an Ansiklopedisi hazırlama projesini sunar. Arkadaşı onun buteklifini olumlu karşılar. Varılan anlaşmaya göre, Dursun çalışmalarını sürdürmek üzere,ailesi Ankara’da olduğu halde, İstanbul’a yerleşecek, ajans da onun tüm masrafınıkarşılayacak, eser yayınlandığında kâr paylaşılacaktır. Onun bu çalışmasını 1987 yılındatamamladığı anlaşılıyor. Ancak eserin yayınlanması için birçok yayınevi ve gazete ilegörüşmesine rağmen hiçbirinden olumlu cevap alamaması, söz konusu ajansın Dursun ileilgili bazı kaygıları sebebiyle ekonomik sıkıntıları gerekçe göstererek ona olan maddidesteğini çekmesi kendisini maddi açıdan zora sokar. Bundan böyle İstanbul’daçalışmalarını sürdürebilmek için maddi kaynağa ihtiyaç duyar. Tam bu sırada “ŞeriatBöyle” isimli bir senaryo-film çalışması ve İlhan Arsel’in başta Şeriat ve Kadın kitabıolmak üzere, bütün eserlerini yaygınlaştırmak amacıyla düşünülen, başkanlığını Turan

Dursun’un üstleneceği, “İlhan Arsel Vakfı” projesi gündemdedir. Tüm bu çalışmalar için,Arsel aracılığıyla tanıştığı Amerika’da yaşayan Erkan Boynuince Dursun’a ayda beşyüzdolar maddi katkıda bulunmaya başlar.

Dursun’u bugünkü ününe kavuşturan, 1987 yılından 1990 yılındaki ölümüne kadargeçen sürede çeşitli dergilerde yayınlanan yazılarıdır. Onun bu yazıları daha çok Sosyalistçevrelerin yayın organları olan 2000’e Doğru, Teori, Görüş, Saçak, Sosyalist Birlik, SosyalDemokrat, Emeğin Bayrağı ve Yüzyıl gibi dergilerde yayınlanır.

Bu yazıları döneminde, sözü edilen çevre tarafından yoğun övgülere mazhar olanDursun’un, kendilerine derin sevgi ve saygıyla bağlandığı ve onların büyük desteğinigördüğü başlıca üç isim ile yakın irtibat halindedir. Bunlardan ilki o dönemde 2000’eDoğru Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı olan daha sonra Sosyalist Partive İşçi Partisi’nin genel başkanı olan Doğu Perinçek; ikincisi Perinçek’le teyze çocuklarıolan ve Dursun’u Perinçek’le tanıştıran, ODTÜ’de öğretim üyesi ve aynı zamandaAtatürkçü Düşünce Derneği Genel Sekreteri Gürbüz Tüfekçi, üçüncüsü de, Dursun’nunsıkça yazdığı mektuplarında kendisine “Çok Çok Değerli, Sevgiliden Sevgili Dostum”,“İlhan Ağabey” diye hitap ettiği Amerika’da yaşayan İlhan Arsel’dir.

Turan Dursun’un sözü edilen dergilerde, İslâm’a karşı sert üslupla kaleme aldığıyazılar dindar insanlarca İslâmî değerlere hakaret olarak algılanarak onların tepkisine

sebep oldu. Dursun 4 Eylül 1990 tarihinde esrarı hâla çözülemeyen bir terörist saldırısonucu hayatını kaybetti.

Turan Dursun’nun başlıca eseri Kur’an Ansiklopedisi’dir[1]. Dursun bu eserinde,diğer eserlerinden ve aşağıda açıklamaya çalışacağımız ilmî şahsiyetinden farklı bir tavırtakındığı izlenimi verir. Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki o, klasik İslâmî literatüre büyük ölçüde vakıftır. Kur’an Ansiklopedisi’nde bu konudaki yetkinliğini ortaya koymuştur. Obu çalışmasında, başlıca Kur’anî kavram ve konularla ilgili ayetleri, hadisleri vekaynaklardaki malumatı derlemiş, mümkün olduğunca şahsi yorumlardan kaçınmıştır.Kendisi Ansiklopedi’nin girişinde bunun gerekçesini şöyle açıklar: “Ben Kur’anAnsiklopedisi’ni herhangi biçimde yorumlar getirerek, “İslâm’ın çağdaş yorumlar”la

yorumlanmasını ve bu yolla “dinsel bağnazlıktan” uzaklaşmasını sağlamak gibi biramaçla hazırlamadım. Din alanındaki aydınlanmanın yorumlarla değil, neyin ne

Page 3: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 3/56

olduğunu açık seçik ortaya döküp sergileme yoluyla olacağı kanaatindeyim.” Dursun buçalışmasında zaman zaman pozitivist aydınların ve bazı müsteşriklerin görüşlerine yervererek onlardan yana tavır alsa da, ilmi ciddiyetin sınırlarını aşmamaya özen gösterir.

Bilindiği üzere bilim adamlığının asıl göstergesi herhangi bir konudaki malumatı,

derlemekten çok onu anlamlandırmak ve yorumlamaktır. Ansiklopedisi dışındakieserlerini, onun İslâm hakkında derlediği bu malumata ilişkin yorumları olarak kabuledebiliriz. Turan Dursun’u değerlendirirken hem konumuzla alakası hem de ona bugünkü konumunu sağlayan eserleri olması nedeniyle bu eserlerini esas aldık.

Kanaatimizce Dursun özellikle hayatının son yıllarında yazdığı ve yayınladığı bueserlerini yazmasaydı, Kur’an Ansiklopedisi’yle anılacak ve belki bugünkü şöhretinekavuşamayacaktı ama her açıdan daha saygın bir konumda olacaktı. Fakat her şeyerağmen onun, Kur’an Ansiklopedisi’ndeki tavrıyla diğer eserlerindeki tavrını aynı kişidedüşünmek çelişkili gibi görünmektedir. Onun birbiriyle uzlaşmaz görünen bu iki tavrınıte’lif etmek için şu ihtimaller üzerine düşünülebilir:

1. Dursun Kur’an Ansiklopedisi’ni yazdığı dönemde İslâm aleyhinde bu kadarkeskin bir görüşe sahip değildi.

2. O İslâm’a inanmamakla birlikte hem İslâm hakkındaki bilgi birikiminideğerlendirmek hem de bilim adamı olarak anılmak arzusundaydı. Fakat Ansiklopedi’yitamamladıktan sonra maddi sıkıntı içinde olduğu bir zamanda, basımı konusundakarşılaştığı güçlüklere rağmen başarılı olamaması onu adetâ bezdirdi. Diğer yandanİslâm’a karşı biriktirdiği kin ve nefrete de yenik düşerek bu birikimini bu defa İslâm’asaldırmak için kullandı. Böylece duygularına yenik düşmüş oldu.

Dergilerde yazılarının yayınlanmaya başladığı ilk dönemlerde Ansiklopediprojesinin zarar görebileceği kaygısıyla müstear isim kullanarak gerçek görüşlerinigizlemeyi düşünmesi bu ihtimali desteklemektedir.

3. Dursun’un bu tavrı göstermektedir ki, Allah’a iman ve bağlılık için salt bilgi fazlabir değer taşımamaktadır.

Dursun’un köy imamı olan babası, oğlu daha doğmadan onun için kitaplar satınalmaya başlar ve onu daha küçük yaşta, “Basra ve Küfe’de bulunmayacak ölçüde büyük bir din alimi” olması yönünde yoğun olarak koşullandırır. Bu amaçla babası onu 7-8

yaşlarına geldiğinde, daha ilkokula gidip okuma yazmayı öğrenmeden, camilerde medreseusûlü dinî eğitim veren hocaların yanına gönderir. Daha küçük bir çocuk olan Dursunkendisinden ileri yaştaki talebelerin eğitim gördüğü bu ortamlarda büyük sıkıntılaramaruz kalır: Genelde Türkçe bilmeyen kürt hocalardan eğitim aldığı için öncelikleKürtçe’yi öğrenmek durumunda kalır. Diğer talebelere göre yaşça küçük olduğu için birçok açıdan zorluklarla karşılaşır. Temizlik imkanları sınırlı olduğu ve henüz kendisinebakabilecek yaşta olmadığı için bacaklarını zedeleyecek kadar kaşıntıya sebebiyet verenbitlerle boğuşur. Ama her şeyden önemlisi de anne-baba sevgisinden mahrum kalır,çocukluğunu yaşayamaz. Güzel elbiseler içinde oynayan, okula giden çocuk resimlerineimrenerek bakar. Tatil için gittiği memleketinde yaşıtlarıyla “tadına doyulmaz” oyunadaldığı bir zamanda babasının ‘pençesiyle’ yere yuvarlanır.[2]

Page 4: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 4/56

Bütün bu olumsuzluklara rağmen onu büyük bir hırsla okumaya motive edenyegane sebep “Basra ve Küfe’deki alimlerin derecesine ulaşmak, hatta onları geçmek”; enbüyük alim olur, en akıllı insan olduğunu kanıtlarsa “başa geçebilirdi”, hatta“cumurbaşkanı” bile olabilirdi. Yine kendi tanımlamasıyla “ne yapıp edip herkesigeçmeyi kafasına koymuş bir yarışçının tutkusu vardır içinde. Tüm varlığını sarıp

sarmalayan bir tutku, aşk gibi.”[3]

O böyle bir tutkuyla başkalarının 15-20 yılda öğrendiklerinden daha fazlasını 3-5yılda öğrendiğini, karşılaştığı birçok hocanın da onun bu durumunu mucize ve kerametolarak nitelediğini hayatı boyunca övünerek anlatır. O çocukluk yıllarında başta Arapçaolmak üzere Temel İslâm bilimleri, felsefe ve mantıkla ilgili birçok eseri ezberlediğinianlatır. Bütün bu öğrendiklerini de onu “hedefine götürecek bir basamak” olarak görür.[4] Ancak Türkçe okuma-yazmayı bile henüz bilmeyen, yaşadığı dünyadan habersiz olanDursun’un, hem de daha çocuk yaşta, kelam, felsefe ve mantık ile ilgili eserleri kavramasıbeklenemez. Bundan dolayı okuyup ezberlediği bu eserler çoğu zaman onun kafasınıkarıştırır, zaman zaman kendi deyimiyle Tanrı’yla “kavga” eder; okuduğu kitaplarda

“Adem’in topraktan, Havva’nın onun kaburga kemiğinden, Hz. Muhammed’in nurdan,Hz. İsa’nın Cebrail’in üfürüğünden, kendisinin ise meniden yaratıldığını” okur ve bunuhaksızlık olarak yorumlar. Özürlü bir kızı, ormanda başı kesilmiş bir insanı, nehrigeçerken boğulan arkadaşını, kurbağayı yutan yılanı gördüğünde bütün bunlardan dolayısorumlu tuttuğu Tanrı’yı rüyasında görür ve O’na yaptığı işleri beğenmediğini söyler.

Çocukluğunda koşullandığı “en önde olma”, “kendisinden herhangi bir şekilde sözettirme” tutkuları, din adına yaşadığı bütün negatif tecrübeleri, ileride bilinçaltındançıkacak, büyük ölçüde şahsiyetini ve dine bakışını etkisi altına alacaktır. İleri yaşlardayazdığı Kulleteyn isimli kitabında çocukluğunu anlatırken bütün olumsuzlukların sebebiolarak, annesine ve kendisine şiddet ve baskı uygulayan, sürekli “Abdul Hoca” diyebahsettiği ve dinle özdeşleştirerek “zalim baba” şeklinde nitelendirdiği babasını gösterir.Diğer yandan masumâne, insanî duygu ve güdülerini de din karşıtı bir bağlamdakonumlandırır ve kendisine şefkatle davranan annesi ile özdeşleştirir. Babasınınzulmünden kurtulup, insanî ideallerini gerçekleştirmek için çok okuyup ‘en öne’ geçmesigerektiğini düşünür.

Dursun için “din ve ilim” sözü edilen duygular denkleminde hayatı boyunca hep“araçsal” bir niteliğe sahip olmuştur. Öyle görünüyor ki, İslâm adına küçük yaşta, henüzanlamayacağı seviyede aldığı eğitim, ezberlediği kitaplar ve çektiği sıkıntılar, hayatıboyunca onu hedefine ulaştırması bakımından işlevsel olmuştur. Fakat diğer yandan da

bütün bunlar hakikatte dini anlayıp kavramasına, Tanrı ile içsel bir iletişim kurmasınahayatı boyunca aşamayacağı bir engel oluşturmuştur. Bundan dolayı onun dini inanç veanlayışının, aslında hayatının hiçbir döneminde, dinin özü olan Allah’a duygusal yakınlık ve içten bağlılık düzeyine ulaşmadığı anlaşılıyor.

Dursun, müftülüğü döneminde farklı görüşleri ve uygulamalarıyla, “din sayesinde”basında sıkça sözü edilen “aydın müftü” unvânıyla popüler olmuştur. 1966 yılındamaaşının azlığı ve sürgünleri sebebiyle[5] kendisine yapılan öneri üzerine bir mektuparacılığıyla TRT’ye geçtiği yıllarda dine bakışı da değişir, namazı ve orucu da bu yıllardabırakır. Dursun’a, dini varoluş meselesi olarak algılayan, samimi ve bilgi temelli inançsahibi bir mü’min gözüyle baktığımızda onun bu değişimini anlamamız güçleşir. Şöyle ki,

Türkiye Gençlik Teşkilatı aydın bir dindar olarak gördüğü Dursun’a Papa ile tartışmateklifi götürdüğünde, okuma ihtiyacı hissettiği Tevrat ve İncil’de Kur’an’da anlatılanların

Page 5: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 5/56

benzerini görünce, Hz. Muhammed’in bir “sahtekâr” olduğu fikrine vardığını vePeygamberlik inancını yitirdiğini anlatır.[6] O’nun bu iddiasında samimi olduğunu kabuletmemiz için, Kur’an’ı da hiç okumadığını düşünmemiz gerekir. Çünkü Kur’an’ın birçok ayeti zaten bu benzerlikten bahseder, hatta bazı tahrifleri dışında bu kitaplarıonayladığını belirtir.

Dursun, “Allah İnancı” konusunu işlerken anlatacağımız, bilimsel olarak nitelediğiilginç bir deneyle Allah’ın da olmadığına karar verir. Bu aşamadan sonra din,şahsiyetinin belirleyici yönlerinden biri olan ve İslâm’a karşı şekillenen “kin, nefret vesaldırganlık” duygularını besler. Bunu kendisi de ifade etmekten çekinmez: “O an bendeöyle bir hınç oluştu ki, çünkü o (din, peygamber) benim gençliğimi, çocukluğumu aldı,onun yüzünden çocukluğumu yaşayamadım. Hiçbir hastalığın, kanser AİDS vb. hiçbirfelâketin korkunçluğu, dinden gelen korkunçluk kadar korkunç değildir. O dakikadanitibaren dinle savaşa girdim.”[7] Bundan dolayı Dursun’un önerdiği dünyada öncelikledinsizlik olacaktır.[8]

Dursun aslında sadece dinle kavgalı değildir. Çevresiyle de uyumsuzdur. Gerek müftülüğü gerekse TRT’deki görevi esnasında yaşadığı sürgünlerin gerçek sebebi de buolsa gerektir. TRT’den emekli olmasına sebebiyet veren son sürgüne gerekçe olarak “bunalım içine düşmek”, “iş çevresiyle uyumsuzluk” ve “psikolojik dengesizlik” gibinedenlerin gösterildiğini yine kendisi anlatır.[9] O, bu sürgünlerini her yerde doğruyusöyleme kararlılığına bağlarsa da bu tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü ohayatının her döneminde bulunduğu yer ve konumla uyumlu görüşleri, en sivri ve uçdüzeyde savunmuştur. Müftülüğü döneminde aydın, ilerici din adamı olarak tanınırken,TRT’de “katı laiklik, akılcılık, bilimcilik” gibi temaları ön plana çıkarır, emekliliğinde iseilişkide olduğu çevre ve yazılarını yayınladığı dergiler paralelinde keskin bir “din karşıtı”ve “Aydınlanma savaşçısı” kesilir. Öyle görünüyor ki, hayatının her döneminde onu“mücadele etmek durumunda kalan bir muhalif” konumuna düşüren iddiaları değil,iddialarında kullandığı sert, katı ve agresif üslûbu ve tarzıdır.

Dursun’un kişiliğinde belirgin olarak öne çıkan unsurlardan birisi de cinsel içeriklitecrübeleridir. Bunda bulunduğu eğitim ortamlarında kendisinden yaşça büyük olantalebelerde şahit olduğu, sağlıksız cinsel davranış ve konuşmaların yetiştiği ortamdakikatı geleneklerin vs. etkisi olmuş olabilir. Çünkü Kulleteyn isimli romanında bunlarauzunca yer verir. Dursun yine aynı romanında köpeklerin, koyunların çiftleşmesi gibianlatımlara doğal görünmeyen bir tarzda yer verirken, koça masturbasyon yaptırdığınıda anlatır. Rüyasında gördüğü peygamberden, sevdiği kızı elinden alacağı endişesiyle

kaçar. Çocukluğunu anlattığı bu çalışmasında yazar, bazen aynı sayfada onlarca olmak üzere, yüzlerce defa argo ve iğrendirici ifadeye yer verir. Çoğu zaman da bu kullanımlarlaİslâmî kavram ve değerler arasında irtibat kurar. Bütün bunlar aynı zamanda onunçocukluğunda din adına yaşadıklarının kişiliğinde bıraktığı derin izlerin işaretleri olarak görülebilir. Dursun’un bu üslûbu sadece bu romanında değil, başta Hz. Muhammed’itanıtırken olmak üzere bütün yazılarında öne çıkar. Öyle ki kitaplarının yayıncısının bile,zaman zaman küfür derecesine varan bu ifadeleri “.......” işareti koyarak çıkarmak durumunda kaldığı anlaşılmaktadır. Onun İslâmî değerleri tanımlarken kullandığı üslûpancak kendi kişiliğini tanımlaması bakımından bir anlam ifade edebilir. Çünkü herhangibir nesneyi/değeri tanımlarken kullanılan sıfatların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ancak tartışmalı yollardan sabit olabilir, fakat uslûp ve ifade tarzının sahibiyle alakası direkt ve

tartışmasızdır.

Page 6: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 6/56

Şimdi buraya kadar saydığımız bütün bu şahsiyet özelliklerinin, esası nesnellik vetarafsızlık olan ilmi şahsiyeti zedeleyeceği açıktır. Onun değerlendirmeleri çoğu zamanhamâsi, agresif, hatta isterik denebilecek özellikler gösterir. Dursun’un bu tavrınıörneklemek üzere herkesin yakından tanıdığı bazı kişi ve kurumlarla ilgili bazıdeğerlendirmelerini aktarmak ilginç olacaktır:

Cengiz Çandar için: “Din ve Arap kokar”, “İslâm mücahidi rolü”nü oynar.

Hasan Cemal için: “Şeriat ve İslâm savunuru bir Selâmetçi”, “İslâm mücahidi”,“İslâm birliği yanlısı çizgi paralelinde “Türk-İslâm sentezciliği” savunuru.

İlhan Selçuk için: “İslâmcı Marksist” veya “Marksist İslâmcı”, “MHP çizgisinekaymış”.

Cumhuriyet Gazetesi için: Özellikle Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve İlhanSelçuk’un yazılarıyla “dinlileştirilmiş”, “İslâmlaşma” ve “Araplaşma” eğilimine girmiştir.

R. Garaudy için: Onun müslüman oluşunu aldatmaca ve sahtelik olarak tanımlar veçıkar hesaplarına bağlar, “karanlıkçı aydınların sapıklıkları” olarak değerlendirir.[10]

Kanaatimizce Dursun’un İslâm’ı değerlendirme konusundaki tavrı, bu kişi vekurumları tanımlarkenki tavrından daha bilimsel, nesnel ve samimi değildir.

Öyle görünüyor ki, Dursun kişiliği ve eserleriyle bir “bilim adamı” tavrından çok,İslâm’a duyduğu kin ve düşmanlık sebebiyle, ne pahasına olursa olsun onunla mücadeleeden bir “savaşımcı”, “dava insanı” tavrı sergilemektedir. Eğer Dursun’u bu bağlamdadeğerlendirecek olursak onun, üslûbu dışında, inancı uğruna gösterdiği fedakârlığına,çoşkusuna, ve idealizmine saygı duymamız gerekir. Dursun o kadar azimli ve inanmış birdava insanıdır ki, kendisini “yüzyılların doğurduğu ölüm” olarak tanımlar; yaniyüzyılların birikimiyle ortaya çıkan Dursun artık dinlerin sonu olacaktır, zaten “tabu cançekişmektedir” ve o dünyayı tek başına değiştireceğine inanır. Aslında o bu yönüyle adetâbir “mesih” ve “kurtarıcı”yı andırmaktadır.

İşte bütün bu tavrından dolayı onu, ancak Sosyalist Partisi, İşçi Partisi gibi aşırı solçevreler ve her ne şekilde olursa olsun hiçbir ahlâkî ve bilimsel kaygı gözetmeden İslâm’ıngeriletilmesi gerektiğini düşünenler sahiplenebilmiştir. Onun kitapları, sözü edilen buanlayış sahiplerinin yoğun desteği, öldürülmesiyle oluşan popülaritesi, özellikle gençlerin

din konusundaki bilgi yetersizliği ve onun dine bakışının materyalist ideoloji sahiplerininbakışıyla paralelliği gibi sebeplerle geniş bir okur kitlesine sahip olmuştur. Başka birifadeyle o, bazı kesimlerin din konusundaki duygu ve düşüncelerinin hem tercümanı hemde tasavvurlarına uygun bir din anlayışının üstadı olmuştur.

Tüm bunların ötesinde Turan Dursun’un bir kesim aydın tarafından “İslâmiyetkonusunda dünya çapında bir otorite”, “Aydınlanma savaşçısı” gibi sıfatlarla anılmasıtamamen ideolojik bir bakışın sonucu olsa gerektir. Muhammet Altaytaş[1] Dursun’un bu eseri mucize maddesine kadar 8 cilt halinde onun ölümünden sonra

Kaynak Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Yayınevi, eserin diğer bölümlerininDursun’un öldürülmesinin ardından, polis tarafından evinde yapılan aramalar esnasında

Page 7: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 7/56

kaybolduğunu iddia etmektedir. [2] Turan Dursun, Kulleteyn, s. 179.[3] Dursun, ae., s.101.[4] Ş. Perinçek, Turan Dursun Hayatını, Anlatıyor, s. 21 [5] Abit Dursun, BabamTuran Dursun, İst., 1995, s. 51. Bir başka zaman da müftü olarak dinle savaşmanındürüstçe olmayacağı için bu mesleği bıraktığını anlatır. (Dursun, Hayatını Anlatıyor, İst.1997, s. 36) Fakat bu iddiası pek tutarlı görünmüyor. Çünkü bundan sonra TRT’de on yıl

süreyle “Din ve Ahlâk” programları yapmıştır.[6] Ş. Perinçek,, Turan Dursun HayatınıAnlatıyor, s. 35, 36. [7] Ş. Perinçek, ae., s. 36.[8] Ş. Perinçek, ae., s. 61.[9] Abit Dursun,Babam Turan Dursun, s. 52. Turan Dursun kendisine resmî olarak gösterilen bugerekçelerin sürgün için “bahane” olduğunu ileri sürer.[10] Bu değerlendirmeler içinTuran Dursun’un Ünlülere Mektuplar (İst. 95) kitabındaki adı geçen şahıslara gönderdiğimektuplara bakılabilir.[11] Turan Dursun tahlili ile ilgili bu yazı büyük ölçüde Hangi Din(İstanbul: Eylül Yayınları İstanbul 2001) isimli kitabımız temel alınarak hazırlanmıştır.Turan Dursun’un görüşleri ve bunların din ilimleri açısından değerlendirilmesi için sözüedilen kitaba müracaat edilebilir.

Turan Dursun ve Din-Din Bu 1, 2 ve 3’e Cevap (Kavram Yay.) ve İlginç Sorular

(Vural Yay.) Kitaplarından Bir Derleme (Bahaeddin Sağlam-İsmail Acarkan)

Hak dini özünden farklı göstermeye çalışarak küfrün gerçek yüzünü ortaya koyaniftiracılardan birinin hezeyanlarına cevap nitelikli bu bölümde birçok sorunuzun dayanıtını bulabileceksiniz; ne mutlu gerçeği arayan, bulan ve onu yaşayabilenlere!..İnançsızlara da şunu söylemek gerekir ki olgulara tek taraflı bir bakışaçısı ve önyargılarlayaklaşmayınız, aksi takdirde gerçekten her zaman için uzak kalırsınız; önyargı, gerçeğiolduğu gibi algılamaya engeldir...

T. DURSUN'UN DÜŞÜNSEL YAPISINDAKI TEMEL

EKSİKLİKLER Tepki mi, Metod mu?T. Dursun'un yazıları bir metoda mı dayanıyor? Yoksa (Don Kişotça) bazı itilimlerdendoğan tepkiler midir? İslami kaynakları değerlendirmede hiçbir metoda dayanmayışı,İslam'ın temelinden olmayan (İslam’ın temeli Kuran ve ona uygun rivayetlerdir)kitaplardan eleştirebileceği parçaları alışı; buna karşın işine gelmeyen bölümlere gözünükapayışı onun tepkisel olduğunu gösteriyor. Buna birkaç örnek vermek istiyoruz;1) Şeytan ayetleri masalını anlatırken; "Olayın kalan bölümü, sayılamayacak kadar çok hadis ve tefsir kitaplarında var" (Din Bu I: s101) diyor. Halbuki sayılamayacak kadar çok dediği 3-4 kitabı geçmiyor. T.Dursun ayrıca bu rivayetleri reddeden (Kadı Iyaz,Fahreddin Razi, Alusi, Kadı Beyzavi, Muhyiddin Arabi, İzmirli İsmail Hakkı,

Muhammed Abduh, Muhammed b. İshak b. Huzeyme, Beyhaki, Şevkani, Kurtubi, Aynivs.) birçok alimi yok saymıştır.2) Ayetlerin geliş tarihine ilişkin kesin bir bilgi ileri sürülemez (s104) diyerek şeytanayetleri masalını ispatlamaya çalışırken her nedense ayetlerin tarihine ilişkin kesin bilgiveren kaynakları unutuveriyor!3) Arap dilindeki mecazi (benzetme, sembolik) kavramları, sanki anlamlarınıbilmiyormuş gibi kasıtlı çevirmektedir. Mesela Allah'ın gözetlemesi demek olan "Allah'ıngözü" deyimini "insanın gözü gibi göz" diye tercüme etmiştir.4) Eş kelimesini karı diye çevirerek okuyucunun zihninde olumsuz anlamlar uyandırıyor.Mekr kelimesini düzen yerine kasten tuzak olarak çevirerek yine aynı anlam saptırmasına

başvuruyor.

Page 8: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 8/56

5) Tefsirlerdeki bilgilerden işine geleni alarak farklı yorumları gözardı etmekte, hatalı birtefsirde gördüğü hatayı, İslam’ın görüşüymüş gibi vermektedir. Mesela: Ayın yarılmasıkonusunda (s217) İbnül Cevzi'nin tefsirini kendi yorumuna ters düştüğü içinreddetmektedir. s230'da ise İbnül Cevzi'yi güvenilir bir müfessir olarak kabul etmektedir.Biz T. Dursun un bu "bilimsel!" yöntemli uygulamalarını objektif düşünme ve

değerlendirme hassasiyetine zıt buluyor ve reddediyoruz.6) Bazı konularda tefsirleri kanıt olarak bir hünermiş gibi sıralarken nedense Araplarınkızlarını öldürmesi konusunda "güvenilir" dediği tüm tefsirleri bir çırpıda arkasınaatıyor, reddediyor ve şöyle diyor: “Tefsirler Ferezdak'ın iki dizesi üzerinde durur. Ne varki tefsirlerde bu iki dize hep aynı sözcüklerden oluşmuyor. İki dize de değişik biçimde yeralıyor, dizelerin değişik olması gözönünde tutulursa sonradan uydurulduğu biledüşünülebilir (s204)”Aynı akıl yürütmeyi şeytan ayetleri konusunda nedense yapmıyor. Halbuki şeytan ayetleridenen uydurma dizeler 20 değişik şekilde aktarılmıştır. Şeytan ayetleri bu yüzdenuydurmadır deseydi T.Dursun'un samimiyetine inanabilirdik. Şu durumda isetepkiselciliğine ve sübjektifliğine şahit oluyoruz.7) Nefislerinizi öldürün ayetini mecburi anlayış istikameti gibi kendinizi (birbirinizi)öldürün diye anlamak gerektiğini söylerken nefsi, insanın eğilimleri olarak anlayanlarıbilgisizlikle ve Arapçayı bilmemekle suçluyor (s222). Halbuki aynı kitabın 254. sayfasındaŞerif Cürcani'nin Tarifat'ından aldığı tanımda nefsin doğal eğilim anlamına geldiğinisöylüyor. Göstermek bizden, takdir sizden, çarpıtma T.Dursun'dan...8) Aslında kendisinin de güvenilirliğinden şüphe ettiği bazı hadisleri delil olarak önesürüyor. Halbuki kendisi bunların uydurma olduğunu kabul ediyor. İşte itirafı:"Gerçekten de hadis kitaplarının en güçlü sayılanları bile uydurma hadislerledoldurulmuştur" (2.Kitap, s158)Bazı yerlerde sorduğu sorular ise saçmalığın doruğunu zorlar nitelikte; işte ilginç

soruları: "Neden son peygamber bir Arabi. Muhammedi seçmiş hem neden sonPeygamber?" Bu soruda neye itiraz ettiği anlaşılmıyor. Son peygamber kavramına mı?Onun Arap (ki başka bir milletten olsa idi yine aynı şekilde soracaktı) oluşuna mı? AdınınMuhammed oluşuna mı? (Aslında son Peygamber bir Türk de olabilirdi, hatta adıT.Dursun da olabilirdi!) Ama Allah kime katından bir rahmet (Peygamberlik)indireceğini bilir. (bkz. İbrahim, 11)Allah teala, Hz. Muhamned'e vahiy gelmesi karşısında o dönemdeki insanların itirazlarınıaynen şöyle aktarıyor: "Onlara bir ayet gelince Allah'ın elçilerine verilenin aynısı bize deverilmedikçe katiyyen inanmayız dediler. Allah elçiliğini kime vereceğini daha iyi bilir."(Enam:124)Görülüyor ki 1400 yıl evvelinin inkarcılarıyla T.Dursun’un mantığı ve itirazı arasında pek fark yok."Onlar kendilerinden bir uyarıcı gelmesine hayret ettiler ve o kafirler dediler ki; buyalancı bir sihirbazdır." (Sad: 4)Neden son peygamber sorusuna ise şu kısa cevabı vermekle yetineceğiz. Kuran'dan sonragerek olmadığından (İlahi öğreti korunduğundan dolayı) yeni bir peygamberingönderilmesine ihtiyaç kalmamıştır. Dolayısıyla Hz. Muhammed doğal olarak sonpeygamber olarak kalmıştır.Görülüyor ki, T.Dursun'un kitapları bir metoddan yoksundur. Sadece İslam'a duyduğutepkiden doğan kimi yerde duygusal, kimi yerde muhakemesiz yargılardır. T.Dursun iyiniyetli olsaydı ve din kavramına şu iki açıdan bakabilseydi böyle bir bataklığa

sürüklenmezdi:

Page 9: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 9/56

A - Din tarih boyunca özbirliğe sahiptir. Bununla beraber dinin pratikleri geldiğitoplumun düşünsel, kültürel ve sosyal yapısına göre farklılık gösterir. Bu farklılık (vedeğişim) kainattaki diyalektiğin gereğidir.Gönderilen her dinde inanç esasları (Allah'ın varlığı ve birliği, iyilik ve kötülüğünkarşılıksız kalmayacağı vs) birdir. İbadet ve insanlar arasındaki ilişkiler ve bunlarla ilgili

hükümler ise toplumdan topluma değişirler.B - Din tarih boyunca karşı din (karşı devrim) taraftarlarınca ya yok edilmeye çalışılmışya da çarpıtılmıştır. Bu çarpıtmanın dinamiğini üç grup oluşturmaktadır:a) Kuran'da Firavun ile özdeşleştirilen iktidar sahipleri,b) Karun ile örneklendirilen sermaye sahipleri (burjuvazi),c) Bel'am ile tarihsel örneği verilen sahte, özünden uzak, şekilci oportünist, revizyonist dinadamları.Bu dinamiklerin tarihte çok örnekleri vardır. İşte birkaçı:-Sabiilikteki ruhanilik (aşkınlık), Mezopotamya astrolojisi tarafından materyalize edildi.-Hz.İbrahim'in Tevhid dini, Arapların tabiatperestlik ve putperestliği ile örtüldü.

-Musevilik dini, Yahudi ırkçılığı ile evrenselliğini yitirdi.-Hıristiyanlık, Aziz Pavlos tarafından Roma'nın hukuki ve sosyal yapısı ile neo-platonizme adapte edildi.-İslamiyet (uygulama ve uydurma rivayetler ile) Emeviler'in kabileci (milliyetçi), müşrik ruhlu materyalist saltanatları tarafından çarpıtılmaya çalışıldı.-T.Dursun'un kullandığı tarih ve tefsirlerdeki rivayetlerin ve israiliyatın çoğu Emevilerindöneminde uyduruldu ve yazıldı. İslam savaş ve ceza hukukunu (uygulamada ve uydurmarivayetlerle) zulüm kanunlarına dönüştürmeye çalıştılar. Bu noktada akıl ve vicdan sahibiher insan İslam'ı bulanık olmayan kaynaktan (Kuran'dan ve ona uygun rivayetlerden)alarak ilahi tekamül yolunda ilerlemeli, uydurma ve çarpıtmalara karşı uyanık olmalıdır.Allah doğru olanların yardımcısıdır. (29:69)Kız Çocukların Diri Diri Gömülmesi Yalan Mı?Kadını cennet üstü bir varlık olarak gören Peygamber, geldiği Arap toplumunda, kadınınstatüsünü yükseltmiştir. T.Dursun'un iddialarının aksine, kadın, o dönemde İslamtoplumunda ikinci sınıf değildi.Peygamberimiz en hayati konularda bile eşleriyle görüş alışverişinde bulunmuş, hattaHudeybiye Barışında Hz.Seleme'nin tavsiyesini doğru bularak yerine getirmiştir. O,bununla; kadınla erkeğin birbirlerine yardımcı olması gerektiğini vurgulayarak; kadınınfikrine değer verilmemesi anlayışına en ağır darbeyi indirmiştir. İşte o döneminanlayışlarından biri de kız çocuklarından çok, erkek çocuklara değer verilmesiydi. Kuranbu düşünceyi şöyle ifade ederek kınıyor:

16/58-59. Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzüsimsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onuutana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar!Görüldüğü gibi, Arapların bir kısmı, kız çocuğunu ileride savaşamayacağı, ailenin şeref ve namusuna leke getirebileceği düşüncesiyle, kızları olduğu zaman üzülürlerdi. Budüşünceden dolayı Arapların ilkel bazı kabileleri (hepsi değil), çocuklarını öldürürlerdi.Bunun birkaç nedeni vardı:Birinci neden; ekonomik idi. Fakirlik korkusundan, aile fertlerinin az olması isteniyordu.Erkek çocuklar, büyüdükten sonra aile bütçesine katkıda bulunurlar ümidiyleyetiştiriliyordu (İsra 31). Fakat kız çocuklarının böyle bir katkısı olmadığından bazenöldürülüyorlardı.İkinci neden; kız çocukları savaş zamanlarında işe yaramadıkları gibi korunmaları dagerekiyordu. Bazen esir düşüp cariye olma ihtimali de vardı. İşte bu nedenlerden dolayı

Page 10: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 10/56

kız çocuklarını daha küçükken öldürebiliyorlardı. Kız çocuklarını öldürme adeti; Kinde,Temim gibi bazı ilkel Arap kabilelerinde vardı (bkz. İslam Ans. Cahiliyye mad.).Kureyş ve diğer Mekke kabilelerinde bu yanlış ve çirkin davranış yoktu. Çünkü Mekkecivardaki çöl kabilelerine göre zengin sayılırdı. İşte bu nedenle Arap şiirinde bu gelenek çokça yer almamıştır... Ferezdak aşağıdaki şiiriyle dedesinin bu yaptığı isten (öldürülecek 

kız çocuklarını fidye vererek kurtarması) dolayı övünmüştür;"Dedem ki kız çocuğunu gömenleri men ederek çocukları yaşattı, o zavallılargömülmediler"T.Dursun'un iddiasına göre, Arapların hiçbirinde bu adet yokmuş. Şimdi düşünelim;Kuran hiç yapılmayan birşeyden bahseder mi? Bahsederse kendini yalanlamaları içinkafirlere büyük bir koz vermiş olmaz mı? Halbuki Kuran böyle bir adetin yapıldığınısöylemiş, hiç kimse de bu yapılmıyor diye itirazda bulunmamıştır. T.Dursun böyle biritirazın yapıldığını söyleyemiyor.İşte bu adetin Kuran'da yasaklanması çok önemli bir devrimdir. Peygamberimiz buyanlış anlayışların tam aksine, kız çocuklarının terbiye edilmesi ve onların iyi birer

hanımefendi olarak yetiştirilmesini teşvik etmiştir... İşte bu talimatlar sadece Araplardadeğil İslam nerelere yayılmışsa, orada da kadın hakkındaki düşünceleri değiştirmiştir.T.Dursun bu konunun sonunda (s244) kız çocuklarını öldürmekle ilgili bir rivayetiaktarıyor: "Kız çocuğunu öldüren de ölen de ateştedir"Hadis usulünde şöyle bir kural vardır: "Kuran'a zıt rivayetler senedi ne kadar sağlamolursa olsun kabul edilemez, reddedilir" Zaten bu hadisin senedi de zayıftır...Kuran'da öldürülen çocuğun masumluğu kesinkes vurgulanırken ve bunu yapanlarkınanırken yukarıdaki rivayetin uydurma olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır: "İnleyeinleye toprağa gömülen kız çocuğu, hangi günahtan öldürüldü? diye sorulunca..." Tekvir8-9Bu ayete dayanarak diyebiliriz ki: Ebu Davud Kitab-üs Sünne'de geçen müşrik ve kafir

çocukları ile ilgili olan 9 hadis, değişmez bir kader zihniyetini oluşturmak içinuydurulmuştur. Peygamberin anlayışıyla hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü; İslam inancında,masum insanların hiçbir zaman sorumlu olamayacağı kesin bir kuralken, müşrik çocuklarının kaderlerini babalarının kaderleriyle bir saymak, tipik bir kadercilik tezidir.Bilindiği gibi; hadislere önem vermeyen Mutezile ekolü kaderi inkar ederken, bunlaratepki olarak hadisçi ekol, herşeyi önceden tesbit edilmiş bir kader zihniyetiyle izah etmeyeçalışıyorlardı. İşte yukarıda aktarılan "hadis" de, bu yaklaşımın bir sonucu olarak uydurulmuştur. Zaten bu hadis de aynı bölüm içinde yer almıştır.Turan Dursun'un Psikolojik Yapısı ve Düşünce BoyutuNasrettin Hoca anahtarını kaybetmiş, onu ararken bir adam gelmiş, birlikte aramaya

başlamışlar, en sonunda adam "burada düşürdüğünden emin misin?" diye sormuş. O daevinde düşürdüğünü söyleyince adam kızmış ve neden burada aradığını sormuş, Hoca daşöyle demiş: "Burası evimden daha aydınlık ta ondan!"Bunu niye anlattık, T.Dursun "Yüzyıl Dergisi"nde (sayı:6) aydınlanma savaşçısı olarak lanse edilince yukarıdaki hikaye aklımıza geldi. T.Dursun yukarıdaki olaya benzer birşekilde Dinin özünü Kuran'da arayıp bulmuyor.Bunun yerine uydurma olduğunu kendisinin de kabul ettiği bazı sözlerle dinin neolduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Ve işte "Din Bu" diyor (aslında "kin bu").Neden böyle yapıyor, dersiniz. Çünkü yanlış aktarılmış bazı hadisler ve israiliyattanetkilenmiş tefsirlerle dini kötüleyebileceğini düşünüyor. Mesela Peygamberimizin savaştakadın, çocuk ve ihtiyarlara dokunulmamasını emreden yüzlerce hadisini görmezliktengeliyor, buna karşın uydurma birkaç hadisle bunun aksini iddia ediyor.

Page 11: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 11/56

Şimdi T.Dursun'a soruyoruz: ortaya koymak istediğin dini neden böyle uydurmarivayetlerde arıyorsun? Cevabı herhalde şu olacaktı; "Burası karanlık da ondan!"Sıradan Bilinç ve Yüzeysel DüşünüşBir baba şaşı olan oğluna: "Oğlum, sen herşeyi birken iki görüyorsun değil mi?" dedi.Oğul, "Nasıl olur?" diye cevap verdi; "eğer öyle olsaydı, gökyüzünde iki ay yerine dört ay

olması gerekirdi"Biz dinlerin tek bir ilahi kaynaktan geldiğini göstererek aralarında bu yüzden benzerlik olacağını söylediğimiz halde, o hala kutsal kitapların birbirinden kopyalandığını söylüyor.Halbuki aynı kaynaktan gelmiş şeylerin aynı özellikleri taşımasından daha doğal neolabilir. Ona göre Kuran'daki hiçbir bilgi Tevrat, Zebur ve İncilde geçmemeli. Geçersekopyaladığını iddia ediyor. Geçmese, herhalde birbirinden farklı şeyler nasıl aynıkaynaktan olabilir, diyecekti...Turan Dursun’u Tanımak Turan Dursun, kendisini ateist olmaya götüren düşünce dolu bilimsel deneyini(!), YüzyılDergisi, sayı 6'da kendi ağzından şöyle anlatır: "Allah'a inanıyordum. Ancak deneyimler

yaptım kendi kendime. Su dolu kovanın içine süpürgeyi batırıp duvara sürdüm. Şekillerbir rastlantı.. Dünya'nın oluşumu da öyle olmasın.. Bu arada o da tümden silindi."Evet T. Dursun duvardaki şekillere bakarak, dünyanın da böyle bir rastlantı sonucuolabileceğini savunuyor. Yani duvardaki şekiller=dünyadaki düzen. Aklı ve mantığı olanhiçbir insan bunu kabul etmez. Bir düşünün güneş sistemi, gezegenler, dünyanın etrafınısaran atmosfer ve tüm bunları kıyasladığı duvardaki şekiller!T. Dursun'un zekasının durduğu ve ilme nasıl yaklaştığı böylece tescil edilmiş oluyor.Lakin, bilim bu arada boş durmuyor, işin gerçeğini şöyle açıklıyor: "Yapılan hesaplaragöre, evrenimizin başlangıçtaki gerçek yoğunluğu ile ötesinde oluşması imkanıbulunmayan kritik yoğunluğu arasındaki fark, yüzde birin bir kovadrilyonundan azdır.Bu, bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek biçimde

yerleştirmeye benzer. Üstelik evren genişledikçe, bu denge daha da hassaslaşmaktadır."(Bilim ve Teknik, Sayı 201, s.16)T. Dursun'un ateizm deneyi gibi, ilgi çekme deneyi de çok çarpıcı; "Şişman bir kıza aşık olmuş, kızın ilgisini nasıl çeksin, kendini nasıl beğendirsin. İç çamaşırını görürse belki.Çok çaba harcamış ama olmamış" (Yüzyıl, s6).Yine T.Dursun İslamın akıl ve ilimle olan bağlantısını çarpıtıyor, düşünce ve akılla ilgiliyüzlerce ayeti gözardı ederek şöyle diyor: "Din varken kafanızı daha ileri daha güzelşeyleri yapmaya kullanamıyorsunuz. Kullandığınız zaman engeller çıkıyor" (s16) Şimdisoruyoruz;Harizmi (9 yy) sıfırı bulup kullandığında İslam buna engel mi oldu?.. El-Cezeri tarihte ilk 

robotları yaparken, Abdüsselam kendisine 1979 Nobel Ödülünü kazandıran teoriyidüşünürken din engel mi oldu?..Din ve İslam Diniİslam Bilginleri Kuran'ın verilerine dayanarak din için şu tanımlamaları yapmışlardır:1. Allah'a teslimiyet; 2. Allah’ın insanlığa yönelik hükümler halinde kanunlaştırdığıbuyrukların tümü; 3. Tanrısal buyruklar toplamıdır ki, akıl sahiplerini kendi serbestseçenekleriyle, doğrudan doğruya hayra iletir; 4. Akıl sahiplerini kabule çağıran tanrısalmesajlar toplamı.Kuran, çok açık bir biçimde insanlar ve cinler dışındaki tüm varlıkların Allah'ın iradesine(kanunlarına) uyduklarını belirtir. Bu yüzden insan elinin ulaşamadığı her yerde tam birdenge, barış ve adalet hakimdir. İnsan ise kendisine verilen irade ve bilgi ile bu denge vebarış ortamına ve kanunlarına uyup uymamakta özgürdür...

Page 12: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 12/56

İnsanın bu iki yönlü yapısı sayesinde çeşit çeşit eğilimler, arzular ve duygular içindedir.İnsana, yer yüzünde yaşamını sürdürebilmesi için üç temel kuvvet/güç verilmiştir:a) Kuvve-i şeheviye (yeme, içme, üreme... dürtüleri);b) Kuvve-i gadabiyye (savunma ve korunma için gerekli tepki gösterme, mücadele,savunma... dürtüleri);

c) Kuvve-i akliyye (düşünme, muhakeme, zeka... dürtüleri)Bu kuvvetler yaratıcı tarafından sınırlandırılmamış olup insanın bu konularda iradesinikullanması istenmiştir. Eğer insan sahip olduğu bu kuvvetleri bireysel ve toplumsalhayatının barış içinde düzenli olması için gerekli biçimde sınırlandırmazsa bu iç güçler“iffetsizlik, hak adalet tanımama, hakka tecavüz; önü alınmaz ve gereksiz öfke, yanlışıdoğru, doğruyu yanlış gösterme; demogoji” gibi uç noktalara kayar ve bunun sonucundabireysel ve toplumsal yaşamda her türlü olumsuzluk baş gösterir.İnsan, gerek bu olumsuzlukları, haksızlıkları ve sömürüyü önlemek, gerekse bu niteliklerikendisine ve topluma yararlı, mükemmellik boyutuna ulaştırmak için, kapsamlı birbilgiye (akla, adalete) muhtaçtır.İşte, kişiyi kendi hayatında tam bir mutluluk, uyum ve barış içinde geçirebileceğimükemmelliğe ulaştırabilecek ve toplumda barış ve adalete dayalı bir yapıoluşturabilecek mükemmel bilgi (tümel akıl) Allah tarafından gönderilmiş Hak (doğruya,adalete dayalı) DİNDİR.Bu noktada elçi, dinin uygulanmasını sağlayan, onu pratik hayata en mükemmel şekildeaktaran kişidir. Dini pratikler demek olan ibadet ise dinin hakikatlerinin insanıaydınlatmasını, onun kalbine yerleşmesini sağlayan İlahi yasalardır...Din “gerçek din” Olmazsa Ne Olur?İnsan gerek bireysel gerekse toplumsal yaşamda kurallara uymakla ancak barış veadalete kavuşabilir. Bu kurallar eğer İlahi Adalete ve barışa dayalı (İlahi kanunlar)değilse, onların yerini insanların veya insanlar adına bir kişi veya grubun koyduğu

kurallar alacaktır. Bu durumda insan ürünü düşünce ve ideoloji sistemleri (beşeri dinler)ortaya çıkar.Bu dinlerin tanrıları, onları ortaya koşanların nefis ve arzularıdır, heves ve tutkularıdır.Bu dinlerinde inanılıp kabul edilmesi gereken bir takım kuralları vardır. Allah'ın (zülümve sömürüye neden olduğu için) asla razı olmadığı bu dinlerde pek çok putlar bulunur.Genelde bu dinlerin toplumsal hayattaki dayanak noktası kuvvettir. Güçlü olan haklıdırilkesi). Hayat prensipleri kavgadır, mücadeledir. Toplumsal bağları, ırkçılık ve milliçıkarlardır. Hedefi insanın mutluluğunu sağlayamayan hevesleri tatmin ve ihtiyaçlarısun'i olarak arttırmaktır.Hak dinin esası ise; İlahi adalet ve barış yasalarına uymaktır (kulluk). Hak dinin toplumhayatındaki dayanak noktası, haktır (Haklı olan güçlüdür) Gayesi, manevi tekamül(mükemmellik) ile Allah'ın isimlerini (O'nun keremini, adaletini, sevgisini) yansıtmaktır(Allah'ın razı olması budur) Hayat prensibi, mücadele değil yardımlaşmadır. Toplumfertleri arasındaki bağ, çıkar bağı değil; düşünce, hedef, ideal bağıdır. Sonuç ve hedefiinsanı olgunlaştırmak, gerçek mutluluk ve barışa ulaştırmaktır.Batılı din tarihçilerinin varsayımlarının tersine insanlığın ilk dini animizm veya totemizmgibi "ilkel" dinler değil, Kuran'ın deyimiyle İslam'dır. İnsan, insan olmak noktasında herzaman aynı özü taşıdığından Allah'ın insanlar için gönderdiği din, temelde (özde) aynı vetek olmuştur. Hz.Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed gibi tüm resulleringetirip duyurduğu, nebilerin de uyup tatbik ettiği din her zaman aynı olmuştur. Ama herdefasında birtakım olumsuz sebeplerle bu dinden uzaklaşan insanlar yine temelde aynı

şekilde değişen dinler üretmişlerdir.

Page 13: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 13/56

Böylece “ilkel, batıl, şirk dinleri” ortaya çıkmıştır. Nitekim Hinduizmin kutsalmetinlerinden olan Vedaları inceledikten sonra, Alman filozofu Schelling şöyle demiştir;“Bütün insanlık önceleri tek varlıktı (bir ümmetti). Ve tek bir Tanrıya inanıyordu. Sankien eski din (yani el-İslam) yıldız yıldız parçalanmış...” Kaldı ki günümüzde ilkel dediğimiztotem ve tabuların çağdaş kılıklara büründüğünü görmemek mümkün değildir.

Batıda Dine BakışToplumumuzda geleneksel anlayış, dini çok dar anlamda ele almaktadır. Din denilincesadece Allah'a inanmak, ibadet gibi kavramları hemen çağrıştıran inanç sistemleri aklagelmektedir.Oysa inanmak ve ibadet kavramlarını en geniş anlamlarıyla ele aldığımızda herkesin birşeylere inandığı, bir şeylere yöneldiği (ibadet ettiği) görülür. Örneğin: Kimi insanlarınbilimin her şeyi çözeceğine imanı vardır. Kimilerinin gelecekte proleterya (işçi)diktatörlüğü kurulacağına imanı vardır...Batılı ruhbilimcilerden Erich Fromm'un şu tanımı ilgi çekicidir; “Bir topluluğunbireylerince paylaşılan ve o bireylere belli bir yöneliş, belli bir bağlanma amacı

kazandıran herhangi bir düşünce ve eylem sistemidir. Gerçekten benim benimsediğim bugeniş anlamda din olgusuna sahip olmamış hiçbir kültür yoktur. Ve öyle görünüyor ki,gelecekte de olmayacaktır” (Psikanaliz ve Din, s31)Erich Fromm yine doğru bir tespit olarak bugünkü Batı ideolojilerini de yapılarıbakımından ilkel birer din olarak görüyor ki, biz de bunu doğruluyoruz:“Kültürümüzde totemcilikle karşılaşıyor muyuz? Evet hem de yaygın olarak; ama busoruna sahip olan insanlar çoğunlukla ruhsal yardıma gereksinmeleri olduğu kanısınıtaşıyorlar. Kendisini bütünüyle devlete bağlı sayan ya da partinin çıkarını biricik değer vedoğruluk ölçütü sayan, yaşadığı topluluğun simgesi olan bayrağı kutsal bir nesne olarak gören bir kişi, tutumu kendisine tamamen akılcı gibi gelse de klan dinine ve totemtapımına sahip bir kişidir. Faşizm ya da Stalincilik gibi sistemlerin milyonlarca insanı

bütün kişilik ve mantıklarını “doğru da olsa yanlış da olsa benim ülkem” ilkesine kurbanetmeye nasıl yöneltildiğini anlamak istiyorsak bu yönelişin totemci, dinsel niteliğinidikkate almamız gerekir”“İnsan hayvanlara, ağaçlara, altından ya da taştan yapılmış putlara, görünmez birTanrıya, ermiş bir kişiye ya da şeytanca özellikleri olanlara tapınabilir. Atalarına,ulusuna, sınıfına ya da partisine, para veya başarıya tapınabilir. Sarıldığı din, yıkıcılığınya da sevginin, baskının ya da kardeşliğin gelişmesine elverişli olabilir, insanın akılyeteneğini geliştirebilir ya da köreltebilir. İnsan bağlandığı sistemin laik dünyadakisistemlerden farklı olan dinsel bir sistem olduğunun ayırdında olabilir. Ya da hiçbir dinebağlı olmadığını düşünebilir ve güç, para ya da başarı gibi birtakım sözde din dışıamaçlara bağlanmasını kendi çıkarının bir gereği gibi yorumlayabilir. Bu noktada DİNMİ, DİN DEĞİL Mİ? sorusu önem taşımamaktadır, önem yaşıyan ne tür din sorusudur.Bağlanılan din, insan gelişimini yalnızca insana özgü olan yeteneklerin açılıp serpilmesinisağlamakta mıdır, yoksa bunları kösteklemek midir?” (s36)İslam'ın bu açıdan niteliğine baktığımızda şunu görüyoruz: Allah insanın özüne hiçbiriistisna edilmeyerek İlahi sevgi cevherini koymuştur. İnsan bu özünü imanın ışığı ile,İslam'ın toprağında geliştirerek mükemmelleştirecektir.Açıkçası İslam, insanı ahlaki sorumluluk ve seçme yeteneğine sahip, gönlünün özündeİlahi sevgi olan bir varlık olarak nitelendirir; “O'ndan geldiniz, O'na gidiyorsunuz”(Bakara, 156), “Onlar (inananlar) Allah'ı sever, Allah da onları sever” (Maide, 54). Şimdide insanı mükemmelliğe ulaştırmayı amaçlayan İslam (Allah'a yönelme ve teslim olma)

dininin özelliklerine bakalım;Gerçek Dinin Özellikleri

Page 14: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 14/56

1. Din İlahi Bir Konumdurİslam dini insan doğasının (fıtratının) dinidir. İslam dini mutlak mükemmelliği, yüceliğive güzelliği temsil eden Yaratıcıya bağlanarak yönelme işidir. Bu noktada İslam dini tümyaratılanları, mükemmelliği temsil eden Allah'a bağlar. İnsanı ezeli ve ebedi olan Allah'abağlayarak ona ebediliğin kapısını açar. Onu İlahi rahmetin, keremin, sevginin

yeryüzündeki aynası olarak tanımlar; “En sevdiğiniz şeyi vermedikçe imanaulaşamazsınız” (Ali İmran, 92)İnsanı gerçeğe ulaştıran dinin koyucusu Allah'tır. Hiçbir elçi duyurduğu dinin kurucusudeğildir. Bu yüzden din, kendisini anlatan elçinin adına izafe edilemez...2. Din Akıl Sahiplerine Seslenirİslamın muhatabı akıl sahibi varlıklardır. Bu noktada akılcı olmak ile akıllı olmayıbirbirine karıştırmamak gerekir. Akıl sınırlı, sonlu, zamana bağımlı olarak olayları vekavramları algılar; sınırsız, sonsuz ve zamana bağlı olmayan olay ve kavramlar aklınkavrayış sınırlarının ötesindedir. Dinin bir kısım gerçekleri, aklın kavrayış sınırlarıiçindeyken bir kısmı dışında kalır. Bunlar insanın başka bir kavrama yeteneğini içerek 

kalp/gönül (sezgisel kavrayış yeteneği) tarafından algılanır.Akıl üstü olmakla, aklı merkezi bir rol sahibi görmek nasıl bağdaşır? Yanıt açıktır; birgücün sınırlarını belirlemek ve o gücü bu sınırlar içinde tutmak onu inkar etmek değil,evrensel işlevini daha iyi yapmaya itmektir. Çünkü bir şeyin gücünü inkar kadar onataşıyamayacağı yükler yüklemek de olumsuz sonuç doğurur. Bu evrensel bir yasadır.Kuran'ın deyimiyle; “Allah hiçbir kişiye taşıyamayacağı yükü yüklemez” (Bakara, 286)İslam bir din olarak akıl sahiplerini muhatap alarak akla en büyük değeri verirken, onakavrayamayacağı şeyi yüklemez. Kaynağı bakımından vahye dayalı olan İslam bu nedenleakıl ile asla çelişme ve çatışmaya girmez. Zaten aklın da dinin de sahibi tek ve aynıkudrettir. O kudretin elindeki iki varlık arasında asla çelişki yoktur; “Rahman olanAllah'ın yaratışında ve yarattıklarında çelişme ve uyuşmazlık göremezsin” (Mülk Suresi,

3)Akıl ile vahyin çelişir gibi görünmesine insanın inadı ve aceleciliği sebep olur. Yani bunoktada sebep, insanın sabırsızlığıdır. Bizler öznel dürtülerle yanlış değerlendirmelerleacele ederek vahyin ortaya koyduğu kuralları hemen anlamak istiyoruz. Çünkü aklınanlamak, peşinde olduğu şeyi derhal açıklamak ve sebeplere bağlanmak gibi temel birtavrı vardır. İlahi vahiy bazı noktalarda öyle şeylere değinir ki, bunlar ancak zamanlaanlaşılabilir. Akıl işte bu bakımdan en büyük maharetini; vahye teslim olması gerekenyerde durmakla gösterecektir.Aklın vahiy önündeki teslimiyetinin aksiyona dönüşmesine ibadet diyoruz. Bu kabul veteslimiyet aklın mahkumiyeti değil, sınırları içinde ve acele etmeden iş görmesidir. Kuran,aklın iş görmesini yüceltmekle kalmaz ayrıca emreder. Bunun yanında Kuran, ilk ayetlerden itibaren gaybe inanmayı gerekli görür.Gayb ne demektir? Gayb, vahiy tarafından tespit edilen ve duyu organlarıylaalgılanamayan sırlardır. Bu sırlar, insanoğlunun önüne vahiy ile açılıyor ve insan bunlarainanmaya çağrılıyor. Zaten duyu organlarımızın sınırlılığı bize gaybın olduğunu açıkçagöstermektedir. Bu noktada bir insanın gaybe inanmaması ve bunları akılla çelişirgörmesi “benim duyu organlarım her şeyi algılıyor” demek kadar yanlıştır...Buradan şunu anlıyoruz ki, zamana bağlılık kaydını dikkate almadan vahyin verilerinianında kavramak ve onlara akıldan onay çıkarmak endişesi bizi çıkmazlara sokmaktadır.İnsanoğlunun bu hatası bir kenara bırakıldığında akıl ile vahyin çatışma ve çelişmesisözkonusu olmaz.

3. Dinde Serbest Seçim (İnanç Özgürlüğü) Esastır

Page 15: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 15/56

Allah ile insan arasında hayatın tümünü dolduracak genişlikte ve süreklilikte olan dinilişkisi, hürriyeti gerekli kılmaktadır. İnanç hürriyetinin olmadığı yerde dinden sözedilemez. Burada kastettiğimiz hürriyet hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın kulundavranışlarını içten bir istekle sergilemesi anlamında bir serbest seçim ve karar vermedir.Dinin gönderilişinde maksat Şatibi'nin ifadesiyle “İnsanı zorunlu kulluktan serbest seçime

dayalı kulluğa yükseltmektir” Bunun dayandığı yaratılış yasası Kuran'da şöylebelirtilmiştir; “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 256)4. Din İnsanı Mutlak Güzelliğe, Barışa ve Hayra İletirEvrenin bir düzeni vardır. Bu düzenin de çeşitli yasaları vardır. Bize göre bu yaradılışdüzenine uymak, insanı mutlak güzelliğe, mükemmelliğe iletir.İslam dini mutlak hayra, güzelliğe, mükemmelliğe çağırma ve iletme konusundainsanların farklı görüşlerine değil, genel ve değişmez fıtrat (insan ve evrenin yaradılış)yasalarına öncelik tanır.İnsanın, iletildiği mutlak hayrı her zaman kendi aklıyla açıklığa kavuşturmasınıbeklemek, insanın gelişimini aksatan ve sonuçta bizzat insanın başına bela olan bir

tutumdur. Tarih boyunca nice felsefe ve ideolojilerin insanları ne hale getirdiğii açıktır.Unutmamak gerekir ki din sadece hayra çağıran bir kurum değil aynı zamanda ileten birkurumdur. Din aynı zamanda koruyucu bir kurumdur. İslam bilginleri bu korumayı beşbölümde incelerler; Ruhsal Yapıyı Koruma, Nefsi Koruma, Nesli Koruma, Malı Koruma,Aklı Koruma...Din Afyon Mudur?“Din afyon mudur?” sorusuna verilecek doğru yanıt “Evet afyondur” ya da “Hayır afyondeğildir” demek olamaz. Bu soruya önce “siz hangi dinden sözediyorsunuz?” diyerek ilk “yanıtı“ vermek gerekir. Marks’ın dediği gibi evet bazı dinler afyondur. Ama hangileri?İşte Marks’ın soramadığı bu soru onun çelişkisidir.Kuran birçok ayette dini; çıkarları hesabına kullanan, değiştiren, ekleme ve çıkarmayapanlara dikkatimizi çekmektedir. Kuran’da hak dine karşı çıkanlar üç sınıfaayrılmıştır:a) Kendilerini Allah’ın yerine koyarak hüküm koyan veya onları saptıran din bilginleri...b) Hak dinden dolayı çıkarlarını kaybeden, sömürü çarkları bozulan sermaye sahipleri(Marks’ın kulakları çınlasın)...c) Hak dinin gelişiyle iktidarları yıkılan (veya yıkılacak olan) iktidar sahipleri...Şimdi insafla soralım;İktidar sahiplerini yerlerinden eden, sömürücü sermaye sahiplerinin rahatını ve keyfinikaçıran, din yoluyla kendilerine çıkar sağlayanları uyaran ve onlara cehennemimüjdeleyen bir din (İslam) afyon olabilir mi?

Böyle bir dine afyon diyenin ya aklı ve vicdanı yoktur ya da afyonla uyuşmuştur... Yahutkendi yaptığı yeni bir din ile insanları uyuşturmak istemiştir.Evet soruyoruz:İnsanları köleleştiren Mekke aristokrasisine başkaldırmayı emreden din mi afyondur?Köle olan Bilal’e efendisine! başkaldırma bilinci veren din mi afyondur? Sömürüdüzenleri bozulmasın diye Peygambere para, kadın ve mevki teklif eden Mekke burjuvave diktatörlerine, “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz de ben bu dinden vazgeçmem”diyen Peygamber’in getirdiği din mi afyondur?Kızını öldüren müşrik Ömer’den, adaletin zamanlar üstü örneği olan Hz.Ömer’i çıkarandin mi afyondur?

Hak ve adaletin yeryüzünde yayılması için bütün varlığını feda eden, kadınlık timsaliHz.Hatice’yi şekillendiren din mi afyondur?

Page 16: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 16/56

15-20 yılda İran’ı, Bizans’ı, Afrika’yı sarsan ve fetheden insanları yetiştiren din miafyondur?Okuma-yazma öğretmeleri karşılığında savaş esirlerini serbest bırakan bir din miafyondur?...Yaratılış Nedeni?

İnsan tanrısal özüyle evrenin hem çekirdeği hem meyvesidir; maddesiyle topraktan,ruhuyla yaratıcı Ruh'tan gelmektedir ve bu dünyada bir çekirdek olan özünü tanrısalsevgiyle filizlendirmek durumundadır...“Ten, sana topraktan emanettir, Ben (öz), sana kimden emanettir?”Evren ile insanın yaratılma nedeni: Aşk'tır... Başka bir deyişle; Allah insanları ve evrenisevdiğinden dolayı yarattı...Biliyoruz ki Allah sonsuz ilme sahiptir. Bu sonsuz ilmi içinde, sonsuz çeşitlilikte varlık birimleri bulunmaktadır. Bu varlıklar ilmi (bilgisel) bir niteliktedir. (Ressamın veyaheykelcinin zihnindeki resim ya da heykel gibi)İşte Allah bu varlıkları sevdiğinden dolayı belirli bir zaman ve mekan düzleminde yaratır.

Açıkçası, nasıl bir ressam düşünce ve duygu dünyasında var olan bir şeyi sevdiği içinkağıda döker. Tıpkı bunun gibi de Allah sonsuz ilminde var olan varlık birimlerini,"sevdiğinden dolayı" yaratmıştır; varlık, sevginin meyvesidir! Evrende var olan hervarlık, yaratanın sevgisiyle yaşıyor ve O'nun sevgisiyle yaşayacaktır da!... Gördüğümüzyıldızlar evreni, güneş ve gezegenlerin tümü de sevgiden doğmuştur... Kozmos (evren),kısacası herşey sevginin yansımasıyla var olmuştur.İnsan ise, hem yükselmeye hem de alçalmaya uygun olarak ve mükemmelleşmek içinyaratılmıştır... Kuran'da insanın bu yapısına ve önündeki seçeneklere şu ayettedeğinilmiştir: "Ona (insana) fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve okötülüklerden sakınıp Tanrısal bilince ulaşmayı ilham edene (and olsun)" (Şems 8)İşte sınavdan kasıt; bu iki seçenekten birisini seçmektir... Açıkçası; sınav kavramı basitbir bilip bilmeme olgusu değil, iyi veya kötülükten birini tercih etme ve bununuygulamasını yapıp yapmama olayıdır...İbadetler olgunlaşmak için insana sunulmuş ilahi formüllerdir. Bunlarla insanolgunlaşarak sonsuz huzur, barış ve sükunete kavuşacaktır. Buna karşın insan sahipolduğu potansiyeli örter, bozar, günahlarla bir takım ruhsal mutasyonlara (kimutasyonlar zararlıdır) maruz bırakırsa mutsuzluğun, basitliğin uçurumuna yuvarlanır,zarara uğrar!... (Şems 9-10)İnsan sahip olduğu potansiyeli ve özü Tanrısal formüllerle -ibadetler- filizlendirmek vegeliştirmek için yaşam toprağına atılmıştır. Kulluk, insanın benliğini inkarı, etkisizliği yada mahkumiyeti değildir Kuran'ın anlayışına göre kulluk, bir karşılıklı aşk ve saygı

ilişkisidir... Bu ilişkide taraflardan ikisi de etkindir ve Allah, kulunun ibadet ilişkisi içindebütün etkinlik ve yalvarışlarına karşılık vermektedir. (bk. Bakara 152, 186; Mümin 60)Korku; En büyük sorumluluk sevgiden doğar!İslam’ın korku dini olup, korkuya dayalı olduğu yargısı doğru değildir... "Rahmeti herşeyi çepeçevre kuşatan" (Araf 156) Allah'a korkutucu Tanrı diyenler biraz dahadüşünmelidirler. Öyle ki, 114 kez Besmele ile Allah kendisini, Rahman ve Rahim(sımsıcak bir sevgili) olarak tanıtmaktadır.Ümitsizliği ve ziyana uğrama korkusunu insanın kendi kendine zulmetmesi olarak nitelendiren (Zümer 5) Kuran, Allah’ın rahmet ve sevgisi ile her şeyi kuşattığınıbelirtmektedir.İman ve İslam'ın temeli sevgidir. Sevgi asıldır, korku sevgiden sonra duyulur ki, bukorku, sevgiyi yitirme korkusudur. Nitekim Allah ile müminler arasındaki asıl ve temelilişki sevmek ve sevilmek gerçeğidir ki, aşağıdaki ayet bunu belirtmektedir:

Page 17: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 17/56

« Ey inananlar! Sizden kim dininden dönerse iyi bilsin ki, Allah (sizin yerinize) öyle birtopluluk getirir ki, O onları SEVER, onlar da O'NU SEVER. » Maide 54Görülüyor ki, müminlerin temel sıfatı Allah'ı sevmek olduğu gibi, Allah’ın temel sıfatı damüminleri sevmektir... Yine, başka bir ayette Allah inananları söyle tanıtıyor:« İnananlar ise Allah'ı çok, hem de pek çok severler. » Bakara 165

Meryem 96'da Allah, kendisine inanan ve inandığını yaşayanlara vereceği şeyin sevgiolduğunu bildirmektedir:« İman edenler ve salih amel isleyenler için Rahman (olan Allah yüreklerinde) bir sevgiyaratacaktır. »İslam korku dinidir diyenler acaba şu ayetlere ne derler:« De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızıbağışlasın. » Ali İmran, 31« Allah tövbe edenleri sever. », « Allah arınanları sever. » Bakara, 222« Allah sabredenleri sever. » Ali İmran, 146« Allah iyilik yapanları sever. » Bakara, 195

Peki Allah Kuran’da insanları bazı şeylerden korkutmuyor mu? Evet korkutuyor.Öyleyse bu sevginin yanında bu korku nedir?Evet bu korku kötü olma, bozulma, çürüyüp gitme, filizlenememe korkusudur. İnananinsan için "cehennem korkusu" cezalandırmanın çok ötesinde alçalmaktan, basitlikten,özünü yitirip bir madde haline gelmekten korkmaktır. Daha üst planda Kuran’da korkmaile belirtilen şey, Allah’ın sevgisini yitirmekten korkmaktır. ("Haşyet" sözcüğünün korkubiçiminde çevrilmesi eksik ve hatalı bir çeviridir)Allah'tan korkmak, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup sığınmak demektir. Korku birkamçıdır, insanı Allah’ın kucağına atar. Nasıl ki bir ana yavrusunu korkutup kucağınaçeker. O korku da, o yavru için oldukça tatlı, lezzetli bir duygudur. Çünkü şefkatin

kucağına götürüyor. Düşünün ki bütün anaların şefkatlerinin toplamı, ilahi rahmet veşefkatin tek bir parıltısından ibarettir. (BSN)Cehennem İşkence Yeri mi, Yoksa İlahi Tedavi Merkezi mi?Cennet ve Cehennem bizim duyu organlarımızla algılayamadığımız gerçekler olduklarıiçin; bize simgelerle anlatılmıştır. Cennet mükemmelliğin, güzelliğin, pozitifliğinmerkezleştiği ilahi sevgi ve rahmet ortamıdır. Cehennem ise eksikliğin, çirkinliğin,negatifliğin merkezleştiği yerdir!Buralar bize hep simgelerle anlatılmıştır. Dünyada insanın en çok huzur ve sükunetbulduğu ortam; ağaçlar, ırmaklar ve yeşillik ortamdır. Bundan dolayı cennet bunlarlasimgeleştirilmiştir... Dünyada insana en çok acı veren şey ise ateştir. Bu nedenle cehennemateşle simgeleştirilmiştir...

Allah korkusu, Kuran'ın genel mantığı içinde Allah’ın sevgisini yitirmekten çekinmektir.Yoksa yüksekten korkmak ve yılandan korkmak anlamındaki korkmak değildir.İslam’da temel olan sevgidir. Aşağıdaki ayette görüleceği gibi müminin en temel veöncelikli niteliği Allah sevgisine sahip olmasıdır:« Onlar Allah'ı sever, Allah da onları sever. » 5 Maide 54Cehennem Nedir?Dünyadaki olgunlaşma sürecini tamamlayamayanlar (bütünlemeye kalanlar) ötede yenibir eğitimden geçecekler. Açıkçası, dini prensipleri uygulamadan, ahiret yurduna girenlereksik ve hasta olmuş olup dünyada olgunlaşıp arınamadıklarından dolayı, cehennemdenilen hastahanede tedaviye tabi tutulurlar (Tedavi sınırını geçmiş hastalar tecride

bölümünde sonsuz kalabilirler).

Page 18: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 18/56

Bilgisiz insanlar, nasıl hekim ve hastabakıcıları işkence yapıcılar gibi görürlersecehennem ehli de, çektikleri tedavi ızdırabını önceleri işkence sanırlar ama sonra gerçeğigörürler. Dünyada nasıl bazı hastalıkların tedavisi için acı ilaçlar, pansumanlar,dağlamalar, yakıcı merhemler, söktürücü sıvılar, serumlar gerekiyorsa cehennem tedavimerkezinde de zakkum simgesiyle belirtilen acı ilaçlar, değişik işlemler, serumlar vardır.

Bir benzetme olarak şöyle diyebiliriz: Dünyada yaptığımız her şey bir kozmik bilgisayaraişlenir. Bunda sorumlu herkesin disketi (kitabı) bulunur. Sorgu gününde Allah herkesindisketini ilgili düğmeye basarak önüne getirecek ve şöyle diyecektir; Oku kitabını: Hesabaçekici olarak bugün sana öz nefsin yeter. (İsra 14)Cehennem nasıl sonsuz ruhsal yükselme ortamı ise cehennem azabından amaç da işkencedeğil, insanı temizlemek ve onu ruhsal yükselmeye layık bir duruma getirmektir.Cehennem, bu hayatta kendilerine verilen fırsatı kaybeden insanların, ilahi adaletkanununa bağlı olarak yaptıklarının karşılığını görmelerini ve bu sayede kendi elleriyleruhlarında meydana getirdikleri hastalıklardan kurtulmalarını ifade eder. Aslındacehennem hayatı bu dünyada başlar, Kuran bu esası ifade ederken; cezanın bir tür tedaviolduğunu gösterir; « Sizden önce nice topluluklara elçiler gönderdik; onları varlığa vesıkıntıya uğrattık ki doğruyu görsünler. » (Enam 42)Burdan anlaşılıyor ki, cezadan kasıt yola gelmek, uyanmak ve daha yüksek bir hayatakavuşmaktır... Cehennem cezasının hedefi işte budur... Kuran Allah’ın rahmet sıfatınaişaret etmekle, bütün mahlukatın ilahi rahmetten yararlanmak için yaratıldıklarınısöylemekle, nihayet hepsinin bu konuda birleşeceklerine işaret eder. Cehennem, bütündehşeti ile birlikte günahkarlar için "Mevla" (Hadid 15) açıkçası dost ve "ümm" (Karia9) yani ana olarak Kuran’da haber verilir. Bununla Cehennemin asi ve günahkarlarıtemizleyeceği anlaşılıyor. Bundan dolayıdır ki; cehennem asiler ve günahkarlarındostudur. Onlar cehennemin sinesinde yeniden yetişecekleri için cehennem onların analarıolur...

Kuran’ın Nebe Suresinde günahkarların Cehennemde "ahkab" yani uzun devirlerkalacağı ifade edilmektedir... Cehennemde ne kadar kalınacağından söz edilirken"Allah’ın dilediği kadar" denilmekle yine bu nokta söyle belirtilmektedir; « Mutsuzolanlara gelince; onlar ateştedirler, onlar orada içlerini çeker ve inlerler. Gökler ve yerdurdukça orada kalacaklardır. Rabbinin dilediği başka. Çünkü Rabbin ne dilerse onuhakkıyla yapandır. » Hud 106-107Bu ayetler, cehennem azabının sürekli olmadığını gösteriyor. Bu ayeti onu izleyen ayetlekarşılaştırdığımızda bu durum daha da açıklığa kavuşur: « Mutlu olanlara gelince, onlarda cennettedirler. Orada gökler ve yer durdukça kalacaklardır. Rabbinin dilediğimüstesna, bu kesintisi olmayan bir lütuftur. » Hud 108İki ifade arasında şu ilişki vardır: Cennettekiler de Cehennemdekiler de yer ve gök 

kaldıkça yurtlarında kalacaklardır. Sonra bu ayetin ikisine de birer istisna ilave ediliyor.Fakat sonuncu ayetler değişiyor. Ve Cennetten çıkmak olasılığını bütünü ile ortadankaldırmayı ifade etmek için onun ardı kesilmez bir lütuf olduğu belirtiliyor. Cehennemkonusunda ise en nihayet "Rabbin dilediği kudretle yapar" deniliyor.Allah Gökte Midir?"Men fissemai" gökte olan... Burada gökte olandan maksat meleklerdir. "Men" sözcüğütekil olmakla birlikte anlam olarak çoğuldur, genelleme anlamını verir. F. Razi, bundankasıt "Allah’tır" demiyor, "Allah’tır" diyenlerin görüşünü alıp yanıt veriyor. Çünkükendisi Eşari'dir. Eşariler Allah'a mekan isnat etmeye şiddetle karşıdırlar.Bakara 210'da geçen "Allah’ın gelmesi" deyimi bütün İslam düşünürlerince "Allah’ın

azabı" olarak yorumlanmıştır. Ve bu anlam, Nahl Suresinin şu iki ayetinde çok belirgin

Page 19: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 19/56

olarak görülmektedir; Bilindiği gibi Allah’ın azabı, radyasyon, zehirli yanardağdumanları, şiddetli fırtınalar olarak bulutlar şeklinde görünür ve gelir.“Onlardan öncekiler düzen kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah, binalarının temeliniçökertti de tavanları başlarına yıkıldı. Azap, onlara farketmedikleri yerden geldi.” Nahl26

Zerre kadar dil mantığını bilen birisi, bu ayetin öbür ayete bir açıklama olduğunu görür...Şu ayet ise konu edilen ayetin net ve yorum götürmez bir ifadesidir:“Onlar kendilerine yalnız meleklerin veya senin Rabbinin buyruğunun gelmesini mibekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmemişti, amaonlar kendilerine yazık ediyorlardı.” Nahl 33Elbette ki Allah’ın azabı, radyasyon, kükürt, fırtına seklinde bulutlar olarak göründüğügibi; Allah’ın rahmeti, gecenin temiz, sakin, huzurlu kısmı olan seher vaktinde görünür.Gecenin seher vaktinde insanın ruh ve bedeni dinlenir, insan, içindeki derinlik ve enginliğiyakalar. Evrenin içini ve dışını kuşatan engin rahmet ve huzurun gizemini görmüş olur.Neden Ay ve Güneş?

Evet, İslam saati değil de ay ve güneşi ölçü tutmuştur. Bunun birçok hikmeti vardır;* İnsanların çoğu teknik bilgiye sahip değildir. Dolayısıyla vakitleri daima güneşe göreayarlarlar. Bu asırdaki gibi saat imkanı da her zaman bulunmaz.* Vakitlerin esnek, kaygan olması insan ruh ve sağlığı için çok önemli bir unsurdur. İlk olarak insanı sıradanlıktan kurtardığı gibi, canlı, esnek bir düzen verir.* Dünyanın 24 saati, senenin 4 mevsimi, bu 4 mevsimdeki gün ve gecelerin kısalık veuzunluktaki değişkenliği, doğallığı ve bu değişkenlik içinde sürekli bir ibadet ortamınerede? Sabah saat 8, akşam 18 monotonluğunun bunaltıcılığı nerede?* İnanmış insan vaktin kısalığına, uzunluğuna, sıcağına, soğuğuna bakmadan, herhalükarda günlük görevlerini yerine getirir. Böyle bir durum ise insana güçlü bir eğitim

ve sağlık veren bir eylemdir* Eğer Ramazan orucu aya göre, namaz güneşe göre ayarlanmasa idi, Dünyanın bir tarafıhep sıcak günlerde oruç tutacaktı ve hep sıcak saatlerde namaz ödevini yerine getirmek zorunda kalacaklardı.Kuran’da İsra 78'i "Güneş için namaz kıl!" şeklinde tercüme etmek Kuran’ın tümüne zıtbir açıklama olur. Burada Lam harfi illet ve ecliyet içindir, amaç tahsis değildir. Yani"Güneş batıya dönünce namaz vacip olur" demektir. Yoksa "Güneş batıya dönüncegüneşe ibadet edin" demekle Kuran’ın tek Tanrı inancı ve sıfatları hakkındaki ayetlerini;Kuran’ın güneşe tapanları yeren kısımlarını görmemek gibi bir ahmaklık olur. "Güneşdoğunca uyan, batınca yat" denildiğinde acaba uyumak ve yatmak Güneş için mi olur?Ümmet-Ulus İkileminde İslam’ın Konumu

Ümmet sözcüğünün kavramsal anlamı aynı amaç ve kurallara bağlı olarak bir arada olantopluluk demektir. Bu anlamıyla birden çok ırk ve milliyeti içinde barındırması doğaldır.Kuran-ı Kerim kavimlerin (milliyetlerin) çokluğunu kaynaşmaya vesile sayar. İslam’dahiçbir ırkın veya rengin diğerine üstünlüğü düşünülemez. Son elçinin Arapların içinde veonlardan biri olarak gelmesi Araplara ümmet içinde bir ayrıcalık getirmez.Ulus ise daha çok kan, dil, toprak ve kültür birliğine dayalıdır. Şimdi ümmete karsımilliyeti savunanlara soruyoruz; ilerici, çağdaş ve barışçı olmak 6 milyar insanımilliyetlere bölmeyi mi gerektiriyor? Yoksa insanlık alemini aynı barış ve adalet kurallarıçevresinde birleştirmek mi gerekir?Kuran’daki ümmet sözcüğü kullanışı açısından bize önemli ipuçları vermektedir:

Arap dil bilgini İbn Manzur, Lisanül Arap'ta ümmet sözcüğü hakkında şunları söylüyor:"Ümmet insan nesli demektir. Her elçinin ümmeti tebliğ için gönderildiği bütün

Page 20: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 20/56

insanlardır" Kuran’da ümmet kavramı içine bir fikir ve ideal etrafında toplanan insanlargirer. Aynı kategoriye giren hayvanların oluşturdukları topluluklar da (sürüngenler gibi)birer ümmet oluştururlar. (Enam 38)Tevhid ilkesinden hareket edersek temel yapı ve hedef bakımından özde aynı olan insanlık bir ümmet oluşturur. Aksiyonlarıyla tarihe büyük değerler bırakmış yüce kişiler de

ümmet olarak Kuran’da anılır. (Hz.İbrahim gibi)İnsanların, farklı milliyetler halinde yaratılmış olduğu bir gerçektir. Fakat bu farklılığınsonucu insanlar arasında düşmanlık duygusunun yerleşmesi değildir. Milletler arasındakifarklılıklar yardımlaşma, tanışma ve dayanışma gibi duyguları temelinde taşıyan biramaç içindir.Irk ve milliyet gerçeğini insanlığın yardımlaşma ve dayanışma sebebi olarak gören vearadaki farklılıkların bu açıdan değerlendirilmesini isteyen düşünce, sadece Dine özgü birgörüştür. Böylece ırk ve milliyet farklılıkları herhangi bir üstünlük savının konusuolmamakta ve farklı ırklar bir bütünün unsurları halinde uyumlu bir içi çelik sergilemektedir.

İslamiyet birbirinden farklı kavimleri, ırkları kaynaştıran bir anlayış getirmiştir. Buanlayışa göre insanın kendi milliyetini ve ırkını sevmesi diğerlerine düşmanlık beslemesine sebep olmamalıdır. Tersine insan farklılık ve renklilik içindeki uyumugörerek diğer milliyet ve ırkları kucaklayan evrensel bir sevgi anlayışına sahip olmalıdır.Bu evrenselliğe zıt görüşler insanlığı daima savaşa sürüklemiştir. Tarihsel sürecebaktığımız zaman görürüz ki ırkçılık başkasını yutmakla beslenmektedir ve sömürgeciliğekapı açmaktadır.Bu anlamda ırkçılık, başka ırk ve milliyetleri aşağılama ile varlıklarını inkara kadargider. Irkçılığın kendini üstün görme, hakim olma seklindeki tutumu başka ırk vemilliyetlerin varlığını inkar sonucunu verir ki, böyle bir düşünce tecavüz vesömürgeleştirmeye sebep olduğundan dolayı İslam ırkçılığı reddetmiştir. (İslam

düşüncesinde Yahudi düşmanlığı yoktur. Müslümanların karşı olduğu şey isesiyonizmdir)Buradan anlaşılıyor ki evrensel olmak, tüm insanlığın acı ve ızdıraplarını ve doğal olarak sevinç ve mutluluklarını benliğinde duyabilmeye bağlıdır. Yalnızca kendi topluluğunu,ırkını, bölgesini düşünenler evrensel olamazlar. Hz.Peygambercin Taif'teki insanları iyiye,doğruya ve güzele çağırmasına karşılık Taifliler Onu taş yağmuruna tutup bedeninikanlar içinde bırakmışlardı. O ise ellerini açarak şöyle yakarmıştı: "Rabbim, benim şutopluluğuma doğruyu göster, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar"Sizi kanlar içinde bırakanlara benim topluluğum demek, bir başka deyimledüşmanlarınızı bile kendi benliğinizin bir parçası gibi görerek ruh enginliğine ulaşmak...Evrensellik işte budur...Din ve Millet SözcükleriKuran’da milletle din kelimesi arasında şöyle bir ilişki vardır: Kuran’da millet Allah'adeğil kişilere izafe edilir. Sözgelimi hiçbir zaman Allah’ın milleti denmez. Buna karşılık İbrahim milleti deyimi birçok yerde geçer. Kuran’da dikkatimizi çeken olgu şudur:Allah'a ve Resulüne itaat edilir, dinde ihlaslı olunur ve din gerekleri yerine getirilir. Bunadin denilir. Toplumsal düzen ve birliğe bağlı kalmak da millet demek olur. Bu bakımdan"millet" sözcüğü Elmalılı Hamdi Yazır'ın belirttiği gibi dinin toplumsal yanını ifade eder.Yani tarih boyunca Müslümanlar İbrahim'in milleti üzere olmuşlardır. Hz.İbrahim’denberi İslamı din kabul eden ve bu din üzerinde bir millet halinde ümmet oluşturan insanlarhep kardeştirler. Dinden ümmete giden yolun adıdır millet, yani millet bir gidiş, bir yol

tutuş demektir. İslam terminolojisinde milletin bugün Türkçede kullanıldığı sekliyle ulus,ırk, kavim ve yabancı dillerdeki nation kelimeleriyle hiçbir ilgisi yoktur.

Page 21: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 21/56

Mucize Nedir?Bütün elçiler, elçiliklerine delil olarak mucizelerle donatılmışlardır. Bu mucizeler, herşeyin hakimi olan Yaratıcımdan geldiklerine bir delildir. Çünkü Allah kainattaki genel birkuralı yalnız gönderdiği elçi için değiştirmektedir.Mucizelerin çeşitleri;

a) İç mucizeler: Bunlar ekçilerin doğruluğu, emin oluşları, üstün zekaları, yalansöylememeleri gibi mucizelerdir. İyi düşünen bir insan bu gibi özellikleri üzerindetoplayan bir kişinin yalan söylemeyeceğini anlar ve onun elçiliğine inanır. inanması içinbaşka mucizelere gerek kalmaz. Nitekim, Hz.Hatice ve Hz.Ebubekir gibi kişilerPeygamberimizin bu yüce vasıflarına bakarak ona inanmışlardır.b) Evrenle ilgili mucizeler: Gaflet ve cehalet içinde olan, fakat gerçeği kabule niyetlibulunan kimseler için kainatla ilgili mucizeler gösterilir. Bu kişiler bu mucizelere bakarak iman ederler. Mesela: Firavun'un sihirbazları, Hz.Musa'nın asasının bütün sihirleri iptalettiğini görünce Hz.Musa'yı tasdik etmişlerdir.Elçilerin mucizelerinin Kuran’da zikredilme nedenleri;

a) Elçilerin icraatlarını, Dolayısıyla ilahi faaliyetleri insanlara anlatmak; böylece Allah’ınkainattaki kudret ve irade tecellilerine dikkat çekmek.b) Maddi ilerleme için gereken örnekleri insanlığa göstererek insanları sanat veteknolojide teşvik etmek. Mesela; Hz.İbrahim’in ateşte yanmama mucizesi, ateşteyanmayan maddelerin keşfedilmesi için bir teşviktir. Hz.Süleyman'ın zamanında SebeMelikesi Belkıs'ın tahtının bir anda Hz.Süleyman'ın önüne gelmesi eşyanın aynen naklininmümkün olacağına işaret etmekte ve insanları bu yönde çalışmaya teşvik etmektedir.Hz.Süleyman'a kuş dilinin öğretilmesi mucizesi, insanların hayvan seslerinin ne anlamageldiğini öğrenmelerine bir teşviktir.Hz.İsa’nın ölüleri diriltme mucizesi, insanların kısmi bir ölümden sonracanlandırılabileceğine bir örnektir. (Nitekim insanların dondurulduktan sonra, yani kısmi

ölümden sonra tekrar canlandırılması ile ilgili çalışmalar bugün yapılmaktadır)Kısas Ne Demektir?Kısas ayetinin tam meali şöyledir:"Onlara (Yahudilere) bir yasa olarak: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak,dişe diş ve yaralanmalarda da kısas vardır. Kim bu kısasdan vazgeçip bağışlarsa, o, onuniçin bir kefarettir (temizlik ve sevaptır)." (5:45)Kısas İslamda denklik, adaletin sağlanması, karşılıklılık demektir. Kısacası asil insangözü, köle gözü... vs. farkı yoktur.Uzvun uzva denk olduğunu göstermek için göze göz gibi ifadeler kullanılmıştır. Yoksauzva karşılık uzuv kesilmesi, göz çıkarılması... vs. gibi bir ceza yoktur. Çünkü böyle bir

kısasta eşitlik tam olarak uygulanamaz. Onun için aslolan diyettir. Uzvun diyetinde tamve istisnasız bir eşitlik vardır.Müslümandan Başkası Cennete Giremez mi?Müslümanların dışındaki insanlar cennete girebilirler mi? İslamdan haberi olmayaninsanların inançlarından ve yaptıklarından dolayı sorumlulukları var mıdır?Hz. Muhammed'den önce gelen peygamberlerden herhangi birine inanarak onun getirdiğiilahi mesajı yaşayan insanlar sonsuz mutluluğa erişmeye hak kazanmışlardır. YineHz.İsa'nın devrinden Hz.Muhammed'in zamanına kadar olan süre içinde Hıristiyanolarak yaşayan insanlar sonsuz mutluluk yeri olan cennete gireceklerdir. Daha öncekiinsanların durumu da bu örneğe göre değerlendirilebilir. Peygamberlerin mesajını

işitmeyen insanlara gelince, bunlar üçe ayrılır;

Page 22: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 22/56

a) Hz.Muhammed'in elçiliğini hiç duymamış insanlar. Bu insanlar İslamdan sorumludeğildir.b) Allah'ın sonsuz mesajı olan İslamı GEREĞİ KADAR duymuş, fakat ihmal, gerçeğegözünü kapama, gurur veya inat gibi nedenlerden dolayı inanmayan kimseler. Bu grubagiren insanlar sorumludurlar.

c) Hz.Muhammed'in, Kuran’ın ve İslamiyetin sadece adını duymuş fakat gerçek niteliklerini öğrenme imkanına sahip olamamış kimseler, bu insanlar da ilk grup gibisorumlu değillerdir.Nitekim İsra Suresinin 15. ayetinde Allah;« Kim gerçeği kabul ederse kendisi için kabul etmiş olur. Kim gerçeğin yolundan saparsakendi aleyhine olur. Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. BİZ RESULGÖNDERMEDİKÇE CEZA VERECEK DEĞİLİZ.» demektedir.Burada geçen Resul kelimesini incelersek: RESUL "gönderilen, söz, mesaj" anlamınageldiği gibi "sözü, mesajı getiren" anlamına da gelir.Bu ayeti ve ayette geçen RESUL kelimesini incelediğimiz zaman şunları söyleyebiliriz:

Allah insanlara ilahi mesajları ve ilhamları Peygamberler aracılığı ile gönderdiği gibipeygamberler dışındaki bir kısım vasıtalarla da gönderir. Bu vasıtalar rüya, düşünselveya sezgisel ilhamlar olabilir. Yani evrenin her bir parçasının insan aklında veduygularında çağrıştırdığı şeyler, rüyalarla anlatılan bir kısım gerçekler "gönderilen söz,mesaj" kapsamında düşünülebilir. Tabii ki gönderilen söz ve mesajlar özeldir, yani sadeceo kişi tarafından algılanabilir ve bilinebilir. Onun dışındaki insanlar için bunlarbilinmezlik perdesi altındadır. Dolayısıyla diyebiliriz ki Allah'ın insanlara gönderdiğimesajlar çok çeşitlidir.Ve Allah bu gönderdiği mesajların niteliklerine göre insanları sorumlu tutacaktır.Şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki Allah insanlara ne verdiğini ve insanların ne alacağınıbilir. Allah adildir. İnsanlara adil davranır.

Son söz olarak; Allah'a inanan, Ahirete (yaptıklarından sorumlu olduğuna) inanan, salihamel (yani iç ve dış barışı sağlayıcı fiiller) işleyen herkesin cennete girmesi ilahi rahmettenbeklenir (doğrusunu Allah bilir).İslam Savaş Hukuku - İslamda Cihad Niçin Yapılır?Şunu açıkça belirtmek isteriz ki cihad denince akla hemen silahlı savaş gelir. Halbukicihad çok geniş bir kavramdır. Cihad, çaba, mücadele, gayret anlamlarına gelen birkavram olup sözlü ve fiili düşünsel, psikolojik ve fiziksel tüm çaba ve mücadeleleri içinealır. Bu kısa açıklamadan sonra merak edilen silahlı savaş konusuna geçelim.İslamda savaş asla dini zorla kabul ettirmek için yapılmaz. Bu konuda Allah'ın emriaçıktır. "Dinde zorlama yoktur." (Bakara:256)

Savaş saldırıyı püskürtmek için yapılır. Bu konuda Kuran'ın şu ayetini görüyoruz. "Kimsizin üzerinize saldırırsa, sizde tıpkı onların saldırdıkları gibi (saldırılarına karşılık olarak) saldırın. Allah'tan sakının. Ve, Allah'ın sakınanlarla beraber olduğunu bilin."(Bakara:194)Bu ayetlere göre Kuran, inananlara saldırmayanları kendileriyle iyi geçinilmesi gerekenkimseler olarak görür. Ama Müslümanlara saldırdıkları zaman Müslümanlar busaldırıya cevap verir. "Sizinle din konusunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamışolanlara iyilik yapmak ve adaletli davranmaktan Allah sizi men'etmez; çünkü Allahadaletli davrananları sever. Allah sizi ancak sizinle savaşan, yurtlarınızdan çıkarmış veçıkarılmanıza arka çıkmış olanlarla dostluk etmenizden meneder." (Mümtehine:8-9)Saldırıyı önlemek söz konusu olduğu zaman; Kuran saldırının ilk işareti görülürgörülmez savaşa girilmesine izin vermez. Hatta saldırı başladıktan sonra bile savaşameydan vermeden mümkünse onu durdurmaya çalışır: "Eğer herhangi bir ceza ile

Page 23: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 23/56

karşılık verecekseniz size yapılanın aynısı ile karşılık verin. Sabrederseniz andolsun ki; buelbette daha hayırlıdır." (Nahl:126)İşte, oldukça açık yargılar taşıyan bu ayetler ispat etmektedir ki; Peygamberuygulamasında kendini bulan, İslam Dini'ne göre savaşın sebebi; bir ideolojiyi veya birdini başkalarına zorla kabul ettirmek değil aksine bir saldırının önünü almaktır.

Peygamberimiz zamanında savaş iki nedenle yapılmıştır:1- Düşmanlar saldırılarını doğrudan doğruya Peygambere yöneltiyorlardı; O da bunlarakarşılık veriyordu.2- Müslümanları inançlarından döndürmeye zorluyorlardı. Bu durum karşısındaPeygamber, düşünce ve inanç hürriyetine dokunulmasına engel olmaya çalışıyordu.Gerçekten de eğer Peygamberimiz savaşa girmişse bu sadece düşünce hürriyetinisağlamak ve inananları inançlarından döndürmeye çalışan kimselere karşı savunmaiçindi. Bu kesinlikle anlaşılmalıdır ki; Müslüman değil diye hiç kimse öldürülemez.İnançsızlığı yüzünden kimseye dokunulmaz.Şimdi Kuran'daki diğer ayetlere geçelim.

"Size savaş açanlarla, siz de Allah yolunda savaşın, ancak aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allahaşırı gidenleri sevmez; onları (size savaş açanları) nerede yakalarsanız öldürün. Onlarısizi çıkardıkları yerlerden (işgal ettikleri yerlerden) çıkarın. Fitne öldürmekten dahakötüdür. Onlar Mescid-i Haram yanında orada sizinle dövüşünceye kadar siz de onlarladövüşmeyin. Fakat sizi öldürürlerse siz de onları öldürün. Bununla beraber vazgeçerlersesiz de bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Fitneden eserkalmayıncaya, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık edilmez." (Bakara:191-192-193)Bu ayetler "İslamın savaş tüzüğü" olarak kabul edilmektedir. İslam bilginleri buayetlerden savaşın ancak saldırıyı püskürtmek amacı ile yapılabileceği sonucunu çıkarmışve şu yargıları ortaya koymuşlardır:

1- Size savaş açanlarla Allah yolunda "İlahi adaleti ve barışı yayma yolunda" siz desavaşın. Şu halde Müslümanlara savaş izninin verilişi, düşmanların saldırısınabağlanmıştır.2- Ancak aşırı gitmeyin.Ayete göre savaşmayan kimseler ve savaş meydanında hiç bir fonksiyonu bulunmayan veasla savaşa katılmayan insanlara saldırmak yasaktır.3- Fitneden eser kalmayıncaya kadar, onlarla savaşın. Savaşın amacı; baskıyı, sömürüyükaldırmak barış ve adaleti sağlamaktır. Herhangi bir dinin, ideolojinin zorlabenimsetilmesi de fitnedir. İslam bunu da reddeder ve bununla mücadele eder.4- Düşmana, davranışının aynısıyla karşılık verilmelidir. Fakat saldıranlar ahlak 

kurallarından uzaklaşmışlarsa İslam savaşçısı bu yolda düşmanı izleyemez.Ahlak dışı konularda karşılıklı davranış kanunu uygulanamaz. Mesela onlar kadınlarasaldırırlarsa biz de aynı şekilde davranamayız. Ölülerimizin cesetlerine saygısızlık yaparlarsa bizler hiç bir zaman onları bu yolda taklit edemeyiz.5- Savaşta meşru olan ve olmayan hareketler:a) Din adamlarına dokunulmaz.c) Çocukları, ihtiyarları ve kadınları öldürmek yasaktır.d) İslam bir toplumu imhayı reddeder.e) Savaşılan ülkeyi tahrip yasaktır. (M. Ebu Zehra. İslamda Savaş Kavramı)Savaş Esirleri:

Savaşta bile insan onuruna saygı gösteren İslam, Müslümanları esirlere karşı damerhametli olmaya çağırır. Peygamberimiz "Esirlerinize iyilikle davranınız!" demiştir.

Page 24: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 24/56

Bedir Savaşında alınan esirlere iyilikle ve saygılı bir şekilde davranılmasını emretmiştir.Müslümanlar da bu emre uyarak yiyecek konusunda esirlere öncelik tanımışlardır.Savaş esirleri konusunda İslamın temel direktifleri nelerdir? Onlara hürriyetlerini miverir yoksa kendilerinden fidye mi alır?Bu konudaki ayetler şöyledir:

"Nihayet onların gücünü kırdığınız zaman artık bağı sıkı tutun(onları öldürmeden veyaralamadan tutsak edin). Ondan sonra ya iyilik yapın (karşılıksız serbest bırakın) yahutfidye alın." (47:4)Kuran’ın bu ayeti iki şıktan birinin seçilmesi gerektiğini göstermektedir. Ya karşılıksızserbest bırakma, yahutta fidye ile serbest bırakma, bunun dışındaki uygulamalar İslamideğildir.Savaşta bile işkence yasaktır."El, ayak, burun, kulak keserek cezalandırmak yasaktır."(Sünen-i Ebu Davud,Tercemesi, Cilt:10 sh. 217)"Öldürmede bile insanların en iffetlisi, merhametlisi müminlerdir."(Ebu Davud Hds.

No:2666)Buradaki iffetli (merhametli) kelimesi en şefkatli, en merhametli ve yaratıklarınorganlarını kesmek ve bağlamak şeklinde onlara işkence etmekten en çok sakınanmanalarına gelir. Çünkü İslam "Şüphesiz Allah her şeyde iyi ve mükemmel olanı farzkılmıştır. O halde siz öldürdüğünüz zaman, öldürmeyi (merhametlice) yapın. Bir hayvanıkeseceğiniz zaman bıçağı iyice bileyin ve hayvanı dinlendirin." (Tirmizi diyet:14, İbniMace Zebaih:3) (Ahmed Bin Hanbel 4:123125) İslam, bu gibi buyruklarla Müslümanlarınkalplerine merhameti ve şefkati yerleştirmiştir. Bu nedenle gerçek Müslümanlar birşefkat ve merhamet örneği oldukları için savaşta düşmanı öldürürken dahi onunorganlarını keserek ona işkence yapamazlar. Bu kesinlikle yasaktır. (Ebu Davud C.10 s.270)

Savaşta kadınları öldürmek yasaktır.Abdullah bin Ömer'den rivayet edildiğine göre: Resulullah'ın bulunduğu savaşlardanbirinde bir kadın ölü bulundu. Bunun üzerine Resulullah kadınlarla çocuklarınöldürülmesinin İslamda yasak olduğu söyledi. (Ebu Davud, Hds. No:2668, Buhari Cihad147-148, Müslim Cihad 25-26, Tirmizi Siyer 19, İbni Mace Cihad 30, Darimi Siyer 24,Muvatta Cihad 29, Ahmed Bin Hanbel c. 2: 23-22, 76, 91)Yani savaşta savaşmayan insanlarla savaşılmaz, silahsız insanlara dokunulmaz. (AliyyülKari, Mirkatül Mefatih c. 4:237)Peygamberimiz Mekke fethinde Mekke halkına şöyle seslenmiştir: "Ey Kureyş topluluğu!Şimdi hakkınızda benim ne yapacağımı tahmin edersiniz?" diye sordu. Kureyş topluluğu:

"Sen kerem ve iyilik sahibisin. Bize hayır ve iyilik yapacağını umarız" dediler. Bununüzerine Peygamberimizi; "Benim halimle sizin haliniz, Yusuf'un kardeşlerine yaptığıgibidir. Hz.Yusuf kendisine komplolar kuran kardeşlerine şöyle seslenmiştir: `Bugün vebundan sonra benim tarafımdan size başa kakma ve serzenişte bulunma gibi herhangi bireza ve cefa düşünmeyin. Ben hakkımı helal ettim` " diyerek hepsini AFFETTİ. (Taberi,İbni Sad)Hz.Peygamber daha Medine'ye gelir gelmez yerli ahali ve Yahudilerle imzaladığıvesikayla karşılıklı hak ve yükümlülükleri açıkça tanımladı. Ve ortak bir konsensüssağlamayı başardı. Buna göre Müslüman olmayanlar kendi din ve düşüncelerinde yaşamabiçimleri ve ibadetlerinde özgür olacak, kimse onlara müdahale etmeyecek ve İslamDevletine verdikleri vergi karşılığında yabancı saldırılara karşı korunacaklardı. Hz.Ali,

Mısır Valisi Malik bin Eşter'e gönderdiği mektubunda bunu sistemli bir hukuki ifadeyedöktü. Hz.Ali'ye göre Müslümanların yönetiminde yaşayan insanlar iki gruba ayrılıyordu.

Page 25: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 25/56

Biri "dinde kardeşlerimiz olan Müslümanlar" diğeri de "yaratılışta eşlerimiz olan gayrimüslimler" Her ikisinin de korunmuş hakları vardı. Tarihte hiçbir kültür kendindenbaşkasını böylesine ontolojik ve insanı bir temele oturtup yüceltebilmiş değildir. NitekimHz.Ali'nin bu çarpıcı tanımı Kuran’ın bütün insanları tek bir nefisten yarattığına ilişkinbir ayetine ve Peygamberin "bütün insanlar Adem'in çocuklarıdır. Adem de

topraktandır" hadisine bir vurguydu.Müslüman olmayan cemaat ve halkların kendi din ve hukuki inanışlarını sürdürmehaklarını teminat altına alan bu geniş ve özgürlükçü perspektif, İslam toplumunda sosyalkültürel temele dayalı bir çoğulculuğun gelişmesine yardım etti ve Hıristiyan, Yahudi,Mecusi, Hindu, Budist ve benzeri din ve inanışlara bağlı kültür ve cemaatlerin günümüzekadar din ve kültürel varlıklarını koruyup sürdürmelerini sağladı. Şu bir gerçektir ki,eğer Müslümanlar, batılılar gibi diğer kültürler, dinler ve halklar karşısında baskı veasimilasyon politikası uygulasalardı, İslam'ın devlet olduğu ülkelerde ne Hıristiyan ne deBudist ve benzeri kalırdı. Örneğin; İslam (Endülüs Emevileri) İspanya'da yüzyıllarcadevlet olmasına rağmen Hıristiyanları {ve Yahudileri} inançlarında zorlamamış, onlarıasimile etmemiştir. Buna karşın Hıristiyanların hakimiyetindeki İspanya'da tek bir

Müslüman kalmamıştır...Dinlerin DejenerasyonuYıkmak yapmaktan daha kolaydır kaidesine insanoğlu her zaman uyduğu için, dinikavramların üzerinde fazla düşünmeden dünyevi niteliklere atıf yaparak düşünmeyebaşladı, çünkü dillerin alfabeleri olan semboller eğer dikkat edilmezse onları bu şekildedüşünmeye zorluyordu. Allah’ın sıfatlarının imajdaki yeri semboller vasıtasıyla tabiatgüçlerine yollamalar yapılarak sağlamlaştırılabiliniyordu.Allah besleyiciydi, üreticiydi, yoktan var edendi, eşi bulunmazdı, şimdi onu düşünebilmek için insanın tabiatta bulunan nesnelere yollamalar yaparak, yani O'nun sıfatlarını tabiattasembolize edebilecek nesneler bularak tahayyül etmesi gerekiyordu. Binlerce sene önce

baba çocuğuna şimdi de olduğu gibi şöyle açıklamalarda bulunmuştu: "Allah, toprak gibidir, tarla gibidir, sanki onu yoktan var eder sanırsın. Allah güneş gibidir, gökte tek basına şaşalı, hakim ve kudretli, iyileri ısıtan, kötüleri yakan" Bu tip sembolik ifadelerhenüz tehlikeli değildi, zira semboller benzetmelere dayanıyordu. Fakat bir müddet sonrabenzetmelerin yerini özdeşleştirmeler aldı. Benzetmenin arkasından eğer önlem alınmazsaözdeşleştirmenin geleceği aşikardır.Bu, hem dilin kompleksleşmesinin ve hem de psikolojik bir sürecin sonucu hasıl olmuştu.Zamanla benzetmeler kalkarak özdeşleştirmeler başladı. Artık Allah toprak olmuştu,tarla olmuştu. Böylece ilahi güç seküler kavramlarla izah edilmeye çalışılırken, ilahi güçresmen seküler bir güç olmuştu. Biz arkeolojinin de yardımıyla dejenerasyonun busafhasında, Tevhid inancının ilk kez somut dünya yahut toprak ile özdeşleştirildiğini

sanıyoruz. Tevhidin toprakla, diğer dini kavramların sekülarize edilmesiyle daha öncebahsedilen bir "Ana Tanrıça" kültü oluştu.Bu da, yani toprağa dayalı kültten dini güce dayalı külte geçiş yine semboller veözdeşleştirme yoluyla olmuştu.Toprak, kadın gibi doğurgandı, ürün verendi, besini sağlayıcı özelliği vardı. Böylecetopraktan, dişi bir güce dayalı külte geçiş başladı. kadın yahut dişilik, toprağı yaniyaratıcıyı sembolize ediyordu artık. Bu kült, Alt Paleolitik dönemde ortaya çıkmışgörünüyor. Arkeolojik bulgulara göre bu kült, Sibirya, Ukrayna, Baltık, İngiltere, Fransa,İspanya, İtalya, Yunanistan, Anadolu, Mezopotamya vs pek çok yere yayılmıştı. Bu vediğer bölgelerdeki kazılarda bu dişi gücü sembolize eden figürler bulundu.

Anadolu'da bu kültün varlığı Çatal Höyük ve Hacılar'da yapılan kazılarda ispatlanmıştır.Toprak, ana olunca, ikisi birlikte "Toprak Ana" yahut "Ana Tanrıça" oldu. Fakat

Page 26: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 26/56

insanların özdeşleştirme sevdaları ile yeni bir ilahi güç ortaya çıkıyordu. "Ana Tanrıça"olunca, onu dölleyen bir de "Baba Tanrının" da olması gerekirdi. Toprak, ana olduğunagöre, Gök de baba olmalıydı. "Gök Baba" Mısır tapınaklarında "Toprak Ana" yahut"Ana Tanrıça"nın üzerine abanmış ve onu sarmış olarak gösterilir.Böylece Hindistan'da rahim figürlerinin yanında erkek cinsel organlarını temsil eden

figürler yapılmaya başlandı. Bu donemler süresince kuşkusuz peygamberler geldi, ancak bu inançlar artık bir önyargı olmuştu ve Einstein’ın dediği gibi "bir önyargıyıparçalamak atomu parçalamaktan daha güçtü"İnsanların zihinlerindeki imajlar, Ana imajından Baba imajına kaydı. Dini kavramlar buiki ana imaj etrafında toplandı. Tarihi olarak bu dönem yaklaşık 10.000 sene öncelerine,Mezolotik ve Neolotik dönemlere tekabül eder."Gök Baba"nın yeni yeni görünmeye başladığı ilk dönemlerde, "Toprak Ana" ilearalarında fazla fark yoktu. "Gök Baba" "Toprak Ana"yı dölleyince bahar olur,buğdaylar olgunlaşırdı. Hindistan, Çin ve Hollanda'da bu inanç hala hayret verici şekildesürer. Hasat mevsiminde, ürün bol olsun diye, Hollandalı erkek üstte Hollandalı kadınaltta olduğu halde buğday tarlalarının üstünde birleşirler. Aynı gelenek Çin’de degörülür...Nuh Tufanı...Birkaç mümin dışında kavmi ona alay ve hakaretlerle karşılık vermişti. Putperestliktedirenen, "getir şu azabı da görelim" diyen kavme artık azabın gelmesi yaklaşmıştı.Kuran-ı Kerim'de Hud Suresi 37. ayetinde belirtildiği gibi Allahü Teala Hz.Nuh'a vahiydenasıl buyuruluyorsa o şekilde bir gemi yapmasını ve yerin göğün birbirine karışıpzalimlerin helak olduğu zamanda onlara acımamasını vahyetti. Burada dikkat edilecek nokta Cenab-ı Hakk'ın geminin nasıl yapılacağını vahyetmiş olmasıdır. Demek Hz.Nuh'ao devirdeki gemi yapımına ait bilgilerden çok daha üstün teknolojik bilgiler verilmişti.Nitekim Hud Suresi 40. ayetinde bu geminin ocağı ve buhar kazanı olduğuna işaret

edilmektedir.Bu konuda Bilim ve Teknik dergisinin 121. sayısı 16. sayfasında şu bilgiler verilmiştir;1922 yılında İngiliz arkeologu Sir Leonard Wooley Bağdat ile Basra Körfezi arasındaçölün ortalarında kazılara başladı. Kumda derine gittikçe, büyük bir keşif olarak birzamanlar Sümerlerin başlıca şehirlerinden biri olan Ur'un krallar mezarlığını meydanaçıkardılar. Bu mezarlarda hayret verici bir teknikle pres edilmiş kil tabletler ve tarihikayıtlar bulundu. Bunların iyice incelenmesinden sonra Wooley kazıyı daha derinlere vemezarların altına doğru ilerletti.Bir müddet sonra temiz bir çamur tabakası ile karşılaşıldı. İki buçuk metre kadar butemiz kil tabakasından geçilerek daha derinlere dalındı ve sonra birdenbire isçiler, çeşitlialetler ve çanak çömlek parçalarına rastladılar. Çamur temizlenince sular altında kalmışbir medeniyet ortaya çıktı. Mikroskopik analiz, temiz kilden kalın bir tabakanın eskiSümer medeniyetini yok edecek kadar geniş ölçüde bir tufan tarafından meydanagetirildiğini ortaya koyuyordu.Burada büyük su baskınının Kuran-ı Kerim'in izahı ile tıpatıp uygun ve tartışılmayacak kadar gerçek jeolojik delili ortaya çıkıyordu. Bilim adamlarına göre Kuran’da yazılı olanTufan artık tamimiyle gün ışığına çıkıyordu.“Biz de ayetlerimizi yalanlayan o kavimden Nuh'u kurtarıp öcünü aldık. Gerçekten onlarkötü bir kavim idiler. Biz de hepsini birden suda boğduk.” Enbiya 77“...Nihayet onları tufan yakalayıverdi, onlar zalimlerdeler.“ Ankebut 14Büyü Üzerine

Evrende her varlık birbirini etkiler. Büyü bir nesneyi uyararak onu başka bir nesneüzerinde etkili kılmak biçiminde gerçekleşir... Büyünün bilimsel olarak incelenmesi ancak 

Page 27: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 27/56

19. yüzyıldan sonra olmuştur... Büyünün doğuşu ve temel özellikleri hakkında görüşbirliğine varılamamıştır.Yer yer dini inançlarla karıştırılmış, bazan dinden doğduğu, bazan dinin büyüden çıktığı,bazan her ikisinin aynı kaynaktan çıktığı ve bazan da birbirine indirgenemeyecek kadaraykırı içerikte olduğu söylenmiştir. Bunların hepsi tek başına ele alındıklarında doğru

görüşler olarak kabul edilemezler.Evrende çeşitli niteliklerde kimi duyularımızla algılayabildiğimiz, kimilerini dealgılayamadığımız çok sayıda varlık vardır. Bilindiği gibi gözlerimiz çok sınırlı aralıktakiışınları görmektedir... Bu sınırlar dışındaki varlık çeşitlerini göremiyoruz. Örneğin,insanın bir enerji bedeninin varlığı son yıllara kadar bilinmiyordu ve kabul edilmiyordu.Daha sonra Kirlian yöntemiyle çekilen görüntülerde bu enerji bedenin varlığı belirlendi.Öyle ki bu enerji beden, kişinin o anki mutluluğuna, kızgınlığına, üzüntüsüne göredeğişmektedir. Bu değişiklikler çıplak gözle görülememektedir.Şimdi bu noktada cinlerin niteliklerini biraz açmak istiyoruz. Kuran’da onlarınniteliklerini anlatan iki ayet vardır; a) “Cinleri dumansız ateşten” (ışınlardan,mikrodalgalardan) {55/15}, b) “En ince gözeneklere geçici ve zehirleyici bir ateştenyarattık” {15/27}Zehirleyici, dumansız, tüm gözeneklere girici diye belirtilen ateş kuşkusuz bizimbildiğimiz ateş gibi değildir. Burada bu benzetmeyle anlatılan şey mikrodalgalardanoluşan bir yapıdır. Bu varlıkların bundan 1400 yıl önce dumansız, zehirleyici vegözeneklerden geçici ateş olarak anlatılması ise bize göre Kuran’ın mucizelerindendir. Butanımdan anlaşıldığına göre Cin adı verilen varlıkların yapısı en ince gözeneklere geçiciözelliğe sahip olan dumansız ateşten yani bugünkü deyişle ışınlardandır.İnsan beyni de bilindiği gibi çeşitli dalgalar yayar (beyin dalgaları) Bu yüzden insan beynidış etkilere açık olduğu durumlarda dış ortamdaki dalgalardan etkilenir. Günümüzdebilindiği gibi, beynin çeşitli yerlerine verilen elektrik impulsları, kişide bazan

halisünasyonlar; sesler, hatıralar, acılar, sevinçler oluşturmaktadır. Oysa görünürortamda ne bir ses ne de bir görüntü vardır.İşte büyünün özü, kökü cinlerin elektro-dalgalarla beyni etkilemelerindenkaynaklanmaktadır. Bazan da insanın belirli sözcük veya sözcük topluluğunu yinelemesisonucunda beyin aracılığıyla yaydığı elektro manyetik dalgalar bir ruhsal varlığı (cini)harekete geçirmektedir. Bu ruhsal varlık da insanı etkilemektedir. İşte büyünün gerçeğibudur. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, sıradan bir insana bu etkiler zarar vermez.Açıkçası bunlardan etkilenmez.Okumanın Etkisi Nedir?İnsanın bedeninden özellikle de beyninden yaydığı enerji (ışınlar) belirli sözcüklerinyinelenmesiyle bir noktaya toplanabilir. Herhangi bir ruhsal varlıktan etkilenen birinsana yöneltilecek bu enerji ondaki olumsuz etkileri kaldırır.Bugün iç sıkıntılar, boğulurcasına durumlar, istemese de bir şeyi düşünceye zorlanma(obsesyon), halüsinasyon ve ses işitmelerin bir kısmının nedeni yukarıda saydığımızetkenlerdir.Günümüzde bu gibi olaylara tıp elektro şoklarla veya uyuşturucu ilaçlarla çare bulmayaçalışmaktadır. Fakat bu yöntemler kalıcı olmamaktadırlar. Zaten elektro şokun prensibibeynin elektro-manyetik yapısını sarsmaktan oluşur. Bu gibi konularda günümüzde bazıbilim adamlarının kestirme yorumları hatalıdır...Peygamberimizin Ruhsal TedavisiPeygamberimizin büyüye (cin etkisine) maruz kalan hastaları iyileştirmesi, onun büyük 

bir ruhsal güce sahip olduğunu gösterir (Bu konularda Felak ve Nas Sureleri ile AyetelKürsi’yi okumak oldukça yararlıdır).

Page 28: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 28/56

Yukarıda anlattığımız okuma etkisi yanında ruhsal etkiyi ifade eden nefes yöntemimaalesef günümüz tıbbının gündemine daha girmemiştir. Hala elektro şok (elektronüfleme) ve uyuşturucu şoku ile bu tür psikolojik hastalıkları tedavi etmeye çalışmaktadır.Din ÜzerineDinlerin ortak ülküsü "insan"dır. O insanlar için vardır. İnsansız din olmaz. Bu durumda

din niçin insana karşı bir tavır içinde olsun? Dinin, insanın istenmeyen birtakımdavranışlarına karşı koyması insanı devre dışı bırakmak için değil, onun yaşayışınagüzellik katmak ve onu sıkıntıya düşürecek durumlardan onu uzaklaştırmak içindir.Başka bir amacı yoktur.Bütün dinlerin, insanın temel ve vazgeçilmez haklarına karşı tutumlarını netleştirmezamanı gelmiştir. İnsanlar din adına çok acılar çekti. Bu acılar şimdi de sahnede. Buacıların altında yatan temel faktör din olamaz. Çünkü din insanların acılarını dindirmeyegelmiştir. Şayet insanların acıları üzerinde saltanat kurmaya çalışan bir din varsa, bu dinolmaktan çıkmış, gurupların ideolojik saplantısı olmuştur.Mülk Allah'ın, din Allah'ın, insan O büyük varlığın eseri... Allah'ın gönderdiği din,

kendisinin yarattığı esere karşı nasıl zulüm bayrağı açar? Halbuki din insanlığa zulümyağdırmak isteyenlere karşı "baş kaldırmayı" emreder. Zulmü yasaklamış bir din nasılzulüm teşvikçisi ve koruyucusu olur?Din Özgürlüğü ve Mürted KonusuKuran’da mürtedin (İslam'ı terkedip başka bir dine girenin) öldürülmesini emreden birayet yoktur. Tersine Kuran bunun cezai müeyyidesinin ahirette verileceğini birçok ayetteifade etmiştir. Şöyle ki:3/90. İnandıktan sonra inkar edip, inkarda aşırı gidenler var ya, onların tevbeleri kabuledilmeyecektir. İşte sapıklar onlardır.4/137. Doğrusu inanıp sonra inkar edenleri,sonra inanıp tekrar inkar edenleri, sonra dainkarları artmış olanları Allah bağışlamaz; onları doğru yola eriştirmez.

5/54. Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onlarınO'nu sevdiği, inananlara karşı alçakgönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihadeden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiğibol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.Görülüyor ki, bu ayetlerde iman ettikten sonra küfre sapanlara dünyevi herhangi bir cezayoktur... İslamda mürtedin öldürülmesi ancak Müslümanlarla savaşması şartına bağlıdır.Açıkçası öldürülme nedeni İslamdan dönmesi değil, Müslümanlarla savaşmasıdır.(İslam'dan dönenler eğer fiili mücadelede bulunmazlarsa öldürülmezler. Çünkü "Dindezorlama yoktur" Bakara 256)Hz.Ebubekir'in mürtedlerle savaşması dinden dönmelerinden dolayı değil, İslam

toplumunu parçalamaya ve düzenlerini bozmaya çalışmalarındandı..."Dinini değiştireni öldürünüz" rivayetine gelince:İslam dininden dönen eski Arap müşrikleri direkt olarak Müslümanlarla savaş halinegeçiyorlardı (Yani sadece İslam'dan dönmekle kalmıyorlardı). Ayrıca bazı Yahudilerinsanların Müslüman olmalarını önlemek için şöyle bir yol bulmuşlardı: Önce Müslümanolduklarını ilan ediyor, bir süre sonra da dönüyorlardı. Ki bu yolla Müslümanlar aleyhinekonuştukları şeyler inandırıcı olsun. İşte yukardaki öldürme emri savaşan bu müşriklereve bu Yahudilere karsı bir tedbirdir.Unutulmamalıdır ki bazı Müslüman ailelerin çocuklarına İslam'ı zorla kabul ettirmegirişimlerini Hz.Peygamber menetmistir. Öyle ki, İslamın kuvvetinin zirvesindebulunduğu bir dönemde " Dinde zorlama yoktur " ayeti nazil olmuştur.

Page 29: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 29/56

S. Sevri, Ebu Hanife ve arkadaşları kadın mürtedin öldürülmemesinde müttefiktirler.İbnü Aliyle, Ata, el-Hasan da bu görüştedir. Bunların delili İbnu Abbas'ın mürted olduğuhalde bir kadını öldürtmemesidir.İslam Öldürmeye Değil Diriltmeye ÇağırıyorKan dökücü ve kesmeye azmetmiş bir İslam fobisini besleyen etkenler var. İslamı kuru

kuruya, ilericilik-gericilik, din-bilim karşıtlılığı, çağdaşlık-çağdışılık kavramlarıylatartışıyorlar. Bu tartışmalara katılanlar; bu tartışmaları yapabilecek yeterlilikte neİslam'ı ve Batıyı, ne de dini ve bilimi tanıyorlar.Bunun yanında basının yetmiş yıldır her Allah’ın günü üfürükçü, muskacı, karı göbeğineyazı yazan hoca, üçkağıtçı hacı, sarkık dişli, yeşil cüppeli, elinde satır insan doğrayacak mürteci ve "ticani" tipler üretip durmasının, siyasal ve ekonomik çıkarlar uğruna irticakampanyalarını yürütmesinin İslama ilişkin zihinlerde yaptığı yıkımların boyutunu kimsetam olarak tahmin edemez.Bu çerçevede İslam, kitleler üzerinde bir baskı ve korkutma aracı olarak kullanılmış,özgürlük, sivilleşme, siyasal katılım, insan hakları ve açık toplumdan yana olanlar İslam

tehlikesiyle korkutulmuşlardır.Sık sık başvurulan örnek de Suudi krallık rejiminin kelle uçuran, yoksul hırsızların elinikesen uygulamalarıdır. Son zamanlarda buna İran üzerinde dünya basınının düzenlediğikomplo ve bunun bir parçası olarak orada insanların sorgusuz sualsiz idam edildiği, gençkızların ırzına geçildiği yönündeki hayal mahsulü propaganda eklenmiş bulunuyor.Bu gibi propagandalarla Müslümanları mürteci konumuna itmeye çalışan, İslamiyetiufku dar, sığ, önyargılı, kafası ve aklı ile değil duygularıyla hareket eden, düşünmedentepki gösteren, kolayca amite olan, gerici, fanatik, yobaz, bilgisiz vb sıfatlara sahipinsanların dini şekline sokmak isteyenler var. Ancak amaç siyasal ve ekonomik çıkargruplarının bu "dinci ve irticacı tehlikeyi" öne sürüp çıkarlarını sürdürmek, işçiyehakettiğni vermemek, halkı sömürmek ve bu sömürüyü de askerlerin gölgesinde güvence

altına almak istemeleridir.Burada "din ve irtica" bir siyaset aracı olarak kullanılmaktadırlar. Eğer müslümanlar buoyunları fark edemeyip tuzağa düşecek olurlarsa, belki de yalnız kendilerine değil, bütünülkeye, İslam dünyasına ve hatta derin acılar içinde kıvranan dünyaya yazık edecekler.Çünkü insanoğlu tarihin kırılma anından geçiyor ve modern paradigma çökerken bütündünya yepyeni bir arayışa girmiş durumda. İslam herkesin umududur.Biz, kim ve hangi seviyesi düşük, ajitasyon amaçlı saldırıda bulunursa bulunsun, hepsinisinemize çekip sabır ve metanetle İslam’ın doğrularını, entelektüel ve pratik güzelliklerinianlatmak, göstermek zorundayız. Şiddet hangi din ve görüş adına olursa olsun bir cinnet,acziyet ve intihardır. Bizler İslam mesajının aydınlığına güveniyoruz.

İslam Kurani vahyin kurtarıcı ve yol gösterici aydınlığında özgürlükçü bir dindir;öldürmek, kesmek, doğramak onun vasfı değil. "Bir insanı öldüren bütün insanlığıöldürmüş, bir insanı dirilten bütün insanları diriltmiş gibidir” {5:32} Allah, bizi hukukunaçık kapsamı hariç, öldürmeye değil hayata çağırır.Müslümanlar Gelince Kesecek Mi?Önceki yazıda ana hatlarıyla sunduğum çerçeve içinde şimdi de tamamen Türkiyepratiğiyle ilgili bir soruna yakından bakalım;Son zamanlarda basının irtica sayfalarından sosyete salonlarına, üniversitekoridorlarından günlük hayatın sürdüğü işyerlerine ve sokaklara kadar herkesinbirbirine sorduğu bir soru var:- Müslümanlar geliyor mu? Geliyorlarsa bizi kesecekler mi?

70 bin camide 70 bin imam halkı cihada çağırıp onları sokağa mı dökecek? Bu yeşilcübbeli, sarıklı, şalvarlı, sarkık dişli, çember sakallı, yobaz ve fanatikler, zincirlerinden

Page 30: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 30/56

boşalanlar gibi ellerinde satır, bıçak ve kamaları ile her ceketli, pantolonlu, kravatlı,etekli, başı açık kadın ve erkekleri, çocukları doğrayacaklar mı? Arkasından bütünsinema, tiyatro, banka, spor salonları vb tesis ve binaları yerle bir edip bütün arabaları vefabrikaları da tahrip ettikten sonra çöllere sürecek ve Arap ülkelerinden ve Afrika'daneşek, katır, deve getirip Türkiye'yi paleolitik döneme mi geri götürecekler? Veya

kesmeseler bile, en hafifinden bütün kadınları eve tıkayacaklar mı? Herkese çarşaf giydirip camiye gitmeyenleri sokak ortasında kırbaçlatırlar mı? Seçimle iş basına gelmeyikaldırıp eskiden olduğu gibi başımıza bir sultan mı dikerler? Hayır hiçbir Müslümanböyle bir şeyi ne düşünür, ne de yapar. Çünkü İslam bizi bu konuda açıkça uyarmıştır;dinde zorlama yok...Peki o zaman bu kesme yaygaraları nereden çıkıyor? Ne İslam’ın teorik hukuku, netarihsel uygulamaları ve ne de bugünkü görüş ve düşünceleri kesme ile uzaktan yakındanilgili değildir. Kuşkusuz 60 milyonluk bir ülke ve nüfus sadece Müslümanlardan ibaretdeğil. Nüfus cüzdanındaki Müslümanlıktan başka İslam’la ilişkileri olmayanlar dışındasağcılar, liberaller, muhafazakarlar, milliyetçiler, solcular, sosyalistler, Marksistler,ateistler, Aleviler, Hıristiyanlar, Yahudiler, yezidiler vb birçok ideolojik, fikri, siyasi, dini

grup ve cemaat var. Görevimiz onlara İslamiyet’i güzel söz ve hikmetle anlatıp tebliğetmek. Gaşiye Suresinde Allah, Elçisine: "Sen ancak bir hatırlatıcısın, onlara zorkullanacak değilsin" ve Yunus Suresinde "Sen mümin olmaları için insanlara zor mukullanacaksın?" der.Öyleyse, tarihte olduğu gibi bugün de başka inanç ve görüşten olanlarla bir arada veyanyana yaşayacağız. Bu, bizim temel gerçeğimizdir. Bunu kökten değiştiremeyiz. Çünküeğer Allah dileseydi, herkese hidayet verirdi; ama Allah’ın isteyene veya kendisinindilediğine hidayeti verdiğini biliyoruz.Şimdi bu açıdan bakarsak, Müslümanların inisiyatif sahibi olduğu bir zamanda vemekanda durumun ne olacağı konusuna bakacağız;

"Müslüman olmayanlar" Müslümanların Koruması AltındadırBir İslam toplumunda daha önce değindiğim gibi herkes, dilediği inanç ve görüşü seçmehakkına ve seçimine göre yaşama, örgütlenme imkanlarına sahiptir. Bu ve başka temelhükümler İslam’ın temel insan hakları bağlamında insan olan herkese tanıdığı hak veözgürlüklerdir. Elbette bir İslam toplumunda gayri müslimler de olacak ve onların datemel hak ve özgürlükleri bulunacaktır. Hz.Ali'nin formüle ettiği gibi Müslümanolmayanlar "bizim yaratılışta eşlerimizdir". Bu genel tanım içinde Müslümanlar, farklıdin ve siyasi görüş sahiplerinden sadece genel asayişe itaat ve onlara götürülecek hizmetler karşılığında, güçleri oranında vergi (cizye) isterler. Siyasi görüşlerinaçıklanması ve siyasal katılım kanalları açıktır. Ancak bir fikri zor ve şiddet kullanarak benimsetmek yasaktır. Meşru bir yönetime karsı silahlı eylemde bulunan (bağy) aynıyla

karşılık görür. Ama devlete karşı islenmiş suçlar olmadığı için, silahlı eylemdenvazgeçenler (ayetin tanımıyla tevbe edenler) kendi hallerine bırakılırlar. Bu arada adamöldürmüş, kan akıtmışsa bunun hesabını verir.Şüphesiz bunlar en ekstrem durumlardır. Asıl normal sistemde yürürlükte olan iseakıllara durgunluk verecek kadar çarpıcı bir özgürlüktür. Ve bizce henüz Batı hukukuİslamiyet’in azınlıklar veya siyasal muhalefeti temsil eden gruplarla ilgili getirdiğihukukun seviyesine yaklaşabilmiş değildir. İslam, ilke olarak gayri müslim her dini veyakültürel grubu kendi hukukuyla başbaşa bırakır. Peygamberimiz Yahudilerinanlaşmazlığında onlara; "Size hüküm vermemi ister misiniz? İnandığınız Tevrat'a göremi, yoksa Kuran’a göre mi?" diye sormuş ve talepleri üzerine Tevrat'a göre onlarahüküm vermiştir. Bu, tam anlamı ile dini ve adli/hukuki özerkliktir. Şimdi bu konudagayri müslim bir tarihçi olan Lübnan Hıristiyanlarından Prof. Philip K. Hitti'nintanıklığına başvuralım;

Page 31: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 31/56

"...Müsamaha gören dinlere mensup olanlar, yani vahye dayanan kitaplara sahip dinicamialardan meydana gelir ki, Hıristiyan, Yahudi ve Sabii olan bu gibi kimselere Ehlu'z-Zimme adı verilir; Müslümanlar, bu gibi kimselerle çeşitli şartlar taşıyan müahedeleryapmışlardı. Kitap sahibi dinlerin mevcudiyetlerinin bu şekilde tanınmış olması,Hz.Muhammed'in getirdiği en basta gelen yeniliklerden biridir. Bu dinlere mensup

olanlar, İslam cemiyetinde silah taşımayacaklar ve İslam devletinin kendilerine tanıdığı"himaye" (zimmet) hakkına mukabil ona vergi (cizye) ödemeye rıza göstereceklerdi. Buhukuki statü muvacehesinde Zimmiler zümresi, arazi vergisi (haraç) ve cizye ödemelerinemukabil, geniş surette müsamaha gördüler. Bir Müslümanın taraf olduğu hukukiihtilaflar müstesna, bu teba zümresi, hukuk davalarında ve hatta ceza davalarında kendidini başkanlarının adli teşkilatlarına ve usullerine tabi tutuldular. İslam hukuku bu çeşitgayri müslimlere tatbik edilmekten alıkonulmuştur. Bu ayrı statüye tabi tutulma (adlimuhtariyet) sistemi, Osmanlı devletinde son devirlere kadar, Irak’ta ve Filistin'dekurulan İngiliz manda idaresinde meriyette kalmıştır""Köken itibariyle Kuran-ı Kerim de (9/19, 26/105 ve 109, 36/69-72 vd) gösterilen EhliKitab'a hasredilen ve ilk İslam devletlerinde meriyette tutulan bu müsamahakar statü,

daha sonraları Müslümanlar tarafından Harranlı Sabiiler ve Berberiler'e teşmiledilmiştir"Zaman zaman hukukta katılıklar gözlenmedi değil. Ama yine Hitti'nin tespitiyle bukatılığa başvuranlar, Müslüman kökenli hukukçulardan çok, daha sonra Müslümanlığıkabul eden Yahudi ve Hıristiyan kökenli Müslüman hukukçular olmuştur. Bunlara ek olarak Hz.Ömer’in yoksul ve çalışamayacak durumda olan gayri müslimlere devletbütçesinden maaş (işsizlik sigortası) bağladığını hatırlatmamız yerinde olur. Müslümanlartarih boyunca Müslüman olmayanlara bütün bu hakları verdikleri gibi, bazan onlar içinsavaşmayı da göze almaktan çekinmemişlerdir............Dünün zimmileri ile bugünün gayri müslim grupları arasında ilginç bir benzerlik kurmak 

mümkün. Ancak buna geçmeden önce birkaç hatırlatmada bulunmak istiyoruz;Müslümanlar zimmiler hukukunda bu kadar esnek ve insan haklarına saygılı davranmışolsalar bile, bütün bunlara rağmen Müslümanlar asla adam öldürmez diye kimsenininanmayacağı bir düşünceyi öne sürüp İslam’ı gereksiz ve ikiyüzlü savlarla "şirin"göstermeye de ihtiyaç yoktur... Elbette hukukun üstünlüğünün hakim olduğu bir ülkedebütün yargı yolları ve savunma kapıları açık olarak ve suçun bireyselliği ile cezanınkollektif ve intikamcı olmamasına dikkat ederek idamı hükmeden cezalar da vardır.İslam taammüden adam öldürme fiiline kısas uygular. Ama bu mutlaka uygulanır demek değildir, maktulün yasal varisleri bundan vazgeçme hakkına sahiptirler.Kuran "yeryüzünde fitne çıkaranlar"ın zor kullanarak bastırılması hükmünü getirir.Siyasal rejime muhalefet bağlamında burada sözü edilen "fitne" herhangi bir siyasi

görüsü anlatma, açıklama, taraftar toplama veya seçimle işbasına gelmeye çalışma değil,doğrudan şiddet ve baskı yöntemlerine başvurma eylemidir. Bugün en demokratik ülkelerde bile durum bundan farklı değil ve siyasi terör örgütleri kurulu demokratik rejimlerin silahıyla mukabele görmektedirler.Bugünün Zimmileri De Koruma AltındadırŞimdi bu tarihsel örnekten hareket edersek, günümüzde karşılaştığımız "Müslümanolmayan" ve ellerinde ilahi kökenli kitap bulunmayan siyasi ve ideolojik görüş sahiplerinenasıl davranılması gerektiği konusuna gelelim. Bizce Kuran’ın geniş "din" tanımı içindebunlar da birer din bağlısıdırlar. Birçok çağdaş Müslüman yazarın gösterdiği gibiKuran’da din geniş kapsamlı bir kavram olup, kısaca herhangi bir düşünce, inanç,

değerler sistemi ve yaşama biçimini ifade eder. Bu anlamda sol, sosyalist, marxist, ateist,liberalist, varoluşçu vb felsefe ve görüşler de birer dindir.

Page 32: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 32/56

Yukarıdaki genel "din" tanımına uygun olarak Schumpeter ve Gaarder da sözgelimibugünkü marxizmin gerçek anlamda bir din tanımına girebileceğini, hatta buna"Materyalist Teokrasi" denebileceğini söylemektedirler.Bu dine mensup olanlar ile ateşe, yıldıza, ineğe, bir nesneye (fetişist) tapanlar arasındaİslam bakış açısına göre mahiyet farkı değil, biçim farkı vardır. İlk Halifeler ve büyük 

müçtehidiler Mecusi, Sabii, Yezidi, Budist, fetişist vb din mensuplarını Ehli Zimmet içindeele aldıklarına ve onlara Zimmi Hukuku'nu uyguladıklarına göre, bizim de, modernzamanların çağdaş din müntesiplerini aynı kategoride ele almamız mümkündür. Gerçek şu ki, eğer tarihte Müslümanlar bu yolu seçmeseydi, bugün Asya'da ve Afrika'da tek birMecusi, Budist, Brahmanist vb din müntesibi kalmaz, hepsini kılıçtan geçirip birsoykırıma girişmeleri gerekirdi. Ama Müslümanların böyle yapmadıklarını biliyoruz; budinlerin hala yaşıyor olması bunun açık bir kanıtıdır. Bugün İran'da yüzbinlerce Mecusivar ve İran parlamentosunda temsil ediliyorlar. Dahası, Allah’ın en büyük düşmanıŞeytan'a tapan Yezidiler bile güvenlik içinde yaşamışlar. Bugün hala Mardin-Midyatyöresinde ve Musul taraflarında Yezidiler varlıklarını sürdürüyorlar. Eğer bu bölgeyetarihte İslam değil, Hıristiyanlık hakim olsaydı, Kilise hepsini ateşe atıp yakardı. Nitekim

kendileri şeytana tapmadıkları halde bilimsel düşüncelerinden dolayı nice insan ateşeatıldı, özellikle kızıl saçlı ve yeşil gözlü kadınlar "içlerinde şeytanı taşıdıkları" iddiasıylaaynı akıbete uğradı. İslam ise şeytana tapanları kendi hallerine bıraktı, tapınaklarınadokunmadı. Allah'a karşı şeytanı yücelten bir dine dokunmayan İslam'dan veMüslümanlardan daha ne kadar hoşgörü beklenebilir veya hangi mantık ve vicdanlaİslam dininin hoşgörüsüz olduğu öne sürülebilir?İslam Hak'kı temsil eder, diğer dinler ise Batıl'ı. İslam bakış açısı içinde ateşe, yıldıza,ineğe, bir nesneye kutsiyet atfeden ile salt maddeyi tek belirleyici güç ve faktör kabul eden(mecusi, sabii, hindu, marxist) arasında fark yoktur. Eğer İslam’ın hukukun üstünlüğünedayanan koruyucu kanatları altında bir mecusi, bir sabii ve bir yezidi hayatından endişe

etmeden ve din değiştirmeye zorlanmadan yaşamışsa bir marxist de yaşar, canı, malı venamusu teminat altına alınır; kimse onu düşüncelerinden zorla vazgeçiremez. İslam, İlahiMesaj'ın, Hakikat'in Birliği’ni ifade eden gücüne inanır, ceza kanununda yer alacak yasaklayıcı ve baskıcı maddelere değil. Çünkü Hak gelince Batıl zail olur ve zaten Batılfelsefi ve entelektüel düzlemde İslami öğretiye karşı direnemez. Ama bütün insanlar Hak'ıgörünce de elbette Müslüman olmaz, olmayabilir. Kendi görüş ve inancında kalmak isteyen bu tercihiyle başbaşa bırakılır, Allah’ın son hükmü vereceği Din Günü (Ahiret)beklenir... Ancak kim Müslümanlara karşı şiddet ve baskı yöntemlerine baş vurursa,onlara silah kaldırırsa, misliyle karşılık görür.Diğerleriyle birlikte ve en çok bizler mutlakıyetçi idarelerden, baskıcı rejimlerden çok çektik. Bir daha insanların susturulduğu, düşünce ve inançlarından dolayı evlerinden

yaka paça alınıp tutuklandığı, işkence gördüğü, dediğim dedik rejimler altında yaşamak istemiyoruz. Hukukun üstünlüğüne, seçime, insan temel hak ve özgürlüklerine, şura’ya veaçık siyasal katılıma dayalı bir rejim istiyorsak, bunu sadece kendimiz için değil, herkesiçin istemeli; insan yüzlü, konuşan, tartışan, karşılıklı alışveriş içinde olan adil, eşitlikçi veözgür bir toplumun kurulması için herkesi yanımıza çağırmalıyız. (Kitap Dergisi, Mart1990)Ay'ın Yarılması MucizesiHz.Muhammed'in "sav" gösterdiği bine yakın mucize, insanlık aleminin ayları veyıldızları hükmünde parlayan sahabelerin gözü önünde gerçekleşmiş ve yalan üzerindebirleşmeleri olanaksız olan bu nurani topluluk tarafından bütün yönleriyle gelecek nesillere aktarılmıştır."Benden bilerek yalan bir şey haber veren, Cehennem ateşinden yerini hazırlasın" hadisişerifinin uyarısına karşı bütün zerreleriyle titreyip herkesten fazla titizlik gösteren ve

Page 33: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 33/56

yalan bir haber karşısında susmaları mümkün olmayan o iman kahramanlarından bizeulaşan hadis ve mucizeler, bugün modern ilim tarafından da tek tek tasdik edilmektedir.İslami kaynaklarda "Şakk-ı Kamer" olarak geçen "Ay'ın ikiye yarılma mucizesi" debunlardan birisidir.Nasıl Gerçekleşti?

Bu mucize, Hz. Muhammed'in "sav" elçilikle görevlendirilmesinin sekizinci yılındagerçekleşmiştir. Kureyş'in ileri gelen müşrikleri bir araya toplanmışlar ve AllahResulü'nden, elçiliğini ispatlayacak bir mucize istemeye karar vermişlerdi. Hep birlikteOnun bulunduğu yere doğru ilerlerken gecenin ilk saatleri yaşanıyor ve Efendimiz "sav"parıl parıl parlayan ay ışığı altında Hz.Ali, Huzeyfe b. Yeman, Abdullah b. Mesud, Enesb. Malik, Abdullah b. Abbas, Cübeyr b. Mutüm ve Abdullah b. Ömer gibi büyük sahabelerle sohbet ediyordu.O nur halkasını çevreleyen müşriklerin mucize görme konusundaki ısrarları had safhayavarıp sabır sınırlarını zorladığında Fahr-i Alem Efendimiz "sav" yerinden doğruldu vemübarek elini, gökyüzünde bir altın tabak gibi ışıldayan Ay'a doğru kaldırdı. Yaratıldığıgünden beri görevinden şaşmamış olan Ay, hürmetine koca bir evrenin Yaratıldığı OZat'ın "sav" bu işaretiyle bir anda ikiye ayrılmış ve gerideki Mina Dağı, Ay'ın iki parçasıarasında kalarak muhteşem ve tüyler ürpertici bir manzara oluşturmuştu.Efendimiz "sav" etrafındaki sahabelerine "Şahit olun, Şahit olun" diye seslenirken,Kureyş kafirleri şaşkınlıktan birbirine bakınıyor ve "Bize büyü yaptı" diyorlardı.Bir başka Kureyşli de "Muhammed "sav" sadece bize büyü yapmış ve Ay'ı iki parçaolarak göstermiş olmalı" diyerek, bu olayın çevre beldelerden gelen kafile ve kervanlarasorulmasını istiyordu. Bu teklif, diğerleri tarafından da ister istemez benimsendi ve ertesisabah hemen Yemen ve başka taraflardan gelen kervanlar soru yağmuruna tutuldu.Hepsi de gece seyahat ettikleri için Ay'ın ikiye yarıldığına şahit olmuşlardı. Bunun üzerineMekke’li müşrikler, "Ebu Talibin yetimindeki sihir, semaya da tesir etti" diyerek 

inatlarını sürdürdüler. Ve Efendimizin "sav" yanında olmamalarına rağmen bu mucizeyigören diğer müşrikler gibi, küfürlerinde sabit kaldılar.Hemen arkasından Allah kelamı nazil oldu; “Onlar bir mucize görseler, ondan yüz çevirip"süregelen bir sihir" derler, yalan söylerler, nefislerine uyarlar.“ Kamer 3Neden Herkes Görmedi?Ay Mucizesinin herkes tarafından görülmesi, Allah tarafından dünyada murad edilen"imtihan sırrı"na ters düşecek ve ister istemez bütün insanların imana gelmesine yolaçacaktı. Bu yüzden Ay'ın iki parçaya ayrılması, insanların uykuda veya evinde olduğubir zamanda ani ve kısa süreli olarak gerçekleşti. Ay'ın her gün farklı saatlerde doğmasıve farklı menzillerde bulunmasının yanısıra, o asırda gökyüzünü sürekli inceleyen alimlerde yok denecek kadar azdı.Aynı zamanda bazı ülkeler sis ve bulut gibi engellerden, bazıları da saat farkından dolayıAy'ı göremiyordu. Örneğin bu mucizenin gerçekleştiği saatte İngiltere ve İspanya’dagüneş yeni batıyor, Çin ve Japonya’da sabah oluyor, Amerika'da ise gündüz saatleriyaşanıyordu. Ay'ın görülmesi için yeterli olan koşullar, Arap yarımadasının dışında en iyiHindistan'da gerçekleşmiş ve Dhar kenti kralı Raja Bjoh ve raiyeti tarafından bütünteferruatıyla takip edilmişti.Chamal Nehri kıyısındaki sarayının balkonundan Ay'ın ikiye ayrıldığını gören kral, öncedünyanın sonunun geldiğini sanarak büyük bir korkuya kapılmış, daha sonra da bununArabistan'da zuhur ettiğini duyduğu Peygamberin bir mucizesi olabileceğini tahminederek vezirini Mekke'ye göndermişti. Raja'nın veziri Efendimizle "sav" görüşme

şerefine erişmiş ve Şakk-ı Kamer'in Onun mucizesi olduğunu anlayarak İslamiyetiseçmişti. Bugün bu bahtiyar hükümdarın torunları olan Bjohzadeler, Hindistan'daki

Page 34: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 34/56

Dhar kentinin hemen dışında ikamet ediyorlar (The Muslim Digest, Vol. 34, Nos: 3-4,p35).Başkaları Da GörmüştüAy'ın yarılması mucizesi, sadece Raja ve saraydakiler tarafından görülmemiş, Hindistanhalkı tarafından da seyredilmişti. Mucizenin gerçekleştiği tarih, daha sonra bir başlangıç

yılı olarak kabul edildi ve bazı eserler üzerine işlendi. Hatta bu ülkede ele geçirilen birheykelde: "Ay'ın ikiye yarıldığı senede yapılmıştır" ibaresi bulunuyordu. Bu durum bazımüfessirler tarafından sıkça nakledilmiş ve çok önemli bir delil olarak gösterilmiştir.(Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlmi Kelam, s161; İsmail Tekin, İnşikaku'l-Kamer, s17)İlim Görüyor14 yüzyıl önceki astronomi ilminin ve haberleşme imkanlarının yetersizliği sebebiyle tamolarak görülemeyen veya görüldüğü halde haber olarak yaygınlaşamayan Şakk-ı KamerMucizesi, 4 Mayıs 1967'de Florida'daki Cape Kennedy Uzay Üssü’nden fırlatılan Orbiter4 uydusundan çekilen Ay fotoğraflarıyla ister istemez gündeme gelmiştir. Orbiter 4'ün buçalışmasında, Ay'ın dünyamızdan görülmeyen arka yüzü resimlenmiş ve 3000 km

mesafeden çekilen yakın plan fotoğraflarıyla, Ay yüzeyinin %95'lik bölümüincelenebilmiştir... 67-1805 numara ile arşivlenen bu fotoğraflarda, daha önce küçük bölümler halinde çekilen Ay fotoğraflarında fark edilemeyen bazı hususlar gözeçarpmaktadır.Ay'ın arka yüzeyi, uzunluğu 240, genişliği de yer yer 8 km'yi bulan bir yarık tarafındanboylu boyunca kuşatılmaktadır. Bu çatlağın merkezi, 65 derece güney ve 105 derece doğuolarak belirlenmiştir. Doğal sebeplerle meydana gelen çatlaklar, dalgalı ve düzensiz birçizgi oluşturdukları halde, bu çatlak mükemmel düz çizgi şeklindedir.Özel bir nedene dayandığı izlenimini sergileyen çatlaklar, Ay'a ilk kez ayak basanastronot Neil Armstrong'un da dikkatini çekmiş ve kendi ifadesiyle onu hayretedüşürmüştür. Size bu haberi aktardığımız "The Muslim Digest" adlı dergi, Mısırlı alimler

tarafından N.Armstrong'a Şakk-ı Kamer Mucizesinin anlatıldığını da ifade etmektedir.Üç Asırlık HaritaKuran, hadis ve nakiller, Şakk-ı Kamer Mucizesi gerçekleşip Ay'ın iki parçayabölündüğünü ifade ettiğine göre, bu parçaların tekrar birleşmesi sırasında meydanageldiği tahmin edilen çizginin Ay'ın tamamını dolaşması gerekmektedir. Yani birleşmeçizgisi veya çatlağı, Ay'ın dünyadan görülen yüzünde de bulunmalıdır.Uzay çalışmalarını yürüten ülkeler, şu ana kadar Ay'ın bu yüzünü çevreleyen birçatlaktan sözetmemislerdir. Ancak burada ilk kez Zafer'in ortaya koyacağı bir delil,sanırız astronomi sahasında daha önceden ele alınmamış veya gözden saklanmıştır. Budelil İtalyan gök alimi Cassini tarafından günümüzden tam üç asır (yüzyıl) önce çizilmiş

olan bir Ay haritasıdır.Modern astronomi ile uğrasan ilim adamları tarafından fevkalade önemli bir kaynak olarak kabul edilen ve ilmi yönü tartışılmadığı için birçok kitapta yer alan bu haritagünümüzde çekilen Ay fotoğrafları ile de mükemmel bir uyum sergilemektedir.Cassini'nin üç asırlık bu haritasında, dünyamızdan görülen Ay yüzeyinin tamamınıkuşatan ve tesadüflerle meydana gelmeyecek kadar muntazam olan bir çizginin varlığı,son derece açık ve net olarak görülmektedir. Fotoğrafını takdim ettiğimiz bu haritayıinceleyen insaf sahiplerinin, cetvelle çizilmiş gibi muntazam olan bu çizgiyi ne şekildeyorumlayacaklarını bilemiyoruz ancak, iki büyük taşın üst üste konduğunu veya bazıyerlerde derince çizgiler çizildiğini görüp de bunların uzaylılar tarafından yapıldığınıiddia eden Daniken gibi sahte alimlerin bu harita karşısındaki suskunluklarının sebebini

az-çok tahmin edebiliyoruz.Ay Yüzeyi Değişiyor Mu?

Page 35: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 35/56

Bu yazıda Cassini'nin haritasından bahsetmemizin sebebi, mucizenin gerçekleştiğizamana en yakın kaynak olması yönüyledir. Çünkü Şakk-ı Kamer'den bu yana geçen 14yüzyıl zarfında Ay yüzeyinde önemli değişmelerin olabileceği ve çatlakların yapısınıbozabileceği anlaşılmaktadır.Ay yüzeyindeki değişmelerin bir sebebi, sıvı haldeki lavların taşması olarak 

belirtilmektedir. Geçmişteki yıkılma ve bozulmaların çoğu, bu aşındırmadan dolayıdır.Mesela Ebemkuşağı Körfezi (Sinüs İridum) bunun açık bir örneğidir. Yakın sayılabilecek bir geçmişte çember seklinde olan bu körfez, sıvı haldeki lavlar tarafından tamamentahrip edilmiş ve bir yay haline gelmiştir.Ay yüzeyinin değişmesine sebep olan diğer bir etken de, sıcaklık derecesindeki keskinfarklılıklardır. Güneşin, Ay üzerindeki belli bir noktanın üzerine çıkmasıyla birlikte Ayyüzeyindeki sıcaklık, -80 santigrat dereceden, +120 dereceye fırlar. Ve güneş battığında,yine eksi değerlere düşer. Neticede kayalar patlayarak parçalanır ve uzun bir zamandilimi içinde Ay yüzeyinin görünüşünü değiştirir.Ay'ın son derece yoğun bir meteor yağmuruna maruz kalması da, yüzeyinin hızladeğişmesine yol açar. Ağırlığı bazan tonlarla ifade edilen göktaşlarının yapmış olduğutahribat, tek kelimeyle dehşet vericidir. Hatta saniyede 40 km hızla düsen 1 gramlık göktaşları bile kurşun etkisi yapar ve en sert kayalarda en az 30 cm derinliğinde, 60 cmgenişliğinde bir çukur açar. Bilindiği gibi dünyamızı çevreleyen atmosfer tabakası, butaşlar için mükemmel bir kalkan görevini görmektedir. Buna karşın nadir de olsa düşengöktaşlarının açtığı dev kraterler, herhangi bir atmosfere sahip bulunmayan Ay yüzeyininsonu hakkında fikir verebilir... (Arizona çölünde 15 bin tonluk meteorun açtığı muazzamkraterin çevresi 5000, çapı 1300, derinliği ise 174 metredir)Yukarıda saydığımız bu sebeplerden dolayı Ay'ın çehresi her an değişmekte ve farklı biryapıya kavuşmaktadır. Bu yüzden şimdi değişmiş veya kısmen kapanmış olsa bile, üç asırönceki Ay haritasında gösterilen o muazzam çatlak önem arz etmektedir. (Paul Ahnert'in

"Kalender für sternfreunde 1984" adli kitabının 171. sayfasında yayınlanan Cassini'ninharitasındakine benzer düz çizgiler, bazı ilim adamlarına göre "şimdi magmayla dolmuşve güneş ışığı vurduğu zaman parlayan yarıklar" şeklinde tarif edilmektedir)Şakk-ı Kamer Mucizesi'nin günümüz tekniğiyle apaçık görülebilecek olan delilleri,Yaradan tarafından çeşitli sebeplerle gizlenip örtülmüş ve imtihan sırrına uygun halegetirilmiş olabilir.NeticeModern astronomi ilminin Şakk-ı Kamer Mucizesi'yle ilgili tespitleri (veya inkarları)hangi boyutta olursa olsun, inananlar için fazla birşey ifade etmez. Çünkü bu mucize,bizzat Allah tarafından haber verilmiş ve Kuran’da açıkça zikredilmiştir;“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir ayet (mucize) görseler, ondan yüz çevirip"süregelen bir sihir" derler, yalan söylerler, nefislerine uyarlar.” Kamer, 1-3İslamiyet ve Sekülarizm...Kuran'da esas itibariyle dört tip "ilişki" birbirinden soyutlanamayacak ve tecritedilemeyecek tarzda ele alınmışlardır. Bunlar; a) Bireyin üretim faaliyetiyle ilgili ilişkileri,b) Bireyin düşünsel-inançsal faaliyetleriyle ilgili ilişkiler, c) Birey-Toplum (cemaat)ilişkileri ve d) Birey-Tarih ilişkileridir. Kuran işte, bireyin bu ilişkilerinin düzenleyicisidir,bazılarınca sanıldığı gibi sert bir "Emirler ve Cezalar Kitabı" değildirKuran'da, dikkat edilirse, kendilerine hitap edilenler hep somut bireylerdir. Yani {Hz.}Muhammed'tir ve/veya inanmış -ya da inanmamış-"insanlar/bireyler"dir. Hristiyanlıktabilindiği üzere, Tanrı'nın biricik oğlu ya da bazı yorumlara göre ta kendisi zavallı

insanları doğru yola davet etmektedir, sonra da onlar adına acı ve işkence çekerek ölmektedir. Bu düşsel orientasyona karşı, {Hz.} Muhammed, hayatın bilfiil içindedir.

Page 36: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 36/56

Ticaret yapmaktadır, savaşmaktadır, evlenmekte, çocuk sahibi olmakta, düşünmekte veeylemlerde bulunmaktadır. Kuran'da bireyin şimdiki zamanı soyut ve tecrit edilmişolarak değil, geçmiş ve geleceğin bir ÖZDEŞLİĞİ halinde ele alınmıştır. Araplar, bizatalarımızdan ne gördüysek BUGÜN de onu yaparız, başka yasa tanımayız diyorlardı (Buanlayış tarzı Yahudi Ataizminden kaynaklanmaktaydı. Yahudiler, o çağda Ataizmin

(Atacılık) savunucularıydılar. Araplar aynı soydan gelen ve/fakat seçkin oldukları kenditanrılarınca onaylanmış olan Yahudilerden etkilenmişlerdi). {Hz.}Muhammed ise,BUGÜN'ü değiştirmeye uğraşıyordu; yeni bir düzen kurmak istiyordu. Kuran'da aynenşöyle yazılmıştır:"Ey inananlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın,zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak o size, kötülüğü, hayasızlığı, Allah'akarşı da bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. Onlara; "Allah'ın indirdiğine uyun"denilince, "Hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız" derler; ya ataları bir şeyakledemeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?" (Bakara 168-170) "Böylece siziinsanlara şahit ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamberde size şahit ve örnektir" ( Bakara 143 )

Özetlersek; İslamiyet, getirdiği yeni unsurlarla değerlendirildiği takdirde devrimci niteliğiolan bir inanç olarak ele alınabilir. Şöyle ki, esas itibariyle İslam, Anayasası olan bir inançsistemidir. İslam'ın anayasası Şeriat'tır ve bu da bireyin yaşam tarzını düzenler veyönlendirir. İslamiyet yalnız diğer dinler gibi bir Tektanrılı din değil, ve/fakat aynızamanda bir yaşama tarzıdır... Bu açıklamalardan sonra sorumuzu sorabiliriz. Kuran'da"Sekular" ögeler var mıdır?Sekularizm çağdaşlaşmak'a indirgenmişse ve çağdaşlaşmacılıktan da son ikiyüz yılın BatıAvrupası'ndaki - son 65 yılın SSCB'si ve son 40 yılın sosyalist ülkeleri hariç tutularak -Yahudi-Hristiyan geleneğinin ortaya çıkardığı ve adına "çağdaş uygarlık düzeyi" denilenetik, estetik, düşünsel vb. standartlar anlaşılıyorsa - ve sadece bunlarla sınırlandırılıyorsa

- kuşkusuz Kuran'da Sekular ögeler yoktur. Ama eğer Sekularizm'i bireyin önemsenişi vekendisi hakkında özgür iradesiyle ÖZEL KARARLAR ALABİLMESİ VE DİNSELDOĞMALARDAN AYRI OLARAK Cismani/Dünyevi yaşamını örgütleyebilmesi vesürdürebilmesi olarak anlıyorsak, o zaman Kuran'da çok şaşırtıcı gelecek ama, tıpkı TCAnayasasının BAŞLANGIÇ bölümüne benzer tarzda, ama "Şeriat'ın gereği olarak"Sekularizm vardır. Hem de Yahudilik ve Hristiyanlık'ta olmadığı kadar vardır. Nasıl mı?Görelim;1 - Kuran'da insan(lar)dan öncelikle kendi kendilerine düşünmeleri ve akletmeleriistenmektedir (Not: Kuran'da surelerin hemen hepsinde bu tema işlenmiştir, onun içinörnek vermiyorum) Allah'ın tekliğine ve varlığına inanmalarının istenişi bundan sonragelmektedir. Diğer bir anlatımla insan(lar)dan "önce inan, sonra öğren" değil, "önce

düşün/aklet, sonra inan" istenmektedir. Dolayısıyladır ki, Kuran'da insan(lar)danakıllarının ve vicdanlarının -yani bilinçlerinin- yol göstericiliğine güvenmeleriistenmektedir. İnsanları, doğru yola getirmek/çağırmak için onların akıllarına hitap edensayısız örnek ve kıyas olanağı verilmiştir. İnsan(lar)dan bunlara bakarak sonuçlarçıkarmaları istenmektedir.2 - Kuran'da her insan -{Hz.} Muhammed dahil- inancında sadece kendisindensorumludur. Allah'tan başka hiçbir kişi (Allah kişi değil tabii) veya kuruma kulluk etmek zorunluluğu yoktur. {Hz.} Muhammed'e bile. Hatta insan isterse, Allah'a dua ve ibadet deetmeyebilir. Çünkü Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Tabiatıyla bir insanın dua veibadetinde Allah'a kulluk eden insanın dua ve ibadet etmesi sadece hayırlı bir uğraştır veecri vardır, o kadar. İnsanın asıl ereği çalışmasıdır, o olmalıdır.3 - İslam dininde zorlama yoktur. Başta Hz.Muhammed olmak üzere hiç kimse diğer birkimseyi Müslüman olmaya zorlayamaz. İslamiyeti seçiş, tamamen bireyin özgür iradesine

Page 37: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 37/56

bırakılmıştır. Kuran'da Hz.Muhammed ise sadece bir tebliğcidir o kadar. O da hiçkimseyi Müslüman olmaya zorlayamaz.4 - Kuran'da insanlardan doğaya ve evrene bakarak dersler çıkartmaları istenmektedir.Doğayı ve evreni inceleyen insan, Allah'ın yarattığı her varlığın diğerinden farklıolduğunu anlayacak (akledecek) ve kendisinin de farklı olduğunun (En şerefli mahluk)

bilincine erecektir. Dolayısıyladır ki, Kuran'da istenen insan tipi, kendi Varoluş BilincininFarkına Varabilmiş insan tipidir. Bu da insanın bir şey olmaktan çıkıp bir Birey halinegeçebilmesi keyfiyetidir.(Not: Yahudilik'te ise tüm yahudiler Eşit ama diğer insanlardan farklı ve üstündürler.Çünkü onlar insanlar arasından KENDİ Tanrıları tarafından "Seçilmiş" insanlardır.Kuran bu tür "Seçilmişlik, Eşitlik ve Üstünlük" inanışlarına kesin karşıdır, tıpkıkavmiyetçiliğe karşı olduğu gibi)Şimdi saydığımız bu hususları aşağıya sadece oniki tanesini alabildiğimiz örneklerdenizleyelim. Tabiatıyla örnekleri en az yirmi misli çoğaltmak mümkündür:Bakara 139-141, 148, 172, 256; Ali İmran 24, 137-138; Nisa 84; Maide 48; İsra 94-96;

Ankebut 56; Necm 39; Tegabün 15İslamiyetin kitabı Kuran'da, bir kez daha vurgulayalım ki, somut insanlar vardır veonlardan düşünmeleri istenmektedir. Kuran'ın hemen her suresinde birkaç kez, buinsanlara hitab edilerek, "Düşünmez misin(iz)?" ya da "Akıletmez misin(iz)?" diyesorulur. Düşüncenin sınırları ise, Şeriat gereği olarak Allah'la sınırlı ve tanımlıdır. AmaAllah, her yerde ve her şeydedir.Öyleyse, insanoğlu her şeyi düşünebilir; buna Allah'ın varlığı ve yokluğu dahildir, bununiçin hiçbir kul ya da kurumdan icazet alması ya da emir alması gerekmez. Dahası {Hz.}Muhammed sadece bir tebliğcidir. İslamiyet'te sadece Allah'a kulluk vardır.Hristiyanlıkta olduğu gibi Kilise'ye ve Ruhbanlar'a kulluk yoktur. Zaten bu nedenledir ki,İslamiyet'te "Ruhban/Clergy" yoktur, olamaz da.

Tabiatıyla bu anlatılanların tümü, Kuran'a göre böyledir. Hz.Muhammed ve dört halifesidöneminde bu kurallara en yakın gelebilecek uygulamalarda bulunulmuştur. Ama dahasonra, özellikle de Emeviler döneminde bu hükümlerin yerlerini "despotik" ve keyfiuygulamalar almıştır. Ancak bunlar {Hz.} Muhammed'i ve Kuran'ı bağlamazlar. Nitekimöylesine bağlamazlar ki, {Hz.} Muhammed, Medineye Hicret'in onuncu yılının dördüncüayının son gününde Hristiyanlarla bir "Mukavele" kaleme almıştır. {Hz.} Ebu Bekir,Ömer, Osman ve Ali'nin tanıklıkları ile Hristiyanlar ve Müslümanların önünde Muaviyetarafından yazılan bu mukavele Karmel Dağındaki Fryars Manastırı'nda imzalanmıştır.Daha sonraki yıllarda Fransa'ya götürülerek Kraliyet Arşivi'nde saklanmıştır.Bu mukavelede {Hz.} Muhammed, kendi dininin temsilcisi olduğunu ama Hristiyanlarında kendi inançlarına tam bir özgürlükle sahip olabileceklerini ve onlara ait her tür mülk ve emtianın kendisinin ve tüm Müslümanların koruması altında olacağını vurguladıktansonra "Kişi Hak ve Özgürlüklerine" gelerek ezcümle şöyle demektedir:"Papaz ve keşişlerden vergi alınmayacaktır. Kendi istekleriyle bir ödeme yapmalarıdışında vergi zengin tüccardan ve balıkçının incisinden, madencinin değerli taşlarından vegümüşünden ve diğer varlıklı ve zengin hristiyanlardan alınacaktır ve yıllık 12 şilinigeçmeyecektir (...) şahıslardan güçleri ve yeteneklerinin üstünde vergi talebedilmeyecektir. Müslümanlarla birlikte düşmana karşı savaşa gitmeleri -Hristiyanlardan-istenmeyecektir. Ama Müslümanlar onları korumak ve kollamakla yükümlüolacaklardır..."Bunlara karşılık {Hz.} Muhammed'in isteği de Hristiyanlar'dan İslam'ın düşmanlarına

yardımcı olmamaları, onlara evlerini ve kucaklarını açmamalarıdır. {Hz.} Muhammed,Müslümanlara tanınmış hak ve ödevleri, Müslümanların denetimindeki Hristiyanlara da

Page 38: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 38/56

tanımaktan çekinmemiştir. Kısacası, {Hz.} Muhammed'e göre onlar da şeriatın gereğiolarak hristiyandırlar...Nedir ki {Hz.} Muhammed'in kurduğu bu düzen ve getirdiği bu anlayış, çok değil elli yılsonra büyük değişikliklere uğramıştır.İslam'da Mihne'nin kurulabilmesi, Şeriat'tan değil, Örfi Hukuk'tan kaynaklanmıştır. Bu

ise Allah’ın Yasası değil, egemen kulların koydukları kurallar ve yasalar toplamıdır. ÖrfiHukuk, İslamda, Batılı gözlemcilerin de belirttikleri gibi ( An Abstract of MuhammedanLaw, Vans Kennedy, Journal Royal Asian survey, II.(1835) ) "Lay" kadroların elindeki veuygulamasındaki hukuktu, Kuran'ın bizatihi öngördüğü bir kurum değildi. Şeriata göreönce Kitab (Kuran) ondan sonra Sünnet (Gelenek), sonra İcma (sahabe), sonra da Kıyasgeliyordu. Kıyas, tamamen Akla dayanmaktaydı ve yargıç ya da yöneticinin konu/sorunhakkında akli bir sonuca varması gerekmekteydi...Kısaca, şu son yılların ünlü kavramı "Cihad" üzerinde de durmak gerekiyor. Bukavrama, Batılı Basının ya da Orientalistlerin bizlere öğrettikleri tarzda bakarsak, bukanlı bir Hristiyan soykırımı gibi gelir. {Güya} Canavar, gerici ve ortaçağcı -çağdışı-Müslümanlar kana susadıkları için, zavallı ve uygar Hristiyanları kesmektedirler vb."Cihad" kavramını dış ve iç anlamlarıyla ele alırsak A) Dış anlamı itibariyle "Cihad"İslamın savunulması anlamına gelir. İslam, ölüm pahasına da olsa düşmana karşısavunulacaktır B) Cihad, iç anlamı -esas anlamı- itibariyle kişinin nefsiyle yaptığı veyapacağı mücadeledir. Ve {Hz.} Muhammed'e göre, "İslami Cihad"ın önemi bundadır.{Hz.} Muhammed'e göre, dış anlamıyla "Cihad" az kutsal bir savaştır; asıl büyük vekutsal olan iç anlamındaki "Cihad"tır. Cihadı dış anlamıyla mutlaklaştıran ilk devletEmeviler olmuştur.Çıkan sonuç şudur ki, Kuran'a ve Şeriat'a göre, bireye, o çağların Hristiyanlığında veYahudiliğinde olmayan bir serbesti alanı tanınmıştır. Prof.Bahri Savcı'nın da belirttiğigibi, "İslamiyet, önce hayat tarzını, hırsızlıktan, intikamdan alıkoyucu, uzaklaştırıcı;

hırsızlığı, intikamı, gasbı reddedici; başkasının hakkına, mülkiyetine riayet ettirici birhukuk telakkisi getirmiştir ki, bunlar bugün anayasalarda ve haklar beyannamelerindegördüğümüz bazı özel kişi haklarına benzemektedirler" (şahsi masuniyet hakkı dahil)Prof.Bahri Savcı'nın sözünü ettiği Anayasalar ve insan hakları beyannameleri çağımızdatam anlamıyla "Sekular" nitelikleri olan belge ve anlaşmalardır. Günümüzden yaklaşık 1400 yıl önce bireylere çağımızın anayasalarındaki ve insan hakları beyannamelerindeki"Sekular" hüküm ve kararlara BENZER ÖZEL HAKLAR sağlamış/getirmiş olan inançsistemi de İslamiyet'tir ve onun kutsal kitabı Kuran'dır.Günümüzden 1400 yıl önce Kuran'da Allah, insanlardan düşünmelerini ve Akletmeleriniistemişti; 1986 yılında Türkiye'de "Düşünce Suçu" nedeniyle hapis cezasına çarptırılanlarbulunduğu ve bu insanların acı ve işkence çektikleri anımsanırsa ve "Kıyaslanırsa" TCDevletindeki Bireysel Laik Özgürlüklerle, İslamın KENDİNE ÖZGÜ -yani Şeriat'ıngereği olan- "Sekularizm"i arasındaki "Fark", çok daha iyi anlaşılır kanısındayım.(Aytunç ALTINDAL, Laiklik, Süreç Yay.)Cin ÜzerineCinler Kuran'da cin kelimesiyle ifade edilen halk arasında peri, hayalet vs.spiritualistlerin yani ruhçuların ise ilişki kuran ve bedensiz varlık diye adlandırdıklarıveya geçmişte yaşayan insanların ruhu zannettikleri varlıklardır. Cinler kendileriisterlerse insanlar tarafından görülür hale gelebilirler. Yaşam süreleri bizim zamanbirimimize göre 1000-1500 yıl arasındadır.Yapıları çok gelişmiş olmakla birlikte düşünce ve duygu kapasitesi açısından genel olarak 

insanlardan geridirler. En büyük özellikleri ve eğlenceleri insanların zayıflıklarından

Page 39: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 39/56

yararlanarak kendi özelliklerini kullanıp insanları kendilerine tabi kılıp istedikleriniyaptırmaktadır.Cinler yapıları ve ömürlerinin uzunluğu dolayısıyla geçmişi bilirler. İstikbale ait bilgileritahminden öteye gitmez. Çok hızlı hareket edebildikleri için bize göre gelecek zaman olanan onlar için geçmiş zaman olabilmektedir (Zaman harekete bağlıdır).

Perisperi: Yapısı birtakım ışınlardan (mikrodalgalardan) oluşur...Cinler diledikleri taktirde maddemsi bir görüntü oluşturabilirler. Bizim zaman ve mekankayıtlarımızla bağlı değillerdir. Yani çok hızlı şekilde yer değiştirir, maddelerin içindengeçebilirler. İstedikleri anda dünyanın veya uzayın herhangi bir yerinde olabilecek kabiliyete sahiptirler...« Ben insanları ve cinleri sadece bana yönelip kendilerini olgunlaştırmaları için yarattım.» 51/56« Ey cin ve insan topluluğu, kendi içinizden size ayetlerimi anlatan ve ahiret günüylekarşılaşacağınızı haber verip sizi uyaran elçiler gelmedi mi? » En’am, 130« O da onun ordusu da (cinlerden olan şeytan ve cinler) sizin onu göremeyeceğiniz yerden

sizi görür. » 7/27« İnsanlardan bazıları cinlerin bazılarına sığınıyorlar. Bunlar onların azgınlıklarınıarttırıyorlar. » 72/6Bu ayetlerden (ayrıca bakınız; 55/15, 15/27, 72/2, 55/33, 72/14-5, 18/50, 6/112, 114/6, 2/275,72/9) şu sonuçları çıkartabiliriz;Cinler göremediğimiz varlıklardır. Onlar bizi görebilirler. Maddeden geçebilen dumansızateşten (bizim alış mekanizmamızın dışındaki ışınlardan) yaratılmıştır. Erkek ve dişilerivardır. Çoğalırlar. Bir yerden bir yere çok hızlı gidebilirler. Akıl ve şuur sahibidirler.Peygamberlerin ilahi mesajlarına muhatap olmuşlardır. Müslüman olanları veolmayanları vardır. Şeytan da bir cindir. Cinler insanlara direkt ve dolaylı yollarlakötülük yapmak isterler.Ruh (Cin) ÇağırmaHalk arasında ruh çağırma olarak bilinen olay aslında cin çağırma olayından başka birşey değildir. Gerek fincan ve benzeri yöntemlerle, gerekse medyumluk vasıtasıyla ilişkikurulan varlıklar cinlerdir.Fakat cinler kendilerini başka varlıklar olarak tanıtırlar. Kendilerini çeşitli adlarlaadlandırırlar. Bazan doğru, bazan yanlış bilgiler verirler. Geçmişten doğru olarak haberverebilir. Ancak gelecek hakkında sadece tahminde bulunabilirler. Yani geleceğibilemezler.Cinlerin İnsanları Aldatma YollarıCinler yapılarının getirdiği avantajlardan dolayı çeşitli yollardan insanlarla bağlantı

kurabilmektedirler. Bunun sonucu onları kendilerine tabi kılar ve kullanırlar. Cinler,insanları iki yoldan kendilerine tabi kılarlar; 1- Kendilerini o kişiye bildirerek, 2-Kendilerini o kişiye bildirmeden ve farkettirmeden.Cinler kendisiyle temas kurdukları kişilere iki farklı şekilde muhatap olurlar; a) İslamigayeler görüntüsü altında; b) İslam dışı gaye ve yollar şeklinde...Cinlerin İnsanlarla İlişkilerinin Oluşum TarzıCin-insan ilişkisi genellikle cinlerin insanları zorla kendi emirlerialtına alması şeklindeolur. Kişi bu duruma ancak inancı ve duygularıyla karşı koyabilir.Özellikle sinirli karaktere sahip kadınlar ile doğum olayının hemen arkasında ve ateşlihastalıklar sırasında bu bağ kurulmaktadır. Bu durumun nedeni beynin o anda bedenin

çeşitli yerlerindeki aşırı faaliyetinden dolayı insanın beyin üzerindeki hakimiyetinin tamolmamasıdır. İşte insanın beyin üzerinde hakimiyetinin az olduğu anlarda cin, o kişinin

Page 40: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 40/56

beynindeki ilgili merkezde hakimiyet kurmakta, ona istediği gibi görünmekte ve bazanona istediğini yaptırmakta, düşünmek istemediği halde düşündürmektedir.Zorla istediğini yaptırma işini beynin ilgili merkezlerini uyararak ona acı veya korkuhissettirerek sağlamaya çalışırlar. Medyumların transa geçirilmesi anında da bu durumaynen oluşmaktadır. Medyumdan önce kendini serbest bırakması istenmektedir ki

bundan amaç kısmen beynin üstündeki kontrolun azalması ve temas edecek cininhakimiyetinin kolaylaştırılmasıdır.Cinlerin insanları kolaylıkla kandırıp hükmedebilmeleri için özellikle tercih ettikleri yolonların İslam kaynaklarından gelen bilgilerle bağlantılarını koparmak veya bu bilgilerezıt gelen fikirleri vermektir. Çünkü cinler hakkında en geniş bilgi İslam kaynaklarındavardır.İnsan bilmediği tehlikeye karşı tedbir alamaz. Cinler de işte bu yüzden insanlarınkendilerini bilmelerini istemez.Cinlerin İslam dışı gaye ve yollar görüntüsü altında insanları etkileri altına almaları da ikiyolla olur;

A) İslamı istismar edip yozlaştırıp değiştirmek şeklinde; B) İnsancıl gayelere bürünmeşeklinde...Cinlerin insanlarla olan bu tür ilişkilerinde ya kendi varlıklarını hiç bildirmezler ya davarlıklarını başka bir yapı ve ad altında bildirirler.Cin eğer kendini ilişki kurduğu insana bildirmezse o insan kendisinde meydana gelen bazıdurumları kendi üstünlüğünün sonucu zanneder. Bazan içinden bir şeyin olmasınışiddetle arzu eder. İsteği yerine gelince o bu durumu ne kadar üstün bir insan olduğuşeklinde yorumlar.Geçen zaman süresince yavaş yavaş içine bir şeyler doğmaya başlar. Yakın gelecekteolacak bazı küçük olaylar içine doğar. Önceleri bunları his diye adlandırır. Birisinin işiiçin dua eder. Derhal o işin yapılması cinin etkisiyle olur. Ve o da büyük bir insan

olduğuna iyice inanmaya başlar. İşte insan ihlas, samimiyet, yalnız Allah'ın rızasını vesevgisini istemek yerine dünyevi istek, mevki, popülerlik eğilimleriyle hareket ederseonların oyuncağı olur.« İnsanlardan ve cinlerden sana sığınırız. » Nas SuresiCinlerin Yapısına Ek;Kuran'da cinlerin yapısı anlatılırken kullanılan kelimeler şunlardır; Min maricin min nar(dumansız, ateşten); Min nar is semun (çok ince gözeneklere girebilen, onu zehirleyicinitelikteki ateş).Bu tariflerden anlaşıldığına göre cin adı verilen yaratıkların yapısı maddeden geçebilen,dumansız, dalga özelliği taşıyan bir çeşit ateşten (yakıcı bir yapıdan) yani bugünkü

ifadesiyle mikrokozmik şuurlu ışınlardan meydana gelmiştir.Algılamanın Varolmayla İlişkisiBazı insanlar beş duyu organıyla algılayamadıkları varlıkları yok kabul eder, bunlarainanmazlar. Halbuki beş duyu organımız hem yetersizdir hem de eksiktir, en önemli duyuorganımız olan gözlerden yola çıkarak olaya bakalım;Gözlerimiz morötesi ve kızılötesi ışınları algılayamaz. Dolayısıyla bu alandakiVARLIKLARI GÖREMEZ. Ayrıca gözle algılama olayı varlıkların boyutuyla veuzaklığıyla ilgilidir. Örneğin mikroskop olmadan mikroskobik varlıkları görmek veyateleskop olmadan uzak yıldızları görebilmek mümkün değildir. Bir diğer ifadeylesöylersek, mikroskop icad edilmeden önce mikroplar, teleskop yapılmadan evvel bir kısımyıldızlar gerçekte VAR OLMALARINA rağmen bizim algımıza göre yoktu.Örneğin; mikroplar keşfedilmeden önce birçok insanı ve hayvanı çok küçük hayvancıkların öldürdüğü bize söylense herhalde inanmayacaktık. Ve buna karşı “bir

Page 41: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 41/56

insanı ufacık varlıkların öldürmesi nasıl olabilir” gibi çok MANTIKLI itirazlar önesürecektik. Onların VAROLMASINI bizim ALGILIYAMIYOR oluşumuz etkilemez.Bir diğer örnek; şu anda bulunduğunuz yerde radyo dalgaları vardır. Ama bu dalgalarıhiçbir duyu organıyla algılayamazsınız. Ama bu radyo dalgaları siz algılamasanız davardır. Dolayısıyla göremediğimiz, dokunamadığımız, tadamadığımız, duyamadığımız ve

koklayamadığımız varlıklar vardır.Bu örneklerden şu sonucu çıkarabiliriz; şu anda algılayamadığımız VARLIKLAR VAR OLABİLİRLER. Yoktur demek aptalca bir cesaret olur. Algılayamadığımız için yokturdemek, akıllı insanların yapacağı şey değildir.Duyu organlarımızın EKSİKLİĞİNE GELİNCE; biliyoruz ki insanın beş duyu organıvardır. Bu beş duyu organının her birinin algı alanı vardır. Bu duyu organlarından birisieksik olursa bu organın algı alanındaki VARLIKLAR bize YOK gibi gelecektir. Örneğin;dilimiz olmasaydı hiçbir şeyi tadamayacaktık. TAD diye bir kavramdan haberimizolmayacaktı. Veya kulağımız olmasaydı sesleri duyamayacak, bize göre SES YOK diyecektik.

Ama ses varolmaya devam edecekti (Doğuştan sağır olan kimselere sesi kavratmak mümkün değildir. Sesi ne gözlerine göstermek, ne dillerine tattırmak mümkün değildir.Sağırlara sesi anlatmak için yapılan tüm çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır).Doğuştan sağır olan kimseye sesleri, doğuştan kör olan kimseye renkleri kavratmak,algılamasını sağlamak mümkün değildir. Düşünün ki tüm insanlar kör ve sağır olsaydıbizim için ses ve renk kavramı olmayacaktı. O zaman bize ses ve renk anlatılsa SES veRENK YOKTUR diyecektik. Buna rağmen sesler ve renkler yine VAR olacaktı.Şimdi diyelim ki dünyada bütün insanlar doğuştan kör ve sağır olsun, bir kişi dışında!..Bu durumda gören ve duyan o tek kişi insanlara renklerden ve seslerden sözedecek,insanlar da ona inanan ve inanmayan olarak ikiye ayrılacaktır.Açıkçası bir bölümü görmesem de, duymasam da renk ve ses vardır diyecek, diğer

bölümüyse o kişiyi yalancılıkla suçlayıp ben algılayamadığım şeye inanmam diyecektir.İNSANLARLA ELÇİLERİN DURUMU İŞTE BUNUN GİBİDİR.Hiç kimse evrendeki bütün varlıkların beş duyu organının alış alanına girdiğinisavunamaz. İnsanların altıncı, yedinci, sekizinci... duyu organı olsa idi başka varlıkları dagörebilirdi. Şimdi düşünelim; Elçiler bizim algılayamadığımız varlıklardan (cin, melek...)bizi haberdar etmektedirler. Elçilerin ulaştırdığı bu mesaj karşısında insanlar, ikiyeayrılırlar: inananlar ve inanmayanlar olarak...Küfür ve Kafir Kavramlarıa. Küfür« İnsanlar bir tek ümmettiler, sonra ayrılığa düştüler. » Yunus, 19

« İnsanlar bir tek ümmetti. Allah “cc” peygamberleri mujdeci ve uyarıcı olarak gönderdi;insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birliktehak Kitablar indirdi. Ancak Kitab verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra,aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığadüştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir. » Bakara,213Bu ayetlerden de anlaşılıyor ki, insanlar adalet ve hak karşısında iki topluluğaayrılmaktadırlar. Bir bölümü azgınlık ve kıskançlık eğilimlerini kullanıp, adaletsizlik vehaksızlık üzerine kurulu bir dünya görüşünü (ideolojiyi) benimserler. Açıkçası tarihinçeşitli devirlerindeki ekonomik ve sosyal yapıya bağlı olarak, insanları köle yaparlar(feodalite), emeği sömürürler (kapitalizm), hak-hukuk tanımadan sömürgeci bir dünyasistemini kurmak isterler (emperyalizm) Buna karşın bazı insanlar Allah'ın onlara verdiği

Page 42: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 42/56

maddi-manevi yetenekleri insanların hizmetinde kullanırlar; “İnsanların en hayırlısı,insanlara faydası dokunandır”Sosyal adalet prensiplerine uygun bir biçimde, emeği temel alarak kazanır ve israf etmeden, maddeyi (malı) insan mutluluğunun amacı değil, aracı görerek (90/17-20) ilahitekamül yolunda ilerler.

Kuran müşrik tipini de varlık bünyesinde birliği, ahenk ve huzuru parçalayan çirkin venegatif bir kuvvet olarak görür, çirkinliğine (manevi pislik) dikkati çeker. (Tevbe, 28)b. Küfr (Kafir) ne demektir?Sanıldığı gibi küfür basit bir inkar değildir... Bu kavramın içinde düşünsel ve eylemsel birolumsuzluk bulunmaktadır. İmanın iyi anlaşılması için onun tersi olan ve ondan öncegelen “küfr” kavramının iyi bilinmesi ve iyi tahlil edilmesi gereklidir.Küfr, “Ke-Fe-Ra” eylem kökünden mastar olup, sözlükte “bir şeyi örtmek” demektir. Buaçıdan düşünüldüğünde kafir yüce değerlerin özünü, özündeki güzelliği ve mükemmelliğiörten anlamını taşır... Bazı ibadetler ve tevbe, birtakım günahları örttüğünden bunlara“keffaret” denilmiştir.

Küfrün nitelikleri ve oluşumları nasıldır?İnsan benliğin olumsuz yanından dolayı unutkan ve haksızlığa eğilimli, aynı zamandaiyilikleri kendinden, kötülükleri başkasından bilen bir niteliğe sahip olduğundan ikidurumda da sahip olduğu nimetlerin ve musibetlerin Allah'tan olduğu gerçeğinigizlemeye kalkışır.Bu iki durumdan biri ve en çok görüleni “aşırı nimetler, zenginlik, mal, evlat ve refahiçinde yüzme”, diğeri ise “darlık ve sıkıntı içinde bunalma”dır.Bunlardan birincisi şükretmenin en önemli nedenidir. Bu yüzdendir ki, zenginler dahaçok kafirlerdir. Bir başka deyişle; kafirler daha çok zenginler içinden çıkar; çünkü onlarzenginliklerinin ve içinde bulundukları refah durumunun sona ermeyeceği, bunun kendikazançları olup, akıl ve becerilerinden kaynaklandığını sanırlar (43/33-5).İnsan bazan darlık ve sıkıntı anında da küfürde bulunabilir (Şura 48) İşte, gerek sıkıntı vedarlık, gerekse bolluk ve ferah anında tiksindirici bir istiğna (kendini kendine yeterligörme) ve şımarıklıkla ya da umutsuzlukla insan, Allah'a karşı kafir kesilir; demek ki,küfrün temelinde aynı şirkte olduğu gibi bir bakıma nefse tapınma, bencillik ve istiğnavardır. Küfr “Allah'ı hakkıyla tanımamak, O'nun verdiği nimetlerin O'ndan olduğugerçeğini sözle, davranışla ve kalben örtmek, gizlemektir”İnsan fiziki yapısını beğenir ve şükredeyim diye “Allah beni güzel yarattı” demez de “nekadar güzelim” der ve insanlar karşısında güzelliğiyle övünür. Sahip olduğu yetenek vebecerilerinin bütünüyle Allah'tan olduğunu unutur; insanların içine çıkıp “şunu şöyleyaptım, şu kadar yetenekliyim” der. Fakat “Allah bana bu beceri ve yetenekleri vermiş, o

halde bunları verene teşekküren O’nun yolunda kullanayım” diye düşünmez.Çok mala sahiptir, güzel bir evde oturmaktadır, güzel giysiler içindedir. Hz.Süleyman gibi« Bu Rabbimin fazlındandır, şükür mü edeceğim, yoksa küfür mü diye beni denemek için,kim şükrederse kendisi için şükreder; kim de küfrederse muhakkak Rabbim müstağnidir,çok kerem sahibidir » (Neml, 40) demesi ve bunun bilinciyle hareket etmesi gerekirken,Karun gibi “Bu bana bilgimden dolayı verildi” der.Hele bir güç ve kuvveti varsa insanlar üzerinde azgınlık eder ve tam bir tağut kesilir.İnsanın bu şekildeki küfrüne haset, hırs, kibir gibi olumsuz nitelikler de eklenince artık Allah düşüncesini zihninden atmaya, O'nu adeta evrenden de silmeye ve yok saymayakadar gider. Bazılarıysa kendilerine daha önceden apaçık delillerle bildirilen Allah'ınayetlerinden bazılarını örtmeye girişir, kitaplarını ya da gönderdiği elçileri, ahireti,

melekleri, kaderi, elçilerin getirdiği esaslardan birini ya da birkaçını kabul etmemeyeyönelir...

Page 43: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 43/56

Allah'ı, ayetlerini ya da hükümlerini örten, daha çok da Allah'ı evrenden silmeye çalışan,nedenleri görüp ötesini göremeyen, duyularının ulaşamadığı şeyleri “yok” sayan, evreninyaratılışını, meydana gelen olayları rastlantı, zorunluluk gibi birtakım hayali etkenlerebağlayan, bilmeden her zerreyi ilahlaştıran veya Allah'ın ayetlerinin birini, birkaçını yada tamamını bu şekilde tanımamaya yönelenlerin artık, kalpleri de örtülür; basiretleri

yok olur, akılları işlemez (muhakemeleri sağlıksızdır), dilleri hakkı söylemez duruma gelir(Araf 101,179).Görülüyor ki, küfür düşünsel ve eylemsel bir negatifliktir. Buna karşılık iman varlık veoluş noktasında olumluluğu, pozitifliği içinde barındırır, yani iman; pozitif kutuptakidüşünsel ve fiili bir kategoridir!..c. Kafir - HayvanHayvanların yaşamı yeme-içme, üreme, uyuma, beslenme, büyüme ve ölme üzerinekurulmuş olup düşünme, hissetme, eşyanın iç anlamını kavrama kaygıları ve çabalarıyoktur. Onlar için her şey maddidir. Hayat maddi zevkleri tatmin etmekten ibarettir.Yani tabir caizse felsefeleri “Ye, iç, yat. Ölüm yokluktur, toprak olup gidiyoruz” anlayışıüzerine kuruludur. Kafir de ruhundaki ilahi özü örttüğünden dolayı her şeyi maddedegörür ve bu felsefi anlamda hayvan ile ortak bir çizgide buluşur.Kölelik ÜzerineBaşta şunu bilmek gerekir ki; kaynak açısından kölelik İslama dayanmadığı gibi varlığıda İslamla devam ettirilmemiştir. Kölelik geçmişte ve bugün İslamdışı emperyalist, feodalvs. ideolojilerin eseri olmuş ve bunlarla varlığını devam ettirmiştir. Şimdi Peygamberimizdevrinde toplumsal yapının kölelik boyutuna bakalım. O devirde Arabistan'da ve genelolarak dünyada iki çeşit kölelik vardı;a) Hür insanları bazı ülkelerden zorla toplayıp köle olarak satmak şeklinde oluşan kölelik,

b) Savaşlarda esir düşenleri köle statüsüne sokarak oluşturulan kölelik...

İlk şekli Allah ve Peygamber tarafından bize aktarılan şu sözle kesin olarak yasaklanmıştır;“Allah şöyle buyurdu: Üç topluluk vardır ki ben kıyamet günü onların karşısındayım,onların düşmanıyım. Benim düşman olduğum kimsenin durumu ise perişandır. Birincisibenim adıma söz verip sonra sözünden dönen, ikincisi HÜR BİR İNSANI KÖLE YAPAN,üçüncüsü, çalıştırdığı işçinin ücretini vermeyen” Hz. Muhammed “sav” (Buhari)Böylece İslam hür insanın köle edilemeyeceğini açıkça ifade etmiş, köleliğin tarihseltemelini yıkmıştır. Bu konuda İslam kaynaklarında şunları görüyoruz; « Hepinizbirbirinizdensiniz. » Nisa, 25“Siz Ademoğullarısınız, Adem de topraktandır”

“Biliniz ki hiçbir Arab'ın Arap olmayana, Arap olmayan kimsenin de bir Araba, hiçbirbeyazın siyaha, hiçbir siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak Allah'ayakınlık, mükemmellik ve arınma iledir” Hz. Muhammed (Taberi)Bu ayet ve hadisler gösteriyor ki, İslam ırk, renk, soy üstünlüğünü kesinlikle reddetmiştir.İkinci şekildeki kölelik hakkında ise İslamın hükmü şöyledir;Müslümanlarla savaşan emperyalist ve zalim milletler savaşta ellerine geçen tutsaklarıkarşılıklı olarak salıvermeye yanaşmadıkları takdirde savaş esirlerinin köle yapılmasınaizin vardır. (Fakat buradaki köle kavramı tarihteki kölelik kavramından farklıdır;İslam'da köle almak köle olmak gibidir.)Şimdi konuyu biraz irdeleyelim. Diyelim ki İslam devleti ile emperyalist bir ülkesavaştılar ve her iki tarafta da savaş esirleri var. İslam devleti bu durumda esirlerin

karşılıklı salıverilmesini teklif eder. Karşı taraf bu teklifi kabul etmezse İslam şuihtimalleri ortaya koyar;

Page 44: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 44/56

a) Salıverilmeleri İslam devleti için zararlı değilse, serbest bırakılırlar. Savaş esirleriniiyilik ve ihsan ile salıvermek hayırlı işlerdendir (Muhammed, 4).b) Esirleri Müslüman ailelerin evlerine yerleştirmek. Burada şunu belirtelim ki;Batı dünyası, savaş esirleri sorununa toplama kamplarıyla çözüm aramıştır. Buralardasavaş esirleri bütün insani haklardan yoksun bir şekilde karşılıksız çalışmaya zorlanarak 

ömür boyu hapishane hayatına mahkum edilmektedirler. Buna karşın İslamın getirdiğiçözüm yolu, bu esirleri Müslümanlar arasında fert fert dağıtmaktır. Müslümanlarınhukuki sorumluluğuna verilen bu savaş esirlerinin kanuni statüleri vardır.Esirlerle Müslümanlar arasında İlahi sevgi ve adalete dayalı olarak kurulan bu ilişki,onların toplumda insanca yaşamalarını ve İslamı her yönüyle tanımalarını sağlamaktadır.Kısacası şunu diyebiliriz ki; İslam'daki kölelikten kasıt savaş esirliğidir. Bunun dışındabir kölelik sözkonusu değildir.Köleden kasıt, kesinlikle üzerinde sınırsız yetkiye sahip olunan kişi demek değildir...İslamesirlerle ilgili olarak şu sorumlulukları getirmiştir;1) Elinizin altında bulunan kölelere iyilik ve güzellikle davranın...

2) Köleleriniz kardeşlerinizdir. Kimin kardeşi elinin altında (yani hukukisorumluluğunda) bulunursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlarayapamayacakları işi yüklemesin, zor işlerde onlara yardım edin (Buhari).3) Kölelerin duygularına saygı ve onun haysiyetini koruma konusunda Hz. Muhammed“sav” şöyle demiştir; “Sizden hiçbiriniz, bu benim kölemdir, bu benim cariyemdir,demesin. Ancak kızım, oğlum veya kardeşim, desin” (Buhari)4) Onlarla serbest kalmak üzere anlaşma yapılır. Yani belirlenecek bir ücret karşılığındaher esir serbest kalma anlaşması yapar. Kuran'ın bu konudaki açıklamasından, köleninbu konuda getireceği teklifi kabul etmenin zorunlu olduğu anlaşılır (Nur, 33). Ve onlarayaptıkları iş karşılığında ücret ödenmesi gerekir.5) Karşılıksız olarak serbest bırakılabilirler. Bu konuda bizzat Peygamberimiz 63 köleazat ederek örnek olmuştur. Hz. Aişe 67, Hz. Abbas 70, Hz. Abdullah bin Ömer 100, Hz.Abdurrahman bin Avf 3000 köle azat ederek İslamın bu konudaki anlayışını,uygulamalarıyla gözler önüne sermiştir.Şu da bilinmelidir ki, Müslümanlar başkalarının kölelerini de satın alıp azat etmişlerdir.Sonuçta Dört Halife devri sona ermeden İslam öncesi köle olanların hepsi hürriyetlerinielde etmiş bulunuyorlardı. Bu sayede tarihten miras alınan kölelik pratikte kaldırılmışoldu.İslam hür insanların kaçırılıp köle yapılması anlayışını reddederek köleliğin kaynağınıkurutmuş, savaş esirliği dışındaki köleliği ortadan kaldırmıştır. Bütün bunlar gösteriyorki, İslam'da kölelik yok, savaş esirliği vardır.

Şöyle bir soru sorulabilir; “İslam niçin ilk anda toplumda bulunan köleleri hemenhürriyetlerine kavuşturma yoluna gitmedi?”İslam toplum eğitiminde kişisel ve toplumsal yasaları hesaba katarak çözüm yoluna gider.O devirdeki köleler yüzyıllardır kölelik kurumuna sahip bir toplumda yaşıyorlardı.Bu durum kölelerin üzerinde öyle bir etki yapmıştı ki; tek başlarına karar veremiyor, birşey yapabilmek için başkasından gelecek emirleri bekliyorlardı. Her zaman emir almayave bu emirlerle iş yapmaya alışmışlardı. Tam bir kişisel özgürlük içinde kendi başlarınayaşamaları çok zordu. Hepsi bir konu üzerinde özelleşmişlerdi. Yani kimisi yalnız ekinbiçerdi, kimisi yalnız ev temizlerdi, kimisi de yalnız hayvan bakımından anlardı. Budurumdaki köleler toplumsal hayatın diğer üniteleriyle tam bir temasta olmadıkları içinserbest bırakıldıklarında tek başlarına hayatlarını düzenleyemiyorlardı.Bu insanların hayatın her yönünü bilen ve toplumsal yaşamın her ünitesiyle temastabulunan birinin gözetiminde eğitilmeye ihtiyacı vardı. Yani bu insanların özgürlük 

Page 45: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 45/56

bilincine ve kişisel yeterliliğe ihtiyacı vardı. İşte İslam köleye benlik bilinci, insanlık onuruve özgürlük bilinci kazandırmakla işe başlamış, yüzyıllar süren esirlik kültürününetkilerini ortadan kaldırarak kağıt üzerinde değil insanların ruhlarında devrim yapmış,böylece köleliği kaldırmıştır. Yani onlara sözde hürriyeti değil gerçek hürriyeti vermiştir.Aynı toplumsal yapı günümüzde de söz konusudur. Bugün toplumumuzda faiz, kumar,

içki, fuhuş gibi neredeyse kurumsallaşmış bu yapıları bir günde ortadan kaldırmak mümkün değildir. Evet belki bir kararla resmi olarak kaldırılabilir. Ama buna karşıngayrı resmi bir şekilde sosyal hastalıklar toplumu kemirmeye devam eder. Yani görünüşteortadan kalkarlar, gerçekte tüm boyutlarıyla devam ederler... (Amerikan İç Savaşıdüşünülürse İslam’ın bu konuda uyguladığı yöntemin ne denli doğru ve ileri görüşlüolduğu açıkça görülür; orada köleler özgürlüklerine kavuşturulmuşsa da buna hazırolmayan ve gidecek yeri bulunmayan kölelerin çoğu eski efendilerinin yanına dönmüştür,dolayısı ile çözümler hayatın gerçekleriyle ve hedeflerle uyumlu olmalıdır.)Cariye Konusuna Gelince;Kadın savaş esirleri konusunda şunları söyleyebiliriz; Savaşta ele geçen kadın esirlerdüşman elindeki Müslüman esirlerle değiştirilir. Düşman buna yanaşmazsa kadın esirlerİslam toplumunda Müslümanlara dağıtılır.Kadın esir (cariye) eğer isterse kanuni olarak kendisine bağlı bulunduğu erkekle ilişkikurabilir. Kadın esir kesinlikle başka erkeklerle ilişki kuramaz ve hiç kimse onu fuhşazorlayamaz. Kendisiyle evlenmek isteyen bir kimse olursa (ve uygunsa) evlendirilir.Kutuplarda Namaz ve OruçKimileri bu konu üzerinde atıp tutmaktan geri kalmamaktadır; oysa yeme, içme, uyumagibi temel gereksinimlerini belli bir düzene göre yürüten kişilerin namaz ve oruçvakitlerini de ayarlayabilmeleri zor değildir... Konuyla ilgili bir yorum;“İslamdaki emir ve yasakların özünden çok şekline bakanlar bu soruya yanıtverilemeyeceğini sanırlar. Bunun sonucu olarak da İslam'ın bütün insanlara

seslenmediğini söylemek isterler. Buna karşın, İslam'ın özünü anlayan ve peşinyargılardan uzak her insan her şeyin cevabını İslam'da bulabilir...Dünyamızda gece ve gündüz dönüşümlerine baktığımızda şunu görüyoruz: 66. enlemde,13 Haziran'dan 1 Temmuz'a kadar; Sibirya'nın kuzeyine rastlayan 70. enlemde, 1 Mayıs -27 Temmuz günleri arasında; 90. enlemde yani Kutup bölgesinde ise 6 ay kadar güneş hiçbatmamaktadır. Bu durumda namaz ve oruç gibi ibadetlerin ne şekilde yerine getirileceğigibi bir soru karşımıza çıkmaktadır.Bu soruyu yanıtlamadan önce İslam'da ibadet ve vakit (zaman) ilişkisine değinelim;İbadet insanın ruhsal gelişimi için Allah'ın insanlara sunduğu ilahi formüllerdir.İbadetlerde amaç olgunlaşmadır. Bizler zaman koordinatları içinde yaşadığımız içindir ki

bu ibadetler vakitlere bağlanmış, bu sayede insanlara kolaylık getirilmiştir. Vakitlerinsanların genelde bildiği ve gördüğü güneş ve ay hareketlerine göre belirlenmiştir. HerMüslüman bilir ki ay ve güneşin şu veya bu hareketinden dolayı ibadet yapılmaz. İbadet,ay ve güneşin o hareketleri anında Allah emrettiği için yapılır.Ay ve güneş o vakitleri tespit etmeye yarayan birer araçtırlar (Başka araçlar da olabilir)Yoksa ibadetlere neden değillerdir. Şu halde namaz ve oruç gibi zamana bağlı ibadetleriçin zaman (vakit) nerede olursak olalım vardır. Güneş ve ay olmasa da zaman vardır.Zaman var oldukça da zamana bağlı ibadetler var olacaktır.Burada şöyle bir örnek verebiliriz; diyelim ki biz bir insana şöyle dedik: her 24 saattedüzenli aralıklarla üç öğün yemek yemelisin. Bu yemeğin zamanları, güneşin doğuşu,tepeye çıkışı ve batışıdır. Yani, güneş doğduğu zaman sabah kahvaltısı, güneş tepeye

çıktığı zaman öğle yemeği, güneş battığı zaman da akşam yemeği yemelisin.

Page 46: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 46/56

Düşünelim şimdi; bu insan güneş doğduğu ve battığı için mi yoksa gerekli olduğu için miyemeğin emredildiğini düşünür? Doğal olarak gerekli olduğu için!Yine (bir insan kutuplara gittiği zaman) akşam yemeği için acaba 6 ay güneşin batışını mıbekleyecek yoksa o emrin hikmetini anlayıp zamanı 24 saatlik dilimlere bölüp ona göre mihareket edecek? Doğal olarak zamanı 24 saatlik dilimlere ayıracak ve her 24 saatlik 

dilimde üç kez yemek yiyecektir.İşte aynen bunun gibi düşünen her insan da ibadetin nedenini ve maksadını düşünecek,ona göre davranacaktır. Evet, vakit (zaman) namaza sebeptir. Fakat zaman, güneş ve ayınhareketine bağlı değildir. Ay ve güneş olsa da olmasa da zaman işlemektedir. Dolayısıylazamanın işlediği her yerde ibadet olacaktır.Şu bilinmelidir ki: Yeryüzünde doğuş ve batışın (kısmen) olmadığı yerler olduğu halde 24saatten ibaret devreler mutlaka vardır. Kutupta da olsa ekvatorda da olsa günlük periyodolan 24 saatlik devreler vardır. Bu devreler çeşitli vasıtalarla tespit edilir.Kuran'ın bir ayetinde, doğuş ve batışın olmadığı cennette sabah ve akşamdanbahsedilmesi bu sözümüzü isbat etmektedir: « Onlar orada (cennette) boş sözler değil

barış ve esenlik sözlerini işitirler. Sabah akşam onların rızıkları orada bulunmaktadır. »Bu açıklamadan anlıyoruz ki bir yıl 365'e bölünerek, 24 saatlik her zaman diliminde beşvakit namaz kılınacaktır (Daha pratik olarak normal günün yaşandığı en yakın yerdekinamaz vakitlerine göre namaz kılınabilir) Oruç için de aynı durum söz konusudur.Normal günün olduğu en yakın bölgede oruç ne kadar sürüyorsa o kadar sürede oruçtutulur.Görülüyor ki, İslam'ın özünü anlayan ard niyetsiz bir insan her sorunun cevabınıİslam'da bulabilir. Yeter ki akıl ve düşünme yeteneğini kullansın”İslam'ın Evliliğe Bakışı ve ZinaMeşru bir nikah olmaksızın cinsler arasında kurulan cinsel ilişkiye zina denilmektedir...Kuran zinayı uzak durulması gereken, fert ve toplumu dejenere eden bir hastalık olarak 

görür. Zinanın bu olumsuz niteliğini daha iyi anlamak için önce kadın-erkek ilişkisiüzerinde duralım.Allah Kuran'da her iki cinsin birbiri için rahmet ve esenlik kaynağı olduğunubildirmektedir;« İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet verahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen millet içindersler vardır. » Rum,21Görülüyor ki, bu ayette Allah kadınla erkek arasındaki sevgi ve beraberliği ilahi rahmetinbir yansıması olarak göstermektedir.Bu ayet kadınla erkek arasındaki ilişkinin kutsallığına ve aşkınlığına işaret etmektedir.

Ayetin sonundaki ifade de gerçekten çok ilginçtir;“Kuşkusuz bunda düşünen bir TOPLUM için önemli işaretler vardır”Bu ayette şuna dikkat çekilmektedir: Toplumsal barışın ve huzurun sağlanması kadınlaerkek arasında kurulacak sevgiye (dolayısıyla aileye) bağlıdır. Kadınla erkek arasındakibu sevgi ve ilişkinin dejenerasyonu (zina) toplumun bozulmasına neden olur.Şunu belirtmek gerekir ki: her iki cinste de yaratıcının tecellileri vardır. Zatenaralarındaki sevgi ve beraberlik isteği de bu ilahi tecellilerin (yansımaların) sonucudur.Aslında iki insan arasındaki bu sevgi (aşk) ilahi aşka götürücü bir merhaledir.Özetleyecek olursak (insan için asıl hedef olan) ilahi aşk yolculuğunda mecazi aşk birhazırlık devresi, bir basamaktır.

Mecazi aşkların en büyüğü cinsi aşktır. Kuran sevgiyi Allah'ın (rahmet ve sevgisinin) birişareti olarak görerek bu ilişkiyi varlık ve oluşun ilahi burcuna oturtmaktadır. Şunu

Page 47: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 47/56

belirtmek gerekir ki; cinsel aşk, cinsiyet ilişkisi olarak anlaşılmamalıdır. Bu aşk o ilişkininardındaki arayıştır...İslam bu anlamdaki ilişkiyi ilahi aşka götürücü ve erdirici olarak gördüğü içindir ki zinave zinaya giden yollardan uzak durulmasını emretmiştir. Çünkü zina temelde ve hedefteyüce bir eylem olan, iki cins arasındaki bu ilişkinin dejenere edilmesidir. Kuran'ın bu

konudaki ifadesi şöyledir: “Zinaya yaklaşmayın, çünkü o sınır ve ölçü dışına çıkma veçirkin bir yoldur” (İsra, 32)Görülüyor ki cinsel aşk meselesine olumsuz kutuptan baktığımızda zina yasağıyla, olumluve ilahi kutuptan baktığımızda evlilik tavsiyesiyle karşılaşırız. Evlilik olayı insanınolgunlaşmasını, bir diğer insanla aktif bir dayanışma vasıtasıyla sağlayan bir olaydır.Peygamberimiz de bu konuya şu hadisle açıklık getirmektedir: “Bana dünyanızdan üç şeysevdirildi: Kadın, güzel koku ve namaz”Peygamberimiz bu sözüyle kadını ruhsal olgunlaşmanın (namaz) yanında zikrederek onun bu yönüne dikkat çekmiştir.Zina ve Cezası

Kuran'da uzak durulması gereken bir eylem olarak ifade edilen zinaya (ceza olarak),tarafların her birine yüzer kez vurulması emredilmiştir (Nur, 2) Bu vuruştan maksatöldürmek değil, toplumsal bir kınama ve bu kınamanın insanda meydana getireceğiyaptırımdır.Zina denince akla gelen recm (taşlama) cezası Kuran'da geçmemektedir. Kuran'ın genelbütünlüğü ve ilahi hikmet açısından da böyle bir cezanın İslam'da bulunması zatendüşünülemez. Bu ceza şekli Tevratta (küçük taşlarla yapılan) sembolik bir kınama cezasıiken taşlayarak öldürmek şekline dönüşmüş; bu ceza şekli daha sonra İslam'a dahiledilmeye çalışılmıştır.Homoseksüellik konusuna gelince: Kuran'da bu olumsuz tavır, Lut Kavmininkötülüklerini anlatan ayetlerde büyük bir günah olarak nitelendirilmektedir. Bunun

yaptırımı kınama şeklindedir. Ne Kuran'da ne de Peygamberimizin uygulamalarındabunun için açık ve belirgin bir ceza görülmemektedir.İslam’da Recm Var Mıdır?Nur Suresi'nin 2. ayetinde zina edenlerin cezası belirtilirken evli veya bekar olmalarıarasında bir fark konulmamıştır. Hepsine aynı ceza verilmiştir. Evli olanların zinayapması halinde recm edileceğine ilişkin bazı hadisler nakledilmiştir ki: kendi aralarındaçelişkili ve Kuran hükümlerine ters düşen bu sözlerin gerçekten Peygamberin sözleriolduğu düşünülemez...Görülüyor ki, recm cezasına dayanak bulmak için Kuran hakkında bile şüpheuyandıracak tarzda rivayetler uydurulmuştur. Rivayetlere göre Hz. Ömer gibi İslam'ın

büyük bir kahramanı çekindiği için! recm ayetini Kuran'a yazmamış. Hz.Ömer gibi kılıkırk yararcasına hak ve adalete uyan birisi hiç mümkün müdür ki insanlardan çekindiğiiçin Kuran'ın bir ayetinin Kuran'a yazılmamasına göz yummuş olsun.Hz. Ömer gerçekten böyle bir ayet olsaydı mutlaka Kuran'da olmasını sağlardı. Zatenrecm ayeti diye nakledilen sözler aynı lafızlarla olmadığı gibi Kuran'ın ifadelerine de hiçbenzememektedir. Ayrıca rivayete göre Zeyd bin Sabit, Hz.Ömer'in şahitliğini kabuletmemektedir ki, bu durumda Hz. Ömer yalancı durumuna düşmektedir.Bu ise Hz. Ömer'e yapılan büyük bir iftiradır. Ayrıca Peygamberin bu cezayıuyguladığına ilişkin aktarılan tüm haberler de uydurma olduğunu gösteren işaretlervardır. Şöyle ki:Bir rivayette Peygamberin emriyle bu cezanın uygulanması sırasında suçlunun kaçmaya

çalıştığı fakat yakalanıp öldürüldüğü Peygambere aktarılınca; “keşke bıraksaydınız”dediği anlatılır.

Page 48: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 48/56

Oysa Nur Suresi’nin 3. ayetinde «Cezaları uygularken şefkatiniz size engel olmasın.»denilmektedir... Ayrıca Hz.Peygamber, bu durumda (rivayete göre) Allah'ın hükmünüuygulamamış oluyor ki, bu Peygambere bir iftiradır.Peygamberimizin ceza konusundaki anlayışı açısından şu rivayet gerçekten dikkate değer:“Ebu'l-Yesar diye bilinen Abbad isimli, Ensarlı bir adam, başından geçen bir olayı

Peygambere şöyle anlatmış:- Ey Allah'ın Elçisi, ben kentin kenar bir semtinde bir kadınla yalnız kalıp onunlaseviştim. Cinsel ilişki dışında ondan yararlandım. İşte şimdi huzurundayım. Hakkımdaistediğin hükmü uygula! Ömer bin Hattab:- Allah seni gizlemiş, sen de kendi hatanı gizleseydin! demiş; fakat Peygamberimiz, cevapvermemiş. Adam yürüyünce ardından birini gönderip onu çağırtmış ve ona:- « Gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü iyilikler,kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür » (Hud, 114) ayetini okumuştur.Bir adam kalkıp: “Bu yalnız ona mı mahsustur?” diye sormuş. Peygamber;- Hayır, bütün insanlara mahsustur, demiş ( Tirmizi, Tefsir 12 )

Kısacası recm, Kuran'ın hükmü değildir. Eski Arap toplumunun, yahudilikten sızma birgeleneğidir... Kuran'da Nisa Suresinin 25. ayetinde zina eden evli cariyeye hür kadınlaraverilen cezanın yarısı kadar ceza verilmesi emredilir. Yüz değneğin yarısı vardır ama,recmin yarısı yoktur. Buradan da anlıyoruz ki recm İslami bir hüküm değildir.Müzik Üzerineİnsan ruhu yaradılışından müziğe yani ritmli sese eğilimlidir. Bu anlamda müziğin birkısmı doğaldır (Doğada bize ritmli gelen bütün sesler) Peygamberimizin bu konudakisözleri ve uygulamaları sebep -sonuç ilişkileriyle gözönüne alındığında genel olarak müziğin helal olduğu sonucunu çıkarabiliriz...Müziği İslami terimler açısından üçe ayırabiliriz:

a) Kesin olarak helal olanlar; b) Kesin olarak haram olanlar; c) Kişinin düşünce ve duygudünyasına yaptığı etkiye göre helal ve haram olabilenler.İnsanın düşünce ve duygu dünyasında olgunluk, yücelik, güzellik ve estetik değerlermeydana getiren müzikler kesinlikle helaldir. İnsanda yukarıda saydığımız etkilerimeydana getiren müzik türleri dinlenebilir. Bunların konuları şunlar olabilir:* Cesaret, güçlülük * Haksızlıklara başkaldırı ve mücadele* Mutluluk ve huzur verici konular* İnsan sevgisi ile ilgili* Allah aşkı ile ilgili vb.Buna karşın insanda ümitsizlik, yılgınlık, boş hayaller, kadere isyan, karamsarlık 

meydana getiren, içki ve kumar masalarına davet eden, insan psikolojisinde olumsuzetkiler meydana getiren müzik türleri haramdır. Zaten insan akıllıca düşünecek olursa butür müziğin zararlı olduğunu kendisi de kavrayacaktır...Üçüncü olarak diyebiliriz ki, bazı müzik parçaları farklı yapıdaki insanlarda farklı etkileroluşturmaktadır.Her insan müziğin üzerinde meydana getirdiği etkiyi düşünerek o müziği dinlemenindoğru olup olmadığına karar verebilir. Müzik konusunda şu noktalara dikkat etmeliyiz:Müzik bize kişisel ve toplumsal sorumluluklarımızı unutturmamalı ve engellememelidir.Batı uygarlığının düştüğü boşluğun ürünü olan çılgın müzik modalarının kanımca bizehitap eden hiçbir yanı yoktur Afrika'nın ilkel diye tanımladığımız kabilelerinin ayinlerini

andıran, melankolik, histerik, nevrotik kasılmalarla dikkat çeken müziklerin insana neverdiğini doğrusu çok merak ediyorum... Müzik konusunu üzerinde düşünülmesi gerekenşu sözlerle bitiriyoruz;

Page 49: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 49/56

Müzik ruhların dilidir, müziğin zarif parmakları duygularımızın kapısını çaldığındageçmişin derinliklerine gömülüp kalmış olan anılar uyanır. Müziğin acı ile yüklü olanıüzücü, sakin olanı da mutlu anıları getirir bize. Tellerden çıkan ses sevdiğimiz birininayrılışında bizi ağlatır. Allah insanı yarattığında tüm dillerden farklı bir dil olan müziğiverdi.

Kuşların cıvıltısı insanoğlunu uykusundan uyandırır ve onu kuşların cıvıltılarını yaratmışolan Allah'ın yüceliği ve aşkı için söylenen müziğe katılmaya çağırır. Bu müzik ilahimesajların sırlarını anlamaya götürür...Yaratılışın Altı DevresiKuran'da göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı ifade edilir. Daha önce de ifade ettiğimizgibi Kuran'ın terimlerini yine Kuran'ın bütünlüğünü gözönüne alarak anlayabiliriz.Kuran'ın ayetleri birbirini açıklar ve birbirine bakar. Dolayısıyla Kuran'ı anlamak içinbütününü dikkate almak gerekir. Bunun aksine çabalar bizi yanlışlara götürür.İşte bu perspektifle Kuran'a baktığımızda gün kelimesinin çeşitli uzunluktaki "zamandevresi" anlamında olduğunu görürüz. Kuran'da genel, statik, tek ve sınırlı bir yevm

{gün} birimi yoktur; bilindiği gibi dünyanın kendi çevresindeki hareketi için "24 saat" birgünken güneşin çevresindeki hareketi için "yıl" bir gündür. Her yıldız ve gezegenin günüfarklıdır. Günün ve dolayısıyla zamanın izafi {göreceli} olduğunun örnekleri şu ayetlerdeaçıkça anlatılmaktadır;"Sizin saydığınızdan bin yıl tutan bir günde, yani zaman devresinde" {32:5}"Miktarı ellibin yıl süren bir günde" {70:4}Bu ayetler gösteriyor ki yevm {gün} 24 saatlik bir zaman dilimini ifade etmemekte,herhangi "bir zaman devresi" anlamına gelmektedir.İşte kainatın yaratılmasıyla ilgili olarak ifade edilen 6 gün de, bildiğimiz 24 saatlik günlerden değildir. Burada geçen ifade, yaradılışın 6 zaman devresine işaret etmektedir.Bu zaman devresinin bizim zaman birimlerimizle ne kadar olduğunu bilmiyoruz.

Bildiğimiz şu ki evren 6 evrede yaratılmıştır.Durum böyle iken T. Dursunun evrenin yaradılışını anlatan ayetlerde geçen 6 günterimini "24 saatlik 6 gün" şeklinde anlaması {anlamaya zorlaması} hatadır. Hele helekendisini Kuran'ın bütününü bilen ve değerlendiren bir insan olarak tanıtan T. Dursuniçin büyük bir eksiklik ve çarpıklıktır.Bu konuda Müslim'den kanıt olarak gösterilen hadis de bu altı devrenin kısmen dejenereolmuş sembolik bir ifadesidir. Bu hadis israiliyyattan kaynaklandığı için sahih kabuledilmemiştir. Yani Peygamberimizin böyle bir sözü yoktur. Bu sözü bir yahudi alimi ikensonradan Müslüman olmuş birisinden Ebu Hüreyre nakletmiştir. Bu hadisi Ali ibn elMedeni, Buhari ve diğer bazı hadis alimleri eleştirmiş ve Peygamberin sözü olamıyacağını

ifade etmişlerdir. {İbn Kesir, 3:178, 166; El-Bidaye, 1:17-18}T. Dursun birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da Kuran ayetlerinin Tevrattanaktarılma olduğunu iddia ediyor. Halbuki apaçık görülmektedir ki Kuran Tevrattakidoğruları tasdik etmiş, buna karşın Tevratın metnine geçmiş yorum ve eklemeleridüzeltmiştir. Örneğin; 6 zaman devresi, 6 dönem anlamındaki 6 gün terimini açıklığakavuşturmuş, tasdik etmiş; buna karşın Allah'ın dinlendiği şeklindeki yanlış anlayışıreddetmiştir, "Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı" {Kaf, 38} demiştir...*"Eğer Kuran Tevrat'tan nakledilmiş ise, Tevrat'ta görülen ve modern ilimlerlebağdaşmayan noktalara neden Kuran'da rastlanmıyor? Kuran-ı Kerim modern ilimleriçoktan geride bırakmış ve ilmin yeni keşfettiği gerçekleri, asırlar öncesinden ilan

etmiştir" Maurice Bucaille*

Page 50: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 50/56

Biz bu ayetten anlıyoruz ki, gökler ve yer 6 dönemde {safhada} yaratılmıştır. Bir başkaayette yerin 4 safhada, göklerin ise iki safhada yaratıldığı ifade edilmektedir. T. Dursunbunu Hz. Muhammed'in gökleri yerden daha küçük gördüğünden dolayı böyle söylediğiniyazıyor. Halbuki bu ayette şuna işaret ediliyor;Dünya ilk önce ateş topu idi. Soğudu. Denizler, göller ve toprak oluştu. Daha sonra

tekhücreli canlılar, bitkiler, hayvanlar ve en sonunda insanlar oluştu. Yani dünyayıldızlara {gökyüzüne} göre daha farklı ve birçok değişim devresi geçirmiştir. Bunu şöyleaçıklayalım;Örneğin elimizde bir ton pamuk var. Bu pamuğu iplik haline getirip boyadık. Boyanmışhale gelen bu bir tonluk ipten 100 gram alıp önce bunu kumaş olarak dokuduk, sonrakestik, diktik ve bir elbise haline getirdik. İşte baştan sona bu işlemi tanımlarsak;1- İplik haline getirme, 2- Boyama, 3- Dokuma, 4- Kesme, 5- Dikme, 6- Elbise olarak düzenleme safhalarını ifade etme anlamında 100 gr'lık elbise 4 günde {safhada}, kalankilolarca iplik iki günde yaratılmıştır deriz. Bu elbisenin kilolarca iplikten büyük olduğunu göstermez.

Aynen bunun gibi yer gökyüzüne göre daha çeşitli {ve sayıca çok} evrim safhalarındangeçmiş olduğu için Kuran'da yerin 4 günde, göklerin ise 2 günde {yani iki dönemde}yaratıldığı ifade edilmiştir.Bu konuda T. Dursunun öne sürdüğü 2 hadis de uydurmadır. İlkinde gün terimi 24saatlik günler şeklinde ifade edilmekte, ikincisinde ise Allah'ın yaratma işini bitirincesırtüstü uzandığı ifade edilmektedir ki bunlar Kuran'ın apaçık ayetleriyle çelişkilidir.Hadis usulünde Kuran'a zıt rivayetler reddedilir. Bunlar da böyledirler. DolayısıylaPeygamberimizin sözü değildirler. İbn Kesir ve Buhari bunları eleştirmişlerdir...

Hz.Muhammed'in Cinsel HayatıDin, sanılanın aksine cinselliği çirkin, kötü, konuşulmaması gereken bir tabu olarak elealmaz. Cinselliğin insan hayatının önemli bir parçası olması açısından İslam, insanı en iyi

bilen sistem olduğu için cinselliği insan hayatında olması gereken yere oturtmuştur. Buaçıdan ele alınacak olursa, Peygamberimizin de bir insan olması ve her konuda bize örnek olması açısından onun hayatında da cinselliğin olması gerekmiştir.Biz şunu merak ediyoruz; materyalistler kendi dünya görüşleri açısından cinselliği çok rahatlıkla ele alır ve işlerler. Cinselliğin unutulmaması gereken, insanın çok doğal birniteliği olduğunu ifade ederler. Buna karşı, din olgusu ve Peygamber sözkonusu oluncacinselliği ayıp, sakıncalı ve kötü sayarlar ki bunun anlaşılacak bir yanı yoktur.Konuşulmayınca, cinsellik tabu olmamalı diyorlar. Konuşulunca abartılıp yanlıştanıtılıyor.İslam Peygamberi, cinselliği hiçbir zaman tabu olarak görmemiş, bu konudaki sorulara

insan psikolojisi ve fizyolojisine en uygun cevapları vermiş ve insanlığa bu konuda darehber olmuştur...Şehveti isabetli ve hatalı şehvet olarak ayırabiliriz. Buna göre isabetli şehvet beden içinzaruri olan şeylere duyduğumuz arzu, hatalı şehvet ise beden için lüzumsuz ve zararlışeylere yönelen arzudur. Kuran'da bu konuyu aydınlatan şöyle bir ayet vardır; 3/14İşte burada sayılan şeylerin hepsi helal dairesindeki nimetlerdir. Demek onlara duyulanarzu ihtirasla dolu ve haddi aşan tipten olunca kötü ve çirkin olur. Şu ayet ise şehvetinkötü olanına işaret ediyor; 4/27Şehveti normal ve doğal ölçüler içinde tutmaya İslam ahlakında iffet denmiştir..."Eş Sayısının Sınırlanması {33/52}"Siyasi, sosyal etkenler ve eğitim nedeniyle evlenmesine gerek kalmayınca bu ayetle eşsayısı sınırlandırılmıştır. Ahzab suresinde ilahi emirle başka bir eş alamayacağının ifadeedilmesi evliliklerinin şehvetinden kaynaklanmayıp, ilahi hikmetin gereği olduğunu en

Page 51: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 51/56

açık şekilde ispat etmektedir. Ayette ifade edilen güzellik, bedeni değil ruhi güzelliktir.Gelelim Ahzab suresinin 51. ayete;Peygamberimizin cinsel arzularını gerçekleştirmek üzere indiği iddia edilen bu ayet,eşlerinin yanında geceleme serbestisi ile ilgili değildir. Sözkonusu ayet Peygamberimizegeçim darlığından dolayı hoşnutsuzluk gösteren hanımlarını boşayabilme veya evliliği

devam ettirme konusunda izin verilmesinden ibarettir {İbni Kesir}.Ayet, eğer T.Dursun'un dediği gibi geceleme ile ilgili olsaydı, Hz.Peygamber ömrününsonuna kadar nöbet konusunda eşit davranmazdı. Halbuki Peygamberimiz, ömrününsonuna kadar bu konuda adalete uygun davranmıştır {Kurtubi}.Soykırım mı?Soykırım ile ilgili rivayetlerin bazı zayıf kaynaklara sızmasının sebebi, yahudilerin -bugünyaptıkları gibi- kendilerini mağdur göstermek, İslamiyeti kötü gösterip zayıflatmateşebbüsüdür. Nitekim T.Dursun kendisi de şöyle diyor; Ceotani'nin bu yazdıkları kimiİslami kaynaklara dayanıyor. Bununla birlikte, NE ÖLÇÜDE DOĞRU {ne ölçüde yanlış}YA DA DOĞRU OLANLARIN NE KADARINI İÇİNE ALIYOR KESİN BİRŞEY

SÖYLEYEMEYİZ KUŞKUSUZ" Madem söyleyemiyorsun, tam bir sayfa alıntı yapmanınbilim adamına yakışır yanı var mıdır?T.Dursun şunu soruyor; Muhammed bir peygamber idiyse böyle siyasi sebeplere nedengerek duyuyordu? Tanrısının yardımı yeterli değil miydi? Burada T.Dursun saçma birmantık işletiyor. O zannediyor ki Peygamber dünyadaki fizik, kimya, biyoloji yasalarınauymaz, yemez, içmez, herşeyi tabiat üstüdür. Zaten o devrin inkarcıları da böyle karşıçıkıyorlardı. Halbuki peygamberler birer insan olup geldikleri toplumun siyasi ve sosyalyapısını bir sosyolog gibi önce tesbit etmiş sonra terbiye etmiştir. Bu faaliyetleriniolağanüstü yasalarla değil genelde var olan ve sünnetullah denilen prensiplere göregerçekleştirmişlerdi. T. Dursun iyi ki şöyle sormadı, yoksa cevap veremezdik!"Muhammed peygamber idiyse niye yiyip içiyordu? Tanrısı onu doyuramaz mıydı?"

Din her çeşit iyiliğin, olgunluğun sembolüdür. Dinsizliğin gerçek manası ise her nevideğeri inkar etmektir...Maide, 33"Allah ve Resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezasıya öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin ayaklarının -muhalefetinden dolayı- kesilmesiveya sürgün edilmeleridir"Allah ve Resulüyle savaşmak, Allah'ın elçisi vasıtasıyla gönderdiği mesajın tebliğiniönlemek, İlahi barış ve adaleti bozmaya çalışmak demektir. Klasik Arapça bir deyim olan"birinin ellerini ve ayaklarını kesmek" ise "birinin gücünü yok etme" {elden ayaktandüşürme} ile eşanlamlıdır. Ayette yeryüzünü kan ve ateşe boğan, bozgunculuk yapan,

sömüren canilerin yaptıklarına karşılık olarak ya öldürülmeleri ya da hapsedilmesi {veyasürgün edilmesi} gerektiğini ortaya koymaktadır...Peygambere atfedilen söz uydurmadır, Emevi saptırmasıdır. Arap olmayan gayrimüslimlere karşı yaptıkları suistimalleri meşrulaştırmak için bir fetva çıkarmadır.Nitekim bu rivayet İslam tarihindeki pratik uygulamalara aykırı düşüyor. Tevbe Suresi,ayet 5'ten çıkarılmak istenen {zorlamalı doğum} tüm yorumlar çarpıtmadır. Savaş vecihad ile ilgili ayetleri bir bütün olarak ele almadan bu konuda sağlıklı bir yargıyavarmak mümkün değildir... Tıklayınız Müslümanlar, düşünce ve konuşma hürriyetinin güvencesidirler. Başkalarının fikirleriniaçıklamasından korkmazlar! Çünkü Allah'ın başka inançlar için hiçbir delilindirmediğine inanırlar. Ve fikir özgürlüğü, özü, sözü dinleyip en güzeline uymaktan

ibaret değil midir? "Sözü dinleyip onun en güzeline uyanlar... İşte onlar Allah'ın doğru

Page 52: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 52/56

yola ittiği kimselerdir ve onlar, aklı selim sahipleridir" {39/18} Bütün bu prensipleriylemüslümanlar "insanlar için ortaya çıkmış en hayırlı bir ümmet" oldular {3/110}.Bu konular arasına serpiştirilen MHP komanda kampları, Maraş olayları, Van 100. YılÜniversitesindeki olay, komünist öldürmenin yüz kere Hicaz'a gitmekten iyi olduğu{nerden çıkardıysa} hakkındaki tüm yorumlar T. Dursunu bağlar. Biz bu gibi olayları

sahiplenmediğimiz, aksine karşı olduğumuz için kendimizi savunma konumundagörmüyoruz...İskenderiye Kütüphanesini Kim Yaktı?Şimdi size İskenderiye kütüphanesini Turan Dursun yaktı desek ne dersiniz? Gülersinizdeğil mi? İşte şu alıntıyı okuyalım da Turan Dursun'un nasıl büyük bir araştırmacıolduğunu görelim;Princeton Üniversitesi Doğu tetkikleri kürsüsü başkanı Prof. Philip K. Hitti şöyle diyor;Halifenin {Hz.Ömer} emriyle Amr İbn As'ın altı ay boyunca şehrin çok sayıdakihamamlarında, ocaklarında İskenderiye Kütüphanesindeki kitapları yaktığına dairanlatılanlar, tamamen HAYALİ ve farazi TATLI HİKAYELERDEN ibaret olup tarihi

gerçeklerle alakası yoktur.Büyük Plotemy Kütüphanesi pek erken bir devirde daha mö48senesinde Julius Sezar tarafından ateşe verilmişti. Yeni İskenderiye kütüphanesi iseİmparator Teoduius'un emri üzerine takriben ms389 yılında ikinci defa ve tamamen yok edilmiştir. Bu duruma göre İslam fetihleri esnasında İskenderiye'de önem taşıyanherhangi bir kitaplık mevcut olamazdı ve ayrıca o çağda yaşamış hiçbir tarihçi ne Amr'ane de Ömer'e bu konuda bir suç atfetmez... Philip Hitti, Turan Dursun'u tanımadığı içinşanssız mı? Ne dersiniz ? SORUYA CEVABA DEVAMIKadın Erkek EşitliğiKadınla erkeğin eşitliği sözü, mutlak anlamda alındığında evrensel gerçeklere, insanınvarlık yapısına, akla ve hayata ters bir iddia olur. Hiçbir şey, hiçbir cins, hatta aynı cinsinhiçbir ferdi ötekine eşit değildir. Eşitlik statüde ancak sözkonusu olur. Kadınla erkeğin

varlık yapıları farklıdır. Onların haklar bakımından eşitliklerinden sözederken, ErichFromm'un da isabetle belirttiği gibi, ikisinin ayniyetinden bahsetme noktasınagelmişizdir. Gerçekten de Batı, kadın konusunda eşitlikle ayniyeti birbirine katmıştır. Bukarıştırma, hayatın bütünlüğünü parçalamış, cinsleri varlık yapılarının zıddına bir hayatve hizmet yarışı içine sokarak bunalım ve didişme getirmiştir.Hakka saygı; her cinsi, hatta her ferdi, yapısına uygun hizmeti vermek üzere korumayı,geliştirmeyi gerektirir. Kadınla erkeği eşit yapacağız diye erkeğe çocuk doğurtamaz,kadına erkek spermi ürettiremezsiniz. Çünkü varlık yapıları farklıdır. Erkeğin yaptığıher şeyi kadın da yapar gibi bir inat, kin ve reaksiyon mantığıyla yola çıkıldığı için,kadının yapısı tahrip edilmiş ve ortaya korkunç bir karmaşa ve huzursuzluk çıkmıştır...Arap Dilinin Temel ÖzellikleriKuran, insanları başka insanlara kul olmaktan kurtarmak için "insanların Maliki {sahipve başkanı} Allah'tır" {Nas, 2} diyor. Onlara manen şöyle bir mesaj veriyor; "nasıl heryerin, her memleketin bir yöneticisi varsa, dünyanın da, kainatın da öyle bir yöneticisivardır. Evrensel yasalar diye ifade edilen İlahi hukuka tecavüz yapıldığı zaman, O butecavüzü cezalandırır. Yani yaratılmışların, haksızlığa uğramışların intikamını alır.Allah, bütün yüce değerlere sahip, maddi olmayan bir varlıktır. Kainattaki bütün yücedeğerler O'ndan kaynaklanmaktadır"Bu mecaz ve benzetmeler yanında; Arapça'da bir şeyin önemini, büyük bir değere sahipolduğunu bildirmek için onunla "yemin edilir". Bir şeyin adiliğini, iğrençliğini bildirmek için de "o şeye beddua edilir" {Bir nesnenin önemini belirtmek veya bir konunun

doğruluğunu göstermek için yemin edilebilir; kanım üzerine, ekmek üzerine gibi!.. Yinebirinin kötülüğünü belirtmek üzere "körolasıca" deriz!..}

Page 53: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 53/56

Evet, Kuran insanoğlunun üstün, mükerrem bir yaratık olduğunu vurgulamakla beraber{17/70}, hiçbir değere inanmayan, hayvanlar gibi yaşamak isteyen, insanlığı alçaltaninsanların da aşağı olduklarını bildirmek ve onların bu özelliklerini vurgulamak içinAllah Kuran'da "onlara beddua ediyor" Beddua ifadelerinin esas amacı budur. YoksaAllah isterse, hepsini bir emir ile yok edebilirdi.

Kuran'ın yaptığı yüzlerce yeminlerden örnek olarak birkaç tanesinin yorumunusunuyoruz; {29. Mektuptan}"Yüce Allah, Kuran'da çok şeylere yemin etmiştir. Kuran yeminlerinde birçok incelik vesırlar vardır. Mesela "Güneşe ve aydınlığa and olsun" mealindeki yemin, evrenimükemmel bir saray, bir şehir niteliğinde bize gösterir. Yani evrende mükemmel birdüzen ve ahengin hakim olduğunu bildirir. "Hikmetli {ilim ve ahenk dolu} Kuran'a andolsun" yemini, Kuran'ın mucizeliğini, yüceliğini, onunla yemin edilecek bir saygınlıktaolduğunu hatırlatır. "Yıldıza ve düştüğü zamana and olsun", "Yıldız mevkilerine andolsun, eğer bilseydiniz bunun büyük bir yemin olduğunu, anlardınız" yemini, yıldızlarınmuazzam büyüklüklerini ve son derece ahenkli bir düzen içinde yerleştirilmelerini vegezegenlerin, hayret verici bir tarzda döndürülmelerindeki yararlılığı hatırlatıyor."Zerrelere {atomlara} and olsun", "Salıverilen havaya and olsun" yeminleri ise, havamoleküllerinin dalgalanmaları ve dolaştırılması ile içindeki yararları hatırlatıyor. Manendiyor ki; tesadüfi, rastgele sanılan unsurların ve elementlerin ince faydaları, görevlerivardır... Hem mesela; "İncire ve zeytine and olsun" mealindeki ayetin bir inceliği şudur;Yüce Yaratan incir ve zeytine yemin ederek kudretinin büyüklüğünü, rahmetininmükemmelliğini, insanlara verdiği büyük nimetleri hatırlatıyor. Ümitsizliğe, hayatınsaçmalığı düşüncesine kapılan insanın yüzünü olumluya çevirip ibadet, düşünme ve imanile olgunlaşabileceğini bildiriyor. Nimetler içinde özellikle incir ve zeytinin anılmasınınsebebi; o iki meyvenin çok nitelikli ve faydalı olması, yaradılışlarında harikalık bulunmasıdır. Çünkü zeytin çok yönlü bir kullanım niteliğine sahiptir. İncirin anılması ise

zerre gibi bir çekirdeğinde incir ağacının her birimini {kökünü, gövdesini, dalını,meyvesini} şifre olarak taşımasındaki olağanüstülüğü anlatmak içindir. Yenilmesinde,vücuda yararlılığında, muhafaza edilmesindeki nitelik ve faydaları hatırlatmak içinKuran onunla yemin ediyor. Böylece insanı ilahi sevgiye yöneltip onu iman ve ibadetleyüceltmek, yüce değerlere ulaştırmak istiyor"Allah'ın Şekli Olur Mu?Evet, Arapçanın açık ve engin dil mantığını kavrayamayan, zihnen ilkel olan Mücessime{Allah'a cisim diyenler}, Müşebbihe {Allah'ı insana benzetenler} ve T.Dursun gibilerceAllah'ın şekli, eli-kolu vardır... Bu ayetler "hiçbirşey onun benzeri değildir" gibi ayetlerlebirlikte değerlendirildiğinde sembolik oldukları rahatlıkla anlaşılabilir...Allah'ın "eli, yüzü ve gözün"den bahseden ayetler; {Bakara, 115; Raman, 27; Sad, 75;

Maide, 64; Hud, 37}"El", güç ve kuvvet demektir. Ve kuvvet elle kullanıldığından, "el" ile ifade edilmiştir.Maide suresinde "iki eli" diye geçer. Dünya ve ahiret veya menfi, müsbet bütünimkanların Allah'ın elinde olduğuna işarettir. Dilimizde dahi "falanın eli uzundur"denilir. İmkanları bol manasında söylenir."Yüz", nurani {ışıksal} şeylerde, bir varlığın yüzü, onun kendisi demektir. Güneşin yüzüonun kendisi demektir. Allah'ın yüzü de kendisi demektir {Yüzçevirmek, yüzünebakmak!..}"Göz" ve "Gözlerimiz" {Taha, 39; Hud, 37}; kontrol ve müşahedemiz altında demektir.Bu iki kelimenin geçtiği ayetin meali şöyledir; "Ey Nuh sen gemiyi, bizim gözlerimiz

{kontrolumuz} ve vahyimiz ile yap" {Hud, 37} Nitekim bizim Türkçede de casuslara"kulak" ve "göz" denilir {Burada meleklere de göz denmiş olabilir!..}

Page 54: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 54/56

Allah'a Alim Denildiği Halde Neden Akıllı Denilmez?Akıl; tutmak, tutunmak, bağlamak anlamlarına gelmektedir. Bu anlamıyla, eşya{maddeler} arasında bağ kurmak demektir. Dikkat edilirse burada akıl maddi-nicelikselbir faaliyettir. Bu faaliyet bilimde kıyaslama, tümevarım, tümdengelim şeklinde görülür.Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere akıl, yapılan şeyle yapan, ses ile sesi çıkaran

arasında bağlantı kurma faaliyetidir. Mesela; bir ses duyduğumuzda bu sesi bir nedenebağlar {akleder} ve bu nedeni bulmaya çalışırız. Halbuki Allah herşeyi bilmektedir, bunedenle O'nun birşeyden hareketle bir bağ kurup bilinmeyene ulaşması sözkonusudeğildir.İslam inancında bu nedenle Allah'a "akıllı" denilmez. Zaten akıl kelimesi Kuran'da hepfiil şeklinde geçmiştir. Soyut anlamlara isim olan "mastar" olarak geçmez. Çünkü akılmaddi bir faaliyettir.Bilindiği gibi İslam düşüncesinde bütün tabii kuvvetler, melekler tarafından idare edilir.Ve "insanın genetik yapısının görünmesini" meleğin yazması olarak ifade etmek biliminneresine ters olabilir ki?

Büyü ve Gerçek Kainatta herşey birbirini etkiler. Büyü bir nesneyi uyararak onu başka bir nesne üzerindeetkili kılmak şeklinde gerçekleşir. Bu son yıllarda Batıda özellikle C. Castanedanınpopüler eserleri ile gündeme gelmiş. Fizikçiler evrenin her unsurunun birbirindenetkilendiğini ortaya koymuşlardır..."Felak Suresi'nin Anlamı"De ki; Ben karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran {gecenin karanlığından gündüzünaydınlığını çıkaran} Rabbe sığınırım. Yarattığı şeylerin kötülüklerinden {insanların vediğer varlıkların kötülüklerinden}, karanlığın çöktüğü zaman, gecenin {karanlık vegeceden yararlanılarak yapılan} kötülüklerinden, düğümlere {sorunlara, karmaşık konulara ve ilişkilere} üfleyenlerin {yani çözmeye değil, karıştırmaya, alevlendirmeye

çalışanların} kötülüklerinden ve kıskandığı zaman o kıskananın kötülüğünden {sanasığınırım}.Bugün içsıkıntılar, boğulurcasına haller, istemediği halde birşeyi düşünmeye zorlanma{obsesyon}, halüsinasyon ve ses işitmelerin bir kısmının nedeni cinlerin etkileri olabilir...Hz.İbrahim HakkındaAyetlerde {En'am, 74-80} geçen Hz.İbrahim'in yıldızlara, aya ve güneşe bakarak "Bubenim Rabbim" demesi gerçek anlamında değildir. Çünkü Hz.İbrahim daha önce atasıAzere "putları tam olarak mı benimsiyorsun, doğrusu ben seni ve topluluğunu apaçık birsapma içinde görüyorum" diyerek putları reddettiğini söylemişti. Zaten AllahHz.İbrahim'e hakikati göstermişti {6/75} Hz.İbrahim'e hakikati göstererek sunması, onun

kavmiyle tartışmada onlara getireceği delillerle üstün gelmesi içindi; bu gerçeklerİbrahim'in milletine karşı galip gelmesi için ona verdiğimiz değildir, {6/83} ayeti bunuanlatmaktadır.Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Hz.İbrahim'in yıldızlara, aya ve güneşe bu benimrabbim demesi, yıldızlara, aya ve güneşe tapan kavminin dinlerindeki hataları hakkındaonları uyarmak ve onları araştırmaya sevk etmek içindir. Bu söz aslında "Bu mu benimrabbim?" anlamındadır. Yani, bu sizin zannınız ve inancınızca benim rabbimdir,demektir. Yoksa Hz.İbrahim hiçbir zaman aya, güneşe, yıldızlara tapmamıştır. O yüzünü{gönlünü} ayın, güneşin ve yıldızların yaratıcısı olan Allah'a çevirmiştir...SünnetSünnet ilkel bir gelenek değil tıbbi bir pratiktir. Bu uygulamanın ilkel topluluklarda

görülmesi ilkel olmasını gerektirmez {ilkeller de yer, içer, yıkanırlar ama bunlar ilkelgelenekler değildir} Kesilen parçanın ne bir kutsallığı ne de olağanüstü bir özelliği vardır.

Page 55: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 55/56

Bu konuda eski kültürlerdeki yorumlar İslam'a maledilemez. Ayrıca Hz.İbrahim'inkendini keserle sünnet ettiği iddiası bir çarpıtmadır, böyle birşey sözkonusu değildir.Kısacası sünnet ne bir ilkellik ne de bir masal ürünüdür. İnsan sağlığı için gerekli doğalbir işlemdir...Kan ve Can Kurbanı

Kitabı Mukaddeste ve diğer tarihi belgelerde, insanın insanı kurban etmesi konusu,sembolik bir uygulamadır. Malını ve idealini kurtarmak için savaşta şehitlik uğrunakurban {feda} olmak isteyen bir asker nasıl kınanmazsa, bilmediğimiz tarihi değerlerdendolayı eski insanların bir kısmının kendini kurban etmesi de kınanamaz. Hayat ve yaşamyüce değerler önünde bir tıkanma ve engel olduğu zaman -bütün tabii şeylerde yapıldığıgibi- belli bir budamaya gerek olur. Ya tabii bir afet veya bir savaş olur, bu tıkanmagiderilir. Son çağlarda biyolojik yaşamdan fazla mali yapılarda tıkanmalar ve yığınmalarolduğundan, kurbanlar artık mali yönden verilir.Hz.İbrahim oğlunu çok seviyordu. Onun bu sevgisi, bazı yüce değerlere ulaşmasına birengeldi. Allah rüyada oğlunu kurban etmesini emretti. Fakat Hz.İbrahim gerek kendisigerek oğlu kayıtsız şartsız bu İlahi emre teslim olduklarından, Allah onların kurbanlarınıbedeni değil de mali bir yöne çevirdi... İsmail kurtuldu. Fakat Peygamberin öz kızınınoğlu Hz.Hüseyin Kerbela'da toplumsal değerler uğruna şehit oldu. Kendisini değerlerekurban etti. Onun kanıyla yüzbinlerce Hüseyin yetişti.. İslam Emevi gericiliğinden birderece kurtuldu...Kısasİnsanlık bu noktada ikiyüzlü bir tavır takınmaktan kendini alamamıştır. Hayata kastedenzalimi affetmek için, hayatına kastedilen mazlumun hakkını çiğnemeye merhamet veinsanlık diyenler vardır. Oysa ki; affetmek yetkisi hak sahibinindir {+velisinin}. İhlaledilen hakkın aynısını kısasla yapmaya imkan yoksa, kısas uygulanmaz. Yani kısasınicrası, mağdurda vücuda getirilen hasarın mislini aşmaya yol açacaksa kısas terkedilir,

diyet yoluna gidilir...Konuşma?Evrensel bir niteliği olan Adem olayında geçen konuşmalarda, sözle değil hal diliyleyapılmış temsili konuşmalardır. Kuran'da bunun örnekleri çoktur; mesela, Allah irade vekudretini yere ve göklere yöneltmiş, yer ve gök O'nun iradesine göre oluşmuştur {41/11}Yine aynı sembolik anlatım tarzıyla Allah insan doğasının kendisini bilmeye ve tanımayayönelik bir eğilimi olduğunu anlatırken şu ifadeleri kullanır; 7/172Nitekim Türkçede de bu tür anlatım özelliği vardır. Örneğin devenin tüm vücut yapısınıneğriliğini ifade etmek için şöyle denir; deveye boynun niye eğri? demişler, nerem düz ki?demiş... {Şimdi T.Dursun "Türkler devenin konuştuğuna inanırlar" diye yorum yaparsaşaşmayın!}Melekler Adem'in iki yönlü harika yapısını görmemiş, onun yalnız olumsuz yanınıalgılamışlardır. Bu yüzden Allah meleklere "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demektedir.Ayrıca bu ayetlerde insana şu evrensel prensipler öğretilmektedir; a) İnsanın her zamanbilemeyeceği şeyler olacaktır, çünkü bilgi sınırsızdır b) İnsan, bilmediği şeyleri sorarak öğrenmeye çalışmalıdır {T.Dursunun iddia ettiğinin aksine Allah bana soru sormayındememektedir} c) İnsanın eksik bilgiyle kesin yargılarda bulunmamalı, yanlış yargılardaısrar etmemeli olayları tek boyutlu olarak incelememelidir...Melek kuvvet anlamına geldiği gibi, haberci, elçi anlamına da gelmektedir. Bu anlamdakainatta her kuvvet bir melek olduğu gibi olumlu ruhsal güçlerle donatılmış varlıklara damelek denilir. Bu açıdan meleklerin Ademe secde etmesinden tüm olumlu varlık 

kategorilerinin insanın hizmetine sunulmuş olduğu anlaşılır. Kuran'a göre, iblis iseevrendeki tüm olumsuz, karanlık ve çarpıtıcılığın fert halindeki tecellisidir...

Page 56: TURAN DURSUN ATEİSTİ

7/31/2019 TURAN DURSUN ATEİSTİ

http://slidepdf.com/reader/full/turan-dursun-ateisti 56/56

Kesin olan şudur ki, Allah bu görevi iblise yüklememiş kendisi bunu istemiştir. Kuran'daşeytanın bu isteğine şu ayette yer verilir; "Eğer bana kıyamet gününe kadar izin verirsenyemin olsun ki onları pek azı müstesna Senden yüz çevirip kendime bağlayacağım" {7/62}Allah bu iddiaya karşılık insana güven ifade eden şu cevabı veriyor; "Benim kullarımüzerinde senin hiçbir hakimiyet ve kontrolün olamaz. Vekil olarak Rabbin yeter"

Bu ayetiyle Kuran iblisin bu amansız savaşına karşı Allah'ın, insanın yanında olduğunuifade etmektedir. Ayrıca bu ayet, Allah'ın kendisine duyduğu güvene layık bir tavırsergilemeye insanı teşvik etmektedir. Bunun yanında Ademin "ağaca yaklaşma" emrinekarşılık, ağaca yaklaşması bize insan iradesi ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. Şöyleki; insan, özgür bir iradeye sahiptir. Yani insan, Allah'ın emir ve isteği karşısında serbestistem ve irade ile donatılmıştır...Bakara, 2/47Bu ayette kastedilen üstünlük, ırk üstünlüğü değil bilinç ve imandaki üstünlüktür. Bununyanında ayet Yahudilerin tarih boyunca gösterdikleri etkinliğe işaret etmektedir... Ayetisrailoğullarını Firavunun baskısından kurtarıp onlara İlahi mesajı gönderdiğinihatırlatmakta, bu sayede zalim topluluk karşısında onları yücelttiğini ifade etmektedir.Ayrıca ayetteki alemlerden maksat bütün insanlar değil, onlarla savaşan kavimlerdir...Semavi Kitapların Özellikleri; Yüce, Güzel, Olağanüstü Mesajları TaşımalarıdırHayat bir yere girdiğinde oraya düzen verir. Çünkü hayat çokluğu birleştiren, dağınık şeyleri toplayan, hareketsizleri hareketlendiren bir ruhtur. Hayat girdiği ortamınmalzemesini, havasını, toprağını, suyunu kullanır. Kuran vahye {göksel mesajlara} ruh{42/52, 40/15} diyor. Çünkü bu mesajlar dağınık insanları birleştirir. Topluma düzen vehayat verir. Donuklaşmış akıl ve kalpleri nurlandırır.Evet, vahy dediğimiz bu ruh bu hayat, önce kendi bedenleri olarak dilin kelimelerine,cümlelerine son derece mükemmel bir birlik ve ahenk verirler. Cansız kelimeleri adetacanlandırırlar. 1400 senedir, Kuran'ın edebi bir eşi yapılamaması onun bu göksel

canlılığından kaynaklanır.Buna rağmen vahy dediğimiz ruh, hangi topluma, hangi peygambere gelmişse hava, su vetoprak olarak önce o peygamberin ana dilinin kelimelerini bildiği benzetme ve bilgilerikullanır. O vahy bu sayede o toplumda kök salmış olur. Buna rağmen Allah elçilerine hiçbilinmedik bilgi vermiyor değildir. "Kuran'da Gaybi Haberler" diye kitaplar yazılmıştırDurum böyle olunca, Muhammed, İsa ve Musa {A.S.M} bu bilgileri falan kitaptanalmışlar, -ki böyle iddiaların tarihi belgeleri yoktur- demek yüzeyselliktir, vahy özünükavramamaktır. Bu yüzeysel iddialardan bir tanesi de Hz. Muhammed'in bu bilgileriMekke'de Hıristiyan bir köleden almış olduğu iddiasıdır. Kuran bu konuda müşriklerekarşı "yaslandıkları dil yabancıdır. Kuran ise apaçık bir Arapça'dır" {Nahl, 103} derken,kimse çıkıp "Hayır o köle Arapça bilirdi" dememiştir. {İbni Kesir, üç dört yoldan rivayetediyor ki; o köle Arapça bilmiyormuş. Sadece; Peygamberimiz dindar bir kişidir, diyeonun yanına uğrarmış, hal hatırını sorarmış}Kuran "Bu apaçık bir Arapçadır" demekle Kuran'ın edebi mucizeliğini göz önünegetiriyor. Manen o müşriklere, belli bir delile dayanmayan kuruntularına cevaben diyorki; Farzı muhal, Muhammed bu bilgileri bilse dahi, siz kelime ve cümlelere takılmayın,içindeki olağanüstü {mucizeli} edebiyatına ve yüce mesajlarına bakın. Bunda bir itirazınızvarsa işte meydan. Gelin bir benzerini getirin. Yoksa hepiniz helak olacaksınız {Bakara,23} Böyle dediği halde kimse ortaya çıkamamıştır Neticede savaşmaya mecbur