Sayı:10 Aralık 2010
GENÇ-ANALİZ
Young Future Academy Aylık Gençlik ve Kariyer Dergisi
YOUNG FUTURE ACADEMY
GENÇ GELECEK KÜNYE Genel Koordinatör- Özel Araştırmalar Takım Lideri Yiğit AKKOCA İnsan Kaynakları Koordinatörü Burçin TOKSÖZ Dergi Editörü Şeyda KAYA Görüntü Yönetmeni Melike GÜNEŞ Dış İlişkiler Koordinatörleri İdil ÖZMAÇİN Utku HATİPOĞLU İş-Staj Koordinatörü Sinan SÖNMEZ Sosyal Organizasyon Koordinatörü Mihraç NALBANTOĞLU Stratejik Araştırmalar Takım Lideri Barhan KAYNAK Dünya Ekonomi Araştırmaları Takım Lideri Utku HATİPOĞLU Yurtdışı Eğitim Danışmanı Anna BEGOVİC
İÇİNDEKİLER . Geçen Yılların Ardından …………….… 1 . Amazonlar ….………………….……..…....3 . Babilli Hermes ………….…..…….….... 10 . Aileler ve Teknoloji ……..……………. 14 . Kabus…………..…………..………..………. 18 . Diplomasinin Arka Bahçesi …………. 22 . Bu Ruhu Seviyorum .………………..…. 25
. WikiLeaks ………..…………………………..28
. Yılbaşı Tercihleri …………………………. 35
. Çoban Aldatan Kuşu …………………… 39
. Bir Film Bir Kitap ………………………… 41
Hazırlayan: Young Future Academy Website: www.youngfutureacademy.tr.gg
Adres:Cumhuriyet Bulvarı No:219 Kalyon Apt. Daire:5 35220 Alsancak, İZMİR Tel:05065882913
NOT : Her türlü eleştiri ve yorum için [email protected] adresine mail atabilirsiniz ya da yazarlarımıza direkt isimlerinin altında yazan mail adreslerinden ulaşabilirsiniz. İyi okumalar.
GEÇEN YILLARIN ARDINDAN
Bir veda ayıdır aralık. Yeni bir yıla girmenin sevincini yaşarken
insan bir yandan da 365 günü daha arkasında bırakmanın
burukluğunu yaşar. Veda eder o yıla, o yıl yaşadıklarına,
yaşayamadıklarına. Sanki o gün diğer günlerden farklıymış
gibi içinde çocuksu bir umutla yeni yıla adım atar. Yeni yılı
kutlayınca tüm yıl kutlamalarla geçecekmiş gibi :)
Dışarıda aralık ayının acımasız soğuğu varken, insanın içi yeni
yıla girerken sıcacıktır. Güzel hangi duygu varsa insan o gün, o
gece onları içinde barındırır. Sevdiklerini anar, kulakları
üşüdüğü için bol bol çınlar ama insan tüm iyi niyetiyle birileri
beni düşünüyor der ve sevinir. Ne güzel bir şeydir sevinmeye
bahane bulabilmek..
Evet yılbaşı güzel bir şeydir yeni yılla ilgili yazılan tüm yazılar
umutludur, mutludur. Ama…
Hiç düşündünüz mü giden her saniye sizden gidiyor.
Yaşlanıyorsunuz diyemem ama eskiyorsunuz farkında
değilsiniz. Hiçbir anı geriye döndürmek mümkün olmuyor
sonradan, kıymetini bilmek gerek aldığımız her nefesin.
Kıymetini bilmek gerek yanımızdaki insanların. Ya bu son
anınızsa? İçinizde henüz söyleyemediğiniz sözlerle gitmek
ister misiniz ebediyete? Yaşayamadığınız anlarla,
doyamadığınız duygularla, göremediğiniz yerlerle,
tadamadığınız lezzetlerle, umutlarla, pişmanlıklarla…
Ben istemem. Bu yazıyı okuyorsanız kalkın bitirmeyi
beklemeyin ve kime ne söylemek istiyorsanız söyleyin bence.
Ya kaybederseniz en sevdiklerinizi? Arkasından ağlamak ne
fayda? Gidin hadi, sevdiğinizi söyleyin affedin kızdıklarınızı
kırıldıklarınızı. Ya da tamamen bitirin değmiyorsa hiçbir şeye.
Ama hiçbir zaman yarım bırakmayın yaşanılanları…
Yeni yıl güzel ama şuandan güzel hiçbir şey yoktur bunu
unutmayın. Geriye dönmek yok, yanlışları silip düzeltme hakkı
hiç yok. Makam sahibi tanıdık da sökmez hayat sınavında,
para pul da… Sadece bu “an” var dünyada.
Hala okuyorsanız, kalkıp aramadıysanız sevdiklerinizi şunu da
okuyun o zaman. Ne demiş Oscar Wilde :
“Hiç kimse geçmişini satın alacak kadar zengin değildir.”
Şeyda KAYA
Dergi Editörü [email protected]
TARİHTE KADIN SAVAŞÇILAR
- AMAZONLAR –
Ademoğlundan beri dünya üzerinde insanlar çeşitli
mitler oluşturmuş, bunlara inanmıştır. Çok tanrılı dinler,
farklı kültürlere, milletlere ait mitolojilerde bu tip
efsanelere çokça rastlamak mümkün. Ancak bu
mitlerden bir tanesi var ki neredeyse tüm ırklar için,
yaşanmış tüm zamanlarda kabul edilen bir efsane:
Amazonlar… Yer altı tanrısı Ares’e, güzellik tanrıçası
Afrodit’e ya da Zeus’un hem kızı, hem karısı ve aynı
zamanda kız kardeşi olan Hera’ya ancak Yunan
mitolojisinde rastlarsınız. Oysaki amazonlar her millette,
benzer şekillerde tasvir görmüş, güçlü kadın
savaşçılardır. Bu sebepten gerçekliklerinin diğerlerinden
daha fazla olduğu görüşündeyim. Bugün bile
Amazonların gerçekliğine dair şüpheler yer almakta.
Ama gerçek şu ki isimleri ne olursa olsun, tarihte savaşçı
kadınlar yer almaktadır. Bunlara birbirine yakın bir çok
isim verilmiştir. En yaygın olanı ise Amazonlar… Bu
konuyla ilgili birçok film, yazı bulmak mümkün. Peki
kimdir bu amazonlar? Gerçekten varlar mıydı?
Amazonların çıkış noktası hakkında farklı söylentiler
mevcut. Kimilerine göre Libya sınırlarında; kimilerine
göre ise Kafkasya’da yaşamıştır bu muhteşem savaşçı
kadınlar. Bazıları İskitlerden geldiklerini söyler. Gerçek
olan ise bugüne kadar bulunan birçok kalıntıda
Amazonların, Anadolu toprakları üzerinde var olduğudur.
Ve hatta amazonların Türklerin Turani kavminden olduğu
iddia edilmektedir. Bu iddiayı destekler nitelikte bir
araştırma da mevcut. Amerikalı araştırmacı, amazon
savaşçıları ile ilgili yaptığı araştırmasında birçok amazon
olduğu düşünülen kadının mezarından DNA örnekleri
almıştır. Araştırması sırasında Moğolistan’a geldiğinde
buradaki kadınların oldukça esmer olduğunu görerek,
amazonların kökeninin buraya dayandığına dair olan
inancından uzaklaşıyor. Ancak o sırada Orhun Nehri
kıyısından at üzerinde gelen sarışın bir kız gözüne
çarpıyor; Meryemgül. Meryemgül’den alınan DNA
örneği, amazon kadınların DNA’sı ile %99.9 örtüşüyor.
Ve buradaki kadınların hala amazonların kullandığı
eşyalara benzer eşyalar kullanmaları da, amazonların
kökeninin Türklerin Turani kavmine dayandığının bir
göstergesi kabul ediliyor. Şimdiye kadar amazonların
kökeni ile ilgili en sağlam bulgu bu olmakla birlikte çeşitli
söylemler de devam etmektedir. Örneğin bir efsaneye
göre Amazonlar, İskit prensesleri tarafından kurulmuştur.
Saldırıya uğrayan İskit halkı tüm erkeklerini kaybedince,
kadınları topraklarını bırakarak kaçmış; ve erkeklerinden
kalan eşyaları kullanarak, 2 İskit prensesi etrafında
toplanarak intikam için yaşamışlardır. Zamanla iyice
güçlenen İskit kadınları (amazonlar) erkeklerden uzak bir
hayat sürmüşlerdir. Ancak zamanla soyları tükeneceği
için yılda 2 ay komşu kavimlerdeki erkeklerle çiftleşerek
çocuk dünyaya getirmişlerdir. Hamile kalan amazon
kadını kabilesine geri dönüp, doğum yapmayı
bekliyordu. Eğer bebek erkek olursa, ya öldürülüyor ya
da babasına veriliyordu. Doğan kız çocukları ise küçük
yaştan itibaren ata binmek ve savaşmak konusunda
eğitilmeye başlıyordu. Aslında burada cahiliye dönemi
Arap Yarımadasında yaşanan kızların diri diri gömülmesi
olayının bir benzeri görülmekte. Araplar, kızları
yetiştirmeye para harcamak istemedikleri ve kızların eve
hiçbir katkısı olmadığını düşündükleri için kız çocuklarını
ölüme terk ediyorlardı.
Amazonlar ise erkeklerin
aralarına karışmasını
istemedikleri, özgürlüklerinin
kısıtlanmasını önlemek için
erkek çocuklarından ölüm ya
da uzaklaştırma yöntemi ile
kurtuluyorlardı.
Amazonların Anadolu ile ilişkileri çeşitli kaynaklarca
desteklenmektedir. Örneğin; Heredot, amazonlardan
“erkek öldürenler” diye bahsederken, onların sürekli
Yunanlılarla çatıştığını söylemektedir. (bu durum da
acaba amazonlarla Türkler arasında bir bağlantı olarak
görülebilir mi ) tarihin babası kabul edilen Heredot’un
bu sözlerinden amazonların Anadolu topraklarında
yaşadığı anlaşılmaktadır.
Halikarnas Balıkçısına göre
ise; Ege’de bulunan birçok
devlet amazonlar tarafından
kurulmuştur. Amazonlar,
tanrıça Kibele’ye
tapmaktadırlar. Amazonlar
tanrıça için birçok farklı isim
kullanmaktadırlar bunlardan
bazıları; Mirin, Marian ,
Aymari ve Mariyamne’dir.
Halikarnas balıkçısına göre
bu isimler tek tanrılı dönem
Meryem’inin de adının kaynağıdır. Yani amazon
kadınların etkisi daha yakın dönemlerde de görünmekte
ve dönemin güçlü kadınlarına amazon tanrıçasının
isimleri verilmektedir.
Amazonlarla ilgili çok duyulan bir başka mit ise, bu
güçlü savaşçı kadınların güçlenmek için erkelere
benzemeye çalıştıklarıdır. Buna örnek olarak da sağ
göğüslerini kesmeleri ya da yakmaları gösterilmektedir.
Daha iyi yay kullanabilmek adına amazon kadınlarının
sağ göğüslerini aldırdığına dair söylentiler asla
kanıtlanamamıştır. Tarihte birçok yerde resmedilen
amazon kadınları, iki göğse de sahip şekilde tasvir
edilmektedir. Hiçbir kaynakta tek göğüslü amazon kadını
bulmak mümkün değildir. Ancak çok iyi birer savaşçı
olmaları nedeni ile böyle bir söylenti vardır. Sağ
omuzlarının gelişmesi için, kadınlıklarının bir
bölümünden vazgeçtiği iddia edilen amazonlar, bana
kalırsa böyle bir şeyi asla yapmazlardı. Özgürlükler ve
kadınlıkları adına, erkeklerden uzak yaşayan bu güçlü
kadınların, yine kadınlıklarının bir parçası olan
organlarından vazgeçtiğine inanmak biraz gülünç olurdu.
Amazon efsanesinin başlangıç tarihini bulmak ise biraz
zor çünkü efsanelerden bazıları çok tanrılı dinler
dönemine kadar gidiyor. Bu efsanelerden biri Afrodit ve
amazon kraliçesi arasında geçiyor. Efsaneye göre
amazon kraliçesinin Tanais adında bir oğlu olur. Tanais,
kadınlara ve evliliğe asla değer vermediği, küçük
gördüğü için Güzellik Tanrıçası Afrodit tarafından
cezalandırılır. Cezası annesine aşık olmaktır. Tanais,
annesiyle ensest bir ilişki yaşamaktansa kendini Don
Nehri’ne atarak intihar eder. Bu efsane aslında kendisini
çürütmektedir. Zira amazon kadınları doğan erkek
çocuklarını terk etmektedir. Bu
durumda Tanais annesinin kim
olduğunu zaten bilemez. Çünkü
doğan erkek çocuklarla iletişim
yoktur.
Amazonların ülkesi savaşçı, ordu
temelli bir ülke olarak kabul
edilmektedir. Çünkü amazon
kadınları için öncelikli amaç
kendilerini ve bağımsızlıklarını
(özgürlüklerini) erkek olanlardan
korumaktır. Bu yüzden küçük yaştan
itibaren savaşçı olarak ve
erkeklerden nefret ederek yetiştirilirler. Tarımla
uğraştıklar ve doğum dönemleri hariç sürekli komşu
kavimlere saldırılar düzenlemektedirler. Amazon
kadınları tam da bu yüzden – erkelerden uzak durmaları
ve onları aşağılamaları nedeniyle- feminizmle bağlantılı
kabul edilirler. Feminizmin anası oldukları görüşü
oldukça yaygındır. Gerçekten de yaşayış tarzları feminist
görüşlerle paralellik göstermektedir. Ancak feminizm
kadınların erkeklerden nefret etmesini değil, onlarla eşit
olduğunu savunan bir görüştür. Bu noktada feministler
ve amazonların yolunun ayrıldığını hatırlatmakta yarar
var. Tabiî ki feminizm için bir çıkış noktası olarak
görülebilir, ama arada büyük bir ayrım vardır.
Anadolu’da birçok kentin kurucusu
sayılan amazonların asıl ülkesi
Karadeniz kıyılarıdır, başkentlerinin
Terme olduğu kabul edilir. Kurdukları
kentler arasında Sinope (bugünkü
Sinop), Smryna (günümüz İzmir’i) ve
Ephesus (Efes) de yer almaktadır.
Amazonlardan dolayı Anadolu’nun
anaerkil bir yapısı olduğu söylenebilir. Eski yazıtlarda da
bunu görmek mümkündür aslında. İslamiyet öncesinde
hatun, Kağan ile birlikte devlet idaresinde yetkiye
sahiptir. Bu tip bilgilere bakılarak, amazonların etkileri
olduğu düşünülebilir. Ve hatta Anadolu’da birçok savaşçı
kadın topluluğun olduğu da bilinmektedir. Bunlardan en
çok bilineni “ Anadolu Bacıları”dır. (Bacıyan-ı Rum)
Tamamı kadınlardan oluşan bu grubun, amazonların
devamı görünümü erkeklerle birlikte savaşlara
katılmalarından kaynaklanmakla beraber, amazonlardan
birçok farklılıkları mevcuttur. Öncelikle Anadolu Bacıları
karma bir devlete ( kadın-erkek) yaşıyorlardı ve
erkeklerle evlenebiliyorlardı. Sadece savaşçı özellikleri
amazonları andırmaktadır.
Burada yer alan ve yer almayan birçok efsane
amazonlardan bahsetmektedir. Yazımın başında da
belirttiğim gibi birçok millet, birçok yazıt amazonların
varlığından bahsetmektedir. Son olarak Meryemgül de
güçlü bir kanıt niteliğindedir. Bana kalırsa amazonların
gerçekten yaşamış olmaları o kadar da ilginç ya da sıra
dışı değildir. Tarihte kadınların da erkekler kadar
savaşlara katıldığı ve zorlu durumlarda gösterdikleri
çabalar bilinmektedir. O halde erkekler devlet
kurabiliyorsa, kadınlar niçin kuramasın? Niçin bazı
kültürlerin kaynağı da bu güçlü kadınların oluşturduğu
toplum olmasın? Üstelik de bu kadar çok kanıt varken.
Kadınların ne denli güçlü olduğunu yansıtan bu mitin
gerçekliği sorgulanıyor. Belki de kadınların inatçılıkları,
güçler, arzularını gerçekleştirme çabaları, hırsları hep bu
amazon genlerinden kaynaklanıyordur, ne dersiniz?
Burçin TOKSÖZ
BABİLLİ HERMES: TYANALI APOLLONİUS
İki bin yıl önce Kudüs, Babil ve Roma topraklarında
‘insan suretindeki tanrı’ diye bilinen bu kişinin; Balina,
Bilinis, Buluniyas, Ebellun, Balinus ve El Hekim gibi, çevre
coğrafyalarda bilinen pek çok ismi vardır. Antik Mısır
kültürünün ve Hermetik düşüncenin en önemli eserlerini
vermiş, Arapça da çevirileri olan, kitabu’l-ilel veya sırrul’-
halika veya cami’u’l-eşya veya tekvini’l-halk ve ileli’l eşya
isimli, tılsım, büyü ve doğanın sırları ile ilgili kitapların onun
tarafından yazıldığı ve ondan sonrakilerin ise bu kitaplardan
esinlenerek, benzer kitaplar yazdığına inanılır… Bu şahsiyet,
çok önemli maji formüllerine sahip olmakla tanınmıştır. Ve
simyanın sırlarını içeren, firdevsu’l hikme kitabını yazan da
aynı şahsiyettir. Yedi maddenin sırlarından bahseder bu kitap.
Ve mushafu’l kamer denilen, ‘Ayın kitabı’, tılsımların yapılma
zamanlarını anlatır. Tılsımların hangi doğru zamanlarda
yapılacağını anlatır. Ay takvimi esas alınmıştır. Melekler,
burçların, yıldızların konumu, gezegenlerin hareketi ve
konumu ile ilgili tılsımların ilişkisi anlatılır bu kitapta. Ve
daha sayısız simya, tılsım ve büyü kitapları bırakmıştır
arkasında. Tılsımlar kitabı, antik sırları anlatan kitap ve daha
birçok kitap…
Bunların hepsi, çeşitli dillere çevrilmiştir. Arapça dillerinde
olan bu kitaplar, Süleymaniye kütüphanesi dâhil, birçok
kütüphanede bulunur. Miftahu’l-felaha; kitabu rufs fi tedbiri’l-
menzil li’l-balinyus; kitabu’l- felaha; kitabu fima amilehu bi
medinetihi ve bi memaliki’l-müluk; kitabu’l-habib, tekvinü’l-
meadin; er-risale fi te’siri’r-ruhaniyeti fi’l-mürekkebat
bunların arasında günümüze ulaşan kitaplardır. Bunların
yanında, Balinus’a atfedilen şu kitaplar da önemli metinler
arasında sayılır: el-medhalu’l-kebir ila risaleti’t-tılasım; kitabu
tılasımı balinası’l-ekber; kitabu inkişafi’s-sırrı’l-mektum
isimli kitaplar adı geçen tılsım, sihir, büyü ve simya
kitaplarından bazılarıdır. Çağdaşları ona, Babilli Hermes
demişlerdir. Neden, kimdir Hermes? Birden çok Hermes
olduğu iddia edilir. Tufandan önce yaşamış Hermes ve
tufandan sonra antik mısır medeniyeti döneminde yaşamış
olan Hermes, bir de İsa’nın çağdaşı olan Hermes. İşte bu
sonuncusuna, Babilli Hermes derler. Sayıların dilini, simyayı
ve tılsımları bilirdi son Hermes. Bütün sırların kökeni olan
ilmin gizlendiği taş sütunu bulduğu ve her şeyi ondan
öğrendiği rivayet edilmiştir hep… Rivayete göre, Nuh
peygamberin iki kardeşi tüm bilimlerin anası ve kaynağı olan
Yedi Temel İlmi keşfetmişti. Tufan yaklaştığı sırada, bu
bilgileri tufanda kaybetmemek için bir taş sütun bir tunçtan
yapılma levha üzerine işlemişler ve bunları gizlemişlerdi. Ve
Hermes, tüm ilimleri, bu sütunları bularak, bu sütunlardan
öğrenmiş. Onun hakkında en sağlıklı bilgileri, yine onun
takipçilerinden biri olan Damis’in kaydettiği bilgilerde
buluyoruz. Doğduğu yer Tyana denilen bölge, bugünkü
Kapadokya bölgesinden başka bir yer değil. O dönem Tyana
coğrafyanın en büyük ve en bilinen pagan bölgesi. Yani sihir,
büyü ve gizli ilimlerin en çok bilindiği bölge. O çok zengin ve
bilgili bir ailenin oğlu… Daha çocukluğunda, büyük ilim
merkezlerinde, Tarsus, Babil, Urfa gibi, pagan yerleşim
bölgelerinde eğitim görmüş; Aziz Pavlus ile aynı dönemde,
aynı şehirlerde… Ona her zaman, ‘Tanrı’nın oğlu’ demişler.
Çok büyük, büyü ve gizli ilim sırlarına sahip biri olduğu,
bütün roma ve yunan kayıtlarına geçmiş; babasız doğmuş biri.
Bir Pisagorcu olmuş… Konstantinopolis ile ilgili bir
kehanetinde: ‘kentin ilk ve son imparatorlarının isimleri, aynı
olacak’ demiş… Ve ne tesadüftür ki; şehrin ilk ve son
imparatorlarının ismi, Konstantin’dir.
Antik Mısır’ın Karl-Tanrısı Thoth; rahipliği, hâkimliği,
krallığı kendisinde bütünleştirmiş biridir. Antik Mısır’da
hâkimiyet sürmüş 32 Bilge(tanrı)-Kral geleneğinin bir devamı
gibi algılanabilinir. 33. Bilge-Kral… Nitekim de, takipçileri
tarafından, kurtuluşun simgesi olmakla birlikte; 33. Bilge-Kral
olarak da kabul görmektedir. Mısır enoh dinlerinin son tanrı
tasviri ve bilgeliğidir. Onu, Eseniler eğitmiştir. Son firavun
Merneptah’ın soyundan gelmiştir. Bu hususta bilinen tek bir
şey vardır ki, o da; ‘gelecek’
Yiğit AKKOCA 2
Aileler ve Teknoloji
Blogumda da çoğu kez ele almıştım bu konuyu. Bu ay ilk
defa bu dergideki yazımla karşınıza gelirken,
birçoğumuzun muzdarip olduğu veya tanık olduğu bir
konudan bahsetmek istiyorum sizlere.
Günümüzde facebook, twitter, friendfeed gibi birçok sosyal
ağ programlarımda hepimizin üyeliği var. Hatta
günümüzde öyle bir hale geldi ki bu tarz üyelikler kişisel
kimliğimiz haline geldi. Kısacası, yeni nesil trendleri
arasında da sayabiliriz bu sosyal paylaşım sitelerini.
Buraya kadar her şey normal ancak son zamanlarda bu
trende ailelerimizin hatta akrabalarımızın da dahil olmaya
başlaması işi oldukça ilginç hale getirdi. Normalde birçok
ebeveyn bizlerin internet ortamında bu tarz sitelerde ve
sohbet programlarında zaman geçirmemizi “boşa vakit
geçirmek” olarak değerlendirirken şimdi nasıl olduysa
onlar da bu sosyal ağların bir parçası haline geldiler.
Hayrete düşüren bir diğer şey ise online ortamda yer alan
bu sosyal paylaşım sitelerine bizden çabuk uyum
sağlamaları hiç kuşkusuz.
Sadece ailerimiz de değil, bugün amca, teyze, dayı hatta ve
hatta anneanne ve dedelerimiz bile twitter, facebook gibi
sosyal paylaşım sitelerinde üyelikleri var. Onlar da bizler
gibi profil bilgilerini bin bir itinayla yazarken, video,
fotoğraf paylaşmayı da ihmal etmiyorlar. Hatta işi ilerletip
başkalarının fotoğraflarına yorum bırakan, yorumla da
kalmayıp işi dürtmeye kadar götüren aile ve akrabalarımız
bile var.
Bir de öncesini bir hatırlayın, ailelerinizin ve
akrabalarınızın daha bilgisayarı açıp kapatmayı bile
bilmediği hatta bilenlerin de bunu marifet olarak saydığı
zamanları. Bilgisayar denilen teknolojik aletin daha ortada
olmadığı, olsa dahi günümüze kıyasla ancak işyerlerinden
ve evlerde de nadir bulunduğu zamanları düşünürsek
ailelerimizin bugün geldikleri noktaya şaşırmamak elde
değil.
Gene sekiz, on yıl öncesi kadar yani anne, baba ve diğer
aile büyüklerinin cep telefonunda tek aradıkları vasfın
karşı tarafı aramaktan öteye geçemediği günleri hatırlayın
bir de. Aramanın dışında telefonun ekstra özelliklerinden
olan mesaj atma ve fotoğraf çekme özelliklerinin
ailelerimiz tarafından pek de gerekli görülmediği zamanlar
da dün gibi aklımızda. Bugün ise birçok anne, baba cep
telefonlarıyla fotoğraf çekmenin yanı sıra son yıllarda
peyda olmuş 3G teknolojisini bile çatır çatır kullanabilecek
düzeye geldiler. Bluetooth kulaklıkları kullanmaları bunun
yanında gene telefondaki verileri bilgisayara
aktarabilmeleri de artık teknolojik açıdan kendini aşmaya
başladıklarının da bir göstergesi.
Gel gelelim televizyon ve radyo gibi teknolojik aletlere.
Ailelerimizin gençlik zamanlarında siyah beyaz, tek kanallı,
tüplü televizyonların teknolojinin en ileri safhası olduğunu
düşünürsek, bugün birçoğumuzun evinde tüplü
televizyonların yerini LCD ve plazma televizyonlarının
alması teknolojinin çok çabuk ilerlediğinin ortaya koyuyor.
Ailelerin de daha düne kadar tüplü bir televizyona sahip
olmayı nimetten sayarken bugün son teknolojiye sahip,
büyük ekran televizyonlara sahip olmayı günün gerekliliği
gibi görmesi de teknolojinin aile bireyleri tarafından
eskisinden çok hızlı benimsendiğinin bir kanıtı. Radyoya
gelirsek, radyonun görevini cep telefonları ve radyo
özelliğine sahip mp3 çalarlar çoktan üstlendi bile. Bugün
birçok aile bireyi ve orta yaşın üstünde insanlar evinden
işe, işinden evine giderken radyo ihtiyacını mp3 ve
telefonlarından tedarik ediyorlar. Otobüste yanımızda
oturan teyzemiz, amcamız yaşımızdaki kişilerin telefondan
kulaklıkla müzik dinlemesine, anne ve babalarımızın
bizden kulaklık rica etmesine bile tanık olmaya başladık
artık.
Sonuç olarak zaman değişiyor. Kolay kolay değişmez,
benimsenmez zannettiğimiz teknoloji ve beraberinde
getirdiği sonu gelmez teferruatları da aileler ve diğer
büyükler tarafından şaşırtıcı biçimde çok da çabuk
benimseniyor. Ailelerimiz artık teknolojiye eskisine
nazaran çok daha çabuk adapte oluyorlar, bize de çaresiz
bu duruma kendimizi alıştırmak görevi düşüyor.
AYŞENUR EKER
KABUS
Dün gece bir rüya gördüm daha doğrusu çok kötü bir
kabus… Terler içinde soluk soluğa uyandım, içime bir
çığlık geldi oturdu bağırmak istedim sesim çıkmadı,
boğazımda bir yumru gibi kaldı öylece. Unutmak istedim,
yumdum tekrar sıkıca gözlerimi ama ne unutmak
mümkündü ne de yeniden uykuya dalabilmek…
Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; o ülkede siyasi
partilerde gençlere yer verilmiyordu. Dinozorlar kalkmak
bilmiyordu koltuklarından. Sanki etrafta kimse kalmamış
gibi parti başkanlığına 85 yaşında, artık doğru düzgün
konuşmasını bile becermeyen, hastalığı yüzünden
yürüyemeyen, parti binasına kucakta gelen dedeler
seçiliyordu. Sanki o ülkede düşünen, fikir üreten, genç
kuşak yokmuş gibi. Gençlerin sesine kulak tıkanan bir
ülkeden bahsediyorum, düşünsenize ne kadar acı…
Öyle bir ülkede yaşıyordum ki rüyamda ; o ülkede milleti
temsil eden vekiller o milletin varlığını reddediyordu.
Diyordu ki “Ben Türk değilim neden varlığım Türk
varlığına armağan olsun!” oysa ki o koskoca cahil, Türk
milletinden kastedilenin bir etnik kimlik olmadığını,
bütünleyici bir kavramdan bahsedildiğini bilmiyordu . Ya
da cahil değildi de bir haindi, o yüzden ayrımcılık
yapıyordu… Bre avanak bu ülkede yaşıyorsan, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlıysan
Türksündür . Varlığın armağan olmayacaksa fazlalık da
olmasın, çek git. Gerçi senin gibi kanı bozukları biz de
armağan olarak kabul etmeyiz merak etme…!
Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; o ülkenin
başbakanı hırsızlığın kitabını yazmıştı. Çalıyordu,
çırpıyordu, hısım akraba ne varsa devlet dairesine
dolduruyordu, çocuklarına damatlarına gelinlerine şirket
alıyordu, gemi alıp gemicik diye halkıyla dalga
geçiyordu, yeri gelince karış karış vatanı satıyordu ama
ondan sonra da kalkıp dindarım diyordu. Yazık ki o
ülkenin halkı zır cahildi, kul hakkı yiyen bir hırsızın din
sömürüsü yaptığını anlayamıyordu…
Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda ; o ülkenin
cumhurbaşkanının karısı kendi devletine uluslararası bir
mahkemede dava açıyordu. Karısı devletin düşman
saflarındaydı, kendisi ise devletin başındaydı…
Öyle bir ülkeydi ki rüyamdaki ; muhalefet partisinin lideri
genel af yapacağım diyordu. Sanki affedeceği katil kendi
evladını öldürdü! Mağdurlara sen affettin mi diye
sormadan hangi densizin hakkı affettim seni demek
suçluya! Öyle bir liderdi ki kendisi gidip bu devletin
yargıcını silahla öldürüp hapisten kaçıp yurt dışına giden
bir katilin mezarını ziyaret ediyordu, 3-5 çapulcudan oy
alabilmek umuduyla…
Rüyamdaki ülke öyle bir ülkeydi ki ; Atatürk’e küfreden,
benim vatanım Rusya’dır diyen, Türk büyükleri için değil
ama Lenin için ağıt yakan, Türk çocuklarına sümüklü
diyen bir asker kaçağı zat vatan haini değil vatan şairi
ilan ediliyordu o ülkede.
Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda ; kendini aydın
zanneden, kompleksli, zeka seviyesi düşük ne kadar saf
varsa işlemediği bir suç için ecdadını hunharca öldüren,
sırtından vuran bir halktan özür diliyordu…
Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; o ülkede
milletinin yapmadığı eylemleri yapmış gibi gösterip,
ülkesini kötüleyip dış aktörleri mutlu ederek edebiyat
ödülü alan bir yazar vardı, ve yazarın edebiyat noksanı
kitapları peynir ekmek gibi satıyordu.
Öyle bir ülkede yaşıyordum ki rüyamda ; ülkenin işe alım
sınavında rezil boyutlarda kopya çekiliyordu. Torpilin,
rüşvetin zaten gırla gittiği ülkede bir de sınavda tüm
emekler boşa gidince sistem tamamen rezilliğini ortaya
koyuyordu. işte bu yüzden ülkede ekmek parası önce
aslanın ağzından midesine oradan da lazımlığına kadar
inmişti artık.
Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; insanlar
yiyecek yemek bulamıyordu. Önce ete zam gelmişti
sonra sebze bile el yakar dereceye varmıştı. E insanlar
da haliyle birbirini yer hale gelmişti açlıktan…
Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda ; PKK paçavraları
arasında poz veren, konserinde “vallahi biz apo’yu
özledik” diye şarkı söyleyen (ki cümlede adı geçen apo
30.000 masumun canını alan bir haindir, teröristtir,
canidir),ülkemizin insanına şerefsiz diyen bir hain baş
tacı ediliyordu, saygıyla anılıyordu…
Rüyamda öyle bir ülkedeydim ki ; yıllarca canını dişine
takarak vatanı için en zor şartlarda çalışan emektar
paşalar aslı astarı olmayan sebeplerle işlerinden
ediliyordu, yargılanıyordu, kötüleniyordu...
Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda insanlar mutsuzdu,
fakirler gittikçe fakirleşirken zenginlerin zenginliği
katlanıyordu. Haksızlar suçlular birer yıldız gibi
parlıyordu, iyiye dair doğruya dair ne varsa bir köşeye
atılıyordu…
Sonra… sonra uyandım. Kalktım gittim bir bardak su
içtim. “çok şükür sadece bir rüyaymış, gerçek değilmiş”
dedim… (!)
Şeyda KAYA
Wikileaks-Diplomasinin Arka Bahçesi
Bu ay da genelde olduğu gibi daha gizemli konularda
yazmak isterdim ancak bu ay dünyayı sarsan Wikileaks
skandalı ile ile ilgili yazmaya karar verdim. Diplomasinin 11
Eylülü olarak anılan bu skandalın Türkiye için ayrı önemi var
çünkü 251.000 belgede ABD ve Pentagon’dan sonra 7.000
kripto ile Ankara yer almakta ve bu belgelerin hiç biri de
mevcut ilişkileri iyiye götürecek içerikte değil. Haliyle başta
ABD olmak üzere tüm dünyayı panik sardı. ABD dünyaya bu
belgeler nedeni ile ilişkilerin bozulmaması çağrısı yaparken,
herkes belgelerin doğruluğunu sorgulamaya başladı.
Öncelikle şunu unutmayalım ki bu belgelerin doğru olma
ihtimali olmamasından daha muhtemel. Çünkü bunların hepsi
ABD’nin de kabul ettiği üzere gizli belgeler ve hiçbir diplomat
bu önemde dosyalarda yalan ya da yanlış bilgi vermemek
üzere çalışır. Yani bu yazılanlar önemli belgeler olarak
görüldüğü için rastgele duyumlar yazılmış olamaz.
Benim asıl değinmek istediğim belgelerin doğruluğu ya
da içeriği değil. Bu belgelerin neden yayınladığı üzerine.
Skandala imzasını atan Julian Assange ve Wikileaks ekibi daha
önce bu kadar geniş kapsamlı bir açıklama yapmamıştı. Neden
bu kadar çok sayıda belge bir anda açıklandı?
Temelde bana mantıklı gelen iki iddia var ve ikisinin de
merkezinde, farklı şekilde de olsa ABD var. İlk iddia hemen
herkesin de aklına gelen ABD’nin Ortadoğu’da tekrar huzuru
bozmak ve bundan yararlanmak istemesi. Belgelerde
bazılarında İran’la kol kola girip dostluk pozu veren Suudi kralı
Abdullah’ın İran’dan yılanın başı diye bahsedilmesi ve
ABD’den İran’ı vurmasını istemeği yazılı. Dünya kamuoyuna
dostluk mesajı veren Arap ülkelerinin İran’a düşman olduğu
ortaya çıkarsa,Ortadoğu’da sinirler tekrar gerilecek ABD’ye de
asayişi sağlama adı altında müdahale edebileceği ortam
sağlanacaktı. ABD, Ortadoğu’da ve Arap dünyasında tekrar
popülerlik kazanabilecek. Ne de olsa İran,Arap dünyasının
düşmanı iken ve ABD ise düşmanımın düşmanı dostumdur
durumundan faydalanacak. Hem İran’la dost bir coğrafyada,
ABD karşıtı İran’ın dostlarının farklı tavır alma olasılığının da
düşük olması Büyük Ortadoğu Projesi yoluna taş koymaktan
başka bir şey olmaz.
Diğer iddia ise belgelerin ABD hükümeti tarafından kasıtlı
ve kontrollü şekilde bırakıldığı yönünde. Bunun da arkasında
iki farklı görüş var. Birincisi, ABD’nin bu belgeleri salma amacı
dünyadaki ülkelere, başta müttefikleri olmak üzere, ayağınızı
denk alın mesajı vermek, bu ülkelerin diplomatik alanda ne
kadar “pis” işler peşinde olduğunu, her zaman sadece
suçlananın aksine, sadece ABD değil tüm dünyanın
diplomaside birbirinin kuyusunu kazdığını göstermek. Arap
ülkeleri-İran gerginliği, PKK’ya silah yardımı yapan ülkelerin
açıklanması bu görüşü destekler nitelikte. Diğer bir görüş ise
ABD hükümetinin, küresel sermayenin nerdeyse tamamını
elinde tutan şirketlerin, güçlerini azaltmak için bir girişim
olduğu yönünde. Bunu da en iyi gösteren belge ise ABD’nin
aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan
ülkelerdeki gözde şirketleri listesi. Bu listede Türkiye’den üç
şirket ile yer aldığı listede , su altı kabloları,enerji
dağıtımı,silah sanayinin ham maddeleri üzerine şirketler
bulunmakta.Türkiye’deki bu üç şirketin üçü de roket
yapımında da kullanılabilen pres makineleri üreten şirketler.
ABD hükümeti bu belgelerin açıklanması ile bu şirketleri
deyim yerindeyse kirli çamaşırlarını ortaya çıkardı diyebiliriz.
Diplomasinin 11 Eylülü’nün dünyayı nasıl bir yarına
götüreceğini şuan kestirmek oldukça zor. Belki de sadece bir
grup insanın daha iyi bir dünya için çabalarıdır gerçekten.
Gerçekten de daha şeffaf, daha dürüst bir dünya amacından
fazlası güdülmemekte… Ne amaçla olursa olsun bu belgelerin
açıklanmasının tek bir kesin sonucu var o da dünyada
diplomasi başta olmak üzere her şey eskisinden çok farklı
olacak.
Hamdi AYAR
BU RUHU SEVİYORUM!
Geri sayım başladı ve “Noel” kapımızı çalmak
üzere. Heyecanlıyım ben de herkes kadar… Biran
önce bu güzel gecenin gelmesini ve kendimi
tamamen yılbaşı atmosferine bırakmak istiyorum.
Sevdiklerim, sevdiğim eşyalar, sevdiğim her şey
olsun yanımda. Belki bir noel ağacı yanımda,
üzerinde muhteşem süsler ve altında hediyeler
.Ben de herkes kadar mutlu ve belki de bir yılı
daha geride bıraktığımız için hafif buruk ve
hüzünlü girmek istiyorum bu akşama.
Aralık ayının sonlarına doğru özellikle alışveriş
merkezlerinde görmeye başlıyorum yeni yıl ile ilgili
temaları ve biraz daha heyecanım artıyor aslında.
İçime çekiyorum havayı bir daha ve bir kez daha.
Tamamen iyi hissedene kadar…İyileştirene kadar
benliğimi. Sonra her yıl olduğu gibi yine “Noel
baba” takılıyor aklıma ve yerleşiyor usulca hiç
hissettirmeden beynimin bir köşesine. Acaba
gerçekten yaşamış mıydı Noel Baba. Hiç var olmuş
muydu ve gökyüzünde ren geyikleriyle dolaşıp
hediyeler dağıtmış mıydı çocuklara. Belki bacadan
atmıştı hediyelerini belki de çocukların isteklerini
dinleyip sabaha kadar sonra kapılarının önüne
koymuştu usulca hiç hissettirmeden. Sabah
olunca ve çocuklar da hediyelerine kavuşunca bir
köşede izleyip onları kıs kıs gülmüştü belki de karlı
evin çatısına oturup…” Hohoho çocuklar hediyeleri
mi görünce ne kadar da mutlu oldular çoşkularını
her şekilde hissedebiliyorum.Hohoho onları mutlu
etmek beni daha da çok mutlu ediyor.Hohoho
çocukları çok seviyorum ve onlara her zaman güzel
hediyeler yollayacağım yeni yılda.” Umarım
yaşamıştır şimdi olmasa da bir zamanlar çünkü
onun var olduğunu düşünmek bile beni
heyecanlandırıyor ve çocukluğuma götürüyor. O
halde gelelim noel baba ile ilgili efsanelere…
Noel Baba, Noel gecesi çocuklara hediye
bıraktığına inanılan efsanevi kişidir. Noel Baba, efsaneye göre Kuzey
Kutbu'nda eşi ile birlikte yaşar. Elfleri ile birlikte çocuklar için oyuncaklar yapar. Çocuklar kendisine mektupla Noel için hangi hediyeyi istediklerini bildirirler. Noel Baba da ren geyiklerinin çektiği uçan kızağını hediyelerle doldurur ve evlere bacalardan girerek herkesin hediyesini dağıtır. Bu arada çocuklar tarafından kendisi ve geyikleri için bırakılan süt, kurabiye, havuç gibi yiyecek ve içecekleri tüketirler. Noel Baba günümüzde kır saçlı, uzun kır sakallı,
sevimli, koca göbekli, tonton birisi olarak
resmedilir. Beyaz tüyleri olan kırmızı bir cüppe giymekte aynı görüntüde bir de kukuleta
takmaktadır. Evinin yeri ülkelerin geleneklerine göre değişiklik göstermektedir. Kuzey Kutbu, Finlandiya'daki Korvatunturi, İsveç'teki Dalecarlia veya Grönland bunlardan bazılarıdır. Bazı ülkelerde Noel Baba grottoları kurulur ve çocuklar Noel Baba kılığındaki oyuncuların dizlerine oturarak hediye olarak ne istediklerini söylerler.
320 yılından önce Cermen kültüründe mevcut olan yılbaşında hediye verilmesi, İskandinav Mitolojisi'ndeki tanrı Odin'e dayanır. Odin'in uçan atı Sleipnir için çocuklar patiklerinin içine havuç ve şeker koyup duvara (ya da
kapıya) asarlar. Odin de bu iyiliği karşılığında çocuklara hediyeler, tatlılar, ve şekerlemeler verir.
Soğuk ve karlı bir kış günü evde sıcacık yanan şöminenin yanında yeni yıl ağacı ve gece yarısında açılmayı bekleyen hediyeler. Büyük bir heyecan ve özellikle saat on ikiye doğru ondan geriye doğru sayılarak yapılan geri sayım. Yeni yıl yeni yıl hoş geldin ! Hepimiz bir yılı daha geride bıraktık. Herkese mutlu ve sevdikleriyle birlikte güzel bir yeni yıl diliyorum
İdil ÖZMAÇİN
Julian Paul Assange Ve WikiLeaks
Julian Paul Assange 3 Temmuz 1971' de Avusturalya'da
doğan bir insan ama onu diğer insanlardan ayıran özelliği çok
daha fazla şey bilmesi. Tabi ki bunun sonunda da gelen
açıklamaları. Assange editörlüğünü üstlendiği WikiLeaks'de
tüm bildiklerini yayınladı. Bu bilinen eş-dost sohbetleri değil;
bilmediğimiz dünyanın muhabbetleriydi. Wikipedia 'da
Assange'in işinin internet aktivisti olduğu söyleniyor. Kendisi
bu işte iyi; hatta fazla iyi. Assange, Kasım Ayının son
günlerinde 'gizli' yazışmaları deşifre etti. Tabi ki bu yazışmalar
bütün dünyada deprem etkisi yarattı. Julian Paul ASSANGE,
ABD'nin neredeyse bütün devletlerle ilgili sırlarını ortaya
çıkardı.
İngiliz Yayın Kurumu (BBC) Wikileaks'in kurucusu Julian
Assange'ın Londra polisince gözaltına alınmasının ardından,
Assange hakkında bir profil yazısı yayınladı. İşte o yazıdan
kesitler ;
Yazıda, ''hayranlarına göre hakikatin cesur bir savunucu,
kendisini eleştirenlere göre ise büyük boyutlardaki hassas bilgiyi
toplumun erişimine sunarak insanların hayatını tehlikeye atan bir
reklam avcısı'' olarak tanımlanan Assange ile birlikte bir kaç hafta
seyahat eden, New Yorker dergisinin muhabiri Raffi
Khatchadourian'ın Assange hakkındaki görüşlerine yer verildi.
Khatchadourian, birlikte çalıştığı kişilerin ''istekli, azimli
ve özellikle bilgisayar şifrelerini kırmak konusunda yetenekli
oldukça zeki biri'' olarak tanımladığı Assange'ın saatlerce hiç
uyku ve yemek molası vermeden işine odaklanarak çalışan bir
kişi olduğunu belirtti.
Khatchadourian, ''Assange, çoğunlukla kendisine yakın
olan kişilerin, çalışmaya devam etmesi için kendisine özen
göstermelerine yol açan bir atmosfer yaratabiliyor. Bunun
onun karizmasıyla ilgili bir durum olduğunu belirtmek isterim''
ifadelerini kullandı.
Yazının diğer kısmında da Assange'nin biografisi var.
Assange böyle biri peki WikiLeaks ne ?
WikiLeaks için yine Wikipedia'ya bakalım. Onlar ne diyor ?
WikiLeaks'in Çinli muhaliflerin yanı sıra ABD, Tayvan,
Avrupa, Avustralya ve Güney Afrikalı gazeteciler,
matematikçiler ve şirket teknologları tarafından kurulduğu
belirtilmiştir. Avustralyalı gazeteci ve internet aktivisti Julian
Assange, organizasyonun görünen yüzüdür.
Site 4 Ekim 2006 tarihinde yayına girmiş olup, kayıtlı
olduğu ülke ABD'dir. Sitenin ziyaret edilme oranının en yüksek
olduğu ülke 29 Kasım 2010 itibarı ile İsveç'tir. İsveç'i İtalya ve
Hollanda izlemektedir. işte WikiLeaks de böyle bir şey.
Son olarak ise daha doğrusu en önemli olarak nedir bu
belgeler? Bu belgelerde neler vardı? Birkaç bilgiyi özet
şeklinde madde madde yazmak istedim;
-Wikileaks tarafından yayımlanan belgeler, İsrail
Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in yıllar sonra Filistinlilerle
imzalanan Oslo anlaşmasını "hata" olarak gördüğünü ortaya
koydu.
-Arap ülkeleri liderleri İran'ı sevmiyor ve tehdit olarak
görüyor. Belgelerde, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin
Abdülaziz, 2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama'nın
terörle mücadele danışmanı John Brennan'a, ''İranlılara
güvenilmez. İran maceracı bir ülke ve hedefi sorun yaratmak.
Allah İran'ın günahlarından bizi korusun'' ifadesini kullandığı
belirtiliyor. Suudi Arabistan Kralının, İran için ''yılanın başını
kesmek gerekir'' ifadesini kullandığı da yine belgelerde yer
alıyor. Yine Kralın, Amerikalı General James Jones'la yaptığı
11 Şubat 2010 tarihli görüşmede, ''eğer İran nükleer silaha
sahip olursa, bölgedeki bütün ülkeler de
nükleer silaha sahip olur'' dediği belirtildi.
- Belgelere göre ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in
İran'a yapılacak askeri bir operasyonun bu ülkenin nükleer
programını sadece 1 ya da 3 yıl geciktirebileceğini inandığını
ortaya koyduğunu bildirdi.
-Yine belgelerde İsrail, ABD'ye İran'a yönelik politikasını
sertleştirmesi için baskı yapıyor denildi. Gizli belgelerde, İsrail
gizli servisi Mossad şefinin, 2007 yılında, ABD yönetimine,
''İran'da rejimi devirmek için üzerinde tartışılacak seçenekler
arasında, öğrenciler, demokratlar, Kürt ve Azeriler gibi etnik
grupların desteklenmesini önerdiği'' ifade edildi.
-WikiLeals, İran nükleer programının Kuzey Kore'den
alınan yardımla güçlendirildiği söylenmiş.
-WikiLeaks sitesinde yayımlanan gizli belgelere göre,
ABD, Pakistan'ın sahip olduğu zenginleştirilmiş uranyumu
Pakistan'ın elinden alacak.
-Belgelere göre Çin'in en yüksek karar alma organı
Politbüro, Google'ın Çin'deki bilgisayar sistemlerine girmek
için uğraştı ve bu denemenin, Çin'in ABD'ye karşı yürüttüğü
bilgisayar sabotaj kampanyasının bir parçası olduğu
vurgulandı.
-Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan
belgelerden bir diğerine göre ise; ABD, serbest bırakılan
Guantanamo tutsaklarını kabul etmeleri için ülkelere karşı katı
taktikler uygulamış.
- Belgelerde İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ile Rusya
Başbakanı Vladimir Putin arasındaki ilişkiye ilişkin yorumlar da
yer alıyor. Bu belgelerden birinde Berlusconi'nin "giderek
artan bir şekilde Putin'in Avrupa'daki avukatı olduğu
görülüyor" deniliyor.
-Libya lideri Muammer Kaddafi'nin "dengesiz" olarak
nitelendirildiği belgelerde, Kaddafi'nin "seksi bir sarışın"
olarak nitelendirilen Ukraynalı bir hemşire ile çok yakın
arkadaş olduğu ifadesi yer alıyor.
-Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan on
binlerce gizli belgedeki bilgiler arasında, İran'ın dini lideri
Ayetullah Ali Hamaney'in kanser hastası olduğu da yerini aldı.
-Belgede, Aliyev'in Erdoğan hükümetinden duyduğu
hoşnutsuzluğu da ortaya koyduğu belirtildi. Aliyev kendi
düşüncesine göre, Türkiye'deki hükümetin hiçbir zaman
"Ilımlı İslam" nitelemesini hak etmediğini dile getirdi. Ayrıca
yine belgeye göre, Rusya'ya gaz satma anlaşmasının detayları
hakkında da bilgi veren Aliyev, bu anlaşmanın "Türk
dostlarımıza" doğalgaz dağıtım merkezi yaratmasına izin
verilmeyeceğini göstermek için yapıldığını ifade etti.
-ABD'nin Ankara Büyükelçiliği belgelerinde, 2009 yılında
İran'dan Türkiye'ye kaçarak ABD Büyükelçiliğine sığınan İran
asıllı bir Amerikan vatandaşının İran'a iadesinin, ABD
Büyükelçilğinin girişimiyle engellendiği de yer aldı.
-Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan on
binlerce gizli belgede, Amerikalı diplomatların dünya liderleri
hakkında yaptıkları ilginç tanımlamalar ve yorumlar da ortaya
çıktı;
+ Gizli belgelerde Fransa Cumhurbaşkanı için, ''Çıplak
Kral, alıngan, otoriter'' gibi ifadeler yer alıyor.
+ Belgelerde Afgan lider Hamid Karzai için ''oldukça
zayıf'', Libya lideri Kaddafi için ''tuhaf'' ifadeleri kullanılıyor.
+ Almanya Başbakanı Angela Merkel için ''risk almaktan
kaçınan ve hayal gücü eksik'' ifadeleri kullanılan belgelerde,
İtalyan lider Silvio Berlusconi ''beceriksiz ve etkisiz'' olarak
değerlendiriliyor.
+ Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev için ''solgun
ve ''kararsız''yorumu yapılan belgelerde, Başbakan Vladimir
Putin için ''erkek egemen'' deniliyor.
-Wikileaks'in yayımladığı Amerikan gizli diplomatik
yazışmalarından oluşan belgelerden birinde, İran'ın, 2006'da
İsrail ve Lübnan'daki Hizbullah arasındaki savaşta silah ve
eleman göndermek için İran Kızılay’ına ait ambulansları
kullandığı öne sürülüyor.
-İsrail ve ABD, Tahran'ı, Lübnan'daki Hizbullah hareketine
ve militanlara silah ve mali destek sağlamakla suçluyor.
-Gizli(!) belgelerde Rusya ile ilgili binlerce rapora da yer
verilirken, Rusya'nın gerçek bir mafya devleti olduğu ileri
sürüldü. Putin ve Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev
arasındaki uyuma da geniş verilen belgelerden birinde,
Medvedev hakkında, "solgun ve kararsız" ifadesi kullanılırken,
bir başka belgede Medvedev'in "Batman'in (Putin) yanındaki
Robin'i anımsatıyor" denildi. Amerikalı diplomatlar
mektuplarında Putin ve Medvedev'i kıyaslarken Medvedev'e
yönelik sempatilerini dile getiriyor, Putin'in ise ülkede daha
etkili olduğunu kaydediyorlar.
Biraz da istatistiklere bakmak istedim :
-Wikileaks'in internet sitesinde yer alan bilgiye göre,
Kasım ayında yayımlanmaya başlanan ABD diplomatik
temsilciliklerinin sızan yazışmalarıyla ilgili 251 bin 287 adet
belgeyi kamuoyuna aşamalı olarak birkaç ayda duyuracak.
-Söz konusu ABD büyükelçilerinin gizli bilgi notlarının,
şimdiye kadar kamuoyuna duyurulan en büyük kapsamlı gizli
belgeler olacağını belirten Wikileaks, yayımlamaya başladığı
dünya çapındaki 274 ABD büyükelçiliğinin gizli iletişimleri ile ABD
Dışişleri Bakanlığına ait belgelerin 15 bin 652'sinin "secret" yani
"gizli", 101 bin 748'inin "confidential" (hizmete özel), 133 bin
887'sinin "unclassified" (açık bilgi) olarak sınıflandırıldığını belirtti.
-Wikileaks, yayımlamaya başladığı sızan belgelerin
tamamının 28 Aralık 1966'tan, 28 Şubat 2010'a kadar 274
ABD büyükelçiliği, konsolosluğu ve diplomatik
temsilciliklerinin bilgi notlarını kapsadığını belirtti.
-Belgeler de ABD'nin Rusya temsilciliklerinden 3 bin 458
belgenin yer aldığını belirterek, sözkonusu belgelerin 3 bin
376'sının Moskova, 48'inin St. Petersburg, ve 34 ünün ise
Yekaterinburg'dan gönderildiğini kaydetti.
Ve son olarak Assange 7 Aralık 2010 günü tutuklandı.
Site kapanmasına rağmen değişik adreslerden yayına devam
ediyor.
Şimdiden herkesin yeni yılını kutlar mutlu, sağlıklı ve
başarılı bir yıl dilerim.
KAAN TÜRKELİ
Yılbaşı Tercihleri
Sevgili arkadaşlar, artık aralık ayındayız ve 2010 u
geride bırakıyoruz. Ve yeni yıl için geri sayım başladı. Herkes
yavaş yavaş planlarını yapmaya koyulup hazırlıklara girişti bile.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; her insanın tercihleri farklı
olacaktır. Kimileri evde oturup ailesiyle tombala oynayarak
girer, kimileri fasıl tarzı yerlere rezervasyon yaptırıp
dansözlerle alaturka müzik eşliğinde girerler, kimileri 5 yıldızlı
otellerde ünlü şarkıcılar eşliğinde, kimileri ise grup
arkadaşlarıyla İzmir’de bar sokaklarında gezip meydanlarda
havai fişek coşkusuyla kutlar.
Öncelikle evde kutlayanların gözünden bakarak biraz
açalım; aileyle birlikte yemek yenir. Sonra en büyük aile
üyesinin evinde toplanılır. Kuzenler, enişteler, amcalar
yengeler, teyzeler hep birlikte ev curcunasıyla baş başa
kalırsınız. Soğuk yılbaşı gecesinde sımsıcacık aile ortamı sizin
içinizi ısıtır. O ısınmanın ardından hemen çay servisiyle birlikte
çerezler ortaya konur. E tabi onun yanında kuzenler ile bir
tombala oyunu güzel gider diyip başlanır. Heyecan başlayıp
herkes nefesini tutup sayıların tutmasını bekler. Evet çinkolar
çıkmaya başlayıp sesler o coşkuyla yükselir. Hemen ardından
büyük eniştenin sesi duyulur. ‘Biraz daha sessiz oynayın ama
olmuyor böyle’ der. Heyecanınız kursağınızda kalır. Neyse ki
diğer büyükler karşı çıkarlar ‘Bırakın gençler eğlensinler
yılbaşı bu gece’ derler. Tabi bu sırada televizyon eğlence
programlarına göz atılır. Şarkılar, türküler bir taraftan çalmaya
devam edip yiyecekler gelmeye başlar. Meyveler, patlamış
mısırlar, közlenmiş kestaneler, kolalar, gazozlar ardı ardına
kesilmeden gelir. Muhabbetlerin tadına varılmaya başlanır.
12’ ye dakikalar kala yemekten içmekten çatlamak
üzeresinizdir. Ve ailecek yılbaşına girersiniz. Eve geldiğinizde
başınızı yastığa koyup o yılı mutlu geçirmek için dileklerde
bulunursunuz…
Fasıl gecesinin tadını çıkarmak isteyenler de bir grup
arkadaşlarıyla bir mekanı rezervasyon yaptırırlar. Özellikle
kızlar, o gece için hazırlıklarına başlayıp süslenirler. Ve
toplanıp hep birlikte mekana giriş yaparlar. Başlangıçlar
mezeler getirilip masanız süslenmeye başlanır. Sahnede
alaturka müzikler çalmaya başlayıp masadan kahkaha sesleri
yükselip klarnetçiler masa masa dolaşmaya başlar. Aman
tanrım o da ne ardından hemen dansöz kıvrak danslarıyla
ortama ayrı bir hava katmaya çalışır. Ana yemekler de içkilerle
teşrif etmektedir. Yemeye devam ederken fasıl canlanmaya
başlayıp içkilerin vermiş olduğu rahatlıkla coşulmaya başlanır.
Masalardaki elleri hep havada görmeye devam ederiz. 12 ye
yaklaşıldığında da bir şarkıcı çıkıp eğlenceli şarkılarla yılbaşına
merhaba deriz. Ardından meyvelerimizi yemeyi tamamlayıp
bir grup sarhoş olmuş arkadaşımızla taksilerle sabaha doğru
varmış oluruz.
Diğer açıdan beş yıldızlı otellerde girmeyi tercih
edenlerden bazıları hayal kırıklığına uğramışlardır. Ünlü
şarkıcılar için bilet satın alınır. Ve sınırsız içki imkanı sunulur
sözde. Arkadaş grubuyla gençler otele teşrif ederler. Onlar
için arka kıyı küçük masalar hazırlanmıştır. Bunu gören
gençler hayal kırıklığı uğramaya başlarlar. Fakat bilmezler ki
daha çok yaşanacak hayal kırıklarından haberleri yoktur.
Onlara verilmiş olan masalarda oturup ünlü şarkıcının
gelmesini beklerler. Bir taraftan da içeceklerini söylerler. Ünlü
şarkıcı sahneye yarım saat geç çıkmasıyla program başlar.
Öndeki masalarda hizmet süperdir. Çünkü yemek servisiyle
birlikte hazırlanmış olan özel masalardaki müşterilerdir. Neyse
gecemiz eğlence devam edip coşulur. Daha gece 12 ye
gelmeden garsonlar o arkadaşlarımıza içkilerin tükendiğini
dile getirirler. Arkadaşlarımız bir tane daha hayal kırıklığı ile
karşı karşıya kalmışlardır. Ve şarkıcıdan sonra çıkan djler ile
gece noktalanır.
Evet yukarıda belirttiğimiz üzere yılbaşında birkaç açıdan
yaşananları ele aldık. Her bireyin tercihleri ve yaşadıkları farlı
oluyor. Bu sene 2011’ e girerken kimler nerelerde ne
heyecanla girecekler?
Bakalım bu sene yaptığımız araştırmalarda hangi
mekanlarda hangi eğlenceler bekliyor:
Altay 31 Aralık Cuma gecesi Kaya İzmir Thermal &
Convention / İzmir Kaya Kongre Merkezi’nde sahne alacak.
Sedat Yüce 31 Aralık Cuma
gecesi Kaya İzmir Thermal &
Convention / İzmir Venüs
Roof’da sahne alacak.
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon
için; 0212 444 52 92
Sevilen sanatçı Sıla 31 Aralık 2010 gecesi İzmir Arena’da.
İzmirdeki yilbasi geceleri icin
düzenlenen organizasyonlar
hakkinda ve Sanatçı Sıla'nın yer
alacagi program icin ayrıntıları 0
232 382 2 382 numarali telefondan
öğrenebilirsiniz.
İZMİR ARENA HAKKINDA GENEL BİLGİ;
Bayraklı Turan Eğlence Merkezi alanında yer alan, 305 mt
deniz cepheli, 16000 m2 açık, 2200 m2 kapalı alan üzerine
kurulmuş olan Türkiye’nin en büyük kültür, eğlence ve çok
amaçlı bir etkinlik merkezidir.
HEPİNİZİ ŞİMDİDEN YENİ YILINIZI KUTLARIM, 2011’ niz daha
mutlu anılarla geçsin. Tebessümünüz eksik olmasın….
Mihraç NALBANTOĞLU
ÇOBAN ALDATAN KUŞU
Çoban aldatan kuşunun hikayesini bilir
misiniz? Ben bilmiyordum, adının garipliği
dikkatimi çekince sağ olsun ağabeyim anlattı ve
öğrendim. Böyle ilginç anonim öyküleri sizlerle
paylaşmak hoşuma gittiğinden bunu da yazmadan
geçemedim.
Öncelikle özelliklerinden biraz bahsedelim.
Genellikle açık alanlarda görülürlermiş, serçeden
biraz irice olduklarını bilerek gözünüzde
canlandırabilirsiniz. Eğer sizi fark etmişse kısa bir
uçuştan sonra küt diye yere düşer. Elinizle
yakalama mesafesine kadar bekler. Tam
yakalamak üzere olduğunuzda hızla havalanıp
tekrar ileri düşer. Bu uzun süre bu şekilde devam
eder. Siz hep yakaladığınızı düşündüğünüzde
tekrar havalanır, tekrar düşer. Bir de bakarsınız ki
başlangıç noktanızdan artık çok uzaksınızdır.
Bu anlamsız kovalamacanın rivayete göre şöyle
bir hikayesi varmış : çobanaldatan kuşu kurtla
anlaşmıştır. Yavrularını yememesi karşılığında
çobanı sürüden uzaklaştıracaktır. Yaralı bir
kuşmuş gibi davranarak çobanı sürüden
uzaklaştırır. Çoban sürüden yeterli derecede
uzaklaştığında kurt sürüye dalar. Çoban ,
sürüsünün başına döndüğünde gördüklerine
inanamaz. Küçücük bir kuşun peşinden giderek
sürünün perişan olmasına yol açmıştır. Köyde
bunu kimseye anlatamayacağı için intihar eder.
Kurt sürüden geriye ne sağlam kalmışsa hepsini
öldürür.
Çoban aldatan kuşu ise yuvasında,
yavrularının yanında, kurdun yavrularını
yememesi için yeni çobanlar bekler…
İnsanlar arasında da çobanaldatan kuşları
olduğu hikayeyi okuduğunuzda hemen aklınızda
belirdi değil mi? Aman ha arkadaşlar, çok sevimli,
güzel ve çok çabuk elde edilebilecek gibi görünen
şeylerin arkasından koşarken değer verdiklerinizi
yitirmeyiniz, onların mahvına sebep olmayınız.
Aman dikkat…
Şeyda KAYA [email protected]
BİR FİLM BİR KİTAP
Charlie, erkek kardeşi Sam' in ölümünü bir türlü
atlatamamaktadır. Onun ölümünden duyduğu suçluluk
duygusu, Charlie'yi kardeşine en yakın olacağı mekana
götürür. Charlie, yasını bundan böyle mezarlıkta
çalışarak atlatacaktır. Kader onu mucizenin
gerçekleşeceği yere kendi ayakları ile götürmüştür,
Charlie kardeşi Sam ile yeniden karşılaşır.
Her gece mezarlıkta Sam ile buluşan Charlie'nin
hayatına Tess'in girmesi, tüm dengeleri
değiştirecektir. Charlie ya gerçek hayatı seçecek ya
da kardeşi Sam ile fantastik dünyasında yaşamayı
tercih edecektir.
Yönetmenliğini Burr Steers’ in yaptığı
Kardeşimden Sonra (Charlıe St.Cloud) adlı filmin
senaryosu James Schamus, Lewis Colick ve Craig
Pearce’ e ait. Filmin oyuncu kadrosunda ise Zac Efron,
Amanda Crew, Kim Bassinger ve Chris Mossoglia rol
alıyor. Filmin türü ise dram, fantastik ve romantiktir.
Kardeşini kaybeden bir ağabeyin hikayesi.
Gerçekle hayalin çoğunlukla iç içe olduğu fantastik, bir
o kadar da duygusal ve şaşırtıcı bir film. Filmin
oyuncuları ve filmin çekildiği mekanlar da gayet güzel.
“Eğer denizler alev alırsa, kalbinin sesini dinle ve aşkına sahip çık.”
“Aşkın yanında yıldızlar bile sönük kalır.”
CEREN BAKICI
VASİYET
Bu ay sizlere New York Times en çok satanlar
listesinde yer alan, bir solukta okuyup bitirdiğim, çok
zevkli bir macera kitabını tanıtacağım.
Genelde macera kitapları gergin olur ama bu kitap
hem romantizm içermesi bakımından, hem esas
kahramanın sıra dışı karakteri bakımından, hem de
Akdeniz’in eşsiz güzelliğini anlatması bakımından çok
eğlenceli bir macera romanı.
Kahramanımız Daisy Keane ölen patronunun ve
aynı zamanda yakın arkadaşının faili meçhul cinayetini
aydınlatmak zorundadır. Bu yolda ona yardım edecek
kişi Dedektif Harry Montana’dır. Cinayetin çözülebilmesi
için izlenmesi gereken yol ölümünden önce İngiliz Sör
Robert Waldo Harwick’in çizdiği yoldur. Dünyanın sayılı
zenginlerinden olan Hardwick Daisy’e eğer yatağımda
ölmediysem bil ki bu bir cinayettir demiştir bıraktığı
mektupta ve Daisy hayatını kurtaran Hardwick’e borcunu
ancak bu cinayeti aydınlatarak ödeyebileceğini bilir.
İşin önemli noktası ise Hardwick’in, parası
yüzünden, hayatına giren insanlardan biri tarafından
öldürüldüğüdür ve katil adayları vasiyetten kendilerine
pay düşeceği umuduyla bir yatta toplanmıştır.
Yalanlarla çevrelenmiş hayatlarda aslında hiçbir
şeyin göründüğü gibi olmadığı bir Akdeniz seyahatine
çıkmaya hazır mısınız? Eğer hazırsanız, Montana ve
Daisy’nin gel-gitlerle dolu aşkının fonda yer aldığı bu
büyüleyici kitabı mutlaka okumalısınız.
Şimdiden iyi okumalar…
Şeyda KAYA