28
1 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu tarafından yayınlanan aylık gökbilim dergisi

Citation preview

Page 1: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

1 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Page 2: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

2 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

İÇİNDEKİLER

Karadelikler Sayfa 04 Küçük Bir Teleskop Yapalım Sayfa 12 Astronomi’ye Doğru Başlangıç Sayfa 14 Gökdamızın Merkezi Sayfa 15 Gökbilim Tarihi Sayfa 17 Uzayda Yaşam Sayfa 19 Genişleyen Evren Sayfa 22 Uzaydan Haberler Sayfa 23 Bu Ay Gökyüzü Sayfa 25 Bu Ay Çektiklerimiz Sayfa 27 Harun Şahin Tanıtıyor Sayfa 28

KÜNYE

BÖLÜMÜ

Ertan Koç Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Sinan Gözcü Astrofotoğrafi Araştırma Bölümü Özgür Can Özüdoğru Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Hamza Usluoğlu Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Ömer Ayyıldız Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Figen Yılmaz Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Yiğit Yılmaz Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Berke Çelik Kozmoloji & Kuantum Araştırma Bölümü K. Kıvanç Eren Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Mert Can Orhan Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Kemal Cihat Toprakçı Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Şeyda Nur Çelik Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Harun Şahin Teleskop & Dürbün Araştırma Bölümü Burak Önder Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü

Page 3: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

3 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

YÖ NETİ M KURULUNDAN MESAJ

Uzay Çobanları Mayıs sayısını Amatör Astronomi’ye daha fazla hitap edecek şekilde

hazırladık. GalileoScope yapımından Astronomi’ye Doğru Başlangıç gibi birçok konuya

değindik. Geçtiğimiz ay dergimiz dördüncü senesini kutladı. 4 senedir sizlere bir

Gökbilim kaynağı sunmak için biz gençler çabalıyoruz. Dört kişi çıktığımız

yolculuğumuzda büyüdükçe büyüyoruz. Daha yeni çalışmalara imza atıyoruz.

Dergimizin telif haklarında da bildirdiğimiz gibi dergimiz bünyesinde bulunan tüm

yazıların sorumluluğu yazarların bizzat kendisine ve Uzay Çobanları Astronomi

Topluluğu’na aittir. Dergimizin bundan önceki Mart sayısında sizlere sunduğumuz ve

topluluk üyemiz U. Ç. Tarafından yazılmış, bir yazının başka bir kaynaktan izinsiz alıntılandığını üzülerek öğrendik.

Yaşanan bu durum için başta kaynağın sahibi olmak üzere, tüm Bilimle ilgilenenlerden ve okuyucularımızdan özür

diliyoruz. Dergimize yazılan tüm yazılar Editörlerin ve Bilim Kurulunun kontrolünden geçmesine rağmen bu gibi

yanlışları fark edemediğimiz oluyor. Umuyoruz ki, yaşanan bu olay son olur. Ayrıca buradan gelecek zamanda yeni

etkinlik müjdelerinin de yolda olduğunun haberini verelim. Aynı zamanda geçtiğimiz günlerde siz dostlarımızı tek

bir çatı altında toplamak için Bilim Platformumuz forum.uzaycobanlari.com ’uda açmış bulunuyoruz. Tüm

okuyucularımız davetlidir. ‘’ Bilgi paylaşmaktır’’…

Yönetim Kurulu Başkanları

Ertan KOÇ – Özgür Can ÖZÜDOĞRU

UZAY ÇÖBANLARİ TANİŞMA TÖPLANTİSİ

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu üyeleri uzun zamandır planlanan tanışma toplantısını 30 Mart 2013

tarihinde Kadıköy / Moda’da gerçekleşti. Birbirleri ile tanışma fırsatı bulan, sohbet eden hoş vakit geçirdiler.

Etkinlik fotoğraflarını sizlere sunmadan önce, havaların düzelmesi ile yaz boyunca halka açık birçok etkinliğimizin

gerçekleşeceği haberini vermek isteriz…

Page 4: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

4 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

KARADELİ KLER

Evrende ışıkta dâhil olmak üzere bildiğimiz hiçbir şeyin kaçamadığı cisimlere karadelik adı verilir. Bu adı aşırı

kütleçekimsel kuvveti nedeniyle ışığın dahi kaçamamasına dolayısıyla hiçbir dalga boyunda doğrudan tespit

edilememesi nedeniyle bu adı almıştır. Ancak etrafındaki maddesel yapılar üzerinde yarattığı etkiyle dolaylı olarak

gözlenebilir. Bu gözlem yöntemlerini karadeliklerin keşfinin tarihçesini verdikten sonra açıklayacağım.

Karadelikler ilk önce teorik olarak bulunmuş daha sonra

gözlemlerle de uyuşmuştur. Karadelik fikri eskilere Newtoncu

görüşe kadar dayanır. Newton’un kütleçekim yasasına göre her

şey kütleçekiminden etkilenir ve buna ışıkta dâhildir. Ve ışığın bile

kaçamayacağı yüksek kütle çekimine sahip bir cisim olabilir mi

diye sorulmuştur. Newton Dünya'nın çekim gücünün yükseklere

çıkıldıkça kütle çekiminin azaldığını dolayısıyla belli bir hız limitini

aşarsak Dünya'nın kütleçekiminden kurtulabileceğimizi söy ler. Bu

hız, kaçış hızı olarak adlandırılır. Dünya için bu değer yaklaşık

olarak saniyede 11 kilometredir. Ay için bu değer saniyede 2,4

kilometredir.

Bu farklılıktan dolayı Ay'ın bir atmosferi yoktur. Çünkü atmosferi oluşturacak gazlar kaçış hızı küçük olduğundan

gazlar Ay'dan uzaklaşarak uzaya karışır.

Kaçış hızını veren formül R=2GM/V2'dir. R gerekli yarıçap, M cismin kütlesi, V gerekli hız G ise Newton'un

kütleçekimsel sabiti' dir. (G Cavendish deneyi ile bulunmuştur merak edenler bu konu hakkında araştırma

yapabilirler.) Buradaki gerekli hız değerinde c ışık hızını yazarsak formül R=2GM/c2 şeklini alır. R yarıçapına

Scwarzschild yarıçapı adı verilmiştir. Alman gökbilimci Karl Scwarzschild eğri-uzay zamanın bütün küresel yüzeyler

için çözümünü bulan kişidir. Bu keşfini 1.Dünya Savaşında cephedeyken yapmıştır. Burada belirli bir kütlenin

karadelik olabilmesi için gerekli yarıçapın Scwarzschild değerini veya belirli bir yoğunluğa sahip cismin belirli bir

Scwarzschild yarıçapında sahip olması gereken kütleyi hesaplayabiliriz .

Güneş için bu yarıçap değeri 3km değeri Dünya için 1cm olarak bulunmuştur. Bu hesaplamaları John Michell ve

Marquis de Laplace yapmıştır. Fakat bu çözümler fazla dikkate alınmamıştır ve Einstein'ın Görelilik Teorisine

kadar gündeme gelmemişlerdir.

Yukarıda bir sorun bizi beklemektedir. Newton'un Kütleçekim Teorisi düşük hızlarda ve aşırı kütle çekimin olmadığı

durumlarda oldukça iyi işler fakat yüksek hızlarda Einstein'ın Özel Göreliliği ’ne yüksek kütleçekimi ise

Kıvanç Eren

Page 5: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

5 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Genel Göreliliğine ihtiyaç duyar. Çünkü yüksek kaçış hızları için yüksek kütleçekimi gerekir ki bunun için Einstein'ın

fikirlerine ihtiyacımız var. Dolayısıyla Newtoncu fikirlere dayanılarak elde edilen bilgi Einstein'ın fikirlerinde de

kontrol edilmelidir. Fakat bu iki teori farklılıklar gösterse de kaçış hızı için verdikleri formül aynıdır. İkisi de kaçış

hızı c olan cisim için bağıntıyı R=2GM/c2 şeklinde verir.

Peki, kaçış hızı c olan bir cisim için ne söylenebilir? Kaçış hızı formülünü verse de Newton’un Yasası, karadelikleri

açıklayamaz. Karadelikler Einstein’ın evreninde karşılık bulur. Einstein evreni 4 boyutlu

uzay-zaman olarak tanımlar. Bu boyların üçü uzay biri zamandır. Ve uzay-zamanda

bulunan yüksek kütle çekimine sahip cisimler uzay-zamanı bükerler. Yani kütle evrendeki

boyutlar üzerine bir etki yapar.

Karadeliklerde bu uzay-zamanın aşırı bükülmüş hali olarak karşımıza çıkar.

İlk bakışta hiçbir yıldızın karadelik oluşturamayacak kadar büyük olduğu görülüyor. Mesela Güneş'i ele alırsak

700.000 km’lik Güneş için Schwarzschild yarıçapı 3 km'dir. Ayrıca farklı bir yaklaşımla yani yoğunluk cinsinden ele

alırsak durum daha da zorlaşır çünkü Güneş suyun yoğunluğuna çok yakındır ve onu bir karadeliğe dönülmesi için

1016 kat fazla yoğunluğa sahip olması gerekir ki bu kulağa pek mantıklı gelmemektedir.

Ama karadelikler dolaylı olsalar da gözlemlenmişlerdir ve ayrıca

onlara inanmamız için teorik kanıtlarımız var. Ama bir yıldız nasıl

olurda karadeliğe dönüşebilir? Bu sorunun cevabı hidrostatik

dengede yatıyor. Hidrostatik denge bir yıldızın kendi kütleçekimi

altında ezilmesine engel olacak bir kuvvettir. Bu kuvvet bir yıldızda

gerçekleşen füzyon sürecinde meydana gelmektedir. Füzyonla

atomlar kaynaşır ve dışarıya doğru bir basınç meydana gelir bu

basınç değeri yıldızın kütle çekimine karşı koyar ve çökmesini

engeller. Fakat füzyonla enerji belli bir süre sonra tükenir ve atılan kütle miktarı da fazla değişmez. Buradan

çıkarılacak sonuç ise füzyonun bitip karşı güç oluşturamayacağı ve yıldızın sabit kalan kütleçekimine(fazla kütle

kaybı olmadığından dolayı kütleçekimi fazla değişmez) karşı koyamayacağı görülür. Ve bunun sonucunda yıldız

çökmeye başlar ve bu seferde her yıldızın bir gün karadeliğe dönüşeceği fikri uya ndırabilir fakat durum böyle

değildir.

Heisenberg belirsizlik ilkesi Pauli Dışarlama İlkesinin etkileri sonucu yıldız dejenere basınç üretir ve büzülmeyi

önleyen yeni bir basınç ortaya çıkar. Dejenere basınç füzyonu sonlanan veya azalan bir yıldızın içeri çökmeye

başlaması sonucu elektronların aşırı hızlanır ve elektronlar birbirlerini iterek basınç oluştururlar.(Heisinberg

Belirsizlik İlkesine göre)Ayrıca elektronlar sıkıştıkça dip dibe gelirler.

Pauli dışarlama ilkesi, elektronların belirli enerji düzeyinde belirli kuantum durumunda olabileceğini söyler ve tüm

durumlar dolmuşsa bir başka enerji düzeyine geçilir. Eğer fazla miktarda elektronu bir yere kaplamak istiyorsak

Page 6: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

6 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

daha fazla enerji vermemiz gerekir. Yani elektronlar aynı yerde bulunmamak için gazın sıkıştırmasına direnirler ve

elektron dejenere basıncını oluştururlar.

Ancak bu durum belirli bir kütleçekim değerine kadardır. Burada Chandrasekhar adlı bilim insanı devreye giriyor.

Ve Chandrasekhar sınırı adı verilen bir sınır koymaktadır. Chandrasekhar eğer bir yıldızın kalan kütlesi 1,4 Güneş

kütlesinden azsa yıldız beyaz cüceye dönüşeceğini söyler. Ama bu kütle değeri 1,4-2,1 Güneş kütlesi arasındaysa

cisim çökmeye başlar ve protonlar ile elektronlar birleşerek nötronları oluşturur ve yıldızda elektron ların yaptığına

benzer olarak bir evre ile nötronlarda basınç oluşturarak çökmeyi engeller. Bu cisimlere nötron yıldızı adı verilir.

Eğer yıldız kütlesinin kalan kısmı 2,1 den daha yüksekse bu cisimde hiçbir karşı durum kütle çekimine karşı

koyamaz ve yıldız karadeliğe dönüşmeye mahkûmdur. ( Not olarak şunu belirtmekte fayda var Chandrasekhar

sınırı tam olarak kesin sınırlarla ayrılmamıştır. Yani bu sınır değerleri yaklaşık değerlerdir. Yıldızların evrimi

hakkında daha çok veri topladıkça bu sınır değerleri daha küçük hatalarla ölçülebilir.)

Kara Deliklerin Varsayıma Dayalı Dört Türü

Bir kara delik daima, sıfır olmayan bir kütleye sahiptir. Buna karşılık diğer iki özellikleri olan açısal

momentumu(rotasyon) ve elektriksel yükü, sıfır veya sıfır olmayan bir değerde olabilirler.

Karadelikleri varsayımsal olarak 2 ana gruba ayırabiliriz. Bunlar duran ve dönen karadeliklerdir. Duran

karadeliklerde yüklerine göre Schwarzschid karadelikleri ve Reissner-Nordström karadelikleri, dönen karadelikler

ise Kerr ve Kerr-Newman karadelikleri olarak 2 alt gruptan oluşurlar toplamda dört karadelik tipi karşımıza çıkar.

Duran karadelikler çevrelerinde maddeleri tutar ancak çevrelerinde dönmezler. Ayrıca bir yükte barındırmazlar. İlk

denklemlerini Karl Schwarzschid yazdığından bu ad verilmiştir. Eğer Schwarzschild karadeliklerine bir elektron

düşerse bu karadelikler elektrikle yüklenir ve 2.bir olay ufku oluşur. Yüklenme durumu arttıkça(yani daha fazla

elektron düştükçe) iç olay ufku büyür dış olay ufku küçülür en sonunda 2 o lay ufku çakışır ve karadelik bundan

daha fazla yüklenirse bir süre sonra olay ufku yok olur bunun sonucunda çıplak tekilliğin kaldığı bir karadelik

oluşur.

Kara deliğin elektriksel yükü sıfır olmayıp açısal momentumu sıfır olduğu takdirde "Reissner -Nordström kara

deliği" türü söz konusu olur.

Bilinen hiçbir süreç böyle sürekli bir elektriksel yük içeren sıkışmış bir cisim üretmek olanağı vermediğinden, bu tür

kara delikler varsa bile, astrofizikte pek ilgi odağı olmamaktalar. Bu elektriksel yük, karadeliğin çevresinden

alacağı zıt elektrik yüklerinin emilmesiyle zamanla dağılabilir. Sonuç olarak, "Reissner-Nordström kara deliği"

doğada mevcut olma olasılığı pek bulunmayan teorik bir cisimdir.

Page 7: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

7 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Dönen karadelikler ise adından da anlaşılacağı gibi etrafında dönen karadeliklerdir. Bunlar dönen yıldızların(tüm

yıldızlar döner) çökmesiyle oluşur ve karadelik oluştukça daha da hızlı bir şekilde dönerler. Bu dönme hareketleri

karadelikle birlikte uzay-zamanı da sürüklemektedir.

Schwarszchild tipi bir duran karadeliğin dönmesiyle tekilliğin

çevresinde 2.olay ufku oluşur. Bunun matematiksel

çözümlemelerini matematikçi P.Kerr tanımlamıştır. Bu sebeple

“Kerr Karadelikleri” adını alır. Dönme hızı artarsa iç olay ufku

genişler ve dış olay ufku azalır. Maksimum hıza ulaşıldığında olay

ufku yok olur ve geriye sadece tekillik kalır. Aslında Kerr

karadelikleri ile elektrik yüklü karadelikler birbirlerine benzerdir.

karadeliğin etrafında Kerr karadeliklerinde ergosfer adı verilen

bir dış bölge mevcuttur burada sürüklenme etkisinin

dayanılmazdır ve bu sınır içerisinde hiçbir cisim hareketsiz

kalamaz. Kara deliğin dönme yönünde sürüklenir. Sadece dönen

karadelikler bir ergosfere sahiptir. Dönüş yoksa ergosfer de olmayacaktır. Dönüş hızı ne kadar yüksekse ergosfer

de aynı oranda büyük olacaktır. Dönen karadelikler durağan karadeliklerden farklı olarak tekillik noktasal değil

halkasaldır.

Peki, Karadelik İçine Düşersek Ne Olur?

Karadelik içine düşersek kaçınılmaz olarak karadeliğin içine düşmeye başlarız. Çünkü karadelik içerisinde kaçış hızı

ışık hızından fazla olmalıdır ve bunun sonucu olarak eğer karadelikten kaçmak istiyorsak ışık hızından daha yüksek

bir hızla hareket etmeliyiz. Fakat Einstein hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı gidemeyeceğini dolayısıyla karadeliğin

içine doğru çekileceğimizi söyler.

Schwarzschild yarıçapındaki ışınların çoğu içeriye doğru hareket eder. Fakat tam olarak ışık hızında giden bir

ışınlar içeri düşmez ancak dışarıya da çıkamazlar yani karadeliğin Schwarzschild yarıçapında sabit olarak kalırlar.

Page 8: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

8 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Karadeliklerin aşırı kütle çekiminin onları içeri yani bir merkez noktasına çekeceğini söylemiştik. Bu merkez

noktasında uzay-zaman o kadar eğrilmiştir ki burada noktasal tekillik (durağan veya yüklü karadeliklerde) vardır.

Uzay-zaman tekillikte nokta şeklini alır. Yani çökmüş cisme karadelik noktaya ise tekillik denir. Tekillikte

kütleçekimi o kadar yoğundur ki görelilik bile onu tanımlayamaz. Bu sebeple bunun yerine genel görelilikle

kuantum kuramının bir karışımına ihtiyaç duyulur. Kütle çekiminin kuantum teorisi(hala yapım aşamasında) bu

soruna bir çözüm getirebilir. Bu kuram tekilliklerin olmadığı daha farklı bakış açısı getirir ancak bu kuramın bu

karadelik sorununa nasıl bir çözümleme getirdiğini zaman gösterecek.

Durağan ya da elektrik yüklü bir karadeliğin merkezine giden biri sonsuz

eğrilmiş uzay zaman tarafından parçalanır. Yandaki resim noktasal tekillikteki

karadeliklerin etkisini açıklar nitelikte Karadeliğin içine düşen bir astronotun

ayakları(veya karadeliğe bakan tarafı) karadelik tarafından daha fazla bir

çekim kuvvetine maruz kalır ve bunun sonucunda astronotun boyu uzamaya

başlar. (Dünya’da da bu durum söz konusudur ama kütleçekim kuvveti

karadeliğe oranla çok küçük olduğu için Dünya’da bu etki göz ardı

edilebilir.)İçeri doğru çekildikçe daha da kuvvetle çekilir ve en sonunda

parçalanarak yok olur.

Buna karşın, dönen bir karadelikte; tekillik halkasaldır ve bu halkasal tekilliğe belli koşullar altında (halkasal

yapının ortasından geçecek şekilde) yaklaşıldığında, eğrilmiş uzay -zamandan etkilenmeden halka tekilliğin içinden

geçilebilir.(Bu fikir doğruysa Akdelikler ve Karadelikler arasındaki bağlantı olarak adlandırılan Einstein -Rosen

Köprüsü diğer adıyla Solucan Delikleri bulunmaktadır. Bir ucunda karadelik diğer ucunda Akdelik olan bir tünel

gibi düşünülebilir. Karadelik nasıl her şeyi içine çekiyorsa Akdelik ise dışarı fırlatır.)

Buna göre karadelikten çıkarak Akdelik tarafından başka bir Evren’e veya evrenin farklı bir köşesine atılabiliriz.

Fakat bunlar çürütülmüş teorilerdir.

Karadeliklerin Gözlemlenmesi

Şu ana kadar karadelikleri teorik olarak ifade edilmiş cisimler olarak ele aldık. Fakat karadelikler gerçek evrenin

birer parçasıdırlar veya büyük çoğunluğu tarafından kabul ediliyorlar. Bu başlık altında karadeliklerin nasıl

gözlemlendiğinden bahsedeceğim. Öncelikle şunu belirmekte fayda var: Karadelikler doğrudan gözlemlenemezler.

Çünkü adından da anlaşılacağı gibi karadırlar. Ancak doğrudan olmasa da çeşitli yöntemlerle dolaylı olarak

gözlemleyebiliyoruz.

Bilim insanları bir cismi gözlemlemek için onunla benzerlik taşıyan cisimler var mı diye bakarlar. Çünkü benzer

cisimler benzer özellikler gösterebilir ve gözlem bakımından ortak özellikler gösterebilirler. Karadeliklere bakarsak

ilk olarak göze çarpan şey yüksek kütleli oluşlarıdır. Daha sonra evrende karadeliklere yakın olabilecek başka bir

cisim var mı diye bakılır ve gözümüze nötron yıldızları ilişir. Çünkü iki cisimde oldukça yüksek yoğunluğa sahip

Page 9: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

9 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

cisimlerdir. Ama nötron yıldızıyla karadelik arasında önemli bir fark vardır: manyetik alan. Karadelikler teorik

olarak manyetik alan içermezler. Yani nötron yıldızlarının gözlemlemek için manyetik alan ile ilgili gözlemler

yapabilirken karadeliklerde bu yöntem işe yaramaz. O zaman başka yöntem var mı diye bakarız. Ve nötron

yıldızlarının x-ışını ikilileri oluşturduğunu görürüz. Nötron yıldızları ikili sistemlerin bir parçası olabilirler bu

durumda nötron yıldızına madde aktarımı olur ve bu aktarım sırasında madde x -ışınları çıkartır ve bu olay

gözlemlenebilir. Bu olay manyetik alana bağlı değildir yani karadeliklere uygulanabilir.

Karadeliklerin oluşturduğu x-ışını çiftleri ile nötron yıldızının oluşturduğu çiftler arasında farklılıklar görülmektedir.

Çünkü nötron yıldızlarının bir yüzeyi karadeliklerin ise olay ufku vardır. Birisinde aktarılan madde yüzeye düşer

diğerinde ise olay ufkundan içeri girer yani aynı şey değildir. Ayrıca karadeliklerdeki yüksek kütle çekim etkisiyle

nötron yıldızının uyguladığı kütleçekimsel etki farklıdır ve bu oluşturdukları x -ışını çiftlerinin davranışına da yansır.

Bu davranış farklılıklarına bakılarak nötron yıldızı ve karadelikler arasındaki fark söylenebilir. Ancak bu yöntem

küçük kütleli karadelikler için güvenli olarak uygulanamamaktadır. Çünkü bazen karadelikler ile nötron

yıldızlarının çok yakın kütleye sahip olduğu durumlar olabilir bu sebeple yöntemimiz büyük karadeliklerle

uyumludur.

Başka bir düşünce şöyledir. Yukarıdaki gözlemler sonucu karadelikler

etraflarında çok fazla madde olduğunda çok miktarda enerji yayması fikri

oluşmuştur.(Az madde az ışınım çok madde çok ışınım yapar. Ve bu ışınların

çoğu x-ışını şeklinde yayılır.).Bu sonuç bizi acaba galaksilerin merkezinde

karadelikler var mıdır sorusuna götürür(Çünkü galaksi merkezlerinde fazlaca

yıldız vardır ve bunların merkeze yaklaştıkça miktarları artar).İlk parlak

merkezli galaksi keşfi 1908 yılında Edward Fath tarafından Mount Wilson

Rasathanesindeki teleskop aracılığıyla bulunmuştur. Bu tip galaksilerin

merkezlerine aktif galaksi çekirdekleri(agç) denir.

Bu bölgenin spektrumu ağırlıklı olarak mor ötesine kayar fakat görünür ışık, kızılötesi ve x-ışını da yayarlar.

Bunların radyo dalgası bakımından az yayınım yapanlara radyo sessiz diğerlerine radyo sesli denir.

Bir de yıldız benzeri cisimler vardır ki bunlar çok büyük miktarda yayınım yaparlar. İlk olarak 1960’ta

gözlemlenmişlerdir. Bunların yayınım çizgilerinde hiçbir kimyasal elemente benzememektedir. Daha sonra bunun

ışık hızının %15 hızında giden hidrojenin hareketinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bu kadar hızla bizden uzaklaşan

bir cisim bizden bir milyar ışık yılından daha da uzaktadır. Ve asıl ilgi çekici olan bunların boyutlarıdır. Parlaklık

derecelerindeki değişime bakıldığında bu kadar güçlü ışınım yapan bir cismin ışık yıllarınca boyutta olması

gerekirdi fakat tam tersine bu cisimlerin tipik türleri sadece birkaç saatlik periyotla değişim gösteriyorlardı ki bu

da boyutlarının birkaç ışık saatine denk geldiğini anlatır. Bu yıldız benzeri cisimlerin radyo frekansı yüksek yayınım

yapanlarına kuasar adı verilir.

Page 10: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

10 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Bu iki bilinmez (aktif galaksi çekirdekleri ve yıldız benzeri cisimler) merkezlerinde bir karadelik bulunduğu

düşüncesiyle çözülebilmektedirler. Bu karadeliklerin merkezlerinde aktarım diskleri vardır. Bu aktarım disklerinde

düşen maddeler merkeze yığılır ve güç üretimi açıklanabilir. Bunun sonucunda agç ve ybc elemanlarının aslında

karadeliklerin farklı bir versiyonu olarak düşünülebilir. Yalnız ybc’ler bizden aşırı uzaktır yani yakınlarımızda y-

bulunmazlar. Bunun sorunun cevabı yine problemin kaynağında yatıyor. Cevap bizden uzak oluşlarında, çünkü biz

daha uzağa baktıkça onların aslında geçmişine bakıyoruz yani hayatlarının daha erken zamanlarına tanıklık

ediyoruz dolayısıyla bugüne gelene kadar bu cisimler çevrelerindeki yakıt kaynaklarını tüketiyorlar ve dolayısıyla

bu cisimleri çevremizde göremiyoruz.

Az önce yukarıdaki iki cismin aktarım diski olan karadelik modeliyle

açıklana bilineceğinden bahsettim. Karadeliklerin çevrelerinde madde

yığınından oluşan aktarım diski vardır bu disk karadelik etrafında

dönmeye başlar ve döndükçe karadeliğin hızından çalar ve dışarı ışınım

yapar. Biz bu ışınımı gözlemleyerek bir karadeliğin varlığı hakkında bilgi

sahibi oluruz. Bu ışınım yıldız oluşumu sonucu oluşan karadeliklerde x -

ışını dev karadeliklerde(galaksi merkezlerindeki aktif galaksi çekirdekleri)

ise mor ötesi ışınlarda daha belirgindir. Bu aktarım diskindeki yapı

plazma şeklindedir bu plazma hızlanarak manyetik alan ve manyetik

alan da değişimler göstererek elektrik alan üretir bu ise plazmadaki

elektronları hızlandırır. Bu hızlanan elektronlar manyetik alanda hareket

eder ve bazen bu enerji karadeliklerin iki tarafından dev fıskiyeler olarak

atılır.

Boyutlarına Göre Karadelikler

Yukarıda karadeliklerin dolaylı da olsa gözlemlenebileceklerini görmüş olduk. Bu gözlemler sırasında elde

ettiğimiz bilgiler doğrultusunda bilim insanları karadelikleri boyutlarına göre gruplara ayırmışlardır.

Yıldızsal Kütleli Karadelikler

Yıldızsal karadelikler yaklaşık güneş kütlesine sahip karadeliklerdir. Eğer bir yıldız ortalama güneş kütlesinden 2,5

güneş kütlesinden daha büyükse ne beyaz cüce ne de bir nötron yıldızı şeklinde kalabilir. Dejenere basınçlar

kütleçekimine karşı gelemez ve bu sebepten dolayı yıldız bir karadeliğe dönüşür. Bu tip karadeliklere ise yıldızsal

kütleli karadelikler adı verilir. Yıldız ölürken kütle kaybettiğinden bu karadelikler yaklaşık olarak güneş

kütlesindedir. Genellikle x-ışını çiftlerinde bulunan karadelikler bu türdendir.

Dev Kütleli Karadelikler

Page 11: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

11 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Dev kütleli karadelikler ise yıldızsal karadeliklerden çok daha büyük miktarda kütleye sahiptirler. Bu karadelikler

milyonlarca hatta milyarlarca güneş kütlesine varan kütlelere sahip olabilirler. Genellikle galaksi merkezlerinde

görülürler. Varlıkları bazen akışların ve X ışınımının oluşmasına yol açar. Bu yüzden bu galaksi çekirdekleri,

yıldızların üst yer almasından oluşan normal parlaklığa kıyasla daha parlak hale gelirler ve “aktif galaksi

çekirdekleri” adını alırlar. Galaksimiz Samanyolu da böyle bir kara delik içerir ve bu kara deliğe yakın yıldızların

son derece hızlı hareket ettiklerinin gözlemlenmesi bu durumu doğrular.

Orta Karadelikler

Orta kütleli karadelikler yakın zamanda keşfedilmişlerdir ve 100-10.000 güneş kütlesine varan kütlelere

sahiptirler. 2000’li yılların gözlemleri parlaklık-ötesi veya “ aşırı parlak x-ışını kaynakları ”nın varlığını ortaya

koydu. Bu kaynaklar hiç de dev kara deliklerin bulunduğu galaksi çekirdeklerine bağlı görünmüyorla rdı.

Yayımlanan x-ışını miktarları Eddington limiti ”ne (yıldızsal kara delik için maksimum limit) eşit b ir oranla madde

katılımı göz önünde bulundurulduğunda, 20 güneş kütleli bir kara delik tarafından üretilemeyecek kadar çoktu.

İlksel Karadelikler

İlksel karadelikler evrenin ilk döneminde oluşmuş karadeliklerdir. Bu sebeple bu ismi alırlar. Çok küçük boyutlarda

olduklarından “Mikro veya Kuantum” Karadelikleri de denir. "İlksel evrende’’ küçük ölçekli aşırı yoğunlaşmaların

çekimsel içe çökmesiyle oluştukları sanılmaktadır.

1970’li yıllarda ünlü fizikçilerden Stephen Hawking ve Bernard Carr kara deliklerin ilksel evrende oluşum

mekanizmasını araştırdılar ve kara delik kavramını geliştirerek "mini kara delik" adı verilen, yıldızsal kara deliklere

nazaran son derece küçük kara deliklerin bol miktarda bulunduğu sonucuna vardı.

Bu kara deliklerin kütleleri bakımından yoğunlukları ve dağılımları henüz bilinmemekteyse de, bunları belirleyen

etkenlerin ilksel kozmosdaki yani "kozmik şişkinlikteki’’ hızlı genişleme evresine ilişkin koşullarla ilgili olduğu

sanılmaktadır. Bu küçük kütleli kara deliklerin eğer var iseler bir gama ışınımı yaymaları gerekir. Işınımları

muhtemelen INTEGRAL gibi uydular tarafından keşfedilecektir.

Page 12: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

12 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

KU ÇU K Bİ R TELESKÖP YAPALİM

GalileoScope’un kökeni 1610’lu yıllara kadar dayanır. Kısaca mercekli bir teleskoptur. Ve ismini Galileo’dan

almıştır. 1610 yılında, 30 kat büyütmeye sahip bir teleskop geliştiren Galileo, böylece Astronomi ‘de teleskop

çağını başlatmıştır. Bende size bir GalileoScope’un nasıl yapıldığını anlatacağım.

Gerekli Malzemeler

Odak uzaklığına sahip, en az 50mm mercek

Merceğin çapına ve odak uzaklığına göre alınmış tüp

Odaklamanın yapılacağı ikinci bir tüp ya da hazır alınmış odaklayıcı

Büyütmeyi sağlayacak ikinci 10 ya da 20mm çaplarında küçük mercek

Montajda kullanılacak yapıştırıcı

GalileoScope yapımın en zor noktası malzemelerin teminidir. Çünkü ülkemizde kaliteli, belirli bir odak uzaklığına

sahip mercek bulunması çok zordur ve bunun için detaylı bir araştırmaya girmek şarttır. Mercek olarak kırtasiye

de satılan kalitesiz mercekler kullanılmamalıdır. Tüp olarak ise seçilen merceğin odak uzaklığına ve çapına göre

kesilmiş su borusu kullanılabilir. 10 ya da 20mm mercek yerine de hazır göz merceği kullanabilirsiniz.

Yandaki fotoğrafta GalileoScope yapımı için kullanılacak tüp ve mercekler

gözükmekte. Aynı zamanda ben merceğin yanında camda kullanıyorum.

Mercekler ve Tüpe montaj edilmiş odaklayıcı yurtdışından internet üzeri

satın alınmıştır. Odaklayıcı ve tüp birleştirilmiş. Kuruması beklenmektedir.

Tüpün boyutu belirlemek, oldukça hassas bir noktadır. Bu boyutu

belirlemek için 1. Merceği(büyük olan) gözünüzden uzağa götürün.

2.Merceği(küçük olan) ise gözünüze yaklaştırın ve ikinci merceği birinci

merceğe uzaklaştırıp yakınlaştırarak en net görüntüyü elde edin. Örneğin

en net görüntüyü elde ettiğiniz de iki mercek arasında ki uzaklık 20cm ise

tüpünüzün boyutunu 15cm olarak kestirin ve geriye kalan 5cm odaklayıcı

ile doldurun ki takacağınız farklı ebatlarda ki göz merceklerinde odak sorunu çekmeyesiniz.

Ertan Koç

Page 13: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

13 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

En önemli nokta ise merceğin tüpe montajıdır. Eğer ki bu montaj aşamasında merceği çok büyük bir hassasiyet ile

montajlayasınız ki gözlem yaparken cisimlerin ışığında ve renklerinde kayma meydana gelmesin. Merceği tüpe

montajlamak için tüpe 3 adet delik deliyoruz yan yana.

Bu fotoğrafta da görüldüğü gibi tüpe üç adet delik delinmiş durumda. Öncelik bu

deliklere uygun kısa merceğe zarar vermeyecek, gerekirse ucuna izole bant

geçirilmiş vida takıyoruz. Ve taktığımız vidaların üstüne merceği oturtuyoruz.

Ardından bu deliklerin üstünden üç delik daha delip oraya da vida takarak merceğin

arada sıkışmasını sağlıyoruz ki, mercek düşmesin ya da hareket etmesin .

Burada da kullanacağımız mercek gözüküyor. Merceklere oldukça hassas

davranmak zorundayız. Düşürmemeli, elimizle yüzeyine ellememeli, silmemeliyiz.

Merceğimizi de montajladıktan sonra geriye odaklayıcı(focuserin) montajı ya da

yapımı kalıyor. Hazır bir odaklayıcı aldıysanız direk gerekli delikleri delip montajını

tamamlayabilirsiniz. Ancak odaklayıcı yapacaksınız. Bunun için tüpün içine geçebilen

ve rahatça hareket edebilecek ikinci bir tüp geçirerek bu işi yapabilirsiz. Ancak

geçirdiğiniz ikinci tüpün bir ucu kullanacağınız göz merceği ile aynı çapta olmalıdır.

Örneğin odaklayıcı olarak kullanacağınız ikinci tüp 10cm olsun. Bunun çapını 70 cm

olarak farz edelim. Ve tüpün içine geçirelim. Bir tarafı ile oynamadan tüpün içine geçirebiliriz. İkinci tarafı ise bir

köpükle kapatıp ortaya göz merceğini takabileceğimiz bir delik delerek, odaklayıcı problemini halletmiş olabiliriz.

Odaklayıcıyı yaptıktan sonra yapıştırıcı kullanacağınız yerler mutlaka olacaktır. Burada önemli nokta merceklerin

yakın yerlerinde kesinlikle yapıştırıcı kullanmayınız. Oraya dökeceğiniz kimyasal ilerde merceklere büyük hasarlar

verebilir. Ek olarak tüpünüzü boyamak isterseniz, mercekleri takmadan önce bu işlemi gerçekleştirmelisiniz ve

metal tüp kullanacak iseniz, kaplaması yapılmış olmasına dikkat ediniz, aksi halde ileride paslanma yapacak

teleskopa zarar verecektir.

Page 14: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

14 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

ASTRÖNÖMİ YE DÖĞ RU BAŞLANĞİÇ

Astronomi Nedir?

Astronomi en kısa tabiriyle gökyüzünü inceleyen bilim dalıdır. Astronomi’ nin birçok alt alanı vardır. Bunları;

Astrofizik, Astromatematik, Astrobiyoloji, Arkeoastronomi ve Astrokimya olarak sıralayabiliriz.

Doğru Başlangıç

Bende de olduğu gibi birçok kişi küçükken yıldızlara bakmış, benzetmeler yapmış ve onlardan etkilenmiştir diye

düşünüyorum. Astronomi denildiğinde akla ilk gelen, teleskoptur. Bu sebeple yeni başlayan birçok kişi de ilk olarak

teleskop almak istiyor. Nitekim gökbilimine en doğru başlangıcını optik kaliteye sahip bir dürbün ile yapabilirsiniz.

Beyninizde evrenin haritasını çıkarabilirsiniz. Takımyıldızlarını, yıldızları ve parlak birkaç bulutsuyu

gözlemleyebilirsiniz. Yapacağınız gözlemlerde gökyüzünü tanımalı, daha sonra teleskop almalısınız. Örneğin

dürbünle görebileceğiz cisimlere örnek verecek olursak; Orion Bulutsusu ve Andromeda Gökadası.

Uygulama önemli olduğu gibi teoride önemlidir. Okuyup araştırdıktan sonra, kısacası gökyüzünü tanıdıktan sonra,

teleskop almanın zamanı gelmiştir. Ancak teleskop öyle hemen alınabilecek bir şey değil. Öncelikle, okumanız,

araştırmanız ve uygun bir teleskop seçimi yapmalısınız. Çünkü piyasada bilim açısından bir değer ar z etmeyen

ticari ürünler oldukça sık bulunmaktadır. Teleskop seçim aşamasında, bu işin ehli insanlardan fikir ve öneri

alabilirsiniz. Astronomi forumları size oldukça kolaylık sağlayacaktır.

Aynı zamanda ‘’ben ne görmek istiyorum?’’ diyerek kendinize sormanız ve gözlemleyeceğiniz cisme göre bir

teleskop seçimi yapmalısınız.

Teleskop aldıktan sonra, eğer bu deneyimlerinizi başkaları ile paylaşmak isterseniz Astrofotoğrafi’ye giriş

yapabilirsiniz. Derin uzay çekimleri için bir üçayak üzerinde kompakt bir makine işinizi görecektir. İleride Teleskop

ile çekimlere başlayacağınız da, DSLR ya da CCD sensörlü makineler almanız gerekecektir. Teleskop ile çekeceğiniz

Güneş Sistemi fotoğraflarında ise CCD sensöre sahip bir webcam kullanabilirsiniz.

Astronomiye Devam!

Gökbilim’ in başta bahsettiğimiz gibi ilginizi çeken alt dallarına yönelebilirsiniz, sonuçta öğrenmek zararlı bir şey

değil… Kitaplar alın ve bol bol okuyun evrenin gizemini ne kadar büyüleyici olduğunu görün!

Yazımı bitirirken ülkemizde bu bilimle ilgili katılım az olduğundan biz uzay çobanları gibi kurulan ülkeye

astronomiyi yaymayı amaçlayan topluluklara girmenizi şiddetle tavsiye ederim.

Hamza Usluoğlu

Page 15: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

15 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

ĞÖ KADAMİZİN MERKEZİ

Evren aklımızın alamayacağı kadar büyüktür. İçinde

sayılamayacak kadar cisim barındırır. Gezegenler,

Bulutsular, Yıldızlar, Galaksiler ve Galaksi Kümeleri,

Karadelikler, Nötron Yıldızları ve daha birçok cisim. Evren,

ivmelenerek genişlemeye devam ediyor. Galaksi kümeleri

birbirinden uzaklaşıyor. Şimdi sizlerle galaksimiz

Samanyolu’nun merkezine doğru bir yolculuğa çıkalım…

Evrendeki tüm galaksiler, bir kümenin üyesidir. Ve bu

kümeler birbirinden hızla uzaklaşır. Yani evren genişler. Güneş Sistemini içinde barındıran Samanyolu Gökadası

ise, 35’in üzerinde gökada barındıran, Yerel Küme’ nin bir üyesidir. Galaksi kümeleri birbirinden uzaklaşmaya

devam ederken, kümeler içerisinde bulunan bazı gökadalar birbirlerine yakın oldukları için kütleçekim kuvveti ile

yakınlaşma sergilerler… Yerel Küme’ nin en büyük iki üyesi Andromeda ve Samanyo lu’nu örnek olarak

gösterebiliriz.

Yerel Küme’ nin en büyük üç üyesi Andromeda, Samanyolu ve Messier33 birbirine öylesine yakındır ki geçirdikleri

aktiviteler rahatlıkla gözlenebilir. Cüce gökadalardan bazıları oldukça sönüktür. Bu da daha keşfedilmeyi bek leyen

birçok galaksi olduğu anlamına gelebilir.

Güneş Sistemimizi, içinde barındıran Samanyolu gökadası bilinen evrendeki milyarlarca gökadadan sadece bir

tanesidir. Çubuklu sarmal türündedir. 100,000 Işık yılı çapa sahip Samanyolu bile evrendeki milyarlarca

gökadadan biriyken, evrende bir atom parçasından bile daha az yer kaplayan insanlık, neden daima bir birine kin

ve nefret kusar anlayamam…

İçinde milyarlarca yıldız barındıran Samanyolu’nda Güneş’imiz gökada merkezinden 30.000 Işık yılı uzaklıkta

gökada diskinin orta düzleminin biraz kuzeyindedir. Sözü geçen disk saniyede 250 km’ye varan hızlarla döner.

Ertan Koç

Page 16: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

16 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Samanyolu’nun merkezi, tehlikeler ile doludur. Bu tehlikenin büyük

çoğunluğunu ise Galaksi merkezimizde bulunan dev kütleli karadelik

oluşturuyor. Gökada merkezimizin koordinatlarını Harlow Shapley

küresel yıldız kümeleri ile ilgili çalışma yürütürken 1918 yılında

bulmuştur. Sagittarius A* ismini alan gökada merkezimizde

Astronomlar uzun süre bir karadeliğin gizlendiğinden

şüphelenmişlerdir. Çünkü gökada merkezimiz yıldızlararası madde

nedeniyle yumuşak X-Işın ve morötesi dalga boyları ile

gözlemlenemez.

Bu nedenle, gökada merkezimiz hakkında bilgiyi, katı X-ışını, gama ışını ve radyo dalgaları ile toplarız. Bizler için

en önemli gökada içinde yaşadığımız Samanyolu’dur. Çünkü onun henüz bir kısmı hakkında bilgi sahibiyiz. Ve

onun hakkında edineceğimiz bilgiler uzak gökadaları anlamamızda kolaylık sağlayacaktır .

Bugün evrendeki birçok galaksinin merkezinde dev kütleli karadelikler olduğunu biliyoruz. Bizim galaksi

merkezimizde ise Güneş Sistemine 27.000 Işık yılı uzaklıkta ve 4 milyon Güneş kütlesine sahip, Sagittarius A*

isminde dev kütleli karadelik bulunmaktadır.

Daha önce de söylediğim gibi astronomlar uzun yıllar boyunca gökada merkezimizde bir k aradeliğin

barınabileceğini düşündü, ancak emin olamadılar. ESO’nun La Silla Paranal Gözlemevi’ndeki teleskoplar ile

gökada merkezimizi 15 yıl boyunca sürekli gözleyen astronomlar, orada çoğu zaman sakin sakin çevresinde ki

maddeyi yutan, bazen ise aniden öfkelenen dev bir karadeliğin varlığını kanıtladılar. Bugün buna eminiz…

Ancak emin olmadığımız bir diğer konu, gökadamız Samanyolunda daha farklı karadeliklerin olup olmayacağıdır.

NASA’nın 1 Ocak’ta California Pasadena’ki yıllık toplantısında gökbilimciler Samanyolu galaksimizde az 73 tane

karadeliğin tespit edildiğini bildirmişlerdi. Toplantıda tespit edilen karadeliklerin neredeyse tümünün orta kütleli

karadelikler olduğunu bildiriliyordu.

İlerde çalışmalar derinleştikçe galaksimizde yeni karadelikler mutlaka keşfedilecektir. Şuan Samanyolu’nda var

olduğuna emin olduğumuz tek karadelik, gökadamızın tam merkezinde bulunan dev kütleli bir canavar; Yay A*…

Page 17: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

17 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

ĞÖ KBİ Lİ M TARİ Hİ

“Meraklı İnsanlar ve Saray Rahipleri”

Tarihin en başından beri insanoğlu, geceleri gökyüzünde beliren küçük noktacıkları merak etmiştir. Neydi onlar?

Bazıları daha parlak, bazıları ise göz kırpar gibiydi. Bazı medeniyetler onların ölü insanların ruhları olduğuna

inandı, bazı medeniyetler ise tanrıların siluetleri…

Günümüzde bile yıldızların bizde bıraktığı etkiye çoğu kültürlerde rastlayabiliriz. Sosyalizm, sembol olarak

çoğunlukla kızıl yıldız kullanır. İslam Medeniyeti yeşil bir bayrak ile hilali kullanıyordu. Türkî medeniyetler, Orta

Asya’dan Anadolu’ya halen Hilal bir Ay ve bir yıldızı sembol olarak kullanırlar. ABD’nin bayrağında da eyaletleri

temsil eden 50 tane yıldız vardır. Şu anki haliyle 67 ülkenin bayrağında yıldız var ve özerk devletler ile bu miktar

100’e ulaşıyor.

Gökbilimin Doğuşu

Gökyüzünde gördüğümüz bütün gökcisimlerini yıldız olarak isimlendirsek de bunların tamamı aslında yıldız

değildir. Bir gökcisminin yıldız olup olmadığını ayırt etmek için şüphelendiğiniz cisme gözünüzü ayırmadan bakın.

Eğer cisim göz kırpar gibi parlaklığını azaltıp arttırıyor ise yıldızdır, eğer cisim parlaklığını hiç değiştirmiyor ise b ir

gezegendir. Yıldızların bu şekilde adeta “göz kırpmalarının” sebebi ışığın kırılma olayıdır. Yıldızların ışıkları Dünya

Atmosferine girince kırılır ve hiçbir yıldızın ışığı gözümüze 90 derece dik olarak ulaşmaz.

Tarihte gökyüzündeki cisimlerin birer “ruh” ya da “tanrı” olmadığının farkına varan Babilliler olmuşlardır. Fırat ve

Dicle Nehirleri arasında kurulmuş bu medeniyet, Sümer ve Asur gibi o coğrafyada uzun süre yaşamış

medeniyetlerin bir harmanlamasını oluşturuyordu. Sümerliler M.Ö. 2500lü yıllardan beri “tanrıların” gökyüzünde

hareket ettiğinin farkındaydı. Kaderin ve Ay’ın tanrısı olan Nanna’ nın gökyüzündeki hareketlerine bakarak bir

takvim bile oluşturmuşlardı. Babilli bir takım filozof, binyıllardır süren geleneğe son vermiş ve bazı düşüncelerind e

bu cisimlerin Güneş gibi yanan ateş topları olabileceğinden bahsetmişlerdi. Bu ateş toplarının tanrı tarafından

kontrol edildiğini ve aslında insanlara bir işaret olduklarından bahsetmişlerdi. Bir grup rahibin bu konu hakkında

bir kitap yazması ile Astrolojinin devri başlamış oldu. Kitabın tabletlerinden bir alıntı:

“ Eğer Nanna (Ay) ilk gün görünür olursa, Topraklarda huzur olacak.

Eğer normal büyüklüğüne (Dolunay) gelirse, uzun günler bizi bekliyor olacak.

Eğer Nanna tacını takarsa (Hilâl) Kralımız en yüksek gücüne erişecek.”

Babilli Rahip ve Astrolog Issar-šumu-ereš

Özgür Can Özüdoğru

Page 18: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

18 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Bu yazıtların şu anda bir bilimsel pek değeri yoktur, ancak hangi günler Kralın en yüksek gücüne ulaşacağı -yani

hilalin olacağı- rahipler tarafından bildirilince, savaş için uygun zaman doğmuş oluyordu. Rahipler “Ay” adı

verdikleri zaman dilimi içerisinde mutlaka bir defa Dolunay, bir defa da Hilal olduğunu gözlemlediler.

Özellikle Babil Medeniyetinin zirve yaptığı M.Ö. 800lü yıllarda günümüzde de kullandığımız Bo ğa, Akrep, Oğlak ve

Aslan takımyıldızları isimlendirilmiş ve kayıt altına alınmıştı.

Meraklı Gözlemcilerden Saray Rahiplerine…

Babilli gökbilimci rahiplerin bir başka başarısı da Yıldız gözlemleri olmuştu. Bu rahipler yıldız ile gezegenin farkını

anlamıştı. Tanrıların, yani parlak ve sabit ışıklı olanların, yanında bir de gökyüzünde bazı işaretler görmüşler ve

bunları yıldız olarak adlandırmışlardı. Bunları yayınladıkları tabletlerinde 6 adet takımyıldızı içinde 60’a yakın

yıldızı sınıflandırmışlardı. Bu takımyıldızların ve içlerindeki yıldızların her birinin isimleri vardı ve doğuş ile batış

tarihleri biliniyordu. Babilliler bu açıdan bakıldığında Astroloji ile iç içe değiller ancak gezegen yorumları

konusunda işler biraz değişiyor.

Babillilere göre gezegenler aslında tanrıların gözleriydi ve tanrılar; geceleri insanları bu şekilde izliyorlar, eğer iyi

tanrılarsa, insanları koruyorlardı. Babilliler’ in, onları gökyüzünden izlediklerine inandıkları tanrıları şunlardı:

Jüpiter: Tanrı Marduk

Venüs: Tanrı Iştar

Satürn: Tanrı Ninurta

Merkür: Tanrı Nabu

Mars: Tanrı Nergal

Güneş: Şamaş

Ay: Nanna

Bu cisimlerin, yani tanrıların, konumlarına göre rahip astrologlar, ülkenin geleceği ile ilgili kehanetlerde

bulunurlardı. Yanılan rahipler Fırat Nehri’ne atılıyordu. (O dönemde insanların çoğunluğu yüzme bilmiyordu)

Babilli rahiplerin tüm bu çalışmaları astronomiyi ve astronomi aracılığı ile kâr elde etme yolu olan astrolojinin bir

miladı oldu. Bu tarihten sonra baskıcı medeniyetlerde astroloji, daha özgürlükçü ve bilimsel medeniyetlerde ise

astronomi gelişecekti. Bu iki dalın büyük çarpışması ve astrolojinin yenilgisi için Rönesans ve Reforma kadar

gitmek gerekiyor…

Page 19: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

19 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

UZAYDA YAŞAM

Evrendeki Vahalar

Bu yazı okuyorsanız evrendeki bir kaç şanslı molekülden

birisiniz demektir. İçi su dolu cam bir kap, içi su dolu cam

bir kaptır ama içine balık koyarsanız adı "akvaryum" olur.

Evren akvaryumunu anlamlı kılan canlılarız diyebiliriz ya da

en azından kendimiz için anlamlı olduğumuzu

söyleyebiliriz. Yine de evren için çok fazla bir şey ifade

etmediğimiz ortada. Astronom evrene küsmüş, evrenin

haberi olmamış hesabı, evrenin umurunda bile değiliz.

Evrenin haberi olmasa da onun bile bilmediği çok ender

bulunan bir yerdeyiz. Belki bundandır bizden habersiz oluşu. Yaşadığımız küçük mavi nokta üzer inde, yaşam

mücadelesi veren bir kaç şanslı molekülün, var olma şartları gerçekten dudak uçuklatacak cinsten. Gelin yaşam

için lezzetli bir tarif oluşturalım.

Bizim formumuzda bir yaşamın olması için önce bir

tutam gezegene ihtiyacımız var. Yıldızlar, karadelikler,

kuyruklu yıldızlar gibi gök cisimleri üzerinde var olmamız

imkânsız. Bu gezegenin bol miktarda çeşitli elementler

de içermesi gerek. Sadece karbondan oluşmuş bir

gezegen hiç bir işimize yaramaz. "Baharat her şeydir"

Gezegenlerinde çeşitleri var. Gaz olan var, kayaç olan

var, sıcak olan var soğuk olan var. Bizimki kayaç yapıda

ve biraz da su olmalı. Jüpiter gibi gaz yapıda olan bir

gezegen yine işimize gelmez. Daha da önemlisi

gezegenin kütlesi… Çok küçük kütleli bir gezegen atmosferini tutamaz ve kendini şanslı hisseden molekülleri

uzayın o acımasız ortamıyla baş başa bırakır. Atmosfer demişken elbette belirli miktarlarda gaza ihtiyacımız var.

Bu gaz (atmosfer) oluşturacağınız canlıları koruma anlamında önemli bir görev üstlenecek. Tabi ki bunlar en temel

şartlar. Gezegenin eksen eğikliği, çekirdek sıcaklığı, yörüngesinin eliptikliği, su bolluğu, uydusu, çevresindeki

tehlikeleri atmosfer kalınlığı gibi nice eklemeler lezzetli bir yaşam ortamı için büyük katkılar sağlayacaktır .

Gezegenimiz hazır ama onu öylece uzayın derinliklerine bırakırsak çok hoş olmayacaktır. Yaşamın en çok sevdiği

şeylerden birisi bol miktarda enerji... Neyse ki bunun için marketimizde tam size gör bir ürün var. Yıldızlar.

Birbirinden çeşitli bol miktarda yıldızımız var. Kimi çok enerjik ama yaşamı kısa, kimisi biraz daha soğuk ama uzun

Ömer Ayyıldız

Page 20: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

20 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

ömürlü. Hemen belirtelim yıldızların "Hızlı yaşa genç öl" gibi bir yaşam felsefeleri vardır. Tarifimiz için en uygun

olanlar yeterince uzun ömürlü olanlar. Çünkü yaşamın oluşması için epey bir zama na ihtiyacımız olacak. Evet,

yıldızımızı seçtik ama önemli bir ayrıntı var. Gezegenimizi nereye yerleştireceğiz? Eğer yıldıza yakın olursa enerji

fazla gelecektir ve gezegenimiz çok ısınacak. Uzak olunca da bu defa soğuk olacak. Bu kadar gelişmelerine

rağmen, canlıları iklim koşulları durumunda memnun etmek hala zor olan konulardan birisi. O yüzden yıldıza olan

uzaklığımız önemli.

Her yıldızın enerjisine ve kütlesine bağlı bir yaşam alanı uzaklığı vardır. İşte gezegenimizi tam bu uzaklıkta yıldıza

olan uzaklığın sabit olması için, çembersel bir yörüngeye yerleştirmemiz gerek. Tabi bu yörüngenin temiz olmasına

özen göstermelisiniz. Gezegenin etrafında çok fazla miktarda bulunacak gök taşları tüm işleri berbat edebilir. Bu

önemli noktayı 250 milyon yıl kadar önce dinozorlar zamanında acı bir şekilde tecrübe ettik. Gezegenimizi fırına

verdikten sonra yapmamız gereken şey olgunlaşıncaya kadar beklemek.

Peki, hepsi bu mu dediğinizi duyar gibiyim. Elbette ki hayır... Fırına

da zarar gelmemesi lazım... Nasıl gezegenler bir yörüngeye sahipse,

yıldızınız da uzayın o boşluğunda yalnız olmayacaktır. Yıldızınızı

marketten alırken paket üzerindeki o küçük uyarıyı kaçırmanız sizi

şok etmeye yetecektir. "Bir kaç yüz milyarı bir arada kullanınız." Bu

yıldızlar bizim galaksimizi oluşturacak. Evet, ama bu bir kaç yüz

milyar yıldızdan bizimki nerede olacak. Evrende hiç bir şey

hareketsiz değil. Gezegenlerin olduğu gibi Yıldızınızın da bir

yörüngesi olmalı. İşin içine yörünge girince yine karşımıza çembersel

olması kavramı giriyor. Evet, yıldızımızın yörüngesinin de çembersel olması gerekli. Çünkü Yıldızların olduğu gibi

galaksinin de bir yaşam alanı uzaklığı var. Yıldızımızı bu uzaklığa sabit olacak şekilde çembersel bir yörüngeye

yerleştirmemiz lazım. Galaksi merkezine çok yakın olan yerlerde akısı yüksek gama ışınları gezegenimizdeki canlı

oluşumunu olumsuz etkileyecektir.

Galaksideki yerimizi de belirledik fakat dünya üzerinde bizim gibi yaşam oluşturmak isteyecek milyarlarca insan

var. Her birinin marketten bir paket galaksi aldığını düşünürsek evrende milyarlarca galaksi olması gerek. Bu

milyarlarca galaksi de birbirleri etkileyecektir elbet. Sizin tarifinizi beğenmeyen birisi ya da sizi kıskanan birisi

kendi galaksisiyle sizin o güzelim olgunlaşmakta olan yaşamınızın içinde bulunduğ u galaksiyi çarpıştırırsa tüm

emekleriniz boşa gider. Son olarak galaksinizi diğerleriyle çarpışmayacak şekilde konumlandırmaya özen gösterin.

İşin esprisi bir yana evrende gerçekten çok nadir bulunan bir konumdayız. Önemli sorulardan birisi bu nadir

konumlardan daha ne kadar var? Bugün bize yakın olan yıldızların çevrelerinde dönen 3000 den fazla öte gezegen

(exoplanet) keşfetmiş bulunmaktayız. (http://exoplanets.org/ ) Bunlardan yaşam için olumlu koşullara sahip

olanların sayısı yaklaşık 700 sınırına dayanmış bulunmakta. Çok büyük bir olaslıkla bu koca akvaryumun içinde

bizim gibi başka şanslı moleküller de var. En zor konulardan birisi ise onlarla nasıl iletişim kuracağımız. Evrenin

Page 21: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

21 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

büyüklüğünü göz önüne aldığımızda bu epey zor… Bize en yakın yıldızların etrafında dönen gezegenler olsaydı

bile, oradaki şanslılarla haberleşmemiz on yıllar alırdı. Tabi ki onların da en az bizim kadar gelişmiş olduklarını göz

önüne almamız gerek. Eğer bundan sadece 100 yıl kadar önce Dünyamıza uzayın derinliklerinden bir sinyal gelmiş

olsaydı bu mesajı kaçırmış olacaktık. Aynısı oradaki şanslılar için de geçerli. Siz pas vermek için topu atsanız da

karşınızdaki o topu tutacak kabiliyete sahip olmadığı sürece topu atmanın çok fazla bir anlamı olmayacaktır.

Günün birinde diğer şanslılarla iletişim kurduğumuzda karşımıza çıkacak ilk problem zaman olacaktır. Işık hızı

bizim için yüksek bir değere sahip olsa da evren için o bile çok fazla bir şey ifade etmiyor. Bilimin ışığında

yolumuza devam ederken daha emekleme döneminde olduğumuzu düşünerek iyimser bir bakışla, umarım günün

birinde bu ışık hızı sorunsalına da çözüm getiririz. İletişim kuracağımız ilk şanlıların, gönüllerimizin uzaylısı ALF

kadar sevimli olmaları ve bir o kadar da çatlak olmamaları dileklerimle. Siz yine de Şans lı1 kedilerinize dikkat edin.

Evrendeki bu nadir yeri hızla yok ediyoruz. Nette gördüğüm ve benim de bizzat oturup hesapladığım şu örnek beni

hep etkilemiştir:

Dünya 4,6 milyar yıl yaşında. Bunu 46 yıl olarak

düşünürsek insan sadece 4 saattir yeryüzünde ve

sanayi devrimi başlayalı sadece 1 dakika oldu. Bu

kadar kısa bir süre içinde Dünyada ki ormanların

yarısını ve birçok kaynağı yok ettik. Birçok canlı

türünün soyu tükendi ve bir o kadarı tehlike

altında. Bu hız en ölümcül virüs, kanser, zehir gibi

canlı yaşamını tehdit eden unsurlarla

yarışabilecek düzeydedir. Kabul etmeliyiz ki bir

virüsten hiç bir farkımız yok!

Bulunduğumuz yerin evrendeki ender vahalardan

birisi olduğunu, evrendeki şanslılar olduğumuzu ve gezegenimize sahip çıkmamız gerektiğini unutma yalım,

unutturmayalım.

1. "Şanslı" ALF dizisindeki kedinin adı

Page 22: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

22 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

ĞENİ ŞEYEN EVREN

1920’li yıllarda California’daki Mount Wilson Gözlemevi’nden Edwin Hubble ve Milton Humason’un çalışmaları,

tüm gökada grupları ve kümelerinin birbirinden uzaklaştığını ortaya koydu. Ayrıca bu iki gökbilimci bu süreç

içerisinde bir görüntüde gördüler; Gökada ne kadar uzaktaysa, uzaklaşma hızı bir o kadar artıyordu. Ancak bu,

uzayın içinde cereyan eden bir hareket değil. Bu, uzayın kendisinin sistematik genişlemesi ve bu genişleme,

gökada kümelerini de sürüklüyor.

Sürekli genişleyen bir uzayda yol alan ışık, genleşir. Tek tek fotonlar enerji kaybederler. Bu nedenle tayf çizgileri

daha kırmızı ve uzun dalga boylarına yerleşmiş görünürler. Uzaydan gelen sinyaller dahi genleşir. Uzak

gökadalardaki süpernovalar, yakındakilerle karşılaştırıldığında daha uzun sürerler. Ne kadar uzakta olurlarsa da o

kadar uzun sürerler. Bu da uzayın genleştiği ve uzayın dokusu içine gömülmüş olan gökadalarında, bu dokunun

hareketini izleyerek öteki cisimlerden uzaklaştığı anlamına gelir.

Einstein’in genel görelilik teorisi, evrene yeni bir bakış getirdi. Genel görelilik teorisi, kütleçekiminin ışığı dahi

bükebileceğini gösterir. 1919 yılında olan bir Güneş Tutulması, bilim insanlarına bu öngörüyle ilgili olarak bir kanıt

gösterdi.

Eğer büyük kütleli cisimler uzayı bükebiliyorsa, uzak bir yıldızdan gelen ışığın, mesela Güneş gibi büyük kütleli bir

yıldızın yanından geçerken yolunun değişmesi gerekir. Gerçi bu etki çok fazla büyük değil, ama yine de tutulma

sırasında Güneş’e yakın olan yıldızların konumlarında oluşan değişiklikleri gözlemlediler. Bu Einstein’in teorisini

doğrulayan çok sayıda kanıttan sadece biri. De Sitter’in göstermiş olduğu gibi uzay, daha üst boyutlara bir uzay

içine gömülü olması gerekmeksizin bükülebilen, rahatça büzüşüp genleşebilen dinamik bir varlık.

Mert Can Orhan

Page 23: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

23 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

UZAYDAN HABERLER

Galaksimizde 100 Milyar Dünya Var!

Yeni Zelanda'nın Mt John Gözlemevi'nde Japonya ve Yeni Zelanda'nın ortak yapımı olan, Mikro Mercekleme ile

Astrofizik Gözlemevi MAO çerçevesinde kütleçekim mikromerceklenme denilen yeni bir yöntemi kullanarak

Auckland Üniversitesi’ndeki araştırmacılar 100 Milyar Dünya benzeri gezegen olması gerektiğini belirledi.

Mikromerceklenme çalışması için aynı zamanda Kepler Uzay Teleskopunun verilerinde de

yararlanıldı. Araştırmanın başkanlığını ise Auckland Üniversitesi Fizik Bölümünden Dr. Phil Yock yapıyor.

Dr. Phil Yock;

''Kepler yıldızına oldukça yakın dolanan Dünya büyüklüğündeki gezegenleri buldu ve Samanyolu’nda 17 milyar

gezegen olduğunu tahmin etti. Bu gezegenler genel olarak Dünya’dan daha sıcak ya da bazıları soğuk yıldız türü

olan kırmızı cüce çevresinde dolanan ve Dünya ile benzer sıcaklıklara sahip olan yaşam dostu gezegenler olabilir.

Biz genellikle Dünya-Güneş uzaklığının iki katı kadar olan yörüngeye sahip Dünya benzeri gezegenlerin sayısını

belirlemeye çalıştık. Bu gezegenler Dünya’ya göre daha soğuk olacaktır. Kepler ve MOA’nın sonuçları daha iyi bir

tahminde bulunmamızı sağladı. Buna göre 100 milyar Dünya benzeri gezegen olmalıdır. Elbette yaşam olan

gezegenleri bulmak oldukça zor olacak ama çalışmamız bu yolda atılmış önemli bir adım olacaktır.'' Diyor.

Mikromerceklenme yöntemi Astrofizikte ve Ötegezegen keşiflerinde oldukça sık kullanılan bir yöntemdir. Bu

yöntemde ışığın parlaklığında ki değişim söz konusudur. Yani büyük kütleli bir cisim, daha uzaktan gelen bir ışığın

yolunu değiştirir. Kütle çekimsel mikromerceklenme Astrofizikte en çok kullanılan yöntemlerden birisidir.

Karanlık Madde ve Karanlık Enerji gibi elektromanyetik ışığın hiç bir türünü yaymayan ve yansıtmayan maddeleri

gözlemlemek içinde kullanılmaktadır. Örnek verecek olursa; Karadelik veya Galaksi gibi cisimler, büyük kütleleri

dolayısıyla kendilerine göre arkaplanda olan yıldızın veya nötron yıldızının ışığını saptırır. Ve böylece yıldızın ışık

eğrisindeki uzun dönemli, artış ve azalış bu yıldıza ait bir gezegenin varlığını gösterir.

1992 senesinde bir atarca çevresinde gezegen bulunmasından bu yana, ötegezegenler yani güneş sistemi dışı

gezegenlerin araştırılması Astronomi ‘nin en yoğunluklu araştırma alanlarından birisi haline gelmişt ir. Şuana

kadar 861 ötegezegen, 677 adet gezegeni olan yıldız keşfi yapılmıştır.

Karanlık Madde’nin İlk İzi Bulundu!

Evrende ki maddenin %23′ünü oluşturan Karanlık Madde arayışında sona yaklaşılıyor. 1933 yılında Kolifaroniya

Teknik Enstitüsi’nden Astrofizikçi Fritz Zwicky tarafından öne sürülen Karanlık Madde elektromanyetik ışınımın hiç

bir türü yaymıyor. Ve galaksilere ve galaksi kümelerine yaptığı çekimsel etkiler sonucuyla fark ediliyordu.

Page 24: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

24 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

Galaksilerin hareketlerini dengeleyen, bir galaksi kümesi içerisinde ki bileşenlerin hareketlerini dengeleyecek

kadar güçlü olan ve evrenin temel taşlarından biri olan Karanlık Madde’nin izi bulundu. Uluslararası Uzay

İstasyonu’na 2 yıl önce kurulan Alpha Manyetik Spektrometre AMS dedektörü içinde yaşadığımız evren in

derinliklerini tarayacak modern fizik teorilerinin temel taşlarından Karanlık Madde ve Anti Madde’yi bulmaya

çalışacaktı. Samuel Chao Chung Ting’in yönettiği deney New York Times gazetesinde şöyle bahsediliyordu;

” bugüne dek yapılan en pahalı deneylerden biri ” Bugün araştırma ekibinden sevindirici haber geldi. Ekip

AMS’den elde edilen ilk bulguların Karanlık Madde’nin kanıtını ortaya koyduğu duyuruldu.

Avrupa Parçacık Fiziği laboratuvarındaki ekibin lideri Samuel Chao Chung Ting, konuyla ilgili gelecek aylarda daha

kesin bulgular elde etmeyi umduğunu söylerken, Chicago Üniversitesi’nde görevli, karanlık madde alanında önde

gelen fizikçilerden Michael Turner, “Bu 80 yıllık bir dedektiflik öyküsü ve sona yaklaşıyoruz, cezbedici bir ipucu”

diyor.

Siding Sipring Mars’ı Sıyıracak!

Pan-STARSS ve ISON derken, yeni keşfedilen C/2013 A1 numaralı Siding Sipring isimli kuyruklu yıldızın yörüngesi

belirlendi. Belirlenen yörüngeye göre kuyruklu yıldız Ekim 2014’te Mars’ın oldukça yakınından geçecek. Kuyruklu

Yıldız 19 Ekim 2014 tarihinde Kızıl Gezegen’in yörüngesine girecek. Siding Sipring Gözlemevinde kuyruklu yıldız

avcısı Robert McNaught tarafından 2013 yılı başlarında keşfedildi.

Yapılan son gözlemler doğrultusunda kuyruklu yıldızın Mars’ın 109.200 km yakından g eçeceği belirlendi. Aynı

zamanda Mars yörünge araçlarından herhangi birisinin ise geçişi görüntüleyeceği duyuruldu. 50 km çapında olan

kuyruklu yıldız geçiş sırasında saniyede 56 km gibi bir hıza ulaşacak.

Donmuş su, gaz ve kozmik karışımdan oluşan Kuyruklu Yıldızlar, sandığımız gibi birer yıldız değildirler, ışık

üretemezler ve Güneş tarafından üzerlerine düşen ışığı yansıtırlar.

Çıplak gözle görebildiğimiz Kuyruklu Yıldız sayısı oldukça azdır. Mars’ın yakınından geçecek C/2013 A1 ise

Mars’tan bakınca -4 kadir parlaklığında görünecek. Güneş sistemi dışında Hiperbolik bir yörünge izleyen bu

cisimler, değişik açılardan Güneş’e yaklaşırlar, bu sırada ise onları gözlemleyebiliriz.

1994 yılında Jüpiter’e Shoemaker-Levy 9 adlı 15 km çapında bir kuyrukluyıldız çarpmış ve çarpışma anı gelişmiş

teleskoplarla görüntülenmişti.

Page 25: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

25 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

BU AY ĞÖ KYU ZU

MAYIS 2013 GÖKOLAYLARI

Jüpiter: Günbatımından sonra Batı ufkunda kendini

gösteren gezegen, gece yarısından önce batıyor. Ay sonuna

doğru giderek alçalan Jüpiter artık zirvedeki yerini bırakıyor.

Merkür: Mayıs ayının ilk üç haftası kendini göstermeyen

Merkür, son hafta batı ufku üzerinde giderek yükseliyor.

Mars: Mars, Güneş’e yakınlığı nedeniyle Mayıs ayında da

kendini göstermiyor.

Venüs: Mayıs ayının ilk iki haftası gözükmeyen gezegen

Mayıs’ın ikinci haftasından itibaren günbatımından bir saat

sonra batıyor.

Satürn: Ay boyunca gün batımı ile birlikte güneydoğuda beliren gezegen sabaha karşı batıyor.

ETA KOVA GÖKTAŞI YAĞMURU

4 Mayıs gecesi Dünya, Halley kuyruklu yıldızının bıraktığı parçacıkların arasından geçecek ve biz saatte 50-60

arası göktaşı görebileceğiz. Eta kova göktaşı yağmurunun saçılma noktası Kova takımyıldızı.

04 Mayıs: Eta Kova(Eta Aquarid) göktaşı yağmuru

12 Mayıs: Ay ile Jüpiter yakın görünümde

22 Mayıs: Ay ve Spika yakın görünümde

23 Mayıs: Ay ve Satürn yakın görünümde

27 Mayıs: Merkür, Venüs ve Jüpiter yakın görünümde(20:45)

28 Mayıs: Venüs ve Jüpiter yakın görünümde(20:45)

Page 26: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

26 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

HAZİRAN AYI GÖKOLAYLARI

Jüpiter: Haziran ayı boyunca ufka çok yakın ve

görünebilecek konumda değil. Ayın 19’unda gündüz Güneş

Jüpiter gezegenini örtecektir.

Merkür: Bu ay boyunca Güneş batar batmaz batı ufkunun

üstünde görülecektir. Haziran ayının 19’unda Venüs ile

yakın konumda görülecek.

Mars: Ayın ilk yarısında ufka yakın konumda olacak. Ayın

7’sinde gün doğumundan önce Ay ile Mars yakın konumda

görülecek. Ayın ikinci yarısında ise yavaş yavaş ufuktan

uzaklaşıp görünürlüğü daha fazla olacaktır.

Venüs: Güneş battıktan hemen sonra batı Ufkun da en

parlak cisim olarak görülebilecek. Haziran ayının 10’unda

Ay ile yakın konumda görülecek ve ayın 19’unda Merkür’le yakın konumda görülecektir.

Satürn: Güneş’in batımı ile gökyüzünde olan gezegenimiz gece yarısından 1-1,5 saat sonra batı ufkundan

batmaktadır. Haziran ayının 20’sinde Satürn ve Ay yakın konumda görülecektir.

07 Haziran: Mars ve Ay yakın konumda görülecek (sabah)

10 Haziran: Ay ve Venüs yakın konumda (akşam)

14 Haziran: Ay ile Regulus yakın görünümde

19 Haziran: Venüs ve Merkür yakın konumda görülür (akşam)

19 Haziran: Güneş, Jüpiter’i örtüyor (gündüz)

Page 27: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

27 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

BU AY ÇEKTİ KLERİ Mİ Z

Sinan Gözcü

Cisim: Ay

Teleskop: Konus 1741

Kundak: Konus 1741 Mount

Görüntü: LifeCam Vx-3000

Webcam

Frame: 200*30(Fotoğraf)

Konum: İstanbul

Telif: Kıvanç Eren

Cisim: Ay Tutulması

Teleskop: Celestron NexStar 5 SE

Kundak: Celestron NexStar SE

Mount

Görüntü: HTC 5mp Kamera

Tarih: 25 Nisan 2013 Saat: 23:07

Konum: Beyoğlu / İstanbul

Telif: Burak Önder

Nesne: Satürn Gezegeni

Teleskop: Celestron NexStar 127

SLT

Görüntü: SPC900NC, 2x Barlow

Frame: 1620 Adet

Tarih: 19 Nisan 2013 00:24

Konum: Nilüfer/Bursa

Telif: Ertan Koç

Page 28: Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

28 Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com

HARUN ŞAHİ N TANİTİYÖR

Meade 6’’ LX80-AZ/EQ

Türü: Schmidt-Cassegrain

Ayna çapı: 152mm

Odak uzunluğı: 1524mm

Odak oranı: F/10

Kundak: LX80 AZ / EQ Mount

Konumlama hassasiyeti:10 Yay Dakikadan, 5

Yay Dakikaya kadar

Autostar: LX80 AZ / EQ Mount & Tripod

m.AudioStar

Hedef Dürbünü: 8x50 Hedef Dürbün

Meade ‘auto star’ kontrolü 30.000 gökcismi

kayıtlı kumanda sistemdir. Kurgu

Astrofotoğrafçılık için en uygun modellerden

biridir.

Kısa tüpe rağmen uzun bir odak uzaklığına

sahiptir. Hafif alüminyum OTA. Yüksek kaliteli

UHTC kaplamalı. Pyrex birincil ve ikincil

aynalar.